TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
37nci
Birleşim
14
Aralık 2011 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470)
(S.Sayısı:87)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88)
A)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI
1.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B)
ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.- Ulaştırma Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D)
BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU
1.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Denizcilik Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
F)
SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
G)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve
Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye ve
Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
İ)
DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.- Devlet
Personel Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Devlet
Personel Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
J)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
Dışişleri Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1.- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü2010 Yılı
Merkezî Yönetim
Kesin
Hesabı
M) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
N) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
O) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
P)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Orman ve Su İşleri
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
R)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
S)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ş)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T)
METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
U)
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
1.- 2011 yılı
Haziran ayında yapılan 100üncü Uluslararası Çalışma
Konferansında kabul edilen 16/6/2011 tarihli ve 189 sayılı Ev
Hizmetlerinde Çalışanlar Sözleşmesi ile bu sözleşmeyi tamamlayıcı
nitelikteki 201 sayılı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/654)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhanın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin, partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Osman Taney Korutürkün, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlunun, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma
Şahinin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
6.- Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlunun, İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VI.- YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Mersinin denize kıyısı olan belde ve
belediyelerindeki arıtma tesislerine ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/1062)
2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Adapazarı
Şeker Fabrikasının üretim kotasının
artırılmasına ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/1150)
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Kâbede
bulunan Osmanlı revaklarının yıkılmasının
önlenmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun cevabı (7/1151)
4.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, Suriye ve Libya konusunda izlenen dış
politikaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlunun cevabı (7/1165)
14
Aralık 2011 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
-------0-------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Onuncu turda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu, Denizcilik Müsteşarlığı, Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü, Devlet Personel Başkanlığı bütçeleri yer
almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88)
A) ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI
1.-
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.-
Ulaştırma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
C) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) BİLGİ
TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU
1.- Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) SİVİL HAVACILIK
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MESLEKİ
YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
I)
TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) DEVLET PERSONEL
BAŞKANLIĞI
1.- Devlet Personel
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Personel Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
|
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak
isteyen milletvekillerinin konuşmaların bitimine kadar
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Bilgilerinize sunulur.
Sayın milletvekilleri, onuncu turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
AK PARTİ Grubu adına: Sebahattin Karakelle, Erzincan
Milletvekili; Mustafa Ataş, İstanbul Milletvekili; Ali Ercoşkun,
Bolu Milletvekili; Ahmet Arslan, Kars Milletvekili; Mihrimah Belma Satır,
İstanbul Milletvekili; Salim Uslu, Çorum Milletvekili; Metin Külünk,
İstanbul Milletvekili; Mehmet Şükrü Erdinç, Adana Milletvekili.
AK PARTİ Grubu için tüm konuşmalar beşer dakikadır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Durmuş Ali Torlak,
İstanbul Milletvekili, on beş dakika; Ali Halaman, Adana
Milletvekili, on dakika; Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili, on beş
dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Ahmet İhsan Kalkavan,
Samsun Milletvekili, yedi dakika; Kemal Ekinci, Bursa Milletvekili, yedi
dakika; Erdal Aksünger, İzmir Milletvekili, altı dakika; Süleyman
Çelebi, İstanbul Milletvekili, on dakika ve Musa Çam, İzmir Milletvekili,
on dakika.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Demir Çelik,
Muş Milletvekili, yirmi dakika; İdris Baluken, Bingöl Milletvekili,
yirmi dakika.
Şahısları adına: Lehinde Yaşar Karayel,
beş dakika; aleyhinde Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş
Milletvekili, beş dakika.
Sayın milletvekilleri, şimdi ilk söz AK PARTİ Grubu
adına Sebahattin Karakelle, Erzincan Milletvekili.
Buyurun Sayın Karakelle. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının 2012
yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada icraatlarından bahsedeceğim
Bakanlığın başarıları, kalkınan, büyüyen,
gelişen Türkiyenin resmini görüntülemektedir. Takdir edersiniz ki
ulaşım ve iletişimin her alanında, havacılıkta,
denizcilikte, demir yollarında, kara yollarında, bilişim
sektöründe destanların yazıldığı, ezberlerin
bozulduğu bir dönemi yaşadık, yaşıyoruz, inşallah
yaşamaya da devam edeceğiz. Her konuda olduğu üzere
ulaştırmada da görev anlayışımız, Edirneden
Hakkâriye, Hataydan Rizeye yönetimi bize emanet edilen vatanımıza
hizmet etmektir çünkü biz sınırları şehit kanlarıyla
çizilmiş bu coğrafyada 74 milyonu kardeş sayan bir
anlayışı temsil ediyor, bu anlayışla ülkemizin
kalkınmasına hizmet ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ulaştırma ve haberleşme anlayışında AK PARTİ
İktidarıyla yepyeni bir sayfa açılmış, Usulen hizmet
anlayışı. tarih olmuş, Hizmet vatandaşın
hakkıdır. Hizmetle vatandaşı buluşturmak boynumuzun
borcudur. anlayışı gelmiştir.
2003 yılı öncesi
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; türkülerimiz hayat
hikâyelerimizdir. Bakınız, bir halk türkümüz ne diyor: Yola
yolladım seni/Yollar yormasın seni. Biz milletimizi yollar
yormasın diye iktidara geldik. Hamdolsun ki dokuz yılda bu ülkenin
her alanında yollarını açan bir Başbakanımız var,
geceyi gündüze katan, yıldızları çıra yaparak
çalışan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanımız var.
1950 yıllarından 2000li yıllara kadar derin uykuda olan
demir yolu sektörü, AK PARTİ İktidarıyla uyanmış,
yatırımlar 2003ten günümüze kadar 7,5 kat artmıştır.
Ülkemizin dört bir yanını yüksek hızlı trenle
buluşturmak için çalışan Bakanlığımız,
hizmete sunulan Ankara-Eskişehir, Ankara-Konya yüksek hızlı tren
hatlarına bu yıl yatırım programına alınan
Ankara-Yozgat-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars Yüksek Hızlı Tren Projesi
eklemiştir. Yapımı devam eden Türkiye-Gürcistan demir yolu
inşaatının tamamlanmasıyla da Azerbaycan ve Türk
cumhuriyetleriyle tarihî İpek Yolu yeniden işlerlik
kazanacaktır. Yine Marmaray Projesiyle Asya-Avrupa kıtaları
denizin altından birbirine bağlanarak bir hayal, bir rüya daha gerçek
olacaktır.
Gemi inşa sanayisiyle, yat limanlarıyla, balıkçı
barınaklarıyla beyaz bayrak ülkesi olan Türkiye, nihayet deniz ülkesi
olduğunu hatırladı. Yıllarca belli bir gelir düzeyine
özgüymüş gibi algılanan hava yolu
taşımacılığı, yapılan düzenlemelerle bütün
milletimizi kucaklamış, hava yolu halkın yolu olmuştur.
İktidarımız döneminde 15 milyon vatandaşımız
hayatında ilk defa uçağa binmiştir. Haberleşme ve
bilişim sektöründe Türkiye İnternet otobanlarıyla nakış
nakış işlendi. Unutmayınız ki bilgi toplumu hedefine
sözle gidilmez, FATİH Projesiyle gidilir, okullarımıza kurulan
teknoloji sınıflarıyla gidilir, e-devletle gidilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; takdir edersiniz
ki bu kürsüde zaman zaman nelere şahit olduk. Biz milletimizin bu
kürsüsünde sesimizi değil, hep sözümüzü yükseltmeye
çalıştık. İnanıyoruz ki zambakların boyunu
uzatanlar gök gürültüleri değil, yağmurlardır. Yunusun diliyle
diyoruz ki: Gelin tanış olalım/İşi kolay kılalım
Araçlarımız farklı olsa da, amaçlarımız bu ülkeye,
necip milletimize hizmet değil mi? Sadece muhalefet etmek adına
gerçekleşen projelere karşı çıkmak yerine, gelin, destek
olunuz, işi kolay kılınız.
Bakınız, Konfüçyüs de bir sözünde diyor ki: Ya bir yol bul,
ya yol aç, ya da yoldan çekil. Biz sizlere Yoldan çekilin. demiyoruz ama
gelin birlikte
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEBAHATTİN KARAKELLE (Devamla) -
yol açalım, yol
bulalım. Elde edilen başarıları ve gerçekleştirenleri
hep birlikte alkışlayalım.
2012 bütçesinin hayırlı olmasını
Cenabıallahtan niyaz ediyor, Sayın Bakan ve ekibini bir kez daha
tebrik ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Karakelle.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Mustafa
Ataş, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Ataş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı, Ulaştırma Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü hakkında grubum adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir ülkenin gelişmişlik ve kalkınma düzeyini belirleyen
temel faktörlerin başında ulaşım ve erişim
göstergeleri gelmektedir. AK PARTİ iktidarları döneminde insan
merkezli, toplumun tüm katmanlarını ve ülkemizin tüm bölgelerinin
ihtiyaçlarını dikkate alan öncelik ve önem planlaması
yapılarak bir ulaşım politikası geliştirilmiş ve
uygulanmıştır. Temel hedefimiz, toplumumuzun huzuru ve
mutluluğudur.
Yatırımlar yapılırken doğudan batıya,
kuzeyden güneye fırsat ve hizmet eşitliği ilkesi
gözetilmiştir. AK PARTİ iktidarları öncesi doğudan
batıya, kuzeyden güneye çileye dönüşen yolculuklar, bugün, çok
şükür, yapılan yollar sayesinde mutlu, huzurlu ve güvenli bir
yapıya kavuşmuştur. Çalışmalar birçok yerde hâlâ devam
etmektedir. Cumhuriyet döneminin en büyük kara yolu seferberliği
başlatılmıştır. Yollar bölünerek hayatlar
kurtarılmış, sektördeki karmaşaya son verilerek kara yolu
taşımacılığı kayıt altına
alınmıştır. Bitirilemeyen yollar, bitirilemeyen tüneller
bizim İktidarımız döneminde hayat bulmuştur. Karadeniz Otoyolu,
bitmeyen çile. Bolu Tüneli, 12 hükûmet, 16 bakan eskiten tünel, çok şükür,
AK PARTİ İktidarı döneminde hizmete girmiştir. Yol
medeniyettir, kalkınmadır, hayattır. Yol,
ayrılıkların bitmesini sağlayan vuslattır.
Yapılan yollar milletimize can güvenliği olmuş, ekonomiye
katkı sağlamıştır. AK PARTİ iktidarları
öncesi 6 bin kilometre olan duble yollar, 15 bin kilometre ilave yollarla 21
bin kilometreye ulaşmış, 2003 yılından önce bölünmüş
yol ağıyla sadece 6 ilimiz birbirine bağlıyken yapılan
çalışmalarla bugün 74 ilimizin birbirleriyle
bağlantısı sağlanmıştır.
Aslında Karayollarının hizmetlerini yüce Meclisin
çatısı altında bulunan tüm milletvekillerimiz günlük
yaşantımızda, Türkiye genelinde yaptığımız
seyahatlerde keyfini sürerek görmekte ve yaşamaktayız. Bölünmüş
yolların sağladığı sosyoekonomik faydalar da hiç
şüphesiz çok önemlidir. Trafik güvenliğini artırarak kazalardaki
ölüm ve yaralanmaların minimum seviyeye düşmesi sağlanmıştır.
Kaza istatistiklerini Avrupa Birliği ülkeleriyle
kıyasladığımızda 100 milyon taşıt kilometre
başına düşen ve Avrupa Birliği ülkelerinde 3 olan ölüm
sayısı, ülkemizde 2002 yılında 5,72 iken 2009
yılında 4,41e ve 2010 yılında da 3,79 seviyesine inmiştir.
Taşıt işletme giderleri ve seyahat süresinden tasarruf
sağlanarak ekonominin rekabet gücünün artırılması
gerçekleşmiştir. Bölünmüş yollarla işletme
performansının artırılması sonucu sağlanan
kesintisiz trafik akışıyla 1 milyon litrenin üzerinde
akaryakıt tasarrufu, seyahat süresindeki kısalmalardan da iş
gücü tasarrufu sağlanmıştır. Bunların ekonomimize
toplam katkısı 9,5 milyar Türk lirası civarındadır.
Bölgesel dengesizlikler ortadan kaldırılmıştır.
2023 yılına kadar toplam otoyol ağı 7.827 kilometreye,
bölünmüş yol 36.500 kilometreye erişecektir.
Projelerimiz
devam ediyor. İstanbul-İzmir otoyolu Körfez geçişinin ihalesi
yapılmış ve çalışmalarına
başlanmıştır. İstanbulda lastikli geçiş için bir
tüp geçit daha hizmete girmiş olacaktır. Akıllı
ulaşım sistemleri devreye alınarak tüm ulaşım
bilgilerini elektronik ortamda vatandaşların erişimine
sunacağız.
Değerli
milletvekilleri, takdir edersiniz ki beş dakikalık süre içerisinde,
Karayollarının yapmış olduğu hizmetleri anlatmak
burada mümkün değil. Türkiye'nin geleceğe yolculuğunda emin
adımlarla yürüyüşünü gerçekleştiren AK PARTİ
iktidarlarının kadrolarına, özelde ise Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı kadrolarına,
Karayolları kadrolarına teşekkür ediyorum,
başarılı çalışmalarından dolayı kutluyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ataş.
AK
PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı Ali Ercoşkun, Bolu
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ercoşkun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ALİ ERCOŞKUN (Bolu) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı, Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu hakkında söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2000 yılında kurulan Telekomünikasyon Kurumu 2008
yılında yeni bir düzenlemeye tabi tutulmuş ve adı Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu olarak değişmiştir.
Bilgi ve
iletişim teknolojilerinin son yıllarda baş döndürücü bir
hızla gelişmesi, getirdiği faydaların yanında,
haberleşmenin ve mahremiyetin korunması gibi özgürlüklere yönelik
riskler ve tehditler ortaya çıkarmaktadır. Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu bu çerçevede, ülkemizi temsil ettiği
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği ve Avrupa Birliği
bünyesinde yürütülen çalışmaları da göz önünde bulundurarak
faaliyetlerini gerçekleştirmektedir.
Bilim,
teknoloji ve iletişim çalışmalarının rekabet gücü
yüksek, sürdürülebilir bir ekonominin temeli olduğunun bilinciyle, tek
başına göreve geldiğimiz andan bu yana bu konuya özel bir önem
verdik. Biliyoruz ki güçlü bir Türkiye, bilgiyle, bilimle, teknolojiyle
atılan temeller üzerinde yükselecektir. Ülke olarak en çok ihtiyaç
duyduğumuz konulardan birisi ise bilgi ile hayatın
buluşması olduğu için bu konuda oldukça stratejik
davranılması gerekir.
AK PARTİ hükûmetlerinde, bilgi teknolojileri alanında,
sürdürülebilir, insan odaklı, toplumun bütün kesimlerinin
ihtiyaçlarını dikkate alan, öncelik ve önem planlaması
yapmış bir politika izlenmiştir. Bu sayede, Türkiye, Avrupa
Birliğine girmeden önce birçok Avrupa Birliği ülkesi seviyesini
yakalamış ve hatta geçmiştir. Bu yatırımlar ve
planlamalar yapılırken doğudan batıya, kuzeyden güneye
fırsat ve hizmet eşitliği ilkesi gözetilerek yenilikçi, kapsayıcı
ve dönüştürücü bir bilişim altyapısı hedeflenmiştir.
Türkiyenin bilişim altyapısı tamamen yenilenmiş,
bilişim otoyolları hizmete açılmıştır. Bütün
okullarımızın dersliklerinde Fırsatları Artırma,
Teknolojiyi İyileştirme Hizmeti (FATİH) Projesi uygulanmaya
başlanmıştır. Alfabe okuryazarlığından
bilgisayar okuryazarlığına geçiş süreci
başlamış, e-devlet uygulamaları hayata geçmiştir.
E-devlet kapısından 292 elektronik hizmet yürütülmektedir. 10 milyonu
geçen kullanıcı sayısı ile ise birçok Avrupa ülkesini
geride bırakmış durumdayız.
Değerli milletvekilleri, iletişimde acil durumlar için
haberleşmenin önemi çok büyüktür. 1999 yılında yaşanan
depremde çok büyük sıkıntılar çektik. Bolu Milletvekili olarak
ben de o acıyı hisseden insanlardan birisiyim. İletişim
sisteminin çökmesi sebebiyle, depremin hemen akabinde insanlar canlarıyla,
eşleriyle, çoluk çocuklarıyla, ana babalarıyla
görüşemediler. Cenabıhak kimseye o günleri bir daha
yaşatmasın. Bugün gelinen noktada ise 1999da Boluda, Düzcede,
Kocaelide yaşadığımız bu
sıkıntıyı Vanda yaşamadık. Türkiye'yi yirmi
beş bölgeye ayırarak oluşturulan stand-by yedek iletişim
altyapısı ile Van depremi gerçekleştiği zaman
iletişimde herhangi bir kesilme olmamış ve sistem tüm
hatların yüklenmesine rağmen çalışmaya devam etmiştir.
Buradan, bir kez daha, depremde kaybettiğimiz kardeşlerimizi rahmetle
anıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilişim sektörü içinde olan bir
kardeşiniz olarak 1995 yılında ilk defa Almanyanın
Hannover kentinde yapılan CeBIT fuarını ziyaret
ettiğimde teknolojik farklılıkları gördüğümde
gerçekten çok şaşırmıştım ve ülkemiz ile Avrupa
ülkeleri arasındaki farkın nasıl kapatılabileceğini
uzun uzun düşünme fırsatım olmuştu. O yıllarda bu
fuarlara değil katılımcı olmak, ziyaretçi olarak bile gitmek
gerçekten kolay değildi. Türkiyedeki bilişim sektörünün
büyüklüğü ise uluslararası bir bilişim firması kadar bile
değildi. Fakat bugün geldiğimiz noktada 2003 yılında 11,5
milyar dolar olan bilişim sektörü büyüklüğü 2011 yılı
sonunda 31 milyar dolara çıkması bekleniyor. Türksat
uydularının doluluk oranı yüzde 91lerde. Türksat 4A uydusu 2013
yılı Kasım ayında, Türksat 4B ise 2014 yılı Şubat
ayında uzaya fırlatılacak. 5A yerli uydu yapımına ise
başlanmış durumda.
Dünyanın
en büyük bilişim fuarı olan CeBIT fuarında 1995
yılında bir tek Türk firması katılmazken bu yıl
fuarın ortak ülkesi Türkiye olmuştu ve tüm dünyanın gözü önünde
Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Sayın
Merkel ile birlikte fuar açılışını yaparken Sayın
Başbakanımızın yaptığı konuşmada
Türkiye bilişim altyapısı ile ilgili verdiği bilgiler tüm
dünya bilişim sektörünün takdirini ve hayretini toplamışsa bu
başarıyı gerçekten tebrik etmek gerekir.
Değerli
milletvekilleri, böylesine büyük değişimi ve dönüşümü ortaya
koyan AK PARTİ hükûmetlerini tebrik ediyorum. İletişim ve
bilişim sektörünün tüm çalışanlarına büyük Türkiye hedefi
için vermiş oldukları destek için şükranlarımı
sunuyorum, bütçenin hazırlanmasında emeği geçen tüm kişi ve
kurumlara teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ercoşkun.
AK
PARTİ Grubu adına dördüncü konuşması Ahmet Arslan, Kars
Milletvekili.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA AHMET ARSLAN (Kars) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; ben de Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesiyle ilgili bir değerlendirme
yapmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Dünyada
turizm, sanayi ve ticaretin gelişmesinde, kıtalararası
entegrasyonun ve bütünleşmenin sağlanmasında en önemli
faktörlerden biri kuşkusuz ki ulaştırma sektörü. Ulaştırma
sektörü içerisinde insanların hızlı, kolay, güvenilir ve emniyetle seyahatlerinin
sağlandığı havacılık sektörü ise önemli bir yer
tutmakta.
Ülkemiz sivil havacılık sektörünün dünyada örnek gösterilen
bir yere geldiğini hepimiz yaşayarak görüyoruz. Havacılık
sektöründe kural koyma, denetleme ve yaptırım uygulama görevlerini
sürdüren ve sektör için regülasyon birimi anlamında önemli bir kurum olan
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 10 Kasım 2005te yeniden
yapılandırılarak hem kamu tüzel kişiliğine
kavuşmuş hem de özel bütçeli bir kuruluş hâline gelmiştir.
Özellikle sivil havacılık sektörünün özel sektöre
açılması, serbestleşme yönünde atılan adımlar,
bölgesel havacılık politikaları, uluslararası sivil havacılık otoritelerinin
ülkemiz için 2015'te hatta 2020de öngördüğü rakamlara biz 2010da
eriştik.
Gelişen sivil havacılık sektörünün ihtiyaç ve beklentileri
çerçevesinde uluslararası standartların en üst düzeyde
uygulanması amacıyla mevzuat
çalışmaları birçok alanda devam ettirilmiş, denetimlere
büyük önem verilmiş ve sadece bir yılda 5 binin üzerinde denetim
gerçekleştirilmiştir. O anlamda, dünya sivil havacılık
otoritesi anlamında önemli bir yer tutan Uluslararası Sivil
Havacılık Teşkilatı (ICAO) ve Avrupa Sivil
Havacılık Konferansı (ECAC) tarafından yapılan tüm
denetimlerden de başarıyla çıkmıştır. Ve yine
ülkemiz, dünyanın birçok sivil havacılık otoritesinde
başkan, başkan yardımcısı, yönetim kurulu üyesi gibi
birçok unvanla görev almaktadır. Bütün bunların sonucunda ülkemizde
26 noktadan 47 noktaya uçuş gerçekleştiriliyor, bu yüzde 81lik
artış demek. Yurt dışında 60 noktadan 174 noktaya uçuluyor,
bu yüzde 190 artış demek. Uçak
sayısı 110dan 347ye çıkmış durumda, bu yüzde
300ün üzerinde bir artış demek.
Ve yine uluslararası anlamda hava ulaştırma
anlaşmaları sayısı da 81den 121e çıkmış,
bu yüzde 49luk bir artış demek. Dokuz yılda 15 milyon
insanımız ilk defa uçakla tanışmış.
Küresel ekonomik kriz sebebiyle dünya sivil havacılık
alanında çok ciddi daralmalar oluşmuşken, ülkemizde
bırakın daralmayı, tam tersine gelişmeler devam
etmiştir. Sayın Başbakanımız Ulaştırma,
enerji ve haberleşme kalkınmanın temel
altyapısıdır, yol medeniyettir. diyorlar. Sayın
Ulaştırma Bakanımız Hedef belliyse gidilecek yol
bellidir. diyorlar. Böylece, bir ülkenin gelişmişlik ve
kalkınma düzeyini belirleyen temel etkenlerin başında ulaşım
ve erişim göstergelerinin geldiğini vurgulamış oluyorlar.
Tabii ki Ulu Önder Atatürkün bir ifadesi var: Yalnız ufku
görmek yetmez, ufkun ötesini de görmek ve bilmek gerekir. Ulaştırma
Bakanlığımız bu düstur üzere, 2023, cumhuriyetin 100üncü
kuruluş yıl dönümü hedeflerini ortaya koyuyor, otuz yıllık
hedefler ortaya koyuyor, elli yıllık hedefler ortaya koyuyor. Bu
hedefleri ortaya koyuyor da ne oluyor? Uçak sayısını 750ye
çıkarmayı, bir yılda taşınacak yolcu sayını
350 milyona çıkarmayı hedefliyor ve yine ülkemizde 100 milyon yolcu
kapasiteli bir hava alanı, 60 milyon yolcu kapasiteli, 30 milyon yolcu
kapasiteli hava alanları öngörüyor. Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı, regülasyon birimi Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü ile yine işletici kuruluşu
Devlet Hava Meydanlarıyla, altyapıcı kuruluşları DLH
Genel Müdürlüğüyle birlikte bütün bu sektörü, dünyada lider ülke olma
ülküsüne bağlı olarak, dünya lideri Başbakan hedefine
bağlı olarak planlıyor, yapıyor, yapmaya devam ediyor, biz
de bununla gurur duyuyoruz.
Bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum, emeği geçen herkese saygılar sunuyorum.
Saygılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.
AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı
Mihrimah Belma Satır, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Satır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2012 yılı bütçe görüşmeleri üzerinde söz almış
bulunuyorum. Şahsım ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına sizleri iyi dileklerimle selamlıyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ülkemizde
çalışma hayatının iyileştirilmesi, kalitesinin
artırılması, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin
oluşturulması, istihdamın artırılması ve
kayıt dışılığın azaltılmasına
yönelik çalışmalarını yoğun bir şekilde
sürdürmektedir.
İşsizliği azaltmak ve istihdamı artırmak için
en etkili politika öncelikle sürdürülebilir bir ekonomik büyüme oranı
sağlamaktır, aynı zamanda ekonomi politikasının
temeline istihdam odaklı büyümeyi koymaktır. Dünyada son dönemde
yaşanan ekonomik kriz sonucu bütün ülkelerde istihdam kayıpları
yaşanmış, işsizlik artmıştır.
İstihdamın artırılması ile işsizliğin azaltılması
tüm dünyada olduğu gibi İktidarımızın da üzerinde
hassasiyetle durduğu bir konudur.
Sağladığımız siyasi ve ekonomik istikrar ile
gerçekleştirdiğimiz yapısal reformlar sayesinde sağlam
makroekonomik temellere sahip bir ülke olarak krize karşı önemli bir
direnç gösterdik. Aldığımız tedbirler sayesinde istihdam
imkânları artmış ve işsizlik oranı sürekli azalarak
2011 yılı Temmuz dönemi itibarıyla yüzde 9,1 seviyesine
gerilemiş, büyüme oranlarında ise son çeyrekte büyük bir rekor
kırarak en hızlı büyüyen ikinci ülke olmuştur.
Sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması
için farklı norm ve statüleri esas alan Sosyal Sigortalar Kurumu, BAĞ-KUR
ve Emekli Sandığını tek çatı altında toplayan
sosyal güvenlik reformuyla tüm vatandaşlarımızın adil ve
eşit bir şekilde faydalanacağı, sürdürülebilir bir sistem
kurulmuştur.
Takdir ederisiniz ki sosyal güvenlikte alınan kararların ve
uygulamaya konulan politikaların sonuçları uzun vadede görülmektedir.
Ancak, uygulamaya koyduğumuz reformun olumlu sonuçları hemen
görülmeye başlanmış ve Sosyal Güvenlik Kurumunun gelirlerinde
önemli artışlar meydana gelmiştir.
Avrupa Birliği ve ILO normlarına uygun olarak hazırlanan
İş Kanununda dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, din,
mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım
yapılamayacağı ilkesi temel alınmıştır.
Avrupa Birliği mevzuatına uyum kapsamında,
çalışanların hakları güvence altına
alınmış, ayrıca kısmi çalışma,
çağrı üzerine çalışma, telafi edici çalışma,
kısa çalışma gibi esnek çalışma modelleri yasal
dayanağa kavuşturulmuştur.
İlki
2008 yılında olmak üzere, dört istihdam paketi
yasalaştırılarak yürürlüğe konulmuştur. Böylece,
yerinde ve zamanında çok hızlı bir şekilde uygulamaya
konulan politikalarla küresel kriz döneminde, istihdam alanında en
başarılı çalışmayı yürüten ülkeler arasına girmiş
bulunuyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, eğitim ve
istihdam ilişkisi çok önemlidir. Bakanlığımız
eğitim-istihdam ilişkisini güçlendirmek amacıyla yeni bir eylem
planı hazırlamış ve uygulamaya koymuştur. Bir yanda
iş arayan, diğer yanda işçi arayanlar; bir tarafta belirli bir
mesleği olan işsizler, diğer tarafta istediği vasıfta
ve meslekte eleman bulamayan işverenlere destek olmak amacıyla aktif
iş gücü programları kapsamında iş gücü yetiştirme
kursları, toplum yararına çalışma programları,
girişimcilik ve işbaşı eğitim staj programları
uygulanmaktadır.
Aynı
şekilde 2011 yılı başında yapılan yasal
düzenlemeyle gençler, kadınlar ve özürlü istihdamına yönelik özel
çalışmalar yapılmıştır. Dönemimizde kadın ve
gençlerin istihdamını artırıcı özel önlemler
alınmış, istihdam üzerindeki yükler
azaltılmıştır. Özellikle kadınların istihdam
edilebilirliklerini artırmak, iş gücüne katılımlarını
önleyen engelleri azaltmak amacıyla Kadın İstihdamının
Desteklenmesi operasyonu uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda yürütülen 131
proje ile 4 bin kadınımıza girişimcilik eğitimi, 1.200
kadınımıza çocuk ve yaşlı bakım eğitimi, 12
bin kadınımıza istihdam garantili kurs, 18 bin
kadınımıza kariyer danışmanlığı ve
rehberlik hizmetleri verilmesi hedeflenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Bakanlığımızın üzerinde durduğu
diğer bir konu ise iş ve meslek
danışmanlığıdır. İŞKURla ortak
yapılan bu çalışmanın takipçisi
olacağımızı da bildiriyoruz.
Bu duygu
ve düşüncelerle Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bütçesinin hayırlı
olmasını diler, emeği geçenlere, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi
arkadaşlarıma teşekkür eder, saygılarımı
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Satır.
AK
PARTİ Grubu adına altıncı konuşmacı Salim Uslu, Çorum
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
[CHP
milletvekilleri Genel Kurul Salonundan ayrıldılar. AK PARTİ
sıralarından alkışlar(!)]
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİM USLU (Çorum) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK
PARTİ Grubu adına, Mesleki Yeterlilik Kurumunun bütçesi hakkında
görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Bildiğiniz gibi, Mesleki Yeterlilik Kurumu yüce Meclis
tarafından 2006 yılında yürürlüğe konmuş 5444
sayılı Yasayla Türkiye'nin hem ilk kurumlarından hem de Avrupa
Birliği uyum sürecinde istihdama yönelik önemli işlevler yapacak
kurumlarından bir tanesidir. Mesleki Yeterlilik Kurumunun sistemin
esaslarını belirlemek, standartların
hazırlanmasını sağlamak, sınav ve belgelendirme
sistemini kurmak, standartlara göre eğitim verilmesi için Millî Eğitim
Bakanlığı ve YÖKle iş birliği yapmak, mesleki
becerilerin belgelendirilmesini sağlamak ve yeterlilik belgelerinin
-başta Avrupa Birliği üyesi ülkeler olmak üzere- uluslararası
tanınırlığını sağlamak gibi temel amaç ve
görevleri bulunmaktadır.
Mesleki Yeterlilik Kurumu, yapısı, işleyişi
bakımından da endüstri ilişkileri ve sosyal politika amaçlı
kurumlar ve mevzuat içerisinde örnek bir yere sahiptir. Çünkü yönetim kurulu,
genel kurulu ve sektör komiteleri bakımından son derece
katılımcı, son derece demokratik bir yapıya sahip
olmasıyla da örnek kuruluşlarımızın başında
gelmektedir. Tüm süreçlere sosyal taraflar aktif bir biçimde
katılabilmektedirler.
Ve yine Mesleki Yeterlilik Kurumu, iş gücü piyasalarıyla
eğitimi, eğitimle istihdamı, eğitim ve öğretim
programlarının ulusal meslek standartlarına göre
oluşturulmasını, iş gücü piyasasının gereklerine
göre yetiştirilip belgelendirilmesini ve böylece nitelikli iş gücüne
erişimi kolaylaştırması bakımından,
yeterliliklerin değerlendirilmesi, geçerlilik, güvenilirlik ve
şeffaflığın sağlanması bakımından uluslararası
kıyaslanabilirlik ve denklik altyapısı
oluşturacağı açısından son derece önemli bir kurumdur,
önemli bir işleve sahiptir. Mesleki yeterliliklerin geliştirilmesi o
çok tartışılan Avrupadaki serbest dolaşımı da
kolaylaştıracak önemli bir aşama olacaktır. Bunun
yanında istihdama, verimliliğe, uluslararası rekabet gücüne
katkı sağlayacak, hayat boyu öğrenmeyi destekleyecek,
vasıflı iş gücüne erişimi kolaylaştıracak,
iş gücüne çalışma alanı ve görev tanımı getirmek
suretiyle de güvence sağlayacak önemli düzenlemeler ve kazanımlar
Mesleki Yeterlilik Kurumu eliyle gerçekleşecektir.
Bugün, bildiğiniz gibi çalışma hayatındaki gençlerin
önemli bir bölümü yani yüzde 50si okuldan işe geçişte yetersiz
eğitim aldığını düşünmektedir. Oysa
diplomanın yanında mesleki yeterlilik belgesine de sahip
olmasına, eğitim kurumlarının akredite edilmesine, meslek
eğitim kurumlarında asgari eğitim kalitesinin
sağlanmasına Mesleki Yeterlilik Kurumu önemli bir katkı sağlayacaktır.
Bunun dışında, şu anda, Mesleki Yeterlilik Kurumu
başarılı faaliyetler sergilemektedir. Söz gelimi, imzalanan
iş birliği protokolüyle 18 sektörde 38 farklı kuruluşta 658
meslek standardını kapsayan Meslek Standardı Hazırlama
İşbirliği protokollerini imzalamış ve hayata
geçirmiştir. Taslak meslek standartları konusunda çeşitli
sektörlerden 518 taslak meslek standardını da
hazırlamıştır. Bunun yanında ulusal meslek
standartlarından da 206 tanesini Resmî Gazetede yayınlama
başarısı göstermiştir. 20 sektörde sektör komiteleri kurmak
suretiyle faaliyete başlamıştır. Ayrıca 11 sektörde 17
farklı kuruluşla 175 yeterlilikle ilgili Ulusal Yeterlilik
Hazırlama Protokolü imzalamış, 45 ulusal yeterlilik onaylayarak
yürürlüğe girmiştir. 78 taslak yeterlilik için çalışmalar
çeşitli aşamalarda da şu anda devam etmektedir. Sınav ve
belgelendirme konusunda önemli aşamalar gerçekleştirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİM USLU (Devamla)
ve ayrıca uluslararası
çeşitli kuruluşlarla, yani Avrupa Eğitim Vakfı, Avrupa
Mesleki Eğitimi Geliştirme Merkeziyle ilişkileri vardır.
Ben Mesleki Yeterlilik Kurumunun 2012 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
AK PARTİ Grubu adına 7nci konuşmacı Metin Külünk,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Külünk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA METİN KÜLÜNK (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; en içten duygularla sizleri
selamlıyor, saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. 2023
hedeflerine hizmetkâr olacak 2012 bütçemizin ülkemiz, milletimiz ve
insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, yerküremizde coğrafya milletlerin ve
devletlerin kaderinin belirlenmesinde en temel unsurlardandır. Anadolu coğrafyası
üzerinde yaşayan millet ve devletlere hep iddialı olma, büyük olma
rolünü biçmiştir ve bu rolün içerisinde hep büyük devlet adamı
olmayı öngörmüştür. Anadolu topraklarında var olduğumuz
günden bu yana ürettiğimiz bilgi, diplomasi ve adalet eksenli yönetme
kabiliyetimizle biz hep büyük devlet olduk ve gelecekte de hep büyük devlet
olarak var olmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, İstanbuldaki sade görüntüsüyle Topkapı
Sarayı eksen olmak üzere Balkanlar, Afrika, Avrupa, Orta Doğu ve Kafkaslardaki
varlığımızın geçmişteki en temel
sırlarından birisi, insanı esas alan, insanı bilgiyle
buluşturan ve devlet adamı olabilme kabiliyetini edindiren enderuni
eğitim geleneği olmuştur. Osmanlıda enderun ile
yetiştirilen yöneticiler, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte
üniversitelere verdiğimiz önem üzerinden varlığını
bugüne dek devam ettirmiştir.
1952 yılında Birleşmiş Milletler ile yapılan
Teknik Yardım Anlaşması kapsamında ek protokolle kurulan
TODAİE (Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi) kurulduğu günden
bu yana kamu yönetiminin gelişmesine yönelik bilgi üretmek ve de
çağdaş yönetim anlayışına uygun yöneticiler
yetiştirmek üzere varlığını bugüne dek devam
ettirmiş ve AK PARTİ iktidarları döneminde de bütçesi yüzde
500ün üzerinde artırılarak, fiziki şartları yenilenerek ve
de bu coğrafya eksenli ülkelerle kurduğu iletişim ve de bu
coğrafya merkezli bir koordinasyon merkezi olma kabiliyetini güçlendirerek
devam ettirmektedir.
Avrupa Kamu Yönetimi Birliği tarafından akredite edilmiş
olan TODAİE, kamu yöneticisi yetiştirmek, Orta Doğu ülkeleri ile
Türkiye arasında kamu yönetimi alanında koordinasyon merkezi olmak ve
Türkiyede, yakın coğrafyada nitelikli yönetici ve öğretim
elemanı yetiştirmek ve bilgi üretmek gibi bir misyonu
edinmiştir, geleceğin coğrafyasına yönelik enderun olma
yolundadır. Bu doğrultuda, Avrupa Kamu Yönetimi Merkezine akredite
olan ve STK hüviyetinde olan TODAİE Azerbaycan, Çin, Suriye, İran ve
Fransayla mutabakat anlaşmalarını imzalamış ve
karşılıklı olarak kamu yöneticilerinin eğitimine
birlikte devam etmektedir. Kırgızistan ve Kazakistan ile protokol
süreci devam etmekte, Cezayir ve Tunus iş birliği istemektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, gelecekte küresel sistemde bir
güç merkezi olma yolunda yürümektedir. Bu yürüyüşte şüphesiz en temel
ihtiyaçlarımızdan birisi Alparslan, Fatih, Yavuz, Abdülhamit, Mustafa
Kemal Atatürkle birlikte gelenek hâline getirdiğimiz büyük devlet
adamı yetiştirebilme, büyük devlet adamı ortaya koyabilme
kabiliyetimizi devam ettirmekte gizlidir ve bu süreçte, son on yıllık
AK PARTİ İktidarı döneminde AK PARTİ hareketinin lideri ve
ülkemizin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğanın ortaya
koyduğu vizyon ve perspektif ile Türkiye, küresel sistemde var
olacağını bir kez daha cihana göstermiş ve cihanşümul
insan yetiştirme kabiliyetini bir kez daha ortaya koymuş
bulunmaktadır.
Bu vesileyle, 2012 bütçemizin hayırlara vesile olmasını
temenni ediyor, sizleri selam ve saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Külünk.
AK PARTİ Grubu adına sekizinci konuşmacı Mehmet
Şükrü Erdinç, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdinç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel
Başkanlığımızın 2012 yılı bütçesi
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Devlet Personel Başkanlığı,
çağımızın gelişen ve değişen
şartlarına uygun olarak kamu personel rejiminin ilke ve
politikalarını belirleyen, kamu kurum ve
kuruluşlarının teşkilatlanmasında ve
Başkanlığın görev alanına giren mevzuatın
uygulanmasında kurumlar arası uygulama birlikteliğini
sağlayan önemli bir kurumumuzdur.
Muhtelif kanunlarla çok sayıda görevi üstlenen Başkanlık,
aynı zamanda, Kamu Personeli Seçme Sınavı ile
yerleştirmelerin yapılması, özelleştirilen
kuruluşlardaki personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
nakli gibi önemli görevlerden de sorumludur.
Devlet Personel Başkanlığının görev alanı
kapsamında yer alan kuruluşlarda toplam 2 milyon 834 bin 760 personel
çalışmaktadır. Kamu kurumlarının yasa ve yönetmelik
gibi mevzuat çalışmalarında ve uygulamalarında görüş
tesis eden ve birlikteliği sağlayan Devlet Personel
Başkanlığımız, bu görevleri, 101i uzman olmak üzere
toplam 248 personel ile yürütmektedir.
Kamu personel rejimimin düzenlenmesinde gerekli bilgi
altyapısının kurulması amacıyla kamu kurum ve
kuruluşları ile Devlet Personel
Başkanlığının iş birliği sonucunda kamu
personeline ilişkin verilerin elektronik ortamda tutulacağı
Kadro-Net Projesi AK PARTİ İktidarında uygulamaya
geçirilmiş ve elektronik ortamda sisteme veri girişine
başlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Devlet Personel Başkanlığı engelli personel ile ilgili
çeşitli görevler de ifa etmektedir. Engelli memur istihdamına
ilişkin hususları bilgilerinize sunmak isterim: 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu kapsamındaki kamu kurum ve
kuruluşlarında istihdam edilen engelli devlet memuru sayısı
20.829dur. Bilindiği üzere, daha önce, engellilerin sınav ve
yerleştirme işlemleri kurumlar tarafından münferit
yapılırken ilk defa AK PARTİ İktidarında, adalet ve
liyakat ilkeleri çerçevesinde, engellilerin sınavları ve
yerleştirme işlemleri merkezî olarak yapılmaktadır.
Yeni kamu yönetimi anlayışı,
katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik
ilkelerine dayanmakta ve vatandaş memnuniyetini esas almaktadır. Bu
çerçevede, vatandaşlarımızca 2011 yılı içinde Devlet
Personel Başkanlığına intikal ettirilen 17.470 adet bilgi
edinme talebi cevaplandırılmıştır.
Ülkemizin hızlı kalkınma ve gelişme
sürecinin amacına uygun seyredebilmesi için kamu yönetiminde yeniden
yapılandırma çalışmalarının
gerçekleştirilmesi ve yönetim yapısının Avrupa Birliği
standartlarına eriştirilmesi kaçınılmazdır.
Değerli milletvekilleri, kamu personel seçme
sınavlarının altyapısı hükûmetlerimiz döneminde
güçlendirilmiştir. Devlet Personel
Başkanlığımızın koordinasyonunda yapılan
merkezî sınavlar sonucunda kamu kurum ve kuruluşlarına 2002-2011
yılları arasında merkezî sistemle 154.906 personelin işe
yerleştirilmesi yapılmıştır. Ayrıca, bu dönemde
Millî Eğitim Bakanlığının öğretmen
kadrolarına 299.129 atama yapılmıştır. Kamu
personelinin vatandaş odaklı yönetim anlayışına uygun
olarak geliştirilmesi, gelişen şartlara uyumunun
sağlanması, etkinlik ve verimliliğinin
artırılması, yeni ve üst görevlere hazırlanması ile
üst kademe yöneticilerinin en çağdaş yöntemlerle yetiştirilmesi
AK PARTİ İktidarının öncelikleri arasındadır. Bu
amaçla, Devlet Personel Başkanlığımıza bağlı
bir eğitim merkezi kurulması hedeflenmektedir. Ülkemizde yaşanan
ekonomik, mali, teknolojik, sosyal ve hukuki alanlardaki gelişmelerin kamu
personel yönetimi alanındaki reform ihtiyacının daha belirgin
bir şekilde ortaya çıkması aşikârdır. Kamuda
çalışanlar arasında var olan adaletsizliklerin giderilmesi,
verimliliğin artırılması, hantal yapıların revize
edilmesi, kaliteli hizmet üretiminin sağlanması gibi konuları da
içeren bir personel rejiminin oluşturulması amacıyla
yapılan düzenlemeler ile kamudaki dengesizlikler giderilmeye
çalışılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 yılı mali bütçemizin ülkemize hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Erdinç.
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Durmuş Ali Torlak.
Buyurun Sayın Torlak. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA D. ALİ TORLAK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
2012 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülke
kaynaklarının yanlış kullanıldığı 2011
genel seçim süreci nedeniyle artan cari açık, enflasyon ve işsizlik
AKP Hükûmetini 2012 yılında biraz da olsa önlem almaya
zorlamıştır. O nedenle, 2012 yılı için ekonomide
sürdürülebilir bir büyüme anlayışından uzak, yatırım
ve işsizlikle ilgili ciddi bir kaynak yaratılmayan bir bütçeyle karşı
karşıyayız. Umarız bundan sonraki bütçelerde daha dengeli
bütçe hazırlanır, umarız bu kısıtlı bütçeyle
fizibilite çalışması yapılmadan yatırıma
başlama devri sona erer.
Değerli milletvekilleri, yolcu ve yük
taşımacılığında ekonomi, hız, güvenlik ve
konfor her ulaşım türünde aranması gereken özelliklerdir. Bunların
yanında, çevreyi en az kirletmesi, ülkede mevcut enerji
kaynaklarını kullanması ve bu sırada yolcu/kilometre veya
ton/kilometre başına tükettiği enerjinin az olması, ilk
tesis ve bakım, onarım kolaylığı ulaştırma
türlerinin tercihinde göz önünde tutulması gereken diğer
unsurlardır. Uluslararası ticaretin gelişmesine en büyük
katkıyı sağlayan ulaştırma sektörünün bugün
geldiği noktada, ülkemizde ulaşım modları arasındaki
dengesizlik dikkat çekmektedir. Bugün ülke içi yük ve yolcu
taşımacılığının çok büyük bir bölümünün kara
yoluyla yapılıyor olması, ulaştırma sektörünün temel
amaçları arasındaki ve taşıma türleri arasındaki
dengenin sağlanması ilkesine de ters düşmektedir.
Uluslararası kurallar çerçevesinde güvenli ve hızlı
taşımacılık arzu edilen ulaşım şeklidir.
Bunun yanı sıra, çevreye duyarlı ve ekonomik olması da bir
ulaşım sisteminde aranan özelliklerin başında gelmektedir.
Ülkemizde ulaştırma sisteminde ciddi sorunlar
yaşandığı günümüzde çözülemeyen ulaştırma
problemleri, ülke genelinde sanayinin ve ekonominin gelişmesini de olumsuz
yönde etkilemektedir. Uluslararası araştırma,
ulaştırma ve enerji koridorları üzerinde yer alan Türkiye'nin
acilen ulaştırma sistemini geliştirmesi gerekmektedir. Zira, 2003
yılında TÜBİTAK önderliğinde hazırlanan 2023 Ulaştırma
Vizyonunda, kişi hak ve güvencesinden ödün verilmeyen, can
güvenliğinin yüzde 100 sağlandığı, çağdaş
teknolojiye ve uluslararası hukuk ve kurallara uyumlu, çevrenin en üst
düzeyde korunduğu bir ortamda kentler arası yolcu
ulaşımının en çok bir buçuk saat, kent içi
ulaşımının ise en çok otuz dakikada sağlanabilmesi
öngörülmüştü. Bugün bu vizyona ulaşılamasa da ülkeler arası
rekabet koşullarının giderek arttığı mevcut
düzende, Türkiyenin coğrafi anlamda avantajlarını en iyi
şekilde kullanarak ulaştırma sistemiyle ilgili yeni planlamalar
yapması gerekliliği göz ardı edilmemelidir.
Değerli milletvekilleri, küreselleşmeyle birlikte artan hava
kirliliğinin başlıca nedenleri arasında karayolları
taşımacılığının gösterildiği günümüzde
karayollarının kullanım oranının
azaltılmasının önemi de giderek artmaktadır.
Karayolları trafiğinin olumsuzlukları, kaza oranının
yüksekliğine bağlı ölü ve yaralı sayısının
fazlalığı, maliyetinin de diğer ulaşım
sektörlerine oranla daha fazla olması nedeniyle birçok anlamda son derece
sorunlu bir ulaşım yolu olarak nitelendirilmektedir. Nitekim bu konu,
ulaştırma alanında bugün gelinen noktada tüm dünya ülkelerinde
özellikle demiryollarına ağırlık verilmesinin önemli
nedenleri arasındadır.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ulaştırma
sektörünü incelediğimizde, ulaştırma sektörleri arasında
Türkiyede olmayan bir dengenin kurulduğunu görmekteyiz. Bu denge
anlayışı, güvenli, hızlı ve çağdaş teknoloji
kullanımı ve yeni projelerin üretilip uygulamaya
konulmasını beraberinde getirmiştir. Bu da o ülkelerin
farklılığını ortaya koymaktadır. Ancak Türkiyede
durum maalesef böyle değildir. Çünkü ülkemiz ulaşım sisteminin
sağlıksız temelinde tek bir sisteme bağlılık
bulunmaktadır.
Ülkemizde toplam enerjinin yüzde 22si ulaştırma sektöründe
tüketilmektedir. Bu tüketimin yüzde 87si kara yoluna, yüzde 2si demir yoluna,
yüzde 11iyse hava yolu ve deniz yoluna aittir. Petrolde dışa
bağımlılık oranımız yüzde 90 olduğu
düşünüldüğünde, ciddi bir ulaşım politikası
değişikliğinin zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Kara yolu ağırlıklı ulaşım sistemi,
kirlenme, kazalar ve trafik sıkışıklığına
yol açmakta, bu sorunların maliyeti de gittikçe artmaktadır.
Ayrıca, arazi kullanımı bakımından demir yolu
avantajları kullanılamamaktadır. Saatte tek yönde 60 bin yolcu
taşımak için tek yönde on iki şeritli bir otoyol gerekirken çift
hatlı bir demir yolu bu ihtiyacı karşılayabilmektedir.
Yine, kara yolunun teknik ömrü dokuz-on yıl iken demir yolunun ise yirmi beş-otuz
yıldır.
Değerli milletvekilleri, günümüzde küreselleşmeyle birlikte
dünyadaki ticaret hacminin hızla artması ulaşım sektörünü
dünya ekonomisinin en önemli aktörlerinden biri hâline getirmiştir.
Ulaştırma teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler
ulaştırma sektöründe önemli gelişme ve değişmelere yol
açmıştır. Sektörde kapıdan kapıya
taşımacılık anlayışının
gelişmesiyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiyede de kara, hava, deniz
ve demir yollarından oluşan alternatifler arası
bağlantı, daha verimli ve daha az maliyetli, daha hızlı,
güvenli ve çevreye duyarlı, sürdürülebilir taşımacılık
hedeflerine ancak kombine taşımacılık politikalarıyla
ulaşılabileceği açıktır. Dünyada yolcu ve yük
gemilerinin her platformda önemli modlar arası birliktelik
sağlandığı günümüzde buna ihtiyaç vardır ve çok acil olarak
bunun yapılması önemlidir. Burada önemli olan, ülkenin sosyal
durumuna, mali imkânlarına, sahip olduğu enerji kaynakları ile
arazisinin özelliklerine ve teknolojik yapısına uygun düşen
ulaştırma türlerinin seçilip her birine gerekli olan
ağırlığın verilmesidir. Bu nedenle Türkiye'nin
uluslararası ve bölgelerarası uyumu bakımından kombine
taşımacılık sistemlerinin geliştirilmesi ve
taşıma modlarının birbirleriyle uyumlaştırılması
çok büyük önem arz etmektedir. Altyapı eksikliği ve teşvik edici
bir hükûmet politikasının bulunmaması nedeniyle yeteri kadar
uygulanamayan kombine taşımacılık sistemine kara yolu
taşıma sisteminin avantajlarından da faydalanarak tam
manasıyla geçilmelidir. Ancak bu noktada demir yolu ağının
belirli birkaç ana hat haricinde yeterli kapasiteye sahip olmaması ve
demir yolu altyapısının çok büyük bir kısmının
yıpranmışlığı ve yenilenmemesi, yeni hat
yatırımlarının da yapılmaması nedeniyle demir
yolu ulaşım hizmetlerinin sadece belirli şehirler arasında
sığ bir yapı içerisinde kalması, kombine ulaşım
sisteminin önünde en büyük engellerden birisidir.
Deniz yolu ulaşımında ise Avrupa standartlarında bir
yönetim anlayışı mevcut olup, taşımacılık
sektörü içinde deniz yolu taşımacılığı
Türkiyedeki en liberal sektörlerden biridir.
Ancak, denizcilik sektörünün liberal ve rekabetçi yapısı
nedeniyle son yıllarda limanlardaki konteyner trafiğinde
yıllık yüzde 20lik bir artış sağlanmasına
rağmen, kamu ve özel limanların mevcut altyapı kapasiteleri
artan talebi karşılayamamakta, belirli limanlar haricindeki
limanların demir yolu bağlantıları bulunmamaktadır. Bu
nedenle, önümüzdeki süreçte limanların geliştirilmesinde, Marmara
Bölgesi endüstriyel merkezi gibi yoğun bölgeler başta olmak üzere,
daha verimli stratejiler hayata geçirilerek, ulaşım unsurları
arasında entegre sorunu sağlayan, hızlı ve ekonomik hizmet
sunan, çevreyi tahrip etmeyen, çağdaş standartlarda bir
ulaştırma altyapısı oluşturularak, ulaştırma
sistemleri arasında maksimum denge mutlaka sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda tren kazalarında
yaşanan artış, ölümlü ve yüksek maliyetli ekonomik
kayıpların yaşanmasına neden olmaktadır. Kaza
sebeplerinin vukuat cetvellerinde ve kaza raporlarında insan kusuru
olarak ifade edilse de sorumlusu AKP İktidarıdır. Çünkü, uzun zamandır
yönetim, insan kusurlarını azaltacak -eksilen iş gücünü
karşılamak amacıyla gerek teknolojisinde gerekse kalifiye eleman
istihdamında aciliyet derecesinde ihtiyaç gösteren- ya da ortadan
kaldıracak ciddi tedbirler almamıştır.
AHMET ARSLAN (Kars) Sorumlular elli yıldır iş
yapmadı.
D. ALİ TORLAK (Devamla) Aynı şekilde, uluslararası
sivil havacılık kaza raporlarına
baktığımızda, Türkiyenin bu alandaki fotoğrafı
çok net bir şekilde görülmektedir. Avrupa Birliği ve Amerikan
havacılık şirketlerinin 1 milyon kalkış
itibarıyla ölümlü kaza oranı ortalama 0,17 ile 1,36 arasında
değişirken Türkiyede oran 3,50 civarındadır. Bu oran ile
Türk sivil havacılığı, ölümlü kazalarda Avrupada 1inci,
dünyada 3üncüdür.
Sivil havacılık özerk bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Bağımsız bir denetleme kurulu oluşturularak eğitim
programlarının sıklaştırılmasının ve
çalışma koşullarının iyileştirilmesinin önemi açıktır.
Değerli milletvekilleri,
dünyada yaşanan küresel ekonomik krizini diğer denizci ülkeler devlet
desteğiyle çok rahat atlatırken Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin duyarsız politikaları nedeniyle maalesef deniz ticaretimiz,
gemi inşa sanayimiz ve gemi inşa yan sanayimiz büyük darbe alarak
hâlâ atlatamamışlardır. Armatörlerimiz düşen navlunlar
sebebiyle büyük varlık, iş ve emek kaybına
uğramıştır.
Aynı durum gemi inşa
sanayimiz için de söz konusudur. Hatta, gemi inşadaki emek kaybı
ülkemiz için diğer kayıplardan daha da önemlidir çünkü istihdamda
yaşanan kayıplar hem bugün için büyük acıdır hem de gelecek
için büyük bir kayıptır. Sektörde yetişmiş iş gücünü
oluşturmanın ne kadar zor olduğunu Sayın
Bakanımız gayet iyi bilir.
Diğer yandan, varlık ve
sermaye kaybı ise ayrı bir sorundur çünkü gemi inşa sektörü
emek-sermaye yoğun bir sektördür, ağır sanayidir ve stratejik
açıdan da önemli bir sektördür.
Değerli milletvekilleri,
denizlerimiz aslında doğal bir otobandır ancak maalesef biz bu
otobanlarımızdan gerektiği gibi faydalanamıyoruz. Türk
deniz taşımacılığı, ülke ihracat ve
ithalatının yüzde 95inin yapıldığı ana
sektördür. Suyla denizin buluştuğu -adalar dâhil-
Kara suları ve münhasır
ekonomik bölgesiyle denizin altı ve üstü dâhil, petrol, doğal gaz,
madenler yönetimini içeren faaliyet alanına sahiptir. Aynı zamanda,
kara sınırından fazla denize sınırımız
mevcuttur. Dolayısıyla, güvenlik ve seyir güvenliği, deniz
emniyeti, Boğazlar, denizdeki trafik sorunları ve denizdeki çevre
kirliliğine müdahale etme gibi görevleri bulunmaktadır.
Bu nedenlerle, büyük bir bakanlık
yapısının içinde, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin
denizciliğinin genel müdürlük seviyesinde temsilinin, bu alanda hizmet
veren ve alan ciddi bir sektörün varlığı
karşısında işlemlerin gerçekleştirilmesinde yeni
bürokratik hiyerarşi oluşturacağı muhakkaktır.
Ayrıca Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığını
bugün bütün dünya tanımakta ve otoritesini kabul etmekte iken 2008 küresel
krizi ile birlikte batma noktasına gelen ve hâlâ ayağa kalkamayan,
yan sanayisiyle birlikte 100 binden fazla insanımızın işsiz
kaldığı bir ortamda, yan iş kollarıyla birlikte yine
direkt 85-90 bin ailenin ekmek yediği balıkçılık sektörünü
de içine alan denizcilik sektörünü güçlü bir idare yapısına
kavuşturmak veya denizcilik bakanlığı kurmak yerine ulusal
ve uluslararası alanda büyük bir tecrübe sahibi olan Denizcilik
Müsteşarlığını kapatmak ve genel müdürlük düzeyine indirgemek
uluslararası camiada Türkiyenin iddiasından vazgeçtiği
görüntüsü verecektir.
Değerli milletvekilleri, Türk denizciliğinin yeniden
canlanması için herkes, her kurum elinden geleni mutlaka
yapmalıdır. Bu anlamda, geçtiğimiz günlerde dünya denizcilerini
Türkiyede bir araya getiren ve Altın Çıpa ödüllerinin
dağıtılmasına vesile olan Deniz Haber Ajansı ve Recep
Canpolat Beye buradan, huzurlarınızdan teşekkür ediyorum.
Aslında önümüzde çok önemli bir fırsatımız var değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanım bunu gayet iyi biliyor.
Bakınız, 2012 yılı itibarıyla dünyada special
surveye girmesi gereken gemi sayısı 10.900, biz bunun içinden, bu
sayının içinden ne kadar pay alabiliriz? Hükûmet bununla ilgili
mutlaka bir politika oluşturmalı ve bundan Türkiyeye büyük
menfaatlerin olduğunu, olabileceğini söylemek isterim. Biz, aynı
zamanda Türk boğazlarından 52 bin geminin yılda geçtiğini
değerlendirir ve bu gemilerden kendimize bir fayda sağlayabilirsek
sanıyorum bu işi çok daha rahat atlatacağız.
Bu vesileyle bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarında
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı
Ali Halaman, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Halaman. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ HALAMAN
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ulaştırma Bakanlığının Karayolları Genel
Müdürlüğü 2012 yılı bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi adına ve şahsım
adına büyük Türk milletini selamlıyorum.
1/3/1950 yılında kurulan, yol konusunda ülkemizde tek uzman
kuruluş Karayolları Genel Müdürlüğüdür. 15.891
çalışanıyla bir ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel
değerlerini besler; ölü yatırım gibi gözükür ama esas anlamda üretimin
yani ekonominin temelidir. Ülkemizin ekonomik, sosyal, kültürel
standartlarının ölçümü kara yollarının şekillenmesi ve
biçimlenmesi üzerinden fark edilebilir. Kara yolları üzerinde seyir
hâlinde olan araç gereçlerin hareketleri ekonominin iyi veya kötü olduğunu
gösterir.
Siyasetçi ülkenin yolundan, belinden, hastanesinden, okulundan,
camisinden, sanayisinden birinci derecede sorumlu olduğu için kendi
bölgesinde veya genelde Yolumuzu, okulumuzu, hastanemizi yaptınız
mı? sorularıyla karşılaşır. Bundan dolayı
da Karayolları müessese olarak elli, altmış yıllık
çalışma döneminde Türkiyenin yüzde 30, yüzde 40 denebilecek yol
ağlarının oluşmasına, kıymetli mühendis ve teknik
çalışanlarıyla kar, kış demeden hizmet etmeyi ulvi bir
görev kabul etmişlerdir.
Elli, altmış yıllık dönem içerisinde siyasi iktidar
olmuş partiler önem verdikleri işlerle anılır. 1960-1970
yılları arasında Süleyman Demirel iktidarı daha çok
Türkiyede baraj yapmak, yeşil kartla anılmıştır.
Ecevit iktidarı barış çıkartmasıyla anılmıştır.
1980den sonra iktidar olan Özal dönemi daha çok kara yolları, otobanla
anılmıştır. Tansu Çiller dönemi terörle mücadele ile
anılmıştır. Erbakan dönemi memuriyetin özlük
haklarının iyileşmesiyle anılmıştır ve Mesut Yılmaz Hükûmeti Avrupa
Birliği giriş süreciyle anılmıştır. 1999da
kurulan Sayın Ecevit-Bahçeli Hükûmeti de daha çok Bankalar Kriz
Yasası, tarımda doğrudan destek, DFİF kredisi,
tarımın iyileşmesi, Sağlık Bakanlığında
yapılan iyileşmeler, dolayısıyla 1999 yılında
olan depremin ayağa kaldırılması, bunlarla
anılmıştır. Şimdi, bugünkü Hükûmet kendinden önce
yapılanları daha çok satmakla anılacaktır,
haksızlıkla anılacaktır.
1950li yılların başlarında kara yolları
yatırımlarına verilen siyasi destekle, kara yolları
taşımacılığı ön plana çıkarak önem
kazanmış, bu gelişme ise sektörde daha da örgütlü olmayı,
düzenli ve sistemli çalışma düzenini gerekli
kılmıştır. Kara yolları
taşımacılık sektörümüz 1970li yıllardan itibaren
hızla gelişme göstermiş, bugün Avrupanın en fazla kamyon,
tır sayısına sahip olan ülke konumuna gelmiştir. Bugün
kamyon sayımız 750 bine ulaşırken, ülkemizde yurt içi
eşya taşımacılığının yüzde 92si kara
yolu ile gerçekleşmektedir. Günümüzde hemen hemen her sektörde
yaşanan ekonomik sıkıntılar, yoksulluk, işsizliği
artırmış, bu olumsuz gelişmelerden en fazla etkilenen
kesimlerden biri de kamyoncu esnafı olmuştur.
Yurt içi ve yurt dışı kara yolu
taşımacılığı yapan firmalarımız bile
yüksek girdi fiyatları ve akaryakıt fiyatları ile baş
edemez durumda iken, bireysel kamyonculuk ise bitme noktasına
gelmiştir. Nakliyeci ve kamyoncu esnafı yıkıcı rekabet
ortamında çoğu kez düşük ücretle mazot parasına
taşıma yapmak zorunda kalmıştır. Mazot
fiyatlarındaki büyük artışlar, nakliye fiyatına
eklenmemiştir. Gelir vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, araç
vergisi, araç muayenesi, egzoz pulu, yeni araçlarda ÖTV, geçici vergi gibi bir
çok vergi çeşidi ile boğuşan ve BAĞ-KUR primini ödeyemeyen
kamyoncu esnafının psikolojisi bozulmuştur. K1, C2, SCR gibi
yetki belgelerinin ücretlerinin çok yüksek olması ayrı bir maliyet
getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, kalkınmanın ve büyük bir devlet
olmanın en önemli göstergelerinin biri de ulaşım
alanlarında elde edilen başarılardır. Hükûmet kanun
tasarı, tekliflerinin görüşülmesi sırasındaki
anlayışını bütçe görüşmelerinde de sürdürmektedir.
Başta Sayın Başbakan, bakanlar, söz alan milletvekilleri olmak
üzere karalama, inkâr, istismar, duygu sömürüsü anlayışını
devam ettirmişlerdir. Hükûmetin on yıllık iktidarları
döneminde seksen dokuz yıllık cumhuriyet hükûmetlerinin
yaptığından daha büyük, daha çok duble yol
yapıldığını televizyon ekranlarında, seçim
meydanlarında söyleyerek hak etmemesine rağmen övünmeye ve Türk
milletini uyutmaya devam etmektedirler. Özellikle kara yolları,
bilişim ve iletişim sektörlerinde yaptıkları hizmetler için
sizden önceki cumhuriyet hükûmetlerinin tüm yetkililerine teşekkür etmek
istiyorum. Çünkü hükûmetler kendinden önce yapılanlara teşekkür
etmeyi ihmal etmemelidir. Bu Hükûmet döneminde yapılan işler için de
teşekkür ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
beğenmediğiniz ve her fırsatta kötülediğiniz sizden önceki
hükûmetler o dönemin ekonomik ve teknolojik zor şartları
altında, 50 tonluk kamyonlardan, kırıcılardan, delicilerden
yoksun, kazmayla, kürekle, kompresörle
Hükûmet olarak on yıllık iktidarınızda ise daha
önceki hükûmetler döneminde ihalesi yapılmış olup
başlatılan yolların tamamlanması ve
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Karadeniz Bölgesini güneye
bağlayacak yeni koridorlara şiddetle ihtiyaç vardır.
Karadenizde bulunan illerin güneyle bağlantılarını
sağlayacak, standardı yüksek yollara geç kalmadan
başlanılmalıdır. Özellikle güneyi kuzeye bağlayan
Kayseri-Adana-Kozan-İskenderun ayrımı Mansurlu 6. bölge hududu yolunun
öncelikle bitirilmesi; Adana-Karataş, Ceyhan-Yumurtalık; Adana- Kozan;
Pozantı-Tarsus; Kozan-Feke, Saimbeyli-Tufanbeyli; Adana-Karaisalı;
Adana-İmamoğlu ayrımı Aladağ yol yapım
çalışmalarının ve yapımı devam eden, yarım
kalan yolların hızlı bir şekilde tamamlanması
Hükûmetten isteğimizdir.
Bu duygu
ve düşüncelerle 2012 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, tekrar selam ve saygılar sunarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Halaman.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Anayasamıza
göre devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışma hayatını geliştirmek için
çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve
işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için
gerekli tedbirleri almakla yükümlü bulunmaktadır. Ancak bugün
itibarıyla ülkemizde en önemli sorun işsizliktir, yoksulluktur,
güvencesiz istihdam koşullarıdır, uzaklaşılan,
piyasalaştırılan sosyal devlet anlayışıdır.
AKP
döneminde iş gücüne katılım oranı ve istihdam oranı
azalırken işsizlik oranı artmıştır. 2002
yılında yüzde 10,3 olan işsizlik oranı 2010
yılında yüzde 11,9a yükselmiştir. 2009 yılında tarihî
rekor kıran işsizlik oranında baz etkisiyle 2011 yılı
aylık verilere göre azalma görülse de yıllık yüzde 10,5
olacağı beklenmektedir. Kaldı ki Hükûmetin 2012 yılı
büyüme hedefinin yüzde 4 gibi düşük olması, hatta OECD ve IMFnin
yüzde 2ye kadar inen tahminleri, önümüzdeki yıl ülkemizde
işsizliğin önemli oranda artacağını göstermektedir.
TÜİK'in
hesaplamalarında işsiz sayısına dâhil edilmeyen ancak
iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar, AKP döneminde
yüzde 100 artmış olup bunlar dâhil edildiğinde
çalışabilir durumdaki her 5 vatandaşımızdan 1inin
işsiz olduğu görülmektedir. İşsizler iş bulma ümidini
kaybettikleri için işsiz olduklarını dahi beyan etmemektedirler.
İş bulma ümidi olmayanların sayısı 2002
yılında 73 bin kişi iken 2010 yılında 716 bin
kişiye yükselmiştir. AKP döneminde iş bulma ümidi olmayanlar
yaklaşık 10 kat artmıştır.
AKP
hükûmetleri dokuz yılda işsizliğe bir çözüm bulamamış
olup bunu da pişkince itiraf ederek başarısızlığını
ve beceriksizliğini ortaya koymuştur. Türk gençliğinin
işsizliği AKP zihniyetinin hiç umurunda değildir. AKP yetkilileri kendi çocuklarında ve çevrelerinde holding patronu
olanları gördükçe herkesi öyle zannetmektedir.
Değerli milletvekilleri, sosyal devletin temel amacı herkese
insan onuruna yaraşan asgari bir yaşam düzeyini
sağlamaktır. Büyük Türk Hakanı Oğuz Kağan
duasında şöyle demektedir: Türk ülkesinde adaletten başka
şey hüküm sürmesin. Türk yurdunda yoksulluk o kadar azalsın ki fakirlik
suç sayılsın. Sosyal devlet olmanın en özlü ifadesi böyle
olabilir.
Ülkemiz, maalesef, adaletsiz uygulamaları ayyuka çıkan, Türk
milletini işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm eden bir zihniyet
tarafından dokuz yıldır yönetilmektedir.
Sadece 5 milyonu aşan asgari ücretliler ile 10 milyona yakın
emeklilerin ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, 9,5
milyona varan yeşil kartlının, 4,5 milyonu aşan
işsizin, 20 milyon civarında nüfusun geçinmeye çalıştığı
tarım kesiminin gelir düzeyi ülkemiz nüfusunun önemli bir kesiminin fakir
olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Sosyal devlet fakirliğe, açlığa muhtaç ettiği
insanlara gıda ve kömür dağıtmak değildir. AKP Hükûmeti
esasen çok hassas olunması gereken sosyal yardım konusunu istismar
ederek bir siyasi rant hesabına dönüştürmüştür.
Asgari ücretliler ile emekli, dul ve yetimlerin tamamına
yakını açlık sınırının altında
aylık almaktadır. AKP Hükûmeti emeklilere hep umut vermiştir
ancak emeklileri sürekli aldatmış ve hayal
kırıklığına uğratmıştır. Emekliler
arasındaki maaş adaletsizliğini gidereceğini vadetmesine
karşın dokuz yılda daha da adaletsiz hâle getirmiştir.
Emeklilere banka promosyonu verileceği söylenmiş ancak bu söz de
boş çıkmıştır.
Geçmişte intibak yasasını çıkarma sözü
verilmiş, ancak altından kalkamadık gerekçesiyle rafa
kaldırılmış, Haziran 2011 genel seçimleri sürecinde tekrar
intibak düzenlemesinin yapılacağı sözü verilmiş, son
günlerde yine umutlandırılmış ancak bunun da 2013 yılına
ertelendiği açıklanmıştır.
AKP samimi değildir. Emeklilik şartlarını
ağırlaştıran, emeklilik yaşını
altmış beş yaşa yükselten, emekli
aylıklarının refah payını düşüren, 2008
yılından sonraki hizmetler için bugünkü aylıkların
yarısı kadar emekli aylığı bağlanmasını
öngören ve bu kanunu çıkaran AKPdir. Bu düzenlemeden dolayı gelecek
yıllarda eski ve yeni emeklilerin aylıkları arasında uçurum
oluşacağı açıktır.
Türkiye küresel ekonomik krize rağmen büyümede rekor
kırmış. Çin olmasa birinci olacakmış. Maşallah!
Artık bu saatten sonra da asgari ücretli, emekli, alt gelir düzeyinde
yaşamını sürdüren işçi ve memur birazcık büyümeden
nasiplenseler olmaz mı? Ama ne gezer! 2012 bütçesi rakamları da
emekli, dul ve yetim aylıklarında herhangi bir iyileşmeyi
öngörmemektedir.
AKP yetkilileri emekli maaşlarını artırmakla
övünebilmektedir. Şu anda altıncı basamak çiftçi BAĞ-KURlu
kaç lira emekli aylığı alıyor? 560 lira. Esnaf BAĞ-KURlu
kaç lira emekli aylığı alıyor? 731 lira! SSK emeklisi kaç lira emekli
aylığı alıyor? Ortalama 885 lira. Bu rakamlar övünülecek
rakamlar mı Allah aşkına? Hepsi açlık
sınırının altında. Hani Türkiye
zenginleşmişti, hani kişi başına 10 bin dolar gelir?
Hep sıcak para tacirlerine, tefecilere, rantiyecilere vereceğinize
biraz da çalışana, emekliye, esnafa, çiftçiye de büyümeden
payını verin. Bu kadar cimri olmayın.
Değerli Milletvekilleri, ücretlerde sefalet düzeyi devam
etmektedir. Bugünkü asgari ücret ile çalışanların zorunlu
ihtiyaçlarını asgari düzeyde bile olsa, karşılaması
mümkün değildir. Zaten düşük belirlenen asgari ücretten bir de vergi,
prim gibi kesinti yapılmaktadır. Böylece asgari ücret, tespit
edildiği andan itibaren yetersiz, çelişkili ve tutarsız
olmaktadır. Asgari ücret, çalışanlara insanlık onuruna
uygun bir yaşayış sağlayabilecek düzeyde
olmalıdır. İşçiye ödenen net asgari ücret, mutlaka
açlık sınırının üzerinde olmalıdır.
Ücretlilerin vergi yükü de azaltılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak
hazırladığımız Gelir Vergisi Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifini bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuyoruz.
Bu Kanun Teklifi ile asgari ücretten gelir vergisi alınmaması,
bütün çalışanların ücret gelirlerinin asgari ücret kadar
kısmının vergi dışı bırakılması ve
ücretlilerin vergi yükünün hafifletilmesi amaçlanmaktadır. Bu Kanun
Teklifinin bir an önce yasalaşması için desteklerinizi bekliyoruz.
Türkiyenin dört bir yanında yüz binlerce işçi, iş
güvencesinden yoksun biçimde, ağır çalışma
koşullarında, hakları ihlal edilerek, sendikasız, asgari
ücretle, taşeron şirketler vasıtasıyla
çalıştırılmaktadır. İnsan onuruna
yaraşır, düzgün işlerin sunulması esas olması
gerekirken, inançlarımızdan ve evrensel normlardan uzak
kalınarak kâr mantığıyla fazla
çalıştırılan ancak karşılığı
ödenmeyen, bir nevi kölelik sistemini andıran taşeronlaşma kabul
edilemez bir durumdur. Kamuda 426 bin, özel sektörde de 420 bin taşeron
işçi var, taşeronluk kölelik gibi; bu kabul edilemez. Bunu
Çalışma Bakanı olarak söylüyorum diyor Sayın Bakan.
Günaydın! On yılına giren AKPnin Bakanı böyle diyor! O
hâlde, o kölelerin efendisi de siz mi oluyorsunuz "Tüccar siyasetçi"
kavramını Türkiye gündemine yerleştiren AKP Hükûmetinin
köleleştirmeden sorumlu Bakanı.
AKP, Orta Çağ zihniyetini hortlatmış,
taşeronlaşmayı politikasının esası olarak
uygulamış ve bundan da siyasi nema sağlamasını becermiştir.
Taşeron müteahhitlerce işe alınacak işçilerin tamamı
AKP'li siyasetçilerin referanslarıyla işe alınmaktadır,
aksi hâlde firmanın ihalesi iptal edilmektedir. İşsizliğin
olumsuzluğunu fırsata çevirenler tarafından oluşturulan bu
sömürü düzeninde taşeron şirket işçileri işten çıkarma
tehdidiyle AKPye oy vermeye de zorlanmakta, AKPnin siyasi mitinglerinin
kadrolu elemanı hâline getirilmektedir.
Bir taşeron işçisi kardeşimiz Halkın geneline hitap
edin, zengine değil. Kimileri alsın başlarını gitsin,
yarım gün çalışsın, kimileri sürüne sürüne günde on iki
saat çalışsın, ay başı 650 lira para alsın.
Devletin başındaki insanlara sesleniyorum: Bu
haksızlığa son verilsin. Bunca insanın vebali çok ama çok
ağır. diyor. Evet, ey AKP zihniyeti, bu vebalin altından
nasıl kalkacaksınız?
Değerli milletvekilleri, kamuda üvey evlat muamelesine tabi tutulan
bir başka çalışan kesim de 4/Clilerdir. 657 sayılı
Kanunun 4/C maddesi kapsamında yapılan atama işlemi hakla,
hukukla ve insafla bağdaşmamaktadır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Eskiden kapı dışarı
ediyorlardı, biz işe aldık.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - AKP Hükûmetinin Bunlar ortada
kalmışken 4/C kadrolarına atadık. açıklaması
pişkinliktir, zira ortada bırakan da AKP Hükûmetinin kendisidir.
Ayrıca, AKPnin köle çalıştırma
anlayışı burada da tezahür etmektedir. Demek istiyorlar ki
4/Clileri işe aldık, istediğimiz parayı veririz,
istediğimiz gibi çalıştırırız, istediğimizi
yaparız. Anlayış bu. Seçim öncesinde kadro verileceği
söylenmiş ancak 4/Cliler kadroya alınmamıştır.
4/Cliler mağdur edilmektedir, aynı işi yapan emsallerinin
aldığı mali ve sosyal hakları alamamaktadır.
Diğer sözleşmelilerden alınmayan sözleşme damga vergisi dahi
4/Clilerden alınmaktadır. Söylenecek tek bir şey var:
Almayın mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Siz aldınız, aheste aheste
çıktı; sandıkta gördük!
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Değerli milletvekilleri, AKPnin
eşitliğe sığmayan, adaletsiz uygulamalarının
haddi hesabı yoktur. 2007 ve 2011 seçimlerinin hemen arifesinde siyasi
rant hesabıyla geçici işçiler ve sözleşmelilerin kadroya
alınmasıyla ilgili kanunlar
çıkarılmıştır. 4 Nisan 2007 tarihli 5620 sayılı
Kanunla yaklaşık 220 bin geçici işçiye kadro verilmiştir
fakat Kanun 2006 yılında en az altı ay çalışanları
kapsadığından, birçok geçici ve mevsimlik işçi bu kapsama
girememiştir. Yirmi-yirmi beş yıldır bu kadroyu bekleyen
işçiler yararlanamamıştır, tek suçları 2006 yılında
altı ay çalışmamaları. Başta şeker
fabrikalarında olmak üzere, uzun yıllardır mevsimlik işçi
olarak çalışanlar kadroya alınmamıştır. Bu
Kanunun mağduru bir işçimiz Öyle falan yılda altı ay
çalışan diye bir kaide olmaz, hiç bir ülkede böyle bir şey
olmaz, vicdanlar da kabul etmez, bunu hangi İnsan Hakları Beyannamesine
sığdırdınız? Yeri geldi mi Biz insanları severiz
Yaradandan ötürü. diyorsunuz. Yaradan insanları eşit
yaratmış ama siz eşit davranmıyorsunuz. Adil olun, hak
Cenabıallahın ismidir unutmayın. diyor.
Yine, 12 Haziran seçimlerinden bir hafta önce çıkarılan 632
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 657 sayılı Kanunun 4/B
maddesi ve 4924 sayılı Kanun uyarınca sözleşmeli personel
pozisyonlarında çalışanların memur kadrolarına
atanması öngörülmüştür. Yıllardır en temel insan
hakkından dahi mahrum bırakılan, ailelerinden koparılan,
güvencesiz bir geleceğe mahkûm edilen sözleşmeli personelle ilgili
çağrılarımıza, seçim öncesi oy kaygısıyla da olsa
AKP Hükûmeti kulak vermiştir. Ancak, 200 bin kişiye yakın sözleşmeli
kadroya geçirilirken, başta belediyeler, özel idareler ve üniversiteler
olmak üzere birçok kamu kurum ve kuruluşundaki 4/Bli sözleşmeliler
ile kamu çalışanları içinde en mağduru olan 4/C
çalışanları kadroya alınmamıştır.
AKP Hükûmeti, bu KHK ile de en iyi bildikleri şeyi,
ayrımcılığı, adaletsizliği ve mağdur etmeyi
yine başarmıştır. Mademki sözleşmeli personel
uygulaması doğru değildir, o zaman neden tüm sözleşmeli
personeli kadroya geçirmediniz ve ayrımcılık yaptınız?
Değerli Milletvekilleri, AKP döneminde sendikal örgütlülük
zayıflamış, sendikalaşma oranı düşmüştür.
Özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek istihdam, dar,
yasakçı ve âdeta sendikalaşmayı zorlaştıran, sendikal
örgütlenmeyi zayıflatan politikaların yanı sıra, özel
sektörde işverenlerin hukuka aykırı uygulamalarla işçilerin
sendikalaşmasını engellemesi ve Hükûmetin buna göz yumması,
Türkiyede sendikal örgütlenmenin her geçen yıl erimesine yol
açmaktadır.
OECDnin son sendikalaşma verilerine göre Türkiyenin durumu içler
acısıdır. Türkiye, yüzde 5,9luk sendikalaşma oranıyla
OECD ülkeleri arasında sonuncu sıradadır. OECD verilerine göre
2001 yılında yüzde 10 olan sendikalaşma oranı, 2009
yılında 5,9a gerilemiştir. Sendikalar demokrasinin
damarlarıdır. Sendikacılığın kan kaybetmesi
demokrasimiz açısından bir zaaftır.
Ben
bütçelerin hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Ahmet İhsan
Kalkavan, Samsun Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Kalkavan.
CHP GRUBU
ADINA AHMET İHSAN KALKAVAN (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı 2012 yılı bütçesiyle ilgili olarak,
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
şunu belirtmek istiyorum: Vergi gelirinin toplanmasındaki
sıkıntıları hepimiz iyi biliyoruz. Bu vesile ile Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü nezdinde, isminin başında
millî kelimesi bulunan Millî Havacılık Güvenlik Kurulunun, eften
püften bahanelerle almış olduğu kararlar doğrultusunda,
havaalanlarında her türlü yolcudan alınan havaalanı vergilerinin
devlet kasasına girerken, bu miktarın, özelleştirilen
havaalanlarını işleten özel sektöre, özellikle de TAV
firmasına verilmesini esefle karşılıyoruz. Yılda
yaklaşık 35 milyon euroyu bulan bu gelir ile bugün Türk Hava
Yolları ile diğer özel hava yollarımızda çalışan
yaklaşık 600 yabancı pilotun yerine Türk gençlerinden
oluşan pilotlar ve teknisyenler yetiştirilebilirdi. Sayın
Bakanımızdan istirhamımız, yeni bir kararla, bu özel sektör
hizmetkârlarının devlet bütçesine olan ihanetlerini
sonlandırmalarıdır.
Sayın
milletvekilleri, Avrupa Birliğinin geçen yılki ilerleme raporunda,
Türkiyede demir yolu taşımacılığının
ilerleme kaydedilmeyen tek taşımacılık alt sektörü
olduğu belirtilmiştir. Demir yolu demek sadece
hızlandırılmış demir yolu demek değildir.
İktidar, Hükûmet bu anlayışından vazgeçmelidir. Katma
değer getiren, taşımacılığa hizmet veren ve kara
yolu trafiğini de rahatlatacak projeler üretmeli ve bunları hayata
geçirmelidir. Örneğin, ilk ayakta Gürcistan Hükûmeti ile iş
birliğine gidilerek Poti-Batum-Hopa-Trabzon-Samsun arası demir yolu
ile birleştirilerek yılda yaklaşık 5 milyon ton yükün elleçleme
yapıldığı Poti ve Batum limanlarından belli bir pay
Hopa ile Samsun arasındaki limanlarımıza
kazandırılabilir ve Karadeniz sahil yolu rahatlatılabilir.
Değerli milletvekilleri, iktidar, Hükûmet, devamlı olarak
yaptığı duble yolları konuşuyor. Evet, bizler de bu
girişimleri göz ardı etmiyoruz ama cumhuriyetin seksen yılda
yaptığı bütün kazanımları yok pahasına elden
çıkardılar, müsaade edin de bu kadar yol yapsınlar. Duble
yolları yapsınlar, yapsınlar ama ihaleleri ve müteahhitlerini de
biraz disipline etsinler, yağmur yağarken asfalt döktürmesinler. Yol
maliyetlerinin Bakanlık bütçesinden ne kadar götürdüğünü hepimiz iyi
biliyoruz ama şunu da belirteyim ki daha tamamlanması bir
yılı dolmadan bozulan yolların da onarımının
nelere mal olduğunu herhâlde hepimiz biliyoruz ama Bakanlık daha anlamadı
ki müteahhitlerin araç parkları tamamlanmış yollardan hiçbir
şekilde çıkmıyor.
Değerli milletvekilleri, yol yapım projelerinde trafik
yoğunluğu yerine siyasi müdahaleler daha fazla etkili oluyor. Bu
doğru bir şey değildir. Bu takdirde kazalar önlenmiyor, sadece
kafa kafaya çarpışmalar engelleniyor. Örneğin, temsil
ettiğim Samsun ilinde Karadeniz sahil yolunun devamı olarak
projelendirilen Samsun çevre yolu varken, Samsunda, hiç kimse
anlamış değil ki Samsunu ikiye bölen mevcut geçiş yoluna
viyadük yapılarak Samsun her türlü çirkinleştirilmek isteniyor.
Sayın Bakanım, partinizin bazı Samsun milletvekilleri,
partinize bağlı belediye başkanları ve Samsun halkı bu
yolu istemiyor. Samsunda AKP yetkililerine soruyoruz Niçin bu inat? diye.
Basın yoluyla da olmak üzere bize, Sayın Başbakan,
Sayın Bakanım yani sizin bunu
istediğinizi söylüyorlar ve sonunda ihaleyi de yaptınız. Buradan
soruyorum size: Samsunda siz mi yaşıyorsunuz yoksa Samsunlular
mı yaşıyor? Samsunu sizler mi iyi biliyorsunuz yoksa Samsunlular
mı iyi biliyor?
Sayın
Bakanım, lütfen, Samsunu her türlü kirletecek bu viyadük
inadınızdan vazgeçin. Gerekirse Samsunda bir anket
yaptırın. Samsunlunun dediğine kulak verirseniz Atatürkün
şehrinin evlatları ve esnafı sizlere teşekkür edecektir.
Samsunu
anlayacağınıza inandığımdan ben burada
şimdiden sizlere teşekkür ediyorum. Çünkü Atatürkün evlatları
yaklaşık on yıldır 15-20 bin işçinin
alınacağı vaatleriyle kurulacağı söylenen tersane
yüzünden sizlere kırgın.
Değerli
milletvekilleri, son olarak da benim de sektörün içinde bulunduğum
Denizcilik Bakanlığına değinmek istiyorum: Üç tarafı
denizlerle çevrili bir deniz ülkesi olan ama hiçbir zaman denizci ülkesi
olamayan Türkiyemizde yıllardan beri mücadelesi verilen Denizcilik
Bakanlığının kurulması için çok büyük bir adım
attınız. Size ve şahsınızda kabinenizi
oluşturanlara bu konuda teşekkür ediyorum. Adım
attınız diyorum ve bunu bilinçli söylüyorum çünkü Meclis
çatısına gelmeden önce bağlı olduğum Deniz Ticaret
Odasının ve bu kürsüde temsil ettiğim Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun istediği Bakanlık profili bu değildir. Bu
oluşum sadece önceden var olan
Denizcilik Müsteşarlığı kuruluşunun isim
değiştirilmiş halidir. Bizler Denizcilik
Müsteşarlığıyla birlikte Deniz Turizmi Daire
Başkanlığının Turizm Bakanlığından, Su
Ürünleri Daire
Başkanlığının
Tarım Bakanlığından, Kıyı Sahiller Daire
Başkanlığının Sağlık
Bakanlığından alınarak bağımsız güçlü bir
Denizcilik Bakanlığı istiyoruz.
Siz
adım attınız, inanıyorum güçlü bir Denizcilik
Bakanlığının kurulması da Cumhuriyet Halk Partisine
nasip olacaktır. O zaman bizler denizciliği stratejik sektör olarak kabul edeceğiz, teşvik ve destekle bu
sektörü en ileri seviyeye taşıyacağız. Bütün bu zorluklara
rağmen geçmişten bugüne kadar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kalkavan.
AHMET İHSAN KALKAVAN (Devamla) -
Türk denizciliğine hizmet eden herkese teşekkür ediyorum.
Bakanlığın bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, şahsınızda tüm çalışanlara teşekkür
ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Kemal Ekinci Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Ekinci. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL EKİNCİ (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığının 2012 yılı bütçesinin
Karayollarıyla ilgili bölümünde söz aldım, Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Karayolları, kurulduğu günden bugüne kadar geniş hizmet
alanında doğru hizmetler vermiş, kara yolu
taşımacılığına, ulaşım sistemine
katkı sağlamış güzide bir kuruluşumuzdur.
Karayollarının özellikleri sadece bununla ilgili değil. Kendi
içinden yetiştirdiği donanımlı, eğitimli personeliyle
liyakati esas alarak bütün yöneticilerini kendi kadrolarının içinden
seçmiştir. Ne yazık ki son senelerde liyakat esas alınmadan
zaman zaman -kulağımıza gelenleri söylüyorum, bu konuda bir
mensubu olarak üstümde hakkı olan bir kuruluş olduğu için
söylüyorum- liyakat bir tarafta tutularak azıcık tarikat, cemaat ve
yandaşlık anlayışı içerisinde personel tasarrufu
yapıldığını üzülerek görüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu bölünmüş yollarla ilgili iktidar
partisi her seferinde övgüyle söz ediyor. Ben de bunun son zamanlardaki
bölümüne katılıyorum. Gerçekten büyük bir başarı
sağlamıştır. Fakat bu bölünmüş yollara ilk
başlandığında, Sayın Başbakanın demecini
şöyle bir hatırlayın, ne dedi Başbakan:
Yatırımcı kuruluşların atıl makineleriyle bu
yolları biz yapacağız. İlk rastladığımda,
Ulukışla-Aksaray arasında bölünmüş yol
çalışmaları başlamıştı. O eski,
yaşlı makinelerin her birisi arıza yapmış, yol
kenarında bekliyordu, sadece nebati tabakayı kaldırılmışlardı.
Bu bölünmüş yolların kara yolculukta bir standardı yoktur, ne
geometrik ne fiziki standartları var. Çoğu zaman 2 kere yaptılar
aynı yolu. Hatta öyle oldu ki öğleden önce saat 10.00da açılan
yol öğleden sonra 16.00da trafiğe kapatıldı. Bunları
gördük. Bunu bilen uzman, Karayolcu arkadaşlarımız ve
yöneticiler ihale ederek, standardı yükselterek şu hâle getirdiler.
Şimdi, son zamanlarda memnuniyetle görüyorum, Kara yollarında
artık bölünmüş yol değil onlara bölünmüş yol da
demesinler- duble yol, mekanik stabilizasyon, sıcak
karışım, asfaltla standart yollar yapmaya başladılar.
Ama bazı konularda yanılgılar var, şöyle:
Kamulaştırma masrafından kaçınarak zaman zaman
yolların standardı düşüyor. Gittiğiniz, seyrettiğiniz
bir yolun üç şeritten aniden iki şeride düşmesi tesadüf
değil.
Bir de heyelanlı bölgelerde şev kesimlerinde, ne
hikmetse, bir türlü şevleri yatıramadılar. Son zamanlarda onu
görüyorum, hem kaplamalar hem istinat duvarları gayet iyi gidiyor hatta
heyelanlı bölgelerde fore kazık bile yapıyorlar. Bu, memnuniyet
verici bir durum.
Değerli arkadaşlar, bölünmüş yollardaki
standardı biraz yükseltmek Karayollarının elinde. Eğer
icraatçı Bakan bu konuda onların önünü açarsa, inanıyorum ki
Karayolları daha iyi, daha çağdaş, daha modern yollar
yapacaktır, buna inanıyorum.
Şimdi bu Karadeniz otoyolundan bahsetmek istiyorum. Önce o
yolu, projeyi başlatanın da
yapanın da eline sağlık demem lazım. O coğrafyada ancak bunlar yapılabilirdi. Ha, speküle
edilebilecek meseleler yok mu? Var. Nedir? Yüzde 700 fiyat
artışı oldu diye birtakım arkadaşları
ağır cezada yargılatanlar, kendi dönemlerinde yüzde 2700 fiyat
artışı olduğunda hiç sesleri çıkmadı. (CHP
sıralarından alkışlar) Hatırlıyorum da, burada
Kemal Kılıçdaroğlu Genel Müdürlüğü döneminde yüksek fiyat
artışları nedeniyle çok eleştiri almıştı.
Yatırımcı kuruluşlarda bunlar hep olur.
İcraatın zaman zaman projesi olmayabilir, ani
başlangıcı olabilir, toprağın altında ne
olduğunu kimse bilmez, bunlar olur ama bunları speküle etmek
doğru değil. Ben bir daha söylüyorum: Karadeniz otoyolunu başlatanlara
da yapanlara da emek verenlere de, hepsinin eline koluna sağlık.
Değerli arkadaşlar, yolların yapımından çok
bundan sonra bakımı esastır. Yol bakımı için
Karayolları devşirme işçilerle bu işi yapamaz, kendi
kalifiye elemanını yetiştirerek, teknolojiyi kullanarak bu
işi yapmak durumundadır.
Bir başka şey de bu taş ocaklarıyla ilgili.
Sayın Genel Müdüre de söylüyorum, Sayın Bakana da söylüyorum:
Taş ocakları saçkıran olmuş bir baş gibi,
bunların peyzajını ve bunların çevreye uyumunu sağlamak
bir görevdir, Karayolları da bu konuda çevreye karşı
duyarlıdır.
Arkadaşlar, Karayollarının ne kadar önemli bir
kuruluş olduğunu
Şu 2007-2011 Strateji Planını,
kendi personelinin hazırladığı şu Strateji
Planını okusunlar. Bunu okuyup bitireceğim sözümü: Memur
statüsünde çalışan personelin ücretlerinin yetersizliği, atama
ve terfilerde zaman zaman liyakat ve kariyerin dikkate alınmaması,
sanat sınıfı personelinin yaşlı oluşu, memur
personel ile arasındaki ücret dengesizliği, bazı
politikacıların yatırım programı
dışındaki taleplerinde etkin olması, personel motivasyonunu
yeterli olmadığı, sosyal faaliyet ve tesis eksikliği, ARGE
çalışmalarındaki noksanlıklar. bunları söylüyor,
kendileri söylüyor, Kara yolu. İşte bu kuruluşun yüceliği,
bu kuruluşun zarafeti burada, kendisini eleştiren bir
kuruluştur. Sayın Bakan eğer ismini yaşatmak istiyorsa
siyasetten uzak, Karayollarının içine sokmasın, tekniği
geliştirsin, onun adı hep yaşar.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ekinci.
Şimdi
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Erdal
Aksünger İzmir Milletvekili.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA ERDAL AKSÜNGER (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 2012 yılı bütçesi
hakkında CHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
konu bilişim olunca, yirmi yıldır bu sektörde olan bir
insanım. Ben bu yasama yılında ciddi bir gerginlik içinde geçen
bir dönem, tecrübeli milletvekili arkadaşlarımıza sorduğumda
hatırlamadıklarını söylüyorlar. Konu şuradan
kaynaklanıyor: Her buraya gelen hatip arkadaş, özellikle iktidar
partisinden Biz yüzde 50yle buraya geldik ve millet bizi öyle veya böyle
burada görevlendirdi. Söz hakkı bizimdir. diyor. Yüzde 50
aldığınıza herkesin bir saygısı var ancak geri
kalan yüzde 50nin de muhalefette olduğunu unutmayın.
Bu konuda
şunları söyleyeceğim: Şimdi, bilgi teknolojilerinin insan
hayatını kolaylaştırma üzerine olduğunu hepimiz
biliyoruz ama insan hayatını kolaylaştırıyor mu,
kolaylaştırmıyor mu, onu bir şimdi irdeleyelim. İyi
yaşamak neden ibarettir? Benim iyi yaşamdan
algıladığım şudur: İnsanlar, günlük
hayatlarında sekiz saat, on saat, on iki saat çalışırlar;
evlerine ekmeklerini götürürler, idame ve ikamelerine sağlarlar. Eğer
iyi yaşamak istedikleri pozisyon, biraz daha maddi kaynaklarını
yukarıya taşıdıklarında evlerine,
oğullarına, çocuklarına, kızlarına iyi bir
eğitim, iyi bir gelecek ayırıyorlarsa bunu iyi yaşamak
olarak tanımlayan bir kitle vardır.
Şimdi, bilgi teknolojilerinde şöyle bir konu var: Biz bilgi
teknolojilerini kullanarak insanların hayatını
kolaylaştırıyor muyuz, ona bir bakmamız lazım. Bugün
Türkiye bilgi teknolojileri konusunda belki dünyanın 16ncı büyük
ekonomisi olarak birtakım atılımlar yapmış olabilir
ama bu konuda çok ileriye gitmediğini biraz sonra birkaç tane örnekle
vereceğim. Ama bu rakamlara takılarak ben konuşmamı yapmak
istemiyorum, esas önemli konuya değinmek istiyorum.
Şimdi, eğer siz insanların iyi yaşaması modunda
bir amaç olarak bilgi teknolojilerini kullanıyorsanız ciddi bir
yanlışın içerisine girersiniz. Bilgi teknolojileri aslında
insanların iyi yaşamında bir araçtır. 10 saat
çalışan bir insan Ben daha iyi yaşıyorum. demek için 5
saat çalışıyorsa ve aynı imkânlara sahipse iyi yaşıyor
demektir. Mevcudiyette öyle bir şey var mı? Yok. Demek ki burada bir
yanılgı var.
Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; ciddi
kurumlar kuruldu Türkiyede. 1999 yılında o zamanki dönemin Hükûmeti,
Koalisyon Hükûmeti döneminde e-devlet projeleriyle ilgili kurumlar kuruldu, bir
sürü tahsisler yapıldı. Daha sonra, 2003 yılında bu
kurumların isimleri değiştirildi arkasından ve bu
değiştirilen isimlerin kurumları 2007ye kadar bir sürü toplantılar
yaptılar. Bu kurumların hepsini ben şimdi tek tek burada
söylemek istemiyorum ama 2007-2008den sonra o kurumların, bilgi
teknolojisi konusundaki kurumların yaptıkları toplantılara
bir göz atmak lazım. O güne kadar, örnek vereceğim bir kurum olursa
bunlardan bir tanesi E-Devlet Türkiye İcra Kuruludur, bu Kurul 2007ye
kadar 27 kere toplanmış, 2009dan bugüne kadar da sadece ve sadece 1
kere toplanmış. Şimdi bu neyi gösteriyor? Bizim bu konudaki
vizyonumuzu gösteriyor, Türkiye'nin vizyonunu gösteriyor. Şimdi, bu
vizyonu ben size birkaç örnekle de tamamlamak istiyorum. Dünya Ekonomik Forumunda
her yıl yayınlanan bazı raporlar vardır. Bu
raporlarında, işte, bilgi toplumuna hazır olma endeksleri
açıklanır. Bu raporlar diyor ki Türkiye için: Sıralamanın
en başında İsveç, Singapur, Finlandiya, Amerika, Tayvan, Danimarka,
Kanada ve Güney Kore varken, Türkiye bu endeksle son beş yılda
giderek gerileyen bir sıralamaya doğru gidiyor. 2006da 122 ülke
arasında 52nci olan Türkiye bugün, 138 ülke arasında 71inci
sıradadır. Evet, doğru biz, 16ncı büyük ekonomiyiz ama bu
konuda da 71nci sıradayız.
Ayrıca buna ekleyeceğim çok daha önemli olduğunu
düşündüğüm bir konu var: Biz teknoloji konusunda ileri gittik, bu
haklı, dinlemeler konusunda çok ciddi yol aldık, bütün
teknolojilerimizi biz dinleme üzerine neredeyse kurduk. Ülkede herkesi
dinliyoruz. Bu dinlemeler nasıl yapılıyor? Bir onları ben
size kısaca anlatmak istiyorum.
Ülkede bütün datalar dijitalleştikten sonra 70 milyon insanı
da çok rahatlıkla dinlersiniz ama bu kişi kişi dinleme diye bir
şey olmaz, şöyle olur: Cep telefonlarından veya mevcut karasal
bütün dataların gönderildiği
hatlardan bütün herkesi dinlersiniz. Arkasından buraya bir yapay zekâ programı eklerseniz,
kelimelerle birlikte kimlerin hangi kelimeyi konuştuğunu oraya
yazarsanız o insanları bir kere data olarak süzer. Bu datayı süzdükten
sonra onların içinde canınız kimi istiyorsa onu alır,
dinlemeye getirirsiniz.
İşin garip tarafı şu: Bir Anayasa tashihi
yapılıyor şu anda ve insanların güvenliği üzerine
dayalı konular Anayasayla güvence altına alınmaya
çalışılıyor. Ama ilk önce insanlar dinleniyor, dinlendikten
sonra iddianameler hazırlanıyor, arkasından gidip Biz bu
adamı dinleyebilir miyiz? diye yargıdan izin alınmaya
çalışılıyor. Peki, tamam, siz Türkiyeyi komple dinliyorsunuz
böyle dijital kayıtlarla birlikte. Şunu aklınızdan
çıkarmayın ki bugün kullandığınız bütün
yazılımlar, bütün hardwareler, bütün softwareler, bütün
cihazların hepsi yurt dışındaki uluslararası
firmaların elinde. Bu datalar nerede toplanıyor, bunu biliyor
musunuz? İşte, mevcut bazı ülkeler tarafından bu datalar
kayıt altına alınıyor, ülkenin güvenliği ortadan
kaldırılmış oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) Arkadaşlar, söylenecek çok şey var.
Ben hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aksünger.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı
Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelebi. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım;
bal, bal demekle nasıl ki ağız tatlanmazsa, şapkadan
tavşan çıkartarak, büyüme edebiyatı yaparak bir ekonomi
büyümüş olmuyor.
Seçim döneminden beri sıkça vurgulanan bu büyüme
aldatmacasının ve aslında kimler için bir büyüme olduğunun
ortaya çıkartılması oldukça önemli ve bu aldatmacanın
sahipleri de çok iyi biliyor ki ortada halka ve emeğe yansıyan bir
büyüme yok. Evet, bir büyüme var, ama bu büyüme taşeronlaşmadaki
büyüme, yoksulluktaki büyüme, hukuksuzluktaki büyüme, adaletsizlikteki
büyümedir. Ne yazık ki 2012 bütçesi önceki bütçelerin ruhunu
taşıyor, yani sıkı mali politikalar adı altında
ezilen halkı daha da ezen politika izleniyor.
AKP Hükûmeti öncesi 9 olan zenginlerin sayısı, AKPnin dokuz
yıllık iktidarı süresince 39a çıkmıştır.
16ncı büyük ekonomiye sahip olan ülkemiz, OECD raporlarına göre,
yoksulluk sıralamasında 34 OECD ülkesi arasında Şili ve
Meksikayla birlikte sondan birinciliğe koşuyor. OECD raporuna göre,
zenginler ve yoksullar arasında gelir eşitsizliği en fazla olan
ülkeler Meksika, Türkiye ve Şili olarak sıralanıyor. Rapora
göre, Türkiye işsizlik ve yoksullukta ilk sıralarda yer alıyor.
En son BBCnin yaptırdığı Dünya konuşuyor
araştırmasına göre, Türkiye'de en çok konuşulan sorunun
yolsuzluk, işsizlik, yoksulluk olduğu görüldü.
İşte, alın size büyüme yalanları! Kar kuytuda, para
pintide eyleşirmiş. Halka karşı pinti olanlar, zengini daha
zengin etmek için yarış hâlindedir.
Şimdi soruyorum size:
Asgari ücretin açlık sınırının altında
olduğu, işçinin, emeklinin, yoksulun haklarının
gasbedildiği bu ülkede nasıl oluyor da zengin sayısı bu
artışı gösteriyor? Bu adaletsizliğin hesabını kim
verecek? Gasbedilen İşsizlik Sigortası Fonunun, yerinde
kullanılmadığı için yeni canlara feda edilecek deprem vergilerinin
hesabını kim verecek? AKP Kiminin parası kiminin duası.
diyor ama artık halktan alacakları tek dua beddua olacaktır.
Bunu iyi bilsinler. (CHP sıralarından alkışlar)
Hükûmet, bu bakış açısını 4857 sayılı
Yasayla ortaya koymuştu. Yeni liberal politikaların öngördüğü
esnekliğe, kuralsızlığa hukuki kılıflar
hazırladı.
İşçi ölümlerinin bu kadar arttığı, her ay
onlarca canımızı yitirdiğimiz iş kazalarında
dünyada 3üncü, Avrupada 1inci olduğumuz büyümeyle mi övünüyorsunuz?
AKPnin yarattığı Türkiyede ne yazık ki artık ölmek
değil yaşamak tesadüftür.
Zonguldakta, Karadon kuyusunda 28 maden işçisinin öldüğü kaza
için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Madencinin kaderinde var. demedi
mi? Maden işçisi olmak demek ölüme aday olmakla eşdeğer midir? Bu
bakış açısına sahip olduğu için, hâlâ kot
taşlamada işçiler ölüyor, tersanelerde canlar yitiriliyor, onlarca
maden işçisi yaşamını yitiriyor, meslek
hastalıkları yaygınlaşıyor. İşçi ölümlerinin
bu kadar fazla olduğu bir ülkede neyin büyümesinden bahsediyorsunuz?
Büyümenin bedelini kim ödüyor?
Özelleştirme, sendikasızlaştırma ve
taşeronlaştırma kısaca örgütsüzleştirme
politikaları sendikal haklara ulaşmayı
zorlaştırıyor. Bunu göremeyecek kadar kör mü oldunuz? Hükûmet sürekli
olarak 12 Eylülün antidemokratik zihniyetini yansıtan 2821 ve 2822
sayılı yasaların yerine demokrasiyi özümseyen, örgütlenmenin
önünü açan, çalışma hayatının tüm dinamiklerini kucaklayan,
Avrupa Birliği ve ILO standartlarına uygun yasalar
çıkardıklarını hem yurt içinde hem yurt
dışında söylüyor. AKP iktidarı döneminde onlarca taslak
hazırlandı, hepsi tozlu raflara kaldırıldı.
Bakınız, 12 Eylül yasalarını değiştirmeye
kanun hükmünde kararnameler ile antidemokratik bir şekilde ve Meclisin
iradesini yok sayarak çalışma barışını bozdunuz.
ILOdan bahsediyorsunuz. Gelin, şu rakamlarla yüzleşelim. Türkiyenin
sendikalaşma açısından 34 OECD ülkesi arasında durumu içler
acısı. Yüzde 5,9luk sendikalaşma oranıyla OECD ülkeleri
arasında sonuncu durumda. İşte size bir başarı daha!
En kötülerin birincisi!
12 Eylül 1980de Türkiyenin nüfusu 45 milyon, sendikalı işçi
sayısı 2,5 milyon iken bugün ülkenin nüfusu 74 milyon ve 15 milyon
çalışana karşı toplam aktif sendikalı, toplu
sözleşme yapma hakkına sahip işçi sayısı 600-650 bin
civarında.
Değerli arkadaşlar, kamu çalışanlarına
getirilen grev yasağı ise 4688 sayılı taslakla
pekiştirilmeye çalışılıyor. Kamu emekçilerini yasa
değişikliği ve toplu sözleşme vaadiyle oyalayan AKPnin
gerçek niyetini Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
geçenlerde Bursada ifade etti. Sayın Arınça göre, yandaş
konfederasyon dışında diğer konfederasyonların yasa
değişikliği ve toplu sözleşme konularında hiçbir söz
söylemeye hakları yokmuş. Neden? Çünkü 12 Eylül referandumunda evet
demeyen, üstelik de grevli, toplu sözleşme isteyen bu sendikalar
Sayın Bülent Arınça göre suç işlemişlerdir. Buradaki
zihniyet belli. Hatırlarsınız, daha önce, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan TÜSİADın nezdinde bütün topluma şöyle demişti:
Taraf olmayan bertaraf olur. İşte, AKPnin ileri demokrasi örnekleri
bunlar. Taraf olmayanların nasıl ve hangi dümenlerle bertaraf
edildiklerine de yine hep birlikte tanıklık ettik ve ediyoruz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Demokrasiye taraf, millete taraf
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) 59uncu Hükûmet, 7 Şubat 2005 tarihinde,
Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartının
onaylanmasını öngören Yasa Tasarısını Meclise
göndermiştir. Ancak, sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev
hakları yanında, çok sayıda maddesine çekince koymuştur.
Bunlar hâlâ kaldırılmış değil.
Güzel bir atasözümüz var, der ki: Baca eğri de olsa duman
doğru çıkar. Fakat, sevgili arkadaşlar, bunların
bacaları eğri olduğu gibi dumanları da doğru
çıkmıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
İşsizliği ve yoksulluğu sanki bir kadermiş gibi
sunuyorlar, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye
çalışıyorlar. AKP İktidarı döneminde işsizlik
azalmamıştır. 2002 yılında, resmî verilere göre yüzde
10,3le devralınan ve on yıllık iktidar döneminde yüzde 14lere
tırmanan işsizlik oranı konusunda AKPnin vaadi yüzde 10,4tür.
Bu rakamlar resmî rakamlardır. Türkiye'nin 2010 yılı gerçek
işsizliği ise yaklaşık yüzde 18 olarak
hesaplanmaktadır. Araştırmalara göre, yoksulluk
sınırının 3 bin 136 TL olduğu ülkemizde, beş
asgari ücretin toplamı yoksulluk sınırına denk
düşüyor. Kasım ayı için açlık sınırı, bir
önceki aya göre 32 TL, yoksulluk sınırı 102 TL artış
gösterdi. Açlık sınırının 922 lira olduğu bir
ülkede asgari ücretin yüzde 3 oranında artırılması
nasıl izah edilebilir? Yoksula zulüm değil midir bu?
Ülkemizde gittikçe büyüyen bir sorun da bir yanda iş güvencesi
olmayan 4/Bliler ve geçici ve güvencesiz çalışan 4/Clilerdir.
Taşeronlaşmayla kamuda hukuksuz çalışma
yaygınlaşmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Kamuda
taşeron işçi sayısı yüz binlerle ifade edilmektedir, bu,
açıkça emek sömürüsüdür.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Bir
saniye
Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
Büyüyen ekonominizde emekliler açlık
sınırının altında ücret alıyorlar. Milyonlarca emekli
için çıkarılacak olan intibak yasasının ne hâle
geldiğini gördük.
BAŞKAN Sayın Çelebi, lütfen
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla)
İntibak yasasıyla oluşturulan beklenti gerçekleşmedi,
emekliler hayal kırıklığına uğradı. Görünen
o ki dağ fare doğurdu! Bunlar yağmur olsalar da emin olun
kimsenin tarlasına yağmazlar!
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına beşinci konuşmacı İzmir Milletvekili Musa Çam.
Buyurun Sayın Çam. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir)
Sayın Başkan, Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygıdeğer üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının çok
değerli bürokratları, yöneticileri, basınımızın
çok değerli emekçileri ve ekranları başında bizi izlemekte
olan çok değerli yurttaşlarımız; sizleri Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsım adına sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Bugün burada Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü ve Devlet Personel Başkanlığı konusunda söz
almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu personel politikalarına yakından
bakıldığında, AKP döneminde personel rejiminin önemli
ölçüde tahrip olduğu görülmektedir. Sözleşmelilik ve taşeronlaşma
gibi çalışma ilişkileri eğitim, sağlık gibi asli,
sürekli nitelik gösteren kamu hizmetlerine de yayılmıştır.
Siyasal iktidarlar karşısında liyakat ve kariyer ilkesine göre
çalışan, tarafsızlığıyla devletin memuru
olması benimsenmiş bir rejim gittikçe tarihe
karışmaktadır. Siyasal iktidarlar karşısında
memura sağlanan güvence Hükûmet tarafından kişisel bir
imtiyazmış gibi algılanmaktadır. Hâlbuki tarihî sürecin 18,
19, 20nci yüzyıl içinde çizilen, bu rejimde memura sağlanan güvence,
ulus devlet, kamu yararı, kamu hizmeti tasarımında asıl
olarak yurttaşların eşit, tarafsız kamu hizmetlerinden
yararlanmasının, temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasının bir güvencesini oluşturmaktadır.
Sayın Bakanın basına yansıyan açıklamalarında
Bursa Hakimiyet gazetesinde ifade edilen ve 657 rakamının tarih
olacağına dair demeçler, Türkiyede emekçiler ve çalışanlar
üzerine yeni bir saldırı dalgasının daha yönelmekte
olduğunu gösteriyor. Belli ki, amaç, 1965 yılında
çıkartılan Devlet Memurları Kanununun ismi dâhil tamamen
değiştirilmesidir. Sayın Bakan, 657ye tahammül edemiyor ama
esas tahammül edemediği 657nin sağladığı haklar ve
çalışanların güvenceli çalışmasıdır.
Yapılacak düzenlemeyle, Sayın Bakan, memurların başka
illere rotasyonunu sağlayacağını söylüyor. Bu demektir ki
artık Hükûmetin elinde sınırsız sürgün imkânı
olacaktır. Ve ilave ediyor Sayın Bakan Personel rejimi de
değişecektir. İş güvencesini ortadan kaldıran, esnek
performansa dayalı çalışmayı yaygınlaştıran
politikaların hayata geçirilmek istendiği görülmektedir. Sürgünü
devlet memurunun yaşamının bir parçası hâline getiren
politika özlemlerine evet demek mümkün değildir. 4/C statüsünün
kaldırılmasını talep ettiğimiz böyle bir dönemde, taşeronlaşmaya
karşı çıktığımız böyle bir dönemde
anlaşılan AKP Hükûmeti tüm kamu personelini benzer bir statüye sokmak
amacındadır. Bu duruma şiddetle karşıyız.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar Devlet Personel
Başkanlığı belli konularda görüş bildiren ve
mütalaaları önemsenen bir kurumdu. AKP Hükûmetinin en önemli
özelliği, kurumları işlevsizleştirmesidir. Daha öncesinde,
yasaların uygulanmasında karşılaşılan
tereddütlerin giderilmesi, personelin yasalardan doğan
haklarının kullandırılması, kamu görevlileri
sendikaları ve kanunun uygulanmasında
karşılaşılan sorunlar gibi pek çok konuda kamu
emekçilerinin haklarına dair görüş oluşturma işlevi ortadan
kaldırılmıştır. Kurum, anlamsız hâle
getirilmiştir. Sıradan bir bürokratik örgüte dönüştürülerek
sadece Hükûmet sözcülüğü yapan bir kurum hâline gelmiştir. Artık
bu kurumdan emek dostu bir görüş duymak mümkün olamaz. Bunun en somut
örneği, yıllarca 4/Cli personel kamu görevlileri sendikalarına
üye olamaz. diyen Başkanlğın Tekel mücadeleleri, Tekel
eylemleri sonrası, bir gecede Başbakanlık talimatıyla
4/Cli personel kamu görevlileri sendikalarına üye olacaktır. diye
açıklama yapmış olmasıdır.
Artık Devlet Personel Başkanlığı, AKP
kadrolaşmasının yoğun şekilde
yaşandığı bir örgüttür, arka bahçesi hâline
dönüştürülmüştür. Hükûmetin ağır denetimi altındadır,
Hükûmetçe işlevi kendi politikaları doğrultusunda görüş
bildirmektedir. Bu kurumda artık liyakat değil Hükûmete
yakınlık esastır. Pervasızca kadrolaşma
dışında, AKPnin bürokrasiye dair başka bir politikası
da yoktur ve olmayacaktır. Birçok kadro -diğer kurumlarda olduğu
gibi- burada da sınavsız olarak belirli personele verilmiştir.
Dolayısıyla, veri hazırlama, kontrol işletmesinin kadrosu
verilmeyen personelin durumunda olduğu gibi haksızlık devam
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilinmektedir ki,
1952 yılında Türkiye ve Birleşmiş Milletler arasında
var olan teknik yardımlaşma anlaşması ek bir protokol ile
kurulmuş olan Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü
TODAİE, 7163 sayılı Teşkilat Kanunu uyarınca,
bilimsel, mali ve idari özerklikte olan bir kamu kuruluşudur. Enstitünün
genel amacının, kamu yönetiminin çağdaş düşünce ve
yaklaşımlara uygun olarak gelişmesine yararlı
çalışmalarda bulunmak olduğu belirtilmektedir. Ancak, kamu
yönetimi alanındaki önemine rağmen, yine Sayın Bakanın
yapmış olduğu açıklamalardan anlaşılan odur ki,
bu kurum da tarih olacak ve Devlet Personel Başkanlığı
bünyesine alınacaktır. Yapılacak düzenleme ile Türkiye Bilimler
Akademisi TÜBA konusunda yaşanan gelişmelerin tekrarlanmak
istendiği ve Devlet Personel Başkanlığına
bağlanarak, TODAİEin de zaten sınırlı olan
özerkliğinin yok edilerek Hükûmet güdümüne alınmak istendiği
görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
taşeronlaşmayla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, özellikle
İzmirle ilgili. Geçtiğimiz günlerde ve bu yılın
başında, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İçişleri
Bakanlığının müfettişleri, Maliye
Bakanlığının müfettişlerince kuşatıldı
ve orada kamu görevi gören bürokratlar gözaltına alındı.
Türkiyede 2.900 belediyenin eksiksiz bir şekilde denetlenmesinde, kontrol
edilmesinde hiçbir sakınca görmüyoruz; ama 900 belediyenin muhalefet
partileri tarafından yönetildiği, 2 bin belediyenin iktidar partisi
tarafından yönetildiği bir ülkede sadece muhalefette bulunan
partilerin iktidarda olduğu yerel yönetimlerin Maliye
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı,
Sayıştay denetçileri tarafından abluka altına alınarak
çalışamaz hâle getirilmesini asla kabul etmek mümkün değildir.
(CHP sıralarından alkışlar)
İzmir Büyükşehir Belediyesinde 5 tane sendikacı,
DİSKe bağlı Genel-İş Sendikasının Şube
Başkanı Cafer Gonca, Memiş Sarı, Yakup
Yıldırım, Cafer Alp ve Necip Binici kardeşlerimiz bugün
tutukludur. Yine, Büyükşehir Belediyesinin bürokratları suçsuz bir
şekilde Bergamada ve İzmir cezaevlerinde tutukludur arkadaşlar.
Peki, bir sendika yöneticisi niçin tutuklanıyor? İhaleye fesat
karıştırmak
Bir sendika yöneticisi olarak arkadaşlar, ben
bir kamu görevinde bulunan bir arkadaş olarak nasıl orada bir
yolsuzluğa bulaşabilirim?
Amaç şudur: İzmir Büyükşehir Belediyesi
taşeronlaşmaya izin vermemiştir ve vermeyecektir. İzmir
Belediyesinde çalışan işçiler ve emekçiler grevli ve toplu
sözleşmeli sendika hakkına sahiptir ama Türkiyede 2 bin belediyede
yandaşın egemen olduğu, ihalelerin alındığı
ve hizmetlerin satın alındığı bir taşeronlaşma
almış başını gidiyor. Taşeronlaşmaya
karşı çıkıldığı için sadece ve sadece
İzmir Büyükşehir Belediyesi bürokratları ve yöneticileri ve
sendika yöneticileri tutukludur arkadaşlar. Buradan onlara selam
gönderiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bilmelidirler ki
er veyahut da geç adalet tecelli edecektir, bundan hiçbir kuşkumuz ve
hiçbir kaygımız yoktur değerli arkadaşlar.
Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisi; çıkın
koridora, tuvaletleri temizleyen, odalarımızı temizleyen,
buradaki salonları temizleyen arkadaşların hepsinin
göğsünde TEMSAN diye bir şirketin ismi var arkadaşlar. Türkiye
Büyük Millet Meclisine taşeron çalıştırmak
yakışıyor mu arkadaşlar? Yakışıyor mu bunlar
arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Bunları
biz dile getirmeyeceğiz de nerede dile getireceğiz arkadaşlar?
Bunları sizlere söylemek istiyorum. Özlük hakları yok, kıdem
tazminatları yok, ne kadar SSK primlerinin
yatırıldığıyla ilgili hiçbir bilgi yok arkadaşlar
ama taşeronlaşma sizin genetiğinizde ve genlerinizde var.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) O sizde var, sizde.
MUSA ÇAM (Devamla) O nedenle sürekli bunlara söylüyorsunuz,
taşeronlaşmaya karşı
Değil arkadaşlar.
Taşeronlaşma klasik anlamda bir köleliktir, ilk çağlarda
olduğu gibi insanların kiralanıp karın tokluğuna
çalıştırıldığı bir sistemin adıdır
ve bu sisteme karşı çıkmak bir insanlık görevidir, bir
yurtseverlik görevidir değerli arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, sizlere sormak istiyorum: Halil Tatlıyı
hatırlar mısınız? Nail Yılmazı hatırlar
mısınız? Cuma Yıldırımı hatırlar
mısınız? Muhsin Koşanı hatırlar
mısınız? Kemal Elması hatırlar
mısınız? Hacı Mehmet İpeki hatırlar
mısınız? Adnan Demiri hatırlar mısınız?
Aydoğan Polatı hatırlar mısınız?
Hatırlamaz.
SALİH KOCA (Eskişehir) Sayın Vekilim, siz de hatırlamadığınız
için
MUSA ÇAM (Devamla) Bunlar, bu yılın başında
Afşin-Elbistanda bir göçük sonucu hayatını kaybeden insanlar.
Arkadaşlar, Şilide yaşanan göçükte, dört ay içerisinde
bütün insanlar oradan canlı olarak çıkartıldı ama
şubat ayından beri Afşin-Elbistanda göçük altında kalan bu
insanlara, bu işçi kardeşlerimize, bu emekçi kardeşlerimize
maalesef ulaşılamamıştır değerli
kardeşlerim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Bakan olarak siz bunları
yapmayacaksınız da ne yapacaksınız Sayın Bakan?
Bunları sizlerden duymak isteriz, işitmek isteriz Sayın Bakan.
Elbette, Nazım Hikmetin söylediği gibi
Dolaşacaktır elini koluna sallaya sallaya, dolaşacaktır en
şanlı elleriyle, işçi tulumuyla bu güzelim memlekette
hürriyetle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çam.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Demir Çelik, Muş
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunduğum Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığının bütçesine ilişkin düşüncelerimi
paylaşmak adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz gerek
jeostratejik gerekse jeopolitik konumu itibarıyla önemli olanaklar ve
fırsatları elinde bulunduran, bu olanaklara sahip bir ülke
olmanın dinamiğini her geçen gün yeniden hissetmektedir.
Üç
etrafı denizlerle çevrili,
Bu
dinamikleri amacına uygun kullanmadığımız, toplumun
refahı ve mutluluğu lehine kullanmadığımız da
acı bir gerçekliktir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tartıştığımız,
bir haftadır üzerinde yoğunlaştığımız bütçe,
toplumun genelini ilgilendiren özelliğiyle, keşke Meclisimizde
siyasal temsiliyetini yakalayamamış siyasal partiler başta olmak
üzere sivil toplum örgütü, demokratik kitle örgütlerinin de izleyebildiği,
katkı ve değerlerini kattıkları bir sürece
değiştirilmiş, dönüştürülmüş olabilinseydi. Ama
inanıyorum ve diliyorum ki ekranları başındaki
halkımız ve onun temel dinamikleri, onların huzurunda ve
hakemliğinde bu süreç, bir kez daha iktidarından muhalefetine bütün
siyasal partilerimizin düşüncelerini takip edebilme
fırsatını ve olanağı tanımıştır
diye düşünüyorum.
Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının bütçesi genel
bütçe payının önemli bir miktarını teşkil ediyor
olmasına rağmen, öngördüğümüz, hele hele Telekomünikasyon ve
iletişim çağı olarak adlandırdığımız
çağın bir kısım toplumsal hizmetlerini
karşılamaya yeter bir bütçe, bir kapasitede olmadığı
gerçektir. Ulaşım ve erişimde hızlı olma, güvenli olma,
ekonomik olma, etkin ve erişilebilir olması beklenen bir
zorunluluktur. Bu kriterlerine uygun bir ulaşım ve erişim
politikası ne yazıktır ülkemizde doksan yıldır
uygulanmadığı gibi günümüzde de uygulama
anlayışından uzaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz
dünyasına bir bakışla yaklaştığımızda,
değişen küresel güçlerin, her geçen gün yeniden değişimi
dünya halklarının ve ezilenlerin önüne bir seçenek olarak
sundukları gibi bir talihsizlikle karşı karşıyayız.
Keşke, değişimin dinamiği olan ezilenlerin,
yoksulların bu değişimdeki rolü, tarihî fırsatı,
işlevi ve olanakları dün olduğuna benzer bir nitelikte, bir
kalitede yürüyor olsaydı. Ama buna rağmen sanayi toplumunun ya da
Sanayi Devriminin hemen sonrasında baş gösteren her ulusun bir
devleti olması algısı üç yüz yılı aşkın bir süredir
insanlığa mutluluk getirmediği gibi, küçültülmüş gümrük
duvarları arkasına sığdırılan ulus üniter
devletleriyle de merkeziyetçi katı yapılar oluşarak halklara ve
topluma zenginlik ve refah götürmemiş, acı, gözyaşı,
mutsuzlukları taşımıştır. Bu anlamıyla ulus
üniter devletlerin insanlığın yarınına çözüm
olmayacağı, aşılması gereken ve üstesinden gelinmesi
gereken yeni bir algı, bir anlayışa da günümüz dünyası
hızla evrilmektedir. Artık katı merkeziyetçi devletler yerini
ademimerkeziyetçi demokratik devletlere, hakemlik rolüne soyunan, topluma
eşit, adil mesafede kalan, onlara adaleti, eşitliği,
özgürlüğü sağlayan bir siyasal organizasyona her günden çok ihtiyaç
duyulduğu bir süreçten, bir dünyadan geçmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu açıdan,
2023 ya da hedefe uzun erimli olarak yaklaştığımızda
2050ye ilişkin vizyonu koymak gerekiyor. Biz, bugünün parametreleri,
doneleri üzerine binayı inşa etmeye
çalıştığımızda 2023e ya da 2050ye hangi
parametrelerle, hangi toplumsal
dinamiklerle ulaşacağımıza dair net ve doğru
fikirlerle yola çıkmadığımızda başarı yerine
hüsranı, başarısızlığı da yakalamak, onunla
karşılaşmak da mümkündür. Elbette ki her toplum gibi ülkemizin
de, ülkemiz iktidarının da vizyon sahibi olması, orta, uzun
vadeli plan ve projeleriyle, programlarıyla toplumun önünü açması,
aydınlatması gereken bir zarurettir. Ancak, 2023 projesini her an ve
her dönemde, her platform ve her zaman savunan iktidar neyi öngörmüştür ya
da neyi öngörmemiştir; bunun bizim ve geleceğimiz açısından
getirisi götürüsü nedir konusuna biraz parmak basmak ve bir kısım
konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; birçok
arkadaşımız bu kürsüye geldiğinde güçlü Türkiye
ekonomisinden bahsetmeden geçmiyor. 16ncı sırada olmamız
elbette ki övünülmesi gereken bir gelişmedir. Biz, amacına uygun bir
kısım performansı harekete geçirdiğimizde 1inci
sıraya da gelebiliriz, dünyanın en büyük ekonomik gücüne sahip bir
ülke durumuna da gelebiliriz. Ama 1inci sıraya geldiğimiz bu
ekonomik güçten biz toplumumuza mutluluğu getirebiliyor muyuz? Adaleti,
eşitliği, özgürlüğü sağlayabilmiş miyiz? Temel kriter bu olsa gerek.
Bakın, güçlü iktidar, güçlü devlet tarih boyunca olmuştur.
Başaramadığımız, beceremediğimizden de öte, bu
güçlü devletler altından saraylar yapmıştır. Altından
sarayların altından musluklarından sütler
akıtmıştır ama gün gelmiş dünyanın en güçlü
ordularının bile karşı duramayacağı yenilikçi
düşüncelere karşı yenilmişlerdir. Altından
sarayların, altından musluktan akan sütlerin topluma vermediği
huzur, vermediği özgürlük, vermediği güven ve gelecek, onları
yetersiz, aşılması gereken araçlar durumuna getirmiştir.
O nedenle, elbette ki Türkiyenin ekonomik güce sahip olması
önemlidir. Kavgamız, mücadelemiz buna dönüktür ama sermayenin birikimini
merkezileştirip, bu zenginliği topluma
yaymadığımız, toplumun yoksul ve geri kalan kesimlerini
mevcut var olan zenginlikten yararlanır bir ilişkiye
dönüştüremediğimiz, katılımcı demokrasiyi hayata
geçiremediğimiz sürece bu güçlü ekonominin de, güçlü iktidarın da
toplumu tatmin etmeye yeter olmayacağı gerçeğiyle dün
olduğu gibi bugün de, yarın da yüzleşeceğiz.
O nedenle, temel düsturumuz ya da vizyonumuz güçlü iktidar, güçlü devlet
değil, aksine güçlü toplum, toplumsal refahtır. Siz toplumları
özgürleştiremediğiniz sürece devletin güçlü olması,
iktidarın güçlü olması sizi bu açmazlarınızdan,
yetersizliklerinizden kolayca kurtulmanıza fırsat vermeyecektir.
Değerli Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlar; günümüz
dünyası az devlet çok topluma evrilmişken, biz hâlâ
kutsanmış devletin o otoriter zihniyetini güçlendirmeye dönük
değerlerimizi, birikimlerimizi ve performanslarımızı
aktarmaya devam ettiğimizde küçülen toplumla karşı karşıya
kalırız. Küçülen toplumlumun dinamiklerini hiçleştirerek
onları sürece katmadan, onların sinerjisinden faydalanma
anlayışından kendimizi mahrum
kıldığımızda bu devletin bize huzur vermediği
gerçeğiyle de yüzleşiriz. Bu da unutulmaması gereken önemli bir
konudur.
Aynı
şekilde az devlet daha demokratik toplumu öngörür, toplumsal refahın
tabana yayılmasını öngörür. Siz demokratik toplumu inşa
etmediğinizde yani toplum tarihî serüveninin içerisindeki doğal
mecrasına oturmadığı sürece, ekolojik barışı,
demokratik barışı, ekonomik barışı
sağlamadığınızda bu ancak insanlara savaşın
ve savaş argümanlarının yöntemlerinin yol açtığı
acılardan öte bir şey vermeyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vizyondan
yoksun olduğumuz içindir ki bugün devletin demokratikleştirilmesi
sürecini hep beraber yaşadığımız dünya gerçeğine
rağmen biz, her birimiz siyasal parti, birey, milletvekili olarak
yakındığımız otuz bir yıllık 12 Eylül
Anayasasını da kaldıramıyoruz, yerine demokratik,
eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasayı da getiremiyoruz. Niçin? Kutsanan
devlete tapınması gereken bir toplum algısıyla soruna
yaklaştığımız içindir ama devleti toplum, devleti
insanlık yararına ya da hizmetine konulması gereken bir siyasal
organizasyon olarak gördüğümüzde işimizin çok daha kolay, çok daha
basit olduğu gerçeğiyle de karşılaşmamız
mümkündür.
Bu anlayıştan uzak olduğumuz için de biz 12 Eylül 2010
referandumunda daha demokratik bir ülkeyi insanlarımıza vadetmiş
olmamıza rağmen hâlâ erişimin kolay, etkin olmasını
devlet, toplumun ve bireyin aleyhine kullanmayı hak görüyor. Telefonları
dinlenen milyonlarca insanın varlığı, telefonların
dinlenmesinin, teknik takibine takılan siyasetçilerin,
aydınların ya da bir bütün olarak her kesimden, her yönden
insanın gözaltına alınma, tutuklanma gerekçesi olmaya
başladığı bir ülkede ülkenin zenginliğinin,
16ncı ekonomik güce sahip olmasının çok da kıymeti
harbiyesi yoktur. Ben özgür değilsem, siz değilseniz, bu toplum
değilse ve özgür olma noktasında bu ekonomik güçten yeterince
yararlanamıyorsam sorgulanmaya değer bir yanlış ilişki
vardır. Bu ilişki hele hele devletin yapması gereken bir
kısım görevlerini yapmaya çalışan belediye
başkanlarını, milletvekillerini tutuklama gerekçesi olarak
sunuluyorsa, bunun adı hukuk devleti değil, otoriter bir devlettir.
Düşününüz
ki belediyeler, tutuklanan belediye başkanları, devletin
yetemediği sağlık politikasının giderilmesi
amaçlı sağlık evlerini açmışsa, devletin
kutsadığı, kucakladığı ve kapsadığı
halkının ana dilde eğitimine cevap alamamış, yeterli
noktada ihtiyaçlarını karşılayamamışsa, bunu
karşılamaya çalışan ama aynı zamanda yerel halkın
kendi ana diliyle coğrafyasını, gölünü, dağını,
tarihini, sokağını, meydanını adlandırmak,
isimlendirmek noktasındaki bir siyasal tercihini dile getirmişse,
buna dair siyasal kararlaşmalar içerisine girmişse ve bunu telefon
teknik takibine, ortam dinlemelerine delil oluşturacak bir noktada devleti
kullandıysanız, bu devlet otoriterdir, hukuk devleti değildir.
Bu
insanlar kendilerine yönlendirilen ve yöneltilen suçlamalara rağmen,
hiçbir delil karartma olanağı, kaçma olanağı yokken de
yıllara sair bir tutukluluk cezasına
çarptırılmışsa bu da bizi 2023 vizyonundan alıkoyacak
bir acı gerçeğimiz olmaya devam ediyor demektir.
Devlet
siyasal organizasyon olma yerine, talep sahibi herkese refleks geliştiren,
tepki gösteren, onun cezalandırılmasını mübah gören bu
algıyla, ötekileştirmeyi, dize getirmeyi esasına alınan bir
algıya sahipse buradan da verimlilik, üretkenlik, şeffaflık
çıkmaz. Kapalı toplum, kapalı ekonomiye doğru hızla
gittiğimizin riski ve tehlikesi herkes gibi iktidar partisi
tarafından da görülmelidir.
Tarihi
kendisiyle başlatan, başlattığı tarihi kendisiyle
bitirebilme algısı ve megaloman anlayışından uzak
durmalıyız. Elbette ki tarih bir bütündür, devlet süreklilik arz
eder. Devletin yetmezlikleri, yetersizliklerinin ürettikleriyle olanak ve sahip
olduğu olanaklarıyla bugün yarattıkları hiçbirimizi mutlu
etmiyor ama buna rağmen AKP İktidarının dokuz yıllık
iktidarı döneminde yaptıkları, yapmaya
çalıştıkları da önemlidir, bunu da biz takdirle
karşılıyoruz. Fakat her seferinde bunu güçlü ekonomi
noktasında toplumu hiçleştiren bir düzeyde ve anlayışta
önümüze sürüyor olması doğru değildir. Çünkü dünya her gün saat
ve saat, toplum her an yeniden ve yeniden değişiyor. Dünün
tabuları yıkıldıysa, değişim ruhunun her gün
yeniden toplumsal talep ve isteklerini dinlemek, kulak vermek ve dikkate almak
durumuyla bizi yüzleştiriyorsa biz de yaptıklarımızın
yeterli olmadığı, bunun gelecek toplum için mutlaka bir birikim
olması gerektiği durumuyla hareket etmek durumundayız. O
anlamıyla da kişinin yaşam hakkının temel hak
olduğu, ana diliyle eğitim görmesinin doğuştan gelen bir
hak olduğu, halk olmaktan kaynaklı kimliğinin, kültürünün
anayasal güvenceye tabi tutulması gerektiği, seyahat özgürlüğü,
düşünce ve ifade özgürlüğü, düşüncesinden ötürü insanların
yargılanamayacağı, onları dile getirme, yazma ve yayma hakkına
sahip olduğu haklar evrenseldir. Evrensel olan bu hakları tam da yeni
bir anayasayı tartıştığımız bu dönemde
önemseyerek üstesinden gelinmesi gereken bir vizyon olarak
yaklaştığımızda 2023ü, dolayısıyla
sonrası 2050 hedefini yakalamak mümkündür. Yakaladığımız
bu hedefte de büyüyen güçlü bir devlet değil, güçlü, demokratik bir devlet
ama aynı zamanda demokratik toplum, özgür toplum, ekonomik toplumu da
yaratmış olabiliriz. Tam da bu noktada günlerdir toplumumuzun ve
ülkemizin gündeminde olan tarihimizle yüzleşebilmek, demokratikleşebilmenin
önündeki birçok engelin kaldırılması açısından önemli
bir fırsat verecektir bize. Doksan yıllık cumhuriyet tarihimizin
birçok kazanımları, takdire değer başarıları
olmuştur ama ulus üniter devletin karakteristik özelliğine
bağlı olarak Türkiye Cumhuriyeti de katıydı, merkeziyetçiydi,
tekçiydi. Katı, merkeziyetçi ve tekçi olan devlet,
farklılıkları reddeden, öteleyen, inkâr eden bir pozisyondan
kurtarılmaya muhtaç bir objektif durumla bizi karşı
karşıya bırakmıştır. Gelin, ne olur,
halklarımızın yeni acıları yaşamasına
fırsat vermeden, tam da vizyonel olarak
yaklaştığımız bu süreci, -burayı- Türkiye
halklarının ezilenlerinin ve yoksulların lehine çözecek bir
kısım projeleri tartıştığımız meşru,
demokratik bir zemine dönüştürebilelim. Çoklu demokrasi yerine
çoğunluklu, farklılıkların barış içerisinde
olabildikleri bir Meclisi var edebilirsek toplumu da var edebilmek mümkündür.
Kürtler herkesten çok, hele hele Barış ve Demokrasi Partisi
olarak, bir siyasal parti olarak bu demokratik, ortak vatanda eşit, özgür
vatandaşlar olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEMİR ÇELİK (Devamla) -
herkesle birlikte yaşamak
istiyoruz. Bu yaşamak terörize
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
DEMİR ÇELİK (Devamla) Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.32
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.34
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
-------0-------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, onuncu turda söz sırası Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına İdris Baluken, Bingöl milletvekili.
Buyurun Sayın Baluken. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bütçesi üzerinde
Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 1980 askerî darbesiyle beraber
kararlı bir şekilde yürürlüğe giren neoliberal
politikaların, özellikle çalışma hayatında getirdiği,
halk ve emekçi yığınlar üzerinde getirdiği yıkım
projelerine tanıklık etmekteyiz. Özellikle, 2002-2011
yılları arasında AKP Hükûmeti döneminde uygulanan bu neoliberal
politikaların toplum aleyhine, sermaye lehine gelişen bazı
süreçleri getirdiğine hep beraber tanıklık ettik. Uygulanan bu
neoliberal politikalarla zengin ile yoksul arasındaki makasın her
geçen gün arttığını müşahede ediyoruz. Özellikle,
ülkede orta sınıf olarak bildiğimiz pek çok kesimin, artık,
orta sınıf vasfını yitirdiği ve yoksulluk
sınırının altındaki alt sınıfa dâhil
olduklarına tanıklık ediyoruz. Bu konuda, sağlık
çalışanlarının, sağlık emekçilerinin, daha önce
orta sınıfta yer alırken, bugün yoksulluk
sınırının altındaki bir gelirle alt sınıfa
dâhil olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yine, zenginlikle ilgili makas açılırken özellikle 2004
yılında 4 olan milyarder sayısının 2011 yılı
itibarıyla 28e, hatta 28in üzerine yükseldiğini hepimiz biliyoruz.
Gelir dağılımının adaletinden bahsederken bizim için
önemli olan kriter, artan milyarder sayısı değil, artan
eşitlik, dikkate alınan gelir dağılımının
adaleti taleplerinin önemseneceği uygulamalar olmalıydı.
Değerli milletvekilleri, AKPnin iktidar olduğu bu dokuz
yıllık pratik içerisinde özellikle yapmış olduğu
uygulamaların Anayasanın sosyal devlet ilkesiyle de çok fazla
bağdaşmadığını buradan belirtmek istiyorum çünkü
Anayasanın 60ıncı maddesinde, herkesin sosyal güvenlik
haklarına sahip olduğu ve bu güvenliğin sağlanması
yolunda gerekli tedbirleri alma, gerekli teşkilatları kurma görevinin
devlete yüklendiği açık ve net bir şekilde belirtilmiştir.
Yine, Anayasanın 61inci maddesinde ise devlet korunmaya muhtaç
çocukların da topluma kazandırılması için gerekli
tedbirleri almakla yükümlendirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, özellikle bu sosyal güvenlik
politikaları ile ilgili, biliyorsunuz Sosyal güvenlik sistemini yeniden
inşa ediyoruz. söylemiyle işe koyulmuştu AKP, ancak gelinen
aşamada sosyal güvenlik açıklarının her geçen gün
arttığı, kara delik olarak tanımlanan bu
açığın 2008 yılında 29 milyar, 2009 yılında
42 milyar 836 milyon, 2010 yılında 44 milyar ve nihayet 2011
yılında da 50 milyarın üstüne çıktığını
hep beraber görüyoruz.
Şimdi görüşmelerini yaptığımız bu bütçenin
gerek Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasındaki
görüşmelerinde gerekse buradaki Genel Kurul görüşmelerinde bu kürsüyü
kullanan bakanlarımızın çoğu ya da Hükûmet yetkililerimizin
çoğu Türkiye'nin büyüyen ekonomisinin dünyadaki sıralamasından
övgü dolu sözlerle bahsettiler. Özellikle 16ncı en büyük ekonomi olmakla
beraber, getirdikleri tablonun gerçek hayattaki yansımasının bu
şekilde olmadığını da muhalefet olarak biz dile
getirmeye çalıştık. Bakınız, burada,
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Raporuna göre
satın alma gücünde kişi başına düşen millî gelir
açısından Türkiye dünyada 67nci sıradadır. Yine aynı
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Endeksine göre
de Türkiye dünyada 92nci sıradadır.
Burada istihdam ve işsizlikle ilgili yine övgü dolu birtakım
konuşmalar yapılmıştı. Bakın, sadece TÜİK
rakamlarıyla konuşalım ki bu TÜİKin vermiş
olduğu verilere muhalefet sıralarının tamamı, bu
sıralarda oturan milletvekillerinin tamamı güvenmiyor; AKP içerisinde
de, TÜİKin vermiş olduğu bu sayıların ne kadar
yanlı olduğunu, aslında Hükûmet politikalarını
aklamaya yönelik birtakım sayısal oyunlar olduğunu da eminim ki
sizlerden birçoğu düşünüyor.
Bu TÜİK rakamlarını baz alacak olursak bile, Türkiyede
2011 yılında işsizlik oranının 11,9 olarak
verildiğini görüyoruz, OECD ülkelerinde bu oran 8,3tür. OECD ülkeleri
arasında Türkiye işsizlik oranı en yüksek olan ülkelerden
biridir. Uluslararası Çalışma Örgütüne göre işsizliğin
en yoğun olduğu 5 ülke arasındadır Türkiye. Yine istihdamla
ilgili, 2009 yılında Türkiyedeki istihdam oranı yüzde 44,3
olarak verilmiştir. OECD ortalamasına
baktığımızda, bu oranın yüzde 66,1 olduğunu
görüyoruz. Burada açıktır ki uygulanan politikalarla gün geçtikçe
artan bir işsizler ordusuyla karşı karşıyayız.
Burada uygulanan politikaların bu işsizler ordusuna istihdam yaratma
arayışından çok, işsizler ordusunu çalışan,
istihdam edilen kesimlere karşı, işçilere karşı bir
tehdit aracı olarak kullanma gibi bir yöntemle
karşılaşıyoruz. AKP döneminde emekçilerin üretimden
aldıkları payın yüzde 50 oranında
azaldığını görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, gelir dağılımındaki
adaletsizlikten bahsetmiştim, bunun iyi anlaşılması için
sadece şu örnekleri vermemiz yeterli: Türkiyede nüfusun yüzde 20si
toplam gelirin yüzde 47,6sını, yani yüzde 50sini elinde
bulunduruyor, en yoksul olan yüzde 20 kesim ise toplam gelirin yüzde
5,6sına hitap ediyor. Yani bir tarafta, yüzde 20lik bir kesimin yüzde
50lik bir gelire hitabı, diğer tarafta da en yoksul kesimin yüzde
5,6ya hitabı gelir dağılımındaki adaletsizliği
en iyi şekilde gösteriyor. Bakın, OECD ülkeleri arasında gelir
dağılımı adaleti açısından sondan 3üncü
sırada bulunmaktayız.
Ülkede yaşanan yoksulluğun resmini göstermek
açısından birtakım istatistiki verileri sizlerle paylaşmak
istiyorum: 2002 yılında
Değerli milletvekilleri, özellikle ülkenin son otuz yıl
içerisinde Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı içerisinde
bulunduğu savaş ortamının ve ülke kaynaklarının
bu savaş ortamına harcanmasının getirdiği
birtakım tablolarla karşı karşıyayız.
Aslında ekonomiyi zora sokan, dış açık, cari açık
miktarını her gün artıran, sosyal güvenlikteki kara deliği
her gün artıran olgu bu savaşın, bahsetmiş olduğumuz
savaşın kaynakları tüketen olgusudur.
Değerli milletvekilleri, bakınız, bir F-16 savaş
uçağının sadece bir saatlik havada kalma maliyeti 255 bin
dolardır. Bir F-4 uçağının bir saatlik havada kalma
maliyeti 30 bin dolardır. Sadece bu yıl Türkiye ile ABD arasında
yapılan 109 helikopter ihalesinin miktarı 3,5 milyar dolardır.
İyi anlaşılması açısından şöyle
söyleyebiliriz: Bu helikopter ihalesine harcanan 3,5 milyar ile her kente 400
yataklı bir hastane yapılabilirdi, bine yakın ilköğretim
okulu her kente inşa edilebilirdi. Bakınız, bugün basına da
yansıdı, 2003 Bingöl depreminden sonra Bingölde Yüzüncü Yıl
İlköğretim Okulu, ödenek olmadığı için, ödenek
çıkarılmadığı için her gün yüzlerce öğrencinin
can güvenliğini tehdit edecek şekilde eğitim faaliyetlerine
devam ediyor. Biz, bu şekildeki bir okula, hasarlı bir okula kendi
öğrencilerimizi gönderirken, can güvenliklerini bu şekilde riske
atarken, aynı zamanda helikopter ihalelerine bu şekilde devasa
miktarlar aktarıyoruz.
Bakın, bu ihale miktarındaki 3,5 milyar doları bir
doğal afet yaşanan Vana gönderilen yardımlarla bir mukayese
etmenizi istiyoruz. Bugüne kadar devletin Vana aktardım. dediği
miktar 17 milyon dolardı ve bu 17 milyon doların içerisinde de
çoğunluğunu Emniyete ve Millî Eğitime harcayacak şekilde,
aktaracak şekilde bir planlamayı esas almışlardı. 3,5
milyar doları helikopter ihalesine veren bir anlayış, bir
doğal afet sonucu altyapısı tamamen çökmüş bir kentin
belediyesine bugüne kadar tek bir kuruş aktarmamıştır.
Hatta, belediyenin Artık gücümüzün son noktasına geldik,
gelirlerimizde tamamen bir tükenme noktası olduğu için hizmet veremez
noktaya geldik. gibi çağrılarını da hiçbir şekilde
dikkate almamaktadır. Biz, bu nedenle sorunun asıl kaynağının
ortaya konulması gerektiğini önemsiyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede kayıt dışı
ekonominin hızla büyüdüğü ve sendikalaşma oranının da
hızla dibe doğru çöktüğü, dibe doğru gittiği bir
süreci yaşıyoruz. Bakın, kayıt dışı
ekonomide yüzde 45lik oranla OECD ülkeleri arasında 1inci
sıradayız. Sendikalaşma oranında ise 5,9luk bir oranla
OECD ülkeleri arasında son sıradayız. Özellikle son dönemde
sendika yöneticilerine, sendika aktivistlerine ve üyelerine karşı
yapılan tutuklama operasyonlarını hepimiz biliyoruz.
Bakınız, bugün Türkiye'nin en büyük konfederasyonu olan KESKin Genel
Başkanı dâhil olmak üzere, pek çok sendikacı, hakkında yüz
elli yıldan fazla cezalar istenen birtakım mahkeme süreçleriyle karşı
karşıyalar.
Özellikle
TÜİKin vermiş olduğu bazı rakamları yine burada
paylaşalım. Türkiyede her 5 kişiden 1inin yoksul olduğu
TÜİK tarafından belirtiliyor. Aslında biz bu oranın çok
daha yüksek olduğunu çok daha iyi biliyoruz. Ancak bu 5 kişiden
1inin yoksul olması bile Orta Doğu ve Afrikadaki pek çok ülkenin
yoksulluk sınırlarının üstündedir.
Özellikle
yoksullukla mücadeledeki genel sosyal politikalara
baktığımızda, AKP Hükûmeti döneminde bu yoksulluğu
bitiren, yoksullukla mücadele eden sosyal politikalardan çok, yoksulluğun
âdeta devam etmesini sağlayan, bir şekilde halk
yığınlarını kendisine muhtaç hâle getiren sosyal
yardımlaşma politikalarının önemsendiğini biliyoruz.
Seçim dönemlerinde, makarna yardımı olarak halkımızın
söylediği bu sosyal yardımlaşma politikalarının
halkımızın yoksulluğunu gidermediği, tam tersine bu
yoksulluğu sistemle ve Hükûmetle bağımlı hâle
getirdiği gibi bir gerçeklik var önümüzde.
Bakın,
AKPnin uyguladığı bu politikalarla yoksulluk oranı yüzde
26dan yüzde 23,6ya düşmüş, yüzde 2,4lük bir fark var. Aynı
süreç içerisinde Avrupa Birliğinde yoksullukla yapılan mücadelede
oranlar yüzde 43ten yüzde 16ya düşmüş. Çünkü bahsettiğim gibi,
temel mantalite açısından çok önemli farklılıklar
bulunmakta.
Özellikle
çalışma hayatına yönelik, AKP Hükûmetinin her geçen gün reform
olarak sunduğu, çalışan kesimlerin, işçilerin, emekçilerin
yüreğini ağzına getiren uygulamalara sıkça
tanıklık ettik. En son, kıdem tazminatının ortadan
kaldırılmasına yönelik istemleri yine hepimiz biliyoruz. Buradan
Sayın Bakanımıza da çağrıda bulunuyoruz: Bu kıdem
tazminatı işçilerin, emekçilerin mücadeleleriyle bir hak olarak
kazandıkları bir fondur. Dolayısıyla, bununla ilgili
süreçlerin tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Sivil toplumun, siyasi
partilerin, toplumsal muhalefetin söylemlerine veya emekçi
yığınların söylemlerine artık Hükûmetin bir
şekilde duyarlı olması ve bu söylenenleri kendi
politikalarına yansıtması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu amaçla, özellikle bugünkü Anayurt gazetesinde çıkan bir haberi
de yine Sayın Bakanımızla paylaşmak istiyorum:
Şanlıurfada çiftçilik yapan ve geçimini zor sağlayan binlerce
kişi, Bakan Faruk Çelikten, emekli yaşını doldurduğu
hâlde, prim yetersizliğinden dolayı emekli olmayı bekliyor.
Şanlıurfalı seçmenler, kendi Bakanlarından, SGK ve
BAĞ-KURlulardan emekli yaşını dolduranlara, beş
yıl geriye dönük hizmet borçlanması yaptırmasını
bekliyor.
Aslında, binlerce kişi -sadece Şanlıurfada
değil- Türkiyede, emekli yaşını doldurduğu hâlde,
geriye dönük hizmet borçlanması yapmak istiyor. Şimdi, binlerce çiftçiyi,
binlerce emekliliği gelmiş insanımızı rahatlatacak
böylesi süreçlerin, böylesi muhalif seslerin bir şekilde Hükûmet
tarafından önemsenmesi ve hayata geçirilmesi gerektiği
noktasında bir duyarlılık beklediğimizi belirtmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle AKPnin bu çalışma
hayatında uygulamış oldukları politikalarda, genel olarak,
işsizliğin yüksek oranlarda seyrettiği, emeğin
verimliliğinin düşük olduğu, taşeronlaşmanın her
geçen gün arttığı, iş güvencesinin her geçen gün uygulanan
politikalarla bilinmez noktalara doğru gittiği politikaları hep
beraber gördük. AKP tarafından yürürlüğe sokulmak istenen ulusal
istihdam stratejisini biliyoruz. Özellikle bu ulusal istihdam stratejisinin en
önemli ayaklarından birisini bölgesel asgari ücret uygulaması
oluşturuyor. Bakın, burada, bu bölgesel asgari ücret
uygulamasında hedeflenen temel şey: Özellikle sosyoekonomik seviyesi
düşük olan Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki
asgari ücretin düşük tutulmasına yönelik bir uygulama söz konusu. Biz
biliyoruz ki Kürt halkı üzerinde şekillendirilmeye
çalışılan bu uygulama, doğrudan, Kürt halkının
iş gücü anlamında sömürüsünü hedefleyen bir uygulamadır.
Günümüzde, tüm ağır emek işlerinde, özellikle Doğu ve Doğu Güneydoğu Bölgesinde
yoğun olarak yaşayan Kürtlerin bir şekilde
kullanıldığını biliyoruz. Mevsimlik işçilerin
dramını -her mevsim- biliyoruz. Göç yollarına düşen,
kendi hayatını idame ettirmek için düşük ücretlerle, güvencesiz
bir şekilde çalışan mevsimlik işçilerinin, gittikleri yerde,
kimliklerinden dolayı, bazen o kentlere sokulmadıkları, bazen
kente sokulduklarında linç kültürlerine, linç saldırılarına
tabi tutuldukları süreçleri hepimiz biliyoruz.
Yine, en
ağır sektör olan inşaat sektöründe çalışanların
çoğunluğuna bakın aynı bölgedeki insanları görürsünüz.
Katı atık toplama bölümünde,
hizmetinde çalışanlara bakın, yine daha çok Kürtler
karşınıza çıkar. İşte şimdi devreye sokulmak
istenen bu bölgesel asgari ücret uygulaması da, Kürtlerin zaten
çalışmış oldukları bu ağır iş
kollarının dışında bir de asgari ücretin bölgesel
farklı ücretlendirilmesiyle, daha fazla emek sömürüsüne tabi
tutulmasını da beraberinde getirecektir.
Biz,
siyasi alanda yürütülen siyasi soykırım operasyonlarından bahsediyoruz. Bakın, bu ulusal istihdam
stratejisi bu yönüyle bölgesel asgari ücreti eğer önümüze getirirse, bunun
adını da Kürt halkına yönelik yapılan bir emek
soykırımı olarak ilan edeceğimizi ve bu yönlü
halkımıza deklere edeceğimizi belirtmek istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin son dönemde uygulamaya
çalıştığı kanunlardan birisinin de terörün
finansmanının engellenmesi hakkındaki kanun tasarısı
olduğunu yine hepimiz biliyoruz. Bu kanun tasarısının
özellikle bir varlık vergisi faciası şeklinde yürürlüğe
sokulmak istendiği ve önümüzdeki aylarda önümüze getirileceği bir
gerçeklik olarak önümüzde duruyor.
Bakın,
burada hedeflenen, Kürt emek sınıfının bu bahsetmiş
olduğumuz uygulamalarla gelmiş olduğu mağduriyeti aynı
şekilde Kürt sermaye
sınıfına da uygulamaktır. 90lı yıllarda Kürt
iş adamlarının, sermaye sahiplerinin ölüm listelerinde,
Marmara Bölgesindeki bermuda
şeytan üçgenlerinde hangi kanlı infaz süreçlerinden geçtiğini
hepimiz biliyoruz.
Şimdi
yapılmak istenen şey, bu kanlı infaz süreçlerinin bir
şekilde ekonomik soykırımı önceleyen bir forma
kavuşturulmasıdır. Dolayısıyla burada oynanan oyunun
son derece tehlikeli olduğunu belirtmek istiyoruz. Bir taraftan Kürtlerin emekçi kesimine yönelik yapmış olduğunuz uygulamalarla
mağduriyet getireceksiniz, bir taraftan da bu sermayenin her geçen gün
yıkımına neden olacak birtakım tasarıları kanun
olarak önümüze getireceksiniz.
Değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bütçesi geçen yıl 35 milyar TL iken bu
yıl yüzde 12 gerileyerek 31 milyar 552 milyon TL olarak
şekillenmiştir. Burada ön plana çıkması gereken
anlayış şudur: Yapılmak istenen neoliberal iktisat
anlayışının devleti piyasadan işverenler lehine
çekmesinin bütçeye yansımasıdır. Bunu niçin söylüyoruz? Çünkü
işçi sağlığı ve özellikle iş
kazalarının en yoğun olarak yaşandığı
hükûmet dönemiyle karşı karşıyayız.
Bakınız, 2000 ile 2009 yılları arasında
işçi ölümleri yüzde 60 oranında artmıştır. 2011
yılının ilk dokuz ayında 419 işçi iş kazası
sonrası yaşamını yitirmiştir. Sadece 2011in ekim
ayında iş kazası sonrası 52 işçi
yaşamını yitirmiş, 142 işçi ağır
yaralanmıştır. Silikozis hastalarının, kot taşlama
işinde çalışan işçilerin dramını hepimiz
biliyoruz. Bugüne kadar ölen silikozis hastalarının sayısı
67yi buldu. Bu şekilde iş kazalarının ve işçi
kayıplarının olduğu bir yerde Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesinin yüzde 12 oranında düşürülmesini
biz kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bu
nedenle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
bu bütçesine ret oyu vereceğimizi belirtir, hepinize
saygılarımı sunarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
Şimdi, lehte söz isteyen Yaşar Karayel, Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Karayel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; onuncu turda görüşülen
kurumlarımızın 2012 yılı bütçesi üzerinde
şahsım adıma lehte söz almış bulunuyorum. Heyetinizi
saygıyla selamlarım.
AK PARTİ Hükûmetleri olarak son dokuz yılda ülkemizde çok
büyük yatırımlar yaptık. Türkiyede büyük reformlara imza
attık. AK PARTİ İktidarı dönemlerinde hava yolu halkın
yolu hâline geldi. Türk denizciliği dünya denizcilik tarihinde ilk defa
ilk onun içerisine girdi. Yol medeniyettir. dedik, AK PARTİ döneminde
vatan topraklarını nitelikli yollarla birbirlerine
bağladık. Türkiyedeki bütün yol, köprü ve sanat yapılarımızı
Türk mimar, mühendis ve müteahhitlerimiz yapmaktadır. Onun içindir ki Türk
müteahhitlik hizmetleri dünyadaki müteahhit hizmetlerinin ilk üçü içerisine
girmiştir.
Kara yollarımıza baktığımızda 65 bin
kilometre yol ağımız bulunmaktadır. Bunların 2.236
kilometresi otoyol niteliğindedir, bunun 522 kilometresini de AK
PARTİ İktidarı yapmıştır. Otoyol projelerimizin
en önemlisi
Kara yollarında bunlar yapılırken demir yollarında
da büyük yatırımlar yapıldı. Bugüne kadar
Bir Bolu Dağı Tüneli on yedi senede delinirken -bunun
uzunluğu 3.039 metredir- 2003 ve 2011 yılları arasında
yapılan tünellerin uzunluğu 93 kilometrenin üzerine
çıkmıştır. Son dokuz yılda
Deprem kuşağında bulunan ülkemizin, başta
İstanbul Boğaz Köprüsü olmak üzere 125 adet önemli sanat
yapısı ve viyadüklerin sismik takviyeleri yapılmış,
159u da yapılmaya devam edilmektedir.
Karayollarımız 701 kaza kara noktasında
iyileştirmeler yapmış ve bu noktalarda kazaların
önlenmesinin önüne geçilmiştir.
Bugüne kadar doğu-batı, teteks yönlerinde yapılan
bölünmüş yollara, kuzey-güney yönünde bölünmüş yollara öncelik
verilmiş, 8.250 kilometresi tamamlanmış, Akdeniz ve Karadeniz
arasındaki mesafeler daha da kısaltılmıştır.
Hedefimiz, Türkiyenin 100üncü kuruluş yıl dönümünde
ülkemizi 70 bin kilometre nitelikli bölünmüş yola
kavuşturmaktır.
Yeni yapılan yollarla birlikte eski
yollarımızın da BSK çalışmaları hızla devam
etmektedir. Gerçekten, Ankara istikametinde Ankara-Samsun,
Ankara-Kırıkkale-Kayseri istikametinde, Ağrıya kadar olan
bölgelerimizdeki BSK çalışmaları hızlı şekilde
sürmektedir. 2023 yılına kadar BSK çalışmaları devam
edecek ve mevcut yollarımızla birlikte yeni yapılacak
yollarımızda BSK çalışmaları sürecektir.
Özellikle kendi seçim bölgemizdeki Kayseri-Malatya,
Kayseri-Sivas, Kayseri-Ankara ve Kayseri-Niğde istikametindeki
bölünmüş yollarımızın tamamı şu anda BSK
çalışmaları olarak ihale edilmiştir.
Hayallerin gerçeğe dönüşmesinde katkı
sağlayan, başta Başbakanımız olmak üzere hizmeti geçen
tüm bakanlarımıza ve Karayolları genel müdürlerimize ve bölge
müdürlerimize, emeği geçen tüm teknik personele şükran ve
saygılarımızı sunuyor, bütçemizin hayırlı
olması dileğiyle saygılarımızla selamlıyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Kara yolu
işçilerine, teknik personele teşekkür etmedin.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Karayel.
Şimdi de söz sırası, Hükûmet adına
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali
Yıldırımda.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (İzmir) Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; Bakanlığımızın 2012
yılı bütçe görüşmeleri münasebetiyle söz almış
bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Gerek Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler esnasında
gerekse Genel Kurulda söz alan, bütçemizle ilgili katkı sağlayan,
olumlu olumsuz eleştirilerde bulunan tüm milletvekillerimize bu vesileyle
teşekkür ediyorum.
Ulaştırma Bakanlığı kurulduğu günden bugüne
Türkiye'nin her tarafına ulaşmak için yatırım yapan, gayret
gösteren, başta daha önce görev yapmış tüm bakan arkadaşlar
olmak üzere, ulaştırma camiasında emeği geçen herkese bir
kez daha teşekkür ediyorum, hayatta olmayanlara da Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ulaşım
ve erişim her şeyin başıdır. Öyle ki ulaşım
ve iletişim altyapısı ve hizmetleri, yani bölünmüş yollar,
viyadükler, köprüler, tüneller, demir yolları, havaalanları,
limanlar, tersaneler, telli-telsiz iletişim altyapıları ve
araçları ülkelerin kalkınması ve milletlerin refahı için
olmazsa olmazdır, hayati öneme sahiptir. Bu, insanlık tarihi kadar
eskidir, dün de böyleydi, bugün de aynı, gelecekte de böyle olacak.
Medeniyetler hep yollar üzerinde kurulmuş ve gelişmiştir çünkü
ulaşılamayan, erişilemeyen yerde ne kalkınma olur ne refah
olur ne de hayat olur. Türkiye'nin son dokuz yılda
yaşadığı değişim de bu düşünceyle
yapılan yatırımların bir sonucudur.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; Avrupayla Asya arasında bir köprü
görevi gören ve çağlar boyunca önemli medeniyetlere ev sahipliği
yapan ülkemiz, dünyanın önemli üretim ve tüketim merkezlerinin geçişi
üzerindedir. Bu konumuyla Türkiye, Avrupa, Asya, Kafkasya, Kuzey Afrika, Orta
Doğu ve Rusya Federasyonunun da içinde yer aldığı 1,5
milyar nüfus, 25 trilyona varan bir gayrisafi hasıla içeren bir bölgeye
hitap etmektedir.
Ulaştırma
sektöründe son dokuz yıl içerisinde 112 milyar yatırım
gerçekleştirdik. Eski parayla 112 katrilyon bu yatırımın
yüzde 87si, yani 98 milyarı bütçe imkânlarıyla, 14 milyarı ise
kamu-özel sektör ortaklığıyla gerçekleştirilmiştir.
Ulaştırma
yatırımlarının toplam kamu yatırımları
içerisindeki payı da 2003 yılında yüzde 17 iken bugün yüzde
46ya yükselmiştir. Merkezî idarenin yaptığı
yatırımların hemen hemen yarısı
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
tarafından gerçekleştirilmektedir. İşte, bütçede
sağlanan bu imkânlar ve alternatif finans yöntemlerinin getirdiği
imkânlar dolayısıyla devam eden projelerin tamamlanma yılı
ortalama on bir, on iki seneyi bulurken bugün bu süre dört yıla
inmiştir. Dolayısıyla, vatandaşlarımızın
yol, havaalanı, demir yolu, iletişim otobanları özlemi kısa
sürede giderilebilmiştir. Bu ülkemiz adına, milletimiz adına
önemli bir kazanımdır. Bilgi artık yegâne güç hâline
gelmiştir. Artık, top, tüfek, tank değil, bilgiye sahip olan,
bilgiyi üreten ve bilgiyi toplum yararına kullanan ülkeler bir adım
öne geçmekte, bundan mahrum olanlar da geri kalmış ülkeler olarak
adlandırılmaktadır. Bilim ve fen neredeyse oradan alacağız.
diyen büyük Atatürkün bu düsturu, bu düşüncesi, ülkemizin bilgi toplumu
olma hedefleriyle de aynen örtüşmektedir.
İnternete erişim kolaylığıyla birlikte,
yaşlısı, köylüsü, şehirlisi, herkesin İnterneti
kullanmasını sağladık. E-devlet kapısını
hizmete sokmak suretiyle, vatandaşın devletle olan işinde,
gücünde devletin kapısında sıkıntı çekmesinin, çile
çekmesinin önüne geçtik ve bugün bir tuş mesabesinde birçok kamu hizmeti
İnternet üzerinden, bilgisayar
üzerinden yapılabilir hâle geldi. 10 milyon kullanıcıya
eriştik. İlginç bir şey vereyim: Altmış beş
yaşın üzerinde olan vatandaşlarımızın e-devlet
kapısında hizmet alanların sayısı 320 bini geçti. Bu,
şunu gösteriyor: Türk toplumu değişime ve gelişime
açıktır. Ahmet Hamdi Tanpınarın dediği gibi:
Gelenek, gelişerek, değişerek devam etmektir. İşte,
tam da böyle, bu e-devlet
uygulamaları toplumda bu değişimi sağlamış
gözüküyor.
Değerli milletvekilleri, bilgi toplumu hedefimizde yapılan çok
önemli işler vardır. Türkiye geniş bant İnternet
erişimi, İnternet
otobanlarıyla İktidarımız döneminde
tanışmıştır. Sıfır kullanıcıdan
bugün 13 milyon aboneye eve ve 45 milyon kullanıcıya
ulaşmış durumdayız. Avrupa Birliğinin 10 üyesi
arasında yer alır duruma geldik. Bir anlamda iletişimde Afrika
seviyesinden Avrupa seviyesine Türkiye yükselmiştir.
Yıllık ses trafiğinde Türkiye, Avrupanın 1
numarasıdır; yıllık 163 milyar dakika, aylık 261
dakikayla 1inci. 2nci sırada İngiltere ve Fransa gelmektedir.
Mesajda da aynıdır. Bilindiği gibi sosyal paylaşım
sitelerinde Türkiye ilk 4 sırayı işgal etmektedir.
İnterneti en yoğun kullanan ülkeler arasında ve
İnternet kullanım oranı
en hızlı artan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Kamu
İnternet erişim merkezlerinin kurulması, sosyal sorumluluk
projelerinin yerine getirilmesi de bu anlamda yaptığımız
önemli hizmetlerden bazılarıdır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; takdir edersiniz ki,
ulaştırma, denizcilik, haberleşme gibi günlük
hayatımızın ve ömrümüzün büyük bir kısmında iç içe
olduğumuz bu Bakanlığın faaliyet alanlarını yirmi
dakikaya sığdırmak pek mümkün değildir.
Burada, konuşmacılar, aslında yapılanları ve
daha güzel yapılması icap edenleri, hatta eksik olanları,
kendilerine göre yanlış olanları da gayet bir açık
yüreklilikle ifade ettiler. Bu sorulara imkân bulduğum nispette cevap
vereceğim soru-cevap faslında ve zamanı etkin kullanmak
adına kısa kısa sektörlere değinmek istiyorum.
Bilişim sektöründen sonra PTTye de birkaç cümle bir şey
söylemenin önemli olduğunu düşünüyorum. PTT, bilgi iletişim
teknolojilerinin gelişimiyle birlikte, maalesef kan kaybeden bir kurumken,
bugün tekrar kâr eden ve hizmet üreten, insanımızın
hayatını kolaylaştıran bir kurum hâline gelmiştir.
Bunu nereden anlıyoruz? Bir yılda, 2003 yılında
aylık işlem sayısı PTT şubelerinde 2,2 milyon, bugün
24 milyona çıkmışız, 10 kattan fazla artış demek.
Yani daha çok vatandaşımız PTTye gidiyor, PTTden hizmet
alıyor. 1.425 yerde sadece PTT hizmet veriyor, hiçbir banka yok, hiçbir
finansal hizmet yapan birim yok. PTT kargo, PTT lojistik, PTT iş
yerlerinin yenilenmesi, PTT matik ve birçok hizmetten
vatandaşlarımız yararlanmaya devam ediyor.
Birkaç cümle havacılıktan bahsetmek isterim. Doğrusu
havacılık sektörü Türkiye'de dünyaya parmak ısırtan
şekilde gelişmiş bir sektördür.
Bunu nereden anlıyoruz? Dünyadaki krizlerden anlıyoruz,
dünyadaki ortalama havacılığın gelişmesinden
anlıyoruz. Yüzde 3 ila 5 arasında dünya
havacılığı büyürken, bu yıl bile Türk havacılığı
dış hatlarda yüzde 9, iç hatlarda yüzde 15 büyümeye devam etti,
ortalama toplam büyüme rakamını şöyle verirsem, herhâlde daha
iyi fikir edinilecektir: 2003 yılı başında 8,5 milyon
insanımız uçakla seyahat ederken bugün, şu tarih itibarıyla
57 milyona çıktı sadece iç hatlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İç ve dış hatlarda 34
milyon insanımız uçakla seyahat ederken, bu rakam bu sene sonu
itibarıyla 110 milyonu aşıyor. Şimdi Hava yolu halkın
yolu oldu. demek kuru bir söylemin değil, yaşanan bir gerçeğin
ta kendisidir. 15 milyon vatandaşımız uçakla
tanıştı. Eskiden uçakla seyahat eden herkes birbirini
tanırdı, selamlaşırdı. Şimdi uçağa binmek
Vezneciler-Beşyüzevler minibüsüne binmekten daha kolay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, zaman sıkıntısı var, demir yolundan da
birkaç cümle söylemem lazım.
Demir yolları Türkiye Cumhuriyetinin istiklali kadar önemlidir. O
yüzden, Büyük Atatürk diyor ki: Demir yolları refah ve ümran tevlit
eder. Demir yollarıyla
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Bursaya hızlı tren projesi ne
oldu Sayın Bakan? Niye yapmadınız?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Bursaya hızlı tren ihalesi
yapıldı. Bursa -Yenişehir etabı ihalesi yapıldı,
yer teslimi de yapıldı. Yenişehir-Bilecik arasının da
ihalesi yapılıyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) 2010da temel atacaktınız,
2010da.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Evet, kırk yıldır, elli
yıldır yüksek hızlı tren özlemini dindiren; 12 hükûmet, 21
bakan eskiten ama bir türlü gerçekleşmeyen yüksek hızlı treni de
yapan bu iktidardır. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Bursa kaç senede bitecek?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
Ankara-Eskişehir, Ankara-Konya, 2013 sonunda Marmaray,
Ankara-İstanbul, 2016da Ankara-Sivas, 2017de Ankara-İzmir yüksek
hızlı treniyle de ülkemizi buluşturacağız, milletimizi
buluşturacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Bursa ne zaman bitecek?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Evet, şimdi, demir yolları
unutulmuştu. 1950den bu tarafa demir yolları bu ülkenin gündeminden
çıkmıştı. 2003te hem bölünmüş yollarla kara yolu
altyapımızı güçlendirdik ve ülkeyi doğudan batıya
bölünmüş yollarla donattık; yolları böldük, hayatları
birleştirdik hem de demir yollarını tekrar ülkenin gündemine
getirdik ve demir yollarının gelişmesi için bir yandan yüksek
hızlı tren projelerine hız verirken
Diğer bir alan da denizcilik. Denizcilikte söylenecek çok şey
var. 2,5 milyar bugüne kadar denizciliğimize nakit destek verdik; 2,5
katrilyon. ÖTVyi kaldırdık ve bunun sonucu kabotaj
hattımızda yükte yüzde 92, yolcuda yüzde 59 artış meydana
geldi. Bir şey söyleyeyim: Türkiye bugün, dünya ticaret filosunu
oluşturan, yüzde 89unu oluşturan otuz ülke arasında Türkiye 15inci
sırada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İşte, Türkiyede denizcilik buraya geldi.
Gemi inşaatında 23üncü sıradan 6ncı sıraya
yükseldik. Yat inşaatında Türkiye marka oldu, mega yatlarda dünya
3üncüsü, normal yatlarda dünya 5incisi hâline geldik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Denizciliği, genel müdürlük değil, denizciliği
bakanlığa terfi ettirdik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Artık, Türkiye'nin Denizcilik Bakanlığı
var ve bundan sonra denizlik daha farklı olarak ele alınacak ve
Türkiye, 8.450 kilometrelik sahil şeridiyle, denizci ülke, denizci millet
olmanın gereğini de yapacaktır.
Değerli milletvekilleri, tabii -zaman dolmak üzere- hemen kara
yollarına birkaç şey söylemek istiyorum. Kara yollarını
anlatmama lüzum yok. Cümle âlem kara yollarıyla ilgili
yapılanları biliyor, görüyor. Sağ olsun muhalefet
milletvekillerimiz de bunu takdir ediyor, söyledikleri şeylerde bizi de
uyarıcı bilgiler var. Bunu da biz dikkatlice not ediyoruz. Mesela,
bir hatibimizin söylediği, Yollarda kamulaştırma yüzünden
virajlar, laseler fazla yapılıyor. Bu eskidendi. Şimdi,
arkadaşlara dedik ki: Bırakın bunu kardeşim. Bedeli ne
olursa olsun, viyadükse viyadük, tünelse tünel, hiç
sakınmayacağız; yol bir sefer yapılır,
olabildiğince dümdüz yapacağız, dağları
deleceğiz, ovaları viyadükle geçeceğiz, yolları
böleceğiz, milleti birleştireceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu anlayışla yol yapmaya devam ediyoruz.
Evet, konuşmanın sonuna geldim. Çok şey
söyleyeceğim. Bölünmüş yollarda güvenle seyahat eden, hava yoluyla
dünyanın her tarafına giden, yüksek hızlı tren
hızını ve konforunu yaşayan, İnternette
hızlı erişimin keyfini süren vatandaşlarımız,
istiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoyun Hayal ile yoktur
alışverişim, inanın ki her ne demişsem görüp de
söylemişim. dediği gibi hayalleri değil, gördüklerini ve
yaşadıklarını vatandaşlarımız her yerde
anlatıyorlar. Ne dedik? Hayaldi gerçek oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK
VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bu vesileyle
hedeflerimize ulaşmak için canla başla çalışan ve 2003
yılından bu tarafa özveriyle çalışan 100 bin kişilik
ulaştırma ailesine ve sizlere katkılarınızdan
dolayı teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, şimdi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına söz vereceğim, ancak
Sayın Bakana söz vermeden önce okutacağımız bir
Başbakanlık tezkeresi vardır. Bu tezkere, ülkemizin de üyesi
bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO)
Anayasasının 19uncu maddesi gereğince hükûmetlerin
uluslararası çalışma konferanslarında kabul edilen
sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına
bilgi sunmasına dairdir. ILO Anayasasının gereği olan Başbakanlık
tezkeresini okuttuktan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına
öncelikle bu konuda söz vereceğim.
Başbakanlık tezkeresini
okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
1.- 2011 yılı Haziran ayında yapılan 100üncü
Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 16/6/2011
tarihli ve 189 sayılı Ev Hizmetlerinde Çalışanlar
Sözleşmesi ile bu sözleşmeyi tamamlayıcı nitelikteki 201
sayılı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında
Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/654)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
12/12/2011
2011 yılı Haziran ayında
yapılan 100. Uluslararası Çalışma Konferansı'nda kabul
edilen, 16/6/2011 tarihli ve 189 sayılı "Ev Hizmetlerinde
Çalışanlar Sözleşmesi" ile bu sözleşmeyi
tamamlayıcı nitelikteki 201 sayılı Tavsiye Kararı
hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bilgi
sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Uluslararası Çalışma Örgütünün 100üncü Konferansında
ülkemizin de desteğiyle kabul edilen ev hizmetlerinde
çalışanlarla ilgili 189 sayılı Sözleşme ve 201
sayılı Tavsiye Kararı hakkında yüce Meclise bilgi
sunuyorum.
Bilindiği üzere, ev hizmetleri, özellikle istihdam ve diğer
insan hakları ihlallerine bağlı ayrımcılığa
en fazla maruz kalan ve çoğunluğu göçmen veya dezavantajlı
gruplara mensup kadın ve genç kızlar tarafından
gerçekleştirilmektedir. Ev hizmetleri sektörü, ailevi sorumlulukları
olan çalışanlara ücretli iş imkânlarının artırılması,
yaşlanan nüfusa, çocuklara ve engelli kişilere yönelik bakım
hizmetlerinin kapsamının genişletilmesi, ülke içerisinde ve
ülkeler arasında önemli gelir transferleri sağlanması
konuları da dâhil olmak üzere ekonomiye önemli katkıda
bulunmaktadır.
Kayıtlı istihdam olanaklarının öteden beri az
olduğu gelişmekte olan ülkelerde ev hizmetlerinde
çalışanlar, bu ülkelerin aktif nüfusunun önemli bir oranını
oluşturmalarına rağmen, fazlasıyla göz ardı
edilmiş durumdadır. Bu sebeple, Uluslararası Çalışma
Örgütü, ev hizmetlerinin giderek önem kazanmasına rağmen, hâlâ görünmezliğini
sürdürmesi ve hak ettiği değeri görmemesinden hareketle, ev
hizmetlerinde çalışanlar için adil istihdam koşulları ile
saygın çalışma ve yaşama koşullarının
sağlanması konularında insan hakları gözetilerek
belirlenmiş uluslararası düzeyde belli standartların
yürürlüğe konmasının gerekliliğine dikkat çekmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası
Çalışma Örgütü, yukarıda belirtilen ve ev hizmetlerinde
çalışanlar için saygın iş kollarını düzenleyen
189 sayılı Sözleşme ve bu Sözleşmeyi tamamlayıcı
nitelikteki 201 sayılı Tavsiye Kararını kabul
etmiştir. Bu düzenlemeler, özetle, başta ev hizmetlerinde
çalışan göçmenler olmak üzere, ev hizmetlerinde
çalışanların tamamının suistimalden, şiddetten ve
kötü muameleden korunmasının sağlanmasını
amaçlamaktadır.
Aynı şekilde, genellikle işvereniyle aynı yaşam
mahallini paylaşmak durumunda olan ev hizmetleri
çalışanlarının kimlik ve seyahat belgeleriyle özel
hayatlarının gizliliğinin sağlanması da güvence
altına alınmaktadır.
Söz konusu sözleşme ve tavsiye kararı, bu sektörde
çalışanların çalışma süreleri, asgari ücretleri,
ücretlerin korunması ve ayni ödeme gibi konularda standartların
belirlenmesi, bu çalışma biçimi için iş sağlığı
ve güvenliği ile sosyal güvenlik konularının göz önünde bulundurulması,
istihdam kurumları tarafından suistimal edilmelerinin önlenmesi gibi
konularda uluslararası standartlar getirmektedir.
Yüce Meclisin bilgilerine arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi Hükûmet adına konuşmanızı yapmak üzere sürenizi
yeniden başlatıyorum, buyurun.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
A) ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI (Devam)
1.- Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Ulaştırma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
C) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) BİLGİ
TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU (Devam)
1.- Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) SİVİL HAVACILIK
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MESLEKİ
YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) DEVLET PERSONEL
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Devlet Personel
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Personel
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile
bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın 2012
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmeleri
vesilesiyle huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum ve şu ana kadar değerlendirme yapan bütün
milletvekili arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye son dokuz yılda, her alanda
olduğu gibi, çalışma yaşamında da, çalışma
ve sosyal güvenlik alanında da pek çok mesafeler katetti ve çok önemli
reformlara imza attı.
Hatırlayacağınız gibi, sosyal güvenlik kurumlarını
tek çatı altında toplayan sosyal güvenlik reformu, genel
sağlık sigortası, İş Kanunu, mesleki eğitim,
istihdam yüklerinin azaltılması, 5 puan sigorta priminin indirim
teşviki, kadın ve genç istihdamının teşvik edilmesi,
kısa çalışma ödeneğinin kapsamının
genişletilmesi, 1 Mayısın tatil ilan edilmesi gibi toplumu
rahatlatan ve istihdamı artıran pek çok düzenlemeyi, reformu hayata
geçirdik.
61inci Hükûmetin kurulmasının hemen ardından da
çalışma hayatımızın çözüm bekleyen diğer
sorunlarını zaman kaybetmeden gündemimize aldık. Bu dönem
içerisinde yani bu beş aylık dönem içerisinde yaklaşık 230
bin işçimizi kapsayan toplu iş sözleşmesini sosyal
ortaklarımızla uzlaşarak imzaladık. Ardından 12 Eylülün
yine antidemokratik zihniyetini yansıtan 2821 ve 2822 sayılı
yasaları Toplu İş İlişkileri Kanunu adı
altında birleştirerek, yine sosyal ortaklarımızla uzunca
tartışmaların neticesinde bu sendikal mevzuatın
çalışmalarını tamamlayıp Bakanlar Kuruluna
göndermiş bulunuyoruz.
Hatırlayacağınız gibi, 12 Eylül 2010 Anayasa
referandumu ile de toplu görüşme yerine, memurlarımızın
artık toplu sözleşmeye geçmeleriyle ilgili bir referandum süreci
yaşanmış idi ve toplu sözleşmeye geçiş kabul
edilmiş idi. Bu çerçevede yaptığımız uyum yasası
çalışmalarını tamamladık ve bu taslağı da
bir tasarı olarak Bakanlar Kuruluna göndermiş bulunuyoruz. Bu
önümüzdeki dönem içerisinde artık toplu görüşme dönemi sona
ermiş, toplu sözleşme dönemine geçmiş bulunuyoruz.
İnanıyorum ki önümüzdeki çok kısa süre içerisinde bu
yasaları Türkiye Büyük Millet Meclisi ele alacak, görüşecek ve
memurlarımıza 2012 yılında toplu görüşme çerçevesinde
değil, toplu sözleşme çerçevesinde masada belirlenen ücretler
maaşlarına zam olarak yansıyacaktır. Bunu burada ifade
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlerin de
yakından takip ettiği gibi son dört beş yıldır dünyada
daha önce eşine rastlanmayan bir ekonomik kriz yaşanmaktadır.
Tüm dünyada ekonomik büyüme beklentilerinin aşağı doğru
revize edildiği ve devletlerin kredibilitesinin
sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Yaşanan ekonomik
krizler hiç kuşku yok ki en başta çalışanları
etkilemekte, istihdamı azaltmakta, işsizliği de
artırmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütüne göre kriz
dönemlerinde yaklaşık 34 milyon kişi işsiz
kalmıştır.
Son açıklanan verilere göre, işsizlik, Avrupa Birliği
ortalamasında yüzde 9,8; OECD ortalamasında yüzde 8,2; Amerika
Birleşik Devletlerinde yüzde 9, İspanyada yüzde 22,8; Yunanistanda
17,6; İtalyada 8,5; Fransada 9,8 olarak gerçekleşmiştir. Bu
nedenle, işsizlik konusu, dün olduğu gibi önümüzdeki süreçte de tüm
dünya ülkelerinin en önemli sorunlarından biri olmaya devam edecektir.
Bu yılki G-20 çalışma bakanları
toplantısında Ülkelerin yeni iş yatırımları,
iş yaratmaları, aktif istihdam politikalarını teşvik
etmeleri, istihdamın ekonomik politikaların merkezine
yerleştirilmesi. tavsiyelerinde bulunulmuştu.
Dünyada bu gelişmeler yaşanırken, Türkiyenin büyümede
yakaladığı ivme, istihdamın artırılması ve işsizlikle
mücadelede kendisini göstermeye başlamıştır. Türkiyenin
siyasi alandaki istikrarı ekonomiye de yansımış, ekonomiye
de yansımakla kalmamış istihdama da yansımış
bulunmaktadır. İstihdam dostu bir büyüme modelini hayata
geçirmiş bulunuyoruz.
Son verilere göre, işsizlik oranı Ağustos 2010da 11,4
iken, Ağustos 2011de 9,2ye gerilemiş, işsiz sayımız
da 450 bin kişi azalarak 2 milyon 520 bin kişiye inmiştir.
İstihdamımız ise son bir yılda 1 milyon 689 bin kişi
artarak
Ki bu artış cumhuriyet tarihi boyunca bir yıl
içerisinde sağlanan en yüksek artıştır; tekrar ifade
ediyorum, cumhuriyet tarihi boyunca sağlanan en yüksek istihdam
artışı bu yıl gerçekleştirilmiştir, istihdam
edilenlerin sayısı 1 milyon 689 bin kişidir. (AKP
sıralarından alkışlar)
Bu rakamlarla, Türkiye, G-20 ülkeleri arasında küresel kriz
döneminde istihdamını en çok artıran ülke olma
başarısını göstermiştir. İstihdamı
artırmak amacıyla, 2011 yılında Ağustos ayı sonu
itibarıyla, 7 milyon 893 bin işçiyi kapsayan 4 milyar 50 milyon TL
tutarında teşvik uygulanmıştır.
Bundan
sonra da istihdam odaklı büyümeye ve iş gücünün niteliğini
artıracak politikalara ağırlık vermeye devam
edeceğimizi burada ifade etmek istiyorum. Bu doğrultuda, 2023
yılında yüzde 5 işsizlik oranını hedefleyen Ulusal
İstihdam Stratejisini de önümüzdeki süreçte kamuoyuyla
paylaşacağız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere, Türkiyedeki
işsizliğin büyük bir bölümü, temelde yatan yapısal sorunlardan
kaynaklanmaktadır. Bu sorunların temelinde, emek yoğun sektörlerden
teknoloji yoğun sektörlere yaşanan kayma vardır yani tarım
toplumundan yeni ekonomiye, sanayi ve bilgi toplumuna geçiş söz konusudur.
Bir rakam verecek olur isek 1990 yılında toplam istihdam içerisinde
tarımda istihdam edilenlerin oranı yüzde 47 iken, bugün bu oran yüzde
25e, yine 1990 yılında toplam istihdamın yüzde 33ü hizmetler
sektöründe gerçekleşirken bugün bu oran yüzde 49lara
çıkmış bulunmaktadır. Bu dönüşüm, iş gücü
piyasalarında arz-talep uyuşmazlığını, iş
gücü niteliğinin yetersizliğini ve mesleksizlik sorununu da
beraberinde getirmiştir.
Neticede,
bir tarafta 2,5 milyon işsizimiz varken, diğer yanda nitelikli
iş gücüne ihtiyaç duyan iş dünyasıyla karşı
karşıyayız. İşte, bu sorunu çözmek için yoğun
çaba sarf ediyoruz. Bu amaçla yıllık 1,4 milyar TL kaynak aktararak
özellikle son üç buçuk yılda yaklaşık 500 bin kişiye
mesleki eğitim imkânını sağladık.
Meslek
standartlarının belirlenmesi hususunda da önemli mesafeler katettik.
İki yüz altı ulusal meslek standardı Resmî Gazetede
yayınlanmıştır. Hükûmet olarak bundan sonra da mesleki
eğitime gerekli önemi vermeye devam edeceğiz.
Bunun
yanında iş bulma imkânlarının az, işsizliğin ise
yoğun olduğu bölgelerimizde işsizlerin geçici bir süre istihdama
girerek gelir sahibi olmalarını sağlayan toplum yararına
çalışma programlarının da kapsamını
genişlettik ve uygulamaya koyduk. Şu anda Vanda deprem neticesinde
söylüyorum, 6 bin kardeşimize, sekiz aylık, toplum yararına
çalışma imkânını sağlamış bulunuyoruz.
Ayrıca,
İŞKURa kayıtlı her işsizin bir
iş ve meslek danışmanı olarak ve mesleği olsun veya
olmasın tüm iş arayanlara mesleğe yönlendirme ve iş bulma
hizmeti sunacağız. Bu amaçla iki yıl içerisinde toplam 4 bin
sözleşmeli iş ve meslek danışmanı istihdam
edeceğiz.
İşsizlik sigortası ödemelerinin
başladığı 2002 yılı Mart ayından 2011
yılı Kasım ayı sonuna kadar işsizlik ödeneği için
başvuran 2 milyon 965 bin kişiden ödenek almaya hak kazanan 2 milyon
388 bin kişiye toplam 4 milyar 470 milyon TL ödenmiştir.
İşsizlik Sigortası Fonunun toplam varlığı ise 30
Kasım 2011 tarihi itibarıyla 52 milyar 789 milyon TLdir.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) GAPa ne kadar ödendi Sayın
Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma
hayatının en önemli gündem maddelerinden biri olan iş
sağlığı ve güvenliği konusu tüm ülkelerin
karşı karşıya olduğu ortak bir sorundur. İş
sağlığı, güvenliği alanında bildiğiniz gibi
en büyük organizasyon Dünya İş Sağlığı Kongresidir,
bunun 19uncusunu İstanbulda gerçekleştirdik. 140 ülkeden 5.400
katılımcıyı Türkiyede ağırladık ve
katılan 34 bakanla birlikte İstanbul Deklarasyonunu imzaladık
ve hemen bu Kongrenin arkasından Türkiyenin müstakil bir iş
sağlığı, güvenliği yasası olmadığı
için müstakil bir iş sağlığı, güvenliği
yasasını da hazırladık ve Bakanlar Kuruluna sevk etmiş
bulunuyoruz. 187 Sayılı ILO İş Sağlığı
ve Güvenliği Teşvik Çerçeve Sözleşmesi ise onaylanmak üzere
Genel Kurulumuzdadır, Genel Kurulun gündemindedir. İnanıyorum ki
kısa süre içerisinde o da onaylanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik
Kurumu, kurumların ve mevzuatın tek çatı altında
toplanmasının ardından teşkilatlanmasını önemli
oranda tamamlamış ve il kurum binalarımızın
yanında Türkiye genelinde 335 sosyal güvenlik merkez müdürlüğümüz
hizmete açılmıştır. Böylece vatandaşın hizmetin
ayağına değil, hizmetlerin vatandaşın
ayağına getirilmesi dönemi AK PARTİ döneminde
gerçekleşmiştir.
Yeri gelmişken sosyal güvenlik kapsamındaki aktif ve pasif
sigortalılar ile Sosyal Güvenlik Kurumunun gelir ve gider tablosunu da
sizlerle paylaşmak istiyorum:
2010 yılı sonu itibarıyla toplam aktif sigortalı
sayısı 16 milyon 196 bin kişiyken, 2011 yılı Eylül
sonu itibarıyla, yüzde 8 artışla bu sayı 17 milyon 483 bin
kişiye ulaşmıştır. 2010 yılı sonu
itibarıyla 9 milyon 498 bin olan pasif sigortalı yani emekli
kişi sayısı ise yüzde 4,17 artışla, 2011
yılı Ekim sonu itibarıyla yüzde 4,5 artışla 9 milyon
923 bin kişiye ulaşmıştır. Yani aktiflerde yüzde 8
artış olurken pasiflerde yüzde 4lük bir artış söz
konusudur. İşte, bunun neticesinde, aktif-pasif oranına
baktığımız zaman bu oran 2010da 1,84ten bugün 1,90a
ulaşmış bulunmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumunun 2011 yılı sonu itibarıyla
gelirlerinin 124 milyar 726 milyon TL, giderlerinin 140 milyar 772 milyon TL,
açık finansmanının ise 16 milyar 46 milyon TL olacağı
tahmin edilmektedir.
Sosyal güvenlik sistemimizin aktüeryal
yapısının düzeltilmesi ve sürdürülebilir bir sosyal
güvenlik sistemi için kayıt dışı istihdamla mücadelemizi de
kararlılıkla sürdürüyoruz. Bu kapsamda, kayıt
dışı istihdamın önlenmesine ilişkin olarak
yürüttüğümüz faaliyetler ve denetimler neticesinde 2008 Mayıs-2011
Eylül döneminde toplam 963.928 çalışan ile 58.220 iş yerinin
kayıt dışı olduğu tespit edilerek kayıt
altına alınmıştır.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, Şubat 2011de Sosyal Güvenlik
Kurumunun alacakları yapılandırılmış, bu
yapılandırma neticesinde de bu kapsamda 2.387.711 başvuru
yapılmış, 39 milyar 745 milyon 713 bin 940 TL tutarında
borç yapılandırılmış. Yapılandırılmış
olan bu tutara karşılık vade sonunda tahsili öngörülen tutar 33
milyar 435 milyon TL olup, 5 Aralık 2011 tarihi itibarıyla 7 milyar
801 milyon 776 bin lira tahsil edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık vazgeçilmez ve ertelenmez temel
bir haktır. Bu sebeple Hükûmet olarak herkese eşit, adil,
yaygın, kolay erişilebilir ve sürdürülebilir bir sağlık
hizmeti sunmak için de bizim temel hedeflerimiz olmuştur. 1 Ekim 2008
tarihinde yürürlüğe giren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile bu hedefimize önemli oranda ulaşmış ve
sağlık alanında yeni bir dönem başlatmış
bulunuyoruz.
Genel sağlık sigortası kapsamında 63 milyon
kişi var iken, 1/1/2012 tarihinde 74 milyon vatandaşımız
genel sağlık sigortası kapsamına girmiş olacaklardır
ve bu konuda, sağlıkla ilgili çalışmalarımız
yoğun bir şekilde gerek ilaç gerek sağlıkta sürdürülebilir
bir sağlık hizmetiyle ilgili çalışmalarımızı
yoğun bir şekilde sürdürmekteyiz.
Bu dokuz yıllık süreçte tabii ki biz emeklilerimizi de
unutmadık, ihmal de etmedik. Enflasyonun toplam yüzde 117 olduğu bu
dönemde, emekli aylıkları yüzde 159 ile yüzde 648 arasında
artırılmıştır. Bunu kimsenin göz ardı etmemesini
özellikle burada ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, çok seri olarak, bütçeyle ilgili konular
yoğun olduğu için, bakanlığımız birimleri
yoğun olduğu için, kayıtlara geçmesi için, yalnız Genel
Kuruldaki değerli arkadaşlarımıza değil geleceğe
de ışık tutması için bunları hızlı bir
şekilde takdim etmek durumunda kaldım.
Ama burada değerli arkadaşlarımız söz aldılar,
önemli konulara temas ettiler.
Öncelikle İdris Bey, sosyal güvenlik reformu bin bir zorlukla
yapılmış olan bir reformdur. Dolayısıyla, bu reformu
tekrar gelin eski duruma dönüştürelim, tekrar eski popülist
yaklaşımlara kurban edelim gibi yaklaşım içerisinde
olamayacağımızı burada belirtmek istiyorum.
İkinci olarak, yine İdris Bey, her konuda Kürt meselesi
Bu
millet artık bunları tartışmaktan bıktı.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Çözdünüz mü? Çözdünüz mü
Sayın Bakan? Çözmediniz.
ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -
Yani çalışma hayatında Kürt filan yok. Çalışma
hayatımızda böyle bir şey yok.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Tabii ki
tartışacağız.
ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -
Hiç olmazsa buraya karıştırmayın. Sabah akşam
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Her gün insanlar ölüyor bu
ülkede.
BAŞKAN Sayın Buldan, bir saniye
Sayın Buldan, lütfen
PERVİN BULDAN (Iğdır) Her gün bu coğrafyada
insanlar ölüyor.
ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Bakın, ben bu dönem o yörenin milletvekiliyim ve o bölgede bütün
kardeşlerimize iş vermek için gecemizi gündüzümüzü
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Kürt sorunu bu ülkenin, bu
coğrafyanın en büyük sorunu. Çözmek zorundasınız! Çözmek
zorundasınız! Tartışacağız.
ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
-
birlikte, kol kola yürüyoruz. Yani bunu istismar etmeyin lütfen. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sizi bıktırana kadar bu
konuyu dile getireceğiz, haberiniz olsun!
ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, uçaklar, helikopterler
Bir devlet helikopter de alır, uçak da
alır ama evinde bakıma muhtaç hastaya da ambulansını
alır gider, ona da evinde bakar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yani bunları birbirine
karıştırmayalım.
Kıdem tazminatı meselesine gelince: Kıdem tazminatı
meselesi önemli bir olaydır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne
konuşuyorsak İşçi Konfederasyonunda da İşveren Konfederasyonunda
da aynı şeyleri konuşuyoruz. Yüzde 8e hitap ediyor. Ben
emekten yanayım. diyen hiç kimse bugünkü kıdem tazminatını
savunamaz çünkü yüzde 8 işçiyi kapsamaktadır, yüzde
Vana ne yaptınız?
Van, yalnız
Bakınız, İŞKUR olarak biz 25 milyon
lirayı Vana tahsis ettik. Şu anda 6 bin kişi orada istihdam
ediliyor, aşına, işine kavuşmuş bulunmaktadır. O
bilgilerin de yani elinizdeki bilgilerin eksik olduğunu, yanlış
olduğunu vurgulamak için bunu söylüyorum.
Sayın Kalaycı buradan, işsizliğe çözüm
bulunamaması
Sayın Kalaycı, bakınız, dünyaya
bakmanızı istiyorum. Az önce rakamları verdim. Şimdi, bir
bakınız Allah aşkına, ya İspanyada yüzde 22,8
işsizlik, Avrupada yaşananları görüyorsunuz, komşu
ülkelerde yaşananları görüyorsunuz. Türkiye'de işsizlik
geriliyor. Burada sizden beklediğimiz nedir? Tebrik ederiz, teşekkür
ederiz, Hükûmet istihdama dayalı bir büyümeyi gerçekleştiriyor. Bu
kadar açık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) İnanıyor musun buna Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Sonra, gerek Sayın Kalaycı gerekse Sayın Çelebi burada önemli
bir iki cümle söylediler. Sayın Çelebi dedi ki: Milletin
bedduasını almayın.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Evet, aynen öyle.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Sayın Kalaycı da dedi ki: Alma mazlumun ahını, çıkar
aheste aheste. Ya, bunlar güzel
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Vana gidin, Vanda göreceksiniz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Bir dakika müsaade edin.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Vana beraber gidelim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Gidelim.
Bunlar güzel kavramlar, güzel ifadeler, güzel deyimler ama milletin
bedduasını aldın mı elli yıldır iktidarı
göremiyorsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
kadar açık. Almayacaksın yani bunu. Ben de aynen
katılıyorum. Buna katılıyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Öyle bir beddua alıyorsunuz
ki öbür dünyada da ayağa kalkamayacaksınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Kim milletin bedduasını almışsa bir daha iktidar yüzünü
görememiştir, onun için biz ona çok hassasız, çok dikkat ediyoruz,
bunu ifade edeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Taşeron konusu yine sık sık birçok platformda dile
getiriliyor. Değerli arkadaşlar, taşeronluk konusunu AK
PARTİ filan getirmedi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Kim getirdi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Mevzuatımızda 1936 yılından beri var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hayır, devlette
yoktu, kamuda yoktu.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Açın okuyun, açın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hayır, kamuda
yoktu Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
1936dan beri var olan bir uygulamadır alt işverenlik.
Şimdi,
burada sizin dönem, bizim dönem konuşmaya gerek yok. Biz taşeron
işçilerinin bugün taleplerini biliyoruz. O taleplere cevap vermek için
çalışıyoruz, yani sorunlarını çözeceğiz biz,
çalışma saatleriyle ilgili. Yani bunun bir köleliğe
dönüşmemesini yine AK PARTİ sağlayacaktır, bunu açık
söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Köleliğe devam
On dört, on beş saat
çalışmaya devam
Sömürüye devam
MEHMET
GÜNAL (Antalya) On senedir köle miydiler Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Onun için, burada,
belki
Neden taşeronluk şimdi konuşuluyor? Neden
konuşuluyor biliyor musunuz? Türkiyede refah düzeyi yükseliyor. Belki
geçmiş dönemlerde, eski dönemlerde herkes taşeron konumunda
olduğu için kimsenin sesi yükselmiyordu yani. Bunu da belirtmekte yarar
var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada
yine yoksullukla ilgili bazı ifadeler kullanıldı. 2002
yılında göreceli yoksulluk yüzde 36, şu anda 17,1; yarı yarıya
düşmüştür.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) OECD rakamlarına bakın.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Mutlak yoksulluk
yüzde 6dan yüzde 1e düşmüştür. Bakınız, rakamlar kesin
rakamlardır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Rakamlar doğru rakamlar değil, şaibeli
rakamlar.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) O rakamlar doğru değil. Doğru
rakamlar verilmiyor.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Sosyal güvenlik
bütçe transferleri de her
Bakın, sürekli gayrisafi millî hasılaya oranlarının
düştüğü rakamlar var, zaman olmadığı için ifade
edemiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bütçenin
hayırlı olmasını diliyorum.
Daha
konuşacak çok şey var ama hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkan, bir konuya açıklık
getirmek istiyorum.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Bir saniye
Sayın Bakan kürsüden insin, dinleyeceğim.
Buyurun
Sayın Buldan.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Bakan İdris Beyin ismini anarak
sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN
Ne diye sataştı ki?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın İdris Balukenin yapmış
olduğu konuşmaya atfen, yaptığı konuşmanın
tersine bir şey söylemiştir. Arkadaşımız düzeltmek
için
BAŞKAN
Ne söyledi Sayın Buldan, onu soruyorum ben de zaten?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Kürt sorununa
ilişkin
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bütün sorunları Kürt sorununa bağlama gibi bir yanılgı
içerisinde dolduğumuzu söyledi. Yanılgı değildir.
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Bakana siz soru sordunuz, Hükûmeti eleştirdiniz.
Sayın Bakan bu konuşmalara cevap verdi. Burada sataşma
neresinde, sataştığı cümle hangisi, onu soruyorum size
Sayın Buldan? Ne diyerek sataştı, ne söyledi de
sataştı, onu soruyorum size?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, İdris Beyin ismini
andı ve yanılmada bulundu. İki dakika cevap vermek için
BAŞKAN
İsmini anması sataşma değildir ki, tabii ki ismini
anacak. Başka sayın milletvekillerinin de ismini andı.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) 69a göre Sayın Başkan
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bütün sorunları yanıltıcı biçimde Kürt
sorununa getirdiğimizi söyleyerek ve Genel Kurulu
yanılttığımızı söyleyerek
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, bir dakika
çıksın, cevap versin ya!
BAŞKAN
Bu sataşma mıdır?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sataşmadır Sayın Başkan.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Tabii, Genel Kurulu yanılttığımı
söyledi, cevap vermek istiyorum.
ADİL
KURT (Hakkâri) Sataşma değil mi Sayın Başkan?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Tamam Sayın Başkan, tamam, cevap versin.
BAŞKAN
Buyurun, İç Tüzükün 69uncu maddesi gereğince, iki dakika söz
veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
Sayın Bakan konuşmasında bütün sorunları Kürt sorununa
bağladığımızı söyledi. Doğru, bütün
sorunların ana kaynağını Kürt sorununa
bağlıyoruz.
Ekonomik
olarak pek çok bilanço verdim burada. Bir savaş uçağının
kalkış maliyetinden bahsettim, helikopter ihalesinin maliyetinden
bahsettim. Onunla ilgili rahat kıyaslama yapabilesiniz diye Türkiyede
ihtiyacı bulunan hastanelerden, okullardan bahsettim ve bununla
yapılacak olan hizmetlerden bahsettim. Bununla ilgili size düşen,
burada benim savunmuş olduğum tezleri çürütecek birtakım
rakamları ortaya sunmanızdı.
Bakın,
ben size şu anda söyleyeyim, saat 14.00 itibarıyla Diyarbakır
Askerî Havaalanından onlarca uçak havalanmıştır. Bu
uçaklar havalanırken emekçinin, çalışan kesimlerin, yoksulun,
Kürt halkının, Türk halkının cebinden çıkan vergilerle
havalanıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Bursa) Terörü bitirin.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Burada sizin illaki ekonomik göstergeden, ekonomik
pencereden bakmanızı da istemiyoruz. 50 bin insanın ölümü sizin
için bir şey ifade etmiyor mu? 50 bin genci toprağa vermemiz, bütün
sorunların ana kaynağını getirip buraya
bağlamamız için bile yeter bir gerekçedir.
Onun
dışında, Vanda yaptığınız şeylerden
bahsediyorsunuz. Vanda barınma koşuluyla ilgili neler
yaptınız? Hükûmet olarak bugün buraya gelip Vanda şu kadar
konteyner, şu kadar geçici prefabrik yaptık. deyin. Bununla ilgili
açık çağrıda bulunuyoruz.
Bakın,
siz Vanda Bakanlığınıza bağlı
çalışanlara ek ücret olarak verdiğiniz ödemeleri bile
yapmıyorsunuz. Brüt maaş dışındaki ücretleri bile
kestiniz. Bunları getirip buraya söylemeniz lazım.
Bakanlığınız
döneminde şu anda Türkiyede 10 milyon insan asgari ücretle
çalışıyor. 10 milyon insan da iş güvencesiz, taşeron
bir şekilde ve yarınının ne olacağı belirsiz bir
şekilde çalışıyor.
Buraya
gelirken hani bizim Genel Kurulu yanıltmamızdan çok, sizin
bunları çürütecek birtakım tezlerle gelmenizi bekliyorduk. Ben Kürt
sorununun çözümünün Türkiyedeki ekonomi başta olmak üzere bütün sorunlara
çözüm sağlayacağını düşünüyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
Buyurun Sayın Tarhan.
Lütfen oturun Sayın Çelebi, Sayın Grup Başkan Vekiliniz
söz istedi.
Buyurun, ne için söz istiyorsunuz Sayın Tarhan?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Bir konuya açıklık
getireceğim Sayın Başkan.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sataşma var efendim
Cumhuriyet Halk Partisine, mikrofonu açarsanız
BAŞKAN Buyurun.
2.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhanın, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkan, biz bütçe
görüşmelerini sükûnetle takip etmeye çalışıyoruz Grubumuz
olarak ve katkı sağlamaya çalışıyoruz yapılan
çalışmalara.
Şimdi, iktidarın, hükûmetin milletvekillerinden çok
bakanları kürsüye çıktıklarında sürekli olarak ortamı
germeye çalışıyorlar ve bir gerginlik politikası hüküm
sürüyor burada. Daha önce de örneklerine rastladık, az önce de
tanığı olduk.
Şimdi, beddualarla, birtakım olumsuz söylemlerle bu
ortamı, bu yüce Meclisi germeye hiç kimsenin hakkının
olmadığını düşünüyoruz. Bu gerginlik
politikasıyla nereye kadar gideceklerini ben sormak istiyorum.
Bir de şu soruyu sormak istiyorum: Bugün emekçilerin
köleleştirilmesini, kadın-erkek eşitsizliğinin
derinleşmesini ve kadınların istihdamdan tamamen çekilmesini,
neredeyse kadının adının istihdamdan yok olmasını
sağlayanların, aslında oturup kendileriyle bunun muhasebesini
yapması gerekir ve beddua söylemlerini ağızlarına alırken
altmış yıldır bu ülkeyi kimin yönettiğini, hangi
sağ iktidarların bizi bugüne taşıdığını
da değerlendirmesi gerekir diye düşünüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tarhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın bakanlar soru-cevap kısmında cevap vereceklerdir.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Kişisel sataşma
olduğu için, Sayın Bakanın bedduayla ilgili
Ben söyledim o
sözcüğü ve onunla ilgili sözlerim çarpıtıldı Bakan
tarafından.
BAŞKAN Sizin söylediğiniz sözü tekrarlaması
sataşma mı Sayın Çelebi?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Hayır efendim, onu
yanlış yorumlamıştır, onun için söz istiyorum.
BAŞKAN Ben sataşma görmüyorum ama buyurun Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sağ olun.
3.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebinin, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; daha önceki sözümün arkasındayım. Ben
hiçbir sözü bugüne kadar afaki, bir demagoji olsun diye bu kürsüden ifade
etmedim. Vandan geldim, Vandaki yurttaşlar daha önce aynen şu
cümleyi kullandılar: Biz yalnız AKPye oy vermedik, AKPnin
başarısı için beş vakit dua da yaptık ama AKPnin
şimdiki uygulamalarını gördükçe beddua ediyoruz. Onların
bedduasını almayın dedim. Şimdi, daha önce de Sevgili
Ulaştırma Bakanı burada, işte, birçok ölümcül hadiseyi
hukuken çözmüş olabilirler ama vicdanen bu olay çözüldü mü? Vicdanen
diğer insanların gönülleri rahatladı mı?
Şimdi, buradan Sayın Bakan, çıkıyor, sürekli bizim
konuştuklarımızı yalanlıyor. Biz bilimsel verileri
ortaya koyuyoruz, OECDnin son raporundaki yoksulluğu anlatıyoruz,
yolsuzluğu anlatıyoruz, işsizliği anlatıyoruz, son
BBCnin araştırmasını bu kürsüden ifade ediyoruz;
bunları en son komşuma avantajıyla yalanlıyorlar. Bunlar
doğru değil. İşsizlik sigortasına buradan işte 4
milyar lira ödeme yapıldığını söylüyor. Peki,
diğer paralar nerede? Onları soruyoruz. Yola ne kadar verdiniz?
Diğer bölgelere ne kadar verdiniz? Yalnız işsiz kalan insanlara
değil, diğerlerine ödediniz bu parayı. Emeklilerle ilgili
onların gönüllerini kazanmak için onlara birçok vaatte bulundunuz,
şimdi alay ediyorsunuz. Kıdem tazminatı konusunda biz de bu
ülkede herkesin adil kıdem tazminatı almasını istiyoruz. Bu
ülkede devlette, Mecliste taşeron olmasın diyoruz. Bunu öneriyoruz.
Bunları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Bundan dolayı gerçekten katkı
vermelisiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çelebi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
Ulaştırma Bakanı şöyle bir ifade kullandı.
BAŞKAN Lütfen Sayın Tanal, böyle bir usulümüz yok.
Şimdi, soru-cevap işlemi var, soru sorma hakkınız var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özür dilerim, Ray fabrikasını
açtık... Ray fabrikası nerede? Adresini öğrenmek istiyoruz.
BAŞKAN - Usule uygun değil Sayın Tanal. Girersiniz
sisteme soru sorarsanız Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama gerçek bilgiye ulaşmak
istiyoruz. Ray fabrikası nerede açılmış?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (İzmir) Karabükte
MAHMUT TANAL (İstanbul) Onun tam bir adresini verebilir misiniz
bana, kayıtlara geçsin.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (İzmir) Karabük Demir Çelik.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
A) ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Ulaştırma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
C) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) BİLGİ
TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU (Devam)
1.- Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) SİVİL HAVACILIK
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MESLEKİ
YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
I)
TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) DEVLET PERSONEL
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Devlet Personel
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Personel
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen
Mesut Dedeoğlu.
Buyurun Sayın Dedeoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı kapsamında Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı bütçeleri üzerinde şahsım
adına aleyhte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağlık hizmetlerini âdeta paralı hâle getiren AKP
Hükûmetince muayene ve ilaç katılım paylarının daha da
artırılacağı ve
yaygınlaştırılacağı ifade edilmektedir, bu durum
eczacıları da zor durumda bırakmaktadır. Eczacılar,
Hükûmet ve ilaç firmaları arasında çile çekmektedirler. AKP Hükûmeti
sağlık harcamalarındaki yüksek artışın
faturasını sigortalılar ile emekli, dul ve yetimlere
çıkarmaktadır.
Ayrıca, toplumumuzun kanayan yaralarından birisi de
engellilerin iş istihdamıdır. Türkiye nüfusunun önemli bir
bölümü maalesef engelli vatandaşlarımızdan
oluşmaktadır. Ülke nüfusumuzun yüzde 12,29'u, yaklaşık 8,5
milyon kişi engelli olarak hayatını Türkiyede idame ettirmeye
çalışmaktadır. Ülkemizdeki 8,5 milyon engelli
vatandaşımızdan yaklaşık olarak 8 milyonu bugün
eğitimden sağlığa, istihdamdan ulaşıma kadar her
alanda sıkıntı yaşamaktadır. Kahramanmaraş
ilimizde de pek çok engelli vatandaşımız işsiz
durumdadır ve çözüm beklemektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarında
engelli çalıştırma oranı yüzde 4 olarak, özel sektör
iş yerlerinde engelli çalıştırma oranı da yüzde 3
olarak belirlenmiştir. Bunun uygulanmasını beklemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamudaki engelli
iş istihdamı çok yetersiz ve az sayıda gerçekleşmektedir.
Kamuda boş bulunan engelli kadrolarına uzun süredir AKP Hükûmeti
tarafından atama yapılmamıştır. Bu yetersizliği
Hükûmet yetkilileri de zaten kabul etmektedir. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız Sayın Çelik, kamudaki engelli memur kadro
sayısının 44.189 olduğunu belirterek bugüne kadar 20.829
kişinin kamuda istihdam edildiğini açıklamıştır.
Sayın Bakan kamuda açık bulunan engelli kadrosunun da 23.360
olduğunu itiraf etmiştir. Sayın Bakanın gereğini
yapmasını bekliyoruz. Temennimiz, kamuda ve özel sektörde boş
bulunan engelli kadrolarına bir an önce atama yapılmasıdır.
Unutmayalım ki hepimiz bir engelli adayıyız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; engelli
vatandaşlarımızın iş istihdamı ile problemlerine
kısaca değindikten sonra şimdi de ulaşımla ilgili
problemlerimize yine kısaca değinmek istiyorum.
Özel sektör yatırımlarıyla önemli bir sanayi şehri
hâline gelen Kahramanmaraş, bir türlü tamamlanamayan yol projeleri
nedeniyle âdeta bir kör nokta durumuna girmiştir. Türkiye ekonomisine her
dönemde önemli katkılar sağlayan Kahramanmaraş il, ilçe, belde
ve köy yolları bağlantıları konusunda
sıkıntı yaşamaktadır. Bugün, ne yazık ki
Kahramanmaraş'ın komşu illeriyle
ilgili ulaşımı konusunda önemli
sıkıntıları vardır.
Kahramanmaraş'ın yol problemleri arasında:
Kahramanmaraş-Göksun yolu on
yıldır bitirilemiyor. Birçok göçük, ölümlü trafik kazalarına
neden olmaktadır. Kahramanmaraş-Gaziantep bağlantı yolu.
Kahramanmaraş-Pazarcık-Çağlayancerit yolu.
Kahramanmaraş-Elbistan yolu, Ekinözü yolu, Andırın-Göksun yolu
ve Kahramanmaraş ilçeler, beldeler ve köy yollarının asfalt çalışmaları.
Kara yolu ulaşımı konusunda olduğu gibi hava ve demir
yolu ulaşımı konusunda da Kahramanmaraş
sıkıntı yaşamaktadır.
Pervaneli uçaklarla ve yetersiz
seferlerle düzenli ve uygun saatlerde uçuş seferlerine bir türlü
kavuşamayan Kahramanmaraş ilimizin bölgesel bir hava limanına
ihtiyacı vardır.
Ankara-Kahramanmaraş güzergâhında bir hızlı tren
projesi uygulaması şehre
önemli katkılar sağlayacaktır.
Bu vesileyle, bütçenin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Dedeoğlu.
Sayın milletvekilleri, onuncu turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sisteme giren ilk 20 sayın milletvekilinin soyisimlerini okuyorum:
Sayın Erdem, Sayın Özel, Sayın Özdemir, Sayın
Işık, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Varlı, Sayın Kuşoğlu, Sayın Akar,
Sayın Topçu, Sayın Akçay, Sayın Erdoğan, Sayın Akgün,
Sayın Moroğlu, Sayın Öztürk, Sayın Yılmaz, Sayın
Çetin, Sayın Dedeoğlu ve Sayın Yüksel.
Sayın Erdem, buyurun.
ENVER ERDEM (Elâzığ) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Benim sorularım Ulaştırma Bakanımıza.
Sayın Bakanım, Elâzığ Ağın Köprüsünün
akıbeti ne olacak?
Elâzığ-Malatya arasındaki Kömürhan Köprüsü hâlâ tek
gidiş geliş. Bu köprüyü çift gidiş geliş olarak açacak
mısınız? Kömürhan Köprüsünün depreme dayanıklı
olmadığına ilişkin bilimsel görüşler var, buna
katılıyor musunuz?
Elâzığ Havaalanıyla ilgili olarak Adana, Antalya,
İzmir gibi önemli merkezlere neden direkt uçuşlar yok?
Elâzığ-Ankara ve İstanbul uçuş sayılarını
artıracak mısınız? Havaalanında kargo merkezi
oluşturacak mısınız? Elâzığa
yaptığınız terminal binası yolcu kapasitesi Elâzığın
dörtte 1i kapasiteye sahip olan Batman, Erzincan, Sivas gibi illerde
yaptığınız terminal binalarının yarısı
bile değil, yakın süre içerisinde yeni terminal binalarına
ihtiyaç olmayacak mı?
Diğer bir sorum, devlet
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın Faruk Çelike.
Sayın Bakan, Bakanlığınız bütçesi Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülürken söz alıp o gün yaklaşmakta olan ilaç
krizine dikkat çekmiştim, aynen şu şekilde, aktarıyorum
tutanaklardan: Eğer, tedbir alınmazsa önümüzdeki günlerde, depremde
soğuktan ölen çocuk haberlerine şeker ilaçları, insülin, kanser
ilacı ve organ nakli ilaçları bulamadığı için ölen
vatandaşlarımızın haberleri eklenebilecektir. Bu ilaç
kalemlerinde çok ciddi sıkıntı söz konusudur. İlaç krizi
kapıdadır. demiştim. Meseleyi birkaç gün içinde
çözeceğinizi ifade etmiştiniz. O günden bugüne ilaç sanayisinin
tutumunda herhangi bir değişiklik olmadı, devlete kafa tutmaya,
eczacıyı iflasa sürüklemeye devam ediyorlar. İki gün önceki
Radikal gazetesinde, ilk sayfada tam sayfa manşet olarak ilaç krizi haber
oldu on altı gün sonra. Sorun çözülmüyor, her gün televizyonlarda ve
gazetelerde, Rodostan insülin getiren hastaların ve
dışarıdan tırcılarla ilaç bekleyen hastaların
haberleri yayınlanıyor. Sorunun çözümü hakkında ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sorum Sayın Ulaştırma Bakanına.
Sayın Bakanım, seçimler öncesi Sivasa geldiniz.
Ulaştırma Bakanlığıyla bir özel sektörün
ortaklaşa gerçekleştireceği beton travers fabrikasının
temelini atmıştınız. Aradan sekiz ay geçti, sadece temelden
öteye şu ana kadar yapılmış bir şey yok. Zaten bitse
bile toplam 50-60 işçinin çalışacağı bir beton travers
fabrikasıydı bu.
Sayın Bakanım, Sayıştay raporuna göre, 2006-2010
yılları arasında 1 milyon 530 bin adet B-70 travers satın
alınmıştır. Sivasta ve Afyonda beton travers
fabrikası var, bunlar B-58 türü beton travers üretiyorlar. Ufak bir
tadilatla bunların aynı kalitede beton travers üretmeleri mümkünken
bu fabrikalar âdeta atıl bir duruma getirilmiş ve özel sektörden bu
traversler satın alınmıştır. Yaklaşık, bu
arada 75 milyon avro, özel sektörden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Çelike ilk sorularım.
Sayın Çelik, kanun hükmünde kararnameyle kapatılan
Bakanlığınız İdari Denetim Kurulunun görevlerini
kimler yapacaklardır? Bu Kuruldaki görevliler ne olacaktır?
İki: Geçici işçiler, 4/Cliler ve 5393 sayılı
Kanuna tabi belediye ve il özel idaresi sözleşmelilerinin kadro sorunu ne
zaman çözülecektir? Bu konuda verilen sözler unutulmuş mudur?
Sayın Ulaştırma Bakanına:
1) Kütahya-Çavdarhisar-Gediz-Abide-Simav bölünmüş yolunun son
durumu nedir? İnşaata ne zaman başlanacaktır?
2) Bursa-Simav Yolu Projesi ne durumdadır?
Son sorum: Ankara-İzmir hızlı tren ve otoyol projeleri
niçin Kütahya merkezden geçmemektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Karaahmetoğlu
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) Ulaştırma
Bakanımıza: Giresun ili güney ilçeleri Alucra, Çamoluk,
Şebinkarahisar ile komşu iller Erzincan ve Sivasın Giresuna
ulaşımını kolaylaştıracak ve Giresun Limanına
ivme kazandıracak Eğribel Tüneli Projesi, seçim öncesi iktidar partisi
mensuplarınca vaat edilmiştir. 2012
Bakanlığınızın hedef programında Eğribel Tüneli proje, ihale ya da
yapım olarak söz konusu mudur? Bunun yanında, Hızlı Tren
Projesinden Giresun ili yararlanacak mıdır?
Geçtiğimiz
günlerde çocuk profilinde Darwin ve evrim teorisini açıklayan siteler bu
Kurulun tespit ettiği hangi ilkesine uygun olarak filtrelenmiş ve dün
itibarıyla filtre kaldırılmıştır? Aynı süreç
içerisinde, evrim aldatmacası adı altında bu teoriye
karşı bilgilerin paylaşıldığı site ise neden
filtrelendirilmemiştir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakanım, yaşa
takıldım. Maaşım yok, ödeyecek param yok, ilaç
alamıyorum, doktora gidemiyorum; maaş vermiyorsun, ilaç parası
vermiyorsun. Ama ben yıllardır devlete prim ödedim. Benim
hakkımı verin, sosyal güvenlik hakkımı verin, ille emekli
olmamı beklemeyin. Ben bu ülkenin vatandaşıyım.
İki:
İntibak, intibak, intibak, intibak
Sayın Bakanım, bir tek
kelime etmediniz. Acaba unuttunuz mu intibakı? Bu insanları
yıllarca intibakla avuttuk. Tekrar acaba bu insanlara intibak
kelimesini
Bir tek kelime etmediniz burada.
Yine,
Sayın Bakanım, kamuda taşeron yoktu, siz bunun önünü
açtınız. Siz bunun önünü açtınız Sayın Bakan, devlette
yoktu. Artık devlette taşeron uygulamasından vazgeçecek misiniz?
Kıdem
tazminatıyla ilgili tek kelime etmediniz burada. İnsanlar bekliyor.
Bir de son
on yılda çalışan kadınlarımızın
sayısı yüzde 50 azaldı. Bunun nedeni nedir Sayın Bakan?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Varlı
MUHARREM
VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Ulaştırma Bakanına soruyorum: Bu Adana-Karataş ve
Yumurtalık yollarının genişletilme çalışması
uzun yıllardan beridir devam ediyor ancak bir türlü bitirilemedi. Bu
yolları ne zaman bitirmeyi planlıyorsunuz? Yani yapılıyor,
ediliyor demekle geçiştirmeyelim, bize bir tarih söyleyin. Çünkü bu
ilçelerimizin nüfusu yazın -her
ilçemizin nüfusu da- 100 bini bulmaktadır. Çok kalabalık bir yol
seyri vardır. Buraların bir an önce tamamlanması lazım.
Lütfen, bu konuda net bir cevap istiyoruz.
İkincisi:
Bu hızlı tren ağında Adanayı göremiyoruz. Adana
Türkiye'nin en önemli şehirlerinden bir tanesi. Devri
iktidarınızda işsizlikte 1inci hâle geldi,
yatırımlardan en az pay alan bir ilimiz oldu. Neden Adana yok, bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
5510a göre işçi kadın için doğum borçlanma hakkı
var biliyorsunuz Sayın Bakanım. BAĞ-KURlular için yani kendi
nam ve hesabına çalışanlar için de bu hak neden
tanınmamaktadır? İlk sorum bu.
İkinci sorum: Bu askerlik borçlanmasında olduğu gibi
doğum borçlanmasında da daha önceden sigortalılık
şartı aranmamasının daha uygun olacağını
düşünüyoruz, daha hakkaniyetli olacağını düşünüyoruz.
Bu konuda bir çalışmanız var mı?
Sayın Ulaştırma Bakanımıza iki sorum var:
Türkiyenin pek çok yerinde olduğu gibi Yatağan-Muğla merkez
arasındaki duble yolların yapımıyla birlikte ciddi ve
ölümlü kazalar da artmıştır. Burada servis yollarının
yapılmaması büyük sıkıntı çıkarmaktadır.
Orayla ilgili bir çalışmamız var mı?
Bir de Muğla-Fethiye ile Yatağan-Milas duble yolları ne
zaman yapılacak? Programa alındı mı?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, Ankara-İstanbul Yüksek
Hızlı Tren Projesinin Köseköy-İstanbul hattının
çalışmaları bugünlerde başlamak üzeredir. Bu
çalışmalar sırasında Adapazarı-İstanbul banliyö
hattı otuz üç ay boyunca kapatılacaktır. Sadece İzmit-İstanbul
hattında her gün gidiş ve dönüş olarak yüzlerce öğrenci,
işçi, memur paso ile seyahat etmektedir. Bu seyahatler tren ile 8 TL,
otobüs ile 24 TLdir.
Soru 1: Bu maliyetler nasıl karşılanacaktır?
Soru 2: Kartepe-Büyükderbent-Şirinsulhiye köyünden her gün sabah
06.00 treniyle 30 kişi Tuzlaya tersanelere çalışmaya gitmektedir.
Bu örnekten yola çıkarak, İzmit merkez dışındaki
yüzlerce vatandaşın ulaşımı nasıl
sağlanacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Topcu
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk sorumuz Çalışma Bakanına. Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın toplu sözleşmeyi
Memur-Sen ile yapacağı yönündeki açıklamasını buluyor
musunuz? Sendikalar arası ayrımcılığın sebebi
nedir?
Diğer sorularımız Ulaştırma Bakanına.
Nakliyeci esnafını yüksek bedelli belge isteme işkencesinden ne
zaman kurtaracaksınız?
Diğer sorumuz: Hava kontrol çalışanlarına ödenen
havacılık tazminatlarına ilişkin YPK kararı ne
zaman uygulanacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Akçay
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sorum Sayın Ulaştırma Bakanına: Binlerce
kilometre duble yol yapmakla övünüyorsunuz ancak dokuz yıldır
Salihli-Gölmarmara-Akhisar ve Akhisar-Kırkağaç-Soma
yollarını bir türlü bitiremediniz. Bu yolları ne zaman
bitireceksiniz? Ve İzmir-Manisa-Balıkesir- Bursa-İstanbul
hattındaki otoyol çalışmaları ile Ankara-İzmir
hızlı tren çalışmalarınız hangi
aşamadadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Çok
teşekkür ediyorum bütün soru soran arkadaşlarımıza.
Öncelikle
kamuda engelli kadrosu bu önümüzdeki yıl içerisinde 23.360 olan bu
kadronun doldurulmasıyla ilgili yönetmelikler yayınlandı,
gerekli sınav ortamı oluşturulup 2012 yılında bu
alımların gerçekleşeceğini ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bizim dönemimiz içerisinde yüzde 10 memurların
sayısında oransal olarak bir artış söz konusuyken
engellilerin istihdamında kamuda yüzde 360 bir artış
olduğunu da vurgulamak istiyorum.
Sendikalaşma
oranıyla ilgili burada bazı rakamlar verildi, o rakamların doğru
olmadığını, aynı şekilde yine İdris Beyin
söz alırken burada ifade ettiği 10 milyon taşeron, 10 milyon
şu çalışanlar şeklindeki genel bilgilerden dolayı zaten ben
rahatsızlığımı
belirterek bu konulara cevap verdim. Sendikalaşma oranı
şu anda SGK verilerine göre yüzde 5,9 değil, 8,9 düzeyindedir.
İlaç
kriziyle ilgili Özgür Beyin ortaya koyduğu konu son derece önemli,
kendisine teşekkür ediyorum. Bildiğiniz gibi, üç
yıllığına biz Hükûmet olarak 2010-2011-2012
yıllarını içeren bir global bütçe gerçekleştirdik. Bu
global bütçede iki yıllık dönem içerisinde 1,1 milyarlık bir
aşım söz konusu oldu. Sektörle bir araya geldik, sektöre bu
aşımın olmaması gerektiğini, anlaşmaların
üzerinde gerçekleşen bu rakamın kendileri tarafından tolere
edilmesi gerektiğiyle ilgili bazı değerlendirmeler yaptık.
Sonucunda geldiğimiz noktayı ifade etmek istiyorum: Özellikle kalp, kanser, şeker, insülin, diyabet gibi benzer, gerçekten kritik
hastalarımıza dönük ilaçların bir krize dönüşmemesi, sorun
da oluşturmaması için dün akşam da son kez sektörle bir araya
geldik ve bir iki gün içerisinde yaklaşık 350 ilaçla ilgili
iskontoların kaldırılması veya fiyatların
artırılması şeklinde bir değerlendirmemizi sonlandırma
noktasına gelmiş bulunuyoruz.
Ayrıca, özellikle ilaç üreticileriyle ilgili olarak, sektörle
ilgili olarak yüzde 18 olarak uygulanan KDVnin yüzde 8e indirilmesiyle ilgili
de bir mutabakat oluştuğunu ve aralık ayı içerisinde bunun
da yürürlüğe gireceğini belirtmek istiyorum.
Eczacıların hassasiyeti konusu da son derece önemli. Stok
zararları ve mağduriyetlerin giderilmesi için tebliğde gerekli
düzenleme yapacağımızı da bu sorunuz çerçevesinde
belirtmiş oluyorum.
Diğer sorulara gelince, idari denetim
Bakanlığımızda, bildiğiniz gibi, bölge müdürlükleri
kapatıldı, çalışma bölge müdürlükleri kapatıldı,
çalışma ve iş kurumu il müdürlüklerine dönüştürüldü.
Dolayısıyla vatandaşa yerinden hizmet, bütün illerimizde
çalışma hayatıyla ilgili, İş Kurumuyla ilgili hizmetin
sunulmasıyla ilgili son derece yerinde bir düzenleme gerçekleştirildi.
Bu anlamda, bu birlikteliğin, bu birleşmenin neticesinde de
İş Kurumunda bulunan, İŞKURda bulunan 38 müfettiş ve
Bakanlık Teftişinde bulunan 18 müfettiş ve İş
Teftişteki müfettişleri birleştirerek aynı alanda
çalışacakları için tek bir teftiş, İş Teftiş
Kurulu şekline dönüştürüldü. Bu konudaki denetimi tabii ki
İş Teftiş yapacak ama kamudaki eğer bu konudaki denetimler,
soruşturmalar, üst düzey yöneticiler içinse Bakanlık bu konudaki
yetkisini de yine kullanabilecektir.
Sözleşmelilerin kadrosu belediyelerde. Bu da çokça önümüze gelen
bir konu. Gerek belediyelerdeki 4/Bliler gerekse sözleşmelilerin konusunu
burada zaman olmadığı için ifade edemedim.
Arkadaşlar, 657 sayılı bizim Personel Kanunumuz 668 kez
değişmiş 65 yılından bu güne yani 657, 668 kere
değişikliğe uğramış. Bundan dolayı ben
eskidi diyorum. Bu personel rejimini birlikte ele almamız gerekiyor.
İlgili sosyal taraflarla birlikte alacağız yoksa ben
yaptım, ben ettim, ben bildim anlayışıyla bir
çalışmamız hiçbir yasayla ilgili olmamıştır.
657yle ilgili yapacağımız çalışmalar da yine bu
diyalog mekanizmasını kullanarak yapacağımız
çalışmalardır.
Sayın Aslanoğlu, herkes genel sağlık sigortası
kapsamına alınıyor. 1 Ocak 2012den sonra herkes genel
sağlık sigortası kapsamında. Şu an itibarıyla
genel sağlık açısından yine bir sıkıntı
yaşanmamaktadır. Bütün vatandaşlarımız ya prim
ödüyorlardır ya yeşil kartlıdır şu anda veya 1 ocaktan
itibaren gelir testi çerçevesinde ya primi devlet tarafından ödenecektir
veyahut da kendisi asgari düzeyde prim ödeyecektir veya imkânları varsa
azami düzeyde prim ödeyecektir. Dolayısıyla genel sağlık
sigortasına geçişimiz yıllarca arzulanan bir noktaydı, bunu
birlikte gerçekleştirdik. İntibakı unuttunuz. diyorsunuz.
Allah aşkına günlerdir intibakı konuşuyoruz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Tek kelime yok bu
kitapçıkta Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Ben
konuşmuyorum, yalnız biz de konuşmuyoruz bütün emekli
dernekleriyle beraber konuşuyoruz. Emekli dernekleriyle beraber
konuşuyoruz ve bugün de imzaladım Bakanlar Kuruluna yasa
tasarısı taslağını gönderdim, bugün gönderdim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz tamamlandı. Lütfen.
Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Diğer
konulara da yazılı cevap vereceğimi ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
üyeler; tabii zaman çok kısa, sorulara hemen kısa kısa cevap
vereceğim.
Sayın Enver Erdem Elâzığ Milletvekili. Elâzığ
Havaalanı yeni terminali, bir kere bahsettiği terminallerden daha
büyük. Ben daha yakın zamanda inşaatı gezdim, mayıs
ayında da açacağız. 32 bin metrekare alana oturuyor,
Erzincandan da büyük, diğer bahsettiği illerinkinden de daha büyük
bir terminal oluyor.
Elâzığ Havaalanının elli yıllık
hikâyesini kendisi bilir. Kullanılamayan, uçakların yarım
dolulukla kalktığı bir havaalanıydı, oraya yeni pist
yaptık, şu anda sefer sayısı da çok yoğun bir
şekilde yapılıyor. Başka illere çapraz
uçuşlar var ama yeterli değil, zaman içerisinde şirketler
yapacak. Ağın Köprüsünün ihalesi yapıldı, iş
başlıyor. Kömürhan Köprüsünün de projesi yapıldı, 2012de
bunun da ihalesi yapılmış olacak.
Sayın Alim Işıkın sorusu:
Kütahya-Simav-Demirci ayrımı
156 kilometrelik bu yolun 13
kilometresi bölünmüş olarak tamamlandı, geri kalan 98 kilometresi de
tek yol olarak yapılarak açıldı. Kalan
Kütahya-Çavdarhisar-Gediz-Simav yolu, bunu az önce söyledim.
Diğer, Sayın Işıkın sorduğu,
yüksek hızlı tren güzergâhı ve otoyol güzergâhıyla ilgili.
Daha önce de bunu birkaç sefer tekrar etmiştim. Bu yolların
güzergâhını coğrafya belirler. Hiçbir şekilde
Biz
yolları istediğimiz güzergâhtan götürmeye
çalıştığımız zaman, o zaman o otoyol veya yüksek
hızlı tren olmaktan çıkar, isteğe bağlı bir yol
hâline dönüşür, yerel yola dönüşür. O bakımdan, coğrafya
neyi müsaade ediyorsa o şekilde bu yollar yapılmaktadır.
ALİM IŞIK (Kütahya) Kütahyayı işaret
ediyor.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Sayın Ecder Özdemirin,
travers fabrikası
Doğrusu, burada bir travers fabrikasını
özel sektör Demiryollarıyla kurdu. 2012nin ilk yarısı bitince
burada imalat başlayacak. Demiryolları B-58 tipi raylarda
kullanılan traversleri yapabilmektedir. Bu kurulan travers fabrikası
B-70 tipi travers üretmektedir. Bugüne kadar
Kahramanmaraş yollarıyla ilgili Sayın Dedeoğlunun
soruları biraz uzun, bunu kendisine yazılı cevaplandırmak
istiyorum.
Erkan Akçayın Salihli-Gölmarmara-Akhisar yoluyla ilgili sorusu
Bu
59 kilometrelik yol, 27 kilometresinde çalışmalar devam ediyor,
2014te de tamamen yol bitmiş olacak.
Bilgilerinize arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sorularıma cevap
alamadım Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (İzmir) Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN Şimdi, sırasıyla onuncu turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
34 ulaştırma, denizcilik ve
haberleşme bakanlığı
1. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
5.295.797.400 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
02 |
Savunma
Hizmetleri |
639.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 |
Ekonomik
İşler ve Hizmetleri |
3.722.816.600 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
121.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
9.019.374.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ulaştırma
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-Ulaştırma
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
1.722.941.786.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
1.505.528.661.63 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
217.413.124.37 |
BAŞKAN (A) cetvelini Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü
2012 yılı merkezî bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.52 - KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. Karayolları Genel Müdürlüğü 2012 Mali Yılı
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
85.456.600 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
10.400.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Ekonomik İşler ve
Hizmetler |
6.088.304.600 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 |
Sağlık Hizmetleri |
1.196.800 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
6.185.358.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
825.471.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler |
5.302.858.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
56.519.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 |
Sermaye Gelirleri |
510.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
6.185.358.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü
2012 yılı merkezî bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Karayolları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam
Ödenek |
: |
12.776.462.001.54 |
- Bütçe Gideri |
: |
12.735.978.464.40 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
40.483.537.14 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.02 bilgi teknolojileri ve iletişim kurumu
1. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
123.094.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
25.500.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 |
Ekonomik
İşler ve Hizmetleri |
1.193.406.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
1.342.000.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
1.215.360.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 |
Diğer
Gelirler |
126.640.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
1.342.000.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2012 yılı merkezî bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
1.418.230.000.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
1.263.279.104.04 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
154.950.895.96 |
BAŞKAN (A) cetvelini Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
1.418.230.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
1.263.279.104.04 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Denizcilik
Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-Denizcilik
Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
85.170.549.11 |
- Bütçe Gideri |
: |
80.062.556.56 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
5.107.992.55 |
BAŞKAN (A) cetvelini Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Denizcilik
Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.49 sivil havacılık genel müdürlüğü
1. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
2.904.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
415.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 |
Ekonomik
İşler ve Hizmetleri |
14.353.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
17.672.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
35.981.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
27.019.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
63.000.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
16.109.651.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
11.899.193.68 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
4.210.457.32 |
BAŞKAN (A) cetvelini Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
60.900.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
47.384.374.54 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
18 - ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
1. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
56.931.300 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
16.500 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1.540.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 |
Ekonomik İşler ve
Hizmetler |
322.428.200 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 |
Eğitim Hizmetleri |
150.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal
Yardım Hizmetleri |
31.170.897.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
31.551.963.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
31.394.957.686.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
31.371.226.884.50 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
23.730.801.50 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.50 mesleki yeterlilik kurumu
başkanlığı
1. Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
5.777.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 |
Ekonomik
İşler ve Hizmetleri |
2.439.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
8.216.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
526.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 |
Diğer
Gelirler |
12.474.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
13.000.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
6.883.000.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
3.541.739.88 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
3.341.260.12 |
BAŞKAN (A) cetvelini Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
7.284.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
2.298.246.74 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.07 TÜRKiye ve orta doğu amme idaresi
enstitüsü
1. Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel
Kamu Hizmetleri |
7.173.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
370.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
225.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 |
Eğitim
Hizmetleri |
2.896.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
|
TOPLAM |
10.664.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
1.100.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
9.564.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
10.664.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.-Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
8.886.323.92 |
- Bütçe Gideri |
: |
7.407.569.89 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
1.478.754.03 |
BAŞKAN (A) cetvelini Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Tahmini |
: |
7.593.000.00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
7.820.182.87 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Personel
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.78 - DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1. Devlet Personel Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
14.999.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
11.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
15.010.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Devlet Personel Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam
Ödenek |
: |
11.913.009.00 |
- Bütçe Gideri |
: |
10.857.793.81 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
1.055.215.19 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı, Türkiye ve Orta doğu
Amme İdaresi Enstitüsü ve Devlet Personel
Başkanlığının 2012 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ile 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının
2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçesi ile Ulaştırma
Bakanlığı ve Denizcilik Müsteşarlığının
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir;
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, onuncu tur görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.38
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:16.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Şimdi on birinci tur görüşmelere başlayacağız.
On birinci turda, Dışişleri Bakanlığı,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sosyal Hizmet ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel
Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Meteoroloji
Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
bütçeleri yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470)
(S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
J) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1.- Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
L) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
M) ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
N)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE
DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
P) ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Orman
ve Su İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
R) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ş) DEVLET SU
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T) METEOROLOJİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
U) DEVLET METEOROLOJİ
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak
isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Bilgilerinize sunulur.
On birinci turda grupları ve şahısları adına
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Nazmi Gür, Van
Milletvekili, yirmi dakika; Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili, yirmi
dakika; Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili, on dakika.
AK PARTİ Grubu adına konuşmalar beşer
dakikadır: Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili; Emrullah
İşler, Ankara Milletvekili; Mehmet Erdoğan, Gaziantep
Milletvekili; Gökcen Özdoğan Enç, Antalya Milletvekili; Sermin Balık,
Elâzığ Milletvekili; Nusret Bayraktar, Rize Milletvekili; Mehmet
Öntürk, Hatay Milletvekili; Osman Kahveci, Karabük Milletvekili; Dilek Yüksel,
Tokat Milletvekili; Şenol Gürşan, Kırklareli Milletvekili.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Yıldırım
Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili, on altı dakika; Ruhsar
Demirel, Eskişehir Milletvekili, on iki dakika; Seyfettin Yılmaz,
Adana Milletvekili, on iki dakika; Muharrem Varlı, Adana Milletvekili, on
dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Osman Taney Korutürk,
İstanbul Milletvekili, on dört dakika; Ayşe Nedret Akova,
Balıkesir Milletvekili, sekiz dakika; Candan Yüceer, Tekirdağ
Milletvekili, yedi dakika; Emre Köprülü, Tekirdağ Milletvekili, yedi
dakika; Tanju Özcan, Bolu Milletvekili, yedi dakika; İlhan Demiröz, Bursa
Milletvekili, yedi dakika.
Lehinde Öznur Çalık, Malatya Milletvekili, beş dakika;
aleyhinde Mehmet Ali Ediboğlu, Hatay Milletvekili, beş dakika.
Şimdi ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Nazmi Gür, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Gür. (BDP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, efendim uygun görürseniz
bir şey arz etmek istiyorum.
Şimdi, bu soru sorma meselesinde biz maalesef girmeye
çalışıyoruz, bir türlü giremiyoruz.
BAŞKAN Sayın Genç, böyle bir usulümüz yok, lütfen; bu
sistemle ilgili yani.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bakın, bir dakika efendim
Efendim
nasıl yok! İşte, bu konuda bir usul
tartışmasını
Ya bu uygulamanızdan vazgeçin
Çünkü
devamlı aynı arkadaşlar soru soruyor. Bakın, bütçenin genel
ilkelerinde bir milletvekili bir defa söz alabiliyor. Yani, onu genel ilkeleri
de getiriyorsunuz.
BAŞKAN Kendi aralarında anlaşsınlar Sayın
Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan bir dakika, laf söylüyorum
burada canım.
BAŞKAN Hayır Sayın Genç, niye bir dakika? Ben
başlattım, siz
KAMER GENÇ (Tunceli) Laf söylüyorum sana be! Laf söylüyorum!
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen
KAMER GENÇ (Tunceli) Senden bir şey istiyorum.
BAŞKAN Hayır, ben
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzüke göre beni
BAŞKAN -
Sayın Milletvekiline söz verdim. Söz vermişim,
kesemezsiniz siz burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır efendim, daha bu safhada bunu bir
karara bağlayalım.
BAŞKAN Siz saygılı olacaksınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Usul tartışması istiyorum.
BAŞKAN Sizden öğrenecek değiliz buranın idaresini.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır efendim, usul
tartışması istiyorum.
BAŞKAN - Oturun yerinize lütfen!
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu Meclisi doğru dürüst yönet!
BAŞKAN Siz doğru dürüst hareket edin.
KAMER GENÇ (Tunceli) Doğru dürüst yönet!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkana
karşı lütfen
Lütfen
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya Başkan saygılı olsun!
BAŞKAN Burada gösteri mi yapıyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Başkan saygılı olsun! Burada
milletvekili bir söz söylediği zaman
BAŞKAN Sayın Güre söz vermişim, sözünü kesemezsiniz
burada
KAMER GENÇ (Tunceli) Burada saygılı ol, saygılı.
BAŞKAN -
yerinizden kalkmış müdahale ediyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Burada bir milletvekili elini
kaldırdığı zaman bir söz ver, derdini anlatsın size.
Yanlış yapıyorsun.
BAŞKAN Sizden öğrenecek değilim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Öğren de gel.
BAŞKAN Ben böyle yapıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Öğren de gel buraya.
BAŞKAN Kimseye de öğretemezsin. Bağırıp
çağırmakla da bir yere varamayacaksın!
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu doğru dürüst şu Meclisi yönetmeyi
öğren be!
BAŞKAN Lütfen oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu böyle bir Başkanlık olur mu? Biz
burada söz istiyoruz, beyefendi burnunu öteki tarafa çeviriyor! O burnunu niye
oraya çeviriyorsun?
BAŞKAN Sayın Milletvekilini kürsüye giderken
durduramazsınız, sizin için konuşmuyor.
Buyurun Sayın Gür.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama siz hakkı kötüye
kullanıyorsunuz!
KAMER GENÇ (Tunceli) Milletvekiline değer vermek zorundasın,
milletvekili burada çıktığı zaman onu dinlemek
zorundasın. Sen orada niye oturuyorsun?
BAŞKAN Sayın Gür, buyurun.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığının 2012 yılı bütçesi hakkında
Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu belirtmek isterim ki
iç ve dış politika birbirinden bağımsız değildir
ve bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Konuşmamı bu temelde
yapacağım. Bunun da en somut örneği bildiğiniz gibi Van
depreminde yaşandı yani iç politikanın dış
politikayı nasıl etkilediği konusunda anlamsız bir ulusal
gururla ilk yirmi dört saat uluslararası yardımları kabul etmedi
ve kabul etmediği için de Türkiye, özellikle bu uluslararası arama ve
kurtarma yardımlarını maalesef belki de yüzlerce
yurttaşımız enkaz altında yaşamını yitirdi.
Türkiye'nin iç siyasette olduğu gibi dış siyasette de
özellikle güvenlik odaklı bir yaklaşım sergilediği
açıkça görülmektedir. Güvenliğin sağlanması tabii ki her
devletin vatandaşlarına karşı sorumluluğudur ancak AKP
Hükûmetinin güvenlik perspektifini biz BDP olarak kesinlikle doğru
bulmuyoruz. Kısaca açmak gerekirse, Türkiye Cumhuriyetinin asli
unsurlarından olan Kürtlerin siyaseten bastırılması ve
Hükûmete muhalif bütün seslerin içeride ve dışarıda ortadan
kaldırılmaya dönük politikaların izlenmesi ve özellikle muhalif
seslerin neredeyse tamamının cezaevlerine tıkılması
politikasını biz şiddetle eleştiriyoruz. Aynı
yaklaşım sadece yurt içinde değil, yurt dışında
da hastalıklı bir ilişki biçimi olarak sürdürülmektedir.
Uluslararası silah veya ticaret anlaşmalarının
yapılması karşılığında anlaşmayı
yapacak şirketin tabi olduğu devletin Kürtlerin derneklerine ve
kurumlarına yönelik polis baskılarının gerçekleştirilmesi
son derece haksız ve vicdanları zedeleyici bir durumu ortaya
çıkarmıştır. İtalya, Almanya, Fransa gibi ülkelerde
Kürtlere yönelik baskılar, Türkiyeyle yapılacak askerî ve ekonomik
anlaşmaların bir parçası, âdeta bir pazarlık unsuru olarak
kullanılmaktadır.
Wikileaks belgelerinden anlaşılacağı üzere,
Danimarkada Roj TVnin yasaklanması amacıyla ne gibi
pazarlıkların yapıldığı artık tamamen
açığa çıkmış, hepinizin malumudur.
Diğer yandan, Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında,
genelde Kürt sorunu ve özellikle de KCK davasıyla ilgili olarak Avrupa
Birliğinden sorumlu Sayın Bakan Egemen Bağışın
ve ekibinin özel çabalarının hangi noktada olduğuna hepimiz
tanıklık etmiş bulunmaktayız.
Avrupada Kürt derneklerinin AKP Hükûmeti tarafından kriminalize
edilmeye çalışılması yetmiyormuş gibi bir de Avrupa
merkezli vakıf ve derneklerin -Sayın Başbakan
Erdoğanın kendi ifadeleriyle- BDPli belediyelerle yürüttüğü
sosyal projeleri Terörizme destek. adı altında yaftalamaya
çalışması, bize göre bir fişlenme yöntemidir ve kabul
edilemez.
AKPyle aynı fikirleri veya yaşam tarzını benimsemeyenlerin,
siyasal hayatta, sosyal yaşam alanlarında, medyada,
kısacası toplumsal hayatın bütün katmanlarında muhalefetin
izole edilmesi için sadece Türkiyede değil, Türkiyenin
sınırlarının dışında da devletin müdahaleci
bir tutum sergilediğini bir kez daha vurgulamak isterim. Başta Kürt
halkı olmak üzere, sosyalistler, Aleviler ve gazeteciler, AKP Hükûmetinin
hedef tahtasına oturtulmuştur.
Değerli milletvekilleri, BDP olarak bizim amacımız, bu
yaklaşımı eleştirmek ve uluslararası kamuoyunu bu totaliter
ve tekçi yaklaşıma destek vermemeleri konusunda uyarmaktır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, şu
uğultuya bir el atar mısınız.
NAZMİ GÜR (Devamla) AKP Hükûmeti tarafından Türkiyede ileri
bir demokrasi yaşandığı ve özgürlüğün
sınırlarının genişletildiği yönündeki tezlere
karşı, biz istatistikleri ortaya koyuyoruz. Rakamlarla
oynamadıkça istatistikler yalan söylemez.
OECD, Dünya Bankası veya Birleşmiş Milletler
raporlarına bakıldığında, yandaş medyanın
iddialarının tersine, Türkiyenin demokrasi gerçeğini daha
yalın bir şekilde görüyoruz.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün yıllık
raporuna bakıldığında, dünya ülkeleri arasında,
basın özgürlüğü sıralamasında Türkiyenin 138inci
sıraya geldiğini görüyoruz. 2002de Türkiye 99uncu
sıradaydı oysa. Burada anlaşılmalıdır ki
Türkiyede basın özgürlüğü yoktur. Tutuklu gazeteci sayısı
66 olan bir ülkeden bahsediliyorsa Türkiyenin dış dünya
sıralamasında en gerilerde olması da son derece
doğaldır.
Birleşmiş
Milletler Kalkınma Örgütünün 2 Kasım 2011de
yayımladığı İnsani Gelişme Raporunda Türkiye,
187 ülke ve bölge arasından kendisine ancak 92nci sırada yer
bulabildi. 2002deki raporda Türkiye, 173 ülke ve bölge arasında 85inci
sıradaydı.
Bu raporda
sadece ithalat veya ihracat hacmi hesaplanmadığından dolayı
yani insanın en temel ihtiyaçları olan beslenme, eğitim,
demokrasi ve sosyal güvenlik gibi alanları da kapsamamasından
dolayı Türkiye'nin gerçek gelişmişlik düzeyi bu
araştırma verilerine göre ortaya çıkmaktadır. Eğer
Türkiye'nin sadece en zengin yüzde 5lik dilimi hesaba katılsaydı,
belki Türkiye daha üst sıralarda yer bulabilirdi.
Merkezi
İsviçrede bulunan Dünya Ekonomik Forumunun yıllık Küresel
Cinsiyet Eşitsizliği Raporuna göre Türkiye, 2011 yılı
itibarıyla 135 ülke arasından 122nci sırada yer aldı. 2010
yılında 126ncı sıradaydı oysa.
Raporun
ayrıntılı sıralamasına
bakıldığında ise kadının ekonomiye
katılımında Türkiye 130uncu sırada, kadın-erkek
eşitliği konusunda 89uncu sırada, parlamentodaki kadın
sayısı konusunda ise Türkiye 82nci sırada, kadın devlet
bakanı oranı sıralamasında ise 99uncu sırada.
Bu
raporlardan da anlaşılacağı üzere Türkiye'nin kadın
konusunda en üst sıralamaya girebileceği tek konu kadına yönelik
şiddettir maalesef.
Diğer
yandan OECDnin 2008 verilerine göre -ki bu veri son yayımlanan
istatistiktir- Türkiye binde 17lik bebek ölümü oranıyla OECD ülkeleri
arasında en kötü durumdaki ülke konumunda. Yani Türkiye, OECDnin
4,6lık ortalamasının tam 3 katından fazla bir bebek ölüm oranına
sahiptir.
Türkiyede
kadına, sağlığa ve genç nesle verilen değer sadece En
az 3 çocuk yapın. dayatmasıyla olacaksa Türkiye'nin bebek ölümü
oranlarında daha da kötüye gideceği aşikârdır.
Silahlanma
konusunda Türkiye kaçıncı sırada? diye sorulursa militarizm
yanlılarını sevindirecek bir istatistik var
karşımızda. Stockholm Uluslararası Barış
Araştırma Enstitüsü tarafından sher yıl yayımlanan silah harcamaları istatistiklerine göre Türkiye 2009da tam 15,6
milyar dolarlık harcama hacmi ile yüz elli dört devlet arasında
İrandan hemen sonra 17nci sırayı almıştır.
Ancak 2010-2011 yılları resmî olmayan verilere göre Türkiye, askerî
harcama yani silah alımları, operasyon harcamaları, askerî
personel giderleri vesaire konusunda dünya sıralamasında ilk beş
ülke arasına girmeyi herhâlde hak ediyordur. Kısacası Türkiye
istikrarı silahlanmakta buluyor diyebiliriz. Güvenlik eksenli iç ve
dış politika anlayışı, komşularla sıfır
sorun politikasıyla örtüştüğü de pek söylenemez. Sürdürülen bu
politikalarla, gerilim politikalarıyla herhâlde yakında sıfır
komşumuz olacak. Bu bağlamda Sayın Bakan herhâlde Yeni
Zelandada bakanlık yapmayı çok isterdi çünkü en yakın
komşusu Avustralya ve böyle bir ülkede ben de herhâlde, gerçekten,
dışişleri bakanlığı yapmayı da çok isterdim.
Ancak tutarsız ve pragmatist bir AKP Hükûmeti göz önüne
alındığında bu yaklaşımın artık bize
normal geldiği söylenebilir.
Son olarak AİHM davaları istatistiklerine
bakıldığında ise 31 Ekim 2011 tarihi itibarıyla toplam
153.850 davanın yani AİHMde bulunan davanın ve bunlar sonucunda
verilen kararların büyük bir kısmının Rusya ve Türkiye
tarafından paylaşıldığı ise bir gerçektir. Hemen
rakamları verelim: Rusya 41 bin davayla ve yüzde 26lık oranla
birinci sırayı alırken AİHMde ikinci sırayı
ülkemiz, Türkiye almakta, 16.800 dava ile yüzde 10,9luk oranıyla ikinci
sırada yer almaktadır. Nüfus oranına göre kıyaslarsak
Türkiye yine bu konuda birincidir. Diğer yandan sadece ifade
özgürlüğünün ihlali davalarına bakıldığında
Rusyadaki büyük bir nüfus oranına rağmen Türkiye açık arayla
önde gitmektedir.
Associated Press Haber Ajansının dünya çapındaki
araştırmasına baktığımızda ise Türkiyede
sözde terörle mücadele kapsamında kaç yurttaşımızı
cezaevlerine kapattığını daha açık görebilmekteyiz.
Başta belirtmek gerekirse uzun tutukluluk süresi ve Türkiyedeki terör
suçu kapsamı, evrensel bir hak olan ifade özgürlüğü ile
çakışmaktadır. Bu nedenle, 2001den bu yana dünyada terör suçu
işlediği suçlamasıyla tutuklu veya hükümlü bulunan 35.117
kişinin neredeyse yarısı yani 12.089 kişisi Türkiyededir.
Bu sayı her geçen gün artmaktadır. Türkiyede yürüyüş yapan
öğrenciler, emekten yana olan sendikacılar, kimliğini savunan
Kürtler, sesini duyurmaya çalışan solcular, eleştirebilen
yazarlar, gerçekleri gören ve objektif haber yapan gazeteciler, yürüyen emekçiler
ve mücadeleci gerçek aydınların terörist suçlamasıyla
yıllarca cezaevlerinde tutulduğu bir Türkiyeden bahsediyoruz.
Neredeyse AKPye karşı muhalefet yapanların tamamını
cezaevlerine koyacaksınız.
Şimdi sormak gerekir. Türkiyenin ileri bir demokrasi örneği
ya da Orta Doğuda bir model olabileceğini hangi siyasetçi veya
vatandaş ifade edebilir? İşte, biraz önce Türkiyenin demokrasi
karnesinin küçük bir kısmını size söyledik. Bu karneyle
Türkiyenin ileri demokratik bir ülke olduğunu iddia etmek herhâlde son
derece gülünç olur. Ama ne yazık ki, Dışişleri
Bakanlığı temsilcileri ve AKPli siyasetçiler uluslararası
görüşmelerde veya konferanslarda Türkiyenin bir istikrar gemisi ya da
demokrasi adası olarak tanıtmasını açıkça biz
BDPliler olarak bir ciddiyetsizlik olarak görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye bulunduğu coğrafyada
gerçekten bir istikrar adası olmak istiyorsa öncelikle kendi
sorunlarına çözüm üretmesi gerekmektedir. Kendi sorunlarıyla
boğuşan bir Türkiyeden Orta Doğuda, Akdenizde, Balkanlarda ve
Kafkaslarda olumlu bir katkı sunabilmesi beklenemez.
Örneğin, İsrail ile Filistin arasında yaşanan
böylesi derin ve tarihsel bir sorunda bize sadece ilke sahibi ve kendisini her
iki tarafa da kabul ettirebilen, güçlü demokrasisini oturtabilen bir ülke ara
bulucu rolünü üstlenebilir ya da Türkiye gibi iç sorunlarıyla
boğuşan bir ülke ancak demokrasisini ve gerçekten yaşam
standartlarını yükselterek ancak bu güveni, başkasının
güvenini kazanabilir.
Bu nedenle, değerli arkadaşlar, bizler bu coğrafyada
çözüme katkı sunabilmesi için Türkiyenin, güçlü, öncelik güvenliğe
değil fakat güçlü bir demokrasiye sahip olması gerektiğini
düşünüyoruz.
Bu açıdan bakıldığında, Türkiyenin son
dönemlerde Suriyenin de iç işlerine karışmaya
başlaması bize göre son derece tehlikelidir. Suriyedeki Kürtlerin
Iraktaki gibi bir öz yönetim modeline kavuşmaması amacıyla
şimdiden Suriyedeki Sünni Arapların desteklendiği
anlaşılıyor. Türkiyedeki iç dengelerin dikkate
alınmasıyla oluşturulan bir Suriye politikasının
Suriyeyi iç savaşa götürebileceği riskini de giderek
artırmaktadır ve bu tehlikenin tüm Orta Doğuya olumsuz
yansıması kaçınılmazdır. Bu nedenle, Türkiye
dış politikasına yön veren karar verici şahsiyetlere,
tarihten gelen tecrübeleri göz önüne alarak Orta Doğuyu yeni bir
Osmanlıcılık macerasına sürüklememelerini tavsiye ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, neo Osmanlıcılık,
ümmetçilik veya Turancılık gibi devri geçmiş
yaklaşımların Türkiye dış politikasına
yansıtıldığını görüyoruz. Bizler diğer ülkelerin
iç işlerine hiçbir biçimde karışmamalıyız çünkü bizler
karıştığımız oranda onların da bizim iç
işlerimize karışma hakkını da peşinen vermiş
oluyoruz.
Değerli arkadaşlar, Irakta yaşayan ve Türkiyeli resmî
yetkililerce soydaş olarak tanımlanan Türkmenleri örgütlemeye
çalışarak Türkmenlerin bölgedeki Kürtlere karşı bir koz
gibi görülmesini de eleştirmekteyiz. Yani bir taraftan Suriyenin
diğer taraftan Irakın iç işlerine doğrudan müdahalesi
Türkiyenin kabul edilemez. Etnik ve kan bağını işaret eden
bir söylemle soydaşlık üzerinden bir ülkenin iç işlerine
karışılması Türkiyenin de iç işlerine
karışılmasının önünü açar ve bu nedenle Türkiyenin en
temel sorunu olan Kürt sorunu, artık uluslararası bir sorun olarak
karşımıza çıkar. Başkaları da bu soruna müdahale
eder, kaşır ve sizin karşınıza çıkar.
Açıkçası Türkiyedeki Kürt sorunu, siyasal ve diplomatik açıdan
uluslararası bir boyut kazanmıştır ve bundaki temel nedenin
inkâr ve ırkçılık politikaları olduğu da gözden
kaçmamaktadır.
Turancı, ümmetçi ve Osmanlıcılığın Türkiye
dış politikasına yansıdığı bir diğer
coğrafya ise Kıbrıstır. Kıbrıs Cumhuriyetinin
yavru vatan edebiyatı ile Kuzey Kıbrısın Türkiyenin
Lefkoşadaki elçiliğinden yönetildiğini hepimiz biliyoruz ve
dolayısıyla Kıbrısın demografik yapısına
bakıldığında ise Türkiyenin ekonomik ve siyasal
açıdan kısıtlayıcı politikaları nedeniyle Kuzey
Kıbrıslı gençlerin başta İngiltere olmak üzere yurt dışına
göç ettikleri ve yerlerine de Türkiyedeki ucuz iş gücünün
yerleştirildiği de aşikârdır.
Tekrar samimiyet açısından şu soruyu sormamız
gerekir: Türkiye hükûmetleri 1960lardan bu yana Kıbrısta
yaşayan Türk nüfusu için hangi hakları talep ediyorsa aynı
hükûmetler Türkiyede yaşayan kimlikler için de aynı
yaklaşımı sergileyebiliyorlar mı? Bu bir ölçüttür
değerli arkadaşlar. Artık bu ve buna benzer soruların
sorulması ve tartışılması gerekiyor. Biz militarist
politikaları ve devlet güvenliğini merkeze alan, Türk etnisitesine
dayanan iç ve dış politikaya Hayır. demeliyiz. Şimdiye
kadar askerî darbelerle yönetilen bu ülkenin devlet politikası hâline
gelmiş iç ve dış politika yaklaşımlarına hâlen
askerî zihniyetle müdahil olunmasına artık son vermeliyiz.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti özünde değişime
direnen statükocu anlayışı ile Türkiyenin Avrupa Birliğine
üyelik sürecinde giderek tıkayıcı bir rol oynamaya
başlamıştır. Sayın Erdoğanın 2002den bu
yana Avrupa Birliğine üyelik müzakerelerinin yürütülmesinde ve
reformların hayata geçirilmesi konusunda istekli bir duruş
sergilemediğini özellikle vurgulamak isteriz. Sembolik adımlarla
ilerleme sağlandığı görüntüsü verilerek tam anlamıyla
bir makyaj politikası devreye sokulmuştur. Dokuz yıldan bu yana
sadece görebildiğimiz, sivil bir oligarşik yapının
kuruluyor olmasıdır. Zaten statükocu olan bir sisteme karşı
başka statükocu anlayışın AKP tarafından
geliştirilmekte olduğunu görüyoruz. Başta hukuk reformu
adı altında HSYK AKPnin denetimine girdi. Serbest piyasa
ekonomisine geçiş adı altında AKP ile yakından
ilişkili olan holdinglere risksiz yatırım imkânları
tanındı. Özelleştirmelerle emekçilerin patronlara biat etmesinin
zemini hazırlandı. Bu gelişmeler Avrupa Birliğine uyum
yasalarının hayata geçirilmesi bahanesiyle oluştu. Bunların
haricinde, AB ile uyumlu hukuki düzenlemeler adı altında 2006da
Terörle Mücadele Yasasının kapsamı genişletildi. Böylece
fikir özgürlüğünün de sonu getirilmiş oldu.
Değerli arkadaşlar, bizler, özellikle düşünce ve
örgütlenme özgürlüğü, gösteri ve toplantı yürüyüşleri gibi
eylemler, sivil eylemler, protesto eylemlerinin kriminalize edilmesini şiddetle
kınıyoruz. Savcılar, akıllarına gelen veya
akıllarına getirilen herkesi yıllarca cezaevlerinde çürüterek
bir cezalandırma yöntemini devreye soktu.
Kısacası,
bu son yıllarda karşılaştığımız
akıl almaz hukuki skandallarla ABye uyum reform paketleri sonrasında
karşılaşmak, bizi Türkiyenin demokratikleşebileceği
konusunda karamsar bir hâle getirdi. Dahası, Türkiyenin ABye uyum
sağlamasını beklerken ABnin Türkiyeye uyum sağlamaya
başladığı gibi gerçekten şaşırtıcı
bir sonuçla karşı karşıyayız. Bunu da özellikle Avrupa
Birliği ülkelerinin kendi ülkelerinde bulunan Kürtlerin kurumlarına
ve siyasetçilerine saldırılarından anlamak mümkündür.
Değerli
milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığının
sahip olduğu sorumluluklar ve yetkileri göz önüne alındığında,
tüm vatandaşların benimseyebileceği bir dış
politikanın oluşturulması gerektiğini savunmaktayız.
Dış politika, sadece bir siyasi partinin enstrümanı veya
enformasyon merkezi olarak görülemez. Herhangi bir konuda dış politikanın
belirlenmesi sürecinde, en azından Mecliste grubu bulunan partilerle
danışılması, tartışılması ve
planlanması gerektiğini savunuyoruz. Biz burada tüm ülkenin temsil ve
çıkarlarının söz konusu olduğunu düşünüyoruz. Yani
uluslararası temsili, temel çıkarlarımızı hep birlikte
tartışmamız gerektiğini ve hep birlikte planlamamız
gerektiğini öneriyoruz. Bu nedenle, Dışişleri
Bakanlığı, daha katılımcı ve çoğulcu bir
yaklaşımla karar verme mekanizmasını işletmelidir.
Örneğin, Malatyada füze kalkanı olarak belirtilen sistemin
kurulmasında ne siyasi partilerle görüşülmüş ne de
Malatyalılara danışılmıştır. En kötü
senaryonun gerçekleşmesi durumunda Malatya halkının
karşılaşabileceği yıkımın hesabını
AKP Hükûmeti verebilecek midir? Daha birkaç gün önce İranlı
yetkililer, olası bir İran saldırısına karşı
ilk vurulacak hedefin Malatyadaki üsler olduğunu açıkça ilan
etmiştir.
Değerli
arkadaşlar, biz, özellikle uluslararası alanda
Dışişleri Bakanlığının hem Parlamentoya hem
de Parlamentoda grubu bulunan partilere çok daha fazla bilgi vermesi
gerektiğine inanıyoruz.
Konuşmam
muhakkak daha da uzundu ama sürem az kaldı. Fakat Nasıl bir
dış politika istiyoruz? konusu son derece önemli bir konu.
Dışişleri Bakanlığının ve
Bakanımızın insanı temel alan, evrensel değerleri
gözeten, barışçıl, diyalogdan yana, halkların
kardeşliğini esas alan kapsayıcı ve çözüm odaklı bir
dışişleri bakanlığının Türkiyede faaliyet
yürütmesi hepimizin arzusudur.
Sevgilerle
ve saygılarla Parlamentoyu selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Gür.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Sebahat
Tuncel.
Buyurun
Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan
değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının bütçesi hakkında Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığın
bütçesi hakkındaki görüşlerimizi sunmadan önce iki noktanın
altını çizmek istiyorum.
Kadın-erkek
eşitliğinin sağlanmasında toplumsal cinsiyet
eşitliğine duyarlı bütçe politikalarının çok büyük
önemi vardır. O nedenle kadın örgütleri her yıl bütçe
tartışmaları başlamadan önce taleplerini dile
getirmektedirler. Bugüne kadar kadınların sesini bu Parlamento
üyeleri duymadı ya da duymak istemedi. Bu yıl da bütçenin cinsiyet
eşitliğini esas alan bir yaklaşımla
hazırlanmadığı herkesin malumu. Bütçe görüşmelerinde sona
yaklaşıyoruz, bu tartışmalarda da bunu çok net olarak
gördük. Bu bütçe, eksik ve toplumun yarısı dikkate alınmadan
hazırlanmış bir bütçedir. Hayırlı olsun. diye
bitirdiğimiz bu bütçe ne kadar topluma hayırlı olacak,
doğrusu soru işareti taşımaktayız.
On
iki Avrupa ülkesi 2003 yılında toplumsal cinsiyete duyarlı
bütçelemeyi kabul ederek harekete geçti. Umuyorum ki gelecek bütçe
görüşmelerinden önce Türkiye de bu konuda bir adım atar ve biz
kadınların sesini duyar.
Sayın
milletvekilleri, ikinci olarak belirtmek istediğim nokta ise Türkiyede
kadınların siyasal yaşama katılımı ile ilgili.
Kadınların siyasete katılımında 189 ülke arasında
134üncü sıradayız. Bu Parlamentonun sadece yüzde 14ü yani 550
milletvekilinden sadece 78i kadın. 2009 yerel seçimlerindeki durum
Meclisteki durumdan pek farklı değil. 26
kadın belediye başkanı varken 2.877 erkek belediye
başkanı var ve kadın belediye başkanı oranı
sadece yüzde 0,9.
Bürokraside üst düzey yöneticilerin yüzde 93ü erkek iken sadece yüzde
7si kadındır.
Tablo buyken bugün bu Parlamentonun üyesi olan iki kadın
milletvekilimiz, Şırnak Milletvekilimiz Sayın Selma Irmak ve
Mardin Milletvekilimiz Sayın Gülser Yıldırım, halkın
iradesiyle seçilmiş olmalarına rağmen kendileri hapishanede
tutulmaktadır. Kendileri TMK mağdurları olarak âdeta siyasi bir
rehine olarak hapishanededirler. Sadece milletvekillerimiz değil, şu
an biri eski, ikisi de bu dönemde görevde bulunan üç kadın belediye
başkanıyla birlikte beş yüze yakın politik kadın
tutuklu, kadın siyasetçi de hapishanede bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, Türkiyede kadınların siyasete
katılımını düşündüğünüzde aslında siyasete
kadınların neden daha az katıldığını bir kez
daha göstermek açısından bu tablo önemlidir diye düşünüyoruz.
Kadınların politika yapmaları önündeki engelleri
aşmak yerine bu Parlamento kadınların siyaset
dışına itilmesine ne yazık ki seyirci kalmaktadır.
Bugüne kadar KCK adı altında yapılan operasyonlara
karşı ne yazık ki ne Sayın Bakanımız ne de
diğer yetkililer herhangi bir açıklama yapmamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçesini
görüşmekte olduğumuz bu Bakanlık Hükûmetin kanun hükmünde
kararname ile apar topar oluşturmuş olduğu bir torba
bakanlıktır. Bu Bakanlık bünyesinde Aile ve Toplum Hizmetleri,
Çocuk Hizmetleri, Kadının Statüsü, Özürlü ve Yaşlı
Hizmetleri, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün de bulunduğu on
dört hizmet birimi bulunmaktadır.
AKP İktidarı torba yasaları çıkarmaya çok hevesli.
Bunu geçen dönem de gördük. Anlaşılan öyle ki bu torba yasalardan iyi
sonuç almış olacak ki bir de torba bakanlık denemesi
yapmıştır. Hükûmetin çok önemli problem alanlarını tek
bir bakanlıkta birleştirmesi, bu alanlara dair ne kadar ciddi
politikalar oluşturduğunun, kadınların, çocukların,
engellilerin yaşadığı sorunlara ve sosyal politikalara ne
kadar önem verdiğinin açığa çıkması
açısından bizlere önemli bir veri sunmaktadır. AKP Hükûmeti tüm
bu toplumsal kesimleri aynı çatı altında toplayarak topluma
şu mesajı vermektedir: Kadınlar, çocuklar, yaşlılar,
engelliler toplumun öznesi değildirler. Kadın sağlıklı
ailenin devamı için gereklidir, çocuklar, yaşlılar, engelliler
yardıma muhtaç kişilerdir. Sözde kadınlar adına ciddi
çalışmalar yapacak bu Bakanlığın isminde kadın
kelimesinin yer almaması, bakanlığın isminin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı olması,
bakanlığın icraatlarının neler olacağı konusunda
çok şey anlatmaktadır. Bu Bakanlık, isminden de
anlaşılacağı gibi, erkek egemen zihniyetin ürünü olan
geleneksel, bizlere öğretilmiş kadınlık ve erkeklik
rollerinin devam ettirilmesi ve kadını toplumda bir birey olarak değil,
ailenin bir parçası olarak ele alarak kadın-erkek
eşitsizliğinin devlet güvencesi altına alınmasından
başka bir anlam ifade etmemektedir.
Sayın milletvekilleri, geleneksel aile, devletin bir prototipi
olarak iktidar, hiyerarşi ve
tahakkümün kadınlar üzerinden bir şiddet politikası olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bizler geleneksel aile yapısının, aile
bireylerinin kendisini tahakküm altında hissetmeden, anne, baba ve
çocuğun birey olabildiği demokratik bir aile modelinin
geliştirilebileceğine inanıyoruz. Ancak AKPnin burada
öngördüğü aile, geleneksel bir aile modelidir.
Sayın Bakanın bütçe görüşmeleri sırasında
insanı yaşat ki devlet de yaşasın olarak ifade
ettiği yaklaşım, tam da bu geleneksel yaklaşımı
ifade etmektedir. Oysa önemli olan devlet değil, toplumdur. Devlet,
toplumun daha iyi koşullarda demokratik, adil ve barış
içerisinde yaşamasını sağlayacak bir organizasyona dönüştürülmek
durumundadır, görevi de bununla
sınırlandırılmalıdır. Ancak bugünkü
yaklaşım bireyi topluma, toplumu devlete heba etmektedir. Eğer
bunlar arasında optimal denge kurulamazsa sonunda
yaşadığımız şey aslında büyük bir kaos ve
karmaşa olmaktan öteye çıkmayacaktır.
Biz bu zihniyeti şimdi görmüyoruz, aslında 16ncı yüzyıldan itibaren bu
zihniyet var. Ta 5 bin yıllık erkek egemen zihniyetin
başlangıcına da götürebiliriz. 16ncı yüzyılda, önemli
bir düşünür olan ve ütopyasını eşitlik
anlayışıyla oluşturan Thomas More felsefesini
hatırlatıyor AKPnin yaptığı bu çalışmalar
bize. Moreun eşitlik ütopyasında kadın kamusal alanın
dışında ele alınarak kadına geleneksel roller
atfedilmektedir. Morea göre ancak devletin sürekliliği ve esenliği
söz konusu olduğunda kadınlar kamusal alanda yer alabilir. 21inci
yüzyıldayız, ne yazık ki aynı zihniyet, aynı
yaklaşım devam etmektedir.
Bir yandan kadınlar adına çok şey yaptığını
ifade eden Hükûmet, diğer yandan kadınlar için yaşlı ve
çocuklara bakma, temizlik yapma, sosyal yardımlaşma alanlarında
çalışma gibi geleneksel iş bölümünü bakanlık eliyle yeniden
üreten yine aynı bakanlık olmaktadır.
Bir kez daha bu kürsüden -defalarca hatırlattık- kadınlar
adına şunu belirtmek isteriz ki, kadın-erkek
eşitliğini esas almayan hiçbir çalışmanın
başarıya ulaşma şansı yoktur. Öncelikle kadın ve
erkek eşitliği olduğuna inanarak devletin tüm
kurumlarını bu eşitlik yaklaşımına göre yeniden
düzenlemek, kadın-erkek eşitliğinin özgürlükler, demokrasi,
adaletin ve barışın temeli olduğu bilinciyle toplumu
dönüştürecek eşitlik politikalarını geliştirmek
zorundayız. Eşitlik politikalarına öncelikle bu çatı
altında başlamak durumundayız çünkü aslında eril zihniyet,
erkek egemen zihniyet bu çatı altında devam ettirilmektedir.
Sayın milletvekilleri, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı, yıllardır kadın örgütlerinin
kadın mücadelesini görünür kılma ve kadınların toplumsal
yaşamın tüm alanlarında daha etkin olmalarını
sağlamak için verdikleri mücadelelerle elde ettikleri kazanımlara
anlam vermeyen, kadını bir birey olarak değil ailenin bir
parçası olarak gören, geleneksel kadınlık ve erkeklik rollerini
yeniden üreten bu dili devletin güvencesine alan bir zihniyeti
yansıtmaktadır.
Sayın Bakan Fatma Şahin, kadın kollarından gelen ve
kendisi kadın mücadelesi konusunda çabası olan ve bu isimdeki
bakanlığın yapabileceklerinin sınırlarını
bilen birisidir. Sayın Bakan, Hükûmetin erkek vekilleri bilmeyebilir ama
siz kadın mücadelesinin ne kadar önemli olduğunu biliyorsunuz. O
nedenle, kadın çalışmalarının bağımsız
bir bakanlık altında yapılanmasının
kadınların yaşamlarının değişmesi
açısından çok önemli olduğunu düşünüyoruz ve bu konuda
zaman geçirmeden bu torba bakanlıktan kadın
bakanlığını çıkarmanızı, kadın ve
eşitlik bakanlığını kurmanızı öneriyoruz.
Biz BDPliler olarak -sadece kadınlar değil- sizi
destekleyeceğiz, bunu ifade etmek istiyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; TÜİK verilerine
göre, Türkiye nüfusunun yüzde 12'si engellilerden oluşturmaktadır ve
yaklaşık 9 milyon nüfus demektir bu. Nüfusun önemli bir kesimini
oluşturan engellilerin yaşamın tüm alanlarına engelsiz
olarak katılabilmeleri için daha kapsamlı ve ciddi politikalar
oluşturulmalıdır. Bu bağlamda, 3 Mayıs 2008 tarihinde,
20 ülke tarafından kabul edilen ve Türkiye'nin de taraf olduğu
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesinin
gereklerinin yerine getirilmesi oldukça önemlidir. Engellilere
yaklaşımda ise dışlayan, ötekileştiren bir zihniyet
söz konusudur. Engellileri bir birey olarak görmekten ziyade zavallı,
yardıma muhtaçlar olarak gören yaklaşım
değişmediği sürece, engellilerin yaşamı ne yazık
ki değişmeyecektir. Bazen bu kürsüde engelli
vatandaşlarımıza ilişkin çok sözler söylense de hiçbir
zaman engellilerin yaşamını kolaylaştıracak iş
yapılmıyor. Örneğin, burada engelli bir milletvekilimiz var.
Engelli milletvekilimiz bu salona pantolonuyla bile giremiyor. Bu konuda bile
sınıfta kaldık, bu düzenlemeyi bile gerçekleştiremedik.
Eğer burada yapamıyorsak sokakta vay hâlimize! Bunun nasıl
yansıdığını görmek gerekiyor.
Engellilerin bir ricası var, bu kürsüde bir kez daha iletmek
istiyorum: Projeler istemiyoruz, sadece bize üç ayda bir verdiğiniz 655
TLlik maaşı üç ayda değil, ayda bir istiyoruz. diyorlar.
Umuyorum Sayın Bakanlık bu konuda gerekli adımları atar ve
ayda bir engelli yurttaşlarımıza 655 TL verir.
Sayın milletvekilleri, bu bakanlıklardan birisi de çocuklara
ilişkin. Tabii biraz önceki bölümde Sayın Bakanımız
şöyle bir şey ifade etti: Her sorunda BDPliler Kürt sorununu dile
getiriyor. İnanın ki sayın milletvekilleri, biz BDPliler
olarak, her defasında Kürt sorununu konuşmaktan çok istekli
değiliz ama, bu, ülkenin bir gerçeği. Burada bir çatışma
var, insanlar yaşamını yitiriyor. İşte, bugün on
beş yaşında bir çocuk -Sayın Bakana bunu hatırlatmak
isterim- Fırat İzgin, Mardin Nusaybinde kendi bedenini ateşe
vermiş ve şöyle bir not düşmüş: Halkım için
yapıyorum. Barışın sesi olmak istiyorum. Sadece Fırat
değildi, Evrim de kendisini yaktı, Ebumüslüm de kendisini yaktı.
Oysa dünyada, Tunusta nasıl başladı isyanın ateşi
sevgili arkadaşlar? İsyanın ateşini, bir çocuk, kendi
işi için, üniversite mezunu bir çocuk, elinden tablasını
aldılar diye kendi bedenini ateşe verdiğinde, orada bir devrimin
fitilini ateşlemiş oldu ve Orta Doğuda Arap Baharı denen
bir süreç başladı. Bırakalım, yanı
başımızda Yunanistanda nasıl bir süreç başladı?
Eşitsizliğe karşı, orada on yedi yaşındaki bir
çocuk öldürüldü, isyan oldu ama bizim ülkemizde, sevgili arkadaşlar,
çocuklar öldürülüyor ve çocukların adı bile yok. Onlar çok genel
kapsamda terörist ilan ediliyorlar, zaten bu şey yapılıyor.
İşte bu Meclis Kürt sorununu çözemediği için
çocuklarımızın omzuna kalmış durumda ne yazık ki.
Onlar belki de kendi öfkesini taşla atamadığı için, belki
de öfkesini sunamadığı için kendi bedenini ateşe veriyor.
Şimdi, bunun hesabını kim verecek? Tabii ki burada siyasi
sorumluluk üstelenen bizlerin vermesi gerekiyor. Sadece iktidara, muhalefete de
söylemiyorum, biz kendi açımızdan da bunu söylüyoruz ve diyorum ki:
Sevgili Fırat, keşke barışı getirebilseydik de sen
yaşıyor olsaydın, keşke barışı getirseydik
de Evrim, Ebu Müslüm sen yaşıyor olsaydın ama burada böyle bir
yaklaşım yok.
Bakın, sevgili arkadaşlar, bu ülkede yirmi dört yılda
asker, polis, güvenlik güçleri tarafından öldürülen çocuk sayısı
500 iken AKP Hükûmeti döneminde 152 çocuk öldürülmüş. Bir Göz de Sen Ol inisiyatifi
açıklama yapıyor Bugüne kadar ne kadar çocuk öldürüldü? diye.
İşte Dersimi konuşuyoruz, Dersimin çocuklarını,
kayıp kızlarını konuşuyoruz Nedir, ne kadar çocuk
sürgün edildi, kaç tanesi asimilasyon politikasına uğradı?
diye. Peki, şimdi neyi konuşuyoruz? Sayın valiler, AKPnin
sayın valileri Taş atan çocukları şefkat evlerine
alalım. diye konuşuyor. Peki, alalım, bu sorunu çözecek miyiz?
Asimilasyon politikasını yeniden 21inci yüzyılda yaşama
geçirerek bu sorun çözülecek mi? Sayın Başbakanın dediği
gibi, asimilasyon insanlık suçudur. Dolayısıyla, bu meseleleri
aklıselim, bütün grupların bir araya gelerek siyaset üstü bir mesele
olarak ele alması ve çözmek zorundadır. Bizim çocuklarımıza
karşı böyle bir borcumuz olduğunu düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, diğer yandan AKPnin 2006
yılında TMK'da yaptığı değişiklikler
nedeniyle biliyorsunuz çocuklar cezaevine girdi, sonra bazı düzenlemeler
yapıldı ama o çocuklar dışarı
çıktığında, on sekiz yaşını
doldurduğunda yeniden terörist olarak tutuklandılar ve onlarca
yılla cezalandırılıyorlar. Bu sorunları çözmek
zorundayız; aksi takdirde, bu sorunlar her zaman karşımıza
çıkacaktır.
Sayın milletvekilleri, on sekiz yaşı
doldurmamış her birey çocuk olarak kabul edilmeli ve her ne sebeple
olursa olsun çocuğun gelişimi için her türlü ortamın
sağlanması gerektiğini söyleyen Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne
rağmen, Türkiye bu Sözleşmenin gereğine uymamaktadır.
1992 yılında Dünya Emek Örgütü ILO'nun dünyada çocuk
işçiliğinin en kötü koşullarının sona erdirilmesi
programı dünyada altı ülkede başlatıldı ve bu
ülkelerden birisi de Türkiye. 99 yılında ILO Sözleşmesine göre,
Türkiyede on beş yaş altı çocuk
çalıştırılması yasaklanmış olmasına
rağmen çocuklar en kötü koşullarda, tekstil atölyelerinde, temizlik
şirketlerinde ya da sokaklarda çalışmak zorunda
kalmaktadır. Hâlen 1 milyon çocuk işçinin olduğu bir ülkedeyiz
ve bunların 630 bini çok ağır koşullarda
çalışmaktadır. Kriz zamanlarında ucuz emek olarak görünen
çocuklarımız yani geleceğimiz, kanunen yasak olmasına
rağmen hâlâ sokakta çalıştırılıyor.
OECDnin üye 30 ülke arasında ilk kez yaptığı
Karşılaştırmalı Çocuk Raporuna göre Türkiye'deki
çocuklar, maddi durum, sağlık ve çevre ile eğitim
konularında en alt sırada yani 30uncu sırada yer alıyor.
UNICEF, Türkiye'de sokakta yaşayan çocukların
sayısının her geçen gün arttığına dair
uyarılar da yapmaktadır.
AKP Hükûmeti ise bütün bunlara çözüm üretiyoruz dese de uygulamada hâlâ
bu sorunlar yaşanıyor. Bakanlık konusunda da aslında
Bakanlığın bütçesine baktığımızda ne kadar
ciddiye alındığını da bir kez daha görüyoruz. Bu Bakanlığın
bütçesi, Diyanete ayrılan bütçenin dörtte 1i, Diyanete 4 kat fazla bütçe
ayrılmış. Sosyal politikalar, kadın, gençlik, engelliler
gibi bir bakanlığa ayrılan bütçe ortada. Dolayısıyla,
bu konuda nasıl bir çalışma yapılacak, doğrusu merak
ediyoruz.
Sayın
milletvekilleri, bu Bakanlıkla sosyal politikalar adı altında
AKP Hükûmetinin iktidarındaki en iyi yaptığı iş
yoksulluk yardımları adı altındaki sadaka kültürünü
geliştirmesidir. Türkiye'de yoksulluk oranı 2002'den beri
değişmemesine rağmen, yoksulluk yardımları 20 ila 30
kata kadar artmıştır. İç Anadolu ve Doğu, Güneydoğu
bölgelerinde yoksulluk oranları yaklaşık aynı
oldukları hâlde, bu bölgelere, Kürtlerin yoğun
yaşadığı bölgelere yoksulluk yardımları daha
fazla gitmektedir. İç Anadolu'da dağıtılan yoksulluk
yardımlarının 5 ila 10 katı yardım, Kürt
halkının yaşadığı yerlerde
yapılmaktadır. AKP döneminde günlük yemek yardımı
harcamaları 11 katına, dağıtılan kömür miktarı 3
katına, kömür alan aile sayısı 2.5 katına, şartlı
nakit transferi harcamaları 147 katına çıkmıştır.
Ancak tüm bu yardımların artmasına rağmen, yoksulluk oranlarının
değişmemesi çok dikkat çekici bir noktadır. Vatandaşın
kendi verdiği vergilerle aslında bir sadaka kültürü
yaratılmış durumdadır ve bu, sorunları çözmemektedir.
Sadece seçim dönemlerinde, aslında oy almak üzerinden yapılan bir
çalışmadır. Buna en iyi Dersim örneği verilebilir. AKP
İktidarına yakın Valilik çamaşır makineleri
dağıtmıştı. Sonra orada yeterince oy
almadığı için -duyduğumuza göre basından- o beyaz
eşyaları geri toplatmış.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
kadın istihdam sorunu Türkiye'nin en büyük sorunlarından biridir.
Türkiye 2010 Temmuz ayı istatistiklerine göre yüzde 30 kadın
istihdamı oranı ile Avrupa Birliği ülkelerindeki ortalama yüzde
62 olan bu sayının çok gerisindedir. Yine kadınların
iş gücüne katılım oranı da yüzde 30 civarındadır.
İşsizlik oranı tüm Türkiye'nin yüzde 11'lere
çıkmış durumda iken kadınlarda bu oran yüzde 13'tür.
Kadınların iş gücüne katılım oranlarına
baktığımızda ise tablonun 2002 yılından beri hiç
değişmediğini görmekteyiz.
Daha ayrıntıya girdiğimizde, Türkiye'de
çocuk sahibi kadınların istihdam oranı OECD Kadın Raporuna
göre yüzde 20'lerin altına düşmektedir. Oysa bu oran Avrupa
Birliği ülkelerinde ortalama yüzde 45 civarındadır. Yani
eğer bir de çocuklu bir kadınsan, çalışma hayatında
olma ihtimalin beşte 1e düşüyor. Bütün bunlara rağmen iş
gücüne katılabilen kadınlar ise erkeklerden daha az ücret
almaktadır.
Yine, yapılan araştırmalar göstermektedir
ki kadınlar daha çok ücretsiz işlerde, sosyal işlerde
çalışmaktadır. AKP Hükûmetinin 2010 yılında
"Kadın İstihdamının Artırılması ve
Fırsat Eşitliğinin Sağlanması" adı
altında çıkardığı genelge eksikliklerine rağmen
önemli bir adım olmuştur. Ancak rakamlarla görüldüğü üzere
kadın istihdamında bir gelişme
sağlanmamıştır. Aksine, 2002 yılında kadın
işsizlik oranı yüzde 9,4 iken 2010 yılında yüzde 13'e
çıkmıştır. Türkiye ILO'nun kadın erkek
eşitliğini sağlayan ve kadın istihdamını
teşvik eden 100, 111, 122 ve 142 sayılı sözleşmelerini
imzalamış bir ülke olmasına rağmen kadın
istihdamında başarısızdır.
Sıcak
paraya, yüksek faize ve yüksek borçlanmaya dayalı, şişirilen ve
aslında her an patlamaya hazır bir balona dönüştürülmüş
Türkiye ekonomisindeki bu şişirilmiş zenginlik, yoksulu daha
yoksul, zengini daha zengin yapmaktadır. 2010 yılında zengin ile
yoksul arasındaki fark 8,5 kat iken 2011de bu 14 kata
çıkmıştır.
Sayın milletvekilleri, 16ncı ekonomik sıradayız ama
eşitsizlik konusunda da 1inci sıradayız, bunu hiç kimsenin
unutmaması gerekiyor.
Kadınların diğer bir sorunu da aslında kadına
yönelik şiddettir. Bu kadına yönelik şiddet konusunda bugüne
kadar çok çalışmalar yapıldı. İstanbul Sözleşmesi
imzalanmış olması bu açıdan önemli ama yeterli değildir.
Bir bütün, kadınlar olarak daha örgütlü, daha etkin mücadele yürütmek durumundayız.
Zamanım bitti. Söyleyeceğim birkaç şey vardı ama
sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Kadın-erkek
eşitliğini esas almayan bir bütçe ne yazık ki halkın
bütçesi olamayacak; sadece, aslında, buradan beslenen bazı küçük
grupların bütçesi olacak. O açıdan, yine de emeği geçen
arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz ama halkımız
için ne kadar hayırlı olur, bu konuda şüphelerimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.
Buyurun Sayın Aksoy. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su İşleri
Bakanlığının 2012 yılı bütçesi hakkında
Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiyedeki sistem, içinde
barındırdığı farklı din, dil, etnik yapı,
mezhep ve kültürlere olan ayrımcı ve tekli
yaklaşımını ne yazık ki kültürel ve doğal
varlıklara karşı da sürdürmektedir. Köklü bir tarihsel kültüre
ve doğal potansiyele sahip olan ülkemizin bu zenginlikleri henüz
korunamamaktadır çünkü her şeyden önce, Türkiyede, kültür ve tabiat
varlıklarını koruma kültürü yeterince gelişmemiş,
geliştirilmemiştir. Doğal alanlar ve kültürel miraslar,
yıllarca, başa gelen hükûmetlerin uygulamalarından
kaynaklı tahrip edilmiş ve bir kısmı da belli rant
çevrelerine peşkeş çekilmiştir. Avrupa ülkelerinde tarih, kültür
ve tabiat varlıklarını koruma projeleri için bütçelerden
ayrılan pay yüzde 1 oranındadır ancak ülkemizde bu pay yok denecek
kadar azdır. Bu da kültürel ve doğal varlıkların
korunması, bir devlet politikası hâline getirilmesi konusundaki
tutumuzu göstermektedir. Unutmayalım ki, tüm insanlığın
ortak mirası olan bu varlıkların ve tarihî alanların
korunması, gelecek kuşaklara aktarılması başta
devletlerin ve insanlığın ortak sorumluluğundadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin çevreye, tarihsel yapılara ve doğaya
önem vermediğinin bir kanıtı da binlerce hektar ormanlık
alanın yok edilmesidir. Küresel ısınmanın
arttığı, sera gazı salımının had safhaya
ulaştığı, çevresel sorunların her boyutuyla baş
gösterdiği bir dönemde her yıl binlerce hektarlık ormanlık
alanların yakılarak, bir bölümünün de turistik bölgelere tahsis
edilmesi kabul edilemez bir uygulamadır.
En kabul
edilemezi de bunların içerisinde, Kürt coğrafyasında
ormanların büyük çoğunluğu da sözüm ona ülkenin güvenliği
adına güvenlik güçleri tarafından bilinçli olarak yakılarak yok
edilmesidir. Bu orman yangınlarına devlet de sadece ve sadece seyirci
kalmıştır hatta bazen teşvik etmiştir. Ne yazık
ki otuz yıla yakındır yaşanan şiddet ve
çatışma kültüründe ormanlar yakıldı, sular kurutuldu, tüm
bitki çeşitleri yok edildi ve birçok hayvanın soyu tüketildi.
İşte
bu ekolojik dengenin alt üst oluşumu içinde insan
sağlığının da ne kadar tahrip olduğunun takdirini
de sizlere bırakıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de bulunan doğal ve kültürel varlıklar ne
yazık ki hükûmetlerin politikaları nedeniyle de talan edilmekte, yok
edilmektedir. Havamız, toprağımız, suyumuz ve tarım
ürünlerimiz hızla kirletilmektedir. Bu talan ve yıkım bazen
bizzat hükümet eliyle gerçekleştirilmekte, bazen de vurdumduymaz
tavrıyla meydana gelmektedir.
Milyonlarca ağaç, binlerce hektar ormanlık alan, sırf
golf sahaları, oteller, villalar, yeni yollar için kesilmekte, feda
edilmektedir. İstanbulda düşünülen çılgın proje de bu
cümleden bir projedir. Daha da acısı Hükûmetin içinden ve
kurumlarından bir Allahın kulu çıkıp da bu
kıyımlara karşı bir şey demiyor, sesini
çıkarmıyor. Doğa katliamlarına karşı mücadele
yürüten çevreler ise bizzat Hükûmet tarafından engellenmekte,
"Terörist" yaftasıyla yaftalanmaktadır.
Bütün bunlar karşısında Orman ve Su İşleri
Bakanlığı başını kuma gömmekten başka bir
şey yapmamaktadır. Bölge
halkı kendi doğal varlıklarını korumaya
çalışırken de halka müdahale edilmekte, insanlarımız
engellenmektedir.
Bakınız, Orman ve Su İşleri Bakanımıza
yazılı bir soru önergesi verdik birkaç gün önce. Önergede 1991
yılından bugüne kadar Doğu ve Güneydoğuda çıkan orman
yangınlarını, bu yangınlarda kaç hektarlık
ormanın zarar gördüğünü ve bu yangınlardan kaç tanesinin
güvenlik güçleri tarafından bilinçli ya da bilinçsiz meydana
getirildiğini sorduk. Gayriciddi bir şekilde hazırlanan cevapta
doğrusu sorularımıza yanıt alamadık. Ancak, bu dönemde
meydana gelen -ki bize göre çok daha fazlası
yaşanmıştır- 810 orman yangınında
Evet aynen öyle ifade edilmiş, bilinmeyen (meçhul). Merak etmeyin,
biz bu orman yangınlarının kimler tarafından ve nasıl
çıkarıldığını biliyor ya da tahmin ediyoruz.
Güvenlik güçlerinin operasyonları neticesinde, uçaklardan,
helikopterlerden atılan bombalar sonucunda meydana geldiğini
söylemeye diliniz varmıyorsa yine bu yakılan alanların yeniden
ağaçlandırılması için de bir tedbir alamaz
mıydınız? Belli ki yeni rant alanları burada da
açılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, son dönemlerde Türkiye'de bir diğer
önemli yıkım ve talan olayı ise ülkenin suları üzerinde
gerçekleşmektedir.
Hükûmet tarafından para kazanılan, kâr edilen bir meta hâline
getirilmek istenen ülke sularının yaşamsal bir varlık
olduğu ve kamuya ait olduğu âdeta unutulmuş ya da artık
tamamen inkâr edilir bir hâle gelmiştir. Doğaya ve insana can veren
akarsular, yeraltı suları, su kullanım hakkı
sözleşmeleriyle kırk dokuz yıllığına özel şirketlere
peşkeş çekilmektedir. Bergama'da, Fatsa'da, Artvin'de özel maden
arama şirketleri maden aradıkları yerde doğayı tahrip
etmekte, temiz su kaynaklarını zehirlemektedirler.
Öte yandan şehirlerde yurttaşın suya erişimi her
geçen gün daha da zorlaştırılmaktadır. Bugün Türkiye'nin
birçok yerinde -ki bunların çoğu büyük şehirdir- yurttaş
musluklardan akan suyu içememektedir,
buna Ankara ilimiz de dahildir.
Halk, içilebilir durumdaki suyu su şirketlerinden yüksek fiyatla
satın almaya zorlanmaktadır. Bu nedenle her gün yeni şişe suyu
satan şirketler türemektedir. Bu durum ülkemizde öyle bir boyuta
ulaşmıştır ki dünya şişe suyu tüketimi her
yıl yüzde 7 artarken Türkiye'deki bu artış yüzde 20
civarındadır. Suya verecek parası bulunmayan kesim ise temiz
suya erişememektedir.
Ayrıca her gün okuyoruz, dinliyoruz uzmanlar uyarıyor: Bu
suların da sağlıklı olmadığı, özellikle
bazı şirketlerin pazara sunduğu bu suların zehir
saçtığı da bilinmektedir.
Ne yazık ki, gerek Sağlık
Bakanlığının gerekse de Orman ve Su İşleri
Bakanlığını bu konudaki denetimleri çok yetersiz
olduğu gibi bu konu onları çok fazla da ilgilendirmiyor gibi
görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal ve
kültürel varlıklarımız üzerindeki en büyük tehlike ve
tehditlerden bir tanesi de kuşkusuz yapılmak istenen hidroelektrik
santralleridir.
Bilindiği üzere, Türkiye genelinde yapılması planlanan
HES projesi sayısı yaklaşık 2.500 civarındadır.
Bunlardan 700 tanesinin yapımı dünyada eşi, benzeri bulunmayan
doğal zenginlikleri, endemik bitki örtüsü ve jeolojik
yapısı, tarihî ve coğrafi konumu gereği dünya genelinde
koruma öncelikli 200 ekolojik alan arasında yer alan Doğu
Karadenizde planlanmaktadır. Sadece ekonomik bitki ve canlı
çeşidi açısından dünyanın 200 vadisinden biri olan
İkizdere Vadisi'nde yirmi dört proje bulunmaktadır.
HES projelerinin yapımının
planlandığı vadilerin bir kısmı turizm bölgesi ilan
edilirken birçoğu sit alanı ilan edilmiş ve bir kısmı
da millî park içerisinde yer almıştır.
Son birkaç yıl içerisinde, Dersim,
Keza, Mezopotamya uygarlığından günümüze kalan en
önemli tanık ve kültürel miras olan Hasankeyf bu politikalara kurban
edilmiştir.
Yapılacak llısu Barajı ile tarihî ve kültürel
açıdan değeri biçilemeyen on bin yıllık kültür mirası
bu yapay suda boğulmak istenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgedeki
kıyımdan Hakkâri ve Şırnak da payını alıyor.
Hakkâri ve Şırnakta yeni bir su sınırı çizilmek
istenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL AKSOY (Devamla) - Yani güvenlik amaçlı barajlar
yapılmakta ve bir taraftan Kürtleri, Iraktaki ve İrandaki Kürtleri
birbirlerinden koparmanın bir yolu bulunmuşken, bir diğer
taraftan suyla koparılmak istenmektedir.
Zamanımız yetmedi. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.
AK PARTİ Grubu adına ilk konuşmacı Volkan
Bozkır, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Bozkır.
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİnin görüşlerini
ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Türkiye, komşularıyla olsun, bölgesindeki ve dünyadaki
ülkelerle olsun, sorunsuz ve dostluğa dayalı bir ilişki kurmak
ve bunu idame ettirmek arzusundadır. Türkiyeden kaynaklanmayan
nedenlerden dolayı komşularında veya bölgesinde ortaya
çıkan olumsuz gelişmeler olsa dahi bu politika kararlılıkla
yürütülecektir. Ülkemizin sahip olduğu güç, artık
bölgesel ve küresel meselelerde karar mekanizmalarının sadece içinde
yer almayı değil, bunlarda öncü rol oynamamızı da şart
kılmaktadır.
Avrupa Birliğine katılım bir devlet
politikasıdır ve Türkiye'nin stratejik hedefi olarak gündemimizin
öncelikli bir maddesini oluşturmaya da devam etmektedir. Ancak paradigma
değişmiştir ve Türkiye için AB üyeliği artık sadece
üyeliğin sağlayacağı ekonomik imkânlara kavuşmak
değildir. Türkiye bu ilişkiyi Avrupa Birliğinin
standartlarına her alanda ulaşmak ve insanına daha iyi bir
gelecek sunmak için sürdürmektedir. Bu standartlara erişmiş ve tüm
müzakere fasıllarını Ankarada 2013 sonuna kadar
kapatmış böylesine güçlü bir Türkiyeyi Avrupa Birliğinin üye
yapmama lüksü olmadığını düşünüyorum.
Arap Baharı olarak adlandırılan tarihî
değişim süreci tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizin dış
politika gündeminde de en üst sıraya yerleşmiştir. Türkiye,
ülkelerin ve tüm bölgenin barış, istikrar ve refahının
halkın talepleri doğrultusunda demokratikleşme yönünde gerekli
adımların atılmasına bağlı olduğu düşüncesindedir.
Ülkemiz geri döndürülemez bu sürecin, aynı zamanda kan dökülmeden ve
şiddete başvurulmadan barışçıl yollardan
gerçekleşmesine büyük önem vermektedir.
Türkiye'nin bölge ülkeleri ve halkları için bir ilham ve ümit
kaynağı olduğu da ayrı bir gerçektir. En uzun kara
sınırına sahip olduğumuz, köklü tarihî, kültürel ve insani
bağlarımızın bulunduğu Suriyede ise Suriye yönetimi
tüm çabalarımıza rağmen halkın demokrasi, hürriyet ve insan
hakları arzusu karşısında gerekli adımları
atmamış ve bu talepleri silah zoruyla bastırmaya
çalışmıştır. Bu durum karşısında Suriye
yönetimine karşı güven duyma imkânımız
kalmamıştır. Bu süreçte Türkiye gelişmeleri büyük bir
dikkatle ve yakinen izlemekte ve Suriye halkının yanında
durmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
ekonomisiyle, siyasi istikrarıyla, demokrasisiyle, dünyada ve bölgesinde
oynamakta olduğu uluslararası aktör rolüyle cumhuriyet tarihinin en
güçlü dönemini yaşamaktadır. Benim gerek yaşım gerek
meslekte otuz sekiz buçuk yıl geçirdiğim süre, bana Türkiye'nin
nerelerden buraya geldiğini bizzat deneyimler yaşayarak yakinen görme
imkânı sağladı. Hatırlamak gerekirse benim 1970li
yılların sonlarında Türkiyede arabalara ve ısınmaya
yakıt bulunamazken 85 bin tonluk Ata Tankerinin, Irak tarafından,
Merkez Bankamız para havale ettikçe ve havale ettiği miktar
kadar, yaklaşık bir ayda doldurulduğu günleri hatırlamamama
imkân yok.
Türkiye,
Başbakan Yardımcısına Türkiye için son derece ihtiyaç
duyduğu 40 milyon dolarlık bir krediyi isteyecek diye Irakta
günlerce randevu verilmediği günleri hatırlıyorum.
80li
yılların başlarında OECD Türkiye konsorsiyumumun
katkıları ve insafı sayesinde yılda 800 milyon
dolarlık yardımlarla ayakta durabildiğimiz günleri de
hatırlıyorum.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Ali Babacana, Yaşar Yakışa
yapılan hakaretler hiçbirine yapılmadı.
VOLKAN BOZKIR
(Devamla) - Lüksemburgun 1 milyon dolar kredi için bize çektirdiklerini, Türk
vatandaşlarının ekonomik sıkıntılar nedeniyle üç
yılda 1 kere yurt dışına çıkabildiği günleri,
darphanede pasaport cüzdanı basmak için gerekli boya
bulunmadığı için uzun zaman pasaport verilemediğini, kahve
ithal edilemediği için birkaç yıl kahve içemediğimiz
yılları...
OKTAY
VURAL (İzmir) At pazarlığını unuttun mu Volkan Bey
kardeşim?
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) - ...gecede iki saat televizyon yayını varken
aynı saatte elektriklerin kesildiğini, sular bazen iki üç hafta
akmadığı için maden suyuyla tıraş olduğumuz
günleri, 12 Eylül askerî darbesi sonrasında Dışişleri
Bakanlığında sabah mesaiye gelirken bir
binbaşının yoklama ve saç tıraşı kontrolü
yaptığı günleri de hatırlıyorum.
Bugünlere
nerelerden geldiğimizi hatırlamak ve bugün eriştiğimiz
seviyeyle iftihar etmemiz, hâlimize şükretmemiz boynumuzun borcudur.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Irakta ihaleye bile sokmuyorlar bizi, ihaleye, ne
parasından bahsediyorsun!
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) - Bu noktaya geliş de hiç kolay olmamıştır
arkadaşlar. Türkiye'nin bu değişimi hür teşebbüsün ve
serbest piyasa mekanizmalarının ana unsuru olduğu bir ekonomiye
geçilmesinden sonra AK PARTİ hükûmetleri döneminde klasik demokrasiden
özgürlükçü bir demokrasiye...
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) TPAOyu ihaleye sokuyorlar mı Irakta?
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) - ...sağlam adımlarla ama büyük çabalarla
ilerlenmesi sayesinde olmuştur. Bu sayede ki bölgemizde siyasi bir
dönüşüm süreci devam ederken, dünyada tarihin en büyük ekonomik krizi
yaşanırken ülkemizin daha da güçlenerek devam etmesi mümkün
olmuştur. Bu şekilde bir tempoyla Türkiye, 2023 yılında
daha da gurur duyacağımız bir tabloya mutlaka
ulaşacaktır.
Saygılarımla.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bozkır.
AK
PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Emrullah İşler
Ankara Milletvekili.
Buyurun
Sayın İşler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA EMRULLAH İŞLER (Ankara) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AK
PARTİnin dış politika vizyonu, Türkiye'nin
tarihî birikiminin, jeopolitik konumunun ve küreselleşen dünyanın
yeni dinamiklerinin gerçekçi bir şekilde kavranmasına
dayanmaktadır. Küreselleşmeyi fırsata çeviren Hükûmetimiz millî
ve evrensel değerler arasında bir denge kurmuş ve Türkiyeyi
21inci yüzyılın lider ülkelerinden biri hâline getirme yolunda bir
paradigma değişikliğine gitmiştir. Bu yeni paradigma
soğuk savaş döneminin çatışmacı bakış
açısını ve korkularını geride bırakmış,
bölgemizdeki ve dünyadaki gelişmeleri pozitif bir yaklaşımla ele
almanın mümkün olduğunu göstermiştir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Soğuk savaş döneminde siz
olsaydınız ne yapardınız?
EMRULLAH İŞLER (Devamla) AK PARTİ hükûmetlerinin ortaya
koyduğu pro-aktif ve pozitif dış politika vizyonu hem
halkımızın teveccühünü kazanmış hem de
komşularımızın ve müttefiklerimizin takdirini
toplamıştır. Biz iç politikada olduğu gibi dış
politikada da bir normalleşme sürecini hayata geçiriyoruz. Kendi
tarihimizle ve coğrafyamızla barışıyoruz. Daha önce
bir büyük yük ve sorun telakki edilen tarihimizi ve
coğrafyamızı, artık, stratejik bir değer olarak
görüyoruz. Türkiye gerek jeostratejik konumu gerekse bölge ve dünya
olaylarına bakışı itibarıyla çevresinde yaşanan
hadiselere ilgisiz kalamaz. Kritik konularda Türkiye'nin geliştirdiği
politikalar ve inisiyatifler bütün aktörler tarafından yakından takip
edilmekte ve takdirle izlenmektedir. Ülkemizin vizyoner bakış
açısıyla müdahil olduğu meseleler, artık, Türkiye'siz
çözülememektedir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Suriye çözüldü, Ermenistan çözüldü,
Irak çözüldü, İran çözüldü, Kıbrıs çözüldü, hepsi çözüldü, her
şey çözüldü.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Dönemimizde
Dışişleri Bakanlığı bütçesi, 2002
yılında 435 milyon olan Dışişleri bütçesi 2011
yılında 1 milyar 171 milyon TLye çıkarılmıştır,
fark 735 milyondur.
2003 yılında faal olan 93 büyükelçiliğimiz bulunurken,
2011 yılında bu büyükelçilik sayısını 114e
çıkarmışızdır. Dışişleri
çalışmaktadır arkadaşlar. 2003 yılında faal olan
başkonsolos sayımız 60 iken 2011 yılında 71
olmuştur.
Bildiğiniz gibi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
2009-2010 geçici üyeliğine aday olduk ve 191 ülkenin 151inin oyunu alarak
rekor oyla üyeliğe seçildik. Bundan dolayı, 2015-2016 dönemi için
tekrar aday olarak dünyanın ekonomi ve siyasetine yön veren ülkelerden
birisi olmaya devam edeceğiz.
Dönemimizde pek çok arabuluculuklar üstlendik. Suriye-İsrail
dolaylı görüşmelerinde etkin rol aldık. Suriye-Irak
arasındaki ihtilafı giderme konusunda çaba sarf ettik. Suriye-Lübnan,
Suriye-Suudi Arabistan, İranın nükleer programı, Lübnandaki
Hükûmet krizleri konusunda aktif rol aldık. Iraka Komşu Ülkeler
Platformunu oluşturduk. Türkiye-Afganistan-Pakistan üçlü sürecini
başlattık ve devam ettiriyoruz. Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan
üçlü danışma mekanizmasını devam ettiriyoruz. 1 Ocak 2003
tarihinden itibaren 38 ülkeyle vize anlaşması
yapılmıştır. Stratejik iş birliği konseyi
kurduğumuz pek çok ülke olmuştur. 2008 yılında Irakla,
2009 yılında Suriye, Pakistan, ardından 2010 yılında
Lübnan, Yunanistan, Azerbaycan, Rusya, Brezilya ve daha pek çok ülkeyle
stratejik iş birlikleri kurduk.
Bunun dışında Türk cumhuriyetlerinin
bağımsızlıklarının 20nci yılını
ekim ayında Ankarada kutladık. Türk Dili Konuşan Ülkeler
İşbirliği Konseyi 15-16 Eylül 2010 tarihinde İstanbulda
gerçekleştirilen 10uncu Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesiyle hayata
geçirilmiştir. Büyükelçi Halil Akıncı da Türk Konseyi
Sekretaryası Genel Sekreteri olmuştur. İKÖ Genel
Sekreterliğine bir Türk diplomatı seçtirdik. İKÖPAB Genel
Sekreterliğine de yine bir bilim adamı Profesör Doktor Mahmut Erol
Kılıçı seçtirdik.
Burada zaman zaman bizim dış politikamıza yönelik
eleştiriler yapılıyor, bizim talimat
aldığımız yönünde ifadeler kullanılıyor. Bu
çatı altında bu talihsiz ifadelerin bir daha tekerrür etmemesini
temenni ediyorum. Şunu unutmayın ki Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri
hiçbir yerden ve hiçbir odaktan emir almaz, bunun çok iyi bilinmesini
takdirlerinize sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Özellikle de Arap Baharı olarak adlandırılan hususlarda
burada Tunusun düştüğünden, Kahirenin düştüğünden
bahsedildi. Diktatörlüklerin yıkılması ne zaman düşme
olarak algılandı? Bunun çok iyi gözden geçirilmesi gerektiğini
düşünüyorum. İzlediğimiz
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Suudi Arabistana da
demokrasi getirin inşallah, Suudi Arabistanın da ihtiyacı var
demokrasiye.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Sürem dolduğu için sizlere
cevap veremiyorum ama başka zaman inşallah
cevaplandırırım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Cevabınız olsa verirsiniz.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Bütçemizin hayırlara vesile
olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın İşler.
AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı Mehmet
Erdoğan, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, toplumsal kalkınmayı, toplumsal
huzur ve barışı sağlayabilmemiz için kadınıyla
erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla, engellisiyle toplumun her
kesimini kucaklayacak şekilde sosyal politikalar üretmenin hepimizin
görevi olduğuna inanıyoruz.
Bir ülkenin ekonomik kalkınması kadar toplum içindeki sosyal
paylaşımı, sosyal içeriği ve sosyal bütünleşmesi de
çok önemlidir. Bunlar olmadığı zaman toplumsal barış
ve huzur da olmaz.
Biz AK PARTİ hükûmetleri olarak sosyal politikaları çok
önemsediğimizi her platformda dile getirdik. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığını icracı bir bakanlığa
dönüştürerek bunu göstermiş olduk.
Çocukların her türlü ihmal ve istismardan korunması,
kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi,
engellilerin ve yaşlıların her türlü engel ve ihmalden
kaynaklanan toplumsal hayata katılmalarının
sağlanması, şehit ve şehit yakınlarının,
gazilerimizin mağduriyete uğramaması Bakanlığın
asli görevleri arasındadır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, aileyle ilgili
araştırma yapmakla birlikte projeler üretecek, güçlü aile
oluşması noktasında koruyucu, önleyici tedbirler alacaktır.
Görüşmekte olduğumuz 2012 Merkezî Yönetim Bütçe
Tasarısında dikkatinizi çekmek istediğim bir diğer konu,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ilk bütçesinin 8
milyar 841 milyon 713 bin Türk lirası olmasıdır. Görüyoruz ki
icracı bakanlığımız bundan sonra bütçesini tam yüzde
46 oranında artırmış bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, sizlere çok önemli olduğuna
inandığımız ve 2012 yılında hayata geçirilecek
olan Aile ve Sosyal Destek Programından bahsetmek istiyorum.
Bu program kapsamında, her ailenin nasıl bir aile hekimi varsa
her ailenin de bir sosyal destek uzmanı olacaktır çünkü ailede
engelli bir anne varsa, engelli bir baba varsa ya da aile içerisinde
şiddet varsa o aileye istediğiniz kadar ekonomik destek verin sorun
çözülememektedir. Çözüm için, yetiştirilecek sosyal destek uzmanı her
zaman o ailenin yanında olacaktır.
Ayrıca, diğer projeler kapsamında çocuklar için çocuk
hizmetleri bölümü de tamamen yeniden yapılandırılmaktadır.
Artık koğuş sisteminden çıkılıp aile yanında
çocuklarımızın bakılacağı, sevgi
ortamının da oluşacağı bir bakım sistemi
geliştirildi.
Değerli milletvekilleri, hepimiz şunu iyi biliyoruz ki, her
şeyin başı sevgidir. Sevgisiz yapılan destek
sınırlı ölçüde kalmaktadır. Çocukların
karnını doyurmak ya da barınma ihtiyacını gidermek
yeterli gelmemektedir. Muhakkak ki, çocuk özlem duyduğu sevgiyi, aile
sıcaklığını hissetmelidir. Yine uygulanmaya
başlanan sevgi evleri dediğimiz içinde en fazla 6 çocuğun
barındığı sisteme geçildi. Diğer bir model de çocuk
evleridir. Çocuk evlerinde en fazla 5 çocuğun, kiralanan bir apartman
dairesinde, başında bakıcı annelerin olduğu,
onların hem fiziksel ihtiyaçlarının hem de eğitim
ihtiyacının giderildiği ve yirmi dört saat esaslı bir
çalışma modeli geliştirildi. Her çocuğun sıcak bir
aile ortamında yaşama hakkı vardır.
Suça sürüklenen, suç mağduru olan çocuklar ile suça sürüklenen ve
suç mağduru kadınların tek bir merkezde takip edileceği
izleme merkezi modelleri artırılacak olup, aynalı oda
dediğimiz uygulamayla bir daha istismara uğrayan çocuğa ve
kadına Sen ne yaşadın? diye sorulmayacaktır, o anlar
tekrar yaşatılmayacaktır.
Engellinin yaşam hakkı olduğu, eğitim hakkı
olduğu, sağlık hizmeti hakkı olduğu için
çıkarmış olduğumuz Engelli Yasasıyla tescillenmiş
bulunmaktayız. Sosyal devlet olarak
kalkınmışlığın esas göstergesi engellisine,
muhtacına, kimsesizine ne kadar bakabildiğinizle ölçülür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Ben 2012 bütçesinin kabul edilmesini diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı, Gökçen
Özdoğan Enç, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Enç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımızın 2012 yılı mali bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Devleti halka hizmet aracı olarak gören Hükûmetimiz bir
sınıfın, bir cinsin, bir kesimin değil, tüm
vatandaşlarımızın refah ve mutluluğu için
çalışmaktadır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız 8 Haziran
2011 tarihinde yayımlanan 603 sayılı KHK ile icracı bakanlık
olarak hizmete başlamıştır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı
olan kurumların 2011 bütçe ödenekleri toplamı 6 milyar 15 milyon 624
bin TL iken 2012 yılı bütçesi 8 milyar 841 milyon 713 bin TL olarak
planlanmıştır.
Demokrasimizin olmazsa olmazlarından biri olan sosyal devlet
anlayışının işlerlik kazanması için
hükûmetlerimiz döneminde devrim niteliğini taşıyan uygulamalar
hayata geçirilmiştir. Bu icraatların bir kısmını sürem
elverdiği ölçüde sizlerle paylaşmak istiyorum:
Kadın erkek eşitliğinin ilk kez 2004 yılında
Anayasaya girmesini sağladık. Şiddete uğrayan kadın
ve çocuklara danışmanlık hizmeti veren 183 hattı,
ayrıca fakir ve muhtaç vatandaşlarımızın sorunlarını
anında aktarmaları için Alo 144 Sosyal Yardım
Hattını açtık.
Sosyal güvenlik alanında yapılan düzenlemelerle,
kadınlarımızın doğum nedeniyle
çalışamadıkları süreleri borçlanmalarını
sağladık ve doğum izinlerini artırdık.
Hükûmet olarak büyük bir zihniyet devrimini gerçekleştirdik. Haydi
Kızlar Okula Projesiyle 350 bine yakın kız çocuğumuzu
okulla buluşturduk. Ana Kız Okuldayız Projesiyle ise 560 binin
üzerinde kadınımıza okuma yazmayı öğrettik.
Kadın ve genç istihdamını artırmak için, 2008de
hazırlanan teşvik paketiyle sigorta primlerinin beş yıl
süreyle kademeli olarak devlet tarafından ödenmesini sağladık.
2005 yılında Engelliler Kanununu çıkarttık. Engelli
bireyin evde bakılması hâlinde -burayı çok önemsiyoruz- bir net
asgari ücret, bir kuruma yatılı yerleştirilmesi hâlinde ise iki
net asgari ücret tutarında bakım ücreti ödenmesine
başladık. Engelli çocuğu olan anneye, beş yıl erken
emekliliğin yolunu açtık. Engellilerimizin istihdama
katılımını sağladık. Kamu kurumları ile özel
sektörde çalışan engelli sayısı 2002 yılında
16.660 kişi iken 2010 yılında bu sayı 3 kattan fazla
artarak 52.172ye çıkmıştır. 2010 yılında
Anayasada yapılan değişiklikle kadınlar, çocuklar,
engelliler, yaşlılar, şehitler, dul, yetim ve gazilerin
haklarının korunması yönünde alınacak ilave tüm
düzenlemelerin eşitlik ilkesine aykırı
olmadığını anayasal güvence altına aldık.
Böylece, pozitif ayrımcılık uygulamasının önünü
açtık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki süreçte
bunlara ek olarak aile bütünlüğünün ve devamının korunması
için, kısa adı ASDEK olan Aile ve Sosyal Destek Programını
inşallah hayata geçireceğiz.
Yine, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü ve TOKİ iş birliğiyle ayda 100 TL taksitle 100
bin adet barınma öncelikli stüdyo tipi konutların inşasına
başlayacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Kadınlara yönelik ayrımcılık
ırkçılıktan beterdir. anlayışıyla kadınlara
yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye
ilişkin İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Avrupa Konseyi
Sözleşmesini 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaladık.
Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili
bağlayıcı özelliği olan bu sözleşmeyi Meclisten oy
birliğiyle geçirerek 24 Kasım 2011 tarihinde 6251 sayılı
Kanun
Bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin
milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Enç.
Şimdi, söz sırası AK
PARTİ Grubu adına Elâzığ Milletvekili Sermin Balık.
Buyurun Sayın Balık. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SERMİN BALIK
(Elâzığ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2012 yılı
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimi açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sözlerimin
başında Meclisimizin değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Toplumun en önemli kurumu hiç kuşkusuz
ki ailedir. Aileye yapılan yatırım, millete ve geleceğe
yapılan yatırımdır. Pek çok toplumsal sorunun
çıkış noktası olan ailenin bütünlüğünü korumak,
eğitmek, geliştirmek ülkemizin de gelişmesine ve
sağlıklı nesiller yetişmesine vesile olacaktır. Bu
sebeple, insanımıza daha hızlı, etkin ve verimli hizmet
sunmak amacı ile sosyal yardım ve hizmet alanındaki tüm kurum ve
kuruluşları 61inci Hükûmet ile birlikte icracı bir
bakanlık olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
çatısı altında toplamış bulmaktayız.
Ailenin önemine, toplumsal sorunlarda
ailenin yerine değinmişken aile danışma merkezlerimiz ve
toplum merkezlerimizden söz etmek istiyorum. 2002 yılında 59 toplum
merkezimizden toplam 55.469 kişi faydalanmışken, Ekim 2011
itibarıyla 97 toplum merkezimizden 75.452 kişi
faydalanmıştır. 2012 projelerimizin en dikkat çekenlerinden bir
tanesi Aile Sosyal Destek Programıdır. Bu programla, her aileye bir
sosyal destek uzmanı verilecek, böylece koruyucu, önleyici tedbirler
hayata geçirilerek soruna ilk çıkış noktasında müdahale
edilebilecek.
Toplumumuzun
en önemli bireyleri hiç kuşkusuz ki çocuklarımız, olmazsa
olmazlarımız. Bu bakış açısıyla Çocuk Esirgeme
Kurumlarındaki çocuk hizmetlerini yeniden yapılandırdık.
Öncelikle, çocuklarımız için koğuş sisteminden
uzaklaştık. Bir anne olarak her çocuğun sevgiye aç
olduğunun, farklı özelliklerde olduklarının, her biriyle
özel olarak ilgilenmek gerektiğinin farkındayım. Bu bilinen
gerçekten hareketle, sevgi evleri ve çocuk evleri sistemine geçtik.
Sevgi
evleri, çocuklarımıza bahçe içinde villa tipi müstakil evlerde
yaşama imkânı sunmaktadır. 328 sevgi evinde, toplam 2.590 çocuk
koruma ve bakım altına alınmıştır.
Elâzığ Çocuk Esirgeme Kurumundaki koğuş sisteminden de bu
evlerdeki sevgi sıcaklığına geçen çocuklarımızdan
biri tanesi bir yaşındaki Burak bebeğimiz. Belki ona anne
sıcaklığını, anne kokusunu veremeyiz, ancak çocuk
gelişimi mezunu ablalarıyla ona yüreğimizdeki sevginin ve
şefkatin sıcaklığını verebiliriz.
Bir
diğer yuvamız da çocuk evleridir. Mahalle aralarında, apartman
dairelerinde en fazla 6 çocuğun yaşayabildiği, onların hem
fiziksel hem duygusal hem de eğitim ihtiyaçlarının
karşılandığı, yirmi dört saat hizmet esasına
dayanan yuva sıcaklığındaki evlerdir. Tüm yurtta 419 çocuk
evinde 2.379 çocuğumuz bakım ve koruma altına
alınmıştır, tıpkı Engin oğlumuz gibi.
Enginin artık bir evi ve bir adresi var.
Biz, bu
projelerle, çocuklarımıza her şeyden önce öz güven
kazandırmak, sağlıklı bireyler olma yolunda sağlam
adımlar atarak yardım etmek istiyoruz.
Pilot olarak
Ankara Yenimahallede uygulanan çocuk izleme merkezlerinden de bahsetmek
istiyorum. Suç mağduru veya suça itilmiş çocuklarımız, ne
yazık ki yaşadıklarını defalarca anlatmak zorundalar
ve her seferinde aynı travmayı baştan yaşamak zorunda
kalıyorlar. İnsani ve vicdani olarak düşündüğümüzde bu
sistemi değiştirmek gerekliliğini hissettik ve aynalı oda
sistemini geliştirdik. Aynalı odada çocuk
yaşadıklarını yalnızca bir kere anlatıyor ve
mahkemede çocuğun aynalı odada verdiği beyan geçerli
kılınıyor. Bu projemizi, Kadın İzleme Merkezi
adıyla kadınlarımız için de hayata geçirerek, şiddet
ve tacize uğramış kadınlarımızın aynı
travmayı defalarca yaşamasına engel olmak istiyoruz.
Bazı ailelerimiz evlatlarını sadece maddi
yetersizliklerden dolayı Çocuk Esirgeme Kurumuna bırakmaktadırlar.
Bunlar için aile yanında destek projesi yürütülmektedir. Bakanlık
burada devreye girerek aileye mali destek veriyor ve ailenin yanında
çocuklarının bakılması için yardımcı oluyor. 2002
yılında 12.075 kişi bu durumdan yararlanırken, 2011 yılında
bu rakam üç katına çıkıp 32.348 kişiye
ulaşmıştır. Kişi başına yapılan ödeme
miktarı da 61 TLden 451 TLye çıkarılmıştır.
Kadını birey olarak güçlendirmenin yolu, onu ekonomik olarak
güçlendirmekten geçiyor. Bunu sağlayabilmek için pozitif
ayrımcılık yapılarak, beş yıllık kademeli
işveren payının devletçe ödeneceği bir model
geliştirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERMİN BALIK (Devamla) Sözlerime son verirken, 2012 bütçesinin
devletimize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Balık.
AK PARTİ Grubu adına altıncı konuşmacı
Nusret Bayraktar, Rize Milletvekili.
Buyurun Sayın Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NUSRET BAYRAKTAR (Rize) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su İşleri
Bakanlığımızın 2012 yılı bütçesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, ülkemizin su
kaynakları, ormanları ve tabii zenginliklerinin korunması ve en
iyi şekilde değerlendirilmesinden sorumlu olarak faaliyetlerini
sürdürmektedir. Ülkemizin, dünyada orman varlığı azalırken
orman varlığını artıran nadir ülkelerden bir ülke
olduğunu hatırlatmak isterim. En büyük ağaçlandırma
seferberliğiyse 2008 yılında başlamış, üç
yılda 820 milyon fidan toprakla buluşturulmuştur.
Türkiye, dünyada en çok ağaçlandırma çalışması
yapan Çin ve Hindistandan sonra 3üncü ülke olarak listeye girmiştir.
2008-2012 yıllarını kapsayan Ağaçlandırma ve
Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı çerçevesinde toplam 2,3
milyon hektar sahada ormanlaştırma çalışmaları
yapılmıştır. Orman varlığımız 1972 yılında
20,2 milyon hektar iken bugün 21,6 milyon hektara
ulaşmıştır, dolayısıyla 1972den bu yana 1,4
milyon hektar orman alanı artırılmıştır. Odun
serveti ise 936 milyon metreküpten 1,4 milyar metreküpe yükseltilmiştir.
Bütün bunlara rağmen maalesef ülkemiz, orman yangınları
bakımından riskli bir bölgede olmasına rağmen memnuniyetle
müşahede ediyoruz, görüyoruz ki orman yangınlarıyla mücadelede
Avrupanın en başarılı ülkesi konumuna geldi. Yardıma
muhtaç olan ülke konumundan yardım edebilecek konuma geldik. Örnek olarak,
Suriye, Gürcistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Yunanistan, Rusya,
İsrail ve Arnavutlukta çıkan yangınlara gerekli destek
sağlanmış, ayrıca çok sayıda ülkeden gelen personele
eğitimler verilebilmiştir.
2002 yılında 33 adet olan millî park sayımız 41e,
17 olan tabiat parkı sayımız 181e
çıkmıştır. Ayrıca, AK PARTİ İktidarı
ülkemizi kent ormanlarıyla tanıştırmış, dokuz
yılda 71 il, 30 ilçe merkezlerinde olmak üzere toplam 101 kent ormanı
tesis edilmiş ve insanlarımızın rahat nefes
alabileceği mekânlar oluşturulmuştur.
Vatandaşlarımızın uzun yıllardan bu yana
beklediği, arzuladığı ve ihtiyaç duyduğu mülkiyet ve
ihtilaf sorunlarının çözümü için ormanlık ve 2/b
alanlarımızda bugüne kadar yapılamayan kadastro işlemleri
yüzde 95 oranında bitmiş, geri kalan kısımların
bitirilmesine hız verilmiştir. Böylece, vatandaş ile devlet
arasında süregelen mülkiyet sorunlarının çözümünde mutlu sona
yaklaşılmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Vatandaşın
tapusunu elinden alıyorsunuz.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman ve Su İşleri Bakanlığının
önemli görevlerinden biri de -su hayattır- su kaynaklarının
korunmasına ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına
dair gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Bu bağlamda havza
koruma eylem planları devreye sokulmuş, devreye sokulmuş,
hızlı bir şekilde gerekli çalışmalar devam etmektedir,
teferruata giremiyorum.
Devlet Su İşleri, AK PARTİ Hükûmeti öncesi, üç yılda
9 tesis açmışken, dokuz yıllık iktidarımız
döneminde 1.035 tesis tamamlanarak halkın hizmetine sunulmuştur.
Muratlı, Borçka gibi, Türkiyenin çeşitli illerinde toplam yüz
altmış beş adet yeni baraj işletmeye
açılmıştır. Bütün şehirlerimizin içme suyu problemi
çözülmüş, bizim dönemimizde tamamlanarak işletmeye alınan
kırk yedi adet içme suyu projesiyle, 33 milyon
vatandaşımıza, yılda 3,3 milyar metreküp içme suyu temin
edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün dünyada
olduğu gibi ülkemizde de yenilenebilir enerji kaynakları büyük önem
kazanmıştır. Ülkemizde yeşil enerji kaynaklarında,
rüzgâr ve güneş enerjisiyle
karşılaştırıldığında, hidroelektrik
enerji üretimi, en ekonomik ve yapılabilirliği teknik açıdan en
uygun olanıdır. HESler, bulundukları bölgenin enerjisini
doğrudan ve en ucuz şekilde üretmesinin yanında, tabiat
açısından da olumlu faydalar sağlamaktadır.
Kömür ve doğal gaz ithalatı sebebiyle yılda
yaklaşık 25 milyar dolar döviz kaybı olmakta, HES projeleriyle
25 milyar doların dışa gitmesi engellenecektir.
Vaktim bittiği için detaylarına giremiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) Ben, bütün bunlara rağmen, bu
faaliyetleri sürdüren Sayın Bakanımız ve ekibini tebrik
ediyorum.
BAŞKAN Lütfen Sayın Bayraktar, lütfen.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) Ağaca ve ormana olan sevgimiz
bitmesin. Herkesin bir ağaç dikmesini özellikle istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bayraktar, lütfen.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) Bütçemizin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı
Mehmet Öntürk, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Öntürk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Orman ve Su
İşleri Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak üzere
Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle şunu belirtmek
isterim. Ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Su zengini olarak
sayabileceğimiz ülkeler, kişi başı 10 bin metreküp/yıl
ve üstü suya sahip olan ülkelerdir. Ülkemizin toplam kullanılabilir su
miktarı 112 milyar metreküptür. Bunu nüfusumuza bölecek olursak kişi
başına düşen yıllık su miktarımız 1.500
metreküptür. Ülkemiz 112 milyar metreküp olan su potansiyelinin yüzde
40ını kullanabilmektedir.
İktidarımız
döneminde DSİ tarafından yapılan yatırımlardan biraz
bahsetmek istiyorum. 2000-2002 arasında DSİ tarafından 9 tesis
milletimizin hizmetine sunulmuşken, İktidarımız döneminde
en son 11/11/2011 tarihinde Sayın Başbakanımızın
açılışını yaptığı 1.111 tesis
milletimizin hizmetine sunulmuştur. Bu tesisler içerisinde Ermenek
Barajı Avrupanın 6ncı, dünyanın 21inci, ülkemizin de en
yüksek barajıdır. Egenin yüz altmış bir yıllık
hayali olan Çine Adnan Menderes Barajı kendi sınıfında
Avrupada 1inci, dünyada ise 5inci büyüklüktedir. Dalaman Akköprü Barajı
Egenin en büyük, Türkiye'nin 6ncı büyük barajıdır.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizin ekonomik olarak sulanabilir arazi miktarı 8,5
milyon hektar olup 2011 yılı başı itibarıyla sulanan
alan 5,5 milyon hektardır. Bu alanın DSİ tarafından sulanan
kısmı 3,216 milyon hektar olup 2015 yılı sonu
itibarıyla hedefimiz 4,66 milyon hektara ulaşmaktır. Bunu biraz
daha açarsak, 850 bin hektar daha alanı sulamaya açarak toplam alanı
6,35 milyon hektara çıkarmayı hedefliyoruz.
Az önce
ifade ettiğim gibi, ülkemiz su zengini bir ülke değildir.
Sularımızı en fazla kullandığımız alan olan
zirai sulamada büyük tasarruflar yapmamız gerektiği inancıyla
2003 yılından sonra iptidai sulama sistemleri terk edilerek
basınçlı borulu sisteme geçilmiştir. Bunu oran olarak verecek olursak, inşa hâlinde olanlar
tamamlandığı zaman klasik düzende yüzde 21, kanalette yüzde 8,
borulu sistemde yüzde 71 olacaktır.
Değerli arkadaşlar, biraz da GAP, DAP ve KOPtan bahsedelim.
GAP kapsamında son otuz yılda sadece
Sonuç olarak, küresel ısınmadan en çok etkilenecek bölgeler
arasında olan ülkemizin su kaynaklarını, ekolojik ve biyolojik
zenginliğini de azami ölçüde koruyarak en verimli şekilde
halkımızın hizmetine sunmak, ekonomik olarak sulanabilir arazi
miktarını arttırmak, içme ve kullanma suyunu temin etmek için
tüm alanlarda olduğu gibi bu alanda da İktidarımızın
2023 hedefleri doğrultusunda yatırımlarımız devam
etmektedir.
Ben bu vesileyle 2012 yılı bütçesinin hayırlara vesile
olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öntürk.
AK PARTİ Grubu adına 8inci konuşmacı Osman Kahveci,
Karabük Milletvekili.
Buyurun Sayın Kahveci. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN KAHVECİ (Karabük) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğünün 2012
yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum
Değerli milletvekilleri, dünyamızı tehdit eden en önemli
çevresel felaketlerin başında küresel ısınma ve iklim
değişikliği gelmektedir. Buna karşı alınması
gereken en önemli tedbirlerin başında da ormanların
korunması ve geliştirilmesi gelmektedir. Bu konuda dünyada birçok
uluslararası süreçler başlatılmasına rağmen maalesef
ormansızlaşma durdurulamamış ve her yıl dünyada 10
milyon hektar orman yok olmaya devam etmektedir.
Yüzde 27si ormanlarla kaplı olan ülkemizde ormanların yüzde 99u
devlete aittir. Meri mevzuat, ormanların korunması, işletilmesi ve
geliştirilmesi görevini Orman Genel Müdürlüğüne vermiştir. Orman
Genel Müdürlüğü de bu görevini yüz yetmiş iki yıldır en iyi
bir şekilde yerine getirmenin gayreti içerisindedir.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz bir Akdeniz ülkesidir. Bundan
dolayı, yaz aylarında ormanlarımızın en büyük tehdidi
olan orman yangınları kaçınılmaz bir gerçek olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bazen bu yangınlar
ormanları değil, tarım alanlarını da, yerleşim
yerlerini de tehdit etmekte, büyük mal ve can kayıplarına neden
olmaktadır.
Ülkemizde her yıl ortalama 2 bin adet orman yangını
çıkmakta, bu yangınlarda
yıllık ortalama 8 ile 10 bin hektar orman zarar görmektedir.
Ancak son yıllarda alınan
etkin tedbirler, geliştirilen modern yangın yönetim sistemleri,
güçlendirilen hava filosu, yenilenen araçlar ve donanımlar ile orman
yangınlarına karşı hızlı ve etkin müdahalede çok
önemli mesafeler alınmıştır. Bunun sonucu yangınlara
ilk müdahale süresi kırk-altmış dakikalardan on beş-yirmi
dakikalara, yangın başına yanan alan miktarı da 20
hektarlardan 4 hektarlara düşürülmüştür.
Bugün, Türkiye, orman yangınlarıyla mücadelede bölgesinde
büyük bir güç olmuştur. Bugün, Türkiye, orman yangınlarıyla
mücadelede sınır ve sınır ötesi ülkelere yardıma
gidebilir, bilgi ve teknoloji ihraç edebilir hâle gelmiştir. Bu, ülkemiz
adına takdir edilmesi gereken bir gelişmedir.
Geliştirilen yangın yönetim sistemleri 3 defa Türkiye
birinciliği almış ve birçok ülke bu sistemleri görmek ve
ülkelerinde kullanmak üzere ülkemizle ikili ilişkiler
başlatmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu başarıyı, gece gündüz
demeden yangınla mücadeleyi vatan savunmasıyla eşdeğer
gören fedakâr, cefakâr orman teşkilatı mensuplarına borçluyuz
Bu başarıyı, ormanlarımızın korunması
söz konusu ise gerisi teferruattır diyerek orman teşkilatına her
türlü desteği veren AK PARTİ Hükûmetlerine borçluyuz.
Bu başarıyı, bize güven ve destek veren aziz Türk
milletine borçluyuz. Bu vesileyle, bu uğurda şehit olanları bir
kere daha rahmetle anıyorum.
Sayın milletvekilleri, AK PARTİ döneminde orman halk
ilişkilerinde de önemli gelişmeler olmuş, ormanlar, yasak
alanlar olmaktan çıkartılmış, Türkiyede ilk defa kent
ormancılığı başlatılmış ve
halkımızın hizmetine sunulmuştur.
Yine ilk defa, ülkemizde ormanlarımızın emisyon
zararlarına karşı sağlık durumlarının
izlenmesi sistemi kurulmuş ve Avrupa izlenme ağına
bağlanmıştır.
Yine ilk defa, Yangına Dirençli Ormanlar Kurma Projesi
başlatılmış ve orman köylülerimizin ekonomisi ön planda
tutulmuştur.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde 21 bin orman köyünde 7 milyon
vatandaşımız yaşamaktadır. Bu
vatandaşlarımızın 500 bini geçimini ormancılıktan
sağlamaktadır. Bunlar, orman işçiliğinde ve orman
ürünlerini yetiştirme, toplama ve pazarlamasını
yapmaktadırlar.
Geliştirilen yeni ormancılık teknikleriyle
ormanlarımızdan üretilen orman ürünlerinde yüzde 100lere varan
üretim artışları olmuş ve orman köylüsüne daha fazla
iş ve aş verilmiştir.
Orman köylüsü enflasyona ezdirilmemiş ve üretim birim
fiyatlarına her yıl enflasyon üzerinde zam
yapılmıştır. 2002 yılında
Sayın milletvekilleri, ormanlarımız koruma ve kullanma
dengesi içerisinde en gelişmiş ormancılık teknikleri kullanılarak
işletilmektedir. Bu güvenle Türkiye ilk defa ormanlarını
uluslararası sertifikasyon kuruluşlarına açmış ve
ormanlarımız sertifikalı ormanlar olmaya
başlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kahveci.
OSMAN KAHVECİ (Devamla) Bu duygularla Orman Genel
Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN AK PARTİ Grubu adına 9uncu konuşmacı
Dilek Yüksel, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA DİLEK YÜKSEL (Tokat) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken 2012 bütçesinin hazırlanmasında
emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği
gibi Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ülkemizdeki su
kaynaklarının planlanması, yönetimi, geliştirilmesi ve
işletilmesinden sorumlu, merkezî yönetim bütçesine tabi genel bütçeli
yatırımcı bir kuruluştur.
AK PARTİ Hükûmeti ile diğer tüm kurumlarda olduğu gibi
DSİde de büyük bir atılım gerçekleştirilmiş, kurumda
ilk defa toplu açılış merasimleri dönemine geçilmiştir.
2003-2011 yılları arasında 933 adet tesis ile 2011
yılında tamamlanan 102 adet tesisle birlikte toplam 1035 adet tesis
halkımızın hizmetine sunulmuştur.
DSİ Genel Müdürlüğünün 2012 yılı hedefleri ise 93
adet büyük su işi ve 365 küçük su işi, 140 adet araştırma
kuyusu ile 240 adet işletme kuyusu açılarak aziz milletimizin
hizmetine sunulmasıdır. Ayrıca Çine, Deriner, Manyas ve Topçam
HESleri devreye alınarak yılda 2.495 milyon kilovatsaat enerji
üretilmesi amaçlanmaktadır. İçme suyu sektöründe 2012
yılında yapımı tamamlanacak olan 16 adet içme suyu
tesisinden, yaklaşık 390 bin nüfusa, yılda yaklaşık 89
milyon metreküp içme suyu sağlanacaktır.
Tüm bu
hizmetler, zaman, bilgi ve paranın iyi kullanımıyla ve büyük bir
özverinin sonucunda hayata geçirilmiştir. DSİnin önemini kavrayan
bir hükûmet olarak biz, 2002de 1 milyon 380 bin TL olan Devlet Su
İşleri bütçesini 2011 yılında 7 milyar 366 milyon TLye
çıkardık.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanımızın
Susuz köy, kasaba, şehir kalmayacak. talimatıyla mevcut köy ve köy
altı yerleşimlerinin yüzde 89una sağlıklı içme suyu
ulaştırdık, 3.622 susuz köy ve bağlantısına
şebekeli içme suyu tesisi yaptık, 33.497sinin de içme suyu tesisini
yeniledik.
AK
PARTİ İktidarıyla sadece insanlarımız değil,
toprağımız da suya kavuştu. 2002 yılından bugüne
kadar açılan 145 adet yeni sulama tesisiyle 1 milyon hektar tarım
arazisini suya kavuşturduk. Toplam sulanabilir tarım arazilerimizin
büyüklüğünü 5,4 milyon hektara çıkardık.
Seçim
bölgem olan Tokatta DSİ tarafından yapılan bazı
icraatları sizinle paylaşmak istiyorum. Tokatta 2003-2011
yılları arasında 29 adet taşkın ve taşkın rüsübât
kontrolü, 3 adet yerüstü suyu sulaması, 2 adet gölet, 3 adet gölet
sulaması olmak üzere toplam 37 adet tesis tamamlanmıştır.
2003-2011 yılları arasında DSİ tarafından Tokatta
gerçekleştirilen yatırımların toplam maliyeti 2011
yılı fiyatlarıyla 452 milyon TLdir.
Bunlara ek
olarak, 17 gölet yapmak için hazırlıklara Tokatımızda
başladık, 8 dereyi ıslah ettik, 16 tanesinin ise
yapımına devam ediyoruz. Yazıtepe Turhal Baraj Projesinin
ihalesi DSİ Genel Müdürlüğünce 2011 yılında
yapılmış olup, projeleri tamamlandıktan sonra DSİ
Genel Müdürlüğünde işin ihalesi yapılacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sürem bitmek üzere.
Yaptıklarımızı anlatmaya zaman yetmiyor çünkü biz
İşimiz hizmet, gücümüz millet. diyen bir parti olarak kendi
kendimizle yarışıyor ve İki günü birbirine eşit olan
zarardadır. düsturuyla 2023 hedeflerine emin adımlarla milletimizle
beraber ilerliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu
duygu ve düşüncelerle Orman ve Su İşleri
Bakanlığını ve Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünü çalışmalarından dolayı kutluyorum. 2012
yılı bütçe görüşmelerinin Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğüne ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, AK
PARTİ Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yüksel.
Şimdi,
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Şenol Gürşan,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL GÜRŞAN (Kırklareli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meteoroloji Genel Müdürlüğü
bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Öncelikle aziz
milletimizi ve yüce heyetini saygıyla selamlıyorum.
Meteoroloji
Genel Müdürlüğü, ülkemizde meteorolojik gözlemler, hava tahmini ve
meteorolojik erken uyarıları yapmak, meteoroloji alanında ve
iklim değişikliği konusunda araştırmalar yürütmekle
görevli bir teşkilatımızdır. Havacılık,
denizcilik ve kara yollarıyla ilgili olarak ulaştırma sektörü
başta olmak üzere savunma, çevre, tarım, turizm, sanayi, enerji,
şehircilik, adalet ve sağlık olmak üzere pek çok sektöre hizmet veren
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, uluslararası standartlarda yüzde 90
civarında tutarlılık oranında tahminleri ve zengin ürün
çeşitliliğiyle sürekli kendini yenileyip geliştiren, bölgesinde
lider meteoroloji servisi olma gayreti içinde olan bir kuruluşumuzdur.
Sosyal
ve ekonomik gelişmeyle birlikte sanayileşme, şehirleşme,
nüfus artışı ve insan aktiviteleri, havacılık,
denizcilik, enerji, yaşanabilir çevre, su ve tarımsal gıda
ihtiyaçları nedeniyle meteorolojik hizmetlere olan ihtiyaç her geçen gün
artmakta, bu durum meteorolojiye ayrı bir önem kazandırmaktadır.
Ayrıca, yaşanan doğal afetlerin pek çoğu
şiddetli yağış, dolu ve kar gibi meteorolojik karakterli
hadiselerin neticesi olup bunların sonucunda meydana gelen sel, heyelan,
taşkın gibi hadiselerin önceden tahmin edilip önlem
alınması can ve mal kayıplarının
azaltılmasında çok büyük önem arz etmektedir.
Bu meteorolojik hadiseler ve sonucu oluşan tabii afetler öncesi
erken uyarı sistemlerinin en önemlisi meteoroloji radarlarıdır.
Hâlihazırda Ankara, İstanbul, Zonguldak, Balıkesir, İzmir
ve Muğlada kurulu bulunan 6 adet meteoroloji radarlarına ilaveten
2011 Kasım ayında işletmeye alınan Antalya ve Hatay
radarlarıyla radar sayısı 8e çıkarılmış
olup 2012 yılında ise Trabzon ve Samsun radarlarının da
kurulumu tamamlanacaktır.
Gelişen teknolojiyle birlikte otomatik meteorolojik gözlem
şebekesi kurulumu ve modernizasyonuna devam edilmekte olup hâlen 463 adet
olan otomatik meteoroloji gözlem istasyonuyla yer gözlemleri
yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmişte
yayınlanan hava raporlarında Trakya bölgesinin doğusu çok
bulutlu., Yer yer ve zaman zaman yağmurlu. gibi ya da Hafta içi
yağmur olabilir. gibi spiker konuşmalarını hatırlıyoruz.
Bu günler artık çok gerilerde kaldı. Dakikalık olarak
alınan meteorolojik veriler, uydu ve radar görüntüleri, sayısal
tahmin modelleri ve yüksek performanslı bilgisayar ile tahmin
tutarlılık oranlarının artırılması kurumca
yapılmaktadır.
Çiftçilerimiz için geliştirilen Zirai don uyarı. ve Hasat
zamanı tahmin. sistemiyle don etkilerinin asgariye indirilmesi için
elektronik mesajla çiftçilerimizin cep telefonlarına ücretsiz ikazlar
yapılmakta ve üretim planlaması için en uygun hasat zamanı
belirlenmektedir. Ayrıca, kuraklık da milletlerarası metotlarla
izlenmektedir.
Orman yangını oluşabilecek riskli bölgeleri belirleyen
meteorolojik erken uyarı sistemi geliştirilerek orman
yangını oluşabilecek riskli bölgeler belirlenmekte, bu çerçevede
Orman Genel Müdürlüğünce orman yangınlarının önlenmesi için
de gerekli tedbirler alınabilmektedir.
Küresel iklim değişikliğinin izlenmesi ve ülkemizle
ilgili öngörüler geliştirilmesi amacıyla dünyada kullanılan
saygın modellerle de çalışmalar devam etmektedir.
Hava tahmini ve erken uyarıları
vatandaşlarımıza duyurmak için yayın akışı
yenilenen ve içeriği zenginleştirilen Meteorolojinin Sesi Radyosu,
yurt genelinde 40 ilde gerçekleştirdiği yayınlarla 60 milyonu
aşkın bir izleyiciye ulaşmış bulunmaktadır.
Yayınlar ayrıca Türksat 1-C uydusu ve İnternet üzerinden de tüm
dünya tarafından izlenebilmektedir.
Geliştirilen doküman yönetim sistemiyle merkez ve taşra
birimleri arasında yazışmalar elektronik ortamda
yapılmaktadır. Bu sayede önemli oranlarda zaman, kırtasiye ve
insan tasarrufu sağlanmış olmaktadır. Sahip olunan bilgi
birikimi ve teknik kapasitenin eğitimler yoluyla bölge ülkelerine
aktarılması amacıyla yılda yaklaşık 20 ülkeden
100ün üzerinde katılımcıyla uluslararası eğitimler
yapılmaktadır. Bu eğitim ve iş birlikleriyle ülkemizin
bölgesel meteoroloji ve iklim merkezi olma yönünde de önemli adımlar
atılmış olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı Meteoroloji bütçesinin önemli bir kısmını
modernizasyon çalışmaları ve otomatik meteoroloji gözlem
sistemlerinin yaygınlaştırılmasına harcayan
Meteoroloji Genel Müdürlüğü bütçesinin ve 2012 yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin milletimiz ve devletimiz için hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum ve emeği geçen herkese saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gürşan.
Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz isteyen Yıldırım Tuğrul Türkeşte,
Ankara milletvekili.
Buyurun Sayın Türkeş. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üzerinde konuşacağım
Dışişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı
olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP Hükûmetinin icraatları içerisinde göz önüne çıkarmaya
çalıştığı ve büyük ölçüde performans gösterdiklerini
iddia ettikleri konu, dış politikadır. Sayın
Başbakanın Ustalık dönemimiz. dediği 61inci Hükûmet
Programında 12 sayfa bu konuya ayrılmıştır. 8 Temmuz
2011 tarihinde Başbakan Erdoğanın
açıkladığı bu programda dış politika bölümünde
iktidarın uluslararası meselelere her şeyden evvel sorun
odaklı bir yaklaşım yerine vizyoner bir yaklaşım
benimsediği belirtilmiştir.
Geçen yıl bütçe görüşmelerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına konuşan Sayın Deniz Bölükbaşı,
konuşmasında, Sayın Davutoğlunun 2011 Yılına
Girerken Dış Politikamız isimli kitapçıktaki
söylediklerine atıfta bulunarak -ve aynı zamanda yine Sayın
Başbakanın- İsrailin Mavi Marmara
saldırısının üzerinden iki yüz üç gün geçmiştir.
Saldırının hemen akabinde AKP
grup toplantısında konuşan Sayın Başbakan bu konuda,
hepiniz hatırlayacaksınız, şunları söylemiştir:
Türkiye olarak bu işin peşini bırakmayacağız. Türkiye
yeni yetme, köksüz bir devlet değildir, bir kabile devleti hiç
değildir. Kimse Türkiye'yle aşık atmaya, Türkiye'nin
sabrını test etmeye kalkmamalıdır. Türkiye'nin
dostluğu ne kadar kıymetliyse düşmanlığı da o
kadar şiddetlidir
Bunun gibi daha devam ediyor bu konuşma.
Sayın Bölükbaşı, bunları belirttikten sonra burada bir
başka noktaya da atıfta bulunmuş; o da Sayın Bakanın, Sayın
Davutoğlunun Bu olay bölge tarihinde belirleyici bir andır, bizim
11 Eylülümüzdür. Artık hiçbir şey eskisi gibi
olmayacaktır." dediğine değiniyor ve arkasından da
diyor ki: Değerli milletvekilleri, bunları söyleyen AKP Hükûmeti iki
yüz üç gün içinde İsrail'in Türkiye'yi tatmin edecek özlü bir adım
atmasını sağlayamamıştır. Bu geçen
yılın tutanaklarından, Sayın Bölükbaşının
konuşması.
Bugün, Dışişlerinin 2012 bütçesini konuştuğumuz
bugün bu saldırının üzerinden beş yüz altmış iki
gün geçmiştir ama maalesef hâlâ geçen yıl Sayın
Bölükbaşının işaret ettiği hususlarda hiçbir
gelişme elde edilmemiştir, hiçbir olumlu adım
attırılamamıştır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) ABDnin yeni talimatları var,
ABDnin.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) Yapılan beyanlar
havada kalmış ve yapıldığı iddia edilen ekonomik
yaptırımlar da gerekli ağırlıkta
olmadığından karşı tarafa hiçbir şey ifade
etmemiştir.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki hafta Fransadaki Mecliste
sözde soykırımın yok denmesinin suç sayılacağı
yeni bir yasa geliyor. Şimdi, bu az önce hatırlatmalarını
yaptığım konuya da değinerek umuyorum ki siyasi iktidar bu
sefer, hakikaten bir konuda tepkisini dile getirdiğinde bunun
arkasını kovalayabilmeli ve bunun arkasından da bir ülkeye bir
şeyleri yaptırmalı veyahut da arkasını takip etmeli.
Yoksa bu az önce arz ettiğim hususta örnekte olduğu gibi, üzerinden
yıllar geçip bu konular havada kalmamalı.
Dışişleri Bakanlığımızın
deneyimli diplomatları bilgi birikimleri ve tecrübeleri itibarıyla,
yılları aşan çabalarıyla bu Bakanlığı
Türkiye'nin öne çıkan, saygın bir kurumu hâline getirmişlerdir.
Sayın Bozkır az önce AKPden önce bu şeylerin
yapılmadığını söyledi, Emrullah Bey de değindi
ama biz o kanaatte değiliz yani Dışişlerinin daha köklü bir
kurum olduğuna inanıyoruz.
Bu insanların büyük gayret ve fedakârlıklarıyla, bu
konudaki çalışmalarıyla Türkiye'nin uluslararası arenada
hak ettiği yeri elde etmesi için büyük bir gayret gösterdiklerini de
biliyoruz ve biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu görmekteyiz ve bu
yapılanlardan dolayı değerli Dışişleri
mensuplarını da yürekten kutluyoruz ancak siyasi iktidarın -az
önce de belirttiğim üzere- kendi Ustalık dönemi. diye addettikleri
bir dönemde, yapılmayanları ya da yanlış
yapılanları da burada dikkatinize sunacağız.
Bu noktadan olmak üzere, dünyadaki genel trend doğrultusunda Arap
Baharı oyununa girmekte hiç tereddüt etmeyen siyasi iktidar, geçmiş
yıllarda hiçbir şey yapmadığı gibi gelecek için de
Türk cumhuriyetleriyle ilişkiler konusunda kendisini âdeta görevsiz
addetmektedir ve ilişkilerin asgari seviyede bulunmasından da bir
rahatsızlık duymamaktadır. Bunu geliştirmek ve daha iyiye
götürmek doğrultusunda da en ufak bir gayretlerinin
olmadığını gözlemliyoruz. TİKAyı -ki Türk
İşbirliği Ajansı biliyorsunuz esas adı- Afrika
yatırım koordinatörlüğüne dönüştürdüler (MHP
sıralarından alkışlar) ve Türk dünyası ile
ilişkileri de ciddi çalışma grupları veyahut etkinlikler
ile güçlendirmek yerine, cenaze ve toplantılarda bakan seviyesinde
temsilden öteye de hiçbir şey yapılmıyor. Dil, tarih ve kültür
birlikteliğimiz olan bu ülkelerde Afrikadan umulan ama hâlâ belirsiz olan
ticari kapasitenin daha fazlasının varlığı dahi AKP
tarafından dikkate değer bulunmuyor.
Balkanlardaki çalışmalarda birçok Avrupa Birliği ülkesinin
gösterdiği performanstan daha ileride değiliz, hatta ekonomik krizin
içinde bulunan Yunanistan bile birçok Balkan ülkesinde etkin olmak adına
neredeyse Türkiye ile yarışacak seviyede faaliyetler içinde.
Sayın milletvekilleri, AKP Hükûmetinin yoğunlaştığı
Arap baharının gerçek sebepleri, çapı ve hedefleri ile
gittiği istikamet maalesef bugüne kadar bu yüce Meclis çatısı
altında hak ettiği ölçüde bir müzakere ortamı elde edemedi. Arap
dünyasının hemen hemen hepsi monarşi veya totaliter rejimlerle
yönetilirken sadece Kuzey Afrikada, iddia edildiği gibi, süren bir
baharın diğer ülkelere niye geçmediğinin burada üzerinde
durulması gereğine inanıyorum. Şu ana kadar hareketli olan
bölgede aşağı yukarı 140 milyon insan yaşıyor ama
bir 80 ila 85 milyon nüfusa sahip olan ve hâlâ monarşik olan, hâlâ
totaliter rejimlerle yönetilen tarafa bir baharın niye
ulaşmadığını da mutlaka düşünmeli ve
konuşmalıyız. Yani hani her yere bir demokrasi geliyor ya onu
göreceğiz.
Tabii, bir diğer konu da bu bahar coğrafyasındaki dünün
liderleri ile AKP İktidarı bu kadar sarmaş dolaş iken, iç
içe iken, o ülkelere sık sık gelir giderken bu baharı
sezememiş olmalarını da ben ustalıklarına
yakıştırıyorum, tabii, sizlerin takdiri size
kalmıştır. AKP İktidarının yoğunluklu olarak
üzerinde durduğu ve çalıştığı bu ülkelerle
ilişkilerimize kısaca bakacak olursak:
Türkiye-Irak:
Türkiyeye Iraktan, gerek merkezî yönetimden gerekse bölgesel
yönetimden birileri geliyor gidiyor. Tabii, Türkiyede
ağırlandıkları için bunlar o ziyaretlerde yediklerinin
herhâlde diyetini ödemek için iyi şeyler söylüyorlar ama dikkatinizi
çekmek istediğim bir konu var ki geriye döndüklerinde mutlaka bizim
canımızı acıtacak bir açıklamayı da ihmal
etmiyorlar. Bunu önleyemiyoruz yani orayla ilişkilerde bunu engelleyebilmiş
değiliz bugüne kadar.
Kerkük ve Musuldaki Türkmenler için büyük bir sıkıntı
var, Kerkükte sistematik bir kaçırma uygulanıyor Türkmenlere. Önce
iş adamlarına yapıldı, esnafa yapıldı, daha sonra
doktorlara, doktor ailelerine yapıldı, kaçırmalar, tehditler,
öldürmeler. Şimdi de öğretmenlere ve aydınlara yönelik bunlar
yapılıyor ve bunlar konusunda maalesef siyasi iktidarın hiç sesi
çıkmıyor, herhangi bir girişiminin olduğunu da duymuyoruz.
İran ilişkileri:
2010-2011 yıllarındaki süreçte Türkiye-İran ikili
ilişkilerinde ciddi dalgalanmalar oldu. 2010 yılında iki ülke
arasında ciddi bir yakınlaşma hasıl oldu. Büyük ziyaretler.
Mayıs 2010 tarihinde, Başbakan Erdoğan İrana bir ziyaret
gerçekleştirdi ve Brezilya devletiyle koordineli biçimde 13üncü uranyum takasını
konu alan üçlü zirve yapıldı. Bunun ardından, Türkiye ve
Brezilya devletleri, Birleşmiş Milletlerde İrana
yaptırım kararı alındığında oylamada hayır
oyu kullandılar. Bir yakınlaşma oldu zannediyoruz. Hatta, o
dönemde bu PKK ve türevlerine karşı da İran ile ortaklaşa
hareket hatta, eş zamanlı operasyonlar bile yapıldı.
Arkasından 2011 yılı geldi NATO füze kalkanı diye tabir
edilen, Malatya Kürecikte bir radar üssünün daha da teçhiz edilmek üzere bir
şeye Türkiye yeşil ışık yaktı. İran da tabii
anlayamamıştır bu değişkenliğin nereden
geldiğini.Tabii, burada daha önce Millî Savunmada, diğer konularda
değinildiği için bu füze kalkanı konusunun üzerinde çok fazla
durmayacağım. Ama şayet bunlara Bakanlıktan Sayın
Bakan veyahut da diğer arkadaşlar değinirlerse, bu füzenin
haricinde
Yani bunu tespit ettin radarla, bir de bunu durdurmak için bir
başka bir şey yapmak lazım yani ya sen de bir füze
atacaksın, bir şey yapacaksın. Bunları NATO mu temin
ediyor, biz millî bütçeden mi alıyoruz? Ne oluyor bunlarla ilgili?
Bunların da burada, bu yüce Mecliste görüşülmesi gerektiğine ve
Meclisin bilgilenmesi gerektiğine inanıyorum.
Evet, bir
diğer konu: 20nci yüzyılda kurulmuş olan birtakım
uluslararası kuruluşlar var. Bunlardan biri de Birleşmiş
Milletler, biliyorsunuz. Mevcut siyasi iktidar buradaki pozisyonunu etkin
olarak tarif ediyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde geçici
üyelik aldık filan tamam, âlâ, çok güzel. Dokuz yıllık süre
içerisinde, Kıbrısta yaşayan
soydaşlarımızın şartları bir adım iyiye
gitmedi, bir adım. E, bu kadar iyisiniz de, bu kadar dünyadaki ülkelerle,
uluslararası kuruluşlarla aranız iyi de niye yapamıyorsunuz
bunları? Yapmak mı istemiyorsunuz? Bunların burada
konuşulması lazım.
Bir
diğer gene konu bu Yunanistanla ilgili. Gene 2010 yılıydı,
Kırmızı Kitap değişti, oradaki artık Ege
Denizinde meselelerin, denizdeki sınırların savaş sebebi
olmayacağı söylendi ve bunun Türkiyede önemli bir değişiklik
olduğu dile getirildi. Ama arkadan, Rum Kesimi İsraille 12nci
parselde bir Amerikan şirketi marifetiyle petrol aramaya kalkınca
deniz kuvvetlerini harekete geçirdik. Bundan rahatsız mısın?
Hayır, değilim ama aynı dönemde, Giritte konuşlanan
Amerikan 6ncı Filosuna ait Lenthall isimli bir lojistik gemi var. Bu
gemi Giritten hareket edip Akdenize, Kıbrısa doğru hareket
ettiği dönemde, eş zamanlı olarak biz deniz kuvvetlerimizdeki bu
hareketleri durdurduk. Bunlardan niye vazgeçildi, bu ikisinin arasında bir
alaka var mı, bunun da burada görüşülmesi ve açıklığa
kavuşturulması gereğine inanıyorum.
Tabii, dış işlerinde birçok konu var ama süre
azaldığı için, Hükûmetin de çok fazla sevdiği ve üzerinde
yoğunlaştığı bu Arap baharı ile ilgili
gelişmelerle ilgili kısa bilgi sunup ondan sonra konuşmamı
bitireceğim.
Bu Arap baharında çok iyi şeyler yaptık. Tunustan
başladı, Mısırda, demokrasi geliyor... Peki, ben size
şimdi ne demokrasinin geldiğini söyleyeceğim. Tunusta
yapılan ilk hür seçimlerde İslamcı bir söyleme sahip olan El
Nahda kazandı ve bu parti Müslüman Kardeşlere bağlı. Öte
yandan, Mısırda yapılan seçimlerde yine Müslüman
Kardeşlerin temsilcisi Hürriyet ve Adalet Partisi birinci parti olarak
çıktı ve geçerli oyların yüzde 36,6sını aldı.
Şimdi de geriye bir tek Suriye kaldı. Orada da bakalım, ne
yapılacağını göreceğiz.
Şimdi, görülüyor ki değerli arkadaşlar, bu Arap
baharı ile Büyük Orta Doğu Projesi parametreler olarak birbirinin
üzerine düşüyor. Bu anlamda da tabii, mevcut siyasi iktidarın ve
Sayın Başbakanın buradaki rolünün muhtevasını,
kapsamını sizlerin takdirine bırakıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2012 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Türkeş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı
Ruhsar Demirel, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Demirel. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2012 yılı bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ve bahse
konu Bakanlık, hepinizin takdir edeceği gibi, yalnızca
ekonomiyle, bütçeyle, finansla izah edilecek bir kurum değil; odağında
insanın olduğu, daha geniş perspektiften bakmayı gerektiren
bir kurum. Ancak bu Bakanlık kurulurken, bildiğiniz gibi, kanun
hükmünde bir kararnameyle kuruldu yani Meclis iradesinden kaçırılarak
kurulmuş bakanlıklardan biri.
O sebeple Bakanlık kurulurken Bakanlığın yapısı
hakkında söz söyleme şansımız olmadı. Ben bütçeyi bu
anlamda bir şans olarak görüyorum ve Bakanlığın
yapısı hakkında da birkaç fikir beyan etmek istiyorum:
Hükûmet
etmede onuncu yılına giren Adalet ve Kalkınma Partisinin en çok
değişikliğe uğrayan bakanlığı kadın
konusunda çalışan bakanlık oldu. Daha önce devlet
bakanlığıydı, şu anda Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı. Kadın konusundaki bakan, en sık
değişen bakan.
Sayın
Başbakan kendisinin usta olduğunu söylüyor, bir önceki dönem
kalfaydı ve ondan önce çıraktı sanıyorum.
Dolayısıyla bu Bakanlık, çok sık bakan
değiştirmesi itibarıyla, daha hiç kalfa ve usta bir bakan göremedi.
Sanıyorum ki bu istikrarsızlıktan olsa gerek Dünya Ekonomik
Forumunun bu yıl açıkladığı toplumsal cinsiyet eşitliği
endeksinde Türkiye yine üç haneli rakamlarla ifade edilen 100 küsürüncü
sıralarda. 135 ülke içinde sondan 14üncü ve bu gidişle
sanıyorum ki 2012de de çok fazla bir şey değişmeyecek.
Neden daha fazla bir şey değişmeyeceğini
düşündüğümüze gelince: Ben bütçe görüşmelerinde Sayın Bakanın
sunumunu izledim, dinledim. Sayın Bakanın sunumu şöyleydi: Hani
yılbaşı da yaklaşıyor, yeni yılınız
hayırlı olsun, çok daha iyilerini yapacağız.
İnşallah daha iyi günler bize gelecek. filan gibi yani genel olarak
temennilerle dolu, naif bir sunumdu. Dolayısıyla bir bazı, bir
ölçümlemesi olmayan, hedefleri net olmayan yuvarlak söylemlerle dolu bir
konuşmaydı, temennilerden ibaretti diye düşünüyorum ve bu
sebepledir ki çok daha ileriye gidemeyeceğimiz gibi bir kanaate sahibim
maalesef.
Bakanlığın
örgüt şemasından başlamak istiyorum: Bakanlığın
örgüt şemasında Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü adı
altında bir Genel Müdürlük var ve Genel Müdürlüğün misyonuyla ilgili
kendi sitelerinde şöyle bir ibare var: Temel ihtiyaçlarını
karşılamaktan yoksun -devamında-
vatandaşlarımızı sosyal
yardımlarla desteklemek, paydaşlarıyla eşgüdüm içerisinde
çalışarak sosyal yardımların etkin bir biçimde
dağıtılmasını sağlamak.
Bu cümleler, bize, genel olarak doğal afetleri hatta çok
yakında yaşadığımız Van depremini
hatırlatıyor ama Van depreminde biz Bakanlığı çok da
aktif görmedik. Nedenine gelince: Çünkü devlet yapımız içinde
afetlerle ilgili bir kurum var, AFAD. AFADın içinde birçok kurul ve
komisyon var ve bu kurul ve komisyonlarda hangi bakanlıkların görevli
olduğuna baktınız mı hiç? Millî Savunma Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı, Dışişleri
Bakanlığı, İmar İskân Bakanlığı, Orman
Bakanı, Millî Eğitim Bakanı, Sağlık Bakanı,
Kızılay Genel Başkanı var, Aile ve Sosyal Politika
Bakanı yok.
Sayın Bakan, Hükûmet, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığını kovboy dekoru diye mi görüyor? Sizden istirham
ediyorum, Bakanlığınız, ilgili Genel Müdürlüğünüzün
misyonu ve görevi itibarıyla bu kurum ve kuruluşlarda yer alması
gereken bir Bakanlıktır. Dolayısıyla, bu konuda Hükûmet
içinde sanıyorum ki etkili baskıyı
yapacaksınızdır.
Bakanlığın örgüt şemasında bir başka genel
müdürlük var. Ben üzülerek ve hicapla okudum adını: Özürlü ve
Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Efendim, 2011
yılındayız, 21inci yüzyılda, bu yüzyılın ilk
insan hakları sözleşmesi Engelli Hakları Uluslararası
Sözleşmesi ve o günden bugüne Engelli kelimesi bile
kalkmıştır literatürden. Literatürde Özür olabilir ama
literatürde bu bile yok artık Özel durumlu bireyler diye bir ifade var.
Özür dileme konusunda belki siyasetiniz itibarıyla meraklı olabilirsiniz
ama bence siz asıl bu özel durumlu insanlarımızdan özür
dilemelisiniz ve bu Genel Müdürlüğün adını lütfen
değiştiriniz. (MHP sıralarından alkışlar)
Bir başka konu, burada övünerek anlatılan bir telefon
hattı var biliyorsunuz. Ben Bakanlığın sitesini inceledim,
birçok telefon hattı var hatta 155, 156, 183, farklı farklı
hatlar var. En sonunda, Sayın Bakan Ispartada Emniyet Müdürüyle beraber,
Sayın Bilgiçin de yanında yer aldığı, bir Gülen
Yüzler telefon hattını açtı.
Sayın Bakan, mağdur olan kadınlar, çocuklar hangi
numarayı arayacaklar? Bu bile bir kafa
karışıklığı. Bakınız, 112
dediğinizde herkes neyi anlattığını bilir.
Sağlıkla ilgili uzak yakın her işi olan insan 112yi arar.
Kadın, yaşlı, engelli, çocuk hangi numarayı arayacak? Gülen
yüzler için her ilde başka bir numarayı mı? 183ü mü, 140 küsuru
mu, hangisini? Bu kafa karışıklığınızı
aslında ben hiç yadırgamadım; çünkü ilgili siyasi partinin
hükûmet ettiği dönemleri kapsayan, 2007-2013 yıllarını
kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planına bakarsanız, böyle bir
bakanlık zaten öngörülmemiş bile. Yani, kalkınma
planlarında yer almayan bir bakanlık. Toplama bilgisayar gibi, bir
anda ilgili kurumları toplayarak bir bakanlık oluşturulmuş
ve Dokuzuncu Kalkınma Planından ben size başka bir cümle okumak
istiyorum:
İş gücü piyasasında zorluklarla
karşılaşan kadınlar, gençler, uzun süreli işsizler,
özürlüler ve eski hükümlüler için fırsat eşitliği
sağlanacaktır. Kadınların iş gücüne ve istihdama
katılımlarının artırılması amacıyla
çocuk ve diğer bakım hizmetlerine erişimleri
kolaylaştırılacaktır. Çok iyi bir temenni ama dediğim
gibi, naif, hoş bir temenni. Çünkü, Sayın Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek Bey, geçtiğimiz günlerde burada bir metin okudu, 2011
yılı ekonomik raporunu. 2011 yılı ekonomik raporunda
şunlar var: İstihdam düzeyinin yükseltilmesi için iş gücü
yükünün azaltılması kapsamında yaptıklarını
saydı Sayın Şimşek. Sağlık merkezi açma ve
kreş zorunluluklarının esnetilmesi
Bu esnetme sanıyorum
ki yukarıya doğru değildir, aşağıya
doğrudur. Eski hükümlü çalıştırma zorunluluğunun kaldırılması
Sizlere şunu hatırlatmak isterim: Sağlık merkezleri
açma konusunda esnetme yaparsanız, işçi sağlığı
ve iş güvenliği konusunda Çok güzel öldüler cümlesinden öteye
gidemezsiniz. Kreş açma zorunluluğunu esnetirseniz, kadın
istihdamını hiç desteklemiş olmazsınız. Eski hükümlü
çalıştırma zorunluluğunu da kaldırırsanız
eğer, bu insanları sosyal dışlanmaya maruz
bırakır, suça teşvik edersiniz.
Sosyal politika oluşturmak, bunları birleştirmek,
bütünleştirmek sosyal içermeyi gerçekleştirmek demektir. Dolayısıyla,
bakanlığın çalışma alanıyla ilgili, lütfen bu
konuda Maliye Bakanıyla da bir istişare ederseniz toplum olarak mutlu
olacağız.
Bir başka konu aile içi şiddet: Burada benden önce
konuşan bir Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilimiz de ifade etti,
Sayın Bakanın hedefleri arasında sosyal hizmet
uzmanlarını sahaya yollamak var. Fakat Sayın Bakanın
sunumunda şu vardı: Sosyal hizmet uzmanlarını göç
almış bölgelerden başlayarak çalıştıracağına
dair bir ifadesi vardı, doğru hatırlıyorum sanıyorum.
Oysa, maksat sinek öldürmek değil, bataklık kurutmak. Göç alanı
değil, göç veren yerleri bu konuda incelemek gerekir.
Nitekim, UPSAMın TÜBİTAKla birlikte yaptığı
ve geçen hafta açıklanan bir çalışma var, bu çalışmaya
katılan, ankete cevap veren insanların yüzde 25inin Evet.
dediği bir soru var: Zoraki evlilikler nedeniyle bölücü terör örgütüne
katılımlara yüzde 25 kişi Evet. cevabını vermiş
Sayın Bakan. Sanıyorum ilgi alanınıza girecektir.
Bakanlığın bütçesi konusunda da birkaç cümle söylemek
istiyorum. Bakanlığınız haziran ayında kurulduğu
için Maliye Bakanlığıyla ne zaman temasa geçtiniz ve bu bütçeyi oluşturdunuz bilmiyorum
ama bütçe ifade edildikten sonra bile enflasyonda yüzde 2-3lük bir oynama
olduğunu sanıyorum siz de biliyorsunuzdur. Dolayısıyla,
2010-2011le ilgili net rakamlarınız olmadığı için
yani verdiğiniz bütçe çizelgesinde o haneler sıfır olduğu
için hangi bazın üzerinden konuşuyoruz, hangi rakamlar üzerinden
2012yi öngördünüz, açıkçası ben anlamadım, herhâlde
ekonomistler anlayacaklardır.
Bakanlık bütçenizin 8,8 milyar olduğunu söylüyorsunuz ama
baktığınız zaman 4,1 milyar görev zararı gözüküyor,
şimdiden Bakanlığın bütçesinin yarısı görev
zararı efendim. Tabii, bütün bunlar, bütün bu eşitsizlik ve dengesiz
rakamlar çok yadırgatıcı değil.
Son bir örnek vermek istiyorum konuşmamı bitirmeden: Malumunuz
sığınma evleri çok güncel bir konu. Bu konuda Maliye Bakanı
Sayın Mehmet Şimşeke göre ülkemizde 53 tane
sığınma evi var fakat aynı gün konuşan Sayın Ali
Babacana göre 51 tane yani yaklaşık 50 küsur tane
sığınma evini bile düzgün toplayıp sayılarda
mutabık kalamamış bir kabinenin bütçeyle ilgili durumunu bence
sizler takdir edeceksinizdir. Elbette ki sayısal çoğunluğunuz nedeniyle
bu bütçe geldiği gibi geçecektir. Sığınma evini özellikle
örnek verdim. Elli küsur tane sığınma evini net
sayamamış ekonomiden sorumlu bakanlıklarımız var. Ben,
takdiri tekrar sizlere bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum. Bütçe hayırlı olsun. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Demirel.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı
Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Sayın Başkan
ve değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçe görüşmelerinde
Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Orman Genel
Müdürlüğü bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, içinde
yaşadığımız yüzyılda hızlı nüfus
artışı, yoğun sanayileşme hamleleri, küresel
ısınma ve iklim değişikliği, çevresel endişeleri
had safhaya ulaştırmıştır. Bu gelişmelerle,
ormanlarımıza ve ormancılığımıza önemli bir
misyon yüklenmiştir.
Türk ormancısı, yüz yetmiş iki yıllık
geleneğin getirdiği tecrübeyle, ormanların korunması,
geliştirilmesi ve varlığının
arttırılması noktasında hayati önemi haiz birçok projeye
imza atmıştır. Bunlardan sadece birkaçını sizlerle
paylaşacağım:
İstanbulun su ihtiyacının yüzde 50sini
karşılayan Terkos kumul ağaçlandırması, Ankarayı
çepeçevre sarmalayan yeşil kuşak ağaçlandırması, Adana
Akyatan, Antalya Belek kumul ağaçlandırmaları, Aydın
Menderes havzası erozyon kontrol projeleri, Trakya Kurudağ
ağaçlandırmaları yalnız bunlardan birkaç tanesidir ama ne
yazık ki Sayın Bakan, bu geleneği, birikimi ve emeği
görmezden gelip, neredeyse ormancıları yok saymaktadır.
Bakanlığın görev konularının yaklaşık
üçte 2si ormancılık konuları olmasına rağmen,
ormanların yüzde 16sı münhasıran su üretimi yani hidrolojik
fonksiyonlu ormanlar olarak ayrılmasına rağmen, üst düzey
atamalarda ormancılar hiç dikkate alınmamış, müsteşar,
3 müsteşar yardımcısı ile 5 müstakil daire
başkanlığına çevre ve su kökenli bürokratlar
atanmıştır. Bakanın da su ve çevre kökenli olduğu
dikkate alındığında, Bakanlık, âdeta su işleri
bakanlığı hâline getirilmiştir.
Bu atamalar ve görevlendirmeler yetmiyormuş gibi, 5531
sayılı Kanunda açıkça belirtildiği üzere, görevlerinin
tamamına yakını orman mühendisliğine ait olan Doğa
Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğüne sosyal bilimler mezunu bir
bürokrat görevlendirilmiştir.
Sayın
Bakan, bu görevi yapacak hiç orman mühendisi bulamadınız mı?
Biraz sonra çıkacaksınız, ormancıların
yaptığı fedakârca çalışmalardan bahsedeceksiniz ama bu
fedakârca çalışmaları yapan orman mühendislerini, orman
çalışanlarını yok sayacaksınız. Biz bunları
uygulamalarda da istiyoruz.
Yine,
ülkemizde 35.148 köyün 21.216sı ormanla ilişkilidir.
Ormanlarımızı tehdit eden en önemli faktörlerden birisi de
kırsal fakirliktir. Kırsal kesim millî gelirden en az payı
almaktadır. Siz, yaklaşık yarım asırlık deneyime
sahip, kırsal kalkınmada ve ormanların korunmasında çok
önemli yeri olan ORKÖY Genel Müdürlüğünü Bakanlığınız
döneminde kapattınız.
Sayın
Bakan, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü bünyesinde büyük
çoğunluğu ormanlık alanlarda yer alan millî parklar, tabiat
parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları,
sulak alanlar gibi korunan alanların tescil yetkisini Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına verdiniz. Herhâlde kendi
Bakanlığınızı yeterli görmediniz. Yetki
alanlarında çift başlılık yarattınız.
657
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, Bakanlığın
kuruluşunun üzerinden iki ay geçmeden birçok değişiklik
yapıldı. O kadar rahat birimler açılıp kapatıldı
ki 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulan Orman Harita ve
Uzaktan Algılama Daire Başkanlığı bir ay sonra
kapatılarak başka bir daire başkanlığı
açıldı.
Yine,
İktidarınız döneminde kapattığınız 24
işletme müdürlüğü var. Bunları kapatırken şu ifadede
bulunmuştunuz: Geçmişte uygulanan popülist politikalar nedeniyle
bölge müdürlüğü sayısını 27, işletme müdürlüğü
sayısını 241e yükseltmişler. Biz hantal yapıdan
kurtulmak ve kaynak israfını önlemek amacıyla 24 işletme
müdürlüğünü kapatıyoruz. demiştiniz ve bunun
savunmasını mahkemelerde ve her ortamda
yapmıştınız. Bugün ne oldu da, 24 işletme
müdürlüğünü kapatıyorsunuz, 28 işletme müdürlüğü
açıyorsunuz? 241e Popülist politikalar neticesinde geçmiş
dönemlerde yapılmış. dediğiniz yerde, 244e
çıkardınız işletme müdürlüğü sayısını.
Şimdi, 2003 yılında söylediğiniz mi doğru, bugün mü
söylediğiniz doğru?
Sayın
Bakan, aradan altı aydan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ
kuruluşlarla meşgul olunması, sürekli zikzak
yapılması, motivasyonun sağlanamaması sizi rahatsız
etmiyor mu? Öyle görülüyor ki ektiğinizi
biçiyorsunuz. Birikimli ve liyakatli memurlarınızı pasivize
ediyorsunuz. Atamaların genel müdürler yerine size yakın sendika
tarafından yapıldığı, Personel Daire Başkanlığınca
ilgili sendikaya kayıt yaptırmadan atamanın
yapılmadığı herkes tarafından biliniyor. Bundan
bilginiz varsa durum vahim, eğer bilmiyorsanız durum daha da
vahim.(MHP sıralarından alkışlar) Keyfî atamaların
yolunu açmak için, ehliyet ve liyakate dayalı mevzuat engeline
takılmamak için Orman Genel Müdürlüğü Teknik Personel Atama ve Yer
Değiştirme Yönetmeliği kaldırıldı. Meslek
örgütlerinin açtığı dava sonucu yüksek mahkeme iptal kararı
verdi. Yeniden hiçbir objektif kritere dayanmayan Orman Genel Müdürlüğü
Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği tekrar çıkarıldı,
tekrar dava açıldı. Danıştay 2. Dairesi yürütmeyi durdurma
kararı verdi. Bu arada siz keyfî atamalarınıza devam ettiniz.
Bugün atadığınız şube müdürlerinin hiçbirisi kadro
alamadılar, hepsi geçici görevle görevlerine devam ediyorlar. Allah
aşkına Sayın Bakan, çalışanlarınızdan verim
alacağınız, çalışma barışını
sağlayacağınız, ehliyet ve liyakate dayalı bir
personel mevzuatı çıkarmak ve uygulamak bu kadar zor mu?
Şimdi, ormancılığın birikimlerini yok ederken
diğer yandan da ormancıların kemiklerini sızlatacak bir
uygulamanızdan daha bahsetmek istiyorum: Ormancının kalbi,
kimliği olan Gazi Yerleşkesi, Atatürkün yadigârı,
başkentin merkezinde yer alan Atatürk Orman Çiftliğinin bir
parçasıdır. Uygulamalı ormancılık araştırma
çalışmaları yapmak üzere 1954 yılında Orman Genel
Müdürlüğünce alınmış, cefakâr ormancıların
emeği ve bilgisiyle botanik bahçesine dönüştürülmüştür.
İçerisinde yüz otuz üç çeşit bitki vardır. Baykuşundan, tilkisine
zengin bir yaban hayatı oluşmuştur. Yüz yetmiş iki
yıllık geçmişe sahip ormancılık kurumu
açısından çok önemli bir merkez olmanın yanı sıra
orman ve doğal park niteliğinde kentin akciğerleri olarak
başkentlilere hizmet etmektedir. Şimdi, burayı ne yapacakları
belli değil. Bunun altyapısını hazırlıyorlar.
Şimdi, buradan çok açık ve net soruyorum: Sayın Bakanım,
gizleyeceğiniz bir şey mi var? İnsan utanacağı
şeyi gizler. Şimdi, genel müdürünüze bir yazı
yazdırdınız, dediniz ki: Buranın ağaçlandırılması
1992 yılında yapılmaya başlamıştır. Ve
birinci derece sit alanından çıkarılmak üzere sayın genel
müdürünüzün imzasıyla Tabiat Kuruluna bir yazı gönderiyorsunuz ve ne
kadar hızlı çalışıyor ki bu kurum bir hafta içerisinde
bu yazıya cevap geliyor. Şimdi, bu yazıda diyor ki: 1992
yılından sonra ağaçlandırıldığı için
burayı üçüncü sit alanına çevirin.
Şimdi, buradan soruyorum: Şu ağaçlar kaç
yaşında? Sayın Bakan, siz de bilirsiniz ve bunun altına
imza atan Orman Genel Müdürü kırk beş yıllık orman
mühendisi. Sayın Genel Müdür ve Sayın Bakan, bu ağaçların
elli altmış yaşında olduğunu çocuğa sorsanız
bilir.
Evet, değerli milletvekilleri, size de gösteriyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Yazık yahu!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Bunlar ormancıların
kemiklerini sızlatıyor. (MHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, aynı yere dönemin -80 ihtilalinin döneminde-
Başbakanı olan Bülent Ulusu buraya göz dikiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Aa, 12 Eylülün devamı bu!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) O zamanın Orman Genel Müdürü Ömer
Özen -buradan tüm ormancılar adına, Türk milleti adına,
rahmetle, şükranla, minnetle anıyorum- buna direniyor. Orman Genel
Müdürlüğünün kalbi olan, ormancıların kalbi olan burayı
dönemin ihtilal hükûmetini ikna ederek ormancıların merkezi olarak
bugüne kadar kullanmaya devam ediyoruz.
Şimdi, burada Sayın Bakana açıkça soruyorum: Burayı
ne yapacağınızı yüce Türk milletinin huzurunda açıkça
ifade edin. (MHP sıralarından alkışlar)
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Gökçeke lazım o,
Gökçeke!
OKTAY VURAL (İzmir) Belki Sayın Bakana rezidans
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Şimdi, başka bir resim
göstereceğim size. Bu, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezi,
hepiniz biliyorsunuz. Bakın, şu duvarları görüyor musunuz,
şu duvarları; içinde AK PARTİnin otobüsleri var, arabaları
var. Her gün girip araçlarınızı park ediyorsunuz. Burası
kimin biliyor musunuz? Orman Genel Müdürlüğünün.
Buradan Orman Bakanına soruyorum: Orman köylerinde,
dağların başında
MUSTAFA BİLİCİ (Van) Siz kaç fidan diktiniz?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Ben binlerce diktim. Sayın Bakan
biliyor, biraz sonra söyler. Binlerce, milyonlarca fidan diktim, sedir tohumu
attım. Onun için, laf attığınız kişinin
geçmişini bilin.
MUSA ÇAM (İzmir) Biraz da Atatürk Orman Çiftliğinden bahset
Sayın Vekilim.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
bakın, şimdi, ben bu soruları sorduğumda, Bunu niye
verdiniz? dediğimde, verdiği cevaba bakın Sayın
Bakanın: Biliyorsunuz, terör hadiseleri olabiliyor. Dolayısıyla
güvenliği, AK PARTİ Genel Merkezini orada sıkı
tutmamız lazım. Bundan tabii bir şey olmaz. Herhâlde siz de
orada güvenlik alınmasını istersiniz. Biz de isteriz ama bu
sizin göreviniz değil. Sizin göreviniz ormanları korumak. Orayı korumak
İçişleri Bakanlığına düşüyor, Türk polisine
düşüyor ve korur, koruyacağından da hiç şüphemiz yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Yol da geçiyor. Yolu da alır bunlar.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Otoparka kira veriyorlar
mı?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Şimdi, tabii, Sayın Bakan
bunlarla uğraşırken, bakın, küresel ısınma ve
iklim değişikliğinin büyük tehdit olduğu, karbondioksit
salınımının azaltılması için ülkelerin
milyarlarca dolar yatırım yapması gereken bir dönemden
geçiyoruz. Bizim her yıl 1 milyon 200 bin hektar genç ormanlarda
bakımları yapmamız gerekiyor. Bunları yapacak ödeneği
bütçeye koymamış ve bunları neyle yapacaksınız? Orman
mühendisleriyle yapacaksınız.
Şimdi, Sayın Bakana buradan bir çağrıda bulunuyorum.
Orman fakültesinden mezun olan binlerce orman mühendisi var, iş bekliyor.
Karbondioksit salınımının azaltılması için en
önemli karbon yutakları ormanlardır. Başka yerlere milyonlarca
dolar yatırım yapana kadar, bu orman mühendislerini
işlendirelim. Bu genç ormanların bakımlarında bu orman
mühendislerimizden, genç beyinlerimizden, dinamiklerimizden yararlanalım.
Bakın, 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Orman
Genel Müdürlüğünde ihdas edilen 900 adet mühendisin derhâl
alımının yapılması gerekiyor ama bir sürü umut verdik
bu genç ormancılara, yılın sonu geldi almadık. Sizden
ricam, bu beklentiye cevap verin Sayın Bakan.
Yine, hepimiz biliyoruz ki -biraz önce söyledim- Orman Genel
Müdürlüğü bünyesinde bir çok geçici işçi çalışıyor
Erzurumundan Adanasına kadar, Mersininden Trakyasına kadar. Bu
geçici işçilerimize kadroların bir an önce verilmesi gerekiyor.
Eğer biz Kyoto Protokolüne tarafsak, ormanlar da en büyük karbon
yutaklarıysa ve Kyoto Protokolündeki şartlarımızı
yerine getirmemiz açısından bu işçilerimizden yaz kış
yararlanmamız lazım gerektiğini düşünüyorum. Bunların
da kadro taleplerine cevap verilmesini istiyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı
Muharrem Varlı.
Buyurun Sayın Varlı. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerine Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleriyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 134 milyon
435 bin TL olan bütçesi yüzde 27,42 artışla 2012 yılı için
171 milyon 294 bin TL teklif edilmektedir. Son yıllarda meteorolojik
tahminlerin yapılan yatırımlarla oldukça sağlıklı
sonuçlar verdiğini kabul etmemiz lazım. Fakat aynı olumlu
düşüncelerimizi Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün bütçe
artışı için söyleyemeyeceğim çünkü Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğünün 7 milyar 366 milyon TL olan bütçesi
sadece yüzde 8,33 artışla 2012 yılı için 7 milyar 980
milyon TL olarak teklif edilmektedir.
Şimdi, meteorolojide elbette ki çok güzel gelişmeler
olduğunu söyledim ama meteoroloji öyle bir kurum ki hem savaşta hem
barışta bütün insanlığa, bütün insanlarımıza
önder olması gereken bir kurum. Ben çiftçi kökenli bir milletvekiliyim.
Meteorolojinin çiftçiye de önder olması gerekir. Üç beş ay önceden
tahminleri yaparak çiftçinin ekeceği ürünü yönlendirmesi gerekir.
Meteoroloji kurumunu bu manada eğer daha iyi duruma getirebilir, daha
geliştirebilirsek bu, ülkemizin ve insanlarımızın
faydasına olacaktır diye düşünüyorum.
Ben çiftçi kökenli milletvekili olduğumu söyledim. Şimdi,
DSİ bütçesi konuşulurken barajlardan ve sulamadan bahsetmemek,
çiftçinin durumundan bahsetmemek de mümkün değil. Bugün, Adana bölgesinde
çok uzun yıllar öncesinde temeli atılan bir Yedigöze Barajı var.
Her seçimlerde yerelde siyaset yapan AKPli siyasetçiler, bir yıl sonra
Yedigöze Barajının sulamaya açılacağını
Suyunuz yarın gelecek, öbürsü gün gelecek. diyerek, sürekli orada
insanlarımızı bir beklenti içerisinde tutarak oylarını
almaya başardılar. Ama Yedigöze Barajının birkaç yıl
önce veya iki yıl önce elektrik tesisi tamamlanmasına rağmen,
sulamayla alakalı kısmında hiçbir gelişme şu ana kadar
kaydedilmedi. İhalesinin verildiği söyleniyor Bakanlık
tarafından ama bu projenin ihalesi verildiyse şu ana kadar sulama
sistemlerinin başlatılmış olması gerekirdi. Eğer
2014 yılında bu proje bitirilecekse, hayatiyete geçirilecekse,
şu ana kadar yeraltı sulama borularının ve beton
kanaletlerin bir an önce bölgede yatırıma açılması
gerekirdi, ama şu ana kadar hiçbir şey yok. İşte bunun için
bölgedeki çiftçilerimiz buradan Sayın Bakana soruyorlar: Sayın
Bakan, bu Yedigöze Barajının sulama sistemi ne zaman hayatiyete
geçecek? O mümbit güzel topraklar ülke ekonomisine ne zaman
kazandırılacak?
Yaklaşık
750 bin dönüm araziyi konuşuyoruz burada, siz de çok iyi biliyorsunuz, 750
bin dönüm arazi. Ceyhan, Misis, Kozan, İmamoğlu bölgelerini içerisine
alan, çok mümbit, ektiğiniz her mahsulden çok iyi verim
alacağınız bir arazi ama ne yazık ki sulanamıyor.
Bugün inşallah bu konuda Sayın Bakan da burada açıklamayı
getirir, bu konuda cevap bekleyen değerli hemşehrilerimiz de cevap
almış olurlar.
Yine,
drenaj kanalları. Bu drenaj kanalları 1970li yıllarda bölgede
açıldı, çok da faydalı. Çiftçinin tarlasını
sulayıp ayak suyu dediğimiz suyunu akıttığı o
suların nehirlere, nehirlerden denizlere gitmesine vesile olan drenaj
kanalları. Ama çok uzun yıllar önce açıldığı için
bu kanallar şu anda büyük oranda dolmuş durumda. Ben bunu birkaç defa
Sayın Bakana gündeme getirdim, temizlenmesi konusunda. Sayın Bakan
diyecek ki şimdi: Bunların temizlenme işi sulama birliklerine
ait. Evet efendim, sulama birliklerine ait ama sulama birliklerinin bunu
temizleyecek gücünün olmadığını siz de çok iyi
biliyorsunuz. Devlet Su İşlerinin bu manada devreye girip, bu drenaj
kanallarını bir an önce temizleyip çiftçinin hizmetine sunması
lazım. Ha, temizlemiyor mu? Temizliyor. Üç yıl önce temizlediği
kanalı, dönüyor, üç yıl sonra yine -aynı kanalı- temizliyor
ama on beş yıldan beridir, yirmi yıldan beridir bir tek kepçe
bile vurulmamış drenaj kanalları ne yazık ki öylece
duruyor. Bu konunun da mutlaka bir an önce çözüme kavuşturulması
lazım.
Yine,
taban drenajı
Çukurova bölgesinde geçmiş yıllarda TOPRAKSU
vasıtasıyla bir miktar taban drenajı döşemesi
yapıldı.
Bakın,
değerli milletvekilleri, bu taban drenajı çok önemli bir konu.
Tarlanın çorak suyunu, su seviyesinin düşmesini sağlayan bir
sistem bu sistem. Çukurova toprakları aşırı gübreleme ve
bilinçsiz sulama yüzünden ne yazık ki çoraklaşmaya yüz tutmuş
topraklar hâline geldi. Bugün Türkiye'nin en önemli bölgesi Çukurova, en önemli
verimli topraklarına sahip bölgesi Çukurova ama taban drenajı ne
yazık ki ihmal edilmiş ve topraklarının büyük
kısmı çoraklaşmaya terk edilmiş.
Şimdi,
Sayın Bakan diyecek ki: Ya, TOPRAKSU lağvedildi, Köy Hizmetlerine
geçti, Köy Hizmetleri özel idareye devredildi. Sayın Bakan, on
yıldan beridir Hükûmettesiniz, tek başınıza
iktidarsınız, önünüzde hiçbir engel yok. DSİ ne iş yapar?
Lütfen, bu TOPRAKSUnun geçmiş dönemde yapmış olduğu bu
taban drenajı işini -kanunla mı düzenleyeceksiniz, ne
yapacaksanız- bir an önce DSİye devredin ve DSİ bu konuda taban
drenajı çalışmasını bir an önce başlatıp o
güzelim toprakları kurtarsın, çiftçimizin hizmetine sunsun.
Çiftçilerimiz üreten insanlar, ürettiklerinden kazanmak istiyorlar,
topraklarını kaybetmek istemiyorlar. Onun için de bu manada
DSİnin çok etkin bir rol alması lazım.
Yine,
sulama kanallarıyla alakalı
Sulama kanalları da çok eskidi.
Bugün büyük, kaplama kanallar dediğimiz büyük kanallar her gün patlak
veriyor. Beton kanallar, tarlaların başlarından gidip
tarlaların sulanmasına vesile olan beton kanallar
kırılmış, dökülmüş ve oradan akan sular çiftçilerimizi
mağdur ediyor, çiftçilerimizin tarlasını sürmesini, ekmesini engelliyor,
tarlayı âdeta su gölü hâline çeviriyor. Dolayısıyla çiftçimiz
tarlasını ekemeyecek durumda. Bu konuda da
DSİnin mutlaka bir an önce çözüm üretmesi lazım.
Şimdi, yine, sulama birlikleri dedik az önce, sulama birlikleriyle
alakalı da burada birkaç şey söylemek istiyorum: Sayın Bakan,
sulama birliklerinin kurulması iyi bir şeydi ama siz, en son
çıkarttığınız 6172 sayılı Yasayla sulama
birliklerinin birçok yetkisini elinden aldınız, yine DSİye ve
Bakanlığın bünyesine verdiniz. İşte bunlardan bir
tanesi su ücretlerinin tespiti. Zaten sıkıntılı günler
yaşayan, mazota para yetiştiremeyen, gübreye para yetiştiremeyen
çiftçiyi bir de sulama ücretlerinin yükünü üstüne koyarak her gün yeni
sıkıntılarla, problemlerle uğraştırıp
üretmekten mi vazgeçirteceğiz?
Şimdi, bugün 13 milyon lira tarlanın dönümünün sulanması.
Önümüzdeki yıl Bakanlık tespitiyle beklentinin pamukta 30 milyon
lira, mısırda 27 milyon lira olacağı söyleniyor.
Şimdi, Allahtan reva mıdır, bu ücretleri bu şartlarda
çiftçiler nasıl kaldıracak? Nasıl ekecek, dikecek de
ektiğinden para kazanacak? Zaten, demin de söyledik, mazot fiyatları
çok yüksek, gübre fiyatları çok yüksek, bir de siz, su
fiyatlarını getirir bunun üzerine koyarsanız çiftçinin
kamburunun üzerine kambur eklemiş olursunuz, çiftçiyi üretmekten vazgeçer
hâle getirirsiniz.
İşte, onun için, bu manada DSİnin veya
Bakanlığın alacağı kararın da insaflı
olması lazım. Önceden sulama birliklerinin meclisi bu kararı
alıyordu. Meclis de o yörede yaşayan insanların
ortalamasından olduğu için, o bölgenin
sıkıntılarını, problemlerini bilen insanlar bu
işe karar verdikleri için de makul, mantıklı bir sonuç
çıkıyordu ortaya ama şimdi o bölgeyi tanımayan insanlar o
bölgenin işleyişiyle alakalı karar vermiş olacaklar
dolayısıyla da insanlarımızı mağdur etmiş
olacaklar.
Yine, Sayın Bakan, Adanada yaklaşık 5 milyon dönüm
ekilebilecek arazi var, şu ana kadar bunun ancak 2 milyon 131 bin dönümü
-veya metrekaresi- tarıma açılmış durumda. Sizler
çıktığınızda, işte, çok önemli işler
yaptığınızı söylüyorsunuz, çok büyük işler
yaptığınızı söylüyorsunuz ama şu ana kadar -ben
yine teşekkür ediyorum, şükranla anıyorum, Sayın Demirelin
yapmış olduğu barajlarla Çukurova bölgesi sulanıyor- siz
daha bir Yedigöze Barajını bile sulamaya açamadınız. Bu manada
da inşallah daha olumlu, daha güzel işler yaparsınız
dileğiyle, 2012 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Varlı.
Sayın milletvekilleri, birleşime 20.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma saati : 19.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
on birinci turda söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Osman Taney Korutürk, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Korutürk.
CHP GRUBU ADINA OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk dış politikası
Sıfır sorun iddiasıyla başlayıp komşularla
çatışmaya sürüklenen, tutarsız, istikrarsız, baskılara
boyun eğdiği izlenimini veren, sis perdesi arkasında yürütülen
bir siyasete dönüşmüştür.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) Dışişleri Bakanı yok
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Milletvekilim, lütfen, Hükûmet adına
Sayın Bakan burada yani.
OKTAY VURAL (İzmir) Ama Orman Bakanı burada.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Korutürk.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) Dışişleri
Bakanının konusu konuşuluyor efendim.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) Biz varız.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) Biz temsil ederiz.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) Dışişleri
Bakanımız yok efendim.
BAŞKAN Olmayabilir. Hükûmet adına Sayın Bakan var
Sayın Korutürk.
Buyurun lütfen.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) O zaman, zamanımı kesmeyin
lütfen.
BAŞKAN Niye? Ben kesmedim ki sizin arkadaşlarınız
kesti. Lütfen yani
Böyle bir şey olur mu!
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) Böyle bir şey var mı?
BAŞKAN - Ben söz kestiğim zaman, veriyorum. Benden
kaynaklanmayan bir hadise.
Buyurun.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) Dış siyasetimizin,
bırakın inceliklerini, kalın çizgilerinin dahi kavramak
zorlaşmıştır. Hükûmet birçok alanda, uluslararası
konuda ani ve duygusal tepkiler vererek açık ve sert ifadelerle pozisyon
almakta, daha sonra yapılan baskılar karşısında tutum
değiştirerek başta karşı çıktığı
her şeyi kabul etmektedir. Ermenistan açılımı, NATO Genel
Sekreterinin atanması, Fransanın NATOnun askerî kanadına
dönüşü, Libyaya NATO müdahalesi, ikinci Gazze konvoyu, füze kalkanı,
Kürecikteki ABD radarı, Suriye siyaseti konularında şahit
olduğumuz gelgitler bu ilkesiz tutumun örneklerini teşkil etmektedir.
Sıfır sorun diye yola çıkan Hükûmetin dış
politikada benimsediğini söylediği yumuşak güç, Arap baharının
da bocalamaya sevk ettiği acemi bir yönetim sonucu tehditkâr ve askerî
müdahaleyi çağrıştıracak bir yaklaşıma
dönüşmüştür. Hükûmet, seksen sekiz yıllık cumhuriyet
tarihinde hiçbir hükûmetin yapmadığı, yapılmasında da
büyük sakınca olan bir şekilde, yabancı ülkelerin muhalefetini,
iç politikasını, halk hareketlerini organize edip yönlendirmek,
oralardaki karışıklıklarda doğrudan taraf olmak gibi
vahim müdahaleler içine girmiştir. Libyada bu böyle olmuş, Hükûmet
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ardından dolanarak İstanbulda
Libya Temas Grubu adında bir toplantı düzenleyip Güvenlik Konseyi
daimî üyeleri Çin ve Rusyanın yokluklarında bu gruba o tarihteki
Libya Hükûmetinin gayrimeşru olduğu şeklinde bir karar
aldırmıştır. Libyada iktidar mücadelesi sürerken
Sayın Dışişleri Bakanı Bingazideki direnişçi
mitinglerine bizzat katılıp konuşma yapmış,
Birleşmiş Milletler binası önüne hangi Libya bayrağı
çekilmesinin uygun olduğuna dair uluslararası basına beyanat
vermiştir. Şimdi, aynı şeyleri Suriyede yapıyoruz ve
dün anlamsız bir yakınlık içinde ortak bakanlar kurulu toplantıları
yaptığınız bu ülkeyle bugün çatışmanın
eşiğine gelmiş bulunuyoruz.
Bu dönüşüm karşısında
komşularımızın da bize karşı tutumları
değişmiştir, Irak Başbakanı bile daha önceki gün Wall
Street Journala verdiği demeçte Türkiye'nin kendi iç politikalarına
müdahale etmesinden yakınmıştır. BM Güvenlik Konseyinde
arka çıktığımız İran dâhil bazı
sınır komşularımız da bizden kendilerine yönelik
tehdit algılamaları içine girmişlerdir.
Türk dış politikasının bu dönüşü Hükûmetin
söylemleri sonucunda giderek daha ayrı düştüğümüz Batı
camiası tarafından fırsat olarak değerlendirilmiş,
özellikle İranı izole etme amacını güder biçimde Suriyeye
yönelik operasyonlarda Türkiye'nin ön cephe olarak kullanılmasını
teşvik eden bir eğilim ortaya çıkmıştır. Mensubu
bulunduğumuz ve AB tam üyeliğiyle bunu perçinlemeye
çalıştığımız Batı camiası, Suriyeye
karşı geliştirmekte olduğu stratejide bizi kendinden
ayırıp Arap ligiyle birlikte mütalaa ederek ön saflara sürmeyi tercih
etmiş, kendini arka planda tutarak Suriyeye uygulanacak
yaptırımlara Arap ligiyle Türkiye'nin önderlik etmesi yolunda bir
anlayış ortaya koymuştur. Komşularla sıfır sorun
hayaline erişemeyince rejim değiştirici rolüne soyunduğu
anlaşılan Hükûmet bu önderliğe gönüllü görünmektedir. Oysa
aynı Hükûmet 22-23 Aralık 2009 tarihlerinde Şamda bizzat
Başbakanın katılımıyla Türkiye Suriye Yüksek Düzeyli
Stratejik İşbirliği Konseyi Toplantısı
düzenlemişti. Ekinde elli anlaşma metninin yer aldığı
bu toplantı sonuç bildirisinde, iki ülkeyi ilgilendiren alanlarda uzun vadeli
stratejik ortaklık kurulması, ikili ilişkileri stratejik temelde
güçlendirmek, ortak vizyonlar geliştirmek, her iki ülkenin ve bölgenin
benzer tehdit ve sınamaları karşısında ortak hareket
hatları oluşturmak gibi unsurlar vardı.
Değerli arkadaşlar, bunlar hafife alınacak kavramlar
değildir, bugün söylenip yarın unutulamaz ama aradan bir
yılı aşkın bir zaman geçti geçmedi ortada ne stratejik
ortaklık kaldı ne ortak vizyon ne de ortak tehditler. Demek ki sizin
komşunuzu tanıma yeteneğiniz yok ve bu nedenle dün ak
dediğinize bugün kara diyebiliyorsunuz. Başbakanın Biz
değişmedik Esad değişti. şeklindeki
açıklaması inandırıcı değildir, Esad dün ne ise
bugün de odur. Sadece, Arap baharının yarattığı
ortamda Suriyede halk hareketleri ön plana çıkmış ve yönetim,
daha önce de yaptığı şekilde, muhalifleri bastırmak
için mutat uygulamalarını devreye sokmuştur. Suriye rejiminin
kendi halkına karşı şiddet kullanmasını mazur
görmek tabii ki mümkün değildir.
Hükûmetin henüz sessiz kaldığı dönemde Cumhuriyet Halk
Partisi bu konuda açık bir tavır ortaya koymuş, Esad yönetimini
halkının demokratik isteklerine bir an önce yanıt vermesi,
Mısırda ve Tunusta olanlardan ders alması yolunda defalarca
uyarmıştı. Hâl böyle olmakla beraber, Hükûmetin Suriyenin iç
işlerine doğrudan müdahale eden uygulaması son derece
yanlış, tehlikeli ve maceracı bir politikadır.
Konunun iç güvenliğimizi
ilgilendiren bir yönü de vardır. Suriye rejimi, kendini tehdit
altında hissettiğinde bu tehdidi kendisine yönelttiğini
düşündüğü ülkelere benzer tehdit yollarıyla tepki vermeyi usul
hâline getirmiş olan bir devlettir. Başbakanın,
Dışişleri Bakanının ve Hükûmetin Suriye rejimine
yönelik tutum, eylem ve söylemlerinin bu rejimi Türkiyedeki terör
olaylarını azdırmaya yöneltebileceğini Hükûmet
değerlendirmekte midir? Beşar Esadın uluslararası medya
aracılığıyla seslendirdiği Türkiyede hassas dengeler
vardır, bunları hesaba almadan girişilecek hareketler
Türkiye'nin başına büyük bela açar. yolundaki ifadeleri
karşısında, tehditleri karşısında Hükûmet ne
önlem almaktadır? Suriyeye yönelik uluslararası hareketin bir
amacının da İranı yalnızlaştırmak
olduğuna değinmiştim. Bugünlerde İrana karşı
Batıdan veya İsrailden bir saldırı
olasılığı uluslararası basında giderek daha
yüksek sesle dillendirilmektedir. Hükûmet böyle bir olasılığa
karşı ihtimaliyat planları hazırlamış
mıdır? İrana saldırıldığı takdirde
Türkiye nasıl bir tutum alacaktır?
Türkiye-İsrail ilişkileri, Mavi Marmara olayıyla dibe
vurmuştur. İsrailin tutumunu şiddetle kınıyoruz, 9
yurttaşımızın katledilmesiyle ilgili olarak Türkiyeden
özür dilenmesini ve tazminat ödenmesini biz de istiyoruz. BM bünyesinde
yayınlanan iki rapor da İsrailin yanlışlarına
farklı ölçülerde dikkat çekmiştir ama bu raporlar, Mavi Marmara
konvoyunun amacının insani yardımdan öteye siyasi bir amaç
taşıdığını da söylemektedirler. Üstelik Hükûmetin
talebiyle kurulmuş olan ikinci BM komisyonu raporu, Gazze
ablukasının yasal olduğunu da karara
bağlamıştır. Türkiye'nin Filistinlilere yapacağı
yardım Gazze ablukasının yasallığını tescil
ettirmek miydi? Bu nasıl bir öngörüsüzlüktür?
Sayın milletvekilleri, bundan bir süre önce, Suriye ile İsrail
arasında arabuluculuğa soyunmuş bir ülkeydik, bununla da
övünüyorduk. Nasıl oldu da şimdi her ikisiyle de düşman olduk?
Bu mudur basiretli dış politika? İsraille ilişkileri
sıfıra indirerek Türkiyeyi Orta Doğu ihtilafında rol
oynayabilme imkânından yoksun kılan Hükûmet, NATO füze kalkanı
projesinin arkasına sığınarak Malatya Kürecikte ABD ile
ikili anlaşma sonucu İsraile de servis vereceği Amerikan
makamlarınca açıklanan bir erken ihbar radarı kurmuştur.
İran ve Rusya bunu kendilerine karşı alınmış bir
askerî önlem olarak görmektedirler.
Bu olay,
1639dan bu yana aramızda sıcak sürtüşme
yaşanmamış olan İranla, 1962 Scuba füze krizi hariç
tutulacak olursa, 1950den beri, NATOnun dehşet dengesi döneminde dahi
Türkiyeye doğrudan tehditte bulunmamış olan Rusyayı bize
füze saldırısıyla tehdit etme noktasına getirmiştir.
Hükûmet bu tehditlere karşı nota vermek dışında ne
tepki göstermiş, hangi önlemi almıştır? Bu
olumsuzlukların yanı sıra Iraktan Türkiyeye yönelik terör
tehdidi de azalmadan devam etmektedir.
Dış
politikamızın başarısızlığı sadece
komşularımız ve bölgemizle sınırlı
kalmamaktadır. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz çıkmaza
girerek tamamen donmuş, iş Karma Parlamento toplantılarında
bakanlarımızın AB parlamenterlerine kaba sözler sarf etmesine
varmıştır.
Üslubu bir
yana bırakacak olursak, Hükûmet esasa ilişkin olarak da Avrupa
Birliğiyle müzakerelerden ümidini kesmiş gözükmektedir. Yakın
bir gelecekte Suriyedeki gibi 180 derecelik bir dönüşle Ben bu
işten vazgeçtim. derse kimse şaşırmayacaktır. Zaten
Hükûmetin bu konuda baştan beri istekli olduğuna inananların
sayısı da giderek azalmaktadır. Hükûmet çağdaş
değerlere, demokrasiye, temel hak ve hürriyetlere, ifade ve basın
özgürlüklerine, kadın erkek eşitliğine gelişmiş
standartlarla norm getirmiş olan Avrupa Birliğinden ziyade
şeyhlerin, kralların, emirlerin dünyasına kendini daha
yakın hissetmektedir. Bunda bölgede lider olmak, Arap
kamuoylarını kazanmak dürtüsü de rol oynuyor olabilir.
Ancak
herkesin bildiği bir gerçek vardır, o da bugün Suriyeye demokrasi
dayatması yapan Arap ligi üyelerinin hiçbirinin demokratik rejimle
yönetilmediğidir. Onları bu yola iten başlıca etken, Tunus,
Mısır, Libya örneklerinden kaynaklanan savunma refleksidir,
Suriyedeki çalkantının uzayıp kendilerine
bulaşmasını önlemektir. Kuşkusuz, hesaplarında
İran da vardır.
Bugün
onlarla tam bir dayanışma içinde olan Türkiye, bu rejimler de
sallanmaya başladığında nasıl bir yol
izleyeceğini düşünmek zorundadır. Araplar arası ihtilaflara
karışmamak Türk dış politikasının bir
geleneğidir ve ülkemiz bundan asla zarar görmemiştir. Oysa Türkiye
şimdi neredeyse Arap liginin fiilî bir üyesi konumuna getirilmiş
bulunmaktadır. Arap ülkeleriyle iyi ilişkiler içinde olmak
başkadır ve bizim de desteklediğimiz bir husustur ama
aralarındaki ihtilaflara karışmak yanlıştır ve
Arap ülkelerince de iyi algılanmaz. Zaman bunu size de öğretecektir.
Hükûmet, Kıbrıs meselesini baştan beri
kavrayamamış, genel dış politikasında gösterdiği
zafiyeti bu konuda da sürekli biçimde sergilemiştir. Dünyadaki
gelişmelere yön verdiği, Orta Doğuda oyun kurucu olduğu,
bölgede kendine sorulmadan hiçbir iş yapılmadığı
şeklinde boş iddialarla öne çıkan Hükûmet, Kıbrıs Türk
halkına ve KKTCye yönelik baskıları kaldırtmak ya da
hafifletmek yolunda bugüne kadar niye en küçük bir başarı
gösterememiştir? Hükûmetin bir dediğini iki etmediklerini iddia
ettiği Arap krallarından, şeyhlerinden, emirlerinden neden
hiçbiri KKTCyi tanıma cesaretini göstermemektedir? Büyük devletlerin
gönüllerini edecek şekilde Suriyeye, Libyaya ateş püsküren Hükûmet,
neden bu büyük devletlere karşı KKTCnin haklarını savunmamaktadır?
Dış politikamız Doğu Akdenizde de sınıfta
kalmıştır. Rumlar, AKP hükûmetleri farkına bile varmadan,
2003 yılından beri sistemli adımlarla Mısır, Lübnan ve
İsraille anlaşmalar imzalamışlar ve sonunda petrol arama,
sondaj faaliyetlerine başlamışlardır; üstelik
arkalarına ABD ile ABnin de desteğini alarak. Hükûmet, yakın
ilişkiler sürdürdüğü, kiminin hükûmet kurma
çalışmalarına karıştığı, kimine
barış gücü gönderdiği bu ülkelerin hiçbirini ulusal çıkarlarımız
çizgisine çekememiştir. Bütün yapabildiği, çağını
doldurmuş, müzelik bir araştırma gemisini bölgeye sevk etmek ve
yine, arkası gelmeyecek, boş çıkışlarla kamuoyumuzu
avutmaya çalışmak olmuştur.
Kararsız politikasıyla Türkiyenin güvenilirliğini
zedeleyen Hükûmet, bir yandan da köklü ve şerefli bir geleneğe ve
yüzyıllardan bu yana aktarılan bilgi ve deneyim birikimine sahip
bulunan Türk dış işlerini ve bu teşkilatın kurumsal
hafızasını yozlaştırmayı amaçlayan bir personel
politikasını uygulamaya koymuş gözükmektedir. Bizzat
Başbakanın birçok vesileyle monşerler diye
aşağılamaya çalıştığı seçkin
dışişleri teşkilatımızın gittikçe daha fazla
göz ardı edildiğini; Bakanlığın asli görevinin,
siyaset planlamaya katkıda bulunmak yerine, sadece hizmet ve lojistik
amaçlarıyla kullanılmak durumuna indirgendiğini; kanun hükmünde
kararnamelerle kariyer yapısı bozularak liyakatin yerine
yandaşlığın ön plana çekilmesine
çalışıldığını da endişe ve esefle
kaydetmek istiyorum.
Bu beceriksizlikler dönemini, Hükûmetin yaptığı gibi,
kamuoyuna büyük bir muvaffakiyet olarak takdim edebilmenin en azından kamu
diplomasisi alanında bir başarı olduğunu
yadsıyamayız.
Ama lütfen kendimizi kandırmayalım, Batı
basının, Batılı siyasetçilerin övgülerini de
gereğinden fazla ciddiye almayalım. Son dönemde bir kısım
dış basında sürekli Türkiyenin öneminden, bölgede artan
ağırlığından söz edildiği doğrudur ama
şunu gözden kaçırmayalım: Bütün bu yazılarda, Türkiyedeki otoriterleşme
eğiliminden, basının sindirilmesinden, yargının
siyasileştirilmesinden de söz edilmektedir. Aslında Batı'da bu
tür eleştiriler alan ülkelerin başarısından söz edilmez.
Zira, otoriter eğilimlerin ağır bastığı,
basının sindirildiği, otosansüre zorlandığı,
yargının siyasileştirildiği gibi tespitler
yapıldığında söz biter, nokta konur. Ama söz konusu olan,
şark için geçerli, eksik bir demokrasiyle yönetilen bir ülke ise o zaman
çıkarlar ağır basar ve sırt sıvazlamalar başlar.
Türkiye'nin bugünkü durumu da aynen budur.
Dünyanın
ve Orta Doğu, Kuzey Afrika bölgesinin içinde bulunduğu fevkalade
karışık konjonktürde Batı, Türkiye'yi yanında görmek
istemekte ve bunun için de söyleminde cömert davranmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime, Atatürk'ün dış
politikayla ilgili olarak cumhuriyetin ilk yıllarında
yaptığı bir saptamayı sizlerle paylaşarak son vermek
istiyorum. Bunu dinlerken lütfen bugünkü dış politikamızı
şöyle bir zihninizden geçiriniz.
Atatürk
diyor ki: "Dış siyaset bir toplumun iç bünyesi ile sıkı
şekilde ilgilidir. Çünkü iç bünyeye dayanmayan dış siyasetler
daima boşlukta kalmaya mahkûmdur. Bir toplumun iç bünyesi ne kadar
kuvvetli ve metin olursa dış siyaseti de o kadar sağlam ve
dayanıklı olur.
Keza,
dış siyaset, iç teşkilatın dayanamayacağı genişlikte
olmamalıdır. Yoksa hayali dış siyasetler peşinde
koşanlar dayanak noktalarını kaybederler.
Yurtta
sulh, cihanda sulh politikası, devletin içinde birlik ve bütünlüğü
sağlamayı, dışarıda da barışçı,
istikrarlı, saygın ve sözüne güvenilir bir devlet olarak sonuç
alıcı bir siyaset izlemeyi öngörür."
Cumhuriyet
Halk Partisi, bu kıstasları karşılamayan bir siyaset
izlediği için Dışişleri Bakanlığının
2012 bütçesine red oyu verecektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın
Korutürk.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Ayşe Nedret
Akova, Balıkesir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Akova. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün kesin
hesap kanununu tasarısıyla ilgili Grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Balıkesir Ayvalık ilçesinde 20nci Engelliler
Şenliği yine binlerce kişinin katılımıyla bu sene
de gerçekleşecektir.
Saygıdeğer milletvekilleri, kamu mali yönetiminden sorumlu AKP
İktidarı, hesap verme sorumluluğunun gereklerini yerine
getirmediğinden ve dış denetimi yapan Sayıştayın
genel değerlendirme raporları Plan ve Bütçe Komisyonuna
sunulmadığından dolayı, hesap verilebilirlik ve
şeffaflık ilkelerine uygunluk olmadığından 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap ve Bütçe Kanunu
Tasarısının onaylanması yanlıştır.
Uyulması gereken yasal prosedür takip edilmeden sonuca gitmeye
çalışmakla Türkiye Büyük Millet Meclisi denetim görevini
gerektiği şekilde yapamamaktadır. Kusursuz bir anayasa ve
kurumlar oluştursak, uluslararası ve ulusal bütün yasalar kadın
ve çocuğun korunması ve güçlenmesi için mükemmel bir şekilde
düzenlense dahi demokrasiye uygun bir siyasal kültür ortamı olmadan ve
kadını aşağılayan, eve kapatıp en az 3 çocuk
doğurmakla yükümlü kılan, güçsüzleştiren, kocanın
yanında sesini çıkarmadan oturmasını nasihat eden toplumsal
zihniyette değişim olmadan kadın ve çocuklarımız
hususunda var olan sorunlar giderek ağırlaşıp devam
edecektir.
Sayın Bakan Fatma Şahin özverili ve gayretli olabilir ancak
kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve
bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun onaylanmakla birlikte
uygulamaya yönelik yasaların da bir an önce çıkartılması
gerekmektedir ve yine Hükûmetinizce bugüne kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisinde onaylanmış ve Anayasamızın 90ıncı
maddesine göre iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş uluslararası
sözleşmelerin bugüne kadar hangisi uygulanmaktadır? AİHM ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ortada iken hangileri,
nerede, nasıl uygulanmaktadır.
Polisin tekmeleriyle gencecik bir kızımız bebeğini
kaybedince kadın ve çocuğa yönelik uygulanan şiddetin
hesabı sorulacağına görmezden gelinmesi, demokratik
hakkını kullanmak isteyen gencecik bir kızımızın
yine
polis şiddetiyle kalçasının
kırılmasına rağmen Kadın mıydı kız
mıydı denilip yine şiddetin sorgulanmaması; bir
bakanımızın Kriz bitti, kadınlarımız artık
evine dönebilir demesi; bir diğer bakanımızın
işsizlik rakamlarının artmasının sebebini
kadınların iş aramasına bağlaması; İzmirde
karakolda kadına atılan dayağın kamera görüntüleri ortaya çıkmasa
örtbas edilmeye çalışılması zihniyeti açıkça ortaya
çıkmaktadır.
Zihniyetler değişmeden kadın ve çocuk yine şiddet
görecektir. İş arama süreçleri kısıtlanıp,
güçsüzleştirme politikası devam edecektir. Her ne kadar yasal zeminde
kadın ve çocuğumuzun hakları korunup, insanca yaşamak için gerekli
düzenlemeler yapılsa da, uygulamada bunlar hayata geçmeden yine biz bu
sorunları konuşup duracağız.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, toplumumuzun en
zorlu yaşam koşullarına sahip kesimlerinin sorumluluğunu
üstlenmektedir. Yaşlımızın, çocuğumuzun,
kadınımızın, engellimizin, şehit
yakınımızın, gazimizin, yoksulumuzun, madde
bağımlımızın bu bakanlığın bütçesine
göre hayat standartlarında iyileşme sağlanacaktır. Devlet
yönetiminde en önemli politika aracı bütçedir, ancak Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının bütçesi ne yazık ki bu
vatandaşlarımızın sorunlarını çözüm için yeterli
değildir.
Nüfusumuzun yarısını oluşturan
kadınlarımız, kendi adı olmasa da, kendisinden sorumlu
bakanlık olarak bu bakanlığı görmektedir. Ancak,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bakanlık payı
içerisinde bütçe payı yüzde 0,06dır. Yüzde 0,06lık bütçe
payıyla kadının, eşitlik içinde, sosyal, ekonomik, kültürel
ve siyasal alanlarda hak ettikleri statüsünün iyileştirilmesi
imkânsızdır. Zaten birey olan kadın aile kavramının
içine hapsedilmiştir. Aile ön plana çıkarken, ailesi olmayan
kadın muhafazakâr anlayış içinde yok olmaya mahkûmdur.
Bakanlığın bütçesinde aslan payı yüzde 97yle Aile
ve Sosyal Politikalar il müdürlükleri ve Sosyal Yardımlar Genel
Müdürlüğü içerisinde sınıflamaya tabi tutulan sosyal güvenlik ve
sosyal yardım hizmetlerine aittir.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu kömür bütçesidir, kuru
gıda bütçesidir; bu, gerçekte iktidarın sadaka bütçesidir. Sosyal
yardımlarda eş güdüm yoktur, denetleme yoktur, mükerrer
yardımlar vardır, yoksulluk teşhir edilmektedir, sosyal transfer
sisteminin etkinliği ve verimliliği yüksek değildir. Sosyal
transferlerin dünyada yoksulluk oranlarını azaltma üzerinde etkisi
yüksek iken, ülkemizde zayıftır. Yoksullukla mücadele yöntemleri hem
yetersizdir hem de yoksulluğu azaltmamaktadır. Sosyal yardım
paralarını görevleri gereği kullanacağına faize
yatıran vakıflar mevcuttur. Yoksullara yardımın tek elden
izleneceği bir veri tabanı yoktur. Sosyal hizmet ve yardım
harcamalarının toplumun en mağdur kesimine
ulaştırılması, dağınık kurumsal yapı
ile etkin ve verimli bir şekilde yapılamamaktadır. Sosyal koruma
ve yardım politikası için farklı araçlar
geliştirilmemiştir. Sosyal koruma ve yardımlar için ayrılan
pay OECD ortalamasının
altındadır. İktidarın sosyal yardım politikası
bireyi üretim ve istihdama yöneltecek, toplumla entegre olmasını
sağlayacak nitelikten çok uzaktadır. CHPnin önerdiği gibi aile
sigortası uygulamasına geçilse vatandaşımız anayasal
hakkı olan sosyal devletin gereği olan insanca yaşaması
için gerekli geliri hakkı olduğu için alacaktır. Bu,
yoksulların dışlanma sorununu çözecek, yoksullukla
savaşı başaracak bir politikadır. Yardımlar,
vatandaşın anayasal hakkının sigortası olarak ifade
edilmeli, lütuf olarak da gösterilmemelidir.
Bütçede en az pay hiçbir sosyal güvencesi bulunmayan kesime aittir.
Örneğin, tarım sektöründe, ev içi hizmet sektöründe ağır
işçilik yapan kadının gelecek sigortası yoktur,
sağlık sigortası yoktur, üstelik devlet de bu durumu
görmezlikten gelmektedir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan kadın nasıl
güçlendirilecektir, buna bütçede cevap yoktur.
Önemli problemlerden birisi de Bakanlığın eğitim ve
iş gücüne olan ihtiyacıdır. Bu, kısa dönemli verilecek
seminerlerle çözülecek bir problem değildir. Kadın, çocuk ve engelli
vatandaşımızın düzenli olarak istatistiklerde görünür
olmaması da diğer bir problemdir. Sosyal araştırmalara
yeteri kadar önem mi verilmiyor yoksa sorunun büyüklüğü ortaya
çıkmasın diye mi düzenli istatistiki bilgiler, incelemeler
yapılmıyor? Kadınlarımız ve çocuklarımız,
şiddet, taciz, istismar gibi her türlü sağlıklı yaşam
hakkı ihlal edilerek hayatta kalma mücadelesine devam ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE NEDRET AKOVA (Devamla) Hem yasaların
çıkmasını hem de uygulanabilirliğini eğer ömürleri
yeterse hâlâ bekliyorlar.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Akova.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı
Candan Yüceer, Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun Sayın Yüceer. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 yılı Bütçe Kanunu
Tasarısında, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Özürlüler
İdaresi Başkanlığı bütçeleri üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları
başında bizleri izleyen tüm yurttaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Elbette, sosyal hizmet veren bu kurumların bütçelerinin
arttırılmasını, yeterli olmamakla beraber, olumlu
buluyoruz. İnsanın, insani değerlerin olduğu her yerde
sosyal hizmetlerin ve sosyal yardımın olması çok önemlidir,
olmuştur, olmalıdır da.
Vatandaşın, yoksul da olsa, işsiz de olsa, engelli de
olsa, kimsesiz de olsa, insanca yaşama hakkı vardır. Bu
durumların hiçbirisinde vatandaşımız açlığa,
sefalete itilmemelidir. Bu, sosyal hukuk devletinin ve sosyal adaletin bir
gereğidir. Ne yazık ki ülkemizde, engellilerin eşit birer
vatandaş olarak ekonomik, sosyal, siyasi hayata
katılımlarının sağlanabilmesi için yapılması
gereken hâlâ çok fazla şey vardır.
Yapılan harcamaların bileşiğine baktığımızda,
engelliye ayrılan toplam kaynağın büyük bir
kısmının sosyal yardım ve maaşlara, maaş
ödemelerine aktarıldığı görülmektedir. Ancak, engellilere
yönelik araştırma, engelliliği önleme, eğitim, istihdam,
rehabilitasyon ve engellilerin toplumsal hayata katılması için
ayrılan kaynağın hâlâ çok düşük olduğunu görüyoruz.
Kamuda 31 bine yakın engelli kadrosu, özel sektörde 23 bine
yakın engelli kadrosu hâlâ boş tutulmaktadır. Bu kadrolar
boş tutulurken, 110 bini aşan engelli kardeşimiz iş bulma
umuduyla İŞKURun yolunu tutmuştur. Engelli
kotasını dolduramayan özel sektördeki kurumlara ceza kesilebilirken
kamu kurumlarına bir yaptırımın uygulanmaması da
düşündürücüdür. Bu kadrolara engelli kardeşlerimizi
yerleştirmeyi düşünüyor musunuz, merak ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, sağlık raporlarında yüzde 40ın
altında özürlü oranı olan yurttaşların, engellilere
sağlanan tüm kamu hizmetinin dışında kalıyor
olmaları, engelli yurttaşlarımızın arasında bir
mağduriyet yaratmaktadır. Bu mağduriyetin giderilmesi için bu
kesimi de kapsayacak şekilde kamu kurum bütçelerine ek ödemeler
konulmalıdır.
Sosyal ve
çalışma hayatına adapte olmak, insan onuruna yaraşır
şekilde yaşamak, fiziksel ya da zihinsel engellere
bakılmaksızın her yurttaşımızın hakkı
değil midir? Toplu taşıma araçlarında, sinema, tiyatro gibi
kültür merkezlerinde, iş yerlerinde, okullarda, bu teknoloji
çağında engellilere ait bir düzenlemenin olmamasının bir
açıklaması olabilir mi? Dünyanın en büyük 16ncı
ekonomisine sahibiz. diyeceksiniz ama engelli yurttaşlarımız
için bu basit düzenlemeleri bile yapmayacaksınız. Engellinize,
yaşlınıza verdiğiniz değer bu.
Değerli
milletvekilleri, engellilerin, kadınların dört duvar arasına
hapsedilmesinin, engelli yurttaşlarımızın oyunu kullanmak
için bile sandığa gidememesinin mazereti olamaz. Taşeron olarak
zor şartlarda çalıştığını söyleyen görme
engelli bir yurttaşımıza Görmediğin hâlde sana iş
veriyoruz. diyen, bu Hükûmetin Bakanı hem de Sağlık Bakanı
değil miydi? (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakan, bu yaptıklarınız bir lütuf değil, sadaka da
değil; anayasal bir haktır, vatandaşlık hakkıdır
ve bunu sağlamak da sizin boynunuzun borcudur.
2005
yılında yerel yönetimleri de kapsayan 5378 sayılı Kanunu
çıkardınız. O günden bugüne ne yapıldı? Bu yasada
ifade edilen tüm fiziksel alanların ve toplu taşıma
araçlarının engellilere uygun hâle getirilmesi adına neler
yapıldı? Bir şeylerin yapılmadığını,
sizler de bizler de görüyoruz ve biliyoruz arkadaşlar.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkede kadın olmak başlı başına bir
sorunken, hem kadın hem engelli olunca yaşam daha da
zorlaşıyor. Nüfusumuzun yarısı olan kadınların aile içi şiddet gördüğünde gidebileceği sadece 65 tane
sığınma evi varken bu az sayıdaki sığınma evinden
şiddete uğrayan engelli kadınlar yararlanamıyor. Peki, bu
kadınların evinde şiddet görmeye mahkûm edilmesi vicdana
sığar mı? Ne yapsın engelli kadınlarımız? Kaçınılmaz
kader deyip bu şiddete boyun mu eğsin?
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bütçesi üzerine
konuştuğumuz kurumlar sadece ekonomik olarak bakacağımız
kurumlar değildir, insani boyutu çok yüksek olan kurumlardır.
Konuştuğumuz konu, bakıma muhtaç, mağdur çocuklar,
kadınlar, engelliler, yaşlılar, bu yüzden daha hassas ve
dikkatli olmamız ve doğru kararlar vermemiz gerekiyor. Nüfusumuzun
yüzde 31i çocuk olduğu hâlde çocuğa ayrılan bütçenin gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı yüzde 1,5 bile değil. Eğer biz
çocuk haklarını gerçekleştirmek istiyorsak bu bütçenin bir an
önce artırılması gerek.
Bakınız, ülkemizdeki resmî verilere göre 42 bin çocuk sokakta
yaşamaktadır. Gayriresmî veriler bunun 80 bin olduğu yönündedir.
Yaklaşık 3 milyon çocuk çalışmak zorunda
bırakılmaktadır. Kadınlarımızın yüzde 20si
çocuk yaşta evlendirilmektedir. Çocuklarımızın aile içi
şiddete ve cinsel istismara maruz kalma riski bir hayli yüksektir.
Geleceğimiz olan çocuklarımıza eğitimde fırsat
eşitliği tanımak yerine ödeyebileceği para kadar
eğitim verilmektedir. Okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar her
aşamada eğitim artan oranda paralı hâle gelmiştir.
Parasız eğitim isteyen öğrenciler aylarca tutuklu
kalmıştır. Deprem bölgesindeki çocuklarımız âdeta
kaderine terk edilmiş durumdadır. İnsana yapılan
yatırım en değerli ve en öncelikli olanıdır. Bu nedenle
çocuklarımız için gerekli olan yatırımlar bir an önce
yapılmalıdır ve bunu yaparken de hiçbir şekilde maliyet
hesabı içinde olunulmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, eskiden çocuk esirgeme kurumlarında
yaşanan şiddet, dayak, taciz medya aracılığıyla
gündeme gelirdi, kamuoyu da bu olaylardan haberdar olurdu. Sayın Bakan, bu
kurumlarda iyileşme varsa biz de bilelim. Personelin niteliğinde
artma, davranışlarında düzelme varsa, çocuklarımız
mağdur olmuyorsa, sevgi, şefkat görüyorsa bundan çok büyük mutluluk
duyarız; sizi takdir ederiz, Helal olsun. deriz. Ancak her alanda
olduğu gibi bu yayınlara da sansür uygulanıyorsa, bunu da bilmek
isteriz.
Çocuğa şiddet ve cinsel istismar temel sorunların en
önemlisidir. Mahkemelerdeki iş yükü nedeniyle dava aşamasında
bile çocuklar karakol ve adliye koridorlarında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yüceer, teşekkür ediyorum.
CANDAN YÜCEER (Devamla) -
polis
nezaretinde tekrar tekrar ifade vermek, suçluyla yüz yüze gelmek zorunda
bırakılmakta; bu da, çocuğun mağduriyetini ve
yaşadığı travmanın şiddetini artırmaktadır.
Bu mağduriyete bir an önce son verilmelidir.
BAŞKAN Sayın Yüceer, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Yüceer, kimse dinlemiyor
şimdi.
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Aile
içi şiddeti, kadın cinayetlerini önleyemeden, ifade özgürlüğünü,
insan haklarını, adalette eşitliği sağlayamadan,
engellini, kadınını, çocuğunu, yaşlını
insanca yaşam kalitesine ulaştıramadan, ne ileri demokrasiden
bahsedebilirsiniz ne de yaptıklarınızla övünebilirsiniz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN ÇAKIR (Düzce) 2003ten önce bunların hiçbiri yoktu!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Bir bayana
bağırılmaz!
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 4üncü
konuşmacı Emre Köprülü, Tekirdağ Milletvekili.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Ben bağırmıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Bir bayana bu
şekilde hareket edilmez. Ayıp!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Senin her zaman
yaptığın
Ayıp, ayıp!
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Ne alakası var?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Bir milletvekiline
bağırılmaz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Köprülü.
CHP GRUBU ADINA EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sizlere çok yakından
tanıdığınız bir belediye başkanının
feryadını söylemek istiyorum. Başkan diyor ki: Göreve
geldiğimden bu yana bu derelerin önünün tıkanmasının
problem yaratacağını, sahil yolunun hatalı
yapıldığını, yağmur yağarsa şehri su
basacağını defalarca söyledim. Bakanlar dâhil herkese söyledim
ama dinleyen çıkmadı.
Sayın milletvekilleri, bunu söyleyen kim? Bunu söyleyen AKPli Rize
Belediye Başkanı. Sonra, başkan bunu söyledikten sonra ne
olmuş? Bir yağmur yağmış, yol hatalı
yapıldığı için, derelerin denizle buluşması
engellendiği için şehri su basmış, insanlarımız
ölmüş, devlet ve vatandaşlarımız milyonlarca lira zarara
girmiş.
Şimdi, bunun sorumlusu kim? Bunun sorumlusu, herhâlde bu yol böyle
hatalı yapılırken iktidarı uyaran, sesini duyurmaya
çalışan STKlar, sivil toplum örgütleri, muhalefet partileri ya da o
yörenin insanları değil. Çok açık olarak söylüyorum ki, bunun
sorumlusu hiç kimseyi dinlemeyen, her zaman bildiğini okuyan AKP
İktidarı.
Şimdi, biz bunu söylesek inanmazsınız ama bunu söyleyen
kendi belediye başkanınız ve Sayın Başbakanın
hemşehrilisi. Ha biz söylediğimiz zaman cevap dahi alamıyoruz.
Ben bir milletvekili olarak -Sayın Bakan burada- bu konuyla ilgili bakana
Önlemler nedir? diye iki buçuk ay önce bir önerge verdim ancak Sayın
Bakanım, hâlen daha önergeme bir cevap alamadım.
Başka bir örnek daha vereyim. Şimdi, iktidarın HES
projeleri var. Yapmak istediğiniz bölgelerde, o topraklarda yaşayan
insanlar buna karşı. Yine sivil toplum kuruluşları
karşı. İnsanlar seslerini duyurmak istiyorlar ama karşılarında
bir muhatap bulamıyorlar. Daha da ötesi üzerlerine polisle, jandarmayla
gidiliyor. İnsanlar, yaşlılar, çocuklar, gençler dayak yiyor.
Bir dakika, bu insanlar bu ülkenin vatandaşları, bu topraklarda
yaşayan insanlar, vatan haini değiller. On yedi yaşında bir
kız çocuğuna HES eylemine katıldı diye mahkeme
şunlarla görüşme, bunlarla arkadaş olma, buralara gitme
şeklinde ceza veriyor.
Değerli milletvekilleri, böyle ceza olmaz, böyle proje idaresi de
olmaz, devletin vatandaşına bu şekilde kötü muamelesi de olmaz.
Olursa ne olur? Olursa ne olur, biliyor musunuz? Bu olaylar olduktan sonra
AKPnin Erzurum Bağbaşı Belediye Başkanı ve 9 AKPli
meclis üyesi dedi ki: HES projeleri karşısında
sorunlarımızı paylaşan partili bulamıyoruz ve bu nedenle
de AKPden istifa ediyoruz. Şimdi o bölgeye gidildiği zaman insanlar
diyorlar ki, bu bölgeler Rus işgalinde bile böyle zulüm görmedi.
Şimdi örnekler ortada. AKPnin, iktidarın bu huyundan
vazgeçmesi lazım. Bunun sonuçları maalesef ki toplum için çok
acı oluyor. Rizede bunun örneğini yaşadık. Böyle giderse
HES uygulamalarında da bunun örneğini yaşayacağız.
AKPnin tahribata ve ranta dayalı su politikasından derhâl vazgeçmesi
lazım.
Değerli milletvekilleri, Ergene konusuna da değinmek
istiyorum. Biliyorsunuz, Ergene, özellikle son zamanlarda ülkemizin ve tabii ki
Meclisin de gündemini önemli ölçüde teşkil ediyor. Ergene gerçekten acilen
çözülmesi gereken bir sorun, bir kanayan yara. Sorun sadece Trakyanın
değil, sorun tüm Türkiye'nin sorunu. Konu siyasetin de
dışında. Oradaki belediyeler Cumhuriyet Halk Partili diye konuya
yaklaşmak bir siyasetçiye, bir devlet adamına yakışan bir
hareket değil. Daha da önemlisi konuya bu açıdan yaklaşmak
soruna ne kadar uzak olduğunuzu ve soruna uzak olduğunuz için
çözümden de bihaber olduğunuzu kanıtlayan bir hadise.
Şimdi, değerli milletvekilleri, sizlere soruyorum: Ergene
Nehrinin kıyısında yaşayan bir insanın, kanser olan
bir insanın, sağlığından olan, hayatından olan
bir insanın AKPli mi, Cumhuriyet Halk Partili mi, MHPli mi, herhangi bir
partili mi olduğunun bir önemi var mı? Bu, siyaset malzemesi
yapılabilecek bir konu mu? İşte, İktidarın bu
bakış açısından ve bu zihniyetten kurtulması gerek.
Ergene için somut adımlar atılmalı.
Ergenenin asıl sorunu belediyelerin atıkları değil,
kontrolsüz sanayi ve bu sanayinin yer altı sularını kullanarak
kontrolsüz bir biçimde derelere deşarj etmesi. Ergene bölgesindeki sanayi
boya ve tekstil sektörüdür. Bu sektör de gerçekten yer altı suyunu
kullanmaktadır.
Ben Çevre Komisyonu Üyesiyim ve Bakanlığın Ergeneyle
ilgili nasıl bir çalışma yaptığını
sorduğum zaman karşımıza Ergene için
hazırlanmış bir Havza Koruma Planı çıktı.
Değerli milletvekilleri, o planı incelediğimde bir
hususla karşılaştım, bunu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Şimdi, biliyorsunuz Ergene toprakları birinci
sınıf tarım arazileri ve bu tarım arazilerinin ancak ve
ancak tarımsal amacın dışında kullanımı 5403
sayılı Toprak Koruma Kanununun 13üncü maddesinde yer alan
yinelenebilir enerji. Bu enerjiler de rüzgâr ve güneş enerjisi. Şimdi,
EPDK bir (X) firmasına, Ergenenin ortasında tarım
toprağından çöp gazı çıkarmak için lisans vermiş, çöp
gazı üretmek için lisans vermiş, çöp gazından elektrik üretecek.
Nereden çıktı bu çöp gazı, nereden çıktı Ergenenin
ortasında bu şekilde bir tesis demeye kalmadan, tarımsal
amaçlı olabilecek bu faaliyet, birdenbire, Ergenenin ortasında, akü,
pil, kablo, tıbbi atık, bilumum tehlikeli atıkları
toplayıp toprağa gömecek, kırk bin tehlikeli varili
yıkayacak bir tesise dönüşmüş. Biz
Bakanlığımızdan bu tesise karşı
çıkmasını beklerken de, birdenbire, Ergeneyi kurtarma
projesinin sanki bir faaliyetiymiş gibi bunu kitapçıkta bulduk.
Şimdi, bizim üzüldüğümüz nokta samimi olabilmek, ciddi olabilmek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Devamla) Maalesef ki bu projeyle
karşılaştığımızda Ergene konusunda ciddi
olunmadığını
BAŞKAN
Sayın Köprülü, teşekkür ediyorum.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Devamla)
ve bundan sonra da olunamayacağını gördüm.
Ben -tabii
konu çok uzun- bu kapsamda bizi dinleyen değerli milletvekillerine
teşekkür ediyor ve bütçenin yine de hayırlı olmasını
diliyorum.
Sağ
olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı
Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığının kesin hesap
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve tüm tutuklu milletvekillerini
saygıyla selamlarım. (CHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
Teknolojik
gelişmenin yaşamımıza getirdiği konforun yanı
sıra, bu gelişmenin doğada ve çevrede meydana getirdiği
kirliliğin her geçen gün hızla arttığı bir süreçteyiz.
İnsanlık olarak doğaya ve yaşadığımız
çevreye verdiğimiz tahribat, küresel ısınma, iklim
değişiklikleri, kuraklık ve açlık olarak bizlere geri
dönüyor. Artan nüfusun gereksinimlerini, çocuklarımızın
geleceğini etkin ve verimli bir şekilde karşılamak gerekliliğini
düşününce doğal kaynaklarımızı ve
yaşadığımız çevreyi korumak konusunda her zamankinden
daha çok duyarlı olmaya gerek duymaktayız.
Türkiye
nüfusunun üçte 2'si kentlerde yaşayan bir sanayi ülkesidir. Bu nedenledir
ki çevresel sorunları görmemezlikten gelme lüksü yoktur. Çevre sorunu
artık bir bölge, ülke sorunu olmaktan çıkmış küresel bir
sorundur. Rusya ve Japonya'da yaşanan nükleer felaketlerin etkileri ne
yazıktır ki hâlâ devam etmektedir.
Gelişmiş
ülkeler bu durum karşısında doğaya, çevreye ve insana daha
az zarar veren yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirken biz hâlâ
tersini yapıyoruz. Bu ülkeler Japonya'daki nükleer felaket sonrası
santrallerden vazgeçerken Türkiye ne yazıktır ki Adalet ve
Kalkınma Partisinin anlayışıyla nükleer santrallerin
kurulmasını teşvik ediyor. Bu anlayıştır ki
nükleer tehlike ile tüp gaz patlamasının tehlikesini aynı kabul
etmiş, oluşturduğu Çevre ve Şehircilik
Bakanlığını bir buçuk ay gibi bir sürede 2 kez kanun
hükmünde kararname ile düzenlemiştir.
Sayın
milletvekilleri, iktidarda olduğunuz on yıl içerisinde çevre ile
ilgili yaptıklarınıza bir göz atmak istiyorum.
Sanayinin
en yoğun olduğu kentle, benim de bu kentli olmam nedeniyle, izin
verirseniz, Kocaeliden başlamak istiyorum.
Kocaeli
tarım arazileri yok pahasına köylülerden alınarak OSB'lere
çevriliyor, sonrasında bu alanlar sanayicilere yüksek fiyatlarla
veriliyor. Sahiller iskele ve limanlarla işgal edilmiş durumda.
Kanayan bir yaramız var: Dilovası. 2006 yılında Meclis
araştırması ile burada yaşayan insanların hava ve
çevre kirliliği yüzünden yaşamlarını yitirdikleri tespit
edildiği hâlde iktidarınız döneminde
buraya dört yeni organize sanayi bölgesi ve iki yeni liman kurulmasına
izin verilmiştir.
Çarpık sanayileşme ve kentleşme bu ilçede Yeni
Yıldız Mahallesi sakinlerinin taşınmasına sebep
oluyor. Burada yaşayan insanların evleri, arsaları gerçek
bedellerinin altında alınıyor, insanlara barınacak yer
gösterilmeden gönderiliyor, Sen bu parayı al, ne yaparsan yap.
mantığıyla. Bu insanlar evlerinden, yurtlarından neden göçe
zorlanıyor hiç düşündünüz mü?
Kocaelinde tüm yerel basına da yansıdı, bir sanayici
şöyle söylüyor: Bir bürokrat bana geldi. Haydarpaşa Limanı
Marmaray Projesi nedeniyle uzun bir süre çalışmayacak. Senin
Dilovasındaki bu limanın değer kazanacak. Bu limanı
300-400 dönüm büyüt, gerekirse denizi doldur. Ben de denizi
dolduracağım. Bu benim fikrim değil, devlet yetkilisinin fikri.
Sayın Bakanım, şimdi soruyorum: Bu adam bu cesareti
kimden alıyor? Yıllardır kirlettiği Dilovasında
vatandaşı yerinden ediyor, sağlıklarını
kaybetmelerine sebep oluyor, yetmiyor, devletin arazisini babasının
çiftliği gibi kullanmak istiyor. Yok öyle yağma! Sayın
Bakanım, ya bu bürokrat için gereğini yapın ya da bu sanayiciye
haddini bildirin. Ben hiçbir Kocaeli milletvekilinin bu çevre
katliamcılarına, bu rantiyecilere izin vermeyecekleri
inancındayım. Bu anlayıştakilerle de sonuna kadar mücadele
edeceğimi bilmenizi isterim.
Sayın Bakanım, size bir önerim var: Gelin, yirmi yıl
öncesinin ve şimdiki Kocaelinin, Körfezin ve Dilovasının
havadan çekilmiş fotoğraflarını
karşılaştırın, çevrenin nasıl tahrip
edildiğini, tarım alanlarının nasıl talan
edildiğini, denizlerin ne kadar doldurulduğunu göreceksiniz.
Enerji açığını kapatmak gerekçesiyle Artvinde,
Hopada, Dersimde, Erzurumda nehirlerin suyunun kullanım
hakkını özel şirketlere veren, ekosistemi bozan, doğaya
zarar veren ve bu anlayışa karşı direnen, yaşam
alanlarının korunmasından başka bir isteği olmayan bu
insanları çoluk çocuk, yaşlı-genç, kadın-erkek ayırt
etmeksizin baskıyla, şiddetle, copla, biber gazı ile susturmaya
çalışan anlayışınıza ne demek gerekiyor?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakanlığın programını dikkatlice okudum. 2009'da,
taraf olduğumuz Kyoto Protokolü gereği iklim
değişikliği konusunda oluşturulmuş bir stratejik plan
yok. Ozon tabakasını incelten gazların salımının
sonlandırılmasına yönelik bir eylem planı maalesef yok.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sanayiye karşı
değiliz. Sanayinin, kalkınmanın ve gelişmenin vazgeçilmezlerinden
olduğunun bilincindeyiz. Ancak kirleticileri ile insan
yaşamını tehlikeye atmayan, doğayı tahrip etmeyen,
ekolojik dengeyi bozmayan bir sanayiye evet diyoruz ve her zaman
destekleyeceğiz.
Şu temel anlayışın herkes tarafından
bilinmesini istiyorum: "Hiçbir yatırım insan
yaşamından daha değerli değildir."
Yüce Meclisinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum sayın Kaplan.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son
konuşmacı, İlhan Demiröz, Bursa milletvekili.
Buyurun Sayın Demiröz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve
Meteoroloji Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen
yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2012 yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi görüşmeleri hatırasına binaen Atatürk Orman
Çiftliğinde tesis edilen ağaçlandırma sahasına adıma
bir fidan dikilmesi sebebiyle Sayın Bakana teşekkür etmek istiyorum.
Bu vesileyle benim de dünyada bir dikili ağacım oldu. Dilerim ki, bu
dikilen fidanlar Atatürk Orman Çiftliği üzerindeki gökteki kara
bulutların dağılmasına da neden olur.
Değerli milletvekilleri, çok kısa da olsa kanun hükmünde
kararname ile yapılan yanlışlığa da vurgu yapmak
isterim. Ne oldu da çok kısa aralıklarla Orman ve Su İşleri
Bakanlığına dönüldü? Çevre neden sizden alındı? ÇED
raporu veren, planlama ve plan değişiklikleri yapan Çevre, niçin
Şehircilik Bakanlığıyla birleştirildi? Yoksa, HESler
çevreyi kirletmiyor, nehirde nokta gibi taşkınlıkları
önlüyor, fazla suyun enerjisini alıyor. dediğiniz için mi?
Vatandaşlarımız, bilim adamları, meslek odaları, sivil
toplum örgütleri yapılanlara çevre adına karşı
çıktıkları için mi? İnsanların yaşadıkları
topraklarda yapılmak istenen HESleri, bu santrallerin nehirleri kurutması,
balıkları öldürmesi ve çevreye zarar vermesi nedeniyle istemedikleri
için mi? Yoksa, Enerji Bakanı gibi davrandığınız için
mi? Bu konuda son olarak Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü isminin Meteoroloji Genel Müdürlüğü olarak
değişimindeki amaç ve anlamı da merak etmiyor değilim.
Değerli milletvekilleri, yatırımcı bir kuruluş
olan DSİ, kuraklık zamanlarda yaşadığımız
susuzluk, yağışların bol olduğu zamanlarda ise
yaşadığımız sel ve doğal çevresel felaketlerin
yarattığı tahribatlar yerine, bu koşullarda çevremize,
tarımımıza ve dolayısıyla milletimize yararlı
hâle getirebilmek için çalışmalar yürütmelidir. Ülkemizin dereleri,
akarsuları firmaların çıkarları için değil halkımızın
ihtiyacını karşılamak için yönetilmelidir, oysa maden arama
şirketlerinden tutun da turizm şirketlerine kadar ilgisizler
tarafından kullanıldığını görmekteyiz. Bu durum
hem çevremizi hem insan sağlığımızı hem de
tarımımızı tehdit eden bir talanın söz konusu
olduğunu göstermektedir. Örneğin, Türkiye'nin 4üncü büyük ili olan
Bursanın Nilüfer ilçesine de adını veren Nilüfer Çayında
yapılan çeşitli çalışmalar Nilüfer Çayının
kendisinin ve yan kollarının başta sanayi ve evsel kökenli
kirleticilerle kirlendiğini göstermektedir. Bu su kaynağı,
aynı zamanda tarımsal üretim açısından önemli olup ovada
geçtiği güzergâh boyunca sulama amaçlı kullanılmaktadır. O
nedenle, yapılan sulamanın zamanına ve suyun içinde
barındırdığı ağır metal miktarlarına
bağlı olarak sulanan tarım alanlarında ağır metal
kirliliğini ortaya çıkarmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu nedenle, çevre kirliliğinin
önlenmesi, bitki ve hayvan varlıklarının korunması,
tarım arazilerinde sağlıklı sulama yapılması ve
vazgeçilmez su kaynaklarımızın korunması için,
Bakanlığınızın ve DSİ Genel Müdürlüğünün su
yönetimindeki etkisinin her geçen gün ekonomik çıkarlar peşinde
sürüklenen değil, su kaynaklarının planlanması, yönetimi,
geliştirilmesi ve yer üstü, yer altı sularının
değerlendirilmesinden sorumlu olduğunu unutmamasını
isterim.
Tarım arazilerinin sulanması konusuna
baktığımızda, Sayın Bakan, sulanabilir arazi
varlığımızın Türkiyede 25,8 milyon hektar
olduğunu, ekonomik sulanabilir arazi varlığının 8,5
milyon hektar olduğunu hepimiz biliyoruz. Sizin rakamlarınıza
göre söylüyorum: Ekonomik sulanabilir arazilerden sulamaya açılan 5,5
milyon hektarın 3,2 milyon hektarı DSİ tarafından, geri
kalanı çiftçiler, Köy Hizmetleri ve il özel idaresi tarafından
sulamaya açıldı. 1954 yılından beri oluşan bu rakamlar
dikkate alındığında 8,5 milyon hektar ekonomik sulanabilir
tarım alanlarının sulanması için elli yıl daha
beklememiz gerekir.
Bu İktidarın tarımı yok ettiğini,
tarımın devlet eliyle bitirildiğini söylediğimizde
kızıyorlar. Hâlbuki Köy Hizmetleri kapatıldı, il özel
idaresine devredildi. Rakamlarla sizi yormak istemem ama merkezî yönetimden
yardım almayan Köy Hizmetlerinin yapmış olduğu
tarımsal sulama, drenaj, toprak muhafaza, arazi tesviyesi gibi küçük su
hizmetlerini kim yapacak? Bununla ilgili bir kurum olduğunu biliyor
musunuz? Buradan hemen şuna da süratli bir şekilde, zamanım
yetmediği için, devam etmek istiyorum.
Sayın Bakan, seçim zamanı Bin Köy Bin Gölet sloganı ile
çıkıldı, bu zamana kadar ne kadarının
gerçekleştiğini öğrenmek istiyorum. Ayrıca, Plan Bütçe
Komisyonunda yapılan görüşmelerde verilen bir gösterişli
kitabınız var "111 Tesis 11/11/2011de hizmete hazır."
diyor ancak bu gösterişli kitabı lütfen iyi incelediğinizde bu
tesislerin büyük bir kısmının "özel sektör HES
projeleri" olduğunu görmekteyiz. Orman ve Su İşleri
Bakanlığının böyle bir açılıma ihtiyacı
olmadığını düşünüyorum. On yıllık AKP
Hükûmeti her işin olduğu gibi, su meselesinin de ne yazık ki
suyunu çıkarmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi burada
bitirirken Orman ve Su İşleri Bakanlığının
bütçesinin hayırlı olması diliyor, hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Demiröz.
Şimdi şahsı adına lehinde söz isteyen Öznur
Çalık, Malatya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Çalık.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesi
üzerine şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum ve
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bütçe üzerine
konuşan özellikle muhalefetteki milletvekillerimin bilmesi gereken birkaç
konuya değinmek istiyorum.
Dünyada meydana gelen ekonomik krizin doğal sonucu olarak birçok
ülkenin bütçelerindeki açığı kapatabilmek için sosyal
politikalardan taviz verdiklerini hepinizin çok iyi bilmesi gerekiyor.
Bunların hepsi teknoloji ve dolar zengini ülkeler olmasına
rağmen, insan için, sosyal politikalar için, yaptıkları bütçeden
çok ciddi tavizler verdiler. Neticede, bu ülkelerin halkları çok acı
reçeteler ödedi. Bunlar öyle acı reçetelerdi ki 1 milyar insanın
temiz suya ulaşamadığı, 100 bin çocuktan 5inin beş
yaşına gelemeden öldüğü, 101 milyon çocuğun ilkokul
çağına gelemediği bir dünyada insanların yaşam
standartları her geçen daha da kötüleşti.
İşte değerli arkadaşlarım, AK PARTİ
hükûmetlerinin farkı da tam da burada ortaya çıkıyor. Yine
muhalefetteki arkadaşlarımın dikkatle dinlemesini istiyorum ki
Türkiye Cumhuriyeti devleti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti. Bu
kavramların hepsinin içini dolduran yegâne hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir.
Son dokuz yılda yaptığımız sosyal, yapısal
reformlar ve uyguladığımız doğru politikalar
neticesinde sosyal devletin ne demek olduğunu tüm dünyaya gösterdik. Krizi
halkımıza fatura etmedik. Sosyal politikalarımızla ayni ve
nakdî yardımlarımızdan asla taviz vermedik. Bunun en önemli
kanıtlarından biri de devlet bakanlığımızın
icracı bakanlıklar hâline gelmesidir. Bu hâliyle pek çok farklı
birimin tek çatı altında toplandığı bir
bakanlığımız var. Müsteşarı, müsteşar
yardımcıları, genel müdür ve daire başkanlarıyla
birlikte çok daha önemli hâle gelen icracı bir
bakanlığımız var. Her zamankinden daha çok emek, daha
hızlı uygulama gerektiren bir bakanlığa dönüştü.
Neden? Çünkü içinde aile var, ailenin içinde kadın var. Eğer bir
ailede kadın mutsuzsa o toplum hastalık sinyalini vermiş
demektir. Mutsuz annenin evladı da mutsuz eşin kocası da
mutsuzdur. Devletçe ve milletçe kadına söz hakkı vermek demek,
toplumda huzuru tesis etmek demektir.
Bu vesileyle, kadın erkek fırsat eşitliğinden
bahsederken bütün kadınlarımıza kendi içlerinde de eşit
fırsatlar verilmesi gerektiğini çok net ifade etmek istiyorum.
Bingölde patlamada evlatlarını korumak için canlı bombanın
üzerine atlayan Hatice annenin de bindiği otobüse molotofkokteyli
atılınca yanarak can veren Serap kızımızın da
Diyarbakırın Lice ilçesinde hayvan otlatırken ölen on dört
yaşındaki Ceylanımızın da üniversitelerdeki uygulanan
baş örtüsü yasağı nedeniyle eğitim göremeyen Leyla Şahinin
de, eşi tarafından vahşice katledilen Ayşe
Paşalının da eşit haklara kavuşması
gerektiğine inanıyoruz. Kadının susturulması ve
haklarının elinden alınması toplumsal bir felaketin
davetiyesini çıkarmak demektir.
Sosyal
yardım musluğunun sosyal yardıma muhtaç aileye, engelli
çocuklarımıza, kadınlarımızın eğitimlerine
açıldığını çok net biliyoruz. Biz cümlenin öznesinin
insan olduğuna inanıyoruz ve diyoruz ki: İnsanı yaşat
ki devlet yaşasın. Sorunlarla tek tek ilgilenen, resmin
tamamını da gözden kaçırmadan, gerçekçi bir bilinçle; teorik
değil, pratik olarak, örnekleriyle, sayılarıyla,
sonuçlarıyla yaşama dokunarak, yarayı sararak, çözüm üreterek
çalışan usta bir Bakanımız var.
2012
yılında Bakanlığımızın bütçesi 8,8 milyar
TLye ulaşmıştır ve Aile Sosyal Destek Projemizle,
danışma ve toplum merkezlerimizle, sevgi evlerimizle bambaşka
bir noktadayız. Ve son on yılda kadınlarımızla ilgili
çok önemli yasal düzenlemeler yaptık ve bu yasal düzenlerimizin içerisinde
en son yaptığımız, Avrupa Konseyinin İstanbul Sözleşmesidir.
Bu vesileyle
ben Dışişleri Bakanımıza ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanımız Sayın Fatma Şahine çok teşekkür ediyorum.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Veysel Eroğluna etmiyor musunuz?
ÖZNUR ÇALIK
(Devamla) Ve şunu herkes çok iyi bilmeli ki değerli
arkadaşlarım, biz ağaçlarla tek tek ilgilenirken ormanı
asla gözden kaçırmıyoruz.
2012
yılı bütçemizin tüm memleketimiz için hayırlara vesile
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çalık.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.32
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi
söz sırası Hükûmet adına Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlunda.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakan, süreniz on yedi dakika.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığımın 2012 Mali Yılı Bütçe
Tasarısının yüce Meclisin onayına sunulması
vesilesiyle huzurunuzda bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Nihai
meşruiyet kaynağı ve denetim mercisi olan yüce Meclisimize bütçe
görüşmeleri vesilesiyle dış politikamız hakkında bilgi
sunmaktan onur duyuyorum.
Süre
sınırlaması dolayısıyla, çok daha kapsamlı bir
değerlendirmemizi kitapçık hâlinde sizlere birazdan takdim
edeceğiz. Bu nedenle, sunuşumu, detaylara fazla girmeksizin,
özellikle uluslararası sistemdeki temel dönüşüm unsurları ve bu
konudaki dış politika anlayışımızı aktararak
yapmaya çalışacağım:
Değerli
milletvekilleri, bugün 2011 yılında uluslararası sistemin
parametrelerinin temelden değiştiği, dünya politikasında
kartların âdeta yeniden karıldığı bir yeni dönem
başladı. Aslında on yılda bir biz bu dönemleri
yaşıyoruz. 1991 yılında Sovyetler Birliğinin
çözülmesiyle jeopolitik bir deprem yaşanmıştı ve
uluslararası sistem yeniden bir yapılanma sürecine girmişti.
2001
yılında 11 Eylülde bu sefer bir güvenlik depremi yaşandı ve
güvenlik ağırlıklı politikalarla yeni bir uluslararası
sistem dili, yeni bir uluslararası politika anlayışı ortaya
konuldu.
2011
yılında ise iki eksende yoğun bir ekonomik politik deprem
yaşanıyor ve bu iki eksen, bu iki alan Türkiye'nin doğrudan
kaderinin belirlendiği iki alan. Birisi, Avrupa Birliği havzası,
Avrupadaki gelişmeler ve bu çerçevede yaşanan ekonomik politik
deprem ve bunun sonuçları. Diğeri ise
Orta Doğuda soğuk savaş şartlarından
çıkışla birlikte soğuk savaş
yapılarının çözüldüğü bir siyasi deprem
yaşanıyor. Bu iki deprem havzasının ortasında bizim
sağlam bir zeminde bu dinamik değişimi yorumlamamız ve
dinamik bir seyir takip etmemiz gerekiyor. Gerçekten bugün alacağımız tutum ve
tavırlar, politikalar geleceğimizi, önümüzdeki on, yirmi
yılı belirleyecek.
Avrupa
açısından bakıldığında bir borç kriziyle
başlayan küresel ekonomi politik krizin etkisiyle yaygınlaşan ve
zamanla bir ekonomik krize, finansal krizden ekonomik krize, ekonomik krizden
ekonomi politik krize dönüşerek
Hükûmetlerin değişmesine yol açan bir deprem yaşanıyor
Yunanistandan Portekize kadar. Lizbon sonrası Avrupada yeni bir
anlayış, Lizbonda derinleşen Avrupa yerine kademeli,
katmanlı bir Avrupa anlayışının gelişmekte
olduğunu görüyoruz.
Türkiye
bir Avrupa devletidir ve Avrupadaki her gelişmenin nabzını
tutmak zorundadır. Diğer
taraftan Orta Doğuda otokratik yapılar çözülüyor, yeni yatay ve
dikey anlamda yeni etkileşim alanları ortaya çıkıyor.
Son derece
kritik, son derecek kritik bir dönemden geçiyoruz. Bunun için geçtiğimiz
günlerde Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın
Bahçelinin yaptığı değerlendirmeye çok büyük bir önem
atfediyorum. Gerçekten de Sayın Bahçeli devlet adamlığı
olgunluğuyla bu içinden geçilen kritik dönemde tek başına
iktidara gelmiş AK PARTİde yaşanacak bir kaosun ülkeye büyük
zarar vereceğini belirtti.
Ancak bunu pozitif bir dille kullanırsak bu şu demektir: Güçlü
bir AK PARTİ, Türkiyede istikrarın, gücün ve geleceğin
teminatıdır.
OKTAY VURAL (İzmir) Bunu demek istemedi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Bu, gerçekten çok önemli bir tespit çünkü AK PARTİnin kaderiyle
artık Türkiye'nin kaderi iç içe geçmiştir, bütünleşmiştir.
Güçlü bir AK PARTİ İktidarı, süregelen ve geçmişteki
başarılarını devam ettirecek bir AK PARTİ İktidarı,
Türkiye'nin geleceğinin teminatıdır. Bunun olabilmesi için
değerlerinizin sağlam, coğrafi ve tarihî zemininizin güçlü ve
derinlikli olması lazım. AK PARTİ kadroları, milletimizin
iradesinin asırlardır süren ideallerinin, değerlerinin gerçek
temsilcileridir. AK PARTİ Grubu da bu kutsal çatı altında bu
değerlerin mücessem hâlidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Bahçelinin bir tek tespitine katılamayacağım,
AK PARTİde ne dün vardı ne bugün olacak ne de yarın olacak, AK
PARTİde hiçbir zaman kaos olmayacak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sayın Bahçeli müsterih
olsunlar, hiç merak buyurmasınlar. Hakkın ve halkın
rızası için yola çıkmış mahviyet sahibi AK PARTİ
kadroları, hiçbir fitneye, kaosa izin vermeyecektir ve dokuz yıl
içinde gerçekleştirdiğimiz başarılara Sayın
Başbakanımızın liderliğinde yeni başarılar
ekleyeceğiz ve bu uluslararası değişim sürecinin
Türkiye'nin aktörlüğünde gerçekleşmesini teminat altına
alacağız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Getirdiğiniz durum ortada, dış
politika ortada, her şey ortada!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Önümüzdeki on yıl içinde, yirmi yıl içinde Türkiye'nin
belirlediği bir Avrupa, Türkiye'nin etkilediği bir Orta Doğu,
Kuzey Afrika coğrafyası olacak. Bu tarihî bir zarurettir ve biz, bu
zarureti gerçekleştireceğiz. Bundan kimsenin şüphesi
olmamalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Avrupadaki dönüşümde iki önemli risk alanı görüyoruz. Bütün
bu dönüşümlerde riskler avantajlarla birlikte gelir. İki önemli risk
alanı var. Aynen 1929daki büyük ekonomik buhrandan sonra olduğu
gibi, Avrupada ırkçılık ve yabancı
düşmanlığının toplumsal ve sosyal
barışı baltalayacak ve günlük hayatı sarsacak boyutlara
ulaşması gerçek bir kaygı nedenidir.
2001-2006 yıllarında 8 vatandaşımızın
öldürülmesiyle, katledilmesiyle sonuçlanan ırkçı
saldırıları bu sebeple çok yakından takip ettik ve
geçtiğimiz dönemde bu konuda çok yoğun bir girişimde bulunduk.
Önümüzdeki dönemde çok kültürlü bir Avrupa, bizim için de, küresel toplum için
de bir zarurettir ve bunun korunması için elimizden geleni
yapacağız.
Avrupa Birliğinin içinde bulunduğu krizin
oluşturacağı ikinci risk alanı, Avrupa Birliği
ülkelerindeki liderlerin Avrupa Birliğinin geleceğini ve küresel
düzendeki konumunu planlamak yerine, yeni bir vizyonla Avrupayı planlamak
yerine, sadece iktidarını sürdürmek saikine dayanan basit bir siyasi
hesaba hapsolmuş bir anlayışa yönelmeleridir. Bunun maalesef son
çarpıcı örneğini Fransada görüyoruz. Fransa liderliğinin
Türkiyenin Avrupa Birliği üyeliğini yıllardır iç politika
kurgularına alet etmelerine esasen alışmıştık,
ama bu kez Fransa, Ermeni iddiaları konusunda soykırım
iddialarının reddedilmesini yasaklamak suretiyle düşünce ve
ifade özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıracak bir girişim
başlatmış ve bu girişimle aslında kendi değerlerine
savaş açmıştır. Buradan, dogmalara karşı verilen
özgürlük ve demokrasi mücadelesinin timsali hâline gelen Fransız
devriminin mirasını devralan Fransız meclisine seslenmek
istiyorum. Sizin görüşlerinize katılmıyorum, ama bu
görüşlerinizi savunma hakkınızı sonuna kadar
savunacağım diyen Voltaire Fransasının meclisine
seslenmek istiyorum: Bu yapılmak istenen şey, tarihi anlamak
konusunda yeni bir dogma inşa etmektir ve alternatif düşünceleri
yasaklamaktır. Bu Orta Çağ zihniyetidir, bu Orta Çağ zihniyetinin
Fransada yeşermesi Avrupa için en büyük tehlikedir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Fransa kendisini Avrupa kültürünün
merkezi addeder, Avrupa aydınlanmasının merkezi addeder.
Eğer böyle bir kanun yasalaşırsa, Avrupada Orta Çağ
zihniyetinin geri gelişinin öncüsü de Fransa olacaktır. Özgür
tartışma ortamını bertaraf etmeye, düşünce ve ifade
özgürlüğüne set vurmaya, dogmatik bir yasa yoluyla tarihi susturmaya dönük
bu girişimle her şeyden önce Fransanın temsil ettiği
değerler çiğnenmektedir.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) Fransa sizi Suriyeye karşı
kışkırttı Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Üstelik de çarpıcı bir şekilde, bunu bir Türk
diplomatının, rahmetli Yılmaz Çolpanın Pariste Ermeni
terör örgütü ASALA tarafından şehit edildiği 22 Aralık
tarihinde mecliste bunu görüşecek olması da gerçekten tarihi bir
işarettir, Fransanın ne derece büyük bir hata içinde olduğunu
ortaya koymaktadır.
MUHARREM VARLI (Adana) Libyada kime hizmet ettiniz Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Daha önce Fransız muhataplarımıza ve dünyaya birçok vesileyle
ilan ettik; Türkiye tarihiyle adil bir hafıza üzerinden yüzleşmeye
hazırdır, ancak bu tür yasalarla savunma hakkımızın
elimizden alınmasına boyun eğeceğimizi kimse düşünmemelidir,
hayal bile etmemelidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Hiçbir ülke liderinin, hükûmetinin ya da parlamentosunun
ülkemizin ve milletimizin alnına kara leke sürme girişimini
karşılıksız bırakmamız söz konusu değildir,
olmayacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) Ermeni protokollerini imzalayan sensin, hem
de Fransanın baskısıyla.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bu
yasa kabul edildiği takdirde Fransaya yanıtımız
gerektiği gibi, kararlı, sonuçları da net olacaktır. Bu
çalışmalarımızı iktidar ve muhalefet partileri olarak
birlikte dün başlattık, ben dünkü toplantımıza katılan
muhalefet partisi temsilcilerine de teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki dönemde dış politika
gündemimizi meşgul edecek ikinci büyük alan ve dalga 2011de Orta
Doğuda baş gösteren halk hareketlerinin yol açtığı
büyük siyasi dönüşüm ve otoriter rejimlerin tasfiyesi süreci
olacaktır. Arap uyanışı olarak nitelendirilen bu süreçle
ilgili olarak izlediğimiz dış politika hakkında
Hükûmetimize çeşitli eleştiriler yöneltildi, demokratik
işleyiş çerçevesinde saygıyla
karşıladığım bu eleştirileri de vaktimiz
elverdiği ölçüde bu kürsüden cevaplandırmak istiyorum.
Öncelikle bu konuya değer bağlamında bakmamız
lazım ve içinde bulunduğumuz bu yüce Meclisin içinden bakmamız
lazım. Biz, yüce Meclisin çatısı altında demokratik
yöntemlerle, halk tarafından, halk için ve halkın iradesini temsil
etmek üzere seçilmiş temsilciler olarak bulunmaktayız. Bu, son derece
önemlidir çünkü bugün Arap sokağında yola çıkanlar herhangi bir
yerden talimat aldıkları için değil, aynen bu yüce Mecliste
olduğu gibi halk tarafından oluşturulan bir meclis kurmak üzere
harekete geçmişlerdir.
MUHARREM VARLI (Adana) Sen inanıyor musun buna ya, bırak
Allah aşkına!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Her şeyden önce bizim Meclisimizin o halklara dönüp Sizin bu talebinizi
anlıyoruz çünkü biz de seçildik ve halkımızı temsil
ediyoruz. diyerek bu Meclisin değerleri etrafında buna bakması
gerekirdi.
Türkiye, Arap halklarının demokrasi uğruna
başlattıkları ve bugün yüce çatısı altında
bulunduğumuz gibi bir Meclise sahip olmak üzere yürüttükleri bu süreçte
nasıl hareket edebilirdi? Teorik olarak önümüzde üç seçenek vardı.
Bunlardan birincisi statükoyu desteklemek ve kendi halkına karşı
acımasızca şiddet uygulayan rejimlerle hiçbir şey
olmamış gibi ilişkileri devam ettirmekti. Biz, bu seçeneği
hiçbir zaman makul bulmadık, benimsemedik.
MUHARREM VARLI (Adana) Suudi Arabistan!.. İnanmadığın şeyleri
söyleme Bakanım.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bu
seçeneği savunanlara ve bizi özellikle Suriyede ve Arap
uyanışı sürecinde yaşanan olaylara fazla müdahil olmakla,
taraf tutmakla eleştirenlere sormak istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Mısırda, Libyada ne oldu?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
- Bu sorular bu yüce Meclisin
çatısı altında özellikle anlamlıdır. Orta Doğuda
kitleler yüzyıllarca beraber yaşadığımız
kardeşlerimiz,
tarihdaşlarımız, onurlu bir yaşam için
baskıcı dikta rejimlerine başkaldırırken, gözlerimiz
önünde bir demokrasi mücadelesi verirken, Türkiye sizce kimin yanında yer
almalıydı?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Bizim gençlerimiz çıkınca
OKTAY VURAL (İzmir) Milyonlarca insan ölürken değil mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Suriyenin
birçok şehrinde her gün savaşta dahi korunması gereken onlarca
sivil öldürülürken
OKTAY VURAL (İzmir) Siz ayaklarının altına
kırmızı halı mı sereceksiniz?
BAŞKAN Lütfen sayın milletvekilleri, lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
insanlar sorgusuz sualsiz evlerinden alınırken, gözlerimizi
yummamız, sırtımızı dönmemiz mi gerekiyordu?
Sizce İçişlerine karışmamak. ilkesine
sığınarak, bizim gibi seçme ve seçilme hakkı talep edenlere
karşı statükoyu mu desteklemeliydik? Türkiyenin kendi demokrasi
tecrübesi ve duruşu, böylesine ilkesiz bir politikaya izin vermezdi ve biz
de kendi ilkelerimize döndük. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Olaylar karşısında teorik olarak ikinci muhtemel hareket
tarzı, Türkiyenin eski alışılmış refleksleriyle
de uyumlu olarak bekle gör politikası izlemek ki bugün o kastedildi,
Sayın Korutürk Bekleseydik, gelişmeleri görseydik. dedi ve bölge
dışı aktörlerin bekle gör politikasıyla bölge
dışı aktörlerin peşinden sürüklenmek olabilirdi.
Ancak, biz bekle gör politikası izlemedik, izlemeyeceğiz.
Hiçbir zaman da bu bölgenin kaderini bölge dışı aktörlere teslim
etmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) Irakta kime teslim ettiniz tapu dairelerini?
Kime teslim ettiniz Sayın Bakan? Orada niye sesiniz çıkmadı hiç?
BAŞKAN Sayın milletvekili, lütfen Sayın Hatibe müdahale
etmeyelim.
MUHARREM VARLI (Adana) Suriyede siz değil misiniz ortak bakanlar
kurulu toplantısı yapan? Neyi anlatıyorsun burada sen?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Üçüncü hareket tarzı ise bu ülkelerle ve halklarla tarihe dayanan dostluk
bağlarımızın bilinci içinde, sürecin en hızlı ve
barışçıl şekilde başarıya ulaşması için
aktif çaba gösterilmesidir.
MUHARREM VARLI (Adana) İnanmadığın şeyleri
sen niye anlatıyorsun?
BAŞKAN Sayın Varlı, lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bizim benimsediğimiz ve doğru olan da bu hareket tarzıdır.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu Meclisi unuttunuz. Bu Meclisten
kaçtınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Zira, bu hareket tarzı insan odaklıdır. Hep
söyleyegeldiğimiz gibi, hiçbir ilke, insanın en kutsal hakkı
olan yaşam hakkından evla değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu Meclisten kaçtınız Sayın
Bakan kaçtınız. Ne füze kalkanı ne Suriye hiçbir şey
tartışılmadı kaçtınız
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Hayır, geçen sene, biz, geçen sene New Yorkta
BAŞKAN Sayın Vural
Sayın Vural, lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
İrana yönelik ambargolara karşı gür bir sesle Hayır.
derken ne kadar bağımsız hareket ettiysek
OKTAY VURAL (İzmir) Kaçtınız
Kaçtınız
Milletten kaçtınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
bugün Orta Doğuda da aynı şekilde bağımsız
hareket ediyoruz. Bize kimse talimat veremez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Geçen sene, siz, bu Mecliste bizi eksen kaymasıyla
suçladınız.
OKTAY VURAL (İzmir) Milletten kaçtınız, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde ne Suriyeyi ne füze kalkanını
tartıştınız
milletvekilleriyle, sırça köşkte oturdunuz. Şimdi gelip
bütçe için konuşma yapıyorsunuz
BAŞKAN Sayın Vural, böyle bir usulümüz yok, lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
İran oylamasında İranın yanında yer
aldığımız için eksen kaymasıyla suçladınız.
Şimdi, aynı şeyi söylüyoruz. O gün ne kadar
bağımsız davrandıysak bugün de o kadar
bağımsız davrandık ve halkın yanındayız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Milletten kaçtınız, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde ne Suriyeyi ne füze kalkanını
tartıştınız
milletvekilleriyle, sırça köşkte oturdunuz. Şimdi gelip
bütçe için konuşma yapıyorsunuz
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Biz, hiçbir zaman zulme sessiz kalmadık, hiçbir zaman.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Evet, gururla şunu söylüyorum.
VELİ
AĞBABA (Malatya) - Demokrasiye inanıyorsanız, Meclise
inanıyorsanız, İsrailin kalkanı
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Bakan, siz devam edin.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Gururla şunu söylüyorum
VELİ
AĞBABA (Malatya) İsraile kalkan oluyorsunuz.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Otoriter ve baskı rejimlerinin
değil
VELİ
AĞBABA (Malatya) - Türkiyeyi İsraile kalkan yapıyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
bugün İsraili
yalnızlaştıran da bizim politikamızdır, İsraili
bölgede önümüzde diz çöktüren de bizim politikamızdır. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Her gün İsrailin kaç mesajla tekrar
temas kurmak istediğini biz biliyoruz.
OKTAY
VURAL (İzmir) Fransa ve Rusyanın İçişleri
Bakanlığı gözetiminde siz Ermeni protokolleri
imzaladınız.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Yüce milletimiz Bekle görcü, ulusal
çıkarlarını başkalarının telkiniyle ve güdümüyle
belirleyen zihniyeti dokuz yıldır sandığa gömmüştür.
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan
BAŞKAN
Sayın Akar
MUHARREM
VARLI (Adana) Ermeni Protokolünü kim imzaladı Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Nitekim, biz tercihimizi ilk andan
itibaren net bir şekilde ortaya koyduk.
MUHARREM
VARLI (Adana) Libyada NATOnun ne işi var? diyen kim?
BAŞKAN
Sayın Varlı, lütfen
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Demokratik bir ülkenin Hükûmeti olarak
otoriter ve baskıcı rejimlerin yanında değil, demokrasi
isteyen halkların yanında yer aldık.
MUHARREM
VARLI (Adana) Dün beyaz dediğinize bugün siyah diyorsunuz ya!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bunu da özellikle sosyal demokratlar
atfediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
Tunusta
halkın meşru demokrasi taleplerine destek verdik, vermeye devam
edeceğiz.
MUHARREM
VARLI (Adana) Ya, masal anlatıyorsun, masal!
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Bakan, başarısızsınız!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Tunusta El Nahda hareketi iktidara geldi dendi
El Nahda hareketi, evet,
çoğunluğu aldı ama hükûmeti El Nahda kurdu, bugün
Cumhurbaşkanlığına sol eğilimli El Marzuki
Cumhurbaşkanlığına geldi. İşte, demokrasi böyle
bir uzlaşı kültürü oluşturur.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, söylediklerine kendin inanıyor musun?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Mısırda Mübareke
açıkça Ya değişime önderlik et, ya çekil.
çağrısını yapan da ilk olarak Sayın
Başbakanımız oldu.
OKTAY
VURAL (İzmir) Yapma ya.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Libyada da Kaddafiye doğru yolu
göstermek için sayısız girişimlerde bulunduk. Sayın
Kılıçdaroğlu burada ahde vefadan bahsetti. Bizim ahde vefamız,
Trablusgarpta beraber savaştığımız Misurata
halkıyladır, Bingazi halkıyladır, Derne
halkıyladır ve o halk, Başbakanımızı binlerce
Türk Bayrağıyla karşıladı. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) Siz Meclisten kaçarsınız.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Gidin, videolarını tekrar
seyredin ve Trablusa, Trablusgarpa Türkün muhteşem dönüşünü görün.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; CHP
ve MHP sıralarından gürültüler)
Dış
politikamıza bir eleştiri de komşularla sıfır sorundan
geliyor. Ne güzel, geçen sene komşularla sıfır sorun
politikasını
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Bakan cevap veriyor
sorularınıza.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
hayalperestlik olarak nitelendirenler,
bu sene ona sahip çıkıyorlar. Bu, çok güzel bir gelişme, çok iyi
bir gelişme ama şunu bilin, biz komşularla sıfır sorun
politikasını kararlı bir şekilde uygulamaya devam ediyoruz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) İsraile kalkan oldunuz.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Eğer bir komşumuz
halkına zulmederse ona karşı çıkarız, elini
tutarız, ona uyum göstermeyiz (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Komşularla ilişkilerimizi siz sorun hâline
getirdiniz.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
ama
halkıyla barışık her komşumuzla geleceği beraber
inşa ederiz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Duvara tosladınız, duvara.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Bugün Bulgaristan, Yunanistan, Ukrayna, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, İran
ve Irakla ilişkilerimizin bizim hükûmetlerimiz düzeyinde
ulaştığı seviye çok açık ve bellidir.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Barzani Ağabeyinizle
beraber mi inşa edeceksiniz? Barzaniye niçin Ağabey diyorsunuz.
Akrabalığınız nereden Barzaniyle. (MHP ve CHP
sıralarından gürültüler)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bu
konuda
İran konusunda da aynı şekilde
Bugün Sayın
Salihinin demecini okumanızı tavsiye ederim. Sayın Salihi
bugün, dünkü telefon görüşmemiz üzerine bugün çok açık bir ifade
kullanmıştır. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Lütfen
Bakın ne diyor Sayın Salihi? Aziz Türk halkı,
başta Sayın Gül, Erdoğan ve Davutoğlu olmak üzere Türk
devlet adamları bilsin ki İran İslam Cumhuriyetinin Türkiyeye
resmî bakışı derin kardeşlik ve dostluk esasına
dayalıdır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İran öyle bakıyor da siz öyle
bakmıyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
-
Bu yüzden bilinçsiz açıklama ve
görüşler İranın dış politikası
açısından geçersizdir. Sorumsuzca ve bilinçsizce açıklama
yapanlara gereken uyarıda bulunduk. diyor Sayın Salihi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Bizim muhatabımız
dışişleri bakanlarıdır, devlet
başkanlarıdır. İranla dostluğumuz ezelîdir, ebediyete
kadar da sürecektir.
MUHARREM VARLI (Adana) Sizin yerinizde olsam istifa ederim Sayın
Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Biz bugüne kadar hiçbir ülkenin rejimini zorla değiştirmeye
kalkmadık.
MUHARREM VARLI (Adana) Bunları konuşurken yüzüm
kızarır.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Hiçbir ülkeye nasıl yönetilmesi gerektiğini söylemedik, yine
söylemiyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Amerika söylüyor, siz söylemiyorsunuz,
uyguluyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Ama bir ülkenin halkı kendi insanlık onuru için,
vatandaşlık onuru için ayağa kalkarsa ve o ülkenin idarecileri
ona silah yöneltirse o halkın yanında yer alırız. Bunu
Sayın Beşar Esada da söyledik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Size yabancı bir müdahale olursa yanınızda
yer alırız ama bizi halkınızla sizin aranızda tercihe
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
-
zorlamayın, bir dakika bile
tereddüt etmez halkınızı tercih ederiz dedik
MUHARREM VARLI (Adana) İstifa edin, istifa Sayın Bakan. (MHP
ve CHP sıralarından gürültüler)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sizin yapacağınız en doğru
hareket istifa etmektir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
VELİ AĞBABA (Malatya) Kalkanı Malatya istemiyor,
kalkanı Kürecik istemiyor Sayın Bakan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, buyurun bir şey mi
söylüyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Korutürk
(CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Anladım da alkış bitsin, ondan sonra.
Tamam.
MUSA ÇAM (İzmir) Irakta tecavüze uğrayan kadınlardan
niye bahsetmiyorsunuz Sayın Bakan?
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir saniye Sayın Korutürk
söz istiyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM VARLI (Adana) İnsanın yüzü biraz kızarır
Sayın Bakan. Hiç yüzünüz kızarmıyor mu? Dün siyah
dediğinize bugün beyaz diyorsunuz, beyaz dediğinize bugün siyah
diyorsunuz. Vallahi, helal olsun!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Korutürk söz
istiyor.
MUHARREM VARLI (Adana) Bizim orada Cıncıkla
sıyrılma! derler, Cıncıkla sıyrılma!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Korutürk.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan,
Sayın Bakan benim ismimi kullanmak suretiyle bana yanlış bir
atıfta bulundu. Onu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Ne söyledi peki?
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Bakan Sayın
Korutürk bekle ve gör. dedi. Ben öyle bir şey söylemedim. Bunu
düzelteceğim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Korutürk.
İki dakika süre veriyorum İç Tüzükün 69uncu maddesi
gereğince. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürkün,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Bakan muhtemelen heyecanından
anlamamış benim söylediğimi. Ben Bekle ve gör. diye bir
şey söylemedim. Ayrıca, Türk dış politikasına da
kimsenin bühtan etmeye hakkı yoktur. Türk dış politikası
şimdiye kadar Bekle ve gör. böyle, sessiz, sakin bir politika
izlemiyordu. Türk dış politikası her zaman sağlam bir
politika götürmüştür. Benim söylediğim şu
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen sayın milletvekilleri
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) Mademki aramızda stratejik
ilişki vardı, biz bu stratejik ilişkiyi son bir ara buluculuk
denemesi için kullanabilirdik ama biz öyle yapmadık. Biz kalkıyoruz,
herkesin iç işine müdahale ediyoruz. Bize ederlerse ne
yapacağız? Yarın öbür gün birisi Bükreşte bir toplantı
yapar da Türkiye temas grubu derse, Türkiyede şu hükûmet yetkilidir,
bu hükûmet yetkisizdir. derse ne yapacağız?
Başkasının bize yapmasını istemediğimiz konuyu
kimseye yapmayalım. Kimsenin de sözünü çarpıtmayalım.
Benim söylediğim söz çok açıktır. Türk dış
politikası çok köklü, çok sağlam, çok eski ve çok güçlü bir
politikadır. Aynı şekilde devam etmesi gerekir. Maceralara
girmeyelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Korutürk.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
J) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANLIĞI (Devam)
1.- Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
L) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
M)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
N)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE
DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
P) ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Orman
ve Su İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
R) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
(Devam)
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ş) DEVLET SU
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T) METEOROLOJİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
U) DEVLET METEOROLOJİ
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Şimdi de, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Fatma Şahin söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on yedi dakikadır.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak 2012 bütçesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) Karakola gel, karakola
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız 61inci
Hükûmette yeniden yapılandırıldı. Bu ihtiyaç daha önceki
bütçede muhalefetin, milletvekillerinin artık bu bakanlığın
bir devlet bakanlığı olmaması gerektiği, bir
icracı bakanlığa dönüştürülmesi talebi haklı
görülmüştür ve 5 genel müdürlük, 32 daire
başkanlığıyla primsiz ödemelerin, sosyal
yardımlaşmanın, şehit yakınlarının ve
gazilerin tek çatı altında birleştirildiği sosyal
yardımlaşmalarla, sosyal hizmetlerin bir bütün olarak kavuşturulduğu,
bir araya getirildiği güçlü bir bakanlığa
dönüştürülmüştür.
Neden bunu yapma ihtiyacı hissettik? Biliyoruz ki toplumsal huzur
ve barış, toplumsal kalkınmadan geçmektedir. Toplumsal
kalkınmayı başarabilmemiz de ekonomik kalkınmayla beraber
toplumsal gelişmeyi takip etmek, sosyal sermayeyi güçlendirmek ve
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
anlayışıyla hareket etmektir. Sayın Tuncelin
söylediği İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
anlayışındaki muradımız statüko yaşasın
değildir, karanlık güçler yaşasın değildir, çete ve
mafyalar yaşasın değildir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Milletin, toplumun, insanın, engellinin,
kadınıyla erkeğiyle 74 milyonun yaşadığı bir
Türkiye muradıyla İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. diyoruz. Niçin söylediğimizi biliyoruz ve
politikalarımızı da buna göre oluşturuyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kim söyledi, biliyor musunuz?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakanlığımın bütçesiyle alakalı sizlere bir tabloyu göstererek
nereden nereye geldiğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben mühendis
kökenli bir milletvekiliyim. Tabloyu kullandığımız zaman
Parlamentonun çok daha hızlı bir şekilde
bakanlığımızın kaynaklarının nasıl
yükseldiğini görmesine fırsat vereceğimiz talebiyle bu
tabloları göstermek istiyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) Şiddet yüzde 1.400 arttı
Sayın Bakan.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) İnsanı yaşat ki
değil, İnsana değer ver ki. Değer vermekle yaşatmak
başka şeylerdir.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Sayın milletvekilleri, bu tabloya
baktığınız zaman yüzde 50 oranında bir
değişim ve bütçede 6 milyar TLden 8,8 milyar TLden 8,8 milyar TLye
ulaşmış, hakikaten mali olarak güçlendirilmiş icracı
bir Bakanlığa dönüştürüldüğünü çok net bir şekilde
görüyorsunuz. Söylemeye çalıştığımız şey
şudur ki: Finansı olmayan, bütçesi olmayan hiçbir icraatı
gerçekleştirmemiz mümkün değildir.
Aynı
şekilde, burada ikinci tablomuzda da 2012deki yatırım
bütçemizdeki yüzde 80 değişimi net bir şekilde sizlere göstermek
istiyorum. Şuradaki değişime baktığınız
zaman da mali olarak güçlendirilmenin ne anlama geldiği ve
icraatlarımızla da bunun nasıl 2012de insanın,
kadının, engellinin ve ailenin yaşatıldığı,
paranın insanın yaşam kalitesinin yükseltildiği bir bütçeye
dönüştürüleceği hep beraber görülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, burada, bu
Bakanlıkla ilgili yapılanmaya bakarken Aile ve Toplum Hizmetleri
Genel Müdürlüğünü yeniden yapılandırdık. Aile ve Toplum
Hizmetleri Genel Müdürlüğü daha önce, bir araştırma yapan ve
politika üretmekte icracı bir Bakanlık olmadığı için
zayıf kalan bir Genel Müdürlüktü. Bugün için, eğitimleriyle,
yaptığı araştırmalarla artık, aile ve toplum
hizmetlerinde politika üreten ve Nerede sorun var? analizinin
cevabını bilimsel bir şekilde araştıran güçlü bir
Genel Müdürlüğe dönüştürülmüştür ve burada bu Genel
Müdürlüğün yapısına baktığımız zaman,
özellikle hepimizin kafasında Nedir bu ailemizin durumu? Bu aileyi
nasıl güçlendireceğiz? Aileyi güçlendirmek kadını
zayıflatmak mıdır? dediğimizde biz muhafazakâr demokrat
bir parti olarak Güçlü birey, güçlü aile ve güçlü millet! diyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Demokratlıkla muhafazakârlık
örtüşmez Sayın Bakan, farklı kavramlar onlar!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Ailenin güçlenmesinin asla kadını
zayıflatmayacağını, bunun birbirinin alternatifi
olmadığını, bugün, parçalanmış ailelerde yaşanan
sorundan dolayı kadını da çocuğu da erkeği de güçlü
tutan politikaları ve aile politikalarımızı güçlendirmemiz
gerektiğini biliyoruz. Ama hamdolsun, bugün, en son yapılan
araştırmada da boşanmalarda ve aile birliğinde hâlâ
dünyanın en güçlü ülkesi olduğumuzu ve Avrupa Birliği
ortalamalarına baktığımız zaman, boşanmalarda
binde 1,9 olan Avrupa Birliği ortalamasının kendi ülkemizde
binde 1,4 olduğunu, evlenmelerde de Avrupa Birliği ortalaması
binde 4,8 iken ülkemizde binde 8,2 olduğunu görmekteyiz.
Boşanmaların
grafiksel olarak karşılığına
baktığımız zaman, en çok ekonomik olarak
sıkıntı yaşanan yıllarda boşanmaların
arttığını, 2001 krizinde dibe vurduğunu, ondan sonra
yeniden düzelmeye başladığını görüyoruz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) O dönem anlaşmalı boşanma geldiği
için arttı, onu bilmiyorsunuz işte. Anlaşmalı boşanma
geldiği için bu sayılar artmıştır. Onu bilmiyorsunuz,
anlaşmalı boşanma geldi.
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Devamla)
Boşanmaların nedeninde aldatmanın, dayağın ve
ilgisizliğin neden olarak görüldüğü ve biz, bu çıkan anketler
sonucunda, araştırmalar sonucunda da bu analizler üzerinde ne
yapmamız gerektiği konusunda şu anda politika üreten bir Genel Müdürlüğüz.
Bir
şeyi de burada, Genel Kurulda ve milletin Meclisinde sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Kalkınmanın
özü bireydir. Kaliteli nüfusu başaramadığınız zaman
hiçbir kalkınmayı başaramazsınız. Eğer bugün
dünyada yaşlanma büyük bir sorunsa, Avrupa Birliği 2012yi Aktif
Yaşlanma Yılı ilan ettiyse, ülkemizdeki nüfus da
durağanlaştıysa, burada bizim elimizi
başımızın arasına koyup nüfus
politikalarımızı üretmemiz gerekiyor.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) En az 3 çocuk mu?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Devamla) En az
3 çocuk denen anlayışın nasıl olsa muhafazakâr bir erkek
anlayışı olmadığını ispatlamak için size bir
tablo göstereceğim. Bu ülkenin nüfus planlamasında nereden nereye
geldiğini ve buradan nasıl çıkmamız gerektiğini, ön yargılardan
çıkıp bilimi ve aklı kullanarak politika üretmemiz
gerektiğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, şu aralık bizim ülkemizin yaşlanmaya
başladığını göstermektedir. Bu aralık
genişledikçe genç nüfusumuz azalmakta ve altmış beş
yaş üstü nüfusumuz şu anda yüzde 7 artmaktadır. Yaşlı
nüfus başımızın tacıdır ama kaliteli genç nüfusu
planlamak da bizim hepimizin, bütün partilerin görevidir.
Şimdi
burada ben şunu öneriyorum: Bilim Kurulu
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Kalsın Sayın Bakan, kalsın!
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Devamla)
Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin sözcülerine de Milliyetçi Hareket
Partisi ve bu konuda ne düşünen varsa bir öneri getiriyorum, Bilim
Kurulunu siz oluşturun, bütçesini ben kendi Bakanlığımdan
vereceğim. Siz şu eğriyi nasıl düzelteceksiniz, hane
başına kaç çocukla bunu başaracaksınız, siz bize
söyleyin, biz bunun arkasında duralım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) En az 3 çocuktaki söylediğimiz şeyin
karşılığı budur. Bilim ve aklı kullanarak da politika
üretmek biz siyasilerin en büyük görevidir diye düşünüyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Hane başı vereceğiniz parayı da
hesaplayın!
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada aile
yapısı araştırmaları ve oluşturulan en büyük
projemiz aile sosyal destek uzmanlığı projesidir. Nedir bu
proje? diyecek olursanız bu proje hayata dokunmaktır. Bugün
yaşadığımız birçok sorun, şiddet de dâhil, bir
sonuçtur. Nasıl her ailenin bir aile hekimi varsa aile sosyal destek
uzmanlığı sistemiyle her ailenin bir sosyal destek uzmanı
olacaktır. Bu uzmanlar o ailede olan hukuki destek, ekonomik destek,
psikolojik destek ne tür destek gerekiyorsa önceden analiz edecek ve bizim ara
istasyonlarımızdan bunların analizi gelecek, buradan gelen geri
bildirimlerle ailenin istediği olan, talep edilen, ihtiyacı olan,
güçlü aile konusunda dağılmadan, toparlanmadan nasıl bir arada
tutacaksak bunun çalışmasını başarmak zorundayız.
Biz bu projeyi çok önemsiyoruz ve ilk uygulamasını da Vanda
yaptık.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Sözcüsü Sayın Demirel, Vanla ilgili, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının Vanda
olmadığını söyledi. Ben Sayın Milletvekilime şunu
söylüyorum: Siz Vana gittiniz mi? Ankarada oturarak Vandaki çadırlar
hakkında yorum yapmanızı doğru bulmuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Nereden biliyorsunuz gitmediğimizi, nereden
biliyorsunuz!
OKTAY
VURAL (İzmir) Gittim, Sayın Bakan, düzeltin onu, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak gittik.
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Devamla) Siz
gittiniz Sayın Vural, Sayın Demirel gitmedi ama.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Siz ihale dağıtmaya gidiyorsunuz, biz bakmaya
gidiyoruz!
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Devamla) Ben şunu teklif ediyorum: 150
çalışanıyla, müsteşarıyla, müsteşar vekiliyle
benim Bakanlığımın bütün çalışanları
depremzede olmuştur. İkinci depremde Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı o depremi yaşamıştır.
Peki şimdi ne oldu? 40 bin aile tek tek ziyaret edildi,
çadırlara gidildi, Biz Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığından geldik, nedir sizin ihtiyacınız?
denildi
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Vanda çöktünüz, çöktünüz!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) -
ve 2.800 aileye psikososyal destek verildi.
Taşıma Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
olarak bize görev olarak verildi ve biz 50 bin
vatandaşımızın Vandan diğer illere, sosyal hizmetlere
ve oradaki kamu kuruluşlarına taşınmasını biz
Bakanlık olarak takip ettik. Yalnız, belki eksiğimiz şuydu:
Yaptığımızı size anlatmakta eksik kalmış olabiliriz
ama Sayın Demirel benle gelmek isterse Vana beraber gidelim,
çadırları beraber dolaşalım, bir eksiğimiz varsa da
yerinde takip edelim diyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yanar onlar, çadırlar yanar, biz
gidemeyiz, korkarız! Yanıyor o çadırlar, çocuklar ölüyor!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, burada,
aile ve toplum hizmetleriyle ilgili kısmı güçlü bir şekilde
takip ederken yoksullukla olan mücadeleyi çok önemsiyoruz çünkü bugün
dünyanın gelişmiş ülkelerine baktığınız
zaman toplumsal huzur ve barışın olmadığı yerlerde
adaletin olmadığını, zenginlik ve fakirlik arasındaki
farkın fazla olduğunu, o zaman zenginin de mutlu
olamayacağını, huzurlu olamayacağını bildik. O
yüzden 2002de yola çıkarken bir taraftan istihdam odaklı ekonomik
büyümeyi sağladık ama bir şey dedik: Bunu hakça
paylaşacağız, adil bir şekilde paylaşacağız,
milletin kaynaklarını millete ulaştıracağız.
İşte o yüzden Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğümüz
güçlü bir şekilde yeniden yapılandırıldı. Bir taraftan
gıda yoksulluğunu azaltırken, bugün 1 doların altında
milyonlarca insan dünyada yaşarken benim ülkemde, Yüce Mevlama
milyonlarca defa şükrediyorum, 1 doların altında yaşayan
hiç kimse kalmamıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Nerede ya, nerede?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Yüzde 4,3 bizim en kritik noktamızdır. Hedefiniz yok.
diyen Sayın Vekilime hedefimizi açıklıyorum: Günlük 4
doların altında hiçbir vatandaş kalmayana kadar yoksullukla mücadelemiz
de devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sosyal yardımlaşmayla ilgili kısmı, zamanı iyi
kullanma adına SOYBİSten de bahsederek Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğüne geçmek istiyorum. Sosyal yardımlaşma
sistemimiz bilgi ve teknoloji altyapısıyla
donatılmıştır ve bugün mükerrerliğin gittiği, 9
milyon kişinin kayıt altına alındığı,
ekonomik ve sosyal destek olarak analiz edildiği ve doğal olarak da
Sayın Tuncelin söylediği gibi daha fakir olana daha fazla destek
verildiği, Doğu ve Güneydoğudan arkadaşlarımıza,
vatandaşlarımıza da daha çok eğitim, daha çok
sağlık, daha çok barınma ihtiyacı, daha çok yakacak
ihtiyacından dolayı oraya pozitif ayrımcılık
yapılması doğru bir politikadır ve Sayın Tuncelin de
bizim o bölgeye daha çok fazla pozitif ayrımcılık
yapmamızdan dolayı daha mutlu olmasını ve bundan
dolayı Hükûmetin yaptığı programa minnettar
olmasını bekliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadının
adı yok. dedikleri, Kadının bakanlığı yok.
dedikleri yapıyı sizlerle paylaşmak istiyorum
VELİ AĞBABA (Malatya) Kadının adı var: N. Ç.!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) - Biz kadın-erkek beraber 74 milyonun birinci sınıf
vatandaş olduğu, nimetin ve külfetin eşit bir şekilde
paylaşıldığı bir Türkiye hedefiyle yolumuza
çıktık. Size iddiayla söylüyorum: On yıllık
iktidarımız boyunca kadının yaşamına dair hiçbir
rakamda geriye gitmedik. Kadının eğitiminde, bugün temel
eğitimde kız çocuklarla erkek çocuklar eşitlenmiştir. Bu,
uygulanan büyük kampanyaların, sivil toplumun, Türk toplumunun buradaki
önemli bir duyarlılığının sonucudur ve yüzde 98,5 gibi
bir oran yakalanmıştır. Kadının sağlık
hizmetleriyle ilgili, Sağlık Bakanlığının
yapmış olduğu fırsat eşitliği ve özellikle
Doğu ve Güneydoğu ağırlıklı kadının
hastaneye ulaşmada, kadının hemşireye ulaşmada,
doktora ulaşmada, doğuma ulaşırken -bu affedersiniz-
hayvanlarla, kızaklarla taşınırken
kadınlarımızın artık modern bir şekilde hava
ambulanslarıyla hastaneye gittiği, hastanede on beş gün önceden
misafir edildiği, hastanede doğum yapmayı teşvik için de
mali destek verildiği bir dönemi yaşadık.
Yaşadık ne oldu? Rakamlar, 2015 rakamlarını 2011de
yakaladık. Bugün anne ve çocuk ölüm hızları oranlarında
Avrupa Birliği standartlarını yakalamış ve bu konuda
uluslararası toplumun ve uluslararası kuruluşların da
desteğini almış bir durumdayız. Burada yüzde 48lik bir
iyileşme ve anne ve çocuk ölüm hızı oranlarında Avrupa
Birliği standartlarını yakalamış bir eylem
planıyla huzurlarınızdayız.
Bir taraftan hukuki olarak eksiklerimizi tamamladık. Anayasa
başta olmak üzere İş Kanununda, 4320de, TCKda birçok kanuni
düzenlemeleri yaptık, en son Fırsat Eşitliği Komisyonunu
kurduk. Şimdi, bizim hep beraber başarmamız gereken,
dünyanın da sorunu olan kadına yönelik şiddetle ilgili
mücadelede topyekûn bir seferberlik ilan ettik. Kadına yönelik
şiddette olduğu gibi her türlü şiddete karşı
hayır diyoruz, her türlü şiddete sıfır toleransla
yolumuza devam ediyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bürokratlarınızda kaç tane
kadın var, bakar mısınız!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Yüzde 50
Yüzde 50
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sende kaç tane milletvekili var!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kaç tane kadın var
bürokratlarınızda? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Burada
Dışişleri var, Orman var. Benim şu anda
atadığımda
MAHMUT TANAL (İstanbul) İşte fırsat
eşitliğiniz o sizin! Anlayışınız o sizin!
Bakın işte!
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen... Lütfen
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Yüzde 50!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın işte fırsat
eşitliğine! (AK PARTİ sıralarından Dinle sesleri)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla)
Sayın vekilim, benim atadığımda yüzde 50
kadın var, yüzde 50 erkek var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kaç tane bürokrat var orada?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Dinlemesini bir öğren ya!
Bir bayan konuşuyor kardeşim!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Türkiye Cumhuriyeti Meclisine çok büyük bir teşekkürüm var;
Cumhuriyet Halk Partisine, Milliyetçi Hareket Partisine, Barış ve
Demokrasi Partisine ve kendi partime.
VELİ AĞBABA (Malatya) Karakoldaki kadın ne oldu,
karakoldaki kadın?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Sizlerle beraber dünyada
örnek bir davranış yaptık ve Avrupa Konseyinde Türkiye
Cumhuriyetinin kadına yönelik şiddetle ilgili İstanbul
Anlaşmasını ilk imzalayan Parlamento Türkiye Cumhuriyeti
Parlamentosu olmuştur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu önemlidir ama ikincisi arkasından gelecektir.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Bakanım, bebeği
düşen kadın ne oldu?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Devamla) Bütçeden sonra inşallah
hızlı bir şekilde Bakanlar Kuruluna sevk ettiğimiz ve iki
yüz yirmi sivil toplum kuruluşuyla görüşerek
oluşturduğumuz, Parlamento içi desteği de çok
önemsediğimiz
Çünkü şiddetle mücadeleyi ve kadın meselesini
partiler üstü bir mesele olarak görüyoruz, kadının yaşam
hakkını partiler üstü bir mesele olarak görüyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, Sayın Bakan, Milliyetçi Hareket
Partisi Sözcüsüne hitaben kürsüden Vanla ilgili bir şey söyledi.
Müsaadenizle
BAŞKAN Ne söyledi?
OKTAY VURAL (İzmir) Vana gittiniz mi? diye sordu
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Sen gittin mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır efendim, olur mu öyle
şey!
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri, lütfen ama
OKTAY VURAL (İzmir) -
dolayısıyla Vana gidilip
gidilmediğini kürsüden, müsaade ederseniz
BAŞKAN İç Tüzükün 69uncu maddesi gereğince iki dakika
süre veriyorum.
Buyurun Sayın Oktay. (MHP sıralarından
alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahinin, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii Sayın Bakanın heyecanı var, o heyecan inşallah
icraatına da yansır, yorgun bakanlar gibi olmazsınız
inşallah.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) İnşallah.
OKTAY VURAL (Devamla) Stratejik derinliklerde kaybolup vurgun yiyen
bakanlar olmayın lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Vural, lütfen, sataşmayla başladınız
ama lütfen
OKTAY VURAL (Devamla) Biz Vana gittik Sayın Bakan. Vana gittik
biz.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) Sayın Demirel gitmedi, siz gittiniz.
OKTAY VURAL (Devamla) Vana gittik.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) Beraber gidelim.
OKTAY VURAL (Devamla) Gitmek diyor
Büyük zatlardan biri diyor ki:
Anlarsa uzağım yakınım, anlamazsa yakınım
uzağım olur. Siz gitmiş olabilirsiniz oraya ama
anlamamışsanız onlara uzaksınız demektir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz hem gidiyoruz hem yakınız onlara hem de
anlıyoruz onları.
Nüfus dengesi konusunda Sayın Bakanın söylediği önemli.
Nüfus dengesi
Milliyetçi Hareket Partisine bir soru yöneltti. Evet 2,1 nüfus
dengesi için çok önemli ama nüfusumuzun giderek
yaşlandığını dikkate aldığımız
zaman, özellikle bu nüfusun istikrarını korumak son derece önemlidir
ama Sayın Bakan, bu nüfusun istikrarını korurken genç işsizleri
artırdığınız zaman, bu nüfus istikrarını
koruyabilecek nüfus politikasını uygulayamazsınız.
Dolayısıyla makroekonomik politikanız işsizlik
doğurduğu için, esas itibarıyla nüfus istikrarı da
sağlayabilecek bir politika değil. Niyetiniz doğru olabilir ama
Hükûmetinizin ekonomi politikasının bu nüfus istikrarını
sağlayabilecek bir politika olmadığını da ifade etmek
istiyorum. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi Araştırma
Geliştirme Merkezinin yaptığı çalışmalar var.
Eğer arzu ederseniz, o çalışmalardan da faydalandırmak
isterim sizleri.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Cevap verme hakkı doğdu
Sayın Başkan. Stratejik Derinlikle ilgili
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Hatip konuşurken Stratejik Derinlik isimli kitabımdan bahsederek
bana sataştı, söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, böyle bir usul
yok, böyle bir müzakere yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, bir dakika efendim.
Neyle ilgili?
BAŞKAN Sataşmanız nedeniyle Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Neyle ilgili?
BAŞKAN - Sataşmanız nedeniyle.
OKTAY VURAL (İzmir) Kime sataştım? Ne söyledim?
BAŞKAN - Bir saniye, Sayın Vural, ne demek istiyorsunuz yani?
Hayır
OKTAY VURAL (İzmir) Siz bana sordunuz ya ona da sorun
bakalım.
BAŞKAN - Ona da sordum tabii, farkında
OKTAY VURAL (İzmir) Ne dedi?
BAŞKAN - Hayır, sordum, farkında olmadınız siz
burada.
OKTAY VURAL (İzmir) Ne dedi, ne söyledi? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sizin konuşmanızın
başlangıcındaki sözleriniz nedeniyle Yorgun bakanlar gibi,
diğer bakanlar gibi yorulmayasınız
diyerek.
OKTAY VURAL (İzmir) Kendisini yorgun addediyorsa evet,
yorulmuş bir Bakana söz vermenizi doğru buluyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
6.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun,
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Hayır, Sayın Başkanım, yorgun bakanlar ilgili
kısmıyla değil, özellikle Stratejik Derinlike
yaptığınız atıfla söz aldım çünkü bununla
kastınız açıktır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) On yıl önceydi o. Dünyada üç ayda
dengeler değişiyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Ben o eseri akademik hayatta iken
yazdım ve
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Bakan, parmak sallıyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
bugün o eseri pratik hayatta da uygulamaya çalışıyorum, bununla
da iftihar ediyorum ancak
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Bakan, kitaba ambargo
demişsiniz, bu ambargoyu ne zaman aşacağız biz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Anlaman için biraz daha gidip
gelmen lazım buraya.
OKTAY VURAL (İzmir) Ben yorgun bakanlardan bahsettim Sayın
Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Hayır, Stratejik Derinlik diyerek atıfta bulunduğunuz eserin
sahibi olarak cevap veriyorum size. Öncelikle o eseri okumanızı rica
ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Bakan, siz buraya hitap
edin.
BAŞKAN Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) Ben, dalgıçlarla ilgili
söylemiştim, siz dalgıç mısınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Siz o zaman ne söylediğinizi bilmiyorsunuz ya da bu Meclisin
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Evet, evet, farkında
değil zaten.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ne
söylediğinizin farkında değilsiniz ama ne kastedildiğini
herkes biliyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) On sene geçti, dünyada dengeler
değişti Sayın Bakan, dengeler değişti.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Evet Stratejik Derinlik kitabını, eserini 2001 yılında,
hiçbir zaman böyle bir teorik çalışmayı pratiğe
yansıtmak düşüncesinde olmadığım bir dönemde kaleme
aldım, bununla gurur duyuyorum ve bugün de takip etmeye
çalıştığımız politikada da herhangi bir
şekilde
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın Bakan, yenisini
yazmak lazım.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Türkiye'nin tarihî ve coğrafi derinliğiyle uyumlu bir tarzda bu
küresel -biraz önce zikrettiğimiz- dinamik, küresel yapıda Türkiyeyi
küresel bir aktör hâline getirmek için bu stratejik derinliği uygulamaya
çalışıyoruz.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sizin hiçbir iddianız
gerçekleşmedi Sayın Bakan. Dışişleri stratejinizin hiç
birisi gerçekleşmedi, hepsi çöpe gitti.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Kastettiğimiz, Türkiye'nin tarihî
ve coğrafi derinliğine uyumlu bir stratejidir, benim bir akademisyen
olarak kastettiğim buydu ve bu da her gün gerçekleştirmeye
çalıştığımız dış politikanın
esasıdır.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Arap çıkmazına
soktunuz ülkeyi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bu
çerçevede, eğer akademik bir tartışma yapmak istiyorsanız
buyurun yapalım ama akademik bir tartışma değil de siz
dış politika tartışması yapacaksanız
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, sizinle dış politika
konusunda çıkalım televizyona, çıkalım.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
onu da yapmaya hazırız ama imalı kelimelerin arkasına
saklanmayın, mertçe çıkın, itirazınızı yapın
bu kitaba ben de akademik olarak cevap vereyim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İmaların arkasına
saklanmayın, dış politika itirazı yapacaksanız ona da
cevap veririz. Yeter ki mertçe, açık ve yürekli şekilde
tartışalım.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın Bakan,
bakanlıkta sınıfta kaldınız, hiçbir savınız
gerçekleşmedi, hiçbir stratejiniz tutmadı.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Dış işlerinde
iflas ettiniz.
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri.
OKTAY VURAL (İzmir) Bizde, Sayın Bakanın
politikalarını sorgulayacak yürek de var, bilgi de var, mertlik de
var. Burada bunları söyleyen Bakanın Suriye politikasını,
füze kalkanı politikasını başka merkezlerde
oluşturmayıp da gelip Türkiye Büyük Millet Meclisinde burada feyz
alsaydı daha millî olurdu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Nerede oluşturduğumuz belli.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Vural, tutanaklara
geçti.
OKTAY VURAL (İzmir) Dolayısıyla, gayrimillî politikalar
ama Sayın Bakanın stratejik derinliklerde vurgun yemiş
olduğunu kendisi ifade etmiştir.
BAŞKAN Sayın Vural, teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, böyle
konuşma hakkı var mı efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) Vurgunlu bir bakan burada Türkiyeye daha fazla
hizmet edemez açıkçası.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, siz devam
edin efendim, böyle şey mi olur?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başkanlık
Divanı olarak Beşiktaşın UEFA Avrupa Ligindeki bu
akşamki maçında aldığı galibiyetle lider
olmasını kutluyor, bir üst turda başarılar diliyoruz, yolu
açık olsun diyoruz. (Alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470)
(S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88) (Devam)
J) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI (Devam)
1.- Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
L) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
M)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
N)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE
DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
P) ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Orman
ve Su İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
R) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ş) DEVLET SU
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T) METEOROLOJİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
U) DEVLET METEOROLOJİ
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Şimdi söz sırası Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunda.
Buyurun Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) - Sayın Başkanım, çok kıymetli
milletvekillerimiz; özellikle Bakanlığımın 2012
yılı bütçesiyle alakalı sunum yapmak üzere huzurunuzdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tabii, bu arada iyi ki siyah beyaz kravat takmışım,
hayırlı olsun.
Şimdi efendim, tabii ben Beşiktaşlı değilim
ama
MUHARREM VARLI (Adana) Bunu bile kendinize mal ediyorsunuz, vallahi
helal olsun, söyleyecek bir şey bulamıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Zaten siz olmasaydınız yenemezdik!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Sağ olun.
Efendim, bu vesileyle, ekranları başında bizi dinleyen
bütün vatandaşlarımızı saygıyla sevgiyle
selamlıyorum, su gibi aziz olsunlar efendim.
Değerli milletvekillerim, özellikle ben şunu ifade etmek
istiyorum, zaman çok sınırlı olduğu için özellikle
şunu ifade edeyim: 67 bin çalışanıyla
Bakanlığımız, inşallah her zamanki gibi şevkle,
heyecanla vatandaşlarımıza, milletimize, ormancılık,
su işleri alanında ve meteoroloji alanında hizmet etmeye devam
edecektir.
Özellikle,
Bakanlığımızın yapısında bir
değişiklik olmuştur, kısaca onu arz edeyim:
Bakanlığımızda, daha önce Çevre ve Orman
Bakanlığında, malum olduğu üzere, ORKÖY Genel
Müdürlüğü ve Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel
Müdürlüğü adıyla iki genel müdürlük vardı. Bunlar ilga edildi
ama bu faaliyetlerin tamamı, çok köklü bir genel müdürlük olan Orman Genel
Müdürlüğü bünyesinde toplandı. Bakanlığımızda ise
sadece merkezdeki faaliyetleri planlamak üzere Çölleşme ve Erozyonla
Mücadele Genel Müdürlüğü ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğü adıyla
iki genel müdürlük kuruldu.
Ben, müsaade
ederseniz, Orman Genel Müdürlüğünden başlayarak genel
müdürlüklerimizin faaliyetlerini kısaca özetlemek istiyorum.
Efendim,
Orman Genel Müdürlüğümüz Türkiye'nin en köklü genel müdürlüklerinden
birisi. Bu yıl, inşallah, 173üncü kuruluş yılını
kutlayacağız. Esasen şunu gururla ifade edeyim: Bütün dünyada
orman alanları veya odun servetleri azalırken Türkiyede
ormanlarımız hem alan itibarıyla hem de odun serveti
itibarıyla artmaktadır.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) O zaman 2/Byi niye çıkarıyorsunuz?
Artıyorsa 2/Byi niye çıkarıyorsunuz?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şöyle ki
geçmiş yıllarda 20,2 milyon hektar olan orman
varlığımız bugün 21,6 milyon hektara yükselmiştir.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Gidin ölçün, inanmıyorsanız gidin
ölçün, öyle mi?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Odun serveti
açısından ise daha dikkat çekici bir durum vardır. Geçmişte
936 milyon metreküp odun serveti varken, bugün -Allaha şükürler olsun- 1
milyar 400 milyon metreküpe ulaşmıştır. Gerçekten,
ağaçlandırmada ve diğer orman faaliyetlerinde şu anda
dünyada 3üncülüğe yükselmiş bulunuyoruz.
Ben bundan
dolayı, bundan önce çalışan herkese, bakanlarımıza,
geçmiş hükûmetlere ve şu andaki bütün mensuplarımıza
gönülden teşekkür ediyorum, başarılı
çalışmalarının devamını diliyorum efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Bakan, biraz da bize konuşun
ya, biraz da bu tarafa bakın.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Özellikle,
şunu gururla ifade etmek istiyorum: 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Seferberliği adıyla büyük
bir seferberlik başladı. Aslında 2012 yılı sonuna
kadar 2 milyon 300 bin hektarlık alanda çalışma
yapılmasını planladık, her yıl için de bir hedef
koyduk. Misal olarak, 2008 yılında yani seferberliğe başladığımız
yılda hedefimiz 420 milyon hektarlık bir alanda çalışma
yapmaktı ama bütün kurum ve kuruluşlar gerçekten çok
çalıştı ve neticede, o yıl, 463 bin hektarla yılı
tamamladık. 2009 yılına geldiğimizde orman
teşkilatının 170inci kuruluş yılıydı.
Arkadaşlarıma ben teşekkür ediyorum, bütün
mensuplarımıza, dediler ki: Bir rekora imza atalım, 500 bin
hektarı aşalım. Bütün ekip hakikaten kilitlendi hedefe ve
yıl sonuna baktığımız zaman, 2009 yılı
sonunda, orman teşkilatımızın kuruluşunun 170inci
yılında 501 bin hektarla gerçekten bir rekora imza attı. Ben
kurumumuzun bütün mensuplarını tebrik ediyorum. Neticede, 2009
yılında da 440 binken hedef 483 bin hektarla yılı
tamamladık. İnşallah, bu yıl da herhâlde 480 bin hektara
yaklaşacağız.
Yani bu, tabii, açık alanlarda ağaçlandırma, bozuk orman
alanlarının ıslahı şeklinde yürüyor. Şu ana
kadar, hesapladım, yaklaşık 1 milyon 900 bin hektarlık
alanda çalışma yapılmış ve yaklaşık olarak
da 1 milyar 400 milyon fidan toprakla buluşturulmuştur.
İnşallah, 2012 yılının sonunda yani önümüzdeki
yılın sonunda bu hedefi aşacağımıza ben
inanıyorum.
Efendim, bunu paralel olarak fidan üretimi de arttı. Daha önceki
yıllarda yılda 117 milyon adet fidan üretilirken fidanlıklarda,
bu sene 460 milyona yükselttik. İnşallah, önümüzdeki yıl
hedefimiz 500 milyon hedefini aşmaktır. Bunu da özellikle ifade etmek
istiyorum.
Bu arada tabii ki çok değerli milletvekillerimize teşekkür
ediyorum, katkıda bulunan bütün milletvekillerimize
şükranlarımı sunuyorum. Onların tenkit, tavsiye ve teklifleri
bizim için çok önemlidir, onları dikkatle takip ediyoruz.
Bu arada, bütün milletvekillerimiz için Atatürk Orman Çiftliğinde
birer fidan diktik. Hayırlı olmasını diliyorum. (AK
PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bundan sonra
herhâlde Ankarada dikili ağacım yoktur. demeyesiniz.
Efendim
sadece fidan üretimi değil
OKTAY
VURAL (İzmir) İnşallah sanal değildir onlar. Adresini
verin de gidip görelim fidanları.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Efendim sizlere verdik, arkasında da nereye diktiğimizin
işareti var.
Şimdi
efendim, orman ürünü açısından gerçekten 17,9 milyon metreküpe
ulaştık. Ayrıca odun dışı ürünler konusunda
bilhassa orman köylülerimizi geliştirmek, onların daha da geçim
seviyelerini, hayat standartlarını artırmak gayesiyle odun
dışı ürünlerde büyük bir hamle yapıyoruz. Defne,
adaçayı, kekik gibi hatta fıstık çamı gibi ürünlerde orman
köylümüze büyük bir imkân sağlayacağız. Biz geçen sene 120
milyon dolarlık bir ihracat yaptık ama bu ihracat hedefi çok küçük.
İnşallah önümüzdeki yıllarda bu konuda defne için,
fıstık çamı için, kekik ve tıbbi aromatik bitkiler için bir
eylem planı hazırladık, ceviz eylem planı
hazırladık. İnşallah 1 milyar doları aşmak
şeklinde 2015 yılında bir hedefimiz vardır, bunu arz ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) İstanbul Belediyesine bahşettiğiniz orman
arazisinden de bahsedecek misin?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Ayrıca, 101 adet kent ormanı kurduk, 102 adet bal ormanı
Efendim bal ormanı deyince Nedir? diye merak edebilirsiniz. Biz -az önce
de ifade edildi-bilhassa
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
mantığı ile bütün arıcılara
ormanlarımızı açtık, onlara özel birtakım
şifalı bitkiler dikmek suretiyle ister kestane balı, ister çam
balı ve suyu da kenarında, korunmuş bir alanda, organik bal
üretecek şekilde şu anda tam 102 adet bal ormanı kurmuş
bulunuyoruz. İnşallah, Türkiyeyi bal üretim ve ihracat üssü hâline
getirmek hedefimizdir, bunu gerçekleştireceğimize ben
inanıyorum.
Ayrıca
orman köylümüz
Bakın şunu da ifade edeyim: Orman köylümüze çok büyük
destek veriyoruz. Sadece 710 milyon TLlik bir üretim desteği
olmuştur orman köylüsüne. Ayrıca 299 milyon TLlik de diğer
desteklerle beraber 1 milyar TLden
fazla bir destek olmuştur, onu da özetle vurgulamak istiyorum.
Kadastro
çalışmaları yürüyor. Şu ana kadar 18,5 milyon
hektarlık alanda kadastro çalışmaları tamamlandı. 2/B
ile alakalı çalışmalar hemen
hemen tamamlandı, hatta 2/Byle ilgili kanun tasarısını
Bakanlar Kuruluna sevk ettik. İnşallah, yüce Meclis karar vererek
onunla ilgili de kangren olan bu mesele tamamen çözülecektir.
Tabii, efendim, yangınla alakalı hususlara gelince, gerçekten
başarılıyız yani Akdeniz ülkeleri içinde en
başarılı ülke bizim ülkemizdir. Ben, orman
teşkilatında göğüslerini âdeta yangına karşı
siper eden bu kahramanlara şükran borçluyum.
2011 yılında, bakın, 1.848 adet yangın
çıkmış ve
Çölleşme ve erozyonla ilgili de Genel Müdürlüğümüz yeni
kuruldu ama şu anda çölleşme ve erozyona tabi olarak, ülkemizde
gerçekten erozyona bağlı olarak
Yüzde 60ı ülkemizin erozyon
açısından riskli bölgeler.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Gazi yerleşkesini bir
açıklayın Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Onu özellikle
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Bir açıklar mısınız
Gazi yerleşkesini.
BAŞKAN Sayın Yılmaz, lütfen
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Mini parkları 33ten 41e yükselttik.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Genel merkezi bir açıklayın.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Sulak alanları ihya ediyoruz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Onları biliyoruz zaten.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Yazılı cevap verdim.
Kanatlılar
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Yazılı cevap olur mu,
açıklayın milletin huzurunda.
BAŞKAN Sayın Yılmaz, lütfen, böyle bir usulümüz yok.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
238 bin adet, efendim, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel
Müdürlüğümüz 238 bin adet kanatlı yani keklik ve sülünü doğaya
bıraktı.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Sayın Bakan, bunları Türk
ormancısı yaptı.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Sokak hayvanları
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Ormancıların elinden Gazi
yerleşkesini alıyor musunuz, almıyor musunuz? (AK PARTİ
sıralarından Bağırma sesleri)
BAŞKAN Sayın Yılmaz, lütfen
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Sokak hayvanları ve barınaklar için
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Türk ormancıların kemiklerini
sızlatıyorsun.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Değerli milletvekili, ben sizi dinledim
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Cevap verin ama, cevap verin!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
lütfen oturarak siz de beni dinleyin.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Cevap verin ama Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Ben sizi dinledim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sözlü sınavda yazılı cevap
olur mu ya! Söyleyin, sözlü sınav yapıyoruz!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Efendim, sözlü soru sorduğunuz zaman cevap veririz. Şimdi müsaade
ederseniz anlatacak çok şey var, müsaade edin.
Bakın, sokak hayvanları için ilk defa ormanlarda barınak
için yer tahsisine imkân sağladık.
Su yönetimi konusunda, bakın, Ergene havzasıyla ilgili
konuşma yapıldı, ancak şunu ifade edeyim: Ergene
havzasıyla ilgili, sanayi atık sularını arıtıyor,
yeterli veya değil; ama oradaki hiçbir belediyenin atık su
arıtma tesisi yok. Onu, Sayın Başbakanımızın
talimatıyla, tamamen belediyelerin mükellefiyetinde olan bu faaliyeti,
kanunda bir değişiklik yaparak DSİ Genel Müdürlüğü
tarafından yapılmasına imkân sağlayacak bir çözüm bulduk ve
on yedi tane büyük paketten oluşan Ergene eylem planını
hazırladık ve bunu da ilan ettim ben Edirnede, Kırklarelinde
ve Tekirdağda. Bunu da göreceklerdir, inşallah bunu da, nasıl
ki Haliçi temizlemişsek onu da temizleyeceğiz. Ama bunun da
mükellefiyetinin oradaki belediyeye ait olduğunu, atık su arıtma
tesislerini inşa etme ve alıcı ortama verme mükellefiyeti
tamamen belediyelerin kanunla mesuliyeti altındadır. Ama onlar
yapamıyor, biz yapacağız, çünkü biz milletimize inanıyoruz,
milletimizi seviyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Parasını almıyor
musunuz onun, bedava mı yapıyorsunuz?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Onun için ne gerekiyorsa yapmak bizim boynumuzun borcudur.
Efendim, özellikle suyla ilgili kısaca bilgi vereceğim çünkü
sürem çok az. Ancak şunu da ifade edeyim: Bakın, suyla ilgili,
şu anda 112 milyar metreküp kullanılabilir suyumuz var yılda.
Bunun 32 milyar metreküpü sulamada kullanılıyor, 7 milyar metreküpü
yılda içme ve kullanma suyu, 5 milyar metreküpü de sanayi için
kullanılıyor. Dolayısıyla şu anda 44 milyar
metreküplük suyu kullanıyoruz.
Sulanan araziyi şu anda 5,5 milyon hektara yükselttik.
Enerjide 290 HESimiz var ve yılda 61 milyar kilovat saat elektrik
üretiyoruz. Özel sektörü de devreye soktuk, gerçekten bu gurur
duyacağımız bir husustur. Şu anda özel sektörün 1.484 adet
HESe müracaatı var, toplam 30 bin megavat, bir başka ifadeyle bunlar
tamamlandığı zaman 110 milyar kilovatsaatlik elektrik üretecek.
Bunlar temiz, yenilenebilir enerji, onu özellikle vurgulamak istiyorum.
İçme suyuna gelince, efendim, içme suyunda destan yazdık.
Tabii, bu su evlerde akınca bir şikâyet yok ama bu su olmayınca
-su gibi aziz olun efendim- suyun yokluğu hissediliyor ama
varlığı hissedilmiyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Su yok, su yok Bakanım, bakın,
Şanlıurfanın Hilvan ilçesinin içme suyu yok.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Bakın, şu anda biz tam 32 milyon vatandaşımıza
-İstanbul hariç- su verdik, 32 milyon.
Bakın, Kars, Erzurum, Muş, Siirt, Hakkâri, Şemdinli,
Şırnak, Mardin Kilis, Gaziantep, Adıyaman, Kahramanmaraş
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hilvana gelin, Hilvanın suyu var
mı, yok mu, Hilvana gelin.
Hilvanın içme suyu yok Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Şanlıurfa, Sivas, Trabzon,
Zonguldak, Karabük, Çorum, Çankırı -Ankara için çalışma
yapıyoruz- Mersin, Konya, Karaman, Afyonkarahisar, Isparta, Uşak,
Aydın, İzmir, İstanbul, Bodrum yarımadası
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sular arsenikli Sayın
Bakan, sular arsenikli.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Bursa, Balıkesir, Edirne, Tekirdağ ve hatta bu yetmiyor
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
daha varsa söyleyin,
nereye su götürmek gerekiyorsa her yere su vermek bizim boynumuzun borcudur.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Arsenikli sulara ne
yapacaksınız Sayın Bakan? Kanser tehlikesi var
vatandaşın.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetimiz de su istedi, inşallah,
ona da başladık
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Allah nasip ederse, Alaköprü Barajından,
Tabii, şu ana kadar, biz, 2011 yılı sonuna kadar 1.035
adet tesis açtık. Bakın, dile kolay -vaktimiz yok- 165i baraj, 60
gölet yani biz hatta bunları açarken toplu açıyoruz; geçen yıl
10/12/2010 tarihinde 110 tesisi, işte bu sene Sayın
Başbakanımızın teşrifiyle 11/11/2011de 111 tane dev
tesisi açtık. Bunların toplam maliyeti de 8 milyar 365 milyon TL.
Farkımız bu işte.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Süremiz bitti, anlatacak çok şey var ancak.
Bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum hepinize.
(AKP sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Arsenikli sulara ne
yaptın Sayın Bakan? Arsenik demek kanser demek.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Aleyhte söz isteyen Mehmet Ali Ediboğlu, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Ediboğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ulusal çıkarlarımız yerine egemenlerin
çıkarlarını önceleyen, Meclisi dışlayan, dış
politikayı hükûmet politikasına indirgeyen anlayışı
eleştirmek üzere söz aldım.
Değerli milletvekilleri, ocak ayında Orta Doğuda, Arap
halkları, daha fazla özgürlük ve demokrasi talepleri ile sokaklara
döküldü. Bu talepler, ilk başta devrimci ve haklı taleplerdi.
Arkalarında güçlü halk desteği varsa ya bu talepler
karşılanacak ya da tarihte onlarca örneği olduğu gibi,
halklar kendi iktidarlarını kuracaklardı ama bu böyle
olmadı. Orta Doğu coğrafyası, emperyal güçlerin
ağır saldırılarına maruz kaldı. Şu an Arap
baharı kışa dönmüş ve egemen güçlerin nüfuz alanı
yaratma mücadelesine dönüşmüştür.
Orta Doğuda bugün bölge içi çatışmalara, güç
kaymalarına, bölge dışı müdahalelere, etnik ve mezhepsel
gerilimlere tanık olmaktayız. Örneğin, Türkiye-Suriye
ilişkilerinin geldiği son noktayı değerlendirecek olursak,
iki ülke arasında neredeyse birleşme aşamasına gelinen bir
noktada iken, ne oldu da ilişkiler hızla bozuldu? Hem de iki günde.
Bunun tek bir cevabı var: Emperyal güçler böyle istedi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye yönetimi
diğer ülkelerden ders çıkarmış olacak ki halkın
meşru taleplerini bir bir karşılamaya çalıştı ve
halk sokaktan çekildi ancak dış politikada yeni bir terim ile
tanıştık: Geç kalındı.
Aslında
bu ifade reformların yapıldığının kabulüydü. Bu
ifadeyi sık kullanan egemen güçler ve maalesef Türkiye, Suriyede derdi
reform değil, Esadın gitmesi olan silahlı gruplara açık
destek verdi. Bunu, Sayın Başbakanımızın Suriye bizim
iç meselemiz. diyen talihsiz açıklaması izledi. Silahlı gruplar
eylemlerini arttırdılar, güvenlik güçleri silahla
karşılık verdi. Sivil, terörist, asker, polis, toplam 4 bin
kişi hayatını kaybetti Suriyede.
Değerli
milletvekilleri, kanın bir an önce durması hepimizin ortak talebidir
ancak bir tarafa Silahı bırak. derken, diğerlerine silah verip
arka çıkarsanız bu kan durmaz. Her iki tarafa silahlarını
bırakması yönünde baskı yapılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işgal ile demokrasinin
gelmediğini, gelemeyeceğini Libyada gördük. NATO
saldırılarında, kanı durdurma bahanesiyle 65 bin
Libyalı öldürüldü. Libyada yönetim değişti ancak kargaşa
ve kan akmaya devam ediyor ama değişen bir şeyler var Libyada;
petrol emperyal devletler arasında paylaştırıldı ve
kırk üç yıl sonra Libyada İsrail Büyükelçiliği
açılıyor.
Değerli
milletvekilleri, bu nedenle, demokrasi Suriyeye seçimle gelmeli, buna
katkı sağlayalım.
Suriyeyle
ilişkilerin bozulmasından sonra sınır illerimizde ekonomi
hızla kötüleşiyor. Özellikle Hatay, Gaziantep, Kilis ve Urfadan
gelen feryatları Hükûmet duymazlıktan geliyor. Artık
sınır illerimizde işsizlik ve kaçakçılığın
arttığını gözlemliyoruz. Daha dün bir İngiliz
gazetesi, Hataydan Suriyeye kaçakçıların günde 3 kez, külliyetli
miktarda sınırdan silah geçirdiğini
yazdı. Gaziantep Belediye Başkanının Akşam gazetesine
düşen açıklaması, Hataydaki iş adamlarının ve
bavul ticareti yapan halkın ve Kilis Ticaret Odası
Başkanının feryatları var. Bunlara daha ne kadar kulak
tıkayacaksınız?
Sayın Bakan, soruyorum size: Nerede İsrailin Mavi Marmara ile
ilgili özrü? Hani Doğu Akdenizdeki doğal gaz sondajlarındaki
kırmızı çizgilerimiz? Nerede Piri Reis gemisi? Kürecikte
kurulacak füze kalkanı Türkiyeyi mi yoksa İsraili mi koruyacak? İranın
Türkiyeyi vururuz. açıklaması ortadayken kim kimi koruyacak?
Stratejik Derinlik kitabınızda yazılanlar Mavi Marmara
trajedisiyle Doğu Akdenizin derin sularına mı gömüldü?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriyeyi
işgal görevinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ediboğlu.
MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Devamla) İnadına
barış, inadına yurtta barış dünyada barış
diyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, on birinci turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.54
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:23.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, şimdi sorulara geçiyoruz.
Sayın Havutça, Sayın Türkoğlu, Sayın Erdoğan,
Sayın Işık, Sayın Varlı, Sayın Kuşoğlu
-Sayın Aslanoğlu tekrar sistemden çıktı- Sayın Dibek,
Sayın Akçay, Sayın Demir, Sayın Genç, Sayın Topcu,
Sayın Tanal, Sayın Çınar, Sayın Demiröz, Sayın A.
Yılmaz, Sayın S. Yılmaz, Sayın Eryılmaz, Sayın
Acar ve Sayın Öz sisteme giren ilk sayın milletvekilleri.
Sayın Havutça, buyurun.
Soru sorma süresi on dakika.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Dışişleri Bakanına soruyorum:
Suriye Devlet Başkanı ve yönetimine beş altı
yıldır demokratik adımlar atması konusunda telkinde
bulunduğunuzu, en son da altı saat görüştüğünüzü ancak
sonuç alamadığınızı, Esadın sözünde
durmadığını, samimi davranmadığını,
beklenen demokratik adımları atmadığını sürekli
dile getiriyor ve ilişkilerin bozulmasını bu gerekçelere
dayandırıyorsunuz. Beşar Esad ile altı saat ne
görüştünüz? Bu görüşmenin içeriğiyle ilgili bugüne kadar neden
kamuoyuna bir açıklamada bulunmadınız? Bu görüşmeye ilgili
bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz? Esad hangi konularda size söz
verdi de yerine getirmedi? Hangi konularda samimi davranmadı? Kendisinden
hangi konularda demokratik adımların atılmasını
bekliyorsunuz ve istediniz? Komşu ve kardeş bir ülkenin polis ve
askerine silahlı saldırılar düzenlendiğini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın Eroğluna.
Her seçimde söz verdiniz, özellikle Osmaniyede yaylacıların
orman arazisindeki yayla evlerinin çözümü için. Onlar partinizin genel merkezi
gibi işgalden nemalanmıyorlar, para ve hapis cezasına maruz
kalıyorlar. Bu sorun ne zaman çözülecek?
İkinci sorum Sayın Davutoğluna.
Suriyede insan hakları sorunu var. deyip Suriyenin iç
işlerine karışıyoruz. Irak Türkleri, Batı Trakya
Türkleri, Doğu Türkistan Türklerinin de sorunları var. Onlar için de
o ülkelerin iç işlerine karışacak mısınız? Türk
dünyasıyla ne zaman cidden ilgileneceksiniz?
İkinci sorum, Türkiye Cumhuriyetinin tezlerinin aksine
Kıbrıs Rum kesimi AB dönem başkanlığını
üstelenecek. Eminim ki İslam ve Hazreti Muhammed düşmanı
Rasmusseni NATO Genel Sekreteri yaptıktan sonraki pişkinliğinizi
tekrarlayacaksınız. Rum kesiminin dönem
başkanlığında nasıl bir strateji izleyeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Eroğluna soruyorum sorularımı.
Seçim döneminde Egenin GAPı diyerek Akköprü Barajını
açtınız ama biraz önceki açıklamanızda Egenin
GAPını kaptırdığımızı da
açıkladınız. Bu bölgede Akköprü havzasındaki tarım
arazilerinin sulanmasıyla ilgili herhangi bir sulama kanalı
yapmayı düşünüyor musunuz? Gene bu barajı açarken köylülerin,
oradaki beş-altı köyün ulaşımını sağlayan
köprüyü yıktınız. Bu köylülerin ulaşım meselesini
çözecek misiniz?
Yuvarlak Çayı üzerinde planlandığınız HES,
yargı kararıyla durduruldu. Yuvarlak Çayına HES yapma konusundaki
ısrarınız devam edecek mi? Eşen Çayı ve Kargı
Çayı üzerinde planladığınız HESler
yapılırsa bölgedeki tabii denge bozulacaktır. Bunları
nasıl engelleyeceksiniz? Bölgede bu küçük HESlerle zaman
kaybedeceğinize güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisini kullanmayı
düşünüyor musunuz?
Bodrum Yarımadasında yapılacak olan katı atık
projesine destek verecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Davutoğluna: 1) Suriyeye yapılacak muhtemel bir
uluslararası müdahale karşısında tutumunuz nasıl
olacaktır?
2) Suriyede el konan 183 adet Türk tırları için nasıl
bir tedbir aldınız?
Sayın Şahine: Şehit ve gazi ailelerinden ikinci bir
kişinin daha istihdam edilmesi konusunda Bakanlığınızca
yürütülen bir çalışma var mı, varsa ne aşamada?
Sayın Eroğluna: 1) Bakanlığınızca
mağdur edilen kıl keçisi üreticilerine verdiğiniz sözler
unutulmuş mudur? Bu konuda Bakanlığınız ne
yapacaktır?
2) Konya Bozkırdaki Çağlayan Göletinin
3) Şehitler adına yapılmış ormanların
metruk görüntüsü sizi rahatsız etmekte midir? Bu konuda ne
yapacaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Eroğluna soruyorum: 2006 yılında çıkan
Bakanlar Kurulu kararı ile Adanada çok önemli yerleşim
alanlarından Güzelyalı, Karslı, Kurttepe, Kenan Evren Mahalleleri
ki bunlar Adananın merkezinde, en güzel yerleşim yerlerinden
birisidir, kaymakamlık binasının ve güzel restoranların
olduğu yerlerdir- buralar yaban hayatı kapsamına
alınmıştır Sayın Bakan. On katlı
apartmanların olduğu, kaymakamlık binasının
olduğu, en güzel restoranların olduğu yer yaban hayatı
kapsamına alınmıştır. Şu anda orada
inşaatlar durmuş vaziyette, hiçbir iş yapılamıyor. Bu
mağduriyeti bir an önce gidermenizi istiyor değerli
hemşehrilerimiz. Bu konuda bir öneriniz, bir çalışmanız var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim.
İlk sorum Sayın Eroğluna: Yıllardır
yapımı düşünülen Polatlıdaki Gökpınar barajıyla
ilgili
Programa alınma durumu söz konusu mudur ya da hangi
yılın programına Gökpınar barajı
alınmıştır, hangi yıl yapımına
başlanacaktır?
İkinci olarak, Sayın Dışişleri Bakanına
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, sizi her dinlediğimde hakikaten
endişeye kapılıyorum, kitabınızı okuduğumda
değil ama sizi dinlediğimde çünkü bugün İranlı meslektaşınızla
ilgili de bir bilgi verdiniz ama İranlı
meslektaşınızın verdiği bilgi, iyi niyet
mesajları devlet ve Türk milletiyle ilgili, Hükûmetle ilgili hiçbir iyi
niyet mesajı yok dikkat ederseniz. Bunun ne anlama geldiğini
bilirsiniz. Şahsınızla ilgili var ama Hükûmetle ilgili yok. Bu
proaktif politikanın somut sonuçlarını öğrenmek istiyorum.
Bir kapalı oturumda veya bir şekilde bize anlatırsanız, bu
millî bir mesele, sizi de destekleyelim ama gerçekten somut
sonuçlarını göremiyoruz asla. Bunu lütfen bir şekilde bize de
anlatabilirseniz çok mutlu olacağız, memnun olacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Eroğluna sormak istiyorum ilimle ilgili: Şimdi,
Kırklarelinde Sayın Eroğlunun da faaliyet alanı olan su
ve ormanları tehdit eden çok önemli bir sorun var Sayın Bakan,
taş ocakları. Özellikle bizim ormanlarımız Istrancalara
doğru olan Vize, Pınarhisar, diğer ilçelerimiz de var ama bu
ilçelerde çok sayıda taş ocağı var. Hem ormanlar şu
anda yok ediliyor
-yukarıdan, helikopterle bir giderseniz görüyorsunuz zaten- hem de
su kaynaklarını tehdit ediyorlar, patlamalı bir şekilde
işlem yapıyorlar. Bunların ruhsatlarını siz
vermiyorsunuz, Enerji Bakanlığı veriyor. Niye böyle bir olay
oluyor? Yani ormanlar yok ediliyor, su kaynakları tehdit altında,
sizinle hiç alakası yok. Niçin bu konuyu uhdenize, üzerinize
almıyorsunuz? Bu konuda sizden bilgi istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sorum Sayın Dışişleri Bakanına:
Hükûmetinizin Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerinde ve komşu
ülkelerdeki Türk nüfusunun sorunlarıyla ilgilenme konusunda yeterince
aktif olmadığınızı görüyoruz. Bunu
dağıttığınız kitapta da görmek mümkün. Bu konularda
daha etkin ve aktif çalışmalar yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir de, acaba
sıfır sorun yaşadığımız bir komşumuz
var mıdır, hangisidir?
Diğer
sorum Sayın Eroğluna: Gediz Havzası Koruma Eylem Planı
kapsamında kirliliğin önlenmesi konusunda ne tür tedbirler
alınmıştır? Çalışmalar ne aşamadadır?
Bu konuda 2012 yılında ayrılan kaynak ne kadardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Demir
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Sayın Şahin, Şanlıurfada kaç
adet sığınma evi vardır?
İki:
Nüfusu 50 bini geçen belediyeler sığınma evi yapmak
zorundadır. Şimdiye kadar Türkiyede kaç tane sığınma
evi var? Bunun için belediyelere bir yaptırım yapmayı
düşünüyor musunuz, yapmayan belediyeler için?
Orman
Bakanına sorum: Sulama birlikleri özelleşiyor. Bu birlikleri alan
firmalar sulama için köylüden para talep edecek mi, yani köylü sulama suyuna
para ödeyecek mi?
Aydın,
Muğla ili fıstık üreten köylülerin mülkiyet sorunu sizin
Bakanlığınızda çözülebilecek mi?
Datça,
Dalaman, Fethiye gibi turistik yerlerde orman kesim oranı yüzde 10u
geçmiştir. Acaba, buradaki kırk dokuz yıllığına
verilen orman alanları da artmıştır, arasında bir
ilişki var mı? Turizm bu konuda zarar görecek mi?
Dışişleri
Bakanına sorum da: Suriye
halkının yanındayız. diyorsunuz, diğer bir yandan
muhalifleri destekliyorsunuz ve örgütlüyorsunuz. Bu ikiyüzlü bir
yaklaşım değil mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Genç
KAMER
GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim.
İstanbul
belediye sınırları içinde olup da maden çıkarılan
çukurlar ormana ait olduğu hâlde bunlar İstanbul Belediye
Başkanlığına hangi şartlarla devredilmiştir?
Buraya dökülen topraklardan İstanbul Belediyesi ne kadar para
almaktadır? Bu paraları nereye harcamaktadır?
İki,
Dışişlerine soruyorum: Somaliye ne kadar yardım
toplanmıştır, ne kadar yardım
yapılmıştır? Buraya yardımı getiren birçok
gemiler sokulmamış, işçiler mağdur durumda.
İki:
Libyaya 300 milyon dolar verdiğinizi söylediniz basında. Kimin parasını
kime veriyorsunuz? Kime nasıl verdiniz? Ben bu paranın kime
verildiğine dair belgelerini istiyorum. Aksi takdirde zaten ciddi bir
iktidar Türkiyede iktidara geldiği zaman bunun hesabını
soracaktır.
Suriyede
tutuklu güvenlik görevlileri var mıdır? Neden dolayı güvenlik
görevlileri tutuklanmıştır?
Ayrıca
da şunu da belirtmek istiyorum: Ahmet Bey, senin boyun ufak, senin
Suriyeyle, İran
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap
işlemi bitmiştir.
Buyurun
Sayın Bakanım.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Havutça Beşar Esadla yaptığımız görüşmenin
detaylarını sordular. Ben her şeyden önce teşekkür ederim
çünkü bunu hatırlattıkları için ve bu fırsatı
verdikleri için.
Nisan
ayında gittiğimizde dört saate yakın, ağustos ayında
da gerçekten altı saate yakın görüştük. Daha önce Sayın
Başbakanımız da görüştü. En azından bu, şunu
gösteriyor: Sayın Başbakanımızın ocak ayında
yaptığı görüşmeden bu yana uzun bir mesaiyi Sayın
Beşar Esadla görüşmelere ayırdık. Bu, şu demek:
Sayın Kılıçdaroğlunun söylediği gibi bir sabah
kalktığımızda Suriyeyle ilişkiler bozulmuş
değil. Biz dokuz ay Suriye yönetimiyle bütün kanalları kullanarak,
bütün imkânlarımızı kullanarak onları kendi
halkını dinlemeye teşvik ettik. İstediğimiz tek
şey vardı: Lütfen, kendi halkınızı dinleyin, sokaktaki
halkla barışın, onları bir tehdit
gibi görmeyin, kendi halkını tehdit gibi gören bir yönetim
kalıcı olamaz.
Evet, orada bir yol haritasında anlaştık. Şiddeti
derhâl durdurma sözünü verdiler. Üç gün içinde bütün Suriye şehirlerinden
-Humus hariç- askerlerin çıkacağını ifade ettiler.
Buraların basına açılacağını ifade ettiler, önce
Hamanın, arkasından Deyrizorun, Lazkiyenin. İlk gün
çıktılar Hamadan, hemen takdir ettiğimizi söyledik ancak ikinci
günden sonra Deyrizorda ve Lazkiyede çok büyük bir bombardıman
yaptıktan sonra Suriye rejimiyle bu meselelerin
konuşulmasının bir fayda getirmeyeceğini gördük.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Eskiden demokrasi mi
vardı Suriyede?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) -
Anlaştığımız yol haritasında ise bu sene içinde,
2012 içinde parlamento seçimleri yapmak vardı. Bitiyor aralık
ayı, yapmadılar, verdikleri sözü yerine getirmediler. Bütün bunlar
Beşar Esadla gerek Sayın Başbakanımızın gerek
benim yaptığım görüşmeler devlet arşivlerindedir.
Bütün bu çabalarımıza, teknik yardımlarımıza
rağmen mart ayından bu yana 5 bin kişi öldü Suriyede, 5 bin
kişi.
Birileri için bir sabah kalktığında Niye Suriye ile
ilişkilerimiz gerilime girdi? diye bir soru doğru olabilir ama bizim
için doğru değil, o 5 bin can kendi halkına silah doğrultan
Suriye rejimi tarafından öldürüldü.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Irakta ne oldu?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Bizim buna sessiz kalmamız mümkün değildi, dolayısıyla
bundan sonra da Suriye halkıyla
(CHP sıralarından gürültüler)
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Amerika ve Fransa
büyükelçilerini niye geri gönderdi?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) 1,5 milyon mu büyük, 5 bin mi?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, soru sordunuz, dinleyin
lütfen, cevap veriyor Sayın Bakan.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Amerika ve Fransa büyükelçilerini
niye geri gönderdi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Şimdi, bütün bu
Detayı sordunuz detay veriyorum Beşar Esadla
ne görüştüğümüzün.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ya sordunuz cevap veriyor işte,
cevabını alın.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) O
zaman detayları dinlemek istemiyorsanız niye soruyorsunuz? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Beşar
Esadla hem güvenlik şartlarının iyileştirilmesi ve
saldırıların durması hem de reformların
uygulanması için bir eylem planında anlaştık. Daha dördüncü
gününde bu eylem planından vazgeçmiş olduğu için de, ondan sonra
Suriye halkını korumak adına ve Suriye halkıyla tarihî
bağlarımız dolayısıyla Suriye rejimine
uyarılarımızı artırdık.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Amerika ve Fransa
büyükelçilerini geri gönderdi, biz de gönderecek miyiz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Daha
sonra da uluslararası temaslarımızı artırdık.
Muhalefetle ilgili ise, onlar kendileri örgütlenmektedir; kendi
zeminlerini, kendi çalışmalarını yapmaktadırlar.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Yarın gönderirsen
büyükelçiyi soracağız Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Bizim bu konuda herhangi bir ülkenin iç işlerine karışma
geleneğimiz yok. Sayın Korutürk çok iyi bilir, Irak koordinatörü
olarak Iraktaki muhalif gruplarla gidip görüşme görevi ona 2003
yılında verildiğinde, devlet görevi olarak bunu
yapmıştır. Hiçbir itiraz da getirmemiştir. Biz,, Orta
Doğudaki bütün halklarla, bütün gruplarla görüşürüz, görüşmeye
de devam edeceğiz. Onlar bizim için kader birliği
yaptığımız halklardır.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Suriye işine körü körüne
girdiniz. En çok sizin savlarınıza yazık oldu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Sayın Türkoğlu, Doğu Türkistanda, Batı Trakyada Irak
Türkleriyle ilgilerimizi sordu. Evet, Doğu Türkistanda olaylar
olduğunda da ilgilendik, Çin yönetimiyle de konuştuk, Kaşgara
da, Urumçiye de bizzat ben de gittim, oradaki kardeşlerimizle her
şeyi konuştuk, dertleştik, halleştik.
Batı Trakya konusunda ise gidin Şahin Köyüne sorun bizim
Batı Trakyaya nasıl baktığımızı, orada
nasıl karşılandığımızı, nasıl bir
muhabbetle bakıldığını. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Batı Trakyaya ilk resmî
ziyareti de biz yaptık. İlk resmî Başbakan ziyareti olarak
Batı Trakyaya giden de Sayın Başbakanımızdı.
Irak Türkleriyle ilgili için de
OKTAY VURAL (İzmir) Rabia Hanım niye gelemiyor Türkiyeye?
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Yunanistanla
parlamentolararası dostluk grubu kaldırıldı, bu nasıl
oluyor?
BAŞKAN Sayın Bakan, diğer Sayın
Bakanlarımız da cevap verecekler, lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Bitirmek üzereyim, anlaştık bir iki dakika vermek için.
Rum kesimiyle ilgili, üyeliğiyle ilgili politikamız da
açık ve nettir. Haziran ayına kadar eğer çözüm olmazsa
önümüzdeki Kıbrıs Rum Yönetimi dönem
başkanlığını alması hâlinde çözümsüzlük
olması durumunda dönem başkanı olarak Kıbrıs Rum
Yönetimini muhatap almayacağımızı ifade ettik ve bu
tutumumuz kesindir, bu konudan bir dönüş yok.
Son olarak, Sayın Kuşoğlu, İranla ilgili
beyanatın sadece devletle ilgili olduğunu söyledi. Tekrar, bütün
metni okumadım, bunu okumanızı tavsiye ederim. Sayın Gül,
Erdoğan ve Davutoğlu; herhâlde Sayın Başbakanımız
Erdoğan ve ben Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini temsil ediyoruz. Burada
Hükûmetimize de doğrudan atıf vardır. Ayrıca da son birkaç
yılda iki ülke ilişkilerindeki gidişat olağanüstü iyi
düzeydedir derken herhâlde kastedilen hükûmetlerarası ilişkilerdir.
Bu konuda İranla ilişkilerimize hiç kime gölge düşüremez,
İranla dostluğumuzu da kimse şu veya bu gerekçeyle
zedeleyemeyecektir.
Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın Bakan, Batı
niye iade ediyor büyükelçileri?
KAMER GENÇ (Tunceli) O 300 milyon nereye gitti, 300 milyon dolar cebe
mi gitti, nereye gitti?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Onu
sorarsınız, yazılı olarak cevap veririz.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Eğer, Batı
dünyası çark ederse Suriye işinden, biz ne yapacağız?
Sürahi su içmemiz lazım Sayın Bakan, sürahi, bir bardak yetmez!
BAŞKAN Buyurun.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) Sayın Başkanım, Sayın Işıkın
sorduğu şehit yakınlarıyla ilgili cevap vermek üzere söz
almış bulunuyorum.
Şehit yakınlarıyla ve gazilerimizle ilgili
Bakanlığımız bünyesindeki daire
başkanlığı oluşturulur oluşturulmaz Genelkurmay
Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı,
Çalışma Bakanlığı yani şehit
yakınlarıyla ilgili bütün kısımların bir komisyon
çalışması başlatılmıştır. Komisyonun
sonunda özellikle mevzuatın sadeleştirilmesi, uygulamada yaşanan
sıkıntının çözülmesiyle ilgili bir taslak
oluşturulmuştur. Bu taslağın içinde de Sayın
Milletvekilimin söylediği, Sayın Başbakanımızın
da açıkladığı şehit yakınlarımıza
ikinci istihdam vardır. Ayrıca bu taslağın içerisinde
terörle mücadelenin öncesinde ve sonrasında, operasyon öncesi ve operasyon
sonrası mağdur olanların Terörle Mücadele Yasasından
işlem görmesi, sivil halkın da aynı şekilde Terörle
Mücadele Yasasından istifade etmesiyle ilgili çok güçlü bir
tasarımız oluşmuştur. Bütçeden sonra inşallah Bakanlar
Kuruluna sevk edeceğiz ve Türkiye Büyük Millet Meclisine hızlı
bir şekilde getireceğiz.
Sığınma evleriyle ilgili Sayın Demirin sorduğu
soruya da hızlı bir şekilde cevap vermek istiyorum. 2005
yılında Yerel Yönetimler Yasası çıktığında,
kadın milletvekillerinin verdiği önergenin sonunda,
sığınma evlerinin, nüfusu 50 binin üzerinde yerde açılmasıyla
ilgili bir yasal altyapı oluşmuştu fakat şu ana kadarki
olan sayıya baktığımız zaman 2002de 8 olan sığınma
evi sayısı 2011de 53tür; sivil toplumun 3, belediyenin de 24 olmak
üzere 80 kadın sığınma evimiz vardır, 1.800 yatak
vardır. Şanlıurfada kiralamaya giderek hızlı bir
şekilde -çünkü yaptığımız zaman, zaman kaybı
olacak diye- sığınma evi açılmasını hem
Sayın Milletvekilimiz Zeynep Karahan Uslu hem Sayın Valimizin
takibiyle hızlı bir şekilde çözeceğiz. Ayrıca
sığınma evlerini yeniden yapılandırıyoruz.
2012de nitelik ve kalite bazlı uygulamada yaşanan sorunları da
hızlı bir şekilde çözeceğiz.
Buyurun Sayın Bakanım.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın Bakan, göç veren
köylerdeki durumla ilgili cevap vermediniz hâlâ.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) Efendim şöyle: Bendeniz de Sayın
Türkoğlunun, Osmaniye Milletvekiliyle ilgili
Yaylalarla ilgili yeni bir
düzenleme için çalışma yapılıyor.
Sayın Erdoğan, Dalaman Ovasıyla ilgili biliyorsunuz daha
Akköprü Barajını bitirdik, Dalaman Ovasıyla ilgili de sulama
ve revize planlaması yapılıyor. İnşallah 2012
yılında ihale edeceğiz. Tabii, HESlerle ilgili mahkeme karar
verirse mahkeme kararlarına uyuyoruz. Tabii ki güneş ve rüzgâr
Zaten
rüzgârla ilgili çalışmalar devam ediyor.
Bodrumla ilgili içme suyu mükellefiyeti bizdeydi.
Sayın Işık, kıl keçisiyle ilgili -otlatma için- biliyorsunuz
kanuni düzenleme yaptık. Destek veriyoruz, planlı şekilde
otlatmak mümkün.
Konyadaki Çağlayan Göletinin yükseltilmesi ve oranın
sulanmasıyla ilgili de keşif artışı gerekiyordu, onu
imzaladım.
Şehitler adına yapılan ormanlara sahip
çıkıyoruz. Sizin bahsettiğiniz, Simavda muhteşem bir
şehitler ormanı kuruluyor.
ALİM IŞIK (Kütahya) İnşallah Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) Sayın Varlı, yaban hayatıyla ilgili olarak,
şu anda yerinde gördüm. Hakikaten, bu konuda bir çalışma
yapılması gerektiğine inandım. Çalışma
yapılıyor. İnşallah planlama bittiği zaman
neticelendireceğiz.
Yedigöze Barajı tamamlandı biliyorsunuz. Sulamasıyla
ilgili iletim kanalı ve 4.500 hektarlık alan sulaması da 2012
yılında başlayacak. Zaten, şu anda, yakında temel
atacağız, çalışmalar devam ediyor.
Sayın Kuşoğlu, Polatlı Gökpınar
Barajının planlama revizyonu devam ediyor, 2012 yılında
proje yapımını ihale edeceğiz.
Sayın Dibek, Kırklarelindeki taş ocaklarını
biliyorum ancak bunlar biliyorsunuz, bizim Bakanlığın
mesuliyetinde değil, ruhsatları MİGEM tarafından veriliyor.
Bu konuda biz de titiz davranıyoruz. Bazı yerleri muhafaza
ormanı ilan edip uygun olmayan alanları vermiyoruz.
Sayın Akçay, tabii Gedizle ilgili, sürem yetmediği için, çok
uzun bir bilgi notu var, onu inşallah
cevaplandıracağım.
OKTAY VURAL (İzmir) Bir şey olmaz, cevaplandırın
Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) Sayın Demir sulama birlikleri özelleştirmesi söz
konusu değil. Onu özetle vurgulamak istiyorum. Tabii ki diğer
konularda ise kırk dokuz yıllığına biliyorsunuz Turizm Kanunu gereği
veriliyor ama bunun bir sınırı var, o sınıra riayet
ediyoruz.
Sayın Genç, özellikle burada çıkan kanun gereği hafriyat
topraklarıyla ilgili sevk ve idare tamamen, sadece İstanbulda
değil, bütün büyükşehirlerde büyükşehre aittir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, hayır. Orman arazisi
Oradan
nasıl rant nasıl sağlıyorsunuz?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) Sadece İstanbula vermiyoruz, İzmire de verdik,
her yere veriyoruz. Onu bilesiniz. Daha yeni İzmiri imzaladım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Şimdi sırasıyla on birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçme hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Dışişleri
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
11- DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. Dışişleri Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
1.167.555.310 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
55.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
4.600.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 |
Sağlık Hizmetleri |
1.000.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri |
70.730.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 |
Eğitim Hizmetleri |
96.535.690 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal
Yardım Hizmetleri |
11.471.000 |
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
1.351.947.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Dışişleri
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Dışişleri Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
1.030.114.677,74 |
- Bütçe Gideri |
: |
972.714.694,71 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
47.644.979,01 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
9.755.004,02 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
24 AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
179.693.700 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri Hizmetleri |
26.695.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 |
Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetler |
8.635.324.300 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
8.841.713.000 |
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
2.556.123.559,17 |
- Bütçe Gideri |
: |
2.548.208.830,50 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
13.262,90 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
7.814.485,59 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
113.505,98 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
5.427.010,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
5.144.318,74 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
282.691,26 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Özürlüller İdaresi
Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
5.940.006,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
5.370.955,02 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
569.050,98 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal
Araştırma Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
4.716.008,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
4.270.165,56 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
445.842,44 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabı
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A C E
T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
252.486.243,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
251.439.644,31 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
0,59 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
1.046.599,28 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabın bölümleri kabul
edilmiştir.
Orman ve Su İşleri
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
33- ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANLIĞI
1. Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
9.158.623.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
505.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
1.700.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 |
Ekonomik İşler ve
Hizmetler |
440.449.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Çevre Koruma Hizmetleri |
72.790.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
9.674.067.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman ve Su İşleri
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Çevre ve Orman Bakanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam
Ödenek |
: |
1.591.945.844,60 |
- Bütçe Gideri |
: |
1.444.072.299,98 |
- Ödenek Üstü Gider |
: |
8.590.703,66 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
156.464.248,28 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.17- ORMAN GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. Orman Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
6.286.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
119.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Ekonomik İşler ve
Hizmetler |
1.855.894.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
1.862.299.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
293.843.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler |
1.305.299.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
262.152.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 |
Sermaye Gelirleri |
5.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
1.861.299.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Orman Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam
Ödenek |
: |
1.019.606.000,00 |
- Bütçe Gideri |
: |
999.026.196,03 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
20.579.803,97 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
|
|
(TL) |
- Bütçe Geliri Tahmini |
: |
940.422.000,00 |
- Yılı Net Tahsilatı |
: |
983.829.943,75 |
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.57 - DEVLET SU
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
30.131.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
657.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
19.500.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Ekonomik İşler ve
Hizmetler |
7.236.961.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 |
İskân ve Toplum
Refahı Hizmetleri |
692.752.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 |
Sağlık Hizmetleri |
415.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
GENEL TOPLAM |
7.980.416.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri |
82.369.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
7.827.165.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 |
Diğer Gelirler |
65.882.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 |
Sermaye Gelirleri |
5.000.000 |
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
TOPLAM |
7.980.416.000 |
BAŞKAN -
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
|
|
(TL)
|
- Toplam Ödenek |
: |
6.370.592.395.87 |
- Bütçe Gideri |
: |
6.199.014.595.17 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
156.226.400.10 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
32.447.663.09 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
33.75 DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
||
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
168.904.000 |
|
|
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 |
Savunma Hizmetleri |
94.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri |
2.100.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
07 |
Sağlık Hizmetleri |
196.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
|
TOPLAM |
171.294.000 |
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
C E T V E L İ
|
|
(TL) |
- Toplam Ödenek |
: |
144.200.276.34 |
- Bütçe Gideri |
: |
127.538.652.07 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
16.661.624.27 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
14.025.535.73 |
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, Dışişleri
Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü ve Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğünün 2012 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ve 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı ve Meteoroloji
Genel Müdürlüğünün 2012 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler
İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı ve Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünün 2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmalarını temenni ederim.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
görüşmek ve 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının oylanmamış maddelerinin
görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için 15 Aralık 2011
Perşembe günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum; iyi akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 23.36