TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
33üncü
Birleşim
10
Aralık 2011 Cumartesi
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1.- Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) DİYANET İŞLERİ
BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON
AJANSI BAŞKANLIĞI
1.- Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE
KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR
BAŞKANLIĞI
1.- Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
G) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) ADALET BAKANLIĞI
1.- Adalet Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Adalet Bakanlığı2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE
TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim
Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin
Hesabı
K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1.- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- İçişleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli
Milletvekili Hurşit Güneşin, Başbakan Yardımcısı
Ali Babacanın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkesin, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlunun, partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, Kırklareli Milletvekili
Mehmet S. Kesimoğlunun, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, partisine
sataşması nedeniyle
konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Genel Kurul çalışmaları
sırasında foto muhabirlerine yönelik sarf etmiş olduğu
sözlere ilişkin açıklaması
2.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metinerin, şahsına yönelik olarak Mahalle
karısı gibi car car konuşuyor. şeklinde günlük bir
gazetede çıkan haber üzerine, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin
böyle bir söz söyleyip söylemediği konusunda açıklama yapması
gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin
konuşmasına istinaden Meclis tutanaklarında söz konusu ifadenin
olmadığına ilişkin açıklaması
4.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Cana konuşması sırasında attığı laf
nedeniyle kastını aştığına ve sözünü geri
aldığına ilişkin açıklaması
5.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, konuşan hatiplerin cumhuriyet
dönemiyle hesaplaşma derdine girmemeleri ve 2012 bütçesini
tartışmaları gerektiğine ilişkin açıklaması
6.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, cumhuriyetle bir sorunu
olmadıklarına ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, Kırklareli Milletvekili
Mehmet S. Kesimoğlunun, sözlerini yanlış
anladığına ilişkin açıklaması
10 Aralık 2011 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Üçüncü turda, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı, Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası
Kurulu bütçeleri yer almaktadır.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı:
87) (x)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (x)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM
YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1.- Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) DİYANET İŞLERİ
BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE
KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI
1.- Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE
KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR
BAŞKANLIĞI
1.- Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
G) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, 06/12/2011 tarihli 29uncu
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak
yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika
olması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda
yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmalarının bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna
basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri
kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru
sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde
tamamlanacaktır, cevap verme için de on dakika süre verilecektir. Cevap
işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için
sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Üçüncü turda grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına:
Ayla Akat Ata, Batman Milletvekili, süresi on beş dakika; Adil Kurt,
Hakkâri Milletvekili, on dakika; Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili, on
beş dakika.
AK PARTİ Grubu adına: Muammer Güler, Mardin
Milletvekili, beş dakika; Mustafa Bilici, Van Milletvekili, beş
dakika; Hasan Karal, Rize Milletvekili, beş dakika; Mustafa Kabakcı,
Konya Milletvekili, beş dakika; Rıfat Sait, İzmir Milletvekili,
beş dakika; Ahmet Tevfik Uzun, Mersin Milletvekili, beş dakika; Ahmet
Yeni, Samsun Milletvekili, beş dakika; Recai Berber, Manisa Milletvekili,
beş dakika.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Hasan
Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili, on dakika; Sinan Oğan,
Iğdır Milletvekili, on beş dakika; Sümer Oral, Manisa
Milletvekili, on beş dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Mahmut Tanal,
İstanbul Milletvekili, yedi dakika; Haluk Eyidoğan, İstanbul
Milletvekili, on dakika; İhsan Özkes, İstanbul Milletvekili, yedi
dakika; Haluk Ahmet Gümüş, Balıkesir Milletvekili, yedi dakika;
Hurşit Güneş, Kocaeli Milletvekili, dokuz dakika.
Şahısları adına: Lehinde olmak üzere
Ali Küçükaydın, Adana Milletvekili, beş dakika; aleyhinde olmak üzere
Alim Işık, Kütahya Milletvekili, beş dakika.
Soru-cevap işlemi yirmi dakika.
Şimdi, ilk söz sırası Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Ayla Akat Atada.
Buyurun Sayın Ata. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı bütçesi hakkında konuşmak üzere
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz hakkı almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı, 2010 yılının ilk
aylarında 5292 sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun ile İçişleri Bakanlığına
bağlı olarak kurulmuştur, 31 Mayıs 2010 tarihi
itibarıyla da faaliyetlerine başlamıştır. Terörle
mücadeleye ilişkin politika ve stratejiler geliştirmek, bu konuda
ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak.
görev tanımlarıyla kurulan Müsteşarlık, 8/7/2011 tarihinde
yapılan değişiklikle Başbakanlığa
bağlanmıştır.
Ülke kamuoyunda Süper Müsteşarlık adıyla
da tartışılan bu Müsteşarlık, Genelkurmay İkinci
Başkanı, Jandarma Genel Komutanı, Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarı, Adalet, Dışişleri ve
İçişleri Bakanlığı Müsteşarları, Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve Sahil Güvenlik
Komutanlığından oluşan Bakanlığa bağlı
Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun da sekreterya görevini yürütmektedir.
En önemli görevlerinden biri MİT-emniyet-jandarma kurumları
arasındaki istihbarat bilgilerini bir merkezde toplayıp koordine
etmektir. Bağımsız bir istihbarat birimi
olmamıştır, değildir ve yine güvenlikle ilgili operasyonel
bir faaliyeti de bulunmamaktadır ki buna da gerek yoktur çünkü aynı
zamanda koordinasyonun sekreterya görevini de gerçekleştirmektedir.
Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının görev tanımına
baktığımızda saygıdeğer milletvekilleri, terörle
mücadele alanında araştırma, analiz, izleme ve
değerlendirme çalışmaları yaparak, politika ve stratejiler
üretmek gibi bir görevinin olduğunu da görmekteyiz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, peki, toplumsal
alana nasıl yansıyor bu görev? Toplumsal alana KCK adı
altında yürütülen operasyonlarla yansıyor. Peki, bu konuda Hükûmetin
bir başarısından söz edebilmek mümkün müdür? Bizce değildir
ve görünen odur ki bu ülkeyi takip eden ulusal ve ulusal üstü kamuoyu
tarafından da bir başarı olarak görülmemektedir.
Avrupa Parlamentosunun araştırmasına göre
11 Eylülden bu yana tüm ülkelerde 119.044 kişi tutuklanmış,
35.117 kişi de terörist olarak hüküm giymiştir. Bu süre içerisinde
Türkiyede ise 12.897 kişi terörist olarak hüküm giymiş ve Türkiye bu
performansıyla bütün ülkeler içerisinde ilk sırayı
almıştır. Listenin 2nci sırasında ise 7 bin kişi
ile 1,5 milyar nüfusu olan Çin yer almaktadır. Üstelik bu sayı
Türkiye'nin ileri demokrasiye geçtiği yıllar olarak gösterilen
2006dan sonra birdenbire fırlamıştır. Nitekim, aynı
rapora göre 2005te 273 olan terörizmden mahkûmiyet alanların
sayısı 2009da 6.345e çıkmıştır, son sekiz ayda
ise 4.815 gözaltı, 2.057 tutuklama gerçekleştirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün ifade
edebileceğimiz KCK soruşturmalarına dair şudur ki: KCK
adı altında açılan dava ve sürdürülen yargılamalar
stratejik amaçları olan bir planın konjonktürel sonucudur. Hukuki
hiçbir altyapısı yoktur; AKP, siyasal, demokratik çözümün önünü
tıkamayı tercih etmiştir. BDPye, DTKya ve diğer sivil
organizasyonlara yönelirken KCK operasyonu adını bilinçli olarak
kullanmış ve yönelimlerin yaratacağı ağır
örgütlenme problemleri altında ezerek, uğraştırarak Kürt
sorununun çözümünde muhataplık işlevini göremez hâle getirmeyi
hedeflemiştir.
Biliyoruz ki korkulan, Kürtlerin siyasal olarak
örgütlenmesi değildir, Kürtlerin mevcut, egemen, tekçi, asimilasyoncu
sistemin dışında örgütlenmesidir. Kürtlerin KCK adı
altında terörize edilmeye çalışılan ancak yaşamsal
olarak gördüğü demokratik yönetim anlayışı hem ulus devlet
statükoları için hem de küresel sermayenin bölgesel çıkarları
için bir tehdit olarak görülmüştür. Bu algı
değişmediği sürece siyasal anlamda bir başarı ve çözüm
de mümkün görünmemektedir.
Yine, yürütülen yani yapılan araştırma,
analiz ve izleme, değerlendirme sonucu üretilen politika ve stratejilere
baktığımızda din olgusunun ciddi bir şekilde
kullanıldığını görmekteyiz ama
unutulmamalıdır ki gerek Osmanlı döneminde gerekse cumhuriyet
tarihi boyunca Türk ve Kürt halklarını bir arada tutan en önemli
değer manevi değerlerdir. Bu değerler üzerinden yapılacak
bir yıpratma, bu değerler üzerinden yapılabilecek bir siyasetsiz
ve iradesiz bırakma girişimi ne yazık ki tam ters etkiyi
gösterecektir. Bugün için bu çalışmayı yürüten, bunun
politikalarını din adamlarını da bu işin içine katarak
sürdürmeyi hedefleyen devletin ve ilgili birimlerin dikkatini bu konuda
çekmekte yarar görüyoruz. Manevi değerler, üzerinde siyaset
yapılamayacak kadar önemlidir, Hükûmetin de bu konuda gerekli hassasiyeti
göstermesi gerekmektedir.
Yine, değerli milletvekilleri, ikinci görevine
baktığımızda, güvenlik kuruluşları ve istihbarat
birimlerinden gelen stratejik istihbaratın analizi,
paylaşımı ve etkin kullanımını sağlamak olduğunu
görüyoruz. Şimdi, istihbarat bilgilerinin tek elde toplanarak siyasi iktidarın
hizmetine sunulması gibi bir gerçeklikle karşı
karşıyayız. Peki, bunun bir faydası oluyor mu? Siyasi
iktidar bugüne kadar her biri kendi açısından istihbarat
değerlendirmesi yapmış ve dosyalamış olan birimlerin
hepsinin elde etmiş olduğu bilgileri kullanınca, siyaseten
kullanınca, ülkemizde bugün olduğu gibi, içerisinden
çıkılmaz birtakım sorunlarla karşılaşma durumu
yaşanmıştır. Sayın Başbakan istihbarat
birimlerinin ortaklaşarak kendisine ulaştırmış
olduğu bilgiler üzerinden henüz soruşturma açılmayan, henüz
yargının karar vermediği konularda birtakım ifadelerde
bulunma özgürlüğünü ve cesaretini göstermiştir. Bu, ülkenin içinde
bulunmuş olduğu vizyona da, tartıştığı
değerlere de, ki Sayın Başbakan bunu son olarak Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye Kararları, Sorunlar ve Çözüm
Önerileri Konferansında 15 Kasım 2011de gerçekleştirilen Konferansta
şu ifadeleri kullanarak belirtmiştir: İnsanların
fikirlerini özgürce ifade edebildiği, özgürce yazabildiği,
çizebildiği, söyleyebildiği, özgürce yayın hakkını
kullanabildiği bir Türkiye inşa ediyoruz. İdeal seviyeye henüz
ulaştığımız iddiasında değiliz. Şimdi,
Sayın Başbakanın eğer bu amaca ulaşma aracı
kendisine ulaştırılan istihbarat bilgilerini siyaseten
kullanmaksa yanlış bir yoldadır. Niye? Çünkü verilen istihbarat
bilgilerinin her zaman için doğru ve siyaseti doğru kanalize
edebilecek bir yönde kendisine ulaşacağının garantisi
yoktur.
Bugüne kadar, evet, iktidar partisinin ifade ettiği
darbelerle, yargı yoluyla bir şekilde siyasetsiz bırakma arayışı
vardır. Bu konuda henüz bir yargı kararı yoktur. Ama şu
unutulmamalıdır ki her zaman dışarıdaki nedenlere
bakılmamalıdır. Kürt sorununun çözümü noktasında kendisine
ulaştırılan istihbarat bilgilerinin doğruluğu ve
yönelimi noktasında oluşturulacak politika konusunda doğru bir
stratejinin belirlenmesi de en az darbe girişimleri kadar tehlikelidir.
Sayın Başbakan bu konuda da, siyasi iktidar bu konuda da, Kürt
sorununun çözümü noktasında karşı karşıya olduğu
tehditle ve tehlikeyle bir şekilde yüzleşmek ve bunun önlemlerini
almak durumundadır.
Ortaya çıkan tablo, kimsenin tasvip etmediği,
bugün itibarıyla çözüm üretmeyen ve geçmişte denenmiş, sonuç
alınamamış, çürümüş yöntemlerin tekrarından ibarettir.
Bu noktada bu Müsteşarlığın görevini bir bütün yerine getirebildiğini
belirtmek ya da ifade etmek mümkün değildir. Öyle ki değerli
milletvekilleri, bugün dünyada hiçbir ülke çok büyük orduya sahip olduğu
için güçlü sayılmıyor. Büyük bir ordunuz varsa güçlü değilsiniz
ama bilgiye sahipseniz güçlü bir ülkesiniz. Ama bunun bir koşulu var, bu
bilgiyi doğru kullanmak kaydıyla. Eğer bilgi sahibi olmak
isteniyorsa Başbakanın ve siyasi iktidarın yapabileceği, bu
konuda yapması gereken tek şey vardır, o da, kendisine bu konuda
çözüm yolunu gösteren tüm muhalif kesimleri susturmak, yargıyı
kıskacı altında bastırmak yerine bu kesimlerin söylem ve
taleplerine dikkat çekerek, kulak vererek, çözümü hep beraber, Türkiye'nin
bütün dinamiklerini içine katarak bulmaktan geçmektedir. Bu konuda biz yine
üzerimize düşen sorumluluk gereği uyarı yapmayı gerekli
gördük.
Yine bir diğer görev, ilgili kurum ve
kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanarak etkinlik ve
verimliliğini sağlamak. Değerli milletvekilleri, size pratikten
bir örnek verelim. Biz hâlâ yaptığımız basın
açıklamalarında, yaptığımız eylem ve
etkinliklerde en az beş kamera tarafından çekiliyoruz, çok basit bir
basın açıklamasında bile. Yani MİTin, jandarmanın,
emniyet güçlerinin, emniyet güçleri içerisindeki değişik birimlerin
ayrı ayrı kameraları tarafından takip ediliyoruz.
Şimdi, burada bu koordinasyonun sağlanması için bir bütçeden
bahsediyoruz. Ama bu ilgili birimlerden kişilerin ellerindeki teknik
donanımla o eylemlerde, o etkinliklerde bulunması birer kadro ve
ekonomi demektir. Kadrosu ve ekonomisi her birim tarafından ayrı
ayrı tespit edilen bir birimin tekrar aynı çatı altında
toplanarak ayrı bir bütçe hazırlanması bizler
açısından kaygı vericidir.
Kaldı ki Sayın Atalay da burada, kendisi bu
teşkilatın kurulması sırasında yapmış
olduğu açıklamada yani Güvenlik Müsteşarlığının
kurulması sırasında şu ifadeyi kullanmıştır:
Bu kuruluş etkili olacak, etkili kılacağız, bu konuda
belki her şey yasa metnine geçirilmiyor, biraz da çok bağlayıcı
olmayalım, biraz esnek çalışalım. diye tarif
etmiştir.
Şimdi, bağlayıcı olmayan yani kanunla
bağlı olmayan ve esnek çalışma, bizim aklımıza,
geçmişte yaşadığımız ve ders çıkarmamız
gereken birçok olguyu beraberinde getiriyor. Eğer, geçmişte hukuk
dışı yapılanmaların bu ülkeye ne getirdiğini ne
götürdüğünü tahlil edemiyorsak, geçmişte esnek çalışma
koşullarının bu ülkeye ne getirip ne götürdüğünü tahlil
edemiyorsak ve bunu, bu teşkilat yasası geçerken, kurulması
noktasında yasa geçerken tekrar ifade etme gereğini duyduysak, bu
ciddi bir problemdir. Bu, geçmişteki politikanın bugün resmî bir
şekilde ifade edilmesi ve bunun savunulması anlamına gelir ki
oldukça tehlikeli görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, eğer bu kadar
ayrı birim tarafından bu işlem yerine getiriliyorsa, bir araya
geldiğinde çok doğaldır ki herkesin bir talep ve beklentisi
olacaktır koordinasyonun sağlanması noktasında. Peki, amaç
eğer koordinasyonu sağlamaksa, neden koordinasyon sağlama
tartışmaları yürütürken, terörle mücadele konusundaki yetkinin
askerden alınarak polise verilmesi gibi bir tartışma, suni bir
tartışma yürütülmüştür?
Deneyim yok mudur, bilgi yok mudur, birikim yok mudur?
Süreç, bu bilgi, birikimin kullanılması dönemi değil midir?
Amaç, eğer -bunu tekrar belirtiyorum, Sayın Bakan da cevap
verebilirler- bu ad altında yürütülen
-kendisine sağlanan fon, kadro, ekonomi hepsi- bu amaç adında
yürütülen faaliyetlerin bir iktidar elinden alınıp diğer bir
iktidar aygıtına verilmesi değilse, başka hangi anlamı
ifade eder? Amaç eğer koordinasyonun sağlanmasıysa, yetkinin bir
birimden alınıp diğerine verilmesi değil, çok etkin ve
etkili yöntemlerle, bugüne kadar sonuç alınan ya da sonuç
alınmamış olanların ayıklanarak kalınan yerden
devam edileceği bir sürecin örgütlenmesi olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bir diğer görev de
ulusal ve uluslararası alanda yapılan çalışmaların
kamuoyunu bilgilendirmek ve toplumsal desteği sağlamak amacıyla
kullanılmasıdır. Şimdi, bu görev tam da psikolojik harbin
ve propagandanın üretilip, toplumun ve kamuoyunun maniple edilmesini
amaçlamaktadır.
1990lı yıllarda medya Genelkurmay
tarafından andıçlanırdı, askerî kaynaklarla üretilmiş
haberler zorla yayınlatılırdı. Bugün de durum çok
farklı değildir. Yandaş basın, yargılamayı yapan
hâkimin elinde olmayan bilgileri kullanma durumundadır ve yine gözaltına
alınan ve tutuklanan şahsiyetlerin aile şeceresi, etnik kökeni,
dinî inancı, tarihi, akrabaları, eniştesi, dayısı,
kimliği polisler aracılığıyla gazetelere
verilmektedir. Medya patronları brifing adı altında bir araya
getirilip hassasiyete davet edilerek genel yayın yönetmenlerinin
kulakları çekilmektedir. Yazarlar uyarılmakta, bu politikaya
uymayanların yaptırımı da vergi cezası, işsizlik
ve tutukluluk olmaktadır.
Bunların dışında bir de son görev var
ki mevzuat ile verilen görevlerin hukukun üstünlüğü, insan hakları ve
saygı ilkeleri çerçevesinde yerine getirilmesidir. Sayılan bu
görevlerin hepsinin uygulamadaki pratiklerinden, süre elverdiğince bir iki
örnek vermek durumunda oldum. Peki bunların hangisi insan haklarına
ve hukukun üstünlüğüne dayanan bir temelde ele
alınmıştır? Kişi güvenliğinin
kalmadığı, bu ülkede hiç kimsenin kendisini güvende
hissetmediği, özel hayatın gizliliğinin kalmadığı
ve bunların bir koordine etrafında ve siyasi iktidarın bilgisi
dahilinde gerçekleştiğinin bu Müsteşarlık tarafından
tespitte olduğu bir dönemde, bunun gerçekleştiğini ifade etmek
çok da mümkün değildir.
Türkiyenin böyle bir Müsteşarlığa
ihtiyacı yoktur ama Türkiyenin tam da bu
Müsteşarlığın görevleri arasında sayılan insan
hakları ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde yönetilme gereği vardır.
Bunun tabii ki bir ana sözleşmesini yapmak gerekiyor bir anayasa
çalışmasıyla ama alt hukuk normlarında bir iyileştirme
yapılmadan, ne yazık ki Anayasada sayılan herhangi bir
hakkın ve ödevin yerine getirilmesi mümkün değildir.
Biz, iyi bir anayasa yapmak durumundayız ama
aynı zamanda bu anayasanın, yasalarla nasıl, Meclis
çatısı altından hangi yasalarla çıkarılacağı
konusunda kafa yormak durumundayız ve yine bu yasaların yürütme tarafından
nasıl uygulanacağını denetlemek, yargının
yorumunda da tarafsız ve bağımsız olmasını
sağlamak durumundayız.
Bugün gerçekleşen bu değildir. Bu
Müsteşarlığın, bugün itibarıyla aradan geçen iki
yıla yakın zaman dilimi içerisinde, ülkenin menfaatine,
çıkarına herhangi bir icraatı söz konusu olmamıştır.
Bu nedenle, bu Müsteşarlık
için ayrılan bütçe kaleminin, biz konunun, ilgili alanın,
düzenlendiği alanla ilgili diğer birimlere aktarılması
gerektiğini ifade ediyoruz ve ülkenin içinde bulunmuş olduğu
sıkıntılı durumundan çıkışının
operasyonel yöntemlerle değil, aksine, diyalog ve müzakerenin egemen
olduğu, tarafların birbirini dinlediği ve hak verdiği,
hoşgörü değil, saygının egemen olduğu bir süreçten
geçeceğine inanıyoruz.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Ata.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurt. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı bütçesi üzerine grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz üzere, ülkemiz çok
yakın dönemde, yakın tarihlerde büyük afetler yaşadı.
Ülkemiz aktif deprem kuşağı üzerinde kabul gören bir ülke ve
sıkça depremlerle yüz yüze kalıyoruz. 99 depreminden bugüne kadar
ülkemizde muhtelif zamanlarda çok sıkça depremler oldu ve bu depremlerde
maalesef insanlarımız yaşamlarını yitirdiler.
Tabii ki 1970li yıllarda Licede
meydana gelen depremi, aslında bizim depremler karşısında,
sonraki müdahalelerde ne kadar adaletli, ne kadar insancıl
yaklaştığımızın bir göstergesidir diye
düşünüyorum.
Tarihi yanlış
hatırlamıyorsam 1976da Licede meydana gelen deprem sonrasında,
o günden bugüne kadar, Licede yaşayan insanlar geçici konutlarda
yaşıyorlar. O günler Licede yapılan geçici konutlar
-yaklaşık otuz küsur yıl geçti- hâlâ geçici olmaktan
çıkmadı, Licenin mağduriyeti ortadan
kaldırılmadı.
Lice örneğini niye veriyorum
biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Lice örneği, o dönem,
o dönemin siyasal mülahazaları açısından çok önemli bir
dönemdir. Liceye dönemin iktidarı -ki dönemin Başbakanı
Sayın Süleyman Demireldir- Liceliler kendisine oy vermediği için,
Sayın Ecevite oy verdikleri için cezalandırılmak
şartıyla o günden bugüne kadar geçici konutlarda yaşıyorlar.
99da ülkemizde meydana gelen depremde
biz elbette ki olumlu bir sınav vermedik. 99da meydana gelen depremde de
biz aynı tabloyu yaşadık; enkaz altında
insanlarımız can verdi, biz yine siyasi mülahazaları konuşmak
durumunda kaldık. Boluda, Gölcükte, Sakaryada deprem felaketini
yaşayan bu ülkenin vatandaşlarının yaraları hâlâ
sarılmış değil.
23 Ekim 2011de Vanda bildiğiniz
üzere bir deprem meydana geldi. Bu depremde, bugüne kadar
Yaklaşık
rakam diyoruz çünkü ne yazık ki 23 Ekimden bugüne kadar, hâlâ, Van
depreminde -peş peşe meydana gelen iki depremde- kaç
vatandaşımızın yaşamını yitirdiği
konusunda net bir rakama sahip değiliz. O nedenle diyoruz ki
yaklaşık 700 civarında Vanlı yaşamını
yitirdi bu depremde. Cenazeler karıştırıldı, insani bir
durumdur, olabilir diyoruz ama Van depreminde
hâlâ kaç vatandaşımızın yaşamını
yitirdiğini bilmiyorsak yaşayan Vanlıların durumunu
düşünmek gerekir.
Değerli arkadaşlarımız, Van
depreminden sonra biz, bariz bir bölücülük vakasıyla karşı
karşıya kaldık, bariz bir ayrımcılık
vakasıyla karşı karşıya kaldık. Van depreminden
iki gün sonra bu Meclis kürsüsünde gerçekleştirilen konuşmaları
hepiniz hatırlarsınız, hep birlikte buradaydık.
Bakınız, arkadaşlar, biz kırk sekiz saat sonra bazı
köylere ulaşılabildiği bilgisini burada verirken Sayın
Bakan: Abartıyorsunuz, siz Vana gitmediniz. dediler bize. Olabilir,
kürsüden bu tarz siyasi atışmalar olur, hoş
karşılarız. Bir gün sonra Van Valisinin açıklaması
oldu: Efendim, ulaşamadığımız köyler var. dedi. Biz
de çıkıp Sayın Bakana sorduk: Sayın Bakan, biz sizin
sözünüze güveniyoruz, sizin sözünüze inanıyoruz ama Valinin
yaptığı açıklama neyin nesi?
Şimdi, polemik konusu edilen birçok sorun var ama
hakikaten biz onun polemik konusu olmaktan çıkarılmasını
istiyoruz. Van -maazallah, Allah göstermesin- İstanbulda bir deprem
olursa müdahale kabiliyetimiz ne kadardır? diye onun ölçümü için kobay
kent olarak orada uygulama baş gösterildi. Sayın Bakan kendisi ifade
etti: Kapasitemizi görmek için. Kapasitenizi niye görecektiniz? Van
depreminde niye ihtiyaç duydunuz o kapasite ölçümüne? Maazallah,
İstanbulda bir deprem olursa reflekslerimiz nelerdir onu bilelim. diye.
Değerli arkadaşlarım, bugün bile Vanda
yardım eden yardım kuruluşlarıyla ilgili Valilik raporlar yayınlıyor,
Barış ve Demokrasi Partisinin, ki mevcut durumda Vanın her
mahallesinde kümeler hâlinde belediyelerimiz acil durum çadırları
kurmuş, acil müdahale çadırları kurmuş ve orada insanlara
yardım ediyor, Van Valiliği yayınladığı raporda
hâlâ Barış ve Demokrasi Partili belediyeler de buraya yardımda
bulunmuştur. demeyi kendine yediremiyor. Böyle bir ifadeden imtina
ediyor.
Değerli arkadaşlarım, Van üzerine çok
tartışmalar yapılacak. Sayın Bakan da
çıktığında eminim ki bu konuya değinecek ve
Vanın durumuna ilişkin gerçek tablo bugün nedir bizimle
paylaşacak. Öğreneceğiz, hakikaten de öğrenmek istiyoruz
ama iki önemli şeye dikkat çekmek istiyoruz: Değerli arkadaşlar,
Ercişin il olması Vanın sorunlarını çözmez.
Dolayısıyla bu teklife, bu öneriye sıcak
bakmadığımızı ilk günden itibaren ifade ettik. Bu
tablo içerisinde Vanın büyükşehir olacağını ilan
etmek de gerçekçi değildir. Yine soruna çözüm olmaz, buna da mesafeliyiz.
Vanın sorununu gerçekçi bir zeminde tartışmamız gerekir
diye düşünüyoruz.
Sayın Atalay için Meclis gündemine getirilen gensoru
önergesine karşı olduğumuzu da ifade ettik çünkü Vanın
politik mülahazaların malzemesi yapılmasını da istemiyoruz,
arzulamıyoruz. Farklı zeminlerde birbirimizle
tartışırız, varsa eleştirimizi de sonuna kadar
yaparız ama insani bir durumu politik mülahazanın malzemesi
yapmayız, buna taraf olmayız en azından. Dolayısıyla,
eğer bugüne kadar Van afet bölgesi ilan edilmemişse, bu Hükûmetin
ayıbıdır. Yasal olarak, 7 üstü depremlerde deprem felaketi
yaşayan bölgeler afet bölgesidir değerli arkadaşlarım ama
afet bölgesi ilan edilmedi. Hadi, her söylenen sözden nem kapmayalım ama
Sayın Başbakan çok açık, net söyledi: Afet bölgesi ilan
etmemizi istiyorlar. Nedenini size söyleyeyim değerli
vatandaşlarım çünkü belediyelere çok para vermek durumunda
kalacağız, onlar da malum yerlere aktaracaklar. diyor. Yenilir,
yutulur cinsten laflar değil değerli arkadaşlarım, yenilir,
yutulur cinsten laflar değil bunlar. Evet, siyaset yapıyoruz,
birbirimizi eleştireceğiz, rekabet edeceğiz ama bu lafları
da, insani durumlar üzerine, sarf etmememiz gerekiyor. Herhangi bir belediyemiz
bir yere tek kuruş para göndermişse -ki her gün inceliyorsunuz-
cezasını kesersiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADİL KURT (Devamla) Sayın Başkan,
sanırım süreler bitti. Bu konuyu herhâlde çok tartışmak
durumunda kalacağız.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
üçüncü konuşmacı Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Tan.
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, sevgili arkadaşlar; bugün diyanet işleriyle ilgili bir
sunumda bulunacağım.
Sevgili arkadaşlar, din-devlet ilişkileri
tarihin ilk dönemlerinden beri en fazla tartışılan,
iktidarları belirleyen, toplumda büyük çalkantılar meydana getiren
meselelerin başında yer alıyor. Çok kısa olarak bir tarifle
başlayacağım. Bir ilkokul talebesine bile sorsanız
Teokrasi nedir? Teokrasi, devletin dinin emrinde olmasıdır. diyecek.
Yine aynı ilkokul öğrencisi Laiklik nedir? sorusuna ise şu
cevabı verecek: Din ve devlet işlerinin birbirinden
ayrılması. Peki, dinin devletin emrinde olmasıyla ilgili bir
izahat var mı? Maalesef yok. Ama tarih boyunca en büyük tartışma
ve dinlerin felaketi -bunun altını çizerek tekrar ifade edilmesi
gerektiğini söylüyorum- dinin, devletin veya statükonun, güçlerin emrine
girmesi olmuştur. Çok uzun uzadıya bir dünya tarihi anlatacak
değilim, hızla bugüne geleceğim.
İlk büyük felaket Yahudilikte olmuştur. Yahudi
hahamlar faizcilikten, bankerlikten, kendi yargı yetkilerini kötüye
kullanmaya kadar her türlü ilişkileri azıtma noktasına
getirdiklerinde Hazreti İsa gelmiştir ve Hazreti İsanın
esas görevi Yahudi şeriatını aslına döndürmektir. Ama maalesef
aynı felaket Hristiyanlığın da başına
gelmiştir. Milattan sonra 313 yılında Milano fermanıyla
Hristiyanlık din olarak kabul edilmiştir Roma İmparatorluğu
tarafından, tanınmıştır ama o güne kadar gladyatörlere
parçalatılan Hristiyanlar ve Hristiyanlık akidesi maalesef
Romanın putperest, pagan inancı içerisinde orijinalitesini
kaybetmiştir.
İslam tarihinde ise bu acı tecrübeler Emeviler
döneminde başlar. İlk olarak düzenli orduların kurulması,
dinin devletin emrine girmesi, iktidarın, sultanın, padişahın,
kralın görüşleri doğrultusunda bir formata girmesi Muaviyeden
itibaren Yezid dönemi ve ondan sonra Abbasi döneminde de devam eder. Buna bütün
İslam âlimleri karşı çıkarlar. İmamıazam resmî
görevi kabul etmez Abbasi halifesinin, Bu haramdır. der ve işkence
altında ölür. İmamı Şafiinin başına gelen
aynı şeydir, İmamı Hanbelin başına gelen
aynı şeydir, İmamı Malik yine aynı şekilde Zorla
alınan biat biat değildir. fetvasını verince mevcut
kendine halife diyen padişah gayrimeşru duruma düşer ve
İmamı Malikin bir kolu sakatlanır işkencede.
İmamı Gazali Selçuklu Sultanı Sencerin
davetine katılmaz ve saraya sultanların sofrasına oturmaz. Caferi Sadık ve 12 imam da yine
Şii akidesinde ve fıkhında aynı yolu takip ederler.
Dinin imparatorun emrinde olduğu en
önemli örneklerden birisi Bizans modelidir ve Selçuklu dönemi de dâhil resmî
devletin emrinde bir şeyhülislamlık makamı yok iken, Fatih
Sultan Mehmetten sonra Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde
tam kurumlaşarak devletin emrinde bir şeyhülislamlık kurumu
meydana getirilir ve bu şeyhülislam sadrazamın da altında bir
statüye tabidir; yani padişah vardır, sadrazam, başbakan
vardır ve onun altında üçüncü sırada, onlara bağlı
şeyhülislam vardır. Padişah ve sadrazam onu atar, istediği
zaman azleder istediği zaman şeyhülislamın da kellesi gidebilir.
Dinin felaketi. dedim. Niye dinin
felaketi? Çünkü bağımsız, hür, devletten, iktidardan, paradan,
güçten ve mevkiden azade bir inanç olmayınca egemenlerin istedikleri
noktasında bir din ve fetva dönemi devreye girer. Bir Osmanlı
padişahı III. Mehmet 19 kardeşini katleder, buna da fetva
alabilir.
Yine, aynı şekilde
cumhuriyetten sonraki dönemde de cumhuriyet Osmanlının bu
şeyhülislamlık makamını önce Evkaf Vekaleti,
bakanlığı olarak kurar sonra ise diyanet işleri
teşkilatı kurulur. Bu, dinin emrinde bir devlet
anlayışıdır. Öyle bir din ki 1932de ezan
Türkçeleştirilir. Dersim, Şeyh Sait, Ağrı olayları
olur, on binlerce insan öldürülür, İskilipli Atıf Hoca, Maşallah
Ali Efendi idam edilir ama o dönemdeki Diyanet İşleri Başkanından
çıt çıkmaz, çıkamaz.
Peki
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Dinle
alakası yok, şahıslarla ilgili.
ALTAN TAN (Devamla) Neyle alakası
var? Şahıslarla alakası. Bir de AK PARTİ
sıralarından söyleniyor. Çok ayıp.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Din bunu
emretmiyor.
ALTAN TAN (Devamla) Din özgür olmazsa,
devletin emrinde olursa, işte Pir Sultanın başına gelen de
gelir, Hızır paşalar gelir kendi hocasını asar. Bu,
Alevilikte de böyle, Şiilikte de böyle, Hristiyanlıkta da böyle, Müslümanlıkta
da böyle. Sizin alkışlamanız lazım beni. Bunları sizin
için söylüyorum.
Dini devletin elinden
çıkarınız. Diyanet İşleri
Başkanlığı özerk olsun çünkü Şeyh Edebali, İmam
Gazeli, Şahı Nakşibendi, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Muhiddin
Arabi, mevlitin yazarı Süleyman Çelebi, bunların hiçbirisi devletin
emrinde çalışmadılar. Âlimin hür olması lazım. Dinin
özgür olması lazım. Onun içindir ki bugün bizim ısrarla
savunduğumuz ve söylediğimiz, bugüne gelirsek, Diyanet
İşleri Başkanlığı yeni düzenlemelerde mutlaka din
hizmetleri devletin herkese, bütün din, mezhep ve kurumlara, cemaatlere
eşit mesafede olduğu eğer laiklik savunuluyorsa, gerçek laiklik
ve nötr anlamında olmalıdır. Din hizmeti sivil alana bırakılmalıdır.
Bu hizmeti görecek cemaatler, gruplar, kuruluşlar, mezhepler özgürce
çalışmalıdır ve bu noktada devlet bütün dinlere,
mezheplere, inançlara aynı mesafede olmalıdır.
Bugün bir düzenlemeye gidilirse,
eğer Diyanet İşleri Başkanlığının
kaldırılarak doğru bir şekilde yeni bir modelin ihdas edilmesi
eğer çok zor geliyorsa, o hâlde bugünkü diyanet işleri yeniden
düzenlenmelidir. Bu yeniden düzenlenmede diyanet işlerini mutlaka din
âlimlerinin
Bakın, din adamı da demiyorum çünkü İslamda bir
ruhban sınıfı yok, tamamı seçmelidir. Diyanette Şiilik,
Alevilik, Şafiilikle ilgili hizmetler, bölümler olmalıdır çünkü
bizim Iğdırda Şii kardeşlerimiz var Kars yöresinde, Kürt
kardeşlerimizin büyük bir kısmı Şafii, aynı
şekilde ciddi bir Alevi nüfusumuz var. Diyanet bunların tamamına
hizmet vermelidir. Sadece bir mezhebin ve bir düşüncenin hizmetinde
kesinlikle olmamalıdır. Eğer bütçeden bir aktarım olacaksa
-ki, doğru olan birinci modelde tamamen sivil alana
bırakılmasıdır- ama bütçeden bir destek olacaksa bu destek
de yine cemaatlerin ve inançların, dinlerin nüfus ve temsil
oranlarına göre eşit
oranda olmalıdır, şahıs başına
olmalıdır.
Din eğitiminin önü
açılmalıdır. Şimdi, cumhuriyetin en netameli
konularından birisi budur. Din eğitiminin önünün açılması
ne demek? Çok açık şunu söylüyorum: Cemevleri de açılmalıdır,
Heybeliada Ruhban Okulu da açılmalıdır; diğer Sünni bütün
tarikatların ve cemaatlerin çalışmaları da yine -bugün
illegal, gayriresmî, iç içe olan- legal bir şekilde olmalı ve serbest
bırakılmalıdır.
Hiçbir devletin, bir
dinin kendi eğitimini, YÖKe göre, Millî Eğitim
Bakanlığına göre müfredatını belirleme yetkisi yoktur.
Yani isteyen istediği tefsiri, hadisi, fıkhı, istediği
kitabı okutur, isteyen Hristiyan, Yahudi, Alevi, Şii veya başka
bir inanca mensup bir cemaatte yine kendi müfredatını kendisi
belirler çünkü bu bir özel alandır.
Şafiilikle ilgili
mevzuda da yine en önemli noktalardan birisi, bugün, Türkiyenin
yaklaşık yüzde 20si, 25i Şafii iken bu konuda ciddi
sıkıntılar yaşanmaktadır. En büyük Şafii âlimlerinden
büyük din âlimi Saidi Kürdi, Saidi Nursi uzunca bir dönem cuma namazlarına
gitmemiştir. Yani çok az kimsenin bildiği bir konudur belki. Bazen
gitmiştir cuma namazlarına, hayatının bu son dönemlerini
kastediyorum, kırk yıllık dönemi kastediyorum. Sorulmuştur:
Niye gitmiyorsun? Şunu söylemiştir: Ben Şafiiyim. Kırk
kişinin cuma namazında Fatiha Suresini okuması lazım.
Hanefi mezhebine göre camilerde kıldırılıyor. Ben, o
Fatihayı imamdan sonra yetiştiremiyorum. Bu kendi eserlerinde var.
Bir başka örnek: Yine kendi arkadaşlarıyla ayrı cuma
namazı kılmak istemiştir, jandarmalar, polisler
basmıştır. Bu olaylarla ilgili takibatı vardır.
Mektubat adlı kitabına da başvurabilirsiniz. Bunlar tevatür veya
dedikodu değil.
Dolayısıyla,
özet olarak konuyu toparlarsak, bugün, dinin tamamen kendi asli
mecrasında, hangi din olursa olsun -tekrar söylüyorum- hangi mezhep olursa
olsun, devletten ayrı, özgür, kendi inancına, akidesine göre serbest
olması lazım, kendi eğitimini, müfredatını kendisinin
belirlemesi lazım, kendi ibadetlerini ve ritüellerini de kendi
inancına ve geleneklerine göre kendisi uygulaması lazım. Ki
Saidi Nursi, kendisine yapılan bu müdahaleyi, yine kendi tabiriyle bir
cinayet olarak tabir ediyor, arkadaşlarıyla
kıldığı cuma namazına yapılan müdahaleyi.
Aynı şeyler Hristiyanlar ve Yahudiler için de tabii ki
uygulanmalıdır. Dediğimiz gibi, devlet nötr bir durumda
kalmalıdır.
Bugünle alakalı
olarak da, bugün en büyük sorunlardan birisi, dinî, İslami hiçbir engel
yok iken Kürtçe vaaz verilememektir camilerde. Hâlbuki bin dört yüz
yıllık İslam tarihi boyunca Kürtçe, Zazaca, Arapça, Çerkezce,
Çeçence, Boşnakça, Arnavutça kim hangi dili ne kadar anlıyorsa o
bölgelerde o dille vaaz verilmiştir. Bunun önünde dinen hiçbir engel
yoktur. Diyanet İşleri Başkanlığını da
eğer böyle bir engel varsa fetvasını açıklamaya davet
ediyorum.
Diyanet
İşleri Başkanlığı, devletin emrinde bir kurum
olduğu müddetçe tabii ki serbest olarak konuşamamakta, İslam
dininden anladığını tam olarak ifade edememekte; çok büyük
bir kadrosu, Türkiyenin en büyük kadrosu ve en büyük bütçesine sahip
olmasına rağmen de yeteri kadar hizmet maalesef verememektedir.
Yayınlar konusunda
ciddi sıkıntılar vardır. İslam tarihi boyunca on
binlerce cilt klasiğin, maalesef bu kadar büyük bütçeye rağmen, çok
az bir kısmı henüz İslam toplumunun, Müslüman
kardeşlerimizin hizmetine sunulabilmiştir. Zaten Şii
kaynaklarıyla ilgili neredeyse yok mesabesinde bir çalışma
vardır. Çünkü Şiilerin de kendine göre çok ciddi kaynakları,
hadiste, tefsirde, kelamda ciddi eserleri vardır.
Yine aynı
şekilde, İslam dininin temsilcisi olduğunu söyleyen din
âlimleri, hiçbir toplumsal, hiçbir ekonomik, hiçbir ciddi meselede
tarafsız kalamazlar çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellemin
ifadesiyle,
bir hadisiyle âlimler enbiyaların varisleridir. Bugün memleketimizin en büyük sorunlarından biri
olan Kürt sorunuyla da ilgili bütün İslam âlimlerinin kavimlerin
haklarıyla ilgili söyledikleri üçtür. Bütün kavimler, Arnavut,
Boşnak, Kürt, Arap, Türk, Laz, Çeçen, Gürcü, Pomak üç hakkını
kullanabilir.
1)
Ana dille
eğitimin önünde hiçbir engel olmaz.
2)
Bu dili kamusal
alanda kullanabilir.
3)
Yönetime
katılma iradesi vardır. Müslüman Müslümanın zimmisi yani
ayrıcalıklı bir unsuru -gayrimüslimler gibi- olmaz, olamaz.
Hiçbir Müslüman diğer bir Müslümanın zimmisi olamaz; siyasi olarak
eşit haklara sahiptir, yönetime katılmada eşit haklara sahiptir.
Eğer bu konuda da söylediklerimde bir ihtilaf, çarpıtma veya
yanlışlık varsa yine Diyanet İşleri
Başkanlığının bu tashihi yapmasını talep
ediyorum.
Sevgili arkadaşlar, son olarak da
Diyarbakırla, bölgemizle ilgili birkaç talebim var. Burada da sekiz aylık
Kuran kursunu veren kadın arkadaşlarımıza ve fahri
imamlara kadro verilmesi lazım. Bir de Diyarbakırda Diyanetin hiçbir
ciddi kurumu yok. Şafiilikle ilgili bir enstitü kurulmasını,
ciddi ve büyük bir enstitü kurulmasını talep ediyorum.
Hepinize saygılarımı, sevgilerimi
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tan.
AK PARTİ Grubu adına birinci
konuşmacı Muammer Güler.
Buyurun Sayın Güler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUAMMER GÜLER (Mardin) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu Düzeni Ve Güvenliği
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınızdayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Terörle mücadelede koordinasyonu güçlendirmek üzere yeni bir
kurumsal yapılanmaya gidilmesi zorunluluğu göz önünde bulundurularak
17 Şubat 2010 tarihinde 5952 sayılı Kanunla İçişleri
Bakanlığının bağlı kuruluşu olarak Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmuştur.
Kurucu Müsteşarı olarak görev yapmaktan onur duyduğum Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 8 Temmuz 2011
tarihinde Başbakanlığa bağlanmıştır.
Müsteşarlığın kuruluş amacının daha etkin
bir şekilde yerine getirilmesi ve koordinasyonun en üst seviyede
gerçekleşebilmesi açısından söz konusu bağlılık değişikliliğinin
yararlı sonuçlar getireceğine inanıyoruz.
Kuruluş çalışmalarını
tamamladığımız dönemi takiben Müsteşar
Vekilliğini yürüten Vali Niyazi Tanılır'a ve
Müsteşarlık personeline değerli çalışmaları ve
katkıları nedeniyle teşekkür ediyor ve Müsteşarlığa,
geçtiğimiz günlerde asaleten atanan Büyükelçi Murat Özçelik'in, engin
devlet deneyimi ve kariyeri itibarıyla bu görevi en iyi şekilde
yürüteceğine olan inancımızı belirterek
çalışmalarında başarılar diliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kuruluş döneminde teşkilat kanununun 6ncı maddesine göre
Terörle Mücadele Strateji Belgesi hazırlanmıştır.
Kanaatimizce Müsteşarlığın bu dönemdeki en önemli
faaliyetlerinden birisi bu olmuştur. Belge hazırlanırken ulusal
ve uluslararası strateji belgeleri ve eylem planlarından, sivil
toplum örgütlerince hazırlanan raporlardan, bilimsel
araştırmalardan ve uzman değerlendirmelerinden
yararlanılmıştır. Bu belge doğrultusunda
hazırlanacak eylem planı çalışmaları da devam
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimin bu bölümünde Müsteşarlığın yapısı ve
çalışmaları hakkındaki önerilerimizi de dile getirmek
istiyorum.
Kurumun ismi ve faaliyet alanı görsel medyada,
dizilerde ve özellikle sanal dünyada, sosyal paylaşım sitelerinde farklı
örgütlerle ve yapılanmalarla benzeştirilmekte ve olumsuz bir imaj
yaratılmaktadır. Bu nedenle kurumun gerçek görev ve misyonunun
kamuoyuna doğru bir biçimde anlatılması önem arz etmektedir.
Müsteşarlık daha sivil bir görünümle ve yeni
bir yaklaşımla sorunlara odaklanmalıdır.
Kanuni dayanağa sahip Terörle Mücadele Koordinasyon
Kurulu periyodik olarak toplanmalı ve daha işler hâle getirilmelidir.
Bu meyanda, henüz yasal bir zemini olmayan Terörle Mücadele Yüksek Kurulunun
sekreteryası da Müsteşarlıkça yürütülmelidir.
Müsteşarlığın görev alanı ile
ilgili araştırma ve geliştirme projeleri ile sosyal destek
projelerine fon desteği verilmesine yönelik yasal düzenlemeler
yapılmalıdır.
Ayrıca Müsteşarlık uzmanlarına
kariyer olarak meslek memurluğu statüsü verilmeli ve kurumun geleceği
açısından uzman yardımcısı olarak alınıp yetiştirilmeleri
sağlanmalıdır.
Terörle mücadele konusunda fikir
üretmesi gereken bir yer olan Müsteşarlıkta nitelikli ve yeterli
uzman sayısının artırılması gerekir. Bu arada,
geçici statüdeki uzmanlar kadroya geçirilmeli ve kurumun asli elemanı
hâline getirilmelidir. Müsteşarlık, terör ve güvenlik
konularında çalışan üniversite, enstitü ve düşünce
kuruluşlarıyla daha etkin bir iş birliği
sağlamalı ve terör konusunda devletin bir düşünce kuruluşu
gibi çalışmalıdır. Yine kanunda öngörülen İstihbarat Değerlendirme
Merkezine süratle işlerlik kazandırılmalıdır.
Müsteşarlık bünyesinde mülki idare amiri kökenli personelden daha
yoğun bir şekilde istifade edilmeli ve uygulamadan gelen idarecilerin
özellikle terörle mücadele alanındaki tecrübelerinden mutlaka
yararlanılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son olarak ifade etmek istediğim konu,
Müsteşarlıkta kurulması öngörülen arşiv ve dokümantasyon
merkeziyle ilgilidir. Türkiye terörle uzun yıllardan beri meşguldür.
Terörle ilgili her türlü tespit ve çalışmaların, bu konudaki
araştırmaların, önerilerin, raporların, farklı
kurumlardaki bilgilerin toplanacağı bir hafıza merkezine, yani
veri depolama ve yönetim merkezine ihtiyaç vardır. Bu merkezden hem resmî
kurumların hem de araştırmacıların
yararlanacağı düşünüldüğünde, merkezin önümüzdeki dönemde
mutlaka hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının 2012 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını ve Müsteşarlığın başarılı
çalışmalara imza atmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
AK PARTİ Grubu adına ikinci
konuşmacı, Mustafa Bilici, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Bilici. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA
BİLİCİ (Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
bütçesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde meydana gelen büyük depremler
Türkiyede afet yönetim sisteminin gözden geçirilmesi ihtiyacını
ortaya çıkarmış, yapılan araştırma ve etütlerde
dile getirilen öneriler ile 2003 Yılı Hükûmet Acil Eylem
Planında yer almıştır. 5902 sayılı Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunla, Başbakanlık Türkiye Acil Durum
Yönetimi Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı
Sivil Savunma Genel Müdürlüğü ile Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü
kapatılarak merkezde Başbakanlığa bağlı olarak
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kurulmuş ve
nihayet ülkemizde yeni bir afet yönetim modeli uygulanmaya konulmuştur.
23 Kasım 2011 tarihinde Vanda
meydana gelen deprem felaketinde AFADın hızlı ve etkin
müdahalesi, deprem sonrası aldığı tedbirler, kurum ve
kuruluşlar arasında sağladığı koordinasyonla,
kuruluş gerekçesinin ne kadar haklı ve önemli olduğunu bir kez
daha ortaya koymuştur.
Bir kez daha acı gerçeğiyle
yüzleştiğimiz deprem Vanda yıkıma, can ve mal kaybına
yol açmış, vatandaşlarımız için fiziksel, ekonomik ve
sosyal kayıplara neden olmuş, normal yaşamı ve insan
faaliyetlerini kesintiye uğratarak toplumu derinden etkilemiştir.
Yaşadığımız deprem felaketinden etkilenen
vatandaşlarımızın hayatlarını
kolaylaştıracak ve sıkıntılarını
hafifletecek bir dizi tedbirler alınmış ve bunlar Sayın
Başbakanımız tarafından kamuoyuyla
paylaşılmıştır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Prefabrik
ev yaptınız mı?
MUSTAFA BİLİCİ (Devamla)
Aynı şekilde, Vanın yeniden inşa edilmesi süreci süratle
başlatılmış
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Vanın barınmasından biraz bahsedin.
MUSTAFA BİLİCİ (Devamla)
yeni yapılaşma alanları deprem riski göz önüne alınarak
belirlenmiştir. Yaşadığımız bu zor ve acı
günleri, inanıyoruz ki ülkemizin bütün dinamikleriyle en kısa süre
içerisinde geride bırakacağız. Önemli olan husus ise, ülkemizin
değişmez gerçeği olan deprem riskinin farkında olarak
yaşamak ve yaşam alanlarını bu gerçeklerle yeniden
inşa etmektir.
Deprem sonrası bugüne kadar
görülmemiş bir şekilde bölgeye hızlı bir müdahale
gerçekleşmiştir. Eksikler olsa da bunlar kısa süre içerisinde
tespit edilerek süratle müdahale edilmiştir. Sayın Başbakanımız
Van halkını yalnız bırakmayarak deprem bölgesini iki kez
ziyaret etmiş, vatandaşların
sıkıntılarını kendilerinden dinlemiş,
çalışmaları bizzat yerinde incelemiştir.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Kaç
tane prefabrik ev yaptınız? Onu bir söyleyin bize. Van Milletvekilisiniz,
onu bir söyleyin.
MUSTAFA
BİLİCİ (Devamla) Söyleyeyim, söyleyeyim.
Bu
kürsüden, bir kez daha, depremde hayatını kaybetmiş
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
sabır diliyorum. Van halkı adına, sizlerin huzurunda, bu
soğuk kış günlerinde sıcak kalpleriyle yardıma
koşan aziz milletimize de teşekkür ediyorum.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Gerçek sayısını söyleyin.
MUSTAFA
BİLİCİ (Devamla) - Şu ana kadar deprem bölgesine
barınma amaçlı olarak 73.679 çadır, 7.907 yaşam konteyneri,
480 genel maksat çadırı, 260 prefabrik ev, 3.794 Mevlânâ evi
gönderilmiş ve kurulumu tamamlanmıştır, toplamda 22 bin
konteyner kurulacaktır.
Yine,
Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay sürekli
Vanda hazır bulunmuş, çalışmaları gözlemleyerek
koordinasyon akışını
hızlandırmıştır. Aynı şekilde diğer
kabine üyesi bakanlarımız da bizleri hiç yalnız
bırakmamış, sürekli deprem bölgesinde halkımızla
beraber olmuşlardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında bulunan tüm milletvekillerine ilgi ve katkılarından
dolayı Van halkı adına teşekkürlerimi sunuyorum. Afet
bilinci yüksek bir millet olma yolunda herkesin, hepimizin yapacağı
bir şeyler olduğuna inanıyorum.
Bu
vesileyle, görüşmekte olduğumuz 2012 yılı bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bilici.
AK
PARTİ adına üçüncü konuşmacı Hasan Karal, Rize
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Karal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA HASAN KARAL (Rize) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığı 2012 yılı bütçesi ile ilgili grubum
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı,
Anayasa, kanun ve diğer mevzuatla kendisine verilen görev ve yetkiler
doğrultusunda, İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile
ilgili işleri yürüten, toplumu din konusunda aydınlatan ve ibadet
yerlerini yöneten bir kurumdur.
Diyanet
İşleri Başkanlığının yurt içi ve yurt
dışındaki vatandaşlarımıza,
soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza yönelik
irşat ve eğitim hizmetleri, sadece dinî açıdan değil,
millî, tarihî, sosyal ve kültürel değerler açısından da önem arz
etmektedir.
AK
PARTİ İktidarı süreci ile Hükûmetimiz döneminde, kurum sadece
ülke içinde değil, dünya genelinde de görünür bir prestije
kavuşmuştur. Yurt içinde halkımızın,
aydınlarımızın ve bilim insanlarımızın kuruma
olan teveccühleri somut bir şekilde görülmektedir. Atama veya
görevlendirme yoluyla yurt dışında vazife icra eden personelimize
yönelik, ilgili ülkelerin siyasi ve bürokratik temsilcilerinin, dinî idare
başkanlarının, sivil toplum kuruluşlarının,
aynı şekilde üniversite çevrelerinin gösterdiği ilgi ve alaka bu
itibarın açık bir göstergesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet işleri
Başkanlığına verilen asli görevlerden birisi de yaygın
din eğitimi konusudur. Bu alanda Kur'an kursları ve eğitim
merkezleri fiziki ve eğitsel açıdan yeniden gözden geçirilerek iyileştirme
çalışmaları devam etmekte olup, gerek Kur'an kurslarında
gerekse hizmet içi eğitimlerde uygulanan programlar Hükûmetimiz döneminde
güncellenmiştir.
Kur'an
kursları, toplumsal talepler sonucu ortaya çıkan hizmet
çeşitliliği göz önünde bulundurularak eğitim, öğretim ve
sosyal etkinlikler açısından geçmişte uygulanan yasaklar
Hükûmetimiz döneminde kaldırılarak yeniden
yapılandırılmış ve daha da işlevsel hâle
getirilmiştir
Başkanlığın
yurt dışı hizmetlerini koordine etmek üzere hâlen 22 ülkede
büyükelçiliklerin bünyesinde din hizmetleri müşavirliği ve 24
başkonsolosluk bünyesinde din hizmetleri ataşeliği
bulunmaktadır.
Bugün
Avrupa, Amerika ve Avustralya gibi ülkelerde yoğun olarak
karşılaştığımız insan profilini, 60'lı,
70'li, 80'li ve
Hükûmetimiz olarak hedefimiz,
soydaşlarımız ve insanlığın ihtiyaç duyduğu
her ülkeye din hizmeti sunmak ve çağlar üstü olan İslam'ı bütün
insanlığın doğru algılamasına vesile olacak
çalışmalara destek olmaktır.
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'da 6002 sayılı Kanun'la
yapılan değişikliklerle Diyanet İşleri
Başkanlığı yeniden yapılandırılmıştır.
Parlamentoda grubu bulunan bütün siyasi partilerin desteğiyle bu Kanun
çıkmıştır. Ben bu vesileyle 23'üncü Dönem Parlamentosunda
bu Kanun'a destek veren bütün gruplarımıza huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
Diyanet İşleri
Başkanlığının asli görevlerinden birisi de hac ve umre
organizasyonlarını gerçekleştirmektir. Hükûmetimiz bu konudaki
yoğun talebi, ticari kazanç ve çıkar ilişkisine feda etmeksizin
şeffaf ve objektif ölçüler içinde karşılanması için azami
özen göstermekte, büyük bir titizlikle düzenleme ve planlama
yapılmasına özen göstermektedir. AK PARTİ İktidarı
süreç içerisinde bu hizmetlerin önünü açarken birçok Müslüman ülke
tarafından izlenmekte ve takdir edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Diyanet İşleri Başkanlığının 2012
yılı bütçesi, 2011 yılına göre yüzde 22,40
artırılarak 3 milyar 891 milyon 166 bin TL'ye yükseltilmiştir.
2012 yılı bütçe tasarısına
baktığımızda, tasarının yüzde 95,42'sini personel
giderleri ile sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri
oluşturmaktadır.
Son olarak, iktidar-muhalefet bütün siyasi partilerimizin
üstüne titrediği, zarar görmesini istemediği toplumumuzun
mozaiği olan Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
yılı bütçesinin, milletimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile
olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Karal.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü
konuşmacı Mustafa Kabakcı, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kabakcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Mali Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısında Türk İşbirliği ve
Koordinasyon Ajansı Başkanlığı bütçesi üzerine grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
TİKA, Sovyetler Birliğinin
dağılmasının ardından Orta Asya cumhuriyetlerinin
değişim, uyum ve kalkınma ihtiyaçlarına cevap vermek üzere
1992de Ulusal Teknik Yardım Teşkilatı olarak kurulmuştur.
Özellikle 2002 yılından sonra artan bir ivmeyle
Türkiye'nin yurt dışında hayata geçirdiği kalkınma,
iş birliği ve acil insani yardımlar hamlesi ile TİKA
etkinliğini ve yaygınlığını arttırarak
çalışmalarına devam etmektedir.
TİKA, kuruluşunun ilk yıllarında
Kafkaslar ve Orta Asya ağırlıklı bir çalışma
alanına sahipken 2002den sonra faaliyet coğrafyasını
kardeş devletler başta olmak üzere Balkanlar, Orta Asya ve Afrikaya,
kalkınma yolundaki tüm ülkeleri kapsayacak şekilde
genişletmiştir.
İktidarımız döneminde Türk dış
politikası büyük gelişme ve ivme kazanmış,
uluslararası platformda dikkatle izlenir hâle gelmiştir. Küresel
gelişmelere ve ulusal önceliklerimize paralel olarak Orta Asya, Kafkaslar,
Orta Doğu, Balkanlar ve Afrikada yeni açılımlar
gerçekleştirilmiştir. Dünyanın her noktasını dikkatle
izleyen kuşatıcı, bütünleştirici ve kardeş bir
yaklaşım benimsenmiştir.
2004-2010 yılları arasında yapılan
çalışmalar neticesinde Türkiye'nin resmî kalkınma
yardımlarının tutarı yaklaşık 1 milyar dolar
civarında gerçekleşmiştir. TİKAnın bütçesi 2002
yılında 15 milyon dolar iken 2010 yılında genel bütçeden
tahsis edilen ödeneklere ilaveten Başbakanlık ve diğer
kurumların bütçelerinden yapılan aktarımlarla birlikte 100
milyon doları aşmaktadır. 2002 yılında TİKA
program koordinasyon ofislerinin sayısı 12 iken 2010
yılında bu sayı yirmi beş ülkede 28 büroya ulaşmıştır.
Değerli milletvekilleri, TİKAnın yürütmüş
olduğu projelere beraberce göz atarsak, TİKAnın Somalide
gıda krizine yönelik çalışmalarını, Libyada yeniden
inşaat süreciyle ilgili katkılarını, Almatıdaki
Talgar Kazak Türk Lisesi'nin açılışını, Sudan Suakin
Adası Osmanlı Dönemi tarihî eserler restorasyonu, Bulgaristanda Razgrad
Makbul İbrahim Paşa Camisi restorasyonu, Afganistanda Hoca Bahaeddin
Veled, Mevlânâ Evi Medresesi restorasyonu bunlardan sadece
birkaçıdır.
Faaliyet alanı olarak
baktığımız zaman, sosyal altyapıların
genişlettirilmesi, ekonomik altyapıların geliştirilmesi,
insani acil yardımlarını, enformasyon, tanıtım ve
yayın faaliyetlerini başlıca alanlar olarak sayabiliriz.
Bu projeler kapsamında 2010
yılında TİKAnın çalışma yaptığı
bölgelerde gerçekleştirdiği proje sayısı 1.673e
ulaşmıştır. Bu projelerin önemli bir kısmı ortak
tarihî ve kültürel geçmişe sahibi olduğumuz Balkanlar, Kafkaslar,
Orta Asya, Orta Doğu bölgelerinde gerçekleştirilmiştir.
Yükselen ülke Türkiye, kültür
coğrafyasının bütün noktalarında faaliyetine,
girişimlerine devam etmektedir. Biz, yaşadığımız
daha önceki dönemlerde yabancıların ülkemizin çeşitli
bölgelerinde faaliyetlerde bulunduğuna, kütüphaneler kurduğuna,
sağlık ocakları açtığına şahit olduk.
Bunların o zamanki niyetlerini insani amaçlar olarak açıklarken
sonradan kardeşi kardeşe kırdırmak gibi bir niyetlerinin
olduğunu fark ettik. TİKA, şu anda kardeşi kardeşle
buluşturma amacı doğrultusunda yoluna devam ediyor,
gelişmeye de, güçlenmeye de devam edecek. TİKAnın bu seviyeye
gelmesinde emeği geçen başta Sayın Başbakanımıza,
Dışişleri ve Devlet Bakanlarımıza, TİKA
Başkanımıza ve tüm çalışanlarına milletimiz
adına teşekkür ediyorum.
Afganistana uzanarak Mevlânâ Evinin
restorasyonunu gerçekleştirmiş olan TİKAnın Mevlânâya
yaptığı bu katkıyla bir başka şeyi de gündeminize
taşımak istiyorum: Akıl aydınlık bir kandile benzer.
Elbette 20 kandilin aydınlığı 1 kandilin
aydınlığından daha fazladır. diyerek âdeta
milletimizin ortak aklı olan yüce Meclisimizi işaret eden, bizlere
seslenen Hazreti Mevlânânın 738inci vuslat yıl dönümü törenleri vardır.
Konya adına, bütün vekillerimizi Konyaya davet etmekten de şeref
duyarım.
Sözlerime son verirken 2012 mali
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kabakcı.
AK PARTİ Grubu adına
beşinci konuşmacı Rıfat Sait, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Sait. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RIFAT
SAİT (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
çerçevesinde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemiz, medeniyetlerin kesişim
bölgesinde stratejik açıdan önemli bir coğrafyada bulunmaktadır.
Çoğunluğu bu coğrafyada olmak üzere, dünyanın dört bir
yanında 200 milyona yakın soydaş ve akraba topluluğumuz
bulunmaktadır. Bu konunun önemine binaen yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız ve soydaşlarımız ile ilgili
konularda koordinasyon görevi yapmak üzere, her dönemde bir devlet
bakanlığı kurulmuştur.
Değerli milletvekilleri, Başkanlık
kurulmadan önce, bu konu ile ilgili
çalışan, sayıları onu aşan, farklı
bakanlıklara bağlı kamu kurum ve kuruluşları
bulunmaktaydı. Soydaşlarımız, kurumların sunduğu
hizmetlerin farklılık arz etmesinden dolayı çeşitli
sorunlarla karşılaşmaktaydılar. Bu sorunların çözümüne
yönelik, tek bir çatı altında toplanmış merkezî bir
yapılanmanın
olmayışı kurumsal hafızanın
oluşmasını ve hizmetlerin etkin bir şekilde sürdürülmesini
engellemekteydi.
Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızla ilgili çalışmalar yapmak ve
sorunlarına çözüm üretmek, sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin
bir plan dâhilinde geliştirilmesini sağlamak, ülkemize gelen
yabancı öğrencilerin sorunlarına çözüm bulmak amacıyla, 24
Mart 2010 tarihinde kabul edilen 5978 sayılı Kanun
Ailesi 1956 yılında Kosovadan
Türkiyeye göç etmiş bir Rumeli Türkü olarak Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığına özel önem veren
bir milletvekiliyim. Bir gazeteci olarak da bu konuda birçok makalemiz
yayınlanmıştır.
Aslında
Başkanlığın ilk temelleri Şubat 2010da Sayın
Başbakanımızın da katılımıyla
İstanbul'da 1.700 Türk dünyası sivil toplum kuruluşu temsilcisi
ve dünyanın çeşitli bölgelerinden katılan farklı
temsilcilerle yapılan toplantıda atılmıştır. Bu
toplantıya ben de katılmıştım.
Başkanlık kurulduktan sonra,
Ocak 2011 tarihinde İzmirde, bizim de organizasyonunun içinde
olduğumuz Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi ve 9 Eylül
Üniversitesinin ortak çalışmasıyla Başkanlık
İzmir'de ilgili STK'lara tanıtılmıştır.
Gelecekte
Başkanlığın başlı başına bir
bakanlığa dönüşebilecek kadar önemli olduğunu
düşünüyorum.
Başkanlığın
kurulması ile birlikte, başta Avrupa olmak üzere Amerika
Birleşik Devletleri'nden Avustralya'ya kadar geniş bir
coğrafyada yaşayan soydaşlarımızın beklentilerini
karşılama adına son derece önemli adımlar
atılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yurt Dışı Türkler ve
Akraba Topluluğu Başkanlığı 2010 ve 2011
yılında, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza yönelik anket uygulamaları, Almanya'ya
göçün 50. yılı etkinlikleri kapsamında Sayın
Başbakanımızın Almanya'daki vatandaş
buluşmaları, Türk-Alman gençleri müzik topluluğu konseri,
seçimlerde yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın oy kullanabilmelerini sağlamak amacıyla gerekli yasa
tasarılarının hazırlanması, Türk
vatandaşlarının özel araçları ile Türkiye'de bulunma
sürelerinin altı aydan iki yıla çıkarılmaları,
Avrasya'da İnşa Edilen Kimlikler ve Türkiye Projesi, 1.
İngiltere-Türk Eğitim Çalıştayı,
Yurtdışında Yaşayan Vatandaşımızın El
Kitabının basımı, yurt dışında
görevlendirilen din görevlileriyle ilgili seminer, yurt dışında
yaşayan
vatandaşlarımızın Okul Öncesi Eğitimde Çift
Dillilik ve Çok Kültürlülük Projesi çalışmaları ve bu kapsamda
oluşturulan eylem planı taslağı, Türkiye Cumhuriyeti ile
Türk Akraba Toplulukları Sınavı hazırlık kursları,
sınavın Başkanlığımız koordinasyonunda yurt
içinde yedi ilde, yurt dışında ise on dört ülkede toplam on
sekiz merkezde gerçekleştirilmesi, Başkanlığın görev
alanı ile ilgili bölgelerde kurulan sivil toplum
kuruluşlarının tespit edilmesi ve envanterlerinin çıkarılması,
bunların irtibat bilgilerinin oluşturulması çalışmaları
yapılmıştır.
Başkanlığın
2012 ve daha sonrası için kısa, orta ve uzun vadede
yapılmasını düşündüğü birçok faaliyeti vardır.
Ben süremin kısıtlılığı nedeniyle onlardan
bahsetmek istemiyorum. Ancak özetle şunu söylemek istiyorum:
Başkanlığın TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü ile birlikte yurt dışında
yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ve
soydaşlarımıza
yaptıkları ve yapacakları güzel hizmetlerden dolayı
kendilerini tebrik ediyor, başarılar diliyorum.
Özellikle
Başkanlığın evladı fatihan için çok değerli
çalışmalar yapacağını düşünüyorum.
Yurt dışında
yaşayan akraba ve soydaşlarımız açısından çok
önemli olan bu kurumun bütçesi vesilesiyle yaptığım
konuşmama son verirken, yüce heyetinizi ve dünyanın dört bir
yanında bulunan Türk dünyası mensuplarını saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Sait.
AK PARTİ Grubu
adına altıncı konuşmacı Ahmet Tevfik Uzun, Mersin
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Uzun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET TEVFİK UZUN (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Mali Yılı Bütçe Tasarısı
görüşmelerinin üçüncü turunda, Hazine Müsteşarlığı
bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kurumsal
kökleri Osmanlı Devletinde Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzanan
Hazine Müsteşarlığı, ekonomik kalkınmanın
sağlanmasında öncü kurumlarımızdan biridir. Ekonominin tüm
aktörleriyle iş birliği içerisinde, şeffaf, hesap verebilir ve
etkin bir şekilde kamu mali varlık ve yükümlülüklerini yönetme,
ekonomik, finansal ve sektörel politikalar ile düzenlemeleri oluşturma,
uygulama, denetleme ve uluslararası ekonomik ilişkilerin
koordinasyonunu sağlama gibi fonksiyon ve görevleri vardır.
Değerli
arkadaşlar, küresel finansal piyasalar son dört yıldır
dünyayı hem mali hem de sosyoekonomik açıdan ağır
şekilde sarsan ciddi bir kriz ile karşı karşıya
kalmıştır.
Hatırlarsınız,
bu kriz IMF tarafından 1929 bunalımından sonraki en büyük,
Birleşmiş Milletler tarafından ise yüzyılın en büyük
ekonomik krizi olarak görülmüştür. Küresel ekonomide likidite
şartları olumsuz bir çizgiye girmiş ve risk
algılamaları bozulmuştur. Risk algısında meydana gelen
bu bozulma doğal olarak kredi piyasalarında ciddi bir daralma
yaşanmasına sebep olmuştur. Türkiye bu küresel belirsizlik ortamında
sağlam mali duruşu ile birçok ülkeden olumlu yönde
ayrışmıştır. 2002 yılından bu yana
uygulanmakta olan yapısal politikaların bir sonucu olarak kamu dengeleri Türkiye'de bir sorun teşkil etmekten,
kamu borcunun sürdürülebilirliği bir endişe kaynağı
olmaktan çıkmıştır. Bütçe göstergelerinde belirgin bir
iyileşme sağlanmış, borçlanma azalmıştır.
Kamu dengelerindeki iyileşmeye paralel olarak, AB
tanımlı genel borç yönetim stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı 2010 yılında yüzde 42,2 olmuştur. Bu oran 2002
yılında iktidara geldiğimizde yüzde 73,7dir. Pek çok Avrupa
ülkesinde borçların sürdürülebilirliği konusunda endişeler
artarken ve borç stokunda orta vadede artışın devam etmesi
beklenirken, Türkiye'de AB tanımlı genel yönetim borç stokunun 2011
yılında yüzde 39,8; 2014 yılına kadar kademeli olarak
düşerek yüzde 32 olması tahmin edilmektedir.
Değerli milletvekilleri; ülkemizin dış
borçlanma koşullarında da olumlu gelişmeler
yaşanmaktadır. 2011 yılı başında yapılan ABD
doları cinsinden otuz yıl vadeli tahvil ihracı bu vadede
şimdiye kadar gerçekleştirdiğimiz en düşük maliyetli
işlem olmuştur. Ayrıca on yıl aradan sonra, 2011
yılında Japon yeni piyasasında 180 milyar yen tutarında on
yıl vadeli bir tahvil ihraç edilmiştir.
Değerli Başkan ve değerli milletvekilleri;
Türkiye-Avrupa Birliği Mali İşbirliği, 2007
yılında yürürlüğe konulan Katılım Öncesi Mali
Yardım Aracıyla yeni bir safhaya girmiştir. Söz konusu iş
birliği kapsamında 2007-2013 dönemi için ülkemize tahsis edilen
toplam fon miktarı 4,9 milyar avrodur.
Hazine Müsteşarlığının önemli
bir görevi de portföyünde bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinin ve
diğer kamu işletmelerinin pay sahipliğinin gerektirdiği
görev ve sorumlulukları yerine getirmektir. 2010 yılında 5,8
milyar olarak gerçekleşen KİT yatırım harcamalarının
2011 yılı sonu itibarıyla 6,9 milyar TL'ye, 2012
yılında ise 9,1 milyar TL'ye ulaşması öngörülmektedir. Bu
artışta özellikle yüksek hızlı tren projesi
yatırımları ve derin deniz petrol arama ve sondaj
yatırımlarının hız kazanması rol
oynayacaktır.
Çiftçilerimize yüzde sıfır ila yüzde 5
arasında verdiğimiz düşük faizli kredilerle 2011 yılı
Kasım ayı sonuna kadar yaklaşık 1 milyon 200 bin çiftçimiz
19,8 milyar TL dolayında kredi kullanmışlardır.
Halk Bankası üzerinden yine esnaf ve
sanatkarlarımıza verilen düşük faizli krediler neticesinde de
5,5 milyar TL kredi kullandırılmış, bunun neticesinde de bu
2011 yılının ilk on bir ayında da 245 bin
esnafımız yararlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dokuz senelik AK PARTİ İktidarı döneminde tesis edilen güven,
inşa edilen istikrar, büyük azim ve gayretlerle elde edilen demokratik
itibar, ülkemizin tüm meselelerini cesaretle çözme iradesini gösteren bir
siyasetin eseridir.
Ülkemizde bugün bir demokratik düzen kökleşmeye
başlamışsa, ekonomimiz dünyanın en istikrarlı büyüyen
ekonomileri arasında yer aldıysa, global kriz karşısında
şaşırtıcı bir mukavemet sergilediyse, gelecek
vizyonumuz sağlam adımlarla netleşmişse, bu
başarının ana dinamiği hiç şüphesiz, millet
adına, milletle beraber ortaya konan ak siyasettir.
Hazine Müsteşarlığı bütçesinin
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Uzun.
AK PARTİ Grubu adına yedinci
konuşmacı Ahmet Yeni, Samsun Milletvekilli.
Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2012 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkürlerimi arz
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2002 sonrasında Türk bankacılık sektörü ciddi bir yeniden
yapılanma döneminden geçmiştir. Bu dönemde kamu bankaları
yeniden yapılandırılmış, düzenleyici ve denetleyici
çerçeve sağlamlaştırılmıştır. Sektörün
sermaye tabanı güçlendirilmiş, problemli bankaların sistemden
çeşitli yöntemlerle uzaklaştırılması gibi yapısal
değişiklikler yapılmıştır.
Bu itibarla, 2005 yılında çıkarılan
5411 sayılı Bankacılık Kanunu finansal istikrarın
sağlanması, sektörün geliştirilmesi, tasarruf sahiplerinin hak
ve menfaatlerinin korunması açısından son derece önemli bir
dönüm noktasını teşkil etmektedir. 5411 sayılı
Bankacılık Kanununa dayanılarak yapılan düzenlemelerle
sektörün düzenleme çerçevesi uluslararası alandaki en iyi uygulamalarla
uyumlaştırılmış ve Basel ilkeleri çerçevesinde
belirlenen standartlara uygun hâle getirilmiştir.
Tüm bunlar sayesinde bankacılık sektörü
büyümeye başlamış, krizlere karşı
bağışıklık kazanmış bir duruma
gelmiştir. Günümüzde pek çok gelişmiş ülkelerin
bankacılık sektörünün karşı karşıya kalmış
olduğu zafiyetler, AK PARTİ hükûmetlerinin vaktinde
aldığı tedbir ve düzenlemeler sayesinde Türk
bankacılık sektörü için söz konusu olmamıştır. Bugün
Türk bankacılık sektörü dünyadaki birçok ülkeyle
karşılaştırılamayacak kadar önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ hükûmetleri döneminde bankacılık sektörümüzün öz
kaynakları, net kârları, mevduat miktarları, personel ve
şube sayıları, kullandırılan bireysel, tarımsal
ve ticari krediler ve reel sektöre verilen destek sürekli artış
göstermiş, takipteki kredi oranları sürekli düşüş göstermiştir.
Şimdi sizlerle paylaşacağım rakamlar,
Türk bankacılık sektörünün kaydettiği büyümeyi net olarak ortaya
koymaktadır.
2002 yılında 6.321 olan şube
sayısı bugün 10.546'ya, 140 bin 879 olan personel sayısı
195 bin 250'ye yükselmiştir. 2002den bugüne kadar 4.255 yeni şube
açılmış, 54.371 kişiye iş imkânı sağlanmıştır
bankacılık sektöründe.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Bankaların yüzde 56sı yabancılara ait. Bu nasıl iş
ya!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ahmet Bey,
kitapları merak ettik ya!
AHMET YENİ (Devamla) Bankacılık
sektörünün 2002 yılında 129 milyar dolar olan aktif toplamı Ekim
2011 itibariyle 697 milyar dolar düzeyine ilerlemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kullandırılan bireysel, tarımsal ve ticari kredilere
baktığımızda da çok büyük artışların
olduğunu görüyoruz. 2011 yılında kredi artışı
2010 yılına göre yüzde 27 olmuştur. Bu artış Halk
Bankasında yüzde 30,3 tür.
Kredi miktarları artış göstermesine
rağmen, 2002 yılında ortalama yüzde 17 olan takipteki kredi
miktarı, bugün itibarıyla yüzde 2'ye düşmüştür. Bu miktar
Ziraat Bankasında yüzde 1,3'tür. Takibe düşen krediler Avrupa
ülkelerinde çok daha yüksektir.
Yine sermaye yeterliliği rasyosuna baktığımızda,
yasal sınır yüzde 8, hedef yüzde 12 olmasına rağmen,
bugünkü yüzde 16,6 seviyelerine ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dünya çeşitli krizlerle sarsıldı. Bu krizler dünya
bankacılık sektöründe yıkıcı etkiler
oluşturmuştur. Amerika Birleşik Devletlerinde 400ün üzerinde
banka batmış, Avrupa ülkeleri bu süreçte finans kesimine kaynak
aktarmak zorunda kalmışlardır ve bütçelerine ilave rakamlar
gelmiştir. OECD ülkeleri arasında bankacılık sektörüne
kaynak aktarmayan tek ülke, evet, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetidir.
Değerli milletvekilleri, dokuz yıldır bu
bankaların denetimlerini yapıyorum KİT Komisyonu alt komisyon
başkanı olarak. Bugüne kadar çok şükürler olsun hiç banka
batmamış ve fona devredilmemiştir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Vatandaş
batırılmıştır.
AHMET YENİ (Devamla) Benim size şimdi bu
kitapları anlatmaya vaktim yok, nasıl anlatayım? (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
2002 öncesi batırılan bankaların
kitaplarını her milletvekilinin okumasını istirham
ediyorum. Bir bakın, ülke 2002 öncesinde nasıl soyulmuştur.
İmar Bankası, Marmarabank, Bayındırbank, saymaya
(CHP
sıralarından gürültüler)
ERKAN AKÇAY (Manisa) O kitaptakileri 57nci Hükûmete
borçlusunuz!
AHMET YENİ (Devamla) Evet, 2000 öncesi, 2002
öncesi bu bankalar batırılmıştır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Vatandaş
batırılmış, bankalar satılmıştır.
AHMET YENİ (Devamla) Bizim dönemimizde hiçbir
banka batmamış ve fona devredilmemiştir. Onun için, yüce Türk
milleti Adalet ve Kalkınma Partisine Yoluna devam. diyor, her seçimde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YENİ (Devamla) -
oylarını
artırarak devam ediyor.
İşte, siyasi ve ekonomik istikrar devam ettikçe
hem bankalarımız hem milletimiz kazanmaya devam edecek.
BAŞKAN Sayın Yeni, lütfen
Lütfen
AHMET YENİ (Devamla) Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) O kitaplar ne
içindi?
MUHARREM İNCE (Yalova) Ama bak, fotoğraf
çektirmek okumuş adam imajı veriyor! Tahsilli adam, okumuş adam!
BAŞKAN AK PARTİ Grubu adına sekizinci
konuşmacı Recai Berber, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Berber. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECAİ BERBER (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının Sermaye Piyasası
Kurulunun 2012 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sermaye Piyasası Kurulu, tasarrufların menkul
kıymetlere yatırılarak iktisadi kalkınmaya etkin ve
yaygın bir şekilde aktarılmasını sağlamak ve
sermaye piyasasının güven, açıklık ve kararlılık
içinde çalışmasını, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin
korunmasını düzenlemek ve denetlemek amacıyla 1981
yılında çıkarılan 2499 sayılı Kanunla kurulan
bağımsız, idari ve mali özerkliğe sahip ilk kuruldur.
Değerli milletvekilleri, SPK, sermaye
piyasasının gerek arz gerekse talep tarafını genişleterek
piyasalarda araç çeşitliliğini ve halka açık şirketlerin
sayısını artırmaya, özel sektör borçlanma
araçlarını, piyasalarını geliştirmeye yönelik olarak
birçok çalışma gerçekleştirmiştir.
Piyasalardaki büyüklükleri ve çeşitliliği
artırmanın yanında, yatırımcıların
haklarını korumaya ve piyasalardaki şeffaflığı da
artırmaya yönelik çeşitli yeni düzenlemeler getirmiştir. Son
dönemde, özellikle ikinci el piyasalarda manipülasyonu önlemeye yönelik olarak
birçok yeni tedbir alınmıştır.
Halka açılma süreçlerinin daha hızlı ve
kolay hâle getirilmesine yönelik olarak alınan tedbirlerle hem Türkiye'nin
önde gelen şirketlerinin hem de KOBİlerin halka açılmaya
teşvik edilmesi amaçlanmıştır. SPK ve İMKB tarafından
sürdürülen halka arz seferberliği kapsamında borsamıza gelen
şirketlerde ciddi bir artış yaşanmıştır.
Dünyadaki finansal krize rağmen, halka açılan şirket
sayısı 2010 yılında 22; 2011 yılında 25 olarak
gerçekleşmiştir. Öte yandan, şu anda yatırım
fonlarımızın büyüklüğü yaklaşık olarak 31 milyar
TL, emekli yatırım fonları ise 11 milyar TL civarında bir
büyüklüğe ulaşmıştır.
Değerli milletvekilleri, nominal ve reel faizlerin
oranlarındaki düşüş sebebiyle sermaye piyasalarına yerli
yatırımcı ilgisi her geçen gün artmaktadır. Hisse senedi,
yatırım fonu ve benzeri sermaye araçlarının toplam bakiyeli
yatırımcı sayısı kasım ayında 2 milyon 470
bin iken, yaklaşık olarak 200 bin artarak Kasım 2011de 3 milyon
670 bin civarına yükselmiştir. Son bir yıl içinde özel sektör
tahvillerine yatırım yapan kişi sayısı 100 bin, hisse
senetlerine yatırım yapan yerli yatırımcı
sayısı 60 bindir.
Ülkemiz, sermaye piyasaları, yaşanan dünya
çapında krize rağmen, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi
hedefi doğrultusunda doğru rotada ilerleyişini sürdürmektedir.
Son yıllarda artan halka arzlarla beraber İMKBde işlem gören
şirket sayısının 360ı
aştığını ve bu şirketlerin piyasa değerinin
300 milyar dolara yaklaştığını görmek memnuniyet verici
olsa da bu durum ülkemiz açısından yeterli değildir. Daha çok
şirketimizin sermaye piyasası aracılığıyla kaynak
temin etmesini ve sermayenin daha geniş bir tabana
yayılmasını arzu ediyoruz.
Son yıllarda sermaye piyasası mevzuatında
yapılan değişikliklerle piyasamıza aracı kuruluş
varantı, kira sertifikası gibi birçok yeni enstrüman da
kazandırılmıştır. Bilindiği üzere, İMKBde
işlem gören hisse senetlerinin yüzde 60ından fazlası
yabancı elindedir. Bu rakam, bir yandan yabancı
yatırımcıların ülkemize ilişkin güvenini ve olumlu
beklentilerini yansıtırken, diğer yandan sermaye piyasamıza
olan iç talepteki darlığa da işaret etmektedir.
Ülkemiz sermaye piyasalarının küresel
piyasalara entegrasyonunu hızlandırmaya yönelik olarak özellikle
küresel piyasalarda güvenirliği yüksek şirketler ve kurumlarca
İMKBde yabancı sermaye piyasa araçlarının ihraç edilmesini
teminen SPK tarafından yeni bir tebliğ yayımlanmış ve
bu tebliğin yürürlüğe girmesinin ardından, ilk kez yabancı
bir şirketin hisse senetleri borsamızda işlem görmeye
başlamıştır.
Sermaye Piyasası Kurulunun, Uluslararası Menkul
Kıymetler Örgütü (IOSCO) çalışmaları çerçevesinde gerek
bölge coğrafyasında yer alan ülkelerde gerekse gelişmekte olan
piyasalarda önümüzdeki dönemde çok daha sıkı iş birliği
gerçekleştirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Ayrıca, ülkemizin üyesi bulunduğu ve
çalışmalarına katkı sağladığı
uluslararası oluşumların benimsediği uluslararası
standartların uygulanmasında öncü olunması Kurulun önümüzdeki
dönem planları arasındadır. Bu çerçevede, özelikle OECD ve Dünya
Bankasıyla ortak projeler gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
Değerli milletvekilleri, son olarak bu yıl
İMKBde kotasyon şartlarını sağlayamayan ancak
gelişme ve büyüme potansiyeline sahip şirketlerin sermaye
piyasalarından fon sağlamak amacıyla ihraç edecekleri menkul
kıymetlerin işlem göreceği yeni bir piyasa kuruldu. İMKB
bünyesinde ayrı bir piyasa olarak kurulan Gelişen
İşletmeler Piyasasında KOBİler bu yıl işlem
görmeye başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, SPK Kanunuyla ilgili de
çok ciddi bir çalışma var, temennimiz bir an önce Sermaye
Piyasası Kanununun da yüce Meclisimize gelmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECAİ BERBER (Devamla) Sözlerime son verirken,
2012 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Berber.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili.
Buyurun Sayın Türkoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer
milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı görüşmeleri kapsamında Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı ve Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı bütçe ve kesin hesabı üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İçişleri
Bakanlığı bağlı kuruluşlarına ilave olarak
5952 sayılı Kanun
Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığının amacı, terörle
mücadeleye ilişkin strateji ve politikayı geliştirmek ve bu
konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu
sağlamaktır. Kurum bünyesinde Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu,
İstihbarat Değerlendirme Merkezi gibi Türk devletinde son otuz
yılda büyük acılara sebep olmuş terör belasını ortadan
kaldırmaya yönelik mekanizmalar getirilmiştir.
AKP tarafından
kurulmuş bütün hükûmet programlarında, devletin hacim olarak
küçültüleceği, merkezî yönetimlerdeki gereksiz kuruluşların
eleneceği, benzer işlevleri gören yapıların
birleştirileceği ifade edilmiştir. Ancak dokuz yılı
aşan AKP hükûmetlerinde gördük ki devletin hacimsel olarak küçülmesini
bırakın, yeni kurumlar ihdas edilmek suretiyle şişkinlik
daha da arttırılmıştır.
Örneğin, Başbakanlıkta iç güvenlik,
dış güvenlik, terörle mücadele gibi konularda araştırmalar,
toplantılar yapmak görevini ve bu konularda koordinasyonu sağlamak
fonksiyonunu icra etmek üzere Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü
ihdas edilmiştir. Bugün bütçesi hakkında görüşlerimizi arz
ettiğimiz Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
da sözüm ona benzer işleri yapan kurumların birleştirilmesi
yerine, tersine ortaya çıkan bir kurumdur.
Bu çerçevede ifade
edebilirim ki AKP hükûmetleri öncesinde var olan, benzer ya da aynı
görevleri yapan kurumlarda bir azalma olmamış, bilakis
artış olmuştur.
Söz konusu Müsteşarlıkla ilgili ifade
edebilirim ki henüz terörle mücadele konusunda herhangi bir koordinasyon
başarısı ya da kanunda öngörülen İstihbarat
Değerlendirme Merkezinin işlev kazandığına dair
herhangi bir bilgi, belge de mevcut değildir.
Bunlara ilave olarak Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının başına iç güvenlikle ilgili
bilgi birikimi olan, terörle mücadeleyi ve mücadele eden kurumları
tanıyan valiler yerine bir büyükelçinin atanması da
şaşkınlığımıza vesile olmuştur.
AKP hükûmetleri bugüne kadar yaptığı
plansız, hesapsız, deneme yanılma yöntemiyle ya da el
yordamıyla devlete şekil verme ve kadrolaşma niyetleri yerine,
gerçekten hizmeti ve Türk milletinin çıkarlarını hedefleyen
yapılanmaya yönelmelidirler.
Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi
görüşlerini aktaracağım bir diğer kurum da Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığıdır.
2009 yılında AKP İktidarı
tarafından Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı, mülga Bayındırlık
ve İskân Bakanlığına bağlı Afet İşleri
Genel Müdürlüğü kapatılarak, afetlerle mücadele amacıyla
oluşturulan Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 5902 sayılı Kanunla ihdas edilmiştir.
Bu Kanunun görüşülmesi sırasında Mecliste
gurubumuzca ifade edilen bütün öneriler, maalesef kabul görmemiştir.
Afetler gibi toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren bir konuda siyasi amaç
güdülerek gurubumuz görüş ve önerileri dikkate alınmaksızın
oluşturulan bu kurum, yaklaşık olarak geçen üç yıllık
zaman dilimi içerisinde Rize ve Giresunda meydana gelen sel felaketleriyle,
Elâzığ, Kütahya-Simav ve son olarak Van depremlerinde ilk
yardım, müdahale, sevk, idare ve koordinasyonda gösterdiği zafiyet,
Hükûmetin bu konuda gösterdiği aymazlığı hepinizin
takdirlerine bırakıyorum.
Bugün AKP İktidarı tarafından uygulanan
politikalar sonucu ülkemiz planlama, kentleşme, yapılaşma ve
denetim konularında bilim ve mühendisliğe aykırı
uygulamalar ve rant politikaları nedeniyle bir afet ülkesine dönüşmüştür.
Gerçekte hepsi birer doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ,
kaya düşmesi, su baskını gibi olaylar, bilinçsizce verilmiş
yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar
planları, mühendislik hizmeti
görmemiş düşük standartlardaki yapı üretimi ve denetimi
süreciyle uygulanan sosyoekonomik politikalar sonucu insani, sosyal ve ekonomik
yıkımlara dönüşmektedir.
Ülkemizde her depremden sonra olduğu gibi Vanda
meydana gelen depremden sonra da benzer olaylar tekrar yaşanmaya
başlanmış, tartışmalar çoğunlukla depreme
kaynaklık eden fayların niteliği, büyüklüğü, merkez üssü,
konumu, oluşum mekanizması, odak derinliği, şiddeti ve
şiddet dağılımı gibi konular üzerinde
yoğunlaşmıştır. Tüm bu tartışmaların
yanı sıra ilk yardım, müdahale, sevk, idare ve koordinasyon
konularında da önemli sorunlar ve zafiyet yaşanmıştır.
Yıllardan beri yaşanan bu olumsuzlukların çözümü konusunda AKP
İktidarı sorumluluklarını yerine getirme yerine laf
üretmeye devam etmiş, düzenlenen onca şûralara, hazırlanan onca
raporlara karşın maalesef ülkenin planlama, kentleşme,
yapılaşma ve yapı denetimine ilişkin konuların da
herhangi bir düzenleme yapmamıştır.
Bu sorunların çözümü için AKP İktidarı laf
üretmeyi bırakmalı, toplumsal, sosyal, kurumsal
altyapımızın afetlere karşı dirençli hâle getirilmesi için afet, imar, yapılaşma,
kentleşme, yapı denetimi ve iskân kanunlarında gerekli
değişiklikleri hızlı bir şekilde yapmalıdır.
Ayrıca, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı,
Başbakanın efelenmeleri sonucu oluşan krizlerin
finansmanını sağlama yerine, önceliğini afetlerle mücadeleye
vermelidir.
Yaşanan her deprem sonucunda halkı korku ve
paniğe sevk etmeden bilgilendirmenin çok önemli olduğu hepimizin
bildiği ve önem verdiği bir konudur. Ancak, son Van depreminde bir
sayın bakanın yaptığı açıklamalar ve sonucunda
yaşanan depremin neden olduğu can kayıpları hepimizi
derinden üzmüştür.
Kanun hükmünde kararnameler ile devleti dönüştürüp
AKPlileştiren mevcut siyasi erk, TÜBİTAKın, üniversitelerin,
kamu kurumlarının içini boşaltmış, öyle ki depremin
yeri, mekanizması, büyüklüğü, derinliği gibi konularda halka
doğru bilgi aktarması beklenen kurumlar ancak Amerikalı bir
kurumun büyüklüğü değiştirmesiyle, toplumun tüm kesimlerini
hayal kırıklığına uğratmıştır. Bu
kurumların içinde bulunduğu durumun müsebbibi AKP hükûmetleridir.
Öncelikle yapılması gereken işlerden
birisi, AFADın, görevi koordinasyon olan Başbakanlıktan
alınarak, acilen, icracı bir bakanlığa, en uygunu olan
İçişleri Bakanlığına bağlanması uygun
olacaktır.
Vanda meydana gelen depremde de görüldüğü üzere,
bir deprem anında, 80-100 binanın göçmesi durumunda bile ülkemizdeki
acil müdahale ekip sayısının az ve yetersiz olduğu
görülmüştür. Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığında, arama-kurtarma ve müdahale ekip
sayısı arttırılmalıdır.
Van depremi sonucunda yaşanmış, hasar
tespiti konusunda tecrübe sahibi olmayan, sadece mühendis unvanıyla
bulunan kişilerin sahada
görevlendirilmesi maalesef isabetsiz hasar tespitlerine sebep olmuş ve
bunun sonucunda da 5,6lık bir dereceyle ortaya çıkan deprem
sonucunda 40 civarında insanımız hayatını
kaybetmiştir. Bu sorunun çözümü
için de Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı bünyesinde
mutlaka hasar tespit dairesi başkanlığı kurulmalıdır.
Son yıllarda, başta büyük şehirlerimiz
olmak üzere, ülke genelinde yaşanan sıkıntıların temelinde
imar rantları gelmektedir. Hatta son yirmi yıl içinde
İstanbulda oluşan imar rantının 500 milyar dolara
ulaştığı ifade edilmekte ve belediye meclisinin bu
rantı yaratmak için kişilere yönelik olarak 5 binin üzerinde imar ve
parselasyon değişikliğine neden olduğu söylenmektedir.
Ülkesel, bölgesel ve yerel kalkınma planları ile bu planlar
çerçevesinde oluşturulmuş kentsel gelişim ve yerleşim
stratejileri dikkate alınarak belediyeler, il özel idareleri ile Millî
Emlak Genel Müdürlüğü iş birliği
içinde, her yıl belirli sayıda arsa üretme zorunluluğu
getirilmeli ve arsa ve arazi rantı engellenmelidir.
1999 yılında yaşanan Marmara
depremlerinden sonra afetlerle mücadele ve yeniden yapılanma amacıyla
partimizin de içinde yer aldığı hükûmet tarafından
bazı mal ve hizmetlere getirilen özel tüketim vergisi, zaman ve süreç
içinde AKP Hükûmeti tarafından hem zorunlu hâle getirilmiş hem de
elde edilen kaynak çoğunlukla kamu maliyesinin finansmanında
kullanılmıştır. Afetlerle mücadele ve yeniden
yapılanmanın sağlanması için, ÖTVden elde edilen
kaynağın belli bir oranı, daha önce var olan ancak mevcut
Hükûmet tarafından kaldırılan fona aktarılmalı, Maliye
Bakanlığı, TÜBİTAK, yeniden yapılandırılacak
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ile Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının koordinasyonunda, afetlerle
mücadeleye yönelik projelerde kullanılmalıdır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca
hızlı bir şekilde 5543 sayılı İskân Kanununda
değişiklik yapılarak kırsal yerleşim birimlerinin
altyapısı ve üstyapısı uygun finansal araçlar
yaratılarak yenilenmelidir.
TOKİ son yıllarda amacından
uzaklaşarak devlet müteahhitliği ve rant projeleri ihaleleri yapan
bir kuruluş hâline gelmiştir. TOKİ, kuruluş felsefesine
dönmeli, zaman ve süreç içinde kentsel yerleşim birimleri içinde kalan çöküntü
alanları ile yerleşime açılmış jeolojik riskli
alanlarda kurulu yapılar bertaraf edilmeli ve bu alanlarda yerleşen
vatandaşlar için, kent yoksulları için sosyal konutlar üreten bir
yapıya kavuşturulmalıdır.
Bunlar ve burada
zaman yetersizliği sebebiyle sayamadığım önerilerimizin
dikkate alınmasını arzu etmekteyim.
Bu vesileyle yüce
Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlar, bütçenin
hayırlı uğurlu olmasını dilerim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Türkoğlu.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan.
Buyurun Sayın
Oğan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
SİNAN OĞAN (Iğdır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı (TİKA), Yurt Dışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Diyanet İşleri
Başkanlığının 2012 yılı bütçeleriyle ilgili
olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin yurt
dışında faaliyet gösteren kuruluşlarıyla Diyanet
İşleri Başkanlığımızın bütçesine
ilişkin görüşlerimi arz etmeden önce görevini ifa etmekte iken vefat
eden Kuveyt Büyükelçimiz Mehmet Hilmi Dedeoğluna Allahtan rahmet
diliyorum, acılı yakınlarına ve Dışişleri
camiamıza da sabır diliyorum.
Ayrıca,
konuşmama başlamadan önce yine dün 10 Aralık Dünya İnsan
Hakları Gününü de kutluyorum. Haksız yere hapiste tutuklu bulunan
gazeteciler, milletvekilleri ve ordumuzun kahraman generali ve partimizin de
İstanbul Milletvekili Engin Alanın da insan hakkının,
seçilme hakkının hâlâ gasp edilmeye devam ettiğini de bir kez
daha hatırlatmak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir hususa daha vurgu yapmak durumundayım.
Hükûmeti buradan milletin iradesine saygılı olmaya davet ediyorum.
Dün Cumhurbaşkanlığı bütçesi görüşülürken hem İç
Tüzükten olan hakkımız sebebiyle hem Meclis
çalışmaları sebebiyle bize verilen yetkiden dolayı soru
sorduk ve bu sorunun Hükûmet tarafından
cevaplandırılmasını bekledik. Bırakınız
sorumuzun cevaplandırılmasını, Sayın Başbakan
Yardımcısı lütfedip Sorunuza yazılı cevap
vereceğim. deme nezaketinde dahi bulunmuyor. Sizin, muhalefeti bu anlamda
görmeye gözünüz yok, bunu biliyoruz, Meclisi kanun hükmünde kararnameyle
yönetme sevdanızı da biliyoruz ama biz buraya milletimizin reyiyle
geldik ve siz milletimizin reyine saygı göstermek, milletimizin iradesine
saygı göstermek zorundasınız. Burada milletvekilleri soruları
millet adına soruyor ve siz de buna cevap vermek zorundasınız.
Değerli
milletvekilleri, dünkü sorumu buradan tekrar ediyorum. Sayın
Cumhurbaşkanının bir futbol diplomasisi, bir Ermenistan
açılımı vardı. Hatırlarsanız o günlerde Bursada
Azerbaycan Bayrağı çöpe atılmış, Ermenistan Devlet
Başkanı Sarkisyana ise ev yapımı özel dolmalar ikram
edilmişti. Bundan bir süre sonra Ermenistan Devlet Başkanı
Sarkisyan bir konuşmasında dedi ki: Dağlık
Karabağı biz aldık, biz işgal ettik, Ağrı
Dağını almayı Ermeni gençlerine havale ediyorum. Sorumu
tekrar ediyorum: Sayın Cumhurbaşkanı hâlâ bu Ermeni
açılımının arkasında mıdır?
Değerli
milletvekilleri, eski ismi Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı olan ve şimdi Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığına çevrilen ama içerisindeki Türk kelimesi
artık sadece isimde kalan kurumumuzla ilgili konuşmak istiyorum. Bu
kurumumuz kuruluş alanlarını genişletirken eş
zamanlı olarak da özellikle Türk coğrafyasında etkisizleşmeye
devam etmektedir. Hükûmetin Türk kelimesinden duyduğu
rahatsızlığın biz farkındayız. Anayasadan Türk
kelimesini çıkarmak için nasıl bir çaba içerisinde olduğunuzu
bizim gibi milletimiz de görüyor.
AHMET YENİ
(Samsun) Nereden biliyorsun?
SİNAN
OĞAN (Devamla) Nasıl ki Millî Eğitim
Bakanlığının millî kelimesinin içini
boşalttıysanız Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansının da Türk kelimesinin içi boşaltılmaktadır. Dolayısıyla da TİKAnın kuruluş
amacı Başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve
topluluklar olmak üzere
diye başlar. Dolayısıyla da TİKA,
çalışmalarının ağırlığını
buralara vermek durumundadır değerli milletvekilleri.
Ayrıca TİKAnın bu coğrafyalardan ne
kadar uzaklaştığını da yaptığı
çalışmalardan görmekteyiz. TİKA, artık Türk
cumhuriyetlerine, akraba topluluklarına destek olan bir kurum olmaktan
uzaklaşmıştır. TİKA, Hükûmetin kendisine Türk
coğrafyasından çok daha yakın hissettiği Arap
coğrafyasına yönelmiştir, Orta Doğu coğrafyasına
yönelmiştir. Hani o devrimcilik hevesinde olduğu coğrafyalara
yönelmiştir. Bugün TİKAnın Ahıska Türklerine,
Kırım Türklerine, Irak Türkmenlerine, Gagavuz Türklerine, Uygur
Türklerine, Bulgaristan Türklerine, Batı Trakya Türklerine öncelikli
destek olması gerekirken TİKAnın öncelikle Somalide,
Filistinde, Afrikada faaliyet gösterdiğini görmekteyiz. Sakın
yanlış anlaşılmasın; Buralarda olmayalım.
demiyoruz, elbette buralarda olacağız. Bizim iddiamız büyüktür,
Türkiye büyük bir devlettir, coğrafyası, misyon coğrafyası
büyüktür, buralarda da olacağız ama bir şeyi
unutmayacağız: TİKAnın kuruluş faaliyetleri,
kuruluş felsefesi Türk cumhuriyetleri, Türk akraba
topluluklarıdır. Sıklet merkezimiz, ağırlık
merkezimiz burası olacaktır ama diğer yerlerle de ilgili
olacağız. Şimdi ifade ediliyor, deniliyor ki: Efendim, Türk
cumhuriyetleri zenginleşmiştir. Bu sebeple Türk cumhuriyetlerinin
olduğu coğrafyalara ilgimiz azalmıştır. Eğer
hakikaten böyle düşünüyorsanız siz teknik yardımın
mantığını hâlâ anlamamışsınız, çözememişsiniz
demektir.
Bendeniz, TİKAnın ilk yurt dışı
koordinatörlüğünü açan bir kardeşinizim burada. Yıllarca bu
şerefli kurumun, şerefli bir üyesi olarak çalıştım.
Maalesef, TİKAnın son dönemlerde hizmet ettiği coğrafya
açısından ciddi bir sıkıntı içerisinde olduğunu
görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, TİKA bir yardım
kuruluşu değildir. Bu manada TİKA, Kızılay
değildir, insani yardım dernekleri değildir. TİKAnın
bunlardan farkını bilmeniz lazım, farkını ortaya
koymanız lazımdır. Basit bir örnek vereyim, 2010 yılı
TİKA faaliyetlerinden çıkardık bunu. Örneğin,
Sırbistanın kuzeyinde Voyvodina bölgesinde Novi Sadda bulunan 4
Temmuz Meslek Lisesine TİKA tarafından bir yardım
yapılmış. Bu yardımın içeriği nedir biliyor
musunuz? Boya badana yapılmış oraya. Değerli
arkadaşlar, TİKA, boya badana yapan bir kuruluş hâline
sokulmamalıdır.
Yine TİKA, aynı zamanda bu coğrafyalarda
Amerikan dolarıyla Japon bilgisayarını alıp hibe eden bir
kuruluş hâline de gelmemelidir. TİKA, bu coğrafyalarda
yabancı ülkelerden dövizle satın aldığımız malzemeleri
de hibe edecek bir kuruluş hâline gelmemelidir. Siz eğer TİKAya
bu mantıkla bakarsanız TİKAnın
mantığını, dış yardımın
mantığını bu manada daha çözememişsiniz demektir.
TİKA, aynı zamanda 50 milyon dolar
harcayıp Bağdat Al Razi Hastanesini yapacak bir kurum da
olmamalıdır. TİKAnın işi bu değildir. TİKA,
bu coğrafyalarda Türkiye'nin altyapısının
hazırlanmasına, ihracatçımızın
altyapısının hazırlamasına, bu ülkelerin
kalkınmasının altyapısının
hazırlanmasına yönelik çalışmalar yapmalıdır. Oysa
TİKA bu işin kolayını bulmuş. Dövizle, dolarla,
euroyla Amerikadan, Avrupadan, Japonyadan malzemeyi alıyor -kimin
parasıyla alıyor? Bu milletin parasıyla- bu ülkelere hibe
ediyor. Soruyorum size değerli milletvekilleri: Bunun bir
izahını bana kim yapar acaba?
TİKAnın 2010 yılı faaliyetlerinden
birisi, Suriyede estetik cerrahi merkezî yapmak. Allah aşkına
Suriyede estetik cerrahi merkeziyle teknik yardım
mantığının ne alakası var? O estetik cerrahi merkezînin
bugün Suriyede oynadığınız o devrimcilikle bir
alakası olsa gerek.
Bir başka husus daha var değerli
milletvekilleri: Zaman gazetesinde birkaç gün önce çıktı.
Şimdiye kadar 500 milyar lira harcamışız. Kimler
harcamış? TİKA. Kimler harcamış? AFAD. Kimler
harcamış? DSİ. 500 milyar lirayı, siz bu milletin parasını
harcıyorsunuz, tam bir beceriksizlik örneği. Bir kuyu dahi açamamışsınız,
Zaman gazetesine de manşet olmuşsunuz. 500 milyar lirayı
harcayıp bir su kuyusu dahi açamayanların hesabını bu
Meclis sormayacak mı? Ne yaptınız bu beceriksizlerle ilgili?
Sayın Başbakan Yardımcısı, Sayın TİKA
Başkanı, nasıl bir beceriksizliktir bu Allah aşkına?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul)
Başkaları Kıbrısta sondaj yapıyor petrol ve
doğal gaz için.
SİNAN OĞAN (Devamla) Evet,
başkaları Kıbrısta burnumuzun dibinde sondaj yapıyor,
siz üç kurum bir araya geliyor, üç kafadar bir araya geliyorsunuz bir kuyu dahi
açamıyorsunuz ve 500 milyar lira da bu milletin parasını
harcıyorsunuz. Dolayısıyla da TİKA maalesef son dönemlerde
tam bir beceriksizlik örneği sergilemektedir.
Son dönemlerde Filistine yapılan
yardımların ciddi bir oranda arttığını görmekteyiz.
Şunu ifade edeyim: Filistin bizim Osmanlının oradaki
bakiyesidir. Bizim için Filistin önemlidir, ancak TİKAnın
yapması gereken şeyler farklıdır. TİKA Filistinde hastane
yapacak kuruluş değildir. Kızılay yapsın,
Sağlık Bakanlığı yapsın, başka bir
kuruluş yapsın. TİKA bir kalkınma ajansıdır. Bunu
anlamanız lazım, bunu algılamanız lazım. Ama TİKA
ne yapıyor? Oraya gidiyor, hastane yapıyor.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ne yapsın?
SİNAN OĞAN (Devamla) Ne yapıyor?
Kalkınmasına yardımcı olacaksınız.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Kalkınması
için ne yapsın, onu söyle.
SİNAN OĞAN (Devamla) TİKA orada helva
dağıtan bir kuruluş değil.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ne yapsın?
SİNAN OĞAN (Devamla) Anlamıyorsunuz
işte, sorun orada. TİKA helva yapmasını öğretecektir.
TİKA ilk defa yurt içinde de yardımlar yapmaya
başlamış. Ne yapmış merak ediyorsunuz, söyleyeyim:
Kavurma dağıtmış. Allah aşkına TİKA kavurma
dağıtan bir kurum mudur?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ya söyle, ne
yapsın?
SİNAN OĞAN (Devamla) TİKA kavurma dağıtan
bir kurum değildir.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Somut bir şey
söyle ya!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
SİNAN OĞAN (Devamla) Sayın Başkan,
müdahale eder misiniz.
BAŞKAN - Müdahil olmayın lütfen.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Somut bir şey söyle.
SİNAN OĞAN (Devamla) Arkadaşlar,
öğreneceksiniz dış yardımın
mantığını.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Onların
zamanında ne yapılmış?
BAŞKAN Lütfen sayın milletvekili, lütfen
SİNAN OĞAN (Devamla) Japonyada bunlar
yapılıyor, Danimarkada bunlar yapılıyor. Başka
ülkelerin dış yardım kuruluşları neyi yapıyorsa
onu yapacaksınız.
Şimdi, TİKAda yeni bir yönetim
işbaşına geldi ve bu yeni yönetim bütün tecrübeli personelleri
aldı bir kenara koydu. Neden? Daha yandaşlara yer açmak için. Kurumun
hafızasını silerseniz, tecrübeli memurları alır bir
tarafa koyarsanız üç ayda 500 milyar lira harcayarak işte sudan
çıkmış balık gibi bir kuyu dahi açamazsınız. Bu
sebeple nane, limon işlerine girmeyeceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından Anlayamadık. sesi)
Anlayan anlıyor ne dediğimi.
Nane, limon işlerine girmeyeceksiniz.
TİKAyı yandaş STKlara kaynak aktaran bir kurum hâline
getirmeyeceksiniz. Bu milletin parasıyla Bilkentteki TİKA konutuna
100 milyarlarca lira civarında -eski parayla diyorum- tadilat, yeniden tefrişat
işleri yapamazsınız, bu milletin parasını böyle çarçur
edemezsiniz, zevküsefanıza harcayamazsınız.
TİKA, ayrıca örtülü ödenekten para harcayan da
bir kurumdur değerli milletvekilleri. Bunun da hesabının
verilmesi lazım. TİKA, hangi gerekçelerle örtülü ödenekten para
kullanır hâle gelmiştir? Nerelere harcamıştır örtülü
ödenek parasını TİKA? Bunun da hesabını vermek
durumundasınız. 9 vatandaşımızı haince, hunharca
götürüp İsrail kurşunlarına hedef eden İHHnın
masraflarını TİKA ne amaçla karşılıyor? Deniz
Fenerinin masraflarını TİKA neden karşılıyor?
Bunun hesabını da vermek durumundasınız.
Değerli milletvekilleri
MUHARREM VARLI (Adana) Deniz Feneri deme seni de
atarlar içeriye ha, Sinan!
SİNAN OĞAN (Devamla) Değerli
milletvekilleri, milletimiz her şeyi görüyor.
Değerli milletvekilleri
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Türki cumhuriyetlere
gideceksiniz.
SİNAN OĞAN (Devamla) Türki cumhuriyetler
değil onun adı, Türk cumhuriyetleridir, doğru
kullanacaksınız, öğrenip geleceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Amerikan
ağzıyla konuşuyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Oğan, Genel Kurula hitap edin lütfen.
SİNAN OĞAN (Devamla) Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımıza da
şunu tavsiye ediyorum: Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığımız Yandaş
Yurtdışı Türkler Başkanlığı değildir.
Yıllardır Almanyada bütün Türklerin iyi gününde, kötü gününde
yanında olmuş, en köklü, en kucaklayıcı kurum olan Türk
Federasyonunu siz nasıl çağırmazsınız? Almanyada
göçün 50nci yılıyla ilgili toplantı yapacaksınız ama
Türk Federasyonunu çağırmayacaksınız. Kimleri
çağıracaksınız? Yurt dışındaki yandaş
gördüğünüz vatandaşlarımızı.
AHMET YENİ (Samsun) Bizim bileceğimiz
iş!
SİNAN OĞAN (Devamla) - Siz
vatandaşları bu şekilde ayıramazsınız. Bunun
adı Yurtdışı Türkler
Başkanlığıdır, yurt dışı yandaş
Türkler başkanlığı değildir.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığımızın da bu manada siyasetin
dışına çıkarılması lazım. Vaktimin sonuna geldiğim
için sadece bir cümle şunu ifade etmek istiyorum: Türkiyede hangi kuruma
siyaset bulaştırırsanız bulaştırın, Diyanete
bulaştırmayın. (MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİNAN OĞAN (Devamla) Diyanet bizim ortak
harcımızdır. Diyanet İşleri
Başkanlığımıza lütfen siyaset
bulaştırmayın.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum ve biz yeterli
bulmadığımız için hem Yurtdışı Türkler
Başkanlığının hem TİKA
Başkanlığının hem de Diyanet Başkanlığının
bütçesini yeterli bulmadığımız için maalesef biz
hayır oyu kullanacağız.
AHMET YENİ (Samsun) Başka ne yapabilirsiniz
ki zaten!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Oğan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı Ahmet Kenan Tanrıkulu, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı
Hazine Müsteşarlığı, Sermaye Piyasası Kurulu,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu bütçeleri üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hükûmet program ve
bütçeleri ülkelerin doğal olarak geleceğini belirleyen en önemli
siyasi belgelerdir ve bütün gelişmiş ülkelerde bu belgeler iki analiz
yönteminden ve bunun sonucunda da bir sentezlemeden meydana gelen uygulamaya
tabi tutulurlar. Birinci analiz yönteminde dünyadaki değişimler,
ülkelerin gelişimi, talep ve kaynak öncelikleri ele alınır ve
buradan teknolojik ve bilimsel bütünlemelere gidilir.
İkinci analiz yönteminde ise bu kaynak ve talepler,
sorunlar, bir öncelikler silsilesine tabi tutulur. Doğal olarak
bunların uygulamasında, bunların sentezinde ise hepsi bütünsel
olarak bir stratejik hedefe dönüştürülür. İşte o stratejik
hedef, o ülkenin program ve bütçesi ve ona bağlı olan bütün ekonomik,
sosyal planlarıdır.
Değerli arkadaşlarım, tespit edilen bütün
hedefler net ve öncelikli olmak zorundadır. Eğer burada netleşip
önceliğinizi doğru tespit ederseniz, o ülkedeki toplumsal güveni,
istikrarı ve uzlaşmayı da sağlayarak bütçenizin hedeflerine
bütün toplumu peşiniz sıra koşturabilir, bütün toplumu bu hedefe
doğru yönetebilir, yürütebilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım, bugüne kadarki
yaklaşık on yıllık süre içerisindeki bütün bütçelere ve
geçtiğimiz yasama döneminden bugünkü yasama dönemine kadar burada
değerlendirdiğimiz bütçelere baktığımız zaman,
her seferinde Hükûmet tarafından getirilen plan, program ve bütçelerin
yıl ortasında dahi revize edildiğini, yıl sonunda âdeta
yüzde 100 bütün başlangıç hedeflerinden olumsuz anlamda sapmalar
olduğunu da görüyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bütçe görüşmeleri
bitmeden revize edildi.
AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu görüşmekte olduğumuz 2012 bütçesinin de
biraz önce bahsettiğim analiz ve sentezden maalesef yoksun olduğunu
görüyoruz. En önemlisi, ilerleyen dönemlerde karşımıza
çıkabilecek olan herhangi bir ekonomik olumsuzluğa karşı da
maalesef bu bütçede gerekli tedbirler getirilmemiş ve bu esneklik de
gösterilememiştir. Dolayısıyla, toplumsal güveni ve
gelişmeyi tesis edebileceğini bugün itibarıyla bu bütçenin
sağlayacağından parti olarak kuşkuluyuz.
Diğer yandan, bu bütçede -geçtiğimiz yıl
bütçelerinde olduğu gibi- 5018 sayılı Kanun hükümleriyle
performans esaslı bütçeleme kriterlerinin de yerine getirilmediğini
görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugün küresel ekonomi, gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerin genel ekonomik ve finansal politikalarını belirgin
olarak birbirinden ayrıştırmaktadır ve ona göre ortaya
koymaktadır.
Finansal politikalar, bu belirgin
ayrışmanın sonucunda doğal olarak makroekonomik
dengesizlikleri de tetikleyen finansal bir istikrarsızlığın
da ortaya koyduğu bir sürecin içerisine bizi itmektedir. İşte,
böyle bir süreç içerisinde Türkiye ekonomisi de makroekonomik göstergelerde
ifade edildiğinin aksine, maalesef oldukça kırılgan da bir
yapı göstermektedir.
Ekonomi politikaları
yatırımları, üretimi ve kalkınmayı destekler bir
biçimde oluşmamakta, sıcak para akımları, dış
borçlanmayla gelen, kısa vadeli sermaye akımlarıyla gelen
birtakım kaynaklarla günler geçiştirilmekte ve dolayısıyla,
durum âdeta idare edilir bir hâle getirilmektedir.
Esas önemlisi, ekonominin can
damarını teşkil eden işletmeler bir taraftan o küresel
rekabetin acımasız ortamıyla karşı karşıya
kalmakta, öbür taraftan da devletten gerekli teşvik ve desteği
alamamanın ıstırabını yaşamaktadırlar.
Türkiye İstatistik Kurumunun bir
verisini sizlerle paylaşmak istiyorum değerli milletvekilleri. Gelir
ve yaşam şartlarına göre hâlen şu anda Türkiyede en zengin
yüzde 20nin millî gelirden aldığı pay yüzde 47,6dır, en
fakir yüzde 20nin aldığı pay ise yüzde 5,6dır.
Gelir dağılımıyla
ilgili bütçe sunuşunda burada birtakım düzeltilmiş rakamlardan
bahsedildi. Bu da devletimizin bir başka kurumunun ortaya koyduğu
gerçek tablodur.
İç talep borçlanarak
yaratılabilirken gerek özel işletmeler gerekse hane halkı
bazında bu borcun nasıl ödeneceğine dair, nasıl
döndürüleceğine dair, herhangi bir çalkantı esnasında, ekonomik
bir sıkıntı esnasında da geri nasıl
ödenebileceğine ve risklerin nasıl karşılanabileceğine
dair belirsizlikler hâlen gündemini korumaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2003
yılından bugüne kadar düşük kura
dayalı bir ithalat sistemi büyümeyi finanse etmektedir. Büyümenin alt
kaynaklarına baktığımız zaman daha çok ithalatla
büyümenin oluştuğunu görüyoruz. Bunun doğal sonucu olarak
ithalat yapılan ülkelerin üretim ve istihdamının da arttığını
görüyoruz, bu dolaylı bir sonuç. Ortaya konulan çarpık büyümenin veya
genel olarak halk arasında söylendiği gibi hormonlu veya sanal
büyümenin ortaya getirdiği bir gerçek ve yapı bozukluğudur bu.
Neticede düşük kur üzerinden gayrisafi millî hasılayı
artırabilirsiniz, kişi başına millî geliri de 10 bin
dolarlara kadar çıkarabilirsiniz ancak bunun halka ve vatandaşa
yansıyan kısmına, geri planına
baktığımız zaman maalesef tablo farklı
çıkmaktadır. Ne yazık ki bu söylenilen ekonomik büyüme, sonuç
itibarıyla, bir ekonomik kalkınmaya dönüşememiştir.
Bunların ikisi farklı kavramlardır. Büyüme ve kalkınma
arasındaki ilişki maalesef doğru bir şekilde ve yerinde
kurulamamıştır. Ülkede, bunun sonucunda, biraz önce
belirttiğim gelir dengesi bozukluğu, iç ve dış borç
artışı tablosuyla da karşı karşıyayız.
Önemli olan nedir? Bu büyümenin ithalat sonucunda dış ticaret ve cari
işlemler açığını da getirmesi ve bu
açıkların artık sürdürülemez boyutlara
ulaşmasıdır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz 2000li
yıllara kadar yaklaşık 2 milyar dolar civarında bir cari
açık seyriyle süregelmiştir. Fakat 2002den sonra müthiş bir
sıçrama yaparak, bu cari açık, 2011in bu çeyreği
itibarıyla baktığımız zaman veyahut Merkez
Bankası gibi resmî kurumların beklenti anketlerine göre değerlendirdiğimiz
zaman 75-80 milyar dolar civarında bir cari açık beklentisiyle
karşı karşıyadır. Müthiş bir gelişme ve
müthiş bir sıçramadır. Buna bağlı olarak ekonomi
dünyasındaki genel kanaat ise, bu cari açığın gayrisafi
millî hasılanın yüzde 5ini geçmesi durumu ise artık alarm
zillerinin, tehlike çanlarının çaldığını bize
gösterir. Türkiyeye baktığımız zaman; Türkiyede şu
anda gayrisafi millî hasılamızın neredeyse yüzde 10una gelecek
şekilde bir cari açık problemiyle karşı karşıyayız.
Demek ki gelecekte Türkiyeyi bu anlamda da büyük bir kriz bekliyor demektir.
Üstelik cari açık para bulunduğu sürece, döviz bulunduğu sürece
açık değildir. Ne olabilir? de denebilir, Sürdürülebilir. de
denebilir. Ancak cari açığın finansmanına ve kalitesine de
baktığımız zaman orada da birtakım problemlerle
karşı karşıyayız. Burada uzun vadeli borçlanma ve
doğrudan sermaye yatırımları yerine daha çok Merkez
Bankası rezervleri, kısa vadeli birtakım sermaye hareketleri,
portföy yatırımları bir başka deyişle ve daha da
ilginci son yıllarda bir türlü analistlerin bulamadığı, ne
olduğunu çözemediği, herhâlde Merkez Bankası kaynaklarında
biraz daha derinlemesine bakılırsa bulunabilecek olan net hata noksan
kalemi. Artık cari açık net hata noksan kalemiyle finanse edilir hâle
gelmiş.
Değerli milletvekilleri, bugün bazı ilgililer
Türkiyenin ihracat rekorlarından bahsetmektedir. Hiç kimse ithalatı
masaya yatırıp ciddi bir şekilde analiz yapmamaktadır. 100
milyar dolar ihracat için neredeyse 190 milyar dolar ithalat yapıyoruz ve
büyük bir rakam, giderek de sıkıntı yaratabilecek bir noktaya
geliyor. Bunun sonucu korkunç bir dış ticaret açığı ve
doğal olarak cari işlemler açığı. Bizi gelecekte
eğer bir küresel krizden ayrıştıracak unsur olacaksa
işte bu ihracat-ithalat arasındaki dengesizliğin ve yapısal
bozukluğun bir şekilde düzeltilmesi olacaktır diye
düşünüyorum. Bu anlamda portföy yatırımlarına
baktığımız zaman da sıkıntı var değerli
milletvekilleri. Son altı buçuk ayda ciddi bir azalma olmuş.
Özellikle Ağustos 2011ten sonra neredeyse bıçak gibi kesilir bir
portföy yatırımı görüyoruz ve 29 milyardan fazla bir gerileme
var. Geçtiğimiz dönemsel itibarıyla baktığımız
zaman 100 milyar doların da altına inmiş görünüyor.
Sayın milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak 2008 yılında Küresel Krizi İzleme ve
Değerlendirme Komisyonu kurduk ve burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında bu komisyonumuz hem ekonomi yönetimine hem
Hükûmet yetkililerine gayet samimi ve içten bir şekilde önerilerini ve
tedbirlerini getirdi. Ancak o dönem ekonomi yönetimi ve iktidar partisinin yetkilileri bizi kriz
tellallığıyla suçlamıştı ancak görüyoruz ki geçen
süre zarfında, ne ilginçtir ki, hem ekonomi yönetiminden sorumlu siyasi
kadrolar hem de partinin yönetiminden sorumlu, iktidar partisinin yönetiminden
sorumlu siyasi kadrolar şu anda geçmişte bizi suçladıkları
tanımlamalar içerisine girmiş durumda ve 2012 için birbiri ardı
sıra demeçler verilerek olumsuz tablolar çizilmektedir; ancak, kimse,
alınması gereken gerçek tedbirlerden ve bu tedbirlerin etkilerinden
bahsetmemektedir. Bu tedbirler yetersiz olduğu için bugünlerde enflasyonla
ilgili uyarılar gelmektedir, hatta bu uyarıları Merkez
Bankası değişik dokümanlarında da ifade etmek gereği
duymuştur değerli milletvekilleri. Bu anlamda da, yani enflasyon
hedeflemesinde de Hükûmet yüzde 100 hedefinden sapmış görünmektedir.
Geriye doğru
baktığımız zaman 1923-2002 yılları arasında
sayın milletvekilleri, Türkiye, yani yaklaşık yetmiş dokuz
yıllık bir süre içerisinde 130 milyar dolar civarında bir dış
borç yapmış, dış borç stokumuz bu kadar ancak o günden
bugüne geldiğimiz zaman, 2011in ikinci çeyreği itibarıyla bunun
üzerine, AKP hükûmetleri büyük bir başarıyla 180 milyar dolarlık
bir borç eklemiş ve olmuş bu borç 310 milyar dolar
yaklaşık. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken -borç yiğidin
kamçısıdır deyip geçebilirsiniz, o değil- borçlanma
artık kamu sektöründen özel sektöre geçmiş ve özel sektör eliyle
yapılan bu borçlanma hem kısa vadeli oranlarında artış
göstermiş hem de daha ilginci, dikkatinizi çekmek istiyorum, doğrudan
finansal olmayan kuruluşlar tarafından bu borçlar yapılmaya
başlanmış. Bu ne demek? Reel sektör artık borçlanıyor.
Reel sektörün borçlanma sebeplerinin arkasındaki bir sebep de kendi yurt
içi üretim yetersizliğinin ve Hükûmet tarafından bu konularda uygun
makroekonomik şartların girişimcimize sağlanamaması
sebebiyle girişimcimiz hem işletme hem öz sermayesini kaybetmemek
için artık dış kaynağa başvurmak zorunda kalıyor.
Bunun anlamı bu.
Değerli milletvekilleri, bugün
görüştüğümüz Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve Sermaye
Piyasası Kurulu da faaliyetleri itibarıyla, zaman zaman Hükûmet
yetkililerine haklı olarak övünç kaynağı olan kurumlardır.
Bunlar güzide kurumlardır; ancak geriye baktığımız
zaman bu kurumlar 2001 yılındaki bir dizi yapısal reformlar
sonucunda oluşmuş bazı kurumlardır. Özellikle BDDKyı
kastediyorum. SPK da gene o dönemde, Mayıs 2001de açıklanan
Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma
Programının sonucunda kendini revize etmiş,
geliştirmiş ve bugünkü İstanbul Finans Merkezi Projesini yapar
hâle, sunabilir hâle gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bankacılıkla ilgili analizler şube
sayısının azlığı ve çokluğuyla da
yapılabilir. Tabii böyle bir değerlendirme de vardır ancak
finans sektörünü değerlendirirken başka rasyolara da bakmak
lazım. Yani bu bankalar kime kredi veriyor? Esnafa, KOBİye, ihtiyaç
sahibi olan kimlere, reel sektörün hangi kesimine ne miktarda kredi veriyor?
Bunlara da doğru bir şekilde bakmak lazım. Ayrıca burada
sürekli söylenen bu batan bankalar meselesine de değinmek istiyorum. Bakın,
BDDK 2005 yılında kurulan bir kurum değil değerli
milletvekilleri. Hafıza kaybına uğrayan bazı sayın
milletvekilleri olabilir ancak bu kurum bizim dönemimizde, yani Milliyetçi
Hareket Partisinin de içinde bulunduğu 57nci Hükûmet döneminde 2001
yılından itibaren yapılanmış ve bugün bu güzide
yapı daha güçlü hâle gelerek finans sektöründe dünyadan
ayrışmamıza katkı yapmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET KENAN TANRIKULU
(Devamla) İyi şeyleri de söylemekte fayda vardır diyor,
bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.12
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.27
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 33üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Şimdi üçüncü tur üzerinde söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mahmut Tanal,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya,
kitapçılar çoğaldı.
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kitaplar çoğaldı ama bendeki
kitap bütçe değerli arkadaşlar, başka bir kurumun değil,
bugün ve bundan sonra üzerinde tartışacağımız konular.
Bütçe derken, değerli
arkadaşlar, bize dağıtılan kitapların sayfalarına
biz baktığımız zaman rakamların hiçbirisi
. Gider
kısmında, harcama kısmında gösterilenler çok küçük ve ufak
yazılmış, okunmuyor, gelirler kısmı gerçekten büyük
yazılmış, bunlar okunuyor. Yani bu bütçe kitaplarını,
bize dağıtılan bu kitapları okuyabilmek için büyüteç
şart değerli arkadaşlar, büyüteçsiz bunu okuma şansınız
yok. Bunu gerçekten söylerken, ben size tek tek sayfa numaralarını
söyleyeyim, en azından bilginiz olması açısından: 2nci
cildin sayfa 23 ile 32 arasını büyüteçsiz okuyamazsınız
değerli arkadaşlar. Geliyoruz, yine sayfa 249 ile 259 arası hiç
okunmuyor. Yani biz gidip bir buzdolabını, çamaşır
makinesini krediyle alırken, bir kredi sözleşmesini yaparken Tüketici
Kanunu diyor ki: 12 puntoyla bunun yazılı olması gerekir. 12
puntoyla yazılı olması bir buzdolabı kredisi almak için bu
kadar önemli iken, ülkemizin bütçesi için bu kadar, 12 puntoyla yazma zahmetine
niçin girmediler? Gerçekten bu büyük bir eksiklik. Bu sadece bu yıla özgü
değil değerli arkadaşlar. Önceki yılları getirdim,
önceki yıllar da aynı şekilde. Yani bu anlamda benim hem
Maliyeden hem Hazineden hem Meclis Başkanlığından
istirhamım, lütfen, bundan sonra düzenlenecek olan bu şekilde
bütçeyle ilgili kitapların, bize dağıtılacak bilgilerin
okunacak bir vaziyette yazılması gerekiyor, bize
dağıtılması gerekiyor, yanımızda büyüteçle
Meclise gelip bunu okumayalım. Bu gerçekten büyük bir
sıkıntı.
İkinci bir hadise, yine
dağıtılan bu kitaplarda bugüne kadar
Ben Sayıştaya
teşekkür ediyorum. Gerçekten geçmiş yıllarda ve bu sene mesela
29 tane öneri var. 29 tane
önerisinin, bir önceki yıllarda da aynı öneriler
Bir:
Kapanış, tasdik anlamında, sıra sayı numara
anlamında, faturaların düzenli işleyişi anlamında
usulüne uygun yapılmamıştır. deniliyor. Önceki yıllar
da aynı şekilde, bu sene de aynı şekilde.
Peki, normal bir tacir, bir
işletme sahibi bunu yapınca ne olur? Hemen vergi dairesi denetmenleri
gönderir, Sen şaibeli ticaret yapıyorsun, defterlerin
şaibelidir, bütçen şaibelidir. der, hemen incelemeye
alınır ve gerçekten inceleme sonucunda büyük para cezaları o
esnafa kesilir. Bu açıdan baktığımız zaman basiretli,
özenli bir tacirin göstermesi gereken özen ve ihtimam bu bütçe
hazırlanırken gösterilmemiştir. Bu açıdan bu bütçenin
tamamı, görebildiğim kadarıyla, bir önceki yıllar ve
şimdiki Sayıştayın düzenlediği o 29 önerinin birebir
aynı olması nedeniyle şaibeli olduğunu gösteriyor.
Konuya giriyorum
değerli arkadaşlar:
Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığıyla ilgili 5952 sayılı
Yasanın, önemli mesela, 13üncü maddesinde Yabancı uzman
çalıştırılabilir. deniyor.
Değerli
arkadaşlar, bu bizim hukukumuza ilk olarak giren bir hadise. Yabancı
uzman demek, MOSSADın, CIAin elemanlarının en üst bir kuruma
yerleşmesi demek. Bunun da sayısı 81 tane, şu anda bulunan
71 kişi.
AK PARTİ adına söz
alan Değerli Sayın Güler şunu söyledi: Bunların bu geçici
kadroya
Aslında kanun diyor, bu geçici kadronun kadroya
alınması şeklinde bir önerileri oldu. Yani CIAin ve
MOSSADın kadrolu olmasını önerdiler.
MUAMMER GÜLER (Mardin)
Onlar uzman değil Sayın Tanal, uzmanlık o değil.
MAHMUT TANAL (Devamla) Ama
burada uzman
Neticede bu ajanların, yabancı ajanların en üst
kuruma girmesinin adı teknik ibaresiyle
yapıştırılabiliyor. Başka türlü gelmesi zaten
imkânsız, teknik kavramı kullanılarak ajanlar bizim en üst
kuruma yerleştiriliyor.
Peki, niye ihtiyaç duyuldu?
İlk önce İçişleri Bakanlığına bağlandı.
3046 Yasa diyor ki: Bakanlık ancak bir tane müsteşarlık
kurabilir, ikinci müsteşarlık kuramaz. Aa, baktılar, hakikaten
bir hata yaptılar. Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine gidince
bunun farkına vardılar, aldılar onu Başbakanlığa
bağladılar, 3056 sayılı Yasaya.
Arkadaşlar, hukukla
oynamak ateşle oynamaktır. Ateşle oynayanın eli yanar.
Burada AKP Hükûmeti resmen hukukla oynuyor değerli arkadaşlar. Niye?
İlk önce İçişleri Bakanlığına
bağladınız Müsteşarlığı, hata
yaptınız, kalktınız, Başbakanlığa
bağladınız. Başbakanlığa bağlı özel bir
ekip, özel bir ajan, özel bir örgüt kurulmuş durumda. Bunların
içerisinde kimlerin olacağı belli değil.
Daha ötesine geliyorum,
16ncı maddede bunun bütçesi, maaşları örtülü ödenekten
Arkadaşlar, suç karanlıkta işlenilir, suç kapalılıkta
işlenilir. Denetlenebilir, şeffaf, açık olan toplumlarda örtülü
ödenek bu kadar olmaz.
Peki, bunun görevi bizim
yasalarımızda yok mu? Var, bunun görevi gayet rahat
Yine bunun
içerisinde, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının içerisinde Terörle Mücadele
Koordinasyon Kurulu var. Peki, Anayasanın 118inci maddesinde Millî
Güvenlik Kurulu zaten bu görevi yapıyor idi. Millî Güvenlik Kuruluna
inanmadınız, güvenmediniz, kendinize bağlı bir örgüt
kurdunuz.
Geliyoruz, bunun içerisinde,
yine aynı şekilde bu Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının görevini gören bir yasal boşluk
mu vardır? Yok. 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Millî İstihbarat Teşkilatı
Yasası vardı. Aynı görevleri yapıyor değerli
arkadaşlar, aynı görevler orada var ama burada neler
yapıldı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Özür diliyorum, hemen
bitiriyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (Devamla) Yasama organının
nasıl tüm yetkileri kanun hükmünde kararnameyle yürütmeye geçtiyse,
HSYKnın üyesi buranın da doğal, müsteşar olarak üyesidir,
yargıyı da bu şekilde yine yürütmeye bağladılar.
Saygılarımı sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı Haluk Eyidoğan, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Eyidoğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK EYİDOĞAN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) 2012
bütçesi üzerinde CHP Grubu adına görüş bildirmek üzere söz
almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos 1999
depreminden alınan önemli derslerden bir tanesi de, deprem öncesi,
anı ve sonrası koordinasyonu sağlayacak, çok
başlılığı giderecek bir üst afet yönetim sisteminin
kurulması gerekliliği idi. Bu çerçevede çeşitli
tartışmalar yapıldı ve bu afet yönetim sistemini
oluşturmakla ilgili olarak özellikle 2004 Deprem Şûrasında
ayrıntılı analizler yapıldı. Depremden bir müddet
sonra, bu eksiklik çerçevesinde, Dünya Bankasının birkaç yüz milyon
dolar desteğiyle, Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğünün
ihdas edilmesiyle ilgili bir girişimde bulunuldu ve TAY adıyla
belirlenen bu Genel Müdürlük Türkiyede afet yönetim sistemini temsil etmeye
başladı. Ancak bunun işlerliğinin olmadığı
görüldü çeşitli nedenlerden ve daha sonra oldukça fazla bir gecikmeyle,
2009 yılında AFAD kuruldu.
AFADın yasasına baktığımız
zaman Afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke
düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli
önlemlerin alınması ve olayların meydana gelmesinden önce
hazırlık ve zarar azaltma, olay sırasında yapılacak
müdahale ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme
çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar
arasında koordinasyonun sağlanması ve bu konularda
politikaların üretilmesi ve uygulanması hususlarını
kapsar. paragrafı altında amacını görüyoruz.
Şimdi, gerçekten, AFAD, bu afetlerle ilgili
hazırlık ve zarar azaltma
-Ki zarar azaltma yerine aslında risk yönetimi, risk azaltma
kullanılması lazım- müdahale ve olay sonrasında
gerçekleştirilecek iyileştirme çalışmalarını
gereği gibi yapıyor mu?
Şimdi, bütçe önemlidir ama ilgili kurumun
yasası bu bütçenin randımanlı kullanılması
açısından daha da önemlidir. Bütçenin hangi amaçla ve nasıl
harcanacağını kurumun yasası belirleyecektir.
Bütçesini onaya sunduğunuz bu kurumun
yasasının öncelikle dünyadaki afet risklerini azaltma
anlayışı, teşkilatı ve kültürü açısından
yeniden düzenlenmesi gerekliliği ortaya çıkıyor özellikle Van
depremiyle ilgili uygulamalardan sonra. Yasa, bugünkü hâliyle hazırlık
ve risk azaltma içeriği oldukça zayıf, bir afet sonrası müdahale
yasası hüviyetine bürünmüş vaziyette. Ne kadar para harcarsanız
harcayın bu anlayışla afet risklerini azaltamazsınız.
AFAD yasasında dikkat çeken birçok eksiklikler var.
Afet öncesi risk azaltma -Zarar azaltma değil, risk azaltma- acil durum ve
afet sonrası iyileştirme işlerine ilişkin çalışma
kapsamları okuduğunuz zaman kafa karıştırıcı
ve yeteri kadar anlaşılamamaktadır. Bu kavramlar
anlaşılabilir olmalı.
Nedeni ve hedefleri açık belirlenmeden her ölçekte
planlama yetkilerine kifayetsiz bir ihtiras ile el koyma çabası
gözlenmektedir.
Yürürlükteki İmar Kanunu ve yerel yönetimlere
ilişkin mevcut yasaların verdiği yetki ve sorumluluklar, KENTGES
ve bununla ilgili Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararları yok
sayılmaktadır. Yasa, afetler politikasında 10-15
yıldır yer alan uluslararası gelişmeleri ve çabaları
göz ardı etmektedir. Uluslararası gelişmelere ve Türkiyede
yürütülen çalışmalara uyumlu bir kavramsal yapı ve dil
geliştirilmesi ve güncelleştirilmesi gerekmektedir. Yasadaki
tanımlar afet sonrası uzmanlık konularıyla ilgili
görünmektedir. Afet öncesi risk azaltma ve sakınım
konularını ve kavramlarını içselleştirmeyen bu yasa,
ancak afet sırası ve sonrası çalışmalara yarayacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu yasada afet
çalışmalarıyla ilgili kaç plan türü olduğu, bunların
neleri kapsadığı, sistemin hangi noktasında ve hangi
ölçekte yer alıp hangi işlevleri göreceği, bunların
hazırlanmasında kimlerin yetkili olacağı belirsizdir. AFAD
teşkilat şemasında afet öncesi, anı ve sonrası
işlerle ilgilenecek daire başkanlıkları vardır, son
düzenlemelerle sanıyorum sayısı 9a çıktı. Şu ana
kadar yapılanlara bakıldığında personel uzmanlık
ve eğitim düzeyleriyle bu daire başkanlıklarının
görevlerinin yürütülmesinin mümkün olmayacağı
anlaşılmaktadır. Lağvedilen afet işleri uzman
personeli Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile valilikler
emrindeki diğer illere gönderdiler. Mülga TAY ve Afet İşleri
Genel Müdürlüğünün işleyen yapı ve kadrosunu AFADa entegre edemediler.
AFAD il müdürlüklerine eski sivil savunma müdürlerini atadılar ve hâlâ bu
il müdürlükleri istenen düzeyde teşkilatlanamadı. Risk azaltma
planını müdahale planı sandılar ama müdahaleyi de, Vanda
gördüğünüz gibi, tam olarak yerine getiremediler.
AFADa katılan TAYa altı yıl önce
alınan Başbakanlık uzman yardımcılarının
şu anda hiçbiri yok. Dünya Bankasından önemli miktarda para
alınmasına karşın 2002den bu yana TAYın bu personeli
neden afet uzmanı olarak yetiştirilip AFADa aktarılmadı?
Şimdi ben merak ediyorum: Vandaki krizi gerçekten afet uzmanı diploması
olan kaç kişiyle yönetiyorsunuz? Kanun Hükmünde Kararnameyle uzman
yapılanlar ama afet uzmanlık diploması olmayan kaç kişi
var? Bakınız sayın vekiller, AFADın kanununda ve
kadrolaşmasında adı geçen afet uzmanının resmî
tanımı yok ama kadrosu var! Afet uzmanı nedir, hangi üniversite
bölümünden mezun olur? Mühendis midir, sosyolog mudur, peyzajcı
mıdır, doktor mudur, jeolog mudur, jeofizikçi midir,
arama-kurtarmacı mıdır? AFADın şu an bir yıllık
asıl memurlar listesinde peyzaj mimarlığı, bahçe bitkileri,
Türk halk müziği, ilahiyat mezunları var. Liste burada,
ayrıntısını inceleyebilirsiniz. Şu anlayışa
bakınız bu anlayışla afet
risklerinin azaltılması, müdahale ve iyileştirme
çalışmaları olması gereken gibi nasıl
yapılacaktır? En ilginci ise bahçe bitkileri uzmanıdır.
Deprem enkazlarının kaldırıldığı yere bahçe
mi yapacaksınız?
Van depreminden sonra tabii durumu görünce Hükûmet
tutuştu. AFAD Van depreminden hemen sonra alelacele 25 Kasım 2011
tarihinde uzman eğitim semineri başlattı. Güzel, olması
gereken de budur ama 2009da kurulan bir kurum, bu eğitimi neden bu kadar
geciktirdi? Bu açıklarını kapatmak için Van depreminin mi
olması gerekiyordu? Bu, iyi yönetememe durumunun göstergesidir. Size bir
katkım olsun: Hemen hasar tespiti uzmanı yetiştirme kursu da
açınız. Burası Türkiye ne zaman deprem olacağı belli
olmaz.
Değerli milletvekilleri, bölgeye gittik, çok
enteresan gözlemler, ilginç gözlemler yaptık: Valimize göre bölgeden 40
bin kişi göç etmiş, Sanayi ve Ticaret Odası, belediyelere göre
400 bin kişi göç etmiş! Bilgi mi yok, yoksa bilgi kirliliği mi
yaratılıyor? Gerçekten sayılar nedir? Medya bununla neden
ilgilenmiyor? Vanda ortaya çıkan, sorunu değil, afetleri yönetememe
sorunudur. Şu anda hiçbir Vanlı, düştüğü durum nedeniyle,
size inanmıyor. Çadırlara düşen her kar tanesinde
Vanlının umutları giderek sönüyor. Vandan göç edemeyenlerin,
şimdi konteynır bulma ve kapma mücadelesi başladı.
Soğuk ve kar arttıkça çadırlar işlevsiz kalıyor.
AKPnin değerli milletvekilleri, sayı
itibarıyla sizler bu bütçeyi muhtemelen buradan geçireceksiniz ama biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak yasası ve uygulamaya yetersiz olan bu
kurumun bütçesini onaylamıyoruz ama lütfen bir değil iki kere
düşünün. Yanlış afet yönetimi için kullanılan bütçenin her
kuruşunda afetlerde kaybettiğimiz vatandaşlarımızdan
aldığımız vergiler vardır, yetimin hakkı
vardır. Önderimiz Mustafa Kemal Atatürkün afet risklerinin
azaltılmasında bize öncü olan ve ne güzel ki AFADın web
sayfasında yer alan şu sözüyle konuşmamı bitirmek istiyorum:
Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek
lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.
Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Eyidoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı, İhsan Özkes, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkes. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Diyanet İşleri Başkanlığı
bütçesiyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kışlanın,
yargının, okulun ve caminin siyaset üstü olmasına özen
gösteriyoruz. Saygın din görevlilerimizin Mevlânâ gibi herkesi
kucaklamasını önemsiyoruz çünkü İslam ilahî bir dindir,
evrenseldir ve tüm insanlığa gelmiştir. Partiler üstüdür, hiçbir
partinin tekelinde olamaz, siyasi vesayet altına alınamaz.
Anayasanın 136ncı maddesi şöyledir:
Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri
Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî
görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe
dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda
gösterilen görevleri yerine getirir. Ancak Diyanetin uygulamalarına
baktığımızda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin
dışında kalıp kalmadığı, milletçe
dayanışma ve bütünleşme amacını taşıyıp
taşımadığı tartışılır hâle
gelmiştir.
Diyanet İşleri Başkanı Sayın
Görmez "Yüz bin insanın din görevlisi olduğu bir memlekette din
konusunda cehalet olur mu? Olmaması lazım. Yüz bin insanın görev
yaptığı bir memlekette kardeş kavgası olur mu?
Olmaması lazım. Öyleyse biz görevimizi henüz tam
yapamıyoruz." demiştir. Sayın Görmez, doğru söylüyor,
görevini tam yapamıyor. Diyanet, siyasetten ve ticaretten uzak olursa
ancak o zaman görevini tam yapabilir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Doğru Hocam, bravo!
(CHP sıralarından alkışlar)
İHSAN ÖZKES (Devamla) - İktidarın 23üncü
Dönem bir milletvekili bir il müftüsüne Bak, beni sinirlendirme. Yap
diyorsam, yapacaksın. Yoksa, gelip seni o müftülüğün penceresinden
aşağı atarım. diyor. Bir diğer milletvekili bir
başka müftüye Bir saat seni orada bıraktırmam ha, bir saniye
bıraktırmam. Bütün Beşiriyi senin başına musallat
ettiririm, seni kepaze ettiririm ha. Nokta nokta ol git. diyor.
12 Haziran seçimleri öncesi bazı müftülerin görev
yerleri değiştirildi. İktidar, müftülerin birer il
başkanı gibi siyaset yapmasını istiyor. Müftü seçiminde
âdeta AKP'ye bağlılık andı içenler tercih ediliyor.
Diyanet, iktidarın bir kurumu, arka bahçesi,
arpalığı, camiler de siyasi bürosu değildir. İslam bir
partinin flaması altına girecek kadar küçüklükte asla olamaz. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Allah, bu yüce dini
insanların dünya ve ahiret mutluluğu için göndermiştir; birileri
iktidar hırsı için kullansın diye göndermemiştir.
İktidar, Diyaneti açılımlar koordinatörü
olarak görüyor. Sayın Görmez, tüm bunları görmezlik edemez. Diyanet
iktidara değil, Allah'a yakın olmaya
çalışmalıdır. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Diyanet, iktidarın koltuk değneği
değildir
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Senin gibi
İHSAN ÖZKES (Devamla) -
iktidarın siyasi
ihaleleri altında asli görevini unutmamalıdır. Atatürk'ün,
makamına gelince ayağa kalktığı Diyanet
İşleri Başkanı ancak siyaset üstü kalmakla saygınlığını
koruyabilir. Diyanet, siyaset, ticaret sacayağının
kurulması, öncelikle Allah'ın yüce dinine ve bu ülkeye
yapılabilecek en büyük kötülük olur. İktidarın toplum
mühendisliği projesinin taşeronluğu için Diyaneti seçmesi
İslam tarihinin en büyük yanılgılarından birisi
olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
Bidat ve hurafeler, batıl inanışlar ülkeyi
kasıp kavurmaktadır. Falcılar, muskacılar, medyumlar,
cinciler, üfürükçüler kol geziyor.
İnsan Hakları Haftasındayız. Hak,
hukuk, adalet, eşitlik, insan hakları, kul hakkı, yetim
hakkı, rüşvet, devlet malını aşırma, kula kulluk
etmek, iftira etmek, özel hayatın gizliliği gibi, baskı,
şiddet, muhaliflere hayat hakkı tanımamak gibi konularda Diyanet
suskun kalmaktadır.
Diyanet, Allah ile manevi bağ kurulacak yer olan
camilerde baz istasyonları kurdurup, başka bağlantılardan,
frekanslardan para kazanma çabasında olmamalıdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ayyuka çıkan tarihî camilerin tamiratlarındaki
yolsuzluklar karşısında derin bir sessizliğe bürünenler
layüsel davranamazlar çünkü sorgulanamaz olan ve dokunulamaz olan sadece Yüce
Allah'tır. (CHP sıralarından alkışlar)
Diyanet fakir fukaranın, garip gurebanın
vergilerinden oluşan bütçe paralarını lüks otellerde
düzenlediği etkinliklerle yememelidir. Haram olan israfı anlatmakla
mükellef olan Diyanet, israf batağında yüzmemelidir.
Dişinden tırnağından artıran
insanımıza, dünyanın en pahalı haccını
yaptıran Diyanet, ibadeti ticarete dönüştürmekten vazgeçmelidir,
hacıları sermaye ve kazanç kapısı olarak görmemelidir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Diyanet denetlenemeyen para kasası
olmamalıdır, kötü kokuların geldiği yer asla
olmamalıdır, aksine böyle kokulara tuz olmalıdır.
İnsan hakları ve inanç özgürlüğü temelinde
Alevilerin hakları tanınmalıdır. Evrensel değerlerin
gerisinde kalmış ve ilkelleşmiş siyaset argümanlarıyla
Aleviler oyalanamaz. Dinler arası diyalogdan önce kendi insanımızla
diyalog olmalıdır. Diyanetin sayın başkanları
yıllardır sarık ve cübbeleriyle Yahudi hahamları ve
Hristiyan papazlarıyla sarmaş dolaş oluyorlar fakat aynı
sevgiyi ve saygıyı Alevi dedelerine göstermiyorlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
AKP İktidarı döneminde kilise evler
çığ gibi yayıldı. Misyonerler cirit atıyor ancak cemevi
söz konusu olunca, iktidarın ve Diyanetin kimyası
değişiyor. Herkese şapur şupur, Alevilere gelince Yarabbi
şükür! (CHP sıralarından
alkışlar) Cemevlerinin ibadet yeri sayılması için bir an
önce gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
İktidarın Hacı Bektaşi Veli'yi belli
saatlerde ziyaret etmeyi zorunlu kılan uygulaması
yanlıştır. Camilerde olduğu gibi, cemevlerinin de elektrik,
su gibi giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Diyanet kendi
çalışanlarına torpilli olup olmamalarına göre öz veya üvey
evlat muamelesi yapmamalıdır. Yurt dışı ve hac
görevlendirmelerinde adaletli davranmalıdır. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Düzce) 28 Şubatta
arkadaşlarının ne çektiğini en iyi sen biliyorsun. AK
PARTİden önce
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Lütfen, sayın milletvekilleri
Lütfen
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Dinî hizmette asıl yükü
çeken din görevlileri ihmal edilmemelidir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hocam, hutbe bitti, zaman
doldu.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen, bütçe
görüşülüyor. Sayın hatipler eleştirecekler, tenkit yapacaklar,
önerilerde bulunacaklar.
Sayın Özkes, lütfen
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Bayram ve resmî tatili
olmayan, mesai mefhumu bulunmayan, her an görevi başında olan din
görevlilerinin özlük hakları iyileştirilmelidir.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN ÇAKIR (Düzce) 28 Şubatta ne olduğunu
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Sen önce, Başbakan Erdoğana
dokunmak ibadet midir, onu açıklar mısın? (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Özkes, lütfen kürsüyü terk
ediniz. Sayın Özkes
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Otur yerine! Yürü hadi!
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) Otur yerine!
BAŞKAN Sayın Özkes, lütfen
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan,
kürsüyü işgal ediyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan, Meclisi geriyor, lütfen
Lütfen
(CHP sıralarından
Bravo Hocam sesleri, alkışlar)
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Sen dini saptırıyorsun ve
satıyorsun.
BAŞKAN Sayın Özkes, lütfen
İHSAN ÖZKES (Devamla) Senin yüreğin yok,
yüreğin. Önce yürek lazım, yürek. Ben yüreksizlerle konuşmam.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
dördüncü konuşmacı Haluk Ahmet Gümüş, Balıkesir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Gümüş. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli üyeler; CHP adına
söz almış bulunuyorum.
Konuşmam 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı -kesin
hesap- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı ve Türk İşbirliği ve
Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı üzerinedir.
Öncelikle belirtelim ki TİKA, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı iken sonra Türk İşbirliği ve
Koordinasyon Başkanlığına dönüştürülmüştür.
Bütçe, TİKAnın eski hâline göre, yani 4668 sayılı Yasaya
göre hazırlanmıştır. TİKA'nın bu eski hâlinde 100
civarında kadro varken bu kadrolar 400 civarına
çıkarılmıştır. Dolayısıyla, önümüzdeki
bütçenin bugünkü kadroyu kaldırmayacağı açıktır.
Son çıkarılan kararname ile TİKA'nın
faaliyet alanı genişletilmiştir. Faaliyet konuları
Dış Türkler ve Akraba Toplulukları ile sınırlı
iken son değişikliklerle bu sınırlama
kaldırılıp kapsama alanı genişletilmiştir.
Değerli arkadaşlar, Dünyamız yeniden kaos
ve değişim dönemine girmektedir. Ülkeler arası ilişkilerin
yeniden düzenlenmesi ve dengelenmesini gerektirecek düzensizlik ve belirsizlik
ortamı tüm ülkeleri ilgilendirmektedir. Çoğu dünya ülkesi, gelecekte
nasıl ilişki ve etkileşim ortamında olabileceklerini
kestirmeye çalışmakta ve bu yönde hazırlıklar
yapmaktadır. Sermayenin ve ekonomik gücün bir coğrafyadan başka
bir coğrafyaya hızla göç etmesi diğer coğrafyaların bu
değişime göre yeniden pozisyon almalarını gerektirmektedir.
Bu ülkelerin çoğunluğu söz konusu değişimi
yıkıcı değil, yeni iş birlikleri ve önlemler ile
olumlu bir sürece çevirmek arzusunda olacaklardır. Dünyanın
gelişmiş ülkeleri ekonomik gücünü sürdürebilme
sıkıntısı yaşarken diğer sınırlı
bir kaç bölgenin olağanüstü ve durmayan hızda büyümesi
değişim ve endişelerin ana kaynağıdır.
Bu yeni gelişmeler sonucunda dünyanın bir
bölgesinden gelen olağanüstü büyümenin ve yıkıcı rekabetin
dengelenebilmesi için ülkeleri yeni gelişme fırsatlarına
kavuşturabilecek kalıcı çözümlere ihtiyaç vardır. Bu
şartlarda ülkeler arası bölgesel ekonomik iş birliklerinin
oluşturulması ve bunların güçlendirilmesini en temel çözümler
arasında saymamız gerekmektedir. Ülkeler arası bölgesel
entegrasyonlar bizler ve diğer ülkeler tarafından
yapılmadığı takdirde Dünyamız giderek daha tehlikeli
çözümsüzlüklerin içine girecektir. İşte bu noktada Türkiye,
ilişki kurup geliştirebileceği, tarihsel, kültürel açıdan
ortak noktalarımız bulunan ve iktisadi olarak uygun şartlarda
dayanışma ve iş birliği sağlayabileceği ülkelerle
ilişkilerini geliştirmelidir. Bu ülkeler tespit edilirken Balkanlar,
Karadeniz ülkeleri, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri doğal olarak öncelikli
alanları oluşturmalıdırlar ancak tabii ki bölgesel
yakınlığı olan her ülke potansiyel entegrasyon
özelliği taşımayacaktır.
Şimdi bir bakalım, ülkemiz için önemli olan
Orta Asya ülkelerinde durum nedir? Hemen kısaca girelim: Orta Asya
ülkeleri yapılmakta olan yatırım hazırlıkları ve
2015-2020de bitirilmesi planlanan ulaşım projeleri sonucunda -bu
projelerle tüm Orta Asya hem Çine hem de Avrupaya doğru
bağlanıyor arkadaşlar- Orta Asya ülkeleri, bunun sonucunda
Çin'in ekonomik hegemonyasına girme ve Çin'in arka bahçesi olma durumuyla
karşı karşıyadır, bu önemli bir meseledir.
Çin'in Orta Asya politikasının özeti
şöyledir: Çin, Orta Asya ülkeleri ile sıkı ilişkiler
kurmak, bölgeye yatırım yapmak ve bölgeyi enerji kaynakları
konusunda tedarik alanı olarak değerlendirmek istemektedir. Daha
önemlisi, Çin, Orta Asya ülkeleri ile serbest ticaret alanı
oluşturmak hedefindedir. Çin'in yumuşak karnı olarak kabul
edilen Uygur meselesinin Çin açısından çözümlenmesi Çin'in Orta Asya
ülkeleriyle entegrasyonundan ve bölgede hâkim devlet olmasından
geçmektedir.
Sonuç olarak Türkiye için çok az zaman
kalmıştır, bu projelerin bitmesi çok
yaklaşmıştır. Bu projeler bitene kadar bizim bölge ile
ekonomik entegrasyon şartlarını Rusya'yı da dahil ederek
görüşmemiz ve sonuçlandırmamız gerekmektedir.
Oysa ki durum nedir? Hükûmet, Orta Doğu ülkelerinde
laiklik çağrıları yaparken Orta Asya ülkelerinde faaliyetlerini
yoğunlaştıranlar Türkiye çıkışlı dinî
cemaatler olmuştur.
Sonuçta, Orta Asya ülkelerinde ve hatta Rusya'da, Türkiye
kaynaklı sosyal ve kültürel organizasyonlara tepki duyulan bir ortam
oluşmuştur. İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisi-Özbekistan
ile parlamentolar arası dostluk grupları artık yoktur. Sorunlar
diğer Orta Asya ülkelerinde hızla ilerlemektedir. Bazı yerlerde
çok önemli yanlışlıklar yapıldığı
anlaşılmaktadır. Türk cumhuriyetleri ile
yakınlaşacağımıza aramızdaki mesafeler
açılmıştır.
Dost ve akraba topluluklar ile ilişkilerimiz,
karşılıklı güven ortamını artırıcı
şekilde geliştirilmeliydi. Muhataplarımızın hassasiyetlerine
önem verilmeliydi, hassasiyetlere önem verilmedi, çeşitli işler
yapıldı orada. Hükûmet bu konularda önemli özensizlik ve
yanlış politikalar izlemiştir. Tabii ki dost ve akraba
topluluklar derken milletimizi oluşturan tüm unsur ve topluluklar bu
kavramın içerisine girmelidir, bunun böyle anlaşılmasında
yarar vardır.
Yine de burada altını çizmemiz gerekiyor ki,
Balkanlar, Karadeniz ve Kafkasya ülkelerinin siyasal ve ekonomik özellikleri,
güneyimizdeki ülkelere göre bize daha dengeli ve hızlı entegrasyon
potansiyelleri vaat etmektedir. Türkiye'nin kaynaklarının
kullanılarak Orta Afrika ülkelerinde yapılan
çalışmaların, gelişmiş ülkelerin global
hesaplarına paralellik gösterdiğini bizler çok iyi bilmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Gümüş.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Buradan Hükûmeti
uyarmak isteriz ki, Doğu Akdeniz'de güçlenmek hevesiyle
BAŞKAN Sayın Gümüş, lütfen
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) -
müdahaleci
anlayışla yapılan davranışlar, sonunda
sıkıntılı sonuçlar doğurmaya mahkûmdur.
Ayrıca, şu noktaya dikkat ediniz: Siyah Afrika,
farklı ve öfkesi nüfusuyla giderek büyüyecek bir coğrafyadır.
BAŞKAN Sayın Gümüş
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) -
Yanlışlıkların izleri Güney Afrikada uzun zaman
kalabilecektir.
Teşekkür ederim Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci
konuşmacı Hurşit Güneş, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Güneş.
CHP GRUBU ADINA HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
SPK ve BDDK hakkında benden önceki muhalefet
milletvekillerinden konuşanlar oldu. Bunlar özerk kurumlar, bunlara
fazlasıyla değinmeyeceğim ancak Hazine çok önemli çünkü
bildiğiniz üzere Hazine devletin kasası. Hazine devletin kasası
ve bildiğiniz üzere devletin kasası demek, ekonominin tam
odağını, yüreğini görebilmek demektir.
Dolayısıyla, Hazineyi değerlendirmek için ekonominin tümüne
bakmakta yarar vardır.
Şimdi, 2012 bütçesi çok zorlu bir dönemde
yürürlüğe giriyor. Ben metinlere baktım, 2012 bütçesinin
hazırlığında 2012nin küresel konjonktürü
değerlendirilmiş yani Avrupa Birliğinin ve avronun bir borç
krizinde olduğu ve bu borç krizinin küresel konjonktürü etkileyeceği
ve 2012nin de makroekonomik hedeflerini etkileyeceği söyleniyor,
belirtiliyor. Bununla beraber, iki şeyin altını çizmem
gerekiyor: Bunlardan bir tanesi, Avrupadaki krizin ne kadar süreceği ve
ne kadar derin olacağı açıklıkla belirtilmemiş. Bu çok
önemli çünkü 1993ten bu yana Avrupa Birliği ülkelerinin önemli bir
kısmı Maastricht Kriterlerine uymadılar. Uymadıkları
için yani yirmi yıla yakın süredir uymayan bu ülkelerin birdenbire
bir uyum sağlaması beklenemez. Nitekim önceki gün gördünüz,
İngiltere uyum sağlamadı.
Şimdi, 2012 bütçesine baktığım zaman,
bu küresel krizin etkilerinin de tam anlamıyla temel hedeflere
konulmadığını görüyorum. Örneğin bir şey
söyleyeyim, yüzde 4 civarında büyüme bekleniyor ama uluslararası
kuruluşlar, örneğin IMF, Türkiye'nin ekonomik büyümesinin yüzde 2
civarında olacağını düşünüyor. Bu son derece önemli.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin Hükûmet
programlarında ve söylemlerinde ne yazık ki bazı hayaller öteden
beri var. Mesela, hepiniz şöyle biliyorsunuz çünkü biz de zamanla medyada
duya duya inanıyoruz. AKPnin iktidarı olan dokuz yıllık
dönemde ekonomik büyüme çok yüksektir sanıyoruz. Oysa bu doğru
değil yani 1980 sonrası ekonomik büyümenin ortalamasının
altında bir ekonomik büyüme olmuştur. Tekrarla söylüyorum
(AK
PARTİ sıralarından Allah Allah! sesi)
Beyefendi,
hesaplarsınız, öğrenirsiniz.
Dolayısıyla,
1980 sonrasının ortalama büyümesinin altındadır, üstünde
değildir; bunu bilmek gerekir.
İkincisi:
2002den bu yana olan, gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme
hızı bu dönemden yüksektir.
MEHMET ÖNTÜRK
(Hatay) Avrupa Birliğiyle kıyaslayın Hocam.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Üçüncüsü: Bu dönemde, gelişmekte olan ülkelerin
ekonomik daralması -ki 2009da ve bu yıl olacak- Türkiye'nin ekonomik
daralmasından çok daha az olmuştur, onlar etkilenmemiştir.
Kaldı ki bu ülkeler cari işlemler açığı da
vermemiştir. Kaldı ki o ülkeler işsizliğini
azaltabilmiştir.
Bakınız,
bir başka nokta da şu sayın milletvekilleri: Önceki gün buraya
geldi AKPnin Grup Başkan Vekili ve aynı zamanda Maliye Bakanı
dedi ki: Biz işsizliği azaltıyoruz. 2000 yılında
Türkiye'nin işsizlik oranı yüzde kaçtı biliyor musunuz? Yüzde
6,5. Bu yıl ne kadara indi? Yani yüzde 11,4e kadar çıktı,
kabul. 2002 yılında yüzde 11,4e kadar çıktı. Bu
yılın ortalaması kaç? Bu yılın ortalaması yüzde
11.
MEHMET ÖNTÜRK
(Hatay) Yüzde 9,6.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) O son, mevsimsel etkileri geç kardeşim,
yılın ortalamasına bak, yüzde 10a kadar indirdin. Topu topu 1
puan indirmişsiniz işsizliği, kalkıp burada diyorsunuz ki:
Biz işsizliği indirdik. Yüzde 6,5 nerede, yüzde 10 nerede?
Kaldı ki bu yıl ne olacak? 2012 yılında ekonomi daha
yavaş büyüyünce -ki hedefiniz o yönde- daha yüksek bir işsizlik
oranı ortaya çıkacak.
MEHMET ÖNTÜRK
(Hatay) Avrupa Birliğiyle kıyaslayalım Hocam.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Nereyle kıyaslarsan kıyasla kardeşim,
rakam ortada.
Bakın, ben
size bir şey söyleyeyim: Bu yılın millî geliri dolar
bazında ne kadar olacak geçen yıla göre? Ben kaba bir hesap
yaptım, 60 milyar dolara yakın daha düşük olacak.
MEHMET ÖNTÜRK
(Hatay) Büyümeyi de biraz açalım Hocam.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Ekonomi yüzde 7,5 civarında büyüyecek; var,
metinlerinizde var. Gerçekten o civarda reel olarak ekonomi yüzde 7,5
civarında büyüyecek ama dolar bazında ekonomi küçülmüş olacak.
Siz şimdi
baştan itibaren kişi başına düşen geliri, dolar
bazında millî geliri ifade edip Türkiye ekonomisinin ne kadar
büyüdüğünü söylüyordunuz. Şimdi bu sene ne diyeceksiniz? Ekonomi
büyüdü mü diyeceksiniz, küçüldü mü diyeceksiniz? Eğer büyüdü diyecekseniz
şimdiye kadar ifade ettiğiniz rakamların tamamının
yanlış olduğu ortaya çıkar.
YUNUS KILIÇ (Kars)
Dolar yükseldi.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Evet, bu yıl kişi başına gelir, ne
yazık ki, bin dolara yakın düşecek ekonominin büyümesine
rağmen.
Sayın milletvekilleri,
bu yıl çok büyük bir rekor ortaya çıkacak, onu itiraf etmeliyim.
Olağanüstü bir rekor ve bir dünya rekorunu Türkiye başarmış
olacak. Bakınız, dünyanın en büyük dış
açığını, cari işlemler açığını
veren ülke Amerika Birleşik Devletleridir. Ama bu Amerika Birleşik
Devletlerinde herhangi bir risk yaratmaz çünkü niye? Amerika bu
açığı kendi parasını basarak karşılar. Oysa
dünyanın 2nci büyük cari işlemler açığını veren
Türkiyenin -ki bu yıl 80 milyar doların üzerinde dış
açık verecektir- bunu kendi parasını basarak
karşılaması olanaklı değildir. Dolayısıyla,
aslında Türkiye dünyanın en büyük dış
açığını veren ülkesi hâline gelecektir 2011
yılında, 80 milyar doları aşan rakamla. Millî gelire
oranı da bir dünya rekoru olacaktır, yüzde 10u aşmış
olacaktır.
Şimdi, öteden
beri biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak söylüyoruz, Bu dış açık
büyük sorun. diye. Ne yaptınız? AKP iktidara geldiğinde 230
milyon dolardı dış açık, bugün 80 milyar dolar. Dün bir hesap
yapayım dedim kaç misli artmış diye, 10, 20, 30, 40, 400 kat. Bu
ciddi bir sorundur ve bu sorunu ne yazık ki çözemediniz.
Çözemediniz ve bir
şey daha söyleyeyim: Öylesi bir hâle geldi ki son aylarda döviz kuru
yükselmesin diye Merkez Bankası satabildiği kadar satıyor. 10
milyar dolara yakın döviz sattı, dövizde harareti durduramadı.
Döviz rezervleri düştü, kısa vadeli borçlar döviz rezervlerinin
üstüne çıktı. Sonra ne yaptılar? Sonra dediler ki: Türk
lirası mevduatların bir kısmını Merkez Bankasına
döviz olarak yatırsınlar. Biraz da altın makyajı, rakamlar
birbirine denk gelsin yapıldı. Ortada olağanüstü bir risk
duruyor.
Şimdi gelelim bu bütçenin tutup
tutamayacağına. 21 milyar TL
22 milyar TLlik bütçe
açığı, 21 milyar TLye inecekmiş. İnebilir ama bu
rakamlarla zordur. Neden zordur, onu ifade edeyim. Çünkü eğer ekonomi
yüzde 4 büyüyecekse -ki bence yüzde 2 civarında büyüyecektir- siz oturup
vergi gelirlerini yüzde 12-13 artıramazsınız. Ancak öylesi bir
ortamı elde etmek istiyorsanız da yüzde 5lik bir enflasyon hedefini
tutturamazsınız. Dolayısıyla enflasyon hedefleriniz, yüzde
5 koyarsınız bu yıl olduğu gibi veya 5,5
koyarsınız, 10 çıkar; iki haneli enflasyon ortaya
çıkmış olur.
Dünyadan alırken, 150 milyar dolarlık
ihracatı 2012 yılında yapabilir misiniz? Bu mümkün değil.
Bu da afaki ve hayalî.
Şimdi, deniyor ki: Biz kamu
açığını daralttık ve kamu borcunu, yüzde 70lerden
aldık, yüzde 40lara indirdik. Bu doğru mu? Doğru. Peki,
nasıl yaptınız? Nasıl yaptığınızı
ben size söyleyeyim. Dünyanın en pahalı benzinini Türk halkına
sattınız, dünyanın en pahalı mazotunu Türk halkına
sattınız
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) Eskiden en
ucuzu muydu?
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla)
34 milyar
dolarlık özelleştirmeyi yaptınız -dolayısıyla
kamu serveti erimiş oldu- bununla yetinmediniz -bakın, bir şey
daha söyleyeyim- muazzam bir ithalat yaptınız, o muazzam bir
ithalatla muazzam bir ithalden alınan KDV elde ettiniz ve onunla
kapattınız. Dolayısıyla biz, dış açık
vermeden bütçe açığını kapatamaz hâle geldik. Oysa
doğrusu ne? Dış açık vermeden kamu
açığını kapatabilmektir.
Şimdi ben soruyorum: 2012 yılında Türkiye
dış açığını kapatabilecek mi? Hiç
sanmıyorum.
Şimdi, son olarak -vaktim daraldı, kapatmak
üzereyiz- şunu söyleyeyim: Sayın Bakan, Başbakan
Yardımcısı, çok yetenekli bir başbakan
yardımcısıdır. Bürokraside öyle, uzun yıllardır
tanırım, kendisinin yeteneğinden hiç kuşkum yoktur fakat ne
yazık ki elindeki metinleri biraz şaşırtmışlar.
Deniyor ki: Biz enerjide dışa
bağımlılığı engellemeye
çalışıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Güneş.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Müsaade edin,
kapatayım efendim.
Enerjide dışa
bağımlılığı kapatmaya
çalışıyoruz. Oysa 5 puan enerjide dışa
bağımlılığımız artmış, bu bir.
İkincisi: Tarımla ilgili veriler
yanlış. Tarımda ne yazık ki artışımız
öyle yüzde 230 değil, ne yazık ki tarımdaki artış
kişi başına yüzde 13 civarındadır.
Dolayısıyla, afaki bir bütçe, afaki bir hazine rakamı, afaki bir 2012
yılı ekonomisi gözükmektedir.
BAŞKAN Sayın Güneş, lütfen
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Efendim, ya
süre verin ya da konuşmasın.
BAŞKAN Şimdi söz sırası,
şahsı adına ve bütçenin lehinde söz isteyen Adana Milletvekili
Ali Küçükaydında.
Buyurun Sayın Küçükaydın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 bütçe kanun tasarısı üzerinde
üçüncü tur kurumlar bütçesiyle ilgili olarak şahsım adına lehte
söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu bölümde Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının bütçesi görüşülüyor.
Şüphesiz, bu Müsteşarlık yeni kurulmuş bir
müsteşarlık. Kuruluş sebebi de: Başta kamu düzenini, kamu
güvenliğini bozan birtakım terör örgütleriyle mücadele etmek üzere
kurulmuş ve ona göre de teşkilatlanmış. Buradan maksadımız şu: Bütün
istihbari bilgilerin bir çatı altında toplanması, analizinin
yapılarak ilgili olan birimlere sunulmasından ibaret.
İkinci sırada Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı var. AFAD da diyoruz buna kısaca. Bizim
ülkemiz yüzde 90ı itibarıyla afete maruz bölgede.
Dolayısıyla bu afetler arasında, başta deprem, sonra sel
felaketleri ve heyelan geliyor.
Şimdi, burada, tabii, bu kısa süremde
söyleyebileceğim şu: Aslında, risk azaltıcı bazı
tedbirlerin afetten önce alınması gerekiyor. Bu tedbirleri alacak
kurumların başında da şüphesiz yerel yönetimlerimiz
geliyor. Ama maalesef, bir asırdan beri belediyecilik sistemi bu ülkede
olduğu hâlde, belediyelerimizin tedbir niteliğindeki bu riski
azaltıcı faaliyeti yeterince yapamadığını
görüyoruz. Bu üzücü. Neden üzücü? Belediyelerimizin
yapamadığını ya da yıkarak
yapamadığını afet geliyor yıkıyor ama oradan
çığlıkların, feryatların yükseldiğini görüyoruz.
Bu acı tablolarla mütemadiyen, gerçekten
karşılaşıyoruz. İnşallah, bu felaketlerden sonra,
işte bu AFADın da koyacağı katkılarla belediyelerimiz
ya da kırsalda özel idarelerimiz artık bu görevini yapar da bu
acı çığlıkları, bu feryatları biteviye duyup
durmayız diyorum ben.
Bir başka husus da benim
Diyanet
İşleri Başkanlığımızın bütçesi de
görüşülüyor.
Değerli arkadaşlarım,
Diyanet İşleri Başkanlığımız Büyük Önder
Mustafa Kemal Atatürk tarafından ta 1924lerde kurulan bir Başkanlık,
teşkilat. Bu teşkilatın da uzun bir geçmişi var. Bana göre
bu teşkilat hep böyle mezhebi ve meşrebi duyguların da üstünde
ve siyasetin de hepten üstünde kalarak bu kadar uzun zamandan beri köklü
geçmişi itibarıyla Anadolunun en ücra köşelerinde, kılcal
damarlarının en uç noktasında ve diğer taraftan da
dünyanın gelişmiş değişik ülkelerinde ve özellikle
Türk soylu vatandaşlarımızın bulunduğu ya da akraba
topluluklarının bulunduğu yerlerde çok ayrıntılı
hizmet veren bir kuruluş olarak ben tanıyorum şahsen, öyle
biliyorum.
Elbette bu kuruluş, bu hizmetini
yaparken kuruluşun bünyesinde de ufak tefek arızalar da belki
olabilir diye düşünüyorum ama kurumun aynı zamanda bu coğrafyada
bir yaygın eğitim verdiği kanaatini de ben taşıyorum
dolayısıyla. Yani Diyanet İşleri Teşkilatımız
her hafta, her cumada milyonlara hitap ediyor. Dolayısıyla
milyonları irşat ediyor. İrşat etmekle kalmıyor
sosyal, beşerî birtakım faaliyetleri de organize ediyor, yapıyor
diye düşünüyorum. Ama benim de mesela tenkit ettiğim -ufakça- tenkit
değil belki düzeltilmesini arzu ettiğim ya da bana öyle gelen- mesela
bu tek merkezden vaaz, tek merkezden ezan okuma gibi, bu biraz da din
adamlarımızı pasifize edecek ya da onların
yetişmesinin önünde engel olacak birtakım durumların da ben
kaldırılmasını doğrusu arzu ediyorum.
Bir başka husus, bizim kısaca
TİKA dediğimiz örgüt
Ben TİKAnın faaliyetlerini, bütün
Türk dünyasında, Türk cumhuriyetlerinde yapmakla beraber bazı
dostlarımıza, mesela Balkanlara doğru gidip TİKAnın
orada, Türkiyeden yani bu coğrafyada tanındığından
daha fazla tanınacağını göreceklerine inanıyorum.
Mesela, Balkanlara doğru bir uzanmak lazım. Orada TİKAyı
bir sormak lazım. Bu kuruluşu orada herkesin
tanıyacağına ben inanıyorum. Ama TİKA bununla
kalmıyor Afrikada da faaliyetini yapıyor, Orta Doğuda da
yapıyor, efendim bizim Balkanlarda da yapıyor, Kafkaslarda da
yapıyor, dünyanın bütün bu
değişik ülkelerinde de bu tür faaliyetlerini yapıyor,
organize ediyor.
Bu duygularla ben diğer
söyleyemediğim kuruluşların da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla)
bütçelerinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Küçükaydın.
Şimdi söz sırası, Hükûmet
adına Başbakan Yardımcısı Ali Babacanda.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, sürenin kaç
dakikasını kullanacaksınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Yirmi dakika
BAŞKAN Peki, yirmi dakika, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılı bütçe ve 2010 yılı kesin hesap
tasarısının tartışıldığı,
görüşüldüğü bu Genel Kurul oturumunun hayırlı
olmasını diliyorum. Hepinize saygılarımı, sevgilerimi
sunuyorum.
Biliyorsunuz, dünya ekonomisi ve
özellikle de Avrupa ekonomisi son derece sıkıntılı bir
dönemden geçmekte ve son yüz yıllık döneme
baktığımız zaman aslında bu nitelikte, bu özellikte
bir kriz de dünya yaşamış değil. Krizin ilk
başlangıcı bankacılık sektörüyle oldu fakat hemen arkasından
devletlerin kredibilitesinin sorgulandığı bir kriz hâline
dönüştü. 2008-2009da bankalar sarsıldığında
devletler: Biz bu bankaların arkasındayız, biz bu
bankaların batmasına izin vermeyiz, korkmayın. deyip,
bankaların imzasının yanına kendi imzalarını
atarak krizin daha derinleşmesini geçici olarak önlediler fakat içinde
bulunduğumuz bugün maalesef artık o devletlerin imzasının
da değerini yitirdiği, gücünü yitirdiği bir döneme girmiş
durumdayız. Yani hem bankaların hem de devletlerin aynı anda
sallantılı olduğu bir dönem geçmiş yakın tarihimizde
pek görülmüş bir konu değil.
Burada problemin iki temel unsuru var: Birisi bankacılık,
birisi de kamu maliyesi. Yani sorunun kaynağı bu iki temel alan. Kamu
maliyesi dediğimizde yüksek borçlar ve yüksek bütçe açıkları.
Türkiyeye baktığımızda, çok
şükür, Türkiye her iki alanda da güçlü. Zamanında, Türkiye, hem kamu
borç sorununu hem bütçe açığını oldukça düşük
seviyelere indirdi, 2008-2009 krizine güçlü bir kamu maliyesi
yapısıyla girdi, aynı zamanda yine bankalarını da
güçlendirmiş bir ülke olarak bu kriz dönemine girdi. Dolayısıyla
bizim nispeten az etkilenmemizin ve krizden hızlı bir şekilde
çıkmamızın temelinde de bu iki alandaki gücümüz bulunmakta.
Bu sorunlar var ama Nasıl çözülecek? diye
baktığımızda da aslında sorunların çözümü için
yapılacaklar belli. Böyle çok detaylı, çok uzmanlık gerektiren,
uzun uzun çalışılması, akademisyenlerin yıllarca
uğraşıp da yeni bir şeyler icat etmesine gerek yok, çok
açık yapılacak işler var
fakat bu çözüm için yapılacaklar belli olduğu hâlde özellikle
Avrupada bu çözüm için irade koyabilen hükûmet sayısı maalesef çok
çok az. Gerekenleri bildikleri hâlde, yapılacakları gördükleri hâlde
adım atamama ve bir bakıma kendilerinden korkarak, kendi şahsi
ya da partilerinin bekasından korkarak doğruları yapamama.
İşte bugünlerde en önemlisi, özellikle Avrupada, çözüm için güçlü
bir siyasi liderlik ortaya koymak.
Yine Türkiyeye bakacak olursak, sorunların çözümü
için madem özellikle güçlü bir siyasi karar alma mekanizması gerekiyor,
çok şükür, Türkiyede güçlü bir iktidar var, halkın güvenini tam olarak
sağlamış, hatta daha yeni, haziran seçimleriyle bu güveni tekrar
teyit etmiş bir Hükûmet var ve gerektiği zaman korkmadan adım
atabilen, o gün için doğru neyse bunları yapabilen bir iktidar, çok
şükür, iş başında. Yani hem sorunların özüne
baktığımızda hem de çözüm şekline
baktığımızda Türkiye çok çok farklı bir konumda ve
bunun da olumlu sonuçlarını zaten görüyoruz, alıyoruz.
2009 yılında, krizin o en derin döneminde
Türkiye, pek çok Avrupa ülkesinin yaptığından farklı
şeyler yaptı. Avrupada pek çok
ülke ekonomiyi canlandırma adına harcama artışına
giderken ki o günleri şöyle bir hatırlayalım: İspanya
Başbakanı, Portekiz Başbakanı, İtalya
Başbakanı, Yunanistan Başbakanı, İrlanda
Başbakanı, şu anda sorun yaşayan ne kadar ülke varsa bu
ülkelerin başbakanları, o günkü başbakanları
çıktılar dediler ki Biz tedbir alıyoruz. Ne
yapacaksınız? İşte, vatandaşlarımıza
harcama çeki dağıtacağız. Ne yapacaksınız? Biz,
vergileri düşüreceğiz. Ne yapacaksınız? Daha çok kamu
yatırımına para harcayacağız ki ekonomi büyüsün.
İşte o gün o yanlış tezleri savunan ülkelerin tümü, bugün
çok ciddi bir borç kriziyle karşı karşıya.
Burada önemli olan devlete güvendir. Kamu borcu,
eğer bir ülkenin kamu borcu piyasalar açısından bir risk unsuru
olarak görülüyorsa, bir tehdit olarak görülüyorsa, bir tehlike
kaynağı olarak görülüyorsa o ülkenin daha fazla para harcayarak, daha
fazla bütçe açığı vererek, daha fazla kamu borcuna girerek
toparlaması, ekonomik büyümeyi sağlaması mümkün değildir.
İşte, biz, 2009 yılında ortaya koyduğumuz
orta vadeli programla bu açıklarımızı nasıl daha da
düşük seviyeye çekeceğimizi ki söylemiştim, zaten düşük
bir açıkla girdik- ve borç stokumuzu da daha nasıl
aşağı seviyelere çekeceğimizi ortaya koyduk ve büyüme
Türkiyede özel sektör eliyle gerçekleşti. Türkiyede büyümenin temel
kaynağı özel sektör yatırımlarıdır ve özel sektör
harcamalarıdır. Kamu harcamalarının Türkiyedeki büyümeye
etkisi yoktur. Dolayısıyla böyle bir yapıda devletin görevi
zemini güçlendirmek, güven ortamını sağlamak ve o sağlam
güven ortamının üzerine özel sektörün aktivitesiyle, çabalarıyla
büyümeyi elde etmektir ve bizim uyguladığımız
politikaların sonuçları da, çok şükür, ortada. Geçtiğimiz
yıl yüzde 9 bir büyüme, bu sene yüzde 7-8 arası bir büyüme ve gelecek
sene, Avrupadaki bunca olumsuz beklentiye rağmen gelecek yıl için
yüzde 4 civarında bir büyüme.
Krizin o en derin dönemiyle bugünü
karşılaştıracak olursak, toplam istihdam Türkiyede 3,5
milyon arttı, işsizlik oranımız yüzde 5,3 düştü ve
Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine bakacak olursanız
tüm üye ülkeler içerisinde işsizliği en hızlı düşüren
birkaç ülkeden birisi Türkiye oldu.
Bütçe açığımız, inşallah bu sene
millî gelirimizin sadece yüzde 1,7si olacak, 2014te de bunu yüzde 1e
düşüreceğimizi zaten orta vadeli programla ilan etmiş
durumdayız. Yüzde 39,8 olacak borcumuzun millî gelire oranını
-bu yıl sonu itibarıyla- 2014 sonunda inşallah yüzde 32ye
indiriyoruz. Orta vadeli programımızın hedefleri bu.
Kuşkusuz, Türkiye'nin bunca olumlu
gelişmelerine rağmen, bu hızlı büyüme ve olumlu
gelişmelere rağmen cari açık rakamları da yükselmiştir
ve bu bizim dikkatle takip ettiğimiz, önem verdiğimiz bir konudur.
Cari açığın konjonktürel sebepleri
vardır, yapısal sebepleri vardır. Konjonktürel sebepleriyle
ilgili neler yaptık diye bakacak olursak, öncelikle kamu maliyesindeki
sıkı duruşumuzu devam ettireceğiz, bunu açık bir
şekilde ortaya koymuş durumdayız. Makro ihtiyati tedbirleri
gerektiği zaman, gerektiği yönde kullanacağız ki, özellikle
bankacılık sektörü üzerinden tedbirlerdir. Geçtiğimiz bir
yıl, bir buçuk yıl içerisinde çok aktif bir şekilde bu
politikalar uygulanmıştır. Para politikalarında yine
şartlara göre, günün gereğine göre Merkez Bankamız uygulamaya devam
edecek. Burada dikkat etmemiz gereken konu bir yandan cari
açığın kontrol altında tutulması ama öte yandan da
Türkiyenin bir resesyon dönemine düşmesini önlemektir. İşte bu
iki riskli alan arasında doğru politikaları tercih etmek ve bu
iki alan arasında dengeli bir tutum izlemek son derece önemli
olacaktır.
Kati çözüm dediğim gibi yapısal reformlarda.
Özellikle iş gücü piyasasıyla ilgili reformlar, Türkiyede
verimliliği artıracak reformlar, enerjide mutlaka daha çok
yenilenebilir enerji ve daha çok nükleer enerji kullanabilmek,
yatırım ortamının iyileştirilmesi, Türkiyenin
yatırımcılar için daha kolay iş yapılan bir ülke
hâline gelmesi, teşvik sistemimizin Türkiyenin özellikle yüksek miktarda
ithal ettiği ürünlerin üretileceği bir ülke olması yönünde
revize edilmesi -ki, birkaç aya kadar bu teşvik sistemimizi de
tamamlayıp açıklayacağız- ihracat
pazarlarımızı mutlaka çeşitlendirmemiz gerekecek, Avrupaya
olan bağımlığımızı ihracat konusunda
azaltmamız gerekecek, tasarrufu artırıcı adımlar
şart olacak, İstanbulun uluslararası bir küresel finans merkezi
olması için yoğun çabamıza devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
enflasyonla ilgili bu sene rakam hedefin bir miktar üzerinde
gerçekleşecek. Ancak sebebine inip bakacak olursak burada küresel emtia
fiyatlarındaki artış rol oynamıştır, kurdaki
artış rol oynamıştır, vergi ve fiyat ayarlamaları
rol oynamıştır, özellikle son ayda işlenmemiş
gıda fiyatlarında, bu bazı bölgelerimizde meydana gelen sel
sebebiyle üretimin hızlı bir şekilde düşmesi yine bu
enflasyonun yüksek seyretmesine yol açmıştır ancak bunların
her birisi tek tek geçici ve bir defalık etkilerdir. Dolayısıyla
biz, 2012 yılında enflasyon rakamının yıl sonu hedefi
olan yüzde 5le uyumlu bir patika içerisinde devam etmesini bekliyoruz.
Özellikle 2012nin ikinci yarısından itibaren enflasyonda daha olumlu
rakamlar, hedefe daha uyumlu rakamlar göreceğimizi bekliyoruz.
Nereden bakarsak bakalım Türkiyenin şu anda
risk primi ki, kredi temerrüt takas oranlarından biz buraya bakıyoruz
yani Türkiyenin kamu borcunu sigorta ettirmek için ne kadarlık sigorta
primi ödüyor insanlar? Piyasada bunun değeri nedir diye bakıyoruz. Bunlara
baktığımızda şu anda Türkiye on beş Avrupa
Birliği üyesinden daha düşük bir risk primine sahiptir yani Avrupa
Birliğine üye on beş ülke Türkiyeden daha riskli görünmektedir.
Üstelik bu risk göstergeleri yabancı para cinsinden, borçlanmayla
alakalıdır. Avrupalıların kendi parasıdır, bizim
için yabancı bir paradır. Onlar
sıkıştığı zaman bu parayı basıp
ödeyebilmektedirler ki, son aylarda yoğun bir şekilde bunu yapıyorlar,
Avrupa Merkez Bankası para basıyor, borç ödemede bu paralar
kullanılıyor, hatta son operasyonda Alman Merkez Bankası Alman
Hazinesine doğrudan kredi açtı ki, bizde kanunen yasaktır, bizde
bu mümkün değildir. Bütün bu olağanüstü uygulamalar Avrupa
Birliğinde olduğu hâlde, biz, onların parasıyla
borçlanırken kendilerinden daha düşük risk primi ödüyoruz ki, o da
bütün bu göstergelerin aslında piyasalar tarafından nasıl
değerlendirildiğini, ekonomik aktörler tarafından nasıl
ölçüldüğünü gösteriyor ve nereden bakarsak bakalım Türkiyenin gerçekten
güvenilir bir liman olduğunu bize gösteriyor.
Sayın Güneşin bu seneki millî gelirimizle
alakalı bazı yorumları oldu. Biliyorsunuz bir yılın
toplam millî geliri, gayrisafi yurt içi hasılası dolar cinsinden
hesaplanırken yıllık ortalama kura bakılıyor, yıl
sonu kuruna bakılmıyor. Yıllık ortalama kura
baktığımızda da bizim bu yıl millî gelirimiz dolar
olarak geçen yıldan daha düşük olmayacaktır, bir miktar
artış yine orada da sağlanacaktır. Belki Sayın
Güneş yıl sonu rakamlarına bakmış olabilir ama
tekniği biliyorsunuz -ki, dört ayda inşallah unutmamışsınızdır
diye düşünüyorum bunları- ortalama kur baz
alındığı için bir problem olacağını orada
beklemiyoruz.
Yine, bu mali disiplinin ağırlıklı
olarak vergi artışlarından kaynaklandığıyla
ilgili bir yorum vardı. Ben sadece OECDnin tablolarından size iki
rakam okumak istiyorum, takdiri size bırakıyorum.
Yıl
2002. Türkiyenin toplam vergi tahsilatı yani -doğrudan vergiler,
dolaylı vergiler, hepsi- bunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
yüzde 24,6. 2009 en son OECDnin verileri çünkü 2009a kadar yayınlanmış
durumda. 2009 yılına gelmişiz, yine yüzde 24,6. Yani Türkiyede
vergi yükü, Türkiyede devletin vatandaşlarından
aldığı toplam vergi, millî gelire oran olarak yüzde
24,6ymış, yine yüzde 24,6. Tabii, aralarda küçük küçük değişiklikler
var; yüzde 24,1e düşüyor, yüzde 25e çıkıyor, ara ara
inişler çıkışlar var ama baktığımızda
aşağı yukarı sabit bir seyir var.
Peki
OECD ortalamasında bu rakam kaç? diye bakacak olursak, tüm OECD
ülkelerinin ortalaması ancak yüzde 34,1. Yani Türkiye,
vatandaşlarından, gayrisafi yurt içi hasılasına oranla
yüzde 24,6 vergi toplarken, OECD ülkelerinin ortalaması yüzde 34,1dir.
Dolayısıyla biz bu mali disiplini sağladıysak, daha çok
vergi alarak değil, harcamalarımıza dikkat ederek, daha verimli
bir kaynak kullanımını planlayarak ve güveni sağlayıp
faizleri düşürerek ve faiz ödemelerini düşürerek bu bütçe disiplinini
sağlamış durumdayız. Türkiyenin daha önceki dönemlerde
ödediği faizle bugünkü ödediği faizi mukayese edecek olursak -ki ben
dün ve evvelsi gün verdiğim rakamlarda da bunu ifade ettim- bir zamanlar
yüzde 14e çıkan faiz ödemelerinin millî gelire oranı, bu yıl
yaklaşık yüzde 3 küsurlara inmiş durumdadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Beşir Atalay,
Başbakan Yardımcımızın -daha önceden yurt
dışında ki Dohada yapılan bir toplantıdır,
uluslararası bir konferanstır ve Medeniyetler İttifakıyla
ilgili bir konferanstır- konferans için ayrılması sebebiyle, ben
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığıyla ilgili,
burada yapılan görüşmelerle ilgili ortaya konulan sorulara ve
eleştirilere kısa kısa da olsa cevap vermeye
çalışacağım.
Öncelikle
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığımızın
temel görevleri nedir? diye bakmamız gerekiyor. Terörle mücadelede ve
ilgili konularda koordinasyonu sağlamak ve strateji belirlemektir, temel
görevi budur Müsteşarlığımızın. Yeni bir birimdir
ve özellikle terörle ilgili stratejik istihbarat da burada toplanmaktadır, bu da yeni bir konudur.
Biliyorsunuz, bizim farklı farklı istihbarat birimlerimizin
farklı farklı çalışmaları varken ilk defa bu kurumla
bu stratejik istihbarat tek bir kurumda toplanmakta, değerlendirilmekte ve
teröre karşı daha etkili bir mücadele için hazırlık böylece
yapılabilmektedir.
İlgili kurumların temsilcilerinin olduğu
bir koordinasyon kurulu bu kurum içerisinde teşkil edilmiştir.
Ayrıca, Sayın Atalay Terörle Mücadele Yüksek Kurulunun da
Başkanıdır. Gerçek anlamda ve genel anlamda güvenlik
meselelerinin ötesinde ve özelinde terörle mücadelede de en yüksek seviyede,
Başbakan Yardımcısı seviyesinde güzel bir eş güdüm
oluşmuştur. Bu çalışmalarımız belki sessiz ama
çok etkin bir şekilde yürümektedir.
Terörle mücadelede, değerli milletvekilleri, entegre
bir strateji uygulamak, kapsamlı ve çok boyutlu bir yaklaşım
temel esastır. Terörle mücadelede sadece tek bir yönden
baktığınızda, sadece tek bir perspektiften konulara
yaklaştığınızda başarıyı elde etmek de
mümkün değildir. Güvenlik birimlerimizin operasyonları en etkili
şekilde yürümektedir ve yürütülecektir de. Burada asla bir zafiyet, asla
bir rehavet söz konusu değildir, olmayacaktır.
Öte yandan, terörle mücadelenin diplomatik boyutunu da
asla ihmal etmemek zorundayız çünkü burada temel hedeflerden birisi de terör
örgütünü yalnızlaştırmaktır; uluslararası kamuoyu
önünde, komşu devletler önünde örgütü artık desteğini
kaybetmiş, yalnızlaşmış bir örgüt olarak ortada
bırakabilmektir. Bu, bizim hükûmetlerimiz döneminde çok etkili bir
dış politikayla ve diplomasiyle önemli ölçüde
gerçekleştirilmiştir.
Bütün bunlar bir yana, öte yandan bizim devlet olarak,
Hükûmet olarak en önemli görevlerimizden birisi de Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olan herkesin hakkı olan temel hak ve özgürlüklerin
alanını hızla genişletmeye devam etmektir. Terör olsun ya
da olmasın bu zaten bizim temel bir görevimizdir ve bu konudaki
çalışmalarımızı da aynı kararlılıkla
devam ettireceğiz.
İnsanımızın özgürlüklerini
doyasıya yaşaması, bu konularda dünyanın en ileri
standartlarına ulaşmamız bizim temel hedeflerimizden birisidir.
Yine, ülkemizde demokrasinin daha
da ilerlemesi için her türlü gayreti göstermeye devam edeceğiz.
Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması için
reformlarımıza devam edeceğiz. Güneydoğu ve Doğu
Anadolu Bölgemizde altyapı yatırımlarına devam
edeceğiz, bölgede refahın artması için özel sektörün
yatırımlarını ve tarımı desteklemeye devam
edeceğiz. Tüm bunlar, örgütün istismar zeminini zayıflatan, istismar
zeminini ortadan kaldıracak çok önemli adımlardır.
Müsteşarlığımızın
başına neden bir büyükelçi getirildi? gibi bir soru sordu Sayın
Türkoğlu. Terörle boyutun eğer iç boyutuyla dış boyutunu
beraber, aynı anda, kapsamlı bir şekilde ve bütünleşik bir
şekilde ele almazsak burada başarı mümkün değildir.
Kaldı ki Dışişleri Bakanlığımız ve
özellikle eskiden Irak, son görevi Irak Büyükelçiliği olan yeni
Müsteşarımız bu konuya gerçekten hâkim olan, konunun iç ve
dış boyutlarına derinlemesine vâkıf olan bir
arkadaşımızdır ve bu konuda bizim en ufak bir soru
işaretimiz yoktur. En başarılı bir şekilde bu
Müsteşarlığımızın görevini
yapacağını, devam edeceğini düşünmekteyiz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) İnşallah yanılırız efendim,
inşallah.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Devamla) Yine, Sayın Tanalın bir sorusu vardı, daha
doğrusu konuşmasında değindiği bir konu: Yabancı
uzman çalıştırılmasına neden ihtiyaç duyuluyor? diye.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu konuda gerçekten işin özüne
yönelik, sonuç almaya yönelik çalışmak zorundayız. Kuruluş
Kanununun 13üncü maddesi ne diyor, önce onu dikkatle bir okumamız
gerekiyor. Belli bir konu veya proje bazında, konu veya projenin süresiyle
sınırlı olmak şartıyla yabancı uzman
çalıştırılabilir. diyor. Bu personelin daimî kadrolara
atanması söz konusu değil. Görüleceği gibi, bir yabancı
uzman çalıştırılması araştırma
faaliyetlerinde ve projeyle sınırlı olarak mümkün olacak.
Kaldı ki bugüne kadar da Kanun izin verdiği hâlde tek bir kişi
henüz çalıştırılmış değil ama bu opsiyonun
da açık olması, bu kapının da açık olması
özellikle -içeride olsun, dışarıda olsun- yapılacak
bazı çalışmalarda katkı verebilir, bundan istifade
edilebilir. Dolayısıyla, biz terörle mücadelede ne gerekiyorsa
yapmalıyız. Terörle mücadelede
ne gerekiyorsa yapmalıyız, kendimizi dar kalıplardan ve
basmakalıp düşüncelerden uzak tutmalıyız, gerekeni
gerektiği zaman yapabilecek esnekliğe ve güce de mutlaka sahip olmalıyız.
Terörle mücadele gerçekten Hükûmetimizin en önemli
konularından bir tanesi. Hükûmetimizin kurulduğu ilk günden bu yana
çok boyutlu ve çok yönlü bir strateji yürüttük ve burada da önemli
başarılar elde ettik. Bugün örgütün içine düşmüş
olduğu durum, kendi içinde yaşadığı
sıkıntılar, artık, içeride ve dışarıda
destek zemininin hızla eriyip yok olması, bir çaresizlik, bir
bıkkınlığa da hızla sürüklenmekte ve dediğim
gibi, artık, varlık sebebi, iddia ettiği şeyler her neyse,
meşruiyet zemini, dış destek, bunlar tamamen eriyip gitmekte.
Biz bu mücadelede kararlıyız ve en iyi şekilde mücadelemize
devam edeceğiz. Bu mücadelede de her türlü enstrümanı ve her türlü
politika alanını etkin bir şekilde kullanmaya devam
edeceğiz.
Ben hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Sayın
Başkan, İç Tüzükün 69uncu maddesi gereğince söz istiyorum
çünkü Sayın Başbakan Yardımcısı benim
yaptığım konuşmaya atfen bir iddiada bulundu, onu
açıklamak istiyorum.
BAŞKAN Nasıl bir iddiada bulundu Sayın
Güneş?
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Yanlış
söylediğimi söyledi, oysa
Ben onu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Ne söyledi de yanlış söyledi
yani? Onu sormak istiyorum.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Millî gelir
hesabıyla ilgili
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Yanlış
söylemesi yeter Başkanım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen.
Sayın milletvekilleri, o zaman benim şunu
açıklamam gerekiyor tekrar.
Sayın Güneş, siz kusura kalmayın.
Önce, açın, lütfen ama, İç Tüzüke bakın.
Ben burada Başkan Vekili olarak sormak zorundayım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Tamam.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Ben de
yanıtlıyorum.
BAŞKAN Hayır Sayın Güneş, size
söylemiyorum, tepki koyan arkadaşlara söylüyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Tepki koyan yok.
BAŞKAN Niye hemen alınıyorsunuz?
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli)
Alınmadım.
BAŞKAN Size demiyorum Sayın Güneş,
lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Tamam
Başkanım, germeyelim.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Siz beni muhatap
alın.
BAŞKAN Sizi muhatap almıyorum, onu öncelikle
belirttim zaten.
Buyurun.
İç Tüzükün 69uncu maddesi gereğince iki
dakika söz veriyorum.
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit
Güneşin, Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Evet,
konuşmamda, değerli milletvekilleri, söylemiştim, Sayın
Başbakan Yardımcısı yetenekli birisidir, ben kendisini
eskiden tanıyorum. Bürokratları da öyledir, onlara da güvenim
tamdır, onu da söylemek isterim.
Tabii, bir siyasi partinin, bir iktidarın bütün
icraatlarına katılmak zorunda değilsiniz. Bizim görevimiz
muhalefet, dolayısıyla, doğruları söylemek.
Sayın Başbakan Yardımcısı,
tabii, doğru söyledi, dedi ki: Millî geliri biz yıl sonunun döviz
kuruyla değil, yılın ortalaması döviz kuruyla
hesaplarız. dedi. Zaten benim söylemek istediğim de şuydu: Bu
döviz kuruyla hesapları bir kenara bırakın demek istiyordum.
Şimdi, bakınız, Sayın Başbakan
Yardımcısının konuşmasının 34üncü
sayfasında Türkiye'nin
tarımsal hasılası var. O tarımsal hasılada
diyor ki: 2002 yılında tarımsal hasılamız 23,7 milyar
dolar, bugün 61,8 milyar dolar. Şimdi, bunu neyle hesaplıyorsunuz?
Döviz kuruyla hesaplıyorsunuz. Ben bunu deflate etmeye çalıştım.
Deflate edip de kişi başına getirdiğim zaman Türkiye'nin
tarımsal hasılası -kişi başına- yüzde 13
artmış. Oysa bu kitapçıkta yazan yüzde 160 artmış
gözüküyor.
Burada söylemek istediğim hadise şuydu:
Eğer döviz bazında hesaplarsanız yanıltıcı
şeyler ortaya çıkabilir, dolayısıyla onları bir tarafa
bırakın, dövizle hesap yanlıştır demek istemiştim.
Kişi başına düşen gelirde olsun millî gelirde olsun deflate
edin, reel rakam çıksın. Kaldı ki bu senenin büyüme
hızı kendisinin de ifade ettiği gibi yüzde 7,5 civarında
çıkacak. Oysa kendisi ifade etmedi, sanıyorum Sayın Hazine
Müsteşarı not etmiştir, belki kendisi de biliyordur. Döviz
bazında millî gelirimizi hesapladığınız zaman yüzde
7,5 çıkmayacaktır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın İnce, bir söz talebiniz var İç
Tüzükün 60ıncı maddesi gereğince.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Genel Kurul çalışmaları sırasında foto muhabirlerine
yönelik sarf etmiş olduğu sözlere ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu sabaha karşı, on sekiz saatlik
çalışmadan sonra, kürsüde Biz çalışıyoruz, personel
çalışıyor ama bu on sekiz saatlik çalışmanın
sonucunda foto muhabirleri de bizim uyuklarken resmimizi çekiyorlar, esniyoruz.
Esnemeyecek miyiz, yorulmayacak mıyız? Bunu da sonra haber
yapıyorlar. dediğim için foto muhabiri arkadaşlarım bundan
bir alınganlık göstermişler.
Şöyle bir düzeltme yapalım: Onun altına
şöyle yazılsa On sekiz saatin sonunda yoruldular. deyip uyuklayan
bir fotoğrafı koysalar daha güzel olur ama Uyudular. diye
yazınca hoş olmuyor gerçekten. Belki de foto muhabirlerinin suçu
değil bu, o yazanların suçu. Onlar da çalışıyordu
çünkü, biz on sekiz saat sabahın dördünde buradayken foto muhabirleri de
buradaydı, onlar da çalışıyordu.
Çalışanların arasına onları dâhil etmedim,
onların da bir gönlünü almak istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
İnce.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) YURTDIŞI TÜRKLER VE
AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Hazine
Müsteşarlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine
Müsteşarlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU (Devam)
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) SERMAYE PİYASASI
KURULU (Devam)
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Şimdi, Hükûmet adına
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ söz
istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet
İşleri Başkanlığı, Türk İşbirliği
ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı,
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı ile Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak
ve burada serdedilen görüşlere ve eleştirilere cevap vermek üzere
huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığı ülkemizin çimento kuruluşlarından bir
tanesidir. Birliğimizin, beraberliğimizin, kardeşlik hukukumuzun
güçlenmesi adına en önemli görevlerden birini ifa etmektedir. O nedenle,
cumhuriyetin başında rahmetli Atatürk kurumları kurarken, bir
kanunla, hem Genelkurmay Başkanlığını hem Diyanet
İşleri Başkanlığını eş zamanlı ve
aynı kanunla kurmuş. İkisinin de önemi ortada. Ülkenin
bekası için ordunun ne kadar önemi varsa, Diyanet İşleri
Başkanlığının da o kadar büyük önemi vardır.
Bu nedenle, Diyanet İşleri
Başkanlığının Türkiye'de yaşanan sorunlarla
ilgili toplumu din konusunda aydınlatırken, elbette ki dinin o
konudaki kanaatlerini paylaşması zaten Anayasayla kendisine
verilmiş görevlerden bir tanesi.
Diyanet İşleri Başkanlığı
çimento kurum dedim. Diyanet İşleri
Başkanlığını mezheplere veya tarikatlara veya
başka yapılara göre yapılandırdığınız
takdirde, o zaman çok parçalı bir yapının ortaya
çıkacağı da aşikârdır. O zaman birliğimize,
beraberliğimize, kardeşliğimize ne kadar hizmet edeceği
ayrı bir tartışma konusu olabilir, ama bugün herkes şunu
açıklıkla ifade ediyor ki Diyanet İşleri
Başkanlığı, mezheplerin ve tarikatların üzerinde
İslamı Kuran ve sünnete ve İslamın temel
kaynaklarına göre inanç, kültür ve ahlakıyla ilgili toplumu
aydınlatmak, bilgilendirmek ve ibadet yerlerini yönetmekle önemli
görevlerini ifa ediyorlar. Bu görevlerinden dolayı, görev yapan bütün
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Tabii, burada çok talihsiz bir açıklama
yapıldı. Diyanet İşleri
Başkanlığının taşeron olarak nitelendirilmesinin,
ben bu kürsüden söylenmiş talihsiz bir ifade olduğunu düşüyorum.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) O zaman, taşeron
yapmayın Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Çünkü, şimdiye kadar, hatırladığım kadarıyla
İHSAN ÖZKES (İstanbul) O zaman Diyanete
taşeron gibi bakmayın, taşeron yapmayın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Diyanet İşleri Başkanlığıyla alakalı
bugüne kadar bu kürsüden hiç kimse böyle bir beyanda bulunmadı. Ben üzüntümü
ifade etmek isterim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Talihsizliği siz
yapıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Özkes, lütfen
İHSAN ÖZKES (İstanbul) - En büyük
talihsizliği siz yapıyorsunuz. O zaman, Diyanete taşeron gibi
bakmayın.
BAŞKAN Sayın Özkes
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Tabii, Diyanet İşleri Başkanlığı, toplum
mühendisliği de yapmaz.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Lütfen
Taşeron
gibi bakmayın Diyanete. Talihsizliği siz yapıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Özkes
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Yapması da mümkün değildir.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) En büyük
talihsizliği siz yapıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Özkes, lütfen
Sayın Bakan
icraatları anlatıyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Diyanet İşleri Başkanlığının vazifesi toplumumuzda
İslam esasları çerçevesinde, Anayasa ve kanunla verilen görevleri ifa
etmektir; onu yapıyor.
Biz de Türkiyede Diyanet İşleri
Başkanlığının hizmetlerini daha etkin, verimli
yapabilmesi için önemli adımlar attık.
1935 yılında çıkan teşkilat kanunu,
daha sonra 1965 yılında yenilenen yeni teşkilat kanunu, 1979da
Anayasa Mahkemesinin iptali nedeniyle yaklaşık otuz yıldır
ağır aksak yürüyen bir yapıyı 2010 yılında
Parlamentoda değiştirdiğimiz yeni bir teşkilat kanunuyla
çağın gereklerine ve ihtiyaçlara göre yeniden donattık, önemli
bir adımı attık; hizmetlerin daha etkin, daha verimli
sağlanması için katkı sunduk.
Öte yandan, çıkarılan kanun hükmünde
kararnameyle, görülen bazı eksiklikleri de orada giderme imkânı
bulduk.
Peki, neler oldu bu değişmeler içerisinde diye
baktığınızda, önemli olan birkaç tanesini ifade etmek
isterim.
Örneğin, Diyanet İşleri
Başkanlığında görev yapan vaizler, imam hatipler veya
başka bazı görevliler herhangi bir suç isnadı olduğu zaman
diğer devlet memurları gibi ceza hukuku anlamında memur kabul
edilmiyorlardı. Onlarla ilgili doğrudan inceleme, soruşturma,
yargılama yapılabiliyordu. Eşitlik ilkesine aykırı bir
durum ve bunu Anayasanın eşitlik ilkesi ve hukuk devletinin
gereklerine uygun yeniden düzenledik.
On iki yaş sınırıyla alakalı,
Kanunda yer alan ve insan hakları ve eşitlik ilkesiyle
bağdaşmayan bir yapı vardı. Çocuklar Kuran öğrenmeye
gittiği zaman on iki yaş engeli yaz Kuran kursları için söz
konusuydu. Onunla ilgili adım attık, böylesi bir yasağı
ortadan kaldırdık.
Başka pek çok konularda Diyanet İşleri
Başkanlığıyla ilgili önemli gelişmeler
sağlandı. Bir tanesi de şu: Vekil görevlendirme durumu Diyanette
sadece köy ve kasaba imamlığı için söz konusu idi. Ama Kuran
kursu öğreticiliği veya şehirdeki görevlilerle alakalı
böyle bir uygulamanın imkânı yoktu. Yapılan
değişiklikle Kuran kursu öğreticiliği, vaizlik, imam
hatiplik, müezzin, kayyımlık gibi her alanda vekil görevlendirmenin
yolu açıldı. Çünkü toplumun ihtiyacı var. Biz oraya
sözleşmeli veya kadrolu imam hatip veya bir din görevlisi
görevlendiremediğimiz zaman sorunlar çıkıyor. Bu sorunları
gidermek, hizmetlerin aksamasını ortadan kaldırmak için
atılmış önemli adımlardan bir tanesi de bu oldu.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) Öğretmenlere de
ihtiyacı var. Sayın Bakan, öğretmenlere de ihtiyacı var bu
toplumun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Öte yandan, değerli milletvekilleri, hem din eğitimi konusunda hem
ibadethanelerin yönetimi konusunda hem diğer pek çok konularda Diyanet
İşleri Başkanlığımız çok önemli
fonksiyonları yerine getiriyor. Burada Diyanet İşleriyle
alakalı genel ve soyut ifadeler kullanırken veya birtakım sözler
söylerken onun altının somut şeylerle doldurulması
lazım.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Müsaade edin
anlatayım. Sen yirmi dakika konuştun, ben beş dakika. Müsaade et
anlatayım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Diyanet İşleri Başkanlığının genel ve
soyut ifadelerle itham edilmesi gerçekten büyük bir haksızlık, büyük
bir yanlışlık.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Ben altını
çok iyi doldururum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Diyanet İşleri Başkanlığımız, sadece yurt
içinde değil, yurt dışında da önemli görevleri ifa ediyor.
Bugün 22 ülkede büyükelçiliklerin bünyesinde din hizmetleri
müşavirlikleri, 28 ülkede başkonsolosluklarda din hizmetleri
ataşelikleri
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Atanamayan
öğretmenleri de atayalım Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Pek çok ülkede, Kanada, Japonya, Avustralya, Türk cumhuriyetleri, Balkanlar
ve pek çok ülkede, 39 ülkede vatandaşlarımıza hizmet veriyor.
Bugün, Azerbaycanda ilahiyat fakültesi, Türk lisesi; Kırgızistanda
ilahiyat fakültesi, Kazakistanda ilahiyat fakültesi, Romanyada yüksek
İslam enstitüsü ve pedagoji lisesi, Bulgaristanda yüksek İslam
enstitüsü, ilahiyat koleji; Rusçuk, Şumlu ve Mestanlıda üç tane imam
hatip lisesi, Diyanet Vakfı tarafından bütün ihtiyaçları
karşılanmakta. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza daha iyi hizmet sunmak maksadıyla, oradaki
vatandaş olanların çocuklarını Türkiyede eğiterek,
orada daha kaliteli hizmet vermek için de önemli adımları attı,
atmaya da devam edecektir.
Diyanet İşleri Başkanımızın
cemevleriyle hiç bir araya gelmediği, birtakım başka dinlerin,
işte, Yahudilik, Hristiyanlık dinlerinin önde gelenleriyle
fotoğrafı olduğu hâlde, hiçbir cemevine gitmediği söylendi.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Öyle demedim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Diyanet İşleri Başkanlığımızın
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Bak, o cümleyi o
şekilde kullanmadım!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Diyanet İşleri Başkanlığımızın
İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Yalan
konuşmayın Sayın Bakan!
BAŞKAN Sayın Özkes
Lütfen ama
İHSAN ÖZKES (İstanbul) O cümleyi o
şekilde kullanmadım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
cemevlerine de gittiği ve onlarla görüştüğü
İHSAN ÖZKES (İstanbul) O şekilde
kullanmadım o cümleyi.
BAŞKAN Sayın Özkes
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Ama olmaz
Söylemediğim
bir şeyi söylüyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
çok açık, çok net bir biçimde ortada. Bakın, Türkiyede Alevi
inanışına sahip kardeşlerimizin sorunlarıyla biz ciddi
olarak ilgilendik.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Söylemedim.
BAŞKAN Sayın Özkes, Sayın Bakanı
konuşturmayalım mı?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Konuşsun ama
benim söylemediğim sözü söylüyor.
BAŞKAN Lütfen ama
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
İlk defa, ülkemiz, hükûmet düzeyinde, bu sorunla,
muhataplarını bir araya getirerek hem kendi aralarında hem de
hükûmetin temsilcisinin olduğu bir ortamda yüz yüze gelip konuşma
imkânı buldular. Yedi tane çalıştay yapıldı, nihai
rapor yayınlandı. Alevi Bektaşi Klasikleri ilk defa Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından Türkçeye
kazandırıldı. Ortaöğretimde okutulan din kültürü ve ahlak
bilgisi derslerindeki Alevi inanışına ilişkin bölümler o
konunun saygın insanları tarafından, onların kabulüne göre
yeniden yazıldı ve şu anda okutuluyor. Üniversitelerimizde
Alevilik ve Bektaşilikle ilgili merkezler oluşturuldu. Hazreti
Hüseyin Efendimizin şehit edilişinin yıl dönümü ve aşure
günü münasebetiyle, ilk defa, Diyanet İşleri
Başkanlığı mevlidi şerif düzenledi ve bunu bütün
Türkiyede yaygınlaştırmak için talimat gönderdi ve
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Cemevinde mi
yaptılar?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
TRT de bu çerçevede yayınlar yaptı ve bunlar çok çok önemli
adımlar. Biz ilk defa bunları yapıyoruz. Bugüne kadar pek çok
hükûmetler geldi, bunları biz hayata geçirdik ve doğru adımlar
attık, daha atılması gereken adımlar varsa onları da
biz yapacağız.
Madımak Oteli ile ilgili Alevi
kardeşlerimizin dile getirdiği talepleri de herkes dinledi, hayata
geçiren, onu uygulayan da biz olduk ve Madımak Oteli onların
talepleri doğrultusunda yeniden yapılandırıldı.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sivas katliamının failleri nerede?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Faillerini de
milletvekili yaptınız, onu da söyleyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, TİKA ve
Yurtdışı Türkler Akraba Topluluklar
Başkanlığı da bizim yüz akı kurumlarımızdan
bir tanesi. Nereye giderseniz gidin yurt dışına, sizin
karşınızda TİKAnın eserleri ay
yıldızlı al bayrakla sizi saygıyla selamlayacaklardır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gittiğiniz her
ülkede insanlar sizi takdirle karşılayacaklardır. Ülke
yöneticileri, oradaki soydaşlarımız,
vatandaşlarımız, akrabalarımızın hepsinin minnet
ve şükranla sizi alkışladıklarını,
ağırladıklarını göreceksiniz. Bakın, biz hem Türk
dünyasında hem akraba topluluklarla ilgili hem de ilgimiz olan her yerle
alakalı önemli adımlar attık. Bizim dönemimizde Türk Konseyi
kuruldu, önemli bir adım gerçekleştirilmiş oldu. Bizim dönemimizde
TÜRKPA kuruldu, Türk Parlamenterler Asamblesi, önemli bir adımı yine
beraber attık. Türk kültürüne hizmet için Yunus Emre Vakfını
hayata geçirdik, şu anda Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri dünyanın
dört bir yanında insanlara hizmet veriyor. Bugün on beş ülkede on
sekiz tane Yunus Emre Türk Kültür Merkezini açtık, orada hizmet veriyor,
bunu bütün Türklerin olduğu yerlere ve olmadığı yerlere de
Türk kültürünü yaymak, dilini öğretmek, kendimize ait değerleri oraya
taşımak için yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz; ilk defa
bunu biz yaptık, ilk defa biz hayata geçirdik. Bugün Bosna-Hersekte,
Arnavutlukta, Mısırda, Makedonyada, Kazakistanda, İngiltere,
Belçika, Suriye, Kosova, Romanya, Lübnan, Ürdün ve İranda var;
yakında Almanyada açıyoruz, başka yerlerde de
çalışmalarımız devam ediyor. Yine Yunus Emre Vakfıyla
beraber Türkoloji Projesi devam ediyor, daha önce TİKA tarafından
devam edilen bu proje şimdi Yunus Emre Vakfı tarafından devam
ettiriliyor ve önemli adımlar atılıyor. Türk dilini
dünyanın dört bir yanında öğretmek için
adımlarımızı atıyoruz,
çalışmalarımızı yapıyoruz. Şu anda binlerce
öğrenci buralarda okuyorlar. Türklüğün altını doldurmak
böyle olur; bir kurum kurarak ve bunları kurumsallaştırarak, bu
millete ve değerlerine hizmet edecek yapıları ayağa
kaldırarak olur. Yunus Emre Vakfını da biz kurduk, şimdi
daha önemlisini yaptık.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığını kurduk. Müsteşarlık düzeyinde
yapılan bir yapı ve bu yapıyla beraber yurt
dışında bulunan ne kadar vatandaş, ne kadar soydaş, ne
kadar akraba varsa orada olmayı, onlara hizmet etmeyi bir vazife bildik ve
orada alanında uzman, dünyanın hemen hemen her dilini bilecek,
Türklerin olduğu yerdeki dilleri bilecek uzman kardeşlerimizle, görevlilerimizle
beraber hizmet ediyoruz, hizmet etmeye de devam edeceğiz.
TİKAnın yeniden
yapılandırılması bir zaruretin gereğidir. TİKA
dün öyle kurulmuş olabilir ama Türkiye'nin bugün artan itibarı,
gelişen yapısı, ortaya koyduğu vizyon ve misyona 92de biçilen
bu gömlek dar geliyordu. Onun için de dar gelen gömleği
değiştirdik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Millî görüş müydü?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Şimdi yakışan elbiseyi diktik ve koyduk, o da
yakışıyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Dar gelen millî görüş müydü?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bugün Türkiye, bölge devleti değil, dünya devleti. O yüzden, Orta Asya
ve Kafkaslar Dairesi Başkanlığı, Balkanlar ve Doğu
Avrupa Dairesi Başkanlığı, Orta Doğu ve Afrika Dairesi
Başkanlığı, Doğu ve Güney Afrika Dairesi
Başkanlığı, Dış İlişkiler ve
Ortaklıklar Dairesi Başkanlığı, Strateji
Geliştirme Dairesi Başkanlığı kurduk ve dünyanın
her yanında TİKAnın olmasına özen gösteriyoruz. Bundan
sonra da adımlarımızı atacağız. Bugün 25 ülkede
tam 28 tane TİKAnın koordinasyon ofisi var. Bunların 18 tanesi,
Türk cumhuriyetlerinde ve akraba toplulukların
yaşadığı yerlerdedir. Nerede ihmal var, nerede var? 28
tane, bunun 18 tanesini kurduğumuz yerler ortada. Biz devraldığımızda da
1992den 2003e kadar -diyelim 1 Ocaka kadar, bir iki ay var- toplam 12
taneydi; biz bunun üzerine 16 tane ofis kurduk ve her yerde ay
yıldızlı al bayrağımızı
dalgalandırıyoruz, dalgalandırmaya da devam edeceğiz.
Bugün dünyanın dört bir yanında ecdat
yadigârı eserleri ayağa kaldırırken, onları yeniden
insanların hizmetine sunarken biz TİKAyla bunu yapıyoruz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Arabistanda
Osmanlı eserlerini yıkıyorlar, ne yaptınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, 1992yle 2003 arasında TİKAnın gerçekleştirdiği
toplam proje sayısı 2.506 tane. Bizim, şu ana kadar gelen süre
içerisinde -dokuzuncu yılımızı doldurduk-
gerçekleştirdiğimiz proje sayısı 10 bini aştı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Allah
aşkına, yaklaşık on senede 2.506 proje, şimdi dokuz
senede bizim ortaya koyduğumuz 10 binden fazla proje. Türklüğün
altını doldurmak böyle olur böyle, hamasetle olmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Öte yandan, 2010 yılında TİKA 1.673 tane
proje gerçekleştiriyor. Baktığınız zaman, bu
projelerin 862sini Kafkaslar, Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinde
gerçekleştirmişiz; ama 488ini Balkanlarda, 314ünü Orta Doğu ve
Afrika bölgelerinde gerçekleştirmişiz. Bunu rakama döktüğünüzde
ne çıkıyor ortaya: TİKA bütçesinin yüzde 36,55ini Kafkasya ve
Orta Asya, 29,79unu Balkanlar bölgesinde, yani akraba toplulukların ve
soydaşların olduğu yerde harcadığımız
çıkıyor. Rakam ortada, neredeyse yüzde 70ini biz buralara
harcıyoruz. Nerede ihmal var?
Öte yandan, baktığınız zaman, her bir
yanda eserlerimiz sizi selamlıyor ve oraya gittiğinizde de bunu
yakından görme imkânınız var.
Bakın, bana büyükelçiler geliyorlar, soruyorlar Bu
TİKA ne yapıyor, iş birliği yapabilir miyiz diye; çünkü
TİKAnın yaptığı hizmetler bütün dünyanın
takdirinde, herkes övgüyle bahsediyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sizden başka takdir eden
yok!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Ama bakın, dünyada da TİKA benzeri örgütler var. Burada
konuşuluyor; boya, badana yapıyor. Doğru, TİKAnın
boya, badana yaptığı yerler var, cam taktığı
yerler var, su getirdiği yerler var, asfalt yaptığı yerler
var, hastane yaptığı yerler var, okul yaptığı
yerler var, yol yaptığı yerler var, ilaç malzemesi sunduğu
yerler var. Niye var? Çünkü bu tip kuruluşların
yaptığı işler bunlar. Japonyanın JIKAsına
bakın aynısını görürsünüz, Amerikadaki ilgili
kuruluşa bakın aynısını görürsünüz,
Almanlarınkine bakın aynısını görürsünüz çünkü
kalkınma yardımı derken gidip de ülkelere fabrikalar kurup bir
şeyler yapmıyorlar, kalıcı yatırımlar
yapıyorlar; ülkelerini görünür kılmak, yaptıkları
yardımları orada göstermek de bu açıdan önemli, bir propaganda
açısından da son derece önemli bir adım. Bir okulu düşünün,
insanlar bulunduğu yerde çok fakir, kış da var ama
camını takacak güçleri yok, onlar için en önemli yatırım o
camın takılmasıdır. İşte TİKA, vakti geldi
soğuktan donan çocukları kurtarmak için onların okulunda cam
oldu
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Vandaki soğuktan ölen
çocukları söyle.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
-
vakti geldi onların sobasını ısıtmak için odun
oldu, orada onları ısıttı; vakti geldi orada ilaç oldu,
hastane oldu. Biz şimdi Lübnanda yapıyoruz. Doğru,
yapıyoruz, bir bakarsanız Türkmenlerin olduğu yerde ne
yaptığımızı görürsünüz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Biliyoruz, sizi sokmuyorlar
ülkelerine
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Sayın Başbakan oraya gitti, orada alkışlarla insanlar
Sayın Başbakanımızı karşıladı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Okulları kapatıyorlar,
görüyoruz onları.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Bakın, Afganistanda Özbekler var, Türk asıllı
kardeşlerimiz var, başkaca
87 tane okul yaptık biz
Afganistanda. Daha, ben kendim, geçenlerde Kazakistanda Talgar bölgesinde
Ahıska Türklerine yaptığımız okulun
açılışını yaptık. Gidin sorun siz Ahıskalıların
temsilcilerine; neler yapıldı, nasıl yapıldı, size
onlar gayet iyi anlatacaklardır. Biz yaptığımız
hizmetlerle hem Türk milletinin onurunu, haysiyetini yükseltiyoruz hem de
milletimizin ay yıldızlı al bayrağını onurla
dalgalandırıyoruz. O yüzden de her yerden destek, her yerden dua, her
yerden alkış alıyoruz.
Somaliyle ilgili de bir şey söyleyeceğim.
Somalide biz 500 bin TL para bir yere harcamadık şu ana kadar,
harcadığımız bütün para şu ana kadar Somalide 87,4
milyon. O da ne için? Gıda göndermişiz, başka şeyler
göndermişiz, Kızılay çadırı göndermişiz,
aşhane göndermişiz, hastane açmışız, pek çok
şeyler açmışız.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Önce demokrasi
gönderseniz ya Amerikayla, asıl orada ihtiyaç var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Şimdi, bakın, bizim
topladığımız para burada. Ne kadar
toplamışız paraya baktığınız zaman?
Vatandaşlarımızdan değişik yollarla 433,5 milyon
toplanmış.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Demokrasi var mı demokrasi
Somalide? Petrol mü yok yoksa orada!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- 102 milyon 100 bin TL de STKlar toplamış. Biz bunlarla orada toplu
konut yapacağız, biz bunlarla orada hastane yapıyoruz, biz
bunlarla orada yetimhane işletiyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
biz bunlarla orada Türk milletinin ay yıldızlı al
bayrağını gururla, onurla dalgalandırıyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben sözlerime son verirken hepinizi saygıyla
selamlıyor, bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Somaliye ne zaman demokrasi
geliyor?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın Bakan bana
talihsiz konuşma diye sataşma yaptı. Ayrıca, cemevleriyle
ilgili verdiğim bilgiyi yanlış şekilde söyleyerek
yanlış bilgilendirme yaptı.
BAŞKAN Sayın Özkes, bütçe görüşmeleri
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Olabilir efendim.
BAŞKAN Bir saniye.
Barış ve Demokrasi Partisi, AK PARTİ,
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi temsilcileri
çıktılar tüm konuşmaları yaptılar, eleştirileri
yaptılar, 2 Sayın Bakan da cevap verdi bunlara. Bütçe
görüşmelerindeki her konuşmanın sataşma olarak
değerlendirilmesi mümkün değil.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Ama bunların
kimyasını ben bozuyorum, dolayısıyla bana laf
atıyorlar. Rica ederim. (AK PARTİ sıralarından Sen kendi
kimyana bak! sesleri)
BAŞKAN Sayın Özkes, buyurun İç Tüzükün
69uncu maddesi gereğince. Yalnız lütfen sataşmaya mahal
vermeyin, istirham ediyorum.
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- İstanbul Milletvekili İhsan
Özkesin, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben Diyanet İşleri
Başkanlığının taşeron olarak görülmemesini
söyledim, yapılmamasını söyledim. Hem yapıyorlar, yapanlar
talihsizlik olmuyor, talihsiz olmuyor, bunu söyleyen talihsiz oluyor.
Allahtan korkun be, Allahtan korkun!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Kim yapıyor kim?
İHSAN ÖZKES (Devamla) Siz yapıyorsunuz. Bu
bir.
İkincisi: Cemevinde mi yapıldı aşure
günü? Hacıbayram Camisinde yapıldı. Neden Sayın Diyanet
İşleri Başkanımız madem bu kadar dedeleri seviyor,
madem cemevleriyle bu kadar içli dışlı, onu cemevinde
yapmıyor? Eğer samimiyseniz cemevlerini ibadet yeri açın. Niye
açmıyorsunuz? Niye açmıyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Müftülüğün
süresince kaç kere gittin cemevlerine? Kaç sefer cemevine gittin görevin
esnasında? Söyle
İHSAN ÖZKES (Devamla) Öte yandan, bakın
elimde resimler var. Dört yüz elli üç yıllık Süleymaniye Camisini
Sayın Başbakan Recebiye Camisi gibi yeniden açmaya
kalkıştı. (CHP sıralarından alkışlar)
Orada bayramlaşma var. Sayın Diyanet
İşleri Başkanı gözüküyor mu Başbakanın
arkasından? Gözükmüyor.
Hacı Bayram Camisinin onarım
açılışı var; bakanlar açıyor, Diyanet İşleri
Başkanı gözükmüyor. Ben, Diyanet İşleri
Başkanının, istiyorum ki siyaset üstü kalarak
saygınlığı olsun. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) İşte, siyaset
üstü, siyasetçilerle beraber
İHSAN ÖZKES (Devamla) Ben, Diyanet
İşleri Başkanlığından emekli olan, yirmi
altı buçuk yıl üzerinden emekli olan bir müftüyüm. Diyaneti senin
kadar mı biliyorum Sayın Bakan?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Maalesef öğrenememişsin.
İHSAN ÖZKES (Devamla) Siz
öğrenememişsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özkes.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı:
88) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) YURTDIŞI TÜRKLER VE
AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Hazine
Müsteşarlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine
Müsteşarlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU (Devam)
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) SERMAYE PİYASASI
KURULU (Devam)
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Şimdi, şahsı adına
ADİL KURT (Hakkâri) - Sayın Başkan, çok
özür dilerim.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen, yok böyle bir usulümüz.
Vermeyeceğim hiç
ADİL KURT (Hakkâri) - Kayıtlara geçmesi
açısından bir açıklamada bulunmak istiyorum, lütfen.
BAŞKAN - Hayır, öyle bir usulümüz yok
Beyefendi, Sayın Milletvekili.
ADİL KURT (Hakkâri) - Burada muhalefet parti
temsilcilerinin
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen oturur
musunuz yerinize.
ADİL KURT (Hakkâri) -
yaptığı
konuşmalara Hükûmet adına cevap verilmesi gerekiyor.
BAŞKAN Veriyor cevap, verdiler 2 Sayın Bakan.
ADİL KURT (Hakkâri) Verilmedi.
Hükûmet temsilcisi kürsüden önceden
hazırladığı metni bize okumuştur.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın bakanlara ne konuşacağını,
ne anlatacağını biz söyleyemeyiz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen oturun.
ADİL KURT (Hakkâri) Muhalefetin görüşlerine
ön yargılı yaklaşmıştır. Van depremiyle ilgili
biz söyledik, sorular sorduk. O sorularımızın hiçbirine cevap
verilmemiştir. Bu sorulara cevap verilmesi gerekir.
BAŞKAN Şahsı adına ve bütçenin
aleyhinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkanım, ama bakın bir dakika, özür diliyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal, yok böyle bir usulümüz,
lütfen. Lütfen oturun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın 12 sayfalık
bir kitapçık bize dağıtıldı, burada Sayın
Bakanın 10 tane fotoğrafı var.
BAŞKAN - Sayın Işık, buyurun lütfen.
Siz buyurun Sayın Işık.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Fotoğraf albümünü
bize dağıttı.
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen oturur musun?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Olacak şey mi? 12
sayfada 10 tane fotoğraf var.
BAŞKAN Sayın Işık, buyurun.
Sayın Tanal, lütfen yol verin.
Buyurun Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi Kanun Tasarısının aleyhine
şahsım üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, genel
olarak sosyal adaletten uzak, hastanın, yoksulun, işsizin, fakir
fukaranın, çiftçinin, emeklinin, çalışanın, üretenin ve
kısacası dürüst vatandaşın unutulduğu 2012 bütçesi,
bir avuç mutlu azınlığın
(AK PARTİ ve CHP
milletvekilleri arasında karşılıklı laf atmalar,
gürültüler)
(CHPli bir grup milletvekili TİKA
tanıtım broşürünü CHP sıraları önüne
bıraktı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Ayıptır ya, her sayfada Bakanın resmi var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ay yıldız var
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun)
Ay yıldız var onun üstünde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Geç
Geç
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun)
Ay yıldız var, yere attığınızın üzerinde ay
yıldız var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bayrağı yere attınız.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Saygısızlık yaptınız arkadaşlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz Bayrak
yaktırıyorsunuz Suriyede. Geç onları, geç
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkan
Sayın Başkan, lütfen sükûneti sağlayın.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, gerçekten Meclisin mehabetine yakışmıyor yani.
Lütfen
ALİM IŞIK (Devamla) -
Sayın Başkanım
BAŞKAN Sürenizi tekrarlarım.
Bir saniye
Lütfen sayın milletvekilleri
Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum, 75 milyonluk milletimiz
seyrediyor, Türk cumhuriyetleri seyrediyor, tüm dünyada yaşayan
vatandaşlarımız seyrediyor ve dünya bizi seyrediyor. (CHP
sıralarından gürültüler)
Lütfen
Lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova)
Dünyanın başka işi yok mu Sayın Başkan?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir de
Bakanı seyrediyor, bir de Bakana bakıyor Sayın Başkan, onu
da söyle.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Alkışlıyor Bakanı.
BAŞKAN Herkes seyrediyor, tüm
Genel Kurulu seyrediyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Devletin vergileriyle
yapılan, vatandaşımızın vergileriyle yapılan bu
kitapçığın her sayfasında resmi var. Ayıp ya!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Alkışlıyor Bakanı.
BAŞKAN Sayın Işık,
sürenizi yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
ALİM IŞIK (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Genel olarak 2012 bütçesi sosyal
adaletten uzak, hastanın, yoksulun, işsizin, fakir fukaranın,
çiftçinin, emeklinin, çalışanın, üretenin, velhasıl, dürüst
vatandaşın unutulduğu ancak buna karşın bir avuç mutlu
azınlığın daha da mutlu edileceği, iktidar
yandaşlarının servetlerine servet katacağı, ithalata
dayalı bir büyümenin hedeflendiği ve her sayfasında âdeta tüccar
zihniyetinin koktuğu bir bütçedir.
Millet iradesi hiçe sayılarak son
altı ayda tam otuz beş adet kanun hükmünde kararnamenin
çıkartılmasıyla devletin temelleri sarsılmış,
birçok kurum yok edilmiş, egemen güçlerin ve terör örgütünün taleplerinin
tek tek yerine getirilmiş olduğu bir dönemde hazırlanan bu
bütçeyi, içinde bulunduğumuz bu sürecin birlikte değerlendirilmesiyle
anlayabiliriz.
Süremin
kısıtlılığı nedeniyle sadece bir kurumun,
kısa adı AFAD olan Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığının bütçesini örnek alarak görüşlerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu vesileyle, anılan kurum
çalışanlarına da başarılar
diliyorum. Afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetleri
yürütmek üzere 5902 sayılı Kanun
Peki, bu önemli kurumumuz kanunda belirtilen görevleri
yerine getirebilmiş midir? Bunu sadece son altı ayda yaşanan
Simav depremi, Antalya ve Muğla sel baskınları ve Van depremi
gibi üç büyük felakette yaşananlarla anlatmak mümkündür. Yaşanan bu
afetlerde kurum, maalesef, kendi iradesiyle çalıştırılmamış,
kurumun iç işlerine siyaset karıştırılmış,
insan olarak hepimizi üzen ve utandıran görüntülerin yaşanmasına
neden olunmuştur. Bunların en son yaşananı, Depremzede
reklam için gönderilen AKP battaniyesini yırttı.
başlığıyla on gün önce medyada çıkan bu görüntüdür. Bu
görüntü, bir camiden dağıtılan, Vandaki depremzedelerin
açtığı paketten çıkan AKP yazılı AK PARTİ
reklamını veren battaniye görüntüsüdür. Bu utanç vericidir, bu
çağda bu ülkede böyle bir görüntü hiç kimseye yakışmıyor.
Bir bakanının maalesef Van ve Erciş en
güvenilir bölgedir, az hasarlı binalara girilebilir. diye ifade
ettiği bir tavsiyenin ardından onlarca vatandaşımız
göçük altında canını kaybetmiştir. Mayıs ayında
Simavda meydana gelen ve bölgedeki on dört bin dolayındaki konutun yüzde
55inin hasar gördüğü bir deprem sonucu feryatlar duyulmamış,
her türlü girişim ve başvurular sonuçsuz kalmış,
vatandaşın mağduriyeti bugüne kadar çözülememiştir.
Sayın Maliye Bakanının Van depreminden zarar gören
depremzedelere Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununa eklenen geçici maddeyle kurumca aylık bağlanacağı
yönündeki bir kanun tasarısının hazırlandığı
ve Van merkez ve Ercişte görev yapan kamu çalışanlarına
altı ay süreyle 300 TL tazminat ödeneceği yönündeki
açıklamaları Vandaki depremzedeler için sevindiricidir, daha
fazlası yapılmalıdır. Ancak aynı konuda Kütahya
Valiliğinin 27/6/2011 tarih ve 521 sayılı resmî müracaatına
rağmen Simav depreminde çalışan devlet memurlarının
yok sayılması, bu açıklamalara dâhil edilmemesi zihniyetin ne
olduğunu tüm milletimize açıkça göstermektedir. Bu ayrımcı
zihniyetin derhâl bitirilmesi lazımdır.
Sayın bakanlara buradan soruyorum: Sayın bakanlar,
Vanda yaşanan deprem de Simav da yaşanan deprem değil mi? Vanda
çalışanlar devlet memuru da Simavda çalışanlar,
Kütahyanın diğer ilçelerinde çalışanlar devlet memuru
değil mi? Bu nasıl adalet? Bu nasıl kalkınma? Bu nasıl
bir anlayış? Lütfen, derhâl bu ayrımcılığa son
veriniz. Kafanızda insanları bölmek isteyebilirsiniz ama 75 milyon
kardeştir, bunu bölemeyeceksiniz.
Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığının bir önceki yıla göre
yaklaşık yüzde 11 dolayında artırılarak 768 milyon
TLye çıkarılan bütçesi, maalesef bu kurum için son derece
yetersizdir. Daha birçok acının ve kötü görüntünün
yaşanmasına neden olacaktır.
Bu vesileyle, tekrar, ülkemizde bir afet daha
yaşanmamasını diliyor, 2012 bütçesinin hayırlara vesile
olması temennisiyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Işık.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati:17.28
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 33üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2012 yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 yılı Merkezî
Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi, üçüncü
turda, tur üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır. On dakika soru sorma süresi.
Sayın
Işık, Sayın Varlı, Sayın Kuşoğlu, Sayın
Yılmaz, Sayın Eyidoğan, Sayın Işık, Sayın
Özgündüz, Sayın Dinçer, Sayın Canalioğlu, Sayın Çelebi,
Sayın Özkes, Sayın Vural, Sayın Türkoğlu, Sayın
Oğan, Sayın Gümüş, Sayın Şandır, Sayın Ata,
Sayın Demiröz, Sayın Eryılmaz, Sayın Erdem, Sayın
Çavuşoğlu sisteme girmişlerdir. On dakika içerisinde kaç
sayın milletvekilimiz soru sorabilirse
Sayın
Işık, buyurun.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
son dönemde çıkartılan bir kanun hükmünde kararnameyle KPSS ve
yeterlilik belgesi aranması şartı kaldırılarak sekiz
aylık çalışma esasına bağlanan imam-hatip ve din
görevlilerinin ataması bu konuda yıllarca hazırlık
yapmış binlerce vatandaşı mağdur etmiştir. Bu son
uygulamayla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? Bu mağdur olan
vatandaşların mağduriyetini nasıl gidereceksiniz?
İkincisi, hac
ve umre kontenjanlarının dağıtılmasında ve
organizasyonunda yaşanan olumsuzlukların önlenmesi konusunda Bakanlığınızca
veya Hükûmetinizce ne tür tedbirler alınmış ya da
alınmaktadır?
Ekonomiden sorumlu
Sayın Başbakan Yardımcısına: Son dokuz yılda ülkemizdeki milyarder
sayısı kaç kişi olmuştur? Bu milyarderler hangi işleri
yapmaktadırlar?
Son olarak da 100
milyar dolarlık cari açığın milyonlarca işsize ve
vatandaşa yansıması
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı,
buyurun.
MUHARREM VARLI (Adana)-
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Van depreminden sonra
hayatını yitiren vatandaşlarımızın emeklilik
şartlarını dolduramamış olanları için Sosyal
Güvenlik Bakanının bir açıklaması olmuştu.
Bunların emekli edileceğini, bununla ilgili kanuni düzenleme
yapacaklarını söylemişti.
Birinci sorum: Bu
kapsama kaç kişi girmektedir, bu mağduriyet sayısı
kaçtır, kaç kişi faydalanacaktır bundan?
İkinci sorum:
Sadece Van depremi mağdurları mı bundan faydalanacaktır,
yoksa 17 Ağustos Marmara depremi ve 98 Adana-Ceyhan depreminde bu tip
mağduriyeti yaşayan vatandaşlarımız da bundan
faydalandırılacak mıdır?
Diğer sorum:
Adana-Ceyhan depreminden sonra orta hasarlı ve çok hasarlı binalarda
yapılan güçlendirmeden kaynaklı birçok insanımız hâlâ
devlete borçludur. Tapu işlemlerinde hacizle
karşılaşmaktadırlar. Bu konuda
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kuşoğlu
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın Bozdağ,
son iki Genel Kurul konuşmanızda Türk milletinin şeref ve
haysiyetini yükseltiyoruz. diye söylediniz özellikle. Çok yatırım
yapmakla, para harcamakla şeref ve haysiyet yükselmez. Özellikle bu
cümleleri lütfen kullanmayın. Görevlerinizi yapıyorsunuz. Şeref
ve haysiyet farklı konudur.
Sayın Babacana
sormak istiyorum. IMFden yapılan açıklamada 30 Kasımda 4üncü
madde gözden geçirmeleri tamamlandı. IMF gözden geçirmelerinin ne anlama
geldiğini kamuoyunun bilmesi açısından lütfen açıklayabilir
misiniz?
Bir de afete maruz
bölge ile tabii afete maruz yöre arasında ne fark vardır? Bununla
ilgili bir açıklama yapabilir misiniz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Diyanet
İşleri Başkanlığı, toplumumuzda her siyasi kesim
tarafından saygı duyulan bir makamdır. Yeni Diyanet
İşleri Başkanının Kürt açılımı
denilen yıkım projesinde de siyasi bir ivme kazandırmaya yönelik
çabaları ve siyasi konular
hakkında fikir beyan etmesini Diyanet İşleri
Başkanlığı makamının
saygınlığına zarar verdiğini düşünüyor musunuz?
Trabzon Sümela
Manastırını ve Van Akdamar Kilisesini açarken ve ayin izni
verirken acaba Yunanistanda veya Ermenistanda bir cami açılması
için girişimde bulunuyor musunuz?
Üçüncü sorum da:
İktidarınız döneminde belediye İmar Kanununda yapılan
değişiklikle Gereken yerlere cami yapılır. ibaresi
kaldırılıp İbadethaneler yapılır. cümlesi
konmuştur. Bu değişiklik sonrasında ülkemizde başta
büyük şehirler olmak üzere yüzlerce ev kilisesi
açılmıştır. Bu misyonerlik faaliyetleriyle etkin bir mücadele
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Eyidoğan
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ediyorum Başkan.
Bugün Van
depreminin ellinci günü. Bölgede ön ve kesin hasar tespiti
yapılmış, yıkık, ağır, orta ve hafif hasarlı
bina sayısı nedir?
Bu yıl
açılan beş yüz yataklı Van Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde uzmanlar hasarsız raporu vermesine rağmen halk hastaneye
girmemektedir, ameliyatlar yapılmamaktadır. Bu sorunu nasıl
çözersiniz?
BAŞKAN
Sayın Işık
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Deprem deyince
aklımıza ilk gelen şehir Erzincanda en son 22 Eylül 2011
yılında 5,6 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Köylerimizde
orta ve hafif hasarlılar var. Yalnız, buradaki binaların toprak
olması ve taş olan binaların da topraktan tutturulmasından
dolayı yeni bir depremde tekrar yerle bir olacağı kesindir. Bu
konuda bir çalışmanız var mı? Diğer köylerimiz ve 92
depreminde tadilat görmeyen binalarla ilgili bir çalışmanız var
mı?
İkinci sorum:
Yedi tane Alevi çalışması yaptığınızı
söylüyorsunuz. Bu çalışmalarda alınan sonuçlar kimseyi tatmin
etmemiştir. Cemevlerinin ibadethane yapılmasını
düşünüyor musunuz?
Bir diğer
sorum: Daha önceki TİKA Başkanıyla ilgili, bir gazetede
çıkan bir röportajda Fethullah Gülenin okulları, iş yerleri ve
fabrikalarıyla ilgili bir birliktelik, iş birliği var mı?
diye sorulduğunda Evet. cevabını vermişti. Bu iş
birliği nasıl bir safhada? Parasal bir yardımlaşma var
mı?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bozdağ, nüfusumuzun yaklaşık üçte 1inin yüzyıllardır
Hak, Muhammed, Ali diyerek ibadetlerini yaptıkları ve bugün
yaklaşık iki bin adedi faaliyette
olan cemevlerine yasal statü kazandırılması yolunda bir
çalışmanız var mı?
Bir başka nokta: Cemevlerine ödenek
ayrılması konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu konuda bizim
verdiğimiz bir yasa teklifi var, destek verecek misiniz?
İkinci bir sorum: Suriyeden gelen
göçmenler için eksi 20 dereceye dayanıklı, altları
halıfleks döşeli, katalitik sobalı çadırlar kurulduğu
söylendi. Vandaki evlerini kaybeden yurttaşlarımız için bu
yönde bir çalışma var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim iki sorum olacak Sayın
Başbakan Yardımcısı ve Diyanetten sorumlu
Bakanımız Bekir Bozdağa.
Soracağım birinci soruyu
yazılı olarak da sormuştum ama cevabımı alamadım.
Sayın Bakanımız
basına yansıyan bir konuşmasında, ilköğretimi
bitirmeyen çocukların Kur'an kurslarına gidebilmesi için mevcut
yasanın değiştirileceğini beyan etmiş ve Bir baba,
bir anne çocuğunu yazın her türlü kursa, etkinliğe
rahatlıkla gönderirken kendi dininin kitabını öğretmek
istediğinde engelle karşılaşıyor. Bu, demokrasi
ayıbıdır, hukuk ayıbıdır, insan hakları
ihlalidir. Türkiyeyi bu ayıptan kurtarmak için gerekeni
yapacağız, bu uyduruk yasaları değiştireceğiz, bu
sorunu çözeceğiz. demiştir. Geçmişte Sayın Başbakan ve
Sayın Faruk Çelik de buna benzer yorumlar yapmıştı.
Şimdi soruyorum: Bir Alevi
babanın kendi çocuğuna, kendi inancını öğretmek
istediğinde, kendi inancını yaşatmak istediğinde
cemevi engeliyle karşılaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu durumu da demokrasi ayıbı, hukuk ayıbı olarak görüyor
musunuz, insan hakkı ihlali olarak görüyor musunuz? Türkiyeyi bu
ayıptan kurtarmak için gerekeni yapacak mısınız?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelebi
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Sayın Bakan, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili heyeti olarak Vandan
geliyoruz. Halk donuyor, çocuklar zatürre oluyor. İktidarın adil
davranmadığı, yandaşlara her türlü imkânın
sağlandığı konusunda şikâyeti iletmemi istediler.
Biraz önce burada TİKAnın birçok faaliyeti sunulmaya çalışıldı.
Esas sunulması gereken faaliyet sanıyorum Vandaki
yurttaşlarımızadır. Orada yerel yönetimler baypas
edilmiş durumda. Van halkı SOS veriyor, esnaf, çiftçi orada
şikâyetlerini dile getiriyor. Halk barınma sorunu yaşıyor,
beslenme sorunu yaşıyor, ısınma sorunu yaşıyor,
eğitim sorunu yaşıyor. Laf değil, icraat istiyorlar. Bu
nedenle bu konuda acil önlem alınması talebi konusunda ne
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Canalioğlu
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Benim sorum Sayın
Bozdağa.
Sayın Bakanım,
bilindiği gibi camilerimizde iki türlü uygulama yapılıyor.
Birincisi ısıtıcılar için para alınıyor,
aydınlatma için para alınmıyor ve çifte saat uygulaması yapılıyor.
Bu durumdan imam-hatiplerimiz çok mutsuz çünkü her cuma günü para toplamak
durumunda kalıyorlar. Bunun çözümü için bir öneriniz olacak mı? Tek
saat uygulamasına geçip bütün bu ısıtma, elektrik giderlerini
tek elden devletçe karşılamayı düşünüyor musunuz?
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın
Aygün
Yok.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Değerli Başkan.
Sorum şu: Bu Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bünyesinde terörle
ilgili bir kurul var. Kurulun içerisinde Adalet Bakanlığı
Müsteşarlığı var. Bu, kuvvetler
ayrılığı ilkesine aykırı değil mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özkes
İHSAN ÖZKES
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Allah katında yegâne
din İslamdır. anlamındaki ayetin hutbelerde okunması
geleneği vardı. AKP döneminde bu ayetin okunması uygulamasına
son verildi. Bu ayetin kaldırılmasını Avrupa Birliği
istedi, AKP de kaldırdı, tıpkı zinanın suç olmaktan
çıkarılması gibi. İslami hükümlerden ve ayetlerden duyulan
rahatsızlık nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özkes.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)
Sayın Başkan, Sayın Işıkın sorduğu iki soru
vardı. Birincisi, Türkiyede kaç tane milyarder var? diye sordu.
Bunlar, ara ara, biliyorsunuz, bazı dergiler,
basın kuruluşları tarafından yayınlanıyor ama
bizim yaptığımız bir çalışma yok. Yani devlet
olarak bu konuda bir servet araştırması, servet
çalışması yapmıyoruz ama şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz ki bir Latin Amerikayla mukayese ettiğinizde, bir Asyayla
mukayese ettiğinizde, gelişmekte olan ülkelere şöyle bir
baktığınızda milyar doların üzerinde serveti olan
iş adamının sayısı Türkiyeden çok daha fazladır.
Türkiyede bir rekabet ortamı vardır, Türkiyede kıyasıya
bir mücadeleyle iş hayatı yürümektedir dolayısıyla böyle
bir ortamda aşırı zenginlerin sayısı da ancak
sınırlı kalabilmektedir.
Dün ben konuşmamda da söylediğim gibi, OECD
verilerine göre gelir dağılımı geçtiğimiz
yıllarda düzelen iki ülkeden biridir Türkiye ve Gini katsayısına
baktığımızda da benzer ülkelere göre en düzgün gelir dağılımına
sahip ülke Türkiyedir.
Sayın Işık cari açığın 100
milyar dolar olduğundan bahsetti. Yani rakam şu anda
yaklaşık 75 milyar dolar civarında, biz bu senenin toplam olarak
bunu bekliyoruz ama gelecek sene ve daha sonraki senelerde bunun tedricî olarak
düşeceğini bekliyoruz.
Sayın Kuşoğlunun 4üncü madde göz
geçirmesi ne demek? diye bir sorusu vardı.
O şu demek: Uluslararası Para Fonunun
kuruluş anlaşmasının bir 4üncü maddesi vardır ve
kuruluşa üye 187 ülkenin tümü yılda bir defa olmak üzere bir gözden
geçirme çalışması yapar. Bu çalışmada o ülkenin
ekonomisiyle ilgili bir değerlendirme yapılır ve
Uluslararası Para Fonunun teknik heyetinin yine bazı önerileri o
raporda yer alır. 187 üyenin tümü bu çalışmayı yılda
bir defa yapar. Türkiye de bu çalışma çerçevesinde Uluslararası
Para Fonu heyetiyle bunu yapmıştır ve bununla ilgili raporun
özeti de geçtiğimiz günlerde yayınlanmıştır.
Yeni kurulan Müsteşarlıkta Adalet
Bakanlığı Müsteşarı niye var? Bu güçler
ayrılığı ilkesine ters değil mi? gibi bir soru
vardı.
Biliyorsunuz, Adalet Bakanlığımız bir
yürütme birimidir. Adalet Bakanlığı Müsteşarı da bu
yürütme biriminin bir görevlisidir. Dolayısıyla, bu
Müsteşarlık bünyesinde yapılacak koordinasyon
çalışmalarında yasal düzenlemeler gerektiğinde ya da hukukla
ilgili bir konu gerektiğinde kuşkusuz Adalet
Bakanlığının da mutlaka resmin içerisinde,
çalışmaların içerisinde olması lazımdır ve burada
olma sebebi de budur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bana sorulan sorular
oldukça fazla, süre yetmezse kalanlarına yazılı cevap
vereceğim, onu öncelikle ifade etmek istiyorum.
Tabii, Süleymaniye Camiinin restorasyonu sonrası
açılışı yapılmamıştır. Sadece
restorasyon sonrası ibadete açıldığında Sayın
Başbakanımız, Süleymaniye Camiinde bayram namazı
kılmıştır. Namazdan sonra da halkla
bayramlaşmıştır. Herhangi bir açılış
merasimi kesinlikle yapılmamıştır. Bunu öncelikle ifade
etmek isterim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Yapmayın ya,
ilanlar verildi Sayın Bakan!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Işıkın söylediği KPSS ve yeterlik
sınavı şartı aranmaksızın Kuran kursu
öğreticilerinin kadroya geçirilmesiyle ilgili konu, doğrudur, kanun
hükmünde kararnameyle bu yönde bir düzenleme yapıldı. Hatırlarsanız
Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Parlamentoda görüşülürken de bu yönde MHP
Grubunun bir önergesi vardı ama o dönemde bu önerge kabul görmedi, sadece
imam-hatip ve müezzin kayyımlarla ilgili bir kabul oldu Parlamentomuz
tarafından, orada bir eksiklik olmuştu. Biz bu eksikliği
gidermiş olduk, eşitliği sağlamış olduk.
OKTAY VURAL (İzmir) Vekil imamların hepsini
atamadınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Tabii, diğerleriyle alakalı da sözleşmeli pek çok personele
kadro verildiğini siz biliyorsunuz, diğer konularla ilgili elbette
gönül arzu ediyor ki, imkânlar olsa, herkesle ilgili sorunları çözsek,
bizim de arzumuz o, ancak tabii bu biraz da imkân meselesi.
Hac ve umreyle ilgili konu: Tabii, bu, milletimizin de
büyük talebi, bizim de gerçekten büyük sıkıntımız, çok
büyük bir organizasyon ama bütün problemleri çözdük dersek yanlış
olur. Pek çok problem var, pek çok aksama var ama her geçen gün daha iyiye
gidiyor. Umre konusunda kota sınırlaması yok. İsteyen
vatandaşlarımız umreye gidebiliyorlar. Organizasyonda da bir
sıkıntıya şu ana kadar rastlamadık ama hacla ilgili
bir kota meselesi var. Türkiyeye uygulanan kota 74 bin
vatandaşımıza tekabül ediyor. Tabii, zaman zaman
değişik görüşmelerle buna birtakım ilaveler
yapılabiliyor ama bizim ana kotamıza baktığınız
zaman 74 bin olduğunu görüyoruz.
Tabii, depremle alakalı, Vanla ilgili de,
arkadaşlarımız, değişik arkadaşlarımız
birtakım şeyler ifade ettiler. Benim elimdeki rakamlara göre, Van
merkez ve Erciş ilçesinde 14 çadır kentte yaklaşık 17 bin
vatandaşımız yaşamaktadır. 22 bin konteyner
siparişi verildi, bunun 8 bini şu anda teslim edildi. Aralık sonuna
kadar çadırda herhangi bir vatandaşımız kalmayacaktır.
Vatandaşlarımızın 20 binden fazlası şu anda kamu
kuruluşlarına nakledilmiş durumda. Bununla beraber, bakiyesinin
30 bini -nakil bekleyenler de var- geçeceğini tahmin ediyoruz.
Şu anda orada konut yapımıyla ilgili de
önemli adımlar atılıyor. 3 bin konutun temeli atıldı,
12 bin konutun temel atılma çalışmaları sürüyor. Örnek
köyler yapılacak orada. Ağustos ayı sonuna kadar da
konutların yetişmesi planlanıyor.
Diğer çalışmaların hepsi de orada
devam ediyor. Bizim vatandaşımıza şu ana kadar 73.679 tane
çadırın dağıtıldığını görüyoruz.
Hasar tespitleriyle ilgili soru soruldu. Tabii, çok uzun
rakamlar ama hasar tespitleri, kesin hasar tespitleri Van merkezin
dışındaki bütün yerlerde yapılmış durumda.
Yapılan tespitlere baktığımızda, Van ili merkez
köylerinde toplam 10.890 konut incelenmiş; bunlardan 6.090ı
yıkık, ağır hasarlı, 294ü orta hasarlı, 3.210u
az hasarlı, 1.296sı ise hasarsız olarak tespit edilmiştir.
Van ili merkez ilçesinde toplam 1.250 iş yeri
incelenmiş; bunlardan 295i yıkık, ağır hasarlı,
480i orta hasarlı, 352si az hasarlı, 123ü hasarsız olarak
tespit edilmiş, ayrıca toplam 5.528 bina incelenmiş, bunlardan
979u yıkık, ağır hasarlı, 996sı orta
hasarlı, 2.420si az hasarlı, 1.333ü ise hasarsız olarak tespit
edilmiştir.
Yine, Erciş ilçesinde 13 mahalle ve 2 beldede kesin
hasar tespit çalışmaları tamamlanmıştır.
Yapılan kesin hasar tespit çalışmasında, Erciş
ilçesinde toplam 3.110 iş yeri incelenmiş, bunlardan 1.080i yıkık,
ağır hasarlı, 443ü orta hasarlı, 1.167si az hasarlı,
420si hasarsız olarak tespit edilmiştir. Ayrıca, toplam 16.614
konut incelenmiş, bunlardan 4.413ü yıkık, ağır
hasarlı, 1.326sı orta hasarlı, 6.723ü az hasarlı,
4.152si hasarsız olarak tespit edilmiştir.
Ercişe bağlı köylerde, 84 köyün
tamamında hasar tespit çalışmaları
tamamlanmıştır. Yapılan kesin hasar tespit
çalışmalarında toplam 9.883 konut incelenmiş, bunlardan
3.287si yıkık, ağır hasarlı, 299u orta hasarlı,
4.750si az hasarlı ve 1.617si ise hasarsız olarak tespit
edilmiştir.
Tabii emeklilikle ilgili bir soru sordu Değerli Milletvekilimiz.
Bununla ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımız bir çalışma yapıyor.
İşin doğrusu, açıklamaya baktığımızda,
benim aldığım bilgide, Van depremiyle ilgili ve
sınırlı olmak üzere, otuz gün SGKya prim ödemiş veya oraya
kaydı olan bütün vatandaşlarımızın bundan istifade
etmesi öngörülüyor ama sizin sorunuz çevresinde, başka yerlerde olanlara
teşmil edilebilir mi, şu anda bir bilgim yok ama ben Sayın
Bakana, bu çalışmayı yapan Bakanımıza da bu konuyu
hassaten iletmek istiyorum ve kendisine de ileteceğim, onlarla ilgili ne
yapılabilir.
Cemevlerinin statüsüyle ilgili önemli bir soru. Tabii,
her zaman burada da konuşuldu, dışarıda da konuşuldu.
Biz, cemevlerimizin elbette belli bir statüye kavuşturulması
taraftarıyız ve bu noktada da önemli çalışmaları,
önemli adımları attık atmaya da özen gösterdik, sorunu
konuştuk ama cemevlerinin ibadethane olarak tanınması konusunu
siyasetin bir konusu olarak görmüyoruz. Bu, teolojik bir
tartışmadır.
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz tamamlandı,
lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Bitiriyorum.
Bir dinin ibadethanesiyle ilgili veya o dinin
içerisindeki inanışlarla alakalı yerlerle, kutsal olan yerlerle
ilgili, parlamentoların veya kanunların karar vermesinin doğru
olmadığı kanaatindeyiz ama bu konuda karar verecek olan tabii,
teolojik tartışmaları yapanlardır, onlar o noktada karar
vereceklerdir ama biz, İslam dininin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın Bakan,
hiçbir mahzur yoktur, ibadet yeri olmasında hiçbir mahzur yoktur.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
tartışmalarını biz siyasetçiler yapamayız, kanunla
çözülemez.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Bir Budist eğer Budist
tapınağına ibadethane diyorsa orası onun ibadethanesidir.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İbadethanelere halk karar vermez.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Cemevlerinin
ibadethane, ibadet yeri olmasında hiçbir mahzur yoktur.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Bu tamamen yanlış
Sayın Bakan, buna halk karar vermeli, tamamen yanlış.
BAŞKAN Şimdi, sırasıyla üçüncü
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Bu sizin zihniyetiniz,
devletçi bir zihniyet. Devlet nasıl kabul ediyorsa öyle
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Her dinin kutsal kitabında vardır, peygamberinin öğretisinde
vardır.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Nasıl inanıyorsa
öyle olur, tamamen yanlış bir bilgi. İlahiyat fakültesi
mezunusun, tamamen yanlış.
BAŞKAN - Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10-84 Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
1. Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
19.123.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
19.123.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
6.671.000.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
4.304.367.69 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
2.366.632.31 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.96 - Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı
1.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
12.755.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
176.516.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1.150.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri |
577.440.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
767.861.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
797.152.847.00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
751.862.330.57 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
45.290.516.43 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.86 - DİYANET İŞLERİ
BAŞKANLIĞI
1.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
29.713.500 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
170.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
6.150.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 |
Sağlık Hizmetleri |
297.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri |
3.854.255.500 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 |
Eğitim Hizmetleri |
580.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
3.891.166.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
-
Toplam Ödenek |
: |
2.287.177.581.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
2.733.107.932.55 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
464.571.483.42 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
18.641.131.87 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.32TÜRK İŞBİRLİĞİ VE
KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI
1.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
85.902.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
341.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
86.243.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir
cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirler |
100.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Alınan Bağış ve
Yardımlar İle Özel Gelirler |
86.143.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
86.243.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
69.180.734.76 |
- Bütçe Gideri |
: |
47.361.928.12 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
17.870.986.73 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
3.947.819.91 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
64.351.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
65.238.319.86 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.51 - YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR
BAŞKANLIĞI
1. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
32.833.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
250.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 |
Eğitim Hizmetleri |
200.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
33.283.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir
cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
25.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar
ile Özel Gelirler |
33.208.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
50.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
33.283.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2010
yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
10.419.455.56 |
- Bütçe Gideri |
: |
3.943.832.34 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
6.475.623.22 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
|
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Sayın Başkan, kabul etmemek de bir haktır, bizim
hakkımızı kullanmamıza saygı gösterin!
BAŞKAN (B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
|
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
10.419.455.56 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Sayın Başkan, kabul etmemek de bir haktır. Bize
bakmıyorsunuz, kimler kabul etmedi, görmüyorsunuz. Bu kadar ucuz
değil bu iş! Lütfen, bizim hakkımızı kullanmamıza
saygı gösterin.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Milletvekilim. Lütfen Sayın Milletvekili
Sayın Milletvekilim,
sizin bizi görüp görmediğinizi bilmiyorum ama biz sizi görüyoruz buradan,
bakıyoruz size, merak etmeyin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Bakmıyorsunuz Sayın Başkan. Bu
saygısızlıktır! Bize de bakın.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Milletvekilim
Benim bakıp bakmadığıma siz
değil, herhâlde
GÜRKUT ACAR (Antalya) Biz
de saygıdeğer bir iş yapıyoruz, muhalefet etmek de bir
görevdir ve bir haktır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Hakkınıza riayet ediyorum, saygı duyuyorum, tabii ki
hakkınız.
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2010
yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.
Hazine Müsteşarlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
51.838.133.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
907.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
9.872.223.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
06 |
İskân ve Toplum Refahı
Hizmetleri |
1.165.938.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri |
1.828.000.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
64.705.201.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Hazine Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
69.974.552.293.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
60.746.551.638.64 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
9.228.000.654.36 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
18.201.220.00 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.04BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
9.835.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
155.165.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
165.000.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir
cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
05 |
Diğer Gelirler |
165.000.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
165.000.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
165.000.000.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
141.759.273.35 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
23.240.726.65 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
90.000.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
155.824.120.79 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.03SERMAYE PİYASASI KURULU
1.
Sermaye Piyasası Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
30.483.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
7.042.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
45.257.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
82.782.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir
cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirler |
63.079.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
19.703.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
82.782.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Sermaye Piyasası Kurulu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
69.426.000.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
58.288.483.42 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
11.137.516.58 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
|
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
69.426.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
69.381.081.23 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Böylece Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı, Hazine
Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu ve Sermaye Piyasası Kurulunun 2012 yılı Merkezî Yönetim
bütçeleri ile 2010 yılı Merkezî Yönetim kesin hesapları ve Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığının 2010 yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı kabul edilmiştir, hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Sayın Metiner, bir söz talebiniz vardı
İç Tüzükün 60ıncı maddesine göre, yerinizden
Yerinizden
lütfen
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Metiner, itiraz etmeyin,
buyurun, yerinizden söz veriyorum İç Tüzükün 60ıncı maddesi
gereğince. Niye itiraz ediyorsunuz
her şeye?
MEHMET METİNER (Adıyaman) Neye her şeye
itiraz ediyoruz Sayın Başkan?
BAŞKAN Şimdi, Sayın Metiner, grupların
anlaşması üzerine dünkü yapılan bir, aranızdaki,
konuşmayı düzeltmek için söz verdim ve yerinizden vermem gerekiyor.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metinerin, şahsına yönelik olarak Mahalle karısı gibi car
car konuşuyor. şeklinde günlük bir gazetede çıkan haber
üzerine, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin böyle bir söz söyleyip
söylemediği konusunda açıklama yapması gerektiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET METİNER (Adıyaman) Evet.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün günlük bir gazetede çıkan bir haber var. Bu haberin mahreci Anadolu
Ajansı. Anadolu Ajansı biliyorsunuz bir devlet ajansı,
saygınlığından hiçbirimizin kuşku
duymayacağı bir haber ajansı. Burada CHP Grup Başkan Vekilinin
şahsıma yönelik olarak Mahalle karısı gibi car car
konuşuyor. dediği söyleniyor. Bu haberin doğru olup
olmadığını, böyle bir ifadenin doğru olup
olmadığını bilmiyorum ama bu son derece kaba,
yaralayıcı, yakışıksız, ancak bir sokak
çocuğunun söyleyebileceği tarzda terbiyesizce bir sözün bir grup
başkan vekili tarafından söylenmiş olabileceğine ihtimal
vermiyorum. Bu yüzden, Sayın İnceyi
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) İhtimal vermiyorsan niye Sokak
çocuğu diyorsun? Madem ihtimal vermiyorsun, niye diyorsun?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Bir saniye
Sayın İnce cevap
verirler, lütfen
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Hem İhtimal vermedim. diyor hem sokak
çocuğu diyor!
MEHMET
METİNER (Adıyaman)
böyle bir söz söyleyip söylemediği
konusunda açıklamaya çağırıyorum.
Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Bu Mecliste senin yaptığın
ıstırap nedir ya?
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen yerinizden cevap vereceksiniz.
Buyurun.
3.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin
konuşmasına istinaden Meclis tutanaklarında söz konusu ifadenin
olmadığına ilişkin açıklaması
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
Meclisin
gelmiş geçmiş en büyük laf atıcısıyla, insanları
sürekli rahatsız eden, ön sıraya kombine bilet almış, yerine
oturup sürekli insanları rahatsız eden birisiyle değerli
milletvekillerini meşgul ettiğim için, rahatsız ettiğim
için gerçekten onlardan özür dilerim. Az önce de konuşması Sokak
çocuğu falan... Kötü söz sahibine aittir. Şunu söyleyeyim: Bizim
için esas olan
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Söylemişsen söylediğini söyleyeceksin.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) -
milletvekilleri için esas olan gazete kupürü değil
Meclis tutanaklarıdır. Meclis tutanaklarında böyle bir şey yok,
dolayısıyla ben böyle bir şey demedim. Uzatacak bir şey
yok.
Mehmet
Metinerle de muhatap olduğum için üzgünüm, keşke başka bir
arkadaşımla söz dalaşına girişseydim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Saygısızlık yapma!
Saygısızlık yapma!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Gündemimize
göre, 2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2010 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Yüreğini varsa söylediğinin
arkasında dur!
BAŞKAN
Lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) Senin yüzünden Meclise gelmek istemiyorum.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ses kayıtları var, ses
kayıtları
Bunun hesabını soracağım senden!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yoğurt kesesi ağzından eskir!
BAŞKAN
- Sayın İnce, lütfen
Sayın Metiner
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Salim Usluyu göreve çağırın.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ben adamım.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ses kayıtları var, ses
kayıtları!
BAŞKAN
Sayın Metiner, lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sen tutanaklara bak
Sen tutanaklara bak
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Senin yüreğin varsa söylersin. Sende o
yürek yok.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Benim yüreğimin zekâtını sana versem cesur
olursun.
BAŞKAN
Görüşmelere devam edeceğiz, lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sen kimsin? Otur yerine!
BAŞKAN Sayın İnce
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Açıklıyorum bu ses kayıtlarını.
MUHARREM İNCE (Yalova) Beni niye bununla muhatap
ediyorsunuz? Bak, kabahat grup başkan vekillerinin, bana Şunu
yumuşatalım. dediniz. Yaptım, adamınızı gördünüz
mü?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.11
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:18.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır),
Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 33üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemimize göre, 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Dördüncü turda Adalet
Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları İle
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu,
İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçeleri yer almaktadır.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
İ) ADALET BAKANLIĞI
1.- Adalet Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Adalet Bakanlığı2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE
TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim
Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin
Hesabı
K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1.- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- İçişleri
Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Soru sorma
işlemiyle ilgili açıklamalar daha öncelerde
yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen
milletvekilleri görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden soru için
giriş yapabilirler.
Soru sorma işlemini
başlatıyorum.
Bilgilerinize sunulur.
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gruplarının ortak
talepleri üzerine iki grubun konuşma sırası, bu tura
münhasır olmak üzere yer değiştirilmiştir.
Dördüncü turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin söz
taleplerini bu sıraya göre okuyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi adına Faruk Bal, Konya
Milletvekili; Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili; Hasan Hüseyin
Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili; Enver Erdem, Elâzığ
Milletvekili.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Murat Bozlak, Adana Milletvekili, süresi on beş dakika; Ertuğrul
Kürkcü, Mersin Milletvekili, on beş dakika; Sırrı Süreyya Önder,
İstanbul Milletvekili, yirmi dakika.
AK PARTİ Grubu adına Mehmet Doğan Kubat,
beş dakika -AK PARTİ konuşmacılarının tümü
beş dakika- Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili; Fehmi Küpçü,
Bolu Milletvekili; Ali Aşlık, İzmir Milletvekili; Yusuf
Başer, Yozgat Milletvekili; Feyzullah Kıyıklık,
İstanbul Milletvekili; Hüseyin Bürge, İstanbul Milletvekili; Mehmet
Ersoy, Sinop Milletvekili; Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili ve
İhsan Şener, Ordu Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Özgündüz,
İstanbul Milletvekili, dokuz dakika; Malik Ecder Özdemir, Sivas
Milletvekili, sekiz dakika; Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili, sekiz
dakika; Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili, dokuz dakika; Mehmet Siyam
Kesimoğlu, Kırklareli Milletvekili, sekiz dakika; Celal Dinçer,
İstanbul Milletvekili.
Şahıslar adına lehinde söz isteyen Hüseyin
Cemal Akın, beş dakika; aleyhinde Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili, beş dakika.
Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Adalet Bakanlığı, ceza infaz kurumları, Türkiye
Adalet Akademisi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bütçeleri
hakkında görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, adalete hizmeti şerefli bir hayat
tarzı olarak benimsemiş olan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, salonda
uğultu var, lütfen
FARUK BAL (Devamla) -
yüksek mahkemelerimizin
değerli başkanlarını, üyelerini, hâkimlerimizi,
savcılarımızı, yazı işleri müdürlerimizi,
kâtiplerimizi, infaz koruma memurlarımızı, mübaşirlerimizi
saygıyla selamlıyorum. Zor şartlar altında görev yapan
yargı çalışanlarına sağlık ve mutluluk diliyorum.
Değerli milletvekilleri, yargının
sorunları madalyon gibidir ve iki yüzlüdür, bir yüzüne baktığımızda
yargının ve yargı mensuplarının sorunu, diğer
yüzüne baktığımızda ise adalet hizmeti bekleyen, adaletle
yüzleşmek isteyen ve adalet arayan insanların sorunları olarak
karşımıza çıkmaktadır. Meselenin cesametini ve
vahametini sizlerle paylaşabilmem için bir kısım rakamları
takdirlerinize sunmak istiyorum.
2009 yılı rakamlarına göre, tabii 2010 ve
2011 rakamlarına ulaşmamız mümkün değil çünkü Adalet
Bakanlığının verileri ancak iki yıllık bir
gecikmeyle yansıyabilmekte ve bundan dolayı da iki yıl geriden başlamak zorundayız.
İşte, bu 2009 yılının rakamlarını 2011
yılına yüzdelik artış oranları itibarıyla
taşıyarak ifade ettiğimizde ceza mahkemelerine, hukuk
mahkemelerine, Yargıtaya, Yargıtay
Başsavcılığına, Yargıtay hukuk ve ceza genel
kurullarına, idare mahkemelerine, bölge idare mahkemelerine,
Danıştaya ve icra dairelerine gelen iş sayısı
yaklaşık olarak 10 milyona yaklaşmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu 10 milyonun
-yargıya, mahkemelere, icra dairelerine, savcılıklara intikal
eden, 2011 rakamlarına taşınarak ölçüldüğünde, 10 milyona
yakın iş bulunmaktadır- alacaklısı vardır,
borçlusu vardır, davalısı vardır, davacısı
vardır, müştekisi vardır, şüphelisi vardır,
mağduru vardır, müdahili vardır, şahidi vardır,
avukatı vardır ve bunlardan alacaklı olanlar ya da borçlu
olanlar vardır. Bunları değerlendirdiğimiz zaman ve
ortalama en asgari rakam olan 3le çarptığımız zaman, 30
milyon insan yargıdan iyi hizmet, yargıdan iyi adalet ve yargıyla
ilgili işlerinde verimli ve kaliteli hizmet beklemektedir. 30 milyon
nüfusumuzun yarısıdır ve yargıyla ilgili
görüştüğümüz bugünkü bütçe, demek ki nüfusumuzun yarısından
fazlasını ilgilendiren bir cesamete ve yargı hizmetlerindeki
zafiyet itibarıyla da o nispette bir vahamete sahiptir.
Değerli arkadaşlarım, yargıdan hizmet
bekleyenlerin boyutunu bu şekilde izah ettikten sonra, madalyonun ikinci
yüzünde bulunan yargının ve yargı mensuplarının
sorunlarına değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 10 milyona
yakın dosya ya da adli işin büyük bir fedakârlıkla altından
kalkmaya çalışan Yargıtay üyesinden Danıştay üyesine,
hâkiminden savcısına, yazı işleri müdüründen, icra
müdüründen, cezaevi müdüründen, seçim müdüründen, kâtibinden mübaşirine,
infaz memuruna kadar herkes ama herkes hayat standardından şikâyetçidir.
Yargı mensupları yapmış
oldukları işin mehabetiyle bulundukları hayat
standardının birbirleriyle örtüşmediğinden şikâyet
etmektedirler, açıkça maaşlarından şikâyet etmektedirler,
bunların emeklileri emekli maaşlarının
yetersizliğinden şikâyet etmektedirler. Yargı mensupları,
pek çok diğer benzer kamu görevlilerinin almış olduğu,
kendilerinin henüz ulaşamadığı nöbet ücretinden, fazla
mesai ücretinden, yargı ödeneğinden, iş riski tazminatından,
adalet hizmeti tazminatından, ek göstergeden, teknik destek hizmetinden,
kreşten, servisten, yiyecek ve giyecek yardımından talepte
bulunmaktadırlar, bunların kendilerine bir hizmet olarak
sunulması gerektiğini ifade etmekte ve sunulamamasından
dolayı da şikâyet etmektedirler.
Yargının ayrı bir sorunu, yargıda 4/B
ve 4/C kapsamında çalışan personelin sorunları çözüm
beklemektedir.
Yargının personel olarak
yaşadığı bu sorunların yanı sıra, bir
kısım iyileştirmeler yapılmasına rağmen -sadece
bina açısından- araç gereç ve altyapı ve teknoloji hizmetlerinde
çok büyük zafiyet bulunmaktadır. Övünülen UYAP yetersizdir, teknolojisi
kifayetsizdir, yargıya teknolojik yardım yerine çoğu yerde
yargının önünde ciddi bir engel olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Bilirkişilik müessesesi tefessüh etmiştir.
Bilirkişilik müessesesi yargının önüne geçmiştir.
Bilirkişilik müessesesi artık kendi hakkını kendi alma
gayreti içerisinde bulunan insanların yargı dışında
sorunlarını çözüm aracı hâline getirilmiştir.
Hazine avukatlığı, hukuk
müşavirliği, sorunlarının çözümünü beklemektedir.
Avukatlar, delil toplama yetkisini beklemekte ve
yargının üç unsurunu teşkil eden iddia, karar ve savunma
üçgeninde delil toplama yetkisinin kendisine verilmesini beklemektedir.
Adli hizmetler içerisinde tutukluluk süresi artık
mahkûmiyete dönüşmüş bulunmaktadır. Çok uzun olan tutukluluk
süresi aynı zamanda ceza ve infaz kurumlarında da ayrı bir
sorunun temelini teşkil etmektedir.
Cezaevi kapasitelerinin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü
bulunmakta ve bunların hayat standardı cezaevinde
bulunmalarını gerektiren suçlardan daha büyük cezaya
çarptırılması gibi bir sonucu doğurmaktadır.
İcra ve iflas dairelerinde takip sayısı
patlamıştır. Vatandaşın adalete ulaşımı
engellenmiştir.
136 ilçede adalet binaları
kapatılmış, pek çok ilçede ceza ve infaz kurumları kapatılmıştır.
Bu kapsam içerisinde Konyanın Çeltik, Tuzlukçu, Emirgazi, Akören,
Güneysınır, Taşkent, Ahırlı, Derebucak ve
Yalıhüyük ilçelerinde artık adliye binası bulunmamaktadır.
Vatandaşlar adaleti başka ilçelere giderek aramak durumunda ve
dolayısıyla zulüm ile ifade edilebilecek bir sorunla karşı
karşıya bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, özetlemeye
çalıştığım tüm bu sorunlar herkesin bildiği,
herkesçe malumumuz olan sorunlardır. Bu sorunların tümünün
muhatabı Adalet ve Kalkınma Partisidir. Çünkü Adalet ve Kalkınma
Partisi on yıldır bu ülkede tek başına iktidardır. Bu
sorunların çözümü için önünde hiçbir engel bulunmamaktadır.
Dolayısıyla demokratik parlamenter sistemde, Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarında bu sorunların diğer muhatabı
doğrudan Sayın Adalet Bakanıdır.
Değerli arkadaşlarım, on yıl
geçmesine rağmen adaletin bu sorunları bütün haşmetiyle
karşımızda bulunmaktadır. Haşmet cesametindeki
yargıyı ve yargıdan hizmet bekleyenleri memnun edecek hizmet
kalitesi ve sorunlarını çözebilmek için Adalet
Bakanlığına ayrılmış olan 5 milyar 277 milyon 312
bin liralık ödenek yeterli değildir.
Değerli arkadaşlarım, bu ödeneğin -devasa
boyuta ulaşmış olan adli sorunlara çözüm bulabilmek için-
artırılmasında fayda bulunmaktadır.
Diğer taraftan, ceza ve tevkif evleriyle ilgili
takdir edilen, 2012 yılı bütçesinden ayrılan 772 milyon 457 bin
liralık bütçe de yeterli değildir. Çünkü cezaevlerinde hâlen 53.913ü
tutuklu, 73 bin hükümlü olmak üzere; 120 bin küsur insan bulunmaktadır.
Dolayısıyla bu insanların birinci olarak
insani şartlar içerisinde cezaevlerinde
barındırılması, ikinci olarak da hükümlülerin ıslah
edilerek, rehabilite edilerek topluma tekrar kazandırılabilmesi için,
onların bu hizmetlerden yararlandırılabilmesi için bütçenin
artırılmasında fayda olduğunu mülahaza etmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu kapsamda iş
yurtlarıyla ilgili bazı sorunlara temas etmek istiyorum. İş
yurtları on yıllık AKP İktidarı boyunca müflis bir
KİT hâline dönüştürülmüştür ya da iflas etme eğiliminde
olan bir KİT hâline dönüştürülmüştür. Buradan
çıkarılarak, iş yurtlarının, Adalet
Bakanlığına kaynak aktaran bir kurum hâline
dönüştürülebilmesi için haksız rekabet hükümlerini doğurabilecek
birtakım teşebbüsleri duymaktayız. Yani iş yurtlarına,
un fabrikası kurmak, ekmek fabrikası kurmak, yem fabrikası
kurmak ya da temizlik işçiliği ile birtakım kamu
kurumlarının hizmetine talip olmak gibi faaliyetlerin
tasarlandığını ya da yapıldığını
duymaktayız. Bütün bunlar, değerli arkadaşlarım, KİT
özentisinin Adalet Bakanlığına yansımasının
ürünüdür. Dolayısıyla iş yurtları, kader mahkûmu olan,
cezaevine girmiş hükümlü olan insanlara meslek edindirerek, kurslar
düzenleyerek bunları birer eğitilmiş insan olarak topluma iade
amacını taşımaktadır. Onun yerine, piyasada, devlet
gücünü arkasına alarak haksız bir rekabet neticesinde piyasaya
müdahale yapma aracı değil, aynı zamanda da Adalet
Bakanlığına bir kaynak yaratan, fon yaratan bir kurum hâlinde de
değildir.
Değerli arkadaşlarım, kısaca ve
hepimizin bildiği, yargıyla ilgili sorunları, hem
yargının kendi içerisinde şikâyet mevzusu olan
sorunlarını hem de yargıdan hizmet bekleyen
vatandaşlarımızın sorunlarını sizlerle
paylaşmaya çalıştım. Bu süre içerisinde de, on yıl
içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına
iktidarında yargının bu sorunlarını çözemediğini
ifade ettim.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi on yıl
içerisinde bunlarda başarısız olurken başardığı
hiç olmadı mı? Başardığı çok şey oldu.
Bunlardan üç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
AKPnin başardığı birinci iş,
yandaş sermaye yaratmaktır. AKP bunu kâmilen
başarmıştır ve bir ekonomik ihtilal anlamına gelen
sermaye transferini gerçekleştirmiştir.
İkinci olarak AKP, devleti
partileştirmiştir. Devlet içerisinde partizan uygulamalarla temayüz
etmiş ve bunda da kâmilen başarılı olmuştur.
Üçüncü olarak da AKP, basını
siyasallaştırmıştır ve basının
siyasallaştıramadığı cüzi bir kısmını
da korkutmuştur. İşte, AKP, on yıllık iktidarı
boyunca, siyasallaştırdığı ve yandaş hâle
getirdiği sermayeye, siyasallaştırdığı devlet
organlarına, siyasallaştırdığı basına ya da
korkuttuğu basına bir şey arıyor. Aradığı
nedir? Bunları koruyacak hukuk. Oysa parlamenter demokratik sistemde bu
insanların arasında bir farklılık gözetilmez, herkes
diline, dinine, felsefesine, soyuna, geçmişine ve bu arada siyasi
düşüncesine bakılmaksızın eşittir. Bu, hukukun
üstünlüğünün ve hukuk devletinin temel prensibidir. Adalet ve
Kalkınma Partisi, işte bu on yıllık iktidarında
hukukun üstünlüğü yerine üstünlere bir hukuk yaratmıştır.
Şimdi, üstünlere hukuk yaratan bu on yıllık iktidarın
gerisine de bir bakmak gerekmektedir. AKP İktidarından önce
yargıda siyasallaşma sorunu yok muydu? Evet, vardı. AKPden önce
yargının ideolojik tavrı yok muydu? Evet, vardı. AKPden
önce yargının vesayet makamı gibi davrandığı hâller
yok muydu? Evet, vardı. Hatta yargının da üzerinde vesayet
makamı gibi davrananlar yok muydu, 28 Şubat örneğinde
olduğu gibi? Evet, vardı. Bütün bunların çaresi
yargıyı bağımsızlaştırmak, yargıyı
tarafsızlaştırmak ve yargıyı peygamber postunda oturan
herkesin günü geldiğinde, bir haksızlığa
uğradığında, bir itham altında
kaldığında güvenle sığınabileceği bir liman
hâline getirmek gerekir iken Adalet ve Kalkınma Partisi on
yıllık iktidarı sürecinde yapmış olduğu
uygulamalarla kanı kanla yıkadı, yargıyı
bağımsızlaştırmak, yargıyı
tarafsızlaştırmak ve yargıyı herkesin günü
geldiğinde sığınabileceği güvenli bir liman hâline
getirmek yerine yargıyı kendi yandaşı kurumu hâline
getirebilmek için çaba sarf etti.
Değerli arkadaşlarım,
AKPden önce yargıda güven sorunu yok muydu? Evet, vardı. Vicdan ile
cüzdanı arasına sıkıştırılan hâkim sözü bir
Yargıtay başkanına aittir. Diğer taraftan Avukat tutma,
hâkim tut. şeklindeki güvensizliğin şahikasına
ulaşmış olan söz de halkımızın güven duyusunu
ifade eden bir hissiyatını ortaya koymaktadır.
İşte bu iki dönem arasında ortaya
çıkması gereken bağımsız ve tarafsız yargı,
tahterevalli siyasetine kurban edilmiştir. Bazı siyasi
tartışma mevzusu olan davalar, tahterevalli siyasetinde araç olarak
kullanılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, Ümraniye diye
bildiğimiz birilerinin Ergenekon olarak adını koyduğu
davada bir taraf savcı, bir taraf avukatlığı üstlenmiş
ve yargının bağımsızlığı ve
tarafsızlığı işte böyle örselenmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Yargıyı
28 Şubatın ve daha öncekilerin vesayet makamından
kurtaracağım. derken yeni bir vesayet makamı
yaratılmıştır. Yargının üzerindeki vesayet
makamının yerine de Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasi
baskısı ve yandaşlarını etkin mevkilere getiren,
yandaşı olmayanları da korkutan yapısıyla yeniden
tecelli etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bunlara birkaç tane
örnek vermek istiyorum:
2007 yılında Yargıtay üyelerinin ve
dairelerinin sayısının azaltılmasına ilişkin bir
kanun tasarısı verdi AKP, yani Yargıtayı küçültmek istedi.
Yine 2007 yılında Danıştayı küçültmek istedi. Ancak
2010 yılına geldiğimizde, Danıştaya 80, Yargıtaya
da 160 hâkim atamak suretiyle dünyanın en obez mahkemesi
yaratıldı. Değerli arkadaşlarım, 387 üyeli bir mahkeme
dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur ve bunun yargıyla da hiçbir
alakası yoktur. Sadece yargının
siyasallaştırılması için, yandaş yargıya eleman
temini için başvurulmuş bir metottur.
Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinde raportörlükten
hülle yoluyla müsteşar muavinliğine, arkasından bir ay sonra
Anayasa Mahkemesi üyeliğine ve altı ay sonra da başkan
vekilliğine getirilen insanları gördük.
Kayseri il başkanının referandumda evet
çalışması nedeniyle tebrik ettiği, siyasi rengini ortaya
koyduğu bir şahsiyetin de HSYK üyeliğine getirilmiş
olduğunu gördük. Balyoz davasında, Dink davasında, Deniz Feneri
davasında ve süre yetmediği için isimlerini
sıralayamayacağım pek çok kamunun ilgilendirdiği davada bir
kısım hâkimlerin ve savcıların yerlerinden edilmesi, zülfüyâra
dokunan karar veren hâkimlerin tenzilirütbeyle küçük değerdeki mahkemelere
sürülmesi ama yandaşlık görevini yerine getiren insanların ise
önemli mevkilere getirilmesi bunun en çarpıcı örnekleridir.
Değerli arkadaşlarım, Deniz Feneri
skandalı dünya hukuk tarihine geçebilecek cesamette bir skandaldır.
Özellikle seçilmiş belediye başkanlarına ve bilhassa Milliyetçi
Hareket Partisi belediye başkanlarına, Adanada, Erdemlide, Konya
Ereğlide, Ispartada, son olarak İlkadım Belediyesinde
yapılan zulümler, yargının artık yandaş hâlden
çıkarıldığını ve silah hâline getirildiğini
ortaya koymaktadır.
Tabii ki bütün bunların bir hesabı
olacaktır. Nasıl Sayın Başbakan, Çanakkale
toplantısında ayağa kalkmayan Sayın Engin Alanın
Şimdi gittiği yeri görüyorsunuz. şeklinde tutuklanması
sonucunu doğuran bir muameleye tabi olduğu gibi, siz de günü
geldiğinde bir yargıdan geçeceksiniz. Siz de günü geldiğinde en
azından Cenabıallahın mahkemei kübrâsında ama burada da
Yüce Divandan geçeceksiniz. Yargıyı siyasallaştırmanın,
yargı içerisinde böyle oynamanın hiçbir anlamanın
olmadığını işte o zaman fark edeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, zaman yetmediği
için kısaca ifade ediyorum ve milliyetçi hareketin gözünde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) Ek sürem yok mu Sayın
Başkanım?
BAŞKAN Buyurun. Aslında ek süre verecek bir
şey yok ama bir dakika veriyorum.
FARUK BAL (Devamla) Teşekkür ediyorum.
aynen Mecellede geçtiği gibi biz, hâkimin, hakim,
fehim, müstakim, emin, mekin ve metin olduğu günleri görmek istiyoruz.
Diğer taraftan, sizin, geçen defa da okumuştum,
şimdi yine sizlere okuyarak, hali pür melalinizi ifade edecek bir
Osmanlı valisinin bir Osmanlı hâkimine yazmış olduğu
şiiri de hatırlatmak istiyorum. O şiirde yargının
siyasallaştırılmasının ve baskı altına
alınmasının vahametini hep birlikte görmüştük, belki
bugünlerde alınacak ders vardır.
Osmanlı valisi diyor ki Silivrideki naibe,
tesadüfen bugün de bir Silivri var ama o zamanki de Silivri: Silivri Naibi,
şeriat haini/İlamını okudum, kahkaha ile güldüm/Meali
hezeyan, hükmü hilâfı Kuran/Mührü müeyyidemi basarım/Gelir seni
mahkeme kapısına asarım.
İşte, hâkimlerin korkutulmadığı,
hâkimlerin dışlanmadığı
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla)
ötekileştirilmediği
günleri hep birlikte yaşamak arzusuyla Adalet Bakanlığı
bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İçişleri Bakanlığı bütçesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerime
İçişleri Bakanlığının görev ve yetkilerini
hatırlatarak başlamak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti İçişleri
Bakanlığı, bağlı ve ilgili kuruluşları
aracılığıyla, ülke sathına yayılmış
teşkilat yapısıyla birlikte yurdun iç güvenliğinin ve
asayişinin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, Anayasada
yazılı hak ve hürriyetlerinin, kamu düzeninin ve genel ahlakın
korunması, sınır, kıyı ve kara
sularımızın muhafaza ve emniyetinin sağlanması, yurdun
iç politikası, mülki idare bölümlerinin kurulması ve
kaldırılması ile ilgili çalışmaların
yapılması, mahallî idarelerin merkezî idareyle olan alaka ve
münasebetlerinin düzenlenmesi, yönlendirilmesi, koordinasyonu ve denetimi,
kaçakçılığın men ve takibi, dernekler, nüfus ve
vatandaşlık ile ilgili görev ve hizmetlerini ifa eder.
Değerli milletvekilleri, bu hatırlatma üzerine
İçişleri Bakanlığının ülkemizin her yerinde bütün
vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini temin etmesi
gerektiği açıktır. 13 Ağustos 2011 tarihinde terör örgütü
PKK tarafından kaçırılan bir kaymakam adayımızın
akıbetinden bugüne kadar haber alınamamıştır. Kendi
memurunun, hele bir de bu bir kaymakam ise, can güvenliğini temin
edemiyorsa bu Bakanlık, kenar mahalledeki, Fıratın
kenarındaki, ücra köylerdeki vatandaşlarımızın
akıbeti nasıl olacak, bunu yüce heyetinizin takdirlerine sunuyorum.
Bunu da varın siz sorun.
Değerli milletvekilleri, elbette ki terörü
şımartan bir iktidar, kardeşlik duygusunu zedeleyen bir
açılım projesiyle terörü ziyadesiyle azdırmış, bu da
bin yıllık kardeşlik duygularımızı zedelemekten
başka bir işe yaramamıştır. Bu ihanet projesinin bütün
tahribatını en kısa zamanda ortadan kaldıracak
çalışmalar bir an önce başlatılmalı, bu
yanlıştan dönülmeli ve milletimizden süratle özür dilenmelidir. Aksi
takdirde ülkemiz karanlık günlere doğru gitmeye devam edecektir.
İleride daha nice kaymakamların, kamu görevlilerinin,
vatandaşlarımızın akıbetini merak etmeye devam
etmeyeceksek bunun süratle yerine getirilmesi gerekmektedir.
Bu açılım saçmalığından cesaret
alan terör örgütü dağdaki kanlı eylemleriyle yetinmemiş,
kamuoyunda KCK diye bilinen şehir yapılanması örgütlenmesine
de başlamıştır. Yıllardır faaliyet gösteren
alternatif devlet yapılanması KCK, terör örgütünden ve
İmralıdan talimat alarak ülkemizin bölünmez bütünlüğünü, bin
yıllık kardeşlik duygularını zedelemeyi
amaçlamış, bu hususta da maalesef çok mesafe almıştır.
Bugünlerde terör örgütünün şehir yapılanmasına karşı
yürütülen operasyonlar ve tutuklamalar yandaş medya tarafından
kamuoyunu memnun etmiş gibi gösterilmeye
çalışılmaktadır. Ama tecrübelerimiz bundan önceki
dönemlerde İmralı canisiyle yapılmakta olan pazarlıklardan dolayı
bizi ister istemez kuşkuya sevk etmektedir.
Bu yapılanlar, gerçekten teröre ve terörizme
karşı bir mücadele mi yoksa iktidarın önümüzdeki günlerde
yeniden başlamayı düşündüğü pazarlıklar için bir
altyapı mı oluşturmaktadır? Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu konuda ciddi endişelerimiz vardır.
Kıymetli milletvekilleri, konuşmamın
başında yaptığım İçişleri
Bakanlığının görev tanımı içinde yer alan
kaçakçılıkla mücadele konusunda, Bakanlığımızın
iyi bir sınav verdiği kanaatinde değilim. Otuz yıla yakındır
milletimizin huzurunu, refahını bozan terör ve terörizmin
kaçakçılıktan beslendiğini cümle âlem bilmektedir. Ancak
kaçakçılıkla mücadele konusunda, Ankaranın göbeğinde,
ülkemize kaçak yollardan gelen sigara, akaryakıt ve bunun gibi emtialar da
maalesef satılmaya devam etmektedir.
İdare merkezi Ankarada olan bir bakanlık,
kendisinden otuz-kırk kilometre uzaklıktaki akaryakıt
istasyonlarında hem de ucuz mazot levhalarıyla reklamı
yapılan bu açık kaçakçılığı görmüyorsa,
göremiyorsa, Allah aşkına size soruyorum, neyi, nereyi, ne zaman
görecek?
Gözünün önündeki kaçakçılığı
göremeyen iktidar, suçlulara müsamaha gösterirken, suçsuz ve masum
insanları dinlemekten imtina etmiyor.
Değerli milletvekilleri, mahremiyet çok önemlidir.
Özel hayata saygı, hem yüce dinimizin hem millî kültürümüzün hem de
evrensel insanlık değerlerinin bir gereğidir, sonucudur. Bundan
dolayıdır ki dün de, bugün de bütün devletler, kişi
mahremiyetini ve özel hayatını kanunla koruma altına
almıştır. Bu konu ülkemizde de kanunlarla teminat altına
alınmışken, kolluk kuvvetleri ve mahkemeler tarafından tam
tersi bir uygulamaya şahit olmaktayız.
Kişilerin özel hayatına müdahale AKP
İktidarı döneminde sanki meşru bir hâl almıştır.
Kamuoyunda telekulak olarak bilinen dinlemeler, ilgili birimlerin
vurdumduymazlığından cesaret
alınarak, özel hayatlar İnternet sitelerinden gazete köşelerine
kadar tefrikalar hâlinde yayınlanmaya başlanmıştır.
Toplumda hemen herkes Ben de izleniyorum, ben de dinleniyorum.
paranoyasına kapılmıştır. Son derece istisnai hâllerde
başvurulması gereken bu yöntem, AKP İktidarı döneminde
genel bir uygulama hâline gelmiş, kurumsallaşmıştır.
Yasaların en kısa zamanda
uygulanması, kişi hak ve özgürlüklerinin en üst saygıyı
görmesi elzemdir. AKP İktidarının bu yasa dışı ve
gayriahlaki metotlardan beslenmeye son vermesi şarttır. Eğer bu
meselelerde iktidarın dahli yoksa, kanunları uygulayarak
suçluların cezalandırılmasını sağlamalı ve
toplumda yeniden huzur ortamı oluşturmalıdır.
İnanıyoruz ve biliyoruz ki siz
ne kadar uğraşırsanız uğraşın herkesi
dinleyemiyor ve kaydedemiyorsunuz ama siz de biliniz ki yüce Mevlam kainatta
olan her şeyi görüyor, duyuyor ve kaydediyor. Buna sizin
yaptıklarınız da dâhil. (MHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
İçişleri Bakanlığının yerel yönetimler üzerindeki
mali denetimle ilgili görevi 5018 sayılı Kanun
İktidar, Kanunun istisnai
hükümlerinden istifade ederek muhalefet belediyeleri üzerinde baskı
oluşturmakta ve özel denetim yaptırmaktadır. Bu denetim, ya
tekrar İçişleri Bakanlığına yeniden devredilmeli ya da
muhalefeti sindirme amaçlı özel denetimlerden bir an önce vazgeçilmelidir.
Ayrıca, taşrada
vatandaşın teveccühünü kazanan ve her birisi birer hizmet abidesi
olan Milliyetçi Hareket Partili belediyelerimiz ve değerli
başkanları partimizin göz bebeğidir. Bu
başkanlarımızı ve onların hizmetlerini engellemekle
iktidar, sadece Milliyetçi Hareket Partili belediyeleri değil,
onların görev yaptığı beldelerdeki
vatandaşlarımızı da cezalandırmaktadır.
Sayın Bakan, bu hizmet
gasbını, asil Türk milletine ve Milliyetçi Hareket Partisine oy veren
seçmenlerimizin vicdanına şikâyet ediyorum. Size tekrar sesleniyorum:
Vakit geçmeden, Milliyetçi Hareket Partili belediyelerin üzerinden elinizi
çekin. Sebep ne olursa olsun belediye başkanlarımız en adil ve
en doğru hizmeti vermeye devam edecektir. İktidarın
baskısı, ülkücü belediye başkanlarımızı asla
sindiremeyecektir.
İktidar, vali
yardımcısı ve kaymakamların üstün çabalarıyla
uygulanan KÖYDES ve BELDES projesinin gerçek
kahramanlarını yok saymıştır.
Değerli milletvekilleri, ben de mülki idare amiri
mesleğinden gelen bir arkadaşınızım. Kendisi de
mesleğin içinden gelen Sayın İçişleri Bakanının
bakanlığı döneminde çıkartılan kanun hükmünde
kararname ile vali yardımcısı ve
kaymakamlarımızın özlük haklarının geriye götürülmesi
beni ve bütün meslek camiasını derinden üzmüştür. Zaman
kaybetmeden birinci sınıf mülki idare amirleriyle birinci
sınıf hâkimlerin özlük haklarının eşit hâle
getirilmesi taşrada benzer şartlarda görev yapan iki meslek grubu
arasındaki adaletsizliğin ortadan kalkmasını
sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demokrasimizin en temel noktasında, vatandaşlarımıza en
yakın mesafede görev yapan mahalle ve köy muhtarlarımızın
özlük hakları hakkında bugüne kadar ciddi bir adım atılmamıştır.
Hem vatandaşlarımızın hem de kamu görevlilerimizin gece gündüz
hizmetinde olan muhtarlarımız acilen sosyal güvenceye
kavuşturulmalıdır. Emeklilik kesenekleri bütçeden
karşılanmak kaydıyla muhtarımıza en az asgari ücret
kadar maaş ödenmelidir. Gene demokrasimizin temel taşlarından
olan il genel meclis üyelerinin özlük haklarında görevlerine mütenasip bir
düzenlemenin süratle yapılması elzemdir.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki günlerde Meclis
gündeminde yer alacak olan yeni büyükşehir belediye yasası
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi olarak ciddi endişelerimiz
vardır. Umut ediyoruz ki bu tasarı terör örgütünün yerel özerklik
talebinin altyapısını hazırlayıcı nitelikte
olmasın.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Saygıyla selamlıyorum yüce heyetinizi. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, bütçe
görüşmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli görüşmelerinden
biridir. Buraya siyasal sorumluluğu olan bakanlar gelmeli ve sorulara cevap
vermelidir ama Sayın Bakan, maalesef, bakın grubumuzun
konuşmaları sırasında daha yeni geliyor. Dün Sayın
Bülent Arınç yoktu, bugün de Beşir Atalay bir göründü sonra kayboldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisine gereken saygıyı göstermelerini
sayın bakanlardan özellikle istirham ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Vural,
tutanaklara geçti.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer
milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü 2010 yılı kesin
hesabı, 2012 yılı bütçe kanun tasarısı için Milliyetçi
Hareket Partisi görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Emniyet Genel Müdürlüğü 1845 yılından bu
yana bugünkü yaklaşık sayısıyla 230 bin civarında
personeli ve 1.300ün üzerinde polis merkeziyle vatandaşın huzuru,
can ve mal emniyeti için hizmet vermektedir.
Bugün, AKP Hükûmeti tarafından hazırlanan
bütçesi üzerinde değerlendirme yapacağımız Emniyet Genel
Müdürlüğünün kurumsal ve mesleki olarak çeşitli sorunları
vardır. Emniyet teşkilatı çalışma şartları
itibarıyla maalesef ulusal ve uluslararası standartların
dışında hizmet vermektedir. Bir emniyet mensubu için
çalışma saati, mesai belli bir saatte başlamakta ama ne zaman
biteceği bilinmemektedir. Dolayısıyla ulusal ve
uluslararası standartların dışında bulunan bu çalışma
saatleri herhangi bir fazla ödemeyle de, ilave ödemeyle de
karşılık bulunamamaktadır. Bu açıdan, Emniyet Genel
Müdürlüğü çalışanlarının, ya ilave ödemelerle ya da
çalışma saatlerinin düzenlenmesiyle bir huzura, bir düzene
kavuşturulması gerekmektedir.
Özlük hakları açısından da emniyet
personelimiz maalesef çok da iyi durumda değildir. Ek göstergeleri 2200 civarında olan emniyet amirinden
polis memuruna kadar olan kesim diğer mesleklerdeki muadilleri 3600 ek
gösterge almakta iken buna razı durumdadırlar.
Yüzde 85i yüksekokul mezunu olduğu söylenen ve bununla
övündüğümüz emniyet mensuplarının ek göstergelerinin en az 3600
olarak düzenlenmesi, diğer rütbelerin de buna göre teselsül ettirilmesi
hakkaniyet açısından doğru bir yaklaşım
olacaktır.
Bu arada, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile özlük haklarında yapılan düzenlemelerde polis
başmüfettişleri ve merkez emniyet müdürlerinin hariç
tutulmasını da anlamak mümkün değil. İktidar partisi
isminde bulunan adalet kelimesiyle ilgili en ufak bir fikir sahibi ise lütfen
bu adaletsizliği düzeltsin.
Diğer yandan, son dönemde emniyet teşkilatına terörle ilgili
yapılan ödemelerde adı terör olaylarıyla daha çok zikredilmeye
çalışan illerin de dâhil edilmesinin, özellikle Osmaniye gibi
illerin, oradaki personelin terör
tazminatıyla ödüllendirilmesinin ya
da hizmetlerinin karşılığının verilmesinin uygun
olacağını düşünüyorum.
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan
sivil memurların da durumları pek iç açıcı değildir.
Muadilleri olan diğer kurumlarda çalışan personele göre çok daha
zor ve adaletsiz çalışma şartları vardır.
Çarşı ve mahalle bekçilerimiz hâlâ iltifat
beklemektedirler.
Özel kuruluşlarda çalışan özel güvenlik
personeli sosyal güvenlik açısından ciddi sıkıntılara
sahiptirler.
Emniyet personelinin hemen yanı başında
bulunan ve benden önceki hatibin de ifade ettiği gibi, mülki idare
amirlerinin 6400 ek göstergesi konusunda da Sayın Bakana ve Hükûmete olan
inancımı muhafaza etmek istiyorum.
Polis meslek yüksekokullarında geçmiş
yıllarda yaşamış olduğumuz hırsızlık,
soru hırsızlığı, belli grupların bu soruları
alıp yandaşlarına vermesine ilişkin olaylarla bir daha
karşılaşmak istemediğimizi ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; iç güvenlikle ilgili en önemli kurumlardan birisi olan emniyet
teşkilatı şüphesiz ki terörle mücadelede devletin en önemli
organlarından birisidir. Türk devleti ve Türk milleti yirmi sekiz
yıldır terörle geçen bir sıkıntıya muhatap
olmuştur ve bu yirmi sekiz yılın on yılı AKP hükûmetleri
tarafından Türk devletinin yönetilmesiyle geçirilmiştir fakat bu terörle
ilgili sıkıntılarımız maalesef hâlâ devam etmektedir.
Burada en önemli sorunun ben Hükûmetin terörü teşhis etmede büyük bir hata
yaptığı kanaatindeyim. Terörün etnik temelli bir sorun mu, bir
insan hakları ve demokrasi sorunu mu, yoksa bir terör sorunu mu
olduğu konusunda seçenekler arasında bocalayan Hükûmet, maalesef
doğru bir teşhis koyamamış, dolayısıyla tedaviyle
ilgili de ciddi programlar ortaya koyamamıştır.
2002 yılından bu yana iktidar ile başlayan
millî değerler ve anayasal kurumlar üzerinden yürütülen gerilimden
beslenen siyaset üretme modeli, bugün toplumumuzun barış ve huzurunu
tehdit eden bir seviyeye ulaşmıştır.
Hükûmetin iktidar hırsının tahrik
ettiği seçim kaybetme endişesi, Türkiyenin güvenlik
kaygılarını ikinci plana itmesine neden olmuştur. Her seçim
öncesi artan terör eylemleri Hükûmetin geçici bir rahatlama sağlama
adına terör örgütü ve İmralıya tavizler vermesine neden olmuştur. 2005
terör, hükûmete terör sorununun siyasal bir sorun olduğunu ve güvenlik
merkezli tedbirlerin bir tarafa bırakılarak siyasi çözüme yönelmesini
dayatmıştır. Terör karşısında acze düşen
Hükûmet bu dayatmaya eyvallah demiş ve PKKnın
dayattığı bölücü siyasi çözümü bir hükûmet projesi haline
getirmiştir.
Sayın
Başbakanın, Anayasada yer alan Türk
vatandaşlığı kavramını basit bir etnik kimlik
olarak kabul edip, bunun yerine Türklüğü tasfiye edecek olan Türkiye
vatandaşlığı tanımını yüceltmesi, Hükûmetin
teröre teslim oluşunun bizzat Sayın Başbakanın
ağzından kabul ve ilan edilmesidir.
Hükûmetin teslimiyetini
Türk devletine karşı kazanılmış bir zafer olarak ilan
eden PKK, Haburda düzenlediği terörist karşılama törenlerine
eli kanlı, üniformalı teröristlerini göndermiş ve bütün Türk
milletine açıkça meydan okumuştur. Hiçbir pişmanlık
duymadığını ve PKKnın sözde mütareke ve
barış şartlarını getirdiğini söyleyen teröristler
için mobil mahkemeler kurulmuş ve birer birer hepsi serbest
bırakılmıştır. Bu durumun Sayın Başbakan
tarafından memnuniyetle karşılanması, Hükûmetin içerisinde
bulunduğu âciz, çaresiz ve teslimiyetçi durumun açıkça ilanı
olmuştur.
Başbakan,
İmralı canisi ve PKK ile müzakerelere
başladığını artık saklamamaktadır. Hükûmetle
müzakere yürüttüğü yolunda -İmralı ve Kandilin- ileri sürülen
iddialar, bizzat Sayın Başbakanın ağzından ikrar
edilmiş, görüşme tutanakları medyaya
yansımıştır. KCK soruşturmalarının neden
dört beş yıl bekletildiği bu şekilde
anlaşılmıştır. Artık merak edilen şey, Oslo
görüşmelerinde varılan mutabakatın içinde daha neler
olduğudur.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; devletlerin temel görevi, terör tehdidine
karşı vatandaşlarının can ve mal emniyetini
sağlamaktır. İster dağda olsun ister şehirlerde
yaşasın, vatandaşını koruyamayan devlet varlık
nedenini kaybetmiş olan bir devlettir. Devleti yönetme hak ve yetkisini
elinde tutan hükûmetler, terör örgütlerinin yarattığı tehdit
ortamını defetmek için, bir yandan güvenlik kuvvetleri eliyle teröristi
imha etmek, bir yandan da ekonomik, sosyal ve psikolojik tedbirlerle terörün
istismar ettiği sorun alanlarını ortadan kaldırmak
durumundadırlar. Teröristle mücadele silahla
yapılırken, terörizmle mücadele ekonomik ve sosyal enstrümanlarla
birlikte yürütülmek zorundadır. Buna karşılık, güvenlik ve
diğer sosyal tedbirleri bir yana bırakarak sadece terörle siyasi
müzakere yöntemini benimseyen çözümler yenilmişlerin, âcizlerin ve
güçsüzlerin çözümüdür. Terör örgütünün silahlı güçlerini imha etmeden,
şiddetin pazarlık gücünü ortadan kaldırmadan müzakereleri
başlatma anlayışı, terörü bitirme değil, terörle
silahlı mücadelenin kaybedildiğini itiraf eden ve tek çarenin
teröristle anlaşmak olduğunu kabul eden bir
anlayıştır. Türk milleti böyle bir anlayışı kabul
ve tasvip edemez.
Türk devleti ve emniyet güçlerimiz PKK
karşısında yirmi sekiz yıldır şerefli ve fedakâr
bir mücadele yürütmektedir. Bu mücadelede terör örgütü defalarca mağlup
edilmiş, liderleri yargılanmış ve cezalandırılmıştır.
Dağda eli silahlı terörist, bölücü tehditlerine ve cinayetlerine
devam ederken, terörist silahlarının gölgesinde eşkıya
başlarıyla müzakere yürütme yöntemi Türkiye devletinin kabul
edebileceği bir yöntem değildir.
Buradan yüce
Meclise soruyorum: Binyıllık coşkuların ve kederlerin,
ortak sevinçlerin, hüzünlerin mayaladığı büyük Türk milleti
ailesini etnik kalıntılara, kabilelere, kabile artıklarına,
aşiret bozmalarına ve ilkel topluluklara ayrıştıracak,
ülkemizde suni azınlıklar yaratacak ve bu sözde
azınlıkları anayasal statüye kavuşturacak etnik
menşeli siyasal bombaları patlatan bu Hükûmet değil midir?
Devletimize adını, karakterini, kokusunu veren, köklerimizin,
kökenlerimizin, ana dillerimizin ve mezheplerimizin üstünde bir maddi-manevi bağ
ile bizi birleştiren, hepimizi bu ülkenin eşit ve onurlu bireyleri
yapan Türk vatandaşlığı
anlayışımızı, Türkiyelilik tezi gibi bölücü ve
ayrıştırıcı mayınlarla tahrip eden bu Hükûmet
değil midir?
Terör örgütü bu
ülkede yirmi sekiz yıldır bomba patlatmakta, yirmi sekiz
yıldır milletimize ve devletimize kurşun sıkmaktadır.
Ancak hiçbir dönemde Türk milleti ve Türkiye devleti bu kadar
yaralanmamış, bu kadar hırpalanmamıştır. Hiçbir
terörist bomba Türk milletinin millî ve manevi varlığı üzerinde
bu kadar tahribata yol açamamıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Türkoğlu.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Devamla) Sayın Başbakanın ve Hükûmetinin
açılım süreci ile milletimiz ve devletimiz üzerinde
yarattığı tahribat yirmi
sekiz yıldır PKKnın patlattığı bomba ve
mayınlardan daha büyük millî hasarlara sebep olmuştur.
Bu duygu ve düşüncelerle 2012
bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce Türk milletinin
milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına dördüncü konuşmacı Enver Erdem, Elâzığ
Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ENVER ERDEM
(Elâzığ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının
bütçelerinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Jandarma Genel
Komutanlığının bütçesi üzerinde konuşurken, öncelikli
olarak terörle mücadele hususu üzerinde hassasiyetle durmakta fayda
olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle de, yılmadan ve usanmadan,
canları pahasına terörle mücadele eden Jandarma teşkilatının
erinden Jandarma Genel Komutanına kadar bütün mensuplarını
saygıyla selamlıyorum.
Terörle mücadele öncelikle beyinlerde
kazanılması gereken psikolojik bir savaştır. Terörle
mücadelede askerî yoldan sonuç alınamaz., Demokratik haklar
verilmelidir., Siyasi çözüm bulunmalıdır. gibi ifadeler,
PKKnın askerî yollardan elde edemediği sonuçları siyasi
yollardan elde etmesini, muhatap alınmasını, pazarlık
yapılmasını amaçlayan ifadelerdir. Terörle mücadelenin
beyinlerde kazanılabilmesi için PKK ve Kürdistan fikri beyinlerden
silinmeli, bunun için de Türkiye, Kuzey Irakta kurulmuş ve diğer
parçaları ile bütünleştirilmek istenen bu hayali, yani Büyük
Kürdistan hayalini bitirip bu rüyadan herkesin uyanmasını
sağlamalıdır.
Türkiyenin terörle mücadelede yeni politikalar ve
stratejiler uygulama zamanı gelmiştir. Bu politikaların
başında Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerinin
dümen suyundan giderek terörle mücadele edilemeyeceğini kabul edip kendi
çıkarlarına, kendi gücüne ve kaynaklarına dayanarak hareket
etmek gerekmektedir. Kimse bizim için terörist yok etmez, bize doğru bilgi
vermez, bize terör konusunda yardım etmez, hele hele o teröristler
kendilerinin o bölgede kalmalarına ve çıkarlarına hizmet
ediyorsa veya o terörist örgütü kendileri kurmuş veya hâlâ
destekliyorlarsa.
Türkiyenin önündeki en büyük tehlike ve tehdit
sanıldığı gibi sadece PKK değil aynı zamanda
Barzani ve onun bağımsız devlet kurma hayalidir. Türkiye, gerek
Irak gerekse Kuzey Iraktaki menfaatlerini Amerika Birleşik Devletleriyle
uyum içerisinde gerçekleştirme şansı
olmadığını artık görmelidir. Bugün PKKnın ve
uzantılarının hedef ve söylemleri netleşmiştir. Önce
kültürel hakların elde edilmesi, ikinci olarak özerklik, üçüncü olarak
federasyon ve son aşamada dört ülkeden ayrılan parçalardan kurulacak
olan bağımsız bir Kürdistanın kurulmasıdır. Bu
stratejik hedefler karşısında Hükûmetin de tavrını
net olarak ortaya koyması gerekmektedir.
Bizim de vazgeçilmezlerimiz bellidir. Biz de Türkiye Cumhuriyetinin tek dil,
tek devlet, tek millet ve tek bayrak ve üniter yapısını elbette
pazarlık konusu yapmıyoruz. Bu hususta AKP iktidarları çok
sayıda hatalar yapmışlardır. Bu hatalar da milletimize çok
pahalıya mâl olmuştur. İyi şeyler olacak. diye
başlatılan açılım projesinin bir yılı aşan
seyri maalesef kan, gözyaşı, eylem, ihanet ve şehadet olarak
geri dönmüştür. Açılımdan itibaren geçen süre içinde şehit
olan güvenlik görevlilerimizin sayısı maalesef 300e
yaklaşmıştır. Terör saldırılarında
şehit olan askerlerimize ve polislerimize bir kere daha Allahtan rahmet
diliyorum.
Açılım hatasının bir
sonucu da 25 Mayıs 2007de KONGRA-GEL tarafından onaylanıp
yürürlüğe konulan KCK sözleşmesinin ve KCK
yapılanmasının uygulanmasına müsaade edilmiştir.
Devlet içinde başka bir devlet yapılanmasına zamanında
müdahale edilmemiştir. Bu KCK yapılanması, terör örgütünün
köklerinin, sahiplerinin ve fikir babalarının da Amerika'da
olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Çünkü bu KCK
modeli, Amerikalı sosyalist Murray Bookchinin Toplumsal Ekoloji
felsefesinin terör örgütünce keşfedilip çevirisi yapılmak suretiyle
hayata geçirilmesinden ibarettir. Bu çeviri, düşünce temelinde ve ideoloji
üretmede çıkmaza giren terör örgütüne de sıkı sıkıya
sarılacağı bir can simidi olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, AKP iktidarlarının terörle ilgili yapmış
olduğu en büyük hatalardan birisi de teröristlerin
yuvalandığı Kuzey Irak bölgesinde bulunan Peşmerge
yapısına müsaade etmesidir.
Dikkatinizi
çekmek istediğim diğer bir husus da küresel güçler tarafından
Türkiyeye Siz büyüdünüz, güçlendiniz hatta bölgesel güç oldunuz. denilirken,
diğer taraftan Büyük Orta Doğu Projesinde bölgesel aktör olma
vizyonları biçilirken, bir diğer taraftan da ülkemizin bölünmesi ve
parçalanması sonuçlarını doğuracak açılım, yeni
anayasa ve Kuzey Irak politikası da ne yazık ki adım adım
uygulamaya konulmuştur.
Kuzey
Iraktan ülkemize yönlendirilen, esas adı savaş olan terörist
saldırıları karşısında Hükûmetimiz
tarafından Suriyeye gösterilen tepkiler Barzani'ye gösterilmemiştir.
Habur Sınır Kapısı kapatılmıyor, Ovaköy
Sınır Kapısı açılarak o bölgedeki Türkmenler
rahatlatılamıyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti avuç kadar
Peşmergenin güneyde Türkmenlere, kuzeyde Türk milletine kan,
gözyaşı ve acı çektirmesine seyirci kalıyor.
Bundan daha elim ve daha vahimi de PKK terör örgütünün
sona erdirilmesi için PKK'yı Bekaa vadisinden çıkarıp 1980li
yıllarda topraklarına yerleştiren Mesut Barzaniden yardım
isteniyor.
Yeri gelmişken Türkiye'nin uluslararası güç ve
bölgesel güç olduğu, küresel güçlerle beraber veya onların
projelerinin hayata geçirilmesi için ortaya konan politikalara
katılmadığımızı da belirtmek istiyorum.
Bölgesel güç olabilmek için önemli iki şartın
birlikte mevcut olması gerekir. Bunlardan birincisi askerî güç, ikincisi
ekonomik güç. Askerî güç denince bölgesinde her türlü askerî
operasyonları yapabilecek kara, hava ve deniz kuvvetlerine sahip, her
türlü modern konvansiyonel silahlara, aynı zamanda nükleer silahlara sahip
bir askerî güçten bahsedilmelidir. Türkiye'nin askerî gücünden bahsedilirken
son nesil savaş uçaklarından, tanklardan ve nükleer silahlardan
bahsetmek pek de mümkün görünmüyor.
Bir de Türkiye'nin Ortadoğu, Balkanlar, Orta Asya ve
Kafkasya bölgesindeki hinterlantta böyle bir operasyonel yeteneğe sahip
olduğunu söylemek de pek mümkün görünmüyor. Ayrıca, Türkiye askerî
operasyonlar yapan değil, maalesef ülkesi üzerinde askerî operasyonlar
yapılan bir ülke konumunda.
Bölgesel güç olmanın ikinci şartı da
bölgesel ekonomik güç olmaktır. Dünya ekonomik büyüklüğü içerisinde
Türkiye ekonomisinin büyüklüğü maalesef istenen büyüklükte değildir.
Dünya ekonomisi içerisinde yüzde 0,5lik bir büyüklüğe sahiptir. Gayrisafi
millî hasılası 15 trilyon dolar olan Amerika Birleşik
Devletleri, 6 trilyon dolar olan Çin, 5,5 trilyon dolar olan Japonya, 3,5
trilyon dolar olan Almanya, 2,5 trilyon dolar olan İtalya, İngiltere
Bunların yanında henüz 1 trilyon dolara varmamış ekonomik
büyüklüğüyle Türkiyenin bölgesinde ekonomik bir güç olduğundan da
bahsetmek maalesef mümkün değildir. Ekonomik açıdan bölgesel güç
olmanın diğer şartları da bölgesinde ortak pazar konumunda
bir ülke olmak gerekmektedir. Türkiyenin bölgesel
güç olması, elbette ki Türk milliyetçileri olarak en çok bizim
istediğimiz, bizim arzuladığımız bir konudur.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, terörle mücadeleye yönelik her ciddi ve kararlı
tutumun yanında Hükûmete geçmişte destek verdik, bundan sonra da
ciddi ve kararlı olmak kaydıyla getirilecek her projeye destek vereceğimizi
bir kere daha buradan hatırlatmak istiyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Erdem.
Sayın milletvekilleri,
birleşime saat 20.00ye kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.13
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır),
Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 33üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, dördüncü tur üzerinde söz
sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Murat
Bozlak, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Bozlak. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Bakanlığının 2012
yılı bütçesi üzerine, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Demokratik ülkelerde adalet her şeyin üstündedir.
Toplumun huzuru ve güveni için adaletin etkin bir biçimde işlemesi
gerekir. Demokratik hukuk devletlerinde adalet, bağımsız,
tarafsız, adil yargıyla sağlanır.
Ülkemizde yargının içinde bulunduğu
durumu, fiziki koşulları, yargı personelinin durumu, yargı
mensuplarının tayin, terfi, atama durumlarının
düzenleniş tarzı, bağımsız yargı
açısından ciddi olumsuzluklar yaratmaktadır.
Bugüne kadar çoktan giderilmiş olması gereken
yargının sorunlarının giderilmemesinin temelinde, mevcut
bugünkü Hükûmet de dâhil olmak üzere gelip geçen tüm hükûmetlerin
yargıyı biraz da olsa arka bahçeleri olarak görmek istemelerinden
kaynaklanmaktadır. Bundan derhâl vazgeçilmesi gerekir. Bağımsız
yargı herkes için gereklidir. Yargının asla ve katiyetle siyasal
iktidarların yönlendirmesine açık bırakılmaması
gerekir.
2012 bütçesinden Adalet Bakanlığına önemli
bir pay ayrılmış durumdadır. Birçok il ve ilçede hâlâ
mahkemeler çalışma koşulları açısından müsait
olmayan binalarda bulunmaktadırlar. Bunlardan bir tanesi de Adana
Adliyesidir. Umarım Adalet Bakanlığı, bütçesinin belli bir
kısmını bina problemlerinin çözümüne ayırır ve bina
sorununa kısa sürede çözüm getirilir.
Sayın Bakan, sizden ayrıca, birey olarak bir
ricam var. Birkaç tane de ring aracı alırsanız, belki cezaevi
nakilleri sırasında insanlar ring araçlarının içinde
cayır cayır yanmaktan kurtulurlar. Fiziki koşulların öyle
veya böyle düzeltileceği, bina probleminin kısa sürede
çözüleceği kanaatindeyim, ancak yargıdaki personel probleminin,
özellikle hâkim ve savcıların mesleğe kabullerinden tutun tayin
ve terfi işlerine kadar kolay kolay düzeleceği kanaatinde
değilim. Zira, buradan hareketle yargı bağımlı hâle
getirilmek istenmektedir. Bu yolla yargı üzerinde baskı ve hâkimiyet
sağlanmaktadır.
Tam bu noktada da Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun oluşum tarzı Hükûmete bu imkânı sunmaktadır. Bir
hukukçu olarak dışarıdan izlediğim kadarıyla, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin seçiminde, daha doğrusu
belirlenmesinde Adalet Bakanlığı tarafgir, titiz bir
çalışma yapmıştır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna seçilen üyelerin AKP ile ideolojik yandaşlık içerisinde
oldukları konusunda toplumda oluşmuş genel bir algı
vardır. Yargının en tepesinde yer alan, hâkim ve
savcıların tayin, terfi, atama ve özlük işlerine bakan kurum
tarafsız değilse böylesi bir durumda yargı
bağımsızlığından bahsetmek asla mümkün
değildir. Balık baştan kokar misali, tepe
bağımsız değilse alt kademede bağımsızlık
aramak beyhudedir.
Tayin ve terfi işlerinde HSYK tarafsız ve
eşit davranmayıp kendi anlayışlarına yakın
olanları korur, kollarsa Bizim bölük hesabı, aynı bölüğe
dâhil olan yargıçlarla adil ve tarafsız yargılama
yapılabilinir mi? Yapılamayacağını AKPli sayın
milletvekilleri bizden daha iyi bilirler. Yok böyle bir şey, hakîm ve
savcı atamalarında asla ayrım yapılmıyor. diyenler
için bir örnek vermek istiyorum, özellikle Sayın Adalet
Bakanının olaydan haberi yok ise duyup düzeltmesi için örnek vermek
istiyorum:
Bundan kısa bir süre önce yol boyundaki bir mola
yerinde on beş yıldır hiç görmediğim tanıdık bir
savcıyla rastlaştık. Bu savcı birçok il ve ilçede görev
yaptıktan sonra Ankaraya tayin olmuş. Uzun yıllar Ankarada
görev yaptıktan sonra, Refahyol Hükûmeti döneminde rızası
dışında Afyona tayin ediliyor. Nedenini merak ediyor, soruyor
ve kendisinin Afyona gönderilmesinin isminden
kaynaklandığını öğreniyor. İsim ve soyadı
Sünnilerin çok kullandığı bir isim değilmiş; oysa
kendisi Sünni ve Karadenizli. Epey uğraştan sonra tekrar Ankaraya
dönüyor. Bundan üç dört ay önce de bu kez Adanaya tayin ediliyor.
Savcının evi Ankarada. Çocukları Ankarada ve meslekte de otuz
altı yılını doldurmuş bir savcı. Gideceksin
deniliyor kendisine ve mecburen Adanaya gidip, görevine o da
başlıyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
hışmına uğradığını bu
arkadaşımız düşünüyor. Bu savcının ismini de
Sayın Bakan vaki haksızlığı gidermesi için kendisine
vereceğim.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yandaş
oluşturmak kurulu değildir. Bu savcıya yapılan
haksızlıktır, keyfîliktir. Umuyorum, Sayın Bakan bu
haksızlığın üzerine gidecektir.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana iktidara gelen siyasi partiler her ne hikmetse özel
mahkemeler sevdasından hiç vazgeçmediler. 1920 yılından itibaren
istiklal mahkemeleriyle başlayan özel mahkemelerin tamamı statükoyu
korumak amacıyla kurulan, resmî devlet ideolojisi doğrultusunda karar
veren, statükoya ve resmî devlet ideolojisine muhalif olan herkesi cezalandırma
amacı güden mahkemelerdir. Statükocuların oluşturduğu
mahkemelerdir. Bu mahkemeleri koruyan, bu mahkemelerin varlığına
son vermeyen hükûmetler de statükoyu savunan hükûmetlerdir. Bu anlamda, özel
görevli mahkemeleri oluşturan AKP Hükûmeti de maalesef statükocudur.
Özel mahkemeler demokrasiye, hukuk devletine,
düşünce ve ifade özgürlüğüne, örgütlenme özgürlüğüne katkı
sunan mahkemeler değildir; tam tersi bunları darbeleyen,
bağımsız ve tarafsız yargıyı zedeleyen
mahkemelerdir.
İstiklal mahkemeleriyle başlayan özel
mahkemeler uygulamasına sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik
mahkemeleri ve günümüzde de özel görevli mahkemeler adı altında
devam edip, gelinmiştir. İstiklal mahkemeleri muhalif olan
yurttaşların kellesini koparmaktan, sıkıyönetim mahkemeleri
ile devlet güvenlik mahkemeleri gencecik insanların ölüm
fermanlarını yazmaktan başka hangi işe
yaramışlardır? Şimdiki özel görevli mahkemeler de tekçi
zihniyete dayalı resmî devlet ideolojisine, diğer bir deyimle
statükoya muhalif olan on binlerce insanı cezaevine atmaktan başka
hangi işe yaramaktadırlar? Demokrasimize katkı sunmuşlar
mıdır? Yargı bağımsızlığına
mı katkı sunmuşlardır? Muhalifleri susturmaktan başka
hangi işe bu mahkemeler yaramışlardır? Bu mahkemeler için,
halkın sırtından, boğazından çekip
aldığınız vergi paralarıyla oluşan bütçeden pay
ayırmak bana göre günahtır, yazıktır. Yapılacak tek
şey, bu mahkemeleri derhâl kapatmaktır. Ziya Paşa der ki:
Kadının davacı olduğu, mübaşirin de şahit
olduğu mahkemenin adaletinden kuşku duyulmaz mı? Tam da Ziya
Paşanın dediği gibi, özel görevli mahkemeler, hâkimin
davacı, mübaşirin şahit olduğu türden mahkemelerdir. Bu
mahkemeler var olduğu sürece toplumsal barışı sağlamamız
asla ve asla mümkün olmadığı gibi, adalet ekseninde devletin
güvenilirliğini de sağlayamayız.
Değerli milletvekilleri, bu mahkemeler üzerinden,
AKP Hükûmeti, muhalif siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, sendikalar,
aydınlar, gazeteciler, yayıncılar, bilim adamları,
üniversite gençliği üzerinde terör estirmektedir. Demokratik yollarla
susturamadığı muhalefeti bu mahkemeler üzerinden susturmaya,
baskı altında tutmaya çalışmaktadır. Yüz binlerce oy
almış, seçilmiş milletvekillerinin tutukluluklarının
devamında ısrar eden, ne yazık ki bu mahkemelerdir.
Seçilmiş belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini,
il genel meclis üyelerini, siyasi parti üst düzey yönetici ve üyelerini, gözünü
kırpmadan topluca tutuklayan yine bu mahkemelerdir. Saçını kesen
üniversite öğrencilerini, poşu takan üniversite öğrencilerini,
üniversite profesörlerini, bilim adamlarını, yazarları,
yayıncıları, gazetecileri tutuklayan işte bu mahkemelerdir.
Değerli milletvekilleri,
adaletsizliğin alabildiğince yaşandığı bir
dönemden geçiyoruz. Yargılamanın her aşamasında
adaletsizlik, hukuksuzluk diz boyudur. Öyle bir ülke hâline getirildik ki takip
edilmeyen, gizlice dinlenilmeyen, mahremiyetine kadar izlenmeyen tek kişi
kalmadı. Bunun hesabını yarın AKP nasıl verecek,
işin doğrusu anlamış değilim. Toplum giderek adaletsiz
ve karanlık bir ortama doğru sürüklenmektedir. Soruşturması
gizli, takibi gizli, dinlenmesi gizli, tanığı gizli
kovuşturma ve soruşturmalara uğramayan neredeyse tek muhalif
kişi bu ülkede kalmamıştır. Yargılamada taraf olan,
savunma görevi yapan, mesleklerini ifa eden avukatların topluca
suçlanıp tutuklandığı, savunma haklarının ortadan
kaldırıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Hazırlık soruşturmaları toplu gözaltılarından
dolayı çok uzun sürüyor, iddianameler geç hazırlanıyor, davalar
geç açılıyor. Pratikte ne yazık ki önce sanık veya
sanıklar bulunuyor, sonra deliller toplanıyor, insanlar mağdur
ediliyor. Cezaevlerine konan tutuklular cezaevi koşullarından
dolayı âdeta işkence görmektedirler. Cezaevleri kapasitelerinin çok
üstünde tutuklu veya hükümlerle doldurulmuştur, 6 kişilik
koğuşta 18 kişi kalıyor, bu bile tek başına
işkencedir. Adana Kürkçüler Cezaevinden, Osmaniye Cezaevinden, Gaziantep
ve Pozantı cezaevlerinden yüzlerce mektup geliyor, deniliyor ki: Bize
dışarıdan eşya alma yasağı konulmuş, 1
liraya, 1,5 liraya dışarıdan aldığımız bir
diş fırçasını, diş macununu biz burada 6 liraya
alıyoruz, 4 misli, 5 misli daha pahalısına alıyoruz. Ben
soruyorum: Bu cezaevleri kantinlerine hangi yandaşın firması mal
veriyor, kantine hangi yandaşın firmasından mal
alınıyor?
TRT 3 yayınlarının da özellikle Meclis
yayınlarını verdiği için cezaevlerinde izlenmesi
yasaklanmıştır.
Tüm bu olup bitenlere Meclis seyirci kalmamalı. Bu
duruma isyan etmeliyiz. Bu durumu düzeltecek yasal düzenlemeleri derhâl
yapmalıyız. Hak ve özgürlüklerden dem vuran Sayın Başbakan
ve partisi AKP, başta örgütlenme özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü
olmak üzere tüm özgürlüklerin rafa kaldırıldığını
görmüyorlar mı? Mevcut Terörle Mücadele Yasasının 7nci maddesi
ile Türk Ceza Kanununun içine serptirilmiş onlarca madde varken hak ve
özgürlüklerin olamayacağını bilmiyorlar mı? Şiddet
unsurunun varlığını dahi aramayan Terörle Mücadele Yasasından
muzdarip on binlerce insanın var olduğunu görmüyor muyuz?
Özel görevli ağır ceza mahkemelerinin
Türkiye'nin de imzacıları arasında yer aldığı
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı
olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Avrupa Birliği uyum yasaları
çerçevesinde Avrupa Birliğinin istemi üzerine ortadan kaldırmak
zorunda kaldığımız devlet güvenlik mahkemelerinin yerine,
AKP tarafından, hülleyle, özel görevli ağır ceza mahkemelerinin
ikame edildiğini de hepimiz çok iyi biliyoruz. Devlet güvenlik mahkemeleri
ile özel görevli ağır ceza mahkemeleri arasındaki tek
farkın isim değişikliği olduğunu; görev, yetki,
yargılama usulleri açısından aralarında hiçbir farkın
olmadığını bilmeyen tek Allahın kulu var
mıdır?
AKPnin totaliter bir rejimi savunduğu veya
savunacağı düşüncesinde değilim ancak son dönemlerde
işlerlik kazandırılan yasalar, güvenlik güçlerinin
aşırı derecede öne çıkarılması, ne yazık ki,
polis devleti görüntüsü verdiği gibi Totaliter bir rejime doğru mu
gidiyoruz? düşüncesine katkı sunmaktadır. Bu ülke böyle bir
görüntüyü hak etmiyor. Gelin, demokratik bir Türkiye için, daha demokratik bir
cumhuriyet için el ele verelim, bin yıldır birlikte
yaşadığımız, burada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bozlak.
MURAT BOZLAK (Devamla) Bir dakika süre verirseniz
BAŞKAN Öyle bir usulümüz yok, lütfen Sayın
Bozlak.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Var Sayın
Başkanım, herkese kullandırdınız. Bir dakikadan ne
olur? Kesenizden ne çıkar?
BAŞKAN Evet, sözünü kesmiştim, onun için
efendim.
Lütfen Sayın Bozlak.
MURAT BOZLAK (Devamla) Peki Sayın Başkan.
Teşekkürler Sayın Başkanım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Kürkcü. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; her şeyden önce bugün 10
Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Bu günde, hakları
ellerinden alınan, insan hakları ihlal edilen mağdurlarla
dünyanın her yerinde dayanışma içinde olduğumuzu belirtmek
isterim. Tıpkı bunun gibi, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin girişinin üçüncü paragrafında bütün
insanlığa tanınmış olan zulme karşı isyan
hakkını dünyanın dört bir tarafında beş kıtada
kullanarak kendi kurtuluşları ve özgürlükleri için mücadele eden
halkların da yanında olduğumuzun bilinmesini isterim.
Sevgili arkadaşlar, bugün Dünya İnsan
Hakları Gününe girerken ne yazık ki Türkiyedeki tablo, her ne kadar
Hükûmetimiz, bu Anayasa oylamasından ve seçimlerden sonra Türkiyenin
demokrasi alanının genişlediğini söylemeye devam etse de,
işkence yasağı ihlallerinin sürdüğü, işkence
yasağını ihlal edenlerin cezasızlığının
sürdüğü, özel yetkili mahkemelerinin adil yargılanma
hakkını sürekli olarak ve sistematik olarak ihlal ettiği, keyfî
ve uzun tutuklamalarla düşünenlerin, mücadele edenlerin, siyaset
yapanların haklarının baltalandığı bir yıl
oldu.
Bu yıl içerisinde cezaevlerinde toplam 384 ceza ve
infaz kurumunda 124.074 tutuklu ve hükümlü var. Bu rakam tek başına
hiçbir anlam ifade etmeyebilir eğer bir kıyaslama yapmazsak. 2001de
Türkiyede 55.209 tutuklu ve hükümlü vardı, on yılda Türkiyenin
nüfusu sadece yüzde 4,2 artarken cezaevi nüfusu yüzde 250 arttı yani
Adalet Bakanlığı çalıştıkça suçlu üreten bir
Bakanlık hâlindedir. Adalet Bakanlığının bütçesinin
artışı kadardır Türkiyedeki tutuklu ve hükümlü
sayısındaki artış. 2001deki Adalet
Bakanlığı bütçesine nazaran 2012de teklif edilen bütçe 2,5 kat
artış göstermektedir. Demek ki Adalet Bakanlığı
bütçesini reddetmek gerekmektedir ki tutuklu ve hükümlü sayısındaki
artış dursun. Bir ülkede hem demokratik haklar ve özgürlükler
gelişmeye devam edecek hem de tutuklu ve hükümlü sayısı on yılda
2,5 kat artacak, nüfus artışına oranla tamamen orantısız
bir artışla karşılaşacağız; bu ülkede
demokrasi ve özgürlüklerin geliştiğini söylemek sadece eğer
kanan birisi bulunursa kandırma olacaktır.
Bu tutuklu ve hükümlülerden 6.850si terör tutuklu ve
hükümlüsü olarak tasnif edilmiştir. Bunlardan sadece 3.558si KCK
davası gerekçe gösterilerek tutuklanmıştır, 15i belediye
başkanı olan 442 seçilmiş il genel meclisi üyesi, belediye
meclisi üyesi, muhtarlar ve diğer seçilmişlerle birlikte bu 3.552
kişinin yanında gazeteci ve yazar tutukluların sayısı
70, 500ü aşkın öğrenci de hapistedir.
11 Eylül 2001den bu yana tüm dünyada, Associated Press
ajansının yaptığı araştırmaya göre -ki bunu
yetkili hükûmetlerle görüşerek, yazışarak elde etmiştir-
35.117 kişi terörden suçlanmıştır ve hüküm giymiştir.
Bunların 12.089u Türkiyededir. Türkiyede 2005te 273, 2009da 6.345,
2011de ise 6.850 kişi terörden tutuklu ve hükümlüdür.
Şimdi, gözümüzün önüne getirelim, bu Adalet
Bakanlığının çalışmaları sonucu
yargıçların durmaksızın insanları siyasi
kanaatlerinden ötürü tutukladığı, cezaevlerinin kapasitesinin de
buna yetmediği bir bakanlığın bütçesinin 2,5 kat
artırılmasının Türkiye'nin gelişmesi
bakımından nasıl bir önemi olduğunu hepinizin
sorgulamasını istiyorum.
Adalet Bakanlığı ya da Türkiye adaleti
esasen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eliyle bu fiilleri
işlemektedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu aslında bu
Kurul üyelerinin, bu Kurul seçimlerine katılanların açıkça
itiraf ettikleri gibi, Adalet Bakanlığı bürokrasisinin
gösterdiği listeyle oluşmuştur. Özellikle özel yetkili
mahkemelere yapılan tayinler, kritik denilen davalara yapılan
tayinler doğrudan doğruya Hükûmetin kontrolündedir.
Aslında bu tutuklamaların Hükûmetin
doğrudan işe karışmasıyla
yapıldığına Başbakan hiçbir şüpheye yer
bırakmayacak şekilde açık beyanlarıyla katkıda
bulunmaktadır. Şöyle demiştir Kurban Bayramında: Son KCK
operasyonlarının durmasını kimse bizden beklemesin. Yani
demek ki KCK operasyonlarına doğrudan doğruya Başbakan
nezaret etmektedir. Biz derken Hükûmetini kastetmektedir. Yani tutuklama
gibi, operasyon gibi doğrudan doğruya savcılıkların yetkisinde
olan bir yetkiyi Başbakan kullandığını,
kullandıklarını ve kullanmaya devam edeceklerini açıkça
söylemektedir. Ve aynı Başbakan bunları eleştirenlere
şunu demektedir: Yaptığınız açıklamalar teröre
destektir. Devletin içinde paralel bir devlet anlayışına müsaade
edemeyiz. Bana sorarsanız sevgili arkadaşlar, evet, Türkiye'nin 2007
4 Mayısından beri bir paralel devleti vardır. Bu paralel devlet
doğrudan doğruya Adalet ve Kalkınma Partisi ile askerî vesayetin
temsilcileri arasında kurulmuştur. Yaşar Büyükanıt ile
Tayyip Erdoğan arasında Dolmabahçede kurulan anlaşma,
mutabakat, paktla Türkiyede bir paralel devlet kurulmuştur. Eski devletin
bütün anahtarlarını Tayyip Erdoğana Yaşar Büyükanıt
devretmiştir. O günden beri Türkiyede bir paralel devlet inşa
edilmektedir. Türkiyede geçmişte askerî vesayetten yakınırken,
askerin bütün yapı üzerindeki hâkimiyetinden yakınılırken,
şimdi polis, yargıç, Hükûmet arasında kurulan, askerin bunun
tamamlayıcı bir parçası olduğu, bütünüyle Meclis
dışı bir yeni yönetim kurulmuştur.
Bakınız şu Meclise; Hükûmet, bu Meclise
açıldığı günden beri gelmemektedir. Başbakan, bir tek
gün bu Meclise ayak basmamıştır. Meclis ile Hükûmet, Meclis ile
yürütme arasında hiçbir ilişki kalmamıştır. Adalet ve
Kalkınma Partisinin il başkanları, cemaat örgütleri, iş
çevreleri bunlar arasında kurulan ittifaklarla bu devlet yürütülmektedir.
Bu devletin Meclisten kaçırıldığı yepyeni paralel bir
devlet ile yönetilmekteyiz; bunun aksini ispat edemezsiniz. Aksini ispat edecek
olan, bize, şu tutuklamalarla ilgili Başbakanın
beyanlarının yalan olduğunu söylemelidir.
Ne zamandan beri yargı işleri başbakanlar
tarafından yürütülmektedir? Ne zamandan beri insanlar başbakan
emirleriyle tutuklanmaktadır? Ne zamandan beri öğrenciler, gençler,
kadınlar başbakanı protesto ettikleri için onun emirleriyle
sürülmektedir?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Hâkim, savcı ne
iş yapar bu ülkede?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) Buyurun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Hâkim, savcı ne
iş yapar bu ülkede?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) Evet, hâkimleri ve
savcıları Hükûmetiniz tayin ettiği nispette siz de suça
ortaksınız, yargıçlar da suça ortak. Hepiniz aynı
kaptasınız!
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) Hadi ordan!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) Hepiniz aynı
kaptasınız!
BÜLENT TURAN (İstanbul) Siz hangi
kaptasınız?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Biz ordayız.
BAŞKAN Sayın Kürkcü, lütfen.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) Bugün Türkiyede,
özellikle özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, yargının
tesis edildiği, adaletin tesis edildiği yerler olmaktan
çıkartılmıştır. Bu mahkemeler, şimdiye kadar düzenledikleri
iddianameler ve verdikleri kararlarla, Türkiyede eğer vardıysa bir
gün adalet, bu adaletin yüz karası olmuşlardır.
Daha dün, Hopa davası, Hopadaki olayları
protesto ettikleri için olmayacak iddialarla hapse
tıkılmış, aylarca hapis yatırılmış olan
gençler, artık tutunulacak dal bulunmadığı için bir anda
serbest bırakıldılar.
Bundan birkaç ay önce İstanbulda Devrimci Karargâh
operasyonu. denilerek Hanefi Avcıyı hapse atmak üzere
düzenlenmiş tezgâhın yanı sıra hapse konulmuş
sosyalistler, yapılacak başka iş bulunamadığı
için serbest bırakıldılar. Bu örnekler sürüyor.
Bugün Türkiyede aslında
yargının alanı mahkemeler olmaktan
çıkmıştır. Yargı, medyada başlamakta ve medyada
bitmektedir, savunma da sokakta yapılmaktadır. Şimdi bu yeni
düzen
Eğer Hükûmet bu ısrarını sürdürecek olursa sokaktaki
mücadeleyle, halkın mücadelesiyle layık olduğu yere
gömülecektir.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Sandıktaki gibi mi?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla)
Layık olduğunuz yere gömeceğiz arkadaşlar, hiç merak
etmeyin.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) Hadi
oradan, kendi işine bak sen.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) Evet,
şimdi sevgili arkadaşlar
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Üç seçimdir gömüldünüz, üç seçimdir
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) Üç
seçimdir yükselerek geliyoruz, geleceğiz.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) Nereye
geleceksiniz?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) Sizin
yüzde 10 barajlarınızı yıkarak geldik, gelmeye devam
edeceğiz.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) Çok
beklersin.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) Adalet
değil mi? Yüzde 10 barajıyla adalet kuruyorsunuz. Bravo! Bravo!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla)
Şimdi, sevgili arkadaşlar, bu Adalet Bakanlığı
bütçesinin desteklenmesi demek, kanun hükmünde kararnamelerle yönetilen bir
ülkede
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Yeni
bir şey söyle.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla)
Savcılar ve Hâkimler Yüksek Kurulunun Hükûmet tarafından tayin
edilmiş üyeleriyle, bunlar tarafından tayin edilmiş özel yetkili
ağır ceza mahkemeleri reis ve savcıları ile bir adaletsizlik
okyanusu içerisine sokulmamız demektir.
Buna karşı partimiz mücadele
edecektir, buna karşı insanlar mücadele edecektir. Hiç kimse, hiçbir
yerde Kanunsuz bir suç ve ceza olmaz. ilkesi çiğnenerek hapse
atılamayacaktır, atılmaması gerekir. Eğer adalet olacaksa
bütün bunların gerçekleştiğini görmemiz gerekir.
Sevgili arkadaşlar, gerçekte ne
kadar reform yaparsanız yapın, ne kadar düzenleme yaparsanız
yapın, suç ve ceza yalnız ve ancak özel mülkiyetin
olmadığı yerde ortadan kalkar. İnsanlar
başkalarının mülküne, başkalarının
çalışmasına, başkalarının alın terine el
koymaya yasal olarak haklı oldukları sürece, buna haklı
görüldükleri sürece, asla ve asla ne adalet ne gerçekten suç ve cezanın
ortadan kalkması söz konusu olabilir.
Bugün Türkiyede cezaevlerine yatanlara
bakınız. Bunların yüzde 99,9unun yoksul insanlar olduğunu
göreceksiniz. Bu yoksul insanlar ya hakları için
ayağa kalktıkları ya da hakları için ayağa
kalkmasını bilmedikleri için bugün cezaevlerindedirler ve onları
cezaevinde tutmak için gene yoksullar istihdam edilmektedir. Adalet piramidinin
en altında binlerce cezaevi görevlisi son derece düşük ücretlerle 4/C
faslından istihdam ile açlık ve yoksullukla yoksulları hapsetmek
için mecbur kılınmaktadırlar.
Bu ceza düzeni, bu adalet düzeni bir reformla düzelemez
ama adaletin, yargının, yasallığın evrensel
kurallarının da Türkiye için geçerli olabileceği bir dönem
gelecektir. Bu dönem Adalet ve Kalkınma Partisi dönemi olmayacaktır.
Bu dönemin ufkunda daha çok adalet yoktur, bu dönemin ufkunda daha çok
adaletsizlik, daha çok baskı vardır çünkü bütün dünyayı saran
büyük kriz, kapitalizmin büyük krizi eninde sonunda Türkiyenin
kapısını çalacaktır. Bu krizin kapıyı
çalacağını bütün iktisatçılar, Adalet ve Kalkınma
Partisinin iktisatçıları da söylemektedir. Bu kriz Türkiyenin
kapısını çaldığında devletin ve Hükûmetin,
çalışanların direnişlerini,
başkaldırılarını, itirazlarını
bastırmak için daha çok hapishaneye, daha çok polise, daha çok güvenlik
görevlisine ihtiyacı olacaktır. Ama dünyanın her tarafında
gördüğünüz gibi, dünyanın her tarafında göreceğimiz gibi
hiçbir baskı, hiçbir zor yoksulluğun çaresi değildir.
Yoksulluğun çaresi gelirin adil bölüşümü, gelirin adaletli
bölüşümü, yoksulların kayırılması, yoksulları
kayıran iktisat politikaları, kadınları ve çocukları
kayıran iktisat politikalarıyla mümkün olabilir. O nedenle, bu
politikaların olmadığı yerde istediğiniz adalet
reformunu yapın sadece ve sadece daha çok suç, daha çok ceza, daha çok
özel yetkili mahkeme, daha çok bastırma mekanizması kurarsınız.
O nedenle ben, heyetinizin, Meclisimizin bu Adalet
Bakanlığı bütçesini reddetmesini, bu adalet
anlayışını reddetmesini, Hükûmetin, Başbakanın
doğrudan doğruya elinin girdiği bütün bu özel yetkili davalar,
mahkemeler, yargılamalar sürecinin son bulması için Meclisimizin
harekete geçmesini sizlerden talep ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlar, size de
söylüyorum, yerinizden çok bağırıyorsunuz ama: Adalet size de
lazım olabilir, olacaktır; çok oldu, bunu biliyorsunuz. Sizin
partiniz kapatılmaya kalkışıldığı zaman
yanınızda bizleri gördünüz, başkalarını değil.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ne
yaptınız?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Kimseye bardak
atmadık, kimseye kızmadık.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Yanınızda
şimdi el sıkıştıklarınızı görmediniz.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Geç onları, geç!
BÜLENT TURAN (İstanbul) Ne yaptınız o
zaman?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Yanınızda
onları görmediniz. Ama biz adaleti karşılıksız
savunuyoruz. Kendine Müslüman değiliz sizin gibi.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Kapatma davasında ne
yaptınız?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Biz kendine Müslüman
değiliz. Biz, bütün yoksulların hakkı için, bütün ezilenlerin
hakkı için mücadele etmeye devam edeceğiz bu ezilenlerin
arasında siz de olsanız. Adalet size de lazım olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜLAY DALYAN (İstanbul) Şehit aileleri için
ne yaptınız?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kürkcü.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
üçüncü konuşmacı Sırrı Süreyya Önder, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Önder.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli üyeler; İçişleri
Bakanlığı ile ilgili konuşacağım fakat bunu hem
Plan ve Bütçe Komisyonunda hem İçişleri Komisyonunda hem de
değişik vesilelerle yeterince yaptığımızı
düşünüyorum. Biraz daha derde derman olması kabilinden bugüne kadar
içinde yaşadığımız bu haksız savaş, bu
kardeşliğin hukukunun kaybolması bahsine dair herkesin ama
herkesin her yöntemin ama her yöntemin kullanıldığı, bir
tek bir yerin kullanılmadığı bir şey var. Bir tek
Meclis bu işlerde devreye girmedi. Savaş tezkeresi onaylamaktan
başka pek bir iş gördüğü söylenemez. Onun için, yüce Meclis bu
konuda ne yapabilir? Bir şey yapabilir miyiz, yapmalı
mıyız? Bu ülkenin en mühim sorunu bir yerde dururken biz yokmuş
gibi davranabilir miyiz? Buna dair biraz hasbihâl edeceğim polemik
havasından uzak.
Satrancın nasıl icat edildiğine dair bir
Hint efsanesi vardır. Denir ki, bir bey iki çocuğuna
hükümranlığı altındaki toprakları devretmiş.
Sonra bunlar, bu iki kardeş birbirlerine düşmüşler. Birisi
diğerini öldürmüş. Kardeş katli orada ağır bir
suçmuş. Baba çağırmış, hayatta kalan kardeşe yani
kardeşini öldürdüğü savlanan kardeşe ceza verecek. Onun üzerine
demiş ki: Ben öldürmedim. Ve bugün bildiğimiz satranç
tahtasını çizerek orduları konuşlandırmış.
Bak demiş, Biz böyleydik, o şu hamleyi yaptı, ardından
ben şöyle geriye çekildim. O şunları sürdü. Ben şöyle
kuşattım. En sonunda öyle bir açmaza geldi ki şah mat
dediğimiz mesele gerçekleşti. Biraz bugün yaşanan durum da artık
kimin gerçekten kimi öldürdüğü tıpkı bu efsanedeki gibi
belirsizlikler içermektedir.
19uncu yüzyıl, Batıdaki, biraz tarihsel
olarak bakarsak, Batılı bütün tarihçilerin dediği gibi,
imparatorluğumuzun en uzun yüzyılı olmuştur. İkinci
Viyana kuşatmasından sonra gerileyen Osmanlı bunun sebeplerini
araştırmaya koyulmuş ve -vaktimiz yok, fazlaca tarihine
girmeyeyim, özetleyerek geçeyim- biz bu savaşı ya da bu ülkeyi, bu
sınırları savaş meydanlarında kaybettik, orayı
toparlarsak tekrar eski günlere döneriz düşüncesi hâkim olmuş. Bunun
üzerine hepinizin bildiği reform çabaları başlamış ama
bu reform sadece orduyu ve askerî alanı düzenlemekle
sınırlı kalmış. Oysa bunun içsel, dışsal bir
sürü sebebi vardı. Bugün yaşanan da meseleye salt güvenlik
konseptiyle bakmanın tarih boyunca, salt bir güvenlik meselesiymiş
gibi bakmanın
bizi getirdiği yeniymiş gibi duran bir yol. Biz, bu savaşı
Otuz yıldır yürütülen bir savaş, kaybedilmiş bir
savaştır. Bunun kendi kendimize istediğimiz kadar
propagandasını yapabiliriz. Otuz yıl sürmüşse, böyle bir
devlet için bu kaybedilmiş bir savaş anlamına gelir. Şimdi
yapılmakta olan, yeniden bir güvenlik konseptine dönmek ve sanki cepheyi
tahkim edersek bu meseleyi tasfiye edermişiz yanılgısına
kapılmak. Oysa, derinlerde bu meselenin sosyal, kültürel, demokratik
haklardan kaynaklanan sorunlar gibi birçok önemli başlığı
var.
Size, sayın
üyeler, çok önemli bir şey anlatmak istiyorum. 1922de bugün Musul
civarı, Kuzey Irak diye sizin andığınız
coğrafyada, Derbent ve Revanlıda Türk Yarbay Özdemir Beyin
komutasında 80 kişilik bir milis, İngilizleri 3 kez yenilgiye
uğratmıştır, 3 kez. 80 kişilik bir Türk milisinden
bahsediyorum. O kadar İngilizler çıldırmışlardır
ki savaş hukukunu bile yok sayarak, bu kentleri 3 kere uçakla tepeden
bombalamak zorunda kalmışlardır. Peki, Yarbay Özdemir Bey,
sadece bu 80 kişiyle mi bu bozgunu yaşatmıştır?
Hayır, oradaki Kürt milisler, yaklaşık 15e yakın Kürt
aşireti ve onların milisleri Yarbay Özdemir Beyin komutasında
bu bozgunu yaşatmışlardır.
Aynı
coğrafyaya 1925te bakıyoruz; bir Kürt isyanı var. Peki, ne oldu
da bu üç sene? Üstelik bu Kürt isyanı İngiliz iş
birlikçiliğiyle itham ediliyor bugün tarih önünde. Peki, ne oldu da bu
Bir an için İngiliz iş birliğini de olmuş varsayarsak bile sormamız gereken soru
bugüne çok ışık tutuyor. Üç senede ne oldu İngilizle
savaşan bu Kürt döndü bu tarafa yöneldi? Bunun bir tek cevabı var,
bugünün bütün sorunu da orada yatıyor. Bunun anlamı kıymetli
arkadaşlar, biz kavramının içini ne kadar geniş ya da dar
tutmamızla alakalıdır. Bizler son yüzyılımızda bu
biz kavramının içini en dar anlamıyla kullanarak neredeyse
bene indirdik, tekçil bir anlayışa. Oysa biz kavramı
geniş tutulduğu zaman tarihte neler yapılabildiğinin
yüzlerce örneği var.
Size başka
bir fotoğraftan daha bahsedeceğim. Konuşmamın sonunda da
vakit kalırsa bir fotoğraf daha anlatacağım size.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Kalırsa bir tane daha, keyifle dinliyoruz.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) Olur.
Adapazarında
Birol Elmas diye bir jandarma vardı sevgili arkadaşlar, Hakkâri
Çukurcadaki çatışmada hayatını kaybetti. Bu vesileyle,
hayatını kaybeden herkese Allahtan rahmet diliyorum, Kürt, Türk,
gerilla, asker, polis, imam, kim olursa. Biz kavramının içini
geniş tutmak biraz böyle düşünmekten geçer.
Bu Birol Elmas
öldüğünde ortaya çıktı ki bunun evinin, bu Jandarma
Çavuşumuzun evinin elektriği borcundan dolayı kesik. Annesi
engelli bir çocukla beraber, kocasını çoktan yitirmiş, hayata
tutunmaya çalışıyor. Ana borcu bin liradan az, icraya
verilmiş, 2.200 lira olmuş. SEDAŞ denilen özelleştirme
belasıyla, sermayeye peşkeş çekilen dağıtım
şirketlerinin, ne yaptığı belirsiz, ne ürettikleri
belirsiz, ekonomiye ne
kattıkları belirsiz. (AK PARTİ sıralarından cık,
cık, cık sesleri)
Cıklamayın, böyledir. Üretim
yapılmayan bir alana siz bu halkın kaynaklarını
peşkeş çekemezsiniz. Sattığınız, çocuklarınızın
geleceğidir. Neoliberal vahşi kapitalist sistem böyle bir
şeydir. İnsanlığı alır. Ne oldu müminin
celadetine? Siz vaktinde bunlara çok itiraz ederdiniz, şimdi neredeyse
imanın şartı sayacaksınız. (BDP sıralarından
alkışlar) Onun için, tekrar Birol Elmas kardeşimize dönelim.
Yok, ben bir ajitasyon yapma derdinde değilim. Eğer kalbinizi
açarsanız, önemli şeyler söylediğimi düşünüyorum.
Bu borç, ölüm haberi geldiğinde
-şehitlik meselesine nasıl baktığımı
bildiğiniz için o kavramı kullanmıyorum- kim tarafından
ödeniyor biliyor musunuz? SEDAŞ çalışanları
tarafından. Sizin çoluk çocuğumuzun kaynaklarını verip
özelleştirdiğiniz, trilyonlarca, bir şey katmadan
aldığı gelirle satın alma bedelini ödeyen firma, şu
fukara çocuğun ödeyemediği -hayatını da bu vatan
uğruna vermiş- Bu 2.200 liranın da üstünü çizelim.
dememiş. Siz sosyal yardım meselesini, efendi, sosyal yardım
meselesini inayete bağladınız. Bu hamiyet değildir.
Hamiyet, bunu yasal güvence ve çerçeveye bağlamaktır. Yani Geliri
şu kadar liranın altında olan herkes, insani şu kadar
elektrik tüketimini ücretsiz olarak yapar, şu kadar suyu ücretsiz olarak
kullanır
Bunun adına sosyalizm diyorlar.
İnsanlığın bugüne kadar kurduğu en güzel
düşlerden birisi.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa)
Sosyalizm mi?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Sosyalizm ya! (AK PARTİ sıralarından Çöktü sesleri)
MÜSİADdan gelince bunu kavramak
mümkün değil tabii ki! (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu askerimizin
parasını
Bana laf atarken dikkatli olun.
Bakın, ben çok seviyeli bir üslup tutturmaya gayret ediyorum, raydan
çıkartmayın, şu bardağı da şuradan
atmayayım. (Gülüşmeler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Ne güzel söyledin ya!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) E, siz de gruba biraz
bence telkinde bulunun.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Siz bunu
yapmazsınız.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Espri
yapılacak konu değil.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Evet, evet, espri...
Espri yok zaten ortada, kendinizi bilseniz oturup ağlarsınız.
(CHP sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN Sayın Önder, lütfen, Genel Kurula
hitap edin. Karşılıklı konuşmayın lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bu SEDAŞın
gariban işçileri bu askerin elektrik borcunu kapatıp ondan sonra
gelen taziyeleri kabul etmek zorunda kalmışlar. Bu fotoğraf bu
ülkedeki savaşı en iyi anlatan fotoğraftır arkadaşlar.
Yoksul çocuklarını bilmedikleri, sebebi olmadıkları,
dahillerinin olmadığı, istense, yeterli gayret sarf edilse
şu Meclis Ben Meclisim yahu ülkemde bu kadar kan gölü, bir inisiyatif de
ben koyayım. dese, Şurada 3 genel başkandan ibaret değil,
ben de şahsi bir adamım buradaki en mütevazı vekilin
arkasında 40-50 bin seçmenin oyu var, işte geldik gidiyoruz bir
devreye girelim, Allah için, insanlık için bir feraset, bir akıl,
ortak akıl devreye sokalım. diye düşünseydi ölmeyecek olan
gençlerden birinin küçük bir hikâyesi.
Şimdi, devlet ne yaptı? Devlet yeni bir
güvenlik konseptine itibar etti, mimarları da aramızda. Bu da
Türkiyedeki sağcılığın geleneksel
hastalığı olan enstrümantalizm ile malûl bir anlayış
yani eldeki belgeye, bilgiye, istihbarata lüzumundan ve gereğinden fazla
önem atfetmek. Kim kiminle konuşuyor biliyoruz. O, öyleyse tamam, biz bu
meseleyi çözeriz. Kim, kime, neyi demiş farkındayız. Peki,
mesela merak ediyorum hiç şunu düşünüyor musunuz: Bu AK PARTİ
İktidarı yüzde 50yi nasıl aldı? Yüzde 50 bu iktidara
nasıl sağlandı? Bu güvenlik enstrümanı yani bunun üzerine
bina edilen politika birazcık şöyle gelişti: Milliyetçi Hareket
Partisine büyük bir operasyon yapıldı, Cumhuriyet Halk Partisine de hakeza. Cumhuriyet Halk
Partisinin başına gelen Genel Başkanının aidiyeti
geleneksel muhafazakâr kitleye öyle bir sunuldu ki Bakın, aman Allah
korusun, Aleviler geliyor. diye. Diğer partinin elinden milliyetçilik
silahı olduğu gibi alındı. Bu böyle olunca, çok basit bir
matematik denklem. Gelip BDPye oy verecek hâlleri de olmadığı
için, bu seçmen AK PARTİde ağırlıklı olarak
toplandı.
Bunu
yapan AK PARTİ değil arkadaşlar, bunu yapan dünyanın
kaderine hükmeden daha büyük güçler. Belki AK PARTİnin haberi bile
yoktur. Şimdi, bu yüzde 50
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Dinlerseniz, anlayacaksınız. Bugüne kadar dünyanın
patronu İran, Lübnan, Suriye versus İsrail denkleminin yani bu
tahterevallinin artık dünyaya nizâmât vermeye muktedir
olmadığını gördü. Siz, bu denklem üzerine keşke biraz
kafa yormuş olsaydınız. Bunlara dediler ki: Siz birer adım
geri çekileceksiniz, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu,
Sayın Davutoğlu ikilisi de birer adım öne çıkacak.
Orta Doğuda 300 milyon kredi
kartı kullanmayan insan var, alışveriş merkezlerine
gitmeyen insan var ve dünyadaki fonlar artık dağlar gibi, bunu
satacak yer lazım. Bunu satmanın en etkili yolu insanları
tüketici yapmak. Burada da böyle bir potansiyel var. Onun için, yeni dünya,
yeni dünya konsepti, artık bunlarla savaşmaktan çok bunları
sistemin içine çekme telaşında. Bunun için de siz, Allah bilir, bizim
Afgan ordusunda bağbanlık yaptığımızı da
düşünüyorsunuzdur. Onun için, bunları Türk askerini
Amerikalının dediği gibi Sizin tek ihraç malınız var,
ordunuzdur. dedi. Türk askerini, Orta Doğudaki emperyalist
çıkarların bir enstrümanı olarak, bir boynuzu olarak kullanma
projesidir bu. AK PARTİ bunun farkında bile değildir belki. Ama
resme biraz daha geri çekilip
baktığımızda olan biten bundan ibarettir, yoksa bu
tutarsızlıkları açıklamanın başkaca bir yolu
yoktur.
Şimdi, peki, niye bu güçler Kürtleri kurban ettiler?
Sizin bilip bilmeden tekrarladığınız bir söz var: Paralel
devlet kurmak istiyorlar. KCK dediğiniz proje, bir paralel devlet
projesidir. Bunu duyunca da neuzübillah, sanki böyle bir ateşe
basmış gibi
Aslında doğru söylüyorlar, yani bu teşhis
yanlış değil. Paralel bir sistem desek tam yerine oturacak
fakat bu sistem
Bakın, Kürtlerden federasyonu isteyen Kürdü devlet
töreniyle karşılayıp Türk Bayrağının önünde
Kur'an-ı Kerim hediye etti bu devlet, çok önemlidir. Onu
Diyarbakırda karşılamaya bir KCK operasyonunda
tutuklananların yarısı kadar adam gitmedi.
Şimdi, o arkadaşımız federasyonu
savunuyordu, bağımsızlığı savunanlar var. Devlet
bunlara hiçbir şey demiyor. Biz bu toprağın içinde
kalacağız. diyen yapılanmaya Kaderimiz bir. diyen
yapılanmaya çok öfkeli, niye? Sistemi reddediyor da ondan. Egemenler
sistemin reddedilmesine tahammül edemezler, aha bu 300 milyonun kredi
kartı müşterisi yapılması gibi bir zaruret vardır.
Cumhuriyet dediğimiz rejim arkadaşlar, bundan
yaklaşık yüz yıl önce kendi zorunluluklarımıza
yarattığımız imkânın adıdır. Siz bu
zorunluluğu -bu toprakların hastalığıdır- bir
iman hâline getirdiniz. Onun için, sadece yetiştirilme tarzı,
eğitimi düşman ve dost, suçlu ve devlet konseptine göre
konuşlanmış olan ordu ve polisle bu işi çözeceğinizi
zannettiniz. Oysa -vakit oldukça konuşacağız- kökeninde böyle çok
büyük bir mesele var. Büyüklüğü büyük ama bu iradenin üstünde değil, bu iradeden daha
fazla değil. Bir kez gönlümüzü yatırsak, Ya, biz ne yapabiliriz bu
konuda? desek, Meclis olarak inisiyatif alsak... Bir tek biz inisiyatif
almadık. Aldıysa bu Meclis ve ben bilmiyorsam, birisi söylesin. Bu
Meclis inisiyatif alırsa, yaylacı vekiller de buna dâhil olursa...
Adnan Ağabey sana bir kere sataştım, hakkını
kullanamadın, onun için sataşmam artık. Bir kez gönlümüzü buna
yatırırsak bu sorunun bir haftalık ömrü vardır.
Peki, niye bu meseleye, bu kadar bigâne
kalınıyor?un cevabı bizim tıpkı dünkü şike
oylamasında olduğu gibi, kendi benliğimizi,
vicdanımızı, kendi siyasi aklımızı seferber etme
ihtiyacı hissetmememizden kaynaklanıyor.
Bakın, ne polise değindim ne
askere değindim, hiç kimseye bir şey söylemedim. Bir tarihî konsept
ortaya koymaya çalıştım sürenin elverdiğince.
Sözlerimi bitirirken bu işi
güvenlikçilerin elinden alalım, Meclis olarak biz bu işe müdahil
olalım diyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Önder.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ben de
size teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN AK PARTİ Grubu
adına birinci konuşmacı Mehmet Doğan Kubat, İstanbul
Milletvekili.
Süre beş dakikadır tüm
konuşmacılar için.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Biz içmek için kullanıyoruz.
Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekilleri; 2012 yılı mali yılı bütçe
tasarısı görüşmelerinin dördüncü turunda Adalet Bakanlığı
bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kamu
hizmeti olan adalet hizmetlerinin aksamadan ve gecikmeden işlemesi
niteliğinin bir gereğidir zira geciken adalet, adalet değildir.
Adalet hizmetlerinin etkili, verimli ve hızlı işlemediğinde
görünürde şeklen bir adalet olsa da gerçekte, aslında bir
adaletsizlik söz konusudur. Adalet ve yargı
hizmetlerinin etkin ve verimli biçimde yürütülebilmesi için yargının
bağımsızlık, tarafsızlık ve
şeffaflığının tam olarak temini, mevzuat
altyapısının güncelliğinin sağlanması, mahkemeler
teşkilatının etkin biçimde oluşturulması, hâkim ve
savcılarla yargı personeli altyapısının nitelik ve
nicelik yönünden geliştirilmesi, bilgi teknolojilerinin tam olarak
kullanılması, yargının mali kaynaklarının
güçlendirilmesi, dava yığılmasının önlenmesi,
uluslararası adli yardımlaşma sisteminin güçlendirilmesi, adli
yardım sisteminin oluşturulması, sanık ve mağdur
haklarının korunması, insancıl bir infaz sisteminin
kurulması, icra ve iflas sisteminin etkinliğinin
sağlanması, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin
geliştirilmesi, hukuk eğitiminin güçlendirilmesi, avukatların
yargısal iş ve işlemlere etkin katılımının
da sağlanması gerekmektedir.
Bu hedeflere yönelik olarak geçmişte,
İktidarımız döneminde -2001de de gerçi yapılan anayasa
değişikliği de buna katkı sağlamıştır-
önemli yasal ve anayasal değişiklikler
yapılmıştır ve şu an Adalet
Bakanlığının 2009 yılında bütün yargı üst
düzey kuruluşlarıyla, barolarla, üniversitelerle ve bütün ilgili
kurumlarla istişareler ve tartışmalar sonucu
hazırladığı Yargı Reformu Stratejisi ile 2010-2014
yıllarını kapsayan stratejik planda bu konularda, bu alanlardaki
eksikliklerin de önümüzdeki kısa süre içerisinde tamamlanması
hedeflenmiştir.
Değerli milletvekilleri, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin başlangıcında insan
hakları ile temel özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesinin
dünyada barış ve adaletin temelini oluşturduğu, bu hak ve
özgürlüklerin sağlanıp korunabilmesinin ise her şeyden önce
gerçek demokratik bir siyasal rejimin varlığı, öte yandan insan
hakları konusunda üyelerin ortak bir anlayış ve
ortaklığa saygı esasına bağlı olduğu
belirtilmiştir. Bu anlayış, esasen bizim kültürümüzde Adalet
mülkün temelidir. anlayışının da bir ifadesidir
aslında yani adalet, devlet ve toplum düzeninin temelidir, hukuk
devletinin özüdür. Yasa koyucunun temel görevi de adaleti gözeten hukuku
oluşturmaktır.
Alman hukukçu G. Radbruch Hukuk adalete hizmetle yükümlü
bir düzen ve düzenlemeden başka bir şey olarak asla
tanımlanamaz. demektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de hukuk devletinin
tanımında, hukuk devletinin bir unsuru olarak her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup, bunu geliştirerek sürdüren devlet olarak
tanımlamıştır.
Değerli milletvekilleri, hukuk devletinin öncelikle
eşitlik ve adaleti esas alan bir yapılanmayı öngördüğü
kuşkusuzdur. Yasa koyucu hukuk devletinin bu niteliklerini yaşama
geçirmekle yükümlüdür. Bu bağlamda, hukuk devletinde yasa koyucu
yalnız yasaların Anayasaya değil, evrensel hukuk ilkelerine
uygun olmasını da sağlamakla yükümlüdür. Temel hak ve
özgürlüklerin anayasal güvencelere bağlanmasının yanı
sıra bunların etkin ve amacına uygun olarak kullanılmasını
sağlayacak olanakların geliştirilmesi de hukuk devletinin bir
gereğidir.
Nitekim ülkemizde Kopenhag Siyasi Kriterleri çerçevesinde
demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanında son
yıllarda çok önemli reformlar yapılmıştır. En son 2010
12 Eylül referandumuyla, Anayasada pozitif ayrımcılıktan çocuk
haklarına, sendikal özgürlüklerin genişletilmesinden Kamu
Denetçiliği Kurumunun kurulmasına, askerî yargının görev
alanının daraltılmasına, Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruya, YAŞ ve HSYK kararlarına yargı yolunun
açılması, HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapılarının
değiştirilmesi, daha demokratik usuller oluşturulmasına
yönelik adımlar atılmıştır.
Adalet, hak ve hukuku gözeterek insancıl
duyguları rahatlatan soyut ve evrensel bir kavramdır. Hakların
çiğnenmemesi, haklıya hakkının teslimini gerekli
kılar. Adaleti sağlamakla görevli bilinen yargı gücünün
bağımsızlığı da bu anlamda önemlidir.
Yapılan reformlarla yargının
bağımsızlığı noktasında çok ciddi garantiler
getirilmiştir, yargı bağımsızlığı adil
yargılanmanın temel unsuru olarak anayasal düzeyde garanti
altına alınmıştır.
Sürem yetmediği için hepinizi saygıyla
selamlıyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kubat.
AK PARTİ Grubu adına Ramazan Can,
Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Adalet Bakanlığı
bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum.
3 Kasım 2002 öncesinde her şeyi geriden
izleyen, kendisinin üretip devletleştirdiği yazılı hukuka
göre milletiyle mahkemelerinde sürtüşen, millete güvenmeyen, hep içe
doğru patlayan, yayılan, genişleyen, hastalık irisi hantal
bir devlet vardı. Artık dünya dünkü dünya, Türkiye ise dünkü Türkiye
değildir. Dünya küçülürken büyüyen yepyeni bir Türkiye vardır.
Artık demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, adaleti arzulayan bir millet
var ve bu talebe cevap veren güçlü bir AK PARTİ Hükûmeti var.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yıl 1936, İktisat Vekili Celal Bayar bütçe konuşmasında
diyor ki: Hükûmet binaları perişan, adliye binaları
perişan, ben burada çalışanların muhakemesini
kaybedeceklerinden korkuyorum. Altmış dört yıl sonra, Yargıtay
Başkanı 2000 yılında yaptığı konuşmada,
kendisine gelen bir mektuba atfen diyor ki: Bir hâkim mektubunda Ben bir
yıl önce çürük raporu verilen adliye binasında duruşma
yapıyorum, tavandan yağmurlar yağıyor ve kovalar duruyor
-böyle bir ortamda duruşma yapıyor- ancak bu adliyede görev yapmaktan
bile
Mesleğimi çok seviyorum. diyor. Bugün ise, 145 modern adliye
binası tamamlanmış, cumhuriyet tarihinde yapılanların
5 misli adliye binası yapılmış, toplam kapalı alan
ENGİN ALTAY (Sinop) Çüş!
RAMAZAN CAN (Devamla) - Sayın Başkanım çüş
diye bir hitap geldi.
ENGİN ALTAY (Sinop) Cumhuriyet tarihiyle
uğraşılmaz bu Mecliste. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Hangi sayın milletvekili söylediyse
lütfen gelsin burada özür dilesin. Lütfen
Hiç yakışıyor mu şu Meclisin
mehabetine!
Aynı açık yüreklilikle ortaya çıksın
Ben söyledim. desin ve özür dilesin.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bu kürsüde
konuşana çüş denmez.
BAŞKAN Lütfen
(AK PARTİ
sıralarından Sayın Başkan, ceza verin. sesleri)
Sayın Can, lütfen oturur musunuz.
Sayın milletvekili
Hangi milletvekiliyse açık yüreklilikle
çıksın ortaya ve özür dilesin.
ENGİN ALTAY (Sinop) Benim, ben.
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) Geliyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Özür dile.
BAŞKAN Lütfen ama
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Sinop Milletvekili Engin Altayın,
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Cana konuşması
sırasında attığı laf nedeniyle kastını
aştığına ve sözünü geri aldığına ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Parlamento
BÜLENT TURAN (İstanbul) Yuh be!
ENGİN ALTAY (Devamla) Kim o Yuh diyen?
BAŞKAN Hayret bir şey! Hayret bir şey!
ENGİN ALTAY (Devamla) Parlamento, cumhuriyet
tarihiyle hiç bu dönemki kadar uğraşmadı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne alakası var?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sizin bu cumhuriyet
tarihiyle, sizin bu cumhuriyet tarihiyle derdiniz nedir bilmiyorum.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Özür dile!
ENGİN ALTAY (Devamla) Otur, konuşma sen!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Özür dile!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bir milletvekilinin, bir
milletvekilinin
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri,
dinleyeceğim özrünü. Bir saniye
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bir milletvekilinin bu
kürsüye gelip Cumhuriyet tarihinde yapılanların 5 katı kadar
adliye binası yaptık. ifadesi benim garipsediğim bir ifadedir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Doğru.
BAŞKAN Bir saniye
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Doğru
Niye
dokunuyor?
ENGİN ALTAY (Devamla) Doğru da değildir.
Sarf ettiğim kelime kastı aşmış olabilir
BAŞKAN Lütfen özür dileyin Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla)
ama bir AKP milletvekilinin
her vesileyle bu kürsüye gelip cumhuriyet tarihiyle
uğraşmalarını da kınıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Lütfen Sayın Altay, lütfen
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Böyle bir
şey olmaz efendim! Özür dilesin!
BAŞKAN Sayın İnce, Sayın İnce,
lütfen
Özür dileyecek Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) Başkanım, kastı
aştığımı söyledim ya!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, lütfen milletvekili özür dilesin.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan, özür dilesin!
ENGİN ALTAY (Sinop) Kastı
aştığımı söyledim. Daha ne söyleyeceğim?
BAŞKAN -
Hayır, kullandığınız kelimeden dolayı özür
dileyeceksiniz Sayın Altay. Lütfen ama
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Özür dile!
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan,
bana bir söz verir misiniz?
BAŞKAN Lütfen
Özür dileyeceksiniz Sayın
Altay, lütfen.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) Tekrar altını
çiziyorum: Bu kürsüde cumhuriyet tarihiyle uğraşılmasına
tahammül edemiyorum.
BAŞKAN Sayın Altay, o ayrı bir konu.
ENGİN ALTAY (Devamla) Tahammül edemiyorum
kardeşim.
Söylediğim kelime kastı
aşmıştır; geri alıyorum.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Böyle terbiyesizlik
olur mu? Özür dile!
ENGİN ALTAY (Sinop) Sana mı
soracağım be!
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye...
ENGİN ALTAY (Sinop) Uğraşmayın bu
cumhuriyet tarihiyle daha fazla.
BAŞKAN - Buyurun Sayın İnce, yerinizden
lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) Kürsüden
BAŞKAN Hayır, oradan, kürsüden yer verecek
bir konu yok sizinle ilgili. Yerinizden söz veriyorum; oturun lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkanım, özür
dilesin. Sahte cumhuriyetçiler diyemez. Arkadaşımıza sahte
cumhuriyetçi diyemez. Lütfen aynı tavrı göstermenizi istirham
ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan,
konuşamıyorum. Süremi yeniden başlatın.
BAŞKAN Anlaşılıyor, buyurun.
Sayın milletvekilleri, lütfen
MAHMUT TANAL (İstanbul) Lütfen Başkanım
bu olaya müdahale edin. Olacak şey değil bu!
BAŞKAN Söylediğini anlamadım Sayın
Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim, lütfen
Bu olacak
iş değil.
BAŞKAN - Tutanakları getirtip, aynı
şeyi yaptıysa özür dilettiririm.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Değerli
arkadaşlarım
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler) Bir dakika oturur musunuz. Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri,
Refik Bey, Refik Bey
(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.06
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 33üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi dördüncü tur görüşmelerine devam
edeceğiz ancak Sayın İncenin bir söz talebi vardı.
Buyurun Sayın İnce.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, konuşan hatiplerin cumhuriyet dönemiyle hesaplaşma
derdine girmemeleri ve 2012 bütçesini tartışmaları
gerektiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, biz burada 2012 bütçesini
görüşüyoruz, cumhuriyet tarihi bütçesini görüşmüyoruz. Cumhuriyet
tarihi ile sadece asker kaçaklarının torunlarının
hesabı olabilir, başka kimin hesabı olabilir? 1923 bütçesinde
devletin 10 lira parası varsa Osmanlıdan kalan borç 70 liradır,
bütçenin 7 katıdır. Bu insanlar yokluklarla Sümerbankı, Etibankı
yapmışlar, demir yollarını kurmuşlar, modern bir cumhuriyet
yaratmışlar. Onlara dua edelim, şükredelim, teşekkür
edelim. Biz şimdi 2012 bütçesini tartışalım. İkide birde
her kürsüye çıkan cumhuriyet dönemiyle hesaplaşma derdine girerse
insanlar ağır tahrik altına girer ve bazen de şık
olmayan sözler ağzından kaçabilir. Bundan vazgeçelim ve biz 2012
bütçesini tartışalım diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Yalnız, lütfen sözle ilgili de iki
kelime edin Sayın İnce. Yani burada söylenecek söz değil.
Lütfen, arkadaşınız Sayın Milletvekili özür dilemedi hiç
olmazsa siz dileyin. Bu büyüklüktür, bu erdemdir.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Sözünü geri
aldı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
sözünü geri aldı.
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri
Lütfen Sayın Tanal, oturunuz yerinize. Grup
Başkan Vekiliniz konuşuyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
Sayın Arkadaşım, Değerli
Milletvekilimiz sözünü geri aldığını söyledi.
Dolayısıyla, ben cumhuriyet dönemi
BAŞKAN Sayın İnce,
anlaşıldı.
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir dakika, bir dakika
Bir
dakika Sayın Başkanım, bir dakika
Arkadaşım çıksın Ben cumhuriyet
tarihine yanlış bir şey söylediysem özür dilerim. desin, hemen
ben de çıkayım Engin Altay adına özür dileyeyim; söz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hayır
efendim, hayır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Ünal.
6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünalın, cumhuriyetle bir sorunu olmadıklarına ilişkin
açıklaması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet tarihi hiç kimsenin
tekelinde değildir. Hepimiz cumhuriyetin çocuklarıyız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ve bir siyasi parti,
cumhuriyeti tekeline alamaz ve maalesef, 2011 seçim beyannamesinde Cumhuriyet
Halk Partisinin Biz cumhuriyeti kurduk ve egemenliği millete verdik.
ifadesi şunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Arkadaşlar,
şundan vazgeçin: Biz, hepimiz cumhuriyetin çocuklarıyız. Bizim,
cumhuriyetle bir sorunumuz yok ama maalesef cumhuriyetin Cumhuriyet Halk
Partisi diye bir sorunu var ve artık bunu buradan çıkmak
zorundayız.
Biz burada konuşurken bir kıyas yapıyoruz,
diyoruz ki; şu, şu, şu tarihlerde şu kadar şu
olmuştur, bizim dönemimizde de bu olmuştur. Bizim ne Osmanlıyla
ne cumhuriyetle ne dünle ne bugünle hiçbir sorunumuz yok ve bu Mecliste de
böyle ifadeler bugüne kadar kullanılmamıştır, zeka eseri
olan hicivler belki olmuştur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
İ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Adalet Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Adalet Bakanlığı2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim
Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin
Hesabı
K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1.- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri
Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Benim cumhuriyetle hiçbir problemim yok, mukayese etmek
açısından söyledim bunları. Cumhuriyete saygım var, hele
demokrasiyle taçlandırılan cumhuriyetin başım üstünde yeri
var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demokrasinin biricik sigortası yine ve ille de demokrasidir. Demokraside
hukuk, adalet süzgecinden, devlet de adil hukuk süzgecinden geçirilirse ortaya
hukukun üstünlüğü çıkar. Hukukun idesi de adalettir. Hukukun
kimliği, adaletin muhtevası evrenseldir, ülkelere göre
değişmez. Hukuk kurumsal adalettir. Demokraside devletin
dokunduğu her şey hukuka dönüşmelidir. Devlet, çok hukuk az
devlet formülünde hukukun üstünlüğünü yaşama geçirirse devleşmez
ama gerçek devlet olur. Devlet hukuka saygılı olduğu oranda,
hukuk da insanları özgürleştiği oranda güç kazanır. Hukuku
demokrasilerde milletin kendisi veya temsilcileri düzenler, yürütme uygular,
yargı da denetimi yapar. Denetimi yapan yargının
bağımsız ve tarafsız olması gerekir. Hukukta kimse
kendi kendisinin yargıcı olamaz. Bağımsız ve
tarafsız yargı, yasama ve yürütme
ayrılığının en önemli teminatıdır. Türk
geleneğinde yargının bağımsızlığı
hep tartışma konusu olmuştur. Nitekim yüzyıllar önce
Serasker Bedrettin Divan bağımsız, hüküm yasal olmalıdır
demiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
maalesef siyasete bulanmış ya da politize olmuş, adaleti siyaset
terazisinde tarttığı izlenimini uyandıran yargı,
Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 ucubesini icat
etmiştir. Gazete kupürlerinden iktidar partisine kapatma davası ikame
eden bir Yargıtay Başsavcısı, şekilden esasa girerek
kendi Anayasasını ihlal eden Anayasa yargısı siyasetin ta
göbeğine düşmüştür.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kara
Avrupası ve özellikle Fransadan etkilenen ülkemizde devlet merkezli
cumhuriyet rejimi vardır, devlet her yerde hazır ve
nazırdır. Bu ülkelerde hukuku üreten temel güç devlettir. O yüzden
hukuk hep devletten yanadır, hukuk taraftır, bu nedenle özel
hukuk-kamu hukuku ayrımı çıkmıştır. Burada hukuk
edilgen, devlet etkendir, vesayetçi devletin yukarıdan aşağıya
tanzim ettiği bir anayasa vardır. Bu anayasayla devlet
sınırlanmak istenmişse de bu mümkün değildir. Her ne
suretle olursa olsun hukuk ve adalet hiçbir zaman hiçbir nedenle hikmeti
hükûmete kurban edilmemelidir. İşte, bu nedenlerle AK PARTİ
hükûmetleri güven veren bir adalet sistemini ve insan haklarına
dayalı, hukukun üstünlüğüne inanan, çağdaş ve eksiksiz tam
demokrasiyi inşa ediyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
artık Türkiyede, Türkiye'nin en ücra ve en ıssız
köşelerine kadar en ucuz, en hızlı adaleti dağıtan,
kürsülerinde siyaseti değil, hukuku referans alan, yasalara ve Anayasaya,
hukukun genel ilkelerine, AİHM kararlarına bağlı,
tarafsız, tam bağımsız, hukukun üstünlüğüne inanan,
kürsüye çıkarken ideolojisini mahkemenin eşiğinde bırakan
hâkimler vardır, var olacaktır. Artık Türkiyede darbeciler
karşısında postala selam çakan, brifing alan,
Vicdanımız ile cüzdanımız arasında
sıkıştık. diyen, kendi Anayasasını kendi ihlal
eden yüksek anayasa yargıcı da yoktur. Artık Türkiyede
Cumhurbaşkanlığı seçiminde siyasetin göbeğine
düşmüş, 367 ucubesine imza atan Yüksek Mahkeme yargıcı da
yoktur. Artık Türkiyede hukuk var, adalet var, tam
bağımsız ve tarafsız yargı var. Artık Türkiyede
milletin iradesine, siyasetin vatandaşla yapılmasına engel
oluşturan, sivil iradeye baskı kuran, her türlü apoletli
anlayışa, sivil postalcılara, muhtıracılara
karşı duran, meydan okuyan bir milletin iktidarı AK PARTİ
var.
Artık Türkiye değişmiştir. Artık
Türkiyeyi yöneten
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RAMAZAN CAN (Devamla) Hayırlı uğurlu olsun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Can.
AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı
Fehmi Küpçü, Bolu Milletvekili.
Buyurun Sayın Küpçü. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FEHMİ KÜPÇÜ (Bolu)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 mali yılı
bütçesinin Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu bütçesi üzerinde grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Günümüz infaz anlayışı suç işleyen kişilerin
rehabilitasyonunu sağlayarak yeniden suç işlemelerinin önlenmesi ve
topluma kazandırılması temeli üzerine inşa edilmiş,
aynı zamanda onarıcı adalet kapsamında mağdurun
zararının giderilmesi ve mağdura destek olunmasında önem
arz etmektedir. Bu kapsamda Adalet Bakanlığınca ceza infaz
kurumları ile denetimli serbestlik ve yardım merkezli şube
müdürlüklerinde, suç işleyen kişilerin eğitilmesi ve
rehabilitasyonu yönünde yoğun çalışılmaktadır.
Bugün itibarıyla 371 ceza infaz kurumunda toplam
127.510 kişi bulunmakta, buna karşılık infaz hizmetlerinde
37 bin personel bulunmaktadır. Bu kapsamda son on yılda
çağdaş infaz anlayışına uygun olarak 68 ceza infaz
kurumu hizmete girmiştir. Ayrıca, 2012 yılından 2016
yılına kadar da 24 ceza infaz kurumu hizmete girecektir. Yine yeni bütçe
kanununda son yıllardaki en yüksek sayıda olan ve ihtiyaç duyulan
ring aracı alımı da yer almaktadır.
Ceza infaz kurumlarında yürütülen eğitim ve
iyileştirme çalışmalarının etkin bir şekilde
gerçekleştirilebilmesi için son iki yıl içerisinde 11.255 personel
alımı yapılmış, 2012 yılının ilk
yarısında da yaklaşık 6 bin personel alımı
yapılacaktır.
Değerli milletvekilleri, personel
sayısının yeterliliğinin sağlanmasının
yanında eğitime de önem verilmiş, son beş yılda
takribî 50 bin personel, yine 2012 yılında da yaklaşık 10
bin personelin eğitimi planlanmıştır.
Yeniden suç işlemenin önlenmesi ve topluma
kazandırmada en önemli araç eğitim ve iyileştirmedir. Sadece
2010 yılında toplam 30.850,
ilköğretimden üniversite seviyesine kadar eğitime devam etmiş ve
KPSSden TUS sınavına kadar değişik alanlarda birçok
sınavlara hükümlü ve tutuklular girmiştir.
Rehabilitasyon çalışmaları kapsamında
yapılan bu faaliyetlere ilave olarak sivil toplum desteğinden
istifade edilmiş ve bu kapsamda 2010 yılında yirmi dört sivil
toplum örgütüyle sportif, sosyal, kültürel, iş ve meslek alanlarında
çeşitli faaliyetler gerçekleştirilmiştir.
Ceza infaz kurumlarında yürütülen infaz hizmetleri
kapsamında, başta bakanlıklarımız olmak üzere, birçok
kurum ve kuruluşla çok sayıda protokol imzalanmış; Sincan,
Silivri, Maltepe ceza infaz kurumları kampüsleri bünyesinde semt
poliklinikleri açılmış; diğer ceza infaz kurumlarında
da belirli süreler dahilinde doktor ve diş hekimi görevlendirilerek aile
hekimliği sistemine geçilmiştir.
Hükümlü ve tutukluların meslek ve
sanatlarını koruyup geliştirmek veya bir meslek ve sanat
öğrenerek, atıl durumdaki iş gücünün ülke ekonomisine dâhil
edilerek katma değer yaratmak, hükümlü ve tutukluların kendilerini
değerli hissetmelerini sağlamak amacıyla da toplam 216 ceza
infaz kurumunda iş yurdu müdürlüğü bulunmaktadır.
İş yurtlarında yılda ortalama 6.426
hükümlü sürekli sigortalı, 14.012 hükümlü ise kısmi zamanlı
sigortalı olarak çalışmaktadır.
İnfaz hizmetlerinin geliştirilmesi amacıyla
uluslararası projelere önem verilmekte ve bütçesi 2010 yılı
itibarıyla 9 milyon 300 bin euro olan üç ayrı proje yürütülmektedir.
Yine, 2012 yılına ve çocuklara yönelik 3 milyon 750 bin euro bütçeli
bir proje de başlayacaktır.
Tabii, yeri gelmişken, bu konuyla
bağlantılı olarak, benim de seçim çevrem olan Bolu ilinde T tipi
cezaevi yapımına başlanmış, inşallah 20 Haziran
2012 tarihinde bitecektir. Tabii, bu vesileyle, 2012 yılında bu
taşıma süreci tamamlanırken de hem aziz milletimizle hem Bolulu
hemşehrilerimizle paylaşmak muradıyla, mevcut cezaevi, metruk
durumda olan cezaevi de inşallah taşınacak; şu an Adalet
Bakanlığımız bünyesinde projeleri çizilmiş adalet
binamız da mevcut, şehir içerisindeki, yine Bolunun otantiğine,
kültürel ve tarihî dokusuna yakışır bir şekilde yeni adalet
sarayının yapımına da inşallah önümüzdeki süre
içerisinde başlanacaktır.
Ben bu vesileyle, Uşak Cezaevine
giren bir zamanlar, on günlük mal beyanı hapsinden şu an gelinen
noktaya netice itibarıyla dikkatinizi çekmek istiyorum.
Dolayısıyla bu vesileyle, ben
bütçenin bu milletin birlik ve beraberliğine, kardeşlik hukukuna ve
bu ülke insanlarına umutlar yeşertmesini yürekten murat ediyor,
hepinizi bu vesileyle tekraren saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Küpçü.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü
konuşmacı Ali Aşlık, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Aşlık. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
AŞLIK (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Adalet Akademisinin bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım.
Gecikmiş adalet adalet
değildir. anlayışıyla birçok alanda reformlar,
iyileştirmeler yaptık. Adliyeleri güneş görmeyen zemin katlardan
alıp adalet saraylarına taşıdık. Toplumun
ihtiyaçlarını karşılayamayan birçok temel kanunu yeniledik,
ihtiyaçlara cevap verir hâle getirdik.
Fiziki yargı reformu
çalışmalarının yanında, uygulayıcılardan
kaynaklanan sorunları minimize etmek adına yıllardır
konuşulan fakat bir türlü hayata geçirilemeyen Türkiye Adalet Akademisi
Kanununu çıkardık. 23/7/2003 tarihinde 4954 sayılı
Yasayla idari, mali ve bilimsel özerkliği olan Adalet Akademisini kurduk.
Değerli milletvekilleri, iyi yasa
yapmak yetmez, iyi uygulayıcılara ihtiyaç vardır. Kötü bir yasa
iyi uygulayıcılar elinde güzel neticeler verebileceği gibi, iyi
bir yasa kötü uygulayıcılar elinde sağlıklı olmayan
neticeler verebilir. Yani insan unsuru diğer unsurlardan daha önemlidir.
İnsan unsurunun daha verimli çalışması adına Türkiye
Adalet Akademisi kurulmuştur; 25.424
metrekaresi kapalı, 109.587 metrekaresi açık alan olmak üzere Etlik
Dışkapıda 135 bin metrekare alana kurulmuştur. Bu
çerçevede, kurulduğundan bu yana 18.211 katılımcıyı
eğitimden geçirmiştir. 278 hâkim ve savcı, farklı
üniversiteler ile yapılan anlaşma gereğince yabancı dil
eğitimi almıştır. Türkiye Adalet Akademisi sayesinde hizmet
öncesi ve hizmet içi eğitim çalışmalarının
sayısı artırılmıştır. Yargı
mensuplarının uluslararası eğitim almalarının,
yabancı dil öğrenmelerinin ve akademik kariyer yapmalarının
önü açılmıştır. Bu çalışmalar sayesinde
yargı mensuplarının uluslararası kurumlarda görev
alması sağlanmış olup her geçen gün sayıları artmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Adalet Akademisinde yetişen üst düzey yargı mensupları
milletin önünü tıkayacak hiçbir kararın altına imza
atmayacakları gibi, millete zarar verecek hiçbir baskıya boyun
eğmeyeceklerdir yani millet adına vicdanlarının
gereğini yerine getireceklerdir. Diğer iyileştirmelerle birlikte
Adalet Akademisinde yetişen yargı mensuplarının milletin
adalete olan güvenini pekiştirmeye katkı sağlayacakları
açıktır. Yapageldiğimiz iyileştirmeler tamamen hayata
geçtiğinde toplumun bütün kesimleri İşte benim yargım.
diyecek duruma geleceklerdir.
Değerli milletvekilleri, yargıçlar karar
verirlerken Türk milleti adına diye karar verirler. Fakat bizden önceki
süreçlerde, bu, çoğu zaman devlet adına karar verilmiştir ve
hâkimlerimiz dünyayı doğru okuyamadıkları için milletin
önünü birçok hususta kesmişlerdir. Rahmetli Özal zamanında
yapılan özelleştirmeler yüksek yargıca kesilmemiş
olsaydı bugün Türkiyenin dış borcu olmayacaktı belki,
belki işsizlik sıfır olacaktı.
Onun için, yargıda eğitim çok önemlidir. Ben,
2003te bu kanunu çıkaran bütün arkadaşlara teşekkür etmek
istiyorum ve burada Adalet Akademisi Başkanımız var. Bundan
sonraki süreçte de dünyayı doğru okuyan, toplumun vicdanına
hitap eden, toplumun vicdanını kucaklayan insanlar
yetiştirmelerini talep ediyor, sayın Meclisimize saygılar sunuyorum. Hayırlı
olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Aşlık.
AK PARTİ Grubu adına beşinci
konuşmacı Yusuf Başer, Yozgat Milletvekili.
Buyurun Sayın Başer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF BAŞER (Yozgat) -
Sayın Başkan değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin
bağımsızlığı, tarafsızlığı ve
hâkimlik teminatı esasına göre kurulan ve görev yapan anayasal bir
kurumdur. Anayasanın 159uncu maddesinde düzenlenen ve teminat
altına alınan hâkim ve savcılar, geçmişte tam
manasıyla bağımsız ve tarafsız
olamamışlardı.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önceki
yapısı ve işleyişi ile ilgili gerek yargı
camiasından ve gerekse bilimsel çevrelerden getirilen eleştiriler
vardı:
Tarafsız,
objektif ve şeffaf olmamaları,
Özel bütçe ve
sekretaryasının olmaması,
İlk derece hâkim ve savcılar ile
avukatların HSYKda temsil edilmemeleri,
Kurul kararlarına karşı iç
itiraz sisteminin olmayışı ve
yargı denetimine tamamen kapalı olması,
Hâkim ve savcıların denetlenmesinden sorumlu teftiş kurulunun ve müfettişlerin
Adalet Bakanına bağlı olması,
Bakan ve Müsteşarın Kurulda etkin
olması, Müsteşarın bulunmadığı
toplantıların yapılmaması,
Kurulun Yargıtay ve Danıştay Genel
Kurulunun kendi üyeleri arasından seçtikleri üyelerin
Cumhurbaşkanınca atanması
ve üye sayısının az
olması. Yani birbirini doğuran, birbirini besleyen, dışa
kapalı, kast sistemi mevcuttu.
Haklarında cezai ve hukuki işlemler yapıp
kararlar verdiği, hâkim ve savcıların talep ve
düşüncelerine duyarsız, demokratik meşruiyet temelinden yoksun
bir yapılanma söz konusu idi.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak, Türkiyede
yargı bağımsızlığının,
tarafsızlığının, hâkimlik teminatının ve
hukuk devletinin güçlenmesinin yolunun Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu ve
Anayasa Mahkemesinin yapısıyla ilgili rasyonel
değişiklikler gerektirdiği düşüncesinde olduğumuz için
milletimizin teveccühüyle bunları hayata geçirdik.
12 Eylül halk
oylamasıyla birlikte Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu demokratik
meşruiyet, şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya
kavuşturulmuştur. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunda ilk derece
hâkimler ve savcılar ile avukatların temsili
sağlanmıştır. Kendi içinde kapalı sistem
değiştirilmiş, yargının temsil kabiliyeti
artırılmıştır.
Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulunun genel kurul ve üç daire olarak
çalışması benimsenmiş, kendi sekreteryasına, kendi
bağımsız bütçesine kavuşturulmuştur. Sadece bu bile
hâkim ve savcıların
bağımsızlığının teminatını biraz
daha artırmıştır. [CHP sıralarından
alkışlar(!)]
Meslekten
çıkarma kararlarına karşı yargı yoluna
gidilmiştir.
Hâkim ve savcıların denetlenmesinden
sorumlu teftiş kurulu, Adalet Bakanından alınmış
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna verilmiştir.
Demokratik gereklere ve standartlara uygun bir
şekilde meydana getirilmiş bulunan Kurul, kendi içinden seçilerek
geldiği geniş tabanın, beklenti, sorun ve ihtiyaçlarına
karşı daha duyarlı hâle gelmiştir. Bu husus kuvvetler
ayrılığı bakımından da yargı erkinin
bağımsızlığının en büyük teminatlarından
birisidir.
Bakan ve
müsteşarın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda bulunması
22 üyeli bir kurulda bağımsızlığı ortadan
kaldıracak bir etki meydana getirmeyecektir. Geçen bir yıllık
uygulama içerisinde müsteşarın genel kurul toplantılarına
birkaç defa katılması, Sayın Bakanın ise sadece ilk
toplantı hariç, hiçbir toplantıya katılmamış
olması ayrı bir demokratik nezaket olarak
algılanmalıdır. [CHP sıralarından
alkışlar(!)]
Hâkim ve savcılara tanınan teminat,
gerçekte onların önünde adalet arayan 74 milyon insanın
teminatıdır diye düşünüyoruz.
Yargı
üzerinden siyaset yapmak ve bu şekilde muhataplarını
yıpratmaya çalışmak, muhatap alınan siyasi partiden çok,
bağımsız ve tarafsız Türk yargısının
yıpranmasına neden olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; halkın teveccühlerine itibar
etmeyen partiler, her
seçimde halkın teveccühüyle iktidara gelen AK PARTİ üzerinden, 11 bin
hâkim ve savcının oyuyla seçilen Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu
üyelerine ve onların seçmiş olduğu Yargıtay üyelerine
ağır ithamda bulunuyorlar. Bilim adamlarının kendi
başkanlarını seçmesini demokrasinin gereği olarak düşüneceksin,
ardından da 11 bin hâkim ve savcının özgür iradeleriyle
seçmiş olduğu hâkim ve savcılara ve Yargıtay üyelerine
karşı çıkacaksın. AK PARTİ olarak bizim
literatürümüzde kadrolaşma yoktur. [CHP sıralarından
alkışlar(!)]
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak temel
hedefimiz, hiç kimsenin emrinde, hizmetinde olmayan, hukuku, hukukun temel
ilkelerini, hukukun evrensel kurallarını ve hukukun üstünlüğünü
benimsemiş olan insanların bağımsız
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF BAŞER
(Devamla)
bağlantısız, hiç kimsenin emrinde olmayan
yargının oluşturulmasıdır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Başer.
AK PARTİ Grubu
adına 6ncı konuşmacı Feyzullah Kıyıklık,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kıyıklık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
üyeler; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Aslında bir
konuşma hazırlamıştım ama
hazırladığım konuşmayı konuşmak istemiyorum.
Niye biliyor musunuz? Biz iyi bir araç sürücüsüyüz.
Başbakanımızdan bakanlarımıza kadar,
milletvekillerimizden belediye başkanlarımıza kadar gerçekten
çok güzel araç kullanıyoruz. Araç kullanırken biz hep öne doğru
bakıyoruz, ileriye doğru bakıyoruz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) 4x4 mü?
FEYZULLAH KIYIKLIK
(Devamla) Kaç olursa olsun, bizim için fark etmiyor, o sizin için fark eder.
OKTAY VURAL
(İzmir) Porsche, Porsche!
FEYZULLAH KIYIKLIK
(Devamla) Evet, hep ileriye bakıyoruz ama arada sırada dikiz
aynasından baktığımız zaman da gördüğümüz
şeyler maalesef hiç güzel şeyler değil.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Hayal görüyorsunuz.
FEYZULLAH KIYIKLIK
(Devamla) Yanımızdakine diyoruz ki ya bunlar da ne kadar berbat
şeyler görünüyor arkadan. Müsaade edin de dikiz aynasına bakalım
çünkü geriyi de gözetlemek gerekiyor. Baktığımız zaman da
yıkıntılarınızı görüyoruz. Suç bizim değil
ki! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, bakın, aslında ben ne isterdim biliyor
musunuz? Çok iyi rakipler isterdim. Rakipler
insanı kuvvetlendirir. Güreş yapanlar çok iyi bilirler, ne kadar
kuvvetli biriyle güreş yaparsanız o kadar siz ustalıkta
ilerlersiniz ama maalesef rakip yok. Ele bile gelmiyor. Gelmeyince de biz ne
yapıyoruz? Biz de bu sefer kendi
(MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) Çatlaklar mı
çıkıyor?
FEYZULLAH KIYIKLIK
(Devamla) Hayır efendim.
Kendi örf ve
âdetlerimize dönüyoruz ve orada bakıyoruz ki bize örnek
aldığımız Peygamberimiz diyor ki: İki anı
birbirine eşit olan aldanmıştır. İki asrı
birbirine eşit olan aldanmıştır. İki günü birbirine
eşit olan aldanmıştır. Onun için hiç üzülmeyin, şimdi
ben kıyaslar yaparken kendi kendimizle kıyaslayacağım çünkü
sizinle kıyaslayınca sıkıntı doğuyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Ne kadar çok büyümüşsünüz yahu! Ne kadar enaniyetiniz
yüksek yahu!
FEYZULLAH KIYIKLIK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın, siz şimdiye kadar
hiç bir başbakanın, bir bakanın kaymakamlarını,
valilerini toplayıp da
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Sen bu tarafa bak, bize niye
FEYZULLAH KIYIKLIK
(Devamla) Yok, hayır efendim, size söylemek istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sen kendine söyle, boşver!
FEYZULLAH KIYIKLIK
(Devamla)
Arkadaşlar, biz sizi makamlarınızda oturmak için
değil, sokak sokak, cadde cadde, köy köy, kasaba kasaba gezin
(MHP
sıralarından gürültüler)
FARUK BAL (Konya)
AKPye oy toplayın!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Kömür kamyonuyla kömür dağıtan vali
istiyorsunuz siz!
FEYZULLAH KIYIKLIK
(Devamla)
oradaki fakirleri fukaraları, işsizleri,
sanatkârları, iş arayanları bulun ve dertlerine deva olun.
diyor. Şu anda bizim kaymakamlıklarımız, valiliklerimiz,
arkadaşlar, meslek kursları açmakla, insanları eğitmekle,
kendileri eğitilmekle meşguller. Ne kadar güzel bir şey.
Türkiye'de çok şeyler değişti. Siz, tabii, birçok şeyin
farkına varmıyorsunuz. Bu da normaldir. Normaldir çünkü siz hep
arkanıza bakıyorsunuz, önünüze baksanız bizi göreceksiniz, önünüze
baksanız bizi göreceksiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Sola bakıyoruz biz sola!
FEYZULLAH KIYIKLIK
(Devamla) Önünüze bakın biraz ne olur! En azından örnek almak için,
hiç olmazsa sizin 2050lerde, 2060larda yüzde
25leri aşabilmeniz için. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Samimi olarak söylüyorum. Bakın, bizim Başbakanımız 2023ü
hedefledi. Yalnız arkadaşlar, ben dikiz aynasından bir yere
bakacağım. Belediye Başkanıydım. Bir büyükşehir
belediye başkanımız vardı, 2050yi hedef olarak gösterdi.
Ne diye biliyor musunuz? Arkadaşlar, planladık, programladık
İstanbulun su meselesini 2050de bitireceğiz. demişti. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ama 94te İstanbula
bir adam geldi, şu anda Başbakanınız. Onu çok iyi izleyin.
Arkadaşlar
(AK PARTİ sıralarından adam gibi adam
sesleri) Evet, adam gibi adam. 2050 değil, 1995te işi bitirdi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, biz Türkiyede çok
güzel şeyler yapıyoruz. Eksiklerimiz olabilir, hatalarımız
olabilir. Gidin, valilikleri, kaymakamlıkları şimdi gezin. (CHP
ve MHP sıralarından gürültüler)
HASAN ÖREN (Manisa) Buzdolabı
dağıtıyor valilikleriniz!
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) Emniyeti
şimdi gezin. Orada emniyetin nasıl
çalıştığını, halkın emniyete giderken
nasıl, hiç korkmadan gittiğini, gidip çok rahat geri
çıktığını görün, görün ne olur. Biraz etrafı
gezin. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) Ben,
arkadaşlar, iktidara
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) Ama en
azından
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kıyıklık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) Bizim
emniyetimiz, valiliklerimiz, kaymakamlıklarımız
(Gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Kıyıklık, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Salim Usluyu
çağırın!
MUHARREM İNCE (Yalova) Salim
Uslu, Salim Uslu! Salim Uslu geliyor.
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla)
Sahil
Güvenliğimiz çok güzel çalışıyor. Niye biliyor musunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) Niye? Niye?
BAŞKAN Sayın
Kıyıklık, teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Salim Uslu
geliyor, Salim Uslu geliyor!
OKTAY VURAL (İzmir) Anlatın,
anlatın, dinliyoruz. Devam, devam
BAŞKAN Sayın
Kıyıklık, lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, idare amirleri göreve!
BAŞKAN Ne yapmam gerekiyor? Her
sayın milletvekili yapıyor. Söyledim yani.
MUHARREM İNCE (Yalova) İdare
amirini çağırın.
OKTAY VURAL (İzmir) - Anlatsın, anlatsın.
Devam edin.
MUHARREM İNCE (Yalova) Geldi, geldi, Salim Uslu
geldi.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.43
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 33üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, milletvekilleri kürsüden ayrılmazsa ara vermeniz güzel bir
yöntem, yani hatırlamanıza sevindim.
BAŞKAN - Şimdi dördüncü tur
üzerinde söz sırası, AK PARTİ Grubu adına Hüseyin Bürge,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Bürge. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 yılı İçişleri Bakanlığı bütçe
görüşmeleri dolayısıyla AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Konu İçişleri Bakanlığı
olunca, polislerimizden, askerlerimizden, ayrıca öğretmenlerimizden
bu vatan uğruna can vermiş şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi
minnetle anmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımız, Anayasa
ve yasalarımıza uygun olarak Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğü, güvenlik ve asayişi, kamu düzeni ve
genel ahlakı, Anayasamızda yazılı hak ve hürriyetleri
korumak, suç işlenmesini önlemek ve suçluları takip etmek, yakalamak,
her türlü terörle, kaçakçılıkla
ve organize suçlarla mücadele etmek durumundadır.
Sayın milletvekilleri, mahallin en büyük mülki idare
amiri olan vali ve kaymakamlarımız aracılığıyla
il ve ilçelerdeki belediyeler, belediye başkanları, kamu kurum ve
kuruluşlarının koordinasyon içinde devlet hizmetlerini yerine
getirmelerini sağlama durumundadırlar.
Tarihten bahsedince muhalefetin
kızacağını, bağıracağını hesaba
katarak, fi tarihinde Türkiye nüfusunun yüzde 85i köylerde, yüzde 15i
şehirlerde yaşamakta iken günümüzde nüfusun yüzde 83,5i belediye
sınırları içerisinde, yüzde 16,5i ise belediye
sınırları dışında, yani köylerde
yaşamaktadır. Bu, Türkiyedeki büyük bir değişimin ve
dönüşümün göstergesidir.
Bu değişime bağlı olarak AK
PARTİ İktidarlarıyla birlikte Türkiyede kamu yönetiminde
kapsamlı bir reform çalışması
başlatılmış ve bu çalışmalar kapsamında
-uzun yıllar belediye başkanlığı yapmış bir
milletvekili olarak- yerelleşme adına bu yüce çatının
altında yerel yönetimlere, yani valilerimize, kaymakamlarımıza
işinin kolaylaşması, vatandaşa ulaşabilmesi adına
5216, 5393, 5302, 5355, 5779 sayılı kanunlarla yerelin, yani bu yasal
düzenlemelerle demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlüklerine
önem verme, katılımcılık ve sivil toplum
kuruluşlarıyla iş birliği ön plana çıkmıştır;
saydamlık, açıklık, hesap verme sorumluluğu, yerinden
yönetim, yetki devri ve yerindelik prensipleri esas olmuştur. Özetle,
mahallî idareler alanında yapılan bu değişikliklerle hem bu
alanı düzenleyen temel mevzuat çağdaş esaslara göre yenilenmiş
hem de mahallî idare sistemimizin uluslararası normlara ve özellikle de
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uyumu
sağlanmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, İçişleri
Bakanlığımızın AK PARTİnin markasına, AK
PARTİ İktidarı markasına uygun olan KÖYDES Projesi için
benim bir beş dakika konuşmam lazım. BELDES için
konuşmamız gerekiyor. MERNİS Projesi için gerçekten konuşulması gereken
en önemli özellikler olduğunu düşünüyorum. Kimlik Paylaşım
Sistemi, Türkiye Cumhuriyetinin kimlik numarası uygulaması ve Adres
Kayıt Sistemi başarıyla yürütülmüştür. Böylece, bütün
belediyeler, bütün Türkiye şahittir ki vatandaşlar evlerine
hapsedilerek yapılan nüfus sayımları artık tarihin
raflarında yerini almıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarasıyla birden çok numara kullanılmasına
son verilmiş, kurumlar arasında mükerrer işlem
yapılmasının önüne geçilmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti Kimlik Kartı Projesi uygulaması ise bir başka
projenin ta kendisidir.
Saygıdeğer
milletvekillerimiz, eski tarihle alakalı sadece nostalji olsun diye
söylüyorum, yani bütün kaymakamlarımız, valilerimiz, belediye
başkanlarımız, kimsesizlerin kimi olabilmesi adına bütün
sokakları geziyorlarken elimde çok eski olmamakla beraber, sizin için nostalji
olacağını düşündüğüm bir tamimden, bir genelgeden
bahsediyorum. Kaloriferli yapılarda kullanılmayan bina ve bölümler
donmayı önleyecek kadar yakılacak. Donma tehlikesi bulunmayan
bölümlerin kaloriferleri ise tamamen kapatılacaktır. Isının
muhafazası için pencere ve kapı kenarları çok fazla maliyet
getirmeyecek malzemelerle yalıtılarak gerekli önlemler
alınacaktır.
Türkiye
hakikaten nereden nereye geldi? AK PARTİye, Kıymetli
Başbakanımıza ve Hükûmetimize teşekkürlerimi sunuyorum ve
2012 bütçesinin hayırlar getirmesini Cenabıhaktan niyaz ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bürge.
AK PARTİ
Grubu adına sekizinci konuşmacı Mehmet Ersoy Sinop Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ersoy. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET ERSOY (Sinop) Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; ben de AK PARTİ Grubumuz adına Emniyet Genel
Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği gibi, devletlerin en önemli görevlerinden biri
Anayasa ve yasalarla güvence altına
alınan can ve mal güvenliği başta olmak üzere bütün
vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerden güven içinde, her
türlü endişe, tehdit, baskı ve korkulardan uzak olarak
yararlanmasını sağlamaktır. Bu da etkin ve
caydırıcı güvenlik hizmetleriyle mümkün olabilir. Nüfusumuzun
hemen hemen yüzde 85ine bu önemli hizmeti Emniyet Genel Müdürlüğümüz
vermektedir.
Memnuniyetle müşahede etmekteyiz ki AK
PARTİnin iktidar olduğu dönemde bir yandan suç işlenmesini
önleyici tedbirlerin geliştirilmesine, diğer taraftan güvenlik
güçlerimizin nitelik ve niceliğinin arttırılmasına önem
verilmiştir. Bu bağlamda yasal olarak yapılan düzenlemelerle,
vatandaş odaklı hizmet anlayışının hâkim
kılınmasıyla, vatandaş katılımının
sağlanmasıyla, teknolojik imkânların en iyi şekilde
kullanılmasıyla hem güvenlik güçlerinin etkinliği
arttırılmış hem de hizmet kalitesinin çok ileri seviyelere
yükseltilmesi sağlanmıştır. Son yıllarda, özellikle
bazı alanlarda suç işlenme oranlarında sağlanan yüzde
66lara varan düşüşler bunun en güzel göstergelerinden biridir. Yine,
özellikle büro hizmetlerinde yaşadığımız
çağdaş gelişmeler hepimize gurur vermektedir, yirmi dört saatte
adrese teslim pasaport hizmetleri gibi.
Diğer önemli uygulamalardan bir tanesi de değerli milletvekillerimiz,
Toplum Destekli Polis uygulamasıdır. Bu uygulama sayesinde gerçekten
polis ile vatandaşımız kaynaşmış,
dayanışması sağlanmış,
vatandaşımız kendi güvenliği için verilen hizmetlerden
haberdar olmuş ve katkı ve destek sağlamaya
başlamıştır.
Değerli milletvekillerimiz, hiç şüphesiz etkin
kamu hizmeti ancak nitelikli ve yeterli sayıda personelle verilebilir. Bu
amaçla, yine memnuniyetle müşahede ediyoruz ki İktidarımız
döneminde hem polis meslek yüksekokullarımızın sayısı
artırılmış hem de üniversite mezunu gençlerimizin polis
olmasının yolu açılmıştır.
Yine, görevlilerimizin, hem yeni teknolojilere uyumu
konusunda hem de özellikle hukuk ve insan hakları boyutlu eğitimleri
yoğunlaştırılmıştır. Gerek görev
alanına giren konularda gösterilen başarılar gerekse personelin
niteliğine katkı sağlayan uygulamalar gerekse teknolojik
gelişmelerden en iyi şekilde faydalanılması, toplum
destekli polis hizmetlerinin halkla sağladığı
bütünleşme, personelin sorumluluklarını yerine getirirken
işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans
anlayışıyla yanlış yapan bütün personelin mutlaka
cezalandırılması gibi mücadeleler sayesinde, emniyet teşkilatımız
bugün yapılan anketlerde en güvenli kurumlardan biri hâline
gelmiştir. Şüphesiz gelinen nokta yeterli değildir. Yüce
heyetinizin vereceği destekle güvenlik güçlerimiz çok daha
başarılı, etkin ve verimli hizmetler vermeye devam edecektir.
Ülkemizin birliği, düzeni, bekası için canla
başla mücadele eden bütün teşkilat mensuplarımıza
teşekkür ediyorum. Şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi ve
şehitlerimizin yakınlarını saygı, minnet ve
şükranla yad ediyorum.
Daha etkili bir hizmet için, benden önceki
konuşmacıların da ifade ettiği gibi, hem mülki idare
amirliği sınıfındaki arkadaşlarımızın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERSOY (Devamla)
hem de emniyet
mensuplarının dile getirilen sorunlarının bir an evvel
çözülmesi dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ersoy.
AK PARTİ Grubu adına 9uncu konuşmacı
Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma
Genel Komutanlığımızın bütçesi hakkında
görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sorumluluk alanı vatanımızın yüzde
92si olan Türkiye Cumhuriyeti Jandarması emniyet ve asayiş ile kamu
düzeninin korunmasını sağlayan, diğer kanun ve
nizamların verdiği görevleri yerine getiren, silahlı askerî bir
güvenlik ve kolluk kuvvetidir.
1839 yılından itibaren jandarma adına ve
muhtelif jandarma tayin kararnamelerine rastlanmış olduğundan,
Türk Jandarma teşkilatının kuruluşu 1839 olarak kabul
edilmiştir.
Dünya milletleriyle
karşılaştırıldığında düzenli ve uzun
ömürlü devletler kurma yeteneğini ve gücünü göstermiş olan Türkler,
tarih sahnesinde göründükleri günden bu yana, düzenli devlet anlayışlarının
yanı sıra, ülkelerinde emniyet ve asayişin sağlanması
yolunda koydukları yasalarla da dikkat çeken bir millet olmuştur.
10 Haziran 1930 tarihinde 1706 sayılı Kanun
çıkarılmış ve Jandarma teşkilatı bugünkü hukuki
statüsünü kazanmıştır. Günümüzde de geçerli olacak şekilde,
10 Mart 1983 tarihinde 2803 sayılı Kanun
Saygıdeğer milletvekilleri, bu yıl yüz
yetmiş ikinci yaşını kutlayan Jandarmamızın suç
işlenmeden önce alınan önleyici nitelikteki kolluk tedbirlerini ve bu
çerçevede icra edilen faaliyetleri kapsamakta olan mülki görevlerinin yanı
sıra, suç işlendikten sonra kanunlarda belirtilen tüm adli
faaliyetleri icra etmek, cumhuriyet savcılarının talimatı
doğrultusunda suçlarla ilgili delilleri aramak, bulmak, toplamak ve
yetkili makamlara göndermek, suçları ortaya çıkarmak ve suçluları
yakalayıp adalete teslim etmek gibi adli görevleri, askerî kanun ve
nizamlar ile Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen
askerî görevleri mevcuttur.
Sayın milletvekilleri, Jandarma birliklerimiz, 1984
yılından günümüze kadar geçen süre içerisinde ülkemizin bölünmez
bütünlüğüne kasteden başta PKK olmak üzere tüm terör örgütlerine
karşı özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde,
ülke sathında terörle mücadelenin en önemli unsurlarından birisidir.
Bu uğurda binlerce şehit ve gazi veren Jandarmamız, bundan sonra
da her ne pahasına olursa olsun ülkemizin birlik ve beraberliğini
korumaya devam edecektir. Zira Jandarmamız, bilhassa kırsal
bölgelerimizde terörle mücadelede en tecrübeli birim olup, yöre halkıyla
iç içe olduğundan dolayı bölgenin arazi yapısını,
bölge insanının psikolojisini, inancını, yaşam
tarzını, hassasiyetlerini, gelenek ve göreneklerini en iyi bilen
güvenlik güçlerimizden birisidir.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkün de dile getirdiği
gibi Jandarma, her zaman yurt, ulus ve cumhuriyete aşık ve sadakatle
bağlı, tevazu, fedakârlık ve feragat örneği bir kanun
ordusudur.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin iç
güvenliğinin sağlanmasında bu denli önemli bir rol üstlenen
Jandarmanın görevlerini daha etkin bir şekilde yerine getirebilmesi,
günümüz şartlarına uygun modern araç, silah, teçhizat ve özel
malzemeyle donatılması, özellikle çok iyi eğitilmiş
personel yetiştirebilmesi gerekli kaynağın
sağlanmasıyla mümkün olabilecektir.
Şu an Jandarma Genel
Komutanlığımız yaklaşık 250 bin personel, 1.524
muhtelif taşıt, 57 helikopter ile görevlerini sürdürmektedir.
Bu bağlamda, 2011 yılında tahsis edilen
bütçemize enflasyon oranları dikkate alınarak, 2012 yılı
için 4 milyar 913 milyon 982 bin liralık bir planlama
yapılmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, yurdumuzun dört bir
köşesinde çok zor şartlar altında görev yapan, mücadele eden tüm
Jandarma personelimize şükranlarımızı sunuyor,
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyor, gazilerimizi minnetle anıyor,
bütçenin ülkemiz adına hayırlara vesile olmasını temenni
ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.
Son konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına
İhsan Şener, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Şener. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İHSAN ŞENER (Ordu)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın
başında -bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü-
insan hakları ihlallerinin en aza indiği bir dünya temennisiyle
hepinizin İnsan Hakları Gününü tebrik ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanlığımız bünyesinde olan Sahil
Güvenlik Komutanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Günümüzde denizler, canlı kaynakları, deniz
dibi ekonomik varlıkları ve kolay ulaşım imkânlarıyla
ülke ekonomisine önemli katkı sağlayan yerlerdir. Son yıllarda,
enerji ve su ihtiyaçlarının karşılanması için
denizlerde yapılan araştırmalar artmış, bu enerjinin
elde edilmesinde ve ihtiyaç duyulan yerlere, gerek boru hatlarıyla gerekse
gemilerle ulaştırılmasında, denizler, artan oranda
kullanılmaya başlanmıştır.
Ülkemizin jeostratejik konumu, uluslararası
ticaretimizin yüzde 86sının denizlerden yapılması ve
denizlerimizdeki hareketliliğin her geçen gün artması da dikkate
alındığında, 1982 yılında Sahil Güvenlik
Komutanlığı kurulmuştur. Ulusal ve uluslararası
kurallar çerçevesinde, mavi vatan olarak
adlandırdığımız Türkiye yüz ölçümünün
yaklaşık yarısı büyüklüğündeki denizlerimizin can ve
mal güvenliği açısından kontrol altına alınabilmesi
için, Hopadan İğneadaya, Enezden Çevlike kadar 64 üs, liman ve
yerleşim yerinde konuşlanmış muhtelif büyüklükteki sahil
güvenlik botu, mobil radarlar, helikopterler ve uçaklar ile çevremizdeki veya
Avrupa Birliği üyesi çoğu ülke donanmasına eş değer
büyüklükte bir deniz Sahil Güvenlik Komutanlığı
kurulmuştur. Burada şunu belirtmek istiyorum: Sahil güvenlik
komutanlıklarının konuşlandığı yerler
-özelikle ben Fatsayı biliyorum- bazen ticareti engelleyecek biçimde
liman kıyılarına yerleşmiş durumdalar. Buradan
Sayın Bakanımıza da hatırlatıyorum, inşallah
Fatsamızdaki limanın rahat ticarete kavuşması için buradan
başka bir yere, daha uygun bir yere taşınmasını arzu
ediyorum. Tabii, Sahil Güvenlik Komutanlığının görev
alanı Türkiye yüz ölçümünün yarısı büyüklüğünde bir alan
olduğu için bu alanda ciddi denetimler yapılmış. Özellikle
son Kartepe feribotunu hatırlıyoruz İzmitte, burada Sayın
Bakanımızın da koordinesinde çok başarılı bir
operasyonla kaçırılan feribot kurtarılmıştır,
kendilerini buradan tebrik ediyorum. Ayrıca, kendi güvenliğinin
dışında deniz kirliliğine neden olan pek çok olaya müdahale
edilmiş, ilgililere para cezaları uygulanmıştır. Yasa
dışı göçmen meselesi yine en önemli uğraş
alanlarından birisidir Sahil Güvenlik Komutanlığının.
Bununla ilgili olarak 544 yasa dışı göçmenin sadece 2011
yılında, 24 organizatörün -bunun yanında akaryakıt
kaçakçılığıyla ilgili de çok ciddi başarılara
imza atmış- ve
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin ve çevre denizlerine ilişkin sorunları
ve münhasır ekonomik bölge kullanımı konusunda artan ihtiyaçlar, enerji
nakil hatları ve enerji ihtiyacının
karşılanmasında alternatif yolların
araştırılması, küresel deniz ticaretindeki
gelişmeler, uluslar ötesi tehditler ile denizde terör
olaylarının ortaya çıkması, doğal felaketlerdeki
artış potansiyeli gibi konular Sahil Güvenlik
Komutanlığının mevcut görevlerinin kapsamını da
büyük ölçüde genişletmiş ve bir çerçeveye oturtmuştur. Bu
nedenle, 2006 yılında Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan tarafından imzalanan Ulusal Eylem Planında
belirtildiği gibi, Avrupa ülkeleri içinde en büyük sahil güvenlik tedbiri
ülkemizde alınmış ve gelişmesi devam ettirilmektedir.
Ben buradan 2012 yılı bütçesinin hayırlar
getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar )
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Şener.
Şimdi de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ilk konuşmacı Ali Özgündüz, İstanbul milletvekili.
Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Bugün, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü
bildiğiniz gibi. İnsan hakları ancak bir hukuk devletinde
korunabilir. Hukuk devleti için de mutlaka yasama ve yürütmenin
bağımsız yargı tarafından denetlenmesi gerekir. Böyle
olmadığı takdirde çoğunluğu elinde bulunduran siyasi
iktidar, temel insan hak ve hürriyetlerini ortadan kaldırmaya dönük
düzenlemeler yapabilir. Bu durumda belki devletin kanun devleti olduğu
söylenebilir ama hukuk devleti olduğundan bahsedilemez.
Yine bağımsız yargı olmadan
demokrasiden de bahsedilemez. Arkadaşlar hep demokrasiyle taçlandırılmış
cumhuriyetten bahsediyorlar. Onun için de mutlaka bağımsız
yargı zorunludur.
Bağımsız yargı için özellikle
hâkimlerin ataması, terfisi, nakli ve disiplin işlemlerinde
yürütmenin etkisinin olmadığı bir yargı düzeni
gerekmektedir. Bugün HSYKnın, övündüğünüz, yeni
yapılandırdığınız HSYKnın Başkanı
hâlen Adalet Bakanıdır. Müsteşar bu HSYKnın doğal
üyesidir.
Yine, HSYKnın genel sekreterini ve teftiş
kurulu başkanını Adalet Bakanı atamaktadır.
Dolayısıyla, böyle bir yargı sisteminde, böyle bir HSYK yapılanmasında
bağımsız yargıdan bahsedilemez.
Ben, 1982 yılında hukuk fakültesine
girdiğim zaman hocalarımız şunu derdi: Yürütmeden birileri
hâkim ve savcıların atamasında, naklinde, terfisinde etkinse,
orada bağımsız yargıdan bahsedilemez.
Dolayısıyla arkadaşlar, bugün
geldiğimiz noktada özellikle 2010 anayasa değişikliğinden
sonra HSYK yeniden yapılandırılmış ve bu yeniden
yapılandırılan HSYK, bütün teamüllere, kurallara
aykırı olarak, bölge süresi, liyakat ve kıdem esasına bağlı
kalmaksızın, talepleri olmadan, bir yıl içinde
yaklaşık 4 bin hâkim ve savcının yerini
değiştirmiştir.
Bu HSYK örgütlenmeden de rahatsız olduğu için,
YARSAVın, Demokrat Yargının ve hâkim ve savcıların
kurduğu ilk sendika olan YARGI-SENin yönetim kurulu üyelerini dernek ve
sendika merkezinden uzaklaştırarak görevlerini yerine getirmesine
engel olmuştur.
25 Ekim 2010da göreve başlayan 22 üyeli
HSYKnın başkanlığını hâlen Adalet Bakanı
yapmaktadır. Şu anda atanan müsteşar da önce HSYKya üye
seçilmiş, oradan yeniden Adalet Bakanlığına müsteşar
yapılmıştır.
Seçimle geldi, oluştu deniyor bu HSYK. Doğru,
Adalet Bakanlığı bir liste çıkardı, bütün gücünü
kullandı, bürokratlarını kullandı. Bağımsız
olarak aday olmak isteyen hâkim, savcılar Ankayaya
çağırılıp tehdit edildi -bizzat bildiğim, şahit
olduğum olaydır- bu şekilde bir seçimle 10-0, bu seçimler, bu
şekilde alındı.
Bugün bu seçilen HSYK üyelerinin tümü, hâkim ve
savcılar tarafından seçilen tümü, Adalet Bakanlığı
listesi olarak belirtilen, söylenen listeden seçilen kişilerdir. Bu HSYK
Yargıtay ve Danıştay kanunlarını
değiştirerek, yargının
hızlandırılmasını gerekçe göstererek toplam 250 üyeli
Yargıtaya 160 tane yeni üye seçmiştir. Yine, 156 üyeli
Danıştaya 51 üye seçmiştir. Ortalama kırk yaşında
olan bu kişiler altmış beş yaşına kadar görev
yapacaklar biliyorsunuz, dolayısıyla yargının önümüzdeki
yirmi beş yılı da bu şekilde yeniden
şekillendirilmiş ve siyasi iktidar kendisine uygun bir yargı
oluşturmuştur. Böylelikle, özel yetkili mahkemelerden sonra özel
yetkili, özel görevli Yargıtay daireleri oluşturulmuştur.
Yargıyı dedelerden kurtardık. diyen siyasi iktidar, bu
şekilde yargıyı ne yazık ki imamlara teslim etmiştir.
(CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hakaret
etmeyin!
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Ne diyorsun ya!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Arkadaşlar,
bakın, o zaman bir dinleyin göreceksiniz. Bugün dünyada yaklaşık
37 bin insan terör suçuyla şüpheli durumunda, sanık durumunda,
tutuklu durumda; yaklaşık 37 bin kişinin üçte 1i,
yaklaşık 12 bin kişisi Türkiyede terör suçundan dolayı
şüpheli sanık konumundadır. Bu neyi göstermektedir? Üç ihtimal
var: Ya insanlar kurduğunuz baskı düzeni yüzünden meşru
yollardan, hukuk içerisinde hak arayamadıkları için, sizin
deyiminizle, terörist olmaktadırlar ya Hükûmetin uyguladığı
yanlış sosyoekonomik politikalar yüzünden bu toplumun ruh
sağlığı bozulmuş ki bu toplum dünyadaki teröristlerin
üçte 1ini yetiştirmektedir ya da gerçekten bu insanlar terörist
değil, sırf size muhalif oldukları için, sırf iktidarı
eleştirdikleri için terör yaftasıyla suçlanıp cezaevine
tıkılmaktadır. Nitekim Oda TV iddianamesinde bunu görmekteyiz.
Oda TV iddianamesinde Hükûmetin yanlış politikalarını
eleştiren hatta bu yönde Meclis içinde faaliyette bulunan başta Grup
Başkan Vekilimiz Sayın Muharrem İnce, Ali İhsan Köktürk,
Oğuz Oyan, Atilla Kartın Meclis çalışmaları bile,
Hükûmet hakkında yaptıkları çalışmalar bile
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Seçim yasasıyla
alakalı bir şey bu.
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Dinlemiyorsun ki, bir
dinlesen ne dediğimi anlayacaksın.
Bakın, Ali İhsan Köktürk, Oğuz
Oyanın burada yaptığı çalışmalar,
sordukları soru önergeleri, yazdıkları makaleler Oda TV
iddianamesinde delil olarak gösterilmektedir. Neden bahsediyorsun, seçimle ne
alakası var, Seçim Kanunuyla. Sabretmiyorsun ki.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Muharrem Beyi niye
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) - Muharrem Bey de aynı
şekilde, Oda TVde konuşmaları delil olarak gösterilmiştir.
Arkadaşlar, bakın, biz muhalefetiz. Yani,
lütfen
Yani millet size nasıl iktidar görevi verdiyse, bize muhalefet
görevi vermiştir. Muhalefetin görevi eleştirmektir. Ya tahammül edin.
Yani muhalefet görevini de siz yapacaksanız, yani o zaman burada
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Yalan söylüyorsun.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) - Ya muhalefet edeceğiz,
eleştireceğiz, sizin yanlış
yaptığınıza
Buna tahammül
Ne biçim demokrasi
anlayışınız! Yani muhalefete bile tahammül
göstermiyorsunuz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ağzınıza
gelen her şeyi söyleme hakkınız yok herhâlde.
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen
Lütfen
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Her şey
Muhalefet
etme hakkım vardır tabii. Tabii ki her şeyi söyleme hakkım
var.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Doğru şeyleri
söylemek zorundasınız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Sen mi takdir edeceksin
benim doğru söyleyip söylemediğimi! Sen kimsin? Takdir makamı
mısın! Doğru şeyler!
BAŞKAN Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) - Bakın, siz ne
yaparsanız yapın, buradaki bütün baskı ve sindirmelere
rağmen, bizi Silivriye göndermekle tehdit etseniz bile, özel görevli
savcılarınızı üstümüze salsanız bile biz bu yoldan
dönmeyeceğiz arkadaşlar, tamam mı! Sonuna kadar burada muhalefet
yapacağız, yasama ve denetim görevimizi kullanacağız. (CHP
sıralarından alkışlar)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Adalet Bakanı
Seyfi Oktay değil!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Öyle mi, Seyfi Oktay
değil! Kim? Şimdi bir laf söyleyeceğim de ben kendime
yakıştırmıyorum. Yani Bakanlığın o
makamına yakıştırmıyorum. Bakanın lakabını
söylemek
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Adalet Bakanı
Seyfi Oktay değil, dikkat ediniz!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) - Seyfi Oktay değil!
BAŞKAN Sayın Özgündüz, lütfen Genel Kurula
hitap edin.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Müdahaleyi oraya da
etsene Başkan.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Bir adalet bakanı kin
ve nefretle konuşur mu? Bunu mu söyleteceksiniz bana?
Değerli arkadaşlar, yargının içinde
bulunduğu duruma gelince. Bakın, yani İşte bu kadar adliye
yaptık. falan filan! Nasıl adliyeler yaptınız biliyor musunuz?
Gidin Bakırköy Adliyesini görün. Bodrum su dolu, batıyor. Plaza
adliye yaptınız, Çağlayanda adliye yaptınız, yüksek
tavanlı cezaevi araçları giremiyordu. Sistemi
yapamamışsınız. Yan tarafa kurdular. Yani şu anda
hâkim-savcılar, benim görev yapan arkadaşlarım, bakın,
yirmi beş yıllık ağır ceza reisi hiçbir gerekçe
olmadan görevinden alınıyor, komisyon
başkanlığından alınıyor. Otuz yıl görev
yapan insanlar, arkadaşlar, yüzlerce insanımız emekliliğini
istiyor. Emeklisi dolmayan arkadaşlarımız istifa ediyor.
Yargıda bir baskı var. Az önce Kıyıklık dedi:
Efendim, işte önünüze bakın. Önümüze bakıyoruz, ne görüyoruz
biliyor musunuz? Tozu dumana katmış bir iktidar. Raydan
çıkmış, freni patlamış kamyon gibi
ortalığı toz dumana katmış bir iktidar. Ülkeyi uçuruma
sürükleyen, savaşa sokmaya getiren bir iktidar görüyoruz.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) Size göre!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Yargı
Yargıyı çığırından çıkardınız
arkadaşlar. Bakın, her şey düzelir ama yargıda
oynamayın, yargıda yapmayın bunu. Bakın, insanların
son umut kapısıdır yargı, hak aramada son umut
kapısıdır yargı. Burayı
siyasallaştırırsanız, burayı belli bir şekilde
dizayn ederseniz siz de zarar görürsünüz. Yapmayın, etmeyin. Geçmişte
yapılan yanlışları eleştiriyorsunuz, 28 Şubatta
yapılanları eleştiriyorsunuz, aynısını
yapıyorsunuz. Bakın, zulüm var bugün, hukuk
aracılığıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) -
zulmü baskı
aracı olarak kullanıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Özgündüz, teşekkür
ediyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Zalim adamın
imanından şüphem var kardeşim. Allaha inanan adam zalim olmaz.
Lütfen, yani kendinizi sorgulayın.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İdare amirlerini niye
çağırmadınız?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Kendinizi sorgulayın.
BAŞKAN Lütfen, sayın milletvekilleri.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Sayın Başkan,
bakın az önce hatip üç dakika burayı işgal etti. Siz, bugün
Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülürken adaletli davranmak
zorundasınız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sen de işgal et. Allah
Allah!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Daha önce Salim Usluyu çağırdınız ama bu
arkadaşa hiçbir şey demediniz ve ayrıca toplantıya ara
verdiniz. Adalet Bakanlığı bütçesi konuşulurken adaletli
olmadığınızı ifade etmek istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Süreniz dokuz dakika Sayın Özgündüz,
benim yapabileceğim bir şey yok ki.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Az önce üç dakika
BAŞKAN Lütfen Sayın Özgündüz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İdare amirini niye
çağırmadınız demin? İdare amirini niye
çağırmadınız? Beş dakika
BAŞKAN Sayın Akar, o zaman isteseydiniz
çağırırdım, söylemediniz. Haberdar etseydiniz
çağırırdım ben.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ben
çağırttırırım size ama!
BAŞKAN - Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ikinci konuşmacı Malik Ecder Özdemir, Sivas Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Özdemir.
CHP GRUBU ADINA MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevlerinin bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde adaleti, Adalet Bakanlığını, cezaevlerini
görüştüğümüz tam da bugün 10 Aralık Dünya İnsan
Hakları Günü.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabulü
üzerinden altmış üç yıl geçmiş. Türkiye olarak biz de bu
Beyannameyi ilk imzalayan ülkeler arasındayız.
Aradan geçen sürede, Türkiyede insan hakları
ihlallerini engellemek, her türlü işkence ve kötü muameleyle mücadele
etmek için ayrıca bir yığın uluslararası
sözleşmelerin de altına imza atmışız ve
uluslararası bu sözleşmelerin iç hukukumuzun da üstünde olduğunu
Anayasamızın 90ıncı maddesine yazmışız.
Bugün yeni bir anayasa yapmaktan
bahsediyoruz. Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisinde komisyonlar kuruyoruz,
alt komisyonlar kuruyoruz. Elbette, değerli arkadaşlarım, bir
hukuk devletinde yasa yapmak, anayasa yapmak önemlidir ancak bundan daha
önemlisi, var olan yasaları herkese eşit ve adil bir biçimde uygulamak
olmalıdır. Bugün Avrupa insan Hakları Mahkemesi önünde en çok
hakkında, aleyhinde dava açılmış ülkelerin
başında ne yazık ki Türkiye geliyor ve yine bugünkü tarih
itibarıyla cezaevlerinde 128 bin insan bulunuyor. Bunların hemen
hemen yarısı hükümlü, geri kalan yarısı ise tutuklu
sıfatıyla cezaevlerinde bulunuyorlar. Yani bir başka ifadeyle,
yarısı hakkında hâlâ suçu sabit olmayan insanlar var. Belki bu
insanlar adaletli bir mahkeme önünde yargılanma olanağı
bulsalar, belki de berat edecek insanlar konumundalar.
Yine, cezaevinde bugün itibarıyla 8
milletvekili tutuklu, 70in üzerinde gazeteci tutuklu. Her ne hikmetse bütçeyi
sunuş konuşmasında Sayın Bakan, doğrudan -hem de
Adalet Bakanı- bu gazetecileri terör örgütü üyesi olmakla baştan
mahkûm ettiyse de 70e yakın gazeteci var. Parasız eğitim
istiyoruz. diyen 500ün üzerinde öğrenci cezaevlerinde tutuklu ve yine
Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesinin neredeyse yüzde 20si
cezaevinde tutuklu.
Cezaevindeki bu
yığılmaların iki sebebi var değerli
arkadaşlarım. Bunlardan bir tanesi tutukluluğun süresinin
uzaması, tutukluluğun artık giderek bir cezaya
dönüşmüş olmasıdır. İkincisi de adaletin geç tecelli
etmiş olmasıdır. Biraz önce konuşan AKPli milletvekili
arkadaşımız da söyledi, evet, çok klasik bir laf, gecikmiş
adalet adaletten sayılmaz.
Değerli arkadaşlarım,
Silivrinin bir toplama kampına dönüştüğünü ısrarla
söylemeye devam ediyoruz. Ben, geçen Parlamento döneminde bu kürsüden dedim ki AKPli milletvekili arkadaşlarımıza:
Silivride aslında bir mahkeme yok. Orada bir çadır tiyatrosu
kurulmuş vaziyette. Bu tiyatroda izlemek için bilet almaya da gerek yok,
herkesin izlemesine açık bir tiyatro. Lütfen, bütün milletvekilleri, bir
kere olsun, gitsin Silivride, adaletin, hukukun nasıl ayaklar altına
alındığını izlesinler. demiştim. Şimdi
Silivri bize uzak. İşimiz, gücümüz var. diyen AKPli milletvekili
arkadaşlarıma buradan bir duyuruda bulunmak istiyorum: Siz
gidemediyseniz tiyatro şimdi sizin ayağınıza gelmiş
vaziyette. Türkiye Büyük Millet Meclisine
Dün Hopa olaylarını protesto etmek için
Ankaradaki bu davalardan birini 25-30a yakın Cumhuriyet Halk Partili
milletvekili arkadaşlarımızla birlikte gittik izledik.
Haklarında on beş-yirmi yıla kadar ağır hapis
cezası istenen ve yaşları on beş-yirmiyi geçmeyen bu
öğrenciler hakkında savcının düzenlediği iddianame
burada. Sürem yok biliyorum ama
Bu öğrenciler üzerinde tutulan, üzerinde
yakılan suç malzemelerini saymış: Bir adet
Aynı mahkemede iki gün önce Sivas davası
sanıklarından, firari sanıklardan 7 kişi hakkında on
sekiz yıldan bu tarafa devam eden davanın zaman aşımı
nedeniyle düşürülmesini aynı savcı, aynı mahkemede talep
etti.
Değerli arkadaşlarım, insanlığa
karşı işlenmiş suçların zaman aşımına
uğramayacağını uluslararası hukuk belirlemişken,
bu savcı, bu iddianameyi nasıl yazdı, anlamak mümkün değil.
Şimdi, çok fazla sürem yok ama Sayın Bakan
buradayken üç soru sormak istiyorum hazır konu Sivas davasından
açılmışken: Sayın Bakan, bu Sivas olaylarının 1
no.lu sanığı Cafer Erçakmak, her ne hikmetse, on sekiz yıl
boyunca bulunamadı. Yurt dışına kaçtığı
söylendi. En son Sivastaki adresinde ölü olarak bulundu. Bu Cafer Erçakmak on
sekiz yıl boyunca gerçekten yurt dışına kaçmış
mıdır? Kaçtıysa ölümünden kaç gün önce Sivasa gelmiştir ya
da hiç kaçmamış, on sekiz yıl boyunca devletin aramasına
rağmen Sivasta ikamet etmeye devam etmiştir.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Karakola 500 metre
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) Bir ikinci
sorum: Yine aynı davanın bir başka firari sanığı
Vahit Kaynar Polonya sınırında yakalandı. Kırk günlük
süreyi doldurdunuz, ayağınızı sürdünüz ve bir türlü
Türkiyeye iadesini sağlayamadınız.
Ayağınızı sürümenizin, işi hafiften
almanızın acaba içinde, bu davanın geçmişte
avukatlığını yapmış, sanıkların
avukatlığını yapmış ve beraber Bakanlar Kurulu
sırasında oturan arkadaşınızın size karşı
bir telkini mi oldu ki bu işi ipe un sererek takip ettiniz?
Cezaevleri giderek yol geçen hanına döndü. Kimileri
elini kolunu sallayarak yurt dışına çıkıyor, kimileri
cezaevinde ölmeye devam ediyor.
Soru çok ama Sayın Bakan
Cezaevinde ölen Kaşif
Kozinoğlu kendi vadesiyle mi öldü, yoksa öldürüldü mü? Öldürülmeden önce
avukatına gönderdiği mektupta Sayın Başbakanın yurt
dışında 800 milyon dolar parasının olduğu
söylendi. Bu iddia ne derece doğrudur? Bunu, bu Türkiye Büyük Millet
Meclisi kürsüsünden cevaplamanızı talep ediyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkanım, herhâlde Hatibin söylediğini duydunuz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başbakanın yurt dışında 800 milyon doları
olduğunu
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bakana sordu.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Bakan sordu,
Bakana.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Bakana sordum
Sayın Elitaş. Bakan cevaplasın. Bu iddia benim değil.
Avukatına yazdığı mektupta var ve ulusal basınlarda
yer aldı, ulusal basında. Şimdiye kadar niye
cevaplamıyorsunuz yoksa?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Çok cevap verdik ama
siz burada olmadığınızdan duymuyorsunuz zaten.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hiç cevap
vermediniz, hiç duymadım ben.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Ömer Süha
Aldan, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna ilişkin görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınızdayım.
Kuşkusuz
yargıdaki siyasallaşma örnekleri geçmişte de bolca
görülmüştür. Siyaset ya da ülkeye egemen olan güçler her zaman
yargıyı yanında görmek istemişlerdir ancak 12 Eylül 2010
günü Türkiye Cumhuriyeti açısından önemli bir dönüm
noktasıdır. Bugünden itibaren Anayasadaki kuvvetler
ayrılığı ilkesi hiçe sayılmış ve yargı,
yürütme gücünün emrine girmiştir. Aslında iktidar yargıyı
elde etmeye niyetlenirken birtakım örneklerden de yola
çıkmıştır. Bürokrasiyi ele geçirmiştir, özerk
kurumları ele geçirmiştir, üniversiteleri susturmuştur ve özel
yetkili mahkemeleri elde etmiştir ama bunu taçlandırmak gerekmektedir
ve sonuçta da yüksek yargıya el atmıştır.
Bugün Adalet ve
Kalkınma Partisinden konuşmacı arkadaşlar yüksek
yargının bağımsızlığından söz
ediyorlar. En tipik örnek Cargill olayıdır değerli
arkadaşlarım. Anayasa Mahkemesinin 2 defa iptal ettiği ve
Amerika Birleşik Devletleri Başkanının özellikle rica
ettiği Cargill Yasası yeniden çıkarılmış, yeni
oluşturulan Anayasa Mahkemesi kendi kararını hiçe sayarak iptal
talebini reddetmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bugün Adalet Akademisinin 31 üyeli genel kurulunun
büyük bir çoğunluğu, neredeyse tümü diyeceğim, Adalet
Bakanlığı bürokratlarından ya da iktidar partisine
yakın kişilerden oluşmaktadır. Sözde yasada özerk bir
kurumdur ama bu kurum artık ne yazık ki tek tip yargıç ve
savcı yetiştiren bir kurum hâline dönüşmüştür. Elbette eski Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun da pek çok yanlışı vardı.
Ben, o eski HSYKnın gazabına uğramış ve gerçekten
meslekte çok acı çekmiş bir insanım ama şimdiki HSYKya
baktığımda gerçekten eski HSYKyı arıyorum. Keza,
benim gibi pek çok hâkim, savcı da arıyor.
HSYKnın 22 tane
üyesi var. Adalet Bakanı, müsteşar, demin söylediğim Akademiden
1 üye, zaten geçmişte yaptığı atamalarla hâlen kurduğu
partinin ceketini çıkarmadığı anlaşılan
Cumhurbaşkanının seçtiği 4 üye var, Adalet
Bakanlığının listesi var.
Değerli
arkadaşlarım, İstanbul Milletvekilimiz Aydın Ayaydın,
daha seçim olmadan, ortalıkta adaylar belirlenmeden, seçilecek 10
kişinin adını yazmıştı ve 10 kişi de
seçildi.
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) Siz seçtirdiniz.
ÖMER SÜHA ALDAN
(Devamla) Zaten şöyle düşünün: Bu seçilenlerin içerisindeki
kişilere bakarsanız, 10 kişiyi bir yana bırakın
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) Siz seçtirdiniz.
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen
Sayın Kastal
ÖMER SÜHA ALDAN
(Devamla)
Cumhurbaşkanının seçtiği 4 kişi, Adalet
Bakanı, müsteşar ve Akademiden gelen kişiyle 7 ediyor. Yani
kürsüden ya da Yargıtay, Danıştaydan gelen 4 kişi dahi olsa
zaten Kurul otomatikman iktidarın eline geçiyor ve işin bir hazin
tarafı var. Kurulun üç dairesi var. 1inci ve 3üncü dairelerinde dörder
adamı olan yargıya egemen oluyor. Dünyanın hiçbir yerinde
bürokrata bu kadar büyük bir güç verilmemiştir ve bunun çok tehlikeli
sonuçları olacağını da asla unutmayınız.
Değerli
arkadaşlarım, HSYK, 160 Yargıtaya, 60 da Danıştaya üye
seçimi yaptı. İnceleme süresi altı gün. Seçim bir günde
yapıldı. Toplam aday sayısı 5.532. Oturdum hesapladım:
İnceleme süresi her aday için bir buçuk dakika, seçim ise iki saniye
sürüyor. Kimseyi aldatmayalım. Burada ya seçimde özensizlik vardı ya
da adaylar çok önceden belirlenmişti. Apar topar bu Yargıyat
üyelerini, iş yükü yoğun, onu temizlesinler diye seçtiler, şu
anda o üyeler sokakta geziyorlar çünkü odaları ve binaları hâlâ yok,
aylardır yok.
Değerli
arkadaşlarım, HSYK büyük bir ayıba imza atmıştır.
Bu üye seçiminden sonra adayların, hâkim, savcılarının aldıkları oy oranlarını kendi
İnternet sitesinden
açıklamıştır. Binlerce adaya yani hâkim, savcıya
sıfır oyu verilmiştir, çoğu adayın
aldığı oy sıfırdır. Yıllarca bu mesleğe
hizmet etmiş, kelleyi koltuğa almış ve gecesini gündüzünü
mesleğe adamış binlerce hâkim, savcıyı bu şekilde
rencide etmeye kimsenin hakkı yoktur. Hele ki kendi başlarına
seçime girseler bile belki 15-20 oy alacak kişilerin iktidarın
sırtına binerek seçildikleri bir kurulda böyle bir tasarrufta
bulunmaları gerçekten son derece yakışıksız bir
davranıştır. Eğer bir özür varsa HSYKnın o
meslektaşlarımdan özür dilemesini bekliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakan sürekli olarak yeni HSYKnın 21
tane YARSAV üyesini seçtiğini belirterek, güya HSYKnın
bağımsız seçim yaptığı yönünde bir izlenim
yaratmaya çalışıyor. YARSAV bir meslek örgütlenmesidir, içinde
sağcısı solcusu, hatta tarikat, cemaat ilişkisi olan pek
çok insan bulunur. Dolayısıyla bu 21 kişi de muhafazakâr
yapıya, iktidara yakın yapıya sahip insanlardır. Bunun
kanıtı da şudur: Seçilen 160 üyeye bir sabah -a kişiden b
üyeye- telefonla mesaj gönderilmiştir Bugünkü ceza dairesi seçiminde
boş oy atacaksınız. diye ve bu 2 kez denenmiştir. 160 üye
de boş oy atmışlardır değerli arkadaşlarım.
Dost-ahbap
ilişkisine gelince, bugün hâlâ var, hiç değişen bir şey
yok. Hemen apar topar ilk Yargıtay ve Danıştay seçimlerinde HSYKnın
yedek üyelerinin ikisinin eşlerinin biri Danıştaya, biri
Yargıtaya atanmıştır.
Hâkim,
savcılar huzursuzdur, bıkkındır. İnternet sitesine bakın, yaş haddi dolmadan
yüzlerce insan emekliliğini istiyorlar. Buna dikkatinizi çekmek isterim.
Değerli arkadaşlarım,
burada şunu söyleyeyim: Polisi rejim muhafızı gören,
yargıyı toplumsal muhalefeti sindirmede bir araç gibi kullanmaya
çalışan anlayışın sonu vahimdir ve dünya bunun
örnekleriyle doludur. Değerli Adalet ve Kalkınma Partili
arkadaşlarım, aslında kendi Frankensteinınızı
yarattınız bu
yargıdaki kadrolaşma girişiminizle. Kırk yaş düzeyinde
bir gruba yargıyı teslim ettiniz. Güya yaptıklarıyla kendi
iktidarınızı ayakta tutacaklardı! Ama şunu
unutmayın: Bunlar bir gün gelip sizi de dinlemeyecekler, belki tasfiyenizi
de onlar yapacaklar.
Size son olarak bir kişiyi
hatırlatmak isterim, Hanefi Avcıyı. Sizden biriydi. Belki
içinizde pek çoğunuzun arkadaşıdır. Muhafazakârdı,
sağcıydı, bir cemaate yakın olan bir insandı ve bu İktidarın
en güvendiği bürokrattı. Şimdi Hanefi Avcı nerede? Bir sol
örgüt üyesi olarak cezaevinde değerli arkadaşlarım.
Düşünün, belli bir
anlayışa ses çıkaracaksınız ya da
çıkarmayacaksınız. Ses çıkaracaksanız akıbetiniz
bellidir.
Son olarak şöyle tamamlıyorum:
Cumhuriyetin kazanımlarını o zor günlerde satanların
cumhuriyet konusunda laf etmemesi lazım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Aldan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
dördüncü konuşmacı Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Serindağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Bazen Sayın Başkan konuşmaya
başlamadan süreyi işletiyor, ona baktım ben.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Zaman azlığı nedeniyle
sunumum sınırlı konulara ilişkin olacaktır.
Bilindiği gibi, Türk kamu yönetimi
sistemi içinde köklü bir yeri olan İçişleri Bakanlığı,
devlet ve toplum yaşamında önemli işlevler üstlenmiş bir
bakanlıktır. Kısaca, devletin topluma dönük yüzüdür
İçişleri Bakanlığı.
Başta mülki idare amirleri olmak
üzere, Bakanlığın ve bağlı kuruluşların tüm
personeline başarı, sağlık ve esenlik diliyorum.
Bakanlığa verilen görevler, il
sistemi içerisinde, vali ve
kaymakamlar tarafından ve bağlı kuruluşların personeli
tarafından yerine getirilmektedir. Valilerimizin İl İdaresi
Kanununda belirtilen görev ve statü tanımına uygun olarak
görevlerini yapmaları, iktidarın valisi değil devletin ve tüm
halkın valisi olarak hizmet yürütmeleri, günlük siyasi rüzgârlara göre
değil mevzuata uygun davranmaları, bakanın ve iktidarın
geçici, devletin ve bakanlığın daimi olduğunu
düşünmeleri ve ona göre davranmaları milletimizin temel
beklentisidir. Biraz önce AKP Grubu adına konuşan bir
konuşmacı burada mülki idare amirlerini âdeta rencide eder
şekilde onların Sayın Başbakan tarafından
yönlendirildiğini ve Sayın Başbakanın telkin ve
tavsiyeleriyle nasıl davranacaklarını o şekilde
ayarladıklarını, düzenlediklerini ifade etti ve ben bundan çok
üzüntü duydum. Şöyle: Ben otuz üç yıl mülki idare amiri olarak görev
yapan bir arkadaşınızım. Mülki idare amirleri, valilerimiz
ve kaymakamlarımız nerede, nasıl ve ne şekilde davranacaklarını
çok iyi bilirler, bunu bilmenizi isterim.
Sayın milletvekilleri, biraz evvel ifade ettim, çok
önemli görevler ifa ediyor İçişleri Bakanlığı.
Bunların en önemlisi de asayiş hizmetleridir, iç güvenliktir.
Şimdi biraz geriye gidelim. AKP iktidara geldiğinde terör örgütünün
başı yakalanmış, terör örgütü eylem yapma yeteneğini
kaybetmiş ve Türkiyede terör minimum seviyeye inmişti ancak
şimdi bakıyoruz Hükûmet tarafından izlenen yanlış,
tutarsız, zikzaklı politikalar, ikircikli politikalar neticesinde
terör bugün ülkemizde en üst seviyeye gelmiştir.
Hükûmet bir dönem
terör olaylarının artması üzerine yeni bir konsepte
geçileceğini ifade etmiş, profesyonel askerlerin bu görevde
kullanılacağını ifade etmiştir. Bir süre geçmiş
bu sefer emniyet teşkilatının, emniyet mensuplarının
daha aktif kullanılacağını ifade etmiştir.
Sayın milletvekilleri, hem emniyet teşkilatının
mensupları hem jandarmamız hem polisimiz hem de görev verildiği
takdirde silahlı kuvvetlerin diğer unsurları elbette
kullanılacaktır, biri diğerinin alternatifi değildir. Bunu
böyle bilmemiz lazım.
Bir
başka örnek, Sayın Başbakan terör örgütü yöneticileriyle
görüşüldüğü söylendiği zaman, bu konunun basında yer
almasından sonra bunu şiddetle eleştirmiş, dile getiren
muhalefet liderlerini suçlamıştı. Sonra ne oldu? Sonra
baktık ki çok önceden bu görüşmeler başlamış ve o
tarihten sürdürülmeye başlanmıştır. Sayın
Başbakan adına Başbakan Yardımcısı
görüşmelere iştirak etmiştir ve Başbakan adına
iştirak ettiğini orada ifade etmiştir. Zaten daha sonra
Sayın Başbakan da bunu doğrulamıştır. Ama ne demiştir
Sayın Başbakan? Biz görüşmedik, devlet görevlileri
görüştü.demiştir. Şimdi, bu, inanılacak bir şey mi
arkadaşlar? O zaman şunu demeyin: Biz demir yolu yaptık
demeyin, Biz kara yolu yaptık. demeyin. Başında Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları var, onu devlet yapıyor, kara
yollarını da devlet yapıyor.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Şimdiye kadar niye yapmadınız?
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) Siz yapmıyorsunuz. Siz yapmıyorsunuz,
devlet yapıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Valim
Sayın Valim
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) - Dinleyin
Dinleyin
Dinleyin arkadaşlar.
OSMAN
ÇAKIR (Düzce) Mülki amir yapıyor!
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) Benim nasıl yaptığımı
sor.
Yine deniyor ki: Yüzde 90-95
oranında anlaşma sağlandı. Millet merak ediyor, herkes
merak ediyor, siz etmiyor musunuz? Yüzde 95 neydi anlaşılan,
anlaşılamayan yüzde 5 neydi, siz merak etmiyor musunuz?
Arkadaşlar, insanlar bunu merak ediyor.
Daha sonra bir de başka bir örnek
vereyim: Biliyorsunuz Kürt açılımı adıyla
başlatılan bir süreç var, adını henüz tam
kararlaştıramadınız. Önce Kürt açılımı
dediniz, sonra demokratik açılım dediniz, sonra Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi dediniz; değerli arkadaşlar, isminde
anlaşamadınız. Sayın Başbakan, o zamanki
İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalayla beraber toplumun
değişik kesimlerini bir araya getirdi. Biz de zannettik ki o toplanan kişilere bilgiler verilecek -değerli
arkadaşlarım zamanım az- ama sonra gördük ki bu kamuoyu
oluşturma toplantısıdır, bu başka bir toplantı
değildir. Komisyonlar kuruldu. denildi, onu millet bilmiyor. Kamu
kuruluşlarından görüş alındı. denildi, onu millet
bilmiyor.
Değerli arkadaşlarım -hızla
geçiyorum- aslında AKP hiçbir sorunu çözmüyor, her sorunu kullanmak
istiyor, terörü de öyle, yoksulluğu da öyle. AKPnin terörü önleyecek
basireti, cesareti, bilgisi yok. Bakıyoruz, terörle mücadele
edeceğine bazı sayın bakanlar başka şeylerle
ilgilenmişler. Ne yapmışlar? Deniz Fenerinin üstünün örtülmesi
için çalışmışlar. Ne yapmışlar? Deniz Feneri
yolsuzluğunu soruşturan savcıların görevden
alınmasıyla uğraşmışlar. Daha ne
yapmışlar? Bazı şüphelilere bilgi sızdırmakla
uğraşmışlar.
Sayın milletvekilleri, iktidar, belediyeler
üzerindeki denetim yetkisini çok kötü kullanmaktadır. Belediyelerde denetim
ve inceleme muhalefete gözdağı vermek amacıyla
kullanılmaktadır. Muhalefete mensup belediyelere operasyonlar
yapılmakta, belediye başkanları ve çalışma
arkadaşları sabahın köründe, kameralar eşliğinde
evlerinden alınmakta, şeref ve haysiyetleriyle oynanmaktadır.
Biz yolsuzluk konusunda çok hassas bir partiyiz. Suç
varsa soruşturulsun, suçlu varsa cezalandırılsın ama
muhalif her hareketi bu şekilde sindirme yoluyla devre dışı
bırakmak iktidarın yapacağı bir şey değildir.
Denetim ve soruşturma yetkisi siyasi mülahazalarla değil,
gereğinde kullanılmalıdır. İzmir Belediyesinde 52
vergi müfettişi, 20 civarında bilirkişi şu anda inceleme
yapmaktadır, mülkiye müfettişleri ve Sayıştay denetçileri
gelip gitmektedir. Neden İzmir? Çünkü İzmir Büyükşehir
Belediyesini ve İzmirin ilçelerini, 30 ilçenin 28ini, CHPli belediye
başkanları yönetmektedir. İktidar bunu hazmedemiyor
arkadaşlar, ancak tüm Türkiyede olduğu gibi tüm İzmirlilerde
iktidara günü geldiğinde gerekli
cevabı vereceklerdir, hiç kuşkunuz olmasın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Gün ne zaman gelecek?
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) -
Ayrıca, şunu da söyleyeyim... Zamanı gelecek, söyleyeceğiz
size.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Biraz zor
gelir. On senedir o gün gelmedi daha, on senedir.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) -
Şunu da unutmayın, hiç kimse unutmasın: Keser döner sap döner,
gün olur hesap döner. (CHP sıralarından alkışlar) Hiç kimse
bunu unutmasın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Elli sene
oldu.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, iktidara mensup belediye
başkanlarına dokunmuyorsunuz, Kayseri Belediyesine dokunmuyorsunuz.
Mülkiye müfettişlerinin soruşturma talep ettiği iktidara mensup
belediye başkanları için soruşturma izni vermiyorsunuz.
İşte, bu şekilde çiftçe standart uyguluyorsunuz arkadaşlar.
Bu, yapıcı bir anlayış değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Serindağ.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum,
hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Serindağ,
süreyle ilgili söylediğiniz söz, ben dördüncü dönem Başkan Vekiliyim,
ilk defa siz söylediniz, sözünüzü Genel Kurulun ve kamuoyunun vicdanına
havale ediyorum.
Buyurun.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla)
Sayın Başkan, ben de çok toplantı yönettim. Gördüğümü ifade
ettim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
adına beşinci konuşmacı Mehmet Siyam Kesimoğlu,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kesimoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET S.
KESİMOĞLU (Kırklareli) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini paylaşmak
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, sözlerimin
başlangıcında bu vatan topraklarını savunmak
adına ve güvenliğimizi sağlamak adına canlarını
veren şehitlerimizi şükran ve minnet duygularımla anmak
istiyorum.
Yine, aynı şekilde,
gazilerimize şükranlarımı ifade etmek istiyorum.
Yakınlarına, mesai arkadaşlarına aynı dileklerimi
iletiyorum ve aynı anlayışla ve
şuurla vatan topraklarını savunmak adına görev yapan
bütün emniyet teşkilatımızın mensuplarını da
sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, daha önce
konuşan İçişleri Komisyonu Başkan Vekili Sayın Kıyıklık, Cumhuriyet Halk
Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisiyle ilgili olarak bir kıyaslama
yaptı. Arabayla giderken dikiz aynasına baktığında
Cumhuriyet Halk Partisini göremediğini ifade etti. Doğrudur, göremez
çünkü Cumhuriyet Halk Partisi bir dikiz aynasına sığmayacak
kadar büyük ve köklü bir partidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Öyle bir
şey demedi ki.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, ben, sizlere bir Cumhuriyet Halk Partisini
anlatayım. Bir gün bir çınar ağacının dibine bir kabak
tohumu düşmüş -Sevgili Grup Başkan Vekilimiz geçenlerde anlatmıştı,
ben yeniden paylaşmak istiyorum sizlerle- ve o kabak tohumu çok kısa
bir zaman içerisinde serpilmiş, büyümüş, o çınar
ağacını gölgede bırakmış ve dönmüş
çınar ağacına demiş ki: Sen yüz yıldır
buradasın ama ben dün geldim, geldim ama büyüdüm, serpildim, seni de
gölgede bıraktım, ne haber? Kendinden emin, mağrur ama
mağdur çınar ağacı Güz gelsin görürüz. demiş. Güz
gelmiş, güz gelince o kabak tohumu, o kabak fidanı geldiği
karanlıkta kaybolmuş gitmiş. O kabak tohumunun adı ne
biliyor musunuz? Adalet ve Kalkınma Partisi; onda yalan var, onda talan
var, yoksulluk var, yolsuzluk var. Çınar ağacına gelince, o
çınar ağacının adı Cumhuriyet Halk Partisi; onda
Çanakkale var, onda Kuvayımilliye var, onda Türkiye'nin
bağımsızlık mücadelesi var, laiklik var, cumhuriyet var,
Mustafa Kemal var. Güz gelecek, hiç merak etmeyin değerli Adalet ve
Kalkınma Partisinin mensupları.
Değerli arkadaşlarım, Emniyet Genel
Müdürlüğünün bütçesi hakkında düşüncelerimi bundan sonra
paylaşmak istiyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Millet öyle
demiyor ama, millet sandıkta başka bir şey söylüyor.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) Göreceksiniz,
göreceksiniz merak etmeyin sevgili arkadaşlarım, göreceksiniz, güz
gelecek, güz gelecek.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Yedi seçimdir millet ne söylüyor sandıkta,
dinlemiyor musun?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
sayın bakanlar cevap verecekler lütfen.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) Sayın
milletvekilleri, emniyet teşkilatımız moralsizdir, morale
ihtiyacı vardır çünkü emniyet teşkilatında görev yapan her
arkadaşımızın ekonomik sıkıntıları var,
çalışma koşullarının güçlüğüyle ilgili
sıkıntıları var, kredi kartlarıyla ilgili
sıkıntıları var.
Üç dönemdir söz veriyorsunuz, üniversiteyi bitiren
emniyet teşkilatında görev yapan binlerce mensuba üç dönemdir söz
veriyorsunuz 1inci dereceye indireceksiniz diye, ama üç dönemdir sözlerinizi
tutmuyorsunuz. Binlerce mağdur emniyet teşkilatı mensubu sizlerden
bunun çözümünü bekliyor. 1inci dereceye atama yapıyorsunuz, ama emekli
olduklarında bu dereceyi mükteseben almadıkları için inemeyen ve
mağdur olan birinci sınıf emniyet müdürleri sizlerden çözüm
bekliyorlar.
Makam tazminatlarını rütbeye göre değil,
makama göre veriyorsunuz, kendinize yakın olan insanları o makamlara
atıyorsunuz, ama mağdur olan birinci sınıf emniyet
müdürlerinin mağduriyetini gidermek için tek bir adım
atmıyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Plan ve Bütçe Komisyonunun görüşmelerinde Sayın
Bakan büyük bir iddiayla Çok şükür İçişleri Bakanlığında
işkence yok. dedi, İşkence yok. Ama günlerdir televizyonlarda
ve gazetelerde izliyoruz, bir güvenlik biriminde bir kadın güvenlik
görevlileri tarafından darp ediliyor, dayak yiyor, cinsel tacize
uğratılıyor.
Sayın Bakan, ben bunları söylerken
utanıyorum, iğreniyorum. Peki, sizin anlayışınızda
kadın dövmek, insan dövmek işkence yapmak demek değil midir?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sizde var bir tane, sizde
var!
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) Sayın
Bakan, siz diyebilirsiniz ki Ben daha yeni bakanım, çiçeği burnunda
bir bakanım.
Evet, Sayın Bakan, bu Türk milleti sizi çok iyi
tanıyor, yaptığınız gaflarla çok iyi tanıyor.
Siz, terör saldırısında hayatını kaybeden
yurttaşlarımızı bir masa, bir sandalye gibi görerek adetle
değerlendiriyorsunuz. Siz, depremzedelerin çadırlarına
gittiğiniz zaman saray gibi görüyorsunuz ve siz, terör
saldırısında yaşamını kaybeden şehitlerimizi
yok sayarak katırların hesabını soruyorsunuz.
Sayın Bakan, aslında basın büronuzun da
sizden aşağı kalır bir tarafı yok. Basın
sitesinden aynen okuyorum: İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahin Ünye Belediyesince yapılan içme suyu arıtma tesisinin
temel atma törenine katıldı. Kutluyorum, yaptırılan bir
tesisin temel atma törenine katılmışsınız! Sayın
Bakanım, Karadenizli hemşehrileriniz gücenmesinler ama tam Temel
fıkrası gibi olmuş vallahi.
Değerli arkadaşlarım, MOBESEden
bahsediyor Sayın Bakan. 2007 yılından bu yana 150 trilyon lira
harcandığını ve bir o kadar da il özel idaresi bütçesinden
harcama yapıldığını ifade ediyor. İfade ediyor
ama seksen ilde bunun yapıldığını ifade ediyor ama
İstanbulda hâlâ araçlar yakılıyor molotof kokteylleriyle, evler
yakılmak isteniyor. Peki, bu suçun işlenmesi için bu MOBESE
kameraları ihtiyaca cevap verebiliyor mu?
Bomba yüklü bir terörist polislerin en yoğun
olduğu Taksimdeki noktaya gitti, polis otosunun yanında bombayı
patlattı. Siz zannediyor musunuz ki, o MOBESE kameraları suçu ve
suçluyu film gibi izlemek için oraya kondu!
Sayın Bakan, siz asayişten sorumlusunuz.
Göreviniz, suçu işlenmeden ortaya çıkarmak. Behzat Ç.lik
yapmanın gereği yok. Siz görevinizi yapınız ve suçları
işlenmeden önce önleyiniz. O çok güvendiğiniz istihbarat
teşkilatına da verdiğiniz o görevlerden vazgeçiniz. Onlar AKPye
eleştiri getiren muhalif avına çıkmaktan vazgeçsinler, asli
görevlerine dönsünler değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Terörist sayısının
arttığından bahsediliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Arttı,
artmadı bilmiyorum ama Sayın Bakan, gelip burada bahsedecektir.
Geçtiğimiz günlerde üniversite öğrencisi
arkadaşlar saçlarını kestirdiler cezaevindeki
arkadaşlarına destek çıkmak için. Her biri terörist diye
algılandı.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kesimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Bazı
milletvekili arkadaşlarımız da gittiler destek vermek
amacıyla.
BAŞKAN Sayın Kesimoğlu, lütfen
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Sayın
Sırrı Süreyya Önderi bilmiyorum, o cezaevine alışkın
ama bizim arkadaşlarımız alışkın değil.
BAŞKAN Sayın Kesimoğlu
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Bütçe, her ne
kadar sizin o mübarek parmaklarınızda kabul edilecek olsa da
İçişleri Bakanlığının bütçesinin milletimize
hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Karadenizlilerden özür dile!
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) Ben
özür dilenecek bir şey söylemedim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın
Başkan, sataşma var. Adımı söyleyerek O cezaevine
alışkın. dedi.
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Aydını
dinleyeyim, sonra da sizi dinleyeceğim.
Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım, Hatip konuşmasını yaparken AK PARTİye
bir benzetmede bulundu; 69a göre açıklama talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Aydın, sayın bakanlar
not aldılar. Biraz sonra söz vereceğiz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) AK PARTİye, grubum
adına Sayın Başkan
BAŞKAN Ne söyledi AK PARTİye?
AHMET AYDIN (Adıyaman) AK PARTİ kabak
gibi
Yalan, talan partisi olarak
gösterdi AK PARTİyi kabak bitkisine benzeterek. Bir açıklama
istiyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) Bakan mısın sen?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Duymuyoruz,
lütfen
Sayın Aydın, bir saniye
Anlaşılmıyor.
Sayın milletvekilleri, dinlemeyelim mi Sayın
Grup Başkan Vekilini?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Yalanla talanla suçluyor
bizi Sayın Başkanım, ufak bir suçlama değil bu.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hangi bakanın yerine
göz diktin? Ya bakanın yerine niye göz dikiyorsun Sayın Grup
Başkan Vekili?
BAŞKAN Buyurun Sayın Aydın, İç
Tüzükün 69uncu maddesi gereğince. Yalnız, yeni bir sataşmaya
mahal vermeyelim.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Hangi bakanın yerine
göz diktin, onlar cevap verirdi. Niye onların yerine göz dikiyorsun?
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlunun,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Grubum adına söz
almış bulunuyorum Sayın İnce.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar, CHP yine karıştırdı her zamanki gibi,
akşam başka, sabah başka.
Tabii, birtakım olaylardan hareket ederek
birtakım yorumlara, birtakım sonuçlara varmaya
çalışıyor ama bu sonuçlara varırken de hep yanlış
yapıyor ve CHP artık kabak tadı vermeye başladı
biliyor musunuz bu yorumlarıyla. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın, ben bir yorum
yapayım hangisi çınar, hangisi kabak? Çınar olan; Selçuklu,
Osmanlı köküne dayanan, geçmişiyle, halkıyla
barışık olan AK PARTİdir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kabak bitkisi olup da artık
kabak tadı vermeye başlayan ise tarihiyle, halkıyla, onun
değerleriyle sorunları olan CHPdir.
Şimdi, soruyorum size: Çok partili sisteme geçtikten
sonra, Allah aşkına CHP tek başına hiç iktidara geldi mi?
Çok partili demokratik rejime geçtikten sonra CHP tek başına iktidara
gelebildi mi? Gelemedi.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) Siz
neredeydiniz o zaman?
AHMET AYDIN (Devamla) Ama halkın desteğiyle
kurulan AK PARTİ, üç genel seçim, iki yerel seçim, iki referandumda da
halkın büyük bir desteğiyle burada ve şu anda, artık
çınar olan, kökü Orta Asyaya, maziye kadar dayanan AK PARTİdir,
bunu kabul edin lütfen. Yorumlarınızı da yaparken biraz daha
insaflı davranın diyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın İnce, sizden önce sıra
Sayın Özdende, önce onu bir dinleyeyim
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Önder, Sayın
Başkan.
BAŞKAN -
çünkü daha önce söz istemişti, sonra sizi dinleyeceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ama o daha yeni
milletvekili, ben dokuz senelik milletvekiliyim. Sayın Başkanım,
onun kıdemi benden düşük.
BAŞKAN Anladım da daha önce söz istedi.
Hayır, Sayın Özden, bir saniye, hayrola, ne
için söz istiyorsunuz?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Vekil dedi ki: Sayın Sırrı Süreyya
Önder de saçlarını kesmiş, o cezaevine
alışkındır. Şimdi, adımı vererek
İtiyat kesbetmiş. dedi. Kürsüden cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Sataşma bunun neresinde onu
anlamış değilim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sataşma
Size,
Suça mütemayil deseler bunu sataşma kabul etmeyecek misiniz?
BAŞKAN Buyurun Sayın Önder.
4.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin, Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlunun, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın CHPli Vekil,
sosyal demokrat bir vekilden insan biraz daha feraset bekliyor doğal
olarak. (AK PARTİ sıralarından Nerede sesleri) Fakat, hep,
bizi yanıltmaya devam ediyorsunuz. Bu konuda büyük bir istikrar
içindesiniz.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli)
Sayın Süreyya Önder, sen, İçişleri Komisyonunda söylemedin mi
cezaevine alışkın olduğunu?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Şöyledir: Sayın
Kesimoğlu, normal ülkelerde, sanatçılar, bilim insanları,
aydınlar okullardan yetişir, bizde cezaevlerinden yetişiyor. Bu
bir ayıp değildir, bizim istediğimiz bir şey de değildir.
Normal insan fıtratı özgürlüğe yatkındır, esarete,
mahkûmluğa değil. Keyfimizden de girmedik. Sadece mesele
şuradadır: Bu ülkenin daha güzel bir ülke olmasına, bundan daha
iyi bir dünyanın mümkün olduğuna inanan insanlar, statüko
tarafından -dün size anlatmıştım, aklınızda
kaldıysa- cezaeviyle ödüllendirilirler. Canımız,
başımız üzre fakat hiçbir zaman bu bizde bir
alışkanlığa dönüşmez. Tutkunu değiliz,
sevdalısı değiliz ama bu yolda icap ederse -kendi adıma
konuşmayayım ayıp olur- boynunu bıçağa uzatan bir sürü
aydın, sanatçı, yiğit, onurlu kadın ve erkek vardır,
yılların altına giriyorlar, kelle koltukta geziyorlar,
sürgünler, açlıklar, yoksulluklar ama hangisine sorsanız daha özgür,
daha mutlu bir dünyayı düşlerler. Cezaevine belli ki hiç
girmemişsiniz, Allah da nasip etmesin. Pek matah yerler değildir.
Adalet Bakanı birazdan anlatacak.
F tipine bir film çekiyorum şimdi
İzmitte, maketini yaptık, yıllarca yattım, şimdi
tekrar içine girdiğimde karabasanlar bastı. İnsana layık
mekânlar değildir orası, insan onuruna layık yerler de
değildir. Bir ironiyi bu şekilde ters yüz etmek hoş değil.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Önder.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, Sayın Aydın konuşmasında CHP sabah
başka, akşam başka. diyerek ağır hakaretlerde
bulundu.
BAŞKAN Başka ne söyledi Sayın İnce?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sabah başka, akşam başka. dedi bu hakaret mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) Yazılı
mı yapacaksınız sınavı, sözlü mü, ona göre
çalışacağım.
BAŞKAN Hayır, sınav
yaptığımdan değil Sayın İnce, bugün birkaç defa
açıklama yaptım yine. Ben İç Tüzük gereği yani Ne söyledi
de sataştı? diye
MUHARREM İNCE (Yalova) Daha ne
diyecek? Yani eğer bir siyasi partiyi sabah başka akşam
başka diye birisi itham ediyorsa daha ne diyecek, bundan daha doğal
bir şey olabilir mi?
BAŞKAN Hayır, niye sesinizi
yükseltiyorsunuz, niye kızıyorsunuz, anlaşılır gibi
değil. Yani yapmak istediğiniz ne, onu anlamış değilim
ben. Daha önce de açıkladım Sayın İnce. Bunda
alınacak, bunda sesinizi yükseltecek hiçbir şey yok. Ben
soracağım, siz de cevap vereceksiniz, sadece siz değil, her söz
isteyen sayın milletvekiline sataşma nedenini soracağım,
siz de cevap vereceksiniz; bu kadar basit yani.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ama sabah başka akşam başka bu bir şey değil ki
Sayın Başkan, her saat bambaşkalar o zaman.
BAŞKAN Ben aslında kabak
işini sormak istemiştim ama söylemedi.
Buyurun.
5.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bu kabak muhabbeti kabak
tadı vermeden dikiz aynasına bir geleyim.
Şimdi Sayın
Kıyıklık, doğru; dikiz aynasında bizi
görememişsinizdir, doğrudur. Şimdi bir CHPnin dikiz
aynasına bakalım, CHPnin geride bıraktıklarına
bakalım, bir de AKPnin dikiz aynasına bakalım.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Millet bakıyor,
görüyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) Şimdi, sizin dikiz
aynanızda bakın neler var:
Ezdikleriniz, yıktıklarınız,
fethettikleriniz ve kuşattığınız kurumlar var.
Ofer var.
Kalpazanlık iddiaları var.
Kayıp trilyon davası var.
Kenan Evreni Çankayada ağırlamak var,
maaşına zam yapmak var.
Sizin dikiz aynanızda olanlar bunlar.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hepsi bu mu?
MUHARREM İNCE
(Devamla) Şimdi bakın, CHPnin dikiz aynasında
CHPyi
görememişsin, ee yüzüne gözüne dursun! CHPnin dikiz aynasında bu
Meclis var, içinde olduğun Meclis var. Daha ne olsun? (CHP
sıralarından alkışlar) Daha ne olsun?
OSMAN ÇAKIR
(Düzce) Türkiye Büyük Millet Meclisi ne zaman kuruldu, CHP ne zaman kuruldu?
Meclis kurulduğunda CHP yoktu.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Daha ne olsun? CHPnin dikiz aynasında çok partili yaşama
geçiş var, cumhuriyet var, demokrasi var, köy enstitüleri var. CHPnin
dikiz aynasında, hani satıp satıp paralarını çarçur
ettiğiniz Etibank var, Sümerbank var, demir yolları var, limanlar
var, Anadolunun ortasında kurulmuş modern bir cumhuriyet var, SEKA
var. Sata sata bitiremedikleriniz var ya, bugün o 34-35 milyar dolarlık
yaptığınız özelleştirmeyle çarçur ettiğiniz
paralar var ya; işte onlar CHPnin dikiz aynasında var.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Milletin aynası önemli, milletin aynası.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Sizin gözünüz görmüyorsa, kulağınız duymuyorsa,
okuduğunuzdan öğrenememişseniz daha ne yapalım biz?
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
İ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Adalet Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Adalet Bakanlığı2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE
TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim
Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin
Hesabı
K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1.- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri
Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Celal Dinçer,
İstanbul milletvekili.
Buyurun Sayın
Dinçer. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
CELAL DİNÇER (İstanbul) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, İçişleri Bakanlığımızın görevleri
arasında en ağırlıklı olanını iç güvenlik
hizmetleri oluşturmaktadır. Bakanlığın iç güvenlik
hizmetleri, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı
vasıtasıyla yerine getirilmektedir.
Gece gündüz büyük bir özveriyle görevlerini yapan tüm
kolluk mensuplarına ve onlarla birlikte çalışan tüm mülki idare
amirlerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Jandarmanın görev ve sorumluluklarının
büyüklüğünü ve zorluğunu hepimiz biliyoruz. Sahil Güvenlik
teşkilatı da, Türkiyenin bütün sahillerinde ve
boğazlarında, deniz alanlarında kanunların kendilerine
verdiği yetkiyi büyük bir fedakârlıkla uygulamakta ve yerine getirmektedir.
Karadeniz, bugün içinde bulunduğu özellikle
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla Ceyhanın Akdenizin Basrası
olması, Karadenize de ayrıca Baküden gelecek petrollerin
olması ayrı bir özellik kazandırmış, ayrı bir
stratejik konum kazandırmıştır. Bu nedenle, Sahil Güvenlik
teşkilatının kaldırılacağı yönündeki
basında çıkan haberler doğruysa, bu tam anlamıyla bir
gaflettir.
Aynı şekilde, hem Sahil Güvenlik
Komutanlığının hem de Jandarma teşkilatının
bütün araç gereç ve bina sorunları bütçeye konulacak ödeneklerle çözülecek
gibi gözükmemektedir, bu ödeneklerin artırılması gereklidir.
Değerli milletvekilleri, kamu hizmeti sunulurken
hukukun üstünlüğü öncelikli olmak zorundadır. Güvenlik
kavramıyla hukuk ve insan hakları arasında denge bozulursa
görmek istemediğimiz görüntüler ortaya çıkar. Üzülerek söylemek
istiyorum ki, bugün ülkemizde kolluk kuvvetlerinin toplumsal olaylara müdahale
biçiminde büyük sorunlar vardır. Sorun, yalnızca bir eğitim
sorunu değildir; sorun, aynı zamanda bir algı sorunudur. Kolluk
kuvvetleri demokrasiyi içselleştirme sorunu yaşamaktadır. Kolluk
kuvvetleri orantısız güç kullandığında buna
karşı çıkabilecek, bunu cezalandırabilecek iradeyi
göstermek gerekmektedir. İktidara muhalif olanlara şiddet
uygulandığında, bunu kabullenmek, görmezden gelmek çifte
standarttır.
Sayın milletvekilleri, İçişleri
Bakanlığımızın 2012 yılı performans
programını yayınladığı kitabında Delilden
sanığa ulaşma yöntemi güvenlik birimlerimizce
başarıyla uygulanmaktadır. diyor. Peki, ülkemizde pek çok
soruşturmada insanlar önce suçlu ilan edilip sonra suçunun veya
masumiyetinin ispatlanması istenmektedir. Bu mudur sizin delilden
sanığa ulaşma yöntemi?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
iktidar döneminde çok karşılaştığımız bir
çifte standarttan bahsetmek istiyorum. Sayın Genel
Başkanımız Hakkâri konuşmasında Yerel Yönetimler
Özerklik Şartındaki çekinceleri kaldıracağız.
demişti. O zaman başta Sayın Başbakan olmak üzere,
Sayın Burhan Kuzu neredeyse bizi memleketi bölmekle suçladılar ama
şimdi görüyorum ki bu elimdeki kitaplarda Sayın İçişleri
Bakanlığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında
getirilen ilkeler dikkate alınacaktır. diyor. Aynı kitabın
başka bir sayfasında Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartına uyum sağlanmıştır. diyor. Peki, bizim
Genel Başkanımız söylerken bu kadar eleştirdiniz aynı
konularda, şimdi niçin bunları programınıza koydunuz?
Umarım Sayın Başbakan sizin bu programınızı
okumamıştır yoksa size çok kızabilir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; iktidar her söyleminde katılım, demokrasi, insan
haklarından bahsetmektedir. Sendikalarla olan tutumunuz insan
haklarına yaklaşımınızı göstermektedir, sivil
toplumla olan tutumunuz insan haklarına
yaklaşımınızı göstermektedir,
kapattığınız sendikalara yaklaşımınız
insan haklarına yaklaşımınızı göstermektedir.
İşte, kapattığınız sendikalara birkaç örnek:
Emekli Sendikası kapatıldı, size yağcılık
yapmadığı için. Gençlik Sendikasını
kapattınız, Çiftçi Sendikasını kapattınız,
YARGI-SENi kapattınız. Ankarada, tüzüğünde sadece cemevi
yaptırmak olan bir derneği kapatmak için suç duyurusunda bulunup
savcılığa verdiniz. İşte sizin STK
anlayışınız. Bu anlayışla mı STKları
gerçekleştireceksiniz? Sizin uygulamalarınıza en güzel
örneği Dünya İnsan Hakları Gününde İzmirde yapılan,
İşkence yoktur. dediğiniz, işte bu polislerimizin
karakolda yaptığını, kelepçeli kadını
dövdüğünü Sözcü gazetesi açıkça ortaya koymaktadır. Siz
Türkiyede işkence yok. diyorsunuz ama Adalet Bakanı işkence
yapanların sayısını veriyor.
Diğer bir konu ise belediyelerimizde
yaptığınız uygulamalar. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kim suçluysa, kimin yasalar karşısında suçu
varsa herkes hesabını vermelidir, buna itirazımız yoktur.
Ama insanların onuru, şerefi, haysiyeti yok mu? Bu insanları
niye bu şekilde üzüyorsunuz? Niye bu şekilde yüzlerce polisle, hem de
basın önünde şov yaparak mahkemelere çıkarıyorsunuz?
İşte size bir örnek: Maltepe Belediyesiyle
ilgili olarak bir ihbar dilekçesi yüzünden belediyeye polisler gelmeden önce basın
geliyor. Biraz sonra polisler gelecek, burada bir operasyon yapılacak. diyor.
Başkan Nedir bu? deyince, Efendim, Belediye Başkanı ve
bazı görevliler gözaltına alınacak. diyor. Polisi arıyor
Belediye Başkanı. Belediye Başkanı bir profesör,
saygın bir kişi. Diyor ki: Bizi gözaltına
alacakmışsınız. Zaten o anda da ekipler kapıya
gelmişler. Ben istediğiniz yere istediğiniz şekilde
gelirim, ifade vermeye hazırım. Hayır efendim, biz
götüreceğiz. Canlı yayın arabaları eşliğinde
adliyeye götürülüyor. Sadece ve sadece bir ifadesi alınacak. Şimdi
soruyorum size: Aynı uygulama Kandıra Belediyesine yapıldı
mı? Kandıra Belediyesinde de suç işleyen veya işlediği
iddia edilen belediye görevlileri karakola davet edildi, ifadeleri
alındı, mahkemeye çıkarıldı ve tutuklandı. Bizim
Belediye Başkanımız ise neredeyse davulla, zurnayla,
şovlarla gösterişli bir şekilde adliyeye götürüldü. Bu adil
değil. Yazıktır bu insanlara. Bu uygulamalar çağdaş
değil. Bu uygulamanız bugünkü çağdaş demokrasilerde
olmaması gereken uygulamalar. Bu şekilde sizler demokrasiyi tesis
edemezsiniz bu ülkemizde.
Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; Gazi
Mustafa Kemalin karargâhında kurtuluş mücadelemizi izleyen
gazetecilere İngiliz gizli servisi soruyor: Türkiyeyi bir daha
nasıl sömürge yaparız? Bize bir rapor yazın.
Yazdıkları rapor şu: Anadoluda dini siyasete alet etmeyi amaç
edinen, dinî ögeleri kullanan fakat şahsi menfaatlerini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL DİNÇER (Devamla) -
amaçlarının
önüne koyabilen aç gözlü bir siyasi iktidar
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Dinçer.
CELAL DİNÇER (Devamla) -
yapılmadıkça
Anadoluyu bir daha sömürgemiz hâline getirmemiz asla mümkün
olmayacaktır.
Biz Anadoluyu asla sömürge yapmayacağız, buna
kararlıyız.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi, şahsı adına ve
bütçenin lehinde söz isteyen Hüseyin Cemal Akın, Malatya Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Akın.
HÜSEYİN CEMAL AKIN (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Adalet Bakanlığı bütçesiyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti, tüm
bireylerin hukuki güvenliğinin sağlandığı, devletin
bütün organlarının, bütün faaliyetlerinin hukuka bağlı
olduğu devlettir.
Hukuk devleti, en başta insan merkezli, insan
onurunu koruyan devlettir. Hukuk devletinde kanunlar önünde devletin
vatandaşa karşı bir üstünlüğü yoktur. Kanun ve kurallara
uymayan şahıs da olsa, devlet de olsa yargılanır. Hukuka
uymak yalnızca vatandaş için değil, yürütme ve yargı için
de bir zorunluluktur.
Yargı bağımsızlığı
ilkesi, hukuk devleti olmanın temel koşuludur. Ancak bu
bağımsızlık, yargıya devlet kurumlarından, her
türlü baskı gruplarından ve yargının kendi içerisinden
gelebilecek müdahalelere karşı yargıyı korumakla mümkün
olabilir; aksi hâlde bir ülkede adil yargılanmadan söz edilemez. Bu
sebeple, herkesin yargı bağımsızlığını
zedeleyecek tutum ve davranışlardan kaçınması
gerekmektedir.
Yargı sisteminin ve adalet mekanizmasının işlerlik kazanması için, uzun
yıllar ihmal edilmiş olan altyapı çalışmaları
üzerinde hükûmetlerimiz döneminde ciddi şekilde durulmuş, bu konudaki
eksikliklerimiz ikmal edilmiş, ikmal edilmeye de devam edilmektedir.
Adalet hizmetlerinin olumsuz
şartlarda gerçekleştirilmeye
çalışıldığı dönemlere tanıklık ettik.
Yargı için özel planlanmamış binalarda, hükûmet
konaklarının alt katlarında, kiralık iş
hanlarında mahkemeler adaleti tevzi etmeye çalışıyordu.
Daktilo temininde bile türlü zorluklar yaşanıyordu. Diğer
işlerde kullanılan evrakların arka yüzleri mahkeme
tutanakları için kullanılıyordu. Geçmişte baro
başkanlığı yapmış bir kişi olarak
bunları ben yakinen yaşadım. Bu manzaraları ülkemize
yaşatmamak için adalet hizmetlerine bütçeden ayrılan payı
Hükûmetimiz 2 katına çıkartmıştır.
2003 yılından bu yana 145
adalet sarayı inşa edilmiş, şu anda hizmet vermektedir.
Bunların yanı sıra hâlen 36 adet adalet sarayı inşa edilmekte,
77 adet adalet sarayımız da proje ve ihale
aşamasındadır.
Bunun dışında yargı
sistemimizin personel eksiklikleri de mevcuttur. Hâkim ve savcı
sayıları, dosya sayılarını da düşündüğümüzde
çağdaş standartlardan uzaktaydı. Gelişmiş ülkelerin
hâkim ve savcılarının gördükleri iş
sayısının 5 katı iş, hâkim ve
savcılarımız tarafından görülmekteydi, görülmeye
çalışılıyordu.
Hükûmetimiz döneminde hâkim ve
savcılarımızın mesleki kapasitelerinin
artırılması noktasında da önemli çalışmalar
yapılmıştır. Hâkim ve savcılarımızın
eğitimi için 1985 yılında kurulan merkez yeterli
bulunmamış, kanunu çıkartılarak 2003 yılında
Adalet Akademisi hizmete girmiş, adli personele eğitim vermeye başlamıştır.
Bu arada, 5.578 hâkim ve savcı mesleğe
kazandırılmıştır.
Yargının verimli
çalışmasında hâkim ve savcılar kadar yardımcı personel de büyük öneme sahiptir. 2003
yılında 20.255 yardımcı personel varken, 2011
yılında yüzde 98,75lik bir artışla 40.277
yardımcı personel sayısına
ulaşılmıştır. Yargı sisteminin altyapı
sorunlarının çözümünün işlerlik açısından ne kadar
önemli olduğunu biliyoruz. Bunun yanı sıra, zaman içerisinde
doğan toplumsal ihtiyaçlar için mevzuatın yenilenmesi
gerektiğinin de farkındayız. Özellikle son yıllarda
teknolojinin hızla ilerlemesi sonucunda ortaya çıkan problemlere
çözüm üretilebilmesi amacıyla mevzuatımız tüm yönleriyle gözden
geçirilmiş, yeni müesseselerin ihdası ya da bazı müesseselerin
yenilenmesi gibi hususlarda çalışmalar yapılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN CEMAL AKIN (Devamla) - Bu mevzuat
değişiklikleri yapılırken güçlünün hukuku yerine hukukun
gücü anlayışı esas alınmıştır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akın.
Şimdi, Hükûmet adına söz isteyen Adalet
Bakanı Sadullah Ergin.
Buyurun Sayın Bakan.
Süreniz yirmi beş dakika. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet Bakanlığının 2012 bütçesini sizlerle paylaşmak
ve belli bilgileri değerli milletvekillerimize sunmak üzere
huzurlarınızdayım. Genel Kurulu ve
şahıslarınızı saygıyla selamlıyorum.
Türkiyenin yargıyla ilgili problemlerine beraberce
bir göz atmak, gerektiğinde öz eleştiri yapabilmek, samimi bir atmosferde
müşterek dertlerimizi konuşabilmek arzusuyla kürsüye geldim bu
akşam. Bu problem, çok uzun yıllardır ülkemizin maalesef
üstesinden gelemediği bir problem. Bu problemin birçok sebebi var.
Geçmişten gelen bu problemin insan kaynağıyla ilgili dayanakları
var; hâkim, savcı sayısı, idari personel sayısı,
yardımcı hizmetli sayısı ve bunların nitelikleri,
eğitim hususları. Bununla beraber fiziki altyapı konusunda
problemlerimiz var. Bunun ötesinde, mevzuat altyapısından
kaynaklı sorunlarımız var ve ceza infaz sistemimizden
kaynaklanan problemlerimiz var. Bu problemler yıllar yılı hep
konuşuldu, hep dertlenildi, şikâyet edildi. Her gelen bir önceki
döneme atıflar yaparak Biz teslim aldığımızda
şöyleydi, böyleydi. gibi mukayeseler yaptı.
Ne dersek diyelim, bu sorun bizim müşterek
problemimiz ve her birimiz bu problemin yakıcı özelliğinden
kendi payımıza düşeni alıyoruz. Derdimiz,
amacımız 74 milyonluk bu büyük ülkeye, bu aziz millete arzu
ettiği, ihtiyaç duyduğu noktada güven veren adalet hizmetinin
sunulmasıdır. Bunu sağlayabilmek için yapılması
gereken şeyler bilinmeyen şeyler değil aslında. Bütün
dünyada, gelişmiş ülkelerde güven veren adaleti tesis etmiş olan
ülkelere baktığınızda bu yapının kurulmuş
olduğu yerlerde ekonomik kalkınmayı görürsünüz, sosyal refahı
görürsünüz, insanların mutluluğunu görürsünüz. Olmazsa olmaz,
adaletin tesisidir. Onun için, bu konuda ben değerli milletvekillerine çok
içten şunu ifade etmek istiyorum: Geçmişte Şu şöyle
yaptı, bu böyle yaptı; biz şunu yaptık, sen şunu
kattın. gibi birtakım atışmalarla gidebileceğimiz bir
fazla mesafe yok.
Değerli arkadaşlarım, bu problemlerin
çözümü için geçmiş dönemlerde de Adalet Bakanlığı
makamında hizmet üretmiş tüm bakanlara, emeği geçen tüm
bürokratlara teşekkür ediyorum. Kim ki taş üstüne taş
koymuştur, Allah ondan razı olsun; ellerine, kollarına
sağlık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Geldiğimiz noktada Türkiyede bu problemin çözümü için
yapılan çalışmaların sonucunda yargının
problemlerini oluşturan unsurları birer birer gündemden çıkartabilmek
için fiziki altyapıyı tamamlama noktasında önemli mesafeler
alınmıştır. Ciddi anlamda mekân sorunu çözülmüştür.
Hâlâ yeni inşaatlar devam etmektedir. Ancak yapılan adalet
saraylarının içerisinde vatandaşı memnun edecek adalet
hizmeti üretilemiyorsa o sarayların çok fazla bir anlamı yoktur, onun
da altını çiziyorum. Yapılan o sarayların içerisinde
milletin beklentisi olan adalet hizmetini ürettiğimiz gün
amacımıza ulaşmış olacağız ve ortaya
çıkan kararın hem davacısına hem davalısına güven
verdiği an mutlu hissedeceğiz kendimizi.
Değerli
arkadaşlar, fiziki mekân sorunu belli bir istikamette çözüm
noktasında ilerliyor, orada problemimiz yok. Ancak Türkiyedeki iş
yüküne baktığımızda ciddi anlamda bütün
uzlaşmazlıkların adliyelere oluk oluk
aktığını göreceğiz. Kim arasında bir
tartışma yaşamışsa, kim ticari bir ihtilafa
düşmüşse, aile hukukuna dayalı en ufak bir sorunu doğrudan
adliyeye taşıdığımız bir mekanizma var maalesef.
Alternatif çözüm yolları maalesef geliştirilememiş şu ana
kadar. Bunun dokuz yıllık süresindeki vebali de bize ait. Bu noktada
kendimize de bir öz eleştiri yapmak durumundayım. Ama bizim mutlaka
adliyelere gelen işin tolere edici sistemlerini öngörmemiz ve bu işi
adliyeye düşmeden önce çözecek mekanizmaları kurmamız gerekiyor.
Gelişmiş ülkeler bunu farklı yöntemlerle çözmüşler,
alternatif uyuşmazlık çözüm yollarını ihdas etmişler.
Buna dönük olarak bizim de birtakım girişimlerimiz var. Parlamentoda,
Adalet Komisyonunda bekleyen ara buluculuk yasa tasarısı bunlardan
bir tanesi.
Ara buluculuk yasa
tasarısı, zannedildiği gibi yargıya alternatif bir
oluşum meydana getirmek için değil, gelişmiş, iyi uygulama
örneklerine baktığımızda yargının iş yükünü
tolere edici özelliği sebebiyle uzlaşmazlığı resmî
makamlara düşürmeden önce çözmenin yolu ve burada da gene hukukçular büyük
ölçüde inisiyatif alacaklar, bu işin çözümünü gene hukukçu
ağırlıklı aktörler çözecek. Öngördüğümüz yapı bu.
Şu anda Barolar
Birliğiyle beraber bir çalışma içerisindeyiz. Getirilen
tasarıya birtakım eleştiriler var. Bu eleştirileri iyi
niyetle dinliyoruz ve gerçekten sistemin daha iyi işlemesine hizmet
edeceğini düşündüğümüz katkıları ve önerileri de bu
eleştiriler sayesinde gündemimize alıp tasarıyı daha uygulanabilir
hâle getirmek için elden gelen gayreti de sarf ediyoruz.
İnsan
kaynakları noktasında, hâkim, savcı sayımızda maalesef
arzu edilen noktada değiliz. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde her 100
bin kişiye düşen hâkim, savcı sayısı ortalama 18 ile
20 arasında değişiyor. Türkiyede bu henüz yeni, 10
rakamına ulaştı. Her 100 bin kişiye yaklaşık 10
hâkim, savcı düşüyor Türkiyede.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, adli hizmetlerde idari personel ya da
yardımcı hizmetli sınıflardaki personel noktasında çok
önemli iyileştirmeler sağlandı. Çalışan
sayısında yaklaşık yüzde 80e varan, bir artış
söz konusu oldu. Bugün itibarıyla adliyelerimizde yazı işleri
müdürü, zabıt kâtibi noktasında eksiklikler tamamlanmış
durumdadır ve bu iyileştirmeler süratle devam etmektedir. Sorunları
giderme noktasında önemli unsurlardan bir tanesi mevzuat
altyapısının düzenlenmesi idi, gene 2002 yılından
bugüne kadar dokuz yıl içerisinde. 2004-2005 periyodunda ceza
mevzuatımızı baştan aşağı yeniledik. Ceza
Yasası, Ceza Usul Yasası, Ceza İnfaz Yasası gibi, Ceza Usul
Yasasıyla beraber Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun, bunların tamamı yenilendi ve 2005te yürürlüğe girdi.
Gene ondan sonra, geçtiğimiz yıl, Türk Borçlar Yasası, Türk
Ticaret Yasası, Medeni Usul Yasası gibi temel yasalarımız
yenilendi. Dolayısıyla, hukuk sistemimizin ana iskeletini
oluşturan temel yasalarımızın
tamamı yenilenmiş oldu ve çağımızın gerekleriyle
uyumlu hâle getirildi. Bu yasalar yapılır iken de büyük ölçüde
katılımcı yöntemlerle yapıldı. Barolar Birliğinin,
akademilerin ve Meclisimizdeki siyasi parti gruplarımızın
değerli katılımcılarının görüşleri de
alınmak suretiyle büyük ölçüde mutabakata varan bir yöntemle bu temel
yasalar yenilendi.
İnfaz
sistemiyle ilgili ciddi sorunlarımız var idi ve bu sorunlar maalesef
geçmişte şöyle hafızalarımızı yoklarsak- cezaevi
isyanları, büyük asayiş hadiseleri, maalesef büyük can
kayıplarını yaşadığımız ve
hatırlamak dahi istemediğimiz olaylar. Türkiye'de ceza infaz
kurumlarımızı Birleşmiş Milletlerin öngördüğü
uluslararası standartlara getirmek üzere yoğun ve ciddi bir
çalışma içerisinde Türkiye şu anda. Birçok kurumumuzu yeniledik.
İki yüzün üzerinde cezaevi kapatıldı, uygun şartlarda
olmayan cezaevleri kapatıldı. Hâlâ bu dönüşüm ve yenilenme
süreci devam ediyor ama ceza infaz kurumlarımız yenilenir iken ceza
infaz yöntemleri mevzuatında modern birtakım
çalışmaların da paralel yapılması lazım. Bununla
ilgili çalışmalar yapıldı ama tam anlamıyla arzu
edilen noktaya gelindiğini söylemek zor.
En son
yaşadığımız vahim, üzücü bir hadiseyi bir milletvekili
arkadaşımız bu kürsüden ifade ettiler. Cezaevlerindeki tutuklu
ve hükümlülerin nakli esnasında meydana gelen o elim kazadan,
yangından sonra hepimizin ülke olarak, millet olarak gerçekten
ciğerleri yandı. Hiçbir, insani özelliği olan kimse bu
ızdırabı yüreğinde hissetmezlik edemezdi. Bu açıdan, uzun
yıllardır benzer yöntemlerle yapılan bu nakli tekrar masaya
yatırdık ve şu anda demir yolu ve hava yolu nakli alternatifleri
gündemimizde.
Bununla beraber,
tutuklu ve hükümlülerin başka merkezlerde sorgulanması, ifadelerinin
alınması, savunmalarının alınmasıyla ilgili
olarak teknolojinin imkânlarından istifade ederek uydu sistemiyle ve UYAP
Sistemi üzerinden kurulan mekanizmayla ifade
alma hususu geliştirildi ve şu anda kullanılmaya
başlandı. Bunu daha da geliştirmek ve bu nakilleri en aza
indirmek için bütün imkânları zorlamaktayız.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Türkiyede yargının en önemli problemi uzun
yargılamalardan kaynaklanmaktadır. Maalesef, gelişmiş
ülkelerdekinin aksine, ülkemizde yargılamalar gerçekten uzun sürmekte. Bu
uzun süren yargılamaların çözülmesi, sürelerin daha aza
indirilebilmesi için çok önemli çalışmalar yapıldı,
yapılmaya devam ediyor. 2011 yılı içerisinde iki tane yasal
düzenleme yapıldı. Bu düzenlemelerde, birçok ihtilafın
adliyelerde çözülmesi yerine idari para cezalarıyla suç olmaktan
çıkartılarak ve bir kısım davaların da,
çekişmesiz yargı işlerinin de noterlere devredilmek suretiyle,
adliyelere gelen davaların azaltılması formülünü devreye soktuk.
Bu yöntemlerle, yaklaşık iki buçuk milyon dosya adliyelere gelecek
iken, alternatif yöntemlerle, adliyelerin gündeminden çıkmış
oldu. Şimdi önümüzde Ara Buluculuk yasa tasarısı var. Bunu
hayata geçirebilir isek, gerçekten, adliyelere iş gelmezden önce
ihtilafları çözecek yeni kurumlar oluşturabilir isek, adliyelerin
yükünü önemli ölçüde hafifletebileceğiz.
Aslında Türkiyedeki temel sorun
ilk derece mahkemelerinden çok yüksek mahkemelerde. Şu anda ilk derece
mahkemelerinde davaların görülme süresi ortalama altı ile sekiz ay
arasında değişiyor, hukukla ceza davalarında bu fark var.
Ama problem, mahkemelerden çıkan kararların önemli bir
kısmı, tamamına yakını Yargıtaya,
Danıştaya, temyiz mahkemesine gidiyor. Dolayısıyla burada
bir filtrasyon sistemi araya koymak gerekiyor.
İki: Yüksek yargıdaki
kapasiteyi ilk derece mahkemelerinden gelen dava yükünü kaldıracak
şekilde revize etmek gerekiyordu.
2011 yılı içerisinde
yapılan düzenlemelerle Yargıtay ve Danıştayda hem daire
sayıları artırıldı hem üye sayıları
artırıldı. Bu şekilde -geçen akşam da burada ifade etmeye
çalıştım- Yargıtayda
şu an itibarıyla ilk defa sevindirici bir noktaya gelindi ve Yılda
650 bin dosya geliyor Yargıtaya demiştim. Bir önceki yıldan da
bir o kadar devrediyor idi ve Yargıtayın bir yıl içerisinde
bakmak zorunda kaldığı dosya sayısı 1 milyon 300 bin,
önündeki hazır yük, her yıl 650 bin geliyor ama 550 bin dosya karara
çıkabiliyor idi. Bu şu demekti: Her yıl yükün üzerine bir 100
bin dosya ilave edilerek çığ gibi büyüyen bir devasa yapı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Bir de tutukluluk
süreleri Sayın Bakan, bekleyenlerden bir tanesi de o.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar
Oraya da geleceğim Sayın Vekilim.
Bu yapılanlarla beraber Yargıtayda seri bir
işleyiş başladı. Bakınız, taşradan gelen
dosyalar çuvallarla, büyük poşetlerle geliyor Yargıtaya. O
poşetler, o çuvallar açılamadan altı ay bekliyordu Yargıtay
Savcılığında ve altı ay sonra çuvallar
açılıyor, dosyalar hangi savcıya gidecek, mütalaa için kime
gönderilecek bunlar tevzi ediliyordu. Bunların içerisinde tutuklu
dosyaları da var. Onlar da ayrıştırılamıyor idi
ama hem personel sayısında artma hem üye sayısında
artışla beraber çok önemli destekler de verildi yüksek yargıya.
Şu anda bekleyen 100 bin dosyanın tasnifi yapıldı,
dağıtımı yapıldı ve Yargıtay Başsavcılığında
şu anda bekleyen dosya yok değerli milletvekilleri. Gelen dosyalar
aynı gün veya ertesi gün tasnifi yapılmak suretiyle ilgili
savcılıklara, ilgili dairelere tevzi ediliyor. Bu önemli idi ve ilk
defa, Yargıtaya gelen dosyadan daha fazlası karara bağlanarak
geldiği bölgelere sevk edilmeye başlandı. Bu da şu demek:
Artık stokta bekleyen, depolarda bekleyen dava yükü, temyizden
davasını bekleyen vatandaşın beklentisi daha çabuk
gerçekleşecek. Ve
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Bakan, bin on
gündür yargılanmayı bekleyen Mustafa Balbay hakkında ne
düşünüyorsunuz, bir söyler misiniz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, ona da geleceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bin on gün
Bin on gün
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bakın burada polemik yapmaya
çıkmadığımı söyledim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hayır polemik
değil, merak ediyorum.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bu
polemiğe girersem benim de dosyamda çok polemik yapacak konular var ama
şurada, gecenin şu saatinde
MUHARREM İNCE (Yalova) Hayır, bin on gün
Polemik değil.
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) -
gerçekten
hepimizin problemi olan yargının
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan, bin gün
Ne düşünüyorsun bu bin gün
için?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) -
nasıl
bu hâlden kurtulacağına dair görüşlerimi
paylaşıyorum, önerilerimi söylüyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ne düşünüyorsun bu bin gün için?
BAŞKAN
Sayın İnce, biraz sonra soru sorma hakkınız var.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Ama siz kendi görüşlerinizi
ayrı platformlarda değerlendirebilirsiniz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Bakan, yorum istedim, bin gün
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi
yüksek yargıdaki bu bekleme sürelerini
kısalttığımızda, gerçekten ilk derece mahkemelerinde
altı ila sekiz ayda biten davalar yüksek yargıda iki ila üç ayda
dönme durumu da olduğunda, bir ila en fazla bir buçuk yıl
arasında çözüme kavuşmuş, sonuçlanmış olacak. Bu,
Türkiye açısından çok önemli bir gelişmedir, adalet
açısından önemli bir sonuç ortaya koyacak.
Şimdi,
uzun tutukluluk süreleri
Değerli milletvekilleri, uzun tutukluluk uzun yargılamanın
sonucudur, kendisi bizatihi bir sebep değildir. Bugün
yasalarımıza baktığınızda, Ceza Usul
Yasasının 102nci maddesine bakınız.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, tutuklamanın en son ceza
olması gerekiyor, en son yöntem olması gerekiyor.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ağır ceza mahkemesinde görülen
davalarda tutukluğun üst sınırı iki yıldır,
ağır cezalık olmayanlarda bir yıldır ama istisna
hükümleriyle bir yıl olan bir buçuk yıla, iki yıl olan da
beş yıla çıkabiliyor, 250 ve devamı maddeler devreye
girdiğinde on yıla kadar çıkabiliyor. Alt sınırı
yedi yıl ve daha yüksek olan davalarda 2004e kadar üst sınır da
yoktu, sınırsız bir tutukluluk imkânı vardı. 2004te
yapılan düzenlemelerle bir sınır da getirilmiş oldu.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ama şimdiye kadar hiç kimse üç bin, dört bin
gün tutuklu kalmıyordu Sayın Bakan. 12 Eylül döneminde bile bu kadar
uzun tutukluluk yoktu.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Şimdi, ben şu bilgileri
sizinle paylaşmak istiyorum: Değerli milletvekilleri, Türkiyedeki
cezaevlerinde bulunanların tutukluluk ve hükümlülük oranlarını
sizlerle paylaşmak istiyorum.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) En az yüzde 50
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, her şeyde Avrupadan örnek
veriyorsunuz, bunda da bir örnek verir misiniz.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Yarı yarıya Sayın Bakan,
yarısı tutuklu, yarısı hükümlü.
BAŞKAN
Sayın Özdemir, lütfen
Müsaade buyurun Sayın Özdemir.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bakınız, yıl 2006.
Cezaevinde bulunanlardan yüzde 37,5i hükümlü, kalan yüzde 62,5i tutuklu ve
hükmen tutuklu. Bizde iki tane statü var: İlk derece mahkemesi
kararını vermişse ama temyiz mahkemesinde bekliyorsa buna hükmen
tutuklu diyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ilk derece mahkemesi
kararından sonraki bölümü hükümlülük kabul ediyor. Ama ben eski yöntemle
ve yeni yöntemle iki ayrı rakam vereceğim: 2006da yüzde 62,5 tutuklu
var, hükmen tutukluyla beraber. 2007de yüzde 58
tutuklu var, 2008de yüzde 60 tutuklu var ama alınan tedbirlerle -bugünkü
rakamı söylüyorum- tutuklu ve hükmen tutuklu toplamı yüzde 42,4,
hükümlü sayısı yüzde 57,6. Hükümlüler artıyor, tutuklu oranları
düşüyor cezaevlerinde bulunanların. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin baz aldığı kritere bakarsanız orada ilk derece
mahkemesi kararını verdiği anda artık tutukluluk söz konusu
değil, hükümlü safına geçiyor ve bu kritere göre de şu anda
Türkiyede cezaevinde bulunanların yüzde 70i hükümlü, yüzde 30u tutuklu
sıfatındadır.
Değerli milletvekilleri, bu gelişme pozitiftir,
hükümlülerin oranı artarken tutukluların oranı düşmektedir.
Ancak bu, elimizde bulunan tutuklu ve hükümlülerin problemi yok anlamına
gelmiyor. Uzun yargılamalar devam ettiği sürece bu uzun tutukluluk
sorunu da bizimle beraber yürüyecektir.
Değerli milletvekilleri, sürelerle oynayarak uzun
tutukluluk sorununu çözmeye kalkarsak arzu etmediğimiz sorunlarla
karşılaşacağız maalesef.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan,
cumhuriyet tarihinde şimdiye kadar tutuklu milletvekili var
mıydı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Bakınız, 2011 yılının başında
Yargıtaydan tahliye olan Hizbullah sanıkları olayı olduktan
sonra yapılan değerlendirmelere bir göz atınız. Şimdi,
bir siyasetçimiz şunu söylüyor: Bir kanun çıkardılar, bir
baktık insanları domuz bağıyla öldürenlerin hepsi
dışarıda. Hizbullahın neler yaptığı toplumun
belleğinde duruyor. Şimdi, bunu diyen Sayın
Kılıçdaroğlu ve bunu eleştiriyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Şimdi de
yurt dışında onlar, şimdi de yurt dışında.
Önce cezaevinden çıkardınız, şimdi de yurt
dışına kaçtılar.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Bakınız, Hizbullah davasından tahliye olanların tutukluluk
süresi on yıldı.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) On yılda niye
bitirmediniz davayı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Niye bitirmediniz davayı,
biz mi bitireceğiz Sayın Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Şimdi,
CHPli milletvekilli arkadaşlarımızın verdiği teklife geliyorum.
O teklif gerçekten yargılamaları
kısalttığımız zaman dilimi içerisinde
karşılanabilecek bir tekliftir ama bugünkü şartlarda
varsayın ki o teklifi getirdik burada yasalaştırdık, bu
teklifin yasalaşmasıyla beraber, değerli milletvekillerimiz,
2.427ye yakın tutuklu tahliye olma durumuyla karşı
karşıyadır. Bu
2.427 kişi içerisinde terör örgütüne üye olanlar, terör suçu
işleyenler...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Coplanan
öğrenciler gibi mi!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - ...asker, polis öldürenler, çocuklara karşı cinsel
tacizde bulunanlar, tecavüzde bulunanlar, her türlü, toplumu irite edecek
sanıklar da var.
Bakınız, 2011 yılı
başında sınırlı sayıda tutuklunun tahliye
olması Türkiyeyi ne kadar gerdi, ne kadar sıkıntıya soktu.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) -
Sayın Bakan, o söylediğiniz tutuklular şimdi yurt dışına kaçtı, yurt
dışına.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - Dolayısıyla, şunu ifade ediyorum: Sadece tutukluluk
süreleriyle oynayarak...
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Hem de kendi pasaportlarını kullanarak Hollandaya kaçtılar.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - ...Türkiyedeki uzun tutukluluk problemlerini çözme
şansımızın olmadığını düşünüyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Önce onları bir hallet onları. Yurt dışına
kaçışlarına mâni olsaydın keşke.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - Buna yeltendiğimiz anda çok sayıda, arzu etmediğimiz
sıfattaki tutukluların tahliye olduğunu görecek ve toplumdan
gelen baskıları maalesef karşılayamayacak duruma
geleceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) Peki,
Sayın Bakan, Hizbullahçılarla ilgili karar verildi de peşine bir
adam takıp yakalayamadınız mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, ben, bütün bunları ifade
ederken, biraz önce bu kürsüde söz alan değerli milletvekillerimizin
birtakım tespitlerini de sürem kaldığı ölçüde
paylaşmak istiyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Yurt dışına kaçacakları belliydi, ayan beyan
ortadaydı. Cezaevinden çıktıktan sonra yurt
dışına kaçacakları belliydi.
OKTAY VURAL (İzmir) Hadi diyelim
ondan dolayı tahliye oldular da bu devlet adamların peşini nasıl
bıraktı? Kim talimat verdi?
BAŞKAN Sayın Milletvekili
lütfen..
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, burada birçok
değerlendirme yapıldı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
yeni yapısıyla ilgili...
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, siz de... Allah Allah!..
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - ...seçimlerle ilgili, hâkimlerin emeklilik talep ettiğiyle
ilgili, gazetecilerle ilgili.
Bakınız, bu tutuklu
gazeteciler meselesi, önceki gün Genel Kurulda da çok sayıda
arkadaşımızın dile getirdiği...
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Haklarında karar yokken bunları terör örgütü üyesi
yaptınız, siz Adalet Bakanı olarak yaptınız bunu.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - ...Sayın Kılıçdaroğlunun da dile
getirdiği bir konu. Ama bakınız, Sayın
Kılıçdaroğu 70in üzerinde gazeteci. dedi ve dünyada en fazla
gazeteci tutuklusu bulunan ülke olarak takdim etti Türkiyeyi ama dünkü
Milliyet gazetesinde Gazetecileri Koruma Komitesinin bir bülteni
yayınlandı.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale)
Tutuklu sayısında dünyada kaçıncıyız, onu söyle?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - O bültende Türkiyeden 8 gazeteciyi koymuşlar. Bir tarafta 70
gazeteci, bir tarafta 8 gazeteci.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ya, bir
tane olsun, ne fark eder? Sen onun hesabını ver. Bir tane olsun, ne
olacak? Bu kadar hâkim atadınız, yargı niye hızlanmadı
peki?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - Milliyet gazetesi diyor ki... Bunun kaynağını sorduk,
nedir? SPJ şu açıklamayı yapıyor: Rapor için yapılan
araştırma sırasında...
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Beceremediniz mi Sayın Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) ...sadece listedeki isimlerin gazetecilik faaliyetleri ve
tutuklanmaları arasında güvenilir bir
bağ kurabildik. diyor yani Sadece bu 8 kişinin gazetecilik
mesleği ile tutuklanma sebebi arasında güvenilir bir bağ
kurabildik, onun dışındakileri kuramadık. diyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan,
öğrenciler terör örgütü üyesi, gazeteciler terör örgütü üyesi. Ayıp
ya, olur mu böyle bir şey!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, yanlış rakamları
tartışarak doğru sonuçlara ulaşamayız.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Size
karşı çıkan herkes terör örgütü üyesi.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Bakınız, 500 tutuklu öğrenci diye birkaç
arkadaşımız dile getirdi. Bu rakamlar yanlış. Bu
rakamları dile getiren Sayın Hüseyin Aygüne rica ettik, Şu 500
tane tutuklu öğrencinin bize isimlerini verir misin? dedik.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Bernayı on dokuz
ay kim tutuklu bıraktı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Kendisi
listede 500 değil, 227 isim verdi. Bu 227 ismi kontrol ettik. 40
kişisi hiçbir surette cezaevine girmemiş, 24ü tahliye olmuş,
163 kişi farklı cezaevlerinde, bu 163 kişinin 25i ise
üniversite öğrencisi değil.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Sadece sayılardan
ibaretsiniz, insan yok sizde.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Elimizde
kalan rakam 138. Ben şunu ifade etmiyorum, 138 az bir rakamdır
demiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Biraz daha fazla yapın da
icraatınız artsın bari hadi.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Ancak
lütfen bu kürsüden dile getirdiğimiz hususlar doğruları
yansıtsın, gerçekleri yansıtsın, birbirimizi anlamaya
çalışalım. Şu anda 138 üniversite öğrencisi 500ü
aşkın olarak takdim ediliyor.
Onun dışında
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Öğrenciler niye tutuklu o
zaman, onu söyle.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Söylediğimiz sözler, yaptığımız tespitler doğru
olsun lütfen.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Fikret
Kozinoğluyla ilgili soru sordum.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Sivas
davası sanığı -şimdi, biraz sonra soru-cevap bölümünde
de bunları konuşacağız- Vahit Kaynarın, Adalet
Bakanlığının ayağını sürümesinden
kaynaklı Polonya makamlarınca serbest
bırakıldığını söylediniz. Sayın
Kılıçdaroğlu daha da ileriye giderek Milliyette Sayın
Aslı Aydıntaşbaşla yaptığı röportajda
Adalet Bakanlığının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Nereye
kaçırdınız?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Soru-cevap
kısmında cevaplandırırsınız.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakana
müsaade edin de bu sorunun cevabını almak istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
00.00
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır),
Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 33üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi,
dördüncü tur üzerinde söz sırası İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahine aittir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
beş dakikadır Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ
BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın
Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ve
bağlı kuruluşlarımızın 2010 yılı kesin
hesabı ile 2012 yılı bütçe kanunu tasarılarının
Genel Kurulumuzda görüşülmesi için bir aradayız. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi şahsım ve Bakanlığım adına en içten
duygularla selamlıyorum.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanlığı, devlet ve toplum
hayatımızda çok önemli görevler üstlenmiş
bakanlıklarımızdan birisidir. Ülkemizin her köşesinde
geniş bir şekilde örgütlenerek hayatın farklı
alanlarında vatandaşlarımıza hizmet sunmaktayız.
Bakanlığımız, Anayasa ve
yasalarımızla kendisine tevdi edilen cumhuriyetimizin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü, güvenlik ve asayişi, kamu düzenini ve
genel ahlakı, Anayasamızda yazılı hak ve hürriyetleri
korumak, suç işlenmesini önlemek ve suçluları takip ederek yakalamak,
her türlü terörle, kaçakçılıkla ve organize suçlarla mücadele etmek
görevlerini icra etmektedir. Yine Bakanlığımız,
sınırlarımızın, kıyı ve deniz yetki
alanlarımızın muhafaza ve emniyetini sağlamaktadır.
Mahallin en büyük mülki idare amiri olan vali ve
kaymakamlarımız aracılığıyla il ve ilçelerdeki
kamu kurum ve kuruluşlarının koordinasyon içinde devlet
hizmetlerini yerine getirmelerini sağlamaktadır.
Bakanlık olarak görevli ve sorumlu olduğumuz
alanlarda yaptığımız çalışmalar ve
aldığımız sonuçlar hakkında siz saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarımı daha ayrıntılı bir
şekilde bilgilendirmek isterim.
Bakanlığımızın en önemli ve
ağırlıklı hizmetini iç güvenlik hizmetleri
oluşturmaktadır. Bakanlığımız, güvenlik
hizmetlerini bünyesinde bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
birimleri vasıtasıyla yerine getirmektedir. Polisimiz nüfus
ağırlıklı, Jandarmamız ise alan
ağırlıklı olarak görev yapmaktadır. Ülkemizin toplam
Bugün itibarıyla, Jandarma Genel
Komutanlığımızın 213 bin, Emniyet Genel
Müdürlüğümüzün 245 bin, Sahil Güvenlik
Komutanlığımızın ise 5 bin 500 personel mevcudu
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
güvenlik hizmetlerinde ve suçların önlenmesinde, son dönemde,
vatandaş odaklı hizmet anlayışıyla, vatandaş
katılımını ve teknolojik imkânları da kullanarak
hizmet kalitesini ön plana çıkaran çalışmalar yapmaktayız.
Bu yaklaşım çerçevesinde, güvenliğin yasal
altyapısının oluşturulması ve güvenlik güçlerinin
etkinliğinin artırılmasına yönelik önemli adımlar
atılmıştır. Her şeyden önce, suçla mücadelede önleyici
tedbirlere ağırlık verilmekte ve verilmeye de devam edilecektir.
Suç soruşturmasına ilişkin teknik ve idari
kapasiteyi geliştirdik. Her türlü teknolojik imkâna sahip, modern kriminal
laboratuvarları oluşturduk. Suçla mücadelede oldukça önemli
katkı sağlayan mobil iletişim teknolojisinden, halk
arasında MOBESE olarak tanınan sistemden azami ölçüde
yararlanmaktayız.
Organize suç örgütlerine yönelik planlı
operasyonlarda, toplumsal huzuru derinden etkileyerek bozan suç örgütleri
etkisiz hâle getirilerek vatandaşın devlete olan güvenini
pekiştirmeye çalışmaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlık olarak suçla mücadelede önceliğimiz, suç işlenmesini
önleyecek mekanizmaları geliştirmeye yöneliktir. Suçu önlemek suçu
soruşturmaktan çok daha az maliyetlidir ama işlenmiş
suçların toplumsal maliyetinin parasal değerle ifade edilmesinin de
mümkün olmadığını belirtmek isterim.
Bu yaklaşımımız doğrultusunda,
suçu önlemeye yönelik mekanizmaları asayiş alanına uyarlamak,
vatandaşla yakın irtibata girilerek toplum destekli polis ve jandarma
anlayışını yurt düzeyinde yaygınlaştırmak,
delilden sanığa gidilecek teknoloji destekli bilgi sistem
altyapısına dayanan yeni bir model oluşturmak, devriyeleri
artırarak sokağa daha çok güvenlik görevlisi çıkarmak,
teknolojiyi etkin kullanmak, güvenlik personelinin sayısını ve
niteliğini artırmak, istihbarat destekli projeli çalışma
anlayışını hâkim kılmak için, önemli
çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Suçun önlenmesini esas alan
anlayış çerçevesinde, sosyal içerikli suç önleme projeleri hayata
geçirilmiş, bu kapsamda, geçmiş yıllardan bugüne kadar, çok
sayıda proje, uygulamaya konulmuştur.
Hükûmet olarak güvenlik personelinin eğitimini son
derece önemsemekteyiz. Son yıllarda bu konuda çok önemli adımlar
attık, atmaya da devam ediyoruz. Bu çabalarımız sonucunda, 2002
yılında emniyet teşkilatımızda yüzde 21 olan
yüksekokul ve üniversite mezunu polis oranı, bugün, yüzde 85e
çıkarılmıştır.
Jandarma Genel Komutanlığımız da bu
kapsamda, eğitim çalışmalarını çok etkin bir
şekilde sürdürmektedir. Jandarma personelimizin eğitim seviyesinin
asgari ön lisans düzeyine yükseltilmesi kapsamında, jandarma meslek
eğitimi ön lisans programından bugüne kadar 18 bin personel mezun
olmuş, hâlen 4.300 personelimizin de eğitimi devam etmektedir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı
tarafından, denizlerimizde suç işlenmesini önlemek maksadıyla,
gerek komşu ülkeler gerekse denizlerimizdeki sektör temsilcileriyle
toplantılar icra edilmektedir. Karadenizde suçun önlenmesi amacıyla
Sahil Güvenlik Komutanlığımızın öncülüğünde
kurulan ve her türlü yasa dışı faaliyetle mücadelede önemli bir
işlevi olan Karadenize Sahildar Ülkeler Sınır ve Sahil Güvenlik
Teşkilatları İşbirliği Forumu sayesinde Karadeniz,
yasa dışı suçlarla mücadelede dünyanın diğer
bölgelerine örnek olmaktadır. Söz konusu forumun dönem
başkanlığı 1 Aralık 2011 tarihinden itibaren
Türkiyeye geçmiştir.
Hükûmet olarak güvenlik hizmetlerimizin daha etkin ve
verimli sunulması amacıyla, iç güvenlik birimlerimizin her türlü
bina, araç, gereç ve diğer ihtiyaçlarının zamanında
karşılanmasına büyük önem vermekteyiz. Gelişmiş
ülkelerde güvenlik güçleri hangi fiziki şartlarda, hangi imkânlara
sahiplerse bizde de, Türkiyede de aynı imkânları güvenlik güçlerine
sağlamak konusunda azimli ve kararlı bir şekilde
çalışmaktayız.
2011 yılında, Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde mevcut 3.500 hizmet binasının 490ı yenilenmiş,
bakım ve onarımdan geçirilmiştir. Polis noktalarının
iyileştirilmesi, zırhlı nöbet kulübeleri, Çevik Kuvvet ve Özel
Harekât birimlerinde görev yapan personelin faydalanabilecekleri barınma
merkezlerinin yapımı için gerekli çalışmalara
başlanmış ve devam edilmektedir. Jandarma hizmet
binalarının yenilenmesi doğrultusunda 2011 yılında toplam
15 inşaat tamamlanarak hizmete açılmış, hâlen
inşaatı devam eden 186 inşaat değişik seviyelerde
yürütülmektedir. Kasım 2011 sonu itibarıyla toplam 29 adet yeni bina
inşaatı tamamlanarak hizmete açılmıştır. Sahil
Güvenlik Komutanlığımız bünyesine 2011 yılında 2
adet 80 sınıfı sahil güvenlik botu ve 1 adet arama kurtarma
gemisinin girişi yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; polis merkezleri ve jandarma
karakollarımızın yeniden yapılandırılarak
modernize edilmesi, sunulan hizmet kalitesinin artırılması ve
vatandaş memnuniyetinin sağlanması amacıyla 2009
yılında başlatılan iyileştirme ve yeniden
yapılandırmaya yönelik çalışmalar 2011 yılında da
devam etmiştir. Bakanlık olarak iç güvenlik birimlerimizin en yeni
teknolojiyle donatılmasına ve çalışmasına büyük önem
vermekteyiz. Bu bağlamda, MOBESE sistemini bütün ülkeye
yaygınlaştırmak amacıyla 80 il merkezinde ve 35 ilçede
MOBESE kurulumu tamamlanmıştır. Hâlen 21 ilçede de sistem
kurulum çalışmaları devam etmektedir. İlerleyen süreçte
nüfus ve asayiş durumu gibi bazı kriterler de dikkate alınarak
bu sistem tüm ilçelerimizde yaygınlaştırılacaktır.
Jandarma Genel Komutanlığımız bünyesinde de kısa
adı JEMUS olan Jandarma Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemi
çalışmaları da yürütülmektedir.
Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; insan
hakları ihlallerinin ortadan kaldırılması, bilimsel metot
ve tekniklerle delilden sanığa ulaşılarak meydana gelen
suçların hızlı bir şekilde
aydınlatılmasının sağlanması, üzerinde önemle
durduğumuz bir soruşturma yöntemidir. Suç ve sanık
arasındaki ilişkinin kurulmasında ve irtibatın modern
yaklaşımlar ekseninde ortaya konulmasında, özellikle delillerin
incelenmesi ve adli makamların kararlarına
esas teşkil etmesi bakımından kriminal laboratuvarlar ve olay
yeri inceleme birimlerinin teknik çalışmaları büyük önem
taşımaktadır. Hâlen ülkemiz genelinde Emniyet Genel
Müdürlüğümüze ait 11, Jandarmaya ait 4 kriminal laboratuvar
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmet olarak göreve geldiğimiz günden bugüne bütün karanlık
odakların üstüne hiç çekinmeden gidilmiştir. Her türlü organize suç
örgütlerinin ortaya çıkarılması ve bunlarla kararlı bir
şekilde mücadele edilmesi gerektiğine kesinlikle inanmaktayız.
Her zaman olduğu gibi son günlerde de bu mücadelemizin ilginç örneklerini
yine hep birlikte izlemekteyiz. Bütün gayret ve
çalışmalarımız, karanlık odakların ve
alanların olmadığı, şeffaf, demokratik bir toplum ve
devlet yapısı, aydınlık bir ülke olmamız içindir. Bu
çerçevede yaptığımız çalışmalarla, toplum
yapısını çürüten her türlü illegal yapılanmaların cesareti
kırılmış, kamu düzenini bozmaya yönelik pek çok suç
yapılan operasyonlar sayesinde işlenmeden önlenmiştir.
Uyuşturucu kaçakçılığı
çalışmalarını yürüten uyuşturucu
kaçakçılığı için oluşmuş örgütlerle mücadeleye
özel bir önem ve öncelik vermekteyiz. Son yıllarda polisimiz,
jandarmamız ve sahil güvenlik teşkilatımız özellikle
uyuşturucu kaçakçılığı konusunda faaliyet gösteren suç
şebekelerine karşı çok önemli başarılar elde etmişlerdir.
Aynı şekilde, gençlerimizi uyuşturucu kullanımına
yönelten okul çevrelerinde yuvalanan uyuşturucu şebekelerine
karşı da özel mücadele yöntemleri geliştirilmiş ve
uygulamaya konulmuştur.
Birleşmiş Milletler 2011 Dünya Uyuşturucu
Raporunda, 2009 yılında Avrupa genelinde gerçekleştirilen eroin
yakalamalarının dünya geneli yakalamalarının yüzde 38ini
teşkil ettiği, bu rakamların Türkiye'nin etkin mücadelesi sonucu
elde edilen başarı olduğu hususu özellikle yer
almıştır. Türkiye, bu alanda bütün Avrupa ülkelerinin toplamından
fazla yakalama gerçekleştirmiştir. Uyuşturucuyla yapılan
yoğun mücadele sonucunda doğudan batıya, batıdan
doğuya olan uyuşturucu trafiği değişmiş, Türkiye
artık transit ülke olma konumundan çıkmıştır.
Hükûmetimizin en başarılı olduğu
alanlardan birisinin, devlet ve vatandaş arasındaki güven
bağını zedeleyen organize suç örgütleri, çeteler ve her türlü
kaçakçılık suçlarıyla mücadele olduğunu belirtmek isterim.
Uluslararası istatistik verilerine
baktığınızda, Türkiyenin, güvenlik alanında
gelişmiş birçok ülkeden ve Avrupa Birliği ülkelerinin
çoğundan daha iyi seviyede olduğu rahatlıkla görülmektedir.
Avrupa Birliği İstatistik Kurumu
tarafından en son verilere göre, uluslararası standart olan 100 bin
kişiye düşen yıllık suç miktarı, İsveçte 14.400,
İngilterede 8.100, Almanyada 7.600, Fransada 5.600 iken Türkiyede
1.400dür. Bu veriler ışığında, ülkemiz, suçların
nüfusa oranı yönüyle birçok dünya ülkesinden daha güvenli bir ülke
konumundadır.
Yine ülkemiz, suç aydınlatma oranları
bakımından Avrupanın en önde gelen birkaç ülkesinden birisidir.
Örneğin, şahsa karşı işlenen suçlarda aydınlatma
oranımız yüzde 95ler seviyesindedir.
Ülkemizde bir yıl içinde ele geçirilen
uyuşturucu miktarı, bütün Avrupa ülkelerinde ele geçirilen
uyuşturucu miktarının toplamından daha fazladır.
Son dönemde verilen büyük mücadele sayesinde
kentlerimizde toplumun ve bireyin huzur ve güvenliğini tehdit eden
organize suç örgütleri çökertilmiş; gasp, kapkaç gibi asayiş ve sokak
suçları toplumun gündeminden düşürülmüştür.
TÜİKin yaptığı yaşam
memnuniyeti araştırmasında,
vatandaşlarımızın en memnun olduğu hizmetlerin
başında asayiş hizmetleri gelmektedir. Bu başarı,
Hükûmetimizin, Bakanlığımızın, vali ve
kaymakamlarımızla birlikte bütün mülki idare amirlerimizin, en
önemlisi, gece gündüz demeden fedakârca çalışan polisimizin,
jandarmamızın ve sahil güvenlik personelimizin ortak
başarısıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, yıllardan beri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne, Anayasal düzenine kasteden iç ve dış destekli terör
örgütleriyle mücadele etmek durumundadır. AK PARTİ İktidarı
olarak millî birlik ve beraberliğimizi, ülkemizin bölünmez
bütünlüğünü, devletimizin bekasını ve üniter
yapımızın korunmasını en büyük öncelik olarak
görüyoruz. Biz, hiçbir şiddet ve terör odağının nüfuz
edemeyeceği en büyük gücün milletimizin birlik, beraberlik ve dayanışma
ruhu olduğuna inanıyoruz. Huzur ve istikrarımıza hep
birlikte sahip çıkarak ortak ideal ve hedeflerimiz etrafında
kenetlenmek durumunda olduğumuzun inancındayız.
Demokrasi talebi de, kalkınma talebi de bütün
milletimizin ortak talebidir. Sorunlarımız için çare daha çok
demokrasi, daha çok özgürlüktür. Çare, daha çok yatırım, daha çok
üretim, hakça bölüşüm, güven ve istikrardır. Güven ve istikrarın
olmadığı hiçbir yerde gelişmenin olmayacağı
aşikârdır. Terör ve şiddetin var olduğu hiçbir yerde de kalkınmanın
olmayacağı, huzur ve refahın olmayacağı bir başka
aşikâr gerçektir. Terörün beslendiği ortam ve koşullar ortadan
kaldırılmadan terörle mücadelede kesin sonuca ulaşmanın mümkün
olmadığı bilinciyle, bir taraftan devletimizin çok yönlü ve
kararlı politikaları, diğer taraftan güvenlik güçlerimizin
özverili çalışmaları doğrultusunda terörle mücadeleye büyük
bir kararlılıkla devam edilmektedir.
Terörle mücadelede vizyonumuz insan odaklı
güvenliğin özgürlükler, haklar ve demokrasi ekseninde
sağlanmasıdır. Bu bağlamda, demokrasiye ve insan
haklarına çok büyük önem vermekteyiz. Vatandaşlarımızı
kazanmak, devlete olan güvenlerini artırmak ve terörün yıllardır
istismar ettiği, zulmettiği, canına, kanına
kastettiği, malını gasbettiği, hürriyetlerini tehdit ettiği,
namusuna tasallut ettiği, inancına saldırdığı
insanlarımızın maruz kaldığı bu ortamı, bu
zemini yok etmek için çaba göstermek durumundayız. Adil, güçlü,
müşfik devlet olgusunu daha fazla yerleştirmek için her türlü sorunun
çözümünde İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
yaklaşımı içerisindeyiz. Güvenlik için özgürlükten, özgürlük
için de güvenlikten asla taviz verilmemesi gerektiği
inancındayız ve güvenlik ile özgürlüğün birbirinin
zıttı değil, birbirinin tezadı değil, birbirinin
olmazsa olmazı iki önemli değer olduğuna inanmaktayız.
Teröre karışmamış ve karşı olan
vatandaşlarımız ile terörist ayrımının
yapılması, vatandaşlarımızın gündelik yaşamlarının
ve sivil toplumun önündeki engellerin kaldırılması bölücü terör
örgütünün siyasal ve toplumsal zeminlerini ortadan kaldıracak en önemli
hususlardır. Uluslararası hukuka uygun, temel hak ve özgürlüklere
saygılı, hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasi kültürünü
benimsemiş, siyaseten müzakereye açık, çağdaş bir yönetim
anlayışıyla teröre karşı
yaptığımız mücadeleyi sürdürmek durumundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
terörle mücadelede ekonomik ve sosyal tedbirler kapsamında terörden zarar
gören vatandaşlarımızın bu zararlarının
karşılanmasına yönelik çalışmalar kapsamında
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten Kasım 2011 sonuna kadar
toplamda 2 milyar 610 milyon lira ödeme yapılmıştır. 2012
yılı içinde de 428 milyon ödenek ayrılmıştır.
Yine, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi kapsamında terör ve
güvenlik kaygılarıyla yaşadıkları yerlerden göç etmek
zorunda kalan vatandaşlarımızdan gönüllü olarak geri dönmek
isteyenlerin geri dönüşlerinin kolaylaştırılması
amacıyla 1999-2011 yılları arasında
Bakanlığımız bütçesinden toplam 128 milyon 360 bin
liralık bir ödenek aktarımı yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ hükûmetleri döneminde her türlü yol yapımına ve özellikle
bölünmüş yol yapımına büyük önem verilmiştir. Bu
çalışmalar sayesinde araç sayısında meydana gelen
artışlara rağmen 2011 yılının ilk sekiz
ayında 2007 yılının ilk sekiz ayına göre ölümlü kaza
sayısında yüzde 23, kayıp sayısında ise yüzde 26
oranında azalma meydana gelmiştir. Trafik kontrol ve denetimlerinde
kazaların önlenerek vatandaşlarımızın can ve mal kaybının
asgariye indirilmesini hedeflemekteyiz. Trafik hizmetleri alanında
e-Devlet hizmetleri kapsamında araç tescil ve sürücü belgesi
işlemlerinin elektronik ortamda on-line olarak yapılması projesi
başlatılmış ve daha önce araç satış, devir ve
tescil işlemleri ortalama üç iş günü içerisinde tamamlanırken bu
uygulamayla en fazla beş dakikada sonuçlanır hâle gelmiştir.
Satılan araçların devir işlemlerinin kolaylaşması
sonucunda daha önce aylık ortalama 140 bin araç satış ve tescili
yapılırken, yeni uygulamada 304 bin aylık araç satış
ve tescil işlemi yapılır hâle gelmiştir.
Bakanlığımız bünyesinde yürütülen
önemli çalışmalardan birisi de okunabilir elektronik pasaport
uygulamasıdır. Bu çalışma 1 Haziran 2010 tarihinde
başlamış ve bu çalışmayla bugüne kadar 4 milyonu
aşan yeni tip pasaport tanzim edilerek sahiplerine verilmiştir. Bu
da, kullanımdaki mevcut pasaportların yaklaşık yüzde
70inin e-pasaporta dönüştürüldüğünü göstermektedir. Artık,
pasaportlar bir ila en geç üç gün içerisinde vatandaşımızın
adresine ulaştırılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde idari yerel yönetim yapısı olarak 81 il özel idaresi, 2.950
belediye, 34.397 de köy bulunmaktadır.
1924 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 85i
köylerde, yüzde 15i şehirlerde yaşamaktayken, günümüzde nüfusun
yüzde 83ü belediye sınırları içinde, yüzde 17si ise köy
alanlarında yaşamaktadır. Bu durum, aynı zamanda,
Türkiyedeki büyük değişimin ve dönüşümün de açık
göstergesidir. Bu değişime bağlı olarak, AK PARTİ
iktidarlarıyla birlikte, Türkiyede kamu yönetiminde kapsamlı bir
reform çalışması başlatılmış ve bu
çalışmalar kapsamında da mahallî idarelerle ilgili olarak
değişik yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Yeni düzenlemelerle, merkezî idare tarafından
yürütülen mahallî nitelikli bazı hizmetler yerel yönetimlere
devredilmiştir. Yerel yönetimlere 2002 yılında 4,7 milyar lira
kaynak aktarılırken, bu rakam 2010 yılında 20,5 milyar
liraya yükselmiştir.
KÖYDES projesi, kırsal kesimin yol ve içme suyu gibi
en temel ve medeni alt yapı ihtiyaçlarının
karşılanmasına imkân sağlayan, devletimizin en
kapsamlı ve en önemli kırsal kalkınma projesini
oluşturmaktadır.
KÖYDES projesi kapsamında, 2005 ve 2011
yılları arasında, 40 bine yakın yerleşim birimimize
içme suyu ve 68 bin kilometre stabilize yol yapımı
gerçekleştirilmiş, 86 bin kilometre asfalt yol yapımı gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığımız tarafından nüfus
hizmetleri, vatandaşlık hizmetleri konularında
değişik, modern çalışmalar yapılmış, Bakanlık
olarak MERNİS Kimlik Paylaşımı Sistemini, Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarası uygulamasını ve Adres Kayıt
Sistemini başarıyla yürütmekteyiz.
Nüfus sayımı ve tespitlerinde
kesin sonuçlar her an ve ilave maliyet gerektirmeksizin alınmaktadır.
Böylece, vatandaşları evlerine hapsederek yapılan ve sonuncusu
2000 yılında yapılan nüfus sayımları artık tarih
olmuştur.
Aile hekimliği uygulaması,
tedavi hizmetleri ile okul kayıtları gibi hizmetler
Bakanlığımızca yürütülen Kimlik Paylaşımı
Sisteminden elde edilen veriler ışığında
yapılmaktadır.
Yüksek Seçim Kurulu, seçmen kütüklerinin
güncellenmesi ve listelerin oluşturulmasında bu sistemden
yararlanmaktadır.
Muhtarların Kimlik
Paylaşım Sistemi üzerinden belge üretebilmelerine ilişkin
çalışmalar sonucunda 25 bine yakın muhtar sisteme dâhil
edilmiş, teknik altyapısı uygun olanlar da dâhil olma
aşamasındadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı Projesi, bir başka
önemli uygulamamızdır. Bu konuda pilot il olarak Bolu ili
seçilmiş ve üç aşamalı olarak yürütülen pilot uygulama 1
Kasım 2010 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. Bu
çalışma, yaygınlaştırma kararı doğrultusunda
hızla devam edecek ve yaklaşık üç sene içerisinde bütün ülkede
tamamlanmış hâle gelecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığımızın yürüttüğü
hizmetler ve bu hizmetlere ilişkin olarak faaliyetlerin finansman
giderlerinin genel bütçe çerçevesinde karşılanmasına ihtiyaç
bulunmaktadır. Bu noktada, İçişleri Bakanlığı ve
bağlı kuruluşlarımızın 2012 yılı bütçe
tasarısında öngörülen rakamları hakkında da sizlere
kısa bilgi arz etmek istiyorum.
2012 yılı kanun
tasarısında Bakanlığımıza 2 milyar 585 milyon
lira ödenek ayrılmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğümüzün
bütçesi 12 milyar 119 milyon 314 bin, Jandarma Genel
Komutanlığımızın bütçesi 4 milyar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS
NAİM ŞAHİN (Devamla) - Bütçeye desteklerinizi arz eder, hepinize
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şimdi söz sırası
şahsı adına aleyhte söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İnsan Hakları Günü.
Gizli dinleme, gizli soruşturma, gizli tanık, gizli delil, gizli
devlet sırrı, gizli ödenek, gizli Sayıştay genelgesi, gizli
mahkeme arama, dinleme kararları, özel görevli savcı, özel görevli
hâkim, özel görevli mahkeme, özel görevli cezaevi, özel görevli medya, özel
görevli kolluk; transistörlü casus dinleyicilerden böcek dinlemeye, lazer
casusluğu, İnternet, e-mail, SMS; GSM takibinden fiziki takibe, sahte
yazılımdan casus yazılıma, bilişimden
kes-kopyala-yapıştır iddianamelere, poşudan saç kestirmeye,
pankarttan slogana, yazılmamış kitaptan KCKlı diye
seçilmiş siyasetçilere, basına, aydınlara, yazarlara vurulan
kelepçelere, uzun tutukluluğa, adaletsiz yargıya, her gün
işlenen kadın cinayetlerine, gazlanan, bombalanan muhalefete,
partililere, sendikalara, derneklere, kışlaya dönen üniversitelere,
işkence ve ölümün F tipine, dolu koğuşlara, bir yatakta üç
vardiya yatan tutuklu ve mahpustakilere, kayıplara, faili meçhullere,
terörist sayısıyla övünenlere, AHİM mahkûmiyetleriyle
rekorları kıranlara, hepsine İnsan Hakları Günü kutlu
olsun.
Yaşam hakkı ihlaline, işkenceye, kişi
güvenliği ve özgürlüğünü yok edenlere, adil yargılamayı yok
eden, taraflı bağımsız yargıyı yaratanlara,
düşünce özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü, vicdan
özgürlüğünü yok sayanlara, 12 Eylülü aratmayanlara, Kenan Evreni
yargılamayanlara, CHPnin, MHPnin kasetlerini ortaya çıkaramayanlara
insan hakları kutlu olsun.
Baskıcı yönetime, ayrımcılık
yapanlara, basını, bilimi, kültürü susturanlara, siyasi, etnik,
mezhepsel, cinsel ayrımcılık yapanlara, kuvveti adaletin üstünde
görenlere, TMKya, TCKya, muhalifleri susturmak için terörizm masalıyla
sığınanlara, dünya rekoru kıranlara ve seçilmiş
iradelere kelepçe vuranlara da insan hakları kutlu olsun.
Orantısız güç kullananlara, karakolda
kadın dövenlere, yakalama, gözaltı, tutuklamalarda sınır
tanımayanlara, hukuk devleti yerine güvenlik polis devletini kuranlara,
demokrasi yerine çoğunluk diktasını kuranlara, savunanlara ve
bunu sürdürenlere, insan haklarını, hukuku, demokrasiyi
halkımıza çok görenlere de, bugün 10 Aralık, insan hakları
kutlu olsun.
Dersimin özründen çark edenlere, zamlayanların,
sürenlerin, süründürenlerin, gazlayanların, kelepçeleyenlerin, yürümek,
konuşmak, düşünmek, yazmak, örgütlenmek yasak diyenlerin,
geçmişiyle yüzleşemeyenlerin, meçhulleri bulamayanların,
işkencecileri, katilleri koruyanların da insan hakları kutlu
olsun.
Hükûmet edenler, tutuklayanlar, yargılayanlar, görev
yapanlar, vicdanların pası silinsin, insafları artsın,
eşitlik, adalet, özgürlük duyguları yeşersin, onların da
İnsan Hakları Günü kutlu olsun.
Ötekileştirilenlerin, fişlenenlerin,
dışlananların, potansiyel suçlu görülenlerin, ırkı,
dini, yaşı, cinsiyeti nedeniyle ayrıma uğrayanların,
sevgi, saygı, dostluk duygularını geliştirenlerin, insanın insan
olmak haysiyetine sahip çıkanların, herkesin insan hakları kutlu
olsun.
İnsan
hakları, eşitlik, özgürlük, adalet varsa vardır, gayrisi yalan,
yalan, yalan.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sokakta insanları yakanlar
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bugünün özeti bu kadar kısa arkadaşlar. Bu kadar, bu
kadar kısa. Bu kadar net ve kendi devrindeki insan hakları
ihlallerini görmeyip bugün bütçe boyunca tek kelime etmemek de yalan, yalan,
yalan arkadaşlar. Bu kadar bizden.
Bak,
dokunmadım. Çok konuşuyorsun. Dikkat et.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Sayın Önder,
söz talebiniz var.
İç Tüzükün
60ıncı maddesi gereğince kısa bir açıklama.
Bir dakikalık
süre.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin, Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlunun, sözlerini yanlış anladığına
ilişkin açıklaması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Kesimoğlunun sözlerini büyük bir yanlış anlamayla
değerlendirdiğimin daha sonra farkına vardım.
Şahsından özür diliyorum. Sözlerini yanlış
anlamışım. Bunu beyan etmek istedim.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Önder.
II.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
İ) ADALET
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Adalet
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Adalet
Bakanlığı2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) CEZA VE İNFAZ
KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
K) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
L) HÂKİMLER VE SAVCILAR
YÜKSEK KURULU (Devam)
1.- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
M)
İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
N) EMNİYET
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
O) JANDARMA GENEL
KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö) SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
On dakika soru
sorma, on dakika cevap verme işlemi.
Sayın Tanal,
Sayın Erdoğan, Sayın Vural, Sayın Özensoy, Sayın
Kesimoğlu, Sayın Akçay, Sayın Dedeoğlu, Sayın Öz,
Sayın Çınar, Sayın Öztürk, Sayın Erdem, Sayın Çelebi,
Sayın Çetin, Sayın Kuşoğlu, Sayın Kürkcü, Sayın
Özgündüz, Sayın Sarıbaş, Sayın Işık, Sayın
Acar, Sayın Eryılmaz, Sayın Demiröz, Sayın Aydın,
Sayın Kaleli, Sayın Atalay söz istemişlerdir.
Sayın Tanal,
buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
İyi
akşamlar hepinize.
Adalet
Bakanına sorum: 2002 yılında iktidara geldiğinizde
ülkemizde toplam kaç tane hapishane vardı? 2002den günümüze kadar kaç
tane hapishane yapılmıştır? Bunlar nerelerde inşa
edilmiştir? Yeni hapishane yatırımları
programınızda mevcut mudur ve nerelerdedir?
İçişleri
Bakanına sorum: Son bir yıl içerisinde kaç belediye soruşturma
kapsamına alınmıştır? Bu belediyelerin partilere göre
dağılımı nedir? Soruşturma istenip de izin
vermediğiniz kaç AKPli belediye, kaç tane muhalefet belediyesi
vardır?
İçişleri
Bakanlığı olarak belediyelere yapmış olduğunuz
proje karşılığı karşılıksız
hibelerden yararlanan muhalefet belediyeleri var mıdır, varsa bu
hangi belediyeler, ne kadar yardım yapılmıştır?
Adalet Bakanına
diğer sorum: Yargı hallolunmuş mudur? Sayın Bakan, yoksa
yapılacak bir iki operasyonunuz var mı?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir,
buyurun.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Adalet
Bakanına.
Sayın Bakan, biraz
önceki konuşmamda sorduğum sorulara cevap vermediniz. Bir kere daha
cevap vermeniz dileğiyle sorularımı yeniliyorum: Eski MİT
Müsteşarı Kaşif Kozinoğlu, cezaevinde vadesiyle mi öldü,
öldürüldü mü? Öldürüldüyse buna etkenlerden bir tanesi, acaba, avukatına
yazmış olduğu mektupta iddia ettiği gibi Sayın
Başbakanın yurt dışında sekiz ayrı hesapta 800
milyon dolar parası var mı, yok mu?
Bir soru daha:
Hizbullah terör örgütü üyelerinin cezaevinden nasıl
çıktığını sormuyorum Sayın Bakan. Bunlar müebbet
hapse mahkûm olmuşlardı. Cezaevinden çıktıklarında
yurt dışına kaçacakları belliyken bunların yurt
dışına çıkışı engellenmedi ve 3ü de
Hollandaya iltica etmiş vaziyetteler.
Bir sorum daha: Van M
tipi cezaevinde deprem sırasında bahçe duvarı
yıkılmıştı, 200e yakın tutuklu
dışarı kaçmıştır. Bunlardan kaçı döndü,
kaçı hâlâ şu anda firar hâlindedir?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) Sayın Adalet Bakanı, adalet saraylarıyla
cezaevlerinin sayısının ve büyüklüklerinin artmasıyla
övünmektesiniz ama iktidarınız adalet sarayı açmakla da gene çok
mutlu oluyor. İşin doğrusu, adalet sarayı ve cezaevi
sayısının artması, Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarının toplumu adaletle yönetmediğinin gerçek
belgesidir. Bu bağlamda, Muğla ili Fethiye ilçesi Eşen Köyüne
yapmayı planladığınız cezaevini ne zaman açacaksınız?
Onu öğrenmek istiyorum.
Ayrıca on
yıllık hâkim olan Anayasa Mahkemesi Raportörü 7.500 lira maaş
alırken, birinci sınıf hâkim olan Yargıtay üyesi 6.160 TL
maaş almaktadır. Bu adaletsizliği ne zaman çözeceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İçişleri
Bakanına sormak istiyorum. Köy ve mahalle muhtarlarımız
yaptıkları görevin karşılığını
alamamaktadır. Muhtarlarımızın mağduriyetlerini
gidermeyi düşünüyor musunuz?
İkinci sorum:
Hükûmetinizin emniyet teşkilatı çalışanlarına yönelik
olarak haklarının düzeltilmesi için 2007 ve 2011 seçimleri öncesinde
verdikleri bazı sözler vardır. Bu sözleri yerine getirecek misiniz?
Üçüncü sorum:
İl emniyet müdürlüklerinin akaryakıt ödenekleri 2012 bütçesinde
yarıya indirilmiştir. Bunun gerekçesi nedir?
Yine, Adanada bir
İl Emniyet Müdürlüğü binası yaptırdınız.
Ruhsatı veren Seyhan Belediyesi fakat Ulaştırma Bakanı
Bunun üst kısmını tıraşlayalım, bu işi
çözelim. diyor. Bu konudaki düşüncenizi almak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim.
Sayın
İçişleri Bakanına: Polislik mesleğine alınanlarla
ilgili yaşın otuz beşe çıkarılması konusunda bir
düzenlemeniz olacak mı? Ayrıca, kanun hükmünde kararnameyle
eşit işe eşit ücret adı altında
yaptığınız uygulama maalesef polisler arasında bir
farklılık oluşturdu. Bu farklılığı gidermeyi
düşünüyor musunuz?
Sayın Adalet
Bakanına: İmralı ile avukatları arasındaki
görüşmeler kanun gereğince tutanağa bağlanmış
mıdır? Yapılan görüşmeler hangi tarihten itibaren
tutanağa bağlanmıştır?
Bir de bu
şike yasasında partiniz, Hükûmetiniz ve Cumhurbaşkanı
arasında bir tartışma oldu. Tabii, bunları bir farklı
görüş olarak değerlendirebiliriz ama Cumhurbaşkanı veto
ettikten sonra iddianamenin gönderilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanun
kabul edilecekken iddianamenin kabul edilmesi
Acaba partiniz içerisindeki güç
paylaşımının ve rekabetin aracı olarak
yargının kullanılmasından rahatsız oluyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özensoy
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
çokça yapılan adliye binalarından bahsedildi. Doğrusu
kıskandım çünkü bu hizmetlerden zerre nasibini almayan Bursa
Milletvekiliyim. En son, 130 dönüm Büyükşehir tarafından bir yer
tahsis edildi. 2 milyon, merkezde yaşayan insanlara yetmeyen artık bu
adliye binası ne zaman hayata geçecek? Ne zaman başlayıp ne
zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz? Bir ilçemizde bırakın adliye
binasını, adliye dahi yoktur.
Bunun
dışında, topyekûn dinlenme, dinleme, izleme ve fişleme ülkesine
dönüştürdüğünüz ülkemizde anayasa değişikliği
sırasında Fişlemeye son! demiştiniz ama hâlâ
fişlenmeler devam ediyor, izlenmeler, dinlenmeler yasa dışı
devam ediyor. Bunlarla ilgili, ne zaman vazgeçip ne zaman tedbirler geliştireceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kesimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın Adalet
Bakanına: MİT-PKK görüşmelerinin tutanaklarında
geçtiği şekliyle Haburda ayarlanan hâkimlere sınırda
çadır mahkemesi kurma ve teröristleri salıverme emrini siz mi
verdiniz? O tarihte Diyarbakır Başsavcısı olan ve bu görevi
layıkıyla yapan Durdu Kavak adlı kişiyi İzmir
Başsavcılığına özel bir görevle, Cumhuriyet Halk
Partili belediyelere operasyon emri ile mi gönderdiniz?
İkinci sorum Sayın
İçişleri Bakanına: Sorum açık ve net, cevap da öyle olursa
çok sevinirim. Emniyette fiilen Genel Müdürün de üstünde olduğu iddia
edilen emniyet imamı var mıdır, yok mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sorum her iki
Sayın Bakana.
AKP Hükûmeti olarak etkili
dış politikamız var. diyorsunuz, İtibarımız
arttı, sözümüzü dinletiyoruz. diyerek övünüyorsunuz. Eğer
söyledikleriniz doğru ise, yapılan ikili anlaşmalar çerçevesinde,
dokuz yıllık döneminizde Türkiye kaç suçluyu ülkelerine iade
etmiştir? Hangi ülkelerden kaç suçlu veya teröristi Türkiyeye iade
talebiniz olmuş ve kaç terörist veya suçlu Türkiyeye iade
edilmiştir?
Polis memurları, öğrenim
durumları ne olursa olsun, müktesep hak olarak birinci dereceyi
alamamaktadırlar. Bu haksız durumla ilgili bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Dedeoğlu
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Adalet Bakanına: Türkiyede
birçok ilçemizde adliye hizmet binamız yok. Hizmetler en yakın ilçe
veya illerde verilmektedir. Kahramanmaraşın Çağlayancerit ve
Ekinözü ilçelerinin adliye binaları 2005 yılında kapandı.
Yeniden adliye binalarını açmayı düşünüyorlar mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Öz
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Benim de sorum İçişleri
Bakanımıza olacak. Yüksekokul mezunu polis memurlarının
hâlihazırda üçüncü dereceden emekli
olabildiklerini biliyoruz. Diğer kamu çalışanları gibi
güvenlik mensuplarımızın birinci dereceye inmesi yönünde bir
çalışmanız var mı?
Bir diğer sorum: Büyük bir özveriyle mesai mefhumu
olmadan ne zaman neyle karşılaşacağı belli olmayan
güvenlik mensuplarımıza fazla mesai için ek ödeme yapmayı
düşünüyor musunuz?
Bir diğer sorum da: Sağlık raporu engeli
olmayan şehit, polis ailesinden birinin polis olarak
alınacağı sözünüzün kararlılıkla arkasında
duruyor musunuz? Mülakatta elenmelerine engel olacak mısınız?
Bugüne kadar bu durumda kaç müracaat olmuş ve ne kadar şehit ailesi
çocuğu polis olarak alınmıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Çınar
EMİN ÇINAR (Kastamonu) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorum İçişleri Bakanına olacaktır.
Sayın Bakan Kastamonuyu çok iyi
tanımaktadır. Bu yıl içerisinde Kastamonuda bir terör eylemi
gerçekleşmiştir. Yine bölgemize yakın çevrelerde Tokat, Amasya,
Çorum gibi iller emniyet mensupları terör tazminatı almaktadır.
Kastamonunun da bu kapsamın içerisinde yer alması düşünülüyor
mu?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Öztürk
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sorum Sayın Adalet Bakanına.
Sayın Bakan, yargı hukukunun uygulanması
adalet ve yasaların yorumlanması yönünden son derece hayati önemi
haiz bir kuvvettir. Bu anlamda Yargıtay ve Danıştaya mevcut üye
sayılarının hemen hemen yarısı kadar HSYK
tarafından seçim yapılmıştır. Yeni seçilen üyelerin
kamuoyuna yansıyan blok oy kullanmaları şeklindeki haberler hem
bu kurumları hem tüm seçilenleri hem HSYKyı ciddi zan altında
bırakmaz mı?
İkinci sorum: Adalet Bakanlığı
Teftiş Kurulu Başkanının HSYK Teftiş Kurulu
Başkanı olarak Adalet Bakanlığı
Başmüfettişlerinin de HSYK Müfettiş ve Başmüfettişi olarak
atanmaları nasıl açıklanır? Normal bir prosedür müdür bu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENVER ERDEM (Elazığ) Sayın Başkan,
son soruyu ben sorayım.
BAŞKAN Süre tamamlandı Sayın Erdem.
Sayın Bakanlardan süre kalırsa vereceğim
efendim.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS
NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz; Bakanlığımıza soru yönelten
arkadaşlarımızın sorularının bir
kısmına süre
ölçüsünde cevap vermek istiyorum.
Yoğunlaşan
bir soru, beklediğimiz bir soru. Kürsüde söz alan Cumhuriyet Halk Partili
milletvekili arkadaşlarımızın da dile getirdikleri bir
konu. Bakanlığımızca belediyelere yönelik, belediye
başkanları ve çalışanlarına yönelik yürütülen
soruşturma işlemleri konusundaki ayrımcılık iddiasına
genel bir cevap vermek, geniş bir cevap vermek ve bu konuyu da bu gece
gündemden düşürmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, 29 Mart 2009 tarihinden bugüne kadar mahallî idarelerle ilgili
yapılan denetim ve soruşturmalarda siyasi partilere göre izin
verilen, soruşturma izni verilen belediyelerin sayısı: AK
PARTİ 406, Cumhuriyet Halk Partisi 271, Milliyetçi Hareket Partisi 131,
BDP 50, diğerleri 123.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Oran kaç Sayın Bakan?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Oranları söyleyin.
İÇİŞLERİ
BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) İzin
verilmeyenleri arz ediyorum: AK PARTİ 535, Cumhuriyet Halk Partisi 245,
Milliyetçi Hareket Partisi 78, BDP 20, diğerleri 70.
Çok
konuşulan, bilmeden konuşulan bu konuda her belediye için, her dönem
için Bakanlığımızın açıklama yapması, bilgi
vermesi mümkün. Ama son zamanlarda çokça dile getirilen, Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun İzmirde bir açık hava
toplantısı yapmasına kadar götürülen, İzmir Büyükşehir
Belediye Başkanlığında, Bakanlığımız
tarafından 2009 tarihinden yani şimdiki Sayın Başkanın
seçildiği tarihten bugüne kadar yapılan inceleme ve soruşturmaların
dökümünü veriyorum: Yapılan bütün
incelemelerin toplamı 57, işleme konulmayanlar 25; 57den 25i
işleme konulmamış, işleme konulup sonucunda ön inceleme
kararı verilen 5, verilmeyen 11, kısmen verilen 3.
Dolayısıyla, 57 ihbar ve şikâyet konusundan inceleme izni
verilen kısmen 3, tamamen 5 olmak üzere, kısmı da tamama icra
edersek 8.
Bugün itibarıyla İzmir Büyükşehir
Belediyesi ve bağlılarında
Bakanlığımızın denetim elemanı -geçen hafta
itibarıyla da bugün itibarıyla da- yok ama Sayın
Kılıçdaroğlu 80, 380, 580 rakamlarını kimden
alır, neye göre söyler onun bilemem.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ankara ve İstanbulla
karşılaştırır mısınız?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS
NAİM ŞAHİN (Ordu) Değerli arkadaşlar, söz atarak
MAHMUT TANAL (İstanbul) Söz atarak değil
Bakın, sorunun sahibi benim, söz atmıyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS
NAİM ŞAHİN (Ordu)
bu konuyu devam ettirmek istiyorsunuz, ben
de devam ettiriyorum.
Ankara, veriyorum, 2010 yılı, onay
sayısı 25
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) 2009dan
başla Sayın Bakan, onda da 2009dan başla ki kıyaslama
aynı olsun. Niye 2010dan başlıyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS
NAİM ŞAHİN (Ordu)
soruşturma izni 3, soruşturma
izni verilmeyen 17.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Maşallah, maşallah!
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS
NAİM ŞAHİN (Ordu) Van, onay sayısı 5 -Ankara 25, Van 5- soruşturma izni
verilen 3, soruşturma izni verilmeyen 2.
Isparta, 2010 yılı -sadece 2010 yılı-
tamamı 8, yani işleme konulan konu 8, izin verilen 2, izin verilmeyen
4, kısmen verilen kısmen verilmeyen 2.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Bir de İstanbul
Sayın Bakan. Bakın, kitapta yazılmış.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) - İstanbul bu listede
yok. Örnek olarak almışız. (CHP sıralarından
alkışlar) Yani tamamı var bu listede.
Tamam, şimdi beni bütün bilgiler
dolayısıyla alkışladınız.
Sürem bitti mi Sayın Başkan?
Evet, benim sürem bu kadar, bundan
sonraki...
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Bakan benim sorularım ne oldu?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Diğer sorulara
yazılı cevap vereceğiz.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) Bakın, benim burada bu kadar soru önergem var, bir
tanesine yanıt vermediniz.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Siz, çok güzel soru
önergeleri veriyorsunuz, biz de cevap veriyoruz.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) Hangisine? Bir tanesine vermediniz, bir tane. Nerede
veriyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Bir tane olmaz çünkü çok
veriyoruz.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) Siz milletvekilini önemsemiyorsunuz, siz Türkiye Büyük
Millet Meclisini önemsemiyorsunuz çünkü sizin kendinize güveniniz yok.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Bir tane değil, çok
cevap veriyoruz.
Evet, bundan sonraki süreyi Sayın
Bakan kullanacaklar.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sizin
adınıza soruyoruz.
BAŞKAN- Anladım da Sayın
Vural, benim sorunum değil ki yani. Siz sordunuz, Sayın Bakan da Yazılı
cevap vereceğim. diyor.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sizin
aracılığınızla soruyoruz.
BAŞKAN Benim yapmamı
istiyorsanız yapayım Sayın Vural. Yani nasıl cevap
verdireyim?
Sayın Bakan, Sayın Ergin,
lütfen sorulara cevap verir misiniz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İlk soru Sayın Tanalın
2002de toplam kaç cezaevi vardı, şimdi ne kadar cezaevi var, ne
kadar yere açıldı? 2002 tarihinde 516 cezaevi mevcut idi, kapasitesi
de 73.769 idi. Bu arada standardı uygun olmayan 205 cezaevi
kapatıldı, Sayın Tanal, 60 tane açıldı. 205
kapatıldı, 60 kurum açıldı. Yalnız bu
kapatılanlar küçük ilçe cezaevleri ve standardı son derece kötü,
barınma şartları son derece olumsuz olan cezaevleriydi. Şu
an itibarıyla 371 adet kurumumuz var ama buradaki projeksiyonumuz da
önemli. 2016ya kadar 174 cezaevi yapımı, dönüşümü öngörülüyor,
2016ya kadar kademeli olarak her yıl belli sayıda fakat
kapatılacak daha fazla. 193 kurum kapatılacak, 174 tane yerine
inşa edilecek.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Metrekareleri ne kadar ebat anlamında?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Metrekarelerini arzu ederseniz yazılı olarak vereyim ben
size; ama şu an itibarıyla 371 ceza infaz kurumumuz var, 2016ya
kadar her yıl 2012de 24; 2013te 48; 2014te 38; 2015te 25 ve 2016da 24
âdet olmak üzere toplam 174 yeni kurum
inşa edeceğiz ama 193 tanesini de kapatacağız,
yaptığımızdan daha fazlasını kapatıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Yargı hallolmuş
mudur? Sayın Tanalın ikinci sorusu. Sizin
anladığınız anlamda almıyorum ben bunu,
Yargının sorunları çözülmüş müdür? diye alıyorum.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Sen soruya cevap ver
Bakan, değiştirme.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Yargının
sorunlarının çözümü noktasında önemli adımlar
atılmıştır ama eksiklerimiz vardır, bu eksikleri
tamamlamak için de gayret ediyoruz. Yargı Reformu Strateji Belgesi ve
Eylem Planı çerçevesinde bir çalışma yapıyoruz ve 2009da
açıklamış olduğumuz Eylem Planının yüzde 67sini
şu anda gerçekleştirmiş durumdayız, demek ki geriye yüzde
33lük bir kısım kalmış. Sayın Tanal, o yüzde 33ü
tamamlarsak inşallah hallolmuş olacak.
Onun dışında Sayın Özdemirin
sorularına geliyorum. Sayın Özdemir Sivas olayları hükümlüsü
Vahit Kaynarın Polonyadan iadesine ilişkin olarak Adalet
Bakanlığı ayak mı sürüdü? Niçin iade alınamadı?
Polonya Hükûmeti niçin serbest bıraktı? dedi. 26 Eylül 2011
tarihinde İçişleri Bakanlığından bize bir bildiri
geldi ve Polonyada Vahit Kaynarın yakalandığı bilgisi
ulaştı. 27 Eylül, yirmi dört saat içerisinde biz Polonya
makamlarına hitaben, uluslararası sözleşmelerin verdiği
yetkiye dayanarak kırk günlük tutuklama istedik, geçici tutuklama.
Aynı gün Ankara Başsavcılığına bildirimde bulunduk,
İade evraklarını hazırlayın, mümkünse Lehçe,
değilse İngilizce olarak bunların tercümesini
hazırlayıp iade evraklarını bize gönderin. dedik ve bu
bizim talebimiz üzerine Polonya Gorzov Mahkemesi 28 Eylül günü yani bize
bildirim geldikten iki tam gün sonra Vahit Kaynarı kırk günlük
süreyle tutuklama kararı aldı. 4 Kasım 2011 tarihine kadar
tutuklanmıştır. diye bize bilgi gönderdiler ve dediler ki: 4
Kasıma kadar iade evraklarını ulaştırın. Adalet
Bakanlığı 13 Ekim 2011 günü Ankara Adliyesinden evraklar gelir
gelmez hem İçişleri Bakanlığına hem
Dışişleri Bakanlığına bunları
iletmiştir ve ayrıca teyidini istemiştir, Polonya
makamlarına ulaşıp ulaşmadığını teyit
edin. demişizdir. Teyitleri de alınmıştır ve 17 Ekim
günü Interpol aracılığıyla e-posta yoluyla Polonya
makamlarına iletildiği bilgisi Bakanlığımıza
gelmiştir. Evrakların fiziki ulaşması 26 Ekim tarihidir.
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz tamamlandı,
lütfen sorulara yazılı cevap verin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Dolayısıyla, 4 Kasım 2011 tarihinden çok önce, bize verilen
süreden çok önce evraklar ulaştırılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın
Başkan, hiç olmazsa Sayın Bakan iki sorumuza net cevap versin, bir
lütfedin
BAŞKAN Sayın Özdemir, ama Sayın Erdem
soru soracaktı, Ben en soruyu soruyorum. dedi, Süre tamamlandı.
dedim. Hepiniz itiraz ediyorsunuz süreleri uzattığımız
zaman.
Süre tamamlanmıştır, Sayın Bakan
yazılı cevap verecektir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın
Başkan, hiçbir arkadaşımızın itirazı yoktur.
Sayın Bakanın hiç olmazsa üç tane, dört tane soruya yeterlice,
açık şekilde cevap vermesine fırsat verin.
BAŞKAN Sayın Özdemir, ben Sayın Bakana
Cevap verin. diye söyledim, daha başka bir şey yapamam ki.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Soru önergemize
cevap alamıyoruz, Meclisten soruyoruz, cevap alamıyoruz. Nasıl
cevap alacağız? Nasıl bilgi sahibi olacağız?
BAŞKAN Benim sorunum değil, Sayın
Bakanın sorunu.
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
Sayın Adalet Bakanının sorulara cevap verme konusundaki
hassasiyetine teşekkür ediyorum, ama Sayın İçişleri
Bakanı herhâlde fıkra dinlemiş olacak ki katıla katıla
gülmekten milletvekillerinin sorularına cevap vermemek için
geçiştirme yolunu seçmiştir. Sayın Bakanı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin mehabetine uygun davranmaya davet ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, şimdi
sırasıyla dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Adalet
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
08- ADALET BAKANLIĞI
1. Adalet Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
858.137.650 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
1.700.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
4.417.474.350 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
5.277.312.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı
2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Adalet
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Adalet
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
3.440.792.047.00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
3.925.562.258.74 |
-
Ödenek Üstü Gider |
: |
520.574.852.76 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
35.804.641.02 |
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
17.629.200.00 |
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ceza
ve İnfaz Kurumu İle Tutukevleri İş Yurtları Kurumunun
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.41- CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU
1. Ceza ve infaz kurumları İle tutukevleri
İş yurtları Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
772.457.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
772.457.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, sanki
mutabakatla kabul edilmiş gibi konuşuyorsunuz. Ekseriyetle kabul
edilmiştir. diyeceksiniz. Biz kabul etmiyoruz, reddediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akar.
Gelir
cetvelini okutuyorum.
GELİR
CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Vergi Gelirleri |
8.730.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
131.070.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
603.405.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer
Gelirler |
29.102.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 |
Sermaye
Gelirleri |
605.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 |
Ret ve
İadeler (-) |
455.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
772.457.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ceza
ve İnfaz Kurumu İle Tutukevleri İş Yurtları 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Ceza ve
İnfaz Kurumu İle Tutukevleri İş Yurtları 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Ceza ve
İnfaz Kurumu İle Tutukevleri İş Yurtları 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
1.246.382.000.00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
1.027.351.986.53 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
219.030.013.47 |
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
729.332.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
1.010.738.831.58 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Ceza
ve İnfaz Kurumu İle Tutukevleri İş Yurtları 2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.10- TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1. Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
11.767.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
11.767.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir
cetvelini okutuyorum.
GELİR
CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
510.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
11.097.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer
Gelirler |
160.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
11.767.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2012
yılı merkezî bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı
2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye
Adalet Akademesi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
14.874.473.83 |
-
Bütçe Gideri |
: |
11.175.701.45 |
-
Ödenek Üstü Gider |
: |
|
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
3.698.305.59 |
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
466.79 |
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
10.623.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
12.542.670.01 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
23
HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1. Hâkimler
ve Savcılar Yüksek kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
35.512.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
35.512.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10- İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.
İçişleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
2.155.373.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
534.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1.480.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 |
İskân ve Toplum Refahı
Hizmetleri |
428.000.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
2.585.387.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
İçişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
3.307.059.543.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
3.268.136.423.61 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
30.298.845.50 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
69.221.964.89 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum:
10.82- EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
235.513.500 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
11.379.291.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 |
Sağlık Hizmetleri |
3.816.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 |
Eğitim Hizmetleri |
500.693.500 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
12.119.314.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
6.770.460.465.80 |
- Bütçe Gideri |
: |
9.402.754.956.18 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
2.668.182.109.35 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
35.887.617.35 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
|
3.526.017.06 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.81- JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.
Jandarma Genel Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
250.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
||
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
4.907.002.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 |
İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri |
6.730.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
4.913.982.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Jandarma Genel Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
4.365.918.801.14 |
- Bütçe Gideri |
: |
4.158.562.874.92 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
206.901.710.46 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
204.093.432.48 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.83- SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI
1. Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
375.997.000 |
|
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
375.997.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
270.439.761.73 |
- Bütçe Gideri |
: |
222.443.050.40 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
372.21 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
47.921.728.07 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
40.003.310.29 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Böylece, Adalet Bakanlığı, Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, İçişleri
Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının
2012 yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesapları ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 2012
yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir,
hayırlı olmalarını temenni ederim.
Sayın milletvekilleri, dördüncü tur görüşmeler
tamamlanmıştır.
Programa göre kuruluşların bütçe kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için 11 Aralık
2011 Pazar günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 01.15
(x)
87 ve 88 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 08/12/2011 tarihli
31'inci Birleşim Tutanağına eklidir.