TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
35inci
Birleşim
12
Aralık 2011 Pazartesi
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470)
(S.Sayısı:87)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88)
A)
SAĞLIK BAKANLIĞI
1.-
Sağlık Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Sağlık Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B)
TÜRKİYE HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Türkiye
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
C)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D)
KALKINMA BAKANLIĞI
1.-
Kalkınma Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
E)
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
G) GAP BÖLGE
KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖ LGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
I)
KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
İ)
DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
J)
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K)
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
L)
REKABET KURUMU
1.-
Rekabet Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Rekabet Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M)
EKONOMİ BAKANLIĞI
1.- Ekonomi Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
N) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
O)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1.- Avrupa Birliği Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
P)
AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.-
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
R)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI
1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S)
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ş)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
T) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT
İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
U)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ü)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
V) PETROL
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli
İşler
1.- Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu
teşrif eden Karadağ Devlet Bakanı Rafet Husovıc, Müftü
Rıfat Fejzıc, Milletvekilleri Suljo Mustafıc ve Amer
Halılovıc; Sırbistan Devlet Bakanı Suleyman Ugljanın,
Milletvekilleri Bajro Omeragic ve Esad Dudevic; Kosova Kamu Yönetimi
Bakanı Mahir Yağcılar, Milletvekilleri Fikrim Damka ve Muferra
Sınık; Makedonya Devlet Bakanı Hadi Nezir; Bulgaristan
Milletvekilleri Kasım Dal ve Korman İsmaılof; Yunanistan
Milletvekilleri Ahmet Hacı Osman ve Çetin Mandacıya
Başkanlıkça Hoş geldiniz denilmesi
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdunun, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir Milletvekili
Aytun Çırayın, Sağlık Bakanı Recep
Akdağın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Avrupa Birliği Bakanı Egemen
Bağışın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Avrupa Birliği Bakanı Egemen
Bağışın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcünün, Avrupa Birliği Bakanı Egemen
Bağışın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Şafak Paveyin, Avrupa Birliği Bakanı Egemen
Bağışın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Kocaeli Milletvekili
Hurşit Güneşin, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, partisine yakışmayacak bir söylemde
bulunmadığına ilişkin açıklaması
VIII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Niğde Milletvekili Doğan Şafakın,
elektriğe yapılan zamların çiftçilere olan etkilerine ve ek
ödeme bedellerinin elektrik faturalarına yansımasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/1070)
2.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, uzman
yardımcılığı mülakat sınavlarına ve bu
sınavlara yapılan itirazlara ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/1224)
3.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, uzman
yardımcılığı mülakat sınavlarına ve bu
sınavlara yapılan itirazlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/1261)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Ankara-Çayyolunda yapılan bir kazı çalışmasına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/1262)
5.- İzmir Milletvekili Alaattin Yükselin,
büyükşehir belediyeleri ile bunlara bağlı kuruluş ve
şirketlerin denetimlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/1265)
6.- Bursa Milletvekili İlhan Demirözün,
Mustafakemalpaşaya bağlı bir köyde maden arama ruhsatı
verilen işletmelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/1322)
7.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, elektrik
üretimine ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/1390)
8.- Gaziantep Milletvekili Edip Semih
Yalçının, kaçak elektrik kullanımı ve kayıp-kaçak
bedeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/1391)
9.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun,
memurların çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine yönelik
çalışmalara ve bu çalışmaların sonuçlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/1392)
10.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulunun, İzmire yönelik yatırım ve harcamalara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/1493)
11.- Adana Milletvekili Muharrem Varlının,
elektrik faturalarına yansıtılan bazı bedellere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/1494)
12.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
TKİ tarafından toz kömür satışlarının
yapılmaması nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/1495)
12 Aralık 2011 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
---0---
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan
teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel
aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN -
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 11.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
---0---
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN -
Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Altıncı turda, Sağlık
Bakanlığı, Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Kalkınma Bakanlığı,
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı, GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı, Doğu Anadolu Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Doğu
Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı,
Gümrük Müsteşarlığı, Rekabet Kurumu bütçeleri yer
almaktadır.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88)(x)
A) SAĞLIK
BAKANLIĞI
1.- Sağlık
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık
Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Türkiye Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
C) HUDUT VE
SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) KALKINMA
BAKANLIĞI
1.- Kalkınma
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) DEVLET PLANLAMA
TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) TÜRKİYE
İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) GAP BÖLGE
KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) DOĞU
ANADOLU PROJESİ BÖ LGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
I) KONYA OVASI
PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) DOĞU
KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANLIĞI
1.- Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
K) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük Müsteşarlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) REKABET KURUMU
1.- Rekabet
Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Rekabet Kurumu
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen
milletvekillerinin konuşmaların bitimine kadar şifrelerini
yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir.
Bilgilerinize
sunulur.
Altıncı
turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum.
Gruplar
adına:
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına: Kayseri Milletvekili Sayın
İsmail Tamer, beş dakika; Kahramanmaraş Milletvekili
Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu, beş dakika; Tokat
Milletvekili Sayın Şükrü Ayalan, beş dakika; Kilis Milletvekili
Sayın Fuat Karakuş, beş dakika; Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Abdulkerim Gök, beş dakika; Bursa Milletvekili Sayın Canan
Candemir Çelik, beş dakika; Mardin Milletvekili Sayın Abdurrahim
Akdağ, beş dakika; Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Üzülmez,
beş dakika; Denizli Milletvekili Sayın Nihat Zeybekci, beş
dakika; Adıyaman Milletvekili Sayın Muhammed Murtaza Yetiş,
beş dakika.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına: Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz, on üç dakika;
Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal, on üç dakika; Hatay Milletvekili
Sayın Adnan Şefik Çirkin, on iki dakika; Aydın Milletvekili
Sayın Ali Uzunırmak, on iki dakika.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Muğla Milletvekili Sayın Nurettin Demir,
dokuz dakika; İzmir Milletvekili Sayın Aytun Çıray, dokuz
dakika; İzmir Milletvekili Sayın Rahmi Aşkın Türeli, on
dakika; Adıyaman Milletvekili Sayın Salih Fırat, altı
dakika; Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Volkan Canalioğlu, altı dakika;
İstanbul Milletvekili Sayın Aykut Erdoğdu, on dakika.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Bingöl Milletvekili Sayın
İdris Baluken, yirmi dakika; Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan
Tan, yirmi dakika; Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim
Binici, on dakika.
Şahısları
adına: Lehinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet Süleyman
Hamzaoğulları, beş dakika; aleyhinde Iğdır
Milletvekili Sayın Pervin Buldan, beş dakika.
Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili
Sayın İsmail Tamer. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TAMER (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, hafızayı
beşer nisyan ile maluldür.
Bugün size,
dokuz yıldır uygulamakta olduğumuz Türkiyede Sağlıkta
Dönüşüm Programı ile yaptıklarımızı kısa olarak,
kronolojik bir sıralama yapacağım. Daha sonra da, artık
sağlıktaki bu yapmış olduğumuz değişimleri
de ifade etmeye çalışacağım.
2003
yılında Hastanelerde rehin kalmaya son verdik. diyoruz. 112 Acil
hizmetlerini ücretsiz hâle getirdik. Vatandaşlarımızın
sağlık sigortaları ile özel hastanelerden, tıp
merkezlerinden hizmet almasını sağladık. Performansa
dayalı ek ödeme sistemlerini getirdik. Ücretsiz kanser eğitim KETEMi
açtık. Yeşil kartlıları artık ayaktan tedavi
kapsamına aldık. Hekim seçme hakkını getirdik. İlaçta
referans sistemlerini getirdik. Tabii, Türkiyede, herhâlde, aile
hekimliğini ilk defa getirmenin de mutluluğunu yaşadık.
Bakanlığımıza bağlı tüm hastanelerde hasta hakları
birimlerini kurduk. Sağlık Bakanlığı hastaneleri
içinde global bütçe uygulamasına başladık. Kamu-özel
ortaklığı çok önemli bir kanundu, bu kanunu Meclisten geçirdik.
Verem hastalarının ilaçlarını evlerinde vermeye
çalıştık. Tüm vatandaşlarımızın birinci
basamak sağlık hizmetlerini ücretsiz almasını
sağladık. Tabii, yine ambulans hizmetlerinden uçak ambulansları
hizmete soktuk ve daha sonra helikopter ambulanslarla birlikte uçak
ambulanslar, yine ulaşılamayan yerlere paletli ambulansların
hizmetini yapmaya başladık.
Acil
yoğun bakımları, yoğun bakım tedavilerini kamu-özel
hastanelerinde tüm hastalara ücretsiz hâle getirdik. Bu da çok önemliydi.
Özel
hastanelerde yanık, kanser, yeni doğan, organ nakilleri, doğumsal
anomaliler, diyaliz, kalp damar cerrahisi ve buna benzer
hastalıkların ücretsiz alınmasını sağladık.
Açık
ve kapalı kamu alanlarında sigara içilmesini yasakladık.
Yine
misafir anne projelerini başlatarak önemli bir gelişmeye imza
attık.
İlaç
takip sistemiyle pilot uygulamalara başladık, merkezî hastane randevu
sistemlerini yaptık, tam gün yasasını oluşturduk, en önemli
şey, evde sağlık hizmetini başlattık, ilaç takip
sistemlerini yaygınlaştırdık, aile hekimliğini tüm
yurda yaydık, hava ambulansını uçak filolarımızla
beraber yine devamını sağladık.
Yine
önemli bir gelişme, Türkiyede obeziteyle mücadeleyi yaptık, Diyabet
Önleme ve Kontrol Programını uygulamaya başladık. Türkiye
Kalp ve Damar Hastalıklarını Önleme ve Kontrol
Programını uygulamaya başladık. Tüm bunların
yanında da artık kamu hastanelerini etkili hâle getirdik.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, artık sağlıkta
yapılanları saymak öyle kolay kolay beş dakikalara
sığacak bir olay değildir.
Ben
Kayseride görev yaptığım sürede yedi tane ilin koordinatör
başhekimliğini yaptım. Sağ olsun Sağlık
Bakanımız bana bu görevi verdiği zaman oradaki hastaların,
Kayserideki hastaların ne şekilde olduklarını
Devlet
hastanesiyle beraber SSK hastanesi yanımızda bulunuyordu. Burada
ortada bir duvar vardı. Bu duvar öyle bir duvardı ki
MUHARREM
VARLI (Adana) Balyozla mı yıktınız, dozerle mi, ne ile
yıktınız?
İSMAİL
TAMER (Devamla) Kolay bir şey olmadı, sağlıkta
yapılanları yok saymak hiçbir zaman olmayacaktır, devam
edecektir.
Değerli
milletvekilleri, kamu özel ortaklığı ile şehir
hastanelerinin temeli ilk defa Kayseride
atıldı. Bu bakımdan önce Sayın
Başbakanımıza, sonra emeği geçen milletvekillerimize,
Sayın Bakanımıza, mutfağında çalışan
Sağlık Bakanlığımızın değerli
bürokratlarına teşekkür etmek istiyorum.
Tabii, biz Berlin
duvarlarını yıktığımız zaman bir yerel
televizyon bana mikrofon uzatmıştı, aynen şöyle diyordu:
Değerli Başhekimim, tamam, siz duvarları
yıktınız ama bu duvarları yıkmak değil, bizim
oralara gitmemiz, oradan hizmet almamız önemlidir. Allaha şükürler
olsun ki sağlıkta dönüşüm yasasıyla SSK hastanelerinin, 37
milyona yakın SSKlının tüm hastanelerden, özel hastanelerden ve
kamu hastaneleriyle beraber üniversite hastanelerinden hizmet
alımını sağlamış olduk.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL
TAMER (Devamla) - Bunlar öyle kolay kolay ifade edilecek şeyler
değildir.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tamer.
Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
ülkemizdeki tüm Diyarbakırlı kardeşlerimizi, Meclisimizdeki tüm
Diyarbakırlı milletvekillerimizi tebrik etmek suretiyle sözlerime
başlamak istiyorum çünkü Diyarbakırımızı ben olumlu
manada kıskanıyorum yani gıpta ediyorum. Çünkü bir tıp
doktoru olarak nasıl gıpta etmeyeyim ki arkadaşlar, 167 bin
metrekare
Bu nedir biliyor musunuz? Bir futbol sahasının 42
katı büyüklüğünde bir hastaneden bahsediyoruz, 167 bin metrekare
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Bu hastanemiz
büyüklüğünde, bu ölçekte bir hastaneyi ben dünya literatürüne de
baktım bulamadım. Açıkçası, bu hastanemizin
gerçekleştirilmesinde, ben, özellikle hem Sayın
Başbakanımıza hem de Değerli Sağlık
Bakanımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Kaloriferleri yanmıyor, suyu akmıyor.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Kaloriferlerini yakın, kaloriferlerini.
YILDIRIM M.
RAMAZANOĞLU (Devamla) - Bu arada
özellikle bir şeyi daha ifade etmek istiyorum arkadaşlar: Bu
hastanemizin başhekimi Profesör Doktor. Yusuf Yağmur Bey,
değerli bir meslektaşımız. Dikkat ediniz, kendisi
Gaziantepte doğmuş, İstanbulda okumuş ve
Diyarbakırda hizmet veriyor. Şu mozaiğimizdeki güzelliği
bakın, şu gönül ve toplumsal zenginliğimizin çeşitliliğine
bakın arkadaşlar.
Bu güzellikleri
bir iki örnekle daha artırmak istiyorum: Profesör Doktor. Yusuf
Yağmur kardeşimiz diyor ki, kendisinin beyanına göre, ekipler
oluşturulmuş doktor ve hemşirelerden müteşekkil, bunlar
hastaneye gelemeyecek durumda olan felçli, kronik hasta veya diyabetli ve
benzeri ağır hastalıkları olan
vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinin evlerinde
gerçekleştirilmesi adına, kanları dahi evlerinde
alınıp laboratuvarda tetkik edilmek suretiyle sonuçlarına göre
reçeteleri yazılmaktadır.
Ben bu suretle, başta
Diyarbakır olmak üzere ülkemizde vatandaşlarımızın
sağlık hizmetlerine erişim kolaylığının ne
kadar arttığını sizlerle paylaşmak için bir örnek
yaşadım dün: Gece saat iki buçukta arkadaşlar, ben Alo 182yi
aradım, bu Alo 182 randevu hattıdır, Alo 184ü zaman zaman
arıyorum Sağlık Bakanlığının sorularla
ilgili bu hattının sağlıklı çalışıp
çalışmadığını zaman zaman test ediyorum ve çok
memnun kalıyorum ama dün gece iki buçukta Alo 182yi aradım 5
saniyelik bir kalite mesajından sonra karşıma isminin Muhammet
olduğunu beyan eden çok iyi yetiştirilmiş bir personel
çıktı, bu personelle görüşmem toplam 45 saniye sürdü, 45
saniyelik zaman zarfında arkadaşlar -dikkat, gece arıyorum-
yarın 13 Aralık 2012 Salı günü sabah dokuzda dahiliye
polikliniğinden randevumu aldım telefon marifetiyle ve beni muayene
edecek doktorun da Doktor Fahri Akgün olduğu bana bildirildi. Şimdi,
bu konuşmam bittikten sonra ben aynı servisi tekrar aramak suretiyle
kendilerine hem teşekkür edeceğim hem de randevumu iptal
ettireceğim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Niye meşgul ediyorsun boşuna, acil bir iş varsa ne olacak?
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Devamla)
Değerli arkadaşlar, açıkçası ben Sayın Bakanımdan
da özür diliyorum, Sayın Bakanım beni lütfen
bağışlasınlar: Bu tabii 167 bin metrekarelik
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi
yapıldıktan sonra, o zamana kadar birinci konumda olan Erzurum Bölge
Eğitim ve Araştırma Hastanesi 160 bin metrekarelik kapalı
alanıyla ikinci sıraya düştü Sayın Bakanım.
Dolayısıyla, bu iş hepimizi aştı, açıkçası,
bükemediğimiz eli öpüyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Diyarbakır hastanesinde insanlar üzerinde deney amaçlı ilaç
kullanılıyor mu, kullanılmıyor mu?
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Devamla)
Arkadaşlar, peki bu rekorları Diyarbakır kırıyor da
bizim de herhâlde Kahramanmaraş olarak bunun altında kalacak hâlimiz
yok. Bizim önemli bir rekorumuz var: Seçimlerde oy rekoru kırdık, bu
bir. İkinci rekorumuza geliyorum: Kahramanmaraş Bölge Eğitim ve
Araştırma Hastanesi 81 bin
Asıl bir başka şey
söylemek istiyorum: Arkadaşlar, Kahramanmaraş Bölge Eğitim ve
Araştırma Hastanesinin -Sayın Bakanım, hoşgörünüze
sığınarak ismi bu şekilde kullanıyorum, size
verdiğimiz sözü inşallah yerine getireceğiz- bir Türkiye rekoru
olacak, o da nedir? Burada Diyarbakırı geçiyoruz, dikkat!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Diyarbakırı geçme! Orada hastalar üzerinde deneme
amacıyla ilaç kullanılıyor mu, kullanılmıyor mu?
YILDIRIM M.
RAMAZANOĞLU (Devamla) -
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ya siz rüyanızda görmezken Kocaeli Üniversitesinde
bunların hepsi yapıldı.
YILDIRIM M.
RAMAZANOĞLU (Devamla) - Açıkçası bu güzellikleri bundan sonra da
sizlerle, Sayın Bakanımızla, Sayın
Başbakanımızla, Hükûmet üyelerimizle ve tüm milletimizle
birlikte paylaşmaya devam edeceğiz.
Beni dikkatle
dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ramazanoğlu.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Görüşmeleri
izlemek üzere Genel Kurulu teşrif eden Karadağ Devlet Bakanı
Rafet Husovıc, Müftü Rıfat Fejzıc, Milletvekilleri Suljo
Mustafıc ve Amer Halılovıc; Sırbistan Devlet Bakanı
Suleyman Ugljanın, Milletvekilleri Bajro Omeragic ve Esad Dudevic; Kosova
Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Milletvekilleri Fikrim
Damka ve Muferra Sınık; Makedonya Devlet Bakanı Hadi Nezir;
Bulgaristan Milletvekilleri Kasım Dal ve Korman İsmaılof;
Yunanistan Milletvekilleri Ahmet Hacı Osman ve Çetin Mandacıya
Başkanlıkça Hoş geldiniz denilmesi
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan;
Karadağ:
Rafet Husovıc, Devlet Bakanı; Rıfat Fejzıc, Müftü; Suljo
Mustafıc, Milletvekili; Amer Halılovıc, Milletvekili;
Sırbistan:
Suleyman Ugljanın, Devlet Bakanı; Bajro Omeragic, Milletvekili; Esad
Dudevic, Milletvekili;
Kosova: Mahir
Yağcılar, Kamu Yönetimi Bakanı; Fikrim Damka, Milletvekili;
Muferra Sınık, Milletvekili;
Makedonya: Hadi
Nezir, Devlet Bakanı;
Bulgaristan:
Kasım Dal, Milletvekili; Korman İsmaılof, Milletvekili;
Yunanistan: Ahmet
Hacı Osman, Milletvekili; Çetin Mandacı, Milletvekili.
(Alkışlar)
Şu anda
Meclisimizi teşrif etmişlerdir. Kendilerine yüce heyetiniz adına
hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
Şimdi, devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
A) SAĞLIK
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık
Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Türkiye Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
C) HUDUT VE
SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) KALKINMA
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Kalkınma
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) DEVLET PLANLAMA
TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) TÜRKİYE
İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) GAP BÖLGE
KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) DOĞU
ANADOLU PROJESİ BÖ LGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
I) KONYA OVASI
PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) DOĞU
KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
K) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
L) REKABET KURUMU (Devam)
1.- Rekabet
Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Rekabet Kurumu
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Şükrü Ayalan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞÜKRÜ
AYALAN (Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidara
geldiğimiz ilk günden itibaren, ülkemizin sorunu olan pek çok konuda
olduğu gibi, sorun yumaklarından bir tanesi olan sağlık
alanında da dönüşüm programını başlattık.
Sağlıkta Dönüşüm Programının temel ilkesi, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının eşit haklara sahip bireyler
olarak kolay erişebildiği ve tüm sağlık hizmetlerinden
eşit oranda yararlanabildiği bir ortam hazırlamaktı.
Sağlıkta Dönüşüm
Programında, hepimizin bildiği gibi, AK PARTİ, bin
yıllık tarihinden aldığı destekle ve bu desteğin
altında yatan felsefeden esinlenerek merkeze insanı koydu Önce
insan. dedi, İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. dedi.
Bu felsefeyle yola çıktıktan sonra çözülemeyecek sorunlar yoktu,
şükürler olsun ki bugün geldiğimiz noktada her türlü sağlık
sorununu çözmüş bir ülkenin vatandaşı olarak göğsümüzü
açarak, başımız dik, alnımız ak olarak gezebiliyoruz.
Elbette, değerli kardeşlerim,
değerli milletvekili arkadaşlarım, sağlıkla ilgili pek
çok klasik haberler vardı hatırlarsınız AK PARTİden
önce. Yazılı ve görsel medyada, kızak üzerinde doğum yapan
insanlarımız, hastanede rehin kalan hastalarımız, hatta
cenazelerimiz, bıçak parasını ödemek için
sarıkızını satan insanlarımız, hemen her gün
gazetelerimizde ve görsel medyada yer alıyordu. Şükürler olsun, AK PARTİden
sonra böylesi haberleri artık göremez olduk, dünyanın gelişmiş
ülkelerinde var olan sağlık hizmetleriyle ilgili herkesle
yarışır ve belki de gelişmiş Batı
standartlarının üzerindeki sağlık hizmetlerine
kavuşmanın gururunu yaşar olduk. Değişen fiziksel
koşullardan, hastanelerimizin iyileşmesinden ya da aile hekimliğinden
ya da aldığınız üst düzeydeki sağlık
hizmetlerinden bahsederek vaktinizi almak istemiyorum. Asıl bilmemiz
gereken konu, bu felsefenin, sağlıktaki değişim ve
dönüşüm felsefesinin herkes tarafından takdir edildiğinin hem
muhalefet milletvekili arkadaşlarımız hem de dost, düşman
herkes tarafından bilinmesi gerektiğidir.
Değerli
arkadaşlar, koruyucu temel sağlık hizmetlerinde de teşhis
ve tedaviye yönelik hizmetlerde de gelişmiş ülkelerdeki
standartları yakaladık ve hatta üzerine çıktık. Bunu hem yaptığımız
alan çalışmaları hem de yaşadığımız
seçimlerde çok kolay bir biçimde hepimiz gördük ve test ettik kaldı ki
uluslararası gruplar da bütün dünyada Türkiye'nin sağlıkta
dönüşüm politikasının başarılı olduğunu
katıldığımız bütün uluslararası toplantılarda
teyit ediyor ve takdir ediyorlar.
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) Tokattaki Kırım Kongodan bahsedecek misiniz?
ŞÜKRÜ AYALAN
(Devamla) - Değerli kardeşlerim, değerli milletvekillerim;
Tokatta da yaptığımız sağlık hizmetleri onlarca
yıldır konuşulan ve yapılamayan hastaneler ve
yapılamayan sağlık ocakları ve götürülemeyen hizmetlerdi.
Tokatta da bütün Türkiyede olduğu gibi, ülkemizin her tarafında
olduğu gibi en üst düzeyde sağlık hizmetlerini verir hâle geldik
bunu gururla buradan ifade ediyorum.
2009un baharında sabah erken
saatlerde telefonuma gelen bir mesajın
karşılığında mesaj atan kişiyi aradım.
Hollandadan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bir
hemşehrimizdi. Bir hastası vardı, kızı, Hollandada
Amsterdamda yatırmış ve hastasının durumunun
ağır olduğunu, Türkiyeye getirmek istediğini, oradaki
doktorların da ancak özel bir uçakla, ambulans uçakla bunu
götürebileceğini kendisine müstehzi bir tavırla ifade ettiklerini
söylediler. Ben, Sağlık Bakanlığımızdan gerekli
arkadaşları, yetkili arkadaşları aradım, hasta
yakınının telefonunu aldıktan sonra, bir saat kadar sonra
bana geri döndüler, hasta yakınıyla, hastanın doktorlarıyla
görüştüklerini, ambulans uçağın havada olduğunu, yaklaşık
birkaç saat sonra hastayı alarak ülkemize geri döneceğini söylediler.
Akşam saatlerinde, hasta yakını mutlu bir şeklide,
Ankarada bir hastane odasından, tedavisi yapılmakta olan
kızının yanından beni arayarak dedi ki: Sayın
milletvekilim, çok teşekkür ediyorum, devletimin ne kadar güçlü
olduğunu burada sayenizde tekrar görmüş oldum. Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olmaktan gurur duydum.
Ben de AK
PARTİ milletvekili olarak, AK PARTİnin bir müntesibi olarak, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olarak, yaptığımız
hizmetlerden ve geldiğimiz noktadan gurur duydum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ŞÜKRÜ AYALAN
(Devamla) Eminim ki milletvekili arkadaşlarım da bundan gurur
duyacaklardır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayalan.
Kilis Milletvekili
Sayın Fuat Karakuş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA FUAT KARAKUŞ (Kilis) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesi üzerine grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle aziz milletimizi ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; malumları olduğu üzere
Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
Sağlık Bakanlığına bağlı özel bütçeli bir
kurumdur. Başlıca görevi bulaşıcı
hastalıkların yayılmasını önlemek temeline dayanan
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, 1924 yılında
bu adı almasına ve çalışmalarını bu ad
altında sürdürmesine rağmen bulaşıcı
hastalıkların önlenmesi konusunda ülkemizde yapılan mücadeleyle
yaşıttır. Bu mücadelenin başlangıcı, 1838
yılında II. Mahmutun emriyle kurulan Karantina Meclisidir. Genel
Müdürlük, kuruluşundan itibaren birtakım görev ve isim
değişikliklerini takiben Lozan Anlaşmasından sonra Hudut
ve Sevahil Sıhhiyesi Müdüriyeti Umumiyesi yani Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir.
Ülkemiz ve dünya
sağlığının korunmasına katkıda bulunmak
amacıyla uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yetki ve
gelirleri kullanarak Türk Boğazları ile hudut ve sahillerde
sağlık denetimlerini yapmak, uluslararası geçerliliği olan
sertifikalar düzenlemek ve küresel yayılım gösteren
bulaşıcı ve salgın hastalıkların ülkemize
girmesini önlemek misyonuna sahip olan bu Genel Müdürlüğün görevlerinden bazılarını
sıralayacak olursak, uluslararası tüm gemi ve uçakların denetimi
pratik uygulaması, uluslararası sağlık belgelerinin
düzenlenmesi, gemi adamlarının sağlık
raporlarının verilmesi, gemi ve uçakların vektörlerden
arındırılması, cenaze nakilleri, uluslararası gemilere
Tele Sağlık hizmetinin sunulması, seyahat
sağlığı hizmetleri, Türk Boğazlarından geçen
gemilerin denetimi, görevlerinden bazılarıdır.
Tüm dünyanın sorunu olan bulaşıcı
hastalıkların temeline doğru inildiğinde çağların
değişmesine, ülkelerin ve imparatorlukların son bulmasına,
hatta savaşların son bulmasına neden olmuştur.
Dünyadaki kitlesel ölümlerin en önemli nedeni olan
bulaşıcı hastalıklar sadece insan
sağlığını etkilemeyip ülkelerin ekonomi ve turizmine
de büyük darbeler vurmaktadır.
AIDS, pandemik grip, şarbon, sıtma, sarı
humma, SARS, tip A H1N1 gibi birçok hastalıkla dünya bugün mücadele
etmekte ve büyük sorunlar yaşanmaktadır. Bu hastalıkların
hem ülkemize girmesini engellemek hem de bu hastalıkların
bulunduğu ülkelere gidecek vatandaşlarımızın
korunması için gerekli aşı ve ilaçların ücretsiz olarak
uygulandığı sağlık denetleme ve seyahat
sağlığı merkezleri Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün birimleridir.
İş veya seyahat amaçlı yurt
dışına çıkmamız takdirinde, bir telefonla veya
İnternet
aracılığıyla gideceğimiz ülkeyle ilgili tüm
sağlık bilgilerini almamız, gereken önlemleri uygulamamız,
gereken aşı ve ilaçları anında öğrenebilmemiz ve bu
merkezlere giderek seyahat sağlığı
danışmanlığı alıp aşı ve
ilaçlarımızı ücretsiz temin edebilmekteyiz.
Yapılan işlemlerde 2009dan bu yana e-devlet
sistemi etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Gelirlerin
toplanması ve harcanmasında personel eli değmemektedir. Eski
yıllarda olan, kurum hakkındaki kötü intibalar yok edilmiş ve
itibar kazandırılmıştır.
2 adet tıbbi müdahaleye hazır motor bot ihalesi
yapılarak sözleşme imzalanmıştır. Uluslararası
anlaşmalardan kaynaklanan görevler etkin bir şekilde
kullanılmaktadır. Türk Boğazları ve limanlarında
yıllık yaklaşık 55 bin civarında sağlık
denetimi yapılmaktadır. Personel eğitimine önem verilmektedir.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2012 yılı
bütçesinin ülkemize ve aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni eder,
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün tüm
çalışanlarına başarılar diler ve yüce heyetinize
saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Karakuş.
Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Abdulkerim Gök. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, tabii ki
Kalkınma Bakanlığının bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Burada şunu dile getirmekte fayda
vardır: Özellikle, beş dakika içerisinde kalkınma kavramı
içerisindeki gelişmeleri ne kadar anlatabilirim diye düşündüm.
Gerçekten, bugün, ülkenin her noktasında ciddi bir kalkınma
vardır.
Ben spontane olsun
düşüncesiyle bir iki duygu ve düşüncemi açık ifadelerimle
sizinle paylaşmak istiyorum. Milletvekili arkadaşlarıma cevap
olsun diye herhangi bir niyet taşımadığımı
özellikle belirtmek istiyorum.
Burada özellikle
Demokrasi yok, özgürlük yok, ilerleme yok, kalkınma yok. diye
bahsediliyor ama gönül arzu eder ki
Vardır fakat yeterli değildir.
derseniz onu anlayacağım ve gerçekten, biz de yeterli
olmadığı noktasında, daha çok, ileri bir demokrasi
Çünkü
burada tartışmalar ve konuşmalar yapılırken dün,
Kürtçe anekdotlardan bahsedildi. Bunlar on yıl önce yoktu, bunlar hayal
bile edilemezdi. Bu kürsüden, çok şükür ki Türkiye Büyük Millet
Meclisinden artık insanlar müdahalesiz ve özgür bir şekilde
duygularını ve düşüncelerini ifade ediyorlar. Dolayısıyla
demokrasi de vardır, kalkınma da vardır, büyüme de vardır,
gelişme de vardır. İşte onun için diyoruz ki bu ülkede
Ama
Yeterli midir? derseniz, yeterli değildir, elbette ki yeterli değildir.
Yeterli olmadığını özellikle bizler de biliyoruz, ondan
dolayı da tüm bakanlıklar olarak, var gücümüzle, AK PARTİ
hükûmetleri çerçevesinde bütün çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kalkınma
Bakanlığı, özellikle seçim bölgem olan Şanlıurfada
çok önemli gelişmeleri, çok önemli projeleri sürdürmektedir. GAP
kapsamı içerisinde Şanlıurfada çok önemli gelişmeler söz
konusudur. Buradan sizlerle GAP kapsamındaki gelişmeleri kısa da
olsa paylaşmak istiyorum:
Bunlar,
özellikle GAP tamamlandığında
ve 1 milyon 786 bin hektarıyla en büyük alanı teşkil eden
Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğindeki gelişmeler tam
kapasiteyle devreyle konulduğunda, Şanlıurfa-Suruç ilçesindeki
sulama projesi tam kapasiteyle devreye girdiğinde ve 2012de
tamamlandığında elbette ki bölgede istihdamın had safhada
gerçekleşeceği kaçınılmazdır. Burada özellikle
Kalkınma Bakanlığının GAP kapsamındaki
yapmış olduğu çalışmalardan dolayı bürokratlara
ve çalışma arkadaşlarına, Sayın Bakanımıza
sonsuz teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Tabii ki
Meclis çatısı altında güne nasıl başlarsanız öyle
devam eder. Ben de beş dakika içerisinde Kalkınma
Bakanlığıyla ilgili Bakanlığın ülkedeki GAP, DAP,
KOP, DOKAP gibi gelişmelerden uzun uzun bahsetmek isterdim. Önümüzdeki
süreçte de -inşallah- bunları sizlere anlatma fırsatı buldukça
daha detaylı bir çalışma içerisinde aktarmaya
çalışacağım.
Sayın
Başkan, özellikle sizlerin de müsaadesiyle ben bu sabah istiyorum ki güne
hep beraber pozitif başlama adına da olsa Şeyh Edebalinin Bak
Dostum diye bahsettiği nasihati sizlerle paylaşmak istiyorum:
Cahil ile
dost olma:
İlim
bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün.
Saygısızla
dost olma:
Usul bilmez,
adap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.
Aç gözlü ile
dost olma:
İkram
bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün.
OKTAY VURAL
(İzmir) O tarafa bak, o tarafa!
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Görgüsüzle dost olma:
Yol bilmez,
yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün.
Kibirliyle
dost olma:
Hal bilmez,
ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.
Ukalayla
dost olma:
Çok
konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.
Namertle
dost olma:
Mertlik
bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün.
İlim
bil, irfan bil, söz bil.
İkram
bil, kural bil, doyum bil.
Usul bil,
adap bil, sınır bil.
Yol bil,
yordam bil.
Hal bil,
ahval bil, gönül bil.
Çok
konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
Mert ol,
yürekli ol.
Kimsenin
umudunu kırma.
Sen seni
bil; ömrünce bu yeter sana.
Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gök.
Bursa
Milletvekili Sayın Canan Candemir Çelik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu 2012
yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
İstatistiki
veriler, geçmişteki durumumuzu, bugünü objektif ve doğru bir
şekilde kavramayı, geleceği ise öngörerek planlamayı
sağlayan bilgilerdir. Kalkınma sürecini yönetirken istatistiklerimizi
son derece önemsiyor ve kalkınma fikriyle istatistik üretimini de
birbirini tamamlayan unsurlar olarak görüyoruz.
Güvenilir ve
zamanında üretilmiş bilgi, kamu için olduğu kadar özel sektör ve
sivil toplum için de stratejik bir kaynaktır. Sağlıklı
istatistikler, aynı zamanda demokratik bir ortamda halkın hesap sorma
hakkını kullanması açısından da vazgeçilmez önemdedir.
Ülkemizde
güncel ve güvenilir veri üretilmesi sorumluluğunun ana kurumu
TÜİKtir. Bu Kurumumuz, resmî istatistiklerin üretiminden ve diğer
kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen resmî istatistik
faaliyetlerinin koordinasyonundan sorumludur. 1389 yılında kurulan
Defterhane, bugünkü İstatistik Kurumumuzun nüvesini
oluşturmaktadır.
TÜİK,
kurulduğu 1926 yılından beri karar alıcıların ve
vatandaşların kullanımı için veriler üretmekte,
ürettiği resmî istatistikler ile geleceğin planlanmasına,
doğru stratejilerin belirlenebilmesi çabalarına destek
sağlamaktadır.
İstatistiklerin
güvenilir olmasının en önemli kriterlerinden birisi de üretim ve
yayın sürecinin her aşamasının uluslararası normlara
uygun olmasıdır. Bu, aynı zamanda, uluslararası
karşılaştırılabilirliğinin de yegâne
şartıdır. Avrupa Birliği istatistik sistemine uyum 1999
yılında sağlanmıştır. 2005 yılında
planlı istatistik üretim süreci başlamış, diğer
kurumların istatistik üretim sürecindeki yeri tanımlanarak bu
kurumların tek bir merkezden koordinasyonu ile istatistiki verilerin
zamanlılığı ve kalitesi yükselmiş, mükerrer veri
üretimine son verilmiştir. İstatistik üretiminde uluslararası
mesleki ve ahlaki kurallar ülkemizde de geçerlidir ve uygulanmaktadır.
Ulusal ve
uluslararası ihtiyaçlar doğrultusunda TÜİK bir yandan istatistik
üretim yelpazesini genişletmekte ve mevcut verileri detaylandırmakta,
öte yandan Resmî İstatistik Programında sorumluluğu bulunan
bütün kamu kurum ve kuruluşları ile yakın iş birliği
içinde çalışmalarına devam etmektedir. Resmî İstatistik
Programının, 2012-2016 yıllarını kapsayacak ikinci
beş yıllık plan hazırlıkları kapsamında bir
taslak oluşturulmuştur. Çalışmalarda ilgili kurumlarla yoğun
bir koordinasyon faaliyeti yürütülmüştür. 2012 yılında
yürürlüğe girecek olan Programın şimdiden ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilgi stratejik bir kaynaktır. Tarımdan
sanayi toplumuna geçen toplumsal süreçte artık bilgi toplumuna doğru
gidilmektedir. Ancak şu var ki istatistik evrensel bir konuşma dili
konumuna gelmiştir.
Yeni devlet
anlayışında hizmetlerin sunulabilmesi için, bilginin öncelikle
hizmet sunmakla görevli kamu kuruluşları arasında güvenli ve
maliyet etkin olarak derlenmesi, işlenmesi ve süratle
dağıtılmasının sağlanması gerekmektedir. Bu
nedenle, kamu kurumları arasında veri bilginin kullanılması
e-devlete giden yolda çok önemli ve öncelikli bir adım olmaktadır. Bu
yönüyle TÜİKin yaptığı görev, özellikle içinde
bulunduğumuz çağda daha da değer kazanmaktadır. TÜİK,
üstlendiği görev ve fonksiyonları ile ülkemizde ulusal bilgi sistemi
ve bilgi işlem altyapısının oluşturulmasında
temel bir işlev görmektedir.
TÜİK,
ülkemizin her alanda küresel rekabet koşullarına kendisini
zamanında uyarlayabilmesi için çağın gerektirdiği en yeni
bilgi teknolojisi ürünlerini kullanarak faaliyetlerinde etkinliğini
amaçlamaktadır. Bu nedenledir ki TÜİK için, dünyayı devamlı
izlemek, istatistik bilgi sistemini ve bilişim altyapısını
gözden geçirmek, atılımları hızlandırarak sürdürmek
ayrı bir önem kazanmaktadır. TÜİK, uluslararası düzeyde
çağdaş ve saygın bir istatistik kuruluşu olarak bugüne
kadar yaptığı yasal teknik altyapı ve ürün kalitesini
artırma yönündeki atılımlarına hiç kuşkusuz ki devam
edecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; güçlü, sürdürülebilir bir istatistik sistemi kurma vizyonu ile
hareket eden TÜİKin 2012 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını temenni ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Mardin
Milletvekili Sayın Abdurrahim Akdağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHİM AKDAĞ (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; GAP ve DAP bölge kalkınma
idareleri başkanlıklarının bütçeleri üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bölge kalkınma idarelerinin asıl işlevi, yerel
düzeyde planlama, projelendirme, araştırma, izleme,
değerlendirme ve koordinasyon
hizmetlerinin etkili bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak
ve gerekli yönlendirmeyi gerçekleştirmektir.
Güneydoğu
Anadolu Projesi (GAP) ve Doğu Anadolu Projesi (DAP) bölge
insanının gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi,
bölgeler arası farklılıkları gidermeyi amaçlamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, DAPa ayrılan yatırımlar 2006dan itibaren
büyük bir ivme kazanmıştır. Yapılan harcamalar, 2006da 868
milyon TL, 2010 yılında 2,4 milyon TLdir, 2011 sonu itibarıyla
2,1 milyar TL harcama planlanmıştır. On dört ili kapsayan Doğu Anadolu
Projesinin 2013 yılına kadar bitirilmesi hedeflenmektedir.
GAP
kapsamında yirmi iki baraj ve on iki hidroelektrik santral ile sulama
şebekelerinin yapımı öngörülmüştür. GAPın
tamamlanmasıyla 1,8 milyon hektar alan sulamaya açılacak, yılda
27 milyar kilovatsaat hidroelektrik enerji üretimi gerçekleştirilecektir.
Bölgede toplam 3,8 milyon kişiye istihdam olanağı
sağlanacaktır.
Bu hedeflere
ulaşmak için gereken kamu yatırımlarının finansman
ihtiyacı 2010 yılı fiyatlarıyla 42 milyar TLdir. 1990-2007
dönemi GAP bölgesindeki projelere kamu yatırımlarından
yılda ortalama yüzde 7 oranında pay ayrılırken Sayın
Başbakanın bölgenin kalkınmasına verdiği önem sonucu
GAP Eylem Planının yürürlüğe konmasıyla ayrılan pay 2
katına çıkarılmıştır. Bölgedeki
yatırımlar için 2008-2011 döneminde kümülatif olarak 13,3 milyar TL
kaynak tahsis edilmiştir. Proje genelinde 2010 yılı sonuna kadar
33,7 milyar TL harcama yapılmış ve nakdî gerçekleşme
oranı yüzde 80 düzeyine ulaşmıştır.
Yerel
inisiyatifler dikkate alınarak hazırlanan GAP Eylem Planı 73 ana
eylem altında 300den fazla projeden oluşmaktadır. 2010
yılında GAP Eylem Planı kapsamında proje ve faaliyetlerine
toplam 3,8 milyar TL harcama yapılmıştır. 2011
yılında GAP bölgesindeki yatırımlara ayrılan kaynak
ise yaklaşık 4,3 milyar TLdir.
Eylem Planı
ile gerekli finansman sağlanarak yapımı devam eden sulama
şebekeleri hızla tamamlanmaktadır. 2011 yılı
yatırımı sulama projelerinin 2016 yılında
tamamlanması öngörülmektedir.
GAP
kapsamında 2011 yılı itibarıyla on hidroelektrik santrali
tamamlanmış ve GAP enerji yatırımlarının yüzde
74ü gerçekleştirilmiştir. Hidroelektrik santralinin işletmeye
alınışından 2011 yılı Ekim sonuna kadar
351,5 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üretimi ve
ülkemizin hidroelektrik enerji ihtiyacının önemli bir bölümü GAPtan
karşılanmıştır. Üretilen bu enerjinin parasal
değeri 21,1 milyar dolardır.
Değerli
milletvekilleri, toplam uzunluğu
Mardini de
kapsayan Aşağı Fırat 2nci Merhale Projesinde Atatürk
Barajı ve Şanlıurfa tünelleriyle saniyede
Mardin
Kızıltepe Ovasını içine alan ve Çılgın Proje
olarak nitelendirdiğim 2009 yılında yapımına
başlanan 136 kilometrelik iletim kanalının 2012
yılında bitmesi hedeflenmektedir.
Cazibe sulama
şebekesi proje yapımları olan 67 bin hektar, 30 bin hektar Mardin
ili sınırları içinde olmak üzere iş programına göre
proje ve yapımları devam etmektedir.
Mardin Pompaj
Sulama Projesiyle yörede 160 bin kişi istihdam edilecektir, yılda
240 milyon TL ekonomiye katkı sağlayacaktır.
Ayrıca
Nusaybin, Cizre, İdil, Silopi sulama alanları ihaleleri
gerçekleştirilmiştir, 2012 yılında bitmesi
planlanmıştır.
Fiziksel
altyapı çalışmaları kapsamında 2011 yılında
başlayan Mardin ve Adıyaman
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akdağ.
ABDURRAHİM
AKDAĞ (Devamla) Bu bağlamda, 2012 bütçemizin ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Üzülmez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılı bütçesi üzerinde Kalkınma
Bakanlığına ait KOP İdaresi üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uzun yıllar kamuoyunun
yakından takip ettiği Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı, yani KOP, 8 Haziran 2011 tarihinde
yayınlanan 642 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle merkezi
Konyada kurulmuştur. Kalkınma Bakanlığına
bağlı olarak faaliyet gösterecek olan İdarenin bölge alanı
ise Konya, Karaman, Niğde ve Aksaray illerini kapsamaktadır. Toplam
65 bin kilometrekare tüm kırsal ve kentsel alanı kapsamaktadır.
Bölgede yüzde 70i Konya iline ait olmak üzere 3,5 milyon nüfus
yaşamaktadır. Türkiye'de kırsal alanda yaşayan nüfus
oranı yüzde 32 iken, bölgede kırsal alanda yaşayanların
oranı ise yüzde 42 seviyesindedir, yani kırsal alan bu bölgede
Türkiye ortalamasının oldukça üzerindedir.
Değerli arkadaşlar, KOP
projesinin biraz tarihinden bahsetmek istiyorum sizlere. Bu proje,
Konyanın ve Konya bölgesinin yüz yılı aşan iki projesinden
bir tanesidir. 1890lı yıllarda Avlonyalı Ferit Paşa
zamanında Konya Ovasını sulamak gerektiğine inanan ve
suyun kıymeti her zaman takdir edilen Konyada, Beyşehir Gölüyle
Konya Ovasının sulaması projelendirilir. Hatta o dönemde
çılgın projesi olan insanlar da vardır, bunlardan bir tanesi de
Kurukafa Mehmet Efendidir. O, Beyşehir Gölünden su getirme yerine, Göksu
Nehrinin Konya Ovasına akıtılması
çalışmasının yapılmasını ister ve bu
projeler Konya Ticaret Odasının meclisinde 1900lü yıllarda tartışılır
ve zabıt altına alınır ve 1900 yıllarının
başında Konya-Bağdat Anadolu demiryolu hattı ihale
edilirken, dönemin sultanı Abdülhamit Han projeyi Almanlara ihale eder ve
der ki: Hiçbir karşılık almadan Konya Ovasına su
akıtacak Beyşehir kanalını da gerçekleştireceksiniz.
Ve ilk defa Konya Ovasının sulama projesi bu kanalla başlar. Bu
projeyle beraber Konyada iki proje tartışılır hâle gelir.
Bir, Konya Ovasını sulama projesi ve Göksudan Konya Ovasına
su akıtılmasıdır. İkincisi ise -yine yüzyıllık
proje olarak kayıtlara geçmiştir- Konya-Ankara arası demir yolu
hattının kurulmasıdır.
İşte
böyle bir tarihî süreçte gelinen nokta şudur: Uzun yıllar, bu
projeler değişik hükûmetler tarafından gündeme getirilir ve her
seçimde seçim vaadi olarak bizlerin önüne konulur, seçimden sonra da unutulur.
Ancak 2002 yılında AK PARTİ hükûmetlerinin olmasından
itibaren, bizim hükûmetlerimiz ise bunun önemini kavrar ve
Başbakanımızın önderliğinde iki projeyi de
yürürlüğe koyar.
Bir anekdotu da
burada ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar. Uzun yıllar
Konya Ticaret Odası Başkanlığı yapmış bir
arkadaşınız olarak, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığının değerli uzmanları bunu
bilirler, yol etmişizdir bu projelerle ilgili ve bu projelerle ilgili bize
verilen cevap: Hayallerle uğraşmayın lütfen, bunlar hayaldir.
Hatta KOP ihale edilir, KOP projesinin bir önemli ayağı olan Mavi
Tünel ihale edilir. İhale neticesinde, bu ödeneklerle yetmiş
yılda yapılacağı ifade edilir.
Değerli
arkadaşlar, Konyanın bu iki önemli projesi
Başbakanımızın önderliğinde, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde gerçekleştirilir. Hızlı tren çalışmaya
başladı; şu anda, Türkiye'nin önemli bir projesi hâline geldi.
Diğer projede ise en önemli ayağı olan Mavi Tünel ihale edildi,
inşallah bir ay içerisinde su akıtılacaktır.
Ben, bu iki
projeyi gerçekleştiren Sayın Başbakanımıza ve
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
ÜZÜLMEZ (Devamla) -
AK PARTİ hükûmetlerimize huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Üzülmez.
Denizli
Milletvekili Sayın Nihat Zeybekci; buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı bütçesi hakkında grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün ayrıca,
yüce milletimin değerli Meclisinin değerli Divanını da, üç
saygıdeğer hanımefendi milletvekilinden oluşan Divanı
da ayrıca selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
NİHAT
ZEYBEKCİ (Devamla) Üzerinde yaşadığımız cennet
vatanımız insanlıkla başlayan tarihi boyunca daima
dünyanın en önemli politik ve stratejik merkezi olmanın yanında,
yine dünyanın en önemli ticaret, ham madde, enerji, kültür transferlerinin
geçtiği ve yapıldığı alan olmuştur. Onun içindir
ki insanlığın tüm güçlerinin gözü hep bu topraklar üzerinde
olmuştur. Ancak hiçbir millet bu vatan için bizim kadar bedel
ödememiş, bizim kadar hak etmemiş ve bizim kadar sevmemiştir.
Bugün Türkiye Cumhuriyetimizin egemen olduğu bu topraklar, bilinen tarihi
boyunca etkinliği ve değeri hiç azalmadan artan İpek Yolu ile
Büyük Okyanusa sınırı olan Hint ve Çini yeni dünyaya kapı
olan Atlas Okyanusunun bir limanı sayılan Akdenize
bağlamaktadır. Bugün bu imkân, önemi artık Dünya da düzdür
denilen globalleşen dünyada daha da artarak dikkatleri üzerine
toplamaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu avantajlarla
çıkmış olduğumuz kutlu yolculuğumuzda bugün ülkemizin
gelmiş olduğu süreç 2002 ile kıyaslandığında
hayal bile edilemeyecek seviyelere ulaşmıştır. Ancak
gelinen nokta ve 2023 hedeflerimize geçmeden önce, vefa ve minnet duygularıyla
anmamız gereken, bu millete iradesini ilk defa hatırlatan, Anadoluyu
Yeter, söz milletindir. diyerek harekete geçiren merhum demokrasi şehidi
Adnan Menderesi, Anadoluya ihracat yapmayı öğreten, ticaretin
önemini kavratan merhum Turgut Özalı minnetle anmamız
gerektiğine inanıyoruz ve Allahtan rahmet diliyorum. Diğer
taraftan Onlar ne veriyorsa beş fazlasını veriyorum. diyerek
insanımızı otuz beş otuz sekiz yaşında emekli
ederek gelecek nesillerin geleceğini ipotek altına alan siyasi anlayışları
da hiç unutmamamız gerektiğini, altını çizerek hatırlatıyorum.
Sayın Başkan, yüce milletimin
saygıdeğer vekilleri; bugün Türkiyemizin gelmiş olduğu
noktayı en güzel özetleyen örneklerden birisi Denizli ilimizdir. 1980
yılındaki Türkiye'nin toplam ihracatı olan 3 milyar dolar
ihracatı bugün tek başına yapan ilimiz, 2001 yılında
60 bin olan sigortalı çalışanını bugün 168 bine
çıkararak, sadece Pamukkaleye giriş yapan 2 milyon turist
sayısıyla 2023 hedefini 10 milyon turist sayısı olarak
koyan
Başbakanımızın cumhuriyetimizin 100üncü
yılında 500 milyar dolar ihracat hedefini tutturacak olan ülkemizde,
sadece Denizlimiz 15 milyar dolar dış ticaret ve turizm gelirine
ulaşarak, sigortalı çalışan sayısında 400 bine
ulaşmayı hedeflemiştir. 2002 yılındaki ihracatı
35 milyar dolardan bugün 135 milyar dolara getiren bu yönetim
anlayışının 500 milyar dolar ihracat hedefini
tutturacağına, 2002 yılındaki 85 milyar dolar dış
ticaret hacmini bugün 330 milyar dolara getiren evlatlarının 1
trilyon doların üzerine çıkacağına, 2002 yılında
dünyanın 26ncı ekonomisi olan ülkemizi bugün 16ncı sıraya
getiren hizmetkârlarının ülkemizi dünyanın ilk 10,
Avrupanın da 3üncü büyük ekonomisi yapacağına bu milletin
inancı tamdır. Türkiyemiz bundan sonraki süreçte, bugüne kadar olduğu
gibi, sadece ülkesi sınırlarıyla sınırlı bir
anlayıştan, dünyanın her yerinde üretim yapan, ticaret yapan,
ihracat yapan, kültür ve tarih coğrafyamıza egemen olan bir
anlayışla, önce, demokrasi, özgürlükler, evrensel hukuk ve
barış ülkesi olarak, marka ülke olduktan sonra,
çıkardığı markalarıyla dünya ticaretinde hak
ettiği yeri alacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
2002 yılından bu yana ticaret erbabına güvenen bir
anlayışla hizmet eden hükûmetlerimiz, 8 Haziran 2011 tarihinde
Bakanlığımızın yeni yapılandırılmasıyla
Türkiyeyi 2023e taşıyacak yapıyı oluşturmuştur.
Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamanın
yollarını aramayı alışkanlık hâline getirmiş
milletler; evvela hassasiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra
istikballerini kaybetmeye mahkûmdur. diyerek bizlere muasır medeniyeti
hedef gösteren Gazi Mustafa Kemal Atatürkün sözleri kulağımızda
olarak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) - Bu
anlayışla, Türkiyemizi 2023 dünyası hedeflerine doğru yola
çıkaran gümrüklerimiz ve ticaret dünyamızdaki değişim
mimarlarını, başta Bakanımız olmak üzere
canıgönülden kutluyor, başarılarının
devamını diliyor, bu vesile ile 2012 yılı bütçemizin
hayırlara vesilesi olmasını dileyerek yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Zeybekci.
Adıyaman Milletvekili Sayın
Muhammed Murtaza Yetiş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMED
MURTAZA YETİŞ (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 mali yılı Rekabet Kurumu bütçesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere 4054
sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunu uygulamakla
yükümlü olan Rekabet Kurumu ülkemiz ekonomisi açısından önemli
görevler ifa etmektedir. Kurumun uygulama alanında iki temel fonksiyonu
var:
Birincisi, karteller gibi
teşebbüsler arası rekabeti sınırlayıcı
anlaşmalar, uyumlu eylemler ve kararlarla hâkim durumun kötüye
kullanılmasının önlenmesi şeklinde ortaya çıkan
rekabet ihlallerini önleme; diğeri ise birleşme, devralmaların
kontrolü yoluyla ekonomi piyasalarındaki yoğunlaşmanın
denetim altında tutulmasıdır.
2011 yılı içerisindeki
faaliyetlerine baktığımızda, Rekabet Kurumunun önemli
kararların altına imza attığını görmekteyiz.
Nitekim bu dönemde özellikle mobil telefon işletmeciliği,
bankacılık hizmetleri, günlük gazete reklam yeri ve otomotiv gibi
sektörlere yönelik tamamladığı soruşturmalarla adından
sıklıkla bahsettirmiştir. Kendisine intikal ettirilen mevzuat
taslaklarına dair görüş verme, piyasaların daha iyi
anlaşılabilmesi, piyasalardaki aksaklıkların ve çözüm
önerilerinin daha iyi ortaya konabilmesi gibi amaçlarla çeşitli sektörlere
yönelik araştırmalar yapma ve buna benzer bazı hususlar da
Rekabet Kurumunun önemli faaliyet alanları arasındadır. Rekabet
savunuculuğu kapsamında yapılan bu faaliyetler yoluyla, Kurum,
salt bir denetim işlevi görmenin ötesine geçerek kamuoyunu daha rekabetçi
bir ülke ekonomisine doğru yönlendirmekte ve olası rekabet
ihlallerini önceden engelleme gibi önemli bir vazife üstlenmiş
olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Avrupa
Birliğiyle olan müzakere sürecimizdeki fasıllardan biri de rekabet
politikası faslıdır. Rekabet politikası faslının
önemli bir ayağını oluşturan rekabet kuralları da bu
fasıl kapsamında ele alınmaktadır. Avrupa Komisyonu
tarafından hazırlanan ve ülkemizin fasıllar itibarıyla
mevzuat uyumu, mevzuatın uygulanması ve mevzuatı uygulayacak
birimlerin kapasiteleri gibi birçok unsurun değerlendirildiği
ilerleme raporlarında, genel olarak rekabet mevzuatı ve bu
mevzuatı uygulamakla yükümlü olan Rekabet Kurumu açısından
oldukça olumlu değerlendirmelere yer verilmektedir. Nitekim, bu yılki
İlerleme Raporunda da Rekabet Kurumunun rekabet kurallarına uyum
konusundaki sicilinin iyi durumda olduğu, Rekabet Kurumunun idari
kapasitesinin yüksek olduğu ve Kurumun rekabet kurallarını
etkili şekilde ve tatminkâr bir bağımsızlıkla
uyguladığı değerlendirmeleri bu alanda gelinen noktayı
net olarak ortaya koymaktadır.
Yaklaşık
on dört yıl önce faaliyetine başlayan Rekabet Kurumunun kısa
sayılabilecek bir zaman diliminde hem ülke içinde hem de özellikle Avrupa
Birliği uyum süreci bağlamında bu başarıyı
yakalamış olmasının gurur verici ve ülke ekonomisinin
istikrarı açısından da önemli olduğunu belirtmek isterim.
Ayrıca
Rekabet Kurumu, sahip olduğu bilgi ve tecrübeleri ihtiyaç duyan ülkelerle
paylaşmaktan da kaçınmamaktadır. Bu noktada, Moğolistandan
Mısıra kadar geniş bir coğrafyada yer alan farklı
ülkelere değişik formatlarda teknik destekte bulunmaktadır.
Ayrıca son dönemde, İslam İşbirliği
Teşkilatı ülkelerinde rekabet hukuku ve politikası alanında
kapasite inşası için çeşitli çalışmalar
yapılmıştır. Kısa bir süre önce yeniden
yapılanmasını da hayata geçirmiş olan Rekabet Kurumunun
etkinliğini artırmasının önemli olduğunu
düşünüyor, AK PARTİ olarak bu yöndeki desteğimizin tam
olduğunu ifade etmek istiyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yetiş.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz; buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ ÖZ (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 yılı Sağlık Bakanlığı mali bütçe
yılı görüşmeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Bu arada,
Sayın Doktor Ahmet İhsan Kırımlının
vefatını üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak merhuma rahmet, Kırım Türklerine de Allahtan
sabır diliyoruz.
Bu vesileyle, bütçenin
ülkemize, milletimize, Meclisimize, tüm sağlık
çalışanlarına hayırlı, uğurlu olmasını
temenni ediyorum.
Üç dönemdir
Sağlık Bakanlığımızın yaptığı
uygulamaların, Sağlıkta Dönüşüm Programının
getirdikleri ve götürdüklerini ifade etmek durumundayım.
Sağlık
hizmetlerinin, her vatandaşımızın eşit biçimde
ulaşma hakkının olduğu, bireyin yararına
planlanması gereken, hizmeti alan kadar hizmeti verenin de memnuniyetini
hedef alan bir planlamayla yürütülmesi gerekmektedir. İstatistiki verileri
esas alacak olursak, sorunların büyük kısmı çözülmüş gibi
görünüyor.
Sağlıkta
Dönüşüm Programı öncesi, hasta-hekim mağduriyeti olduğu
kabul ediliyor, sağlık finansmanı çoklu ve parçalı
yapıdan tek çatı altında toplanmış gibi görünüyor.
Sağlıkta
Dönüşüm Projesi öncesi, nitelik ve nicelik aranmaksızın, sabit
ödeme, kayıt dışılık, israf, uzun bekleme süresi,
gereksiz sevkler, bıçak parası, acil hizmetlerde aksama, koruyucu
hizmetlerde yetersizlik, bölgesel hizmet açığı ve dengesizlik,
yaygın muayenehanecilik, bakımsız hastaneler ve yaygın
koğuş tipi odalar ve tıbbi cihaz fakirliği ülkemizin önemli
sorunları gibi görülüyor.
Bu arada,
sağlık hizmetlerinin sunumunda özel sektör payının
yetersizliği, ilaç fiyatlarının sistemsiz bir şekilde
belirlenmesi, çalışanların motivasyon eksikliği,
muayenelerde öncelikle hastane tercihi önemli sorunlar olarak görülmekteyken,
Sağlık Bakanlığı uygulamalarıyla bu
sorunların dokuz yılda aşılmasını beklemek hem
Meclisimizin hem de milletimizin en doğal hakkı olduğunu
düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
her gün kamu hastanelerine başvuran 1 milyon civarında
vatandaşımızı, 700 bin civarındaki sağlık
çalışanını ve ülkemizde yaşayan 74 milyon
insanımızı direkt olarak etkileyen 663 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle sağlık sistemimizde köklü bir
anlayış değişikliği ortaya
çıkmıştır. Cumhuriyet döneminin toplumcu anlayışa
ve koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik veren sağlık
politikası terk edilmiştir.
663 sayılı Kararnamenin tamamına kâr-zarar hesabına
öncelik veren tüccar mantığı ile sağlık hizmetlerinin
organizasyonunu oluşturan bir anlayış hâkimdir. İdari
yapılanma açısından çerçevesi belli olmayan bir yönetim
anlayışı getirilmiş, kâr hedefiyle görev yapan
sözleşmeli yöneticilerin emrinde çalışan devlet memuru
personelin istihdamının önü açılmıştır.
Bu Kararnameyle
yabancı doktor ve yabancı hemşire
çalıştırmanın da yolu açılmıştır. Bu
uygulama ülkemizin sosyokültürel yapısına uygun olmayacaktır.
Yabancı bir doktorun toplumsal gerçekleri ve koşulları bilmeden
sağlık alanında hizmet vermesi nitelikli hizmet üretmesi
açısından sakıncalıdır. Bu yasal düzenleme
doktorlarımız ve hemşirelerimizin istihdamlarına da zarar
verecek ve bunun faturası vatandaşa çıkacaktır. Kendi öz
kaynaklarımız planlı bir şekilde
kullanılmalıdır. Tıp fakültelerindeki kontenjanlar
artırılmalı ve hekim dağılımındaki
dengesizlikler giderilmelidir, aksi hâlde halk sağlığına
büyük zarar verilecektir.
Bu Kararnameyle
birlikte Sağlık Bakanlığı uhdesinde görev yapan 461
şube müdürü, 149 klinik şef ve şef yardımcısı,
444 hastane müdürü, 904 hastane müdür yardımcısı, 152 il
sağlık müdür yardımcısı, 28 il sağlık
müdürü, 40 APK uzmanı, 3 genel müdür, 21 genel müdür
yardımcısı ve 42 daire başkanı kadroları iptal
edilmiştir. Söz konusu iptal edilen kadroların yerine ihdas edilecek
yeni kadroların tespitinde hangi objektif kriterlerin esas
alınacağı, araştırmacı kadrosuna atanacak olan
ilgili personellerin maaş ve döner sermaye ek ödemelerinde meydana gelecek
ortalama 500 ile 1.500 TL arasındaki kaybın nasıl telafi
edileceği ve bu durumların yeni bir kadrolaşma süreci
oluşturacağı konusunda endişelerimiz bulunmaktadır.
663
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, ebe ve hemşirelerin
sözleşmeli statüye geçirilmelerinde En az bir yıldan beri
çalışmaları. hükmü getirilmiş ve bu hüküm pek çok ebe ve
hemşirenin bu haktan faydalanamamasına ve mağduriyetine yol
açmıştır. Bu durum kanun önündeki eşitlik ilkesine de
aykırıdır.
Başlatılan
aile hekimliği uygulaması insanlarımıza başta cazip
gelmiş, birinci basamak müracaatta muayene katılım
paylarının alınmaması hastaları bu noktada aile
hekimlerine yöneltmiştir. Hekimlerimiz ilk uygulamalarda aile
hekimliği statüsüne kavuşmakla motive olmuşlar ancak geçen süre
içerisinde uygulamalardaki yeni yaptırımlar hem gelirlerini
azaltmış hem de motivasyonlarını bozmuştur. Aile
hekimleri iş yeri kirasını kendi ödeyen, tıbbi
cihazlarını kendi temin eden, elektrik, su, iletişim ve muhasebe
ücretlerini bütçesinden karşılayan devletle sözleşmeli özel muayenehaneler
statüsüne dönüşmüştür. Her aile hekiminin çalışma ofisinin
yakınına bir eczane açılmış ve bu da ilaç
sarfiyatını artırıp bütçeye ek yük getirmiştir.
112 Acil
hizmetlerinde çalışan hekimlerimizin maaşları düşük
kalmıştır. İstasyonlar, donanım, araç ve personel
yetersizliğinden vakaya ulaşmakta sorun yaşamaktadırlar.
Özel sağlık kuruluşları
fark ödenmeden vatandaşlarımıza hizmet sunuyor. iddiası
pek doğruyu yansıtmamaktadır. Sahada
baktığımızda özel hastaneler muayene katılım
payı dışında laboratuvar, radyoloji ve cerrahi
girişimlerde fark talep etmektedir. Bu arada Sağlık Uygulama
Tebliğinde özel hastanelerin kazançlarında uzun süredir -üç beş
yıldır- artış yapılmaması bu işletmeleri de
sıkıntıya sokmaktadır. Sağlık
politikalarından özel hastaneler de memnun değildir, yük
vatandaşa binmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Sağlık Bakanlığının İlaç
fiyatlarını ucuzlattık, ilaç erişimini
kolaylaştırdık. iddiası, son alınan kararlar
eczacılar ile vatandaşların karşı karşıya
geldiği bir sürece doğru adım adım ilerlediğimizi
göstermektedir. Basından da takip ettiğimize göre iki üç gündür
özellikle diyabet ve kanser hastaları ilaçlarını bulamamaktan
yakınmaktadırlar. Eczacılar ilaç fiyatlarının
düşmesinden değil, en büyük müşterisi devlet olan ancak depodan
aldığı ilacı kuruma yüksek iskontoyla zararına
vermekten dolayı rahatsızdır. Oysaki eczacılar sektörde
sadece ilaç satan dükkânlar değil, toplum sağlığı ve
hastaların aydınlanmasına da katkı sağlayan birer
psikolog durumundadırlar. Bu kesimin mağduriyetini gidermek hem
vatandaşımıza hem de eczacılara karşı Hükûmetimizin
görevidir.
Eczacı
işletim maliyetleri rasyonel bir şekilde güncellenmelidir.
Eczacılarımızın özlük hakları iyileştirilmelidir.
Medula sistemindeki sıkıntılar giderilmeli, yerli
imalatçılar korunmalı, millî ilaç politikasına acilen geri
dönülmelidir. Ulusal ilaç fabrikaları ARGE
çalışmalarını artırmalı ve ürün yelpazesini
geliştirmelidir. Ulusal ilaç üreticileri birtakım teşvik ve
kolaylıklarla desteklenmelidir.
Savaş,
ambargo, deprem gibi afet dönemlerinde ihtiyaç duyulacak ilaç kalemlerinin
yeterli seviyede üretilebilmesi için gerekli planlamalar yapılmalı,
devlet bu tür ilaçların üretiminde aktif rol oynamalıdır.
İthal
ilaçların pazarlanması konusunda sıkı yaptırımlar
getirilmeli, ARGE çalışmaları teşvik edilmelidir. Rasyonel
bir ilaç politikasıyla gereksiz ilaç kullanımının önüne
geçilmelidir.
Son zamanlarda
ilaç politikasında yapılan uygulamalarla, aynen geçen yıllarda
yaşandığı gibi, ilaç firmaları tarafından ilaç
ürün tanıtıcılarının da görevleri
sonlandırılmakta, yeni işsizler ordusuna onlar da
katılmaktadır.
Hekimlik
mesleğinin, sağlıklı bir yaşam sürdürülmesinde yeri
tartışmasız çok önemlidir. Hekimlerimizin statülerinin
diğer kamu görevlileri ile bu yönden
farklılığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Aylık
maaşları düşük olan hekimler, performans uygulaması
nedeniyle daha çok hasta bakmak zorunda kalmakta ve hastaya
ayırdığı zaman azalmaktadır. Hastayı dinlemek,
muayene etmek, tetkik istemek, sonuçlarını değerlendirmek ve
hastayı bilgilendirmek için zaman bulamamaktadırlar. Bu durum, hekimin
motivasyonunu bozmakta, hastanın da memnuniyetini azaltmakta, maliyeti de
artırmaktadır, sonra da hasta şikâyetleri doğal olarak
artış göstermektedir.
Diğer yandan,
hastanelerde zor ve meşakkatli hastaların sevk edildiği
görülmekte, endikasyonsuz işlemler yapılmakta, zahmetli cerrahi
işlemlerden kaçınılmaktadır. Sigorta şirketleri
malpractice oranı yüksek olan hekimleri sigortalamak istemeyecekler, bu
durumda doktorlar da riskli hastalara hizmet vermekten kaçınacaklardır.
Çıkarılan
yasalarda temel hedefin hastane gelirlerinin artırılması
olduğu görülmektedir. Kaliteli hizmet ve
araştırma-geliştirme, bugün düne göre önemsiz hâle
gelmiştir. Hastanelerde döner sermaye dağıtılması,
performans indeksli hekim kazancı, çok ciddi sorunları beraberinde
getirmiştir. Hekim görevlendirmekte zorlanılan bölgelerde
çalışanlar, daha düşük döner sermaye geliri almaktadırlar.
Bu adaletsizlikler giderilmelidir, döner sermaye dağıtım
şekli yeniden düzenlenmelidir, hasta memnuniyeti dikkate
alınmalıdır.
Sağlıkta,
ekonomik kazancı düşünmeden kalitenin artırılması
yönünde bir uygulamanın tercih edilmesi çok daha uygun olacaktır.
Yapılan ihmal ve hataların, yanlış planlamaların
telafisinin olmadığı tek alan sağlıktır. Burada bin
düşünüp bir karar vermek durumundayız.
İddia
edildiğinin aksine, bugün insanlar sağlığa ceplerinden daha
fazla katılım payı ödemek durumunda kalmaktadırlar.
Özellikle kronik hastalığı olanlar, sık hastaneye müracaat
edenler emekli paralarının çoğunu muayene katılım
payına veya reçetede yazılı ilaçların farkına ödemek
zorunda kalmaktadırlar.
Sağlıkta
personel dağılımı dengesizliği hâlen devam etmektedir.
Mecburi hizmet alanlarında yeni düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç
vardır. Personelin hastane içi görev alanlarının belirlenmesinde
beceri, liyakat yerine belli sendikal kuruluşlara üyelik, kadrolaşma
gayreti de olduğu gözle görülmektedir. Bu uygulamalardan da bir an önce
vazgeçilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, hastanelerimizde hizmet birimlerine temizlik, güvenlik
elemanları alımında aşırı siyasal tercih söz
konusudur. Bu çalışanlar sürekli tehdit altındadırlar.
Seçimlerde de zoraki Hükûmet adına çalışmaları talep
edilmektedir. Sosyal hakları da engellenmekte ve taşeron
firmaların vicdanlarına bırakılmakta, emekleri
sömürülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; toplum sağlığı
açısından, OECD verilerine göre bebek ölüm hızı ve anne
ölüm hızında geçmişten günümüze kadarki dönemde görülen
düşme sevindiricidir. Özellikle çocuklarda çoklu yeni doğan
hastalık araştırmaları ve aşılamadaki bu gayret
devam etmelidir.
Uçak
ambulansı, helikopter ambulansı, deniz ambulansı, paletli
ambulans sayılarının arttırılması önemli
gerekliliklerdir.
Ulusal
Medikal Kurtarma Ekibi daha fazla desteklenmelidir.
Sağlık
çalışanlarının atamaları
kolaylaştırılmalı, iş bulmakta zorlanan ebe,
hemşire, röntgen ve diş teknisyenleri işe
yerleştirilmelidir.
TÜİK
verilerine göre toplum sağlık harcamalarında kamunun payı
yüzde 67,8, özel sektör payı yüzde 32,2 ve cepten sağlık
harcamaları yüzde 21,8dir.
Sağlık
tesislerine yıllık başvuru sayıları 1994te 1,7 iken,
2000li yıllara geldiğimizde 7,7 civarına yükselmiştir.
2002de
muayene olan hasta sayısı 184 milyon iken, 2011de 492 milyona
yükselmiştir. Sadece 2011de yıllık diş hekimi muayene
sayısı 7 milyon civarında olmuştur.
Bu
rakamlar bizi şu sonuçlara götürmektedir: Sağlık hizmeti
sunumunda devletin payı azaldıkça veya özel sektörün payı
arttıkça kişi başı sağlık harcamaları
artmakta ve devletin sağlığı finanse etmesi
zorlaşmaktadır. Bu durumda vatandaşın kaktı payı
vermesi kaçınılmaz hâle gelmektedir.
Sonuçta,
başvuru sayısı arttıkça daha rasyonel sağlık
politikalarına ihtiyaç artmakta, rasyonel ilaç kullanımı ve
koruyucu hekimlik hizmetleri daha fazla önem kazanmaktadır.
Bu nedenle, devlet
sağlık hizmeti sunmaya devam etmelidir. Bu aynı zamanda sosyal
devlet olmanın da gereğidir. Hastane birlikleri ve akabinde gelecek
olan hastane özelleştirme çalışmalarından kesinlikle
vazgeçilmelidir. Aksi takdirde vatandaşın sağlık harcamalarına
iştirak payı daha da artacak ve parası olmayan "ne yaparsa
yapsın" mantığına gelinecektir.
Sosyal güvenlik
kurumlarından özel hastanelere 2008 yılında 4,3 milyar lira
ödeme yapılmıştır. 2002-2009 yılları mukayese
edildiğinde özel hastanelere yapılan sağlık ödemeleri 9,4
kat artmıştır. Özel hastanelerin yıllık büyüme
oranı yüzde 12dir. Bu oran, diğer ülkelerle
karşılaştırdığımızda ülkemiz için
gerçekten anlamlı risk ifade etmektedir. Bu uygulama özel hastane
fiyatlarının incelenmesinde de özel mali müşavirlere denetim
getirilmiştir. Bu uygulama, özel hastane faturalarından kurum
incelemeleri neticesinde yapılan kesinti oranlarını
düşürecek, haksız ödemelere ve kurumsal zararlara yol açacak hatta
özel hastane-özel mali müşavir arasında iş birliği ve usulsüzlükler
bile görülebilecektir.
Değerli
arkadaşlarım, özellikle bizleri yetiştiren hekimlere minnet ve
teşekkürlerimi tekrar ifade ediyor
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZ
(Devamla)
üniversitelerimizdeki öğretim görevlilerinin tam gün
yasasından farklı bir şekilde istifade etmeleri, onların
insan onuruna yakışan şekilde ücretlendirilmelerinin en
azından yapılmasını ciddi bir şekilde talep ediyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öz.
Antalya
Milletvekili Sayın Mehmet Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Kalkınma Bakanlığı ve TÜİK
bütçesi üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, bugün bütçesini görüştüğümüz Kalkınma
Bakanlığının eski ismi olan Devlet Planlama
Teşkilatımızın kurucusu olan ve aynı zamanda
TÜBİTAK, TSE, OYAK, Türk Kültür Ocakları gibi birçok kurumun o dönemde
kurulmasına vesile olmuş olan, partimizin de kurucusu Alparslan
Türkeşi rahmet ve minnetle anıyorum. Tabii, bu arada, DPTyi de
kaybettiğimiz için, Kalkınma Bakanlığı olduğu
için, DPTyi de rahmetle anmak durumundayız, Allah rahmet eylesin.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, burada ciddi bir şuur kaybıyla
karşı karşıyayız. Devlet Planlama Teşkilatı
çok köklü bir kuruluştu. Şu anda sadece adı
değişmiş olmadı. Ben tekrar kayıtlarıma
baktım. 2009 bütçesinde de, 2010 bütçesinde -özellikle 2009da- DPTyi
kapatacak mısınız? diye sormuşum. Sayın Meclis
Başkanımız Cemil Çiçek, o zaman Başbakan
Yardımcısı olarak yine o tartışmalara
katılmış. Sonra yine bütçe görüşmelerinde Sayın
Nazım Ekren, eski bakanımız, DPTnin stratejik planını
tartıştığımız zaman yine konuşmuşuz.
Ekonomi Koordinasyon Kurulu kurulurken yine konuşmuşuz.
Başbakanlıkta Ekonomik İşler Genel Müdürlüğü
kurulması tartışılırken yine konuşmuşuz.
Sonunda söylediklerimiz olmuş ve DPTden böylece AKP İktidarı
kurtulmuş oldu. Neden öyle söylüyoruz, o tartışmalarda ne
vardı, kısaca hatırlatayım size.
Zaman zaman
milletvekillerimiz geliyor, ödenek talebinde bulunuyorlar. Efendim,
yatırım bütçesine bazı katkılar istiyorlar. O
olmadığı için de arkadaşlarımız
kızıyor. demişlerdi. Biz de, tabii ki Devlet Planlama Teşkilatının
yeniden yapılandırılmasını, stratejik plan çerçevesinde Türkiyeye
gerçekten strateji üreten, fikir geliştiren, politika geliştiren bir
kurum hâline gelmesini, bu çerçevede yeniden yapılanmasını talep
ediyorduk. Ama bu yapılanla maalesef bakanlık hâline getirilmeyle
hafızası ortadan kaldırılmış olacak çünkü sizler
zaten 666 sayılı KHKyla bütün kariyer uzmanlıklarını
da yerle bir ettiniz. Sadece DPT değil, Hazinede de diğer kurumlarda
da onun da altyapısı hazırlanmış oldu. Böylece, herkes
normal bakanlık hâline geldi.
Tabii, burada
başka hususlar da var, sadece bu kurumun ölmesi söz konusu değil. Bununla
beraber bazı şeyler gidiyor. Ne yapardı DPT? Planı
hazırlardı, programı hazırlardı, yatırım
programını hazırlardı.
Şimdi, bakıyoruz, biz bütçe
tartışmaları sırasında bir şeyi fark ettik
-Maliye Bakanımız burada değil ama- kesin hesapla ilgili. 2010
yılı Kesin Hesabında yedek ödeneklerle ilgili bir rakam var. Biz
normalde 500 milyon öngörmüşüz. Dönem sonu gerçekleşmesi ne kadar hiç
bilen var mı, haberiniz var mı? Yok. Biz de sonra ararken bulduk
çünkü. 20,9 gözüküyor 21 milyar toplam yedek ödenek kapsamında bütçeden
başka yatırımlara aktarılan.
Bunu niye söylüyorum? Sayın Bakana sordum -süreç
içerisinde geldi- ne kadarı, bunun ayrıntısı nedir diye.
Maddelerde görüşürken bunun ayrıntısına
değineceğim ama burada neden önemli? Bizim Meclis olarak, Plan ve
Bütçe Komisyonu olarak kendilerine vermiş olduğumuz ve DPTnin
yapmış olduğu yatırım tahsislerine aykırı
olarak burada Maliye Bakanlığı kendi bütçesinin üçte 1inden
fazlasını başka ödeneklere, başka yatırımlara,
başka giderlere aktarıyor.
Şimdi, burada, herhangi bir yatırım
tahsisinden veya bütçe hakkından bahsetmek mümkün mü? Siz burada rakam
onaylıyorsunuz, orada birtakım siyasi mülahazalarla falancaya şu
kadar aktaralım, filancaya bu kadar aktaralım diye kurumlara ve
bakanlıklara maalesef aktarma yapılıyor. Gerçekten bu çok vahim
bir durum.
İsterseniz bir rakam daha vereyim, mukayese edin
Meclisin hakkı nasıl gasp ediliyor. 2010 yılında cari
fiyatlarla toplam yatırım ne kadar? 44,5 milyar. Yani üçte 1i kadar,
toplam kamu yatırımlarının üçte 1i kadarını
Maliye Bakanı kendi takdiriyle dağıtıyor. Burada bir bütçe
hakkının gaspına ilave olarak verilen yetkinin de kötüye
kullanılması söz konusu. Maalesef, Meclisin zaten bir parmak
kaldırma hakkı vardı demiştim, onu da kanun hükmünde
kararnamelerle gasp ettiniz. Size parmak kaldırmayı dahi sormuyor.
Sayın Başbakan imzayı atıp gönderiyor. Biz de burada Plan
Bütçe Komisyonu olarak etkisiz hâle geldik. Biz burada bütçe yapıyoruz,
DPT program hazırlıyor, yatırım programı
hazırlıyor ama Maliye Bakanı bir imzayla o bütçenin üçte 1ini,
toplam kamu yatırımlarının
üçte 1ini oradan aktarabiliyor. Böyle bir şey olmaz. 2011i bilemiyoruz,
o rakamları da sorduk, ayrıntısı henüz gelmedi -ama 2010
rakamları- ki ayrıntılı olarak kamuoyuna bunların açıklanması
gerekiyor, Sayıştaya hesap verilmesi gerekiyor. Sayıştayın
uygunluk bildirimine bakıyoruz, Sayıştay zaten çoğu
kurumları denetlememiş, hesap üzerinden uygunluk bildirimi
vermiş. Yeniden yapılanma var orada da. Bu yeniden yapılanma
bize çok pahalıya mal oluyor, kurumlar arasındaki
koordinasyonsuzluğa mal oluyor.
Değerli
arkadaşlar, bu arada başka bir şey daha söylemiştik: Orta
Vadeli Planın hazırlanması. Arkadaşlarımız dile
getirdi. Biz şakayla karışık söylüyorduk Bari, bunu ekimde
yapıyorsunuz, kanunu buraya uyduralım. diye. Yine kanun hükmünde
kararnamenin birinin arasına arkadaşlarımız
eklemişler. Şimdi eylül sonuna
Eylül başında,
ortasında, en geç eylül sonunda olacak. Yani fiilî durumu, kanunu biz
kendimize uydurmuşuz ve alakasız bir şekilde, Maliyeyle ilgisi
olmayan, bütün Maliyenin elemanlarının, kontrolörlerinin,
denetmenlerinin de içinde olduğu bir şeye, hukuk işlemlerine ait
bir kararnamenin içerisine bunları da sokuşturmuşuz, araya araya
zor buldum. O da hemen, eylül olmuş. E, şimdi, bakıyorsunuz, mayısta
DPTnin KHKsı çıkmış, orada hâlâ mayıs yazıyor.
Yani haziran ayında çıkarılan, daha henüz KHK döneminde
çıkarılan herhangi bir şey yok; bütçenin başında, ekim
sonunda Maliye Bakanına soruyoruz, o da bir şey söylemiyor; iki gün
sonra, 2 Kasımda herhangi bir şeyin arasına
sokuşturulmuş.
Şimdi, burada,
DPTnin anlamı kalmadığı için kapatmış oldunuz.
Hakikaten de eğer bizim yaptığımız şeyler, burada
çıkardığımız kanunlar bir işe yaramayacaksa,
sizin kendi çıkardığınız kanunlar
5018
sayılı Kanun burada. Bütçe hakkı var maddelerde, ödeneklerin
nasıl aktarılacağı var, 23üncü maddesinde yedek
ödeneklerden bahsediyor, 21de aktarmalardan bahsediyor, 11de ilkelerden
bahsediyor. Meclisin bütçe hakkı en önemli hak. E, dolayısıyla
bizim burada bu yapıyla bu sorunları çözme şansımız
yok.
Tabii ki, burada,
ekonomideki sorunları peki nasıl çözeceksiniz? Kendi
çıkardığınız kanuna, yönetmeliğe, hazırlanan
tüzüklere uymazsanız bunu nasıl yapacağız? Ekonomide
yeniden yapılanma diye diye dilimizde tüy bitti. Bizde, bütün
beyannamelerimizde, Parti Programımızda var. E, şimdi bir yeniden
yapılanma yaptınız. Bu yapıyla koordinasyonu sağlamak
mümkün mü? Ekonomi Koordinasyon Kurulu kurmuşsunuz.
Şimdi,
bakıyoruz, Kalkınma Bakanlığı burada, Sayın
Bakanım da gelmiş, Gümrük Ticaret de burada. İkisi geldiler.
İlave olarak Ekonomi Bakanlığı var, Bilim, Sanayi ve
Teknolojinin sanayi kısmı var, bir de Başbakan
yardımcılığı var, ekonomiden sorumlu.
Şimdi,
böyle çok başlı bir yeniden yapılanma olur mu? Milliyetçi
Hareket Partisi de Ekonomi bakanlığı kurulsun dedi. Bizim de o
konuda önerilerimiz var, yeni de değil. Ama buradaki Ekonomi
Bakanlığının, değerli arkadaşlar, farklı
yapıda olması gerekiyor. Buradaki Ekonomi Bakanlığı o
şekliyle bizim bir işimize yaramaz. Ekonomi
Bakanlığının içinde ekonomi yok, dış ticaret bile
yok, sadece ihracat var kısmen, Eximbank yok, gümrük burada Sayın
Yazıcıda. Şahsa göre bir bakanlık
yapılandırması oluşturmuşsunuz. Evet, biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, 2011 Seçim Beyannamemizde de yer aldığı
şekilde Ekonomi yönetiminde yeniden yapılanma. dedik, Ekonomi
bakanlığı kurulsun. dedik. Ama nasıl olması
gerekiyordu? Burada bütçenin gelir ve harcamalara ilişkin uygulama
kısmı Maliye Bakanlığında. Sanayi ve iç ticaret ile
dış ticaretin geliştirilmesine ilişkin uygulama, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı ayrı olacaktı. Onun
dışında, ekonomik politikaların uygulanması, borç
yönetimi, özelleştirme, kamu bankaları, SPK, BDDK, Merkez
Bankası, diğer kurumların Ekonomi Bakanlığında
olması lazım. Bir de Başbakan
yardımcılığı var. Hepsinin üzerinde her kafadan bir
ses çıkıyor. Birisi Harcayalım. diyor, öbürü
Harcamayalım diyor, birisi Faizleri düşürelim. diyor, öbürü
Düşürmeyelim. diyor. Bunun üstüne Merkez Bankası Başkanı
çıkıyor, başka bir şey söylüyor.
Bu kafayla
bizim ekonomiyi yönetmemiz ve bu krizin etkilerini en aza indirmemiz maalesef
mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Bu
dağınıkla yapısal reformlar gerçekleştirilemez. Bu
yönetim anlayışıyla, kafa karışıklığıyla
yapısal sorun demeye başladığınız cari açık
çözülemez. Bu anlayışla istihdamı artıracak,
işsizliği azaltacak istihdam dostu, yüksek teknoloji tabanlı
dediğiniz istihdam odaklı büyüme stratejisi uygulanamaz. Çünkü
herkesin bakışı farklı, bakanların ilgi alanları
farklı ve maalesef koordinasyonsuzluk var. Alınan kararlardan bunlar
anlaşılıyor, alınamayan kararlardan da
anlaşılıyor. Çünkü bir uzlaşma sağlanamıyor veya
alınan bir karar bir süre sonra hemen başka bir kararnameyle,
başka bir kanun teklifiyle değiştirilme yoluna gidiliyor.
Maalesef burada bizim adımıza denetim yapması gereken
Sayıştayca da bu yıl da, -önümüzdeki yıl içerisinde ancak
herhâlde başlayacaklar- 2011de de geçiş dönemi diye bazı
denetimler yapılmadı, eğitimlerle geçiştiriyorlar.
Birkaç
cümle de Türkiye İstatistik Kurumuyla ilgili söylemek istiyorum, vaktim
daralıyor. Sayın Başkan burada, Komisyonda da söyledik,
istatistik anlamında ciddi sıkıntımız var. Öncelikle
hemen belirteyim, az önce söylediğim bakanlıkların yeniden
yapılandırılması
Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi
arkadaşlarımız burada. Bakıyoruz şimdi, Bakanlığın
ismi değişmiş. Önümüzdeki yıl biz yan yana o bütçeleri
göremeyeceğiz. Bu yıl da şimdi göremiyoruz, kesin hesaptan
bakarak görüyoruz. Bakanlığın adı değişmiş:
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı. Ee, iyi. Peki, geçen sefer
neredeydi? Gümrük Müsteşarlığında. Şimdi ben o
bütçeleri nasıl mukayese edeceğim? Sayın TÜİK
Başkanımız bu bakanlıkların kurumlarını
Maliyeyle beraber en azından bakabilirse geçmişe yönelik bir
mukayese
İki:
Bütün kamu kurumlarında bir veri kargaşası var, bunların
bir tekdüze hâle getirilmesi lazım. Kamu kurumları arasında,
şimdi anlatacaklar, yok anlaşma var, yok veri
paylaşımı var ama uygulamada maalesef sıkıntı
görüyoruz. Bunların bir tekdüze hâle getirilmesi, mukayese edilebilir hâle
getirilmesi ve şeffaf bir şekilde bilgilerin kamuoyuyla
paylaşılması gerekiyor.
Diğer
bir husus, yine GAPla ilgili de bir iki cümle söylemek istiyorum.
Arkadaşlarım ayrıntısına değinecekler ama çok
yavaş ilerlediğini rakamlardan gördük. Maalesef 2013e,
planlandığı gibi, bitirilme şansı yok. Yapılan
ödenekler yetersiz kalıyor ne kadar aktarsak da. Bu konuda da bir siyasi
irade gösterilmesi ve eksik projelerin bir an önce tamamlanması gerekiyor.
Ayrıca bununla bağlantılı kalkınma ajansları da
maalesef başlangıçtaki o kuruluş felsefesi amacına uygun
çalışmıyor. Şu anda beklenen sonuçlar, bölgeler arası
gelişmişlik farklarını gidermek üzere yapılacak
çalışmalar yetersiz kalıyor. Bu ajansların
yapısının ve işleyişinin de yeniden gözden geçirilerek
bölgeler arası gelişme farklarını azaltması gerekiyor.
Kısacası,
bu anlayışla, bu kafa karışıklığıyla,
bu dağınıklıkla Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin
yapısal sorunları çözmesi, Türkiye'nin temel sorunları olan cari
açık sorununu, işsizlik sorununu ve özel kesim borç sorununu ve
riskini önlemesi mümkün değildir diyorum ve bütçenin hayırlı
olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Günal.
Birleşime
13.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.50
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 13.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon?
Burada.
Hükûmet?
Burada.
Şimdi,
altıncı tur üzerinde söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Adnan Şefik Çirkinde.
Buyurun
Sayın Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezi Bütçe
Kanununun GAP, DAP, KOP ve DOKAP Başkanlıklarının
bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, GAP, DAP, KOP ve DOKAP, gerçekten adları itibarıyla
sanki kafiyeli ve şiirsel uyum gibi deyimler, terimler. Tabii, bu
projelerin anası olan ve diğer kalkınma projelerine
ışık tutma manasında büyük örnek olan GAP projesini, bu
projenin mimarını, bu proje üzerinde kırkyıllık emek
veren büyük devlet adamı Sayın Süleyman Demireli de hürmetle, minnetle ve saygıyla
anıyorum çünkü GAP, hazırlanışı ve hedefleri
münasebetiyle gerçekten Türkiye ve dünyada bir inci konumunda olan, çok büyük hedefleri
olan çok muazzam bir projedir. Umarız, diğer projelerimiz de bu
projeye benzer ve onun eşiti hâline gelir ilerleyen zaman içerisinde ancak
bilindiği gibi, bölgeler arası dengesizlikleri, gelir
dağılımını eşitleme noktasında
çalışmaları, yaşam düzeyini yükseltmeyi ve refah seviyesini
yükseltmeyi, ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmeyi hedefleyen bu
projeler, aynı zamanda ülkemizin ilerleyen dönemlerinde her birisi bir
mihenk taşı olacak ve daha sonraki on yıllarda diğer
projelere de örnek olacak.
Şimdi, GAPın haricinde
diğer projelere geçmeden önce GAP hakkında birkaç cümle söylemek
isteriz. Bilindiği gibi, GAP, çıkışı itibarıyla,
Güneydoğu Anadoluda sayısız barajı ihtiva eden ve bu
barajların bitiminde enerji üretiminin önemli bir bölümünü
karşılamayı hedefleyen ve aynı zamanda enerji üretimiyle
beraber de sulama konusunda ülkemizin tarımsal sulamada büyük
eksiğini kapatmak suretiyle tarımsal ürün desenlerini
çeşitlendirecek ve aynı zamanda tarımsal kalkınmayı,
Güneydoğunun asıl kalkınma modeli olması gereken
tarımsal kalkınmayı destekleme amacıyla
yapılmış muhteşem bir proje. Aradan geçen yıllar
içerisinde, baktığımız zaman, enerjinin yüzde 80lere varan
bölümü bitmiş yani enerji konusunda gelen geçen tüm hükûmetler görevini
yapmış ve dolayısıyla ülke enerjisinin de önemli bir
bölümünü karşılayan bir proje hâline gelmiş, enerji bölümündeki
hedefini de tamamlamak üzere olmuş.
Değerli
Meclis, elbette, GAP denilince akla gelen nedir? Tarımsal
sulamadır. Bunun tarımsal sulama ayağının maalesef
eksik kaldığını ve bu konuda neredeyse hiç ilerleme
sağlanamadığını müşahede ediyoruz. Ne
yapılmış? 200 küsur bin hektarlık tarımsal sulama
alanı 3 Kasım 2002 seçimlerine kadar tamamlanmış ve
aynı zamanda da 125 bin hektar civarında bir tarımsal sulama
alanının inşaatı başlamış, devam ediyor ve
şu an içinde bulunduğumuz 2011 yılı itibarıyla
muhtemelen 300 küsur bin, yani sadece bunu ihtiva eden bir tarımsal sulama
alanı söz konusu, 300 küsur bin hektar. GAPın kuruluş
aşamasında, planlamasında sulaması hesaplanan hektar ne
kadar? Yaklaşık 1,8 milyon hektar. Şu ana kadar tamamlanan hedef
ne? 300 küsur bin hektar ve bakıldığında bunun neredeyse
tamamına yakını da geçmiş hükûmetlerin hizmeti gibi
görünüyor ve Sayın Başbakanımızın, GAP Eylem
Planıyla birlikte açıkladığı hedeflerde en
başta, orada -bir ziraatçı olarak da- en mahzurlu gördüğüm
tarafı ifade etmek istiyorum: 1,8 milyon hektar sulama alanı,
eğer biz yanlış okumadıysak, yanlış anlamadıysak,
1,60 milyon hektar sulama alanı olarak revize ediliyor. Yani şimdi yaklaşık
800 bin hektar sulama alanı devletimizin, hükûmetlerimizin bundan sonraki
hedeflerinden çıkmış durumda. Bu çok kötü bir şey. Verimsiz
arazi olmaz. Hatayın dağlarında, Altınözünde, Yayladağında
milletimiz taşların arasına, o taşları
ayıklayarak zeytin ağacı ekiyor ve yıllar içerisinde ondan
büyük verim alıyor ve onunla geçimini sağlıyor.
Dolayısıyla, Güneydoğu Anadoluda 800 bin hektar alanın
verimsiz olduğunu kabul etmek, çağdaşlaşma,
modernleşme, dünya devleti, G20 gibi hedefleri daima önümüze koyan ve
bununla da övünen bir hükûmete yaraşmıyor olsa gerek. İsraile
bakıyoruz, 200 bin hektar alanda çok pahalı bir sulama metoduyla ve
su için âdeta büyük paralar harcayarak ve su için savaşarak bu da bir
Orta Doğu gerçeği- aldığı suyla 200 bin hektarda bir
ziraat yapıyor, halkını doyuruyor ve aynı zamanda
dünyanın en önemli tarımsal üretim ihracatçıları
arasında yer alıyor. Böyle bir ortamda, GAPın sulama
alanında 800 bin hektar alanını yok saymak, bunu GAP Eylem
Planının dışına çıkarmak olayı çok basitleştirmektir;
bu projede uzun yıllardır emeği olan devletin tüm
bürokratlarına, tüm hükûmetlere karşı bir
vefasızlıktır ve aynı zamanda bunların
yaptığı emeklere de saygısızlıktır.
Değerli
Meclis, kıymetli milletvekilleri; şimdi, bu aşamadan sonra, DAP,
KOP ve DOKAP konusunda da bir iki cümle söylemek istiyoruz. Şimdi bunlar,
kuruluş dönemi ve kuruluş felsefesi itibarıyla maalesef
Öncelikle, bunları kurduğunuz için değerli Hükûmete
teşekkür ediyoruz fakat böyle önemli, birisi Doğu Anadolunun, birisi
Konya Ovasının, birisi Doğu Karadenizin
kalkınmalarını hedefleyen projeler, yani Allah aşkına,
seçime beş kala mı kurulmalıydı? Böyle bir
anlayış olabilir mi? Bu anlayış, daha baştan bu
projenin ciddiyetine darbe vuruyor ve bu projenin bir seçim
yatırımı olduğu noktasında insanların vehme
kapılmasına sebep oluyor. Kanun hükmünde kararnameyle kurulması
çok önemli değil yani kanun hükmünde kararnameyle de kurarsınız
ama daha sonra bunu geliştirirsiniz. Fakat bu kanun hükmünde kararnameyi
siz yılların iktidarıyken seçime beş kala çıkarmak,
elbette ki daha baştan Acaba bunlar bir seçim yatırımı
mı? diye vatandaşın kafasında vehim bırakıyor.
Daha sonra da mesela bu projeden
KOP kısa
adıyla adlandırdığımız Konya Ovası
Projesine baktığımızda, biraz evvel, bir müddet evvel
iktidar partisine mensup bir milletvekili bu kürsüden, benim yerimde
yaptığı konuşmada 1900lü yıllardan, Konya
Ovasının susuzluğundan, ticaret odasındaki Konya
Ovasıyla ilgili su konusundaki görüşmelerden, o zamanın
hayallerinden ve iktidar partisinin bu hayalleri gerçekleştirme
noktasında ortaya koyduğu iradeden memnuniyetle söz etti. Bu
doğru olsa bundan bizim de memnun olmamamız mümkün değil.
Neticede biz de muhalefet partisi olarak bu memleketin, bu milletin
evlatlarıyız ve bu memleketin nasıl ki iktidar tamamına ve
tamamının dertlerine yönelmek ve herkesin, her kesimin dertleriyle,
sıkıntılarıyla ilgilenmek zorundaysa muhalefet de herkesin,
her kesimin dertleriyle ilgilenmek zorunda, durumunda ve bu konuda yapılan
icraatları takip etmek durumundadır.
Şimdi, hâl
böyleyken yani bakınız, biraz evvelki konuşmacı
arkadaşımız da KOPun Konya Ovasının sulama
problemini halledebilir bir proje olduğunu ifade etti. E, doğrusu, 70
milyon da ve en başta Konya Ovasındaki Konyalı çiftçimiz de
böyle görüyor, böyle anlıyor. İcraata
baktığımızda, eylem planına
baktığımızda, bırakın Konya Ovasını
sulamayı, Konyadaki hâlihazırda sulanabilir arazinin 510 bin hektar
olduğunu görüyoruz ve bu büyük projenin sadece 50 bin hektarlık bir
sulama alanına hitap ettiğini üzülerek müşahede ediyoruz.
Şimdi, böyle
bir hedef olabilir mi? Yani kocaman, Anadolunun ortasında, yüz ölçümü
birçok büyük devletten yüksek bir ilin sulama problemini çözüyorum diye davulla
zurnayla bir proje, bir eylem planı ortaya koyacaksınız;
hâlihazırda sulanan alanın yüzde 10unu ancak sulayabilecek, yani
Dağ fare doğurmuş. tabirinin tam yerine oturduğu bir
projeyle ortaya çıkacaksınız.
Tabii
-konuşma sürem bitiyor- GAP konusunda daha söyleyecek çok şey var.
GAPa ayrılan yatırımların orada bir otoyol projesine
dönüştüğü, GAPtaki insanların, GAP bölgesindeki insanların
hâlâ Anadolunun çeşitli yörelerinde pamuk, fındık,
fıstık, soğan topladığı bir dönemde, on yıl
içerisinde bunların dertlerine de çözüm getirecek hiçbir çarenin, ciddi bir
eylem planının ortaya konmadığını ifade ediyorum.
Yüce Meclisi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın
Başkan, sizleri de saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim Sayın Çirkin.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2012 yılı Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı ve Rekabet
Kurumumuzun oluşturduğu bütçeler üzerinde söz aldım. Hepinizi
grubum adına en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hemen, akıllarda kalması için, sözümün
başında öncelikli olarak bir deyişi sizlerle paylaşmak
istiyorum: Söz adamı bağlar. Adam olan, sözünü bağlar. Söz
adamı bağlar çünkü eğer yaptığınız
eylemlerle sözleriniz örtüşmüyorsa söz sizi bağlamıyor demektir
ve eğer söz sizi bağlamıyorsa, o zaman, bazı
iddiaların ortaya adam gibi çıkıyorum noktasında
olması mümkün değildir.
Bugün
iktidarımızın, yürütmemizin -maalesef- bazı temsilcileri
sözün bağladığı insanlarımız olmamaktadır,
sözler onları bağlamamaktadır.
Gardiyanın kötüsü mahkûma dert
yanarmış. Bugün Türkiyedeki yönetim de aynen bunu yapıyor.
Milleti hapse tıkmış, esir almış, başında
gardiyan olmuş ama mahkûma dert yanmaya devam ediyor. Dokuz yılda
eğer söyledikleriyle yaptıklarını dünden bugüne bir sistematik
içerisinde düşündüğünüzde ne gibi farklılıklar
olduğunu millet ortaya çıkaracak ve görecektir. Tabii ki toplum
hafızası bunları günü gününe takip edemiyor çünkü o kadar
hızlı şekilde gündem değiştiriliyor ve o kadar haber
alma kaynakları kuşatılmış ki, algı yönetimi o
kadar gerçeklerden uzaklaşarak halka sunuluyor ki bunu toplum
hafızasıyla anlamak, anlatabilmek mümkün değil ancak dikkatle
takip edilmesiyle mümkün ve laf olduğunda hemen Türkiye'nin cumhuriyet tarihinden
bugüne olan meseleleri, yönetim tarzları, yöneten kişiler gündeme
getiriliyor.
Değerli
milletvekilleri, inançlarımızda babanın günahı evlattan
sorulmaz, evladın günahı babadan sorulmaz. Yani AKPyi bütün
geçmişinden kurtarıyor olması bir hizip olarak kopup 2002
yılında yeni kurulmuş olması mı? Bazı siyasi
partilerimizin geçmişteki şartlar içerisinde ancak o günkü
şartlarda yarıştırılması mümkünken aklıselim
olarak o günkü şartlar düşünülmeden, kıyas yapılmadan,
bugün o günler eleştirilerek babaların günahlarının
haksız bir şekilde evlatlardan, evlatların
günahlarının babalara
yüklenmesi haksız bir şekilde, acaba bir siyasi argüman olarak bizi,
Türkiyeyi doğru yönetim tarzına götürür mü?
Şimdi
bunlar üzerinde aslında çok geniş söz edilebilir. Gümrükler
hudutlarda olur, deniz ve havada, karada ve
bir noktada egemenlik haklarımızın başladığı
yerlerdir. Dolayısıyla ilk girenin ve ülkemizi terk edenin, hem
gelişinde ve gidişinde ülkemiz hakkındaki kanaatlerinin en
önemli oluştuğu anlardır ülkemiz için. Dolayısıyla
imaj açısından ve yönetim karakterimiz, kabiliyetlerimiz
açısından çok önemlidir çünkü gümrükler aynı zamanda insan, mal,
sermaye hareketleri gibi yönetimin en birincil kontrol etmesi gereken
alanları burada kontrol etmeye başlar. Ülkemize giren ve çıkan
insan hareketleri, mal hareketleri, sermaye hareketleri, bütün bunlar ülkemiz
için her açıdan önemli alanlardır.
Buralara baktığımızda, değerli
milletvekilleri, 13 Şubat 2007 tarihli grup toplantısında ve 28
Şubat 2007 tarihli Ulusa Sesleniş konuşmasında Sayın
Başbakan aynı gardiyanın mahkûma dert yandığı
gibi bakın nasıl dert yanıyor: Dış Ticaret
Müsteşarlığı, petrol ithal ettiğimiz 48 ülkeden
kayıtları istedi. Bu ülkelerin 31inden cevap geldi -17sinden
gelmemiş- bu cevapların geldiği 31 ülke diyor ki Türkiye,
bizden son iki buçuk yıl içinde 28 milyar dolarlık petrol ithal
etti. Buradaki kayıtlara göre ise bu 31 ülkeden aynı dönemde ithal
edilen akaryakıt miktarı sadece 9,3 milyar dolar. Arada tam 18,7
milyar dolarlık fark var. Bunu Sayın Başbakan söylüyor.
Şimdi, ben, Sayın Bakana soruyorum: Acaba bu 2007
yılından bugüne kadar bunun müsebbipleri bulundu mu? Kimler, bunu
nasıl getirmişler ülkeye? Bu kadar büyük miktar bu kadar büyük
paralara mal oluyor. Bu müsebbipler kim? Eğer devlet yetkisini kullananlar
varsa, aynı zamanda bunun ticaretini yapan kişiler varsa bu
kişiler ortaya çıktı mı? Bunlara ne gibi işlemler
yapıldı ve daha on yedi ülkeden de gelmemiş, onlar geldi mi?
2007 yılında bu. 2011 yılında acaba ne durumdayız?
Aynı şekilde, Maliye Bakanlığı tarafından 27 Ekim
2011 tarihinde açıklanan Tütün ve Tütün Mamûlleri
Kaçakçılığıyla Mücadele Eylem Planında da Emniyet
Genel Müdürlüğü tarafından yakalanan kaçak sigara miktarını
dikkatinize sunuyorum. 2008 ve 2009 yıllarında 10 milyon adet iken
2010 yılında 44 milyon adet, 2011 yılının ilk dokuz
ayında 50 milyon pakete ulaştığı, söz konusu
kaçakçılığın terör örgütüyle bağlantılı
olduğu ifade edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan, yürütmenin başındasınız.
Bunlar ele geçirilenler ve ele geçirilenlerde artış var. Peki acaba
2008-2009 yılından 2011 yılına gelirken tedbir
alınmadı da mı bunlar artıyor? Acaba bunun mesulleri kim?
Bunun failleri kim? Bunlar tabii ki basının
kuşatılmışlığı içerisinde halkın haber
alma kaynaklarının halka doğru ulaşmamasından
dolayı bilgi sahibi edinmek ve kontrol etmek mümkün değil.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede tabii ki ekonomi rakamlarla oynanarak,
oynatılarak çok farklı bir şekilde halka
yansıtılıyor. Büyümeden bahsediliyor. Elbette ki büyüme var ama
büyümedeki bu rakamlara hâkim olan unsur ne? Bankalarda krediler
kullanılıyor. Sayın Başbakan diyor ki: Kredi kullanım
oranları arttı. Kredilerin geri dönüş oranları da
arttı, sağlıklı bir şekilde yürüyor. Ben Sayın
Başbakana bir şey sormak istiyorum: Krediler artmış
olabilir, doğrudur ama kredi kullanım oranlarındaki
artışta yerli tasarruf oranı nedir? Eğer yerli tasarruf
oranı artmadıysa bu ne anlama gelir? Yabancı kredilerle bu
ülkede bir büyüme temin ediliyor. E o zaman değerli arkadaşlar, el
atına binen çabuk iner. Hele ki bu el atında hep mahmuzu
kullanıyorsanız hiç dizgini kullanmıyorsanız bu at bir gün
sırtından sizi atar.
İşte, bugün,
Türkiyenin rakamlarına baktığımızda, özel sektör
dış borcu 2002de 42 milyar dolar civarında, bugün 200 milyar
doların üstüne çıkmış. Devletin özel sektörle beraber borcu
-iç ve dış borç olarak- toplam 220 milyar dolardan 510 milyar dolara
çıkmış. Bunun 200 milyar dolarını
düştüğünüzde, devletin de, kamunun da iç ve dış borç
toplamında 310 milyar dolarlık bir çıkış var ki bu 90
milyar dolarlık AKP İktidarı döneminde artıştır.
Özelleştirmelerden 35 milyar dolar özelleştirme yaparak IMFin 27
milyar dolarını 3 milyar dolara düşürdük. diye övünmek pek
akıl kârı bir iş değil, değerli milletvekilleri. 35
milyar dolarlık satmışsınız, IMFye 24 milyar dolar
para ödemişsiniz. Bunun neticesinde, eğer, gayrisafi yurt içi
hasılayı hâlen daha gayrisafi millî hasılayla
karıştırıp tarif eden saygıdeğer milletvekilleri
buralarda konuşmalar yapıyor. Gayrisafi yurt içi hasılayı,
özel sektör borçlarını gayrisafi yurt içi hasılaya dâhil eder
-gayrisafi yurt içi hasılada tabii ki dahil edilmesi lazım- ama ondan
sonra da gayrisafi yurt içi hasılanın kamu borcuna oranında
eğer onları, özel sektörün borçlarını borç saymazsanız,
bu oran tabii ki sizin döneminizde düşmüş gibi görünecektir. Oysaki
bu oranlar yani yabancı krediler, borçlanmalar, farklı konumdaki para
girişleri, Türkiyede gayrisafi yurt içi hasılayı, elbette ki
devlet harcamalarından özel sektör büyümesi harcamalarına kadar
gayrisafi yurt içi hasılayı arttırmıştır. Ama
buradaki yerli kaynaklarımız, yerlilik oranı ne derecede
artmıştır gayrisafi yurt içi hasılada?
Sayın
Cumhurbaşkanı da açıkladı: 1 dolarlık ihracat
yapmamız için 83 sentlik ithalat yapmamız gerekiyor. diyor.
Geçenlerde bir iş adamımız söylüyor 100 liraya
yaptığım ticarette, yaptığım faaliyette direkt ve
dolaylı olarak 65 lirasını devlete ödüyorum. diyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiyedeki kriz
alışkanlığı değişmiştir yani kriz beklentisinde kamu finansmanı
krizini beklemek ekonomik olarak doğru değildir. Hükûmet de zaten
özel sektörün krizde olduğunu kabul ediyor. Bunu nereden anlıyoruz?
Dokuz yıllık, on yıllık iktidarda eğer vergi, sigorta
gibi sektörün, ticaret erbabının borçlarını 4 defa
yapılandırıyorsanız, siz zaten özel sektörün, ülkenin
krizde olduğunu kabul ediyorsunuz demektir. Yani, eskiden kamu borca
girerdi, yatırım yapardı, dolayısıyla kamu
finansmanı sıkışırdı, bugün özel sektör
sıkışıyor ki vergisini, sigortasını 4 defa
yapılandırma ihtiyacını duyuyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Bu
şartlarda ekonomi düzgün gitmemektedir. Gümrüklere çok büyük önem
düşmektedir ve sorduğumuz bu soruların mutlaka iktidar
tarafından doğru sorulup doğru cevaplanması gerekir.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Uzunırmak.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Muğla Milletvekili Sayın Nurettin Demir. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURETTİN
DEMİR (Muğla) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Sağlık Bakanlığı Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Ekranları başında bizi izleyen
başta sağlık emekçileri olmak üzere tüm
yurttaşlarımı ve yüce heyetimizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsım adına selamlıyorum.
Türkiyede son yıllarda göreceli
olarak sağlık hizmetlerinde bir iyileşme görülse de aslında
sağlık politikalarındaki çarpıklık ve kaos gün
geçtikçe artmaktadır. Son aylarda çıkarılan kanun hükmündeki
kararnameler sağlık sistemini âdeta bohçacı kadının
bohçasına dönüştürmüştür. Sizin anlayacağınız,
Sağlık Bakanlığının görev ve hizmetleri içinde
artık yok yok. Bu kanun hükmündeki kararnamelerle üniversite hastanelerine
iş birliği adı altında Sağlık Bakanlığınca el
konulmasından tutun da serbest sağlık bölgeleri, sözleşmeli
çalışma yani taşeronlaşmanın daha moderni,
yabancı hekim, hemşire ithalatı, kamu görevinde yabancı
uyruklu uzman istihdamı yani yeni CEOlar, devlet hastanelerinin özel hastaneler
gibi sınıflandırılması yani zengin-fakir hastaneleri,
ilaç reklamının serbest bırakılmasına kadar, daha
neler neler var.
Bu
bohçada ayrıca, hastane, sağlık kuruluşu belirli bir alanda
sağlık hizmeti sunumu lisanslarının açık
artırmayla satılmasına kadar, tüm sağlık meslek mensuplarının
üzerinde mesleki yeterliliği denetlemek, etik ilkeleri belirlemekten
meslekten çıkarma yaptırımının uygulanmasına
kadar bütün yetkilerin Bakanlıkta toplanması, kısaca engizisyon
mahkemelerinin yeniden kurulması geliyor.
Uzun emek ve
sınavlarla kazanılmış mevcut klinik şef, şef
yardımcılığının iptali, eğitimin ve
eğitim sorunlarının siyaseten belirlenmesinden,
kazanılmış temel insan haklarından, kişisel
hakların gaspına kadar, hepsi ve daha neler neler... Süpermarketler
zengini Türkiye artık yeni bir çağa atlıyor, süper
sağlık holdinglerine ve sağlık şirketlerine doğru
yelken açıyor.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiyede kişi başına sağlık harcaması
yıllık 500 dolar civarında, bu açıdan Türkiye Avrupada en
son sıradadır. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre,
2008de satın alma gücü Polonya, hatta Romanyadan da geridedir. 2009da
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 5 olan sağlık
harcamasının içinden sadece binde 5i koruyucu hizmetlere
ayrılmaktadır, yüzde 4,5 ise ilaç ve tedavi hizmetlerine gitmektedir.
Bu dağılım, sağlık harcamalarında önemli bir
çarpıklığı işaret etmektedir.
Bakanlık
uygulamaları ve 2012 yılı bütçesi
değerlendirildiğinde, koruyucu sağlık hizmetlerinin kötüye gidişatının
işaretlerini görüyoruz. Hükûmet koruyucu hekimliği unutmuştur.
Örnek olarak, yılların Hıfzısıhha Enstitüsünün yok
edilmeye çalışıldığı günlerdeyiz. Verem
dispanserleri ve göğüs hastaneleri, artık, genel sağlık
hizmetlerine dönüştürüldüğünden verem hastalarının sahipsiz
ve başıboş kaldığına tanık oluyoruz.
Artık, veremli hastalar sokakta, metroda aramızda
dolaşıyorlar. Bu alanda hizmet veren hekimler aile hekimliğine
dönüştürüldüğü için reçetelerini hemşireler yazıyor.
Türkiye'nin
sağlık sisteminde bir diğer önemli eksiklik bakım
hizmetlerinin çok yetersiz olmasıdır.
Özellikle
eczacılık alanında, ilaç alanında da çok büyük
sıkıntılar var. Son günlerde eczacılarımızın
sorunları giderek artmakta ve sistem ciddi bir tıkanma
yaşamaktadır. Eczanelerdeki ve depodaki ilaçlar tükenmektedir.
Şeker ilacı, kanser gibi birçok ilaç kaleminde ciddi
sıkıntılar söz konusudur. Bugün üç yüz dolayında ilacı
vatandaş bulamamaktadır ve bunlar gazetelerde haber olmakta hatta
bizlerden de telefonla ilaç istemektedirler. Belirli bir süre sonra eğer
Türkiyede ilaç bulamazsak şaşırmayalım. Son dokuz
yılda ilaç fiyatlandırma sisteminde düzeltmeler yapıldı.
Ancak bunlar zaten dünyanın uyguladığı benzer sistemlerdi.
Ama bugün hiçbir ülkede eczacının durumu Türkiyedeki gibi
değil. Bakınız, 2011de Medula sistemi çöktü, ilaç takip
sisteminde hâlâ sorunlar yaşanıyor. AKPnin ilaç politikaları
yüzünden ilaç almaya gücü kalmamış olan eczacılarımız
dünya devi Novartis, Pfizer, Sanofi- Aventis gibi nice çok uluslu
şirketlerin ve Basel gibi iktidardan güç alan sözde yerli ilaç
firmalarının devlete olan borcunu kendi alın teriyle ödemeye
çalışıyor. Son süreçte, kamunun talep ettiği yeni
iskontolarda mutabakatı olmadığını belirten ilaç
sanayinin vermediği iskontoların yarattığı zarar
taşınmaz bir yük olarak eczaneleri iflasa sürüklemektedir.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa gereği sağlık hizmetinin ücretsiz
olması gerekirken 4 Kasım 2011 günü SGK tarafından sessiz
sedasız yaptığı düzenlemeyle on gün içinde aynı branşa
müracaatta muayene katılım ücreti 5 lira birden
artırılmıştır; kamu hastanelerinde 13, özel
hastanelerde 20 liraya çıkmıştır. Hükûmet önümüzdeki
günlerde aile hekimliğinden, acil servislerde başvurulardan
katılım payı alacaktır. Ayrıca -bugün belki sizler de
gazetelerde görmüşsünüzdür, Meclisimize de kanun teklifi olarak geldi- her
kutu ilaç için ayrıca 3 lira istenmektedir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiyede kişi başına
sağlık harcamasını gerçekten artırılma
çabası göstermek gerekiyor.
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü dergisi başyazısında
Bakan, bir annenin Kenyada ikiz bebeklerinden birinin ölmesi üzerine
sakladığını ve diğer bebek için daha çok yardım
alma konusunda çaba gösterdiğini, dünyanın gözü önünde bu
insanlık dramını anlatıyor. Bu konuda kendisine ben de
katılıyorum, gerçekten bir insanlık dramı ama Vanda da
Afete Müdahale Asgari Standartlar ve İnsani Yardım Sözleşmesine
göre standartlara uygun çadır kentler kurulmadığından yani
Sphere standartlarına uygun yapılanmaya gidilmediği için 6 bebek
yangın, soğuk ve açlıktan ölmüştür ama Sayın Bakandan
bu konuda hiçbir açıklama gelmemiştir. Vanda sağlıkta
durum vahimdir sevgili dostlar. Aşılar yapılmamaktadır ve
oradaki hizmetler, kamu hizmetleri maalesef depremzedeler tarafından
verilmektedir. Koordinasyonsuzluk hâlâ giderilememiştir.
Sağlık,
kişinin ve toplumun gelirine, varlığı ve konumuna
bakılmaksızın herkesin ulaşabileceği temel bir insan
hakkıdır. Anayasamızın 56ncı ve diğer ilgili
maddeleri de bunu söylüyor. Tutuklu için de böyle hükümlü için de Başbakan
için de benim için de böyle. Birleşmiş Milletlerin ölçütlerine göre
en temel hak olan yaşama hakkı en birinci insanlık
hakkıdır, sonra ardından sağlıklı yaşam
hakkı gelir.
Sayın Başbakana geçmiş
olsun diyor, acil şifalar diliyorum. Sayın Başbakan benim gibi,
sizin gibi bir insan, tabii ki hastalanacak, doktora gidecek, muayene olacak,
ameliyat olacak, hepsi doğal. Atatürkün Beni Türk hekimlerine emanet
edin. söylemine uygun davrandığı, Türk doktorlarını
tercih ettiği için kendisine teşekkür ediyorum. Kendisini tedavi
edecek hekim ve uzmanları seçmesi en yüce insanlık
hakkıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NURETTİN DEMİR (Devamla)
Yani Başbakan hekim seçme hakkını kullanmıştır,
doğru yapmıştır ama yanlış yapan Sağlık
Bakanıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Demir.
İzmir Milletvekili Sayın
Aytun Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dokuz dakikada
tabii bu kadar çok önemli bir konuyu ne kadar özetleyebiliriz bilmiyorum,
doksan dokuz tane sorunu olan bir konuyu dokuz dakikaya
sığdırmak gerçekten kolay değil. Onun için, önce bir
Sayın Bakana duyuru yapmakla başlamak istiyorum.
Şimdi, bundan birkaç gün önce bana
bir haber geldi. Bu habere göre Ankaranın sularında yine problem
var.
Değerli arkadaşlar, 1994
yılında Türkiye'de bir kolera salgını olmuştu. O zaman
ben bürokraside henüz göreve başlamıştım ve hakikaten
21inci yüzyılda, 20nci yüzyılda ülkemizde kolera
salgınının olması utanç verici bir durumdur. O dönemde de
Ankara Belediyesine ve dönemin Belediye Başkanı Sayın Gökçeke
uyarı yazısı yazılmıştı Ankaranın sularıyla
ilgili.
Aradan on bir yıl geçti, 2005
yılında, Sayın Bakanın görevde olduğu bir dönemde,
yine Ankarada kolera salgını görüldü. Bu, tabii, Türkiye'nin o
dönemki turizm çıkarlarıyla ilgili olarak saklanmaya
çalışılmış olabilir, ancak birkaç turistin kendi
ülkesine gidip Kolera tanısı almasıyla ve adını
vermek istemeyen, bu konuda teşhis koymuş bazı hekimlerin
konuşmalarıyla, ne yazık ki, Türkiye'nin de 2005
yılında kolera salgını yaşadığı kamuoyu
tarafından öğrenilmiş oldu. Aradan uzun yıllar geçtikten
sonra, Ankaranın Kızılırmak suyunu kullanmaya
başlamasıyla birlikte arsenik meselesi tartışmaya girdi.
Yine muhtemelen o dönemdeki Sağlık Bakanlığı
yetkilileri Ankara Belediyesi uyarmışlardır ama bundan
yaklaşık bir hafta önce aldığım bir habere göre,
şu anda Ankara sularında tekrar arsenik miktarının
olması gereken değerlerin üzerine çıktığı ve
sağlığı tehdit ettiği ortaya
çıkmıştır.
Doğrusu, ben
bu konuşmayı yapmadan önce, eski bir bürokrat, müsteşar olarak,
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olarak bu
işi teknik yetkilileriyle konuşmak istedim. Sağlık
Bakanlığı Hıfzıssıhha Başkanlığını
aradım. Sağlık Bakanlığı
Hıfzıssıhha Başkanının şu anda görevden
alınmış olduğunu, boş olduğunu öğrendim.
İsmini vermek istemediğim, onun yerine bakan yetkili arkadaşla
konuştum, o beni teknik bir kişiye yönlendirdi. Konuştuğum
teknik kişi, önce bana bu konuda bilgi vereceğini,
arayacağını, gerekli raporları
fakslayacağını söyledi ancak daha sonra özel kalemimi
aramış ve oradaki yetkili arkadaşıma bu konuda bilgi veremeyeceğini
ancak Bakanın isterse bu konuda bilgi verebileceğini söylemiş.
Ben, gayri resmî olarak aldığım bu bilginin
doğruluğundan aşağı yukarı eminim.
Değerli
arkadaşlar, bu tür şeyleri kamuoyuna açıklamak bir hekim, bir
sağlık personeli olarak bizim görevimizdir. Eğer bu
doğruysa gerekli tedbiri almak da bizim görevimizdir. Onun için, burada bu
konuyu Türkiye'nin, kamuoyunun ve Sayın Sağlık
Bakanlığının dikkatlerine getirmek istedim.
Değerli
arkadaşlar, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak iyi yapılana iyi, kötü
yapılana kötü deme kararındayız yani iyi yapılan
işlerin tamamını kötüleyerek bir yere
varamayacağımızı biliyoruz, böyle bir muhalefet
anlayışımız var.
Dolayısıyla,
Sayın Sağlık Bakanı 2002den sonra göreve geldiğinde
tüm hastaneleri tek çatı altında toplamasını ve
hastanelerden verilen ilaçların özel eczanelerden verilerek hasta
sıralarının, kuyrukların ortadan
kaldırılmasını takdirle karşıladık. O zaman
da bunu yazdığım yazılarla, köşe
yazılarıyla, tıp dergilerine yazdığım
yazılarımda belirttim.
Ayrıca,
doğrusu Sayın Bakan ilk göreve geldiği zaman söylemleriyle de
bana büyük ümit verdi çünkü Yedinci Beş Yıllık Kalkınma
Planına soktuğumuz, benim başında bulunduğum teknik
heyetin çalışmaları doğrultusunda beyanlar verdi.
Ulaşılabilirlik diyordu hakkaniyet diyordu ve sağlıkta
kalitenin artırılmasından, rekabetin
artırılmasından söz ediyordu fakat zaman içinde olaylar böyle
gelişmedi. Ne yazık ki, önce aile hekimliğinden
başlaması gereken Sağlık Bakanlığı bir
Amerikanvari siyasetle özelleştirme politikalarına yöneldi ve tabii
ki, bu dört beş dakika içerisinde detaylarına giremeyeceğim bu
politikalar yüzünden Türkiyede büyük bir israf ekonomisi ortaya
çıktı. Önce, tek çatı altında topladıkları
hastaneleri son çıkan Kanun Hükmündeki Kararnameyle, şimdi Kamu
Hastane Birlikleri adı altında onlarca parçaya ayırdılar
önce, sonra da eczaneleri, biraz önce bahsettiğim o olumlu görüntüsünün
yanında, âdeta devlet tahsilatçısı hâline getirdiler ve
bugünlerde bu yapılan yanlış siyasetlerle Türkiyede
yaklaşık 360 tane ilaç piyasadan çekildi ve bulunamaz hâle geldi.
Değerli
arkadaşlar, Hükûmet, maliyet etkinliğini iyi
kullanamadığı için, başlangıçta özel sağlık
sektörünü, sektörün özelliğini göz önüne almadan aşırı
teşvik ettiği için yaklaşık 16 milyar dolar civarında
aldığı sağlık harcamalarını bugün 50 milyar
dolar civarına çıkarmıştır. Biz, sağlık
konusunda halka verilen parayı kıskanmayız. Eğer 50 milyar
dolar verilmesi gerekiyorsa 50 milyar dolar verilmesinin yanındayız
ancak 50 milyar dolar harcayıp 30 milyar dolarlık hizmet verirseniz,
o zaman buna muhalefet ederiz. Biz iddia ediyoruz: Bu Hükûmetin bugün için
sunduğu sağlık hizmetini, 50 milyara sunduğu
sağlık hizmetini, biz gelir, daha iyisini 30 milyar dolara
sunarız bu millete.
Diğer
taraftan, peki bu siyaset, bu sağlık politikaları neden bu kadar
başarılı gözüküyor?
Değerli arkadaşlar, buna bir
illüzyon demek istemiyorum çünkü illüzyon ciddi bir iş, onu yaratmak
kolay bir iş değil. Bu, olsa olsa panayırlara gelen cambaz
gösterilerine benziyor. Bir yandan Cambaza bak, cambaza. derken diğer
yandan milletin arka cebinden para çekilmeye başlandı. Bu
israfların sonucunda AKP sağlık politikaları iflas etti ve
şu anda, bu iflasının teyidini de vatandaştan katkı
payı adı altında aldığı paralarla ortaya koydu.
İlk defa, Türkiye Cumhuriyetinde ilk defa, önümüzdeki günlerde, koruyucu
sağlık hizmetleri verilen sağlık aile hekimlerine muayene
olan vatandaşlarımızdan katkı payı alınmaya
başlanacak. Hangi birisinin üstünde duralım? Aile hekimi dedikleri,
televizyonlara reklam verdikleri konular, sadece sağlık
ocağı tabelasını çevirip arkasına aile hekimi
yazmaktan ibarettir. Burada da uygulanan yanlış siyasetlerle 750 bin
kutu olan ilaç tüketimini -herhâlde ilaç sanayisi bundan çok mutludur- 1,5
milyon kutuya çıkarmışlardır.
Değerli arkadaşlar,
halkı çok koruduğunu söyleyen bu Hükûmet zamanında Türk
milletinin cebinden harcadığı para inanılmaz derecede
artmıştır. Hani Fakir fukarayı koruyoruz. filan
diyorsunuz ya, 2002 yılında 2,7 milyar dolar olan cepten
sağlık harcamaları bugün itibarıyla 9,6 milyar doları
aşmış, 10 milyar dolarlar civarına gelmiştir.
Eğer halktan yana sağlık politikalarınız buysa halktan
olmayanları düşünmek dahi istemem.
Değerli arkadaşlar, insan
sağlığının faturası yoktur ama bu kısa
sürede söyleyebileceklerim ne yazık ki bunlardır.
Keşke burada aşı
sorunlarını konuşabilseydik. Bir şey daha söyleyeyim size:
Bu Hükûmetin yaptığı aşı ithalatıyla biz üç tane
aşı fabrikası kuracağız iktidara geldiğimizde,
buna söz veriyorum buradan, aşı ithalatıyla sadece. Türkiyede
böyle, israf, sağlıkta israf ve peşkeş dönemi
yaşanmıştır. Domuz gribi aşısı tam bir
trajikomik hadisedir. Buraya, detaylarına giremiyoruz ve benzeri
olaylar... İnşallah, önümüzdeki günlerde, bu ve buna benzer
olayları Türkiye kamuoyu önünde, medeni bir şekilde, teknik
detaylarıyla tartışacağız. Benim, şimdilik, bu
kısa zamanda anlatmak istediğim bu.
Son olarak bir şey göstermek
istiyorum, bu sağlık politikaları hakkında: Senet Yoksa
Nefes De Yok. Vandaki hemodiyaliz olması gereken bir
vatandaşımız, senet vermeden hemodiyaliz olamamış. Bu
bir gazete haberi, bugüne kadar da yalanlanmamış.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Hangi gazete?
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum
değerli arkadaşlar.
Teşekkür
ederim Sayın Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)
İzmir
Milletvekili Sayın Rahmi Aşkın Türeli.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kalkınma
Bakanlığının ve Türkiye İstatistik Kurumunun 2012
yılı bütçesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle Devlet Planlama Teşkilatının
Kalkınma Bakanlığına dönüştürülmesi üzerine
düşüncelerimi belirtmek istiyorum. Biliyorsunuz kanun hükmünde
kararnamelerle -tam da seçim sürecine denk gelen bir süreçti bu- Türkiye kamu
bürokrasisi ve bunun içinde de özellikle ekonomi bürokrasisi yeniden
yapılandırılmıştır. Haziran ayında
çıkan 641 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Devlet Planlama Teşkilatı
kapatılmış, yerine Kalkınma Bakanlığı
kurulmuştur.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bürokrasi demek gelenek demektir, bürokrasi
demek hafıza demektir. Devlet Planlama Teşkilatı
kurulduğu 1960 yılından bugüne kadar,
kapatıldığı zamana kadar Türkiyede, Türkiye
kalkınmasında çok önemli işlevler görmüştür. Gerek
Türkiye'nin ithal ikameci sanayileşme modelini uyguladığı
1960 ve 1970li yıllarda gerek de 1980 sonrası ihracata dönük
sanayileşme modelinde Devlet Planlama Teşkilatının çok
büyük payı olmuştur piyasa mekanizmasını ihmal etmeden bir
kaynak tahsis aracı olarak ama onu tamamlayan bir yapı içinde
planlama kavramı kullanılmıştır.
Şimdi,
tam da 50nci yılının kutlandığı bir dönemde
Devlet Planlama Teşkilatının neden
kapatıldığını anlayamıyoruz. Tabii, bunun görev
ve yetkileriyle birlikte Kalkınma Bakanlığına
dönüştürüldüğü söylenmektir ancak Kalkınma
Bakanlığı
Bildiğiniz
gibi, bakanlıklar hizmet bakanlıklarıdır; kendilerine
verilmiş olan yetkileri, görevleri, belli sorumlulukları yerine
getirmek için çalışırlar. Oysa Devlet Planlama
Teşkilatının kuruluşu öyle değildi. Devlet Planlama
Teşkilatı, Başbakanlığa bağlı bir kurum
olarak yapılandırılmıştır 1960 yılında
ve gerek hükûmete müşavirlik yapmak gerek kalkınma
planlarını, yıllık programları, son dönemde orta
vadeli programları hazırlamak ve aynı zamanda bakanlıklar
arasındaki koordinasyonu sağlamak görevlerini üstlenmiştir. Bu
açıdan, Devlet Planlama Teşkilatının bu yeni
yapılanmasıyla, kanunda kendisine verilmiş olan görev ve
yetkileri layıkıyla yerine getiremeyeceğini düşünmekteyiz.
Bu açıdan da sormak istiyorum, Sayın Bakandan bu konuda
açıklık istiyoruz: Neden böyle bir şeye gerek duyulmuştur?
Çünkü, biz, kanun hükmündeki kararnamenin gerek genel gerekçesine gerekse madde
gerekçesine baktığımızda buna ilişkin herhangi bir
açıklama görmedik. Bu konuda bir ayrıntılı açıklamaya
ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
İkinci bir
konu: Biliyorsunuz Hükûmet tarafından sıklıkla söylenen bir söz
var; Türkiye'nin 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi
arasında yer alacağı. Değerli arkadaşlar, böyle bir
iddia elbette güzel bir şey, belli iddiaları da koymak
zorundayız ama bunun uygulanabilmesi, bunun yapılabilmesi çok mümkün
gibi gözükmüyor. Bunu nasıl yapacaksınız? Bir kere, isterseniz
önce bir portreyi ortaya koyalım. Yani dünyanın 16ncı, bazen
17nci ekonomisi diye söyleniyor. Bir kere, bu, nüfusla
bağlantılı bir tanımlamadır, bir
sıralamadır, yani buna dayalı olarak nüfusu yüksek olan ülkeler
otomatikman daha üst sıralarda yer almaktadır. Hâlbuki, daha
doğru olan, eğer gelir açısından bakacaksak kişi
başına gelir ölçeğinde bakmaktır. Nitekim,
Birleşmiş Milletlerin verilerine göre, Türkiye, satın alma
gücüne göre kişi başına gelir açısından dünyada 67nci
sıradadır. Yine Birleşmiş Milletler verilerine göre
eğitim ve sağlığı da dâhil ettiğimizde, yani
Birleşmiş Milletlerin hesaplamış olduğu insani
gelişme endeksinde de 92nci sıradadır. Bir kere bunları
bilmeye ihtiyacımız var.
Diğer
taraftan şu önemli: Siz, 2023 yılına kadar önümüzdeki dönemde
neler yapacağınızı planlayabilirsiniz ama rakiplerin ne
yapacaklarını nereden bilebilirsiniz? Bu açıdan sizin 10uncu
ekonomi olmanız demek, ilk 10a girmeniz demek, yani 6 veya 7 basamak
birden yükselmeniz demek bazı ülkeleri geçmeniz demektir. Ben şimdi
merak ediyorum, bu iddianın altında hangi projeksiyonlar vardır,
hangi ülkeleri geçmeyi planlıyorsunuz? Bu ülkelerin gelecek
projeksiyonlarını, 2023e kadar nasıl gelişeceklerini,
kaynaklarını nasıl artıracaklarını nereden
biliyorsunuz? Bunun bilinmediği bir ortamda oturup da, Biz 2023
yılında onuncu büyük ekonomi hâline geleceğiz dediğiniz
iddia, açıkçası boş bir iddia olmaktan öteye gitmez. Yani,
statik bir analiz değil dinamik bir analiz yapmaktayız. Bunun
altında yatan varsayımları da açıklarsanız çok
sevinirim.
Diğer
taraftan, AKP dönemi, 2001 krizi sonrası dönem, dünya ekonomilerinin
canlı olduğu bir dönemdi, talebin canlı olduğu bir dönem,
dünyada likiditenin bol olduğu bir dönem ve bu likiditenin de, fazla
likiditenin, özellikle yüksek reel faizden yararlanmak için gelişmekte
olan ülkelere aktığı bir dönemdi. Bu dönem, yani bu kadar dünya
ekonomisinde şartların iyi gittiği bir dönem ve konjonktür AKP
Hükûmeti tarafından ıskalanmıştır.
Baktığınız zaman bir büyüme hızı gözüküyor.
Büyüme hızını vereyim isterseniz: 2003-2011 döneminin ortalama
gayrisafi yurt içi hasıla büyüme hızı yüzde 5,2dir değerli
arkadaşlar; fakat, Türkiye ekonomisinin uzun dönem, 1923ten itibaren
gayrisafi yurt içi hasıla büyüme hızı yüzde 5ler civarındadır.
O yüzden çok yüksek bir büyüme gözükmemektedir.
Diğer
taraftan da artan cari açıklar çok önemli bir sorun hâline gelmiştir.
Ekonomide, özellikle reel kesimde hane halklarında ve firmalarda çok ciddi
bir borçlanma eğilimi oluşmuştur. Ekonomi istihdam
yaratamamaktadır. Ekonominin 2003-2007 gibi en hızlı
büyüdüğü döneme baktığınızda, istihdam
artışı, daha önceki yıllardaki, 80li, 90lı
yıllardaki istihdam artışlarının gerisinde
kalmıştır.
İsterseniz,
buradan biraz da tasarruf-yatırım dengesine geçelim, kalan vaktimi
değerlendirmek istiyorum bu açıdan da ve Türkiye ekonomisinin makro
dengeleri üzerine birkaç söz söylemek istiyorum.
Bunların bir
tanesi, Türkiyede -zaten biz biliyoruz- bir yapısal sorun vardır,
Türkiyede yurt içi tasarrufların düzeyi düşüktür; fakat, AKP
döneminde yurt içi tasarrufların düzeyi hızlı bir biçimde
gerilemeye devam etmiştir. Toplam yurt içi tasarrufların millî gelir
içindeki payı 90lı yıllarda yüzde 23tür, 2003-2011 döneminde
ortalama yüzde 15lere, hatta bazı yıllar itibarıyla
-bildiğiniz gibi- yüzde 13ler seviyesine düşmüştür ve bu, kamu
kesimi tasarrufları iyileşmesine rağmen
gerçekleşmiştir. Yani uyguladığınız, kriz
sonrası uygulanan faiz dışı fazla politikaları
nedeniyle kamu kesimi açıkları daralmıştır fakat özel
kesim ciddi anlamda açık vermeye başlamıştır.
Nitekim,
90lı yıllarda kamu tasarruflarının millî gelir içindeki
payı negatif yüzde 1 iken, bu, 2003-2011 döneminde pozitif yüzde 1e
dönmüştür ancak aynı dönemde özel tasarruflar yüzde 24lerden yüzde
14lere düşmüş, yaklaşık 10 puan birden
azalmıştır. Çünkü Türkiye ekonomisini sıcak paranın
egemenliğine, kısa vadeli sermaye hareketlerinin girişine
bağlayan bir ekonomik yapının böyle bir sonucu ortaya
çıkarması kaçınılmazdır. Türkiye ekonomisine giren
sermaye hareketleri, sıcak para Türkiye ekonomisi içinde bir taraftan cari
açığı artırmıştır. Bu mekanizma nasıl
olmuştur? Döviz girişi dövizin fiyatını düşük
tutmuş yani başka bir anlamda Türk lirasını değerli
hâle getirmiştir, bunun sonucunda Türkiye ekonomisinde cari işlemler
açığı hızlı bir biçimde artmıştır,
aynı şekilde ithalatın artmasına dayalı olarak bu
dönemde de ihracatın ara malı ithalatına olan
bağımlılığı hızlı bir biçimde
yükselmiştir.
Tabii, tasarruflar
ne işe yarar? Bir ekonomide tasarruf-yatırım dengesi vardır
yani ekonomiyi büyütebilmek için, gerekli yatırımları yapabilmek
için tasarruflara ihtiyacınız vardır. Bu dönemde tasarruflar çok
ciddi anlamda düşmüştür. Peki, yatırımlar artmış
mıdır? Hayır, 1990lı yıllarda toplam
yatırımların millî gelir içindeki payı yüzde 23tür,
2003-2011 döneminde yüzde 20ye gerilemiştir ve bunun sonucunda
dış tasarruf, dış kaynak yani başka bir anlamda cari
işlemler açığı 1990lı yıllardaki sıfır
seviyesinden 2003-2011 döneminde yüzde 5lere yükselmiştir.
Bu şu demek
arkadaşlar: Türkiye ekonomisinde sorunları bir yerde giderirken
başka yerde çok daha ciddi sorunlar yarattık yani yalnızca kamu
maliyesine, kamu disiplinine odaklanan bir maliye politikasının
Türkiye ekonomisinde bir başarı şansı yoktur. Bunun sonucunda
ne olmuştur? Türkiye ekonomisi üçüz açık vermeye
başlamıştır. Yani hem kamu kesimi açık vermektedir hem
özel kesim açık vermektedir hem de dış açık
gerçekleşmektedir. Bu da gerçekten dikkate alınması gereken bir
olaydır.
Son olarak da cari
açık üzerine düşüncelerimi belirtmek istiyorum. Gene 1990lı
yıllarda Türkiye ekonomisi yüksek büyüme hızlarına hiç cari
açık vermeden ulaşmıştır. 2003-2011 dönemine
baktığınızda Türkiye ekonomisinde büyüme vardır ama
cari açık hızlı bir biçimde yükselmiştir. Elbette bunun
içinde petrol fiyatlarındaki artışın da ciddi bir etkisi
vardır ancak petrol fiyatlarındaki artıştan
arındırdığımızda dahi Türkiyede cari
açığın hızlı bir biçimde yükselmeye
başladığını görüyoruz. Ve şimdi uyarıyorum
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (Devamla) Evet, son bir noktayı
belirteceğim, o da şudur: 2012-2014 dönemini kapsayan OVP döneminde
Türkiye ekonomisi düşük büyüme hızları ve yüksek cari
açıklarla karşı karşıya kalacaktır. Bu yeni bir
safhadır ve çok dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum, 2012 yılı bütçesinin Bakanlığımıza ve
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türeli.
Adıyaman
Milletvekili Sayın Salih Fırat. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
SALİH FIRAT (Adıyaman) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; GAP, DAP, KOP Kalkınma İdaresi
Başkanlıkları bütçeleri üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
Sözlerime
başlamadan önce GAPla ilgili bir anımı hatırlatmak
istiyorum ki, burada bizi izleyen vatandaşlarımız ve sevgili
milletvekili arkadaşlarım bu konuda bir yoruma varsınlar. 1965
ile 1970 yılları arasında -ben o zaman beş
yaşındaydım- rahmetli dedem bana Oğlum Salih, şu
Karababa Dağının orada Atatürk Barajı yapılacak,
baraj gölünde su birikecek, bizim ovalar, bizim köyler sulanacak, hepimiz rahat
edeceğiz. diyordu. Aradan kırk beş yıl geçti, Atatürk
Barajı bitti, yirmi yıl oldu, yirmi iki yıl oldu, o baraj gölünde
su birikmiş ama hâlâ o ovalarda, Turuş Ovasında, Bebek
Ovasında, Akpınar Ovasında sulanan tarla yok.
Ben, o zaman o
şantiye mühendislerine peynir götürüp veriyordum ki Baraj çabuk bitsin de
biz bu suya kavuşalım. diye. İşte, GAP projesinin
bitmemesinin nedeni budur.
Urfa
Milletvekilimiz dedi ki: GAP projesi tamamlanırsa şöyle şöyle
olacak. Evet, çok güzel hayaller kuruyoruz Proje biterse Türkiye böyle
olacak, şöyle olacak. Ama işte, gördüğünüz gibi, kırk
beş yıldır hâlâ bitirilemedi. Sulama da yüzde 15-16
tamamlandı, yüzde 85i hâlâ sulanamadı.
Tarım desen
öyle, hayvancılık desen öyle, turizm desen öyle. Enerji
kısmı tamamlandı yüzde 80 oranında ama enerjiyi de
diğer hükûmetler yaptı, AKP Hükûmeti yapmadı.
Son dokuz
yılda, seçim meydanlarında hep söylenir İşte, iktidara
geldiğimizde Adıyamanda sulamayı bitireceğiz, Koçali
Barajını bitireceğiz, Çamyurdu Barajını
bitireceğiz, Bebek Sulama Projesini bitireceğiz, Aslanlı
sulama
Hiçbiri bitirilemedi, hâlâ başlanamadı; bitirmeyi
boşverin, projeleri bile daha yok ama insanlarımız bununla avutuluyor,
bununla kandırılıyor.
Biz diyorduk seçim
propagandasında
Adıyaman bölgesinde, Güneydoğunun bazı
bölgelerinde vatandaşlarımız tütünle geçimini
sağlıyordu. Tütün o bölgenin can damarıydı baraj gölündeki
su gibi ama ne oldu? Tütün yasaklandı, yerine sulama projesi de
gerçekleşmeyince, insanlarımız aç kaldı.
Bakın,
Adıyamandan GAPa bir ilçe verildi baraja, yetmiş tane köy verildi
ama karşılığında Adıyamana ne verildi biliyor
musunuz? Irgat ihraç eden kent oldu Adıyaman; Türkiyenin her bölgesine
ırgat ihraç eden bir kent hâline gelmiştir. Irgatlık
verilmiştir, işsizlik verilmiştir, yoksulluk verilmiştir.
Adıyamanın kaderi bu olmamalıdır, Güneydoğunun
kaderi bu olmamalıdır.
Bakın, orada
daha önce yapılan yatırımlar vardı, Tekel fabrikası
vardı, Sümerbank vardı, Et-Balık kombinaları vardı.
Bırakın yenisini yapmayı, bunlar satıldı, bunlar
özelleştirildi, bunlar bitti. Yeni fabrika yok, demir yolu
ulaşımı yok, duble yol ulaşımı yok. Hiçbir
şey yapılmadı o bölgeye ama buna rağmen, o bölgede yüksek oranda bu
Hükûmete defalarca oy verildi. Fakirleştikçe vatandaş AKPye oy verdi
Belki bize bir şeyler yapar. diye. Ama olmadı.
Bakın,
bunun çözümü nedir biliyor musunuz? Güneydoğuda eğer
yatırım yapılsaydı, fabrika yapılsaydı, bu
bahsettiğimiz projeler bitmiş olsaydı bugün bu sorunlar
olmayacaktı. Ama Güneydoğuya ne götürüldü biliyor musunuz?
Güneydoğuya silah götürüldü, savaş ekonomisi götürüldü, savaş
bütçesi götürüldü. Bir bölgeye fabrika götürürsen, bir bölgeye sanayi
götürürsen orada işçi görürsün, fabrikatör görürsün, sanayici görürsün,
evine ekmek götüren işçi görürsün ama bir bölgeye silah götürürsen orada
ölüm görürsün, annelerin gözyaşlarını görürsün, kin ve nefret
görürsün. Adıyamanda ve Güneydoğuda öyle olmuştur. (CHP ve BDP
sıralarından alkışlar) İnsanlarımız iki
tercih arasında bırakılmıştır: Ya silah
ekonomisine destek vereceksiniz ya korucu olacaksınız ya askeri
destekleyeceksiniz ya da dağa çıkacaksınız ya da Türkiye'nin
her bölgesinde göçe gidip orada ırgatlık yapacaksınıza
bırakılmıştır.
Güneydoğu
Anadolu Projesinin, DAP projesinin, KOPun, Doğu Karadeniz projelerinin
bitmesinin püf noktası burada yatmaktadır. Savaş ekonomisine dur
diyeceğiz, silaha dur diyeceğiz. Türkiyede iç barışı
sağlamak zorundayız. Komşu ülkelerle barışı
sağlamak zorundayız.
Bakın,
bugün gazetelerde okuduk, İran diyor ki: Ben Kürecik Radar Üssünü hedefe
koydum, gerektiği zaman oraya ateş açacağım. Ne demektir
biliyor musunuz bu? Yine Güneydoğu ateş altında kalacaktır,
yine Güneydoğuda kan dökülecektir, yine Güneydoğuda insanlar
ölecektir ama biz hâlâ GAP projesinin bitmesi için bekleyeceğiz, GAP
projesi ne zaman bitecek? diye hayal edeceğiz.
Atatürk
Barajına gidenler olmuştur. Oraya gittiğinizde bir anıt
görürsünüz, o anıtta şunu yazar: İş kazasında öldük.
Ölmesek ne iyi olurdu.
Evet,
baraj gölü yapılırken Adıyamandan, Şanlıurfadan, o
bölgeden çalışan işçilerimizin çoğu iş
kazasından, trafik kazasından ve baraj gölünde boğularak
canlarını vermişlerdir, ölmüşlerdir ama
karşılığında, hayal ettikleri dünyayı
bulamamışlardır, hayal ettikleri GAPı
bulamamışlardır.
Biz
artık ölmek istemiyoruz, hizmet istiyoruz.
Teşekkür
ederim efendim. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Fırat.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Volkan
Canalioğlu.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kalkınma
Bakanlığının 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerinde DOKAP bölümüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemizde gelir
dağılımının iyileştirilmesi, ülkemizin ekonomik,
sosyal, kültürel ve siyasal yaşamına katkı sağlayacak,
bölgeler arasında eşit, dengeli bir kalkınmayı hedefleyen
bölgesel gelişme politikaları uygulaması gerektiği
amacı ile bölgesel planproje hazırlatılmıştır.
Bu bölgesel
planlardan birisi de Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Gümüşhane ve
Bayburt illerini kapsayan -kısa adı DOKAP olan- Doğu Karadeniz
Kalkınma Projesidir. Bu plan teknik yardım olanaklarını
kullanmak üzere Japon Hükûmetinden talep edilmiş, Japon Hükûmeti de bu
konuda yetkili olarak kısa adı JICA olan Japonya Uluslararası
İşbirliği Ajansını görevlendirmiştir.
Yapılacak çalışmaların içeriği iki hükûmet yetkilileri
arasında yapılan görüşmelerde belirlenmiş ve anlaşma
17 Aralık 1998 tarihinde imzalanmıştır. Bu çerçevede
başlatılan çalışmalar 2000 yılında
tamamlanmış, çalışmalar sonucunda sekiz ciltten oluşan
DOKAP Ana Planı hazırlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bu planın asıl amacı, Türkiyenin az
gelişmiş bir bölgesi olan Doğu Karadeniz Bölgesinin ekonomik
yapısını güçlendirerek ortalama gelir düzeyini yükseltmek ve
bölge içi gelir dağılımını iyileştirmek, bölgenin
doğal kaynaklarını ve çevre kapasitesini koruyarak uzun dönemli
sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak ve bu amaçla da bölgeden göçü
önlemekti. Ama bakınız aradan on bir yıl geçti, bu geçen süre
içinde, değil bölgenin kalkınmasını sağlamak
ekonomisini güçlendirerek göçü önlemek şöyle dursun toplam 2.509.579
nüfusa sahip bölgeden sürekli göçler başlamış, TÜİKin son
raporunda belirtilen 2010 yılı nüfus hareketlerine göre de son
yıllar bölge illerinden 131.016 kişi göç etmiştir.
Göç nedeni ile
nüfusları azalan DOKAP bölgesi, yeni tanımı ile TR90
başlıklı illerimizin milletvekili sayıları da
azalmıştır. Örneğin, Giresun ilimizde 5 olan milletvekili
sayısı 1 azalarak 4e, Ordu ilimizde 7 olan milletvekili
sayımız 1 azalarak 6ya, Trabzon ilinde 8 olan milletvekili
sayımız 2 azalarak 6ya ve Bayburt ilinde 2 olan milletvekili
sayımız da 1 azalarak 1e inmiştir.
DOKAP
kapsamındaki illerimizin sosyoekonomik gelişmişlik
sıralamaları da ilk 35in altında kalmıştır. Buna
göre Trabzon 36ncı, Rize 37nci, Artvin 40ıncı, Giresun 50nci
, Ordu 60ıncı , Gümüşhane 64üncü , Bayburt ise 65inci
sıradadır. Bölgedeki işsizlik oranı ise yüzde 6,1dir.
Bunun anlamı,
bu geçen süre içerisinde DOKAP bölgesi için belirlenen hedefler doğrultusunda
yatırımlar gerçekleşmemiş, bölge insanı
yatırımlardan yeterli desteği ve teşviki
alamamıştır. Bunun sonucunda da bölgede, gerek tarımsal ve
hayvancılık anlamında
gerekse diğer sektörel anlamda gereken etkin ilerleme
sağlanamadığından, ortaya çıkan ekonomik
sıkıntılar sonucu bölge halkının göç etmesinin de
önüne geçilememiştir. Kısa adı DOKA olan Doğu Karadeniz
Kalkınma Ajansı kapsamında yapılan pansuman tedbirler de
istenen, beklenen sonucu verememiştir. Kalkınma
Bakanlığının 2012 Bütçe Kanunu Tasarısının,
gerek Bütçe Komisyonunda ve gerekse 2012 mali yılı bütçeleri
sunuş konuşmasında Sayın Bakanın kırk iki
sayfalık bir konuşma metni var. Bu kırk iki sayfalık
konuşma metnine baktığınız zaman burada DOKAP sözcüğü de 3 kez geçmektedir.
Ve yine, 2000
yılında tamamlanan DOKAP Ana Planında yatırım
gereksinimleri ve tahsisler için aşamalı olarak toplam 17 milyon 772
bin dolar önerilirken, Kalkınma Bakanlığının 2012
yılı bütçe teklifinde ise 4 milyon 108 bin Türk lirası
önerilmektedir. Yani bunun anlamı, demek ki AKP Hükûmeti bölgenin
kalkınmasına önemli katkılar sağlayacak olan Doğu
Karadeniz Kalkınma Planını askıya almış ve DOKAP
tozlu raflarda beklemeye devam edecektir.
Sayın milletvekilleri, denizimizin adı
Karadeniz ama Karadenizde yaşayan, vatanını seven, millî
birlik ve beraberliğine bağlı güzel insanların bahtı
kara olmasın çünkü bölgede işsizlik her geçen gün artmakta, ticaret
durma noktasında, icralık olan esnaflar iş yerlerini siftah
etmeden açıp kapatmakta, memur, işçi, emekli borç batağında,
tarım ve hayvancılık can çekişmekte, üretici ürününün
değerini alamamaktadır.
Bu nedenle, bölgenin iktidardan beklediği ve hak
ettiği payı alması dileğiyle, yüce heyetinize
saygılarımı ve sevgilerimi sunarım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Canalioğlu.
İstanbul Milletvekili Sayın Aykut Erdoğdu.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı ile Rekabet Kurumu
Başkanlığının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Rekabet Kurumunun görevi, mal ve hizmet
piyasalarında rekabeti engelleyici, bozucu,
kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamalar ile piyasaya
hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye
kullanmalarını engellemektir. Özü itibarıyla Rekabet Kurumu,
güçlü ve egemenlerin yani büyük sermaye sahiplerinin kendi aralarında
anlaşarak zayıfı ezmelerini ve sömürmelerini engellemekle
sorumlu kurumdur. Rekabeti koruma kurumları dünyanın her
tarafında vardır ve son derece önemli kurumlardır.
Peki, bu ezme ve sömürme nasıl olur? Bu sömürünün
basit bir ekonomik mantığı vardır. Bu durum ekonomi
literatüründe azalan maliyetler kuralı ile açıklanır yani
piyasa deyimiyle sürümden kazanma. Şirketler tekelleştikçe ortalama
maliyetler düşer ve piyasaya yeni şirketlerin girmesi engellenir.
Piyasada tekel olunduktan sonra fiyatlar çok artırılarak fahiş
kârlar elde edilir yani tekel sahibi halkı sömürür.
Normal bir ekonomik düzen içerisinde, ki bu düzen liberal
veya sosyal demokrat ekonomik düzen olabilir, azalan maliyetler kuralı
faydalı bir şeydir çünkü maliyetlerin azalması fiyatların
düşmesine, bu da
tüketicilerin aynı parayla daha fazla tüketmesine imkân tanır. Ancak
bu fiyat düşüşünün rekabet ortamı içerisinde tüketiciye
yansıtılması gerekir.
Bugünün ekonomik anlayışı ne liberal ne de
muhafazakâr bir ekonomi anlayışıdır. Bugün Türkiyedeki
ekonomik düzenin tam adı din soslu vahşi kapitalizmdir yani
güçlünün zayıfı, zenginin fakiri, polisin öğrenciyi,
savcının gazeteciyi, Deniz Fenerinin dindarı ezdiği ve bu
sömürünün inançlarımız kullanılarak gizlendiği vahşi
kapitalizm. (CHP sıralarından alkışlar) Bu vahşi
kapitalizm öyle bir uyuşturucudur ki katı olan her şeyi
buharlaştırır, kutsal olanı her şeyi
dünyevileştirir, mücahitleri müteahhit yapar. Ve her gün, geçmişin
mücahitleri Irakta, İranda, Mısırda, Fasta, Tunusta,
Cezayirde, zavallı insanların tek varlıkları olan petrol ve
doğal gazı sömürmek için emperyalizm ve siyonizmle iş
birliği yapar. Bu vahşi kapitalizm öyle acımasızdır
ki, en güvendiklerinizi sermayenin kölesi, siyonizmin iş birlikçisi yapar.
Ve bu iş birlikçiler lüks evlerinde, pahalı arabalarında,
beş yıldızlı otellerin balo salonlarında
aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yerler ve
içerler. (CHP sıralarından alkışlar) Ve Irakta bir
zavallı kadın, çocuklarının gözü önünde Amerikalı askerlerin
tecavüzüne uğrar. Kundaktaki bebelerin yüreği
Sonra, bunları yapanlar meydanlarda Allahın
emrini bilen Müslümanlar olurlar; haşa, biz de cami yıkan
Kemalistler. Ezilen halklar için
direnen, namuslu, onurlu Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti köklerinden
gelen bizler, Çanakkalede, Hicazda, Yemende, Süveyşte kefensiz
yatanların torunları olan bizler, cami yıkan darbeciler oluruz;
siz de dindar kardeşler. (CHP sıralarından
alkışlar)
Siz seçim
meydanlarında üç beş oy için iftiralar atarak bizi dinimize
düşman gösterdiğinizde bizim yüreğimize kaç kere hançer
soktuğunuzun farkında mısınız? Siz seçim
meydanlarında insanları kafataslarına, soylarına
soplarına göre ayırırken bir insanlık suçu
işlediğinizin farkında mısınız? (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Aykut, ayrımcılık
yapmayın! Ayrımcılık yapmayın!
Ayrımcılık yapmayın!
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) İşte feryat bu acıdandır ve bu
feryat size kendinizi görmeniz için bir ayna tutmaktır.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Toplumu böyle siz, biz diye bölmeyin!
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Bu feryat, Suriyede yaşanan ve yaşanacak
olaylardandır.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Bu, siyasi sorumluluğa
yakışmıyor.
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) Suriyede kardeş kavgası kan
ırmaklarına dönüşür. Gözlerinizi kapatmayın.
Emperyalistlerin yarattığı cehennemde, hemen yanı
başımızda, bin yıldır beraber yaşadığımız
kardeşlerimiz kan gölünde boğuluyor. Irakta Ebu Garip Hapishanesinde
emperyalistler Iraklı kardeşlerimizin ırzına geçerken,
iktidarın temsilcileri Washingtonda Bizi deliğe süpürmeyin. diye
yalvarıyordu. Bütün bunlardan sonra siz seçim meydanlarında dindar
kardeşlerimiz oluyorsunuz, bizi de cami yıkan darbeciler olarak
sunuyorsunuz. Bu nasıl haksızlıktır, bu nasıl
vicdandır? İşte bu, dini siyasete bulaştırmanın
en haksız yoludur. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, işte Rekabet Kurumu, bütün bu kötülüklerin anası
olan vahşi kapitalizmin bu sömürü düzenini engellemekle sorumlu kurumdur.
Devri iktidarınızda yabancıların eline geçmiş
bankaların dağıttığı kredi kartlarıyla
köylüyü, işçiyi, emekçiyi, öğrenciyi ezmesini, sömürmesini
engellemekle görevli kurumdur. Siz, dokuz yıldır, bu bankaların
enflasyonun çok üzerinde faiz oranlarıyla, yani tefeci faiziyle
halkımızı ezmesine sessiz kaldıktan sonra bankalar
hakkında kerhen bir inceleme başlattınız. Öyle korkak, öyle
ürkek bir inceleme başlattınız ki daha incelemeye
başlamadan Rekabet Kurumu Başkanı Soruşturma, ceza
verilecek anlamına gelmemektedir. şeklinde açıklama yaptı.
BDDK Başkanı ise kendilerinin bankacılık sektörüne
ilişkin böyle bir gözlemi bulunmadığını belirtti daha
incelemenin başında. Peki, siz niye bu kadar vahşi sermayeden
korkuyorsunuz? Siz ki Türk ordusunun
yarısını hapse attınız, siz ki yargıyı
tarumar ettiniz.
Siz ki
Allahtan başka kimseden korkmadığını söyleyenler,
tekelci sermayeden neden bu kadar korkuyorsunuz? Bunun iki sebebi var:
Birincisi, siz artık yeni sermaye sahiplerisiniz. İkinci olarak,
yarattığınız sahte cenneti sıcak parayla, yani
emperyalizmin kan emici sermayesiyle finanse ediyorsunuz. Seksen
yıllık cumhuriyet tarihinde verilenden daha fazla cari açık
verdiniz. Siz iktidara gelene kadar cumhuriyet tarihi boyunca, 1923-2002
yılları arasında toplam cari açığımız 57
milyar dolardı. Siz iktidara geldikten sonra yani 2003-2011
yılları arasında yani sekiz yıl içerisinde, cumhuriyet
tarihinde verilen cari açığın yaklaşık 5 katı
yani 280 milyar dolar cari açık verdiniz.
Peki,
ne demek bu cari açık? Neden ülke ekonomisi için çok tehlikeli? Cari
açık, en basit anlamıyla bir ülkenin gelirinin üzerinde
harcaması ve başka ülkelerin tasarruflarını tüketmesidir,
kendisi üreteceğine ithal etmesidir, kendi üreticisine
kazandıracağına başka ülkelerin üreticisine
kazandırmasıdır, kendi ülkesinde iş yaratacağına
başka ülkelerde iş yaratmasıdır, kendi fabrikalarına
kilit vurup başka ülkelerin fabrikalarını
çalıştırmasıdır ve hovardaca yapılan bu
harcamaların sıcak parayla veya kamu varlıklarının
satılmasıyla finanse edilmesidir.
Siz
bu cari açığı kapatmak ve sahte bir cennet yaratmak için seksen
yıllık cumhuriyet tarihinde yapılmış kamu
varlıklarını sekiz yılda sattınız. Bu yetmedi,
İşsizlik Sigortası Fonundan 10 milyar lira aldınız.
Deprem vergilerini buharlaştırdınız. Bunların
toplamı yaklaşık 100 milyar dolar eder. Bir 100 milyar dolar da
ek borç yaptınız, 200 milyar dolar.
Bunun
karşılığında ne yaptınız? Cumhuriyetin
yokluk yıllarında kazma kürekle yapılan yolların
yanına bir şerit daha koydunuz, oldu duble yol. Hızlı tren
diye yutturduğunuz projede yüzlerce yurttaşımız can verdi.
Toplu konut projeleri adı altında büyükşehirlerin en
değerli yerlerindeki arsaları hasılat paylaşımı
adı altında yandaşlarınıza peşkeş çektiniz.
Türk çiftçilerini Cargille, Hijaziye ezdirdiniz. Tekel, Telekom, Eti Maden, SEKA
yok fiyatına satıldı. Fakir ailelere kömür
dağıtılırken yapılan yolsuzlukları yasa
çıkararak akladınız.
Peki,
sonucunda ne oldu? Çalık zengin oldu, Çelikler zengin oldu, Kiler zengin
oldu, Albayrak zengin oldu. İşte bu şirketlerin sahiplerine
sorarsanız Mülk Allahındır. derler ama tapularda kendi
adlarını yazarlar.
Peki,
Rekabet Kurumu, enerji devi hâline gelen Çalıka, gıda devi hâline
gelen Ülkere bir kör kuruş ceza kesti mi? Benim bildiğim kesmedi.
(CHP sıralarından alkışlar)
Rekabet
Kurumunun üyeleriyle ilgili Sayın Aydın Ayaydının
özellikle danışmanlık ve hukuk firmaları üzerinden çok
ciddi iddiaları oldu, buna herhangi bir cevap verilmedi. Ben Sayın
Bakandan bu iddialara da cevap vermesini istiyorum ama süre az
kaldığı için girmeyeceğim.
Değerli
milletvekilleri, işte bütün bu şirketlere karşı olan
Rekabet Kurumu bütün bu şirketlere karga gibi davrandı ama kendi
personeline şahin gibi davrandı. Piyasada rekabeti koruyamayan,
telekomünikasyonda, enerjide, bankacılıkta kartelleşmeye göz
yuman, halkımızın sömürülmesine sesini çıkarmayan bu Kurum
kendi personelini perişan etti. Uzmanları arasında rekabet yaratarak ehliyet
sahiplerine görev ve yetki vereceğine kendi yandaşları lehine
haksız rekabet yaptı.
İşte bu
tespit ve düşüncelerle, AKPnin hazırladığı bu
bütçeyle birlikte cari açığı patlatan Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı ile kartelleşmeye ve tröstleşmeye yol açan
Rekabet Kurumuna aktarılan her kuruşa karşı
çıkacağımızı bildirir, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdoğdu.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkanım, 69a göre, grubumuza
sataşma var, söz hakkı istiyorum efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkanım
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Hükûmet cevap versin.
BAŞKAN
Buyurun.
Siz de başka
bir sataşmaya mahal vermeyin.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Yok efendim.
BAŞKAN
Süreniz üç dakika.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdunun, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kelimelerin arkasına sığındığınızda,
kelimelerle bir sahne kurduğunuzda ve kelimelerin arkasına
sığınıp hakikate ateş ettiğinizde hakikat
değerini kaybetmez. Bu hakikatin belirleyicisi bu aziz millettir ve bunlar
seçim meydanlarında defalarca konuşulmuş, defalarca gündeme
getirilmiştir ve aziz millet buna cevabını vermiştir. O
yüzden Sayın Erdoğduyu milletime havale ediyorum.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, şimdi, Sayın
Grup Başkan Vekili 69uncu maddeye göre sataşmadan dolayı söz
istedi.
Ben
konuşmayı dikkatle izledim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
herhangi bir sataşma görmedim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Grup Başkanımız için
kullandığı ifade eş başkan ifadesidir, cevap verme
gereği duymadım efendim.
BAŞKAN Bir
saniye
Bir saniye
Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ortada bir hükûmet eleştirisi
vardır. Hükûmet eleştirisi bütçe görüşmelerinin en doğal
sonucudur. Buna cevap verecek olanlar, eğer Hükûmete yönelik bir
sataşma var ise, sayın bakanlardır efendim. Yani doğru bir
usul değil, bunu dikkatinize sunuyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sağ olun.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
A) SAĞLIK
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık
Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Türkiye Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
C) HUDUT VE
SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) KALKINMA
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Kalkınma
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) DEVLET PLANLAMA
TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) TÜRKİYE
İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) GAP BÖLGE
KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) DOĞU
ANADOLU PROJESİ BÖ LGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
I) KONYA OVASI
PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) DOĞU
KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
K) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük Müsteşarlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) REKABET KURUMU (Devam)
1.- Rekabet
Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Rekabet Kurumu
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın İdris
Baluken.
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sağlık Bakanlığının 2012 bütçesiyle ilgili grup
görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sağlığın herkes için doğuştan gelen bir insan
hakkı olduğu ve bu hakkın insanlar arasında hiçbir
ayrım yapmadan devlet tarafından kamusal güvence altına alınmak
zorunda olan bir alan olduğu genel geçerli evrensel bir kuraldır.
Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2nci maddesinde Türkiye
Cumhuriyetinin bir sosyal devlet olduğu açık bir şekilde
belirtilmektedir. 56ncı maddesinde de herkesin sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğu net bir şekilde
Anayasada belirtilmektedir ancak özellikle AKP döneminde, 2003
yılından beri devreye sokulan Sağlıkta Dönüşüm
Projesinin gerek Anayasanın bu sosyal devlet ilkesine gerekse insani
yaşamın gelişmişlik düzeyine aykırı olan
bazı çelişkilerini sizlerle birlikte paylaşmak istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
devreye konan bu Sağlıkta Dönüşüm Programıyla ilgili
koruyucu sağlık hizmetlerinin ötelendiği, eğitim ve
bilimsel araştırmaların önemsizleştirildiği, bunun
yerine tüketimi önceleyen, tıbbi tetkik ve ilaç tüketiminde belirgin
artışlara yol açan uygulamaları hep birlikte gördük. Özellikle,
AKPnin iktidara geldiği günden bugüne kadar kararlılıkla
yürüttüğü bu Sağlıkta Dönüşüm Projesinin artık
toplumun aleyhine, sermayenin lehine işleyen bir süreç olarak
şekillendiği günümüzde açık bir şekilde ortaya
çıkmaktadır.
Burada 2012 yılı bütçesiyle
ilgili birkaç veri sunmak istiyorum. Bu veriler bile 2012 yılında
hangi uygulamalarla karşılaşacağımız
hakkında bize bir ipucu verir diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, 2011
yılında Sağlık Bakanlığının bütçesi 17
milyar 241 milyon TL iken 2012 yılında yüzde 16,7 gerileyerek 14
milyar 358 milyon TL seviyesine inmiştir. Sağlık
Bakanlığı bütçesindeki bu azalış, 2012 yılındaki
sağlık harcamalarının büyük bölümünün vatandaş
tarafından, halkımız tarafından
karşılanacağının âdeta bir ispatı
niteliğindedir.
Yine, 2012
bütçesinde gördüğümüz gibi özellikle mal ve hizmet alımı
noktasında neredeyse yüzde 50lere varan bir bütçe planlamasını
görüyoruz. Bu, mal ve hizmet alımının büyük bir bölümünün özel
sektörden olacağını göz önünde bulundurursak bu bütçe
aktarımının büyük bir bölümünün özel sermayeye bir transfer
anlamı taşıdığı gerçeğiyle karşı
karşıya kalacağız.
Değerli
milletvekilleri, zaman zaman bu platformlarda paylaşma imkânımız
oldu, burada Sağlıkta Dönüşüm Projesinin uygulamalarıyla
ilgili birkaç paylaşımı tekrar sizlere aktarmak istiyoruz.
Sağlıkta Dönüşüm Projesi Genel Sağlık Sigortasıyla
devreye sokulmuştu. Genel Sağlık Sigortasının özü
Paran kadar sağlık. anlayışını getiren ve prim
ödeme sistemine dayanan bir anlayışı esas almaktaydı.
Aslında, AKP Hükûmeti iktidara geldiği dönemde Herkese ücretsiz
sağlık hizmeti. gibi birtakım vaatleri öncelemiş ancak
daha sonraki uygulamalarda Paran kadar sağlık.
anlayışını sağlık politikasının temel
eksenine sokmuştu. Şimdi, gelmiş olduğumuz aşamada Genel
Sağlık Sigortasının acı reçetesinin halkın önüne
getirileceği bir süreci hep beraber göreceğiz. 2012
yılının Ocak ayından itibaren yeşil
kartlıların -ki bu sayı
9,5 milyonluk bir halk kitlesini temsil ediyor- gelir testine tabi tutulmak
suretiyle sağlık hizmetlerinden yararlanması için prim ödeme
sistemine tabi tutulacağı gerçeği önümüze gelecek. Buna göre,
2012 Ocak ayından itibaren asgari ücretin üçte 1inden daha az gelir
beyanı olan yeşil kartlıların, yani 279 TLden az bir gelir
beyanı olan yeşil kartlıların primleri devlet
tarafından karşılanacak ancak 279un üzerinde gelir beyanı
olan vatandaşların sağlık hizmetlerinden yararlanması
için de ödedikleri prim miktarları baz alınacaktı.
Şimdi, biz
buradan bazı eleştiriler getirirken aslında biraz
yapıcı olmaya ve biraz halkımızın
sıkıntılarını giderme noktasında ön
açıcı olmaya çalışıyoruz. Buradan Sayın
Bakanımızdan biz bu şekilde bir çağrıyı
önemsiyoruz. Aslında, biz, sağlık politikasının, genel
olarak sağlık hizmetinin bütün vatandaşlara, bütün halka
ulaşılabilir, nitelikli, eşit ve ücretsiz bir şekilde
verilmesini temel ilke olarak alıyoruz ama biliyoruz ki Sağlık
Bakanlığı, bu bahsetmiş olduğumuz ilkeler çerçevesinde
bir pratiği 2012de ortaya koymayacaktır. Bu nedenle en azından
bu yeşil kartlıların gelir tespitiyle ilgili düzenlemeler
yapılırken ülkedeki hiç olmazsa yoksulluk sınırı ve
açlık sınırının baz alınması
gerektiğini düşünüyoruz. Bütün sivil toplum örgütleri, sendikalar ve
kamu kurumları tarafından yapılan araştırmalarda,
Türkiyedeki yoksulluk sınırı 1.650 TL, Türkiyedeki açlık
sınırı da 1.231 TL civarında belirtilmektedir.
Dolayısıyla, eğer yeşil kartla ilgili bir düzenleme
yapıyorsanız hiç olmazsa bu yoksulluk veya açlık sınırı
yani 1.231 TLnin altında gelir beyanı olan vatandaşların
bütün sağlık hizmetlerinin sorumluluğunun devlet tarafından
alınmasını öncelemeniz gerekiyor diye düşünüyoruz.
Şimdi, biz,
bu çağrılarımızın çok dikkate
alınmadığını biliyoruz çünkü bizler buraya
araştırma önergeleri getirdiğimizde sizler sayısal
çoğunluğunuza güvenerek bu bahsetmiş olduğumuz
araştırma önergelerini hiçbir şekilde dikkate almıyorsunuz,
Meclisin belirli konularda muhalefetin sesini bir şekilde dikkate
almasının önündeki süreçleri işletmiyorsunuz. Bu nedenle,
dikkate alacağınız, yeşil kartla ilgili birkaç veriyi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın, sizin en fazla dikkate
aldığınız şey, genellikle seçim meydanları, seçim
sonuçları ve seçmen sayılarıdır. Bu yeşil kart
kıyasını ben de seçmen sayısı üzerinden vereyim:
Bakınız, 2010daki seçmen sayısına göre, Bitliste seçmen
sayısı 173.856, yeşil kartlı sayısı 168.586;
Vanda seçmen sayısı 530.750, yeşil kartlı sayısı
515.609; Bingölde seçmen sayısı 153.935, yeşil kartlı
sayısı 128.560; Diyarbakırda seçmen sayısı 849 bin,
yeşil kartlı sayısı 573 bin ve bu yeşil
kartlıların pek çoğunun seçmen olarak size oy verdiği gibi
bir gerçeklik var karşımızda. Aslında biz sizi siyaseten de
rahatlatan birtakım süreçlerin ipuçlarını veriyoruz yani sizler
bu yeşil kartlıları, size oy vermiş bir çoğunluğu
oluşturan bu yeşil kartlıları dikkate alarak, baz
aldığımız açlık sınırını ya da
yoksulluk sınırını devreye sokarsanız, o çok
önemsediğiniz, her şeyin üstünde tuttuğunuz seçim
açısından da önemli birtakım avantajları
yakalamış olacaksınız. Böylesi bir uygulama, ülkenin her
tarafında bu yeşil kart gelir testiyle ilgili kaygılı
bekleyişi bir oranda rahatlatacaktır.
Değerli milletvekilleri, Sağlıkta
Dönüşüm Projesinin ikinci ayağını, bildiğimiz gibi,
aile hekimliği oluşturmaktadır. Burada aile hekimliğinin
sonuçlarını araştırmayı isteyen önergelerle gelip
birtakım bilgilendirmeler yapmıştık ama dediğim gibi,
bu araştırma önergelerini sayısal çoğunluğunuzla,
maalesef, devreye sokmamıştınız. Aile hekimliğiyle ilgili,
genel olarak, aile sağlık merkezlerinin ticarethane
mantığıyla
çalıştırıldığını, aile hekiminin su ve
elektrik faturalarından tutalım da personel maaşlarına kadar
ticari birtakım harcamaları karşılayacak şekilde bir
yoğunlaşma içerisine girdiğini daha önce burada
belirtmiştik, bunları detaylandırmayacağım. Ancak
burada Sayın Bakanımızın özellikle aile sağlık
merkezlerinin sınıflandırılmasıyla ilgili birkaç
soruya cevap vermesini istiyoruz.
Bildiğimiz gibi, aile sağlık merkezleri
tıbbi donanımları, çalıştırdıkları
personel sayısı ve fiziki koşullarına göre A, B, C, D
olarak sınıflandırılıyor. Burada, A
sınıfı en kaliteli hizmeti, D sınıfı ise en düşük
seviyedeki hizmeti gösteriyor. Burada, A ve D grubunda yer alan,
çalışan aile hekimlerinin maaşı bile birbirinden
farklılık gösteriyor. Yani A sınıfında
çalışan bir aile hekimi, D sınıfında çalışan
bir aile hekiminden daha fazla ücret alıyor.
Şimdi, Sayın Bakanımıza sormak
istediğimiz şudur: Bu sınıflandırma ile aslında
siz vatandaşı ve sağlık emekçilerini
sınıflandırmış olmuyor musunuz? Sağlık
hizmetlerinde bir sınıf ayrımı olur mu? Siz
sağlık politikalarını genel olarak tarif ederken eşit
olarak her vatandaşa sağlık hizmeti götürülmesinin
altını defalarca çizdiniz. Dolayısıyla, bu bahsetmiş
olduğumuz sınıf ayrımı bu eşitlik ilkesine ne
kadar uyuyor? Veya soruyu şöyle alalım: Kırsal bölgelerde veya
yoksul kesimlerde A sınıfı aile sağlık merkezi yüzdesi
ne kadardır? Bütün bunların cevaplandırılmasını
biz son derece önemsiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, zamanımız dar olduğu için ana
başlıklar hâlinde değinerek geçeceğim.
AKP tarafından
Sağlıkta Dönüşüm Projesinin bir ayağı olarak
-biliyorsunuz- Tam Gün Yasası getirildi. Özellikle hekimlerin,
öğretim görevlilerinin, sağlık
çalışanlarının büyük bir beklenti içerisinde beklediği
Tam Gün Yasası tam bir hayal kırıklığı
yarattı. Performansa dayalı bir çalışma ücretlendirmesini
esas alarak sağlığı meta, hastayı da müşteri
olarak gören bir zihniyeti devreye soktu. Bu Yasa ile hastalara yapılan
gereksiz tıbbi müdahaleler ve girişimsel işlemlerin
sayısında çok önemli oranda artışlar meydana geldi.
Yine, performans
puanı kazanma kaygısıyla hekimlerin bu fazla müdahale ve
girişimsel işlemleri birtakım kronik yorgunluklar ve dikkat
dağınıklıkları ve bununla birlikte de malpraktisleri
beraberinde getirdi.
Biz burada temel olarak
Tam Gün Yasasının şu şekilde olması gerektiğini
hep söyledik: Yani burada hekime, öğretim görevlisine veya
sağlık çalışanına, muayenehane açmaya muhtaç
etmeyecek, başka bir işte çalışmaya muhtaç etmeyecek bir
şekilde, bilgi üretebilecek, eğitim ve araştırma
çalışmalarına devam edebilecek onurlu bir yaşamı idame
ettirebilecek ve emekliliğe yansıtacak net bir gelirin
sağlanmasını öncelemenizi söylemiştik, belirtmiştik ve
bu çağrıları yapmıştık.
Değerli
milletvekilleri, Sağlıkta Dönüşüm Projesinin final
aşamasını da en son 2
Kasım 2011 tarihinde gece yarısı operasyonlarıyla
Meclisten, halktan, sivil toplum örgütlerinden, siyasi partilerden saklayarak
geçirdikleri kamu hastane birlikleri olarak bilinen kararnameyle devreyle
soktular. Bu kararname ile hedeflenen bu kamu hastanelerinin önce
özerkleştirilmesi, sonra da özelleştirilmesi sürecinin hızla
bitirilmesidir. Burada genel olarak bir ildeki kamu hastane birliğinin başına holding
anlayışıyla bakan bir genel sekreter, bununla beraber
çalışan bir yönetim kuruluyla beraber şekillenen bir
birliği görüyoruz. Bu yönetim kurulunda sağlığın
siyasete açılmasının bir göstergesi olarak il genel meclisinden
üyeler var, sağlığın piyasaya açılmasının
göstergesi olarak ticaret ve sanayi odasından üyeler var ancak sağlığın
direkt muhatabı olan tabip odalarından veya iş kolu
sendikalarından herhangi bir üyenin bu yönetim mekanizmalarında yer
almadığını görüyoruz. Bu genel sekreter ve yönetimin sağlıkla
ilgili başarısının temel çıtası ise
işletmenin kâr edip etmemesi üzerine konmuş. Dolayısıyla
kendi performansının da işletmenin kârı üzerinden konulan
bu genel sekreterin, sağlık çalışanlarına, hekimlere
bakış açısının da kâr üzerinden, ekonomik getiri
üzerinden olacağı aşikârdır. Biz oysaki sağlık
hizmetlerinin genel olarak niteliğinin ekonomik ölçütlerle
değerlendirilemeyecek kadar insani yönünün ön plana
çıkarılması gerektiğini sürekli söylüyoruz.
Bakınız, bu kamu hastane
birliklerine sağlık çalışanlarının iş
güvencelerinin ve sözleşmelerinin feshi dâhil sağlık
çalışanlarının içinde bulundukları kliniğin
demirbaşlarıyla birlikte satılmasına kadar çok geniş
bir yelpazede yetkilendirildiğini görüyoruz. Biz, sağlık
çalışanlarının bir sabah uyandıklarında kendi
çalışmış oldukları kliniklerde demirbaşlarla
birlikte yandaş bir sermaye sahibine satılacağı süreçlerin
önümüze geleceğini biliyoruz. Gerçi bu uygulamaları bu yasadan önce
de yaptınız. Bunun en somut örneğini Diyarbakırda
yaptınız. Bir vekil arkadaşımız burada
Diyarbakırla ilgili süreci anlattığı için ben de size
Diyarbakırla ilgili süreci biraz detaylandırayım.
Diyarbakır
Göğüs Hastanesini hastane başhekiminin ve hastane yönetiminin hiçbir
haberi olmadan, bir sabah, Sağlık Bakanlığıyla ilgili
istatistiki bilgileri girerken kapatılacak şekilde bir süreci
işlettiniz. Diyarbakır Göğüs Hastanesini kapatırken
bölgedeki 5 milyon insana göğüs hastalıkları alanında
hizmet veren tek göğüs hastanesini kapattınız. Bu bölgedeki
tüberküloz hastalarına hizmet veren tek göğüs hastanesini
kapattınız. Şu anda bölgedeki tüm tüberküloz hastaları pimi
çekilmiş bombalar gibi tedavisiz olarak,
bulaştırıcılığı kırılmadan, sokakta, trende,
metroda, otobüste halkın arasında hem kendi
sağlıklarını hem de halk sağlığını
tehdit edecek şekilde dolaşıyorlar.
Bakınız,
Diyarbakırda yarattığınız bilançoyu ben size
söyleyeyim. Diyarbakırda son beş yılda
350 yataklı eski Çocuk Hastanesini kapattınız, 141 yataklı
Göğüs Hastanesini kapattınız, 120 yataklı eski Kadın
Doğum Hastanesini kapattınız, 625 yataklı Devlet
Hastanesini 300 yatağa düşürecek şekilde bir işleyişi
esas aldınız. Toplamda 936 olarak yatak sayısını
azalttınız. Buna karşılık, 537 yataklı
Eğitim ve Araştırma Hastanesini ve 320 yataklı Kadın
Çocuk Hastanesini yani toplamda 857 yataklı hastaneleri devreye soktunuz.
Sadece
Diyarbakırda 100ün üzerinde bir yatak kaybı var. Peki, bu yatak
kaybının sebebi ne? Kamusal alandaki yatak kaybının sebebi
özel sektöre alan yaratmak. Diyarbakırdaki özel hastanelerin AKPyle olan
ilişkilerini biraz irdelerseniz, bizim söylemek istediğimiz bu
tablonun ne anlama geldiğini çok iyi göreceksiniz.
Bakınız, bunu
sadece Diyarbakırda yapmadınız. Kastamonuda,
Eskişehirde, İstanbulda, Ankarada, Türkiyenin her tarafında
sağlık çalışanları bir sabah uyandıklarında
hastanelerinin kapatıldığı gibi gerçekliklerle yüz yüze
geldiler.
Bakın, bu
Diyarbakır Göğüs Hastanesinin kapatılması sürecini biraz
detaylandırmak istiyorum. Bu kapatılma sürecine Diyarbakır AKP
İl Teşkilatı ve İl Başkanı dâhil olmak üzere
Diyarbakırdaki bütün siyasi partiler, bütün sivil toplum örgütleri, bütün
meslek örgütleri, bütün sendikalar karşı çıktılar.
Diyarbakır halkı, sadece bir hafta içerisinde Hastaneme dokunma.
diye 50 bin imza topladı. Siz, siyaseten, Diyarbakırda 85 bin oy
alan bir arkadaşımızın milletvekilliğini
düşürerek, o hakkı bir başkasına, hak etmeyen birisine
verecek şekilde gasbederken sağlık alanında da Diyarbakır
halkının topladığı 50 bin imzayı
tanımadığınızı bir şekilde ortaya koydunuz.
Dolayısıyla, burada bu resmin iyi görülmesi gerekiyor.
Peki bunu niye
yaptınız? Bunu, üç yıldır hizmete
açamadığınız Diyarbakır Eğitim ve
Araştırma Hastanesini, Diyarbakır Göğüs Hastanesinin
personel ve tıbbi, teknik donanımı üzerinden, bu rezerv
üzerinden açmak üzere yaptınız.
Bakınız,
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesiyle ilgili
bahsetti. Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesini
açarken Türkiye tarihinde rekorlara imza attınız. Yolu olmayan bir
hastaneyi hizmete açtınız. Eğitim ve Araştırma Hastanesi hasta yatırmaya
başladığında yolu, kantini, sosyal donatısı
olmayan bir hastane niteliğindeydi. Sadece hastasına su almak için
insanlar
Diyarbakır Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde hastalar yatırılıyorken -bunların hepsi raporludur, hem
sağlık müdürlüğünde hem Sağlık Bakanlığının
ilgili birimlerinde vardır- ilgili kliniklerde defibrilatör olmadan,
kardiyopulmoner resüsitasyon ilaçları olmadan hasta
yatırdınız ve siz Biz yeni hastane açtık. diye
ortalıkta böbürlenerek dolaşırken hastalar defibrilatörü
olmayan, gerekli ilaçları, acil ilaçları olmayan kliniklerde can
veriyorlardı.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Başka ülkede mi yaşıyorsunuz?
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Aynı ülkede yaşıyoruz, bununla ilgili bizim yazmış
olduğumuz raporları, meslek örgütlerinin yazmış olduğu
raporları Tedavi Hizmetlerinizden, Temel Sağlık Hizmetlerinizden
alabilirsiniz, Diyarbakır Sağlık Müdürlüğünden
alabilirsiniz.
Bakınız, bu yeni
araştırma hastanelerinin açılmasıyla ilgili sürekli ortaya
çıkarılan bir tablo var, bununla ilgili en son örnek Van Eğitim
ve Araştırma Hastanesinin durumu. Daha teslim alınanı bir
yıl olmayan Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi şu anda
hizmet veremiyor, sadece acil bölümünde küçük müdahaleleri içerecek
şekilde şu anda hizmet veriyor. Dolayısıyla, sizin
açmış olduğunuz yeni hastanelerin hangi doğal afete ne
kadar dayandığını da doğrusu çok merak ediyoruz.
Burada zamanımız
kısıtlı olduğu için hızlıca geçmek istiyoruz,
belki daha sonraki dönemde yeniden bahsedeceğiz. Ben genel olarak
şunu belirtmek istiyorum: Biz herkese eşit nitelikli,
ulaşılabilir, ücretsiz ve ana dilinde sağlık
eğitiminin kamusal bir görev olarak devlet tarafından yerine
getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sağlık
çalışanlarının tümünün toplu sözleşmeli, grevli
sendika hakkına sahip olması gerektiğini düşünüyoruz.
Sağlık
politikalarının ve bununla ilgili Sağlık
Bakanlığı uygulamalarının bu bahsetmiş
olduğumuz perspektiften son derece uzak olduğunu
düşündüğümüz için bu bütçeye ret oyu vereceğimizi belirtir,
hepinize saygılarımı sunarım.
Teşekkürler. (BDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Baluken.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan.
Buyurun Sayın Tan. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
Kalkınma Bakanlığıyla ilgili bir konuşma
yapacağım. Konuşmamı iki ana eksen üzerinde yapmaya
çalışacağım. Bunlardan birincisi GAP yani Güneydoğu
Anadolu Projesiyle ilgili, ikincisi ise topyekûn, Kalkınma
Bakanlığının bölgelerle ilgili planları ve
kalkınma politikasıyla ilgili konuşacağım.
Sevgili
arkadaşlar, isterseniz, belirttiğim gibi, GAPtan konuşmaya
başlayalım. Güneydoğu Anadolu Projesi, bu projeyi yıllarca
siyasette kendine bir ikbal vasıtası ve yolu olarak gören,
yıllarca Başbakanlık yapan Süleyman Demirelin ifadesiyle,
bölgenin makûs talihinin yenilmesi olarak ifade edilmiştir ve yine bu
ifadede şunlar söylenmiştir: Toplam yirmi iki baraj ve on dokuz
hidroelektrik santral 1 milyon 800 bin hektar alanı sulayacak yani
halkımızın anlayacağı dille, 18 milyon dönüm bir arazi
sulanacak ve bunun neticesinde meydana gelecek ekonomik neticeler sonucunda da
3 milyon 800 bin kişiye iş imkânı sağlanacak. Bu 3 milyon
800 bin kişiye iş sağlanmasıyla ilgili rakamlar devletin bu
son otuz beş-kırk yılda yüzlerce, binlerce sefer dile
getirdiği rakamdır ve eğer doğru ise gerçekten mükemmel ve
muhteşem bir rakamdır çünkü şu an GAP bölgesine giren illerin
mevcut nüfusları 7 milyon civarındadır. 3 milyon 800 bin kişinin,
ortalama 5 kişilik aile yapısı göz önüne
alındığında, bölgede en az 20 milyon bir nüfusu ekonomik
yönden rahatlatacağı, rahata kavuşturacağı
öngörülmektedir. Bu gerçekten muhteşem bir rakamdır çünkü 13 milyon
insanın tekrar ilave olarak, mevcut nüfusa ilaveten bölgede istihdamı manasına
gelmektedir. Peki, neler olmuştur? Hakikaten bu iş böyle midir, böyle
mi cereyan etmiştir, bölgenin makûs talihinin yıkılması
için mi bir proje ortaya konulmuştur? Geliniz, isterseniz rakamlarla ve
tarihî süreç içerisinde bunlara bir göz atalım.
Yine,
rakamların cambazı olarak adlandırılan eski Başbakan
sürekli rakam verirdi, sürekli, sürekli rakam ve biz daha üniversite
öğrencisiydik. Bir arkadaşımız da latife olsun diye derdi
ki: Yahu, bu rakamları bilen var mı, anlayan var mı? Söylüyor,
zaten gerçek mi, yalan mı, doğru mu, bunu tetkik etme ve tahlil etme
imkânı da yok. Ben sizi böyle rakamlara boğmayacağım, çok
net, elle tutulur, gözle görülür rakamlar vereceğim.
Birincisi: Bu
yapılan yatırımların ilk ana basamakta ekonomiye
katkısı olarak iki ana nokta var. Bunlardan birisi enerji üretimi
yani elektrik üretimi, ikincisi ise bu sulama kanalları
vasıtasıyla bölgede iki ürün hatta üç ürün alabilmenin yolunun
açılması yani ilk iki ana nokta bu. Ben otuz bir yıllık
inşaat mühendisiyim. Rakamları, yatırımları,
hidroelektrik santralleri, sulama kanallarını, içme
sularını, yolları, köprüleri çok iyi bildiğim
kanaatindeyim.
Sevgili
arkadaşlar, ne hikmetse, bu geçtiğimiz otuz beş -kırk
yıl müddetince ve son dokuz yıldır, AK PARTİ
İktidarı da dâhil olmak üzere bu enerji üreten kanalların,
enerji üreten baraj ve hidroelektrik santrallerin yaklaşık olarak
yüzde 84ü-85i tamamlanmıştır. Devlet bugüne kadar bu elektrik
üretimi yapacak işletmelere -dikkatinizi çekiyorum- 19 milyar dolar
yatırım yapmıştır, yine devletin kendi
rakamlarıyla 21 milyar doların üzerinde elektrik tahsilatında
bulunmuştur yani elektrik üretimi için yapılan
yatırımlardan fazlası tahsil edilmiştir.
Peki, sulama
kanalları hangi noktadadır? Sulama kanallarına
baktığımız vakit, maalesef, şu an tarlaya su verme
noktasında oran yüzde 15ler, yüzde 16lar noktasındadır. Tekrar
söylüyorum, burada rakamlara boğarak sizleri meşgul etmek
istemiyorum, vakıa budur.
Çıkıp söylenmektedir
Efendim, bu barajlar 2013te bütün sulama kanallarıyla bitecektir,
2014in sonunda bitecektir. Şunu soruyoruz: Bu dokuz yıl boyunca bu
kanallar niçin bitmemiştir, bitirilememiştir? Bir soru daha
soruyorum, çok net soru, böyle, rakamlara boğmadan yine. Su kaç
yıldır hazırdır? Halk tabiriyle, Atatürk Barajında,
Kralkızı Barajında, Dicle Barajında, bütün o bölgedeki
barajlarda, irili ufaklı barajlarda kaç yıldır su
hazırdır yani tutulmuştur ve kaç yıldır bu barajlardan
köylüye su verilememektedir, yüzde 85ine? Bana bunu söyleyin.
Şunu yaptık., Bu kadar
yatırım yaptık., Bu sene bitiriyoruz., Öbür sene bitiyor.,
Bizden önceki iktidarlar bu işi savsakladı. lütfen demeyin, lütfen.
Dokuz yıldır iktidar devam ediyor ve şu an bu sular kaç
yıldır bekliyor? Tarlalara gitmek için kaç yıldır bekliyor?
Bu mesleğin birinci
sınıfında, inşaat mühendisliğinde bize şu
öğretilir: Bu barajlar yapılırken, hatta belki baraja
başlamadan önce sulama kanallarının inşaatına
başlanır. Yıllardır bu su atıl bir vaziyette
durmaktadır ve maalesef, şu an, tekrar verdiğim rakamlar gibi
çok az bir kısmı henüz toprakla kavuşabilmiş
durumdadır.
Burada derin bir politikanın hâkim
olduğu kanaatindeyiz çünkü Kürt meselesinin yıllar içerisinde
asimilasyonla çözülebileceğini düşünen çevreler önce bu barajlarla
bölgedeki köyleri boşaltmış, diğer siyasi ve ekonomik
nedenler üst üste binince Kürtlerin yarıdan fazlası ülkenin
diğer bölgelerine göç etmek mecburiyetinde kalmış ve şu an
Kürtlerin yarıdan fazlası kendi anadillerini konuşamaz bir hâle
gelmiştir.
Derin bir akıl, uğursuz bir
akıl, derin ve uğursuz bir akıl, bu işi ne kadar
geciktirebilirsem geciktireyim, ne kadar bu süreç uzarsa uzasın
demiştir ve bölgeye şu anki 7 milyon nüfusa ilaveten 13 milyonluk bir
nüfusun daha gelmesini veya en azından bu nüfusun ülkenin diğer
illerine göç etmemesini, yirmi sene evvel, otuz sene evvel, on sene evvel
istememiştir. Bunun aksini iddia eden varsa gelsin, mühendis olarak, mimar
olarak, elektrik mühendisi olarak desin ki: Ben barajları yaptım, 19
milyar yatırdım, 21 milyar da elektrik aldım ama kanalları
hâlâ daha yüzde 15, yüzde 16 seviyesinde tuttum. On beş senedir su
tutulan barajlar var, tarlaya su gitmiyor. Niye gitmiyor gelsin bunu izah
etsin. Yine bu işlerin cambazı Başbakanın tabiriyle Va
mı bunun bi başka izah tazı? gelsin anlatsın.
Mevcut iktidar da
kendini bu politikalardan soyutlayamaz. Sevgili arkadaşlar, dokuz yıl
çok uzun bir süredir. Ben, ilgili bütün kurumlarla seçimden önce de seçimden
sonra milletvekili olarak da görüşüyorum, brifingler alıyorum,
yazılı bütün metinleri okuyorum ve bu metinlerden
çıkardığım netice, mevcut sulama kanallarının tam
anlamıyla bitebilmesi için 12 milyar dolarlık bir yatırıma
ihtiyaç var. Bölgedeki bütün sulama kanalları en az yüzde 50 indirimle,
kırımla gidiyor; 55le, 60la giden kanallar var. Mesela
Diyarbakırdaki sulama kanalları buna örnek olarak gösterilebilir,
yüzde 60 tenzilatta gitti bunlar, yaklaşık 1 trilyonluk kanal yatırımı.
Bu 12 milyarın gerçek karşılığı yani devletin
bütçesinden çıkacak karşılığı 5 milyardır ve
bu 5 milyar sadece Karadeniz Otoyoluna harcanan bir rakamdır, devlet için
bir rakam değildir. Yani eğer bütçe, imkânlar, para, kredi gerekçe
gösteriliyorsa bu gerekçelerin de hiçbirisi maalesef doğru değildir.
Gerçek rakam yani devletin cebinden çıkacak
Sulama kanallarıyla
ilgili söylüyorum, geri kalan kısmıyla ilgili söylüyorum, öbür baraj
ve yatırımları söylemiyorum, burada da bir ayrıntı
olsun çünkü polemik yapmak istemiyorum.
Sevgili
arkadaşlar, tüm bunları söyledikten sonra konuşmamın ikinci
kısmında, ikinci on dakikalık kısmında da
Kalkınma Bakanlığının genel felsefesi ve çerçevesiyle
ilgili konuşmak istiyorum.
Sayın
Bakanımız bölgeden, Maliye Bakanımız Sayın Mehmet
Şimşek bölgeden ve yine Tarım Bakanımız Sayın
Mehdi Eker bölgeden. Bunlar, bölge için bir fırsattır yani
yatırımların doğru düzgün yapılabilmesi için, bizim
birbirimize meramımızı doğru olarak anlatabilmemiz için
birer fırsattır ve bölgede, mesela, benim görüştüğüm
Karayolları Teşkilatı, Devlet Su İşleri
Teşkilatı ve benzeri birkaç teşkilat gerçekten ciddi
çalışmalar yapmaktadır. Olumlu bir bakış
açısına sahiptir. Biz olumlu şeylere olumlu, olumsuz
şeylere de olumsuz deme durumundayız. Körü körüne bir eleştiri
peşinde değiliz.
Bu doğrultuda
şunu soruyorum Sayın Bakanımıza: Topyekûn Karadeniz
Bölgesi, Doğu Anadolu, Konya Ovası Bölge Kalkınma İdaresi
ve GAP dâhil olmak üzere genel, Türkiye ile ilgili bir master kalkınma
projeniz var mıdır? Lütfen bunu açık ve seçik bir şekilde
izah ediniz.
Cazibe bölgeleri
yaratılmasıyla ilgili bir proje geldi geçen dönem, bence doğru
bir projeydi ama hemen arkasından İstanbula ikinci bir boğaz
projesi geldi. 13 milyon 222 bin nüfusu var İstanbulun 2010 31 Aralık
itibarıyla, adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre. Bunu 20
milyona çıkarırsanız nasıl olacak? Cazibe bölgeleri nerede?
Sizin bugün Türkiyenin, sanayisiyle, turizmiyle, ithalat ve ihracatıyla,
sınır ticaretiyle, eğitim ve sağlık
politikalarıyla belirlediğiniz cazibe merkezleri nerelerdir?
Yine
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile ilgili ciddi bir etüt var mıdır?
Soru soruyorum: Diyarbakırı nasıl bir şehir olarak
planlıyorsunuz? Mardini, Urfayı, Batmanı,
Şırnakı nasıl planlıyorsunuz? Bir turizm şehri olarak
mı? Sağlık şehri olarak mı? Sanayi şehri olarak
mı? Tarım veya hayvancılık şehri olarak mı? Eğitim
merkezi mi, sağlık merkezi mi, bunların biri, birkaçı veya
tamamı mı, hangisi? Bugün, bölgenin bütün illerinin bir Gaziantep
olması mümkün değil.
Hatta biz şunu söylüyoruz bazen,
şok tesir yapsın diye, diyoruz ki: Gelin, bizdeki bütün
fabrikaları sökün,
Diyarbakırda fabrika istemiyoruz. Peki, ne istiyorsunuz? Ben kendi
vatandaşımın asgari ücretle çalışmasını
istemiyorum. Çok şeyler istiyoruz, söyleyeceğim, çok dikkatli
konuşuyorum.
1) Turizm şehri olmasını
istiyoruz.
2) Tarım şehri
olmasını istiyoruz. 4,5 milyon dönüm sulanabilir arazimiz var, 4,5
milyon dönüm.
3) Hayvancılık şehri
olmasını istiyoruz.
4) Eğitim merkezi olmasını
istiyoruz.
5) Sağlık merkezi
olmasını istiyoruz.
6) Uluslararası bir
havaalanıyla bir ulaşım merkezi olmasını istiyoruz.
Bütün şehirlerin sanayi
şehri, bütün şehirlerin turizm şehri olmasının
imkânı yok. Eğer siz bugün Bodruma sanayi götürürseniz Bodrumu
öldürürsünüz, Antalyayı öldürürsünüz. Bu konuda, Kalkınma
Bakanlığının, bölgedeki iller, hatta kasabalarla ilgili,
doğru düzgün hazırlanmış, beş yıllık, on
yıllık, yirmi yıllık hedefler ortaya koyduğu etütler,
projeler var mıdır? Ben görmedim varsa. Diyarbakırın
kuzeyi, Çüngüş, Çermik, Ergani, Dicle, Eğil, Hani, Lice, Kulp,
Kocaköy, Hazro, Silvan ekonomik olarak ölmüştür. Mardinin
dağlık kesimleri, Midyat, Dargeçit, Ömerli, Mazıdağı,
Derik, Savur; Şırnakın İdil, Uludere,
Beytüşşebap ekonomik olarak ölmüştür. Buralara sanayi de yapamazsınız,
başka bir şey de yapamazsınız.
Fıstıkçılık, badem, üzüm, bununla ilgili, bütün dağlar
boş. Bugün, Siirtte bir tarihte yapılan
fıstıkçılık mükemmel neticeler vermiştir. Projeleriniz
nelerdir?
Diyarbakıra bir bölge
havalimanı yapılacaktı, maalesef yine siyasi gayelerle Urfaya
gitti. Bugün, Urfaya günde beş uçak iniyor, Diyarbakıra yirmi bir
uçak iniyor; inecek, imkânı yok, yurt dışı seferler
yapılacak, imkân yok. Yeni bir sivil havalimanı da devre
dışına çıkarıldı. Şu an, yeni bir terminal
binası yapılması kararı alındı. Havalimanı
yok. Bölgenin yine master planında Diyarbakırdan Mersine,
İskenderuna demir yolu hatlarınız nerede? Diyarbakır
Organize Bölgesinin doğal gazı yok, Diyarbakıra bu 3üncü
yıldır doğal gaz geldi. Yine organize bölgeden demir yolu
bağlantısı yok. Peki, nasıl ithalat olacak, nasıl
ihracat olacak?
Bugün en önemli yatırım
kaynaklarımızdan birisi mermercilik. Diyarbakır ciddi bir mermer
merkezi oldu ama Diyarbakırdan Mersine mermer blokları gidiyor,
Mersinden Çine gemilerle gidiyor ve Çin bizden daha ucuza o mermerleri
satıyor. Diyarbakır-Mersin arasının navlunu, Mersin-Çin
arasının navlunundan daha fazla. Bunlarla ilgili bir rakam var
mı? Somut şeyler söylüyorum, çok somut.
Ankara Büyükşehir Belediyesi 4
milyar dolar dış kredi kullanmış, 4 milyar dolar; toplam
kullandığı kredi, iç, dış borcu. Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesinin henüz 80 milyon dolar değil, 50 misli fark
var. Ankara Diyarbakırın 4 misli, kullandığı imkânlar
50 misli. Bunları söylüyor musunuz?
Sevgili arkadaşlar, dediğim
gibi bizim mevzumuz bağcıyı dövmek değil. 3 tane
bakanımızın, bir de Urfadan Sayın Faruk Çelikin Bakan
olması, 4 bakanın olması bir fırsattır. Gelin, bunları
beraber konuşalım, değerlendirelim. Bütün otobanlar bitti,
Urfa-Habur otobanı henüz başlamadı. Kavga, gürültü,
tartışma bir buçuk sene evvel projesi ihaleye
çıkarıldı -yani önce bir proje çizilecek, ondan sonra ihalesi
yapılacak- ve mevcut yola paralel bir etüt çıkarıldı, ipek
yola. Hemen yanında otoban standardında bir ipek yolu var yani
Urfa-Viranşehir-Kızıltepe-Nusaybin-Çizre
bağlantısını yapan, ona paralel bir etüt yapıldı.
Bugün yine görüşeceğim nasip olursa, saat beş buçukta,
Karayolları Genel Müdürüyle. Aynı yola paralel bir etüdün anlamı
ne, mantığı ne? Diyarbakıra
Sevgili
arkadaşlar, bir diğer konu da bölgedeki gümrük
kapılarıdır; Suriyeyle, Irakla ilgili. Başıma gelen
bir şeyi anlatayım size: Daha yeni, milletvekili seçiminden birkaç ay
evvel Iraka gittim. Giderken bir saatte hududu geçtim. Dönerken yirmi beş
saatte girebiliyorsunuz. Bakın, kamyonla, tırla değil. Burada
Şırnak milletvekillerimiz de var, Mardin milletvekillerimiz de var,
hepimiz bölgenin insanıyız. Yirmi iki tane polis bankosu var, bir
tanesi çalışıyor, tek bir tanesi. Bazen tırlar bir haftada
giriş çıkış yapamıyor. Orada, dönerken bu duruma
karşılık Türkiye tarafında köprünün başına kadar
geldim gece yarısı saat on ikide, dört saat köprünün
başında bekledim, dört saat, yürüyüp geçebilmek için, geçmene de izin
vermiyorlar, dört saat. Başıma geleni söylüyorum. Oradaki memurlara
dedim ki: Bunun muhatabı siz değilsiniz, biliyorum. Peki, niye böyle
yapıyorsunuz, yani kim bu entegrasyonu engelliyor? Ve şu an bizim
Irakla toplam dış ticaret hacmimiz 6 milyar dolar; hızla
artıyor, önümüzdeki beş yıl içerisinde 20 milyar dolara
çıkması öngörülüyor.
Sevgili
arkadaşlar, lütfen, hiç olmazsa bir sefer bu kapılara gidin ve
bunların durumunu görün. Aynı şekilde, Ermenistan
kapısıyla, Nahçıvan kapısıyla, Gürcistan
kapısıyla, Batum kapısıyla da ilgili eğer bu
düzenlemeler olmazsa Karadeniz Bölgesinin ve Doğu Anadolu Bölgesinin de
bir atılım sağlaması, ilerlemesi mümkün değil.
Son olarak,
Bingölle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Bingöl havaalanı üç
yıldır revize ediliyor, bitirilme tarihi, maalesef bir türlü
bitirilemiyor. Yine
AHMET ARSLAN
(Kars) Çalışmaya izin vermiyorlar da onun için.
ALTAN TAN
(Devamla) Havaalanının çalışmasıyla ilgili bir sorun
yok efendim, tek tek biliyorum.
AHMET ARSLAN
(Kars) Var, var.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Diğer karayolunda sorun oldu, yanlış
biliyorsunuz, karayolunda sorun oldu.
Sevgili
arkadaşlar, güvenliği sağlamak da devletin görevidir. Yani
devlet kendi hudutları dâhilinde Bu yol yapılamıyor, ben
güvenliğini sağlayamıyorum. diyorsa bu da bir acziyet ifadesidir.
AHMET ARSLAN
(Kars) Güvenliği sağlıyor, iş yavaşlıyor.
ALTAN TAN
(Devamla) - Gençte bir tabur var, tabur
Gençte bir tabur var.
Bu yolların
da bir an evvel bitmesi lazım.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tan.
Şanlıurfa
Milletvekili Sayın İbrahim Binici, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
bütçesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, AKP İktidarının seçim öncesi
çıkardığı Yetki Yasasına dayanarak yaptığı
otuz beş kanun hükmünde kararnamelerden biri olan 640 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle Gümrük ve Ticaret Bakanlığını
kurmuşlardır.
Bu kararnameyle,
ne hikmetse dış ticaret alanında olan ve tüm işlemleri
gümrüklerde yapılan ihracat ve ithalat müdürlükleri ile serbest bölgeler
bakanlığı dışında tutulmuş, sanayinin
alanında olan esnaf ve sanatkârlar kooperatiflerinin yanı sıra
iç ticaret tüketicisinin kurulması ve piyasa denetimleri de dâhil edilerek
garip bir bakanlık oluşturulmuştur.
Garabet bununla da
bitmemiş, AKP ustaları, 8 Haziran 2011 tarihli Bakanlığın
kuruluş kararnamesinden tam kırk gün sonra 17 Ağustos 2011
tarihli 649 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kuruluş
kararnamesinde değişiklik yapmıştır. Yapılan bu
değişiklikle Bakanlığa alınacak memur ve
sözleşmeli personel alımı, ÖSYM tarafından yürütülen
merkezî yerleştirme işlemlerinden çıkarılarak
Bakanlığın tasarrufuna bırakılmıştır.
Buna göre, Bakanlık, personel ihtiyacını ilan edecek, KPSS
sınavından 70 ve üzeri puan alanlar başvuru yapabilecek ve sözlü
sınav ile personel alınacaktır. Ayrıca,
değişiklik kararnamesiyle gümrüklerde çalışan 200
civarında başkontrolör, kontrolör ve stajyer kontrolörler bir gecede
müfettiş kadrolarına atanmışlardır.
Anlaşılan o ki AKP Hükûmeti Ben yaptım, oldu.
anlayışıyla icraatlarına ve yandaşlarına ulufe
dağıtmaya ustalık döneminde de hız kesmeden devam
edecektir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hatırlayanlarınız vardır, Sayın
Erdoğanın imzasıyla 4 Ekim 2006 tarihli Resmî Gazetede 2006/28
sayılı Başbakanlık Genelgesi
yayımlanmıştı. Kayıt Dışı
İstihdamla Mücadele (KADİM) Projesiyle ilgili bu Genelgede
Türkiyede kayıt dışı ekonominin gayrisafi millî
hasılanın yüzde 50sinden fazla olduğu tahminine yer
verilmişti. Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu bu
oranı yüzde 30, bazı uluslararası kuruluşlar ise yüzde 34
olarak hesaplamıştır. Kayıt dışı ekonomi,
dâhilî ticari faaliyetlerde vergi kaçırmanın yanı sıra,
gümrük ihlalleri ve kaçakçılık suçları için olağanüstü bir
zemin yaratmaktadır. Kaçakçılık, ekonomi ve toplumu büyük
zararlara uğratan, kayıt altında faaliyet gösterenlere, kimi
zaman da sağlığa ve çevreye büyük zararlar veren çok önemli
toplumsal ve ekonomik sorunlardır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, AKPnin iktidara geldiği 2002 yılında
Türkiyede toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 59.429dur. Adalet
Bakanlığı tarafından 17 Kasım 2011 tarihinde Plan ve
Bütçe Komisyonunda yapılan açıklamaya göre bu sayı 31 Ekim 2011
tarihi itibarıyla 127.074 kişiye ulaşmıştır.
AKPnin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye nüfusu 66
milyondan biraz fazladır. 2011 yılında ise nüfusumuz 74 milyonu
aşmış bulunmaktadır. AKP hükûmetleri döneminde nüfus
artışı yüzde 13 civarında gerçekleşirken, tutuklu ve
hükümlü toplamında artış ise yüzde 114 olmuştur. Buradan
çıkarılacak sonuçlardan birisi de AKP hükûmetleri döneminde suç
işleme oranlarında ciddi artışların olması ve suç
ekonomisinin katlanarak büyümesidir.
Değerli
vekiller, geçtiğimiz temmuz ayında İstanbul Serbest Muhasebeci
ve Mali Müşavirler Odasının Suç Ekonomisinin Türkiye Bilançosu
adlı araştırması basına yansıdı. Bu
araştırmaya göre suç ekonomisi asıl olarak doğrudan suçla
elde edilen kriminal sektör ve kaçakçılığa dayanan illegal
sektörden oluşuyor. İllegal sektörde kastedilen, yasalara
aykırı olarak yapılan üretim ve dağıtım
faaliyetlerinin bir bütünüdür. Emniyet kaynakları, uluslararası suç
trafiği ve dünya suç ortalamaları resmî istatistiklerine göre
yakalanan miktarın en az 5 katı, çoğunlukla da 10 katı
kaçakçılık olduğu kabul edilmektedir. Bunun anlamı,
kaçakçılığa konu olan maldan bir birim
yakalamışsanız, bu malın sekiz veya dokuz birimi piyasada
sizden gizli olarak çoktan el değiştirmiş demektir.
İstanbul
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odasının
araştırmasında, bu oran en düşük ortalama olarak kabul
edilenin 5 kat üzerinde yapılmıştır. Raporda, suç
ekonomisinin 2010 yılında on gözde kalemlerinden bazıları
yaklaşık ciroları şu şekilde veriliyor:
Uyuşturucu maddelerden 3 milyar 50 milyon, insan
kaçakçılığından 742 milyon 500 bin, kaçak sigaradan 652
milyon 500 bin, korsan kitap ve DVDden 451 milyon 605 bin, kaçak çaydan 205
milyon 740 bin.
Rapora göre,
uyuşturucu, insan ticareti, hırsızlık gibi klasik suç
kalemlerinin yanı sıra -buraya özellikle de dikkatinizi çekmek
istiyorum- yüksek oranlı özel tüketim vergisi ve gümrük vergileri yüzünden
cazip hâle gelen içki, sigara, çay gibi ürünler de yasa dışı
ticaret pazarının beşte 1ine kadar
ulaşmıştır. Tekrar ediyorum: Pazarın beşte 1ine
ulaşıyor. Bunun anlamı, her beş paket sigaradan, her
beş bardak çaydan, her beş şişe içkiden birisi
kaçaktır.
Raporda, özellikle
kaçakçılığın, yüksek getirisi sayesinde giderek büyüyen bir
faaliyet alanına dönüştüğü de vurgulanır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, AKP iktidarlarının uyguladığı ekonomi
politikalarıyla bitme noktasına getirdiği her sektörü âdeta
altın tepside sunarak kaçakçıların ve
fırsatçıların eline bırakmış, ülkeyi kaçak
cennetine çevirmiştir.
Hayvancılığı
bitirdiniz, et fiyatları tavan yaptı. Yediğimiz etin
yarısı kaçak, Türkiyeyi kaçak hayvan cennetine çevirdiniz. Şekerpancarı
tarımını bitirdiniz, fabrikaları sattınız, tüketilen şekerin
üçte 1i kaçak.
Tütün
tarımını bitirdiniz, Tekeli sattınız, vergileri
bindirdikçe bindirdiniz. 5 paket sigaranın 1i kaçak. Karadeniz
Bölgesinde önemli geçim kaynağı olan çaya 2010 yılında 24
bin ton kaçak çay karıştırılıp çayın
tadını da kaçırdınız.
Toplam
vergi gelirleri içindeki dolaylı vergi oranları
şampiyonluğunu kimseye kaptırmadınız, helal olsun
size!
Türkiye'nin
en pahalı akaryakıtını satmaya devam ettiniz.
Nakliyecilerimizi 10 numara yağa mahkûm ettiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM
BİNİCİ (Devamla) - Kullandığınız her
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Binici.
Şahıslar
adına lehte ilk söz Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet
Süleyman Hamzaoğullarına aittir.
Buyurun
Sayın Hamzaoğulları. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
MEHMET
SÜLEYMAN HAMZAOĞULLARI (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2012 Mali Yılı
Bütçe Kanun Tasarısının altıncı tur bütçesi üzerinde
lehte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
2002
yılında AK PARTİ iktidara geldiğinde
vatandaşlarımız sağlık konusunda çok büyük
mağduriyetler yaşıyorlardı. Acil hizmetlerdeki aksamalar,
koruyucu hizmetlerdeki yetersizlikler, bakımsız hastaneler,
yaygın koğuş tipi odalar, özellikle ülkenin doğu ve güneydoğusu
başta olmak üzere yüksek hizmet açığı, yaygın
muayenehanecilik, tıbbi cihaz eksikliği, atama ve nakillerdeki
dengesiz dağılım, ilaç fiyatlarının yüksek
olması, bütün bunlar sistemin çok ciddi problemleriydi.
2003ten itibaren
Türkiyede Sağlıkta Dönüşüm Programı uygulanmaya
başlanmış, ilklerin ve ilkelerin partisi olan AK PARTİ
İktidarıyla vatandaşlarımızın acil
durumlarında imdadına yetişecek 112 acil servislerinde devrim
niteliğinde yeniliklere imza atılmış, personel
sayısı, ambulans sayısı ve acil müdahale istasyon
sayısı arttırılmış, Türkiye genelinde hem kara
hem de hava yoluyla bütün köylerimize ücretsiz ambulans hizmeti verilmeye
başlanmış, vatandaşlarımıza yoğun bakım
ve acil bakım gerektiren durumlarda özel hastaneler dâhil tüm hastanelere hiçbir
ücret ödemeden tedavi olma imkânı sağlanmış, yeşil
kartlı vatandaşlarımıza tüm sağlık hizmetleri
ücretsiz hâle getirilmiş, aile hekimliği sistemine geçilerek
vatandaşlarımızın birinci basamak sağlık
hizmetlerini ücretsiz alması sağlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2002 yılından önce doğu
illerimizde binlerce çocuk, araç, benzin ve personel yok diye kâğıt
üzerinde aşı yapılmış gösteriliyorken AK PARTİ
İktidarında aşılama programımız dünyanın en
gelişmiş aşılama programlarından biri hâline
getirilerek aşılama oranı yüzde 70ten yüzde 97ye
çıkarılmış, 11 antijenle dünyanın en iyi
aşıları çocuklarımıza ücretsiz olarak
yapılmaktadır. Olumsuz hava koşullarında risk altında
olan anne adayları için Misafir Anne Projesi
başlatılmış, doğum hastanelerimizin yüzde 93ü bebek
dostu hastaneler olarak düzenlenmiş, hastanelerde koğuş
sisteminden banyosu tuvaleti içinde olan oda sistemine geçilmiş, yatak
sayısı arttırılmış, yatağa bağlı
vatandaşlarımıza evde ücretsiz sağlık hizmeti
verilmesine başlanmıştır. 81 ilimizde 84 kanser tarama
merkezi açılarak ücretsiz kanser taraması yapılmasına
başlanmıştır. Tütünlü mamuller ile mücadele kapsamında
Dumansız Hava Sahası kampanyasını başlatan
dünyanın 6ncı ülkesi olduk. Tam donanımlı yoğun
bakım yatak sayısı 10 kattan fazla arttırılarak,
869dan, 8.100e çıkartılmış,
vatandaşlarımızın kuyruklarda muayene sırası
beklememesi için hekim hizmet odası sayısı 6.643ten 21.273e çıkarılmış,
vatandaşlarımıza en temel hasta haklarından biri olan hekim
seçme hakkı verilmiştir. 1 milyon 300 bin metrekare kapalı
sağlık alanı dokuz yılda 4 kat arttırılarak 5
milyon 300 bin metrekareye ulaşmış ve bu yapılan
çalışmalar ile vatandaşlarımızın sağlık
hizmetlerinden memnuniyeti yüzde 39,5lardan yüzde 73e yükselmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde sağlık hizmetlerindeki
gelişmelerden seçim bölgem olan sahabeler şehri Diyarbakırda da
2002 yılında 147 olan uzman hekim sayısı 459a, 401 olan
pratisyen hekim sayısı 614e, 46 olan diş hekimi
sayısı 128e, 3,7 milyon TL olan onarım harcamaları 174
milyon TLye, yatak sayısı 1.150den 2.313e, nitelikli yatak
sayısı 20den 836ya, 112 acil istasyon sayısı 2den 25e,
112 ambulans sayısı 3ten 57ye, 112 ambulans ile taşınan
vaka sayısı 3.260tan 69.809a çıkartılmış; uçak
ambulans ile 66 hastamız, helikopter ambulans ile 197 hastamızın
nakli gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca, ilimizde 2003 yılında
devralınıp tamamlanan ve 2003 yılından sonra
başlanıp bitirilen 23 adet sağlık ocağı ve 8 adet
hastane halkımızın hizmetine sunulmuştur.
Bu duygu ve
düşüncelerle, 2012 Mali Yılı Merkezî Bütçe Kanunu
Tasarısının hayırlı olmasını diler,
emeği geçen herkese teşekkür ederken heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim sayın Hamzaoğulları.
Hükûmet adına
ilk söz, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağa ait.
Buyurun Sayın
Akdağ.
Süreniz on yedi
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Saygıdeğer Başkanım,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetimizin 2012
bütçesiyle alakalı olarak Sağlık Bakanlığı
bütçesi üzerinde görüşlerimi ifade etmeye çalışacağım.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye önemli bir süreçten geçti son dokuz sene içerisinde. Türkiyede
birçok şeyin tarihi değişti, kavramlar değişti, insana
bakış tarzımız değişti. Bu minval üzere
Türkiyede sağlığa bakış açımız da elbette
değişti.
Bütün bu dokuz yıl boyunca Sağlıkta
Dönüşüm Programına büyük destek veren bütün milletvekillerimize
teşekkür ederek konuşmama başlamak istiyorum. Sağlık
çalışanlarımıza da büyük bir teşekkür borcumuz var.
Milletimizin ihtiyaç duyduğu her yerde hizmete hazır olan fedakâr
sağlık çalışanları, yaşadığımız
son Van depreminde de olağanüstü gayret ve başarılarıyla
bir kez daha insanımızın, vatandaşımızın
gönlünü fethettiler. Yürüttüğümüz dönüşüm programının
gerçek kahramanının bu sağlık ailesi olduğunu bir kere
de yüce huzurunuzda tekrarlamak isterim.
Bu büyük dönüşüm programının ruhunu ve
gereklerini sağlık çalışanlarımız
içselleştirememiş olsalardı, biz bu büyük dönüşümü
gerçekleştiremezdik. Bu sebeple, bütün sağlık
çalışanlarına, fedakârlıkla bu hizmet
bayrağını taşıyan sağlık yöneticilerine hem
taşrada hem bakanlık merkezinde huzurunuzda
şükranlarımı sunuyorum.
Elbette bu süreçte en büyük teşekkürü
halkımız hak ediyor. Türk milleti kendisine sunulan hizmeti büyük bir
kadirşinaslıkla değerlendirdi, her seçimde arkamızda
durarak bize güç verdi. Bu sayede de bu büyük dönüşümü
gerçekleştirmemiz mümkün oldu.
Kuşkusuz AK PARTİ hükûmetlerinden önce de özellikle
Refik Saydam döneminde, Behçet Uz döneminde, 60tan sonraki dönemde
sosyalizasyonla yapılan çok hayırlı işler var ancak son
çeyrek asırlık sağlık tarihimiz maalesef yapılmak
istenen işler ve yapılamayan işlerle doluydu biz iktidara
geldiğimiz zaman. Dolayısıyla önemli bir dönüşüm
gerçekleştirmek gerekiyordu.
Peki, biz bu dönüşümü nasıl
gerçekleştirdik? Bir defa herkes için sağlık prensibini esas
alarak insanı burada meselenin özüne, odağına koymak suretiyle
insan odaklı ahlaki anlayışımızla, AK PARTİnin
her hizmete yansımış olan insan odaklı ahlaki
anlayışıyla bu işleri bugüne kadar getirdik.
Tabii, dokuz sene öncesine geri dönüp çok detaylı
olarak nerelerdeydik, doğrusu
bunlara girmek istemiyorum çünkü vaktim sınırlı. Ancak
vatandaşlarımızın bir ambulansa hastasını
koyabilmek için cebinden para vermek zorunda kaldığı, köyünde
ise onu bile bulamadığı, kızakla hastasını bir
ilçeye indirmek zorunda kaldığı günler, ülkenin kırsalına
ambulans hizmetlerinin verilmediği günler, bu ülkenin emekçilerine Sen işçisin,
şu hastaneye giremezsin., bu ülkenin memuruna Sen memursun, şu
hastaneye gidemezsin. dendiği günler o günlerdi. Vatandaşın
büyük bir kısmınca özel hastaneler, serbest eczaneler sadece uzaktan
bakabildikleri, hizmet almayı hayal bile edemedikleri bir çile dönemini
hatırlatıyordu. Doktorların yüzde 90ının sistemden
dolayı muayenehane çalıştırmak zorunda olduğu günlerdi
onlar. Eğer hastaysanız ya da bir hasta yakınıysanız
hastanızı alacaksınız, sırtınıza
koyacaksınız, bir muayenehane merdivenlerinden eciş bücüş,
üç kat, beş kat, yedi kat yukarıya çıkaracaksınız,
orada para ödeyeceksiniz; ancak böyle hizmet alabilirdiniz. Başka türlü,
önemli bir hastalık için, önemli bir ameliyat için değerli milletvekilleri,
bu ülkede hizmet almak mümkün müydü?
Bugün performans
sistemine karşı çıkanlar, bugün Tam Gün Yasasına
karşı çıkanlar bu gerçekleri unutmuşa benziyorlar.
Şunu tartışabiliriz, bu yüce Mecliste de bunu
tartışalım, başka ortamlarda da tartışalım:
Evet, tam gün çalışma olsun, devletin doktoru devletin hastanesinde
çalışırken, devletin üniversite hastanesinde
çalışırken ayrıca muayenehanesi olmasın; bunda
hemfikir olalım, ondan sonraki kısmını
tartışabiliriz. Performansı nasıl
dağıtacağız? Nasıl adaletli
dağıtacağız? Ama bazı dostlar Performans da
olmasın, biz parayı peşinen verelim, herkes dilediğince
çalışırsa da çalışmazsa da o parayı versin.
diyorsa biz bunda da yokuz açık söyleyeyim.
AHMET İHSAN
KALKAVAN (Samsun) Hayır hayır, Özlük hakları verilsin.
diyoruz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Kim diyor öyle Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Çünkü değerli arkadaşlar, biz burada
adaletli bir performans sistemiyle hekimlerin ve sağlık
çalışanlarının, sağlık emekçilerinin
haklarının kendilerine verildiği, vatandaşın da
cebinden para harcamak zorunda kalmadığı, mağdur
olmadığı bir sistem oluşturduk. Elbette bu sistemin eksik
yönleri olabilir, elbette
bu sistemin aksayan yönleri olabilir. Ama değerli milletvekilleri,
muhalefet sıralarında oturan değerli milletvekili
kardeşlerim unutmasınlar ki bu yeni sistem geçmiş dönemlerdeki
zulüm döneminin kaldırılmasıyla ortaya kondu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Artık bu zulüm dönemi bir daha
geriye de gelmeyecek, açık söyleyeyim. Bu zulüm döneminin bir kere daha
geriye dönmesi de değerli milletvekilleri, asla ve asla mümkün görünmüyor.
Bakınız,
şimdi burada, koruyucu sağlık hizmetlerine yeteri kadar kaynak
ayırmadığımızdan ya da önem vermediğimizden
bahsedildi. Değerli milletvekilleri, Sağlıkta Dönüşüm
Programının belki de en ziyade iftihar edilecek yanı, koruyucu
sağlık hizmetlerine verdiğimiz önemdir.
Şimdi,
elimde rakamlar var. Göreve geldiğimizde 928 milyon Türk lirası
koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılırken, 2011de 6 milyar
425 milyon Türk lirası koruyucu sağlık hizmetlerine para
ayırmışız.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Tedaviye ne kadar ayırdınız, ilaca ne kadar
ayırdınız Sayın Bakan?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Dikkat ediniz, bunu reel olarak hesap
ettiğiniz zaman, değerli arkadaşlar, 2002ye kıyasla reel
olarak ifade ettiğimiz zaman 3 misli daha fazla para
ayırmışız. Tabii ki ancak bu paraları
ayırırsanız, biraz önce söylediğim gibi, ahlaki anlamda
odağına insanı koyduğunuz bir sistemde bu paralarla
birlikte personeli, organizasyonu, yeni düzenlemeleri yaparsanız bugün
ulaşılabilen sonuçlara ulaşabilirsiniz.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sisteme parayı koydunuz Sayın Bakan, insanı
değil!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli kardeşlerim, sistemde
paranın olduğu günler vardı, evet. Sistemde insanların para
vermeden diyaliz hizmeti alamadığı, sistemde insanların
para vermeden organ nakli yaptıramadığı, sistemde
insanların acile götürdüğü hastasını yoğun bakıma
yatırmak için para vermeden hastasını hastanenin
kapısından içeri sokamadığı günler vardı.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sizde mi öyle yaptınız hekimken?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Ama bugün AK PARTİ
İktidarıyla geldiğimiz nokta şudur: Ben buradan, yüce
Meclisin huzurunda değerli vatandaşlarımızı da bütçe
görüşmeleri sebebiyle bir kere daha bilgilendirmek istiyorum.
Değerli
vatandaşlarım, Türkiye'nin neresinde olursanız olun, metropol
kentlerde ya da başka bir yerde, acil bir hastanız olduğu zaman,
yoğun bakımlık bir hastanız olduğu zaman
hastanızı hangi hastaneye götürürseniz götürün sizden bir para talep
edilmez, ister bir üniversite hastanesi ister kamuya ait, Sağlık
Bakanlığına ait olan bir hastane isterse özel sektöre ait bir
hastane olsun. Dikkat ediniz, burada özel sektörün bir mecburiyeti var,
Türkiyede özel sektör olarak hastanecilik yapıyorsanız
kapınıza gelen ya da getirilen acil hastayı almak, bu hastaya
hizmet vermek zorundasınız.
Şimdi,
bazı milletvekilleri birtakım beyanatlar veriyorlar kamuoyuna. Neyle
alakalı? Alınan katkı paylarıyla alakalı.
Değerli
milletvekilleri, katkı payları diye bugün bir bardak suda fırtına
koparılmaya çalışılan rakamlar 10 liranın
altında, 2 lira, 3 lira, 5 lira diye
tartıştığımız rakamlardır.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Kaldırın o zaman, kaldırın gitsin,
Sayın Bakan!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Bakın, 100 liradan, 500 liradan, 10 bin
liradan bahsetmiyoruz, insaf kardeşim ya, insaf! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Milyonlarca insandan alıyorsunuz bu parayı,
kaldırın gitsin, yiğitseniz kaldırın!
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Toplam ne kadar efendim, onu söyleyin!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Burada 112 Acil hizmetlerinin
yetersizliğinden bahsetme talihsizliğinde bile bulunuldu.
Değerli
milletvekilleri, 618 ambulansla aldığımız sistemde bugün
2.782 ambulans var.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) İçinde doktor var mı, onu söyleyin Sayın Bakan!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
350 bin kişi taşınmış görevi
devraldığımızda, yılda ambulanslarla 350 bin kişi
taşınmış. Bu sene ambulanslarla 2 milyon 700 bin kişi
taşımışız. Herhâlde bu 2 milyon 700 bin kişiyi
doktorlar taşıdı, paramedikler taşıdı, acil
tıp teknisyenleri ve onlarla birlikte şoförlerimiz
taşıdı.
Değerli
kardeşlerim, şundan bahsedildi: Performans daha çok hastaya bakmaya
zorluyor.
Değerli
milletvekilleri, yaptığımız araştırmalar
şunu gösteriyor: Performans sistemi getirilmeden önce Türkiyede bir
hekimin hastasına ayırdığı ortalama zaman 4,5
dakikaydı, bu zaman şu anda 9 dakikaya çıkmış
durumdadır. Hem muayene edilen vatandaş sayısında 3 misli
artış var, 2,5 misli artış var hem vatandaşa
ayrılan zamanda 2 misli artış var. Evet, biz biliyoruz, bu zamanlar da yetmez, vatandaşa
ayırdığımız bu zamanı da daha fazla
artırmamız lazım, vatandaşa daha fazla zaman
ayırmamız lazım ama yine bundan yakınanlar, Türkiyede
yıllarca doktor sayısının artırılmasına
karşı çıktılar. Bu Meclis kürsüsü dokuz sene içerisinde
nelere şahit oldu. Dokuz sene içerisinde muhalefet partilerinden buraya
çıkıp ısrarla Türkiyede doktor sayısı yeterlidir.
Neden tıp fakültelerinde öğrenci sayısını
artırmaya çalışıyorsunuz? dediler.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Kaliteli eğitimden bahsedildi. Yeterli diyen kimse
olmadı bugüne kadar, kaliteli tıp eğitiminin verilmesinden
bahsedildi.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Hatta Öğrenci sayısını
azaltın. diyenler bile oldu.
Değerli
milletvekilleri, muhalefet kürsülerinden söz atan milletvekilleri seslerinin
millet tarafından oradan laf atıldığında
duyulmadığını bilmiyorlar. Ama onlar, o gür sesleriyle
bütün seçim dönemlerde, 2002 seçimlerinde, 2007 seçimlerinde, 2011 seçimlerinde
vatandaşın karşısına çıktılar, şikâyet
ettiler, bizi vatandaşa şikâyet ettiler, kendilerince, kendi bakış
açılarından haklılıklarını anlatmaya
çalıştılar ama arkamızdaki halk desteği yüzde 34ten
yüzde 47ye, 47den 49a, bugün anketlerde de yüzde 50nin üstüne
çıkmış durumda. İşte onun için ben kadirşinas
milletimize huzurunuzda bir kere daha şükranlarımı arz ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Bakan, sayının üstünlüğü
insanları hikmet sahibi yapmaz!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, Ayinesi iştir
kişinin, lafa bakılmaz!
Türkiye
İstatistik Enstitüsünün yaptığı anketlerde Türkiyede
sağlıktan memnuniyet oranı 2003 yılında yüzde 39,5
idi. Bu oran şimdi yüzde 73e çıkmış durumda.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sağlık çalışanları ne diyor bu işe?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Yüksek bir çıta. Biz bu çıtayı
yüksekte tutmak ve vatandaşımızın memnuniyetini daha da
artırmak için önümüzdeki dönemde de, yüce Meclisimizin takdir ettiği
bütçeyle hayırlı hizmetlerimize AK PARTİ olarak devam
edeceğiz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bakınız, elimde, yanımda uluslararası
kaynaklar var. Buraya gazetelerle, 2 bin, 3 bin satan gazetelerle çıkan
milletvekilleri oluyor bazen. British Medical Journal diye dünyanın en
seçkin, en değerli tıp dergilerinden birindeki
başlığı size okuyorum: Türkiye sağlık sistemi:
Geri kalmışlıktan liderliğe Evet, bunu AK PARTİ
olarak biz söylemiyoruz. Bakınız, OECD çalışması,
2008de OECDnin yayınladığı bir rapor; bu rapor
Türkiyedeki sağlık sisteminin bütün ülkelere çok şey
öğretebileceğinden ve Türkiyedeki mali durumun,
sağlığın mali durumunun mükemmel biçimde
işlediğinden, vatandaşları koruyucu özelliğinden
bahsetmektedir. Buna benzer birçok uluslararası rapordan bahsedebiliriz.
Değerli
milletvekilleri, bugün insanlar acaba ceplerinden daha mı fazla para
harcıyor? Bakınız, ilaç ve tedavi masraflarını kendi
ceplerinden karşılayanların oranı 2003 yılında
yüzde 32 iken, 2010 yılında yüzde 11,7ye düşmüştür.
ALİ ÖZ
(Mersin) 21,8!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, 1999 yılında
Burada bu kürsüden
konuşurken kendi dönemlerini unutanlar var, dört sene boyunca kamuda
çalışıp, sağlık sektöründe çalışıp daha
sonra o dönemi belli rakamlarla bırakarak ayrılanlar var şimdi?
Bu rakamlar insanın hatırına getirildiğinde insanı
utandırabilir.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Onların hesabını vermeye hazırız
Sayın Bakan!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Bakınız, 1999 yılında cepten yapılan
sağlık harcamaları bütün yapılan sağlık
harcamalarının yüzde 29unu oluşturuyor, tekrar ifade ediyorum.
1999 yılında toplam sağlık harcamaları içinde cepten
yapılanların oranı yüzde 29unu oluşturuyor. 2008
yılında -daha 2011in sonuçları çıkmadı, orada daha da
azaldığını göreceğiz- yüzde 17ye düşmüş
durumda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İyi saatte
olsunlardan haber alanlara şimdi haber veriyorum: Ankarada bugüne kadar
şebeke suyunda hiçbir kere arsenik seviyesi normal değerler olarak
kabul edilen 10 mikrogram/litre normal değerin üstüne
çıkmamıştır, değerler 1,8 ile 2,5 mikrogramın
arasında değişmektedir. Evet bir dönemde İzmirin suyunda
önemli ölçüde arsenik vardı, İzmir Belediyesinin yanlış
politikaları sonucunda. Ancak Hükûmet olarak İzmirin suyuna
verdiğimiz katkılarla bu problem de ortadan büyük ölçüde
kalkmış durumdadır.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, zamanımız çok olmadığı
için bir iki rakamla da konuşmamı inşallah tamamlayacağım.
Yıllardan 1998 -bu 1998i neden zikrettiğimi muhalefetten çok iyi
bilen arkadaşlar var- Türkiyede kayıtlı tifo vakası 30.264
-kayıt sistemlerinin de çok arızalı olduğunu biliyoruz o
yıllarda, biz kayıtın kendisini söyleyelim- yıl 2011,
kayıtlı tifo vakası 26; sıtma vakası 1998de 36.842,
sıtma vakası 2011de sıfır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bebek ölümleri 1998
yılında binde 43; 2011 yılında binde 9; anne ölümleri 1998
yılında yüz binde 70; 2011de yüz binde 14,5.
Belki siz kürsüde
konuşurken cambazlık yapabilirsiniz, illüzyon da yapabilirsiniz ama
rakamlar gerçeği söyler, doğruyu söyler ve gerçek, yüzünüze
çarpılır, söylediklerinizden utanırsınız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin sağlığına,
insanımızın sağlığına hizmet etmeye
doymayacağız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - AK PARTİ hükûmetleri olarak bizim en büyük
Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN Yok
öyle, yok.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakanım, hiç yakışıyor mu Cambaz
demek size?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) AK PARTİ hükûmetleri olarak milletimiz bize
dua etsin, milletimiz bizim arkamızda dursun; bu bize yeter.
AHMET YENİ
(Samsun) Size demedi ki niye rahatsız oldunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Bana diyemez zaten, diyemez de; Bakana yakışmıyor Cambaz
lafı.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Bakan, eleştirileri
cevapladı ancak bir konu eksik kaldı sanıyorum. Türkiye'nin
sağlık sistemine ilişkin olarak British Medical Journal
dergisinde yayımlanan bir yazıdan söz etti. O yazıyı Enis
Barış, Salih Mollahaliloğlu ve Sabahattin Aydın
yazmışlardır. Olabilir tabii ki onların gözüyle
sağlık sisteminde olumlu veriler olabilir ve o
değerlendirilmiş olabilir ancak o yazının
yayınlanmasından sonra, aynı dergide Türkiye'nin
sağlık sistemindeki sorunlarla ilgili olarak daha önce
yayınlanan yazıda gerçeğe aykırı olan hususlarla
ilgili olarak toplam 7 tane yazı yazılmıştır. Bunu da
Genel Kurulun dikkatine sunuyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın
Başkan, Sayın Bakan şahsen beni cambazlıkla suçlayarak
sataşmada bulunmuştur.
AHMET YENİ (Samsun) Size
söylemedi be!
OSMAN ÇAKIR (Düzce) İsim
vermedi.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Siz de bir sataşmaya
mahal vermeden, buyurun Sayın Çıray. (CHP sıralarından
alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Aytun Çırayın, Sağlık
Bakanı Recep Akdağın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın
milletvekilleri, sağlık sistemi iyi olursa biz sizlerden çok
seviniriz çünkü ben hekimim, önce insan, sonra hekimim. Baştan da
söylemiştik, biz iyi olan şeylere iyi, kötü olanlara da kötü
demek zorundayız. Eğer hep sizin istediğiniz gibi
konuşacaksak o zaman muhalefete ihtiyaç yok demektir.
Bakınız, Sayın Bakan
performans sisteminden bahsetti, iyiliğinden bahsetti, performans
sisteminin gelmesiyle sezaryenlerde yüzde 45,5 artış olmuştur,
ameliyatlarda yüzde 81 artış olmuştur. Şimdi, ben buradan
soruyorum: Bu yüzde 81 ve yüzde 45,5 vatandaşımız boşuna
mı kesildi, yoksa eskiden ölüyorlar mıydı da kimsenin haberi
yoktu? Bu, performans sisteminin getirdiği bir sonuçtur.
Diğer yandan, Türkiyede acil
servislere gidiş tüm sağlık tarihi boyunca hep bedavaydı.
Sadece özel sağlık hastaneleriyle ilgili bir genelge
yayımlamışlardır ama özel sağlık sektörünün
nereden nereye geldiğini vermek için bu Hükûmette, bir rakam vermek
istiyorum: 2002de 260 milyon lira geliri olan özel sağlık
hastanelerinin geliri bugün 3,5 milyar dolar civarındadır.
Değerli arkadaşlar, bir
başka konu var. Sayın Bakan suyla ilgili beni suçladı. Ben
sadece görevimi yerine getirmeye çalıştım çünkü daha önce bir
sabıka var, su değerleriyle ilgili doğru söylenmemiş sözler
var. Bakınız, 11 Haziran
2008 tarihinde, ODTÜ Rektörü Profesör Doktor Ural Akbulut Ankara Büyükşehir
Belediyesinin, Kızılırmak suyu için O rapor bize ait
değil. Bizim analizlerimize göre Kızılırmakta limitinin 2
katı oranında arsenik tehlikesi var. diyerek bir yalanlama
yapmıştı. Dolayısıyla, ben halkın
sağlığını korumak için burada bir uyarıda ve
çağrıda bulundum, yaptığım budur.
Değerli
arkadaşlar, bu performans sisteminin, dediğim gibi, savunulacak
hiçbir tarafı yoktur, Türk milletine çok pahalıya
patlamıştır. Bugün, İngilizlerin yaptığı
araştırmalara göre yaklaşık 50 milyar dolar
civarındadır Türkiyedeki toplam sağlık harcamaları.
Eğer bunlar yerli yerine harcanmış olsaydı bugün
Türkiye'nin dış borcu daha az olurdu.
220 milyon avroluk
domuz gribi aşısı anlaşması yapıldı.
Çıktık, dedik ki: Bu aşı da palavradır, bu
hastalık da palavradır. Sayın Başbakan da bu konuda,
aşı yaptırmayarak tavrını ortaya koydu. Ne oldu sonra?
60 milyon avroluk ithalattan sonra ithalatı durdurdunuz. Nerede domuz
gribi hastalığı? Nerede domuz gribi aşısı?
Bunları biz sormayacak mıyız?
Değerli
arkadaşlar, benim dönemimde hazırlanmış olan
sağlık reformlarını okumuşlar ama tam
anlayamamışlar, öyle anlaşılıyor. Tersten
başladılar, önce özel sektörü kalkındırarak
başladılar, şimdi de vatandaşın cebine elini
attılar. Bizim söylediğimiz bundan ibarettir.
Saygılarımı
sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
akışlar)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
A) SAĞLIK
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık
Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Türkiye Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
C) HUDUT VE
SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) KALKINMA
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Kalkınma
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) DEVLET PLANLAMA
TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) TÜRKİYE
İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) GAP BÖLGE
KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) DOĞU ANADOLU
PROJESİ BÖ LGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
I) KONYA OVASI
PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) DOĞU
KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
K) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
L) REKABET KURUMU (Devam)
1.- Rekabet
Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Rekabet Kurumu
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Hükûmet adına Kalkınma Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Yılmaz.
Süreniz on yedi
dakika.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığım ve bağlı kuruluşlarla ilgili bütçe
görüşmeleri nedeniyle huzurunuzdayım. Bu vesileyle hepinize
saygılar sunuyorum.
Öncelikle,
değerli milletvekillerimizin görüş, fikir, eleştiri ve
önerilerine teşekkür ediyorum. Çeşitli düşünceler ifade edildi,
onları tabii ki not ettik, bir kısmına katılmakla birlikte,
bir kısmına katılmamakla birlikte buradan gerekli, tabii,
sonuçları çıkarmaya gayret edeceğiz. Gerek Plan ve Bütçe
Komisyonundaki gerek Meclisimizdeki bu tartışmalar bizler için son
derece önemli, gelecekte yapacağımız çalışmalar,
belirleyeceğimiz öncelikler açısından da değerli
konuşmalar, tartışmalar. Bu bakımdan teşekkür
ediyorum.
Eskiden ismi
Devlet Planlama Teşkilatı olan kurumumuz şu anda Kalkınma
Bakanlığına dönüştürülmüş durumda. Bununla ilgili
çeşitli yorumlar yapıldı. O konularda kısaca bir
şeyler söylemek istiyorum. Öncelikle, Devlet Planlama
Teşkilatımızın bu ülkeye büyük hizmetler
yaptığının altını çizmek isterim. Çok önemli
çalışmalar yapmış, önemli bir kurum kültürü, uzmanlık
kültürü geliştirmiş, çok çeşitli alanlarda ülkemize hizmet eden
insanlar yetiştirmiş bir kurumumuz. Bu vesileyle, bu kurumumuza ve bu
tecrübe birikimine çok değer verdiğimizin altını çizmek
isterim.
Bir genel
düzenleme çerçevesinde, birçok kurum gibi Devlet Planlama
Teşkilatımızda da bir dönüşüm oldu. Bir anlamda, misyonu,
adı hâline geldi. Devlet Planlama Teşkilatının
kurulduğundan beri misyonu kalkınmadır. Planlama dediğimiz
şey bir araçtır sonuçta. Asıl amaç,
vatandaşımızın refah düzeyini yükseltmek, ülkemizin
kalkınmasını sağlamaktır. Bu anlamda, misyonunu
adı hâline getirdik diyebilirim. Görevlerinde bir geriye gidiş söz
konusu olmamıştır, tam aksine genişleme olmuştur.
Gerek merkez teşkilatında kurduğumuz ve önemli projeleri, 2023
vizyonumuz çerçevesinde gerçekleştireceğimiz önemli projeleri
izleyecek, değerlendirecek yeni bir genel müdürlük kurduk. Diğer
taraftan, Türkiye'nin kalkınma tecrübesini bölgedeki komşu
ülkelerimiz başta olmak üzere dünyayla paylaşacağımız,
bu tecrübeyi daha da derinleştireceğimiz bir Kalkınma
Araştırmaları Merkezi oluşturduk.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Sayın Bakan, adını
değiştireceğinize orta vadeli programı vaktinde
yapsaydınız!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) Taşradaysa DAP, KOP, DOKAP gibi yeni bölgesel
birimler, yapılar oluşturduk. Bunların da
kurumsallaşmasını önümüzdeki dönemde tamamlayacağız.
Kalkınma
dediğimiz kavramı da bu vesileyle tekrar tartışmak
istiyorum. Geçmişte belki daha çok büyüme, daha çok ekonomi
anlaşıldı kalkınmadan. Bu da elbette önemli. Kalkınma
dediğimiz kavram tabii ki ekonomi kavramıyla çok yakından
ilişkili ancak kalkınmayı ekonomiden ibaret görmek son derece
yanlış ve dar bir anlayış olur.
Kalkınma dediğimiz kavram sosyal boyutu
görmek durumunda çünkü bütün bunları biz insan için yapıyoruz, insan
odaklı bir kalkınma anlayışıyla yapıyoruz.
Kalkınma çevreyi görmek durumunda. Sürdürülebilir bir kalkınma süreci
oluşturmak durumundayız. Kaynaklarımızı uzun vadeli
planlamak durumundayız. Diğer taraftan, kalkınma, giderek
bugünkü dünyada demokrasiyi, hukuk devletini, temel hak ve hürriyetleri de
içeren bir kavram. Yani topyekûn vatandaşımızın ekonomik
olarak, sosyal olarak uygun bir çevrede, demokratik standartlarda yüksek bir
yaşam kalitesini yakalaması demek.
Biz de kurum olarak işte bu kalkınma
anlayışına, geniş kalkınma anlayışına
hizmet etmeye çalışıyoruz. Bunun için de yine bölgesel boyut
giderek önem kazanıyor. Geçmişte de bölgelerle ilgili, bölgesel
politikayla ilgili çeşitli çalışmalar yapılmış,
çeşitli dokümanlar, fikirler, programlar üretilmiş fakat bu alanda
çok da başarılı olmadığımız ortada.
Geçmiş elli yıllık, yüz yıllık bir süreç içinde
baktığımız zaman, maalesef, Türkiye bölgeler arası
dengesizliklerini yeterince azaltmış bir ülke görüntüsünde değil.
Bu çerçevede, son yıllarda, son on yıl içinde
aslında yeni bir bölgesel gelişme politikasını da
şekillendirdik. Bu politika iki tane temel kavrama oturuyor; biri
hakkaniyet, diğeri de rekabet. Bir taraftan bölgeler arası
dengesizlikleri azaltmak durumundayız, daha dengeli, daha adil, daha kabul
edilebilir bir düzeye getirmek durumundayız ama diğer taraftan,
bölgesel politikayı bütün bölgelerimizde, bütün yörelerimizde uygulamak
durumundayız. Sadece geri kalmış yörelerde değil, bütün
bölgelerde uygulanması gereken bir politika. Özellikle küresel rekabet
ortamının bu ölçeklere ulaştığı bir ortamda,
bırakın Türkiyeyi veya başka birtakım ülkeleri, Avrupa
Birliğinin de bugün en önem verdiği ve
tartıştığı konuların başında bölgesel
politikalar geliyor. Bu elbette ki tesadüf değil. Bir tek örnek söyleyeyim
size Yenilik dediğimiz şey, işte İnovasyon diyoruz ya,
yenilik, bunlar merkezde, sadece Ankarada, sadece bir iki ilde olabilecek
şeyler değil. Yerele inmediğiniz sürece, bölgelere
inmediğiniz sürece, yerel aktörleri, üniversitesiyle, sanayisiyle, sivil
toplumuyla sürece dâhil etmediğiniz sürece gerçek anlamda yenilik
yapamazsınız, rekabet gücünü geliştiremezsiniz ve hakikaten bu
küresel ortamda ülkemizi hak ettiği yere taşıyamazsınız.
Dolayısıyla, biz, yeni bir bölgesel politika geliştirdik ve
bunun için de yeni enstrümanlar, yeni kurumsal yapılar oluşturduk.
Bakın, bir
çırpıda sayabileceğimiz şeyler, KÖYDES diye bir program,
kırsal alana dönük bir program. Bakanlığımız, bunun
iller bazında dağılımını gerçekleştiriyor,
temel esaslarını ortaya koyuyor. Bu programla kırsal alanda çok
önemli bir dönüşüm sağladık. Diğer taraftan
baktığınızda, kalkınma ajanslarımız.
İlk defa 26 tane bölge bazında, 81 ilimizi kapsar şekilde
bölgesel, yerel aktörleri işin içine sokabilecek yeni bir kurumsal
yapı oluşturduk ve kısa sürede kurumsallaştırdık.
26 bölgemizde de şu anda faal durumda, 81 ilimizde de bunların
yatırım destek ofisleri var. Bu kolay değil öyle, nitelikli
elemanlar, bunları alacaksınız, eğiteceksiniz, kurallarını
koyacaksınız. İşte binasından,
tefrişatından, programlarına kadar çok kısa sürede bunlar
belli bir yere geldiler ve çalışmaya başladılar. Önümüzdeki
dönemde çok daha etkili bir şekilde bunları kullanacağız.
Bazı
vekillerimiz özellikle Falanca ile nasıl bir rol biçiyorsunuz, filanca
yöre ne olsun? gibi sorular sordular. İşte, biz artık diyoruz
ki: Ankara olarak biz genel vizyonu belirleyeceğiz, biz 2023ü
söyleyeceğiz, temel 500 milyar dolar hedefimizi koyacağız, 25
bin dolar kişi başına gelir diyeceğiz, ARGEyi millî
hasılanın yüzde 3üne çıkaracağımızı
söyleyeceğiz, bunun makro politikalarını, çerçevesini ortaya
koyacağız, temel ilkelerini ortaya koyacağız ama her yöre
de kendisini düşünecek, kendisinin mukayeseli avantajı neyse o
avantajları tespit edip yerel aktörleri de devreye sokarak onları
harekete geçirecek. Aksi takdirde 2023 vizyonuna ulaşamayız. Bir
taraftan yukarıdan aşağıya bir planlama, bir taraftan da
aşağıdan yukarıya bir planlamayla ikisini mezcederek,
ikisinin de artısını değerlendirerek işte bu
hedeflerimize yürüyeceğiz. Dolayısıyla Diyarbakır nerede
uzmanlaşmalı, Mersin ne yapmalı, Edirnenin mukayeseli
avantajı nedir? Bunu Ankarada bir iki kişinin oturup masa
başında belirlememesi lazım. Bunu işte Edirnelinin
belirlemesi lazım, Diyarbakırlının, Mersinlinin oturup
tartışması lazım.
SIRRI SAKIK
(Muş) İşte buna biz Demokratik özerklik diyoruz.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bizim üstünlüğümüz nedir? Bu da dinamik bir
süreçtir. Bir defa belirleyip ondan sonra bırakalım demekle de olmaz.
Bu dinamik bir süreçtir. Katılımcı platformlar
oluşturursunuz, ilgili tüm aktörleri sürece dahil edersiniz, sürekli bir
tartışmayla, sürekli dünyayı, ülkeyi ve kendi yörenizi
değerlendirerek bu mukayeseli avantajlarınızdan kendinize bir
vizyon oluşturursunuz. Şu anda Kalkınma Ajanslarımız
yirmi altı bölge için bu vizyonların ilk taslaklarını
oluşturmuş durumdalar ama biz bunu yeterli görmüyoruz. Bunu sadece
bir ilk çalışma olarak görüyoruz. Ben, Kalkınma Ajansı
genel sekreterlerimizi birkaç ayda bir topluyorum. Buradaki amacım da
şu: Birbirlerinden öğrensinler. Bir yörenin yaptığı
güzel bir şeyi bir başka yöre görsün. Ortak yapabilecekleri
işleri görsünler yani bizim işimiz bu networkü idare etmek. Tek tek
ajanslar da kendi işlerini yapacaklar. Burada da yine görüyoruz ki
ajanslarımızın önümüzdeki dönem temel önceliklerinden bir tanesi
daha derinlemesine analizler yapmak olacak. İçinde bulundukları
yörenin ekonomik avantajlarını, üstünlüklerini saptayacaklar. Bir
milletvekilimiz söyledi, ben de katılıyorum; her şehrin sanayi
şehri olması gerekmiyor, her şehrin turizm şehri
olması gerekmiyor, her şehrin tarım şehri olması
gerekmiyor. Tabii ki her şehirde bir miktar tarım, bir miktar turizm,
bir miktar sanayi olacaktır ama her şehrin bir alanda da
uzmanlaşması lazım, belli bir ölçek ekonomisi oluşturması
lazım, küresel rekabette bunu değerlendirmesi lazım diye
düşünüyorum.
Yine cazibe merkezleri
dediğimiz yeni bir program oluşturduk. Bununla da belli illerimize
daha özel birtakım programlar uyguluyoruz.
SUKAP dediğimiz,
şehir altyapılarını geliştiren Su Kanalizasyon
Altyapı Programı oluşturduk. Bunları çoğaltabiliriz.
İŞKURun meslek kurslarından Tarım
Bakanlığımızın kırsal kalkınma
fonlarına kadar şu anda bölgesel politikamızın çok
çeşitli unsurları var.
Bu sayededir ki bugün
Türkiyemiz gerçekten çok önemli bir ivme yakalamış durumda. Bir
taraftan makroekonomik istikrarımız var, güçlü bir siyasi yönetimimiz
var; bütçe dengelerine, bütçe disiplinine uyan bir yönetim anlayışımız
var; sağlam bir bankacılık yapımız var ve bütün
bunlarla topluma, piyasalara ve dünyaya güven veriyoruz. Diğer taraftan,
işte bu mikro düzeye inen yapısal reformlarımız, yerel
düzeye inen mekânsal politikalarımızla da bu makro
politikalarımızı bütünleştiriyoruz. Sadece makro istikrarla
gitmiyoruz, aynı zamanda mikro reformlarla, mikro çalışmalarla
da bunu, dediğim gibi tamamlıyoruz.
İşte, bütün bu
çalışmaların bir sonucudur ki bugün gerçekten çok güzel bir
noktaya gelmiş durumda ülkemiz, gıptayla bakılan bir noktaya
gelmiş durumda. Bir taraftan küresel bir kriz yaşıyoruz, dünya
âdeta bir yangın yeri. Avrupa Birliği geleceğini
tartışıyor, euronun ne olacağını
tartışıyor, hepimiz takip ediyoruz. Diğer taraftan,
bölgemizde siyasi çalkantılar, birçok siyasi dönüşümler, değişimler
yaşanıyor. Bütün bunlara rağmen, bütün bu olumsuzluklara
rağmen, bakın, bugün daha Türkiye İstatistik Kurumumuz üçüncü
çeyrek büyüme rakamımızı yayımladı: 8,2 bir büyüme
sağladı Türkiye, üçüncü çeyrekte. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu, Çinden sonra dünyada ikinci
büyüme hızı yani en yüksek ikinci büyüme hızı üçüncü çeyrek
itibarıyla. Üç çeyreğe toplu olarak baktığınızda
da yine 9,6 gibi bir büyüme görüyoruz ilk dokuz ayda. Bu bize, orta vadeli
programımızda öngördüğümüz 7,5lik büyümenin de üzerinde bir
büyümeyle bu yılı tamamlayabileceğimizi gösteriyor.
Burada yine önemli bir
unsur, bunu biz kamu
harcamalarıyla değil, özel tüketim ve özel yatırımlarla
gerçekleştiriyoruz ve burada da gerçekten çok ciddi artışlar
sağlıyoruz.
Yine çok olumlu bir durum cari
açık biliyorsunuz. Dikkatle izlediğimiz, bizim de orta vadeli olarak
aşağıya çekmeyi hedeflediğimiz cari açık meselesi
konusunda da yine olumlu bir sürecin başlangıç işaretlerini
görüyoruz bu üçüncü çeyrekte. İhracattaki artış yüzde 10,8;
ithalattaki artış yüzde 7,3 ve dolayısıyla net mal ve
hizmet ihracatının büyümeye katkısı bu dönemde 0,6 puan,
yani yedi çeyrekten sonra ilk defa bu çeyrekte, sekiz çeyrektir üst üste büyüme
sağlıyoruz ama ilk defa bu çeyrekte ihracatımızın
büyümemize pozitif bir katkı yaptığını görüyoruz. Bu
da cari açık meselesi açısından önemli bir sinyal diye
düşünüyorum.
Yine, ithalatımıza
baktığınızda yatırım malı
ithalatının yüzde 30a yakın arttığını
görüyoruz, tüketim mallarında bu yüzde 15ler seviyesinde. Yani daha çok
yatırım ağırlıklı bir süreç yaşıyoruz,
bu da geleceğe dönük büyüme perspektifimizi çok güçlendiren bir hadise.
Geçen sene yüzde 33 civarında bir artış olmuştu özel yatırımlarda,
bu sene işte yüzde 25i muhtemelen aşacak bir
yatırımımız olacak. Bunlar geleceğe dönük üretim
kapasitesi demek. Dolayısıyla, büyüme hızımız da
yukarıya doğru gidiyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Kamuda ne
kadar Sayın Bakan? Yüzde 0,8; 2012
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
İsterseniz buradan size hemen kamuyla ilgili de bilgi vereyim:
Bakın, kamu yatırımlarında -sabit sermaye
yatırımları olarak söylüyorum- 2011de 57 milyar 111 milyon
olmuş, millî gelirimizin yüzde 2,4ü yanlış hatırlamıyorsam.
2007 yılında bu 1,5ti -bütçe kısmını söylüyorum- bu
2,4e kadar çıktı, toplamsa 57 milyar; işçilikleri de dâhil
ederseniz -yatırım işçiliği dediğimiz bir kalem
vardır- bu 60 milyar TLyi aşıyor, dolar olarak da bu 34 milyar
dolara tekabül ediyor.
Geçmişe
baktığınızda
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
2012de ne kadar?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) 2012yi de
söyleyeyim, 2012de 60,7
milyara çıkıyor toplam yatırımlarımız,
işçilik hariç. Bu, reel olarak başlangıç ödeneğine göre
baktığınızda oldukça önemli bir artış var,
başlangıç ödeneğine göre. Gerçekleşmeye göre
baktığınızda aşağı yukarı aynı
seviyede.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) O zaman hesap kitap bilmiyorsunuz Sayın Bakan.
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Sıfır
virgüllü bir şey var ama
başlangıcı başlangıçla mukayese etmek gerekir -bunu da
siz takdir edersiniz- gerçekleşmeyi de gerçekleşmeyle mukayese etmek
lazım.
Son
yıllarda tek seferlik, özellikle, elde ettiğimiz gelirleri biz,
yatırımlara tahsis ediyoruz. Önümüzdeki yıl da yine tek seferlik
birtakım gelirlerimiz olduğu zaman, bir seferliğine bir
gelirimiz olduğu zaman yatırım da bir seferlik bir harcama
olduğu için yine yatırımlarımıza yıl içinde
tahsisatları yapmaya devam edeceğiz. Bunu da belirtmek isterim. Bu
büyümeler yatırım olmadan zaten sağlanmaz. Bu
yatırımlar, bu büyümeler sonuçta...
Bu arada,
tabii, genel şeylerden bazı illerle ilgili, KOPla, DOKAPla ilgili
konulara çok ayrıntılı giremedim yalnız o konularda da
sayın vekillerimizin talebi olması hâlinde yazılı olarak
detaylı açıklamalar yapabiliriz. Süre maalesef
kısıtlı, belki İç Tüzükü de bu anlamda biraz gözden
geçirmek lazım. Bu kadar yorum yapılıyor ama bizim cevap verecek
süremiz maalesef çok kısıtlı.
Ben
kurum bütçelerimizin hem kurumlarımıza hem ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Hükûmet
adına Gümrük ve Ticaret Bakanı Sayın Hayati Yazıcı.
Süreniz
on altı dakika.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜMRÜK
VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 mali yılı bütçe kanunu
kapsamında Bakanlığımın bütçesiyle alakalı
yapılan müzakereler vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, buradaki konuşmalardan, gerçekten katkı verenler
oldu ama bizim yaptığımızı dokuz yıldan bu yana anlamayacak içerikte beyanlar da oldu.
Bir defa özellikle
şunun altını çizmek isterim: Türkiye dokuz yıldan bu yana
her alanda muazzam bir değişim ve dönüşümü
yaşamaktadır. Bizim bu iş görme usulümüzün temelinde
devlet-birey ilişkilerine bakışımız yer
almaktadır. Gerçekten biz, devleti bireylerin oluşturduğu bir
hizmet ünitesi olarak görüyor ve algılıyoruz. Devletin hakları
yok, devletin görevleri var, bireylerin hakları var. Dolayısıyla
bütün faaliyetlerimizin merkezinde insan var, insanın huzuru,
güvenliği, esenliği var. Bu perspektifle icraatımızı
gerçekleştiriyor, yolumuza devam ediyoruz.
Bakanlığım
Gümrük ve Ticaret Bakanlığının çalışmaları
da bu kapsamda ve gerçekten Türkiye'nin bütün ticari faaliyetleri
açısından son derece önemli bir yeri bulunan, kamu kurum ve
kuruluşları içerisinde önemli bir yere sahip Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı kara, deniz ve hava hudut kapılarında
eşya ve insan trafiğini gerçekleştiren önemli bir kuruluş.
Türk tüccarının, sanayicisinin ülkemize sağlayacağı
katma değeri oransal olarak büyütmek, rekabet gücünü arttırmak için
gerçekten Gümrük ve Ticaret Bakanlığı son derece
çağdaş teknolojileri devreye sokmakta ve gümrükle alakalı bütün
deneyimleri Avrupa Birliği anlaşmaları kapsamında
mevzuatımıza kazandırmakta ve uygulama süreçlerini seri bir
şekilde işletmektedir.
Bu açıdan
baktığımız zaman, gümrükler öncelikle eşyanın
beklemeksizin gümrük kapılarında çok seri şekilde maliyete yük
getirmeden müşteriye erişimini sağlamak, aynı şekilde
gümrük kapılarında her türlü kaçağı önlemek,
uyuşturucu, esrar hatta insan tacirliğine kadar her türlü
kaçağı da önlemek gümrüklerin görevi. Bu anlamda da ortaya
koyduğumuz verilere bakıldığında gerçekten
Bakanlığımızın önemli sonuçları elde
ettiğini görmek ve sizlerle paylaşmak mümkün.
Değerli milletvekilleri, öncelikle
Gümrük ve Ticaret Bakanlığında beşerî kaynak
eksiğimizi özellikle 2011 yılı içerisinde giderdik. Buradan,
yüce Meclisten geçen kanunlarla Bakanlığımızın kadro
sorunu çözülmüş durumda. Bu sene 1.400 dolayında yeni eleman alma
imkânımız oldu, inşallah, önümüzdeki iki yıl içerisinde de
4-5 bin dolayında eleman istihdam etmek suretiyle, personel
açığımız açısından Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı bir sorun yaşamayacak. Bunu inşallah
gerçekleştireceğiz.
Bunun yanında, değerli
milletvekilleri, mevzuatımızı her gün yeniliyoruz. 2009
yılında yüce Mecliste, burada, el birliği içerisinde 84 maddelik
bir değişikliği gerçekleştirdik, ama Avrupa
Birliğiyle Gümrük Birliği Anlaşması imzalayan tek ülke
olan Türkiye, elbette ki Avrupa Birliği gümrük kodlarına uyumu
sağlamakta, bu, gümrük anlaşmasının gereği.
Dolayısıyla, değişen gümrük anlayışları,
gümrük tarife pozisyonları çerçevesinde mevzuatımızda
doğmuş eksiklikleri de inşallah, sevk edeceğimiz
tasarılarla Mecliste gidermeyi sağlayacağız.
Değerli milletvekilleri,
gümrüklerle ilgili ve ticaretle alakalı yaptığımız
çalışmalardan sizlere örnek vermek istiyorum. İlk defa, Türkiye,
Ortak Transit Sözleşmesinin tarafı olmuştur ve Avrupa
Birliği üyesi ülkeler topraklarında hareket edecek olan tır
taşımacıları, tır karneleriyle, varış
noktasından çıkış noktasına kadar sadece karneyle
hareket etmek üzere, başka bir işleme tabi tutulmaksızın
mal hareketini gerçekleştirme imkânına kavuşacak. Bu bir
yenilik, bu uygulamayla alakalı ikincil mevzuat düzenlemelerimizi
sürdürüyoruz.
Gene gümrüklerimizle alakalı
antrepolarımızı lojistik merkez hâline getirdik. Türkiye'de
üretim yapacak tüccarımız, sanayicimiz, üretiminde
kullanacağı bazı hammaddeleri doğrudan doğruya
yurtdışından antreposuna gümrüksüz olarak getirmeyi
sağlayacak, Türkiyede kullanacağı hammaddeyle birlikte bu ürünü
mamul hâle getirip satışını yapma imkânına
erişecektir. Bu projeyi biz İhracatçılar Meclisiyle birlikte
ortak proje olarak hayata geçirdik, uygulama süreçleri devam ediyor.
Gümrüklerde en
önemli yeniliklerden bir tanesi, yetkilendirilmiş gümrük
müşavirliğini devreye koyduk ve gümrük antrepoları artık
yetki verilmiş, güven kazanmış gümrük müşavirleri
tarafından denetlenmekte ve böylece personel tasarrufu
sağlamaktayız. Şunun altını özellikle çizmek
istiyorum: Elbette ki, biz antrepoları gümrük müşavirlerine terk
etmiş değiliz. Aynı zamanda, bu gümrük müşavirlerinin
yaptığı iş ve işlemler antrepo düzeyinde her yıl
periyodik olarak, şikâyet olması hâlinde de doğrudan
doğruya kovuşturma ve incelemeleri sürdürülmektedir.
Yine gümrüklerle
alakalı çok önemli vizyonumuzdan bir tanesi, küresel dünya olarak
nitelediğimiz bu dünyada ilişkilerin çok yoğunluk arz
ettiği ticari çerçevede İpek Yolu Gümrük İdareleri Projesini
2008 yılında devreye koyduk ve bunu, her yıl belli bir ülkede
toplantıları yapmak, içeriğini derinleştirmek suretiyle sürdürüyoruz.
Bu seneki toplantıyı Gürcistanda gerçekleştirdik. Türkiye'nin
hazırladığı Kervansaray Projesi olarak nitelediğimiz
proje, bu faaliyetin somut projesi hâline geldi. Çalışmalar bu
çerçeve sürüyor.
640
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Gümrük ve Ticaret Konseyi
oluşturuyoruz. Artık ticaretle alakalı, gümrükle alakalı
bütün paydaşlar bu konsey içerisinde yer alacak, politikalar burada
belirlenecek ve Hükûmet olarak icra aşamasına koyacağız.
Yine bir yenilik
olarak, bu senenin başına kadar, hatta ortasına kadar Maliye
Bakanlığında Uzlaştırma Kurulu vardı, bütün vergi
ihtilaflarında Maliye Bakanlığı mükelleflerle birlikte
masaya oturuyor, tartışıyor, bir çözüm buluyor, ona göre yol
haritasını belirliyordu. Gümrük idareleri vergi toplamasına
rağmen, bundan mahrumdu ve ilk defa, torba olarak nitelenen kanunla
uzlaşma müessesesini Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde
oluşturduk.
Kapılarımızı
yeniliyoruz; bunların üzerinde durmayacağım
Değerli
milletvekilleri, kaçakçılıkla son derece etkin bir mücadele
sürdürüyoruz ve kaçakçılık olaylarıyla ilişkin olarak,
özellikle akaryakıt kaçakçılığı, çay
kaçakçılığı, tütün ve tütün mamulleri
kaçakçılığı gibi alanlarda son derece etkin yol
haritası belirlenmiş, çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sigara kaçakçılığı her gün büyüyor Sayın
Bakan. Ankarada, İstanbulda kaçak sigara satılıyor; bu
nasıl oluyor?
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) Bu konularla alakalı
oluşturulmuş özel komisyonlar vardır. Bu komisyonların
hazırladığı eylem planları icra aşamasına
konulmuş. Örneğin, akaryakıt kaçakçılığıyla
alakalı 10 numaralı yağın vergi oranlarını
artırdık; o mücadele yöntemlerinden bir tanesi. Bununla ilgili 16
tane eylemimiz var. Bunları da gerek olması hâlinde ilgili
arkadaşlara gönderme imkânım olacak.
Keza ilk defa,
tütün ve çay kaçakçılığıyla mücadele etme kapsamında
eğitilmiş köpekleri devreye koyduk. 32 tane eğitilmiş
köpeğimiz var. Bunlar uyuşturucuyla mücadele ve ilk defa 6 adet
köpeği tütün ve kaçak çayla mücadele etmek üzere devreye koymuş
bulunuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, gümrük kapılarında özellikle bazı
grupların oluşturduğu güvenliği bozucu ve gümrüklü yer ve
sahalarda hareket kabiliyetini azaltıcı eylemlerin
varlığını içinizde bilenleriniz var. 640 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin verdiği yetki kapsamında bu şekilde
olayların yaşandığı gümrük kapılarında acil
müdahale timleri oluşturduk ve bu timler devrede. Bunlar işte,
Haburda var, Gürbulakta var, Sarpta var. Bu timler, silahlı olan bu
timler gümrüklü yer ve sahalarda polisin yanında, jandarmanın
yanında güvenliği sağlamakla görevli bulunmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, sizlere şimdi bazı özgün projelerimizden de söz
etmek istiyorum. Kâğıtsız gümrük işlemi hedeflerimizden bir
tanesi. Gümrüklerimizdeki bütün işlemleri, mükellefin, herhangi bir
yazılı evrak sunmadan, İnternet ortamında, elektronik
ortamda beyanda bulunmak suretiyle işlemlerini icra eder hâle gelmesi
hedefimiz. Bununla ilgili pilot uygulamaları başlattık ve bu
uygulamayı yetkilendirilmiş yükümlü olarak nitelediğimiz yani
ticari erbaplar arasında güven sağlamış, güven duyulan
kişiler nezdinde uygulayacağız. Onlar açısından, bir
anlamda, VİP uygulaması olacak ve bu uygulama, inşallah 2012
yılı sonunda, bütün Türkiyede, yetkilendirilmiş yükümlüler
açısından uygulanır hâle getireceğiz.
Hal kayıt sistemi, biliyorsunuz, 1
Ocak 2012de devreye girecek ve hal kayıt sistemiyle Türkiyede kayıt
dışı milyonlarca ton meyve ve sebze kayıt altına
alınacak ve bu sistemin devreye girmesiyle hem üretici hem tüketici
Ve
hem de kayıt dışılık ortadan kalkacak.
Dolayısıyla hal kayıt sisteminin 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren
devreye girmesiyle kayıt dışılık sona erecek, vergi
ödemeksizin seyreden Türkiye genelindeki meyve ve sebzenin vergiyle
ilişiği sağlanacak ve ürünlerle ilgili kimlik kodları
oluşturulacak, ürün zayiatları da asgariye indirilecektir.
Lisanslı depoculuk ve ürün ihtisas
borsacılığını devreye koyduk. Bunun ilk
uygulamasını Polatlıda gerçekleştirdik ve bu
uygulamanın da geliştirilmesiyle gerçekten, ürününü depolama
imkânı bulunmayan müstahsilimiz ürününü depolama imkânına
kavuşacak ve ürününü depolama imkânı olmayan müstahsil, uygun olmayan
zamanlarda ürününü elden çıkartma gibi bir zorlukla karşılaşmayacak.
Depoya bıraktığı ürününe karşılık elinde
kıymetli evrak niteliğinde taşıyacağı bir belge
olacak ve onu bankalara ibraz etmek suretiyle kredi kullanma imkânına
erişecek.
Yerinde gümrükleme
uygulamasını devreye sokacağız. Gene, yetkilendirilmiş
yükümlüler iş yerlerinde, depolarında, antrepolarında gümrük
işlemlerini doğrudan doğruya yapacaklar ve bunu aydan aya beyan
edecekler ve bunun kontrolünü sağlamak üzere beyannamelerine eklemeleri
gerektiği evrakları kendi ofislerinde muhafaza edecekler, kontrol
edilmesi hâlinde bunu göstereceklerdir.
Diğer bir yeniliğimiz
değerli milletvekilleri: Biliyorsunuz 1 Temmuz 2012 tarihinde Türk Ticaret
Kanunu yürürlüğe girecek, bu, ticari hayatımızda son derece
önemli yenilikler getirmektedir. Bu Kanunun tabii detaylarına burada
girecek zamanım yok ama bu Kanunun uygulamasıyla alakalı olarak
Merkezî Sicil Kayıt Sistemi çalışmamız sürüyor. Nasıl
ki gerçek kişilerin Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası varsa ticari
faaliyette bulunan her gerçek kişinin ve tüzel kişinin de bir ticari
kayıt sistemi olacak, bütün iş ve işlemlerin bu MERSİS
olarak nitelediğimiz bu sistem üzerinden kontrolü mümkün olacak.
Bir diğer önemli alan tüketici
alanı. Sayın milletvekilleri, Türkiyede 74 milyon insan kimi tacir
kimi sanayici kimi serbest meslek erbabı ama 74 milyonun hepsi, hepimiz
tüketiciyiz. Dolayısıyla Bakanlığımızın
özellikle tüketici haklarına ilişkin alanına daha fazla önem
vereceğiz. M-tüketici dediğimiz mobil cihazlarla tüketiciler haklarını
nerede, nasıl arayacaklarını öğrenme ve erişim
imkânına kavuşacaklar.
Çok önemli yeniliklerden veya
projelerden bir tanesi de hedefimizde gümrüklerde tek pencere sistemini devreye
koymak. Gümrük kapılarında iş gören
vatandaşlarımız evraklarını, pasaport
işlemlerini, kayıt işlemlerini, laboratuvar işlemlerini çok
değişik yerlerde dolaşarak değil, bir yerde, bir noktada,
bir merkezde -buna tek pencere sistemi diyoruz- yapacak hâle gelmek de
hedeflerimizden bir tanesi.
Burada birtakım sorular yöneltti
arkadaşlarımız, özellikle bir tanesi
Söz adamı
bağlar, biz öyleyiz. Biz, bakın, hiçbir zaman
yapamayacağımız bir işin sözünü vermedik, ama ne
söylediysek onu yaptık.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Haburdan haberiniz var mı Sayın Bakan?
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) Ne söylediysek onu yaptık. Yapamayacağımız
hiçbir
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Habura gidin Sayın Bakan, Habura.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) Ve biz sözümüzün adamıyız;
bunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Yine burada,
Haburla ilgili kapıdaki sıkıntılardan söz ettiniz.
Doğrudur, bazen sıkıntı yaşanıyor; herhâlde siz o
sıkıntının çok yoğun olduğu bir evreye rast
gelmişsiniz. Ama Haburla ilgili verileri bugün itibarıyla
değerlendirdiğimizde Haburdaki bekleme süreleri Türkiye
tarafında bir günü geçmemektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) Değerli milletvekilleri, bütçemizin
ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Birlikte gidelim Sayın Bakan, birlikte gidelim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Aleyhte son söz,
Bingöl Milletvekili Sayın İdris Balukene aittir.
Buyurun Sayın
Baluken.
Süreniz beş
dakika.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar
heyetinizi selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.
Şimdi,
sayın bakanlar tarafından teorik çerçevesi iyi çizilmiş ama
pratik hayatta, toplumsal hayatta çok fazla karşılığı
olmayan konuşmalar yapıldı.
Özellikle
Kalkınma Bakanı arkadaşımıza, benim alanım
değil ama hemşehrim olduğu için, bir konuyu hatırlatmak
istiyorum. Burada uyguladığı teorik çerçeveyle ilgili bazı
yaklaşımları kendi seçim bölgesi olan Bingöle yönelik pratik
bazı adımlara dönüştürürse belki Bingöl ilinin 81 il arasındaki
sondan 5inci sırada bulunan ekonomik gösterge değerlerini ve ideal
yaşama kriterlerini değiştirme fırsatı olacak.
Yine
Sağlık Bakanımız da anladığım kadarıyla
bizim verdiğimiz somut örneklere çok fazla inanmıyor. Ancak birlikte
çalıştığı çok değerli, halkımızın
da önemsediği Bingöllü bürokratlar var. Ben de kendisine yine
şehrimizden birkaç somut örnek vermek istiyorum. İsterse o bürokrat
arkadaşlarımızdan da bu bilgileri doğrulatabilir. Bakın,
dokuz yıllık AKP Hükûmeti döneminde Bingölde üç yüz yataklı
Bingöl Devlet Hastanesinin kapasitesine bir yatak bile eklenmemiştir.
Bingöllü hastalar, şu anda bu saat itibarıyla, civar illerde,
Diyarbakırda, Malatyada, Erzurumda ve diğer, daha uzak olan,
kilometrelerce ötede olan illerde kendi dertlerine çare
arayışları içerisindedirler ve bu insanların çoğu,
hasta ve hasta yakınlarının çoğu çok büyük maddi
sıkıntılar içerisinde olan insanlardır. Sadece Bingöl için
bu geçerli değildir, bu bahsetmiş olduğumuz durum, Muş
için, Bitlis için, Hakkâri için de geçerli olan bir durumdur. Bakın,
Bingölle ilgili somut örnek; Bingölün yedi ilçesi var, şu anda bu yedi
ilçeden dördünde hastaların yatarak tedavi göreceği hastane yoktur.
Kiğı, Yedisu, Yayladere, Adaklıda, bu saat itibarıyla
yatması gereken bir hastalığı olan hasta, kış
koşullarında yolların açık olması için dua etmek
dışında hiçbir imkâna sahip değildir.
Yine, Bingölün
ilçesi olan Genç ilçesinde, üç yıldır elli yataklı bir hastaneyi
bitiremediniz ve Genç ilçesinde, depremden etkilenmiş hastanede hizmet
vermeye çalışan başhekimi bir yıl içerisinde üç defa siyasi
baskılar nedeniyle çalışamaz duruma getirdiniz. Böylesi
gerçeklikler ülkenin her tarafı için geçerli, somut olsun diye kendi seçim
bölgemden veriyorum.
Sağlık
Bakanımızın buradan duyarlılık göstermesini
istediğimiz bir başka konu var: Özellikle bu cezaevlerinde hasta olan
tutuklu ve hükümlülerin içerisinde bulunduğu kötü sağlık
koşullarıyla ilgili gerçekten tam bir trajedi yaşanıyor.
Bununla ilgili Adalet Bakanlığının sorumluluğu ne
kadarsa Sağlık Bakanlığının da o düzeyde
olduğunu düşünüyoruz. Özellikle 2010 yılında hastalıktan
dolayı cezaevinde hayatını kaybeden tutuklu ve hükümlü
sayısının 161 olduğunu belirtmek istiyorum, 2011
yılında bugün itibarıyla bu sayı 30dur. Hâlen 263
ağır hastalığı olan tutuklu ve hükümlü vardır ve
bunların içerisinden 19 tutuklu gırtlak kanseri, akciğer kanseri,
son dönem kemik kanseri, kan kanseri hastalıklarıyla âdeta ölümü bekler
bir durumdadır. Bu hastalar, gitmiş oldukları hastanelerde
kemoterapi ilaçları verildikten sonra bağışıklık
sistemi felce uğramış bir şekilde tekrar cezaevlerine geri
gönderiliyorlar. Normalde bu hastaların, kemoterapiyi aldıktan sonra
hastanelerde de normal hastaların yattığı hasta
koğuşlarında, hasta odalarında yatmamaları gerekir ama
bu konuyla ilgili özellikle Sağlık Bakanımızın ilgili
kurumlara ve meslektaşlarımıza gerekli uyarıları
yapmasını istiyoruz. Bu konuyla ilgili adli tıpla, Adalet Bakanlığıyla
koordineli, eş güdümlü çalışmaların yapılması
gerektiğini düşünüyoruz.
Yine, cezaevinde
sağlık hizmetleri konusunda çok ciddi yetersizlikler var. Bakın,
Bingöl M Tipi Kapalı Cezaevinde doktor ya da sağlık
çalışanı yok, Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevinde bir
röntgen cihazı ya da bir laboratuvar testi bile yok. Şu anda
Diyarbakırda ameliyat olması gereken bir tutuklunun
Diyarbakırda yatacağı bir klinik yok hatta doktor muayenesi
için bekleyebileceği bir bekleme odası yok. Bu şekildeki
koşulların mutlaka düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Ayrıca,
bölgede adli tıpla ilgili çok önemli bir sıkıntı var, belki
Bakanımız bu konuda kendisi duyarlılık gösterip çözüme
katkıda bulunabilir. Sadece Malatyada işlevsel olan bir adli
tıp var, bu, -özellikle bölgede çatışmalı sürecin de
getirdiği yoğun cenazelerin olduğu bir dönemden geçiyoruz- çok
ciddi, çok önemli ailelere mağduriyetler getiriyor. Bunun Sayın Bakan
tarafından duyarlılık gösterilmesi gereken bir konu
olduğunu düşünüyorum.
Sağlık
Bakanlığından sadece hastalığın tanı
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) - ve tedavisiyle ilgili organizasyonları
yapmasını beklemiyoruz, aynı zamanda bölgede yaşanan
savaşın getirdiği posttravmatik stres sendromlarıyla ilgili
bilimsel birtakım rehabilitasyon programlarını da devreye koymak
lazım.
Teşekkürler
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, altıncı turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi,
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Sağlık Bakanına soruyorum: Hâlen Kütahya ilinin dört ilçesinde
devlet hastanesi yok; Altıntaş ve Çavdarhisar ilçelerinde hastane
var, uzman doktor yok. Bu konuda Dumlupınarlı Mustafa Köse isimli bir
hastamızın Bakanlığınıza iletilmiş dilekçesi
de olduğu söyleniyor. Devlet hastaneleri ve sağlık personeli
eksikliği konusunda Kütahya için ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bu
sıkıntı ne zaman bitirilecek?
2012
yılında Sağlık Bakanlığına kaç biyolog
atanması planlanmakta?
Sayın
Kalkınma Bakanına: Eski DPTde bulunan makam odanız
yapılırken binanın iki taşıyıcı kolonunun
kesildiği ve TOKİ tarafından yapılan Park Oran Sitesinden
Bakanlık adına bir konut alındığı iddiaları
doğru mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Dedeoğlu? Yok.
Sayın
Özdemir
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın
Sağlık Bakanımıza: Sayın Bakan, Sivas bölge hastanesi
iki defa ya da üç defa en az ihaleye çıktığı hâlde bir
türlü yapılamadı. En son yeniden ihale edildiği söyleniyor. Bu
hastane ne zaman yapılacak?
Cumhuriyet
Üniversitesi Hastanesi bir taraftan teknik eleman ve bir taraftan da cihaz
yokluğu nedeniyle kan kaybetmeye devam ediyor. Sivastaki
hemşehrilerimiz ya Kayseriye ya Ankara-İstanbula gidiyorlar.
Sayın Bakanım, Türkiye için çizdiğiniz tozpembe tablonun tam
tersi özellikle Sivasta Kangal, Divriği, İmranlı ve Gemerek
ilçelerindeki devlet hastanelerinde yeterince uzman doktor yoktur. Kangal
Devlet Hastanesinde kaloriferler zaman zaman yanmıyor. Yani Türkiye
üzerine çizdiğiniz bu tozpembe tablo Anadoluyu yansıtmıyor ne
yazık ki. İlçe devlet hastanelerinin çoğunda yeterince eleman
yoktur.
Yurt
dışından ithal hemşire getirmeyi düşünüyorsunuz.
Türkiyede yeterince hemşire yok mu? Türkiyedeki hemşirelere
güvenmediğiniz için mi ithal hemşire planlamayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kaçar? Yok.
Sayın Ören
HASAN ÖREN
(Manisa) Sayın Başkan, sorum Sağlık Bakanına:
Hastanelerde hekim seçme özgürlüğünün yüzde 97 seviyesine geldiğini
söylüyorsunuz. Yüzden fazla ilçemizde uzman doktor yok. O hastanelerde hasta
hangi doktoru seçecek?
İki:
Sağlık hizmeti alanlardan alınan katkı paylarını
kaldırmayı düşünüyor musunuz?
Üç: Trafik
kazası geçiren insanların hastane masraflarını Sosyal
Güvenlik Kurumu ödemiyor. Trafik sigortaları ödesin. deniyor. Bu durum
trafik kazalarında yaralananların tedavilerini
güçleştirmektedir. Çünkü kaza raporları ve sigorta şirketleri
arasındaki uyuşmazlık sorun olarak vatandaşın
karşısına çıkmaktadır. Bu sorunun çözümü için bir
çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Fırat
SALİH FIRAT
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum
Kalkınma Bakanına: Adıyaman Bebek Sulama Pompaj İstasyonu
Projesiyle ilgili çalışmalar ne aşamadadır? Ne zaman
bitecektir? Tarlalar su ile ne zaman buluşacaktır?
Yine,
Adıyaman Koçali ve Çamyurdu barajlarıyla ilgili çalışmalar
ne durumdadır? Barajlar ne zaman tamamlanacaktır?
Diğer sorum
Sağlık Bakanımıza. Kamu-özel ortaklığıyla
yapılacak olan entegre sağlık kampüslerine devredilecek olan
hastanelerin binaları ve taşınmazları nasıl
değerlendirilecektir?
Yine, dikkatimi
çeken başka bir şey var. Yıllara göre, kişi başı
cepten yapılan sağlık harcamaları nedense hep 1999da
alınmış ama diğer çalışmaların
tamamında 2002 örnek alınır. 2002de yüzde 19,8 iken 2008de
18dir yani ciddi bir fark yoktur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Erdem
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birinci sorum
Sayın Hayati Yazıcı Bakanımıza. Elâzığ
ihracatını olumlu yönde etkileyecek gümrük müdürlüğünü
Elâzığda açacak mısınız?
İkinci ve
üçüm sorum Sağlık Bakanımıza. Yapımı
sürdürülmekte olan Elâzığ Doğukent şehir hastanesi ihalesi
sonuçlandı mı? İnşaata başlanacak mı? Ne zaman
başlanacak?
Üçüncü sorum;
Elâzığ Devlet Hastanesini Eğitim ve Araştırma
Hastanesi yaptınız. Atadığınız klinik
şeflerinin tamamı istifa etti, 3 klinik şefi daha
atadınız. Bu kadroyu alıp istifa etmeyecek veya başka
yerlere gitmeyecek birilerini atamayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Sayın Özkes
İHSAN ÖZKES
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı
zamanında domuz üretimi çoğaldı. Hatta domuz eti ihraç eden
yandaşlarla ilgili basında yer alan haberlere rastlıyoruz. O
kadar ki memleket domuz istilasına uğramış gibi, gün
geçmiyor ki domuzlar insanımıza saldırıyor, öldürüyor veya
yaralıyor. AKP İktidarında Müslüman halka domuz eti yediriliyor.
Nitekim, bazı lokantalarda domuz eti yedirildiği tespit
edilmiştir.
Sağlık Bakanına
soruyorum, son yıllarda domuzculuğun artması ve domuz eti
yenilmesinden dolayı sağlığı bozulan hasta
sayısı kaçtır? Bu konuda hangi önlemleri alıyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eczaneler bir
ülkenin sağlık
sisteminin kılcal damarlarıdır. Kimsenin
ulaşamadığı yere eczacı ulaşır, şifa
taşır, deva taşır. Maalesef bugün bu kılcal damarlar
kurumaktadır. AKPnin ilaç politikaları sonucunda 24 bin eczacı,
eczanesine ilaç alamaz hâle gelmiştir. İlaç sanayisi
Mutabakatımız yok. diyerek AKPnin yönettiği devleti
tanımamakta, yürütümünden sorumlu olduğunuz İlaç Fiyat
Kararnamesinin gereğini yapmamaktadır. Kendi sorumluluğunu
yerine getirmeyen sanayi eczacıları iflasa sürüklemektedir.
Maalesef,
binalarının sağlamlığıyla değil, göçük
altından canlı çıkarmakla övünen bir iktidarımız var.
Politikalarınız sonucu 24 bin eczacı ve 100 bin
çalışanı göçük altındadır Sayın Bakanım.
Orada birisi var mı, sesimizi duyan birisi var mı? Göçük
altında kalan eczacıları, o çok övündüğümüz ve
başarılarını takdir ettiğimiz UMKE ekiplerini
görevlendirecek misiniz göçük altından çıkarmak için. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Eronat
Oya Hanım yok mu?
Sayın
Çandar
TOLGA
ÇANDAR (Muğla) Benim sorularım, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanımızadır.
Kara
ambulanslarında çalışan doktorların sayısını
azalttınız. Tüm kara ambulanslarının yüzde kaçında
doktor bulunmaktadır?
İkinci
sorum yine Sağlık Bakanımıza: Aile hekimliği
uzmanlığı uzaktan eğitimle yapılacaktır. diye
kulağımıza bilgiler geliyor. Bu doğru mudur?
Son
sorum: Üniversite ve devlet hastanelerinin mali zorluklar altına sokulup
daha sonra özelleştirileceği doğru mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Atıcı
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim
sorularım Sayın Sağlık Bakanına.
Sayın
Bakan, Cepten harcamalar azaldı. diyorsunuz ancak lütfen
halkımızı yanıltmayınız, doğru bilgiler
veriniz. 2002de cepten, halkımız 2,45 milyar dolar para
harcamıştır. 2007de bu rakam 8,5 milyar dolara
çıkmıştır, TÜİK verisidir.
Ayrıca,
97nci sayfadaki kendi tablonuza bakarsanız, 2003, 2004, 2005, 2006,
2007de hep bu rakamların oransal olarak da arttığını
görürsünüz.
Sorum şudur:
Türk Tabipleri Birliği Kanununun 1inci maddesinde sayılan amaçlar
arasındaki Tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp
geliştirilmesini sağlamak. ibaresinden neden rahatsız oldunuz
ve çıkardınız?
İki,
Şiddete Sıfır Tolerans adıyla bir program yürütüyorsunuz,
teşekkür ederiz. Ben de şiddete neden olan olayları
araştırmak üzere bir önerge vermiştim, samimiyet gösterip
destekleyecek misiniz?
Üç, halkın
sağlığını ilgilendiren çok önemli konuları neden
kanun hükmünde kararname ile getiriyorsunuz? Muhalefetin görüşlerine
ihtiyacınız yok mu?
Son olarak da, bir
ay kadar önce Sayın Faruk Çelik, 4 milyar TL
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Erdoğan
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Sayın Sağlık Bakanına sormak
istiyorum: AKP İktidarı döneminde bir sürü hastane yapıldı.
Şimdiye kadar yapılanlar ve bundan sonra yapılacaklar
arasında Muğla devlet hastanesini göremedik. En çok turist
ağırlayan ikinci il olarak Muğlaya, hem Muğlalı
hemşehrilerimize hem de sezonda Muğlaya gelen turistlere hizmet
edebilecek nitelikte bir devlet hastanesi yapmayı düşünüyor musunuz?
Gene, biraz önce
elimize gelen bir soru da, Erzurumdaki devlet hastanelerinin
tamamını Van ilinde depremde mağdur olan
vatandaşlarımıza tahsis ettiğiniz belirtilmekte. Ancak
Karstan ve Erzurumun çevresinden, diğer illerden Erzuruma gelen
vatandaşların mağduriyetlerini gidermek konusunda herhangi bir
tedbir almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakanlar
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, on beş saniye var.
BAŞKAN On
beş saniye var da on beş saniyede
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bir soru sorulabilir.
BAŞKAN -
Sayın Akar, buyurun.
On beş
saniyede kesiyorsunuz yalnız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, SSK emekli aylığının 814 TL,
BAĞ-KUR emekli aylığının 667 TL; memur emekli
aylığı 976 TL, muhtaç aylığı 110 TL, yüzde 60
özürlüler için 219 TL
Devam edeyim mi
Sayın Başkan?(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben
size açtım, buyurun.
Evet, Sayın
Bakanlar, buyurun.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bana yöneltilen bir tane soru vardı,
Sayın Enver Erdem: Elâzığda gümrük müdürlüğü kurulacak
mı? Bakanlığımın yapılanmasıyla
alakalı kararname, o konuyu da içeren kararname bakanların
imzasından geçmiş, Başbakanımıza arz edilmiştir
ve oradan da Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirine
sunulacak. O kararname kapsamında gümrük müdürlüğünü kuruyoruz
Elâzığa.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Evet, sayın bakanlar, kim önce?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Müsaade ederseniz ben
BAŞKAN
Buyurun Sayın Yılmaz.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle, bir
milletvekili, Sayın Işık, bu makamla ilgili şeyleri dile
getirdi. Bu bir makam odası değil, makam katı. Bakanlık
olduktan sonra müşavir odalarıyla, toplantı odasıyla, bir
makam katıyla ilgili bir çalışma. Burada çeşitli
iddiaları ben de duydum, duyar duymaz da gereğini yaptım.
Birincisi, bu deprem açısından yapılan işin bir zararı
olup olmadığını incelemek üzere
Bayındırlığa yazı yazdım ve incelemeler
yapılıyor. Gereği neyse yapacağım.
İkincisi de,
diğer bazı iddialar konusunda da yine Başbakanlık
Teftiş Kuruluna resmî olarak müracaatta bulundum. Teftişin sonucu
neyse, gereğini yapmakta en ufak bir tereddüdüm olmayacaktır.
Müsteşarın
lojmanı
Bu tür konuları ben doğrusu tartışmayı
çok abes görüyorum, siyaset olarak da ama kendi adıma söyleyeyim
ALİM
IŞIK (Kütahya) Bu bir iddia yani. Doğruysa doğrudur,
doğru değilse değildir.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl)
hiçbir şekilde bir lojman almış
değilim, bir lojmanda da oturuyor değilim bir bakan olarak. Bunu çok
net bir şekilde söylüyorum ama diğer birçok kurum gibi DPT
Müsteşarının da lojmanı vardır. Yeni bir lojman
alınmıştır. Bu da, devlete alınmıştır,
devletimizin mal varlığına girmiştir. Değişik
müsteşarlarımız da kullanacaktır bunu.
Adıyamanla
ilgili konuya da yazılı cevap vereyim müsaade ederseniz.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Sayın
Işıkın Kütahyayla ilgili sorusunda dört ilçede hastane
olmadığından bahsetti Değerli Milletvekilimiz. Şimdi,
bu ilçelerin bu kısa süre içerisinde ben nüfuslarını ve en
yakın hastanelere uzaklıklarına baktırdım. Aslanpaşanın
toplam ilçe nüfusu 11 bindir
ALİM
IŞIK (Kütahya) Aslanapa
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Özür dilerim. Aslanapanın 11 bin, merkez
nüfusu 1.500. Şaphanenin 7.500 nüfusu var, Pazarların 5.958 nüfusu
var, Dumlupınarın da 3 bin nüfusu var ve
Dumlupınar dışındaki diğer ilçelerimiz yakın bir
merkeze, yakınlarındaki bir hastaneye uzaklıkları 20, 30,
38 kilometre
Dolayısıyla ülke kaynaklarını doğru
harcamak açısından, hele ülkemizde bu kadar uzman hekimin eksik
olduğu yerlerde, bu ilçelerde hizmeti aile hekimliğiyle ve acil
hizmetleri yürütmek daha doğru gözüküyor doğrusu.
Sayın Özdemirin Sivastaki bölge hastanesiyle
ilgili
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, doktor
yok,
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Değerli milletvekilleri, bu uzman konusundaki talepler o kadar doğru
talepler ki. Sanki biz uzmanların bir kısmını ülkenin belli
bir yerine gönderiyoruz, öbür yerine göndermiyormuşuz gibi bir
düşünce hasıl olmasın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) İhtiyaç ifade ediyor
Sayın Bakan. Dikkate almanız için.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Bir
ihtiyaç var ve biz de elimizdeki mevcut uzmanları bu ihtiyaçlar
çerçevesinde ülkenin çeşitli yerlerine dağıtıyoruz.
Dolayısıyla eksiklikler Kütahyada da olabiliyor, başka yerlerde
de olabiliyor çünkü hakikaten ülkede doktor sayısı az. Şükürler
olsun ki son yıllarda doktor sayısını
artırıcı önlemleri almaya başladık, daha doğrusu
bu görev kendisinin olan Yükseköğretim Kurumu, üniversiteler bu hususta
hassasiyet göstermeye başladılar. İnşallah doktor
sayımız arttıkça bu ilçelerimize de uzman doktor
verebileceğiz.
Sivasta bir hastane yapıyoruz biliyorsunuz bütün
bölgeye hitap edecek. Bunun ihalelerinde normal hukuki sebeplerden dolayı,
TOKİnin yaptığı ihalelerde iptaller oldu. Doğrudur.
Biz de takip ediyoruz. En kısa zamanda bu ihalenin
başarılması ve Sivasa, bölgeye bu hastanenin
kazandırılması için gayret göstereceğiz.
Sayın Özdemir, bununla birlikte bir de Türkiyede
hemşire yok mu ki dışarıdan hemşire getirtmek
istiyorsunuz? dedi. Evet, Türkiyede şu anda Avrupa ortalamasıyla
kıyasladığımızda, nüfusla Avrupa nüfusu, Türkiye
nüfusu olarak kıyasladığımızda yoğunluk olarak
Avrupanın dörtte 1i kadar hemşire var maalesef. Yanlış
işitmediniz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hemşire
okulları niye kapatıldı Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Dolayısıyla bir taraftan kendi hemşire sayımızı
artırmak üzere görevi devraldığımızda meslek
liselerine ve üniversitelere alınan öğrenci sayısı 6
binlerdeyken bunu 20 binlere yaklaştırdık, öte yandan da elbette Türkiye'ye
başka ülkelerden gelecek, denkliğini almış, Türkçe bilen
hemşirelerden, doktorlardan da yararlanmanın önünü açmak gerekiyordu,
onun da önünü açtık. Yani Türkiye'de hemşire var da bunların
istihdam edilmediği gibi bir durum kesinlikle yok.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Peki, Sayın Bakanım, bu kadar işsizlik
var bu memlekette, niye hemşire okulları açılmıyor, yurt
içinden kendi insanlarımıza bu fırsat verilmiyor?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Hatta özel sektör ve üniversiteler ısrarla
biz hemşire istihdamı için kadro açtığımızda
Bizim hemşirelerimiz Sağlık Bakanlığına geliyor,
dolayısıyla biz hizmet veremez hâle geliyoruz. diye de şikâyetleniyorlar.
Yüzden fazla
ilçede uzman olmadığı söylendi. Doğru, işte bu ilçeler
biraz önce ifade ettiğim gibi küçük ilçelerdir. Türkiye'de artık,
doktor dağılımında olabildiğince hakkaniyetli bir
biçimde vatandaşlarımıza hizmet götürmeye
çalışıyoruz.
Bu trafik
kazalarıyla ilgili bir problem vardı Sayın Milletvekilimizin
söylediği gibi. Bu hususta uygulama değiştirildi Sayın
Milletvekilim, şimdi Sosyal Güvenlik Kurumu bunları doğrudan
ödemeye başladı.
Kamu-özel
ortaklığında yeni bir bina yapıp ya da yeni bir kampüs
yaptığımız zaman hastaneyi oraya taşıyacak
olduğumuzda mevcut hastanelerin bulunduğu yerlerden
ihtiyacımız olan alanları yine sağlık alanı
olarak kullanacağız. İhtiyacımız olmayan alanları
da yine ülkenin başka bir hizmeti için kullanıyoruz. Bazen
TOKİye devrediyoruz bunları, bazen o şehirdeki başka bir
kamu hizmetine veriyoruz, yeri geldiğinde de yeni kampüs
alanlarının oluşturulmasının finansmanında
kullanılacak buralar. Tabii, son derece normal karşılamak
lazım bu davranış tarzımızı.
Elâzığdaki
doğu kent şehir hastanesinin ihale hazırlıkları belli
bir aşamaya geldi, süreç devam ediyor. Bunu 2012 yılında
inşallah inşaya başlayacağız.
Evet, Anadoluya
oluşturmaya çalıştığımız eğitim
hastanelerine klinik şefi götürmekte gerçekten zorlanıyoruz.
İşte, zaman zaman yaptığımız kanunlar, devlet
hizmeti yükümlülüğü vesaire gibi kanunların sebebi değerli
milletvekilleri, biraz da bu. Hakikaten bu, Türkiye'deki sayı
kısıtlılığı taşrayı, büyük
şehirler, metropoller dışındaki hastaneleri, eğitim
hastanelerini güçlendirmekte biraz bize zorluk çıkarıyor ama
buraları canlandırmak için elimizden gelen gayreti göstereceğiz.
Sayın Özel
eczacılarımızdan bahsetti. Sayın Özelle
milletvekilliğinden önce çok çalıştık, çok uzun zaman mesai
sarf ettik. Kendisi de bilmektedir ki her sefer olduğu gibi bu sefer de
Hükûmetimizle, Hükûmetimizin çeşitli bakanlıklarıyla, sektör ve
bu arada eczacılar arasındaki görüşmeler mutlaka olumlu
sonuçlanacak, bir orta yolu bulacağız, hem
vatandaşımız ilaç almaya, ilaca kavuşmaya devam edecek hem
de eczacılarımız vatandaşlarımıza, ülkemize
hizmet etme imkânını mali açıdan da inşallah bulacaklar.
Yani evet, bugünlerde bazı sorunlar var ama bunu görüşmelerle
aşacağımıza ben inanıyorum.
Ambulanslardaki
doktor sayısıyla ilgili bir soru vardı. 2002de
ambulanslarımızdaki doktor sayısı 1.477ydi, toplam doktor
sayısı, 2011de bu sayıyı 2.043e çıkarmış
durumdayız. Toplam personel olarak da 2002de 919 personelle hizmet
ettiğimiz ambulans sisteminde bugün 10.767 personel var, yanlış
işitmediniz.
Bu soru
belki şunun için soruluyor: Her ambulansta acaba doktor olması gerekir
mi? Hele doktor sayısının bu kadar kısıtlı
olduğu bir ülkede bunun cevabı hayırdır. Hem Amerika
Birleşik Devletlerinde hem Kıta Avrupasında ambulanslar,
genellikle paramedik dediğimiz yetişmiş personeller
tarafından hizmete sunulur, yani oralarda onlar vatandaşa müdahale
ederler. Biz de paramediklerle, acil tıp teknisyenleriyle ve imkân
olduğu kadar da doktorlarımızla bu hizmeti vermeye bundan sonra
da devam edeceğiz.
Bu cepten
harcamalar konusu şöyle: Bir yanlış anlama var
anladığım kadarıyla. Sayın milletvekillerimiz daha
önce de bunu ifade ettiler konuşmalar sırasında da. Kamu
dışı sağlık harcamalarının hepsi cepten
harcama değildir sayın milletvekilleri. Özel sektörün
yatırımları da var bunun içinde. Dolayısıyla, önemli
olan, kişi başına yapılan cepten harcamayı
geçmişle kıyaslamaktır. Yoksa, kamu dışı
yapılan sağlık harcamalarının hepsi vatandaş
tarafından yapılıyormuş gibi istatistikleri alıp
burada zikredersek yanlışlık yapmış oluruz. Muhtemelen
bundan dolayı bir yanlışlık oluyor.
BAŞKAN
Süremiz doldu.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Bitiriyorum efendim.
Bu kanun
hükmünde kararnameler, malum, anayasal bir hukuk olarak yerine getiriliyor.
Yani yarın Anayasa değiştirilirse biz de kanun hükmünde
kararname yapmayız. Geçmişte yapıldığı gibi bugün
de kanun hükmünde kararnamelerle yine yasalar yapılabilmektedir.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Buraya getirin o zaman.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Müsaade ederseniz, vaktim
kalmadığı için diğer soruları da yazılı
olarak cevaplayayım.
Yüce
heyetinize teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
VAHAP
SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, 60a göre yerimden kısa bir söz
talep ediyorum.
BAŞKAN
Yok yani şu anda devamını getireceğim, daha sonra
bakarım.
Şimdi
sırasıyla altıncı turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Sağlık Bakanlığı 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
15- SAĞLIK
BAKANLIĞI
1. Sağlık Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
58.068.300 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma
Hizmetleri |
104.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
3.309.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
14.296.452.700 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 |
Eğitim
Hizmetleri |
4.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
GENEL TOPLAM |
14.357.938.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Sağlık
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
13.671.002.813.11 |
- Bütçe Gideri |
: |
14.768.093.400.56 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
2.335.963.983.06 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
1.238.753.715.49 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
1.155.004.809.75 |
BAŞKAN (A) cetvelini
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.19- TÜRKİYE HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
7.998.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma
Hizmetleri |
19.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1.615.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
111.771.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
121.403.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Vergi Gelirleri |
154.000.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
650.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
3.850.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
158.500.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün 2010
yılı kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Genel
toplamları okutuyorum:
2. Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
227.601.200,27 |
- Bütçe Gideri |
: |
171.110.173.14 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
56.491.027.13 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
41.178.555.32 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
125.000.000.00 |
-
Yılı Net Tahsilatı |
: |
124.432.946.63 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kalkınma Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
32- KALKINMA BAKANLIĞI
1.
Kalkınma Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
1.026.800.500 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
650.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Ekonomik
İşler ve Hizmetleri |
200.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 |
Eğitim
Hizmetleri |
40.050.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
1.067.700.500 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kalkınma Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı Müşteşarlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
2. Devlet Planlama
Teşkilatı Müşteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN .(A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Devlet Planlama Teşkilatı
Müşteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
867.871.705,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
839.035.384,73 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
3.384.311,89 |
- İptal Edilen Ödenek |
|
32.220.632,16 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı Müşteşarlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
32.75 TÜRKİYE
İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
183.358.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1.018.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 |
Sağlık
Hizmetler |
20.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
184.396.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
2. Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN .(A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
113.439.156.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
111.053.223.74 |
- İptal Edilen Ödenek |
|
2.385.932.26 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.34- GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1. GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
4.865.800 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 |
İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri |
65.988.200 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
70.854.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler |
70.654.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
200.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
70.854.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı
merkezî bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
59.876.000.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
52.173.570.04 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
1.055.047.35 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
8.757.477.31 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
59.876.000.00 |
-
Yılı Net Tahsilatı |
: |
46.425.528.17 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Doğu Anadolu Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.54- DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.
Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
06 |
İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Doğu Anadolu Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Doğu
Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 yılı
merkezî bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Konya Ovası Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.55- KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1. Konya
Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
06 |
İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Konya Ovası Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Konya
Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 yılı merkezî bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Doğu Karadeniz Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.56- DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.
Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
06 |
İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Doğu Karadeniz Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
4.108.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Doğu
Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2012 yılı merkezî bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
31
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
1. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
338.075.800 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma
Hizmetleri |
5.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
20.264.100 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Ekonomik
İşler ve Hizmetler |
26.331.100 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
GENEL TOPLAM |
384.676.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Gümrük Müsteşarlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
-
Toplam Ödenek |
: |
304.791.285,98 |
-
Bütçe Gideri |
: |
258.812.450,61 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
45.978.835,37 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.07- REKABET KURUMU
1.
Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
27.351.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Ekonomik işler ve
Hizmetler |
19.409.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
46.760.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri |
714.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
46.046.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
46.760.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Rekabet Kurumu 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
50.870.000.00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
39.622.076,34 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
11.247.923,66 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Geliri Tahmini |
: |
42.290.000,00 |
-
Yılı Net Tahsilatı |
: |
43.323.139,05 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece,
Sağlık Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı, GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı ve Rekabet Kurumunun 2012 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları;
Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Kalkınma
Bakanlığı, Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı, Konya Ovası Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ile Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Gümrük
Müsteşarlığının 2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı
olmalarını temenni ederim.
Sayın
milletvekilleri, altıncı tur görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:17.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
M) EKONOMİ
BAKANLIĞI
1.- Ekonomi Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
N) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) İHRACATI
GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ö) AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1.- Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
P) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
R) ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S) ENERJİ
PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ş) ULUSAL BOR
ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
T) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
U) TÜRKİYE
ATOM ENERJİSİ KURUMU
1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ü) MADEN
TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
V) PETROL
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Şimdi yedinci tur görüşmelere
başlayacağız.
Yedinci turda, Ekonomi
Bakanlığı, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi, Avrupa Birliği Bakanlığı, Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin konuşmaların bitimine kadar şifrelerini
yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir.
Bilgilerinize
sunulur.
Yedinci
turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına: Muş Milletvekili Sayın Demir
Çelik, süresi on beş dakika; Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul
Kürkcü, süresi on beş dakika; Diyarbakır Milletvekili Sayın
Emine Ayna, yirmi dakika.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına: Muğla Milletvekili Sayın Ali
Boğa, beş dakika; Isparta Milletvekili Sayın Süreyya Sadi
Bilgiç, beş dakika; Ankara Milletvekili Sayın Nazmi Haluk Özdalga,
beş dakika; Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet Galip
Ensarioğlu, beş dakika; Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet
Edip Uğur, beş dakika; Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy,
beş dakika; Gaziantep Milletvekili Sayın Halil
Mazıcıoğlu, beş dakika; Kastamonu Milletvekili Sayın
Mustafa Gökhan Gülşen, beş dakika; Siirt Milletvekili Sayın Afif
Demirkıran, beş dakika; Aydın Milletvekili Sayın Mehmet
Erdem, beş dakika.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına: Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan, on
beş dakika; Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan, on dakika;
Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy, on beş dakika; Kastamonu
Milletvekili Sayın Emin Çınar, on dakika.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: İstanbul Milletvekili Sayın Müslim
Sarı, on dakika; İstanbul Milletvekili Sayın Şafak Pavey,
on dakika; Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Durdu Özbolat, on dakika;
Adana Milletvekili Sayın Ümit Özgümüş, yedi dakika; Edirne
Milletvekili Sayın Kemal Değirmendereli, altı dakika; Aydın
Milletvekili Sayın Osman Aydın, yedi dakika.
Şahıslar:
Lehinde Karaman Milletvekili Sayın Lütfi Elvan, beş dakika; aleyhinde
Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik, beş dakika.
Gruplar adına
ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş
Milletvekili Sayın Demir Çelike aittir.
Buyurun Sayın
Çelik. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
DEMİR ÇELİK (Muş) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; Ekonomi Bakanlığının
2012 bütçesine ilişkin söz almış bulunmaktayım.
Şahsım ve partim adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Ekonomi, tarih
boyunca, insanlık için önemli bir bilim olagelmiştir. Sosyal bilim olan ekonomi,
ekosistemimizin binlerce yıllık tarihî geçmişinde doğal
serüveni içerisinde mal ve hizmetlerin üretilmesinden bağımsız
insan yaşamının idamesi için temel teşkil etmiştir.
Ancak ne zaman toplum hiyerarşik bir ilişkiye dönüşür, erk ve iktidar
odaklarına hizmet edilmesi gereken diğer pozitif bilimler gibi ekonomi de hegemonik
ilişkiye tabi tutulur işte o zaman insan yaşamını
idame ettirme ihtiyacından çok iktidarı, erki, sermayeyi
sürdürebilmeye hizmet eden bir noktaya taşınır. Bu yönüyle de
ister ilkel komünal toplum olsun ister feodal toplum isterse içinden
geçtiğimiz kapitalist toplum olsun her bir sistemin bir ekonomi
politiği olagelmiştir. Bugünün temel algısı ve
yaklaşımı, toplumsallaşan üretim biçimine
karşın üretim araçları
üzerindeki özel mülkiyetin varlığıdır. İşte bu
paradoks, bu çelişki yüzyıllardır bir yanıyla zenginlik
üretirken öbür yanıyla da yoksulluk, açlık ve sefalet de üretmeye
devam eden bir çelişki olarak karşımızda durmaktadır.
2012
bütçesinin geneline ve özelde de Ekonomi Bakanlığının
bütçesine yaklaştığımızda gördüğümüz olgu, insani
olan, toplumsal temel ihtiyaçları karşılayan bir
anlayıştan ve zihniyetten çok sermaye iktidarını ya da bir
bütün olarak iktidar ve erki güçlendiren, bu anlamıyla da toplumsal
olanı hiçleştiren, insani olanı görmezlikten gelen bir algı
ve zihniyetle hazırlandığını çok kolay görebiliriz.
Bu, bizce doğru değil. En nihayetinde devlet dediğimiz
organizasyon bile insanın mutluluğu içindir, refahı içindir,
zenginliği içindir. Devlet, insana hizmet ederin asli olması
gerekirken insanın köle, insanın kul pozisyonuna düşürüldüğü, devletin
kutsandığı, dolayısıyla kamu sermayesi ile özel
sermayenin esas alındığı yani kârın, iktidarın
esas alındığı ama emeğin, bilginin ve toplumun da
önemsenmediği, hiçleştirildiği bir gerçekle karşı
karşıya kalıyoruz değerli dostlar.
Sevgili
milletvekilleri, Sayın Başkan; ekonomiye toprak, emek, sermaye ve
bilgi kaynaklık eder. Biz, toprağı sürdürülebilinir bir ekonomik
ilişki için mi kullanacağız; tüketilmesi, iktidar ve kâr
hırsına hizmet edilebilinecek, sonsuz olmayan, bugün bile
tüketilebilme riskiyle karşı karşıya
kaldığımız bir kaynak olarak mı
yaklaşacağız? Bu kaynaklardan emek üzerine artı değer
üretmeye çalışacağız ama emeğin temel
ihtiyaçlarını karşılamada, onun demokratik, özgürlükçü
anlayışından yoksun kalmasına yol açacak bir
kısım yasaklamalar ve kuşatmalarla mı soruna
yaklaşacağız? İşte buna herkesten önce bu yüce
Meclisin karar veriyor olması lazım.
Biz, toplumun
milletvekilleri, toplumun yansıması ve aynasıysak, esasa
alacağımız, dikkate alacağımız insanın
kendisidir, toplumun kendisidir ama gelin görün ki bütçenin kendisinde insani
ve toplumsal olan bu ihtiyaçların görülemeyeceği, aksine iktidarcı
zihniyetlere hizmet edecek bir kısım anlayışlarla, bir yanıyla
büyümeyi hedefleyen, büyürken de dünyanın sayılı ekonomik gücü
olmayı esas alan ve bunu sağladığında da
övünebildiğimiz bir ülke ama aynı ülkenin insani yaşam endeksi
noktasındaki sıralamasında yani gayrisafi millî hasılada
kişi başına düşen payda, eğitimde, sağlıkta
ya da iş ve işlemlerde, mal ve hizmetlerin üretilmesindeki yaşam
standardımız da tam bu anlatmaya
çalıştığımız çelişkinin bir tezahürüdür.
Bir yanıyla
on altıncı ekonomik güce sahip olacaksınız, diğer
yanıyla da doksan ikinci sırada insanınıza refah, mutluluk
vermek yerine işsizliği, açlığı ve sefaleti reva
göreceksiniz. Tam da bu noktada sayın milletvekilleri, yüzde 7,5 öngörülen
büyüme bugünün reel koşullarında yüzde 10lar civarındaki
işsizimiz TÜİKin resmî kayıtlarında söz konusu olan bu
işsizliğe rağmen gerek mevsimlik işçi gerekse geçici
işçi pozisyonunda çalışanları da eklediğimizde 12,5
milyon civarında işsizimizin var olduğu ve insani yaşam
endeksi noktasında 25 milyon civarında da yoksul
vatandaşımızın olduğu bir ülke gerçeğiyle
karşılaşacağız. Biz bu gerçekliği toplumumuzun ve
insanlarımızın lehine değiştirip dönüştürecek bir
anlayış ve algıyla mı yaklaşacağız yoksa
mevcut var olanı kader bilip yoksulları daha da
yoksullaştıran, zengini daha da zenginleştiren bir
kısım argümanlar ve yöntemlerle mi soruna
yaklaşacağız? Bu, herkesten çok yüce Meclisimizin karar vermesi
gereken bir sorundur diye düşünüyorum. Bize düşen ve Meclisin
yapması gereken olarak grup adına konuşmayı yapıyor
olmamdan hareketle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin kendisinden de, Ekonomi
Bakanlığının bütçesine yaklaşımda da
göreceğimiz ikinci temel paradoks, ithalatla ihracat arasındaki
açmazdır. İthalat, öngörülen ihracatı ikiye katlar bir
noktadadır. Bu ne demektir? Bu, üretimden koparılmış bir
toplum, tüketilmeye mahkûm edilen bir toplum, meta yani ham madde ve ara
ürünlerin satın alınıp ithale tabi tutulacağı, onlar
üzerinden ürettiğinizi satabileceğiniz bir ilişki demektir.
Sayın
milletvekilleri, üretimden yoksun bir toplum, sadece malın tüketilmesi
noktasında bir sosyal travmayı yaşamayacaktır. Üretimden
yoksun toplum, kültürü de, sanatı da, edebiyatı da, bir bütün olarak
toplumsal aydınlanmayı da üreten değil, tüketen olacaktır.
O yönüyle, tarihi değiştirip dönüştürecek bir dinamik olgudan
kendisini alıkoyan, tarihin değişim ruhuna denk düşen bir
algı ve pozisyonda olması gerekenin yerine, statükoyu savunan,
statükodan beslenen, onu kutsayan bir toplum olmaya bizi mahkûm eden bir
algıya kendi ellerimiz ve kendi oylarımızla yol açmış
olacağız. İşte, bu risktir, bu tehlikedir. Bu tehlikeden
hareketle de biz yoksulluk sınırının, işsizliğin
giderilebilindiği, açlık ve sefaletin yok edildiği, istihdam ve
üretim alanlarında genç nüfusun kendi emeğini özgürce kullanabilme
fırsatının ve olanağının
sağlandığı bir ülke yerine
Onların gelecek
kaygısını taşımadıkları, geleceğe dair
yeni şüphe ve kaygılardan uzak, bizatihi güvence içerisinde
gördükleri bir ülkeyi yaratmak, oluşturmak durumundayız, asli
görevimiz bu. Buna dair yoğunlaşmayı
sağlayamadığınız takdirde, biz palyatif ve geçici
çözümlerle toplumun temel taleplerini baskılamış,
ertelemiş, ötelemiş olacağız. Ama sorun, dünyanın
genelinde olduğu gibi de ülkemizde de çözülebilme, çözüme
kavuşturabilme parametlerine sahiptir.
Değerli dostlar,
ekonomi sadece ve tek başına bir sosyal bilim değil. Onu
siyasetten, kültürden, toplumsal ve tarihsel dokusundan
uzaklaştırdığınızda, malın alım
satımına indirgediğinizde elbette ki kârlılıkla
karşılaşırsınız. Ama ekonomi aynı zamanda
siyasettir, kültürdür, tarihtir. Bu yönüyle de günümüz küresel
dünyasının geldiği evrede, merkezî katı devletler yerine,
yerindenlik ve yerellik ilkesine bağlı olarak ademimerkeziyetçi
yapıları biz de esas almak durumundayız.
Elli yıldır katılabilme
mücadelesi ve uğraşı verdiğimiz Avrupa Birliğinin
bölgesel ve yerel yönetimler özerklik şartına çekince koyan bir ülke
durumundan çıkabilmeliyiz. Biz bu çekinceleri kaldırarak yerel
yönetimler üzerinde idari ve mali vesayeti kaldıran, yerel yönetimleri
yani il genel meclislerini, belediye meclislerini ve belediyeyi bir bütün
olarak idari ve mali özerkliğe kavuşturmak durumundayız ama
yetmiyor, 780 milyon kilometrekarelik ülkemizin, 74 milyon civarındaki
nüfusumuzun büyüklüğünü, ülkemizin jeostratejik ve jeopolitik konumunu,
gelişen tarihsel doneleri de ele aldığımızda da,
ülkemizin bir dönemdir başlatageldiği ama idari ve siyasi özerklikten
yoksun olan bölgesel kalkınma ajansları, idari mekanizmaya,
hiyerarşiye tabi kılmaktan bir şekliyle kurtulabilmeliyiz.
Düşününüz ki İstanbul gibi 15
milyona varan nüfus bugün Türkiye ekonomisinin de kalbi, siyasetinin de, kültür
ve sanatının da kalbi durumundadır, onu Ankaradan yönetmeye
kalkışırsak; aynı şekilde Kocaeli ve Sakarya bir
yanıyla sanayi, öbür yanıyla da tarım arazileriyle Türkiye'nin
önemli bir dinamiği konumundayken Ankaradan yönetmeye
kalkışırsak; Bursa, Balıkesir ve Yalovadaki süt, süt
entegre tesisleriyle besiciliği, nasıl olacağını, daha
etkin, verimli ve sürdürülebilir bir ekonomik ilişkiye nasıl
dönüştürebileceğimizi Ankarada yönetmeye kalkışırsak;
Çukurova, Adana, Mersin, Hatay, Osmaniye denizcilik, narenciyecilik, tarım
ve zirai faaliyetleriyle buradan şekillendirmeye
çalışırsak; Vanı, Diyarbakırı,
çoğaltabiliriz
Bütün bunları biz ülkenin de, ülkede yaşayan
halkların da, kimliklerin de, kültürlerin de daha özgür, daha mutlu ve yaşanabilinir bir
insan olabilme koşullarına erişebildiği bir geleceği
yaratabiliriz. Çözüm kolay, artık kafamızın kuma gömmeye gerek
yok. Gerçeği görmek, gerçeğe uygun yeni siyasal reformlara gitmekten
başka çıkar yolumuz yok. Bunu başardığınızda
bütçemizin yüzde 20si güvenliğe, savunmaya gitmeyecek. Güvenliğe,
savunmaya giden bütçe yüksek teknolojiye sahip silah ve şiddet araçları
yerine eğitime, sağlığa, üretime, ekonomiye geçecektir. Bu,
hepimizin yararına, çocuklarımızın ve
torunlarımızın geleceğine hizmet etmeyecek midir?
Bu
anlamıyla, 2012 bütçesi bir kez daha mevcudun tekrarından öte bir
görev, öte bir işlev görmeyeceği kaygısını
taşıyor, çözümün bölgesel özerk yapılardan, yerel ve bölgesel
yönetimlerin daha demokratik bir muhtevaya kavuşturulmasından
geçtiğini belirtiyor, bir kez daha hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlayarak iyi akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Mersin Milletvekili
Sayın Ertuğrul Kürkcü.
Buyurun
Sayın Kürkcü.
BDP GRUBU
ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi
hakkındaki görüşlerimizi açıklamak için buradayım.
Genel olarak
grubumuzun görüşlerini açıklayacağım ama kişisel bir
düşüncemi de ifade etmek isterim. Bana bugün sorsaydınız En çok
hangi bakanların yerinde olmak istersiniz? diye. Sanırım
yerinde olmak istemeyeceğim bakanlardan birisi İçişleri
Bakanı, birisi de Avrupa Birliği Bakanı olurdu çünkü her iki
bakanlık da imkânsız projelerle uğraşmak için
görevlendirilmiştir. İçişleri Bakanlığı bir
halkı hapishaneye sokmakla uğraşmaktadır, Avrupa
Birliği Bakanlığımız ise
Cumhurbaşkanının dediğine göre sefil bir birliğe Türkiyeyi
sokmakla ilgilenmektedir. (BDP sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla ben Egemen Bağışın zaman zaman bu
işi yürütürken kapıldığı öfke nöbetlerini de
anlayışla karşılamak gerektiğini düşünüyorum
fakat bu öfke nöbetleri bence semptomatik yani büyük sorunu ele veren küçük
belirtiler.
Bunlardan bir
tanesini 28 Kasım 2011 günü Avrupa Parlamentosunun ev sahipliğinde
düzenlenen 67nci Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonundaki
icraatı oluşturuyor, burada ne olmuştu kısaca
hatırlayalım. Hollandada faaliyette bulunan ırkçı Özgürlükler
Partisinden Avrupa Parlamentosu üyesi Barry Madlener, KPK Eş
Başkanı Afif Demirhana bir karikatür vermek istedi.
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Demirkıran. Önce soyadımı düzgün söyle
ki diğerleri de doğru olsun.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Efendim?
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Soyadımı düzgün söyleyin ki diğer
söyledikleriniz de doğru olsun. Demirhan dediniz,
Demirkırandır soyadım.
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Ya, bir dur be kardeşim ya!
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Sayın Kürkcü, soyadımı doğru
söylerseniz diğer söyledikleriniz de doğru olur, onu demek istiyorum.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Peki, Demirkıran. Güle ne ad verirsen ver, hep
aynı kokar.
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Hiç öyle değil! Bildiğin gibi değil,
bildiğin gibi değil.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Tutanaklara geçmesi açısından söylüyor.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Evet, bu karikatür Penguen çizeri Bahadır Barutere
aitti. Baruter bu karikatürü nedeniyle halkın bir kesiminin
benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama
suçlamasıyla yargılanıyordu. Sayın Bakan, bu
ısrarlı, bu karikatürü heyete iletme teşebbüslerine
karşılık
-İngilizcesini söyleyelim, o öyle söylemiş-
(X) yanıtını verdi ve bu
bir vecize olarak siyasi tarihimize geçti.
Şimdi, ben
şöyle söylemek istiyorum. Bu karikatürün içeriği iyiydi, kötüydüden
tamamen bağımsız olarak başka bir şeyle ilgiliyim
burada. Birincisi: Bir faşist bile bozuk bir saat gibi günde 2 kez
doğru zamanı gösterebilir. Söz konusu olan şey, bir karikatür
dolayısıyla bir karikatüristin
yargılandığıydı. Irkçı parlamenter bundan ötürü
Türkiye'nin Avrupaya uymadığını ve alınmaması
gerektiğini savunuyordu, ama somut ve mutlak hakikat yerli yerinde
duruyordu. Bir karikatürist çizdiği bir karikatür dolayısıyla
kendisini yargının önünde bulmuştu.
Şimdi, Bakanımız bu
eleştirilere daha sonraki görüşmelerin devamında şu
şekilde yanıt verdi, dedi ki: Türkiye'de aslında
düşüncelerinden ötürü yargılanan hiç kimse yoktur. Hiçbir gazeteci
gazetecilik yaptığı için yargılanmamaktadır, tutuklu yatmamaktadır,
hapiste değildir, hüküm giymemiştir.
Bence asıl büyük problem,
semptomatik olan bu; her eleştiri karşısında gerçekten
kaçmak, saklanmak, bu gerçeğin tersini söyleyerek kendisine Avrupa'da ya
da dünyada bir yer açabileceğini düşünmek. Oysa, bakın, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesindeki yargıcımız Işıl
Karakaş, bize, Türkiye'nin Avrupa Birliği
karşısındaki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki
durumunu nasıl açıklıyor?
Işıl Karakaş Hükûmet
tarafından tayin edildi biliyorsunuz. Türkiye'ye karşı herhangi
bir ön yargısı olduğunu sanmam, görevi de o değil, önüne
gelen dosyaları incelemek.
2011de Türkiye'den Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine gelen başvurularda inanılmaz bir
artış var. Geçen yıl -yani 2010da- 6 bin-6.500 arası
başvuru varken, bu yıl gelen başvuru sayısı 9 bine
ulaştı. Görülen şu ki birtakım düzenlemelere, reformlara
veya yargıda beklenen açılımlara rağmen, henüz Türkiye'de
bazı şeyler yolunda gitmiyor. Başvuruların katlanarak
artması demek, kişilerin hak ve özgürlüklerinin iç hukukta yeterli
düzeyde garanti altında olmadığını gösteriyor.
Türkiye'den gelen başvuruların başında tutukluluk ve
yargılama sürelerinin uzunluğu geliyor, zaten bu iki konu birbiriyle
bağlantılı. ve devam ediyor Işıl Karakaş:
Türkiye ifade ve basın özgürlüğü konusunda en kötü durumda olan
devlet, ifade ve basın özgürlüğü açısından hakkında en
çok ihlal kararı verilen ülke. Türkiye'nin arkasından gelen Fransa
hakkında 10 ihlal kararı varken, Türkiye için bu rakam 200ün
üstünde.
Şimdi, bu
tabloyu çizen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki
yargıcımız Işıl Karakaş. Ben ya da herhangi bir
Hükûmet muhalifi, bir münafık bunu söylemiyor; gerçek, somut rakamlar
böyle.
Bütün bu
koşullar altında, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği
tartışması gitgide daha imkânsız bir tartışma
hâline geliyor çünkü Türkiye'nin talepleri ile Avrupanın merkez güçleri
arasında Türkiye'nin üyeliği bakımından hiçbir
uzlaşma, anlaşma yok. Son krizle birlikte Avrupa Birliği yeniden
kurulurken, yeniden tasarlanırken ve yeni bir anlaşma şartı
ileri sürülürken Türkiye eski anlaşmanın eski koşullarına
bile uymakta hayli zorlanıyor.
Türkiye, 2004te
Avrupa Birliğinden müzakere tarihi aldığında, biliyorsunuz,
Türkiyeyi o zaman da Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiyordu, çok büyük
şenlikler yapıldı Türkiyede Nihayet! İşte Hükûmetimiz
başardı; Avrupa Birliğine katılma günümüz, anımız
geldi; kapılar bize açılıyor. diye. O zaman, bu durumu
değerlendirirken şöyle bir soru sormuştum: Doğal ve
tarihsel sınırlarına dayanmış olan dünya kapitalizmi
Schröder, Blair, Bush ya da Putinin sandıkları gibi krizi aşabilir
mi? Bu kriz koşullarında Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve
Rusyanın meydan okumasıyla karşı karşıya kalan
Avrupa Birliği 300 milyon şanslı insan için krizden
arınmış bir coğrafya sağlayabilir mi? Türkiye, Tayyip
Erdoğanın sandığı gibi, daha geniş çaplı
bir kriz coğrafyasına katılarak bugünkü toplumsal düzenini
sürdürebilir mi?
Avrupa kalesinin
duvarlarının gerisinde refah ve uyumun tesis edilmesi
rüyasının insanlığı gayriinsani gerçekliğiyle
yüzleşmekten alıkoymak dışında bir manası
olmadığını bütün çıplaklığıyla
gösterdiğinde çok geç kalmış olmayacağımızı
umalım. Dünya, kapitalizmin anaforunda sürüklenirken, Avrupa
Birliğinin içine binebilenleri Nuhun Gemisi gibi selamete
ulaştıracağını ileri sürenlere ve gemiye binmek için
karaborsadan bilet bulmaya çalışan Tayyip Erdoğana söylenebilecek tek şey var:
Tufan gerçekti, Nuhun Gemisi ise sadece bir efsane.
Şimdi, bu
efsanenin nasıl bir sorgulanma içerisinde olduğunu dünyanın
bütün insani gerçekliği karşısında hepimiz görüyoruz.
Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, sosyalizmin yenilgisinden
sonra ortaya çıkmış Doğu Avrupa, Rusya ve Çindeki yeni
kapitalist uygulamaların tamamı insanlığın
geleceğini temsil etmekten uzak, kâr amacıyla, kârın
sürdürülmesi tutkusuyla sürdürülen bir üretim düzeninin
insanlığı birleştirmek bir yana, böleceği,
ayıracağı, onları derin, uzun süreli ve
yıkıcı çatışmalar içerisine sokacağı
apaçık bir gerçekken, Avrupa Birliği üyeliği için
uğraşmanın nasıl bir anlamı olacağını
ben Avrupa Birliği Bakanımıza sormak isterim.
Fakat öte yandan,
Türkiye, Avrupa Birliğinin bütün bu yıkıcı, kapitalizmin
kendi doğasından kaynaklanan sömürücü,
yabancılaştırıcı tabiatıyla değil de,
aslında Avrupanın insanlık tarihine armağan etmiş
olduğu değerlerle çatışarak ilerlemeyi seçti. Örneğin,
adil yargılanma bunlardan birisi. Örneğin, aydınlanma bunlardan
birisi. Örneğin, insan hakları, feminizm, sosyalizm,
eşitlikçilik, bütün bunlar Avrupanın insanlığa
kattığı değerler. Fakat Türkiye, nedense Avrupa
dendiğinde bunları değil, sadece ve sadece muhafazakâr
Avrupanın, kapitalist Avrupanın değerlerini gördü ve
bunların ebedî olabileceğini sandı.
Şimdi,
geminin karaya oturduğu yerdeyiz. Şimdi ne yapılacak?
Başbakan bize hep şunu söyledi; dedi ki: Biz eğer bunlar bizi
aralarına almazlarsa Ankara Kriterlerini ilan eder, onunla yürürüz.
Doğrusu Kırk katır mı, kırk satır mı? diye
bir seçimle karşı karşıya kalacağımızı
düşünmek de bir kâbus gibi. Çünkü, Ankara Kriterlerine
baktığımızda gördüğümüz şey, herhangi bir makul
gerekçesi olmayan yüzlerce, binlerce tutuklu ve hükümlü görüşlerinden
ötürü, yüzde 10 seçim barajı, çocukların ve kadınların
uğradıkları eşitsizlikler ve adaletsizlikler, eşitsiz
gelir dağılımı ve bütün bunların sonucu olarak ortaya
çıkan kabuller ve imparatorluk özlemi. Eğer Ankara Kriterleri buysa,
bunları da hiç almayalım.
Ama çaresiz miyiz, başka bir çare yok
mu, başka bir çıkış yolu yok mu insanlık için? diye
gözümüzü dünyaya çevirdiğimizde, her yerde aslında, yarın öbür
gün Türkiyeye de gelecek olan büyük kriz dalgaları
karşısında, bütün emekçilerin, bütün çalışanların,
bütün işçilerin, dünyanın her yerinde başlattıkları
çağrıya kulaklarımızı kabartalım; Wall Streette,
Tahrir Meydanında, Brükselde, Moskovada ya da Ankarada. Her yerde
ayağa kalkan kitleler, eşitlikçi, özgürlükçü, adaletli yeni bir
toplum düzeni, yeni bir insani düzen talep ediyorlar.
Türkiye Avrupa Birliğine girse de
girmese de çözmek zorunda olduğu iki tane temel meselesi var: Bir tanesi
Kürt meselesi, bir tanesi Kıbrıs meselesi. Bütün bunları bizim
başımıza Avrupa Birliği ya da başkaları bela
etmedi. Kendimiz gittik, Kıbrısı işgal ettik; şimdi,
oradan askerlerimizi nasıl çıkartacağımızı
bilemiyoruz. Kürt halkının haklarını inkâr etmek için
taburlarla asker soktuk, katliamlarla kana boyadık Kürdistan
coğrafyasını; şimdi, bunun hesabını nasıl
vereceğimizi kendimiz de bilemiyoruz. Kıbrıs halkı,
Kıbrısta yaşayan Türkler bu uygulamayı istemiyorlar;
bırakın Avrupayı, Amerikayı, Yunanistanı.
Şimdi, o zaman, bu problemleri nasıl çözeceğimize dair yeni bir
tartışma açmadan, ne Avrupa Birliği ne başka bir birlik
bizim için önemli olamaz. Bizim için önemli olan, kendi
sorunlarımızı çözmek.
Türkiyede yaşayanlar, Avrupa
Birliği tartışması başladığında
şundan ümitlenmişlerdi: Acaba, Avrupada geçerli olan demokratik
normlar Türkiyeye de ithal edilebilir mi? Meğerse ithal
edilemiyormuş, kendi demokrasinizi kendinizin kurması
gerekiyormuş. Avrupanın zenginliği ithal edilebilir
miymiş? O da kendiniz üretmezseniz ithal edilemiyormuş. On yıl
içerisinde, acı gerçekle karşı karşıya kaldık.
Şimdi, eğer hakikaten Ankara
Avrupaya üstünlük sağlamak istiyorsa bir tek şey yapacak.
Avrupanınkinden daha yüksek bir uygarlığı temsil
ettiğini gösterecek insan hakları bakımından, kadın
hakları bakımından, Türkiyede yaşayan halkların
hakları bakımından. Çoğulcu, çok kültürlü, çok kimlikli bir
toplum kurmak için Ankara Kürt halkına elini uzatacak mı? Ankara
Kürtlerle birlikte bu Türkiyeyi yeniden kuracak mı? Türkiyede
yaşayan bütün halkların eşit ve özgür oldukları, hiçbirinin
diğerinden üstün olmadığını gösteren bir yeni anayasa
kurabilecek mi? Eğer bunu yapabilirse o zaman işte 21inci
yüzyıl hakikaten Türkiye'nin de içine bir şeyler
kattığı bir yeni yüzyıl olabilecektir. Türkiye hakikaten o
zaman bütün insanlık için bir umut kaynağı olabilecektir. Acaba
olabilecek mi? Bu sorunun cevabını almak için önce Avrupa
Birliğinin bir insanlık normu olduğu iddiasından vazgeçmek,
böyle bütçelere para ayırmamak gerekiyor.
Çok teşekkür ederim
dinlediğiniz için. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kürkcü.
Diyarbakır Milletvekili Sayın
Emine Ayna
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) Türkiye işgalci değil
yalnız, bunu yanlış söylediniz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, bir söz
alabilir miyim efendim?
Sayın
Kürkcü, konuşmasında 1974 yılında Kıbrıs
Barış Harekâtı sonucunda Türkiye Cumhuriyetinin Kuzey
Kıbrısa olan müdahalesini ve bu müdahale sonucunda Türk askerinin
orada konuşlanmasını işgal olarak nitelendirmiştir. O
dönemin Cumhuriyet Hükûmeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
yaşayan Türklerin haklarını korumak amacıyla, orada meydana
gelen zulüm ve haksızlıkları sona erdirmek, Rumların
meydana gelmesine neden olduğu ölümleri ve cinayetleri önlemek
amacıyla gitmiştir. Bunu Genel Kurulun bilgisine sunuyorum. (CHP, AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Ayna.
BDP
GRUBU ADINA EMİNE AYNA (Diyarbakır) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bugün Barış ve Demokrasi Partisinin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bütçesiyle ilgili
görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere burada bulunuyorum.
Bu
değerlendirmeme başlamadan önce, şu anda Diyarbakırda bir
mahkeme devam ediyor. KCK davası
adı altında 104 Kürt siyasetçisi ve Türk siyasetçisi
yargılanıyor. Yargılanma nedenleri, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Kürt sorununa ilişkin resmî ideolojisi dışında
farklı düşünmeleri, farklı çözüm önerileri geliştirmeleri;
Türkiyede sadece Türklerin değil, diğer halkların da
yaşadığını ve bu halkların da nasıl Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşuna ortak olmuşlarsa yönetimine de kendi
kimlikleriyle ortak olabileceklerini söylemeleri, bunu örgütlemeye ve bunun
siyasetini yapmaya çalışmalarıdır. Bugün orada
yargılanan belki bu 104 siyasetçidir ama biz biliyoruz ki, tarih,
yargılayanları yargılayacaktır.
SONER AKSOY
(Kütahya) Sizi de yargılayacak.
EMİNE AYNA
(Devamla) Arkadaşlar, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, sadece Türkiye ekonomisiyle ilgili değildir;
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, sadece serbest piyasa
ekonomisiyle, sadece rekabete dayalı bir sistemle alakalı değildir.
Ben, Bakanlığın Komisyona sunumunu izlediğimde, takip
ettiğimde birçok yerde şu kavramların geçtiğini gördüm,
diyor ki: Uluslararası projeleri yürütmek.; Enerji
piyasalarının rekabete dayalı olarak yeniden
yapılanması sürecini yönetmek. yani özelleştirme;
İşleyen piyasa. yani serbest piyasa; Artan enerji talebinin
karşılanması. Genel anlamda yapması gerekenleri, 2012
yılı bütçesiyle önlerine koydukları programın
altyapısını oluşturan temel kavramların bunlar
olduğunu söylüyor. Tam da sorun burada. Enerjiyle ilgili
yaşadığımız, bugün
yaşadığımız sorunlar ve
sıkıntıların, yine doğal kaynaklarla ilgili
yaşadığımız sorunlar ve sıkıntıların
temel kaynağı tam da burada, yaklaşımda. Bu
yaklaşım değişmediği sürece de bununla ilgili
yaşayacağımız sorunları çözme imkânı yok.
Örneğin, artan enerji talebinin karşılanmasını
söylerken parantez içinde şöyle bir şey de vurguluyor, diyor ki:
2002den bu yana elektrik ve doğal gaza Çinden sonra en fazla talep
artışı olan ülkeyiz. Bu iyi bir şey değil, bu kötü
bir şey. Çinin nüfusu 1,5 milyar, Türkiyenin nüfusu 75 milyon ve enerji
talebi artışı var. Bunun ne anlama geldiğini oturup iyi
tartışmak zorundayız. 20 kat fazla nüfusu var, Çinin
Türkiyeden 20 kat fazla nüfusu var. Bu artış iyi bir şey
değil, bu talep artışı iyi bir şey değil.
Bakın,
Türkiyedeki tüketim çılgınlığının aslında
nasıl serbest piyasa ekonomisiyle, yine rekabete dayalı sistemi
yönetmekle alakalı olduğunu hepimiz iyi kavramak zorundayız.
Enerji tüketimi çılgınlığının tam da bu sistemle alakası
var. Artık ekonomiyi belirleyen ihtiyaçlar değil. Ekonomiyi
öğrenirken, en temel bilgi, ilk başta öğretilen bilgi, temel
ihtiyaçlar, ihtiyaçların sonsuzluğu, ama doğal kaynakların,
kaynakların kıtlığıydı. Bugün ise ekonomiyi
belirleyen bu temel ihtiyaçlar değil; bugün ekonomiyi belirleyen,
ekonominin nasıl işleyeceğini belirleyen serbest piyasa
ekonomisi sistemidir, bu sistemde insanların beynine kodlanan tüketim
çılgınlığıdır. Artık bir aileye, bir eve bir
araba yetmiyor, o ailenin nüfusunu oluşturan her bir bireye bir araba
alınıyor. Bu, enerji tüketimi çılgınlığı
değil midir aynı zamanda? Artık günümüz için söylüyorum, cep
telefonları üzerinden söylüyorum- bir kişinin bir cep telefonu yok,
iki yok, üç cep telefonu var. Bu, enerji tüketimi çılgınlığı
değil midir? Yine araba da yetmiyor, artık özel uçaklar
alınıyor, o da yetmiyor gemi alınıyor. Bu, enerji tüketimi
çılgınlığı değil midir? Bunun direkt serbest
piyasa ekonomisiyle, rekabete dayalı sistemle alakası yok mudur? Bir
ev yetmiyor, iki ev yetmiyor, üç ev yetmiyor yurt dışında da ev
alıyor; yazlık ayrı, kışlık ayrı; yetmiyor,
bir de baharlık ev alıyor. Bu, enerji tüketimi
çılgınlığı değil midir bunların hepsi ve
bunların, bu çılgınlığın dayandığı
nokta serbest piyasa ekonomisi değil midir? Bunları
tartışmadan, biz, enerji tüketiminin ne anlama geldiğini
nasıl tartışacağız? Enerji tüketimi konusundaki artan
talep artışını nasıl tartışacağız?
Talep artışı bunlarla alakalı değil midir?
Yine, diğer
bir nokta ve bence en önemlisi, Sağlık
Bakanlığının çok sıklıkla insanlar için
vurguladığı bir şey ama tam da bu enerji tüketimi için de
vurgulanması gereken bir şey: Bunun adı obezitedir, açlık
değildir, açlığı gidermek değildir, ihtiyacı
gidermek değildir; ihtiyaçtan fazlasını tüketmek ve dünyayı,
nasıl ki bir insan obezite olduğu zaman kalp sorunu yaşar, nefes
darlığı sorunu yaşarsa dünyanın da artık nefes
darlığı sorunu yaşaması, patlama noktasına
doğru gitmesi demektir. Bunların hepsinin nedeni işte bu artan
enerji talebidir, işte enerji tüketimi çılgınlığıdır.
Bu nedenle
Bakanlığın konusunu sadece serbest piyasa ekonomisi ya da
rekabete dayalı sistemi yönetmek vesaire üzerinden tartışmak
yerine, tamamen insan sağlığı ve yaşamıyla, yine
doğanın, dünyanın sağlığı ve
yaşamıyla ilişkisini ve ilgisini kurarak programını ve
planlamasını yapmak gerekir. Mesele bütçeden Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığına ne kadar ayrıldığı
değildir, ayrılan bu bütçenin doğaya ve insana yararlı bir
şekilde, doğanın sağlığına, insanın
sağlığına, doğanın yaşamına,
insanın yaşamına ne kadar uygun bir şekilde
değerlendirileceğidir.
Burada bilinen
şeyleri tekrar etmek hepimizi sıkıyor ama tekrar etmek zorunda
kalıyoruz. Artan kanser vakalarının enerji tüketimiyle, enerji
üretimiyle bağını kurmak zorundayız. Bu Mecliste geçen dönem
sorulan bir soru üzerine Sağlık Bakanlığının
verdiği cevaptır 2002-2010 yılları arasında kanser
vakasının 3 kat arttığı.
Ben burada bu
konuşmayı yapmaya gelmeden önce bir kez daha izledim, adapte olmak
için izledim Çernobil patlamasını, Çernobil patlamasının
sonuçlarını ve bugün biz Türkiyede nükleer santralleri kurmaktan söz
ediyoruz. Sayılara, rakamlara ben de boğmayacağım, şu
kadar insan öldü vesaire demeyeceğim. 1986da Çernobil patlaması
olduğunda, bizim ülkemizde olmadı, başka bir ülkede oldu bu patlama
ama biz hâlâ Türkiyede bunun sonuçlarını yaşıyoruz, hâlâ
çayın üretildiği Karadeniz topraklarında topraktaki radyasyon
oranı normalin çok çok üstünde, hâlâ bu böyle. Bunu enerji üretiminden
bağımsız tartışabilir miyiz, enerjinin nasıl
üretileceğinden bağımsız tartışabilir miyiz?
Bugün Türkiyede
down sendromlu çocuk vakası geçmiş yılların çok çok
üstünde. Nedeni tam da bu enerji tüketim çılgınlığıyla
alakalı değil midir, hangi enerjiyi nasıl ürettiğimizle
alakalı değil midir? Yine, geçmişte Mezopotamya, geçmişte
bu coğrafya tarım zenginliğiyle ünlüyken, toprağı
dünya ülkelerine göre çok daha değerliyken, çok daha verimliyken, bugün
tarım ürünlerinin azalması ve toprağın verimliliğinin
azalması söz konusudur. Bunların tümü tam da bu
Bakanlığın konusu değil midir? Ayrılan bütçeyi tam da
bu soruların cevabını vermek, bu sorunları çözmek üzerinden
değerlendirmesi gerekmez mi?
Bakın,
nükleer santral konusu önemlidir. Bizler sigaranın zararları
üzerinden bir karar aldık. Sigaranın insanoğluna, insana verdiği
zarar üzerinden sigara bırakma kampanyaları başlatıyoruz.
Nükleer santraller, HESler dünyanın sigara içmesi anlamındadır ve
birçok ülke nükleer santralleri kapatırken, bu uygulamadan, bu enerji
üretme metodundan, yolundan, yönteminden vazgeçerken, ne yazık ki yine
Bakanlığımız, söz konusu olan Bakanlık 2023
yılına kadar mevcut enerji üretimi içerisindeki nükleer enerji
üretiminin yüzde 20ye ulaşmasını hedeflediklerini söylüyor. Bu,
hem insan sağlığına, yaşamına hem de doğa
sağlığına, yaşamına ne kadar önem
verildiğinin göstergesidir ya da Bakanlık bütçesi
hazırlanırken, programı, planı, planlaması
hazırlanırken bunun üzerinde ne kadar
yoğunlaşıldığının göstergesidir.
Peki, nasıl
yaklaşmak gerekir? Birincisi: Ekonominin diğer alanlarından
bağımsız olarak, rekabete dayalı serbest piyasa
yaklaşımından vazgeçilmelidir. İnsana ve doğaya
dayalı kamusal sosyal devlet anlayışı ile yaklaşmak
zorunludur. Çünkü burada söz konusu olanlar sadece buradaki iktidar, buradaki
muhalefet ve bugün yaşayan bizler değiliz, geleceğimizdir,
yarındır. Bugün uyguladığımız programlar,
planlar, Türkiyenin yarınını da belirleyecektir; değil
çocuklarımızın, değil torunlarımızın, çok
daha ötesindeki gelecek neslin nasıl yaşayacağını da
belirleyecektir. Burada karar vereceğimiz, planlamalarımızla,
programlarımızla karar vereceğimiz şey geleceğimizdir,
sadece bugünümüz değildir. Bu nedenle, tartışılması
gereken ya da oylanması gereken, bütçenin miktarı olmamalıdır;
tartışılması ve oylanması gereken, bu bütçenin ne için
ve nasıl değerlendirileceği olmalıdır.
Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayna.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Ali
Boğa. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika, buyurun.
AK
PARTİ GRUBU ADINA ALİ BOĞA (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomi
Bakanlığının 2012 yılı bütçesi üzerine Grubum
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
On
sene önce birileri çıkıp enflasyonun ve faizin tek haneli rakamlara
ineceğini, ihracatın 100 milyar dolar eşiğini
aşacağını, turizm gelirlerinin 20 milyar doları
geçeceğini, Türk müteahhitlik sektörünün dünyayı imar edeceğini
ve yıllık en az 20 milyar dolar yurt dışında taahhüt
işi alacağını, bir partinin kuruluşunun birinci
yılında seçime giderek 365 milletvekiliyle iktidara geleceğini,
iki dönemlik iktidarı sonunda da oyunu arttırarak, her dönemde
arttırarak tekrar iktidara geleceğini, IMFde
bağımlılığın sona ereceğini ve Türk
milletinin, ekonomiyle ilgili yazılmış reçeteleri bir kenara
iterek kendi ekonomi reçetesini kendisinin yazacağını birileri
söyleseydi -bu örnekleri daha da arttırmak mümkün- herhâlde bizler için
inanmak zor olacaktı.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi 2008 yılında Amerika
Birleşik Devletleri kaynaklı olmak üzere finans piyasalarında
bir kriz ortaya çıktı. 2008 yılı krizinde Türkiyede ne
iktidarın ne muhalefetin bir kusuru yok. Bu bizim
mutfağımızda çıkmış bir kriz değil,
dünyanın finansal krizi ancak bu kriz dünyanın gelişmiş
ülkelerini çok ciddi şekilde etkilerken, bizim sadece
dışarıya açılmış olmamız nedeniyle,
ihracatımızın 132 milyar dolara çıkmış
olması nedeniyle, alıcı piyasalarında meydana gelen daralma
sebebiyle 2009 yılında ihracatımız yüzde 23 oranında
geriledi ve büyümemiz de bu ölçüde daraldı.
Ancak
bu etkileri atlatır atlatmaz, 2009 yılının sonunda ve 2010
yılı itibarıyla Türkiyenin
yüzde 9 büyüyerek Çinden sonra en hızlı büyümeyi gerçekleştiren
ülke olduğu, 2011 yılının birinci çeyreğinde yüzde 12,
ikinci çeyreğinde 8,8; üçüncü çeyreğinde hiç kimsenin
beklemediği şekilde gene 8,2 büyüyerek toplamda 2011
yılının üç çeyreğini 9,6yla
kapattığımızı biliyoruz. Hem de öyle bir yılda
büyümeyi gerçekleştiriyoruz ki arkadaşlar, eskiden seçime
girildiği zaman seçim sonrası tamamen yıkım olurdu seçim
ekonomisi uygulandığı için, seçime girilen bir dönemde seçimden
önceki çeyrekte yüzde 12, seçim dönemini içine alan çeyrekte yüzde 8,8; seçimi
takip eden üç ayda da 8,2 büyümeyi Türkiye yakalamış durumda. Buna
kimse inansa da, inanmasa da bu böyle arkadaşlar.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) İthalatı da söyle, ithalatı.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Cari açık
ALİ BOĞA
(Devamla) Oraya da geleceğim. Beş dakikanın müsaade
ettiği sürede oraya da geleceğim.
Değerli
milletvekilleri, bu hareket milletimizin kendine güven hareketidir
arkadaşlar. Bu, Türk milletine ve Anadolu insanına güvenin
hareketidir. Mehmet Çavuşun Çanakkalede
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Mehmet Çavuş değil o. Seyit Onbaşı o.
ALİ BOĞA
(Devamla) Bugün, Anadolu insanı kendi yapmış olduğu
makineyi,
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Daha ismini doğru bilmiyorsun be, Seyit Onbaşı
o, Seyit Onbaşı! Mehmet Çavuş değil o.
ALİ BOĞA
(Devamla) Muhalefet sıralarından bana laf
yetiştireceğinize muhalefetinizin genel politikasını ve
stratejisini
Neden üç dönemdir hâlâ muhalefette olduğunuzu analiz
yaparsanız daha yararlı olur diye düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
gürültüler)
Değerli
arkadaşlar, cari açığa zaman kalmadı, ayrı bir zamanda
o da şey yapılacak ama ekonomimizin 4, 5, 6 parametresinden bir
tanesi cari açıktır ama cari açığın finansmanı
önemlidir. Finansmanını sağladığınız sürece
büyümenin de bir parametresidir cari açık. Finansmanını
sağladığınız sürece iyiye doğru gitmekte.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Ali Babacan da öyle söylüyor
BAŞKAN
Sayın Ayhan
ALİ BOĞA
(Devamla) Bugünden yarına cari
açığı bitiremezsiniz.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Boğa.
Isparta
Milletvekili Sayın Süreyya Sadi Bilgiç, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Ekonomi Bakanlığı 2012
yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşvik,
yatırım, üretim, ihracat ve markalaşma zincirine bütüncül bir
şekilde yaklaşmamıza imkân tanıyan Ekonomi
Bakanlığımızın hayırlı olmasını
diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri konut piyasasında
başlayıp finansman piyasalarına, oradan da reel ekonomilere
yayılan finans krizinin ardından 2011 yılının ilk
yarısında küresel mali krizin sona erdiğinin konuşulmaya,
yazılmaya başlandığı bir süreçten küresel ekonomideki
risklerin yeniden arttığı bir döneme girdik. Küresel finans
kriziyle mücadele sürecinde gelişmiş ülkelerin uygulamış
oldukları genişletici para ve maliye politikaları sonucunda
bütçe açıkları ve kamu borç stoku oranları önemli seviyelere
ulaşmış, borçların çevrilebilirliğine ilişkin
endişeler artarak ekonomilerde önemli bir kırılganlık yaşanmıştır.
Yaşanan bu
gelişmeler sonucunda bugün küresel ekonominin ana gündeminin Avrupa
Birliği ve özellikle avro bölgesi ekonomilerinde yaşanan büyük oranda
kamu maliyesi kaynaklı bu sıkıntılar
oluşturmaktadır. Ayrıca, Libya, Mısır, Suriye
başta olmak üzere, Tunus, Bahreyn, Yemen gibi Orta Doğu ve Kuzey
Afrika ülkelerinde yaşanan siyasal çalkantılar petrol
fiyatlarında da büyük yükselişe neden olmuştur. Bu durum ülkemiz
açısından da, hem enerji ithalatımızda hem de
ihracatımızda olumsuz etkileri olmuştur. Gelişmiş ülkeler 2011
yılında son derece zayıf bir performans göstermiş, dünya
ekonomisinin performansında gelişmekte olan ülkelerin rolü
artmış ve gelişmekte olan ülkeler 2010 yılında yüzde
7,3 oranında büyümüşlerdir.
Küresel ekonomiyle
ileri düzeyde bütünleşmesinin doğal bir sonucu olarak Türkiye
ekonomisi kriz döneminde birçok ülkede olduğu gibi daralma
yaşamıştır. Ancak ekonomimiz güçlü bankacılık
sistemi, düşük borç oranları, disiplinli bütçesi ve artan
dış ticaretiyle ve 2010 yılındaki yüzde 9luk büyüme oranıyla
en hızlı büyüyen ekonomiler arasında yer alma
başarısını göstermiştir. Ekonomik performanstaki
iyileşme büyümenin yanı sıra istihdam oranlarıyla sanayi
üretim endeksindeki iyileşmeden de görülmektedir. 2009 Şubat
döneminde yüzde 16ya kadar yükselen işsizlik oranı, ekonomideki
hızlı toparlanma ve üretim artışı sonucunda 2010
yılında 11,9a, 2011 yılı Ağustos dönemi
itibarıyla da 9,2ye kadar gerilemiştir. Türkiyede istihdam hacmi
tarihinin en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Sanayi üretim
endeksi de 2011 yılı Ocak-Ekim döneminde yüzde 9,7 oranında
artmış bulunmaktadır.
Ülkemizin ekonomik performansına benzer bir
şekilde krizin ardından da dış ticaretimiz de yeniden ivme
kazanmıştır. 2008 yılında 132 milyar dolar ile rekor
kıran, 2009 yılında küresel ekonomik krizin etkileriyle 102,1
milyar dolara kadar gerileyen ihracatımız, 2010 yılında
113,9 milyar dolara ulaşarak orta vadeli programda yer alan 111,7 milyar
dolarlık ihracat hedefinin de üzerine çıkmıştır. 2011
yılı Ocak-Ekim döneminde geçtiğimiz yılın aynı
dönemine göre ihracatımız yüzde 20,2 artarak 111, 4 milyar dolar
olarak gerçekleşmiştir.
Avrupada hükûmetler devrilirken Türkiye, bölgesinde bir
istikrar abidesi olarak yükselmiştir. Ekonomi alanındaki bütün bu
başarılar ve ihracattaki yüzde 20,2lik artış en büyük
ihracat pazarımız olan AB ile Orta Doğu ve Kuzey Afrikadaki
krizlere rağmen yakalanmıştır. İhracatımızda
katma değerin ve teknolojinin artırılması, kalıcı
ihracat artışı için son derece önemlidir.
Türkiye son yıllarda marka ve endüstriyel
tasarım başvurularında Avrupanın en çok başvuru
yapılan ilk üç ülkesi arasına girmiştir. 2010 yılında
patent ve faydalı model başvuru sayıları tarihimizde ilk
defa 11 bini geçmiştir. Şirketlerimizin inovasyon alanındaki
başarıları ve ilgili kurumların bu alandaki desteği
ile ihracatımızdaki ileri teknoloji ürünlerinin payının
artacağına inanıyorum.
Bu noktada, cari işlemler açığına
yönelik kalıcı çözümler üretmek, plan ve stratejiler geliştirmek
üzere Ekonomi Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan
İhracata Dönük Üretim Stratejisi Değerlendirme Kurulu kapsamında
girdi tedarik stratejisi çalışmaları yürütülmektedir. Uzun
vadeli bu stratejiyle ihtiyaç duyulan girdilere en uygun şartlarda uygun
fiyatlarla sürdürülebilir olarak erişim imkânının
sağlanması, girdi tedarikinde mümkün olabildiğince atıl
kalan iç kaynaklara yönelip ithalat
bağımlılığının azaltılması ve
kaynak verimliliğini sağlayacak ihracatçının rekabet gücünü
artıracak çözümlerin üretilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca bu stratejinin,
değişen dünya koşullarına ülkemizin göstereceği uyum
yeteneğini artıracağına inanıyoruz.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, önümüzdeki dönemde de üretim ve ihracata dayalı
büyüme modelinin gereklerine göre ekonomi politikaları ve tedbirleri
geliştirerek ülkemizin refah seviyesini artırmaya devam
edeceğiz.
Ekonomi
Bakanlığının bütçesinin ülkemiz için hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Ankara Milletvekili Sayın Nazmi Haluk Özdalga. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HALUK ÖZDALGA (Ankara) Sayın Başkanımızı
ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. Avrupa
Birliği Bakanlığı bütçesinin görüşülmesi vesilesiyle
grubum adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini öncelikli ve stratejik bir hedef
olarak gördüğümüzü vurgulayarak başlamak istiyorum. Bu hedef ve
üyelik süreci bir taraftan ülkemizin toplumsal ve ekonomik
koşullarının iyileşmesine, demokrasimizin güçlenmesine,
diğer taraftan da bölgemizde ve dünya sahnesinde daha etkili bir
Türkiye'nin ortaya çıkmasına katkı sağlamaktadır.
Diğer
taraftan, hepinizin bildiği gibi şu sıralarda Avrupa
Birliği ve özelikle avro para birliği zor günler geçirmektedir. Bu
krizin doğrudan nedeni bazı avro para birliği ülkelerinin yüksek
kamu borçlarıdır ve bu borçlarının ödeme kapasiteleri
konusunda uluslararası finans çevrelerinde duyulan ciddi
endişelerdir, o nedenle borçlarını çeviremez hâle gelmiş
olmalarıdır.
Geçtiğimiz
perşembe ve cuma günü Brükselde yapılan kritik zirvede birlik
ülkelerinin sıkı bir mali disiplin altına alınması
kararlaştırılmıştır. Bu gecikmiş karar
tamamen doğru istikamette atılmış bir adım olmakla
beraber neticeleri daha çok uzun vadede görülecektir, az önce değindim
acil endişeleri dağıtmakta ne kadar yeterli olacaktır henüz
belli değildir ve avro para birliği hâlâ ciddi risklerle
karşı karşıyadır. Bazı çevrelerin talep
ettiği gibi Avrupa Merkez Bankası kaynakları geniş bir
şekilde kullanılırsa tahrip edici aşırı bir enflasyon
ihtimali vardır. Bir başka risk de avro para birliğinin
dağılması ihtimalidir. Bu son derece ağır ve
sıkıntılı başka sonuçlar doğurabilecektir.
Temennimiz, Avrupa Birliğinin bu ağır krizi bir an önce geride
bırakması, sağlıklı bir finansal ve ekonomik
işleyişe dönmesidir. Avrupa Birliği Projesi, bizim de bir
parçası olduğumuz Avrupa coğrafyasında tarihin en
kapsamlı ve en büyük entegrasyon projesidir. Şimdi
yaşadığı sıkıntılardan sonra da, tabii ki bu
krizden önemli sonuçlar çıkarmış olarak bu büyük projenin devam
edeceği muhakkaktır. Bu krizden çıkarılacak sonuçların
bizi de oldukça yakından ilgilendirdiğine işaret etmek isterim.
Avrupa
Birliği üyelik müzakerelerinde sorunlar yaşıyoruz. Bunlardan
biri Kıbrısla ilgilidir. En çok müzakere başlığı
o nedenle bloke edilmektedir. Kıbrıs sorununun çok eskilere giden bir
geçmişi vardır. Ancak Nisan 2004ten bu yana
yaşadığımız şekliyle Kıbrıs sorunu,
Brükselde ve Avrupa Birliği tarafından
yaratılmıştır. Çünkü otuz yıl süren müzakereler
sonunda varılan barış anlaşmasının daha sonra
Kıbrıs Rumları tarafından reddedilmesinin sorumluluğu
Brükseldir, kendi ilkelerini çiğnemek pahasına Referandum sonucu ne
olursa olsun Kıbrısı üye yapacağım. diyen Avrupa
Birliğidir. Ancak Avrupa Birliği üyeliği için
Kıbrısta Kıbrıs Türk topluluğunun veya Türkiye'nin
çıkarlarından geri adım atmamız, bugüne kadar söz konusu
olmadığı gibi bundan sonra da söz konusu olmayacaktır.
Bugün dahi Avrupa Birliği içinde Türkiye'nin üyeliğine
karşı bazı çevreler, o arada
bazı Avrupalı siyasi liderler Kıbrıs sorununun
arkasına saklanarak, Rum yönetiminin arkasını sıvazlayarak
Türkiye'nin üyeliğini engellemeye çalışıyorlar.
Türkiye'nin
üyeliğine karşı olanlar dâhil herkesin, her düşüncesine
fikir özgürlüğü çerçevesinde saygı göstermeye ve her görüşü
dinlemeye hazırız. Ama Türkiye'nin üyeliğine karşı
olduğu için Doğu Akdenizde bir ihtilafın sürmesine katkı
veren, iki halk arasındaki barış ve iş birliğinin
tesis edilmesini engelleyen bazı Avrupalı siyasetçilerin bu tutumu
her şeyden önce ahlaken savunulabilir değildir. İkinci olarak,
onların bu tutumu, en derin varlık nedeni Avrupa halkları
arasında barış ve iş birliğinin tesis edilmesi olan
Avrupa Birliğinin temel değerleriyle de uyum içinde değildir.
Bu
düşüncelerle sözlerime son verirken Avrupa Birliği
Bakanlığı bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum, 2012 bütçesinin hayırlı
olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Diyarbakır
Milletvekili Sayın Mehmet Galip Ensarioğlu.
Buyurun
Sayın Ensarioğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET GALİP ENSARİOĞLU (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı
bütçesinin ülkemize hayırlı olması dileğiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Elli
yılı aşkın süredir devam eden Türkiye'nin Avrupa
Birliği serüveni Türkiye'nin en büyük çağdaşlaşma ve
modernleşme projesi olarak kabul edilir. Gerçi Türkiye'nin Avrupa
Birliğine olan ilgisi, Avrupaya olan ilgisi elli yılla da sınırlı
değil. Beş yüzyıl boyunca Osmanlı İstanbulu
başkent yaparak Avrupadan yönetmiştir bu ülkeyi. Daha sonra, bu
cumhuriyetin kurucu kadrosu cumhuriyeti kurarken Avrupadan esinlenerek, gerek
rejimlerinden gerek o günkü moda akımlarından esinlenerek birçok
şeyi ülkemize olduğu gibi taşımıştır.
Mevcut, bugünkü yasalarımız da dâhil olmak üzere neredeyse birçok
yasamız Avrupanın çeşitli ülkelerinden olduğu gibi kabul
edilip bizim yasalarımız olarak hayata geçmiştir. Diğer
taraftan, rejimi kurarken ulus devlet gibi, üniter yapı gibi o günün moda
akımlarından da faydalanılmıştır ve Atatürk
muasır medeniyetler seviyesini işaret ederek bu Batılılaşmanın
ve modernleşmenin önemini göstermiştir.
Daha sonra -iki
dünya savaşı ve sayısız iç savaş yaşayan, birçok
dilin konuşulduğu, birçok dinin, hatta
Hıristiyanlığın neredeyse bütün mezheplerinin ve bu
mezheplerin farklı yorumlarının çeşitli sorunlar
yaşadığı bir kıtadan bahsediyoruz- İkinci Dünya
Savaşından sonra Avrupanın akil adamları ve cesur
siyasetçileri bir araya gelerek Avrupa Birliği projesini hayata
geçirdiler.
Şimdi,
geçmişte Avrupa Birliğinin sorunlu dönemlerinden
devraldığımız sıkıntıları bizler de
yaşayıp bugünlere kadar getirdik ama Avrupa bu
sıkıntılarını terk ettiği zaman, Avrupa bunun
olumsuz sonuçlarını görüp çözdükten sonra, bizlerin Avrupadan
aldığımız ve hâlâ korumakta ısrar ettiğimiz
sakıncalarını, maalesef, kendini o günkü
çağdaşlaşma ve kurucu kadroların sahibi görenler,
değişimi, dönüşümü, Türkiyedeki bu Avrupa Birliği sürecini
istemeyip daima engellemeye çalışmışlardır, statükonun
ve mevcudu korumanın peşine düşmüşlerdir.
Şimdi, tabii
ki, elli yıllık süresi içindeki çeşitli hükûmetler döneminde,
hükûmetlere göre zaman zaman hız kazanılarak bu Avrupa Birliği
süreci ilerletilmiş, zaman zaman da bazı hükûmetlerin
yapısına göre de bu işten geri durulmuştur. Özellikle AK
PARTİ Hükûmeti bir Bakanlık tahsis ederek ve bu
Bakanlığın başına da başmüzakerecilik
yapmış tecrübeli birini getirerek bu süreci alabildiğine
hızlı bir şekilde yürütmeye çalışıyor. Tabii ki,
birçok sorunları yaşıyoruz ve benzer sorunları yaşayan
Avrupa Birliği kriterleriyle de bu sorunları çözebileceğimizi
biliyoruz. Örneğin, Kopenhag Kriterleriyle temel hak ve özgürlükleri,
Venedik Kriterleriyle siyasi parti kapatma meselemizi, Amsterdam
Sözleşmesiyle ayrımcılığı, Maastricht
Kriterleriyle bölgesel eşitsizliği ve yoksullukla mücadeleyi, Avrupa
Birliği Temel Haklar Şartıyla insan hakları ve temel
özgürlüklerin korunmasını, Avrupa Yerel Yönetimler
Şartıyla da yerel yönetimlerin güçlendirilmesi meselesini çok rahat
çözebiliriz ama az önce sayın konuşmacılardan biri, Bu işe
para harcamayın. gibi bir ifade kullandı, zannedersem BDPli bir
milletvekiliydi. Türkiyenin bu işe ayırdığı para bu
yıl itibarıyla 151 milyon liradır, eski parayla 151 katrilyon
ama Avrupadan yedi yıl içinde alacağımız para ise 4 milyar
avrodur. Yani biz buraya para harcamadığımız gibi, bu
iyileşmeleri, çeşitli iyileşmeleri yapabilmek için Avrupadan
çok ciddi kaynaklar kullanıyoruz ve bu kaynaklar sayesinde de Türkiyenin
ekonomisini, Türkiyenin dış ilişkilerini, sanayi
altyapısını ve insan kaynaklarını iyileştirmeye
çalışıyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Balıkesir
Milletvekili Sayın Ahmet Edip Uğur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA A. EDİP UĞUR (Balıkesir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu, on yılı aşkın süredir
elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG piyasalarını düzenleyip
denetlemektedir. EPDK tarafından bugüne kadar petrol, elektrik, doğal
gaz ve LPG piyasalarında toplam 25.430 adet lisans verilmiştir.
Enerji sektörünün
gündemini meşgul eden rüzgâr enerjisine dayalı lisans
başvuruları konusunda 2011 yılında önemli gelişmeler
kaydedilmiştir. Doğal gaz dağıtımında
lisanslı şirket sayısı 62ye, gaz dağıtım
bölgesi sayısı da 58e ulaşmıştır. Böylece
toplamda 9 milyon aboneye ulaşılmıştır. Bugüne kadarki
çalışmalar sonucunda doğal gaz dağıtım ihalesine
çıkılmayan 12 ilimiz kalmıştır. Ulaşımda
kullanılan LPG miktarı ve LPGli araç sayısı bakımından
ülkemiz Avrupada 1inci sırada yer almaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; enerjide
bağımlılığın azaltılması,
çeşitliliğin artırılması, tarım sektörünün
geliştirilmesi gibi amaçlarla benzin ve motorin türlerine yerli üründe
biyoyakıt harmanlaması zorunlu hâle getirilmiştir. Türkiyede 16
milyon metreküp motorin tüketilmektedir. 16 milyon metreküp motorine yüzde 3
zorunlu biyodizel ilave edildiğinde 492 bin ton biyodizele, bunun için de
450 bin ton bitkisel yağa ihtiyaç vardır. Temel gıda maddesi
olarak tükettiğimiz 1,5 milyon ton bitkisel yağın 1 milyon
tonunu zaten ithal yoluyla karşılamaktayız yani bitkisel
yağ açığımız var. Bu açığa biyodizel için gereken
500 bin ton bitkisel yağı da ilave edersek Türkiye'nin bitkisel
yağ açığı 1,5 milyon tona yükselecektir.
Bugün ülkemizde
616 bin hektar tarımsal alanda 2,3 milyon ton yağlı tohum
üretilmektedir; bunun 1 milyon tonu ayçiçeği, 1 milyon 150 bin tonu çiğit,
110 bin tonu kolza, 60 bin tonu soya ve diğer yağlı bitkilerdir.
Biyodizele getirilen harmanlama zorunluluğu sonucunda dışa
bağımlılığın azaltılması için, 1,5
milyon ton bitkisel yağ açığımız için gereken
yağlı tohum miktarı 3,6 milyon tondur. Bunun üretilebilmesi için
616 bin hektarlık mevcut araziye ilaveten, en az 1 milyon 750 bin hektar
tarım arazisi gerekmektedir. İki üç yıllık bir süreçte bu
kadar alan üretmek ve istenen üretimi gerçekleştirmek imkânsızdır.
Biyoyakıt üretilen ülkeler incelendiğinde, ham madde ithal etmeyip,
kendilerinin ürettiği, üretimi yerli ürünle sağladıkları
görülmektedir.
Dünyanın
biyodizel ve biyoetanol politikalarına baktığımızda,
Amerika Birleşik Devletleri mısır stoklarını
değerlendirmeyi hedeflemiştir; Amerika Birleşik Devletlerinde
300 milyon ton mısır üretiliyor, bunun 100 milyon tonunu biyoetanol
için ayırıyor. Brezilya da şeker kamışı
stoklarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır; 600 milyon ton
şeker kamışı üretmektedir, 300 milyon ton şeker
kamışını biyoetanolde değerlendiriyor. Avrupa
Birliğinin kolza üretimi 21 milyon tondur ve bundan elde ettiği 8
milyon ton yağı biyodizelde kullanmaktadır. Malezya da palm
yağı stoklarını değerlendirmek için biyodizel
üretimine destek vermektedir. Çin, yağlı tohum bitkilerinde net
ithalatçı olan bir ülkedir ve biyodizel sektörünü desteklemiyor çünkü tarımsal ham madde temininde arz açığı var,
yağını ithal ediyor.
Öte yandan, benzinin biyoetanolle harmanlanma zorunluluğu da
biyodizele göre farklı olup buğday, arpa, mısır ve
şeker pancarından elde edilebiliyor. Ülkemizdeki benzin tüketimi 2,7
milyon metreküptür. Harmanlama zorunluluğu nedeniyle ihtiyacımız
olan biyoetanol miktarı ise 80 bin tondur. Dolayısıyla bunun
elde edilmesi için 225 bin ton mısıra, 261 bin ton buğdaya
veyahut da 945 bin ton şeker pancarına ihtiyaç bulunmaktadır
ancak şeker pancarı bol su isteyen bir bitki olduğundan, ayrıca
ilave ekim alanları gerektiğinden ülkenin şartlarında biyoetanol
için en uygun ham madde yine buğday veya arpadır. Buğday veya
arpa kullanırsak etanolden artan yüzde 30'luk kısım yem ham
maddesidir.
Sonuç olarak, ülkemiz
şartları gereği biyoetanolün zorunlu kullanımına
geçilebilir ancak biyodizelin zorunlu kullanımı için henüz erkendir.
Zorunlu biyodizel kullanımı yağlı tohum üretimi belli bir
seviyeye ulaştıktan sonra düşünülebilir.
Biyoyakıtlar, bugün,
başta FAO, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların
raporlarında 1 milyara yakın aç insanın var olduğu dünyamızda
gıda fiyatlarını artırdığı, açlık
sorununu körüklediği gerekçesiyle tartışılmaktadır.
İthalata dayalı ve petrole göre daha pahalı olan ham bitkisel
yağı biyodizelde kullanmak cari açığı azaltmaz,
artırır. Uzun vadede motorinde zorunlu biyodizel kullanımı
için yağlı tohum ekim alanlarının en az 3 kat
artırılması zorunludur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
A. EDİP UĞUR
(Devamla) - Bu vesileyle bütçenin ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uğur.
Kütahya Milletvekili Sayın
Soner Aksoy. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SONER
AKSOY (Kütahya) - Muhterem Başkan, sayın milletvekilleri; bütçe
müzakerelerine enerji ve tabii kaynaklar konusunda katılmak üzere
huzurunuzdayım. Grup adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken hepinize saygılar sunarım.
Enerjiyle alakalı
konulardan bahsetmek ve enerji politikaları hakkında bazı
hususları çok kısa olarak arz etmek istiyorum.
Bildiğiniz
gibi, dünyada en dinamik sektörlerden birisi enerji sektörüdür. Enerji
sektöründe, sektörün dinamikliği nedeniyle büyüme süratle cereyan eder ve
bu büyüklük içerisinde enerjiyle alakalı çeşitli
yatırımların süratle yapılması gerekir. Özellikle,
kalkınmak isteyen ülkeler kalkınmaya paralel bir enerji
yatırımı gerçekleştirmelidirler. Kalkınmak bir
noktada, bizim açımızdan baktığımızda, fazla
enerji üretmek ve tüketmek demektir. Enerji fazla üretmek demek, kötü bir
şey değildir. Aslında, kalkınmanın en önemli anahtarlarından
biri enerji üretmektir ancak enerji üretirken bugün, yapılmış
bazı yanlışlıkları örnek alarak enerji üretmenin
yanlış olduğunu ifade etmek doğru bir düşünce
tarzı olamaz. Bugün, yapılmış olan
yanlışlıkların esası da enerji üretiminde dünyada yaklaşık
yüzde 84 fosil enerjilerin hâkimiyetinin devam etmesidir, yani doğal gaz,
kömür ve petrole dayalı enerjilerin enerji üretiminde en büyük kaynak
olmasıdır ancak enerji, dinamik olan bir sektör olması nedeniyle
çok ciddi bir şekilde piyasa oluşturmaktadır. Mesela, petrol
piyasası ve türevleriyle ilgili piyasa 2002 yılında 25 milyar
TLlik bir piyasa ve 100 bin kişinin çalıştığı
bir piyasa idi ama bugün, 75 milyar TLlik bir piyasayı ve 250 bin kişinin
çalıştığı bir sahayı oluşturmaktadır.
Enerjide, enerji
politikalarını ciddi bir şekilde yürütebilmek için mutlaka
rekabet esasını birinci olarak ön planda tutmamız gerekir, yani
serbest pazar ekonomisini gerçekleştirmek lazımdır. Serbest
pazar ekonomisinden korkmamak, çekinmemek gerekir çünkü o, hür teşebbüs
demektir. Hür teşebbüs, insanların dinamik yapılarını
ve gerçek kabiliyetlerini ortaya koyan bir ortamdır ama serbest pazar
demek, tamamen başıboş bir pazar anlamına da gelmez.
Serbest pazar ekonomisini gerçekleştirmek için altyapıyı temin
etmeniz gerekir. Bunların başında, altyapıda gerekli
yasalardır. Biz iktidar olmadan, 2002den önce, zaten 4646 ve 4628
sayılı yasalarla yani Doğal Gaz Piyasası ve Elektrik Piyasası
yasalarıyla serbest pazar ekonomisine göre pazarın
oluşmasıyla ilgili temel yasalar çıkartılmış idi
ama ondan sonra, biz, 2002den sonra, bu istikamette, serbest pazar ekonomisini
göz önüne alacak şekilde önemli yasalar çıkarttık. Bu
yasaların içerisinde, Maden Yasası, Petrol Piyasası Yasası,
LPG Piyasası Yasası, Yenilenebilir Enerji Yasası, Nükleer Enerji
Yasası, Jeotermal Enerji ve Mineralli Sular Yasası, Enerji
Verimliliği Yasası ve yarım kalan Türk Petrol Kanunu, ki bunun
önümüzdeki günlerde yeniden çıkartılacağı kanaati
içerisindeyiz.
Bu yasalar son
derece önemli yasalardır. Bugünkü enerjide 2002 yılına nazaran
meydana gelen gelişmeleri motive eden, heyecan veren ve bugünkü atmosferi
meydana getiren esas yasalar bunlardır. Bu yasaların içerisinde
özellikle Yenilenebilir Enerji Yasasına dikkatlerinizi çekmek istiyorum
çünkü dünya gittikçe fosil enerjilerin etkisi altında yaşanması
zor olan bir ortam hâline gelmektedir. Özellikle 2017 yılına kadar
çok önemli tedbirlerle yenilenebilir enerjiye imkân vererek düzenlemelerin
yapılması gerekir.
Bu duygularla
sözlerime son verir, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aksoy.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Halil Mazıcıoğlu.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 Mali Yılı Bütçe Tasarısı
görüşmelerinin yedinci turunda, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış oluyorum.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 2012 mali bütçesinin hazırlanmasında
emeği geçen başta Maliye Bakanımıza,
bakanlarımıza ve bürokratlarına, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan
ve üyelerine ve tüm kamu bürokrasisine huzurlarınızda
teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu, kuruluşundan bugüne on yılı aşkın
bir süredir elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG piyasalarını
düzenleyip denetlemektedir. EPDK tarafından bugüne kadar petrol
piyasasında 13.857, elektrik piyasasında 1.727, doğal gaz
piyasasında 241 ve LPG piyasasında 9.605 olmak üzere toplam 25.430
adet lisans verilmiştir. Bu lisanslar kapsamındaki şirketlerin
yatırım gerçekleşmelerinden tarifelerine kadar çok geniş
bir alandaki piyasa faaliyetleri EPDKnın düzenleme ve denetlemesi
altındadır.
Elektrik sektöründe arz güvenliği ve sistemin
geleceği açısından en çok önem verilen konu üretim
yatırımlarının gerçekleşmesidir. Bundan sekiz dokuz
yıl önce, özel sektörün ülkemizin elektrik enerjisi yatırımlarının
tamamını karşılayacağını söylemek mümkün değildi.
Elektrik talebini karşılamak için her yıl 2 bin megavatlara
ulaşan yeni yatırımın işletmeye geçirilmesi gerekirken
bu rakam geçmiş yıllarda maalesef, 300-400 megavatlarda
olmuştur. Ancak AK PARTİ İktidarında siyasi ve ekonomik
istikrarın tesis edilmesi ve piyasa odaklı yaklaşımlar
sayesinde bu yatırımlar hızla hedeflenen rakamlara
çıkarılmıştır. Son sekiz yılda EPDKdan lisans
alan projelerden yaklaşık 15 bin megavat kurulu gücündeki yeni
kapasite sisteme dâhil edilmiştir. 15 Ekim tarihi itibarıyla, 2011
yılı içerisinde yaklaşık 2.795 megavat kurulu gücünde 93
adet özel sektör yatırımı devreye
alınmıştır. 2011 yılında devreye alınan bu
gücün 1.554 megavatının hidroelektrik, rüzgâr ve jeotermal gibi
yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı olması memnuniyet
verici başka bir gelişmedir.
Enerji sektörünün
gündemini meşgul eden rüzgâr
enerjisine dayalı lisans başvuruları konusunda 2011
yılında da gerçekten önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu
sürecin sonunda, tamamına yakını son üç yıl içerisinde
sisteme ilave edilen yaklaşık 1.600 megavat kurulu gücündeki rüzgâr
santrallerinin payı hızlı bir şekilde artmaktadır. Bu
konuda son olarak Sanayi Komisyonu Başkan ve üyeleri olarak İzmir
seyahatini gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Gerçekten, yapılan
yatırımlar konusunda Türkiyedeki yatırımcılara
teşekkür etmek istiyorum.
2011
yılı içinde elektrik tüketicilerine tedarikçilerini seçebilme
imkânı veren serbest tüketim limitinin 30 bin kilovatsaat olarak
uygulanmasına karar verilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili mevzuatla yer verilen talep
birleştirme metoduyla daha küçük tüketicilerin de serbest tüketici
niteliğine kavuşmaları neticesinde 2011 yılı
içerisinde fiilî piyasa açıklandığında da kayda değer
bir artış yaşanmıştır. Kanunun ilgili hükümleri
ve öngörülen piyasa yapısının nihai hedefleri gereğince,
tam piyasa açıklığına ulaşılana kadar serbest
tüketici limitinin indirilmesine devam edilecektir.
Ben ayrıca
şunu bildirmek istiyorum: Gaziantep ilimizde HES, ayrıca rüzgâr ve
ayrıca güneş enerjisinde üretim ve yatırım yapan
firmalarımıza da canıgönülden teşekkür ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Mazıcıoğlu, sağ olun.
Kastamonu
Milletvekili Sayın Mustafa Gökhan Gülşen, buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA
GÖKHAN GÜLŞEN (Kastamonu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 yılı
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ülkemiz dünya bor rezervinin yüzde 72sine sahiptir.
Uluslararası rekabetin yoğun olduğu, sınırlı ve
dinamik bir pazar yapısına sahip olan bor sektöründe pazardan daha
fazla pay alabilmek için pazarı büyütecek çalışmalar yapmak
kaçınılmazdır. İktidara geldiği günden bu yana ülke
kaynaklarını en etkin şekilde milletin hizmetine sunan AK
PARTİ hükûmetleri henüz yolun başındayken 2003 yılında
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünü kurmuştur.
Türkiye'de
ve dünyada bor konusunda ürün ve teknoloji geliştirerek borun yaygın
bir şekilde kullanımını sağlamak amacıyla kurulan
Enstitü, o günden bu yana 148 projeyi yürütmüş veya desteklemiş
bunlardan 104 tanesi sonuçlanmıştır. Sonuçlanan projeler
kapsamında 17 ürün geliştirilmiş bu ürünlerden 7 tanesinin
ticari üretimi gerçekleşmiştir.
Son
yıllarda yapılan çalışmalarda, bor
kullanımının tarımsal üretimde bitki verim ve kalitesi
açısından önemli iyileşmeler sağladığı
görülmüş, uygun dozda bor kullanılması durumunda bitki türüne
bağlı olarak yüzde 5 ile yüzde 35 arasında değişen
verim artışı tespit edilmiştir.
Tarımsal
üretimde sistematik bor kullanımını sağlayabilmek için
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile
Tarım-Bor Protokolü imzalanmıştır. Tarımsal üretim
değerimizin büyüklüğü düşünüldüğünde bu projeyle verimde
sağlanacak ortalama yüzde 1lik bir artışın bile tarım
kesimine ve ülke ekonomisine sağlayacağı katma değer daha
net görülecektir.
Ayrıca,
önemli sektörlerimizden ağaç sanayi ile ilgili ahşap ürünlerinde bor
kullanımı ve bor kaplama konularında iki ayrı üniversite
bünyesinde yetkinlik merkezi oluşturulmuştur. Borun biyoteknoloji
alanında kullanımına yönelik 3üncü yetkinlik merkezini kurma
çalışmaları devam etmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yapılan bu
çalışmalarla, Türkiye, bor konusunda pazarın büyümesini bekleyen
değil, pazarı büyüten aktör konumuna gelmiştir. Bunun sonucu
olarak, 2010 yılı bor ihracatımız 647 milyon dolara
yükselmiştir. 2011 yılı ihracat hedefimiz 850 milyon
dolardır. Bor pazar payımız 2003 yılında yüzde 30'un
altında bir seviyede iken bu gün yüzde 50ye
yanaşmıştır.
Uygulanan
politikalar neticesinde, bor ihracatında katma değeri düşük olan
konsantre ürün payı azalırken katma değeri yüksek olan bor
kimyasallarının payı artmaktadır. Bu oran 2011
yılında yüzde 92ye kadar yükselmiştir.
Yüce milletimizin
saygıdeğer temsilcileri, borun dünyadaki ticari hacminin yılda
1,5 milyar dolar civarında olduğunu biliyoruz. Sahip olduğumuz
rezervin ekonomik değerini düşünürsek, borun daha yaygın kullanımını
gerçekleştirip pazarı arzuladığımız seviyeye
getirdiğimizde, Rusya için doğal gaz, Arabistan için petrol neyse
Türkiye için bor aynı konuma gelecektir. Yeni alanlar bularak pazarı
genişletmek için kurulmuş olan Bor Enstitüsü, bu yolda ciddi mesafe
kat etmiştir. Üstelik bu başarı, bazı lobilerin alternatif
ürünlerin pazarını korumak için bor pazarını
kısıtlama gayretlerine rağmen sağlanmıştır.
Bu genişleme sayesinde hem üretimimiz hem de ihracatımız kat kat
artmış, 2015 yılına kadar üretmeyi
planladığımız borun bir kısmının
bağlantıları şimdiden yapılmıştır. Tüm
bunların elde edilen gelire oranla oldukça mütevazı bir bütçe ile
gerçekleştiği düşünülürse, ayrıca takdir edilmesi gereken
bir husustur.
Bu vesileyle
zengin bor kaynaklarımızın hak ettiği değeri
bulması ve ülkemizin yarınlarına katkı sağlaması
için bu Enstitüyü kuran, çalışmalarını yakından takip
eden Sayın Başbakanımıza, Türkiye'nin enerji ve maden
kaynaklarını en verimli şekilde kullanmak için yoğun mesai
harcayan Sayın Enerji Bakanımıza, Meclis çatısı
altında bor konusundaki gelişmelere eleştiri ve tavsiyeleri ile
katkı sağlayan değerli milletvekillerimize, bu
çalışmaları büyük bir gayretle yürüten ve bugünkü noktaya
getiren Enstitü Başkan ve yöneticilerine, üniversitelerimize, akademisyenlerimize,
bilim adamlarımıza huzurlarınızda teşekkür ediyor,
2012 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gülşen.
Siirt Milletvekili
Sayın Afif Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Enerji
Bakanlığının alt birimi olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken - Emine Hanım burada değil- Sayın Ayna dedi ki:
Efendim, işte Türkiye ve Çin en fazla enerji tüketen iki ülke, bu
yanlıştır. Ama gelişmeye ve kalkınmaya da
baktığımız zaman Türkiye ve Çin en fazla
kalkınmayı da sağlayan ülke. Demek ki yanlış
değildir. Kalkınmayla enerji tüketimi birbirini destekleyen,
birbirine paralel, orantılı iki metadır. Dolayısıyla,
bir ülke eğer dünyada rekabet edecekse, bir ülke sanayisini
geliştirecekse, bir ülke vatandaşının huzurunu, refahını
artıracaksa enerji tüketimini de ona göre artırmalı ve artan
enerjiyi karşılayacak kadar da bir üretim sağlamalı.
Eğer biz 2023 hedefinde Türkiyeyi 500 milyar dolar ihracat yapacak bir
ülke hâline getireceksek, eğer biz 2023 yılında 2 trilyon dolar
millî gelir oluşturacaksak, eğer biz 2023 yılında fert
başına 25 bin dolar millî gelir oluşturacaksak, eğer biz
2023 yılında dünyanın en büyük on gelişmiş ekonomisi
arasına gireceksek elektrik üretimini de ona göre planlamalıyız.
Peki nedir bu? 2023 yılına, cumhuriyetimiz yüzüncü yılına
geldiğimiz zaman 500
milyar kilovatsaat enerji tüketimi olacak. Peki, bu rakam fazla
mıdır, düşük müdür diye baktığımız zaman, o
günkü nüfusa böldüğümüz zaman, 5.500-6.000 kilovatsaat fert
başına tüketim olacak ki bu da şu anki OECD ülkelerinin
ortalamasının altındadır. Demek ki eğer, biz,
gerçekten iddialı bir ülke olarak geleceğimizi dizayn edeceksek
elektrik üretimini de ona göre planlamalıyız.
Peki, bunu planlarken
nelere dikkat etmemiz lazım? Tabii ki öncelikle yerli kaynaklar ve
yenilenebilir kaynaklar. Elimizdeki yerli ve yenilenebilir kaynaklar -hidrolik,
rüzgâr, güneş, kömür- 2023e geldiğimiz zaman, 500 milyar kilovatsaati
karşılayacak miktarda mıdır? Maalesef hayır. Peki, ne
yapmamız lazım? O zaman ithal, bağımlı bir elektrik
üretiminden geliyor. Nedir bunlar? Doğal gaz, petrol. Bunlar da çok
pahalı.
Bakın, geçen gün Maliye
Bakanımız bütçe sunumunda 2002den bugüne kadar 275 veya 276 milyar
dolar bir cari açık verdik, 279 milyar dolar cari açık oldu,
oluştu Türkiyede. dedi. Peki, buna mukabil, bizim enerji
ithalatımız -maalesef,
yüzde 72 enerji ithalatı bağımlısı bizim enerjimiz-
275 milyar dolar. Eğer biz enerjimizi daha az ithal
bağımlısı hâle getirebilir isek cari açığı
da bir şekilde karşılamış oluyoruz. Bunun için nükleer
santrallere -esas konuma geliyorum- mutlaka ve mutlaka, Türkiye bir an önce
Çok gecikmişiz. Bakın, dördüncü ihaleyi yaptık ama şimdi
gelinmiş olan noktada, hükûmetler arası anlaşmayla, yüzde 100 Rus
sermayesiyle, Akkuyuda, Allahın izniyle, çok kısa bir zamanda
nükleer santral ihalesine başlanacak. Sözleşme gereği
yapılması gereken bütün çalışmalar yapıldı.
Şu anda Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bununla ilgili değerlendirmesini
yapıyor.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Halk
istemiyor.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla)
Nükleer santrale biz geçmediğimiz takdirde kesinlikle enerjimizi
ucuzlatamayız ve kesinlikle güvenli enerji elde edemeyiz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Güvenli
değil.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla)
Malumunuz, sürekli ve güvenli enerji olduğu zaman esasen sanayide arzu
ettiğiniz gelişmeyi kaydedebilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, süre çok
az konu çok derin. Onun için ben Türkiye'nin nükleer enerji santrallerini bir
an önce kurmasının yararını burada ifade ediyor ve
bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Demirkıran.
Aydın Milletvekili Sayın
Mehmet Erdem.
Buyurun Sayın Erdem. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDEM
(Aydın) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Maden
Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü, yani MTA 1935 yılında kurulmuştur. Ülkemizin
jeolojik yapısını aydınlatmak, endüstriyel ham madde,
metalik maden ve enerji ham maddelerini tespit etmek, bu maden
varlıklarının işletilmesine yönelik bilgiler üretmek ve
teknolojik çalışmalar yapmak amacıyla kurulmuştur.
MTA 80li yıllara kadar aktif
olarak başarılı hizmetlere imza atmış olmakla
birlikte, 1980 yılından sonra uzun bir duraklama dönemine
girmiştir. Tabii ki AK PARTİ iktidar oluncaya kadar devam eden
duraklama dönemi, 2003 yılından sonra MTA'nın arama, araştırma
çalışmaları yeniden ivme kazanmıştır. Özellikle ülkemizin çok çeşitli maden
ve kömür rezervlerinin artırılması, yenilenebilir enerji
kaynaklarının bulunması çalışmalarına
ağırlık verilmiştir.
AK PARTİ İktidarı
2003'de 18 milyon 600 bin TL olan MTA'nın bütçesini 2011 yılında
5 kat artırarak 106 milyon TL'ye çıkarmıştır. MTA sondaj
çalışmalarını hızlandırmak amacıyla
jeotermal amaçlı üç adet, maden arama amaçlı on beş adet yeni
sondaj makinesi alımını gerçekleştirmiştir. Örtülü ve
gömülü madenlerin aranmasında jeofizik etütler için gerekli yeni makine teçhizatlar
alınarak modern jeofizik yöntemler uygulanabilir hâle getirilmiştir.
AK
PARTİ Hükûmetinin yerli kaynakları harekete geçirme politikaları
doğrultusunda MTA, 2003 yılında yıllık 32 bin
metrelerde sondajda arama metrajını devamlı artırarak 2011
yılında 300 bin metreye ulaştırmıştır yani
yaklaşık 10 kat. Nereden nereye. Sondaj
çalışmalarının katlanarak artırılması
sonucunda yeni maden sahalarının varlığına yönelik
bulgular elde edilmiştir. 300 bin ton bakır, 45 ton altın, 4,5
milyon ton dolomit, 2,4 milyar ton kalsit ve 40 milyon ton seramik ham maddesi
rezervi tespit edilmiştir. Hâlen devam eden çalışmalar sonucunda
2 milyar ton olan bor rezervimiz, 3 milyar tonun üzerine
çıkarılmış ve rezervlerimiz görünür hâle gelmiştir.
2010
yılı sonu itibarıyla, yaklaşık 620 bin metre sondajda
arama yapılarak 8,3 milyar ton olarak bilinen linyit rezervimiz yüzde
50den fazla artırılmış ve 13,2 milyar ton seviyelerine
ulaşmıştır.
Yenilenebilir
enerji kaynağı olan jeotermal enerjide ülkemiz, dünyada 7nci,
Avrupa'da 1inci sırada yer almaktadır.
2003
yılına kadar durma noktasına gelen jeotermal enerji
çalışmaları, AK PARTİ Hükûmeti ile birlikte şaha
kalkmış, yıllık sondaj çalışmaları 2 bin
metrelerden bugün 25 bin metrelere çıkarılmıştır yani
10 kattan fazla artış. İşte AK PARTİ farkı bu.
MTA, 2005
yılında jeotermal envanterini hazırlamış ve
yatırımcıların hizmetine sunmuştur. Jeotermal
kaynakların harekete geçirilmesi için, özellikle 5686 sayılı
Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu AK PARTİ
döneminde çıkarılmıştır ve çok büyük bir hizmet
vesilesi olmuştur.
Jeotermal
elektrik santralleri elektrik üretimi 2002 yılında 15 megavat iken
2011 yılında 114,2 megavata çıkmış yani
artış yüzde 690 olmuştur. Özellikle, seçim bölgem olan
Aydın'da jeotermal elektrik santrali sayısı şimdiden üçe
ulaşmıştır. Önümüzdeki iki üç yıl içerisinde JES'lerin sayısının
hızla artacağı da gözükmektedir. Ülkemizde jeotermal enerjiyle
sera ısıtması 2002 yılında 500 dönüm iken 2011
yılında 2.400 dönüme, konut ısıtması 2002
yılında 30 bin konuttan 86 bin konuta
çıkarılmıştır.
5686
sayılı Jeotermal Kaynaklar Kanunuyla 56 adedi ısıtma, 14
adedi elektrik üretimi olan jeotermal
saha ihale edilmiş, 458 milyon TL gelir elde edilmiştir. İlimiz
Aydın'ın özel idare bütçesi de bu gelirden büyük bir pay
almış ve almakta, yol, su, eğitim ve sağlık
hizmetlerinde çok önemli katkı sağlamaktadır.
MTA
çalışanlarına Durmak yok, sondaja devam. temennilerimizle
başarılar diliyorum.
Bütçemizin
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on
beş dakika.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2012 yılı Ekonomi
Bakanlığı bütçesi ile 2010 yılı Dış Ticaret
Müsteşarlığı ve İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi kesin hesapları üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce
Bakanlığın adıyla başlayalım, Ekonomi
Bakanlığı. Sayın Bakanım, bu olmadı, bu
olmadı. Şimdi, Neden olmadı? derseniz, böyle bir garabet
dünyanın hiçbir yerinde yok. Yani Kalkınma Bakanlığı
var, ekonominin takibini yapan birimler orada, Hazine, Başbakan
Yardımcısına bağlı, orada. Şimdi, şundan
mutluluk duyabilirsiniz: Teşvikle yabancı sermayenin bir kuruma
bağlanması 80li yıllarda ve daha sonra belirli bir süre o
kurumu çok mutlu ederdi, kamuoyunda da prestijli hâle getirirdi.
Ben bunu
şunun için söylüyorum: Ben Dış Ticarette çalıştım,
yönetici olarak da emek verdim ama hakikaten üzüldüm. Şimdi, adı
Ekonomi Bakanlığı, siz gidiyorsunuz bir yere ama size makro
iktisattan bir şey sorulduğu zaman, bilseniz bile O konuda ben sorumlu
değilim. deme şansınız yok.
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Mersin) Öyle demiyorum!
EMİN HALUK AYHAN (Devamla)
Demiyorsunuz da ama burada böyle anlaşılıyor. Niye böyle bir
garabete taraftar oldunuz, onu bilmiyorum ama bu AKPye -ben geçen seferlerde
de söyledim- siz fazla uymayın, adamı yanıltıyorlar,
gerçekten de sizin sıkıntınız da o burada.
Şimdi bakın, yeni teşvik
düzenlemesi yapıldı, yine değiştirmeye
çalışıyorsunuz, bir şeyler yapıyorsunuz. Kaç sene Denizliyi
idare ettiler, geldiler gittiler, yeni tasarıyla, yeni teşvik
mevzuatıyla Denizliyi idare edeceğiz diye. Olmadı, orada
sıkıntı vardı. Bazı iller hakikaten
sıkıntı çekti. Geçen hafta bir sayın başkanım da
İzmirdeydi, teşvikli yatırımların Denizlide
azalması konusunda Ege Bölgesi Sanayi Odasında brifing verilirken
gördüm, gerçekten sıkıntılı bir durum.
Bunun dışında, bu AKP
hakikaten insanı sıkıştırıyor. Siz mesela Sanayi
Bakanıyken, TİM Yasasına, size karşı
çıkardı, dış ticaretten sorumlu oldunuz, savunmak zorunda
kaldınız. Siz aslında böyle bir tenakuza düşecek bir
şahıs değilsiniz, bunu biliyorum, işinizi iyi
yaptığınızı da biliyorum. Burada bir
sıkıntı var. Ondan sonra bütçe
Şimdi, Sayın Bakanım,
Ekonomi Bakanlığı oldunuz. Bütün bütçeler için aynı da,
şimdi şu Ekonomi Bakanlığı, şu da
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi ve Dış Ticaret
Müsteşarlığının kesin hesabı.
Ya, ben bunu nasıl
karşılaştıracağım? Siz bu
değişikliği yaparken, bu düzenlemeyi yaparken hiç
düşünmediniz mi? Bütün arkadaşlar, biz bütçeden biraz ucundan
kenarından anlıyoruz diye gelip bize soruyorlar. Nasıl bir mukayese
olabilecek? Nasıl gösterilecek? Böyle bir şeyin olması mümkün
mü? Mümkün değil.
Kaldı ki Sayın Bakanım,
siz hangi tasarıyı Dış Ticaret
Müsteşarlığı veya Bakanlar Kurulundan getirdiniz, bu
Mecliste muhalefetin hangi kanadı olursa olsun hayır dedi? Daha
tasarının geldiği andan itibaren sizi gördük veya telefonla
aradık. Sayın Bakanım, buna katkı sağlayalım,
şurasına da biraz ilave yapalım. Daha istediğiniz bir
şey var mı? Hani fazla olur diye koyamadığınız
bir şey var mı? diye de sorduk. Bunu gerçekten ne yapmak
lazımdı; iyi düşünmek lazımdı. Bu, buraya
yakışmadı. Neden? Ben o kurumda görev aldım. Gerçekten
üzülüyorum bu açıdan.
Dış
ticaretin problemi büyük. Burada ihracattan bahsediyor, ithalattan kimse
bahsetmiyor da, ihracat kadar neredeyse dış ticaret
açığı oldu. 100 milyar doları buldu; öyle değil mi
Sayın Bakanım? Yani, şimdi baktığımız zaman
on iki aylık ihracatı ha bire söylüyoruz ama ithalatı
söylemiyoruz, dış ticaret açığını söylemiyoruz,
cari işlemler açığını söylemiyoruz. Konuşuyoruz
bunları, vakıa. Bütün dünya bizi konuşuyor da cari işlemler
açığından dolayı, onun için ne yapıyoruz; biz de
konuşmak zorunda kalıyoruz.
Geçen,
Başbakan Yardımcısı söyledi, hesap yapmışlar, bu
krizde kolonları güçlendiriyorlarmış. Böyle bir şey olur
mu? Kolonu nasıl güçlendirir? Güçlendirirsen o bina sakat demek zaten,
orada problem var demek. Bunu iyi bir şeymiş gibi anlatmanın bir
âlemi yok.
Vallahi Sayın
Bakanım, Bakanlar Kurulunda bunları lütfen dile getirin. Cari
açık zaten şişmiş, dövizde yanık kokusu, TIR
kuyruğu Suriyede baktığınız zaman, Hatayda Orta
Doğulu turist sayısı yüzde 1e inmiş. Bunlar gazetelerden.
Bunlar ne biliyor musunuz? Sıfır sorunlu dış
politikanın ekonomiye etkileri. Şimdi, bunları ne yapmamız
lazım; iyi düşünmemiz lazım.
Sayın Bakan,
sayın milletvekilleri; bunun dışında, yaklaşık
son otuz yıldır ortalama dünya mal üretimi yüzde 2,6 artıyor, mal
ihracatı da yüzde 7,3 artıyor. Doğrudan yabancı sermaye girişi
yıllık ortalama yüzde 14,8, doğrudan yabancı sermayeli
şirketlerin satışları yüzde 10,2, doğrudan
yabancı sermayeli şirketlerin ihracatı ise yüzde 9
civarında artıyor. Dünya genelinde üretim artışıyla
kıyasla dış ticaret ve yabancı sermaye girişleri daha
yüksek oranda artıyor. Buradan çıkan sonuç şu: İhracatta
meydana gelen Türkiyedeki olumlu gelişmenin sadece AKPyle
ilişkilendirilmesi doğru değil, ithalatı da
ilişkilendireceksiniz. Dünyadaki gelişmeleri de
ilişkilendireceksiniz. Biz -biraz sonra vakit kalırsa
değineceğim- yaklaşık 500 milyar dolar dış
ticaret açığı verdik AKP döneminde. Ütüldük, Türk milletini AKP
üttürdü. Ne kadar? 500 milyar dolar. Kaç senede? Bu en son açıklanan cari
işlemler açığı da dâhil buna, 2003ün başından
buraya kadar geldiğiniz zaman.
MURAT YILDIRIM
(Çorum) Bankaları da söyle!
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) Bankaları da söylerim. Gel dışarı
çıkalım, beraber tartışılım basının
önünde biliyorsan. Öyle laf atma!..
Şimdi, AKP
Hükûmet Programında cari açık tehlikesi konusunda önemli tedbirler
konulmamakla birlikte, ülkenin gelişmesi için en önemli makroekonomik araç
ihracat görülüyor. Dengeli bir dış ticaret yapısının
oluşturulması ve ithalata bağımlı bir büyüme ve
ihracat yapısının değiştirilmesi için yeterince vizyon
parti beyannamesinde ve Hükûmet Programında maalesef yer
almamış. Cari açığın büyük oranda petrol ve
türevlerindeki ithalatın aşırı artışına
bağlandığı beyannamede, ara malı üreten sektörlerdeki
üretimi destekleyecek tanımlanmış öneriler yeterince yer
almamıştır.
2002
yılında 401 milyon dolar olan kâr transferi 2010 yılında 3
milyar dolar dövizi ülkemizden dışarıya
çıkarmıştır. Hepimizin bildiği gibi cari
açığın ana nedeni dış ticaret
açığıdır. Ülkemizde dış ticaret
açığı yapısal bir hâl almıştır.
İthalatın önemli bir bölümü stratejik ithalattır ve ihracat da
maalesef ithalata yüksek oranda bağımlıdır.
2010 ve 2011
yılının ilk yarısında gerçekleşen hızlı
büyüme, başta cari açık ve artan özel sektör borçluluğu olmak
üzere bazı makro finansal dengesizlikleri yaratmıştır.
Harcamaların borçlanarak yapılması, artan cari
açığın özellikle kısa vadeli sermaye hareketleriyle finanse
edilmesi ekonomide maalesef kırılganlığı
artırmıştır. Dış ticaret dengesi iyice
bozulmuştur. 2009 yılında yüzde 72,5 olan ihracatın
ithalatı karşılama oranı 2010 yılında yüzde
61,4e, 2011 yılı Ekim ayında ise, geçmiş on iki aylık
toplamlara göre, yüzde 55,4e gerilemiş, yıllık dış
ticaret açığı 107 milyar dolara yükselmiştir. Evet, ihracat
ne kadardı? Aşağı yukarı o kadar da dış
ticaret açığımız oluyor. 2009 yılında 14 milyar
ABD doları olan cari açık, 2010 yılında 47 milyar ABD
dolarına, 2011 yılı Eylül ayında, on iki aylık, 77,5
milyar ABD dolarına yükselmiştir. Millî gelirin yüzde 10ları
düzeyindedir. Portföy girişlerinin cari açığı finanse etme
oranı 2009 yılında yüzde 1,6 iken 2010 yılında yüzde
34,2ye yükselmiştir. Eylül ayında, 2011 yılında,
girişlerin yıllık cari açığı finanse etme
oranı yüzde 25ler düzeyindedir.
Yüksek cari
açık borçlanarak finanse edilmiş ve dış borçlar, özellikle
kısa vadeliler artmıştır. 2009 yılında 268 milyar
ABD doları olan dış borç stoku, 2010 yılında 289
milyar, 2011 yılında ise 310 milyar ABD dolarına
yükselmiştir. 2009 yılında 50 milyar ABD doları olan
kısa vadeli dış borç stoku, 2010 yılında 78 milyar,
2011 yılının ilk yarısında 85 milyar, eylül
ayında da 85 milyar dolara yükselmiştir. Firmaların mali
durumları, kur hareketlerine duyarlılığı
artmıştır. 2009 yılında 73,1 milyar dolar olan
firmaların açık pozisyonu, 2010 yılında 90,6 milyar dolara,
2011 yılının ilk yarısında 119,3 milyar dolara
yükselmiştir. Cari açık sürdürülebilir olmaktan
çıkmıştır. Büyüyen cari açık ekonominin
kırılganlığını görünür hâle açık ve net bir
şekilde getirmiştir. Dış açık, cari işlemler
dengesi açığı finanse edilebildiği sürece problem
değildir. diyen başbakan yardımcıları bu
söylediklerinden geri dönmelerine, çark etmelerine rağmen burada iktidar
sözcülerinin hâlâ cari açığın finanse edilebildiği sürece
-ama sağlam kaynaklardan değil- iyi olduğunu söylemeleri
hakikaten ibretle dinlenecek hadiselerdir.
Kısa vadeli
sermaye girişlerini caydırmak için haftalık repo faizi olan
politika faizini Merkez Bankası indirmiş, gecelik borç alma faiz
oranı düşürülmek suretiyle faiz koridoru genişletilmiş,
kredi büyümesini sınırlamak için zorunlu karşılıklar
artırılmıştır. Şimdi, Türk lirasının
değer kaybına rağmen 2011 yılının üçüncü
çeyreği sonu itibarıyla cari açıktaki iyileşme, sadece
üçüncü çeyrekte biraz daha yavaşlamış gözükmektedir. Kısa
vadeli önemli husus, dış borcun çevrilebilmesi ve portföy çıkışlarının
engellenmesidir. Önümüzdeki bir yıl içinde ödememiz gereken 135 milyar
dolar dış borcumuz vardır, 73 milyar dolara yakın yurt
dışı yerleşiklerin portföy yatırım stoku
vardır. Orta vadede dış finansmana ve ithalata bağlı
büyüme yapımızı değiştirmemiz mutlaka gereklidir.
90-99 yılları arasında yüzde 21 olan tasarruf oranımız
2000-2009 yıllarında yüzde 16lara gerilemiştir, hedef
koyduğunuz 2012 de yüzde 12ler düzeyindedir. Bunun neresi övünülecek
meseledir, bunun neresi takdir edilecek meseledir? Bunun sonunun nereye
varacağını orada oturan bürokrat arkadaşlara, sayın
bakanlarım, dönüp sorsanız: Sizi önünde sonunda, hini hacette bizi
bunlar çok büyük sıkıntıya sokacak. diyeceklerdir. Başka
ileri uzmanlara gitmeye, IMFle konuşmaya, OECD, G-20 diye çok büyük görüşmeler
yaparak bunları millete aksettirmenin bir anlamı yok. Bunlar
bilinmeyen şeyler değil. Onlar bizim çalışma
arkadaşlarımız, bu işleri bilirler, sorsanız da size
aynı notu yazarlar.
Yüksek cari
açığa yol açan düşük tasarruf sorunu çözülmedi, enerji
ithalatına bağımlılık azaltılmadı. Dokuz
yıldır bu sorunları
ortadan kaldırmaya yönelik herhangi bir temel yapısal reforma
gidilmedi.
Şimdi, ben
bir şey söylemek istiyorum. Biraz da espriyle ne yapmak lazım; bağlamak
lazım. Geçen, gazeteye bakarken bir iş kadınının bir
demecini gördüm, açıklamasını: Duygusal zekâ gerçekten neyi
artırıyormuş; yüzde 20 iş verimini
artırıyormuş. İhracatçıları duygusal
zekâlılardan, ithalatçıları duygusal zekâlı olmayanlardan
seçip bu işi biraz götürürsek bu işi biraz daha kolayca çözmüş
oluruz.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. Bütçe de hayırlı olsun.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Kocaeli
Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliği Bakanlığının bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüş belirtmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa
Birliği Bakanlığının, Ulusal Ajansı da içeren
2012 yılı bütçe tasarısı toplam 151 milyon 171 bin TL
olarak onayımıza sunulmuş bulunmakta. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak biz ne kadar görüşlerimizi dile getirsek de ve
karşı oy kullansak da AKP Grubunun çoğunluk oylarıyla
elbette bu tasarı da onaylanacaktır. Ancak konuştuğumuz
konu, tek taraflı platonik bir aşk gibi AB üyeliği hayali
yolunda kurulan Avrupa Birliği Bakanlığının
bütçesidir. Evet, Aralık 2004te müzakere tarihi almamızı, üye
olmuşuz gibi gündüz vakti havai fişeklerle
kutladığınız, sonrasında da müzakere
yapıyormuş gibi davranıp uğrunda pek çok taviz
verdiğiniz ama havanda su dövdüğünüz Avrupa Birliği sevdası
için kurulan bir bakanlığın bütçesi.
2000
yılında kurulan Avrupa Birliği Genel Sekreterliğini yeterli
görmeyip kapattığınız ve Haziran 2011 seçimlerinden sadece
birkaç gün önce kanun hükmünde kararnameyle apar topar ihdas ettiğiniz bir
bakanlığın bütçesi bu. Bu yüzden bütçe rakamlarını tek
tek ele alıp eleştirmek, sorgulamak yerine bu Bakanlık neden
kurulmuştur, bu bütçe ile dokuz yıllık iktidarınızda
Avrupa Birliği üyeliği yolunda yapamadığınız
neleri başarabileceksiniz sorularının cevabını istemek
daha doğru olur. Zira, şu andaki Bakan zaten daha önceki hükûmetlerde
de baş müzakerecilik görevini sürdüren Egemen
Bağıştır. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
kapatılmış ancak tüm personeli her türlü borç, alacak ve
yükümlülükleriyle bu Bakanlığı kuran kanun hükmünde kararname
ile Avrupa Birliği Bakanlığına devredilmiştir.
Sayın
Egemen Bağış Avrupa Birliği
Bakanlığının bütçe sunuş konuşmasında,
göreve geldiği günden itibaren Türkiye'nin Avrupa Birliği
üyeliğine ilişkin haklı tezlerini ve beklentilerini anlatmak
için 41 ülkeye tam 118 ziyaret gerçekleştirdiğini ifade
etmiştir. O hâlde eksik olan nedir? Sayın Bakan, siz tezlerimizi
yeterince anlatamıyor muydunuz? Avrupa Birliği
Bakanlığı olmadığı için mi tezlerimiz kabul görmüyordu?
Keza bu konuşmada Ne arzu ettiğimiz ne de hak ettiğimiz
noktadayız. diyen Sayın Bakan şu itirafı da akabinde
yapıyor: Müzakerelere başlamamızın üzerinden altı
yıl geçmesine ve Türkiye bu yolda gerekenleri yapmaya devam etmesine
rağmen ne yazık ki Avrupa Birliğinde akıl tutulması
yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Sayın Bakan, yeni
mi anladınız? Acaba akıl tutulması içinde olan elli
yıldır bildiğimiz Avrupa Birliği midir yoksa müzakere
bağı kurulmasını bir anlamda Avrupa Birliğinden alacağı
siyasi meşruiyet güvencesi olarak görüp uğrunda her türlü tavize razı
olan Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı mıdır?
Esasen, 12 Ekimde
yayınlanan Türkiye-Avrupa Birliği İlerleme Raporu, altı
yılda müzakerelerde ve Türkiye-AB ilişkilerinde ne kadar yol
aldığımızın ve Türkiyeye hangi koşulların
dayatıldığının da en son göstergesidir.
Avrupa
Birliği Bakanı Sayın Bağış, bütçe sunuş
konuşmasında, ABnin çifte standart uyguladığına,
Türkiyeye haksızlık yaptığına da değindi ancak
siyasi kriterler alanında yürütülen çalışmalardan söz ederken
Avrupa Birliğinin Türkiyeden en büyük beklentisinin yeni bir sivil anayasa
hazırlanması olduğunu söyledi; hukukun üstünlüğü,
demokrasinin, insan haklarının ileriye taşınması ve bu
konuda yüzde yüz görüş birliği içinde olduğunu
yansıttı.
Ben, Sayın
Bağışa, 67nci Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento
Komisyonu toplantılarına katılmak üzere 28-29 Kasım 2011
tarihlerinde ziyaret ettiğimiz Brükselde
karşılaştığımız tabloyu hatırlatmak
istiyorum: Eş başkanlığını Sayın Afif
Demirkıran ve Fransız Helene Flautreın yaptığı
oturumlarda başta Miss Flautre olmak üzere tüm Avrupalı
parlamenterler sürekli hapisteki gazeteciler ve milletvekilleri konusunu
gündeme getirdiler.
Demek ki işe
sadece Anayasa ve yasaları değiştirmekle değil, önce
kafalarınızı ve hatalı uygulamalarınızı
değiştirmekle başlamanız gerekmekte.
Daha güncel bir
örnek vereyim size: Fevziye Cengiz olayı. İzmir Karabağlarda
polis karakolunda polislerce nasıl dövüldüğünü hepimiz dehşet
içinde televizyonlarda izledik. İzmir il emniyeti bu polisleri görüntüler
ortaya çıkana dek görevde tuttu, üstelik kadının konsomatris
olduğu gündeme getirildi. Yani olay kayıtlarıyla ortaya
çıkmazsa ve hatta kadın konsomatris ise şiddete maruz kalabilir,
öyle mi? Nerede sizin işkenceye karşı sıfır tolerans
söyleminiz? Nerede kaldı Avrupa Birliği normlarınız? Oysa,
Türkiye, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi
ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesini
parlamentoda ilk onaylayan, 29 Kasımda yürürlüğe koyan bir ülke oldu.
Bir kez daha
vurguluyorum: Göstermelik olarak Anayasa ya da yasaları
değiştirmek, uluslararası sözleşmeler imzalamak
değildir önemli olan. Önemli olan, bunları yorumlayan, uygulayan
kafalardadır esas görev, esas sorumluluk.
Çoğu devlet
görevlisi olan, babası, dedesi yaşındaki 26 kişinin 12-13
yaşındaki çocuğa tecavüzünü rızasıyla olmuştur
diye hangi yasa aklar? Karar veren, bu karara müsamaha gösteren yöneticilerin
çarpık kafalarındadır esas sorun, yasalarda değil. Siirtte
iki yıl boyunca 4 çocuğa tecavüz eden 35 sanıklı davada
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu uzmanları sanıkların
daha az ceza almalarına imkân verecek şekilde 4 kızın
tecavüzlerden önce psikososyal gelişmelerinin olumsuz olduğunu rapor
ediyorsa, zaten tuz kokmuş demektir. Kaldı ki, bu davadaki
sanıklardan biri, duruşmadan üç gün öncesine dek on dokuz ay boyunca
polis tarafından yakalanamadı.
Kalemleri ve
beyinlerinden başka suç aleti kullanmayan milletvekillerimiz, basın
mensuplarımız, sözde suçlamalarla hapse tıkılıp
aylardır, yıllardır peşinen
cezalandırılırken, şiddet ve tecavüz zanlılarına
bu ayrıcalık neden diye sormadan geçemiyor insan. Şiddetin insan
bedenine ve ruhuna verdiği hasarın tespiti, önlenmesi ve
cezalandırılması konusundaki tutumunuzun Van depremindeki tespit
ve sözde çözümlerinizden de öteye gitmediğini maalesef görüyoruz.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Türkiye-Avrupa ilişkilerinin niteliği, zemini ve
çerçevesinin açıklığa ve yeni bir tanıma
kavuşturulmasını gerekli görmekteyiz. Şu anda Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarının izlediği yöntem, bizi
üyeliğe yaklaştırmak yerine uzaklaştırmaktadır ve
ulusal gururumuzla oynamaktadır. Sonuç önemli değil, süreç
yararlıdır. tezi geçerliliğini yitirmiştir artık.
ABnin siyasi ve ekonomik geleceğiyle bu tabloda Türkiyeye biçilen rol
acilen değerlendirilerek yeni bir Türkiye-AB vizyonu
şekillendirilmelidir. AB Bakanlığından da en öncelikli
beklentimiz budur. Umarım ve dilerim, yıllardır aynı görevi
sürdüren eski bakan ve eski kadrolarla yeni bakanlık ihdası, yeni kadrolar
eklenmesi ve daha büyük bir bütçeyle dokuz yılda
yapamadıklarınızı bu dönemde başarabilir ve
yaptığınız hataları anlayarak da telafi etme
imkânı bulursunuz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türkkan.
Birleşime
kırk dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.58
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:20.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet burada.
Şimdi, yedinci turda söz
sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili
Sayın Necati Özensoyda.
Buyurun Sayın Özensoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
Bakanlığı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Enerji Bakanlığının
en önemli görevi Türkiye'nin enerji arz güvenliğini
sağlamasıdır. Bu minvalde, bununla ilgili BOTAŞ, TPAO,
TKİ, TTK gibi kurumlar hidrokarbon; EÜAŞ, TEİAŞ,
TETAŞ, TEDAŞ gibi kurumlar da yenilenebilir enerjiler de dâhil olmak
üzere hidrokarbonla birlikte elektrik ihtiyacını karşılamak
üzere görev yapmaktadırlar. Tabii bu anlamda, bu kurumların içinde
bulundukları durumu değerlendirmek de gerekmektedir. Bizim görevimiz
bardağın boş tarafını göstermektir. Bu
boşlukları doldurmak da İktidarın görevidir. BOTAŞ,
şu anda Türkiye'nin doğal gaz ihtiyacının büyük bir
bölümünü ithal eden bir kurumdur ama maalesef, içinde bulunduğu durum,
gerçekten çıkmazın içerisindedir; 7,5 milyar alacağına
karşılık 8,5 milyar borcu bulunmaktadır. Bunların 6
milyarı vergi dairelerine 2,5 milyarı da dış
alımlardan kaynaklanan Azerbaycan, Rusya ve İrana borçlardır.
Yine bu arz güvenliği konusunda batı
hattı, Gazproma ait olan Rusya Batı Hattının
sözleşmesinin yenilenmeyeceğini, 5-6 milyar metreküplük bu
sözleşmenin yenilenmeyeceğini düşünürsek ki şimdiden
sanayide şöyle zamlar yapılmıştır: Geçtiğimiz
yıllarda ve bu yıl indirimli doğal gaz kullanan sanayiciler
şimdiden bu gazlarının, yüzde 7-8 indirim alan sanayicilerin
önümüzdeki yıl bu indirimlerden istifade edemeyeceğini, hatta
doların artmasıyla ve doğal gaz fiyatlarının,
maliyetlerinin yükselmesiyle zamlarla da karşı karşıya
kalacaklardır.
BOTAŞ kanun
gereği, kontratlarını yüzde 20ye düşüremediği için
yine bu anlamda sözleşme noktasında sıkıntı
içerisindedir. Yine, Azerbaycandan alınan doğal gaz, 2008 dâhil
olmak üzere, 120 dolardan 250 dolara çıkartılıp ve 2008 dâhil,
bu aradaki farkın, 1 milyar dolar civarındaki farkın da
ödemesinden kaynaklanan sıkıntı içerisindedir.
Benim buradan
naçizane tavsiyem, Türkmenistanla 1999 yılında yapılan ama boru
hattıyla oradan alınması gereken 16 milyar metreküplük otuz
yıl süreyle yapılan bu anlaşmayı hayata geçirmek için bunun
çalışmalarının yapılmasıdır.
BOTAŞın
yine BOTAŞ International diye yurt dışında kurulmuş
bir firması vardır. BTCyi işleten, Bakû-Tiflis-Ceyhan boru
hattını işleten bu kurum da her yıl zarar etmekte ve
maalesef şu anda başındaki bulunan Genel Müdür de usulsüz bir
şekilde atanmıştır. Bu usulsüzlük tabii, Bakanlar Kurulu
kararı ve Bakan tarafından bu anlamda talimatlandırılarak
olmuştur ama BOTAŞın bu 233 sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 40ıncı
maddesinde belirtilen ilgili bakanlığın gözetim ve denetimi
İlgili bakanlık, teşebbüs, müessese ve bağlı
ortaklık faaliyetlerinin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerine uygun
olarak yürütülmesini gözetmekle görevlidir. BOTAŞ Genel Müdürlüğüne
doğrudan müdahale anlamına gelecek uygulama içine girmiştir.
Çıkabilecek hukuki anlaşmazlıklarda BIL Genel Müdürünün ve
Yönetim Kurulu üyelerinin atanmalarının hukuki olmadığına
ve yaptıkları işlemlerin geçersiz olacağına ilişkin
Yüksek Denetleme Kurulu, yani Sayıştay raporları mevcut
bulunmaktadır. Bunları da dikkate almak lazım diye
düşünüyorum.
Yine, BIL uzunca
yıllardır petrol 18 dolar iken, 15-20 sentlere varil başına
ücretlendirme olurken, yine 18 dolara petrolün varilini alması gerekirken,
doğal gaza çevrildiğinden dolayı masrafların artmasına
rağmen bu tahkimdeki süreç Azerbaycanın bize yıllık 150
milyon metreküplük 57 dolardan sağladığı bu doğal
gazı da BTC tarafı önümüze koyarak şimdi tahkimden vazgeçmemizi
istemektedir. Sayın Bakana soruyorum: Bu tahkimden vazgeçecek mi acaba? 20
milyon dolarlık da masraf yapılmıştır bu tahkimle
ilgili.
En önemli
kurumlardan bir tanesi Türkiye Petrolleri. Sayın Genel Müdürün 2023te
Türkiye'nin hidrokarbon ihtiyacını Türkiye Petrollerinin
karşılama hedefi bizi son derece
heyecanlandırmıştır ancak bu şartlarda Türkiye
Petrollerinin 1996da 51.500 varil yurt içinde üretim yapan ancak bugün 2009
itibarıyla 34 bin varile düşen Türkiye Petrolleri ve gelirlerinin
büyük bir kısmını Azeri Çıralı petrol bölgesinden,
petrol boru hattından kazanan ve maalesef yine çok önemli, Türkiye
Petrollerinin Dışişlerindeki politikalara ihtiyacının
olduğunu yani en son uygulamalarda Irakta açılan ilk ihalelere,
büyük ihalelere Türkiye Petrolleri sokulmamıştır ve genel
bölgede ihalelere giren Türkiye Petrollerine de kuzey bölgesinde de yine
ihalelere sokulmama gibi hem de Dışişleri tarafından bir
uyarı vardır. Dolayısıyla, bir tek önümüzde kalan Türkiye
Petrolleriyle ilgili umudumuz Karadeniz petrolleridir. Karadeniz petrollerinde
de eğer bu anlamda beklediğimiz gerçekleşmezse yine umudumuz
başka baharlara kalacaktır diye düşünüyorum ve endişe
ediyorum. Bu anlamda işte bütün konuşmacılar
çıktığında Türkiye'nin dış ticaret
açığının, cari açığının hep bu ithalatlardan
kaynaklandığını söylediler ama Türkiye Petrolleriyle ilgili
de bu anlamda, maalesef, Türkiye Petrollerini daha güçlü bir şirket hâline
getirmek için de bir çaba yok. Dünyada günlük 100 bin varilin altında
üreten firmaları dikkate almıyorlar. Dolayısıyla, Türkiye
Petrollerinin bilançolarının ve hedeflerinin büyük olması
gerekir ve böyle bakmamız gerekir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, yine, elektrik üretimine
gelince, tabii 2002de bu kadardı, şimdi bu kadar. gibi rakamlarla
kendimizi kandırmamamız lazım. Şöyle ki -verdiğim
rakamların tamamı resmî kaynaklardandır, hatta bu vereceğim
rakam Enerji Bakanlığının yine bütçedeki Bakanlar Kurulu
yayınındandır- 2000-2005 arası yıllık güç
artışı yüzde 8,5 ama 2005-2011 arasındaki güç
artışına baktığımızda, maalesef, yüzde 5,5a
düşmüşsünüz. Yani bütün projeksiyonlarda yıllık yüzde
7lerde elektrik talebinin artmasına rağmen ki bu
artışlarla eğer Türkiyedeki 2009 yılında yaşanan
krizin etkileri elektrik tüketimini yüzde 2 geriye götürmeyip aynı artışla
devam etseydi bugün maalesef Türkiyede elektrik kesintilerini bile
yaşayacaktık.
Dolayısıyla, elimizdeki lisans
başvuruları, lisanslar hayata geçmeden, inşaatlar bitmeden
bizleri teselli etmemeli diye düşünüyorum. Çünkü lisans
başvurularının da büyük bir bölümü rüzgâr enerjisine, RESlere
dayanıyor. RESleri de, bakın, puant saatleri yani elektriğin en
fazla kullanıldığı saatlerdeki gücün yüzde 20sinden
fazlasını sisteme bağlayamazsınız. Yani bugünkü puant
gücümüz nedir? Yaklaşık 36 bin megavattır. Yani
dolayısıyla 7 bin megavatın üzerinde bugün RES sisteme
bağlayamazsınız, teknik olarak bu böyledir.
Tabii, elektrik üretimini aynı zamanda da ucuza mal
etmek durumundayız rekabet şartları içerisinde ama Türkiyedeki
bu rekabet şartlarında, maalesef, PMUM denilen bu sistemde marjinal
maliyet diye bir uygulama
Bunun detaylarına girersem çok uzun sürer, size
bunun bir tane örneğini vereyim. Bu marjinal maliyet uygulanan
dengesizlikteki uygulamalarda özel sektörün önü ciddi anlamda açıldı.
Ben şimdi elektrik üretiminde özel sektörün teşvik edilmesini, hele
hele yenilenebilir kaynaklarda elbette teşvik edilmesini ama ikili
anlaşmalarla teşvik edilmesini
Buralarda bu rekabetin kime, ne
şekilde yarayacağı belli olmayan yerlerde bunun düzeltilmesi
noktasında beş yıldır dil döküyorum. Bakın, bu
dengesizlikte EÜAŞ 2009 yılında yaklaşık 7,5 milyar
kilovatsaat elektrik almış; 8,5 milyar kilovatsaat
-yaklaşık söylüyorum- elektrik satmış. Yani
yaklaşık 1 milyar kilovatsaat PMUMa elektrik vermiş. Bunun
karşılığında EÜAŞın alacağı ne
kadar biliyor musunuz? Borcu 435 milyon lira. Alacağı değil,
borcu 435 milyon lira. Yani 22,67 kuruştan almış, 14
kuruştan satmış, dolayısıyla özel sektöre kâr
transferi yapmıştır. Yani dolayısıyla bu tür
uygulamalardan, böyle, birilerine yarayan, ne şekilde yaradığı
belli olmayan uygulamalardan da kaçmamız lazım diye düşünüyorum.
Yine, bu
fiyatlandırma ülkemizin gündeminde. TEDAŞın
yaptığı, işte üzerinde sekiz dokuz tane vergi veya vergi
benzeri üzerine konulan rakamlar var. İşte, TEDAŞın tarife
bileşenleri. Bakın, burada vatandaşın ödediği
rakamın sadece yüzde 59u vatandaşa satılan elektriğin
fiyatı. Yani üzerine yaklaşık yüzde 67 vergi ve benzeri
rakamları bindiriyorlar. Bunun içerisine kayıp kaçak rakamları
da var. Yani kayıp dünyada belli standartlarda, yüzde 7ler civarında
ama Türkiyede yüzde 16 civarında. Şimdi, yüzde 9luk kısmını
ne yapıyoruz biz? Vatandaştan topluyoruz.
Yine, bölgesel
fiyatlandırmaya geçilmeli, eğer oralarda elektrik
dağıtımında ihtiyaç varsa bunu da yine devlet sübvanse
ederek yapmalı, vatandaşın üzerine yıkmamalı diye
düşünüyorum. İşte, OECD fiyatlarında -yine bütçe, Bakanlar
Kurulunun bütçe rakamlarından söylemek gerekirse- 12 sentken Türkiyede 2010da 15,1
sente çıkmış. Dolayısıyla fiyatlarımız da bu
anlamda yüksek. Ama bu uygulamalarla bir de üzerine biraz önce nükleer santral
kurulursa ki bu nükleer santral ilk anda 25 sentlerden başlayacak bu ikili
anlaşma gereği Türkiyeye bu elektriği vermeye.
Yaklaşık 40 milyar kilovatsaati 25 sent yani neredeyse 40
kuruştan devlet satın alarak paçal maliyetleriyle en az yüzde 15,
yüzde 20lere varan elektriğe zam yapmak durumundayız nükleer
santralle. Yani nükleer santralin yapımında, anlaşmalarında
sıkıntılar vardır.
Bakın,
geçtiğimiz yıl da TKİyle ilgili fakirlere
dağıtılan kömürdeki alımlardaki
sıkıntılardan bahsettim ama Sayın Bakan sanki biz fakirlere
dağıtıma karşıymışız gibi Fakirlere
dağıtımlar devam edecek. dedi. Ben diyorum ki: Sayın Bakan
2 katına çıksın. Allah versin, devletimize Allah zeval vermesin,
2 katına çıksın ama bunlar temin edilirken yine birilerine
birtakım rantlar aktarılmasın.
Bakın,
2003-2004 yılında TKİ tamamen kendi kaynaklarından
karşılamış ama daha sonraki yıllarda tam 3 milyar 600
milyon tonu doğrudan alım
yoluyla -bakın doğrudan alım, ihale falan değil- temin
etmiş.
Şimdi
Sayın Bakan cevaben dedi ki: 22/a ve 22/b maddesine göre alınmış.
22/a ve 22/b maddesi Kamu İhale Kurumuna tabi kurumlarda yapılamaz
yani ihale sayılmıyor zaten. Dolayısıyla bunu yapmak için
bir sürü gerekçeler gerekiyor. Efendim bunun dışında Kamu
İhale Kurumuyla alakalı bir sürü yanlışlıkları,
bunların yapılmaması gerektiğini yine Yüksek Denetleme
Kurumu, Sayıştay bu anlamda
uyarılarda bulunmuş.
Bakın,
şöyle söyleyeyim: TKİnin kendi mamul kömürünün
satışlarından sağladığı faaliyet
kârlılık oranı bu fakirlere kömür
dağıtımında yüzde 46,3, rüçhan hakkı kullanarak temin
edilen kömürden sağlanan faaliyet
kârlılığı da yüzde 61,1. İhalesiz ve pazarlık
usulü ilansız alınan ticari kömürden sağladığı
faaliyet kârlılığı oranı ise sadece yüzde 4,1.
Değerli
milletvekilleri, bunu ben söylemiyorum, bu Yüksek Denetleme Kurumu, Sayıştay
üyelerinin tespiti ve iki senedir de TKİnin bu şekilde,
doğrudan alım metoduyla bu kömürleri almaması gerektiğini,
işte rekabet ortamının oluşması ve fakirlere
gidenlerin bir kısmının da zenginlere
dağıtılmaması noktasında Yüksek Denetlemenin önerileri
var.
Bunlara da dikkat
ederek, bu uygulamaları da yanlış bulduğumuzu ve bütçeye
ret vereceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
Kastamonu
Milletvekili Sayın Emin Çınar. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA
EMİN ÇINAR (Kastamonu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2012 yılı mali bütçesi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Çağımızın
en önemli sorunlarından biri olan enerji, Türkiye gibi gelişmekte
olan ülkeler için büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde enerji ihtiyacı,
artan nüfus ve gelişen teknolojiyle orantılı olarak her geçen
gün artmaktadır. Ülkemiz, ne yazık ki dünyada enerji ithal eden
ülkeler arasındadır. Kullanılan enerjinin yüzde 75ine
yakını ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Büyüyen,
gelişen ve muasırlaşan bir ülke olmak istiyorsak özellikle
enerji açısından kendi ayaklarımız üzerinde durabilmeli ve
dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız.
Peki, AKP
İktidarında Türkiye
dışa bağımlılıktan kurtulabilmiş midir? Bu
soruya Hükûmet doğal olarak Evet diyecektir. Hükûmete göre, Türkiye son
dokuz yılda her alanda müthiş bir büyüme kaydetmiştir. Peki,
gerçek bu mudur? İşte rakamlarla Türkiye gerçeği: 2002
yılında 9,1 milyar dolar olan enerji ithalatı bugün 50 milyar
doları aşmıştır. 2002 yılında 626 milyar
dolar olan cari açık bugün 80 milyar dolar civarındadır. 2002
yılında 1,2 lira olan mazot bugün 4 liraya
yaklaşmıştır. AKP iktidara geldiğinde 129 milyar dolar
olan dış borcumuz bugün 300 milyar dolara
ulaşmıştır. Madem büyüdük, madem zenginleştik, madem
her türlü gelişmeyi sağladık maalesef
vatandaşımızın cebine yansıyan hiçbir şey yoktur.
Bugün sadece 2007 yılından bu yana vatandaşımızın
kullandığı elektrik fiyatına yüzde 70 oranında zam
yapılmıştır. Yine aynı şekilde doğalgaza
yüzde 100den fazla zam yapılmıştır. Bu rakamlar kendi
ayakları üzerinde durabilen bir Türkiyenin resmi midir? Hükûmet bunların
hiçbirisinin kendisinden kaynaklanmadığını, Hükûmete göre
her zam dünyadaki küresel fiyat artışlarından, krizlerden
kaynaklanmakta ama her türlü olumlu gelişme kendilerinin maharetinden
kaynaklanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidara geldiği 2002
yılında seçim beyannamesinde enerjiyle alakalı şunları
söylemiştir: Geçmiş hükûmetler, son dönemde uyguladıkları
politikalar ile enerji alanını Türkiyenin içinden
çıkılmaz, zor olan bir sürece sokmuştur. Ülkemizin öngörülebilen
büyüme perspektifleriyle bağdaşmayan al ya da öde anlaşmaları,
imtiyaz ve işletme hakkı devir sözleşmeleri Türkiyeyi
taşınması giderek zorlaşan bir mali külfetle
karşı karşıya bırakmaktadır. Bugüne kadar ne
yapılmıştır? Sözde Şurada petrol var, burada şu
madeni bulduk, şu bölgede doğalgaz bulduk. gibi ümit veren sözlerle
maalesef milletimiz uyutulmuştur. Karadenizde, benim de seçim bölgem olan
Kastamonu ve Sinop açıklarında, dev petrol arama platformları
yüz milyonlarca dolar harcanarak kuruldu. Hiçbir sonuç elde edilemeden bu
platform oradan ayrıldı. Sonuç sıfır, elde var yine
sıfır. Çiftçimiz
traktörüne alacağı mazotun derdini düşüne dursun, zaten seçim
dönemi geldiği zaman AKP onlara verecek cevabı bulacaktır.
Değerli
milletvekilleri, ne yazık ki Türkiyenin enerjide dışa
bağımlılığını azaltmak yerine, AKP
döneminde, dışa bağımlılık sorununu her yıl
arttırmıştır. Bu Hükûmet, diğer ülkelerle alım
garantili anlaşmalar imzalayarak ülkemizi milyarlarca dolar mali külfete
sokmuştur. Bugüne gelinen noktada, OECD enerji endeksine göre dünya enerji
fiyatları en çok artan ülke Türkiyedir. Dokuz yıldır
zenginleşen iktidar ve yandaşları, ezilen ve sömürülen,
sıkıntıya düşen aziz Türk milletinin ta kendisidir.
Büyük devlet olmak,
bölgesel ya da küresel güç olmak istiyorsak, enerji alanlarında
dışa bağımlılıktan kurtulmalı, kendi enerji ihtiyacımızı
karşılamak zorundayız. Bunun için de bir an evvel yerli,
yenilenebilir enerji kaynaklarını desteklenmeli ve güvenli nükleer
enerjiye geçmeliyiz. Bugün dünya üzerinde 440 nükleer santral bulunmaktadır.
Bunların yüzde 23ü Amerika Birleşik Devletlerinin himayesindedir.
Avrupadaki santral sayısı 151dir. Fransa elektrik üretiminin yüzde
78ini nükleer santrallerden sağlamaktadır. Yine Avrupa
Birliğinde nükleer enerjide elektrik üretimi payı Belçikada yüzde
60, Almanyada yüzde 35, İspanya ve Finlandiyada yüzde 30,
İngilterede yüzde 28,6dır.
Peki, bizde durum nedir?
2004 yılı Kasım ayında dönemin Enerji Bakanı, Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, toplam 5 bin megavat gücündeki üç
nükleer reaktörün inşasına 2007 yılında başlanıp
2012 yılında hizmete açılacağını ifade
etmiştir. Bugün, burada, 2012 yılının bütçesini
görüşmekteyiz, maalesef bundan bir eser yoktur. Şimdi diyecekler ki:
Biz ihaleyi yaptık, Danıştay bozdu. Rusya ile anlaşma
imzalayıp, bir kanunla Mersin Akkuyu Nükleer Santrali işi Ruslara
verilmiştir. Bu konuda Atom Enerjisi Kurumunun resmî görüşünün ne
olduğu bilinmemektedir. Yapılan bu anlaşmanın
içeriğinde neler vardır, belli değildir. Ne aşamaya geldiğinden ne
yüce Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne de aziz Türk milletinin bir bilgisi
vardır ancak bu işin ülkemize pahalıya mal olacağı
bütün enerji çevreleri tarafından ifade edilmektedir.
Kilovat saati 12,5 avro sente
anlaştığımız Rus şirketinin bize
satacağı elektriğin yüzde 70ini bu fiyattan, geri kalan yüzde
30unu hangi fiyattan vereceği belli değildir. Bu konuda iddia
şudur: İlk iki ünite için alınacak elektriğin yüzde 70i
12,5 sente, geri kalan yüzde 30unun fiyatı Rusların
belirleyeceği fiyata. Biz iyimser olarak bunun ortalama 20 sent
olacağını tahmin ediyoruz, tabii on beş yıllık
sözleşme süresinin bitiminde bu fiyatın ne olacağı belli
değildir. Vatandaşımızın sırtına yine bir
külfet yüklenmiştir, vatandaşımıza hayırlı ve
uğurlu olsun diyoruz.
Hükûmet enerji alanında maalesef
sınıfta kalmıştır, söylediği ve vaat ettiği
hiçbir şey gerçekleşmemiştir. Ülkemiz giderek enerjide
dışa bağımlı olan bir ülke hâline gelmiştir, en
önemlisi de maalesef enerjide tek bir bağlı olduğumuz ülke
vardır, o da Rusyadır. Yarın Ruslarla aramızda
çıkacak bir problemde Türkiye'nin soğukta kalması
kaçınılmaz olacaktır çünkü geçmiş dönemde Ukrayna
örneği gözlerimizin önünde hâlâ canlı bir vaziyette durmaktadır.
Ülkemizin önemli sorunlarından
biri de yer altı kaynaklarına yeterince iyi eğilmemektir. Sahip
olduğumuz yer altı kaynakları maalesef AKP tarafından 2004
yılında çıkarılan 5117 sayılı yeni Maden
Kanunuyla yabancılara satılmaya başlanmıştır.
Bugün gelinen noktada yabancıların Türkiyede sahip oldukları
maden alanı 150 bin kilometrekare alanı kapsamaktadır, bu da
Türkiye yüzölçümünün yaklaşık yüzde 20sini teşkil etmektedir.
Ülkemiz için önemli madenlerin
başında bor madeni gelmektedir. Dünya bor rezervinin yüzde 70inden
fazlası ülkemizde bulunmaktadır, ancak AKP bu madene de gözünü
dikmiş ve işletme hakkı elinde bulunan, giderek büyüyen Eti
Maden İşletmesini de satma hazırlığını yapma
aşamasındadır. AKP İktidarı yanlış ve
karanlık bir yolda ilerlemektedir. Tarihe dönüp bakarsak yabancılara
verilen imtiyazların ileride nasıl başımıza bela
olduğunu açıkça göreceğiz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, büyük umutlarla kurulan Bor Araştırma Enstitüsü de
şu anda bir fiyaskonun içerisindedir. Konularında uzman, liyakat
sahibi başarılı uzmanlar tamamen siyasi gerekçelerle
kadrolarından uzaklaştırılmış, yerine AKP
sempatizanları getirilmiştir. Bununla alakalı nasıl bir
çalışma yapılacaktır, merak konusudur.
Değerli
milletvekilleri, işte bu tüm yaşananlardan bir an önce dönülmesi,
ülkemize ait her değerli kaynağı satarak hiçbir yere
varılamayacağının farkına vararak elimizdeki
değerlere sahip çıkmalı, daha güçlü enerji politikaları
üreterek bir an önce Türkiye'nin enerji problemini el birliğiyle
çözmeliyiz.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2012 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize
hayırlara vesile olmasını diliyor ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çınar.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Müslim
Sarı.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA MÜSLİM SARI (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; Ekonomi Bakanlığı
bütçesi vesilesiyle ekonomiye ilişkin değerlendirmeler yapmak üzere
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün gün
boyu ekonomiyle ilgili birtakım değerlendirmeler yapıldı fakat
birtakım gerçekler gözden kaçtı diye düşünüyorum ben ve
bazı gerçeklerin altını çizmek istiyorum, özellikle belirtmek
istiyorum.
Birincisi,
AKP hükûmetleri boyunca Türkiye ekonomisi çok yüksek büyümemiştir
değerli arkadaşlar. Önümüzdeki Orta Vadeli Programda belirlenen
hedeflerin tutturulduğunu kabul edersek eğer, 2012, 2013, 2014
döneminde Türkiye ekonomisinin ortalama büyüme hızı yüzde 5
olacaktır ve bu 5 rakamı Türkiye'nin potansiyel büyüme oranı kadardır yani
geçmişteki serilerle
karşılaştırdığınız zaman Türkiye
ekonomisi yüzde 5 büyümüştür ve AKP hükûmetleri dönemi boyunca da sadece
yüzde 5 büyüyecektir. Mesela, bir örnek vereyim: 1990lı yılları
kayıp yıllar olarak niteleriz, ciddi siyasal istikrarsızlığın
olduğu yıllar olarak niteleriz ama 1990lı yıllarda
Türkiye'nin büyüme ortalaması yüzde 4tür. AKP döneminde sadece 1 puan
fazla bir büyüme söz konusudur. Bu çok önemli, bunu özellikle belirtmek
istiyorum.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Krizi çıkarsana.
MÜSLİM SARI
(Devamla) İkinci gerçek: Türkiye, büyüme performansıyla kriz
sonrasında dünyayla ayrışmış da değildir. Bu da
bir yalan. Örneğin eğer siz kriz öncesi ilk çeyreği, 2008
yılının birinci çeyreğini 100 kabul eder, bir endeks
oluşturursanız, 2011 yılının üçüncü çeyreğinde
Türkiye'nin ulaştığı rakamı 110,5 olarak görürsünüz,
gelişmekte olan ülkelerde aynı endeksi
uyguladığınız zaman 118,3e
çıktığını görürsünüz. Yani kriz öncesi seviye ile kriz
sonrası seviyeyi bir arada değerlendirdiğimiz zaman Türkiye
ekonomisinin toparlanması gelişmekte olan ülkelerin toparlanma
ortalamasının altındadır. Bunlar resmî rakamlar, IMF
rakamları ve TÜİK rakamları.
Üçüncü bir gerçek:
Tırnak içinde bu yüksek büyüme, döneminizde gerçekleştirilen bu
yüksek büyüme işsizliği azaltamamaktadır,
azaltamamıştır, azaltamayacaktır, bu istihdam yaratmayan
bir büyümedir. Örneğin 1980-90 yılında Türkiye ekonomisinin
işsizliği yüzde 8,3tür, 90lı yıllarda 8,2dir, 2001 kriz
yılında bile 10,8dir ancak siz 2011 yılında işsizliğin
orta vadeli programda yüzde 10,5 olacağını öngörmüşsünüz.
Dolayısıyla bu yüksek büyüme dönemlerinde Türkiye ekonomisinin
işsizlik oranı geçmiş dönem performanslarının çok
altındadır. Bu büyüme modeli istihdam yaratamamaktadır,
önümüzdeki dönem de yaratamayacaktır. Niye biliyor musunuz? 2005-2007
döneminde Türkiye ekonomisinin büyüme ortalaması 7dir, yaratılan
iş, istihdam 1 milyon 106 bindir. Şimdi,
siz Orta Vadeli Programa yüzde 4,7 ortalama büyüme koyuyorsunuz ve 1 milyon
300 bin istihdam yaratacağınızı öngörüyorsunuz, ki bu bir
hayaldir, sadece işsizlik oranını psikolojik sınır
olarak tek hanede tutmak yani 9,9da tutmak için bu rakamı
programınıza koymuşsunuz.
Üstelik bu işsizlik
oranlarının artırılamayışı giderek daralan
bir havuz içinde olmaktadır.
Ne demek istiyorum? Şunu demek
istiyorum: İstihdam oranları Türkiye'de sürekli olarak
azalmaktadır. Bakın, 1980li yıllarda bizim istihdam
oranımız yüzde 55,7dir, bugün gelmiş olduğumuz noktada
yüzde 44,7dir. Yani giderek daha az insan istihdam piyasasının
içindeyken, siz yüksek büyümelerinizle işsizliği azaltamamışsınız.
Yine buna bağlı olarak
iş gücüne katılım oranı 1980lerde yüzde 57dir, sizin
devri döneminizde, 2003-2011 döneminde yüzde 47dir. Giderek daha az insan
iş gücü piyasasına katılmaktadır ve daha az, giderek daha
küçük olan bir havuz içerisinde siz işsizliği azaltamıyorsunuz.
Sayın Bakanım, ihracatla
ilgili rakamlarla çok övünüyorsunuz, ama ithalattan hiç bahsetmiyorsunuz.
Türkiye ekonomisinin rekabet gücü gerilemektedir.
Nereden mi biliyorum? Şuradan
biliyorum: Kriz sonrası dönemde Türkiye ihracatının toplam dünya
ticareti içindeki payı yüzde 0,92den 0,83e düşmüştür. Yani
ihracatın dünya ihracatı ve dış ticareti içindeki payı
düşüyor, ithalatınki ise artıyor. Aynı dönemde ithalat
yüzde 1,35ten 1,43e çıkmış. Yani Türkiye artık uluslararası
pazarlara, dünyanın diğer ülkelerine nazaran, dünyanın
diğer ülkeleriyle
karşılaştırdığınız zaman çok daha zor
mal satabiliyor. Maalesef bu duruma geldik.
Ve bir başka rekor, devri
Hükûmetiniz döneminde cari işlemler açığının millî
gelire oranı neredeyse çift haneli rakamlara
ulaşmıştır. En son Ekim rakamı, yıllık
kümülatif baktığımız zaman 78 milyar dolarlık bir cari
işlemler açığından söz ediyoruz ve cari işlemler açığının
finansmanının kalitesi de bozulmaktadır. Cari işlemler
açığını her geçen gün borç yaratıcı kalemlerden
ya da kısa vadeli kaynak girişlerinden ya da net hata, noksan
kalemlerinden finanse edebilen bir ekonomik durumla karşı
karşıyayız ve bu Türkiye ekonomisinin kırılganlığını
çok ciddi olarak artırmaktadır. Türkiye ekonomisi her zamankinden
daha kırılgan bir noktadadır ve çok daha önemlisi, dünyada
büyümek için cari işlemler açığı vermek zorunda olan belki
de tek ülkedir Türkiye. Büyüyebilmek için dış ticaret
açığı veriyorsunuz, çünkü üretiminizin üçte 2si,
ithalatınızın üçte 2si ara malı ithalatı. Bu,
aslında AKP dönemlerinde oluşturulmuş bir büyüme modeli
değil, fakat 2001 krizi sonrasında giderek derinleşen bir büyüme
durumu bu. Şunu söylemek istiyorum: Bir birim büyüme başına
vermek zorunda olduğunuz cari işlemler açığı giderek büyümektedir
yani Türkiye ekonomisi giderek daha derinleşen bir yapısal problemle
karşı karşıyadır. Siz, cari işlemler
açığınızı enerji faturasına
bağlıyorsunuz ama enerjiyi dışarıda tuttuğunuz
zaman bile cari işlemler açığının millî gelire
oranı artmaktadır. Son rakam yüzde 4,2dir, enerjiyi dâhil
ettiğinizde bu 9,8e çıkar.
Giderek finansman
kalitesi bozulmuş cari işlemler açığını borç
yaratıcı kalemlerle finanse ettiğiniz için ve mali disiplin
sayesinde kamu sektörü borçlanmadığı için fakat ekonominin borç
yaratma dinamiği devam ettiği için bunu özel sektör üstlenmiştir
ve özel sektörün dış borcu, döneminizde 2 kattan fazla
artmıştır. 2011 yılı Haziran ayı itibarıyla
özel sektörün dış borcu 202 milyar dolara ulaşmıştır.
Buna paralel bir biçimde özel sektörün döviz pozisyon açığı
artmıştır. Bu rakam 120 milyar dolardır. Yani reel sektör
firmalarının döviz yükümlülükleri döviz varlıklarından 120
milyar dolar fazladır. Bu ciddi bir kırılganlık
yaratmaktadır. Ulusal para yabancı paralar karşısında
değer yitirdiğinde reel sektör firmalarında iflaslar
yaşanması mümkündür. Buradan, bu kürsüden herkesi ve ekonomi
yetkililerini uyarıyorum.
Bir başka
önemli nokta, enflasyondaki kazanımlar son bir yılda heba
edilmiştir. Bakın, 2002 yılından bu yana enflasyon
oranlarında ciddi düşüşler var. Bunları takdirle
karşılıyorum. Ancak gelmiş olduğumuz noktada,
Türkiye'nin enflasyon oranları gelişmekte olan ülkelerin enflasyon
oranlarının çok üzerine çıkmıştır. Yüzde 5,5lik
enflasyon hedefi, öyle anlaşılıyor ki, 2ye katlanacaktır.
Gelişmekte olan ülkelerin 2011 yılı sonu ortalama enflasyon
oranı yüzde 7dir, bizde ise yüzde 10dur yani Türkiye yeniden çift haneli
enflasyon rakamlarıyla karşılaşmaktadır. Öyle
görünüyor ki, Merkez Bankası enflasyon hedeflerini yenilemek zorundadır.
Orta Vadeli Programınız, daha yeni yıla başlamadan
hedefleri revize edilmesi gereken bir programa dönüşmüştür.
Sonuç
itibarıyla, önümüzdeki dönemde büyüme oranlarının daha da
düşeceği, işsizlik oranlarının artacağı,
cari işlemler açığının millî gelire oranında
beklenen iyileşmenin sağlanamayacağı ve fiyatlar genel
seviyesinin, yani enflasyonun yükseleceği bir ekonomik patikayla
karşı karşıyayız. Bunları göz önünde bulunduran
bir bütçenin, dolayısıyla Türkiye ekonomisinin büyüme dinamiklerini
göz önünde bulundurarak büyüme dinamiklerini kolaylaştıran, ona
katkılar sağlayan bir bütçenin yapılmış
olmasını dilerdik. Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde de bu
bütçenin bu özelliklere sahip olmadığını, zira
yatırım harcamalarının geçmiş yıl bütçelerine
göre, geçmiş yıl gerçekleşmelerine göre düştüğünü,
sabit, cari harcamaların ciddi şekilde düştüğünü gören bir
bütçeyle karşı karşıya kaldık.
Dolayısıyla
mevcut bütçenin Türkiyenin ekonomik gerçeklerine göre
hazırlanmadığını ve mevcut bütçenin Türkiyenin ekonomik
gerçeklerini ele alarak büyüme dinamiklerini kolaylaştıran,
dünyanın içinden geçtiği konjonktüre uygun bir bütçeyle
karşı karşıya kalmadığımızı
görüyorum ama bütün bunlara rağmen bu bütçenin hayırlı
olmasını diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sarı.
İstanbul
Milletvekili Sayın Şafak Pavey.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞAFAK PAVEY (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; güçlü gelecek toplumun ortak hayalleriyle kurulur. Bizim de
çağdaş ülkelerin vatandaşları gibi özgürleşmek ve
zenginleşmek hayalimiz vardı. Dünyaya huzurla bakan, üretici meslekleri
olan bireyler olarak bir diğerine özen gösteren, diğerinin
varlığına kin gütmeyen vatandaşlar birliği; gerek
Avrupada gerekse Türkiyede bu birlik bir sosyal demokrasi projesiydi. AB ile
süreç tamamlandığında bu rüya yerini daha yükseğine
bırakacaktı. Fakat Hükûmet Avrupa Birliği pusulasını
kaybetti. Çünkü insanlık değerleri üstünden dönüşmeyi
değil, para üstünden ticareti hedeflemişti. Özgürlük ve hukuk
nutukları çakma reformlardan ibaret kaldı. Hrant Dink
duruşmalarını size utanç örneği olarak sunuyorum.
İnsanı siyasal değerler
yüksek vatandaşlığa ulaştırıyor. Göç yönlerine
bakın. Size, insanın kaliteli hayat için nereye
aktığını doğrudan gösterecektir. İyi yönetilmeyen
ülkelerin vatandaşlarının iyi yönetildiğini
düşündükleri özgür ülkelere canları pahasına akması
gerçeğine bakın. Gerçek her zaman hamasetten güçlüdür.
Askerî vesayeti azaltmak için AB
değerlerini kullanan Hükûmet, niyetini gerçekleştirdikten sonra,
kendi sultanlığı devam etsin diye, AB kurallarına uyum
sağlamayı reddetti. Görüldü ki niyeti özgür bir toplum değil,
efendisi değişmiş bir toplum inşa etmekmiş.
Hükûmet, insanlık
değerlerinde AB ile buluşamıyor ama Kuzey Afrikada Müslüman
Kardeşleri iktidara getirirken aralarından su sızmıyor;
Kaddafinin hukuksuzca linç edilmesinin parçası olmakta sakınca
görmüyor. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle davranmak, AB
buluşmasına insan ekseni üstünden değil, ideolojik çıkar
üstünden baktığını gösteriyor çünkü insana ve doğaya
değil, dine yatırım oy getiriyor. Hükûmetin dün
pompaladığı Batı düşmanlığı ne kadar
vahimse, bugün gösterdiği bahar dostluğu da o kadar vahimdir, vahamet
sadece yön değiştirmiştir.
Krizi fırsat bilip
aşağıladığınız Avrupanın bizimkinin 16
misli yani 12 trilyon euroluk, dünyanın en büyük ekonomilerden biri
olduğunu, çok övündüğünüz ekonomimizin Avrupa olmadan geleceği
olmadığını aklınızda tutmalısınız.
Küçümsediğiniz Avrupa, dünyanın bilim ve buluş merkezidir.
Başbakanın sağlığına kavuşmasında
kullanılan araç ve ilaçların tamamının bu ekonominin
buluşlarından kazanıldığını
hatırlamalısınız. (CHP sıralarından
alkışlar) Hepimizi dinleyen muhteşem teknolojiler de aynı
kaynaktan.
Etnik köken, mezhep rekabeti ve
öğrenci susturmasının barut fıçısına
çevirdiği bir ülkede yaşıyoruz. Yarım yüzyıldır
aynı sorunlarla boğuşan bir ülke. Türkiye, Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı Dünya İnsani Gelişme Raporunda
187 ülke arasında 92nci sırada. Okula gitme süresi dört yıl,
nüfusun yarısının sosyal güvencesi yok, çalışanların
yüzde 60ı mesleksiz, meslekli olanları da atanmıyor. Görülüyor
ki beton tutkusu ve banka performansı insanın gelişmesi için
yeterli olmuyor. (CHP sıralarından alkışlar) Hükûmet, ABye
olduğumuz gibi katılmak yani hiç katılmamak istiyor. Toplumda
karşılığını bulamamış kanunlar yapmak
Rönesans değildir, toplumda gerçek reform kanunların toplumsal
değerlere dönüşmesidir. Yaptığınız kanun toplum
tarafından algılanmıyorsa o kanunu uygulatmak istemiyorsunuzdur.
Ahlaksızlığı Batıdan aldığımızı
ilan edince geleneklerimizin Batı tarafından
yozlaştırılacağı paranoyasını takviye
ediyorsunuz. Böylece ABnin güzelliğini anlattığınız
sevimli röportajlar sözde kalıyor. Görüldüğü gibi ortada ters yönlere
giden, birbirini yok eden paralel bir politika izleniyor. Devlet karakolda
Fevziye Cengizi dövüyorsa, İrfan Törenin hastane odasında
Güldünyayı öldürmesiyle nasıl mücadele edeceğiz? (CHP
sıralarından alkışlar) Kadına karşı
şiddet sözleşmesinin ilk imzacısı ülke olarak böbürlenirken,
aynı gün rumuz N.Ç. kararı Yargıtay tarafından
onaylanıyor, uygulanmayan insanlık değerleri arşivine bir
yenisi daha konulmuş oluyor. Türkiye, açmaza giren AB sürecini Kamu
Alımları, Rekabet Politikası, Gıda Güvenliği,
Sosyal Politika ve İstihdam ve Çevre adlı
başlıkları kıstaslarını yerine getirerek açabilir
yani değerlerini değiştirerek.
Bütçe için temennilerim şunlar:
Değerlerin dönüşmesini kuvvetle hatırlatmak isterim.
Öğrencinin saçını kesmeyecek, poşusunu tutuklamayacak,
parasız eğitim hakkı, su hakkı, barınma hakkı ya
da doğa hakkı için gösteriye tahammül edeceksiniz. (CHP ve BDP
sıralarından alkışlar) Vatandaşlarınız
madenlerde ve depremlerde aldırmazlıktan ölmeyecek, yağmur
yağınca duble yollarda boğulmayacak. Uçurumdaki gelir
dağılımının mağdurları, yoksulluk
sınırında yaşayan insan sayısı nüfusun beşte
1i olmayacak. Eş cinsel vatandaşlarınız toplumun en alt
katına itilmeyecekler. Üniversiteyi devlet tarafından kontrol
etmeyeceksiniz, bilim siyasetin tutsağı olmayacak. (CHP
sıralarından alkışlar) İnançları sizin için
makbul olmayan vatandaşlarınızı Zerdüştlükle,
Alevilikle, gavurlukla suçlamayıp, Diyaneti devletin
ayrıcalıklı kurumu yapmayacaksınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
İHSAN ÖZKES
(İstanbul) Bravo!
ŞAFAK PAVEY
(Devamla) Hukukumuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde başvuru
enflasyonuyla anılmayacak. Türkiye, hakkında Fikir özgürlüğü
yok. kararına varılmış bir ülke olmayacak. Eğer
derdimiz marka olmaksa ancak böyle marka olunur.
Demokraside en
önemli kıstas soru sorabilme hakkıdır, öyle değil mi?
Soranlar cezaevinde, o hâlde ben soruyorum: İçinde
yaşadığımız bir demokrasi mi, demokrasinin illüzyonu
mu? Uzun tutukluluk sürelerine AKPli meslektaşlarım tarafından
düşünülen çözümü hayretle tekrarlamak isterim, dünyada örneği
görülmemiş geçici mahkûmiyet çözümü konuşuluyor. Böyle bir şey
olabilir mi?
Rekabet
faslının önünü tıkayan hiçbir şey yok ama belli ki devlet
desteği verdiklerimizi ayrıcalıklarından mahrum etmemek
için rekabet faslını açmıyoruz.
Her depremde
binalar yerde, insanlar altında ama Kamu İhale Yasası
açılmıyor. Çünkü Hükûmet, yoluna kendi müteahhidiyle devam etmek
istiyor. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Türkiye, henüz
sosyalist ülkeler için çıkarılan Kopenhag Kriterlerini bile
yakalayabilmiş değil. Tam bir tıkanmanın
eşiğindeyiz. Bu tıkanmada vergide, eğitimde, bilimsel
araştırma sisteminde reform yapmayan Türkiye, kendi gelişmesini
kendisi tıkıyor. AByle müzakerelerde sekiz faslı tıkayan
Türkiye limanları konusu buzdolabında. Avrupa Birliği siyaseten
kendini bağlamış olmasına rağmen, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine ekonomik yardım vaadini tutmuyor. Biz
de hukuken yapmamız gerekirken limanları Rumlara açmıyoruz.
Tutulmayan siyasal söz ile yapılmayan hukuksal yaptırım
çarpışıyor. Oysa pazarlık için son derece elverişli
bir dönemdeyiz. Kıbrıs,
tıkanıklığımızı açacak en önemli
anahtardır. Tayvanı model alabiliriz. Tayvan diplomatik
yalnızlığına aldırmadı ve bir mucize
gerçekleştirdi. Bugün tüm dünyayla ticaret yapıyor. Tayvan Adası
70 milyonluk nüfusunun geleceğini güvenceye aldı, biz 293 bin
Kıbrıslı Türkün ve buna bağlı olarak 74 milyonluk vatandaşımızın
geleceğini neden tıkıyoruz? (CHP sıralarından
alkışlar) Tıkanmış sürece tekrar hayat vermek için
olumlu gündem çağrısına samimiyetle katılmalıyız.
Müzakereler
dinamik bir süreçtir ve dinamizm bir kez kaybedildiğinde yeniden kazanmak
için çok enerji ve zaman gerekir. İnsan hayatında zamandan daha
değerli ne olabilir? Düşünün ki yarım yüzyıl önce
imzalanmış Ankara Anlaşması hâlen Avrupadaki
vatandaşlarımızın haklarını korumaya devam
ediyor. Yani niyetiniz vatandaşımızın refahıysa her
türlü koşulda başarmak mümkün. Hükûmeti tam da bu koşullar
lehimize iken kabadayı özgüveniyle değil, gençlerinin geleceğini
her şeyden çok önemseyen akıl adabıyla davranmaya davet
ediyorum.
Penguen
dergisine göre, şakacı AB Bakanımızın Leonardo Da
Vinci esprisi Mona Lisa tablosundaki yarım tebessümü bile yok etti.
Hükûmeti o tebessümü iade etmeye davet ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Teşekkür
ederim. (CHP, MHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Pavey.
Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Durdu Özbolat
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının 2012 yılı bütçesi üzerinde partim
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Enerji,
ülkemizin ve dünyanın en temel sorununu oluşturmaktadır. Ülkemiz,
içinde bulunduğu jeopolitik durum itibarıyla avantajları kendi
lehine çevirememiştir. Türkiye hem elektrik hem de petrol kaynakları
anlamında dışa bağımlılığı her
geçen gün artan bir ülke.
Bakınız,
doğal gaz ve elektriğe geçtiğimiz aylarda fiyat eşitlemesi
mekanizması nedeniyle uzunca bir aradan sonra zam yapıldı.
Doğal gazda yüzde 15, elektrikte yüzde 20ler civarındaki bu zam en
çok sanayiyi etkilemiştir. Sanayimiz bu zamdan yüzde 20ler düzeyinde
etkilenerek çok büyük bir sıkıntıya girmiştir. Devletin dağıtım
şirketlerini özelleştirmek için EDAŞların mevcut
tarifeleri çeşit çeşit teorilerle önce uzatıldı, sonra
kimine kıyak, kimine dayak atılırcasına onaylandı,
geçti. Kayseri ve Civarı, beş yıllık tarife döneminde ise,
tarifesinde kayıp kaçak hedefinde değişiklik olmamasına
rağmen ARGE ve altyapı yatırımları için milyonlar
harcayacakları kalemleri onaylatmışlardır. Bu kadar yüksek
yatırımlar yapılmasına rağmen, beş
yılın sonunda kayıp kaçak oranı yine aynı hedefte
kalacaktır.
Dağıtım
tarifelerinde binde 1lerin bile milyonlarca liraya karşılık
geldiği tarife dönemlerinde bir de bakıyorsunuz 2-3 puan
artırılıyor. İşte, elektrik zammının
asıl nedeni bu ve bunun gibi nedenlerdir. Bu filmler nedeniyle elli
çeşit fon ve paylar yüzünden elektrik fiyatları sürekli artıyor.
Aslında
kayıp kaçağı kayıp ve kaçak diye ikiye ayırmak
lazım. Kayıp bellidir, oranı da yüzde 3-5ler düzeyinde ama bu
iki kavram birlikte anılarak kafalar
karıştırılıyor. Kaçak ise bambaşka bir
şeydir. Siz eğer elektrik çalınmasına izin veriyorsanız,
bu kadar yüksek ARGE ve altyapı bedellerini tanımlıyorsanız
beş yıldan sonra 1 kilovat saati kimse kaçak
kullanmamalıdır.
Burada
devralınacak şirketlerde buna göre ihale bedeli oluşturuldu.
Devredilen bölgelere bakın, tahsil edilemeyen alacaklar şirketin
kasasına kalıyor zaten. Bu kalemin tüm bedeli devlet tarafından
ödenmiş, özel sektör gelip öncelikle bunu tahsil ediyor.
Bu yıl
yapılan tarife dönemlerinde kimi şirketler zengin ediliyor. Zaten
2,33 olan kâr marjı ile milyar dolarları çıkarmaları mümkün
değil. Bakanlık da bilinçli olarak o şirketlerin usulsüz
uygulamalarını temizleyecek düzenlemeler yapmaya
çalışıyor. Buradan tüm enerji bürokratlarına sesleniyorum:
Sakın yanlış yapmayın. Bu adamların almış
olduğu bölgelerin yanlış işlemlerini sakın ola
onaylamayın. Bu harcamalar devletin değil, doğrudan
halkımızın cebinden çıkan bedellerdir. Bugünkü
hataların bedelini, hesabını yarın vermek zorunda
kalırsınız.
Geçtiğimiz
günlerde basına yansıyan haberlerde tüketici mahkemesi
tarafından alınan bir başvuru gündeme geldi. Elektrik
faturalarının kayıp kaçak ve bir sürü fon ve pay nedeniyle bir
yılda 13 faturaya karşılık geldiğini yazdılar.
Sonuna kadar doğrudur. Çünkü, EDAŞları satmak için
şirketlerin tarifelerinde her payı ayrı ayrı yazdırdılar.
Enerjinin çıplak fiyatının üstüne yüzde 5-6 kadar fon biniyor,
yüzde 10la 15 arasında da kayıp kaçak biniyor. Buna yapılacak
bir şey yok. diyorlar. Değerli Hükûmetimiz de bununla ilgili 4628
sayılı Kanunu ince ince değiştirdi. O zaman bu kötü niyeti
kimse sezememişti. Şimdi uygulamaya başlayınca herkes
bağırıyor.
Hükûmetin, bu abuk
sabuk tarife uygulamasındaki koşulları derhal düzeltmesi gerekmektedir. Getirin kanun
değişikliğini, hep beraber düzeltelim. Elektrik faturaları,
böyle giderse, dağıtım şirketlerinin vicdanına
kalır. Hâlâ anlamakta güçlük çektiğimiz, ancak ne yazık ki
elektrik faturalarımızın vazgeçilmezi olan TRT payı
artık son bulmalıdır. Özel sektörün çatır çatır para
kazandığı medya sektörü varken, neden bizler elektrik
faturalarındaki fon ve paylarla TRTyi finanse ediyoruz? Hâlâ
anlamış değilim, zarar ediyorsa kapatalım ya da
özelleştirelim. Elektrik faturalarımızla her ay fonluyoruz, gene
zarar ediyorlar ve üstelik de TRT yayınları Hükûmetin
borazanlığını yapıyor. TRT bedelinin en azından
konutlardan kaldırılması konusunda derhal bir çalışma
yapılması gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her insanımız için ucuz ve
kaliteli enerjiye ulaşılacak imkânlar sunmamız başta
Hükûmetin ve Enerji Bakanlığımızın asli görevidir, ama
maalesef ülkemiz tüm uluslararası istatistiki verilere
bakıldığında, son sıraları kimseye
kaptırmıyor. Bu bizim kaderimiz olmamalıdır. Bizler
enerjinin dünyada nasıl kullanıldığını,
nasıl şekillendiğini görüyoruz. Türkiye, binlerce kilometrelik
boru hatlarının ortasında olmasına rağmen hem petrolü
hem de doğal gazı en pahalı kullanan ülkedir, bunu
değiştirmemiz lazım. Geçtiğimiz haziran ayında 1986
yılında imzalanan Gazprom ile BOTAŞ arasındaki Boru
Hattı Anlaşmasının özel sektöre devri için lot lot ihale
ilan edildi ancak Gazprom ihaleye katılmak için kimseye onay
vermediği için ihale iptal edildi. Daha sonra eylül ayında Gazpromla
olan Batı Hattı Anlaşmasının 31/12/2011
itibarıyla yenilenmeyeceği Sayın Bakanımız
tarafından ilan edildi. Gazeteler çarşaf çarşaf gereksiz gerekli
bir sürü yorum yaptı. Tabii, biz bilgilendirilmediğimiz için bu
önemli gelişmeyi basından takip etmek zorunda kaldık. Peki,
Gazprom ne yaptı? Bizim muhatabımız Sayın Bakan değil,
BOTAŞtır. dedi. Sayın Bakanımız, olay büyümesin,
dünya gaz alıyoruz, aramız bozulmasın diye Gazpromla
ilişkileri germedi. EPDK ise geçtiğimiz günlerde ilana
çıktı. Batı hattından Gazpromla anlaşıp gaz
getirmek isteyen şirketlerin gaz ithalat lisans başvurusunu kabul
etti ama lisans almak için gerekli olan Gazpromla yapılacak Gaz Tedarik
Anlaşmasını 26 şirketten hiçbiri yerine getiremedi.
Başvurular yönetmelik gereğince on iş günü içinde eksik evrak
olan gaz sözleşmesini getirmek için uzadı, sanıyorum
geçtiğimiz cuma günü de bitti. Büyük bir ihtimalle Gazpromla anlaşan
kimse yok.
Gazpromun bir
özel firmayla anlaşma yapması zaten olası değil. Gazprom
bulmuş bizim gibi bir kazı, niye özel sektöre devretsin. Bu tarafta
gaz faturalarına hazine kefil iken diğer tarafta Türk
bankasından alınmış mektup var. Niye devretsin hazine
güvencesi varken özel şirketlere? Niye gaz versin? Ayrıca özel
sektöre gaz getirme hakkı tanınacaksa neden Batı hattı gibi
stratejik bir hat masaya konuyor? Türk şirketleri, Gazprom gibi
dünyayı sarsan, Putinin eşrafıyla yönettiği bu
şımarık tavırlara neden maruz bırakılsın?
Bakın,
değerli arkadaşlar, Batı hattı, İstanbul ve Trakyanın
yani sanayinin başkentidir; ülkemizin yüzde 35i bu bölgede
yaşıyor. Bu hat çalışmazsa Gazprom biliyor ki hayat durur.
Devletimiz müzakereyi kötü yönetip sonra da masadan kaçmakla, ardından da
üstü kapalı mesajlarla bu işi çözemez. Daha dün bize bu oyunları
çeviren Rusyaya koca nükleer santral projesini altın tepside sunduk,
şimdi bize Gazı keserim. tehdidinde bulunuluyor. Hadi, siz de Ben
de nükleeri durdurum. deyin. Diyemezsiniz çünkü sizin kabul ettiğiniz
tahkim hükmünü Gazprom şimdi gaz sözleşmesinde kabul etmiyor.
Gazı fahiş bedellerle satmak için bizim şirketleri -tabiri
caizse- tokatlayıp gönderiyor. BOTAŞın Genel Müdürü ayrı,
Bakanlığımız ayrı tavır alırsa Gazprom bunu
yakalar ve tepemize biner. Şimdi, yarın kuzu kuzu anlaşmayı
Rusların istediği fiyattan imzalarsınız ya da
almadığınız gazın parasını ödersiniz. Dokuz
yıldır Tuz Gölü depolama tesisi için eşelenip duruyoruz.
Şimdi, Çinli bir firmayla sözleşme yaptınız, inşallah
yedi sekiz yılda biter. Siz depo yapmak için bu kadar
oyalanırsanız Gazpromun da eli böyle güçlü olur. Azerbaycanın,
Rusyanın, Avusturyanın, Fransanın enerji
bakanlıkları şirket kuruyor; kendi ülkelerinde bitirmiş
oldukları yatırımları gelip ülkemizde de devam ettirmek
istiyorlar, biz de seyrediyoruz. Bu ülkeler kalkıyor, ülkemize geliyor ve
devletten destekten çok köstek alarak milyarlarca yatırım
yapıyorlar. Bu durum sizi hiç düşündürmüyor mu? Biz ne zaman bu
seviyeye geleceğiz?
Değerli arkadaşlar, bizler
dünyadaki değişiklikleri yakından takip ediyoruz. Dünya bizim
gibi artan enerji fiyatlarını ve sera gazı
salımını azaltmak için binlerce çalışma yapıyor,
biz ise artan elektrik talebimizle övünüyoruz.
Ayakları yere basan hiçbir enerji politikamız yok. Sayın
Bakanımız kafasını kaldıramıyor. Bir
bakıyorsunuz, Kıbrısa araştırma teknesi gönderiyor,
alay konusu olunca gidip Shellin şefkatli ellerine bırakıyoruz
kendimizi. Ufacık, üstelik ana ülkeleri ekonomik olarak batmış
olan Güney Kıbrıs milyonlarca dolar para harcayarak dört büyük
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim. Çok
sağ olun.
DURDU ÖZBOLAT (Devamla) Peki,
sözlerimi bitiremedim ama hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adana Milletvekili
Sayın Ümit Özgümüş. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Enerji Piyasası Düzenleme Kurul ve
Elektrik İşleri Etüt İdaresi bütçesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Romalı
Senatör Cato, Romada her Senatoda konuşmaya
çıktığında -o günün konuşması ne olursa olsun, o
günün konusu ne olursa olsun; sağlık, eğitim, savaş fark
etmez- önce konuşmaya şöyle başlarmış: Kartaca
yıkılmalıdır. Ben de bugünkü konuşmalarda, bütçe
konuşmalarında, Maliye Bakanlığının, Ekonomi
Bakanlığının konuşmalarında gördüm ki Türkiye'nin
en büyük belası olan cari açık konusunda, sayın
bakanlarımız da, sayın milletvekillerimiz de bürokratlar konuşmadıkları
için şu anda bilmiyorum- henüz daha cari açığın
ciddiyetinin ve Türkiye ekonomisini nereye götürdüğünün farkına
varmamışlar. AKP adına konuşan arkadaşımız,
milletvekili arkadaşımız, daha önce İhracat Genel
Müdürlüğü yaptığı hâlde şu lafı söyleyebilmektedir:
Cari açık finanse edildiği süre içerisinde sorun yoktur. Türkiyeyi
bu hâle getiren, cari açığı bu hâle getiren, cari açıktan
dolayı topraklarını sattıran mantık budur. Bugün konum
o değil, zamanım da çok az, başka bir gün uzun uzun cevap
veririm Sayın Bakanıma da, sayın milletvekillerime de ama
şunu söylemek istiyorum: Finanse edildiği süre içerisinde cari
açıkta sorun yoktur. demek, sürekli zarar eden, batan bir işletmenin
Bankalardan veya tefeciden borç alabildiği süre içerisinde bir sorun
yoktur. demesinden başka bir şey değildir, sürdürülemez, bir
süre sonra duvara toslar. (CHP sıralarından alkışlar) Cari
açığı yaratan neden
geçen gün bir konuşmamda daha söylemiştim- altında yatan
neden dış ticaret açığı, dış ticaret
açığını oluşturan ise son yıllarda Türkiyedeki
rekabet gücü eksikliği.
Bakın,
dünyada her yıl ülkeler arasında rekabet gücü sıralaması
yapılır. Son olarak 58 ülke içerisinde yapılan
araştırmada, 2010 yılı rakamlarıyla, Türkiye 58inci
sırada, rekabet gücünde 58inci sırada. Burada, Batılı
ülkeler, sanayisi gelişmiş ülkeler sıralamada ön sırada ama
bizi ilgilendiren, rekabet ettiğimiz ülkelerden Çin 18inci sırada,
Kore 23, Çek Cumhuriyeti 29, Hindistan 31inci sırada. Son beş
yıl içerisinde Türkiye, rekabet gücü sıralamasında 39uncu
sıradan 48inci sıraya düştü. Bugün burada akşama kadar
anlatın bütçeleri ama AKPnin yanlış ekonomi
uygulamalarından dolayı 36ncı sıradan 48inci sıraya
son beş sene içerisinde geldi. Bunun birçok nedeni var, istihdam
üzerindeki yükler var; son yıllarda uygulanan yanlış para, kur
politikaları var ama bizim kendi konumuza gelecek olursak bugün, sanayinin
enerji girdi fiyatlarındaki yükseklik var. Bugün dünyada enerjiyi en
pahalı kullanan ülkelerin başında gelmekteyiz, gerek doğal
gazda gerek petrolde gerekse elektrikte. Sadece petrol ürünlerinde yani
akaryakıtta, mazotta rafineri çıkış fiyatının 2,5
katı fiyatla sanayici bu mazotu kullanmaktadır. Yine aynı
şekilde, benzinde rafineri çıkış fiyatının 3
katı fiyatla kullanmaktadır.
Bunların
üzerinde, bunun pahalı olmasının üzerinde dolaylı
vergilerin etkisi var. Maliye Bakanı, Maliye
Bakanlığının bütçesini okurken oradaki rakamlara
baktığınız zaman, Türkiyedeki vergi sisteminin de
sağlıksız olduğunu, beceriksiz olduğunu
görebiliyorsunuz çünkü şu anda Türkiyede toplanan vergilerin yüzde 67si
işte bu doğal gaz, akaryakıt, elektriğin üzerindeki
dolaylı vergilerden toplanmaktadır ve rekabet gücümüz de gittikçe
geriye doğru düşmektedir. Bugün elektrik fiyatlarında, 1995
yılı ortalama 6 sent iken bugün yine değişik kademelere
göre ortalama 10 sentin üzerindedir. ABDde 6,6 sent, bizim rakiplerimiz olan
ülkelerden Korede 5,9; asıl rakibimiz olan Çinde ise 2,5 sent
civarındadır.
Tabii, sadece bu
zulüm sanayiciye değil, tüketiciye de zulüm bu dolaylı vergiler.
Fatura üzerinde, elektrik faturası üzerinde, bugün söylendi, temel baz
elektrik fiyatı üzerinde kayıp enerji bedeli var,
dağıtım bedeli var, sayaç okuma var, personel satış
hizmet bedeli var, iletişim var ve TRT payları var. Şimdi,
bunların iki tanesine değineyim, zaman çok kısa. Bir tanesi,
kayıp kaçak. Bir defa, kayıpla kaçağın ayrılması
gerekir. Dünyanın her tarafında enerji dağıtım
sisteminde kayıp olur. Ama kaçağın bedeli tüketiciye ya da
sanayiciye neden yansıtılır? Mahallenizde hırsızlık
olduğu zaman o hırsızlığın bedelini çevre
temizlik vergisinin üzerine ekliyor musunuz? Gidin yakalayın
hırsızları. (CHP sıralarından alkışlar)
Bugün KOBİler içerisinde özellikle cemaate yakın bazı
sektörlerin yoğun olduğu sektörlerde -ben daha önce sanayi odası
başkanlığı yaptım- kayıp kaçağın çok
yüksek olduğunu biliyorum. Ama o hırsızlık, kayıp
kaçağın bedelini niye tüketicinin üzerine yüklüyorsunuz? Enerjiyi
özelleştirdiniz. Özelleştirmenin temel amaçlarından bir tanesi
de kayıp kaçağı engellemekti. Gidin, yakalayın.
Şimdi, geçen gün tüketici hakem heyetine
başvurdu Zonguldakta bir vatandaş, dedi ki: Bu
haksızlıktır. Hırsızları yakalayamıyorsunuz,
bizim üzerimize bindiriyorsunuz. Tüketici koruma hakem heyeti yasal bir
kuruluştur, vilayetler bünyesinde veya kaymakamlıklar bünyesinde
kurulur. Zonguldaktaki hakem heyeti bunun haksız olduğuna ve iade
edilmesi gerektiğine karar verdi, onu iade ettiler. Ama EPDK şu anda
hâlâ Hayır, bunu ödeyeceksiniz. diyor. Eğer Zonguldakta devlet bunu
iade ediyorsa Türkiye'nin her tarafında iade etmek zorundadır.
Devlet otoriterdir, eyvallah. Ama devletin otoritesi
eğer hukuka dayanıyorsa o zaman devletin otoritesinin bir
geçerliliği vardır. Ama devletin elinde sadece silah var diye, güç
var diye, bu şekilde olduğu gibi hukuka dayanmadan bir otorite
kullanıyorsa, keyfî olarak kullanıyorsa bunun ismi faşizmdir.
(CHP sıralarından alkışlar) Türkiye'nin her tarafında,
Zonguldaktaki kararın geri alınması gerekir.
TRT payları var. TRTyi izlemiyorum, yandaş
oldu artık ama TRT payı var ve sürekli
kaldırılacağı söylendiği hâlde
kaldırılmıyor. Şu an TRTde 8 bin kişi
çalışıyor. 4 tane, 5 tane televizyon. Aynı şekildeki
özel televizyonlarda yaklaşık olarak 300 kişi
çalışıyor.
Bakın, size bir yazı okuyorum, bunu -2002
yılında- Kasım 2002de Acil Eylem Planını Sayın
Başbakan okurken söylemiş, diyor ki: Allaha hamdolsun ki
verdiğimiz sözlerin hepsinde durduk. Elektrik fiyatlarının
ucuzlatılmasına yönelik üç ay içerisinde TRT payı kaldırılacaktır.
Üç ay da geçti, on üç ay da geçti, beş yüz tane ay da geçti, bugüne kadar
kaldırılmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Elektrik
İşleri Etüt İdaresini konuşmaya gerek yok, zaten kanun
hükmünde kararnameyle bir gecede kaldırıldı. Yetmiş
altı yıllık kuruluş, sanki iki ay daha kalır da,
Meclise gelir de Mecliste tartışılırsa, gerekçeleri ortaya
konursa savaş çıkacakmış gibi gecenin bir saatinde
yetmiş altı yıllık kuruluş kapatıldı.
Sayın
Bakandan, eğer kürsüye çıkacaksa, bunun açıklamasını
rica ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Açıklar, açıklar şimdi.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Nedir bu? Yangından mal mı
kaçırıyorsunuz?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın Başkan
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Elektrik İşleri Etüt İdaresinin bir
gecede kanun hükmünde kararnameyle kaldırılmasının
altında yeni bir kadrolaşma mı yatıyor?
Saygılar
sunuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Edirne Milletvekili Sayın Kemal Değirmendereli. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz altı
dakika.
CHP GRUBU ADINA
KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ve
Türkiye Atom Enerjisi Kurumlarının 2012 yılı bütçesiyle
ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime Maliye Bakanı Sayın Şimşekin
2012 yılı bütçe sunuş konuşmasından bir
alıntıyla başlamak istiyorum. Sayın Bakan Ekonomimizin en
önemli sorunu olan cari açığı düşürmek için ülkemizin enerjide
dışa bağımlılığını azaltması,
katma değeri yüksek mal ve hizmet üretiminde yoğunlaşması
gerekiyor. dediler. Altı çizilen bu hususlara katılmamak mümkün
değil ancak Hükûmet ve bakanlar tarafından doğru sözler sarf
edilse de gerçekleştirme konusunda aynı heyecanı ve
kararlılığı maalesef göremiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, dünya ham bor pazarı 1,5 milyar dolar iken bor uç ürün,
bor türevleri pazarı 100 milyar doları aşan devasa bir
pazardır. Ülkemizin 2010 yılı bor konsantresi ve
kimyasalları satış hasılatı 647 milyon dolardır.
Bunun yüzde 97si ihracattan gelmektedir. Yani bor madenimizin sadece yüzde 3lük
miktarını Türkiye içinde kullanıyoruz ve işliyoruz. Oysa uç
ürün üretebilsek çok daha büyük bir miktarı yurt içinde işleyerek
pazar payımızı artırabiliriz. Peki, uç ürün
geliştirmesi hedeflenerek iyi niyetlerle enerjide katma değeri yüksek
mal ve hizmetlerin üretilmesini sağlamak üzere kurulan BOREN bugün
kuruluş amacına uygun çalışabilmekte midir?
Sayın
milletvekilleri, BORENe ayrılan bütçe sadece ve sadece 9,5 milyon TLdir.
Bu bütçeyle 100 milyar dolarlık bir pazara yönelik teknoloji ürünleri
geliştirmek mümkün olabilir mi? Bu bütçeyle Türkiye, rafine bor ürünlerini
ve bor kimyasallarını dışarıya ihraç etmeye devam
eder. BOREN, uç ürün çeşitliliğini arttıramaz. Nasıl
savunma sanayisindeki ARGE yatırımları sonucu dışa
bağımlılığımız günbegün azalıyor ise
başta hidrojen enerjisini üretmeye imkân verecek bor ürünleriyle de bu
başarıyı sürdürmemiz mümkündür. Bunun için de BOREN'e daha
yüksek bütçeyle güç verme gereği vardır. Bu olanak da vardır
sayın milletvekilleri.
Eti Maden
Genel Müdürlüğü 2010 yılında hazineye yıllık
kârından 316 milyon lira senelik temettü aktarmıştır. Eti
Madenin bu yüksek kârından BOREN'e ek kaynak imkânı
yaratılabilir.
Değerli
milletvekilleri, TAEK'le ilgili üzerinde durulması gereken en önemli konu
ise ülkemizin dışa bağımlılığını
arttıracak olan nükleer enerji santrali konusudur. Halbuki Sayın
Bakan: Cari açığın makul ölçülere çekilmesi için enerjide
dışa bağımlılığın azaltılması
gerekli. demişti. Tükettiğimiz enerjinin 2000 yılında
yüzde 67'sini ithalatla karşılıyor iken bu oranın 2010
yılında yüzde 72,4'e çıktığını görüyoruz.
Sayın
milletvekilleri, doğal gaz, petrol, kömür konusunda en çok
bağımlı olduğumuz ülke Rusya'dır.
Şimdi, bir de
nükleer santral ihalesinin Ruslara verilmesi, doğal gaz ve ithal kömüre
dayalı yeni sanayilerin devreye girmesiyle, ülkemizin enerjide
dışa bağımlılığı yüzde 80'in üstüne
çıkacak, Rus enerji kaynaklarına
bağımlılığımız da yüzde 60'lardan yüzde
70'lere yükselecektir.
Enerjide tek bir
ülkeye bu boyuttaki bağımlılık, sadece ekonomimizde
değil, dış politikamızda da bizleri zor duruma
sokacaktır. Doğal gazda yüzde 80 oranında bağımlı
olduğumuz Rusya ve İran, füze kalkanını tehdit olarak
görmektedir, Suriye ile mevcut gerginlikte Suriye'nin yanında yer
almaktadırlar. Sadece bu iki konu bile enerji temin güvenliğimizi
tehdit etmek için yeterlidir.
Bugün Suriye'de
Esad iktidarının gitmesi için olağan dışı çaba
gösteren AKP Hükûmetinin bu politikası sonucunda, Rusya ve İran
tarafından bilinçli oluşturulabilecek arızalar, doğal gaz
ve kömür sevkiyatındaki olası engellemeler nedeniyle Türkiye
ekonomisi büyük darbe alabilir; sanayi enerjisiz, halkımız
karanlıkta ve soğukta kalabilir. Hükûmet neye güvenmektedir, böyle
bir durumu nasıl göz ardı etmektedir?
Sayın
milletvekilleri, ekonomimizde ve dış politikamızda önemli yeri
olan enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak için
öncelikle öz kaynaklarımızın etkin kullanımına; temiz,
yeşil, yenilenebilir enerjiye; yeni yakma teknolojilerine, enerjide
verimliliğe ve ARGE'ye yönelik özel politikalar ve destekler üretme
zorunluluğumuz vardır. Bu politikaları göz önünde bulundurmayan
bütçeye olumlu oy vermemiz mümkün değildir.
Yüce Meclisi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Değirmendereli.
Aydın
Milletvekili Sayın Osman Aydın. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yedi
dakika.
CHP GRUBU ADINA
OSMAN AYDIN (Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Maden Tetkik Arama Genel
Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz
almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığımızın
İnternet sayfasında Enerji ve maden kaynaklarının verimli,
etkin, güvenli, zamanında ve çevreye duyarlı şekilde
değerlendirilerek dışa bağımlılığı
azaltmayı ve ülke refahına en yüksek katkıyı
sağlamayı görev edindik. sözleri hakikaten insanı derinden
etkilemektedir. Fakat dokuz yıllık AKP dönemindeki icraatların
neticesine baktığımızda bu hayallerin gerçek
olmadığını, bunların sadece sözde
kaldığını görmekteyiz. Şöyle ki: Madenciliğimizin
ithalattaki payı 2000 yılında yüzde 13 iken 2010
yılında yüzde 18e yükselmiştir. Enerjideki dışa
bağımlılık 2000 yılında yüzde 67den 2010
yılında yüzde 72,4e yükselmiştir. Ekonomimizin en önemli sorunu
dış ticaret açığı olduğu Hükûmetimiz ve ilgili
bakanların tamamı tarafından dile getirilmektedir. Bu sorunun
çözümü için madencilikte ve enerjide dışa
bağımlılığın azaltılması gerektiği
ifade edilmektedir. AKP İktidarının uyguladığı
yanlış politikalar sonucunda, yukarıda verilen rakamların
da kanıtladığı gibi, hem madencilikte hem de enerji
ithalatında dokuz yıldır önemli artışlar kaydedilmiştir.
Bugünkü Hükûmet Programından anlaşılacağı gibi
önümüzdeki yıllarda da ithalatın sürekli artacağı
görülmektedir. Enerji çeşitliliğinin sağlanması ve
ithalatın azaltılması gerekçeleriyle yapımına karar
verilen ve inşaatından işletmesine, yakıt tedarikinden
atık yönetimine kadar ihalesiz, rekabetsiz Rusyaya verilen nükleer enerji
üretim tesisi hem enerji ithalatındaki tek ülkeye olan
bağımlılığımızı artıracak hem de
dış ticaret açığımızı
artıracaktır. Özellikle dış ticaret
açığının düşürülmesi, istihdamın
artırılarak işsizliğin çözümü için millî
kaynaklarımızın devreye alınması, maden ve enerji
kaynaklarımızın aranması, bulunması ve
işletilmesi zorunludur.
Üç tarafı
denizlerle çevrili ülkemizin deniz tabanında 2 bin metrenin altında
var olduğu iddia edilen petrol ve doğal gaz yataklarının
araştırılması için 1.200 metreden daha derine sismik
araştırma yapamayan Piri Reis gemisinin gönderilmesi herhâlde iç
siyasetin bir gereği ise de bu durumu bilen dış ülkeler,
olayı tebessümle karşılamış olsa gerek.
Ülkemiz dünyadaki maden
çeşitliliği açısından 10uncu sırada yer
almaktadır. Ne yazık ki madencilik faaliyetinin gayrisafi millî
hasıla içindeki payı yüzde 1,4 civarındadır. Dünyadaki
bazı ülkelere baktığımızda, madencilik faaliyetinin o
ülkelerin gayrisafi millî hasıla içindeki paylarının Güney
Afrikada yüzde 6,5; Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 5; Almanyada
yüzde 4; Kanadada yüzde 3,7; Avustralyada yüzde 6,5; Rusyada yüzde 22;
Şilide yüzde 8,5 olduğu görülmektedir.
Madencilik faaliyetleri,
istihdam ve katma değer yaratan emek yoğun, çevreye etkisi
önlenebilen ya da kontrol edilebilen, genellikle kırsal kesimlerde
yapıldığı için göçü önleyen, yapıldığı
bölgeleri daha hızlı kalkındıran bir sektör olması
nedeniyle, gayrisafi millî hasıla içindeki payının
artırılmasının ne kadar önemli olduğu görülmektedir.
Madencilik sektörü risk
taşıyan bir sektördür. Bu riskin ana nedeni, yüksek maliyetlerle
yapılacak arama sonuçlarında ortaya çıkarılacak
varlığın ekonomik değerinin bilinmemesidir. Bugüne kadar
yoğun olarak MTA ve özel sektör tarafından yapılan arama ve
sondaj çalışmaları, ülkemizdeki 300 metreye kadar olan maden ve enerji
kaynaklarının varlığını belirlememize
yaramıştır.
MTA Genel
Müdürlüğünün asli görevi, ülkemizin jeolojik yapısını incelemek,
bu jeolojik yapıya bağlı olarak oluşan maden ve enerji
kaynaklarını araştırıp bulmak ve ekonomiye
kazandırmaktır. MTA Genel
Müdürlüğü kurulduğu 1935 yılından bu yana bu amaç
doğrultusunda ekonomimize büyük katkı sağlamıştır
fakat bu yeterli değildir.
Son yıllarda özellikle
Her aşaması çok riskli,
yatırım geri dönüş süreci uzun olan madencilik faaliyetinin
arama ve üretim aşamasındaki tüm yatırımları
teşvik edilmelidir. Madencilik yatırımının yer seçme
şansı yoktur, madenin bulunduğu yerde üretilmesi zorunludur. Bu
nedenle bölgesel değil sektörel teşvik uygulanmalıdır.
Maden Kanununda da maden hakkı sahiplerinin mevzuata aykırı
hareketlerini önlemek için mümkün olduğu kadar ruhsat iptallerinden ziyade
para cezası uygulanmalıdır. Madencilik faaliyetleri konusunda
toplumda gerçeklere dayalı bilinç oluşturulmalıdır.
Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçelerinin
yukarıda saydığım gerekçelerle yetersiz olması
nedeniyle dış ticaret açığının kapatılmasında
bir etki yaratmayacağı ve madencilik faaliyetlerinin gayrisafi millî
hasıla içindeki payını yükseltmeyeceğini düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN AYDIN (Devamla) Bütçenin
ülkemiz için hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Aydın.
Şahıslar adına, lehinde
olmak üzere, Karaman Milletvekili Sayın Lütfi Elvan.
Buyurun Sayın Elvan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFİ
ELVAN (Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiyede
yaşanan gelişmeleri dünyada yaşanan gelişmelerden
bağımsız değerlendirmemiz mümkün değildir. Burada,
Türkiyeye yönelik değerlendirmeleri yaparken mutlaka ve mutlaka dünyadaki
gelişmeleri de dikkate almamız gerekir diye düşünüyorum. Bu
çerçevede dünyada yaşanan değişime
baktığımızda beş temel hususun ön plana
çıktığını görüyoruz.
Birincisi,
Gelişmiş ülkelerin zenginliğini ve rekabet güçlerini yavaş
yavaş kaybetmeye başladığını görüyoruz.
İkincisi,
buna paralel olarak Batıdan Doğuya doğru güç dengesinin kaydığını görüyoruz.
Üçüncüsü
ise, yumuşak gücün öneminin her geçen gün daha da
arttığını görüyoruz.
Dördüncüsü,
geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerdeki demokratikleşme
yönündeki talebin yükselmekte olduğunu görüyoruz.
Son olarak
da dünyanın, son seksen yılın en büyük krizi ile karşı
karşıya kaldığını görüyoruz.
Böyle bir
durumda, böyle bir ortamda dünyadaki yaşanan bu değişim ve
dönüşüm sürecinde, Türkiye'nin bu gelişmeleri fırsata
çevirdiğini düşünüyorum. Elbette şunu da söyleyebilirsiniz:
Gelişmekte olan Çin gibi, Hindistan gibi başat rolü oynaya ülkeler de
var. Ama Türkiyeyi de bu grupta telakki etmemiz son derece doğal ve
normal diye düşünüyorum.
Bir
diğer özellik: Türkiye çok yüksek büyüme performansına sahip
olmasıyla birlikte Türkiyeyi Çin ve Hindistan gibi, gelişmekte olan
ülkelerden ayıran en önemli özellik, demokratikleşme yönünde,
bireysel hak ve özgürlükler yönünde, sosyal güvenlik alanında önemli
ilerlemeler kaydetmiş olmasıdır. Çin ve Hindistan gibi
gelişmekte olan diğer ülkelerde, özellikle sosyal adaletin, sosyal
devlet anlayışının tesisi açısından ve
demokratikleşme açısından önemli ilerlemeler
olmadığını görüyoruz.
Kısacası,
Türkiye'nin ekonomik alanda
sağlamış olduğu gelişme, sosyal devlet
anlayışının tesisi, demokratikleşme alanında
atılan adımlar ve dış politikadaki etkinliğiyle
perçinlenmiştir. Elbette Türkiye'nin sağlamış olduğu
bu gelişmede Avrupa Birliği müzakere sürecinin ve Türkiyede
gerçekleştirilen yapısal reformların çok önemli bir rolü
vardır.
Şunu da
söylememiz mümkün: Evet, bugün, AB müzakere sürecinin
yavaşladığı doğrudur ancak bunu Türkiyeye
bağlamak son derece yanlıştır. Türkiye, AB müzakere
sürecinde son derece başarılı performans sergilemiştir ve
müktesebata uyumda oldukça önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Bugün
Türkiye'nin sağlamış olduğu ilerlemeyi açılan ve
kapanan fasıllarla kıyaslamak mümkün değildir.
Peki, sorun nedir?
Sorun Avrupa Birliğindedir. Bunun nedenlerine
baktığımızda, özellikle müzakere sonrasında bazı
Avrupa Birliği ülkelerinde, Fransa, Almanya gibi ülkelerde hükûmetlerin
değiştiğini görüyoruz. İkinci olarak, yine, AB içinde çok
ciddi ekonomik ve siyasi sıkıntıların olduğunu
görüyoruz. Üçüncü olarak, yine, Avrupa Birliği içerisinde milliyetçilik
akımlarının güçlendiğini görüyoruz. Dördüncü olarak, yine,
Avrupa Birliğine yeni üye olmuş olan ülkelerin üyeliğe tam
hazır olmadan Avrupa Birliğine üye
yapıldığını görüyoruz ve son olarak da Türkiye'nin
güçlendiğini görüyoruz. Aslında Türkiye'nin güçlenmesi Avrupa
Birliği müzakere sürecinin yavaşlamasına neden olmuştur.
Eğer bugün Türkiye bu kadar güçlü olmasaydı Avrupa Birliği
müzakere süreci daha hızlı işleyebilirdi.
Türkiyeden 100
milletvekilinin bulunduğu bir Avrupa Parlamentosu düşünün. Avrupa
Birliği politikalarının Türkiye tarafından
yönlendirildiği bir süreci düşünün. Elbette bunlar Fransa gibi,
Almanya gibi ülkeleri rahatsız edecektir. Ancak unutmayalım ki Avrupa
Birliğinin de sahip olduğu çok önemli değerler hâlen muhafaza
edilmektedir. Her ne kadar Avrupa Birliği ekonomik açıdan ve
kısmen de olsa siyasi açıdan krizler yaşamasına rağmen
Avrupa Birliği demokrasi açısından, insan hakları
açısından, bireysel hak ve özgürlükler açısından, sosyal
devlet anlayışının tesisi açısından dünyanın
en yüksek standartlarına sahip konumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
LÜTFİ ELVAN (Devamla) Evet, çok
teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Elvan.
Şimdi Hükûmet adına Avrupa
Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi dakika.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, 2012 Mali
Yılı Bütçe Tasarısının yüce Meclisimizin Genel
Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle, Avrupa Birliği
Bakanlığı bütçesi üzerinde gruplar ve milletvekillerimiz
tarafından yapılan yorumları cevaplandırmak ve
Hükûmetimizin görüşlerini yüce Meclisimizle paylaşmak üzere
huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, millet iradesinin tecelli
ettiği bu yüce çatı altında Avrupa Birliği sürecimize
katkı veren bütün milletvekillerimize teşekkür ederek sözlerime
başlamak istiyorum. Aramızda olmayan, bugün ebediyete göç etmiş
bütün geçmiş milletvekillerimizi de rahmetle anıyorum.
Avrupa Birliği üyeliği
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulundan geçer. ilkesiyle
yürüttüğümüz çalışmalar, gerçekten Hükûmetimizin son dokuz
yılda ortaya koyduğu kararlılıkla, Türkiye'nin ve milletimizin
takdir ettiği bir noktaya gelmiştir.
Gazi Mustafa Kemalin Meclisimizi
açarken, 23 Nisan 1920den itibaren bütün makamlarla, bütün milletin tek
mercisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olacağını ifade
etmiş olması, bugün de aziz Meclisimizin aynı ruha uygun bir şekilde
görevini ifa ediyor olması, milletimize büyük bir güven vermektedir.
Türkiye'nin bütün meselelerinin konuşulacağı platform
burasıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruludur. Türkiye'nin
her meselesinin cesaretle, samimiyetle, açık seçik
konuşulacağı zemin bu Meclistir. Dolayısıyla, Avrupa
Birliği katılım müzakereleri çerçevesinde
gerçekleştirdiğimiz reform hamlelerinin her birini burada hep
birlikte gerçekleştiriyor olmamız, milletimizin bu konuya
verdiği hassasiyetin bir göstergesidir.
Şunu her fırsatta söylüyorum:
Avrupa Birliği, Avrupa Birliğinin ve Avrupa Konseyinin sembolü olan
lacivert zemin üzerindeki on iki yıldızdan ibaret değildir.
Avrupa Birliği süreci sadece Ankarada ya da Brükselde
tartışılan bir konu olmaktan çıkmıştır.
Artık Avrupa Birliği süreci hepimizin günlük hayatını
etkileyen, 81 ilimizde de Avrupa Birliğinden sorumlu vali
yardımcılarımızın koordinasyonunda yerinde yürütülen,
gözlemlenen, değerlendirilen bir süreç hâline gelmiştir. Bu sürecin
sonucunda, istisnasız her ülke müzakere sürecinde daha demokratik, daha
şeffaf, daha müreffeh ülkeler hâline gelmiştir. Avrupa Birliği
demek ileri demokrasi demektir. Avrupa Birliği, daha şeffaf, daha
kalkınmış bir süreci simgelemektedir. Ülkemiz de bu süreçte çok
önemli başarılar katetmiştir. Bu yüzden de milletimiz her zaman
bu sürecin arkasında durmuştur.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Muasır medeniyetler seviyesinin üzerine
çıkma. hedefini bizlere miras bırakırken aslında bugünün
Avrupa Birliği standartlarını işaret ediyordu. 1959 yılında
ilk süreci başlatan, nur içinde yatsın, rahmetli Menderes,
Türkiye'nin Avrupaya ilk adımını attığını
söylemişti. 1963 yılında rahmetli İsmet İnönü Ankara
Anlaşmasını imzalarken, beşeriyet tarihi boyunca insan
zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser olarak Avrupa
Birliğini bizlere göstermişti. Rahmetli Turgut Özal Avrupa
Birliği üyeliğimizi Uzun ince bir yol. şeklinde ifade
etmişti. Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan,
bu süreci cumhuriyetin ilanından sonraki en önemli
çağdaşlaşma projemiz olarak bizlere belirtmiştir.
Türkiye'nin dünyanın en çağdaş ülkeleri arasında yer
alması için milletimizin hak ettiği bu süreci gerçekleştirmek
hepimizin bir görevidir.
Avrupa
Birliği hedefi doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz reformlar
Türkiyeyi daha güvenilir, daha öngörülebilir bir hâle getirmiştir.
Avrupa
Birliği süreciyle her birimizin hayatının
farklılaştığını görüyoruz. Avrupa Birliği
süreci, fırından aldığımız ekmeğin
gramından bakkalın terazisine, çocuklarımızın
oynadığı oyuncakların standartlarından tükettiğimiz
gıdanın hijyen standartlarına kadar, apartman yöneticilerimizin
seçiminden tüketici haklarına kadar birçok konuyu kapsamaktadır.
Köyümüzde sağılan ineğin sütünün standartlarından
çiftçilerimizin aldığı teşvike kadar birçok konuda Avrupa
Birliği sürecinde ülkemizin farklı reformları
gerçekleştirdiğine hep beraber şahitlik ettik.
Maalesef, bugün,
Avrupa Birliği üyesi bazı ülkelerde Türkiye'nin o ilk başvuruyu
yaptığı 1959 ya da 1963ün Türkiyesi ile
karşılaştırıldığımızı ve hâlâ
o günün Türkiyesi içerisinde yaşanıldığını
zanneden zihniyetlerle mücadele ettiğimizi görüyoruz. Hâlbuki o günlerde
Türkiyenin kişi başına düşen geliri 400 dolardı,
bugün hamdolsun 11 bin doları aştık ve inşallah 2023
hedefimizde 25 bin doları yakalayacağız. O yıllarda
Türkiyenin yıllık turizm gelirleri 8 milyon dolardı. Bugün yan
gelirleriyle birlikte 30 milyar doların üzerine çıktı. 63te 368
milyon dolar ihracat yapabilen Türkiye, şimdi 2023 yılında 500
milyar ihracat hedefine kitlenmiş durumda. Ama hepsinden önemlisi, o
günlerde sokaklarda gözler tankları ararken, bugün artık bölgemizdeki
ülkelere demokrasi konusunda, insan hakları konusunda, ifade
özgürlüğü konusunda ilham kaynağı olan bir ülke hâline geldik.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Karakolda kadına yapılan işkenceyi daha dün akşam gösterdi
televizyon. Ya siz televizyon falan da izlemiyorsunuz galiba! Ya
kadını tartaklayan polisler hangi ülkedeydi?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Artık Türkiye, bir tabular ülkesi değildir. Artık Türkiye, bir
tabular ülkesi değildir. Artık Türkiye, 70 sente muhtaç bir ülke hiç
değildir.
Nitekim, o
günlerde on iki saat ötesini göremeyen Türkiye, artık on iki yıl
sonrasının, 2023ün hedefleri için birlikte çalışan,
birlikte ter döken bir yapıya kavuşmuştur.
Bu süreç Türkiye
için her zaman bir millî mesele olmuştur. Avrupa Birliği sürecimizde
ülkemizin standartlarını yükseltmek iktidarıyla muhalefetiyle
hepimizin ortak görevidir. Ancak bu millî meselenin reform mutfağı
olarak çalışan Bakanlığımızın bütçesi
konuşulurken, burada bir milletvekilinin tutup da Türk askerini
Kıbrısta işgalci olarak ilan etmesi gerçekten çok vahim bir
neticedir.
Arkadaşlar,
görevim gereği Avrupa Parlamentosunda ya da Avrupa Birliği üyesi
birçok ülkenin farklı platformlarında Türkiyenin 1974
yılında gerçekleştirdiği barış operasyonunun
adada bugüne kadar kimsenin burnu bile kanamadan huzuru
sağladığı konusunda ikna etme konusunda çok önemli
mücadeleler verdim, çok önemli tartışmalara girdim. Farklı parlamentolarda
bunu yapmaktan da, ülkemi savunmaktan da her zaman onur duydum. Ama kendi
Meclisimizde, burada, bu aziz Meclisin Genel Kurulunda Türk askerine
işgalci diyenlere cevap vermeyi abesle iştigal buluyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Onlara cevabı
milletimiz sandıkta verecektir. Gerek ülkemiz içinde gerekse Avrupa
Birliği üyesi bazı ülkelerde bazı dar vizyonlu zihinlerin
Türkiyeye karşı çıkması, Türkiye'nin reform sürecini
engellemeye çalışması bizi sadece kamçılar. Belki müzakere
sürecimize bazı engeller koyabilirler ama reform sürecimize hiçbir
şekilde engel olamazlar çünkü bu bizim meselemizdir. Biz bu yüzden
reformlara odaklanmış durumdayız. Şu anda, açık net
söylüyorum, Avrupa Birliği üyesi ülkeler bir karar alıp Türkiye'nin
on sekiz faslı üzerindeki son derece mantıksız, son derece
gereksiz birtakım siyasi engelleri kaldırma kararını
alsalar, biz, on iki ayda on yeni faslı, on sekiz ayda ise on beş
yeni faslı açacak kadar, işi, sizlerle birlikte, bu Mecliste hep
beraber göğüslemiş, gerçekleştirmiş,
başarmış durumdayız.
Bakın, biraz geçmişe
gidersek, 14 Nisan 1971 tarihinde, dönemin Başbakan
Yardımcısı Atilla Karaosmanoğlu aynen şöyle söylüyor:
Ortak Pazar seviyesine ulaşmamız için 2359 yıl geçmesi
gerekiyor. Onu, bu cümleyi, o günlerin Başbakan Yardımcısı
söylüyor. Daha sonra, DPT tarafından Üçüncü Beş Yıllık
Planın Bazı Yönleri adlı raporda da Türkiye'nin Ortak Pazara
yetişmesi için seksen sekiz yıla ihtiyaç olduğu
yazılıyor. Kırk yıl önce bunları konuşuyorduk ama
3 Kasım 2002de iktidara geldik, hamdolsun, 17 Aralık 2004te,
Türkiye'nin kırk beş yıllık beklemesine son verdik, Avrupa
Birliğiyle müzakereleri başlatma kararını
aldırdık. 3 Ekim 2005ten itibaren de on üç faslı müzakerelere
açmış bulunmaktayız ve bu müzakere süreci devam ederken
şunun da farkındayız.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Kaç fasıl kapatıldı Sayın Bakan?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Artık ülkemiz birçok AB üyesi
ülkenin çok daha önündedir, yapmış olduğu reformlarla birçok
ülkenin ilham kaynağı hâline gelmiştir.
Arkadaşlar,
Bakanlığımız, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin yeni Hükûmet yapılanmasında Avrupa Birliği
Bakanlığı olarak şekillenmesiyle, görevinin bilinci
içerisinde, Türkiye'nin reform mutfağı olarak görev yapmaktadır.
Evet, Türkiye, bugüne kadar hiçbir ülkenin karşı karşıya
kalmadığı engellerle karşı karşıya
kalmıştır ama bu süreçte Türkiye'nin gerçekleştirdikleri,
bugün, Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında demokrasi ve
özgürlük talepleriyle sokaklara dökülüp kendi hayatlarını riske eden
insanlar için bir ilham kaynağı olmuştur ve bu, demokrasimiz,
Avrupa Birliği sürecimizde attığımız reform
adımları sadece biz değil, bölgemizdeki insanlar da son derece
yakından izlemektedir. Biz, sanki yarın Avrupa Birliği üyesi
olacakmışız gibi bir yandan reformlarımıza devam
ediyoruz, öte yandan da Türkiye'nin haklı olduğu tezleri her
vesileyle dile getirme konusunda da sizlerden aldığımız
güçle görevimizi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. Biz
Türkiye'nin AB üyeliğinin 21inci yüzyılın en önemli
barış projesi olacağını da her gittiğimiz
platformda özellikle vurguluyoruz. Bu çabalarımız sayesinde bugün
bulunduğumuz noktada sadece düşünce kuruluşları ve
akademisyenlerle değil, bizzat Avrupa Birliği ülkelerinin devlet
adamları tarafından Türkiye'nin öneminin artık ilan
edildiğini görüyoruz. Bakın, geçen hafta AB üyesi on bir farklı
ülkenin dışişleri bakanları ortak bir makale kaleme
alıp Avrupanın önde gelen yayın organlarında yayınlattılar.
Bunu biz söylemiyoruz. O makalenin içerisinde ülkemizin Avrupa Birliği
için ne kadar kritik öneme sahip olduğunu, Türkiye'nin bölgede
oynadığı rolü, Türkiye'nin ekonomik potansiyelinin ve
pazarının Avrupa Birliği pazarı için ne kadar önemli
olduğunu onlar vurguluyorlar. Onun için sizlerin huzurunda tekrarlamakta
fayda görüyorum. Atılan bu reform adımları ve yapılan
çalışmalar bizim milletimiz içindir. Biz hiçbir reformu
Avrupalılar için yapmıyoruz, biz bütün reformları kendi
vatandaşımızın yaşam standartlarını
yükseltmek için gerçekleştiriyoruz.
İşte, bu yüzden Avrupa
Birliği Komisyonu tarafından son dönemde ortaya atılan pozitif
gündem sürecini yakından takip ediyoruz ama bu pozitif gündem sürecinin
hiçbir şekilde müzakere sürecimizin bir alternatifi
olmayacağını, tam tersine müzakere sürecimizi destekleyen bir
çaba olacağını da hem biz hem Avrupa Birliği Komisyonu
teyit etmektedir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) -
Sayın Bakan, Avrupa Birliği İlerleme Raporu insan hakları
konusunda, yargı konusunda, tutuklu milletvekilleri konusunda ne diyor?
İşine gelene bakıyorsun.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Gerçeklerin tehdit olarak
algılanması sadece ve sadece o gerçeklerle yüzleşemeyenlerin bir
acziyet ve siyasetsizlik itirafı olarak görülmelidir. Avrupa Birliği
Hükûmet ve devlet başkanlarının bu mekanizmanın önemini
Türkiyeye anlatmak yerine, dönem başkanlığının
geldiği noktayı biraz daha irdelemesi için onlara da fırsat
tanımak durumundayız.
Kıbrıs konusunda hiçbir zaman
Çözümsüzlük çözümdür. demedik, tam aksi Kıbrıs konusunda cesur
adımlarla tek bir askerimizi adadan çekmeden, bir karış toprak
vermeden uluslararası algıyı değiştirme konusunda hep
beraber çok önemli adımlar attık ve bugün artık Kıbrıs
meselesinin bir millî mesele olduğunu buradaki bütün siyasi partilerin
ortak bir düşüncesi olarak gördüğümü özelikle vurgulamak istiyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği tarihinin en önemli ekonomik
buhranlarından birini yaşıyor ama biz ülke olarak da
geçmişte çok daha ağırlarını yaşadık. Bu
ülkede bir Anayasa kitapçığı bir masanın ucundan
havalanıp öbür ucuna düşene kadar yüzde 8 bin faizlerin
ödendiğini unutmadık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu ülkede insanların bir gecede nasıl iflas
ettiğini, borçlarının 3 katına nasıl
çıktığını, nasıl mal varlıklarının
yarı yarıya azaldığını millet olarak
unutmadık. Hamdolsun bugün Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecinde belki
de Avrupalıları en çok etkileyen başarısı, ekonomi
yolunda atılan başarılardır.
Burada farklı
eleştiriler gündeme getirildi. Onları saygıyla
karşılıyoruz ama inanın bana Avrupa Birliğinin şu
anda Türkiye için öneminin farkında olan bir Hükûmetiz. Evet, Türkiye
gerçekten büyüme oranlarıyla, genç nüfusuyla, enerji kaynaklarına
olan ulaşım imkânlarıyla çok farklı bir noktadadır.
Ama Avrupa Birliği de, biraz sonra Ekonomi Bakanımız da
açıklayacaktır, bizim dış ticaretimizin yüzde 50sini
yaptığımız önemli bir coğrafyadır ve içinden
geçmekte olduğu ekonomik sıkıntılara rağmen, bugün
dünya coğrafyasında kişi başına düşen
refahın, demokrasinin, ifade özgürlüğünün, gıda
güvenliğinin en üst standartlarda olduğu coğrafya yine Avrupa
Birliği coğrafyasıdır. Bu yüzden, biz, Avrupa Birliği
içerisinde yaşanan ekonomik krizin kalıcı olmayacağını,
biz nasıl o süreci istikrar ve güvenle aştıysak
Avrupalıların da en önemli değerleri olan demokrasiye
bağlanarak bu süreci atlatacaklarına yürekten inanıyoruz. Avrupa
ile biz birbirimizi yeni tanımıyoruz. Avrupa Birliğiyle
ilişkimizin elli iki yıllık bir süreci var. Bu yüzden,
milletimizin desteğiyle, sizlerin desteğiyle farklı bir noktaya
geleceğimize yürekten inanıyoruz.
Burada farklı
eleştiriler gündeme geldi. Ben, onların çok fazla detayına
girmek istemiyorum ama gerçekten Sayın Kürkcünün Kıbrıs
konusunda söyledikleri bizi üzdü. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Sayın
Türkkanın burada yaptığı birtakım eleştirilerin
ben dozunu gerçekten kendisine yakıştıramadım. Kendisinin
Grup Başkan Vekili Oktay Beyden bir vuvuzela almasını tavsiye
ediyorum. Kendisi o konuda daha başarılı olacaktır diye
düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Biz de size bunu yakıştıramadık.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Şafak Hanımın eleştirilerini saygıyla
karşılıyorum ama orada teknik birtakım yanlış
bilgiler vardı.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Biz de size yakıştıramadık.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Kendisi
beş tane fasıl sayarak onların açılması
gerektiğini söyledi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Özrünüz kabahatinizden büyük Sayın Bakan.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ben o
faslın iki tanesinin hâlihazırda açılmış fasıllar
olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Bu memlekete nasıl getireceksiniz demokrasiyi? Siz
inanmıyorsunuz demokrasiye!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Orada yüzümüze kara çalıyorsunuz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Dinleyin, dinleyin biraz!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Enteresan
tarafı, Şafak Hanımın burada dile getirdiği
birtakım yorumların, hem pozitif gündemle ilgili olsun hem
Kıbrıs konusunda
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Burada sesimizi çıkarmıyoruz diye bu
yaptıklarınızı doğru kabul etmiyoruz.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
hem de
limanların açılması konusunda hem de dönem
başkanlığıyla ilgili birtakım görüşlerinin
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Türkiyede faşistçe davranıyorsunuz, faşistçe!
BAŞKAN
Sayın Türkkan, lütfen.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
CHPnin
hiçbir belgesinde parti programında, seçim beyannamesinde olmamasını da çok
düşündürücü buluyorum. Gönül isterdi ki bunlar CHPnin gerçekten kurumsal
fikirleri olsun.
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Ne zaman eleştiriyi kabul edeceksiniz?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Arkadaşlar, bakın, bu Avrupa Birliği ne niyetle yerseniz o
tadı veren bir muz değildir, Avrupa Birliği bir
demokratikleşme sürecidir, Avrupa Birliği bir üstün hukuk sürecidir.
Eğer CHP içinde ama kelimesi olmadan bir Avrupa Birliği cümlesi
kuracaksa, Avrupa Birliğini destekliyoruz ama
demeden birtakım
şeyler yapacaksa biz iş birliğine hazırız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Ama diyen yok Sayın Bakan.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ayıp, Sayın Bakan ya, şu
söylediğin ayıp ya!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ama
bakın, Avrupa Birliği, kısa adıyla AB, iki harften
oluşuyor, A ve B, içinde ama yok.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Şartsız teslimiyet bize göre bir
şey değildir Sayın Bakan.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Biz
CHPnin amalarını gerçekten anlamakta zorlanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime burada son verirken siz değerli milletvekili
arkadaşlarıma
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) CHP hiçbir zaman için Avrupa Birliğine
Hristiyan kulübü dememiştir Sayın Bakan, senin geçmişinde
bunlar var.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
bütün
kurumlarımıza, Türkiye'nin demokratikleşme sürecine, Türkiye'nin
şeffaflaşma sürecine, Türkiye'nin kalkınma sürecine, özetle
Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecine verdiğiniz destek için her
birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) CHPnin Avrupa Birliği politikası
baştan beri belli. Senin gibi çark etmedi CHP.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Gerçekten
bugün ülkemizin farklı bir noktaya gelmiş olması bizi
umutlandırmaktadır ama Türkiye'nin varacağı hedef çok daha
yüksek bir noktadadır çünkü biz 2023 yılında dünyanın en
güçlü 10 ekonomisinden biri olmak, Avrupa Birliği içerisinde de gerçekten
parmakla gösterilen, ilham kaynağı olan bir ülke olmak konusunda
kararlıyız.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bu, seninle olmaz Sayın Bakan.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Bakın, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bir hedef
göstermiş, Çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine
çıkmak. demiş, Çağdaş medeniyetler seviyesini yakalamak.
dememiş. Demek ki bizim hedefimiz Avrupa Birliği
standartlarının da üzerine çıkmak, Avrupa Birliği üyesi
ülkelere de örnek olmak, ilham kaynağı olmaktır.
Ben
bu duygu ve düşünceler içerisinde 2012 yılı bütçemizin ülkemize,
milletimize, Avrupa Birliğine ve dünya barışına
hayırlar getirmesini temenni ediyorum, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Şimdi, beyefendi otursun, teker teker rica edeyim.
Buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, önce ben tutanaklara
geçmesi için bir şey söylemek istiyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Şandır, izin
verir misiniz, ben önce kalkmıştım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Affedersiniz, ben konuşmayacağım efendim,
yerimden
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Peki, buyurun efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan vuvuzela mı istiyor? Sayın
Oktay Vural kendisine göndersin de Avrupalılara üflesin. Sefil
dediğiniz o Avrupalılara nasıl anlatacaksınız
Türkiyeyi, vuvuzelayla anlatırsınız.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Orada farklı, burada farklı
konuşmayın Sayın Bakan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Aslında zurna göndersek size daha iyi olur.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Şimdi, önce Sayın Hamzaçebi
Sırayla hepinize, lütfen
Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ ((İstanbul)
Sayın Bakan konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisinin Avrupa
Birliği hedefine yönelik olarak birtakım cümleler kullandı.
Kullanmış olduğu cümlelerin, söylediği ifadelerin
Cumhuriyet Halk Partisi programıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Bu nedenle, sataşma nedeniyle söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN - Yani
hepinizi dinleyeceğim
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Avrupa
Birliği Bakanı Egemen Bağışın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bağış Avrupa Birliğinden sorumlu bakan ve
Türkiye Cumhuriyetinin Başmüzakereci sıfatını
taşıyan ilk bakanı, Türkiyeyi Avrupa Birline
taşıyacak olan süreci yönetmek gibi çok önemli bir görevi var.
Avrupa
Birliği süreci AKP ile başlamış bir süreç değil,
tarihi çok eski, Türkiye bu konuda çok da zaman kaybetmiştir, ta 1959
yılında Demokrat Partinin o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik
Topluluğuna yaptığı başvuruyla başlar. 1963
yılında Cumhuriyet Halk Partisi Hükûmeti zamanında kabul edilen,
yürürlüğe giren Ankara Anlaşmasıyla Türkiye-Avrupa Ekonomik
Topluluğu ilişkilerinin hukuki çerçevesi çizilir.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, ben bunları anlattım zaten.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) -
Bu ilişkinin, bugün Avrupa Birliğiyle yürütülen ilişkinin
temelinde Cumhuriyet Halk Partisi vardır bir kere. Evet, Türkiye geçen,
ilerleyen zaman içerisinde 1960lı yıllardan sonra zaman
kaybetmiştir. 1996 yılında gümrük birliğini
imzalamıştır. 1999 yılında Helsinki Devlet ve Hükûmet
Başkanları Zirvesinde Türkiye Avrupa Birliğinin tam üye
adayı olarak ilan edilmiştir. Sizin bugün AKP olarak övündüğünüz
Avrupa Birliği süreci, 2004te başlattığınız, o
Tam üyelik adı altında başlattığınız,
kamuoyuna sunduğunuz süreç aslında bir imtiyazlı üyelik
süreciydi. ABden 2004 Aralık ayında, 1999 yılında
alınmış olan tam üyeliğin gerisine gitmek suretiyle bir
sürece geldiniz siz, geriye gittiniz.
Şimdi, 2004 yılında
siz o tam imtiyazlı üyeliğin üstünü örterek tam üyelik adı
altında bir süreci topluma sundunuz. Büyük bir heyecan yarattı o
zaman. İmtiyazlı üyelik fark edilmedi ama bugün geldiğimiz
noktada Avrupa Birliğine üyelik, imtiyazlı üyelik artık topluma
heyecan veren bir dinamik olmaktan çıktı. AKP kendi dinamikleriyle
baş başa kaldı. Bugün ABye üyelik maalesef AKP hükûmetleri
sayesinde, AKP hükûmetleri nedeniyle toplumda heyecan yaratan bir süreç
değil, toplumda kırılma yaratan bir sürece dönüştü. 33 tane
fasıl var, 13 tanesi açıldı ve kapanmadı tabii ki,
Kıbrıs bir kapanış kriteri olarak önümüzde duruyor.
Bakın, burada Avrupa Birliği Bakanlığının
sayfasında hangi faslın hangi durumda olduğu belli. Süreç
yürümüyor. Siz istediğiniz kadar söyleyin, Fransa ve Almanya sözünde durmadı,
Türkiyenin tam üyeliğini referanduma götürme yönünde Anayasa
değişiklikleri yaptı. Sürecin sorumlusu Hükûmettir, mazeret
Avrupada aranamaz. Avrupa Birliği engel çıkarmasaydı biz bu
işi aşardık. demek Hükûmet etmek midir? Sayın Bakan,
bunların hesabını versin önce.
Saygılar
sunarım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Mikrofon kapandı ama, şunu da söyleyeyim:
Biraz önce Sayın Şafak Paveyin burada yaptığı konuşma,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir konuşmadır. Cumhuriyet
Halk Partisi, imtiyazlı üyelik değil tam üyeliği savunan bir
partidir. Bu bizim programımızdır.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Türkkan, buyurun, bir sataşmaya mahal vermeden.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Neden?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Efendim, 69uncu maddeye göre söz istiyorum, ismimi zikrederek
sataşmada bulundu.
BAŞKAN -
Muhterem verdim zaten, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Hanımefendinin merakını gidermek için söyledim
efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
4.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağışın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Efendim, demokrasinin birinci şartı, eleştirilere
açık olmaktır. Eğer eleştirilere açık değilseniz,
bırakın ülkeye demokrasi getirmeyi, siz demokrat
olamazsınız. Avrupa Biriliği yolunda ilerlediğini
söylediğiniz Türkiyeye yakışan bir bakan hiç
olamazsınız! Siz bu ülkeye yakışmıyorsunuz Sayın
Bakan! (MHP sıralarından alkışlar) Bu ülkenin bakanlık
koltuğuna yakışmıyorsunuz! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sen
mi yakışıyorsun?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Sayın Başbakanın torpiliyle oturduğunuz o
koltuğu bir an önce terk edin! Bu millete layık bir bakanı
bekliyoruz o koltuğa! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Türkkan
Sayın Türkkan
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, nasıl konuşuyor ya!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
OSMAN ÇAKIR
(Düzce) Ayıp ya! Otur yerine! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Yerinden kahramanlıkları çok gördük biz. Buyurun gelin,
bekliyorum.
BAŞKAN
Sayın Türkkan, lütfen
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Kürkcü.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Kalem kabadayılığı yapmayın oradan.
OSMAN ÇAKIR
(Düzce) Parmak sallayıp durma, ayıp!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Başka şey de sallarım gelirsem oraya, haberin olsun.
Otur! Otur! Terbiyesiz adam!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, özür dilesin! Böyle
terbiyesizlik olmaz ya! (AK PARTİ sıralarından Özür dilesin
sesleri, gürültüler)
OSMAN ÇAKIR
(Düzce) Otur yerine!
BAŞKAN
Sayın Kürkcü, buyurun siz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sen de otur! Sen de otur! Terbiyesiz! Otur yerine! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR
(Düzce) Sen de otur! Terbiyesiz!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yakışmıyor efendim, böyle şey olur mu!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Kürkcü, devam eder misiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Saygıyı hak etmeyene göstermiyorum.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Bakan verir cevabını.
NURETTİN
NEBATİ (İstanbul) Kullandığı ifade çok
ağır bir ifade.
BAŞKAN Onu
duymadım, hep beraber bir ağızdan
Bir saniye
Bir saniye
Allah
aşkına
OSMAN ÇAKIR
(Düzce) Özür dilesin, Sayın Başkan!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Bakanın avukatı mısın sen!
BAŞKAN
Sakinleşebilir misiniz
Şimdi, bakın, Grup Başkan Vekiliniz
ister söz, o müdafaa eder ama bir arada konuştuğunuz zaman hiç
kimsenin ne söylediğini gerçekten duymuyorum, anlamıyorum.
Sayın Kürkcü,
lütfen, siz de bir sataşmaya mahal vermeden buyurun.
5.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün, Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağışın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Peki.
Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; Bakanımızı üzdüğüm için üzgünüm ama sadece
benim sözlerimden bu kadar üzülmese iyi olur çünkü bu sözleri, bu
kavramları karşı karşıya geldiği bütün uluslararası
diplomatlarla, bütün uluslararası forumlarda dinliyor çünkü Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 550 sayılı Kararı şöyle
diyor: Kıbrıs Cumhuriyetinin Türkiye tarafından işgal
altında kalan kısmında yapılan
karşılıklı büyükelçi atamaları ve anayasal referandum
yapılması Kıbrısın bölünmesi için yapılan
ayrılıkçı hareketlerdir. Şimdi, ben bu kararı tekrar
ediyorum. Ben, bu kararın hakikate daha denk düştüğünü
bakanınkinden düşünüyorum. Kıbrıs halkının belli
bir bölümü de böyle düşünüyor. Şimdi burada gururlanarak
konuşmak yerine, çoktandır yaptığımız tarih
tartışmalarını hatırlamaya davet ediyorum herkesi.
1930larda Dersimde olanlar için kim bilir ne kadar gururlanıyordu o
zamanın bakanları? Ama şimdi, bir Başbakan o zamanın
bakanları adına özür diliyor. Gelecekte, Kıbrıs
Harekâtının ne anlama gelmiş olacağı Türkiye tarihi
açısından, dünya tarihi açısından belki başka bir
gözle değerlendirilecektir. O zaman, bu Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararına ve benim gibi düşünenlerin görüşlerine
de müracaat etmek ihtiyacı olacaktır. O nedenle, bu Meclisin
altında söylenmezse esas ayıptır düşünceler. Bu Meclisten
başka bir yerde, başka yerlerde Bakanımız her gün
Birleşmiş Milletlerde, Avrupa Birliği kulislerinde ya da
oturumlarında yüzüne karşı bunların söylendiğini
dinlemektedir ama burada bir milletvekilinin Böyledir demesinden
gocunmaktadır.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Orada ağrıma
gitmiyor, burada ağrıma gidiyor.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) Hiçbir
şey ağrınıza gitmesin. Koskoca bir dünyada
yaşıyoruz, tarih her gün yeniden yapılıyor, yeniden
kuruluyor. Sizin tarih yorumunuz belki de birkaç yıl sonra hiç, geçersiz
olacak. Eğer Annan Planı gerçekleşmiş olsaydı,
başka türlü konuşacaktınız belki de. O nedenle, böyle,
görüşlerini dürüstçe, açıkça açıkladığı için
insanları kınamak, takbih etmek yerine onunkinin de sizinki gibi bir
görüş olduğunu kabul edip bu görüşü beğenmeyebilirsiniz ama
buradan değer hükümleri üretemezsiniz, buna izin vermeyiz. Biz de sizin
kadar bu Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşıyız, istediğimiz
gibi düşünmeye ve konuşmaya hak sahibiyiz. Özellikle bunu
konuşacağımız yer Meclistir. Bundan ötürü
kınanmamı kabul etmiyorum, aynen iade ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Kıbrıs kim tarafından işgal edildi? Avrupa tarafından
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, Sayın Türkkan konuşmasında
BAŞKAN Sayın Aydın,
buyurun.
6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki bu kürsü
eleştiri kürsüsü olacak ve bu kürsüde her şey konuşulacak.
Eleştiriye evet ama hakarete asla. Bakın, bugüne kadar, burada, grubumuzdaki
bütün arkadaşlar olarak efendilikle yerimizde oturduk, her türlü
ağır hakarete dahi Bütçe görüşmeleridir, tamam, eleştiri.
dedik, mümkün mertebe sesimizi çıkarmamaya çalıştık ama bir
sayın milletvekili burada Sayın Bakana o lafları söyleyemez.
Burada bir sayın milletvekili parmağını sallayarak
İstersem başka bir şey de sallarım. diyemez. Bunu diyen
Sayın Milletvekilinin gelip burada özür dilemesi lazım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sözümün arkasındayım.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bu millete hakarettir bu. Bu milletin kürsüsünde, bu millete, bu
milletin vekillerine hakarettir. Terbiyesizlik yapma. diyeceksin,
parmağını sallayacaksın İstersem başka bir
şey sallarım. diyeceksin. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi,
eğer dağbaşı diyorsan oraya da gideriz ama burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi, burada hakaret etmeye hiç kimsenin hakkı
yoktur.
Sayın
Başkanım, Sayın Milletvekilini buradan özür dilemeye davet
ediyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Önce Bakana söyle, önce kendi arkadaşlarına söyle, ondan
sonra buraya dön. Oraya bir söyle önce.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, grubumuz üyesi bir milletvekilinin
konuşmasından sonra
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Hakaret etmesin, söyle oraya, ondan sonra. Senin Bakanın
hakaret etti önce.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hiç kimseye sövmedi.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Etti, hakaret etti.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hiç kimseye sövmedi, hakaret etmedi. O lafların hiç
birini kullanmadı.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Efendim, grubumuz üyesi bir milletvekilinin konuşmasından
sonra Sayın Grup Başkan Vekili grubumuzu ilzam edecek ağır
sözler söyledi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Grubunuzu ilzam etmedim, Sayın Milletvekiline söyledim.
BAŞKAN Yok,
gruba bir şey söylemedi, onu söylemedi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Gruba bir şey demedim.
BAŞKAN - Ben
şimdi, bütün grup başkan vekillerini lütfen arkaya davet ediyorum,
ara vereceğim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Efendim, ama Sayın Başkanım
BAŞKAN -
Ondan sonra gerekirse söz vereceğim. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Efendim, ama Sayın Başkanım, bir yanlış
anlamadan
BAŞKAN - Bir
yanlış anlamayı düzeltecek, ondan sonra da ara vereceğim ve
grup başkan vekillerini arkaya rica ediyorum.
Buyurun Sayın
Şandır.
7.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Değerli arkadaşlar, tabii, burada sonuçlar üzerinden
konuşmaya başlarsak doğruyu bulamayız. Burada milletvekilleri
bazen maksadını aşan beyanlarda da bulunuyorlar
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Lütfen, müsaade
edin.
ama bunun
değerlendirilmesinde bir Sayın Bakan, kalkar, burada
Yakıştı mı yani, ne diyorsunuz o, Vuvuzela öttürsün.
demek? Yakışır mı Sayın Bakana bu? Yani Sayın
Lütfü Türkkanın cevaben çıkıp burada sizi rahatsız eden
beyanlarda bulunmasına sebep olan Sayın Bakana bir şey demeniz
gerekmiyor mu? Yakışır mı Sayın Bakana? Meselenin
aslı budur.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hakaretin gerekçesi olmaz Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, her
defasında söylüyorum, siz kendinizi büyük görmezseniz, sorumlu
görmezseniz, her atılan lafa cevap vermek gibi bir mecburiyet içinde
görürseniz bu tartışmalardan kurtulamayız.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hakarete cevap veririz Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Bu tartışmalara Sayın Bakan sebep olmuştur.
Dolayısıyla, Lütfü Beyin sözleri grubumuzu ilzam etmez,
bağlamaz, o maksadını aşan sözler olabilir
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Gelsin özür dilesin efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla)
ama bunun müsebbibi Sayın Bakandır.
Evet, Sayın
Bakan, Türkiyeyi Avrupa Birliğine taşımakla görevli Sayın
Bakan, üslubuyla, benim de şahsi kanaatim, Türkiyeye
yakışmamaktadır, işin özü budur. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Milletvekili çok mu yakışıyor?
Sayın Şandır, olmadı.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Evet, işin özü budur arkadaşlar. Yoksa bu sonuçlardan biz
de memnun değiliz, bu sonuçlardan biz de memnun değiliz.
Teşekkür
ederim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, Sayın bakanları seçerken
Sayın Başbakan, kabineyi belirlerken, MHP Grubuna mı
soracaktı canım? Allah aşkına, böyle bir şey olur mu
ya? Türkiye Cumhuriyetine yakışmamış bir grup başkan
vekili, kendi milletvekiline sözünü geri alması gerektiğini
aslında ifade etti burada. Sizden ricamız, Sayın Milletvekilini
buraya çağırıp özür dilemesi.
BAŞKAN
Birleşime on beş dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini
de arkaya rica ediyorum.
Kapanma
Saati : 22.42
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:23.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, müsaade ederseniz bir açıklamam
olacak.
BAŞKAN
Sayın Türkkan, açıyorum mikrofonunuzu.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sayın Başkan, ben
İç Tüzük 60a göre kısaca yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN Yok,
onu vermiyorum, kusura bakmayın.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Ama İç Tüzük
BAŞKAN
Verebilir. diye yazıyor o Tüzükte, ben de vermiyorum bugün.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, partisine
yakışmayacak bir söylemde bulunmadığına ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, dervişe sormuşlar Âlemi
nasıl bilirsin? diye, Kendim gibi bilirim. demiş. Ben, asla,
kendime ve partime yakışmayacak bir söylemde bulunmadım.
Algılandığı anlamda da bir beyanım
olmamıştır. Öyle algılanmış olmasından
dolayı da gerçekten üzgünüm.
Saygılar
sunuyorum.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Özür dilemedi Sayın Başkan. Özür
kelimesini kullanması lazım, çok ağır ifadeler
kullandı.
BAŞKAN
Tutanakları getirdik, o tutanaklara beraber, grup başkan vekilleriyle
baktık. Tutanaklar burada. Yani arıza çıkarmayı arzu
ediyorsanız buyurun ama arkadaşlarımız beraber
baktılar. Dolayısıyla bir yanlış
anlaşılmanın düzeltilmesi de yapıldı. Şimdi,
müsaade ederseniz
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Böyle düzeltme olur mu?
OSMAN ÇAKIR
(Düzce) Sayın Başkan, böyle düzeltme olur mu?
BAŞKAN
Şimdi, tutanaklar burada.
OSMAN ÇAKIR
(Düzce) Ne anlattın? Senin boyun bu, bu kadar!
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sayın Başkan, ben, Kıbrısla ilgili, kısa,
yerimden söz istirham ediyorum.
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Özdalga, bakın, daha evvel Cumhuriyet Halk
Partisinden de bir arkadaşımız 60ıncı maddeye göre
söz istedi ama bugün itibarıyla İç Tüzükün 60ıncı
maddesine göre söz vermiyorum çünkü İç Tüzükte Başkan verebilir.
diyor, ben de vermiyorum. Onun için, kusuruma bakmayın.
Şimdi,
mümkünse, yedinci turun söz sıralarını halledeyim.
Sayın Pavey,
buyurun.
ŞAFAK PAVEY
(İstanbul) Bana bir müdahalede bulunulmuştu.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bir düzeltme yapacak efendim.
ŞAFAK PAVEY
(İstanbul) Bir düzeltme yapacağım.
BAŞKAN
60ncı maddeye göre olmaz. Buyurun, buraya gelin.
Siz sataşma
yapmıyorsunuz zaten ama
ŞAFAK PAVEY
(İstanbul) Bana da sataşan olmuyor zaten.
BAŞKAN Yok,
sataşan yoktu ama bir düzeltme yapıyorsunuz.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin, Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağışın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ŞAFAK
PAVEY (İstanbul) Bir düzeltme yapmak için geldim.
Sayın
Bakan teknik iki tane hata olduğunu söyledi konuşmamda. Ben
zannediyorum kendimi iyi ifade edemedim. Gıda ve Çevre
başlıklarını biz de biliyoruz ama hiçbir değeri
dönüştürmeden yapılmış başlıklar,
açılmış başlıklardır. Ben orada değerlerin
dönüştürülmesinden söz ettim, bir.
İkincisi
-belki şöyle daha iyi ifade edebilirim- AKP Hükûmetinin AB
başlıklarını açması, daha önce benim protez
bacağımla gündeme elen kılık kıyafet, İç Tüzük
durumuna benziyor. Bir şekilde pantolona ne oldu bilmiyorum ama ben hâlâ
protez bacağımla buraya geliyorum. AB başlıkları buna
benziyor AKPnin açmaya çalıştığı ya da
açtığı.
Teşekkürler.
(CHP sıralarından alkışlar)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
M) EKONOMİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Ekonomi Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
N) DIŞ
TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) İHRACATI
GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ö) AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
P) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
R) ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
(Devam)
1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S) ENERJİ
PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ş) ULUSAL BOR
ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
T) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
U) TÜRKİYE
ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ü) MADEN
TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
V) PETROL
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Şimdi yedinci turda söz
sırası Ekonomi Bakanı Sayın Mehmet Zafer
Çağlayanda. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN
(Mersin) Sağ olun.
BAŞKAN
Siz de sağ olasınız.
Buyurun.
Süreniz on
yedi dakika.
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN
(Mersin) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyor ve bütçemizin, bütçelerimizin ülkemize, milletimize
hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Öncelikle
bugün yüce Meclisimizin Türkiye'nin Avrupa Konseyine üyeliğini
onaylamasının 62nci yılı. Bu vesileyle huzurunuzda bugüne
dek bu yolda çaba gösterenleri, Avrupa Konseyi Parlamenterleri Meclisi
Başkanı Sayın Çavuşoğlunu, AB Bakanı Sayın
Bağışı ve ülkemizin demokratik standartlarının
yükseltilmesi, insan haklarının geliştirilmesi için
çalışanların hepsini kutlayarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Evet
değerli arkadaşlar, çeşitli görüşler ifade edildi, gerek
muhalefet partilerimizden gerek iktidar partimizden birçok
arkadaşımız ekonomiyle ilgili birçok şey söyledi. Ancak her
ne söylenirse söylensin bunların yapıcı olanlarının
Bakanlığımız tarafından mutlaka dikkate
alınacağını ve bilhassa üzerinde yoğun
çalışmış olduğumuz cari açığın azaltılması
ve diğer taraftan ihracatımızın artırılması,
hepinizin ve hepimizin şikâyet ettiği ithalatın
azaltılması noktasında bunlardan
faydalanacağımızı özellikle ifade etmek istiyorum ve her ne
olursa olsun şunu
belirterek sözlerime başlamak isterim ki: Türkiye ekonomisi, ister
farklı pencereden görün ister başka yerden görün, görmüş
olduğumuz şu anda dünyanın 17nci büyük ekonomisi,
Avrupanın 6ncı büyük ekonomisi. Dünyada çok büyük kriz
yaşanırken, Avrupada bilhassa birçok ülkelerde ciddi krizler
yaşanırken bugün Türkiye'nin Avrupada bile örnek gösterilen ekonomik
bir başarıya imza atmasıdır. Bunu biz söyleyince kendi
kendimizi methetmiş olabiliriz ama bu, dünyanın bütün ülkelerinde
ifade ediliyor.
Ben, iki buçuk
yıllık bu Bakanlığım süresince yüz ona yakın, yüz yirmiye yakın ülkeye seyahatte
bulundum, iş adamlarıyla gittim, iş adamlarını
ülkemize davet ettim ve bugüne kadar yapmış olduğumuz
seyahatlerde, şunu çok net ifade etmek istiyorum ki Türkiye'nin bugün elde
etmiş olduğu bu ekonomik başarı, bu performansın bütün
dünya ülkeleri tarafından gıptayla izlendiğini ve Türkiye
ekonomisinin bunu nasıl başardığının birçok yerde
konuşulduğunu gururla, iftiharla izlediğimi ifade etmek
istiyorum.
Evet, bugün
Türkiye, 2008de büyük bir testten geçmiştir. 2008 krizi, her sefer ifade
edildi, 1929dan sonraki dünyanın yaşamış olduğu en
büyük ekonomik sıkıntı ve 2008de bilhassa Avrupanın
birçok ülkesinde başlamış olan krizin hâlen etkileri
şiddetlenerek devam ederken, birbiri arkasına Avrupanın birçok
büyük ekonomileri, birçok ülkeleri tespih tanesi gibi âdeta bir yerde,
yoğun bakım çadırına alınırken, Türkiye bir
taraftan ihracatını artırırken, bir taraftan eğitimde,
sağlıkta, iletişimde, ulaşımda birçok önemli
yatırımları gerçekleştirirken, bir taraftan da gerek bütçe
disiplininde gerek mali disiplinde, bırakın yapılanları
takdir etmeyi, birçok ülkeye, birçok ülke insanına parmak
ısıttıracak kadar başarılar elde etmiş
durumdadır. Bu Türkiyede siyasi istikrarın, bu Türkiyede ekonomik
istikrarın ve Ekonomi Koordinasyon Kurulu, bakanların ve
bürokratlarının ne kadar birlikte, diyalog içinde
çalıştığının çok net bir göstergesidir.
Ben makine
mühendisiyim, yirmi yedi yıl sanayicilik yaptım. Ben işin
mektebinden geldim. Ekonomistlere saygım çoktur. Ben de burada size
binlerce, yüzlerce grafik, binlerce, yüzlerce grafik, binlerce rakam
verebilirim. Ancak ben işin içinden gelen, üretimi,
yatırımı, istihdamı, ihracatı, ithalatı fiilen
yapmış; bunu defter kitaplardan, televizyon programlarından,
gazetelerden öğrenmemiş biri olarak şunu çok net ifade etmek
istiyorum ki: Türkiye ekonomisi başarıdan başarıya giden ve
bugün dünyanın birçok ülkesinde ciddi krizler yaşanırken son
derece önemli başarılara imza atan bir ülke olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım dile getirdiler, Plan ve Bütçe Komisyonunda da dile
getirildi. Benim bakanlığımın ister Ekonomi
Bakanlığı olsun ister başka bir şey olsun ama
ekonomiden ne anladığımızı eğer
tartışacaksak bunu tartışmak isterim. Allaha şükürler
olsun ki Türkiye geçmiş dönemlerde, benim Sanayi Odası
Başkanı olduğum dönemlerde ifade ettiğim gibi, ben ekonomi
diye ifade ettiğim zaman faizden, repodan anlamıyorum, benim ekonomi
anlayışım reel sektördür yani yatırımdır yani
üretimdir yani istihdamdır yani ihracattır. Ekonomi
Bakanlığı da bunların hepsini bünyesinde kapsayan bir
bakanlıktır ve Ekonomi Bakanlığı bana göre dört
dörtlük olmuştur, gayet de yakışmıştır,
Sayın Başbakanıma buradan teşekkür etmek istiyorum
özellikle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi,
arkadaşlar, o günler şükürler olsun geride kaldı. Ekonomi
Bakanlığı eskiden faizler, repolar
Çünkü Türkiye, maalesef,
ekonomisi bunun üzerine oturtulmuştu ama bugün Türkiye yabancı
sermaye açısından dünyanın en güvenli limanlarından biri
olmuştur. Avrupaya yapmış olduğumuz ihracatımız,
geçmiş yıllarda ihracatımız içindeki payı yüzde 50
iken bugün yüzde 47ye düşmüş olmasına rağmen ve Avrupaya
olan ihracatımız geçen yıl, bu yılla mukayese
ettiğimizde şu anda yüzde 21den fazla artmış olduğu
bir ortamda bilhassa Kuzey Afrikada, Arap baharıyla başlayan Afrika
coğrafyasında görülen ve bizim önemli pazarlarımız olan
ülkelerde yaşanan sıkıntılara rağmen iftihar ederek
söylüyorum ki Türkiyenin ihracatı yüzde 20 artmış ve seksen
sekiz yıllık cumhuriyet tarihimizde Türkiye ilk defa 134 milyar dolar,
son iki aylık, ihracatını yapmıştır,
hayırlı olsun uğurlu olsun bu ihracat da Türkiyemize. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi biraz sonra
diyeceksiniz ki: Sayın Bakan, ihracattan konuşuyorsun, ithalattan
konuşmuyor musunuz? diye.
Şimdi bunu
diyenlere diyeceğim ki: Açın, tutanakları okuyun, ara sıra
televizyon programlarını izleyin, ara sıra da gazete haberlerine
bakın. Eğer gelmiyorsa ben size gönderebilirim. Ben ithalatla ilgili
toplantı yapmış biriyim, ithalatla ilgili basın
toplantısı yapmış biriyim. Kaldı ki ithalatı
benim anlatmama gerek yok. İthalat rakamları her ayın sonunda,
bir ay sonra olmak üzere TÜİK tarafından açıklanır. Cari
ödemeler dengesini görürsünüz, ihracat rakamlarını görürsünüz. Evet,
Türkiye bugün ithalat yapıyor. Türkiyenin ithalat yapmasını,
cari açık meselesini dile getirenlere soruyorum: Allah aşkına,
siz cari açık diye ne anlıyorsunuz, cari açık diye ne
kastediyorsunuz?
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Siz ne anlıyorsunuz?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Cari açığı söylemek çok
kolay ama cari açığın niye olduğu, neden olduğu, neden
bu hâle geldiği, nasıl önlenmesi gerektiği konusunda sizlerin
desteklerini her zaman bekliyoruz. Ama biz, bakın, artık işi
bıraktık.
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Biz anlayamadık, siz anlatın!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Hocam, senin fikrine saygı
duyuyorum ama ben sanayinin içinden geldim, aman ha!
HURŞİT
GÜNEŞ(Kocaeli) Ben de ekonominin içinden geldim.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Ama ben ders veririm o konuda size, o
konuda ders veririm, ben size ders veririm o konuda. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bakın, bunları dinleyin,
öğrenin -özel sektörden- bir daha bu fırsatı
bulamazsınız. Bunları iyi öğrenin, bir daha kimse anlatmaz
size bunu. Ama anlar mısınız, bilmem. Bakın, ben şimdi
anlatıyorum.
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Sana doçentlik unvanı verdim, güle güle kullan!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, şunu
çok net ifade etmek istiyorum ki evet, cari açıkla ilgili birkaç
arkadaşım konuştu, finansman kalitesinden bahsettiler. Ben bu
Bakanlık görevine geldiğim günden beri, hiçbir yerde -cari
açığın finansman kalitesi- tek kelime etmedim çünkü cari
açığın sorun olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz ama cari
açık bir sonuç. Cari açığı, ortaya çıkan
sonuçları tespit etmek için de bir çalışma yapmak gerekiyordu.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Dokuz yıl oldu, onuncu yıl
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bunun için,
Başbakanımızın talimatıyla,
Başbakanımızın imzasıyla, benim
başkanlığımda İhracata Dönük Üretim Stratejisi Kurulu
kurduk ve bu Kurulda konunun bütün taraflarını, karar vericileri,
politika yapıcıları ve işin bizzat içindeki oyuncuları
bir araya getirdik ve burada tek tek değerlendirdik. Arkasından
GİTES dediğimiz bir çalışma yaptık. Bunları
Değerli Hocama göndereceğim, belki faydası olacaktır.
GİTES çalışmasında, girdi tedarik stratejisiyle ortaya
çıkan sonuçları tek tek değerlendirdik ve demir çelik, otomotiv,
makine, tekstil, kimya, tarım sektörü... Bu sektörler geçen yıl bizim 185,5 milyar
dolarlık ithalatımız içinde 103 milyar dolar ithalat
yapmış olduğumuz sektörler. Bu sektörler geçen yıl bizim
114 milyar dolarlık ihracatımız içinde 73 milyar dolar ihracat
yapmış olduğumuz sektörler. Sadece altı sektördeki
dış ticaret açığı 30 milyar dolar.
Bakın, geçen yıl 185,5 milyar
dolar ithalatı yaparken Türkiye 38,5 milyar dolar enerji ithalatı
yaptı. Bunu söylerken enerji hariç rakama bakın diye söylemiyorum ama
şunu ifade etmek istiyorum ki bugün ithalat yükselmişse
ithalatın yükselmesinin çeşitli sebepleri var. İthalatın
yükselmesinin en büyük sebeplerinden biri 75 dolar olan petrolün 110 dolar
fiyatlara çıkmasıdır, dünyadaki bütün emtia
fiyatlarının yüzde 20, yüzde 30lar mertebesinde
artmasıdır, diğer taraftan Türk lirasının belli bir
süre aşırı değerlenmesidir.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Diğer ülkeler kaçtan alıyor petrolü Sayın Bakan?
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Devamla) Bunun yanı sıra, özellikle bir de şunu
ifade etmem lazım ki, Türk sanayisinin çarpık
yapısıdır ve Türk sanayisinin çarpık
yapılaşmasında en büyük örneği demir çelik sektöründe
görüyoruz. Demir çelik sektöründe bugün Türkiye dünyanın en büyük demir
çelik hurda ithalatçısıdır ve dünyanın en pahalıya
hurda ithalatı yapan ülkesidir.
Bunlar bugün olmadı, bunlar son
beş senede, son sekiz senede olmadı. Türk demir çelik sektörü
kurulurken onu yönlendirmemişseniz ne yapalım peki bugün bize siz
hesap soracaksınız? Ama şimdi biz diyoruz ki: İşte,
Ekonomi Bakanlığı bakın burada.
MÜSLİM SARI (İstanbul) On
yıldır ne yapıyorsunuz?
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Devamla) Şimdi, Ekonomi Bakanlığı olarak
tek tek seksen bir ili inceledik, bu kitapları tek tek sizlere
göndereceğim. Ümit ediyorum ki bunlar mutlaka temsil etmiş
olduğunuz illerle ilgili size önemli bilgiler verecek.
Diğer taraftan, yetmiş üç
ülkenin tek tek ithalatlarını inceledik, seksen bir ilde
yapmış olduğumuz çalışmada hangi ilin hangi
sektörlerle rekabet gücü yapabileceğini tespit ettik. Evet, bunlar,
şimdi gelip hepsi, yapılan tüm tedbirler yeni bir teşvik
sisteminin altyapısını oluşturacak.
Şunu bilmenizi istiyorum ki yeni
teşvik sistemi artık bundan böyle cari açığı hedef
alan, Türkiyede üretilmeyen sektörlerin artık Türkiyede üretmesini
sağlayacak olan bir yapıya dönüşecek.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) On
yıldan sonra günaydın!
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Devamla) Şükürler olsun ki bugün ülkemizde doğrudan
yatırımlar konusunda gerekli ortam vardır.
Arkadaşlar, bakın, beni rakam
konusunda konuşturmayın, benim hafızamda binlerce rakam var. Ben bu
rakamları, kitap defterleri ezberlemedim. Bakın, işin içinden
geldim diyorum, ben bu işin
mektebinden geldim, çıraklığından geldim bu işin.
Arkadaşlar,
Türkiyeye 2003e kadar gelen toplam doğrudan yatırım 14,5
milyar dolardı. 2003ten bugüne kadar gelen doğrudan
yatırım miktarı, övünerek söylüyorum ki sekiz senede gelen,
seksen senenin 7 katından fazla olmuş ve 105 milyar dolar sermaye
gelmiştir Türkiyeye (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) ve gelen bu 105 milyar dolar sermayenin yüzde 85i
Avrupadan gelmiştir. Avrupadan gelen sermaye de bizim kara
kaşımıza, kara gözümüze gelmemiştir. Bu gelen sermaye,
Türkiye'nin yatırım ortamına, siyasi istikrarına, ekonomik
istikrarına ve yetişmiş insan gücüne gelmiştir ve bugün
Türkiye, 105 milyar dolarla doğrudan yatırımları en fazla
alan ülke olmuştur.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Ne yapmış doğrudan yatırımlarla,
Sayın Bakan?
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Ben, siyasi görüşü ne olursa
olsun Türkiyeye gelen böyle bir doğrudan sermayeden insanların, bu
ülkeyi seven insanların, bu ülkede yaşayan insanların bundan
iftihar etmesini beklerim ve şunu çok net ifade etmek istiyorum ki:
Türkiye, evet, yoluna hızlı bir şekilde ilerliyor.
Bakın,
bugün kamu borçlanmasında, diğer taraftan bütçe
açıklarında, Avrupa Birliği bir yıldır kararlı
bir lider olmadığı için karar alamıyor. Bugün Avrupa
Birliği, ekonomik bir anayasa olan Maastricht kriterlerini yeniden gözden
geçirip ülkeleri burada olmaya davet ediyor ve diyor ki: Yüzde 60ı
geçmeyeceksin sen kamu borçlarında. Yüzde 3ü geçmeyeceksin bütçe
açıklarında.
Arkadaşlarım,
şunu size ifade etmek isterim: Türkiye, bugün kamu borçlarında
eğer kalkıp, gayrisafi millî hasılasına, yüzde 38-yüzde39a
düşürmüşse buna ifadeler değil, buna ancak alkış
yakışır ve bu alkışlanır (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) çünkü bu konuda Türkiye,
Avrupanın 23 ülkesinden daha iyi konumdadır.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Özel sektör...
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Bugün Türkiye, bütçe
açıkları, bu yıl sonu itibarıyla yüzde 1,7ye düşüyor
arkadaşlar, yüzde 1,7.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) Özel sektörün borcu bizim borcumuz değil mi?
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Şimdi, bu yüzde 1,7 bütçe
açığı... Bakın Avrupa Birliği Maastricht kriterleri
yüzde 3tür. Yüzde 1,7yle Türkiye, bugün Avrupanın 27 ülkesinin 20sinden
çok daha iyi konumdadır. Bugün Türkiye'nin son işsizlik
rakamları...
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Özel sektörün borcu ne kadar?
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN
(Devamla) - ... Avrupa
Birliği işsizlik ortalamasının daha altındadır ve
bugün Türkiyedeki işsizlik rakamları
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) İş gücüne katılım oranı nasıl?
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) ...Avrupanın 12 ülkesinden
daha iyi konumdadır.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) İstihdama katılım ne kadar, istihdama
katılım? İstihdama katılımı söyle.
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bir arkadaşımız
dedi ki: Efendim, işsizlik, istihdam konusu, işte, rakamlar şöyle olursa, böyle olur.
Yahu, arkadaşlar, gözünüzü seveyim.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Avrupada kaç?
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) 25 milyon istihdam, ilk defa
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 25 milyon kişi istihdam edilmiş. Bu
yine alkışlanır, bunun üzerinde konuşulmaz; bu bir
başarıdır, bu bir başarı hikâyesidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ve cari açık
konusunda ifade edildi, denildi ki: Efendim, işte, büyüme cari
açığa bağlı, cari açık varsa büyüme var.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) TRT çekimlerini geçti Sayın Bakan.
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Doğrudur, bakın,
Türkiye'nin cari açığının, bırakın cari fazla
verdiği yıllar -Allah bir
daha Türkiyeye o yılları yaşatmasın- 1994-2001
yıllarıdır ve bu yıllarda ekonomi battığı
için Türkiye cari fazla vermiştir. Biz böyle bir cari fazla istemiyoruz
ama şunu ifade etmek istiyorum ki, bugün 183 ülkenin sadece 55inde cari
fazla vardır, geri kalan ülkelerin tamamında cari açık
vardır ve 133 ülkede bugün cari açık
Türkiye de bunlardan biridir.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Hangisinde yüzde 10, bir de onu söylesene Sayın Bakanım.
Hangisinde yüzde 10 olmuş?
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Cari fazla verenlerin bakın,
bilmeyenler için anlatıyorum, bilmeyenler için -öğrensinler- şunu ifade
edeyim ki, 133 ülkeye baktığınız zaman, 55 ülkeye
baktığınız zaman bunların büyük bir
çoğunluğu enerji üreten ülkelerdir.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Hangi ülkede yüzde 10a çıktı?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Çinde var mı, Çinde? Hep Çini örnek gösteriyorsunuz.
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bunlar enerji üreten ülkeler
olduğu için bu cari fazlayı verirler.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Çin enerji üretiyor mu, Çin? Çinin enerjisi var mı?
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Birçok ülke de zaten sanayici
ülkedir ama bugün Avrupanın
31 ülkesi olan Avrupada, arkadaşlar,
bugün 19 tanesinde cari açık vardır.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Kaç, kaç? Gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde kaçı,
bir söyle.
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Cari açık meselesi
Türkiye'nin problemi değil ve diyoruz ki, cari açığı
şimdi halletmek
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Yüzde kaçı, bir söyle bakalım. Söyle, söyle. Yüzde 10
olan var mı, bir söylesene Sayın Bakanım.
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bakın, çok şey
hallettiğimiz için evvelallah Allah bize, cari açığı da
halletmeyi bizim İktidarımıza nasip etti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Söyle, sen bir söyle.
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Siz ister söyleyin ister
söylemeyin, biz cari açığı sonuna kadar, çözme konusunda sonuna
kadar kararlıyız ve cari açık konusunda getireceğimiz
teşvik sistemi, yapmış olduğumuz bu çalışmalar,
cumhuriyet tarihinde olmayan bu çalışmalarla, teşvik sistemiyle
nerede açığımız var, nerede sıkıntımız
var, bunları yapıyoruz.
Enerji konusunda
şikâyet edenler, soruyorum: Geçmişte neredeydiniz? Niye enerji
stratejisini, niye enerji politikasını yapmadınız? Neden
Türkiyeyi kalktınız doğal gaza boğdunuz? Şimdi, ben
bunları size soruyorum. Enerji konusu geçmiş yılların
ihmali sonucunda bugün Türkiye'nin yaşadığı
sıkıntıdır.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Siz niye devam ettirdiniz? Siz niye devam ettirdiniz on
yıldır?
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Ve bugün ilk on ayda Türkiye
enerji olarak 45 milyar dolar enerji ithalatı yapmıştır. Bu
demektir ki bu yılın sonuna kadar 55 milyar dolar
MEHMET GÜNAL (Antalya) Siz niye devam
ettirdiniz?
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Devamla) Niye devam edeceğiz, Meclisten kanunumuzu
geçirdik.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Madem kötüydü
de siz niye devam ettirdiniz?
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Devamla)
biz enerji bedeli ödeyeceğiz.
Arkadaşlar, bakın, ne olur
kabul edelim ya! Dünyanın kabul ettiğini siz de kabul edin! Yani
muhalefet etmek için doğruları da yanlış söylemeye gerek
yok.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Siz kabul
edin, biz de edelim!
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Devamla) Bugün, Türkiye'de kamu borçlarında,
işsizlikte ve diğer, ihracatta iyi bir seviyeye gelmişse, bunlar
alkışlanır arkadaşlar. Dışarıdan bizi
izliyorlar, gözünüzü seveyim ya! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bir cevap
verirsen kabul edeceğiz Sayın Bakan! Bir söylesene yüzde 10 nerede
var? Bir tane örnek söyle!
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben, tabii, söylenenlerin hepsine çok rahat cevap verecek donanıma sahibim
ama tabii sürem yok, sürem de bitiyor.
Ben bütçemizin hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum ve ümit ediyorum ki inşallah cari
açık meselesini çözen de bu Hükûmet olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Devamla) Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi hürmetle
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli)
Sayın Başkan, cari açık oranıyla ilgili Sayın Bakan
BAŞKAN Hocam, bir saniye
Azıcık susar mısınız.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli)
Sayın Bakan cari açık oranıyla ilgili bana rakamları
doğru öğretebileceğini söyledi. Müsaade edin,
açıklayayım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Efendim, sataşma yok ki orada!
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli)
Sataşma var ama açık sataşma var. Müsaade edin, doğrusu
nedir, kendi anladığımca söyleyeyim. Müsaade edin.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Efendim, sataşma yok, 60a göre de söz
vermediğinizi söylediniz.
BAŞKAN Şimdi, bakın,
Sayın Güneş, yani ben Sayın Paveye söz verdim bir düzeltme
için. Allah rızası için şu işi bitirelim, yani ben de çok
yoruldum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir saniye
Bir saniye
Şimdi, o ona dedi, bu buna dedi
Ben dikkatle izledim, siz benim hemşehrimsiniz, özellikle izledim.
Dolayısıyla, yani ille de sataşma
MEHMET GÜNAL (Antalya) Aslında
bize de sataştı, Hocalara ben öğretirim. dedi, ama
BAŞKAN Sayın Günal, lütfen
Yani gerçekten şimdi buradan
sataşma çıkmaz ama ben sizi kıramam, ama siz bir büyüklük
yapın, şu işi uzatmayalım ne olur, burada söyleyin,
düzeltin, şeylere geçsin.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli)
Ben kendisine sataşmayacağıma dair söz verebilirim.
Açıklayacağım.
BAŞKAN Hayır, siz
sataşmayacaksınız da o böyle
Yani bakın, şimdi siz
oradan söyleyin, kayıtlara geçsin, ne olur!
MEHMET GÜNAL (Antalya) O zaman
Sayın Bakan bize bir ders ayarlasın da hocalar olarak bir gelelim.
BAŞKAN Ya, Allah
aşkına size ne oluyor? Ben şimdi Sayın Güneşle
konuşuyorum. Size ne oluyor? Ben Sayın Güneşle
görüşüyorum, tamam.
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Benim anladığım kadarıyla Sayın
Bakan Ekonomi hocalarına ben öğretirim. dedi.
BAŞKAN
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneşin, Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayanın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Değerli milletvekilleri, ben bir iktisat
profesörüyüm. Evet, Kocaeli Milletvekiliyim ama bir iktisat profesörüyüm.
Şahsımın
ötesinde, tüm bilim adamları namına bir savunma yapmak
durumundayım. Çünkü eğer
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Müsaade edin, müsaade
edin efendim.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Eğer ki bütün ekonomi bölümlerindeki bütün hocalar
ekonomiden anlamıyorsa Millî Eğitim Bakanına söyleyin,
üniversiteleri kapatsın, çocuklarınızı niye yollayıp
ekonomi öğretiyorsunuz.
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) Ben sana söyledim.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) 80 milyar dolarlık cari işlemler
açığının saklanabilir, savunulabilir bir tarafı
yoktur. 80 milyar dolar, Amerika Birleşik Devletleri haricinde
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) Hangi 80 milyar
BAŞKAN
Sayın Çağlayan, lütfen
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla)
2011 yılının rekor cari
açığıdır...
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) Nerede 80 milyar dolar?
BAŞKAN
Sayın Çağlayan, lütfen
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla)
ve bunu siz yarattınız.
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) Lafın gerisini de.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) 400 misli iktidara geldiğinizden beri dış
açığı büyüttünüz, 93 milyar dolar dış ticaret
açığını bu yıl yaratmış
olacaksınız yani bu ülkenin satın aldığı
sattığından 93 milyar daha fazla olmuş olacak. Bu,
ekonomide yanlıştır.
Bir başka
yanlışınız da şudur: Dediniz ki:Cari fazlası
olan ülkeler enerji satıyor. Almanya mı öyle? Japonya mı öyle?
Çin mi öyle? Külliyen yanlış.
Eğer benim
sınıfımda olsaydınız size uzaktan
yolladığım doçentliği alır, birinci sınıf
makroekonomi dersinden çaktırırdım.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
EKONOMİ
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) Sayın Başkan, ben de söz
istiyorum.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sayın Başkan, Söz vermeyeceğim. demiştiniz,
ben de söz istiyorum.
BAŞKAN
Vermiyorum. Size sataşma yok.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Ama verdiniz.
BAŞKAN Size
sataşma yok. Ona ben sataşmadan verdim.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) - Ben de sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
Sizinle ilgili bir konu konuşulmadı ki Sayın Özdalga. Sizinle ne
alakası var? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sayın Başkan, şahsi konularda söz veriyorsunuz,
şahsi savunma yapılıyor, ben Kıbrısla ilgili söz
istiyorum, vermiyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Bahçekapılıyla önce bir İç Tüzükü konuşun siz
Sayın Özdalga.
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
Bakın, lütfen siz bir konuşun.
Bakın, siz
bana akıl öğretmeye de kalkışmayın.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, bir şeyi düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bir istismarı düzeltmek istiyorum.
Konuşmacı
arkadaşlar
Buradan söyleyebilirim. Konuşmacı arkadaşlar
sataşma olmamasına rağmen bir düzeltme yapma adı
altında 69dan söz isteyip düzeltme yapıyorlar. Lütfen bu
istismarı yapmayalım.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sataşma var. daha ne desin, Öğretirim hocalara
dedi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Ben
şimdi sizi dinleyip ondan sonra yirmi dakika ara veriyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır, buradan bir şey
BAŞKAN -
Evet, buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bir yanlış
anlaşılmayı düzeltmek için söz aldım.
Sayın
Şafak Pavey düzeltme nedeniyle söz almadı. 69uncu maddeye göre,
sataşma nedeniyle söz almıştır, onu düzeltiyorum.
BAŞKAN
Tamam, teşekkür ederim.
Birleşime
yarım saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.38
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati:00.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
M) EKONOMİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Ekonomi Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
N) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) İHRACATI
GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ö) AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
P) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
R) ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
(Devam)
1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
S) ENERJİ
PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ş) ULUSAL BOR
ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
T) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
U) TÜRKİYE
ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ü) MADEN
TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
V) PETROL
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon burada.
Hükûmet
burada.
Şimdi
yedinci turda söz sırası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Sayın Taner Yıldızda.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Yıldız.
Süreniz on
altı dakika.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının 2012 yılı bütçesini sunmak üzere
huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
Plan ve Bütçe Komisyonunda milletvekillerimizden gelen yaklaşık 100
adet soruyu, bu arada, yanıtladık ve kendilerine cevabi olarak da
gönderdik. Bunu şu açıdan söylüyorum: Tamamen şeffaflık
üzerine ve geçtiğimiz yasama döneminde de 621 adet yazılı soru
önergesi, hepsi cevaplanmıştı ve 315 adet de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda ilgili kanun ve uluslararası anlaşmalarla alakalı
görüşmelerde yöneltilen sorularla beraber 315 adet soru da o tarzda
cevaplanmıştı. 24üncü Yasama Döneminde ise şu ana kadar
yazılı soru önergeleri açısından
baktığımızda, 89 adet soru önergesine yine yüzde 100üne
cevap verildi ve bugün itibarıyla de o 21 milletvekilimizin 100 adet
sorusu da cevaplanmış oldu tarafımızdan.
Ben, tabii, yapıcı
soruları ve eleştirileri ile katkı koyan gerek partimizden
gerekse muhalefetten bütün arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorum. Şeffaflık gereği tabii ki milletvekillerimiz denetim
mekanizmalarını bir nevi çalıştırmış
oluyorlar ve bizim de daha şeffaf bir şekilde Bakanlık faaliyetlerimizi
arkadaşlarımızla paylaşma imkânımız oluyor.
Tabii ki bu arada bir kısım
düzeltmeleri de yapmak durumundayız. Bazı yanlış bilgiler
oluyor, bilgi kirlilikleri olabiliyor, kamuoyunu yanlış
yönlendirebilecek konular olabiliyor. Nitekim biraz önceki konuşmalarda da
bu tür yanlış bilgileri düzeltmek adına da ben konuşma
metnimi değiştiriyorum ve bu tarz konulara girmek istiyorum. Mesela,
özellikle nükleer güç santralleriyle alakalı bir yanlış
algılama var, o da şu: Fiyatlama mekanizmaları, bu
anlaşmalar nasıl yapıldı, gizli saklı mı
yapıldı yoksa kapılar ardında başka şeyler mi
yapıldı? Bu tür konularda biraz istifhamlar
uyandırılıyor, bunları biraz daha paylaşmak isterim.
Değerli arkadaşlar, kırk
yıl içerisinde yaklaşık dört tane büyük ihale yapıldı
ve uluslararası ilişkilerden arındırılamayacak kadar
olan bu büyük ihaleler şu veya bu gerekçeyle neticelendirilemedi. Sonuçta,
Türkiye'nin kazanımı olması gereken gerek elektrik temininde
gerekse sanayiyle alakalı gelişmeler sağlanamadı. Biz,
hükûmetler arası anlaşmayla yalnız gelen, tek gelen teklifi,
Rusya Federasyonunundan gelen teklifi değerlendirdik ve oturduk enine
boyuna dünyadaki fiyatlar, bizim fiyatlarımız, Türkiye
şartları, yeni geliştirdiğimiz model de dâhil olmak üzere,
bunun üzerinde yeni bir çalışma yaptık. Bakın,
arkadaşlar, Japonyadaki görüşmelerimizde ve farklı ülkelerdeki
görüşmelerimizde bu modeli oluşturmamızın çok isabetli
olduğu üzerinde bir fikir birliğine varıldı. Model neydi?
Dünyadaki model şu arkadaşlar: Dünyada 442 tane işletmede
santral var ve 63 tane de şu anda inşa hâlinde santral var. Model
şu: Geliyor bir firma yapıyor, parası 100 lira, onu alıyor
ve bırakıp gidiyor. İşletmecisi ayrı, işletmecisi
o ülkenin işletmecisi oluyor. Biz dedik ki: Türkiyede, dünyadaki
yaşanan bütün riskler de dâhil olmak üzere, yapım firması,
finansman sağlayıcısı, işletmecisi, hepsi tedarikçi
tarafından tanzim edilecek, sağlanacak ve bunun
karşılığında biz yalnızca fiks bir fiyat
istiyoruz. Fiyat garantisiyle beraber fiks bir fiyat istiyoruz.
Bakın, hiçbir
arkadaşımız, nimet-külfet paylaşımında on beş
yıllık alım garantisinden sonraki Hazinenin ortak olduğu
paydan bahsetmedi ama bu, anlaşmanın en önemli maddelerinden bir
tanesiydi. Ben yine iyi niyetle bağdaştırarak bunu
atlanmış bir bilgi olarak kabul ediyorum. O da on beş
yıllık alım garantisinden sonra, bütün kârlardan yüzde 20
payı biz Hazineye aktarıyoruz. Bu çok önemli bir kalem, yani bütün
kârın yüzde 20sini. Bakın, 12,35 dolar sentlik fiyat bir euro olarak
açıklandı, 25 euro sentler civarındadır. dendi.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Başlangıç Sayın Bakan?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla)
Başlangıcını da söylüyorum.
Üst ve alt
fiyatlara kep konmuştur arkadaşlar, sınır konmuştur;
15,5 senti geçemez. Herhangi bir fiyat, ister başında olsun, ister
sonunda olsun, ister kırk yıl sonra olsun 15,5 dolar senti geçemez.
Ve bunun
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Avrupada ortalama fiyat ne?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Hepsinden
bahsedeceğim arkadaşlar; ben sakince dinledim, şimdi hepsinden
size bahsedeceğim.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Biz de sakin soruyoruz.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, eğer siz bunu kamu kaynaklarıyla yaparsanız
onun fiyatı ayrıdır. Ama genelde kamuda finansman faizleri
sayılmaz bu
tür işlerde, onlar bir gider olarak aktarılır aynen bizim
HESlerde yaptığımız gibi. Şu anda 2,35 dolar sente
mal ettiğimiz HES var arkadaşlar ama bütün bu maliyetler içerisinde
kamu finansman giderleri sayılmaz. Hâlbuki paranın bir değeri
vardır. Türkiye on yıl önce borçlanma limitleri açısından
baktığımızda normalde faiz gelirlerimizin toplamı
bizim borçlarımızı karşılayamıyordu. Bütün komple
vergi gelirlerimiz faiz giderlerimizi karşılayamıyordu, yüzde
102,5ti arkadaşlar, hatırlayalım, Plan ve Bütçe Komisyonunda bunlar
enine boyuna tartışılıyor.
Bakın,
en son geldiğimiz noktada bugüne indirgenmiş değeri 6,35 dolar
senttir bunun. Biz hangi yıldan bahsediyoruz? İşletmeye
geçtiği 2019 yılından itibaren on beş yıllık
alım garantisi fiyatlarından bahsediyoruz. 12,35 dolar sent sabit
fiyattır, eskalasyona tabi fiyat değildir.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Ortalama, ortalama
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Şu anda
bununla alakalı biz bir kısım firmalarla konuşuyoruz Bu
fiyattan verebilir misiniz? diye. Biz o fiyattan veremeyiz. diyorlar.
Niçin? diyoruz. Çünkü orada, Rusya Federasyonu Hükûmetten 7 milyar
dolarlık bir krediyi enjekte ederek bu fiyatı ancak fizibıl hâle
getirdi. Biz onlara karışmıyoruz, bütün bunların faiz
giderlerine, kalemlerine, finansmanına.
Şimdi,
bununla alakalı -dünyaya açık açık duyuruyoruz, İnternette
yayınlıyoruz- diyoruz ki: Arkadaşlar, lütfen, varsa bu tarz
fiyatlar verebilecekler olanlar, hazine garantisi olmaksızın
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Bakan, neden rekabetçi bir ihale
yapılmadı?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Arkadaşlar,
biz ihale ettik, bir tane firma geldi, bir tane ülke geldi. Biz diyoruz ki
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Nasıl ihale ki bir firma geliyor buna,
nasıl bir şartname bu?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Arkadaşlar,
lütfen, söylediğim bilgilere itimat edin. Bakın, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda söylüyorum ben bunu. Bunun aksini söyleyebilecek varsa
der ki: Siz aldattınız kamuoyunu, yanılttınız.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Bakan, uluslararası
anlaşma yapıp kanun konusu yapmadınız mı bu ihaleyi?
Yani şık olmuyor bu açıklama.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Bakın, diyorum
ki: 12,35 dolar senti, biz, geldi, ikinci bir firma verdi de onun üzerinden
ihale mi yapmadık? Ben şunu diyemem: Arkadaşlar, ikinci
firmanın gelmesini bekliyoruz, ülkenin kalkınmasını lütfen
bu oranda durdurun, bekleyelim, bakalım ne zaman gelecek.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Demek ki şartname kötü Sayın Bakan.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Kusura
bakmayın, biz bunlara diyemeyiz
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Peki, niye gelmiyor? Sebebi nedir
gelmemesinin?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Kırk sekiz
tane temel madde üzerinde anlaşmayı biz sağladık.
Şimdi ben hodri meydan diyorum tekrar, açıktan kamuoyuna duyuruyorum:
Eğer bu tarz fiyatlar verebilecek olan veya bu tür teklifler getirebilecek
olan firmalar varsa, lütfen, iktidardan, muhalefetten
tanıdığı olan firma varsa haber versin biz bu teklifleri
bekliyoruz.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Dünyada tek firma mı var Sayın Bakan,
tek firma mı var? Niye başka firma yok, onu soruyoruz.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Şimdi,
söyleyeceğim
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Sebebi nedir? Niye tek firma geliyor?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Arkadaşlar,
tekrar tekrar söylüyorum: İkinci bir ülke, ikinci bir firma varsa bu
teklifi getiren
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Niye gelmiyor Sayın Bakan, niye gelmiyor?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Nereden bileyim
kardeşim, gidin onlara sorun!
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Bir araştırın bakalım niye
gelmiyor.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Onlara sorun niye
vermemişler.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Şartnameniz kötü demek ki,
şartlarınız ağır.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) İptal edin o zaman ihaleyi.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Ben diyorum ki
teklif verecek olan firma varsa, ülke varsa lütfen tekliflerini versinler.
Şimdi, teklif getirmedilerse ben oturup bekleyemem.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Gayriresmî olur mu Sayın Bakan?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Arkadaşlar,
Türkiye ilerliyor, genişliyor ve büyüyor, ben onu bekleyemem.
Bakın,
biraz sonra bazı rakamlar vereceğim. Arkadaşlar Türkiyenin
büyümesini küçümseye dursunlar ama Türkiye büyüyor. İsterseniz bu
fotoğrafı görün ister görmezlikten gelin ister gözlerinizi
kapatın ister kulaklarınızı açın sonuçta Türkiye
büyüyor. Bundan hepimizin iftihar etmesi lazım iktidarıyla
muhalefetiyle, Ne güzel, Türkiye büyüyor. demesi lazım.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Keşke, keşke büyüse.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Ben bir önceki
konuşmamda şundan bahsettim arkadaşlar: Niçin Türkiyede
siyaseten AK PARTİye ihtiyaç oldu? Kimse kimsenin kara karşına,
kara gözüne oy vermez değerli arkadaşlar. AK PARTİnin de öyle.
AK PARTİ doğru şeyleri yaptığı için güçleniyor,
güçlendikçe daha çok doğru yapma kabiliyet ve kapasitesine
ulaşıyor. Eğer 2002 yılı 3 Kasımında AK
PARTİye ihtiyaç olmasaydı, kusura bakmayın kimse AK
PARTİye oy vermezdi arkadaşlar.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Bakan, konu nükleer enerji.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) AK PARTİ
herhangi bir partinin zafiyetinden yararlanarak iktidara gelmiş bir parti
değildir. Aynı zamanda AK PARTİ
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Bu hamaset ama!
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Siyaseti
okursanız böyle okursunuz arkadaşlar. Eğer referandumla beraber,
seçimlerle beraber bir iktidar partisi yıpranmadan oylarını
artırabiliyorsa bu ancak doğru yapmaya borçlu olduğu içindir
arkadaşlar ve doğru yaptığı içindir, başka bir
şey için değildir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Konuya gel
. Konuya dönün
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Bakın, bir arkadaşımız,
BİLle alakalı zarar ediyor dedi. Değerli arkadaşlar, ilk
anlaşması 1999 yılında yapılan, tekrar söylüyorum, ilk
anlaşması 1999 yılında yapılan bu anlaşmanın
2010 yılına getirdiği rakam 95 milyon dolar zarardır.
Bakın
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) 18 dolara petrolü niye değiştirdiniz?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Arkadaşlar, ben
sizi çok dikkatli dinledim. Necati Bey, hiç müdahale ettim mi? Hiç etmedim
değil mi? Lütfen, sözümü sonuna kadar bir dinleyin. Bakın, herhangi bir
BAŞKAN
Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.
Sayın
milletvekilleri, lütfen
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Bakın, 95 milyon
dolar zarar etti. 2042 yılına kadar 1999 yılında
yapılmış anlaşmanın Türkiyeye getireceği zarar
1,1 milyar dolardı, eksi. Biz ne yaptık? Bunun konsorsiyum üyeleriyle
dedik ki, arkadaşlar bu sürdürülebilir bir anlaşma değildir, biz
defaten bu parayı istiyoruz. Türkiyenin hiçbir hukuki hakkı
olmamasına rağmen, 1999 yılında onun altına imza
atılmış olmasına rağmen. Bakın, bu bir tarihî
vakıadır. Onun altına imza atan arkadaşlar, kötü niyetli
değildi belki, ama bugüne getirdiği o anlaşmanın
sonuçları 95 milyon dolar zarar ve ileriye dönük de bir zarar
mirasıydı. En son geldiğimiz noktada şunu dedik: Hükûmet
olarak bizim hukuken sizden bir alacağımız yok ama bu
sürdürülebilir bir anlaşma değil. Siz 72 milyar dolar ciro
yapacaksınız ama Türkiye Hükûmeti buradan 95 milyon dolar zarar
edecek. Böyle bir taksimat olmaz. Defaten ödenmesini istedik. Bize biraz süre
verin. dediler. Süre verdik, dediler ki: Siz haklısınız. Bize
şu anda 100 milyon dolar parayı ödeyecekler, geriye dönük
zararlarımızı, yani bizim iktidarımızdan önceki
zararlar da dâhil olmak üzere ve bunun karşılığında
2042 yılına kadar 3,7 milyar dolarlık artı kâr etmek
kaydıyla, toplam 4,7 milyar dolarlık da bir formül
değişikliği yaptık. Şimdi, eğer BILden
bahsedecekseniz arkadaşlar, bu bilgilerden de bahsetmek
durumundasınız çünkü filmin devamı böyle devam ediyor. Filmin
sonunu görmeden yalnızca bir parçasını okursanız kamuoyunu
istemeyerek de olsa yanıltmış olursunuz. Bunu da istemeyerek de
olsa diyorum.
Devam edelim:
Bakın, Karadenizde yüz milyonlarca dolar para harcıyorsunuz ama
petrol bulamadınız. dediler. Bu paralar nereden harcanıyor,
bunu ben sizinle paylaşmak isterim. Bizim yaptığımız
anlaşmalarda, Exxon Mobil, Chevron, Petrobras, BP gibi firmalarla
yaptığımız anlaşmalarda temel prensip şudur:
Prensip der ki: Siz 750 milyon dolar -yalnızca bir Exxon Mobil
Anlaşmasını anlatayım- para harcayacaksınız, iki
tane kuyu vuracaksınız -her bir kuyu 200 milyon dolar civarında,
250 milyon dolar civarında- eğer siz buradan petrol bulursanız
masrafları paylaşacağız, petrol bulamazsanız bu
paraları siz harcayacaksınız; anlaşmamız bu.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Bütün dünyada böyle.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Ben
Karadenizdekinden bahsedeyim çünkü Karadeniz konu oldu.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Petrol mü gaz mı?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Şu ana kadar 4
milyar dolar civarında bugüne indirgenmiş rakamlarıyla para
harcandı; bunun ancak 500 milyon dolardan daha aşağısı
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tarafından verildi ama
3,5 milyar dolarlık kısmı bu yabancı firmalar
tarafından verildi. Şimdi, Karadenizdeki petrol aramalarının
aslı budur. BP bir arama yaptı
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Gaz hidrat arıyorlar, gaz hidrat.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla)
200 milyon
dolarlık bir kuyu vurdu; petrol bulamadı, üzerine bir bardak
soğuk su içti ve gitti ama biz diyoruz ki keşke petrol bulsaydı
da masrafları paylaşsaydık.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Gaz hidrat yataklarını öğreniyorlar.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Bizim
amacımız petrol parası ödetmek değil, kuyu parası
ödetmek değil ama petrol çıkmıyorsa orayı bu
araştırmayı yapan firma ödemeli ama petrol çıkıyorsa
da hep beraber bu paylaşılmalı.
Geçiyorum,
bakın, elektrik fiyatlarından bahsediyoruz. Arkadaşlar, bir
gerçeği sizinle paylaşmak zorundayım. Tüketici
alışkanlıkları değişiyor Türkiyede. Son on
yılda cep telefonuna ödenen paralarla elektrik faturalarına ödenen
paraları çok iyi mukayese etmek durumundayız. Bu, elektrik
zamlarının açıklamasına gerekli bir açıklama
değildir, onun için söylemiyorum, yalnızca tüketici
alışkanlıklarıyla alakalı bir konudan
bahsedeceğim ama yirmi iki saniyem kaldı. O yüzden, belki bunu
soru-cevap kısmına bırakacağım.
Ben, bütün bu duygu ve
düşüncelerle, Enerji Bakanlığında yatırıma
harcanacak olan yaklaşık 4 milyar TLlik rakamın hemen hemen
bütün genel müdürlükler tarafından farklı şekilde
paylaşılacağını ve Türkiye'nin gelişmesine,
büyümesine aktarılacağını bahsetmek istiyorum.
Bütün bu duygu ve düşüncelerle
hayırlı olmasını temenni ediyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şahıslar adına son söz
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Enerji Bakanı Akkuyu
Nükleer Santraliyle ilgili olarak bilgi verirken ihale sürecinin son derece
saydam olduğunu ifade ederek buna karşı görüş ortaya koyan
tüm muhalefet partilerini -âdeta meydan okuyarak- itham eden cümleler sarf
etti.
Sayın Bakana ve Genel Kurula
şunu hatırlatmak isterim: Akkuyu Nükleer Santrali ihalesi bir
uluslararası anlaşmaya konu edilmiştir. Anayasanın
90ıncı maddesine göre, uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir
ve bunlar için herhangi bir şekilde Anayasaya aykırılık
iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz. Normal olarak, bir
hükûmetin, bir bakanlığın, bir kurumun yapmış
olduğu ihale işlemi yargının denetimine tabi iken Akkuyu
Nükleer Santrali uluslararası anlaşmanın içine
yerleştirilmek suretiyle bu denetimin dışına
çıkarılmıştır. Dolayısıyla ortada saydam
olan bir durum yoktur, tam tersine yargı sürecinden
kaçırılmış olan bir ihale vardır. Bunu Genel Kurulun
bilgisine ve dikkatine sunuyorum.
Teşekkür ediyorum (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özensoy
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Sayın Başkanım, BILle alakalı, Sayın Bakan benim
söylediklerimi Yanlış bir şekilde ifade etti.
BAŞKAN İsminiz geçmedi
Sayın Özensoy.
O zaman, buradan düzeltin,
kayıtlara geçsin.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Müsaade
ederseniz buradan düzelteyim.
BAŞKAN Buyurun.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Sayın Bakan BILin zarar ettiğini benim söylediğim gibi kabul
etti ancak BILin zarar ediş gerekçesi, o günkü yapılan
anlaşmada varili 18 dolara petrol vermesi gerekirken BTC, daha sonra
doğal gaza geçildiği için, doğal gaz fiyatlarını sabit
tutmadıklarından dolayı BIL zarar etmiştir ve hukuken bir
hakkımız yoksa o zaman biz niye tahkime gittik? Bu konu tahkimdeydi,
20 milyon dolar da tahkimle ilgili masraf yapıldı. Şimdi,
Sayın Bakanın bahsettiği önümüzdeki yıllarda verilecek olan
da 150 milyon metreküplük 57 dolardan doğal gazı da yine sorun,
Azerbaycan veriyor, BTC de vermiyor bunu. Bunu BOTAŞa veriyor ama
BOTAŞın, BILın kompresörlerinde kullanmak üzere. Yani
geçmişe yönelik zararların tazmin edilmesi bizi de
sevindirmiştir ama
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, böyle bir usul yok
lütfen
Arkadaş neye göre söz istedi bunu bilmek istiyoruz Sayın
Başkan.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) -
zararın gerekçesi benim söylediğim gibidir ve
tahkime gidilmiştir, tahkim neticesinde tahkimden de vazgeçilecektir.
Teşekkür
ediyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, lütfen bu usulü bir daha
tekrar etmeyelim.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Ya, sana mı soracak Sayın Başkan?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Dikkatli konuşun.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Ne demek yani?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanla konuşuyorsun
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ben Başkanla konuşuyorum, sizinle
konuşmuyorum, bana cevap veremezsiniz.
BAŞKAN
Şahıslar adına aleyhte son söz Muş Milletvekili Sayın
Demir Çelikte.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Ne demek veremem. Bırakın Allah aşkına!
Bizim sözlerimiz çarpıtılacak, biz konuşmayacağız
burada yani.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sizin bütün konuşmalarınızı biz
kalkıp düzeltirsek zaten bu iş
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Düzelt, zaten düzelttiniz.
BAŞKAN
Sayın Özensoy, lütfen
Buyurun Sayın
Çelik.
Süreniz beş
dakika.
DEMİR
ÇELİK (Muş) Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarken gecenin bu ilerleyen
saatlerinde görüştüğümüz üç bakanlığımızın
bütçesine ilişkin aleyhte söz almış bulunuyorum.
Değerli
Başkan, sevgili milletvekilleri; vatandaşı olduğumuz
ülkenin zenginliği hepimizin mutluluğudur, gururudur, onurudur ama bu
zenginlik toprağı, emeği, aynı zamanda bilgiyi tüketen,
sermayeyi ve sermaye birikimine yol açan, dolayısıyla, sermayeyi ve
zenginliği merkezileştiren bir algıya, bir zihniyete yol
açacaksa bu doğru değil. Yaratılan zenginliğin adilane ve
eşit bir şekilde toplum tarafından paylaşılması
değerlidir, anlamlıdır. Toplum tarafından
paylaşılamayan, adilane ve eşit bir şekilde
dağıtılamayan zenginliğin otoriter ve totaliter rejimlere
yol açtığı, demokratik olmadığı, demokratik
olmamasıyla birlikte de çağdaş ve güncel olmaktan uzak bir
muhtevaya sahip olduğu muhakkaktır. Bu açıdan, gerek Ekonomi
Bakanlığı gerek Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı gerekse Avrupa Birliği Bakanlıklarının
temel düsturu, anlayışı, bu merkezî sermaye birikimine yol
açacak yeni cari hizmetleri esas alan, dolayısıyla dış
ticaret açığını kapatmayı değil, cari
açığı kapatmayı değil, onu büyüten mal ve hizmetin
üretilmesi ve paylaşılması yerine tekelci sermayenin
palazlanmasına, toplumun hiçleşmesine yol açacağına olan
kaygımızdan dolayı şahsım ve Barış ve
Demokrasi Partisi olarak bütün hayır dileklerimize rağmen bu
bakanlık bütçeleri aleyhine oy kullanacağımızı
belirtmek üzere söz aldım, bir kez daha sizleri saygı ve sevgiyle
selamlayarak iyi geceler diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Sayın
milletvekilleri, yedinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi,
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım
Sayın Enerji Bakanınadır.
Sayın Bakan,
Kütahya ili Tavşanlı ilçesi Organize Sanayi Bölgesine doğal gaz
hattı çekilmediği için şu ana kadar doğal gaz
verilememiştir. Üreticiler mağdurdur. Bu konuda bir çözüm bulabilir
misiniz? Düşüncenizi almak istiyorum.
İkinci sorum:
Maden işletmelerinde çalışan taşeron işçilerin kadro
ve özlük haklarının iyileştirilmesi ve
yaşadıkları sorunların çözümü konusunda
Bakanlığınızın bir çalışması var
mıdır?
Bir diğer
sorum: Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili yerli imalat
desteğinde yönetmelik çalışmaları ne aşamadadır?
Bu konuda bir takvim verebilir misiniz?
Son sorum:
TPAOnun üç boyutlu sismik araştırma gemisi satın alması
yönünde medyaya çıkan haberler doğru mudur? Doğruysa bu
çalışma ne aşamadadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Öz
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ekonomi
Bakanımıza sormak istiyorum ben de: 2003 yılından bu yana
sürekli azalan ihracatın ithalatı karşılama
oranlarını nasıl değerlendirirsiniz? Bu gidiş Türkiye
için kötüye bir gidiş değil midir?
2012
yılı için öngörülen yaklaşık 120 milyar dolarlık cari
açığın normal vatandaşa faturası ne olacaktır?
Bir diğer
sorum: Ciddi rakamlarda ihracat yapan, yüksek vergi ödeyen
yatırımcıların Avrupa ülkelerindeki vize sorununu
aşmak için yeşil pasaport alma kolaylığı yönünde bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Enerji Bakanımıza bir sorum: Elektrik
faturalarında kayıp kaçak payı alınmaktadır. Bu durumu
düzeltmek için bir çalışmanız var mıdır? Dürüst
vatandaşlara bu bir ceza değil midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Bakan,
enerji konusunda sorum olacak.
Bu enerji tribünlerinin kurulabilmesi için bir günlük
müracaat açmışsınız ve sadece o gün müracaat edenler lisans
almışlar. Daha sonra ihtiyacı olup lisans alamayanlar şu an
bu işletmeleri kuramıyorlar. Rüzgâr enerjisi için yeniden lisans
verme konusunda bir tarihiniz olacak mı? İnsanlar lisans alabilecek
mi?
İkincisi: Lisans almadan 500 kilovatlık
tribünler kurulabiliyor. Bu, ihtiyacı karşılamıyor,
artık küçüldü. Bunu yerli tribünleri de gözeterek bin kilovata çıkarmayı
düşünüyor musunuz? Böyle bir çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Enerji Bakanına
soruyorum: Antalya Manavgat Oymapınar Barajından Seydişehir
Alüminyum Fabrikasına satışından bu yana ne kadar elektrik
satıldı? Parasal değeri nedir?
2) Özelleştirme İdaresi HESleri satıyor.
Oymapınarı 2 milyar dolar yerine bedava
satışınız halkın yararına mıdır?
3) Almanya on iki yıl içinde nükleer santrallerinin
tamamını tasfiye ederken bizim nükleerde
ısrarımızın nedeni nedir? Kurulacak şirketin
ortakları ve oranı nedir?
4) Sinop ve Mersin halkının tepkilerini
yetersiz mi buluyorsunuz?
5) Türkiyede son bir yıl içinde hangi illerimizde
kaç adet taş, mermer, maden ocağı açma ruhsatı verdiniz?
Kaçı faaliyete geçti?
6) Doğu Akdenizde Rum yönetimi on yıldır
araştırma yapıp şimdi doğal gaz çıkarırken
siz neredeydiniz?
7) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünde Yönetim
Kurulu dâhil 30 personel var; 13 yönetici, 5 lise mezunu, kalanlar şoför,
sekreter vesaire. Boru bu kadroyla mı çıkaracaksınız?
BAŞKAN Sayın Çınar
EMİN ÇINAR (Kastamonu) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorum Enerji Bakanına olacaktır.
Kastamonu ili 1.070 köyü ve 2.620 yerleşimi bulunan
bir ilimizdir. TEDAŞın özelleşmesinden sonra ilçelerimizde ve
köylerimizde herhangi bir sebepten dolayı elektrik kesintisine
uğrayıp on beş yirmi gün mağdurluk çeken köylülerimiz
vardır. Bu köylülerimizle alakalı herhangi bir çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir diğer
sorum da: Bor Enstitüsünde görevli, proje çalışmalarını yapan,
uzman noktasındaki işine son verdiğiniz
çalışanlarımız var mıdır? İnternet
sayfasında bu çalışanlarımız
yayınlanmış mıdır?
BAŞKAN
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın Zafer
Çağlayan Bakanıma sorum.
Sayın
Bakanım, Sayın Cumhurbaşkanımız 1 Ekim Meclisimizin
açılışında 1 dolarlık ihracatın içerisinde 82
sent yurt dışından ithal edilen ara malı olduğunu
ifade etmişti. Bu sözün doğruluğuna ben inanıyorum, siz
inanıyor musunuz? Eğer inanıyorsak 18 sentle bu ülkeyi
nasıl büyüteceksiniz?
Bir başka
husus: Bu dış ticaret açığıyla bütçe
açığının sarmalından ülkeyi nasıl
kurtaracaksınız? Yani dış ticaret açığı
büyüdükçe bütçe açığı azalıyor, bütçe
açığının kapatılabilmesi için ithalatın
durdurulması lazım. Bunu nasıl engelleyeceksiniz? Türkiyeyi
üretimden çıkarttılar. tezine katılıyor musunuz,
Çıkarttınız. tezine katılıyor musunuz?
Bu konularda
görüşlerinizi istirham ediyorum.
Sağ olun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bu 18 sentin içinde nakliyeyi de ayrıca hesap edin.
BAŞKAN Sayın
Akçay
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim.
Sorum Sayın
Enerji Bakanına.
Elektrik
dağıtım şirketleri elektriği hem satmakta hem de sayaç
okuma parası almaktadır. Bu uygulamayı doğru buluyor
musunuz ve bununla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir de dünya
ölçeğinde önemli bir payı ve rezervi olan bor madeni MTAnın son
dönemdeki çalışmaları doğrultusunda daha yüksek kapasiteye
çıkmıştır ve yüksek bir kaliteye sahiptir. Borla ilgili
ürünlerin üretimlerinin ülkemizde yaygınlaştırılması
için Hükûmetin bir çalışması var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ekonomi
Bakanımıza sormak istiyorum: Biliyorsunuz, Aladağ, Pozantı,
Karaisalı ilçelerimizi kapsayan Toroslar bölgesinde yoğun bir
şekilde krom işletmeciliği yapılmakta. Buradaki krom cevherini
ham madde cevheri olarak ihraç etmek yerine katma değeri yüksek olan
ferrokrom olarak ihraç etsek döviz girdisini 3-4 kat artırabiliriz. Bu
bölgeye bir ferrokrom tesisi kurulmasına yönelik teşvik etme
imkânımız var mıdır?
İkinci
olarak da: Adana ilimiz iktidarınız döneminde işsizlikte ve
yoksullukta Türkiye şampiyonu oldu. 2009 yılında
çıkardığınız Teşvik Yasasıyla komşu
illere göre dezavantajlı duruma geldi. Her beyanatınızda Ben Adananın
da Bakanıyım. diyorsunuz. Adanaya herhangi bir yatırım
yapmayı düşünüyor musunuz? Bu Teşvik Yasasındaki
haksızlığı gidermek için bir çalışmanız
olacak mı Sayın Bakanım?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Atıcı
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk
sorumu Enerji Bakanına soruyorum: Türkiyede kurulması düşünülen
termik santral sayısı nedir? Türkiye'nin cennet köşelerinden
Bartın-Amasraya termik santral kurulması düşüncesi hâlâ devam
etmekte midir?
İkinci
sorumu yine Enerji Bakanıyla birlikte Mersin Milletvekili olması
hasebiyle Sayın Zafer Çağlayana soruyorum: Allah aşkına
Mersin-Akkuyuya nükleer santral yapıldıktan sonra
çocuklarınıza Anamur muzu yedirecek misiniz? Silifkenin
çileğini, Erdemlinin limonunu, Mutun kaysısını, Tarsusun
üzümünü, o güzelim balıkları çocuklarınıza yedirecek
misiniz? Mersinde çocuklarınızı denize sokacak
mısınız? Allah aşkına soruyorum.
Arkadaşlarıma
bunları yapmamalarını öneririm. Ben Mersin Milletvekili olarak
ve bir hekim olarak bunları yapmayacağım. Ben
yapmayacağıma göre başkaları nasıl yapar onu da
bilemiyorum. Mersinin geleceğinin karardığını
göremiyor musunuz? Akkuyuda yaptığınız uluslararası
anlaşma
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Demir
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Teşekkür ederim Başkan.
Boru
özelleştirmeyi düşünüyor musunuz Sayın Bakan? Bor
kullanımının önemi gün geçtikçe artmaktadır. ARGE, BOREN
gibi kurumlarınızda projeler var mı? Bir enstitü açmayı
düşünüyor musunuz?
Muğla
köylerinde köy meydanlarında, ara sokaklarında elektrik
direkleri sökülmekte, köyler
karanlığa sokulmaktadır. Elektrik dağıtım
şirketleri Bakanlığınızı gerekçe göstermektedir.
Karartılan köylerin sorunları çözülecek mi? Bir
çalışmanız var mı Hükûmet ve Bakanlık olarak?
Muğla
Üniversitesinin kampüsünün ortasından, dershanelerin hemen üzerinden,
öğrencilerin üzerinden yüksek enerji hattı geçmektedir. Ciddi
sağlık sorunu yaratan bu hatların kaldırılması
konusunda bir çalışmanız var mıdır?
Son sorum: Ekonomi
Bakanı, cari açığın en önemli nedeninin 50 milyar
dolarlık enerji ithalatı olduğunu söyledi. İktidara
geldiğinizde
BAŞKAN
Sayın Özensoy
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ediyorum.
Sayın AB
Bakanına sormak istiyorum: Bakanlığın, İnternet
sitelerinde reklamlarını görüyorum. Bir İnternet sitesinde de
aylardır bu reklam dönüyor. Bu reklamları verirken -mesela
gazetesiz.com- bu sitelerin bir rayting veya tıklanmayla ilgili bir
kriterleri var mı?
Yine,
yanınızda yurt dışı gezilerini yaparken
götürdüğünüz gazetecilerde bir kriter arıyor musunuz, sarı
basın kartı veya işte akredite olmak gibi? Bu bir
yıllık gazetecileri ağırladığınız bu
ücretleri ne şekilde ödüyorsunuz? Son bir yılda ne kadar bir fon
ödendi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN On
saniye kaldı, bir arkadaşımıza söz vermeyeyim.
Sayın
Bakanlar, en çok sanıyorum Enerji Bakanına soru geldi, oradan
başlayalım.
Buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; sorular için
arkadaşlarımıza hassaten teşekkür ediyorum.
Konuşmamda yarım
kalan kısımdan isterseniz kısaca bir başlamak isterim çünkü
önemli. Bir milletvekilimiz de Tüketim çılgınlığı.
dedi. Tabii halkımızın refah seviyesi arttıkça tabii ki
bütün bu imkânlardan faydalanmak, yararlanmak en tabii hakkıdır ama
biz bu tabloyu bütünüyle görmek açısından bir rakam vermek istiyorum,
on yıl içerisinde gelişen bir rakamdan.
Bugün birçok
toplulukta tahminlerini sorduğum ve hemen hemen bu rakamlara hiç
yaklaşılmadığı bir yeni tablodan bahsetmek istiyorum.
Türkiyenin nüfusu 73 milyon ve 62 milyon adet cep abonesi var, 106 milyon adet
Türkiyeye girmiş cep telefonu var. Türkiye'nin şu anda elektrik
dağıtımındaki yaptığı ciro 22 milyar TL
civarında, küsuratlarını atıyorum. Cep telefonunda
geldiğimiz ciro 22 milyarın biraz üzerinde. Toplam bir yıl
içerisinde 149 milyar/dakika konuşma yapılıyor Türkiyede.
Özellikle bazı gecelerde, bazı kandillerdeki mesajlaşma
sayısı bir günlük 1 milyar adet. Günlük 90 milyon TL civarında
ciro yapan GSM firmaları var. 149 milyar adet de SMS atılıyor
bir yılda.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sorulara cevap verin, zaman geçiyor Sayın Bakan.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Arkadaşlar, ben
soruları dikkatle dinledim, anlatmak istediğim bir şey var,
müsaadenizle.
Mesken
başına ortalama elektrik faturası miktarı 50,5 TL
civarında. Kişi başına cep telefonu kullanım
miktarı da 21 TL civarında. Bir hanede yaklaşık 80 TL
civarında cep telefonu kullanılıyor ve bu cironun elektrik gibi
temel bir ihtiyaç maddesini geçtiğini söylemek isterim. Bunu cep telefonu
kullanmayacağız anlamında söylemiyorum, tabii ki cep telefonu da
kullanacağız. Günümüzün şartlarında bütün bunların her
birisini refah seviyemiz ölçüsünde kullanacağız ama on yıl önce
bu cirolardan hiç bahsetmiyor iken şu anki geldiğimiz rakamları
bir tablo olarak vermek istedim.
Israrla bazen
borla alakalı soruluyor. Arkadaşlar, borla alakalı hiçbir
özelleştirme politikamızın olmadığını
söyleyebilirim. Biz boru özelleştirmeyi düşünmüyoruz arkadaşlar.
Bor Türkiye için de, bölge için de stratejik bir malzemedir ve borla
alakalı hiçbir özelleştirme politikamız yok. Hatta daha ilerisi
var bunun. Eğer sizin bahçenizde, tapulu arazinizde herhangi bir bor
bulmanız hâlinde o sizin mülkiyetinizde olan bir meta olmaktan çıkar
direkt kamunun malı olarak kamu oraya gelir ve el koyar o bora yani bu
kadar stratejik ve önem verdiğimiz bir malzeme. Bunun özelleştirmeyle
alakalı -çok sık gündeme getiriliyor- hiçbir bir politikamız ve
hiçbir niyetimiz yok. Özelleştirmeyi de düşünmüyoruz. Kamu elinde
bunlar gerçekleşecek. Ve borla alakalı edindiğimiz cirolar yine
dünyanın şu anda bir numaralı satıcısıyız,
US Borax Amerikalı
firmayı da geçmiş durumdayız ve hemen hemen katma değeri
yüzde 90lara ulaşan bir malzemeden bahsediyoruz.
BAŞKAN Sayın
Bakan, toparlayabilirseniz
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Efendim, ben
şöyle: Sorularım çok fazla, tabii ki on dakikada sorulan sorunun
cevabı en az bir elli altmış dakika sürer.
BAŞKAN O zaman
yazılı verirsiniz.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Yazılı
olarak da cevap vereceğim.
RESlerle alakalı
konuda, bir günlük müracaat tabii ki usul açısından
tartışılmaya açıktır ve yaklaşık 76 bin
megavat civarında bir müracaat olmuştur. Bu, o anki dünyadaki bütün
RESlerin toplamına eşit bir rakamdı. Bu, tabii ki gerçekçi
değildi bu anlamda. Ama gelen müracaatların bir hukukilik
oluşturması açısından da bunların
ayıklanması tabii ki süre aldı. Ben, burada, kamunun
geçirdiği zaman açısından diğer enerji kaynaklarında
benzer bir hataya düşülmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim,
güneş gibi.
Yönetmeliklerle
alakalı
BAŞKAN Beş
dakika diğerlerine kaldı.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Peki, teşekkür
ediyorum Başkan.
BAŞKAN Sayın
Çağlayan, buyurun.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de saygılarımla tekrar hepinizi
selamlıyorum.
Bana burada sorulan
sorular, öncelikle ithalatın ihracatı karşılama oranı
söylendi, Sayın Öz sormuştu. Evet, 1996da ihracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 53tü; 97de yüzde 54,1di;
98de yüzde 58,7ydi ve yine aynı şekilde 2000 yılında
yüzde 51di, sonraki yıllarda da yüzde 65ler seviyesine, yüzde 60lar
seviyesine geldi. Bununla beraber şunu ifade etmek istiyorum ki bugün
ihracatın ithalatı karşılama oranı şu an
itibarıyla, 2011in ilk on ayında bakacak olur isek yüzde 55,3tür.
Evet, bu konuda -ben de
konuşmamda söyledim- bütün gayretimiz, ihracatın ithalatı
karşılama oranının daha fazla yükseltilmesidir. Bunu da
etkin bir teşvik sistemiyle, tek başına teşvik sistemi
olmaksızın Türk lirasının değerini ve dünyadaki emtia
fiyatları ile ilgili olduğunu konuşmamda da biraz evvel ifade
etmiştim. Bu noktada, rakam konusunda 1 dolar 82 sentten öte, benim size
ifade edeceğim, ihracatın ithalatı karşılama
oranı yüzde 55,3 olmasıdır. Bu konuda, teşvikler konusunda
çok önemli kararlar alma eşiğindeyiz yani bütün
çalışmalarımızı bunun üzerine kurduk. Aynen krom
madeninde olduğu gibi, birçok cevherin Türkiyeden yurt
dışına ihracatında bu bizi tatmin etmiyor. Bu cevherlerin işlenip yüksek katma
değerle gönderilmesi son derece önemli. İki gün evvel Manisada bir
fabrika açtık, kuvarstan yüzde 100 yerli girdisi olan ve Kuladan elde
edilecek olan bu yerli girdiyle bunun tamamı yurt dışına
ihraç edilecek.
Teşvik sistemimizi bunun üzerine
kuruyoruz. Yani artık Çinin yaptığı, birçok ülkenin
yaptığı gibi biz de yüksek katma değer ve yüksek teknoloji
ürünlerini destekleyeceğiz gerek ihracat desteklerinde gerek teşvik
sisteminde. İnşallah, teşvik sistemini de bu yıl sonuna
kadar bitirmiş olacağız.
Bu konuda, bakın, Türkiye
dünyanın en fazla demir çelik hurda ithalatı yapan ülkesi, 9 milyar
dolar ve dünyanın en pahalı demir çelik hurda ithalatı yapan
ülkesiyiz. Geçmişte sanayi üretimimiz demir çelik sektöründe yüzde 78i
ark ocaklarından, yani hurdadan üretilmeye uygun bir şekilde
yapılmış. Bundan dolayı geçmişte yapılan
hataların tekrar yapılmaması için teşvik sistemimizde en
çok açık verdiğimiz demir çelik sektörü başta olmak üzere, kimya
sektörü başta olmak üzere birçok sektördeki özel stratejik
yatırımlar kapsamına alıp bunlara çok özel teşviklerle
Türkiyemize getireceğiz ve bu konuda Adananın Bakanı olarak
yaparken benim Adanaya karşı bir mecburiyetim yoktu ama bunu severek
ve isteyerek ifade ettim. Adana, Mersin çünkü hakikaten önemli ikilidir. bu
noktada Adanaya da şu günlerde önemli yatırımlar konusunda
uluslararası yatırımlarla ilgili görüşmeler devam ediyor.
İnşallah onlar sonuçlanırsa birlikte o yatırımın
temelini beraber attırırız.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Bekliyoruz Sayın Bakanım.
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Mersin) Vize konusuna gelince, vize konusunda tabii ki bu
Avrupa Birliğinin Türkiyeye yapmış olduğu ikiyüzlü bir
davranıştır. Bir taraftan Türk iş adamına vize
vermeyen Avrupa Birliği, Avrupa Birliği üyesi olmayan birçok ülkeye
bunun farklı davranışını yaparak onları vizesiz
sokmaktadır.
Yeşil pasaport konusunda -ki
Sayın Bakanım mutlaka bahsedecektir- şunu ifade etmek istiyorum
ki, bu, Türkiyeye, Türk iş adamlarına yapılan bir hukuki, bir
yerde insan hakları dışı ve diğer taraftan rekabeti
bozucu bir hâldir. Bunu her fırsatta ifade ediyoruz. Sayın
Bakanım zaten burada çalışmaları yapıyor.
Ben cevap veremediğim tüm
sorulara, her zaman olduğu gibi yazılı cevabımı
göndereceğim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Bağış.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Öncelikle bu yeşil
pasaportların ihracatçılara verilmesi konusu, tabii bu daha evvel de
üzerinde çok tartışılmış bir konu ama bu pazar günü 4
bakan Konyada bir araya geliyoruz. Reform İzleme Grubu
Toplantısı çerçevesinde Sayın İçişleri
Bakanımız, Dışişleri
Bakanımız, Adalet Bakanımız ve ben Türkiyedeki AB
reformlarını gözden geçirmek üzere bir toplantı
yapacağız bürokrat arkadaşlarımızla. Bu öneriyi orada
diğer bakanlarımızla da konuşuruz. Bu, sonuç olarak
İçişleri Bakanlığımızın üzerine eğilmesi
gereken bir konudur ama geçmiş yıllardaki tecrübemizden biliyoruz ki
böyle bir adım attığımız takdirde yeşil pasaport
sahiplerine de vize uygulamayı düşünen bazı ülkeler
çıkabilecektir, onun hesabını iyi yapmamız gerekir.
Yurt
dışına gittiğimiz gezilerde gelen gazetecilerle ilgili
olarak bir sorulmuştu Sayın Başkanım. Tabii, biz Türkiyede
AB sürecini, kamuoyunun bilgilenmesi açısından, gazetecilerimizin
yardımını önemsiyoruz. AB okuryazarlığı denen
bir kavram vardır, bunu ilan vererek sağlamaya
çalışırsak maliyeti çok daha fazla olacaktır. Birçok
gazeteci seçilirken diplomasi konusunda, Avrupa Birliği konusunda, Türk
dış politikası konusunda bilgi sahibi olan ve toplumu
aydınlatabilecek kişiler arasından seçilmektedir. Bunların
bir kısmı kendi iaşe ve ibatelerini karşılamaktadır
ama eğer,
devletimiz... Çok şükür artık Başbakanlığın
emrinde uçaklarımız vardır, eğer bir uçak verilmişse,
o uçakta da yerimiz varsa onları misafir edebiliyoruz.
Bazı
web sayfalarındaki ilanları sordunuz. Evet, bazı web
sayfalarında AB sürecimizle ilgili duyuru bannerları, ilanları
vardır. Bunlar ücretsiz yayınlanmaktadır. Eğer sizin de
tavsiye edeceğiniz ve ücretsiz yayınlamayı kabul edecek herhangi
bir web sayfası varsa onlara da aynı grafikleri memnuniyetle
ulaştırırız. Bu süreç, daha evvel konuşmamda da
söylediğim gibi, hepimizin ortak süreci, Türkiye'nin reform süreci,
Türkiye'nin demokratikleşme süreci. Bu sürece bütün vekillerimizin
olduğu gibi, bütün medya kuruluşlarımızın da, sivil
toplum kuruluşlarımızın da destek vermesini bekliyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sırasıyla yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Ekonomi
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
28
EKONOMİ BAKANLIĞI
1.
Ekonomi Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 479.050.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 12.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 800.918.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
|
TOPLAM |
1.279.980.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Ekonomi Bakanlığı 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
129.187.043,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
127.068.322,62 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
2.118.720,38 |
BAŞKAN (A) cetvelini
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
İhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
15.379.500,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
12.418.067,93 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
2.961.432,07 |
BAŞKAN (A) cetvelini
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
15.379.500,00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
13.293.997,04 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
25 AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1. Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
||
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
150.721.000 |
|
|
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
450.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
151.171.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
25.263.257,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
21.050.010,66 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
4.213.246,34 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20-
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
421.908.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma
Hizmetleri |
26.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1.550.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Ekonomik
işler ve Hizmetler |
168.043.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
591.527.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
448.568.014,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
242.994.915,30 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
205.573.098,70 |
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.05
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
9.765.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 |
Savunma
Hizmetleri |
35.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetler |
1.800.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
103.985.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
|
TOPLAM |
115.585.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri |
106.200.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer
Gelirler |
10.750.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 |
Red
ve İadeler (-) |
-1.365.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
115.585.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
116.140.000,00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
98.070.096,16 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
18.069.903,84 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
98.640.000,00 |
-
Yılı Net Tahsilatı |
: |
145.976.268,21 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.26
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1. Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
9.420.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
|
TOPLAM |
9.420.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
6.670.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer
Gelirler |
2.750.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
9.420.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
9.365.000,00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
5.924.009,83 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
3.440.990,17 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
9.065.000,00 |
-
Yılı Net Tahsilatı |
: |
6.449.221,49 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Elektrik İşleri Etüt
İdaresi Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Elektrik İşleri Etüt
İdaresi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
52.989.000,00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
39.706.967,88 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
13.282.032,12 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
49.937.000,00 |
-
Yılı Net Tahsilatı |
: |
34.566.532,09 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Elektrik İşleri Etüt
İdaresi Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.27
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
9.399.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1.100.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
91.940.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
|
TOPLAM |
102.439.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri |
13.630.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
88.439.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer
Gelirler |
370.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
102.439.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
105.337.678.07 |
-
Bütçe Gideri |
: |
74.384.655.03 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
30.953.023.04 |
- Ertesi Yıla Devredilen Ödenek |
: |
1.072.697.82 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
84.736.000.00 |
-
Yılı Net Tahsilatı |
: |
70.913.213.15 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.40
MADEN TETKİK ve ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
61.853.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
02 |
Savunma Hizmetleri |
136.000 |
BAŞ KAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1.500.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
295.335.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
|
TOPLAM |
358.824.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri |
40.025.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
314.824.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer
Gelirler |
3.975.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
358.824.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
274.720.832,54 |
-
Bütçe Gideri |
: |
237.050.483,79 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
37.670.348,75 |
- Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek |
: |
6.229.804.77 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
231.071.000.00 |
-
Yılı Net Tahsilatı |
: |
169.135.639.28 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Petrol işleri Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
5.425.007,00 |
-
Bütçe Gideri |
: |
5.079.691,94 |
-
İptal Edilen Ödenek |
: |
345.315,06 |
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün 2012
yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesapları; Ekonomi Bakanlığı ve Avrupa
Birliği Bakanlığının 2012 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ve Dış Ticaret Müstaşarlığı,
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı
olmalarını temenni ederim.
Programa
göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için 13 Aralık 2011 Salı günü saat
11.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 01.08