TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
31inci Birleşim
8 Aralık 2011 Perşembe
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı:87)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ankara Milletvekili Bülent Gediklinin,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Ankara Milletvekili Bülent Gediklinin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Ankara Milletvekili
Bülent Gediklinin, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.-Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Ankara Milletvekili Bülent Gediklinin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ankara Milletvekili Bülent Gedikli ve
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.- Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhanın, Adalet Bakanı Sadullah Erginin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
9.- Adalet Bakanı
Sadullah Erginin, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhanın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
10.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhanın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın konuşmasına ilişkin açıklaması
VI.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanının tutumu hakkında
VII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili
Zühal Topçunun, kurum yurtlarında barınma imkanı bulamayan
gençlere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/786)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kütahya-Hisarcıktaki futbol
sahasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/787)
3.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, ulusal deprem stratejisine ve
hazırlıklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı
(7/848)
4.- İstanbul
Milletvekili İhsan Barutçunun, et ithalatı ve et fiyatlarına,
- Bolu Milletvekili Tanju Özcanın,
bazı köylerdeki fındık yetiştiricilerinin teşvik
kapsamına alınmamasına,
- Edirne Milletvekili Recep
Gürkanın, çeltik taban fiyatlarının açıklanmasına,
- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkanın, genetik yapısı değiştirilmiş organizma
içeren ürünlerin ithalatına
İlişkin soruları ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/878), (7/879), (7/880), (7/881)
5.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaşın, vergi borcu olan ve haciz işlemi
yapılan belediyelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/897)
6.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapanın, Düden Çayı üzerinde
kurulacağı iddia edilen hidroelektrik santraline ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/914)
7.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirelin, lisanslı kadın sporculara ve
Bakanlık bünyesinde çalışan kadın yönetici
sayısına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/922)
8.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Simav depreminde ağır hasar
gören konut sahiplerine kira yardımı yapılacağı
haberlerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın cevabı
(7/926)
9.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Van depreminde toplanan yardımlara ve
bazı yardımların kabul edilmediği iddiasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın cevabı
(7/933)
10.- Adana Milletvekili
Osman Faruk Loğoğlunun, Zeytin Genetik Merkezi yerine okul
yapılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı (7/942)
11.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Van depreminde yıkılan
ve zarar gören kamu binalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/945)
12.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türelinin, olası İzmir depremine
karşı alınması gereken önlemlere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/949)
13.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürkün, Vandaki depremde zarar gören kamu binalarına ve
depremle ilgili çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/951)
14.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, depreme dayanıklı olmayan
binalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/954)
15.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Van de premi sebebiyle meydana gelen
zararların sorumlularına ve doğal afetlere karşı
alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/971)
16.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Mersinli çiftçilerin yaban
hayvanları ile ilgili sorunlarına,
- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaşın, nişasta bazlı şeker üretiminde
uygulanan kota ve yaşanan sorunlara,
- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibekin, kaçak hayvan ve etin ekonomiye etkisine,
Türkiye Hayvancılık
Kongresinin yapılacağı yerin değiştirilmesine,
- Antalya Milletvekili Gürkut
Acarın, büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığı,
canlı hayvan ve et ithalatı ile meraların son durumuna,
- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, tarım ve hayvancılığa verilen
destek tutarlarına,
- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
ithal mısır nedeniyle mısır üreticilerinin
yaşadığı mağduriyete ve GDOlu mısırın
hayvan ve insan sağlığı açısından
doğuracağı risklere,
İlişkin soruları ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/979), (7/980), (7/981),
(7/982), (7/983), (7/984), (7/985)
17.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, iki cenazenin ailelerine teslim
edilmediği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/996)
18.- Ankara
Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehanın, Vanda meydana gelen deprem
sonrasında çeşitli ülkelerin yardım tekliflerinin
reddedildiği iddiasına ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun cevabı (7/1011)
19.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, Bingölde yapılan TOKİ konutlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/1019)
20.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapanın, ruhsatsız ve depreme
dayanıksız olduğu iddia edilen Antalya İl Özel idaresine
ait bir binaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/1029)
21.- Hatay Milletvekili
Hasan Akgölün, Van depremi ile ilgili bir açıklamasına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/1063)
22.- İstanbul
Milletvekili Melda Onurun, kamuoyunda N.Ç. davası olarak bilinen
davanın sanıklarından bir kamu görevlisine ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/1133)
23.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydarın, Bakanlık bünyesinde kurulan
Denetim Hizmetleri Başkanlığına ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayanın cevabı (7/1149)
24.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yükselin, Sayıştay denetçileri tarafından
büyükşehir belediyeleri ile bunlara bağlı kuruluş ve
şirketlerde yapılan denetimlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/1170)
25.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, Van depremi sonrasında
yaptığı bir açıklamasına ve yaşanan sorunlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/1185)
26.- Ankara
Milletvekili Zühal Topçunun, uzman yardımcılığı
mülakat sınavlarına ve bu sınavlara yapılan itirazlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/1215)
27.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, yabancılara satılan
taşınmaz mallara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/1216)
28.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, kentsel planlama ve kadastro
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/1217)
29.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/1303)
30.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, elektrik kullanımında
kayıp-kaçak oranına ve kayıp-kaçak bedeline ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/1318)
31.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, elektrik faturalarındaki
kayıp-kaçak bedeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/1319)
32.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, kaçak elektrik kullanımına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı
(7/1320)
33.- Kütahya Milletvekili
Alim Işıkın, elektrik abonelerinden tahsil edilen sayaç okuma
bedeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı
(7/1321)
34.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Kahramanmaraşta yapılan ve
yapılması planlanan yatırımlara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/1387)
35.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Kahramanmaraşta yapılan ve
yapılması planlanan yatırımlara ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/1389)
36.- Ankara
Milletvekili Mustafa Erdemin, kaçak elektrik kullanımına ve bunun
faturaya yansıtılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/1393)
08 Aralık 2011 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık
YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 31inci Birleşimini açıyorum. 00
Toplantı yeter sayısı
vardır, gündeme geçiyoruz.
Gündemimize göre 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470)
(S. Sayısı:87)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) (X)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, komisyon
raporları 87 ve 88 sıra sayılarıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, Hükûmetin sunuş
konuşmasını yapmak üzere Maliye Bakanı Sayın Mehmet
Şimşeke söz vereceğim.
Buyurun Sayın Şimşek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi ve ekranları başında bizi
izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
17 Ekim 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulan 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri
yoğun bir çalışma sonucunda tamamlanmıştır.
Öncelikle, yaptıkları
çalışmalar ve değerli katkıları için Plan ve Bütçe
Komisyonunun Değerli Başkan ve üyelerine, bu sürece önemli
katkılarda bulunan bakan arkadaşlarıma ve kamu idarelerinin
temsilcilerine çok teşekkür ediyorum.
Sunumuma, dünya ve Türkiye ekonomisinin
görünümüyle ilgili bir değerlendirme yaparak başlamak istiyorum. Daha
sonra 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ve 2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
konusunda sizleri bilgilendireceğim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünya ekonomisinde küresel kriz sonrası olağanüstü
para ve maliye politikası destekleriyle başlayan ekonomik toparlanma,
2011'in ikinci çeyreğinden itibaren ivme kaybetmiştir. Küresel
ekonomi, Avro Bölgesinde derinleşen borç krizinin etkisiyle tekrar
belirsizliklerin önemli ölçüde arttığı bir döneme
girmiştir.
Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmamda
da ifade ettiğim gibi, küresel ekonominin karşı
karşıya olduğu riskleri 4 ana başlık altında
özetleyebiliriz:
- Birincisi, Avro Bölgesi kamu borç krizi
derinleşmiştir, İtalya gibi büyük ekonomilere
yayılmıştır.
- Kamu borç krizinin zaten zayıf olan
bankacılık sistemini olumsuz yönde etkilemesi muhtemeldir.
- Gelişmiş ülkelerde büyüme
zayıf kalmış ve yeterli istihdam
sağlayamamıştır.
- Global büyümeye ilişkin
beklentilerdeki bozulmaya rağmen, global emtia fiyatları hâlâ yüksek
seyretmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2010 yılı başında açığa
çıkan Avro Bölgesi kamu borç sorunu, siyasi iradenin piyasaları
tatmin edici bir çözüm üretememesinden dolayı Avrupa Birliğindeki
diğer ülkelere sıçramıştır. Son aylarda dünyanın
en borçlu 3üncü ülkesi İtalya'yı etkisi altına alan kriz
küresel ekonomi açısından büyük bir tehdide dönüşmüştür. Bu
kapsamda, yarın yani 9 Aralıkta Brüksel'de gerçekleşecek olan
Avrupa Birliği Liderler Zirvesi çok büyük önem taşımaktadır.
Küresel krizden dolayı
bilançoları zaten zayıflamış olan bankalar, şimdi de
portföylerinde tuttukları problemli ülke tahvillerinin piyasa
değerindeki düşüşler nedeniyle önemli kayıplarla
karşı karşıyadırlar.
Gelişmiş ülkelerin kriz
sonrası potansiyelin altında büyümesi ve yeterli düzeyde istihdam
yaratamaması global büyüme beklentilerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Dünya ekonomisinin yarısından fazlasını oluşturan
gelişmiş ülkelerdeki bu sorunun, gelişmekte olan ülkeleri
ticaret ve sermaye kanalıyla olumsuz etkilemesi de muhtemeldir.
Ayrıca, gelişmiş ülkelerin güven veren bir orta vadeli mali plan
ortaya koyamamaları, finansal piyasalar ile yatırımcı ve
tüketici beklentilerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Küresel büyüme beklentilerindeki
zayıflamaya rağmen, emtia fiyatlarının göreceli yüksek düzeyini
koruması küresel ekonomi açısından önemli bir risk
oluşturmaktadır. Bu durum, özellikle doğal kaynaklar
açısından dışa bağımlı ülkelerin enflasyon
ve büyüme dinamikleri açısından olumsuz bir gelişmedir.
Bu çerçeveden
baktığımızda, dünya ekonomisinin 2011 ve 2012
yılları büyüme tahminlerini IMF yüzde 4, OECD ise yüzde 3,8 ve yüzde
3,4 olarak açıklamıştır.
Her ne kadar yüzde 4'lük bir büyüme oranı makul görünse de
aslında büyüme, ülke grupları arasında çok önemli
farklılıklar arz edecektir. Küresel büyümenin dörtte 3ünden
fazlasını, başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişmekte
olan ülkeler sağlayacaktır. Bu ülkelerin 2011 ve 2012
yıllarında, sırasıyla yüzde 6,4 ve yüzde 6,1 büyümesi
beklenmektedir. Ancak, gelişmekte olan ülkeler arasında, Çin ve Hindistanı hariç
tuttuğumuzda büyüme, yani bu büyüme rakamları, sırasıyla
yüzde 4,6'ya ve yüzde 4,2'ye düşmektedir. Gelişmiş ülkelerde
büyüme yüzde 1,6 ve yüzde 1,9 olarak öngörülmektedir. Ancak Avro Bölgesinde ise
devam eden borç krizi nedeniyle global büyümeye ilişkin
aşağı yönlü riskler hem Avro Bölgesi hem de dünya ekonomisi için
artmıştır.
Türkiye, dünyada güçlü büyüme
performansı ile öne çıkmaktadır. 2010 yılında yüzde 9
büyüyen Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 7,5 büyümesi beklenmektedir. Bu
büyüme oranlarıyla Türkiye, AB ülkeleri içerisinde ilk sırayı
alırken, dünya büyüme liginde de üst sıralarda yer almaktadır.
Dünya ekonomisindeki yavaşlamaya paralel olarak ülkemizin gelecek yıl
yüzde 4 civarında büyümesi beklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi küresel kriz en yıkıcı etkisini istihdam
üzerinde göstermiştir. Dünyada 2007den bu yana işsiz
sayısı 26 milyondan fazla artmıştır. Küresel
ekonomideki, yani 2010 ve 2011in ilk yarısındaki toparlanma maalesef
bu istihdam kayıplarını telafi edememiştir.
İşsizlik oranları hâlen kriz öncesi seviyelerin üzerindedir.
Mukayese etmek için Aralık 2007
tarihindeki işsizlik oranını 100e eşitlersek, yani 100
olarak kabul edersek, 2011 Ekim ayı itibarıyla işsizlik seviyesi
Amerika Birleşik Devletlerinde 180'e, gelişmiş ve Avro Bölgesindeki
ülkelerde ise 140 seviyesine çıkmıştır.
İstihdam yaratmada Türkiye, dünyadan
pozitif yönde ayrışmıştır. Uygulamaya koyduğumuz
aktif iş gücü politikaları ve güçlü büyüme sayesinde Türkiye, rekor
düzeyde istihdam yaratmıştır. Aralık 2007'deki
işsizlik oranını 100 kabul edersek, 2011 Ağustos
itibarıyla işsizlik seviyesi kriz öncesi seviyenin altına, yani
94'de kadar inmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, gelişmiş ülkeler, borçların
sürdürülebilirliği sorunuyla karşı karşıyadır.
Gelişmiş ülkelerde kriz öncesi dönemde ortalama yüzde 1,1 olan genel
devlet bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı 2009 ve 2010da 8-9 kat artarak yüzde 8,7ye ve yüzde 7,5e kadar
çıkmıştır. 2011-2012de ise bu oranın yüzde 6,5 ve
yüzde 5,2 olacağı öngörülmektedir.
Benzer şekilde, Avro Bölgesinde, kriz
öncesi dönemde sadece binde 7 olan bütçe açığının gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı, 2009 ve 2010 yılında
sırasıyla yüzde 6,3'e ve yüzde 6'ya yükselmiştir. Alınan
önlemlerin etkisiyle bu oranın 2011 ve 2012'de sırasıyla yüzde
4,1'e ve yüzde 3,1'e düşeceği tahmin edilmektedir.
Özellikle gelişmiş ülkelerde
yükselen bütçe açıkları, kamu borç stokunun da artmasına neden
olmuştur. 2007-2011 döneminde gelişmiş ülkelerde kamu borç
stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, ortalama 30 puan artarak
yüzde 104 seviyesine ulaşmıştır.
Avro Bölgesinde ortalama borç stokunun
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2007'de yüzde 66,4 iken bu
oranın 2011 itibarıyla yüzde 88,6'ya, 2012'de ise yüzde 90'a
çıkması beklenmektedir. Yapılan akademik
çalışmalar, yüzde 90
seviyesindeki bir kamu borç stokunun uzun vadeli büyüme oranları üzerinde
çok ciddi olumsuz etki yarattığını ortaya koymuştur.
Gelişmekte olan ülkelerde ise kamu
finansman dengeleri daha sağlıklı bir görünüme sahiptir. Bu
ülkeler, her ne kadar krizle birlikte bütçe açığı vermiş
olsalar da, kriz sonrası uyguladıkları mali sıkılaştırma
sayesinde bütçe açıklarını azaltmışlardır.
Gelişmekte olan ülkeler kriz öncesi dönemde gayrisafi yurt içi
hasılaya oran olarak yüzde 1,2 genel devlet bütçe fazlası veriyorken
2009 ve 2010 yıllarında sırasıyla yüzde 4,1 ve yüzde 2,9
oranında açık vermişlerdir. Gelişmiş ülkelerdeki genel
devlet açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranının bu sene ve gelecek sene yüzde 2nin biraz altında
olması bekleniyor.
Gelişmekte olan ülkeler, borç
stoku bakımından da gelişmiş ülkelere göre çok daha iyi
durumdalar. Bu ülkelerde kriz öncesi yüzde 35 civarında olan borç stokunun
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı her ne kadar 2009 ve 2010'da
sırasıyla yüzde 35 ve yüzde 39un biraz üstüne çıktıysa da,
2011 ve 2012 yıllarında bu oranın yüzde 36 ve yüzde 35
civarına gerilemesi beklenmektedir.
Türkiye'de ise
uyguladığımız doğru politikalar sayesinde mali
dengelerimizde kriz öncesi seviyeleri yakaladık. Ülkemizde krizden önce
yüzde 0,2 olan genel devlet bütçe açığının gayrisafi yurt
içi hasılaya oranı, küresel krizin etkisiyle önce yüzde 5,5'e kadar
yükselmiştir, ancak Hükûmetimizin aldığı tedbirler
sayesinde 2010 yılında yüzde 2,9'a gerileyen bütçe
açığının, 2011'de yüzde 1 civarına düşeceği
tahmin edilmektedir. Bu oranın 2012 yılında ise yüzde 0,8 olarak
gerçekleşeceğini öngörüyoruz. Benzer şekilde kriz öncesinde
yaklaşık yüzde 40 olan yani 39,9 olan Türkiye'nin brüt kamu borç
stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı krizle birlikte 2009
yılında yüzde 46,1e yükselmiş, ancak sağladığımız
bütçe disiplini sayesinde 2010 yılında yüzde 42,2ye gerilemiş,
bu oranın 2011 yılında yüzde 39,8e düştüğünü
öngörüyoruz, 2012de ise yüzde 37ye düşeceğini tahmin ediyoruz.
Program dönemi sonu olan 2014 yılında da Türkiye'nin brüt kamu borç
stokunun millî gelire oranını yüzde 32ye kadar düşürmeyi
hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel kriz sonrasında ekonomik toparlanma ve yüksek
emtia fiyatlarıyla beraber gelişmekte olan ülkelerde enflasyonda bir
artış gözlenmiştir. 2010 yılında yüzde 6,7 olan
gelişmekte olan ülkelerdeki enflasyonun, 2011 yılında yüzde 7ye
yükseleceği tahmin edilmektedir. Küresel ekonomideki yavaşlama ve
emtia fiyatlarındaki nispi yumuşama beklentisiyle 2012
yılında enflasyonun gelişmekte olan ülkelerde yüzde 5,5e
gerilemesi görülmektedir.
Türkiyede son zamanlarda gözlemlenen
enflasyondaki artış sadece tabii ki bize özgü değildir.
Örneğin, ekim itibarıyla enflasyon Brezilyada yüzde 7, Rusyada
yüzde 7,2; Hindistanda yüzde 9,4; Arjantinde yüzde 9,7 olarak gerçekleşmiştir.
2010 yılında hedeflerimiz doğrultusunda yüzde 6,4 olarak
gerçekleşen yıl sonu enflasyonunun Merkez Bankası tahminlerine
göre 2011 yıl sonu itibarıyla yüzde 8,3e çıkacağı
beklenmektedir. Bu artışta, daha önce bahsettiğim emtia
fiyatlarındaki artışın yanı sıra, güçlü iç talep,
Türk lirasındaki değer kaybı ve ekim ayında
yaptığımız vergi artışları etkili
olmuştur. Yavaşlama sürecine giren iç talep ile enflasyonu
yukarı iten dış faktörlerin etkisinin geçici olacağı
dikkate alındığında enflasyonun 2012de yüzde 5lik hedefe
yaklaşacağını tahmin ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi sizlere Türkiye ekonomisine ilişkin bir
değerlendirme yapmak istiyorum.
Küresel kriz sonrası dönemde Türkiye
ekonomisi sürekli iyileşen kamu finansman dengeleri ve istihdam yaratan
güçlü büyümesi ile birçok ülkeden pozitif yönde
ayrışmıştır. Bu ayrışmada, Hükûmetimizin
ortaya koyduğu güçlü siyasi irade, kredibilitesi yüksek olan Orta Vadeli
Program ve sağlam bankacılık sektörü büyük rol oynamıştır.
Türkiye ekonomisi, kriz sonrası
dönemde özel sektör dinamizmiyle çok güçlü bir büyüme sürecine girmiştir.
Küresel krizin etkisiyle 2009 yılında daralan Türkiye ekonomisi, 2010
yılında yüzde 9, 2011 yılının ilk yarısında
ise yüzde 10,2 büyümüştür. Kriz sonrası dönemde büyüme
performansı ile Türkiye, küresel büyüme liginde en üst sıralarda
yerini almıştır. Birçok ülke, henüz kriz öncesi gayrisafi yurt
içi hasıla seviyesine ulaşamamışken, Türkiye ekonomisi,
haziran sonu itibarıyla, sabit fiyatlarla kriz öncesi seviyesini neredeyse
yüzde 9 oranında aşmıştır. Yani Türkiye, krizin
etkilerini telafi etmekle kalmamış, kriz öncesi hem büyümede hem
istihdamdaki seviyenin de ötesinde bir performans göstermiştir.
Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 7,5;
gelecek yıl ise dünya ekonomisine ilişkin artan belirsizlikler ve en
büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliğindeki kriz nedeniyle
yüzde 4 civarında büyüyeceği öngörülmektedir.
Türkiye ekonomisinin güçlü performansı
bir tesadüf değildir. Gerek küresel kriz öncesi dönemde gerekse küresel
kriz sürecinde ve sonrasında Hükûmetimiz, tüm politika
araçlarını orta vadeli bir perspektifle zamanında ve
kararlı bir şekilde kullanmıştır. Türkiye, krizle
mücadelede birçok bakımdan dünyaya örnek bir ülke olmuştur. AK
PARTİ hükûmetleri döneminde, yani 2003-2011 yılları
arasında Türkiye ekonomisi, 2009da yaşanan son altmış
yılın en büyük küresel krizine rağmen yüzde 5,1 büyümüştür.
Kriz öncesi dönemdeyse, yani AK PARTİnin iktidar olduğu 2003-2007
dönemindeyse ortalama büyüme yüzde 6,9 olmuştur. Bu performans, hem AK
PARTİ hükûmetleri öncesindeki dokuz yıllık dönemin, yani
1994-2002 dönemindeki yüzde 2,4lük hem de 1924-2002 döneminin yüzde 4,5luk
büyümesinden çok daha güçlüdür. Yani, gerek AK PARTİden önceki cumhuriyet
tarihindeki ortalama büyümeden gerekse bizden önceki dokuz yıllık
ortalama büyümeden daha iyi bir performans ortaya koymuşuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kriz sonrası ekonomik toparlanmanın en
çarpıcı özelliklerinden biri, yüksek istihdam yaratan bir büyüme
olmasıdır. 2007 yılında yüzde 10,3 olan işsizlik
oranı krizin etkisiyle Şubat 2009da yüzde 16,1e kadar
yükselmiş, ancak uygulamaya koyduğumuz aktif iş gücü
politikaları ve büyümede yakaladığımız güçlü
performans sayesinde Ağustos 2011 itibarıyla işsizlik oranı
yüzde 9,2ye kadar düşmüştür. Böylece Türkiye, işsizlik
oranını kriz öncesi dönemin altına indiren nadir ülkelerden
birisi olmuştur. Mevsimsellikten arındırılmış
işsizlik oranı ise ağustos ayı itibarıyla yüzde 9,6ya
kadar gerileyerek bu serinin tutulmaya başlandığı 2005ten
bu yana en düşük seviyeye gerilemiştir. Oysa bugün işsizlik
oranları, Avrupa Birliği üyelerinde son on beş yılın,
Amerika Birleşik Devletlerinde ise son yirmi dokuz yılın en
yüksek seviyesindedir. Ayrıca, istihdamdaki bu performans iş gücüne
katılım oranının 4,8 puan arttığı bir
dönemde gerçekleşmiştir. 2007 sonundan bu yana Hükûmetimiz net 4,1
milyon vatandaşımıza iş, aş imkânı
yaratmıştır. Oysa aynı dönemde Avrupa Birliğini
oluşturan yirmi yedi ülkede iş gücüne katılım oranı
sadece 0,7 artmış ve istihdam ise net 1,6 milyon kişi
azalmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde ise iş
gücüne katılım oranı 2,1 puan düşmüş ve buna
rağmen net 5 milyon istihdam kaybı yaşanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avro Bölgesinde derinleşen kamu borç krizi tüm dünyada
olduğu gibi bizim ekonomimiz için de önemli bir risk teşkil
etmektedir. İhracatımızın yaklaşık
yarısı, doğrudan küresel yatırımların
yaklaşık yüzde 80i, yabancı turistlerin yaklaşık
yüzde 60ı Avrupa Birliği kaynaklıdır. Ancak sağlam
makroekonomik temelleri ve hızlı karar alma kabiliyetine sahip
Hükûmetiyle ülkemiz, dış şoklara karşı daha önce hiç
olmadığı kadar dirençlidir. Türkiye'nin istihdam yaratan güçlü
büyüme performansı, sürekli iyileşen kamu finansman dengeleri,
sağlıklı bankacılık sektörü ve hane halkı bilançosu
ile kredibilitesi yüksek olan Orta Vadeli Programı bize potansiyel
risklere karşı güçlü bir manevra alanı sağlamaktadır.
Türkiye'nin kamu finansman dengeleri son derece
sağlıklıdır. Daha önce de ifade ettim, kriz sonrası
dönemde bütçe açıklarını ve kamu borçlarını
hızlı bir şekilde iyileştirdik ve küresel kriz öncesi
dönemin altına indirdik. Orta Vadeli Program dönemi sonunda biz
Türkiye'nin genel devlet açığını gayrisafi yurt içi
hasılaya oran olarak yüzde 0,4; kamu brüt borç stokunun gayrisafi yurt içi
hasılaya oranını ise yüzde 32 olarak öngörüyoruz.
Şurada bir noktayı özellikle
sizlerle paylaşmak istiyorum. Kamu net dış borç stokunu haziran
sonu itibarıyla sıfırladık. Hatta dış dünyadan
net olarak 300 milyon TL devlet alacaklı konuma geldi. Yani devletin
dış borcu ile devletin elindeki rezervleri
karşılaştırdığımız zaman ilk defa
Haziran 2011 tarihinde dış dünyaya karşı net borcumuzu
sıfırlamış durumdayız. Benzer şekilde, genel
devlet bütçe açığını da neredeyse kriz öncesi seviyelere
indirdik.
Ben burada rakamları daha önce ifade
ettiğim için detaya girmek istemiyorum ama şunu ifade etmek
istiyorum: Şayet küresel krize 2000li yılların
başındaki gibi yüksek bütçe açıkları ve borç stokuyla
yakalansaydık küresel krize karşı hareket alanımız
olmayacaktı ve kriz ülkemizde yıkıcı bir etki
gösterebilecekti. 2002 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın
yüzde 10,8i olan bütçe açığını, yani genel devlet
açığını 2007 yılında, hatırlarsanız,
neredeyse sıfıra kadar indirdik. Aynı şekilde 2002
yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 74ü olan kamu
borç stokunu 34 puan düşürerek yüzde 40ın altına indirdik. Bu
güçlü mali dengeler sayesinde ülkemiz ilk defa bir krizi kendi imkân ve
programıyla aşmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avro Bölgesi kamu borç krizinin global bankacılık
sistemini tehdit ettiği bugünlerde, Türk bankacılık sektörü,
dünyadaki birçok ülke ile karşılaştırılamayacak kadar
sağlıklıdır. Her şeyden önce, bankacılık
sektörümüzün sermaye yapısı oldukça güçlüdür. Hükûmetlerimiz
döneminde, Türk bankacılık sektörünün öz kaynakları yani
sermayesi yaklaşık 5 kat artarak 26 milyar liradan, Eylül 2011
itibarıyla 142 milyar liraya çıkmıştır.
Bankacılık sistemimizin sermaye yeterlilik oranı yüzde 16,4 ile
asgari yasal sınır olan yüzde 8in 2 katından fazladır.
İkinci olarak, bankacılık
sektörümüzün aktif kalitesi oldukça yüksektir. Eylül 2011 itibarıyla
problemli kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 2,7ye
gerilemiştir; bu oran 2002 yılında yüzde 17ler civarındaydı.
Üçüncü olarak, dünyada birçok bankanın
battığı 2007-2010 döneminde, bankacılık sektörümüzün
ortalama yıllık öz kaynak kârlılığı yüzde 21,6
olmuştur. Yani bankalar 100 liralık sermayelerine karşı,
neredeyse, bu dönemde 22 lira civarında para
kazanmışlardır. Bu dönemde, bankacılık sektörünün
güçlü öz kaynak yapısını korumak amacıyla bankaların
hissedarlarına kâr dağıtımını da
sınırladık.
AK PARTİ hükûmetleri öncesinde
zayıf bankacılık sektörü, sadece ekonomik istikrar
programlarının başarısını engellemekle
kalmamış, 1994 ve 2001 krizlerini tetikleyen çok önemli bir etken
olmuştur. Oysa bugün bankacılık sektörü, küresel kriz
sonrası dönemde Türkiyenin güçlü çıkışını
destekleyen en önemli unsur olmuştur.
Kriz döneminde batık banka problemi
yaşamayan ve bu anlamda vatandaşına yük getirmeyen çok nadir
ülkelerden birisiyiz çünkü gelişmiş ve gelişmekte olan birçok
ülkenin ancak kriz sonrası dönemde başlattığı
bankacılık sektörü stres testlerini, bizim Hükûmetimiz 2004ten
itibaren yapmaya başlamıştır. Yine küresel kriz sonrasında gündeme gelen, alınan
risklere karşı yüksek sermaye gereği konusunda biz 2006'da
adım atmışız ve yüzde 12lik hedef sermaye yeterlilik
oranı uygulamasını başlatmışız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'yi
küresel belirsizliklerin arttığı bir dönemde diğer
ülkelerden ayıran önemli faktörlerden birisi de güçlü hane halkı
bilançosudur. Ülkemizde hane halkının borçluluk düzeyi son
yıllarda yükselse de hâlen nispeten düşüktür. Bundan da önemlisi,
hane halkının borcunu döndürebilme kabiliyeti yükselmiştir.
Kriz öncesi yüzde 12,3 olan hane halkı yükümlülüklerinin
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı Haziran 2011 itibarıyla yüzde
18,8'e ulaşmıştır. Bu oran, bünyesinde birçok
gelişmekte olan ülkenin bulunduğu Avrupa Birliği-27 içinde
ortalama yüzde 60 düzeyindedir. Ayrıca, hane halkının
harcanabilir geliri de göz önünde tutulduğunda, faiz ödemelerinin
harcanabilir gelir içerisindeki payı, kriz yılı olan 2009'da
yüzde 5,2 iken, bu oran 2011 Eylül ayı itibarıyla yüzde 4,2'ye kadar
düşmüştür.
Diğer taraftan, hane halkı kredilerinin hemen hemen
büyük bir kısmı sabit faizli olduğundan dolayı hane
halkının faiz riski de düşüktür.
Son olarak, hane halkı bilançosunda kur riski yok denecek
kadar azdır çünkü Hükûmetimiz makro ihtiyati bir tedbir olarak hane
halkının döviz cinsinden borçlanmasına izin vermemektedir.
2002'de tüketici kredileri içerisinde döviz ve dövize endeksli kredilerin
payı yüzde 15 iken, Eylül 2011 itibarıyla bu oran yüzde 1'e kadar
inmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel
kriz dönemi ve sonrasında kredibilitesi yüksek Orta Vadeli Program
geliştirip, bunu uygulamaya koyan nadir ülkelerden birisiyiz. Her ne kadar
küresel şokları öngörmek zor olsa da belirsizliklerin
arttığı bir dönemden geçtiğimizin farkındayız. Bu
nedenle, 2012-2014 Orta Vadeli Programını ihtiyati bir
yaklaşımla yaptık.
Türkiye'nin yakın dönem makroekonomik
tarihine baktığımızda gerçekçi ve güven veren orta vadeli
programın önemi daha iyi bir şekilde anlaşılacaktır.
Ülkemiz geçmişte uygulanan popülist politikalardan çok çekmiş ve bu
yüzden halkımız ağır bedeller ödemiştir. Nitekim AK
PARTİ hükûmetlerinden önceki dokuz yıllık dönemde neredeyse üç
büyük kriz yaşanmıştır yani 1994, 1998-99, 2001.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bunlardan daha önemlisi, ülkemizde istikrar ve güçlü bir
Hükûmet vardır yani siyasi istikrar her şeyin başında
gelmektedir. AK PARTİ hükûmetlerinden önceki yetmiş dokuz
yıllık cumhuriyet tarihimizde elli yedi hükûmet kurulduğu
dikkate alınırsa bizden önceki hükûmetlerin ortalama ömrünün
yaklaşık on altı ay olduğu görülecektir. Böyle bir ortamda
sorunlara orta ve uzun vadeli bir perspektifle yaklaşmanın,
yapısal sorunlara çözüm üretmenin ne kadar zor olduğu ortadadır.
Son dokuz yıllık dönemde elde edilen kazanımların
arkasındaki en temel faktör siyasi istikrar ve güçlü iradedir. Oysa bugün
gerek Avrupa'da borç krizinin büyümesi gerekse istikrarın beşiği
gibi görünen ABD'deki sıkıntılar esas itibarıyla siyasidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; makroekonomik temellerimizin sağlam olduğunun bir
diğer göstergesi ülkemizin uluslararası piyasalardan bugün
itibarıyla on beş Avrupa Birliği üyesinden daha ucuza
borçlanabilmesidir. Hazinemiz, bugün yüzde 1'in altında bir reel faiz
oranıyla borçlanabilmektedir. Oysaki 2002 yılında reel faiz
oranı yüzde 25 civarındaydı. Benzer şekilde, 2002'de yüzde
10'un üzerinde olan on yıllık avro cinsinden borçlanma faizimiz, 2011
Kasım sonu itibarıyla yüzde 5,6 düzeyindedir. Özetle, yüksek cari
açık problemimize rağmen ülkemizin risk primi oldukça düşüktür.
Bu, içeride ve dışarıda ülkemize olan güvenin açık bir
göstergesidir. Ayrıca, küresel kriz döneminde birçok ülkenin kredi
notları birkaç kademe düşürülürken Türkiye, kredi notu iki kademe
artırılan ender ülkelerden biri olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiidir ki ülkemizde her şey mükemmel değil,
bazı konjonktürel ve yapısal problemlerimiz bulunmaktadır.
Türkiye ekonomisinin en önemli iki yapısal sorunu yüksek cari
işlemler açığı ve işsizliktir. Müsaade ederseniz, önce
cari işlemler açığının sebeplerini ve bizim çözüm için
attığımız adımları ve önerilerimizi anlatmak
istiyorum; sonra da işsizliğe ilişkin yine geldiğimiz
noktayı ve çözüm tedbirlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlk olarak, ülkemizde cari
işlemler açığı, dediğim gibi, önemli bir sorun olmaya
devam etmektedir. 2010 yılında gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 6,5u olan
cari açık, bu yıl muhtemelen yüzde 10 civarına varacaktır.
Cari açığın, 2012'de 65,4 milyar dolar ile gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 8'ine inmesini
öngörüyoruz.
Yüksek cari işlemler
açığımız, kısmen konjonktürel, kısmen
yapısal sebeplerden kaynaklanmaktadır. Konjonktürel sebepler
arasında, Arap Baharı nedeniyle dış ticaret fazlası
verdiğimiz bazı ülkelerde yaşanan
sıkıntıları, avro bölgesindeki borç krizi nedeniyle en
büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliğindeki iç talebin
zayıf olmasını ve nispeten yüksek emtia fiyatlarını
saymak istiyorum. Bu konjonktürel etkileri iyi anlamak açısından
sizlerle birkaç rakamı paylaşmak istiyorum.
Ülkemiz, 2010 yılının ilk on
ayında Avrupa Birliği ülkeleriyle 14,3 milyar dolarlık
dış ticaret açığı vermişken, 2011
yılının aynı döneminde bu açık 24,2 milyar dolara
çıkmıştır. Sadece Libya'da siyasi kargaşa öncesinde
şirketlerimizin üstlendiği projelerin değeri yaklaşık
16 milyar dolar civarındaydı.
Yine, 2009'da ortalama 61 dolar olan Brent
tipi ham petrol varil fiyatının 2011 yılında 110 dolara
çıkmış olması, toplam enerji ithalatımızı en
az 20 milyar dolar artırmıştır.
Az önce değindiğim konjonktürel
faktörlerin yanında, cari açığın uzun vadeli politika
tedbirleri gerektiren yapısal
boyutları da vardır. Bu bağlamda üç soruna değinmek
istiyorum: Ulusal tasarruf oranlarımızın düşük olması,
enerjide dışa bağımlılığımızın
yüksek olması, katma değer zincirinde nispeten alt sıralarda
olmamız.
Cari işlemler açığındaki kötüleşmenin
sebebi son yıllarda azalan yurt içi tasarruflarımız ve artan
yatırımlardır. 2002 yılında yüzde 18,6 olan ulusal
tasarruf oranımız, 2011 yılında yüzde 13'e
gerilemiştir. Bu dönemde yatırımlar ise ciddi oranda
artmıştır. Toplam yatırımların gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı 2002 yılında yüzde 18 iken, 2011
yılında yüzde 22,5'a kadar yükselmiştir. Bütün bu
gelişmeler dış kaynak ihtiyacını yani cari
açığımızı artırmıştır.
Tasarruflardaki düşüş tamamen özel sektör tasarruflarının
erimesinden kaynaklanmaktadır. Bunda faiz oranlarındaki
düşüş ve krediye erişimin kolaylaşması oldukça etkili
olmuştur. Ayrıca yoğun uluslararası rekabet ve
markalaşmada henüz arzulanan noktaya erişememiş olmamız
gibi nedenlerle birçok sektör düşük kâr marjıyla
çalışmakta, bu da özel sektör tasarruflarını
sınırlamaktadır.
Ayrıca ülkemiz çok büyük ölçüde enerjide dışa
bağımlıdır ve son yıllarda doğal gaz, petrol
fiyatlarında çok yüksek artışlar
yaşanmıştır. 2002 yılında Türkiyenin enerji ithalatı
9,2 milyar dolardı, oysa bu yıl muhtemelen 50 milyar doları
aşmış olacaktır. 2002 yılından bu yana toplam
279,3 milyar dolarlık cari açık veren Türkiye'nin aynı dönemde
enerjiye ödediği tutar yani enerji ithalatı 275,1 milyar
dolardır. Bunların yanı sıra Avrupa Birliği
ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiyede yüksek ve orta üstü
teknoloji sektörlerinin hem üretimdeki hem ihracattaki payı oldukça
düşüktür. Üretimde ileri teknoloji yoğunluğu sadece yüzde 4,2;
ihracatta ise yüzde 4,3 düzeyindedir. Düşük teknoloji sektörlerinin
üretimdeki payı yüzde 38,5; ihracattaki payı ise yüzde 32,6dır.
Orta ve uzun vadede cari
işlemler açığını daha makul düzeye düşürmek için
ülkemizin tabii ki tasarruf oranlarını artırması, enerjide
dışa bağımlılığı azaltması, katma
değeri yüksek mal ve hizmet üretiminde yoğunlaşması ve
beşeri sermayesini güçlendirmesi gerekiyor. Bu sorunların çözümü için
gereken bütün tedbirleri aldık, almaya devam ediyoruz. Nitekim orta vadeli
programımız, cari açığa kalıcı çözüme yönelik
birçok yapısal düzenlemeyi içeriyor.
Bu meyanda, ilk olarak hükûmetlerimiz
döneminde kamu tasarruf artışını sağladık. Yani
birinci sorun, Türkiyedeki tasarrufların düşük olması. Kamu
olarak ne yapmışız? 2002 yılında kamu
tasarruflarının GSYH içerisindeki payı eksi, yani negatif yüzde
4,8 iken 2005ten itibaren kriz yılı hariç pozitif olarak
gerçekleşmiştir. Kamu tasarruflarının 2011
yılında artı yüzde 2,9'a ulaşacağı tahmin
edilmektedir. Yani kamu tasarruflarındaki açığı kapatmakla
kalmamışız, kamu tasarruflarını çok ciddi bir
şekilde artırmışız, artıya geçirmişiz. Kamu
tasarruflarındaki bu artışları sürekli kılacak
politikaları geliştirdik ve uygulamaya koyduk. Özel kesim
tasarruflarını artırmaya yönelik çabalarımız devam
ediyor. Bu çerçevede önümüzdeki dönemde bireysel emekliliğe yönelik
teşvikleri gözden geçireceğiz. Ayrıca istihdam ve
dolayısıyla tasarrufları artırmak için bir iş gücü
piyasası reformu üzerinde çalışacağız. Finansal
piyasalardaki derinliği ve enstrüman çeşitliliğini artırmak
için ise İstanbul Finans Merkezi Projesini
hızlandıracağız. Dolayısıyla birinci sorun
tasarruf. Tasarrufları artırmaya yönelik çok ciddi bir şekilde
tedbir aldık, almaya devam ediyoruz.
İkinci olarak, iktidara
geldiğimizden bu yana araştırma ve geliştirme
faaliyetlerine büyük önem verdik ve büyük oranda kaynak ayırdık. 2008
yılında ARGE faaliyetlerinin desteklenmesine yönelik çok önemli bir
reformu uygulamaya koyduk. Bu reform ile ARGE merkezlerinde yapılan
harcamaların yüzde 200'ünün, gelir ve kurumlar vergisi
matrahının tespitinde indirim konusu yapılmasına imkân
sağladık. Ayrıca
ARGE ve destek personeli için yüzde 90'a varan gelir vergisi, damga vergisi
istisnaları ile beş yıl süreyle işveren sigorta prim
desteğini sağladık. Bu çabalarımızın bir sonucu
olarak ARGE harcamalarının millî gelire oranı 2002'de binde 5,3
iken bugün yüzde 1 düzeyine yaklaşmıştır. Hedefimiz orta
vadede bu oranı yüzde 2'ye, 2023 yılında ise yüzde 3'e
yükseltmektir.
ARGEyi artırmaya yönelik
çabalarımıza ek olarak markalaşmayı, özgün ürün
geliştirmeyi ve geleneksel sektörlerin fiyat avantajı
sağlayacağı bölgelere taşınmasını
teşvik ediyoruz. Bu sayede 2005-2006 yıllarında yurt içinde
yaklaşık 6 bin mağazaya sahip olan Türk markaları, 2011
yılı Ekim ayı sonu itibarıyla Türkiye dâhil doksan sekiz
ülkede 50 binden fazla satış noktasında faaliyet göstermektedir.
Türkiye son yıllarda marka ve endüstriyel tasarım
başvurularında Avrupa'da en çok başvuru yapılan ilk üç ülke
arasına girmiştir. Dolayısıyla Türkiye'nin katma değer
zincirinde de yükselmesi için ne gerekiyorsa uygulamaya koyduk, gerekli
destekleri verdik. Bu çabalar orta, uzun vadede sonuç verecektir.
Üçüncü olarak, enerjide dışa
bağımlılığımızı azaltmak için yerli ve
yenilenebilir enerji kaynaklarını harekete geçirdik. Enerji arz
güvenliğini sağlamak için yerli ve yenilenebilir enerjiyi teşvik
ve desteklemek için Yenilenebilir Enerji Kanununu çıkardık. Enerjide
dışa bağımlılığı azaltmak ve enerji
kaynaklarımızı çeşitlendirmek için ne gerekiyorsa
yapıyoruz. Ülkemizin suyunu, rüzgârını, güneşini enerjiye
dönüştürüyoruz.
Dördüncü olarak, uluslararası rekabet
gücü endeksinde Türkiye 2002 yılında 80 ülke arasında 65'inci
sırada iken 2011'de 142 ülke arasında 59'uncu sırada yer
almıştır. Her ne kadar uluslararası rekabet gücü
sıralamasında bir iyileşme söz konusu ise de daha
katedeceğimiz çok mesafe vardır. Bu nedenledir ki ülkemizin rekabet
gücünü daha da artırmak için altyapı
yatırımlarını önceliklendirerek gelişmiş
ülkelerle bu alandaki farkı azalttık, azaltmaya devam ediyoruz.
Ben şimdi detaylara girmek istemiyorum ama gerek demir
yollarında gerek kara yollarında gerekse hava yollarında, bütün
alanlarda şu son dokuz yılda katedilen mesafe ortadadır.
Hakikaten Türkiye'nin rekabet gücünü artırmak için çok ciddi yatırımlar
söz konusudur.
Basit bir rakam, yani Türk havacılık sektörünün
yıllık cirosu dolar cinsinden 2,2 milyardan 12 milyar dolara
çıkmıştır; en basit göstergelerden bir tanesi.
Son olarak, uluslararası rekabet gücümüzü artırmak ve
bilgi yoğun, teknoloji yoğun ürünlere geçişi sağlamak için
beşerî sermayemizin kalitesini artırıyoruz. Bu önemli bir konu.
Hükûmetimiz döneminde gerek brüt okullaşma oranlarında gerekse
eğitimde kalite anlamında çok önemli adımlar attık,
mesafeler katediyoruz.
Yine sizleri burada rakamlara boğmak istemiyorum, elinizdeki
kitapçıkta bütün detayları var. Ancak, şunu ifade etmek
istiyorum: Ülkemizde özellikle eğitimin kalitesinin
artırılması için başlattığımız
FATİH Projesi ile Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı ilk ve ortaöğretim okullarındaki derslikleri
İnternet, akıllı tahta ve diğer bilgi teknoloji
ekipmanlarıyla donatıyoruz. Öğretmenlerin hizmet içi
eğitimlerini sağlamak üzere uzaktan eğitim merkezleri
açıyoruz, öğrencilere ise tablet bilgisayar vermeye
başlıyoruz. İnşallah bu, ülkemizin en ücra bölgesindeki
okullar ile en gelişmiş okullar arasındaki mesafeyi kapatmakla
kalmayacak, aynı zamanda Türkiye ile Batının en
gelişmiş ülkeleri arasında eğitim kalitesindeki farkı
da kapatmaya katkısı olacak.
Son olarak, ihracatı artırmak ve cari işlemler
açığının finansman kalitesini yükseltmek için küresel
doğrudan yatırımları ülkemize çekecek birçok yapısal
düzenlemeyi hayata geçirdik. Dünya Bankasının iş yapma
kolaylığını baz alarak yaptığı uluslararası
bir sıralama var. Bu sıralamada Türkiye 2006 yılında 155
ülke arasında 93üncü sıradaydı. Hâlbuki 2011de 183 ülke
arasında 71inci sıraya kadar yükselmiştir. Ayrıca yüksek
dış ticaret açığı verdiğimiz ürünlerin ülkemizde
üretilmesine yönelik teşvikleri gözden geçiriyoruz. Bunun yanında
küresel tedarik zincirinde daha fazla katma değerin Türkiyede
kalması için girdi tedarik stratejisinde sektörel
değerlendirmelerimizi tamamladık. Hazırlanan eylem
planını 2012de uygulamaya koyacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yukarıda özetlediğim yapısal tedbirler orta ve uzun vadede cari
açığı daha makul, daha yönetilebilir bir düzeye çekecektir ancak
kısa vadede cari açığı kontrol altına almak için yani
bunun için de adım attık, atmaya devam ediyoruz.
Yılın ilk yarısında yüzde 40-50
aralığında olan kredi hacmindeki genişleme BDDK ve Merkez
Bankamızın aldığı tedbirlerle ciddi bir yavaşlama
sürecine girmiştir. Kredi büyümesindeki normalleşmenin iç talebi
yumuşatmada önemli etkisi olacaktır.
Ayrıca son bir yıldır Türk lirası
önemli ölçüde değer kaybetmiştir. 2003 yılında 100 olan
reel efektif kur endeksi bugün, gelişmekte olan ülkelerle kıyasla
yani gelişmekte olan ülkelerle bir reel efektif kur endeksini inşa
etsek 2003ü 100 alsak bugün 90ın altına düşmüştür yani
yoğun rekabet içerisinde olduğumuz ülkelere karşı
avantajlı bir duruma gelmiş bulunuyoruz.
Ayrıca 2012 yılında mali disiplini
güçlendirerek sürdüreceğiz. Daha önce de söyledim, genel devlet bütçe
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını
yüzde 1e kadar indirdik, yüzde 0,8e kadar indirmeyi hedefliyoruz. Bütün bu
tedbirler sayesinde ekonomide önümüzdeki aylarda cari açığın
daralması başlayacaktır. Bu bizim öngörümüzdür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
yıllarda rekor düzeyde istihdam artışına rağmen
işsizlik oranı hâlâ arzuladığımız seviyelerde
değildir. bu durum iş gücü piyasamızın bazı
yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Şimdi, sizlerle bu
özellikleri paylaşayım ve bu problemleri, yapısal problemleri
aşmak için Hükûmet olarak ne yaptığımızı
açıklayayım:
İlk olarak, ülkemizde çalışma
çağındaki nüfus artışı birçok ülkeye göre yüksek,
iş gücüne katılım oranı ise düşüktür. Mesela son bir
yıl içerisinde çalışma çağındaki nüfustaki
artış diyelim ki 800 bin kişi ise iş gücüne
katılım oranındaki artışı da dikkate
alırsanız -çünkü düşük seviyede- 1,1 milyon kişi iş
gücü piyasasına bir şekilde girmiştir.
Genç nüfus ve hızla artan iş
gücüne katılım oranı işsizlik oranını
aşağıya çekmeyi zorlaştırmaktadır ama
bildiğiniz gibi ona rağmen başarılı olduk.
İkinci olarak, gelişmiş
ülkelerle karşılaştırıldığında
ülkemizde tarımda çalışan nüfusun toplam istihdamdaki payı
oldukça yüksektir. Son yıllardaki düşüşe rağmen Türkiyede
nüfusun dörtte 1i tarım sektöründe istihdam edilmektedir veya öyle
görünmektedir. Türkiye nüfusunun bu kadar yüksek bir kısmının
tarımda istihdam ediliyor olması, aslında bir anlamda gizli
işsizliğe de işaret etmektedir. Oysa, tarımda
çalışan nüfusun toplam istihdamdaki payı Amerika Birleşik
Devletlerinde yüzde 1,6, Avro bölgesinde yüzde 3,6, otuz dört üyesi olan
OECDde ise ortalama 5,1dir. Dolayısıyla tarımdan diğer
sektörlere geçişin önümüzdeki yıllarda devam etmesi beklenmektedir.
Bu dönüşüm Türkiyede işsizlik oranlarını
aşağıya çekmeyi zorlaştıran bir faktördür.
Diğer taraftan, 2002den bu yana
istihdamın kalitesinin arttığı hususunu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Ücretsiz aile işçiliğinin istihdamdaki
payı, aslında gizli işsizlerin istihdamdaki payı 2002de
yüzde 21 iken Ağustos 2011 itibarıyla yüzde 15e kadar
düşmüştür yani gizli işsiz sayısı
azalmıştır.
Üçüncü olarak, yirmi beş yaş üstü
nüfusumuzun ortalama eğitim düzeyinin düşük olması. Bu arada onu
da söyleyeyim, yirmi beş yaş üstü nüfusumuzun ortalama okulda
geçirdiği süre 6,5 yıl yani orta terk. Tarımdan tarım
dışı sektörlere geçişin yoğun olması, iş
gücü piyasasında arz-talep uyuşmazlığını beraberinde
getirmektedir. Türkiyede toplam iş gücünün neredeyse üçte 2si -az önce
ifade ettiğim gibi- lise altı eğitime sahiptir. Bu
hususların işsizliği azaltmada eğitim ve özellikle mesleki
eğitimin önemini ortaya koyduğunu vurgulamak istiyorum.
Son olarak, ülkemizde istihdamı
sınırlayan en önemli faktörlerden bir tanesi iş gücü
piyasasındaki katılıklardır. Türkiye, iş gücü
piyasası esneklik göstergeleri açısından 34 OECD üyesi ülke
arasında en son sıradadır. Bu nedenle, Türkiye'de ortalama
çalışma süresi çok yüksek, haftada kırk dokuz saattir.
Ayrıca toplam istihdamın sadece yüzde 11,5u kısmi zamanlı
olarak çalışmaktadır, oysa bu oran OECD'de ortalama yüzde
16,6'dır.
Türkiye ekonomisini istihdam odaklı
sürdürülebilir büyüme hedefine ulaştırmak üzere, iş gücü
niteliğini, iş gücü piyasasının esnekliğini ve iş
gücüne katılımı artıracak politikalara ağırlık
vermeye devam edeceğiz. Orta Vadeli Programımız işsizlik
sorununun çözümünde bütüncül bir yaklaşımı benimsemiş ve
işsizliği azaltmaya yönelik kısa, orta ve uzun vadeli tedbir ve
politikaları ortaya koymuştur.
Kısa vadede istihdamı
artırmanın en etkin yollarından biri aktif iş gücü
politikalarının hayata geçirilmesidir. Nitekim biz de bunu
yapmışız. İş gücünün nitelikli hâle gelmesi için son
yıllarda yoğun bir çaba içerisindeyiz. Son üç yıldır aktif
iş gücü programlarını ülke çapında uygulamaya koyduk. Bu
programlardan yararlanan kişi sayısı 2008 yılında 32
bin kişiyken 2010 yılında 212 bin kişiye
çıkmış, 2011 Ekim sonu itibarıyla söz konusu programdan 200
binden fazla vatandaşımız yararlanmıştır. Bu,
kısa vadede tabii ki yapılacak önemli bir adımdır,
atılacak önemli bir adımdır; bunu attık.
Orta vadede istihdamı artırmak
için birçok tedbiri benzer bir şekilde uygulamaya koyduk. Bunların
başında, 2009 yılında yeni bir yatırım
teşvik sistemiyle tabii ki 9.616 adet teşvik belgesi verdik. Bu teşvik
belgeleriyle yaklaşık 133 milyar liralık yatırım
yapılması ve bu yatırımlarla 322 bin kişilik istihdam
sağlanması öngörülmektedir yani yatırım olacak, üretim
olacak, istihdam olacak. Bunun için ne yaptık? Teşvik sistemini
rasyonelleştirdik.
Ayrıca, yine orta vadeli perspektifle
Hükûmetimiz bir karar aldı: Bölgesel kalkınma projelerine, özellikle
GAP olsun, DAP olsun, KOP olsun, DOKAP olsun, bunların hepsine daha fazla
kaynak ayırma kararını verdi ve son yıllarda da bu
kaynaklar ciddi bir şekilde artırıldı. Bu projeler
arasında hem bölge hem de ülke ekonomisi açısından büyük önem
taşıyan GAPın istihdam yaratma potansiyeli çok yüksektir.
Uluslararası çalışmalara göre, sulu tarıma geçişle
birlikte, hektar başına doğrudan ve dolaylı olarak 2
kişiye istihdam yaratılmaktadır. Ülkemizde, tabii ki önümüzdeki
dönemde GAP bölgesinde 1 milyon 68 bin hektarlık alana su
ulaştırılması hedeflenmektedir. Bunu
gerçekleştirdiğimiz varsayımıyla -ki o hedefe ulaşmak
için kaynak var, çabalar yoğun bir şekilde devam ediyor, bir iki
yıla da tamamlanacak- basit bir hesapla, GAP projesiyle 2 milyondan fazla
kişiye istihdam yaratılabilecektir. Kalkınma
Bakanlığımızın verilerine göre, GAP bölgesinde 2009
yılında 1 milyon 329 bin olan istihdam edilen kişi
sayısı, 2010 yılında 218 bin kişi artarak 1 milyon 547
bine çıkmıştır. Bu artış, 2011 yılında
da devam etmiştir. Dolayısıyla bu söylediklerim teorik
değildir, gerçekten de uygulamaya konulmuştur. Tabii orta vadede
önemli adımlar bunlar. Peki, uzun vadede ne yapmamız lazım, ne
yapıyoruz?
İşsizlik sorununun uzun vadede
çözümü için, beşerî sermaye stokumuzun kalitesini artırıyoruz.
Bu amaçla, iktidara geldiğimiz günden beri eğitimi hep
önceliklendirdik. Gerek nicelik gerek nitelik olarak eğitim konusunda
yoğun bir çaba içerisindeyiz. Bütçeden bu yıllarda en fazla
kaynağı hep eğitime ayırdık. Uygulamaya
başladığımız FATİH Projesiyle de inşallah
eğitimin kalitesini yükselteceğiz.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; şimdi sizlere 2010 yılı kesin hesabı hakkında
bilgi vermek istiyorum. Kesin Hesap Kanun Tasarısı görüşülecek
olan 2010 yılı bütçesinde bütçe giderleri 294,4 milyar lira, bütçe
gelirleri 254,3 milyar lira ve bütçe açığı 40,1 milyar lira
düzeyinde gerçekleşmiştir.
2010'da faiz giderleri 48,3 milyar lira,
faiz dışı fazla ise 8,1 milyar lira olarak
gerçekleşmiştir.
Tabii ki 2010 yılında bütçe
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı da
yüzde 3,6 düzeyinde gerçekleşirken faiz dışı fazlanın
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı binde 7 olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi de size özetle 2011 yılı bütçesi yıl
sonu gerçekleşme tahminlerini açıklamak istiyorum. 2011 yıl
sonunda merkezî yönetim bütçe giderlerinin 313,2 milyar lira, merkezî yönetim
bütçe gelirlerinin 290,9 milyar lira, bütçe açığının 22,2
milyar lira, faiz dışı fazlanın 20,4 milyar lira olarak
gerçekleşeceğini tahmin etmekteyiz.
Yukarıdaki tahminlerimiz çerçevesinde
2011 yılı başlangıç bütçesine oranla bütçe giderleri sadece
binde 2 oranında, yani 599 milyon lira sapmıştır. Bu,
aslında harcamaları kontrol altında tuttuğumuzu, mali
disiplini güçlü bir şekilde devam ettirdiğimizi gösteriyor. Bütçe
gelirleri ise başlangıç tahminine göre yüzde 4,3 oranında yani
11,9 milyar lira artmıştır.
Faiz hariç giderler ise başlangıç
ödeneklerine kıyasla yüzde 2,1 oranında artış olurken vergi
gelirlerinde yüzde 7,4 oranında artış beklemekteyiz. Şimdi,
faiz dışı harcamalardaki artış bir miktar yüksek ama
niye? Çünkü biz altyapı yatırım harcamalarına ekstra, yani
ilave kaynak aktardık. Bakın, 2011 yılında
yatırımlar için başlangıç bütçe ödeneklerine ilaveten 9,1
milyar lira kaynak ayırdık. Bu kaynağı başta
ulaştırma sektörü olmak üzere altyapı
yatırımlarına tahsis ettik. Gelirlerdeki artış ise
güçlü ekonomik büyüme ve yapılandırmaya bağlı olarak vergi
gelirlerinde sağlanan olumlu sonuçtan kaynaklanmaktadır ancak
şunun altını çizmek istiyorum, 2011'de yapılandırmadan
net 5 milyar TL gelir elde etmeyi hedefliyoruz. Her ne kadar şu ana kadar
13 milyar lira geldiyse de şunu açıklamak istiyorum: Genelde Maliye
kendi borç stoku üzerinden her sene takip yoluyla zaten yaklaşık 7-8
milyar lira tahsilat yapıyor. Dolayısıyla, onu
düştüğünüz zaman net etki yaklaşık 5 milyar lira
civarındadır.
2011 yıl sonu bütçe
açığının, başlangıç bütçesinde yer alan 33,5
milyar lira yerine, yani biz 2011 yılı bütçesinin 33,5 milyar lira
açık vereceğini öngörmüştük, şimdi ise bu
açığın üçte 1 oranında azalarak 22,2 milyar lira olarak
gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu, gayrisafi yurt içi hasılanın
yüzde 1,7sine tekabül etmektedir. Aslında bizim başlangıçta
hedefimiz açığın 2,8i yani gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 2,8i düzeyindeydi fakat biz ortaya çok daha iyi bir
performans koyduk ve açık yüzde 1,7 olarak gerçekleşti.
Tabii, AK PARTİ hükûmetleri döneminde
hazırlanan bütçeler hep gerçekçi olmuştur. Küresel krizin
yaşandığı 2009 yılı hariç, bütçe
açığı hedeflenenin hep altında kalmıştır.
Bizden önceki dokuz yıllık dönemde, mesela, 1994-2002 dönemine
bakarsanız, uygulanan bütçelerin sadece üçünde açığın
hedefin altında kaldığını görürsünüz. Gerçekleşen
bütçe açığının ise, ortalama bahsediyorum, bu bizden önceki
dokuz yıllık dönemde, hedeflenen açığın ortalama 2
katı düzeyinde olduğunu görüyoruz. 1994-2002 döneminde bütçe
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
ortalama yüzde 7,7 seviyesindeyken AK PARTİ hükûmetleri döneminde yani
2003-2011 yılları arasında, ortalama bütçe açığı
yüzde 3,3'e düşmüştür. Bu başarıda, sağlanan siyasi
istikrar ve güven veren doğru politikalarımızın tabii ki
katkısı büyüktür ve bunun sonucudur.
2011de merkezî yönetimde yüzde 1,7
olacağını tahmin ettiğimiz bütçe
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranını, daha kapsamlı olan genel devlette yüzde 1 olarak
öngörüyoruz yani genel devlet açığı, merkezî yönetim bütçe
açığını, yerel yönetimler ve sosyal güvenlik
kurumlarını da içeriyor. Yani geniş manada Türkiyedeki bütçe
açığına baktığınız zaman, açığın
yüzde 1 düzeyinde olacağını öngörüyoruz. Bu oran ile Avrupa'da
yüzde 3'lük Maastricht Kriterini sağlayan nadir ülkelerden biri
olmayı sürdürüyoruz. Yatırımlara ilave ettiğimiz 9,1 milyar
lira olmasaydı yani ekstradan yatırımlara para
aktarmasaydık bu sene genel devlet açığımız yüzde 1
yerine yüzde 0,3 düzeyinde gerçekleşmiş olacaktı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de size 2012
yılı bütçesi hakkında bilgi vermek istiyorum. 2012
yılı bütçesi AK PARTİ hükûmetlerinin
hazırladığı 10uncu, 61inci Hükûmetimizin ise ilk bütçesi
olma özelliğini taşımaktadır.
2012
yılı bütçesi ile istihdamı artırmayı, yurt içi
tasarruf seviyesini yükseltmeyi, cari açığı azaltmayı ve
mali disiplini güçlendirmeyi hedefliyoruz.
2012
yılı bütçesine baz oluşturan temel makroekonomik
varsayımlarımızı Ekim ayı içerisinde Orta Vadeli
Programda kamuoyuyla paylaşmıştık. Şimdi bunlardan
bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
2012
yılı için, gayrisafi yurt içi hasıla büyüklüğü 1 trilyon
426 milyar lira, büyüme oranı yüzde 4, deflatör yüzde 7, 2012 TÜFE
yıl sonu yüzde 5,2; ihracat 148,5 milyar dolar, ithalat 248,7 milyar dolar
olarak hedeflenmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçe
tasarısının büyüklüklerine geçmeden önce sizlere bu bütçenin
bazı temel özelliklerinden bahsetmek istiyorum.
2012
yılı bütçesi reel sektörü güçlü bir şekilde destekleyen,
desteklemeye devam eden bir bütçedir. Esnaf kredi faiz desteği,
tarımsal kredi faiz desteği, ihracat desteği, KOBİ destekleri,
teşvik ödemeleri ve işveren prim desteği için
ayırdığımız kaynağı yüzde 13,5 oranında
artırarak 8,3 milyar liraya çıkarıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yatırımları
hızla tamamlıyoruz. 2012de toplam yatırım ödeneklerini
2011 yılı başlangıç ödeneklerine göre yüzde 24
artırarak 32,7 milyar liraya çıkarıyoruz.
Tabii, Plan Bütçe Komisyonunda gelen önemli
eleştirilerden bir tanesi şuydu, denildi ki: 2012 yılı
ödenekleri 2011 yıl sonu gerçekleşme tahminlerine göre yüzde 7,5 bir
düşüş göstermektedir, niye? Şimdi, değerli
arkadaşlar, bunun temel nedeni şu: Son yıllarda bütçede üstü
örtük bir mali kural uyguluyoruz. Yani şunu yapıyoruz: Bütçenin gelir
performansına bağlı olarak yatırımlara yıl
içerisinde daha ciddi miktarlarda ilave kaynak aktarıyoruz. Örneğin,
2010 yılında yatırımların başlangıç
ödeneği 22,7 milyar liraydı, yıl içerisinde verdiğimiz
ilave ödeneklerle -yatırımlarda- 2010 yılında 22,7 milyar
lira yerine 32,8 milyar liralık yatırım yapmışız.
Yani başlangıç ödeneğine göre gerçekleşme 2010
yılında yüzde 145 olmuştur. Benzer şekilde, 2011
yılında yatırım gerçekleşmelerinin başlangıç
ödeneğine oranla en az yüzde 134 düzeyinde olacağını tahmin
ediyoruz. 2012 yılında da daha önceki yıllarda olduğu gibi
bütçe gelirlerimizde öngörülenden fazla bir artış olursa, bu
kaynağı kısmen tasarruf, kısmen yatırımlara
yönlendireceğimizi şimdiden söyleyebilirim.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde
yatırım harcamalarının bütçe içindeki payı 2011
itibarıyla neredeyse 2 katına çıkmış durumdadır.
Burası önemli değerli
arkadaşlar. 2002 yılında 8,5 yıl olan kamu
yatırım stokunun ortalama tamamlanma süresini 2011 yılında
sağladığımız ilave ödeneklerin de katkısıyla
3,3 yıla kadar düşürdük. Yani yatırımın
başlamasıyla bitmesi eskiden 8,5 yıl alırken şimdi 3,3
yılda bitiriyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılında bölgeler arası
gelişmişlik farklarını azaltmak için bölgesel kalkınma
projelerini destekliyoruz. Bunu cari açıkta açıkladım, tekrar detaylarına
girmek istemiyorum.
Yine, 2012 yılı bütçesini ARGE faaliyetlerini daha çok
destekleyen bir bütçe olarak yaptık. Burası da önemli çünkü bir
yandan tabii ki ARGE projelerine 1,5 milyar lira ödenek öngörmüşüz ama
bunun ötesinde ARGE faaliyetleri için çok ciddi vergi ve prim desteği
sağlıyoruz. Bu prim ve vergi desteklerini yüzde 20 oranında
artırıyoruz ve muhtemelen 840 milyon lira civarına kadar
çıkacaktır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; yerel yönetimler
bizim için önemli. Yerel yönetimlere daha fazla kaynak ayırıyoruz.
2012 yılı bütçesinde mahallî idare paylarını 27,6 milyar
lira olarak öngördük. Bu, önceki yıla göre yüzde 16,5luk bir
artışı ifade etmektedir. Ayrıca, KÖYDES, SUKAP,
denkleştirme ödeneği ve benzeri diğer destekleri hesaba kattığımızda
2012de mahallî idarelere toplamda 31,5 milyar liralık bir kaynak
sağlamayı öngörüyoruz.
1999-2001 yıllarında afetler nedeniyle zarar gören
belediyelere yardım ettik. Bu afetler dolayısıyla
altyapısı hasara uğrayan belediyelerin zamanında ödenmeyen
zararlarının karşılanabilmesi için
-hatırlarsanız- burada bir kanuni düzenleme yaptık ve
1999-2001den kalan yani bu kapsamda 2011 yılı içerisinde 136,3
milyon liralık kaynağı belediyelere aktarılmak üzere
İller Bankasına bu sene aktardık.
Tabii sadece geçmişin yaralarını sarmakla, sorunlarını çözmekle kalmıyoruz
aynı zamanda bugün yaşanan afetlere hızlı bir şekilde
müdahale ediyoruz. 2011 yılında başta Van ve Kütahya olmak üzere
ülkemizin değişik yörelerinde meydana gelen afetler nedeniyle ortaya
çıkan ihtiyaçlar için Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığına kendi bütçesine ilave olarak 110 milyon lira
aktardık, önümüzdeki dönemde aktarmaya devam edeceğiz. Özellikle
önümüzdeki aylarda bu ve benzeri afetler nedeniyle ortaya çıkacak
ihtiyaçları ivedi olarak karşılamaya hazırız. Bu
konuda gereken desteği vereceğiz.
2012 yılı bütçesi, aynı
zamanda tarımsal destekleri artıran bir bütçedir. Çiftçimizi alan ve
ürün bazında desteklemeye devam ediyoruz. Bu kapsamda destekleri 2012'de
2011 başlangıç ödeneğine göre yüzde 19,7 oranında
artırıyoruz. Destekleme ödeneklerine kredi faiz desteği ve
tarımsal ürünlerin alımına ilişkin sübvansiyonlar gibi
diğer destekleme ödeneklerini de dâhil ettiğimizde tarım
kesimine toplamda 11 milyar lira düzeyinde destek öngörüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; sosyal harcamalar için de daha fazla kaynak ayırıp
dezavantajlı kesimleri desteklemeyi sürdürüyoruz. Bu kapsamda, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fonuna aktarılan
kaynağı 2011 yılı başlangıç ödeneğine göre yüzde
39 oranında artırarak yaklaşık 3 milyar liraya
çıkartıyoruz.
Terörden zarar gören
vatandaşlarımızın zararlarını tazmin etmeye devam
ederek sosyal barışı ve devlete güveni pekiştiriyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Bakan,
on sekiz yıl geçti, ne zaman ödenecek?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) - Özürlü vatandaşlarımıza desteği
artırıyoruz. Özürlü eğitimi için ayrılan kaynağı
yüzde 20,4 oranında artırarak 1,2 milyar liraya yükseltiyoruz.
2012'de yaklaşık 240 bin özürlü vatandaşımızın
eğitim masraflarını karşılamayı öngörüyoruz.
Özürlü evde bakımı için
ayrılan kaynağı da yüzde 28,7 oranında artırarak 2,9
milyar liraya yükseltiyoruz. 2012'de ortalama 385 bin kişinin evde
bakım giderlerini karşılamayı hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; kızlarımızın okumasını ve
kadınların istihdamını teşvik amacıyla 2012
bütçesinde daha fazla kaynak ayırdık. Yine benzer şekilde,
geçmişte olduğu gibi, kamu çalışanlarını
enflasyona ezdirmiyoruz.
İktidara geldiğimiz 2002
yılı sonundan bu yana memurlarımızı, işçilerimizi
ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik, hep enflasyonun çok üzerinde ücret ve
maaş artışı yaptık.
2010 yılında aile
yardımı ödeneği dâhil 1.300 lira olan en düşük memur
maaşını, 2011 yılında yüzde 18,3 oranında
artırarak 1.538 liraya yükselttik. Benzer şekilde ortalama memur maaşını
ise 1.577 liradan 1.799 liraya çıkartarak yüzde 14,1lik bir
artış sağladık. 2011 Kasım ayı itibarıyla on
iki aylık enflasyon oranı yüzde 9,5tur. 2011 yılı ikinci
altı aylık dönemde enflasyon oranının yüzde 4ü aşması
hâlinde -ki aştı- Kasım yani aşan kısım için 2012
yılı Ocak ayında maaşlara tabii ki bir artış
yapacağız. 2002 yıl sonundan 2011 Kasım ayına kadarki
dönemde enflasyonda yani TÜFEdeki kümülatif artış yüzde 126,9
olmuştur yani iktidara geldiğimiz 2002 yıl sonundan bugüne kadar
enflasyon yaklaşık yüzde 127ye artmış.
Şimdi buna göre söz konusu dönemde
aynı bazlı ne tür artışlar yapmışız
onları sizlerle paylaşmak istiyorum.
En düşük memur maaşı 2002
yılında 392 lira iken 2011 yılında 1.538 liraya
çıkmış, artış yüzde 292,3.
Net asgari ücret 2002 Aralık
ayında 184 lira iken yine bu dönemde artış 257,6 olmuştur.
En düşük SSK emekli
aylığı 2002 Aralık ayında 257 lira iken 2011
Kasım ayında 814 liraya çıkmış, artış yüzde
216,5.
En düşük BAĞ-KUR esnaf emekli
aylığı 2002 Aralık ayında 149 lira iken 2011
Kasım ayında 660 liraya çıkmış, artış
oranı yüzde 344.
En düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli
aylığı 2002 Aralık ayında 66 lira iken 2011
yılında 492 liraya çıkmış, artış yüzde 647.
En
düşük memur emekli aylığı 2002 Aralık ayında 377
lira iken bu sene 976 liraya çıkmış, artış yüzde
159,3.
Altmış beş yaş
aylığı 2002 Aralık ayında 24 lira iken 2011
yılında 110 liraya çıkmış, artış yüzde
347,8.
Muhtar aylığı
Aralık 2002 yılında 97 lira iken 2011 yılında 384
liraya çıkmış, artış yüzde 294,6.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu maaş tutarları ve artış oranları,
çalışan, emekli ve dar gelirli vatandaşlarımızın
mali durumlarının 2002'ye göre ciddi bir şekilde
iyileştiğini, gelirlerinde önemli oranda reel
artışların olduğunu açık bir şekilde ortaya
koymaktadır.
Önceki yıllarda olduğu
gibi, 2012 yılında da kamu çalışanlarımızı
ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz.
2011 Kasım ayı
itibarıyla en düşük devlet memuru maaşı ile 2002
Aralık ayına göre daha fazla mal ve hizmet satın
alınabilmektedir.
Şimdi sizlere en düşük
devlet memuru maaşı ile satın alınabilen bazı ürünlere
ilişkin mukayeseli bilgiler vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
aşağıdaki tablo, geçen yıl Genel Kurulda
yaptığım sunumdaki aynı ürünleri içermektedir. Zaten
kitapçıklarda da var ama sadece bir iki tanesinden bahsetmek istiyorum.
En çok tartışılan
konulardan bir tanesi, örneğin et. 2002 Aralık ayında en
düşük memur maaşı ile 45 kilo dana eti alınabiliyordu, 2011
Kasım ayı itibarıyla 63 kilo alınabiliyor.
Yine elektrik
Elektriğe zam
yapıldı diye çok tartışıldı.
Hatırlarsanız, 2002 Aralık ayında en düşük devlet
memuru maaşıyla 2.438 kilovat elektrik satın alabiliyordunuz,
şimdi 5.199 kilovat saat elektrik alabiliyorsunuz.
Doğal gaz
Yine, doğal gaza
zam yapıldı diye çok tartışıldı. 2002
yılının Aralık ayında
Yine mazot, en çok
tartışılan konulardan bir tanesi. En düşük devlet memuru
maaşıyla 2002 yılında
Net asgari ücret açısından
da karşılaştırdığınız zaman, bütün ürünlerde net asgari ücretle daha fazla
ünite ürün, yani birim ürün alınabileceğini gösteriyoruz.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; kamuda ücret dengesizliğine son verdik. Bilindiği gibi
bazı kamu idarelerindeki personele genel düzenlemeler
dışında tazminat, ek ödeme, ek tazminat, döner sermaye
katkı payı, teşvik primi ve ikramiye gibi değişik
adlarda ve tutarlarda ilave ödemeler yapılmaktaydı. Bu nedenle,
Hükûmetimizin öncelikli hedefleri arasında yer alan eşit işe
eşit ücret politikasının gereği olarak 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi çıkardık. Bu
Kararnameyle, aynı hizmet sınıfında, aynı veya benzer
kadrolarda bulunan personel arasındaki ek ödemelerden kaynaklanan ücret
dengesizliğini ortadan kaldırdık. Dün bazı basın
yayın organlarında tabii ki bu konu biraz yanlış bir
şekilde aksettirildi.
Değerli arkadaşlar, biz aynı
unvan, aynı görevde olan bütün devlet memurlarını en üst düzeye
çıkardık. Yani hiçbir genel müdürün maaşını
doğrudan doğruya artırma gibi bir çabamız olmadı ama
bütün genel müdürlere eşit davranalım dedik, genel müdürlerin
maaşını en üstte eşitledik. Aynı şekilde
müsteşarları, aynı şekilde mühendisleri, aynı
şekilde teknik elemanları, aynı şekilde bütün memurları
bu şekilde
Dolayısıyla, bence bu çok önemli bir reformdur ve
bütçede tabii ki bunun kaynağı vardır. Gerçekten AK PARTİ
hükûmetlerimiz döneminde gerçekleştirdiğimiz önemli reformlardan bir
tanesi bu eşit işe eşit ücret reformudur.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; tabii ki 2012 yılı bütçesinde eğitime daha fazla kaynak
ayırdık. Beşerî sermayemizin kalitesini artırmak için
2012'de Millî Eğitim Bakanlığı bütçe ödeneklerini yüzde
14,8 oranında artırarak 39,2 milyar liraya çıkartıyoruz.
Böylece Millî Eğitim Bakanlığı en büyük bütçeye sahip
icracı bakanlık olma özelliğini sürdürmektedir. AK PARTİ
hükûmetleri döneminde, 2002'de 11,3 milyar lira olan toplam eğitim
bütçesini ise yaklaşık 5 katına çıkararak -bunun içinde
üniversiteler de var- 56,3 milyar liraya yükseltiyoruz, yani 2012
yılında 56, 3 milyar lirayı biz,
eğitime harcayacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012
yılında üniversite harçlarında hiçbir artış
yapmıyoruz. 2012de öğrencilere sağlanan burs desteği
ödeneklerini, öğrenci artışlarını da dikkate alarak
bir önceki yıla göre yüzde 20,9 oranında, öğrenim ve harç
kredisi desteği ödeneklerini de yüzde 17,3 oranında, ilköğretim
ve ortaöğretimde taşımalı eğitime yapılan
desteği de yüzde 37,1 oranında artırıyoruz. 2002'den bu
yana yükseköğretim öğrencilerinin burs ve öğrenim kredilerinde
yapılan artış, düşük enflasyona rağmen yüzde 433
olmuştur.
İlköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine
ücretsiz ders kitabı desteğine tabii ki devam ediyoruz. Daha önce
bahsettiğim FATİH Projesini de hayata geçiriyoruz.
Yükseköğretime de daha fazla kaynak ayırıyoruz.
Bu bütçe ile yüz üç devlet üniversitesine kaynak sağlıyoruz.
Üniversitelerimizin fiziki kapasitesini, öğrenci
sayısını esas alan objektif bir bütçeleme yapıyoruz.
Üniversitelerimizin toplam ödeneğini, 2012 yılında yüzde 15,6
oranında artırarak 12,7 milyar liraya çıkartıyoruz.
Özellikle yeni kurulan üniversitelerimizin ödeneklerini ise daha fazla
artırarak kurumsal altyapılarını, fiziki
altyapılarını güçlendiriyoruz.
Bu kapsamda, kırk bir yeni üniversitenin ödeneklerini 2012
yılında yüzde 27,3 oranında artırarak 2,1 milyar liraya
çıkartıyoruz.
Başta yeni kurulan üniversiteler olmak üzere,
üniversitelerimizin öğretim elemanı ihtiyacını
hızlı bir şekilde karşılayabilmek için, 2012
yılında ilave 9 bin adet akademik kadro atama izni veriyoruz. Küresel
krize rağmen üniversitelerimize 2012 yılı dâhil, son dört
yılda toplam 36 bin akademik personel atama izni verilmiş
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sağlık hizmetlerini yaygınlaştırıyoruz,
kalitesini artırıyoruz. 2002'de iktidara geldiğimizde,
yeşil kart ödemeleri hariç, Sağlık
Bakanlığının harcama tutarı sadece 2,4 milyar
liraydı. İktidarda olduğumuz dokuz sene içerisinde bu kaynağı, yani Sağlık
Bakanlığına verdiğimiz kaynağı 6 katına
çıkararak 2012de 13,8 milyar liraya yükseltiyoruz. 2002de 9,9 milyar
lira olan aile hekimliği hariç toplam sağlık harcamalarını
2012de yaklaşık 4,5 katına çıkararak 44,3 milyar liraya
yükseltiyoruz, 2010 yılı sonunda aile hekimliği
uygulamasını tüm illeri kapsayacak şekilde genişlettik.
2012de aile hekimliği ödeneklerini 3,5 milyar liraya yükseltiyoruz. 2010
yılı sonunda başlatılan hava ambulansı
uygulamasını da genişletiyoruz. Bugün itibarıyla iki uçak
ve on sekiz helikopterden oluşan hava ambulans filomuzu önümüzdeki aylarda
beş uçak ve yirmi helikoptere çıkartıyoruz. Son Van depreminde
gerçekten bunun faydasını gördük.
Daha fazla detaya girmek istemiyorum. Yani
sağlıkla ilgili aslında 2012de yapacağımız daha
çok şey var. Zamanım biraz daralıyor. Daha doğrusu sizleri
daha çok tutmamak için.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Daralmıyor, geçti, yirmi dakika geçtiniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yirmi dakika aştınız.
Biz de isteriz Sayın Başkan.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) 2012 yılı bütçesinde sosyal
güvenlik sistemini destekliyoruz. Sosyal güvenlik sistemine yüzde 31
artışla 2012 yılında 69,1 milyar lira
aktaracağız.
Türkiye'nin dünya turizm pazarında en
çok turist çeken ilk beş ülke arasında yer almasını
sağlamak için ülkemizin yurt dışında tanıtımına
daha fazla kaynak ayıracağız. Yeni temsilciliklerle dünyaya
yayılıyoruz. Dış politikada genişleyen etki
alanımızın bir gereği olarak 2010 ve 2011 yılında
Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında yer alan on altı ülkeye yeni
temsilcilikler açtık, ayrıca on yedi farklı ülke ve şehirde
ise en kısa süre içerisinde yeni temsilcilikler açılacaktır.
Bunların tabii ki kaynağını ayırdık.
Sinema sektörünün gelişimi, ülkemizin
film çekimi için bir cazibe merkezi hâline gelmesi için yabancı veya
yerli-yabancı ortak film yapımlarını destekliyoruz.
Vergi denetimini güçlendiriyoruz. Denetimi
tek bir çatı altında topladık.
2012 yılında tabii ki
özelleştirme uygulamalarına devam ediyoruz. 2011 yılında
bütçede 9,5 milyar liralık özelleştirme hedeflemiştik. Ancak
doğal gaz ve elektrik dağıtım şirketlerinin
ihalelerine katılan yatırımcı firmaların gerekli
finansmanı temin edememelerinden dolayı tahsilat öngörülenin çok
altında kalmıştır. Ancak hâlen onay aşamasında
bekleyen ve özelleştirilmesi planlanan kamu varlıklarından tabii
ki 2012de yüzde 10,5 milyar liralık özelleştirme geliri öngörüyoruz.
Özetle, 2012 yılı bütçesi,
istihdam ve büyümeyi destekleyen, tasarrufları artırmaya ve cari
açığı azaltmaya yardımcı olan, ekonomik ve sosyal
kalkınmaya odaklanmış, kamu finansman dengelerini
iyileştiren ve ülkemizi daha ileriye taşıyacak
yatırımlara kaynak ayıran bir bütçedir.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; şimdi, sizlere 2012 yılı bütçe büyüklüklerini
açıklamak istiyorum: 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinde bütçe
giderleri 350,9 milyar, faiz hariç giderler 300,7 milyar, bütçe gelirleri 329,8
milyar, vergi gelirleri 277,7 milyar, bütçe açığı 21,1 milyar,
faiz dışı fazla 29,1 milyar lira olarak öngörülmüştür.
2012'de bütçe giderlerinin 2011 yıl
sonuna göre yüzde 12,1 oranında artması öngörülürken bütçe
gelirlerinin yüzde 13,4 artacağı tahmin edilmektedir. 2012'de, 2011
yıl sonu gerçekleşme tahminine göre vergi gelirlerinin yüzde 11,4
artacağını öngörüyoruz. 2012 yılı için nominal gayrisafi
yurt içi hasıla artış oranının yüzde 11,3 olacağı
göz önüne alındığında, aldığımız
tedbirleri de dikkate alırsanız, vergi gelirlerindeki artış
oranının gerçekçi olduğunu göreceksiniz.
Ancak şu hususu da ifade etmek
istiyorum. Son bir iki aydır Avro Bölgesinde kriz derinleşmiş,
tabii ki global ekonomiye ilişkin aşağı doğru riskler
yükselmiştir. Bu nedenle 2012 yılı bütçesine temel
oluşturan büyüme gibi bazı makroekonomik tahminlerimize yönelik
kaygılar da ifade edilmiştir. Ancak biz Orta Vadeli Programı
hazırlarken tabii ki temkinli davrandık. Buna rağmen eğer
büyüme yüzde 4 yerine yüzde 3 olarak gerçekleşirse hedeflediğimizden
yaklaşık 2,5 milyar lira daha az gelir elde edeceğiz. Bu tutar,
gayrisafi yurt içi hasılanın binde 1,8'ine tekabül etmekte olup
kolaylıkla telafi edilebilir. Kaldı ki biz bütçeyi yaparken muhtemel
2B düzenlemesinden herhangi bir gelir de öngörmedik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dediğim gibi biz bu bütçeyle mali disiplini
güçlendiriyoruz. 2012 yılı bütçesi mali disiplin
anlayışı çerçevesinde hazırlanmış,
harcamalarımızı sağlam kaynaklara dayandırıyoruz,
kaynakları ülkemizin uzun dönem refahını artıracak alanlara
yönlendiriyoruz.
Burada sadece önemli iki noktayı daha
ifade etmek istiyorum. Bu noktada hakikaten faiz giderleriyle ilgili
çarpıcı bir tabloyu sizlerle paylaşmak istiyorum. 2002
yılında faiz giderlerimizin gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı yüzde 14,8 gibi sürdürülemez bir düzeye
ulaşmıştı. Memnuniyetle ifade etmek isterim ki küresel kriz
yılı hariç, 2002'den bu yana bu oranı her sene
aşağı çekmeyi başardık. Geçen sene yüzde 4,4'e
düşen faiz harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla
içerisindeki payını bu yıl sonu itibarıyla yüzde 3,3'e
indiriyoruz ve 2012-2014, yani Program döneminde yüzde 3-3,5 düzeyinde
tutmayı hedefliyoruz.
Bu ne anlama geliyor? Bu yıl yüzde 3,3
olarak gerçekleşmesini beklediğimiz faiz giderlerinin gayrisafi yurt
içi hasılaya oranı, 1987'den bu yana en düşük oranı
göstermektedir. Aynı şekilde, 2012'de yüzde 14,3 olarak
öngördüğümüz faiz giderlerinin bütçe içerisindeki payı, 1985'den bu
yana en düşük düzeydedir.
2002 yılında 100 liralık
vergi toplarken 86 lira faiz giderimiz vardı, yani 100 liralık
verginin 86sı faize gidiyordu. Oysa, bu yıl 100 liralık vergi
gelirinin sadece 17,1 lirası faize gidecek ve Program döneminde bunun
16,1e düşmesini de hedefliyoruz. Dolayısıyla, biz faiz
bütçeleri değil, hizmet bütçeleri hazırladık. O nedenledir ki
-daha önce de ifade ettim- yatırımların bütçe içerisindeki
payı neredeyse 2 kata yakın artıyor. Personel giderlerinin bütçe
içerisindeki payı yüzde 18,4ten yüzde 27ye yükselmiş. Yine,
sağlık ve sosyal harcamaların bütçe içindeki payını
2ye katlamış durumdayız çünkü, 2002 yılında bütçenin
yüzde 43,2sini oluşturan faiz harcamalarını 2012
yılında yüzde 14,3e kadar düşürüyoruz.
Tüm bu rakamlar açık bir şekilde
gösteriyor ki, AK PARTİ hükûmetleri vatandaştan
topladığı vergileri faize değil, vatandaşına
hizmet için harcamıştır ve harcamaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii ki, gelir politikalarıyla ilgili de çok geniş
bir sunum hazırlamıştım. Sadece şunu ifade etmek
istiyorum: Bizim dönemimizde biz aslında birçok vergiyi düşürdük.
Kurumlar vergisini yüzde 33ten yüzde 20ye düşürdük, gelir vergisinin üst
dilimini aslında fon dâhil yüzde 49un üzerinden yüzde 35e kadar
düşürdük, alt dilimini yüzde 22den yüzde 15e kadar düşürdük. Birçok
sektörde katma değeri düşürdük. Hatta akaryakıt ürünlerinde dahi
vergi yükü artmamıştır, azalmıştır. 2002
yılının Aralık ayında arabanızla bir
benzinliğe gitseydiniz, 100 liralık benzin alsaydınız 70
lirası vergiye gidiyordu; bugün gitseniz 60 lirası vergiye
gitmiş olacak. Benzer şekilde, diğer vergilerde de ciddi bir
şekilde bu dönemde tabii ki indirim sağladık ama çok
yaygın, aynı zamanda yanlış olan Türkiyede vergi yükünün
çok yüksek olduğuna dair bir kanı vardır.
Dağıttığım kitapçıkta aslında bunu çok
detaylı bir şekilde ifade ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılı bütçesi Orta Vadeli Program hedeflerimizle
uyumlu, şeffaf, samimi ve gerçekçidir. Bu bütçe, ülkemizi 2023 vizyonuna
daha da yaklaştıran bir bütçedir.
Önümüzdeki dönemde küresel gelişmeleri
yakından izlemeye devam ederek, mali disiplinden ve yapısal
reformlardan taviz vermeden gerekli tüm tedbirleri almaya devam edeceğiz.
Hükûmet olarak hedefimiz, bilgi toplumuna
dönüşmüş, Avrupa Birliği standartlarını
yakalamış ve dünyayla rekabet edebilen güçlü bir Türkiye'dir.
Hazırladığımız 2012 yılı bütçesi bu
hedeflere ulaşmamıza katkı sağlayacaktır.
Biz, bu yola aziz milletimize hizmet etme
sevdası ve devleti halkımızın hizmetkârı yapma
şiarıyla çıktık. Bunu, dokuz yıllık
iktidarımız döneminde Başbakanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde başardık.
İnanıyorum ki Türkiye, sahip olduğu istikrar ve güvenle bütün
hayallerini ve hedeflerini gerçeğe dönüştürecektir. Milletimiz bu
vizyona, güce, potansiyele ve dinamizme sahiptir.
2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum. Yapacağınız yoğun ve yorucu
çalışmalar, katkı ve yapıcı eleştirileriniz için
Hükûmetim ve şahsım adına sizlere şimdiden teşekkür
ediyorum. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bütçe
görüşmeleri 06/12/2011 tarihli 29uncu Birleşimde alınan karara
uygun olarak bastırılıp dağıtılan programa göre
yapılacaktır.
Başlangıçta, bütçenin tümü
üzerindeki görüşmelerde siyasi parti grupları ve Hükûmet adına
yapılacak konuşmalarda süre -Hükûmetin sunuş konuşması
hariç- birer saat, bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir ve kişisel konuşmalar da onar dakikadır.
Ancak sayın genel başkanlara ve gruplara, tüm grupların
anlaşması üzerine, altışar dakika ek süre verilecektir.
Kişisel konuşmalarda bütçenin
tümü üzerinde şahsı adına iki milletvekiline söz verilecektir.
Şimdi, bütçenin tümü üzerinde
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin adlarını sırasıyla okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Genel Başkan ve İstanbul Milletvekili Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına, Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Kurt ve Şırnak
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Hasip Kaplan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Kayseri Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa
Elitaş ve Ankara Milletvekili Sayın Bülent Gedikli.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Genel Başkan ve Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet
Bahçeli.
Şahısları adına;
lehinde, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal; aleyhinde,
Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan.
Şimdi, gruplar adına ilk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Başkan ve İstanbul
Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğluna aittir.
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, bütçeler,
sadece bizim ülkemiz için değil, bütün ülkeler için, demokrasisi
gelişmiş olsun olmasın, önemli belgelerdir. Bütçeler üzerinde,
hükûmet, muhalefetin gözüyle eleştiriyi görür ve o çerçevede olayları
irdeler, eleştirilere yanıt verir, muhalefetin olayları
nasıl gördüğünü, bizzat onları dinleyerek gözden geçirir.
Kuşkusuz, bu bütçede Sayın
Başbakanımızın burada olmasını ve
eleştirilerimizi dinlemesini isterdik. Kendisinin
rahatsızlığı nedeniyle kendisine Allahtan şifalar
diliyorum. Umarım bir an önce sağlığına kavuşur,
Parlamentodaki, Başbakanlıktaki görevine devam eder. Kendisini
telefonla aradım, şifa dileklerimi, geçmiş olsun dileklerimi
aktardım. Bu vesileyle bir kez daha aktarmayı bir görev sayıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bütçelerin önemli olduğunu söyledik. Bütçelerin önemi, toplanan vergilerin
nerelere, nasıl harcandığının Parlamentonun iradesi
olarak ortaya çıkmış olmasından kaynaklanıyor.
Eğer bu ülkede yaşayan her yurttaş doğduğu andan itibaren
vergi ödüyorsa, ödedikleri vergilerin nereye harcandığını
görmek, bilmek ve hesabını sormak durumundadır. Demokrasinin
varlık nedeni, özgürlüklerin varlık nedeni, ortaya
çıkış nedeni, ödenen vergilerin hesaplarının
sorulmasından kaynaklanıyor.
Ve bir başka önemli nokta, her ülkenin
anayasasında, normal yasaların yapım sürecinden ayrı
olarak, bütçelerin yapımıyla ilgili olarak da özel hükümler var.
Bizde de özel hükümler var, özel düzenleme var, özel bir takvim var, hükûmetin
hangi tarihte Parlamentoya bütçeyi sevk edeceği yazılıdır,
nasıl görüşüleceği var ve dolayısıyla bütçe
yasası önemli bir yasadır.
Önemli kılan bir başka nokta daha
var: Bütçenin hazırlanma prosedürüdür. Diğer yasalardan farklı
olarak, bütün bakanlıkları, bağımsız
kuruluşları, kamunun bütün kuruluşlarını bu sürece
dâhil eder ve bütçe hazırlanırken, görüşülürken bütün bu
süreçler değerlendirilir.
Bu dönem
Parlamentoya gelen arkadaşlarımı bilmiyorum ama geçen dönem
gelen arkadaşlarıma bir şey söylemiştim. 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu dediğimiz bir kanun
var, buna mali anayasa denir. Bu Yasa, geçen yasama döneminde Parlamentoda
âdeta oy birliğiyle çıktı çünkü ülkenin yeni bir mali
yapılanmaya ihtiyacı vardı ve bu Yasaya göre Orta Vadeli
Program mayıs sonunda açıklanmak zorundadır, Orta Vadeli Mali
Plan da en geç 15 Haziranda açıklanmak zorundadır ki bütçeler
sağlıklı yapılabilsin.
Şimdi bir
hükûmet düşünün, bütçeye önem verdiğini söylüyor; güzel. Bütçeye önem
vermek ne demektir? Bu Parlamentonun çıkardığı yasalara
uymak demektir. Eğer bir hükûmet parlamentonun
çıkardığı yasalara uymuyorsa, Allah aşkına
vatandaştan nasıl bekleyeceğiz yasalara uymasını?
Örnek vereceğim size: Orta Vadeli Program Yasanın öngördüğü
süreden tam yüz otuz beş gün sonra, Orta Vadeli Mali Plan tam yüz yirmi
gün sonra, Bütçe Çağrısı ve Bütçe Hazırlama Rehberi ile
Yatırım Genelgesi ve eki, Yatırım Programı tam yüz
beş gün sonra 13 Ekim 2011 tarihinde hepsi birleştirildi ve Resmî
Gazetede yayınlandı. Uzun yıllar Maliye
Bakanlığında çalışmış bir kişi olarak
bütçelerin nasıl hazırlandığını biliriz, gelen
yazılar vardır, o yazılara göre hazırlıklar
yapılır. Düşünün, kendi çıkardığınız
yasalara uymuyorsunuz, bir günde hepsini yayınlıyorsunuz, ayın
13ünde ve ayın 17sinde de bütçe hazırmış gibi Parlamentoya
sevk ediyorsunuz. Kime, nasıl güveneceğiz ve bu bütçenin samimiyetini
nasıl göreceğiz? Eğer bir Hükûmet Orta Vadeli Mali Planı,
programı zamanında yayınlamazsa biz bu bütçenin samimiyetinden
nasıl emin olacağız? O nedenle, Hükûmet, kendi
çıkardığı yasalara uymama konusunda bir rekor
kırmıştır; ne kadar övünse yeridir. Ama bu, Türkiyede
hukuk tarihinin bir ayıbı olarak bir köşeye yazılmak
durumundadır.
Ekonomi yönetiminde bir kaos var
arkadaşlar ve çok başlılık var. Bakınız, ben size
çok başlılıktan örnek vereyim: Ekonomi Bakanlığı
var, Kalkınma Bakanlığı var, Hazineden sorumlu
Başbakan Yardımcılığı var, Maliye
Bakanlığı var; Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı var, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı var.
Çok başlılık sadece bunlarla
sınırlı değil, söylemlere de yansıyor. Örnek
vereceğim size, ekonomik kriz konusunda örnek vereceğim: Sayın
Başbakan, Türkiye İhracatçılar Meclisinde bir konuşma
yaptı ve orada krizle ilgili olarak da Geçin bunları,
arkadaşlar geçin bunları. Türkiye şu anda sağlam zeminde
yürüyor, krizle mırizle bizim bir işimiz yok. dedi. Başbakan,
kendi görüşü, söylüyor; 26 Haziran. Sonra AKPnin Sayın Genel
Başkan Yardımcısı televizyona çıkıyor ve şu
açıklamayı yapıyor: Ekonomik kriz yolda, fazla para
harcamayın. Kime inanacağız; Başbakana mı, Genel
Başkan Yardımcısına mı? Sonra bir başka Bakan
çıkıyor, Sayın Çağlayan Vatandaşa harcamayın
yönünde bir telkinimiz yok. diyor. Kime inanacağız? Birisi
Harcamayın diyor, öbürü Harcamayın deme yönünde bir telkinimiz
yok. diyor. Ve yine Sayın Başbakan Hükûmet programını
sunarken burada Ekonomi soğutulmaya devam edecek. diyordu, yani önlem
alıyoruz, ekonomiyi soğutmaya devam ediyoruz. Ee, demek ki Krizle mırizle
ilişkimiz yok. demek doğru bir söylem değil. Ve Sayın
Babacan İlgili kurumlara üç ay önce talimat verdik, bütün kötü
senaryolara hazır olmalarını istedik. diyor. Ve Sayın
Başbakan Dalgalı kur rejimi devam edecek diyor. Sayın
Çağlayan Cari açığın problem olmasının en önemli
nedenlerinden birisi Türk lirasının aşırı değerli
olmasıdır diyor, yani karşı çıkıyor.
Dalgalı kur bizim programımızın önemli vazgeçilmez unsurlarından
birisi diyor birisi. Bir başka bakan çıkıyor Cari
açığı sıkı para politikası uygulayarak
çözeceğiz. diyor. Bir başka bakan çıkıyor Cari açık
Türkiye için bir tehlike oluşturmuyor. diyor. Bu çok
başlılık sağlıklı kararların
alınmasını engelliyor.
Değerli arkadaşlarım,
bütçeyi niye çıkarırız? Topladığımız
vergilerle sağlıklı ve düzgün bir ekonomi, üretimi sağlayan
bir ekonomi, istihdamı geliştiren bir ekonomi için bütçeyi
çıkarırız. Bütçenin varlığı, mutlu bir toplum
yaratmaktır, kendi içinde barışık bir toplum
yaratmaktır, herkesin kazandığı, toplumun ürettiği,
evine helal ekmek götürdüğü bir toplumu yaratmaktır.
İşsizlik rekorundan söz
edeceğim size, AKPnin işsizlik rekoru. 1980le 2002 arasında
işsizlik oranı yüzde 8,3; 2003-2011 arasında yüzde 11.
Şimdi, bir başarı öyküsü anlatılacaksa, o başarı
öyküsünün arkasında işsiz sayısının
azaltılması yatar. İşsizlik azalacak ki, biz diyelim ki;
evet, önemli bir başarı elde ettiler, işsizlik azaldı
mesele bitti. Dokuz yıl iktidar, dokuz yıldır kronik bir sürece
dönmüş işsizlik, bu çözülecek bir şey değil, böyle giderse
tabii. Bu anlayışla işsizlik çözülemez değerli
arkadaşlarım.
Bakın şimdi, Kalkınma
Bakanlığının verilerine bakalım: Değerli
arkadaşlarım, 8,3 az önce söyledim, işsizlik oranı 8,3.
Azalmıyor, 2,8 puan artıyor ve 11e çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, dünya
sıralaması, ülkeler sıralamasına
baktığınızda, işsizlikte on dört basamak
gerilemişiz. On dört ülke bizim önümüze geçmiş, biz daha da geriye
düşmüşüz ve işsizliğin getirdiği bir başka vahim
tablo var: Kadın adım adım çalışma yaşamının
dışına itiliyor. Tarlada kocasıyla beraber
çalışan bir kadın, üretimin içinde olan bir kadın kente
geldiği zaman çalışmak istiyor ama iş alanı yok.
Kadın adım adım çalışma alanının
dışına çıkarılıyor.
2010 OECD verilerine bakıyoruz, 100
kadından 62si çalışıyor, bizim ülkemizde 100 kadından
ancak 30u çalışabiliyor. 34 ülke içerisinde sondan 1inciyiz.
Kadının çalışmadığı, üretmediği, üretim
zincirinin içinde hakkı olan yeri almadığı bir sistemde siz
mutlu, barışık bir toplum yaratabilir misiniz? Kadının
çalışmaya hakkı yok mudur? Onun da çalışması
gerekir.
Bu nereye yansıyor değerli
arkadaşlarım? AKPnin bir başka rekoru daha var: Toplumun moral
değerlerini tahrip rekoru. Kadın cinayetlerinde olağanüstü
artış var. Bütün kadın milletvekili arkadaşlarımdan
rica ediyorum, Adalet Bakanlığına sorsunlar, son dokuz
yılda kadın cinayetlerinde görülen rakam gerçekten de bu toplum için
ayıplı bir rakamdır. Kadına yönelik şiddet yüzde 1.400
arttı. Bu nasıl bir bütçe, bu nasıl bir ekonomi politikası,
bu nasıl bir sosyal politikadır ki kadına yönelik şiddet
yüzde 1.400 artıyor? Her şey para demek değildir, her şeyi
para gözlüğüyle görürseniz sorunu çözemezsiniz. İnsan unsurunu
ekonominin odağına almayan bir ekonomi başarılı bir
ekonomi değildir. Eğer bir toplumda kadına yönelik şiddet
bu kadar artıyorsa bunun altındaki ekonomik, sosyal, psikolojik
göstergelere bakmak gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, sorun
sadece de bununla sınırlı olsa gene neyse, AKPnin bir
başka rekoru daha var: Genç işsizlerde rekor. İnsanlar belli bir
yaşa geldikten sonra çalışmak isterler, anne ve
babasının eline bakmak istemez, üniversite bitirmiştir,
çalışmak ister. Geldiğimiz nokta: Her 100 gençten 22si
işsiz. Hani sizin ekonominiz çok başarılıydı hani
Türkiye büyük patlamalar gösteriyordu büyümede? Nasıl oluyor da her 100
gençten 22si işsiz oluyor? Bu bir rekor değerli
arkadaşlarım.
Bakın şimdi, bu Hükûmet 2011
yılında şöyle bir açıklama yaptı: 2011de 1 milyon
331 bin kişiye iş alanı yarattık
dedi. Güzel, bir
yılda 1 milyon 311 bin kişiye istihdam yarattık
Plan
açıkladılar ya, oraya bakıyoruz, önümüzdeki üç yılda
yaratacakları istihdam 1 milyon 339 bin. Önümüzdeki yıldan itibaren
ciddi bir işsizlik tablosunu Hükûmet de kabul ediyor. Ve şunu
söylüyor Hükûmet: İşsizlik benim derdim değil. diyor, Millet
işsiz kalabilir. diyor. İşsizlik konusunda bu, Hükûmetin havlu
atması demektir.
Sadece bununla da kalsa gene iyi AKPnin
rekorları. Dış borç rekoruna gelelim. Büyüyoruz büyüyoruz da
nasıl büyüyoruz, o tabloyu bir görelim. Bütün cumhuriyet tarihi boyunca
aldığımız borç miktarı 129,6 milyar dolardır. Son
sekiz buçukta aldığımız borç 180 milyar dolar. Elin
parasıyla büyüme, elin parasıyla kalkınma. Üretmiyorsun, borç
alarak büyüyorsun. Bir gün bunları ödeyeceksin, sırası gelecek
ödeyeceksin, senden isteyecekler. Yurt dışı borçlanma böyle. Yurttaşa
borçlanmaya gelelim, orada da bir başka rekoru var: 2002, her doğan
çocuk 1.963 lira borçla doğuyordu, 1.963 lira. 2011, her doğan çocuk
4.187 dolarla doğuyor. Buna siz Bir başarı öyküsüdür.
diyebilir misiniz?
Şimdi, Hükûmetin en büyük
telaşı Kriz geliyor, sıcak para ya kaçarsa! Bütün ekonomi
politikasının odaklandığı nokta sıcak parayı
yurt dışından gelip burada tutmaktır çünkü hiçbir şey
yok, doğru dürüst tasarruf da yok. Öyle Yatırımlar falan
yapıyoruz
Bunlar da gerçekçi değil. Rakamlara bakın, kamu
yatırımlarına bakın.
Değerli arkadaşlarım, bu bir
ekonomik model değildir, bu bir ekonomi yönetimi de değildir; bu,
egemen güçlerin Borçlandırarak yönet. anlayışının
sonucudur.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Kim o
egemen güçler?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) -
Birileri borçlandırıyor, birileri her şeyi söylüyor ve biz
yapıyoruz.
O egemen güçlere biraz sonra geleceğim
değerli arkadaşım, göreceksin, sen de bana hak vereceksin.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale)
Onların borçlarını da söyle. (CHP sıralarından Dinle,
dinle! sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
Lütfen
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Ve yine
bir başka rekor: Çiftçiye bakın; dünyanın en pahalı
mazotunu verirsin, dünyanın en pahalı gübresini verirsin. Mazot
teşvikiniz ne kadar biliyor musunuz? 550 milyon lira. Peki, çiftçiye
kullandırdığınız mazot
karşılığında kaç lira vergi alıyorsunuz? 8 milyar
lira. 8 milyar lira alıyorsunuz 550 milyonunu veriyorsunuz Ben mazota
teşvik verdim. diye.
Buğday ithal eden bir ülke olduk
arkadaşlar, pamuk ithal eden bir ülke olduk. Son AKP iktidarı
döneminde, son dokuz yılda tarım ürünlerine ödediğimiz para 100
milyar dolar civarında. Siz hiç düşündünüz mü acaba, 100 milyar dolar
biz kendi çiftçimize destek verdik mi?
Şimdi soruyorum Hükûmete, siz kimin
Hükûmetisiniz, kimi teşvik ediyorsunuz? Bu ülkede buğday ekilmez mi,
bu ülkede pamuk ekilmez mi, bu ülkede yağlı tohum ekilmez mi? (CHP
sıralarından alkışlar) Bu ülkenin insanı mı yok,
çiftçisi mi yok, güneşi mi yok, suyu mu yok? Her şeyi var. O zaman ne
eksiğimiz var? Niye bu ülke buğday ithal eder, pamuk ithal eder?
Gidin pamuk üreticisine sorun, keyfi yerinde mi diye.
Değerli arkadaşlarım,
dünyanın tarım, hayvancılık merkezlerinden biri, ilk
merkezlerinden birisi Anadolu coğrafyasıdır. Bu coğrafyada,
siz kalkıyorsunuz yurt dışından ithal kurbanlık
hayvan getiriyorsunuz. Hiç kendinize sordunuz mu, acaba cumhuriyet tarihinde
hangi Hükûmet bunu yaptı? Bu rekor da AKP Hükûmetine aittir eğer buna
rekor diyorsanız. Besicilerin yanına gidin, sorun bakalım.
Yazık, günah değil mi bu ülkenin insanına? Angusları,
limuzinleri buraya getireceksiniz, köylü orada perişan olacak, besici
perişan olacak.
Değerli arkadaşlarım, hiçbir cumhuriyet hükûmetine
nasip olmayan bu rekor bu Hükûmete nasip olmuştur. Deniyor ki: Çok önemli
başarılar elde ediyoruz, büyük gelişmelerimiz var, şöyle
büyüdük, şöyle yaptık, şunu yaptık, tabletler
dağıttık, vesaire, vesaire.
Bir ülkenin gelişmesinin, çağdaş
uygarlığa ulaşmasının ölçütü vardır. Bu ölçüt
bizim bulduğumuz bir ölçüt de değildir; insanlığın,
ortak değerlerin bir araya gelip bulduğu bir ölçüttür.
Birleşmiş Milletlerin İnsani Gelişme Endeksi vardır.
Bu Endekse bakıyoruz, 2000 yılında dünya sıralamasında
Türkiye 80inci sırada. 2010 yılında 80inci sıradan 92nci
sıraya gerilemiş. Niye bunu görmüyoruz arkadaşlar? Yazık,
günah değil mi bu ülkeye? O kadar borçlandınız, dünyanın
malını sattınız, geldiğiniz insani
gelişmişlikteki noktanız bu, 80den 92ye gerilediniz.
Bu rakamları biz bulsak, diyecektiniz ki: Muhalefet
buldu. Birleşmiş Milletlerin girersiniz İnternet sitesine,
orada bütün rakamları, tümünü orada görürsünüz. Yaşam kalitesi,
yaşam süresi, eğitim, bütün bunların hepsi dikkate alınarak
bu ölçü bulunuyor.
Demek ki bizim daha, çağdaş uygarlığı
yakalamak için çok yol almamız gerekiyor. Siz bakmayın, öyle, bazı
valilerin Ben artık Muasır medeniyetler seviyesine
ulaşmayı hedefliyorum. lafını kullanmayacağıma
Merak ediyorum, Sayın İçişleri Bakanı ne yapacak acaba?
Değerli arkadaşlarım, bir başka rekor daha:
Cumhuriyet tarihinde hiçbir AKP Hükûmeti dışında hiçbir Hükûmete
nasip olmamıştır, dokuz yılda altı tane mali af. Niye mali af
çıkar? Vatandaş borcunu ödeyemiyor diye. Bir çıkarıyorsun
gene ödeyemiyor, iki çıkarıyorsun gene ödeyemiyor, üç
çıkarıyorsun ödeyemiyor, 6 kez çıkarıyorsun
Bütün AKP
milletvekillerinden istirham ediyorum, yurt dışına gittiklerinde
sorsunlar: Hangi hükûmet kendi döneminde bu kadar mali af çıkarmıştır?
Bu kadar affın anlamı nedir biliyor musunuz? Ekonomi iyi
yönetilmiyor. Ekonomi iyi yönetilseydi herkes gider parasını öderdi.
İyi yönetilmeyen bir ekonomide bu kadar mali affın çıkması
vatandaşla devlet arasında güven bunalımını doğuruyor
ve şu alışkanlık çıkıyor bir süre sonra: Niye
ödeyeyim arkadaş? Niye faiz ödeyeyim, nasıl olsa af çıkacak. Bu
beklenti artık toplumda oluşmaya başladı. Bu beklentiyi
oluşturan da bu Hükûmettir ve bu Hükûmet bu açıdan defolu bir
hükûmettir.
Değerli arkadaşlarım, bu
Parlamentonun işlevi nedir? Adımız üstünde, yasama organı.
Yasa çıkaracağız. Oturuyoruz, ya milletvekilleri teklif ediyor
ya Hükûmet hazırlıyor tasarı olarak geliyor, komisyonlarda
görüşülüyor. Parlamentoda görüşülür, demokratik bir ortamda
görüşülür. Lehte ve aleyhte insanlar düşüncelerini açıklarlar.
Komisyonlarda uzmanlar, sivil toplum örgütleri gelir düşüncelerini
açıklarlar ve ondan sonra yasa oylanır, Sayın
Cumhurbaşkanına sunulur, uygun görüldüğünde de imzalanır ve
Resmî Gazetede yayınlanır. Hiçbir cumhuriyet hükûmeti, tek
başına Parlamentoda çoğunluğu varken otuz beş kanun
hükmünde kararname çıkarmamıştır. Üstelik geçmiş
Parlamentonun verdiği yetkiyi bu Parlamento döneminde
kullanmıştır. Ee, bu bir ayıp değil mi? Siz bir yasa
getirdiniz de ne oldu? Oturacağız konuşacağız,
komisyonlarda konuşacağız.
Şimdi, bakın, ne diyor Anayasa:
İvedi ve zorunlu hâllerde çıkarılır kanun hükmünde
kararname. diyor. Allah aşkına, Türkiyede hangi ivedi ve zorunlu
durum var? Yani Kalkınma Bakanlığını kurmak için çok
ivedi ve zorunlu bir durum mu vardı? İnsanlar mı ölüyordu?
Felaket mi olmuştu? Deprem mi olmuştu bir yerde? Hiçbir şey yok.
Ama Hükûmet Efendim, biz Parlamentoyu baypas edelim. Buna itirazı biz
yaparız ama bizden fazla bu itirazı bu Parlamentonun her bir üyesinin
yapması lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve buradan Sayın Meclis
Başkanına bir çağrım var. Anayasa diyor ki: Yetki
kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük
Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür.
Sayın Başkan, Parlamentoya saygınız varsa, Parlamentonun
iradesine güveniyorsanız, bu Parlamento yasa yapma konusunda bir iradeyi
halkın oylarıyla gösterip buraya gelmişse, o kanun hükmünde
kararnameleri öncelik ve ivedilikle bu Parlamentoya getirin ve Türkiyeyi bu
ayıptan kurtarın. (CHP sıralarından alkışlar)
Yargıyı dizayn ediyorsunuz kanun hükmünde kararnamelerle,
bakanlıklar kuruyorsunuz, bakanlıklar kapatıyorsunuz. Böyle
şey olur mu arkadaşlar?
Ve siz bir ayıba daha imza
atıyorsunuz. KİTler özelleştirildi, orada arpalıklar
bitti, şimdi bakanlıklarda arpalıklar oluşturuyorsunuz. Yan
bakanlar kurdunuz oralara. (CHP sıralarından alkışlar)
Neymiş, eski milletvekili seçilememiş, şimdi bakanın
yardımcısı olacak. Para verecek başka bir yol mu
bulamadınız arkadaşlar? Orada müsteşar yok mu? Bakan yok
mu? Ne iş yapacak bu, neye müdahale edecek, görevi ne bunun? Bir masa, bir
sandalye, bir sekreter, bir araba ve dolgun aylık. Bu ayıp değil
mi arkadaşlar ve bunu siz kanun hükmünde kararnameyle yapıyorsunuz.
Bu millette, bu memlekette çocuklar aç ölürken, onların dertleriyle
ilgilenilmezken, siz kalkıyorsunuz, yandaşlarınıza koltuk
ayarlamaya başlıyorsunuz kanun hükmünde kararnamelerle. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ve bir
başka ayıp daha değerli arkadaşlarım. Her şey
siyaset konusu olabilir ama öyle konular vardır ki siyaset oraya girmez.
Bunu sadece biz değil, bu evrensel bir kuraldır, siyaset oraya
burnunu sokmaz. Nedir? Bilim dünyasıdır, bilim dünyasına siyaset
girmez. Biz ne yaptık? TÜBA, Türkiye Bilimler Akademisine kanun hükmünde
kararname çıkardık, dedik ki oraya atamayı biz
yapacağız. Bu şuna benzer değerli arkadaşlarım:
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasındaki çalgı
çalanlardan üçünü ben atayacağım sen atama diyeceksiniz. Ama onu
çalmıyor
Önemli değil, Siyaset kurumu olarak ben seni atadım
oraya
Ve düşünün dünyadaki -altını çiziyorum- bütün
saygın bilim kuruluşları bunu protesto ettiler. Sayın
Cumhurbaşkanı Londra seyahatinde bir bilim adamı çıktı
ve bu konuda Sayın Cumhurbaşkanına Bu ayıbı mutlaka
temizleyin. dedi.
Niye biz kendimizi bu duruma sokuyoruz? Bilim adamından ne
istiyoruz? Onlar kendileri seçsinler. Şimdi düşünün, bir
uluslararası toplantı olacak, bilim adamları orada. Herkesi
bilim adamları seçmiş o kurula, bize soruyorlar, bizim bilim
adamına, Sizi kim seçti?, Efendim, bizi benim hükûmetim seçti. Ona
kimse bilim adamısın sen diyebilir mi? Biz bunu dahi yeteri kadar
dillendiremedik değerli arkadaşlar. Ayıptır, günahtır!
Bilim insanlarıyla oynamayalım. O insanların eli öpülür. O
insanlar oturup düşünüyorlar, çaba harcıyorlar, yeni
buluşların altına imza atıyorlar, dergiler
yayınlıyorlar. Ne işim var benim orada? Siyaset kurumunun ne
işi var orada? Bırak onlar yapsınlar işlerini.
Ve değerli arkadaşlarım, Van Erciş
depreminde Hükûmet çuvallama rekoru kırdı, ilk kez bir hükûmet bir
depremde bu kadar çuvalladı, hiç tanık
olmadığımız kadarıyla. Size çok kısa örneklerini
vereceğim.
Birinci depremde 604 yurttaşımız, daha sonraki
depremde yaklaşık 40 yurttaşımız
yaşamını yitirdi. Hepsine Allahtan rahmet diliyoruz.
Bakın, depremin olduğu gün, gece bizim iki genel başkan yardımcımız
oradaydı. Olaylara baktık. Hiç olayları siyasallaştırmadık.
Talepler geldi, talepleri
Daha sonra, ertesi gün gittim, buraya
geldiğimde de Hükûmet şunu yaptı, bunu yaptı da hiçbir
zaman demedik. Söylediğimiz şuydu: Vatandaşın çadıra
ihtiyacı var. Umarım, Hükûmet bir an önce bu talepleri yerine getirir.
Ama bakın, 24 Ekim, bir bakan şunu söylüyor:
Ulaşılmadık hiçbir yer kalmadı. 7 bin çadır kuruldu.
Bugün itibarıyla hiç eksik kalmamıştır. Sayın
Beşir Atalay, Sayın Hüseyin Çelik. Soruyorlar Dışarıdan
yardım geliyor, yardımları alalım bari.
Dışarıdan gelen yardımlar kabul edilmedi mi? diye soruyor.
Hayır, biz kabul etmedik zira biz, kendi imkânlarımızla bu
felaketin üstesinden gelebiliriz. Allahın izniyle öyle bir şeye
ihtiyaç duymayacağız.
Sayın Başbakan, 26 Ekim,
bölgeye gitti. İlk yirmi dört saatte birtakım eksiklikler oldu.
diyor. Kim doğruyu söylüyor? Sayın Atalay mı, Sayın
Başbakan mı? Ve Sayın Bakan, Maliye Bakanımız da
baltayı taşa vurdu, gEfendim, ne demek deprem vergileri? Biz
onları aldık, yol yaptık, köprü yaptık. Millet o vergileri
size deprem yaralarını sarın diye verdi. Yol yapın diye
özel vergi mi çıkardınız? Ve bunu söyleyen bir Sayın Bakan,
kusura bakmasın ama verginin ve bütçenin, bütçedeki birlik prensibinin ne
olduğunu bilmeyen bir bakandır. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunu da çok samimi söylüyorum. Açsın, bütün
üniversitelerde okutulan bütçe kitaplarına baksın, benim bu
söylediğime hak verecektir. Maliye kitabı, bütçe kitabını
okuyan her yurttaş bunu böyle bilir.
Ve yine Sayın Beşir Atalay
söylüyor, insanlar enkaz altında ölüyorlar, yardım gelmiş, onları
kurtaracağız, Tabii öncelikle kendi potansiyelimizi görmek
amacıyla kurtarma ve yardım ekipleri bekletildi. diyor. Allah
aşkına böyle bir şey olabilir mi? İnsan enkaz altında,
orada ölüyor, gelmişler kaldırmaya, Hayır efendim, önce biz bir
kendi potansiyelimizi görelim; bakalım biz kurtaracak mıyız,
kurtarmayacak mıyız, sonra bir bakarız. Siz ne dersiniz buna
arkadaşlar? İnsan hayatı bu kadar ucuz mu? Bunu söyleyen
kişinin yüreğinde insan sevgisi var mı? Böyle bir şey
olabilir mi? Ve yine
bakın değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, bir başka Bakan
Vana gidiyor, basın toplantısı yapıyor: Büyük
depremlerden sonra deprem olmaz, herkes evine gidebilir. diyor.
Arkasından deprem oluyor, 40 yurttaşımız hayatını
kaybediyor. Bir başka Bakan gidiyor; o insanlar perişan vaziyette,
sular soğuk, perişan vaziyette: Oo, ne kadar güzel çadırlar,
sarayda yaşıyorsunuz. Ya, biz de acaba buraya bir çadır mı
kursak? Bu anlayış ne anlayışıdır
arkadaşlar?
Ben size Japonyadan bir örnek vermek
isterim. Japonyada deprem oluyor, depremden sonra bir bakan,
yaptığı açıklamayla depremzedeleri
kızdırdığı için görevinden istifa ediyor. Bizde
görevinden istifa eden var mı bu laflardan sonra? Hayır, hepsi koltuğunda
daha fazla çivilenmiş vaziyette, asla gitmezler. Asla gitmezler. Böyle bir
anlayış olabilir mi?
Ve değerli arkadaşlarım,
önlem alıyoruz, kumdan kaleler, binalar, vesaire, şunlar bunlar
Kim
bilir kim izin verdi. diyor Sayın Başbakan. Allah aşkına,
kimin izin verdiğini, ruhsatı verdiğini Sayın Başbakan
bilmez mi? İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı yaptı. Bu inşaat
ruhsatlarını herhâlde Tabip Odası vermiyordur, Ugandadaki
belediye vermiyordur herhâlde, Londra Belediyesi vermiyordur. (CHP sıralarından
alkışlar) Veren belediye başkanı nerede, sorsana bir
kendine. Ve yine sormak lazım, o yargıya sormak lazım: On dört
tane kuruluş şikâyet ediyorlar dönemin Erciş Belediye
Başkanını savcılığa. Ne oldu? Depremden önce
üstelik. Üç katlı yere yedi katlı izin veriyorsun. Değerli
arkadaşlarım, söylenecek çok söz var ama süremizin yetersizliği
nedeniyle burada izin verirseniz kesmek isterim.
Eğitim kalitesi
Nasıl ölçülür
eğitim kalitesi? Bizim kuşağımız kerrat cetveli
derdi, şimdi çarpım tablosu diyorlar, herhâlde çarpım
tablosunu çok iyi bilen birisi çok iyi eğitilmiş anlamına
gelmiyor. Bunun da evrensel anlamda ölçüleri var. PISA denen, OECDnin
yaptığı, her beş yılda bir yaptığı
rakamlar var. Uluslararası Öğrenci
Değerlendirme Programı yapıyor bunu. Türkiye OECD üyesi ülkeleri
arasında sondan 3üncü. Hiç değişmiyor, ya sondan 2nci ya
sonuncu ya sondan 3üncü. Hangi kaliteden söz ediyoruz biz? Matematik
kalitesinden mi söz ediyoruz? Fen bilimleri kalitesinden mi söz ediyoruz? Yoksa
ezbercilik kalitesinden mi söz ediyoruz? Yoksa test çözen bir kuşak yetiştirdiğimiz
için bundan ayrı bir gurur mu duyuyoruz?
Ve bu Hükûmetin rekorlarından birisi de cari
açık, arkadaşlar. 1950 ile 2002 arasında cari
açığın gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 1dir.
2003-2011 arasında gayrisafi millî hasılanın cari açığa
oranı yüzde 5,2. Dikkat ediniz, yüzde 5,2, AKPnin dokuz yıllık
dönemdeki ortalama büyüme hızıdır. Cari açık veriyorsunuz,
büyüyorsunuz; cari açık daralıyor, küçülüyorsunuz. Kendi
kaynağınızla değil, kendi sermayenizle değil, kendi
emeğinizle değil, kendi fabrikalarınızla değil,
başkalarının kaynaklarıyla ya büyüyorsunuz ya
küçülüyorsunuz. Bu rakam bunu gösteriyor. Şimdi sormak gerekiyor: Cari
açıkla büyüyorsunuz. Peki, siz dünya kadar özelleştirme yaptınız
-30 milyar dolar- nereye gitti bu paralar? Ciğer buysa kedi nerede? E,
kedi buysa ciğer nerede? Herhâlde bunu soracağız. (CHP
sıralarından alkışlar) Ve cari açık
açısından uluslararası rakamlara bakıyoruz, istatistiklere
bakıyoruz, Türkiye 54 basamak daha pozisyon kaybetmiş, 54 basamak. Bu
ayıp da bize yeter; bunun da sorumlusu şu arkamda oturan Hükûmet.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bir başka şey daha söyleyeyim size. AKPnin bir
rekoru daha var, Hükûmeti kastediyorum, öngörüsüzlük rekoru. Diyeceksiniz ki:
Öngörüsüzlük nedir? Hükûmet çıkar, zaman zaman açıklamalar yapar,
Efendim, biz vizyon sahibiyiz, şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz,
2023te şunu yapacağız. der. Ne kadar güzel. Ben öyle 2023e
değil, 2011e
bakacağım: Program yaptılar, programda öngörülen cari açık
42,2 milyar dolar. Gerçekleşene bakıyoruz, bir yıl sonra, daha
bir yıl bile dolmadı, 78 milyar dolar. Neredeyse 2 katı. Yüzde 1
değil, 2 değil, 10 değil, 50 değil, yüzde 100 değil,
yüzde 200 fark. Bu mu sizin öngörünüz? Bu mu Hükûmet?
Haydi bunda diyelim ki bir
yanlışlık olmuştur, daktilo hatasına
bağlayalım onu, enflasyona geliyorum, öngörülen enflasyon yüzde 5,3.
Orta Vadeli Planda -13 Ekimde Resmî Gazetede yayımlandı- 5,3 olmaz
ama bu 7,8 olur. dediler, böyle açıklandı. On üç gün geçti aradan,
ayın 26sında bir açıklama daha yaptılar 8,3 olacak.
Gerçekleşen ne? 9,4. Bu hükûmete mi güveneceksiniz değerli
milletvekilleri, öngörüsüz bu Hükûmete mi güveneceksiniz? Hedefleri tutmayan,
hedeflerinin arkasında durmayan bu Hükûmete mi güvenilecek? Bu Hükûmetin
yaptığı bütçeye mi güvenilecek? Bu rakamlar yanlışsa
desinler yanlıştır. Biz de diyelim ki: Yahu özür dileriz,
başka bir yerden baktık. Devletin resmî rakamları.
Bir başka rekor daha: Bir ülkeye
enerji açısından bu kadar yüksek oranda bağlanan bir ülke hâline
getirdiler Türkiyeyi. Rusyaya enerji açısından olağanüstü bir
bağlılığımız var. En son biliyorsunuz nükleer
santral anlaşması da yaptılar. Yarın Rusyayla aramız
bozulursa ne olacak bu ülkenin hâli? Hangi ülke -bana bir örnek göstersinler,
gelişmiş, gelişmemiş- enerji açısından bir ülkeye
bu kadar yüksek oranda bağımlı hâle gelir? İnsanda bir yurt
sevgisi olur, bir gelecek kaygısı olur, ya bu ülke yarın, olur
da bir başka ülkeyle çatışır, başka bir şey olur,
ben nasıl olur da enerji kaynaklarımı tamamen getirir bu ülkeye
bağımlı hâle getiririm?
Değerli arkadaşlarım, 20nci
rekorundan da söz edeyim bu Hükûmetin; dış politikada bilgisizlik.
Diyeceksiniz ki: Ya nasıl olur da bilgisiz? Sayın
Dışişleri Bakanı, eğitim görmüş, kitaplar
yazmış, doktora tezleri olan birisi, olabilir ama kusura
bakmayın benim elimdeki veriler tam bunun aksini söylüyor.
Geçen yılın bütçe
görüşmeleri. Sayın Hüseyin Pazarcı Sayın Bakana soruyor,
diyor ki: Doğu Akdenizde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
münhasır ekonomik bölge ilan etti. Mısır var, Lübnan var. Ne
diyorsunuz Sayın Bakan? Önlem almak lazım. Eğer önlem
almazsanız ileride Türkiye için bu ciddi risk oluşturur. Sayın
Bakanın yanıtını Meclis tutanaklarından aynen
okuyorum: Şimdi Sayın Pazarcı zikretti, münhasır ekonomik
bölge. Bunu yakından takip ediyoruz. Şu ana kadar Doğu
Akdenizde -sizdeki bilgi yanlış- münhasır ekonomik bölge ilan
edilmiş hiçbir devlet yok. Bir tek Libya ilan etti, o da şu
şekilde: Münhasır ekonomik bölge ilan edeceğim, bunu taraflarla
müzakere edeceğim. Bunun üzerine şimdi de Libyayla müzakere etmek
için müracaatta bulunuyoruz ve Mısır da yaptı ama Sayın
Abdullah Gül devreye girdi. açıklaması var.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Birleşmiş Milletlerin resmî sitesine
girdiğinizde şu tabloyu görürsünüz: 17 Şubat 2003;
Mısırla münhasır ekonomik bölge anlaşması
yapıldı. Dışişleri Bakanının haberi yok,
Dışişleri Bakanlığının da haberi yok, olsa
bilgi verirler, belki de bilgi vermediler. 17 Ocak 2007; Lübnanla
münhasır ekonomik bölge anlaşması yapıldı. 26 Ocak
2007; 13 bölge münhasır ekonomik bölge belirlendi, 11i için
uluslararası ihaleye çıkıldı. 17 Aralık 2010;
İsraille münhasır ekonomik bölge sözleşmesi yapıldı.
Sayın Hüseyin Pazarcı Bakanın
bu cevabından tatmin olmuyor ve bir soru önergesi veriyor, 21/12/2010, diyor
ki: Sayın Bakan, ben size şunu sordum, siz de bana şu
yanıtı verdiniz ama Birleşmiş Milletler sizin
söylediğinizi söylemiyor. Acaba, Birleşmiş Milletler mi
yanlış bilgi veriyor, yoksa siz mi bize yanlış bilgi
verdiniz? 2010
2011i bitiriyoruz, tık yok Dışişleri
Bakanlığından, cevap yok.
Şimdi, ben, değerli
milletvekilleri, size soruyorum: Bir milletvekilinin bir soru önergesine
normalde on beş gün içinde yanıt verilmesi lazım. Yanıt
vermemek ne demektir? Hata yaptım, kabul ediyorum demektir ve siz ne yaptınız?
Güney Kıbrıs Rum kesimi Doğu Akdenizde münhasır ekonomik
bölge ilan etti, sözleşmeyi yaptı, imzaları attı, platformu
da getirdi, arıyor, petrol ve doğal gaz arıyor. Biz ne
yaptık? Biz bağırdık, çağırdık
Yapamazsınız, edemezsiniz. dedik. Güney Kıbrıs Rum
yönetiminden bir yetkilinin açıklaması şöyle: Siz onlara
bakmayın. Onlar konuşurlar, bağırır
çağırırlar, hiçbir şey yapmazlar, biz yolumuza devam
edelim. Aynen öyle oldu. Bağırdılar, çağırdılar,
yerlerine oturdular, onlar da şimdi orada, Doğu Akdenizde doğal
gaz ve petrol arıyorlar. Şimdi, bu egemen güçler kim diye ben
sorduğumda arkadaşım söyledi. Kim bunlar?
Suriyeyi biliyoruz. Hükûmet gitti,
Suriyeyle bir stratejik anlaşma yaptı, ekinde 50 tane de
sözleşme var Suriyeyle. Efendim, vizeler kaldırıldı, ortak
bakanlar kurulu, ortak yatırımlar, banka şubeleri, teknik
yardımlar, donanımlar, her şey var, sanki iki ülke tek
ülkeymiş gibi! Sayın Başbakan gitti, Şam sokaklarında
Türk bayraklarıyla karşılandı, alkışlar
alındı, gazeteler yayınlar yaptılar, vizeler kalktı,
Gaziantepteki oteller tamamen dolu, bütün Ege, güney son derece
hayatından mutlu esnaf fakat bir sabah kalktık, tam tersi oldu. Ne
oldu? Suriyeyi düşman ilan ettik. Ne diye ilan ettik: Efendim,
bıçak kemiğe dayandı. Ben merak ettim, bir Başbakan
Bıçak kemiğe dayandı. diyorsa arkası artık
savaştır bunun. Var mı böyle bir şey? diye sorduk,
soruşturduk, yok efendim, öyle bir şey yok. Şimdi, ben merak
ediyorum, hangi güçlerin isteği üzerine biz bir başka ülkeyi
düşman ilan ettik? (CHP sıralarından alkışlar) Hangi
güçlerin isteği üzerine biz kendi topraklarımızda başka bir
ülkeye saldırsın diye silahlı kuvvetler yetiştiriyoruz?
Bunu da ben söylemiyorum, gidin, bakın, Batılı bütün gazeteler
yazıyor. Nasıl oluyor arkadaşlar bu? Bizim en uzun sınır
komşumuz Suriye, yarın bunların tamamı gidecek, biz onlarla
yan yana olacağız, niye düşman ilan ediyoruz? Demokrasi istiyor
muyuz? Elbette istiyoruz, özgürlük de isteriz, daha çağdaş bir devlet
isteriz, çok partili rejim isteriz. Elbette ki bu konuda Hükûmet ne yaparsa
sonuna kadar desteğimiz var ama savaşa yok, kusura bakmasın
kimse. (CHP sıralarından alkışlar) Savaş olur mu
arkadaşlar, hangi gerekçeyle savaşacağız, hangi
akılla, mantıkla savaşacağız? Birileri
sırtımızı sıvazladı diye koşa koşa onu
mu yapacağız? Egemen güçler
Allah aşkına söyler misiniz,
Libyaya ilk saldırılar olduğunda Sayın Başbakan ne
demişti? NATOnun Libyada ne işi var? demişti, biz de
demiştik ki: Doğru, ne işi var? Aynı Başbakan, tam
tersi
Değerli arkadaşlarım,
Libyanın bizim tarihimizde önemli bir yeri vardır, ahde vefa denen
bir kural vardır. Kıbrıs çıkarmasında uçak
benzinimizi, uçakların tekerleklerini, silahları her türlü
desteği, kapılarını bize sonuna kadar açan bir ülkeydi.
Kaddafi, kendi ülkesinde çadırda yaşayan bütün o insanların
hepsini ev bark sahibi yaptı. Baskıcıdır. evet,
Düzelmesi lazım. evet, hiçbir derdimiz yok o konuda, Özgürlükler
gelsin. evet ama değerli arkadaşlarım, elinizi
vicdanınıza koyun ve şu sorunun yanıtını bana
verin: Bir lideri beğenmezsiniz, o liderin linç edilmesine kim
alkış tutabilir? Hangi demokrasi, hangi ahlak, hangi Müslümanlık
buna Evet. diyebilir? Bana çıkıp birisi söylesin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ben bunu bu Parlamentoda söylemedim, ben
bunu Brükselde de söyledim, onların yüzüne karşı söyledim. Siz
Demokrasi, özgürlük. diyorsunuz, sizin demokrasi
anlayışınızda, özgürlük anlayışınızda,
bir liderin linç edilmesi var mıdır? Beğenmeyebilirsiniz, yargının
önüne çıkarırsınız. Doğu Akdenize gitmeyeceğiz,
savaş gemileri gitmeyecek. E gittiler, ne oldu? Libyayı altın
tabak içinde Fransaya sundunuz, altın tabak içinde Fransaya sundunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Gazze
ablukası, 9 yurttaşımız öldürüldü. Ne oldu? Sayın
Başbakan çıktı Gazzeye bundan sonra gidecek yardım
gemilerine Türk donanması eşlik edecektir. dedi. Ben de şunu
söyledim: Eğer Türk donanması Gazzeye kadar eşlik edecekse
Başbakanın alnından öpeceğim. dedim, kutlamak istedim. Böyle
kararlı duruyorsan helal olsun. Ne oldu?
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Başbakan ne dedi?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Ne
oldu? Sayın Başbakan, kendisine yakışanı söyledi,
benim dudaklarım kirliymiş, onun alnı temizmiş. Bu laf
mı arkadaşlar?
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Seninki
laf mı?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
Şimdi bakın, benimki şöyle laf Değerli Milletvekili
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bir söz
verirsiniz, adam gibi adamsanız, verdiğiniz sözün arkasında
durursunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Başbakan, adam gibi adam.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
Gazzeye gidecek mi yardım gemisi, Türk donanması eşlik edecek.
Ben söylemedim bunu, bunu ben söylemedim, bu ülkenin Başbakanı
söylüyor bunu.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Vatandaş
söylüyor ne olduğunu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Sonra
geliyoruz bir başka konuya. Birleşmiş Milletlere gittik, ne oldu
rapor? Çıkan raporda diyor ki Gazze ablukası meşrudur. Türk
dışişleri politikasının hezimetlerinden birisidir.
Gazze ablukasını meşrulaştırdınız.
İsraile altın tabak içinde Gazzeyi sundunuz. Böyle bir şey
olabilir mi! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Nedir bu? diyordunuz, söyleyeyim: Sayın
Başbakan gitti Amerikaya. Gazetelerde 1inci sayfalar, 3üncü sayfalar,
5inci sayfalar baştan sona Obamayla Sayın Erdoğanın
kucaklaşmasını veriyor. Kucaklaştılar, o onun
sırtını sıvazlıyor vesaire böyle, ne kadar güzel.
Bir ülkenin
lideri bir başka ülkenin liderinin sırtını niye
sıvazlar? Gazzeye gemi göndermeyeceksin. dedi, Olur. dedi. İki:
Suriyeye dişini göstereceksin. Aslansın, kaplansın. dedi,
Olur. dedi. Üç: Güney Kıbrıs Rum Kesimi Doğu Akdenizde
petrol arıyor, arayan da benim şirketim. Oraya müdahale
etmeyeceksin. dedi, Olur. dedi. Malatyaya Kürecike radar sistemini
kuracağım. dedi, Olur. dedi. E, ben kucaklamayım da kim
kucaklasın! dedi Obama. (CHP sıralarından alkışlar)
Her şeyi aldı. Bana söyler misiniz, neye itiraz etti? Her şeyi
aldı.
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) Yanında mıydın?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Öyle olduğuna dair belge var mı Başkan?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Ya dünyayı takip etmiyorsunuz,
bilmiyorsunuz
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Arzu
ettiğiniz her türlü belgeyi veririz Değerli Milletvekilim, yeter ki
onları değerlendirin.
Dış politikada Türkiye
Cumhuriyetinin temel tezleri şu AKPyle beraber yani bu Hükûmetle
beraber: Türkiye Cumhuriyeti yanlıştır, dış
politikası yanlıştır. Bütün önceliklerinde ve
hassasiyetlerinde Türkiye'nin tezleri yanlıştır. Dış
dünyayla yaşanan problemler Türkiye'nin bu tezlerinden
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, sorun çıkaran ülke
Türkiyedir. Eğer sorun çıkarmazsak zaten ortada sıfır sorun
oluruz.
Sıfır sorun diyorlardı
değil mi? Suriyeyle mi? İranla mı? Ermenistanla mı?
Azerbaycanla mı?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Halklarıyla.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
Kimlerle bizim sıfır sorunumuz var?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Amerikayla!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Yok,
değil mi arkadaşlar?
Dış politika kendi içinde
tutarlılık ister. Dış politikada ülkelerin
çıkarları vardır. Dış politika ülkelerin
çıkarları üzerine mücadele edilir, kurgulanır ve
çıkarların denk olmasına özen gösterilir. Dış politika
budur. Her dediğine Evet., sırtını
sıvazlıyorlar. Olmaz, yanlıştır bunlar.
Dolayısıyla NATOnun Libyada ne işi var? deyip ertesi gün
NATOya gidecek
Buraya geldiler biliyorsunuz Doğu
Akdenize Türk donanması açılsın. diye, biz de izin verdik.
Niye verdik? Çünkü Türkiye NATOda oy birliğiyle karar
alındığını biliyor, belki orada etkin olur, elini
güçlendirelim diye. Gitti bizim Hükûmet, orada teslim oldu, geldi.
Değerli arkadaşlarım, Arap
baharı dedik. Arap baharı o ülkelere demokrasi mi getirdi?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
Asker getirdi, asker.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) -
Uluslararası bir toplantıda Arap baharını başlatan
öğrencilerden birisi gelmişti, Biz genç bir yönetim istiyorduk,
özgürlük istiyorduk, demokrasi istiyorduk ama beklentilerimizin hiçbirisi
olmadı
O baharın arkasında enerji kaynaklarının
paylaşımı vardır ve biz arkadan nal toplayan bir ülke
konumuna geldik.
Değerli arkadaşlarım,
bütçeler güzel olabilir, herkesin karnı da doyabilir ama
insanlığın tarihinde temel bir nokta vardır: Özgürlükler ve
adalet. Adaletin ve özgürlüğün olmadığı yerde
paranızın olmasının hiçbir önemi yoktur; adaletin ve
özgürlüğün olmadığı bir yerde toplumda
barışı sağlayamazsınız, huzuru
sağlayamazsınız.
Ben şu sorunun yanıtını
merak ediyorum ve bütün milletvekili arkadaşlarıma soruyorum:
Dünyanın hangi ülkesinde iktidar eleştirildi diye bir milletvekili
hakkında fezleke düzenlenir? Bunu, geçen gün Kılıçdaroğlu
bizden özür dilesin. diyen yargıçlara da söylüyorum. Bana dünyada bir
örnek göstersinler, şu ülkede iktidarı eleştirdi
diye milletvekili hakkında fezleke düzenlendi. (CHP sıralarından
alkışlar)
Yine bana bir örnek göstersinler, dünyanın hangi ülkesinde
2 üniversite öğrencisi çıkıp Parasız eğitim
istiyorum. diyor, on dokuz ay tutuklu kalıyor, on dokuz ay, yargı
önüne bile çıkarılmıyorlar. Bana demokrasiden bir tane örnek
göstersinler. Ancak totaliter rejimlerde olur bu.
Yine onlar bana bir örnek göstersinler, bana dünyada saygın
bir ülke göstersinler, basılmamış kitap hakkında toplama ve
imha kararı veren bir yargı göstersinler bana. (CHP sıralarından
alkışlar) Çağ dışı bir yargıdır,
çağ dışı bir anlayıştır. Kitap
yasaklanır mı ya? Bu ülkede kitaplar yasaklandı da ne oldu?
Yıllar yılı yasaklandı da ne oldu? Bunları bitirmemiz
lazım, bunlara son vermemiz lazım, kitaptan korkmamamız
lazım. Geçmişte şu oldu, efendim siz de yasakladınız.
O da, hepsi yanlış, hepsi yanlış. (CHP
sıralarından alkışlar) Doğruları artık
görmemiz lazım.
Bakın, düşünün, kişi geliyor diyor ki mahkemeye:
Efendim beni aramışsınız, yurt dışında
görevdeydim, aramışsınız geldim. Kaçacak diye
tutukluyorlar. Yahu, kaçsa zaten yurt dışından gelmez. Bana o
yargıçlar söylesinler: Dünyanın hangi ülkesinde, hangi demokrasisinde
aranan bir insan hâkime gelecek, Kaçacaksın. diye tutuklayacak. Böyle
bir anlayış olabilir mi?
Bana yine, iktidar ve onların arka bahçesi konumunda olan
yargıçlar söylesinler: Dünyanın hangi ülkesinde 70 tane gazeteci hapistedir?
Çini geçtik arkadaşlar, Çinden daha fazla gazeteci bizde tutuklu. Bu
ayıp bile bu ülkenin kaldıramayacağı ayıptır,
demokrasimiz bunu kaldırmaz.
Ve bana bir tane uygar ülke göstersinler hülleyle Anayasa
Mahkemesine yargıç atanacak, hiçbir yargıçtan tık
çıkmayacak. (CHP sıralarından alkışlar) Ben, sana nasıl güveneyim? Hülleyle
yargıcın atandığı bir mahkeme, mahkeme olur mu? Ben,
bunu eleştirmeyecek miyim? Bunu eleştirmemek, bizatihi adalete
saygısızlık demek değil midir? (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, daha garip bir şey
anlatayım arkadaşlar. Hepimizin dokunulmazlıkları var.
Dokunulmazlığımız olduğu için bizim
dosyalarımız işlem görmez ama ben, 3 AKP milletvekilinin
dokunulmazlıkları olduğu hâlde dosyalarının
işlemden kaldırıldığını biliyorum. Bu
ayıp bu adalete yakışır mı? Nasıl oluyor bu arkadaşlar?
Arzu edenlere o isimleri ve dosya numaralarını da verebilirim.
Doğru değil bunlar. Dokunulmazlığı zaten var.
YUSUF BAŞER (Yozgat)
Açıklayın
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Gelin
size açıklarım.
Yine, bakın, bir AKP milletvekili,
hayalî ihracat dosyası var, hayalî ihracat dosyası var. Milletvekili
dosyası zaman aşımından kaldırıldı.
Nasıl oluyor arkadaşlar bu? Bu adalete güven olur mu şimdi?
Şimdi, ben, o Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna sesleniyorum: Bu savcılar hakkında siz
ne yaptınız? (CHP sıralarından alkışlar) Ben
söyleyeyim, büyük bir ihtimalle önümüzdeki günlerde Yargıtaya üye
seçileceklerdir.
Bakın, değerli arkadaşlar,
tutuklu milletvekillerimiz var, o da bir başka demokrasi ayıbı.
Millî irade diyoruz, halk seçmiş, yargı izin vermiş, seçime
girmiş. Anayasanın 90ıncı maddesi: Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda
farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas
alınır. Güzel
Milletlerarası anlaşma hükümleri; Birleşmiş
Milletlerin var, Avrupa İnsan Haklarının var, ikisine de imza
atmışız. İkisine göre de bu milletvekillerinin serbest
bırakılması lazım.
Şimdi, ben, o yargıçlara soruyorum: Anayasanın
bu hükmünü görmemezlikten gelmek, hangi adalete, hangi vicdana, hangi ahlaka, hangi hukuk kitabına
sığar? (CHP sıralarından alkışlar) Bana
çıkıp birisi söylesin, desin ki: Bu anlaşmada bu yok. Ya,
Parlamento kabul etmiş, milletin iradesinden geçmiş. Artık bu
uluslararası anlaşmanın gereğini yapacaksın sen.
Mahkûm olsa eyvallah diyeceğiz; mahkûm, ne yapalım. Mahkûm
değil. Parlamentonun iradesine bir kişi el koyabilir mi?
Değerli arkadaşlar,
bakınız, Deniz Feneri yolsuzluğunu biliyorsunuz,
yüzyılın yolsuzluğu dediler. Bu savcılar görev
yaptılar, eğridir doğrudur. Bir şikâyet olmadan bile bir başka başvuruyla
müfettiş görevlendirildi, 3 savcı görevden alındı. Neden?
Bir mahkeme kararının belli bölümlerini kapatmışlar diye,
suç bu. Peki, bu kapatan belgenin altında kimin imzası var? Bir
savcının. Sormayacak mıyız, niye 3 savcıyı birden
aldınız? Hangi ahlak, hangi vicdan, hangi hukuk, hangi adalet, hangi
yasaya göre siz bu kararı aldınız? (CHP sıralarından
alkışlar) Bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna biz bunu
sormayacak mıyız? Adalet dağıtan makamın
başındasın sen,
adaletsizlik dağıtıyorsun, kamu vicdanını
rahatsız ediyorsun. Birisini aldın, 3ünü niye alıyorsun? Peki,
aynı şikâyetler, benzer şikâyetler tonlarca yapıldı,
hiçbirisine bir şey yapılmadı.
Değerli arkadaşlar, bakın,
çok tipik bir örnek daha vereceğim. El Maktumu bilirsiniz, İstanbulda
bir arsanın ihalesine girdi ve aldı. Teminat mektubu da verildi.
İhale sonuçlandı, on beş gün geçti, parayı
yatırmadı, vergisini ödemedi. Teminatın normalde paraya
dönüştürülüp belediyeye irat kaydedilmesi lazım, o da
yapılmadı. Şikâyet edildi Sayın Kadir Topbaş. Bu,
görevi kötüye kullanmadır, mutlaka bu teminat mektubunun çözülüp
belediyeye gelir yazılması lazım. İçişleri
Bakanlığı izin vermedi. Olabilir, vermeyebilir. İtiraz edildi, Danıştay izin verdi.
Soruşturma aşamasında İçişleri
Bakanlığı Teftiş Kurulu tekrar Soruşturma
açılmasına gerek yoktur. dedi fakat bir savcı çıktı,
dedi ki: Olmaz, soruşturma açılması lazım. Gidildi
Danıştaya, Danıştay da Evet, soruşturma
açılması lazım. dedi. Ne yaptılar biliyor musunuz,
değerli arkadaşlarım? O Soruşturma açılması
diyen savcının elinden o dosyayı aldılar, başka bir
savcıya verdiler ve o savcı Soruşturmaya gerek yoktur.
kararını verdi. Şimdi, ben, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna soruyorum, o sırça köşkte oturanlara soruyorum: Siz bu savcı
hakkında ne yaptınız? Yazık, günah değil mi? Aradan
dört yıl geçmiş, bir ay değil, on beş gün değil, bir
yıl değil, iki yıl değil, dört yıl geçmiş, hâlâ
teminat mektubu paraya çevrilecek. Siz kimi koruyorsunuz? El Maktumu mu,
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını mı? Siz kimi
koruyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti yasalarını mı yoksa yasa
dışı iş ve eylem yapmayı mı? Benim arkamda
hükûmet var, kanunlar bana çalışmaz. demeyi mi? Değerli
arkadaşlarım, bunlar doğru değil.
Bakın değerli
arkadaşlar, iddianameler çarşaf çarşaf yayınlandı
gazetelerde. Hiç kimse çıkıp da Ya, bu gazetelerde iddianame
yayınlama gizlilik kararı vardır. demedi.
Daha garip bir olay anlatayım
size: Yandaşla yandaş olmayan arasındaki farkı, hukukun
çifte standardını, adaletin çifte standardını. Birisi
aranıyor özel yetkili mahkeme tarafından. Polise diyorlar: Gelecek,
ifadesini alacağız. Bir sefer polis yanına uğramıyor.
Normalde polisle beraber gidip doktordan rapor olması lazım,
sağlam olduğuna dair. Beyefendi onu da kabul etmiyor. Arabasına
biniyor, doktora gidiyor, raporunu alıyor, getirip mahkemeye veriyor.
İnsani midir? İnsanidir, bakın. Peki, yandaş olmayan için
ne yapılıyor? Sabahın köründe evi basılıyor, çoluk
çocuğunun önünde kaldırılıyor, evi talan ediliyor, polis
gözetiminde ve kameraların eşliğinde doktora götürülüyor. Sonra
çıkarılıyor hâkimin huzuruna, hâkim saatlerce bekletiyor orada
ve o yandaş dediğim kişi karakola giderken de, emniyete giderken de İstanbul
Valisi de oraya gidiyor beyefendiye bir şey olmasın diye. Bu çifte
standarda hangi vicdan evet diyebilir? Bu doğru mudur arkadaşlar?
Birincisi doğrudur, bakın, onu söyleyeyim ama ikincisi nedir?
İkincisi bir işkence değil midir?
Değerli arkadaşlar,
yandaşsanız işiniz var; yandaşsanız değil,
işiniz zor ama biz zorluklarla mücadele edeceğiz.
Yargıtaya 160 üye atandı, 160
üye
160 üye, ilk tur seçim yapılıyor, ilk turda boş oy
kullandı. Yani, kendimizi bir görelim bakalım! Bu nedir?
Yargının militanlaşması demektir. Yargının
militanlaşması demektir.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli)
Geçmişte de yapıldı.
AHMET YENİ (Samsun) Özür
bekliyorlar, özür
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Onlar
benden ve adalet isteyen herkesten özür dilemek zorundadırlar. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Güçlünün hukuku hukuk olmaz. Bakın,
özel yetkili mahkemeler
Bu özel yetkili mahkemeler operasyon mahkemeleridir,
siyasal iktidarın kendi gücünü kanıtlama mahkemeleridir. Niye
sıkıyönetim mahkemeleriydi bunlar? Bu özel yetkili mahkemelerde özel
hukuk uygulanır devlet gücünü garibanın ensesinde boza pişirsin
diye. Böyle bir şey olabilir mi? Özel yetkili mahkemeler
kalkmadığı sürece bu ülkeye demokrasi gelmez, bu ülkeye özgürlük
gelmez. (CHP sıralarından alkışlar)
Hangi özel yetkili mahkeme? Adı
üstünde, bunlar özel görevli mahkemeler. Bu mahkemeler yarın sizi de
yargılayabilir. Emin olun, önce karşı biz
çıkacağız Böyle saçmalık olmaz. diyeceğiz, olur mu
böyle şey?
Adalet herkes için olmalı, bizim için
de sizin için de sokakta kâğıt toplayan vatandaş için de adalet
olmalı. Adaleti bunun için yapmak zorundayız. Adalet birileri içinse
olmaz. Adalet güçlülerin delip geçtiği, güçsüzlerin de takılıp
kaldığı bir ağ olmamalıdır. Adalet herkes için
olmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Tutuklama
olabilir mi? Elbette olabilir. Gözaltı olabilir
mi? Elbette olabilir ama hukuk içinde olur, rencide etmeden olacak.
Değerli arkadaşlarım, 160 Yargıtay üyesi
seçildi, biliyorsunuz, bir de referandum yapıldı.
AHMET YENİ (Samsun) Özür bekliyorlar, özür.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Ertekinin
kitabı, bu bir yargıç. Referandumun yargıdaki perde
arkasını anlatıyor ve bu arkadaşımız,
referandumda Evet. oyu verilmesi çağrısında bulundu.
Kitabın özelliği odur, yargının
kokuşmuşluğunu anlatır ve bir yerini, bir sayfadaki, bir
yargıcın söylediğini, izin verirseniz size okumak isterim.
Kıdemli bir hâkim, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçim
sürecindeki trajedisini sergilerken şöyle diyor: Adalet
Bakanlığı eşeği aday gösterse eşeğe de oy
verir. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Ne kadar ayıp...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu bir yargıç. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Eğer adaleti sağlayacaksak, hukuku
sağlayacaksak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) Hiç yakışmıyor, özür
dilemeniz lazım.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, ek süreniz
de tamamlandı. Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - ...adaleti ve
eşitliği sağlayacaksak herkes için adalet, herkes için özgürlük
olmalı. Adaletin olmadığı yerde tuz kokar, tuzun
koktuğu yerde de zaten bereket olmaz.
MURAT BOZLAK (Adana) Sayın Başkan, dakikanız
bitti iç barıştan hiç bahsetmediniz; onlarca asker, polis, gerillalar
öldürüldü, onları da söyleyin.
BAŞKAN Lütfen Sayın Milletvekilli...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - 2011 bütçesini
tamamladık, 2012 bütçesinin hayırlı uğurlu
olmasını isterim.
İç barış hepimiz için geçerlidir. İç
barışı sağlamak için çıkıp meydanlarda şunu
söyledim: Bu Parlamentoda komisyon kuralım iç barışı sağlamak
için, akil adamlar olsun dedim ama Sayın Başbakan kabul etmedi ve ben
şu çağrıyı yaptım: Olabilir, bizim teklifimiz eksik
olabilir, yanlış da olabilir, siz bir öneri getirin, söz veriyorum,
yine söz veriyorum, bu kürsüden söz veriyorum, iç barışı sağlamak
için Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ne düşüyorsa hepsini yapmaya
hazırız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
ayakta alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.40
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:16.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık
YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının tümü üzerindeki görüşmelere devam
ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Adil Kurt, Hakkâri
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurt. (BDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Kaplan, altı dakikalık
süreyi paylaşacak mısınız, siz mi kullanacaksınız,
ona göre?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bize
altışar altışar verirsiniz Başkanım.
Başkanlara yirmi beş verince öyle oluyor.
BAŞKAN Buyurun Sayın Kurt.
BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Merkezî Yönetim
Bütçe Yasa Tasarısı görüşmelerinin geneli üzerine
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 2012 bütçesini
konuştuğumuz bu dönemde hâlâ milletvekillerinin cezaevinde
bulunmuş olmalarından dolayı üzüntülerimi başta ifade etmek
istiyorum. Şu anda cezaevinde bulunan değerli milletvekili
arkadaşlarıma, buradan, Meclis kürsüsünden saygı ve
selamlarımı iletiyorum. Umarım, şu anda cezaevlerinde
Meclis TVden bu görüşmeleri izleme şansına sahiplerdir.
Buradan, Meclis kürsüsünden tutuklu
milletvekillerine ilişkin olarak şunu ifade etmek isterim: Tutuklu
milletvekilleri, ya demokrasi galip gelecek, gelip bu Meclis çatısı
altında kendi görevlerini yerine getirme şansına sahip
olacaklardır ya da onurlu bir direniş sergileyip,
çocuklarımıza bir direniş destanı hediye edip, bizler de
onların yanına gideceğiz; bu o milletvekili
arkadaşlarımıza vermiş olduğumuz sözümüzdür, bu
sözümüzün sürekli arkasında duracağız.
İkinci olarak, Van depremine
değinmek istiyorum. Van halkına Meclis kürsüsünden şunu ifade
etmek isterim ki AKP Hükûmetinin önümüze koymuş olduğu bu bütçede Van
halkının payına düşen hiçbir şey yoktur. Van, yok
hükmünde sayılmıştır. Van, üşümeye devam ediyor. Van,
AKP Hükûmetinin kobay kenti olmaya devam ediyor. Maalesef ki Hükûmet üyeleri
Vanın Canikli köyüne kurmuş oldukları sirk çadırına
zaman zaman gidip halka gülücükler dağıtıp geri dönerler, bunun
dışında Vana yaptıkları hiçbir şey yoktur. Van
depreminin üzerinden bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen, hâlen
Vanın afet bölgesi ilan edilmemiş olması bu Hükûmetin
ayıbıdır. Bu ayıbı paylaşmak istemediğimizi
buradan bir kez daha ifade ediyor ve kendi payımıza, Van
halkının meramını, dertlerini,
sıkıntılarını yeterince dile getirmeyip, Hükûmetin
boğazına yeterince sarılmadığımız için,
yakasına yeterince sarılmadığımız için Van
halkından peşinen özür diliyoruz.
Değerli milletvekilleri, içinden
geçtiğimiz çağ insanoğlunun yaratmış olduğu maddi
ve zihinsel üretimin doruk noktalarını temsil ediyor. Bin
yıllarla ifade edilen insanoğlunun tarihindeki sosyal, kültürel,
iktisadi ve siyasal kültür bugün geldiği nokta itibarıyla devasa bir
stok değeri ifade ederken, aynı zamanda, büyük çıkmazlar ve
tehditler barındırıyor. İnsanoğlunun her alanda
yarattığı bu muazzam birikim yine insanoğlunun kendisini
vuracak nitelikte ve tehlikededir çünkü bu düzen, son tahlilde, insanın
insana kulluğunu dayatıyor. Bizler, Şeyh Ahmedi Haninin
felsefesiyle büyüyen nesil olarak köleye asla kölelik etmeyeceğimizi
buradan bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Bu düzene, bu sistem çarkına
karşı çıkacağımızı
Her fırsatta, her
koşulda karşı çıkmayı devam ettireceğiz, ona
karşı direneceğiz.
Tarihsel ve güncel konulara sağlıklı bir
yaklaşım sergilemek için öncelikle biat edilen küresel hegemon sistemin doğru bir karakter tahlilinin
ortaya konulması gerekiyor. Küresel ekonomi, bugün girmedik alan
bırakmamak üzere kendisine stratejik ve taktiksel hedefler belirliyor.
Kapitalizmin ilk büyük krizlerinden biri
olan 1929 Bunalımının ardından devletçileşen sistem
kendi düzenleyici kurumlarını da yarattı. Bunların
başında IMF ve Dünya Bankası gelmektedir.
Bu kurumlar, 1970lerden sonra en büyük
saldırılarını halklara karşı
gerçekleştirerek, tüm kamucu çalışma zeminlerini tahrip ederek,
ülkeleri sermayenin kolaylıkla at koşturabilecekleri bir alan olarak
dizayn ettiler. Buna küreselleşme dediler. 2000li yılların
başında bu senaryo Türkiyede de oynandı ve çok sayıda
reform adı altında düzenleme yapılarak, Türkiye de kolay para
kazanma ve ucuz iş gücü cennetine dönüştürülerek, bu durum emek
cephesi açısından ise tam bir karanlık çağın
başlangıcı, karanlık dönemin başlangıcı
durumuna geldi.
1980lerde başlatılan
piyasacı neoliberal dönüşüm, AKP eliyle içinde bulunduğumuz
dönemde de gerçekleştirilmiş durumda. AKP olarak orta vadeli ekonomik
planlarla, daraltıcı maliye ve özelleştirmeci
politikalarını halka reva görüp, özel teşebbüslere
kapılarını sonuna kadar açarak milyonlarca insanı
vahşi kapitalizmin insafına terk ettiniz. Köyleri boşaltıp,
kentlerde yedek işçi, ucuz iş gücü ordusu yarattınız.
Metropolleri ucuz iş gücü deposuna çevirdiniz.
Şimdi de ulusal istihdam stratejileri
kapsamında esnek çalışma koşullarıyla iş
güvencesini ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz.
Bugün gelinen noktada kapitalizmin maddi
uygarlığı çok ciddi bir çöküş sinyallerini veriyor.
Dünyanın bolluk içinde yüzen kesiminde de işler yolunda gitmiyor.
2000lerde ABDde emlak balonuyla başlayan ekonomik kriz 2008de mali kriz
olarak devam ederek pek çok ülkede ciddi çöküşlere neden olmuştur.
2010 yılında ABD borsasının çökmesi ve Yunanistan gibi
ülkelerin iflas bayrağını çekmesi, bu çöküşün
boyutlarını bize göstermiş bulunmaktadır. Ancak, asıl
olarak, başlayan bu kapitalizmin krizi Avrupa ülkelerine
sıçradığında balon patladı. 2008den sonra Türkiyede,
Türkiyedeki iktidar dâhil, krizin
teğet geçeceğini söylerken 2011 yılına
geldiğimizde bu durumun hiç de öyle olmadığı görüldü. Artan
cari açıklar ve borçlanma, ülkelerdeki krizi daha da derinleştirdi.
Gelinen noktada, Yunanistan, Avrupanın en büyük 3üncü ekonomisi olan
İtalya ve Portekiz, aşırı borçlanmadan dolayı ciddi
ekonomik kriz içerisine girdi ve insanlar sokaklara döküldü.
Bugün, Avrupada, Yunanistan ve İtalya
başta olmak üzere, mevcut birtakım hükûmetlerin istifa ederek geri
çekilmesi neoliberal sistemin son hamlesi olarak tarihe geçiyor. ABnin bir
sosyal ve siyasal birlik olmasından kaynaklı sosyal hakları daha
da önceleyen Yunanistan gibi ülkeler, tembellikle suçlanarak terbiye edilmeye
çalışılıyor. Oysa Yunanistan tembel bir ülke değil,
sosyal hakları görece olarak daha ileri olan bir ülkeydi. Şimdi,
Hükûmet kanadı, fırsat bulduğunda komşusunun hâline
gülüyor. Size tavsiyemiz, kendinize bakın ve kendinize gülün.
Yunanistanda bugün başlayan operasyon, Türkiyede, 2000li yılların
başında, AKP Hükûmetinin eliyle başlamıştı zaten.
Süreç aynen benzemektedir. Sonrasında ortaya çıkan, Türkiyede
işsizliğin ve yoksulluğun gittikçe derinleştiği ancak
birilerinin çok daha iyi para kazandığı ülkelere
dönüştürüldü.
Şimdi, bu ülkelerde kurulan
hükümetlere teknokrat hükûmetleri deniyor. Bizde de bu teknokrat hükûmet
tasarrufu şimdi de işbaşındadır. Bu zihniyetle ülkemiz
yönetiliyor. Hükûmeti, birçok konuda olduğu gibi, iktisadi konuda da
uyarmayı bir ödev olarak görüyoruz çünkü ortaya çıkacak ve hatta
çıkmasına kesin gözüyle bakılan durumdan etkilenecek olan yoksul
Türkiye halkları olacak, şimdiden önlem almak durumundayız.
Dünyada krizi tetikleyen ve ülkeleri iflasa sürükleyen cari açığa
dikkat çekmek önem arz ediyor.
Şimdi
burada Türkiye ve Yunanistanın birbirine ne kadar benzediğine
ilişkin bazı verileri siz değerli milletvekilleriyle
paylaşacağım. Bakınız, iflas eden Yunanistanda millî
gelir artış hızı yüzde 5,1, bizde yani Türkiyede bu oran
5,6. Cari açık Yunanistanda eksi 9,6 iken Türkiyede eksi 9,7. Bütçe
açığı Yunanistanda eksi 99,1, Türkiyede eksi 1,7. Krizin en
büyük göstergesi olan cari açıkta Yunanistanla benzeriz. Bütçe
açığında ise Türkiye'nin daha iyi durumda
Bütçe açığında
Türkiyeden göreceli olarak Yunanistan kısmen daha iyi gözükse bile bunun
bir tek nedeni var, Türkiyeye giren gizemli, kaynağı belli olmayan
paralardan kaynaklanıyor, Merkez Bankası kendi raporlarında bu
para akışını bu şekilde tanımlıyor. Yani
sıcak parayla ekonomiyi ayakta tutma arayışındasınız
ve bu da beyhude bir çabadır. Bize sürekli olarak yüzde 1,5-2 bütçe
açığı ve yüzde 40 borç stoku ile ne kadar şanslı
olduğumuzu ifade ediyorsunuz. Şimdi, mevcut durumdaki cari
açığı ne yapacaksınız? Ona ilişkin Hükûmetin,
Bakanın sunmuş olduğu bu programda herhangi bir ipucu yok ancak
tekrar ülkenin başka kaynaklarını satarak, farklı isimler
altında yeni vergilendirmeler yaparak, zam yaparak bu bütçe
açığını kısmen kapatmaya
çalışacaksınız ama bu da sonuç alıcı
değildir. Mevcut durumda Türkiye'nin bütçe açığı 90 milyar
TLdir. Bu rakam yüz yüze olduğumuz tehlikenin boyutlarını
yeterince bize tanımlıyor. 2000li yılların
başında dünyada artan likidite bolluğunu arkanıza alarak
ekonomide güya başarılı bir tablo çizdiniz. İşte dünya
kötüye gidiyor, faizler yükseliyor, büyüme düşüyor, enflasyon çift haneli
rakamlara doğru koşuyor. Mevcut durumda bu soruna karşı
cevabınız, bu gidişata cevabınız nedir? Doğrusu
merak ediyoruz.
Dünyada giderek artan gıda krizi,
kapitalizmin başka bir krizi olarak önümüze çıkmaktadır.
Türkiyede Kasım 2011de kendini daha da çok hissettiren enflasyon
artışının en büyük nedeni, gıdalardan
kaynaklanmaktadır. En temel gıdalarda giderek bağımlı
hâle gelen Türkiyede gıda fiyatları, 2005 yılı baz
alındığında yıllık olarak yüzde 65 oranında
artmıştır. Dünyada da durum farklı değildir. Dünya
genelinde ise ortalama yüzde 82lik bir artış söz konusudur.
Sonuç olarak, AKP Hükûmeti krizi
yönetmemiştir, krizi finanse etmiştir. Krizi nasıl finanse
ettiği de ortadadır. Sıcak para girişini sağlamak,
yüksek faiz ve içeride yüksek vergi oranlarıyla bunu
yapmıştır. 2009da bütçe açığı millî gelirin
yüzde 6sına çıktı ama bu oran, sıcak paranın geri
dönüşüyle gerçekleşen 2010-2011 büyüme yıllarında
dolaylı vergilerin artışıyla yeniden yüzde 1,5-2
basamağına çekildi. AKPnin bu makyajı, yangını
ertelemeyi sağlarken tüm yükünü, vergilerle, emeğin esnek piyasa
koşullarına göre şekillendirilmesiyle yoksul emekçi halkın
omuzlarına yükledi.
Değerli milletvekilleri, burada
değerli şairimiz Nazım Hikmetin bir sözünü sizlere
hatırlatmak isterim: Ol mahiler ki derya içredir, deryayı
bilmezler. Bugünkü Türkçesiyle de söyleyeyim, belki
anlaşılmamıştır: O balıklar ki suda yüzer, suyu
bilmezler. Bu cümle, bugün siyaset ve çıkar arenasına
uygulandığında oldukça manidar bir durum ortaya
çıkıyor. Herkes artık içinde yüzdüğü saltanatın,
rantın, rahatlığın denizinden kafasını bir an
önce çıkarmalı ve ülkenin gerçek durumuna bakabilmelidir. Artık,
kendi kâr bilançolarına bakarak ülkede her şey iyi gidiyor demek ahlaki
bir yaklaşım değildir. Bu söylemi ve halkı manipüle etmeyi
bırakınız lütfen. Dünyada iyi gitmeyen işler Türkiyede de
iyi gitmeyecektir. Sen, dünya ekonomik ve siyasal sisteminde her alanda
olabildiğince eklemleneceksin, küresel kapitalist sistemin jandarmalığına
giden yolda hiç durmadan yürüyeceksin, yani sisteme göbekten
bağlanacaksın, sonra da dünyada kriz çıktığında,
kendi halkına Merak etmeyin, bize bir şey olmaz. diyeceksin. Bu,
ancak Türk filmlerindeki bir repliği andırır, başka hiçbir
şey değildir, güler geçer insanlar buna.
BDDK verilerine göre, Türkiyede bulunan
666 milyar liralık mevduatın yarısı milyonerlerin
hesabındadır. Milyoner sayısı bir yılda 9.599
arttı. Peki bu artışlar nasıl oluyor? Halkın büyük bir
kesiminin yoksullaşması uğruna elbette ki. Halkı
yoksullaştırarak bunu yapıyorsunuz. Türkiyede milyonerler bu
kadar artarken, 3,5 milyon asgari ücretli ve onların aileleriyle birlikte
yaklaşık 13 milyon yurttaş asgari ücrete bağımlı
hâlde yaşıyor. Asgari denilen ucube ücret, bugün, bir işçinin
ailesiyle birlikte beslenebilmek, yani yaşamak için alması gereken
zorunlu gıda giderlerinin, diğer bir deyişle açlık
sınırının üçte 2si kadardır ancak. İnsanca bir
yaşam sürdürebilmesi için de alması gereken ücretin, yoksulluk
sınırının ise ancak beşte 1idir.
Değerli milletvekilleri, sadece
ekonomik parametrelere bakılmaksızın, sosyal yaşam,
çalışma koşulları, sağlık gibi alanlar da
incelendiğinde, OECD Hayat Nasıl 2011 Raporu, Türkiyedeki
vatandaşların durumunu görmemiz açısından önemli sonuçlar
içeriyor.
Bakınız, 40 OECD ülkesi
içerisinde Bu ülkede yaşamaktan memnunum. diyen insanların
oranı bu sıralamada bizi 32nci sıraya düşürüyor.
İnsanlar Memnun değilim, kendimi iyi hissetmiyorum. der durumdalar.
Türkiye, yeşil çevrenin
olmamasından dolayı mutsuz olan 2nci ülke durumundadır, en ucuz
çalışma saatlerinin olduğu ülkeler sıralamasında ise
-bakınız bu çok önemli- 1inci sıradayız, 1inci
sırada bulunuyoruz.
Diğer ilginç bir sonuç ise Türkiyede
işe gitmek için en fazla süreyi bizim ülkemizde çalışan insanlar
kat ediyor. Ortalama bir işçi, bir memur işe gitmek için kırk
dakika zamanını harcıyor. Pek çok şeyle övüneceksiniz,
bunun cevabı ne olacak onu da doğrusu merak ediyoruz.
Verilerle devam edeceğim. Türkiye de
OECD ülkeleri arasında bölgesel eşitsizliğin en yüksek olduğu
ülkelerden bir tanesidir. Başka bir deyişle OECDnin Bir
Bakışta Toplum Raporuna göre gelir eşitsizliğinin en
yüksek olduğu üç ülke Şili, Meksika ve Türkiyedir. İstihdamda
ise en düşük istihdamın sağlandığı ülkeler
arasında yine 1inci sıradayız. Gelir eşitsizliğini
göstermek için kullanılan Gini katsayısına göre
baktığımızda OECD ülkeleri katsayısı 0,31
ortalamadır ancak Şilide 0,50, Meksikada 0,48, Türkiyede 0,41dir.
Bu veriler bakanların işine gelmediği için, torba
bakanlıkların işine gelmediği için bu verilere hiç
değinmezler, burada tozpembe tablolar çizerler. Size bir tavsiyemizdir
Anadoluda bir halk deyimidir, derler ya, aç tavuk rüyasında darı
ambarı görür ya, bize sunulan rapor biraz o. Türkiye gerçekliğiyle
örtüşen, Türkiye gerçekliğini ifade eden bir rapor değil, bir
bütçe planı değil bu. Hükûmet üyeleri rüyalarında darı
ambarı görebilirler ama biz hiç o niyette değiliz. Biz, ülkenin
gerçeklerini konuşmaya devam edeceğiz.
Bakın, bölgeler arası
eşitsizliğe devam edeyim, verilerle devam edeyim. Burada, bir
kamyoncunun kamyon kasasının arkasına yazdığı
veciz bir sözü sizinle paylaşmak istiyorum: Batıya fabrika, yol;
doğuya jandarma, karakol.
Bu bütçe planlamasında bu vardır.
Ülkenin batı yakasına yol yaparsınız, hızlı tren
rayları döşersiniz, İstanbula çılgın proje
düşünürsünüz; bu ülkenin doğusuna geldiğiniz zaman da
yaptığınız bir şey var, karakol yaparsınız,
kışla yaparsınız, ondan sonra Başbakan çıkar
buradan veriler gösterir: Biz doğuya bu kadar yatırım
yapıyoruz. Yalanın bu kadarı da fazla.
Bakınız
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın konuşmacı ifadelerinize dikkat edin lütfen.
ADİL KURT (Devamla) Ben dikkat
ederim, siz de çıktığınız zaman dilediğiniz gibi
konuşursunuz Sayın Vekilim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
İfadelerinize dikkat ediniz. Sayın Başbakan hakkında
konuşuyorsunuz.
ADİL KURT (Devamla)
Bakınız
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Eleştiremeyecek mi?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Yalan. ifadesi doğru bir ifade değil.
ADİL KURT (Devamla)
Bakınız, halkın sağlıklı bir
BAŞKAN Sayın Ünal, lütfen
müdahale etmeyin.
ADİL KURT (Devamla) Mevcut Hükûmet,
evet, doğuya karakol yapmaktan başka, kışla yapmaktan
başka bir şey daha yapıyor Sayın Vekilim.
SIRRI SAKIK (Muş) Cezaevi, yeni
cezaevi yapıyor.
ADİL KURT (Devamla) Cezaevi
yapıyor, ikincisi ise 100 kilometrelik Şırnak-Hakkâri
arasında 11 tane güvenlik barajı yapıyorsunuz. Bunun adına
da yatırım diyorsunuz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Yolları yapan kepçeleri yakanlar
BAŞKAN Sayın Milletvekilim,
lütfen
ADİL KURT (Devamla) Devam
edeceğim, devam edeceğim. Size sürprizlerim çok, merak etmeyin, daha
çok hoplayacaksınız.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Yapan
kepçeleri yakıyorlar.
ADİL KURT (Devamla) Siz daha çok
hoplayacaksınız. Merak etmeyin, size sürprizlerim çok. İfade
edeceğim, hepsini ifade edeceğim. Size daha sürpriz çok. Yalan
dolanlarla bu ülke yönetilmez.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - O
yolları yapan kepçeleri yakarken
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Sen yalan söylüyorsun.
BAŞKAN Sayın
Çavuşoğlu, lütfen
ADİL KURT (Devamla) OECD 2010 Yoksulluk Raporuna göre
tüm OECD ülkeleri arasında ortalama yoksulluk oranı yüzde 11 iken
bizde yüzde 18dir. Bu
rakamı niye paylaşmıyorsunuz? Bakın,
araştırırsınız, size verebilirim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Nereden
aldınız?
ADİL KURT (Devamla) Kaynağı size veririm,
kaynağı görürsünüz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Kim veriyor, kim,
onu söyle.
ADİL KURT (Devamla) Merak ederseniz, kafanızı
kumdan çıkarırsanız görürsünüz.
Bir taraftan dünyanın 17nci ekonomisi olmakla
övüneceksiniz, bir taraftan yoksul kitleleri rencide edici,
dışlayıcı tutumlardan uzak durmayacaksınız.
İnsanların vatandaşlık hakkına bile saygı
gösterilmediği bir ortamdayız. Bunları görmezseniz, bunları
merak etmezseniz, halkın içine girmezseniz
.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bize kim oy veriyor
acaba?
ADİL KURT (Devamla)
Kızılayın
dışına çıkarsanız görürsünüz. Bu tablolar orada var,
Kızılayda var. Kızılayı bir adım öte geçin,
göreceksiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Nasıl iktidar
olduk bilmem.
ADİL KURT (Devamla) Bakınız, bu çark nereye
kadar dönecek, hep birlikte göreceğiz. Bizden yine size iyi niyetli bir
tavsiye: Sakın, yüzde 50lere kanmayın. Bu ülkede Kenan Evren
anayasasına yüzde 90ın üzerinde oy veren oldu. Kenan Evren anayasasına
sizden başka rahmet okuyan başka kimse kalmadı bu ülkede. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ondan mı oy verdiler?
ADİL KURT (Devamla) Evet, sizden başka rahmet okuyan
çıkmadı.
Evet, AKP statükocu bir partidir. Bugün gerek Kürt meselesi
olsun gerekse de iktisadi mevzular olsun bütün alanlarda statükonun temsilcisi
durumundadır. Demokrasi nutukları atarak, inanç ve geleneğimize
karşı yapılan darbeleri kalkan edinerek iktidara yürüdünüz. İktidarı
tam olarak ele aldıktan sonra da kendi sosyal ve siyasal
tabanınızın en önemli talebi olan türban sorununu çözmekten
korktunuz, kaçındınız. Yalan mı bu da?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Çok komiksin, çok!
ADİL KURT (Devamla) Komik miyiz?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Gerçekten komiksin.
ADİL KURT (Devamla) Komikler orada, karşıda
duruyor.
BAŞKAN Sayın Kurt, lütfen Genel Kurula hitap edin,
karşılıklı konuşmayın.
ADİL KURT (Devamla) Size bakarak gülmeye devam
edeceğim, merak etmeyin.
Alevilerin hakkını da savunacak kadar
demokratız. dediniz. Alevileri, açılım turlarında kendi
katilleriyle buluşturma cüretinde bile bulundunuz. Bunların hepsini
halk izliyor, takip ediyor, merak etmeyin.
Şoven, ırkçı ve kapitalist sistemin önce el
birliği edip Dersimde 90 bine yakın Kızılbaşı
katlettiği yetmedi, Çorumda, Maraşta insanlık tarihinin en
karanlık sayfalarını oluşturacak kadar gözünü kan bürüdü. Arkasından, bu da
yetmedi, Kenan Evren dönemine
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) CHPye
ADİL KURT (Devamla) Üzerine
alınan alır. Bizim bu konuda muhatabımız partiler
değildir, devlet politikalarıdır. Devletin devlet halkına
hitap ediyoruz, o devlet halkını da bugün sizler temsil ediyorsunuz.
Sözümüzü üzerinize alın lütfen.
Alevi köylerine Sünnileştirme
projelerini dayattınız. Bu da yetmedi bu köhnemiş zihniyetin
halefliğine soyunanlar Sivasta Alevi aydınlarını diri diri
yakarak tarihe bir utanç sayfasını daha eklediler. Şimdi, size
söylüyorum: Alevi, Sivas katliamının katillerinin avukatlarını
siz getirdiniz burada milletvekili yaptınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakan,
bakan. Bakan da var!
ADİL KURT (Devamla) - Buna da yalan
mı dersiniz, buna da iftira mı dersiniz? Buna demezler.
İşlerine gelmeyince işinize gelmeyince Yok. Omzunuzu çok çabuk
eğiyorsunuz. Taş nasılsa duvara çarpıyor.
Bakınız, sayın
milletvekilleri, Kürt sorununa eksik ve tutarsız bir algı düzeyiyle
harekete geçtiniz. Kürtleri yedeğinize alabileceğinizi
düşündünüz ama gözden kaçırdığınız bir nokta vardır
ki o da Kürtlerin asla kimsenin yedeğine düşmeyeceğidir. Kürtler
sizin yedeğinize düşmeyecektir, düşmemişlerdir de.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli)
Yedeğinizden çıkıyorlar şu anda.
ADİL KURT (Devamla) Şimdi,
özellikle son otuz yılda devlet terörüne karşı diğer
halkların demokrasi güçleriyle birlikte göstermiş oldukları
direniş bugün Kürt siyasal hareketinin demokratik bir modernite
perspektifini yeniden yaratmasını bilmiştir bu süreç, merak
etmeyin. Bu süreç bu şekilde devam edecektir. Sizler uykunuzdan
uyandığınızda bu ülkeye demokrasi gelmiş
olacaktır, hiç merak etmeyin.
AKPnin politikalarını
deşifre etmeye devam edeceğiz. Halkımıza anlatmaya devam
edeceğiz. İşte, bu hırsla, cemaatler koalisyonu şimdi
KCK operasyonları adı altında saldırdığı ve
siyasal soykırıma uğratmaya çalıştığı
Orta Doğunun en büyük demokrasi hareketi şimdi cezaevine
tıkılmaya çalışıyor. Size ancak Hadi oradan! derim.
Bunu yapamazsınız, buna gücünüz yetmez. Emin olun, buna gücünüz
yetmez. Siz pişman olacaksınız. Siz pişman olacaksınız.
Siz yaptığınız, alnınıza sürdüğünüz bu
lekeyle yarın öbür gün halkın karşısına
çıkamayacaksınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Sayın Başkan, lütfen konuşmacı seçtiği kelimelere
dikkat etsin.
ADİL KURT (Devamla) AKPnin akil
adamları, stratejistler, akademisyenler, danışmanlar, köşe
yazarları, onlara da sesleniyorum: Kürt sorununda baltayı taşa
vurdunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Tehdit ediyor.
ADİL KURT (Devamla) Parlatıp,
cilalayıp Başbakana sattığınız terörle mücadele,
siyasetle müzakere stratejisi çoktan tarihin çöp sepetinde yerini
bulmuştur.
Bakınız, bir tüccar
Başbakanın ancak tüccar danışmanları olur, ancak bunu
yapabilirler. Bugün yaşadığımız tablo budur, önümüze
koyduğunuz şeyler budur. Dersim
özrüyle bugün halkın karşısına çıkıp
övünüyorsunuz. Biz önemsedik. Bu kürsüden de söyledik. Dersim özrü önemli bir
özürdür ama on sekiz aylık Mehmet Uytundan, Mehmet Uytunun
babasından kim özür dileyecek? Başbakan şunu söylüyor: Dersimli
çocuklar süngülenip babalarına gönderildi. Mehmet Uytunu, on sekiz
aylık Mehmet Uytunu gaz bombasıyla kim katletti? Uğur Kaymaza,
on iki yaşındaki Uğur Kaymaza 13 kurşun
sıkıldı. Babasının yanında
BÜLENT TURAN (İstanbul) Bingöldeki
askerlerden kim özür dileyecek? Canlı bombanın
karşısındakilerden kim özür dileyecek? 3 tane çocuğunu
öldürdüler.
ADİL KURT (Devamla) Müsaade edersen,
sabredersen onlara da geleceğim, onları da söyleyeceğim.
Uğur Kaymaza 12 kurşun
sıkıldığında, işten dönen, kamyonuyla işten
dönen babasının yanında katledilirken Başbakan ne
demişti biliyor musunuz? Kızıltepede teröristler öldürüldü.
dedi. Bunun İsmet Paşanın sözüyle hiçbir farkı yoktur. İsmet Paşa ne demişti? Onu da
size söyleyeyim, onu da size anımsatayım. 1938de İsmet
Paşa Dersimde şakileri öldürdük. diyordu. Sayın
Başbakan, 2006da Kızıltepede işten dönen
babasını karşılayan Uğur Kaymazı öldürürken
Teröristleri öldürdük. demişti. Bu ayıp da size yeter.
Bakınız değerli
arkadaşlar
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Güneydoğuda siviller
öldürüldüğü için kim özür diledi?
ADİL KURT (Devamla) Şimdi, siz getirirsiniz,
biliyorum. Bir saniye
Şimdi bu durumda ana muhalefet partisine seslenmek
istiyorum. Siz biraz müsaade edin, sonra sözünüzü söylersiniz.
Bakınız, şu anda Meclis gündemine getirilmeye
çalışılan yeni bir varlık vergisiyle karşı
karşıyayız. Terör finansmanları adı altında yeni
bir varlık vergisi Meclis gündemine taşınıyor. Bu
varlık vergisine karşı çıkmazsak, bu terör finansmanı
adı altında getirilen yasaya karşı çıkmazsak sadece
biz Kürtler yanmayacağız, sadece Kürt siyaseti yanmayacaktır,
çok sevdiğinizi söylediğiniz Türkan Hocanın derneğine el
konulacaktır, siz Silivride gidip mahkeme izlediğiniz için sizlerin
de mal varlığına el konulabilecektir. Buna karşı
çıkın. Buna karşı çıkmak bir demokrasi borcudur,
insanlık borcudur. Buna cevaz vermemek lazım.
Bu Hükûmet geçmiş dönemlerle benzeşmeyi aklına
çok koymuştur. Aslında ben geriye dönüp baktığımda
1994te burada oturan DYP Hükûmetinden başka bir şey görmüyorum.
Örnek mi istiyorsunuz bu yasayla bağlantılı olarak?
Bakınız, 4 Kasım 1993. Dönemin Başbakanı Tansu
Çillerin sözü: Teröre haraç veren iş adamları ve
sanatçıları biliyoruz. Bugüne geliyoruz. Sizden de bir örnek
vereyim. Başbakanın sözü: PKKnin zorla haraç aldığı
iş adamlarını biliyoruz. Ne garip, ne kadar tesadüf. Ne çok
birbirinize benzemeye başladınız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yalan mı?
ADİL KURT (Devamla) Bir saniye
O zaman gereğini yaparsınız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yalansa söyle.
ADİL KURT (Devamla) Dur, ona geleceğim.
Tansu Çiller ne yaptı? Tansu Çillerin sözünden sonra
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Başbakanın
söylediği yalansa söylersiniz.
ADİL KURT (Devamla) Tansu Çillerin sözünden sonra bu
ülkede, bakın bu ülkede
Bu dergi kapağı, Nokta dergisi 1993
Haziran ayının dergi kapağı. Tansu Çillerin sözünden üç ay
önce yapılmış bir kapaktır. 100 Kürt zengini. diyor
burada. Bu 100 Kürt zengini içerisinde Türkiyede ilk 10un içerisinde 6
tanesinin ismi geçer.
Bakınız, size bir dergi
kapağı daha göstereceğim. Bu da Ekonomist dergisinin son
sayısı, yani bu ay çıkan sayısı. Türkiyenin en
zengin 100ü. Bunların içinde ise burada adı geçen Kürt iş
adamlarından hiçbir tanesi yok. Tasfiye edildiler.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Çok mu
üzüldünüz?
ADİL KURT (Devamla) Tasfiye
edildiler.
SIRRI SAKIK (Muş) Onlar
sermayeyi millîleştiriyorlar.
ADİL KURT (Devamla) Kürt
sermayesini, Kürt halkının halk olma bilincini bertaraf etmek için
bunu göze aldınız, bu politikayı yaptınız. Bu tarz
soykırıma gidildi. İş adamları bir bir katledildiler,
sindirilmeye çalıştılar. Sayın Halis Toprak, iş
adamı, siz çok iyi tanırsınız. On yedi yaşında
bir kızla evlendiği için mi o hâle getirildi, paçavraya döndürüldü?
Yok, hiç de öyle değil. Siz dersiniz ya Doğuya yatırım
yapılmıyor, terörden dolayı kimse gidip yatırım
yapmıyor. Halis Toprak gitti, Licede fabrika kurduğu için ve bu
listede ilk 10un içerisinde olan bir Halis Toprak tasfiye edildi, yok edildi.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Bankayı
batırdı, bankayı.
ADİL KURT (Devamla) Daha
örnekler mi söyleyeyim mi size? Behçet Cantürk
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL KURT (Devamla) Eşi
aramızda parlamenter, Savaş Buldan. Bunları kim katletti?
Bunların hepsi iş adamıydı.
BAŞKAN Sayın Kurt, lütfen
sözlerinizi tamamlayın.
Teşekkür için açıyorum.
ADİL KURT (Devamla) Evet, öyle
bir bütçe yapmışsınız ki yani insanın dönüp Hayırlı
olsun. diyesi gelmiyor. Biz, sizin bütçenizden umutlu değiliz. Sizin
bütçeniz bu ülkenin gerçekliğini yansıtan bir bütçe değildir,
asla bu ülkenin gerçekliğiyle örtüşen bir bütçe değildir ama biz
bu ülkenin geleceğinden umutluyuz. Bu ülkede halklar birlikte
yaşamaya devam edecek, halklar birlikte yaşamalarına engel
olacak olan bütün unsurları bir bir yok edecektir, ortadan
kaldıracaktır. Bundan emin olabilirsiniz.
Sizler, ya demokratik ruhu olan
Türkiyenin ihtiyaçlarına cevap veren bir bütçeyle önümüzdeki döneme
bakarsınız ya da demin tarihten örnekler verdim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADİL KURT (Devamla) O
örneklerde olduğu gibi sizler de onların yanına gidersiniz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kurt.
ADİL KURT (Devamla) Hepinizi
en içten saygıyla selamlıyorum. Bütçenin yine de her şeye
rağmen hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi söz
sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu süreçte bütçe görüşmelerinin çok
çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü önümüzdeki günler
yaşayacaklarımız vatandaşın vergisinin kuruş
kuruş nereye harcandığının iyice denetlenmesi
açısından son derece önemlidir. Türkiye'nin bu kriz ortamında
daha maceracı bir yola düşmemesi açısından da son derece
önemlidir.
Ancak sözlerime başlarken şunu
hemen ifade etmek istiyorum: Orta Vadeli Program diye bir program var. Bu, üç
yıllık olarak hazırlanıyor ve her yıl olduğu gibi
Mayıs ayında çıkması gereken bu Orta Vadeli Programı
yasalara, Anayasaya aykırı olarak Ekim ayında Resmî Gazetede
basıyor Bakanlık. Bunu alışkanlık hâline getirdi.
Burada üç yıllık rakamlar var dikkat ederseniz, 2012nin bütçesi,
2013ün, 2014ün. Yalnız, bunun bir istisnası var arkadaşlar,
bir tek istisnası var: Askerî harcamalar, silah alımları, örtülü
ödenek gibi konular burada gözükmüyor.
Şimdi burada bu hukuksuzluğun
üstüne bir tane daha ifade etmek istiyorum: Şu raporu hepiniz
aldınız, üç dört gün önce geldi zaten bütçe raporu. Bunun bir ikinci
cildi var, dört beş tane daha var, şu kadar eder.
Ben Kur'ana el basarım burada, milletvekillerinin
-komisyon üyeleri hariç veya ilgili birkaç kişi- yüzde 90ı bunu
okumamıştır. Ben Kur'an üzerine ant içerim, yüzde 90ı bu
raporu okumamıştır.
SIRRI SAKIK (Muş) Yemin içilir, yemin.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Yemin, ant değil.
HASİP KAPLAN (Devamla) Yemin de içerim ve şunu da
söylerim: Eğer okumuş olsalar, birinci sayfasında
kanunsuzluğun başladığını görürlerdi. Birinci
sayfada başlıyor arkadaşlar. Cumhuriyet tarihi Meclisinde, kanun
hükmünde kararnameyle bakanlık ihdas edildiğini, onlarca
bakanlığın bütçesinin tanzim edildiğini, tanzim edilen bu bütçelerin
hiçbirinin de Mecliste görüşülmediğini,
onaylanmadığını ve Mecliste görüşülmeyen bu
bakanlıkların hepsinin hayalî olarak bütçesinin
hazırlandığını görürsünüz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hasip Bey, ben de yemin ederim ki
ilk sayfadan başka tümünü sen de okumadın. (Gülüşmeler)
HASİP KAPLAN (Devamla) Şimdi bakın, ben
şuna yemin ederim ki, Sayın İnce yemin ederim ki bütün
sayfalarda çiziklerim vardır. Senin yeminin çarpsın seni, ben iyi
okurum. (Gülüşmeler)
MUHARREM İNCE (Yalova) Peki, tamam.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu, Ziya Gökalp Lisesinin
Müdürünün yeminine benzedi. Berberde tıraş olurken biri Üç ayda
Kur'an-ı Kerimi hıfzettim. demişti, o da bir yangını
anlatmıştı Köye giderken atladım ata, dört nala
gidiyordum. Sicim gibi kar yağıyordu, yağmur
yağıyordu. Çakmağımı çıkaracağım, yok.
Cigaramı sardım. Atımın nalından bir
kıvılcım çaktı, sigaramı yaktım.
İnanmadıysan üç ayda hıfzettiğin Kur'an-ı Kerim
çarpsın beni. diye. Ben de iktidara bunu söylüyorum. Eğer okudunuzsa
bunu o üç ayda hıfzedilen Kur'an-ı Kerim de ya beni çarpsın ya
sizi çarpsın. (Gülüşmeler)
AHMET YENİ (Samsun) Millet çarpmış sizi!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Allah hepinizi esirgesin
Hasip Bey.
HASİP KAPLAN (Devamla) Şimdi, ben bunu niye
söyledim? Bakın, arkadaşlar, kanun Mecliste bir enstrümantal
değildir. Yani siz kanunu, bu hani her telden çalan kanun gibi
çalamazsınız. Bunu anlatmak istiyorum. Kanun çıkartmanın
bir usulü, adabı vardı. Kanun nasıl çıkarılır?
Mecliste bir İç Tüzük adabı vardır, bir komisyonları vardır
ve ona göre çıkarılır. Ama siz çoğunluksunuz, sayı
kriziniz yok, üstelik üç dönemdir iktidarsınız. Bakın,
başlamışsınız daha seçimler olmadan -yangından
mal kaçırırcasına- 3 Haziran, 633, Bakanlıklar ihdas etme
Arkasından yine 643 sayılı kararname, Bakanlık ihdas
etmişsiniz. Şimdi, bakanlıkların da yerini
değiştirmişsiniz, yerine de yardımcılıklar
koymuşsunuz.
Şimdi, Orta Vadeli Programa göre, bakın
açık söylüyorum, Sayın Maliye Bakanının, Hükûmetin hiçbir
şey yapmasına gerek yok, bürokratları bizi yönetiyor. Bu Meclis
bürokratlar tarafından yönetilen bir meclis durumuna geldi
arkadaşlar.
MUSA ÇAM (İzmir) Doğru!
HASİP KAPLAN (Devamla) Hükûmeti yönlendiriyorlar,
bizi yönlendiriyorlar. Hani biz vesayetten şikâyet ediyorduk ya -askerî
vesayet- e, generallerin hepsi nerede? Ne cezaeviydi?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Silivri!
MUHARREM İNCE (Yalova) Silivri değil, Hasdal!
HASİP KAPLAN (Devamla) Bakın, orada, bir de
Silivride. Şimdi, Hasdal, 12 Eylülde tutukluları da oraya
koyuyorlardı, avukatken gitmiştim, Silivri de. Askerî vesayet
olayı vardı, Hükûmet bununla dert geçindi. Sonra yargı
vesayetinden şikâyet etmeye başladı. Şimdi o
yargıyı da ele geçirdi. Bürokrasi
Ya, devleti bürokratlarla yöneten
bir zihniyet hâkimiyetiyle bir bütçe yapılıyor.
Şimdi, burada Maliye Bakanının keyfi
yerinde, hiçbir şey yapmasına gerek yok, üç yıllık bütçe
rakamları belli. Arkadaşlar, üç yıllık bütçe rakamları
belli olan hiçbir devlet yok. Diyeceksiniz Var. Bu krizde olmaz,
arkadaşlar, bu krizde siz üç yıl önceden rakam belirleyemezsiniz. E,
bu Orta Vadeli Programa göre bir tek şey kalıyor, Sayın
Bakanım, yine, rakamlar aynı, vergiler, ÖTV, KDV, damga vergisi,
harç, haraç
Vatandaştan
alıyorsunuz yine yüzde 80. Ee, zenginden ne alıyorsunuz?
Çıkıyorsunuz kürsüye Vallahi, kurumlar vergisini yüzde 35ten yüzde
20ye indirdim. diyorsunuz. Aferin size! Aferin ya! Zenginden vergi alma,
fakirden al! Var mı böyle bir adalet ya?
Sayın Bakanın yine keyfi yerinde.
Yani gelmese bile göreve, gitsin memleketi Hasankeyfe, -Hasankeyfin tarihi
zaten sular altında kalacak- o tarihî köprünün altında
oltasını atsın, sazan avlamaya başlasın ama Meclise
gelip sazan avına çıkmasın. Bakın açık söylüyorum,
burada, Mecliste sazan yok. O bürokratları da Meclisteki milletvekillerini
sazan zannediyorsa demokrasinin sazanlara ne yaptığını,
bürokratlara haddini bildirerek, demokrasiler hesap sorarak göstermiştir.
Bakın arkadaşlar, bütçe
açığı rakamlarına bakın, bu rakamlar sanal. Bu
rakamlara siz güvenmeyin. Bana çıkıp Maliye Bakanı şunu söyleyecek:
Ben beş aydır Kandile, Kuzey Iraka her gün 10 tane, 20 tane jet
uçağı kaldırıyorum, bu kadar bomba atıyorum. Bunun her
uçuşu şu kadar lira, şu kadar bomba şu kadar para eder.
Şunun parası bu bütçenin içinde, burada bu kadar. Çıkıp
bunu söyleyecek, bütçe budur. Vatandaş Verdiğim vergiyle, sen, o
hangi silah şirketlerini doyuruyorsun? Hangi silah şirketlerine
vergimi peşkeş çekiyorsun? diye bakacak. Hangi silah
şirketleriyle iş birliği yaptın? Skorskyi kimden
alıyorsun? En son insansız hava araçlarını kimden
aldın? İsrailden alıyordun, şimdi Amerikadan mı
alacaksın? Bunun hesabını sorar. Sonra şunu sorar: Ne
kadar para harcadın oraya bu bütçeden?
Şimdi, bakın, bu bütçenin en
bariz özelliğini söyleyeyim size arkadaşlar: Bu bütçede Orta Vadeli
Program delinmiştir. Delinmiştir Orta Vadeli Program. Nasıl
mı? Çok basit, güvenlik harcamaları. Bakın, polis
artmış, asker artmış, sözleşmeli artmış,
yüzde 30. Bakın, dikkat edin ama, tek bir bütçe artıyor: Millî
Savunma Bakanlığından İçişleri Bakanlığına.
İdrisin keyfi yerinde, Temel buna niye kızmasın kardeşim,
söyler misiniz? Temel niye kızmasın, her şeyi vermişsiniz?
2 milyon silahlı güç de emrinde, astığım astık, kestiğim
kestik bu memlekette istediği hukuku uyguluyor.
Şimdi, ben dünya krizlerine
girmeyeceğim. Çok açık söylüyorum: Elimde şöyle bir şey
var, demin Sayın Bakan burada konuşurken Bütçemiz
şeffaftır. dedi. Ben demiyorum, şeffaf değildir, eğer
şeffafsa Sayıştayın gizli genelgesiyle bu Meclis adına
denetim olmazdı. Siz şeffaf değilsiniz, siz kapalı bir
kutusunuz, o kutunun içinde ne yapıldığını biz
araştırmaya çalışıyoruz. Bakın açık
konuşayım.
Samimidir. Yahu bütçenin samimisi olur mu
arkadaşlar ya? Muhabbet mi ediyoruz ya? Vatandaşın
parasını alıyoruz, harcıyoruz, denetliyoruz ya. Muhabbet
kuşu mu besliyoruz, samimi olacak ya? Böyle bir alışkanlık
olur mu arkadaşlar? Bütçe gerçekçidir. Dünyadaki kriz ne kadar gerçekse,
bu bütçe de o kadar gerçektir.
Şimdi, bakın zam konusunda birkaç
şey söylemek istiyorum, bu bütçe rakamlarına geçmeden önce.
Şimdi bu bütçede dikkat ettiniz mi arkadaşlar, okuyun dedim raporu,
boşuna demiyorum. Diyanet İşlerine 2011de 3 milyar 178 milyon
nokta, bakın Millî Savunma Bakanlığına 16 milyar 975
milyon, İçişlerine 2 milyar 362, Emniyet Genel Müdürlüğüne 10
milyar 578 -dikkat edin diğer iki kaleme ama dikkat edin- Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığına 688 milyon lira. Son on
yılda afetlerde ve depremlerde 1 milyon insanımızı
yitirdik, 1 milyon insanımızı arkadaşlar! Otuz yılda
yaşanan çatışmalarda 40 binin üstünde insanımızı
yitirdik. Şimdi, doğal afetlerin kaçınılmaz olduğu
ikliminde Türkiye'nin, depremlerinin, sel baskınlarının, sen -
bu Afet ve Acil Durum Başkanlığı ki Başbakana
bağlı- 600 lira göstermelik ve sembolik bir para ararsan, Van
depreminde böyle enkaz altında kalırsın çünkü oraya gidecek
memurun bile olmaz bu parayla. Bu parayla olmaz.
Bakın, GAPa ne
ayırmışsınız? GAPa, GAPa
GAP diye durup
konuşuyorlar, her geldiklerinde GAP, GAP, GAP
Arkadaşlar, bütçeden
ayrılan para 63 milyon lira -63 milyon 631 bin- yani İşsizlik
Fonundan tırtıklamasalar, 1,3 milyar lirayı oraya koymasalar 9
milyar etmezdi. 9 milyar lirayla dört senede AKP Hükûmeti ne yaptı biliyor
musunuz GAPta? Yüzde 16 olan tarım arazisinin sulanma oranı yüzde 17
oldu; bir puan arttınız. Tebrik ederim sizi efendim, tebrikler,
başarıya da başarı deriz. Allah! Bu vekil
şaşkın! Yüzde 1; 16dan 17ye yükseltmişsiniz, olmaz
arkadaşlar.
Bakın, Elektrik Mühendisleri
Odası elektrik zamlarıyla ilgili -elektrikle ilgili rakamlar var, zamla
ilgili- diyor ki
Doğal gazdan elektrik üretiyorsunuz; doğal gaza zam
oluyor, elektriğe otomatikman zam oluyor, hadi buyurun. Hem doğal
gazdan vatandaş tırtıklanıyor KDV, ÖTVyle. Elektriği
özel şirketlere verdiniz hepsini, geliyor bir de oradan vatandaşı
soyuyorlar, soğana çeviriyorlar. Elektrik kaç para biliyor musunuz? Takip
ediyor musunuz? Son altı ay içinde dağıtım
şirketlerini özelleştirip verdiğiniz şirketlere neler
verdiğinizi biliyor musunuz? Bilmezsiniz. Bakın, bir rakam
çıkarmış Elektrik Mühendisleri Odası ve bu rakamda
-zamanım yok, dökmeyeceğim- 100 lirada 25 liradan sonraki vergileri
kalem kalem sayıyor, 75 bilmem ne kadar oranında vergiyle 20
liranın nasıl 100 lira olduğunu anlatıyor.
Arkadaşlar, şimdi, hastaneye
elektrik lazım, okula lazım, camiye lazım, her şeye
lazım ama bu, maalesef böyle devam ediyor hâlâ. Bakın, doğal gaz
zammı da aynı. Yakın zamanda doğal gaz, elektrik
zammıyla beraber ayarlama yapıldı. diyor. Zam vardı
eskiden, sonra Otomatik zam oldu, Hükûmet o kadar uyanık ki zammın
adını Uyarlama diye ayarladı. Uyarlama diye ayarladı
zammın adını. Bu kadar pişkinlik de hiçbir hükûmette
görülmedi arkadaşlar. Ayarlama zammın adı Ayarlama.
Şimdi, bakın, bazı
şeyler var, bilim insanlarının bu zamlarla ilgili, kriz sonrası,
akademisyenler, herkes bir isim veriyor Namert zammı diyen bile var
çünkü direkt vatandaşı vuruyor, direkt çalışanı
vuruyor, direkt emekçiyi vuruyor. Vaktimiz yok, cari ağı kapamak için
yapılan bu oyunlardan kaç milyar kazanılmak istendiğinin de farkındayız
ama şu yeni kriz olayı var: Teşvikler olayı. Bu krizi
fırsata çevirip yeni teşviklere ne diyorsunuz? Allah
aşkına, yüzde 5 işveren primini hazineden ödeyip 4,5 milyar
lirayı cukka ettiniz, vergilerini vatandaşın.
Asgari ücret alan vatandaşa niye bu
kıyağı yapmıyorsunuz? Yapmazsınız çünkü siz
patrondan yanasınız, aramızdaki fark bu, onun için birbirimizi
anlamak daha kolay. Siz, sermayeden, iş birlikçi sermaye ve holdinglerden
yanasınız; biz, emekçi halktan, ezilenlerden,
çalışanlardan, esnaftan, köylüden, tarımdan yana
olanlardanız.
Sekiz yıllık özelleştirme
gelirini bir senede cukka ettiniz, 50 milyar. Özelleştirdiğiniz
şirketlerin hepsi Türkiyede TÜPRAŞ gibi vergi rekortmeni oldu. Böyle
kârlı yatırımları yandaşlarınıza
satarsınız tabii, satmasını iyi bilirsiniz ama PTTye
müşteri bulamazsınız.
Bakın, teşvik
yatırımlarındaki kriz olayına ayrıca girmeyeceğim
ama önümüzdeki günlerin sürprizi bu teşviklere dikkat edin diyorum.
GAP yalan. dedik. Bu GAPın
Allah
aşkına, GAP, DAP, KOP bunları birleştirip Kalkınma
Bakanlığı yapmışlar. Sonra bir Ekonomi Bakanı
var, sonra Maliye Bakanı var, bir de Maliye Bakan
Yardımcısı var, 7 kocalı Hürmüz gibi bakanlıklar,
alın, buyurun. Bu kadar ekonominin başında bu kadar çok bakan
olur mu?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Ali Babacan Beyi unuttun.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu kadar
bakan, bu kadar ekonominin başında bu kadar baş olur mu
arkadaşlar, böyle mi yönetilir ekonomi?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Siz
gelince düzeltin.
HASİP KAPLAN (Devamla) Şimdi
bakın, size deminki rakamlar üzerinden bilimsel biraz tahliller
yapalım ama ondan önce şunu söyleyeyim: Elektrik zamlarını
kapatacağım. İnanın, bu elektriği var ya 12 Eylül
darbesinde cereyan yemiş birisi olarak işkencede, Edisonun
kemiklerinin nasıl sızlatıldığını bilirim,
şimdi de uygulanıyor işkencede. Bir de elektriğin
aydınlanma aracı olarak insanlık hizmetinde olması
gerekmiyor mu? Siz kalkıp bu aydınlanma aracını, zamlarla,
ÖTVyle, KDVyle vatandaşı soğana çevirmeye çalışmak
için, vatandaşı sömürmek için, vatandaşın cebindeki
kuruşunu almak için kullanıyorsunuz. Bu, zulüm değil mi
arkadaşlar? Vallahi billahi, Edison mezardan kalksa yakanıza
yapışır, partinizin amblemindeki ampulü de patlatır, size
de bir tane çakardı. (BDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, enflasyon bu ay nereye
fırladı, haberiniz var değil mi arkadaşlar? Sayın
Elitaş, iş adamı olarak biliyorsun, enflasyon bu ay iki haneli
rakamı buldu. Ben bundan keyif almam ülkem adına, halkım
adına, halkımız adına. Tek rakamdan iki rakama, kriz nedeniyle...
Ben bundan asla, hiçbir partili bir milletvekili almaz ama çıkıp
burada kimseyi uyutmayın. İşte, kasım ayı 1,73
arttı, TEFE 9,48, ÜFE 13,67, Hükûmetin hedefi 5,5. Maşallah,
maşallah! Çift rakama gelmişsin, hedef 5,5.
Ya işte, bu kadar enteresan bakanlar
var ki Hükûmette, bu Hükûmetteki bazı bakanlar, inanın insanı
şaşkına çeviriyor. Bakın, bir Avrupa Birliği
Bakanı var. Avrupa Birliği Bakanı Geçen gün kamyon sürdüm,
Leonardo Da Vinci. diyor. Şoför kafası, bu kafayla Avrupa
Birliğine
Kamyonla Avrupa Birliğine girmeye çalışan,
tırla Avrupa Birliğine girmeye çalışan bir bakan var.
Arkadaşlar, şimdi Kopenhag
Kriterleri. diyor Kopenhag için Şırnakta güvenlik lazım. Dön
biraz da hukuk ver ya, biraz da insan hakları, biraz da demokrasi ver yani
Şırnakta insan hakları, hukuk, demokrasi olmasa Ankarada olur
mu? Kopenhagda mı olacak ondan sonra? Hatayı kendimizde
aramayın. diyor. Valla Sadullah, Adalet Bakanı Hataylı, onda
arayın o zaman mı diyeceğiz? Böyle gayriciddi siyasetle Avrupa
Birliğine girilmez arkadaşlar, kamyonla Avrupa Birliğine
girilmez. Avrupa Birliğinin Kopenhag Kriterleri vardır, demokrasi
kriteri var, insan hakları, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük,
güvenlik, bunu öğreneceksiniz kamyon sürmesinden önce.
Şimdi,
döviz kurları üzerinde bir yükseliş var. Diyor ki Hükûmet: Çok
açık, biz krizden etkilenmedik. Bu bana hep Elâzığda
anlatılan bir fıkrayı hatırlatır. Kabadayı böyle
atmış ceketi, gidiyor, tespihi sallıyor. Bir tane araç vuruyor,
düşüyor yere. Korkuyor şoför: Gelmiş olsun, bir hasar? Böyle
yapıyor, Tövbe tövbe! diyor, Bizde hasar yok, sizde varsa ödeyek.
Hükûmet de öyle bir durumda kardeşim. Yani şimdi ben Hükûmete ne
diyeyim? Krizden etkilenmedik. Niye? Senin lira yerinde sayıyor mu? Sayıyor.
Dolar ne oldu? Dolar 1.400den 1.800e çıktı. E, senin lira yerinde.
Peki, euro? 1.900den 2.045e çıkmış. E, lira yerinde. E,
şimdi, sen ithalat yapıyorsun. Alırken, bu liraları dolara
çevirirken, o dolarları o kurdan almayacak mısın? O parayı
bayılmayacak mısın? Nasıl etkilemiyor senin
ithalatını, ihracatını? Yani bununla da biraz dalga
geçmemek gerekir diye düşünüyoruz.
Gelir
dağılımı çok ayrı bir konu. Ama şunu açık
söylemek istiyorum ve samimi olarak söyleyeceğim duygumu, partimin,
arkadaşlarımın görüşü olarak: Dış politikada
sıfır sorundan sırf soruna geçtik. Ya şöyle bir bakın,
Yunanistan, Kıbrıs, Suriye, Irak, İran, Ermenistan
Öbür tarafta
da deniz var, Karadenizle de sorun yaşayacak hâlimiz yok ya. Şimdi,
Allah aşkına, Suriyeye ikide bir Başbakan rest çekiyor. Daha
önce Mavi Marmarada İsraile çekti. Ya bu dış politika böyle
yapılmaz. Diplomasinin kuralları var, öyle duygu, his, romantizm,
şu bu araya girmez. Sayın Başbakan, cebinde iki sinek ası,
rest çekiyor. Görürler blöfünü kardeşim, görürler senin! Ama sen zarar
görsen sorun değil, memleket görecek, memleket; biz göreceğiz! Bu
bütçe allak bullak olacak, savaşa dünyanın parası gidecek.
Kardeş kardeşi, Suriyeyle kavga edersen vuracak, İranla kavga
edersen vuracak, Irakla kavga edersen vuracak. Onun için, iki sinek
asıyla rest çeken poker edasından vazgeçmek lazım.
Bakın, güvenlik devleti konusunda
elimizde öyle rakamlar var ki
Bu Hükûmet, nereden keşfettiyse, imamlarla,
jandarmayla, polisle memleketi yönetmeyi kafaya koymuş. Bu bütçenin
rakamlarına bakın, öyle. Yani imamla yönetecek, jandarmayla
yönetecek, polisle
Niye? Bunlar her köyde var, her yerde varlar ya
Ee? 2
milyon sayı. Ee? Vallahi, artıralım yüzde
Ben size bir şey söyleyeyim mi? Siz bu
kafayla 2023 stratejileri çizmeyin. 2013e, evvel Allah, siz kendinizi zar zor
atarsınız bu kafayla, seçim geliyor. 2013te yerel seçim var;
Cumhurbaşkanı Gül de kafaya koydu yedi sene, bir de 2014te seçim
var, bir de oraya görüşeceğiz; bir de arkasından 2015
milletvekili seçimi var. Vallahi, bu üç hendeği de atlatırsanız,
biz de bir daha vekillik yaparsak namerdiz, istifayı basıp eve
gideceğiz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Unutma bu sözünü.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Unutma,
unutma, bu sözünü unutma.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Yazıyorum buraya.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bu sözü
yazıyor musun?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Tarih 8 Aralık, unutma.
HASİP KAPLAN (Devamla) Ama siz de
iktidar olamazsınız benim gibi sözünüzde durursunuz değil mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Biz yedi
hendek atladık, yedi hendek; yedi seçim geçirdik.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Bunu unutma, unutma.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bu sözünü
unutma, arkasında dur.
HASİP KAPLAN (Devamla) Tamam, peki,
peki.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Epeyce eğleneceğiz çünkü bu sözünü tutacağın zaman.
AHMET AYDIN (Adıyaman) 2015te
görüşürüz.
HASİP KAPLAN (Devamla) Şimdi bakın,
Sayıştayı gizli, dinlemesi gizli, tanığı gizli,
soruşturmacısı gizli, delili gizli, devletin sırları
gizli, Hükûmetin kendisi de gizli gizli yönetiyor ülkeyi. Böyle bir yönetim
anlayışı olabilir mi?
Şimdi en fazla tutuklu nerede? Bakın, ben
anlatırsam dersiniz Hasip Kaplandır, zaten muhaliftir, böyle
diyor. Ben bunu dünya kuruluşlarından okuyacağım: Terör
suçundan en fazla kim hükümlü? Dünyada 35 bin kişi. Ee Türkiye? 11 Eylül
2009 tarihi
12.089.
SIRRI SAKIK (Muş) Bugün de 23 kişi tutuklandı.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bugünküleri katmıyorum.
Sonra Çin 7 binle 2nci sırada, 1 milyarlık Çinden
önde gidiyoruz. Niye? Ağzını açanı, rüya göreni,
düşüneni, kitap yazanı yazmayanı, makale yazanı yazmayanı herkesi terörist diye içeri
atıyoruz, üç sene sonra mahkemeye çıkıyor. (BDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi bakın, Şırnakta benim bütün belediye
başkanlarımı, encümenlerimi hepsini aldı
Başbakan, Hükûmetiyle aldı,
hepsi içeride. Eğer bir dosyada bir olay varsa birinin burnu
kanamışsa bir belediye başkanım, bakın, bir tane
yöneticim birine en ufak bir şiddet de uygulamışsa
hesabını vermeye hazırız. Ama o dosyalarda eğer bir
çakı yoksa bir olay yoksa bir mağdur yoksa, bir müşteki yoksa
halkımız da bunun hesabını soracak. Bunu bilesiniz, bu
hesap işidir. Gücünüz yeter bugün ama bir yanlış
yapıyorsunuz yanlış, Şırnaklıların hepsini
almaya gerek yok gelin beni alın.
Bakın burada benden ne çekiyorsunuz? Gelin beni alın kestirmeden
bitirin bu işi demokrasiniz tamamlansın.
SIRRI SAKIK (Muş) Sana da sıra gelecek.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) O da olur, o da olur.
HASİP KAPLAN (Devamla) Şimdi bakın, basın
özgürlüğünde yine uluslararası sınır tanımayan
gazeteciler Türkiyeyi 122nci sırada sayıyor dünyada. Sendikalaşma
oranına gelelim, biraz çalışma hayatına çark edelim. Türkiye OECD rakamlarına
göre 34 üye ülke arasında Türkiye'nin 5,9 oranla sırası
Arkadaşlar, 12 Eylül Kenan Evren
darbesi döneminde bu oran daha yüksekti. İşte sendikacılar sizde
de var, bizim partide de, MHPde de var. 12 Eylül darbesi döneminde bunun 2
katıydı sendikalaşma oranı.
Bakın, eğitim konusu, Sayın
Kılıçdaroğlu da açıkladı
Bu rakamlar tabii evrensel,
OECDnin raporlarında var. Türkiyede yıllık harcama,
öğrenci başına yıllık 1.246 dolar. Gerçek OECD
rakamları ne? 8.070 dolar. Hadi buyurun! Çok iyi, dünyanın
16ncı ekonomisi ama dikkat ha, aman aman aman, nazar değmesin,
16ncı büyük ekonomisiyiz (!) Bu rakam da şaşmasın diye ben
biraz gerçekleri
İLYAS ŞEKER (Kocaeli)
Sayın Kaplan, 2002de ne kadar?
HASİP KAPLAN (Devamla) İnsani
gelişmişlik konusuna gelelim. Bakın, insani
gelişmişlik konusunda Birleşmiş Milletler Kalkınma
Örgütünün
2011 Kasım -yeni, daha taze- haberlerine göre de Türkiye,
raporda, 173 ülke, bölge arasında 85inci sırada. Vay, vay, vay,
16ncı büyük ekonomimize bakın (!) Demek ki sağlıkta,
sanatta, siyasette, eğitimde, insanca yaşamada, konuşmada,
lokantaya gitmede, tiyatroya gitmede biz 85 ülkenin gerisindeyiz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) 2002de
ne kadar?
HASİP KAPLAN (Devamla) 16 değil
1inci olsak ekonomide ne yazar yahu? Böyle bir ekonomi batsın ya,
batsın böyle bir ekonomi! Böyle bir bütçe de batsın daha iyidir!
CEVDET ERDÖL (Ankara) Ülke batmasın,
hayır, ülke batar mı?
HASİP KAPLAN (Devamla) Bakın,
batsın böyle bir politika, ekonomi. Bakın
CEVDET ERDÖL (Ankara) Ülke batsın.
denir mi Sayın Kaplan?
HASİP KAPLAN (Devamla) Ülke
batsın. demedim ha!
CEVDET ERDÖL (Ankara) Öyle dedin.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Sağlık Komisyonu Başkanım, sağlığın yerinde,
iyi algıla.
Şimdi, bakın, cinsiyet
eşitsizliği ve kadına şiddet konusunda da Allah var sizin
devriniz rekor kırıyor. Her gün bir kadın sokakta öldürülüyor.
Ya, 2 milyon asker var, 2 milyon polis, asker var, nasıl kadınlar
ölüyor sokakta hâlâ açık açık, bunu da siz düşüneceksiniz.
Bakın, silahlanma ve devlet şiddeti konusunda Türkiye,
2010-2011 yıllarında resmî olmayan verilere göre, askerî harcama ve
silah alımında dünya sıralamasında ilk 5 ülke içinde. Savaşa mı gidiyoruz
arkadaşlar? Nereye? Kırk yıldır içimizde kardeş
kardeşi öldürüyor, yetmedi mi? Biz kendi içimizde
barışamadık, kucaklaşamadık. Öyle bir noktaya
gelmişiz ki birbirimize en ufak kelimede tahammül edemez duruma geldik.
Şimdi biz dünyaya savaş açma potansiyeliyle hareket ediyoruz ve silah
alımında 154 devlet arasında İrandan sonra 17nci
sıradayız. O paraları çocuklarımıza harcasak, okullar
yapsak, hastaneler yapsak.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Bırakın silahları o zaman.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Vanda
üşüyen çocuklara, o çadırlarda açlıktan, soğuktan ölen
çocuklara ev yapsak, aş yapsak, yuva yapsak, öğretmen yapsak, doktor
yapsak, silah almaktan, bomba almaktan, uçakla bomba yağdırmaktan,
insan öldürmekten daha onurlu, daha şerefli, daha asil bir
davranış
(BDP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) Sayın
Başbakan
Ben şunu çok açık söyleyeyim:
Tutuklamalarınızı, her şeyinizi biliyoruz. Çok şey
var, konuşamadım ama itiraf edeceğim, bu içimde kalmasın.
Bakın, Başbakan diyor ki: Bir çıraklık, bir kalfalık,
bir de ustalık dönemi. Eğer ustalık döneminin bütçesi buysa vay
Türkiyenin hâline. Sizin birinci döneminiz var ya 2002, mağduriyeti en
çok oynadığınız, mazoşist bir siyaset
uyguladığınız dönemdir, çıraklık döneminiz.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) - Sen kendini tarif ediyorsun,
nasıl dersin Hükûmete mazoşist!
HASİP KAPLAN (Devamla) Darbeciler
dediniz, başörtüsü dediniz, geldiniz. 2007de geldik, bu sefer aynı
edebiyatla geldiniz, aynı propagandayla geldiniz. Bu sefer siyasette
sadomazoşizm yani hem acı çektirme hem acı alma siyaseti
gelişti. Bu kalfalık dönemi kararsızlıktı. Hangi
tarafa meyledelim? Sonra geldik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
12 Haziran
seçimlerinde yüzde 49 oy alınca sadist siyaset dönemi başladı, bu da ustalık dönemidir. Bu tehlikelidir, çok tehlikelidir
arkadaşlar, vallahi billahi tehlikelidir. Türkiye iyiye gitmiyor, bu
bütçeyle de iyi gitmez.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kaplan,
teşekkür ediyorum.
Şimdi söz sırası, AK
PARTİ Grubu adına Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Elitaş. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce burada konuşan
arkadaşımızı dinledik. Orada da bir sanatçı
arkadaşımız var. Yönetmen olduğunu öğrendim Sayın
Sırrı Süreyya Önderin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sataşma var, söz istiyorum!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
İlk çevireceği filmde başrol oyuncusunu buldu, hayırlı
olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
İmaj maker konusunda yardımlarını alıyorum, onu da
söyleyeyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Yani kendi kafasına göre bir senaryo üretmiş. Bu senaryo içerisinde
Türkiye ekonomisini ve Türkiyeyi tanımlamaya çalışırken o
hayal âleminde de o kadar kendisi inanmış ki en sonunda
yaptığı işi, açıkçası son cümlelerini
aşırı derecede yadırgadığımı ifade
ediyorum. 2002 yılında Türkiyeyi idare eden, bu milletten
aldığı yetkiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulmuş
bir iktidarı mazoşist diye ifade edip, arkasından farklı
farklı tanımlamalarla ifade etmek Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerine yakışmayan bir davranıştır. Bu, millete
yapılmış bir hakarettir (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) çünkü -Türkiyede yaşayan herkes- Türkiyede seçmen
olan herkesin analarının ak sütü gibi helal oylarıyla
seçilmiş Parlamentoyu, o Parlamentonun içerisinden çıkmış
-Türkiye Büyük Millet Meclisi- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini bu şekilde
yani amiyane bir tabirle ifade etmek herhâlde milletvekili arkadaşlarımıza
yakışmaz ama kendisine yakıştırıyor mu
bilmiyorum. Kendi grubunda da bu konuda gülümsemelerin
olmadığını gördüm, herhâlde onlar da bundan rahatsız
olmuş olabilirler.
Değerli milletvekilleri, 2012
yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine AK
PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bütçede emeği geçen, başta Maliye Bakanımız olmak üzere
Maliye Bakanlığının bürokratlarına, tüm
bakanlıklarımıza, bakanlıklarımızın
bürokratlarına ve uzun bir süre, bir aya yakın bir süre içerisinde
Plan ve Bütçe Komisyonunda cumartesi, pazar, hafta sonu, gece gündüz yoğun
bir mesaiyle, muhalefet olarak arkadaşlarımızın
yaptığı eleştirel katkılarla, AK PARTİ Grubu
olarak milletvekili arkadaşlarımızın bu bütçenin
doğruluğuyla ilgili yaptığı tartışmalar
içerisinde sonuçlanmasında emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanımız başta olmak üzere tüm siyasi parti
gruplarına mensup Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi ve komisyon üyesi harici
olarak da yine Komisyonda milletvekili olarak katkılarını sunan
değerli arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Muhakkak ki muhalefet bu bütçeyle ilgili
meseleleri eleştirecek. Onun eleştirileri yapıcı
eleştiri olduğu sürece, düzgün bir anlam ifade ettiği sürece
iktidar tarafından da değerlendirilip belki bu bütçede olmazsa bundan
sonraki bütçelerde de dikkate alınıp Türkiyeyi huzura ve refaha
götürecek bütçe yapma imkânını sağlayacaktır.
Bakınız değerli
arkadaşlar, 2002 yılında 3 Kasım seçimlerinde AK PARTİ
iktidara geldiği dönemdeki bütçe yapısı ile ondan önceki
dönemdeki bütçe yapılarını iyi değerlendirmek gerekir.
Türkiye ekonomisindeki ortaya çıkan güzelleşmeleri, Türkiyedeki
huzuru, Türkiyedeki refahı, Türkiyedeki güven ve istikrarı AK
PARTİden önce ve AK PARTİden sonra diye tanımlamak gerekir.
AK PARTİden sonra olanlar nedir?
Sayın Bakan anlattı ama AK PARTİden önce olanları biz
dokuz yıl önce yaşadık. Bunu bir siyasi partiyi eleştirmek
adına söylemiyorum, sadece 57nci Hükûmet adına yapılanları
söylemiyorum, ondan önceki dönemlerde gelen hükûmetlerin yaptıkları
meseleleri de yetmiş dokuz yıldır, seksen yıldır bu
Türkiye'nin bazı kamburları, makûs talihi hâline getirilmiş, az
gelişmiş ülke süreci içerisinde boğdurulmuş ve o
sınırın dışarısına
çıkarılmamış bir ülke konumuna getiren kim varsa bunda hep
beraber sorumluluğumuzun var olduğunu düşünüyoruz. Belki biz o
dönemde siyasetin içinde bulunmayabiliriz ama o partileri iktidara getirirken
verdiğimiz oylarla bu ülkede yaşayan 74 milyonun yetmiş dokuz
yıllık, yani AK PARTİ öncesi dönemdeki,
süreçteki herkesin sorumluluğu vardır ama ne zaman ki 3 Kasım
2002 tarihinde milletin ruhuna, milletin gönlüne hitap ederek onlardan
aldığı oylarla birlikte, yine millete hizmet etmeyi kendisine
şiar edinmiş bir iktidarın ülkede var olmasıyla birlikte
istikrar, güven, huzur ve refah beraberinde gelmiştir.
Bakınız, değerli arkadaşlar, biraz önceki
konuşan Sayın Konuşmacı Millî Savunma
Bakanlığına ayrılan bütçeyle, emniyet teşkilatına
ayrılan bütçeyle bu bütçelerden ne kadar silah alındığını
ve bu silahların ne olduğuyla ilgili ifadelerde bulundu.
İlk defa cumhuriyet döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından hazırlanan bütçelerde Millî Eğitim
Bakanlığı bütçeleri birinci sıraya yerleşmiştir.
Ondan önceki dönemlerde Millî Savunma Bakanlığının, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bütçeleri hep ön sıradadır, hatta
bazı dönemlerde bütçenin üçte 1e yakın kısmının Türk
Silahlı Kuvvetlerinin, Millî Savunma Bakanlığının
bütçesi olduğunu görürüz.
Şimdi, soruyor yine Sayın Bakana, diyor ki: Siz bu
bütçe içerisindeki kaynaklardan ne kadarını Kandile bomba atarak
kullanıyorsunuz?
Senin savunduğun, bu ülkenin huzuruna, bekasına,
geleceğine kastetmiş...
HASİP KAPLAN (Şırnak) Rakamı
açıkla.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...bu ülkenin
birliğini, beraberliğini yok etmek için gayret gösteren...
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bu bütçeyi
açıklamamanın gerekçesi olamaz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...çalışan
teröristleri savunuyorsun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Biz terörü durdurmak için, bu ülkenin 74 milyon insanı...
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bütçeyi
açıklamamanın gerekçesi olamaz ama. Bütçeyi açıklayacaksın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...teröristle mücadele
etmek için bütün gayretini hep beraber yapacaktır ve terörü durdurmak
için...
HASİP KAPLAN (Şırnak) O bahaneyle de başka
yere götürmeyeceksin malı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...bütün muhalefet
partileriyle birlikte, seçilmiş bütün milletvekilleriyle birlikte...
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yani böyle bir gerekçe
olur mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...terörü durdurmak için ne
yapmamız gerekiyorsa onları da yapmak bizim en önemli
meselelerimizden birisidir. Terörle mücadele...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kandile gönder, Kandile, Suriyeye
değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Senin yapman gereken
şu olabilir: Silahlar sussun, doğru. Mademki Kandille bu kadar
yakın ilişkin var, onlara söyle, de ki: Sustur şu
silahları, yeter artık kardeş kanına girdiğin. diye
bunları ifade et...
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siz daha çok yakın
temas görüşüyorsunuz, onun için siz yapın!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...varsa cesaretin ama bu
cesareti bulamıyorsun. Kandilden aldığın talimatla,
KCKdan aldığın talimatla gelip burada...
SIRRI SAKIK (Muş) Doğru konuş ya, ayıp
sana be!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...Türkiye'nin
barışına ve huzuruna katkı sağlamıyorsun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yakın temasla on iki
mektup taşıdınız, bari siz yapsaydınız!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Türkiye'nin
huzursuzluğunu katbekat üstüne doğru getiriyorsun.
Değerli milletvekilleri, bu yaptığımız
bütçeler, 2002
yılı öncesi bütçeler, hatırlayın bir Allah
aşkına, en önemli sorunlarımızdan birisi devlet
memurlarının maaşlarını nasıl tahsil
edeceği, hak ettiği haklarını hangi bankadan sabah
namazında kuyruklara girerek alabilecekleri çilesiyle geçerdi. AK
PARTİ iktidarlarından önceki dönemlerde vatandaş tüp gaz
kuyruğundaydı, vatandaş telefon sırasına kaydolma
kuyruğundaydı, vatandaş emekli maaşlarını
alabilme kuyruğundaydı, akrabalıkların oluştuğu
dönemleri yaşadı. Yine 2002 yılı öncesinde, AK PARTİ
İktidarı öncesindeki dönemlerde
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Elitaş, 2011i konuş Sayın
Elitaş!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
vatandaş sağlığını taneye
bağlamıştı. İlaç alırken bütçe yetmediğinden
dolayı tane tane ilaçları alarak ancak bu imkânlarla
sağlayabilirdi. Bakın, o dönemin bakanlarından birisinin
ifadesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) O
dönemde Necmettin Erbakan başbakandı, kendi hocanıza laf
ediyorsunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) Hocanın
kemiklerini sızlatıyorsun!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Aynen
okuyorum: 15/7/1999 günü dönemin Çalışma Bakanı Sayın
Yaşar Okuyan Mecliste yaptığı bir konuşmada Sisteme
müdahale edilmezse azami beş yıl sonra emeklilere maaş
ödeyemeyecek duruma gelinecektir. Emekli maaşları yüreğimizi
parçalıyor. Bu sistem en fazla beş yıl sonra bu gülünç
rakamları da veremeyecek duruma gelecektir. Neyi söylüyor? Sosyal
Güvenlik Kurumunun, SSKnın içinde bulunduğu durumu ifade etmeye
çalışıyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Şu an çok daha kötü.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Yine
devam ediyor, diyor ki Sayın Yaşar Okuyan 27 Mayıs 2002
tarihindeki Antalyadaki yaptığı bir konuşmada:
SSKnın iflas derecesine gelmesinde en büyük etken geçmiş
hükûmetlerin SSKyı babalarının çiftliği gibi görmüş
olmalarıdır. Şu anda SSK emeklilerinin maaşlarını
ve ilaç paralarını ödeyememekteyiz, bunları hazineden
aldığımız paralarla ödeyebilmekteyiz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Şu an çok daha kötü.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın değerli arkadaşlar, vatandaşın, bu ülkedeki
yaşayan insanların sağlığını iyi bir
şekilde takip etmekle sorumlu olan SSKnın içinde bulunduğu
pozisyonu o dönemin bakanı açık ve net bir şekilde ifade ediyor.
Yine Sayın Ercan Kumcu 1 Ağustos
2002 tarihindeki bir yazısında diyor ki: Bu kuruluşlar
yakın bir gelecekte emeklisine hiç yardım yapamayacak hâle
gelecektir. Emeklisine maaş veremeyen devlet emeklisini daha da aç
bırakan bir devlet hâline dönüşeceği kaçınılmaz bir
noktaya gelecektir.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
AK PARTİden önceki dönem, yetmiş dokuz yıllık süre
içerisindeki yaşanan ve üst üste birikmiş kamburları telafi
etmek için, bu kamburları teker teker yok edebilmek için Sayın Genel
Başkanımız, Başbakanımız, Recep Tayyip
Erdoğanın önderliğinde, bu hükûmetler, Türkiyeyi huzura ve
refaha, gelişmiş ülkeler seviyesinde önemli bir noktaya
çıkarmakta gayret gösteriyorlar.
2002 tarihinden önceki dönemde 26ncı
büyük ekonomi olan Türkiye ekonomisi, 2011 yılında dünyanın
16ncı büyük ekonomisi hâline gelmiş. İnşallah, 2023
hedefimizde Türkiye ekonomisinin gelişmiş 10 ülke içerisinde
bulunacağını ifade ediyorum çünkü yaptığımız
planlar, yaptığımız programlar, hedeflerimiz o çerçevede.
Biraz önce Sayın
Kılıçdaroğlu burada konuşurken dedi ki: Ben 2023le ilgili
konuşmuyorum, 2023le ilgili değerlendirme yapmak istemiyorum. 2011i
değerlendireceğim. Ben de Sayın Genel Başkana şunu
tavsiye ediyorum: Ne olur, ufkunuzu geniş tutun
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sen
kendi haddini bil, sen öyle bir tavsiyede bulunamazsın. Sen kendi grubuna
konuş, sen bunu söyleyemezsin. Haddini bil!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
vizyonunuzu ileriye doğru dönük tutun, eğer vizyonunuzu geniş
tutarsanız, ufkunuzu açık tutarsanız bu millet size iktidara
gelmek için oy verebilir ama siz sadece Hükûmeti eleştirmek bazlı
yaptığınız sözlerle
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Söylediğin her şey yanlış sosyal güvenlikten bilmem neye
kadar.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
vizyonunuzu küçük anlamda tutarsanız
Sadece geçmişe yönelerek
değil gelecekle ilgili bir ufuk çizgisini önüne koyarsanız işte,
o zaman bu millet size iktidar yolunu açabilir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hedef
askerî bir terimdir, yok edilmek için kullanılır o. Hedef
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bir öz
eleştiri yapmanız gerekir. Siz 1950den sonra niye tek
başına iktidara gelmediniz? Bunun öz eleştirisini yapmanız
gerekir. Tek parti iktidarı
döneminde
MUHARREM İNCE (Yalova)
Anlıyorum ben seni.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ben
sana hitap etmiyorum. Sayın Genel Başkanla biz burada diyalog
kuruyoruz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ama
yanlış konuşuyorsun, verdiğin rakamlar hatalı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Genel Başkan bu konuyla ilgili bir şey varsa biraz sonra
gelir, Sayın Elitaş bana sataşmadan diye söylemiştir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sen genel
başkan değilsin ki Genel Başkana konuşuyorsun, sen grup
başkan vekiline konuşursun ancak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Peki,
Sayın Genel Başkan da der ki, Sayın İnce, Sayın Genel
Başkan eğer gerek duyarsa sizin kulağınıza der ki
MUHARREM İNCE (Yalova) Başbakan
gelsin, Başbakan konuşsun.
BAŞKAN Sayın İnce lütfen,
lütfen Sayın İnce
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın İnce, siz Sayın Elitaşa grup başkan vekili
olarak cevap verirsiniz diye söyler.
MUHARREM İNCE (Yalova) Senin haddine
mi düşmüş Genel Başkana cevap vermek? Sen ancak grup başkan
vekiline cevap verirsin. Başbakan cevap verir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bak,
Sayın Genel Başkan sana bile bakmıyor, bu senin
yaptığın hareketleri Sayın Genel Başkan
değerlemeye bile tabi tutmuyor. Lütfen, lütfen Sayın İnce,
bırakın ben konuşmalarıma devam edeyim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sen
kendi konuşmanı yap!
MUHARREM İNCE (Yalova) Grup
başkan vekiline cevap verebilirsin ancak, Genel Başkana cevap
veremezsin! Senin ayarında ben varım!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen hatibe müdahale etmeyin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Şimdi, bu kürsüde kimin kime cevap vereceğini, bu kürsüde nasıl
konuşulacağıyla ilgili, sistem içerisinde, İç Tüzüke
sadık kalarak, kişilik haklarıyla oynamadığımız
sürece, şahsiyetlere hitap etmediğimiz sürece, hakaret etmediğimiz
sürece her şeyi ifade edebiliriz.
Ben, burada Sayın Genel
Başkanın bir cümlesinden alarak diyorum ki, Sayın Genel
Başkan, siz de 2011 seçimlerine giderken, 2023 vizyonunu ortaya
koymuştunuz. AK PARTİ İktidarının kopyasını
çekerek, AK PARTİ İktidarının ortaya koyduğu
programlar çerçevesinde, Haziran 2011 seçimlerinde 2023 vizyonunu ortaya
koymuştunuz. O vizyonların hepsinin içi boş muydu Allah
aşkına? Onları dolduramamış mıydınız?
İşte, o anlamda diyorum ki, biz,
2023 vizyonu içerisinde, bugüne kadarki yaptığımız
işlemler, bugüne kadarki yaptığımız politikalar
çerçevesinde, 2023 vizyonunda Adalet ve Kalkınma Partisinin İktidarı
içerisinde, dünyanın en büyük 10 ekonomisi içerisinde yer
alacağımızı iddia ediyoruz. İşte, biz de size
diyoruz ki iddialı olun diyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya,
87de 16ydık, şimdi 17yiz, çok daha kötü! Kimi
kandırıyorsunuz! Neyi kandırıyorsunuz! Aptal mı
sanıyorsun bizi! 87de çok daha iyiydik biz! Kimi kandırıyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ben
sizi aptal falan zannetmiyorum Değerli Milletvekilim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Bil
konuş, bilmeden konuşma! Sen bizi cahil mi sandın kendin gibi!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Değerli Milletvekilim, ben sizi aptal olarak değerlendirme mükellefiyetinde
değilim, ama siz kendinizi nasıl görürsünüz, bilmiyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya,
söylediğin doğru değil! 87 sırasına bak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ama
şunu diyorum. Şunu diyorum. Ben diyorum ki bu milletin seçtiği
her milletvekili, bu millete yakışan bir şekildedir diye ifade
ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Söylediklerin yanlış, sadece cahiller alkışlar, sen bizi
onlarla karıştırma!
BAŞKAN Sayın Erdoğdu,
lütfen
Sayın Erdoğdu
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, bakınız, AK PARTİ İktidarından
önce satın alma gücü paritelerine göre, satın alma gücü
değerlerine göre vatandaşımızın içinde bulunduğu
pozisyonu ifade etmek istiyorum. Asgari ücret 2002 yılında 184 lira
olabilir, 2011 yılında asgari ücret 650 lira olabilir, ama bu asgari
ücretle alınıp insanların mutluluğuna, refahına ne
gibi katkılar sağlamış, onu değerlendirebilmek
gerekir.
Bakın, 2002 yılının Aralık
ayında en düşük emekli aylığı alan bir
vatandaşımız
VELİ AĞBABA (Malatya)
Dünyanın hangi ülkesinde 5,6lık depremde 40 kişi öldü
Sayın Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yine
2002 yılında
Bakınız, 2003 yılında,
2002 yılının Aralık ayında en düşük emekli
maaşı ile ücret alan, emekli aylığı alan bir
değerli kardeşimiz bu maaşıyla 2.345 kilovat elektrik
tüketebilirken, bugün, çok yüksek olduğunu ifade ettiğimiz süreç
içerisinde 3.688 kilovat elektrik tüketebilmektedir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ne kadar
kira ödüyor? Bir de onu hesaplar mısınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Bakın değerli arkadaşlar, 2002 yılında bir emekli
memur ancak iki aylık, iki buçuk aylık maaşıyla bir
buzdolabı satın alabilirken
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kira
bedelini açıklar mısınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
bugün en düşük emekli maaşıyla çalışan bir memur
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) 2002
yılı için bakıyorsan, başta kendi partine bak. Kendi Hoca
Efendine hakaret ediyorsun sen.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
emekli aylığı alan bir memur bir aylık maaşıyla
buzdolabı alabilir hâle gelmiş.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) 95ten
beri Necmettin Erbakanla birlikte yönettiler bu ülkeyi. Sanki biz yönettik
2002de.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yine
2002 yılında bir emekli memur iki buçuk aylık maaşıyla
çamaşır makinesi alabilirken, bugün 28 günlük maaşıyla
çamaşır makinesi alabilir hâle gelmiş.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sen
Anavatan Partisinden değil misin? 2002 yılına Anavatan Partisi
getirmedi mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bunu niye söylüyorum? Bunu
sizin anlayabilmeniz için söylüyorum. Siz anlayamıyorsunuz. Haa, bizi
millet anlıyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sen
anla. Sen Anavatan Partiliydin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sen
anlayamadığın için zaten problem çıkıyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sen
anlamıyorsun. Sen yalan söylüyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bunu
bizim millet anlıyor. Bunu nasıl anlıyor?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Bu
hâle getiren senin Anavatan Partindi.
BAŞKAN Sayın Erdoğdu
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Yüzde
34 oy aldığımız 2002 seçimlerinde Beni bu hâle getiren,
yetmiş dokuz yıldır sırtımdaki kamburları
almayıp, kambur üstüne kambur yükleyen iktidarlardan bıktım,
onları bir tarafa attım, ben AK PARTİ İktidarını
istiyorum. dedi ve 2002 yılında AK PARTİyi iktidara getirdi.
Arkasından, 2004 yılında tekrar bir seçim oldu, fazla bir zaman
geçmedi. Yine burada muhalefetin acımasız eleştirileri
karşısında, kantarın topuzunu kaçıran, hiç de gerçek
olmayan iddiaları karşısında 2004 yılı Mahallî
İdareler seçimine geçtik. 2004 yılı Mahalli İdareler
seçiminde yine çok büyük bir başarıyla bu millet, bizi çok iyi
anlayan, bizi çok yakından tanıyan ve bilen millet AK PARTİye
tekrar dedi ki: Sen genel idarede bu kadar başarılısın.
Zaten geçmişte de yerel yönetimlerde başarını tasdik
etmiştin. Ben tekrar sana bu tasdiki veriyorum. 2004 yılından
itibaren beş yıllık süreyle de mahallî idarelerde sen bizi idare
et. diye yetkiyi verdi. Arkasından bir seçim daha yaptık. Neydi o
seçim? 2007 seçimleriydi.
TUFAN KÖSE (Çorum) Masal anlatma!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 2007
seçimlerine gitmeden önce cumhurbaşkanını seçememişti bu
Parlamento. Biraz önce, siyasi parti grupları adaletten
yakınırken, yargının yandaşlığından
yakınırken Yargı yandaş; şöyledir böyledir. diye
ifade ederken, Anayasanın 102nci maddesi net olarak ifade ederken 367
garabetini Anayasa Mahkemesine götüren zihniyetle karşı
karşıyayız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Siz, milletin seçtiği iradeyi ve Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında bizden önceki dönemlerde konulmuş ve ondan önceki
dönemlerde seçilmiş cumhurbaşkanlarının seçildiği usul
ve esaslar çerçevesinde seçilmesine engel olmaya çalışıp ve
hatta üç tane kapıya üç tane grup başkan vekilini nöbetçi dikerek,
Parlamento içerisine, Genel Kurul içerisine girmesini engellemeye
çalıştığınız günleri herhâlde
unutmazsınız diye düşünüyorum.
Bakın değerli arkadaşlar,
yargıyı şu anda militarize diye ifade etmeye çalışan
Militan bir yargı. diye ifade etmeye çalıştığınız
süreçte bu 367 garabetiyle ilgili ve Adalet ve Kalkınma Partisinin 2007
seçimlerinden sonra, halktan aldığı yüzde 47lik destekten sonra
aldığı kapatma davasından ve emekli olduktan sonra sizin de
başucu kitabı olarak koyduğunuz Militan Demokrasi kitabını
nereye koymanız gerekir? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yargının yaptığı
eylemleri, yargının bağımsızlaşmasını,
yargının tarafsızlaşmasıyla ilgili 12 Eylül darbe
Anayasası döneminde yapılan ve hepimizin de kabul etmediği,
elimizin tersiyle ittiği Bu Anayasa değiştirilmelidir. diye
söylediği ve bizden önceki iktidarların bize gelene kadar süre
içerisinde çokça Anayasayı değiştirdiği süreçte, 1982
darbe Anayasasını elimizin tersiyle itecek 2010 yılı 12
Eylül Anayasasını, halkın anayasasını çıkarmamak
için elinizden gelen gayreti gösterdiniz. Şimdi de -ha, mutlulukla ifade
ediyor, sevinerek söylüyorum- diyorum ki: Şu anda Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir komisyon kuruldu, Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Niye kuruldu?
Çünkü, 2011 yılında aldığımız yetki çerçevesinde,
milletin bize verdiği mesaj doğrultusunda, dedi ki
vatandaşlarımız, seçmenlerimiz, Türk milleti: 2012
yılında, benim sana verdiğim yetki çerçevesinde, 1982 darbe
Anayasasını değiştirmekle görevlendiriyorum. Bu görevinizi
yerine getireceksiniz. ve tüm siyasi partiler, umuyorum, diliyorum ve öyle
olduğuna inanıyorum, o mesajı doğru şekilde
algıladılar ve Meclis Başkanımızın
Başkanlığında Anayasa Uzlaşma Komisyonunu kurdular.
İnşallah, diliyorum, 2012 yılında
SIRRI SAKIK (Muş) Peki, Siyasi
Partiler Yasasını ve Seçim Kanununu niye
değiştirmiyorsunuz? Yüzde 10, Kenan Evren yasaları değil
mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
2012
yılında, bu Anayasayı değiştirmek 24üncü Dönem
Parlamentosunun en önemli icraatlarından, demokrasiye
yaptığı en büyük katkılarından biri olacaktır
diye inanıyorum. Bu şeref madalyasını, hep beraber, 2011
yılındaki yapılan seçimlerde seçilmiş milletvekillerinin
göğüslerine takacağını ve evlatlarına, ondan sonraki
geleceklerine, saygıyla yâd edecekleri bir hatıra bırakacaklarına
inanıyorum. İnşallah bu dileğimiz, Komisyon üyesi
arkadaşlarımızın samimi çalışmaları
çerçevesinde bu şekilde devam edecektir diye düşünüyorum.
Bakınız değerli
milletvekilleri, 2002 yılında, iktidara geldiğimiz dönemde
yaptığımız bütçe farklı bir bütçeydi çünkü 2002
yılının süreci içerisindeki bütçeyi yaparken, Türkiye
ekonomisinin içinde bulunduğu sıkıntıları dikkate
alarak, dünyanın Türkiyeye bakışını,
algısını iyi okuyarak o çerçevede bir bütçe yapmaya
çalıştık. Yani, 2002 yılına gelene kadar süre
içerisindeki yapılan tüm bütçeler, esnekliği az olan bütçelerdi.
Ufacık bir rüzgârla, kelebek etkisi, kelebek kanatlarının ortaya
çıkardığı rüzgâr etkisiyle bütçemizin dengesinin
bozulduğu bir süreci yaşadık. Az önce söyledim, ilaç taneyle
veriliyordu ki SSKnın bütçe açıklarını, aktüeryal
dengesinin bozulmasını engellemek adına, taneyle ilaçlar
veriliyordu ama sıradan, ilaçları almaya veya doktorun size bakma
sırasından, bu sağlık hizmetlerinden faydalanmaya imkân
bulamazdınız, insanların ömrü ya maaş kuyruğunda
geçerdi ya SSKda doktor kuyruğunda geçerdi ya da eczanede ilaç
kuyruğunda geçerdi. 2002 yılındaki
yaptığımız bütçeyle birlikte geçmişteki
kırılganlığı ortadan kaldırabilmek için, bu
kırılganlığı azaltabilmek için
yaptığımız bütçe ve dünyadaki bütün piyasa
algılayıcıları tarafından okunarak, iyi okunarak
Türkiyedeki güven ve istikrarın sağlanacağını,
milletin içinden çıkmış Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarına yetkiyi vermesiyle birlikte, bu imkânları, bu
kaynakları iyi değerlendirecek hem iç dünyada hem Türkiye'nin
içindeki hem de dış âlemdeki bu konuyla ilgili kişilerin
Türkiyeye bakışlarının değişmesiyle birlikte
Türkiye ekonomisi 2004ten itibaren raylarına girmeye başladı.
Bakın,
değerli arkadaşlar, yetmiş dokuz yılda bu ülkede 334 bin
derslik yapıldı, yetmiş dokuz yıllık cumhuriyet tarihi
döneminde, Türkiye Cumhuriyeti tarihi döneminde 334 bin derslik
yapıldı ama dokuz yıllık AK PARTİ İktidarı
döneminde 169 bin derslik yapıldı; işte fark bu, fark bu.
MUSA ÇAM
(İzmir) Senin ANAP döneminde de öyle değil mi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bırak sen ANAPı manapı. Ben,
rahmetli Özal zamanında ANAPın içindeydim ve o dönemde
bulunduğumla da gurur duyuyorum, geçmişimle de ilgili hiçbir
eziyetim, sıkıntım yok. Sayın Genel Başkanın
Demokratik Sol Partiden, ona sor ne olacağını, beni o taraflara
götürme. Bırak bu işleri, ne söyleyeceğini.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ne ilgisi var ya?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Aslanoğlu, ne
yapacaklarını, bırak bu
Ben, Anavatan Partisinin rahmetli Özalla
birlikte yaptığı süreçte bulundum, belediye başkanı
adayı oldum, il yönetim kurulu üyesi oldum ve onunla da gurur duyuyorum,
onur duyuyorum. Ne zamanki rahmetli Sayın Özal on gitti,
Cumhurbaşkanı oldu, o zamanki Genel Başkan Bütün siyasi
partilerin, dört eğilimin partisi kurulmuştur, her parti
diye
yerine gönderdikten sonra biz de yerimizi bulduk. O zaman, AK PARTİ
vardı da girmedik mi? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) AK PARTİ o zaman kurulsaydı biz Anavatan
Partisinde değil, AK PARTİde olurduk.
SIRRI SAKIK
(Muş) İktidara oynuyorsun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Oradan İktidara oynuyorsun. diyen
arkadaşa ben söyleyeyim, benim Refah Partisine girdiğim dönem 28
Şubat öncesidir. Herkesin fareler gibi kaçtığı, çil tavuk
gibi dağıldığı dönemde ben Refah Partisine girdim
Sayın Sakık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Cesaretle girdim. Niye girdim biliyor musunuz? Türkiyede
millet iradesine karşı durulmakla, milletin verdiği iradeye
birilerinin egemen güçler vasıtasıyla, dipçikle, namluyla
korkuttuğu dönemde ben korkmadım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Bravo
Başkan!
SIRRI SAKIK (Muş) O zaman bize niye
saldırıyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Çünkü
Benim geleceğimle ilgili, benim yavrularımla ilgili geleceği
tayin emek dipçikle değildir, demokrasiyle olur. dedim. Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. diye ifadeye
(CHP ve BDP
sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK (Muş) Bize anlatma!
Ateş çemberinden geliyoruz biz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) 114
sene hapis yatmış
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Başkan, Sayın Sakık ve Sayın Önder
sataşmasın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen ama
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Önder sataşıyor bana, sataşmasın.
BAŞKAN Söz atmayınız
lütfen yerinizden.
SIRRI SAKIK (Muş) Ateş
çemberinden geliyoruz biz.
BAŞKAN Lütfen
Sayın
milletvekilleri, oturur musunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Elitaş, cesaretle girmişsin, inanarak girmedin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) 114
yıl hapis yatmış
BAŞKAN Sayın Önder, lütfen oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) Elitaş,
niye cesaretle girdin? İnsan inanarak girer bir partiye. Ben CHPye
inanarak girdim, cesaretle girmedim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın, değerli milletvekilleri, 28 Şubat döneminde yargı
mensuplarının otobüsle Çevik Bir Paşanın
karşısında esas duruşa gelip Dikkat! diye ayağa
kaldıran dönemi alkışladınız. Bunları
unutmayın, bunları unutmayın! (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
28 Şubat döneminde partilerin kapatma
süreci içerisinde, o dönemdeki yargı mensuplarını ikna
odalarına alıp onları farklı yöntemlerle ikna ettikleri
dönemleri alkışladınız.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Hac
organizasyonu yapıyor şimdi, size danışmanlık
yapıyor şimdi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) 14
Mart 2008 tarihinde milletten yüzde 47 oy almış bir siyasi partinin
kapatılmasında -günlerden Cuma, saat 16.35- Başsavcıya
soruyorlar, Niye kapatma davasını Cuma günü 16.35te
açtınız? deyince, Piyasalar kapansın ondan sonra. Çünkü
piyasalar kapanmadan eğer bunu açarsa Türkiye ekonomisinin gireceği
krizin ne olacağını çok iyi biliyor. Nitekim, o günkü faiz
oranları yüzde 16dan yüzde 21e fırladı. Türk ekonomisinin faiz
oranlarının 1 puan artmasının hangi noktaya geldiğini,
herhâlde içimizde ekonomist arkadaşlar, tüm siyasi partilerden olan
arkadaşlar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Elitaş,
şimdi otomatik olarak artıyor, otomatik olarak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Haydar
Bey, Allah aşkına, Allah aşkına yeter! Otur sen, otur Allah
aşkına, otur!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Otomatik olarak
Onu da bil, öyle söyle!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bak,
burada konuşacak arkadaşların var. Yani, bak burada
arkadaşlarımız
Sayın Aslanoğlu, sayın
konuşmacıya bir şeyi düzeltmek için yaptığı
ifadede Grup Başkan Vekili Sayın Aydın,
arkadaşımız laf atıyor. dedi. Sayın Aslanoğlu,
lütfen sizi göreve davet ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Haydar
Beye söyleyin, artık bizim konuşmamıza müdahale etmesin.
BAŞKAN Sayın Elitaş,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Başkanım, beni uyarana kadar, benim sözümü
MUHARREM İNCE (Yalova) Bence,
Elitaş o filmde sen de başrol yardımcısı olabilirsin.
BAŞKAN Uyarıyorum efendim
uyarıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ama konuşmanızı
çok sevdikleri için cevap veriyorlar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın İnceyi de uyarın Sayın Başkanım.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bence sen de
rol alabilirsin o filmde.
BAŞKAN Sayın İnce lütfen
Uyardım efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Başkanım, Sayın İnce, ince ince laf atıyor.
Bakın değerli arkadaşlar, bu
kaynak nereden bulundu? 2002 yılında Türkiye borç batağı
içerisinde, Türkiye faiz batağı içerisindeydi. Faiz batağı
nereden? Güven olmazsa, istikrar olmazsa, verdiğini geri alamayacağı
kaygısı olursa bu rakamlar yüksek noktalara doğru çıkar.
Türkiye, dünyadaki en yüksek borçlanan ülkeydi.
Bakın değerli
arkadaşlarım, 2001 yılında kendi içimizden ortaya
çıkan kriz süreci içerisinde, 2001 yılında toplanan vergilerin
tamamı faiz giderlerini ödemeye yetmiyordu, üste 3 lira daha borç para
bulmamız gerekiyordu. Kimden? Ya iç âlemden ya dış âlemden.
Yani, faiz giderleri 103 lira, bütçenin vergi gelirleri 100 lira. Bu
kaynağı bulamayan bir noktadaydı. 2002 yılında
Türkiye, bütçesinde yüzde 84 civarında faiz ödemelerine ayırmaya
başladı. Şu anda bütçe içerisindeki faiz giderlerimizin
oranı yüzde 5 civarında.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Niye arkaya bakıyorsun, bilmiyor musunuz Elitaş,
arkaya bakıp onay istiyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Size
bakayım üstat, peki size bakayım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Elitaş, 2011e gel 2011e, 2002yi bırak
artık.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın değerli milletvekilleri, gayrisafi yurt içi hasıla
içerisindeki faiz giderlerinin çok yüksek olması bu memleketin belini
büküyordu.
Yine, Sayın Genel Başkan
Kılıçdaroğlu burada borçlarla ilgili bir meseleyi gündeme
getirdi. Tahmin ediyorum yanlış hesaplamadan kaynaklanan bir konuyu
ifade etti. Kişi başına borcu 1.790 dolar söylediniz diye hatırlıyorum.
Ama siz, eskale edilmiş, yeni hesaplara döndürülmüş 231 milyar
dolarlık gayrisafi yurt içi hasılada borçları
orantılarsanız ve onu da eskale edip kişi başına
gelire böldüğünüz takdirde 1.790 dolar değil, 2.300 dolar kişi
başına borcun 2002 yılında olduğunu görürsünüz diye
tahmin ediyorum.
Bakın değerli arkadaşlar,
2002 yılında kişi başına gelirimiz 3.431 dolar, yeni
rakamlarla hesaplanmış kişi başına gelirimiz 3.431
dolar, o zamanki kişi başına borcumuz 2.300 dolar. Şu anda
en son rakamlar, tahminî rakamlara göre kişi başına gelirimiz
10.313 dolar, kişi başına borcumuz 3 bin dolar. Borçlarla ilgili
kamu net borç stok konusunu da söylüyorum Sayın Hamzaçebi, bu konuyu.
Bakın değerli arkadaşlar,
borçlarla ilgili insanlarımız
Gayrisafi yurt içi hasıla nedir?
Bir ülkede bir yıl içerisinde ortaya çıkarılan katma
değerdir; işçinin maaşı, memurun maaşı,
işletmecinin kârı neyse bu artı değerlerdir. Bu
değerlerin kişi başına bölünmesiyle kişi
başına gelir bulunur. Bunun ancak 3.431 dolardan 2.300 doları borç
yani yüzde 70e, yüzde 84e yakın. Yüzde 73lük kısmı borca
gitmiş ama AK PARTİ iktidarı döneminde kişi
başına gelirle gayrisafi yurt içi hasıla arasında büyük bir
oran var, büyük bir farklılaşma ortaya çıkmış.
Gayrisafi millî hasılanın, yurt içi hasılanın ancak yüzde
28i borç noktasına gelmiş.
Bakın değerli arkadaşlar,
biraz önce yine Sayın Genel Başkan bir konuyla ilgili meseleyi
gündeme getirdi, Sayın İncenin seçim dönemindeki
yaptığı bir konuşmadan yapılan tutanakla ilgili. Ben
de bu tutanağı incelettim, istettim ve inceledim. Hakkında
inceleme yapılan kişi Muharrem İnce, Cumhuriyet Halk Partisi
Yalova Milletvekili.
Muhabere evrakı incelendi. Pamukova
Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat Bürosunun metni.
Pamukova İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Pamukova Kaymakamlığının
Cumhuriyet Başsavcılığımıza yapmış
olduğu müracaatla ve tutulan 25/5/2011 tarihli tutanakta
Tırnak
içine almış ve orada da Çevrede toplanan halka iktidarın
icraatlarını eleştirmek suretiyle mikrofonda propaganda
yaptığı, bu propaganda sırasında meydanda minibüslerin
trafiği olumsuz yönde etkilediği, trafik akışını
engellediği, konuşmacı olarak sadece
milletvekili adayı Muharrem İncenin konuşma
yaptığı, ilçe teşkilatı ya da diğer iktidarı
eleştirir nitelikte olduğu tespit edilmiştir.
Bunu, polis veya oradaki görevli kimse, tutanağı tutan
kişi bu.
MUHARREM İNCE (Yalova) İktidarı eleştirmek
suç mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bakın, yapılan
MUHARREM İNCE (Yalova) Suç mu iktidarı
eleştirmek?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Açıkça söylüyorum Sayın
İnce.
Oradaki polis, işgüzarlık yapmış ama
buradaki
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Savcı ne
yapmış?
MUHARREM İNCE (Yalova) Bak, bak, bugün bir saat önce
Cemil Çiçek bana gönderdi bunu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın İnce,
müsaade et.
Sayın Başkan, Sayın İnce zamanımdan çok
çalıyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir saat önce
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen ama
Sayın
İnce, böyle bir usul yok ki.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan,
bakın, işgüzarlık yaptıysa
Bir saat önce
Bu yenisi
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bakın, burada bir
polis işgüzarlık yapmış ama kendi
yaptığınız işin Siyasi Partiler Kanununa, Seçimlerin
Temel Hükümleri Kanununa muhalefetten dolayı olduğunu ifade
edebilmek için, sohbet yapmıyorsunuz, siyasi bir eylem içerisinde
bulunuyorsunuz, o eylemi ifade edebilmek adına polis memuru veya
tutanağı tutan kimse, bunu pekiştirebilmek için
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir saat önce geldi
dokunulmazlığımın kaldırılması.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
bunu daha etkili hâle
getirebilmek için böylesine bir yanlışlığı
yapmış ama bunu cumhuriyet savcılarına gönderip cumhuriyet
savcılarını bu şekilde, Haksızlık yaptı.
diye ifade etmek, herhâlde doğru değildir diye düşünüyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir saat önce geldi. Cemil
Çiçekin imzası var onda Sayın Meclis Başkanı.
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen
AHMET AYDIN (Adıyaman) Seçim Kanununa muhalefet, yoksa
başka bir şey değil, eleştiri için değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hükûmeti eleştirdi. diye
yazıyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Seçim Kanununa muhalefet
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli milletvekili
arkadaşlarım
MUHARREM İNCE (Yalova) Bak, orada ne yazıyor?
Hükûmeti eleştirmek suç mu?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hayır, suç değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bakın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elitaş, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hepimizin var ondan
dosyası.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Seçim Kanununa muhalefet
etmekten
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hayır,
hayır, Hükûmeti eleştirmek. diyor Ahmet Bey.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli milletvekili
arkadaşlarım, biraz önce Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına konuşan milletvekili arkadaşımız, doğuya,
güneydoğuya yatırım yapılmadığını ifade
etti.
Bizim iktidarımız döneminde ve bizden önceki
iktidarlar döneminde doğuda ve güneydoğuda ekonomik istikrarı
sağlayabilmek için, ekonomiyi güçlendirerek oradaki insanların daha
iyi gelir seviyesinden faydalanabilmelerine imkân kılabilmek için
yatırım yapmak üzere bütün iktidarlar teşvik ettiler ama sizin
savunduğunuz Kandildekiler ne yaptı?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
ikide bir sataşma imkânı veriyor, not alın lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Fabrikaları
yaktılar, işçileri dövdüler, iş adamlarını oraya
götürtmediler.
Ama şunu söylüyoruz: Barış ve
kardeşliği sağladığımız sürece, terörün
belini hep beraber yıktığımız sürece biz bu yükün
altından kalkacağız, Türkiye'nin 780 bin kilometrekarelik
coğrafyasında, her bir noktasında eşit bir
dağılımı sağlamak için gayret göstereceğiz.
SIRRI SAKIK (Muş) Siz yapamazsınız, biz
yapacağız, merak etmeyin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bütçenin ülkemize,
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Sakık,
buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, bizim grubumuzu Kandilden ve KCKdan talimat
aldığını söyleyerek itham etmiş...
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Elitaş, bir saat önce geldi. Madem polis işgüzarlık yaptı,
Meclis Başkanı niye işgüzarlık yaptı o zaman? Bak, bir
saat önce geldi.
BAŞKAN Bir saniye sayın
milletvekilleri.
SIRRI SAKIK (Muş) Kandilden talimat
aldığımızı söyledi, bu konuda bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN Sayın Sakık, yeni
bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika süre veriyorum. İç Tüzükün
69uncu maddesi gereğince buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, biraz önce Grup
Başkan Vekilimiz bir durum tespiti yaptı yani Kandile giden
sortileri sormak her milletvekilinin hakkıdır ama ucuz yoldan siyaset
yapmak da sizin işiniz. Siz Kandilden ve KCKdan talimat
aldığımızı
Bizi böyle itham ettiniz. Biz sizin
hilelerinize rağmen üç milyona yakın oy almış bir siyasi
partiyiz. Eğer bu 3 milyon insanı KCKli ve Kandilli olarak kabul
ediyorsanız, evet, biz onlardan talimat alıyoruz.
Şimdi, biraz önce burada
çıkıp bize demokrasi dersi veriyorsunuz: Ben şu gelenekten
geliyorum, şu gelenekten
Bütün geleneğin iktidardır. Ne zaman
Refah Partisi zayıflamış, AKPye oynamışsınız;
Anavatan Partisi iktidar, ona oynamışsınız. Hele hele dönüp
şu gruba demokrasi dersi vermeye hakkınız yok çünkü ateş
çemberinden gelen bir gruptur ve bu grup yüz on yıla yakın cezaevinde
kalmış bir gruptur. Demokrasi ve özgürlük için bedel ödeyen bir
gruptur. Şu anda komisyonlarda bekleyen iki bin küsur yıl bu grup
için isteniyor. Hiçbirimizin yolsuzluklardan, rüşvetten dolayı bir
tek dosyası yok. İki bin küsur yıl demokrasi mücadelesi
verdiğimiz içindir bizi dost da iyi tanır, düşman da iyi
tanır. Hiçbir dönem iktidarlara, güçlere boyun eğmedik. Hele 1994
yılında burada ellerimize kelepçe vurulurken de biz Parlamentoyu
elimizin tersiyle iten bir gelenekten geliyoruz.
Biraz, eleştirirken, vicdan dozunu
kaçırmamanız gerekir ve eleştirilere de tahammülünüz olması
gerekir çünkü iktidarsınız, muhalefet de sizi eleştirmek
zorundadır.
Ben hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sayın Başkan, Sayın Elitaş ismimi vererek tahkir etti.
BAŞKAN - Hayır, grup adına
Sayın Sakık konuştu, tamam.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) O
ayrı bir şey
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Lütfen tutanaklara bakın
BAŞKAN - Bir saniye, Sayın
İnceyi dinleyeyim. Şahsınızla ilgili
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Benim
sanatıma söz etti. Lütfen tutanaklara bakın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Önder, laf atmayın. dedim.
BAŞKAN - Dinledim, herhangi bir
Ne
söyledi Sayın Önder?
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Bir saniye Sayın
İnce.
Sayın Önder, ne söyledi Sayın
Elitaş sizinle ilgili?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
İsmimi vererek Yönetmen olduğunu öğrendiğimiz
Sırrı Süreyya Öndere de bir senaryo malzemesi çıktı.
dedi.
BAŞKAN Sataşma neresinde var?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
bir
senaryo malzemesi çıktı. diyerek sataşmada bulundu.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Önder.
Lütfen, oturun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Bu
tahkir etmektir, sataşmadır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sataşmayla ne alakası var bunun?
BAŞKAN - Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, Sayın Elitaş şahsıma
sataşmıştır. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Ne diye sataştı
Sayın İnce? Ne söyledi?
MUHARREM İNCE (Yalova) Hakkımda
düzenlenen fezlekeyle ilgili.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sataşmadım ben. Olur mu? Onu açıkladım.
BAŞKAN Hayır,
hakkınızda tutulan fezlekeyi okudu burada.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, doğru bilgi vermedi.
BAŞKAN Fezlekeyi okudu yani. Yanlış
bilgi neresinde Sayın İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova) Efendim, az
önce, bir saat önce Meclis Başkanlığından tarafıma
gönderilen
BAŞKAN Sayın İnce, bütçe
görüşmeleri yapıyoruz. Bak, her siyasi parti grubunun sayın
genel başkanları, sayın temsilcileri çıkacaklar, diğer
partileri eleştirecekler. Sayın Elitaşı hep birlikte
burada dinledik.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Bir saniye efendim
Sizin hakkınızda polis
tarafından tutulan tutanağı tırnak içerisinde diyerek
okudu.
MUHARREM İNCE (Yalova) Peki. Sonra
ne dedi?
BAŞKAN - Sataşma bunun
neresindeyse söyleyin söz vereyim size.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Bakınız Sayın Başkan
O zaman açıklayayım.
Bir, dedi ki: Polis bir
işgüzarlık yapmış. Peki, madem polis işgüzarlık
yaptı, savcı da mı işgüzarlık yaptı? Onu da
anladık. Diyelim savcı da işgüzarlık yaptı. O zaman
Meclis Başkanı niye işgüzarlık yaptı?
BAŞKAN Lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir saat
önce
Bakın, Sayın Cemil Çiçekin imzası var burada, diyor ki:
Dokunulmazlığının kaldırılması için karma
komisyona
Ben de diyorum ki
BAŞKAN Sayın İnce, böyle
bir usulümüz yok. Teşekkür ediyorum. Sözleriniz
MUHARREM İNCE (Yalova) -
hazır
yargı da elinizde kaldırmazsanız namertsiniz diyorum! (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İstediğiniz kadar
sesinizi yükseltin Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hadi, buyur
gel!
BAŞKAN - Yani ses yükseltmekle çözüm
bulunacak konular değiller ki bunlar. Lütfen ama
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, kusura bakmayın ama iki dakika bu sözü vermeniz lazım.
BAŞKAN Hayır, vermiyorum
canım, niye vereyim? Sataşma yok ki vereyim yani. Lütfen ama
MUHARREM İNCE (Yalova) Nasıl
sataşma yok? Daha nasıl sataşacak? Bu milletvekilini korkutmak
için uydurulmuş bir dosyadır, sindirmek için.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Yeter
ama!
MUHARREM İNCE (Yalova) Metiner, sen
bu işlere karışma!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum. Ben
sataşma görmüyorum efendim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sataşma yok efendim.
Bunu bir yol olarak kullanamayız. Eğer tutumum hakkında söz
istiyorsanız, buyurun. Onun haricinde sataşma vermiyorum efendim.
Sataşma olmayan bir şeyi siz mi belirleyeceksiniz? O zaman muhalefet
partilerinin de, iktidar partilerinin de hiçbir şey söylememesi
lazım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan,
lütfen efendim.
BAŞKAN - Bütçe görüşülüyor efendim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Bütçede benim
yönetmenliğimin ne yeri var Sayın Başkan?
BAŞKAN - Burada her partinin temsilcisi çıkıp
karşıdaki partiyi eleştirecek tabii. En tabii hakkı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Ama bu partiye değil
ki. Sırrı Süreyya Önder. diyor. Yönetmen olduğunu
öğrendiğimiz. diyor.
BAŞKAN - Biraz önce sizin konuşmacınız
Lütfen, eleştiriye tahammüllü olun. dedi.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Efendim, eleştiriye
tahammül konusunda
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:18.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık
YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkanım, Sayın Elitaş şahsımı
işaret ederek bana sataşma yapmıştır.
BAŞKAN Bir saniye
Lütfen ama
Bir
Meclisi açalım, ondan sonra.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının tümü üzerindeki görüşmelere devam
ediyoruz.
III.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Elitaş 2-3 defa ismimi anarak bana
sataşma yaptı, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu,
biraz önce bunun açıklamasını yaptık. Bu bir bütçe
görüşmesi, tabii ki her hatip belli sınırlar içerisinde
diğer partileri, partilerin temsilcilerini eleştirecek. Bu, eleştiri
sınırları içerisinde yapılmış bir konuşma.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Benim ismimi anarak bana sataştı, şahsıma
sataştı Sayın Elitaş.
BAŞKAN Soruyorum: Ne diye
sataştı size, ne söyledi de sataştı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) 3 defa ismimi anarak
BAŞKAN E, tamam isminizi
anmış olabilir yani bunda bir şey yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Beni göreve davet etti, birtakım
BAŞKAN Ama ben
hatırlıyorum, size Sayın Aslanoğlu,
arkadaşlarınızı susturun. dedi. Bu bir sataşma
değil yani.
Şimdi söz sırası AK
PARTİ Grubu adına Bülent Gedikli, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Gedikli. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT
GEDİKLİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin geneli üzerinde
AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmelerine
başladığımız 2012 yılı bütçesinin ülkemize
ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Bu vesileyle buradan Sayın
Başbakanımıza acil şifalar diliyorum, Geçmiş olsun.
diyorum. İnşallah kısa zamanda da aramıza dönmesini
Allahtan niyaz ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2011
yılı sona ererken dünyada genel manzara şudur: Türkiye'nin
doğusundaki ülkeler siyasi krizlerle çalkalanırken
batısındaki ülkeler ise ekonomik krizler içerisinde
kıvranıyor. Eskiden böyle ortamlarda Türkiye âdeta ahşap bir
köprü gibi sallanırdı. Ahşap köprü sallanınca siyaset
kurumu başta olmak üzere ekonomi gemisi de süratle alabora olurdu. Allaha
şükür ki şimdi ülkemiz kaya gibi dimdik ayakta ve doğu ile
batı arasında gücüne güç katmaya, etkinliğini artırmaya,
itibarını yükseltmeye devam ediyor.
Bakınız, 2012 yılı
bütçesi AK PARTİ iktidarlarının 10uncu bütçesi olarak
huzurunuzdadır. Dokuz yıl üst üste gelişen
ve kalkınan Türkiyemizin onuncu bütçesini gerçekleştirmek tek
başına tarihî bir başarıdır. Bu mazhariyet bizden önce
hiçbir iktidara nasip olmamıştır. Bu istikrar tablosu hem bizim
için hem de ülkemiz için onur vericidir. Peki, dünya ekonomisi niye bu hâle
geldi? Düne kadar güçlü olan devletler neden sarsılıyor?
Gelişmiş ekonomilerin bu noktaya gelmesi, cari fazla veren Çin,
Japonya ile petrol üreten ülkelerin paralarının değerini sürekli
düşük tutarak rekabet avantajı sağlamalarından
kaynaklandı. Bir başka deyişle, ticaret savaşları kur
üzerinden yapıldı. Bu durum dünyadaki gelir
dağılımını bozdu, zamanla bir gelir ve talep krizine
dönüştü. En nihayetinde bir borç krizi olarak ortaya çıktı.
Bankalarla başlayan bu zincirleme kazalar bugün artık ülkeleri de
sarmış durumdadır.
Eskiden, batan bankaları devletler kurtarabilirdi ama bugün
artık devletler borç batağında. Devletler kurtarılmaya
muhtaç. Peki, bu devletleri kim kurtaracak? İşte
tartışmanın geldiği son nokta bu.
Böyle bir ortamda biz, hızlı ve doğru kararlar
alan bir iktidar olarak sağlam bir bütçe yapıyor, proaktif bir para
politikası sayesinde belirsizlikleri başarıyla yönetiyoruz.
İşte bu sayede, dünyada son sekiz dokuz yılı en iyi yöneten
iktidarlardan biri biz olduk ve Türkiye'nin 2023 vizyonuna giden yolu
açmayı başardık. Ülkemizde ilk defa on iki yıl sonrası
için hedefler belirlenmiş ve ilk kez kalkınma temel bir hedef hâline
gelmiştir. Çünkü ilk kez ülkemiz bu kadar uzun soluklu siyasi
istikrarı yakalamayı başarmıştır. Bizden önce
birçok hükûmet kendi akıbetlerini düşünmekten ülkenin geleceğini
düşünmeye fırsat bulamadı. Kaosun,
istikrarsızlığın hâkim olduğu bu dönemlerde tabiidir
ki hiçbir hedef, hiçbir vizyon ortaya koyamadı.
Bölgenin en büyük ekonomisi ve en güçlü aktörü olan Türkiye, bir
istikrar adası olarak sadece siyasi etkinliğiyle değil, büyüyen
ekonomik imkânları ve sunduğu fırsatlarla dünyada en önemli
cazibe merkezlerinden biri hâline geldi. Ülkemizin gerçekleştirdiği
başarılar bölge için de ilham kaynağı olmaya
başladı.
Bugün Avrupa Birliği ülkelerinin birçoğu küresel kriz
karşısında havlu atmış, bazı ülkeler de iflasla
karşı karşıya kalmıştır. Sosyal
patlamaların yaşandığı, hükûmetlerin devrildiği
ve yerlerine teknokrat hükûmetlerin iş başına geldiği bu
ülkelerin geleceğini kapkara bulutlar sarmış durumdadır. Daha
geçen hafta İngilterede 2 milyon kamu çalışanı Londra
meydanlarında protesto gösterileri yapmış, iş
bırakmışlardır. Brükselde, Pariste, Atinada, Romada,
Madridde 100 binlerce insan benzeri gösterilerle meydanlardadır. Hatta
Amerikada yapılan Wall Street eylemleri artık bir dönemin sonunu
haber vermektedir. Dünyada bunlar olurken Türkiye ekonomisiyle,
istikrarıyla, güçlü liderliğiyle dimdik ayaktadır. Bugün
Avrupada herhangi bir insana Türkiyede mi yoksa Avrupada mı yaşamak
istersiniz? diye sorulacak olsa çoğu insan herhâlde Türkiye.
diyecektir.
Bununla ilgili size bir de belge göstereyim. Bakın,
bir gazetede çıkan haber: Yunanlılar Türkiyede iş arıyor.
Ekonomik kriz ve kemer sıkma paketleri nedeniyle iş
sıkıntısı yaşayan Yunanlılar Türkiyede iş
peşine düştü.
SIRRI SAKIK (Muş) Her gün bize seçim
bölgelerimizden gelip iş talep edenler iş bulabiliyor mu?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yani bütçeden mi
bahsediyorsun, neden bahsediyorsun kardeşim!
MUHARREM İNCE (Yalova) Belge mi, haber mi?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Her yerde
çıkmış bir haber, ajanslarda çıkmış bir haber.
MUHARREM İNCE (Yalova) Yok, belge mi, haber mi?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Belge.
MUHARREM İNCE (Yalova) Haber mi, belge mi?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Belge.
MUHARREM İNCE (Yalova) Haber ne zamandan beri belge
oldu?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Ya, sözü
anlamıyor musun, belge diyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Haber dedin az önce!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) İşte, belge
haberdir ya, haber belgedir.
BAŞKAN Sayın Gedikli, lütfen, Genel Kurula
hitap edin lütfen, karşılıklı konuşmayın.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Hayır,
arkadaşa anlatmaya çalışıyoruz, bir sorunu var herhâlde.
BAŞKAN Sayın İnce
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
lütfen, Hatip mümkünse bütçeyle ilgili konuşmalar yapsın! Yani
İngiltere veya Yunanistanla ne işimiz var bizim ya!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Ya, hicri
yılın birinci ayı Muharrem ayı biliyorum da beşinci
ayı cemaziyelevvele giriyor. Cemaziyelevvelinize sonra geleceğim,
acele etme! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Anlayamıyorum ne
dediğini ya!
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Adamdaki
şeye bak! Cemaziyelevveline ne zaman gelecekmiş! Şu
söylediği söze bak, Cemaziyelevveline geleceğim. diyor.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet, Gazeteye
konuşan konsolosluk yetkilileri, Yunan Konsolosluğu yetkilileri bu
başvuruların konsolosluk tarihinde bir ilk olduğunu, geçen
yıla kadar bir Yunanlının
MUHARREM İNCE (Yalova) Cemaziyelevvelime gelmezsen
namertsin!
BAŞKAN Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Yalova) Gelmezsen namertsin! Gel de
göreyim!
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen, siz Grup Başkan Vekilisiniz.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Tamam geliyorum. Sen
çocukluğunda yalan söyledin mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) Gel göreyim!
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen, siz Grup
Başkan Vekilisiniz, böyle bir usul yok.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Televizyon görmeye
gitmişsin, televizyonu görmediğin hâlde Gördüm. demişsin ya.
Var değil mi öyle bir durum? Bak, kendi röportajın yani.
BAŞKAN Sayın Gedikli, lütfen, Genel Kurula
hitap edin, Sayın Gedikli
MUHARREM İNCE (Yalova) Senden milletvekili olacak!
Tüh!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bak, o zaman
görmediklerine Gördüm diyordun, şimdi gördüklerine Görmedim. diyorsun.
MUHARREM İNCE (Yalova) Şuraya bak, çocukken
söylediğim
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bak, AK PARTİ o
kadar icraat yapıyor, hizmet yapıyor, görüyorsun, Görmedim.
diyorsun.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sekiz yaşında bir
çocuğun
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Senin
çocukluğundan belli yani durum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sen onu söyleyemeyecek kadar
samimiyetsiz bir adamsın!
BAŞKAN Sayın İnce
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Hacca gitmeden
hacı olmuşsun; okumadan alim, yazmadan kâtipsin! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Senden milletvekili olacak!
BAŞKAN Lütfen, Sayın İnce
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
Gazeteye konuşan konsolosluk yetkilileri bu başvuruların
konsolosluk tarihinde bir ilk olduğunu, geçen yıla kadar bir
Yunanlının iş bulma amacıyla kendilerine başvurmasının
söz konusu olmadığını belirttiler. Kathimerininin haberi
Yunan televizyonlarında da ilginç yorumlara neden oldu. Skai TVde
yayınlanan haber programda Kathimerininin haberine dikkat çekilirken Gülme
komşuna gelir başına!, Eskiden Türkiyeyi tiye
alırdık, şimdi başımıza gelene bak, orada iş
arıyoruz! yorumları yapıldı.
Buna benzer başka haberler de var yani
sen buna inanmadın galiba. Bak, başka haberleri de buradan hemen
gösterelim size
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
İnsani gelişmişlik endeksini anlat.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Ona da
geleyim, olur.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Yahu, ne zaman geleceksin? Ona geleceğim, buna geleceğim
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Avrupalı gençler Türkiyede iş arıyor. Bakın, Yunanistan
değil sadece, Avrupalı gençler. Sizin
anlattığınız gibi değil durum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Türkiyede
gençlerde işsizlik oranı yüzde 27.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Türkiyedeki
gençler de iş arıyor.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Bakın, elli yıl önce Türk işçiler Almanyaya trenlerle
çalışmaya uğurlanırken Avrupa ve Amerikada yaşanan
kriz yabancıları Türkiyede iş arar hâle getirdi. 120 bin
yabancı uyruklu aday başvurmuş, tam 120 bin yabancı uyruklu
aday. (CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen hangi ülkede
yaşıyorsun?
BAŞKAN Sayın Akar
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Başka belgeler de gösteririz.
Bu arkadaşlara, bu iş arayanlara
Türkiyede niye çalışmak istiyorsunuz? sorusu sorulmuş, onlar
da Çünkü Türkiye geleceği parlak ve yaşanabilir ülke. diye cevap
vermişler. Evet, küresel tablo içindeki yerimiz budur.
Bu bütçe de gösteriyor ki artık
devletimizin iki yakası bir araya gelmiştir. Bütçemizin iki
yakası bir araya gelmiştir. Tabii, Cumhuriyet Halk Partisinin de iki
yakası ne zaman bir araya gelecek merakla bekliyoruz!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sen kendi işine bak ya! Sen kendi işine bak ya!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bu,
Türkiyenin iyi ve kaliteli yönetildiğini gösteren en önemli delildir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Türkçe bilen
birini bulamadınız mı, Türkçe bilen birini?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Bakın, şurada bunu tespit edelim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Anlamıyorum
ki ya, ne dediğini anlamıyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Konuşmacı çok zeki! Acayip laf söyledi ha!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Oradan
şeyiniz geldiği için
Laf atarsanız size cevap veririz
Cumhuriyet Halk Partisi.
BAŞKAN Sayın Gedikli, niye
karşılıklı konuşuyorsunuz? Lütfen Genel Kurula hitap
edin.
VELİ AĞBABA (Malatya) İki
yakası bir araya gelmezmiş. Vay vay vay vay!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Yakam iki, bak, iki yakam bir arada Sayın Gedikli.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
AK PARTİ dönemi bütçelerinin diğer dönemlerden temel farkı
şudur: AK PARTİ Türkiyenin imkân ve kaynaklarını Türkiyeye
kazandırıyor. Biz faizleri azaltıyoruz,
yatırımları artırıyoruz ve sosyal devlet
anlayışını güçlendiriyoruz. E, iş bilenin,
kılıç kuşananın. Maalesef, bu istikrar döneminden önce
Türkiye korkular, krizler, kaoslar ülkesiydi.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Kim indirdi
faizleri, sen mi indirdin Bülent Bey?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Yıllarca enflasyon, kronik yüksek faiz, kamu borçlarının
döndürülmesi gibi sorunlarını bir türlü çözememişti. Bütçe
açıkları, ek bütçe gibi kavramlar gündemin baş meseleleriydi ve
başka bir gündem yoktu.
Eskiden Türkiye koyu bir vesayet
altındaydı. IMF komiserleri, siyasi ve ekonomik gündemimizin
başrolündeydi. Ekonomiyi yöneten bakanlarımızdan,
bürokratlarımızdan ziyade IMF komiserlerini tanırdık.
Ekonominin bütün aktörlerinin gözü, kulağı onlardaydı. Vesayet
dönemi komiser ekonomisi artık bitti. Bugün artık onları
tanıyan, adlarını bilen bile yok. Biz o kavramları, o
aktörleri ülkemizin gündeminden kaldırdık. Ekonomik
programlarımızı, bütçelerimizi artık stand by
anlaşmalarının gölgesinde yapmıyoruz.
Bakın, burada demin de bazı
arkadaşlar bahsettiler, dediler ki: Orta vadeli program zamanında
çıkmadı, gecikti. Evet, doğrudur, bir zaman kayması oldu,
belki onunla ilgili yeni bir düzenleme de yapılabilir. Fakat değerli
arkadaşlarım, şunu sizlerle paylaşmamız lazım:
Evet, orta vadeli programlar biraz gecikmeli çıktı ama IMF
komiserlerinin gözetiminde de çıkmadı. Bağımsız bir
ülke olarak biz bu programları yaptık, hazırladık.
MUSA ÇAM (İzmir) Siz onun
devamısınız, IMFnin devamısınız.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Bürokrat arkadaşlarımız çalıştılar. Eskiden IMF
komiserlerinin gözetiminde yapardık bu çalışmaları.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya
Bülent Bey, biz o zaman iktidar değildik. Necmettin Erbakana, kendi
hocanıza söylüyorsunuz, var mı böyle bir şey?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bugün
artık, hatırlamak istemediğimiz bu olumsuzlukları
şimdi dünyanın gelişmiş ekonomileri farklı
şekillerde yaşıyor. Bakın size bir başka belge daha
göstereyim, enteresan, bunlar tabii geçmişte Türkiyede
yaşadığımız hadiselerdi: Euro bölgesi IMFden destek
istiyor. Görüyor musunuz? Euro bölgesi IMFden destek istiyor. Eskiden
Türkiye destek isterdi değil mi?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya
IMFnin yerini NATO aldı bugün. Biz bunu söylesek sizin hoşunuza
gider mi? Talimatla Libyadasınız
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Bakın, nerelerden iş, nerelere gelmiş. Bugün Avrupa
Birliğinin durumu bu. Yani bugün Avrupa vesayet altında.
30 Kasım 2011 tarihli gazetede
şöyle bir haber geçti: Hollanda Maliye Bakanı Avrupa Finansal
İstikrar Fonuna ek kaynak yaratılabilmesi için IMFye yönelmek
gerektiğini belirterek, Avrupadaki ya da Avrupa dışındaki
ülkelerin IMFye daha fazla para vermeye hazır olması
gerektiğini düşünüyorum. dedi. Avrupa Birliği kaynakları
da avro bölgesi merkez bankalarının IMFye kredi vermesi ve IMFnin
de kendi borçlanma koşullarını uygulayarak İtalya ve
İspanyaya kredi verebilmesi gibi bir seçeneğin ortada olduğunu
söylediler.
Evet, daha düne kadar gıptayla,
hayranlıkla bakılan bu ülkelerin hâlini görüyorsunuz. Kim konuşsa
Adamlar sistemlerini oturtmuş. derlerdi, Avrupaya hayranlıkla
bakardı. Artık, gıptayla baktığımız bu
ülkeler âdeta bütçe hakkını kaybetme noktasına
gelmişlerdir. Avrupa Birliği ülkelerinin, artık, bütçe
hakkını yapmaktan feragat ettiği bir noktaya doğru
gelinmiş vaziyette.
MUSA ÇAM (İzmir) Böyle bir zulüm
görmedik.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bak
görmediysen bir fotoğraf daha göstereyim o zaman, şöyle bir
fotoğraf: İtalyan Bakan kurtarma paketini açıklarken
ağladı.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkanım, bir şey anlamıyoruz, birtakım resimler
gösteriyor, gerçekten anlamıyoruz.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Bakın, ağlayan bir bakan görüyorsunuz değil mi?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Bülent
Bey anlayamıyoruz, cidden anlayamıyoruz.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Ama
bakın, bizim sayın bakanlarımızın yüzü gülüyor.
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) Bak
bak! Ne kadar kolay gösteriyorum sana bak! Bak, bak! Hangi fotoğrafı
gösteriyorum sana bak!
BAŞKAN Sayın Milletvekilim,
lütfen
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bu
fotoğrafı gördünüz mü?
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Gedikli,
böyle bir zulüm görmedik biz ya!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bak,
maalesef
Ülke vesayet altına düşünce böyle oluyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Geçmişe
ilişkin faturaları muhasebe etmişsin! Bak bak!
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Geçmişe
ilişkin faturaları muhasebe etmişsin! Bak kardeşim!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
İtalyanın durumu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Alsana bunu!
Bak!
BAŞKAN Sayın Tanal
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) İtalya
ve Yunanistan kayyuma devredildi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Anlayamıyoruz
Sayın Gedikli.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Kayyuma devredilen bakanlar böyle oluyor, evet.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakar
mısın! Geçmişe yönelik faturaları muhasebe etmişsin buraya!
Bütçeye bakar mısın! Bunu bir okuyup öyle gelseydin
karşımıza!
BAŞKAN Sayın Tanal,
bırakınız lütfen Sayın Gedikli icraatları
anlatsın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım, lütfen
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Şimdi, Avrupa Birliği ülkeleriyle bir mukayese yaparak bu
söylediklerimizi daha net ortaya koyalım. Türkiye, büyüme
performansıyla âdeta göz kamaştırmaktadır; 2010da yüzde 9
oranında büyüdük, 2011de de yüzde 7,5 civarında büyüyeceğimiz
netleşti. Dolayısıyla Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkeleri
de kapsayan gelişmekte olan ülkeler ortalamasının bile üzerinde
bir büyüme performansı sergiledik.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Gedikli, 5.6 şiddetinde depremde 40 kişinin öldüğü
başka bir ülke var mı?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bu
performans, artık, gelişmiş ülkeler için bile örnek teşkil
ediyor. Bakın, burada Amerikanın 2010 büyümesi yüzde 3, 2011 yüzde
1,5 tahmin edilen; Rusyanın 2010da yüzde 4; 2011de yüzde 4,3;
Hindistanın 2010da yüzde 10,1; 2011de 7,8; Brezilya yüzde 7,5; Türkiye
ise 2010da yüzde 9 büyüdü, 2011de ise yüzde 7,5 oranında bir büyüme
bekleniyor
VELİ AĞBABA (Malatya)
Dünyanın hangi ülkesinde on üç yaşında bir çocuğa tecavüz
edene hoşgörü gösterilir ya!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
ki
dünyayla ilgili bu rakamlar, Avrupa ülkelerinin bu rakamları da sürekli
aşağıya doğru revize edilmek durumunda, sürekli de
yenileniyor.
MUSA ÇAM (İzmir) Resmi göster bize,
resmi!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Yaşanan bütün bu olumsuzluklara rağmen
VELİ AĞBABA (Malatya)
Dünyanın hangi ülkesinde kurtarma ekibi ölüyor?
BAŞKAN Sayın Ağbaba
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
ülkemiz 2009un son çeyreğinden itibaren hızla büyümeye
başlamış, en hızlı büyüyen ekonomilerden biri
olmuştur. 2011 yılının birinci çeyreğinde
MUSA ÇAM (İzmir) Grafiği gösterir
misin!
BAŞKAN Siz konuşuyorsunuz
Sayın Milletvekilim, ondan sonra da duyulmuyor diyorsunuz.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bu
rakamlar TÜİKte var.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Hayır, duymuyor değiliz, anlamıyoruz. Duyuyoruz da bir gürültü
geliyor.
MÜSLİM SARI (İstanbul)
Anlayamıyoruz.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
TÜİKte var.
BAŞKAN Ama susarsanız
anlaşılır.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Anlayamıyoruz, anlaşılabilir bir Türkçe değil.
BAŞKAN - Lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) Cevap
hakkımızı sonra tutanaklara bakarak kullanacağız.
Anlayamıyoruz yani.
BAŞKAN Ama sizin grup konuşuyor
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hayır
efendim, Türkçeyi anlayamıyoruz.
BAŞKAN - Lütfen
Başka,
konuşan grup yok burada. El insaf yani!
Bak, şimdi anlaşılıyor.
Sustunuz, anlaşılıyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkan
benim sizden istirhamım var. Bakın, bize iki cilt
BAŞKAN Lütfen Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Benim sizden
istirhamım.
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen
oturur musun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - İki
cilt kitap bize verdiniz.
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen
oturur musunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bunlarla
ilgili konuşmayı yapsın. Bana Yunanistandan,
İngiltereden, başka yerden bahsetmesin. Sizden istirhamım bu.
BAŞKAN Konuşturmayalım o
zaman Sayın Hatibi!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Sayın Başkan, arkadaşlar anlıyor da anlamak istemiyorlar
benim gördüğüm kadarıyla.
BAŞKAN Buyurun Sayın Gedikli.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Anlaşılmayacak hiçbir şey yok.
Bu olumsuzluklara rağmen, ülkemiz
2009un son çeyreğinden itibaren hızla büyümeye
başlamış, en hızlı büyüyen ekonomilerden biri
olmuştur. 2011 yılının birinci çeyreğinde yüzde 11,6;
2011 yılının ikinci çeyreğinde ise yüzde 8,8 oranında
büyüme gerçekleştirerek tarihî bir başarıya imza
atmıştır. Peki, bu işin sırrı nerede? Biz bu
büyüme performansını nasıl yakaladık? Bu işin
sırrı sağlam bütçe politikasında, mali disiplinde.
Diğer ülkelere baktığımızda, bütçe
açığı konusunda da ülkemizin çok iyi bir durumda olduğu net
bir şekilde görülmektedir. Bütçe açığından örnek verirsek
İspanya yüzde 9,2; Amerika yüzde 10,6
Bunlar anlaşılıyor
mu? (CHP sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, laf atıyor!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
İngiltere yüzde 10,4; Fransa yüzde 7,7. Bakın, Türkiye yüzde 2,1.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sayın Başkan, soru soruyor, cevap veriyoruz.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Anladığınız anlaşıldı.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - 2,1i
anladık, gerisi
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Yine
birçok ülkenin işsizlik oranı artma eğilimindeyken Türkiyede
işsizlik oranı ağustos ayı itibarıyla yüzde 9,2ye
geriledi.
Bakın, burada Sayın Genel
Başkanınız kadın istihdamının
azaldığına dair bazı şeyler söyledi.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) O
söylemedi ki
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) -
TÜİKin verilerine bakarsanız kadınların hem iş gücüne
katılım oranının arttığını görürsünüz
MÜSLİM SARI (İstanbul) Ne
zaman? Hangi dönemde?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) -
hem de kadın istihdamının
arttığını görürsünüz. Bunları görmek zor şeyler
değil, çok basit. Birkaç doküman açacaksınız,
bakacaksınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Burada
hakikate aykırı beyanda bulunuyorsun.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Sanayi
sektöründe sadece 152 bin kadın istihdamı artışı var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hakikate
aykırı beyanda bulunuyorsun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Atanamayan
öğretmenleri söyle, 800 liraya çalışan işçileri söyle.
BAŞKAN Sayın Akar, Sayın
Tanal
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Burada
verileri doğru kullanalım. Yani veriler yerli yerinde
kullanılsın.
Evet, öte taraftan Uluslararası
Çalışma Örgütünün bu yıl yayımlanan raporuna göre G20
ülkeleri içinde küresel krize rağmen, 2008 yılından bu yana
geçen üç yıl içinde, 2011 yılı ilk çeyreği itibarıyla
istihdamı artıran ülkeler sıralamasında Türkiye 1inci
geliyor, istihdam artışında bu rakam.
Bir
de sözü edilen borç stoku rakamlarına bakalım. Borç stoku,
biliyorsunuz, zaten, borcun millî gelire oranı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Üniversite mezunu
gençlerde yüzde 27 işsizlik oranı, yüzde 27. Bunu söyle.
BAŞKAN Sayın Akar, lütfen
Sayın Hamzaçebi
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Borç
stoku Amerikada yüzde 100, Fransada yüzde 87, İtalyada yüzde 121
MUHARREM İNCE (Yalova) Ben
anlayamıyorum.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
İspanyada yüzde 67, Japonyada yüzde 233, Türkiyede ise yüzde 40, yani
borç rakamları böyle.
MÜSLİM SARI (İstanbul) Borcun
vadesi ne, vadesi?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Dolayısıyla, burada abartılacak herhangi bir şey yok.
Bakın sadece
MÜSLİM SARI (İstanbul) Vadesi
ne, vadesini de söyle.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ne
dediğini anlayamıyorum. Gidip tutanaklara bakacağım.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Şimdi, kaçmayın, gelin, gelin, daha CHPyle
BAŞKAN Lütfen, Sayın Gedikli
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
ilgili bazı şeyler söyleyeceğim, gelin, kaçmayın.
Bakın, bu uluslararası borcun 577
milyon doları Cumhuriyet Halk Partisine ait, onu biliyor musunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yuh be!
BAŞKAN Sayın Akar,
yakışıyor mu size?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
CHPnin piyasa değerinden haberin var mı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Beyefendi,
konuşmanı yapsana, adam gibi konuşun orada. Neyi
konuşuyorsun sen orada? Bana bütçeden bahsetsene sen, laf atıyorsun.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) 5
Katrilyon sizin piyasa değeriniz, İş Bankasından
dolayı. Bak, borsadan al değerleri, rakamları. Sizden başka
dünyada bankası olan tek bir parti yok, tek parti sizsiniz. (CHP
sıralarından gürültüler) Üç tane bankanız var ve
aldığınız temettüleri de ilgili kurumlara
aktarmıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şu banka hisselerinizi artık devredin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bakın, İş Bankası-CHP
ilişkileri de masaya yatacak, bunları unutmayın, daha yatacak.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Size
versek siz peşkeş çekersiniz, peşkeş!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Bakın, birkaç gündür yayın yapılıyor. İş
Bankasındaki toplantı tutanakları
yayınladığında göreceğiz bakalım, İş
Bankası üzerinden CHP hangi siyaseti yapmış.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, bizim
arkadaşlarımızı uyarıyorsunuz, hatibi neden
uyarmıyorsunuz efendim?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Siz
böyle bir siyaset yapıyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bak, elektriği
anlat, elektriği. Elektrikte kaç para vergi olduğunu anlat.
BAŞKAN Sayın Akar
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Bakın, İtalyanın borç durumunun detayını vereyim
size. İtalya, 2 trilyon
(CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bak, elektrik
Bunları anlat, bağcının sırtına nasıl
bindiğinizi anlat.
BAŞKAN Sayın Akar, lütfen
oturun.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bir
dinleyin, öğrenin. Bizim söylediklerimizin hepsinin temeli var, merak
etme.
VELİ AĞBABA (Malatya)
İş Bankası bizde olmasaydı öbürleri gibi peşkeş
çekerdiniz onlar gibi.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Rahat ol sen, rahat ol, otur, dinle. Otur,
dinle, rahat ol.
VELİ AĞBABA (Malatya) En iyi
yaptığın şey peşkeş.
BAŞKAN Sayın Ağbaba,
lütfen
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bak,
sizin her biriniz bir bankersiniz, farkında mısınız?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya sen
konuşmanı yapsana, niye bize sataşıyorsun?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Bankanız var. Yok mu?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım, sırayla konuşalım.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Bakın, siz, partisi 1 trilyon kayıptan dolayı
Kayıp
trilyon, öyle eski şeylere özgü değil, size de özgü
VELİ AĞBABA (Malatya)
Kayıp trilyon ne oldu, kayıp trilyon?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Kayıp trilyondan dolayı savcılığa intikal etmiş
hesaplarınız var sizin.
BAŞKAN Sayın Gedikli, lütfen
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Orada
öyle boş konuşmakla olmaz bu iş.
MUSA ÇAM (İzmir) Biraz
YİMPAŞtan bahset, KOMBASSANdan bahset biraz.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Buraya
gelip kadrolaşmadan bahsediyorsunuz,
kadrolaştığımızı söylüyorsunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) KOMBASSANdan
bahset biraz. Bak, Bakan bile gülüyor, Bakan bile gülüyor.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Ya bu
kadrolaşmayı sizin eski Adalet Bakanınız çok daha iyi bilir
be! O Seyfi Oktaya sorun. Kendi militanlarımı almayacaktım da
MHPnin militanlarını mı alacaktım. diyen kim, kimin
bakanları? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) Siz! Sen, sen! Sen
daha iyi bilirsin!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Sizin
bakanlarınız. Kadrolaşma öyle olur. Kadrolaşma ona denir.
MUSA ÇAM (İzmir) - Acayip bir laf
ettin.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Belgeli, bir sürü de yayın var onunla alakalı. Niye bunlara cevap
veremiyorsunuz?
MUSA ÇAM (İzmir) - Yapma, etme eyleme
ya!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Ondan
sonra, depremden bahsediyorsunuz. Siz deprem sözünü hiç ağzınıza
almayın, mahcup olursunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Siz
depremden mahcup olursunuz. Dünyanın hangi ülkesinde 5,6 depremden 40
kişi öldü, cevap versene!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) 98
depreminin altında kalırsınız. Sayın
Başbakanımız Vanda deprem olduktan dört saat sonra
oradaydı, cumhuriyet tarihinde ilk kez bu görüldü.
VELİ AĞBABA (Malatya) Ne oldu?
Kendimizi test ettik. İnsanlar öldü.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bir
Başbakan depremden sonra merkez üssüne dört saat içerisinde hareket etti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sizin yüzünüzden
insanlar öldü.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Bunları görmeden
Ben huzurunuzda, Sayın Başbakanımıza
da bakanlarımıza da çok teşekkür ediyorum depremde gösterdikleri
üstün başarıdan dolayı. Bunlar cumhuriyet tarihinde ilk kez
oluyor. (CHP sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) Evet, ilk
kez. Kendinizi test ediyorsunuz!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Ha,
ama bakın, bunları siz anlamamakta mazursunuz, onu anlıyorum,
mazursunuz. Bak, sizi mazur görüyorum, niye biliyor musunuz çünkü siz hiç böyle
bir Hükûmet görmediniz be, siz hiç böyle Başbakan görmediniz be! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Doğru
söylüyorsun! Doğru söylüyorsun!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Daha
göreceksiniz, daha neler göreceksiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Doğru
söylüyorsunuz! Bu kadar ihaleye fesat karıştıran, bu kadar suç
dosyası olan üyeler görmedik.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Egemen
güçlerden bahsediyorsunuz. O egemen güçler sizin eski genel
başkanlarınızın Amerikan başkanları
karşısındaki duruşuyla herhâlde ortaya çıkıyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu kadar suç
dosyası olan üyeler görmedik, doğru söylüyorsunuz!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Böyle
bir şey var mı? Bunlara, kendi hâlinize bakacaksınız önce.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu kadar ihaleye
fesat karıştıran, dosyası olan milletvekillerini görmedik,
doğru!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Dosyası
Ya güzel bir söz Herkes için adalet, herkes için özgürlük. Ne
güzel, buna katılmamak mümkün mü, hepimiz katılırız. Peki,
sizin özgürlük ve adalet anlayışınız, bizim partimize
kapatma davası açıldığında neredeydi? E-muhtıra
verildiğinde neredeydi? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Dersim konusunda nerede peki? Nerede?
Dersim konusunda nerede? (CHP sıralarından gürültüler) Ne oldu Dersim
konusu?
BAŞKAN Sayın milletvekili,
lütfen
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) 2002de
Sayın Başbakan
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Dersimde baltayı taşa vurdunuz tabii, normal. (CHP
sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sizde her şeyi
yapanlar geziyor dışarıda.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Adalet
ve özgürlük anlayışı, ne güzel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) E-muhtıra verene
araba hediye ettiniz.
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) O zaman neredeydiniz? Niye hiç
ağzınızı açıp söylemediniz, konuşmadınız?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) Anayasa referandumunda neredeydiniz? Parti
kapatmayla ilgili madde burada konuşulurken niye destek vermediniz?
MUSA ÇAM
(İzmir) Biz 12 Eylülün kapattığı partiyiz, sen
bırak!
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) 12 Eylülle ilgili yargılamaya ilişkin
maddeye niye destek vermediniz?
MUSA ÇAM
(İzmir) 12 Eylülün kapattığı partiyiz biz!
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Kenan Evren ne oldu, Kenan Evren?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Kenan Evren nerede? Yani onu unuttunuz. Nerede
resim yapıyor?
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Hesap soracaktınız, ne oldu?
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) Evet, değerli arkadaşlarım,
dünyada son yüzyılın en büyük ekonomik krizi var. Bakın, son
yüzyılın en büyük ekonomik krizinden bahsediyoruz. Son dört
yıldır bu devam ediyor. Böyle bir ortamda bütçeyi konuşuyoruz,
böyle bir ortamda müzakere ediyoruz, böyle bir ortamda bütçeleri
değerlendiriyoruz ve bu krizin nereye varacağı da meçhul.
Bakın, sadece Amerikada batan banka sayısı ne biliyor musunuz?
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Ya biraz da oraya konuş kardeşim,
biraz da o tarafa bak! O tarafa bak biraz da!
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) Niye ya? Size konuşmamdan rahatsız
mı oldunuz? Ne güzel, size, muhalefete anlatıyorum işte.
424 banka
Amerikada battı. Bunun 161i 2010da, 90 tanesi de 2011 yılında
battı. Evet, eskiden olsaydı tabii, böyle bir ortamda hemen IMFye
koşa koşa giderdik biliyorsunuz, hemen para isterdik: Aman IMF,
canım IMF, gel ne olur, senin şartlarında anlaşalım.
Bunlar yıllarca Türkiyede böyle oldu.
Şimdi,
Özelleştirme paraları nereye harcanıyor? diye soruyorlar
değil mi? Özelleştirmeden elde edilen paralar nereye
harcanıyormuş? IMFye vaktiyle yaptığınız
borçları ödüyoruz hâlâ yahu özelleştirme paralarıyla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) IMFye borç
yaptınız ya! 23,5 milyar dolar devraldık IMFden.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Buraya niye söylüyorsun?
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) Bugün ne biliyor musunuz? 3,7 milyar dolara indi
IMFye borç.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Kim borçlandı, kim?
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) Haa, bak, bu özelleştirme paralarıyla
ödendi değerli arkadaşlarım. Bütçeden de ödeniyor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Kim borçlandı? Biz mi
borçlandık?
MUSA ÇAM
(İzmir) Ya bize değil, Metinere söyle sen bunları, bize
değil!
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Bize niye söylüyorsun?
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) Hayır, siz soruyorsunuz. Bunları burada
siz söylediniz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ya, bize niye söylüyorsun? Kim
borçlandı? Biz mi borçlandık?
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) Sizin Genel Başkanınız söylüyor
bunları burada. Bu kürsüde ifade etti, hep beraber dinledik.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Biz mi borçlandık?
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) Evet, küresel finans krizi ortamında iyi
yönetimin nasıl sonuç verdiğini de yatırımlardan anlamak
mümkün.
Değerli
arkadaşlarım, öyle bizde boş konuşmak yok. Bakın,
geçmişte yılan hikâyesine dönen birçok proje bizim dönemimizde
tamamlandı. Neler var? Karadeniz sahil yolu. Hepiniz gidiyorsunuz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Rizede gördük, Rizede!
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) Karadeniz sahil yolu, yahu 12 hükûmet eskitti, 16
bakan eskitti Karadeniz otoyolu.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Rizeyi söylesene, Rizeyi!
BÜLENT
GEDİKLİ (Devamla) On altı yılda yüzde 40ı
tamamlandı Karadeniz otoyolunun. Biz geldik, altı yılda
tamamını bitirdik. Bak, yapınca oluyor, siyasi irade olunca
oluyor, adam gibi adam olunca oluyor. Hepsi olur, hiç korkmayın.
VELİ AĞBABA (Malatya) Rizede
ne oldu, Rizede? Rizede ne oldu?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bolu
Dağı Tüneli
Size soruyorum, yılan hikâyesi değil miydi
Bolu Dağı Tüneli? Defalarca konuşulmadı mı, üzerine
fıkralar üretilmedi mi? E, biz geldik, bitti. Oluyor demek ki. Bolu
Dağı Tüneli, bak ne güzel
Ha, patates deposu Ayaş Tüneli
olacak. Birileri de Ayaş yolu yaptılar. Biliyorsunuz, sürat treni
inşa ediyorlardı, Ayaş Tüneline girdiler, bir daha da
çıkamadılar. Hâlâ bekliyoruz ne zaman çıkacaklar diye. (CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sen onların zamanında bürokrattın, onları niye
ilgilendirmedin o zaman?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Ankara-Konya hızlı treni, Ankara-Eskişehir hızlı
treni
Ankara-İstanbul hızlı treni de 2013 sonunda bitiyor
değerli arkadaşlarım, 2013 sonunda İstanbul-Ankara üç saate
iniyor.
Bakın, size bir örnek vereyim: 91de
zamanın Başbakanı konuşma yapıyor, diyor ki:
Türkiyede 40 bin yerleşim birimi var, 20 bin tanesinde içme suyu
şebekesi yok. 91, yirmi sene önce, çok fazla değil.
Bir başka örnek daha veriyor:
Ankara-İstanbul arasında bir tren var ama ortalama
Bakın, size bir de Konya Ovası
Projesinden bahsedeyim. Yakında devreye girecek. Buğday ithal
ettiğimizi söylediniz. Evet, biz buğday ithal ediyoruz ama unu da
ihraç ediyoruz. Niye hep tek taraflı söylüyorsunuz? Un da ihraç ediliyor,
yani ondan un yapılıyor. Ve yakında göreceksiniz, hem Konya
Ovası Projesi hem Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)
Öyle sizin
söylediğiniz gibi değil, yılda 4 milyar lira ödenek tahsis ediliyor GAPa.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Nerede, nerede? Göster, göster
Nerede? Boru hatlarını görelim,
üzerinde yükselen sanayiyi görelim. Söylemekle olmuyor. On yılda yüzde 1
artmışsınız.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
2012nin sonunda da GAP ana hedeflerini bitiriyor, tamamlıyor. Ondan sonra
her türlü bereketli üretim buralarda yapılacak.
Bakın, asrın projesi Marmaray,
kentsel dönüşüm projeleri, on sekiz yeni şehir inşa eden
TOKİnin projeleri, barajlar, elektrik üretim santralleri
Sayısını vereyim: 78i termik, 524ü hidrolik, 115i de
yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı yani jeotermale dayalı
717 elektrik üretim santrali inşa ediliyor şu anda. E, bunların
hepsi hayal gibiydi vaktiyle değerli arkadaşlarım, hepsi gerçek
oldu. Oluyor demek ki; çalışınca, üretince oluyor; olmayacak bir
şey yok. Çalış senin de olsun. Evet, güzel söylüyor değerli
arkadaşlarım.
Kârlara baktığınız
zaman 2010da, 2011de -birinci 500,
ikinci 500, hiç fark etmez- bunlar gayet iyi durumda. Finansman giderlerinde
özel sektörün müthiş bir düşüş var, kredi faizlerinin
düşmesinden dolayı. Finansman giderlerinden muazzam bir tasarruf
yapıyorlar, kârlılıklarının temel sebebi bu.
Ücretleri Değerli Maliye Bakanı
arkadaşım anlattı, söyledi, o yüzden girmiyorum.
Evet, bu bütçenin de, 2012 bütçesinin de
bazı temel özellikleri var.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Altı dakika kaldı.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Ben,
altı dakikaya çok şey sığdırırım, sen hiç
endişe etme. Daha geleyim mi başka şeylere, cemaziyelevvele
dönelim mi? Bak, bir tanesi kaçtı gitti Genel Kuruldan.
BAŞKAN Sayın Gedikli, lütfen
Lütfen
MUSA ÇAM (İzmir) Anlasak altı
saat de konuş, altı saat de konuş
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) 2012
bütçemizin temel özellikleri var. Bunları da öğrenmiş olursunuz,
ne gibi temel özellikleri var. Bu bütçe, ülkemizin sorunlarını daha
da hafifleten bir hizmet bütçesidir, sosyal devlet
anlayışını daha da derinleştiren bir bütçedir ve
halkımıza refahı yansıtan ve dağıtan bir
bütçedir.
Biz, bu bütçeleri yaparken popülizm de yapmıyoruz
değerli arkadaşlarım; popülizm bitti, siyasi
hayatımızdan çekildi, gitti. Bakın, bütçenin hedeflerine
baktığınız zaman, gerçekleşmelerine
baktığınız zaman popülizm
yapılmadığını görürsünüz. 2011de bütçe
yapıldı değil mi, seçim yapıldı değil mi?
Seçimde, seçim yapılmasına rağmen, ortaya çıkan bütçe
açığı son derece küçük, on aylık rakam 1,7 -eski rakamla
söyleyelim- katrilyon. Açık, öngörülen açık 33tü biliyorsunuz, 33
katrilyondu. Demek ki popülizm falan yapmamışız, yapsaydık
aradaki farkları da harcardık. 30 milyar para var, niye
harcamamışız yani?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Önceden kim yapıyordu?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
şimdi bir de faiz yüküne bakalım. Ağır faiz yükünün de
artık hafiflediği bir bütçe bu. Bakın, 2002de, örnek veriyorum,
faizin bütçe içindeki payı yüzde 43,2ydi.
Değerli arkadaşlarım,
inanabiliyor musunuz böyle bir rakama? Bütçenin yarısı faize gidiyor.
Böyle bir bütçeyle de hizmet üretmeye çalışıyorlar, olacak
şey mi? Ama şimdi bu oran, bakın bütçe harcamaları içindeki
payını diyorum, yüzde 14,3.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Önceki
libor kaçtı? Sen liboru bilmezsin (!)
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
dolayısıyla artık faizin de bütçe içindeki payı, hem de
vergi gelirlerinden karşılanan payı son derece düştü.
Vergiden örnek vereyim, daha iyi anlaşılır. Eskiden 100 liralık
vergi gelirlerinin 85 lirası faize gidiyordu, şimdi 100 liralık
vergi gelirinin 18 lirası faize gidiyor. Aradaki fark bu.
Evet, nereden nereye? Sayın Başbakanımızın
söylemiyle, değil mi, nereden nereye ya! İşte oradan buraya!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Bunu
anladık, bunu anladık.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
IMF komiserlerinden bugünlere, aydınlık günlere geldik. IMF vesayeti
bitti, değil mi?
Evet, herkes emin olsun, milletimiz
müsterih olsun, ülke emin ellerde oldukça, milletimiz demokratik güven ve
istikrarı korudukça yarınlar daha da aydınlık olacak, daha
da güçlü olacak, bundan hiç kimsenin endişesi olmasın.
Evet, deminki faiz hesabıyla bir hesap
yapsak yaptığımız tasarruf da aşağı
yukarı 60 milyar dolara tekabül ediyor, o faiz hesabıyla. Peki, bu 60
milyar dolar nereye gidiyor acaba? Evet, bu kaynak, 60 milyar dolar nereye
gidiyor hemen söyleyeyim size: Personele gidiyor, emeklilere gidiyor,
yatırımlara, sosyal harcamalara, sosyal güvenliğe, eğitime,
sağlığa, esnafımıza, çiftçimize, KÖYDESe, BELDESe,
SUKAPa, buralara gidiyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Çalıka, Çeliklere, Telekoma
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bizde
böyle; KÖYDES biter, BELDES başlar; BELDES biter, SUKAP başlar; SUKAP
biter, başka bir hizmet başlar; biz hizmetkârız, kendimizi öyle
tanımlıyoruz.
MUSA ÇAM (İzmir) Bravo (!)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Bravo
Sayın Gedikli (!)
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) -
İşte, bakın, bu, milleti anlamak; siz de
anlayacaksınız bir gün eminim, belki doksan dokuz yıl sonra, geç
olacak ama bir gün anlarsınız milleti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Özür dileyeceğiniz makamları bile
öğrenememişsiniz, İnönüden özür diliyorsunuz, ya siz milletten
özür dileyin be! Milletten özür dileyin, milletten!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Ya Bülent Bey ya, insanlarla dürüstçe konuş, alay etme
ya, alay etme!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Bu
milleti hangi konuma düşürdüğünüzü seçimlerden sonra gördük.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Haddin değil senin ya! Alay etme! Alay etme!
Ayıptır ya!
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu,
lütfen.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
değerli arkadaşlarım, bu bütçeyle
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Ayıptır ya! Doksan dokuz yıl sonra
Ayıptır
ya!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Siyaseti germe! Orada arkadaşlarımız var diye bir şey
demiyoruz ama cehalet gösterme,
Ortaçağdan sadece bir gürültü geliyor senin konuşmandan, hiçbir
şey anlaşılmıyor, ne dediğin belli değil.
BAŞKAN Sayın Erdoğdu
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ama
sataşma var Sayın Başkan. Biraz sorumluluk sahibi olur kürsüdeki
hatip.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Deminden beri can kulağıyla dinliyorsun yalnız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, kimseye hakaret etmeye hakkı
yoktur. Niye müdahale etmiyorsunuz Sayın Başkan! Kimseyle alay etmeye
hakkı yoktur.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
2011 yılında 15,4 milyar lira olan sosyal yardımlar 2012
yılında 19,1 milyar liraya çıkıyor.
Bakın, sosyal yardımlar diyorum
değerli arkadaşlarım, yüzde 24 artış demektir bu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sosyal
yardımlardaki çalıntıyı söyle! Kömür
hırsızları!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) 2002
yılında sosyal yardımlar neymiş biliyor musunuz? Devede
kulak, 2 milyar bile değil. Tam kaç kat artmış biliyor musunuz
sosyal yardımlar bizim dönemimizde? Tam 10 kat artmış, 10.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Biz
biliyoruz ne kadar para aktarıldığını!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
bu bütçeden reel kesime, esnafımıza, çiftçimize de ne düşüyor,
onlara bir bakalım. Esnafımız bizim omurgamızı
teşkil ediyor. Reel destekler 2011 yılında 7,3 milyar lira iken,
2012 yılında 8,3 milyar liraya çıkıyor. Bu da yüzde 14 bir
artışa tekabül eder.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
TOKİden, vergiden çaldığınız paraların
miktarını söyler misiniz? Kentsel dönüşümden
aldığınız paraları söyler misiniz?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
esnafımıza sağlanan destekler
Bakın, birkaç örnek vereyim
hemen. Halk Bankası esnaf kredileri: 2002de 153 milyon lira. Değerli
arkadaşlarım, şu rakamlara bir dikkat edin: 2002de 153 milyon
lira Halk Bankasının esnafa verdiği kredi. 2011 Eylül sonunda
3,7 milyar lira, yani 24 kat artmış. Faiz ne peki o zaman? Yüzde 47.
Bugün yüzde 5. Buna tabii KOSGEB tarafından verilen destekleri de eklemek
lazım. 2003 yılından bugüne kadar KOBİlerimize 415 milyon
lira destek verilmiş. 203 bine yakın KOBİ için 11,3 milyar lira
kredi hacmi oluşturulmuş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Halk
Bankasına, Çalık Grubuna verilenleri söyle!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
KOBİler için 11,3 milyar lira kredi hacmi oluşturulmuş. Daha
önce on iki yılda, 90 ile 2002 arasında KOBİlere verilen destek
sadece 14,5 milyon lira.
Evet, tarıma da yüzde 12
artış öngördük bu bütçede. Önemli destekler devam ediyor. Ziraat
Bankasının yine 2002de kullandırdığı kredilere
göre en son kullanılan kredi hacmi -değerli arkadaşlarım, sadece
kaç kat arttığını söylüyorum size- Ziraat Bankası
kredileri tam 58 kat artmış, 2002den bugüne kadar 58 kat. Evet, o
zaman 67 bin çiftçi kredi kullanıyormuş, 2010da tam 813 bin çiftçi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul)- Kaç tane
çiftçiyi icraya verdiniz, onların dosya sayısını söyler
misiniz? Kaç tane çiftçiyi icraya verdiniz?
BAŞKAN Sayın Gedikli, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet,
bunun yanında savunma sanayisinde yerli üretimin payı arttı.
ARGE Kanunu çıktı, artık Türkiye kendi silahını
üretiyor; insansız hava aracı Ankayı, helikopterimiz
ATAKı, savaş gemimizi -Heybeliadayı- tankımız Altayı
üretiyoruz. Hastanede kuyruklar, rehinler bitti, hava ambulans sistemi kuruldu,
kamu hastaneleri tek çatı altında birleşti, 2023 vizyon
projelerine start verildi. Evet, işte bunlar Türkiyede artık oluyor.
Oluyor mu? Oluyor.
Devlet olmak bu, iktidar olmak bu, aradaki
fark da bu.
MUSA ÇAM (İzmir) Nereden nereye?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Evet
çok güzel, nereden nereye? Bak çok güzel öğrenmişsin, devam et. Bizim
sloganlarımızın hepsini öğreneceksin, öyle görünüyor.
Evet, yoksullukta yüzde 28den yüzde 18e
indik, biliyorsunuz yoksulluk oranlarında
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu
anlattıklarınızı Kızılay Meydanında halka
anlatabilir misiniz?
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
ve
şu andaki yatırım bütçemizde de tam 2.534 adet yatırım
projesi var. Bu projeler de tam 4,2 yıl içerisinde bitecek. Evet,
hedefimiz 2023 yılında her alanda dünya standartlarını
yakalayan büyük 10 ekonomide olan bir Türkiye oluşturmak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gedikli,
teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
AHMET YENİ (Samsun) Aranızda
anlaşın.
BAŞKAN Bir saniye sayın
milletvekilleri.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Gedikli konuşmasında doğal
olarak iktidarı öne çıkaran ve eski iktidarları eleştiren
bu çerçevede muhalefet partilerine, bize yönelik eleştiriler yaptı.
Bunlara ilişkin olarak söyleyeceğim herhangi bir şey yok. Bir
bütçe konuşmasında bu konuşmalar, eleştiriler gayet
doğaldır. Ancak konuşmasının bir yerinde bunun ötesine
geçerek, Cumhuriyet Halk Partisinin tüzel kişiliğine bir
sataşmada bulundu.
BAŞKAN Ne söyledi Sayın
Hamzaçebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Cumhuriyet Halk Partisinin, İş Bankası
hisselerinden hareketle, piyasa değerini ifade eden, siyasetle uygun
olmayacak bir üslupla sataşmada bulundu efendim.
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) Yalan
mı?
BAŞKAN Lütfen Sayın Gedikli,
lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) Yalan, hem de
kuyruklu.
BAŞKAN Lütfen sayın
milletvekilleri.
Sayın Hamzaçebi, İç Tüzükün
69uncu maddesi gereğince sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum
ama lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin. Bütçe görüşmesi herkes
tabii ki birbirini eleştirecek.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin, Ankara Milletvekili Bülent Gediklinin, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki
güzel cümleyle başlamak isterim: Söz ola kese başı, söz ola
kestire başı., Kim güzel söz söylerse kötü söz işitmez.
Buradaki konuşma üslubu daima bir sonraki konuşmanın üslubunu
belirler veya bir sonraki
konuşmacıyı etkiler.
Sayın Gediklinin konuşmasına bir açıdan
teşekkür ediyorum. İktidar partisi ancak bu kadar kötü bir
konuşmacıyı buraya çıkarabilirdi ki muhalefet partileri
puan kazansın. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu açıdan teşekkür ediyorum, sağ olun ama birkaç
şeyi düzeltme ihtiyacı duyuyorum. Sayın Gedikli, herhâlde genel
merkezde çokça kaldığından olacak, Parlamento gündemini
izleyemediğinden olacak, ekonomi gündemini izleyemediğinden olacak ve
kendi anlayışının gereği olarak her şeyi
piyasayla ölçen bir anlayışla Cumhuriyet Halk Partisinin piyasa
değerini ifade eden bir cümle söyledi.
Biz, cumhuriyetten beri ayakta olan partiyiz, bugün hâlâ varız.
Siz, iki üç seçimdir varsınız, bir sonraki seçimde ne
olacağınız belli değil. Sayın Başbakan
hastalandı, sendeledi; birbirinize düştünüz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) O sizde olur, bizim
öyle bir âdetimiz yoktur.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bakın,
değerli arkadaşlar, 28 Şubata gidiyorsunuz, darbelere
gidiyorsunuz; Sayın Gedikli de buradaki konuşmasında 28
Şubata gitti Neredeydiniz bize kapatma davası açılırken?
dedi. Ben bir soru sormak istiyorum: Dört yıl önce 27 Nisan
e-Muhtırasını bir darbe olarak nitelediniz ve Bunu yapanlar
hesap verecek. dediniz ama siz, o Genelkurmay Başkanına Üstün Hizmet
Madalyası verdiniz. Sizin, değerinizi biz bununla ölçüyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Buyurun Sayın İnce.
Sayın milletvekilleri, bir saniye
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın
Gedikli şahsıma hakaret etti, Hacca gitmeden hacı olan. diye
beni aşağıladı. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Gedikli, söylediniz mi? (CHP
sıralarından Söyledi, söyledi. sesleri)
Buyurun Sayın İnce, İç Tüzükün 69uncu maddesi
gereğince; sataşma nedeniyle yeni bir sataşmaya mahal vermeden
yalnız.
Buyurun.
3.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Ankara Milletvekili Bülent Gediklinin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Önce şunu söylemek lazım: Bir gazete röportajımda
çocukluk anılarımı söyledim. Sekiz yaşındayken
televizyonu görmeden arkadaşlarıma görmüş gibi
anlattığımı, büyük bir samimiyetle sekiz
yaşındaki hâlimi söyleyince, onu buraya ancak sekiz yaşındaki bir zihniyet
taşıyabilir; birincisi bu. (CHP sıralarından
alkışlar)
İkincisi: Üniversite
yıllarımda yine o röportajda şöyle dedim: Ben sol grubun
içerisindeydim ama dinî duyarlılıkları yüksek bir çocuktum.
Arkadaşlarım bana hacı derlerdi. dedim, röportaj da böyleydi.
Bu da doğru. [(AK PARTİ sıralarından Bravo(!) sesleri ve alkışlar(!)]
İkincisi: Bazıları gitmeden oldu gibi görünür ama
bazıları gitse de hacı olamaz. İsterse 10 kere gitsin hiç
hacı olamaz onlar. Bak, Keçecizade İzzet Molla şöyle diyor:
İnsan hacı olsaydı gitme ile Mekkeye, eşek derviş
olurdu taş çekmeyle tekkeye. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bakın, bunlar, bu siyaset
değil. Burada kırk yaşın üzerinde, elli yaşında,
altmış yaşında insanlar, çocukluk anıları bir
röportajı alıp buralara
Kimseye böyle bir sahtekârlık
yaptığımız falan yok, kimseye de böyle bir şey
demedik. Arkadaşlarımızın bir lakabını bir
gazetede dürüstçe, içtenlikle, samimiyetle söylemişiz. Yani
anlayamadım ne söylediğini, yukarıya çıktım,
tutanakları da alamadım, izleyen arkadaşlarımızdan
aldım çünkü bozuk bir Türkçeyle konuşulduğu için ne
dediğini anlayamadım. Ya tutanaklardan ya televizyonlardan
izleyenlerden söylemem gerekiyordu onun için bir süreliğine
ayrıldım yoksa buradan kaçmadım yani. Bunu söylemek istiyorum.
Ayrıca, bir de düzeltme yapayım:
Deprem 98de olmadı Sayın Gedikli, 17 Ağustos 1999da oldu. O,
yüzyılın büyük acısının tarihini bile bilmiyorsunuz,
doğrusu çok yadırgadım.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Gedikli.
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara)
Sayın Başkanım, Sekiz yaşındaki çocuk gibi. dedi,
ona cevap vermem gerekir.
BAŞKAN Ne söyledi?
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
tutanaklara bakın da ondan sonra söz verirsiniz.
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) Sekiz
yaşındaki çocuk gibi konuşuyor. dedi.
BAŞKAN Sayın Gedikli, lütfen,
bunu devam ettirecek değiliz.
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara)
İki dakika Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Gedikli,
iki dakika ama lütfen yeni bir sataşma olmasın.
4.- Ankara Milletvekili Bülent
Gediklinin, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara)
Sayın Başkanım, tabii, piyasa değeriyle ilgili sözümüz
Cumhuriyet Halk Partisinin İş Bankası
ortaklığıyla alakalı. Siz İş Bankasının
ortağı mısınız, değil misiniz? (CHP
sıralarından gürültüler)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
Ortağı değiliz.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) Yüzde 28
ortak mısınız, değil misiniz? Buna bir cevap verin. (CHP
sıralarından gürültüler)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Ortağı falan değiliz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Ortağı falan değiliz.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) -
Dolayısıyla, ortak olduğunuza göre piyasa değeri ortaya
çıkıyor. Bakın, bunu bir daha burada söylüyorum.
BAŞKAN Sayın Gedikli, lütfen
sataşmayla ilgili konuşun, soru sormaya çıkmadınız
buraya.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Ortağı değiliz, Türk Dil Kurumunun temsilcisiyiz.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Bir başka şey daha söyledim: Bir de
Türkçe bozuk falan filan. dediniz. Gayet iyi
anladığınızı da görüyorum. Bakın, burada gelip
hepiniz onlara cevap verdiniz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Yahu
biz ortağı değiliz. Cahillik etme!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) -
Nasıl Türkçe bozukmuş bu yahu? Belki mikrofonda bir sorun
olmuştur. Ben gayet güzel Türkçe konuşurum, tam da yerli yerinde
konuşurum. Her hafta da buraya gelir, konuşuruz ve hepiniz de
rahatsız olursunuz. Biz bu işi iyi biliriz.
Sekiz yaşındaki çocuk gibi. diyor.
Müthiş bir düzeltme yaptın, sağ ol, teşekkür ediyoruz tarihini
de öğrenmiş olduk. O peki kaç yaşına uygun oluyor? Yani
bununla mı bize burada bir siyaset yapıyorsunuz, yapmış
oluyorsunuz? Kendiniz röportaj vermişsiniz, kendiniz yalancı olduğunuzu
söylemişsiniz, yalan söylediğinizi söylüyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bak,
yalancı olduğumu söyleyemezsin!
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Söylüyorsun
Televizyonu görmediğim hâlde görmüş gibi
anlattım. diyor. Çocukluğundan belli zaten durum. Yani bunu ben
söylemiyorum, kendiniz söylüyorsunuz.
Bir başka şey daha
söyleyeceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) O zaman, bu
ifadeleri oy verenler de hak etmiyor yani.
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) -
Aynı röportajda şunu da söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: Ben dini siyasete
alet etmem. Değil mi? Yaklaşım bu. Cuma namazından
beraber çıktığım AK PARTİli grup başkan vekili
arkadaşım hemen kameralara koştu. diyorsunuz. Zannediyorum
Sayın Elitaş. Siz arka kapıdan kaçmışsınız.
Herhâlde cumayı da gizli kılıyorsunuz, öyle anlaşılıyor.
(CHP sıralarından Ayıp, ayıp! sesleri, gürültüler)
Peki, bunları daha sonra röportaj
olarak niye verme ihtiyacı duyuyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Gedikli
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Niye
röportaj veriyorsunuz bunlarla ilgili? Madem dini siyasete alet etmiyorsunuz
niye bunu yapıyorsunuz? Bu röportajı niye veriyorsunuz?
Çocukluğumda bana hacı derlerdi., Cumaya gittim, umreye gittim...
Hepsini anlatmışsınız maşallah.
BAŞKAN Sayın Gedikli, lütfen
Herkesin hayat tarzı kendisini ilgilendirir. Lütfen
BÜLENT GEDİKLİ (Devamla)
Muhafazakâr demokratı biliyorduk da muhafazakâr sosyal demokratı da
yeni öğrendik.
Hepinize teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, bana açıkça yalancı dedi. Herhâlde siz de duydunuz?
BAŞKAN Buyurun Sayın İnce.
Anlaşılan sabaha kadar devam
edecek.
5.-Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Ankara Milletvekili Bülent Gediklinin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) Evet,
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dokuz yıldır
milletvekilliğimde şu kürsüye çıkıp da hiç cevap vermeden
indiğimi hatırlamıyorum. Bu kadar düzeysiz, bu kadar ucuz
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkanım, lütfen konuşurken, düzeysizliği tarif
ederken düzeysizlik yapmasın.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
bu kadar böyle yani hiçbir şeyi olmayan
bir konuşmaya gerçekten cevap vermeye
tenezzül etmiyorum.
BAŞKAN Bir saniye Sayın İnce
Bir saniye
Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Devamla) Yani buna tenezzül etmiyorum.
BAŞKAN Ben ne bir sayın hatibi ne de bir sayın
grup başkan vekilini usulü dairesinde konuşmaya davet etmek durumunda
değilim. Herkes nasıl konuşacağını kendisi bilir.
Lütfen, niye bana bakıyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Kaba, yaralayıcı bir
söz
BAŞKAN Çıkan hatip lütfen sataşma
yapmasın, Sayın İnce de cevap vermesin. Lütfen ama
(CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) O zaman biz de söz
istiyoruz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Bir: İş Bankasında
ortaklık başka bir şeydir, yönetim hakkı başka bir
şeydir. Daha bu kadar basit bir bilgiyi bile öğrenememişsiniz.
İkincisi: Bir gazete röportajına insanın
çocukluğunu anlatması, anılarını anlatması, bunu
alıp diline dolaman
Bu kadar, ucuz olabilir mi siyaset? Ya bu kadar,
Maliyede bu kadar önemli görevlerde bulunmuşsunuz; yazık ülkenin
hâline! Yazık, vallahi yazık!
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) Sana yazık!
MUHARREM İNCE (Devamla) Şu gelip buraya bütçeyi
şöyle bir maliyeci edasıyla, bu işi bilen edasıyla
anlatsaydınız keşke.
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) Sana yazık! Düzeysiz
diyor, seviyesiz diyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) Bunları bilmediğiniz
için, ne dediğiniz de anlaşılmadığı için hiç
kimse anlamadı. AKPliler de anlamadı sizin ne dediğinizi.
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) Gayet güzel
anlamışsın. Bak, cevap veriyorsun.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Biz her şeyi
anladık.
MUHARREM İNCE (Devamla) Allah aşkına bir
dahakine bütçeyi bilen, bütçe tekniğini bilen ve ne dediği
anlaşılan bir temsilciyi çıkarın da biz de burada
polemiğe girmeyelim. Gerek duymuyorum bunlara cevap vermeye. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen oturur musunuz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Ama, demin düzeysiz bir
sataşmada bulundu.
BAŞKAN Bir oturun. Grup başkan vekili söz istedi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, bir düzeltme yapmak istiyorum, İş Bankasıyla ilgili
bir düzeltme yapacağım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
tutanakları isteyin süreci işletin.
BAŞKAN Aranızda anlaşın. Önce kime
vereceğim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Elitaş, siz hitap edin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Hamzaçebi, biraz
önceki
BAŞKAN Anlaşılmıyor Sayın
Elitaş.
Sayın milletvekilleri bir susarsa, lütfen
MEHMET METİNER (Adıyaman) Düzeyiniz bu sizin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Biz
düzeyimizi biliriz,senden öğrenecek değiliz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sen çok şey
öğreneceksin Mevlüt Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Biz
düzeyimizi biliriz, sen karışma oradan.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Düzey ortada, görünüyor.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, lütfen ama
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Düzeysiz
diyor Sayın Başkan. Duymuyor musun?
BAŞKAN Sayın Elitaş, buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
biraz önce Sayın Hamzaçebi sataşmadan aldığı
konuşma içerisinde Sayın Başbakanın
hastalığından dolayı birbirinize düştünüz. diye
-hiçbir siyasi partinin başka bir siyasi partiyle ilgisi olmayan bir konu
hakkında- ifade etti. Müsaade ederseniz
BAŞKAN Buyurun Sayın
Elitaş, sizden sonra da Sayın Hamzaçebiye vereceğim, devam
edecek bu anlaşılan.
İç Tüzükün 69uncu maddesi
gereğince uyarma gereği de duymuyorum artık Sataşma
olmasın. diye çünkü sataşıyorsunuz- buyurun.
6.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum ama İç Tüzükün 67nci
maddesince sizin bu kürsüde konuşan milletvekillerini uyarma salahiyetiniz
var çünkü o kürsüye, o makama oturduğunuz takdirde İç Tüzükün 67nci
maddesini uygulamanız gerekir. Biraz önce Sayın Grup Başkan
Vekili Genel Başkan Yardımcımızla ilgili sataşmaya
cevap verirken gereksiz gördüğünü böyle düzeysiz bir konuşma diye
ifade ederken açıkçası yadırgadığımı ifade
ediyorum çünkü yaptığı bir konuşma
Genel Başkan
Yardımcımızın konuşmasından rahatsızlık
hissedebilir, incinme duyabilir ama onu düzeysizlikle veya sekiz
yaşındaki çocuk aklıyla ifade etmek açıkçası
milletvekiline yakışmayan, özellikle de grup başkan vekiline
yakışmayan bir davranış şeklidir. Biz grup başkan
vekilleri olarak grubumuzu muhakkak ki temsil ediyoruz, temsil ettiğimiz
kitlenin aynasıyız, yansımasıyız. Açıkçası
ben hiçbir milletvekilini -burada konuşurken, özellikle de grup
başkan vekilleri konuşurken- düzeysiz diye ifade etme yetkisini
kendimde görmüyorum çünkü benim grubum bütün seçilmiş milletvekillerini,
halktan oy almış milletvekillerini düzeyli ve seviyeli olarak görür.
Biz o kültürden geldik, yetiştik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İkincisi: İş Bankası
meselesi. Siyasi Partiler Kanununa aykırıdır ama Ulu Önder
Atatürkün verasetine ve onun vasiyetine saygı duyduğumuzdan
dolayı bu konuyu hiç kimse gündeme getirmemiş. 12 Eylülde
İş Bankasının hisseleri alınmış, mahkemeyle
kazanmışsınız. Türkiye'nin en büyük kredi kuruluşunun
yönetiminde olmak ve bu kredi dağıtılırken de burada siyasi
etki yapmak herhâlde Siyasi Partiler Kanununda da yeni anayasada da
düzenlenmesi gereken bir husustur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya,
nereden biliyorsun siyasi etki yaptığımızı? Bu
nasıl bir ithamdır? Sen Çalık bankla mı
karıştırıyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
İkinci: Bir siyasi partinin genel başkanının
hastalığıyla ilgili Birbirinize düştünüz. diye ifade
etmek yakışıksızdır. İktidar susuzluğunda
çölde serap görmeye başladınız. Kendinize bakın, hakikati
en iyi şekilde görürsünüz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Elitaş.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hem Sayın
Gedikli hem de Sayın Elitaş biraz önce
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, hiç dinlemeye gerek yok,
buyurun, iki dakika veriyorum. Ama son olsun lütfen, istirham ediyorum çünkü
Sayın Genel Başkan bekliyor konuşmak için.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
yönetiminiz hakkında söz isteriz biz de.
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin, Ankara Milletvekili Bülent Gedikli ve Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan. Toleransınızı kötüye
kullanmayacağımı peşinen ifade edeyim.
Değerli arkadaşlar, şu çok açık ve net
olarak bilindiği hâlde, bu kürsüye çıkan iktidar partisi sözcüleri
maalesef gerçeğe aykırı beyanda bulunmaya devam ediyorlar.
Sayın Elitaş biraz önce bir cümle söyledi ama cümlelerin
arkasında gizli bir tehdit de saklı. Yani Biz Atatürke
duyduğumuz saygıya binaen Atatürkün vasiyetine
karışmıyoruz yoksa karışabiliriz ha! diyor, öyle
anlıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Siyasi Partiler Kanununa
aykırı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, bu bir miras hukuku meselesidir, bir vasiyet
meselesidir. Birisi, burada Atatürk mal varlığını vasiyet
etmiş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Siyasi partiler ticaret
yapamaz diyoruz, ticari kuruluşlara ortak olamaz diyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) İş
Bankası hisselerinin mülkiyetini Cumhuriyet Halk Partisine
bırakıyorum, ama intifasını, yani buradan elde edilen kâr
payını Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna bırakıyorum,
vasiyet ediyorum. demiş. Yani siz şunu mu demek istiyorsunuz: Biz
gerekirse kanun çıkarırız, miras hukukuna müdahale ederiz,
vasiyeti ortadan kaldırırız. Bu, bu demektir. Bir hukuk
devletinde böyle bir düşünce olabilir mi? Bu hisselerin piyasa değeri
sıfırdır arkadaşlar. Burada milyarlarca lira değer
biçen kişiler çıkıyor, konuşuyor. Piyasa değeri
sıfırdır. Kâr payı olmayan bir hisse senedine kim, ne kadar
lira verecektir söyler misiniz?
BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) Hazineye devredin o zaman.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Buraya polemik
yapmak için çıkmak için bile bir altyapı lazım, bir birikim, bir
hazırlık lazım. Yani polemik yapılır, bu kürsüde
polemiğin hakkını veren arkadaşlar vardır ama bir
hazırlıkla çıkarlar. Hazırlıksız
çıkarsanız polemik bile yapamazsınız.
Sekiz yaşındaki çocuklara da
saygısızlık etmeyelim. Sekiz yaşındaki çocuk, her
şeyi çok iyi değerlendiren bir çocuktur. Keşke büyükler o çocuk
yanlarını muhafaza edebilseler, kaybetmeseler.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Önder, tutanakları getirttim, Orada bir
sanatçı arkadaşımız var, yönetmen olduğunu
öğrendim, Sayın Sırrı Süreyya Önder
O sırada siz
Sataşma var. diyorsunuz efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, kürsüden söz verseniz
BAŞKAN Bir saniye, efendim, lütfen.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yani kürsüden
verseniz, arkadaşımızın sesi çıkmıyor diye
BAŞKAN Ben özgeçmişinize baktım
Sayın Önder, film yönetmeni ve senarist
Burada ben sataşma
görmüyorum ama söz talebiniz var. İç Tüzükün 60ıncı maddesi
gereğince, esprili konuşmanızla biraz da gergin ortamı
yumuşatmanız için, buyurun. (Gülüşmeler)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Onun için iki dakika
isterim, bu hasta iyileşmez.
BAŞKAN Buyurun, bu işin
pazarlığı olmaz Sayın Önder.
İki dakika süre verdim, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın konuşmasına ilişkin açıklaması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Şimdi,
Sayın Elitaş konuşmasında devamla İyi bir artist
buldu. dedi, Hasip Kaplanı kastetti. Hasip Kardeşimiz sireti
suretinde gözüken biridir, içi neyse dışı odur, bu itibarla rol
yapma yeteneği zayıftır. Bu bir yönetmen için zor bir oyuncudur ama
Elitaş ve birçok kıymetli AK PARTİ milletvekili, mesela, hem
Seyit Rızaya ağlayıp hem torunlarını ketmetmeye dönük
bir sürü iş yapmakta mahirler. Onun için izin verirse Sayın
Elitaşı oynatmak isterim, rol yeteneği daha fazladır. (BDP
ve CHP sıralarından alkışlar) Bu
yaptığınızı, değil Mevlüt Aslanoğlu, Adnan
Keskin bile yapmaz. İki sataşma yapıyorum.
Demokrasinin nasıl zor bir süreçten geçtiğini
anlatırken hep iktidardaydı Sayın Elitaş. Bir Erzurumluyu
çağrıştırdı, bir cardını öldürmüş, yani
farenin büyüğünü -yüzünüze güller- başında da
kasıntılı bir şekilde bekliyormuş. Erzurumlu ihtiyar
dadaş Breh, breh, kim öldürdü bu aslanı?, Men öldürmüşem
özüm, kanun neyse versin cezamı. demiş. Biraz statükoya bu denli
yaslanıp bu kabadayılık karşılık bulmuyor
Sayın Elitaş.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Önder. (BDP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, Sayın Önder sataşmaya cevap verirken -aslında
sataşma yoktu ama- sataştı. Fakat Sayın Genel
Başkanın konuşması var. Ben Sayın Genel Başkana
saygısızlık yapmamak adına, sataşmaya cevap vermek
istemiyorum, Sayın Genel Başkan konuşsun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bu ana kadar
neredesiniz? Sizin lütfunuza gerek yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Neredesiniz
şimdiye kadar ya?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, söz
sırası, Sayın Genel Başkan ve Osmaniye Milletvekili
Sayın Devlet Bahçeliye aittir.
Buyurun Sayın Bahçeli. (MHP
sıralarından ayakta alkışlar)
MHP GRUBU ADINA DEVLET BAHÇELİ
(Osmaniye) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Hakkında
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak ve Türkiyenin iç
ve dış temel meselelerine ilişkin değerlendirmelerini
sizlerle paylaşmak maksadıyla huzurlarınızda bulunuyorum.
Konuşmamın başında Parti Meclis Grubumuz ve
şahsım adına muhterem heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Bildiğiniz üzere, onuncu
yılına giren Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin onuncu
bütçesini müzakere ediyoruz. Sırf hazırlanan bu bütçe
sayısı bile iktidar partisi tarafından dillendirilen vaatlerin
yerine getirilmesi ve verilen sözlerin tutulması için ne kadar geniş
bir zaman aralığının var olduğunu ortaya
koyacaktır.
Değerlendirmelerime geçmeden önce bir
hususu sizlerle paylaşmayı hem insani hem de manevi bir gereklilik
olarak addediyorum: Bugün yaptığımız bütçe
görüşmelerine Sayın Başbakan
rahatsızlığından dolayı maalesef
katılamamıştır. İyi niyet ve rekabet prensipleri
doğrultusunda karşılıklı siyasi mücadele içinde
olduğumuz Sayın Başbakanı böylesi bir dönemde burada
görmeyi samimi bir şekilde arzuladığımı ifade etmek
isterim. Kendisinin geçirmiş olduğu rahatsızlıktan
kurtularak bir an önce aramıza dönmesi ve sağlığına
tam olarak kavuşmuş bir hâlde görevinin başına geçmesi, en
içten dileğimizdir. Bu itibarla, başta Sayın
Başbakanın şahsı ve ailesi olmak üzere Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi
iletiyor, Cenabı Allahtan acil şifalar temenni ediyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, parlamenter
demokrasilerde bütçelerin çok önemli ve hayati bir özelliği vardır.
Bu yönüyle bütçe iktidarların vizyonunu, bir yıl içinde
atacağı adımları, tercih edeceği politikaları ve
ekonomik seçenekleri ihtiva eder. Bütçeye bakarak hükûmetlerin niyetini,
ufkunu, belirlediği icraatlarını ve neleri önceliğine
aldığını ve hangi hedeflere
odaklandığını anlamak imkân dâhilindedir. Bütçe
görüşmeleri aynı zamanda muhalefetin millet adına düşüncelerini
aktaracağı, izlenecek politikalar hakkında tespit ve
ikazlarını paylaşacağı demokratik bir ortam da
sunmaktadır.
Ne var ki, tıpkı öncekilerde
olduğu gibi 2012 bütçesinin gerek muhteviyatı gerekse amaçları
yönünden umut verici olmaktan çok uzak olduğunu itiraf etmek
lazımdır. AKPnin bütçeye bakışı bütçe sürecini
sıradanlaştırması, heyecanını ve iş yapma
hevesini kaybetmesi karşı karşıya olduğumuz sorunların
başlıcaları olmuştur. Bu hâliyle çok gergin ve hassas bir
dönemde hazırlanan 2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
beklentileri karşılamasının ve beliren ihtiyaçları
gidermesinin çok zor olduğunu söylemek isterim.
Bildiğiniz üzere, 2012 bütçe sürecinde
çok talihsiz ve elem verici hadiselerle karşılaştık ve
milletçe birçok acıya muhatap olduk. Özellikle, bölücü terör
saldırıları ve deprem felaketi nedeniyle canımız
yanmış ve ciddi düzeyde kaybımız olmuştur.
Sözlerimin bu aşamasında,
kanlı terör örgütünün saldırılarıyla şehit düşen
kahraman güvenlik görevlilerimize ve aziz vatandaşlarımıza Cenabı
Allahtan rahmet diliyorum. Milletimizi yasa boğan Van depremi nedeniyle
Hakka uğurladığımız kardeşlerimize yüce
Allahtan bir kez daha rahmet niyaz ediyor, ailelerine ve milletimize tekraren
başsağlığı temennilerimi iletiyorum.
İnşallah, hâlâ tedavi gören felaketzedelerimiz de bir an önce
sağlıklarına kavuşurlar.
İnanıyorum ki devletimiz ortaya
çıkan viraneyi ve tahribatı giderecek güçte ve kudrette, milletimiz
ise zor durumda kalan, sıkıntı içinde olan
vatandaşlarımızı kucaklayacak, bağrına basacak,
destekleyecek âlicenaplıktadır. Kış aylarını,
soğuk günleri yaşadığımız şu zaman diliminde
depremin vahim sonuçlarını, içimizi sızlatan
yıkımını ve yol açtığı feryatları
duymak ve hissetmek hepimizin ve en başta da Hükûmetin bir vazifesidir.
Ancak, bugüne kadar depremle mücadelede açığa çıkan zafiyetin,
acziyetin ve karmaşanın hazırlayıcısı ve
sorumluluğu da, hiç şüphesiz, AKP Hükûmetidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizin yakından şahit olduğu gibi, 2012
yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı, hem ülkemizde
hem de komşu coğrafyalarda yaşanan sorunların ve tehlikeli
gidişatın üst üste çakıştığı bir dönemde
görüşülmektedir. İlave olarak, küresel ekonomideki yangın,
Avrupa Birliği üyesi bazı ülkelerdeki ekonomik gerilim, bunların
sosyal ve siyasal sistemlerdeki tıkanıklıkları da bu sürece
paralel gitmiştir. Neresinden bakarsak bakalım, bölgesel ve küresel
dinamiklerin kritik ve engebelerle dolu bir güzergâhta ilerlediğini
rahatlıkla söyleyebiliriz.
AKP
Hükûmeti bu ortamda siyasi, ekonomik ve dış
politikalarına yön vermeye çalışmakta, girdiği
sancılı ilişkiler ağında bir denge kurmaya
çabalamaktadır. Niyeti ve sahip olduğu bulanık zihniyet iktidara
sürekli olarak ayak bağı olmakta, fırsat olarak gördüğü ne
varsa bir süre sonra kriz, açmaz ve tehlike hâlinde milletimize fatura
edilmektedir. Gerek ülkemizin gerekse de dünyanın deneyimlerinden
çıkardığımız dersler ekonomik problemlerin siyasal,
sosyal ve ahlaki sorunlara kapı araladığı gerçeğidir.
Bunu görmeden, bu tespiti yapmadan, bu doğru orantının
altını çizmeden, söyleyeceğimiz sözlerin bir hükmü ve
inandırıcılığı doğal olarak
olmayacaktır. Birçok ülkede belirli aralıklarla tekerrür eden önce
ekonomik kriz, arkasından siyasal kaos ve en nihayetinde toplumsal
bunalım kısır döngüsü her şeyden önce demokrasinin
yayılmasında ve taban tutmasında en büyük engellerdendir.
Bu itibarla, dengeli, eşitlik temeline
dayalı, adil, sosyal ve ekonomik gelişmenin toplumsal istikrar için
vazgeçilmez bir önem taşıdığı hepinizin hak
vereceği bir husustur. Dış tesir ve tahriklere karşı
psikolojik olarak hazırlıklı, millî ve manevi güvenlik
duvarlarını pusuda bekleyen mihrakların muvaffak
olamayacağı şekilde yükseltmiş milletler için elbette
kaygı duyulacak bir durum yoktur ve tarih bunun sayısız
misalleriyle doludur. Bu nedenle, ekonomideki sorunlara kararlılıkla
eğilmek, bize bir şey olmaz kolaycılığına ve
basitliğine teslim olmamak çok önemlidir.
Bugün, etrafımız hakikaten
ateş çemberine alınmıştır. Avrupa ülkelerinde ekonomik
kriz, yakın coğrafyalardaki halk hareketleri Türkiye'nin hiç
olmadığı kadar tehditlerle burun buruna olduğunu
göstermektedir. En büyük ticaret ortağımız olan ve yabancı
sermayenin en fazla geldiği Avrupa Birliği, bugün ekonomik, sosyal ve
siyasal problemlerle boğuşmaktadır. Seçilmiş siyasi
yönetimler borç krizinin neden olduğu dalganın altında kalmakta
ve uzaktan kumandalı hükûmetler ardı ardına kurulmaktadır.
İflasla yüz yüze kalan Yunanistanı ekonomik yıkımın
darbesini ağır bir şekilde alan İtalya takip etmiş ve
Avrupa Birliği kurumsal olarak tartışmalı bir
eşiğe dayanmıştır. Başlayan ekonomik kriz siyasal
etkilerini gecikmeksizin göstermiş ve az önce vurguladığım
döngü bir kez daha vasat bulmuştur. Açıktır ki Avrupa
Birliğinin merkez yapılanması dışında tansiyon
gittikçe artmakta, ekonomideki kara delikler sosyal kesimlerin hayat
standartlarını cepheden vurmaktadır ve Yunanistanda olduğu
gibi demokrasi dışı arayışlar bile
başını kaldırmış ve kendisini hatırlatmıştır.
Atinadan Romaya kadar yaşanılan travmanın özü ve esası
aslında bu şekildedir.
Ekonomik krizler, gelir
dağılımındaki facia düzeyindeki adaletsizlikler jeopolitik
fay hatlarının çatlamasına, güç kayıplarına ve
toplumsal kaynamalara sebep olmaktadır. Sokaklar küresel kapitalizmin tek taraflı
ve insanı dışlayan mekanizmasına itirazlarla dolup
taşmaktadır. Ahlaktan yoksun, sosyal kaygıları istenilen
boyutta gözetmeyen ekonomik kurum ve kurullar bütünü geniş halk kesimleri
tarafından eleştirilmekte ve yeni arayışlar
varlığını göstermektedir. Tıpkı ülkemizde
olduğu gibi bir tarafta servet ve gelirin toplandığı mutlu
azınlık, diğer tarafta sefaletin ve yoksulluğun kol
gezdiği mahkûm çoğunluk arasında ciddiye ve dikkate
alınması gereken bir karşıtlık devamlı takip
edilmektedir. Elbette, ne inancımız ne de
taşıdığımız insanlık idealleri
gereğince böyle bir çelişkiye onay vermemiz ve sıradan kabul
etmemiz söz konusu değildir.
İletişim ve ulaşım
teknolojilerindeki gelişme farkındalık düzeyini
artırmış, ilgi ve merak seviyesi bir hayli
fazlalaşmıştır. Şüphesiz, mal ve sermayenin küreselleşmesinin
yanı sıra bilgi ve haber alma imkânları da gelişmekte ve
kitlelere mal olmaktadır. Bundan dolayı haksızlıklar,
adaletsizlikler ve kuralsızlıklar yerkürenin her köşesine
anında yayılmakta ve ulaşmaktadır. Ekonomik sorunlara ve
gelirin belirli ellerde toplanmasına yönelik bir dip dalgası mesafe
almakta ve dünyayı hızlı bir karmaşanın içine
sürüklemektedir. Daha çok kâr elde etme üzerine kurulan ekonomik düzenin
tökezlemesi ve çıkmaza girmesi, sosyal kesimleri katlanılamaz
maliyetlere ve trajedilere sevk etmektedir. Bundan kaynaklı travmalar,
siyasal sistemleri, yönetimleri ileri düzeyde tehdit etmektedir.
Yunanistanda başlayan çözülmeyi,
sıçradığı yerleri ve dünyanın değişik
ülkelerindeki protestoları bu hâliyle iyi okumak ve gerekli sonuçları
çıkarmak gerekmektedir. Elbette yaşananların kaynağı
ekonomik kriz olmakla birlikte gelişme seyri ve ilerleyiş şekli
sosyal ve siyasal niteliktedir. Banka ve şirket kurtarmaları biçim ve
kılık değiştirmiş, artık iş devletlerin
kurtarılmasına kadar gelmiştir. Küresel ekonomik sistemin büyük
oyuncularının düşüncesizliklerini, israflarını,
utanmazlıklarını, sahtekârlıklarını ve
kalabalıklarını, hiçbir suçu, günahı olmayan insanlar,
bugün geldiğimiz bu aşamada sineye çekmemektedir. Toplumsal direnç ve
tepki dalga dalga yayılmakta ve hiçbir ülkenin emniyette
olmadığını ispatlamaktadır.
Bugün ekonomik sorunlardan dolayı
Avrupa Birliğinin geleceğine ve devamlılığına
umutsuz ve olumsuz bakılıyorsa bunu en başta ülke olarak biz
dikkatle irdelemeli ve üzerinde durmalıyız. Borçların
sürdürülebilirliği ve ekonomik yavaşlama ile ilgili kötümser
gelişmeler küresel dengesizliklerin ve risklerin yüksek düzeyde seyretmeye
devam ettiğini açıkça göstermektedir.
Dikkatlerinizi
çekmek isterim ki Avrupadaki çalkantıların Türkiye ekonomisini
-başta sermaye hareketleri olmak üzere- reel sektörün daralması
yoluyla olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır. Geleneksel ihraç
pazarımız olan Avrupa Birliğindeki kriz, ihracat potansiyelimizi
tehlikeye düşürecek bir risk taşımaktadır. Diğer ihracat
pazarlarımız olan Orta Doğu ve komşularımızda
yaşanan olaylar nedeniyle, ihracatımızı bu bölgelere
kaydırmak da tabiatıyla zor olacaktır. Üzülerek söylemeliyim ki
Türkiye kriz ve kaosla baskılanmış ülkelerin hem yanı
başında ve doğrudan tesir alanındadır.
Kendimize has
sorunların zirve yaptığı bugünkü şartlarda
dış etkilerin ve bölgesel dengesizliklerin -dilemeyiz ama- ülkemizi
içinden çıkılmaz bir alana sokacağı güçlü ihtimaldir. AKP
Hükûmetinin vizyonsuzluğu ve meselelere kastı aşan,
yanlış yaklaşımı beka düzeyinde problemlere davetiye
çıkaracak ve bunun vebali de elbette iktidarın omuzlarında
olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ve yakın
coğrafyalardaki ülkeleri çevreleyerek kök salan riskler, son
yılların en karamsar ve anormal gelişmelerinin habercisi
olmuştur. Yaklaşık bir yıl önce Tunusta başlayan halk
hareketlerinin Orta Doğu ve Kuzey Afrikayı baştan başa
kontrolü altına aldığı ve bu sürede geleneksel otoriter
simaların birer birer koltuklarından olduğu görülmüştür.
Arap baharı diye adlandırılan gelişmelerin aslında
istikrarsızlık ve isyan dalgalarıyla birlikte yürüdüğü ve
Büyük Orta Doğu Projesinin emir ve denetiminde
yayıldığı tüm çıplaklığıyla
ortadadır. Kitlelerin memnuniyetsizliği tahrik ve provoke edilerek
Tunustan Şama kadar tüm rejimler, yönetimler baskı altına
alınmıştır. Genç bir işsizin kendini yakmasıyla
tetiklediği olayların bugün çok farklı bir mecraya
dayanması, işin aslına bakarsanız, tesadüf değildir.
Bu, biriken ve bir karar aşamasına gelen sömürgeci hevesler için
fırsat kapısı olmuştur; bir asrı aşan süredir
haritalar üzerinde oynayan, kaynak ve varlıklar üzerinde hesaplar yapan
emperyalist çevrelerin aradıkları mazereti vermiştir. 1916dan
beri yabancı başkentlerde, karanlık odalarda, kirli mekânlarda
paylaşıma, bölüşüme konu olan Orta Doğunun bir kez daha
masaya yatırılması için uygun iklim beklenmiş ve sonunda da
elde edilmiştir.
Esasen, Irakın işgalini,
Afganistandaki cinayetleri ve milyonlarca Müslümanın kanına giren
vahşi kıyımları ifadeye çalıştığım
bu tablodan ayrı düşünmemek gerekmektedir. Demokrasi, barış
ve özgürlük beyanatlarıyla hazırladıkları zehri
Türk-İslam âlemine içirmeye çalışanlar bugüne kadar ne
yazık ki amaçlarına ulaşmışlardır. Yıllarca
kullandıkları Saddamı görevini tamamladıktan sonra ipe
çeken, destek verdikleri Binaliyi ülkesinden atan, arkasında
durdukları Hüsnü Mübareki cam kafese koyup yargılatan ve
çadırında konuk oldukları Kaddafiyi insanlık
dışı vasıtalarla yok eden yine aynı malum zihniyet ve
taraflardır ve bin yıldır varmak istedikleri hedefleri gayet net
olarak ve bilhassa Müslümanlar tarafından iyi bilinmektedir.
Haçlı
zihniyeti demek olan bu kutsal ittifakın insafı, merhameti ve
acıma duygusu yoktur. Bunların Müslüman âlemi, Arap toplumu için iyi
niyet taşıması da eşyanın tabiatına
aykırıdır. Ancak bu çevrelere çanak tutan, Batının
gölgesinde yaşamayı içlerine sindiren, iş birlikçilikte, tavizde
gözleri kamaştıran emirleri, şeyhleri, sultanları,
kralları şüphesiz ihmal etmemek lazımdır. Az
gelişmiş bir ekonomi, çözüm üretmekten uzak siyasi yapı, eşitsizliğin
korkutucu noktalarda bulunduğu devlet ve toplum sistemi sorunların
temelindeki bazı unsurlardır. Bunları yok farz etmek, iyimser
ifadelerle üstünü örtmek, sanal söylemlerle pembe tablolar çizmek, bu
coğrafyanın önüne çıkan gerçekleri asla
değiştirmeyecektir. Arap baharı ismiyle
şirinleştirilmeye ve masumlaştırılmaya
çalışılan büyük karışıklıkların ve kaos
zincirinin bundan sonraki durakları, yere sereceği ülkelerin
hangileri olacağı merak edilen ve tahminlerde bulunulan hususlar arasındadır.
Ancak tüm bahisler hâlen Suriye üzerine oynanmakta, gerçeklerle bu ülkenin
işgali ve yönetim değişikliği planlanmaktadır ve
maalesef AKP İktidarı da göz göre göre buna alet olmaktadır.
Dün Irakı işgal edenlere
başarılar dileyenler, bugün Suriye için yapılan açık
artırımda kendi hisselerine düşeni almışlardır.
Dış güçlerin, emperyalist ruhun gönüllü temsilciliğine,
elçiliğine ve sözcülüğüne soyunmuşlardır. Bununla birlikte
kanlı senaryonun uygulanması için de Hükûmet sürekli teşvik
edilmekte, tahrik edilmekte, bölgesel dizayn için etki altında tutulmakta,
dün ekseninin kaydığını iddia edenler tarafından
tezahüratlarla karşılanmaktadır.
AKP, Suriye çıkmazına
itilmektedir. Büyük Orta Doğu Projesinin Müslüman toplumlarına kabul
ettirilmesi ve toplumsal dönüşümün sağlanması için AKP Hükûmeti
kullanılmak istenmektedir. Vicdanına, irfanına ve basiretine
güvendiğim Adalet ve Kalkınma Partisindeki değerli milletvekili
arkadaşlarım bunun mutlaka muhasebesini yapacaklardır. Tehlike
ciddidir. Bu itibarla, hafife almamız, görmezden gelmemiz mümkün
değildir.
Eminim üzülerek şahit oldunuz, önce
Bağdat düştü, arkasından katliamlar, tecavüzler,
saldırılar, canlı bombalar, iç çatışmalar
insanlığımızdan utanır hâle getirdi. Öksüz kalan
Iraklı masumları, dul kalan Necefli, Felluceli, Ramadili ve Tikritli
kadınları vicdanını kaybetmemiş herkes gördü, hissetti
ve uzaktan da olsa feryadını paylaştı. Arkasından
Kabil düştü, Tora Bora Dağlarında El Kaide militanı
avlamak bahanesiyle masumların kanına girildi, ocaklar söndü ve yüz
binlerce insan mağdur edildi.
Bu yılın başında Tunus
düştü, Orta Doğudaki tüm denge ve ölçüler bozuldu ve ayaklanmalar
sınırları yerle bir etti, meydanlar BOPun farkında olmadan
bayraktarlığını yaptı ve Kahire, hemen sonra da
Trablus düştü, insanlıktan bahsedenler, insan haklarından dem
vuranlar Kaddafiyi âdeta parçalayarak katlettiler ve İskenderiyeden
Sanaya kadar yıktılar, yaktılar ve düzensizliğin fitilini
ateşlediler.
Biliyorsunuz bugün de sırayı
Şam almış ve tüm oklar oraya çevrilmiştir. AKP Hükûmeti,
başından beridir suflörü Batı, kılavuzu BOP olan kanlı
bir oyunun dişlileri arasında kalmış ve olaylara
yabancı başkentlerin gözüyle ve bakış açısıyla
yaklaşmıştır. Haklar ile yönetimler arasına set
çekilme çabaları da bir şeyi değiştirmemiş, taşan
öfke seli, artan şikâyetler, kabaran memnuniyetsizlikler, rejim aleyhtarlığına
ve BOPa koz vermiştir. Bugün halkların ısmarlama özgürlük
taleplerini öven, zulme başkaldırı diyerek takdir eden
sömürgeci zihniyet, yıllarca bu diktatörleri stratejik amaçları
doğrultusunda desteklemiş ve kucağında büyütmüştür.
İşte böylesi bir haksızlığın ve
izansızlığın temsilciliğine AKP Hükûmeti
heveslenmiş ve küresel ihaleyi de üstüne almıştır.
Şamın düşmesi ya da düşürülmesi, beraberinde telafisi ve
ikamesi zor olacak vahamet derecesi yüksek hadiselere kapı
aralayacaktır. Biliniz ki Şamdan sonra BOP depremi durmayacak, bu
Haçlı fitnesi ve şiddeti görüş alanına Tahran ve
Ankarayı alarak ilerleyecektir. Amaç, sınırların,
yönetimlerin ve haritaların yeniden tanzimidir. Amaç, yeni kanlı
yüzlerin, otoriter anlayışların yeniden kurulmasıdır.
Ve amaç, ekonomik menfaatlerin yeniden gözden geçirilmesi, Orta Doğunun
ve İslam âleminin hayat damarlarının kurutulmasıdır.
Önümüzdeki süreçte etnik ve mezhep ayrılıkları daha da
körüklenecek, suni bölünmeler oluşturulacak, farklılıklar
toplumsal yapının hücrelerine yedirilecektir. Diyebiliriz ki, 1910lu
yıllarda Orta Doğuda hangi şeytanlıklar
yapıldıysa bugün bunlar yerli iş birlikçi ve teslimiyetçilerin
katılımıyla yenilenecektir. AKPnin Suriyede izlediği
politika işte böylesi niyet ve düşünce sahiplerinin değirmenine
su taşımaktadır.
Kaygıyla izliyoruz ki, Suriye ile
Türkiye fiilî savaş şartlarının sınırına
gelmiş ve dayanmıştır. Karşılıklı
yaptırım kararları, sınırlardaki gerginlikler hep bu
sürecin bir neticesidir. Başbakan Erdoğanın kardeşi,
dostu, birlikte tatile çıktığı Esad şimdi düşman
hâline gelmiş ve iddialara göre halkını katleden bir
vahşiye dönüşmüştür. Arap Birliğinin yaptırım
kararları, insan hakları örgütlerinin bildirileri, Batı
çevrelerinden yükselen sesler hep bu duruma atıf yapmaktadır. Bu
çerçevede, bilhassa 22 üyeden oluşan Arap Birliğinin demokrasi ve
özgürlük konusundaki izahatları ve çağrıları komedidir.
Sorarım sizlere: Bu ülkelerin hangisinde tam olarak demokrasi vardır?
Bu ülkelerin hangisinde özgürlükler teminat altındadır ve muhalefete
izin vardır? Ve bu ülkelerin hangisinde düşünce ve fikir belirtme
serbestliği ve rahatlığı bulunmaktadır? Arap
Birliği kimi kandırmaktadır? Kimleri ve hangi
saldırıları meşrulaştırmaya çalışmakta
ve neyi önüne almaktadır? Eğer varsa demokrasi ayıbı, hak
ihlalleri, şiddet sahneleri, bir tek Suriyede mi görülmektedir? Basra
Körfezinden Kızıldenize kadar olan bütün bölgenin batağa saplanmasının sorumlusu Şam yönetimi midir?
Sudandaki insanlıkla bağdaşmayan manzaraları, Somalideki
dramları ve işgal girişimlerini, Bahreyndeki
kıyımları, yakın zaman içinde Tahrir Meydanındaki
olumsuzlukları, sanıyorum demokrasi ve insan hakları
teşkilatları ya görmüyor ya da gördükleri hâlde aldıkları
talimat gereğince seslerini dahi çıkarmıyorlar.
Suriyeye ulaşan
fırtına, emin olun, Şamın çatısını uçursa
da bölgemiz bağlamında çok sıkıntılı ve kontrol
edilemeyen gelişmeler vücut bulacaktır. Ülkemiz açısından, komşu
devletlerin toprak bütünlüğü, toplumsal istikrarı ve kendi
meselelerini kendilerinin çözmeleri esas olmalıdır.
Zalimlerle birlikte
olmayacağız. derken, gerçek zulümlere zemin hazırlamak,
bölünmelere, kavgalara ön ayak olmak, affedilemeyecek bir ahlaksızlık
ve kötü niyetlilik olacaktır.
Kaddafinin devrilmesinin
arkasından zorla işgal ve yaptırım kanallarıyla
Suriyenin diz çökeceğini zannedenler, sonrasında meydana gelecek
tehlikeli ve bu ülke ölçeğinin çok ötesindeki gelişmeleri
görmedikleri gibi anlamak da istememektedirler. Şamı takip eden
sürede Ankaraya ve Tahrana dayanma ihtimali bulunan BOPun gelişim seyri
milletimizi de derinden etkileyecektir.
Buradan sağduyulu değerli
milletvekili arkadaşlarıma sormak istiyorum: Komşu ülkelerin iç
işlerine karışanlar, muhaliflerini besleyerek
silahlandıranlar, aynısının başkaları tarafından
ülkemize karşı uygulanması hâlinde Hükûmet ne yapacaktır ve
hangi yolu izleyecektir?
Etnik bölücülüğün kendisine
emsal teşkil edecek hadiseler karşısında
dışarıdan destek bulması ve himaye görmesi hâlinde bugünden
bir tedbiri ve düşüncesi var mıdır?
Hükümeti uyarıyorum,
girdiği karanlık yoldan dönmesi için çağrıda bulunuyorum.
Bölgemizde doğu sorunu kapsamında İran, Türkiye, Irak ve Suriye topraklarında dört
parçalı bir devletçik planlanmaktadır ve bu adım adım
ilerletilmektedir. Bağdat ve Şamdan sonra Ankara ve Tahranın
dönüşmesi bunun için öncelikli hedeftir. Şundan herkes emin olsun ki
kulun bir hesabı varsa Cenabıallahın da bir bildiği
vardır. (MHP sıralarından alkışlar) Sömürgeci
zihniyetin bir planı varsa büyük Türk milletinin de aşılmaz,
yenilmez ve geçilmez bir kudreti bulunmaktadır. (MHP sıralarından
alkışlar) Bunun için AKP Hükûmetine duyurmak isterim ki Ankaranın
jeopolitik ve jeostratejik gerçeklerinden savrulmayın. BOPun uydusu,
küresel hedeflerin taşıyıcısı olmayın.
İsyana katliam demeyin. Kahramanlarla canileri aynı kefeye
koymayın. Şehitle teröristi bir görmeyin. Cumhuriyete ve kurucu
kahramanlara hakaret edenleri heyecanlandırmayın, korumayın.
1919daki teslimiyetçi yabancı hayranlarına özenmeyin, onları
değil kutlu ceddimizin iftihar edilecek davranışlarını
örnek alın. (MHP sıralarından alkışlar) Tarihimize
küfredenlere, Türk milletinden, neredeyse yaşadığından,
soluk aldığından dolayı özür bekleyenlere göz
açtırmayın ve onurluca mücadele edin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu gündem ve şartlar altında Türkiye Büyük Millet
Meclisi yeni anayasa yapmak için bir komisyon marifetiyle
çalışmalarına başlamıştır. Bu
anayasanın içeriği, uzlaşılan hususlar, Türk milletinin
geleceği, Türkiyenin bütünlüğü bakımından önemli
olacaktır. Lütfen, dikkat ediniz, Orta Doğu sokaklarında,
meydanlarında değiştirilen yönetimlerin ve sallanan rejimlerin
bir benzeri ümit ederim ki ülkemizde anayasa yoluyla olmaz ve böylesi bir
düşüklüğün tarafı olmayı inşallah kimse tercih etmez.
Dağılarak güçlenmiş, parçalanarak itibarı artmış,
teröristlere, bozgunculara boyun eğerek ayakta kalmış bir
millete ya da devlete henüz rastlanmış değildir. Birliğini
kaybetmiş, birlikte yaşama idealini yitirmiş, kardeşlik
bağlarını zayıflatmış toplumların da
varlıklarını uzun süre devam ettirebildiklerini söylemek hemen
hemen imkânsızdır.
Bu itibarla, yapacağımız
anayasa Türk milletinin millî ve manevi ilkelerini teminat altına alan bir
görüş derinliğiyle, cumhuriyeti koruyan ve gelişmesine destek
veren fikir zenginliğiyle, bin yıllık kardeşlik
bağlarını sarsmayan, millî kimliğimize sahip çıkan
berrak bir iradeyle temellendirilmelidir.
Millet olmamızı sakatlayacak
sosyolojik kırılmaya, cumhuriyetimizi yıkacak ve adım
adım yürütülen stratejik çözülmeye, vatanımızı bölecek
siyasal bunalıma, bölücülere ve terör örgütüne kucak açacak her türlü
sapmaya, ihanetle aynı anlama gelecek
ayrımcılığın meşrulaştırılmasına,
Türkiyeliliğin benimsetilmesine karşı hepimiz uyanık ve
hassas olmalıyız.
Vatandaşlık kavramı
üzerinden başlatılan ve ana dil eğitim taleplerinin
içeriğini alan tartışmaların, meydan okumaların ve
dayatmaların nerede duracağı ve hangi karanlık isteklere
ortam sağlayacağı gerçekte herkesçe bilinmektedir.
Türk milletinin sürekliliğinden, bin
yıllık bağlayıcılığından ve
sağlamış olduğu cazibeden vazgeçmek, değersiz bulmak
ve önemsizleştirmeye yeltenmek kimsenin haddi olmadığı gibi
yapabileceği bir şey de değildir.
Bu coğrafyadaki gelecek Türk
milletiyledir. Türk vatanının teminatı büyük Türk milletidir.
Bunun dışında her yol, düşünce ve yaklaşım,
macera ve sonu olmayan hayalperestliktir.
Başta Anayasa olmak üzere gazi
Meclisimizin karşımızdaki her meseleye odaklanırken ilham
kaynağı, esasları 29 Ekim 1923 tarihinde Gazi Mustafa Kemal
Atatürk ve dava arkadaşları tarafından belirlenmiş inanç ve
kurallar bütünü olmalıdır. Başka da bir çıkış ve
çare yoktur.
Her türlü anayasal
çalışmanın, hazırlığın ve çerçevenin özü ve
ilkesi devletimizin Türkiye Cumhuriyeti, adımızın Türk milleti,
başkentimizin Ankara, dilimizin Türkçe,bayrağımızın
ay yıldızlı al bayrak, millî marşımızın
İstiklal Marşı olduğu kararlılığına,
sözüne ve değiştirilemeyecek iradesine bağlı
olmalıdır.
Millî birlik ve bölünmez bütünlüğümüzün
dayandığı temellerin tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek
dil ülküsü olduğu benimsenmelidir. Bunun dışındaki her yol,
yöntem, teklif, ayrılıkta, bölünmede, çözülmede, dağılmada
mutabakat arayışıdır ki bizim de buna sıcak
bakmamız, rıza göstermemiz ve tahammül etmemiz söz konusu bile
olmayacaktır.
Bugün de karşımızdaki ayrılma ve bölünme
tehlikelerine karşı yegane direnç ve dayanma noktası, yürekleri
vatan ve millet sevgisiyle dolu olduğuna inanmak istediğim muhterem
milletvekillerinin direnme gücüyle eş değerdir. Bunu gazi Meclisin
muhterem üyeleri, aziz milletimizin değerli temsilcileri mutlaka
gösterecekler, Türk milletine sahip çıkacaklar ve Türkiyeyi belalardan,
kem gözlerden ve musallat olan kanlı ellerden kesinlikle
koruyacaklardır. Buna inanıyorum ve sizlere samimiyetle güveniyorum.
Muhterem milletvekilleri, bildiğiniz üzere 2012
yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısı AKP hükûmetlerinin
10uncu, 61inci AKP Hükûmetinin 1inci bütçesidir. Dokuz yıldır tek
başına Türkiyeyi yönetme sorumluluğu taşıyan AKP,
milletten aldığı yetkiyi huzura, kardeşliğe, ekonomik
ve sosyal refaha harcayacak yerde maalesef çatışmanın, kutuplaşmanın,
krizlerin ve ele geçirme ihtiraslarının aracı
yapmıştır.
Türkiye ekonomisi son dokuz yıldır hiçbir yapısal
önlem almadan göstermelik tedbirlerle, düşük kur yüksek faize dayalı
sıcak paraya bağımlı bir anlayışla idare
edilmiştir. Gerekli ve yeterli tedbirleri zamanında almayarak
başta cari açık olmak üzere birçok sorunu kalıcı ve kronik
hâle getirmiştir.
AKP bugüne kadar uyguladığı yanlış
politikaların Türkiye ekonomisini sürüklediği açmazı kamuoyundan
gizlemek için ise sürekli hesap ve rakam oyunlarına
başvurmuştur. 2002 yılında 224,8 milyar dolar olan toplam
iç ve dış borç stoku 2010 sonu itibarıyla 510,3 milyar dolara
yükselmiştir. Cari açık ve dış ticaret
açığında da cumhuriyet tarihinin rekorları
kırılmıştır. 2002 yılında cari işlemler
açığı 1,5 milyar dolar, dış ticaret
açığı da 15,5 milyar dolar iken 2011 yılında
dış ticaret açığı 102,1 milyar dolar, cari açık
2002 yılına göre yaklaşık 50 kat artarak 71,7 milyar dolara
ulaşmıştır. Türkiyedeki rekor düzeylerde seyreden cari
açık en önemli sorunlardan biri olmaya devam etmektedir. 2002
yılında gayrisafi yurt içi hasılanın sadece yüzde 0,3ü
kadar cari açık veren ülkemiz, 2011 yılında gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 9,4ü kadar cari açık verecektir.
AKPyle birlikte yapısal hâle
gelmiş bulunan cari açık sorununun, bugün uygulanmakta olan üretim
yapısı ve kur politikasıyla da çözülmesi mümkün görülmemektedir.
Dış talepteki daralma da
dikkate alındığında Türkiye ekonomisinin 2012
yılında ciddi sorunlar yaşaması kaçınılmaz
olacaktır. İthalata dayalı büyüme modeli cari açığı
artırmaktadır. Türkiyenin, sürdürülebilir büyüme ve makroekonomik
istikrarı zayıflatan sorunların önüne geçebilmesi için cari
açığı azaltacak tedbirlerin süratle devreye sokulması
gerekmektedir. Unutmayınız ki cari açık uzun vadede büyümenin sürdürülebilirliği
açısından önemli bir risk faktörü, ekonomik krizlerin en önemli
tetikçilerinden birisi ve yapısal bir problem olarak ekonomide önemli bir
kırılganlık unsurudur.
İstikrarsız büyüme trendi,
artan enflasyon, çoğalan yoksulluk ve bağımlı ekonomik
sistemle Türkiyenin, bölgesinde sözü dinlenir ve itibarlı bir ülke
olması çok zordur. Dünya ekonomisindeki sıralamaya
takılmış plak gibi sık sık ifade ederek gelişmek
ve zenginleşmek mümkün olmamaktadır.
Krizin iyi yönetildiği ve bunun
Avrupa ülkeleri tarafından örnek alınması gerektiğini iddia
etmek de bulanık suda balık avlamaktan ve basireti
bağlanmış bir siyasetin çarpıklıklarından başka
bir şey değildir. Bizim, ülke olarak ekonomide yeni ufuklara, yeni yollara
ve millî çarelere ihtiyacımız vardır. Ülkeme, üretime sırt
çevirmiş, ithalata kucak açmış, aşırı derecede
finanslanmış bir ekonomik sistemin aş, iş ve umut üretmesi
imkânsızdır. Teknoloji geliştirebilen, yenilikçiliği, girişimciliği
ödüllendiren, ekonomik alan hâkimiyetini kurmak için küreği kavrayan ve
bilgi üretebilen bir ekonomik atılıma ihtiyaç bulunmaktadır.
Ezberlerin tekrarıyla, bildik önerilere tutunmakla ve
başkalarının insafıyla Türkiye ekonomisine kalıcı
bir dinamizm ve istikrar kazandırmak bizce nafile bir
çırpınıştır. İşte bu çerçevede 2012 merkezî
yönetim bütçesi bu söylediklerimden uzak, geçmiş yıllarda olduğu
gibi heyecansız ve iddiasız bir özellikle hazırlanmış
ve Genel Kurulumuza intikal ettirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçenin daha ayrıntılı değerlendirmesini parti grubumuzun
değerli üyeleri yapacaklarsa da 2012 merkezî yönetim bütçesi için
kısaca şunları söylemem mümkündür:
2012 yılı programı ve
bütçesi birlikte değerlendirildiğinde hedeflerin dünya ekonomisindeki
gelişmeler ile Türk ekonomisindeki risklerin göz ardı edilerek
hazırlandığı ve tahminlerin yıl sonunda
tutturulamayacağı anlaşılmaktadır.
2012 yılı merkezî yönetim bütçe
giderleri 350 milyar 948 milyon, bütçe gelirleri 329 milyar 800 milyon, bütçe
açığı 21 milyar 103 milyon, faiz dışı fazla da 29
milyar 146 milyon lira olarak öngörülmüştür. Bütçe gelirlerinin 277 milyar
700 milyonu vergi gelirleri, 52 milyar 200 milyonu vergi dışı
gelirlerden oluşmaktadır. Bütçe giderlerindeki artış yüzde
12, gelirlerdeki artış ise yüzde 13,4 düzeyindedir. Vergi
gelirlerinde öngörülen artışın vergi artışları
yoluyla ya da yeni vergiler koymak suretiyle sağlanacağı
anlaşılmaktadır. Öngörülen vergi gelirlerinin 2012 bütçe gelirinin yaklaşık yüzde 85ini
oluşturması, ekonomik krizin yatırım ve üretim üzerinde
yarattığı tahribat karşısında gerçekleşmesi
zor görülmektedir. Görüldüğü kadarıyla, bu bütçe, belirlenmiş
makro büyüklüklerle paralel olmayan gelir elde edileceği
varsayımı üzerine inşa edilmiştir. Tahminlerin tutmayacağı
baştan kabul edilmiş ve vergiler yoluyla
vatandaşlarımızın cebine el uzatılmış ve göz
koyulmuştur.
Gider ve gelir yapısı incelendiğinde, 2012
yılında bütçenin finansmanında özelleştirme, bedelli
askerlik ve 2/B gelirleri gibi bir defalık kaynaklara
ağırlık verileceği anlaşılmaktadır. 2012
yılı için gayrisafi yurt içi hasıla 1 trilyon 426 milyar lira,
büyüme oranı yüzde 4, ihracat hedefi 148,5 milyar dolar, ithalat hedefi
248,7 milyar dolar, dış ticaret açığı 100,2 milyar
dolar, cari açık ise gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 8i
olarak öngörülmüştür. İşsizlik oranı 10,4, tüketici fiyatları
endeksi yüzde 5,2 olarak hedeflenmiştir.
Açıktır ki AKP Hükûmetinin ekonomi politikasında
üretim perspektifi yoktur. Türkiye, üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir
ülke hâline gelmiş durumdadır. Ülkenin kalkınmasında önemli
olan kamu yatırımları AKP hükûmetleri döneminde geri planda
kalmış, istenilen artış oranları
sağlanamamış, yatırımların millî gelir
içerisindeki payında ciddi bir iyileşme görülmemiştir.
Bütçede personel giderleriyle ilgili tahminlerde, hedeflenen
enflasyon civarında bir artış yapıldığı
dikkate alındığında, memurların toplu sözleşme
haklarının maaş artışında etkili
olmayacağını görmek mümkündür. Emeklilerimizin yıllarca
hizmet verdikten sonra geçim kaygısı duymadan, onuruna
yaraşır bir hayat sürmesini temin etmek Hükûmetin önemli ve öncelikli
görevlerinden biridir. Ancak, emeklilerin tamamına yakını
açlık sınırının altında maaş
almaktadır. Emeklilerin enflasyona ezdirilmediği söylense de,
halkın gerçek enflasyonu yansıtan gıda, kira, ulaşım,
su, elektrik ve gaz gibi kalemler açısından değerlendirme
yapıldığında durumun söylendiği gibi olmadığı
gün gibi ortadadır. Bu gerçekler ışığında 2012
bütçesi rakamları da çalışan, emekli, dul ve yetim
aylıklarında herhangi bir iyileşmeyi öngörmemektedir.
Bütçede eğitime ayrılan pay da
azalmıştır. 2011 yılında gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 2,81i düzeyinde olan eğitim bütçesi, 2012
yılı için yüzde 2,75 olarak öngörülmüştür. Yükseköğretime
ayrılan payın da yetersiz olması yükseköğretimin bilimsel
faaliyetlerine sekte vuracaktır.
2012 yılı bütçesinde tarımsal destek için
ayrılan pay, bütçenin çiftçimizi es geçtiğini, kendi kaderleriyle
baş başa bıraktığını göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sonuç itibarıyla 2012 bütçesi bize güven vermemektedir. Gerçeklerden uzak,
sanal beklentilerle hazırlanan 2012 bütçesinde işçiye, memura,
çiftçiye, emekliye, esnafa, işsize, yoksula, dar ve sabit gelirlilere yeni
bir umut yoktur; yatırıma, üretime ve istihdama ışık
yoktur; eğitime, sağlığa, huzura ve kardeşliğe
pay yoktur. Bütçenin ülkemizin ve milletimizin geleceğini
şekillendirecek tercihleri ve öncelikleri dikkate alan ve ortaya koyan bir
vizyonu da yoktur.
Bu duygu ve düşüncelerle 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum.
Ekranları başında bizi izleyen aziz
vatandaşlarıma saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Konuşmama son verirken hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından ayakta
alkışlar, CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bahçeli.
Sayın milletvekilleri, birleşime yarım saat
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.37
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:21.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık
YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının tümü üzerindeki görüşmelere devam
ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası,
şahsı adına Mahir Ünal, Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 bütçesinin tümü
üzerinde görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.
Sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir bütçe tasarısı
üzerinde konuşuyoruz. Bütçe görüşmeleri bir yönüyle de ülke
gündeminin ele alındığı, partilerin
vizyonlarının, ufuklarının ortaya konulduğu,
yapılanların, yapılacakların, teklif ve önerilerin
değerlendirildiği görüşmelerdir. Aziz milletimizin yapılan
bu değerlendirmeleri, söylenen her sözü, ortaya konan üslup ve düzeyi en
iyi şekilde değerlendireceğine, adalet terazisinde herkesin
notunu vereceğine inancımız tamdır.
Tıpkı önceki bütçeler gibi bu
bütçemiz de Türkiyenin potansiyelini açığa çıkaran, Türkiyenin
zenginliğini, dinamizmini, imkânlarını, kaynaklarını,
fırsatlarını yine Türkiyeye kazandıracak bir bütçedir. On
yıl boyunca AK PARTİ bütçelerinin temel bir karakteristiği
vardır. Bu temel karakteristiklere baktığımızda, öncelikle
AK PARTİ bütçeleri, insanımızın en temel eğitim ve
sağlık ihtiyacını karşılamayı öncelikli
görür. Yoksullukla mücadeleyi hız kesmeden sürdürür. Devletimizin
imkânları ölçüsünde, çiftçinin ekip biçtiği mahsulün, köylümüzün yol,
su ve diğer altyapı hizmetlerinin hakkını veren,
işçinin, memurun alın terini karşılıksız
bırakmayan, emeklinin geçimini ön planda tutan, öğrencinin
eğitim, barınma, yiyecek ihtiyaçlarını karşılayan,
özürlü ve bakıma muhtaç vatandaşlarımıza destek olan bir
karakteristiği vardır.
Yine AK PARTİ bütçelerinin bir
diğer temel karakteristiği, ülkemizin dört bir tarafına ihtiyaç
duyduğu yatırımları götüren, reel kesimi destekleyen,
bilime, araştırmaya, geliştirmeye önemli paylar ayıran,
mahallî idarelerimizi destekleyen bir özelliği vardır. İşte
bu yüzden biz, Türkiyeyi ülkelerden bir ülke olarak görmeyiz, Türkiye bizim
için bir sevdadır ve işte bu yüzden milletimize aşkla hizmet
ederiz. Bizim tek derdimiz ülkeyi büyütmektir. Bizim milliyetçilikten
anladığımız ülkenin itibarını büyütmektir,
millete hizmet üretmektir, proje üretmektir, plan üretmektir, ekonomiyi
geliştirmektir, iç ve dış politikaya vizyon kazandırmak,
millî değerleri yüceltmek, millî kültürü yaşatmak bizi biz yapan
değerleri muhafaza etmektir; yol yapmaktır, okul açmaktır,
hastane inşa etmektir, konut inşa etmektir; şehirleri, evleri
doğal gaza kavuşturmaktır; hızlı tren hatları
döşemek, Türkiyeye ufuk açmak, aydınlık bir kapı
aralamaktır. AK PARTİ bütçeleri işte bu anlayışla
hazırlanır. Bu anlayış sayesinde Türkiye, her alanda
tarihinde görülmemiş gelişmelere imza atmaktadır ve aynı
zamanda Türkiye, bölgesel roller üstlenmekte, takdirle adından bahsedilen
bir ülke konumuna gelmektedir. Bu anlayış, çalışmayı,
hele hele dersine çok çalışmayı gerektirir, gecesini gündüzüne
katmayı gerektirir, rahatından, konforundan vazgeçmeyi gerektirir,
kendini millete adamayı gerektirir ve milletten aldığı
emaneti yüreği tir tir titreyerek muhafaza etmeyi gerektirir. Eğer
buna yüreğiniz yetmiyorsa kelimelerin gölgesine
sığınırsınız ve maalesef kelimeler insanı
kurtarmaz. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. der
büyüklerimiz. Bu aziz millet ariftir, sözün hakikatini bilir. İşte bu
yüzden, bu aziz millet her seçimde bugüne kadar bize teveccühünü göstermiştir.
Özümüz, sözümüz bir olduğu için bize emanetini gönül
rahatlığıyla teslim etmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Cebinizi
doldurdunuz, gidin, gidin.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Milletimiz bizi
bugüne kadarki performansımız ile değerlendirmiştir ve biz
çok çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz.
Dokuz yılda
ulaştığımız tarihî başarıların,
kırılan rekorların, sessiz devrim olarak nitelendirilen
dönüşümün arkasında büyük bir hazırlık vardır, ciddi
bir çalışma vardır, vizyon vardır, azim ve
kararlılık vardır, aşk vardır, cesaret vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Büyük bir soygun
vardır!
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu anlayışla,
biz AK PARTİyi bir güven ve istikrar adası hâline getirdik,
Türkiyeyi bir güven ve istikrar adası hâline getirdik. Güven ve
istikrarı sağladığımız oranda Türkiye hamdolsun
gelişti, büyüdü, kalkındı, çağdaş uygarlık
seviyesinin üzerine çıkma yolunda emin adımlarla ilerledi.
Sağlanan bu güven ve istikrar ortamında, Türkiye'nin, milletimizin
özgüveni yeniden tesis edildi. Artık, önünü görebilen bir Türkiye var.
2023ü hedefleyen, planlayan, güven ve istikrarın yanına istikbali de
eklemiş, geleceğini gören bir Türkiye var bugün, hamdolsun.
Bugün, çok şükür, milletimiz
artık sorunlarının çözümsüz olmadığına, hiçbir
hedefin hayal olmadığına, Türkiye'nin güçlü bir devlet
olduğuna inanmıştır. Geçmişte öğrenilmiş
çaresizlik dediğimiz prangadan Türkiye kurtulmuş, kendi özgüvenine,
cesaretine yeniden kavuşmuştur. Türkiye'nin güçlü bir devlet olduğuna
inancımızla birlikte, ileriye doğru yürüyen ve aynı
inancı, aynı umudu kalbinde taşıyan AK PARTİ olarak,
biz Türkiye ekonomisini daha iyi ve ileri noktalara taşıdık
taşımaya devam ediyoruz. Sadece bununla yetinmedik siyasete,
siyasetçiye güven kat sayısı yerlerde sürünüyordu, bu güveni yeniden
tesis ettik. Umutlar, beklentiler, hayaller yitirilmişti, Türkiyeyi
yeniden hayal kurabilen ve hedeflerini gerçekleştirebilen bir ülke hâline
getirdik. Türkiye dışarıda itibarını kaybetmişti,
Türkiye'nin saygınlığını, itibarını iade
ettik, uluslararası gücünü ileri noktalara taşıdık.
Demokrasiyi, insan haklarını, istikrarı, güveni, hamdolsun
güçlendirdik. Son derece dirençli, son derece sağlam,
sağlıklı, geleceğe güvenle bakan, gelecek güzel günlere
inanan insanların ülkesi artık Türkiye.
Türkiye'nin nereden nereye geldiğini
halkımızla birlikte bütün dünya da çok iyi görüyor. Bugünkü
Türkiye'nin dünkü Türkiye olmadığını, ezberlerin bozulduğunu, kronik sorunların hâl
yoluna konulduğunu, değişim ve dönüşümün hız
kazandığını, büyük Türkiye idealinin tüm bölgemizde hissedildiğini
herkes yakından müşahede etmektedir. Türkiye bugün geçmiş
dönemlere kıyasla, hamdolsun daha önce hiç tecrübe etmediği güvenli,
istikrarlı ve güçlü bir durumda.
Türkiye'nin bugün arz ettiği manzara
budur. Eğer bu manzarayı göremiyorlarsa, eğer bu manzaraya
ilişkin farklı söylemler, farklı bir dil, farklı bir üslup
kullanılıyorsa o zaman üretilen evhamlara, vehimlere bakarak
karanlık tablolar çizmekten vazgeçip birazcık
başımızı başka taraflara çevirmek ve Türkiye'nin
hakikatini görmek durumundayız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum,
bütçemizin ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Ünal.
Şimdi, Hükûmet adına
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan söz istemişlerdir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Babacan, süreniz elli
dakikadır, on altı dakikasını Adalet Bakanı Sayın
Sadullah Ergin kullanacaklardır.
Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Ankara) Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; 2012
mali yılı bütçesinin Meclis Genel Kurulu görüşmelerinin
açılışı vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti 61inci Hükûmetinin ilk
bütçesi olan 2012 Mali Yılı Bütçe Kanununun görüşmelerinin
ülkemize, milletimize ve ekonomimize hayırlı olmasını
diliyorum.
Sözlerimin başında, Sayın
Genel Başkanımız, Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğana tekrar buradan geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum,
Allahtan kendisine acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılı bütçesi, bozulan dış dünya
konjonktürü dikkate alınarak mali disiplini güçlendirecek ve Orta Vadeli
Program'da ortaya koyduğumuz perspektife destek verecek bir yapıda
hazırlanmıştır.
Burada, şu hususları özellikle
hatırlatmak istiyorum:
2012 yılı bütçesi, AK PARTİ
hükûmetleri tarafından hazırlanan 10'uncu bütçedir. Diğer 9
bütçemizde olduğu gibi, 2012 yılı bütçesinde de bir yandan
küresel şartlar dikkate alınırken diğer yandan da sosyal
politikalar, özellikle istihdam artışı özenle
gözetilmiştir.
Diğer 9 bütçemizde olduğu gibi,
bu bütçede de halka hizmeti en öncelikli hedef olarak benimsiyor, ekonomik
kalkınmaya odaklanıyor, bireysel ve toplumsal refahı
gözetiyoruz.
Yine bu bütçe ile gerekli olan kamu
yatırımlarını sürdürmeyi, özel sektörün üretim ve
yatırımlarını desteklemeyi, ihtiyacı olan toplum
kesimlerine el uzatmayı, kamu çalışanlarının,
tarım üreticisinin alın terinin
karşılığını vermeyi ve
vatandaşlarımızın sağlık ve eğitim gibi en
önemli kamu hizmetlerinden yeterince yararlanmalarını hedefliyoruz.
Hiç kuşkusuz, bu bütçe AK PARTİ
İktidarında dokuz yıldır devam eden ekonomik ve siyasi
istikrara yeni bir halka teşkil edecektir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye ekonomisi bir zamanlar ekonomik krizlerin siyasi
krizleri, siyasi krizlerin ekonomik krizleri körüklediği, belirsizlik,
ümitsizlik, güvensizlik ortamından bugünlere
ulaşmıştır.
Üç haneli
rakamlara kadar yükselen enflasyon, yüksek kamu açıkları ve kamu borç
yükü gibi unsurlar yıllarca tüm ekonomik birimlerde ciddi bir güven
zafiyeti oluşturmuştur. Türkiye o günlerden bugüne büyük yol
katetmiştir. Ekonomik istikrar kalıcı olarak
sağlanmış, üreticinin ve yatırımcının önünü
açan bir anlayışla ekonomik programlar uygulanmaya konulmuş,
şeffaflık ve öngörülebilirlik garanti altına
alınmış ve Türkiye her alanda tarihinde görülmemiş
başarılara imza atarak küresel ölçekte takdirle bahsedilen bir ülke
konumuna yükselmiştir.
Türk dış politikası
artık uluslararası kamuoyunda dikkatle izlenir hâle gelmiştir.
Küresel gelişmelere ve ulusal önceliklerimize paralel olarak Orta Asya,
Kafkaslar, Orta Doğu, Balkanlar ve Afrika'da yeni açılımlar
gerçekleştirilmiş, dünyanın her noktasını dikkatle
izleyen, kucaklayıcı, bütünleştirici bir yaklaşım
benimsenmiştir. Dış politika alanındaki bu
açılımlara paralel olarak gerçekleştirilen iş birliği
projeleri beş kıtaya
yaygınlaştırılmıştır.
Burada ekonomideki gelişmelerin
detaylarına girmeden önce dış ve iç politikaya dair bazı
görüşlerimizi de sizlerle paylaşmak isterim.
AK PARTİ 12 Haziran seçimlerinde
Türkiye genelinde hemen hemen her 2 seçmenden 1inin oyunu alarak, yüzde 49,8
gibi yüksek bir oranla ve 3üncü kez 1inci parti olarak, demokrasi tarihimizde
örneği az görülür bir başarı elde etmiştir.
12 Haziran seçimlerinde milletimiz AK
PARTİ'nin dokuz yıldır yaptığı icraatları
onayladığını, aynı zamanda 2023 yılı
hedeflerine de gönülden inandığını sandık yoluyla ilan
etmiştir.
Milletimiz AK PARTİ
hükûmetlerinin politikalarına güvendiğini, bu politikaların
sürdürülmesi gerektiğini, istikrar ve güven zemininin
muhafazasını 12 Haziranda çok net bir şekilde ifade
etmiştir.
12 Haziran seçimleri bütün siyasi
partiler kadar AK PARTİ
Hükûmeti için âdeta politikaların, plan ve projelerin test edildiği,
sınandığı bir seçim olmuştur. İç politikadan
dış politikaya, ekonomiden demokratikleşmeye kadar her alanda
milletimiz AK PARTİ politikalarına duyduğu güveni ortaya
koymuştur.
Bu bütçe görüşmelerinde şu
hususları özellikle vurgulamak durumundayız: İç politika
dış politikadan ayrı değildir. Ekonomi,
demokratikleşmeden bağımsız değildir. İçine
kapanmış, dünya ile arasına duvarlar örmüş bir ülkenin, iç
politikada istikrarı, ekonomide büyümeyi, demokratikleşmede
reformları gerçekleştirmesi beklenemez. Aynı şekilde,
ekonomisi zayıf, istikrarsız, güven zemininden uzak bir ülkenin
dış politikada elinin güçlü olması da beklenemez. AK PARTİ
hükûmetleri dokuz yıl boyunca işte bu hassas dengeyi gözetmiş,
tek alanda değil, her alanda koordineli, uyumlu bir çalışmayla
topyekûn gelişmeyi Türkiye'ye yaşatmıştır.
AK PARTİ İktidarı
dış politikada sıfır sorun ilkesinden asla
vazgeçmemiştir, asla taviz vermemiştir. Aktif dış
politikamızın ve sıfır sorun ilkemizin, başta
ekonomi olmak üzere, Türkiye'de her alanda ne boyutta
yansımalarının olduğu açıktır, nettir.
Bakınız, sıfır sorun
susmak değildir, onaylamak değildir, sessiz, tepkisiz kalmak asla
değildir. Biz, başta bölgemiz olmak üzere, barışı
tesis etmek için her zeminde ve her fırsatta azami gayret gösterdik. Bütün
komşularımızla sorunları masaya yatırdık ve aktif
şekilde sorunların çözümü için çaba sarf ettik. Ancak bunu yaparken, bölgemizde
olsun, dünyada olsun haksızlıklara, zulme, çatışmalara,
katliamlara, yoksulluğa ve gelir adaletsizliğine, hukuksuzluğa
göz yummadık. Afganistan'daki insanı da, Gazze'deki insanı da
bir can olarak gördük. Afrika için, Somali için, Libya, Mısır, Tunus,
Filistin için seferber olduk. Haiti için, Şili için, Gürcistan için de
seferber olduk. Dinine, mezhebine, derisinin rengine,
yaşadığı toprağın altındaki madenlere,
petrole, elmasa bakmadan, insana sadece insan olduğu için sahip
çıktık, hakkını savunduk. Birileriyle ters düşeriz
diye bakmadık, birilerini karşımıza alırız diye
tedirgin olmadık. Diyalog, uzlaşma, barış ne kadar
ilkelerimiz olduysa, insan hakları ve hukuk da o kadar temel ilkelerimiz
oldu.
İşte şu anda da, Ortadoğu'da yaşanan
hadiselere aynı ilkelerden bakıyoruz. Libya'ya, Tunus'a,
Mısır'a nasıl insaniyet gözlüğüyle, vicdan nazarıyla
baktıysak, Suriye'ye de sadece insaniyet gözlüğüyle, vicdan
nazarıyla bakıyoruz.
Biz, dokuz yıl boyunca, Suriye ile iyi ilişkiler tesis
etmenin gayreti içinde olduk. Bir yandan iki ülkenin
karşılıklı istifadesine olacak adımları atarken,
bir yandan da ülkelerimizin ve bölgelerimizin refahı adına
reformların üzerinde dikkatle durduk.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu söylediklerine sen inanıyor musun
ya?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Suriye
yönetimine, en üst düzeyde gereken reformların yapılması
tavsiyesini her fırsatta ifade ettik.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu söylediklerine sen inanıyor musun
ya?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Suriye'nin
uluslararası sisteme entegre olabilmesi, sorunları çözebilmesi,
halkının refahını artıracak reformları
gerçekleştirmesi için yönetimi her zaman teşvik ettik.
KAMER GENÇ (Tunceli) 300 milyon doları nasıl verdin
Ali Bey, izah et? Bu 300 milyon doları senin burnundan getireceğiz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Genel Başkanın burada,
biraz saygı göster!
KAMER GENÇ (Tunceli) Sana ne yahu! Senin aklın varsa
kendine sakla!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Tunus,
Mısır ve Libya'nın ardından, Suriye'de olaylar
başladığında, son derece soğukkanlı biçimde yine
Suriye yönetimine tavsiyelerimizi ilettik. Ne var ki Suriye yönetimi,
reformları cesaretle, kararlılıkla gerçekleştirmek yerine,
hem bize hem tüm dünyaya doğruları söylememiştir, verdiği
sözlerde durmamıştır. Suriye yönetimi, muhalefetin taleplerine,
halkın isteklerine kulak vermek yerine, şiddeti, öldürmeyi,
sindirmeyi, susturmayı tercih etmiştir.
Suriye'de kan akarken, Suriye'de masum insanlar öldürülürken,
yanı başımızda açık bir zulüm yaşanırken,
hiç kimse bizden susmamızı, tepkisiz kalmamızı bekleyemez.
Türkiye'nin Suriye'ye karşı tavrı tamamen insanidir, tamamen
hukukidir. Kan ve gözyaşının dinmesinden, Suriye'de ve bölgede
huzur ve barışın sağlanmasından başka hiçbir
arzumuzun olmadığı bilinmelidir. Tüm bölge ülkeleri de, bizim
Suriye konusundaki barışçı, insani tutumumuzu görmekte ve bunu
desteklemektedir.
Ana muhalefet lideri, bir sabah
kalktığımızda Suriyeyi düşman ilan ettiğimizi
ileri sürdü. Biz bir sabah değil, her
sabah yeni bir dünyaya uyanıyoruz. Biz her sabah dünyadaki
gelişmeleri, uluslararası alanda
savunduğumuz insan odaklı evrensel değerler ile
uluslararası gerçekler perspektifinden yeniden değerlendiriyoruz. Biz
her sabah jeopolitiğimizi, beşerî coğrafyamızı yeniden
yorumluyoruz. Biz bazılarının temsil ettiği gibi
geçmişi yorumlamak için değil geleceğimizi şekillendirmek
için gece gündüz çaba gösteriyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Biz dünyadaki ve
bölgemizdeki koşullar değişirken önceki hükûmetlerin ve
özellikle 1990lı yıllardaki koalisyon hükûmetlerinin
yaptığı gibi statükocu, pasif ve edilgen değil, hemen her
konuda Türkiye eksenli, zamanın ruhuna uygun, sorun değil çözüm
odaklı, özgün ve vizyoner bir dış politika izliyoruz. Bundan
bazıları rahatsız olsa da Türkiye bugün kendi sözünü söyleyen,
kendi sözüyle hareket eden, söylediği dinlenen, takip eden değil
takip edilen bir ülke konumuna gelmiştir.
Suriyedeki duruma gelince, bu durum, Ana
Muhalefet Liderinin bahsettiği gibi, bir sabah ortaya
çıkmış değildir. Biz, dokuz aydır her sabah
kalktığımızda o gün Suriyede rejim tarafından kaç
insanın daha öldürüldüğünün ıstırabını
yaşıyoruz. Biz, her sabah binlerce insanın maruz kaldığı
baskı ve zulme şahit oluyoruz ve dokuz ay zarfında kendi
halkına silah doğrultan bir rejimi, 4.500 insanın
öldürüldüğünü, on binlerce insanın kaybolduğunu ve daha
binlercesinin hapishanelerde çürütüldüğünü görüyoruz.
MUSA ÇAM (İzmir) Iraktaki ölenler
ne olacak?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) - Bugün Suriyede halka yönelik şiddetin durması, mezhepsel
bölünmeleri körükleyebilecek bir iç savaşın engellenmesi ve ülkenin
demokratik bir yönetime kavuşması için verdiğimiz çaba da esasen
bu durumun bir sonucudur.
Bundan sonra yapılması gereken,
değişim sürecinin önünü açmak ve Suriye halkına bu yönde destek
vermektir. Hiç kimse bizden kendi halkına silah doğrultan bir rejimin
yanında olmamızı beklememelidir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Müslüman
Kardeşlere ne kadar para yardım ettiniz, söyle bakalım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Türkiye, bugüne kadar hiçbir ülkenin rejimini zorla
değiştirmeye kalkmamıştır. Türkiye, bugüne kadar
hiçbir zaman savaş peşinde koşmamıştır,
koşmayacaktır. Bir ülkenin nasıl yönetileceğine ancak o
ülkenin insanları karar verir ancak bugünün dünyasında 1990lı
yıllarda Bosnada, Kosovada yaşanan zulmün bir benzerinin Suriyede
tekrarlanması mazur görülemez. Bizimki bir savaş
çağrısı değil, ilkesel bir tutumdur. Ayrıca biz
şunu da bilmekteyiz ki meşruiyetin temel kaynağı
halktır, halkın iradesidir. Halkın iradesinin serbest bir
şekilde tecelli etmesine karşı silah kullanan bir
anlayışa Türkiye'nin destek vermesi söz konusu olamaz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Halka
giderken Suriye politikamız böyle olacak deseydiniz, halk size oy
vermeyecekti.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) - Bizim belirlediğimiz dış politika ilkeleri her
şeyden önce insan odaklıdır. Bugün Suriye konusunda
izlediğimiz politikayı Bir sabah kalktık, her şey
değişti, başka güçlerin isteği üzerine bir ülkeyi
düşman ilan ettik. diyerek eleştirenler, evrensel insani
değerleri, benimsediğimiz ilkeleri ve Suriyedeki koşulları
idrakten yoksun olduklarını, dahası dokuz aydır her sabah
yaşanan zulme gözlerini, kalplerini ve vicdanlarını
kapadıklarını ortaya koymaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, bazı
Cumhuriyet Halk Partisi mensuplarının Suriye ziyaretlerini ve
Sayın Kılıçdaroğlunun sözleriyle beraber
düşündüğümüzde şöyle bir algı oluşuyor korkarım
ki: Cumhuriyet Halk Partisi içinde bazıları Baas rejimiyle bir gönül
birliği hissediyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Çok ayıp Sayın Bakan, çok ayıp!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Azınlığın çoğunluğa tahakkümü, tek
parti rejimi, bunları özleyenler kendilerini Suriyedeki rejimle
özdeşleştiriyorlar herhâlde. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Hezeyan
görüyorsun, hezeyan!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Bakan, çok ayıp!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) - Libya konusuna gelince, ahde vefa uluslararası hukukun en
önemli bir ilkesidir ancak hiçbir ilke en kutsal hak olan insanın
yaşam hakkından üstün değildir. Nitekim, biz, Libya lideri
Kaddafiye de aynen Esada yaptığımız gibi zamanlıca
gereken uyarılarda bulunduk ancak dinlememekte ısrar etti. Bizim
vefamız Libya halkınadır, rejimine değildir. Kendi
halkına silah doğrultan, kitlesel katliama girişerek
halkıyla arasındaki her türlü vicdani, ahlaki ve akli meşruiyet
ilkesini tarumar eden bir lidere vefa gösterilmesini beklemek vefanın kendisine
ihanettir. Kaddafinin linç edilmesi karşısındaki tutumumuzu
aynı gün Dışişleri Bakanımız net bir şekilde
açıkladı, bu tür bir olayı kimsenin tasvip etmesi mümkün
değildir ancak dokuz yıldır devam eden AK PARTİ
iktidarında bizim için en temel gösterge halkın tercihi ve
meydanların sesi olmuştur. Sayın Başbakanımız
eylül ayında Libyayı ziyaret ettiğinde Trablusta, Misratada,
Tacurada ve Bingazide Türk Bayrakları ile meydanlara dökülen on binlerce
Libyalının coşkulu teveccühü ve tezahüratı, bu, Libya
halkının sesidir, vicdanıdır oysa sizin bahsettiğiniz
bazı Avrupa ülkelerinin liderleri Libyaya gittiğinde nasıl
karşılandıklarını hepimiz gördük, izledik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yüzde 35i kim
aldı, onu söyle!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) 2010 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde İrana
karşı yaptırımlara ilişkin kararın
oylamasında koyduğumuz tavır ise her denilene evet
dendiği iddiasını peşinen çürütmektedir. O gün bu
tavrı aldığımız için bizi herkesten önce bugün her
denilene evet dediğimizi iddia edenler eleştirmişti
hatırlayacak olursanız. Ayrıca, bütün bu
yaptıklarımızı egemenlerin güdümünde diye takdim etmek,
dış politikamızı daha kalıplı, statik bir
çıkar algılamasıyla tanımlamak her şeyden önce
Türkiye'nin çıkarının nerede yattığını
görmemektir, bölgeye ilişkin vizyonumuzu anlamamaktır ve dahası
zamanın ruhunu ve tarihinin seyrini okumaktan uzak, basmakalıp ve
sığ bir anlayışın tezahürüdür.
2008 yılında, şöyle bir
hatırlayacak olursanız, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi seçimleri oldu. Türkiye 192 ülkenin 151inin oyunu alarak seçildi. Son
on yıldır benzer ortamlarda benzer sayıda ülkenin
katıldığı seçimlerde en yüksek oyu Türkiye aldı.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kaç tane aday
vardı ya? İnsan biraz sıkılır ya! 75 trilyon para
harcadınız 75 trilyon!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Ve biz buraya seçildikten sonra onlarca ülkenin temsilcisi geldi
bizleri tebrik etti, bazıları boynumuza sarıldı,
ağladı. Dedikleri şuydu: Biz size niye oy verdik, biliyor
musunuz? Siz dik duruyorsunuz. Siz kimsenin etkisi altında kalmadan
doğru neyse onu yapıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) 53 Afrika ülkesinden 51inin oyunu aldık. Dünyada ne
kadar ezilmiş, ne kadar sıkıntıda ülke varsa büyük bir
çoğunlukla bizi destekledi. Siz hep uluslararası hukuk diyorsunuz,
siz hep insan diyorsunuz, biz sizi onun için destekliyoruz. dediler.
KAMER GENÇ (Tunceli) Peki, Bahreyne niye
müdahale etmiyorsunuz Bahreyne? Bahreynde olan katliama niye müdahale
etmiyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile Mısır Arasında
Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma
Anlaşmasıyla ilgili olarak Mısır nezdinde gerekli her türlü
girişimler yapılmıştır. Ayrıca,
Birleşmiş Milletler nezdinde girişimde bulunulmuş,
Anlaşmanın kendisinin ve Kıbrıs Türklerinin Doğu
Akdenizdeki hak ve çıkarlarını haleldar ettiği
itirazımız kayıtlara geçirilmiştir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Başka
kâğıtları okuyor ya! Burada yazmıyor bunun söyledikleri.
Başka kâğıdı okuyorsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) - Ayrıca, Mısır ile Türkiye arasında da ikili bir
görüşme trafiği şu anda başlamış durumdadır.
Müteakiben 2007 yılında Lübnanla benzeri bir anlaşma
yapmıştır Güney Kıbrıs Rum Yönetimi. Lübnan Hükûmeti
nezdinde o tarihten beri yapılan en üst düzeyde girişimlerle
Lübnanın şimdiye kadar bu Anlaşmayı onaylamaması
sağlanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bunu niye bize
dağıtmışlar! Burada yok bir şey.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Dolayısıyla, bu Anlaşma onaylanmış bir
anlaşma değildir; Hükûmette dahi onaylanmamıştır,
Meclise dahi gelmemiştir ve bu konudaki girişimlerimiz de
sürmektedir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Bakan, burada yazmıyor söyledikleriniz. Oradan okuyorsunuz ama burada
yazmıyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) - Güney Kıbrıs Rum Yönetimi son olarak 17 Aralık 2010
tarihinde Lefkoşada İsraille bir
Münhasır
Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması
imzalamıştır ancak dikkatinizi çekmek istiyorum, bu
anlaşma, Sayın Kılıçdaroğlunun bahsetmiş
olduğu Dışişleri Bakanımızın
konuşmasından daha sonra imzalanan bir anlaşmadır.
Dolayısıyla burada da bir tutarsızlık yoktur.
Hükûmetimiz, Türkiyenin karada, havada
veya denizde her türlü hakkının korunması konusunda son derece
hassastır. Ayrıca Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tek
taraflı bu girişimleri, ülkemiz açısından bir hüküm ifade
etmemektedir. Zira Kıbrıs Adasının tek sahibi Rumlar
değildir, Kıbrıs Türkleri de adanın sahibidir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Nihayet kabul
ettiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kıbrıs konusunda Türkiye aynı şekilde yapıcı ve
aktif bir tutum izlemiştir, izlemeye de devam etmektedir.
Kıbrısta tarafların ikna olacağı kalıcı bir
barışı desteklemeyi sürdürüyoruz. Kıbrısta
müzakerelerin ilanihaye devam etmeyeceğini de muhataplarımıza
her fırsatta ifade ediyoruz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
her alanda desteklerimiz de sürüyor. Avrupa Birliği müzakerelerinde
Türkiye, tüm olumsuzluklara, liderlerin tüm popülist tavırlarına
rağmen, kararlılığını ilk günkü gibi muhafaza
ediyor.
Tüm dünyayı etkisi altına alan
küresel ekonomik kriz konusunda, G-20 platformunda görüş, öneri ve
tavsiyelerimizi güçlü şekilde dile getiriyoruz. G-20de alınan tüm
kararlara etkili bir şekilde katkı veriyoruz.
Türkiyenin girişimleriyle
başlatılan, eş başkanlığını Sayın
Başbakanımızın yürüttüğü Medeniyetler
İttifakı Projesi de aynı heyecanla yolunda ilerliyor. Şu
anda 100ün üzerinde ülke Medeniyetler İttifakının dostlar
grubu içerisindedir ve pek çok uluslararası kuruluş da bu
yapının içine girmiştir.
Mısır, Tunus ve Libyadaki
gelişmeleri de kuşkusuz yakından takip ediyoruz ve bu ülkelerde
de parlamenter ve anayasal sisteme dayalı rejimlerin bir an önce
oluşturulması ve sağlıklı şekilde işletilmesi
için girişimlerimizi sürdürüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; güçlü bir ekonomi, güçlü bir ülke için iç huzurun ve
güvenliğin ne kadar önemli ve elzem olduğunu son dokuz yılda bir
kez daha teyit ettik.
Zor bir coğrafyada bulunan Türkiye,
maalesef istikrar, huzur ve güvenliğine yönelik olarak terör
saldırılarına maruz kalan bir ülkedir. Bugün artık terörist
faaliyetlerin, tamamıyla Türkiyenin huzurunu kastettiği daha net
olarak ortaya çıkmıştır.
Terör örgütünün, iddia edildiği gibi
bir hak mücadelesi veren örgüt değil, taşeron bir
örgüt olduğu daha net olarak görülmüştür.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Günaydın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) -
Hükûmetimizin dokuz yıl boyunca doğu ve güneydoğuya
yaptığı yatırımlar, demokratikleşmede
attığı cesur adımlar terör örgütünü zeminsiz
bırakmış, istismarı önlemiş, örgütün niyetlerini âdeta
iyot gibi açığa çıkartmıştır.
Şunu bugün artık çok net görüyoruz: Terör örgütü
demokratikleşme adımlarından çok ciddi şekilde
rahatsızlık görüyor. Terör örgütü, ülkede artan kardeşlik
ikliminden ciddi şekilde rahatsızlık duyuyor. Terör örgütü,
bataklığın kurutulmasından, istismar araçlarının
ortadan kalkmasından büyük rahatsızlık duyuyor. Son dönemde
artan saldırılar, terör örgütünün bu rahatsızlığını
açıkça göstermiştir.
Ayrıca, bu saldırılar, terör örgütünün yeni bir
ihale alarak taşeronluk yaptığını da
tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde
netleştirmiştir.
Şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Doğu ve
güneydoğuya yapılan devasa yatırımlar, eğitim,
sağlık, adalet ve emniyet hizmetleri, terör örgütünün istismar
alanlarını yok etmiştir.
Tüm tahriklere, tüm senaryolara rağmen, Hükûmetimiz,
demokrasi güvenlik dengesinden asla taviz vermemiştir, vermeyecektir.
KAMER GENÇ (Tunceli) İsim söyle, isim
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Terörle
kararlılıkla mücadele ederken, sivil halkın hukukunu gözetiyor
KAMER GENÇ (Tunceli) - Gittin, oy almak için Barzaniyle
anlaşıp oyu aldıktan sonra
Adamla ne
anlaştıysanız onun hakkını verin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) -
bölgenin
refahını en üst düzeyde geliştirmek için
yatırımlarımızı sürdürüyoruz.
Nitekim bugün, bölge halkı da terör örgütünün gerçek yüzünü
görmekte ve arasına mesafe koymaktadır.
Terör örgütünün son dönemde masum sivillere, çocuklara, hatta
doğmamış bebeklere yönelik saldırıları, en önce
bölge halkı tarafından nefretle
karşılanmıştır. Terör örgütünün, kendi
militanlarına dahi acımasız bir şiddet
uyguladığı görülmüş, terörün maskesi düşmüştür.
Hükûmet olarak, terörle mücadeleyi hız kesmeden
sürdüreceğiz. Gerek güvenlik tedbirleriyle gerek diplomatik
girişimlerle gerekse demokratikleşme adımlarıyla terörü
minimize etme çabalarımızı kararlılıkla
yürüteceğiz.
Türkiye, bir yandan tarihin karanlık hadiselerini
aydınlatmaya bir yandan da aydınlık bir gelecek
inşasına aynı ivmeyle devam edecektir.
3üncü AK PARTİ İktidarı dönemi,
demokratikleşme adımlarının hız kazanacağı,
Türkiye'nin bölgesinde demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak
yükseleceği bir dönem olacaktır.
Hiç şüphesiz, yeni bir anayasa, bu 3üncü dönemimizin en
önemli adımlarından birisi olacaktır. Bölgesinde ve dünyada bir
ilham kaynağı olan Türkiye'ye, mevcut Anayasanın artık dar
geldiği herkes tarafından kabul edilmektedir. Yeni bir anayasanın
yapılması için çalışmalar
başlatılmıştır. İnşallah bu Meclis, sivil,
demokratik, katılımcı bir anayasa yapabileceğimizi
milletimize ve tüm dünyaya ispat edecektir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Önce kanun
hükmünde kararnamelerle Türkiyenin yapısını
değiştirdiniz, katılımcılık
anlayışınız bu mu sizin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen
yılki bütçe dönemiyle kıyaslandığında maalesef bu
yıl küresel ekonomiyle ilgili iyimserliğin biraz daha
azaldığı ve özellikle Avrupa Birliği bölgesindeki borç ve
bankacılık sektörü sorunları nedeniyle
karamsarlığın arttığı bir dönemden geçmekteyiz.
Krize yüksek borçluluk oranlarıyla yakalanan ülkeler
genişletici politikalar nedeniyle, kamu açıklarının
artması ve büyüme performanslarının azalması nedeniyle
sürdürülmesi mümkün olmayan borçluluk oranlarına
ulaşmışlardır. Kamu borcuna ilişkin endişelerin
bankacılık sistemine ilişkin görünümü kötüleştirmesi sorunu
daha da ağırlaştırmıştır. Bunun sonucunda
hem piyasalarda hem de reel sektörde güven ortamı ciddi şekilde zarar
görmüş, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerde
büyüme yavaşlamış, özellikle avro bölgesi ekonomisine
ilişkin resesyon beklentileri gittikçe kuvvetlenmiştir.
Avrupa Birliği Komisyonunun en son
tahminlerine göre önümüzdeki dönemlerde avro bölgesi ekonomisinde neredeyse
sıfır büyüme beklenmektedir. Geçtiğimiz hafta yayınlanan
son OECD tahminlerine göre ise avro bölgesi ekonomisinde bu yılın son
çeyreğinden 2012 yılının ikinci çeyreğine kadar
daralma beklenmekte, sonraki dönemlerde ise büyümenin çok zayıf seyretmesi
öngörülmektedir.
Avro bölgesine ilişkin düşük
büyüme beklentilerine paralel olarak küresel büyüme beklentileri de her geçen
ay bozulmaktadır. Eylül ayındaki Uluslararası Para Fonu
tahminlerine göre 2011 ve 2012 yılları küresel büyüme tahminleri
yüzde 4 seviyesindeyken, Kasım ayındaki OECD tahminlerine göre
küresel ekonominin daha da yavaşlayarak 2011 yılında yüzde 3,8;
2012 yılında ise yüzde 3,4 oranında büyümesi öngörülmektedir.
Avro bölgesindeki borç krizi Almanya hariç
neredeyse tüm bölge ülkelerine sirayet etmiş durumdadır. Eğer
gereken tedbirler en kısa zamanda alınmazsa krizin daha da
derinleşerek sistemik bir hâl alması ve bankacılık
kanalıyla küresel boyutlara ulaşması sürpriz olmayacaktır.
Avro bölgesinde ortak bir para
politikası vardır. Bu nedenle münferit ülkelerin para ve kur
politikaları işlerliğini yitirmiştir. Bu ülkelerde, raydan
çıkan kamu dengelerini ve dış dengeleri düzeltecek tek mekanizma
olarak geriye maliye politikaları kalmaktadır. Bu mekanizma
aracılığıyla yapılacak düzeltmenin sancısı
ve sosyal maliyeti ise büyük olmaktadır. Pek çok hükûmet
zayıflamıştır. İnanılır ve güvenilir planlar
ortaya konulamamaktadır. Bu durum, özellikle avro bölgesinde borç sorununu
derinleştirici bir rol oynamaktadır. Avro bölgesinde güçlü, ortak bir
kamu maliyesi çerçevesinin acilen oluşturulması gerekmektedir. Bu
çerçevenin etkili yaptırım mekanizmalarını da içermesi
şarttır.
Öte yandan, Avrupa'da borç kriziyle beraber
bankacılık sektörünün bilanço yapısının zayıflığı
da küresel ekonominin karşı karşıya kaldığı
önemli risklerden biridir. Bu nedenle, bölgedeki bankaların sermaye
yeterliliklerinin artırılması gerekmektedir.
Pek çok Avrupa ülkesinde yapısal
reformlar kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bununla beraber Avrupa
Merkez Bankası, avro bölgesinde olan hiçbir ülkede finansal bir
çöküşe izin vermemelidir.
Son dönemde yaşanan gelişmeler,
ülkelerin birlikte, kararlı ve eş güdümlü hareket etmelerini zorunlu
hâle getirmiştir. Türkiye'nin, gelişmekte olan ülkelerin de dâhil
olduğu G-20 gibi yapıların önemi artmıştır.
Küreselleşmenin getirdiği ticari ve finansal ilişkilerin boyutu,
küresel iş birliğinin yanında bölgesel iş birliğinin
de önemini gün yüzüne çıkarmıştır.
Genel olarak Avrupa'nın, özel olarak
ise avro bölgesinin ekonomimiz için taşıdığı önem
bizim bölgeyi yakından takip ederek, gerektiği noktalarda
hızlı bir şekilde tepki vermemiz ihtiyacını
doğurmaktadır. Katıldığımız
uluslararası platformlarda, iyi düşünülmüş plan ve programlar
hazırlanması, yapısal zafiyetleri giderecek politikalar
geliştirilmesi ve bunların dirayetle uygulanması
ihtiyacını üzerine basarak dile getiriyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel kriz ortamında, Türkiye ekonomisinin diğer
pek çok gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeye göre çok daha
sağlam bir zemin üzerinde durduğunu görüyoruz. Türkiye'nin 2010
yılında kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı yüzde 42,2 olarak gerçekleşmiştir. Avrupa Birliği ve
Amerika Birleşik Devletleri için bu oran, sırasıyla yüzde 80,1
ve 94,4 seviyesindedir. Biz, önümüzdeki dönemde de sürdürülecek mali disiplinin
sonucu olarak bu oranın daha da gerileyerek 2014 itibarıyla yüzde 32
olarak gerçekleşmesini hedeflemekteyiz.
Sayın Kılıçdaroğlu,
doğan her çocuğun borç miktarından bahsetti. Bu borç miktarından
bahsedince, o zaman birilerinin de herhâlde doğan her
çocuğun gelirinden de bahsetmesi gerekir ve doğan her çocuğun da
gelirinin 10 bin dolar olduğunu herhâlde birilerinin de söylemesi gerekir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Biz milletin çocuklarından bahsediyoruz,
sizin çocuklardan değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Borç
gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak ölçülür. Bu bütün dünyada
böyledir. Dokuz yıldır maalesef biz bunu burada anlatmakta ve sizler
de anlamakta güçlük çekiyorsunuz.
Rakamlarla oynayarak borcu daha farklı göstermek mümkün
değildir. Bakın, bugün itibarıyla Türkiyenin risk dilimi Avrupa
Birliğine üye olan 15 ülkeden daha düşüktür. Türkiyenin borçlanma
faizi Avrupa Birliğine üye pek çok ülkeden daha düşüktür. Bu durum bize
Türkiyede kamu borcunun artık bir sorun olmaktan
çıktığını göstermektedir. Hatta Haziran 2011
itibarıyla kamunun net dış borcu artık sıfır
mertebelerinde seyretmektedir. Yani tüm kamu sektörünün, merkezî hükûmet,
belediyeler, KİTler, bunların tümünün dış borcuyla, döviz
borcuyla Türkiye Cumhuriyetinin toplam döviz varlıkları artık
başa baş noktaya gelmiştir. Borç noktasında bu kadar iyi
noktaya gelmemize rağmen hâlâ bu konunun çok basit rakamlarla farklı
bir şekilde gösterilmeye çalışılmasına da zaten pek
kimse inanmamakta, değer vermemektedir.
Türkiye'nin sağlam kamu mali dengeleri, bu kriz döneminde
bizi diğer ülkelerden ayrıştıran en önemli unsurlardan biri
olmuştur. Bu konuda orta vadeli program çerçevesinde koyduğumuz irade
de çok açıktır, nettir. Kazanımlarımızı riske
atacak her türlü eğilimden uzak duracağımızın
altını bir kez daha burada ben vurgulamak istiyorum.
Bugün Türkiye ekonomisinin ayaklarını yere sağlam
basmasını sağlayan bir başka önemli alan ise örnek bir
bankacılık sektörü ile güçlü bir düzenleme ve denetleme çerçevesidir.
Günümüzde pek çok gelişmiş ülkenin bankacılık sektörünün
karşı karşıya kalmış olduğu zafiyetler,
vakitlice alınan tedbir ve düzenlemeler sayesinde Türk
bankacılık sektörü için söz konusu bile değildir. Yüksek sermaye
yeterliliği, kredilerdeki düşük takibe düşme oranı, piyasa
risklerine karşı dayanıklı bilanço yapısı ve
kârlılık performansı ile Türk bankacılık sektörü tüm
dünya tarafından takdirle izlenmektedir.
Özellikle dikkatinizi çekmek isterim ki Amerika Birleşik
Devletlerinde ve Avrupa Birliğinde yaşanan ekonomik sorunların
iki önemli ayağı olan kamu maliyesi ve bankacılık
Türkiye'nin en güçlü olduğu alanlardır.
Değerli milletvekilleri,
gelişmiş ülkeler başta olmak üzere pek çok ülkenin yüksek
işsizlik, düşük büyüme, kırılgan bankacılık
sistemi, yüksek bütçe açıkları ve artan kamu borç stokları gibi
sorunlarla mücadele ettiği bu dönemde, Türkiye krizden en hızlı
çıkan ülkelerden biri olarak takdir toplamaktadır. Temel ekonomik
göstergelerin uluslararası karşılaştırmaları bu
durumu açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Özellikle büyüme performansı
açısından Türkiye, dünyada önde gelen ülkeler arasında yer
almaktadır. Türkiye, 2010 yılında yüzde 9 büyüme oranıyla
tüm Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada yer almıştır.
2011 yılının ilk yarısında da yüzde 10,2'lik büyüme
oranıyla hem G-20 ülkeleri arasında hem de Avrupa ülkeleri
arasında en hızlı büyüyen ekonomi olmuştur.
2011 yılı için orta vadeli
program'daki büyüme tahminimiz yüzde 7,5 idi. Son açıklanan bazı öncü
göstergeler ışığında bu yılın büyüme
oranının yüzde 7,5'un da üzerinde gerçekleşmesini beklemekteyiz.
2012 yılında ise küresel ekonomideki yavaşlamaya bağlı
olarak büyümenin yüzde 4 olacağını tahmin ediyoruz.
Uygulamaya koyduğumuz
zamanlı politikalar ve güçlü büyüme sayesinde, son dönemde yüksek oranda
istihdam artışı yaşanmıştır. 2010
yılında, istihdamda, bir önceki yıla göre 1 milyon 317 bin
kişilik artış sağlanmıştır. Bu sayede, 2009
yılında yıl ortalaması olarak yüzde 14 düzeyinde bulunan
işsizlik oranı, 2010 yılında yüzde 11,9'a
gerilemiştir. Söz konusu düşüş, OECD verilerine göre 2010
yılındaki en hızlı düşüştür.
2011 yılında, güçlü büyüme
sürecinin sürmesi iş gücü piyasasına olumlu yansımalara devam
etmiştir. Yılın ilk üç çeyreği itibarıyla 1 milyon 689
bin kişilik istihdam artışı sağlanırken,
işsizlik oranı da yüzde 9,2 olarak gerçekleşmiştir.
Şöyle bir mukayese edecek olursak, Avrupa Birliğinde Ağustos
2011 itibarıyla ortalama işsizlik 9,7, yani bizden yarım puan
yüksek; avro bölgesinde de ortalama yine 9,7dir, yani bizden yarım puan
yüksektir.
Gençlerdeki işsizlik
oranına geldiğimizde, yine ağustos itibarıyla -Eurostat verilerinden söylüyorum-
avro bölgesinde yüzde 21, Avrupa Birliğinin tümünde yüzde 21,5, Türkiyede
ise yüzde 18,6dır, yani gençlerdeki işsizlik sadece Türkiyede
değil, pek çok ülkede problemdir ama Türkiye bu oranda da Avrupa
ortalamalarının şu anda altındadır. İspanya gibi
ülkelerde şu anda gençlerin yüzde 40ı işsizdir.
Kadınların istihdamı konusuna gelince,
aslında bu konu Sayın Kılıçdaroğlunun
bahsettiğinin tam tersine son yıllarda çok ciddi mesafe
aldığımız bir konudur. Bakın, küresel krize
rağmen 2008 yılında Türkiye'de çalışan kadınların
sayısı 239 bin kişi artmıştır. 2009da bunun
üzerine bir 276 bin kişi daha eklenmiştir, 2010da 554 bin kişi
daha eklenmiştir, 2011 Ağustos ayı itibarıyla 611 bin
kişi daha eklenmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Çalışmayan kadın
kalmamış evde yahu!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla)
Küresel krize rağmen Türkiye'deki toplam istihdam edilen
kadınların sayısı her yıl artış
göstermektedir, son yıllarda da bu artış
hızlanmıştır.
Ülkelerin
küresel krizin iş gücü piyasası üzerindeki etkilerinin en yoğun
düzeyde hissedildiği 2009 yılının ilk çeyreğinden
bugüne kadarki performansı incelendiğinde Türkiye'nin iş gücü
piyasasında diğer ülkelere kıyasla elde ettiği
başarı daha da ön plana çıkmaktadır. OECD verilerine göre
Türkiye, 2009 yılı ilk çeyreği ile 2011 yılının
ilk çeyreğini kapsayan dönemde -yani tam iki yıllık dönemde- en
fazla istihdam artışı sağlayan ülkedir yani tüm OECD
ülkeleri içerisinde istihdamın en hızlı arttığı
ülkedir. İşsizlik oranını da en hızlı
düşüren ülkeler arasındadır.
Hükûmetlerimiz
döneminde Türkiye tekrar tek haneli enflasyon rakamlarıyla
tanışmıştır. Enflasyon 2010 yılında son
kırk yılın en düşük seviyesine inmiş ve yüzde 6,4
olarak gerçekleşmiştir.
Kriz
sonrasında iç talepteki güçlü seyir, küresel emtia fiyatlarındaki
artış, döviz kurundaki yükselme ve bazı ürünlerdeki vergi-fiyat
ayarlamaları enflasyonun artmasına sebep olmuştur. Önümüzdeki
dönemde bu faktörlerin etkisinin giderek azalacağını ve 2012
yılı sonu itibarıyla enflasyonun yüzde 5 olan hedef ile uyumlu
bir patikada seyredeceğini bekliyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ihracat pazarlarımızdaki
durgunluğa rağmen ihracatımız bu yılın ilk on
ayında yüzde 20,2 oranında artmıştır.
İhracatımızın 2011 yılı sonu itibarıyla
bugüne kadarki en yüksek düzeye çıkarak 134,8 milyar dolar
olmasını bekliyoruz. Diğer yandan yurt içi tüketim ve
yatırım talebindeki canlanmaya bağlı olarak ithalatta da
hızlı bir artış gözlenmiştir. Bu faktörlere ilave
olarak, emtia ve enerji fiyatlarındaki artışlar ve dış
talebin zayıf seyretmesi 2010 ve 2011 yıllarında cari
açığın artmasına yol açmıştır.
Cari
işlemler açığı ve enflasyondaki gelişmelerin
makroekonomik ve finansal istikrar üzerindeki etkilerini
sınırlandırmaya yönelik olarak para politikası, makro
ihtiyati tedbirler ve maliye politikası alanında gerekli adımlar
atılmaktadır. Bu çerçevede 2010
yılının sonundan itibaren para politikası araçları ile
kredi büyümesinin kontrol altına alınması, mevduatın
vadesinin uzatılması ve cari işlemler
açığının finansmanında uzun vadeli kaynakların payının
artırılması hedeflenmiştir. Öte yandan, konut kredilerinde
teminat oranı, kredi kartlarındaki asgari ödeme oranı ve ihtiyaç
kredilerinde genel karşılık oranları
artırılmıştır. Sermaye yeterlilik oranı
hesaplamalarında ihtiyaç kredilerinin risk ağırlığı
vadeye göre farklılaştırılmış ve kâr
dağıtımının izne tabi tutulması uygulaması
sürdürülmüştür. Bu düzenlemelerle bankacılık sisteminin güçlü
yapısı korunmuştur.
Diğer taraftan, cari açığın kalıcı
olarak makul seviyelere düşürülmesi amacıyla yapısal önlemlerin
hayata geçirilmesine devam edeceğiz. Bu kapsamda, sanayi ve hizmetlerde
ileri teknoloji içeren ve yüksek yurt içi katma değerli üretim
yapısına geçişin sağlanmasına yönelik politikalar
üzerinde çalışmaktayız. Ayrıca, orta ve uzun vadede yurt
içi tasarrufların artırılmasına ve girdi tedarikinde yerli
ürün payının yükseltilmesine yönelik çalışmaları da
sürdürmekteyiz. Büyük oranda dışa bağımlı
olduğumuz enerji sektöründe ise yerli, yenilenebilir ve nükleer enerji
öncelik verdiğimiz diğer politika alanları olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002
yılından itibaren uygulamaya konulan yapısal reformlar
Türkiye'de mali disiplinin güçlenmesini ve kamu maliyesinin
sürdürülebilirliğinin orta ve uzun vadede bir sorun olmaktan
çıkmasını sağlamıştır. Kriz sonrası
dönemde gelişmiş ülkelerden zaten daha iyi durumda olan kamu finansman
dengelerimiz daha da güçlenmektedir. 2010 yılında yüzde 3,6 olan
merkezî yönetim bütçe açığımızın, 2011
yılında mali disiplinden taviz verilmemesi ve güçlü büyümenin
etkisiyle, öngörümüz olan yüzde 2,8'in de altında, yüzde 1,7 oranında
gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu oranı 2012 yılında daha da
düşürerek yüzde 1,5'e getirmeyi hedefliyoruz. Orta Vadeli Program dönemi
sonunda da açığın millî gelire oranının yüzde 1'e
düşeceğini öngörüyoruz.
2002 yılında yüzde 14,8 olan faiz giderlerinin
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, küresel kriz yılı olan
2009 hariç, her sene düşürülmüştür. 2010 yılında yüzde
4,4'e inmiştir, bu yıl ise bu rakamın 3,3
olacağını bekliyoruz. Yani faiz ödemeleri millî gelirimizin
yüzde 14,8i iken 2002de, bu yıl yüzde 3,3üne düşecek.
Bütün bu olumlu gelişmeler Türkiye'deki siyasi istikrar
zemini üzerine inşa edilmiştir. Ekonomik istikrar için ne
gerekiyorsa, bunu cesaretle yapabilen güçlü bir siyasi irade bu
başarıların en önemli faktörüdür.
Muhalefet partilerimizin değindiği bazı konularla
ilgili görüşlerimizi sizlerle paylaşabilmek için ve aynı zamanda
vakit de sınırlı olduğu için konuşma metnindeki
bazı bölümlere değinmeyeceğim ama
dağıttığımız kitapçıkta bu bölümleri de
bulacaksınız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarım sektöründe 2002 yılında kişi başına gelir
bin dolar civarındayken 2010 yılında 3.500 doları
geçmiştir. Türkiye 2002 yılında 23,7 milyar dolarlık
tarım hasılasına sahip ve 190 ülke içerisinde tarımsal
ekonomik büyüklük açısından 11inci sırada yer alırken bugün
61,8 milyar dolarlık tarım hasılası ile dünyanın 7nci
büyük tarımsal gücü hâline gelmiştir. Dikkatinizi çekiyorum, 11inci
sıradan 7nci sıraya yükselmiş durumdayız tarımsal
üretimde ve bu dönemde Fransa, İspanya, İtalya gibi Avrupa ülkelerini
geride bırakmış durumdayız.
Ülkemizde içerisinde 50den fazla büyükbaş hayvan
bulunan işletme sayısı 2002de 4.300 iken yaklaşık 6
kat artmıştır, 24 bine ulaşmıştır.
Türkiye'nin 2002 yılında toplam tarım ürünü ihracatı 4
milyar dolar iken 2010da tarımsal ihracatın 12,7 milyar dolara
ulaştığını görmekteyiz.
İktidara geldiğimizden bu yana çiftçimize
sürekli destek olmayı temel bir öncelik olarak belirledik, her yıl
bütçeden daha fazla kaynağı çiftçilerimize tahsis ettik, yaşanan
kuraklık ve doğal afetler karşısında hep çiftçimizin
yanında olduk. Oluşan zararları telafi edecek şekilde
kaynak aktardık ve kredi borçlarının ertelemesini
sağladık. Bundan doğan faiz yükünü de üstlendik.
Tarım sigortalarının kapsamını
genişlettik ve kırsal alanda gelir düzeyinin yükseltilmesi ve
tarımsal altyapının güçlendirilmesi amacıyla
uyguladığımız kırsal kalkınma
yatırımlarının desteklenmesi için ayrılan ödenekleri
yüzde 40 civarında artırdık.
Tarımsal kredilerin toplam boyutunu 19,8 milyar TLye
ulaştırdık ve 2012 bütçemizde sadece bu kredilerin sübvansiyonu
için 1,2 milyar TL bütçe ayırdık.
Yine, Sayın Ana Muhalefet Liderinin bir iddiası,
Türkiye buğday bile ithal ediyor. diyor. Şöyle bir
baktığımızda, 2010 yılında Türkiye'nin
buğday ithalatı 2 milyon 565 bin ton. Doğru, buğday ithal ediyoruz ama ne kadar ihraç
ediyoruz diye baktığımızda 4,700 bin ton da
ihracatımız var. İthalata ödediğimiz 688 milyon, ihracattan
gelirimiz 1,570 milyon. Herhâlde buğdayın dış ticaretini
konuşacaksak bunun dengesine bakmamızda da büyük fayda var. Üstelik
ithal ettiğimiz buğdayın da yüzde 80ini işliyoruz, dâhilde
işleme rejimi çerçevesinde ithal ediyoruz, işleyip ürünlerini ihraç
ediyoruz.
Yine Tarım ithalatına 100 milyar
ödendi. dedi Sayın Kılıçdaroğlu.
Rakamları söyleyelim: 2003 ile 2010
arası tarımsal ürünlerin ithalatı toplam 70,4 milyar, ihracat
73,8 milyar. Bir de işlenmiş gıda ürünlerine de tabii burada
bakmak gerekiyor: 2003-2010 yılları arasında evet ithalat
yapmışız, 39,8 milyar ancak ihracatımız 68,4 milyar.
Yani tarımdan ve tarımdaki
dış ticaretten bahsederken sadece ithalat kalemlerine değil,
hemen sayfanın karşısındaki ihracat kalemlerine de
bakıp beraber ele almakta büyük fayda var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Toplamda
açık veriyoruz ama.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Biz
zaten tarım ihracatçısıyız Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Yine bir başka rakam. Maalesef rakamlar söz konusu
olduğunda daha dikkatli, daha kontrol ederek, böyle, verdiğimiz rakam
gerçekten sağlam bir veri mi değil diye keşke bunlara bakarak
konuşsak çok daha isabetli olacak.
Bakın, yine bir iddia: Çiftçimizin
tükettiği mazottan 8 milyar TL alıyorsunuz.
Çiftçimizin geçen yıl
kullandığı mazot miktarı 1,4 milyon ton. Fiyatı da
bugünün fiyatıyla çarpalım haydi, geçen sene belki biraz daha
düşük, 3,87. 1,4 milyon tonla 3,87yi çarptığımda ben 5,4
milyar buluyorum. Ama bu tüm ödenen para yani vergisiyle, ürünüyle, her
şeyiyle 5,4 milyar. Şimdi, toplam alınan 5,4 milyar lira vergi
dâhil fiyatın nasıl 8 milyarı vergi, ben bunu da yine hesap
etmekte güçlük çekiyorum ve rakamların bir kontrol edilmesinde de büyük
fayda görüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; enerji de gerçekten çok önemli bir konumuz, hem dış
politika açısından hem jeopolitik dengeler açısından hem de
ödemeler dengesi ve bütçemiz açısından son derece önemli bir konu.
Enerjide mutlaka çeşitlendirmemiz gerekiyor. Enerjide mutlaka ülkelere ve
enerji çeşitlerine olan bağımlılığımızı
dağıtmamız ve yumurtanın bir sepete koymamamız
gerekiyor. İşte, aslında bizim nükleer enerjiye geçişimiz
de ana hedef olarak doğal gaz ihtiyacımızı
azaltmaktır. Yani biz nükleer santralleri devreye soktuğumuzda
satın almakta olduğumuz doğal gazı bu ikame edecektir.
Dolayısıyla, risk hesabını yaparken kuşkusuz bunun da
dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Ulaştırma konusunda gerçekten
Türkiye artık bir destan yazıyor. Türkiyenin tamamlamış
olduğu çift yol, duble yol miktarına bakacak olursak, biliyorsunuz 15
bin kilometreyi geçtik ki, bu 15 bin kilometre eskiye ilavedir, toplam 21 bin
kilometreyi geçtik. Hızlı tren projelerimiz devam ediyor ve Marmaray,
Boğazın altındaki tüp geçit, üçüncü köprü projemiz,
İstanbul-İzmir Otoyol Projesi
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yalnız
o durduruldu, haberiniz var değil mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) - Bütün bunlar gerçekten Türkiyenin çehresini değiştirecek
projeler ve denizcilikle ilgili çok güzel adımlarımız
atıldı. Hâlihazırda 182 tane limanımız oldu, 220 tane
balıkçı barınağımız, 45 tane marina, 71 tersane,
518 tane kıyı tesisimiz tamamlanmış durumda.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu yatırımları hem temel altyapı hem de
insan kaynaklarını geliştirme yoluyla gerçekten ülkemiz için son
derece önemli ve cari fiyatlarla 2012 bütçemizi 2011in başlangıç
ödeneğine göre yüzde 17 oranında artırdık ve gayrisafi yurt
içi hasılaya oranı da yüzde 4,3 oldu ve 2012-2014 döneminde özellikle
GAP, DAP, KOP, DOKAP projeleri son derece önemli olacak. KÖYDES, BELDES, SUKAP,
SODES cazibe merkezleri destekleme programları da kesintisiz bir
şekilde devam edecek. Bunlarla ilgili detaylar yine
dağıttığımız metinlerde var, ben vaktimiz
sınırlı olduğu için onlara girmiyorum ama farklı
rakamlarla bunları görebilirsiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şu anda Türkiye, inanın bütün dünyada parmakla gösteriliyor. Bir
yandan ekonomisinde elde etmiş olduğu başarı
Bütün bu
küresel krize rağmen, Avrupada yaşanan sorunlara rağmen,
Türkiye, çok şükür bu krizin etkilerini en az hasarla 2009
yılında geçirdi ve 2010 yılında, 2011 yılında da
güçlü büyüme performansıyla dünyadan ayrıştı ve bu bütün
dünya tarafından taktir ediliyor. Sayın Başbakanımız,
gittiği bütün uluslararası toplantılarda çok farklı bir
şekilde karşılanıyor ve âdeta diğer ülkelere bizim
yaptıklarımızı anlatarak, bizim
başarılarımızı anlatarak, nasıl bu noktaya
geldiğimizi anlatarak onlara güzel dersler veriyor, güzel örnekler
teşkil ediyor.
Ben ümit ederdim ki Sayın
Kılıçdaroğlunun altmış sekiz dakikalık
konuşmasında bir yeni teklif gelsin fakat yeni teklif
olmadığı için maalesef onların üzerinde de
görüşlerimizi şu anda söylememiz mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, inanın
şu anda Avrupada pek çok parlamentoda bütçe görüşmeleri var,
bugünlerde yaşanıyor ve neler görüşülüyor bu bütçe
görüşmelerinde diye şöyle bakacak olursanız: Ödenemez boyutlara
ulaşmış borçların ana parasını artık bir
kenara bırakın da faizini nasıl biz bütçemize
yerleştiririz, bunun derdindeler. Sıfıra düşmüş,
eksiye düşmüş büyüme oranlarını acaba yüzde yarıma,
yüzde 1e çıkarabilir miyiz, bunun derdindeler. Emekli
maaşlarının dondurulmasını, düşürülmesini
konuşuyorlar, memur maaşlarının dondurulmasını,
düşürülmesini konuşuyorlar, kaç tane memuru işten
çıkaracaklarının tartışmasını
yapıyorlar; biz ise çok şükür bu bütçe tartışmalarında
yüzde 9luk büyümeyi konuşuyoruz, gelecek yıl Avrupanın yerinde
sayacağı bir yıl, yüzde 4lük bir büyümeyi konuşuyoruz,
yatırımları konuşuyoruz, refah artışını
konuşuyoruz, eğitime, sağlığa, adalete,
güvenliğe, ulaştırmaya geçen yıla göre ne kadar fazla
kaynak ayıracağımızı konuşuyoruz. Çok şükür
gelmiş olduğumuz bu nokta diğer parlamentoların Türkiye
Cumhuriyeti Parlamentosuna, Büyük Millet Meclisine gıptayla bakmasını
gerektirecek bir nokta.
Yine şöyle kısa kısa gündeme
getirilen konulara değinmek istiyorum. Bir konu neydi? Orta Vadeli Program
yüz beş gün sonra açıklandı diye
Bakın, ben öncelikle
şunu söyleyeyim ki biz bununla ilgili yasal düzenlemeyi yaptık ve
Resmî Gazetede yayımlandı. Orta vadeli programlar, artık,
bundan sonra eylül ayının ilk haftasında açıklanacak; Orta
Vadeli Mali Plan 15 Eylülde açıklanacak ve özellikle dünyadaki
belirsizliklerin çok olduğu ve ileriye doğru projeksiyonları
yapmanın zor olduğu bir
dönemde Orta Vadeli Programla bütçe arasındaki zamanın
kısa tutulması gerektiğini düşünüyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kanun hükmünde kararnameyle yaparsınız!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) - Çünkü aradaki altı ayda dünyada neler neler olabiliyor ve
hazırlanan Orta Vadeli Programla bütçenin tutarsızlıkları
söz konusu olabiliyor. Dolayısıyla biz bu kriz döneminde 2009, 2010,
2011de de böyle yaptık ve bundan sonra da böyle olacağının
artık yasal düzenlemesini gerekli şekilde oluşturmuş olduk.
Açıklamalarda çelişkiler var.
deniyor. Aslında, açıklamalara şöyle topluca bakacak
olursanız, bunların hepsi doğru ve bir bütüne yönelik
açıklamalar. Evet, doğru, küresel bir kriz var. Bu küresel kriz
Avrupada hissediliyor. Bundan Türkiye belki sınırlı miktarlarda
2009da da etkilendi, önümüzdeki dönemde de sınırlı miktarlarda
etkilenebilir ama Türkiye'nin ekonomisinin zeminini sağlamlaştırdığımız
için ve Türkiye'nin kamu maliyesini, bankacılık sistemini
güçlendirdiğimiz için, Sayın Başbakanımızın
tabiriyle Bu kriz inşallah bizi teğet bile geçmeyecektir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü biz, önlemlerimizi
önden aldık. Önlemlerimizi testi kırılmadan aldık. Testi
kırıldıktan sonra çare yok. İşlerin en iyi
gittiği 2004, 2005, 2006 yılında bankacılıkla ilgili
yasalarımızı çıkarttık. Bankalarımızı
çok farklı, sağlam bir çerçeveye oturttuk. 2009 yılında,
İspanya, İtalya, Yunanistan, İrlanda, Portekiz, bunların hepsi
ekonomik tedbir adına bütçe açıklarını artırırken
biz, 2009 yılında Orta Vadeli Programla bütçe
açıklarımızı nasıl daha da
azaltacağımızı açıkladık. Herkes önümüzdeki
yıl ne yapacağını daha ortaya koyamamışken biz üç
yıllık Orta Vadeli Program ortaya koyduk ve çok şükür,
zamanında aldığımız bu tedbirler bizi
koruyacaktır. Kuşkusuz, deprem olduğunda, hele hele yanı
başınızda, yakın bir yerde deprem olduğunda bu
hissedilir, Ben bunu hiç hissetmeyeceğim. diyemezsiniz ancak önemli
olan, binanızı sağlamlaştırıp depremler
karşısında sapasağlam ayakta durabilmektir.
Dolayısıyla bizim bakışımız budur ve bu yolda da
gidiyoruz.
Şimdi, dendi ki Harcama olsun,
olmasın. Bunları çok konuştuk. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti,
Türk milleti ve ekonomimiz bir israf ekonomisi olmamalıdır, bir verim
ekonomisi olmalıdır, herkes ayağını yorganına
göre uzatmalıdır ama bu hiçbir zaman Harcamaları kes, durdur.
demek değildir ama Alabildiğine harca demek de değildir. Bu
ikisi arasındaki dengeyi de en doğru şekilde bulacağız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Onun için
dört özel uçak aldınız değil mi? Özel helikopter pisti kurdunuz
siz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Dolayısıyla, farklı zamanlarda farklı
arkadaşlarımızın yaptığı
açıklamaları bir araya getirip de tutarsızlıklar demeyi
de ben doğru görmüyorum. Bunlar bir bütünün sadece parçasıdır.
Bakın, gelir
dağılımı: OECD yeni bir rapor açıkladı, 2011
raporu ve karşılaştırıyor, bütün OECD ülkelerini
karşılaştırıyor OECD ülkelerinde gelir
dağılımı ne oldu? diye bakıyor. Bu raporun adı
da 2011 Divided We Stand
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Babacan, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Üç dakikada tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun, bir dakikalık
süre veriyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Bu araştırmada çıkan şu: Tüm OECD ülkeleri
içerisinde, bu ülkelerin çoğunda gelir dağılımı
bozuluyor. Gelir dağılımı düzelen sadece iki ülke var,
bunlardan birisi de Türkiye. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) OECDnin raporu ve grafikleriyle, her şeyiyle web
sitesinde görebilirsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) İhaleleri kime
veriyorsunuz bir söylesene?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Bakın, Sayın Bahçeli, tabii, bizim ekonomimizden,
bazı şeylerin kötü gittiğinden bahsetti ama sadece üç rakam
vereceğim ve bu rakam DSP-MHP-ANAP koalisyon dönemi, kırk iki
aylık bir dönem. Kırk iki aylık dönemin başında
Türkiye Cumhuriyetinin borcu 28 milyar, sonunda 235 milyar, 8 kat
artmış.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Onların
içindeki milletvekilleri şu anda sizin aranızda var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Dolar 395 binden 1 milyon 646 bine çıkmış, yani
dolar kuru 4e katlamış, Türk lirasının değeri dörtte
1ine düşmüş, toplam millî gelirimiz de 262 milyar dolardan 215
milyar dolara düşmüş. Yani kırk iki ayda yüzde 17 Türkiye
küçülmüş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Devamla) Dolayısıyla,
ekonomiden bahsederken önceki dönemlere de bakmak gerektiğini ifade
ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Babacan.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaplan,
söz talebiniz var.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında kürsüde
şunu itiraf etti
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bir saniye
Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Babacan mı?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Bakan Babacan.
Kürsüde şöyle bir itirafta bulundu, dedi ki: Orta Vadeli
Programı gerçekten biz zamanında çıkarmıyoruz ve bundan
sonra da eylül ayında çıkarılması gerekiyor. 5018
sayılı Yasaya göre mayıs ayında çıkması gereken
Orta Vadeli Programın 10 Ekim 2011de çıkarılması yasaya
aykırıdır, suç ve görevi ihmal ve kötüye kullanmaya girer.
Burada açıkça yasayı ihlal ettiğini söyleyen Sayın
Bakanı Genel Kuruldan özür dilemeye davet ediyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan, böyle bir usulümüz yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yasayı ihlal ettim. dedi Yanlış yaptık, özür diliyorum.
diye Genel Kurulda kürsüye davet ediyorum Sayın Bakanı.
BAŞKAN Şimdi, Hükûmet
adına ikinci konuşmacı Adalet Bakanı Sadullah Ergin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkanım
.
BAŞKAN Açıklamanızı
yaptınız, tutanaklara geçti Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, yani suç işleme ayrıcalığı
mı var bakanların?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Suç
işleme ayrıcalığı var mı bakanların? Suç
işledim dedi kürsüden.
BAŞKAN Sayın Kaplan,
tutanaklara geçti, ne yapmamı istiyorsunuz yani?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Genel Kuruldan özür dilemesi gerekir. Yani, her isteyen suç işleyemez.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
2012 bütçesinin Türkiyemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni
ediyor
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, Hükûmet adına bir kişi konuşur
Sayın Başkan. Nereden çıktı bu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
önümüzdeki süreçte Türkiye'nin ilerlemesinin devamını Allahtan
temenni ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, bir
kişi konuşur Hükûmet adına, iki kişi konuşmaz ki.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Sayın Başkanım, benden önce konuşan Değerli
Başbakan Yardımcımız ve grup adına konuşan
sözcülerimiz
KAMER GENÇ (Tunceli) Böyle olmaz ya!
Hükûmet adına bir kişi konuşur.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
2012 bütçesiyle ilgili partimizin görüşlerini, Hükûmetimizin
görüşlerini, grubumuzun görüşlerini aktardılar.
KAMER GENÇ (Tunceli) Nereden
çıkarıyorsunuz bunu? Konuşturmayın bunu canım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Ben burada, adalet politikalarına dair birtakım eleştirileri
cevaplamak ve
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, Hükûmet
adına bir kişi konuşur.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Genel Kurulumuzu ve izleyenleri bir miktar doğru enforme etmek üzere
söz aldım.
BAŞKAN Sayın Ergin, bir saniye
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Süremi tutarsanız Sayın Başkanım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, Hükûmet
adına bir kişi konuşur.
BAŞKAN Bir saniye Sayın Genç.
Lütfen, Danışma Kurulu önerisini bir
okuyun Sayın Genç.
Buyurun Sayın Bakanım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, Danışma Kurulu böyle bir karar veremez.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama,
Danışma Kurulu Tüzükü değiştiremez ki.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Sayın Başkanım, umarım bu müdahaleleri süreme eklersiniz.
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hükûmeti bölemez
yani.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Sayın Kılıçdaroğlu, bu kürsüden partisinin
görüşlerini ifade ederken kadın cinayetlerinin yüzde 1.400
arttığına değindi. 2002-2009 yılları
arasında bir soru önergesine verilen cevaplara göre
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
Şiddet o, şiddet.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Sayın Kılıçdaroğlunun belirttiği rakam
doğrudur, ona itirazım yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) Şiddet,
şiddet; cinayet değil.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Ancak ben burada 2002-2009 arasındaki verilerin sağlıklı
olmadığına dönük bir tespitimi paylaşmak için ifade
ediyorum: Türkiyede 135 ağır ceza merkezi var. Bu ağır
ceza merkezlerimiz aşama aşama UYAP sistemine dâhil oldular. 2004
yılında 4 merkezimiz UYAPa dâhil olmuştu, 2005te 16 merkezimiz
dâhil oldu, 2006da 86 merkezimiz dâhil oldu, 2007de 24 merkez, 2008de 4
merkez ve 2009da son 1 merkez kalmıştı, bununla beraber tamamlandı.
Dolayısıyla, süreç içerisinde illerden gelen veriler hep eksik
geliyordu. 2009 rakamları ile 2002 rakamları arasında uçurum
olmasının sebebi, ağır ceza merkezlerinden gelen verilerin
eksik gelmesine dayalıdır. Türkiyede kadın cinayetlerine
karşı duyarlılık artmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Cinayet değil Sayın Bakan, cinayet değil!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Bu sevindiricidir. Bununla mücadele noktasında kadın ve aileden
sorumlu Bakanlığımız ile müşterek
çalışmalarımız devam etmektedir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, cinayet demedik;
şiddet dedik, şiddet!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Sayın Kılıçdaroğlu, bir
tespitini de şöyle paylaştı: Dünyanın hangi ülkesinde
iktidarı eleştirdiği için bir milletvekili hakkında fezleke
düzenlenir? dedi ve Sayın İnce hakkında düzenlenen fezlekeye
atıfta bulundu.
Değerli
milletvekilleri, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri
Hakkındaki Yasaya muhalefetten birçok milletvekili için fezleke
düzenleniyor. Sayın İnceye ilişkin düzenlenen fezleke de
burada. Bu fezlekede de Sayın İncenin 298 sayılı
Yasanın 50 ve 156ncı maddelerine muhalefetten kaynaklı bir
fezleke olduğunu ifade etmiştir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Hükûmeti eleştirdi. diyor, Sayın Bakan!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Aynı maddelerden hakkında fezleke
düzenlenen milletvekillerimiz var. Başta benimle ilgili fezleke
düzenlenmiştir. İktidar partisinin 6 milletvekiliyle ilgili, benzer
maddelerden fezleke düzenlenmiştir. Muhalefet partileri içerisinde
MHPden, BDPden çok sayıda milletvekili arkadaşımızla
ilgili, aynı Kanuna muhalefetten fezleke düzenlenmiştir. Bu
düzenleme, seçim yasalarının
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Bakan, Hükûmeti eleştirmek yazıyor
orada, eleştirmek!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Seçim öncesindeki dönemde seçim
kurullarının almış olduğu kararlara aykırı
eylemlerden, ihlallerden kaynaklı fezlekelerdir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Elitaş kabul etti zaten.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Dolayısıyla, bunu Hükûmeti
eleştirmeyle irtibatlandırmanın doğru
olmadığını ifade etmek istiyorum.
Bir diğer
konu: Hükûmetler dönemlerine göre yetki kanunlarına dönük eleştiriler
yapıldı.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Bakan, hangi fezlekede iktidarı eleştirmek diye var? Şu ana
kadar Türkiye Cumhuriyetinde var mı böyle bir şey?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Deniz
Fenerinde niye hiç çalışmadı? Niye hep milletvekillerine hukuk
var? Deniz Fenerinde hukuk nerede?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
- AK PARTİ hükûmetleri döneminde
KHKlar çıkarıldı ama AK PARTİ İktidarından önce
var olan iktidarlar döneminde, bakınız, bizden önceki dönemde 51 adet
KHK çıkarılmış, DSP-MHP-ANAP döneminde. DYP-SHP döneminde
14 tane KHK çıkarılmış, rahmetli Bülent Ecevitin 80
öncesindeki iktidarı döneminde 21 tane KHK çıkarılmış.
KAMER GENÇ (Tunceli) Savcıları
niye görevden aldın Sadullah! Sadullah, savcıları niye görevden
aldın! Deniz Feneri savcılarını niye görevden aldın
Sadullah!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Ayrıca, tutuklu gazeteciler konusunda Sayın
Kılıçdaroğlunun bahsetmiş olduğu
Türkiyede 70
gazeteciyle ilgili, tutuklu bulunmasından kaynaklı birtakım
tespitlerde bulundu.
Değerli arkadaşlar, bu konu çokça
istismar ediliyor. Bu konuyla ilgili birtakım gerçekleri sizinle
paylaşmak istiyorum. Bu 70 gazeteci tabiri Türkiye Gazeteciler
Sendikasının yayınlamış olduğu listeden
kaynaklandı, 72 gazeteci olarak yayınladılar. Bu 3 kişi,
72nin 3ü hiç cezaevine girmemiş, kayıtları yok. Geriye kalan
69un 6 tanesi tahliye olmuş, 63 kişi var.
Değerli milletvekilleri, bu 63
kişiyi gazeteci olarak tanımlayabilecekseniz, ben şimdi size
birkaç örnek vereceğim, hiçbir itirazım yok.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Siz mi karar veriyorsunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
- 63 tane gazeteci denilen isme ait olarak 48 tanesi bölücü terör örgütü ile
Türkiyenin ve Avrupanın terör örgütü listesinde saymış
olduğu değişik silahlı terör örgütlerine mensup olmaktan
İsimler var. Bir tanesini, ilk birinci sıradakini söylüyorum: Polis
memurundan gasbettiği silahla bir kişiyi öldürmek, polisle
çatışmaya girerek ateş açmak.
AHMET
YENİ (Samsun) Bunu mu müdafaa ediyorsunuz? Muhalefet bunu mu müdafaa
ediyor?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Bu fiillerden dolayı müebbet ağır hapse mahkûm olmuş,
dosyası temyizden de onanmış. Şimdi, bunu gazeteci diye
önümüze koyuyorlar, bir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sayın Bakan, Nedim Şener kimi öldürdü?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
- İki: İkinci sıradaki isim, bir kişinin
kaçırılarak örgüt evine götürülmesi eylemine katılmak, eylem
sırasında tabanca ve sahte polis kimliği kullanmak, TEM şubesinde
görevli polismiş gibi davranmak, yasa dışı örgüt üyeliğine
mensubiyet. Bunun da yargısı bitmiş, bunun da müebbet hapsine
hükmedilmiş, cezası kesinleşmiş, bu
da gazeteci olarak önümüze getiriliyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) İhaleye fesat
karıştırmak, rüşvet, zimmet, bu dosyası olan
milletvekilleri var mı burada?
Onlar var mı? (AK PARTİ sıralarından dinle dinle sesleri)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Üçüncü
sıradaki ismi söylüyorum: Yasadışı silahlı Devrimci
Yol isimli terör örgütünün üst yöneticisi olmak, polis aracına
silahlı saldırı yapmak, örgüt adına banka soymak
MUHARREM İNCE (Yalova) Resmî bilet de kalpazanlık
var mı? Evrakta sahtecilik var mı? İhaleye fesat
karıştırmaktan sanık milletvekili var mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, örgüt adına banka soymak ve polis aracına
silahlı saldırı yapmaktan yargılanmış sekiz
yıl dokuz ay ağır hapse mahkûm olmuş cezası
kesinleşmiş.
MUHARREM İNCE (Yalova) Evrakta sahtecilik var mı?
Resmî bilette kalpazanlık var mı?
BAŞKAN Sayın
İnce, terör örgütünden bahsedince niye rahatsız oluyorsun? Lütfen
ama
Doğru değil yaptığınız.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bütün bunlar
gazeteci olarak önümüze getiriliyor ve Türkiyede gazeteciler hapishanede
deniliyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Nedim Şener kimi öldürdü?
Ahmet Şık kimi öldürdü?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Nedim Şener kimi
öldürdü? Ahmet Şık kimi öldürdü?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bir
başkası: Tehlikeli madde bulundurmak, ruhsatsız silah
bulundurmak, resmî belgede sahtecilik ama isminin önünde gazeteci unvanı
var. Bunlar bize gazeteci olarak getiriliyor ve Türkiye, yurt içinde ve yurt
dışında gazetecilerini cezaevine koyan bir ülke olarak takdim
ediliyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Öylesiniz
MUHARREM İNCE (Yalova) Bırak gazetecisini,
milletvekili hapse koyan bir ülke Türkiye! Ne gazetecisi? Milletvekilleri
hapiste daha ne konuşuyorsun?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla) Burada gazetecilik faaliyetinden dolayı cezaevinde
bulunanlar var ise onlara da haksızlıktır bu Gazeteciler
Sendikasının yaptığı sıralama.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Türk siyasi tarihinde kara
bir nokta olarak
Zavallı gazetecileri içeri attınız, sadece
Türkiyedeki gerçekleri yazdılar.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Değerli
milletvekilleri, burada Sayın Kılıçdaroğlu
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Ergin, yüzümüze bak
yüzümüze, AKP sıralarına bakıyorsun korkudan.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla)
HSYK seçimlerinde yapılanlara ilişkin,
HSYKnın oluşumuna ilişkin çok sayıda eleştirilerde
bulundu.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Niye ağzınız kurudu Sayın Bakan?
KAMER GENÇ (Tunceli) Hataydaki ihaleleri kim verdi size?
Hataydaki ihalelerin hesabını ver. O ihaleleri sen vermedin mi?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Ben şunu
ifade ediyorum: Sayın Kılıçdaroğlu, HSYKnın bu hâle
gelmesinin baş sorumlusu Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa Mahkemesine
yapmış olduğu başvurudur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Atamaları kim yaptı,
atamaları?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Şu
gördüğünüz Milliyet gazetesindeki bir kupür, fotoğraf, bu
fotoğrafta CHP grup yönetim kurulu odasında Anayasa Mahkemesine
başvuru hazırlandığına dair bir haber
yapılmış, Milliyet gazetesi de davet edilerek bu görüntü
haberleştirilmiş. Burada YARSAVın dönemin genel sekreteri ile
grup başkan vekili dönemin gene Cumhuriyet Halk Partisinden bir
değerli milletvekilimiz var. Bu müracaat ile bizim Anayasada
düzenlemiş olduğumuz 159uncu maddede her seçmenin tek oy kullanma hükmü vardı. Bununla
şunu amaçlamıştık: Çoğulcu bir yapı oluşsun
HSYKda, çoğunlukçu bir tablo çıkmasın diye bunu düzenledik.
Bunu Anayasa Komisyonundaki görüşmelerde ifade ettik, bu kürsüden çok
ifade ettik ama o gün nasıl olsa örgütlü bir yargı kuruluşu var,
bütün üyeleri alırız diye mi düşündüler, nasıl
değerlendirdiler, Anayasa Mahkemesine iptal için gidildi. Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği günün akşamında bütün televizyon
kanallarında şunu ifade ettim: Çoğulculuğu iptal etti
Anayasa Mahkemesi, çoğunlukçu bir yapıyı getirdi. Umarım,
bunu iptal ettirenler, yarın bir gün bundan şikâyet etmezler.
demiştim. Maalesef itirazlar, şikâyetler gelmeye başladı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Anayasa Mahkemesine
giderek neyi niçin iptal ettirdiğini öngöremeyen bir yapıyla Türkiye
nereye gidecek Allah aşkına? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben, sizinle bunları paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, çok
sayıda cevabım var ancak sürem çok sınırlı. Burada El
Maktum olayıyla ilgili Sayın Kılıçdaroğlunun bir
tespiti oldu.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sen söyleyeceğini söyledin!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Burada, bu El Maktum meselesiyle ilgili olarak, değerli milletvekilleri,
konunun Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla en ufak bir alakası
yoktur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 12 Eylülün
yapmadığını yaptın sen!
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Söyleyeceğini söyledin sen 63 gazeteci teröristtir.
dedin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Konu, İstanbul Başsavcılığında
başsavcı yardımcılarının sayısının
6dan 10a çıkartılmasıyla ilgilidir. 6 tane başsavcı
yardımcısı 10a çıkartılınca görev
dağılımları yeniden yapılmıştır. Bunun
ötesinde herhangi bir kasıt söz konusu değildir. Kaldı ki o
meselede idare mahkemesi ihalenin yürütmesini durdurduğu için
Büyükşehir Belediyesi herhangi bir adım atamamıştır.
İhaleyi alan firma da 1/5.000lik plan iptali için dava
açıldığından ihalenin ve yürütmeyi durdurmanın
sonucunu beklemiştir.
Burada, değerli milletvekilleri, en
son idari yargı kararından sonra, Büyükşehir Belediyesi, ilgili
firmaya süresini vermiş, firma getirip sözleşmeyi
yapmadığı için de 34,5 milyon civarındaki teminat paraya
çevrilerek Büyükşehir kasasına girmiştir, onuncu ay
itibarıyla.
Dolayısıyla, Sayın
Kılıçdaroğlu, o teminatlar belediyeye irat olarak kaydedilmiştir. Bunu da
tavzih etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, son olarak,
burada yeni seçilen 160 Yargıtay üyesine Sayın
Kılıçdaroğlu, İzmirde militan ifadesini kullandı,
ne yazık ki bu kürsüden bu ifadesini tekrar etti, gerekçe olarak da
Yargıtayda bu seçilmiş olanların boş oy
kullandığını söyledi, bunun yargıyı
militanlaştırmak olduğunu ifade etti ve onların kendisinden
özür dilemesini beklediğini söyledi.
Sayın Kılıçdaroğlu,
Yargıtay 250 üyeli iken yani bu yeni üyeler seçilmemiş iken
Yargıtayda boş oy kullanma geleneği var dersem ne dersiniz bana?
2000 yılı ile 2010 yılı arasında Ceylani Tuğrul
1. Ceza Dairesi Başkanının seçiminde 68 oy boş, 60 oy
boş, 62 oy boş.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kendi
hemşehrinizi siz HSYK Daire Başkanı yaptınız mı,
yapmadınız mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Bakınız, Fahri Yıldız, 8. Hukuk Dairesi
Başkanının seçiminde 81 oy boş, 74 oy boş, 73 oy
boş, şunların hepsi boş oy kullanma. Bu şu anlama
mı geliyor Sayın Kılıçdaroğlu: Hasan Gerçeker
Başkanlığındaki 250 üyeli Yargıtay döneminde de acaba
militan mıydı Yargıtay üyeleri? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Gene, Sayın
Kılıçdaroğlu, tamamı birinci sınıf hâkim ve
savcılar arasından seçilen ve birçoğu ağır ceza
mahkemesi başkanı, Yargıtay Başsavcısı, ticaret
mahkemesi başkanı olan 160 Yargıtay üyesine militan
şeklinde hitap ederek açıkça hakaret ve iftira ettiniz. Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı olmak size bu şekilde bir hakaret ve
iftirada bulunma hakkı vermez. Bu 160 üyenin hiçbir tanesi AK PARTİ
döneminde mesleğe alınmış değildir, en genç olanı
on sekiz yıl önce mesleğe başlamıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) On sekiz yıl
Yargıtay üyeliği için çok erken. Sen daha bilmiyorsun, senin daha
ağzın süt kokuyor.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Maalesef önce konuşup sonra düşünenlerden oldunuz. Yanı
başınızda oturan Değerli Grup Başkan Vekilinize bir
sorunuz, HSYKnın Yargıtay ve Danıştaya seçmiş
olduğu üyeler içerisinde YARSAV Dönem Başkanı Sayın Emine
Ülker Tarhanın 7 kişilik Yönetim Kurulundan 2 tane Yönetim Kurulu
üyesi Yargıtay ve Danıştaya üye seçilmiştir. Ayrıca,
19 tane YARSAV üyesi de Yargıtay ve Danıştaya üye
seçilmiştir. 21 kişi. Soruyorum Sayın
Kılıçdaroğlu: Bu 21 kişi de bu militanların içerisine
giriyor mu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şayet
giriyor ise lütfen Grup Başkan Vekilinize sorun ve deyin ki: Niçin
militanları yanı başınızda istihdam ettiniz, YARSAVa
üye yaptınız? Sayın Kılıçdaroğlu, çok büyük bir
gaf işlediniz. Özür dilemek sizi küçültmez, büyütür. Ama siz bundan da
kaçtınız.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sen kendine bak!
Sen milletten özür dile. İhaleye fesat karıştırdın,
milletten özür dile.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sen
önce Ali Dibonun hesabını ver! Sen yolsuzluk
yapmışsın, Adalet Bakanısın!
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Ali Dibo, Ali
Dibo!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Uzun, meşakkatli ve onurlu bir meslek yaşamından sonra
bileğinin hakkıyla yüksek mahkemelere üye olmuş ve fedakârca
mevcut iş yükünü eritmek için gece gündüz demeden çalışan yüksek
yargıçlara yaptığınız iftiradan dönünüz ve özür
dileyiniz Sayın Kılıçdaroğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu üyeler ki, Yargıtayın
çok ağır iş yükü altına girdiler. Yılda Yargıtaya
650 bin dosya geliyor. Bir önceki yıldan devreden 650 binle beraber 1
milyon 300 bin dosya var Yargıtayda her yıl. Yıllık
çıkan iş sayısı 550 bin. Bu şu demek: Her yıl 100
bin yeni dosya yükün üstüne geliyor idi. Ayrıca, Yargıtaya gelen,
Başsavcılığa gelen dosyalar altı ay kapakları
bile açılamadan, poşetleri bile açılamadan bekletiliyor ve ön
inceleme yapılması mümkün olamıyordu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Ankaradaki kömür yolsuzluğu üç yıldır
Ne oldu! Kömür
yolsuzluğu
Üç yıldır, üç yıldır
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Bugün itibarıyla alınan tedbirlerle beraber Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına gelen dosyalar aynı gün
kayda geçmekte ve derhâl ön incelemeleri yapılmaktadır. Bu kapsamda
tutukluluk süreleri dahi incelenememiş olan 100 bin dosya tüm personel
seferber edilerek hafta sonları çalışılmış, on
beş gün içerisinde bu dosyalar kayıt altına
alınmıştır. Daha önceden Yargıtay
Başsavcılığında bekleyen dosyalar hakkında
ilgililere hiçbir bilgi verilmezken, yeni dönemde dosyalar hakkında
verilebilecek bilgiler İnternet
ortamında vatandaşın erişimine
açılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Hemen bitiriyorum Başkanım.
Bütün bu çabaların sonunda ilk defa
Yargıtaya gelen dosyalardan daha fazla dosya karara bağlanarak
gönderilmeye başlanmıştır. Bu da şu demektir;
depolarda bekleyen, stoklarda bekleyen dosyalar erimeye başlamıştır
ilk kez. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Yargıtay
Başkanlar Kurulunun yapmış olduğu toplantı ile
Yargıtayda hukuk dairelerinde bekleyen dosyaların iki sene
içerisinde, ceza dairelerinde bekleyen dosyaların üç yıl içerisinde
sıfırlanması, tüketilmesi planlanmıştır. Bu
gerçekleştiği anda, taşradan gelen dosyalar iki ila üç ay
içerisinde karara bağlanacak ve milletimizin uzun yıllardan beri
beklediği, özlediği güven veren adalet gerçekleşecektir
inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin gözünüzde biten yargı bugün
ayağa kalkıyor. Bu memlekette biten şey yargı değil,
bekleyen dosya yığınlarıdır, yargıda vesayet
sistemidir, üstünlerin hukuku anlayışıdır, şapkadan
tavşan çıkarma hadisesidir, yüzde 47 oy almış partiyi kapatma
garabetinden başka bir şey değildir. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Değerli milletvekilleri, 2012 bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, burası stadyum değil, Meclis. Stadyum mu
burası? Yani stadyuma çevirdiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, benim sesim iyi çıkıyor da, duymak
istemiyorsunuz. Burası stadyum değil. Stadyum
olmadığını milletvekillerine hatırlatmak göreviniz
var.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen, bir saniye.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, siz
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Ne konuşacaksınız? Özür
dileyecekler. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Akar, Grup
Başkan Vekiliniz söz istiyor, siz oradan çağırıyorsunuz,
anlaşılır gibi değil yani.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkan, önce AKP Grubuna bakın. O
kadar taraflı olmayın.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, şahsıma
BAŞKAN Sayın İnce, isterseniz
milletvekili arkadaşlar konuşsunlar, siz dinleyin, sonra bana anlatırsınız. Lütfen ya
Lütfen
(AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın
Bakan kürsüdeyken bana atfen dediniz ki: Terör deyince niye rahatsız
oluyorsunuz?
BAŞKAN Evet, terörden bahsetti yani.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir: Bunu açmanızı
istiyorum. Bildiğiniz bir şey mi var? Yoksa, tutumunuz hakkında
söz isteyeceğim.
BAŞKAN Hayır, laf atıyorsunuz hep
MUHARREM İNCE (Yalova) Siz benim terörle aramda
BAŞKAN Buyurun, veriyorum Sayın İnce,
konuşun tutumum hakkında.
MUHARREM İNCE (Yalova) Peki.
BAŞKAN - Söyledim, tekrar ediyorum sözümü. Sayın Bakan
terörden bahsedince siz söz attınız, onun için söyledim. Tekrar
ediyorum, niye rahatsız oldunuz? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ben sizinle, Cumhuriyet Halk Partisiyle
bağdaştıramadığım için söyledim bu sözü, tekrar
ediyorum.
Buyurun.
Öncelikle soruyorum, lehinde mi aleyhin de mi?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Aleyhte söz istiyorum
Sayın Başkan.
AHMET YENİ (Samsun) Lehinde, lehinde
Söyle bakalım
BAŞKAN Evet, Sayın İnce, lehte mi aleyhte mi,
yeniden başlatacağım sürenizi.
MUHARREM İNCE (Yalova) Tutumunuzun aleyhinde.
BAŞKAN - Buyurun.
VI.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanının tutumu hakkında
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, öncelikle
terörle, terör örgütüyle beni imalı da olsa bir şekilde konuşmak
sizin haddiniz değil. Bir kere, haddinizi bileceksiniz. Bir kere, bu bir.
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Konuşun Sayın İnce, konuşun.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ben ömrümün hiçbir döneminde
milletvekili olmak için
BAŞKAN O zaman söz atmayacaksınız, terörden
bahsedilince Sayın Bakana söz atmayacaksınız Sayın
İnce. (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Devamla) Ben, ömrümün hiçbir döneminde
BAŞKAN Siz, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan
Vekilisiniz, terörden söz edilince laf atmayacaksınız.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ayıp ya, ayıp!
MUHARREM İNCE (Devamla)
milletvekili olmak için parti
değiştirmiş birisi değilim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Lider
değiştirdin ama.
BAŞKAN Ben parti değiştirmedim.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ömrümün hiçbir döneminde bu
ülkede eline silah almış güçlere destek olmuş birisi
değilim. Çoluk çocuğu öldüren terör örgütüne sözle, düşünceyle,
herhangi bir şekilde, ekonomik, düşünsel, hiçbir şekilde
desteği olmuş birisi değilim, her zaman mesafesini koymuş
birisiyim.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Niye rahatsız oldun?
MUHARREM İNCE (Devamla) Terör deyince niye rahatsız
oluyormuşsunuz? Rahatsız olduğum falan yok. Hükûmetin terörle
mücadelesinden rahatsızım ben, rahatsızlığım
budur. (CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi: Sayın Kılıçdaroğlu,
Sayın Genel Başkanımız, özür dileyecekmiş HSYKdan.
Başka işiniz yok mu sizin? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Başbakan Ulemaya soralım. Dediğinde Danıştaydan özür diledi mi
Başbakan? Diledi mi, diledi mi? (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yalan
mı, yalan mı? Hükûmet eşeği aday gösterse, ona oy
veririm. diyenler, yalan mı? Vatan gazetesinin kupürü orada Sayın
Bakan, o Vatan gazetesinin kupürü orada.(AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Geçmişte savunduğunuz insanlara, referans olduğunuz
insanlara bugün Genel Başkanımız atıfta bulunmuşsa
niye rahatsız oluyorsunuz, niye rahatsız oluyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Özür
dileyeceksiniz, özür! Genel Başkanınız özür dileyecek.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın
Başkan, bir daha terör ve Cumhuriyet Halk Partisi arasında hiçbir
şekilde bağ kurmamanızı, hele hele şahsıma
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) -
bu yönde
bir atıfta bulunmamanızı bir arkadaşınız olarak
size tavsiyede bulunuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın İnce, benim
hangi maksatla söylediğim sözü kusura kalmayın,
kavrayamamışsınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ben Cumhuriyet Halk Partisini ve Cumhuriyet Halk Partisinin
Grup Başkan Vekilini, bir hatip terörden bahsedince söz
attığı için söyledim, sözümün de arkasındayım.
Yoksa
(CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Kavrayamamışsınız diyemezsiniz bana. Kavrayıp
kavramama hakkı size ait değil. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bir saniye dinle
MUHARREM İNCE (Yalova) Bana
Kavrayamamışsınız diyemezsiniz.
BAŞKAN Derim ben.
MUHARREM İNCE (Yalova) Diyemezsiniz.
Haddiniz değil sizin!
BAŞKAN Benim haddimi de siz
bildiremezsiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Haddin
değil! Kimsin sen, kimsin sen!
BAŞKAN Oturunuz yerinize! Otur
yerine, otur!
MUHARREM İNCE (Yalova) Oturmuyorum.
Kimsin sen!
BAŞKAN Oturmazsan bekle ayakta.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Kavrayamamışsın diyorsun, senin haddine mi düşmüş
kavrayıp kavramamam. Kimsin sen!
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaplan.
Tutumum aleyhinde söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Kavrayamamışsın diyor ya! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Kimsin sen!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Yaptığın açıklama bunu gösteriyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) Haddini
bileceksin. Babanın çiftliği değil orası, Atatürkün
koltuğu orası.
AYTUĞ ATICI (Mersin) O koltuğa
yakışacaksın Sayın Başkan. Atatürkün koltuğunda
oturuyorsun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Ne komplekstir bu ya.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yeniden başlatın.
BAŞKAN Birkaç saniye için de itiraz
ediyorsunuz.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, gerçekten zaman zaman kürsüyü yönetmede, bu tür önemli
genel kurullarda, biraz daha herkesin özenli olması gerektiğini
düşünüyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bir saniye sayın
milletvekilleri, lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Burada
Sayın Başkan
Sayın Başkan
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, herkesin sözüne müdahale
edemezsiniz siz orada.
BAŞKAN Otur yerine, otur!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Terör
suçlamasıyla bugün Türkiyede 200 bini aşkın soruşturma
açılmış durumda, bakın, dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunun
içinde milletvekilleri var, belediye başkanları var, seçilmişler
var ve gazeteciler var. Sayın Bakan basın suçlularını
söyledi. Azadiya Welat gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Vedat
Kurşun tam yüz altmış altı buçuk sene hüküm giydi ve
kesinleşti. O da mı silahlıydı, teröristti? diye
soracağım.
Birleşmiş Milletlerin tam 196
tane terör tanımı var. Türkiyedeki terör tanımı da bu
196nın 196sını kapsadığı için, bakın,
dünya terör hükümleri listesinde Çinden önde sırada yer alıyor.
Niye? Bir yanlışlık var. Eğer böyle bunu, herkese
terörist deyip muhalefetine şey ederseniz, El Kaidesi de,
Hizbullahı da, Talibanı da, sayarız hepsini. Hepsi dâhil,
cümle âlem hepsini konuşursunuz. (AK PARTİ sıralarından
PKKyı da
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Konuşursunuz ve bunun altında yasalar karar vermeyene kadar
kesinleşen bir karar olmadığı sürece de hiç kimse
hakkında bu tür suçlamaları bir hukuk devletinde kimse kullanamaz.
Ragıp Zarakoluna terörist diyemezsiniz. Büşra Ersanlı
Hocaya, anayasa profesörü, Anayasa Komisyonunda görüşüp bir gün sonra
terörist diyemezsiniz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) PKKya der
misin?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Benim
belediye başkanlarıma da diyemezsiniz, milletvekillerime de
diyemezsiniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) -
kitap yazana
da, aydına da, sanatçıya da, yarın Hopada yargılanacak
gençlere de, poşu takana da, saçını kestirene de
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu ülkede
terörizmi o kadar ucuz kullanıp burada diktatorya kuramazsınız.
Bu diktatorya kurma hevesinden herkesin vazgeçmesi lazım.
BAŞKAN - Sayın Kaplan, lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Uyarıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan
AHMET AYDIN (Adıyaman) Tutumunuzun
lehinde efendim.
BAŞKAN Tutumumun lehinde söz isteyen
Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başkanlık Divanının tutumu
lehinde söz almış bulunuyorum.
Tabii az önce Sayın Adalet Bakanımızın
konuşması oldukça herhâlde rahatsız etti birilerini. Yerinde
oturamayarak arkadaşlar müdahale etmeye başladı. Biz de onu
izledik, gördük. (CHP sıralarından gürültüler)
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) İhaleye fesat
karıştırandan rahatsız oluyoruz evet.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Gazetecilerin
hepsine terörist dedi. Herhâlde rahatsız olduk.
AHMET AYDIN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakın, burada yapılacak konuşmaların hiçbiri kişilik
haklarına saldırı olmadığı müddetçe serbestiz,
serbest kürsü, herkes konuşma durumunda. Siz en ağır kelimeleri,
hakarete varacak söylemleri konuştuğunuz hâlde gruptaki arkadaşlarımız
sakince dinliyor ama Adalet Bakanımız burada doğruları ifade
ettikçe hop oturup hop kalkmaya başladınız.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Savunma Ali Diboyu.
AHMET AYDIN (Devamla) Kusura bakmayın,
Başkanlık Divanı da oradaki düzeni kurmakla mükelleftir. Bu
Meclisi idare etmekle yükümlüdür.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Savunamıyor mu
kendisini?
AHMET
AYDIN (Devamla) İç Tüzükümüz çok açık. İç Tüzükümüz diyor
ki, Görüşmelerde genel düzen diyor. Madde 65. Genel Kurulda söz kesmek,
şahsiyetle uğraşmak ve çalışma düzenini bozucu
hareketlerde bulunmak yasaktır.
MUHARREM İNCE (Yalova) Başkanın kendisi
yapıyor bunları.
AHMET AYDIN (Devamla) Her konuşmacının sözüne
oradan bir müdahale geliyor. Hiç İç Tüzüke bakmadan, hiçbir kural
tanımadan her bir arkadaş oradan maalesef hop oturup hop
kalkıyor. Buradaki konuşmacıya saldırıda bulunmaya
çalışıyor, müdahale etmeye çalışıyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) Başkan kendisi
sataşıyor.
AHMET AYDIN (Devamla) Başkanın da
yaptığı oradaki konuşmacıyı yerine oturtmak,
buradaki konuşmacının da özgür bir şekilde
konuşmasını sağlamak. Başkanın
yaptığı budur.
Tutumu lehinde söz almış bulunuyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, ben de tutumunuzun lehinde söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir anımı anlatarak söze
başlamak istiyorum.
Bürokrasideyken bütçeyi izlemeye geliyorduk Maliye
Bakanlığındaki görevim nedeniyle. Bir dönem sizde milletvekili
olan, o dönem de milletvekili olan Sayın Ali Er böyle bir tabloda kürsüye
çıktı. Bütçenin son konuşmasıydı lehinde söz istedi
ama kendisi muhalefet partisinden. Ben de
şaşırmıştım, Sayın Ali Er hem muhalefet
partisinden hem de bütçenin lehinde konuşacak. Uzun uzun aleyhte
konuştu, Sayın Başkan Lütfen konuya gelin, lehinde
konuşacaksınız. dedi. Ya çok uğraştım ama bu
bütçede lehte konuşacak hiçbir şey bulamadım. dedi.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Çok komik!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Şimdi, Sayın Başkan, yani tutumunuzun lehinde
konuşmak isterdim ama maalesef konuşamayacağım. Maalesef
konuşamayacağım. (AKP sıralarından gürültüler) Çünkü
bakın, yerimden söz istesem bana vermeyecektiniz ama siz, şimdi
Terör deyince niye rahatsız oluyorsunuz? cümlesini masum bir yere
oturtamazsınız. Bunu geçtik. Sayın Muharrem İnce
çıktı, söz aldı. Diyorsunuz ki:
Kavrayamamışsınız.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Doğru.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Bakın, bunlar Başkanlık makamına
yakışmıyor. Bunları size düzeltmenizi tavsiye ediyorum.
Burayı germeye çıkmadım ama Sayın Başkan, bunu
düzeltmenizi öneriyorum. Bu ortamda sükûneti sağlayabilmek için.
Sayın Adalet Bakanına da
bir önerim var. Bir örnek vereceğim. Sayın Anayasa Mahkemesi
Başkanı yetki kanunlarının iptaline kadar bugüne kadar
toplam sekiz yetki kanununun iptalinde oy kullanmış. İlk
başta bir tanesini Anavatan Partisinin iktidar olduğu dönemde,
hayır oyu vermiş; sonraki dönemlerde altı tane kanunun iptali
yönünde oy kullanmış; şimdi bizim iptal talebimizin reddi
yönünde oy kullanmış. Şimdi, sizin övündüğünüz yargı,
yüksek yargı bu durumda Sayın Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
Benim tutumum değişmedi
ancak biraz önce açıklamayı yaptım. Ben terörle Cumhuriyet Halk
Partisini ve Sayın Grup Başkan Vekilini bağdaştıramadığım
için Sayın Adalet Bakanı, terörden bahsederken tepki koyduğu
için söyledim o sözü.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tarhan,
buyurun.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan, sataşma var.
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanı konuşması
sırasında adımı zikrederek sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Biraz önceki
söylediğim söz, yani tekrar ediyorum.
Sayın Akar, bir dursun orada.
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Beyefendi, uzaktan laf atmayın. Laf atan insansa gelin o zaman yani.
Uzaktan laf atıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Tarhan, lütfen yerinizden
sisteme girin, ne için söz istediğinizi oradan dinleyelim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN Hayır, önce, ne için istiyorsunuz onu
bir dinleyelim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın
Başkan, sataşma
BAŞKAN Sayın Tarhan,
anlaşılmıyor, burada duymuyoruz, ne yapalım yani
duymuyoruz.
Buyurun Sayın Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın
Başkan, Sayın Adalet Bakanı kürsüde ismimi zikrederek
sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Ne dedi de sataştı Sayın
Tarhan, ne söyledi sataştı yani size?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın
Başkan, YARSAVla ilgili
Eskiden Başkanı olduğum YARSAV
ve Emine Ülker Tarhan adı zikredildiğine göre bununla ilgili bir
açıklama gereği olduğunu düşünüyorum Sayın
Başkan, iyi niyetle yapılmış bir açıklama değil.
BAŞKAN Anladım da Sayın Tarhan, ben
İç Tüzük gereği sormak zorundayım, sayın grup başkan
vekillerine sorduğum zaman niye o şekilde cevap veriyorlar
anlamış değilim. Bunu çok defa söyledim ben burada. Ben İç
Tüzük gereği Ne söyledi de size sataştı? diye sormak
zorundayım.
Şimdi soruyorum tekraren: Sayın Adalet
Bakanı size ne söyledi de sataştı? Bunu tekrar edin,
sataştığı kelimeyi söyleyin, söz verip vermemeyi takdir
edeyim Sayın Tarhan. Sadece isminizin zikredilmesi sataşma
anlamına gelmez ki.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Emine Ülker
Tarhanın Başkanı olduğu YARSAV Yönetim Kurulunun da bu
seçime dâhil olduğunu ve Sayın Genel Başkanın tutumunun
aslında onlara da yönelik olduğu yolunda bir ifadede bulundu. Ben bu
konuya açıklık getirmek istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Anladım da burada bir sataşma söz
konusu değil ama açıklama istiyorsanız o ayrı bir konu,
İç Tüzükün 60ıncı maddesi gereğince söz veririm ama
sataşma bunun neresinde? Bir seçim yapılmış, siz de
oranın Başkanıymışsınız, onu anlatmak istedi.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın
Başkan, çok açık ve net, kötü niyetli bir ifade olduğunu kabul
etmelisiniz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tarhan.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhanın, Adalet Bakanı Sadullah Erginin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Teşekkürler.
Millî iradeye saygı duyduğunuzu
söylemiştiniz bir zamanlar (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) ancak, anayasa referandumundan iki ay
önce bir liste yaptınız ve bu listeyi bütün adliyelerde
dağıttınız.
AHMET YENİ (Samsun) Saygıyla başlayın!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Bu adliyelerde baskı ve
vaatlerle bir eşeğe bile oy verilmesini -birinin deyimiyle, benim
deyimim değildir bu- sağlamak için her tür tehdit ve
baskıyı yaptınız. (AK PARTİ sıralarından
Çok ayıp sesleri, gürültüler) İktidara ram olanlar, iktidara ram
olanlar yargının tepesinde konuşlandırıldı. Kendi
yargıç ve savcı ordularınızı kurdunuz. Bugün onlarla,
iktidarın kamçısına göre kişneyen bir yargıyla bu ülkeyi
baskı altına almaya çalışıyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ayıp, rezalet bu!
AHMET YENİ (Samsun) Bir de Yargıtaya üyeydiniz,
yazıklar olsun!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Bakın, Sibiryada
binlerce kişinin ölümüne yol açan Hitler Almanyasında,
İtalyada Mussolininin bacağından asılıncaya kadarki
süreçte ölüm imzasını atanlar, onların politik
yargıçlarıdır, politik yargıçlarıdır. Sizin
yarattığınız politik yargıçlar bugün bu halk üzerinde
ağır baskılar yaratıyorlar. Diktatörlükler diktatörlerden
ibaret değildir. Diktatörlerin hepsi birbirine benzer ve hepsinin sonu da
aynıdır, aynıdır. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, efendim, biraz
önce Sadullah Ergin, Danıştaya seçilen üyelerle ilgili bir şey
söyledi.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın
Başkan, söz istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın
Başkan, sadece bir dakika yeter.
BAŞKAN Ne diye vereceğim?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın
Başkan, benim söylemediğim bir şeyi söyledi.
BAŞKAN Yerinizden buyurun Sayın Bakan.
Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
İç Tüzükün 69uncu maddesine göre
9.- Adalet Bakanı
Sadullah Erginin, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhanın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
Ben konuşmamda Sayın Emine Ülker Tarhana incitici,
hakaret edici bir tek söz söylemedim. Söylediğim şey şudur:
YARSAV üyesi 21 kişi seçilmiştir. Madem bu yeni seçilenlere
militan dedi Sayın Kılıçdaroğlu, bunlar da o kapsama
giriyor mu? diye sordum. Sayın Tarhan 18 Ekim 2010 tarihinde bir
televizyon programında şunu söylüyor
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, o zarar
verdiğiniz devletin malı, bu devletin malı. Yazıktır,
günahtır yani!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) HSYK seçimlerinde
baskı yapıldığından söz ediyor televizyonda. Program
yapımcısı Direkt soracağım, 11 bin hâkim ve
savcı korktu mu? diye soruyor. Sayın Tarhan şunu cevap olarak
kullanıyor, önce sessiz kalıyor, arkasından 11 bin hâkim ve
savcının korkuyla hareket ettiğini söylemek bu camiaya
haksızlık olur. diyor. (CHP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, elektronik
sistem arıza görebilir, söz isteyemeyebilirsiniz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Bu sözler
Sayın Emine Ülker Tarhana ait. 18 Ekim 2010 tarihinde televizyon
programında söylenmiş sözler.
MUHARREM İNCE (Yalova) Kaç dakika veriyorsun
Başkan, kaç dakika!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) HSYK
seçimlerinde herhangi bir korku ve baskının
olmadığını ifade ediyor. (CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Aydın, buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
KAMER GENÇ (Tunceli) Ahmet Bey, ben senden önce söz
aldım.
BAŞKAN Sayın Genç, bir saniye, oturur musunuz
lütfen. Sayın Aydını bir dinleyelim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, biraz önce
Sadullah Ergin Yargıtay ve Danıştay üyeliğine seçilenlerden
çok objektif bahsetti.
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen ama
KAMER GENÇ (Tunceli) Bakın, Tayyip
Erdoğanın yakın akrabası Danıştay üyeliğine
seçildi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) İmam hatip okulu mezunu, Millî
Eğitimde iki sene genel müdürlük yapmış, Danıştay
üyesi seçildi.
Sadullah Bey, bu hangi hukuk bilgisini aldı da
Danıştayda Türk milleti adına karar verecek? Söyle bakalım,
söyle, böyle Danıştay üyeliği olur mu! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Aydın, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bakın, imam hatip okulu
mezunu
BAŞKAN Sayın Genç, tutanaklara geçti,
anlaşıldı konu.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Millî Eğitimde iki sene genel
müdürlük yapmış
BAŞKAN Sayın Genç, böyle bir usul var mı
yani!
KAMER GENÇ (Tunceli)
ondan sonra Abdullah Gül
getirmiş, Danıştay üyeliğine seçmiş.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, hangi sıfatla konuşuyor Sayın Milletvekili?
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, böyle yüksek mahkeme
üyeliği olur mu? Böyle şey olur mu ya!
BAŞKAN Buyurun Sayın Aydın.
Mikrofonunuz açık, Sayın Aydın, ne için
istediğinizi söyler misiniz oradan, anlaşılmıyor çünkü
gürültüden.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Az önce Sayın Grup
Başkan Vekili, CHPnin, konuşurken diktatörlük gibi çok
ağır bir suçlamada bulunmuştur grubumuza. 69a göre
açıklama istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Aydın.
İki dakika süre veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
10.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhanın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, az önce konuşmacıyı yerimde
dinlerken emin olun çok üzüldüm.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Üzülme, üzülme!
AHMET AYDIN (Devamla) Şu manada üzüldüm: Kendisi de
yargıçlık geleneğinden gelmesine rağmen burada yargıçların seçimini artık
ağza alınamayacak sözlerle ifade eden
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Hayır canım, Eşekli yargıç dedi. Sen
yargıç mısın?
AHMET AYDIN (Devamla) -
başka
başka mahlukların yerine koyan
-ben açıklayamıyorum, o sözü dahi kullanamıyorum- kendisi
yargıç olmasına karşın böyle bir ifade kullanıp
tırnak içerisinde Eşek ifadesini kullanan Sayın Grup
Başkan Vekilini üzülerek dinledim, bu çok yanlıştır.
(CHP ve AK PARTİ sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
Artı, Diktatörlük ifadesini
kullandı. Diktatörlüğü kullananlar öncelikle kendi içinden
geldiği siyasi geleneğe baksınlar, kendi partilerinin
geçmişine baksınlar, diktatörlük neymiş o zaman anlarlar.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Eşekli yargıç dedi. Niye alındın? Sen
yargıç mısın?
AHMET AYDIN (Devamla) Biz yargı
üzerindeki vesayeti kaldırmak için geldik, biz yargıdaki bütün
vesayetleri kaldıralım diye çaba sarf ettik. O kadar gayret sarf
ettik, yargı ne birilerinin ön bahçesi ne birilerinin de arka bahçesi
olsun dedik ve sizler elinizdeki o bahçeden olduğunuz için bu kadar feryat
figan koparıyorsunuz. Yargı artık tam
bağımsızdır, yargı tarafsızdır. Yargı
bu manada da hiç kimsenin ne ön bahçesidir ne arka bahçesidir. Elinizden gittiği
için bu kadar feryat figan koparıyorsunuz, biliyoruz, farkındayız
ama kusura bakmayın Türkiye artık bir hukuk devleti, hukuk
işleyecek, güçlülerin değil, haklının güçlü olduğu bir
ülke olacak.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Aydın.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Milletvekili.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sayın
Başkan, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan
konuşmasında Sayın Genel Başkanımızın
aslında AKPnin çiftçiyi destelemediğini
(CHP ve AK PARTİ sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Anlaşılmıyor
Sayın Milletvekilim, anlaşılmıyor.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara)
Anlaşılmadığımın farkındayım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleriniz
yani!
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan yani!
BAŞKAN Evet Sayın
Milletvekilim, dinliyorum sizi, buyurun.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sayın
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan konuşmasında
Sayın Genel Başkanımızın yaptığı
konuşmada aslında AKPnin çiftçiyi desteklemediği, tersine,
vergilendirdiği ve mazot üzerinden desteğin tam 8 katı vergi
aldığını söylediğinde rakamın doğru
olmadığını söyledi. Bu açıkça bir
çarpıtmadır ve bunun düzeltilmesi talebimiz vardır.
BAŞKAN Anladım da, bunu
sayın grup başkan vekilleri istediği takdirde veririz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Sayın Başkanım, grup başkan vekilleri söz aldı, cevap
verdi efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Hayır, bu kısma söz almadık efendim.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Bu
kısımla ilgili söz alınmamıştır, ben bu
kısmı düzeltmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın grup başkan
vekillerinin talebi, teşekkür ediyorum Sayın Milletvekilim.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Efendim,
bakın, bu tablo çok açıktır, Türkiyede mazotun maliyeti 1,5
milyar liradır
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Peki,
yerimden düzelteyim.
BAŞKAN - Sayın Milletvekilim,
yerinize geçin lütfen, açacağım sistemi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Yani,
konuşmacının konuşmasını düzeltmekle mi görevli
Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Buyurun
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın
grup başkan vekilleri ekonomiyi bilmeyince, arkadaş ona cevap verecek
herhâlde.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sen kendi
işine bak!
MÜSLİM SARI (İstanbul) Sen çok
biliyorsun! Çok biliyorsun sen, çok!
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri
Buyurun.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sayın
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bütçeyle ilgili cevap
konuşmasında Sayın Genel Başkanımızın
yaptığı konuşmada verdiği bazı verileri güya
düzeltmiştir ama bu düzeltme içerisinde açık bir çarpıtma
vardır, bu nedenle söz almış bulunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Türkiyede mazotun litresi 1,5 liraya mal
olmaktadır ama AKP Hükûmeti çiftçiye 3,8 liradan mazotu satmaktadır.
Dolayısıyla, litre başına 2,3 lira çiftçiden vergi
alınmaktadır. Türkiyede kullanılan 13,5 milyar litre mazotun
3,5 milyar litresi tarımda kullanılmaktadır ve matematik
hesabını bilen herkes bu çarpımı yapabilir. 3,5 milyar
litre mazot
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Milletvekili.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sayın
Başkan, sözümü bitirmedim.
BAŞKAN - Bütçenin aleyhinde söz isteyen Uğur
Bayraktutan, Artvin milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Lütfen Sayın Tanal, yok böyle bir
usulümüz.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sayın
Başkan, sözümü bitirmedim, böyle bir şey olur mu?
BAŞKAN - Sözünüz bitti, tamam
Sayın Milletvekilim.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sayın
Başkan, ben sözümü bitirmedim nasıl bir şey bu? Ne bitti, sözüm
bitmedi?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bayraktutan. (Gürültüler) Sayın Bayraktutan buyurun siz.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Böyle bir usul
var mı, sözüm bitmedi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekilim, oturun.
Buyurun Sayın Bayraktutan.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçesi üzerinde
aleyhte söz almış bulunmaktayım. Yüce makamınızı
ve Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
2002 yılından beri iktidarda
bulunan AKP Hükûmeti, yeni bir bütçeyle karşımıza
çıkmaktadır. Bütçeye geçmeden önce halkımızın
birtakım gerçek verileri bilmesi gerekliliğine yürekten
inanıyorum.
Öncelikle, sözlerime başlamadan evvel,
biraz önce burada sözlerini ifade eden Sayın Babacanı bir konuda
uyarmak istiyorum. Sayın Babacan, Cumhuriyet Halk Partisini Baasçı
rejimle özdeşleştirmeye çalıştı. Muhtemelen aynaya
bakarak konuştu diye düşünüyorum. Neden? Çünkü o Baasçı rejim
dediğiniz partinin liderini bundan daha geçen sene kırmızı
halılarla karşıladınız, Bodrumda ailece tatil
yaptınız, onu bir kere burada anlatmak istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Yine, o Libyanın, bugün diktatör
dediğiniz Libyanın Başkanından, Devlet
Başkanından İnsan Hakları Ödülünü Cumhuriyet Halk
Partisinin Genel Başkanı almadı, sizin
Başbakanınız aldı! (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) [AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar(!)]
AHMET YENİ (Samsun) Bütçeyle ilgili
bilgin var mı, bütçe!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Çok
değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; her ne kadar
Türkiye ekonomisi dünyanın 16ncı büyük ekonomisi gibi gösterilmeye
çalışılıyor olsa da işsizlik, yoksulluk ve açlık
gibi halkı ilgilendiren konularda dünya sıralamasında sonda bulunmaktayız.
Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri işsizliktir. Devletin resmî
rakamları işsizlik oranını yüzde 9 seviyelerinde gösterse
de çalışmaya hazır olup iş aramayanlar ve mevsimlik işsizler
eklendiğinde aslında gizlenen rakamın yüzde 19lar civarında
olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu kanayan yaraya bir an önce çare
bulunmasını Hükûmetten bekliyoruz.
Ülkemizde uygulanan asgari ücret
politikası vatandaşı doyurmaya değil, hayatta tutmaya yani
öldürmemeye göre ayarlanmaktadır. On altı yaşından büyük işçiler
için aylık 659 TL asgari ücretin yanında DİSK
Araştırma Enstitüsünün kasım ayı açlık ve yoksulluk
sınırı rakamına göre 4 kişilik bir ailenin
sağlıklı beslenmesi için gerekli olan yoksulluk
sınırı 3.136 TLye, açlık sınırı ise 992
TLye yükselmiştir.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, AKP İktidarı maalesef ekonomide kendisine bir
hayal dünyası kurmuş, orada yaşamaktadır. Spekülatif
sermayenin ve sıcak paranın getirdiği suni canlılık
AKP İktidarını gereğinden fazla memnun etmiştir.
AHMET YENİ (Samsun) Yanlış
cevap verdin, yanlış!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla)
Sayın milletvekilleri, gerçekte ise olan şudur: Türkiye'nin dokuz
yıl öncesine göre bugün daha az toplumsal mal varlığı
bulunmaktadır. Bankaların yüzde 50si blok satış yoluyla
özelleştirilen Telekom gibi kamu yatırımlarının,
imalat sanayisinde kârlı işletmelerin
yüzde 61i yabancılara satılmış ve
yabancıların kontrolüne girmiştir. Bunların ve sıcak
paranın kârı her yıl 6 milyar dolardan fazla bir kâr olarak yurt
dışına çıkmaktadır. Bu, her Türk
vatandaşının olduğu gibi bizim de canımızı
yakmaktadır.
2002de AKP iktidara geldiğinde,
ülkemizin dış borcu 130 milyar
dolar civarındaydı, şu andaysa toplam dış
borcumuz 310 milyar dolardır. Bu borç için de yılda 15-20 milyar
dolar faiz ödemekteyiz ve bu borç her gün katlanarak artmaktadır.
Dünya petrol rezervine çok yakın
konumda bulunan bir ülke olarak akaryakıtın çok ucuz olması
beklenirken, rafineri çıkış fiyatının üzerine konan
vergiler sayesinde vatandaşlarımız dünyanın en pahalı
benzinini kullanmakta, küçük bir ülke olan ve petrol rezervi bulunmayan Gürcistanda
bile benzin ülkemize kıyasla 1,5 ile 2 TL arası daha ucuz olarak o
ülkenin yurttaşlarına satılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vergi alma ve tabana yayma konusunda oldukça
başarısız olan AKP Hükûmeti, dolaylı vergilere yüklenerek
elini vatandaşın cebine sokmuş bulunmaktadır. Tütünden
alkole, benzinden iletişime kadar her konuda halkın
sırtından geçinen İktidar, her ne hikmetse pırlantadan,
özel yat benzininden vergi almamaktadır. Örneğin halkın
vazgeçilmez ihtiyacı olan elektriğe, tüketim bedeli
dışında kaynak kullanım, satış hizmet, sayaç
okuma, iletim sistemi, dağıtım, enerji fonu, TRT payı,
elektrik tüketim vergisi ve katma değer vergisi altında dokuz
ayrı tüketimin dışında vergi ve bedel ödemekteyiz. Bu
vergiyi, dolaylı vergi olduğu için, Türkiye'nin en zengin aileleri
Koç ve Sabancı ile en fakir vatandaşımız aynı oranda
ödemektedir. Bunda adalet var mıdır? Bunu sizlere soruyorum.
2011 yılının enflasyon
rakamı yüzde 9,5 olarak çıkmıştır. Biz, bu
gidişle çift haneli rakamları göreceğiz. Aslında, bu
enflasyon rakamlarının nasıl hesaplandığını
biliyoruz. Hiçbir kullanımı olmayan bazı mallar bu sepette
kendine yer bulmakta, pazar enflasyonundan kimse bahsetmemektedir.
AKP İktidarında 6 kez mali af
çıkmıştır sayın milletvekilleri. Yılda bir mali
af çıkartan bir hükûmet bugüne kadar görülmüş müdür? Af
çıkması demek ya vatandaşın ödeme gücünün
olmadığı anlamını çıkarır ya da
Nasılsa af çıkacak, biz de af çıkınca öderiz.
mantığını ortaya koyar.
Çok değerli milletvekilleri,
dünyanın hiçbir ülkesinde örneğine rastlanmayan tutuklu
milletvekilleri sorunu ve bunun yanında, Silivrideki esaret devam
etmektedir. Sizlerin rehine ve esir diye gördüğünüz milletvekillerimiz
bizler için bir onur timsali ve bir çağdaşlık
şövalyeleridir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu hukuk komedisine bir an
evvel müdahale etmeli, siyasi davaların verdiği mağduriyetler
bütün tutsaklar için kaldırılmalıdır.
Bunun yanında, ekonomik anlamdaki bu
baskılar yetmiyormuş gibi muhalif medyaya yönelik yargısal ve
polisiye sindirme operasyonları da sürmektedir. En son Aydınlık gazetesi
ve Ulusal kanal gibi muhalefeti siyasal anlamda çok sert sürdüren medya,
birtakım polis operasyonlarıyla ezdirilmeye
çalışılmaktadır.
Yine bunun yanında, CHPli
belediyelere yönelik operasyonlar vahşice sürdürülmektedir. AKP
İktidarının bir tek ölçüsü vardır, demokrasi kisvesi
altında iktidarına ve kendi kurmuş olduğu korku
imparatorluğuna muhalefet eden herkesi susturmak ve diz çöktürmektir.
Bilinmelidir ki Cumhuriyet Halk Partisi gerektiğinde esir düşenlerin
ama asla teslim olmayanların, gerektiğinde
kırılanların ama asla eğilmeyenlerin partisidir. AKPnin bu
açık baskısına direnmeye, onun yarattığı korku
imparatorluğunu tarihe gömmeye kararlıyız. Bütün bu
yukarıda belirtmiş olduğumuz karanlık tabloya
karşın özgürlüğün ve umudun ülkesi hepimizin Türkiyesi
rüyamızı mutlaka gerçekleştireceğiz.
12 Eylül 2010 tarihinde daha özgür ve mutlu
bir ülkede yaşayacağımız vaadi ile Sayın
Başbakanın bir hap olarak topluma yutturmaya
çalıştığı Anayasa değişikliğinde 12
Eylül darbecilerini yargılayacağı iddiası bazı ikinci
cumhuriyetçileri ve Yetmez ama Evet.çileri
kandırmıştır. Bilinmelidir ki tarihin hiçbir döneminde
çocuğun babayı yargıladığı bir sürece
uygarlık şahit olmamıştır. 12 Eylülün çocukları
12 Eylülün babasını, darbenin liderini asla yargılayamazlar.
Nitekim, Kenan Evreni sorgulayan savcı büyük bir mahcubiyet içerisinde
Sayın Cumhurbaşkanım, neden darbeyi yaptınız?
şeklinde, kahve eşliğinde soru sormuş, bugün itibari ile
bir iddianame bile tanzim edilmemiştir. Önemli olan, 12 Eylülün
yasalarını değiştirmek değil, 12 Eylülün
kafalarını değiştirmektir.
Yine bu 12 Eylül 2010 tarihinde
yapılan yargıyı sindirme operasyonunda HSYK yeniden dizayn
edilmiş, özel yetkili mahkemeler iktidarın bir yaptırım
aracı hâline sokulmuştur. Özel yetkili Adalet Bakanının bütün
bürokratları bağımsız bir kurul olması gereken HSYKya
taşınmıştır. İktidarın yargıyı ele
geçirme ayağı başarı ile tamamlanmıştır.
Öyle ki Haburda mobil mahkemeleri kuranların, terör örgütü ile ve onun
temsilcileri ile pazarlık edenlerin, Sayın Başbakan adına
terör örgütü ile görüşen MİT Müsteşarının terör örgütü
liderine görüşmede Sayın diye hitap etmesindeki alçalmayı Türk
milletinin büyük vicdanına bırakıyorum.
Ne yazıktır ki kara yollarını,
bölünmüş yolları, hava alanlarını, barajları, adalet
saraylarını Tayyip Bey yapmış, PKK ile görüşen ise
devlet olmuştur. Bu iktidar tarafından Hükûmet terörle mücadelede gel
git politikasını sürdürmekte, mücadele ile müzakere arasında
gidip gelmektedir. Şu anda yapılacak olan Anayasa ile alakalı
değişiklik çalışmasında devletin üniter
yapısını, ulus devlet kavramını, cumhuriyetin
kazanımlarını asla tartıştırmayacağımızı,
bazılarının rüyalarında derin bir hülya olarak gördükleri
Sevr Anlaşmasının 62nci maddesinde öngörülen yeni bir
federatif çözüm talebini asla kabul etmeyeceğimizi, bunu yırtıp
atacağımızın bilinmesini isterim.
3 Kasım 2002 tarihinde sıfır
terör ile anılan Türkiyeyi bugün her evine ateş düşen,
şehit kanlarımızla sulanan bir Türkiye hâline getirdiniz.
Son günlerde yaşamış
olduğumuz Van depreminde canlarını kaybeden tüm
yurttaşlarıma rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar
temenni ediyorum. Hükûmet ekonomideki ve terörle ilgili mücadeledeki başarısızlık
ve basiretsizliğini depremde de göstermiştir. Başbakan
Yardımcısı Sayın Atalay Kendi potansiyelimizi görmek
amacı ile dışarıdan yapılan arama kurtarma yardım
teklifini beklettik, gönderilen yardıma vize vermedik. demiştir.
Sayın Bakan insan hayatıyla oynamıştır. Kendisini
kınıyorum burada.
Değerli milletvekilleri, her
şeyden önce, AKP İktidarı Van depreminde hayatını
kaybeden ve yaralanan öğretmenleri de bir madde olarak görmüştür,
büyük bir ayıp yaşatmıştır.
Sözlerimi fazla uzatmıyorum; burada
bitirirken diyorum ki bugün Sabiha Gökçene, İsmet İnönüye laf atma,
dil uzatma cüretinde olanlara, Atatürke hakaret özlemi içerisinde olanlara
söyleyeceğimiz bir söz vardır: Bizim yol göstericimiz bazen
gelmiştir İsmet İnönü olmuştur, bazen gelmiştir Bülent
Ecevit olmuştur, bazen Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla)
ama her
zaman yol göstericimiz, cumhuriyetin banisi, ulusal Kurtuluş
Savaşımızın önderi, varlık nedenimiz Mustafa Kemal
Atatürk olmuştur ama bilinmelidir ki asla cumhuriyet düşmanları
olmamıştır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bayraktutan.
Sayın
milletvekilleri, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi 2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım.
2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece 2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi
sırasıyla her iki tasarının da 1inci maddelerini
okutuyorum:
2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Gider, Gelir, Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1 - (1) Bu Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde
gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer
alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 344.512.858.921 Türk
Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelere 38.944.870.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve
denetleyici kurumlara 2.027.897.000 Türk Lirası,
ödenek verilmiştir.
2010 YILI MERKEZİ
YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1) 5944 sayılı 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvellerde
gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerine 281.907.405.110 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelere 17.799.895.100 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve
denetleyici kurumlara 1.949.287.082 Türk Lirası,
ödenek verilmiştir.
(2) 2010 yılı merkezi yönetim
konsolide ödenek toplamı 286.981.303.810 Türk Lirasıdır.
(3) Kanunların verdiği
yetkiye dayanarak yıl içerisinde eklenen ve düşülen ödenekler
sonrası merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği
üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinin 2010 yılı bütçe giderleri
toplamı 288.191.563.587,45 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelerin 2010 yılı bütçe giderleri toplamı 20.069.022.550,19
Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve
denetleyici kurumların 2010 yılı bütçe giderleri toplamı
1.794.151.438,17 Türk Lirası,
olarak gerçekleşmiştir.
(4) 2010 yılı merkezi yönetim
konsolide bütçe gideri toplamı 294.358.723.518,41 Türk
Lirasıdır.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın 164'üncü maddesi uyarınca
Bütçe Kanunu Tasarısı'yla Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın
görüşmeleri birlikte yapılacağından, okunmuş bulunan
1'inci maddeler kapsamına giren kuruluşların 2012 yılı
merkezî yönetim bütçeleri ile 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesaplarının görüşmelerine yarınki birleşimde
başlanacaktır.
Programa
göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını görüşmek
için, alınan karar gereğince, 9 Aralık 2011 Cuma günü -yarın-
saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 23.15