TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
32nci
Birleşim
9
Aralık 2011 Cuma
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları tarafından,
uygulanmakta olan HES projesinin, insanlarımız, doğal çevremiz
ve su kaynaklarımız üzerindeki olumsuz etkilerinin incelenmesi ve
alınması gereken tedbirlerin bütün yönleriyle
araştırılması amacıyla, verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 9/12/2011 Cuma günkü
birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin
aynı birleşimde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- 103 sıra
sayılı Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderme tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun gündemin 1inci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun
9/12/2011 Cuma günü, bütçe görüşme programına göre kamu idareleri
bütçeleri üzerindeki II. tur görüşmelerin tamamlanmasından sonra, 103
sıra sayılı Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek
üzere geri gönderme tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
devam edilmesine ve tümünün oylamasının tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin AK PARTİ,
CHP ve MHP Grupları müşterek önerisi
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Genel Kurulun 10/12/2011
Cumartesi günü saat 13.00te toplanmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470)
(S.Sayısı:87)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YARGITAY
1.- Yargıtay 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Yargıtay 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
F)
DANIŞTAY
1.-
Danıştay 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
H)
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
I)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ)
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.-
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
J) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
K) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim
Kesin
Hesabı
N) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1.- Atatürk Araştırma Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Araştırma Merkezî 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1.- Atatürk Kültür Merkezi 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür Merkezi 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) TÜRK DİL KURUMU
1.- Türk Dil Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Türk Dil Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
P) TÜRK TARİH KURUMU
1.- Türk Tarih Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Türk Tarih Kurumu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
3.- 24.11.2011 Tarihli ve 6250 Sayılı Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/535) (S.
Sayısı: 103)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin, Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcanın, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydının, Konya Milletvekili Atilla Kartın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Adana Milletvekili Murat Bozlakın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.- İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıakanın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Malatya Milletvekili Ömer Faruk Özün,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
10.- Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.- Malatya Milletvekili
Ömer Faruk Özün, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
12.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
13.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcanın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
14.- Gaziantep Milletvekili
Ali Serindağın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Avrupa Birliği Uyum
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
2.- Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
VII.- OYLAMALAR
1.- 24.11.2011 Tarihli ve 6250 Sayılı Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun
oylaması
09 Aralık 2011 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır, okutuyorum:
III.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları
tarafından, uygulanmakta olan HES projesinin, insanlarımız,
doğal çevremiz ve su kaynaklarımız üzerindeki olumsuz
etkilerinin incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin bütün
yönleriyle araştırılması amacıyla, verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 9/12/2011 Cuma günkü
birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin
aynı birleşimde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 09.12.2011 Cuma
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hasip
Kaplan
Şırnak
Grup Başkan Vekili
Öneri:
21 Ekim 2011
tarihinde, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve
arkadaşları tarafından (108 sıra nolu), uygulanmakta olan
HES projesinin, insanlarımız, doğal çevremiz ve su
kaynaklarımız üzerindeki olumsuz etkilerinin incelenmesi ve
alınması gereken tedbirlerin bütün yönleriyle
araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
09.12.2011 Cuma günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, grup önerisi üzerinde, lehinde, Sayın Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun efendim.
Süreniz on dakika.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Aralık tarihinde bütçe
görüşmeleri başladı. Bütçe görüşmeleri
başladıktan sonra bitimine kadar çünkü Danışma Kurulu, dört
parti grubunun birlikte karar altına aldığı, Meclis
Başkanlığının da içinde olduğu, Genel Sekreterliğin
de içinde olduğu, gündemin belli olduğu,
konuşmacıların belli olduğu bir takvim.
Şimdi, bu
takvimi, bu çalışma düzenini üç parti bir önergeyle bozmak istiyor.
AK PARTİ ve MHPnin, CHPnin de imzaladığı bir önerge
şu an elimde. Bu önergeye göre, bütçe görüşme düzeninin
değiştirilmesi ve bütçe düzeninin değiştirilmesinden
başka, bütçe görüşmelerinin arasına kamuoyunda Şike
Yasası olarak bilinen yasayı kırk sekiz saat geçmeden hemen Genel
Kurula indirip, gece birde, ikide de millet uyurken, uymuşken,
uyutulmuşken bu bütçe görüşmeleri arasında, kaşla göz
arasında bu yasayı geçirmek.
Bu, hangi etik
kurallarla bağdaşıyor arkadaşlar, hangi İç Tüzükle
bağdaşıyor? Hangi bütçe görüşmesi döneminde üç tane parti
kendi başlarına önerge verip bütçe görüşmelerinin arasına
böyle korsan yasa önerileri koymuşlar bugüne kadar? Cumhuriyet tarihine
bakınız bütçe görüşmelerinin içine korsan olarak önerge verip
korsan bir şekilde yasa görüşmesini sağlayan 24üncü Dönemden başka
bir dönem göremezsiniz.
Şimdi, burada
bu Yasa konusunda Cumhurbaşkanının vetosu var, biz de
Barış ve Demokrasi Partisi olarak komisyon aşamasında
Meclis Genel Kurulunda ve dünkü komisyon aşamasında da buna
Hayır. dediğimizi çok açık ifade ettik. Peki, dün gece
görüşülen, imamın yatsı namazını
kıldığı saatlerden sonra görüşülen bu önergeyi sabah
ezanından sonra, sabah ezanıyla beraber kalkıp üç parti grubunun
bu aşk ve şevkle bu Meclise getirmesinin hikmeti sebebi nedir? Önerge
sahibi olarak çıkar burada konuşurlar. Bakın bütçe döneminde,
bütçe görüşmeleri döneminde, çok açık söylüyorum hiçbir bütçe
görüşmesi döneminde bu ayıbı parti grupları
işlememiştir. Kardeşim, Cumhurbaşkanı bizim
gerekçelerimizin bir kısmına katılarak veto etti. AK
PARTİnin içinde muhalif olan sesler vardı, o doğaldır, 350
milletvekili, 340 milletvekilinin içinde herkesin mutlaka aynı
düşünmesi diye bir şey olur mu? CHPnin içinde de aykırı
sesler var, biliyorum; MHPnin içinde de var. Bir taraftan grup kararı alıyorsunuz,
gruplarınıza tahakküm ediyorsunuz, Meclisin iradesini de tek tek
milletvekillerinin iradesine tahakküm ediyorsunuz, sonra -Allah şifalar
versin- Başbakan rahatsız, evde talimat veriyor. Sayın
Bozdağ burada Meclisten sorumlu Başbakan Yardımcısı
ve açıklanıyor buradan, Sayın AKP grup başkan vekilleri
diyor ki: Bu yasanın arkasındayız. Cumhurbaşkanına
karşı! Olabilirsiniz, bu sizin bileceğiniz bir iş. Cumhurbaşkanına
da karşı olabilirsiniz, Yasanın yanında da olabilirsiniz,
cezaları indirebilirsiniz, mafya ilişkilerini, bilmem ne
zorbalıklarını, dönen trilyonları, hepsini
konuşabiliriz bu Mecliste ama bu ayıp yapılmayacak.
Milletvekilinin iradesine hiçbir lider sultası hükmetmemeli bu Mecliste.
Maalesef ana muhalefet de, MHP de, buna katkı sunmuştur. Bunu
yapmayacaktınız arkadaşlar.
Zaten
ben dikkat ediyorum, şurada, muhalefet tarafında namaz
kılıyorlar AK PARTİliler 2 rekât fazladan: 1 rekât AKP, CHPye
kılıyor, 1 rekât da MHPye; diyor ki:
Allah bu iki muhalefeti başımızdan
eksik etmesin.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Hasip Bey, bütün konuşmalarınız namaz, ezan
üzerine kurulu, hayrola, bu değişikliğin sebebi ne ya?
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Yani arkadaşlar, gerçekten bunu, şimdi...
Bakın,
arkadaşlar, bu önerge üzerine biz de Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu olarak bütçe görüşmelerinde bir ilki gerçekleştirdik, HESlerle
ilgili araştırma önergemizi indirdik buraya. Niye? Siz bu
yanlışı yaptınız, biz de bu mutabakat bozulduğu
için, bütçe görüşmelerine bundan sonra her sabah bir araştırma
önergesiyle geleceğim. Burada pösteki saydırtacağım.
Mademki bu mutabakat zihniyeti var bu Mecliste her sabah ezanıyla beraber
ben de bir araştırma önergesiyle geleceğim. Bunu mu
istiyorsunuz? İstediğiniz bu mu arkadaşlar? Hoşunuza
gidecek mi bu? Her gün sabah 11.00den önce saat 10.00da Danışma
Kurulu isteyeceğim, her gün bir tane önergeyle geleceğim. Bunu mu
istiyorsunuz? Bu şikenin cezasını ben de size böyle
çektireceğim Mecliste. Bu Şike Yasasını Mecliste... 21
Aralığın sonuna kadar her gün bir önerge getireceğim, bir
de enteresan önergeler. Her gün bütçe görüşmelerinden önce bunu
konuşacaksınız, konuşacağız arkadaşlar.
Bakın,
HESler var ya, sizi ilgilendirmiyor olabilir, hidroelektrik santralleri...
Başbakanın memleketi Rizede, Karadenizde dere kalmadı
arkadaşlar. Güneysudan İkizdereye, İkizdereden tutun Şavşata,
Artvine, Hopaya, her
tarafa kadar o maden ruhsatları, HES ruhsatları, çantalarla
dağıtılan kırk sekiz bin maden ruhsatıyla bu ülke
talan ediliyor. Doğasına kıyılıyor, tabiat
yıkılıyor, bütün ekolojik dengeleri altüst oluyor ve her yerde
vatandaş buna karşı direniyor, demokratik tepkisini koyuyor. O
köylerde yaşayanlar, o bölgede yaşayanlar, bütün
insanlarımız direniyor.
Hopada,
Artvinde, Karadenizde mahkemeler karar veriyor, 16 yaşındaki eyleme
katılan kızların, kız çocuklarının aileleriyle konuşmamasına
karar veriyor.
Bir yandan hukuk
böyle çalışıyor, bir yandan ÇED raporları tamamen yasaya
aykırı olarak düzenleniyor; diğer yandan devletin malı
olarak gördüğü dereler yani Şevval Samın türkülerindeki dereler
yani Kazım Koyuncunun türkülerinde o pırıl pırıl,
şırıl şırıl akan dereler, o güzelim doğa,
tabiat tahrip ediliyor ve o bölgede 2 kişinin cebine para olarak
aksın diye. Siz de buna diyorsunuz ki: Enerji ihtiyacımız var,
dışarı bağlıyız, bu kaynak enerjisi.
Bu kaynak enerjisi
değil arkadaşlar, bu kaynak enerjisi değil, bu çok kötü bir
sömürü enerjisi. Sömürge ülkelerin, gelişmemiş ve az
gelişmiş ülkelere uyguladıkları, zorbalıkla
sömürdükleri madenlerini, derelerini, ırmaklarını sömürdükleri
yöntemin Türkiyede tekerrürüdür.
Avrupa Birliği
müktesebatı için de daha bir buçuk sene var. Bu kurallar
imzalandıktan sonra hiçbir yabancı şirket gelip burada ne
altın arar ne HES barajı kurar ne başka barajlar kurar.
Hasankeyfi sular altında bırakıyoruz.
E, Ilısu
Barajı, GAP projesi... Kırk yıldır kardeşim, kırk
yıldır teknik gelişti, dünya değişti. HES olarak
düşünürseniz Hasankeyfi sular altında bırakmadan, Hasankeyfin
Ilısu Barajında beş-altı tane HES kurup kotasını
indirip hem Hasankeyfi kurtarabilirsiniz hem oradaki tarihî yerleşim yerlerinin
sular altında kalmasını kurtarabilirsiniz hem de ekonomik olarak
onun 2 katı enerji sağlayacak bir proje geliştirebilirsiniz. Ama
Başbakan da karşıydı başında, bir gün
baktık, Başbakan da Batmanda Hasankeyfin sular altında
kalmasını, Zeynel Abidin Türbesinin, o camilerin, o hanların, o
güzelim köprülerin sular altında kalmasını savunuyor.
Sayın Maliye
Bakanı da söz vermişti -para basıyorlardı o zamanlar Maliye
Bakanlığı- Hasankeyfin resminin üstünde olduğu para
basacaktı ki Hasankeyf sular altında kalsa da çocuklarımız
o resme baksa, o sözünü de yerine getirmedi.
Şimdi, biz,
bu konuda bir araştırma istiyoruz arkadaşlar. Tarihimize,
kültürümüze, doğamıza sahip çıkmak istiyoruz. Bundan sonra güzel
şeylerle uğraşmak istiyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergenin
aleyhinde Sayın Nurdan Şanlı, Ankara Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
NURDAN ŞANLI
(Ankara) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygılarımla selamlıyorum.
Genel Kurul
gündeminin değiştirilmesine yönelik Barış ve Demokrasi
Partisinin getirmiş olduğu grup önerisine 2012 bütçe görüşmeleri
programı nedeniyle katılmıyoruz.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şanlı.
Önerinin lehinde
Sayın Muharrem İnce, Yalova Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
Sayın Hasip Kaplan, toplumda bir tartışma var. Sayın
Cumhurbaşkanı veto etmiş Arkasında duruyoruz. diyen grup
başkan vekilleri var, milletvekilleri var, siyasi partiler var, bu
tartışma son bulsun istenmiş. Yani bu bir ilk değil, daha önce
de bütçe görüşmeleri sırasında Parlamento tarihine
bakarsanız siyasi partilerin, İktidar Partisinin ivedi gördüğü
konularla ilgili tasarılar, teklifler görüşülmüştür. Bunlar hep
olmuştur.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bizim için ivedi değil ama, halk için değil.
MUHARREM İNCE (Devamla) Bu
Meclisin iki ana görevi var: Yasama faaliyetlerinde bulunmak, denetim
faaliyetlerinde bulunmak. Belki de bu Meclisin, Büyük Millet Meclisinin en
önemli görevi bütçe yapmaktır. Meclisin en önemli görevidir, varoluş
sebebimizdir bütçenin görüşülmesi.
Şimdi, bütçeyle ilgili iki önemli
gelenek var. İç Tüzükte yazılı değil bunlar, istese yapmaz
muhalefet. Bir: Bütçe görüşmelerinde muhalefet grup önerisi getirmez,
programa aynen uyulur; nezaketi böyledir siyasetin, geleneği böyledir,
eğilimi böyledir. İkincisi de: Muhalefet bütçe görüşmelerinde
yoklama istemez. İstenmez. Bu böyle. Dokuz yıldır
milletvekiliyim, böyleydi, eski milletvekillerine sordum, onlar da
aynısını söylediler. Zaman zaman sert tartışmalar da
yaşansa yoklama istemez muhalefet, bu yapılmaz. Meclisin gelenekleri
böyle oturmuş. En sert tartışmaların ortasında dahi,
muhalefet grup önerisi getirerek programı aksatma, yoklama isteyerek
bütçeyi engelleme yoluna hiçbir zaman girmemiştir. Bu ilk kez sizin
tarafınızdan deneniyor. Bu, sizin takdiriniz, grubunuzun takdiri
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bu ne? Bu ne?
MUHARREM İNCE (Devamla)
ama
bunun üzerinden Cumhuriyet Halk Partisine laf söylerseniz size cevabım
var.
Bu iki aydır
değişikliğinizi anlamıyorum, bütün konuşmalarınızı
dinî ritüellerle süslüyorsunuz. Her konuşmanızın içinde namaz,
ezan, kitap, Allah, cami var, bunu anlayamıyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Rahatsız mı ediyor? Bugün Cuma ya!
MUHARREM İNCE (Devamla) Yani
özel bir proje mi, bu bir özel proje mi, bu bir özel seçim propagandası
mı, bu bir özel talimat mı, bunu anlamış değilim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kandilden belki talimat aldık!
MUHARREM İNCE (Devamla) Evet,
ben de dokuz yıldır ilk defa AKP tarafından alkışlandım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bu yakıştı sana işte.
MUHARREM İNCE (Devamla) Yani
Sayın Hasip Kaplan, siz Cumhuriyet Halk Partisine söz söyleme konumunda
değilsiniz. Siz Meclisin geleneklerine uymayabilirsiniz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Siz uydunuz mu?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Yani dersiniz ki: Ben grup önerisi de getiririm, yoklama da
isterim. Dersiniz, bunları söyleyebilirsiniz ama bunun üzerinden
Cumhuriyet Halk Partisine söz söylemeye başlarsanız, size söyleyecek çok
fazla sözüm vardır ve ben zamanın da tümümü kullanmak istemiyorum,
böyle anlaşmıştık çünkü.
Sözünde durmak,
geleneklere uymak siyasetin en temel tabanı olmalıdır, siyasetin
birinci koşulu olmalıdır diye düşünüyorum.
Sayın
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İnce.
Önerinin
aleyhinde, son söz Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisinin Anayasanın 98, Meclis İç Tüzüğünün 104 ve
105inci maddesi gereğince vermiş olduğu grup önerisine
katılamıyoruz, grup önerilerindeki gerekçelerine itiraz ediyoruz.
Gereğini
takdirlerinize sunuyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Can.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve
Milliyetçi Hareket Partisi gruplarının İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş müşterek bir önerisi vardır; okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- 103 sıra
sayılı Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderme tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun gündemin 1inci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun
9/12/2011 Cuma günü, bütçe görüşme programına göre kamu idareleri
bütçeleri üzerindeki II. tur görüşmelerin tamamlanmasından sonra, 103
sıra sayılı Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek
üzere geri gönderme tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
devam edilmesine ve tümünün oylamasının tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin AK PARTİ,
CHP ve MHP Grupları müşterek önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 09.12.2011 Cuma günü (bugün) yaptığı toplantıda
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince,
Gruplarımızın aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederiz.
Ahmet Aydın Emine
Ülker Tarhan
AK PARTİ Grup Başkan Vekili CHP Grup Başkan
Vekili
Mehmet Şandır
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak Dağıtılan
ve Gelen Kağıtlar Listesinde yayımlanan 103 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderme tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun, 48 saat geçmeden gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler Kısmının 1 nci sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
09/12/2011 Cuma günü, Bütçe görüşme programına göre Kamu idareleri
Bütçeleri üzerindeki II. Tur görüşmelerin tamamlanmasından sonra
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler Kısmındaki işlerin görüşülmesi ve bu
kısımda yer alan 103 sıra sayılı işin tümünün
oylamasının tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, önerinin lehinde Sayın Ramazan Can,
Kırıkkale Milletvekili.
Süreniz on dakika.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizle,
daha doğrusu Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve AK
PARTİ Grubunun önerisiyle, biliyorsunuz sporda şiddetin önlenmesine
dair Teklif gelmişti 80 sıra sayılı. Bu teklifte AK
PARTİ Grup Başkan Vekili, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan
Vekili, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili ve Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekilinin imzalarıyla gelmişti
Adalet Komisyonuna. Adalet Komisyonunda Barış ve Demokrasi Partisi
Grup Başkan Vekili teklifini geri çekti. Bu, teklif olarak geldi ve
kanunlaştı oylarınızla. Kanunlaştıktan sonra da
6250 sayılı Kanun oldu. Cumhurbaşkanımıza gitti,
Cumhurbaşkanımız da bu Kanunu veto etti.
Cumhurbaşkanımızın takdiridir, takdirlerini de
saygıyla kabul ediyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanının geri
gönderme tezkeresi Adalet Komisyonunda dün görüşüldü ve Adalet
Komisyonunda tartışıldı. Adalet Komisyonunda tekrar
aynı metin kabul edilerek Genel Kurula indi. Kırk sekiz saat geçmeden
Genel Kurulun gündemine getirilerek bugün görüşülmesini talep ediyoruz. Bu
da ittifakla alındı; Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket
Partisi de grup önerisine aynen katılıyorlar.
Gündem bu
şekilde, bütçenin bugünkü konuşmaları tamamlandıktan sonra
inşallah bunu görüşeceğiz. Tabii ki, oylarınızla
olacak bu. Gereğini takdirlerinize sunuyoruz.
Grup önerimizin
kabul edilmesini diliyor, hepinizi tekrar saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Can.
Önerinin aleyhinde
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; bütçe geleneğinde, Sayın İncenin
söylediği gibi, dokuz yıldır ilk defa
karşılaşıyorum. Genelde bütçe hepimizin bütçesidir,
komisyonlarda tartışılır, her türlü görüşlerimizi
söyler, bütçede gelir söyleriz. Meclis iradesi her şeyin üstündedir,
hepimiz buna inanmalıyız, Meclis iradesi ve millet iradesi. Ama bu
tür olaylarda beklerdim ki bir de Sayın Bakan, şu tutuklu
milletvekilleri için de bir şekilde Meclis iradesi ve halk iradesine,
millet iradesine hep beraber saygılı olalım.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Önerinin
lehinde İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun
Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
Tabii,
daha önce çıkarılmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından kabul edilmiş bir kanun teklifi
kanunlaşmıştı ancak Sayın Cumhurbaşkanı
Anayasa gereğince yetkisini kullanmıştır. Şimdi, Komisyonda
dün akşam görüşüldü, dolayısıyla çok yoğun
tartışmaların yaşandığı böyle bir kanun
teklifi hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun iradesinin
bir an önce tecelli etmesinde fayda mülahaza edilmektedir. Bu bakımdan, üç
grubun grup başkan vekilleri imzalarıyla bugün görüşülmesi
öngörülen bu kanun teklifinin bugün görüşülmesi bence isabetli
olacaktır.
Bu
bakımdan, bu kanun teklifinin bugün görüşülmesine amir ortak grup
önerisini desteklediğimi ifade ediyorum.
Hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
Önerinin
aleyhinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Şimdi, arkadaşlar, çok
sabırsızlanıyorsunuz. Bu kadar kısa konuşan bu üç parti
grubunu görünce gözleriniz yaşardı değil mi? Ama şimdi bu
bütçe görüşmelerine şike yasasını maydanoz edeceksiniz ve
biz bir kelime konuşacağız, bir dakika
konuşacağız; olur mu arkadaşlar?
Cumaya
gideceğinizi de biliyorum ama vakti var, hiç o konuda da acele etmeyiniz.
(AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)
Şimdi, zaten
bu birleşmeniz, bu dayanışmanız, bu şeyiniz
karşısında şikeciler de, bu spor mafyası da, bu
cezadan kurtulacaklar da hepsi takdir gözyaşlarını hüngür hüngür
döküyorlar şu an ve hasretle bekliyorlar tabii bu yasanın bir an önce
çıkmasını.
Şimdi,
bakıyorum, Allah aşkına, kırk sekiz saat niye beklemediniz
ya? İç Tüzükte
Komisyondan çıkan yasa gece on ikide
çıkıyor, sabah ezanıyla Meclise iniyor. Sonra diyorsunuz: Dün
yatsıda çıktı, bugün yatsı namazında tekrar şike
yasasını çıkaralım. Bakın, inanın yüz rekât
sünnet yapsanız, sizi günahlarınızdan arındırmaz.
Açık söyleyeyim, yapmayın bunu. Bakın, Başbakan hasta; ona
takdirleriniz, bağlılıklarınız var. Lider, otoriter,
örgütçüdür de Başbakan, biliyorum dediğini de yapar. Fakat
Cumhurbaşkanı da bizim gerekçemize katıldı, bir veto
yazdı diye köşkü de bu kadar sallamayınız; ayıp
oluyor.
Bakın, bir
şey daha söyleyeceğim. AK PARTİ ne zaman dese ki: Şu kanun
çıkmaz. Eliniz kulağınızda, tetikte olsun, yirmi gün en
fazla
Bedelli çıkmaz. dedi Başbakan, pat haftaya çıktı.
Şike Yasasını da Başbakan Çıkmaz. dedi, Suat
Kılıç Çıkmaz. dedi, Sayın Arınç Hiç çıkmaz.
dedi; Hayati Yazıcı da Valla veto iyi oldu. dedi.
Şamil Bey
nerede? Hiç sesi çıkmıyor bu ara. Şamil Bey niye kürsüye gelip
aleyhe önerge konusunda konuşmuyor? Ben ona da şaşıyorum.
Hep televizyonları tercih ediyor; bitti televizyonculuk, gazetecilik.
Burada artık kürsücülük, kürsü önemli; kürsüye geleceksiniz. Bunlar bitti
artık, ekranda değil
Meclisin, milletin ekranı bu kürsü.
Şimdi
bakın Çıkmadı. dediniz. Aceleniz ne, yangından niye mal
kaçırıyorsunuz? Niye yirmi dört saatte olsun bu ya, kırk sekiz
saat niye beklemiyorsunuz? Niye bütçe görüşmelerinden sonra olmasın?
Aceleniz ne, yani bir durum mu var, yani size süre mi tanındı?
İlle, Bu bugün çıkacak, çıkmazsa görürsünüz diyen mi oldu
size?
Bakın, zaten
bu yasanın Meclise iniş biçimi de kaptıkaçtı usulü bir
şey gibi geldi. Bir baktık pat indi. Hemen uyardık, teklifi
çekin. Birileri dedi ki Ya biz imzamızın arkasındayız. Vay,
vay, vay göz yaşartıyorsunuz! Sizin imzanızın
arkasında ne kadar olduğunuzu İç Tüzük pantolon yasasında
gördük. Danışma Kurulunda imza verdik buraya geldi, yarım saat
sonra görüşülecek; teklifinizi çektiniz Genel Kuruldan.
Biz, daha komisyon
başlamadan bunu uyardık, Cumhurbaşkanı
uyarılarımıza katıldı.
Bakın, tabii,
bu patenti Şike Yasasının AK PARTİye ait, marka da Bakan
Suat Kılıç; CHP de, MHP de size bonuslar dağıtıyorlar
bu yasada ve çok popüler ve pragmatik bir yaklaşım içindesiniz.
Şimdi, vatandaş
niye tırlatmadı diyorsunuz? Bu bütçe görüşmelerinde de bu
anlaşılıyor. Ne yapıyorsunuz? Zamlıyorsunuz ses yok,
sürüyorsunuz ses yok, süründürüyorsunuz ses yok, kelepçeliyorsunuz ses yok,
gazlıyorsunuz ses yok; yürümek yasak, konuşmak yasak, düşünmek yasak,
kitap yazmak yasak, örgütlenmek yasak, sendika kurmak yasak, dernek kurmak
yasak, karikatür de yasak, havada bulut demek de yasak. Ondan sonra
vatandaş bize yüzde 49,8 verdi. Yahu yüzde 49,8 verdi de şirketin
çoğunluğunu size vermedi kardeşim, şirkette bile yüzde 51
lazım ya! El insaf! Şirkette bile 51 lazım. Şimdi, CHP ve
MHPyi yanınıza alıp bunu tamamlamaya
çalışıyorsunuz.
Şimdi
bakın, bu şike affını Meclis şikesine
dönüştürdünüz, dönüştü artık bu böyle,
çıkaracaksınız kafaya koydunuz. Bilmiyorum, Başbakan öyle
dedi de, diğer partiler de bu konuda çok istekli gözüküyor.
Şimdi,
kısa dönem bu konudaki aflara bakalım: Bu yasa çıkalı
altı ay olmadı. Bu Meclisin 8 milletvekili içeride. 8 milletvekili
içerideyken ve CHPnin 2 milletvekili, MHPnin 1 milletvekili, bizim 5
milletvekilimiz tutukluyken bu konuda iktidar partisinin kılı
kıpırdamıyor, bir gıkı çıkmıyor; kendi
üyesine sahip çıkmayan bir Meclis. Seçilmiş belediye
başkanları ayrı bir konu, gazeteciler düşünceden,
basın
Bakın, bu
ülkede aflar nasıl gelişiyor? Şimdi, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde vergi afları yapıldı, bir değil, iki değil,
üç değil, bilmem kaç tane; sigorta affı yapıldı, prim
affı yapıldı, BAĞ-KUR affı yapıldı, kaçak
inşaat affı yapıldı, cezalar affedildi, TCK 240 görevi
kötüye kullanmak, yüz kızartıcı suçların cezası
indirildi; seçilme, bürokraside yükselmenin yolları açıldı;
disiplin cezaları affedildi, imar afları çıkarıldı,
orman suçları affedildi, madenciye af çıkarıldı, HESçiye
af çıkarıldı ama şu an Hopa davasında saçlarını
kestiren çocuklar tutuklu yargılanıyor. Vicdanınız
nasıl? Teneke vicdan mı bu ya? Bu teneke vicdan mı
arkadaşlar ya? Bu vicdan vicdandır. Hopalı çocuklar, üniversite,
Hopadaki olayları protesto eden öğrenciler saçlarını
kestirdi diye örgüt üyeliğinden şu an Ankara Adliyesinde
yargılanıyorlar özel mahkemede. Vicdanınız kabul ediyor mu?
Puşi taktı diye üç sene yatıyor; halay çekti diye, türkü söyledi
diye, Ape Musanın dediği gibi ıslık çaldı diye
insanları içeri alıyorsunuz hâlâ terör suçundan, diyorsunuz ki:
Terör, terörist Şarkı söyleyeni de, türkü söyleyeni de,
saçını kestireni de, puşi takanı da, kitap yazanı da
yazmayanı da, kafasında düşüncesini açıklayanı da
açıklamayanı da potansiyel suçlu gören bir alışkanlık
ve ortamda cezaevlerinde bir koğuşta 5 kişi yerine 25 kişi
yatarken, bir ranzada vardiya sistemiyle üçer sırayla yatarken, tutuklular
ve hükümlülere cezaevlerinde yer kalmazken, çek mağdurlarından siyasi
tutuklulara, siyasi tutuklulardan tutun farklı haksızlığa
uğramış mağdurlar, cezaevinde hepsi gözlerini Meclise
dikerken bu şikedeki becerinize şaşıyorum ve bu
aflarınıza bakıyorum, devam ediyorum: İmardan sonra ormana,
madenciye, yüz kızartıcı suçlara, ihaleye
Şimdi de
şikeye af çıkaracaksınız, aceleniz bu.
Bakın, tek
bir şey söyleyebilirim: Artık, Allah da sizi affetsin! Allah da sizi
affetsin! Bu gece yatsı namazından sonra bu yasa geldiği zaman
(Gülüşmeler)
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Teheccüd namazından sonra!
HASİP KAPLAN
(Devamla) -
eğer sizi sabah namazına kadar da talim ettirmezsem bu
Mecliste bana Hasip Kaplan demesinler.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Sayın
milletvekilleri, müşterek grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 11.34
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:12.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemimize göre
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Birinci turda
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay,
Başbakanlık, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçeleri yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/470) (S.Sayısı:87)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88)(x)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) YARGITAY
1.- Yargıtay 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) DANIŞTAY
1.-
Danıştay 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, 6/12/2011 tarihli 29uncu Birleşimde, bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna
basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz
talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre
sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on
dakika içinde tamamlanacaktır, cevap işlemi için de on dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize arz
ediyorum.
Birinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum.
Gruplar:
Milliyetçi Hareket
Partisi:
Atila Kaya, İstanbul Milletvekili , on iki dakika; Süleyman Nevzat Korkmaz,
Isparta Milletvekili, on üç dakika; Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili, on üç
dakika; Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili, on iki dakika.
Cumhuriyet Halk
Partisi:
Bedii Süheyl
Batum, Eskişehir Milletvekili, sekiz dakika; Bülent Tezcan, Aydın
Milletvekili, sekiz dakika; Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Milletvekili,
sekiz dakika; Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili, sekiz dakika;
Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili, sekiz dakika; Atilla Kart, Konya
Milletvekili, on dakika.
Barış ve
Demokrasi Partisi:
Sırrı
Sakık, Muş Milletvekili, yirmi dakika; Murat Bozlak, Adana
Milletvekili, on beş dakika; Sırrı Süreyya Önder, İstanbul
Milletvekili, on beş dakika.
AK PARTİ:
Ekrem Çelebi,
Ağrı Milletvekili, beş dakika; Nevzat Pakdil, Kahramanmaraş
Milletvekili, beş dakika; Fatih Şahin, Ankara Milletvekili, beş
dakika; Şuay Alpay, Elâzığ Milletvekili, beş dakika;
İdris Şahin, Çankırı Milletvekili, beş dakika;
Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili, beş dakika; Hilmi Bilgin,
Sivas Milletvekili, beş dakika; Akif Çağatay Kılıç, Samsun
Milletvekili, beş dakika; Mehmet Kasım Gülpınar,
Şanlıurfa Milletvekili beş dakika; Oğuz Kaan Köksal,
Kırıkkale Milletvekili, beş dakika.
Şahıslar
adına:
Lehinde, Bayram
Özçelik, Burdur Milletvekili, beş dakika.
Aleyhinde,
Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili, beş dakika
Soru-cevap
işlemi, yirmi dakika.
Şimdi, ilk
söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan Atila Kaya, İstanbul
Milletvekili.
Süreniz on iki
dakika. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ATİLA KAYA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 mali yılı Cumhurbaşkanlığı
bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, söz aldığım konuyla ilgili görüşlerimi
dile getirirken Sayın Cumhurbaşkanını Adalet ve
Kalkınma Partisinden ayrı tutmayacağımı, hatta onun
bir parçası olarak değerlendireceğimi öncelikle ve açıkça
belirtmek isterim. Biliyorum ki Sayın Cumhurbaşkanının
taraftarları da, karşıtları da bu tavrımı
yadırgamayacaktır. Bunun neden böyle olduğunun
cevabını ise takdir edersiniz ki benden önce Sayın
Cumhurbaşkanı ve AKP vermelidir. Sizleri temin ederim ki örgütlü
muhalefet dışında kalan toplum kesimleri bile
Cumhurbaşkanının tarafsızlığı konusunda
mutmain olmuş olsalardı böyle bir tavır sergilemeyi
aklımın ucundan dahi geçirmezdim. Ne var ki Anayasamızın
103üncü maddesi gereğince, görevini tarafsızlıkla yerine
getirmek için namusu ve şerefi üzerine ant içen
Cumhurbaşkanının 2014 sonrası için AKP Genel
Başkanlığına yakıştırılması ve bu
doğrultuda kamuoyu oluşturulmaya
çalışılmasının hiçbir kesim tarafından
yadırganmaması tavrımın
haklılığını teyit etmektedir. Türkiye gündemini uzun
süre meşgul etmiş olan cumhurbaşkanlığı
tartışmalarını yok sayarak makamında AKP zihniyetinin
en üst düzeydeki bir temsilcisiymiş gibi oturmayı tercih eden
Sayın Cumhurbaşkanı da bilinen ve anlaşılan
nedenlerden dolayı kamuoyunun tarafsız cumhurbaşkanı
konusundaki şüphelerini sineye çekmek durumundadır.
Değerli
milletvekilleri, bir cumhurbaşkanından beklenen nedir? Gelin, bu
sorunun yanıtını ararken kişisel
yorumlarımızı işin içine
karıştırmamızı engelleyecek bir ölçüt üzerinde
uzlaşalım. Aradığımız ölçütü bize sunacak olan, Cumhurbaşkanının
da, bizlerin de ettiğimiz yemini içinde barındıran
Anayasamız olsun. Anayasamızın Cumhurbaşkanının
görev ve yetkilerini düzenleyen 104üncü maddesi uyarınca
Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla
Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil eder. 103üncü
madde ise Cumhurbaşkanının göreve başlarken
yapacağı yeminin metnini içerir. Bu yemin metninin sonunda belki
çoğunluğun bir ayrıntı olarak dahi görmediği hayati
önemde bir vurgu vardır. Anayasamızın 81inci maddesindeki
yemin metnine göre milletvekilleri büyük Türk milleti önünde ant içerken,
Cumhurbaşkanı büyük Türk milleti ve tarih huzurunda ant içmektedir.
Cumhurbaşkanının yeminini milletin yanı sıra tarihin
de huzurunda etmesinin anlamı üzerinde özellikle durulmalıdır.
Devleti temsil eden bir makam sahibine tarih huzurunda bulunduğunu
hatırlatmak devlet geleneğini öne çıkartmak içindir.
Sayın
milletvekilleri, Anayasamızın çizdiği çerçeve içinde
Cumhurbaşkanından beklentilerimizi belirleyecek ve onu
değerlendirmemizde ölçüt olabilecek üç ana kavram öne
çıkmaktadır: Devlet, millet ve tarih. Demek ki en üst temsil
makamında bulunan kişinin
taşıması elzem olan özellikler devlet, millet ve tarih
şuuruna sahip olmakmış. Bunu kavradığımız
şu anda yapılması gereken Sayın
Cumhurbaşkanının bu kavramlar karşısındaki
tutumunu gözden geçirmek olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Dindar Cumhurbaşkanı nidalarıyla ve
Sayın Erdoğanın takdiriyle göreve gelen Sayın
Cumhurbaşkanı Türk siyasi hayatında görece uzun zamandır
yer işgal eden bir figürdür. Bununla birlikte siyaset
hafızasında iki resim olarak saklanmaktadır ve öyle de
olacaktır. Bu resimlerden biri şimdi yerinde yeller esen bir bedevi
çadırında çekilmiştir, diğeri ise görmemiş bir krala
tahsis edilmiş bir otel odasında. Hatırlarsınız, 2007
yılında Türkiyeye gelmeden birkaç gün önce İngilterede bulunan
ve Londra Belediye Başkanıyla görüşmek için onun
ayağına giden Suudi Arabistan Kralı Abdullah dokuz
uçağı dolduran görmemişliğiyle ve
altın tahtıyla birlikte Türkiyeye gelmişti. Otel odasına
tahtını kurdurtan ve bayrağını astırtan Kral,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını ayağına
çağırmıştı ve maalesef Sayın
Cumhurbaşkanı bir otel odasında altın tahtında oturan
Kralın huzuruna çıkmıştır. Damarlarında kan
yerine petrol akan görmemiş bir kralın küstahlığına ad
koymak kolaydır. Ne var ki muhtaç olduğu kudreti damarlarındaki
asil kanda araması gereken Cumhurbaşkanının
tavrını adlandırmak o kadar kolay değildir. Bu eylemi
meşrulaştırmak için başvurulan argümanların en öne
çıkanı ise, Kralın Türkiyede yatırıma dönüşmesi
arzulanan emsalsiz servetine atıfta bulunanı olmuştu. Anayasamıza
göre devletin başı olan Cumhurbaşkanı, sadece
başkomutan değil, başöğretmendir de. Milletin
geleceğinin teminatı olan nesillerin ahlaki sorumluluğu
öncelikle onun omuzlarındadır. Cumhurbaşkanının dile
getirdiğim örnekle gelecek nesillere verdiği ahlak dersi ise, maddi
çıkarların ulusal onura tercih edilmesi gerektiğidir.
Cumhurbaşkanı, yemin ederek üstlendiği sorumlulukla bu derece
bağdaşmaz ve bu kadar gurur kırıcı bir tavır
sergilemekle, Türk devlet geleneğinin değil, ben ülkemi pazarlamakla
mükellefim diyen bir zihniyetin temsilcisi gibi davranmıştır;
aynen Çok güzel şeyler olacak müjdesinin ardından terör örgütü
elebaşlarıyla yapılan seviyesiz pazarlıkların
çıkması gibi.
Sayın
milletvekilleri, bir kişide tarih bilincinin olup olmaması onun
devlet ve millet anlayışlarını da doğrudan belirler.
Anayasamız Cumhurbaşkanını tarih önünde görmek ister çünkü
bilir ki devlet, geleneğiyle vardır ve bu gelenek de tarihtedir.
Millet de bu tarihsel sürecin bir sonucudur.
Sayın
milletvekilleri, ister Cumhurbaşkanınca isterse Sayın
Başbakanca temsil ediliyor olsun AKP zihniyetinin içinden
çıktığı gelenekte felsefi anlamda bir devlet
kavrayışına rastlanmaz, böyle bir kavrayışı
bağrından çıkaracak olan tarih şuuru da yoktur. Bu
kavramlarla olan ilgileri, sultanların veya halifelerin fazilet kıssalarının
ötesine geçmez. Bu gelenekten gelen kadroların hiçbiri daha
fazlasını edinmiş değildir. Gömleklerini çıkarıp
liberallerle halvet olduktan sonra buldukları ise şirket olarak
tasarlanmış bir devlet anlayışıdır. Bu zihniyetin
gözünde devlet bir şirkettir. Böyle olunca, siyasetlerinin amacı da
hisse senetlerini kendi adamlarının arasında
dağıtmanın ötesine geçemez.
Değerli
milletvekilleri, binlerce yıllık tarihinde millet olarak farklı
kültür çevrelerinde, hatta medeniyet dairelerinde bulunmuş ve aynı
zamanda büyük medeniyetler kurmuş bir milletin yani Türk milletinin
mensuplarıyız. İlk günden bugüne kesintisizce
izleyebileceğimiz yegâne hat devlet geleneğimizdir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bizim sorunumuz, bu geleneğin
taşıdığı devlet kavrayışına
yabancı kalıp da kâr-zarar hesaplarıyla devlet kavramına
yönelmeye çalışan zihniyetledir. Bu zihniyeti Sayın
Cumhurbaşkanının veya Başbakanın temsil ediyor
oluşu ise bizim açımızdan sadece bir teferruattır.
Değerli
milletvekilleri, son olarak, kamuoyunda kabul gören ve yerleşmiş bir
algıya dönüşen taraflı cumhurbaşkanı kanaatini
gidermek amacıyla Sayın Cumhurbaşkanının ortaya
koymuş olduğu ve adına Futbolda Şike Yasası denilen
hususla ilgili veto tavrını değerlendirmek istiyorum. Elbette
verilen karar Sayın Cumhurbaşkanının şahsi görüşü
ve takdiridir ancak şu kadarını söylemeliyim ki: Partimiz bu
kanun değişikliğine destek verirken ne adalet duygusunun
zedelenmesini ne de kişiye özel bir düzenleme olmasını asla
istemediği gibi aklından dahi geçirmemiştir. Bizim
anlayamadığımız taraf, Sayın
Cumhurbaşkanının adalet duygusunun kimler tarafından
saldırıya uğradığını ve kimler için
kişiye özel yasalar çıkarıldığını
unutmuş ya da unutur gibi görünmeye tevessül etmesidir. Bu veto konusunda
Sayın Cumhurbaşkanının yaklaşımı son derece
ikircikli ve çifte standartlıdır. Mademki Sayın
Cumhurbaşkanı adil ve hakkaniyete uygun cezalar belirlenmesi
konusunda dikkatlidir, suç ve ceza arasında adalete uygun bir oranın
bulunması gerektiğine atıf yapmaktadır, o hâlde
Türklüğe hakareti
düzenleyen 301inci maddenin değiştirilmesinde neden aynı
feraseti ve hassasiyeti göstermemiştir? Söz konusu kanun hükmü
değiştirilmeden önce Türklüğü, cumhuriyeti veya Türkiye Büyük
Millet Meclisini alenen aşağılayan kişiler altı aydan
üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
ibarelerini kapsarken, Sayın Gülün 7 Mayıs 2008 tarihindeki
onayıyla tam anlamıyla içi boşaltılmıştır.
Dileriz ki Sayın Cumhurbaşkanı her meselede gözü kapalı
onay makamı gibi davranmasın, dikkatle, kararlılıkla ve
itinayla önüne gelenleri derinlemesine ve objektif olarak incelesin. Ancak
geçmişte Sayın Cumhurbaşkanının gerek yüksek
yargıya gerekse üniversitelere yaptığı atamaları
dikkate aldığımızda, Sayın Cumhurbaşkanının,
bundan sonraki uygulamalarında da objektiflik veyahut da liyakat gibi
birtakım ölçütleri esas almak yerine başka ölçütlerle hareket
edeceğini bizlere göstermektedir.
Bu
anlayış içerisinde, ben, bütçenin milletimiz ve ülkemiz için
hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaya.
İkinci
söz, Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın.
Süreniz on
üç dakika.
Buyurun
Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, Atila Beyden kalan bir
dakikayı arkadaşımıza ilave edebilir misiniz?
BAŞKAN
Hayhay, on dört dakika olsun.
MHP GRUBU
ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Temsilî
demokrasinin kalbi, millî iradenin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Bu temsilin yüksek bir oranda gerçekleşmesi ve Meclisin yasama
ve denetim işlevlerinin etkin ve sorunsuz bir şekilde yürütülmesi,
kalbi sağlam bir bünyeye delalettir. Meclisin yasama ve denetim
işlevlerini layıkıyla yerine getirdiğini söylememiz güçtür.
Bunun sebebi, çalışma ilke ve prensiplerini belirleyen İç
Tüzükün günün ihtiyaçlarına cevap veremeyecek kadar eskimiş
olması ve AKPnin demokratik teamül ve çoğulculuk
anlayışına uygun düşmeyen tekçi ve dayatmacı
uygulamalarıdır. 1973 yılında yapılmış
İç Tüzük, bir felsefeye uygun düşmeyen günübirlik
değişikliklerle, otuz yedi yılda sistematiğini ve ruhunu
kaybetmiştir. Bu süreçte tüm siyasi partiler eğer iktidarda ise
yasama sürecinin yavaşlığından, muhalefette ise de denetim
mekanizmasının etkisizliğinden şikâyet etmiştir. Ancak
bilinen bir gerçeklik vardır ki Meclis çalışmalarında
milletvekilinin katılımcı hür iradesi ortaya çıkmamakta,
Genel Kurul ve komisyonlar verimli ve milletin gerçek gündemiyle
çalışmamakta, çoğulcu, eşitlikçi, kaliteli bir yasama ve
kısa sürede sonuç veren etkili bir denetim görevi icra edilememektedir.
Parlamenter
demokrasinin işleyişi açısından en az anayasalar kadar önemi
olan İç Tüzükün değiştirilmesi bir türlü
gerçekleştirilememiştir. Bağımsız ve çoğulcu bir
anlayışla çalışmayan Meclisin sivil, demokratik bir anayasa
yapması mümkün mü değerli arkadaşlar? Otuz yedi yılın
on yılında tek başına iktidar olan AKPnin Sayın
Toptan zamanında yaptığı ve bir daha da arkasını
aramadığı İç Tüzük değişikliği girişimi
dışında bir çözüm üretememesi doğrusu Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çoğulcu ve katılımcı çalışması
gerektiği prensibine ne kadar inandığının da bir
göstergesidir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak verimli, öngörülebilir, yeterli siyasi müzakerenin
yapıldığı bir yasama, sonuç odaklı, sürelere
bağlanan bir denetim mekanizması getiren, uzlaşma ile
yapılacak yeni bir iç tüzük gerekliliğini bir kez daha vurguluyor, bu
konudaki çalışmalara dün olduğu gibi bugün de destek
vereceğimizi ifade ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, içinde halkın olmadığı hiçbir rejimin
adı demokrasi olamaz. Demokratik rejimlerin devamı da halkın
siyaset kurumuna yegâne çözüm aracı olarak bakmasını temin
etmekle mümkündür. Bazen milletine yabancılaşan gençlerimizden,
siyasete mesafeli duran insanlarımızdan bahseder, dert yanarız.
Öyleyse bir sorumluluğumuz da insanlarımıza, özellikle gençlere
siyaseti sevdirmek ve çevrelerine ilgi göstermelerini sağlamak
olmalıdır. Öte yandan, bizlere oy vermiş
insanlarımızın da bu vekâleti nasıl
kullandığımızı bilmeleri ve buna göre
değerlendirme yapmaları en tabii hakları olsa gerektir. Bu
iletişimin en önemli aracı Meclis televizyonudur. Mecliste liderlerin ve milletvekili
konuşmalarının naklen yayınlanması sonucunda
insanlarımız ülke gidişatını ve siyaset kurumunu takip
etme imkânı bulmuştur. Bütün televizyonların sansür
uyguladığı bir dönemde muhalefetin görüşleri Meclis TV ile
halka ulaşabilmiştir. Ancak biliyoruz ki bu kanal farklı sesleri
ve görüşleri yayınladığı için ta en başından
beri AKP için rahatsızlık kaynağıydı, bu
yayınları sınırlandırmayı uzun zamandır
hayal ediyorlardı. Bu yayının kesilmesi Meclisin milletiyle olan
en önemli iletişim kanalının kopmasına sebep olmuştur;
bu doğru olmamıştır.
Efendim,
yayını kapatmıyoruz, sınırlandırıyoruz.
diyenlere de şunu sormamız lazımdır: Şayet
sınırlandırma müeyyidesi getirilecek kadar zararlı ise
neden tamamıyla kapatmıyorsunuz ya da Meclis televizyonunu gündüz
yayında tutma gerekçeniz akşam saat yediden sonra ortadan mı
kalkıyor? Hiç kimsenin adının önüne yasakçı
tanımlamasının yakışmayacağını ve
Meclis televizyon yayınlarının serbest bırakılarak
Meclisi ile milletin irtibatının yeniden tesis edilmesi gerektiğini
bir kez daha ifade ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, klasik parlamenter sistemin ayırt edici bir özelliği
de güçler ayrılığı prensibidir. Bu prensibe rağmen
2002de başlayan AKPli yıllar, tek başına iktidar
olmuş bir partinin hem Meclis hem de mahkemeler üzerinde baskı
kurarak diğer erkleri kontrole soyunduğu ve maalesef bunda da büyük
oranda başarı sağladığı yıllar olarak
hatırlanacaktır. Hiçbir dönemde muhalefeti ortadan kaldırma,
muhalefeti yok sayma gayretleri bu kadar ayyuka çıkmamış,
farklı görüşler arz eden kişi ve kurumlar bu kadar baskı ve
tehdide maruz kalmamışlardır. Meclis gergin bir atmosferde
çalıştırılmış, muhalefetin sesinin
kısılması için Meclis Televizyonu yayınları
sınırlandırılmış, milletvekillerinin iradesi yok
sayılarak parmak demokrasisi egemen kılınmaya
çalışılmıştır. Muhalefetin en küçük bir
eleştirisine dahi tahammül göstermeyen AKP, sonunda Meclisi tamamen devre
dışı bırakma yolunu seçmiştir, kanun hükmünde
kararnameler ile kadrolaşma ve devleti yeniden yapılandırma
içerisine girmiştir. Kanun hükmünde kararnameler istisna olması
gerekirken genelleştirilerek yasa yapma yetkisi, Meclisin elinden
gasbedilerek alınmıştır.
Yeni
teşkilatlanmalardan, ihdas edilen kadrolardan muhalefet habersizdir.
İktidar, Meclisin devre dışı bırakıldığı
iddialarına tatmin edici cevaplar vermek yerine, Geçmişte bu yöntem
daha çok kullanılıyordu, biz az bile kullandık. diyebilmekte,
1999 depreminden sonra çıkarılan ve daha çok deprem yaralarının
sarılmasının amaçlandığı kanun hükmünde
kararnameleri işaret ederek, bu yola devam edeceğini
söyleyebilmektedir.
Meclisi uyumlu
çalıştırmak, Meclis çoğunluğunun yani AKPnin
sorumluluğudur. Meclisin kanun hükmünde kararnamelerle devre
dışı bırakılması bir sistem krizine yol açma
riskini içinde barındırmaktadır. Bir taraftan Mecliste
uzlaşma çağrıları yapan AKP, öte taraftan ikiyüzlü bir
tavır sergileyerek muhalefeti devre dışı bırakmak için
her türlü yola başvurmaktadır. Bu tekçi ve dayatmacı
yaklaşım toplumdaki kutuplaşmaya hizmet etmekte, Mecliste uyumlu
çalışma ve uzlaşma zeminini ortadan kaldırmaktadır.
Meclisin yasa
yapma yetkisi böylece işlevsiz bırakılırken siyasi denetim
yolları da işlemez hâle getirilmektedir. Muhalefetin verdiği tüm
önergeler, zaman zaman gerekçeleri AKP tarafından da paylaşılmasına
rağmen reddedilmekte, verilen sözlü ve yazılı sorular ya aylar
sonra cevaplandırılmakta ya da yuvarlak cevaplarla yetinilmesi
istenmektedir. Kamu kaynağı kullanan Hükûmetin muhalefetçe
denetlenmesi böylece bir türlü mümkün olmamaktadır.
Denetim mekanizması
iktidar çoğunluğunca felç edilirken Meclis
Başkanlığı muhalefetin sorularını denetleme
sevdasına düşmüş, Meclis uzmanlarından
oluşturduğu bir komisyonla milletvekillerinin soruları İç
Tüzüke uygun bulunmayarak iade edilmeye başlanmıştır.
Meclis Başkanının sorumluluğu, esas olarak muhalefetin soru
cümlelerini düzeltmek değil, iktidarın makul süreler içerisinde
tatmin edici cevaplar vermesini sağlamak noktasında kendini
göstermelidir.
Sayın
Başkan, soruları denetlediğiniz kadar cevaplarının da
doyurucu olup olmadığını denetlemeniz ve milletvekillerini
uyardığınız kadar sorunun muhatabı ilgili
kurumları da uyarmanız gerekmez mi? Size sadece AKPnin değil,
tüm grupların başkanı olduğunuzu hatırlatmak
istiyorum.
Bir
hatırlatmam da Meclis personeli ile ilgili olacak. Bir müddet önce Genel
Kuruldan geçirdiğiniz Meclis Teşkilat Kanunu, arkada,
haksızlığa uğradığını düşünen,
gönlü kırık yüzlerce personel bırakmıştır.
Eşitsizlikleri, adaletsizlikleri düzelteceğim. diye gelen Kanun
birçok haksızlığa sebep olmuş, birçok müktesebi de
sıfırlamıştır. Personel sormaktadır: Kendi
çalışanı arasında adaleti ve eşitliği tesis
edemeyen Meclisin, ülke insanına karşı nasıl bir
iddiası olabilir?
Sayın Çiçek,
siz bu kurumda çalışan insanların da
Başkanısınız. Personelin, Adalet Bakanlığı
yapmış bir Başkandan beklentileri vardır. Nedir bunlar?
4/Cliler diye bilinen personel, statü farklılığından
kaynaklanan, bin liraya kadar varan ücret eşitsizliğinin ortadan
kaldırılmasını, nöbet ve mesai ücreti verilmesini, Meclise
kadrolu personel alımında kendilerine öncelik verilmesini,
sözleşme yenilenmesi dolayısıyla verilen ve 300 ila 400
lirayı bulan pul parasının kesilmemesini istiyorlar.
Milletvekili danışmanları, kıdem tazminatı hakkı
ve belirli bir hizmet süresi sonunda da kadro hakkı talep ediyorlar.
Milletvekili yardımcı personeli ve ikinci danışmanlar,
maaşlarının öğrenim durumlarına göre belirlenmesini,
bazı kurumların Mecliste görevlendirilmelerine muvafakat vermediğinden
bahisle bunun kolaylaştırılmasını istiyorlar. Bir de
Meclisin kadrolu personeli var; idari kadro, uzman, uzman
yardımcısı, teknik personeli ve memurlar. Bu
arkadaşların bir kısmı sınavla Meclise girmiş,
bir kısmı da sınavsız. Şimdi, deniliyor ki Norm kadro
çalışması başlatacağım, personel
fazlalığı var. İyi de son dokuz yılda yani AKP
döneminde binden fazla kişi alınmış Meclise, fazla ise
bunlar fazla. Sınavla girmiş personele, kadrolara doldurduğunuz
kendi yeğenleriniz, kuzenleriniz ile aynı muameleyi yapmanız
büyük haksızlık olmuyor mu? Sınavla Meclise girmiş
personele öncelik vermeniz gerekiyor. Bir hukukçu olan Sayın Çiçekin
kimsenin ekmeğiyle oynamadan bu soruna bir çözüm bulacağına inanıyor,
bunu da Milliyetçi Hareket Partisi olarak takip edeceğimizi ifade
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, dokuz yıllık iktidarı boyunca milletin
milyarlarca dolarını kullanan AKP Hükûmeti, her ne hikmetse, bu
kaynakların hesabını vermekten kaçıyor, hatta kendisine
soru bile sorulmasını istemiyor. Bunun için, bütçe
dışı kaynak kullanımını, ihale sistemi
dışında alım satımı teşvik ediyor, bedelli
askerlik, 2/B gibi bir kereye mahsus gelirleri de bütçeleştirmeden
nasıl kullanacağının hesabını yapıyor.
Elbette, bu zihniyet denetim kurumlarına da mesafeli olacaktır.
Teftiş kurullarını ortadan kaldırıp denetimin içini
boşaltan, dış denetim kurumlarının en önemlisi
asırlık Sayıştayın âdeta teftiş alanını
genişletiyor gözüküp yetkilerini kısıtlayan
uygulamalarını hep birlikte gördük. Asırlık
Sayıştay, içi boşaltılarak âdeta bir vitrin malzemesine
çevrilmiştir. Verimlilik, etkinlik, tutumluluk denetimi olan performans
denetimi ölçme işlemi hâline getirilmiştir. Sayıştay,
kanunun ek geçici 10uncu maddesine göre göndermesi gereken denetim raporlarını
üç yıldır Meclise göndermemektedir. Hiçbir takdir hakkı
verilmemiş olmasına rağmen, Sayıştay
Başkanlığı denetim raporlarını sümen altında tutmaktadır, etkili
denetim görevinden epeyce uzak düşürülmüş, sadece yönetmeliklere
görüş bildiren kurum hâline getirilmiştir; AKP baskıları
sonucu görüntü var, ses yok bir hâldedir. Yüzlerce denetim elemanı da
hiçbir görev verilmeksizin boş boş oturtulmaktadır.
659
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 ila 12nci maddeleri adli
uyuşmazlıklarda sulh kurumunu getirmiştir sistemimize. Mahkemelerin
yetkilerinin önemli bir kısmı idareye geçmektedir. Bu
mekanizmanın özeti şudur: İdare, uyuşmazlıklarda taraf
konumundaki kişiyi mahkemeden önce sulha davet edecektir, sulh
sözleşmesi imzalandıktan sonra mahkeme yolu
kapatılmaktadır. Bu düzenlemenin pratikte iki sonucu olacaktır:
Bir: İnsanların hak arama hürriyetleri
sınırlandırılacaktır. İki: AKPnin etkisi ve
baskısı altındaki kurumlar AKP yandaşlarına
farklı, diğer insanlarla farklı pazarlıklar
yapacaktır. Bir diğer sonucu da idarenin dış denetimini
yapan Sayıştayın tamamen sembolik bir hâle gelecek
olmasıdır. AKPye Sayıştay üzerinden elini çekmesi
çağırısında bulunuyoruz. Bu ısrar, devletin tamamen
keyfîlik ve yolsuzluk batağına batması sonucunu doğurur ki
bu sonuç kimseye hayır getirmeyecektir.
Sözlerime son
verirken Meclisin bir an önce kendi üyelerinin, milletvekillerinin statü, hak
ve sorumlulukları ile özlük haklarını belirleyen kanunun bir an
önce Meclis gündemine getirilmesini aciliyet ve önem açısından bir
kez daha hatırlatmak istiyorum. Terzi kendi söküğünü dikemez.
derler, bu düzenleme çok gecikmiştir ancak kendi meselelerini
düzenleyemeyen Meclisin toplum meselelerini nasıl düzenleyeceği de
tartışmalı hâle gelmektedir.
2012 bütçesinin
hayırlı olması dileklerimle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Şimdi söz
sırası Erzurum Milletvekili Sayın Oktay Öztürkte.
Buyurun Sayın
Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on üç
dakika.
MHP GRUBU ADINA
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, insanlık tarihini kaos ortamından düzen
ortamına geçirişinin miladı hukuktur. Roma İmparatorluk
döneminde bireyin toplum içinde hakları, vazifeleri, toplumun bireye
karşı hak ve yükümlülükleri hukuk düzenini oluşturmuştur.
Hukuk zaman içerisinde evrensel boyut kazanmıştır. Yasalar
coğrafyaya, milletlere, kültürlere göre değişmiş ve fakat
düzen temelini oluşturduğumuz hukukun genel ilkesi yani tarafsız
oluşu, adil oluşu, devlet-birey eşitliğini temel
almış olması değişmemiştir,
değişmemelidir de. Türkiye bu konuda bir yandan istikrarsız bir
geçmiş yaşarken diğer yandan dönem dönem siyasal
iktidarların hukuku kendilerine yâr etme sevdası depreşmekte, bu
da hukuk devleti ilkesinin yerine siyasal iktidar devleti sonucunu
doğurmaktadır. Bugün de hukuk devletinin siyasal iktidar ve onun
arkasındaki güç kadrolarının, hukukun yerini alma çabasıyla
nasıl tahrip olmakta olduğunu ibretle izlemekteyiz.
İktidarın
ilk yıllarında hukuku, haddini bilmemekle suçlarken bugün
yapılan her zulmü hukukun bağımsızlığına
bağlayan İktidar, bir yandan yüksek yargıyı
yapılandırma maskesi altında arka bahçesi yapmakta, diğer
yandan hedefledikleri adliye mahkemelerde hızla yargıç, savcı
kadrolarında değişiklik yapmaktadır.
Yargıtay
yapısal değişikliği için çok gerekçeler duyduk bu
sıralardan. O değişikliklerin yapıldığı gün
gördük ki atamalar bir saat bile sürmeden halledilivermiş. Önce
Başbakan bir dava için Ben o davanın savcısıyım.
derken dönemin Adalet Bakanı Yargı yargıçlara
bırakılmayacak kadar önemlidir. diyerek yargı dünyasına
ilk kazmaları vurmuşlardır. Hemen ardından, hukuk
Türkiyesinde Başbakan Çeteleri ben içeriye tıktım. diyerek
savcılıkla yetinmediğini ve tutuklama kararlarını
veren yargıcın da kendisi olduğunu dünyaya haykırdı.
Bakıldı ki bu mesajların içeriği tam
anlaşılmadı, hemen Yargıtayın mezhebine girildi.
Dosya çok, mahkeme az. denildi, Dosyalar birikiyor. denildi, Ara mahkeme
kuracağız. denildi.
Şimdi ise
mahkeme sayısı arttı, yargıç sayısı arttı.
Bu değişikliklerin üzerinden zaman geçti. Bakın, şimdi
Yargıtay kendisine gelen dosyayı bir ayda iade ediyor, artık
dosyalar Yargıtayda raflarda tozlanmıyor. diyor Sayın
Bakanımız. İşin gerçekte böyle olmadığını
da hepimiz biliyoruz.
Sınır
kapısında portatif mahkeme kuran Hükûmet, artık Aç-kapa Artema
reklamına döndürdü yargıyı. İşin ilginç yanı ise
bu kürsüden bu konular dile getirildiğinde ses HSYKdan geliyor Bizden özür
dilesin. diye.
Niye? Arka bahçe
olmadınız mı? Farklı sanıklara -dikkat edin,
farklı dava değil, farklı sanıklara- farklı
davranmıyor musunuz?
Niye?
Başbakan Ben falanca davanın savcısıyım.
dediğinde Savcılardan özür dile. dediniz de biz mi duymadık?
Niye?
Başbakan Ben çeteleri içeri tıktım. dediğinde
Bağımsız mahkemelerin yargıçlarının tutuklama
kararlarına şaibe bulaştırma, özür dile. dediniz de biz mi
duymadık?
Niye? Adalet
Bakanı Yargı yalnızca yargıçlara bırakılmayacak
kadar önemlidir. dediğinde Yargı yalnızca yargıçlara ve
yasaya bırakılması gerekecek kadar önemlidir, özür dile.
dediniz de sesinizi biz mi duymadık?
Bugün bu bir
realitedir, inkâr edilemeyecek kadar önemli bir realite: Yargı maalesef
İktidarın arka bahçesine çevrilmiş, şimdi ise ayrık
sesleri temizlemekle meşguldür. Meclise, onun çatısı
altında bulunan parti ve milletvekili görüşlerine İktidar
adına cevap verecek kadar gözü dönmüş bir arka bahçe olmuştur.
HSYK Başkanı, o bir saatte nasıl
atamaların tamamlandığının cevabını versin
önce. HSYK Başkanı, HSYK seçimlerinde yargıçlar üzerinde
nasıl baskı kurulduğunun savunmasını yapabilecek mi,
ona baksın önce. HSYK Başkanı, ta Almanyadan sesini duyuran,
Türkiyedeki yanar söner fenerlere başka, siyaseten yargılananlara
başka davranan yargıçların yasaları nasıl
okudukları, nasıl anladıklarını yorumlasın hele
bir önce; savcılar soruşturma baskısıyla davalardan
alınıyor, bunu anlayabileceğimiz bir şekilde anlatmayı
denesin önce. Ama bu, yukarıda bahsettiğimiz tehlikenin doğal
sonucudur. Artık, HSYK, Adalet Bakanlığı
Müsteşarlığı kadar İktidarın kadrosu
olmuştur. İktidar adına görüşlere cevap verme
hakkının olması bu açıdan bakıldığında
normal gözükmektedir ama siyasal iktidarın normali, doğru hukuk
devleti kriterlerine göre ise ne yazık ki bu bir faciadır.
Bakın, facia lafı zorunuza gitmesin. Meclis
yasada değişiklik yapıyor. O da ne? Değişikliğe
göre yapılan tutuklu itirazlarına bakan mahkeme Hayır, yasa
kesinleşmedi. diyor. Hemen ertesi gün ne görelim? İddianame
yasanın eski metnine göre çıkıyor. Beş altı aydır
bekleyen iddianame Meclis sürecini bekleyemiyor, üstelik Meclisin
değiştirdiği metne göre iddianame yazıyor.
Cumhurbaşkanı galiba Başbakanın eski Ben
savcıyım. çıkışına nazire yapmak istiyor.
Cezalar bireylere göre değiştirilemez. Suça göre ceza az. diyor. Bu
nasıl bir mantıktır, anlayamıyoruz. Bakıyorum da
iktidar partisi hâlâ Hayır, bireylere göre değişiklik
değil. demekle meşgul.
Bakın, ben söyleyeyim: Sayın
Cumhurbaşkanı, bireyler önemlidir. Bir bireye yapılan
haksızlık toplum vicdanında açılmış büyük bir
yara, hukuk devletinin ise iflasıdır. Onun içindir ki milletimizin
bir tek evladına dahi yapılan haksızlığın
karşısında durmak ve o haksızlığı gidermek
görevimizdir. Biz yasama Meclisiyiz, bireylerin yasanın zulme
dönüştüğü yerde bu zulümle inlemesini, hapislerde
yatırılmasını izleyemeyiz, müdahale ederiz,
yanlışı bu Meclis yapmışsa düzeltiriz ama bireye
göre diye suçlanmayı da kabul edemeyiz. Döner sorarız: Sayın
Cumhurbaşkanı, siz, bahsettiğiniz soruşturmanın
şike yasası çıkmadan başlatıldığını
biliyor musunuz? Ya bu dönemde size sesiyle mihmandarlık yapan ve hatta
partisini Yasayı bu hâliyle geçirirseniz istifa ederim. diye tehdit eden
milletvekili bunu biliyor mu? Çankaya 1.000 rakımlıdır
Sayın Cumhurbaşkanı, imzası paha eder. Bu kadar ucuz, parti
içi söylemlere müdahale, siyasi hesap, haksız operasyonu destekleme
kokmamalıdır.
Şimdi,
iktidar, bu yolda ülkenin gittikçe içinden çıkılamaz bir hukuk
faciasına, hukukla yapılan zulüm ülkesine gidişi ya görmemekte
ya da kaos üzerine hesap yapmaktadır. Bu, sağlaması olmayan bir
hesaptır; iki kere iki hep dört eder. Rakamlarla oynasanız da bu
değişmez. Adalet, bu devletin temel müessesesidir. Adalete el
atmakla, devlet temeline saldırı yapmaktasınız. Devleti
yıkmaksa hedef -ki öyle görünüyor- bırakın bu
hesaplaşmayı. Sevri dayatamayanların ekmeğine yağ
sürmeyin. Bu ülke bir daha Sevr'i yaşamayacak; buna engel oluruz, biz MHP
olarak engel oluruz, millet olarak engel oluruz. (MHP sıralarından
alkışlar) Bu çatı altında büyük Türk milletinin saadetini,
refahını hedef alalım.
Yargıtayda,
Danıştayda, Anayasa Mahkemesinde
yanlış yapılanmayı, Anayasa Mahkemesine
seçilişlerde yapılan ince çalımları bırakın.
Yargıç kadrolaşmasında hesaplarınız
yanlıştır. Buna inanın ki bu yapılanma size zarar
olarak dönecektir. Bu yapılanma size dayatılan bir durumdur.
İktidarınızı arka bahçesi yapmak isteyenlerin
planlarını görün, engel olun. Basit bir yasa
değişikliğinde çıkarılan gürültünün hedefinin
adını doğru koyun. Basit bir eş başkanlık
değildir bu durum. Lütfen, dönün eş başkanınıza, onun
faaliyetlerine dikkatli bakın. Uhdesinde alıkoyduğu güçleri,
hesapları görün ve bu oyunu bozun.
Hukuka
saldırı hâlini alan reform çalışmalarınızı doğru
olanlarla bilim adamlarımızın, hukuk
adamlarımızın ve hatta demokrasinin geliştiği
ülkelerdeki hukuk sistemlerinin ışığında yapın.
Anayasa için komisyon kurduk, işbirliği hâlinde
çalışıyoruz. Birlikte mutabakatla yasa çıkardık, bunu
da yaparız. Ortak paydamız bu aziz Türk milletinin evlatları
oluşumuzdur. Çok şeyi başarırız. Silivride
kurduğunuz mahkeme yargıcının bir
bakanınızın tutukluluk süreleriyle ilgili açıklamasına
yazdırdığı gerekçeyi görmüşsünüzdür. Size tehlikenin
farkında olma uyarımın en temel gerekçesi o duruşmada o
mahkemenin yargıcı tarafından söylenmiştir. Arka bahçe
yapmak istediğiniz yargı, dikkat etmezseniz sizi bir kısım
güçlerin arka bahçesi yapma tehlikesini taşıyor.
Bunlar
samimi olarak bu çatı altındaki değerli milletvekili
arkadaşlarımın hepsine uyarımdır. Burada bulunuş
amacımızı çok iyi süzmeliyiz. Sürekli çok hassas davranan
sadrazama Padişah korkusuyla mı bu kadar hassasiyet? diye
sorduklarında Hayır, tarihe karşı. diye cevap
vermiştir. Ben de tarihe karşı bu uyarımı yaptım.
Bir içinize
dönün. Yapılanları yüzde 50 oyun getirdiği güç ve
başarı olarak değil, ülkeye, millete, devlete hizmet kriterinden
geçirin. Sonra ne kadar yanlış içinde olduğunuzu göreceksiniz
sayın iktidar partisi milletvekilleri.
Bu
konuşmamın hepinizi ilgilendirmesi gerekir, en çok da Adalet
Bakanını ilgilendirmelidir. Siz dün
alkışlarınızla dediniz ki: Ey mutlak sayısal
iktidarımızın Sevgili Adalet Bakanı, HSYK Başkanı
sana müsteşar hizmeti vermelidir. Çift müsteşar daha
yakışır. Ne diyebilirim ki?
Muhterem
milletvekilleri, değerli Türk milleti; ben tarihe karşı
sorumluluğumu yerine getirdim ve tekrar ediyorum: Siz Üstünlerin hukukunu
yıkacağız. derken neyi
yıktığınızın farkında olmadınız.
Hukukun gücü yerine gücün hukukunu getirdiniz ve getirdiğiniz bu hukuk
sizi güç durumda bırakacaktır.
Uzun
tutukluluk hâllerinden uzun uzun konuşmak istemedim fakat bu konuda bu
kürsüden o kadar çok şey söylendi ki, yine de elinizi oynatmadınız.
Bu yüzden sadece düşüncelerimi belirtiyorum.
Biraz önce
cuma namazındaydık, her zaman olduğu gibi imam Allah adaleti
emrediyor. diye buyurdu. Siz de bu konuda Hazreti Ömerin adaletini çok dilinize
dolarsınız. Hazreti Ömerin Fıratın kenarındaki
kuzuyu kurt yerse hesabı benden sorulur. adalet
anlayışını öylesine rayından çıkardınız
ki artık Fıratın kenarını bırakın
şehirlerin göbeğinde kuzuları çakalların elinden
alamıyoruz.
Son söz olarak,
adaletsizliğinizin hesabını huzuru mahşere bırakmayacağız.
Yüce Türk milleti
önünde açıkça söylüyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Şimdi söz
sırası Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeride.
Buyurun Sayın
Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
bağlamında Başbakanlık, Millî İstihbarat
Teşkilatı ve Millî Güvenlik Kurulu hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle,
Sayın Başbakanımızın hastalığı
dolayısıyla kendisine acil şifalar diliyorum.
İstihbarat
devletin duyu organlarına, Millî Güvenlik Kurulu ise stratejik beynine
benzetilebilir. Beynin sağlıklı karar verebilmesi için
doğru bilgilere ve doğru istihbaratlara ihtiyacı vardır.
Doğru bilgi, doğru istihbarat ürünü olur. İstihbaratın
yanlış ve eksik olduğu bir yerde hiçbir karar isabetli ve tutarlı
olamaz. İstihbarat örgütlerinin görevi, aysbergin görünmeyen yüzlerini
karar alıcılar için görünür hâle getirmektir.
Millî
İstihbarat, milletin varlığına musallat olan emelleri ve
tehditleri deşifre eder, tespit eder ve ortaya çıkarır;
istihbarat sayesinde, kurgulanan oyunu görünür kılar. Kurgulanan oyunu gördüğünü
hissettirmek, düşman emellerini caydırmanın en etkili yoludur.
İstihbaratta esas olan, düşmanı değil, savaşı
yenmektir. Gerçek zaferler savaşmadan kazanılırlar.
İstihbaratı olmayan bir yönetim, el yordamıyla iş görmeye
çalışan bir âmâya benzer, başarısı da
rastlantılara bağlıdır. Siyasi karar alıcılar,
uluslarının karşı karşıya oldukları
fırsatları ve tehditleri öngörmek durumundadır. İstihbarat
bu bakımdan millî güvenlik politikasının temel unsurudur.
İstihbarat toplayarak muhtemelen rakiplerin ve dostların
amaçlarını, planlarını, niyetlerini ve kapasitelerini öğrenmek ne kadar
önemliyse, rakiplerin ve dostların bizim amaçlarımızı,
planlarımızı ve kapasitelerimizi öğrenmelerini engellemek
de o kadar önemlidir. Karşı istihbarat bir ulusun ulusal güvenliğinin
sağlanabilmesi için vazgeçilmez bir faktördür. İstihbarat hayati bir
olgudur, ciddiyetsizlik kaldırmaz. Bunun şartı nedir? Bunun
şartı da şudur: Yattığı toprak, tuttuğu
bayrak, döndüğü kıble belli olan bir istihbaratın biraz önce
söylediğim manada millîlik vasfını içerebileceği ancak
ifade edilebilir. Türkiyede bu böyle midir? Bunun üzerine özellikle girmeden
hemen bir hususu hatırlatmak istiyorum. 1971 yılında CIA
direktörlerinden Richard Helms Biz bir ülkeye mal satmadan önce değer
satarız. Biz kendi değerlerimizi pazarlamak suretiyle
halkımızın güvenliğini garanti altına
alırız. diyordu. Demek ki istihbarat yalnızca sözü edilen
birtakım haberlerin ulaşılması ve onların değerlendirilmesi,
analizinden ibaret değil, aynı zamanda yine biraz önce ifade
ettiğim gibi bazı değerlerin de pazarlanmasıyla
yakından ilişkilidir.
Peki, bizim
istihbarat böyle midir, şimdi oraya geliyorum. Türkiyede demokrasi
telekulak, ortam dinleme, takip edilme, kayıt altına alınma,
şantaj gibi kavramların tehdidi altındadır. Özellikle
siyasi partilerin liderlerine, siyasi partilerin mensuplarına yönelik
komplolar düzenlemektedir. Siyasette siyasi ve ahlaki olmayan yöntemlerle
siyaset dizayn edilmeye çalışılmaktadır. Özellikle
muhalefet partilerinin, komploların hedefi olması
düşündürücüdür. Siyasi partilerin genel merkezlerini izleyen araçlar,
dinleyen merkezler söz konusudur. Çok açıktır ki yaşananlar
partilerle ilgili olmaktan daha çok demokrasiyle ilgilidir. Siyasi partilere
yapılan tehdit ve şantajlar, gerçekte demokrasiyi ve demokratik
rejimi tehdit etmektedir. Sorun, muhalefet partilerinin komplo için izlenmesi,
gözlenmesiyle de sınırlı değildir. Yasa dışı
dinlenen yüksek yargı mensuplarının, üst bürokratların,
gazetecilerin, diplomatların ve siyasetçilerin haddi hesabı yoktur.
Komplo, muhalif siyasi partilere değil, gerçekte devlete ve demokrasiye
karşı yapılmaktadır.
Türkiyede
istihbaratın içinde bulunduğu durumu göstermesi bakımından,
yalnızca Çeçen suikastları yeterli kanıttır. Dört
yıldır İstanbulun göbeğinde, Ruslara karşı
savaşmış Çeçen komutanlar birer birer avlanmaktadır âdeta
ve bu suikastlar sonucu 8 Çeçen komutan öldürülmüş ve bunları öldüren
istihbarat unsurları ise ellerini kollarını sallayarak ülkeyi
terk etmişlerdir.
Daha da bundan vahimi,
Genelkurmay eski başkanlarından Işık Koşanerin ses
kaydının İnternete düşmesiyle ortaya
çıkmıştır. Servislerin, Genelkurmay
Başkanının gizli konuşmalarını dinlediği bir
ülkede, devletin ve demokrasinin ne kadar güvenli olduğunu takdirlerinize
bırakıyorum. Genelkurmay eski Başkanı Koşanerin gizli
bir platformda yaptığı konuşmaların kaydedilip servis
edilmesini hiç kimse izah edemez, zaten edemedi de. Dahası, Başbakan
bile bizzat kendisinin dinlendiğinden söz etti. Sayın Başbakan
icranın başında değilmiş gibi durumdan yalnızca
yakınıyor. Türkiyede zaten kendisini muhalefet sanan bir iktidar
var, sorun da buradan kaynaklanıyor.
Olgu bununla da
bitmiyor. Bizzat MİTin kendisinin, PKKlı terörist unsurlarla
Osloda yaptığı görüşmelere ait olduğu iddia edilen ve
yalanlanmayan kayıtlar, kritik bir zaman diliminde medyaya
sızdırıldı. Bazıları bunun Alman
istihbaratının, bazıları da İsrail
istihbaratının ürünü olduğunu söylediler. Burada, çeşitli
davaların soruşturma sürecinde, MİTin en gizli belgeleri bile
bazı basın kuruluşlarında pehlivan tefrikası gibi
günlerce yayınlanmıştır. Bu gizli belgeler nasıl
dışarıya çıkarıldı ve kim
sızdırdı?
Yukarıda
saydığımız bütün istihbarat vakalarının faili
meçhuldür. Bu durum MİTin varlık nedenini sorgulatacak kadar
önemlidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu noktada cevaplandırılması
gereken soru şudur: Bütün bu sızma ve sızdırma işleri
olup biterken MİT ne iş yapar, iktidar ne iş yapar ve Anayasa, özgürlükler ne anlam
ifade eder?
İsterseniz bu süreç içinde
MİTin ne iş yaptığına da kısaca değinelim.
MİT ve MİTe ait olduğu ifade edilen istihbarat elemanları
Osloda yaptığı görüşmelerde oradaki PKKlı unsurlara
şunları söylüyor: Devlet size çok büyük bir fırsat
yarattı. Sizin karşılıklı olarak birbirinizle
iletişim sağlamanızı, dolaylı dahi olsa fikirlerinizi
birbirinize yansıtmanızı, yazışmanızı,
çizişmenizi, onlar üzerinden karşılıklı görüş
teatisinde bulunmanızı sağlıyor.
Şimdi bu sözler cevaplanması
gereken bazı soruları akla getiriyor: Kim, neden içerideki eli
kanlı terör örgütünün liderine dışarıdaki teröristlerle
iletişim kurmak için fırsat veriyor, karşılıklı
görüş teatisinde bulunmasını sağlıyor? Bunun sonucu
olarak İmralıdan verilen talimatlarla 132 güvenlik görevlisi şehit
ediliyor. Şimdi bunun katili kimdir?
Daha da vahim olan da şudur:
Bölücü örgüt temsilcilerine Geliştirilen bir özgürlük alanı
açıldı. Bu açılan özgürlük alanı içerisinde örgütün alt
birimleri eski alışkanlıklarından daha fazla örgütleniyorlar.
Bir noktaya kadar tolere edebiliyoruz. İsim vererek şikayet
edebileceğiniz Şu adam düşmandır. diyebileceğiniz
vali ve emniyet müdürü var mıdır? diye soruyor MİT Temsilcisi.
Bugünün MİT Müsteşarı
olan zatın ağzından terör örgütünün mensupları için
geliştirildiğini iddia ettiği özgürlük alanı hangi
konularda açılmıştır? Terör örgütü mensupları için
açıldığı iddia edilen bu özgürlük alanı hangi noktaya
kadar tolere edilmiştir? Yine malum istihbarat görevlisinin terör örgütü
mensuplarına karşı Şu adam düşmandır ya da
şikâyet edeceğiniz vali ve emniyet müdürü var mıdır?
sorusu karşı bir soruyu da gündeme getiriyor, o da bölgeye atanan
bürokratların hangilerinin PKK dostu olduğu sorusudur, bunların
özellikle mi atandığıdır.
Yine MİT mensubu olan
hanımefendi Gerek devletin hazırlanmasında gerekse toplumun
hazırlanmasında, örgütün hazırlanmasında şu masada
yürüttüğümüz çalışmaların çok büyük katkısı
olmuştur. diyor. Bu sözler MİT görevlilerinin PKK ile birlikte
devlete ve topluma karşı psikolojik harekât yürüttüklerinin tipik bir
kanıtıdır.
Yapılan son KCK
operasyonlarında ele geçen belgeler, Öcalanın İmralıdan
verdiği yüz otuz eylem talimatı sonucunda 132 güvenlik görevlisinin
şehit olduğu basından izlendi ve bir türlü engellenemedi bu içeriden
dışarıya bilgi
aktarımı, talimat verme, tehdit gönderme, blöf yapma harekâtı
ama anlıyoruz ki bu planlı, projeli bir olgu sonucunda
gerçekleşmiş. Nitekim, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç, birkaç gün önce KCK operasyonları sonucunda tutuklananlarla
ilgili olarak Terörün kafasıyla gövdesi arası
kopartılıyor. İmralıyla Kandil ilişkisi ortadan
kaldırılıyor. diyor, Talimatlar artık gitmiyor. diyor.
PKKnın başıyla gövdesini ayırmak için on sene beklemek mi
gerekiyordu? diye bu soruyu sormak lazım. 132 vatandaşın
ölümünü mü beklediniz PKKnın başıyla gövdesini ayırmak
için? sorusunu da burada, yüce Meclisin huzurunda, yüce milletin huzurunda, bu
yetkililere, Sayın Başbakana, Sayın Başbakan
Yardımcısına soruyorum.
MİT,
kontrol altında tutulan Öcalanın verdiği talimatları ve bu
talimatların sonucu olarak gerçekleştirilen eylemleri görmezlikten mi
gelmiştir? Bu temel bir sorudur ve bu sorunun cevabını millet
beklemektedir. Son gelişmeler MİTin millîlikten uzaklaşıp
siyasallaştığı, AKPnin ideolojik çıkar
aygıtına dönüştüğünü göstermektedir. Bu bağlamda
MİT Personel Daire Başkanlığında iki birime,
dışarıdan 2 kaymakam atanıyor. MİT kendi içinde bu
makamlara atanacak şahıs bulamadı mı? Bu atanan şahısların
özelliği nedir? Türk Silahlı Kuvvetlerinin sancak garnizonu yani elektronik
istihbaratının MİTe bağlanması söz konusu. Bunun
hangi ihtiyaçtan doğduğu malum değildir. MİTin giderek
askerî personelden soyutlandığı da gelen haberler
arasındadır. İktidar, işini yapanları değil,
kendisine kayıtsız şartsız biat edenleri kuruma doldurmaktadır.
Bir süre
önce, Millî Güvenlik Kurulunun devlet boyutunun psikolojik savaştan
sorumlu Toplumla İlişkiler Başkanlığı
kapatıldı. AKP, bundan sonra Başbakanlığa
bağlı bir psikolojik savaş merkezi kurdu, başına
AKPli yarı bürokrat bir kişi getirildi. Bütün bunlar
istihbaratın millîliğinin yerini AKPliliğin
aldığını göstermektedir. MİT
AKPlileşmiştir, AKP neredeyse MİTleşmiştir.
Bilgi
toplama amacıyla yapılan teknik istihbaratın
yurttaşların temel özgürlüklerini yok etmesine izin verilmemesi gerekir.
İstihbarat servisleri kendi halklarına, yurttaşlarına
karşı örtülü operasyon düzenleyerek anayasal haklarını
çiğnememelidir. Demokrasilerde vazgeçilmez olan istihbaratın üstün
bir anayasal bilinç ile gerçekleştirilmesi çok büyük önem arz etmektedir.
Dünyanın her yerinde, bütün istihbarat teşkilatları, ülkesindeki
demokrasinin, ülkesindeki insan haklarının ve hukukun tam teşekkül edebilmesi
için gayret sarf ederler. Bizde çok başka bir boyuta geldi.
Bu vesileyle 2012
yılı bütçesinin ülkemize, vatanımıza ve milletimize
hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.
Şimdi
sıra Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda.
Birinci
konuşmacı Sayın Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili.
Sayın Batum,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sayın milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, parlamentoları parlamento yapan en temel
işlevlerinden biri hiç kuşkusuz bütçenin yapılması
işlevidir; iktidarın bir vizyon çizmesi ve buna göre devletin
gelirlerinin, giderlerinin öngörülmesi, hesaplanması ve karara
bağlanması işlevi. Ancak parlamentoları parlamento yapan
bir diğer işlevi daha var: Yasaları yapma işlevi. Bizim
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin de en temel işlevi bu. Üstelik bu
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kurtuluş Savaşını
yürütmüş ve işgal altındaki bir ülkede bir taraftan
Kurtuluş Savaşını yürütürken diğer taraftan
yasalarını yapabilmiş ve aynı zamanda ilk kez bir sivil
anayasa yapabilmiş bir parlamentodur.
Bugün değerli
arkadaşlar, bu Meclis, en önemli, en temel işlevini yerine
getiremiyor, denetim de yapmıyor. Maalesef, değerli milletvekilleri,
bunu bu hâle sokan siz çoğunluk partisi oldunuz.
Değerli arkadaşlarım,
1 Ekim 2011de toplanan bu Meclisin ben Anayasa Komisyonu üyesiyim. Anayasa
Komisyonu bir kez toplandı ve bir daha hiç toplanmadı. Emin olun bu,
Komisyon Başkanının şahsi kusuru, Sayın Burhan Kuzunun
kusuru değil; bu, maalesef, sizlerin Türkiye Büyük Millet Meclisine
bakışınızın bir sonucu, bu bir zihniyetin sonucu.
Değerli
arkadaşlar, bu Meclisi maalesef kanun hükmünde kararnamelere teslim
ettiniz. Hepimiz biliyoruz bunu. 35 tane kanun hükmünde kararname
çıkardınız. Hem de Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığına İlişkin Kanun Hükmünde Kararnameyle
TÜBAyı TÜBİTAKı düzenlediniz, daha doğrusu mahvettiniz;
Ekonomi Bakanlığına İlişkin Kanun Hükmünde
Kararnameyle Diyaneti, Kur'an kurslarını düzenlediniz ve yasa
yapmayı bıraktınız ve Anayasa Komisyonu hiç
toplanamadı.
Değerli
arkadaşlar, bir anayasa yaptınız 2010 yılında tek
başınıza, halk oyundan da geçirdiniz. Memurlara toplu
sözleşme, grev hakkı getirdiğinizi, bireysel başvuruyu
getirdiğinizi söylediniz. On beş ay geçti, hiçbiri gerçekleşmedi
ama sayenizde, bırakın yeni hakları, Anayasada yazılı
olan haklar bile anlamsız hâle geldi. Ne kişi
dokunulmazlığı ne haberleşme özgürlüğü ne basın
özgürlüğü hiçbir tanesini maalesef değerli dostlar
bırakmadınız. Sayenizde 4/Cli, 4/Bli sözleşmeli memurların,
taşeron işçilerin, işçilerin, öğrencilerin, çiftçilerin,
gazetecilerin hatta iş adamlarının hiçbir gerçek hakkı
kalmadı, Anayasada yazılı hakları bile hayal oldu. Öyle
bir ortam yarattınız ki sizin çoğunluğunuzdan çıkan
Adalet Bakanı burada çıkıp Tutuklu gazeteci 69 değildir,
63tür. dedi, Onlar da teröristtir. dedi.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Öyle demedi.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) Gerekçelerini de söyledi ama.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Onlar da adam öldürdüler. dedi ve iki tane örnek
verdi ve değerli dostlar, kusura bakmayın ama o iki örneği 63
gazeteciye teşmil ederek sizler çılgınca
alkışladınız.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Yine alkışlarız.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Değerli arkadaşlar, tabii, bazen bu İktidar, bu çoğunluk
iyi ki yasa yapmıyor diye düşündüğümüz de olmuyor değil.
Neden mi? Çünkü çoğunluğunuzla 2007de bir anayasa yaptınız
hatırlayın, anayasa değişikliği. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin görev süresini beş yıldan dört yıla düşürdünüz
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının görev süresini
unuttunuz, beş yıl bıraktınız; üç yıl sonra
aklınıza geldi, değiştirdiniz. İyi ki fazla yasa
yapmıyorsunuz.
Cumhurbaşkanının
süresini beş yıla indirdiniz, hâlen hiç kimse bugünkü
Cumhurbaşkanının görev süresinin ne olduğunu bilmiyor.
Hani, insanın, bu İktidar, bu çoğunluk işlevini yerine
böyle getiriyorsa, bırakın yürütmeye devretsin, işlevsiz
kalsın diyeceği geliyor.
Değerli arkadaşlar, Plan ve
Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri takip ettim. Cumhurbaşkanı
Genel Sekreteri Mustafa İsen aynen şöyle dedi Cumhurbaşkanı
için: Güçlenen ve büyüyen Türkiye'yi iyi, en yüksek düzeyde temsil eden
makamdır. dedi. Doğru. Bizim Anayasamızın 104üncü
maddesi de diyor ki: Cumhurbaşkanı Devletin başıdır.
Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetir. Bunu yapacak kurum Cumhurbaşkanlığı makamı
ve bütçe görüşmelerinden öğrendik, bu Sayın
Cumhurbaşkanı 89 tane yurt dışı gezisi
yapmış, bu gezilere 700 tane basın mensubu
katılmış, 183 tane akademisyen katılmış ve bu
Cumhurbaşkanlığının bu geziler nedeniyle bütçesi için,
2012 bütçesi için 138 milyon 700 bin TL bütçede öngörülmüş.
Bu geziler için
Gerçi Sayın
İsen çok ilginç bir ifade kullandı Plan ve Bütçe Komisyonunda. Bu
gezilere katılanların, akademisyenlerin ve basın
mensuplarının, 700 artı 183 kişinin çoğu
masraflarını kendileri karşılamaktaymış. Çoğu...
Harika bir kavram: Çoğu. Cumhurbaşkanlığı bütçesi
sayesinde böyle bir kavramı bütçe literatürüne soktunuz. Çoğu
kendileri ödemektedir. Soruyorlar: Vergiler nereye gidiyor? Çoğu
ihtiyaçlara gidiyor, çoğu. Gelirler ne oluyor? Çoğu giderleri
karşılamaya
Çoğu diye bir kavram soktunuz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Bir şey öğrendiniz işte.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) - Plan ve Bütçe Komisyonunda Almanya gezisinden,
Mısır gezisinden söz etmiş. Bu gezilerin dış
politikamıza nasıl yön verdiği anlatılmış,
dış politikamızı nasıl biçimlendirdiği... Ama
unutulanlar da var.
Sayın Cumhurbaşkanının
Haburda güzel şeyler oluyor. diye başlayıp İntikam
alacağız. ile sonuçlanan o muhteşem süreç unutulmuş, o
sürecin dış ve iç politikamıza katkıları unutulmuş,
Ermenistan ilişkilerimizi yeniden biçimlendiren, bölgemizde tek güç
olmayı sağlayan o ünlü Ermenistan maçı unutulmuş, hani hiç
kimsenin giremediği
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Batum, süreniz bitti efendim. Toparlar mısınız.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Bitti mi?
BAŞKAN
Süreniz sekiz dakika efendim.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Peki.
O zaman, bu
nedenlerle bu bütçeye biz ret oyu kullanmanın gerekli olduğunu
düşünüyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Batum.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sana cevap vermedim Metiner;
veremeyeceğimden değil, Türkiyeyi dolaşmak zorunda kalma diye
cevap vermedim sana, öyle 81 ili Başbakanın arkasında
dolaşmak zorunda kalma diye cevap vermedim sana.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ben seni çok iyi bilirim. (CHP
sıralarından Metiner, sen karışma. sesleri)
BAŞKAN -
İkinci konuşmacı Aydın Milletvekili Sayın Bülent
Tezcan.
Buyurun Sayın
Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Tezcan,
süreniz sekiz dakika.
CHP GRUBU ADINA
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın milletvekilleri, bütçe kanunu
görüşmeleri çerçevesinde Sayıştay bütçesi ve
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun kesin hesabıyla ilgili
söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, Sayıştay, Anayasanın 160ıncı
maddesinde düzenlenmiş bir anayasal kuruluş. Anayasanın
160ncı maddesinde aynen şöyle söylüyor: Sayıştay, kamu
idarelerini -özetle söylüyorum- ve yerel yönetimleri Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetlemekle yetkilidir. Yani bizim adımıza
denetim yapan bir kuruluş ve şu çok açık bilinen bir gerçektir
ki Sayıştayın Meclis adına bütün kamu
harcamalarını denetleyebilme yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetim yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe
hakkının bir uzantısıdır. Bütçe yapma hakkı
Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir, yaptığı bütçenin
nasıl harcandığını da Sayıştay eliyle
denetleyecektir.
Değerli
arkadaşlar, bu denetim nasıl yapılmalı? Bu denetimde temel
yaklaşım, bütün uluslararası çağdaş hukuk
sistemlerinde temel yaklaşım şudur: Sayıştay ve
benzeri örgütler bağımsız kuruluşlardır,
bağımsız anayasal kuruluşlardır. Bakın, bizim
Sayıştayımızın da bağlı olduğu
(INTOSAI) Uluslararası Yüksek Denetim Kurumları Teşkilatı
diye bir örgüt var. Bu örgüt meslek ilkelerini belirlemiş, demiş ki
Bu tip kuruluşlar şu esaslar üzerine çalışır:
Bağımsızlık -dikkatinizi çekiyorum,
bağımsızlık- tarafsızlık, dürüstlük, güvenilirlik
ve yeterlilik esasları üzerine kurulmuştur.
Değerli
arkadaşlar, şunun herkes tarafından çok net bilinmesi
lazım: Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim
yapar ama Türkiye Büyük Millet Meclisine bağımlı değildir.
Bağımlı olmak başka bir şey, onun adına denetim
yapmak başka bir şey. Ancak maalesef, AKP iktidarı bugüne
kadarki bütün uygulamalarında olduğu gibi ve AKPnin Meclis
çoğunluğu bugüne kadar devletin yönetimindeki bütün sisteme
baktığı gibi burayı da kontrol etme
mantığıyla hareket etmiş ve Sayıştayın
uluslararası standartlara göre sahip olması gereken
bağımsızlığını maalesef ortadan
kaldırmıştır.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bundan önce 832 sayılı Sayıştay Kanunu
vardı. 832 sayılı Sayıştay Kanununa göre denetimler
yapılırdı ve o denetim sırasında bazı yerel
yöneticilerle ilgili ya da kamu idareleriyle ilgili yapılan denetim sonuçları
AKP İktidarını rahatsız etmeye başladı.
Şimdi soruyorum: O denetleme raporlarını hazırlayan
Sayıştay denetçileri nerede? Ne yaptınız onlara?
Onların başına ne geldi? AKPli büyükşehir belediye
başkanlıklarında ortaya çıkan kamu zararını
tespit eden raporların altında imzası olan Sayıştay
denetçileri nerede?
Değerli arkadaşlar,
bakın, Sayıştayın, tabii, o yapısı sizleri
rahatsız ettiği için, AKP anlayışı, önce, eski
Sayıştay Kanununda, kendine yakın kadroları nasıl
seçerim diye bir uygulama başlattı. 2009 yılında,
şubat ayında bir sözlü sınav yapıldı ve iktidara
yakın, yandaş denetçi yardımcıları alındı.
Danıştay bu sınavı iptal etti, Olmaz böyle bir şey.
Objektif değil bu. dedi. Ne yapıldı? Ne yaptınız? AKP
Meclis çoğunluğu ne yaptı? Alelacele bir yasa
değişikliği getirdiniz. 832 sayılı Yasada sözlüyü
kaldırıp mülakat dediniz, Mülakatlar da kayda alınmayacak.
dediniz. Ona dayanarak bütün yeni gelen denetçi
yardımcılarının iktidara yakın, sadakate dayalı
esaslarla atamalarını yaptınız. Bu da yetmedi. 832 sayılı
Sayıştay Yasasını değiştirme ihtiyacı
hissettiniz. Geçen sene bu aylarda, 3 Aralık 2010da 6085 sayılı
Sayıştay Kanununu buraya getirdiniz ve getirdiğiniz yeni
sistemle, AKP anlayışının getirdiği yeni sistemle
burada, doğrudan doğruya denetim fonksiyonu
zayıflamış, yandaş bir Sayıştay yaratma
anlayışının yasal altyapısını oturttunuz.
Değerli arkadaşlar, bu
yapının sonunda, Sayıştayın bugün, günümüzdeki durumu
içler acısıdır. Bugüne kadar görevini
layıkıyla yerine getiren Sayıştay denetçilerine, Ankara
Büyükşehir Belediyesindeki kamu zararını ortaya çıkaran Sayıştay
denetçilerine, İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki kamu
zararını ortaya çıkaran Sayıştay denetçilerine yol
göründü ama bunun yerine iktidara yakın kadrolar adım adım
Sayıştayın köşe başlarına yerleştirildi.
Değerli
arkadaşlar, bir Sayıştay başkanı seçimi
yapıldı bir buçuk sene önce. Bu nasıl bir seçimdir, nasıl
bir hızlı yükseliştir? Bakın, Sayıştay
Başkanının geçmişine bir bakalım. 2001-2003
yılları arasında Albayraklar Grubunun personeli,
Albayrakların personeli. Albayrakların nerelerle nasıl
ilişkileri olduğunu, nerelerle sıhri, ticari, siyasi
ilişkileri olduğunu herkes biliyor. 2001-2003 Albayraklar personeli,
2007 Elbistan Kaymakamı, 2007 Tokat Valisi, 2009 Sayıştay
Başkanı. Hayırlı uğurlu olsun. Böyle bir
Sayıştay yarattınız, böyle bir denetim sistemi. Bakın,
şunu soruyorum, bunun cevabını vermek zorundadır
Sayıştayı bu hâle getiren iktidar çoğunluğu: Bir
bakanın, Kabinedeki bir bakanın Sayıştayda denetçi olan
akrabası iş takibi yapmak ve rüşvet almak suçundan
soruşturma geçiriyor, hakkında soruşturma var. Bulun
çıkarın, hangi bakanın, hangi Sayıştay denetçisi
akrabası yolsuzluk yapmak, rüşvet almak, iş takibinde
bulunmaktan dolayı soruşturuluyor, takip edin.
Değerli
arkadaşlar, böyle bir kurum yaratacaksınız ve bu kurumun
Anayasada tarif edilen bağımsız denetim görevi
yapacağını söyleyeceksiniz, kamuoyu da buna inanacak. Yok öyle
şey! İstanbul Büyükşehir Belediyesinde 3 milyon liralık
itfaiye yiyeceği için 16 milyon lira ödeme
yapıldığını tespit eden Sayıştay
denetçilerine ne oldu? O raporun altındaki Sayıştay
denetçilerini ne yaptınız, nereye gönderdiniz?
Değerli
arkadaşlar, AKP İktidarı denetlenmekten korkan ama bütün devlet
kurumlarını kontrol etmekten
hoşlanan bir anlayışla Sayıştayı da yeniden dizayn
etmiştir. Böyle bir kurumun bütçesini bugün önümüze getirdiniz ve burada
bunu oylayacağız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Biz, sizin bu anlayışınızın bir
parçası olmayacağız ve bütçeye bu sebeple ret oyu vereceğiz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tezcan.
Şimdi,
sıra
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım, izin verir
misiniz?
BAŞKAN
Buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım, biraz önce
Sayın Konuşmacı, Sayıştay sınavlarında
alınan denetçilerin
KAMER GENÇ
(Tunceli) Burada kanunu kabul etmedik mi, ne ediyorsun Canikli?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun)
iktidar yandaşı olarak
alındığını ifade etti ve Grubumuza hakarette bulundu
Sayın Başkanım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Orada keyfî bir sözlü yapmıştınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bu çerçevede söz istiyorum efendim,
sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika,
lütfen.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Bütçede de yeni âdet çıktı bu sataşma, bugüne
kadar yoktu böyle bir şey. Nereden çıktı bu âdet?
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin, Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayıştayın
kuruluş tarihine bakarsak herhâlde en eski kamu kurumlarından bir
tanesidir ve o tarihten biraz önce burada zikredilen Danıştay
kararına kadar sınavlar hep o şekilde yapılagelmiştir.
Yani önce bir yazılı sınav yapılır, altmış,
yetmiş yıldır önce bir yazılı sınav
yapılır, sonra bir mülakat yapılır. Bugüne kadar,
bahsedilen tarihe kadar yapılan tüm Sayıştay sınavları
bu şekilde gerçekleştirilmiştir, ve biraz önce bahsedilen
Danıştay kararında, Danıştay o güne kadar yapılan
teamülü değiştirerek mülakatlarda kamera zorunluluğu
getirmiştir. Şimdi buradan sormak lazım: Bu tarihten önceki
yapılan mülakatlarda o sınavı yapan iktidarlar kendilerine
yandaş mı aldılar değerli arkadaşlar? Eğer bu
sorunun cevabı Evet. ise bizim dönemdekilere Evet. diyoruz. Eğer
bu sorunuzun cevabı Hayır. ise böyle bir iddiada bulunmak tek
kelimeyle bir iftiradır değerli arkadaşlar, iftiradır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir kez sınav
yapılmış
Daha önce o güne kadar, yıllardan beri
yapılan yöntemle denetçi alınmış ve onlar hiç
eleştirilmiyor, onlar normal kabul ediliyor, doğal kabul ediliyor ama
bir kez sınav yapılıyor AK PARTİ döneminde
Doğal
olarak yapılacak -hiçbir belge de yok- orada partimize yakın,
iktidarımıza yakın kişilerin de
alındığı noktasında da en ufak bir bilgi, belge yok.
Bu şekilde olmaması gerekir, daha ciddi eleştiriler
yapılması gerekir. Son derece gayri ciddi. Aslında siz kendi
döneminizde yapılan sınavların yandaş sınav
olduğunu burada iddia ettiniz, söylediğinizin anlamı budur.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Hangi dönem?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Çünkü, o yöntemle eğer yandaş
kişiler alınıyorsa
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) -
o zaman sizin iktidarınız döneminde
belki onlarca sınav yapıldı ve bu yöntemle alındı. Onu
ifade etmek istiyorum.
Saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Canikli.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Hangi dönem, o dönemini de bir söyler misin?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bütün dönemler.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili,
biraz önce benim iftira attığımı ifade ederek
sataşmada bulundu. Ayrıca, söylediklerimin içeriğini değiştirerek
açıklamalarda bulundu. 69uncu maddeye göre açıklama ve sataşma
nedeniyle söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun efendim, iki dakika. Lütfen tekrar bir sataşmaya meydan vermeden.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Tekrar bir sataşmaya mahal vermeyeceğim.
2.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcanın, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar; biraz
önce AKP Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli, benim söylediklerimden
duyduğu rahatsızlıkla bir açıklama yapma ihtiyacı
hissetti.
Şimdi, en son
sözünden başlıyorum: Sizin döneminizde yapılan atamalar, sizin
döneminizde Sayıştaya yapılan atamalar da mı böyleydi?
Hangi dönemdi merak ediyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) 1978
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Dokuz yıldan bu yana AKP
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) 1978-1979, CHPnin tek başına iktidar
olduğu dönem.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Sözünü ettiğim Danıştayın iptal kararı
2009 yılında, dikkat edin.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) 1978-79, söylüyorum.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) AKP İktidarı 2002 yılında kuruldu. Sözünü
ettiğim Danıştay kararı 2009 tarihinde. 2002
yılından 2009 tarihine kadar yedi yıl AKP İktidarı
Türkiyedeydi, bu bir.
İkincisi
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) 1978-1979
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Evet, evet, o sözlü sınavları nesnellik ölçütlerine
uymadığı için iptal etti Danıştay, kamera
zorunluluğunu şart koştu. Şunun için şart koştu:
Bir yüksek yargı organı sözlünün nasıl
yapılacağını kendisi belirlemez. Ancak devri
iktidarınızda 80 alan, 90 alan adayları, denetçi
adaylarını Sınavı kazanamadın sözlüde. deyip keyfî
uygulamaya tabi tutarsan, 50 alan, 40 alan, 60 alan, yazılı, objektif
sınavda 50 alanlara da Buyur geç sen, benim yandaşım. dersen
Yargıtay da Danıştay da sana döner Kamera koyacaksın
kardeşim. der, denetleme imkânını sağlamak için.
Değerli
arkadaşlar, Sayıştayı, bu düşüncelerle, bakın,
burada 832 sayılı Kanunu değiştirdiniz, sözlünün
adını mülakata çevirdiniz, bu da yetmedi Kamera kaydı ya da
herhangi bir kayıt alınmaz. diye Kanuna derç ettiniz, ifade etmek
zorunda kaldınız. Yargı dün buna Dur. diyordu, bugün Dur.
diyecek yargı da bırakmadınız.
Hepinize
teşekkür ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tezcan.
Şimdi
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, Sayın
Konuşmacı bir soru sordu.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Soru sormadım.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Dedi ki: Hangi dönemi kastediyorsunuz yani otuz
yıldan beri siz iktidarsınız, hangi dönem? Kastettiğim
dönemlerden bir tanesi Cumhuriyet Halk Partisinin tek başına iktidar
olduğu dönem yani 1978-1979 dönemi.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Kamera mı vardı o zaman?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Kamera mı vardı o zaman?
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Dolayısıyla, o dönemde de aynı
yöntemle, bunların ifadesiyle,
tırnak içinde söylüyorum, onlarca, yüzlerce yandaş denetçi
alınmıştır o yöntemle. Eğer o yöntem yandaş
denetçi üretiyorsa en çok kullanan onlardır, en çok yandaş denetçiyi
onlar almışlardır Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Canikli, zabıtlara geçti.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, bunlar kamerayı niye
kaldırdılar? İstedikleri adamları oraya sokmak için.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) YARGITAY (Devam)
1.- Yargıtay 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) DANIŞTAY (Devam)
1.-
Danıştay 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN -
Efendim, şimdi söz sırası İstanbul Milletvekili Sayın
Sezgin Tanrıkulunun.
Buyurun Sayın
Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika, lütfen...
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; anayasa mahkemeleri, demokrasi
anlayışının İkinci Dünya Savaşı
sonrasında ulaştığı yeni aşamanın
kurumsallaşmış temsilcileridir. İkinci Dünya
Savaşı sonrasında insanlık demokrasinin sadece seçimden
ibaret olmadığını anladı. Bir ülkenin seçilmişler
tarafından yönetiliyor olmasının o ülkenin demokratik ve
özgürlükçü olarak addedilmesi için yeterli olmadığı görüldü.
İşte bu siyasi ve felsefi anlayış içinde şekillenen
anayasa mahkemeleri hukukun üstünlüğünü sağlamanın ana
araçları olarak öne çıktılar. Çoğunluğun muhtemel
baskıcı eğilimlerine karşı her bir
vatandaşın hak ve özgürlüklerini koruması beklenen kurumlar
olarak şekillendiler. İşte bu yüzden anayasa mahkemelerinin
başarı ölçütü hukukun üstünlüğünü ve birey hak ve özgürlüklerini
ne ölçüde koruyabildikleridir. Hukukun üstünlüğünü ve insan
haklarını koruyan anayasa mahkemelerinin meşruiyeti artar, bu
işlerden uzaklaştıkça da mahkemelerin meşruiyeti ve
inanılırlığı azalır. Bu çerçeveden
bakıldığında mevcut Anayasa Mahkemesinin durumu maalesef
içler acısıdır. Geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen
referandumla çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik hâle getirileceği iddia
edilen Anayasa Mahkemesi 12 Eylül 1980 zihniyetini aynen ve hatta daha da
koyulaştırarak devam ettirmektedir.
Nedir 12 Eylül
zihniyeti? 12 Eylül zihniyeti insan haklarını gereksiz bir teferruat
olarak gören zihniyettir. 12 Eylül insan haklarını uluslararası
standartlara uygun olarak değil de Burası Türkiye, burada olmaz
öyle. diye kısıtlı olarak yorumlayan zihniyettir.
Bakınız, Anayasa Mahkemesinin son zamanlarda kadınların
evlilik öncesi soyadlarını korumalarına ilişkin
verdiği karara. Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihadının tam tersi yönde karar vermiştir. Avrupa
Mahkemesi Kadınların evlilik öncesi soyadlarını
koruyabilmeleri bir insan hakkıdır, özel hayata saygının
gereğidir. derken, bizim mahkememiz tam tersini söylemiştir. İleri
demokrasinin ileri mahkemesinin insan hakları anlayışı budur!
Nedir 12 Eylül
zihniyeti? 12 Eylül tek tipleştirici politika demektir. 12 Eylül etnik,
dinî, kültürel farklılıkları göz ardı etmek, tüm
vatandaşları tek bir elbiseye sokmaya çalışmak demektir.
Bakınız, Anayasa Mahkemesinin yine son zamanlarda
aldığı Süryani vatandaşlarımızın
soyadlarıyla ilgili karara. Mahkeme ayrımcı ve
dışlayıcı, yok sayıcı bir yorumla
çoğulculuğun önüne set çekmiştir, Süryani vatandaşa
açıkça Senin adına da ben karar veririm. demiştir.
İşte ileri demokrasinin Anayasa Mahkemesinin çoğulculuk
anlayışı budur!
Nedir 12 Eylül
zihniyeti? 12 Eylül, güvencesiz çalışmadır; 12 Eylül, işçi
sınıfı karşıtlığıdır, sermaye
karşısında emeği hakir görme, baskılama ve ezmedir.
Bakınız,
Anayasa Mahkemesinin sözleşmeli öğretmenler ve 4/Cli diye bilinen
kamu çalışanlarıyla ilgili kararlarına. Kamu personel
rejiminin tüm ilkelerine aykırı olarak, iş güvenliği
kaygılarını tamamen göz ardı ederek 4/Clileri ve
sözleşmeli öğretmenleri kaderleriyle baş başa bırakan
bu Anayasa Mahkemesidir. İşçiye, memura karşı güçlüden yana
taraf alan, güçlünün sesi hâline gelen de bu Anayasa Mahkemesidir.
İşte, ileri demokrasinin Anayasa Mahkemesinin sosyal devlet
anlayışı da budur!
Nedir 12 Eylül
zihniyeti? 12 Eylül, kurumsal özerklik ve çoğulculuğun
karşıtıdır. 12 Eylül, tüm kurumları zapturapta
almanın, hepsini otoriter bir anlayışa hapsetmenin
adıdır.
Bakınız,
Anayasa Mahkemesinin TRT ve TÜBİTAK ile ilgili kararlarına. Anayasa
Mahkemesi, çok açık bir şekilde bu kurumların özerkliklerinin
yok edilmesine göz yummuştur. TRTnin halkın değil Hükûmetin
sesi olmasına, TÜBİTAKın bilimin değil iktidar
politikalarının aracı olmasına Anayasa Mahkemesi onay
damgası vurmuştur. İşte, ileri demokrasinin Anayasa
Mahkemesinin özerklik anlayışı da budur!
Nedir 12 Eylül
zihniyeti? 12 Eylül, parlamenterizme güvenmeme, yasamaya karşı
yürütmeyi güçlendirmek demektir. 12 Eylül, şu içinde bulunduğumuz
Meclisi yok gören zihniyettir.
Bakınız,
Anayasa Mahkemesinin daha yeni çıkardığı kanun hükmünde
kararnamelerle ilgili kararına. Anayasa Mahkemesi, devletin tüm temel
kurumlarının kanun hükmünde kararnameler ile şekillendirilmesine
izin vermiştir. Anayasa Mahkemesi, otuz dört adet kanun hükmünde
kararnameyle Meclisin yasama işlevinin kuşa çevrilmesine cevaz vermiştir.
Bu Mahkeme, Anayasaya aykırı olarak, temel hak ve özgürlüklere
ilişkin alanların dahi kanun hükmünde kararnameler ile düzenlenmesine
yol açmıştır. İşte, ileri demokrasinin Anayasa
Mahkemesinin demokrasi ve parlamenterizm anlayışı da budur!
Nedir 12 Eylül
zihniyeti? 12 Eylül zihniyeti, hukuk, kanun, kural
tanımazlıktır. Bakınız, demin bahsettiğim bu
karara, Anayasa ne diyor? Açıkça Mahkeme, kararlarını salt
çoğunlukla alır. diyor, altını çiziyorum Salt çoğunlukla
alır. diyor. Ama mahkeme kararını nasıl aldı? 7ye7;
Başkanın oyunu daha üstün sayarak. Böyle bir mahkeme düzeni var
mı? Açıkça, Anayasanın 149uncu maddesine aykırı.
Anayasa Mahkemesinin bu kararı yok hükmündedir. Dolayısıyla,
çıkarılan bütün kanun hükmünde kararnameler yok hükmündedir, on tane
bakanlık yok hükmündedir.
Bir
avukat olarak, insan hakları hukukunu iyi bilen bir avukat olarak da
buradan tüm vatandaşlarıma sesleniyorum: On bakanlığın
yaptığı bütün işlemler hukuka aykırıdır.
Herkes, bu işlemlerden dolayı Anayasa Mahkemesinin kararı yok
hükmünde olduğu için mahkemeye de başvurabilirler, tazminat
alabilirler.
O
nedenle size tavsiyem, bir an önce Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Kanununu
değiştirmeniz, 65inci maddeye Anayasa Mahkemesi tek
sayılı üyelerle toplanır. hükmünü eklemeniz. Yoksa, hiçbir
biçimde bu Anayasa Mahkemesinin kararı altından
kalkamazsınız çünkü verdiği karar yok hükmündedir. 7ye 7
eşitlik hâlinde Başkanın oyu üstün sayılır. diye bir
kural dünya hukuk literatüründe yoktur. Bunu da siz başardınız,
sizlere helal olsun!
Daha
bir sene içinde büyük başarılara imza atmış olan Anayasa
Mahkemesini ne kadar kutlasak azdır. 12 Eylül 2010 sonrasında
oluşturulan Anayasa Mahkemesinin daha bir yıl geçmeden verdiği
kararlar ile artık tamamen Hükûmetin emrine girdiği, Hükûmet
politikalarını onaylayan bir noter dairesi hâline geldiği
açıkça ortaya çıkmıştır.
Uzun
lafın kısası, Anayasa Mahkemesi, 12 Eylül zihniyetini daha da
koyulaştırarak, güçlendirerek devam ettirmektedir. Mahkeme, her geçen
gün hukukun üstünlüğünün ve insan hakkını koruması
işlevinden uzaklaşmaktadır.
Bir
şey daha söyleyeceğim burada. Mahkeme, 12 Eylül zihniyetinin ve
uygulamalarının gasbettiği DİSKin, GENEL-İŞ
Sendikasının binasında yıllarca hizmet vermiştir.
Böyle bir Anayasa Mahkemesi dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
O
nedenle, yine sizlere önerim, DİSK/GENEL-İŞ
Sendikasının gasp edilen bu binasının DİSKe ve
GENEL-İŞe iadesinin sağlanmasıdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Yine
bu Anayasa Mahkemesi, çok yakın bir zamanda bu Meclisin seçilmiş
milletvekilini gasbetmiştir verdiği kararla. Dolayısıyla,
bu Anayasa Mahkemesinden hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve
adaleti beklemek mümkün değildir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin işlevinin yerine geçecek bir zihniyeti de bu Anayasa Mahkemesinden beklemek
mümkün değildir. Bu zihin dünyasıyla insan hakları ortamı
gelişmez, geliştiremezsiniz. Yine sizlere önerim, bu zihin
dünyasını değiştirecek değişiklikleri birlikte
yapmaya davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Yeni anayasa sürecinde Anayasa Mahkemesinin
bu işlevini de gözden geçirelim.
Bu
düşüncelerle Anayasa Mahkemesinin bütçesine ret oyu vereceğimi
saygılarımla arz ederim. Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz efendim.
Şimdi
sıra Uşak Milletvekili Sayın Dilek Akagün Yılmazda.
Buyurun Sayın
Yılmaz.
Süreniz sekiz
dakika. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın milletvekilleri, bu
yılki bütçe görüşmelerinde Yargıtay bütçesi üzerinde CHP Grubu
adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.
Sözlerime Yargıtaydan yükselen bir sesle,
Yargıtaydan istifa eden hâkim Celal Çelikin sözleri ile başlamak
istiyorum. Hâkim Celal Çelik diyor ki: Mensubu bulunmaktan yakın bir
tarihe kadar onur duyduğum Türk yargısının; hukukun
üstünlüğü ve halka adalet dağıtmak ülküsünden
uzaklaşması, halkımızın beklemekte olduğu ve bu
dünyada var olduğuna inandığımız adaletten, Adalet
Bakanının idaresi altındaki Kurul eliyle her gün biraz daha
uzaklaşması nedeniyle bu oyunun ve sürecin bir parçası olmamak
yolundaki kişisel tercihimi kullanıyor ve sevgili mesleğim
yargıçlıktan istifa ediyorum.
Bu sözler ki Türk
yargısının, Yargıtayın içinde bulunduğu durumu
çok net bir şekilde özetliyor. Bu nedenlerle Celal Çelik gibi pek çok
yargıç Yargıtaydan ayrılmak zorunda kalmıştır.
İşte bu nedenlerle pek çok Yargıtay savcısı başka
yerlere sürülmüşlerdir. Artık bu ülkede hukukun üstünlüğü yok,
yargı bağımsızlığı yok, adalet duygusu yok;
hiç kimsenin can güvenliği ve özgürlüğünün güvencesi de yok.
12 Eylül 2010
Anayasa referandumu bu ülkede bir kırılma noktasıdır çünkü
bu referandum sonucunda Anayasa Mahkemesinin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısı tamamen değiştirilmiş, yargı
bağımsızlığı sona ermiş, yürütmenin etki
alanına girmiş, yargı siyasallaşmıştır.
Siyasallaşan ve âdeta Bakanlığa bağlı bir genel
müdürlük konumuna indirgenen HSYK yaptığı tüm yargıç
atamaları ve kararnameleri ile iktidara yakın görünen yargıç ve
savcıları ödüllendirmiş ancak bağımsız ve
tarafsız, gerçekten yargıçlık ve savcılık
yapanları ise hallaç pamuğu gibi atmış,
dağıtmıştır. HSYK bugün yargıç ve
savcıların üzerinde Demoklesin kılıcı gibi
sallanmaktadır. Bırakın tarafsız ve bağımsız
karar vermeyi, korku imparatorluğu ne yazık ki tüm yargı
camiasını da sarmıştır.
Özel yetkili
mahkemelerde hiçbir baskıya boyun eğmeden hukuksuz tutuklamalara
karşı çıkan yargıçlar duruşma gününden birkaç gün önce
başka yerlere atanmış,
cezalandırılmışlardır. Buna karşı her türlü
yasayı çiğneyerek Türkan Saylan, Sabih Kanadoğlu gibi bu ülkenin
değerli aydınlarının evlerinin aranması
kararını veren yargıç ve savcılar
ödüllendirilmişlerdir.
İzmir
Belediyesine yapılan operasyonda görüldüğü gibi, emir ve talimatla
iş yapacak yargıç ve savcıların özel amaçlı
atamaları yapılmıştır. Bu savcılar, Haburda
verilen görevleri yapmışlar, teröristleri
karşılamışlar, can güvenliklerini ve tutuklanmadan ülkeye
girmelerini sağlamışlardır; İzmir Belediyesinde ise
baskı ve zulmün en ileri örneklerini göstermişlerdir.
HSYKnın yeni
oluşumuyla birlikte Yargıtaya yeni atanan 160 yargıç Yargıtay tarihinde ilk kez tüm seçimlerde blok oy kullanarak siyasal
tercihlerini göstermişler, Yargıtay Başkanından daire
başkanlarına, divan oluşumuna kadar, hatta Yüksek Seçim Kuruluna
üye seçimlerine kadar her türlü konuda iktidara yakınlık ölçütü
dikkate alınarak seçimlerini yapmışlardır. Artık
Sayın Başbakan mutlu olabilir, yargı ayağında pranga
olmayacaktır. Aksine iktidarın tüm hukuk dışı işlemleri ve diktatörlük heveslerinin yolunu açacaktır. Ancak bu
durumda Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti değil, diktatörlükle yönetilen
bir devlet niteliğinde olacaktır. Artık önümüzdeki seçimlerde de
seçim güvenliğini sağlayan, seçimlerin doğru
yapılmasını, dürüst ilkeler içinde yapılmasını
sağlayan Yüksek Seçim Kurulunun
yaptığı seçimlerden de şüphe duyar hâle geleceğimizi
buradan bildirmek istiyorum.
Meclis
iradesi hiçe sayılarak son çıkartılan 650 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Yargıtaya seçilecek tetkik hâkimleri için
kıdem süresi kaldırılmış, başkan ve daire
başkanları için ise hizmet süreleri üç ve dört yıla indirilerek
Yargıtayda iktidar yanlısı örgütlenmenin kısa bir süre
içinde tamamlanması amaçlanmıştır. Hatta tüm kurumlarda
olduğu gibi memurlarda dahi sınırlama kaldırılarak 582
memur atanması kararı verilmiş, baştan
aşağıya partizanca kadrolaşma Yargıtayda
gerçekleştirilmiştir. Yani artık Yargıtay da iktidarca ele geçirilmiş
olup, dikensiz gül bahçesi yaratılmıştır.
Bunun
yanında, yüksek mahkemeler arasında ast-üst ilişkisi
varmış gibi bir hava yaratılarak Anayasa Mahkemesine en üst
mahkeme unvanı verilmeye çalışılmakta; yüksek yargı
arasında bu nedenle de çelişkiler yaratılmaktadır. Anayasa
Mahkemesi üyeleri hatta raportörleri çok daha iyi özlük haklarıyla
çalışmakta iken, Yargıtay ve Danıştay
yargıçlarının özlük hakları geriletilmektedir. Oysaki bu
yargıçlar korkunç bir iş yükü altında
çalışmaktadırlar. Bu bütçe kanununda bu haksız uygulamaya
son verilmelidir.
Sayın
milletvekilleri, hafızalarımızı tazeleyecek olursak HSYK,
Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesindeki tüm bu
operasyonlar, görünürde yargı reformu ve yargının
hızlandırılması gerekçeleriyle
yapılmıştır. Bir an için bu gerekçelerin doğru
olduğunu düşünelim. Yargıtaya atanan yeni 160 yargıçla
birlikte Yargıtayda işler hızlandı mı, daha çok karar
mı çıktı? Ne yazık ki hayır. Çünkü yeni gelen
yargıçların ne odası ne de masası vardı ne de mesleki
deneyimleri yeterliydi. Yeni atanan yargıçlar değişik dairelerde
görevlendirilmelerine rağmen müzakere ve karar çıkmasında bir
katkılarının olmadığını öğrenmiş
bulunuyoruz. Acaba iktidar için önemli olan kararlarda mı
varlıklarını gösterecekler, işlevleri bu mu yeni atanan
yargıçların? Bunu merak ediyoruz.
Bir
başka önemli soruna da dikkatinizi çekmek istiyorum. 9 Şubat 2011
tarihinde Yargıtay Kanununda yapılan değişiklikle
Yargıtayda yeni dairelerin kurulması ve bu nedenle de 137 yeni
yargıcın atanması sonucunda, yeterli birikim ve donanıma
sahip olmayan bu yargıçlar eliyle çelişkili Yargıtay içtihatları
çıkabileceğinden bu durum da hukuka olan güveni zedeleyecektir
düşüncesindeyim.
Hepimizin
bildiği gibi Yargıtayda dosyaların çok fazla beklemesi, hatta
bazı ceza davalarının zaman aşımına
uğraması gibi kanayan bir yara var bu ülkede. Ancak yine biliyoruz ki
bunun nedenlerinden en önemlisi, özellikle ceza davalarında Ceza
Yasasındaki ve Ceza Muhakemeleri Kanunundaki sıkça yapılan
değişikliklerdir. 5237 sayılı Ceza Kanununun
yürürlüğe girmesiyle birlikte lehte ve aleyhteki yasa
uygulamalarının gözden geçirilmesi
amacıyla dosyalar ilk derece mahkemelerine geri gönderilmek zorunda
kalınmıştır. Aynı şekilde CMK madde 231
uyarınca hükmün açıklanmasının ertelenmesine yönelik
yapılan değişiklikler nedeniyle dosyalar mahkemelerine geri
gönderilmiş, bu işleyiş ceza dosyalarının
kesinleşmesini engellemiştir.
Yine referandum
öncesinde Adalet Bakanı HSYK toplantılarına katılmayarak
boş olan yerler için Yargıtaya yeni yargıçların
atanmasını engellemiştir. Yargıtayın iş yükü
nedeniyle de çalışmalar daha az yargıçla yapılmış
ve karar çıkması bu yolla engellenmiştir. Yani Adalet
Bakanı yargı üzerinde yapacakları operasyonu haklı
göstermek için
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, süreniz bitti efendim.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) Efendim, ek bir süre
BAŞKAN
Lütfen
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) Evet arkadaşlar, sözlerim yarım kaldı ama bu
nedenle Yargıtay bütçesine ret vereceğimizi CHP Grubu adına
bildiriyorum.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
Şimdi söz
sırası Sayın Turgut Dibekte, Kırklareli Milletvekilimiz.
Buyurun Sayın
Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Danıştay bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Danıştay bugün hangi aşamada, ne hâle geldi?
Aslında muradınıza ermek üzeresiniz öncelikle onu söyleyeyim.
Çok değil, birkaç ay sonra, yılbaşından sonra, ocak
ayından sonra, herhâlde, düşünülen, planlanan her şey hayata
geçecek diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, geçtiğimiz dönem yani 23üncü Dönemde referandum
sonrası hem Danıştay hem Yargıtayla ilgili kanun
tasarıları burada görüşülürken de bunları uzun uzun
anlatmıştık aslında. Yani görünen köy kılavuz
istemiyor, niyetinizin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Burada
çıkıp AKP sözcüleri, Bakan, Adalet Bakanı hep şunu
söylediler: Ya dosyalar yığıldı Yargıtayda,
Danıştayda. Vatandaşımız mağdur oldu. Yüz
binlerce dosya, 1,5 milyon dosya Yargıtayda var, 200 bin dosya
Danıştayda var. Dosyalar zaman aşımına uğruyor.
Bir an evvel bu dosyaları eritmemiz lazım. O nedenle de
Danıştayın ve Yargıtayın üye sayılarını
artırmamız gerekiyor. gibi bildik, bilinen gerekçeler sıralamıştınız
ama bunların gerçek olmadığını hepimiz biliyorduk,
sizler de biliyordunuz, bizler de biliyorduk.
Arkadaşlar,
Danıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay sizler için, Sayın
Başbakan için, AKP sözcüleri için uzun zamandır zaten dertti. Yani
burada Sayın Başbakanın konuşmaları var,
değişik zamanlarda. Danıştay için neler söylemiş
geçtiğimiz dönemde: Bizi çıldırtmıştı
verdiği kararlar. diyor, İdeolojik kararlar veriyor. diyor.
Danıştaydaki tüm verilen kararlarla ilgili eleştiriler burada
çok açık bir şekilde yapılıyordu.
Bakın,
kısa kısa -çünkü zamanım da fazla değil- şunu
söyleyeyim: Geçen yıl, yani Danıştayda 95 tane üye vardı,
buna 61 tane ilave yapıldı ve 156 tane üyesi oldu
Danıştayın. Buna gerekçe olarak da şunu söylemiştiniz:
Danıştayın bir önceki yıldan yaklaşık yüz doksan
dört bin dosyası var, birikmiş dosyası var. Bu dosyaları
eritmemiz lazım. İki tane yeni daire kuracağız. Daireleri
çift heyetle çalıştıracağız ve bu dosyaları bir
an önce eriteceğiz; vatandaş hak kaybına uğramasın.
Bir de bu zaman aşımı meselesi var, yani davalar görülürken
sanki idari yargıda, Danıştayda zaman aşımı
varmış, hatta yüz yıl süre varmış gibi bunları da
burada dinlemiştik. Ben de aslında çıkıp söylemiştim,
yani adli yargıda bunlar olur da idari yargıda böyle bir şey
olmaz. Dava açarken süreler vardır ama yargılama aşamasında
dava ne kadar sürerse sürsün idari yargıda, öyle bir şey olmaz.
Değerli
arkadaşlar, 61 tane üye atandı, iki tane yeni daire ilave edildi,
çift heyet oldu Danıştay. Bakıyorum, işte, geçen gün
Danıştaydan son durumu aldım, sizler de
almışsınızdır mutlaka, ekim ayı itibarıyla
Danıştaydaki dosya sayısı, yani birikmiş olan,
bekleyen dosya sayısı 224 bin -yuvarlıyorum- on ayda, daha iki
ay var. Ayda yaklaşık 23 bin, 24 bin geldiğine göre bu 270 bine
çıkacak. Bakın, 61 tane ilave yaptınız, çift daire olarak
çalıştırıyorsunuz. Yaklaşık 270 bin dosya bu
yıl bir sonraki yıla yani 2012ye devredecek. 2010dan 2011e ne
kadar devretmişti? 194 bin. Aslında işin gerçek yüzünün bu
olmadığı ortaya çıkıyor. Nedir gerçeği biliyor
musunuz değerli arkadaşlar? Bakın, yasa yetmedi yani
çıkardığınız bu kanunlar yetmedi, bir de
kalktınız 26 Ağustosta bir kanun hükmünde kararname
çıkardınız. Kanun hükmünde kararname ile -işte, işin
özü o yani o yüzden diyorum ocak ayına az kaldı, operasyonu orada
tamamlayacaksınız herhâlde- ne yaptınız? Orada,
Danıştay Başkanı -aynı şey Yargıtay için de
geçerli- Danıştay başsavcısı için aday olabilecek
olanların üyelik sürelerini yarıya indirdiniz. Gerçi hepsini
yarıya indirdiniz de yani sekiz yılı dört yıla indirdiniz.
Danıştayda daire başkanlarının da aday olabilmesi için
Danıştay üyelik süresini de altı yıldan üç yıla
indirdiniz.
Şimdi,
bu da yetmedi, aynı kararnameyle
Normalde bunların her birini burada
bizlerin tartışarak, konuşarak, yasayla düzenlememiz gerekirken
Danıştay Başkanlık Kurulunu da kanun hükmünde kararnameyle
yeniden düzenlediniz arkadaşlar. O Kurulun bir çalışması
var, daha doğrusu bir toplanma şekli vardı, başkan, iki
tane başkan vekili, savcı, daire başkanları, 15 kişi
toplanıyordu. Birdenbire, hayır, o sayıyı 7ye indirdiniz
yani 3 tane daire başkanı, 3 tane Danıştay üyesi,
başkan, işte, başsavcı, öyle toplanacak; 7 kişiye
indi. Bir de o da yetmedi, o Başkanlık Kurulu her şeye kadir
hâle getirildi, onlara yeni görevler verildi. Daha doğrusu,
Başkanlık Kuruluna ne görevler verilmiş biliyor musunuz
arkadaşlar? Şimdi, bu Başkanlık Kurulu üyelerin görev
yerlerini, daire başkanlarının yerlerini, her birini değiştirebilir,
tetkik hâkimlerinin görevlerini
Zaten yeni Danıştay
Başkanı seçildikten sonra Danıştayda çaycısına
kadar, bakın, çaycısına kadar tüm idari kadroyu
değiştirdi Sayın Başkan. Ne varsa onu da ben de merak
ediyorum, Sayın Başkan burada mı bilemiyorum ama nedir yani?
Danıştayın Başkanı değişiyor,
Danıştaydaki çaycılar dahi değişiyor değerli
arkadaşlar. Böyle bir şey olabilir mi?
Şimdi,
bu yeni düzenleme ile Başkanlık Kurulu bence
yılbaşını bekliyor. Yılbaşından sonra ne
yapacak? İstediği gibi, daire başkanlarını,
Danıştayın dairelerindeki üyelerini istediği gibi
dağıtacak. Zaten, bakın, 61 tane yeni üye atandıktan sonra
baktım Danıştaydaki dairelerin yapısına, üç ayrı dairede eski
üyeler hâlâ çoğunlukta, bir tanesinde de bir tane fazlayla çoğunlukta
yani bir üye fazlasıyla çoğunlukta.
Şimdi, iki
tane yeni daire kuruldu. Tabii, daire başkanlarının eski üye
olması zorunlu olduğundan onlar eski ama iki tane yeni dairede yani
kurulan iki dairede, geçtiğimiz yasama döneminde, aslında bu yıl
içerisinde yapılan düzenlemeyle kurulan iki dairede arkadaşlar bir
tek eski üye var, Danıştayın önceki döneminden o 91 kişiden
1 kişi var, tamamı yeni. Bu üç dairede, numaralarını
biliyorum burada da söylemeyeyim, hâlâ eski üyeler öyle veya böyle biraz
fazlalıkta. Arkadaşlar, onların dışındaki tüm
dairelerde 61 tane atanan şu yeni üyeler, hepsi çoğunluğa
geçmişler. Şimdi, böyle bir yapı kuruldu. Yani ben bu
yapının, daha doğrusu bu tablonun Danıştayda
müthiş bir huzursuzluk yarattığını da biliyorum, görüyorum.
Hem bunları da
Değerli
arkadaşlar, burada çok sayıda hukukçu arkadaşımız var.
Danıştay bizim Danıştayımız, görev yapıyor.
Yani bu sayılardan bahsettim, yüz binlerce dosyadan bahsettim,
aslında onun diğer bir yanı da var yani sürem yok ama onu da
belirteyim: Niye bu kadar çok dava açıyor bu vatandaş? 270 bin tane
dosya. Niye açıyor arkadaş?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hak arama özgürlüğü geliştiği için.
TURGUT DİBEK
(Devamla) Yani şimdi davalar idari yargıda vatandaşlar
arasında görülmüyor, bir tarafta idare var, bir tarafta devlet var. Niçin
devlet vatandaşına bu kadar çok dava açtırır?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hak arama özgürlüğü genişledi, herkes
hakkını arayabiliyor.
TURGUT DİBEK
(Devamla) Hak arama özgürlüğü
Bence şu var:
Devlet hukuksuz, idare hukuksuz, vatandaşın hakkını,
vatandaşın hukukunu tanımıyorsunuz. Yani bu kadar çok dava
açılmasına arkadaşlar nasıl neden olabiliyoruz?
Bakın,
şeyde de var, bunu da söyleyeyim: Şimdi, Maraşta bir karar
vermiş. Biliyorsunuz bu elektrik faturalarında kayıp ve kaçak
enerji bedelini de elektrik faturalarını ödeyenlere ilave ediyorlar,
öyle bir hüküm var. Vatandaş demiş ki: Yahu, ben kaçak elektrik
kullanmıyorum, kayıp elektrik de yani burada niye bunu bana
ödettiriyorsunuz?
Değerli
arkadaşlar, devlet olarak diyorsunuz ki: Vatandaş başvuruyor
yargıya, işte hakkını arıyor, kazanıyor. Yüz
binlerce vatandaş var. Tek tek dava açacaksınız diyorsunuz
vatandaşa.
Yahu,
arkadaşlar, tek tek niye dava açtırıyorsunuz? Bir tane karar
verilmişse tüm vatandaşları kapsayacak şekilde olması
lazım.
Tabii, sürem
bitti, değerli arkadaşlar söylenecek çok şey var, sanıyorum
daha sonraki soru-cevapta da eksik kalanları tamamlayacağım.
Danıştay,
değerli arkadaşlar bu hâliyle
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK
(Devamla) Bakın, sürem bitti ama şunu söyleyeyim: Yasama ve
yürütmeyi elinizde bulunduruyorsunuz, tek başınıza.
BAŞKAN
Sayın Dibek, teşekkür ediyorum.
TURGUT DİBEK
(Devamla) Bir de yargıyı biz kontrol edeceğiz derseniz, bu çok
açık bir şekilde totaliter rejime geçişin kanıtı olur.
Gelin şunu sağlıklı bir şekilde düşünün,
değerlendirin.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Evet, teşekkür ederiz; süreniz doldu
efendim, teşekkürler.
Şimdi, söz
sırası Konya Milletvekili Sayın Atilla Kartta. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Kart,
buyurun.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA
ATİLLA KART (Konya) Değerli milletvekilleri, Başbakanlık
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı,
Türkiyeyi on yıldan bu yana yönetiyor. Üstelik, demokrasi tarihimizde
hiçbir siyasi iktidara nasip olmayan bir çoğunlukla yönetiyor. Böyle bir
dönemin sonunda, Türkiyenin demokrasi, refah, temel hak ve özgürlükler, insani
yaşam endeksi gibi temel konularda ciddi bir atılım yapması
beklenirken, ülkemizde giderek artan bir nefret söyleminin iktidar eliyle etkili
hâle getirildiğini görüyoruz. Toplumda ayrışma ve
ayrımcılığın bariz bir hâl
aldığını görüyoruz. Kadına şiddetin, aile içi
şiddetin katlanarak arttığını görüyoruz. Korkunun
egemen olduğu, basın özgürlüğünün, iletişim ve özel
hayatın güvenliğinin yaygın bir şekilde ihlal edildiği
yasa dışı izleme, dinleme ve görüntülemenin önünün
alınamadığı bir Türkiyeyi görüyoruz.
Evet, zaman zaman
AKP sözcülerinin ifade ettikleri gibi, görünürde bir Hükûmet istikrarı var
ancak siyasi ve sosyal anlamda toplumsal bir istikrarın
olmadığını, bir kaosun olduğunu görüyoruz. Bakın
değerli milletvekilleri, on beş yıldan bu yana ilk kez TRT 3
yayınları kısıtlanıyor, kanun hükmünde kararnameler
yoluyla yasama organı askıya alınıyor, işlevini
yitiriyor.
Türkiyede merkezî
Hükûmet, AKPli belediyeleri, belli sermaye gruplarını ve çıkar
ilişkisi içindeki bir bölüm medyayı, büyük çoğunluğunu
denetlemiyor. AKPli belediyelerin yolsuzlukları
araştırılmıyor, araştırılması devlet
gücüyle, iktidarın nüfuz suistimaliyle engelleniyor. Buna mukabil,
başta Cumhuriyet Halk Partili belediyeler olmak üzere muhalefet
belediyelerine yönelik olarak terör estiriliyor. Görünürde demokratikleşme
adına yeni Anayasa çalışmalarına istekli olan bir iktidar
var, ne güzel ancak bakıyorsunuz, 12 Eylül 1980, 6 Aralık 1983, yani
ihtilal hukukunun en ağır olduğu dönem, bu dönemdeki yüz
beş temel kanuna dokunmak istemeyen bir iktidarla karşı
karşıya geliyoruz.
Telekom
özelleştirmesi yoluyla Türkiye'nin iletişim ve güvenlik
bakımından kuşatıldığını görüyorsunuz.
Telekomun taşınmazlarının satılmasına ve içinin
boşaltılmasına seyirci kalan Başbakanlık
Müsteşarı, TRT Genel Müdürü, Sivil Havacılık Genel Müdürü,
Mohammed Haririler, Abdullah Tivnikliler
Kimden söz ediyorum? Yönetim ve
Denetim Kurulundan söz ediyorum değerli milletvekilleri. Peki, yaygın
hâle gelen bütün bu uygulamalar tesadüf kavramıyla ya da münferit
uygulamalar kavramıyla izah edilebilir mi, geçiştirilebilir mi?
Elbette bu kadar tesadüf bir arada olamayacağına göre bu şekilde
bir açıklamayı yapmak mümkün değil.
Bakın,
değerli milletvekilleri, bu tabloyu, bu sonucu yaratan sebepleri
irdelememizin, sorgulamamızın ve Türkiye gerçekleriyle
yüzleşmemizin zamanı gelmiştir. Fiilî duruma, Türkiye
gerçeklerine bir kez daha ve başka boyutlarıyla bakmak gereğini
duyuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede savunma avukatları görevlerinden
dolayı tutuklanıyorlar, mesleklerinden
uzaklaştırılıyorlar, men ediliyorlar. Doktorlar
düzenledikleri raporlardan dolayı tutuklanıyor. Dünyada tutuklu
gazetecilerin yüzde 10u Türkiyede. Yayımcılar tutuklanıyor,
taslak kitaplar imha ediliyor. Milletvekilleri tutuklu. Tutuklu
sayısı hükümlü sayısını yakalıyor. Cumhuriyet
başsavcılarının önemli bir bölümü artık Hükûmetin
ajanı hâline gelmiş. Saç kesme eyleminden suç unsuru yaratan
cumhuriyet savcılarıyla karşı karşıyayız.
Cezaevlerinde son bir yıl içinde 30 kişi şüpheli bir
şekilde ölüyor, cezaevi araçlarında insanlar ölüyor. Hopadaki
demokratik gösteri, iktidar için devlet eliyle intikam ve takibe
dönüşüyor. Hükûmet ne yapıyor biliyor musunuz? Bilimler Akademisine
atama yapıyor, yapmak istiyor. Hükûmet aslında bilimden korkuyor,
akıldan korkuyor. Bakıyorsunuz, Anayasa görüşmelerine gelen
sivil toplum temsilcileri kaygı, eleştiri ve önerilerini bizlere
anlatıyorlar ama açık alanlarda dillendiremiyorlar. Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşlarının -bunu gerçekten kaygıyla ifade
ediyorum- tümünün temel hak ve özgürlüklerinin tehdit altında olduğu
bir dönemi yaşıyoruz. Türkiye 17nci büyük ekonomi. Ne güzel! Peki,
insani gelişmişlik endeksinde neden 93üncü sıradayız?
Demokrasi endeksinde neden 89uncu sıradayız? İş
kazaları neden iş cinayetlerine dönüşüyor? Somaliye
uzanmış görünen eller neden Vana uzanamıyor değerli
milletvekilleri? Türkiye bu noktaya nasıl geldi? Temel sorun budur. Size
büyük fotoğrafı anlatmak istiyorum.
Bakın, değerli
milletvekilleri, Türkiye bu noktaya merkezî bir yönlendirmeyle, legal ve
illegal yönetim unsurlarının iş birliğiyle geldi.
Türkiyede 2005 yılından bu yana, istihbarata dayalı, istihbarat
ağırlıklı bir yönetim yapılanması söz konusudur.
İstihbarat eliyle Türkiyede yargı ve siyaset gündemi belirleniyor.
Demokratik açılım yapmak iddiasındaki Hükûmet bu
açılımı ne yapıyor? Polis Akademisinin önderliğine ve
İçişleri Bakanına tevdi ediyor, demokrasiyi istihbarat üzerinden
şekillendireceğini zannediyor; aslında, demokratik çözümü bizzat
engelliyor. Esasen, bu yönetim anlayışına sahip bir siyasi
iktidarın da demokratikleşme hedefi söz konusu olamazdı.
Bu tabloyu, bu sonucu yaratan yasal ve
fiilî unsurları da ana başlıklarıyla ifade etmek istiyorum:
3 Temmuz 2005 tarihinde kabul edilen Telekomünikasyon Yasası, 4 Mayıs
Dolmabahçe görüşmesi sivil-asker iş birliğinde
gerçekleştirilen postmodern bir darbedir; 5 Kasım 2007 tarihinde
gerçekleştirilen Erdoğan-Bush görüşmesi, Aralık 2007de çıkarılan
Gizli Tanık Kanunu, jandarmanın pasifize edilerek emniyet üzerinden
yasa dışı olarak gerçekleştirilen kurumsal dinleme, izleme
ve görüntüleme mekanizmaları, Başbakanlık örtülü ödeneğinin
bu süreçlerde keyfî ve denetlenemez bir şekilde kullanılması,
örtülü ödenekte kritik gündemlerle bağlantılı olarak
olağanüstü ve kontrol edilemeyen artışlar ve Türkiyeyi bölgenin
süpermarketi yapmak isteyen bir Başbakan; kendi ifadesiyle söylüyorum ve
nihayet bu tabloyu sürdürmek ve kalıcı hâle getirmek amacıyla oluşturulan
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı polis devletinin
temel taşı değerli milletvekilleri.
Değerli
arkadaşlarım, on yıllık iktidarı döneminde
birtakım vesayetleri etkisiz kılmayı başaran Adalet ve
Kalkınma Partisi bu dönemin sonunda sivil görünüm altında
faşizan bir yapıyı oluşturmuştur, parti devleti ve
polis devletini oluşturmuştur. Başbakanın yönetim
anlayışının eseri olan bir tablodan söz ediyoruz, pazar ve
sömürü ülkesi hâline getirilmenin kaçınılmaz sonuçlarından söz
ediyoruz, Başbakanlığın kurumsal olarak
kullanıldığı ve yol açtığı vahim sonuçlardan
söz ediyoruz, demokrasi ve hak kavramlarını sahiplenir görünürken
bile siyasi muhataplarının inançlarını, etnik yapılarını
sorgulayan, ayrımcı bir anlayıştan söz ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin iç sorunlarını kamufle etmek için
dış politikada kurgu ve hamaset yoluyla rol üstlenen, İsraile
görünürde efelenen, Orta Doğu halklarının inançlarını
istismar ederken Türkiye'nin savunma güvenliğini İsraile mahkûm eden
ve bütün bunların devamında da Suriyeye karşı öncü kuvvet
rolünü üstlenen, Türkiyeyi İran ve Suriyeyle savaşın
eşiğine getirme başarısını gösteren -tırnak
içinde elbette söylüyorum- bir Hükûmet yapısından söz ediyoruz. Bu
fotoğraftan demokrasi çıkmaz, hukuk çıkmaz, adalet çıkmaz,
toplumsal barış çıkmaz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına
mahkûm değildir. Türkiye, emperyalizme teslim olmayacaktır. Türkiye,
cumhuriyetin kazanımlarını demokrasiyle taçlandırarak
yoluna devam edecektir. Bu tarih yakındır.
Bu
değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN-
Teşekkür ederim Sayın Kart.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Efendim, konuşmacı hitabını sürdürürken
Adalet ve Kalkınma Partisinin faşizan bir yönetim sergilediğini,
parti devleti olduğunu ifade etti. 69a göre açıklama istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, grup zaten söz almayacak mı?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Açıklamak istiyorum efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu bütçe eleştirisi, bunların hepsi cevap verilecek
konular yani her türlü eleştiri için sataşmadan dolayı cevap
hakkı verirseniz bu bitmez yani.
BAŞKAN
İsterseniz
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Efendim, ben iki dakikalık bir açıklama istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Anlamsız bir talep Sayın Başkan,
olmadığını söylerler biraz sonra.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan
OKTAY VURAL
(İzmir) Bütçe görüşüyoruz ya.
BAŞKAN
Yerinizden söyleyebilir misiniz, zabıtlara geçsin; lütfen
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Konuşmacı, burada
konuşmasını sürdürürken AK PARTİ İktidarının
faşizan bir yönetim sergilediği, parti devlet olduğu yolunda
ifadeler kullandı.
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Başkan, bütçe görüşmeleri bitmez, bu yolu
açarsanız bütçe görüşmeleri bitmez.
OKTAY VURAL
(İzmir) Evet, bitmez efendim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Çok ağır ifadeler bunlar, sataşmadan
dolayı söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Şimdi, bu eleştiriler hakaret şekline gelmiş değil.
Müsaade ederseniz
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Faşist bir yönetim. diyor efendim, nasıl
Sayın Başkanım?
BAŞKAN
Müsaade ederseniz, Sayın Hükûmetin ve arkadaşlarımızın
buna cevap verme hakları da var. Buna başlarsak bunun sonu gelmez.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bizim de grup adına cevap verme hakkımız var
efendim, grup adına.
BAŞKAN
Buyurun efendim, iki dakika, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bunun sonu yok ama
yani.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Konya Milletvekili Atilla Kartın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Burada söylenen
sözler, öyle yenilir yutulur cinsinden sözler değil arkadaşlar,
kusura bakmayın. Biz her şeyi, çok rahat, gönül
rahatlığıyla, hoşgörü içerisinde dinliyoruz ancak parti
devleti konumuna gelirsek Sayın Konuşmacı, mensup olduğu
partinin geçmişine bir baksın ve Türkiyede bir tek parti devleti
HASAN ÖREN
(Manisa) Bu yenilir yutulur mu? Bu söylediğin yenilir yutulur mu?
AHMET AYDIN (Devamla) Bir tek parti devleti, CHPnin
tek başına iktidar olduğu dönemde olmuştur. Başka da
parti devleti olmamıştır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O parti olmasa sen
olmayacaktın.
AHMET AYDIN (Devamla) Sizin tek başınıza
iktidar olduğunuz, CHP zihniyetinin tek başına devam ettiği
dönemde iktidar olmuştur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kurucu partidir o.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Cumhuriyetin
kurulduğu dönem diyorsunuz yani. Cumhuriyetle hesaplaşmak
istiyorsunuz çünkü.
AHMET AYDIN (Devamla) Bir başka husus:
Kadrolaşma ifadelerine gelirsek değerli arkadaşlar,
kadrolaşmayı dile getirenler yine öncelikle kendilerine
baksınlar. Kendilerine baksınlar, bir Sayın Adalet
Bakanının, aynı partiye mensup bir Sayın Adalet Bakanının
daha önceki ifadelerine baksınlar. Ben 5 bin tane kadro
çıkardım. Tabii ki bu kadroları örgütüme vereceğim. MHPye
mi verecektim? diyen bir sayın bakanın sayın partisi burada
kalkıp AK PARTİyi haksız bir yerde kadrolaşmayla isnat
ediyor, haksız ifadeler kullanıyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) MHPnin ikide bir
adını ağzına alma. Sana mı düştü MHPyi savunmak?
AHMET AYDIN (Devamla) Yine, 12 Eylül zihniyetini devam
ettiriyorsunuz. diyor ama kusura bakmayın, 12 Eylül zihniyetini ortadan
kaldırmaya yönelik Anayasa referandumunda gene Hayır.ı veren
sizlerdiniz.
Tekrar teşekkür ediyorum. Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, evet
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye, vereceğim size.
Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Yalova) Efendim, partimizin tüzel
kişiliğine sataşmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Gerçeklikten
bahsetti.
BAŞKAN Buyurun Sayın İnce, iki dakika,
lütfen.
4.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Grup Başkan
Vekili, Ahmet Bey, önce size şunu söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partisi 7
kişinin bir araya gelerek damga puluyla, dilekçeyle İçişleri
Bakanlığına müracaatla kurulmamıştır. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) Kanunlar böyle.
MUHARREM İNCE (Devamla) Dünyanın en eski on
partisinden birisidir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) AK PARTİyi de halk
kurmuştur.
MUHARREM İNCE (Devamla) Kurtuluş
Savaşı, Kuvayımilliye ruhunun partisidir, devrimin ve
direnişin partisidir. Bu parti beş yıldızlı otellerin
lobilerinde kurulmamıştır, savaş meydanlarında kurulmuştur.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Savaş
meydanlarında Halk Partisi yoktu.
MUHARREM İNCE (Devamla) Beş
yıldızlı otellerin lobilerinde kurulan partilerle Cumhuriyet
Halk Partisini karşılaştırma,
karşılaştırma bunu.
Şimdi, bakın, değerli
arkadaşlarım, Türkiyede 1923ten 1950ye kadar bir tek Cumhuriyet
Halk Partisi vardı. Yani işinize geldiği zaman orası
Cumhuriyet Halk Partisiydi, sonra, işinize geldiği zaman
devlet-hükûmet farkı yapıyorsunuz.
Bak, aslında,
sizin o dönemle ilgili kendinizin de pay çıkarması lazım. Bak,
mirasçısı saydığınız Celal Bayar o partinin
içinde yok muydu? E, asıyorsunuz; Özalla, Menderesle Tayyip
Erdoğanın resmini yan yana asıp o mirastan yararlanmak
istiyorsunuz seçim dönemi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Celal Bayarın resmini asmadık.
MUHARREM İNCE
(Devamla) E, o partinin içinde değil miydi onlar? Onlar değil miydi
o partinin içinde?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Celal Bayarın resmini asmadık.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Bakın, buradan size ekmek çıkmaz. Bir kere, yetmiş
yıl, seksen yıl öncesine takılı kalmayın.
Yanlışlar, eksiklikler; bunları geçelim, biz bugüne
bakalım.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) 1990a gel, 1990a.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Siz Kenan Evrenle aynı kafadasınız, Kenan Evrenin
anayasası ile sizin anayasa mantığınız aynı.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Seyfi Oktayın yaptıklarını anlat.
Geçmişi değil, on yıl öncesini anlat.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Günümüze gelelim, günümüze. Bırakın, yanlışlar
da olmuş olabilir, eksikler de olmuş olabilir, onları bir kenara
bırakın, günümüze gelin, burayla uğraşın diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın İnce.
Buyurun Sayın
Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, bütçe görüşmeleri, eleştirilerin
yoğunlaştığı
Her konuda kalkıp Bunda
sataşıldı. filan
Zaten, bütçenin amacı ve hedefi
sorgulamaktır. Yani bu gidişle Yağmur yağıyor. desek
Bana şunu dedin. diye sataşmadan dolayı söz istenecek.
Şimdi,
Sayın Başkanım, bütçe yapma hakkı bu milletin
hakkıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin hakkıdır.
Herkes gelir, bu bütçeyle ilgili hesabını verir. Şimdi,
bakın, burada Cumhurbaşkanlığı makamı Genel
Sekreter tarafından temsil ediliyor, Sayıştay Başkanı
vardı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Sekreteri burada.
Başbakanlık Müsteşarı nerede? MİT Müsteşarı
nerede? Yargıtaydan temsilci yok.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Var, var.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Başbakan Yardımcısı orada.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Eğer hâkimiyet kayıtsız şartsız
milletin ise bu bürokratlar da burada hiç olmazsa yılda bir defa
milletvekillerinin huzuruna çıkmayı öğrensinler, burada olsun.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Öyle bir şey olur
mu? Görebilen yok, sadece gazetelerde görebiliyorlar. Dolayısıyla,
eğer MİT Müsteşarı Osloda değilse, görüşmelerde,
hiç olmazsa Türkiye Büyük Millet Meclisine gelsin. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi sıra
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, bakın, bu Meclisin
çalışmalarının belli bir centilmenlik içerisinde
yürütülmesi için biz ilk günden bugüne üzerimize düşeni yaptık. Bizim
bir sayın milletvekilimiz geçmişte CHPli arkadaşlarımıza
karşı bir faşist ifadesi kullandı, grup başkan
vekilleriyle görüştük ve sözünü geri aldı. Biz bunu bir centilmenlik
adına yaptık ve şimdi Sayın Kart partimize karşı
faşizan ifadesini kullanmıştır.
ATİLLA
KART (Konya) Öyle, fotoğraf öyle.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Bu ifadeyi kabul etmiyoruz ve kendisini özür
dilemeye davet ediyoruz.
ATİLLA KART (Konya) Gerçek böyle. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Kendilerinin baktığı yerden
öyle gözükebilir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kendilerinin nereden baktıklarını bilmiyoruz ama bizim
baktığımız yerden milletin iradesi bugün burada hâkimdir ve
AK PARTİ milletin iradesiyle buraya gelmiştir
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ATİLLA
KART (Konya) Keşke öyle olsa, keşke öyle olsa.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş)
ve milletin
siyasetini burada yürütmektedir.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sözleriniz zabıtlara geçti.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Eğer milletin siyasetini faşizan olarak
görüyorlarsa dönsün, kendilerine baksınlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sağ olun. İfadeniz zabıtlara geçti.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) YARGITAY (Devam)
1.- Yargıtay 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) DANIŞTAY (Devam)
1.-
Danıştay 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Şimdi sıra Barış ve Demokrasi Partisi temsilcisi
arkadaşımızda. Muş Milletvekili Sayın Sırrı
Sakık.
Buyurun
Sayın Sakık.
Süreniz
yirmi dakika efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 2012 yılı
bütçesi, Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başbakanlık, Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği bütçeleri üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisinin düşüncelerini sizlerle paylaşmak üzere buradayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Peşinen
söyleyeyim, Mili Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin lağvedilmesi
gerekir. Bu konuda tek söz söylemeyiz, partimizin düşüncesi bu kadar net.
İki gündür burada bütçe görüşmeleri yapılıyor ama iç
barışımızla ilgili bütün siyasi partilerden bir program,
bir proje bekliyorduk ama ne yazık ki böyle küçük hesaplar uğruna bir
tartışmaya tanıklık ettik. Oysaki
zamanımızı, bütçemizi bunlara heba etmemeliyiz.
Parlamento
yeni bir seçimden çıktı, bu Parlamentoda seçilip de hâlâ görev
başına gelemeyen meslektaşlarımız var. Bu,
Parlamentonun bir ayıbıdır. Eğer egemenlik
kayıtsız şartsız milletinse milletin iradesiyle
seçilenlerin cezaevinde değil burada olması gerekir. Ya bu söze uygun davranacak Parlamento
veyahut da bu sözleri, burada sözde olan sözü Parlamento indirmelidir. Biz,
Parlamentoyu göreve davet ediyoruz.
Parlamento,
toplanır toplanmaz önemli bir şey yaptı. Ne yaptı? Yeni bir
anayasa için bir çalışma grubu oluşturdu. Burada bütün siyasi
partiler buluştu ve bütün kesimlerle diyalog ve müzakereye
başladılar. Yeni bir anayasa, yeni bir toplumsal sözleşme, bunu
önemsiyoruz. Meclis Başkanımızın bu konudaki
çabalarını da önemsiyoruz ve bu Komisyon üyelerinin de kurmuş
oldukları alt komisyonlarla toplumun diğer kesimleriyle diyalog
oluşturmaları, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları,
üniversitelerle, inanç gruplarıyla, bireylerle oluşturdukları
diyaloğu da çok önemsiyoruz ama bu çalışmalar sürerken bizim
daha önce toplumla paylaştığımız Bir yol
temizliği. dediğimiz bir yol haritası vardı. Bu, bir, 12
Eylülün ürünü olan Anayasayı değiştiriyoruz ama 12 Eylülün
ürünü olan, Kenan Evrenin size bahşettiği Siyasi Partiler
Yasası ve Seçim Kanununu tartışmıyorsunuz, yüzde 10luk
barajı tartışmıyorsunuz.
Bakın, bir
ülkede hem Anayasaya karşı olacaksınız İhtilalciler
yaptı. diyeceksiniz hem de ihtilalcilerin yaptığı Siyasi
Partiler Yasası ve Seçim Kanunundan nemalanıp iktidar
olacaksınız. Böyle bir çifte standart olmaz, böyle bir demokratlık
yoktur. Ya toptan karşı olursunuz veyahut da birini değiştirip,
bu bizim lehimizdedir, bunu da kullanalım anlayışı yoktur.
Onun için, Parlamento derhâl bu Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanununu
değiştirmelidir yani Parlamentoyu diktatörlerden
korumalıdır, halkın iradesine Parlamentoyu sunmalıdır.
Hiçbir partinin genel başkanı tek başına veyahut da iki
yandaşıyla Parlamentoyu oluşturmamalıdır, grubunu
oluşturmamalıdır. Dünyada böyle örnekleri yoktur. Nerede var?
Efendim, Orta Doğuda var ama yeri ve zamanı gelince siz
demokrasimizle övünürsünüz ama hâlen 12 Eylülün rejimiyle de yönetiliyoruz.
Sevgili
arkadaşlar, bakın bir ülkede
Dünyada 30 binin üzerinde terörle,
terör yasasından dolayı cezaevinde olan insan var, 13 bini bizim
ülkemizde, üçte 1i Türkiyede ve 13 bin insan cezaevinde ve Türkiye 1inci,
dünyada yani üçte 1i bizim ülkemizde. Onun için yol haritası
dediğimiz bu değişim dönüşümü bir an önce
yapmalıyız. Bunun için bir anayasal değişikliğe de
gerek yok. Oturur
Zaten Cumhuriyet Halk Partisiyle Barış ve
Demokrasi Partisinin bu konuda kanun teklifleri var. Bunları hayata
geçirirsiniz. O zaman Anayasa değişikliğine toplum inanır,
biz de inanırız.
Bunun
dışında, burada Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığından da diliyorum arkadaşlar vardır.
Osloda görüşmeler yaptınız, iyi ettiniz, Allah sizden razı
olsun. Siyaset dünyasına bakmayın, kıskançtır,
yapamadıkları şeyi başkaları yaptığında
kıyametleri koparırlar. Ne yaptınız? Bu ülkede kanı ve
şiddeti durdurmak için bu hükûmetler yıllardır bu halka
zulmediyor, kan ve şiddet politikaları uyguluyor. Siz gittiniz,
görüştünüz, ne oldu? Görüşmelerden
sonra görüşmeler askıya alındı. Korkmayın, halk
sizin arkanızdadır. Toplum artık bu ülkede kanın ve
şiddetin durmasını istiyor. Siyaset dünyası buradan
nemalanıyor. Eğer kan ve şiddet durursa birçok siyasi parti de Türkiyede
misyonunu bitirecek. Onun için bu çatışmaların bitmesini
istemiyorlar. Siz yolunuza devam edin. Burada sizin iktidar hesabınız
yok. Bu çalışmaları Osloda mı, Kandilde mi,
Süleymaniyede mi, Avrupanın başka ülkelerinde nerede
yaptıysanız tekrar o irade bu çalışmaları
sürdürmelidir, Türkiyenin ihtiyacı olan tek şey budur.
Sayın
milletvekilleri, son günlerde Sayın Başbakanımızın
kendisinin de seslendirdiği kendisine buradan geçmiş olsun
diliyorum, kendisine ve ailesine, acil şifalar diliyorum- Geçmişimizle
yüzleşmek, Dersimle yüzleşmek. Hemen arkasından Sayın
Cumhurbaşkanı da Büyük devletler geçmişiyle yüzleşen
devletlerdir. Biz buna katılıyoruz. Geçmişimiz sadece Dersim
değildir, geçmişimiz 1920lerden 2011lere kadar uzanan bir süreçtir.
Ben bugün sizi bir miktar tarihî bir yolculuğa çıkarmak istiyorum.
1920lerde bu cumhuriyet
kurulurken biz o cumhuriyetin ilk Meclisini özlüyoruz, 1920lerin ilk Meclisini
özlüyoruz çünkü orada halkın iradesi var. Biz ilk Anayasayı
özlüyoruz, çünkü orada farklılıklar var. Bakın, o ilk dönemde,
1924e kadar burada halkın iradesi var, 24ten sonra ret ve inkâr var;
İşte, kavganın nedeni de bu.
Mesela, 1920lerde
Dersimden 6 tane mebus var, bunlardan biri Hasan Hayri. Hasan Hayri
Parlamentoda, Mustafa Kemalle de iyi görüşen biri. İsmet Paşa
Lozana gidiyor. Lozandaki görüşmeleri sürdürürken İngilizler hemen
karşısına Kürt sorununu ve azınlıklar sorununu
koyuyor. İsmet Paşa dönüyor, Mustafa Kemali arıyor: Eğer
siz Kürtlerden onay almazsanız, Kürt milletvekilleri bizi desteklemezse
Lozanda işimiz yaş. Mustafa Kemal, Hasan Hayri ve Kürt
milletvekillerini çağırıyor, Dersim Mebusu. Bir deklarasyon
hazırlanıyor, bir metin hazırlanıyor ve bu metni
Kürt
milletvekilleri kapıdan giriyor, Kürt ulusal giysileriyle geliyorlar,
Mustafa Kemalin talebi üzerine. Hasan Hayri kürsüye çıkıyor. Mustafa
Kemalin oturduğu alanda Lozana sesleniyor: İsmet Paşa,
Kürtlerin ve Türklerin ortak temsilcisidir, bizi de temsil ediyor. diyor. Bu
konuşmayı yaparken Kürt ulusal giysileriyle yapıyor. Mustafa
Kemal ve arkadaşları oturmuşlar, alkışlıyorlar,
ayağa kalkıyorlar, alkış yetmiyor, ayaklarıyla yeri
dövüyorlar ve dönüyor, Hasan Hayriyi kucaklıyorlar ve orada bir grup
milletvekili, Avrupadan gelenler buna tanıklık ediyor ve Lozan öyle
hayata geçiyor. Aradan iki yıl geçtikten sonra, Hasan Hayri, Kürt giysileri giydiği için ve
Lozana burada Kürtçe yaptığı konuşmadan dolayı
Elâzığda istiklal mahkemelerinde idam ediliyor. İşte,
geçmişle yüzleşmek budur ve sonra, arkasından, ben istiklal
mahkemesinden iki örnek daha vereceğim.
Diyarbakırda Savcı Süreyya
Bey anlatıyor anılarında İsmet Paşanın görevi
üzerine Diyarbakıra gittim diyor. Gittim, mahkeme salonuna, oturduk.
Kara yağız bir Kürt delikanlısı geldi içeri, askerlerle
aldılar. Hâkim sordu: Adın ne? Türkçe bilmiyordu. Alın,
asın. Tek sözcük. Aldılar, astılar. Akşam otele gittim,
Diyar Otelinde kalıyorum, yattım. Sonra o Kürt delikanlı geldi,
yakama yapıştı: Siz hâkim misiniz, cellat
mısınız? Benim Türkçe bilmemem benim günahım mı? dedi
ve yakama yapıştı. Sabaha kadar uyuyamadım. Kalktım
İsmet Paşaya bir telgraf çektim. Eğer bu ülkede Türkçe
bilmeyenleri asarsak tek insan kalmaz... diyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Kim kuruyor istiklal mahkemesini Sırrı Sakık,
onu da söyle.
SIRRI SAKIK (Devamla) Bunu hepimiz
biliyoruz, hepimiz biliyoruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Söyle, söyle.
SIRRI SAKIK (Devamla) Yıl yine
1926. Atıf Hoca, Şapka Kanunu
Alıyor yargıçlar, Kel Ali
idama mahkûm ediyor. Bu yetmiyor, idam sehpasına götürdüğünde
başındaki sarığı çıkarıp kafasına
şapkayı takıyor ve Atıf Hoca dönüp diyor ki: Biz siz
zalimlerle mahkemei kübrada hesaplaşacağız.
İstiklal mahkemeleri bu. Bu
istiklal mahkemeleri, Kürtlere, Müslümanlara, sosyalistlere bu cumhuriyet
zulmetti. İşte, yüzleşeceksek böyle yüzleşmeliyiz ve
Sayın Başbakan o gün seslendirdi, döndü dedi ki: Efendim, Sason
Sasonu böyle mülayim bir geçişle geçiştirmeye
çalıştı. Sasonda isyan yok. Dersimde, nasıl Dersimin
mağaralarında insanlar fare gibi zehirlenip öldürüldüyse Sasonda da
aynı şey oldu.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Zilanda da
SIRRI SAKIK (Devamla) Zilanda da
aynı şey oldu. Tarihte o kadar çok yer var ki
Ben Sasonda
İşte, Sasonda bir kaymakam vekili ve güvenlik güçleri bir köye giderler.
Köye vergi toplama adı altında gidilir. Köy halkı bunları
karşılar, devlet buraya gelmiş, vergilerini bir araya getirip bir an
önce bu belayı başlarından defetmek için ama bir de
konukseverliğin evrensel yasaları var. Köyde koyunlar kesilir, mutfakta
yemekler hazırlanır, tandırda ekmekler pişirilir ama
yüzbaşı evin gelinini kafasına koymuş, bir yolunu bulup
tandırda gelini sıkıştırmaya başlar ve orada
kavga çıkar, askerlerden de ölen olur, oradaki Sasonlulardan da. Ondan
sonra Sasonda yüzlerce, binlerce insan ölür ve sonra Sasonda bir mahkeme daha
kurulur ve ne olur biliyor musunuz? Yine böyle içeri dolu. Hâkim gelir bu
kürsüye, oturur. İlk söz, ilk sırada oturanlar, hani bu ilk
sıranın müdavimleri olanlar var ya, idam, İlkten 15e kadar
idam. diyor. 15ten 90a kadar on beş yıl, 90dan sonrası
beraat. İşte Sason bu. Kürtlerin yaşadığı zulüm
bu. Bu coğrafyada bu halka, bu kadar zulmedildi. Eğer bugün, insanlar
gidip bedenlerini ölüme yatırıyorsa -terör, merörle
geçiştiremezsiniz- atalarına uygulanan zulmün bir bedelidir.
Eğer Dersimde her çocuk bir sosyalist olarak doğuyorsa, bedenini
ölüme yatırıyorsa atalarına uygulanan zulmün bir göstergesidir.
Bu değil, bu, hayatımızın her alanında var.
Bakın,
1924 Anayasasıyla bütün kimlikleri Türkleştirdiniz, yetmedi 1942de
tek parti döneminde bir yasa, varlık vergisi. Gayrimüslimlerin
mallarını mülklerini talan ettiniz, el koydunuz ve sonra yetmedi,
bütün mal, mülklerine el koydunuz, atalarınız el koydu, yetmedi,
sonra hepsini toplayıp Aşkaleye gönderdiler. Aşkalede
binlercesi öldü, geri kalan 900 kişi döndü, Eskişehire kadar geldi
ve hiçbirinin sağlığı yerinde değildi; kimi
çıldırmıştı kimi sakat kalmıştı ve
büyük bir trajediyle bu insanların aileleri hâlâ yüz yüzedir.
İşte,
bugün, Mecliste yeni bir yasa çıkarıyorsunuz, Terörün finans
kaynağı. diyorsunuz. Avrupadan
böyle dolanarak ama asıl yapmak istediğiniz ne? Açıkça
söylüyorum: Muhaliflerinizi yok etmek istiyorsunuz, Kürt iş
adamlarını yok etmeye çalışıyorsunuz. Bu yasa hepinizi
vurur, bu yasa
Bir tek itirafçı çıkar, bir beyanda bulunur, sizin
atalarınızdan da kalan mal varlığınızı bir
gün elinizden alırlar. Çıkar, biri çıkar der ki: Sinan Aygünün
mal varlığı Ergenekondan kaynaklıdır. Bir gecede
alınır. Zaten Kürtlerin bu konuda hiçbir güvencesi yoktur.
Onun için diyoruz ki: Sevgili
arkadaşlar, bu yasa gelmeden
Önemli bir yasadır. Bu yasayı
1942de çıkaran atalarınız. Hani, atalarınız size bu
tortuyu mu bıraktı ya? Allah rızası için hiç mi vicdanlarınız
sızlamıyor? Yani atalarınızın 1942de
çıkardığı yasayı, bugün siz de aynı yasayı
çıkarmak için birbirinizle çabalıyorsunuz ve birbirinizle de
yarışıyorsunuz. Ben İçişleri Komisyonunda gittim,
gördüm. Bizim dışımızda buna muhalif olan bir kimse yok
çünkü sorun Kürtler, Kürtlerin mallarını da millîleştirmeye
çalışıyorsunuz.
Şimdi,
sevgili arkadaşlar, kandan kanunlar bu ülkede barışı ve
kardeşliği sağlayamaz. Bu ülkenin geçmişinden bugüne kadar
geçmiş zift karanlık kadar karanlıktır. Başta da
söylediğim gibi, Müslümanlara da, Kürtlere de, sosyalistlere de zulmeden
bir sistem var. Siz bu sistemin taklitçisi olmayınız. Gelin,
ülkemizin hep birlikte barışa, demokrasiye, kardeşliğe
ihtiyacı vardır. Bizim zaman zaman sert eleştirilerimiz oluyor,
size hoş gelmeyen şeyler de söyleyebiliriz ama biz bu ülkenin
barışı için gerçekten bedel ödemek istiyoruz. Böyle bir
gelenekten geldik. Yani bizim bölgemizde, yani hâlâ bölgede uygulanan
politikalar 1920lerde uygulanan politikalarla eş değerdedir.
Şimdi,
bakın uzlaşma. diyorsunuz. Uzlaşma sadece benim
saydığım üç beş kalem değil. Bizim Sivasla, Çorumla,
efendim, Kahramanmaraşla, Gazi olaylarıyla, Diyarbakırın
Kulp ilçesinde bir gecede Kulpu ateşe veren anlayışla,
Şırnakı yerle bir eden -bir gecede- o anlayışla
yüzleşmeliyiz. Bizim 17.500 faili meçhul cinayet dediğimiz ve son
günlerde alın, bakın, artık faili belli, bunlarla
yüzleşmeliyiz. 3.500 köy yakılıp
yıkılmıştır, milyonlarca insan mağdur
olmuştur, bunlarla yüzleşmemiz gerekir. Eğer bunlarla yüzleşebilirsek
gerçekten sorunu çözebiliriz ama biz bunlarla yüzleşmek yerine
bunları öteliyoruz.
Bugün, işte,
KCK operasyonu adı altında operasyonlar düzenliyoruz. Demokratik
zemine gem vuruyoruz. Peki, siz demokratik zeminde siyaset yapanların
eline kelepçe vurursanız bu ülkede kimlerle konuşacaksınız,
kimlerle barışacaksınız? Yani bizim isyanımız,
bizim kavgamız yani bedenlerini ölüme yatıran insanların
kavgası bu cumhuriyetin uyguladığı zulümden değil
midir? Ret ve inkârdan değil midir? Eğer ret ve inkâr bitmişse
sizin dönüp bir şey yapmanız lazım. Bunlar ret ve inkârın
yansımasıdır Kandile, Cudiye, hayatın her alanına.
Onun için toplumsal bir sözleşmeye, yeniden bir toplumsal sözleşmeye
hepimizin ihtiyacı var.
Ben, bu noktada,
herkesin vicdanıyla baş başa kaldığında
Aslında söyleyebilecek o kadar çok konularımız var ki ve
Mesela
yarın Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülecek, bizim
taleplerimiz geldiğinde hâlâ diyor ki: Biz yeni cezaevleri
yapıyoruz. Ayıptır be! Hâlen bu ülkede cezaevleriyle
insanları terbiye etmeye çalışıyorsanız bu bir
başka günahtır. O kadar oldu ki neredeyse -29 harf var- 29 tane
farklı isimde cezaevi yaptınız ama bu halkı susturmaya
gücünüz yetti mi? Hayır. Onun için cezaevleri yapacağınıza,
kavgaları geliştireceğinize, sürekli sortilerle, farklı
alanlara sortiler düzenleyerek bu işin olmadığını
hepimiz biliyoruz, hayat hepimize bunları gösterdi.
Eğer
gerçekten atalarımızın geçmişte darağacına
giderken zalimlere söylediği şu sözü: Biz sizinle mahkemei kübrada
hesaplaşacağız. sözünü duymak istemiyorsanız, gelin bu
sorunu çözün.
Sayın Başbakan, Sayın
Cumhurbaşkanı, değerli milletvekilleri, biz sizinle mahkemei
kübrada değil, burada helalleşmek istiyoruz. Biz iki cihanda da
başınızın dik olmasını istiyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanının da, Sayın Başbakanın da,
sayın milletvekillerinin de, yani sorunu çözecek mekanizmanın da
başının dik olmasını istiyoruz iki cihanda da, hem bu
cihanda hem o cihanda da.
Bakın, şimdi dönüyoruz
geçmişle yüzleşirken, hani cumhuriyetin kahramanlarının ne
kadar halka karşı suç işlediğini hepimiz görüyoruz, biz de
dönüp size bunları söylemeyelim. Eğer bunları duymak
istemiyorsanız, bir tek yol vardır; müzakere ve diyalogdur, Kürtlerin
diline, kimliğine, kültürüne vurulan gemlerin
kırılmasıdır. Kürtleri de bu ülkede söz ve karar sahibi
yapmak
Türklerin sahip olduğu bütün haklara bu ülkede Kürtler de,
diğer halklar da sahip olmalıdır.
Bu duygularla hepinize teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Sakık.
Şimdi söz sırası Adana
Milletvekili Sayın Murat Bozlakın.
Sayın Bozlak, buyurun.
Süreniz on beş dakika.
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; birinci tur görüşmeler
içerisinde yer alan kurumların 2012 yılı bütçeleri üzerinde
konuşmak üzere Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dün bütçenin geneli üzerine
yapılan görüşmelerde grubumuz adına söz alan sayın
milletvekili arkadaşlarım, bütçe tasarısında yer alan
konularda grubumuzun düşüncelerini dile getirdiler. Tekrar olmaması
açısından ben de birkaç noktaya değinmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, dün,
Sayın Bakan açıkça altını çizerek Bu bütçe, AKP
Hükûmetinin 10uncu bütçesidir. dedi. Bu bütçe AKP Hükûmetinin bütçesi
olduğuna göre, Hükûmette yer almayan BDP, MHP ve CHPnin ortaklaştığı
bir bütçe de değildir. Kaldı ki, Hükûmetin Parlamentodaki muhalefet
partilerinin görüşlerini de alarak bütçeye ortak etme niyeti de yoktur.
Tamamen AKP Hükûmetine ait bir bütçedir. Bundan önceki dokuz bütçede
olduğu gibi, bu bütçeyi de tüm eksikliklerine ve
yanlışlıklarına rağmen, AKP, sayısal
çoğunluğu ile kabul edecektir, muhalefet partilerinin söylemi dikkate
alınmayacaktır. Bizler de bunu bile bile sadece önümüzdeki süreçte
işsizleri, yoksulları, emekçileri, işçileri, çiftçileri
diğer bir deyimle, en geniş halk kesimlerini zora sokacak AKP
Hükûmetinin 2012 yılı bütçesinin suç ortağı olmamak için
düşünce ve eleştirilerimizi kayıt altına aldırmakla
yetinmek durumunda kalacağız.
Bu bütçede
milyonlarca işsizin sorununa çözüm yok. Bu bütçeyle gençliğin ve
özellikle de üniversite öğrencilerinin sorunlarına çözüm
getirilmemiştir. Bu bütçede sokak çocuklarının, kimsesiz
yavruların, yaşlıların, bakıma muhtaç olanların
sorunlarına çözüm yok. Bu bütçeyle yoksul köylünün, işçinin,
emekçinin sorunlarına çözüm getirilmemiştir. Bu bütçe, çiftçiye 1
verip 3 alan bütçedir. Uzatmadan, kısaca şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz: Bu bütçe, yoksuldan, işçiden, emekçiden, çiftçiden,
köylüden alan bir bütçedir, fakir fukaranın boğazına
yapışan bir bütçedir, yoksulun sofrasına el uzatan bir bütçedir.
Şimdiden 2012
bütçesinin AKPye ve AKP Hükûmetine hayırlı, uğurlu
olmasını diliyorum. Ancak, şunu da AKPli
arkadaşlarımız unutmasınlar: Bu şekilde
kafanızın dikine giderseniz, muhalefet partilerini yok sayar,
bildiğim bildik çaldığım düdük derseniz bu ülkeyi
iflasın eşiğine götürürsünüz, Türkiyeyi Yunanistandan da beter
hâle getirirsiniz. Yunanistana tüm Avrupa ülkeleri yardım etti. Size kim
yardım edecek? Unutmayın, ekonomide çanlar çalmaya başladı.
Değerli
milletvekilleri, bütçe, barışa hizmet edecek bir bütçe
olmadığı gibi, bütçe üzerinde yapılan konuşmalarda da
barış ve kardeşlik yoktur. AKP Türkiyenin temel sorunları
konusunda artık netleşmiştir; AKP ustalık döneminde
Demokratik açılımdan da, Kürt açılımından da
vazgeçmiştir, geçmiş hükûmetleri taklide yönelmiştir, çözüme
değil, çözümsüzlüğe yönelmiştir; örgütlenme özgürlüğünün
de, düşünce ve ifade özgürlüğünün de üstüne kırmızı
kalemle çizgi çekmiştir. Ben de BDPliyim, buradayım
.(x) diyen siyasetçilere tahammül edemez duruma
gelmiştir. AKPnin bu durumunu
bildiğimiz için dünkü konuşmalarda AKPden barışa ve
kardeşliğe ilişkin güzel sözler beklediğimizi doğrusu
söyleyemeyiz. Ancak bu konuda Ana Muhalefet Partisinin Sayın Genel
Başkanının düşüncelerini gerçekten merak ediyordum. Dün,
Ana Muhalefet Partisinin Sayın Genel Başkanını dikkatlice
dinledim. Libyadan, Libya lideri Kaddafiye karşı Türkiyenin
olması gereken vefa borcundan, özgürlük talep eden Libya halkından,
Libyadaki ölümlerden, Fas, Mısır, Suriyedeki halkların
özgürlük taleplerinden, bu ülkelerde yaşayan halkların hak ve
özgürlüklerinden yana olduğunu, bu ülkelerin halklarının
barış içerisinde yaşamalarını istediğini
özellikle belirtirken, konuşmasının son otuz saniyesine kadar
beklediğim hâlde Türkiyenin iç barışından, demokratik hak
talepleri şiddet ve baskıyla ertelenmek istenen Kürt halkından
ve Kürt halkının özgürlük taleplerinden hiç bahsetmemesi birey
olarak, bu ülke adına, beni üzmüştür. Öyle anlaşılıyor
ki Sayın Genel Başkan, kendisini, alabildiğince CHPnin klasik politikasına
kaptırmıştır.
Bu noktada, Dersim ve Seyit Rıza
olayını gündeme getiren CHPli Sayın Milletvekiline küçük bir
hatırlatmada bulunmak istiyorum: Değerli arkadaşım, CHP
üzerinden Dersim katliamının hesabını devletten
soracağını düşünüyorsan, özür dilerim ama, bana göre
yanılıyorsun. CHP, Şükrü Kayanın, Fethi Okyarın,
Celal Bayarın, İsmet Paşanın, Mustafa Kemalin
partisidir. Dersim katliamının yaşandığı
1937-1938li yılların tek partisidir. Devletin yönettiği parti
değil, devleti tek başına yöneten partidir. Dikkatli ol,
Pariste düzenlenen Kürt konferansına katıldılar diye partiden
ihraç edilen 7 milletvekili arkadaşınızın durumuna sonra
düşmeyesin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; birinci tur görüşmeler içerisinde,
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, yüksek mahkemelerin, Başbakanlık,
Millî İstihbarat Teşkilatı ve Millî Güvenlik Kurulu bütçeleri
yer almaktadır. Bu kurumlara 2012 yılı bütçesinden hatırı
sayılır bir para da ayrılmış durumdadır. Bütçeden
bu kurumlara ayrılan paranın azlığı veya
çokluğundan, gereksiz harcanıp harcanmayacağından ziyade,
devletin en tepe noktalarında yer alan bu kurumların
başında bulunanların ne yaptıkları,
demokratikleşmeye, özgürlüklere, toplumsal barışa, toplumun
huzur ve güvenine, adalete katkı sunup sunmadıkları bizim için
daha ön plandadır. Siyasi partileri kapatmakla meşhurlaşan,
verdiği karar ile yüzde 47 oy almış iktidar partisini
kapatmaktan beter eden, seçilmiş milletvekili arkadaşımızın
milletvekilliğinin gasbına onay veren, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanlığını
iptal eden Anayasa Mahkemesinin demokrasimize, örgütlenme özgürlüğüne
ciddi katkılar sunduğunu, ciddi katkılar
yaptığını söylemek mümkün değildir. Umuyor ve diliyorum
ki Anayasa Mahkemesi bundan sonra demokratikleşmeye, özgürlüklere
katkı sunar.
Yüksek yargı organları içerisinde yer alan
Yargıtayın hâlini benim anlatmama gerek yok. Sayın Adalet
Bakanı, Yargıtayın perişan hâlini dün çok açık bir
biçimde anlattı. Yargıtayın elinde hâlihazırda 130 bin
dosyanın incelenmek üzere bulunduğunu, en iyimser şekliyle dahi
Yargıtaya temyiz için giden dava dosyalarının dört beş
yıldan önce dönmeyeceğini Sayın Bakanın bizzat kendisi
söylüyor. Şimdi, sizlere soruyorum: Bu iş gücü altında ezilmiş,
perişan hâldeki Yargıtaydan doğru karar vermesi beklenebilir mi;
hakka, hukuka, adalete dayalı doğru kararlar beklenebilir mi? Bunun
olmayacağının en somut ve en son örneği N.Ç. davasıyla
ilgili Yargıtayın verdiği onama kararıdır. On üç
yaşındaki çocuğa tecavüz edildiği zaman Rızası
vardır. demek adalet duygusuyla açıklanabilir mi, hangi vicdana
sığar, dünyanın hangi çağdaş, demokratik ülkesinde
böyle bir karar kabul görebilir? Bu haksız, adaletsiz, yanlış
kararın nedeni Yargıtaydaki iş yükü ağırlığı
ise o takdirde bu kararın sorumlusu Yargıtayın iş gücünü
hafifletmeyen Adalet Bakanıdır, Hükûmettir, Sayın
Başbakanın bizzat kendisidir. İş gücü yoğunluğu
değil ise o takdirde de çağdaş hukuk içerisine
yerleştirilmeye çalışılan ulemaya sorma
mantığıdır.
Değerli
milletvekilleri, bir dönem, AKP, yüksek yargının CHPnin arka bahçesi
olduğunu söylüyordu. Geldiğimiz bu
günde AKP bu söyleminden vazgeçmiş durumdadır. Bu kez CHP, AKPnin
arka bahçesinden bahsediyor. Yargısı bağımsız olmayan,
yargısı siyasi iktidarın yönlendirmesiyle hareket eden ülkelerde
toplumsal barış olmaz, adalet olmaz, hak hukuk olmaz, devlete güven
olmaz; orada rejim demokratikleşmez, totaliterleşir. Adalet, hak,
hukuk, bağımsız yargı herkese lazımdır. Gün olur,
devran döner, iktidar sahiplerine de adalet lazım olur. Onun için
yargıdan eller çekilmelidir. Kimse yargıyı kendisinin arka
bahçesi hâline getirmeye çalışmamalıdır.
Dün
şahsı adına söz alan bir milletvekili
arkadaşımız, zaman zaman kimi partiler tarafından da dile
getirilen Haburdaki mobil mahkemeden bahsetti. Bu mobil tabiri bana ait
değil, söyleyenlere ait bir tabir. Bu arkadaşımıza
şunu söylemek istiyorum: Velev ki dediğiniz doğru, kabul ettik;
Haburda kurulan mahkeme mobil bir mahkemeydi. Bu mahkeme ne
yapmıştır; kelle mi almıştır, idam kararı
mı vermiştir; barışa katkı sunmak için
barışa ön ayak olacak bir karardan başka hangi kararı
vermiştir?
Değerli
arkadaşım, CHPnin iktidar olduğu tek parti döneminde kurulan
istiklal mahkemelerinden niye bahsetmiyorsunuz? O mahkemeler değil midir
ki suçsuz, günahsız insanların kellesini alan?
Sanığın idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine.
diyen o mahkemeler değil miydi? O mahkemeler değil midir ki Şeyh
Saitin kellesini alan? O mahkemeler değil midir ki Evladı
Kerbelâyım; suçsuzum, günahsızım. diyen Seyit
Rızanın kellesini alan? On yedi yaşındaki çocuğunun
önce yaşını büyütüp sonrası kellesini alan? Haburdaki
mobil mahkemenin hâkimlerinden bahsedeceğinize, niye istiklal
mahkemelerinin meşhur hâkimlerinden bahsetmiyorsunuz? Niye, CHPnin tek
parti olduğu dönemde aynı zamanda milletvekili olan istiklal
mahkemelerinin meşhur yargıcı Kılıç Aliden, Kel
Aliden, Ali Çetinkayadan, üç Alilerden bahsetmiyorsunuz?
Tüm bu
olumsuzluklardan, yapılan yanlışlıklardan hep birlikte dönmemiz
dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum; bütçeye de ret oyu
vereceğimizi belirtmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bozlak.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Yine Cumhuriyet Halk Partisinin köklerine, geçmişine
ağır hakaretlerde bulunuldu; son kez cevap vermek istiyorum, bir daha
cevap vermeyeceğim.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakikada lütfen
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, sonra usule dair bir konuşmam
olacak.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Adana Milletvekili Murat Bozlakın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) Teşekkür ederim.
Önce şunu
bilelim: İstiklal mahkemeleri 1920de kurulmuştur, Cumhuriyet Halk
Partisi 1923te kurulmuştur. Yani böyle bir mantık yok. Birincisi bu.
MURAT BOZLAK
(Adana) İstiklal mahkemesi hâkimleri CHP milletvekili miydi değil
miydi?
MUHARREM İNCE
(Devamla) İkincisi: Son günlerde tarihî tersinden yazmak
Ege
savaşı olmadı, Yunan tarihînde böyle bir şey yok.
İşte, altı üst düzey Yunanın, Başbakanın,
Genelkurmay Başkanının idam edildiğini dahi bilmeden,
kahramanları sorgulamak bir moda oldu. Tarihî tersinden yazma modası
başladı. Kervanı tersine yürütmek isteği bu.
Bakın, size
son sözüm şudur: Siz tarihî tersinden yazmak isterseniz, kervanı
tersine çevirmek isterseniz, kahramanları sorgularsanız
başınıza şu gelir
SIRRI SAKIK
(Muş) Kime göre?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Bir kervan böyle giderken ters çevirirseniz kervanı, uyuz
eşek başa geçer. Uyuz eşek başa ancak kervanı ters
çevirirseniz geçer. Kahramanları sorgulamayın. Cumhuriyet Halk
Partisini sorgulamak hiç birinizin haddi değil zaten. (CHP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Hadi be, sen de onu bilirsin!
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) YARGITAY (Devam)
1.- Yargıtay 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) DANIŞTAY (Devam)
1.-
Danıştay 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, şimdi söz sırası İstanbul
Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önderde.
Buyurun.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan, mobil mahkemelerle alakalı
da bir sataşma oldu, eğer müsaadeniz olursa iki dakika
BAŞKAN Grup
Başkan Vekiliniz cevap verdi efendim, lütfen yerinize
BDP GRUBU ADINA
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Niye, mahkeme reisi misin kardeşim
mobil mahkemenin?
Sayın
Başkan, değerli üyeler
Başlayayım
mı? Sürem başladı mı?
BAŞKAN
Efendim, affedersiniz, süreniz on beş dakika.
Buyurun efendim.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Sayın İnce, nasıl olsa Bir daha konuşmayacağım.
dedi, bu sözünü hatırlatarak deve-eşek metaforuna bir katkıda
bulunmak istiyorum. Devede de boy var ama 40ı birden bir eşeğin
arkasından giderler.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama uyuz eşeğin değil.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Uyuz muyuz, artık onu içinizdeki baytarlara sorun.
Şimdi, burada
görüyoruz, iktidar muhalefete, muhalefet iktidara demedik laf
bırakmıyor. Grup olarak bu konudaki görüşümüzü
açıklıyorum: İkiniz de haklısınız birbiriniz
hakkında söylediklerinizde, ikiniz de sonuna kadar doğrusunuz, biz
grup olarak ikinizin de söylediğine katılıyoruz, birbirinize
söylediğinize.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Size de söylüyoruz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sen iktidar ortağı mısın yoksa
değil misin?
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Bize söylediğine şimdi cevap vereceğim.
İZZET
ÇETİN (Ankara) İktidar ortağı mısın sen?
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Yanıldığınız nokta şurası
İZZET
ÇETİN (Ankara) İktidar olduğunu bilelim senin.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) CHPliler hele durun, hele. Bildiğiniz
yanıldığınıza yetmiyor.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sen iktidar ortağı mısın, onu bir
söyle?
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Ben şimdi size bir sosyoloji dersi vereceğim,
kafanız berraklaşacak.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Kendine sakla onu.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) - Buna denir statüko. O zaman CHP vardı, tek parti vardı,
Bayar içindeydi, Menderes dışındaydı, kel Ali vardı,
kör Ali vardı, bunlarla sosyoloji yürümez. Bunun adı statükodur. O
gün CHP vardı, bugünkü CHPnin adı neokemalist bir parti olarak AK
PARTİ İktidarıdır.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sen kendi partinden bahset, bizi bırak, bizim
geçmişimizi.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) - Buna denir statüko. Siz bunu
kavramsallaştırmadığınız zaman birbirinize ha
bire laf atar durursunuz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) İşine bak sen.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Size de söylüyoruz, onlarda da;
haklıyız.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Ya biz şerbetliyiz Sayın Canikli, bize söylesinler;
sade söylemekle kalsa iyi, gülden yumuşak bize yapılan başka
şeyler var, onları dile getireceğim.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Sıhhatler olsun, tıraş olmuşsun.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Tıraş oldum evet, çünkü saçını kesmeyi
örgüt üyeliğine delil sayan bir absürt, çok değil bir iki sene içinde
şebeklik olarak anılacak polis fezlekelerine ve iddianamelere dikkat
çekmek için tıraş oldum. Senin pek ihtiyacın da yok, Allah
tarafından tıraş edilmişsin sen.
Şimdi, Habur
meselesi bir dile dolanmış gidiyor. Çok samimi bir şey
söyleyeceğim şu kadar feraset olsa ne giydikleriyle değil, neyi
çıkardıklarıyla ilgilenirdiniz. Neyi
çıkardıklarını hiç düşünmediniz. Bunu, bu ülkenin
toplumsal barışına yapılmış en büyük
haksızlık olarak görüyorum.
Biraz şöyle
bir örnekleme, modelleme yapalım. Bundan on sene sonra
çocuklarınız Yahu baba o zaman bir fırsat yakalanmış,
bu niye ıskalandı? dediğinde bu hamasetler bitecek ve geriye
şu izahı yapmak zorunda kalacaksınız -bunu Başbakan da
böyle diyordu. Sayın Başbakana bu vesileyle acil şifa
dileklerimi iletiyorum- Çok sevindiler, o yüzden biz bu açılımı
durdurduk. Bugüne kadar Habur için Hükûmet kanadından yapılan
başka bir tek açıklama yok. Niye durdurdunuz? Çok sevindiler.
Erenler, insan savaşı bırakınca sevinir. Savaş insan
fıtratına uygun bir şey değildir. Onun için, tekrar, bu
neyi giydikleri, üzerindeki elbiseler değil de, neyi
çıkardıklarıyla ilgilenin. Onlar silahlarını
bırakıp gelmişlerdi. Bir fırsattı bu,
değerlendiremediniz. Tarih bu tür fırsatları değerlendiremeyen
zihniyetlere ne der? Söyleyip de yeni bir sataşma hakkı vermeyeyim.
Konumuz Anayasa
Mahkemesi. Ben partimizin Anayasa Mahkemesi adına cevap vermek üzere
buradayım, bu seferlik affediyorum.
Şimdi,
Anayasa Mahkemesi bu ülkeye darbeci geleneğin bir hediyesidir. Buna
hediye derken lafın gelişi söylüyorum, bir belasıdır,
Allahın bir hışmı, afatıdır. Niye? Bu ülkede
darbe niye yapılır? Devletin hâkim, egemen güçleri siyaseti
kötülerler. Bundan en fazla Sayın Meclisin kendisine sonuç
çıkarması lazım. Bunun en aleni ve legal
yapıldığı yer olan Meclis de bundan nasibini alır.
Ondan sonra her on yılda bir rutin olmak üzere -daha sonra bu sıra bozuldu-
darbeler yapılır. 1960 darbesiyle birlikte
başlayan ve ondan sonra her gelen darbe, kendi meşruiyetini
sağlamak üzere bu Anayasa Mahkemesine -burada yine böyle terbiye
sınırını aşmayacak bir şey bulmaya
çalışıyorum- bir şey muamelesi yapar diyeyim, arif olan
anlasın.
Bunun örneği 1949da kurulan Alman Anayasa Mahkemesidir
ve orada sayın vekiller bireyi, yurttaşı yargıya,
bürokrasiye ve devlete karşı korumak üzere dizayn edilir. Bizim
ülkemizde, bir utanç vesilesi olarak
Sadece suizanda bulunmuyorum bunu
yaparken, istatistiki konuşuyorum; açın, bakın, girin Anayasa
Mahkemesinin sitesine, kararlarına bakın; ne kadarında
yurttaşın hukukunu gözetmiş, ne kadarında Parlamentoya
karşı devleti, bürokrasiyi, vesayeti korumuş; bu dediklerimin ne
kadar yerinde olduğunu, ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz.
Niye? Darbeciler kurmuş da ondan, bu kadar basit.
MUHARREM İNCE (Yalova) Afiyet olsun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Allah razı olsun. Sen
su bile vermeyen zihniyetin adamısın İnce, biliyorsun.
(Gülüşmeler)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Olmadı ama
bak, iyi niyetle Su gibi aziz ol. diyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ben onun niyetini biliyorum.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Süreyya
Süreyya
MUHARREM İNCE (Yalova) Yine sataştı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sataşma var ama
baktım hele
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Hakaret etmedi.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Su gibi aziz ol.
dedi.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Peki, sözümü geri
alıyorum, tamam, Su gibi aziz ol. tamam.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Bravo! Bravo!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Hem su gibi aziz ol hem
Partindeki Kürtlere biraz daha fazla söz ver, bak arkadan
sıkıştırıyorlardı seni. Bundan söz alabilirsin.
Şimdi, bu ülkede sadece
Bunu, tamam, darbeci rejim
getirdi ama AK PARTİ buna nasıl bir kuş kondurdu ya da bu
zihniyet, milliyetçi muhafazakâr zihniyet? Bir dar görüşlülük başka bir dar
görüşlülükle yer değiştirdi sadece. Gitti Kemalizm, geldi yeni
bu sığ zihniyet. Al birini, vur ötekine. Gerçekten adlandırmak
gerekirse neokemalizm diyebiliriz buna; postkemalizm değil, neokemalizm.
Yüzyılın icadı. Ne icap ederse biz yaparız. diyorlar,
Kemalizm lazımsa onu da biz yaparız. diyorlar ve gerçekten de
Kemalistlerden daha mahirler bu konuda.
Şimdi,
2011 yılında bu Anayasa Mahkemesine bir üye atandı fakat bu
atanan üye daha önce raportördü, şartları üyeliğe haiz
değildi. Tuttular, bir aylığına Denizcilik
Bakanlığı Müsteşarlığında bir göreve
getirdiler. Otuz bir gün sonra Sayın Cumhurbaşkanı bunu üye
olarak atadı, sanırım şimdi de, yanılmıyorsam
Başkan Vekili.
Arkadaşlar,
eski bir siyasetçinin dediği gibi, bir ayda kabak bile yetişmez.
Böyle bir hukuksuz Anayasa Mahkemesine bir ayda Başkan Vekili
yetiştiriyorsunuz. Fakat bakıyorsunuz, Başkanı da aynı
süreçten geçmiş, o da Allah amelince rahmet etsin- Sayın Özal
tarafından, Sayıştay kanunları hiçe sayılarak
yapılan bir düzenlemeyle getirilmiştir. Daha sonra bu Kanun iptal
edildi fakat geriye yürütülemediği için Başkan olarak kaldı.
Peki,
şimdi bu hukuksuzluğa bakın, bugünden başladık, geriye
doğru gidiyoruz. Sayın Tanrıkulu burada dile getirdi. Bu
ülkedeki en yüksek organ bu anlamda Anayasa Mahkemesi, bir gasp ile bir binaya
oturmaya tenezzül eder mi yahu? Yere
girsin o oturacağınız bina. Bina mı yok size, bu devletin
yeri mi yok? Gittiniz, işçilerin alın teriyle, emeğiyle, dirhem
dirhem artırdıklarıyla aldığı binaya
Önce -darbe
böyledir- kayyum atadılar, o kayyum sattı bunlara. Ondan sonra,
bunlar bunu başka bir
kamu kurumuyla değiştirdiler. DİSK şu anda -ironi buna
denmezse hiçbir şeye denmez- iç hukuk yollarının tüketilmesini
bekliyor ki AİHMdeki yargılamadan bir netice almaya
çalışsın. Peki, 23/09/2012de ne olacak? Artık, iç hukuk
meselesini AİHMden önce Anayasaya bireysel başvuru hakkı
tanınacak yani gidip diyecekler ki: Ağa, sen bizim malımızı
aldın. Şimdi bu teraziyi hele bir düzelt, bir adil karar ver. Yani
bilmem neyimi soran kadı, kimi kime şikâyet edeyim durumu. Böyle
Anayasa Mahkemesi olur mu ya? Vel hayâ vel iman!
Bak, geriye
doğru gittiğinizde bu kadar hukuksuzluğa tenezzül edilmiş
bir mahkeme. Bir gün, hatırlayın
Şimdi, ben gece
dersime iyi çalıştım, söylenenleri ikiye ayırdım,
milattan önce ve sonra diyebilirsiniz. Dün AK PARTİ ne diyorsa Anayasa
Mahkemesi hakkında, bugün CHP onu diyor. İşte, onun için
arkadaşlar, sosyolojik dersimize geri dönersek bunun adı statükodur;
bunun adı AK PARTİ, CHP, MHP, BDP değildir. Aslolan da
dolayısıyla bu yönü itibarıyla sınıfsaldır.
Sınıfsal olduğunun en büyük delili, hatırlayın, bir
sürü emekten yana kararlarda şaşmaz bir şekilde sermayeden yana
duruşudur. Daha daha ötesine gittiğimiz zaman, bu ülkede genellikle
onu getirenlerin hesap edemediği
Mesela Sayın Ahmet Necdet Sezerin
getirdiği üye beklenenin tam tersinde milliyetçi muhafazakâr reflekslerle
oy kullanmış, Turgut Özalın getirdiği üye tam tersine
reflekslerle oy kullanmış. Onun için elimizde statüko
kavramından başka açıklayıcı bir kavram yok,
birbirinize eziyet edip durmayın.
Şimdi,
2012de bireysel başvuru hakkı doğacak. dedik. AİHM
Yargıcı Sayın Işıl Karakaşın bir demecine
atıf yapmak istiyorum, onun verdiği bir bilgiye, şu an ülkemizi
AİHMde temsil eden Sayın Yargıcımız: 6.500 olan
bireysel başvuru ülkemizle ilgili -bundan önceki dönemde, bundan bir iki
ay önce- daha yıl bitmeden 9 bine ulaşmış. İnsanda
hayâ olsa oturur, üzülür ya. Benim ülkemin 9 bin yurttaşı -o da oraya
gidebilenler- gitmiş, beni şikâyet etmiş. Bu, bir şekilde
burada mutsuz.
Şimdi,
Anayasa Mahkemesini, bu bireysel başvuru hakkıyla
yaptığınız Anayasa referandumunda böyle bir düzenleme
yaptınız. Peki, bu 9 bin olan başvuruya kim bakacak biliyor
musunuz? 7 kişilik iki birim.
Sayın Haşim Kılıç ikinci defa seçildiğinde dedi ki:
Elimizde 100 tane dosya kaldı, beş ay içinde bunu bitirmenin sözünü
veriyorum. Şimdi, 9 bin başvurunun 7 kişiden oluşan iki
ekiple görülmesine ne denir biliyor musunuz? Ben biliyorum, yine söylemeye
terbiyem mâni ama bu şudur: AİHMe müracaatların önüne bir engel
daha çıkarmaktır. Yani üzüm yemek de değil, bağcı
dövmek de değil; bütün bağı, üzümü, üzümcüyü tarumar etmektir;
insan hakkından bihaber olmak demektir. Dolayısıyla, vesayet kurumlarını
tartışırken Bizden yana karar alıyor, sizden yana karar
alıyor. diye düşünmeyin
MUHARREM İNCE
(Yalova) Referandumda ne dediniz? Referandumda Evet. mi verdiniz,
Hayır. mı? Bir tavır koydunuz mu?
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Ben referandumda oyumu BDPnin iradesine
bağladığımı açık olarak deklare ettim Sayın
İnce. Boykotçuydum dolayısıyla.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama olmadı şimdi.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Niye olmasın?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Tabii, hem Anayasa Mahkemesini böyle eleştirip hem de orada
tavır koymamanız
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Seninle yan yana durmayı içime sindiremedim, o yüzden
boykot dedim Sayın İnce.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bunları tekrar bir gözden geçirin. (BDP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama bu cevap yakışmadı.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlar, oturuma on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.35
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:15.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi söz
sırası AK PARTİ Grubunda.
Birinci
konuşmacı Ağrı Milletvekilimiz Sayın Ekrem Çelebi.
Sayın Çelebi,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığının 2012
yılı bütçesine ilişkin görüşlerimi sizlerle
paylaşmadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hiç şüphesiz
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı devletin temsil
makamı olarak her zaman milletimizin ve devletimizin gözbebeği bir kurum
olmuştur. İlk Cumhurbaşkanımızdan şu anki
Cumhurbaşkanımıza kadar makam olarak ve devleti temsil
kabiliyetini haiz olma bakımından her zaman gündelik siyasi
tartışma ve değerlendirmelerin ötesinde yer
almıştır. Gelecek cumhurbaşkanlarımız için de
aynı durum geçerli olacaktır. Zira, nasıl ki bu yüce Meclis milletin
en yüksek temsil makamı olduğu için aziz ve değerli ise
Cumhurbaşkanlığı makamı da devletin en yüksek temsil
makamı olması hasebiyle aziz ve değerlidir. Üstelik, bir sonraki
cumhurbaşkanımız bizzat halkın doğrudan seçeceği
bir cumhurbaşkanı olacaktır. Bu da demokrasimize değer
katacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığının 2012 mali yılı bütçesini
Plan ve Bütçe Komisyonumuzda kapsamlı bir şekilde görüştük.
Bazı milletvekili arkadaşlarımızın bütçeye
ilişkin yorumları da oldu. Ben burada bir milletvekili olarak
şunu açıkça dile getirmek isterim: Sayın
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, gerek yurt içi ziyaretlerinde
halkla bütünleşme gerekse yurt dışı ziyaretlerinde ülkemizi
tüm dünyada temsil etme noktasında son derece başarılı bir
performans sergilemiştir. Bunu sadece biz değil, hem içeride hem de
dışarıda biraz objektif olan herkes dile getirmektedir.
Cumhurbaşkanlığı kurumuna ilişkin
değerlendirmelerimizi bu durumun hakkını teslim ederek
yapmamız gerekmektedir.
Cumhurbaşkanlığının
2012 yılı bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda takdim edilirken de
belirtildi. Sayın Cumhurbaşkanı her yıl artan bir
performansla yurt içi ve yurt dışı ziyaretlerine devam
etmektedir. Bu ziyaretlerin yurdumuzda birlik ve beraberliğimize,
dışarıda da ülkemizin etkinlik ve vizyonuna
sağladığı çok büyük katkılar hepimizin malumudur.
Milletiyle bütünleşme sorunu olmadan, acıları paylaşma -en
son Van ve Erciş depremi konusunda olduğu gibi- moral ve motivasyon
değerlerinin yükseltilmesi anlamında önemli bir misyon yüklenmiş
durumdadır. Halkımıza örnek yaşantısı, geniş
vizyonu ile önemli bir devlet adamı, güvenilir bir insan olarak misyonunu
sürdürmektedir. Bizler de milletin vekilleri olarak, seçim bölgelerimize gittiğimizde,
Sayın Cumhurbaşkanımızın içeride birleştirici,
ılımlı, yapıcı, dışarıda ise
Türkiye'nin hak ve hukukunu özenle koruyan, kararlı ve gayretli tutumunun
vatandaşlarımız nezdinde çok olumlu karşılık
bulduğuna şahitlik etmekteyiz. Bunda Sayın
Cumhurbaşkanımızın halktan biri olarak cumhur ile devleti bütünleştirme,
makamının kapılarını cumhura açma
çabalarının önemli getirileri olmuştur.
Bölgemizdeki
tarihî dönüşümleri, Avrupanın büyük ekonomik krizi ve yine aynı
şekilde ABDnin ve avro bölgesi merkezli olmak üzere bölgenin içinde
bulunduğu ekonomik durumu göz önüne alırsak Türkiye'nin çok hassas
bir dönemden güçlenerek çıkmakta olduğunu daha iyi anlarız.
Dünya sarsılırken Türkiye kendini yeniliyor, gelişimini ve
kalkınmasını artırıyor. Ülke olarak ciddi
atılımlar yaptığımız dönemleri yaşadık
ve bu süreci şimdi ustalıkla sürdürme çabasındayız. Bunda
başarılı olacağımıza dair düşüncemi ve
inancımı bir kez daha buradan sizlerle paylaşmak isterim.
Elbette ki bunda Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gülün,
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın ve çok
değerli bakanlarımızın başta olmak üzere ahengi ve
ritmini bulmuş bir yönetim anlayışına sahip kadroların
da ciddi bir katkısı bulunmaktadır.
Bu
tarihî günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın yurt
dışı ziyaretleri, Türkiye'nin uluslararası vizyon ve
siyasal gücüne doğrudan katkı yapmaktadır. Hiç şüphesiz tüm
bunlar çok önemlidir. Dinamik, tarafsız, yapıcı ve aktif bir
cumhurbaşkanı, büyümekte ve gelişmekte olan bu Türkiye'nin
bayrağını Sayın Cumhurbaşkanımız başta
olmak üzere Hükûmetimiz, Meclisimiz daha ilerilere taşımaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Sayın
Cumhurbaşkanımız gerek siyasi hayatı gerekse akademik ve
diğer ilişkilerinde de her zaman yapıcı ve uyumlu
kişiliğiyle öne çıkan sorumluluk sahibi bir devlet
adamıdır.
Ben
bu vesileyle başta Cumhurbaşkanlığı bütçesi olmak
üzere tüm devlet kurumlarımızın 2012 yılı bütçelerinin
milletimiz ve devletimiz için hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
İkinci
söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Nevzat Pakdilin.
Buyurun
Sayın Pakdil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi
üzerinde şahsım ve AK PARTİ Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. 2012 yılı
bütçesinin ülkemize ve aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni
ederek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletimiz adına yasama, denetim ve
temsil görevini yerine getirmektedir. Millet iradesinin tecelli ettiği bu
yüce çatının anlamı hepimizi için çok büyüktür. Demokrasilerin
vazgeçilmez unsuru olan millet iradesinin tam olarak Meclise yansıtılması,
millet temsilcilerinin bu iradeyi aldıkları kararlara tam olarak
yansıtmalarıyla mümkündür.
Son yıllarda
dünya genelinde yaşanan hızlı değişimler paralelinde
bu değişimlere gerek ayak uydurmak gerekse öncü olmak adına bu
çatı altında yoğun bir çalışma sergiledik, önemli
yasalar çıkardık. Bu yasalar sayesinde son yılların en
büyük reformları, yenilikleri ve değişimleri yapıldı.
Millî iradeden
ilham ve güç alan Meclisimiz, ülkemizin gelişmesi, demokrasimizin
güçlenmesi, insan hak ve özgürlükleri standartlarının yükseltilmesi
için azimle çalışmış ve ülkemizi daha ileri bir seviyeye
ulaştırmak için büyük gayret göstermiştir. 22, 23 ve 24üncü
yasama dönemlerinde yüce Meclisimizin yaptığı kanunlar, Anayasa
değişiklikleri ve en son 12 Eylül referandumu ile ülkemiz demokrasi
ve özgürlüklerin alanını genişleten yepyeni bir döneme adım
atmıştır. Demokratikleşme ve sivil Türkiyenin yolunu açan
birçok yeni düzenleme hayatımıza girmiştir.
Bu dönemde millî
iradeye, milletin sesine, his ve hissiyatına daha açık bir parlamento
oluşturulmuştur. Millet iradesinin üstünde hiçbir güç kabul etmeyen
Meclisimiz, bundan sonra da millî irade doğrultusunda
çalışmalarına devam edecektir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının koordinesinde
çalışmalarına başlanan ve önümüzdeki süreç içerisinde
tamamlanması planlanan yeni anayasanın toplumun her kesimini
kucaklayıp Türkiyenin önünü tam manasıyla açacağına
canı gönülden inanıyorum.
Aynı
şekilde, Meclis çalışmalarını daha verimli hâle
getirecek İç Tüzük değişikliklerinin de bir an önce ele
alınmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istediğim diğer bir husus,
siyaset kurumunun saygınlığının, bizlerin ortak
çabasıyla yukarı çekilebileceğidir. Bu çatı altındaki
davranış ve konuşmalarımızla, birbirimizin hukukuna ve
saygınlığına halel getirecek davranışlardan
özellikle sakınmamız gerektiğini düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, milletvekillerimize gerek Genel Kurul gerekse komisyon
çalışmaları sırasında ihtiyaç duyduğu bilgi ve
teknik desteği sunabilecek bir uzmanlaşma ve daha aktif ve daha etkin
bir idari teşkilat yapısını hedefleyen Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununu
geçtiğimiz hafta yasalaştırdık. İdari teşkilat ve
uzmanlık desteğinin yanı sıra Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, milletvekillerine gerekli
çalışma ortamını ve ihtiyaç duydukları altyapı
hizmetlerini sunması da sağlanacaktır. Çalışma şartları
bakımından büyük önem taşıyan ve teknolojinin
imkânlarından en iyi şekilde yararlanmak üzere inşasına
başlanan, içinde 522 milletvekili için çalışma ofisi ve
toplantı salonları, sosyal donatı alanları bulunan yeni
halkla ilişkiler binasının 2013 yılında hizmete girmesiyle
birlikte daha iyi hizmet verebilecek duruma gelebileceğimizi umuyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, milletvekilleri olarak son yıllarda karşı
karşıya kaldığımız önemli bir konu da parlamenter
diplomasi olgusudur. İletişim ve ulaşım imkânlarının
artmasıyla birlikte yaşanan değişim, uluslararası
ilişkileri de etkilemiş, parlamentolar ve milletvekilleri çok yönlü
dış politikanın birer aktörü hâline gelmişlerdir. Millet
temsilcilerinin milletler arasında da köprü kurması, devlet düzeyinde
üretilen politika ve görüşmelere milletvekillerinin halkın
temsilcileri ve halkın sesi olarak katılmaları elbette daha
barışçı, daha demokratik bir dünyanın
oluşturulmasına, muhafazasına katkıda bulunacaktır.
Bu çerçevede yüce
Meclisimiz de aktif bir rol benimsemiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 11
uluslararası asamblenin üyesi, 3 asamblenin aynı zamanda kurucu
üyesidir. Geçtiğimiz yasama dönemi, Türk milletvekillerinin
uluslararası asambleler ve forumlarda söz sahibi oldukları ve önemli
görevlere seçildikleri bir dönem olmuştur. Benzer bir durum dostluk
gruplarında da söz konusudur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin başta
ihtisas komisyonları olmak üzere uluslararası komisyonlar ile
şimdiden kurulan 102 dostluk grubu vasıtasıyla parlamenter
diplomasi faaliyetlerini 20nci Dönemde de aynı hızla sürdürmeye
devam edeceğine inancım tamdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu vesileyle bütçenin milletimize hayırlar getirmesini
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Pakdil.
Şimdi söz
sırası Ankara Milletvekili Sayın Fatih Şahinde.
Buyurun Sayın
Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA FATİH ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan,
değerli Meclisin yüce üyeleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi 2012 Mali
Yılı Bütçe Yasa Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinize
saygı ve hürmetlerimi sunarım.
Malum
olunduğu üzere, parlamentolar, modern ulus devletlerle birlikte ortaya
çıkan temsilî demokrasinin zorunlu şartları içerisinde ilk
öncelikli kurumlar arasında yer almaktadır. Halkın temsil
kurumları olarak parlamentolar, egemenliğin belirli bir zümre ya da
kişiye değil tüm vatandaşlara ait olduğunun en açık
göstergesi ve temel aygıtıdırlar. Parlamentolar toplumsal
tercihlerin siyaset kurumu aracılığıyla siyasi tercihlere,
siyasi kararlara dönüştüğü organlardır; bu yönüyle parlamentolar
halkın iradesinin hayat bulduğu platformlardır. Parlamentolar
birer temsil, vekâlet ve emanet kurumlarıdırlar. Temsil
kurumlarıdırlar çünkü halkın seçtiği temsilcilerden
oluşmaktadırlar; vekâlet kurumlarıdırlar çünkü halk kendi
kaderini tayin için belirli bir süreyle buradaki seçilmişlere vekâlet
vermektedir; emanet kurumlarıdırlar çünkü parlamentolar halkın
iradesini emanet almakta ve halkın kaynakları ile halka hizmet
sunmakla memur kılınmaktadırlar.
Modern temsilî
demokrasilerin temel şartı, kamusal politikalara dönüşen siyasal
kararların halkın seçtiği temsilciler eliyle ve
aracılığıyla alınmasıdır yani kamu
adına karar verme ve kamu kaynaklarını kullanma yetkisi
yalnızca ve yalnızca seçilmişlerde olmalıdır.
Dünyada
demokrasilerde aşınma olurken, parlamentolar güç ve itibar
kaybederken, temsilî kurumlar teknokratik kurumlarla piyasa güçleri
arasında gerilerken Türkiyede nelerin olduğuna bakmak gerekmektedir.
Böylece, olaya mukayeseli olarak bakıldığında, son on
yılda Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibar ve etkinliğinin
nasıl arttığı açıkça görülecektir.
Türkiyedeki her kesimi temsil eden,
çoğulcu niteliği üst düzeyde olan bu Meclis Türkiye Cumhuriyetinin
kurucu organıdır. Cumhuriyeti bu Meclis kurdu, orduyu bu Meclis kurdu
ve Kurtuluş Savaşını bu Meclis verdi. Yani Türkiye
Cumhuriyeti bir bürokratik cumhuriyet olarak değil, bir askerî cumhuriyet
olarak değil, bir parlamenter demokrasi olarak kuruldu fakat gazi Meclis
1923te dağıtılırken 1950ye kadar Meclisi müntehibi
saniler oluşturdu, millet iradesini temsil Türkiye Büyük Millet
Meclisinden alınıp Cumhuriyet Halk Partisine verildi. Bu, kurucu
iradeye karşı yapılmış fiilî ve hukuki bir darbeydi ve
millet bu darbeye cevabını 1950de beyaz devrim ile verdi. Millet
iradesini ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucu doktrinini hiçe sayanlar 27
Mayıs 1960ta, Atatürkçülük adına Atatürkün En büyük eserimdir.
dediği Türkiye Büyük Millet Meclisinin kapısına kilit vurdular.
Eğer parti devletinin izleri aranacaksa işte buralarda
aranmalıdır.
1960tan 12 Eylül 2010a kadar Türkiye
fiilen bürokratik oligarşinin egemen olduğu bir dönem
yaşamıştır. Bu dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece
ve sadece bürokratik oligarşinin kararlarını meşrulaştıran
bir merci olarak işlev gördü veya böyle davranmaya zorlandı. On
yılda bir tatil ettirilen, sıklıkla muhtıralarla tehdit
edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi, âdeta bürokrasinin tasdik mercisi konumuna
indirgenmişti, Anayasada Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir. yazdığı hâlde, egemenliği yetkili organlar
eliyle kullanacağı belirtilmişti. Bu yetkili organlar zaman
zaman yüksek yargı organları, zaman zaman da zırhlı
tugaylar olabiliyordu. Türk milletinin adına karar verdiğini iddia
eden yargı organları Türk milletinin yüzde 58le desteklediği
bir Başbakanı maalesef darağacına gönderebilmekteydi.
Meclis, ne yazık ki eşitler arasında bile birinci değildi.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ 3 Kasım 2002
erken genel seçimlerini müteakip iktidara geldiğinde yapılan
anketlerde Türkiye Büyük Millet
Meclisinin güvenilirliği en alt sıralardaydı ve siyasetçilere
güven kalmamıştı. Siyaset bir rant yaratma ve dağıtma
mekanizması, Meclis de maalesef bunun bir platformu hâline gelmişti.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FATİH
ŞAHİN (Devamla) AK PARTİ her şeyden önce yüksek bir
liderlik marifetiyle
BAŞKAN
Sayın Şahin, süreniz tamam efendim.
FATİH
ŞAHİN (Devamla)
siyasal alanı genişletmiş, siyaset
kurumuna yeni bakış açısıyla Meclisi karar alma sürecinin
merkezine yerleştirmiştir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Bu nedenle, AK PARTİ Grubu olarak
BAŞKAN
Evet, Sayın Şahin, lütfen
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Meclisin 2012 mali yılı bütçe
tasarısı lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan...
BAŞKAN -
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ben, bu Mecliste 10uncu bütçe görüşmelerine
katılıyorum. Bütçe görüşmelerinin geleneği şudur:
Muhalefet yoklama istemez, o bütçe görüşmeleri sırasında
Danışma Kurulu istemez, grup önerisi getirmez, bunun karşılığında
da muhalefet milletvekilleri kürsüden bütçeyi eleştirir, iktidarı
eleştirir, iktidar da bu gelenektir, yazılı İç Tüzük
maddesi değildir- bunun karşılığında
cevaplarını verir ama her kürsüye çıkan Cumhuriyet Halk
Partisinin köklerine, tarihî geçmişine, yani 1920lerden başlayarak
sürekli bu eleştirilerle, bu hakaretlerle devam ederlerse iktidar
partisini uyarıyorum- yapmamız gereken iş, o Meclisin
geleneklerini terk etmektir. Bunları terk ederiz, biz de her gün grup
önerisi getiririz, bütün programlar aksar. Arkadaşlarımız kararlarını
versinler, bunu mu istiyorlar yoksa geleneklere uygun görüşme mi
istiyorlar? Bu kararı kendileri versinler önce, ona göre devam edelim
görüşmelere.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, Sayın İnce, Meclisi tehdit
ediyor, böyle bir şey olur mu?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bizim bu tur konuşmaları esnasında
ikinci milletvekilimiz konuştu ve bu konuşmasında siyasi bir
tahlil yaptı, bir analiz yaptı. Buna sosyolojik ve toplumsal bir
analiz de diyebilirsiniz. Ben hayret ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisi
sıralarındaki arkadaşlar bu tahlili anlayışla veya
hoşgörüyle karşılamıyorlar mı? Bu
arkadaşımızın görüşmesi budur. Bunu bu Mecliste ortaya
koydu.
Biz, AK PARTİ
olarak, iktidar partisi olarak eleştiriye açığız ama
eleştiri adı altında yapılan hakaretlere de izin
vermeyeceğiz. Sayın Grup Başkan Vekilimiz, AK PARTİyi,
iktidar partisini lütfen tehdit etmesin. Biz teamüllere
saygılıyız ama tehdide de asla izin vermeyiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ben, iktidar partisini tehdit etmedim, tehdit etmek
aklımın kenarından bile geçmez, böyle bir şeyi hiçbir zaman
yapmam, yapmadım, yapmayacağım da. Ben sadece bir uyarıda
bulundum, görüşmeleri geleneklere uygun şekilde mi yürüteceğiz
yoksa gelenekleri terk mi edeceğiz? Bu konuda bir uyarı yaptım,
tehdit aklımdan bile geçmedi.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Efendim, teamüllere uyup uymamak, CHPyi
eleştirip eleştirmemekten geçmiyor, bunu da bilsinler. Bizim de
eleştiri yapma hakkımız var.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Eleştirmek ayrı, tarihi tahrif etmek ayrı.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Onlar da buna saygı göstersinler lütfen.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Bahçekapılıdan Meclis tecrübem daha
fazladır, gelenekleri yeterince öğrenememiş olabilir, ona bir
şey diyemeyeceğim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Teamülün daha fazla olmasına saygı
duyarım, saygı duymadığım bir tek konu vardır,
bildiğini zannedip ortaya birtakım cümleler söylemektir
bilmediği hâlde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, eğer uygun olursa AKP ve CHP grup
başkan vekillerinin kürsüde bu atışmayı
yapmalarını önerseniz daha iyi olur yani sürekli olarak bunları
bu şekilde gündeme getirerek yani
BAŞKAN
Böylesi daha az zamanımızı aldığı için Sayın
Vural
Ben, grup başkan vekillerinden rica ediyorum, aslında hem
İç Tüzüke uygun davranalım hem de Meclisin teamüllerine de uyalım
karşılıklı. Gayet güzel gidiyoruz, bu atmosferin
devamıyla herhâlde önümüzdeki görevi daha kolay
yapacağımızı umuyorum.
Dolayısıyla,
şimdi söz sırası Sayın Şuay Alpayda, Elâzığ
Milletvekilimiz.
Sayın Alpay,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012
Mali Yılı Bütçe Kanunu görüşmeleriyle ilgili, Sayıştay
bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Parlamentolar denetim konusunda profesyonel bir
desteğe ihtiyaç duyduklarından, bu, denetim ve gözetim
yükümlülüğü olarak ortaya çıkar ve bu yükümlülüğü de Parlamento
adına denetim yapan yüksek denetim kurumları tarafından yerine
getirilir. Dolayısıyla, bu yükümlülük Türk
Sayıştayının da varlık nedenini
oluşturmaktadır. Sayıştayın, Osmanlı döneminde
1862 yılında kurulmuş, köklü geçmişe sahip bir kurum
olduğu da dikkate değer bir hadise olarak önümüzde durmaktadır.
Sayıştay Anayasada Cumhuriyetin Temel
Organları başlıklı kısmın Yargı
başlıklı Üçüncü Bölümünde düzenlenmiş anayasal bir
kurumdur. Çağdaş dünyada devlet ve kamu yönetimi
anlayışı saydamlık, hesap verme, yönetime katılma
ilkelerine üzerine oturtulmaktadır. Hesap verebilirlik ve saydamlık,
kamu yönetiminin amacına hizmet etmesi -bir başka deyişle
halkın ihtiyaçları, talepleri ve beklentileri- ve bu doğrultuda
verimli, etkin, hukuka uygun, dürüst ve katılımcı bir tarzda
hizmet sunabilmesi için olmazsa olmaz ilkelerdir. Hesap verebilir ve saydam bir
yönetimin teminatı ise hiç şüphesiz Meclisimiz adına denetim
yapan Sayıştaydadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk kamu mali yönetiminde de 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile bu ilkeler benimsenmiştir. Kamu mali yönetiminde 5018
sayılı Kanun ile gelen anlayış değişikliği
denetimin de yeniden yapılandırılmasını bir ihtiyaç
olarak ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle 6085 sayılı
Sayıştay Kanunu yasalaşarak yürürlüğe girmiştir. 6085
sayılı Kanun
Yargısal
bakımdan ise Sayıştay, yasalara uygun gerçekleştirilmeyen
ve muhasebeleştirilmeyen işlemlerde hata ve kusuru olanların
sorumluluklarının tespit edilmesini ve kamu zararlarının
tazmin edilmesini sağlamakta, kamu kaynaklarını yasal çerçeveler
içerisinde kullanmayan sorumlular hakkında kesin hüküm tesis etmektedir.
Bu önemli bir faaliyettir.
Sayıştay
raporlarının Parlamento ve ilgili kamu idarelerine
sunulmasının yanı sıra kamuoyuna da sunulması ve
duyurulması yeni yasayla zorunlu hâle getirilmiş ve kamuoyu
beklentilerinin artmasına yol açmıştır. Bu da kamuoyu
denetimiyle sağlanan önemli bir yenilik ve gelişmedir.
Bu yöntemler kamu
harcamalarında verimliliği sağlayıp israfı önleyerek
bu yolla kalkınmanın hızlanmasının ve sürdürülebilir
bir kalkınmanın gerçekleşmesinin önünü açmaktadır. Halkımızın
beklentileri de bu yoldadır ve bu yolda talepler yükselmektedir.
Sayıştayın,
ülkemizde temiz yönetimin tesisinde, hukukun egemen
kılınmasında, kamu yönetiminin daha kaliteli ve etkin hizmet
sağlamasında ve bu yolda üreten bir yapıya
kavuşmasında önemli rolleri bulunmaktadır. Gelişen
Türkiyede Sayıştayın rol ve sorumlulukları da sürekli
olarak artmaktadır.
Meclisimiz
adına, dolayısıyla millî irade adına denetim yapan
Sayıştaydan beklentimiz, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri en
iyi şekilde içselleştirerek uluslararası standartlar
çerçevesinde dünyaya örnek olacak bir denetim kapasitesine ulaşması
ve bu sayede bizim de yasamadan sonra en önemli işlevimiz olan denetim
çalışmalarımıza güç vermesidir.
Bu
düşüncelerle, Sayıştayımızın ve 2012 mali
yılı merkezî yönetim bütçesinin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sözlerimi bitirirken
Sayıştay ve mensuplarına başarılar diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Alpay.
Şimdi
söz sırası Çankırı Milletvekili Sayın İdris
Şahinde.
Buyurun
Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin 2012
mali yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Şahsım ve grubum adına
hepinizi saygıyla selamlarım.
Anayasa
mahkemeleri temsili demokrasilerde, siyasal iktidarları temel hak ve
özgürlükler açısından denetleme amacıyla kurulmuş
kurumlardır. Fren denge sistemine uygun olarak yasama organının
temel toplumsal sözleşme hükmündeki anayasalara uygun
davranmasını sağlamak amacıyla ihdas edilen üst mahkemeler
her zaman için tartışma konusu olmuşlardır. Doğrudan
millet iradesiyle belirlenen yasama organları ile bu organın yasama işlevlerini
denetleyen yargısal kurum ilişkisi üzerinde önemle durulması
gereken bir husustur.
Modern
dünyada varlık nedeni çoğunluğun azınlığa
tahakkümünü engellemek ve temel hak ve özgürlükleri korumak olan Anayasa
Mahkemesi tipi yargı kurumları Türk hukuk sistemine maalesef darbe
ürünü olarak monte edilmişlerdir. İlk defa kamu hukuk sistemimize 27
Mayıs darbesini müteakip 61 Anayasası ile giren Anayasa Mahkemesi
kurucu üyelerinin Yassıada Yüksek Adalet Divanı üyeleri olması
dikkate şayan bir durumdur.
Bizde
anayasa mahkemeleri milli iradeyi denetlemek, sınırlamak ve
başkalaştırmak amacıyla var edilmiş vesayet
düzeneklerinin başında gelmektedir. İleri demokrasilerde
çoğunluğun azınlığa tahakkümünü engelleme amaçlı
olarak tasarlanan anayasa mahkemelerinin tersine bizdeki Anayasa Mahkemesi, dar
bir bürokratik oligarşik elitin millete ve millet iradesine
karşı kalesi olarak tahkim edilmiştir.
Türkiyede
1961den 2010 Anayasa referandumuna kadar gelinen süreçte Anayasa Mahkemesinin
verdiği kararlar ve geliştirdiği içtihatlara
baktığımızda yasama fonksiyonunu gasbetmeye varacak düzeyde
Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesine müdahale ettiği, anayasal olarak
görevli ve yetkili olmadığı halde norm denetimi yaparken norm
ihdasına gittiği, bazen kendisini Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine
koyarak bağlayıcı kararlar almak yoluyla bir şekilde kanun
yapmaya kalkıştığı, 367 vakasında görüldüğü
gibi Meclisin kararlarını iptal edebildiği görülmüştür.
Parti
kapatmaları, siyasal liderlere siyasi yasak getirmeleri, anayasa değişikliklerini
iptal etmeleri gibi uygulamalarıyla Anayasa Mahkemesi yıllarca
siyaset kurumu içerisinde en belirleyici aktör olmayı sürdürmüş ve
bürokratik oligarşi bu şekilde siyaseti dizayn etme ve siyasete müdahil
olma imkânına sahip olmuştur.
Anayasa Mahkemesi,
Türk hukuk tarihine çok tartışmalı kararlarıyla geçerken
bazen aritmetiğin temel kurallarını da altüst etmeyi
başarmış ve 7nin 411den büyük olduğuna dahi karar
verebilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Türk milleti adına diyerek verdiği kararlarla siyaset
alanını daraltan ve siyaset kurumunun içini boşaltarak Türkiye
Büyük Millet Meclisini yetkisiz ve bağımlı bir organ haline
getiren Anayasa Mahkemesi, bürokratik oligarşinin halka ve halk iradesine
karşı bir nevi kalkanı ve kılıcı olmuştur.
Dünyanın
her yerinde meşruiyetini millet iradesine dayandıran yüksek
mahkemelerden farklı olarak Anayasa Mahkemesi, Türkiyenin derin ekonomik
ve siyasi krizlere düşmesine katkı sunmuş ve hiç
olmadığı kadar tartışmaların odağına
girerek meşruiyetini tamamen kaybetmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül 2010da halkoyuna sunulan
Anayasa değişiklik paketinin en önemli düzenlemelerinden biri de
Anayasa Mahkemesinin asli görevi olan hukuk devleti ve temel hak ve
özgürlükleri ile demokratik sistemi koruma ve gözetleme görevine döndürme
olmuştur. Anayasa Mahkemesi görev, yetki ve yapısında
yapılan değişikliklerle birlikte, Anayasa Mahkemesinin günlük
siyasi tartışmaların dışına çıkartılarak
yüksek yargı organı kimliğine kavuşturulması
hedeflenmiştir. Yapılan değişikliklerle Anayasa Mahkemesi
belirli bir siyasi düşüncenin halk ve halk iradesine karşı duran
cephesi olmaktan çıkartılmış ve hukuk devletine
yakışır bir şekilde düzenlenmiştir.
Cumhuriyet
tarihinin en önemli referandumlarından olan 12 Eylül referandumuyla
vesayetçi siyasal sistem tasfiye edilmiş ve özgürlükçü, demokratik hukuk
devletinin işlerliği için gerekli anayasal düzenlemeler
yapılmıştır. Bundan sonra Anayasa Mahkemesi siyaset
kurumunu işlevsiz hâle getiren, siyaseti daraltan ve halk iradesini
geçersiz kılan bir merci olmaktan çıkartılarak temel hak ve
özgürlükleri ve hukuk devletini koruyan ve kollayan bir üst yargı kurumu
hâline gelmiştir. Nitekim, Anayasa Mahkemesinin artık gündelik
tartışmaların dışına çıktığı
ve daha önce kaybettiği meşruiyetini kazandığını
memnuniyetle müşahede etmekteyiz. Anayasa Mahkemesi Türk demokrasisinin ve
hukuk devletinin temel bir aktörü olarak yoluna devam edecek
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şahin.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) -
ve vereceği özgürlükçü ve çoğulcu
kararlar ve geliştireceği içtihatlarla başta yasama olmak üzere
yürütme ve diğer yargı organlarına yol göstermeye devam
edecektir.
Bu vesileyle 2012
malî yılı Anayasa Mahkemesi bütçesine Evet. oyu vereceğimizi
ve çalışmalarında başarılar dilediğimizi bir kez
daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Şimdi söz
sırası, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunçun.
Buyurun Sayın
Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yargıtayın 2012 bütçesi hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Ölümünün 150nci
yıl dönümünde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından anma
programı düzenlenen reformcu padişah Sultan Abdülazizin iradesiyle
MUHARREM İNCE
(Yalova) Abdülmecit; Abdülaziz değil, Abdülaziz değil.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) -
1868 tarihinde Divanı Ahkâmı Adliye adıyla kurulan
Yargıtay 143 yıldan bu yana temyiz mahkemesi olarak görev
yapmaktadır. Adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli
yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme
mercisi olan Yargıtay adli uyuşmazlıkları toplumun adalet
duygusunu tatmin edecek şekilde nihai olarak çözümleyerek içtihat
birliğini gerçekleştirmekle görevli olan yüksek bir yargı
kurumumuzdur.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmetleri herkesin güven duyduğu bir
adalet sistemini oluşturmayı hedef olarak almış, bu amaçla
adalet hizmetleri alanında önemli atılımlar
gerçekleştirmiştir. Öncelikle hukuk sistemimizde güncelliğini kaybeden temel
kanunlarımızın tamamına yakını Meclisimizin
iradesiyle yenilenmiş, bilişim teknolojisiyle
donatılmış modern adalet sarayları inşa edilerek
adliyeler bodrum katlarından kurtarılmıştır.
Son dokuz yılda
hâkim ve cumhuriyet savcısı sayısı yüzde 25, diğer
yargı çalışanlarının sayıları ise yüzde 55
oranında artırılmıştır. Adalet sisteminin güçlü
ve sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi, toplumda
adalete güven duygusunun sağlanması için Yargı Reformu
Stratejisi belgesi hazırlanarak yüksek yargıda da ilk defa planlı
reform uygulamasına gidilmiştir.
Yargı hizmetlerinin
hızlandırılmasıyla ilgili yasal düzenleme Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edilerek yürürlüğe girmiş, Yargıtaydaki
iş yükünün azaltılması ve yargılamaların
çabuklaştırılması için Yargıtayda hukuk dairelerinin
sayısı 21den 23e, ceza dairelerinin sayısı 11den 15e
çıkarılmış, üye sayısı 250den 387ye
çıkarılmıştır. Yargıtayın 2012 bütçesi 2011
yılına göre yüzde 35 artırılarak 76 milyondan 103 milyon
liraya çıkarılmıştır.
Anayasa Mahkemesi ve
Danıştay için yeni hizmet binaları yapılmış ancak
Yargıtaya yeni hizmet binasının yapılacağı yerle
ilgili idare mahkemesi kararı nedeniyle gecikme olmuştur. Sayın
Başbakanımızın talimatıyla yeni bina yapımı
süreci hızlandırılmış, önümüzdeki süreçte
Yargıtayın saygınlığına uygun yeni bir hizmet
binasına da kavuşucaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; her uyuşmazlığın mahkemelere
gitmesini önlemek amacıyla alternatif çözüm yollarından olan Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanun Tasarısının
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiş olması, 2005
yılında yürürlüğe girmiş bulunan ceza
yargılamalarında uzlaşma müessesesinin daha da
etkinleştirilmesine dönük çalışmalar, kamu denetçiliği
kurumunun Anayasamızda yerini alması ve bu kurumun faaliyete geçecek
olması, ilk derece mahkemelerinde yargının hızlanmasında
büyük rolü olan UYAPın yüksek yargı organlarında da
yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar,
istinaf mahkemelerinin faaliyete geçirilmesi yönündeki çalışmalar,
yüksek yargının ilk derece mahkemesi olarak baktıkları
davaları asgariye indirecek
düzenlemelerin yapılması, yargılamanın
hızlandırılması ve güven veren bir adalet sisteminin
oluşturulmasını sağlayacak önemli
çalışmalardır.
12 Eylül 2010 referandumundan sonra
yargılama faaliyetini yürüten bütün kurumların inisiyatif alması
ve etkili sonuçları hedefleyen yapıcı bir iş birliği
içinde olması da ülkemiz adına memnuniyet vericidir. Yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığı,
hukukun üstünlüğü ilkeleri güçlendikçe bu durumdan rahatsız olanlar
olsa da milletimiz olup bitenleri çok iyi gözlemlemektedir.
Bugün ülkemizde yanlış
iş yapanlardan, milletin aleyhinde karanlık planlar üretenlerden
hesap soran, sıfatı ne olursa olsun herkesin kanun önünde eşit
olduğunu gösteren bir yargıdan hiç kimsenin rahatsız olmaması
gerekir. Ülkemiz her alanda olduğu gibi adaletin tesisi, yargı
bağımsızlığı ve
tarafsızlığının sağlanmasında da ilerlemeye
devam edecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmaması lazım.
Bu duygu ve düşüncelerle
Yargıtayın 2012 bütçesinin milletimize, Yargıtayımıza
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Tunç.
Şimdi söz sırası, Sivas
Milletvekili Sayın Hilmi Bilginin.
Buyurun Sayın Bilgin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HİLMİ BİLGİN (Sivas) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Danıştay bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle grubum ve
şahsım adına sizleri ve aziz milletimi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde
kuruluşu 1868 yılına dayanan ve o zamanki adıyla
Şûrayı Devlet olan Danıştay, imparatorluk döneminde belli
bir dönem görev yaptıktan sonra cumhuriyet döneminde yeniden kurulmuş
önemli bir yargı organımızdır.
Danıştay Anayasamızın
155inci maddesine göre yürütme organına yardımcı bir inceleme,
danışma ve karar organı olmasının yanı sıra
yönetimin yargı yoluyla denetlenmesinde etkin ve önemli görev yapmaktadır.
Ayrıca, Danıştay idare mahkemesince verilen kararların son
inceleme mercisi ve kanunla gösterilen belli davalara da bakan ilk ve son
derece mahkemesidir.
İdari yargının en üst
birimi olan Danıştayın hukuk devletinin korunmasında ve
etkinlik alanının genişletilmesinde çok önemli görevleri
vardır. Hukuk devleti, yönetenlerin keyfî eylem ve işlemlerine
karşı yönetilenlere hukuki güvenceler sağlayan, hukukun
üstünlüğüne dayanan devlettir. Hukuka uymak yalnızca vatandaş
için değil, devlet için de bir zorunluluktur. Bu manada Danıştay,
Anayasanın 155inci maddesi gereği yüksek yargı organı
olarak, Anayasanın 125inci maddesi uyarınca idarenin tüm işlem
ve eylemlerinin hukuka uygunluk denetimini Anayasa çerçevesinde
gerçekleştirmektedir ancak bu denetim yapılırken yargı
organlarının yerindelik denetimi yapamayacağı, yine Anayasamız
ile düzenlenmiştir ancak ülkemizde yargı, yıllarca yerindelik
denetimi yaparak kamu hukukun önemli bir kuralını ihlal ettiği
gibi, âdeta yürütmenin yerine geçerek, ona ait yetkileri kullanmaya
çalışmıştır. Yargı, yerindelik denetimi gibi,
siyasi sorumluluk alanına girmeden, sadece hukuka uygunluk denetimi
yapmalıdır. Aksi bir durum, kuvvetler ayrılığı
ilkesini zedeler ve bu durum hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.
Yaşanan
bu sıkıntılar nedeniyle, 12 Eylül tarihinde yapılan halk
oylamasıyla Anayasada yapılan değişiklikle idari
yargıda yerindelik denetimi yapılamayacağı şeklindeki
temel kamu hukuku kuralı açıkça ve kuvvetli bir şekilde
vurgulanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçmişten bugüne, devletlerin
en önemli amaçlarından biri adalet sisteminin etkin bir biçimde
işleyişi olmuştur. AK PARTİ hükûmetlerinin en önemli
gayreti, iyi işleyen yani vatandaşına güven veren bir adalet
sistemi oluşturmak olmuştur. İyi işleyen bir adalet
sistemi, adaletin ancak zamanında ve gecikmeksizin tecellisiyle mümkün
olacaktır.
Bugün
itibarıyla, adalet sistemimizin temel sorunu, yargılamanın makul
sürede bitirilememesidir. Uzayan her bir işlem, her bir dava, taraflar
üzerindeki etkisinin yanı sıra, toplumsal, siyasal ve ekonomik
sonuçları olmaktadır. Bu sorunu çözmek için Hükûmetimiz, insan
kaynaklarının geliştirilmesi, mevzuatın yenilenmesi,
altyapı sorunlarının çözülmesi, bilişim teknolojilerinden
faydalanılması gibi çalışmalarda ciddi mesafeler
almış ve ayrıca, son yıllarda yapılan anayasal ve
yasal değişikliklerle önemli yapısal ve kalıcı
gelişmeler yaşanmıştır.
Danıştayın
da içinde bulunduğu yüksek mahkemelerimizin, karşı
karşıya bulundukları iş yüküyle orantılı kurumsal
yapıya sahip olmadıkları hepimizin malumudur. Yıllarca daire ve üye
sayıları artan iş yüküne oranla artırılmamış
ve yüksek yargı emsali görülmemiş bir iş yüküyle baş
başa bırakılmıştır. Bu sorunun çözümü için
Danıştayın ve Yargıtayın üye sayıları
artırılmış ve dairelerin birden fazla heyetle
çalışması imkânı getirilmiştir. Yine bu düzenlemelerle
birlikte yüksek mahkemelerin savcı ve tetkik hâkim ihtiyacı da
Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu tarafından giderilmiş ve
ayrıca, yardımcı personel sorunu da bugün itibarıyla
çözülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ, iktidara geldiği 2002 yılından
bu yana, toplumsal düzenin teminatı olan adalet sistemimizde önemli
adımlar atmıştır. Mevzuatımız, önemli temel
kanunlarımız çağın gerekleri esas alınarak
yenilenmiş, teknoloji adaletin hizmetine sunulmuş, adalet
hizmetlerinin yürütüldüğü fiziki mekânlar iyileştirilmiştir. Bu
kapsamda, ülkemizin dört bir yanında illerimiz, ilçelerimiz yeni ve modern
adalet saraylarına kavuşmuştur. Bu güzel mekânlardan ilk derece
mahkemelerinin yanı sıra, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere
yüksek yargı organlarımız da nasibini almıştır.
Bu manada, Danıştay için de Ankara-Eskişehir yolu üzerinde,
toplam kapalı alanı 72 bin metrekare olan hizmet binası
inşaatı başlamış ve inşallah 2012 yılı
başında hizmete başlaması planlanmaktadır. Bu bina
tamamlandığında Danıştayımız da modern bir
hizmet binasına kavuşacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken
Danıştayımızın 2002 mali yılı bütçesinin
ülkemiz, milletimiz için hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bilgin.
Şimdi söz
sırası Samsun Milletvekili Sayın Akif Çağatay
Kılıçın.
Buyurun Sayın
Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 yılı Başbakanlık bütçesi
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum.
Bu vesileyle,
Genel Kurulda Başbakanlık bütçesi görüşülürken, Değerli
Genel Başkanımız, Başbakanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğana geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, acil şifalar
diliyorum.
AK PARTİ,
kuruluşundan itibaren siyasete yeni bir soluk getirirken Sayın
Başbakanımız da göreve geldiği andan itibaren
Başbakanlık makamına ve Başbakanlık kurumuna gerçekten
farklı bir soluk getirdi. Başbakanlık, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde, halktan kopuk, milletten uzak bir kurum olmaktan çıktı,
sorun çözen, proje üreten, Türkiye adına, Türkiye'nin geleceği
adına vizyon oluşturan bir kurum hâline geldi. Uzun süre
çalışma fırsatını bulduğum ve iç işlerini
yakından müşahede ettiğim Başbakanlık,
hızlı, enerjik ve dinamik bir yapıyla meselelere en
hızlı şekilde müdahale eden, koordinasyonu sağlayan, devlet
teşkilatının uyum içinde çalışmasını temin
eden bir kuruluşa dönüştü. Bakanlar Kurulunun aylarca
toplanamadığı bir dönemden Bakanlar Kurulunun her hafta
toplandığı bir döneme geçildi. Açıkçası, Ankara hemen
yanı başındaki Kırıkkaleye, Çankırıya,
Eskişehire bile âdeta saatlerce uzaklıktayken bugün Samsuna, Vana,
Ağrıya, Edirneye, Muğlaya dakikalar içinde ulaşabilecek
bir konuma yükseldi. Ankara ile sadece seksen vilayetimiz arasındaki
mesafe azalmadı, Ankara Kabile, Gazzeye, Kahireye, Bağdata,
Melbournee, Torontoya, Brüksele de daha yakın bir konuma ulaştı.
Değerli
milletvekilleri, Başbakanlık kurumunun önemli vazifelerinden birisi
Resmî Gazetenin yayımlanmasıdır. Dönemimizde Resmî Gazetenin
elektronik ortamda yayımlanması projesine hız verilmiş, bu
kapsamda 1921-2000li yıllar
arasında yayımlanan toplam 24.819 sayıda Resmî Gazete -ki bu yaklaşık 950 bin sayfaya
tekabül eder- elektronik ortama aktarılmıştır.
Yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kodifiye edilen mevzuat
Başbakanlık İnternet
sitesinde yer alan Mevzuat Bilgi Sistemine aktarılmaktadır.
MBS ücretsiz olarak kullanıcıların hizmetine sunulacaktır.
Başbakanlığın
uhdesinde olan bir başka sorumluluk alanı da arşivlerdir.
Arşiv, bir ülkenin, bir toplumun en değerli hazinesi,
devraldığı en büyük mirastır. Arşiv, ülkelerin
geçmişi ile geleceği arasındaki en önemli bağlardır. Köklü
ve oldukça uzun bir devlet tarihimiz ve geleneğimiz bulunmasına
rağmen ne yazık ki arşivlerimiz sağlıklı
şekilde korunmamış, tasnif edilmemiş ve
kullanıcının hizmetine sunulmamıştır. Bu kadar
köklü ve kadim bir geleneği olan devletin mirasına yani arşivlerine
sahip çıkmaması anlaşılabilir ve affedilebilir bir durum değildir. İşte, bu
durumu düzeltmek adına İstanbulda beş ayrı alanda
dağınık hâlde bulunan arşiv ünitelerini bir araya toplamak
ve arşivcilik ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmek
maksadıyla İstanbul ili Kâğıthane ilçesinde toplam
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakanlığa bağlı 2012 mali
yılı bütçe tasarısında teklif edilen toplam ödenek
tutarı 861 milyon 757 bin TLdir. Bu 2011 yılı toplam
ödeneğine göre yüzde 83 oranında azalmış
bulunmaktadır. Bunun nedeni, Başbakanlığa bağlı
ilgili ve ilişkili kuruluşların doğrudan ilgili hizmet
bakanlıklarına bağlanmasıdır.
Başbakanlık bütçesinden hâlen
transfer almakta olan kuruluşlar, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı
ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığıdır.
Bu kuruluşlara ayrılan
transfer miktarı 132 milyon 544 bin lira olup, bütçenin yüzde 15ine
tekabül etmektedir. Millî arşiv sitesi inşaatı için
yatırım bütçesine 120 milyon TL ödenek ayrılmış olmasından
dolayı da Başbakanlık merkez teşkilatı bütçesi geçen
yıla oranla yüzde 11,2 artmıştır.
2012 yılında
Başbakanlık yeni ve dinamik yapısıyla Türkiye'nin
meselelerine daha fazla yoğunlaşacak, sorunların çözümünü daha
da hızlandıracaktır.
Sözlerime son verirken, 2012
yılı Başbakanlık bütçesinin devletimize ve millet hizmeti
için hayırlara vesile olmasını diler, hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım, biraz önce Hatip, tabii, işte, aylarca toplanamayan
Bakanlar Kurulu döneminden, bugün her hafta toplanan Bakanlar Kuruluna
gelindiğini ifade ediyor ama, tabii, toplanamadığı dönemde,
o zaman rahmetli Bülent Ecevit Beyin hastalığı olduğu
dönemlerde toplanamamasını
Siyaset yapanlar, bugün de Sayın
Başbakanın hastalığı döneminde Bakanlar Kurulunun
toplanmamasını bir sorun olarak buraya getirebilir.
Dolayısıyla, yaptığınız eleştirinin
aynı zamanda kendinize yönelik bir eleştiri olduğunu da
hatırlayınız, Bakanlar Kurulu toplanmıyor şu anda.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ne
ilgisi var?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Çok ilgisi
var.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Vural, zabıtlara geçti.
Şimdi söz sırası
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Kasım Gülpınarda.
Sayın Gülpınar, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KASIM
GÜLPINAR (Şanlıurfa) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz aldım.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Oslodan başla Sayın Hatip.
MEHMET KASIM
GÜLPINAR (Devamla) - Millî İstihbarat Teşkilatı, devletin
istihbarat ihtiyacının karşılanması amacıyla 2937
sayılı Kanunla kurulmuştur. Millî İstihbarat
Teşkilatının temel görevi millî güvenliğimize yönelik iç ve
dış mevcut ve muhtemel tehditleri tespit ederek ilgili makamlara
zamanında bildirmektir. 2937 sayılı Kuruluş Kanununda
ifade ediliş biçimiyle, Millî İstihbarat Teşkilatı, Türkiye
Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,
varlığına, bağımsızlığına ve
güvenliğine, ayrıca anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren
unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen
faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını
oluşturmaktadır. Teşkilat, elde ettiği istihbaratı
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve diğer ilgili kuruluşlara
ulaştırmaktadır.
Millî
İstihbarat Teşkilatı, vatandaşın ve kamunun
güvenliğine, ülkemizin varlığına ve millî menfaatlerine
yönelebilecek her türlü iç ve dış tehdidi önceden haber alarak ilgili
kuruluşlarca gereken tedbirlerin alınmasını
sağlamaktadır.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Yani pazarlık yapmaz mı MİT?
MEHMET KASIM
GÜLPINAR (Devamla) - Bu doğrultuda, gereken faaliyetin yürütülebilmesi
için Millî İstihbarat Teşkilatı iyi eğitim görmüş
uzman insan gücünden ve en son teknolojik imkânlardan istifade etmektedir.
Günümüzde
ülkemizin bulunduğu coğrafya birçok güvenlik riskini içinde
bulundurmaktadır. Başta terör olmak üzere, komşu ülkelerde
meydana gelen ekonomik ve politik huzursuzluklar ülkemizin güvenliği için
ciddi bir tehdittir.
Millî
İstihbarat Teşkilatının da aralarında bulunduğu
güvenlik kuruluşlarımız ülkemizin özellikle nifaka yol açan
terör tehdidinden kurtulması noktasında gereken adımları
atmaya devam etmektedir.
Öte yandan,
Suriyede yaşanan iç karışıklıklar ve buna
bağlı olarak Türkiyeye yönelik mülteci akını ülkemiz için
başka bir güncel güvenlik riskidir. Bu bağlamda, Suriyedeki
gelişmeler hassasiyetle takip edilmekte, alınan kararlar devletimizin
yetkili kurumlarınca kararlılıkla uygulanmaktadır. Bu
noktada, başta Millî İstihbarat Teşkilatı olmak üzere
ilgili güvenlik kuruluşlarımız herhangi bir güvenlik zafiyetinin
oluşmasına meydan vermemek için Suriyedeki gelişmeleri dikkatle
izlemektedir.
Bu hususların
yanı sıra, yabancı devletlerin ülkemiz sınırları
içerisinde yapabileceği casusluk faaliyetleri ile ülkemizin Avrupa ve Asya
arasında bulunan coğrafi konumundan istifade eden organize suç
gruplarının faaliyetlerinin engellenmesi de Millî İstihbarat
Teşkilatı tarafından yerine getirilen görevlerdendir.
Günümüzde
ülkemizin millî menfaatlerine zarar vermek isteyen yerli ve yabancı
odaklar, gizli faaliyetlerini sürdürmek için gün geçtikçe farklı yöntemler
geliştirmektedir. Buna karşın ülkemizin gözde kurumlarından
Millî İstihbarat Teşkilatı, görevini yerine getirirken
diğer gelişmiş ülkelerde faaliyet gösteren benzer kurumlar gibi
en son teknik imkânlardan istifade etmekte, istihbarat temini için
gelişmiş teknolojik cihazlar kullanmaktadır.
Ayrıca, Millî
İstihbarat Teşkilatı bünyesinde istihbarat görevlileri, bilgi
işlem uzmanları, yabancı dil bilir personel, teknisyenler ve
muhtelif destekleyici personel istihdam edilmektedir.
Neticede, Millî
İstihbarat Teşkilatı içerisinde en üst yönetiminden en alt
birimine kadar görev alan bu personel, devlet istihbaratının
zamanında ve doğru şekilde elde edilerek, ilgili makamlara
iletilmesi için gayret sarf etmektedir.
Son yıllarda
ülkemizin uluslararası alanda artan önemine paralel şekilde Millî
İstihbarat Teşkilatı vizyonunu yenilemektedir. Ülkemizin
istihbarat ihtiyaçlarının tam ve doğru şekilde
karşılanabilmesi için Teşkilat tarafından insan
kaynakları kalitesi artırılmakta, yüksek sayıda, dil bilen
personel alınmaktadır. Buna paralel şekilde MİT, teknik ve
fiziksel anlamda da kapasitesini artırmaktadır.
Yenilenen vizyonu,
nitelikli personel profili ve gelişmiş teknik imkânlarıyla Millî
İstihbarat Teşkilatı, uluslararası alanda emsalleri
arasında muteber konuma yükselmiş, kendi alanında ülkemizin
dışa açılan penceresi durumuna gelmiştir.
Millî
menfaatlerimizin korunması noktasında Millî İstihbarat
Teşkilatının gizli faaliyetlerini verimli şekilde
sürdürmesi ve teknik imkânlarını günün şartlarına uygun
şekilde artırmaya devam etmesi için yeterli bütçe
imkânlarının tanınması bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır.
İyi yetişmiş insan gücünden ve gelişmiş teknik
imkânlardan faydalanma doğru ve zamanında istihbaratın elde
edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Çağın gerisinde kalan
teknik yöntemler ve yeterli uzman personel olmaksızın yürütülecek bir
faaliyetin günün değişen şartlarına ve yeni
uluslararası tehditlere karşı ülkemizin ihtiyaçlarını
karşılayamayacağı hepimizin malumudur.
Konuşmama son
verirken, 2012 yılı bütçesinin ve Millî İstihbarat
Teşkilatı bütçesinin hayırlı hizmetlere vesile
olmasını temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gülpınar.
Şimdi söz
sırası Kırıkkale Milletvekili Sayın Oğuz
Kağan Köksalda.
Buyurun Sayın
Köksal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OĞUZ KAĞAN KÖKSAL
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununda yer alan Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyadaki küreselleşme olgusunun etkileri ile
teknolojideki hızlı gelişmeler, ülkelerin güvenliğine
yönelik risk ve tehditlerin kapsamının da sürekli genişlemesine
neden olmaktadır. Bu itibarla, ülkemizin millî güvenliğinin sağlanması
her zamankinden daha fazla önem kazanmış bulunmaktadır. Bu
çerçevede, Millî Güvenlik Kurulu ve Kurula bağlı Genel Sekreterlik
teşkilatı önemli bir fonksiyon icra etmektedir.
2945 sayılı Millî Güvenlik
Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununda, Millî
güvenlik; Devletin anayasal düzeninin, millî varlığının,
bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve
ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdî hukukun her türlü dış ve
iç tehlikelere karşı korunması. şeklinde
tanımlanmıştır. Kanunla, Millî Güvenlik Kurulunun,
devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile
ilgili konularda tavsiye kararı alacağı ve gerekli
koordinasyonun sağlanması için görüş tespit edeceği, bu
tavsiye kararlarını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna
bildireceği ve kanunla verilen görevleri yerine getireceği ifade
edilmiştir. Kısacası Kurul, Bakanlar Kuruluna tavsiye
niteliğinde karar vermek suretiyle millî güvenlik, iç ve dış
güvenlik ile savunma konularından oluşan güvenliğin en üst
yapısı olarak öngörülmüştür. Bu Kurulun faaliyetlerini yürütmek
üzere de bir Genel Sekreterlik teşkilatı kurulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; ülkemizde Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin ilk ortaya
çıkışı, 24 Nisan 1933 tarihli 14443 sayılı
Kararnameyle kurulan Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Kâtipliğinin
kurulmasıyla olmuştur. Bu Kurul, 1949 yılında Millî Savunma
Kurulu olarak düzenlenmiş ve Kurulun çalışmaları genel
sekreterliğe çevrilmiştir. 61 Anayasasıyla da anayasal bir
teşkilat hâline gelerek 129 sayılı Kanun ile görevleri yeniden
düzenlenmiştir.
Soğuk savaşın olabildiğince
yoğunlaştığı yıllarda ülkeler millî menfaatlerini
sağlamak üzere askerî güçlerinin yanında politik, ekonomik ve
kültürel güçlerini de aktif ve etkili bir şekilde kullanmaya
başlamışlardır. Bu çerçevede, millî güvenliğe yönelik
tehditlerin nicelik ve niteliği artmıştır. Ülkemizin
bekası yanında, milletin ve bireylerin refahını da
doğrudan ilgilendiren tehditlere karşı alınması
gereken tedbirler bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmış ve bu, millî
güvenliğin yeniden tanımlanması gereğini duyurmuştur.
Bu kapsamda, 1982 Anayasasıyla tekrar düzenlenen Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği, 2945 sayılı Kanunla da
ayrıntılı olarak düzenlenmiştir ve bu Kanunda millî
güvenliğin sağlanması için yürüteceği geniş yelpazede
faaliyetleri, koordinasyonu ve Başbakan adına görev yapan
koordinasyon kurulu hâline gelmiştir. Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği, millî güvenliğin sağlanmasında Bakanlar
Kuruluna yardımcı bir kuruluş olarak görev yapmaktadır.
Ancak burada Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili birkaç kelimeyi geçtiğimiz
zamandaki hafızaları tazelemek adına bazı şeylerde de
ifade etmek istiyorum. Millî Güvenlik Kurulu kendisine verilen bu ulvi görevi
yaparken maalesef bazı zamanlarda anayasal bir kuruluş olduğunu
unutarak, görev tanımını aşarak icranın yerine geçen
ve tartışmalara yol açan kararları verdiği
toplantıları yaptığı dönemleri ve olmayan vesayet
yetkisini kullanmaya çalıştı ki 28 Şubat süreci hepimizin
hafızalarında hâlâ canlılığını
sürdürmektedir.
ENGİN
ALTAY (Sinop) - 27 Nisanı da söyle.
OĞUZ
KAĞAN KÖKSAL (Devamla) Atılan Anayasa
kitapçığının ülkenin ekonomisini çökerttiği Millî
Güvenlik Kurulu toplantıları, yine Millî Güvenlik Kurulu
toplantılarında bürokratların, valilerin, kaymakamların
fişlenme talimatlarını verdiği toplantılar da hâlâ
milletimizin hafızalarında sürdürülmektedir. Ancak bugün, 2003
yılında yapılan değişikliklerle Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterlik Teşkilatı mevcut hâlini almış ve asli
görevini en iyi şekilde yetiştirir hâle gelmiştir. Bu noktada
baktığımızda, Millî Güvenlik Kurulu, orgeneral rütbesine
alınarak sivil bir genel sekretere teslim edilmiş ve dolayısıyla
sivilleşme sağlanmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK
(Muş) Sen çok sivilsin, sen!
OĞUZ KAĞAN
KÖKSAL (Devamla) Özellikle bir şeyi ifade etmek istiyorum: Son
zamanlardaki bu güzel çalışmalarından dolayı Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterine ve çalışan arkadaşlara
huzurlarınızda teşekkür ederken, Millî Güvenlik Kurulu
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köksal.
Sayın
milletvekilleri, birinci tur gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi
şahsı adına, Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçesi Tasarısı birinci tur
görüşmeleri üzerinde şahsım adına, lehte söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkemizin gelişmesi,
cumhuriyetimizin kuruluşunda belirlenen muasır medeniyet düzeyinin
üzerine çıkması için çalışmaktadır.
Çalışmaları yaparken en büyük güç kaynağımız,
milletimizin umutları, cumhuriyeti geleceğe daha güçlü bir
şekilde taşıyabilme azmi, heyecanı ve ülkemizin
gelişmekte gösterdiği başarısıdır. Bilindiği
üzere, cumhuriyetimiz kurulmadan Meclisimiz açılmış, millî
iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi modern Türkiye'nin
temel kurumlarını ve altyapısını
oluşturmuştur. Ülkemizin gelişmesi ve kalkınması için
gerekli adımları atmış, cumhuriyetimizin bugüne gelmesinde
büyük katkılar ve hizmetler sunmuştur. Meclisimizin bundan sonra da
eksilmeyen ve artan bir heyecanla çalışmalarını sürdürmeye,
milletimizin özlemlerini gerçekleştirmeye devam edeceğine hepimiz
yürekten inanmaktayız.
Milletimizin temel
beklentilerinden bugünün Türkiye'sine yakışır yeni bir anayasa
konusu da Meclisin bu dönem yürütmeye çalıştığı en
önemli çalışmalardandır. Meclisimiz, milletimizin büyük umudu
olan yeni anayasayı bu dönemde yapabilecek güçtedir, o iradeyi halktan
almış durumdadır. Vatandaşlarımız yeni anayasayla
ilgili görüşlerini ve düşüncelerini Meclisimize süratle iletmektedir.
Demokratik katılımla yapacağımız yeni anayasayla
ülkemiz, anayasadan kaynaklı birçok tartışma ve problemlerden
kurtulma imkânı bulacaktır.
Geçmişten
bugüne sorunlarımızın çözüm yeri, demokrasimizin tecelli yeri
Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi ortak aklı,
uzlaşma ve bir araya gelerek ülkemizin demokratik birikimini harekete
geçirerek sorunlarımızı çözecektir. Meclisimizin gücü, ülkemizin
ve işleyen bir demokrasimizin gücü ülkemizi geleceğe
taşımaya yeterlidir.
Türkiye
Cumhuriyetinin yüzüncü yılında Türkiyeyi mevcut hâlinden daha ileri
bir noktaya götürmek, hazırlık çalışmalarını
yürüttüğümüz anayasa ile doğrudan ilgilidir. Parlamentoda
yürüttüğümüz bu çalışmaların bilincinde olduğunu
görüyoruz.
Meclisimizi hem yasama
faaliyeti açısından hem de etkin denetim açısından daha
verimli çalıştırabilmek bakımından Anayasaya paralel
bir Meclis İçtüzüğü çalışmasını mutlaka
gerçekleştirmemiz gerekiyor. Meclisimizin beklentileri
karşılayabilmesi noktasında yeni bir İç Tüzükün
faydalı olacağını herkes ifade etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, sizlerin büyük özlemle beklediği yeni halkla
ilişkiler binası inşaatı hızla devam etmekte olup, üç
bodrum, iki zemin ve altı normal kattan oluşan yaklaşık 100
bin metrekare kapalı alana sahip inşaatın bitim süresi 2013
yılı ortası olmasına rağmen, görüşmelerle 2012
yılı sonuna kadar planlanmıştır.
Türkiyenin göz
bebeği bir kurum olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevini en iyi
şekilde yapması için her türlü gayretin içinde birlikte
olacağız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanımızın bütün illeri ziyaret etmiş
olması çok önemlidir. İllerde, valilikle birlikte belediyelere,
üniversitelere de uğraması, halkı yakından görmesi, iş
adamlarıyla toplantılar yapıp onların dertlerini dinlemesi
büyük moral vermektedir. Yurt dışı gezilerine katılan
iş adamlarımızın da, Sayın Cumhurbaşkanımızın
kendileriyle yakından ilgilendiğini ve tüm sorunlarını
ilgili kurumlara ilettiğini görüyoruz, biliyoruz.
Sayın
Cumhurbaşkanımızın otuz dokuz yıl sonra Burdura
ziyarette bulunan Cumhurbaşkanımız olması, kadirşinas
Burdur halkı Cumhurbaşkanımızın Burdur ziyaretinde
unutulmayacak tarihî bir gün yaşamış, sevgisini sokaklara
çıkarak gülen yüzlerle göstermiştir.
Burdur
Milletvekili ve Millî Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy, Mehmet Âkif Ersoy
Üniversitesinde yaptığımız çeşitli etkinliklerle
anılmıştır. Buradan Sayın
Cumhurbaşkanımıza şükranlarımızı sunuyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özçelik.
Şimdi,
Hükûmet adına Başbakan Yardımcımız Sayın Bekir
Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 bütçesinin birinci turunda yer alan
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Danıştay, Başbakanlık, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu, Millî İstihbarat Teşkilatı ve Millî
Güvenlik Kurulu bütçeleri üzerinde gruplar ve milletvekilleri tarafından
yapılan eleştirileri cevaplandırmak ve Hükûmetimizin
görüşlerini yüce Parlamentoyla paylaşmak üzere huzurlarınızdayım.
Bu vesileyle, saygıdeğer Genel Kurulun değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, görüşmelerin başlamasından bu vakte kadar
geçen süre içerisinde eleştirerek, öneriler sunarak bütçe hakkında
görüşlerini dile getiren ve katkı sunan bütün iktidar, muhalefet
milletvekillerine huzurlarınızda ayrı ayrı teşekkür
ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık olarak güçlü
bir ülke olma yolunda değişime ve dönüşüme öncülük eden bir
kurum olma vizyonu ile hareket ediyoruz. Başbakanlığın
görevi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve hukuk devleti ilkeleri
çerçevesinde Başbakan ve Bakanlar Kuruluna hükûmetin genel siyasetinin
yürütülmesinde her türlü desteği sunmak, bakanlıklar arasında
etkili bir iş birliği ve koordinasyon sağlamak ve devlet
teşkilatının düzenli ve uyumlu bir şekilde işlemesine
önderlik etmektir.
Ekonomi başta
olmak üzere bütün alanlarda reform süreci devam etmektedir. Bu kapsamda
yapısal reformları mali disiplini destekleyici bir araç olarak da
kullanıyor, Türkiye ekonomisini dirençli ve şoklara karşı
dayanıklı ekonomilerden biri hâline getirmenin vermiş
olduğu öz güven sayesinde uzun vadeli planlar yapabiliyor, geleceğe
daha güvenle bakabiliyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin rekabet gücünü
artırmak suretiyle ekonomimizi güçlendirmeyi, istikrarlı büyümeyi
sürdürmeyi, 2023 Stratejik Vizyonu olarak belirlediğimiz dünyanın
en büyük on ekonomisi arasına girmeyi ve burada kalıcı
olmayı hedefliyoruz. Hâlen devam etmekte olan küresel krizde Türkiye ekonomisi
istihdam yaratan güçlü büyümesi, sürekli bir şekilde iyileşen kamu
finansman dengeleri, sağlam bankacılık sektörü ve kredibilitesi
yüksek Orta Vadeli Programıyla birçok ülkeden pozitif yönde
ayrışmıştır. Türkiye global büyüme liginde en üst
sıralarda yerini almıştır. Birçok gelişmiş ülkenin
kamu borçları sürdürülemez bir noktaya ulaşmışken
Türkiye'nin kamu borçları millî gelire oran olarak hızla düşmeye
devam etmektedir. Küresel kriz yılı olan 2009u hariç tutarsak hem
bütçe açığını hem de borç stokunu sürekli azalış
trendinde tutmayı başaran ender ülkelerden birisiyiz. Avro bölgesini
oluşturan on yedi ülkede kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı ortalama yüzde 90a dayanmışken, Türkiye'nin
AB tanımlı genel devlet borç stokunun gayrisafi yurt içi
hasılaya oranının yüzde 39,8 civarına ineceğini tahmin
ediyoruz. 2014 yılı sonunda borç stokumuzu daha da azaltarak yüzde 32
seviyelerine indirmeyi hedefliyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugünün dünyasında, her ülkenin
çok boyutlu ve çok yönlü bir dış politikasının olması
artık kaçınılmaz hâle gelmiştir. Türkiyenin hedefi, aktif
ve gerçekçi bir dış politika çizgisini yakalamak ve sürdürmektir.
Türkiye, hiçbir ülkenin, hiçbir toplumun, hiçbir inanç ve kültürün
karşısında değildir, olması da düşünülemez. Bugün
izlenen dış politikanın istikameti de budur. Türkiyenin, belli
bir bölgeye, belli bir meseleye saplanıp kalmış bir
dış politika anlayışı yoktur. Türkiye olarak, her
bölgeye, her ülkeye, her soruna barış ve dostluk zemininde aynı
sıcak ve akılcı yaklaşım içindeyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaş ve sonuç odaklı
yönetim anlayışımız önümüzdeki dönemde de hız kesmeden
devam edecektir. Merkezî idarenin strateji geliştirme, standart koyma,
izleme ve denetleme fonksiyonlarını da geliştireceğiz. Bu
çerçevede, Başbakanlığa bağlı kuruluşların
sayısını azalttık ve Başbakanlığın asli
görevi olan koordinasyon işlevini güçlendirdik, devlet
bakanlıklarını kaldırarak bazı bakanlıkları
yeniden yapılandırdık. Oluşturduğumuz bu yeni
yapıyla, devlet, vatandaşa daha iyi hizmet sunacak kurumlara
kavuştu. İktidarlarımız döneminde, Türkiyenin pek çok
alanında önemli reformları birlikte hayata geçirdik. Eğitimde,
sağlıkta, ulaşımda, adalette, her alanda Türkiye, 2002nin
öncesine göre mukayese edilemeyecek derecede değişti, gelişti,
farklılaştı.
Bugün, herkes,
farklı bir Türkiyede olduğunun, düne göre daha iyi
şartları olan, daha iyi bir noktada bulunan bir Türkiyede
yaşadığının farkında ve bunu kabul ediyor. Bugün
dünyanın pek çok ülkesi krizlerle boğuşurken, kendi içerisinde
sıkıntıları varken Türkiye'nin bu noktada imrenilen,
gıpta edilen bir ülke olması da yapılan bu
çalışmaların doğal sonucudur.
Yapılan
seçimlerde, bu dönem içerisinde yaptığımız hizmetlerin
hesabını her defasında milletimize verdik. 3 Kasım 2002de
milletimizin bize verdiği yetkiyle iktidar olduk ve iktidar dönemimizde
hem 2004te gerçekleştirilen mahallî seçimlerde hesabını verdik
hem de 2007de gerçekleştirilen milletvekili seçimlerinde milletimize
hesabımızı verdik ve milletimiz bizi ibra etti, hem mahallî
idarelerde hem de genel seçimde yeniden gücümüzü de artırarak iktidar
olmanın yolunu açtı.
Biz,
milletimizden aldığımız dua ve destekle yolumuza ve
hizmetlerimize devam ettik. Bu çerçevede 2009da gerçekleştirilen mahallî
seçimler, 2011de gerçekleştirilen milletvekilliği seçimleriyle yine
yaptıklarımızla, hem mahallî idarelerde hem de merkezî hükûmette
yaptıklarımızla milletimizin huzuruna çıktık.
Milletimiz bu noktada da değerlendirmelerini yaptı, mahallî
idarelerde de merkezî yönetimde de partimize olan güvenini, dua ve
desteğini sürdürdüğünü ortaya koydu, desteğini genel seçimde
artırmak suretiyle bunu göstermiş oldu.
Ayrıca,
bu dönem içerisinde iki tane de halk oylaması oldu. 21 Ekim 2007de
gerçekleştirilen halk oylaması ve 12 Eylül 2010da gerçekleştirilen
halk oylamasında da milletimiz bir değerlendirme yaptı ve bu
değerlendirmede de bizim görüşlerimiz doğrultusunda bir Kabul
oyuyla, yapılan Anayasa değişikliklerinin kabul edilmesi ve
yürürlüğe girmesinin yolunu açtı.
Bütün
bunların hepsi, bizim demokrasiye olan inancımızın, millet
iradesine verdiğimiz değerin, milletimizin görüşlerine
verdiğimiz kıymetin ve onlarla aynı istikamette
yürüdüğümüzün bizzat milletimiz tarafından tescilidir, bizzat
milletimiz tarafından onaylanmasıdır. Her icraatında milletin gözüne
bakan, milletin kendine tevdi ettiği emanetlere sahip çıkma
gayretiyle gece gündüz demeden çalışan Hükûmetimizi veya
Hükûmetimizin içinden çıktığı grubu faşizanlıkla
suçlamak en hafif ifadesiyle büyük bir insafsızlıktır, büyük bir
haksızlıktır. Zira milletimiz bütün bunların
değerlendirmesini yaptı. Biz bu süreç içerisinde, Türkiyede
sıkıntı olan bütün alanlarda sıkıntıları
ortadan kaldırmak, demokrasimizi güçlendirmek, milletin sözünün daha
kıymetli olduğunu ortaya koymak, hukukun üstünlüğünü temin etmek
için önemli adımlar attık. Bu adımları atan bir
iktidarı, bu adımları atan iktidarın
çıktığı grubu bu şekilde itham etmeyi ben doğrusu
büyük bir insafsızlık olarak değerlendiriyorum ve takdiri
milletimize bırakıyorum. Milletimiz bunun takdirini elbette ki
layığıyla yapacaktır.
Bakın, neler
değişti: Şimdi, bu süreç içerisinde en önemli
sorunlarımızdan bir tanesi Cumhurbaşkanlığı
seçimiydi. Türkiye, ne zaman ki Cumhurbaşkanlığı seçimi
olacak, Parlamentosuyla, medyasıyla, siyaset kurumuyla, sokaktaki
insanıyla, kahvedeki insanıyla herkesin büyük bir
sıkıntı içine düştüğünü hep beraber müşahede
ettik. Zaman zaman arzu etmediğimiz olaylar gerçekleşti. Maalesef her
seçim bir kördüğüme, o düğüm başka bir düğüme dönüştü
ama seçimlerin çoğunda milletin dediği değil, millete
rağmen diyenlerin dediği oldu, hem de Parlamentoda
milletvekillerinin oyuyla oldu. Ama biz milletimizden 2003te
aldığımız yetkinin içerisinde 2007de
Cumhurbaşkanı seçimi yetkisini de aldığımızı
kabul ettik ve Cumhurbaşkanı seçimi sürecinde yapılan hiçbir
dayatmaya boyun eğmedik. Milletimiz bu yetkiyi bize verdi, bu emaneti bize
verdi. Biz, bu yetkiyi ve emaneti milletimizin dediği istikamette
kullanacağız dedik.
Yaşananları
hatırlıyorsunuz. İşte, 27 Nisan e-muhtırası oldu,
arkasından Anayasa Mahkemesi 367 kararı verdi ama bizim tutumumuz,
bizim tavrımız değişmedi. Herkes şunu beklemiş
olabilir: Geçmişte siyasilere birileri birtakım hukuk
dışı müdahaleler yaptığında siyasiler
Emredersiniz. diyebilir veya Şapkası olan şapkasını
alıp gidebilir. diye düşünmüş olabilirler. Ama bir şeyi
unutuyorlar: O da, bizim şapkamız da yok, fötrümüz de yok, alıp
gidecek hâlimiz de yok. Biz buradayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Ayıp yahu, ayıp!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Biz buradayız ve
milletimizin emanetine sahip çıktık. Parlamento kilitlendi.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) O adam daha sonra Cumhurbaşkanı oldu.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Anayasa Mahkemesinin
kararından sonra Cumhurbaşkanını seçemez hâle geldi
Parlamento. O zaman seçim kararı aldık yüce heyetinizin
oylarıyla. Milletimize gittik. Demokrasinin yolu kapandı, hukukun
yolu kapandı. Bu yolu açacak güç bizde yok. dedik, milletten yetki
istedik.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ayağını kaldırmadan konuş.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Milletimizin verdiği
yetkiyle ve Milliyetçi Hareket Partisinin de -ben burada bir kez daha
sayın grup başkan vekiline ve gruba teşekkür ediyorum
huzurlarınızda- milletimiz adına onların da desteğiyle
milletin istediği bir cumhurbaşkanını bu Parlamentoyla
beraber Çankayaya seçmiş olduk. Bu, önemli bir adımdır. Bu,
Türkiyenin
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Yok, biz desteklemedik. Yalan söyleme, desteklemedik biz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Efendim, düzeltiyorum,
düzeltiyorum
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Parlamentoya girdik, görevimizi yerine getirdik.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ayağını kaldırıyorsun. dedim
Sayın Bekir Bozdağ. İki ayağın yere değsin.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Düzeltiyorum, bakın
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, böyle bir yanlış beyan olmaz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şimdi, burada Milliyetçi
Hareket Partisi Parlamentoya girerek bu sürecin işlemesine imkân
vermiştir. O açıdan, ben
desteğini ifade ediyorum. Tamam mı?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Aferin
OKTAY VURAL
(İzmir) Bizim kendi adayımız vardı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
O yüzden
Ama teşekkürü kabul etmiyorsanız o sizin
bileceğiniz iş.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Yahu, senden bunun iznini almayacağız Sayın
Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ama takdir edilecek her
davranışı takdir etmek bizim vazifemizdir. Biz o
davranışı demokrasiye ve millî iradeye saygı anlamında
önemli bir davranış olarak gördüğümüz için takdir ediyoruz. Ben
takdirlerimi iletiyorum Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna ve onlara oy
verenlere. Burada yanlış bir şey yok, eksik bir şey de yok.
Ama bu arada önemli bir şey daha yaptık. O da nedir? O da, bundan
sonra Türkiyede Cumhurbaşkanlığı seçimini
tartışma konusu olmaktan çıkaran adımı önce
Parlamentoda sağlanan uzlaşmayla, daha sonra da milletimizin
kabulüyle atmış olduk. Nedir o? Artık Cumhurbaşkanını
Türkiyede Parlamentoda olan vekiller değil, Parlamentoya
vekilleri gönderen, asıl olan milletin doğrudan kendisi seçecek.
Bundan sonra hiç kimse Parlamentonun üzerinde birtakım baskılar
oluşturmak veya başka tür hesaplarla şunu
Cumhurbaşkanı, bunu Cumhurbaşkanı yapın demeyecek;
Türkiyede demokrasi de millî irade de sıkıntıya girmeyecek.
Herkes, niyeti olan, gönlünde olan veya partiler istediklerini aday
gösterecekler, milletin huzuruna çıkacaklar ve milletimiz buna destek
verecek, milletimizin iradesiyle Cumhurbaşkanı seçilmiş olacak.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ne zaman?
UMUT
ORAN (İstanbul) Sayın Bozdağ, ne zaman oluyor? Tarihi belli
mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Önemli bir adımı
böylelikle atmış olduk, demokrasiyi güçlendirdik.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Ne zaman?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Hani faşizan diye itham
ediliyor ya, bizim yaptığımız bu. Millete
Cumhurbaşkanını seçtirmek faşizanlık mıdır,
yoksa demokrasiye ve milletin iradesine sahip çıkmak mıdır?
Bunu, ben yüce heyetinizin takdirlerine bırakıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
UMUT
ORAN (İstanbul) Tarihini kim belirliyor? Tarihini kim belirleyecek?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Sayın
Cumhurbaşkanı, göreve geldiği günden bugüne kadar ülkemize ve
milletimize hizmetine devam ediyor. Eleştirenleri olabilir, takdir edenleri
olabilir. Elbette olacaktır. Burası demokratik bir ülke. Bir
kişinin yaptığı her şeyi eğer herkes onaylarsa,
herkes takdir ederse o zaman başka şeyler var demektir ama
eleştiri de varsa orada demokrasi var demektir. Ben, bunu,
eleştirileri Türkiyedeki demokrasinin sağlıklı
yürüyüşü açısından önemli bir gösterge olarak görüyorum.
Eleştiren arkadaşlarıma da huzurlarınızda bir kez daha
teşekkür ediyorum.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Darbe yapana araba alarak teşekkür
ettiğiniz gibi. Darbe yapana madalya vererek, değil mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şimdi, Sayın Özçelik
ifade etti. Burdura otuz dokuz senedir ilk defa bir cumhurbaşkanı
geldi. Cumhurbaşkanı, Çankayada sadece oturacak, gelen
kanunları veya kararnameleri imzalayacak gibi bakarsanız o zaman
Cumhurbaşkanının Çankayanın dışına
çıkmasını eleştiri konusu yapabilirsiniz. Burdura
gitmesini eleştirebilirsiniz, Yozgata gitmesini eleştirebilirsiniz
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hayır mı diyeceksin oylamaya?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Kayseriye, Bayburta gitmesini
eleştirebilirsiniz
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Hayır, hayır, biz darbe yapana madalya
vermeyi eleştiriyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ama bu Cumhurbaşkanı,
milletin Cumhurbaşkanı; milletin içinde olacak, milletin derdiyle
dertlenecek, onlarla konuşacak, hâlleşecek. Bunda eleştirilecek
bir şey yok.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Nerede 28 Şubatı yapan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Kaldı ki sadece Türkiyenin
içinde değil, yurt dışına da Sayın
Cumhurbaşkanı seyahatlerde bulunabilir. Yurt dışına
gittiği zaman, bugün, dünyanın 155 ülkesinde 6,5 milyon
vatandaşımız var, yüzlerce milyon soydaşımız var,
akrabamız var. Türkiyenin Cumhurbaşkanı geldiği zaman
Almanyadaki vatandaşlarımızın, Avusturyadaki
vatandaşlarımızın, Hollandadaki
vatandaşlarımızın, Makedonyadaki soydaş ve
akrabalarımızın, vatandaşlarımızın
gözlerindeki sevincin nasıl olduğunu o gezilere katılanlar, bu
gezilerin oradaki sağladığı havayı görenler bilir ama
katılmaz, görmezsek o zaman farklı şey olur.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Tarihte ilk defa olmuyor bu, tarihte.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Onun için, Türkiye'nin bugün
içeride ve dışarıda artan nüfuzu elbette ki bu ziyaretlerle
önemli anlam kazanmakta, Türkiye'nin gücü her tarafta farklı bir
şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bugün Türkiye'nin
ihracatı -daha 2011 rakamları netleşmedi ama bir rekora
gideceği gözüküyor- bu noktaya geliyorsa Başbakanımız veya
Cumhurbaşkanımız Ankaranın sınırları içerisine
kendisini hapsettiği için değil, hem Türkiye'yi fellik fellik hem de
dünyayı iş adamlarıyla, akademisyenlerle, her tür yetkili
insanlarla birlikte koştuğu, onların derdini kendi derdi olarak
gördüğü içindir. Bu, övünülecek bir şey, eleştirilecek bir
şey değil.
Cumhurbaşkanımız
gitsin, gittiği yerde ay yıldızlı al
bayrağımız dalgalanıyor. Başbakanımız
gitsin, gittiği yerde ay yıldızlı al
bayrağımız dalgalanıyor. Ben bundan gurur duyarım.
Hatırlar mısınız, geçmişte Türkiye dendiği
zaman Galatasarayın ismi, bizim şimdi Değerli Vekilimiz Hakan
Şükürün ismi çıkıyordu; başka, Türkiye'nin yerinden,
Başbakanından kimsenin haberi yoktu ama bugün Türkiye'nin
bayrağını görünce, Türkiye'nin Başbakanını,
Cumhurbaşkanını dünya biliyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Nasıl öğrettik bunu;
yatarak mı, çalışarak mı? Biz çalışarak bunu
gerçekleştirdik.
Tabii, Sayın
Cumhurbaşkanımızın, Kralı ziyareti eleştiri
konusu yapıldı. İşin doğrusu üzüldüm. Neden?
Kralın uzun zamandır, sadece bir iki aydır değil, uzun
yıllardır hasta olduğu ve çok ağır bir tedavi
geçirdiği herkesin malumu. Resmî ziyaretlerde bile hekim kontrolünde ve o
şeyle gittiği zorunlu ziyaretlerde bile aynı durumda olduğu
herkesin malumu. Böylesi
bir durumda bir başbakanın veya cumhurbaşkanının
nezaketen gitmesi, böyle bir görüşme yapması insani olarak da
eleştirilmez, törelerimiz açısından da eleştirilmez.
OKTAY VURAL
(İzmir) Hasta yatağında mıydı yani,
Allahını seversen! Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı
ya, nasıl küçük görebilirsin? Şuna bak ya! Kralı methediyor da
bizim Cumhurbaşkanı sanki şey
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Hasta ziyareti ve onlarla
görüşmek böyle bir durumda bizim medeniyetimizin de bir ölçüsüdür.
Bakın,
şimdi, Sayın Vural, Sayın Başbakanımız tedavi
görüyor
OKTAY VURAL
(İzmir) Doğru düzgün konuşun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ben doğru konuşuyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Burada Türkiye Cumhurbaşkanına hakaret etmiş
oluyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Doğru konuşuyorum. Hiçbir
tane benim söylediğimde eksik yok, yanlış yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sen Kralın temsilcisi değilsin! Arabistan
Kralının temsilcisi değilsin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bakın, Sayın
Başbakanımız tedavi görüyor, rahatsız, şu anda evinde,
istirahatta değil mi? Amerika Birleşik Devletlerinin Başkan
Yardımcısı Türkiyeye geldi. Sayın
Başbakanımızın da görüşmeleri vardı ama
görüşemedi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Gelecek tabii, tabii gelecek.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Başkan Yardımcısı!
OKTAY VURAL
(İzmir) Muavin, gelecek tabii, ne olacak?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Peki, Biden geldi, Sayın
Başbakanı evinde ziyaret etti, görüştü. Sayın
Başbakanımız Katara gidecekti.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Bakan, siz diplomasiden hiç
anlamıyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Katar Emiri geldi, Sayın
Başbakanımızla evinde görüştü. Bu bir nezakettir, bu bir
medeniyet kuralıdır. Bu eleştirilmez ancak alkış alan
bir şeydir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz
de yapıyoruz, zamanı geldiği zaman başkaları da
yapıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sen Kralın sözcüsü müsün ya! Allahını seversen,
Cumhurbaşkanını nasıl
Şuna bak ya!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Tabii, bu çok önemli bir husus,
ben bunu bir kez daha huzurlarınızda ifade etmek istedim.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Arabistana demokrasi ne zaman gelecek
Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Değerli arkadaşlar, bir
başka konu, kanun hükmünde kararname çıkarmak Türkiye Büyük Millet
Meclisini baypas etmek değildir. Neden değildir?
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Devleti teşkilatlandırdınız yeniden ya!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şimdi, güleceğiz ama
ben derim ki Türkiye
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Cehaletinize gülüyorum Sayın Bakan!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Tabii, tabii, bu
eleştirileri cehalet kaldırmaz ama bilgi, bu eleştirilere
verilecek bilgi bunu ortaya koyar.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Sizin cehaletinize gülüyoruz, kanun hükmünde
kararnameyi bilmiyorsunuz! Onu şube müdürleri yazar.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bakın, Anayasanın
91inci maddesi Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verme. Bu bizim
Anayasamız mı?
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Olağanüstü hâllerde.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Yürürlükte mi ve bu Anayasaya
göre kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren kanun Türkiye Büyük
Millet Meclisinde ve komisyonlarda görüşüldü mü? Meclisten ne
kaçırıldı?
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Yetki kanunu be!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Görüşüldü, konuşuldu,
süre verildi, hangi sürede, ne kadar çıkartılacağı ifade
edildi.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Hangi mecliste görüşüldü?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) O çerçevede kanun hükmünde kararnameler
çıkartıldı. Sadece bizim dönemimizde de değil
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Bakan, bu nasıl cehalettir ya!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ben burada gündem
dışı bir konuşmaya cevabımda da söyledim. Bakın,
Rahmetli Ecevitin 1974 Hükûmet döneminde, Birinci Hükûmet döneminde 3 tane,
CHP o zaman iktidar.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Ya, beşinci defadır anlatıyorsun
bunları Sayın Bakan, geç bunları ya.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Yine Rahmetli Ecevitin Üçüncü
Hükûmet döneminde 21 tane, hem de kaç gün içerisinde, rakamlarla
baktığınızda o kadar uzun zamanlar da değil.
Şimdi,
bir başka konu: DYP-SHPnin koalisyon iktidarı olduğu dönemde,
Demirelin Başbakanlığı zamanında 14 tane kanun
hükmünde kararname. Daha sonra Sayın Demirel Cumhurbaşkanı
seçilince Tansu Çiller Başbakan oluyor ve onun
Başbakanlığı döneminde, bunun bir kısmında da
daha sonra SHP-CHP birleşmesinden sonra
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Ya, bu hükûmetler koalisyon hükûmeti!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
CHPyle birleşiliyor ama
toplama baktığınızda Tansu Çillerin
Başbakanlığı döneminde
OKTAY
VURAL (İzmir) Hani sizin döneminiz ileri demokrasi dönemiydi? Allah
Allah
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
DYP-SHP, azıcık bir
kısmında da CHPnin iktidarı var, tam 75 tane kanun hükmünde
kararname çıkartılmış.
DSP,
Anavatan Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin iktidar olduğu dönem
içerisinde de 51 tane kanun hükmünde kararname çıkartılmış.
(MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY
VURAL (İzmir) Neyle ilgili?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Deprem oldu deprem, olağanüstü hâl vardı o zaman.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bizim iktidarımız
döneminde de dokuz sene içerisinde çıkardığımız kanun
hükmünde kararname sayısı 35tir.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Bir kerede 11 tane çıkardınız.
OKTAY
VURAL (İzmir) Tüm devlet teşkilatını
değiştirdiniz ya.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bunlar bir yetkidir,
Anayasanın verdiği yetki çerçevesinde bizim bunu kullanmamız
Anayasaya uygundur, Meclisi de baypas etmek değildir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Hani 12 Eylül Anayasası gerici bir anayasaydı,
niye kullanıyorsun ya?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Tek başınıza iktidarsınız ya,
utanmıyor musunuz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bakın, Meclise sunduk
OKTAY
VURAL (İzmir) Türkiye Büyük Millet Meclisini baypas ediyorsun. Kanun
hükmünde kararnameler doğru değil.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
bunların hepsi şu anda
Parlamentoda çünkü Anayasanın hükmü gereği kanun hükmünde
kararnameler Resmî Gazetede yayımlandığı gün Meclise
sunulur.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Ah, Sayın Bakan, söylediğine sen de
inanmıyorsun ya!
OKTAY
VURAL (İzmir) Hani Evren Anayasasına karşıydın sen?
İZZET
ÇETİN (Ankara) Meclise niye getirmiyorsun?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şu anda da hepsi Türkiye
Büyük Millet Meclisinde. (CHP sıralarından gürültüler)
İZZET
ÇETİN (Ankara) Senden bakan olacak!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Tabii, bir başka konu,
Anayasa Mahkemesi yüksek mahkemelerimizden bir tanesi. Tabii, hem Anayasada
yapılan değişiklikler hem de Anayasa Mahkemesinin Kuruluş
ve Görevleri Hakkındaki Kanunun yeniden yapılmasıyla Anayasa
Mahkemesi farklı bir yapılanmaya gitmiştir.
Şimdi,
Ne var yeni olarak? diye baktığınızda, Anayasa
Mahkemesinde yeni olarak en önemli adımlardan bir tanesi bireysel
başvuru yoluyla atıldı. Türkiye'nin Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde aleyhinde en fazla dava olan ülkelerin
başında yer almasının en önemli nedenlerinden bir tanesi bireysel başvuru
hakkının iç hukuk içerisinde tanınmamış
olmasıdır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Öyle değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarını Türkçeye çevirmemenizden kaynaklanıyor, başka
bir şey değil.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şimdi, Anayasa Mahkemesine
biz bu imkânı verdik. Bundan sonra, Anayasa Mahkemesine,
vatandaşlarımız, iç hukuk yollarını tükettikten sonra,
hakları kamu gücü tarafından ihlal edilenler, Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru hakkını kullanarak müracaat edebileceklerdir.
Peki, Anayasa
Mahkemesi bunun altından kalkar mı? Kalkar. Nasıl kalkar? Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi bir tane, kendisinin dava
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Onu da ticarete dönüştürdünüz, 2 milyar para cezası
getirdiniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
yetkisini tanıyan onlarca
ülkenin gelen dosyalarının hepsini karşılıyor. Peki,
nasıl karşılıyor? İki mahkemenin sistemini bilirseniz
bunu daha rahat değerlendirirsiniz.
Şimdi
bakın, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruların kabul
edilebilirlik şartları ve incelemesi
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Reddedilirse kaç para ceza verir vatandaş? 2 milyar para
cezası ödüyor vatandaş. Onu da paraya çevirdiniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Anayasa Mahkemesinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 48inci maddesi ve ilgili
maddelerinde düzenleniyor. Hepsi önce bir kabul edilebilirlik değerlendirmesine
tabi tutulacak ve bunun, tabii, sistemin oturması zaman alabilir ama bu
kabul edilebilirlik şartlarını taşımayanları
zaten görüşmeyecekler, onlar iade edilecek.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Kaç para ceza verecek, onu da söyler misiniz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bundan memnun olmayan olursa onun
AİHMe zaten doğrudan gitme yolu açılacak.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) AİHM para cezası veriyor mu, siz veriyorsunuz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama diğerleri olursa onunla
ilgili kararı da ne yapacak? Anayasa Mahkemesi verecektir. Ondan sonra
AİHMe müracaat edebilecektir.
Bakın bir
başka konu: Bir milletvekili arkadaşımız dedi ki kanun
hükmünde kararnamelerle alakalı... Anayasa Mahkemesiyle de ilgili
olduğu için burada cevaplandırmak istiyorum. O da şu, dendi ki:
Yok hükmündedir bu kanun hükmündeki kararnameler. Neden? Çünkü Başkan oy
kullanmıştır, Başkanın oy kullandığı
taraf farklı bir karar vermiştir.
Hatta dün de
Sayın Başkanla ilgili eleştiri yapılırken de bir
arkadaşımız söyledi: İvedi, önemli, zorunlu
şartları aranır, diyor kanun hükmündeki kararnamede, bunda
aranmıyor. İşte, Dün Başkan başka karar verdi, bugün
başka karar verdi. diye eleştiriler de oldu.
Ben bu
eleştirilerin hepsine saygı duyuyorum ama benim için yol gösterici
olan Anayasadır. Anayasanın ben 91inci maddesine bakıyorum:
İvedi, önemli, zorunlu şartları kanun hükmünde kararnamenin
şartı olarak var mı, yok mu? Böyle bir şart yok. Peki bunu
kim koymuş? Anayasa Mahkemesi koymuş, 1990lı yıllarda,
1991 yılında önüne gelen 27 esas sayılı bir dosyayla bunu
koymuş. O zaman da -benim elimde şimdi karar- Haşim
Kılıçın muhalefet gerekçesi var, diyor ki muhalefet
gerekçesinde: İvedi, önemli, zorunlu şartı Anayasa 91de yok,
Anayasa Mahkemesi yasa koyucu yerine geçerek ivedi, önemli, zorunlu
şartını koyarak anayasa yapamaz. diyor, Ben buna muhalifim.
diyor. Daha sonraki süreçlerde buna dair muhalefet koymuyor, çünkü Anayasa
Mahkemesi önüne gelen her konuda aynı kararı verdiği için
koymuyor. Fakat uzunca bir aradan sonra konu yeniden önüne geldiğinde
tekrar bir değerlendirme imkânı oluyor ve Anayasa Mahkemesi
görüş değiştiriyor. Mahkemelerin içtihatları nas değil
ki, bugün öyle diyebilir, yarın şartlar değişir, başka
bir karar verebilir. Şimdi görüş, içtihat değişikliği
var.
Peki, karar verme
yeter sayısıyla ilgili sorun var mı? Şimdi, bakıyorum
Anayasa Mahkemesiyle ilgili kanunun 65inci maddesine, birinci
fıkrasını okuyorum: Genel Kurul ve bölümler
kararlarını katılanların salt çoğunluğuyla
alır. Oyların eşitliği hâlinde Başkanın
bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş
olur. Ben demiyorum, bakın burada kanun diyor. Hani yok hükmündeydi?
Kanuna bakmazsanız, sadece işin bir kısmını
görürseniz, o zaman farklı bir şey çıkabilir. O nedenle, ben
Anayasa Mahkemesinin yeni dönemde de görevlerini yaparken insan
haklarından yana, hukuk devletinden yana, demokrasiden yana, hukukun
evrensel değerlerinden yana tavır koymasının Türkiyenin
demokrasisini geliştirmesi açısından önemli olduğunu her
defasında ifade ettim. Başka ülkelerde
baktığınızda demokrasi, insan haklarını
geliştirme konusunda hem cezayla ilgili yüksek mahkemelerin hem de Anayasa
Mahkemesi konumunda olan mahkemelerin, yürütme organlarını, yasama
organlarını zorladığını ve onların
zorlamasıyla önemli adımların
atıldığını görüyoruz ama Türkiye örneğine
baktığınız zaman, uzunca bir zamandır Türkiyede -hâlâ
da öyle- mahkemelerin, temel haklar konusunda, demokrasi konusunda, hukukun
üstünlüğü konusunda, parlamentoları, siyaset kurumunu, yürütmeyi
zorlayan kararlar vermek konusunda maalesef son derece tutucu kararlarına
hep beraber şahit oluyoruz. Eğer öyle olmasaydı bu
mahkemelerden, okumak isteyen insanların önüne şekil engelleri
konmazdı. Hukuk devleti Okumak istiyorum. diyene Sen şu
kıyafeti giymezsen ben sana okumayı yasaklıyorum. diyen bir
karara herhangi bir mahkemenin onay vermesine izin vermezdi, veremezdi pek çok
konuda. Ben bunu sıralayıp çoğaltabilirim, alt alta örneklerini
koyabilirim. Türkiyede pek çok alanda sorunlar var. Hem Ceza Genel Kurulu hem
İçtihadı Birleştirme Büyük Hukuk Genel Kurulu hem Anayasa
Mahkemesi hem de başkaca yüksek mahkemeler bu noktada demokrasiyi
güçlendirici kararlar verebilirler çünkü 90ıncı madde ortada,
Türkiye'nin aldığı mesafe ortada. Öyleyse bizim bu mesafeyi
hukukun evrensel değerleriyle beraber hareket ettirmemiz lazım ama
maalesef bu noktalarda pek çok tutucu kararlara hep beraber şahit olduk.
Bir başka
konu değerli arkadaşlar, yargıyla ilgili. 12 Eylülde kabul
edilen Anayasa değişikliğiyle önemli adımlar attık.
Burada pek çok değerli arkadaşım eleştirilerde bulundular:
Yargı AK PARTİnin arka bahçesi oldu., Yargı AK
PARTİnin tekeline girdi. Dün de çok yakışık almayan, bu
kürsüye yakışmayacak, maalesef bizim ahlakımızla da
örtüşmeyen kelimelerle, cümlelerle anıldı. Ben ondan hicap
duydum, bu hicabımı burada bir kez daha sizlerle paylaşmak
isterim.
Peki, ne
yaptık da biz yargıyı arka bahçesi yaptık, ben onu sizinle
bir paylaşmak istiyorum, vicdan terazinizin üzerine bir kez daha bu hususu
koymak istiyorum. Milletimiz de buna karar versin, yüce Parlamento bir kez daha
buna karar versin.
Eskiden Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay ve Danıştaydan seçilen
üyelerden oluşuyordu. Onlar belli sayıda üyeyi seçiyor, Sayın
Cumhurbaşkanı da onlardan 1ini atıyordu, 2 tane de tabii üyesi
vardı, Yargıtaya, Danıştaya üyeyi de onlar seçiyordu. Yani
al gülüm, ver gülüm hesabı gibi. Onlar onu seçiyor, onlar onu seçiyor.
Peki, bu seçilenler yargıyı tamamen temsil edebiliyor mu? Yok. Adli
yargıda görev yapan binlerce hâkim, savcı var. İdari
yargıda görev yapan binlerce hâkim, savcı var, bunların bir
temsilcisi var mı? Yok. Peki, demokrasilerde milletin temsilcisi olur,
milletin temsilcisi var mı? O da yok. Peki, ne yaptık biz?
Yaptığımız şey şu: Üye sayısını
22ye çıkardık. Dedik ki: Bu üyelerden 3 tanesini Yargıtay
Genel Kurulu doğrudan seçsin. Eskiden doğrudan seçemiyordu,
şimdi doğrudan seçme yetkisi verdik. Cumhurbaşkanı,
Yargıtayın Genel Kurulunun aklı yetmez diye -12 Eylül öyle
koymuş zannedersem- Onlar iyisini seçemez de 3 tane göndersin, aradan ben
seçeyim. mantığıyla bina edilmiş, Onlar da
yanlış yapabilir. Yanlış Çankayadan dönsün. diye
konmuş bir anlayış. Biz ne dedik? Yargıtay buna ehildir,
ehliyet sahibidir, Genel Kurulun değerli üyeleri kendilerini temsil edecek
kişiyi doğrudan seçsin. Danıştayın Genel Kurulunun
değerli üyeleri kendilerini temsil edecek kişileri doğrudan
seçsin. Kürsüde olan hâkim ve savcıların hakkında hem disiplin
AYTUĞ ATICI (Mersin) Rektörleri
nasıl seçtiniz Sayın Bakan?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sonra
oraya 150şer tane üye atayın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla)
hem de başka pek çok karar veriliyor, tayin,
atama, başka konularda yetkilendirme vesaire. Onların söz hakkı
yok. Kendileri hakkında meslekten ihraca varana kadar çok ağır
cezaları veren bir kurul var, o kurulun oluşumuna dair sözü yok.
Dedik ki kürsüdeki hâkimlere, adli yargıya: 7sini siz seçin, 3ünü idari
yargı seçsin. Ama nasıl seçsin? Yargının denetim ve
gözetimi altında seçsin. Gene yargıçların denetimi ve gözetimi
altında seçiliyor. Şimdi, seçim oluyor, vatandaş oy verdiği
zaman Bunların aklı yetmez. İşte, Eğitim düzeyi
yüksek olsa AK PARTİ iktidara gelmez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu sefer eğitim düzeyi yüksek
olanlar bir seçim yapıyor, bu ülkede hukuku bitirmiş, hâkim,
savcılık sınavının tamamlamış, onlarca
yıldır belki bu kürsülerde, hâkim, savcılık kürsülerinde
hizmet veren insanlar oy kullandığında da bu sefer Onlara
baskı oldu, dayatma oldu. Peki, eğitimi olmayanlar dediniz,
anladık, eğitimi olanlar nasıl oluyor onu bir türlü
anlamadık. Bakın, bunlar herkesi farklı kategoriye koyma
anlayışıdır, milletin iradesine ve millete saygı duyan
bir anlayış milletine böyle demez. Millet özgür iradesiyle
sandıkta oyunu kullandığı gibi, bu milletin evlatları
arasından çıkan hâkim ve savcılar da özgür iradesiyle
sandıklarında oylarını kullanıyorlar, kullandılar
ve seçim yaptılar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Şimdi, bundan rahatsız olmamak lazım.
Cumhurbaşkanı da avukatlar arasından ve üniversitedeki hukukçu
öğretim üyeleri arasından 4 kişi atıyor, onu da millet
seçiyor Sayın Cumhurbaşkanını.
Ben isterdim ki demokratik bir ülkede
biz eleştiriyi şurada yapalım: Neden Parlamento seçmiyor,
milletin temsilcileri burada değil mi? Niye Parlamentoya bu yetkiyi
vermedik? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Avrupada,
ileri demokrasinin olduğu pek çok ülkede parlamentolar HSYKya üye
seçerken Türkiye neden Parlamentosuna güvenip de bunun içine bunu niye
koymadınız? diye ben eleştiri beklerdim ama koyamadık,
keşke onu da koysaydık iyi olurdu. İnşallah, yeni dönemde
anayasa çalışmalarında böyle adımı birlikte atma
imkânı doğar. Burada yargının ele geçme imkânı söz
konusu değil, bir defa, oluşum buna izin vermiyor. Demokratik bir
seçim var, demokratik bir seçimde yandaş bir yapının
oluşturulmasının imkânının
olmadığını, demokratik olan bir usulde isteyenin
istediği şekilde iktidara gelme imkânının
olmadığını, bu ülkede girdikleri her seçimde iktidarı
bir türlü elde edemeyenlerin bizden daha iyi anlaması lazım ama bu
maalesef farklı bir şekilde değerlendirilmeye devam ediliyor.
Bakın, bir
başka şey söyleyeceğim: Hâkim ve savcılarla ilgili
soruşturma, inceleme yetkisi eskiden kime aitti? Adalet
müfettişlerine aitti. Adalet müfettişleri nereye
bağlıydı? Adalet Bakanlığına
bağlıydı. Bakan izin veriyordu, müfettişler
araştırıyordu. Peki, şimdi ne oldu? Soruşturma ve
inceleme yapma yetkisi artık HSYKya bağlı Teftiş Kuruluna
geçti. İlgili bir daire var orada. O daireye şikâyetler geliyor,
inceleniyor. Onlar, Kurulun Başkanı, Bakan, ona sunuyorlar. Eğer
bunun için inceleme izni verilsin diye sunarlarsa veya soruşturma izni
verilsin diye sunarlarsa, Bakan ancak o zaman müdahil olabiliyor. Onun
dışında sunmazlarsa Bakanın bir yetkisi yok. Şimdi,
peki, bir bakan veya bir hükûmet, yargıyı elinde tutmak ister de
yargının üzerinde en etkili olan yapılardan birini böylece alıp
başka birine verebilir mi?
Bir başka
şey, hâkim ve savcıların ataması, terfileri, vesaireleri
HSYK tarafından yapılıyor. Eskiden kurul hâlinde
çalışıyordu, Adalet Bakanı Kurulun Başkanı.
İsterse bütün toplantılara katılıp Şunu şuraya
atayın, bunu buraya atayın. deme hakkı var mı? Var. Ama
şimdi var mı? Şimdi yok, biz onu kaldırdık. Orada bir
daire buna bakıyor. O daireye de Adalet Bakanı başkanlık
edemiyor, o dairenin üyeleri de doğrudan doğruya hâkimler,
savcılar, Yargıtay, Danıştay, Adalet Akademisinden
gelenlerden oluşuyor. Şimdi, yargıyı eline geçirmek isteyen
bir iktidar, bütün hâkimleri, savcıları atama, disiplin vesaireyle
alakalı bütün yetkileri devreder mi? Biz devrettik. Neden devrettik?
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Hepsini ele geçirdiğiniz için.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Çünkü bizim içimiz yandı,
içimiz, yandaş yargıdan içimiz yandı, bu ülkenin
yılları kayboldu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir şeyi
özellikle ifade etmek istiyorum, hem AK PARTİ açısından hem de
bütün partiler açısından: Bir ülkede yargı yandaş olursa o
ülkede felaket bir noktaya değil kıyamete dönüşmüş
demektir. Böyle bir şey olmasın diye, yargı ne AK PARTİ
tarafından ne CHP ne MHP ne BDP ne de başka bir güç tarafından
ele geçirilmesin, yargıçların iradesiyle gelenler orada olsun,
tarafsızlık ve bağımsızlık tam hayata geçsin diye
biz bu adımları attık ve bugün, bundan sonra da hiçbir kimse bu
yapı işlediği sürece yargıyı ön ve arka bahçesi olarak
göremeyecektir.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Zaten sizin arka bahçeniz oldu yargı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bugün yapılan
eleştirilere baktığınız zaman, dün onlarca sene, on,
yirmi sene önce bakanlık yapmış birilerinin Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluyla görüşmelerle Yargıtaya üye tespitinde
nasıl tesirler olduğunu hep beraber dinledik, gördük. Bütün bunlar
önemli şeyler ama bundan sonraki sistemde, yapıda buna izin verecek
bir mekanizma yok, ortadan kalktı. Yargı bağımsız
olacak, tarafsız olacak, herkes de buna alışacak çünkü
artık yargı kimsenin ne ön bahçesi ne arka bahçesi.
GÖKHAN GÜNAYDIN
(Ankara) Senin arka bahçen, senin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Eğer bir gün öyle bir
şey olursa ona en fazla biz karşı çıkarız. Her zaman
da karşı çıktık, bundan sonra da karşı
çıkmaya devam edeceğiz.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Bu söylediğinize inanıyor
musunuz Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Yargıtayda üye seçilenler, bunların hepsi bu ülkenin hukuk
fakültelerinde okumuş
OKTAY VURAL (İzmir) Yapma ya, Allah Allah!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
hâkimlik, savcılık sınavlarında başarılı
olmuş ve birinci sınıf olmuş hâkim ve savcılar
arasından seçiliyorlar. Bunlar bu ülkenin evlatları, burada
yetişmiş insanlar. Onlara militan
yakıştırmasını yapmak fevkalade yanlış olur.
Bu doğru bir şey değil çünkü eğer siz istediğiniz gibi
davrananlara bir yaklaşım, öteki tür davrananlara başka tür
yaklaşım sergilerseniz burada çifte standart var demektir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sizin gibi sürmek
lazım Sayın Bakan değil mi? Sürdünüz siz onları.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Geçmişte, geçmiş HSYK döneminde Sayın Aykut Cengiz Engin
Ergenekon soruşturmalarıyla görevli 2 tane savcının
yetkilerini değiştirdiği zaman, aynı eleştiriyi o
zaman yapsaydınız ben o zaman derdim ki: Ya doğru bunlar bir
şey söylüyor. Ama ben yaptım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Deniz Fenerinde de
yaptın mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Sayın Özün yetkisi kaldırıldığında da
eleştirdim, daha önce birileri kaldırmaya
çalıştığında da yine eleştirdim çünkü
yanlış dedim, doğru bulmadım, o nedenle bunu
eleştirdim. O zaman eleştirirseniz şimdi de eleştirme
hakkınız olur ama bunlarla ilgili, Hükûmetle alakası olmayan bir
tasarrufla Hükûmeti irtibatlandırmak fevkalade yanlış olur.
Yargıtay seçimlerinde dönen yapıyı hukukçu
arkadaşlarım çok iyi bilirler, Yargıtaydan gelenler çok iyi
bilirler. Aylarca turların devam ettiği olur bir daire
başkanlığı seçimi için. Aylarca, altı ay, yedi ay, tur
üstüne tur, tur üstüne tur. Orada blok boş oy kullanmaların ne kadar
çok olduğunu herkes bilir. Dün de vardı, daha önceki zamanda da
vardı, bundan sonra da olabilir çünkü hâkimlerin, savcıların
veya Yüksek Mahkemenin değerli üyelerinin nasıl oy
kullanacağını tayin etmek bizim yetkimiz değil, sizin de
yetkiniz değil, başka bir kimsenin de yetkisi değil. Onlar
kendileri bunu takdir edeceklerdir, bunu değerlendireceklerdir.
Bir başka
husus: Kadrolaşmayla ilgili burada ifade edildi. Tabii, kadrolaşma
konusunda bizim bir tecrübemiz yok ama tecrübesi olanlar, nasıl
olduğunu iyi bildikleri için herhâlde, bol bol bir eleştiri
yapıyorlar ama bizim yok. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakın, ben
bir şey söyleyeceğim. Sadece bir tanesiyle değil, adli
yargıyla ilgili. Aynısı Millî Eğitim
Bakanlığıyla ilgili. Millî Eğitim Bakanımız belki
açıklar.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Başbakanla ilgili bilirkişi raporu veren
kişiyi HSYKya geçirdiniz mi, geçirmediniz mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Yedi sekiz tane, Millî
Eğitim Bakanlığı, tayin atama yönetmeliği
çıkardı, hepsi mahkemeden döndü.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Somut örnek veriyorum size ben: Başbakanla ilgili
bilirkişi raporunu veren kişiyi HSYKnın üyesi
yaptınız mı, yapmadınız mı?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şimdi, bakın, hâkim,
savcıların sınavlarıyla alakalı bir sistem var bizim
yapımızda. Ne zamandan? 1983ten 2007ye kadar hâkim, savcılar
aynı usulde alınıyor. Bir sıkıntı yok ve
yapı aynı. İdare mahkemesine dava konusu oluyor konu, idare
mahkemesi davayı reddediyor. Danıştaya gidiyor konu,
Danıştay da bunun Anayasa ve hukuka uygun olduğuna, bir kez
değil, defalarca karar veriyor.
Şimdi,
Anayasa değişmedi, kanunlar değişmedi, 2007den itibaren
idare mahkemesinin kararları değişti, Danıştayın
kararları değişti. Şimdi, Bu Anayasaya aykırı,
bu hukuk devletine aykırı
Ben şimdi sorarım,
eleştirmek hakkım: Peki, 2007den önce Anayasa aynı Anayasa
değil miydi, kanunlar aynı kanunlar değil miydi? O zaman neden
aykırı kararlar verilmedi? Bakıyorsunuz, başka türlü
kararlar ve sonuçta Biz Hükûmete güvenmiyoruz anlamı çıkar, kamera
koyacaksınız. diye şart getirildi.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Size güvenmemekte haklı değiller mi Sayın
Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bugüne kadar hangi hükûmete,
hangi mahkeme, ne zaman Siz personel alırken onlarla ilgili bütün
sınavlarda kamera koyacaksınız. diye bir kanun
çıkardı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Hani şeffaflık vardı?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Böyle bir şey olur mu?
Burası hukuk devleti.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Önceden hukuk devletiydi Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bu subjektif bir
yaklaşımdır, Kanun buna izin vermiyor ama ben sana
güvenmiyorum. demektir. Mahkemeler böyle bir karar veremez.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Devlet şeffaf olacaktı hani?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Onun için de ben
eleştirdiğimde söylerim Bu yanlıştır. diye ama
herkesin de eleştirdiğinde söylemesi lazım,
yanlışları da, doğruları da.
Biz hukukun üstün
olmasını istiyoruz. Yargının kararlarında hukuk neyse
ona göre hareket
etmesi bizim hepimizin ortak arzusudur çünkü yargının verdiği
kararlar herkesi mutmain etmelidir. Eğer mutmain etmiyorsa
sıkıntı var demektir. O nedenle de yargı da
kararlarında buna özen gösterecektir. Göstermediği zaman iktidar da
eleştirebilir, muhalefet de eleştirebilir çünkü yargı
kararları da kutsal kararlar değildir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yargının kararlarını yerine getirmeyen,
tazminata mahkûm olan ilk Başbakan kim?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ama istifa eden hâkimlerle
alakalı değerlendirmeler yapıldı, ben bunu özellikle ifade
etmek isterim: Pek çok memur istifa edebilir, hâkimlikten, öğretmenlikten,
doktorluktan. Siz bunların hepsinin altında bir anlam ararsanız
o zaman farklı sonuçlar ortaya çıkabilir.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Arkasındaki anlam baskı görmek Sayın
Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Kimisi eş nedeniyle, kimisi
başka bir iş nedeniyle, kimisi sağlık nedeniyle
ayrılabilir. Hâkim ve savcılık mesleğinden de her yıl
belli sayıda -bazen az, bazen çok- her dönemde istifa eden, görevden
ayrılan insanlar var.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Onları nefes alamaz durumuna getirdiniz
Sayın Bakan, onun için istifa ediyorlar.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ama hiçbiri hiçbir dönemde bunu
siyasete alet ederek ayrılmamıştır. Mesela ben Militan
Demokrasi kitabını yazan Sayın Vural Savaş var, istifa
nedeni nedir diye
Biliyorum ama Sayın Vural Savaşın
basında bu konuda açıklamalarını duymadım. O dönemde,
HSYK üyesi olduğu dönemde HSYKya yapılan baskılar nedeniyle
istifa etti ama çıkıp da bunlarla ilgili bir açıklama
yapmadı. Fakat bir tetkik hâkimi veya herhangi bir savcı istifa
ediyor, avukatlık bürosu açıyor, Yargıtayda yıllarca
çalışmış -avukatlar bilir, bu büyük bir itibardır,
avukatlık için iyi bir yapıdır- istifa ediyor veya başka
şeylerle kullanıyor bunu.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) İstifa etmek zorunda
bırakılıyor Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Kullananla bu işte istifa
edip ayrılan onlarca hâkim ve savcı var. Hangisinden böyle bir
açıklama var?
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Pek çoğundan var bu açıklama son dönemde.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) O açıklamaya bakarsanız
Yirmi tane de arkadan geliyor. diyor. Yirmi tane dediklerinin
istifasını da duymadık.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Savcıları sürdüğünüzü inkâr mı ediyorsunuz
Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Yani ben onun için de siyaseti
yapanlar bunu siyasetçilere bırakırlarsa daha isabetli olur diye
düşünüyorum.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Ömer Faruk
Eminağoğlunu nereye gönderdiniz Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Öte yandan MİT
Müsteşarlığıyla ilgili bir iki hususu paylaşmak
istiyorum:
Bir tanesi,
Genelkurmay Elektronik Sistemler yapısıyla MİT bünyesinde
aynı görevi modern yöntemlerle yürüten Elektronik İstihbaratın birleştirilmesi
yani aynı yapının tekleştirilmesi. Bunun neresi
yanlış? İki kurum anlaşıyor, bir araya geliyorlar,
Türkiye'nin lehine istihbaratı daha derli düzenli toplamak, ülkemizin,
milletimizin hayrına, yararına kullanmak için bir protokol
yapıyorlar, karşılıklı altına imza
atıyorlar, ondan sonra da birleştiriyorlar. Bu işin
tarafları, uzmanları, bu işi en iyi bilen insanlar bunu
yapıyor. Ondan sonra da bunun altında başka anlamlar
arıyoruz. İstihbaratın etkili olması, ülkemizin
güvenliği açısından, hem içeride hem dışarıda
huzuru açısından son derece önemli bir husustur ve bu konuda
atılmış, ihtiyaçtan doğmuş bir adımdır. Bu
yanlış bir adım değil, iki tarafın da kabul
ettiği doğru bir adımdır.
Öte yandan, mesela
Millî İstihbarat Teşkilatına 2 tane kaymakam alındı.
diyor. Ben, değerli arkadaşımdan kaymakamların isimlerini
verirlerse memnun olurum çünkü benim aldığım bilgide Bir
kaymakam ataması yok. diyor. Eğer bu bilgiyi, kendisi
kaymakamlarımızın isimlerini verirlerse ben yetkililere bunu
soracağım. Herhangi böyle bir kaymakam ataması söz konusu
değildir. Kaldı ki eğer ihtiyaç duyulursa, hizmetinden,
niteliklerinden, böyle özelliklerde olan birisi olursa devletin kendi
insanından, kendi vatandaşından istifade etmesinin neresi
ayıp? İhtiyaç varsa istifade edilebilir ama böyle bir şey de
kesinlikle söz konusu değildir, gerçek dışı bir
beyandır.
MİT, bugüne
kadar aldığı hiçbir istihbaratı iletmesi gereken makamlara
iletmemezlik yapmamıştır.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Oslo görüşmelerini de iletmiş midir Sayın
Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Analizler, değerlendirmeler
yapılmış ve bu çerçevede iletilmesi gereken yerlere iletmeleri
de yapılmıştır. Değerlendirmeler, takdirler
Tabii,
iletilen makamlar da bunları değerlendirecek, adımlar
atacaktır. Türkiye'nin güvenliğiyle ilgili konumlarda önemli görevler
yapan bir kurum. Bu ülkenin güvenliği için yapılması gerekenler
yasal çerçevede ne ise onları büyük fedakârlıklarla yapıyorlar,
yapmaya da devam edecekler. Biz teşekkür ediyoruz milletimize
yaptıkları hizmetlerden dolayı.
Sayın
Sayıştay Başkanımızla ilgili bir şey söyledi.
Tabii kendisi bürokrat olduğu için cevap veremiyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Verebilir, karar alırız konuşabilir.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Burada bütün bürokratlar da var.
Sayın Vural söyledi, Başbakanlık Müsteşarı yok ama onu
temsilen arkadaşlarımız var, başka kurumları temsilen
arkadaşlarımız var. Mahkemeleri de kanunları gereği
genel sekreterleri burada temsil ediyorlar. O nedenle burada bir
sıkıntı yok.
Şimdi
Sayın Recai Akyel bugün memur olmuş birisi değil.
Baktığım zaman 1987de mezun Ankara Siyasal Bilgilerden, 88de
kamu görevine başlıyor, Solhan, Gölyaka, İmamoğlu,
Kızıltepe, Elbistan ve Çamoluk kaymakamlıkları
yapıyor, Tokat valiliği yapıyor, işletme doktorası
var, yabancı dili var ve 2009da seçiliyor yirmi bir yıl kamu görevi
var. Alnının akıyla, alnının teriyle özel sektörde
birinin çalışması ayıp değil; haram yemesi,
yanlış yapması, yolsuzluk yapması ayıptır,
yanlış olan odur.
Alnının teriyle çalışmış kendinin,
ailesinin rızkını kazanmıştır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bir başka
konu
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bozdağ, süreniz doldu efendim, toparlar mısınız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Sözlerimin burasında
diğer kalan konuları sorular kısmında belki
cevaplarım. Diğer hususlarla ilgili de ayrıca
cevaplarımı sunacağım ama herhâlde bir altı dakikam
var değil mi Başkan?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) - Hayır hayır, süre bitti.
BAŞKAN
Hayır, elli dakika. Zamanınız tamam.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Birinci turda mı?
Peki o zaman.
Değerli milletvekilleri, ben 2012 yılı bütçesinin
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, katkı sunan,
emek veren bütün milletvekillerine teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bozdağ.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle
ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin tutumu hakkında yanlış bir
değerlendirme yaptı. Müsaadenizle o yanlış
değerlendirmeyi düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
Zannederim tavzih etti Sayın Vural yani desteğiniz için dedi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Edemedi efendim. Kürsüden konuştuğu için tabii o
tashihi yapamadı. Dolayısıyla
BAŞKAN
Peki, buyurun efendim.
İki dakika,
buyurun lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Milliyetçi
Hareket Partisinin Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesindeki
tavrı açık ve nettir, millet iradesinin işlemesi
gerektiğini hep savunmuştur. Hatta
Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce erken seçimin mart
ayında yapılmak suretiyle yenilenmiş bir Meclis iradesiyle
seçimin yapılmasını önermişti ama maalesef, 27 Nisan
bildirisini bir nimet gibi savunarak onun ipiyle seçime gidenler,
Cumhurbaşkanı krizi doğuranlar karşısında
Milliyetçi Hareket Partisi demokrasinin üstündeki tıkacı
çıkarttı ve Parlamento çalıştı. Biz de kendi
adayımızı çıkarttık, Sabahattin Çakmakoğlu Beye
oy verdik. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisinin bu tavrı
demokrasiye olan inancının bir gereğidir.
Tabii, Sayın Bakan
biraz çok frensiz konuştu, kendi dönemini aklamak için hep geçmişi
karaladı, Cumhurbaşkanlığı seçimleri millete
rağmen yapıldı. Elinizi vicdanınıza koyun ya! Özal
millete rağmen mi geldi? Demirel millete rağmen mi geldi? Yani Ahmet
Necdet Sezer millete rağmen mi geldi? Bakın, 5 tane liderin
imzası var. İlk sırada Bülent Arınç, millete rağmen
mi? Millî Savunma Bakanınız Vecdi Gönülün imzası millete
rağmen mi? Meclisi yöneten Sayın Meclis Başkan Vekili Mehmet
Sağlam Beyin imzası var burada. Sayın Başkan, millete
rağmen mi bu imzanızı verdiniz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama bu var ya Bekir Bey, kapak oldu yani kapak oldu! Herhâlde buna
verecek cevabınız kalmadı yani.
OKTAY VURAL (Devamla)
Yani Allahınızı severseniz
Ya, frensiz kamyon gibi porselen
dükkânına giriyorsun kardeşim. Yani dolayısıyla doğru
bilgileri veriniz.
Hepinize
saygılarımı arz ediyorum efendim. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama bunun arkasına Kapak olsun! yazarlar herhâlde, Kapak
olsun!
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, yanlış bir bilgiyi
düzeltmek istiyorum ben.
BAŞKAN Yerinizden
lütfen.
Bir dakika, yerinizden.
Buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Başbakan
Yardımcısı diyor ki: Biz kimseyi kayırmıyorduk. Peki, Sayın Başbakan lehine
bilirkişi raporu düzenleyen bir kişi şu anda HSYK üyesi. Bu
konuda bilgileri var mı?
İkincisi: Geçmişte
Başbakan hakkında tekrar yine verilen bir mahkûmiyet
kararını temyiz etmeyen Ankara Cumhuriyet Başsavcısı
şu anda nerede? Bu konuda bilgi verirlerse sevinirim.
Teşekkür ederim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Yanlış kullandı hakkını, 60a göre
söz istiyor, soru soruyor.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470)
(S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) YARGITAY (Devam)
1.- Yargıtay 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) DANIŞTAY (Devam)
1.-
Danıştay 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, son söz milletvekilinindir kuralı gereğince, aleyhte
söz isteyen Necati Özensoy, Bursa Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 merkezî yönetim
bütçesinin birinci turuyla ilgili şahsım adına aleyhte söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Ben Sayın Cumhurbaşkanı
ve Başbakanın yurt dışına gitmemesi noktasında
herhangi bir şey söylemeyeceğim. Ancak, Sayın Bozdağ, yurt
dışına gitmekle ne devlet yücelir ne de büyük lider olunur.
Bunun da en güzel örneği cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürktür. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) On beş
yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde hiçbir
kralın, hiçbir devlet başkanının ayağına
gitmemiştir, krallar ve devlet başkanları Atatürkün
ayağına gelmiştir ama 20nci yüzyılın en büyük lideri
de Mustafa Kemal Atatürktür. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bütçeden
bahsederken hep şeffaflıktan bahsedildi. Tabii, bütçenin şeffaf
olması ne anlam taşıyor, onu da ortaya koymak lazım.
Asıl şeffaf olması gereken denetimdir. Bakın, burada Meclis
adına, millet adına denetim yapan Sayıştay ve Sayıştay
bünyesine katılan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunu da
konuşuyoruz.
Geçtiğimiz dönem dört yıl ve
bu dönemde yine ben KİT Komisyonu üyesi olarak görev yapıyorum. Bu
denetimlerin sonucunda Mecliste raporlar tartışılırken
nelerle karşılaştığımızın
çelişkilerini buradan sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi,
bu raporlar KİT Komisyonuna geldiğinde
Bakın, özellikle en
büyük KİT kuruluşları olan Ziraat Bankası, Halk
Bankası ve belediyelere kredi veren İller Bankası. Şimdi,
bunlar geldiğinde soru soruyoruz. İşte şaibeli bir kredi
var, bunu kime verdiniz? Bankalar Kanununa göre bilgi veremem, yasak. E
peki, Yüksek Denetleme Kurulu üyelerine, bizim adımıza görev yapan
üyelere veriyorsunuz, bize bu bilgileri vermiyorsunuz.
Şimdi,
ben buradan Meclis Başkanlığına da seslenmek istiyorum: Bir
denetim komisyonunda görev yapan milletvekillerine bu bilgilerin gizliliği
doğru mudur, yanlış mıdır? Buna da bir çözüm
bulunması lazım.
İller
Bankası belediyelere kredi veriyor. Bu kredilerde yanlış, fazla,
eksik verilenleri soruyoruz. Hangi belediyeye verdiniz, yandaş mı,
muhalif mi, şu mu, bu mu? Bilgi veremem, Bankalar Kanununa göre yasak.
Yani biz bu şartlarda...
OKTAY SARAL
(İstanbul) İller Bankası...
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Beyefendi, ben dört yıldır İller
Bankasını denetliyorum orada. Benim...
OKTAY SARAL
(İstanbul) Ben de on iki yıl Ofda Belediye
Başkanlığı yaptım. O dönemde ne olduğunu gördüm
orada.
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) KİT Komisyonunda nelerle
karşılaştığımızı...
Ben
denetimden bahsediyorum, denetimden. Gidin, tutanaklara bakın. Sayın
Canikli iyi bilir KİT Komisyon Başkanı olarak.
OKTAY SARAL
(İstanbul) İller Bankasının ne olduğunu gördüm ben o
dönemde.
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Bakın, İller Bankasındaki yetkililerin bize
verdikleri cevaplar bunlar. İşte denetimin
şeffaflığı ortada.
Yine, bu
kurumların en büyüklerinden BOTAŞ, Türkiye'nin bütün doğal gaz
ihtiyacını karşılayan ve birçok da yolsuzlukların
olduğu, işte birçok yöneticisinin cezaevinde olduğu bir kurum.
TPAO, aynı şekilde en büyük kurumlardan bir tanesi. Bunların
denetimlerini basına kapalı yapıyoruz ama yine orada
birtakım şeyler sorduğumuzda, işte, Doğal gazı
kaça alıyorsunuz? veyahut İrana al ya da öde kapsamında kaç
para ödediniz? gibi sorular sorduğumuzda, bize verilen cevap: Petrol
Kanununa göre bu bilgileri size vermem yasak.
Şimdi,
Sayıştay Kanunuyla ilgili en son geçen kanundan sonra YDK da
Sayıştay bünyesine katıldı ve oradaki performans
kelimesinin içi de boşaltılarak, artık, performansı da bir
şekilde daralttıklarından dolayı bunu da denetleyemez hâle
geldik. Şimdi, bütçenin şeffaf olması mı önemli yoksa
bütçeden ayrılan kaynakların kimlere, nerelere, nasıl
harcandığının denetlenmesinin şeffaf olması
mı önemli?
Değerli
milletvekilleri, KİT Komisyonu tutanaklarına ifade ettiklerimi aynen,
bire bir görebilirsiniz. Orada bilmeden, etmeden yerinizden laf atarak bunu
savunamazsınız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birinci tur konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi
soru-cevap kısmına geçiyoruz.
On dakika
Soru sormak üzere
arkadaşlarımız sisteme girmişler. Sırasıyla
isimlerini okuyorum: Sayın Erdoğan, Muğla Milletvekili.
Buyurun efendim.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
2003ten önce Başbakanlıkta
ne kadar Başbakanlık müşaviri vardı, bugün bu sayı ne
kadardır? Bunu öğrenmek istiyoruz.
Bir de 5018
sayılı Kamu Mali Denetimi Kanunuyla bütün kamu
kurumlarının mali denetimi konusunda Sayıştay tek yetkili
kurum olarak belirlenmiştir. Sayıştay 2010-2011
yıllarında kaç tane belediyeyi denetlemiştir? Denetlenen
belediyelerden kaç tanesi iktidar belediyesi, kaç tanesi muhalefet
belediyesidir? Denetim sonucunda soruşturma açılan belediye var
mıdır? Varsa bunların partilere göre
dağılımı nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
İkinci söz Sayın Vuralın, İzmir Milletvekilimiz.
Buyurun efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, biraz
önce Sayın Bekir Bozdağ Cumhurbaşkanını halk
seçecek. dedi. Biz de burada kanunu çıkarttık, Mecliste,
Anayasayı Beş yıldır. dedik. Şimdi,
cumhurbaşkanı seçimi 2012de mi, 2014te mi?
İkincisi:
Osloda Sayın Başbakanın özel temsilcisi ile PKK arasında
yapılan görüşmelerle ilgili Hakan Fidanı hangi tarihlerde
İmralıya gönderdiniz? İmralının muhatap
alınmasına yönelik yazılı bir emriniz var mıdır?
Vaki ziyaret ve görüşme talebi İmralıdan mı
gelmiştir? İmralıdan dönüşte Hakan Fidan size
İmralıdan hangi mesajları getirmiştir? İmralı
canisi ve terör örgütüyle yüzde 90-95 oranında mutabakat sağlanan
konular nelerdir? Bu mutabakat çerçevesinde terör örgütüyle birlikte yürütülen
çalışmalar nelerdir? Kamuoyunun hazırlanması için yurt
içine yönelik yürüttüğünüz kampanyanın sınırları
nerede ve hangi seviyede tutulmuştur? Yüzde 95 mutabakat
sağladınız konuların topluma, devlete benimsetilmesinde
Parlamentoda, Hükûmette ne gibi faaliyetler yürütülmüştür?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Vural.
Sayın
Korkmaz, Isparta Milletvekili.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Cumhurbaşkanı, açılım projesinin
akim kalmasına hayıflanarak biraz da yeterli desteği
vermediği için PKKya sitem ederek Daha güzel şeyler olacaktı.
dedi. Bu süreçte neler olmuştur, bir bakalım. Demokratik özerklik,
federasyon, ikinci bayrak, Anayasanın değiştirilemez hükümleri
gibi millî birliğimizi zedeleyecek tartışmalar
başlatılmış, terör şehitlerinin sayısı 100lerle
ifade edilmeye başlanmıştır. Hükûmet terör örgütüyle
pazarlık masasına oturmuştur. Birçok ilimizde kalkışma
provaları yapılmaktadır. PKKnın talepleri
siyasallaşmış, kitleselleşmiş ve derinlik
kazanmıştır.
Sorum şudur:
Bizlerin göremediği, Sayın Cumhurbaşkanının
gördüğü güzel şeyler nelerdir? Bu kadarıyla bile Sayın Cumhurbaşkanını
mesut ve bahtiyar eden gelişmelerin dahası neler olabilir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Korkmaz.
Sayın Akçay,
Manisa Milletvekili.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Cumhurbaşkanı, 15 Ekimde Genelkurmay Başkanıyla birlikte
Van ve Hakkâride askerî birliklerimizi ziyaret etti. Bu ziyaret medyadan ve
kamuoyundan habersiz gerçekleşti. Türkiye Cumhuriyetinin başı
ve başkomutanının kendi vatan topraklarındaki bu ziyaret
neden gizli tutulmuştur?
Yine, Sayın Cumhurbaşkanı,
İngiltere ziyaretinde İngiltere Başbakanını neden
makamına giderek ziyaret etmiştir?
Yine, Sayın
Cumhurbaşkanı, hâlen Cumhurbaşkanlığı
Köşkünde oturmamaktadır. Ancak Çankaya Köşküne dört
yıldır masraf yapılmaya devam edilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı,
Cumhurbaşkanlığı Konutunda ikamet etmeyi düşünüyor
mu? Ayrıca Dışişleri Bakanı için de
aylığı 39 bin lira konut kiralanması
yapılmıştır. Bu israf değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Yılmaz, Adana
Milletvekili.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, beni atladınız.
BAŞKAN Affedersiniz,
haklısınız.
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
İstanbul Milletvekili.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, Cumhurbaşkanlığı
seçimi net olarak hangi tarihte olacaktır? Belki Cumhurbaşkanı
adayı olacağım. (CHP sıralarından alkışlar)
Bana hazırlanmam için bu süre lazım, bu süreyi bilmem lazım,
aksi hâlde rekabet koşullarına uymuyorsunuz.
İki: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanım, Başkan Vekilim, daha geçen hafta burada bir yasa
çıkardık, Teşkilat Yasası. Daha kanunlaşmadan, 10
kişi kadroya almışsınız, 10 kişi. Bunlar kimdir?
Niçin aldınız? Burada etik değerlere aykırı
davrandınız mı, davranmadınız mı?
Üç: Burada söz verdiniz Bir tane
Meclis çalışanın burnu kanamayacak. dediniz. Meclis
çalışanları moralsiz. Onlar sizin evlatlarınız. Lütfen
herkesi toplayın Kardeşim, namusuyla, şerefiyle, dürüst,
becerikli çalışanın burnu kanamayacak. deyin. Herkes moralsiz,
Meclis, Meclisteki çalışanlar son derece üzüntülü Sayın Başkanım.
Bunu yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Yılmaz, Adana
Milletvekili.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, teröristbaşı
Abdullah Öcalan ile avukatlarının İmralı görüşmeleri
kayıtlara geçti. Bu görüşmeleri yaparken, talimatlar verirken,
tehditler yaparken ve 132 güvenlik görevlisi şehit edilirken, Hükûmetin,
MİTin ya da diğer görevlilerin ne yaptığını Türk
milleti merak etmektedir.
Şimdi, Sayın Başbakan
Yardımcısına soruyorum: Öcalan ile avukatlarının
yaptığı görüşmeler dinlenmiş midir? Kayıt
altına alınmış mıdır? Eğer bunlar yapılmamışsa
görevliler görevlerini yapmıyor demektir. Eğer konuşmalar ve
görüşmeler kayıt altına alınıyorsa ve gereği
yapılmıyorsa gözetim altında cinayet ve katliam
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Alim Işık, Kütahya
Milletvekili.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk sorularım Sayın
Başbakan Yardımcısına:
12 Eylül 2010
Anayasa Referandumunda her fırsatta dile getirdiğiniz Darbecilerden
hesap sorulacaktır. sözü ne oldu? O günden bugüne kaç darbeciden hesap
sordunuz?
İki,
Başbakanlık bütçesinde (T) cetvelinde yer alan 4 adet 4x4 cip hangi
amaçla alınmaktadır? Vatandaşa cipler haramken
Başbakanlığa helal midir?
İkinci bölüm
Sayın Meclis Başkan Vekilimize:
Geçen hafta
çıkan İdari Teşkilat Kanunundan sonra Mecliste
çalışan kadrolu personelin mağdur edildiği, aynı
işi yapan farklı personele farklı ücretlerin ödendiği ve
maalesef bu yasayla çalışma huzurunun bozulduğu gerçektir. Bu
konuda Meclis olarak ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Uzunırmak, Aydın Milletvekili.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2622
sayılı Sporda Şiddet Kanunu, Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından veto edilerek Meclise geri
gönderildi ve gerekçelerden birisi de Sürmekte olan davaların
etkilenmesi.
Şimdi, ben
Sayın Cumhurbaşkanımıza sormak istiyorum eğer bu
gerekçeyle kanun veto edildiyse: Daha önce de sürmekte olan davaları
etkileyecek ve kamu vicdanı açısından çok önemli şeyler
vardı. Görevi kötüye kullanmada biz cezaları düşürdük burada AKP
çoğunluğuyla -ki 6222deki düzenleme Meclisin mutabakatıyla
yapılan bir düzenlemeydi- diğeri ise AKP çoğunluğuyla
yapılan bir düzenlemeydi. Acaba, o düzenlemede kaç dava etkilenmiş?
Görevi kötüye kullanmadan, memurlardan kaç kişi hakkında
soruşturma ve mahkeme vardı? Bunlar kaç kişi? Devleti ne kadar
zarara uğratıyordu? Bugün kişileri ilgilendiren bu düzenlemede
kaç kişi bundan etkilendi?
Bunu bilmek
istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Çınar, Kastamonu Milletvekili.
EMİN ÇINAR
(Kastamonu) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2002
yılından bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde açıktan
atama yoluyla, hiçbir sınava tabi olmaksızın kaç personel
alınmıştır?
Personel
servisleri hangi tarihte ve hangi gerekçeyle
kaldırılmıştır?
Meclis
Başkanlığının personel servislerini
kaldırmasıyla personelin mağdur olması doğru bir
davranış mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Oğan, Iğdır Milletvekili.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhurbaşkanı
Sayın Abdullah Gül hatırlarsanız Futbol diplomasisi adı
altında bir Ermenistan açılımı
başlatmıştı. Bursada Azerbaycan bayrakları çöpe
atılırken, Sarkisyana ev yapımı özel dolmalar ikram
edilmişti. En son, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan
Karabağı biz aldık, Ağrı Dağını da
size bıraktık. diye Ermenistan gençlerine Ağrı
Dağını hedef göstermişti.
Sayın
Cumhurbaşkanı hâlâ bu açılımın arkasında
mıdır onu merak ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Son
olarak, Sayın Varlı, Adana.
Yok mu efendim?
OKTAY VURAL
(İzmir) Onun yerine Oktay Öztürk.
BAŞKAN
Peki, şimdi sorulara cevap vermek üzere
OKTAY VURAL
(İzmir) Otuz dört saniye var efendim; bir soru daha alabilirsiniz.
BAŞKAN
Hayır, bitti efendim; vakit doldu, maalesef doldu.
MUSA ÇAM
(İzmir) Yirmi yedi saniye var daha.
BAŞKAN Yirmi yedi saniye var ama süre on dakika
Tüzüke göre. Dolayısıyla, yapacağımız bir şey
yok
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz beş saniyede soracaktık zaten.
BAŞKAN - 10
dakikasında da cevap verecekler.
Buyurun efendim.
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) Evet, sayın milletvekilleri, hepinize
iyi akşamlar diliyorum.
Sayın Mevlüt
Aslanoğlunun sorusuyla ilgili: Herhangi bir alım
yapılmamıştır Sayın Aslanoğlu.
Kurum teklifiyle
hiçbir Meclis çalışanı mağdur edilmeyecektir.
Sayın Alim
Işıkın sorusuyla ilgili; Mecliste memur, 4/C, 4/B gibi çoklu
istihdam modeline ilişkin: Meclisteki söz konusu çoklu istihdam modeli
sadece Türkiye Büyük Millet Meclisine ait bir uygulama olmayıp 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 4üncü maddesinde öngörülen
istihdam şekillerinin bir gereğidir.
Diğer bir
ifadeyle, tüm kamu kurumlarında söz konusu istihdam modelleri
uygulanmaktadır. Mecliste 4/Cli personel daha çok garson, hizmetli ve
Millî Saraylarda usta, kalfa ve restorasyon işlerinde, diğer personel
istihdamında uygulanma alanı bulmaktadır.
Şimdi, kanun
teklifimiz mevcut çalışanların özlük haklarının
tamamını muhafaza etmektedir. Kanun teklifinin yasalaşması
hâlinde norm kadro çalışması yapılacaktır. Norm
fazlası olarak tespit edilen birimlere yeni eleman alınmaması
esas alınmıştır. İfade edildiği gibi, norm
fazlası personelin mağduriyeti de söz konusu değildir.
Sözleşmeli
personel de kamuda çalışan tüm sözleşmeli personelde
olduğu gibi, genel vergi mevzuatı gereğidir. 4/Cli personele,
diğer kamu kurumlarında olduğu gibi, mevzuat gereği fazla
çalışma ücreti ödenmemektedir. Ancak, fazla çalışma yapan
personele, işin niteliği, güçlüğü dikkate alınarak 1.746 TL
ile 2.100 TL arasında farklı ücret ödenmektedir. Bu da
Başkanlık Divanının kararıyla yapılmaktadır.
Mecliste istihdam edilen personele
ilişkin soruyla ilgili: 2002 yılından bu tarafa, kadrolu ve
4/Cli sözleşmeli personel olmak üzere, toplam 1.502 personel istihdam
edilmiştir. Öte yandan, yine, 2002 yılından bu yana 1.086
kişi emekli olmuş ya da çeşitli nedenlerden dolayı
Meclisten ayrılmıştır. Sonuç olarak, on yıldan bu
yana, personel sayısında 416 kişilik bir artış
olmuştur ancak bu artış 4/Cli personeldeki
artışlardan kaynaklanmaktadır, kadrolu personelde ise 90
kişilik azalma olmuştur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Bozdağ
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben, milletvekili arkadaşlarımızın sorduğu sorulara
sırasıyla cevap vermeye çalışacağım.
Sayın Erdoğanın sorusu
vardı; 2003ten bugüne, Başbakanlıkta kaç müşavir var? Bunlarla
ilgili rakam sordu ama şu anda elimde net rakamlar yok. Onun için, birden
söyleme imkânı yok. Yazılı cevap vereceğim, uygun
görürlerse çünkü şu anda elimde rakam yok.
Sayıştaydan, 2010-2011de kaç
tane belediyenin denetlendiği ve onunla ilgili ayrıntılı
bir soru soruldu. Tabii, bununla ilgili, şu anda bütün rakamları
sağlıklı bir şekilde size verme imkânım yok. Uygun
görürseniz, onu da yazılı olarak cevaplandıralım, hem bilgi
doğru olmuş olsun hem de soru
karşılığını bulmuş olsun.
Sayın Vural ve Sayın Aslanoğlu,
Cumhurbaşkanı görev süresiyle ilgili bir soru sordu. Tabii,
Anayasanın ilgili maddesinde yapılan değişiklikten sonra,
Cumhurbaşkanı görev süresi beş yıl olarak belirlendi.
OKTAY VURAL (İzmir) 2012de
yani
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Fakat şu anda, mevcut
Cumhurbaşkanımız eski hukuka göre seçildi. Tabii, böyle bir
durum olunca, görev süresine ilişkin tartışmaları ortadan
kaldıracak
OKTAY
VURAL (İzmir) Tartışma yok ki.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
bir geçiş hükmü de
konmadığı için bu konuda Anayasa hukukçularının bir
kısmı beş yıl olduğu konusunda, diğer bir
kısmı yedi yıl olduğu konusunda tartışmalar var.
OKTAY
VURAL (İzmir) Beş yıl, beş yıl.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Her iki tarafın tartışmalarında
da haklılık payları var ve bu konuyla alakalı
OKTAY
VURAL (İzmir) Anayasa Mahkemesine mi başvuracaksınız
beş yıl yaparsak?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Milletvekilleri kaç yıllığına
seçilmişti, milletvekilleri?
OKTAY
VURAL (İzmir) Halkın Cumhurbaşkanını seçmesini
engellemeyin.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Efendim, müsaade buyurun, ben
cevabımı vereyim. Siz soru sordunuz, cevabını vereyim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Bırakın halk seçsin, niye engelliyorsunuz?
Halkın yetkisini elinden almayın.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Siz hukukçusunuz, şahsi görüşünüz nedir?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bakanlar Kurulunda bu konuyla
ilgili herhangi bir görüşme kesinlikle yapılmamıştır,
bu konuya dair Hükûmetin oluşturduğu bir görüşü söz konusu
değildir ancak ben kendi şahsi görüşümü, eğer uygun
görürseniz, Hükûmetin görüşü değil ama ben şahsi görüşümü
daha önce de kamuoyuna ben
OKTAY
VURAL (İzmir) Biz Hükûmete söylüyoruz efendim, şahsi Bekir
Bozdağ değilsiniz ki siz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bakın, o zaman bu konu
Hükûmette görüşülerek şudur budur şeklinde bir görüşün
oluşturulduğu konu değildir, bu konu Meclisin takdirinde olan
bir konudur. Eğer Meclis çıkaracağı bir yasayla geçiş
hükmü koyduğu takdirde ona göre hareket edilir, koymadığı
takdirde yüksek
OKTAY
VURAL (İzmir) Bakın beş yıl. Koydu, koydu Meclis beş
yıl.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hayır efendim o koymadı,
sadece Cumhurbaşkanı eski hukuka göre seçildi.
OKTAY
VURAL (İzmir) Milletvekili süresini de dört yıl dedin, bak dört
yılda yaptık.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Böyle bir durumda bu geçiş
hükmüyle bu belirlenebilir, bu konuda kanun çıkarma, hüküm koyma yetkisi
Parlamentodadır.
OKTAY
VURAL (İzmir) Dört yılda yaptık.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Meclisin seçimleri dört yıla
indiğinden ve dört yıl olduğundan değil, Mecliste vekil
seçimlerini
OKTAY
VURAL (İzmir) Dört yıl, dört yıl.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Müsaade buyurun.
OKTAY
VURAL (İzmir) Milletin seçme hakkını elinden almayın.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
vekil seçimlerini öne alma
yetkisi Parlamentoya ait bir yetkidir. Dolayısıyla, Parlamento karar
alarak seçimleri öne alabilir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Abdullah Gül de beş yıl daha seçilmek
ister, onun hakkını niye elinden alıyorsunuz?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Doğru bilgi vermiyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Biz millete bunu dört yıla
indireceğimize dair karar verdik ve bu çerçevede de öne alma
imkânımız da olduğu için öne aldık.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Abdullah Gülün 2nci defa seçilme
hakkını elinden almayın. Olur mu ya? Beş yıl, beş
yıl.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ama bu konuda böyle bir yetki yok,
bu tamamıyla Parlamentonun karar vereceği bir hükümdür. Benim
görüşümü de ben söyleyeyim.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Sizin iradeniz beş yıl.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Ne zaman Sayın Bakan, ne zaman?
OKTAY
VURAL (İzmir) Arkasında durun.
BAŞKAN
Oturun lütfen.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım ne zaman
getireceksiniz o zaman?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Benim kendi görüşüm olarak
Cumhurbaşkanının görev süresi bana göre yedi yıldır,
şahsi görüşümdür.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, bunu Parlamentoya kim
getirecek?
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Çünkü eğer beş yıl
kabul ederseniz, Cumhurbaşkanını görevden almanın yolunu
açarsınız ki parlamentolar gelir, çoğunluk elinde olur.
OKTAY VURAL
(İzmir) Abdullah Gül belki bir beş yıl daha yapmak ister, çok
başarılı dediniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Görev süresini indirerek
Cumhurbaşkanının görevi süresini her zaman öne çekebilirler,
görevden Cumhurbaşkanını alabilirler böylelikle.
OKTAY VURAL
(İzmir) Adaylığının önünü kesmek istiyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bu benim şahsi görüşüm;
kabul edersiniz, etmezsiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Eski hukuka göre yeniden aday olmayacak o zaman.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) İmralıyla alakalı
MİT Müsteşarının görüşmeleriyle ilgili sorular oldu.
Tabii, Millî İstihbarat Teşkilatı bu ülkenin güvenliğiyle
ilgili, huzuruyla ilgili 2937 sayılı Yasanın verdiği
görevleri yapmaktadır. Bu görevler çerçevesinde de gerektiği zaman
ülke güvenliği için gerekli olan görüşmeleri her zaman yapabilir. Bu,
Millî İstihbarat Teşkilatının görevleri
arasındadır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Başbakanın özel temsilcisi yahu! Ben gönderdim.
diyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Terörle mücadele edecesiniz terör örgütünün
içerisinde
OKTAY VURAL
(İzmir) Siyasi temsilcisi
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
veya onunla ilgili alanlarda her
şeyden haberiniz olacak, olandan bitenden haberiniz olacak. Öte yandan da
istihbarat teşkilatı şurada niye şunu yapıyor, burada
niye bunu yapıyor?
OKTAY VURAL
(İzmir) Göğsümü gere gere gönderdim. diyor. Hangi tarihte?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ya, görevi o teşkilatın.
OKTAY VURAL (İzmir)
Hangi tarihte?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Onlar, ülke güvenliği
açısından gerekli olanları yasanın çizdiği
sınırlar içerisinde yapacaktır, yapmaya devam edecektir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Kaç defa, hangi tarihte Başbakan siyasi görev verdi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bir protokol kesinlikle yoktur.
Bunu Sayın Başbakanımız da yalanlamıştır,
Hükûmet defalarca bunu yalanlamıştır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yüzde 95 mutabakat sağlandı. diyen özel temsilciniz
değil miydi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ama bu konuyu sürekli gündeme
getiriyorlar.
Sayın
Cumhurbaşkanıyla alakalı Sayın Korkmazın sorusu oldu
ama
OKTAY VURAL
(İzmir) Bunlara cevap verin. Niye cevap vermiyorsunuz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yani sorudan ziyade bir yorum
oldu.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ya bilginiz yok ya yüreğiniz yok.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) O konuya ilişkin
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Güzel şeyler neler bizim göremediğimiz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) O konuya ilişkin bir cevap
verme imkânım yok, yani bir soru gibi algılamadım ben onu;
kusura bakmayın.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Hayır, çok açık. Güzel şeyler neler bizim
görmediğimiz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) İşte, yorum
yapıyorsunuz, o yüzden ben bilgiye dayalı bir şey söylemek
durumundayım. Onun için, sizin yorumunuza bir yorumla cevap verme durumum
yok.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Yazılı cevap verin o zaman.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Akçayın sorusu
oldu Sayın Cumhurbaşkanının ziyaretiyle alakalı.
Sayın Cumhurbaşkanımız illeri ziyaret ettiği zaman o
illerde valilik, belediye, üniversite ve diğer kurumları ziyaret
ediyor ve Sayın Cumhurbaşkanımız Van ve Hakkâri illerini de
ziyaret etti. Bu ziyaretleri gizli bir ziyaret de değildi, kamuoyunun
bilgisi dâhilindeydi. Ayrıca, askerî birlikle ilgili ziyareti, il ziyaret
değildir, oradaki bir sancak devir teslim törenine katılma
ziyaretidir, onu gerçekleştirmiştir. Onunla alakalı bir konu,
onu ifade etmek istedim.
Bir de, tabii,
Cumhurbaşkanlığı konutuyla alakalı bir şey ifade
etti arkadaşlarımız. Sayın Cumhurbaşkanımız
bugün o konutu kullanmıyor ve o konuta bugüne kadar
yapılmış herhangi bir harcama da söz konusu değildir.
Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanımızın
kaldığı konutla alakalı
harcama yapması gerekiyorsa yapılmasına da bir
sakınca yoktur.
OKTAY VURAL
(İzmir) Niye oturmuyor acaba?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Çünkü, Türkiyenin en önemli
yerlerinden bir tanesi, temsil yeri. Yabancı konuklar, misafirleri de
ağırlayabilir ve onun için de Türkiyeye yaraşır bir
şekilde olması ve gereğinin yapılması da lazım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Cumhurbaşkanı konutu yakışır değil
mi?
ALİM
IŞIK (Kütahya) Dokuz yıldır devlete yakışır
hale getiremedik mi daha?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bu, eleştiri konusu
yapılması, soru konusu yapılması ayrı bir konu.
Sayın
Işık, darbelerle ilgili hesap sorulacak mı diye bir şey
söyledi. Tabii, 12 Eylül halk oylamasında kabul edilen geçici madde 15le
birlikte yargılama ve soruşturmanın önündeki engeller
kaldırıldı ve şu anda soruşturmalar devam ediyor.
Soruşturmalar ne aşamada bilmiyorum ama bu soruşturmalar devam
ediyor, onu bilmenizi isterim.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Yargılayamayacağınızı
biliyorsunuz tabii, insanları aldattınız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Diğer pek çok soru var,
onlara da ben, sürem de bitti, onlarla alakalı da
ALİM
IŞIK (Kütahya) 4x4 cipler ne oldu, cipler 4x4ler? Vatandaşa haram,
size helal.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz, milletimiz adına soruyoruz ve kendisi de bu sorulara
doğru cevap vermesi gerekir. Bakın, Osloyla yapılan
görüşmelerde Hakan Fidan diyor ki: Siyasi içerikli daha farklı bir
boyuta taşınması ihtiyacı hasıl olunca Sayın
Başbakanımız bu konuda beni görevlendirdi.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, soruyu sordu, İç
Tüzükün hangi maddesine göre şu anda konuşuyor? Böyle bir usul var
mı Sayın Başkan?
OKTAY VURAL
(İzmir) Görevlendirdiği zaman Başbakanlık Müsteşar
Yardımcısı, MİTle ne alakası var? Ben diyorum ki,
hangi tarihte görevlendirdi? Amacı, hedefi neydi?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, böyle bir yöntem var
mı?
OKTAY VURAL
(İzmir) Siyasi mahiyette bir görevlendirmedir, bunun cevabını
vermesini istiyorum.
BAŞKAN
Zapta geçti efendim sözleriniz.
Değerli
milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi,
sırasıyla birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Buyurun efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Hiçbir soruya cevap vermediniz. Millete hesap vereceksin, yok
öyle yağma! (AK PARTİ sıralarından Verdik, verdik.
sesleri, gürültüler)
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Verdik, verdik; siz işinize bakın.
BAŞKAN
Tamam, tamam. Değerli milletvekilleri, lütfen
OKTAY VURAL
(İzmir) Doğru bilgi vereceksin. Ermeni konusuna da cevap vermedin,
hiçbirine cevap vermiyorsun. Siz ancak krallarla, kraliçelerle olursunuz,
milletle işiniz yok sizin.
BAŞKAN - Cumhurbaşkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
01 - CUMHURBAŞKANLIĞI
1.
Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
138.700.000 |
|
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|||
|
TOPLAM |
138.700.000 |
|
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
Cumhurbaşkanlığı 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabınınn bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Cumhurbaşkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
-
Toplam Ödenek |
: |
112.099.000.00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
108.267.718.92 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
3.831.281.08 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI
1. Türkiye
Büyük Millet Meclisi 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
650.673.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
37.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
88.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
454.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
651.252.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2010
yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Büyük Millet Meclisi 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
-
Toplam Ödenek |
: |
470.026.154.00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
418.113.361.52 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
37.364.251.64 |
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
15.815.501.32 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
06- SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.
Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
18.158.700 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
35.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
122.068.430 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 |
Eğitim Hizmetleri |
1.900.000 |
|
TOPLAM |
142.162.130 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Sayıştay Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
-
Toplam Ödenek |
: |
125.900.053.97 |
-
Bütçe Gideri |
: |
94.475.057.64 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
31.424.996.33 |
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
1.819.428.37 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
03 - ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
6.684.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
18.034.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
24.718.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
16.311.503.00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
10.316.803.22 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
5.994.699.78 |
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
04- YARGITAY
1.
Yargıtay 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
21.897.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
81.233.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
103.130.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Yargıtay 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
57.744.138.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
57.488.057.97 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
47.693.06 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
303.773.09 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
05 - DANIŞTAY
1. Danıştay 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
9.449.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
61.213.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 |
Eğitim
Hizmetleri |
80.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
70.742.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Danıştay 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
46.882.686.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
46.476.782.05 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
405.903.95 |
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Başbakanlık 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07 -
BAŞBAKANLIK
1. Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
761.701.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
1.609.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
5.417.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Ekonomik İşler
ve Hizmetler |
64.631.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 |
İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri |
25.000.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
902.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri |
2.497.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
861.757.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Başbakanlık 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Başbakanlık 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
-
Toplam Ödenek |
: |
4.908.578.220.82 |
-
Bütçe Gideri |
: |
4.806.564.982.55 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
102.013.238.27 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
10.219.178.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
10.219.159.80 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
18.20 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.75- MİLLÎ
İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜŞTEŞARLIĞI
1. Millî
İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
750.942.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
750.942.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Millî
İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
518.485.499.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
517.739.406.77 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
746.092.23 |
-Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
220.853.50 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.76- MİLLÎ
GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
14.376.500 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
14.376.500 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
12.546.001.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
11.713.353.62 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
832.647.38 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece,
birinci turda yer alan tüm bütçelerin bölümlerine geçilmesi ve bölümleri
ayrı ayrı oylandıktan sonra
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay,
Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin 2012 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesapları ve Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulunun 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabı kabul edilmiştir.
Hayırlı
olmasını temenni ederim.
Sayın
milletvekilleri, birinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
İkinci
turdan önce kırk beş dakika ara veriyoruz.
Kapanma
Saati: 18.29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:19.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Şimdi ikinci
tur görüşmelere başlayacağız.
İkinci turda
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın, Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu bütçeleri yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
J) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
K) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE
TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
N) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1.- Atatürk Araştırma
Merkezî 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Araştırma
Merkezî 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1.- Atatürk Kültür Merkezi 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür Merkezi 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) TÜRK DİL KURUMU
1.- Türk Dil Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Dil Kurumu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
P) TÜRK TARİH KURUMU
1.- Türk Tarih Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Tarih Kurumu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna
basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
İkinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
AK PARTİ
Grubu: İlhan Yerlikaya, Konya; Tülay Kaynarca, İstanbul; İsrafil
Kışla, Artvin; Tülay Selamoğlu, Ankara; Özlem Yemişçi,
Tekirdağ; Ülker Güzel, Ankara; Selçuk Özdağ, Manisa; Mehmet Naci
Bostancı, Amasya; beşer dakika konuşacaklardır.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu: Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili, on dakika;
Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili, on dakika; Yusuf Halaçoğlu,
Kayseri Milletvekili, yirmi dakika.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu: Oğuz Oyan, İzmir Milletvekili, on dakika; Aylin
Nazlıaka, Ankara Milletvekili, on dakika; Ali Haydar Öner, Isparta
Milletvekili, on dakika, Gürkut Acar, Antalya Milletvekili, on dakika.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu: Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili, on beş dakika;
Erol Dora, Mardin Milletvekili, on dakika; Mülkiye Birtane, Kars Milletvekili,
on beş dakika.
Şahıslar
adına: Lehinde, Ömer Faruk Öz, Malatya Milletvekili, beş dakika;
aleyhinde, Melda Onur, İstanbul Milletvekili, beş dakika.
Soru-cevap
işlemi yirmi dakika.
Değerli
milletvekilleri, şimdi AK PARTİ Grubu adına İlhan
Yerlikaya, Konya Milletvekili.
Süreniz beş
dakika, buyurun.
AK PARTİ
GRUBU ADINA İLHAN YERLİKAYA (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 Mali Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle,
Başbakanımıza da acil şifalar diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tüm demokratik ülkelerde olduğu
gibi ülkemizde de radyo, televizyon yayınlarının düzenlenmesi ve
denetlenmesi görevi, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna verilmiştir.
Biliyorsunuz, 1990lı yıllarda özel radyo ve televizyonlar
yaygınlaşmaya başladığı sıralarda henüz
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu yoktu, ancak 1994 yılında çıkan
3984 sayılı Yasayla kurulmuştu. O tarihten sonra da çok
hızlı gelişmeler oldu, çok sayıda televizyon
yayını hayata geçti, yayınlanmaya başladı ve bu arada
teknoloji, biliyorsunuz, iletişim alanında Türkiyede de, dünyada da çok hızlı
gelişti.
Günümüze
gelindiğinde dünyada karasal yayıncılıktan sayısal
yayıncılığa geçişler başladı. Birçok yerde
tamamlandı, bizde de bu yasamızla birlikte önlemleri
alındı, 2015te inşallah geçecek. Onun dışında
uydu yayıncılığı, kablo
yayıncılığı, İnternet üzerinden IP TV
yayıncılığı diye yeni mecralar ortaya çıkmaya
başladı ve en son olarak da web TV gibi yayınlar hayata geçti.
Dolayısıyla, hem mecra yönünden hem içerik yönünden, bu geçen süre
içerisinde gerçekten yayıncılığımız çok
gelişti ama bu gelişen teknolojiye, gelişen
yayıncılığa mevzuatımız ayak uyduramadı.
Onun için 15
Şubat 2011 tarihinde, biliyorsunuz, yeni Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
Yasası çıktı. Bu 6112 sayılı Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu Yasası 3 Martta da Resmî Gazetede yayımlandı. Bu yasa
yeni birçok şey getirdi yayıncılık hayatımıza,
birçok katkısı oldu. Çünkü daha önce yasada olmadığı
için gönüllülük esasına dayalı olarak yapılan birtakım
faaliyetler bu yasayla yerini buldu. Bunlar nelerdi? Akıllı
işaretler gibi, Alo RTÜK hattı gibi birtakım gönüllülük
esasına dayalı faaliyetlerdi.
Onun yanında
frekans ihalesi yapılamıyordu ve frekans bedelleri
alınamıyordu. Biliyorsunuz, frekans bir kamu malıdır.
Yıllarca geçici izinle yayıncılarımız
yayınlarını sürdürdüler. Onun için, kendilerini bir gecekonducu
gibi hissediyorlardı. Yeni yasayla bu da giderilmiş oldu.
Sayın
vekillerimiz, 1994 yılı hariç bugüne kadar Radyo Televizyon Üst
Kurulu kendi gelirleriyle giderlerini karşılamış; gerçi
yasada, hem şimdiki yasada hem de önceki yasada, Gerektiğinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden takviye edilir. diyor ama
dediğim gibi 94ten bugüne kadar hiçbir şekilde takviye
edilmemiştir çünkü kendi gelirleri kendisine yetiyor. Bunu buradan hemen
belirtelim.
Gelirleri nelerdir
diye bakacak olursak, Radyo Televizyon Üst Kurulunun temel gelirleri:
Birincisi, yayın lisans ücretleri. Bu önemli bir meblağ tutuyor,
gelirler içerisinde önemli bir kısım. Şimdi, yeni yasa ile, 6112
sayılı Yasa ile de frekans yıllık kullanım ücretleri alınmaya
başladı ki RTÜKten aldığımız bilgilere göre bu
28 milyon civarında şu andaki durum itibarıyla. Bu da önemli bir
meblağ olarak karşımıza çıkıyor çünkü daha
önceden yasada boşluk olduğu için böyle bir ücret
alınamıyordu, yeni yasa ile RTÜKün gelirleri arasına bu da
katıldı. Bir diğer gelir kaynağı, radyo,
televizyonlardan yani yayıncılardan alınan bir gelir, o da yüzde
3 civarında bir gelirdir. Dolayısıyla, bu gelirler Radyo
Televizyon Üst Kurulunun gelirleri olarak karşımıza
çıkıyor, bunlar da önemli meblağlardır. 98 milyon gibi 2009
yılından itibaren geçen süreç içerisinde önemli rakamlar var. Yine
2009 yılından bu yana bu kapsamda aktarılan toplam tutar 131.448
TLdir. Bu miktarların hepsini, tabii, RTÜK kendisi kullanmıyor,
Maliyeye aktarıyor. Bunlardan 98 milyonu da doğrudan hazineye, 32
milyonu ise Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmaya
aktarılıyor dolayısıyla RTÜK, Meclisten ve hazineden para
almadığı gibi oraya para aktaran da bir kuruluş olarak
karşımıza çıkıyor.
Önceden frekans
planlaması neden yapılamadı? diye sorulabilir. Önceden yasada
boşluklar vardı, iki üç tane kuruluş bir araya gelip
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İLHAN
YERLİKAYA (Devamla) -
frekans planlaması ve ihaleyi yapması
gerekiyordu.
BAŞKAN
Sayın Yerlikaya, teşekkür ediyoruz efendim.
İLHAN
YERLİKAYA (Devamla) Çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İkinci
konuşmacımız İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca.
Buyurun Sayın Kaynarca. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılı bütçe görüşmelerinde
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğünün bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
aldım. Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Genel
Müdürlük 1920de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasından hemen
sonra Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi adıyla
kurulmuştur ve 1984 yılındaki kanuni düzenlemeyle de adı
Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü olmuştur. En son
teşkilat yapısı genişletilmesi çalışması da
bu yıl, yine 2011 yılı içerisinde 651 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile teşkilat yapısı genişletilmiş, yeni
kadrolarla kurumda uzmanlaşmaya gidilmiştir.
Genel Müdürlük modern bir haber ve
basın merkezi ile sanat galerisine sahiptir ve merkez
teşkilatının yanı sıra 7 il müdürlüğü ve 22
basın müşavirliğiyle, yaklaşık 400 personelle hizmet
vermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Müdürlük, ilgili makamlar ile kamuoyuna zamanında,
doğru, tanıtıcı, aydınlatıcı bilgi
akışını sağlamakla yükümlüdür, Devlet Enformasyon
Sistemiyle yerli ve yabancı medya kuruluşlarının
yayınlarını takip etmektedir.
Genel Müdürlüğe günde
yaklaşık 4 bin haber ulaşmakta, her gün dünyanın önde gelen
yayın kuruluşlarından 40 yabancı televizyon, 18 dilde,
300ün üzerinde yabancı haber sitesi, 3 yerli ve yabancı haber
ajansıyla birlikte tam 92 ülkede, 48 dilde, 1.700ün üzerinde yayın
organının yer aldığı on-line gazete büfesinden 81
ilden 1.200 yerel gazete izlenmektedir.
Yabancı basın
mensuplarının mesleki çalışmalarına yardımcı
olmakta ve ülkemizin tanıtımında iller bazında programlar
yapılmasına da yine müdürlükçe katkı sağlanmaktadır.
Ayrıca, yabancı devlet ve
hükûmet başkanlarıyla birlikte gelen basın mensuplarının
akreditasyonu, AGİT, NATO, HABITAT, İSEDAK gibi zirve
toplantılarda basın düzenlemelerini yapmak da yine verilen hizmetler
arasındadır.
Kamu kurum ve
kuruluşları ile sivil toplum örgütleri arasındaki koordinasyon
için Başbakanlık genelgesiyle kurulan Kamu Diplomasisi
Koordinatörlüğünün sekreteryasını da yine Genel Müdürlük
gerçekleştirmektedir.
Yine
uluslararası programlara baktığımız zaman, farklı
kıtalardaki ülkelerin medya kuruluşlarını Türkiyede bir
araya getirmektedir. Bu çok önemli çünkü 2010da ilk Türk Dili Konuşan
Ülkeler Medya Forumu gerçekleştirilmiş, yine 2011
yılının Mayıs ayında Balkan Ülkeleri Medya Forumu,
geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz basına da yansıdı,
İstanbulda 22 Arap ülkesinden 250 medya temsilcisinin
katıldığı Türk Arap Medya Forumu
gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, yine 2011 yılı
içerisinde Şubat ayında Almanya-Köln, Belçika-Brükselde de
yabancı, yani Türkiye dışında olan ama Türkçe yayın
yapan medya kuruluşlarıyla da çalışmalar
gerçekleştirmiştir.
Şu ana kadar
ifade ettiklerim Genel Müdürlüğün eğitim ve tanıtım
üzerindeki çalışmalarını anlatıyor ama bir taraftan da
yayınlar yapabilmektedir. Bu anlamdaki en ciddi yayını Türkiye
adını taşıyan kitaptır ve tanıtım
kitabı sadece Türkçe değil, İngilizce, Fransızca, Almanca,
Japonca, Çincenin de aralarında olduğu tam on bir farklı dilde
yayın yapmakta ve ülkemizin bu anlamda, uluslararası anlamda
tanıtımını sağlamaktadır ama aynı zamanda
kitaplar da vardır yine gündemde; Medya Etiği, Türkiyede
Basın Yayın ve Tanıtma, Fotoğraflarla Türk Demokrasisi
Tarihi adındaki kitaplar da yine Genel Müdürlükçe
çıkartılmıştır.
Bu arada, Venedik
Kulübüne üyelik var 2004ten bu yana. 28 ülkeden 180 basın
kuruluşunun üye olduğu bir Kulüp, 2010 toplantısını da
İstanbulda gerçekleştirmiştir.
Genel
Müdürlüğün sosyal sorumluluk projeleri arasında her basın
mensubuna fidan bağışı kampanyası 18 ilde 20 bin fidan
dikimiyle gerçekleştirilmiştir.
Basın
kartlarıyla ilgili bir çalışma var, onu hızla
aktarayım çünkü basın kartlarının sekreteryasını
yapan yine Genel Müdürlük. Basın kartının fonksiyonunu
artırmış, gri pasaport, yani hizmet pasaportu
sağlanmıştır. Bugün itibarıyla basın kartı
sayısı 13.144 gazeteciye ulaşmıştır.
Genel Müdürlük
ayrıca yerel basını güçlendirecek çalışmalar
yapmıştır. Bana göre çok önemli, bunun altını dikkatle
çiziyorum çünkü yerel basın çağdaş demokrasinin olmazsa
olmazıdır, o anlamdaki yapılan çalışmalar çok önemli.
Bu anlamda 21 kez medya eğitim semineri, 17 ilde bilgilendirme
toplantıları, Anadolu basınını özendirme yarışmaları
gibi birçok çalışmanın yanı sıra mesleki
eğitimler de yine haber, fotoğraf, yayın eğitimleri
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.
TÜLAY KAYNARCA
(Devamla) Ben bütçenin hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Bir
sonraki konuşmacımız Artvin Milletvekili Sayın İsrafil
Kışla.
Buyurun Sayın
Kışla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin en köklü kurumlarından biri olan
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Malumunuz
olduğu üzere vakıf, insanlığın yardımlaşma
ve dayanışma duygusunun kurumsallaşmış bir hâlidir.
Diğer bir ifadeyle, kişilerin hiçbir karşılık
beklemeksizin kendi mallarını ve haklarını Allah
rızasını kazanmak maksadıyla ve hayırla yâd edilmek
için insanlığın hizmetine tahsis etmesidir.
Dolayısıyla, vakıf temelinde hoşgörü vardır,
şefkat vardır; merhamet, cömertlik ve ibadet duygusu vardır.
Vakıf medeniyetinin temsilcisi olan ecdadımız tüm dünya
ülkelerine örnek olmuştur. Vakıflar aracılığı ile
cumhuriyet öncesi dönemde altyapıdan şehirciliğe, çevreden
sağlığa, eğitimden kültüre, ekonomiden ticarete pek çok
alanda çok önemli hizmetler ifa etmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü,
asırlar önce kurulmuş ancak bugün yöneticisi kalmamış
41.800 vakfın hem idarecisi hem temsilcisi durumundadır ve yine, 4.500
civarında kurulmuş olan yeni vakıfların kuruluş
çalışmaları, işleyişi, denetlenmesi ve
dağılımlarıyla ilgili muameleleri sürdürmektedir. Bugün,
Vakıflar Genel Müdürlüğü, bünyesinde binlerce vakfı
barındıran ve her alanda faaliyet gösteren devasa bir kurum hâline
gelmiştir. Vakıflar bünyesinde bulunan hayrat, vasıflı
gayrimenkuller gerek Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve gerekse de
şartlı olarak kamu kurumlarına ve kamu yararına
çalışan sivil toplum kuruluşlarına yapılan tahsisler
sonucunda restore edilmekte ve milletimizin hizmetine sunulmaktadır.
2001 öncesi, yılda 3-5 eser dahi restore etme
imkânı bulamazken 2003 yılından bugüne kadar, dokuz
yıllık süre içerisinde 3.600 eser onarılmış, restore
edilmiş ve milletin hizmetine sunulmuştur. Yine, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, akar vasfına sahip olan gayrimenkullerden daha fazla gelir
elde etmek için ciddi çalışmalar içerisine girmiştir. 392 adet
taşınmaz, kat karşılığı yönetimiyle veya
yap-işlet-devret yöntemiyle değerlendirilmiş ve bu çalışmalar
sonucunda 3 bine yakın muhtelif cins ve ebattaki gayrimenkuller
Vakıflar Genel Müdürlüğüne kazandırılmıştır.
Devam eden çalışmalarla hedef, el değmemiş,
onarılmamış ve milletimizin hizmetine sunulmamış tek
bir eser bırakmamaktır.
2003-2011 yıllarında gerçekleştirilen
yatırım çalışmaları sonucunda Vakıflar Genel Müdürlüğü
2 milyar 500 milyon lira gibi bir yatırıma vesile olmuş, 70 bin
kişinin istihdamına imkân sağlamıştır. Etkili
yönetimle, atıl duran gayrimenkullerin verimli değerlendirilmesi
sonucu, 2003 yılında 35 milyon lira bütçesi olan bir Vakıflar
Genel Müdürlüğü, 2011 yılında 400 milyon TL bütçeye ulaşan
bir kurum hâline gelmiştir.
Oluşturmuş olduğu Coğrafi Bilgi
Sistemi ve Vakıf Taşınmazları Yönetim Sistemi ile
kiracıları ve gayrimenkullerle ilgili imar değişikliği
ve diğer muameleleri daha yakinen takip etme fırsatını
yakalamışlardır. Yine, çok önemsediğimiz, Vakıf
Arşiv Yönetim Sistemiyle, 2011 yılında tamamlanan bu sistemle,
geçmişimize ışık tutan, vakıflara ait vakfiye, berat,
hüccet, ferman gibi 10 milyon belge dijital ortama
aktarılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; vakfiyelerde yer alan hayır
şartlarının yerine getirilmesi maksadıyla 2011
yılında her ay seksen bir ilde 20 bin fakir aileye gıda
yardımı, yine; muhtaç, engelli ve yetimlerden 5 bin kişiye
aylık maaş ve 15 bin öğrenciye burs imkânı tahsis
edilmiştir.
Vakıfların
yaşatılması kadar vakıf bilincini de canlı tutmak son
derece önemlidir. Bu anlamda, Vakıflar Haftası münasebetiyle pek çok
etkinlikler yapılmakta, yeni vakıflarla birlikte projeler gerçekleştirilmektedir.
Ülkemizde müspet
anlamda güzelliklerin artmasını istiyorsak, vâkıf insan
sayısını artırmak ve vakıfların
sayısını artırmak mecburiyetindeyiz.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; sözlerimin sonunda, hazineden hiçbir
katkı almadan gelirinin yüzde 50sini yatırıma ayıran
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla)
ve devlete yük değil, devletin yükünü
sırtlanan Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2012 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kışla.
Bir sonraki
konuşmacımız Ankara Milletvekili Sayın Tülay
Selamoğlu.
Sayın
Selamoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA TÜLAY SELAMOĞLU (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı kapsamında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla
selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, Anayasamızın 134üncü maddesi gereği, 2876
sayılı Kanunla, Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve
inkılaplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini, Türk dilini
bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayımlar
yapmak amacıyla kurulmuştur. Atatürk Araştırma Merkezi,
Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezi bağlı
kurumlardır.
2011
yılı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu için, her açıdan yeniden
yapılanma ve bilimsel araştırmalar için sağlam bir
altyapı oluşturma yılı olmuştur.
Yeni
yapılanma ve düzenlemeler sırasında Kurum geleneksel
çalışmalarına devam etmiştir. 2011 yılında
yapılan çalışmalar, projelerin etkin ve verimli bir şekilde
yürütülebilmesi için proje önergesi, bilimsel araştırma ve özgün
bilgi üretimini desteklemek amacıyla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği
yürürlüğe girmiştir.
Atatürk
Yüksek Kurumu Yurt İçi ve Dışı Burs Yönergesi güncellenerek
Kurumun lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine burs programı
başlamıştır. 2011 yılında 112 lisans, 61 yüksek
lisans, 23 doktora ve 2 doktora sonrası araştırmacı olmak
üzere 198 öğrenciye burs verilmiştir.
Genel
Ağ Burs Takip ve Yönetim Sistemi hazırlanmıştır.
İlişkili veri tabanlarının hazırlanması projesi
ile bilgi santrallerini kurma çalışmaları sürdürülmektedir.
Bilimsel
araştırmaların İnternet üzerinden yürütülmesi temin
edilecek, yirmi dört saat açık bilgi bankası olacaktır.
Etkileşimli
bir iletişim sağlamak amacıyla sosyal ağ sayfaları
oluşturulmuştur. Türk Dil Kurumu kütüphanesinde yazma eserler sanal
ortamda bütün dünya araştırmacılarının hizmetine
sunulmuştur. Atatürk Yüksek Kurumu Bilişim Altyapısı ve
Bütünleşik Bilgi Sistemi yıl sonunda tamamlanacaktır.
Farklı
Kültürlerin Temel Düşünce Bilim ve Sanat Eserlerini Türkçeye Çevirme
Projesi 850 eser üzerinde başlamıştır. Türk
İşaret Dili Eğitim Sisteminin oluşturulması Dil
Bilgisi ve Sözlük Hazırlama Projesi ile 14. Yüzyılda işaret
dilini kullanan millet olduğumuz hâlde, Türk işaret dili bu Hükümetle
resmîleşecektir.
Türkiye
Türkçesinin Köken Bilgisi Etimoloji Sözlüğü Projesi dil tarihimizi
edebileştirecektir. Çünkü daha önceki yıllarda yapılan Türk Dil
Kurumunun Türk Dili Dergisi Mart 1965 nüshasındaki bir başyazıda
bir cümle Türk dili üzerindeki çalışmaların matematik ve
bilimsellikten ne kadar uzak olduğunu o dönemde göstermektedir. Cümle
şu: Sözcük yaratmak için ille sanatçı ya da bilim adamı olmak
gerekmez, en ummadığın kişi çok beğenilen sözcük
yaratabilir. yani uydurabilir.
Dilin
artık, Türk Dil Kurumunun altında, matematiksel özellikleriyle ve
bilim olarak kabul edilip çalışmaların bu şekilde devam
etmesi, Türkiye Cumhuriyeti Türk dili, Türk tarihi ve Türk kültürü için çok
önemli bir aşamadır.
Ayrıca
Uzaktan Öğretim Yöntemiyle Yabancılara Türkçe Öğretimi
Yazılım Projesi dilimizin yaygınlaşmasını,
tanınmasını sağlayacaktır.
2011
yılında 2012-2016 dönemi için yeni bir izlem tasarımı
çalışmaları tamamlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılında yapılan
geleneksel çalışmalar da şunlardır: 43 eser
yayınlanmış olup 83 eserin basım işleri sürmektedir.
Daha önce basılmış olup mevcudu biten 18 eserin
tıpkıbasımı tamamlanmış, 32 eserin
tıpkıbasım işlemleri sürmektedir. Kurumun sürekli
yayımlarından Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Türk Dili
Dergisi, Türk Dili Araştırmaları Dergisi, Türk Dünyası Dil
ve Edebiyat Dergisi, Belleten, Belgeler, Erdem ve Arış 2011
yılı içinde çıkarılmıştır.
Türk Dil
Kurumunun web sayfası, Güncel Türkçe Sözlük, Sesli Türkçe Sözlük,
Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Büyük Türkçe Sözlük yoğun biçimde
ziyaret edilmektedir. Ayrıca Sıkça Yapılan Yanlışlara
Doğrular, Sıkça Karıştırılan Sözcükler
Kılavuzu genel ağ sayfasında bulunmaktadır. Türk Dil Kurumu
tarafından hazırlanan Güzel Türkçe Bulmacaları, bölgesel ve
yerel basın kuruluşlarına ücretsiz gönderilmektedir.
Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun 2012 bütçesinin hayırlara vesile
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Selamoğlu.
Bir sonraki
konuşmacımız Tekirdağ Milletvekili Sayın Özlem
Yemişçi.
Buyurun
Sayın Yemişçi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ÖZLEM YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Atatürk
Araştırma Merkezi bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Atatürk Araştırma
Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 134üncü maddesi
gereğince 1983te 2876 sayılı Kanun ile kurulan Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna bağlı kamu tüzelkişiliğine
sahip dört kurumdan birisidir. Kurulduğundan bu yana kanunla kendine verilen görevler çerçevesinde bilim ve kültür
hayatına önemli katkılarda bulunan Atatürk Araştırma
Merkezi, Atatürk ilkeleri, devrimleriyle Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ve
gelişim süreci hakkındaki konuları bilimsel faaliyetlerle
destekleme amacı taşımaktadır. Atatürk Araştırma
Merkezi 2001-2011 yılları arasında 138 kitap, 39 dergi, 4
uluslararası kongre, 18 sempozyum gerçekleştirip yayınlanan
eserlerin edebiyat, halk kültürü ve bilim tercihiyle yoğunlaşmıştır.
2012 yılında yapılması planlanan faaliyetler arasında
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün eserlerinin dünyaya tanıtılması
için merkez tarafından seçilen 16 eserin farklı dillere çevrilmesi ve
merkez tarafından üzerinde çalışılan Atatürk ansiklopedisi
çalışmaları bitmiş olup 2012 yılında
yayınlanacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; düşünceleri
kalıplaştırmamalıyız, özünü anlamalıyız.
Fikirler, düşünceler ayrılsa bile zeminimizdeki samimiyeti
kaybetmemeliyiz. Bu topraklar nice âlimler, nice liderler
yetiştirmiştir ve yetiştirmeye devam edecektir. Bizi biz yapan
tüm değerleri sahiplenmeli, onları iyisiyle kötüsüyle
anlamalıyız. Ulu Önder Atatürk sadece bu toprakların evladı
değil, tüm dünya için bir değer, insanoğlu için bir
kazançtır. Onun fikirlerini, düşüncelerini anlamak, özümsemek ve
gelecek nesillere aktarabilmek onun imzasını taklit etmekten daha
önemlidir. Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir; benim
fikirlerimi, benim düşüncelerimi, benim duygularımı
anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir. demiş Gazi Mustafa Kemal
Atatürk.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu söz, aslında, bu ulusun yetiştirmiş
olduğu tüm evlatlar için geçerlidir. Özünü, özümüzü bilmeliyiz,
onları anlamalıyız. Onları anlamak, kendimizi
anlamaktır. Onları oluşturan biz, bizleri ileriye
taşıyacak olan onlardır. Aşık Veyseliyle Evliya
Çelebisi, Dede Korkutuyla Mimar Sinanı, Namık Kemaliyle Hacı
Bektaşı, Fatih Mehmet Sultan Mehmetiyle Nene Hatunu, Köroğlu
ve Mevlânâ, Yunus Emre, hepsi, hepsi bu toprakların ürünü, bu ulusun
mozaikleridir, geleceğe ayna tutan gerçeklerdir. İstikrarla
yürüyoruz; cumhuriyetimizi, milletimizi seviyoruz. Onun için, 2023te yüzüncü
yılımıza yakışır hedefler koyduk.
Değerli
milletvekilleri, iki yerel seçim, üç genel seçim, iki halk oylaması ve bir
Cumhurbaşkanlığı seçimi halkın takdiridir. Seçim
dönemlerinde mali disiplin bozulmamış, piyasaların güveni
sarsılmamıştır. Bu teşekkür bu topluma, bu
teşekkür milletin kayıtsız şartsız egemenliğine.
Atatürkün
öngördüğü muasır medeniyetler seviyesine iktidarımız
zamanında gerek ekonomik gerek siyasi gerek diplomasi alanında
ulaşılmış, halkımız hak ettiği seviyeyi ve
istikrarı elde etmiştir.
Atatürk
Araştırma Merkezinin 2012 yılı bütçesi toplam 2 milyon 393
bin liradır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, 2012 yılı bütçesinin tüm kurumlarımıza
ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor,
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yemişçi.
Bir sonraki
konuşmacımız, Ankara Milletvekili Sayın Ülker Güzel.
Buyurun Sayın
Güzel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ÜLKER GÜZEL (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24üncü Dönem milletvekili olarak büyük Türk milletinin yüce
Meclisinin önünde ilk defa söz almış olmanın gururunu
taşıdığımı ifade ederek yüce Meclisin değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
adına Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunu oluşturan dört
kuruluştan biri olan Atatürk Kültür Merkezinin bütçesi ve faaliyetleriyle
ilgili olarak söz almış bulunuyorum.
Atatürk Kültür Merkezi Atatürkçü
düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, Türk kültürünü,
Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak üzere 1983
yılında kurulmuştur. Millî dayanışma ve
bütünleşmede kültür, dil ve tarih değerlerini birleştirici bir
güç olarak göz önünde tutmak, bu değerlere karşı
girişilecek her türlü yabancı ve bölücü akımların bilimsel
yoldan çürütülmesini esas almak gayesiyle kurulmuştur.
Millet olarak dünyanın
sayılı kültür ve medeniyetlerinden birine sahip
uygarlıkların beşiği bir coğrafyada yaşamaktayız.
Toplumda yaratılan bütün maddi ve manevi değerlerin, büyük kültür ve
mirasın korunması, değerlendirilmesi, tanıtılması
ve gelecek kuşaklara aktarılmasının ne kadar önem arz ettiği
hepinizin malumudur. Bu sebeple, bilim ve kültür kurumlarımıza büyük sorumluluklar
düşmektedir. Bir kültür akademisi niteliğinde olan Atatürk Kültür
Merkezi bu sorumluluğun bilinciyle çalışmakta ve faaliyetlerini
diğer kurumlarla birlikte sürdürmektedir.
Merkez, kuruluşundan bugüne kadar
ulusal ve uluslararası düzeyde kongreler, sempozyumlar, konferanslar
düzenlemiş, süreli ve süresiz yayınlar
çıkarmıştır. Kültür araştırmalarını
teşvik amacıyla araştırma bursları vermiş ve
gerçekleştirdiği projelerle Türk kültürünün
araştırılmasına ve tanıtılmasına
yardımcı olmuştur.
Atatürk Kültür Merkezi, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumuna bağlı diğer kurumlar gibi 2001den bu yana
kuruluş kanununda bulunan hukuki boşluklara rağmen
faaliyetlerini aksatmadan yürütmeye çalışmıştır.
Hükûmetimiz Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile bu yasal boşluğu gidermeye
çalışmış ve kurumların hizmetlerini daha etkin bir
şekilde yerine getirmelerinin önünü açmıştır.
Atatürk Kültür Merkezi
sınırlı bütçesine rağmen pek çok önemli projelere de destek
vermiştir. Bu
projelerden birisi, Türk Cumhuriyetlerinin
bağımsızlıklarının 20nci yılı
vesilesiyle desteklenen Avrasyada Yeniden Çizilen Sınırlar,
İnşa Edilen Kimlikler ve Türkiye başlıklı projedir.
Atatürk Kültür Merkezi tarafından Türk Dil Kurumu, Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının
katkılarıyla yürütülen bu proje, bilim dünyasının, ortak
tarihî ve kültürel değerlere sahip olduğumuz dost ve kardeş
ülkelerin bağımsızlıklarının 20nci
yılında yapılabilecek anlamlı bir çalışma
olmuştur.
2011
yılında yüksek lisans ve doktora öğrencileri için burslar tahsis
edilmiş, üniversitelerle iş birliği içinde çalışmalar
devam etmiştir.
Türk
kültürünün farklı alanlarıyla ilgili pek çok kitaplar
yayınlanmış ve özellikle Erdem ve Arış dergileri bu
yıl içinde yeniden okuyucularıyla buluşturulmuştur.
Bunların yanı sıra merkez, genç araştırmacıları
teşvik amacıyla tümüyle gençlerden oluşan, Mehmet Akif Ersoy ve
İstiklal Marşına Genç Bakışlar Ulusal Öğrenci
Sempozyumunu düzenlemiş ve genç araştırmacıları
desteklemiştir.
Cumhuriyet
dönemi kültür hayatını bütün boyutlarıyla ele almayı ve
modern Türkiye'nin kültürel birikimini dünya bilim ve kültür hayatına
tanıtmayı amaçlayan, Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü adlı proje
tamamlanmış ve ilk üç cildi yayınlanmıştır.
Atatürk
Kültür Merkezinin bundan sonraki faaliyetlerinde Türk milletinin tarihinin
kültürel, sosyal ve beşerî açılardan daha geniş bir
bakış açısıyla ele alınmasını ve
TÜBİTAKa biçilen misyon gibi, özel bir misyonla değerlendirilmesini
temenni ediyorum.
2012
bütçesinin hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür eder,
bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını dileyerek hepinize
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Güzel.
Bir sonraki
konuşmacımız Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ.
Buyurun
Sayın Özdağ. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Dil Kurumu bütçesi üzerine AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
İnsan
ve toplum hayatında dil, hayati değerlere önceliğiyle sahip bir
kıymettir. Allah bütün canlıları dilleriyle
yaratmıştır. Felsefenin, sanatın, siyasetin,
düşüncenin kendi dili vardır; tıbbın, matematiğin, müziğin,
meydanların, sokakların dili vardır. O nedenle Önce söz
vardır. denilmiştir. Biz dille düşünürüz; dille konuşur,
dille ağlar, dille ağıt yakar, şarkı söyler, dille
barışır, dille kavga ederiz; dille doğar, dille büyür ve
dille ölürüz. Dünya üzerinde yaklaşık 350 milyon insanın
çeşitli lehçeleriyle konuştuğu Türk dili dünyanın en eski
ve en yaygın beş dilinden birisidir. Yaşanmış muhkem
bir mazimiz, yaşanacak muhayyel bir geleceğimiz var. Biz bu
toprakları dilimizle fethettik.
Evet, Türkçemizin
geliştirilmesi amacıyla 1932 yılında kurulan Türk Dili
Tetkik Cemiyeti 1936daki Türk Dili Kurultayında Türk Dil Kurumu ismini
almıştır. Yaptığı iş kadar tarihî
mirası ve hatırasıyla da bizim için kıymetlidir. Siyasetle
hemhâl olduğu dönemlerde Türk Dil Kurumu eliyle Türk dili medeniyet dili
olmaktan uzaklaşmış, dünya dilleriyle ilişkisini
koparmıştır. Tarih boyunca, başta Çince olmak üzere, tüm komşu
dillerle kompleksiz bir şekilde ilişki kurabilen ve ilişki
kurduğu her dilden kavram alabilme kabiliyeti olan Türkçe, sonrasında
içine kapanık, tedirgin ve gelişim ufkundan mahrum bir dil hâline
getirilmiştir. Önce Güneş Dil Teorisiyle, daha sonra da tarihten
kopma zihniyetinin tesiriyle Türk dili medeniyet dili olmaktan
çıkmış, özleştirme ve arındırma
çalışmaları sonucu maalesef Türkçe sözlükteki kelime
sayısı 30 bine kadar düşmüştür. Yaşanan bu olumsuzluk
Türkiyeyi tarihinden kopardığı gibi diğer Asya Türk
topluluklarından ve yakın coğrafyasından da koparmıştır.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Onun için mi Arapçayı alıyorsunuz?
SELÇUK ÖZDAĞ
(Devamla) Türk Dil Kurumu siyasetin etkisinden uzaklaştıkça ve
özellikle son yıllarda Türk dili konusunda çalışmalar daha
akademik düzeyde yapılmaya başlanmıştır. Türk Dil
Kurumunun ve üniversitelerimizdeki bilim insanlarımızın üstün
gayretleri sonucunda 30 bin kelimeden oluşan Türkçe Sözlükten 92 bin
kelimeden oluşan Türkçe Sözlüke ulaşmış
bulunmaktayız.
Türk Dil Kurumunun
2011 yılı faaliyetleri ve 2012 projelerinden de bahsetmenin
faydalı olacağı kanaatindeyim. 2011 yılının on
bir aylık döneminde 40 kitap ve 21 dergi yayımlanmış,
basım aşamasında ise 27 kitap bulunmaktadır. Türkçe
sözlükün 11inci baskısı 100 bin adet olarak
yapılmıştır. Sanal mağaza faaliyete sokulmuş ve
Türk Dil Kurumu yayınları İnternet üzerinden satılmaya
başlanmıştır. Türkçede Zıt Anlamlı Kelimeler
Sözlüğü ve Türkçede Eş ve Yakın Anlamlı Kelimeler
Sözlüğünün erişime açılmasıyla, erişime açılan
sözlük sayısı 13 olmuştur.
Kurumun yayımladığı
dergilerin bütün sayıları dijital ortama aktarılmış,
böylece 29 bin makale, yazı ve deneme ücretsiz olarak sanal ortamda
hizmete sunulmuştur.
Türk Dil Kurumu kütüphanesindeki 700
adet yazma eserin dijitalleri ücreti mukabilinde erişime
açılmıştır.
Türk dili alanında lisans ve
yüksek lisans düzeyinde eğitim gören 195 öğrenciye burs
verilmiş, 2012 burs programına 10 doktora sonrası
araştırma bursu eklenmiştir.
Türk İşaret Dili Sözlüğü
ve dil bilgisinin hazırlanması ve Türkoloji alanında
yabancıların eserlerinin Türkçeye çevrilmesi, 2012 yılı
bütçesine dâhil edilen Türkiye Türkçesinin Etimoloji Sözlüğü ve uzaktan
öğretim yöntemiyle yabancılara Türkçe öğretimi
yazılımı projelerinin çalışmalarına devam edilecektir.
Bu çalışmalarından dolayı Türk Dil Kurumu Başkanına
ve Kurum çalışanlarına teşekkür ediyorum.
Her yönüyle zenginleşen,
kalkınan bir milletin dili fakirleşemez. Türkçe, dünya dili olmak
mecburiyetindedir. Türkçe, dünyanın dört bir yanında açılan Türk
okullarının yaptığı gibi dünyaya açılmalı.
Bu vesileyle Türkçe olimpiyatlarını düzenleyen Türkçe
sevdalılarına da Türk milleti adına şükranlarımı
arz ediyorum. Bu yüzden Türkçenin tekrar fatih dil olmasının önündeki
zihniyet engelleri kaldırılmalıdır.
Türk Dil Kurumu yabancı kelimelere
karşılık üreten bir kelime fabrikası değil, Türkçeyi
dünyayla bütünleştirerek geliştirecek politikaların
oluşturulmasına öncülük eden, Türkçeye ufuk açma projelerini
destekleyen dil felsefesi de geliştiren bir kurum olmalıdır.
Türkçe bizim
vatanımızdır. Türkçe, benim ses bayrağımdır.
diye seslenen Fazıl Hüsnü Dağlarcanın deyimiyle Türkçe, dil
bayrağımızdır.
Türkçeyi korumak, geliştirmek,
yaşatmak, aynı zamanda Türkiye'yi korumak ve yaşatmak demektir.
Türk Dil Kurumu ve bizler bu vatanı ve bu bayrağı korumakla
mükellefiz.
Türk milleti içerisinden yeniden Yahya
Kemalleri çıkarmalı ve Bu dil ağzımda annemin ak
sütüdür. demelidir.
Cemil Meriç, Kamus namustur.
düsturunu yeniden koymalıdır.
Kelimelerin serdarı Süleyman
Nazif, Türk dilinin kıymetlerinden vazgeçmeyen Tarık Buğra
yeniden yazmalıdır.
Toplumumuza dayatılan
uydurukçayı reddederek kurbağa dili diyen
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla)
Necip
Fazıl şiir yazmalıdır.
Osman Yüksel Serdengeçtiye yeniden ruh
üflenmeli, mabetsiz şehirlerde bir nesli nasıl mahvettiler diye
sormalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkçe resmî dilimizdir ve bundan sonra da böyle
olacaktır. Bu gerçeği hatırlatmakla beraber, bu topraklar
üzerinde yaşayan herkesin ana dilini öğrenme, konuşma hakkı
ve özürlüğü olması gerektiğini vurguluyor, 2012 bütçesinin
hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok
teşekkür ediyoruz Sayın Özdağ, sağ olun.
Bir sonraki
konuşmacımız, Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci
Bostancı.
Buyurun Sayın
Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan,
sayın üyeler; Türk Tarih Kurumu üzerine konuşacağım.
Tarih üzerine
konuşmak zor, kolay değildir. Cemil Meriç, büyük tarihçi İbni
Haldunu anlatırken girişte şöyle bir cümle kurar: Selame
Kalesinin burçlarından sisler içindeki ovaya bakan İbni Haldun.
Tarih de böyledir hakikaten, sisler içindedir. Tarihçi, o sisler içindeki
gerçekliğe, insanların yaşadıklarına hakikatin
ışığını düşürmeye çalışır ama
bunu yaparken muhakkak tarihçinin kendisinin de içinde yer aldığı
bir ideoloji, dünyaya bir bakış tarzı vardır. Hem incelenen
alanın sisler içinde oluşu hem de inceleyen kişinin kendine göre
bir hakikatin içinde yer alarak bakışı tarihçiliği
zorlaştırır ama tarih her zaman bütün toplumların temel
iştigal alanlarından birisi olmuştur. Yazılı tarih,
bakın, Heredotun gözleri kör ama tarihçilik yapıyor, Tukidides
Peleponnes Savaşlarını anlatıyor, İbni Haldunun
Mukaddime (giriş) eseri -benim konuşmam da giriş mahiyetinde
kalacak galiba- tarihin metodolojisine ilişkin çok temel verileri sunuyor.
Hiç okuryazar olmayan toplumlar bile geçmişte atalarının
yapıp ettiklerini sürekli tekrarlayarak geleceğe bir
ışık düşürmeye çalışıyorlar.
Bu çerçevede,
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra paralel bir kurum olarak -biraz önce
burada diğer kurumlar da sayıldı- 1930 yılında Türk
Tarih Kurumu oluşturuluyor. Son derece önemli bir kurum. Türklüğün
geçmişteki varlığını, tarihte yapıp ettiklerini
inceleyen, buradan aynı zamanda geleceğe bir siyaset çıkarmaya
çalışan bir yaklaşım. Esasen tarihin görevi de budur,
sadece geçmişi anlatmak değildir; geçmişi anlatırken
geleceğe konuşmaktır.
Türk Tarih Kurumu
bu yönde çalışma gösterirken çok önemli faaliyetlerde bulundu.
Uluslararası kongreler düzenledi, önemli dergiler yayınladı.
Bugünlerde de kadrolarını tahkim ediyor, 115 uzman
yardımcısı alacakmış; hayırlı olsun. Bu
uzman yardımcılarının Türk Tarih Kurumunun
çalışmalarını zenginleştirmesini diliyoruz.
Türkiyede,
özellikle yakın tarih bir çatışma alanı. Dikotomiler var,
karşıtlıklar var; bütün bunları biliyoruz. Lozana
ilişkin, Sevre ilişkin, Abdülhamite ilişkin. Bunlar, âdeta
sembol konular. Lehte ve aleyhte son derece ateşli tartışmalar
yapılıyor. Bu, aslında geçmişe yönelik bir
tartışma değil, geleceğe yönelik bir tartışma.
Esasen, soğukkanlı tarihçilerin yapması gereken, tarihin
üzerindeki bu ateşli siyasal ilgiyi biraz azaltmak ve hakikaten
geçmişte ne olup bittiğine ilişkin toplumun önüne mümkün
olduğu ölçüde gerçek bir temsil koyabilmek. Türk Tarih Kurumunun bu yönde
çalışmalar yapmasını temenni ediyorum.
Bir toplumda
elbette resmî tarih olur. Türkiyede de uzun yıllar boyunca resmî tarih
vardı. Yanlış olan şudur: Resmî tarihi egemen tarih hâline
getirirsiniz ve alternatif tarih çalışmalarına mani olursunuz.
Bu, yanlıştır. Buna mani olduğunuzda, bu defa alternatif
tarihçiliğin yerini şifahi tarihçilik alır; insanlar
konuşmaya ve söylenmeye başlarlar. Esasen Türk Tarih Kurumunun ve
alternatif tarihçiliği teşvik edecek yaklaşımların
yapacağı çok önemli bir hizmet yalan yanlış, şifahi
anlatıma dayalı tarihsel hikâyelere de mani olmaktır.
Türk Tarih
Kurumunun bu manada, daha geniş bir perspektifle Türkiyenin yakın
dönemine ilişkin sosyal, politik çalışmalar yapmasını
temenni ediyorum. Bu çalışmaları yaparken mutlak surette şu
ilkenin de önemli olduğunu düşünüyorum: AK PARTİ kendisini ifade
ederken Kimsesizlerin kimsesi olmak. meselesinin altını
hassasiyetle çizen bir parti. Tarih ise Benjaminin ifade ettiği gibi bir
bakıma Galiplerin tarihidir.
Mağlup
olanların tarihte de çok fazla yeri olmaz. Ümit ediyorum ki AK PARTİ,
tarihçiliğe yeni bir soluk getirirken nasıl, bugün, kimsesizlerin
kimsesi olmak için çalışıyorsa, tarihte de evet, hem egemenlerin
hem galip gelenlerin hem de kimsesizlerin sesi olacak ve Türk toplumunun
gerçek, toplumsal ve siyasi tarihini ortaya koyma yolunda güçlü bir irade
gösterecektir.
Çok teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bostancı,
teşekkür ederiz.
Şimdi sıra Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu temsilcilerinde.
Birinci konuşmacı
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu.
Buyurun Sayın Dedeoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
kapsamında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Basın Yayın Enformasyon
Genel Müdürlüğü bütçelerinin üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısı AKP Hükûmetinin
10uncu, 61inci AKP Hükûmetinin de 1inci bütçesidir. Bütçeler, devletin hangi
alanlara ne kadar kaynak ayırdığını ve hangi
alanlardan ne kadar kaynak sağlayacağını göstermektedir.
Yine vergiye dayalı kaynaklar üzerine hazırlanmış olan bu
bütçede, işçi, memur, emekli, çiftçi, esnaf ve dar gelirli
vatandaşlarımız yine düşük pay almışlardır.
Bu vesileyle, her ilimizin olduğu gibi, Kahramanmaraş
ilimizin de yeni kaynaklar bekleyen pek çok yatırımı
beklemektedir. Yollar, okullar, hastane, sanayi, yeni teşvikler ve sulama
kanalları gibi birçok yatırımlarımız 2012 bütçesini
beklemektedir çünkü Kahramanmaraşın pek çok problemi
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 1994
yılında yürürlüğe girmesiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
kurulmuştur. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, radyo ve televizyon
yayıncılığını düzenlenmek ve denetlemekle
görevlendirilmiştir. Kurum toplumumuz, gençlerimiz ve
çocuklarımız açısından fevkalade önemli bir görevi
üstlenmiştir. Bu nedenle, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu görevini
titizlikle ve en iyi şekilde yapmak zorundadır.
Özel
radyo ve televizyon yayınları ülkemizde ilk olarak 1990lı
yılların başından itibaren başlamıştır.
1993 yılında Anayasa değişikliği yapılarak özel
radyo ve televizyon yayınlarının yapılmasına imkân
sağlanmıştır. Bu değişiklik sonrası bugün
ülkemizde karasal anlamda yayın yapan 25 adet ulusal, 15 adet bölgesel, 207
adet yerel olmak üzere toplam 247 adet televizyon kanalı ve 38 adet ulusal,
98 adet bölgesel, 922 adet yerel olmak üzere toplam 1.058 adet radyo
kanalı bulunmaktadır.
İşte,
bundan dolayıdır ki Radyo ve Televizyon Üst Kurulu radyo ve
televizyon yayıncılığını iyi düzenlemeli ve ciddi
denetimler yapmalıdır. Radyo ve televizyon yayınlarıyla
ilgili olarak kamuoyunda oluşan tepki, beğeni ve hassasiyetler
yakından izlenmelidir. Ölçüsüz yayın yapan ve toplumca benimsenmeyen
ilkelere uymayan kurumlara dikkat edilmelidir. Radyo ve televizyon yayınları
toplumun millî ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına
aykırı olmamalıdır. Yayınlarda özel hayatın
gizliliğine saygılı olunmalıdır. Son yıllarda
televizyon yayınları konusunda genel bir memnuniyetsizlik yaşanmaktadır.
Bugün toplumun hangi kesimine giderseniz gidin insanlarımız televizyondaki
sorumsuz yayıncılıktan rahatsızdır. Pek çok
yayında reyting uğruna bu ülkenin geleneklerini, millî ve manevi
değerlerini, çocuklar ve gençlerimizin ruh
sağlığını âdeta hiçe sayan bir
yayıncılık anlayışıyla hareket edilmektedir.
Özellikle çocukların ve ev hanımlarının televizyon
izlediği saatlerde birbirinin benzeri niteliksiz, düzeysiz,
insanların özel yaşamlarını konu edinen programlar
yayınlanmaktadır.
Bugün, maalesef üzülerek belirtmeliyim
ki, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna gelen izleyici şikâyetleri, çocuklara
ve gençlere zararlı, Türk aile yapısı ve ahlakına
aykırı yayınlar yapıldığını ortaya
koymaktadır. Bu, çok vahim bir durumdur. Çünkü izleyici şikâyetlerine
konu olan değerler, toplumumuzun en kıymetli değerleridir. Türk
aile yapısı ve ahlakına, çocuklarımıza ve gençlerimize
zarar verecek yayınlara izin verilmemelidir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bu
işler için vardır; düzenleme ve denetleme konusu, görevleri
arasındadır. Ama gelen izleyici şikâyetlerine bakılacak
olursa bu Kurumumuz kendisine verilen görevleri tam anlamıyla yerine
getirememiştir. Radyo ve televizyon yayınları,
çocuklarımızı ve gençlerimizi yeni ufuklara taşıyan,
eğitimi ve öğrenimi ön plana çıkaran, kötü alışkanlıklardan
uzak yayınlar olmalıdır. Bütün bunların yanında, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin varlık ve
bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına
aykırı yayınlara da izin verilmemelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun
görevini tam olarak yaptığından herkes emin olmalıdır.
Bu Kurum sürekli tartışılır bir kurum olmaktan
kurtarılarak yolsuzluk ve usulsüzlüklerle anılmamalıdır;
iktidar partisinin siyasi baskılarından uzaklaşmalı ve
gerçek özerk yapısına kavuşmalıdır. Bütün temennimiz
bu yöndedir.
Değerli
arkadaşlar, bu kurumlar hepimiz için vardır. Bu kurumların
hepsinin ayrı ayrı hizmetleri ve görevleri vardır. Bir kurum
görevini yapmadığı veya eksik yaptığı zaman o
alanda sıkıntı ortaya çıkmaktadır. Onun için, gelin
kurumlarımızın çalışmalarını engelleyecek ve
siyasallaştıracak davranışlardan uzak duralım. Radyo
ve Televizyon Üst Kurulumuzda da bugün buna benzer bir durum
yaşanmaktadır. Kurum, bu görünümünden kurtulmalı ve beklentilere
cevap verme konusunda çalışma başlatılmalıdır. Çünkü sabahları ve
akşamları, hatta günün her saatinde ekran başına geçen
insanlarımızın Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan çok şey
beklemektedir. Toplumu şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa
sevk eden veya halkı sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge
farkı gözetecek, kin ve düşmanlığı tahrik eden veya
toplumda nefret uyandıran yayınlara hiçbir zaman imkân vermemelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; radyo ve televizyon
yayınlarında tarafsızlık yayıncılık ilkeleri
açısından en önemli bir unsur olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu nedenle özellikle siyasi partilerle ilgili
yayınlarda tamamen tarafsız ve objektif
davranılmalıdır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun maalesef
birçok konuda olduğu gibi bu konuda da eksiklikleri bulunmaktadır. Bu
kurumun 12 Haziran milletvekilliği genel seçiminde göstermiş
olduğu taraflı tutumu da hâlen tartışılmaktadır.
Haberlerin yansımasında tarafsızlık, gerçekçilik ve
doğruluk ilkelerine bağlı olunmalıdır, halkı
aldatacak ve yanıltacak haberlerden kaçınılmalıdır.
Kurul bütün düzenlemelerini bu doğrultuda yapmalıdır. Bu arada
gençlerimize ve çocuklarımıza zarar verecek yayınlardan da
kaçınılmalıdır.
Ülkemiz
geçmişte pek çok kahramanlıklar yaşamış ve
yaşatmıştır. Bu kahramanlık destanlarını
küçük düşürecek veya zedeleyecek yayınlardan da uzak
durulmalıdır.
Temennim
şudur ki
Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışmalar
esnasında naklen yayın yapılmakta ve akşam saat yedi
olduğu zaman da kapatılmakta. Bu durum derhâl düzeltilmeli
temennisinde bulunuyorum. Halkımızın haber alma özgürlüğü
yok edilmemeli dileğinde bulunuyorum.
Ayrıca,
yerel bölgelerde televizyon yayınları yapan bölgesel
televizyonlarımıza teşvik ve destek verilmesi temennisiyle 2012
bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dedeoğlu.
İkinci
konuşmacımız Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.
Süreniz on dakika
Sayın Kalaycı.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
İçinde
bulunduğumuz 7-17 Aralık 2011 tarihleri arasında Konyada Hz.
Mevlânânın 738inci Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma
Etniklikleri gerçekleştirilmektedir. Bu vesileyle büyük Türk ve
İslam düşünürü Mevlânâ Celâleddin Rûmîyi minnet, şükran ve
rahmetle anıyorum. Onun insan, tabiat ve Allah sevgisinin ve yüksek
fikirlerinin insanlığı ilelebet aydınlatmasını
diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugünlerde Şike Yasası diye adlandırılan
kanun konusunda Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın Hiçbir milletvekilinin bu kanunu tekrar Meclis Genel
Kuruluna getirmeye cesareti yetmeyecek. diye tehdit içeren sözleri gündeme
damgasını vurmuştur. Anılan Yasa dün Komisyondan aynen
geçmiştir, Genel Kurula da geliyor, bakalım Sayın Arınç ne
yapacak?
Aslında,
Sayın Başbakan Yardımcısı başka bir konudaki
düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeye cesaret edememiştir.
Yetki Kanununun amacı ve kapsamı dışında
olmasına ve bir ivediliği de bulunmamasına rağmen 27
Ağustos 2011 günlü Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin içine bu
konuyla hiç alakası olmayan gayrimüslim cemaat vakıflarıyla
ilgili bir düzenleme yerleştirilmiştir.
Şimdi
soruyorum: Hükûmete verilen yetkiyi de aşarak bu düzenlemeyi yapmak için
niye acele ettiniz? Bu düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinden niye
kaçırdınız? Cesaretiniz mi yetmedi?
AKP gayrimüslim
cemaat vakıfları konusunda sürekli kanunlar çıkarmakta ancak
yapılan her düzenleme sonrasında Hükûmetin sırtı
sıvazlanırken bir taraftan da düzenlemeler yetersiz görülerek, yeni
talepler gündeme getirilmektedir.
AKP döneminde
gayrimüslim cemaat vakıfları konusunda ilk defa 2003
yılında AB uyum yasaları çerçevesinde düzenleme
yapılmıştır. 2008 yılında çıkarılan
5737 sayılı Vakıflar Kanunu ile cemaat vakıfları
istisnai statüden çıkarılmış, Medeni Kanuna göre kurulan
diğer vakıfların statüsüne getirilmiştir. Aslında,
Anayasamız ve Türk Medeni Kanunumuz Belli bir cemaat
mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz. diyor.
Buna karşın AKPnin yaptığı düzenlemelerle Lozan Anlaşmasıyla
verilen sınırlı ve istisnai haklar bu anlaşmanın da hilafına
genişletilerek ve mütekabiliyet şartı aranmaksızın
gayrimüslim cemaat vakıfları diğer vakıflarla aynı
statüye getirilmiştir. Dolayısıyla, ülkemizde
çoğunluğu teşkil eden Müslüman kesimin dinî amaçlı, cemaat
amaçlı vakfı yok iken gayrimüslim, Hıristiyan ve Yahudi
vatandaşların cemaat amaçlı vakfı her türlü hakka sahip
kılınmıştır. AKP Hükûmeti kilise
vakıflarına, sinagog vakıflarına pozitif
ayrımcılık getirmiştir.
27 Ağustos
2011 günlü düzenlemeyle de gayrimüslim cemaat vakıflarına 1936da
beyan etmiş oldukları ama şu an mülkiyetleri elleri olmayan tüm
taşınmazları vakıflarının adlarına tescil
etme yolu açılmıştır. Bu düzenleme de ilgili çevrelerce
yeterli görülmemiş, gerek 2011 yılı Avrupa Birliği
İlerleme Raporunda gerekse yapılan açıklamalarda yüzlerce
mazbut vakfın mallarının 1936 beyannamesine girmeyen
malların iade edilmeyeceği ifade edilmekte ve eleştirilmektedir.
Bu durum, AKP Hükûmetince yapılan yanlışların nereye kadar
geldiğin göstermektedir. Ayasofyaya kadar götürülebilecek bir sürecin önü
açılmak istenmektedir. Şu anki düzenleme bunu kapsamıyor.
dersiniz, doğrudur ama yarın niye 1936da beyan edilenleri
devrediyorsunuz da, beyan edilmemiş olanları vermiyorsunuz
dendiği zaman bunu nasıl savunacaksınız? Nitekim denilmeye
de başlanmıştır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde açılacak davalarla bu işin nereye kadar gideceği
gerçekten meçhul.
Son yapılan
düzenleme için Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
Gasbettiğimiz gayrimenkullerini cemaat vakıflarına aynen iade
ediyoruz. diyor. Bulunduğu mevkinin herhâlde farkında değil ki
temsil ettiği devleti gaspçı olarak niteliyor ve bir anlamda
gasbın karşılığı olacak tazminat
davalarının da yolunu açıyor. Tarihî gerçeklerden bihaber olanlara
gerçekten gasbedilen mallarını görmek istiyorsa Kıbrısta,
Yunanistanda, Bulgaristanda, Balkanlarda ata yadigârı olan
vakıfların nasıl talan edildiğini, hangi gayrimenkulleri
kimlerin gasbettiğini görmesini tavsiye ediyorum.
Azınlıklara
haklarını vermek boynumuzun borcudur. diyorsunuz, olmayan
hakları zorlama yorumlarla veriyorsunuz. Peki, Müslamanların
haklarını aramak kimin boynunun borcudur? Allah rızası için
bu konuda ne yaptınız? Gasbedilen, talan edilen Müslüman
vakıflarının milyarlarca dolarlık gayrimenkullerini niye
iade ettirmiyorsunuz? Kilise vakıfları için bu kadar düzenleme
yapıyorsunuz da ceddimizin kurduğu vakıfların
haklarını niye aramıyorsunuz? Neden Lozan
Anlaşmasının gereği olan mütekabiliyet
şartını aramadan tek taraflı tasarrufta bulunuyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, İstanbulda Ortodoks dünyası için yeni bir Vatikan
yaratmayı hedefleyen Patrikhane, aşamalı bir strateji
izlemektedir. AKP İktidarında bu stratejinin birçok aşaması
yürürlüğe konulmuştur. Anadolu topraklarındaki hayallerini
yeniden ihya etme emellerinden vazgeçmeyen Patrikhane, Heybeliada Ruhban
Okulunu eğitim sistemimizin dışına çıkararak açmak,
Patrikhanenin mülk edinmesi ve Rum vakıflarının mal
varlıklarının iadesini sağlamak, Türk Hükûmetinin Patrik
seçimine ve Sen Sinodun oluşumuna müdahale etmemesini temin etmek, Rum
Patrikhanesinin ekümenikliğinin Türkiye tarafından
tanınmasını sağlamak amacıyla Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupa Birliğinin de desteğiyle AKP Hükûmeti nezdinde
baskı oluşturmuştur. Nitekim, başta Amerika Birleşik
Devletleri başkanları ve dışişleri bakanları
olmak üzere ABD yetkilileri, yapılan her görüşmede, Türkiyeye
yaptıkları her ziyarette bu konuları gündeme
getirmişlerdir. Aynı konular AB tarafından da takip edilmekte ve
ilerleme raporlarında bu taleplere yer verilmektedir, AKP hükûmetleri de
bu talepleri bir bir yerine getirmektedir. Patrikhanenin mülk edinme konusu ve
Rum vakıflarının mal varlıklarının iadesi
konusunda önemli mesafe kaydedilmiştir. Heybeliada Ruhban Okulunun
açılması konusunda AKP Hükûmeti tarafından olumlu
yaklaşımlar ortaya konulmuş, bu konuda kamuoyu oluşturmaya
çalışılmaktadır. Başbakan Yunanistan ziyaretinde
Ruhban Okulunun açılması için çalışma
yaptıklarını ve Patrikin ekümenik sıfatını kullanmasının
kendilerini rahatsız etmeyeceğini söyleyebilmiştir. Geçen
yıl, Büyükada Rum Yetimhanesinin tapusu hukuk sistemimiz katledilerek Rum
Patrikhanesine devredilmiş, böylece ilk kez vakıf yerine tüzel
kişiliği olmayan dinî bir cemaate tapu devri
yapılmıştır. Bu durum, Rum Patrikhanesine tüzel kişilik
sağlamanın ve ekümeniklik iddiasının yolunu açacak bir
nitelik arz etmektedir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez ve Lozan
Anlaşmasına aykırı olarak, Türk vatandaşları
olmayan metropolitlerin Fener Rum Patrikhanesinin Yönetim Kurulu olan Sen
Sinoda üye olmasına AKP Hükûmeti döneminde izin verilmiştir. Daha
sonra, bu Sen Sinodların hülleyle Türk vatandaşı
yapılması suretiyle hukuksuzluk giderilmeye
çalışılmıştır. Geçen yılki AB İlerleme
Raporunda AKP Hükûmetince 14 Ortodoks papazın Türk
vatandaşlığına alındığı ifade
edilmektedir. Rum cemaatinin dinî ihtiyaçlarıyla ilgili olarak, hiçbir
orantıya uymayan Yunan asıllı yabancı papazların Türk
vatandaşı yapılması talepleri de bu arada devam etmektedir.
Yine, AKP Hükûmetince senelerdir ibadete kapalı olan tarihî
kalıntı niteliğindeki Sümela Manastırında ve Akdamar
Kilisesinde ayin yapılmasına izin verilmiştir.
Sürem bitiyor.
Buradan AKP Hükûmetine soruyorum: Bu Ayasofyada cuma namazı
kılınması talebine niye ret cevabı verilmiştir? Bunun
cevabını bekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Bir sonraki konuşmacımız Kayseri Milletvekili Sayın
Yusuf Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve
bağlı kuruluşlarının 2012 yılı bütçe
görüşmeleri için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Türk tarihini, kültürünü ve medeniyetini ilmî yoldan
araştırmak, yayınlar yapmak ve yaymak için 15 Nisan 1931
tarihinde Atatürkün direktifleriyle Türk Tarih Kurumu ve bir yıl sonra
Türk Dil Kurumu kurulmuştur. Dernek statüsünde çalışan bu iki
kurumumuz kuruluş amaçları çerçevesinde önemli
araştırmalara imza atmıştır. 1980 askerî darbesi
sonrasında yapılan Anayasanın 134üncü maddesi çerçevesinde
meydana getirilen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesine
alınmıştır. Ayrıca, bu Kuruma ek olarak Atatürk Kültür
ve Atatürk Araştırma Merkezleri de eklenmiştir. Ayrıca,
Türk Tarih ve Dil Kurumlarının bu çerçeve içerisinde özellikleri
korunarak Atatürkün İş Bankasındaki hisselerine ait gelirlerinin
yarı yarıya sahibi konumunda bulunmalarıdır. Böyle bir
gelirin bağlanmasının temel hedefi, ilmî araştırma
yapan her iki kurumun devlet bütçesine bağlı olmasının
önüne geçmek ve hiçbir baskı altında
kalkmaksızın çalışmalarını yerine getirmesidir.
Bu arada, Atatürkün İş Bankasındaki hissesiyle ilgili
olarak da bilgi vermek istiyorum. Atatürkün İş Bankasındaki
hissesi yüzde 28,09dur. Bu hissenin vasiyete göre yönetimi kurum mülkiyeti
olarak Cumhuriyet Halk Partisine bırakılmış ve her
yılki gelirleri de Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarına yarı
yarıya paylaştırılmıştır. Yani gelirlerden
CHP herhangi bir pay almayacak ancak Atatürk adına bankanın
yönetiminde bulunacaktır.
Fakat Yüksek Kurum bünyesine alınan bu iki kurum, 1980den sonra
çıkarılan 2876 Sayılı Yüksek Kurum Kanunu ile
bağlı kurumlar hâline getirilmiş, ilmî
çalışmalarında olmasa bile bilim kurulu üyelerinin tespiti ile
personel alımında devletin kontrolü altına
alınmıştır. Şimdi ise 2 Kasım 2011 tarihinde
çıkarılan kanun hükmünde kararname ile askerî idareyle konulmuş
devlet kontrolü daha da artırılmıştır. Gönül isterdi
ki bu iki güzide kurumumuz Atatürkün 1936 yılı Meclis açış
konuşmasında ifade ettiği gibi birer akademi olarak
teşkilatlandırılsın.
Değerli milletvekilleri, hemen her ülkenin bu türden hizmet veren
akademi ve enstitüleri, gerek yönetim olarak gerekse ilmî araştırma
bakımından tamamen devletten bağımsız bir şekilde
çalışmaktadır. Zira, objektif yapılmayan
araştırmalar bir fayda sağlamazlar. Maalesef bu
kurumlarımızla ilgili olarak yeni bir kanun hazırlanmasına
rağmen bu kurala dikkat edilmemiş ve kurumlar tamamen devlet
kontrolüne alınmıştır. Nitekim, kanun hükmünde kararnameyle
çıkarılan yasada Yüksek Danışma Kurulu adı
altında oluşturulan organ kimlerden oluşmaktadır bir
bakalım. Yüksek Danışma Kurulu, Başbakanın veya ilgili
bakanın başkanlığında, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı, Dışişleri Bakanı, Kültür ve Turizm
Bakanı, Millî Eğitim Bakanı ile Başbakan tarafından
belirlenecek diğer bakanlar, Yükseköğretim Kurulu Başkanı,
Cumhurbaşkanınca Yüksek Kurumun görev alanına giren konularda
özgün bilimsel araştırmalarıyla tanınan bilim adamları
arasından üç yıllığına seçilen üç üye ile Yüksek Kurum
Başkanı ve kurum başkanlarından oluşur. Cumhurbaşkanı
ve Başbakan gerekli gördükleri hâllerde Yüksek Danışma Kuruluna başkanlık
eder.
Vicdan sahibi her kim olursa olsun herkes, siyasi mülahazalardan uzak
kalmak kaydıyla bilimsel araştırma yapan bir kurumun
Danışma Kurulunda yukarıda adı geçen siyasi
şahsiyetlerin ne işinin olduğunu sorgulayacaktır.
Ayrıca, devlet yetkililerinden meydana geldiğini gören yabancı
ilim kuruluşları bizim bu kurumlarımızın
yaptığı ilmî çalışmalar hakkında ne
düşünecektir?
Böyle bir yapılanma -hep örnek olarak
aldığımız- ne Avrupa ülkelerinde ne ABDde ve hatta ne de
Rusyada vardır. Kaldı ki bir bilimsel kurumun Danışma
Kurulunun siyasilerden meydana geldiği ve hele bu Danışma
Kurulunun görevi Yüksek Kurumun ve kurumların bilim ve kültür
alanındaki çalışmalarını ve etkinliklerini
değerlendirir ve gerekli tavsiye kararlarını alarak,
görüşlerini Yüksek Kuruma ve kurumlara bildirir. Bu kararlar Yüksek Kurum
ve kurumlar tarafından öncelikle dikkate alınır. şeklinde
açıklanıyorsa, bilimsel veriler yerine siyasilerin görüşleri
doğrultusunda yapılacak bir çalışmaya nasıl güven
duyulur?
Ayrıca, yine, Yüksek Danışma
Kurulunun görevlerinin sayıldığı ve dünyanın hiçbir
yerinde olmayan ve olması da ihtimal dışı olan bir madde
daha yer almaktadır ki bu madde bu kurumların bir ilmî kuruluş
olmadığına tamamen açık delil teşkil eder. 5inci
maddenin altıncı fıkrasında Yüksek Danışma
Kurulunca gerekli görülen kararlar Resmî Gazetede yayımlanır.
denilmektedir. Bunu nasıl yorumlayacaksınız? Dünya ülkeleri
arasında hangi bilimsel araştırma kararları Resmî Gazetede
yer almaktadır? Dolayısıyla, bu şekilde bir
yaptırım Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunu bir bilimsel
kurum olmaktan tamamen çıkardığı gibi, askerî idare
dönemini bile aratacak bir duruma düşürmektedir.
Değerli milletvekilleri, durum sadece
Yüksek Danışma Kuruluyla da sınırlı
kalmamaktadır. Kurumun en üst düzeydeki Yönetim Kurulunun da kimlerden
oluştuğuna bir bakalım. Kanun maddesi aynen şöyle: Yönetim
Kurulu, Yüksek Kurum Başkanının
başkanlığında, Cumhurbaşkanı tarafından
seçilecek iki üye ile Başbakan ve ilgili Bakan tarafından seçilecek
birer üye ve Kurum Başkanlarından oluşur. Yönetim Kurulu, en az
ayda bir kez olağan toplantısını yapar. Gerekli hâllerde
Başbakan veya ilgili Bakan, Yönetim Kurulunu olağanüstü
toplantıya çağırabilir.
Daha önce de belirttiğim gibi, dünyanın hiçbir ülkesinde,
bilimsel kuruluşların içinde devlet görevlileri yer
almamaktadır. Kaldı ki yasada, Sayın Cumhurbaşkanı,
Başbakan ve Bakan tarafından seçilecek üyelerin herhangi bir
şekilde bilim adamları arasından seçileceği de
belirtilmemiştir yani burada bir bürokrat da atanabilecektir.
Dolayısıyla, Yönetim Kuruluna kimler atanacaktır? Hangi sebeple
Başbakan ve Bakan Yönetim Kurulunu olağanüstü toplantıya
çağıracaktır? Geçmiş dönemde Askerî Konsey tarafından
hazırlatılan kanunda bile böyle bir uygulama bulunmamaktadır.
Yine, Yönetim Kurulunun görevleri arasında sayılan Yüksek
Kurum ve kurumlarca hazırlanan idarî düzenlemeleri görüşerek
Başbakan veya ilgili Bakanın onayına sunmak. şeklindeki
madde Yönetim Kurulunun sadece sembolik bir nitelik
taşıdığını ortaya koymaktadır.
Kanundaki çarpıklıklardan bir diğeri de Yüksek Kurumun
2876 sayılı eski Kanunda dört kurumun koordinasyonuyla
görevlendirilmişken, bu defa bir icra kurumu olarak diğer
kurumların asıl görevlerini üstlenmiş, bir yetki
kargaşası yaratılmış olmasıdır. Esasen, Yüksek
Kurum, bir araştırma kurumu olmadığı gibi, bilim
heyetine de sahip değildir. Oysaki Yüksek Kurumun görevleri
sayılırken ilk fıkrada Türk dili, tarihi, kültürü ve bütün
yönleriyle Atatürk ve eserleri üzerinde sosyal ve beşerî bilimler
bütünlüğü içinde bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve
bu konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri ulusal ve
uluslararası etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu alandaki
çalışmaları desteklemek. denmektedir. Yine görevleri
arasında Milletimizin sosyal ve kültürel gelişmesine katkı
sağlayacak alanlarda bilimsel araştırmalar yapmak,
yaptırmak ve bu alanda yapılan çalışmalara destek vermek.
olarak açıklanmıştır.
Mademki bütün bu işler Yüksek Kurum tarafından
yapılacaktı, o halde diğer dört kurum neden kurulmuştur ve
gereksiz yere neden personel istihdam edilmektedir? Hâlbuki asıl ilmî
araştırma görevi her biri ayrı tüzel kişiliğe sahip
kurumlara verilmiş olup, mesela Türk Tarih Kurumunun görevleri
sayılırken aynen -yeni Kanun olarak söylüyorum- şu ifade
edilmektedir: "Türk tarihi ve Türkiye tarihini tüm yönleriyle hakikatlere
uygun biçimde ortaya koyacak çalışmalar yapmak, tarihimizle ilgili
karalama ve çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası
kamuoyunu aydınlatmak."
Değerli
milletvekilleri, bu yeni Kanunda Türk Tarih Kurumunda dikkatimizi çeken en
önemli husus "Hakikatlere uygun ve tarihimizle ilgili karalamalara ve
çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu
aydınlatmak." şeklinde bir ifade kullanılmış
olmasıdır. Tarih ilminde kendinizi şartlandırarak objektif
araştırma yapamazsınız. Hakikat kime göre olacaktır ve
hakikatin ölçüsü nedir? Eski kanunda Türk Tarih Kurumunun amacı:
"Türk tarihini ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları, Türklerin
medeniyete hizmetlerini ilmî yoldan incelemek, araştırmak,
tanıtmak, yaymak ve yayımlar yapmak ve bunlara dayanarak da Türk
tarihini ve Türkiye tarihini yazmaktır." denilmek suretiyle daha
objektif bir hedef ortaya konulmuştu. Ama yeni Kanunda "Tarihimizle
ilgili karalama ve çarpıtmalara" ifadesi kullanılmakta ve buna
bağlı olarak hakikatleri kendinize göre belirlemektesiniz. Oysaki
ilmî araştırmalardaki hedef, ne
olduğunu ve nasıl olduğunu araştırmaktır.
Yeni
Yasada Türk Dil Kurumunun görevleri: "Türk dilinin kaynak eserlerini
tespit ederek incelemek ve yayına hazırlamak, Türkçe ile ilgili yurt
içinde ve yurt dışında yapılan araştırmaları
takip etmek, Bütünleşik Bilgi Sistemi dâhilinde, arşiv ve
dokümantasyon merkezi, bilgi bankaları ve veri tabanları
oluşturmak" olarak gösterilmiştir. Halbuki, bu tür yabancı
ülkelerdeki kuruluşların amaçları arasında dilin
güzelliğini ortaya koymak ilkesi bulunmaktadır. Nitekim 2876
sayılı eski Yasada bu özellikle ifade edilmiştir.
Görüldüğü
gibi, 1932 yılında kurulan ve hedefleri belirlenen bir kurumun yeni
Yasayla ne hale getirildiği ortadadır. Kurulduğu günden bugüne
kadar çok değerli çalışmalarda bulunmuş bulunan Türk Dil
Kurumu, Türkçe Sözlüğü çıkarmış
ve geliştirmiş, Karşılaştırmalı Türk
Lehçeleri Sözlüğü hazırlamış, Deyimler ve Terimler
Sözlüğü yapmış, her şeyden önemlisi de bütün bunları
İnternet aracılığıyla dünyanın hizmetine
sunmuştur. Şayet Türk Dil Kurumunun İnternet sitesine girerseniz
çok daha fazlasını görürsünüz.
Diğer bağlı kurumlar olarak belirtilen Atatürk
Araştırma ve Atatürk Kültür merkezlerinin de görevlerinde aynı
biçimde değişikliklere uğradığı görülmektedir
Öte yandan, tüzel kişilik verilmiş olan bu kurumların
nasıl olup da başka bir tüzel kişiliğe
bağlandığını izah etmemiz de mümkün değildir.
Zira Yüksek Kuruma bağlı kurumların tanımı
yapılırken Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk
Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezi başkanlıkları, Yüksek
Kurumun kuruluşuna dâhil olan kurumlardır. Kurumlar ayrı kamu
tüzel kişiliğine sahip olup, hizmet ve görevlerini mevzuat hükümleri ile
yönetim kurulunca belirlenen ilke, politika ve stratejiler doğrultusunda
Yüksek Kurum Başkanlığının gözetim, denetim ve eş
güdümünde yerine getirir.
Geliniz, böyle bir yasa yapıp kurumları etkisiz hâle getirmek yerine, açık olunuz ve bütün bu
kurumları kapatarak Yüksek Kurum adıyla tek kurum
oluşturunuz ama bunu yapmaya da
cesaret edemezsiniz. Zira Türk Tarih ve Türk Dil kurumları, cumhuriyetin
vasiyete bağlı en önemli iki kurumudur ve
kapattığınız anda siyasi sorunlarla
karşılaşırsınız.
Sayın milletvekilleri, bu konuda söyleyecek söz bulamıyorum ve
bu yasayla nasıl bir ucube meydana getirildiğini takdirlerinize
bırakıyorum.
Sayın milletvekilleri, bir de konuya başka bir pencereden
bakalım ve geliniz ülke yararına en doğru olanı burada
değerlendirelim. Zira hem Tümüyle askerî darbe kanunlarından ve
Anayasasından kurtulalım. diyeceksiniz hem de o dönem kanunlarından daha kötü
bir kanun hazırlayacaksınız. Aslında yapılması
gereken, Atatürk'ün kurduğu Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil kurumlarının
birer akademi hâlinde teşkilatlandırılmasıdır. Bunu
yapacak olursak, bu iki güzide kurumumuzun geniş mali
imkânlarını da göz önüne aldığımızda ne denli
büyük hizmet vereceklerini tahmin edebilirsiniz. Bu iki kurumumuzun her
yılki İş Bankası geliri aşağı yukarı
60-70 milyon Türk lirası
arasındadır. 2006'dan itibaren geçmiş dönemlere ait
meblağın da alınmasıyla bugün her biri 400 milyondan fazla
bir bütçeye sahip hâle gelmiştir.
1993 ila 2008 yılları arasında Türk Tarih Kurumu
Başkanlığı yaptım. On beş yıllık bu
dönem zarfında birçok proje uygulamaya konuldu. Bu projelerden hiçbirinin
devam etmediğini belirtmeliyim. Yurt dışındaki kültür varlıkları
envanteri acaba neden devam ettirilmemiştir? Özellikle Balkanlarda
Osmanlı dönemi kültür varlıkları birer birer ortadan
kaldırılırken, mevcutları da restorasyon adı
altında mimari özelliklerini kaybetmeye mahkûm edilmişken,
atalarımızın geriye bıraktıkları ve her biri
dünya mirası olarak nitelendirilebilecek bu eserlerin yok olmasına
nasıl razı olabiliyoruz?
Bugün işittiğimiz kadarıyla Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından yeniden bir envanter
çalışması başlatılması düşünülmektedir. Hâlbuki
Balkanlarda Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Hırvatistan, Sırbistan, Macaristan, Romanya,
Kırım; Kafkasya'da Azerbaycan ve Gürcistan; Orta Doğu'da Suriye,
Ürdün; Afrika'da Mısır, Tunus; Asya'da Kazakistan ve
Kırgızistan'da envanter çalışmaları
yapılmıştır.
Öte yandan ülkemizde kiliseleri onarırken ve hatta camileri kilise
hâline getirirken, ecdat yadigârlarının tespitinin bile
yapılmasını neden devam ettirmez ve yeniden yapmaya
kalkışırsınız ve geciktirirsiniz? Balkanlarda Selanik
Hamza Bey Camisinde olduğu gibi üç filmin bir arada
oynatıldığı porno sinema salonu yapılan, kubbesi
cinsel içerikli resimlerle kaplanmış Filibe Perşembe Pazarı
Camisi gibi lokanta olarak kullanılan, Sakız Süleymaniye Camisi gibi
kiliseye çevrilen, Ohri'deki İmaret Camisi olarak adlandırılan
Fatih Sultan Mehmet Camisi gibi yıkılıp yerine Hazreti
İsa'nın doğumunun 2000inci yılı kutlamaları
çerçevesinde kilise yapılan ecdat yadigârlarımız sizi mahzun
bakışlarla seyretmektedir?
Keza Türk Tarih Kurumunda, milattan önce 1200 yılına ait Çin
Han Hanedanlığı tarihlerinin çevirisi de yarım
bırakılmıştır. Hâlbuki bu eserler, Türk tarihinin en eski
yazılı kaynaklarıdır. Başkanlıktan
alındığım 2008 yılına kadar bu eserlerden Hunlar
ve Göktürkler dönemine ait iki kitap yayımlanmıştı. Eski
Çince olan bu eserlerin Türkçeye kazandırılmasından kim
rahatsız olmaktadır? Öte yandan, Ermenilerin soykırım iddialarıyla
ilgili olarak yabancı arşivlerden yüz bin sayfadan fazla belge
temin edilmişti. Unutulmasın ki bugün, Türkiye, tarih komisyonu
kurulmasını teklif edebiliyorsa bu çalışmalar sebebiyledir.
Keza,
Kıbrıs meselesi ülkemizin en önemli bir sorunu olmasına
rağmen kurumlar sessiz kalmıştır. Mamafih,
Dışişleri Bakanlığınca Kıbrıstaki
vakıflarla ilgili bir çalışma
yaptırılmıştır.
Suriye
meselesi gündemdeyken bunu araştıracak bir kurumumuzun
varlığından haberiniz var mı? Dersim konusunda ise tamamen
bir suskunluk içinde kalınmıştır. Oysaki Türk Tarih
Kurumunun amacı, hani tarihimizi tüm yönleriyle hakikatlere uygun biçimde
ortaya koyacak çalışmalar yapmak, tarihimizle ilgili karalama ve
çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu
aydınlatmak idi?
Geçmiş
dönemde Kurumda yapılan Kıbrıs'la ilgili araştırmalar
bile kamuoyuna yansıtılmamıştır. Bugün
Kıbrıs'ta Rumların bıraktığı mallar konusu
Türkiye'nin büyük tazminatlar ödemesine sebep olmaktadır. Oysaki
Kıbrıs'ta 700 civarında vakıf olduğu ve bu vakıflardan
özellikle Lala Mustafa Paşa ve Abdullah Paşa
vakıflarının arazilerinin 1913 yılından 1930
yılına kadar İngilizler tarafından Rumlara mülk olarak
verildiği, dolayısıyla Rum malları gibi görünen mülklerin
asıl vakıf mülkü olduğu ve tazminat ödemek yerine onlardan bedel
talep edileceğinin ortaya konulması gerekirdi.
Ayrıca
mülhak vakıf olan, Maraş bölgesinden Lefkoşa'ya kadar Abdullah
Paşa Vakfına ait 60 bin, Lala Mustafa Paşa Vakfı olarak da
30 bin dönüm arazi olduğu göz önüne alınırsa, kimin kime tazminat
ödeyeceği görülecekti.
Keza,
bugün Orta Doğu'da, yani bütünüyle Osmanlı coğrafyasında
meydana gelen olayların temeline inmeden, bu bölgede yürütülen
politikalarda hedefin de doğru tespit edilmesi mümkün olmayacak ve
yanlışlıklar içinde maceraya sürüklenecektir.
Tarihte
övgü dolu sayfalar olduğu gibi, tarih yanlış yapanların
sebep olduğu acılarla da doludur. Bugün bizler tarihi ve tarihî
şahsiyetleri nasıl acımasızca eleştirip suçluyorsak,
yarın da birileri bizi aynı şekilde suçlayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, tarih bilgisi, insanların gerçekleştirdikleri
fiiller ve bu filler arasındaki ilişkiler ağını
anlamak için kaynakların tahlili sonucunda elde edilen sonuçlardır.
Bunun neticesinde kazanılacak tarih şuuru topluma ortak değerler
kazandırır. Bu ortak değerlerin ulaştığı
son merhale kültürdür. Bunun için milletlerin bütün fertlerine bu şuuru
kazandırması, yön ve hedefleri benimsetmesi gerekir. Bu anlamda
tarih, sadece geçmiş zamanlar hakkında elde edilen bilgilerden ibaret
bir bilim dalı olmaktan çıkar, yeni oluşumları
programlayan, sosyal düzen içinde kısa ve uzun vadeli değişmeler
meydana getiren fiiller hâlini alır.
Süremin azaldığının farkındayım, sadece
şunu belirtmek istiyorum: Son günlerde Kültür
Bakanlığımız tarafından bir dizi mübadil müzesi
yapılmakta. Ne yazık ki mübadelenin hangi tarihte olduğunu
bilmeyen görevliler, 1922 yılında Yunanistan'a giden Rumları da
mübadil zannetmektedirler. Keza Zeytinbağı'nda yapılmakta olan
bir müze bunun bir örneğidir.
Bilgisizliğin temeli tarihimizle ilgili ciddi
araştırmaların yapılmamasından kaynaklanmaktadır.
Boş yere Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? ayeti kerimesi
inmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Bu kurumlarımızı hantal
bir duruma sokan aksaklıkların Anayasanın
hazırlanmasına bağlı olarak düzeltilmesi sanırım
endişeleri ortadan kaldıracak ve kurumların gerçek kimliği
ile araştırma yapmalarına imkân verilecektir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.
Değerli milletvekilleri, şimdi sıra Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunda.
Birinci konuşmacı Sayın Oğuz Oyan, İzmir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) Sayın
milletvekilleri, RTÜK ve Basın Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü bütçeleri üzerine konuşacağım.
Önce RTÜKün tarafsızlığına değinelim.
ALİM IŞIK (Kütahya) Yanlış olmasın,
taraflılığına mı, tarafsızlığına
mı?
OĞUZ OYAN (Devamla) Efendim söyleyeceğim.
Bu ilgili yasanın 34üncü maddesi şöyle bir tanım
veriyor: Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın
hizmetleri sektörünü düzenlemek ve denetlemek amacıyla, idarî ve malî
özerkliğe sahip, tarafsız -altını çiziyorum- bir kamu tüzel
kişiliği niteliğinde RTÜK kurulmuştur. İkinci
fıkrası: Üst Kurul, bu Kanun ve mevzuatta kendisine
verilen görev ve yetkileri kendi sorumluluğu altında
bağımsız olarak -bağımsızın altını
çiziyorum- yerine getirir ve kullanır.
Şimdi, siz böyle bir RTÜK tanıyor musunuz? Böyle bir RTÜK var
mı Türkiyede? Yani, yoksa bu, hani bir güldürü nesnesi olarak mı kanun
metnine konmuş?
Şimdi
RTÜKün sözde tarafsızlığına aldığı
yaptırım kararlarıyla bakalım: 2010 yılından
bugüne televizyon yayınlarıyla ilgili olarak Üst Kurula sunulan
raporların dağılımına baktığınızda
ve Üst Kurulun bu raporlarla ilgili aldığı ihlal
kararlarına baktığınızda nasıl bir
taraflılık içinde olduğunu görüyorsunuz. Küçük bir örnek
vereyim: Kanal 7, Samanyolu TV, Kanal 24, TV Net gibi özel olarak kollanan
kanallar, burada çok bariz bir şekilde öne çıkıyor, yani daha
doğrusu kayırıldığı, bunlarla ilgili çok az
rapor, çok az ihlal kararı olduğu ortaya çıkıyor. Toplam 21
ihlal kararı var.
Buna
karşılık izleyici grupları itibarıyla marjinal
sayılan iki televizyon örneği vereyim: Ulusal Kanal ve Halk TV
kanalları. Özellikle seçim dönemlerinde, geçen 2010 ve şimdi 2011
seçimi Ulusal Kanal için toplam 25 kez,
Halk TV için 36 kez program durdurma kararı
alınmıştır. Üstelik dikkatinizi çekerim, bu adını
biraz önce saydığım dört iktidar yandaşı kanal,
Atatürk ve cumhuriyetin temel nitelikleriyle ilgili karalayıcı
yayınlar içerdikleri ve bunlarla ilgili şikâyetler raporlara bağlandığı
hâlde bunlar ifade özgürlüğü kapsamında nitelendirilip Kurulca
herhangi bir yaptırım kararı alınmamıştır.
Bu arada,
3 Mart 2011de bu, RTÜKle ilgili kanun, değişikliğe
uğradıktan sonra TRT de RTÜK denetimine tabi
kılınmıştır ama burada ilginç bir şey var,
TRTnin bütün kanalları değil, sadece TRT 1 ve TRT Haber
televizyonları. Bu, bir kere taraflı bir tutumdur; bu, yasa
dışıdır ama şunu da söyleyelim: Bu iki kanalla ilgili
243 tane şikâyet var. Bu şikâyetlerden sadece 6sı için değerlendirme raporu düzenleniyor,
sadece 3ünde müeyyideye gerek görülmüyor sadece 1inde müeyyide gerekiyor,
2sinde de Yüksek Seçim Kuruluna bildirimde bulunuyor. Yani burada da TRTnin
sözde kapsama alınmasının sonuç doğurucu
olmadığını görüyorsunuz. Yani
TRT aslında RTÜK tarafından denetlenmiyor. Niye? Çünkü yandaş.
Şimdi, tabii, RTÜKü eleştirme gafletinde bulunan medya için
böyle bir durum söz konusu değil. RTÜKün taraflı kararları,
sansürcü anlayış sonucunda birçok haber programı, diziler ve
müzik yayınları dahi uyarıya, ölçüsüz idari para
cezalarına, program durdurmalarına, hatta karartmaya kadar giden
cezalara konu olurken iktidara yakın olan medya için hiç de böyle bir
karar mekanizmasının çalıştığını
göremiyoruz. Yani aslında burada iktidarın sopasının dünya
rekoru kıran vergi cezalarını da nasıl
pekiştirdiğini, RTÜKün elinde olmayan araçların bu arada Maliye
Bakanlığı da devreye sokularak nasıl
kullanıldığını ayrıca biliyoruz.
Daha önemli bir şeyin altını çizelim: Burada Türkiyede
medya dünyasından tutuklu gazetecilerin, ki bunların sayısı
konusunda burada tartışmalar oluyor
Bunlardan öte bir başka
şey daha var, çok daha yaygın, aslında birçok gazeteci, birçok
medya mensubu mesleklerini yapmaktan âdeta men edilmiş durumdalar. Bunlar
ya işten çıkarılmışlardır ya geri plana
çekilmişlerdir ve bunların sayısı öyle 10larla değil
100lerle ifade edilmektedir. Bunların kim olacağı
Başbakanlık mutfağında
kararlaştırılmaktadır. Yani bizzat Başbakanın
gözetiminde bu mutfak çalışmakta, iktidarın eli her yere
uzanmaktadır değerli arkadaşlarım.
Tabii, yani Başbakanın gazete patronlarını da
toplayarak bir salonda, onlara nasıl tutum izleyeceklerini söylediği
bir ülkenin hâlâ demokratik hatta ileri demokratik olarak
tanımlanması herhâlde bir
mizah konusudur. Biz bunu aslında bir otokratik rejim inşası ve
bir karşı devrim sürecinin ilmik ilmik örülmesi olarak
tanımlamayı daha uygun görürüz.
RTÜKün görev ve yetkileri açısından da çok ilginç bir
şey var. Bu RTÜKle ilgili kanunun 37nci maddesi şöyle bir görev
tanımı veriyor: Yayın hizmetleri alanında ifade ve haber
alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin, rekabet
ortamının ve çoğulculuğun güvence altına
alınması, yoğunlaşmanın önlenmesi -yani
tekelleşmenin önlenmesi- ve kamu menfaatinin korunması amacıyla
gerekli tedbirleri almak. Böyle bir tedbir gören, hatırlayan, duyan var mı
aranızda? RTÜKün böyle bir işlevi olduğuna dair herhangi bir
fikri olan var mı?
RTÜK deyince ne anlıyorsunuz? Sadece polisiye önlemler, sadece
yaptırım, denetim. Hâlbuki RTÜKün görev ve yetkilerinin 1inci
maddesi bu, 1inci maddesi. Yani düşünce çeşitliliğini
sağlamak, ifade ve haber alma özgürlüğünü sağlamak. Böyle bir
RTÜK keşke olsa ve biz de o RTÜKe burada övgülerimizi iletseydik.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de ATV-Sabah grubu siyasi
ve finansal kayırmayla Başbakanın damadının CEO
olduğu şirkete aktarılırken RTÜK neredeydi, duydunuz mu?
Medya ve çalışanları üzerinde her türlü baskı kurulurken,
düşünce çeşitliliği önlenirken RTÜK nerede? Tabii, RTÜK nerede,
Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü de nerede?
Türkiye'de muhalif gazeteciler tutuklanırken, Türkiye'de televizyon
patronları Başkent TV, Ulusal Kanal, Kanal Biz, ART polis
baskınlarına sahne olurken, Oda TV yönetici ve yazarları
aynı kapsamda tutuklanırken, basılmamış kitabı
için gazeteciler tutuklanırken nerede ifade ve haber alma özgürlüğü
ve düşünce çeşitliliği? Bunu sadece Mecliste mi dile
getireceğiz? Bunlar Türkiye'de bu konuyla ilgili kurumlar tarafından
hiç dile getirilmeyecek mi?
Değerli arkadaşlarım, çok şey istiyor olabiliriz
burada. Yani RTÜK bu görevlerini aslında yok saymaktadır ve sadece
polisiye görev yaptığını düşünmektedir ama burada da,
burada dahi tarafsız davranmamaktadır yani yandaş medya için
farklı ölçütler, muhalif kabul ettiği medya için farklı
ölçütler, yani tamamen subjektif ölçütler. Yani biz bir asgari meslek
etiği bekliyoruz, Hükûmetin sopası olma rolünden utanan bir RTÜK
bekliyoruz değerli arkadaşlarım.
Tabii, RTÜKün görevleri arasında TRT Kurumu Genel Müdürlüğü
ve yönetim kurulu üyelerini belirlemek de var, adaylarını belirlemek
de var. Ama nasıl belirliyor? Başbakanın talimatıyla,
Başbakan kimi istemişse o geliyor TRT
Başkanlığına oturuyor ve TRT de iktidarın
borazanı oluyor.
Şimdi, RTÜKün bağımsızlığı
konusunda, tabii bir de şöyle bir şeye gidelim, Meclis Televizyonuyla
ilgili bir hatırlatma yapalım.
Bakınız değerli arkadaşlarım, Meclis
Televizyonu yakın zamana kadar bu Mecliste konuşulan her şeyi
aktaran, halkla parlamenterleri buluşturan bir yayın organı
niteliğindeydi. Nitekim, bu arada Meclis Başkanı Sayın
Cemil Çiçek de başka ülkelerde bu iş nasıl, bir rapora
bağlayalım diye bir araştırma
yaptırmıştı ve bu rapor şunu gösterdi ki, başka
ülkelerde de esas itibarıyla gelişmiş ülkelerde, demokratik
ülkelerde Meclis çalışmaları kesinlikle
yayınlanmaktadır. Dolayısıyla, buradan aslında
beklerdik ki, bu devam etsin. Hâlbuki ne oldu? TRT Genel Müdürü, daha önce bu
yayınlara ilişkin geçmişte Meclis ile TRT arasında
imzalanan bir protokolü bahane ederek Meclis TV yayınını
kısıtladı. Tek başına mı
kısıtladı? Bu kararı kim verdi? Başbakanlığa
bakınız.
Peki, Meclis Başkanına buradan sormamız lazım: Siz
Meclisi korumak için görevinizi niye yerine getirmediniz?
Değerli arkadaşlarım, RTÜK gerçi
bağımsızlığını koruyamamıştır
ama Sayın Zahid Akmanın ne kadar kişisel
bağımsızlığını koruduğunu da burada
biliyoruz yani kendisini ancak bir savcı kararıyla RTÜK
üyeliğinden alabildik.
Son olarak şunu söyleyeyim: Türkiye kanun hükmünde kararnamelerle
yönetilen bir döneme gelmiştir. Bu, bir kuvvetler birliğine
doğru gidiştir. Bu, bir AKP diktasına gidiştir. Askerî
diktalar geçicidir ama bu tür sivil diktalar kalıcı özellikler
taşırlar ama siyaset meydanını boş sananlar bu konuda
yanıldıklarını yakın zamanda anlayacaklar diye
düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Oyan.
İkinci konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Aylin
Nazlıaka.
Buyurun Sayın Nazlıaka. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYLİN NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012
yılı bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, vakıflar neden kurulur? Nedir
vakıfların amacı? Vakıflar, insanların içinde bulunan
yardımlaşma duygusu, ihtiyacı olanlara iyilik yapma duygusu
nedeniyle kurulur değil mi? Normalde böyle olması gerekir.
Aslında bir başka deyişle vakıflar, aslında bu
yardımlaşmayı sürekli hâle getirmeyi de hedefleyen,
birtakım hukuki statüsü olan tüzel kişiliklerdir. Bu topraklarda,
üzerinde yaşadığımız bu topraklarda sosyal
yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örnekleri
verilmiştir tarihimizde. Oysaki bugün vakıflar denildiğinde
aklımıza ne geliyor arkadaşlar? Yolsuzluklar geliyor, Deniz
Feneri geliyor değil mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bizim aklımıza öyle gelmiyor.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Şimdi, ben on dakikalık süre
içerisinde gerçekten size bu yolsuzlukları nasıl aktarabilirim,
nasıl süreyi iyi kullanabilirim diye çok düşündüm; gerçekten epey
zorlandım. Mümkün olduğunca süreye sığdırmaya
çalışarak bazı konuları aktarmaya çalışacağım.
Kamu kurum ve kuruluşlarında tasfiyeler yaparak kadrolaşan,
ihalelerle yandaşlarını zenginleştiren AKP Hükûmeti,
maalesef bu milletin yüzyıllardır biriktirdiği kaynaklarla
oluşan kamu mallarına da göz dikmiştir.
Bu arada kadrolaşma deyince, az önce Sayın Bakan kadrolaşma konusunda acemi
olduklarından bahsetti. Sayın Başbakan da ustalık dönemini
yaşadığınızı söylemişti. İsterseniz o
konuda bir karar verin; ustalık dönemini mi yaşıyorsunuz,
acemilik dönemini mi yaşıyorsunuz? Bunu da netleştirirseniz iyi
olur. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET ARSLAN (Kars) Sizin zamanınızdaki gibi değil.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Evet değerli arkadaşlar, son
yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde kısa sürede
çok sayıda restorasyon çalışması olmuştur. Bunlar
ihalelerle gerçekleşmiştir ve her nedense bu ihaleleri de hep aynı
firmalar kazanmıştır arkadaşlar. Bu nasıl bir tesadüf?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ad verin ad. Ad verin.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Vakıfların değerinin çok
üzerinde bir bedelle ihale edildiği, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
bütçesi dışında, geçmiş yıllarda Vakıflar
Bankasından alınan yüksek miktarda temettünün bu ihalelere
aktarıldığı iddiaları sık sık kamuoyunda da
yer almaktadır. Konunun üzerine giden müfettişlerin soruşturmalardan
alınması, yapılan restorasyonların sanatsal ve mali
açıdan uygun olup olmadığını, gerçek değerleri
üzerinde yapılıp yapılmadığını saptayan
bilirkişi heyetlerinin değiştirilmesi ve bu yolla
bilirkişilerin hazırlamakta oldukları raporlara etki edilmesi de
bu iddiaları maalesef güçlendirmektedir.
Şimdi ben Sayın Bakana sormak istiyorum: Son bir yıl
içerisinde görevden alınan müfettiş ve bilirkişi
sayısı kaçtır? Son yıllarda restorasyon
çalışmaları için ayrılan kaynak miktarı nedir?
Bunlarla ilgili kaç ihale şikâyet konusu olmuştur? Kurum, restorasyon
çalışması yapan kaç firmayla davalık durumdadır?
Aslında bu soruların yanıtını tam olarak
alacağımdan da emin değilim. Neden? diye soracak
olursanız, Sayın Başbakan Yardımcısına bu konuda
bir soru önergesi verdim. Kendisine, 4 Ağustos 2011 tarihinde, izin
almadan yardım toplama yetkisi verilen vakıf ve kamu yararına
çalışan derneklerin isimlerini ve sayılarını
sormuştum. Ancak, maalesef kendisi, soru önergeme verdiği
yanıtta, sadece izin almadan yardım toplama yetkisi verilen
vakıfların isimlerini yazmış, dolayısıyla dernekleri
yazmamış yani bizim meşhur Deniz Fenerinin de adı geçmiyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ne alakası var vakıflarla?
Vakıflarla ne alakası var?
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) - Acaba neden, neden, yüzyılın
yolsuzluk davası olan Deniz Feneri Derneğini saklama ihtiyacı
duyuyor?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Vakıflarla onun ne alakası var?
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) - Neden? Ben, merak ettiğim
soruların peşini bırakmayan birisiyim. O yüzden, Sayın
Başbakan Yardımcısına yeni bir soru önergesi daha verdim ve
bu soru önergesinde, özellikle spesifik olarak dernekleri sordum. Henüz
kendisinden cevap gelmedi, bekliyorum, cevabı bekliyorum. Şimdi,
millet iradesinin tecellisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden bir
kez daha sormak istiyorum: Ey AKP İktidarı, neden bu Deniz Fenerinden
bu kadar korkuyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Korkmuyoruz.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Hadi, köstebeğin kim olduğunu
biliyoruz da başka kimlerin isimlerini saklıyorsunuz? Nedir bu
korkunuz, söyleyin bize. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Açıklayın,
açıklayın kimse. Açıklayın.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) - Savcıları
değiştirerek dava dosyasını, âdeta bir
tırtılın etrafına koza örüp, daha sonrasında da
kelebeğe dönüşüp uçurulabildiği gibi, dava dosyasının
üzerini kapatıp böyle uçurabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Çok
yanılıyorsunuz çünkü Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu davanın
sonuna kadar takipçisi olacağız. Bu böyle biline. (CHP sıralarından
alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Hâkim misin, savcı mısın?
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyede vakıfların hizmet verdikleri alan
değişmiştir. Artık, vakıflar, AKPli eski
milletvekillerinin, eski belediye başkanlarının ve
yakınlarının rant kapısı olmuştur.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) - Türkiyedeki
vakıf arazilerini kim satın aldı?
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) AKP
Hükûmetinin cemaat ve tarikat ilişkileriyle beslenen vakıflara
verdiği arazilerle kamu mallarını
yağmaladığı kamuoyunca bilinmektedir.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Türkiyede vakıf
arazilerini en çok kim sattı, en çok kim satın aldı?
BAŞKAN Lütfen Sayın Milletvekili
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Ayıp, ayıp! Hanımefendi konuşuyor, hanımefendi.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla)
Vakıflar ve AKP Hükûmeti arasındaki ilişkileri gözler önüne
serecek birkaç örneği de sizlerle paylaşmak istiyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Hanımefendiye bir saygı gösterin ya. Hiç olmazsa bir
hanımefendiye saygı göstermesini bilin.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla)
Aslında hiç önemli değil, daha iyi oluyor, benim daha hoşuma
gidiyor, hiç önemli değil.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Hanımefendi gibi olursa.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Ayıp ediyorsunuz ya, ayıp ediyorsunuz. Sizde de hanımlar var.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen sayın
milletvekilleri
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Hiç önemli
değil ama kendisine bir duygu kontrolü eğitimi versek, öfke kontrolü
eğitimi versek iyi olur diye düşünüyorum.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Vakıf arazilerini kimin yediğini siz iyi bilirsiniz.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Sayın
Başkan, süre anlamında
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Osmanlıdan kalan vakıf arazilerinin ne olduğunu siz bilirsiniz.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen sayın
milletvekilleri
Siz de Genel Kurula hitap edin lütfen.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) O
defteri açarsak görürsünüz.
BAŞKAN - Lütfen
Lütfen sakin olun.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Şimdi,
ben gerekli defterleri de birazdan açacağım.
Birkaç örnek vereceğim size.
Örneğin, Cevizlideki Tekel arazisi Ahmet Davutoğlunun
kurucuları arasında olduğu Bilim Sanat Vakfına,
Kavacıktaki Karayollarına ait arazi ve eski Tekel Müdürlüğü
binası İskender Paşa cemaati üyesi Fahrettin Kocanın
Medipolitan Eğitim ve Sağlık Vakfına, Halkalıdaki
Ziraat Okulunun bulunduğu arazi ise kurucuları arasında bizzat
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın, Kemal Unakıtanın ve
Ahmet Davutoğlunun yer aldığı İlim Yayma Vakfına
tahsis edilmiştir. Bu arazilerin kullanım süresi, kullanım
hakları da kırk dokuz yıl süreyle bu vakıflara
verilmiştir. Kavacıktaki arazi için şu bilgiyi de hatırlatmak
isterim
AHMET YENİ (Samsun) Üniversitelere
verildi, üniversitelere.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Yeditepe, Kadir
Has Üniversitesi
AYLİN NAZLIAKA (Devamla)
Sıranız geldiğinde konuşursunuz.
Park, çocuk bahçesi, kara yolları
kenarı koruma kavşağı olarak geçen planda bu arazi vakfa
devri sonrasında özel eğitim alanı olarak ilan edilmiştir.
Ayrıca, belediye tarafından arazi için 1,5 kat emsal inşaat
artışı ve 10 kata kadar da imar izni verilmiştir.
Bir başka örnek ise Vakıflar
Genel Müdürlüğü tarafından kurulan Bezmiâlem Vakfıdır.
Yoksullara ve sağlık güvencesinden yoksun olanlara hizmet vermekte
olan Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi özel bir
üniversiteye dönüştürülmüştür, paralı bir üniversiteye
dönüştürülmüştür. Dolayısıyla bu dönüşüm aslında
yoksulluğu çözmek yerine, yoksulluğu yönetmek isteyen AKP
İktidarının zihin haritasını da bir kez daha bizlere
göstermektedir arkadaşlar.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Siz yoksulluğu nereden
biliyorsunuz?
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Değerli milletvekilleri,
vakıflar fakir fukaranın, yetimin, öksüzün güvencesiydi bu
topraklarda ama şimdi AKPlilerin rant kapısı oldu. Dokuz
yıldır gördüğümüz, yaşadığımız AKP
Hükûmetinin kamu yararından anladığı, kamu
mallarının AKPli belediyelere, AKP yandaşı kurum ve
vakıflara, eş, çocuk ve akrabalara tahsis edilmesiymiş
meğerse.
Sözlerime son verirken millet iradesi sözünü dilinden düşürmeyen
AKPli milletvekillerine soruyorum: İnsanların inançlarını
kullanarak cebinden parasını çalan Deniz Feneri yolsuzluğunun
karşısındaki suskunluğunuzla mı temsil ediyorsunuz
milleti? Halkın iradesiyle seçilmiş milletvekillerinin tutuklu
kalması karşısındaki sessizliğinizle mi temsil
ediyorsunuz milleti?
AHMET ARSLAN (Kars) Bile bile aday gösterirseniz öyle olur.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Bu ülkenin aydınlarını,
bu ülkenin gazetecilerini, bu ülkenin öğrencilerini, milletvekillerini,
öğretim üyelerini uzun tutukluluk sürelerine mahkûm ederken Deniz Feneri
sanıklarının serbest bırakılması
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Aklınız yeni mi
başınıza geldi?
AYLİN NAZLIAKA (Devamla)
ve muhalefeti kürsüden iterek susturma
çabaları, bana İsmet İnönünün yıllar önce söylemiş
olduğu bir sözü hatırlattı: Suçluların telaşı
içindesiniz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Nazlıaka.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan,
yarım dakikayı Sayın Valime
BAŞKAN Bir sonraki konuşmacı, Isparta
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan,
konuşmacı konuşmasını sürdürürken her seferinde AK
PARTİyi, yandaşlarıyla birlikte, bir şekilde Deniz
Fenerine bulaştırmaya çalışıyor, yolsuzluklara
bulaştırmaya çalışıyor. Açıklama istiyorum
efendim sataşmadan dolayı.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
eleştiri yani. Eleştirmeyecek ne yapacak ya?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Neresi eleştiri ya?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Yolsuzlukla suçladı
efendim, daha ne olsun?
SÜRREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sataşma değil
çamur, çamur!
İZZET ÇETİN (Ankara) Az bile!
BAŞKAN Pekâlâ, buyurun Sayın Aydın. Lütfen tekrar bir
sataşmaya meydan vermeyelim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İki dakika.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında sataşmalardan ziyade çok ağır, çok
haksız suçlamaları burada dinlemek zorunda kalıyoruz her
seferinde.
Ben bir defa sizlere sormak istiyorum: Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin
tek gündemi Deniz Feneri mi, tutuklu vekiller mi? Türkiye'nin başka hiçbir
meselesi yok mu, hiçbir gündemi yok mu? (CHP sıralarından Evet
sesleri, gürültüler)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Mesele değil mi?
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Demokrasi, demokrasi
AHMET
AYDIN (Devamla) En önemli konuda, en büyük sıkıntılarda dahi
gelip her konuyla ilgili konuştuğunuzda Deniz Feneri, tutuklu
vekiller
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Türkiye'nin en büyük meselesi demokrasi meselesi. Yok ettiniz
demokrasiyi.
AHMET
AYDIN (Devamla) Deniz Feneri yargıda, yargı ne gerekiyorsa yapar.
Ne sizin ne bizim yargıya talimat verme yetkimiz, gücümüz, lüksümüz var.
(CHP sıralarından gürültüler)
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Anayasa suçu işliyorlar, Anayasa
suçu.
AHMET
AYDIN (Devamla) Yargı bağımsızdır, yargı
gereğini yapacak. Her seferinde AK PARTİyi Deniz Feneriyle
ilintilendirmeye
Kamuoyu zaten inanmıyor, güvenmiyor, siz de enerjinizi
boşuna harcamayın.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Demokrasiyi bitiriyorsunuz, bitiriyorsunuz.
AHMET
AYDIN (Devamla) Biraz, bu ülkenin başka meseleleri de var, başka
sorunları da var, onları dile getirin.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Orada insanlar aç, susuz, yoksul.
AHMET
AYDIN (Devamla) Kaldı ki vekillerin hiçbiri tutuklu değildi, siz
tutukluları vekil yaparak salıvermeye çalışıyorsunuz.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Millet yaptı, millet, millî irade
yaptı.
AHMET
AYDIN (Devamla) Niye bunu düşünmüyorsunuz? Hangi vekil tutuklandı?
Hiçbir vekil tutuklanmadı.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Yakında bu yalana inanacaksınız.
AHMET
AYDIN (Devamla) Siz tutukluları vekil adayı
yaptığınızda, Sayın Genel Başkanınıza
sorduklarında Yargının takdirine saygı duyarız
Hani
nerede saygınız kaldı? Dünden beri yargıya ha bire hakaret
ediyorsunuz. Yazık be, yazık, yazık!
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Bağımsız yargıdan bahsediyor
Genel Başkan.
AHMET
AYDIN (Devamla) Yargıya bu kadar hakaret etmenize hiçbir şekilde
müsaade etmeyiz.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Gerçek yargıdan, bağımsız
yargıdan bahsediyor; Genel Başkan taraf olan yargıdan değil,
bağımsız yargıdan bahsediyor.
AHMET
AYDIN (Devamla) Yargı tam bağımsızdır, yargı
işini yapacaktır. Aynı şekilde o bağımsız
vekilleriniz aday edildiğinde
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Yandaş yargıyı yarattınız, şimdi
ona dayanıyorsunuz.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Sizin oluşturduğunuz yargıdan
bahsetmiyor.
AHMET
AYDIN (Devamla)
daha doğrusu tutuklu vekilleriniz aday edildiğinde
sizin değerli hukukçularınız da Bunlar milletvekili
olduğunda salıverilmeyebilir bu mevzuata göre. demişti. O gün
öyle dediniz, bugün niye hakaret ediyorsunuz yargıya? Yargıçlara niye
bu kadar saldırıyorsunuz, anlayamadık gitti. (CHP
sıralarından gürültüler)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ahmet Bey, Yüksek Seçim Kurulu ne
işe yarıyor?
AHMET
AYDIN (Devamla) Yine, değerli arkadaşlar, vakıflar ilk kez bu
dönemde gerçek hüviyetine kavuştu. Vakıflar vakıf malı
bilinciyle bu halka hizmet sunmaya başladı. Bakın, 1933te Konyada
Sahip Ata Külliyesi
Atatürkün İsmet Paşaya talimatıdır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Aydın
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Süre bitti Sayın Başkan, süre
bitti; bir dakika dediniz, beş
dakika konuştu.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Bunu, vakfı
onarın. dedi, onu onarmak da AK PARTİye nasip oldu. Teşekkür
edin biraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Aydın, çok teşekkür ederim, sağ olun.
Sayın
İnce, buyurun efendim.
8.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
Şimdi,
Sayın Aydın, bu arkadaşlarımızı parti aday
gösterdi. Sonra onaydan geçti mi bu, Yüksek Seçim Kurulu bu adaylıkları
kabul etti mi? Etti.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Salıvereceğini söylediler mi?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Anayasa 14ü oku.
MUHARREM İNCE (Devamla) Peki, aday oldular mı? Yani Yüksek
Seçim Kurulunun nezdinde aday oldular, milletin karşısına çıktılar.
Bunları biz atamayla yapmadık, parti listeye koydu, Seçim Kurulu
bunların adaylıklarını onayladı. Millet oy verirken bu
partiye o tutuklu milletvekillerini gördü mü, adaylarını gördü mü orada?
Gördü. Buna rağmen oy verdi mi?
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) Verdi.
MUHARREM İNCE (Devamla) Verdi. İşte, bu, millet
iradesidir. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Bravo!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Doğru
Daha ne
istiyorsunuz siz?
MUHARREM İNCE (Devamla) Onun için, bu tutuklu olan milletin
kendisidir, milletin kendisi tutukludur, milletin iradesi tutukludur; birincisi
bu.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Merve Kavakcıda öyle
demiyordunuz. Milletin iradesiymiş!
MUHARREM İNCE (Devamla) İkincisi: Deniz Feneri ile konunun
ne alakası var? diyorsunuz.
Deniz Feneri ile konu kel alaka değil, alakanın ta
ortasındadır. RTÜK Başkanı kim? Biz bugün burada RTÜKü
konuşmuyor muyuz? RTÜK Başkanı kim? Deniz Fenerinden
yargılanmıyor mu? (AK PARTİ sıralarından Kimdi?
sesleri) Kimdi tabii.
AHMET AYDIN (Adıyaman) AK PARTİyle ne alakası var?
Yargıyla alakası var.
MUHARREM İNCE (Devamla) İşte, dolayısıyla bu
Bakın arkadaşlar, yıllarca bu ülkede yargısız
infazdan söz ettik. Herkes bu ülkede dedi ki: Yargısız infaz var.
Şimdi yargıyla infaz var.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Siz milletvekillerini bu Meclisten
attınız. Diktacılar!
İZZET ÇETİN (Ankara) Ne oradan laf atıyorsun?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Önceden hiç
ağzınızı açmadınız, hiç söylemediniz bunu, hiç.
Hiç söylemediniz. Şimdi aklınıza geldi. Bugün aklınıza
geldi.
MUHARREM İNCE (Devamla) Önceden yargısız infaz
vardı, şimdi
MEHMET METİNER (Adıyaman) Bir milletvekilini Meclisten
dışarı attınız. Sizi diktacılar sizi!
MUHARREM İNCE (Devamla) Bak Metiner
Kes sesini!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
MEHMET METİNER (Adıyaman) Terör estirdiniz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Kes sesini be!
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sen kes!
MUHARREM İNCE (Devamla) Kes sesini! Sen kimsin be?
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sen kimsin?
MUHARREM İNCE (Devamla) Kadrolu laf atıcı! Kadrolu
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
MEHMET METİNER (Adıyaman) Haydi oradan, sen kimsin?
MUHARREM İNCE (Devamla) Sen kimsin orada ya?
MEHMET METİNER (Adıyaman) Otur yerine!
BAŞKAN Lütfen
MUHARREM İNCE (Devamla) Başkan, yani Sayın Başkan,
bu adam buraya oturmuş
MEHMET METİNER (Adıyaman) Bu adam dediğin sensin.
MUHARREM İNCE (Devamla) Evet, bu adamsın sen! Sen kimsin ya?
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sen kimsin?
MUHARREM İNCE (Devamla) Sen kimsin?
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sen kimsin?
MUHARREM İNCE (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
şimdiden sonra Cumhuriyet Halk Partisine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla)
bu Metiner laf attığında
hepimiz birlikte cevabını verelim. (CHP sıralarından
Verelim. sesleri) Hep birlikte.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Yüreğin yetiyorsa, hodri meydan!
BAŞKAN Sayın İnce
Sayın İnce lütfen
Lütfen
Sayın İnce
Evet, birleşime beş
dakika ara veriyorum arkadaşlar.
Kapanma
Saati: 21.12
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:21.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2010 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
J) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam) 1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı K) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam) 1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı L) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı M) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK
KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı N) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam) 1.- Atatürk Araştırma Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Atatürk Araştırma Merkezî 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı O) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam) 1.- Atatürk Kültür Merkezi 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Atatürk Kültür Merkezi 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı Ö) TÜRK DİL KURUMU (Devam) 1.- Türk Dil Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2.- Türk Dil Kurumu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı P) TÜRK TARİH KURUMU (Devam) 1.- Türk Tarih Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2.- Türk
Tarih Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi
söz sırası Isparta Milletvekili Ali Haydar Önerin.
(CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Bir dakika
alacağımız var.
BAŞKAN Bir dakika ekleyeceğim, tamam efendim.
Süreniz on bir dakika Ali Haydar Bey.
CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Sayın
Başkanım, değerli milletvekillerimiz; bir an için oturumun
tansiyonu yükseldi, yeniden bir araya geldik; hâlbuki bu sabah çok güzel
esprilerle, hoşgörüyle başlamıştı, yapıcı
eleştiriler hoşgörüyle karşılanıyordu, demokratik
anlayış Meclisimizde egemendi. Bu anlayışın, bu
barışçı anlayışın, bu demokratik anlayışın
bundan sonra da sürmesini diliyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; 2011
yılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı
kuruluşların bütçesini değerlendirmek üzere
huzurlarınızdayım. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 11
Ağustos 1983te 12 Eylül yönetimince aslına uygun olmayan bir tarzda
şekillendirilmişti. Daha sonraki süreçte bazı ihtiyaçlar
olduğu gerekçesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi açıkken ve -ilginç
bir rastlantı- 11 Kasım 2011de kanun hükmünde kararnameyle yeniden
yapılandırılmaya çalışıldı. Bu
çalışma 12 Eylül rejiminde yapılan düzenlemeden daha geri bir
düzenleme oldu çünkü Büyük Atatürkün öngördüğü bilime
aykırıydı, keyfîlikten uzaktı ve Büyük Atatürkün
vasiyetine uygun değildi. Biraz önce, Sayın Nazlıaka vasiyet
edenlerin vasiyetlerine uyulması çağrısı yaptı,
bazı arkadaşlar alındılar. Kültürümüzde vasiyet edenlerin
vasiyetlerine uyma çağrısı vardır, vakıf kültürünü
bilenler bu çağrıya uymak, saygı göstermek durumundadırlar.
Almanyada Deniz Fenerine yardım yapanlar da bu kuruluşa yardım
yaparken Anadolunun yoksul insanlarına götürülsün. dediler. O
yardımlar Almanyadaki kurucuların mahkûmiyetine yol açtı,
Türkiyedekiler hâlen yargılanamıyorlar. Deniz Feneri, daha önce
Televizyon seyretmek günahtır. diyenlerin kurduğu Kanal 7nin
mayasında vardır. Kanal 7 de AKPnin kuruluşunda mayası
olan bir televizyon kuruluşudur. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne biçim değerlendirme bu ya?
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) AK PARTİnin mayasında millet
vardır.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Efendim, dinleyeceksiniz, dokunuyorsa
gelir, konuşursunuz.
Deniz Fenerini savunmak, haram lokma yiyenleri savunmak, Peygamber
Efendimizin dediği gibi Haram yemek de, yenmesine müsaade etmek de
haramdır. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) İsmet Paşa duymasın
böyle konuştuğunu.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Haram yiyenleri savunmak da helal
peşinde koşanların yapmayacağı bir
davranıştır.
RECEP ÖZEL (Isparta) Haram
yiyenleri savunan yok.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Burası Dırar Meclisi
değildir, burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Biliyorsunuz,
Peygamber Efendimizin yıktığı meclisin adı Dırar
Meclisidir. Dırar Meclisinin münafıklarından olanların bu
Meclise girmemesi lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Kültür Merkezinden
oluşan bir nitelikli anayasal kurumdur. Bu kurumun görevi, Atatürk ve
eseri olan Türk dili, tarihi, kültürü üzerinde bilimsel, özgün
araştırmalar yapmak ve yaptırmak olarak tanımlanıyor
ancak bu tanımlama Millî Eğitim Bakanlığının
tanımlamasından çıkmış durumda çünkü Millî Eğitim
Bakanımız burada Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık
kalacağına ant içmişti ancak çıkardığı
kararnamede bu amaç yok, onun yerine ne var? Küresel rekabete uyumlu, tüccar
anlayışlı gençlik yetiştirmek. Millîlik
tanımlamasını ne zaman kaldıracak Sayın Millî
Eğitim Bakanı onu merak ediyorum.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, AKP adına konuşan
Hanımefendi Milletvekilimizin, Komisyonda, Sayın Başbakan
Yardımcımız Bülent Arınçın konuşmasını
tekrar ederek, aynen tekrar ederek vurguladığı gibi, öğrencilere
burs veriyor, seminerler, sempozyumlar düzenliyor, çalıştaylar
düzenliyor, ulusal politikaların oluşumuna katkı
sağlıyor. Atatürk Kültür Merkezi o doğrultuda
çalışmalar yapıyor ama Atatürk Dil Tarih Yüksek Kurumuna kimler
atandı onu dikkatle Cumhuriyet Halk Partisi olarak izlemeyi sürdüreceğiz
çünkü Atatürk Dil Tarih Yüksek Kurumuna o güne kadar Atatürkle ilgili hiçbir
bilimsel çalışma yapmayan kimseler, Sayın Başbakan veya
görevlendirdiği bakan tarafından ne yazık ki atanmış
durumdalar, Atatürkçülüğü Atatürk Kurumuna atandıktan sonra
öğreniyorlar bir kısmı.
RECEP ÖZEL (Isparta) Seni de o Başbakan atadı.
AHMET YENİ (Samsun) Size mi soracaktılar?
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Evet, ben bileğimin gücüyle
geldim, bileğimin gücüyle geldim.
AHMET YENİ (Samsun) Vay vay!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Ödüllerimi saysan senin zekâtın
olur.
AHMET YENİ (Samsun) Helal olsun Vali!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Evet, aç, oku arkadaş, Ali Haydar
Öner sitesine gir, neler göreceksin karşında.
Değerli arkadaşlar, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, birtakım yapılanmalara girmiş, bütünleşik bilgi
sistemi, benzeri çalışmalar sergiliyor. Kiralıkken satın
almaya çalışmış, yeni yerini iyileştirmiş,
kadrosunu güçlendirmiş ama Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ne
yapmış? Atatürkün temel öğretilerini ne ölçüde hayata
geçirebilmiş? Atatürkçü düşünce nerede? Atatürkçü düşünceyi
paylaşanlar neredeler? Nedir Atatürkçü düşünce?
Değerli milletvekilleri, Atatürkçü düşünce, önce
antiemperyalisttir. Atatürkçü düşünce, özgürlükçü ve tam
bağımsızlıkçı düşüncedir. Atatürkçü düşünce,
ulusal egemenlikten yanadır, egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. Atatürkçü düşünceye göre, adalet mülkün
temelidir. Atatürkçü düşünceye göre Yurtta barış, cihanda
barış. dış politikanın temel esası
olmalıdır.
Vaktim yettiğince her birine temas edeceğim ama ne yazık
ki ve ne kadar şanssızsınız ki vakit yeterli değil.
Atatürkçü düşünce antiemperyalisttir dedik. Bugün yönetimde
olanlar, emperyalistlerle iş birliği hâlinde Libyada NATOnun ne
işi var. derken Libyaya saldırdılar. Atatürkçü düşünceye
kurum tahsis edenler veya o doğrultuda Kuruma eleman atayanlar, Timea
kapak oldular. Niye? Suriyeye kılıç çekti, İsraile kalkan oldu
diye. Aynı şekilde, Atatürkçü düşünceye sahip olanlar Kahrolsun
Amerika derken bugün Obamayla her gün görüşüyorlar, dün de Bushla, Bush
oğlu Bushla görüşüyorlardı. Onların gazıyla Timea
kapak oldular. Bu Timeın 2011 Kasım sayısı.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) Biliyoruz
biz, biliyoruz.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Acele
etmeyin.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli)
Kıskanma Sayın Valim, çalışın sizin de olsun.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla)
Kıskanmıyorum.
Bu da Timeın Kasım 11 kapak
sayfası. Bu 2011 kapak sayfası, bu da 2011 kapak sayfası.
MUHARREM İNCE (Yalova) Çakma
mı, biri çakma mı onların?
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Burada eli
kolu bağlı bir insan resmi var, Sayın Başbakanın resmi
var -kendilerine geçmiş olsun diyoruz- burada da bir şey resmi var.
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) Kuş,
kuş.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Bir
bakın, inceleyin. Ne kuşu olduğunu size söylemeyeceğim.
(CHP sıralarından gülüşmeler) Ama
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Gurur
duyman lazım, gurur.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Siz
okuyun, gurur duyarsınız.
Amerikanın gazına gelenler
Suriyeyi karıştırıyorlar. Düne kadar kardeştiler,
Yurtta barış, cihanda barış. ilkesi çerçevesinde
sıfır sorun peşindeydiler, şimdilerde kardeş
kardeşe düşman hâle geliyor. Atatürkçü düşüncede adalet mülkün
temeliydi, şimdilerde adalet İnternete girdiğinizde Ali Dibo
adıyla anılan zatın emrindedir.
RECEP ÖZEL (Isparta) Nereye gittin gene
ya?
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Efendim,
biz gerçekleri dile getirmek, sağduyunun sesi olmak için burada göreve
geldik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Diğer
konuları yeri geldiğinde dile getireceğim.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Düzgün
konuş, düzgün. Yakışıyor mu?
BAŞKAN Sayın Öner, süreniz
bitti efendim.
Teşekkür ediyorum.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) Onun döneminde valilik yaptın.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Onurumla yaptım, bileğimin
gücüyle yaptım, dik durarak yaptım.
BAŞKAN Şimdi söz
sırası Gürkut Acar, Antalya Milletvekilinde.
Sayın Acar, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA GÜRKUT ACAR (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Dil Kurumu ve Türk
Tarih Kurumunun 2012 yılı bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Sizleri biraz buruk bir şekilde
selamlıyorum.
İçim buruk çünkü Atatürkün
vasiyetinin çiğnenmesi nedeniyle burada konuşmak zorunda kalmaktan
dolayı mutsuzum.
Bakınız, millet olmanın
temel direkleri ortak bir tarih ve ortak bir dildir. Bunlar olmadan millet
olunmaz, ulus olunmaz. Büyük Atatürk de bu bilinçle, bu iki kurumu, 1931
yılında Türk Tarihi Tetkik Cemiyetini, 1932 yılında da Türk
Dili Tetkik Cemiyetini kurmuştur. Toplumun kültür açısından
çağdaşlaşma hedefine götürülürken iki alanda özel
çalışmalar yapmak gereğini düşündüğü için iki derneğin
kurulmasına önayak olmuştur. Her iki alandaki çalışmalara
da sonuna kadar yakın ilgi göstermiş Mustafa Kemal, ölmeden önce de
vasiyetnamesiyle bu ilginin sonsuza kadar sürmesini istediğini
belirtmiştir. Bu kurumlara faaliyetlerini sürdürebilmesi için de
mirasından pay bırakmıştır.
Değerli arkadaşlar, Atatürk 5 Eylül 1938 tarihinde vasiyetini
el yazısıyla hazırlamış, bu vasiyet İstanbul 6.
Noteri İsmail Kuntere teslim edilmiş, Atatürkün ölümünden sonra da
bu vasiyetname mahkemece kesinleştirilmiştir. Atatürk, vasiyetnamede
bu iki kurumu saymış ve bunların bağımsız bir
şekilde çalışmalarını sürdürmesini istemiştir.
Büyük Atatürkün vasiyeti budur.
Kendisi istese bunları bir kamu kurumu yapamaz mıydı?
Yapabilirdi ama yapmamış. Demiş ki: Bunlar devlet dairesi
olmayacak. Bağımsız şekilde, gerçekten aklın ve
bilimin aydınlığında faaliyetlerini sürdürsün. Vasiyet
böyle. Kaldı ki o dönem akademi önerileri de gündeme gelmiş. Atatürk,
bu iki kurumun cemiyet yani dernek olarak kurulmasını
istemiştir. Her iki kurum da resmî devlet örgütü içinde değil, özel
hukuka göre oluşmuş, herkese açık tüzel kişiler olarak
kurulmuştur. Atatürk de bu kurumların böyle devam etmesini
istemiştir. Vasiyet budur. Bu vasiyet üzerine başkasının
söz söyleme hakkı olur mu, olabilir mi? Olmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, mülkiyet ve miras en temel insan
haklarındandır. Bu vasiyetname, en temel insan hakkı olan
mülkiyet ve miras hakkı, 12 Eylül darbesinin generalleri tarafından
Atatürk adına ihlal edilmiş, hiçe sayılmıştır.
Bunu yapanları kınıyorum! Atatürkün mirasına
dokunanları kınıyorum! Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, en
temel hak olan miras hakkına yapılan darbeyle kamu kurumu hâline
getirilmiştir. Bunun altını bir kez daha çizmek istiyorum
değerli arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; darbeciler,
Anayasa ve yasayla hukuk cinayeti işleyerek Atatürkün vasiyetini
çiğnemiştir. Peki, bugünkü iktidar, AKP İktidarı ne
yapmıştır? Bugünkü iktidarın da tavrı farklı
olmamıştır.
Değerli
arkadaşlar, bakın, 2 Kasım 2011 tarih ve 664 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle yine bu sefer AKP İktidarı diyor ki:
Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu Başbakanlığa
bağlı devlet kurumudur. AKP İktidarının da Atatürkün
vasiyetini yaşama geçirmek gibi bir niyeti yoktur ama darbecilerden bir
farkı var -şimdi hakkını teslim etmek lazım- AKPnin
bu farkını dikkatinize sunmak istiyorum: Darbeciler kanun yaparken
demişler ki: Ulu Önder Atatürkün kutlu eliyle ve Onun yüce kurucu ve
koruyucu Genel Başkanlığı altında kurulmuş olan
Türk Dil Kurumu... 2876 sayılı Kanunda Türk Tarih Kurumu için
-1983te hazırlanmış- ne deniyor? Atatürkün emir ve
isteği üzerine yüksek koruyuculuğu altında kurulmuş olan
Türk Tarih Kurumu... Darbeciler Atatürkün vasiyetini çiğnemişler
ama bu kurumların Atatürkün kurumları olduğunu kanun metnine
yazmaya çalışmışlar ve yazmışlar. AKP ne
yaptı? Değerli arkadaşlar -hepinizin dikkatini çekiyorum-
darbecilerle aynı zihniyetle Atatürkün vasiyetini çiğnemeye devam
etti, bunun üzerine bir şey daha yaptı, Kanundan Atatürkün
adını da sildi. Önceki kanunda en azından bu kurumların
Atatürk tarafından kurulduğu yazıyor, AKPnin kanun hükmünde
kararnamesinde bu yok. Kanun hükmünde kararnamede deniliyor ki: Türk Dil Kurumu
Başkanlığı, Yüksek Kuruma bağlı özel bütçeli ve
kamu tüzel kişiliğine sahip, görev alanında bilimsel hizmet ve
faaliyette bulunan bir kurumdur. Başkan, başkan
yardımcısı ve bilim kurulundan oluşur. Merkezi
Ankaradadır. Yani oldu olacak Başbakan Tayyip tarafından da kurulmuştur. yazsaydınız
çok daha güzel olacaktı değerli arkadaşlarım. Türk Tarih
Kurumu için de benzer bir tanım var.
AHMET
YENİ (Samsun) Başbakana saygı göster.
GÜRKUT
ACAR (Devamla) Sayın Başbakan özür diliyorum.
Yani
Atatürkün olmadığı bir Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu
yaptınız, siz yaptınız. Bunu anlamak, bunu kabul etmek
mümkün mü?
Değerli
milletvekilleri, iki kurumun tanımında da Atatürk yok ama Atatürk bir
yerde geçiyor. Nerede geçiyor? Para işinde geçiyor.
Kurumların gelirleri sayılmış, orada deniyor ki:
Atatürkün vasiyetine dayalı gelirler. Orada yazmışlar. Siz bu
kurumlardan Atatürkün adını sileceksiniz ama Atatürkün vasiyetinden
gelir almaya devam edeceksiniz. Bunu darbeciler yaptı, AKP zihniyeti de
devam ettiriyor. Bu tutumun, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin de hukuki
geçerliliği yoktur. Darbecilerin zihniyetinin devam ettiğinin açık
göstergesidir. Zaten artık bu kurumlar Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih
Kurumu da değildir.
Kanunla insanların vasiyeti değiştirilemez değerli
arkadaşlar, otuz dokuz yıllık bir hukukçu olarak söylüyorum,
kanun hükmünde kararnamelerle hiç değiştirilemez. Şimdi, buradan
bir kanun çıksa, benim adımı Recep Tayyip Erdoğan yapsak
ben Başbakan oldum. diyebilir miyim? Sayın Bülent Arınç, sizi
azlediyorum. desem buradan kalkıp gider mi? Sayın Arınç, Türk
Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna İş Bankasından verilecek temettü
gelirleri için Plan ve Bütçe Komisyonunda diyor ki: Cumhuriyet Halk Partisi
vermek istemediği için mahkeme kararıyla alındı.
Sayın Arınça tekrar sormak istiyorum: Birisi gitse ve
mahkemede isminin Recep Tayyip Erdoğan olarak düzeltilmesini istese,
mahkeme de kabul etse, gelip burada Başbakanlık yapabilir mi? Yani
siz iki tane derneği kalkıp da kamu kurumu hâline getirip Mustafa
Kemalin paralarını onlara vermeye nasıl devam ediyorsunuz? (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Paradan Atatürkün resmini
kaldırdınız.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Değerli arkadaşlar, kanun hükmünde
kararnameyle oluşturulan bu kurumlar, Atatürkün kurduğu dernekler
değildir artık. Siz darbecilerden bir adım öteye geçeceksiniz,
iki kurumdan da Atatürkün adını sileceksiniz, bu kurumların
Atatürk tarafından kurulduğunu anlatan ifadeleri dahi kanun metninden
çıkaracaksınız ama Atatürkün mirasını almaya devam
edeceksiniz. Böyle bir şey olur mu?
AHMET YENİ (Samsun) Paradan Atatürkün resmini
kaldırdınız.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Mahkeme kararıyla olsa da kimsenin
başka birinin vasiyetini değiştirmeye hakkı yok. Bu konuda
ne mahkemelerin yetkisi var ne de Büyük Millet Meclisinin yetkisi var. Büyük
Millet Meclisi, her şeyi yapar, bir erkeği kadın yapamaz. derler
ama bir de bir vasiyeti değiştiremez değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, gelelim bütçeye
AHMET YENİ (Samsun) Paradan Atatürkün resmini
kaldırdınız.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Bütçeye baktığımızda, Türk
Dil Kurumu için 13 milyon 825 bin lira, Türk Tarih Kurumu için 6 milyon 811 bin
lira ödenek ayrıldığını görmekteyiz. Her iki kuruma
Mustafa Kemal Atatürkün mirasından gelen gelirin miktarı ne?
Sayın Bülent Arınç tarafından bildirilen miktara göre, yalnızca
Türk Dil Kurumunu bildirmiş, aktarılan İş Bankası
geliri 82 milyon 657 bin lira. Eşit miktarda olduğuna göre Türk Tarih
Kurumuna da bu miktarın düştüğü kabul edilirse toplam miktar
yaklaşık 165 milyon TLdir. Bu kadar büyük miktar nereye
harcanmıştır? Bunu bilmediğimiz gibi, bu miktarın
tamamının harcanıp harcanmadığını da bilmiyoruz.
Atatürk bu geliri Hazineye yük olmadan, kendi yağıyla kavrulan iki
dernek oluşturmak amacıyla tahsis etmiştir, oysa bütçeye yük
olan iki kurumla karşı karşıyayız. Kurumun genel
bütçeden gelen ödeneklerinin yanında Atatürkün vasiyetinden zorla
akıtılan gelirleri de verimli ve yararlı biçimde
kullandığını denetlemek zorundayız Büyük Millet
Meclisi olarak ancak Hükûmet tarafından bu harcamalara ilişkin hiçbir
bilgi verilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, vasiyetname bir kimsenin istencinin son
belgesidir. Mustafa Kemal Atatürkün bir yurttaş olarak Beyoğlu 6.
Noterine onaylattığı vasiyetnamesine göre taşınır
ve taşınmaz mallarını bıraktığı mirasçısı
CHPdir, Cumhuriyet Halk Partisi ancak Cumhuriyet Halk Partisine İş
Bankasındaki payların yönetimini vermiş, gelirini ise bu iki
kuruma vermiştir. CHPnin İş Bankasındaki 11 kişilik
yönetimde 4 yönetim kurulu üyesi
vardır.
AHMET YENİ (Samsun) - Helal olsun be!
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Ancak bu payların gelirinden bir
kuruşu CHPye verilmemektedir. (CHP sıralarından
alkışlar) Yüce Atatürk CHPyi payların yöneticisi, koruyucusu,
Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunu da payların gelirini alan kurum
olarak tayin etmiştir. Cumhuriyet Halk Partisine İş
Bankasından bir kuruş gelmemektedir.
AHMET YENİ (Samsun) Atatürkün resmini çıkardınız
paradan.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakınız bir hukuk cinayetine son verelim. Bugün
Atatürkün vasiyetnamesinde belirlediği iki cemiyet özel hukuk
kurallarına göre kurulmuş iki dernektir. Vasiyetnameden sağlanan
gelir ise iki kamu
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Acar, süreniz doldu efendim.
GÜRKUT ACAR (Devamla)
kurumuna verilmektedir. Bunun iç hukukta yeri
yoktur. Mustafa Kemalin vasiyeti ihlal edilmiştir. Geliniz bu
ayıbı ortadan kaldıralım ve biz bunu düzeltme yoluna
gideceğiz, onu destekleyin, bu hukuki hilkat garibesini ortadan
kaldıralım.
Yüce kurulunuzu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Acar.
AHMET YENİ (Samsun) Türk parasından Atatürkün
resmini kaldırdınız.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)- Ne laf atıyorsun? Çık,
konuş oraya.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi sıra
Barış ve Demokrasi Partisinin birinci konuşmacısı
Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Kurtun.
Buyurun Sayın Kurt. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; RTÜK, Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğünün bütçeleri üzerine grubumuz adına söz
almış bulunuyorum.
Müsaadenizle, basını konuşacağımız
bu saatte değerli milletvekilleriyle bir centilmenlik anlaşması
yapmak istiyorum. Lütfen sataşmayın çünkü ben size bir haber bülteni
okuyacağım. Mademki konumuz basın, bir haber bültenini sizinle
paylaşacağım. Sizler nasıl televizyona
sataşamıyorsanız, radyoya sataşamıyorsanız bana
da sataşmayın, on beş dakika sabredin lütfen.
Ama öncelikle buradan, Meclis TV ekranından, cezaevindeki
gazeteci arkadaşlarıma yeşil soğan göndermek istiyorum;
biliyorum, sigaraları karanfil kokuyor. Ama şunu da bilmeleri
gerekiyor
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Daha bahar gelmedi,
karanfil kokamaz daha.
ADİL KURT (Devamla) Evet, bahar gelmedi, hâlâ
memleketimiz kış. O baharı oluşturmak, o baharı
getirmek bizlerin elinde, o baharı getirebiliriz; o azmi, o cesareti, o
ısrarı gösterebilirsek biz bu memlekete baharı getirebiliriz; o
duyguları paylaşıyorum sizinle.
AHMET YENİ (Samsun) PKKya karşı durun.
ADİL KURT (Devamla) - Birinci haberi sizinle
paylaşıyorum: Birinci haber, basın özgürlüğü. Basın
Kanununun 3üncü maddesi diyor ki: Basın özgürdür. Bu özgürlük bilgi
edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını
içerir. Bakınız arkadaşlar, sadece kâğıt üzerinde
kalmış bir haktan söz ediyoruz. Bu ülkede basın hiç de özgür
değildir.
Bakın, aynı Basın Kanunu
Özellikle sataşma
olmasın diye Hükûmetin adını hiç anmayacağım bu
akşamki konuşmamda ama Haziran 2004te yayınlanan, Haziran 2004te bu Meclisin onayladığı Basın
Kanununun 25inci maddesinden bir hatırlatmada bulunacağım
size, diyor ki: Bu ülkede yapılacak basın yayın faaliyeti
-özellikle yazılı basın açısından söylüyor-
Anayasanın 174üncü maddesine aykırı olamaz, bu bir. Bu ülkede
yapılacak basın yayın faaliyeti Terörle Mücadele
Yasasının 7nci maddesine aykırı olamaz diyor.
Bu iki madde ne anlama geliyor? Bu iki madde Kürt dilinin
yasaklanması anlamına geliyor, özellikle Anayasanın 174üncü
maddesi. Bir dilin alfabesini, sembollerini yasaklarsanız o dili
yasaklamış olursunuz. Bir dili başka bir dilin alfabesiyle
konuşmaya ve yazmaya zorlarsanız o dili yasaklamış
olursunuz. Haziran 2004 tarihinde çıkardığınız
Basın Kanunu Kürtçeyi resmen yasaklamıştır. Eğer bu ülkede
hâlen Kürtçe şiir yayınlanabiliyorsa biliniz ki savcılar
görevsizlik yapıyorlardır, görevlerini yerine getirmiyorlardır
çünkü sizin çıkardığınız bu yasaya göre bir Kürtçe
şiir bile bu ülkede yayınlanamaz, yasaktır.
Diyarbakırda savcılarla muhatap olduğum bir dönemde bu
yasaya göre ceza almış bir arkadaşınız olarak sizin
karşınızdayım. Hatırlattım: Azadiya Welat
gazetesinde yazdığım bir yazıdan dolayı lütfen beni
yargılamaktan vazgeçin, gazetenin tamamı yasaya göre
aykırıdır, suçtur, yasaktır. Niye gazeteyi
kapatmıyorsunuz? Savcının bana söylediği sözü sizinle
paylaşıyorum, hiç iftira değil: Ona da sıra gelecek.
Şimdi konjonktür ona uygun değil. dedi. Konjonktür ne zaman uygun
olacak? Dün akşam da kısmen üzerinde durdum, herhâlde adım
adım o konjonktürü hazırlamaya çalışan birileri var.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede yayınlanan tek günlük
Kürtçe gazete olan Azadiya Welat gazetesi. Bu ülkenin
Dışişleri Bakanı -ki şimdi
Cumhurbaşkanımız bir tanesi- Sayın Abdullah Gül, Azadiya
Welat gazetesini uluslararası ilişkilere giderken, görüşmelere
giderken insanların önüne koyarlardı, diplomatik ilişkilerde
insanların önüne koyardı, bakın, siz Kürtlerin hakları
yok. diyorsunuz ama gazeteleri Türkiyede yayınlanıyor, bu gazete
Türkiyede yayınlanıyor. Bu gazete, son dört yıl içerisinde, son
beş yıl içerisinde 9 defa tutuklanmış. Bu gazetenin
yazı işleri müdürlerine bugün, bu ülke mahkemelerinin verdiği
cezalar kaç yıl biliyor musunuz? Kesinleşmiş cezaları
söylüyorum, devam eden cezaları söylemiyorum, beş yüz yılın
üstünde. Bir arkadaşım, mesai arkadaşım şimdi
cezaevinde, yüz altmış altı buçuk yıl Vedat Kurşun
ceza yedi, bu Yasadan dolayı ama buna rağmen Bu ülkede basın
özgürlüğü vardır. diyorsanız doğrusu söylenecek çok laf
kalmıyor.
Adalet
Bakanlığının bilgisidir, diyor ki: Bu ülkede 301inci
maddeye göre dava açılması koşuluyla yapılan müracaat
sayısı doksandır. Bunların hiçbirine izin
verilmemiştir. Doğrudur. Peki, Terörle Mücadele Yasasının
7nci maddesinin ikinci bendine göre yargılanan gazeteciler için ne
yaptınız? Burada beyanda bulunuyor, Bunlar teröristtir. diyorlar.
Ayıptır, günahtır, evladı Kerbelayız,
yazıktır, günahtır derler insana. Bunların hepsi
gazetecidir, bunların arkadaşı olmaktan da büyük onur duydum, bu
onuru da sürekli taşıyacağım.
Evet,
bizim sarı basın kartımız hiçbir zaman olmadı.
Basın Enformasyon Genel Müdürlüğünün sitesine de girdim.
Bunların hiçbiri burada geçmiyor, isimleri bile gazete olarak da geçmiyor,
ajans olarak da geçmiyor, kabul edilmiyor ama DGMlerde, ağır ceza
mahkemelerinde aldığımız o suçlar, o iddianameler bizim
evlatlarımıza, çocuklarımıza hediye edeceğimiz onur
madalyalarımızdır bunu bilesiniz.
Değerli
arkadaşlar, Terörle Mücadele Yasasından sözü açmışken devam edeceğim. Her laf
açıldığında burada, iktidar muhalefet herkes bölücülükten
söz eder, bölücülükten söz eder, başka da bir laf yoktur Kürt sorunu
hakkında konuşulacak.
Bakın, arkadaşlar, ben Musa Anterin sözüyle, bu kitabın
yazarının sözüyle bu konuya cevap vermek istiyorum. Ne diyor Musa
Anter biliyor musunuz? Kürtler Antalyayı terk edecek kadar enayi
değiller. diyor. Evet, Kürtler, İstanbulu, İzmiri,
Çanakkaledeki ataları orada kanları akıtmıştır,
sizlere terk edecek kadar enayi değiller, oraları da sahiplenecek
kadar akıllı insanlardır. Bu bölücülük yaftasından
vazgeçin, hiç oradan size ekmek yok. Bu ülkede bölücülük eğer varsa bir
halkı dışlamaktır, bir halkın dilini demin
söylediğim yasa maddeleriyle inkâr etmektir.
Bakın, arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde devletin resmî
televizyonları korsan yayıncılık yapmaz, bizim ülkemizde
yapıyor. TRT, TRT 6 kanalıyla bu ülkede korsan
yayıncılık yapıyor, yasal altyapısı olmayan bir
yayıncılık yapıyor. Bir Kürt olarak, bir Kürt gazeteci
olarak, bir Kürt yazar olarak bunu size söylüyorum, korsan
yayıncılıktır çünkü yönetmelikle yapılacak bir iş
değil bu.
RECEP ÖZEL (Isparta) Yasaya da kondu.
ADİL KURT (Devamla) Hiç yasayla alakası yok bu
yönetmeliğin. Bu yönetmelik dört yıl içerisinde 3 defa
değiştirilmiş. Bir genel müdür, yarın öbür gün, pekâlâ RTÜK
bu yönetmeliği yok hükmünde sayabilir ve çıkardığınız,
övündüğümüz TRT 6 ki ben ısrarla, özellikle TRT 6 diyorum çünkü ruhu
Kürtçe olmayanın sözü de Kürtçe olamaz diye düşünüyorum, tamam
mı? Ruhu Türkçe olanın özü de Türkçedir. Hiç öyle o lafların
arkasına da sığınmayın, o doğru değil.
İHSAN ŞENER (Ordu) Ruh nasıl olacak?
ADİL KURT (Devamla) Devam edeceğim, daha birinci
aşamadaki haberlerdi, devam edeceğim arkadaşlar.
Yönetmelikle, RTÜK yönetmeliğiyle kurulmuş bir televizyon
kanalıdır TRT 6 ve mevcut durumda korsan yayın yapıyor. Bu
ayıptan bu Meclisin kurtulması gerekiyor.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) Ama rahatsız
mısınız bundan?
ADİL KURT (Devamla) Ben, bu ülkede bir televizyonun, devlet
televizyonunun korsan yayıncılık yapmasından, evet,
rahatsızım. Evet, rahatsızım. Getirin yasal
altyapısını kuralım birlikte. Yasal
altyapısını kuralım. Bu televizyon niye yasal
altyapıya dayanmasın? Kanuna dayanmasın? Niye bundan
kaçınıyorsunuz? Kaçınmanız için bir sebep var, yasaya Kürt
kavramını koymamak için kaçınıyorsunuz, Kürtçe dememek için
kaçınıyorsunuz. Bu hikâyeyi kime anlatacaksınız? Devam
edeceğim.
Eskiden askerî vesayet ve sizin çokça üzerinde durduğunuz
andıç sorunu vardı. Evet, bu ülkede basın sürekli
andıçlandı, sürekli birileri televizyonları, gazeteleri dizayn
etme arayışı içerisinde oldu, ama eskinin askerî vesayeti yerine
şimdi sivil siyaset vesayeti geldi.
Bir örnekle size açıklayacağım arkadaşlar, çok
eskilere gitmeyeceğim. Müsaade edin, ben size bir haber
okuyacağım, daha doğrusu özetleyeceğim, çünkü çok
zamanım yok.
Bu haber 23 Kasım 2011de ajanslara düşen bir haberdir. Haberin
önce bir bilgilerini vereceğim, sonra kaynağını da sizinle
paylaşacağım ki gazeteciler kaynak açıklamak durumunda
değil, ama açıklayacağım. Özgürüm bu noktada,
açıklayacağım ben.
Şimdi diyor ki: Bugün İstanbul polisi gazetecilere KCK
operasyonlarına ilişkin üç haber servis etti. PKK lideri
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) Haberin tarihi ne?
ADİL KURT (Devamla) 23 Kasım 2011.
PKK Lideri Abdullah Öcalanın görüşme notlarından
cımbızlanarak alınan ifadeler tek tek paragraf hâline getirilerek
Kurucusundan KCK dersi, Öcalan cezaevinden talimat
yağdırdıkça örgüt saldırıyı artırdı.,
Öcalandan Selahattin Demirtaşa talimat.
Bu haber, 23 Kasım 2011 tarihinde İstanbul Emniyetinden
gazetecilere servis edildi. Bildik gazetecilere servis edildi ama
yanlışlıkla, bu haber, aynı zamanda onların servis
etmek istemediği bir başka gazetecinin e-mailine de gitti, e-mail
adresine de gitti. 23 Kasımda bu haber televizyonlarda, ajanslarda
yayınlandı. 24 Kasım gazete başlıklarını
sizinle paylaşıyorum, aynen burada geçen ifadeler: Apodan Esada
mektup. İfadede var çünkü polisler yazmışlar, ara
başlık, spot, kullanılacak resim, malzeme, hepsi bir bir
sayılmış.
Bir, Zaman Gazetesi: Öcalandan kaos talimatı: KCK on binleri
ayaklandırsın. Burada, haberde geçiyor, Zaman Gazetesi.
Akit Gazetesi: Apo emretti, BDP uyguladı. Bu başlıklar
haberde geçiyor, bir gün öncesinden. Yani utanıp bakmamışlar
bile. Yani, bu ayıp yarın öbür gün karşımıza
çıkacak bile dememişler.
Star Gazetesi: KCK silahlı bir yapılanma. Haberde geçiyor.
İşte ölüm talimatları, Öcalan: KCK silahlı illegal
örgüttür. Haberde geçiyor, bu sözlerin hepsi geçiyor. İşte o
talimatlar. Bu haber de bir gün önce yayınlanan haberlerde geçiyor.
Söyleyeyim, devam edeyim.
Yeni Şafak Gazetesi: Okul boykotu İmralı talimatı.
Haberde geçiyor. Daha var, pek çok gazete vardı.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Dersinizi iyi
çalışmışsınız.
ADİL KURT (Devamla) - Dersimizi iyi çalıştık, evet.
Siz buralara çalışmamıştınız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yalan mı?
ADİL KURT (Devamla) - Bunların hepsi var. Buna rağmen Bu
ülkede basın özgürdür. diyebiliyorsak Basın üzerinde vesayet
yoktur. diyorsanız Yandaş, candaş basın yoktur.
diyorsanız, kargalar bile size güler, kargalar bile güler. Bu yüzden, bu
ülkede basın yayın faaliyeti hiçbir zaman iktidarların
egemenliğinden, tahakkümünden kurtulamadı. Evet, sadece bu Hükûmetin
sorunu değil. Yirmi yıllık bir gazeteci olarak ben sürekli bu
sorunu yaşadım.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Biz de çok zulüm yaşadık.
ADİL KURT (Devamla) - Doğru söylüyorsunuz, aslında bu
lafınız üzerine sözü bitirmek isterim. Gerçekten, gerçekten çok
istiyorum.
Ey Meclis, bir AKP Milletvekili ön sıradan bu laf üzerine bana ne
diyor biliyor musunuz? Tutanaklara da bu şekilde geçsin. Diyor ki: Daha
çok yaşarsınız.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Hayır, hayır, Biz de çok zülüm
yaşadık. dedim.
ADİL KURT (Devamla) Neyse; ben o şekilde anladım.
Öyleyse özür dilerim.
BAŞKAN Karşılıklı konuşmayalım
efendim.
ADİL KURT (Devamla) Öyleyse özür dilerim.
BAŞKAN Lütfen, Meclise hitap edin.
ADİL KURT (Devamla) Ama bu ayıp hepimizin
ayıbıdır. Bu ayıplardan kurtulmamız gerekiyor.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) Hayır, düzelt onu.
ADİL KURT (Devamla) Tamam, düzelttim, düzelttim. Ben öyle
anladığım için özür dilerim o zaman.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL KURT (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu
ayıptır. Bu ayıptan hepimizin kurtulması gerekiyor.
BAŞKAN Sayın Kurt, vaktiniz tamam efendim.
Teşekkür ediyoruz.
ADİL KURT (Devamla) Hepinizi saygıyla selamlarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Bir sonraki konuşmacı Mardin Milletvekili Erol
Dora.
Buyurun Sayın Dora. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi
hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce,
Sayın Başbakanımıza acil şifalar diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teknik olarak vakfedilen mal olarak geçen vakıf, Türk Medeni
Kanununda gerçek ve tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli
ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan, tüzel kişiliğe
sahip olan mal ve topluluklar olarak tanımlanmıştır.
Tarihi çok eskilere dayanan vakıflar işlevsel olarak
Selçuklular döneminde oldukça yaygınlaşmış, Osmanlılar
döneminde ise zirve noktasına ulaşmıştır.
Vakıfların zengin ve fakir arasındaki gelir
farkını azaltmanın bir biçimi olarak toplumun gelişmesinde
önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Bu anlamda vakıflar,
genel anlamda yoksulluğu ortadan kaldırmayı, zenginden fakire
gönüllü servet transferini ve dikey, sosyal ekonomik hareketliliği
artırmayı hedefleyen politikalar ve kâr etmeyen kurumlar olarak
anlaşılabilir.
İslam dünyasında ve daha özel olarak Osmanlı
topraklarında bu amaçlara hizmet eden en önemli kurum
vakıflardı. Çünkü beşeri sermayenin en önemli unsurları
olan sağlık ve eğitime yönelik harcamaların büyük bir
kısmı vakıflar tarafından sağlanmaktaydı.
Gerçekten de İslam tarihi boyunca vakıflar; okullar, üniversiteler,
hastaneler ve aşevlerinin yanı sıra, ekonomik kalkınmaya
katkıda bulunan sayısız başka hizmetleri de örgütlemiş
ve finanse etmiştir. Osmanlı Döneminde Müslüman vakıfların
yanı sıra çok sayıda cemaat vakfı da vardı ve bu
vakıfların, padişah fermanıyla kurulmuş olmaları
nedeniyle, vakfedeni ve vakfiyesi bulunmamaktaydı. Bu dönemde
vakıflarla ilgili olarak uygulamada birtakım sorunlar olsa da gayrimüslimlere
bu vesileyle tanınan haklar, Avrupada Hristiyan olmayanlara dönük
uygulamalara oranla çok daha üstün ve ileri seviyedeydi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyeli
gayrimüslimler Lozan Antlaşmasıyla beraber ulusal hukukta
azınlık statüsü kazanmışlardır. Lozan
Antlaşması, gayrimüslim vatandaşlara, kendi hayır, dinî ve
sosyal kurumlarını kurma ve yönetme hakkı
tanımıştır. Ancak, 1926 tarihli Medeni Kanundan sonra,
tasarruflar ve bir dizi yasa ve uygulamayla Lozanda verilen haklar,
çeşitli istisnalara, sınırlandırmalara ve koşullara
tabi tutularak budanmış, verilen haklar çoğu zaman da defakto
olarak yararlanılamaz hâle getirilmiştir.
1936 Beyannamesi diye bilinen, bizce hukuk dışı bir
uygulamayı sizlere hatırlatmak istiyorum. Bu uygulama çerçevesinde
gayrimüslim vakıflara sistematik bir şekilde el konulmuştur.
Yargıtay tarafından onanan bu uygulamalar maalesef
azınlıkları fiilî olarak Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığı dışına itmiştir. Cemaat
vakıfları, yasal olarak edindikleri ve tapuda kendi üzerlerine
kayıtlı olan mülkleri ellerinden alınınca büyük bir gelir
kaybına uğramıştır. Bu durum,
azınlıkların, kendi kültürlerini yaşatma konusunda ciddi
sıkıntılara düşmelerine yol açmıştır. Bu
durumun doğal bir sonucu olarak Türkiye'nin en büyük zenginliklerinden
birisi olan azınlıklar her geçen yıl ciddi nüfus
kayıpları yaşamış, birçok vatandaşımız
yaşadıkları toprakları terk edip Avrupa ülkelerine göç
etmek zorunda kalmışlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda
azınlık vakıflarının Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde açtığı davaların da etkisiyle, 2002
yılında, bir önceki koalisyon hükûmeti döneminde ve 2004, 2008 ve
2011 yılında AK PARTİ Hükûmeti döneminde azınlık
vakıflarıyla ilgili olarak yapılan düzenlemeler olumludur. Azınlıkların
ve sahip oldukları vakıfların sorunlarını çözmede
ileri adımlar olarak görülen bu düzenlemeler azınlık ve inanç
grupları arasında takdirle karşılanmıştır,
ancak hemen ifade etmek gerekir ki atılan bu olumlu adımlar
azınlık vakıflarının sorunlarını çözmede
yetersizdir. 2008 yılında çıkarılan Vakıflar
Yasasının 7nci maddesinin ikinci fıkrasında getirilen
düzenlemeyle bırakın mazbutaya alınan vakıfların iade
edilmesini, aksine bu Kanunun yürürlüğünden önce mazbut vakıf
statüsüne alınmış olan vakıflara yasal meşruluk
kazandırılmaktadır. Yeni kanunda mazbut vakıf statüsüne
alınan cemaat vakıflarının yönetiminin ve
taşınmazlarının iadesi yönünde herhangi bir düzenleme
getirilmemiştir. Ayrıca, cemaat vakıflarının cemaati
kalmadığı gerekçesiyle mazbut statüye alınmasını
engelleyecek yeni bir düzenleme yeni yasayla getirilmemiştir. 2011
yılında çıkarılan kanun hükmündeki kararnamede de bu durum
devam etmektedir. 2008deki aynı Yasanın 5inci maddesinde
Yabancılar, Türkiyede, hukuki ve fiili mütekabiliyet esasına göre
yeni vakıf kurabilirler. ancak 5inci maddenin birinci
fıkrasına Yeni vakıflar; Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre
kurulur ve faaliyet gösterirler. şeklinde bir hüküm getirilmiştir.
Medeni Kanunun 101inci maddesinin son fıkrasında Belli bir
ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla
vakıf kurulamaz. hükmü vardır. Medeni Kanunun 101/4 maddesinde yer
alan Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın
temel ilkelerine, hukuka, ahlaka, millî birliğe ve millî menfaatlere
aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını
desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz. hükmü göz önünde
tutulduğunda yeni cemaat vakıflarının kurulması da
engellenmiş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 27 Ağustos 2011 günü Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren ve 2008 yılı 5737 sayılı Vakıflar
Kanununa kanun hükmündeki kararname ile eklenen 11inci geçici madde
kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Bazı gereksinimlerin
giderilmesi için siyasi iradenin ortaya koyduğu olumlu bir tavır
olarak görülen kanun hükmündeki kararname metni incelendiğinde,
düzenlemenin bazı olumlu değişiklikler sağlasa da mevcut
sorunlara kökten bir çözüm getirmediği, el konan pek çok mülkün iadesini
kapsamadığı ortaya çıkmaktadır. Yapılan
değişikliğin, öncelikle 1936 Beyannamesine kayıtlı
taşınmazlar ile mülk iadesini sınırlı tutması,
bir mal beyannamesi olarak hazırlanan ve akabinde cemaat
vakıflarının mal varlığını
sınırlayan hukuk dışılığı devam ettirmektedir.
Beyannamenin hak gasp eden ve hukuka aykırı bir forma sokulan
içeriği korunarak, beyanname dışında kalan mülklere
ilişkin haklar konusunda atılacak adımlara da bazı
sınırlamalar getirmektedir. 1936 Beyannamesi uyarınca eski
sahibine iade edilen mülklerin tazmin edilmesini öngörmemektedir.
Kanun hükmündeki kararname uyarınca kamulaştırmaların
uygulama dışında bırakılması da önemli bir
eksikliktir. Çünkü Türkiyede kamulaştırmalar hakkaniyetli bir zemine
oturmamaktadır.
Kanun hükmündeki kararname, mezarlık tecillerini beyannamede
bulunma koşuluna bağladığı için, bu durumda olan
mezarlıklar, vakıflar adına tecil edilmeme tehlikesiyle
karşı karşıyadırlar.
Aynı şekilde, kanun hükmündeki kararnamede yer alan Hazine,
Vakıflar Genel Müdürlüğü, belediye ve il özel idaresi adına
kayıtlı taşınmazlar ifadesi yeterli değildir. Çünkü
mazbut vakıflar adına kayıtlı mülklerle ilgili pek çok
hukuksuz uygulama söz konusudur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede
azınlık ve inanç gruplarının çok sayıda sorunu
vardır ve devletin bu sorunlara acil olarak çözüm bulması
gerekmektedir. Alevilere ait vakıf mülklerine, mallarına el
konulmuştur. Bugün birçok ibadethanesi Vakıflar Genel Müdürlüğü
mülkiyetindedir. Alevi vatandaşlarımız ibadethaneleri fahiş
fiyatlarla kiralamak zorunda kalmaktadırlar. Avrupa Birliği ilerleme
raporlarında azınlıklar ve inanç grupları konusu sıkça
gündeme gelmektedir. Komisyon raporuna göre, Türkiye'nin azınlık
haklarına yönelik yaklaşımı kısıtlayıcı
olmaya devam etmektedir. Türkiye, Avrupa Birliği Konseyi Ulusal
Azınlıkların Korunması İçin Çerçeve Sözleşmeyi
imzalamış olmasına rağmen, ülkemizde
ırkçılık, yabancı düşmanlığı,
antisemitizm ve hoşgörüsüzlükle mücadele edecek herhangi bir mekanizma
veya belirli organlar bulunmamaktadır. Avrupa Birliği 2011
İlerleme Raporuna göre, dile, kültüre ve temel haklara tam olarak
saygı gösterilmesi ve bunların korunması henüz Avrupa
standartlarına uygun değildir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken ifade etmek
isterim ki yapılan bütün bu pozitif yasal değişikleri önemsiyor
ve değer biçiyoruz ancak temennimiz bu türden değişiklik ve
düzenlemelerin genişletilerek devam ettirilmesi ve bu tür sorunların
gündemden tamamen çıkarılmasıdır. Büyük devlet olma
iddiası taşıyan bir ülkeye yakışan da budur.
2012
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dora.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu son konuşmacısı Sayın Mülkiye
Birtane, Kars Milletvekili.
Buyurun
Sayın Birtane. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA MÜLKİYE BİRTANE (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve
bünyesindeki Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk
Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun 2012 yılı bütçeleri hakkında
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına görüşlerimizi
paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, yukarıda ismini saymış olduğum kurumlar
anayasal kurumlar olup Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna
bağlı kamu tüzel kişiliğine sahip kurumlardır.
1930larda kurulmuş olan Kurumun ismi zamanla değişmiş,
kuruluş felsefesi ve ilkeleri, millî dayanışma ve
bütünleşmede Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke ve
inkılaplarını, kültür, dil ve tarih değerlerini
birleştirici bir güç olarak göz önünde tutmak, bu değerlere
karşı girişilecek her türlü yabancı ve bölücü
akımların bilimsel yoldan çürütülmesini esas almak olarak
verilmiştir.
Evet,
sayın milletvekilleri, Kurum, kuruluş felsefesine uygun olarak
işlevini sürdürmektedir ancak bu ilkelerin evrensel bilim kurallarına
ve Türkiye'nin toplumsal, tarihsel gerçekliğine uygun olup
olmadığı hiç kuşkusuz tartışma konusudur.
Şu an bu kurumların ülke olarak yaşamakta olduğumuz
acıların kaynağını oluşturan tekçi zihniyetin
yaşayan kurumlarından bazıları olduğunu söylemek
abartı olmasa gerek.
Sayın milletvekilleri, bu kurumlar, aslında, bu ülkenin tek
bir ırktan oluştuğu, bu ülkede yaşayan başkaca bir
etnik gurubun kendi dilini ve kültürünü yaşatmasına gerek
olmadığı, buna değer görülmediği
anlayışının bir ürünüdürler.
İttihat ve Terakkicilerin, geliştirdikleri milliyetçi
anlayışın, cumhuriyet döneminde de geliştirilerek bütün
topluma yayma ve benimsetme amaçlı bir projesidir.
Türkü ve Türk dilini dünyanın bütün milletleri ve dillerinden
üstün gören, dünya üzerindeki bütün uygarlıkların Türklerden
etkilendiğinin, Bir Türk dünyaya bedeldir. sözünün bir abartı
olmadığının ısrarcı tezini besleyen
kurumlardır.
Bütün kaba ırkçı belirlemeleri ders kitaplarına
geçirmiş, Türkiye ve dünya tarihini bu ırkçı ve gerçek tarihle
ilgisi olmayan bakış açısıyla yazmış, sorgulamaya
kapatarak kafalara kazıtmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ders
kitapları resmî olarak düzenlenmiş söylemlerin
taşıyıcıları olmuştur. Militarist, cinsiyetçi
söylemlere göre bireyi ve toplumu şekillendirmek öncelikli hedef hâline
getirilmiştir.
Ayrıca, siyasal ve sosyal düzenin nasıl biçimleneceği bu
kitaplarda veriliyor. Bu kitaplara göre bütün ülkeler ve halklar düşman,
ülkede yaşayan bütün azınlıklar potansiyel tehlikedirler.
Osmanlıdan tutun da Türkiye Cumhuriyeti dâhil tarih boyunca mağdur
edilen her halk, her etnik grup ihanetçi, göçe zorlanan da, yerinden edilen de,
katliamdan geçirilen de hep suçlu olarak gösterilmiştir. Bu ülkede
vatandaşlar, Kürtleri, Ermenileri ve diğer bütün ulusları
kendilerine düşman, devleti bölmeye çalışan ötekiler olarak
bildiler. Bu ideoloji ve paradigmalar, hâlâ şu an Mecliste bulunan BDP
dışındaki partiler tarafından da ısrarla
savunulmaktadır.
Kutsanan ve herkesin uymak zorunda bırakıldığı
resmî ideoloji devletin her yaptığını doğru ve gerekli
bulmuştur. Devleti eleştirilmeyecek kadar ilahileştiren bu
anlayış, bugün bu halkın kendi gerçekliğinden habersiz
yaşamasının da sorumlusudur. Düşünmeyi,
araştırmayı, sorgulamayı yasaklayan bu anlayış,
devlet için katliamları, asimilasyonu ve en insani haklardan mahrum
bırakılmayı da mubah görmektedir.
Sayın milletvekilleri, resmî ideolojinin dayandığı
bu tez, Türkten başka kimseye de yaşam hakkı tanımaz. Bu
anlayışa göre, bu ülkede olan herkes Türktür. Bırakın
diğer etnik grupları, bugün sayıları 25 milyonu
aşkın Kürt halkından bile
söz edilmemektedir.
Cumhuriyet tarihi, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar,
Kürtlerin ellerinden alınan haklarını geri almak için
verdiği her mücadeleye başka bir kılıf uydurmuş,
ülkeyi bölme planları olarak göstermiştir. Bu coğrafyanın
kadim halkı ve binlerce yıl geçmişi bulunan Kürtlerden resmî
tarih kitaplarında sadece bir satırda söz edilmiş, zararlı
görülen ve ortadan kaldırılmış bir cemiyetin
mensupları olarak. İlk bakışta komik olarak görülen bu
bilgiler, aslında Kürtlere yaşatılan trajedilerin temel
kaynağıdır. Kürtlerin bugün yüz yüze kaldıkları
haksızlık, baskı ve zulmün sorumluları tarihi bu
şekilde çarpıtanlardır. Defalarca katliamdan geçirilmiş bu
halk, resmî tarihin bu kafatasçı anlayışı nedeniyle bugün
bile yok sayılmaktadır. Kürtlerin tarihi, edebiyatı, dili,
müziği hakkında hiçbir belge Kürtler adına Türk Dil ve Tarih
Kurumunun kaynaklarında mevcut değildir. Bugün hiçbir ders
kitabında Dersim, Zilan, Agiri katliamlarından bahsedilmemektedir.
Değerli milletvekilleri, bu kurumlar siyasileşmiş
kurumlardır. Türk Tarih Kurumunun bilimsel hiçbir kaygısı yoktur
her ne kadar bilimsel çalışma yaptıklarını söyleseler
de. Bilimsellikten uzak, gerçekle bir ilgisi olmayan bu kuruma ayrılacak
bütçe, artık, yeni bir tarihin yazılması, bu ülkede yaşayan
diğer unsurların tarihteki gerçek yerlerinin anlatılması
için ayrılmalıdır, ders kitapları yeniden yazılmalıdır.
Türk tarihinin yanında bu ülkede Kürt tarihinin ve diğer tüm
etnik grupların da varlığı kabul edilerek, kitaplar
baştan sona yenilenmelidir. Ders kitapları öyle masa
başında oturularak anlı şanlı tarihin kusursuz
geçmişi uydurmacası ile değil objektif ölçülere göre
yazılmalıdır diyoruz.
Kitaplarda ötekileştirme, azınlıkları düşman,
herkesi Türk, halkların hak talepleri ülkeyi bölme, parçalama arzusu
olarak gösterilmekten vazgeçilmelidir. Osmanlı Dönemini, cumhuriyet Dönemini
her yönüyle anlatan güvenilir tarih kitaplarına ihtiyaç vardır. Türk
tarihi bugün ders kitaplarında yer aldığı gibi
anlatılmaya devam ederse, tarih bilinci bu temelde oluşturulursa
ötekinin varlığını kabul etmek ve ettirmek çok zor
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar Türk
Dil Kurumu da yukarıda kısaca belirtmiş olduğum resmî
ideolojiye hizmet etmiştir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde Kürtçeden
alındığı belirtilen bir tek kelime bile
bulunmamaktadır. Oysa asırlardır bir arada
yaşamış olmanın getirdiği sosyolojik bir gerçeklik
olarak, bu halkların dili ve kültürleri birbirlerinden
etkilenmişlerdir. Bu durumun bir sonucu olarak Kürtçeden Türkçeye geçen
yüzlerce kelime olmasına rağmen, Türk Dil Kurumu sözlüklerinde bu
kelimelerin ya Farsça kökenli olduğunu ifade etmiştir veya doğu
ve güneydoğu bölge ağızlarında kullanılan sözcükler olarak
yer vermiştir. Yalnız, eğer Türk Dil Kurumunun bir projesi -ki
bu projeyi çok önemli buluyorum- tarafsız ve bilimsel gerçeklere
dayandırılarak hayat bulursa, işin sevindirici bir boyutunu da
sizlerle paylaşmak isterim: Türk Dil Kurumu, Türkçe dilindeki sözcüklerin
etimolojik çalışmaları projesini 2013 yılında
tamamlayacaktır. O zaman, Kürtçe ve Türkiye'de asimile edilmiş
diğer dil kökenli sözcükler de belirtilirse gerçek bir çalışma
olduğu kabul edilecektir. Bugün, bütçeden -her dönem olduğu gibi- bu
kurumların tümüne pay ayrılmaktadır. Bilimsel ve tarafsız
olduğu sürece bu payın ayrılması son derece normaldir
diyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu kurum bu ülkede yaşayan sadece bir
halkın dil çalışmalarını yürütmektedir ancak ülkemizde
bir de baskısız, insanların Ötekileştirilirim korkusu
olmaksızın yapılacak objektif bir nüfus sayımı
olduğu takdirde, Türk nüfusu kadar Kürt ve başka halkların
nüfusunun da var olduğu gerçeği ortaya çıkacaktır. Peki, bu
halklar dillerini nasıl öğrenecekler, sadece konuşarak mı?
Biliyoruz ki bilimsel olarak bir dilin yaşayabilmesi için ancak ve ancak
eğitim dili olması gerekiyor; aksi takdirde, resmî istatistiklere
göre bugün, Türkiyede konuşulan yirmi sekiz tane dilden birçoğunun
da önümüzdeki yirmi-yirmi beş yıl içerisinde yok olması
kaçınılmaz olacaktır. Resmî ideoloji uyguladığı
politikalarla milyonlarca Kürtün ve diğer halkların dillerini
kendilerine unutturdu. Türkçe dili geliştirilmeye, diğer diller
unutturulmaya çalışıldı. Şimdi soruyorum: Bir dili
yüceltmek ötekini değersizleştirmeyi gerektirir mi? Buna sessiz
kalınabilir mi? Bu, eşitsizliğin açık bir göstergesi
değil midir? Bugün, burada bile içimizde Kürtçeyi bir dil olarak
görmeyenler var. Mahkemelerde insanlar kendi ana dilleriyle savunma
yapamamakta, mahkemelerde bu dil, bilinmeyen veya anlaşılmayan dil
olarak kabul edilmekte. Bu eşitsizliğin bir an önce giderilmesi, bu
ayıbın bir an önce ortadan kaldırılması için bütçeden,
Kürtçenin eğitim dili olması için yapılacak
çalışmalara ödenek ayrılmalıdır. Kürt dilinin
eğitim dili olarak kabul edilmesinin yanında, bu kurumlara
ayrılacak ödeneklerin bir bölümü de en kalabalık halk olması
itibarıyla Kürt dili çalışmaları için ayrılmalı,
her zaman övündüğümüz ve dillendirdiğimiz, ülkemizin zenginliği
olarak gördüğümüz tüm halkların dillerinin de yok olmaması için
bu bütçenin kullanılması sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün,
Hindistan'da 20, İsviçrede 4, Belçika'da 3, Avusturya'da 4 dil ve daha
sayamayacağım onlarca ülkede 2den, 3ten fazla resmî dil
kullanılmaktadır, Bulgaristan'da da Türkçe ve Romanca bölgesel diller
olarak kullanılmaktadır. Görüyoruz ki birden fazla resmî dil
şimdiye kadar hiçbir ülkeyi bölmedi. Bizi de bölmez, bundan
korkulmamalıdır. Çünkü ne kadar yok sayılır ve
değersizleştirilirseniz, çevrenizde de o kadar çok sorun
yaratırsınız.
Umuyor ve diliyoruz ki ülkemizde yapılacak yeni anayasada bu yönlü,
dillere ve kültürlere özgürlük ve güvence sağlayacak düzenlemeler
yapılarak eşit yurttaşlık temelinde bir yaşam
sağlanmış olsun.
Bu ülkede yaşayan diğer etnik grupların da bu ülkenin
vatandaşı olduğunu ve devlete her türlü vergiyi ödedikleri
gerçeğini de göz önünde bulundurduğumuzda, bu bütçeden de pay sahibi
olduklarını kabul etmek durumundayız. Bütün bu
değerlendirmelerden sonra bu Kurumun isminin Anadolu ve Mezopotamya Dil,
Tarih ve Kültürleri Araştırma Kurumu olarak
değiştirilmesini öneriyoruz.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Birtane.
Değerli milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar burada
tamamlanmıştır.
On dakika ara veriyorum birleşime.
Kapanma
Saati: 22.26
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:22.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi söz sırası lehte olmak
suretiyle Ömer Faruk Öz, Malatya Milletvekilinde.
Sayın Öz
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ikinci tur bütçe görüşmelerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Farklı bir konuşma yapmayı arzu etmiştim ama benden
önceki konuşmacıların Vakıflar Genel Müdürlüğü
bütçesiyle ilgili konuşmaları sonucunda bazı hakikatleri
sizlerle paylaşmak istedim.
Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğü nereden nereye
gelmiş, bunları tek tek siz sayın vekillerin ve kamuoyunun
önünde açıklamak istiyorum.
2002 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi 37
milyon TL iken 2012 bütçesi 394 milyon TL.
ALİM IŞIK (Kütahya) Yıl 2012 Faruk Bey, yıl 2012,
biraz buradan başla.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Geliyorum, geliyorum, hepsine geliyorum.
1997-2002 arası toplam 46 eser onarılmışken şu
anda onarılan eser sayısı 3.560.
Kat karşılığı, yap-işlet-devret, restore
et-işlet-devret
Hiçbir eser bu şekilde
değerlendirilmemişken kat karşılığı 2011
yılına kadar 369 taşınmaz değerlendirilmiştir.
Yine, yap-işlet-devret modeliyle 16 gayrimenkul
değerlendirilmiştir. Yine, restore et-işlet-devret ile 18 adet
gayrimenkul değerlendirilmiştir.
Bunların içinde neler var? Kayseri Park Alışveriş
Merkezi, İpek İş Merkezi, Ordu İş Merkezi,
Gaziantepte bir alışveriş merkezi, İstanbul Sirkecide
beş yıldızlı bir otel, İstanbul Maltepede rezidans,
İstanbul Sahrayıceditte alışveriş merkezi ve
rezidans.
Şimdi, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Yine, kat
karşılığı, Üsküdar ve Başakşehirde,
yapılan gayrimenkul değerlendirmeleri sonucunda 740 adet daire sahibi
olmuş Vakıflar Genel Müdürlüğü. Yine, Samsun, Tokat, Amasya,
Gaziantep, Kayseri gibi büyük şehirlerde çok sayıda gayrimenkul kat
karşılığı verilmek suretiyle Vakıfların
geliri artırılmıştır.
Yine, Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesinden
bahsedildi. Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gureba bir eğitim üniversitesi
olmuştur, hiçbir gayrimenkulü de hiç kimseye peşkeş çekilmemiştir.
Şu anda orada, Türkiyede en çok yayımlanmış
yayınları olan öğretim görevlilerinden çok önemli ekip
oluşmuştur ve bu öğretim görevlileri vasıtasıyla fakir
fukaraya, garip gurebaya bilabedel sağlık hizmeti verilmeye devam
etmektedir.
Şimdi,
bir diğer konu: Üniversitelere, üç dört üniversiteye tahsis edilen
arazilerden bahsedildi. Evet, doğrudur, verilmiştir. Bizden önceki
dönemlerde de vakıf üniversitelerine, onlarca vakıf üniversitesine
aynı usulde gerek Millî Emlâkin gerekse de Vakıflar Genel
Müdürlüğünün gayrimenkulleri verilmiştir.
Aynı
şekilde benim seçim bölgeme baktığımda 46 adet vakıf
kültür varlığı bulunuyor, bunlardan 23 tane cami AK PARTİ
Hükûmeti döneminde onarılmıştır. Özellikle belirtiyorum, AK
PARTİ Hükûmeti döneminde 23 tane caminin restorasyon işlemi
tamamlanmıştır.
Şimdi
değerli dostlar, burada şunu belirteceğim: 1926-1949
yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarda
olduğu dönemde -buraya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum- toplam
6.552 adet tarihî eser satılmıştır. Bunlardan 920si cami
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Ne zaman?
ÖMER FARUK
ÖZ (Devamla) 1926-1949 yılları arasında, evet.
1.846 mescit,
20 medrese, 2 kervansaray; 191 tekke, zaviye; 62 türbe
Çıkayım
mı, daha devam edeyim mi? Evet, toplam
O zaman vakıf müessesesini bu
ülkede yok etmek için özel bir gayret sarf edilmiş.
Geçenlerde
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın
Kılıçdaroğlu güzel bir örnek verdi, hani ciğer-kedi
meselesi. Hani bir gün bir vatandaş gitmiş eve 2 kilo ciğer
götürmüş ve bu ciğeri üç gün sonra yemek istediğinde,
hanımı tabii bu arada bu ciğeri arkadaşlarıyla güzelce
yemiş bitirmiş.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Nasreddin Hoca, Nasreddin Hoca.
ÖMER FARUK
ÖZ (Devamla) Hanım, o
ciğeri pişir de yiyelim. demiş. Hocaya ne diyecek hanım,
demiş ki: Ciğeri ha bu kedi yedi. Teraziyi getir buraya. demiş. Teraziyi
getirmiş ki terazide kedi 2 kilo çıkıyor. Demiş ki:
Hanım, ciğeri kedi yemişse kedi nerede, kedi buradaysa
ciğer nerede?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Çocuklara anlat bunu.
ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) Şimdi, bu kadar hizmet edilmişse, 37
milyonluk bütçe 392 milyona çıkarılmışsa durup
düşünmek gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor,
bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Öz, teşekkür ederiz, sağ olun.
Sayın milletvekilleri, şimdi sıra Hükûmet adına
Başbakan Yardımcısı Sayın Babacanda.
Buyurun Sayın Babacan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum ve 2012 mali yılı bütçe kanunu görüşmelerinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Ülkemizde radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi
ve denetlenmesi görevini ifa eden Radyo ve Televizyon Üst Kurulu için 2011
yılı bir milat yılı olmuştur. 3 Mart 2011 tarihinde
yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanunla yayıncılık
sektörü için yeni tanımlara yer verilmiş ve yayıncı
kuruluşlar tarafından gönüllü olarak yürütülen uygulamalara yasal
altyapı oluşturulmuştur.
Söz konusu yeni Yasayla birlikte hazırlanan takvim çerçevesinde,
dünyanın pek çok ülkesinde kullanılan görüntü ve ses kalitesi
açısından yüksek standartlara sahip sayısal
yayıncılık teknolojisine 2015 yılında geçmeyi
planlıyoruz.
Yine bu Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte yayın
kuruluşlarının kullandıkları kanal ve frekanslar için
ilk kez yıllık kullanım bedeli tahsil etmeye de
başlamış bulunmaktayız.
Yayıncılık alanında rekabet
koşullarının bozulmaması ve yoğunlaşmanın
önüne geçilmesi için de oldukça önemli bir adım attık. Bu kapsamda,
medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarının
yıllık toplam ticari iletişim gelirinin sektörün toplam ticari
iletişim gelirine göre yüzde 30unu geçmemesini hüküm altına
bağlamış olduk. Yeni yasayla siyasi reklamlar serbest
bırakıldı, böylelikle 12 Haziran seçimleri öncesinde siyasi
partilerimiz hep beraber yoğun bir şekilde her türlü reklam
mecrasını kullanma imkânına sahip oldular. Seçim döneminde
siyasi reklamların yayımının sorunsuz şekilde
yapılması alınan kararın son derece yerinde olduğunu
göstermiştir.
Kamuoyunda
akıllı işaretler olarak
bilinen koruyucu sembol sistemi yeni yasayla yayıncı kuruluşlar
için zorunlu bir uygulama hâline getirildi. 2006 yılında
başlatılan bu uygulama yayıncılar tarafından
gönüllülük esasına dayalı şekilde yürütülmekteydi ancak zaman
zaman bazı yayınlarda uygunluk işaretlerinin
kullanılmadığı da görülmekteydi. Yeni yasa ve yönetmelikle
birlikte akıllı işaretlerin kendi sistematiği içerisinde
doğru şekilde uygulanması sağlanmış olacak.
RTÜK, her
zaman olduğu gibi yayınları dikkatli şekilde izlemeye ve
denetlemeye devam etmektedir. Üst kurulun Ankaradaki merkezinde kurulan izleme
sistemiyle 110 adet ulusal yayın ve uydu yayını, 145 adet yerel
televizyon yayını, 80 adet radyo yayını kaydedilmektedir.
Sayısal uydu yayın platformları yayın buketleri içinde yer
alan yaklaşık 25 yayıncı kuruluşun
yayınlarında görevli uzmanlar tarafından kanal bazında
düzenli olarak izlenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizle yaşıt
bir kuruluş olan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
yurt içinde ve yurt dışında devlet enformasyonu alanında
ülkemizin en köklü kurumlarından biridir. Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü ülke dışında yaşanan bütün
gelişmelerin kamuoyuna zamanında ve doğru bir şekilde
yansıtılması, Türkiyenin dünyaya daha iyi
tanıtılması, yerli ve yabancı basın
mensuplarının ülke içerisindeki gelişmeleri daha etkin bir
şekilde takip edebilmesi bakımından son derece önemli görevler
ifa etmektedir. Öte yandan yürüttüğü hizmetlerle Türkiyede basın
sektörünün sağlıklı bir yapıya sahip olmasında da
önemli bir katkısı bulunmaktadır. Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü haber hizmetleri kapsamında her gün 18
dilde haber taraması yapmakta ve günde yaklaşık 4 bin
haber toplanmakta ve işlenmektedir.
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü mevcut
donanım ve sistemlerini çağın gerekleriyle uyumlu hâle
getirmiştir. Devlet Enformasyon Sistemi Projesi kapsamında her gün dünyanın
önde gelen yayın kuruluşlarından Türkçe yayın yapan 4
önemli radyo ile 40 yabancı televizyon kanalının
yayını kaydedilip deşifre edilmektedir. Ayrıca 3 yerli, 25
yabancı haber ajansı sürekli izlenmekte, 250 İnternet haber
sitesi ile 92 ülkeden 1.700ü aşkın gazetenin ilk
baskılarının yer aldığı bir İnternet sitesi
günlük olarak takip edilmektedir. Böylece, daha geniş bir coğrafyadan
sürekli haberdar olma imkânına da sahip olmuş bulunmaktayız.
Türkiyenin gerek ekonomi gerek dış politika gerekse
de enerji alanında artan rolü ve önemine paralel olarak, yerleşik ve
geçici olarak görevlendirilen yabancı basın mensubu
sayısında da ciddi bir artış kaydedilmiştir. 2000li
yıllarda sadece 30-40 kadar yerleşik yabancı basın mensubu
ülkemizde bulunurken 2011 yılında bu rakam 287ye
ulaşmıştır. Öte yandan, kendi imkânlarıyla gelen ve
ağırlanan basın mensubu sayısı ise 2011
yılının ilk dokuz ayında 878e ulaşmıştır.
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, iç ve
dış kamuoyuna yönelik çeşitli yayınlar da çıkartmaktadır.
Bunlardan en önemlisi, her yıl güncelleştirilen ve Türkçenin
yanı sıra İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Farsça,
Rusça, Japonca, İspanyolca, Çince ve Portekizce olmak üzere 11 ayrı
dilde yayımlanan Türkiye adlı tanıtım
kitabıdır.
Değerli milletvekilleri, vakıflar kültür dokumuzun,
tarihimizin önemli bir parçası, hayır ve
yardımseverliğimizin de nişanesidir. Binlerce yıl önce
kurulmuş ve yöneticisi kalmamış vakıflarımız bugün
Vakıflar Genel Müdürlüğümüz kanalıyla faaliyetlerini sürdürebilmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, 41.800 adet mazbut, 284 adet mülhak, 4.594
adet yeni ve 162 cemaat vakfının iş ve işlemleriyle
denetimi, ecdat yadigârı vakıf kültürü varlıklarının
bakımı, onarımı ve yaşatılması gibi
görevlerini yerine getirmektedir.
Hedefimiz, ülkemizde tespit,
tescil ve projesi yapılmamış hiçbir vakıf eserinin
kalmaması, kötü durumda bir tek vakıf eserinin dahi
bırakılmamasıdır. Bunun için 2003 yılından bu
yana tam 3.600 eserin proje ve onarımı tamamlanmıştır.
Önümüzdeki dönemde de eski projelerimizin özellikle
onarımlarının yapılması öncelik
taşımaktadır ve bu çalışmalar devam edecektir.
Vakfiyelerde yer alan hayır şartlarının yerine
getirilmesi amacıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü her ay on beş
kalemden oluşan kuru gıda paketlerini seksen bir il merkezinde
ihtiyaç sahibi ailelerin adresine teslim etmektedir. Ekim ayında Van ve
çevresinde meydana gelen depremden etkilenen
vatandaşlarımızın acılarını bir nebze olsun
azaltabilmek için 6 ton kavurma ile on bin adet kuru gıda paketi ve giyim malzemeleri
Afet Kriz Merkezi yetkililerine Vakıflar Genel Müdürlüğümüz
tarafından teslim edilmiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı kapsamında
olmayan, geçimini temin edecek menkul ve gayrimenkul mal varlığı
bulunmayan, çalışma gücünü yüzde 40ın üzerinde kaybeden muhtaç
engelliler ile yetim çocuklara vakfiyeler gereği aylık
bağlanmaktadır. Yine, Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı ilk ve ortaöğrenim okullarında öğrenim göre
öğrencilere de burs verilmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü akar nitelikli taşınmazları
üzerinde verimli projeler üretebilmek için Coğrafi Bilgi Sistemi
Projesini hayata geçirmiştir. Bu proje ile Vakıflar Genel
Müdürlüğünün ülkemiz genelinde sahip olduğu taşınmazlara
ilişkin her türlü bilgi ve belge elektronik ortama
alınmıştır. Ayrıca, tapu kayıtlarından
güncel kullanım biçimlerine, taşınmazların uydu
görüntülerinden kadastral planlarına kadar tüm bilgiler sisteme
işlenmiştir.
Vakıflara ait vakfiye, berat, hüccet, ferman gibi tüm belgeler
vakıf medeniyetinin arşivini oluşturan çok önemli
unsurlardır. Bütün bu verileri içeren belgelerin taranmasını,
çevirilerinin yapılmasını, dijital kopyalarının
oluşturulmasını ve bu belgelerin korunmasını kapsayan
Vakıf Arşiv Yönetim Sistemi Projesi adı altındaki tarihî
çalışma 2011 yılı itibarıyla tamamlanmıştır.
Proje kapsamında on milyon belge sayısal ortama
aktarılmıştır.
Vakıflar
Genel Müdürlüğümüzün kültür alanındaki çalışmaları
yalnızca ülkemiz sınırları ile de sınırlı
değildir. Bosna-Hersek Vakıflar Müdürlüğü ile Vakıflar
Genel Müdürlüğü arasında yapılan protokol çerçevesinde
Bosna-Hersek vakıflarıyla ilgili belge, bilgi ve transkript
çalışmaları tamamlanmıştır. Bununla birlikte,
diğer Balkan ülkeleriyle, Kırım ile ilgili ortak çalışmaların
hazırlığının sürdüğünü de buradan özellikle
vurgulamak istiyorum.
Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; anayasal bir kuruluş olan
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun 2011 yılındaki en önemli
faaliyetlerinden birisi, Kurumu daha işlevsel bir hâle getirecek olan
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girmesi
olmuştur. Bu yasal düzenlemeyle 2876 sayılı mevcut Kanundaki bu
boşluklar giderilebilecektir.
Atatürk
Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, üniversitelerde ilgili enstitülerle iş
birliği yaparak yüksek lisans ve doktora öğrencilerini öncelikli
konular üzerine ortak araştırmalara yönlendirecek ve böylece online
veri tabanları kurulmasını sağlayacak bir sistem
tasarlamıştır. Bu sistemi işletecek olan Atatürk Yüksek
Kurumu yurt içi ve yurt dışı burs yönergesi de
güncellenmiştir.
Yüksek
Kurum, burs projesiyle bağlantılı olarak araştırma
gruplarının derledikleri verilerin toplanacağı
ilişkili veri tabanlarının hazırlanması projesiyle
bilgi santrallerini kurma çalışmaları da sürmektedir. Bu sistem
ile yüksek lisans ve doktora öğrencilerinden oluşturulacak
araştırma gruplarının bilimsel
araştırmalarını İnternet üzerinden yürütmelerine imkân
sağlanacaktır. Yıldan yıla geliştirilecek bu sistem
ile Kurum, altı yedi sene içinde yüzlerce bilimsel, özgün kitap
neşredebileceği gibi, web sayfasından kesintisiz olarak
sunabileceği zengin bir bilgi bankasına da sahip olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1983 yılında kurulan
Atatürk Araştırma Merkezi, sizlerin de bildiği gibi, bilimsel
bir araştırma kurumudur. Merkez, Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke
ve inkılapları ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ve
gelişme sürecinin bütün unsurlarıyla anlaşılmasına,
açıklanmasına yönelik araştırmalar yürütmektedir. Bununla
birlikte, yürütmüş olduğu tüm faaliyetlerden elde ettiği
bilimsel veriler doğrultusunda ulusal
politikaların oluşumuna katkı sağlamaya
çalışmaktadır. Merkezin 2011 yılında yürüttüğü
faaliyetlere bakacak olursak, 2011 yılında 9 adet araştırma
projesi yürütülmüştür, bunların dışında kamu kurum ve
kuruluşlarınca istenen konularda araştırma raporları
hazırlanarak ilgililere ulaştırılmıştır.
Merkez, amaç ve görevleri doğrultusunda 2011 yılında Kasım
sonu itibarıyla 14 eğitim programı, 6 adet aydınlatma
konferansı, 2 çalıştay ve 1 uluslararası toplantı
düzenlemiştir.
79uncu Dil Bayramı etkinlikleri kapsamında Evliya Çelebinin
Doğumunun 400üncü Yıl Dönümü Etkinlikleri konulu uluslararası
toplantıya da destek sağlanmıştır.
Yerli ve 23 ülkeden yabancı toplam 222 bilim insanının
bildirileriyle katıldığı 7nci Uluslararası Atatürk
Kongresi Makedonyada düzenlenmiştir.
Bilimsel araştırma faaliyeti kapsamında önceki
yıllarda başlayan projelere 2012 yılında da devam
edilecektir.
Ayrıca Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ve eserlerinin tüm dünyaya
tanıtılabilmesi için merkezin yayınlarından seçilen 16 adet
eserin farklı dillere tercümesi projesine de başlanacaktır.
Atatürk Ansiklopedisi çalışmaları tamamlanmak üzere olup 2012
yılı içerisinde basımı gerçekleştirilecektir.
Millî Mücadele Tarihi belgeseli çalışmalarının ilk
etabı olarak kitabı yayınlanacak ve belgesel hâline getirmek
üzere TRTyle görüşmeler yapılacaktır.
Bilimsel etkinlikler kapsamında Balkan savaşlarının
100üncü yıl dönümü vesilesiyle çeşitli kurum ve kuruluşlarla
iş birliği hâlinde yurt içinde ve ilgili Balkan ülkeleri bilim
kurumlarıyla iş birliğiyle bilimsel toplantılar
düzenlenecektir.
İzmirin düşman işgalinden
kurtarılışının 90ıncı yıl dönümü
dolayısıyla Ege Üniversitesiyle iş birliği hâlinde
uluslararası toplantılar düzenlenecektir.
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Atatürk
Kültür Merkezi, sahip olduğumuz büyük kültürel mirasın
araştırılması ve gelecek kuşaklara
aktarılmasında üzerine düşen sorumluluğun bilinciyle
faaliyetlerini Türk kültürünün bütün unsurlarını içine alacak
şekilde yürütmektedir. Merkez, kuruluşundan 2010 yılı
sonuna kadar 542 yayın gerçekleştirmiştir.
Türk Dünyası Ortak Edebiyatı Projesinin 2012
yılından itibaren gözden geçirilmiş 2nci baskısına da
başlanacaktır. Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü adlı projenin ise
Atatürk dönemini içeren ilk kısmı 2010 yılında
tamamlanmıştır ve üç cilt olarak
yayınlanmıştır.
Avrasyada Yeniden Çizilen Sınırlar ve İnşa Edilen
Kimlikler Projesi, 2011 yılı sonunda tamamlanmak üzere baskıya
verilecektir ve bu projenin yanı sıra Osmanlılarda Bilim Projesi
ise 2010 yılında tamamlanmış ve projenin ilk cildi 2011
yılında baskıya verilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi, yazılı kültür tarihinin yanında
sözlü kültür tarihi çalışmaları ve bununla ilgili zengin bir
arşiv oluşturulmasına da önem vermektedir. Bu amaçla 2007
yılında başlatılan Türk Kültür Tarihinin Canlı
Tanıkları Projesiyle, Türk kültürünün tanıtımına
ulusal ve uluslararası düzeyde katkıda bulunan seçkin bilim ve sanat
adamlarıyla ilgili kısa belgeseller hazırlanmaktadır.
Merkez, 2011 yılında üniversitelerle işbirliğiyle 6
ulusal, 4 uluslararası, toplam 10 bilimsel toplantı
düzenlemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk dili üzerine
bilimsel araştırmalar yapan, dilimizin söz varlığına
yeni sözler ve terimler kazandıran Türk Dil Kurumu, Türkçenin
yaygınlaştırılması, geliştirilmesi,
zenginleştirilmesi ve özleştirilmesiyle ilgili çalışmalarını
sürdürmektedir.
Türk Dil Kurumu, 2011 yılında on bir aylık sürede 32
kitap ve 16 adet dergi yayınlamıştır. Baskı
aşamasındaki kitapların da yayınlanmasıyla bu yıl
basılan toplam kitap sayısının 104e
ulaşacağını öngörmekteyiz.
Türk Dil Kurumu, 2011 yılının Kasım sonu
itibarıyla, yerli ve yabancı bine yakın bilim
insanının katılımıyla 9u ulusal, 14ü
uluslararası olmak üzere 23 bilimsel toplantı
gerçekleştirmiştir.
Bunlara ilaveten Evliya Çelebi, Türk Dil Kurumu ve TRTnin ortak
yapımı bir belgeselle tanıtılacaktır. Belgeselin bu ay
sonunda gösterime girmesi hedeflenmiştir, belgesel İngilizce olarak
da ayrıca seslendirilecektir.
Türk Dil Kurumu, 2011 yılı içerisinde Türkçede Zıt
Anlamlı Kelimeler Sözlüğünü erişime açmıştır.
Atatürkün büyük eseri Nutukta istenilen her sözcüğü tam metin
içerisinde bulma özelliğine sahip arama motoru da geçen ay kullanıma
sunulmuştur.
Türk Dil Kurumu kütüphanesindeki yazma eserler bu yıl kuruluş
yıl dönümü töreninde sanal ortamda araştırmacıların
hizmetine açılmıştır. Dünyanın her yerinden
araştırmacılar Türk dilinin yazma eserlerine tam metin olarak
ulaşabilmektedirler artık. Yakın bir zamanda da nadir basma
eserlerle birlikte Türk Dil Kurumu yayınlarının da ağ
sayfasından erişime açılmasıyla ağ ortamında her
an erişime hazır sanal bir Türk dili kitaplığı
kurulmuş olacaktır.
Türk Dil Kurumu, 2011 yılında Türk dili alanında lisans
ve lisansüstü düzeylerde öğrenim gören 195 öğrenciye burs
vermiştir, lisansüstü düzeyde ise Türk Dil Kurumu tarafından
belirlenen konularda araştırma yapacak 27 öğrenciye yüksek
lisans ve doktora bursları verilmeye başlanmıştır.
Büyük Türkçe Sözlük, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü gibi kamuoyunca
en fazla talep edilen sözlüklerin yayınlanması işi 2012
yılında sonuçlandırılacaktır.
Türk diliyle ilgili basılı ve sanal yayın
çalışmalarını 40 kitap, 16 süreli yayın çıkararak
bilimsel etkinliklerini 2012 yılında da sürdürecek olan Türk Dil
Kurumu, önümüzdeki dönemde, Türkiye Türkçesinin köken bilgisi sözlüğü;
Türk işaret dili sisteminin oluşturulması, sözlüğünün ve dil
bilgisinin hazırlanması; uzaktan öğretim yöntemiyle yabancılara
türkçe öğretimi yazılımı, farklı kültürlerin temel
düşünce ve bilim eserlerinin türkçeye çevrilmesi projelerini 2012
bütçesine almıştır.
Ses bilimi araştırmalarının yanı sıra,
Türk işaret diliyle ilgili projede görüntü kayıtları için de
kullanılacak olan ses bilgisi laboratuarının yapımı
önümüzdeki yıl tamamlanacaktır.
Türk Dil Kurumu, dört yılda bir düzenlediği Uluslararası
Türk Dili Kurultayının 7ncisini de 24-28 Eylül 2012 tarihlerinde
gerçekleştirecektir.
Türk Dil Kurumu, 2012 yılı izlem tasarımı
kapsamında yani stratejik plan kapsamında 33 ulusal ve
uluslararası toplantı düzenleyecektir.
80inci yıl dönümü kutlamaları kapsamında Türk dilinin
gelişme evrelerini konu alan belgeseller de
hazırlatılacaktır.
Önümüzdeki yıl da sürdürülecek ve toplam 215 kişiye de burs
verilecektir. Ayrıca, 2012den itibaren de yeni burs programı içinde
Türk dilinin az araştırılan öncelikli konuları için doktora
sonrası 10 araştırma bursu da ihdas edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Tarih Kurumu,
Türklerin en eski çağlardan beri dünya tarihindeki gerçek yerinin ve
uygarlığa ne gibi hizmetlerde bulunduğunun belgelere dayanarak
ilmî yoldan araştırılması için bizzat Atatürk
tarafından kurulmuştur.
Kurum, Türk tarihini ve Türkiye tarihini yazmak konusundaki
çalışmalarını günümüze kadar sürdürmüş ve
yayınlarını 31 dizide toplamıştır. 2009dan
itibaren yeni diziler oluşturulmuş ve yayınlar 11 ana dizi
altında toplanmıştır. Başlangıçtan bu yana
dergiler dâhil 1.500e yakın eser yayınlanmıştır.
Yine, Türk tarihiyle ilgili bazı konular görüntülü tarih olarak
daha geniş kitlelere, özellikle eğitim kurumlarına, gençlere ve
kamuoyuna arz edilmek üzere CDler hâline de getirilmiştir. Bunlardan ilki
Çanakkale 1915 CDsi, diğeri de Osmanlı Tarihi CDsidir.
Kurum, Ocak-Aralık 2011 tarihleri arasında kendi
matbaasında hizmet alımı yoluyla 42 yeni yayın, 28
tıpkı basım, 5 dergi yayınlamıştır.
Türk Tarih Kurumu bugüne kadar 16 Türk tarihi kongresi
düzenlemiştir. Dört yılda bir yapılan kongreler
dışında Kurum, çeşitli konferans, sempozyum, panel gibi
bilimsel toplantılar yapmış ve Türk tarihinin
konularını, sorunlarını orijinal bildirilerle
tartışmışlardır. 2011 yılı içinde 9 bilimsel
toplantı düzenlenmiş veya desteklenmiştir.
Kurum, her yıl yaklaşık 20-25 arkeolojik kazıya
destek vermiştir. 2011 yılında ise 48 adet yüzey
araştırması ve arkeolojik kazıya maddi destek kararı
çıkartılmıştır.
Kurum, lisans, yüksek lisans, doktora öğrencileri ve doktora
sonrası araştırmacılara karşılıksız
burs vermektedir ve bunların sayısı da her yıl
artmaktadır.
Önceki yıllarda sunulan uzun vadeli projelerden 9 adedi
tamamlanmıştır ve 7 proje kitap olarak
yayınlanmıştır.
Tarih ve arkeoloji alanında yurdumuzun en büyük ihtisas
kitaplığı olan Türk Tarih Kurumu kitaplığı,
araştırmacılara ve tez hazırlayan üniversite
öğrencilerine açıktır. Yaklaşık iki yüz elli bin cilt
kitabın bulunduğu kütüphaneye, kitaplar, armağan,
yayınlarımızla değişim ve satın alma yoluyla
sağlanmıştır.
2012 yılı bütçesi ile Stratejik Plan çerçevesinde, her
yıl, 50 lisans, 20 yüksek lisans, 20 doktora ve 5 yurt içi, 5 yurt
dışı doktora sonrası araştırma bursu verilmesi
planlanmıştır.
Stratejik Plan çerçevesinde, 2012 yılında, 53 adet kazı
ve yüzey araştırmasına da destek verilmesi
planlanmıştır.
Kurumun 2012-2016 Stratejik Planı çerçevesinde, her yıl,
Kurumun desteklediği ve Kurum dışında yapılan
nitelikli araştırmaların sonuçlarını içeren 20 yeni
araştırma eseri, 10 çeviri eser, 10 kaynak eser, 5 sempozyum ve
kongre yayını, 5 külliyat eser olmak üzere, 50 yeni yayın
yapılması; her yıl yayımlanan, Belleten dergisinden 3
sayı, Belgeler dergisinden 1 sayı, Höyük dergisinden 2
sayının 2012 yılında da yayımlanması; 2012
yılında, bir popüler tarih dergisinin yayınlanması, Kurum
tarafından yapılan veya yaptırılan araştırmalara
uygun 5 kitap, yaygın yabancı dillerde yayımlanması
hedeflenmektedir.
Toplam yatırımlar ile yani sermaye giderleri ile Türk Tarih
Kütüphanesinde bulunan materyallerin yönetiminin yeni teknolojiler
yardımıyla daha hızlı ve etkin gerçekleştirmek üzere
yazılım alınması ve lisans sürelerinin uzatılarak
desteğinin sağlanması amacıyla 2012 yılı yatırım
teklifinde Kalkınma Bakanlığına sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki
konuşmacıların bahsetmiş olduğu bazı konulara ve
sormuş oldukları bazı sorulara cevap teşkil etmek üzere
birkaç noktaya daha değinmek istiyorum. Türkiye Radyo ve Televizyon
Kurumunun, 2954 sayılı Kanunun 21inci maddesinin son
fıkrasında yer alan Kurum tarafından Türkçe
dışında dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir.
hükmüne dayalı olarak TRT 6, Kürtçe dilinde yayın yapmaktadır ve
bu Yasadan aldığı yetkiyle bu kanal şu anda Türkiyede
izlenmektedir, böyle bir kanalın RTÜKten izin alınmasına da
gerek yoktur. Dolayısıyla, TRT 6, bir yasa çerçevesinde, bir
meşru çerçevede kurulmuş ve yayın yapmakta olan bir
kanaldır.
RTÜKe gelen şikâyetlerin Kurumun çalışmadığını
göstermesiyle ilgili bir ifade oldu daha önceki konuşmalarda. RTÜK
İletişim Merkezine 2010 yılının dokuz aylık
döneminde 64.500 tane bildirim yapılmıştır, 2011
yılının ilk dokuz aylık döneminde ise toplam bildirim
sayısı 56.322dir, geçen yılın aynı dönemine göre
izleyici bildirimlerinde yüzde 13 oranında bir azalma olmuştur.
Dizilerle ilgili bildirimlerin toplam bildirimlere oranı ise 2010
yılında yüzde 51 iken, 2011 yılının ilk dokuz
aylık döneminde yüzde 35e düşmüştür. Dolayısıyla, Kuruma
olan bildirimlerde ve bu bildirimlerin içerisinde dizilerin payında
anlamlı düşüşler olmuştur 2011 yılında 2010
yılına göre mukayese edecek olursak.
Yine bir başka konuşmacı, 12
Haziran seçimleri döneminde RTÜKün tarafsızlığını
yitirdiğini iddia etmiştir, Ulusal 1 Kanalına 25, Halk TVye 36
kez müeyyide uygulanmıştır. demiştir. Biliyorsunuz seçim
dönemlerinde bu müeyyideler ve bununla ilgili kararlar RTÜK tarafından
değil, YSK tarafından verilmektedir. Halk TV yayın kuruluşu
için seçim dönemi yayınlarına ilişkin yedi adet uzman raporu
düzenlenmiştir, bu raporlar Üst Kurul tarafından YSKya
gönderilmiştir, YSK ise söz konusu kuruluşa 1 kez uyarı, 36 kez
de program durdurma cezası vermiştir. Ulusal 1 televizyon yayın
kuruluşu için seçim dönemi yayınlarına ilişkin yedi adet
uzman raporu düzenlenmiş, bu raporlar Üst Kurul tarafından YSKya
gönderilmiştir, YSK ise söz konusu kuruluşa 1 kez uyarma, 25 kez de
program durdurma cezası vermiştir. YSK kararlarında program
durdurma cezaları katlamalı olduğu için, kapatma
sayılarında da ani artışlar meydana gelmektedir.
Örneğin, aynı dönemde, aynı şekilde TGRTyle ilgili de 6
kez rapor düzenlenmiş ve YSK tarafından 25 kez program
durdurulmuştur. Beyaz TV ve Bugün TV için de 5 rapor düzenlenmiştir
ve YSK tarafından 16 kez program durdurma cezası verilmiştir. Bu
dönemde karar, dediğim gibi RTÜK tarafından değil, seçim
döneminde YSK tarafından verilmektedir. Dolayısıyla, RTÜKün
tarafsızlığıyla bu konunun hiçbir alakası yoktur.
TRT, RTÜK denetiminde olduğu hâlde sadece iki kanalı
denetlemekte, diğer kanalları denetlememektedir. gibi bir başka
iddia ortaya atılmıştır. TRTnin haber
ağırlıklı iki kanalı sürekli olarak denetlenmektedir.
Diğer kanalları ise tematiktir. Bunların arasında TRT Çocuk
vardır, TRT Müzik, TRT Okul, TRT Avaz -ki bu yurt dışına
yöneliktir- gibi kanallar vardır. TRT 1 ve TRT Haber rutin olarak
denetlenmektedir, diğerleri ise şikâyet üzerine denetlenmektedir.
TRT yayınlarıyla ilgili 243 şikâyet
yapıldığı hâlde sadece 6 rapor
hazırlanmıştır. gibi bir başka ifadesi olmuştur
bir konuşmacının. Her bir şikâyet için rapor
yazılması söz konusu değildir. Çünkü pek çok şikâyet,
benzer aynı konuları içermektedir. Örneğin, bir dizinin bir
bölümü nedeniyle geçen dönemde binlerce şikâyet gelmiştir ama hepsi
aynı konuda olduğu için tek rapor hâline getirilmiştir.
Dolayısıyla, şikâyet sayısı ile rapor sayısı
arasında bir orantı kurup bu şikâyetlerin dikkate
alınmadığı gibi bir ifade de doğru değildir ve bu
şekilde değerlendirmenin yanlış olduğunu ben burada
tekrar ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir
başka konuşmacı, özel üniversitelere, vakıf
üniversitelerine tahsis edilen arazilerden bahsetmiştir. Biliyorsunuz bu
araziler bir tahsistir ve üniversitelere, bu milletimize, gençlerimize hizmet
eden eğitim kuruluşlarımıza bu araziler tahsis
edilmektedir. Kaldı ki, kurulan devlet üniversiteleri de biliyorsunuz ağırlıklı
olarak yine devlet arazileri üzerine kurulmaktadır. Dolayısıyla
Türkiyede devlet olsun vakıf üniversitesi olsun bu arazilerin hazine
arazileri üzerinde kurulmasından daha doğal bir şey yoktur.
Türkiyede biz, biliyorsunuz, üniversite sayısını 150nin de
üzerine çıkartmış durumdayız ve özellikle vakıf
üniversitelerimiz de hızla gelişmekte ve yükseköğretim
sistemimize zenginlik kazandırmaktadır ve bir rekabet unsurunu
getirmektedir. Artık, üniversitelerimiz arasında daha iyi kim
yapacak, daha iyi eğitimi, öğretimi kim verecek yarışı
vardır. Dolayısıyla, bu dönem içerisinde üniversite
sayımızın artması, daha çok sayıda gencimizin hayata
üniversite mezunu olarak atılması işte bu vakıf
üniversitelerinin sayesinde olmaktadır. Artık, Türkiye'nin 81 ilinin
81inde de üniversite vardır ve bu üniversitelerin hem fakültelerinin
binalarının yapımı için hem de üniversitelerdeki yurt
binalarının yapımı için de yoğun bir şekilde
çalışmalarımız vardır ve hem bu yılın hem de
gelecek yılın bütçesine çok ciddi ödenekler bu konu için
ayrılmıştır.
Değinmek
istediğim son bir konu ise gayrimüslim azınlıkların
zamanında el konulmuş olan mülklerinin tekrar iadesiyle ilgilidir.
Biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu hâlde sadece
gayrimüslim oldukları için dönem dönem bazı yanlış
uygulamalar, bazı haksız uygulamalar maalesef
yapılmıştır ancak güçlü bir devlet, büyük bir ülke bir
haksızlık varsa bunun gereğini er ya da geç yerine getirmelidir.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Güçlü bir devlet mütekabiliyet esasıyla
aynı şeyi Yunanistanda da yaptı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Bu, Türkiye'nin büyüklüğüne
yakışır, Türkiye'nin kendine özgüvenidir. Türkiye ne kadar
güçlenirse ne kadar kendine özgüveni yükselirse bu konularda o kadar rahat
hareket edecektir. Büyük ülke olmanın, büyük devlet olmanın da
gereği budur.
Ben
2012 yılı bütçesinin tüm bu kurumlarımıza, bu dokuz
kurumumuza da hayırlı olmasını diliyorum. Bu kurumlarımızın hepsi de, tek tek, gerçekten, ülkemizin
kültür varlığına, ülkemizin tarihine, ülkemizin mirasına
sahip çıkan kurumlardır, geçmişle bu günümüz ve geçmişle
geleceğimize bir bakıma köprü oluşturan kurumlardır. Bu
kurumlarımızın hepsi de, tek tek, kendi alanında çok güzel
çalışmalar yapmaktadır. Her bir kurumumuzun 2012 bütçesi de
biliyorsunuz 2011e göre bir miktar daha artırılmıştır
bu güzel çalışmaların, bu güzel eserlerin devamı için.
Ben tekrar hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum ve
bu kurumlarımızın bütçelerinin 2012 yılı için
hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Başbakan
Yardımcımız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, bir
arzım olacak müsaade ederseniz, yerimden, mikrofondan.
BAŞKAN Buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Anayasanın 162nci maddesine göre, bütçe görüşmeleri, tarihi
belirlenmiş ve Meclisimizin çok önemli bir faaliyet alanıdır,
yılda bir defa yapılmaktadır, hem kurumlarımızın
hem Meclisimizin çalışmaları birlikte bütçeye
dönüştürülmektedir. Böyle bir müzakerede bugün bütçe müzakeresini
yaptığımız kurumların bağlı olduğu
Sayın Bakan burada bulunmamaktadır. Sebebini bilmiyoruz, yurt dışında
olabilir, bir başka sebep olabilir ama bize göre tarihi belli olan bir
konuda Sayın Bakanın burada olması öncelikle kendisine
bağlı olan kurumlara saygının gereği bir
haksızlık olmuştur.
İkinci bir husus, Hükûmet adına konuşan Sayın Bakan
müzakereleri izlememiştir. Burada çok önemli konuşmalar oldu, Türk
Tarih Kurumu üzerinde gerçekten çok önemli değerlendirmeler
yapıldı, Sayın Bakan bunları izlemedi yani Bakana da eziyet
oldu doğrusu.
Bence, bu bütçe görüşmeleri, muhtemeldir ki tarihte görülmediği
şekilde bu dönemde itibarsızlaştırmak,
sıradanlaştırmak, değersizleştirmek için hiç hak
etmediğimiz bir muameleye muhatap olmaktadır. Bunun tutanaklara
geçmesini ve bunun Hükûmet tarafından dikkate alınmasını
istirham ediyorum.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Şandır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Sayın
Başkan, izin verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Bir saniye.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Ömer
Faruk Öz az önceki konuşmasında -ben Sayın Bakanın
konuşmasını bölmemek için müdahale etmedim- 1926-1949
arasında vakıf mallarının talan edildiğini, camilerin,
kervansarayların satıldığını,
yıkıldığını
Ben bu konuda bir düzeltme yapmak
istiyorum izninizle.
BAŞKAN Bir saniye müsaade ederseniz, Sayın Şandırın
konuşmasına Sayın Bakan bir cevap vermek istiyor, sonra size söz
vereceğim.
Buyurun
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, ondan
önce Sayın Şandır gibi bizim de bir söyleyeceğimiz,
açıklamamız var.
BAŞKAN Sizi görmedim daha önce, peki buyurun oturduğunuz
yerden.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Tabii, Sayın Bakan burada
olsaydı, grubumuz adına konuşma yapan
arkadaşlarımızın çok önemli konularda burada Hükûmeti
bütçeyi açıklamaya davet ettiklerini görürlerdi. Örneğin, TRT 6in
hukuki konumu nedir, ne olacak? Ondan sonra Dil Kurumu söz konusu
olduğunda Anadolunun tarihinden, mozaiğinden gelen ve
sayıları da 25 milyonun üstünde olan Kürt halkının ana
dilinde yayın yapılması konusunda bir bütçe ayrılması
konusundaki sözler karşısında Hükûmet ne düşünüyor? Yine
Vakıflar Genel Müdürlüğü vakıflar konusunda Mecliste cumhuriyet
tarihinin tek Süryani Milletvekili Sayın Erol Dora bir konuşma
yaptı, azınlık vakıfları, Süryani vakfı,
Deyrulumur davaları, bu gibi konularda en azından Sayın
Bakanın bir bilgisi olur, bir cevap verirdi. Doğrusu, biz de çok
sağlıklı bir bütçe görüşmesinin
yapılamadığının farkındayız. Biz de,
mecburen, Şike Yasası geleceği için hem bir taraftan kürsüyü
dinliyoruz hem iddianamesini okuyoruz yani bu arada böyle gidiyor; yani bütçe,
spor, şike, birbirine karışıp giden bir görüşme var.
Sayın Bakan da burada olmadığı için haksızlık
etmek istemiyorum. Bu konuya da dikkat çekmek istedim.
Teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bakan cevap versin, size söz vereceğim. Bir
saniyenizi alayım.
Buyurun Sayın Bakanım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, bu bütçe
görüşmeleriyle ilgili ilk etapta taslak olarak konuşulan, şifahi
olarak konuşulan takvim 12 Aralık ve 26 Aralık tarihleri
arasındaydı, yani en azından, milletvekillerimiz arasında,
gruplar arasında böyle bir şifahi plan vardı ancak bu plan
değiştirilip de somut olarak 8inde bu görüşmeler başlayınca
bazı bakanlarımızın yurt dışı
programlarıyla çelişmeler söz konusu oldu. Başbakan
Yardımcımız Sayın Bülent Arınç, Uluslararası
Demokrasi Forumuna katılmak için şu anda Endonezyada ve çok daha
önceden Hükûmetimiz adına kendisinin katılacağı belirlenmişti
ve bu şekilde programını yapmıştı ve
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bizim de eş
başkanlarımız Brükselde, bu nedenle gelemediler.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)
dünyada demokrasi
konusundaki önemli uluslararası toplantılardan birisi olan böylesine
bir forumda Hükûmetimizin temsil edilmesi son derece önemliydi,
dolayısıyla ayın 12si yerine 8inde başlayınca bütçe
görüşmeleri, uluslararası bir toplantı olduğu için ve
tarihi daha önceden belirlendiği için, kendisinin, programını
değiştirmesi de söz konusu olamadı.
Kuşkusuz, Sayın Arınç, biliyorsunuz, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı da yapmıştır.
Parlamentonun önemini, değerini herhâlde pek çoğumuzdan da çok daha
iyi bilmektedir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yok canım, o kadar da değil,
niye hepimizden iyi bilsin; herkes bilir onun kadar ya, böyle bir şey var
mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Parlamento
çalışmalarına çok büyük önem vermektedir ve elinde olsaydı
eminim ki burada olup bizzat kendisi bu görüşmelere katılmayı,
iştirak etmeyi çok arzu ederdi
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Bakanım, hiç
yakışmadı bu. Burada herkes milletvekili.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)
ama bizler de
Hükûmet üyesi olarak bu kurumlarımıza uzak değiliz,
kurumlarımızı tanıyoruz. Burada herhangi bir Hükûmet
üyemizin de -tabii, Sayın Arınç kadar olmasa da- yine de bu
kurumlarımız hakkında bilgi vermesi söz konusu olacaktır.
Dolayısıyla, herhangi bir eksiklik, zafiyet olduğunu ben
düşünmüyorum. Üstelik, bu, diğer kurumlarla ilgili de sürekli olacak
bir problem değildir. Dün gördünüz, sayın
bakanlarımızın pek çoğu buradaydı, ilk
açılışta.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan, müzakere olmuyor.
İtirazımız şu: Müzakere olmuyor, müzakere.
Karşılıklı bir iletişim bu. Bu birleşimde,
fikirlerimizi karşılıklı ileterek bir müzakere
yapmamız lazım, öyle olmuyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Evet. Burada,
biliyorsunuz
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Siz bir metin okudunuz orada. Ne sizin
grubunuz dinledi ne biz anladık. Arzumuz bu. Üzüntümüzü ifade ediyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Şimdi, biliyorsunuz,
bütün ilgili kurumlarımızın başkanları şu anda
burada. Burada görüşülen her şey kayda alınıyor. Plan ve
Bütçe aşamasında bu konular önemli ölçüde zaten
tartışıldı, konuşuldu, her bir kurum için tek tek
tartışıldı, konuşuldu, burada da imkânlar elverdiği
ölçüde bunlar konuşuluyor. Arkadaşlarımızın hepsi
buradalar, dinliyorlar ve Sayın Arınça da buradaki
görüşmelerin, tartışmaların hepsinin kuşkusuz raporu
yazılacaktır. Üstelik özel iletmek istediğiniz konular varsa her
an Sayın Arınçın kapısı açıktır, herhangi
bir kurumla ilgili iletmek istediğiniz görüşleri, soruları da
her zaman kendisine iletmeniz, başka ortamlarda da mümkün olacaktır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Yusuf Halaçoğlunun
konuşmasını lütfen okusun efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Söylediklerinizde
haklılık payı var ancak dediğim gibi, böyle bir mecburiyet
sebebiyle de bugün, maalesef kendisi burada değil ama bizler
buradayız, Bekir Bey burada, ben buradayım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bir şey söylemiyoruz ama hoş
değil. Üzüntümüzü ifade ediyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Hepimiz
Başbakanlığın bir bakıma sorumluları olarak bütçe
görüşmelerinde sizlerle beraberiz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın İnce, buyurun efendim.
İki dakika süre veriyorum açıklama için.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Malatya Milletvekili Ömer Faruk Özün, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkürler.
Sayın Öz konuşmasında 1926dan 49a kadar camilerin,
kervansarayların, vakıf mallarının talan edildiğini
söyledi. Şöyle bir düşündüm,
neden, sürekli AKP 1920lerde, 30larda camilere şu oldu, camilere bu
oldu. acaba bu bir Cambaza bak. oyunu mu diye.
Geçende, Malatyadan bir örneği anlatmıştım.
Şimdi, bakın, 26da hiçbirimiz yaşamıyorduk ama 2011de
hepimiz yaşıyoruz. İstanbul Güngören Belediye
Başkanlığı. Okuyorum: Emlak ve İstimlak Müdürlüğü
Başkanlık Makamına yazıyor Meclise takdim olunur. diye, Şakir
Yücel Karaman.
Okuyorum şimdi arkadaşlar: Devri düşünülen
arsaların amacı doğrultusunda kullanılması ve mevcut
hâlini koruması ve akara dönük olmaması nedeniyle Maliye hazinesine
devrinde Başkanlığımızın ekonomik bir kaybı
olmayıp vergi borçlarımızın silinmesinde idaremizin
yararı görülmektedir. Altı tane cami arsası. Bu altı cami
arsasını Güngören Belediyesi Bize bir gelir getirmiyor, bir rant
sağlamıyor, bir kazanç sağlamıyor. diye vergi borçlarının
silinmesi için Maliyeye devretmiş, satmış yani. Altı tane
cami arsasını 2011 yılında AKPli bir belediye
satmış.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Tamam, ne var bunda? Cami
arsası olarak duruyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben, 1926dan bahsetmiyorum, 2011
yılından, belediyenin vergi borcunu silme için
İşte, size
resmî belge. Her 1920lerde CHP şunu yaptı. dediğinizde
nasıl bir camiyi, nasıl bir cami arsasını
sattığınızı ispatlayacağım, bunu
ispatlayacağım. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Cami değil o arsa, arsa.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu bir Cambaza bak. oyunudur, belgesini
isteyene veririm; bir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Camiyle alakası yok.
MUHARREM İNCE (Devamla) - İkincisi: Geçtiğimiz günlerde,
Sayın Canikli, ben burada bir cami arazisini, caminin
satıldığını söylemiştim, Sayın Canikli dedi
ki: Oraya daha iyisini yapacağız.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Doğru, yapılacak,
karar alınmış.
MUHARREM İNCE (Devamla) Malatyada ne yazmışlar biliyor
musunuz: Muharrem İnce de yardım etsin. Demek ki paraları yok.
Ben onlara diyorum ki: Hollandalılara gidin
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Muharrem Bey, karar
alınmış.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
arsaları dişleyenlere gidin,
hangi yabancıya sattıysanız ona gidin, Deniz Fenerinden
çıkar sağlayanlara gidin. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın İnce.
ÖMER FARUZ ÖZ (Malatya) Sayın Başkan, söz istiyorum, ismimi
kastederek bir açıklama yaptı.
BAŞKAN Evet, buyurun.
ÖMER FARUZ ÖZ (Malatya) Açıklama yapmak istiyorum, sataşma
var.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan,
Sayın İnce, ismimden de bahsederek benim ifade etmediğim bir
içeriği ifade etmişim gibi açıkladı, 69a göre söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun efendim, lütfen, iki dakika içinde tekrar bir
şeye meydan vermemek üzere
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
10.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum öncelikle.
O tartışmaları, sanıyorum, birçok
arkadaşımız hatırlıyor, biraz önce Sayın
İncenin bahsettiği tartışmalar.
MUHARREM İNCE (Yalova) Tutanaklar elimde.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bu tartışmalar,
aşağı yukarı şu çerçevede gelişti: Konu cami
yıkımı idi. Sayın İnce, fotoğrafla kamuoyuna
göstererek, bütün Meclise dönerek o caminin yıkıldığını
ve AK PARTİli bir belediye tarafından
yıkıldığını ifade etti. Daha sonra, biz gerçek
bilgilere ulaştık. Bunun daha iyisini yapmak amacıyla
MUHARREM İNCE (Yalova) Benden niye para istiyorsunuz ya? Benden
para istemiş. Hollandalı firmaya gitmiş, kime rant
sağladıysa ona gitsin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
daha iyi bir cami yapmak
amacıyla ve bir ıslah çerçevesi içerisinde böyle bir düzenlemenin
yapıldığı ifade edildi. Yani o cami, metruk bir durumda
olan bir alanda, bir dönüşüm projesine konu edilen bir alanda ve bu cami,
vatandaş tarafından yaptırılan bir cami, çok da nizami,
uygun, güzel bir cami değil. Burası tamamen dönüşüme tabi
tutuluyor ve caminin yeri değiştiriliyor. O zaman da şunu
söylemiştim, tekrar ediyorum: Biz bir camiyi ancak çok daha iyisini, çok
daha güzelini yapmak için yıkarız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Güngörendekini niye sattınız?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ama siz, yok etmek için
yıktınız, ortadan kaldırmak için yıktınız.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ya bırak bunları.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İşte, aradaki
farkımız bu Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bak bak, Güngören, Güngören!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Hepsi için geçerli, Allah
aşkına orada cami yıkılmıyor
MUHARREM İNCE (Yalova) Güngören
6 tane arsayı niye
sattınız? Rantiyeciler!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
caminin arsası
değiştiriliyor yani siz camilerin nasıl
yıkıldığını
MUHARREM İNCE (Yalova) Cami arazisinden rant
sağlıyorsunuz, yazıklar olsun!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
nasıl yok
edildiğini eğer görmek istiyorsanız tarihe döneceksiniz
MUHARREM İNCE (Yalova) Her seferinde bir camiyi nasıl
sattığınızı açıklayacağım.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
tarihinize döneceksiniz,
tarihinize bakacaksınız.
MUHARREM İNCE (Yalova) Her seferinde
açıklayacağım.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Canikli.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Öz, yerinizden lütfen, nedir, ne için
konuşmak istiyorsunuz?
MUHARREM İNCE (Yalova) Her seferinde bir cami arazisini
nasıl sattığınızı açıklayacağım.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Sayın İnce ismimi söyleyerek
sataşmada bulundu, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Bulunduğunuz yerden lütfen, oturduğunuz yerden.
Açalım, bir dakikada, neyse cevap verin.
MUHARREM İNCE (Yalova) Her 1920den bahsettiğinizde, 2010
yılında camileri nasıl sattığınızı
açıklayacağım.
BAŞKAN - Sayın Öz, buyurun.
11.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Özün, Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Sayın Başkanım, şimdi, az
önce Sayın İnce, CHPnin vakıfları talan ettiğinden
bahsettiğimi söyledi. Ben talandan bahsetmedim, sadece 1926-1949
yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarda
olduğu dönemde satılan vakıf gayrimenkullerinin adedini
söyledim. Bu da 6.552 adettir. Dökümü de 920 cami, 1.646 mescit, 20 medrese,
böyle devam ediyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) Güngören Belediyesinin cevabını
verecek bir babayiğit yok mu?
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Eğer Sayın İnce arzu ederse bir
araştırma önergesi versin, beraberce verelim, hakikaten bunu
araştıralım. Ben buradan Sayın İnceye diyorum ki bir
önerge versin, bunu araştıralım beraber.
MUHARREM İNCE (Yalova) Güngören
Belediyesinin cevabını verecek bir babayiğit yok mu? Altı
tane cami arsası, belge elimde.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) İki:
Malatyada bahsetmiş olduğu cami yıkımı
Orası
cami değildir, orası hal arsası içinde bulunan, oradaki esnaf
tarafından yapılmış mescit niteliğinde bir yerdir.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Malatyayı geçtik, Güngörene geldik.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Evet, oranın
mülkiyeti cami de değildir. Hemen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Öz, teşekkürler.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkanım, Sayın İnce bir arsa
satışıyla ilgili Adalet ve Kalkınma Partisi
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Ya 1
kişiye 5 kişi cevap veriyor Sayın Başkan, ne demek bu?
BAŞKAN Bir saniye efendim, bir
saniye
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Grubunu, belediye başkanlarını töhmet altında
bırakan, hiç de gerçekle alakası olmayan bilgiler vermiştir.
Bilgileri düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Başkanım, bir arkadaşımız cevap verdi, Sayın
Canikli cevap verdi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan ama hâlâ devam ediyor. O, yıkımla ilgiliydi,
cami arsası satışıyla ilgili
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, herkes sırayla cevap verecek mi bana?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Cevap
verecek bir yiğit yok mu? dedin, yiğit burada işte.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, izin verirseniz
MUHARREM İNCE (Yalova) Güngörenin
cevabını verecek bir babayiğit arıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, bırakın şu babayiğit
açıklasın bunu.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sırayla
gelsin hepsi. Bence bütün grup başkan vekilleri, 5i birden
çıksın.
BAŞKAN Peki, buyurun efendim, iki
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
12.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın İnce, değerli milletvekillerim; Sayın İnce, önce
belediye başkanı arkadaşlarına sor, muhakkak partinin
içinde belediye başkanı arkadaşlar vardır. İmar
planı yapıldığında, belediyeler imar planlarını
yaparken okul arsasını, cami arsasını, sosyal donatı
arsalarını ayırırlar. Bunu ayırdıkları
zaman, cami arsaları bellidir, camiyi kimin yapacağı bellidir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Maliyeye niye
devretmiş? Borcuma karşılık diyor ya.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) O imar
planını yaptığınız süre içerisinde o cami
arsası belediyenin bünyesindedir ama imar planını yaptıktan
sonra okul arsası Millî Eğitime, diğer arsalar da farklı
yerlere, özel idarelere gider, bunlar yapılır.
MUHARREM İNCE (Yalova) Vergi
borcumuza karşılık diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın, size bir örnek veriyorum, ben 1926-49 arası değil, bir
örnek veriyorum: Bakın, Aydının CHPli Belediye
Başkanı, Diyanet Vakfının yaptıracağı külliye
ve cami ruhsatını iptal etti, Aydının Belediye Başkanı.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ya sen
Güngörenin cevabını ver ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
İzmirin Çeşme ilçesine bağlı CHPli Alaçatı Belediye
Başkanı tarihî pazar yeri camisini kilise yaptı.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bırak
bunları, geç
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın, size neler diyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
CHPnin İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı, Aliağa Belediyesinin Yenimahalle semtinde 5 bin
kişilik cami yapımı için imar planında
yaptığı değişiklik kararını reddetti.
MUHARREM İNCE (Yalova) Geç
bunları, sen Güngöreni anlat.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın, yine 2011 yılı bunlar.
CHPli Antalya Büyükşehir Belediye
Başkanı Mustafa Akaydın
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, ne oluyor?
BAŞKAN Bitiyor, bitiyor. Sakin olun efendim, sakin olun
Sakin
olun
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Yenidoğan Mahallesindeki
otogar camisi yapılması için ayrılan araziyi plan
değişikliği yaparak ticari alana dönüştürdü.
MUHARREM İNCE (Yalova) Geç
Güngöreni anlatsana
Güngöreni anlatsana
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın İnce, Güngörenle
ilgili meseleyi en iyi
Belediye
başkanı arkadaşlarınıza sorarsanız, o
arkadaşlar bunun ne olduğunu ifade
MUHARREM İNCE (Yalova) O zaman sen belediye
başkanlığı yaptın mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Belediye başkanı
adaylığımı, yaptığımı söyledin ya sen
bana.
MUHARREM İNCE (Yalova) Adaylık yaptın,
başkanlık yapmadın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Belediye başkanı
adaylığını yaparken bunları da ezberledik,
konuştuk.
Değerli milletvekilleri
Bakınız, değerli
milletvekilleri
MUHARREM İNCE (Yalova) Konuşmuş olsaydın, o zaman
seçimi kazanırdın ya.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan,
böyle bir usul var mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın İnce, sizin cami
hassasiyetinizi tebrik ediyorum ve memnun oluyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bugün, Cumhuriyet Halk Partisinde
ilk defa, 1926dan 49a kadar yapılan süreci, siz ilk defa cami
hassasiyetini gündeme getirdiniz, sizi de tebrik ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkanım
BAŞKAN Şimdi, müsaade ederseniz
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir dakika Sayın Başkan
Aydın Milletvekilimiz konuşacak.
BAŞKAN Grup Başkan Vekili konuştu. Siz
konuşacaksanız, konuşun.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Aydın Milletvekiliyim ben.
BAŞKAN Şimdi, Beyefendi
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan, bir müsaade edin,
beni dinleyin lütfen.
BAŞKAN Bir saniye
Müsaade edin efendim
Bir saniye
Şimdi, bu işin sonu yok. Grup Başkan Vekili
(CHP
sıralarından gürültüler)
Bir saniye efendim, oturun. Bir saniye, sözümü bitireyim. Lütfen
Grup Başkan Vekili mi, siz mi konuşacaksınız?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Ben konuşacağım efendim.
BAŞKAN Buyurun, bir dakika
Lütfen
Ve burada keselim artık, rica ediyorum yani...
13.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın milletvekilleri, biraz önce,
Sayın Elitaş, burada, benim seçim bölgem olan Aydınla ilgili,
Aydının Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanının
cami yıktığını veya izin vermediğini ifade etti.
Bu doğru değil. Camiye izin
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bu doğru değil.
Bakın, Aydın Cumhuriyet Halk Partisi Belediyesi caminin imar
alanıyla ilgili, ruhsatla ilgili düzenlemeleri yapmıştır
ama sizin oradaki niyetiniz, ibadethane değil, ticarethane yapmaktı,
alışveriş merkezi yapmaktı. Buna izin vermedi. Aydın
Müftüsüne gidin, sorun. Oturdular, ticarethaneyi kaldırdılar,
alışveriş merkezinden vazgeçtiniz, oradaki ranttan vazgeçtiniz,
ibadethane yapılıyor şu anda.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
J) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam) 1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı K) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam) 1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı L) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı M) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK
KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı N) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam) 1.- Atatürk Araştırma Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Atatürk Araştırma Merkezî 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı O) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam) 1.- Atatürk Kültür Merkezi 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi 2.- Atatürk Kültür Merkezi 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı Ö) TÜRK DİL KURUMU (Devam) 1.- Türk Dil Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2.- Türk Dil Kurumu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı P) TÜRK TARİH KURUMU (Devam) 1.- Türk Tarih Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2.- Türk
Tarih Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, son söz milletvekilinin kaidesiyle, İstanbul Milletvekili
Melda
Onur Hanım, buyurun efendim.
Sabrınız
için de teşekkür ediyorum Melda Hanım, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MELDA ONUR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli vekiller; teşekkür
ederim. Aslında bu hararetli tartışma iyi oldu yoksa Sayın
Bakanın renkli konuşmasından sonra salonu nasıl
tutacağım konusunda
endişe içerisindeydim.
Bu turda
görüştüğümüz Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü bütçesiyle ilgili, aleyhte olmak üzere, şahsım
adına söz almış bulunuyorum.
Sayın
Bakanın da konuşmasında sözünü ettiği Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün vizyonunda ne yazar bilir misiniz? Güçlü
ve özgür basın ortamının sağlanmasına katkıda
bulunan referans kurum olmaktır
Güçlü ve özgür basın
İlgili
Bakana emanettir güçlü ve özgür basın. İlgili Bakan burada değil
ama sanıyorum Sayın Bakan kendisine iletecektir, diğer
değerli bakanlarımız da.
Güçlüden
başlayalım: Bu vizyon ülkemizde 212nin yani Basın İş
Kanununun gereğince uygulandığı zamanlardan kalma. Bugünse
çalışan gazetecilerin yalnızca yüzde 5i bu kapsamda. Önce
gazeteciyiz. dedik. Meclisteki tüm meslektaşlarımıza Gelin, bu
durumu değiştirelim. diye çağrıda bulunduk. Ne yazık
ki güçlü basın için AKPli arkadaşlarımızdan yeterli
desteği göremedik.
Gelelim
özgür basına: Özgür basın tutuklu, tutuksuz olanlarsa özgür
değil. Hepsini anmak zor. Ragıp Zarakolunu herkesin
şaşkın bakışları önünde alıp götürdünüz.
Ahmet Şık ve Nedim Şener bugün 282nci günündeler.
Çalışanlarının tümünü aldığınız Oda TV
davasında iddianameden anlaşılan o ki amaç, muhalif bir haber
sitesini yok etmekti. Dört yıldır tutuklu Tuncay Özkanın neden
bir yıldır hücre hapsinde tutulduğunu anlamakta güçlük
çekiyoruz. Milletvekili seçildiği hâlde aramızda olamayan gazeteci
Mustafa Balbaysa millî iradeye konan ipoteğin sembollerinden biridir. Az
önce tartışması geçti, Sayın Balbayın nasıl YSK
onayıyla aday olduğunu açıkladılar,
tekrar açıklamamıza gerek yok sanıyorum.
Geride daha pek çok konuşulmayanlar var. Mesela, Bilim ve Gelecek
dergisi editörü Baha Okarı bir sabaha karşı aldınız,
bir yıldan fazla tutuklu. Eylül dergisini çıkardığı
için Erdal Süseme müebbet yazdınız. Birçok
meslektaşımızı, KCK, Devrimci Karargâh ve diğer terör
suçu torbalarına attınız.
AHMET YENİ (Samsun) Müdafaa mı ediyorsun?
MELDA ONUR (Devamla) - Peki ya, Füsun Erdoğanı duyan, bilen
var mı? Başbakanın akrabası değil, olsaydı bugün
farklı yerde olurdu. O bir muhalif, radyocuydu. Füsun Erdoğan, tam 12
Eylül 2006dan beri tutuklu. Sizlerin ileri demokrasiye adım
attığınız günlerden bir gün, 12 Eylül 2010 gününde,
referandum gününde onun tutukluluğunun dördüncü yılı bitti,
beş yılı aşkındır tutuklu. Son davası 13
Ekimdeydi, tam dört ay sonra yeniden hâkim karşısına
çıkacak. Bir kadın, bir eş, suçu muhalif olmak, beş
yıl tutukluluk. Ya bırakın ya hüküm verin.
Dün burada Sayın Adalet Bakanını dinledik ve 21inci
yüzyılın ileri demokrasi ülkesinde gazetecilerin nasıl terörist
ilan edildiğini duyduk. Sorarım size
(AK PARTİ
sıralarından Örgüt sesleri, gürültüler)
Onların hepsi suçlamadır efendim.
Sorarım size: Füsunun mikrofonu mu silahtır, adam
öldürmüştür ya da gasp aletidir, yoksa Ahmetin kitabı mı,
Nedimin makalesi mi, Bahanın fikirleri mi, Müyesserin bilgisayarı
mı? Ortada bir gasp varsa, gasbedilen hayatlardır, özgürlüklerdir.
Ortada bir cinayet varsa, o da hukukun katlidir, telekulaklarla insan
özellerinin gazete sayfalarında boy boy afişe edilmesidir. Öve öve
bitiremediğiniz ileri demokrasi adaletinde hâkim daha önceden
ihtilaflı olduğu sanıkların davalarına bakmakta bir
sakınca görmemekte, evrensel hukuka göre davadan çekilmesi gerekirken
ısrarcı olmakta ve reddi hâkim talepleri geri çevrilmektedir.
Şimdi, bu sözleri dinlerken eski arşivlere dönüp Ama şu
zamanda da şu yapılmıştı, filanca da şu davaya
girmişti. kabilinden hararetli bir araştırma içerisine girme
gayretleri olacaktır. Zira, dün burada Sayın Adalet
Bakanının konuşması da geçmişe dönük referanslardan
ibaretti. Hani siz ileri demokrattınız? Bilakis üzülerek gördüm ki
Sayın Bakanın, Adalet Bakanının hukuk ve adalet
anlayışı demokrasiyi değil intikam gütmeyi... (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MELDA ONUR (Devamla) Yüzde 50ye varan oranla iktidar oldunuz ama
korkuyorsunuz
BAŞKAN Sayın Onur süreniz doldu efendim, teşekkür
ediyorum.
MELDA ONUR (Devamla)
Deniz Fenerinden de korkuyorsunuz
BAŞKAN Sayın Onur, lütfen
Lütfen
(CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Sayın milletvekilleri, yirmi dakika süreyle soru-cevap
kısmına geçiyoruz.
Şimdi sırasıyla söz isteyen milletvekillerimize söz
vereceğim.
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan,
Basın İlan Kurumu Anadoluya gidip ne iş yapıyor? Sadece
Anadoludaki gazetelerin yüzde 15ini alıp hiçbir iş yapmıyor.
Bırakın o gazeteler orada zor savaş veriyor. Valilik basın
bürosu zaten orada bu görevi yapıyor. Basın İlan Kurumunun
Anadoluya gitmesinin amacı nedir? O gazetelerin yüzde 15ine el koymak
mıdır?
Sayın RTÜK Başkanım, frekans ihalesini ne zaman
yapacaksınız? On beş yıldır, yirmi yıldır
yayın yapan, emek veren illerde, ilçelerde acaba yirmi yıldır
yayın yapan bu kuruluşlara bir öncelik tanıyacak mısınız?
Bunlara frekans ihalesinde bir öncelik olacak mı?
Yine, Sayın RTÜK Başkanım, buradan herhâlde bir müjde
vereceksiniz karasal yayın yapan televizyonlara. Büyük televizyonları
alıp her yıl karasal yayın yapan illerdeki televizyonlara 10ar
milyar verecekmişsiniz, doğru mu?
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, yerel radyo, televizyon ve gazetelerde
çalışanların insanca yaşayabilecekleri bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz? Ne zaman gerçekleşecek böyle bir
düzenleme?
İkincisi: hâlen Meclis TVde kaç kişi
çalışmaktadır? Artık yayınlar
kısıldığına göre, Meclis TVde
çalışanların da sayısı azalacak mıdır?
Üçüncüsü: Elazığsporun futbol maçlarının
Kürtçe yayın yapan TRT Şeşten verilmesine ne zaman son
verilecektir? Elâzığlılara bir hakaret olarak bu
yayının derhâl durdurulması talebi vardır.
Dördüncüsü: kanun hükmünde kararnameyle, ülkemizdeki
azınlık vakıflarının devletçe el konmuş
mallarının iadesi gerçekleştirildi. Bu kapsamda kaç vakıf,
ne kadar mal iade aldı?
Patrikhanenin, Heybeliada Ruhban Okulunun açılması
yönündeki talepleri hakkında Hükûmetinizin düşüncesi nedir?
Hükûmetiniz de tüzel kişiliği
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Muharrem İnce
Yok.
Sayın Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Geçenlerde buradan Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanununu
geçirdik Sayın Başkanım. En önemli gerekçemiz de başka
kurumların kadrosunda olup da Mecliste çalışan kişilerdi.
Ben aynı şeyi RTÜK için soracağım.
RTÜK personeli olup da başka kurumlarda çalışan
kaç kişi söz konusu? Bunlar çifte maaş alıyorlar mı?
Bir de kadrosu RTÜKte olup da sayın bakanların
danışmanı olarak çalışan kaç kişi var? Bunlar da
çifte maaş alıyorlar mı?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Ali Öz, Mersin
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Genellikle kadınların ve küçük çocukların evde
bulunduğu sabah programlarında, neredeyse her kanalda izdivaç
programları yayınlanmaktadır. Bu programlarda toplumun temel
yapısını oluşturan aile kurulmasında tarafların
birbirine sorduğu menkul ve gayrimenkul içerikli sorular, bu kutsal
yapının kurulmasında iyi örnek teşkil etmemektedir. Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu olarak bu programlara önlem almayı düşünüyor
musunuz? Bu saatlerde sanat, kültür, eğitim, sağlık, trafik
alanında toplumsal bilinç ve duyarlılığı artıran
programlara daha fazla yer verilmesi daha uygun olmaz mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Halaçoğlu, Kayseri Milletvekilimiz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Son zamanlarda kadına şiddet toplumumuzda büyük
artış göstermiştir. Hiç şüphesiz, televizyonlardaki dizi
filmlerde kadının
aşağılanması ve kadına şiddetin özendirilmesinin
bu artışta büyük etkisi bulunmaktadır. Bu konuda, dizilerdeki bu
tür sahneleri kısıtlamayı düşünüyor musunuz?
İkinci bir soru: Yurt içinde ve yurt dışında
vakıf eserlerinin envanteri tümüyle yapılmış
mıdır? Yapılmışsa kitap hâline getirmeyi
düşünüyor musunuz?
Diğer taraftan, Türkiye genelinde kaç kilise
onarılmıştır? Kaç cami olarak kullanılan kilisenin
içerisinde kilise görüntüsü vardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Kurt, Eskişehir Milletvekili.
KAZIM KURT (Eskişehir) Sayın Bakanım, Türk Dil Kurumu
ve Türk Tarih Kurumunun geçen yıl İş Bankasından kâr
payı olarak aldığı net miktarları açıklar
mısınız? Bunlar bütçelerinde hangi fasılda görünüyor?
İkinci sorum: Deniz Feneri Derneği ayrı,
bağımsız bir kurum değil mi? Bunu sorunca ya da söyleyince
AKPli arkadaşlar neden sinirleniyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sorum Türk Tarih Kurumumuzla ilgili. Son zamanlarda tarihimizin
çeşitli safhaları çok çeşitli kanallarda bilerek, bilmeyerek tartışılmakta
ama Türk Tarih Kurumu acaba ne iş yapar da bu tartışmalarda biz
kendilerini göremiyoruz? Acaba psikolojik harekât olarak iktidarın bu özür
dilemesi ve başka politikalarında Türk Tarih Kurumuna bir baskı
var da bu bilgiler, doğru bilgiler Türk Tarih Kurumu tarafından
açıklanmıyor mu? Niye temsil edilmiyor televizyonlarda? Türk Tarih
Kurumumuz bu doğru bilgileri aktarmayı düşünüyor mu,
televizyonlarda halkı aydınlatmayı düşünüyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sorum vakıflarla ilgili. Tabii, Sayın eski
Dışişleri Bakanının da burada olması önemli.
Lozan Barış Anlaşmasının kazanılmış
haklarının, mesela mütekabiliyet esasından vazgeçilmesinin
sebebi nedir? Mesela bu gayrimüslim cemaat vakıfları konusunda neden
mütekabiliyet takip edilmiyor?
Fener Rum Patriğinin ekümenlik sıfatını kabul
ettik. deniliyor. Gerçekten ekümenlik kimliği kabul edildi mi? Bu, Lozan
Barış Anlaşmasına aykırı değil mi?
Bir
başka sorum: Sayın Bakan, değerli iktidar partisi yöneticileri;
Akdamar ve Sümela manastırlarında ayin yapılmasına izin
verdiniz. Gerekçeniz
Takdir sizin ama Ayasofya Camisinde namaz
kılınmasına, ibadet edilmesine, en azından cuma namazı
kılınmasına, bu yöndeki taleplere cevap verecek misiniz, müsaade
edecek misiniz?
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Dedeoğlu, Kahramanmaraş...
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sorum
şu: Tüm ülkemizde olduğu gibi, Kahramanmaraşta da
Osmanlıdan kalma tarihî vakıf eserlerimiz bulunmaktadır.
Yıkılmaya yüz tutmuş bu tarihî eserlerimizin
kurtarılması adına kapsamlı bir projemiz veya 2012de
ödeneğimiz var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Demiröz...
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2006, 2007 ve 2008
yıllarındaki faaliyet ve işlemlerini denetleyerek bir rapor
açıklamıştır. Bu raporda özetle, RTÜKün asli görevlerini
yerine getirme hususunda başarılı sonuçlar ortaya
koymadığını, özerklik uygulamasıyla yaratılan
çalışma ortamının yeterince değerlendirilemediği,
ayrıca siyasi tartışmaların etkisi altında
kaldığı, bu nedenle etkili, ekonomik ve verimli şekilde
kullanılmamasına yol açıldığı ve hesap
verilebilirlikten uzak bir çalışma kültürünün Üst Kurula hâkim
olduğu sonucuna varılmıştır. diyor Devlet Denetleme
Kurulu raporu. Ben şunu sormak istiyorum: 2009, 2010, 2011
yılları arasında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu aynı
şekilde mi devam ediyor?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Gürkan...
RECEP
GÜRKAN (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vakıflar
Genel Müdürlüğüyle ilgili sormak
istiyorum. Edirne ilimizde 1984ten bu yana Trakya Üniversitesine tahsisli olan
ve 1997 yılından bu yana da sağlık müzesi olarak çok
başarılı bir şekilde faaliyet gösteren II. Bayezid
Külliyesi'nin bir kısmının İstanbuldan bir başka üniversiteye tahsisinin yapılacağı
söylenmektedir. Bu doğru mudur? Doğruysa daha önce külliyenin tümünü
kullanan Trakya Üniversitesine niye bu tahsis yapılmamaktadır?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Erdoğan
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, 12nci sırada Sayın Tanal vardı.
BAŞKAN Erdoğan onun üstünde efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, işte, liste burada.
BAŞKAN Sistemden çıkmış, burada Erdoğan
gözüküyor.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın Bakan, Hükûmetinizce tüzel
kişiliği olmadığı hâlde Fener Rum Patrikhanesine
Büyükada Yetimhanesinin tapusu nasıl verilmiştir? Bunun altında
Hükûmet kimlerle, nasıl bir pazarlık
yapmıştır? Bunu öğrenmek istiyoruz.
Bir de Kıbrıs arazisinin çok önemli bir kısmının
Osmanlı vakıflarına ait olduğu bilinmektedir. Osmanlı
vakıflarının Kıbrıstaki mülklerini takip etmeyi,
onlara sahip çıkmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Son konuşmacı Sayın Tanal.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinize iyi akşamlar.
ADİL KURT (Hakkâri) Süre bitmiş ya bize de verin
BAŞKAN Listede yoksunuz.
ADİL KURT (Hakkâri) Hayır Başkan, süre bitmiş, on
dakika süre bitmiş, ya bize de verin ya Sayın Tanala da
vermeyin.
BAŞKAN Hayır, alakası yok efendim. Bir saniye, bir
saniye efendim. Burada bir liste var, sırasıyla gidiyoruz, Sayın
Tanal çıkmış gözüküyordu, burada varmış, onun üzerine;
başka bir şey yok.
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın Başkan, ya herkese verin ya
on dakikada durdurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ben özür dilerim eğer bir
arkadaşımızın sırasını aldıysam
sırayı verebilirim. Kimsenin hakkına tecavüz etmeye niyetim yok,
özür dilerim.
ADİL KURT (Hakkâri) Adaletli yönetecekseniz ya on dakikada
BAŞKAN Hayır, sırasıyla gidiyoruz.
ADİL KURT (Hakkâri) Bizim de sorumuz var, biz de sormak
istiyoruz.
BAŞKAN Lütfen, lütfen yani niye ayıralım ki?
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki, teşekkür ederim.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize iyi
geceler diliyorum.
Uydu yayını yapan televizyonlardan alınan uydu ücreti tüm
televizyonlar için eşit midir, nedir? Bu ücretle ilgili listeyi alabilir
miyiz, Meclise açıklayabilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Efendim, çok teşekkür ediyorum.
Şimdi, Sayın Bakan, devam edecek.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkanım,
bilemeyiz ismi var mı, yok mu. Sayın Tanalın da adı yoktu,
Sistemden çıktı. dediniz, siz ona söz verdiniz. Vekiller hep duyduk,
tutanaklara bakın.
BAŞKAN Hayır, efendim, burada her ikinizin de daha evvel
soru sormak üzere isim listeleriniz yok, kusura bakmayın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Öyle midir Başkan?
BAŞKAN Lütfen, lütfen.
Sayın Bakanım, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sorulan sorulara kısa kısa
cevaplar vermeye çalışacağım.
Azınlık vakıflarıyla ilgili bir soru vardı, Ne
kadar mal iade edildi? diye. Şu ana kadar 181 taşınmazın
iadesi söz konusu oldu, 347 taşınmaz için kanun kapsamında
olmadığından olumsuz cevap verildi.
Yurt içinde ve yurt dışında vakıf envanteri
çalışmaları nasıl gidiyor? gibi bir soru vardı. Kaç
kilise onarıldı? gibi bir soru vardı. Yurt içinde vakıf
envanteri aslında tamamlanmış durumda. Protokol imzalanan
ülkelerden Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde envanter çıkarılma çalışmaları ise
devam ediyor. Kilise kapsamında 8 eser restore edildi, 3 eserin de
restorasyonu devam ediyor.
Yurt içinde bulunan vakıf eserlerinin restore edilmesi için
yeterli ödenek var mıdır? diye bir soru vardı. Her yıl
Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün bütçesinin yarısı
restorasyonlara ayrılmakta ve bugüne kadar sayısı 3.500ü
aşan eserin restorasyonu tamamlandı, bu çalışmalar her
yıl devam ediyor.
II. Bayezid Külliyesinin bir kısmının İstanbulda
bir başka üniversiteye tahsisi yapılacak mıdır, değilse
neden Trakya Üniversitesine tahsisi yapılmıyor? gibi bir soru
vardı. Başka bir üniversiteye tahsisi şu ana kadar söz konusu
değil, tahsisle ilgili değerlendirmeler devam etmekte.
Yine Bu vakıflarla ilgili Lozan Anlaşması gereği
mütekabiliyet neden uygulanmıyor? gibi bir soru vardı. Vakıflar
Kanununun 5inci maddesine göre, sadece yeni vakıf kuruluşları
için mütekabiliyet söz konusu, diğer konularda mütekabiliyet bu yasal
düzenlemede söz konusu değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Lozan Barış
Anlaşmasında var Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) - Ekümeniklik
konusuna gelince: Ekümeniklik, Patriğin kendi inisiyatifiyle
kullanmış olduğu bir sıfat. Bunun bizim kendi iç
hukukumuzda herhangi bir karşılığı söz konusu
değil.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Niye müsaade ediyorsunuz kullanmasına
Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Türk Tarih
Kurumunun ve Türk Dil Kurumunun İş Bankasının kârından
aldığı hisseye gelecek olursak, 2010 yılı kârıyla
ilgili rakam 82.657.378 lira. Bu, 15 Nisan tarihinde temettünün
nemalandırılmış bakiyesinin Türk Dil Kurumuna
yatırılan miktarı; aynı miktar Türk Tarih Kurumuna da
yatırılmakta ve Genel Müdürlüğün hesaplarına
aktarılmakta ve kabul edilen bütçeye bu hesaplardan aktarılan
tutarlarla kurumlar çalışmalarını yürütmekte.
Frekans ihalesine gelince: Eski kuruluşlara bir öncelik
tanıyacak mısınız? gibi bir soru vardı. Frekans
ihalesi 3 Mart 2012 tarihini takip eden bir yıl içerisinde yapılacak.
İhaleye girmek için bir yıllık tecrübe şartı
arandığı için mevcut yayın kuruluşlarına
aslında bir ölçüde korunma getirilmiştir.
Dizilerde kısıtlama olduğunu düşünüyor musunuz?
diye bir soru vardı. RTÜKün kısıtlama şeklinde bir yetkisi
yok. Yayın kuruluşlarının editoriyal
bağımsızlıkları var, yayın
planlamalarını da kendileri yapmakta ama RTÜK kendi hukuki
çerçevesinde, kendi hazırlamış olduğu ikincil düzenlemeler
çerçevesinde her türlü denetim, gözetim fonksiyonunu kuşkusuz yerine
getirmekte.
RTÜK dışında çalışan geçici görevli var
mıdır? Bunlar çifte maaş alıyor mudur? gibi bir soru
vardı. Çifte maaş, biliyorsunuz, bu tür durumlarda söz konusu
değil. Dolayısıyla, RTÜK personeli dışarıda
çalıştığı zaman çift, ikinci bir maaş
almıyor. Şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve çeşitli
bakanlıklarda toplam 8 RTÜK personeli çalışmakta.
Meclis TVde kaç kişi çalışıyor? sorusuna cevap
olarak: Toplam şu anda 66 kişi Meclis TVde görev almakta,
çalışmakta.
Kadına şiddetle ilgili bir soru vardı ki, dün,
aslında bu yine gündeme geldi ve cevabı da bir ölçüde verildi ama
şunu ben özellikle vurgulamak istiyorum: Biliyorsunuz, çok yakın bir
zaman öncesine kadar kadına şiddetle ilgili bizim herhangi bir
istatistik çalışmamız, güvenilir veriler yok idi. Bir
Başbakanlık genelgesiyle kadına şiddet
olaylarının daha yakından takibi ve bunun istatistiğinin
tutulması söz konusu oldu. Dolayısıyla son zamanlardaki
artış, gerçek olaylardaki artıştan öte, daha önce
istatistiğin olmaması fakat yeni dönemde istatistiğin
tutulmasının göstermiş olduğu bir artıştır.
Bunun dışında bir şey değildir.
Bunun dışındaki sorulara daha sonra, uygun görürseniz
Sayın Başkanım, yazılı olarak cevap vereceğiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim efendim.
Değerli milletvekilleri
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan, daha süre
var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, daha üç dakika var, üç dakika.
BAŞKAN Peki, üç dakika var; soruya devam edelim o zaman.
Sayın Öztürk, buyurun.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Bakan, Türkiyede TRT
yayınlarını ve diğer televizyonların
yayınlarını takip ettiğimiz vakit, âdeta ailevi
ilişkilerin, çarpık ilişkilerin arenası hâline
geldiğini görüyoruz.
RTÜKün bu noktada herhangi bir tavrı yok mu veya bu konularla
ilgili kendisini görevli saymıyor mu? Onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Çınar, buyurun.
EMİN ÇINAR (Kastamonu) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
RTÜK için son derece önemli olan Uluslararası İlişkiler
Daire Başkanlığı yaklaşık yedi buçuk aydır
boş tutuluyor. Böyle bir makamın boş tutulması doğru
mudur?
Saygılar sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Aydın
OSMAN AYDIN (Aydın) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Basında yer alan birçok haberden, TRT tarafından milyonlarca
lira harcanarak yapılan birçok filmin veya dizinin yayınlanmaya dahi
gerek görülmediği anlaşılmaktadır. Fakir fukara, garip
gurebanın haklarından alınarak TRTye verilen bu
kaynakların yanlış kullanılmasına neden olan ilgililer
hakkında Hükûmetinizce veya ilgili Bakanlığımızca
herhangi bir araştırma veya soruşturma yapılmış
mıdır? Yapıldı ise sonucu hakkında bilgi verir
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Bakan, cevap verecek misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Dizi filmlerde,
kadının aşağılanması, kadına karşı
şiddet olayları
Bununla ilgili, 6112 sayılı Yasanın
8inci maddesinin 1inci fıkrasının (s) bendine göre, Yayın
hizmetleri; toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen,
kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını
istismar eden programlar içeremez. Söz konusu hüküm çerçevesinde, anılan
programlar denetlenmekte ve RTÜK tarafından müeyyide de
uygulanmaktadır.
Bu, söz konusu daire başkanlığıyla ilgili
atamaların da en kısa zamanda yapılacağını
düşünüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Şimdi sırasıyla ikinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.01 RADYO VE
TELEVİZYON ÜST KURULU
1. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
87.166.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1.200.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri |
48.634.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
137.000.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri |
46.600.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
90.400.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
137.000.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3984 sayılı Kanunun 12nci
maddesine göre Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2012 yılı için
merkez ve taşra teşkilatına ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe
Komisyonunda karar bağlanmıştır.
Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun merkez
teşkilatında 580, taşra teşkilatında 90 olmak üzere,
toplam 670 kadroyla ilgili kadro cetvellerini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri ile kadro cetvelleri kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
110.000.000.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
87.068.373.49 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
22.931.626.51 |
|
|
|
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
110.000.000.00 |
-
Yılı Net Tahsilatı |
: |
90.839.346.40 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Basın Yayın Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.77 - BASIN YAYIN ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
9.290.500 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
35.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
425.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri |
79.712.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
89.462.500 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın Yayın Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Basın Yayın Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
86.523.010.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
84.890.355.01 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
1.632.654.99 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın Yayın Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.18 - VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
22.535.500 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
6.115.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 |
Sağlık Hizmetleri |
528.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri |
310.314.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal
Yardım Hizmetleri |
55.030.500 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
394.523.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri |
394.500.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
1.000.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
40.600.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 |
Sermaye Gelirleri |
34.900.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
471.000.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
563.701.806.28 |
- Bütçe Gideri |
: |
360.221.670.29 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
202.951.664.61 |
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
528.471.38 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
509.000.000.00 |
-
Yılı Net Tahsilatı |
: |
394.862.392.89 |
|
|
|
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.02- ATATÜRK KÜLTÜR,
DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
7.099.800 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir..
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
167.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri |
734.200 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
8.001.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
|
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
2.000 |
|
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
7.961.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 |
Diğer
Gelirler |
38.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
8.001.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Genel toplamları okutuyorum:
2. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
5.268.000.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
3.815.295.96 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
1.452.704.04 |
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B-
CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe
Tahmini |
: |
4.553.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
3.454.327.55 |
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezinin bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.03- ATATÜRK
ARAŞTIRMA MERKEZİ
1. Atatürk Araştırma Merkezi 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
|
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri |
2.393.000 |
|
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
2.393.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
|
03 |
Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri |
180.000 |
|
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
2.213.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
2.393.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Atatürk Araştırma Merkezi
2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
2.873.800.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
2.466.215.20 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
407.584.80 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B-
CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe
Tahmini |
: |
2.384.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
2.458.474.73 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Atatürk
Araştırma Merkezi 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.04- ATATÜRK KÜLTÜR
MERKEZİ
1. Atatürk Kültür Merkezi
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri |
3.169.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir...
|
TOPLAM |
3.169.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
|
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri |
150.000 |
|
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
3.019.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
3.169.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi
2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi 2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Atatürk Kültür Merkezi 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
4.186.762.93 |
- Bütçe Gideri |
: |
2.989.997.18 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
1.196.765.75 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B-
CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe
Tahmini |
: |
3.504.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
3.453.400.11 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.05- TÜRK DİL KURUMU
1. Türk Dil Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
220.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir..
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri |
13.605.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
13.825.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
|
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri |
99.112.000 |
|
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 |
Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler |
1.001.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
34.887.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
135.000.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türk Dil Kurumu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
13.777.000.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
7.670.965.28 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
6.106.034.72 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B-
CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe
Tahmini |
: |
117.000.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
100.616.945.80 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.06- TÜRK TARİH
KURUMU
1. Türk Tarih Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
250.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir..
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri |
6.561.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
6.811.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
|
03 |
Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri |
85.469.000 |
|
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
64.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 |
Diğer
Gelirler |
34.467.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
120.000.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türk Tarih Kurumu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
8.562.307.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
6.515.190.15 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
2.047.116.85 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B-
CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe
Tahmini |
: |
123.000.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
97.092.303.71 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumunun 2012 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları
kabul edilmiştir.
Hayırlı olmalarını temenni ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemin Seçim kısmına
geçiyoruz.
VI.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN - Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan ve
Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Van
Milletvekili Nazmi Gür aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda
boş bulunan ve Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna düşen 1
üyelik için İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.27
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) - İç Tüzük gereği milletvekilleri
kravat takmadan Genel Kurul salonuna giremezler.
BAŞKAN Doğru.
MUHARREM İNCE (Yalova) - İç Tüzük 56/1i okuyorum:
Başkanlık kürsüsünde Başkan, beyaz kelebek kıravat ve
siyah yelek üstüne siyah fırak giyer. Siz siyah yelek giymemişsiniz,
İç Tüzüke uygun değil, görüşmeler sürdürülemez.
Kıyafetiniz uygun değil, 56/1e göre uygun değil.
BAŞKAN Şimdi, Sayın İnce, bir saniyenizi rica
edeyim.
Ben hep siyah yelek giyiyordum biliyorsunuz, dediler ki: Gündüzleri
siyah, gece beyaz giyiliyor. onun üzerine beyaz yelek giydirdiler.
MUHARREM İNCE (Yalova) - İç Tüzükte böyle bir şey yok.
İç Tüzüke uygun değil. Yeleğinizi değiştirmeden
görüşmeler sürdürülemez.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, kadın
Meclis Başkan Vekilleri de bu düzenlemede olmamasına rağmen
yaptığımızı biliyorsunuz.
BAŞKAN Bir saniye
Evet.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan, beyaz
giyme söz olur!
BAŞKAN Hayır, öyleyse giyeriz efendim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, uygun değil,
İç Tüzüke uygun değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, uygun
uygun.
MUHARREM İNCE (Yalova) Okur musun, okur musun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Genel
Kurulun görüşüne baktığınız zaman uygun.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hayır, okur musun Siyah yelek.
diyor. İç Tüzük ihlalidir bu.
BAŞKAN Var var, siyah yelek var.
MUHARREM İNCE (Yalova) İç Tüzükün ihlalidir,
yapamazsınız.
BAŞKAN Beş dakika ara veriyorum efendim, derhâl.
(Alkışlar)
Kapanma
Saati : 00.46
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati:00.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih ŞAHİN
(Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, 24.11.2011
Tarihli ve 6250 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- 24.11.2011 Tarihli ve 6250 Sayılı Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/535) (S.
Sayısı: 103)(x) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde
Komisyon Raporu 103 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Kanunun tümü üzerinde görüşmelere
başlıyoruz.
Tümü üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Sırrı Süreyya Önder, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun efendim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı
konuşmalar, gürültüler)
Sayın Başkan, lütfen sükûneti
BAŞKAN Evet, buyurun Sayın Önder.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) Ayeti biliyor musun?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ayeti biliyorum, biliyorum. Ayeti bilmez
miyim? Ayeti biliyorum. Ayet demişken, bari o cami
tartışmasından başlayalım o zaman.
CHP de, AK PARTİ de büyük bir bidata düştüler. Ben, kendim
için değil, onlar için tasalanıyorum. İslam bir tapınak
dini değildir arkadaşlar, gönlünüzü Kâbe ederseniz her yer camidir.
Onun için, yıkılmış, yenisi yapılmış filan,
bunlar üzerinden bir polemik gereksizdir. Aslolan, sizin gönlünüzü bir camiye
çevirmenizdir.
Zaten, pek iyi idare edildiği de söylenemez. Bu vesileyle -içimde
bir ukdedir- Diyanete buradan bir iki şey söylemek istiyorum. Allaha
inanıyorlar şüphesiz, amenna ve saddakna ama Allaha güvenmiyorlar.
Bütün camilere alarm taktırmışlar, kapılarına demir,
pencerelerine demir yaptırmışlar. Bu, hiç olacak bir iş
değil. Gerçekten, olacak bir iş değil. Giderek, giderek
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, giderek
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Allaha inanmayanlardan koruyorlar.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Bırakın şeytana uysun, onun hesabını Allah
görür. Bırakın uysun. Gerçekten, bu
Hiç başka ülkelerin camilerinde gördünüz mü siz bunu? Arabistanda
gördünüz mü?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Kiliselerde var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Evet, Hristiyanlıkta
görebilirsiniz. O bir tapınak dinidir. Bizde öyle değildir oysa.
Orada sünnetullah konuşulur, orada toplanılır, günlük
istişareler yapılır. Bunu evinizde de yapabilirsiniz. Onun için
tapınak dini değildir. Ben hiçbir şeye
saygısızlık etmeyecek kadar bu konuda rikkatli bir insanım
ama bu alarm meselesini Diyanet bir düşünsün derim yani. Ne gerek var?
Bir Necip
Fazıl şiiriyle başlamak istiyorum bu şike meselesine: Bir
kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul./Bu taksimi kurt yapmaz
kuzulara şah olsa. Önümüzdeki Yasa tam da böyle bir taksimi yapıyor.
Her türlü hırsızlığı, her türlü emek
gaspını, zarafet dışı, centilmenlik
dışı her türlü eyleyişi öyle bir affediyoruz, öyle ince bir
düzenlemeler yapıyoruz ki sanki rahmetli Necip Fazıl bugünü
görmüş de bunun için söylemiş gibi. Kuzulara şah olsa böyle bir
taksim yapamaz.
Şimdi,
Sayın Caniklinin çok sık tekrarladığı bir tezi
vardı, diyordu ki: Eğer başlangıçta bu önerge oy
birliğiyle gelmeseydi bu yasa Mecliste zaten görüşülmezdi. Bunda
samimi olduğunu kabul ediyorum, samimi olduğuna da inanıyorum,
evet. Bu suça herkesi iştirak etmeden burada bu riskin altına girmeye
kimse cesaret edemezdi. Yürümekte olan bir davada, oynanmakta olan bir
müsabakanın yarısında kuralları değiştirmek. Bu,
herkesin kolay kolay göze alacağı bir şey değil.
Peki, buna
inandık. Ondan sonra ne oldu? Ondan sonra AK PARTİnin
yarısı neredeyse bu işten firar etti. Toparlamak için,
toparlamak için
(AK PARTİ sıralarından Söylemedik sesi) Ben
öyle zannetmiyorum, söylediklerinizin kamuya yansıyan kısmı.
Sayın Elitaş bile Cumhurbaşkanının ilk
açıklamasında Cumhurbaşkanının sözünün üstüne söz
söylemek olmaz. demişti. Sonra, Cumhurbaşkanının sözünün
üstüne söz söylenebilir olduğunu gördük.
Bizim
derdimiz, bir engelleme, uzatma, tavsatma falan değil. Biz ve siz
Sizden
bunu sormaya cesaret edenler var, cesaret edemeyenler var. O cesaret edemeyenlerin de namı hesabına bir açıklama
istiyoruz, niye? Bu kadar basit. Ne oldu da dün Sayın Başbakanın
Böyle bir şey olmaz. dediği, Sayın Arınçın
başından beri karşı çıktığı, Sayın
Bakanın Bu bizim teklifimiz değildir. deyip arasına bir mesafe
koyduğu -ya da Bu bizim teklifimiz değildir, yasa teklifidir...
Karıştırdıysam bağışlasın- araya bir
mesafe koyduğu işte, bu
kadar iştahla, bu kadar coşkuyla, bu kadar kararlılıkla bu
Meclise defaatle getiriyorsunuz. Çok basit bir sorunun cevabına bu
görüşmeleri beş dakikada tadil edebiliriz. Niye? Buna bugüne kadar
hiçbir cevap verilemedi. Niye biliyor musunuz sayın vekiller? Bunu
bizatihi bihakkın savunanlar da burada kendi vicdanlarında bir cevap
oluşturamıyorlar da o sebepten.
Elinizi vicdanınıza koyun Ya, biz iyi bir şey
yapıyoruz. duygusu gerçekten, hem vallahi hem billahi size geliyorsa,
sözüne çok itimat ettiğimiz arkadaşlarımız var AK
PARTİli vekillerin içinde, tamamı diyeyim, birisi kalksın Allah
için desin ki Ya, biz bunu vicdanımızda, arkadaş, gerçekten,
bihakkın yarın öbür gün hem rûzi mahşerde hem çoluk
çocuğumuza hem bu kutsal düzlemde bunun hesabını verebiliriz.
desin, biz de hemen rücu edelim, gidelim, rahat bir uyku uyuyalım.
Şimdi, böyle bir şey yok.
Gelelim
CHPye
Bir hakaret etme kastım yok fakat sayın CHPliler, çok
safsınız. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)
Kusura bakmayın, gerçekten çok safsınız. Bunu iyilik
anlamında söylüyorum, bir hakaret etme kastıyla ya da kelimenin
olumsuz çağrışımı anlamında değil.
Şimdi, burada, alenileştirilmeyen her şeyi alenileştirmek
bizim işimiz. İçten içe diyorsunuz ki Ya, dur hele, bu bir allem
kallem, bu yasa geçerse yarın öbür gün belki
içeriden biz de vekillerimizi çıkartırız. (AK PARTİ
sıralarından gülüşmeler)
MUHARREM İNCE (Yalova) Niye gülüyorsunuz?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Gerçekten de gülünecek bir şey yok,
gerçekten gülünecek bir şey yok. Ben yerinizde olsam bu hâle
ağlarım.
Şimdi, saflık burada. Gerçekten belki zımnen size böyle
şeyler söylenmiş ya da ima edilmiş olabilir. İşte
buradan söylüyorum rüyanızda görürsünüz. (AK PARTİ
sıralarından gülüşmeler) Bu zulüm, bu çifte standart, bu
riyakârlık egemen olmaya başladıkça çok kötü bir yola giriyoruz.
Dün ak dediğinize bugün şartların hiçbirisi değişmeden
ve ikna edici bir tek cümle kurulmadan bugün kara demek, bunu diyen bir
zihniyetin yarın öbür gün haksızlığa
uğramışlara, mazlumlara, mağdurlara şefaatçi
olmasını beklemek gerçekten saflıktan başka, iyi anlamıyla
saflıktan başka bir şey değil. Yapmayacaklar emin
olabilirsiniz. Bu çark devam edecek. Bu programlanmış. Bu iş bir
müddet daha böyle devam edecek.
Tekrar Sayın Canikliye sormak istiyorum: Peki
Cumhurbaşkanının bu ülkede hiçbir kıymeti harbiyesi yok mu
arkadaş, Sayın Cumhurbaşkanının?
Eyyamcılıkla mı suçlayacaksınız onu da? Nitekim
zımnen böyle ifadelerle suçlandı, itham edildi, ima edildi. Peki,
Grubunuzda bayrak çekenler oldu, istifa tehdidi, bunu Ergenekonla
işbirliğine kadar vardırma. Hani bunu biz söylesek dara
çekerdiniz bizi. E, sizin kendi vekiliniz söylüyor. Üstelik bu konuda uzman
olduğu gibi de bir iddiası var. Üstelik sizin de bu
uzmanlığına binaen buraya taşımış
olduğunuz bir vakıa. E peki, bütün bunlar kıymetsiz mi? O
arkadaşımız bugün burada yok. Keşke burada olsaydı.
Keşke gazete gazete gezeceğine halkın kürsüsünde
Bakın, BDPde bu konuda görüş
ayrılığı çıktı, açık yüreklilikle bunu beyan
ettik, birbirimizi bir şekilde ikna ettik, etmeyenler de kendi
serbest iradeleriyle bu konuda tavır alacaklar. Bunda ne beis var? Nedir
yani?
YILDIRIM MEHMET RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) Bu Yasa
için mi aranızda ihtilaf çıktı?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Evet, bu Yasa için ihtilaf
çıktı. Ayrıca, her konuda da aramızda ihtilaf
çıkabilir. Siyaset dediğiniz bir bölünme işidir zaten ama burada
bir hak meselesi var. Yani hak söz konusu olduğunda
Arkadaşlar,
topluluklar iyi duygular üzerine inşa edilirler ya da ortak iyilikler
üzerine inşa edilirlerse kaim olurlar.
Bakın, bir kere değinmenin dışında hiç
girmeyeceğim o meseleye. Çıkıp burada milletvekillerimizin
durumundan, orantısız KCK tutuklamalarından, artık,
siyasetin bir imhaya varmış gözaltı operasyonlarından falan
hiç bahsetmeyeceğim, ayrı bir şey; ayrı değil ama
ayrı tutmak istiyorum, sırf sizin vicdanlarınıza hitap
edebilmek adına ayrı tutmak istiyorum. Onu başka bir zaman,
başka bir vesileyle, her gün konuşuruz ama burada bir hak gasbı
var. Cumhurbaşkanı bunu görüyor, partinizin söylemeye cesaret eden ve
etmeyen arkadaşları
Bunu da olumsuz anlamda kullanmıyorum,
hepimiz parti gerçeğinden, örgüt disiplininden haberdar insanlarız.
Buna renk aşkı da demesin Allah aşkına
kimse. Renk dediğinin bir haysiyeti var ve bir pazar metaı
değildir. Bunun gerçekten en büyük örneğini Beşiktaş
Çarşı Grubu göstermiştir. Ben söyledim, millî takım dâhil
hiçbir takımı tutmam, hiçbir yeşil sahanın içini
görmemişim ama bir hukuki, evrensel hukuki değerlerle ve bir asgari
etikle, ahlakla kendimi bağlı sayarım. Bunun için uzman olmaya
da gerek yok, fazilet deryası olmak da gerekmiyor. Sürece
baktığımızda, vallahi ve billahi bu suskunluk da buna
delalet -ikidir yemin ediyorum- çünkü hiçbirimiz, hiçbiriniz kalbinizden bunun
vesvesesini atamıyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Dinlememiz demek her söylediğini
kabul ediyoruz demek değil.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Eyvallah, elbette ki değil, elbette
ki değil.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Oraya verme yani. Söyleyecek çok
şey var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ama söylenecek çok şeyleri söylemek
için zaten buradayız Sayın Vekilim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Tabii, öyle olması lazım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Siz de bizden sonra gelir söylersiniz.
Biz de bunu murat ediyoruz. Aslında ikna edilmek istiyoruz yoksa
farkındaysanız ne demagojiye sapacak, tenezzül edecek bir
tavrımız var ne de başka bir şey.
Bu neden meselesine bir cevap istiyoruz. Bu göründüğünden çok daha
fazla bir şeye tekabül ediyor. Aman, bunlar uslandılar. Zaten
örgütlü organizasyondan da yargılanacaklar, yarısı çıkacak,
yarısı çıkmayacak. falan gibi geçiştirilemeyecek bir
şey var.
Bir Finlandiya halk masalı vardır. Onur, bulut ve güneş
bir araya gelmişler, saklambaç oynamaya karar vermişler. Her biri bir
yere saklanmış. Güneşi gitmişler bir dağın
arkasında gurup ederken bulmuşlar, rüzgârı bir derin koyakta
bulmuşlar, onuru bulamamışlar. Yenilgiyi kabul etmişler
Hadi, neredeysen çık ortaya. demişler. Ben bir kez kayboldum mu
bir daha bulunamam. diye bir ses gelmiş.
Burada gidecek olan bir onurdur yani emeğin onuru,
başkalarının hakkı. Gasp edilen sizinki değil ki bol
keseden cömertlik edesiniz. Aslında tam sizin cömertlik edeceğiniz
meselelerde kenar duruyorsunuz. Başkasının namı
hesabına, atıyorum, belki Sivasspor şampiyon olacaktı
-anlamadığım için- belki Bursa olacaktı, belki Bursa oldu
bilmiyorum kimin şampiyon olduğunu da ama her kim ise bu allem kullem
buna mâni oldu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Bilirsin, bilirsin
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Vallahi bilmiyorum Aslanoğlu,
bilmiyorum.
Onun için bir başkasının gasp edilmiş hakkı
üzerine ahkâm kurmak bizim işimiz değildir. Kısas
geleneğinden gelen insanlarsınız ya da
aşinalığınız var. Siz onun ne olduğunu sayın
vekilim yanınızdaki vekile sorsanız size anlatır, o
değilse, arkanızdaki.
Şimdi,
olay şu: Devlete karşı işlenmiş suçlar, bakın, bu
Meclisin konusudur. Burada her türlü alicenaplık anlaşılır
çünkü dersiniz ki: Burası devletin kristalize olmuş en üst temsiliyet
organı. A, biz bunda şu selameti gördük, şöyle bir
aydınlığa götürür bizi, bu vesileyle bu kararı aldık.
Bu sizin hakkınız, yetkiniz ve haddinizdir ama
başkasının gasbedilen hakları üzerinden sizin alelusul,
şaltere bağlamış gibi, bir indir, bir kaldır,
olmadı bir daha getir falan, bunlar bizim ne hakkımız ne
haddimiz. Başkasının emeği ve hakkı üzerinden burada
alicenaplık yapmak bizim işimiz olmamalı. Biz vidanjör
değiliz, haşa. Niye başkalarının pisliğini
temizleyelim?
Soruyorum
size, elinizi vicdanınıza koyun, kanayan bir yarası var bu
memleketin. Biliyoruz, bir savaş sürüp gidiyor, adına ister terörizm
deyin, ister çatışma deyin ister düşük yoğunluklu iç
savaş deyin ister savaş deyin ister münakaşa deyin. Peki,
elimizi vicdanımıza koyup soralım: Hiç bu konuda 2 kere yasa
getirmek gayretkeşliğine girdik mi? Her gün Kürt, Türk
evlatlarımız telef olup gidiyor. Bu, bizi, bu kadar seferber edebildi
mi? Bunun verilecek bir cevabı var mı bizde? Büyüklerimiz her
şeyi bizden daha iyi düşünür. Limanına demir
atmışız, bu konuda hiçbir şekilde seferber olmuyoruz ama ne
hikmetse nalla mıhın arasında bu Şike Yasasını
temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp buraya
getiriyoruz. Büyüklerimiz bizden daha iyi düşünür demişken, niye bu
futboldan gelen arkadaşımızı bir kere biz bu konuda fikrini
beyan ederken görmedik, benim gibi avamlara bu konuda konuşmak
düşüyor? Merak ediyorum gerçekten, mesela, Hakan
Şükür bu konuda ne düşünüyor? Çıkıp burada iki kelam etse
meselenin içinden gelen birisi olarak. Burada, lobiler cirit atıyor. Bizim
kendi vekilimiz var. Ehlivukufsa ondan daha iyi bilen var mı?
Ahlakından şüphe etmediğimiz, karakterinden şüphe
etmediğimiz, has, halis bir kardeşimiz, gelip Yahu, ağalar,
beyler, belki, siz şu konuda yanlış düşünüyorsunuz, o
işin aslı şu değil, bu. diyebilir.
Sözlerimi bağlayayım. Sayın Canikli böyle bir
mutabakatı gerekçe saymıştı. Bakın, hiç tezviratlara
da girmiyorum, iddianamelerde adı geçen vekiller falan bahsine hiç
girmiyorum. Böyle bir mutabakattan bahsetmişti. Bu mutabakat parça pinçik
olmuştur, kırk yerinden çatlamış, etrafa saçılmıştır.
Bir tarafında Cumhurbaşkanı var, BDP var, AK PARTİli
bazı milletvekilleri var, Çok Saygıdeğer Sayın Bülent
Arınç var, bir tarafta da belli ki Sayın Başbakanın iradesi
var, arada da Biz bunun hesabını vicdanımıza nasıl
vereceğiz? diyen bir iktidar partisi ve kendi vekillerinin de belki bir
şefaatle, bu vesileyle oradan çıkacağını uman ana
muhalefet partisi var. Protokol meselesindeki performansı şike
meselesinden sonra yapacaklarının işaretidir.
Gelin, daha fazla polemiğe dökmeden, gelin, bu yasada şöyle
bir şey yapalım: Belki isim isim yoklama, belki gerçekten kabul
edenler, etmeyenler bahsine girmeden
net bir oylama yapalım ama belli olsun arkadaş. Yarın, öbür gün
Ya, ben o arada elimi kaldırmamıştım, oylamaya
gelmemiştim. bilmem ne, bunlara gerek yok. Gelin, böyle yapalım,
böyle yapacaksak isim isim, biz de bu süreci fazla uzatmayalım, yarın
da bütçe çalışması var. Derdimiz bağcıyı dövmek
değil, bahçeyi talan etmek de değil.
Hepinizi
bütün saygı ve hürmetimle selamlıyorum. Fazla amacını
aşan şeyler olduysa özür diliyorum. Kastım hiç kimseye ve hiçbir
şeye saygısızlık yapmak değildi, gerçekten hulûsi
kalple içimden geleni söyledim.
Teşekkürler, saygılar arkadaşlar. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Önder.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Önder, açık oylama
önergesi vereceğiz yani herkesin oyu belli olacak.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ali Uzunırmak,
Aydın Milletvekilimiz.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanının veto ettiği Sporda Şiddet ve
Düzensizliği Önlemeyi Düzenleyen Kanunda değişiklik yapan metin
üzerinde grubum adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önce 6222 nasıl hazırlandı,
nasıl geldi, bunun üzerinde sizleri kısaca bilgilendirerek, çok belki
yirmi dakikayı da kullanmadan bazı konuları mülahaza etmek
istiyorum çünkü çok geniş bir bilgi kirliliği var.
Bu bilgi kirliliği neden kaynaklanıyor? Bir: Elbette ki çok
büyük ekonomik rantların ve sosyal statülerin oluşturulduğu,
tartışıldığı ve
paylaşıldığı bir alan, bir dünya.
Dolayısıyla, taraflar var, takımların
taraftarlıkları var, bu taraftarlık anlayışı
içerisinde rakiplerini sıkıştırmış olmanın
verdiği, rekabet etmenin farklı bir boyutunda olayı
algılama ve fırsat düşkünlüğü var. Bunun yanında
bilgisizlik var, inanmak istediği gibi sektörün içinde olmadan sektörle
alakalı, sektörün başka alanlarına bağlantılar
tutarak, Türkiye'deki ve dünyadaki konumu ve hedefi belli olmadan yapılan
konuşmalar var.
Hedefi belli olmadan yapılan konuşmalardan kastım ne?
Spor dünyasını, Türkiye'deki ve dünyadaki etkinliklerini,
büyüklüğünü duygularla karıştırarak, sporun hedeflerini
evrensel anlayışlarını, kurumsallaşmasını,
bu dünyayı tanımadan, kendi dünyamız içerisinde bir rol biçmeye
kalktığımızda elbette ki kişisel değerlendirmeler
yanlış bilgilenmeye götürecektir. Bunların önüne geçmek için ben
konuyu yakından bilen ve ilgilenen, geçmişi olan birisi olarak
sizlerle bazı şeyleri paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 6222 sayılı Kanun, kamuoyunda
konuşulduğu gibi Kulüpler Birliğinin teklifi falan
değildir, esas fonksiyon Türkiye Futbol Federasyonunun olmuştur o
yasa çıkarken. İşte Bütün kulüpler imza attı., Bütün
kulüpler biliyordu. falan gibi birtakım argümanlar o sürecin içerisinde
olmayan ve yanlış bilgi sahibi olan, kamuoyunu da yanlış
bilgilendiren arkadaşlarımızın söylemleridir. Teklifte
etkin olan esas kurum o günün Türkiye Futbol Federasyonudur. Tabii ki, Kulüpler
Birliği olarak spor içerisindeki etkin insanlar, değerli milletvekilleri,
işte o zaman okumadılar, kabul ettiler, kabul etmediler
Elbette ki
insanlar hata yapabilir. O hatalar hepimize şamildir. Önemli olan
hatalardan dönmektir. Dolayısıyla, şikeyle veya başka
konuyla ilgili verilecek olan cezaya hiçbir kimse, bir kulüp başkanı,
hele o atmosfer içerisinde şiddetle ilgili yasalarda Ben bu cezayı
fazla görüyorum, işte bu ceza şu kadar olsun. falan deme cesaretini
gösteremez değerli arkadaşlar. Öyle bir argümanı da söyleyemez.
Söylemesi de mümkün değil. Hemen diyecekler ki: Haa, o zaman bu
şikeci. Bunu hepimiz yaşıyoruz beraber. İşte, ona
karşı çıkmak, cezanın yüksek olmasını savunmak
sanki şikeyi önlemek gibi veya şikeci olmadığını
ispatlamak gibi bir psikolojinin içerisinde kanun yapma tekniğinin de
kabul edilebilir olması mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, her şeyden önce teklifin, 6222nin
gelişi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da çok acele
çıktığını, doğru
tartışılmadığını hatta 2005
yılında Şiddeti Araştırma Komisyonunun
raporlarının, 2011 yılındaki yine Şiddet ve
Düzensizliği Araştırma, Spor Kulüplerinin Sorunlarını
Araştırma Komisyonunun raporunun beklenmeden, dikkate alınmadan
bu yasanın çıkmasının sağlıklı
olmayacağını, bu yasanın doğru olmadığını
savundum ve bugün de savunuyorum ve ben ve grubum bu meselelere bakarken bir
projeksiyon olarak, bir vizyon, bir misyon olarak Türk sporuna bakıyoruz
ve kökten çözümler peşinde olarak bir çözüme bakıyoruz.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, siz eğer
sporun evrensel değerleri, evrensel hukuku açısından, evrensel,
kurumsal yapıları açısından düzenlerken adli cezaları
esas alırsanız spora en büyük kötülüğü yaparsınız.
Bunu ben her zaman savunuyorum ve savunmaya devam edeceğim.
Sporla ilgili yönetimlerde hiçbir zaman adli cezaların
yüksekliği ve adli cezalar esas olmamalıdır. Sporu spor yönetmelidir
ve sporda tali cezalar, destekleyici cezalar adli cezalar olmalıdır,
esas cezalar sportif cezalar olmalıdır.
Bundan meramım, bundan kastım nedir? Eğer, nasıl ki
bir zamanlar Türkiyede ekonomik suçlara ekonomik ceza gibi bir düşünce
sistematiği gelişmiş ve doğru da kabul edilebilecekse,
sporda da sportif cezalar esas olmalıdır. Adli yasalarla, ceza
yasalarıyla siz tali olarak birtakım düzenlemeler yapabilirsiniz,
yapmalısınız. Ama bunun yanında esas olarak,
talimatnamelerle, yönetmeliklerle sportif cezalara ağırlık
verilmelidir. Sayın Bakana bunu Adalet Komisyonunda da söyledim. Spor
mahkemeleri bir an önce kurulmalı. Bunun yanında, federasyonlara
yönetmeliklerinde ve talimatnamelerinde mutlaka sportif cezaları ve
sportif ceza kurullarına ve tahkim gibi birtakım kurullar -ki
Anayasamızda değişiklik yaptık, sporda tahkimi- ve bunlar
geliştirilmeli. Spor bu şekilde kurumsal bir yapıya
dönüştürülmeli ve spor kurumsal bir yapıyla yönetilmeli. Eğer bu
mantık içerisinde bir bütüncül olarak spora bakmazsanız Türk sporu
dünyadaki rekabet gücünü kaybeder. İşte, o zaman, bizi felaketler
beklemektedir çünkü spor, direkt ve dolaylı etkileriyle,
tartışmalara göre 4 ve 5inci sırada ekonomik büyüklüğe
ulaşmış bir sektördür dünyada. Türkiye, bu sektörde layık
olduğu yere gelebilmek için bu düzenlemeleri, bu projeksiyonları,
objektif ve dünyadaki sportif kurum ve kurallarla bu meselelere çözüm
aramalıdır. Dolayısıyla, 6222, bu noktada, acele ve eksik
çıkmıştı.
Sayın Cumhurbaşkanımızın veto gerekçelerine
baktığımızda
6250yi de biz burada
tartışırken ben, gene, aynı meale yakın
konuşmalar yaptım, gene, acele çıktığını ve
bunda da yanlışların olabileceğini,
tartışılabileceğini söyledim ve Sayın
Cumhurbaşkanımızın veto gerekçelerine
baktığımızda, zaten birçok şeyi görmek mümkün
değerli arkadaşlar.
Tabii, burada, hemen şu rezervi koymak istiyorum: Bu kadar
tartışmaların olduğu Türkiyede, maalesef değerli arkadaşlar,
çoğunluğa dayalı güvenerek çıkarılan bu yasaların
eksik ve yanlış çıktığını görmemiz
gerekiyor. Bir musibet bin nasihatten iyidir. cümlesinden yola çıkarak
bizim, hiç olmazsa AKP çoğunluğunun, bundan sonraki yasaları
daha dikkatli çıkartması için, muhalefetle beraber hareket etmesi
gerektiği, burada Virgülüne dahi dokundurmadan geçireceğiz.
mantığının terk edilmesi gerektiğini burada
yaşamamız ve bilmemiz gerekiyor. Zaten, hep, bugüne kadar,
karşıtlıklardan beslenerek, uyumsuzluklardan beslenerek AKP
geldi.
Değerli arkadaşlar, bu veto gerekçesinde iki endişe
taşınmaktadır:
1) Sayın Cumhurbaşkanımız, yarınlarda, acaba
siyasi bir manevra alanı açmak için mi bu yasayı veto etmiştir?
Bu, çok keskin bir kanaate dönüşmüştür.
2) Sayın
Cumhurbaşkanımız, acaba bu yasayı veto ederken hâlen daha
AKPyle bir duygusal bağ içerisinde iktidarı ve muhalefeti toplumda
beraber kucaklama endişesiyle mi bu yasayı veto etmiştir,
toplumdaki kanaatlerin hepsini kucaklayabilmek için? Bu da toplumda keskin bir
kanaattir.
Değerli milletvekilleri, bir Türk milliyetçisi
olarak, devleti ebet müddeti savunan, ömrünü buna vakfetmiş bir
milletvekili olarak sizlerle bir şey paylaşmak istiyorum.
Bayrağımızı arabasında taşıyan üç makam
vardır, bunlardan birisi Cumhurbaşkanlığıdır,
ikincisi büyükelçiliklerdir, üçüncüsü valiliklerimizdir. Bunun bir
anlamının olması gerekir. Cumhurbaşkanlığı, büyükelçilikler
ve valilikler eğer araçlarında Türkiye Cumhuriyetinin
Bayrağını taşıyorlarsa bu makamlar bu milletin, bu
cumhurun makamlarıdır anlamına gelir, bir partinin, bir siyasi
görüşün, bir siyasi düşüncenin makamı olmaktan
uzaklaşması gerekir. Eğer, hâlen çok saygı duyduğum
Cumhurbaşkanlığı makamında bu endişelerimizi
söylediğimiz argümanlarla birtakım vetolar ve onaylar
yapılıyorsa bundan üzüntü duyacağımı sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanımız veto
gerekçesinde ne diyor? Kırgızistan seyahatinden önce, yasanın
ilk uygulanacağı dönemde değişikliğe
uğramasının yasanın dikkatli bir şekilde incelenmesi
gerekliliğini gösterdiğini belirten Gül: "Açıkçası bu
yasa ile ilgili rahatsızlığım var, çünkü altı ay önce
çıkmış olan bir yasanın daha düzgün çıkması
gerekirdi." Yani altı ay önce çıkan yasa 6222; 6222nin düzgün
çıkmadığını Sayın Cumhurbaşkanımız
kendisi beyan ediyor. Sayın Cumhurbaşkanım niye onayladın o
zaman 6222yi? Peki, Sayın Cumhurbaşkanımız ölçülülük ve
caydırıcılık, süren soruşturmalara etkisi
açısından ve kişiye yönelik bir yasa çıkarmanın
endişesinden bahsediyor.
Değerli milletvekilleri, eğer bu ülkede süren
soruşturmaları etkilemesi düşünülüyorsa bir yasa çıkarken
bu Meclisin tatil etmesi lazım kendisini, çünkü hayat devam ediyor. Hayat
devam ederken biz yasaları çıkartıyoruz. Çıkan yasalar,
mutlaka birilerini, süren soruşturmaları, kesinleşmiş
cezaları etkileyecektir. Bundan imtina etmemiz mümkün değil. O zaman
ilan edeceğiz, On sene şu faaliyeti göstermeyin, biz o alanla ilgili
bir yasa çıkartacağız. diyeceğiz, o zaman kesintiye
uğramayacak bu işler.
Tabii, süren soruşturmalarla ilgili şunu da ben sizlerle
paylaşmak istiyorum: Burada AKP çoğunluğuna dayalı birçok
yasa değişiklikleri yapıldı süren soruşturmaları
etkileyecek. Görevi kötüye kullanmayı burada AKP çoğunluğu
geçirdi. Peki, o zaman süren soruşturmaları etkilemedi mi bu yasa?
Kişiye dönük yasa çıkartma, Allah rahmet eylesin, bugünkü bazı
arkadaşlarımıza nazaran çok daha millîydi, rahmetli Erbakan Hoca
için af çıkmadı mı bu memlekette, Erbakan Hoca için bu
memlekette yasa çıkmadı mı değerli arkadaşlar?
Sayın Cumhurbaşkanımız bunları onaylamadı
mı? Ha, bunları onaylamış olması demek, böyle bir yasa
çıktığı zaman bu onaylamayı sürekli hâle getirsin
anlamında bunları kullanmıyorum, tasvip ettiğim
anlamında kullanmıyorum ama gerekçeyle, yapılışla,
yapmak istediğinizle, yapmanız gerekenle çelişki olduğunda,
bir çıkış aradığınızda bu gerekçeler bizlere
inandırıcı gelmemektedir.
Dolayısıyla, burada olayı kişiselleştirmeden
bir başka meseleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, milletvekillerinin konuşma alanları en başta
Genel Kurul salonudur, ihtisas komisyonlarıdır. İhtisas
komisyonlarında ve Genel Kurul salonunda isterlerse grupları
adına, isterlerse şahısları adına, isterlerse
önergeler vererek sayın milletvekilleri konuşma fırsatı
bulabilir ve düşüncelerini açıklayabilir. Bir televizyon
programında, şahsıma dönük, hiç de muhatap olamayacağım
şekilde bir ithamla karşılaştım. Güya Bu yasanın
sorumlusu Ali Uzunırmaktır, Yıldırım Demiröreni,
mihmandarlık yaparak Mecliste bütün grupları gezdirmiştir. gibi
Sayın Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar Beyin bazı
beyanları oldu televizyonda açık, TV 8de.
Değerli
milletvekilleri, ben spor camiasının içinden gelen birisiyim.
Fenerbahçenin şu andaki Başkanlığını yürüten
Sayın Özdemir benim üniversite yıllarında okulda
asistanımdır. Yıldırım Demirören, ben
Beşiktaşın kongre delegesiyim, benim Kulüp
Başkanımdır, dostumdur. Kayseri, Recep Mamur Başkan benim
dostumdur. İlhan Cavcav Bey, Gençler Birliği Başkanı, benim
dostumdur. Hatta Gaziantepin Başkanı İbrahim Kızıl
Bey benim dostumdur ve bize bu arkadaşlarımız gelirken bu
diyaloglardan dolayı Kulüpler Birliği Vakfı olarak gelmişlerdir.
Sayın Demirören Kulüpler Birliği Vakfının
Başkanıdır ve ben sadece Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda
kendilerine eşlik ettim. AKP Grubunda, CHP Grubunda, BDP Grubundaki
ziyaretlerinde ben yokum ve bir sayın milletvekilinin televizyonda bu tür
konuşmalarını çok yadırgadım, kendisinden rica ettim
medeni bir şekilde, Sayın Milletvekilim, böyle bir yanlış
bilgi var sizde, yanlış anlaşılma var, bunu düzeltmenizi
rica ediyorum. dedim ve bugüne kadar
bekledim Sayın Tayyarın düzeltmesini. Eğer televizyonlarda
düzeltmiş olsaydı ben bugün bu Genel Kurulda bu konuşmayı
yapmazdım ama bugün bu Genel Kurulda bu konuşmayı
yapıyorum. Ne konuştuğumu da iyi bilen birisiyim. Sayın
Şamil Tayyar savcılığı bıraksın,
gazeteciliği bıraksın, milletvekili olduğunun farkına
varsın, Genel Kurulda konuşsun, komisyonlarda konuşsun. Öyle
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Ona sen mi karar vereceksin?
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) Sen de avukatlığa soyunma oradan, Şamil
Tayyar gelsin konuşsun, avukatlık yapma, sana da cevabı veririm,
hiç merak etme.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, bu düzenleme Türk
sporu için adli cezaların destek ceza olarak görülmesi, esas
düzenlemelerin federasyonlara baskı yapılarak, federasyonlarla
görüşülerek sportif cezalara döndürülmesinin bir başlangıcı
olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, şike elbette ki emek
hırsızlığıdır ama bu soruşturmanın
safahatını düşündüğümüzde de çeşitli soru
işaretleri doludur. Nisanda kanun çıktı, mayısta ligler
bitti. Mayısta ligler bitmezden önce şike takibinde ilk şikede
eğer suçlular yakalansa ondan sonraki şike devam etmeyecek, belki
şampiyonluk farklı bir takımın olacak ama ondan sonraki
şikenin devam etmesine âdeta fırsat tanınmıştır;
o yetmemiş, soruşturma 3 Temmuzdan, seçimlerden sonraya
bırakılmıştır; ondan sonra, federasyon seçimlerinden
sonraya bırakılmıştır ve federasyon da bugün
kucağında saatli bir bomba bulmuştur. Dolayısıyla, bu
saatli bomba içerisinde federasyon da birtakım çelişkilerin
içerisindedir.
İşte, UEFAdaki Komiser Cornudan tutun başkalarına
varıncaya kadar bazı soruşturmalarla, araştırmalarla
ilgili âdeta Türkiyede bunları hiç kimse üstlenmek istememekte ve
uluslararası bir şahit tutularak, bir mesul tutularak Türkiyede
âdeta mesuliyetten kurtulma çabası sürmektedir. Bunlar Türk sporuna ve
Türk yöneticisine yakışmayan davranışlardır.
Doğruca, dürüstçe, kendinden emin bir şekilde, ister ceza
hâkimleri isterse spor kulüp yöneticileri isterse spor
organizasyonlarının yöneticileri mesuliyetleri üstlerine alarak bu
meseleleri çözmelidir diyorum ve düzenlemenin mutlaka ve mutlaka,
söylediğim gibi, adli cezaları tali, sportif cezaları esas alan
konuma gelmesini gerektiğini savunuyorum.
Yılda 1 milyon dolara sözleşme imzalayan bir futbolcu,
beş yıl ceza alacağını öngördüğünüz zaman 5
milyon dolardan vazgeçip 50 bin liralık şikeye tevessül etmez. Bir
Sivas maçı için de milyon dolarlarla şike yapılmaz değerli
arkadaşlar. Piyasayı, kuralları ve işleyişi bilerek
yasaları çıkarırsak ülkeye doğru hizmet etmiş oluruz.
Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum ve
hayırlı akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Uzunırmak.
Geneli üzerinde üçüncü söz, Aydın Milletvekili Sayın Bülent
Tezcan Cumhuriyet Halk Partisi. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 6222
sayılı Yasada değişiklik yapılmasına dair 6250
sayılı Yasa daha önce burada görüşülmüştü. O
görüşmeler sırasında burada uzun uzun maddeler üzerinde ve tümü
üzerinde konuşmalar yapıldı. Aşağı yukarı
sayın Genel Kurulun bu konudaki iradesi orada şekillendi, ortaya
çıktı ve 6250 sayılı Yasa burada kabul edilerek kanunlaştı,
ancak son işlem Cumhurbaşkanlığının, Sayın
Cumhurbaşkanının onama aşamasında süreç
tamamlanmadı ve tekrar geldi. Adalet Komisyonunda dün görüşüldü ve
bugün de Genel Kurul gündemine geldi.
Değerli arkadaşlar, konuyla ilgili tekrar ediyorum, daha önce
uzun uzun konuşuldu. Burada sanıyorum ilginç olan ve iki günden bu yana
kamuoyunu yoğun biçimde meşgul eden nokta, Sayın
Cumhurbaşkanının bu yasayı tekrar görüşülmek üzere
veto edip Meclise geri göndermesidir. Tabii, bundan önceki yasalarda da
aynı şekilde benzer uygulamalar olmuş olsaydı bu kadar
gündemi işgal etmeyecekti herhâlde.
Değerli arkadaşlar, bunu anlamakta herhâlde zorlanıyor
olmamız oldukça normal. Bakın, Sayın
Cumhurbaşkanımız Cumhurbaşkanı seçildikten sonra,
Türkiyede çok önemli, hatta ulusal çıkarlarımız
açısından çok önemli temel kanunlar buradan -hem de mutabakatla
değil sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin, iktidar partisinin
oylarıyla- çıkıp önüne gönderildiğinde, kamuoyunda uzun
uzun tartışıldığında, Bakın, bu
onanırsa Türkiye'nin ulusal çıkarları şu ölçüde ciddi
biçimde zarar görür. diye tartışıldığında,
Sayın Cumhurbaşkanı, siz son makamsınız,
onaylamayın, bir kere daha Meclise gönderin. dendiğinde, her ne
hikmetse Sayın Cumhurbaşkanımız bu feryatlara bugüne kadar
kulak vermemişti.
Bakın, mayınlı araziler meselesini hatırlayın.
Mayınlı arazilerin yabancılara peşkeş çekilmesiyle
ilgili yasa bu şekilde buna tam da örnek olacak bir yasadır, daha
sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. O yasada aynı
duyarlılığı beklerdik Sayın Cumhurbaşkanından,
Cumhurbaşkanlığı makamından; olmadı. Çok
uzağa gitmiyorum, çok örnekleri var maalesef -maalesef çok örnekleri var
ama çok uzağa gitmiyorum- yakın zamanda; 12 Haziran seçimlerinin
hemen öncesinde bu Meclis bir yetki kanunu çıkardı arkadaşlar,
Anayasanın 91inci maddesine göre kanun hükmünde kararname çıkarma
konusunda bir Yetki Kanunu çıkardı.
Değerli arkadaşlar, Anayasanın Üçüncü Kısım Birinci
Bölümü devletin organlarını sayarken yasama organı der,
Türkiye Büyük Millet Meclisini yasama organı diye tarif eder. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yasama görevi dışında bir de denetim
görevi vardır ama temel görevi yasama görevidir. Yasama görevi
devredilemez bir yetkidir, devredilemez bir görevdir, devredilemez bir
haktır. İstisnai olarak, Anayasanın 91inci maddesinde kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi tanınmıştır ama
istisnai durumlarda, acele hâllerde ve kısa sürede
sonuçlandırılmak üzere.
Değerli arkadaşlar, 12 Haziran seçimleri öncesinde, bir yetki
kanunuyla bütün bir devlet düzenini yeniden şekillendirme imkânı
verdi Türkiye Büyük Millet Meclisinin AKP çoğunluğu, tamamı
değil. Türkiye Büyük Millet Meclisinin AKP çoğunluğu, bütün bir
devlet düzenini yeniden şekillendirme yetkisi verdi. Kime? Hükûmete. Ne
zaman? Seçimlerin hemen öncesinde.
Değerli arkadaşlar, oturup düşünmek lazım.
Seçimlerin hemen öncesinde bu acele niyeydi? Bakın, bununla Adalet
Bakanlığıyla ilgili düzenleme yapıldı,
Bayındırlık Bakanlığıyla ilgili düzenleme
yapıldı, birçok yeni bakanlık tesis edildi, bakanlıklar
bölündü, bakanlıklar kuruldu, il müdürleri, daire müdürleri belirsiz bir
şekilde Benim durumum ne olacak? diye aylarca bekledi. Bu, bütün devlet
sisteminde kadrolaşmanın aracı hâline getirildi.
Değerli arkadaşlar, bir devlet düzeni topyekûn kanun hükmünde
kararnameyle şekillendirilemez. Bu, doğrudan doğruya yasama yetkisinin
devridir. Bu, doğrudan doğruya
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Şikeye gel, şikeye.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Spora gel.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Hiç rahatsız olmayın. Sizin
yetkinizi hatırlatıyorum. Sizin yetkinizi hatırlatıyorum.
Kıskançlıkla elinizde tutmanız gereken yetkinizi
hatırlatıyorum, hiç rahatsız olmayın.
Değerli arkadaşlar, bir devlet düzeni
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Yasayla ne
alakası var?
BÜLENT
TEZCAN (Devamla) Alakasını göreceksiniz yasayla. Neyi
görüşüyoruz, göreceksiniz şimdi. Bir devlet düzeni tepeden
tırnağa Hükûmetin eline bu şekliyle devredilemez. Bu, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Ben yasama yetkisini kullanmaktan feragat ediyorum.
demesidir, başka bir anlam taşımaz.
Şimdi şuraya geleceğim Ne ilgisi var? diyorsunuz, oraya
geliyorum.
Değerli arkadaşlarım, hadi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde iktidar çoğunluğu parmak hesabıyla Hükûmet de
bizdendir -iyi niyetle söylüyorum yani başka bir sebeple değil- ya,
nasıl olsa bizim Hükûmetimiz yanlış yapmaz -iyi niyetle- devlet
düzenini yeniden düzenleme ihtiyacı doğdu. diye iyimser
konuşuyorum- bu yetkiyi verdi diyelim ki! Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Anayasadaki kuralları uygulamak ne kadar göreviyse
Cumhurbaşkanının da Anayasaya uygunluk konusunda hassasiyet
göstermesi en az o kadar önemli bir görevidir.
Değerli arkadaşlar, o Yetki Kanunu gittiğinde, o zaman da
bu Yetki Kanununun onaylanmaması konusunda aynı hassasiyeti görmek
isterdik ama Sayın Cumhurbaşkanı bir devlet düzenini tepeden
tırnağa şekillendiren, hem de seçim öncesinde
şekillendiren, hem de bir daha iktidara gelip gelmeyeceği dahi belli
olmayan Parlamentonun, görev süresi sona eren Parlamentonun verdiği Yetki
Kanununda maalesef aynı hassasiyeti göstermedi. Şimdi, 6250
sayılı Yasa görüşülürken burada ağırlıklı
bir mutabakat sağlandı. Bu ağırlıklı mutabakat
Sadece
bir grup buna katılmadığını beyan etti, saygı
duyarız ama geri kalan grubun ağırlıklı
mutabakatıyla onaylandı ve Sayın
Cumhurbaşkanımız, affınıza sığınıyorum,
Cumhurbaşkanı olduğunu hatırladı.
Değerli arkadaşlar, bunu anlamak mümkün değil. Tabii, hâl
böyle olunca kamuoyunda, basında günlerce bunun konuşulmasından
daha doğal bir şey yok. Vatandaş şunu merak ediyor: Bunun
arka planında ne var? Bu Meclisin yasayı geçirmesinin arka
planını değil, Bugüne kadar hassasiyet gösterilmeyen konularda
bugün Cumhurbaşkanlığı makamının bu kadar
hassasiyet göstermesinin arka planı nedir? diye merak ediyor.
İktidar partisindeki, iktidar çoğunluğundaki bu çatlamanın
sebebi nedir? diye merak ediyor.
Değerli arkadaşlar, tabii, bunu izah edecek, bunu anlatacak
durumda olan biz değiliz; bunu, ilgili arkadaşlarımız bu
konuda düşüncelerini beyan edeceklerdir.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu Yasa, 6222 sayılı
Yasa yani tartışmanın başındaki Yasa Şike
Yasası diye tabir edilen Yasa, 14 Nisan 2011 tarihinde çıkıyor.
Şimdi, sözü edilen, Sayın Cumhurbaşkanının
fezlekesinde de bahsettiği Kişiye özel kanun çıkarılmıştır
intibaı yaratılıyor. dediği soruşturma, yani hep o
bildiğimiz şike soruşturması, 10 Aralık 2010da
başlamış. Basına yansıdı bunlar, teknik takipler
10 Aralık 2010 tarihinde başlamış yani Yasanın
çıkmasından yaklaşık beş ay önce, dört buçuk ay önce
teknik takip başlamış. Bununla ilgili suç işlenmiştir,
işlenmemiştir; orasını bilemem, soruşturması
devam ediyor, onunla da meşgul değilim ama bununla ilgili dinlemeler
var, kayıtlar alınıyor, o ona şunu söylemiş, bu buna
bunu getirmiş, işte, bugün o ortaya serilen olaylar
yaşanıyor, dört buçuk ay olmuş, Şike Yasası 14 Nisanda
çıkıyor! O ana kadar operasyon yapılmıyor, o ana kadar
bekleniyor, o ana kadar Türk Ceza Kanununda buna ilişkin bir düzenleme
yok. 14 Nisan 2011de, soruşturma devam ederken şikeyle ilgili bu
Yasa çıkıyor.
Arkasından, devam ediyor teknik takipler, soruşturmalar,
düğmeye basıldığı tarih 20 Temmuz 2011. Niye? Çünkü 12
Haziranda seçimler var. Seçimlerden önce böyle bir düğmenin nerenin
sigortasını attıracağı belli değil, hangi
sigortayı attıracağı belli değil belli ki ve yine
basına yansıdığı kadarıyla, bu konuyla ilgili
daha önceden Sayın Başbakana brifing veriliyor operasyona
başlanmadan önce. O brifingler verildikten sonra operasyona
başlanıyor ve işte ortaya çıkan tablo bu.
Değerli arkadaşlar, kişiye
özel düzenleme ne zaman yapılır, nasıl yapılır, ben
bunu bilemem, bizim grubumuzun da bunu bildiğini zannetmiyorum.
Kişiye özel düzenlemeler bizim tecrübemizde yoktur, biz öyle bir tecrübeye
sahip değiliz ama -daha önce de dile getirildi- bu Genel Kurulda AKP
İktidarının çoğunluğuyla, maalesef, kişiye özel
düzenlemeler bizim Parlamento tarihimizde yaşanmıştır ve
bugün
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sizin de
desteğiniz var.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) O, demokrasiyi
yerleştirme açısından bir adımdı, o başka bir
şey. O başka bir şey, onun biliyoruz ne olduğunu. O başka
bir şey.
ZİVER ÖZDEMİR (Batman)
Desteklediler de ne oldu yani?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) O sizin
Sayın Tayyip Erdoğanın Başbakan yapılmasını
söylüyor, siz rahatsız olmayın, destek verin bana. Onu söylüyor,
buradan kastettiği şey. Orada Türkiye demokrasisi için
attığımız önemli bir adımdır, onun ne
olduğunu biz biliyoruz. Keşke o olgunluğa şimdi siz de
sahip olabilseniz de 8 tane tutuklu milletvekili için bunu yapabilseniz,
Parlamentonun bu iradesini sağlayabilseniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
sabrınızı daha fazla zorlamayacağım, sadece şunu
söylüyorum: Biz, Sayın Cumhurbaşkanının, en azından bu
olayla ilgili, Cumhurbaşkanlığı makamının
yetkilerini hatırlamış olmasından dolayı memnunuz ve
mutluyuz. Biz, bu yasayla ilgili, Adalet Komisyonunda yine daha önceki
imzamızın arkasında durduk ve yine, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak bu değişikliğe, bu yasaya aynı şekilde
kabul oyu vereceğiz ve bundan sonraki arzumuz, dileğimiz şudur:
Sayın Cumhurbaşkanının ve bütün Parlamento çoğunluğunun
Türkiyede terör tarifiyle ilgili de aynı duyarlılığı
göstermesi, demokratik açılımlarla ilgili de aynı
duyarlılığı göstermesi, tutuklu milletvekilleriyle ilgili
de aynı duyarlılığı göstermesi. Parlamentoda millî
iradenin tam olarak teessüs etmesi açısından da aynı
duyarlılığı göstermesini arzu ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tezcan.
AK PARTİ Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın
Hakkı Köylü.
Sayın Köylü, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunla
ilgili olarak görüşlerimi açıklamadan önce yüce Meclisi ve Sayın
Başkanı saygıyla selamlıyorum.
Gecenin bu saatinde çok fazla konuşmak istemiyorum, çok fazla
detaya da girmeyeceğim ancak görüşülen birkaç husustan bahsetmem
gerekiyor.
Öncelikle, 6222 sayılı Kanunun çıkış süreciyle
ilgili söylenen bazı şeyler var, Neden o araya getirildi? Seçim
öncesine mi getirildi? Sebep neydi? gibi. Şimdi, bu kanunun
çıkması öyle on beş gün, yirmi gün veya bir ay, iki ay gibi bir
süreye tekabül etmiyor. 6222 sayılı Kanun çıkmadan önce,
tasarının hazırlanması asgari bir buçuk yıllık
bir süreyi kapsamaktadır. 2011 yılının ilk aylarında,
Türkiyede, maçlarda, hepinizin de bildiği gibi, çok ciddi olaylar oldu.
Artık öyle bir hâle geldi ki bunların bir an önce önlenmesi gerekir,
bunun için de yeni bir kanuna ihtiyaç var ve bu kanunun da o dönem içerisinde
mutlaka çıkarılması gerekir zira ondan sonraki, yani bir sonraki
dönemdeki maçlar başlamadan önce kanunun yürürlükte olması gerekir
düşüncesi hâkim oldu ve ondan dolayı da, ayrıca Meclisin de
tatile gireceği hesap edilerek kanunun çıkarılması biraz
daha hızlandırıldı. Sonuç itibarıyla, nisan
ayında bu kanun yürürlüğe girdi. Zaten çok kısa bir süre sonra
da Meclis seçimler için tatile girdi, daha da uzatılması mümkün
değildi. Yoksa bunun arkasında da daha önceden
başlamış olan soruşturmalarla ilgili bir düşünce yok.
O soruşturmalardan bizim haberimiz de yok, bu Meclisin de haberi yok zira
o soruşturmalar zaten gizli olarak yapılıyordu. Kaldı ki o
soruşturmaların sonucunda, bugün gördüğümüz şey, her ne
kadar şike o zaman şike olarak ayrı bir suç değilse de
cumhuriyet savcısının iddianamesine
baktığımız zaman bugün şike olarak
adlandırdığımız bazı eylemlerin o zaman
dolandırıcılık olarak değerlendirildiği
görüyoruz.
Şimdi,
bir şeyi daha burada belirtmek istiyorum: Sayın
Cumhurbaşkanı buradan giden Kanunu veto etmiştir. Muhalefet
şunu ister: Genel Kurulda çıkmasını istemediği, itiraz
ettiği bir kanunun hiç değilse Cumhurbaşkanından geri
dönmesini ister, bekler. Bu, onun en tabii hakkıdır. Geri
dönmediği takdirde hayıflanır, eleştirir
Cumhurbaşkanını Niye geri dönmedi? diye, bugün yapılan gibi.
İktidar
partisi de: Biz bu kanunu çıkardık, mutlaka
Cumhurbaşkanının da onaylaması bizim açımızdan
daha doğrudur. diye düşünür çünkü Doğru yaptık. diye
düşünür ama biz şunu da kabul ediyoruz ve şunu söylüyoruz ki
Cumhurbaşkanından vetoyla geri döndüğü zaman biz muhalefet
partisi kadar bu konuda hayıflanmıyoruz.
Cumhurbaşkanının böyle bir yetkisi vardır, veto edebilir,
yeniden incelenmesini isteyebilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de,
komisyonları da bunu yeniden inceler, tekrar bir sonuca varır. İster
Cumhurbaşkanının talebi doğrultusunda, isteği
doğrultusunda değişiklik yapar isterse kendi çıkardığı kanunun
doğru olduğuna karar verir ve aynı kararı yeniden verir,
kanunu yeniden çıkarır. Cumhurbaşkanının da böyle bir
hakkı ve yetkisi vardır, eleştirilemez. Meclisin de böyle bir
hakkı ve yetkisi vardır, bu da eleştirilemez.
Gelelim
Cumhurbaşkanının gerekçesine. Şimdi kanun tarafına
geliyoruz, öbür tarafını
bıraktık. Sayın Cumhurbaşkanı geri gönderme
gerekçesinde şunu söylüyor: Kanun koyucunun kanun yaparken suç ve ceza
dengesini gözetmesi gerekir. Adil olması, adalete uygun bulunması
çıkan kanunun, bunun için de bazı tespitlerin olması gerekir.
Bunlar arasında da toplumdaki infial ve etkinin kişiler üzerindeki
tehlike ve zararın ve bunların ağırlığının
dikkate alınması gerekir. diyor. Buraya hiç itirazımız
yok, aynen katılıyorum, doğrudur.
Evet, kanunlarda bunu görmeliyiz.
Peki, neye itiraz ediyoruz? Cumhurbaşkanının
eleştirisi, bu tespitleri doğrudur da bu Kanunda bunların
Yok. dendiği hususu doğru değildir. Biz, bu kanunu yaparken
bunlara dikkat etmişizdir. Öncelikle şuradan başlayalım
işe: Gerçekten ceza adaleti burada var mı yani işlenen fiille
müeyyide arasında bir oran var mı, bir orantılılık var
mı? Yoksa zaten o kanun kendiliğinden adil olmaz. Hepimiz kabul ettik
burada, iktidarıyla muhalefetiyle, 6222 sayılı Kanundaki
özellikle de 13üncü maddedeki, 11inci maddedeki ceza hükmü adil değildi.
Bu karara vardık, bütün Meclis bu karara vardık, gerçekten de adil
değil. Bir kişi gider bir bankayı soyar, oradan 10 trilyon lira
para alır, onun cezası iki yıldan başlar. En basitinden bir
şike olayı olduğu takdirde bunun cezası beş
yıldan başlar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Banka soymak yirmi yıldan
başlar Sayın Köylü, gasp, soygun.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Bankadan para çaldı diyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) O kadar, iki yıl değil.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Bankadan para çaldığını
söylüyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hukukçusunuz, doğru
konuşun.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Bankadan para çaldığını söylüyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) O kadar da değil!
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Ben, neyin ne olduğunu biliyorum, gasp
suçundan bahsetmedim burada, hırsızlıktan bahsettim. Gece
bankayı soydu, kimsenin haberi yok. Hırsızlıktan
bahsediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Allah Allah, bizi uyutuyorsunuz
ayakta, Genel Kurulu. Yapmayın ya! Komisyon Başkan Vekilisiniz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Tamam, kes, kes!
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Cezanın ne olduğunu, hangi suçun ne
cezası olduğunu da bilen birisiyim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) 100 tane hukukçu var yani bizim
gözümüze bakarak da bunu yapmayın ya!
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Gaspla
hırsızlığı ayıramıyorsanız bu saatte
biz sana ne diyelim?
BAŞKAN Arkadaşlar, dinleyelim.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
suçun cezasının gerçekten fazla olduğu bütün Meclis
tarafından kabul edildi. Kabul etmeyen de vardır belki, ona bir
şey demiyorum ama bu Meclisin kahir ekseriyeti bunu kabul etti. O hâlde bu
cezanın aşağıya çekilmesi gerekirdi. Karar bir ile üç
yıl arasında bir orandı.
Peki, şimdi, adaleti nasıl sağlayacağız,
Sayın Cumhurbaşkanının gerekçesindeki diğer
hususları nasıl sağlayacağız? Bunların hepsini
buraya yazarsak bizim Ceza Kanunumuzun 1.500 veya 2 bin madde olması gerekir. Burada
belirtilenlerin hepsini tek tek kanunun maddelerine yazamayız, yazdığımız
takdirde dahi mutlaka açıkta bir şeyler kalır. Bu sefer de
onunla uğraşırız. Kanunu değerlendirirken elbette ki
Ceza Kanununa gideceğiz, Ceza Kanununun genel hükümlerine bakacağız.
Ceza Kanunumuzun genel hükümlerindeki 61inci madde cezanın
bireyselleştirilmesinden bahseder. Hâkim ceza verirken nelere dikkat eder,
onu da hemen kısaca söyleyeyim: Suçun işleniş biçimine,
-Sayın Cumhurbaşkanının söylediklerinin daha ötesindeki
şeyler de var burada- işleniş biçimine,
kullandığı araçlara, suçun işlendiği zaman ve yer,
failin kastının veya kusurunun yoğunluğuna, failin suçu
işlediği zaman vermiş olduğu zararın derecesine,
ağırlığına, güttüğü amaç ve saik, vesaire gibi
hususların hepsini değerlendirerek alt ve üst sınırlar arasında bir ceza
tayin eder. Aklımızı takmışız Alt
sınır niye düştü bu kadar? diye. Genel olarak bütün
cezaların herkes alt sınırından bahseder. Esasında
ceza siyaseti açısından alt sınırların daha düşük
olması gerekir. Üst sınırı yükseltebilirsiniz çünkü hâkim
artık adaleti sağlayabilmek için alt sınırla üst
sınır arasında bu saydığım hususları nazara
alarak bir karar verecektir; gerekirse iki sene verecektir, gerekirse üç sene
verecektir. Bunun dışında başka artırma sebepleri de var.
Bugün bunu bir olaya bağlayanlar var. Soruşturması devam eden
veya davası açılan bazı kişilerin kurtulmasını
sağlamaya yönelik düşünceler de var. Aslında öyle
olmadığını size
söylemek istiyorum. Hiç bununla alakası yoktur. Hâkim üç sene
cezayı verebilir, aynı kişinin veya kişilerin -burada
başka ağırlatıcı sebepler de var- kulüp yönetim
kurulu olması hâlinde ceza
yarı oranında artırılır, çıkar amaçlı bir
suç örgütünün üyesi olması hâlinde ceza bir daha yarı oranında
artırılır. Bu iki buçuk seneden dört buçuk, dokuz seneye kadar
çıkan bir ceza çıkar karşımıza. İşte,
oradaki adaleti artık olayın ağırlığına,
durumuna göre hâkim sağlayacaktır. Burada başka bir şey
daha yapılmıştır haddizatında. Esasında,
belki de bu Kanunun eleştirilecek tarafı orasıdır. Hukuk
sistemine uymayan bir tarafı, sırf bir kişi veya bazı
kişiler kurtulmasın diye, kurtuluyor diye yapılan
baskıların, ağır eleştirilerin hedefi olmamak için,
gerçekten onlara bu Kanunun çok fazla fayda sağlamadığı,
gerçekten kimseyi kurtarma amacı taşımadığını
ispat etmek için konulmuş bir fıkra vardır ki o da Cezalar
paraya çevrilemez, cezalar ertelenemez. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilemez. İşte, bunlar
eleştirilirse eğer, gerçek hukukçular bunu eleştirir. Bunun esas
eleştirilecek tarafı budur ama bu Kanuna bu da konulmuştur ki
öbür tarafını kimsenin artık eleştirmeye hakkı yoktur.
İlave bir müeyyide getirilmiştir ve eleştirilerin önünün
kapanması lazım. Bu, doğru değildir. Çok az, çok hafif bir
fiil işlemiş olan kişinin cezası da ertelenemeyecektir
burada. Bunun sonuçlarını düşünmek lazım. Bu kişiler
mutlaka hapiste yatacaklardır, şuna göre: Bir sporcu, bir futbolcu
eğer şike suçunu, en basitini, işlemiş olsa fiilen sekiz
sene cezaevinde yatacaktır. Eğer kulüp yöneticisiyse iki sene cezaevinde
yatacaktır, vesaire. Yani diğerlerinin detaylarına girmek
istemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu saatten sonra çok fazla konuşmak istemiyorum. Bu Kanunun üzerinde tabii ki
bazı arkadaşlar şunu söylediler: Biz imzamızın
arkasındayız. AK PARTİde çatlamalar neden oluyor? diye
söyleyenler oldu. Bu Kanun oylanırken AK PARTİde gerçekten bir
çatlama var mı yok mu onu da herkes burada görecektir diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Köylü.
Şimdi Hükûmet adına Gençlik ve Spor Bakanı
Sayın Suat Kılıç.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; 6222
sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanunu değiştiren 6250 sayılı Kanun görüşmeleri
üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, maalesef haftalardır
kamuoyunda tartışılmakta olan bu konu, maalesef hukuk zemininde
tartışılmadığı gibi sağlıklı bir
mantık zemininde de tartışılamadı. Bundan dolayı
üzüntülerimi ifade etmek istiyorum.
Burada esasında farklı partilerden milletvekilleri çok
değerli katkılarını ortaya koydular, görüşlerini
kamuoyuyla paylaştılar ama maalesef bugüne kadar sürdürülen
tartışmalarda, özellikle spor camiasında sürdürülen
tartışmalarda belli bir düzeyin korunamadığı, kanun
teklifinin -yasalaştıktan sonra kanun metninin- maalesef göz önünde
bulundurulmadığı tespiti elimizin altında bulunmaktadır.
Eğer bu kanun metni bütün satırlarıyla, bütün
unsurlarıyla ele alınabilmiş, okunabilmiş,
incelenebilmiş, irdelenebilmiş olsaydı ve hele yeni metinle 6222
sayılı Kanundaki metin bir araya getirilerek,
karşılaştırılarak okunabilmiş olsaydı,
zannediyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisine yöneltilen pek çok bühtan söz
konusu edilemeyecekti.
Her şeyden evvel şunu ifade etmek isterim -benim
vicdanımı ziyadesiyle yaralayan bir yaklaşımdır-
Türkiye Büyük Millet Meclisinin birtakım lobilerin tesiri altında kalarak
6222 sayılı Kanunu değiştirmeyi planladığı
yaklaşımı fevkalade mahzurlu, zararlı, milletin
vicdanını da yaralayan bir yaklaşımdır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi hiçbir lobinin, hiçbir çıkar grubunun, hiçbir çetenin,
hiçbir mafyalaşma türü yapılanmanın etkisi altında, tesiri
altında kalmaz, kalamaz. Burada her partiden milletvekillerinin tesiri
altında kalacağı yegâne kuvvet bizatihi milletin kendisidir,
millî iradedir, bunu kayıtlara geçirmek lazım. Hiç kimsenin iradesi,
hiç kimsenin aklıselimi Türkiye Büyük Millet Meclisindeki müşterek
iradenin üzerinde görülemez, değerlendirilemez, bunu da kayıtlara
geçirmek lazım.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi teklif midir, tasarı
mıdır? Buradan da bize yöneltilen, Hükûmete yöneltilen birtakım
eleştiriler, birtakım suçlamalar var. Tekraren altını çizme
ihtiyacı hissediyorum, ortadaki bir Hükûmet tasarısı
değildir, kanun teklifidir. Bunun özellikle altını çizmemin
nedeni şudur: 6222 sayılı Kanun bir tasarı olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisine intikal ettirilmiştir. Altı yedi ay önce de
yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yine dört siyasi parti grubunun, yine
müşterek iradesiyle ve yine konuşma haklarının tamamı
kullanılmaksızın
yasalaştırılmıştır. Dolayısıyla,
Hükûmet, 6222yi tasarı olarak sevk etmiş olmasından dolayı
bugün yeni bir değişikliği sevk etme ihtiyacı
duymamıştır çünkü o tasarının Adalet
Bakanlığında bekleme süresi yaklaşık sekiz aydır
ve o dönem itibarıyla Adalet Bakanlığının
cezaların ağırlığından, ceza
aralıklarının yüksekliğinden dolayı itirazları
olmuştur. Bu itirazlar, dönem itibarıyla Türkiye Futbol
Federasyonuna, yine Spor Toto, Süper Ligde temsil edilen kulüplere, Kulüpler
Birliği Vakfı camiasına kararlı bir şekilde ifade
edilmiştir ama buna rağmen spor camiasının, Federasyonun,
bu kanunun, bu şekilde yasalaşmasına yönelik ısrarlı
bir tutumu olmuştur ve nihayet şimdi olduğu gibi, o dönemde de
tüm parti grupları ziyaret edilerek partilerin onayı,
rızası alınmış ve birlikte bu Kanun burada
yasalaştırılmıştır.
Yaşanan
süreç itibarıyla Kanunun kabili tatbik olmadığı,
uygulanabilirliğinin bulunmadığı bizzat spor kamuoyunun
kendisi tarafından ve kulüp yönetimleri tarafından fark
edilmiştir. Uygulama sırasında ortaya çıkan mahzurlar
nedeniyle de Türkiyede başta futbol olmak üzere, pek çok spor
branşında bir belirsizlik durumu hasıl olmuştur ve bunun
üzerine yine aynı spor camiasından, Kulüpler Birliği
Vakfından, Futbol Federasyonunun da görüşlerini kapsar biçimde bir
değişiklik arzusu tarafımıza intikal ettirilmiştir.
Bizim, dönem itibarıyla kendilerine ifademiz şu olmuştur:
Bir: Devam
eden bir soruşturma var. Mutlaka belli kesimler, belli fikirler
seslendirilecektir. Bir kulübe özel, bir kişiye özel ya da
soruşturma kapsamında bulunan kişilere özel düzenleme
yapılıyor. eleştirisi mutlaka getirilecektir.
Dolayısıyla, bir kulübe, bir kulübün
tüzel kişiliğine ya da o kulübün tüzel kişiliğiyle
doğrudan alakalı özel şahıslara yönelik bir düzenleme
yapıldığı intibaını uyandırmamak üzere
Kulüpler Birliği Vakfı çatısı altında bulunan 18
kulübün başkanlarının ıslak imzalarını
taşıyan bir metnin ortaya çıkarılması gerekir yani
evvela bir kararlığının vurgulanması gerekir
kanaatimizi biz kendileriyle paylaştık. Bu imzalı metin
tarafımıza intikal ettirildi Kulüpler Birliği Vakfı
tarafından. Burada Beşiktaşın Başkanı var,
Fenerbahçe, Trabzonspor, Galatasaray ve diğer 14 takımıyla
birlikte Spor Toto Süper Ligde temsil edilen 18 kulübün başkan veya
ikinci başkanlarının burada imzaları var. Talepleri
şudur: 6222 sayılı Kanunun mevcut yaşanan problemler
çerçevesinde uzun vadede spora ve futbola istikrar ve katkı
sağlamayacağından hareketle değiştirilmesine
muvafakatimiz vardır. şeklinde 18 kulübün ortak bir iradesi var.
Bunun da yeterli olmayacağını, iktidar partisi olarak
birlikte çıkardığımız kanunu tek başına
değiştirme cihetinde, bir değişiklik arzusu içerisinde
bulunmayacağımızı da kendileriyle paylaştık ve
doğru olanın 6222 sayılı Kanun
çıkarılırkenki yöntemi benimsemek olduğunu kendilerine
ifade ettik. Nedir o? BDP, MHP, CHP ve AK PARTİ gruplarının
tekrardan ziyaret edilmesi eğer ki bu Kanunun değişimi
gerekiyorsa bu değişimin unsurlarının neler olduğu,
değişimin nereden kaynaklandığı konusunda
grupların bilgilendirilmesi ve ikna edilmesi gerektiğini kendilerine
ifade ettik.
Nihayetinde, hazırlamış oldukları bir metni tüm
gruplarla paylaştılar. O metin, sonrasında Türkiye Büyük Millet
Meclisinde ciddi değişikliklere uğradı, Komisyonun
müdahaleleri oldu, grupların müdahaleleri oldu ve nihayetinde gelinen yer
itibarıyla 6250 sayılı Kanun kapsamında kabul edilmiş
olan kanun teklifi ortaya çıktı. Bu hepimizin ortak eseri.
Tekraren ifade etmek isterim: Eğer ki dört siyasi parti grubundan
herhangi biri Komisyonda imzayı çekmek ya da Genel Kurulda Biz yokuz.
demek şeklinde değil, başında, bu kanun
değişikliğine kabul yönünde bir mutabakat imzası
atmış olmasalardı, dört parti grubundan herhangi birinin grup
başkan vekili imzadan imtina etmiş olsaydı, bu kanun teklifinin
Adalet Komisyonunda ve Genel Kurulda görüşülmesi, konuşulması,
kabul edilmesi söz konusu olmayacaktı.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Adalet Komisyonunda söyledik
açık açık. Gözünüz görmüyor herhâlde sizin!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
Dolayısıyla, o andan itibaren Biz yokuz. demenin, insanları
yola döktükten sonra Komisyon ya da Genel Kurul aşamasında Biz
yokuz. demenin, kanaatimce bir karşılığı söz konusu
değildir.
Bir diğer husus: Beş-on iki yıllık ceza limitinin
bir-üç yıla indirilmesi eleştirilirken, değerli milletvekilleri,
Kanunun bütün fıkralarıyla bir arada ve birlikte
değerlendirilmesi zarurettir. Sadece indirilen cezaya bakılır.
Bu ceza indirilirken, yeni ceza aralığına yönelik hangi
ağırlaştırıcı yaptırımların
getirildiği göz ardı edilirse, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
verilen çaba göz ardı edilmiş olur, kamuoyu yanlış
yönlendirilmiş olur, bir bilgi kirliliğine, dezenformasyona yol açılmış
olur. Ee, yazıktır, insanlar yanlış bilgilendirildikleri
için, yanlış kanaatler etrafında, milletvekillerimize yönelik
birtakım tırnak içindeki o çirkin lobi suçlamalarına inanır
hâle gelenler vardır. Bu kanaatten ve bu suçlamalardan, iktidarıyla
muhalefetiyle, ben, bütün milletvekillerimizi tenzih ediyorum.
Burada çok önemli bir hüküm var. Hakkı Bey de gerçi temas etti, ama
tekrardan altını çizmekte fayda görüyorum. Bu kanun kapsamındaki
suçlar, federasyon veya spor kulüpleriyle spor alanında faaliyet gösteren
tüzel kişilerin genel kurul veya yönetim kurulu başkan ve üyeleri,
teknik veya idari yöneticileri ile kulüplerin ve sporcuların menajerleri
veya temsilciliğini yapan kişiler tarafından işlendiği
takdirde ceza yarı oranında artırılır.
Dolayısıyla, bir-üç yıllık ceza limiti, bir buçuk ila dört
buçuk yıla çıkmış olacak.
Bir diğer konu, çok önemli, göz ardı edilen, kamuoyundan
özellikle saklanan, gizlenen çok önemli bir hüküm: 5250ye derç edilen, ilave
edilen çok önemli bir hüküm. Bu madde kapsamına giren suçlarla ilgili
olarak, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231inci maddesine
göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı verilemez. Verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara
çevrilemez ve ertelenemez. Dolayısıyla Bir yıllık ceza
paraya çevrilir. hükmünden hareket edenlerin bu hükmü özellikle dikkatlerden
kaçırmaya çalışmalarının iyi niyetle, insafla, izanla
izah edilebilir bir tarafı kesinlikle söz konusu değildir.
Kulüp başkan ve yöneticileri veyahut federasyon başkan ve
yöneticileri tarafından işlendiği takdirde ceza yarı
oranında artırılır. hükmünü az önce sizlerle
paylaştım. Bununla birlikte aynı fiilin birden fazla
işlenmesi hâlinde dörtte 1inden dörtte 3üne kadar ayrıca
artırılacağını düzenleyen hüküm de yine burada mevcut yani
1,5 ila 4,5 yıla yarı oranında artırımla çıkan
cezanın ayrıca dörtte 1inden dörtte 3üne kadar
artırılacağı apaçık ortadayken, bunun da dikkatlerden,
nazarı dikkatten kasten kaçırılıyor olmasını
gerçekten fevkalade yadırgıyorum.
Yine, ceza zaman dilimiyle ilgili bir ayarlama yapılırken
buraya derç edilen bir başka hüküm daha var, bunun da dikkatlerden
kaçırılmasını son derece sakıncalı ve
yanlış buluyorum, Parlamento iradesine de aynı zamanda
saygısızca bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum.
Dışarıda yapılan yorumların milletvekillerimize
yönelik oluşturduğu etkinin, tesirin, ben de siz de hepimiz, herkes
farkında olarak bunu ifade ediyorum.
Bu maddede tanımlanan suçlardan dolayı cezaya mahkûmiyet
halinde, kişi hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 53 üncü
maddesi hükümlerine göre, spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde
sportif faaliyetler icra edilen tüzel kişilerin yönetim ve denetim
organlarında görev yapmaktan yasaklanmasına hükmolunur. ibaresi de
bu Kanun kapsamında mevcut bulunmaktadır.
Dolayısıyla, çok saygıdeğer milletvekilleri,
Kanunun bu çerçevede, bütün unsurlarıyla bir arada değerlendirilmesi
kaçınılmazdır. Burada yapılan yanlış bir iş
olduğu kanaatinde değilim. Sizlerin oylarıyla şekillenen
iradede bir hukuka aykırılık, Anayasanın genel hükümlerine
göre aykırılık teşkil eden bir unsurun bulunduğu
kanaatinde kesinlikle değilim.
Bu hususları sizlerle paylaşırken, bu metnin bu
içeriğe kavuşmasına katkı sağlayan Adalet Komisyonu
Başkanı ve üyelerine de teşekkür ediyorum, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Kanunun tümü üzerinde şahsı adına Kastamonu Milletvekili
Hakkı Köylü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Sayın Başkanım, tekrar herkesi
saygıyla selamlıyorum.
Buraya kadar gelmişken eksik kalan bir hususu sadece açıklamak
istiyorum kamuoyunu doğru bilgilendirmek açısından: Bu Kanunda
yazılı olan hükümlerden bir tanesi aleyhe bir hükümdür. Verilen
cezalar tecil edilemez, paraya çevrilemez ve hükmün açıklanması geri
bırakılamaz. hükmü vardır. Yalnız, kamuoyunu
yanıltmak için şu söyleniyor: Lehte olan baştaki hüküm, yani
cezanın beş yıldan bir yıla kadar indirilmesi uygulanır
ama bu aleyhte olan hüküm de uygulanmaz. Dolayısıyla, bir af ortaya
çıkmış olur. diye bir bilgi kirliliği var ortada. Hâlbuki
yeni Kanunla eski kanunu karşılaştırırken, eski Kanunun
bütün hükümleri, yeni Kanunun bütün hükümleri birlikte uygulanır.
Sonuç itibarıyla, hangisi lehte ise o kanun uygulanır. Burada
da cezayı beş yıldan bir yıla indiren hüküm lehte
olduğuna göre, yeni kanun bütünüyle birlikte, yani Tecil edilemez. denen
hükümleriyle birlikte uygulanır; onu da kamuoyunun bilgisine sunuyorum.
Teşekkür ediyorum, iyi akşamlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 81 ve
60ncı maddesi gereğince soru-cevap uygulamak durumundayız.
Sayın Kaplan söz istemişler.
Buyurun efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, siz demin
şunu söylediniz: Dört gruptan birinin imzası olmadığı
takdirde biz bu teklifi getirmeyecektik. dediniz oysaki Adalet Komisyonun
başında teklif sahibi olarak bir tek ben katıldım.
Uyardım Yanlıştır; bunu gelin tekrar
tartışalım, yeniden konuşalım ve bunu
yapmayacaksınız imzamızı geri alırız, muhalefet
ederiz. dedik.
Bakın bu, raporda var, tutanakta var, ses kayıtlarında
var. Siz şimdi kalkıp koskoca Genel Kurulun karşısında
hatta Komisyon aşamasında bu, yani Genel Kurulda da değil. Genel
Kurulda, buraya inen ve dört grubun, Danışma Kurulu kararıyla
inen teklifleri de geri aldığınızı biliyoruz,
yakın zamanda oldu.
Şimdi şunu soruyorum, net: Bu şike
soruşturmasında, soruşturmanın ucu, AK PARTİde,
milletvekillerine, üst düzey görevlilere, bakanlara kadar ulaştı
mı? Bunu net soruyorum. Bu soruşturmada, AK PARTİden kaç
kişi var?
İki: Açılan dava iddianamesinin iki boyutu var. Bir, Türk Ceza
Kanununun 220, organize suçlarla ilgili suçlama var, bir de 6222 var.
Şimdi burada 6222de bir düzenleme yapılıyor. Organize suç
örgütleriyle ve cezalarıyla ilgili bir değişiklik yok. O konuda
da bir değişiklik yapmayı, işi tamamlamayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın Serindağ, Gaziantep Milletvekili.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bundan bir süre önce, CNN Türkün sabah
programında, Parametrede, Metehan Demir ve Bilal Çetinin
yaptığı programda, operasyondan önce, Sinan Erdem Spor
Salonunda Sayın Başbakana bu konuda brifing verildiği, iki
saatlik brifing verildiği ve brifing verildikten sonra operasyona
başlandığı konusu işlenmiştir. Sonraki günlerde,
gene, Hürriyet gazetesinin Pazar ekinde bu konu ele alınmış, bu
konuda iki şema hazırlandığı, bu şemalardan
birinin Sayın Başbakana sunulduğu ifade edilmiştir ve bu
konu yalanlanmamıştır. Bu konuda, 15 Ağustosta,
tarafımdan, Sayın Başbakan tarafından yanıtlanmak
üzere soru önergesi verilmiş ancak bugüne kadar soru önergemize herhangi
bir cevap alınamamıştır.
Şimdi tekrar soruyorum: Bu konuda, Sayın Başbakana
herhangi bir brifing verilmiş midir? Sayın Başbakan, bu brifing
sonucunda Operasyona başlanmasın. deseydi operasyon
yapılmayacak mıydı? Ve acaba özel yetkili mahkemelerin görev
alanına giren tüm konularda operasyona başlanmadan evvel Sayın
Başbakana bu şekilde bilgi sunulmakta mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim.
Adıyaman Milletvekili Sayın
Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Deminki söz alan grup temsilcilerini
izlediğimde şu hayrete düştüm: Efendim, Sayın
Cumhurbaşkanı daha önce benzer yasalarda veto hakkını
kullanmadı da bunda niye kullandı? Öyleyse bunda haklı olsa bile
yine Cumhurbaşkanını desteklemeyeceğiz. Bence hatanın
neresinden dönersek kârdayız. Cumhurbaşkanı, kamuoyunun da
benimsemediği bir yasaya, o da Ben bu yasayı içime sindiremiyorum.
demiştir ve dolayısıyla yeniden yasanın gözden geçirilmesi
için Meclisimize göndermiştir. Ne oldu da
Bütçe görüşme
programı var, ayın 21ine kadar, 22sine kadar bekleyemez miydik yani
yangından mal mı kaçırıyoruz? Bu yasayı bu saatlerde
üstünde durmadan tekrar aynı şekilde iade ediyoruz. Acaba bir ay
sonra, iki ay sonra olmadı yeni baştan bir yasa daha çıkaracak
mıyız? diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Bakan, buyurun.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Sayın Kaplanın sorusu
Şike soruşturması AK PARTİden kimlere ulaştı?
diye. Sayın Kaplan, bu konuda artık çok fazla bir gizlilik
olduğu düşünülemez. İddianame tamamlandı, mahkemeye
sunuldu, detayları hakkında herkes malumat sahibi, hangi kanunun,
hangi maddesi hükümlerine göre kimlere hangi suçların atılı
olduğu konusunda herkes bilgi ve malumat sahibi. Bunun ötesinde illaki
birtakım cümleler kurarak zihinlerde vehim oluşturma çabanız
varsa, doğrusu buna üzülürüm. Siz de bir hukukçusunuz. AK PARTİden
birilerine ulaşmış olsaydı tahmin ediyorum ki bugüne kadar
zaten mahkemeye sunulmuş olan bir iddianame kapsamında bundan
herkesin malumatı olurdu. Dolayısıyla, sizi teminen ifade
ediyorum AK PARTİden hiç kimseye ulaşmamıştır.
Ulaşıp ulaşmaması da bu anlamda mühim değildir, önemli
değildir.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ulaşırsa istifa edecek misiniz?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) Hukuk devletinde hukukun gereklerine göre yürütülen bir
soruşturma süreci var ise hukuk devletinde hukukun gerekleri kanun önünde
eşitlik prensibi gereği herkese eşit uygulanmak
durumundadır. Dolayısıyla, bunun ötesinde bir yoruma zihinleri
kurcalamak babından neden olacak bir soruyu sormanızı çok
anlamlı bulmadım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bu kadar acelenizi
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Bunun
dışında, organize suçlarla ilgili birtakım atıflar
var. Evet, doğrudur; sadece 6222 sayılı Kanunda bahse konu
edilen suçlarla ilgili atıflarda bulunmamıştır ilgili
cumhuriyet savcısı. 6222 sayılı Kanun
dışında genel hükümler, Türk Ceza Kanunu çerçevesinde de
ilgililere yönelik birtakım suç isnatlarında bulunulmuştur.
Dolayısıyla, bunların bütün gereği yargılama sürecinde
mahkeme heyeti tarafından ortaya konulacaktır.
Diğer mevzuatla ilgili olarak da bir kanun
değişikliği getirmeyi düşünüyor musunuz? şeklinde bir
sualiniz oldu. Hemen ifade edeyim: 6250, yani şu an görüşmekte
olduğumuz kanun değişikliği teklifi, adı üstünde
teklif, bir tasarı değil; benim tarafımdan getirilmiş ya da
AK PARTİ Grubu tarafından getirilmiş bir metin de değil.
Eğer imza koymasaydınız bu teklif Adalet Komisyonuna intikal
etmeyecekti. Her ne kadar, siz, Adalet Komisyonunda görüşmeler başlarken
Ben imzamı geri çektim, itirazlarımı seslendirdim. deseniz de
-ki doğrudur, ben de oradaydım- başlangıcında
imzanızı geri çektiğinizi beyanen itirazlarınızı
seslendirdiniz. Ve fakat şu da tabiidir ki ifade edilecektir burada; siz
de metni gördünüz, Kulüpler Birliği sizi de ziyaret etti.
Doğaldır, bu da gereklidir, işin doğası
gereğidir. Çünkü Barış ve Demokrasi Partisi de Anayasa
gereği, seçim mevzuatı gereği seçimlere
katıldınız, bağımsız milletvekilleri olarak
seçilip geldikten sonra burada grubunuzu inşa ve ihdas ettiniz. Her bir
parti grubuna ne şekilde ziyaret yapılıyorsa size de o
şekilde ziyaret yapılması bu ülkedeki demokrasinin ve özgür
siyasetin varlığının gereğidir, tezahürüdür. Ama ben
arzu ederdim ki, ya bu ziyarette hiç söz verilmeseydi ve bu imza
atılmasaydı, dolayısıyla bu kanun teklifi Türkiye Büyük
Millet Meclisi Adalet Komisyonunda hiç gündem yapılmamış
olsaydı ya da mademki bir imza attınız, insanları yola
düşürdünüz, bu işin olabileceğine inandılar
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yani Yola düşürdünüz de
komisyon ve Genel Kurul ne için var Sayın Bakan?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) O takdirde de Adalet
Komisyonunda bu itirazınızı geri çekmeseydiniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Komisyon ve Genel Kurul ne için
var?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Elbette ki katkılar
sağlanabilir burada da ama siz topyekûn bir tekliften imzanızı
çektiniz, onu ifade etmek isterim.
Sayın Serindağın sorusu: Sayın Başbakana
brifing verildiği iddiası öteden beri bazı medya
gruplarında ve bir kısım siyasiler tarafından seslendirilen
bir meseledir. Sayın Serindağ, sizi şu konuda temin etmek
isterim: Sayın Başbakanı İstanbul Valisi veya İstanbul
İl Emniyet Müdürüyle her birlikte gördüğünüzde bir operasyonun
süreci hakkında kendisine bilgi verildiği zehabına lütfen
kapılmayınız. Sayın Başbakan, görevi ve konumu
gereği, intikal ettiği illerde ilin valisi ve emniyet müdürü
tarafından karşılanmaktadır. Ankaraya gelişinde de
böyledir, İstanbula intikallerinde de böyledir, diğer illere
yapmış olduğu ziyaretlerinde de böyledir.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) İki saatlik brifing
Soruları
doğru yanıtlayın, iki saatlik brifing
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Ayrıca Sayın Başbakana,
bulunduğu illerde görevi gereği olarak yine vali ve emniyet müdürü
tarafından, ilin belediye başkanı ve diğer ilgili kamu
görevlileri tarafından kendisine refakat edilmektedir.
Dolayısıyla, kendisine yapılan her bilgilendirmenin yarın,
öbür gün, gelecek hafta yapılacak olan bir operasyona yönelik
bilgilendirme olduğu düşüncesi
Tenzih ederek sizi söylemek isterim,
çok tanımıyorum sizi, ikili bir ilişkimiz, temasımız
olmadı, art niyetli olmadığınızı düşünerek
ifade etmek isterim, böyle bir düşünceyi Sayın Başbakana mal
etmek Sayın Başbakanın şahsına da makamına da
haksızlık olacaktır. Elbette ki bu ülkeyi yöneten Sayın
Başbakan, gerektiğinde Sayın Cumhurbaşkanı illerdeki
kamu görevlilerinden o illerdeki durum, vaziyet hakkında ya da gerekli
gördükleri konular hakkında bilgi alacaktır ama bu
soruşturmanın öncesi, sırası veyahut sonrası ile
ilgili Sayın Başbakanın İstanbuldaki Mülki Amir veyahut
Emniyet Müdüründen bir bilgi ya da brifing aldığı konusu varit
değildir.
Ayrıca
şunu da bilmeniz lazım: Az evvel de ifade ettim, Türkiye Cumhuriyeti
devleti bir hukuk devleti. Eğer ki sizin Öncesinde iki saat brifing
aldı. iddianız ya da bunu iddia eden gazetecilerin ya da
yorumcuların iddiaları hakikati yansıtıyor olsaydı o
zaman o yorumcuların ya da sizin beklentiniz istikametinde Sayın
Başbakanın bu operasyonun başlamasına izin vermemesi icap
ederdi.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Benim hiçbir beklentim yok, ben soru
soruyorum, sadece soru soruyorum.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Dolayısıyla, ben sizden
şunu rica ederim: Gazete haberleriyle ya da yorumlarıyla, Sayın
Serindağ, siyasetimizin çerçevesini dizayn etmeyelim, ilgili
kurumların, ilgili makamların görüş ve açıklamalarına
itibar edelim. Hiçbir kaynak Türkiye Cumhuriyeti devletinin devlet
makamlarından, resmî makamlarından daha itibar edilir görülmemelidir.
Bu düşüncemi sizlerle paylaşıyorum.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Niye tekzip etmiyorsunuz o zaman?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Fıratın sorusu oldu
İki ay sonra gerek görülürse yeni bir kanun değişikliği
daha olur mu? diye. Doğrusu, ben bunu bilemiyorum, bunu teklif sahiplerine
sormak gerekir diye düşünüyorum ama temennimi bir
hukukçu olarak sizlerle paylaşmak isterim: Kanunların
yapılırken çok iyi konuşulması, çok iyi
tartışılması, yapıldıktan sonra da uzun
yıllar ülkenin ve insanların ihtiyaçlarına cevap vermesi temel
arzumuz ve hedefimiz olmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Güler
MUAMMER GÜLER (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hem küçük bir soru Sayın Bakana hem de bir küçük
katkı yapmak istiyorum.
Esasen sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi konusundaki
uygulama, baştan, birinci düğmenin yanlış iliklendiği
gibi tamamen yanlış yürümüştür. Yalnız 6222 değil
yanlış olan değerli arkadaşlarım, esas
yanlışlık 5149dan beri gelmiştir, buradaki görüşmemde
söyledim. Biz Türkiyede her şeyi kanuni bir düzenlemeyle
düzelteceğimizi zannediyoruz ama uygulanıp uygulanmayacağı
konusunu da hiç dikkate almıyoruz. Bakın, bu kanunun en yoğun
uygulamasını şahsen ben yaptım ve ben bu konudaki
sıkıntıları yaşadım.
Şimdi, bu kanun değişikliğinde, maalesef
yanlışlıklar süregeldiği için, her söylenin de doğru
olduğu gibi bir noktaya geliniyor ama beni burada asıl ilgilendiren,
Sayın Bakan, şu anda 5149un öngördüğü tedbirlerin hayata
geçmesi konusunda alınacak başka tedbirler var. Eğer
bunları almazsanız 5149un da uygulaması mümkün olmaz ve
yanlışlıklar böylece sürer gider. Buradaki
ağırlıklı mutabakat; bir.
İkincisi, on sekiz kulübün müşterek imzası.
Burada Cumhuriyet Halk Partisinin ve Milliyetçi Hareket Partisinin
mutabakatının çok önemli olduğuna inanıyorum.
Ayrıca, getirilen yeni hükümler
Burada sadece cezaya bakıyoruz arkadaşlar.
Federasyonların bu konuda verecekleri kararların saklı
olması. demek asıl cezanın tarif edilmesi demek. Bir kulüp için
yöneticilerin alacağı cezadan gayrı
BAŞKAN Sayın Güler, sorunuz?
MUAMMER GÜLER (Mardin) Hemen bağlıyorum.
BAŞKAN Soru nedir?
MUAMMER GÜLER (Mardin) Soru: Mevcut 5149 sayılı Kanunda
öngörülen tedbirlerin alınması konusunda Gençlik ve Spor
Bakanlığı olarak gerekli teknik imkânlar sağlanabilecek
midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir küçük düzeltme yapmalıyım.
Sayın Bakan, Bu bir teklif değil, benim tarafımdan
getirilmiş bir metin de değil. dedi, herhâlde tasarıyı
söyledi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sahip çıkmıyor, böyle
cami avlusuna bırakılmış çocuk gibi.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Tasarıyı zaten siz
getiremezsiniz, Bakanlar Kurulu getirir.
Yalnız, Sayın Serindağla aranızdaki
tartışmada bir küçük düzeltme yapmalıyım.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Tartışma
değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bu operasyondan Başbakanın
haberi var mıydı, yok muydu? Bu brifing verildi mi? Siz de dediniz
ki Bu ülkeyi Başbakan yönetir. Doğru ama şimdi, bakın
yasama yetkisi madde 7, Anayasa: Yasama yetkisi Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. 9uncu madde: Yargı yetkisi, Türk
Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.
Yani yasama yetkisi de Türk milleti adına kullanılır, yargı
yetkisi de Türk milleti adına kullanılır. 8e
baktığınız zaman, yürütme yetkisi Türk milleti adına
kullanılmaz, yani ülkeyi yönetiyorsunuz diye Türk milleti adına
yönetemezsiniz, yürütme yetkisi böyle değil. Yürütme yetkisi, diyor ki:
Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır. Yani Ben
Başbakanım her şeyi yaparım. anlamı çıkmaz.
Yasama ve yargı Türk milleti adınadır, Yürütme yetkisi ise Anayasa
ve kanunlara uyarak yapılır: diyor. Onun için, Başbakan da
olsanız, yüzde 50 değil, yüzde 90 da oy alsanız kanunlara uyarak
yapacaksınız bu yetkinizi. Olay budur, burada anlaşalım
önce.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın İnce.
Sayın Bakan
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Evet, Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Öncelikle Sayın Gülerin sorusu: 6222 sayılı ya da
şu anki adıyla 6250 sayılı Kanuna ilişkin değil
sorunuz ama paralel, elbette ki, tüm mevzuatların tüm birimler
tarafından hassasiyetle uygulanması, başta biz olmak üzere bütün
yürütme organları ve birimlerinin öncelikli görevidir. Burada elbette ki,
kolluk kuvvetlerinin yapması gereken işi öncelikle Gençlik ve Spor
Bakanlığı yapacak değildir ama nihayetinde kolluk
kuvvetleri tarafından yürütülecek vazifeler de elbette ki, yürütme
sorumluluğu içerisinde yürütülecektir. Biz de bunun takipçisi olma
gayretinde olacağız ve kanunda öngörülen tüm düzenlemelerin
ivedilikle, federasyonsa federasyon, kulüpse kulüpler tarafından
eksiklikler tamamlanarak mevzuattaki hükümlerin uygulanabilir hâle getirilmesi,
hepimizin öncelikli hedefidir.
Sayın İncenin sorusuna geçmek istiyorum: Sayın
İnce, 8 ve 7den önce bir de 6ncı madde var: Hiç kimse veya hiçbir
kurum, organ, kaynağı Anayasada açıkça belirtilmeyen bir devlet
yetkisi kullanamaz. Dolayısıyla, cümlelerinizin bir tanesine ben de
katılıyorum. Sayın Başbakanın da, Sayın Cumhurbaşkanının
da, herhangi bir kamu görevlisinin de kaynağı Anayasada ve yasalarda
açıkça belirtilmeyen bir devlet yetkisini kullanabilmesi idare adına
mümkün değildir. Sayın Başbakanı da, Sayın Cumhurbaşkanını
da, Bakanlar Kurulu üyelerini de bağlayan Anayasa, elimizin altındaki
Anayasadır. Nasıl ki Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanını bağlayan aynı Anayasa ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İç Tüzüğü ise, hiçbirimizin bu metinler
dışında hareket edebilme serbestisi yoktur. Hiç kimse layüsel
değildir, hiç kimse sorumsuz değildir. Kamu yöneticileri, devleti
idare edenler de elbette ki sorumsuz değildir.
Tespitiniz doğrudur. Yasama yetkisi Türk milleti adına
kullanılır, yargı yetkisi de aynı şekilde Türk milleti
adına kullanılır. Yürütme yetkisinde, yürütme yetkisinin
kullanımında Türk milleti adına vurgusuna ihtiyaç
hissedilmemiştir çünkü yürütme organı zaten yasama Meclisinden
çıkar ve yasama Meclisinin denetimine tabi olan bir organdır ve yine
yasama Meclisi ya da yasama Meclisi tarafından götürülmesi hâlinde halk
oylamasında kabul edilen Anayasanın hükümlerine göre eylem ve
işlemlerini dizayn etmek mecburiyetindedir. Bu zaviyeden
yaklaşıldığında, evet, söylediklerinizle benim
söylediklerim arasında çok fazla bir fark yok, tek fark şu:
Sayın Başbakana operasyon öncesi bilgi verilmiş ve Sayın
Başbakan talimatıyla mı bu operasyon
gerçekleştirilmiştir? Bunu eğer ki bir soru olarak
algılayacak olursam net olarak şunu ifade etmek isterim: Sayın
Başbakan ve Hükûmeti, Anayasada görevlerinin ve yetkilerinin ne şekilde
tarif edildiğinin çok çok iyi farkındadır. Sayın
Başbakan ve Hükûmeti, Türkiyeye ilişkin idari eylem ve
tasarruflarını Anayasanın amir hükümleri, serbestiyet ve
kısıtlamaları çerçevesinde icra etmektedir. Bunun
dışında bir hareket tarzı benimseyebilmemiz hiçbir zeminde
söz konusu değildir.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Aynı şeyler Sayın Bakan,
aynı şeyler.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) - Ben esasında az
evvel Sayın Serindağın sorusuna cevap verdim. Sayın
Başbakana yönelik her bilgilendirmeyi başlaması muhtemel bir
operasyonla ilişkilendirmek yanlış, sağlıksız bir
düşüncedir dedim. Burada Sayın Başbakana yönelik bir
bilgilendirme yapılması söz konusu değil. Hukuk nezdinde,
bakınız, burada kolluk kuvveti kendi başına bir işlem,
bir eylem içerisinde değildir. Yargının,
savcılığın talimatları çerçevesinde kolluk kuvvetinin
eylem ve işlemleri gerçekleşmektedir. Dolayısıyla,
hepimizin bildiği uygulama realitesi bu olduğuna göre, bunun dışında illaki zorlama
yöntemlerle birtakım arayışlara girmek kesinlikle hiçbirimizi
doğru bir adrese götürmeyecektir. Kaldı ki size şunu da ifade
etmek isterim: Hani, burada partilerin mutabakatıyla gelmiş olan bir
kanun teklifi var. Partilerin mutabakatıyla gelmiş olan
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bizim mutabakatımız yok
Sayın Bakan, bizim mutabakatımız yok.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Kaplan
Adalet Komisyonunda imzasını geri çekti.
HASİP KAPLAN (Şırnak) BDPnin yok. Bunun
altını çiz. Allah Allah!
BAŞKAN Sayın Kaplan
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Tamam, söylüyorum,
Sayın Kaplan Adalet Komisyonunda imzasını geri çekti. Şu
an, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan vekillerinin imzaları
doğrultusunda, imzalarının arkasında durmaları
doğrultusunda, görüşmelerine devam ettiğimiz 6250
sayılı Kanun var. Bu Kanuna ben baktığım zaman
şunu görüyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Sayın Devlet Bahçeli aynı metnin aynıyla gelmesi ve metinde
ısrar edilmesi hâlinde 6250 sayılı Kanunun tüm hükümlerinin
arkasında olduklarını ifade ettiler.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Bakan, sorduğuma
pişman oldum. Bu kadar çok konuşacağınızı
bilseydim vallahi sormazdım.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Keza Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, Grup
Başkan vekillerinden Sayın İnce, Sayın Tarhanın da
açıklamalarına bakıldığı zaman, onların da
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bir daha
görüşülmek üzere geri gönderilen 6250 sayılı Kanuna
MUHARREM İNCE (Yalova) Geri aldım, vallahi geri aldım.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Siz geri
aldınız ama ben cevabı durduramıyorum, tamamlamam
lazım.
MUHARREM İNCE (Yalova) Yeter ki konuşma, vallahi geri
aldım.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) 6250 sayılı
Kanuna mevcut hâliyle muvafakatinin devam ettiği kanaatini Sayın
Kılıçdaroğlu da ifade etti.
MUHARREM İNCE (Yalova) Söz, sormayacağım bir daha.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Bu paralelde, AK
PARTİ Grubu adına da Grup Başkan vekillerimiz Sayın
Nurettin Canikli, Sayın Mustafa Elitaş aynı şekilde,
muhalefetle birlikte, bu Kanunun arkasında olduklarını ilanen
beyan ettiler. Hâl böyleyken, hâlâ bu soru-cevap işlemine niye gerek
duyulduğunu doğrusu ben pek anlayamıyorum.
Bu çerçevede, değerli milletvekilleri, bir mutabakat
sağlanmışsa, saat iki buçuk, bu mutabakat doğrultusunda
hepimizin gereğini yerine getirmemiz lazım. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, başka soru yoksa sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan,
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Pardon efendim, yirmi dakikalık soru-cevap müddeti
doldu, özür dilerim.
Kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan,
69uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN Lütfen, efendim, doldu
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) 69uncu maddeye göre söz
istiyorum, İç Tüzükün 69uncu maddesine göre.
MUHARREM İNCE (Yalova) Verin, yoksa maddede vermek zorunda
kalacaksınız.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) 69uncu maddeye göre
ileri
sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine
atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti grubu veya milletvekilleri
BAŞKAN Yerinizden bir dakika vereyim, zapta geçsin.
Buyurun.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Bir dakika değil,
şeyi tamamlayayım, ondan sonra
BAŞKAN Efendim, oradan tamamlayın.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
14.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağın, Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan,
Hürriyet gazetesinin pazar eki: Şubat ortasında, haydi tam tarihi
verelim 17 Şubat günü, Özgener ile Aziz Yıldırımın
telefon konuşması soruşturmaya vites attırdı, farklı
boyuta taşıdı. Açık söyleyelim Aziz Yıldırım
kolay lokma değildi.
Hedefte Türkiyenin en geniş taraftar kitlesine sahip kulübü de
olunca İstanbul Emniyeti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğanı
bilgilendirme ihtiyacı hissetti.
Yoğun bir günün sonunda İstanbuldaki programı nedeniyle
Haliç Kongre Merkezinde bulunan Başbakana bizzat Başmüdür Vali
Hüseyin Çapkın dosyayı sundu. Gazeteci soruyor Çok sayıda
kaynağa defalarca sordum, aynı yanıtı aldım. Başbakana
bilgi, operasyonun sosyal ve toplumsal olası sonuçları göz önüne
alınarak verildi. Tek bir kez görüşüldü, bir daha gidilmedi.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Zapta geçti efendim.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Kim söylüyor bunu?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz tekzip ettiniz bunu. Siz
bunu tekzip ettiniz bunu.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- 24.11.2011 Tarihli ve 6250 Sayılı Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/535) (S.
Sayısı: 103) (Devam)
BAŞKAN Kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
SPORDA ŞİDDET VE
DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
Kanun No: 6250 Kabul Tarihi:
24/11/2011
MADDE 1- 31/3/2011 tarihli ve
6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen beş
yıldan oniki yıla kadar ibaresi bir yıldan üç yıla kadar
şeklinde, dördüncü fıkrasının (b) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, maddeye
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
b)
Federasyon veya spor kulüpleri ile spor alanında faaliyet gösteren tüzel
kişilerin, genel kurul ve yönetim kurulu başkan veya üyeleri, teknik
veya idari yöneticiler ile kulüplerin ve sporcuların menajerleri veya
temsilciliğini yapan kişiler tarafından,
(9) Bu
madde kapsamına giren suçlarla ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesine göre hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilemez; verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez
ve ertelenemez.
(10) Bu
maddede tanımlanan suçların bir suç işleme kararının
icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla
işlenmesi halinde, bunlardan en ağır cezayı gerektiren
fiilden dolayı verilecek ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar
artırılarak tek cezaya hükmolunur.
(11) Bu
maddede tanımlanan suçlardan dolayı cezaya mahkûmiyet halinde,
kişi hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesi
hükümlerine göre, spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde sportif
faaliyetler icra edilen tüzel kişilerin yönetim ve denetim
organlarında görev yapmaktan yasaklanmasına hükmolunur.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak.
Buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben sabah namazı demiştim,
sayenizde öğle namazına sarkacak bu olay çünkü üç parti grubunun
imzası var bu teklifin altında, üç parti grubu konuşuyor, üçü de
birbirine vuruyor. Yani bu teklifi getirmişler, teklifin sahibi ortada
yok, camiye bırakılmış çocuk gibi, Cumhurbaşkanı
Ben tanımıyorum. diyor. Başbakan hasta yatağından,
oradan ses veriyor, ondan sonra burada birden çatlak sesler kesiliyor ve
çocuğun sahibi bulunuyor, Hükûmet, Bakan, AKP ve şimdi,
yanlarında da CHP, MHP bu hâle nasıl düştü, artık kendileri
sorgular kendilerini ama burada bu sabah vakti bir vicdan muhasebesi yapmak
zorundayız hepimiz. Bakın, hepiniz eğer bu konuda vicdan
muhasebesi yapmazsanız bu şike, bu teşvik, bu mafya
olaylarını, bu organize suç olaylarını, şebekelerini,
bu tartışmaları önümüzdeki üç seçimde hep bunları
karşınızda göreceksiniz çünkü kamuoyu vicdanı
tartışıyor, rahatsız ve bu konuda çok ciddi bilgi
yanlışları var. Bu bilgi yanlışlarının
birini de sürekli Bakan yapıyor. Diyor ki: Tüm partilerin teklifi.
Daha önce tasarıydı, geldi ve
bütün Federasyon kulüplerinin de üzerinde uzlaşmasıyla
çıktı 6222. Seçim öncesiydi, hatta kimse de konuşmadı
üstünde. Öyle, yangından mal kaçırır gibi çıktı ve
kimse konuşmadı. Bu Yasa şimdi, açılan soruşturmalar
sonrası konuşuluyor. Peki, aceleniz ne şimdi? Bunu dün gece
konuştunuz Komisyonda Cumhurbaşkanı vetosundan sonra, alelacele
sabah getirdiniz, üstelik Danışma Kurulu kararı olmadan,
kırk sekiz saat İç Tüzük hükmünü çiğnediniz, hukuksuzluk
yaptınız. Aceleniz ne? Bu yangından mal kaçırma
telaşınız ne?
Arkadaşlar, bu konuda iki
çalışma var ki ikisi de yeni değil. Çok açık
söyleyeceğim ikisini de ve samimi duygularımı da,
kaygılarımı da, neden Teklif tekrar görüşülsün.
dediğimiz konuları da size açıklayacağım şimdi.
Birincisi, şurada sporla ilgili bir Meclis araştırma komisyonu
raporu var. Yeni gelen arkadaşlarımın belki elinde yok ama
mutlaka bunu alın ve okuyun arkadaşlar. Şunu
aldığınız zaman, bunun içinde teklifleri görürsünüz ve
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın da bu konuda
araştırma önergesi veren bir milletvekili de olduğunu
görürsünüz. Sadece bu değil, yine, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan dışında, BDP grup başkan vekillerinin de ayrıca
bir önergesi olduğunu burada görürsünüz.
Şimdi, Meclis bu konuyu araştırmış,
şiddeti araştırmış, kulüplerin sorunlarını
araştırmış, hepsini konuşmuş, anketler
yapmış ve bunun sonunda da çok ciddi tespitler yapmış. Bu
rapor tamamen
Tarih itibarıyla baktığınız zaman, Mart
2011. Nisan 13, bu yasa çıkıyor. Dikkatinizi çekerim, arada üç hafta
var, arada üç hafta var bu rapordan sonra.
Şimdi, bu raporun içinde, bugün bu açılan şike
soruşturmasının sanıkları da gelip bu Meclis
Komisyonunda görüş açıklamışlar, onların da
beyanları var. Aziz Yıldırımdan tutun Futbol
Federasyonuna, Futbol Federasyonundan tutun spor yazarlarına, herkes
konuşmuş, yani bu Mecliste her şey de öyle
araştırılmamış değil. Anketler
yapılmış, sorular sorulmuş ve cevaplar
alınmış ve herkes caydırıcılık için
Altını çizdim, tek tek okumayacağım ama şöyle bir
göstereceğim, hepsinde de etkili önlem, caydırıcı önlem,
yasal önlem, cezaların artırılması gibi tespitler var. Bu
taslağı da Hükûmete getiren
Mukayeseli hukuk ve Avrupa hukuku ile
beraber getirdi Hükûmet o zaman.
Şimdi, bu, Meclise geldiği gün, burada 80 sıra
sayılı olarak ilk görüşüldü. Bizim tavrımız,
muhalefetimiz daha Komisyon aşamasında net, sonra Meclis
aşamasında net ve burada bu Genel Kurula kadar inmiş
teklifleri geri çeken Hükûmetin bir bakanı durmadan her yerde nakarat
hâlinde Tüm partilerin, bugün de Danışma Kurulunun kararıyla bu
görüşülüyor. dedi. Danışma Kurulu 4 parti grubundan oluşur
ve biz yokuz. Bu teklifte 4 tane imza yok, 3 tane var. Bu
imzalarınızın arkasında durun, dik durun, net konuşun,
açık olun ve çıkın her maddede, her şeyde de
görüşlerinizi açıklayın. İsterdim burada herkes
konuşsun. Sayın Şamil Tayyar, Sayın Bülent Arınç,
sayın diğer bakanlar bu konuda bunda vicdanen rahatsız
olanları
AK PARTİnin içinde Vicdanım rahatsız. diyen
çok milletvekili olduğuna ben de inanıyorum. Yalnız bir
şeyi uyaracağım ve vaktim var, maddeler çok, her maddede de
önergemiz var, sabah namazı demiştim, sayenizde öğlen
namazına sarkacak. Şunu açık söyleyeceğim: Bakın,
şu andan itibaren bu yasayı konuşuyoruz, bu yasanın içinde spor
kulüpleri var, Federasyon var, organize mafya var, yargı var, siyasetçi
var, polis var ve böyle bir çemberin içindeki olaylar üzerinde kapkaç gibi
getirilen bir teklifin alelacele gece sabahlara karşı vatandaş
uyurken Türkiyeyi uyutarak çıkarılmasına
çalışıldığı bir an var. Elbette ki masumiyet
karinesini çok iyi bilen bir hukukçuyum ve ben KCK soruşturmalarında
9 bin üyesi gözaltına alınmış, 5 bine yakın üyesi
tutuklu olan bir partinin Grup Başkan Vekiliyim. Ama burada kalkıp
doğruları konuşma zamanı da gelebilir.
İddianame
bugün açıklandı. Sayın Bakan, bu
iddianamede suç örgütlerinin liderleri var, Türk Ceza Kanunu 220ye göre iddia,
konuştukları telefonlar da var, haksızlıklar da var. Grup
Başkan Vekili Sayın Caniklinin de adı geçiyor, Üsküdardaki
Meclis üyenizin de adı geçiyor, Federasyona atadığınız
Federasyon Başkan Yardımcısının adı da geçiyor,
Hükûmetin tasarruf kullandığı birçok kişinin adı
geçiyor.
Şimdi, ben, burada Sayın Canikliyle bir iddia, bir isnatla
yargılanan birileri telefonla görüştü ki doğaldır, küçük
bir ilde o ilin milletvekili olmak, aranır konuşulur da. Bu kadar
ortalığın karışık olduğu, iddianamenin
açıldığı, televizyon programlarının üst üste
yapıldığı ve Hükûmetin bizzat, bakanların diyemiyorum
Hükûmetin bizzat atadığı Federasyon Başkan ve başkan
yardımcılarının suçlandığı, kulüp yöneticilerinin
olduğu ve çok ciddi bu suç organize iddiasıyla ilgili.
Sayın Valim burada, İstanbul Valisi, 2009da Almanyada
başlayan şike ve şans oyunları, mafya ilişkilerinden
yola çıkılarak Almanyadaki operasyon geliyor Türkiyeyi buluyor.
Sayın Valim, öyle mi, değil mi?
MUAMMER GÜLER (Mardin) Yapıldı operasyon.
MUHARREM İNCE (Yalova) Valiler buraya giremez Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) Hayır, dönemin 2009unu
konuşuyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Milletvekilleri girer buraya. Vali
nasıl girer?
HASİP KAPLAN (Devamla) Hayır, 2009un Valisini
konuşuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan, süreniz tamam efendim.
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde AK PARTİ Grubu adına Sayın Nurettin
Canikli.
Buyurun Sayın Canikli.
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Söz almamın nedeni ya da bu madde üzerinde grup adına söz
almamın nedeni, biraz önce Sayın Kaplanın ismimi zikrederek
HASİP KAPLAN (Şırnak) İsminiz iddianamede
zikrediliyor, ben demiyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bu iddianamede ismimin
geçtiği şeklinde bir ifade kullandı. Şimdi, tabii, böyle
bir ifade kullanıldığı zaman insanların aklına
çok şey gelir. Ne demek yani?
HASİP KAPLAN (Şırnak) İddianame
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Dinleyin lütfen, dinleyin,
bakın
Dinleyin
Bir iddiada
bulundunuz, dinleyin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) İddianamede var.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Şimdi, insanların
aklına her şey gelebilir, her şey gelir. Diyorsunuz ki:
İşte şunlar var, çete reisi var, bilmem ne var, siyasetçiler
var, Grup Başkan Vekilinizin ismi geçiyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) İddianameden okudum.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ve bu kadar, başka bir
şey yok. Şu anda iddianamenin tamamı burada, 401 sayfalık
iddianame. Orada bir yerde benim ismim geçiyor. Şu şekilde geçiyor:
İki tane eski Giresunspor başkanının telefon
konuşması yani Sayın Ömer Ülkü ve Sayın Osman Çırak
telefonla görüşüyorlar aralarında ve orada diyor ki başkanlardan
bir tanesi diğerine: İki sefer yönetim ertelendi, bana
bırakıp gitmedin. Olgun Aydın Peker seni tehdit ettiği için
gittin. Ömer Ağabeyciğim bunu bilmeyen yok. Giresunda senin Olgun
Aydın Peker tarafından tehdit edildiğini dolayısıyla
ondan dolayı gittiğini herkes biliyor, sen de söyledin bunu
Ağabey, valiye de açtın, söyledin, Nurettin Canikliye de açtın,
söyledin Beni Olgun Aydın Peker tehdit etti. diye, bu. Şimdi yani
iddia şu: Bunlardan bir tanesi ismi geçen şahıs tarafından
dövdürüldüğünü söylüyor, öbürü de diyor ki: Sen gittin bunu valiye
şikâyet ettin, yani bu olayı, senin dövdürüldüğünü valiye gittin
şikâyet ettin ve Nurettin Canikliye gittin şikâyet ettin.
İddia bu. Bu, yani bütün olay bu. Nedir bu şimdi Sayın Kaplan?
Nedir bu?
HASİP KAPLAN (Şırnak) On tane, yirmi tane iddia var.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın burada bir imada
bulunuyorsunuz, burada bir imada bulunuyorsunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) İddianamede geçiyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Çıkıp iddianamede
adı karışmak demek hukuken her anlama gelebilir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ama geçiyor
İddianamede
geçiyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın, onurlu bir insan
böyle bir iddiada bulunurken bütün açıklığıyla,
çıplaklığıyla ortaya koyar. Ayak oyunlarıyla bu
şekilde ali cambaz oyunlarıyla ve onursuz bir şekilde
Bu
şekilde olmaz, ayıptır. Bir de hukukçu olduğunuzu
söylüyorsunuz, böyle hukukçu olur mu?
HASİP KAPLAN (Şırnak) İddianamede
geçiyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)- Böyle hukukçu olmaz,
böyle ancak hukuk teröristi olur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hükûmetin
atadığı Federasyon Yardımcınız
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bütün iddia bu.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ama geçtiğini siz de
söylüyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Çıkın, o
zaman söyleyin, adınız bu şekilde geçiyor diye söyleyin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hükûmetin
atadığı Federasyon Yardımcısı sanık mı
değil mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Böyle mantık
olabilir mi? Böyle milletvekilliği olur mu? Böyle insan olur mu?
Utanın! Utanın ve özür dileyin buradan, bütün milletten özür dileyin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) İddianamede yer
alıyorsunuz. Bundan suçlananlar bundan özür dileyecek.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Böyle terbiyesizlik
olmaz! Böyle terbiyesizlik olmaz!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADİL KURT (Hakkâri) Hakaret ediyor, sözünü geri
alsın!
HASİP KAPLAN (Şırnak) İddianamede yer
alıyorsunuz.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
Siz oturun bir kere yerinize.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
burada konuşurken bugün açıklanan iddianamede isminin geçtiğini
söyledim, bu kadar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sanık gibi söylüyorsunuz ya.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, ikincisi, açıkça ifade
edeyim izin verirseniz kürsüden
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Hay hay, buyurun kürsüye ama şunu açıkladığı
şekilde adı geçti deyin ve meseleyi kapatalım lütfen Sayın
Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İddianamede var
BAŞKAN
Ama yani siz de bir dakika içerisinde
Yani siz de deyin ki Benim
okuduğumda da iddianamede böyle geçiyordu isminiz. deyin, onu demek
istiyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bakın, Sayın Başkan, burada herkes,
ağzından çıkanı kulağı duyacak, bu bir. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Dinleyin, zıplamayın
İddianameye
ben Sayın Caniklinin adını yazmadım, savcılar
yazdı, bir. Ben bu iddianameyi İnternetten okudum, hepiniz açın
okuyun, var mı yok mu? Ben vardır diyorum iddianamede.
İddianamede sanıktır demedim, şununla suçlanıyor
demedim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Böyle mi söylenir?
HASİP
KAPLAN (Devamla) - İddianamede vardır diyorum ve bir şey daha da
söylüyorum: Hükûmetin atadığı Federasyon Başkan
Yardımcısı dahi sanıktır orada diyorum, hatta
başkaları da sanıktır diyorum, partinizin
içinde olan seçilmişler de var, sanıktır diyorum ve ben
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Federasyon Başkan
Yardımcısı atanmaz, seçilir.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bakın, bir şey söylüyorum
Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Lütfen özür dileyin
Sayın Kaplan, böyle olmaz. Ayıp, çok ayıp!
HASİP KAPLAN (Devamla) Sayın Canikli, siz kalkıp bu
kürsüde hakaret ediyorsunuz, tehdit ediyorsunuz ve bu sözlerinizi geri
almanız lazım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Bakın Geriye
almazsanız
diyorum.
HASİP KAPLAN (Devamla) İç Tüzüke göre
alacaksınız. İddianamede yer aldınız mı,
almadınız mı? Aldığınızı ben
söylüyorum. İddianamede yer almanızın
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) İddianamede söyledim
nasıl olduğunu.
HASİP KAPLAN (Devamla) Niye gocunuyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Böyle mi olur, iddianamede
böyle mi yer alınır? İddianamede sanık olarak yer
alınır.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bakın, burada ben bir sürecin
hassasiyetine dikkat çekiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı Bunun biraz daha düşünün
üzerinde. dediği zaman niye acele ediyoruz diye soruyorum. Ne acelesi var
dün gece görüşüp bu sabah bunu getiriyorsunuz? Ne acelesi var, diyoruz. Bunu
daha sağlıklı, daha sakin konuşamaz mıyız?
Saat 11.00de mesaiye başladık, şu an sabah saat 03.00.
Bakın, sağlıksız koşullarda konuşuyoruz.
Bakın, sağlıksız yasa yapıyoruz. Daha önce de
sağlıksız olarak bu yasalar yapıldı ve burada biz
hepsini tartışmak zorundayız, konuşmak zorundayız
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Devamla)
ama doğruyu konuştuğumuz
zaman bu kürsüden gelip bize hakaret edip, bize küfredip, bizi tehdit edip
çoğunluğunuza güvenerek susturacağınızı
zannediyorsanız
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Ben hakaret etmiyorum.
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Devamla) Ona, sakın ha
kalkışmayın. (AK PARTİ sıralarından Sen de
hakaret ettin sesleri, gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Ne sizin gücünüz bizim sesimizi
kısmaya yeter
BAŞKAN Mesele anlaşılmıştır.
HASİP KAPLAN (Devamla)
ne bizi korkutmaya yeter. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
Lütfen, bir dakika
HASİP KAPLAN (Devamla) Sayın Başkan, sözünü, Sayın
Caniklinin sözünü geri çekmesini talep ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Özür dilemesi gereken
sensin.
HASİP KAPLAN (Devamla) Aksi takdirde İç Tüzük 163e göre
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Yanlış anlaşılma
HASİP KAPLAN (Devamla) Yanlış anlaşılma
yoktur.
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Aynen, açık seçik bir şekilde
tehdit vardır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Sayın Başkan, 163e göre
disiplin hükümlerini uygulayın. Grup Başkan Vekili dahi olsa bir grup
başkan vekiline hakaret edemez.
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen yerinize oturun.
HASİP KAPLAN (Devamla) Hakaret de edemezsiniz, tehdit de
edemezsiniz, burada
(AK PARTİ sıralarından otur yerine
sesleri, gürültüler.)
(Hatip su bardağını kürsüye
vurarak kırdı)
(AK
PARTİ ve BDP sıralarından bir grup milletvekili kürsü önünde
toplandı)
BAŞKAN
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.55
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati:03.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
103 sıra sayılı kanunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkanım, özür dilerim, usulle
ilgili bir sorum var ama
(Gürültüler)
BAŞKAN Madde üzerinde soru yok.
Bir önerge vardır, okutuyorum
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN Sizin önergenizi okutuyorum efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hayır efendim, hayır!
BAŞKAN Sükûnetle, rica ediyorum
HASİP KAPLAN (Şırnak) Usule dair bir talebimiz var.
BAŞKAN Sayın Kaplan, oturunuz, sonra
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, usule
dair
BAŞKAN Zabıtlara bakacağız, cevap vereceğiz,
oturun. Zabıtları getirteceğim, lütfen oturun.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 103 sıra sayılı yasa teklifinin
1inci maddesinin tekliften çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Hasip
Kaplan Murat
Bozlak Sırrı
Sakık
Şırnak Adana Muş
Adil
Kurt Erol
Dora Sırrı
Süreyya Önder
Hakkâri
Mardin İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge sahibi, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından Bardağı kaldırın. sesleri)
BAŞKAN Bir saniye, bir saniye
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, burada
bir İç Tüzük var, Meclis nasıl yönetilir, yazıyor. Bu kürsüden
bir milletvekili eğer muhalif bir milletvekiline hakaret eder, tehdit eder
ve bu tehdidini devamlı surette yaparsa, buna karşı Sayın
Başkanın da İç Tüzük 67 ve 160ıncı maddelerinin
gereğini yapması gerekir.
Sizin seçildiğiniz partinin grup başkan vekili olması,
sizin tarafsız davranmanızın önünde bir engel değil.
Bakın, frak ve smokin giymişsiniz, AKP rozetini
çıkarmışsınız ve tarafsız bir başkan
olmanız gerekiyor. Eğer burada, muhalefeti, sayınız çok
diye, gücünüz çok diye, kaba gücünüz çok diye burada sindirip
susturacağını düşünüyorsa bizi, bir,
yanılırsınız; iki, Buradan, bu kürsüden tehdit ve hakaret
etme hakkımız var. der, Çoğunluğumuz var, bu bize kâr
kalır. derseniz, orada da yanılırsınız.
Şimdi, Sayın Başkan, önergeyle ilgili konuştum ve
önergeyle ilgili bu kürsüde şunu geldim söyledim, gereğini yapın
dedim ama siz hiçbir şey olmamış gibi, bu Meclis Genel Kurulunda
hiçbir şey yaşanmamış, bu kürsüden tehditler
edilmemiş, bu kürsüden küfürler edilmemiş gibi davrandınız.
Buna, Sayın Başkan, sizin hakkınız yok. Tutumunuz
kaygı vericidir. Tutumunuz daha önce de sorgulanır bir tutumdu. Bu
tutumunuzla sizin bu yasama sürecini bu şekilde sürdürmenizin imkânı
yok. Lütfen çekiliniz Sayın Başkan. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Gereğini yapmıyorsanız lütfen çekiliniz. Davet ediyoruz
sizi. Tarafsızlığınızı yitirdiniz. Birinde ana
muhalefete yaptınız, bir başka muhalefete de şimdi hiçbir
şey olmamış gibi davranıyorsunuz. Hiçbir kimsenin, bu
Mecliste, milletin iradesiyle seçilmiş milletvekillerini, bu kürsüde,
düşünceleri nedeniyle, aykırı da olsa düşüncelerini kürsüde
dile getirdiği için tehdit etme, hakaret etme hakkı, hukuku yoktur.
Millet size hakaret ve tehdit hakkını ve hukukunu vermemiştir.
Ya kibar
BÜLENT TURAN (İstanbul) Asıl hakaret eden sensin. Darp
uygulayan sensin.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Sayın stenograflar, lütfen, şu
asaletleri ağızlarından saçılanları düzgün kaydedin ve
resimde AKP sıralarından değil, lütfen adlarını da
yazarak geçiniz, bunu tarihe düşeceksiniz.
ZEYNEP KARAHAN USLU (Şanlıurfa)
Kırdığınız bardak parçaları insanların
yüzüne gelip parçalasaydı gurur mu duyacaktınız?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu kürsüden zulme ve zorbalığa
başladığınız anda
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Zorbalığı yapan
sensin.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
organize suç örgütlerinden, mafyadan,
çetecilerden ve darbecilerden farkınız kalmaz. Bu sınıra
dikkat edeceksiniz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Bardağı kırıp
buraya, suratıma fırlatan kim? O bardağı kırıp
benim suratıma atan kim?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Senin suratına bardak atmadım,
bir, hırsımdan kırdım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Benim suratıma attın,
buradaydı.
HASİP KAPLAN (Devamla) - İki, Sayın Başkan, lütfen
gereğini çağırın, gereğini yapın.
Siz Meclisi
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Nereye attın sen o
bardağı?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Burası organize suç örgütleri gibi
yönetilecek bir yer değil.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Önce sen
davranışını kontrol et.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Burası çetecilerin ve darbecilerin
yaptığı gibi zorbalıkla yönetilecek bir yer değil.
Burada, yaptığınız haksızlığın ve
hukuksuzluğun
Lütfen çıkın ya özür dileyin ya
Başkanlık gereğini yapsın, İç Tüzük olarak
gereğini yapsın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sizin karşınızda boyun eğmeyeceğiz, sizin
karşınızda eğilmeyeceğiz, sizin
karşınızda susmayacağız; gerçekleri haykırmaya
devam edeceğiz. Şikeye bulaşanı da, teşvike
bulaşanı da, organize suçlara bulaşanı da, her türlü
organize işin içinde olanı da, kim olursa olsun, ucu nereye giderse
gitsin üstünde duracağız ve cesaretle bunun takipçisi
olacağız. Bundan kimse gocunmasın. Kendisinden korkusu olmayan
hiç kimse gocunmasın bundan. Ama bu İç Tüzük sadece bizim için
konulmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) Bunun gereğini yapın Sayın
Başkan ya da çekiliniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan,
önce özür dilesin. Genel Kuruldan özür dilemesi lazım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sayın milletvekilleri,
bir saniyenizi alabilir miyim?
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, madde üzerinde
konuşacağım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, olayla ilgili
tutanağı okumama müsaade eder misiniz?
Hasip Kaplan (Şırnak) İddianamede geçiyor.
Nurettin Canikli (Devamla) Böyle hukukçu olmaz. Böyle ancak hukuk
teröristi olur.
Hasip Kaplan (Şırnak) Hükûmetin atadığı sizin
Federasyon Yardımcınız.
Nurettin Canikli (Devamla) Bütün iddia bu. Çıkın o zaman
söyleyin. Adınız bu şekilde geçiyor. diye söyleyin. Böyle
mantık olabilir mi? Böyle milletvekilliği olur mu? Böyle insan olur
mu? Utanın! Utanın ve özür dileyin buradan. Bütün milletten özür
dileyin. Böyle terbiyesizlik olmaz. Böyle terbiyesizlik olmaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hasip Kaplan, bu iddialar, bu sözler karşısında siz
kürsüye çıkıp, kürsüdeki bardağı
fırlattınız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kırdım
Fırlatmadım, kırdım.
BAŞKAN Bakınız, kırdınız,
parçaladınız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Fırlatsam kafasına
atardım.
BAŞKAN Lütfen
Kırdınız, parçaladınız;
kafasına atmadınız ama kafasına da gelebilirdi herkesin.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Parçaları üzerime attı.
BAŞKAN Bir saniye efendim
Bir saniye
Bakınız,
160ıncı maddede ne diyor İç Tüzükün:
Kınama cezasını gerektiren haller şunlardır:
1. Aynı birleşimde iki kere uyarma cezası
aldığı halde bunu gerektiren hareketten vazgeçmemek;
2. Bir ay içinde üç kere uyarma cezasına uğramış
olmak;
3. Kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmek ve hareketler yapmak;
4. Saldırıda bulunmak;
5. Mecliste gürültü ve kavgaya sebep olmak veya Meclisin görevini yerine
getirmesini önlemek için toplu bir harekete girişilmesine önayak olmak.
Şimdi, yaptığınız hareket
HASİP KAPLAN (Şırnak) Peki
BAŞKAN Bir saniye efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hangi hareket? Hukuk teröristi
diyor, terbiyesiz diyor
BAŞKAN
Yaptığınız, bardağı kürsüye vurup
kırdınız ve üstüne yürüdünüz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hukuk teröristi diyor,
terbiyesiz diyor, siz seyrediyorsunuz.
BAŞKAN Bir saniye efendim
Lütfen
Lütfen
Bir saniye
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siz seyrediyorsunuz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sizi zorla zaptettiler, üstüne yürüdünüz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Siz seyrediyorsunuz oradan.
BAŞKAN - Şimdi ben sizden, kınama cezası vermek
üzere, savunmanızı istiyorum. Lütfen kürsüye buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hayır
Sizin tutumunuz
hakkında söz istiyorum. Usul tartışması açıyorum. Siz
BAŞKAN O geçti, onu yapamazsınız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siz, savunmasını
alacağınız kişiye
BAŞKAN Orada yapılacak bir şey yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siz burada engizisyon mahkemesini
kuramazsınız.
BAŞKAN Orada yapılacak bir şey yok. Lütfen
savunmanızı verin. Lütfen
Lütfen savunmanızı verin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Engizisyon mahkemesini
kuramazsınız burada.
BAŞKAN Hayır,
İstiklal Mahkemesi filan kurduğum yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Usul tartışması
açıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) 69a göre usul
tartışması açıyorum. Usul tartışması
açıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Usul tartışması
Neyin usul tartışmasını açıyorsunuz? Başkan
İç Tüzüke uygun hareket ediyor.
BAŞKAN - Evet, değerli arkadaşlarım
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan, bir
şey arz etmek istiyorum.
BAŞKAN Estağfurullah, buyurun efendim.
Siz de yapabilirsiniz savunmasını Sayın Süreyya Önder,
buyurun.
Beş dakika içinde lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sporda Şiddetin Önlenmesi Yasasına ilk şiddeti
bulaştırdık. Hayırlı uğurlu olsun. (AK PARTİ
sıralarından Siz bulaştırdınız. sesleri)
Müsaade edin, müsaade edin. Bir yere giden
biri yok, biz konuşuruz, siz konuşursunuz, yeter ki bu gerginliklere
mahal verilmesin. Sayın Meclis Başkanı
(AK PARTİ
sıralarından Yapma ya! sesi)
Kardaş, ben biliyorum, sen de
biliyorsun, sen bir dakika bir müsaade et.
Sayın Meclis Başkanı, bir
yerden itibaren tutanakları okudu, doğrudur. Filmi bir tık daha
başa sararsak hepimiz rahatlayacağız, bunlara da gerek kalmayacak,
o da şu: Sayın Hasip Kaplan burada dedi ki: Sayın Caniklinin
adı geçiyor. Ardından da şu cümleyi eklemedi mi arkadaş,
hepiniz burada değil miydiniz? Taşrada siyaset yapmanın böyle
şeyleri vardır. dedi. İnsanların yani bu mevzulara
adı bulaştırılır, adı geçer, telefon açar;
hepimize geliyor bu tür talepler. Şimdi, Allah aşkına,
arkasından bu açıklamayı yapınca bundan
Sayın Meclis
Başkanından rica ediyorum ben, tutanakların o
kısmını da, Sayın Hasip Kaplanın ne söylediği
kısmını da bir açıklarsak bu mesele belki de vuzuha
kavuşur, sarılırlar, bu işleri de olmamış
sayarız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Müsaade edin,
müsaade edin. Ben size tekrar söylüyorum, derse ki bir hatip: Sırrı
Önderin adı geçiyor iddianamede. Ardından da derse ki: Ya,
İstanbul ikinci bölge böyle bir yerdir. Ben şahsen bundan
şahsıma herhangi bir incinme, bir itham, bir suizan şey etmem
yani kendime böyle bir
İLYAS ŞEKER (Kocaeli)
Siyasetçilerin isimleri geçiyor, emniyetçilerin isimleri geçiyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Müsaade
edin.
Şimdi, arkadaşlar, yani mesela
Sayın Canikli, ben ferasetine de, vicdanına da, sağ duyusuna da
güveniyorum. Yani gecenin bu saatinde inanmadığınız
şeyleri savunmak zorunda kalmak, yarın sabah tekrar 11.00de
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Bırak neyi savunduğunu, bırak ya.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Bırakın bunları.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Ajitasyon yapma ya.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Yahu niye
bırakalım ağabey, niye bırakalım? Niye geriliyor yani?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Bizim
adımıza niye konuşuyorsun sen?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın
Canikli söylesin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Bizim
adımıza konuşma.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, müdahale
etmeyecek misiniz?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın Canikli, sizden rica
ediyorum; bir hatip derse ki Bunun ismi geçiyor ama
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sakin sakin
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sakinliği nasıl tavsiye
ediyorsun bardak kırarak? Şimdi de Sakin ol diyorsun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
taşrada siyaset yapmanın
böyle bir yanı vardır. derse buna bu tepkiyi göstermek caiz midir?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Bakın, söyleyiş
amacı belli. Böyle bir şey bahsedilmez çünkü ortada bir şey yok.
Dolayısıyla, söylerken sanki işin içindeymiş gibi bir anlam
çıkıyor. Bunu kendisi de çok iyi biliyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın Canikli, buna da siz
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Yani, ben durup dururken
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sizin de kürsüde hakkınız var,
Ya, bak adım geçiyor ama böyle geçiyor. Bu sadece, eğer bundan size
bir suizan eden varsa onu mahcup eder. Bu kadar basit yani. Bunun için hukuk
teröristi
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ya, niye hep her şey
bizim basitimiz oluyor? Allahını seversen ya!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
terbiyesiz falan demek yani
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Hayır, öyle değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Terbiyesizliktir diyor,
terbiyesiz demiyor; Bu yapılan terbiyesizliktir. diyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ee, işte terbiyesizlik ile
terbiyesiz aynı. Onun için, benim Sayın Başkana da, Genel
Kurula da
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Bir siyasetçi orada sinirlerine
hâkim olamıyorsa
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Şüphesiz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
kendini kontrol edemiyorsa,
oradaki bardağı fırlatıp kırabiliyorsa bunun
savunulabilir ne tarafı olabilir ya?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın Başkan Vekili, bir bütün
içerisinde bakmak lazım. Elbette ki bunun savunulur bir tarafı yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siz önce
yanınızdakilere, küfretmemeyi, terbiyesiz dememeyi, hukuk
teröristi dememeyi
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ben yani Bu meşrudur, bunu
fırlatır. böyle bir şey demiyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Kontrolden çıkmayı
mı gerektirir bu, kontrolsüzlüğü mü gerektirir?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Müsaade edin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yani bu şekilde
ağzından laf çıkması mı gerekir?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Siyaset kontroldür, siyaset
sükûnettir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın Başkan Vekili, burada bu
sadece Hasip Kaplanla başlamış bir şey değil. Yani,
bunu bence olmamış sayalım. (AK PARTİ
sıralarından Hayır. sesleri, gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hayır, hayır!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Peki, sayın Genel Kurul, o zaman
gereğini yapalım; peki, o zaman gereğini yapalım.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, 63e göre
yönetiminiz hakkında usul tartışması açıyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Nesine yapacaksın?
BAŞKAN Şimdi onu bırakalım, bir saniye
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hayır efendim, hayır!
Şimdi, bizim daha önce tutumunuz hakkında bir talebimiz oldu. Usul
tartışması açmak istiyorum.
BAŞKAN Açarsınız sonra, bir dakika oturun şimdi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Efendim, önce
saldırılan
BAŞKAN Efendim, bir saniye
Sizden önce bir Grup Başkan
Vekili söz istedi. Oturun lütfen, size de söz vereceğim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, usulü
doğru uygulayın.
BAŞKAN Oturun lütfen, oturun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Önce hakaret edeni dinlersiniz,
savunmasına ondan başlarsınız.
BAŞKAN Oturun lütfen, oturun.
Buyurun.
Üç dakikada lütfen Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, zaman zaman bu sertlik içerisinde olabiliyoruz. Ben
sert davrandığımda sabah hep kendi kendime kızıyorum
niye sert oldum da zeki olmadım diye. Zaman zaman da o laf
sokuşturmaları, içinde zekâ ürünü olan sözleri söylediğimde
sabah diyorum ki: İşte, dün görevimi daha iyi yaptım. Zaman
zaman bütün siyasetçilerin kendini sorguladığı olmuştur,
hepimiz bunu yaşamışızdır.
Bakın,
bu Mecliste yaşanmış bir şeyi söyleyeyim size. Bence
tarihin en zeki hareketidir bu. Bir gün kürsüye çıkıyor birisi, diyor
ki: Bu Meclisin yarısı sahtekârdır.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti
MUHARREM
İNCE (Devamla) Ondan sonra Sayın Başkan, özür dilesin, yüce
Meclise hakaret etti. diyorlar. Kürsüye geliyor ve diyor ki: Özür dilerim
Sayın Başkan, bu Meclisin yarısı sahtekâr değildir.
diyor. (Gülüşmeler)
Şimdi,
bakın, Sayın Canikli, bence size haksızlık
yapıldı. O iddianamede sizin adınız geçmiş
sayılmaz. Hepimiz bunları yaşıyoruz. Bizi hırsız
da arıyor, üçkağıtçısı da arıyor, ne bilelim biz,
bir sürü insan bizi arıyor, bunları yaşıyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Arama da yok ya, arama da yok.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Şimdi, bir şey olmuş, milletvekilini,
valiyi aramış, tehdit edilmiş, orada sizin adınızdan
bahsedilmiş. Sadece sizden şunu istiyorum: Empati yapmanızı
istiyorum. Siz bugün burada haksızlığa uğradınız
bence ama bu yüzden haksızlığa uğrayan binler var bu
ülkede, binler var.
Peki,
ben size bir şey anlatayım: İki kişi konuşuyor, iki
kişinin telefon kayıtları medyaya düşüyor, benim adım
geçiyor iki kişinin konuşmasında, aynı sizin gibi.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bu da böyle, bu da böyle.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Aynı onun gibi, benim hiç dahlim yok olayda,
günlerce fotoğraflarım basıldı benim. Bunlar doğru
değil ama bunları çözecek olan sizsiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Onları bastıran milletvekili değil
ama.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Ben milletvekiliyim efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Onu bastıran milletvekili değil ama
burada farklı söyleyen milletvekili.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Sayın Elitaş, bakın, ne diyorum: O
iddianamede, okunduğu kadarıyla, Sayın Canikli yok
sayılır. Ne diyor ki? Karışmış sayılmaz.
Yani
burada amacınızı aştınız siz biraz, kusura
bakmayın Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Yani hakaret etme hakkını mı veriyor?
MUHARREM
İNCE (Devamla) Hayır, bir dakika, bir dakika
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Küfür etme hakkını mı veriyor?
MUHARREM
İNCE (Devamla) Ama siz bir imada bulundunuz, sanki Canikli o işin
içindeymiş gibi bir imada bulundunuz.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) Biz aynen öyle anladık.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ben doğruyu söylemek için buraya
geldim. Ben doğruları söyleme
Ama, bakın, siz de iktidar
partisisiniz, bu sorunu çözmek sizin göreviniz. Bu toplumda bu yüzden mahkûm
olmuş, toplumun gözünde incitilmiş, gururu
kırılmış binlerce, on binlerce insan var, bunu bilmeniz
lazım. (AK PARTİ sıralarından Bardağı attı
ama. sesi) Ya, tabii ki bunlar doğru değil.
Bakın, şöyle yapalım isterseniz: Biz herkesle
konuşuruz siyasetçiler, herkes de bizi arayabilir, herkesle de
görüşürüz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla)
bunda hiçbir sakınca yok.
Bir dakika daha verebilir misiniz?
BAŞKAN Evet, bir dakika daha veriyorum.
MUHARREM İNCE (Devamla) Tansiyonu biraz düşürelim.
Sayın Hasip Kaplan da o anda sinirlenmiş olabilir,
yapmış olabilir ama burada cam kırıldı, ben gördüm,
Sayın Mahir Ünala kadar
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Attı
MUHARREM İNCE (Devamla) Hayır atmadı, orada da
abartmayalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Attı, parçaları
attı.
MUHARREM İNCE (Devamla) Hayır, bardağı
kırdı.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Masanın üzerindeydi.
MUHARREM İNCE (Devamla) Sıçradı
Yani özel bir
kasıtla Sayın Mahir Ünala doğru atmadı, bunu da gördüm,
burada da doğruyu söylemeliyiz. Burada da bir anlam yüklememeliyiz, bu da
doğru değildi. Tansiyonu biraz düşürelim, sporda şiddet
derken siyasette şiddetten bir geri adım atalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnce.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Muharrem
Beye verdiğiniz söz çerçevesinde kısa bir söz talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Şandır, siz de lütfeder misiniz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Üç dakika süre veriyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlar, her konuda mutabık olacağız
diye bir mecburiyetimiz yok, farklı düşünebiliriz, farklı
düşüncelerimizi de kendimizce ifade edebiliriz ama -bu, dünyanın sonu
değil- bunu tüm dostlukların, mecburiyetlerin sonu hâline getirmek
doğru değil.
Sayın Hasip Kaplan ve partisi bu kanuna karşı
olabilirler, özellikle vicdan muhasebesi yapmak, bu milletvekillerini, hatta
siyasi partilerin hükmi şahsiyetlerini ilzam edecek şekilde teraziye
çekmek, hiç şık bir hadise değildir Sayın Önder. Bu
milletvekilleri, şahsiyetli ve haysiyetlidirler, kendi kanaatleri,
iradeleriyle oy vereceklerdir. Kanun geçer veya geçmez ama ikide bir siyasi
partileri suçlayarak vicdanlarınız rahat değildir diyerek
meseleyi ajite etmenin hiç kimseye faydası yok. Bunu masum, makul de
bulamayız. Burada bize yakışmaz hadiseler oluyor. Bunlar güzel
değil.
Ben de arzu ederim ki, Sayın Caniklinin kendisine
yakışır bu duruş, maksadını aşan bir
beyanı olmuştur, Meclise karşı, ayrıca da yani
Sayın Hasip Kaplana karşı da, Meclise karşı da bu
kelime maksadını aşan bir kelimedir, bunu geri alıyorum.
demesi. Hasip Kaplanın da
Lütfen bu kanuna karşı
olabilirsiniz, karşı olduğunuzu dünya âlem duydu, tüm
seçmenleriniz duydu, tüm Türkiye duydu. Bu kanuna karşı
olanların tamamı sizin arkanızda olabilirler ama burada
bırakmak lazım bu hadiseyi. Bunu bir cenge dönüştürmenin kime ne
faydası var? Kan davasına dönüştürmenin kime ne faydası var
Sayın Kaplan? Dolayısıyla, geliniz milletin iradesine, Meclisin
şahsiyetine de saygı göstererek bu görüşmeleri
tamamlayalım, eğer tamamlayamadan böyle kavga yaparak kapatırsak
kendimize saygısızlık yapmış oluruz. Karşı
olabilirsiniz, karşıtlığınızı ifade edin,
sabah namazına, öğle namazına, espriyle söylüyorsunuz ama
anlaşılıyor ki, yani bir başka kararınız da var.
Gelin bundan vazgeçin, gelin Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakışır, şahsiyetlerimize, kişiliklerimize,
isimlerimize yakışır bir üslup içerisinde birlikte bir sonuç
oluşturalım, muhalif olarak, muvafık olarak. Bunun için ben bu
yaşanmışları yok sayarak, Sayın Canikliden de
başlamak istiyorum, lütfen gelip
Yani faydası olur
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın Kaplan özür
dilerse, ben de sözümü geri alırım.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Tamam, yani Hasip Kaplanın da
kendisine bırakalım, o da kendi takdiriyle, efendim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) O da özür dilerse o kendi takdiri, ben
onun 160a göre, 163e göre de savunmasının
alınmasını, bu işin büyütülmesini de çok doğru
bulmuyorum. Gelip meseleyi bağlayalım ve işimize bakalım.
Yani millet bizden kavga değil, millet bizden sonuç beklemektedir.
Bu kanunla ilgili, sözün sonunda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
gerekçemizi de söyleyeceğim, görüşümüzü de söyleyeceğim ama o
noktaya ulaşıncaya kadar herkesi sağduyulu olmaya, suhuletle
hareket etmeye, sorumlu davranmaya davet ediyorum.
Herkese saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (MHP ve BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkanım
BAŞKAN - Buyurun Sayın Elitaş.
Üç dakika süreniz var.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten
sabahın bu saatinde hiç hoş olmayan hadiseler yaşıyoruz.
Bir yasaya itiraz edebilirsiniz, bu yasayla ilgili popülizm yapabilirsiniz,
toplumun farklı kesimlerinin davranış şekillerine göre
hareket edebilirsiniz ama bu yasaya itiraz ederken iddianamede adı hiçbir
şekilde, şu ilişkiyle diye değil, farklı bir
şekilde, iki kişinin telefon konuşması arasında
adı geçen bir şahsı sanki iddianamenin içerisinde
varmış gibi ifade ederek, arasına süslemeler de katarak Gerçi
küçük şehirlerde böyle olur ama
arkasından da gelip Sizin
seçtirdiğiniz Başkan Yardımcısı. diye itham ederek
başka bir noktaya götürdüğünüz zaman, sizde iyi niyetin var
olduğu düşünülmez.
Ben burada dinliyorum. İddianameyi okumadım, hiç de görmedim
ama Sayın Kaplan burada Sayın Canikli de iddianamede geçiyor. diye
ifade edince beynimden vurulmuşa döndüm. O anda düşündüm. Nuretti
Canikli de demek ki bu şike davasının içinde, Giresunspor da
zaten bu meselenin içinde, Nurettin de burada diye düşündüm.
Sayın Hasip Kaplan, sizin yaptığınız iş,
açıkçası bir hukukçuya yakışmayan bir hareketti, bir
siyasetçinin yapmaması gereken bir işlemdi. Bunu iyi niyetle
söylemediniz. Söylem tarzınız da tamamen farklıydı, germek
amacıyla ve bunu başka yerlerde de söylediniz, bir grup başkan
vekilinin iddianamede geçtiğini, hatta soruda da söylediniz. AK
PARTİnin içinde önemli kişilerinin, bakanlarının,
yakınlarının ne olduğunu biz burada biliyoruz, zamanla da
söyleyeceğiz. dediniz. Bunu kurgulamıştınız zaten.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Nereden biliyorsun?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Soruda sordunuz. Sayın Bakana soru sorarken
bunu sordunuz zaten. Ben bilmiyor değilim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sorum açıkça tutanaklarda
var, öyle sormadım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Tutanaklara
baktığınız zaman, bunun içinde kimler var, kimler
etkileniyor diye sordunuz ama bir hukukçu olarak, açıkçası iyi bir
hukukçuysanız, kendi mesleğinize inanıyorsanız,
itimadınız varsa, saygınız varsa
yaptığınız işe, burada birisini -iftira gibi- töhmet
altında bırakacak bir söylemde bulunmamanız gerekir. En basit,
hukuku hiç bilmeyen insanlar dahi bu şekilde konuşmazlar. Ben sizden
şunu istiyorum. Diğer grup başkan vekili arkadaşlarımız
bu işin sükûnetle olmasını istiyorlar ama ben şunu arzu
ederdim: Siz nasıl ki iftira karşısında
bırakıp Siz de bu iddianamede
var. deyip de arkadaşımızın
Terbiyesiz demedi, Bu
terbiyesizliktir. dedi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Terbiyesiz dedi, hukuk
teröristi dedi. Eğer sizin içinizde varsa izin verin bize kullanalım
o zaman size.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bakın, hukukun ne
olduğunu biliyorsunuz siz. Hukukta terbiyesizle, terbiyesizlikin ne
olduğunu biliyorsunuz. Siz ona dayanamadınız, geldiniz, bu
bardağı attınız ve kürsüye vurdunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hırsımdan
kırdım çünkü artık çoğunluk zulmü uyguluyorsunuz,
çoğunluk zalimliği yapıyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Arkasından,
hırsınızı alamadınız, parçalarını bu
tarafa attınız. Siz, size yapılan bir sıfatı, bir yakıştırmayı
içinize sindiremediniz ama burada Türkiye'nin konuştuğu bir meselede
bir Grup Başkan Vekilini, bir siyasi partinin temsilcisini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
326 kişinin temsilcisini
kafalarda istifham bırakacak bir şekilde iddia ettiniz. Ona
nasıl dayanabilir bu Milletvekili, nasıl dayanabilir bu Grup
Başkan Vekili? Niye empati yapmıyorsunuz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Küfür ederek, tehdit ederek,
hakaret ederek mi yapacaktı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Önder, niye
arkadaşınıza empati yapmasını söylemiyorsunuz?
Burada arkadaşımızın söylediği, hakaret diye
tanımladığı bir şeyi bardağı kırarak,
hırsını alamayıp AK PARTİ Grubuna
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kendime zarar verdim, kimseye
zarar vermedim. O kadar zalimsiniz ki, o kadar zulüm uyguluyorsunuz ki
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
saldırarak ve bu
parçaları da buraya atmayı hoş görüyorsunuz ama burada
iftirayı, 326 kişinin temsilcisini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
bu milletten yüzde 50 oy
almış bir milletvekiline hakaretlerini siz burada hoş görelim
diyorsunuz.
Değerli milletvekilleri
BAŞKAN Sayın Elitaş, teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan, son
cümlelerimi tamamlayayım, bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Elitaş, teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan, şunu
tavsiye ediyorum: Sayın Kaplan buraya gelmeli Sayın Nurettin
Canikliyi incittim, AK PARTİ Grubunu incittim. Ben o sözlerimden
dolayı özür diliyorum. demeli. Sayın Canikli, arkasından demeli
ki: Bana yapılan bu hareket karşısında amacımı
aşan, kastımı aşan söz kullandım. diyebilmeli ve
Sayın Kaplan, Türk milletinden burada özür dilemeli. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Başka, başka derdin?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Türkiye Büyük Millet Meclisinden
özür dilemeli çünkü kürsüde bardak kırmıştır. Bugüne kadar
birinin üzerine su fırlatıldı ama ilk defa kürsüde bardak
kırıldı ve şiddet uygulanmaya kalkıldı. Buradaki
bardak parçaları AK PARTİ, iktidar grubuna karşı
fırlatılmaya kalkıldı. Ben bunu tavsiye ediyorum çünkü
ancak bu, bu şekilde çözülebilir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Bir ara verin Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, ara
veriyorsanız görüşelim yoksa devam edelim.
BAŞKAN Beş dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma
Saati : 03.38
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati:03.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32nci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
103 sıra sayılı Kanunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
BAŞKAN Komisyon? Yerinde
Hükûmet? Yerinde.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
(AK PARTİ
sıralarından Hangi önerge? sesleri)
Hasip Kaplanın önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 6222
sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen
üç aydan bir yıla kadar ibaresi bir yıla kadar şeklinde,
üçüncü fıkrasında geçen iki yıldan beş yıla kadar
ibaresi altı aydan iki yıla kadar şeklinde ve dördüncü
fıkrasında geçen bir yıldan üç yıla kadar ibaresi üç
aydan bir yıla kadar şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
EROL DORA (Mardin) Başkanım, önerge vardı.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Önergeleri atlamayın.
BAŞKAN 3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 6222 sayılı
Kanunun 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen altı aydan
iki yıla kadar ibaresi üç aydan bir yıla kadar şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
103 sıra sayılı yasa teklifinin 3 üncü maddesinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan Murat
Bozlak Sırrı
Sakık
Şırnak Adana Muş
Erol
Dora Adil
Kurt Sırrı
Süreyya Önder
Mardin Hakkâri İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Madde üzerinde
EROL DORA (Mardin) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Cezaların çok aza indirilmesi sporda şike ve şiddeti
artıracaktır, ırkçı propaganda ve şiddeti
artıracaktır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 6222 sayılı Kanunun 15 inci
maddesinin birinci fıkrasında geçen hakkında üç aydan bir
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. ibaresi verilecek adli para
cezasının miktarı elli günden az olamaz. şeklinde ve
ikinci fıkrasında geçen üç aydan bir yıla kadar hapis ibaresi
elli günden az olmamak üzere adli para şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Mardin Milletvekili Erol Dora, buyurun.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 24.11.2011 Tarihli ve 6250 Sayılı
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamuoyunda şike yasası olarak bilinen 6222 sayılı
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısı Meclis tarafından onaylandıktan sonra, Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından, vicdanında ağır
yaralar açacağı endişesiyle veto edilerek Meclise aynen
gönderilmiştir. Bu veto Meclis Adalet Komisyonunda dikkate
alınmamış, partimiz dışında Mecliste bulunan
Adalet ve Kalkınma Partisi ve diğer partiler tarafından
onaylanan kanun tasarısı Meclise aynen gelmiş
bulunmaktadır. Genel Kurulda kırk sekiz saat beklemesi gereken
Kanunun jet hızıyla Meclisin gündemine sokulması, üstelik
ülkemiz açısından son derece önemli olan bütçe görüşmelerinin
ortasına denk getirilmesi doğrusu
şaşırtıcıdır.
Spor
alanında faaliyet gösterenlerin ve taraftarların haklarının
korunması, düzensizlik ve şiddet olaylarının önlenmesi
amacıyla bu alana özgü suçların ve cezaların yeniden
düzenlenmesi kapsamında Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanunun 11inci maddesinin birinci fıkrasında:
Beş yıldan on iki yıla kadar hapis ibaresi, bir yıldan
üç yıla kadar hapis şeklinde değiştirilmiştir.
Maddenin diğer fıkralarında geçen cezalar da indirilerek
değişikliğe gidilmiştir. Üzerinden sekiz ay kadar bir zaman geçen bir Yasanın kulüp
patronları ve spor adamlarının tutuklanmasından sonra bu
şekilde bir kanun değişikliğine gidilmesi en hafif tabirle
vicdanları yaralamakta, yüce Meclisimizin samimiyetine gölge düşürmektedir.
Vatandaşların
aklına gelen sorular şudur: Ne oldu da üzerinden daha bir yıl
bile geçmemiş bir yasa değiştirilme ihtiyacı
doğmuştur? Ne değişti de Meclis bu cezaların fazla
olduğuna kanaat getirdi? Hükûmet mi değişti? Hangi dengeler
değişti de Barış ve Demokrasi Partisi
dışında Mecliste bulunan bütün partiler el birliğiyle
Yasayı değiştirmek istiyorlar?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bundan önce yürürlükte olan 6222
sayılı Kanunda istenen cezaların çok fazla olduğu,
yapılan yeni değişikliklerle suç ve ceza dengesinin
sağlandığı söylenmektedir. Sormak gerekiyor: O zaman
bunları düşünemediniz mi? Unutmayın ki demokratik ülkeler, evrensel hukuk ilkeleri
ve özgürlüklere saygı çerçevesinde siyasi akılla yönetilir. Bu siyasi
akıl da kamu vicdanıyla yakından ilgilidir. Cezaların fazla
olduğu ortada ise o gün bu kanunu çıkarmaktaki amacın ne
olduğu ve şu anda yapılması istenen değişiklikle
neyin amaçlandığı açıkçası merak konusudur.
Şu
anda değişikliği planlanan Yasa, açıktır ki
geçtiğimiz aylarda patlak veren şike skandalı olmasaydı
gündeme gelmeyecekti. Yüce Meclisin futbol lobilerinin yoğun
baskısı altında böyle bir kanun çıkarmak istediği
artık herkes tarafından dile getirilmekte. Yüce Meclisin üstünde
birtakım karar alıcıların var olduğu dillendirilmektedir.
Burada ne tür ekonomik oyunların döndüğü,
kimlerin bu işten nemalandığı ya da Meclisin kimlerin
baskısıyla bu yasayı çıkartmak istediği, hangi cemaat
ve futbol lobilerinin bu işin arkasında olduğu soruları
açıkçası Meclisin ciddiyetine gölge düşürmektedir.
İddianamesi kısa zaman önce tamamlanmış,
yürütülmekte olan bir soruşturmada yargıya müdahale anlamına
gelebilecek bir uygulamaya gidilmemesi gerekmektedir. Ancak Sayın
Cumhurbaşkanının vetosuna cevaben Adalet
Bakanlığı Komisyon Raporunda geçen "Yapılan bazı
kanun değişikliklerinin bazı hâllerde soruşturulan ve
kovuşturulan kişilerin durumunu etkilemesi
kaçınılmazdır. Ayrıca ceza kanunlarındaki lehe olan
değişiklikler geriye yürüdüğünden, kişi hakkında hüküm
vermiş hatta hükmün infazına başlanmış olsa bile, lehe
olan değişiklikten yararlanılır." denilmektedir.
Sorulması gereken soru ise şudur: Madem bu kadar opsiyonel
bakabiliyorsunuz, madem bu işin istisna hâlleri mevcut, neden aynı
hassasiyeti tutuklu vekiller için öngörmüyorsunuz?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir önceki
konuşmamda da ifade ettiğim gibi, Yüce Meclis, Sayın
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül tarafından veto edilmesine
rağmen kişiye özel kanun çıkarmakta ısrar ederek tarihî bir
ayıbı işlemeye devam etmektedir. Sayın
Cumhurbaşkanı, veto gerekçesinde, yasanın toplumun adalete olan
güven duygususun sarsılmasına neden olacağı, suç ve ceza
arasında ölçülülük, caydırıcılık gibi ceza hukukunun
temel prensiplerini etkisiz kılacağı, kamuoyunda genel ve
gereklilikten doğan bir düzenlemeden ziyade hâlen yürütülmekte olan bir soruşturma
kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu
intibaını uyandırdığı ve esas amacın dışında
özel bir saik ile hazırlandığını düşünmektedir.
Kişiye özel yasa çıkarmanın tehlikelerine, bunun ne tür
hukuki sorunlara yol açacağına geçen konuşmamda
değinmiştim. Bu yasanın kamu vicdanında ağır
yaralar açacağına, insanların kafasında Meclisin
ciddiyetine ve samimiyetine dair bir takım soru işaretleri
doğuracağına dair kuşkularımı sizlerle
paylaşmıştım. Görünen o ki Sayın
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül de aynı kanaattedir.
Tasarının yasalaşmaması için öne sürdüğümüz gerekçeler
ile Sayın Cumhurbaşkanının gerekçeleri birbiriyle
örtüşmektedir. Partiler üstü bir konumda olan Sayın
Cumhurbaşkanının bizimle aynı hassasiyette
olmasını da yasanın kamu vicdanını
yaraladığını göstermesi açısından önemli
görüyoruz.
Bu noktada şunu ifade etmekte yarar görüyorum: Kamuoyunda
partimizin de bu yasaya destek olduğu ile ilgili haberler, destek
vermediğimiz hâlde, bilinçli bir şekilde yapılmaya devam
etmektedir. Bütün kamuoyu bilmeli ki bu yasa kesinlikle Barış ve
Demokrasi Partisinin onayı dışında
çıkarılmaktadır. Partimizin bu türden şaibeli yasaların
çıkarılmasında rolü olmadı, olmayacaktır. Hukuk
ilkelerinden taviz vermek partimizin politik ve etik prensipleriyle kesinlikle
bağdaşmamaktadır.
Siyasi iradenin milletin iradesi olması gerekmektedir. Milletin
iradesine ipotek koymak, aldığı oylarla halkın teveccühünü
kazanmış vekillerin şu anda cezaevinde olmalarının
nasıl bir açıklaması vardır? Üzülerek ifade etmek gerekir
ki Türkiye'nin bu kadar ciddi meselesi varken ve en önemlisi 8 milletvekili
arkadaşımız tutuklu iken, bütçe görüşmeleri devam ederken
bu yasanın ivedilikle yeniden geçirilmek istenmesi Meclisin ciddiyetiyle
bağdaşmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukun genel
prensipleriyle bağdaşmayan ve aynı zamanda örtülü af
anlamına gelen bu yasa tasarısının bu Meclisten
çıkmaması gerekmektedir. Ancak görünen o ki biz ne desek diyelim, bu ayıbın
Meclis tarihine geçmemesi için ne kadar çabalarsak çabalayalım bu yasa
Meclisten çıkacak gibi görünüyor. Bizim sözümüz de sizin sözünüz de
bilinecek ve takdirini kamuoyu verecektir. Madem istendiğinde ivedilikle
bir kanun çıkarılabiliyor, gelin, hep beraber yüce Meclisin içinde
bulunduğu ayıplı duruma son verelim. İçeride tutuklu
bulunan vekil arkadaşlarımızın burada, milletin Meclisinde
görevlerini yapabilmeleri için gerekli yasal düzenlemeleri yapalım ve
tutuklu vekillerin bu hâllerine bir son verelim.
Konuşmama son verirken
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dora.
4üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
103 sıra sayılı teklifin 4 üncü maddesinin yasa teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Bozlak
Sırrı Sakık
Sırrı Süreyya Önder
Adana Muş İstanbul
Erol Dora Adil Kurt Hasip Kaplan
Mardin Hakkâri Şırnak
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Suç ve ceza arasındaki adil denge ihlal edilmektedir.
BAŞKAN Komisyonun ve Hükûmetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 6222 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin
birinci fıkrasında geçen üç aydan bir yıla kadar hapis veya
adli para ibaresi yirmi günden az olmamak üzere adli para ve ikinci
fıkrasında geçen bir yıldan üç yıla kadar ibaresi üç
aydan bir yıla kadar şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde söz
almak isteyen? Yok.
Önerge vardır, okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
103
sıra sayılı yasa teklifinin 5 inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı
Süreyya Önder Sırrı
Sakık Erol
Dora
İstanbul Muş Mardin
Adil
Kurt Murat
Bozlak Hasip
Kaplan
Hakkâri Adana Şırnak
BAŞKAN Sayın Komisyon önergeye katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Komisyon katılmıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ölçülülük, caydırıcılık gözetilmemiş,
ceza hukukunun temel ilkeleri ihmal edilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 6222 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin
birinci fıkrasında geçen asliye veya ağır ibaresi sulh
veya asliye şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde söz
almak isteyen? Yok.
Bir önerge vardır,
okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
103 sıra sayılı
yasa teklifinin 6 ncı maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan Murat
Bozlak Sırrı
Sakık
Şırnak Adana Muş
Erol
Dora Adil
Kurt Sırrı
Süreyya Önder
Mardin Hakkâri İstanbul
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılınmamaktadır Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Usul kanunları CMK ile belirlenir, özel yasalarda düzenleme yapılması adil değildir.
BAŞKAN Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7 Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen
HASİP KAPLAN (Şırnak) Söz istiyorum.
BAŞKAN Hasip Kaplan, buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Tabii,
sabahın ezanına yirmi dakika kaldı. Süreyi doldurdunuz tabii.
Önergeler üzerindeki konuşmalar da yapılmıyor, geçiyor ama
burada yaşanan bir olayı, Genel Kurulda hiçbir şey
yaşanmamış gibi kapatıp buradan eve gidersek sanıyorum
Genel Kurulun, İç Tüzükün, Meclisin mehabetinin, disiplininin, grup
başkan vekillerinin, bunların tamamının artık hiçbir
anlam ifade edemeyeceği bir gidişle buradan gideceğiz.
Biz zaman zaman konuşuruz, zaman zaman da sert
tartışmalar olması doğaldır özellikle muhalefet
arasında, iktidar arasında, iktidarla muhalefet partileri
arasında ve zaman zaman da oluyor. Burada söylediğimiz bazı
sözler zaman zaman amacının dışında, zan altında
bırakıyormuş gibi arkadaşlarımızı. O kaygıyla
da çıkıp söz söyleyebiliyorlar, doğaldır ama tepkilerimizi
ölçülü koymak zorunluluğumuz da var.
Şimdi, çok açık söylüyorum, iddianameyle ilgili -bugün
açıklandığı için zaten bütün basında,
internette var- orada dikkat çektiğim husus, Sayın Canikliyi
incitmiş olabilir, böyle bir zan durumu doğurduğu için ama ben
bir hukukçu olarak ısrarla telefon görüşmeleri, Yaşanan
Anadoludaki küçük bir şehir ve orada vekil olduğunuz zaman sizi
bulur bu telefonlar. ifadesiyle ısrarla bunun altını çizmeye
çalıştım ve böyle bir amacımın
olmadığını gösterir.
Buna
gelince, ben şunu çok açık söyleyeyim, çok çok açık söyleyeyim:
Ben otuz iki yıl hukukçuluk yaptım, avukatlık yaptım,
hukukçuluğumu bütün dünya bilir, uluslararası hukukta, Avrupa
Hukukçular Birliğinde de çalıştım. Sayın Canikli benim
bir terörist hukukçu olmadığımı biliyor, sanıyorum ve terbiyesizlik
konusunda da kastını aştığını, diğer
arkasından kelimelerin de onu üzdüğünü düşündüğünü bu arada
düşünmek istiyorum. Elbette ki o tepki üzerine benim buraya gelip böyle
bir tartışma sürecinde bardağı, bakın, buraya
vurmuşum, kırmışım, doğru olmamıştır;
Genel Kurula karşı bu davranışım da doğru
olmamıştır. Açık söylüyorum, olmaması gereken,
yaşanmaması gereken bir şey.
Her
şeyin üç süreci var.
Birincisi:
Burada tartışmalar yaşanmamış gibi üç maymunları
oynayıp eve gidebiliriz.
İkincisi:
Engizisyon mahkemesi tarzı bir usul işletebiliriz.
Oylatırız, çoğunluğu olan istediği gibi kararı da
çıkartabilir.
Üçüncüsü:
Biz, zaten, burada mecburuz, bu çatının altında birlikte
çalışırız, bu süreci işletiriz, bunu devam ettiririz
yoludur. Bu üçüncü süreçte, Bu çalışmayı beraber, bu
çatının altında yürütmek zorundayız. anlayış ve
sorumluluğuyla ben nasıl ki şu bardağı
kırmamın bu tepki karşısında doğru olmadığını
ifade ediyorsam, Sayın Caniklinin de buraya gelip aynı şekilde
sözlerinin yanlış olduğunu ve geri
aldığını söyleyeceğine inanıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Canikli buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, son maddede zaten
grup başkan vekillerine söz vereceksiniz, o zaman halledelim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Tamam, kısa, Sayın
Muharrem Bey.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce Sayın Kaplan şahsımı bir şekilde
yürüyen ve kamuoyu tarafından bilinen bir davaya ilişkilendirecek
tarzda bir ifadesinin yanlış olduğunu biraz önce beyan etti,
kesinlikle böyle bir amaç taşımadığını, böyle bir
amacı olmadığını beyan etti. Dolayısıyla bu
çerçevede benim de kullandığım ve o kayıtlardaki ifadeler
de buna yönelik tepkisel bir düşüncenin yansıması olarak ortaya
çıkmıştır ve bu çerçevede Sayın Kaplanın bu
ifadeleri ya da bu sözlerini geri alması ve düzeltmesinden sonra ben de bu
şekildeki ifadelerimi geri alıyorum aynı şekilde.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (Alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ederiz.
7nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde MHP Grubu adına Mehmet
Şandır.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten, üzerine özel anlamlar yüklenerek belki bazı amaçlar
doğrultusunda toplumu geren, ayrıştıran, cepheleştiren
ve bazı değerleri de yıpratan bir kanunun sonuna geldik. Bu
kanunun öncelikle spor camiasına, Türk futboluna hayırlı
uğurlu olmasını yüce Allahtan diliyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, bu kanunun birincisine, 6222
sayılı Kanuna muhalefet ettik ve bazı uyarılarda bulunduk,
ama Hükûmet tasarısıydı, İktidar Partisi grubunun
sahiplenmesiyle geçti.
Buradan çıkan kanunların tamamı Meclisin kanunları.
İktidarıyla muhalefetiyle, burada muhalefet de yapsak sonuç bizim,
hepimizin, ama o burada birlikte kabul ettiğimiz kanunun spor
camiasına huzur getirmediğini gördük. Onun üzerine, onu gerekçe göstererek
yapılan uygulamaların -operasyon demeyeyim, ama- o camiada çok ciddi
rahatsızlıklara sebep olduğunu gördük.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, sporu toplumun en değerli
ortak paydalarından biri olarak görüyoruz. Bugün özellikle futbol toplumun
yarıdan fazlasının aidiyet duyarak ilgilendiği bir alan.
Bir spor kulübünün 20 milyon üyesi veya taraftarı olduğu söyleniyor.
Bu kadar büyük bir toplumsal kitleyi ilgilendiren bir olayı, biz kaos
içerisinde, belirsizlik, gerginlik, sıkıntı içerisinde
bırakamazdık. Bakın, bu yaşanan sıkıntıların
sonunda Türk Millî Futbol Takımı Avrupa kupalarına
katılamadı. Ee, bunun düzeltilmesi ancak Türkiye Büyük Millet
Meclisinde daha önce çıkartılan ve uygulamalarıyla
yanlışa sebep olan kanunun düzeltilmesiyle mümkündü.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, spor camiasının bu yöndeki
talebini ciddiye almak mecburiyetindeydik ve ciddiye aldık. Bize geldiler,
Kulüpler Birliği Vakfı bize geldi, Sayın Genel
Başkanımıza geldi, grubumuza geldi, bu ihtiyacı ifade etti.
Biz onlara inanmak mecburiyetindeyiz. O inancımız doğrultusunda
destek olacağımızı ancak bunun bir mutabakatla
çıkması gerektiğini ifade ettik. Sonuç itibarıyla, Kulüpler
Birliği Vakfının hazırlayıp getirdiği metni
komisyonda, yetkin 25 tane hukukçu, 26 tane Adalet Komisyonu üyesi
tartıştı, birtakım değişiklikler de yaparak
buraya getirdi ama mesele öyle noktalara çekildi ki, Sayın
Cumhurbaşkanı tartışmanın içine çekildi, partilerin
içiyle oynanmaya başlandı, üstüne özel anlamlar yüklenerek, toplumda
bir ayrışmaya, bir gelecek projeksiyonuna dönüştürüldü. Bunun
kime ne faydası var? Bu konuda, bu Meclis her defasında daha önce
çıkarılmış kanunları değiştirerek hukuk
kuruyor. Görevimiz bu, işimiz bu. Bir yerde ihtiyaç varsa, bir yerde yanlışlık
varsa, eksiklik varsa bunu kim düzeltecek? Biz düzeltmeyecek miyiz? Şimdi,
bunun üzerine özel anlamlar yükleyerek Şikeye arka çıktılar. Suçluyu
korudular. ve çok talihsiz bir beyan olarak Kişiye özel yasa
çıkardılar. Ben bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine
haksızlık olarak görüyorum. Sayın Cumhurbaşkanının
böyle bir kastı olmamıştır ama topluma yansıması,
algılaması bu. Meclisimize yazık. Bu Meclisi her defasında
suçlayarak, her defasında çıkardığı kanunları
arkasına bazı anlamlar yükleyerek suçlarsak, tuz kokarsa nereye
gideceğiz? Bu toplum sorunlarının çözümü için nereye güvenecek?
Bu Kanunla cezalar kaldırılmıyor. Bu Kanun,
uluslararası hukuka aykırı değil. Bir
yanlışlık yapılırsa yine biz düzelteceğiz.
Dünyanın sonu değil. Ama bu konuyu, bu Meclisin ortak
çalışmasını da dinamitleyecek şekilde böyle sorgulamaya
kalkar, bunun üzerinden birbirimize hakaretler yaparsak yanlış olur.
Benim biraz önceki konuşmamda Sayın Canikliye düşer. dememin
sebebi, iktidar grubu, büyük olana düşer.
Yanlışın terazisinde tartılarak doğruyu
bulamayız. Biri yanlış yaptıysa bizim de o
yanlışı gerekçe yaparak yanlışı büyütmemizin
anlamı yok. Ben, Sayın Caniklinin ve Grubunun
duyarlılığına saygı gösteriyorum. Hiç kimse kimseyi
bir hüküm cümlesi kurulmadan, yargı ortaya çıkmadan ilzam edecek bir
ithamın altında bırakmak hakkına sahip değil. Bunun
adı ne siyasettir ne hitabettir ne hukuktur. Sayın Kaplanın da
böyle bir kastı olmadığını ümit etmek istiyorum. Ama
dikkatli olmak lazım, duyarlı olmak lazım. Bütün toplumun
dikkatlerinin toplandığı bir noktada bir kişiyi iddianamede
bulunmakla -Çünkü o iddianame şikecilik suçuyla hazırlanmış
ve birilerini ilzam ediyor- orada isminin bulunmakla, onun bulunuşunun
gerekçesini anlatmadan geçiştirmekle oluşan hava güzel
olmamıştır, şık olmamıştır, doğru
olmamıştır. Bu noktada Sayın Caniklinin
duyarlılığına, duygusal tepkisine hak vermek mümkün ama
Şeyh Edibalinin sözünü tekrar hatırlatıyorum: Büyük
olmanın sorumluluğu önemli. Yanlışın terazisinde
tartılarak doğruyu bulamayız. Bu sözü tekrar tekrar söylüyorum.
Bu Meclisi çalıştırmak mecburiyetindeyiz, bu Meclisi
birlikte çalıştırmak mecburiyetindeyiz; tüm
farklılıklarımızla, tüm azlıklarımızla. Hiç
kimse kendini burada dışlanmış, farklı görmemeli.
İkide bir bunu öne sürerek Gücünüz yetmez. tehdidinde de bulunmak hiç
kimseye bir fayda getirmez ki. Biz hep beraber burada
çalışacağız Sayın Kaplan. Dolayısıyla, hiç
kimse sizi burada dışlamıyor, yok saymıyor yani bunu
varmış gibi göstermek bu Meclise haksızlık olur; bu sebeple
söylüyorum.
Bir şey daha söylemek lazım, bir değerli milletvekilimiz
söyledi. Bu aciliyete ne ihtiyaç var? Biraz daha geç bırakırsak bu
tartışmalar daha çok büyüyecek, daha başka noktalara çekilecek.
E bu tartışmayı bitirelim. Bu tartışmanın
üzerinden bazı değerlerimizin zarar görmesini engelleyelim. Bunu
bitirelim. Dolayısıyla, gecenin bu yarısında veya
işte, bütçe kanunlarının arkasında görüşülmesinin
sebebi bu. Bu zararı aza indirmek, bunu durdurabilmek için, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz, bunun bu gece görüşülmesini talep ettik, onay
verdik ve katkı veriyoruz.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, ümit ederim ki bir
daha bu yanlışlıklar, bu olumsuzluklar yaşanmaz. Aynı
düşünmeyebiliriz, farklılıklarımız olacak, farklı
düşünebiliriz ama birbirimize tahammül etmeyi, birbirimize sabretmeyi,
olgunlukla karşılamayı da başarmamız gerekiyor.
Bu kanunun, tekrar, Türk spor camiasına hayırlı,
uğurlu olmasını, Meclisimize de hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Madde üzerinde Hasip Kaplan, buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Evet,
çalışmaların sonuna geldik. Mecliste üç tane parti, çok acil deyip
bu yasayı çıkarıyor. Bu yasayı, cezaları indirerek,
süren yargılamaları etkileyerek, caydırıcılığı
kaldırarak, iyicene tartışılmadan, konuşulmadan,
kamuoyunun uyarıları dikkate alınmadan,
Cumhurbaşkanının kaygı duyduğu veto gerekçesini yok
sayarak, bizim düşüncelerimizi yok sayarak ve Barış ve Demokrasi
Partisinin Grubunun bütün uyarılarına rağmen, bu yasayı
sizler çıkarmış olacaksınız. Çoğunluğunuz üç
partinin zaten yetiyordu. Ancak şunu size açıklıkla söyleyeyim:
Türk Ceza Kanununun 220nci maddesine göre organize suç şebekeleriyle
ilgili süren soruşturmalar açısından bu
çıkardığınız kanun yetmez. Eğer gerçekten bu
amaç, bu saikle hareket edilmişse Türk Ceza Kanununun 220nci maddesiyle
ilgili organize suç şebekesi ki bir silahlı örgüt olarak geçiyor 220,
meşhur 220nci maddedir bu, 1, 2, 3üncü maddeler. Şimdi, bakın,
1, 2, 3üncü maddelerin bile devamı maddeler var bu 220nin. Belki
farkında değilsiniz, hukukçu olanlar bilir, 7 ve 8inci maddesi var,
diyor ki: Örgüt üyesi olmamakla birlikte
Bakın, dikkat edin, bu illegal
bir örgüt olabilir, bu, işte, bu tür şike, mafya, çeteyle ilgili bir
örgütlenme olabilir, farklı bir örgüt olabilir. Bu örgütlerle ilgili bu
tanımda diyor ki: Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi gibi
davrananlar da aynı cezayı alır. Şimdi, bunca üzerinde
saatlerdir tartıştığımız bu maddenin, bu
yasaların, bu indirimlerin yapıldığı bu noktada
220nci maddenin işleyişinin de bu şekilde devam etmekte
olduğunu ve ettiğini de bir taraftan uyarmak istiyorum. Şunu çok
iyi bilmek lazım: Bu soruşturmalarda gizli dinlemeler
yapıldı, gizli soruşturmalar yapıldı, gizli
tanıklar üretildi. Bakın, dikkatinizi çekiyorum, gizli tanıklar
vardı, gizli soruşturmacı vardı ve gizli dinlemeler
yapıldı. Sporda da, başka suçlarda da, her yerde de adaleti
derinden yaralayan hukuksuzluklar akıyor paçalardan akarcasına. Gizli
dinleme sporcuya da yapılsa, federasyona da yapılsa, kulübe de
yapılsa, Ergenekona da yapılsa, KCKye de yapılsa, Hopa
davası sanıklarına da yapılsa gizli dinleme, gizli delil,
gizli soruşturma, özel güvenlik mahkemeleri, özel savcılar, özel
mahkemeler, olağanüstü mahkemeler adaletsizliğin adıdır.
Siz istediğiniz kadar cezaları azaltın, bir şeyi
değiştirmeyeceksiniz. Çok açık söylüyorum, bir şey
değişmeyecek. UEFAnın bir takımı alı koyup bir
başka takımı Avrupaya göndermesi veya Sayın
Şandırın
Millî takım mı gidemiyor dediniz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Tabii, Avrupa Şampiyonasına.
HASİP KAPLAN (Devamla) Katılamıyor değil mi?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Hukuken değil,
başarısızlıktan gidemiyor.
HASİP KAPLAN (Devamla) Yani, farklı nedenlerle spor
camiasının yaşadığı bu sorunların hiçbirini,
bu cezaların indirilmesi veya ırkçı propagandanın
cezasının azaltılması hiçbir şeyi çözmeyecektir. Bunu
zaman gösterecektir, hep beraber göreceğiz.
Ve biz,
gerçekten Meclisin kaliteli yasama yapma sürecinde bu tür yasaların
alelacele getirilmesi, kırk sekiz saat İç Tüzük hükmünün beklenmemesi,
Danışma Kurulu kararı olmamasına rağmen İç
Tüzüke aykırı davranılması, bu kadar acele ve bütçe
görüşmelerinin dört parti grubu tarafından belirlendiği bir
süreç içinde 8-21 tarihleri arasına bu tür yasaların monte edilmesi
eksenliği, centilmenliği, anlaşmayı ve ilkeleri
sarsmıştır. Bakın, çok açık söylüyorum; yarın bir
başka öneri gelebilir, öbür gün başka bir öneri gelebilir. Ve Meclisin
bütçe görüşmeleri içindeki bu devamlılık, önceki gelenek, oturmuş
ahenk delinmiştir, sarsılmıştır arkadaşlar.
Bakın, çok açık söylüyorum; bu saatte, dört buçuk, beşte eve
gideceğiz ve üç saat sonra tekrar Meclise gelip saat on birde oturuma
başlayacağız. Yani eve ancak gideriz, duşumuzu
alırız, üstümü değiştiririz, bir çay, kahve içer, tekrar
buraya döneceğiz. Eğer buna sağlıklı bir
çalışma diyorsak, bütün bunların çok sağlıklı
olduğunu, Meclisin sağlıklı düşündüğünü
düşünüyorsanız, bu yasanın bu şekilde çıkmasıyla
sorunların çözüldüğünü, kamu vicdanının temizlendiğini,
bütün haksızlıkların, adaletsizliklerin çözüldüğünü
sanıyorsanız inanın yanılıyorsunuz.
Bizim
dikkatini çektiğimiz kamu vicdanının
rahatsızlığını yarın çek sahiplerinden tutun da
ekonomik suçtan içeride olanlardan, basın suçlarından içeride
olanlardan tutun da farklı suçlardan, farklı örgütlerden, Hopa
davasından, KCK davasından, Ergenekon davasından, Devrimci
Karargâh davasından, her birisi bir örgütün içine torba olarak
atılmış birçok adaletsizliğin, olağanüstü
yargılamaların hepsinin gündemine bomba gibi düşecek ve yeni bir
tartışma başlayacaktır. Bu yeni tartışmanın
adı Biz de mağdurduk, bizim için niye yapmadınız?
olacaktır ve herkes Meclisi suçlayacaktır, herkes sizleri suçlayacaktır.
Diyecektir: Siz mademki adalet diyordunuz, niye herkese adalet istemediniz?
Mademki bu haksız bir şey, düzeltelim. Niye ekonomik suçlarda, çek
suçlarında düzeltmiyorsunuz, niye basın suçlarında
düzeltmiyorsunuz, niye düşünce suçları hâlen terör suçları
kapsamında ve bu suçlar nedeniyle hâlâ insanlar üç sene niye hâkim önüne
çıkamıyor? Bunun hesabını soracaklardır, uzun
tutukluluğun hesabını soracaklardır, adaletsizliğin ve
dolan cezaevlerinin hâli yarından itibaren bu yasayla çok daha fazla
kaynayacaktır. Bir taraftan Bir iş yapıyorum. derken çok büyük
bir tahribat açacağını bu yasanın göreceksiniz ve umut ediyorum
ki inşallah şikecilere; bahis oyunlarında hile, dalavere
yapanlara; mafya sektörünün merak
sardığı çok paranın olduğu bu alana dalanlara da
cesaret vermez bu yasa. Bu hâliyle cesaret verici bir duruma gelmiştir. Bu
hâliyle Hiç kimseye bir şey olmaz. anlayışı
gelişecektir. Bu hâliyle Meclis, artık, demek ki bu tür suçlarda
koruyucudur, kollayıcıdır. anlayışı
gelişecektir. Biz düşüncelerimizi, önergelerimizle,
konuşmalarımızla ısrarla bunu dile getirdik. Biz Meclisin
yaptığı bu şike yasasında Meclisin şike
yapmasında Barış ve Demokrasi Partisi olarak yokuz. Hepinizi de
vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Madde üzerinde Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
Öncelikle, sendikacı kökenli arkadaşlarımız var,
onların bu soruna el atması lazım. Bu çalışma
koşulları ILO standartlarına uygun değil.
22nci Dönemde böyle bir gece yaşamıştık YÖKle
ilgili bir yasada. Tabii, 15.00te açılmıştı Meclis ve
sabah 11.00i geçmişti, 12.00ye doğru, on dokuz saat
çalışmıştık, bugün de on sekiz saat.
Sayın milletvekilleri, biz bir kamyon şoförü olsaydık,
otobüs şoförü olsaydık bir günde sekiz saat araç
kullanırdık ve bir kere de beş saatten fazla kullanamazdık.
Yani on sekiz saat, bundan sağlıklı bir sonuç almak mümkün
değil. Ben araç kullanacak arkadaşlarımı şimdiden
uyarıyorum, aman yavaş gidin eve giderken, dikkatli gidin, bu konuda
bir problem olmasın.
Şimdi, bakın, yarın ya da öbür gün gazetelerde şöyle
fotoğraflar göreceğiz: Uyuklayan milletvekilleri, esneyen
milletvekilleri
Sanki on sekiz saat bu kapalı mekânda durup da esnemeyen,
uyuklamayan bir insan, bir yaratık olabilirmiş gibi. Böyle bir
şey olabilir mi? Bundan daha doğal, uyuklamaktan, esnemekten,
yaslanmaktan daha doğal başka ne olabilir? Ve bunu haber diye
yutturacaklar bize ve biz bunları seyredeceğiz ve bu bir meslek
olacak! Aa bak uyukladı, bunu çektim! Yani şöyle olacak: Günde 7-8
bin kişinin girdiği Meclis lokantasında tüketilen et
miktarını, 8 bine değil de 550ye bölecekler, sonra da Ayda 320
kilo et yedi. deyip bizi bir ayıyla yarıştıracaklar.
(Alkışlar)
Bunda bizim de payımız var. Bakın, inanın bizim
payımız var bunda. Şöyle bunda bizim payımız var:
Emekli olamayan arkadaşlarımız var. Ben emekli olanlardan
birisiyim. Emekli olamayanlardan birisi var, toplumun bütün kesimlerinin
sorunlarını çözmek üzere bir araya gelmiş Türkiye Büyük Millet
Meclisi, kendi sorununu çözemeyen bir topluluk, bu milletin
sorunlarını nasıl çözecek? Nasıl çözecek? (CHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Kimden korkuyoruz? Neden
korkuyoruz? Yani iki tane gazeteci yazacak diye ondan mı
korkacağız? Niye korkuyoruz? Bakın, değerli
arkadaşlarım, ben size
(Gürültüler) Bir dakika arkadaşlar, bir
dakika
Bakın, ben bir samimiyetle anlatıyorum size bunları. Ben
çok arkadaşlarımın sıkıntı içerisinde
olduğunu biliyorum, bütün partilerde. İçimizde
sıkıntıda olanların oranı, tuzu kuru olanların
oranından daha fazladır. Burası holding patronlarının
topluluğu değildir, burası halk Meclisidir. (CHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Burada varlıklı
insanlar da var, kıt kanaat geçinen insanlar da var.
Bakın değerli arkadaşlarım, bir şey daha
söyleyeceğim, bir siyasi amaçla söylemiyorum bunu: Tutuklu
milletvekillerinin tutukluluk süresiyle ilgili Sayın
Cumhurbaşkanının kanaati var, uzun diyor, Sayın
Başbakanın var, Sayın Arınçın var, Adalet
Bakanının var, Meclis Başkanının var. Bunlar bizim
arkadaşlarımız, niye çözmüyoruz bunların sorununu? Herkes
bu ülkede yöneticilerin tümü; Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın
Başbakan, Sayın Meclis Başkanı, Adalet Bakanı, bu
konuda bir görüş belirtmiş. Bunlar bizim arkadaşımız,
bunun da gereğini yapmalıyız. Bunda utanacak, sıkılacak,
geri adım atacak, korkacak bir şey yok; yani toplum, milletvekilleri,
Parlamento üzerinde çeşitli baskı grupları var; yalan
yanlış haber bunların başında geliyor; Kendine
yontuyorlar. diye haberler yapılabiliyor. Halka anlatamamaktan
kaynaklanan zorluklarımız var; bunlardan korkmayacağız biz,
yürüyeceğiz, gideceğiz.
Hadi biz milletvekiliyiz, hadi biz siyasi partilerin temsilcileriyiz,
hadi biz uğraşıyoruz, mücadele ediyoruz. Bu çocukların suçu
ne? Bu personelin suçu ne burada şimdi? Onların suçu ne? Çoluk
çocukları var evde. Bunlardan, siyasi hırslardan biz aslında bir
an şöyle bir sıyrılsak, şöyle bir baksak, empati yapsak -az
önce Sayın Caniklinin canının yandığı gibi haklı
gerekçelerle, haklı olarak; kendisine haksızlık
yapıldığını da söyledim- desek ki: Ya arkadaş,
bu benim başıma geldi, başka kimlerin başına geldi
acaba? deyip onların başına da gelmemesi için
Aklıma ne geldi biliyor musunuz? Dedemin babasının mezar
taşındaki yazı geldi. Çocukluğumda anlayamıyordum onu
bu nedir diye, tam cümleyi düzgün kuramıyordum. Aynen şöyle
yazıyordu: Ziyaretten murat bir duadır, bugün banaysa yarın
sanadır. diyordu. Bu iktidar kimseye kalıcı değil, bu
milletvekilliği kimseye kalıcı değil, otuz yıl sonra
burada hiçbirimiz olmayacağız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Biz üç sene sonra yokuz.
(Gülüşmeler)
MUHARREM İNCE (Devamla) Ben kendimi kastetmiştim.
Elitaş, ben Otuz yıl sonra burada olmayacağız. derken
kendimi kastetmiştim. Üç yıl sonra senin olmayacağın belli
zaten
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Beraber ayrılırız.
MUHARREM İNCE (Devamla)
çünkü üç dönem arka arkaya seçildin,
sizin Tüzükte dördüncüye seçilemiyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Biz buraya çivi çakmadık,
bizden sonra da gelecekler var. Sen niye çivi çakıyorsun oraya?
MUHARREM İNCE (Devamla) Bir de şunu söylemek istiyorum: Üç
dönem üst üste gelmiş bir arkadaşınız olarak şunu
söyleyeyim: Bu Parlamentonun yüzde 65i önümüzdeki dönem değişecek yani
yarımızdan fazlası bir daha gelmeyecek buraya. O dört sene de
böyle, gözünü açıp kapayıncaya kadar geçecek. Geriye bir tek ne
kalacak biliyor musunuz? Dik durmak kalacak, dik. Geriye bir tek bu kalacak.
Geriye başka hiçbir şey kalmayacak. Merak etmeyin, o emeklilikten
sonra da milletvekilliği devam edecek, yine
çağrılacaksınız, yine masraflar devam edecek. O
arkadaşlarımı görüyorum ben. Bütün bunlar
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) İmzalayalım
Muharrem İnce, imzalayalım.
MUHARREM İNCE (Devamla) Tek taraftan almayın, başka
şeyler de söyledim, Hepsini birlikte dedim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Tamam.
MUHARREM İNCE (Devamla) Hepsini birlikte getirin,
imzalayalım. Evet, doğru, tutuklu milletvekillerimiz ilgili de
getirin, emekliler için de getirin, hepsini getirin, imzalayalım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bunları aslında çözebiliriz.
Bunları çözmek kolay ama şunu bilin ki gerçekten, bunlar
unutulup gidecek, kim dik durmuşsa o kalacak. Size ben bir şey
söyleyeyim mi? Çok dürüstçe, dokuz yıllık milletvekilisin madem,
çık şöyle, samimice söyle derseniz, size bir şey söyleyeyim:
Geriye dönüp baktığımda, bir şeyden çok üzülüyorum biliyor
musunuz, bunu niye öyle yaptım diye. Parti yönetimi bize Bu 2/B
oylamasında oy kullanmayacak milletvekilleri. dedi. Bizim oy
kullanmamızı engellediler 2/Bde.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) 22nci Dönemde.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Evet, 22nci Dönemde. Ben de bu karara
uydum ve anayasal hakkım olan oy kullanma hakkımı
kullanmadım, kullanmadım. Oy kullanmama
Kullandırılmadı
Size bir şey söyleyeyim mi? Hâlâ içimde
bir yaradır. Aslanlar gibi, gidip oyumu kullansaydım, bir daha da
beni listeye koymasalardı, keşke bunu yapsaydım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Bravo!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, ben size bir şey
söyleyeyim: Siz de yarın ah, vah etmemek için, çıkın deyin ki
Biz bu ülkenin milletvekiliyiz, sekiz milletvekilinin tutuklu
olmasını içimize sindiremiyoruz. Gelin, içinizden bir yürekli
arkadaşımız çıksın, benim düştüğüm bu hataya
o düşmesin; o düşmesin, yarın ah, vah etmesin, bence benim
yapamadığımı o arkadaşım yapsın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Metiner, İnternette bir yazı varmış. Ben
tutanaklara bakarım, tutanaklarda öyle bir şey yok. Her gazetede
çıkanı esas alıp birbirimizle ilgili yorum yapacaksak bunun sonu
gelmez. Ben baktım, tutanaklarda öyle bir şey yok.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Siz de konuşacaksınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Grup adına efendim, son
maddede.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Saat çok erken yani saat beş. Allah rızası için ya!
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saat beşe çeyrek var, biraz sonra, inşallah bu yasayı da
onayladıktan sonra evimize gideceğiz ve bugün saat on birde tekrar
MUHARREM VARLI (Adana) Gitmesek ne olur ki? Devam edelim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bütçenin dördüncü turunu görüşmek üzere devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, kamuoyunda çok tartışılan
ve gerçekten tartışılırken de Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin yaptığı icraatları, açıkçası
haksız bir şekilde eleştirildiğine inandığım
bu yasa teklifiyle birlikte
Açıkçası, eleştirilerin asıl
kaynaklarından birisi bir 2011 yılında Nisan ayının
7sinde veya 8inde Türkiye Büyük Millet Meclisinin kapanma sürecinin son
gününde yine siyasi parti gruplarının
O dönemde aynı siyasi
partiler vardı, Barış ve Demokrasi Partisi, Milliyetçi Hareket
Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve AK PARTİ vardı. O gün, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kapanmak üzere olduğu gün dört siyasi parti
grubunun anlaştığı bir tasarı yarım saat
içerisinde yasalaştı.
Yasaları yapıyoruz, yasaları yaptıktan sonra
bazı yan etkilerini, uygulama anındaki
farklılıklarını ve cezayla suç arasındaki
orantısızlığı değerlendirdiğimiz zaman o
yasalarda düzenleme imkânını görüyoruz. Nitekim, burada yasaları
görüşürken verdiğimiz bir madde üzerindeki önerge, arkasından
önerge, arkasından tekriri müzakere yaptığımız
günlerle de karşı karşıya kalıyoruz. Şu andaki
yaptığımız iş de aynı şekilde. Bakın
biraz önce, burada ifade eden arkadaşımızın söylediği
çok doğruydu. Şu anda görüşülen iddianamede
konuştuğumuz 6222 sayılı Yasayla ilgili kısım
çok az. Genellikle Türk Ceza Kanununun 220nci maddesini ve ona
bağlı fıkraları ve sonraki maddelerini ilgilendiren
durumlar, düzenlemeler mevcut ama her ne hikmetse kamuoyu farklı
şekilde yönlendirilip biz şikeyle ilgili iddianamede, bir tutanak
çerçevesinde iddianame içerisindeki adı geçen şahısları
sanki burada kurtarıyormuş gibi bir his ortaya
çıkarıldı. Kesinlikle bu yanıltıcıdır,
farklı kişilerin, farklı odakların, farklı maksatlarla
Türkiye Büyük Millet Meclisini itibarsızlaştırmak için
yaptıkları bir propaganda olarak görüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinin yani 6250
sayılı Kanun Teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisine gelme süreci
iki aydır, üç aydır devam ediyor. Yeni Parlamento oluştuğu
günden bu tarafa Kulüpler Birliği bu konuyu yeniden düzenleme adına
tüm siyasi partileri, önce genel merkezlerini ziyaret ettiler, arkasından
siyasi parti gruplarını ziyaret ettiler. Siyasi parti
gruplarını ziyaret ederken biraz önce Sayın Grup Başkan
Vekilimizin ve Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, siyasi parti
grupları bunda mutabık kaldılar ve hepsi de altına imza
attılar fakat ne hikmetse komisyon aşamasında Ben imzamı
geri çektim. dediler.
Değerli arkadaşlar, siyasi parti tüzel kişiliği bir
konuyla ilgili imzasını attığı anda muhakkak ki o konuyla
ilgili araştırmasını sonuna kadar yapmıştır.
Araştırmasını yapmadan Ben bunu yanlış
değerlendiririm, imzamı çekiyorum. demek siyasi partinin her konuda
veya o konuyla ilgili ilgisiz davrandığının göstergesi
olabilir. Bakınız, siyasi partimizin temsilcilerinden birisi Biz
Türkiye Büyük Millet Meclisinin şike yapmasını
onaylamıyoruz. derken biraz önceki hassasiyetlere uygun bir şekilde,
tanımladığım ölçülerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
değerli üyelerini itibarsızlaştırmaya
çalışanların değirmenine su taşımaktadır,
onların ekmeğine yağ sürmektedir. Eğer biz parlamenter
demokratik sistemi tercih ettiysek, bu sistemde devam etmeyi kabul ettiysek
parlamenter demokratik sistemin itibarını sarsacak bütün engellere
birlikte karşı durmak mecburiyetindeyiz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Elitaş, biraz sona gel, sona.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Aslanoğlu, hep ben kürsüde konuşurken bana laf
atıyorsun. Sayın İnce dokuz buçuk dakika konuştu,
Sayın Şandır sekiz buçuk dakika konuştu, Sayın Aslan
on dakika konuştu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sen az konuş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ben az
konuşacağım, bir dakika kaldı.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Aslan değil, Kaplan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Kaplan
mı dedim? Ne dedim?
MUHARREM İNCE (Yalova) Kaplana
Aslan dedin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ne ise
Aslan da fark etmez, Kaplan da fark etmez.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakın, bir de şu: AK PARTİ Grubuna haksızlık
yapılıyor. Niye gecenin bu saatine kadar çalışıyoruz?
ILO sözleşmelerine aykırı. diyorlar. ILO sözleşmelerine
aykırı bir hareketin eylemi içerisinde bulunan sizlersiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Elitaş,
bir espriyi bile anlayamamışsın, oradan bile siyaset üretiyorsun
ya.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Mesela
bugün Sayın Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekili
dedi ki: Siz hiç olmayan bir geleneği buraya koydunuz. dedi.
Değerli Milletvekilim, daha önceki dönemde de biz bunu yaptık, daha
önceki dönemlerde de biz bunu yaptık.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Tüzükte
böyle bir hüküm yok Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bütçe
sonrasındaki yapılan işlerde grup önergesiyle birlikte
bunların yapılacağını da gördük.
MUHARREM İNCE (Yalova) Tabii, son maddeye gelince konuşuyorsun.
Niye bir madde önce konuşmadın? Bak, işte bu da Kayserili
uyanıklığı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bütçe
kanunundan önce de
Ben şunu tavsiye ediyorum: Değerli
arkadaşlar, bütçe görüşmelerine yarın saat 11.00den sonra devam
edeceğiz. Umuyorum ve diliyorum ki değerli milletvekili arkadaşlarımızın,
siyasi parti gruplarının, bu çerçevede, yarın bütçe
görüşmelerine İç Tüzükün yazdığı çerçevede devam
edeceklerini ümit ediyorum.
Yasanın hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 8inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
8inci madde kabul
edilmiştir.
Tasarının tümünün açık oylamaya tabi olması
konusunda bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini
arayacağım.
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 103 sıra sayılı Kanunun tümünün
oylamasının İçtüzük 143 gereği açık oylama ile
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Muharrem İnce? Burada.
Gürkut Acar? Burada.
Ahmet Toptaş? Burada.
Aylin Nazlıaka? Burada.
Haluk Ahmet Gümüş?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Burada, burada Sayın
Başkan.
BAŞKAN - İzzet Çetin?
MUHARREM İNCE (Yalova) Yerine Emrehan Halıcı.
BAŞKAN Yerine Emrehan Halıcı, tamam.
Sena Kaleli? Burada.
Emrehan Halıcı?
MUHARREM İNCE (Yalova) Yerine Ali Serindağ.
BAŞKAN Metin Lütfi Baydar? Burada.
Osman Aydın? Burada.
Kemal Değirmendereli?
MUHARREM İNCE (Yalova) Yerine Kazım Kurt.
BAŞKAN Bülent Tezcan? Burada.
Mahmut Tanal? Burada
Ferit Mevlüt Aslanoğlu? Burada.
İlhan Demiröz? Burada.
Celal Dinçer? Burada.
İdris Yıldız? Burada.
Kemal Ekinci? Burada.
Salih Fırat? Burada.
Sinan Aydın Aygün? Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, elektronik oylama cihazıyla
oylama yapacağız.
Oylama için üç dakika süre veriyorum. Bu süre içinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama
için öngörülen üç dakika içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak olan sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad
ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmasını rica
ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 103 sıra Sayılı
Kanunun açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Oy Sayısı |
: |
291 |
Kabul |
: |
284 |
Ret |
: |
6 |
Çekimser |
: |
1(x) |
|
|
|
Kâtip Üye Bayram Özçelik Burdur |
Kâtip Üye Tanju Özcan Bolu |
Hayırlı uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
III.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 10/12/2011 Cumartesi günü saat 13.00te
toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
Tarih:10/12/2011
Danışma Kurulunun 10/12/2011 Cumartesi günü yaptığı
toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun
onayına sunulması uygun
görülmüştür.
Nurettin Canikli Muharrem
İnce
Adalet ve Kalkınma
Partisi Cumhuriyet Halk
Partisi
Grubu Başkanvekili Grubu Başkanvekili
Mehmet Şandır Hasip Kaplan
Milliyetçi Hareket Partisi
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun; 10.12.2011
Cumartesi günü; saat 13.00te toplanması
Önerilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek üzere, 10 Aralık
Cumartesi günü saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 05.00
(x)
87 ve 88 S. Sayılı
Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 08/12/2011 tarihli 31'inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.
(x) Kanunun ilk görüşmeleri 23/11/2011 tarihli 22nci ve 24/11/2011 tarihli 23üncü birleşimlerde yapılmıştır.
(xx) 103 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.