TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
39uncu
Birleşim
16
Aralık 2011 Cuma
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470)
(S.Sayısı:87)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538)
(S.Sayısı: 88)
III.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, 10-17 Aralık Dünya
İnsan Hakları Haftasına ilişkin açıklaması
2.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, 10-17 Aralık Dünya İnsan
Hakları Haftasına ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, 10-17 Aralık Dünya İnsan
Hakları Haftasına ilişkin açıklaması
4.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydının, 10-17 Aralık Dünya İnsan Hakları
Haftasına ilişkin açıklaması
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Iğdır Milletvekili Pervin
Buldanın, Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Bitlis Milletvekili Vahit Kilerin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Bitlis Milletvekili Vahit Kilerin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
V.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Genel Kurulun, 17
Aralık 2011 Cumartesi ve 18 Aralık 2011 Pazar günkü
birleşimlerinin saat 13:00'te başlamasına ve günlük
programların bitimine kadar çalışmalarına devam etmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Vanda meydana gelen depremler sonrasında
yapılan hasar tespit çalışmalarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/1037)
2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin,
Kırklarelinin bazı köylerinin sulama sorunlarına ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/1129)
3.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdemin,
elektrik borcu nedeniyle Elâzığ Uluovadaki Sulama Birliğinin
kapanması neticesinde yaşanan mağduriyete ilişkin sorusu ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/1130)
4.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın,
ESDEPe göre yapılması planlanan çalışmalara ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/1148)
5.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın, Van
depremi sonrasında yapılan açıklamalar ve yaşanan sorunlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/1159)
6.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydarın,
Vanın afet bölgesi ilan edilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/1316)
7.- Muğla Milletvekili Nurettin Demirin, Van
depremiyle ilgili bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/1317)
8.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin, çevre
ve şehircilik il müdürlerinin mezun oldukları okullar ve
uzmanlık alanlarına ve bir biyoloğun il müdürü olarak
atanmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/1489)
16 Aralık 2011 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
Çok teşekkür
ederim Divan adına. İnşallah böyle devam eder bugünkü
görüşmelerimiz. Sizden bu neşeyi, bu olumlu tavrı devam
ettirmenizi rica ediyorum bütün arkadaşlarım adına. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, şimdi programa göre 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/470) (S.Sayısı:87)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S.Sayısı:
88)(x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen
birleşimde 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 5inci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi
6ncı maddeyi okutuyorum:
Yeni tertip, gelir ve finansman kodları
açılması
MADDE
6 - (1)
İlgili mevzuatına göre, yılı içinde hizmetin
gerektirdiği hallerde Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul
ve esaslar çerçevesinde merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin
bağlı (A) işaretli cetvellerinde yeni tertipler, (B)
işaretli cetvellerinde yeni gelir kodları ve (F) işaretli
cetvellerinde yeni finansman kodları açılabilir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
Alaattin Yüksel.
Buyurun Sayın
Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılı bütçe tasarısının
6ncı maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet
tarihimizde vergi yükünü bu kadar yüksek ve adaletsiz şekilde halkın
sırtına yükleyen başka bir Hükûmet olmamıştır.
Bütçede 2012 yılı için toplam 329,8 milyar TL gelir öngörülüyor,
bunun 277,6 milyar TLsi net vergi gelirlerinden, bu vergilerin de yüzde 68i
dolaylı vergilerden oluşacaktır.
Vatandaşlarımızdan gelirlerine bakılmaksızın
aynı oranda alınan, adaletsiz vergi olarak nitelendirilen
dolaylı vergiler AKP İktidarı döneminde bütçenin temel finansman
aracı hâline getirilmiştir.
Bütçe
tasarısından halkımızın 2012 yılında da
ağır vergi yükü altında ezilmeye devam edeceği
anlaşılıyor. Vergi gelirlerinin yüzde 11,4 oranında artması
öngörülürken kurumlar vergisi payının yüzde 9,8e düşeceği
açıkça ifade ediliyor. Bu durumda, 2012de 30 milyar liralık bir
vergi artışı olacak ve bunun 20 milyar lirası dolaylı
vergiler nedeniyle yurttaşlarımızın cebinden
çıkacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede 6 milyon 750 bin
civarındaki ücretlilerin ödediği vergi, 652 bin şirketimizin
ödediği vergiyi geçiyor. Asgari ücretlilerin ödediği vergi ise
Türkiyede 2010 yılında en fazla kurumlar vergisi veren 100
firmanın 90ının toplamını buluyor. Oysa OECD ülkeleri
içinde 9 ülke asgari ücrete hiç vergi uygulamazken 6 ülkede vergi oranı
yüzde 10un altındadır. Türkiye ise yüzde 15lik vergi oranıyla
-bizim ülkemiz- asgari ücretliden en fazla vergi alan ülke durumundadır.
Ülkemizde gelir ve sermaye kârlarından elde edilen toplam verginin yüzde
43ü ücretlilerin cebinden çıkmaktadır. Öte yandan, kayıt
dışı ekonominin büyüklüğü ise hâlâ yüzde 50ler
düzeyindedir.
Bu Hükûmet, dokuz
yıllık iktidarı döneminde adaletli bir vergi düzenini kuramamıştır,
kurmamıştır. Tıpkı yoksulluğu artırarak
sömürdüğü, yönettiği ve iane düzeniyle oya tahvil ettiği gibi;
tıpkı yargı reformu yerine yargıyı yürütmenin kontrolüne
alarak tüm muhalifleri baskı altına alma anlayışı gibi
vergi reformunu da bilerek ıskalamışlardır. Vergi, medya ve
iş dünyası üzerindeki Bitaraf olan bertaraf olur. tehdidinin en
önemli silahı hâline getirilmiştir.
Bugün
yurttaşlarımızın üzerindeki yük, sadece adaletsiz vergiler
de değildir. Elektrikte olduğu gibi TRT payı, sayaç okuma bedeli,
kayıp-kaçak bedeli ve benzeri adlar altında dokuz kalem sorma ver
vergisi, ayrıca verginin de vergisi yasadışı olarak
bizzat devletin kendisi tarafından halkımızın cebinden
alınmaktadır. Tüketici hakem heyetleri Bunlar haksızdır,
tüketiciye parasını iade edin. diyor ama aynı ücretler
alınmaya devam ediliyor. Elektrikte yılda 800 milyon liralık
kayıp-kaçak tespit ediliyor. Bunu, kanunsuz şekilde faturalara
yansıtarak, halkımızın cebinden tahsil ediyorsunuz.
Yılda
yaklaşık 2 milyar TL tutarında para kredi kartı ücreti ve
benzeri adlar altında haksız bir şekilde
halkımızın cebinden alınıyor, sesinizi
çıkarmıyorsunuz. Adına güncelleme dediğiniz zamlarla,
vergi artışlarıyla halkı ezmeye devam ediyorsunuz. 2011
için yüzde 5,3 olarak hedeflediğiniz enflasyon şimdiden çift haneli
rakamlara ulaştı. Şimdi, işçinin, memurun, emeklinin
cebinden aldığınız parayı geri ödemeyi düşünüyor
musunuz yoksa dar ve sabit gelirli yurttaşlarımızı bir de
enflasyona mı ezdireceksiniz?
AKP hükûmetleri
döneminde dünyanın en pahalı benzinini biz kullandık,
kullanıyoruz, dünyanın en yüksek vergilerini bizim halkımız
ödüyor, dünyanın en pahalı zirai ilacını, gübresini,
mazotunu bizim çiftçimiz kullanıyor, ürettiğini de en ucuza satan
yine bizim çiftçimiz. Dünyanın en pahalı enerji maliyetlerini,
istihdam vergilerini, faizini ve şimdi de kur riskini üstlenen yine bizim
sanayicimiz.
Değerli
milletvekilleri, biliyorum İzmirde yaşananları merak
ediyorsunuz, şu anda Cumhuriyet Halk Partili belediyeler Hükûmetin
yarattığı büyük bir baskı altındadır, özellikle
yerel seçimlerde ele geçiremediğiniz İzmir Büyükşehir
Belediyesini vergi denetmenleri, mülkiye müfettişleri, Sayıştay
denetçileri, bilirkişi heyetleri ve özel yetkili savcılarınızla
ablukaya almış durumdasınız. Diyarbakırdan
İzmire özel olarak gönderilen başsavcı henüz operasyonun
başında İzmir Büyükşehir Belediyesinde 300 suçlunun
olduğunu kamuoyuna ilan ediyor. Başsavcının
açıklamaları hakkında bu HSYK bile soruşturma açmak zorunda
kalmıştır. Sayın Maliye Bakanına 2010dan bu yana
hangi büyükşehir belediyelerinde denetim yaptınız, şu anda
hangilerini denetliyorsunuz? diye soru önergesi yönelttik fakat Sayın
Bakan, dün elimize ulaşan cevabında Vergi Usul Kanununun 5inci
maddesi gereğince açıklayamam. diyor. Sayın Bakan,
açıklayamayacağınızı biliyoruz ancak gerekçeniz
yanlıştır.
Biz size
İzmirdeki denetim faaliyetinizi anlatalım: 5 Sayıştay
denetçisi, 2 mülkiye müfettişi, yaklaşık 20 bilirkişi
heyeti bir yıldır denetim ve inceleme yapıyor. Ayrıca, 52
vergi denetmeniniz 2006, 2007, 2008 ve 2009 defterlerini incelemek üzere
belediye ve bağlı şirketlerinde görevlendirilmiştir. 2006
yılını daha yeni bitiren bu denetmenlerin bu hesapla üç yıl
daha burada kalacakları anlaşılıyor yani hedefiniz yerel
seçimler. 52 elemanınız bütün belgeleri didik didik tarayıp
âdeta suç yaratmaya çalışıyorlar. Büyükşehrin dokuz
şirketinde inceleme yapan denetmenler sadece kayıtlara bakmıyor,
bir de bu şirketlerle iş yapmış olan 10 binlerce
İzmirli esnafı, tüccarı sorguya çekiyorlar. Vergi denetmenlerinin
belediyelerde inceleme yapması alışılagelmiş bir durum
değildir. Zira, belediye ve bağlı kuruluşları kâr
amacı gütmeyen kamu kurumlarıdır. Ayrıca, bu vergi
denetmenlerine bir de hukuka aykırı şekilde bilirkişilik
görevi veriliyor yani sizin emrinizde çalışan, tayini, terfisi,
geleceği sizin elinizde olan vergi memurlarına özel yetkili
mahkemeleriniz bir de bilirkişilik yaptırıyor. Buna denetlenme
denmez, buna baskı denir, zulüm denir, engelleme denir. Başbakan Ben
de soruşturma geçirdim. diyor. Acaba bu denli bir zulüm gördü mü?
Şimdi sıra bizde. diyerek kendi
yaşadıklarınızın kat kat fazlasını
muhalefete mi yaşatmak istiyorsunuz?
Ayrıca,
değerli milletvekilleri, Ulaştırma Bakanı İzmirde
Büyükşehir Belediyesinin gerçekleştirdiği Türkiye'nin en uzun 80
kilometrelik şehir içi raylı sistem projemizi sahiplenmeye
kalkıyor. Bu proje rahmetli Ahmet Piriştinanın projesidir.
Gerçekleştirmek Aziz Başkana nasip olmuştur. Proje maliyetinin
tamamı 600 trilyon TL Büyükşehir Belediyesinin öz kaynaklarından
karşılanmıştır. Devlet Demiryolları sadece iki
yüz yıllık, Fransızlardan kalma demir yolu hattını
tahsis etmiştir. İzmir Büyükşehir Belediyesi kentin su
ihtiyacını çözmek için baraj yapmak istiyor, İzmirin yeterince
suyu var. denerek engelleniyor. Fakat barajın su havzaları üzerinde
altın madenciliği faaliyetine izin veriliyor.
İzmir Büyükşehir
Belediyesi Bakanlar Kurulunun onayına sunulmak üzere dokuz adet kentsel
dönüşüm projesi gönderdi. Ankaranın projelerini bir günde onaylayan
AKP Hükûmeti İzmirin projelerini on aydır bekletiyor. Gazeteciler
İzmirdeki ithal bakanlardan Sayın Binali Yıldırıma
soruyorlar Bu projeler neden bekletiliyor? diye. Haberimiz yok. Ama bunlar
Belediyenin boyunu aşar, müşterek yapmak lazım. diyor.
Sayın Bakan, siz, İzmirin milletvekilisiniz, Bakanlar Kurulu üyesisiniz.
On aydır bekletilen projelerimizden nasıl haberiniz olmaz?
Bakın,
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kadifekalede dört dörtlük bir kentsel
dönüşüm gerçekleştirdi, hem de rant için değil, halk için.
Boşaltılan bölgede 400 dönümlük araziyi kent ormanı hâline
getirdi yani kentsel dönüşüm için hem tecrübeye hem de kamu yararı
bilincine sahip bir belediye var karşınızda. Siz de bir
şeyler yapmak istiyorsanız buyurun yapın, sizi tutan yok ama
İzmiri siyasi hırslarınıza kurban etmeyin. Gönüllerine
girmek istiyorsanız, İzmirlileri cezalandırmayın, kentsel
dönüşüm projelerini bir an önce onaylayın, İzmirlileri ölüme ve
susuzluğa mahkûm etmeyin.
Cumhuriyet Halk
Partili belediyelerin büyük projeler gerçekleştirmesi
karşısında Solcular icraat yapamaz. şeklindeki kara
propagandanızın yerle bir oluşunu kabul edemiyorsunuz.
Cumhuriyet Halk
Partisi olarak Taşeronluğu kaldıracağız. dedik.
Dediğimizde, Başbakan Önce İzmirde kaldırın da
görelim. demişti. İzmir Büyükşehir Belediyemiz, kölelik düzeni
taşeronluğu kökünden kaldırmıştır. Yoksa bunun mu
bedelini ödetiyorsunuz?
İzmire
karşı giriştiğiniz bu tertip, aslında Türk
demokrasisine karşı başlatılmıştır çünkü
İzmir, özgürlüğün, demokrasinin, hukukun, birlikte barış
içinde yaşamanın, direnişin simgesidir.
Şimdi de
denetmen ve müfettiş ordularınızla, özel yetkili
savcılarla, ithal bakanlarınızla İzmire yükleniyorsunuz.
Yarattığınız baskı ve tehditleri fırsata
dönüştüreceğiz. İzmirden, Aydından, Antalyadan,
Mersinden, Muğladan yola çıktık; Bursayı,
İstanbulu, Ankarayı da alacağız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN
YÜKSEL (Devamla) Bekle bizi İstanbul, bekle bizi Ankara, bekle bizi
Türkiye; ilk seçimde özlediğiniz sosyal demokrat politikacılara
yeniden kavuşacağınıza emin olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) İnandın mı söylediğine?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
Sayın
milletvekilleri, Dünya İnsan Hakları Haftası nedeniyle dört
grubumuzun, Mecliste grubu bulunan dört siyasi partimizin grup başkan
vekillerine yerlerinden söz vereceğim ama gruplar adına
konuşmalar bittikten sonra söz vereceğim. Sayın grup başkan
vekilleri sisteme girerlerse onu açacağım.
Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili
Sayın Adil Kurt.
Buyurun Sayın
Kurt. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA ADİL KURT (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Grubumuz adına 6ncı madde üzerine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün burada rakamların
sıkıcılığına sığınmak yerine, ben
biraz bu rakam atmosferinin dışına çıkarak kendi cephemden
Orta Doğuda olup bitenleri, Türkiye'nin Orta Doğuya
bakışı ve buradaki rolü üzerinde durmak istiyorum.
Maalesef
etrafımızda olup bitenleri bugüne kadar halkların lehine,
halkların geleceğini garanti altına alabilecek, bölgemizde
barışı kalıcılaştıracak adımlar
atmaktan uzak olduğumuzu başta ifade etmek isterim. Orta Doğu
yüz yıl sonra yeniden şekilleniyor. İngilizler eliyle 20nci yüzyılın
başında şekillendirilen Orta Doğu bugün Amerikanın
eliyle yeniden şekillendirilmek isteniyor. Yeni bir dizayn sürecine
girildi. Arap baharı, aslında bu dizayn sürecinin başlangıç
noktası olarak ele alındı ancak Kuzey Afrikada başlayan
Arap baharı, tek başına toplumsal muhalefet olarak kendini
geleceğe taşıyabilecek bir fikir yapısına sahip
olmadığı için şu anda ciddi bir yol
ayrımındadır. Bu yol ayrımında Arap
baharının demokrasiye evrilmesi kadar radikalizme, radikal
İslama evrilmesi de o kadar mümkündür, hatta daha büyük bir
olasılıktır.
Dolayısıyla,
Kuzey Afrikada başlayan bu süreç eğer bizi de yakından ilgilendiren Orta
Doğu sınırları içerisinde demokrasiden yana bir ivme
kazanmazsa çok ciddi sıkıntılar yaşamış
olacağız.
Burada, özellikle
20nci yüzyılın başından itibaren şekillenen Orta
Doğuda Kürt dünyasının parçalanmışlığı
bu sorunun anahtarı durumundadır, bu sorunun çözümünde anahtar rol
pozisyonundadır. İran
Suriyede olup
bitenlerden hiç kimse hoşnut değildir, biz de hoşnut
değiliz. İranda olup bitenlerden hiç hoşnut olmadık,
bundan sonra da bu şekilde devam ederse hoşnut olmak da mümkün
değildir. Ama unutmamak gerekir ki Türkiyenin Suriye refleksinin
merkezinde Kürt politikası yatıyor. Eğer Suriyede bugün
Kürtlerin geleceği söz konusu olmamış olsaydı, Türkiye
nasıl 1982de Hamadaki katliama sessiz kaldıysa bugün de sessiz
kalırdı. Bunu inkâr etme şansımız yoktur. Orta Doğuda
Kürtlerle ittifakını güçlendirecek yapı -ki biz o
yapının seküler durumundan kaynaklı olarak, seküler
duruşundan kaynaklı olarak Türkiye ve Kürtler olduğuna
inanıyoruz- Orta Doğudaki halkların demokratikleşme
yönündeki gidişatına öncü olabileceğini düşünüyoruz.
Dolayısıyla, Türkiyeye burada düşen çekim merkezi olmaktır.
Bu Meclisin üreteceği politikalar, bu Mecliste konuşulacak olan
şeyler aslında halkların geleceğine bu boyutuyla ön
açıcı olabilir, ivme kazandırıcı olabilir.
Sıkça söylediğiniz bir ifadeyi burada tekrar
ifade etmekten imtina etmeyeceğim: Değerli arkadaşlar, Türkiye
Kürtlerle büyür, Kürtlersiz küçülür. İşte Orta Doğunun yeniden
şekillendiği bu dönemde Türkiye, Kürt halkıyla, ki sadece
Türkiyede yaşayan Kürtleri kastetmiyorum, bütün Kürtler açısından,
dört parçada yaşayan Kürtler açısından, başta Federal
Kürdistan Bölgesi olmak üzere, onlar açısından cazibe merkezî
durumuna gelirse, işte Türkiyeyi o zaman Batının tahakkümünden
kurtarmış oluruz, o zaman Türkiyeyi Orta Doğuda büyük ülke,
rol modeli olabilecek ülke pozisyonuna getirebiliriz ama mevcut politikalarla,
mevcut dış politikayla bu gidişat bizi kaosa sürükler. Bu
gidişat bizi İranla mezhep çekişmesi içerisinde boğup
birileri de gelip bölgeyi yeniden parselleme şansına sahip olacaklardır.
Bunu başaramadığımız zaman, bunu
yapamadığımız zaman çocuklarımıza, bilmemiz
gerekir ki, vereceğimiz hesabımız vardır. Beş yıl
sonra Türkiyeyi bu pozisyonda konuşamayabiliriz. Hatta iki yıl sonra
Türkiyeyi bu pozisyonda konuşamayabiliriz. Mevcut durumda Kürtlerin
tamamı Türkiye merkezli, daha doğrusu Ankara merkezli
geliştirilen politikalara yönünü dönmüş durumdalar ama mevcut Kürt
siyasi jenerasyon bu ittifakı Türkiyeyle başaramazsa, Türkiye bu ittifakı
başaramazsa yeni jenerasyonun yönü Türkiye değildir. O zaman hep
birlikte Orta Doğuda kaybedeceğiz. Küçük küçük devletçikler
oluşturulabilir ama bu devletçikler -ki o zaman Türkiye de bir
devletçiğe dönüştürülmüş olacaktır- hiç kimseye fayda
sağlamayacaktır.
Hepinizi en içten
duygularımla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kurt.
Sayın
Şandır, buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, 10-17 Aralık Dünya İnsan Hakları
Haftasına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz 10-17 Aralık arası Dünya İnsan
Hakları Haftası. İnsan, yaratılmışların en
şereflisi. Tüm yaratılmışlık insanın
etrafında kurulmuş. Dolayısıyla, insanın insan
olmaktan kaynaklanan hakları hepimizin en büyük ortak paydası.
Bunların savunulması, herkes için savunulması, dünyanın her
yeri için savunulması bizler için, herkes için çok önemli bir
sorumluluktur, insan olmanın gereğidir. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak insan haklarını çok önemsiyor ve değerli buluyoruz.
Bu konuda, dünyanın birçok bölgesinde yaşayan Türk soylu
insanların gördüğü mezalimi de dikkate çekmek istiyorum. Özellikle
Çin ve Rusya coğrafyasında, Türk olduklarından
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Buldan
2.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, 10-17 Aralık Dünya İnsan
Hakları Haftasına ilişkin açıklaması
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, 10-17
Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası ve İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesinin kabul edilişinin 63üncü yıl
dönümü. Dolayısıyla, biz de bu günü önemsiyoruz ama insan
hakları konusunda karnesi en zayıf ülkelerden birisi olduğumuzu
da ifade etmek isterim. Ölümlerin, tutuklamaların bolca
yaşandığı bir coğrafyadayız çünkü. Bugün yine güne
Diyarbakır ve Batmanda yapılan operasyonlara ve
gözaltılarına gözlerimizi açtık. Umut ediyor ve diliyoruz ki
artık bizim ülkemizde de insanlar özgürce yaşayabilsin.
Ölümlerin ve
tutuklamaların olmadığı, annelerin
ağlamadığı bir Türkiye özlemiyle saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, 10-17
Aralık Dünya İnsan Hakları Haftasına ilişkin
açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Altmış
üç yıl önce 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildi. Ne
yazık ki Evrensel Bildirgede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı bir
uluslararası düzen hâlâ kurulabilmiş değildir. Bunu
başarmış olan ülkeler var, başaramamış olan
ülkeler var, Türkiye de başaramamış olan ülkeler arasında.
Bugün
bilim adamları, gazeteciler, öğrenciler, iktidar
karşıtı görüşü olanlar, muhalif olanlar, polis
soruşturmalarında ortaya konulan fezlekelerin kopyası
iddianamelerle yargılanmaktadırlar. Hapishanelerde 120 bin
insanımız var, bunların yarısı tutuklu. Tutuklulara
mahkûm gözüyle bakan bir anlayış iktidarda, faili meçhuller var,
öğrenciler hapishanelerde
Türkiye'nin
bunlardan kurtulacağı, gerçekten insan hak ve özgürlüklerine
dayalı bir demokrasiyi gerçekleştireceği özlemi ve dileğiyle
hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Aydın
4.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, 10-17 Aralık Dünya İnsan
Hakları Haftasına ilişkin açıklaması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Asgari
müşterekte paylaşılması icap eden insan hakları,
hiçbir şekilde dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet, siyasal görüş,
kültürel farklılık gözetmeksizin uğruna mücadele edilmesi
gereken ortak bir ideal olarak algılanmalıdır. Bunun içindir ki
AK PARTİ İktidarı döneminde bu amaca ulaşmak için insan
hakları alanında çok ciddi ilerlemeler kaydedilmiş, yapılan
düzenlemeler ve demokratik yaklaşımla insan hakları bilincinin
ülkemizde yerleşmesi için çaba sarf edilmiştir.
Günümüzde
gerek küresel manada gerekse bölgesel manada baktığımızda
evrensel değerlerden ve ideallerden yoksun olan toplumların içinde
bulundukları durum tüm insanlığa ibret olmalıdır.
İnsan haklarından ve değerlerinden ayrı kalan milletler ne
yazık ki eksikliklerini gideremedikleri sürece medeniyetlerini de ileri
götürme noktasından uzak kalacaklardır.
Bugün
Türkiyemizde özellikle son yıllarda yaşanan gelişmeler ve
demokratik anlamda ciddi manada atılan adımlar neticesinde
insanımız kendine olan özgüveniyle birlik ve beraberlik içerisinde,
barıştan yana yarınlarını inşa etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538)
(S.Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
Gruplar adına söz talepleri tamamlanmıştır.
Şimdi
şahısları adına söz taleplerine geçiyorum.
İlk
söz, Van Milletvekili Sayın Burhan Kayatürke aittir.
Buyurunuz
Sayın Kayatürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BURHAN KAYATÜRK
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı bütçesi maddeleri üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konu gelir-gider
bütçesi olunca, Batı ekonomileri bir bir yıkılırken Türkiye
ekonomisinin büyüme rekorlarını nasıl
kırdığını, bazı AB ülkelerinde işsizlik
yüzde 20lerdeyken ülkemizde bu oranın yüzde 8,8e nasıl
indiğini, kısacası, 2002de Türkiye dünyanın en büyük
27nci ekonomisiyken bugün 16 veya 17nci sıraya nasıl
yükseldiğini doğrusu anlatmak isterdim ancak siz Van Milletvekiliyken
ve Vanda da bu kadar büyük bir deprem felaketi varken bu felaketi anlatmaktan
başka çaremiz yok.
Evet, değerli
arkadaşlar, Van depremi 700 bin insanı dışarıda
bırakacak kadar büyük bir felaket. Hasarlı olsun veya olmasın
insanlar evlerine girmeye cesaret edemiyor çünkü sayıları 6 bini
bulan sarsıntılar devam ediyor ve bana göre bölgedeki en büyük
problem burada. Ancak Türkiye, devletiyle, hükûmetiyle, valisi ve
kaymakamıyla bütün yetkilileriyle bir depremde ilk defa bu kadar
hızlı müdahalede bulunmuş ve elinden geleni
yapmıştır.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Bingöl depremine bu kadar kısa sürede müdahale etmediniz
mi? Elâzığ depremine, Bingöl depremine
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) - Sayın Başbakanımız depremden sadece birkaç saat
sonra neredeyse kabinenin yarısı ile deprem bölgesindeydi. Bir ay
boyunca hemen hemen her gün 8-10 bakanımız ve 1 başbakan
yardımcımız bizimle birlikteydi.
99 Marmara
depreminde hükûmetin müdahalesini unutmuş değiliz. Babamı ve
kardeşimi de kaybettiğimiz 76 Çaldıran depreminde
kardeşimin cenazesine ancak üç buçuk ay sonra ulaşabildik. Van depreminde
bırakın üç buçuk ayı, üç buçuk gün içerisinde neredeyse enkaz
altında insanımız kalmadı. Çünkü, 3.940 kurtarma ekibi
çalışanı vardı. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA SERDAR
SOYDAN (Çanakkale) Madencilerin kemikleri sızlıyor, madencilerin!
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bir de Vanlısın ya, biraz
doğruları konuş!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, rica ediyorum, lütfen
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Ayıp canım, böyle de konuşulmaz ki Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Ama e konuşur
Yapmayın ne olur.
Onun penceresinden öyle görünüyordur.
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Sayın milletvekilleri, dinlerseniz
209
insanımız, Allaha hamdolsun, canlı çıkarıldı.
Yaralılar onlarca hava ambulansı ve yüzlerce kara yolu
ambulansıyla çok hızlı bir şekilde bölge hastanelerine
taşındı.
MUSTAFA SERDAR
SOYDAN (Çanakkale) Çadırdakiler de ölüyor!
VELİ
AĞBABA (Malatya) Dünyada eşi örneği yok, kurtarma ekipleri
enkaz altında kalıp ölüyor ya!
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Depremzedelere gıda, giyim, battaniye ve
ısıtıcı gibi ihtiyaçlar en kısa sürede
ulaştırıldı. Yetkililerin verdiği bilgiye göre, bugüne
kadar 75 bin tane çadır, hemşehrilerimize, depremzedelerimize
dağıtılmış, 22 bin konteynerin 10 bin tanesi köylere
ulaştı ve geri kalan 12 binin de ulaşması için canla
başla uğraşılıyor.
Hasarlı olan
köylerin tamamına 3.440 tane büyük hayvan çadırı
dağıtılmış, ayrıca depremzede çiftçimize hayvan
destekleme yardımı olarak 40 milyon Türk lirası hibe
yapılmış. Vanlı depremzedelerin gittiği 80 ilin
valiliklerine 18 milyon Türk lirası gönderilmiş. Değerli
arkadaşlar, bugüne kadar harcanan para 414 milyon Türk lirası yani eski
parayla 414 trilyon.
Şimdi,
kalıcı konutlara başladık. 2.944 konutun temeli
atıldı. Çalışmalar kışa rağmen hızla
devam ediyor, 15 bin konutun ihalesi için de talimat verildi ve çok
yakında başlayacak.
Allahın
izniyle biz bu depremi Van, Erciş ve köylerimiz için bir fırsata
dönüştüreceğiz. 2014te büyükşehir olacak Vanı gerçek bir
metropol ve köylerimizi de köy-kentler yapmak için canla başla
uğraşacağız.
Bu depremde
bizimle birlikte olan bütün halkımıza teşekkür ediyoruz.
Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, siyasi
partilerin değerli lider ve temsilcilerine, sivil toplum
kuruluşlarına, yurt dışındaki dostlarımıza
ve tabii, doktor Miyazakiye burada biz Vanlılar adına
şükranlarımızı sunuyoruz.
Ben bu Vanlı
hemşehrilerimize, 700 bin insanımıza bundan sonra Türkiye'nin
her tarafından ve Vandan da yardımların kendilerine
ulaşması için gayret gösterilmesi gerektiğine inanıyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) - Biz 4 milletvekili bunu takip edeceğiz. Yirmi dokuz gün Vanda
kaldık.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kayatürk.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, Kütahya Simav depremi, Elâzığ
depremi, Bingöl depremi bu Hükûmet zamanında olmuştur. Acaba o
depremlere neden bu kısa sürede müdahale edilmemiştir? Hükûmetin
sorumluluğuna bunu tevdi ediyorum.
Sayın
Başkan, Sayın Konuşmacı, konuşmasında İlk
defa bu kadar çabuk müdahale edilmiştir depreme. dedi. Diğer üç
depreme acaba neden erken müdahale edilmedi? Bunun sorumluluğunu Hükûmete
tevdi ediyorum.
BAŞKAN
Şahıslar adına son söz Yalova Milletvekili Sayın Temel
Coşkun.
Buyurun Sayın
Coşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN
(Yalova) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısının 6ncı
maddesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesile ile yüce heyetinizi ve bizleri televizyon
başında izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum
Değerli
milletvekilleri, esasen her şeyi rakamlar söylüyor. Dünya ekonomik
sıkıntılarla çalkalanırken büyüme hızımız,
işsizliğin düşüşü ve ekonomik verilerimiz ortadadır.
Dünyanın gıpta ile izlediği bu İktidarın bir mensubu
olmaktan gurur duyuyorum. Bu başarılı çalışmalarda
emeği geçen herkese, başta Sayın Başbakanımıza
saygılarımı sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz 2002 yılından itibaren AK PARTİ
hükûmetleri ile topyekûn bir kalkınma sürecine girmiştir. Türkiye
artık bölgesel ve küresel ilham kaynağı hâline gelmiştir.
Türkiye dünyanın en büyük 16 ve Avrupanın en büyük 6ncı
ekonomisiyle 2012 yılına damgasını vurmuştur. Son
dokuz yılda, ülkemiz insanının artan yaşam kalitesi her gün
daha da artmaktadır.
AK PARTİ İktidarından
önce başlayan, hükûmetler ve bakanlar değişmesine rağmen
bir türlü bitirilemeyen Karadeniz Sahil Yolu, Bolu Tüneli gibi birçok proje
hızla tamamlandığı gibi, Marmaray, Tüp Geçit,
İstanbulu İzmire bağlayan Yalovaya önemli katkı
sağlayacak Körfez Köprüsü gibi yeni projeler de halkımızın
hizmetine sunulmuştur.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Türkiye dönüşüyor, gelişiyor, insanlarımız özlemlerine
kavuşuyor. Huzurun, güvenin hayatın her alanında hissedilmesiyle
beraber halkımızın umutları gerçek oluyor ve adalet
terazisi yukarıdan aşağıya yeniden dengeye oturuyor.
Değerli milletvekilleri,
artık bu ülkenin kapısında nöbet tutan IMFyi unuttuk.
Rüyalarımıza giren enflasyonu ve çok sıfırlı
paraları unuttuk. Hafızalarımıza kazınan zamları
unuttuk. Hastane önlerindeki kuyrukları unuttuk. Okullardaki kara tahta
dönemini, 50 kişilik sınıfları unuttuk.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Nerede
yaşıyorsun sen ya! Ankaranın göbeğinde bile bu
söylediklerin var be!
TEMEL COŞKUN (Devamla) Ders kitaplarının
bulunamadığı, karaborsaya düştüğü günleri unuttuk.
Reçete ellerimizde eczane eczane dolaştığımız, ilaç
bulamadığımız, çaresiz günleri unuttuk. Ameliyat
masalarında rehin kalan hastalarımızı unuttuk. Allah o
günleri bir daha geri getirmesin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri,
burada muhalefeti dinleyince, sanki ülkemizde iyi giden hiçbir şey
yokmuşçasına yakınmalar, suçlamalar ve karalamalar var,
yapılanları görmemek var ancak ne hikmetse halkımızın
arasına gittiğimizde, milletimizle buluştuğumuzda,
gerçekleri ve yapılanları yerinde görüyoruz. Sözün de, kararın
da sahibi halkımıza Hükûmetten memnun musunuz? diye
sorduğumuzda, ne diyorlar biliyor musunuz? Biz boş laf üreteni ve
meydan okuyanı da, iş yapanı, mütevazı olanı ve hizmet
üreteni de gayet iyi biliyoruz. Allah Başbakanımızı ve
sizleri başımızdan eksik etmesin. diyorlar.
Değerli
milletvekilleri, milletimizin temsilcileri olarak önemli sorumluluklarımız ve görevlerimiz var.
İşte, bu görev ve sorumluluklarımızı yerine getirirsek
gece rahat uyur, gelecek nesillere ve bu görevi bize veren milletimize güven
veririz. 24üncü Dönem Meclis çalışmalarından ve biz
milletvekillerinden halkımızın beklentileri çok büyük. En
başta yeni anayasa olmak üzere, demokrasinin önünde her ne engel varsa
kaldırmak, Avrupa Birliği sürecine katkı sağlamak, terör
belasına beraber çözüm bulmak, yüce Meclisin özellikle bu dönemki en
önemli sorumlulukları arasındadır. Bunları
başardığımız zaman inanın hepimiz bunun onurunu
yaşayacağız ve bu dönem tarihe geçecektir. Şunu bilelim ki
bu millet kavgadan, boş laftan hoşlanmıyor, bizden örnek
hareketler bekliyor, nezaket ve zarafet bekliyor ve en önemlisi, dokuz
yıldır olduğu gibi yeni hizmetler bekliyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçe ile eğitim,
sağlık
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TEMEL COŞKUN
(Devamla) -
spordan sanata her alanda yeni gelişmeler katedilecektir.
Bu vesileyle yüce
Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Coşkun.
Şimdi
soru-cevap işlemine geçiyorum.
On dakikadır,
beş dakika sayın milletvekillerine, beş dakika da cevap için
Sayın Bakana söz vereceğim.
Sayın
Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Son on yılda
üretimi ve özellikle yerli üretimi ihmal eden ve ucuz, kalitesiz Uzak Doğu
mallarının piyasaları işgal etmesiyle birlikte millî
sanayiyi ve ticareti çökerten, paranın dolaşım
hızını düşüren yanlış ekonomi
politikalarınız dolayısıyla esnaf, sanatkâr ve
tüccarın satış ciroları düşmüş,
borçlarını ödeyemez hâle gelmişlerdir. Binlerce aile dramı,
boşanmalar ve intiharlar olmuştur. Ticaret yapmak ve
çocuklarının nafakasını temin etmek dışında
bir gayesi olmayan insanlar hapislere düşmüş, sevdiklerinden
ayrı kalmışlardır. Çek Kanununda borçlarını
ödeyemeyen insanlarımızın hapse girmesini önlemek üzere ne zaman
bir değişiklik yapmayı düşünüyorsunuz?
Öte yandan,
alacaklarını tahsil edemeyen vatandaşlarımızın bu
zararlarını karşılamak üzere bir sigorta ve tazmin sistemi
için bir çalışmanız var mıdır?
BAŞKAN
Sayın Ağbaba
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, Hekimhana bağlı
Hasançelebi beldesinde yüz üç yıllık okul olan bir ilköğretim
okulumuz, öğrencilere baskı yapılarak, okula gönderilmeyerek
kapatılmaya çalışılıyor. Dördüncü sınıfta
bir kişi eksiltilerek birleştirilmiş öğrenime geçildi. 119
öğrenciye 2 öğretmen verildi, 58 öğrenciye 1 öğretmen
düşüyor. Bugün ilköğretimde boykot var, Hasançelebide boykot var.
Hasançelebi, YİBOya gönderilmek isteniyor.
Ayrıca,
Hasançelebi Lisesine rapor verilmesine rağmen, depremde Oturulamaz.
denmesine rağmen, yıkılmasına rağmen, hâlâ yeni bir
okul yapılmasına izin verilmiyor.
Ayrıca,
Malatya Akçadağ Öğretmen Lisesi, Kemal Özalper İlköğretim
Okulu, depremde Oturulamaz. diye, Normal şartlarda oturulamaz. diye
rapor olmasına rağmen Bakanlığınız
tarafından bütçe verilmediği için yapılamıyor. Bu konuda
bütçe vermenizi rica ediyoruz.
BAŞKAN
Sayın Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
5393 sayılı Kanunun 49uncu maddesine tabi olarak belediyelerde ve
il özel idarelerinde çalıştırılan sözleşmeli personele,
bizzat Sayın Başbakanın ağzından, 12 Haziran seçimleri
öncesinde canlı yayınlarda kadro sözü verilmiş olmasına
rağmen bugüne kadar bu konuda bir adım
atılmamıştır. Lütfen, bu personelin kadroya geçirilmesi
konusundaki net görüşünüzü öğrenebilir miyim?
İkincisi,
sayıları yüz binleri bulan iktisadi idari bilimler fakültesi ve fen
edebiyat fakültesi mezunlarının kamu kurum ve
kuruluşlarında istihdamına yönelik 2012 yılı
programınız nedir? Bu fakültelerden mezunların istihdamında
kontenjan artırımı yapılacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Varlı
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
seçim bölgem Adanada gerek ecri misil borçlarından gerekse
taşıt pulu borçlarından, çok küçük rakamlardan dolayı
çiftçimizin traktörüne veya Ziraat Bankasından alacağı paralara
haciz konulmaktadır. Çiftçimiz traktörüyle şehre gelip
alışveriş yapmaktan veya pamuğunu getirip,
mısırını getirip satmaktan korkar hâle gelmiştir. Bu
konuda vergi dairelerine biraz daha yumuşak davranmaları konusunda
bir talimat vermeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Öz
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAĞ-KUR
borçlarını ve vergi borçlarını taksitlendirdiniz.
Yalnız, iki taksitini ödeyemeyen vatandaşları bu
yapılandırmanın tekrar dışında
bıraktınız, başa döndürdünüz. Çok sayıda
vatandaşımız da ekonomik sıkıntılar nedeniyle bu
ödemeleri yapamamıştır. Bunlar için yeni bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz?
Bir diğer
sorum da, BAĞ-KUR prim borçlarını düzenli ödeyen bu dürüst vatandaşlarımıza
basamak ödülü veya emekli ikramiyesinde artış gibi bir pozitif
ayrımcılık yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Halaçoğlu
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizde önemli
miktarda mazot kaçakçılığı yapıldığı,
ülkenin her köşesinde petrol istasyonlarında düşük fiyatla
satılan mazotlardan anlaşılmaktadır. Kaçak mazot
satımı sebebiyle, dürüst, kayıt altındaki petrol
satış istasyonları zarar etmekte, birçoğu da
kapanmaktadır. Bu kayıt dışı mazotun 2005
yılından itibaren yıl yıl bütçeye zararı ne
kadardır? Kaçakçılığın önlenmesi için ne gibi
tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, bütçenin gelir kalemleri içerisinde ağırlıklı
olarak vergi öne çıkmakta. Vergi gelirlerinin içerisinde de dolaylı
vergiler yüzde 76 oranına ulaşmış. Bu oran İktidarınız
döneminde artarak bu noktaya gelmiş.
Merak ettiğim
şey şu: Dolaylı vergiler hem zenginin hem fakirin, millî
gelirden aynı payı almamalarına rağmen aynı oranda
ödedikleri vergiler. Bu ciddi bir adaletsizlik değil mi? Bunu önlemek için
bir politikanız var mı?
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Birinci sorudan
başlayarak cevaplandırmak istiyorum.
Tabii, Sayın
Korkmazın tarif ettiği ekonomik şartlar Türkiyede yok ama
şunu söyleyeyim: Çek Kanunuyla ilişkili olarak
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Beraber piyasayı dolaşalım isterseniz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Dolaşalım değerli
arkadaşlar. Yani işsizlik oranları son on yılın en
düşük düzeyinde, büyüme oldukça güçlü seyrediyor yani rakamlar ortada.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Çek Kanunuyla ilgili şu anda Adalet
Bakanımızın bir çalışması söz konusu. Adalet
Bakanımız muhtemelen tasarıyı son şekline getirdikten
sonra Meclise getirecektir. Yani son şekli verilmediği için ben bu
konuda bir açıklamada bulunmak istemiyorum ama
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Bakan, her şey iyiyse şimdi niye geri
adım atıyorsunuz çekte?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Değerli arkadaşlar, burada
felsefik bir tartışma söz konusudur; yani bu bir ekonomik, mali
suçtur, bu hapis cezasıyla cezalandırılmalı mı,
cezalandırılmamalı mı? Dünyanın birçok ülkesinde bu
yönde bir uygulama yok. Dolayısıyla bu ekonomik
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bir süre önce Çek Kanunundaki teklifimizi niye kabul etmediniz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Böyle soru-cevap olur mu Sayın
Başkan?
BAŞKAN
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Cevap vereceksiniz!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Ama şimdi benim cevap vermeme
BAŞKAN
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bir süre önceki teklifimizi niye kabul etmediniz Sayın Bakan o
zaman?
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, bu sorunuzu niye soru sorarken sormadınız?
Yapmayın!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Değerli arkadaşım,
şimdi, böyle bir usul var mı? Siz soruyu sorarken ben sizi dinledim;
peki, siz beni dinleme nezaketinde niye bulunmuyorsunuz? Teşekkür ediyorum.
Adalet
Bakanımız bu yönde bir çalışma yapıyor. Bu
çalışma, bildiğim kadarıyla, çekle ilgili olarak hapis
cezalarını kaldırma yönündedir. Bu yönde bir çalışma
söz konusudur, bitince Meclisimize gelir.
Hasançelebi ile
ilgili eğitim sorununa ben hemen el atacağım. Hakikaten,
eğer kaynak yetersizliğinden dolayı orada okul
yapılmamışsa biz il özel idaresine yedek ödenekten
aktarırız.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Bir müsaade edin, bakın, cevap
veriyorum ama.
Şimdi,
bakın, dün, bir tek kalemde, 302 milyon lira, Millî Eğitim
Bakanlığına, yedek ödenekten ekstra, ilave kaynak aktardım
sırf bu türden okulların bitirilmesi ve yapılması için. Son
dokuz yıldır yaklaşık 169 bin derslik yaptık.
Eğer orada bir eksiğimiz varsa o eksiğimizi mutlaka giderelim.
Siz bana bilgileri getirin, ben Millî Eğitim Bakanımıza bu
konuda gereken desteği veririm.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Şimdi, hemen vereyim Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Adanada ecri misil konusuna gelince: Tabii
ki değerli arkadaşlar, ecri misil bir kamu alacağıdır
veya taşıt pulu vesaire gibi hususlar, yani bunun
yumuşağı, serti olmaz. Bizim oradaki görevliler muhtemelen
görevlerini yapıyorlardır. Eğer yanlış bir uygulama
varsa detaylarını bana getirin, ben o ilgili
arkadaşlarımızı uyarırım ama görevlerini
yapıyorlarsa orada yapacak fazla bir şey yok.
Yine,
aslında, BAĞ-KUR prim borç yapılandırmasında iki
taksiti ödemeyen çok az mükellefimiz var. 6 milyondan fazla dosyayı,
yaklaşık 6 milyon mükellefimizi kapsayan bir yapılandırma
söz konusuydu.
Benim
bildiğim kadarıyla en son bana gelen rakamlar 700 bin civarında
mükellefimizin geride olduğu yönündeydi ama şimdi daha yeni
yapılmış bir düzenleme. İkinci bir düzenleme gündemde
değil. Onun için mümkün olduğunca arkadaşlarımız,
mükelleflerimiz tabii ki yükümlülüklerini yerine getirirlerse seviniriz.
Ülkemizde
mazot kaçakçılığı geçmişte hakikaten çok yüksek
düzeylerdeydi. Önümde yeni veriler yok ama şunu söyleyeyim, akaryakıt
kaçakçılığıyla mücadele konusunda hakikaten vergi denetimi
anlamında olsun, Gelir İdaresindeki
birimler anlamında olsun, yine gümrükte olsun yoğun bir
çalışma söz konusu, buna ilişkin bir eylem planı söz
konusu. O konuda elimizden geleni yapıyoruz. Yıllık bütçeye
maliyetinin ne olduğunu bilmiyorum, onu arkadaşlar
çıkarttırırsa sizinle paylaşırım.
Doğrudur,
Türkiyede dolaylı vergiler nispeten yüksektir fakat değerli
arkadaşlar, iddia edildiği gibi yüzde 76 oranında değildir.
Ben bütçe konuşmamda da ifade ettim, bütün uluslararası
karşılaştırmalarda sosyal güvenlik primleri de
katılıyor, bizde yüzde 52 ile yüzde 48 civarındadır ama bu
oran yüksektir.
Değerli
arkadaşlar, dolaylı vergiler nispeten adaletsiz vergilerdir.
Bunları azaltmanın tek yolu -bakın, çok açık ve net
söylüyorum- vergiyi tabana yaymaktır ama aynı zamanda gelir ve
kazançlar üzerinden daha fazla vergi almaktır.
Şimdi,
Türkiyede dolaylı vergi oranlarının çok yüksek
olmasının sebebi, dolaylı vergilerin -birkaç ürün hariç- çok
yüksekliğinden değil bizim kâr ve gelir üzerinden
aldığımız vergilerin düşük kalmasından
kaynaklanmaktadır.
Türkiyede
kazanç ve gelirler üzerinden alınan vergilerin millî gelire oranı
yüzde 6dır. Bakın, Avrupa Birliği ortalaması yüzde 13tür.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Yabancılardan da alın
efendim.
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) Sayın Bakan, on yıldır
iktidardasınız elinizi tutan mı var, niye yapmıyorsunuz?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Değerli arkadaşlar
BAŞKAN
Sayın Bakan, süremiz doldu,
toparlarsanız
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Peki, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Siz de sayın milletvekilleri, beş dakikanın içinde cevap
veriliyor, o taraftan da siz konuşursanız
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Yapsaydınız, on senedir ülkeyi siz
yönetiyorsunuz!
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, yapmayın
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Değerli arkadaşlar, bakın, bu sorun yeni bir sorun
değildir, sizin ifade ettiğiniz kadar da büyük değildir ama bir
sorundur. Bu sorunu çözmek için inşallah gelir vergisi reformunu
yaptığımızda sizlerle birlikte
çalışırız ve hakikaten doğrudan vergileri beraber
nasıl artırırız, birlikte gerek komisyonda gerek burada bu
düzenlemeleri yaparız.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN -
6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime bir
saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 11.53
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2012 yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon? Burada
Hükûmet? Burada.
7nci maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bütçe Uygulamasına İlişkin Hükümler
Gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler
MADDE 7 - (1) Personel Giderlerini Karşılama
Ödeneği:
Genel bütçe kapsamındaki
kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine konulan ödeneklerin
yetmeyeceği anlaşıldığı takdirde, ilgili
mevzuatının gerektirdiği giderler için "Personel
Giderleri" ve "Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri"
ile ilgili mevcut veya yeni açılacak tertiplere, Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.1 tertibinde yer alan ödenekten aktarma
yapmaya,
(2) Yedek Ödenek:
Maliye
Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinde yer
alan ödenekten, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak (01), (02), (03), (05)
ve (08) ekonomik kodlarını içeren tertipler ile çok acil ve zorunlu
hallerde (06) ve (07) ekonomik kodlarını içeren tertiplere aktarma
yapmaya,
(3) Yatırımları
Hızlandırma Ödeneği:
Maliye
Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.3 tertibinde yer
alan ödenekten, 2012 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyularak, 2012
Yılı Yatırım Programının uygulama durumuna göre
gerektiğinde öncelikli sektörlerde yer alan yatırımların
hızlandırılması veya yılı içinde gelişen
şartlara göre öncelikli sektör ve alt sektörlerde yer alan ve programa
yeni alınması gereken projelere ödenek tahsisi veya ödeneklerinin
artırılmasında kullanılmak üzere genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin projelerine
ilişkin mevcut veya yeni açılacak tertiplere aktarma yapmaya,
(4) Doğal Afet
Giderlerini Karşılama Ödeneği:
Maliye
Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.5 tertibinde yer
alan ödeneği, yatırım nitelikli giderler açısından
yılı yatırım programı ile ilişkilendirilmek
kaydıyla genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin her türlü doğal afet giderlerini karşılamak
amacıyla mevcut veya yeni açılacak tertiplerine aktarmaya,
Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar
adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Antalya Milletvekili Sayın
Mehmet Günala aittir.
Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, şu
anda bütçe görüşmeleri yapıyoruz ve bütçenin 7nci maddesini
görüşüyoruz. Burada yedek ödeneklerle, ödenek devirleriyle ilgili
bazı işlemler var.
Bütçe hakkı, Meclisin en önemli
haklarından birisi. Kanun yapmanın ötesinde bütün bu kanunların
uygulanmasında kullanılacak olan kaynakların tahsisini içeren,
doğru yerlerde kullanılmasını içeren bir denetleme
hakkıdır. Açıkçası, demokrasi açısından en önemli
haklardan birisidir ama bu
bütçe hakkını Meclisin ne kadar kullandığı ise
tartışmalı çünkü Kalkınma Bakanlığı
bütçesinde de size kısaca genel çerçevesini çizdiğim birkaç önemli
husus var değerli arkadaşlar.
Burada
bütçeyi tartışıyoruz, bittiği zaman bir de kesin hesap yasa
tasarısı var, birkaç maddeyle, hiç yukarıda da
tartışmaya zaman bulamadan hızlıca geçiriyoruz. Yani
geçtiğimiz yılın hesaplarının, bir önceki
yılın hesaplarının kesinleştikten sonra, şu anda
2010 yılının kesin hesabını görüşeceğiz. Maalesef
onların üzerinde durmaya bile vakit kalmadan geçiyor. Üzerinde
durmanın ötesinde her yıl bu hesapların Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına Sayıştay tarafından normalde denetlenmesi
gerekiyor.
Ayrıca,
yine, 2003 yılında çıkarılan 5018de dış denetim
raporları öngörülmüş, hâlen daha sekiz yıl geçmesine rağmen
maalesef dış denetim raporları gelmeden eksik bir şekilde
bunları görüşüyoruz. Her seferinde söylüyoruz, Sayın Bakan da,
ilgililer de Tamam, düzelteceğiz. diyor, hâlâ yok.
Şimdi
dış denetimi geçtik, artık normal Sayıştay denetimleri
de maalesef iki yıldır yeniden yapılanma diyerek, bazı
şeyler üzerinde, hesap üzerinde, masa başında yapılmaya
başlandı ama ona rağmen bazı hususlarda
sıkıntılar var değerli arkadaşlarım.
Bütçe
görüşmeleri bittiği zaman biz, bütçe yapma hakkımızı
rakamları belirleyip Hükûmete devrediyoruz. Burada maalesef
devrettiğimiz bazı yetkiler de bu maddede olduğu gibi ödenek
aktarma, yedek ödeneklerden, belli ödeneklerden acil olan başka
harcamalara aktarma yetkisini de, burada personel harcamaları mutlaka
ödenmesi gerektiği için de orada Sayın Bakana bir yetki veriyoruz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, 2011 rakamları yok ama burada
tamamlayıcı ödenek verilerek tamamlanan şeylerden ne
yapıldığını ben sizin kısaca dikkatinize
sunacağım. Bu kapsamda biz bu yıl için 50 milyon liralık
ödenek artırımına gittik, 615 milyon lira olan şey 665
olacak. Şimdi 2011 rakamı
yok, 2010un kesin hesabı geldi. Ben Sayın Bakana, yukarıda,
Komisyonda sordum, sağ olsunlar bir özet cevap göndermişler. Şimdi
sizinle onu paylaşacağım. Ne kadar bütçe
hakkımızı koruyoruz, korumuyoruz, beraber karar verelim.
Gelen cevapta, ben
demişim ki, 2010 yılında Maliye Bakanlığı yedek
ödenek tertibine yıl içinde 21,2 milyar ödenek aktarılmış.
Başlangıçtaki miktar 500 milyon. Toplam sonuç, kesinleşen sonuç
21 milyar. Şimdi, sizin dikkatinize
Bunun nedenini sormuşum, neden
bu kadar şey aktarıldı diye. Sayın Bakan da nezaket
göstermiş, arkadaşlar geçen hafta gönderdiler, dökümünü
vermişler ama söylenen şey daha trajik. Efendim, işte,
şunları, şunları, borçları ödeyebilmek için Hazine
Müsteşarlığı bütçesinden yıl sonunda
harcanamayacağı anlaşılan kalemlerin yedeğe
aktarılması diyor. Şimdi, ne yapıyormuşuz?
Harcanamayacağı belirlenen kalemleri yedeğe aktarıyoruz,
Hazine Müsteşarlığı. Burada ihtiyacı olan idarelere
kullandırılması, diğer taraftan DSİ ve
Ulaştırma Bakanlığı olmak üzere muhtelif idarelerin
sermaye giderleri ve sermaye transferleri kaleminde yer alan ödeneklerden
harcanmayacak olanların
Tamam, yani aktaracağımız yer de
her zaman gereklidir zaten, bir gereklilik bulunur.
Şimdi bizim
tartıştığımız şu: Hazine
Müsteşarlığına 2011de ne kadar ödenek verdik? Şimdi,
nasıl oluyor da
Ben şimdi döndüm, yeniden baktım.
Kurumların icmalleri var, ayrıntılarına, geçmiş
şeylerin tamamına ulaşamıyoruz ama ekonomik
sınıflandırmaya göre, diğer sınıflandırmaya
göre arkadaşlar icmal yapmış. Çok basit bir örnek
söyleyeceğim size. 2010 Yılı Genel Bütçeli İdareler A
Cetveline bakınca Hazine Müsteşarlığına
bakıyoruz 69,9 -70 yaklaşık yani- milyarlık ödeneğin
60ı harcanmış, 9,2si harcanmamış yani nereden
geldiğinin bir kısmını orada buluyoruz.
Şimdi, böyle
bir şey olabilir mi arkadaşlar? Yüzde 10dan fazla oraya bir ödenek
koyuyorsunuz, 9 küsur milyar, devamı da var. Hadi cari transferi
anladım, 3,7sini cari transfere arkadaşlarımız-
aktardık diyorlar, iyi. Mal ve hizmet alım giderleri 3,3; orada da
birtakım, işte, millî eğitimin, diğer şeylerin
harcaması varmış. 14 milyar yatırım harcaması
diyor. Bakın, ben gittiği yeri tartışmıyorum,
gerekliliğini tartışmıyorum. Meclis burada bir bütçe
yasası çıkarıyor, Devlet Planlama Teşkilatı
-artık öldü, Allah rahmet eylesin- şimdi Kalkınma
Bakanlığı bir yatırım programı
hazırlıyor, yıllık program ve beş yıllık
plan çerçevesinde, değil mi? Ne yapıyor? Elimizdeki kaynakları
ihtiyacı olan yere en etkin şekilde tahsis ediyoruz.
Şimdi başka bir rakam daha
söyleyeyim size, 14 milyar toplam yatırım. 2010 yılında
toplam kamu yatırımı ne kadar biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz.
44,5 milyar. Yani üçte 1ini bizim irademiz dışında Sayın
Şimşek gönderiyor.
Şimdi, mesele bunun nereye
harcandığı değil. Bakın, tekrar söylüyorum, şimdi
kalemlerini görmüyorum. Yatırım diyor ama aslında bunu
personel amacıyla veriyoruz. Hazine Müsteşarlığı 70
milyar ödenek koyuyor, bunun 9u kullanılmıyor. Neye göre
belirliyorsunuz o zaman? O Hazine Müsteşarlığı -ki elimizde
burada Sayıştayın Hazine İşlemleri Raporu var-
beş yıldır, benim girdiğim bütçelerde -belki daha öncesi de
vardır, önceki dönemden arkadaşlarımız da biliyordur, devam
ediyor çünkü- hâlen daha Sayıştay Genel Kurulu uygunluk bildirimini
bazı maddelerinde vermiyor, elindeki hesaplardaki karmaşayı
düzeltemiyor.
E, şimdi, nasıl oluyor? O
zaman, siz, bu kadar çok miktar olursa, kamunun yatırım
harcamalarının üçte 1ini bizim irademiz dışında bir
yerlere gönderiyorsanız, burada bütçe hakkından veya Meclisin
yetkisinden, Plan ve Bütçe Komisyonunun işlerliğinden söz etmek
maalesef mümkün değildir, 2011in rakamları da kesinleştiği
zaman bunları göreceğiz.
Burada Meclisin yetkisi deyince bir
şeyi daha dikkatinize sunmak istiyorum değerli arkadaşlar.
Şimdi, dün bu saatlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda konuştuğumuz
başka bir kanun teklifi geliyor ve bunun içerisinde bir maddesi de Toplu
Konut İdaresiyle ilgili, bu 666ya tabi olmanın dışına
çıkıyor. Yani bizim, burada, Meclisin Teşkilat Kanununu
yaparken söylediğimiz, Gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisi idari
teşkilatı bu KHKya tabi olmasın. dediğimiz şeyi,
haklı gerekçesi olur haksız gerekçesi olur, arkadaşlarımız
bir gerekçeler buluyor.
E, ben de diyorum ki, ya, yaparken bu
KHKyı Bakanlar Kurulu imzalamadı mı? İmzaladı.
Eğer orada
Başka yerde haksızlığa uğrayanlar var
mıdır? Evet, vardır. Kariyer uzmanlığı bunlarla
bitmiş midir? Evet, bitmiştir.
Bakın, bunun
bir tek çözümü var değerli arkadaşlar: Kamu personel rejimini, devlet
personel rejimini yeniden reforme edip, bütün unvanları, meslekleri,
görevleri, yetkileri tanımlamadan alelacele böyle KHKyla yaparsanız,
yarın başkaları gelecektir. Onun için dedik. Kimin haklı
kimin haksız olduğunu tartışmıyorum, benim
söylediğim, burada Meclisin yetkisinin gasbedilmesi, Meclisin bütçe
hakkının gasbedilmesi. Meclisin yetkisi nasıl gasbedilir?
İşte, bizim komisyonlarımızdan eğer bu tasarılar,
bu teklifler geçmezse, KHK hâlinde geçerse
Daha bir ay geçmeden,
arkadaşlarımız diyorlar ki: Burada yanlışlık
var. O zaman düzeltelim. Yarın bir daha gelecek.
Gelin, Meclisin
hakkını kullanalım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) O yetkiyi de Meclis verdi. KHK yetkisini de Meclis verdi.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Burada çok somut bir öneri yapacağım Ahmet Bey,
bakın, 91inci madde, defalarca okuduk, burada diyor ki: Kanun hükmünde
kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe
girerler ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sunulmuş.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Yetki kanunları ve bunlara dayanan
Hep sen okuyorsun ya,
ben de okuyayım, bak, açtım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Problem yok, sunulmuş.
MEHMET GÜNAL
(Devamla)
kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisi
komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür.
Bak ne diyor: Türkiye Büyük Millet Meclisi ister değiştirebilir,
kabul edebilir, reddedebilir.
Gelin, bir ilk
yapalım, şu kamu personel rejimiyle başlayalım ve bu
666yı, yılbaşında, Meclis açıldıktan sonra,
bütçeden sonra -ilk görüşeceğimiz- görüşelim ve Meclisin hakkını, hem bütçe
hakkını hem kanun yapma hakkını koruyalım diyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sizin döneminizdeki kanun hükmünde kararnameler daha
bekliyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Günal.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Selahattin
Karaahmetoğlu.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 7nci maddesi üzerine CHP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsan
Hakları Haftası dolayısıyla, insan, haklarıyla
insandır diyorum.
Değerli
milletvekilleri, dokuz günden bu yana bütçe görüşmelerini yapıyoruz.
Görüşülen bütçeler iktidar partisi oylarıyla kabul ediliyor.
Bütçe
kaynaklarının büyük bölümü vergilerden karşılanıyor.
Dolayısıyla da bedeli emekçi halk kitleleri ödüyor, ödeyecek;
kaymağı da işbirlikçi, tekelci sermaye yiyecek. Artık,
bütçenin kimlerin sırtına yüklendiğini
tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.
24 Ocak 1980
Ekonomik Kararlarıyla finans kapital, bugün üretimin
yoğunlaşmasıyla finans oligarşisi zirvesine
ulaşmıştır. Dokuz yıllık AKP döneminde 9 olan dolar milyarderi
sayısı 39a yükselmiş, bunun karşısında
geniş emekçi halk kitleleri daha da yoksullaşarak bunun bedelini
ödemiştir.
Zenginin daha
zengin olduğu, yoksulun daha da yoksullaştığı bir
süreçten geçiyoruz. Dünyanın 16ncı büyük ekonomisi olarak
övündüğümüz ülkemizde yurttaşlarının yaşam
standardı ve seviyesi açısından dünyada 77nci olduğumuzu
iyi değerlendirmemiz gerekir. Bu da gösteriyor ki, biz, zengin bir ülkenin
yoksul halkıyız. 1950 ile 2002 yılları arasında elli
iki yıllık dönemde yapılan iç borç toplamı dokuz yılda
katlanarak büyümüş, cari açığımız zirve
yapmış, dış ticaret açığımız aleyhimize
gelişmiştir. Düşük kur -yüksek faiz politikasıyla, maalesef
dünyada en fazla faiz ödeyen ülke durumuna gelmişiz. Ekonomimiz sıcak
paraya teslim edilmiş, üretimden vazgeçilmiş ve tüketim toplumu
yaratılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, iş güvencesi kalmamış, sendikal haklar
tırpanlanmış, 1980 öncesi 2,5 milyon olan sendikalı
işçi sayısı 600 binlere düşmüştür. İşsizlik
korkusu insanları güvencesiz çalışma koşullarına boyun
eğmeye, düşük ücretlerle çalışmaya ve şükretmeye
mahkûm kılmıştır. 21inci yüzyılda Spartacus dönemleri
yaşamaktayız.
Değerli
milletvekilleri, tarımda geriledik. Üreticinin ürünü para etmiyor. Köyden
kente göç hızlandı. Yabancı sermaye yoğurtları en
yüksek köylerimize ulaştı. Köyde oturanlarımız maydanozu
bile semt pazarlarından, marketlerden almak durumundalar. Canlı
hayvan ve kurbanlıkları yurt dışından
aldığımız gerçeği ortadadır.
Yüzde 50 oy ile iktidara gelen Hükûmet
mutlu görünmüyor çünkü terör, Kürt sorunu, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk
sorunlarını çözecek politikaları üretemiyor. Bütün bu
sorunları unutturmak için dış politikaya
sığınıyor. Hâlbuki bu sorunlar çözülmeden diğerlerinin
hallolmasını beklemek ne kadar sağlıklı
olacaktır?
Cumhuriyetimiz kurulduğundan bu
yana ülkemiz, Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.
diyen Mustafa Kemal Atatürkün Yurtta sulh, cihanda sulh. şiarıyla,
başta komşuları olmak üzere, tüm dünya ülkeleriyle
karşılıklı egemenlik haklarına saygı göstererek
ve karşılıklı çıkar ilişkileri içinde,
barış içinde bir arada yaşamayı bir yöntem olarak
kullanmıştır. 28 Şubat sürecinden sonra, kendi güçleriyle
hedefledikleri cumhuriyete kavuşamayacaklarını anlayanlar, inanç
kimliklerini siyasetle özdeşleştirip emperyalist nitelik
taşıyanlar, küresel güçlerle birlikte olma zorunluluğunu
değişim olarak kabul ettiler.
Evet, daha önce millî görüş
görüşündeydiler. Bu görüşün özelliklerinden bir tanesi de
antiemperyalist nitelik taşımaktı. Örnekler verirsek, Sayın
Başbakanımızın Başkanlık sistemi Amerikan emperyalizminin
bir oyunudur. demesi, Sayın Cumhurbaşkanımız Gülün
Avrupa Birliği bir Hristiyan kulübüdür. Bizi ancak sarayın
kulübesine alırlar. demesi, bu antiemperyalist özellikleri
göstermektedir. Gerçekten de günümüzde, karşı devrimler ve
devrimlerin uluslararası destek olmadan başarıya ulaşması
mümkün değildir. Örnekler günceldir; Mısırdır, Tunustur,
Libyadır.
Övgüyle anlattıkları
değişimle değiştiler. Değişimi bir vizyon ve
perspektif olarak anladılar. Anlamadıkları ise, hedefe varmak
üzere küresel sermayeye teslim oldular. İşte, küresel güçlerin
desteğiyle iktidarda olmanın faturasını da ödemek zorunda
kaldılar. Bugün, bu yüzden korunmaktalar. Bir anlamda AKP ile küresel
güçlerin ortak paydada bir araya gelmeleri neticesinde ülkemizin yer altı
ve yer üstü kaynakları ile insan emeği sorumsuzca talan
ettirilmektedir. Bugün, emperyalizmden, küresel güçlerden
bağımsız hareket etme şansları zaten
kalmamıştır. Hâlbuki ulusal Kurtuluş Savaşı ile
emperyalizmi yenen, bağımsız cumhuriyeti kuran ve mazlum
milletlere örnek olan ülkemiz bugün küresel güçlerin baskısı
altında karşı devrim ihraç eder duruma gelmiştir.
Kapitalist, emperyalist sistem, kendi bunalımlarını çözmek için
güçsüz ülkelere müdahale hakkını kendinde görmektedir, enerji
kaynaklarını ele geçirmek için karşıki devrimci güçleri
desteklemekte ve kendi silah sanayisini güçlendirmektedir; Arap baharı
projesi hedefi de budur. NATOnun Libyada ne işi var? diyenlerin birkaç
gün sonra müdahalede en önde olması, ayni ve nakdî destekte
bulunmaları düşündürücüdür. Günümüzde demokrasi, barış, özgürlükler
ve insan hakları gibi insanlığın vazgeçilmez
değerlerini kullanarak ve bu bahanelerle karşı devrim ihraç
edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
şimdi sırada Suriye var, sonra İran, daha sonra sıra bize
mi gelecek? Emperyalizm ile dost olunmaz. Dün komünizm tehlikesine
karşı önemli bir dost olan Türkiye, Sovyetler
dağıldıktan sonra önemsiz hâle gelmiştir. Artık, ABD
emperyalizmi tarafından parçalanma senaryoları İtalyada NATO
toplantılarında ABD subaylarının gösterdiği
parçalanmış Türkiye haritalarıyla tartışmaya
açılmıştır. Bugün el, adama sormaz mı: Sizde
demokrasi var mı da bize demokrasi öneriyorsunuz? 17nci yüzyıl
düşünürü Voltaire diyor ki: Düşüncenizi tasvip etmiyorum ama
düşüncenizi özgürce söylemeniz için mücadele ederim. İşte demokrasi
budur, işte burjuva demokrasisi budur. Halktan aldığı yüzde
50 oyu Ben istediğimi yaparım. diye kullananın demokrasi ile
uzaktan yakından alakası olamaz. Dokuz yıldır
iktidardasınız, soruyorum: Muhalefetin, Allah için, söylediği
doğru hiçbir şey mi yoktu? İktidarın görevi, bu ülkede
düşünme özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün değerini, o
grupların yüzde 1 oyu olsa bile ifadesini ve örgütlenme özgürlüklerini
güvence altına almasıdır. Demokrasi, kaybetmeyi ya da
kazanmayı hazmedebilme kültürüdür. Feodal bir anlayıştan
demokrat üretmek zordur. Yargının gücünü muhalifleri terbiye etmek
için kullanmamalıyız. Özel yetkili mahkeme ve savcılara
güvenmemeliyiz. Yüksek yargının, Başbakanın tercihlerine karar
ve hukuki gerekçe üretmesine ortam hazırlamamalıyız.
Sayın
milletvekilleri, yüce Mecliste kürsüdeki milletvekillerine kaba güç gösteren,
milletvekillerine küfreden anlayış demokrat olabilir mi? Meclis
açıkken kanun hükmünde kararnamelerle milletvekillerini, Meclisi yok
saymak demokratik bir anlayış olabilir mi? Kendini eleştirenlere
yaşama hakkı tanımayan, ilericileri, aydınları,
gazetecileri, yazarları çizerleri ve özellikle halkın oylarıyla
seçilmiş milletvekillerini zindanlarda çürüten anlayış demokrat
olabilir mi? Siyasallaşan yargının, dinlenen insanların,
korku toplumunun demokrasi anlayışı ile alakası olabilir
mi?
Bugün ülkemiz,
emperyalizme, küreselleşmeye organik olarak bağlı finans
kapitalin en gerici, en bağnaz diktatörlüğüyle karşı
karşıyadır. Bütçe, iş birlikçi sermayenin geleceği
için yapılmaktadır. Her zamanki gibi bedelini de geniş emekçi
halk kitleleri ödeyecektir. Bu anlamda bu bütçeye hayır diyoruz.
Ben otuz beş
yıllık eczane eczacısıyım. Mesleğim süresi içinde,
1977-1980 ve 2007-2011 arasındaki dönemlerinde eczacılık
mesleği en zor günlerini yaşamaktadır.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Karaahmetoğlu.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Özdal Üçer. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde
üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Bir bütçenin en
önemli özelliklerinden biri, matematiksel hesaplarının yanında
şeffaf denetlenebilirliği yani pratik denetlenebilirliği ve
bütçenin yolsuzluklarla heba edilmesinin engellenmesi konusunda
denetlenebilirliği. Maalesef, Türkiyede oluşturulan hangi bütçe
olursa olsun, özellikle kamu kaynaklarının dikkatsiz, özensiz ve
amaçlı harcamalarından dolayı yolsuzluklara kurban gittiğini
gayet iyi bilmekteyiz.
Bir bütçe sadece
matematik hesaplarından da oluşmuyor. Matematik hesaplarıyla bir
bütçenin ya da bir ekonominin büyüklüğünü göstermeye çalışmak
kendi içinde felsefi bir handikaptır. Çünkü, bir ekonominin büyük
olması ekonominin iyi olması anlamına gelmiyor. Örneğin,
Millî Piyangodan para kazanan birçok insan vardır, çok büyük bir ekonomi
sahibi olmuştur, para sahibi olmuştur ama o parayı öyle bir
şekilde kullanmıştır ki, daha sonra tekrar yapmış
olduğu işe geri dönmek zorunda kalmıştır. Ülke
ekonomisinin büyük olması demek, o ülkede ekonomik sorunların
olmadığı, o ülkede yaşayan yurttaşların, kamu
emekçilerinin, işsizlerinin, çocuklarının,
kadınlarının, gençlerinin, yaşlılarının,
sosyal güvenceye muhtaç insanların ekonomik sorunlar
yaşamadığı, emeklilerinin ekonomik sorunlar
yaşamadığı anlamına gelmiyor. Düzenli geliri olan kamu
emekçileri ekonomik sorun yaşıyor, emekliler ekonomik sorun
yaşıyor, kurumlar ekonomik sorun yaşıyor, kamu
harcamaları noktasında her anlamda, her şekilde sorun
yaşanıyor ve işsizlik her ne kadar matematiksel oranı
itibarıyla düşük gösteriliyor olsa bile işsiz sayısı
gün geçtikçe artıyor. Bununla ilgili hesaplama
ustalıklarını kazanmış olabilir iktidar ama
işsizliği ortadan kaldırabilme maharetini gösterebilmiş
değil. O yüzden bu halkı kandırmaya bence hiç kimse yeltenmesin,
çünkü işsizlik azalmamıştır, artmıştır.
İşsizlik oranı, işte İŞKUR üzerinde üç
aylık, beş aylık, altı aylık giriş-çıkışlarla
düşükmüş gibi gösteriliyor ama 74 milyon nüfusun işsiz
sayısını hesapladığınız zaman işsiz sayısı
gün geçtikçe artmaktadır. Bu sorunu tabii tuzu kuru olanlar anlamayabilir
ama bu sorunu en yakıcı şekilde anlayan kesim işsiz
kesimdir.
Vergilerden
oluşan bir bütçe, ana kalemleri doğrudan ve dolaylı vergilerden
oluşan bir bütçe, bütün yükünü vatandaşların, emekçi
vatandaşın omzuna yükleyen bir bütçe ama her nedense harcama
alanı yani toplanırken bütün yükü ve sorumluluğu vatandaşta
olan bir bütçe, harcanırken hiçbir şekilde vatandaşın
faydalanamadığı bir bütçe konumunda hazırlanmış.
Bütün kurumlara baktığımız zaman kurumların özellikle
kamu ihaleleriyle özellikle hizmet ve mal alım ihalelerinde heba
edildiği, çarçur edildiği açıkça görülebilir ve eğer kamu
ihaleleriyle ilgili -daha önce de vermiştik- bir Meclis
araştırma komisyonu kabul edilir de
Türkiye'nin herhangi bir ilinde,
herhangi bir kurumunda ya da bütün kurumlarını şeffaf bir
şekilde incelemeye alacak bir araştırma komisyonu Türkiyedeki
yolsuzluğun boyutlarını açıkça ortaya çıkaracaktır.
Aslında
bütçeyle ilgili çok şey söylenebilir, bu bütçenin bir halk ekonomisi
olmadığı, egemen, siyasi güçler ekonomisi olduğu ve
birilerini dolar milyarderi yaptığını ama emekçi halkı
gün geçtikçe yoksullaştırdığı konusu üzerine çok
şey söylenebilir. Ama tabii, Vanlı olmaktan kaynaklı, Van
milletvekili olmaktan kaynaklı ve Vanda yaşanan binlerce artçı
depremden kaynaklı Van gündemine değinmeden geçmek istemiyorum.
Van bugün bir
doğal olmayan afet daha yaşadı, kendi milletvekili afetle ilgili
o kadar yanlış beyanlarda bulundu ki, o kadar vicdansız
beyanlarda bulundu ki bütün Vanın sorunları çözülmüş gibi bir
açıklamada bulundu, bunu ayıp
karşıladığımı, doğru
bulmadığımı ve bu konuda vicdansızlık
ettiğini açıkça ifade etmek isterim. Kendi akrabalarının
bile -gelsin, gidelim akrabalarını ziyaret edelim- ne kadar
mağdur olduklarını görebiliriz. Yani Muradiyede tarım
sorunları giderildi. diyor, Eğitim sorunları giderildi.
diyor, işte Hiç kimse depremden sorun yaşamıyor
Her nedense
öyle değil. İl dışına çıkanlar hiçbir sorun
yaşamıyor. demiyor. Daha dün Aksaraydan beni aradılar.
Aksarayda bizzat devlet, Valilik güçleri tarafından gönderilmiş
kişiler telefon ediyorlar, diyorlar ki: Ne olur bizi geri gönderin. Biz
burada görmüş olduğumuz zulümden, görmüş olduğumuz ayrımcı
tutumdan, görmüş olduğumuz gayri insani tutumdan dolayı,
yöneticilerin duyarsız tutumundan dolayı gidip soğukta ölmeyi
tercih ediyoruz. Telefon kayıtlarımız açıktır.
İsterseniz, nasıl olsa KCKlı vekiller diye her zaman gözetim
altında, onlar şeffaf bir şekilde yayınlanabilir.
Çankırıda
öğrenciler saldırıya uğruyorlar. Neden bir
kamptaymış gibi tutuluyorlar? Depremzede olmaları onları
çok ayrı bir ayrımcılığa tabi tutuyor her nedense.
Bununla ilgili, Hükûmet neden herhangi bir tedbir almıyor?
400 milyon
harcandı. deniyor. 400 milyon hangi kuruma gitti, hangi vatandaşa
konteynır oldu, hangi vatandaş için gıda oldu? Bunların
teker teker kalemlerini ortaya çıkaralım. Buyurun, gidelim Vana.
Öyle polemikle gitmez bu işler. Vana gidelim, Vanda kimlerin canı
yanmış görelim. Vatandaşla beraber gezelim. Sayın Vekilim
gelsin, beraber, kol kola girelim, Vanın caddelerinde,
çadırkentlerinde gezelim, bakalım vatandaş acaba bu sorunu
çözmüş mü çözmemiş mi, vatandaş söylesin bize, biz yorum
yapmayalım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sürekli Vanda geziyorlar zaten.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) - Buyurun beraber gidelim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Oradalar zaten.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) - Yarın gidelim. Sizi orada ağırlamak da bize
kalsın. Çadırlarımızda ağırlayacağız.
Ama şimdi
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Orada geziyorlar zaten sürekli.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) - Evet, birilerine konteynır verildi. Evi
yıkılmayıp da, gerçekten hiçbir zarar görmeyip de sadece belli
bir şekilde onun üzerinden kendini yaşatmaya çalışan
insanlara konteynır verildi, maddi yardımlar verildi. Birilerine
depremden dolayı gerçekten -hani Sayın Vekil de söyledi ya- bir
fırsata dönüştü. Deprem, birileri için gerçekten bir fırsata
dönüştü.
Depremzedeler
mağduriyet yaşarken Vanda, depremden etkilenen binlerce, 1 milyona
yakın insan varken, çocuklar ölürken enkaz altında, ceset
parçaları çöplüklerde bulunurken, insanlar cenazesini defnedecek kefen
bulamazken, depremzedeler bütün bu sorunları yaşarken, birileri
depremzade oldu, birileri fırsata dönüştürdü.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) Kimlerin olduğunu o zaman biliyorsunuz.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) Kalemlerin hepsini, yapılan yardımların ya da kamu
harcamalarının hepsini şeffaf bir şekilde birlikte
inceleyelim ve bu konuda bir insanlık dersi alalım hep beraber. Biz,
burada, bir hükûmet ya da muhalefet siyaseti üzerine değil, bu
insanlık sınavını beraber nasıl verebileceğimizin
hesabını yapalım.
Bugün, Vanda
sadece BDPye oy verenler yoktu ki Vanda AKPye oy verenler de vardı ve
Vanda AKPye oy verip de bugün çadırın, barakanın altında
yani kendi kurduğu brandanın altında kalan insanlar da var.
Yani, bunda Yok, biz bütün AKPlilerin sorununu çözdük. diyorsanız, o da
ayrı bir ayrımcılık.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Onlar insan, kim olduğu önemli değil, hangi partiye
oy verdiği de önemli değil.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) Bütün Vanlılara saygı duyuyoruz, herkes eşit bizim
nezdimizde.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
Biz, depremle ilgili Hükûmetin yapmış olduğu
çalışmaları ve Hükûmetin sorumluluğunu
hatırlatıyoruz. Bugün, milyonlarca insan bunun mağduriyetini
yaşıyor.
Siz, eğer
bunun üzerinden bazı şeyleri örtbas etmeye çalışıp bir
şeyleri oturtmaya çalışıyorsanız -nasıl diyeyim-
bir pembe tablo çizmeye çalışıyorsanız, insanların
yaşadığı şey bu değil, insanların
yaşadığı şey gerçekten bu değil. İnsanlar
depremden ölmedi, şu an soğuktan ölüyor, açlıktan bebekler
ölüyor. Bu ise sosyal devlet anlayışı, artık söyleyecek
hiçbir şey yok.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Üçer.
Gruplar adına
söz talepleri tamamlanmıştır.
Şimdi,
şahıslar adına söz vereceğim.
İlk söz,
Denizli Milletvekili Sayın Nurcan Dalbudakta.
Buyurun Sayın
Dalbudak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
NURCAN
DALBUDAK (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 87
sıra sayılı 2012 Yılı Merkezî Bütçe Kanunu
Tasarısının 7nci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri
arasındaki ödenek aktarmaları 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve ilgili bütçe kanunu hükümleri çerçevesinde
düzenlenmekte olup kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine konan
ödeneklerin yetmeyeceği anlaşıldığı takdirde,
mevzuatın gerektirdiği giderler için Maliye Bakanlığı
bütçesinin ilgili tertibinden aktarma yapılabilmektedir.
Personel
giderlerini karşılama ödeneği, yedek ödenek, doğal afet
giderlerini karşılama ödeneği ve yatırımları
hızlandırma ödeneği olarak tasnif edilebilecek bu ödenekler
temel olarak kamu hizmetlerinin seri ve kesintisiz bir şekilde yürütülmesini
amaçlamaktadır.
Bu tür
ödeneklerden biri olan yatırımları hızlandırma
ödeneği, temelinde de yatırımların zamanında
gerçekleşmesine yönelik olarak tahsis edilmektedir. 2010 yılı
merkezî yönetim bütçesinde yatırımları hızlandırma
ödeneği olarak tahsis edilen toplam 225 milyon TLlik kaynak üniversitelere,
gençlik ve spor genel müdürlüklerine ve Kültür ve Turizm
Bakanlığına, 2011 yılındaki 271 milyon TLlik ödenek
ise başta yine üniversiteler olmak üzere birçok kamu kurumuna tahsis
edilmiş olup yıl sonunda bu ödeneğin tamamı muhtelif
kuruluşların projeleri için kullanılmıştır. Tek
hedef vardır, hizmetler aksamasın.
Bir de buna
ek olarak, Van ilimizde yaşanan deprem sonrası Hükûmetimizin
zamanında müdahalesi, ulusal ve yerel boyutta koordinasyon
çalışmalarına acilen başlanması, ihtiyaçların
ivedilikle karşılanması için ise 67 milyon 810 bin TLnin acil
yardım ödeneği olarak gönderilmesi, yine Sayın
Başbakanımızın talimatıyla başlayan yardım
kampanyaları, acil yardım ödenekleriyle birlikte 411 milyon TLye
ulaşmıştır.
Aynı
zamanda doğal afet giderlerini karşılama ödeneği
kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğüne, Türkiye Elektrik
Dağıtım AŞ Genel Müdürlüğüne, Sağlık
Bakanlığına, Yüzüncü Yıl Üniversitesine, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gibi birçok kuruma
ödenek aktarımı yapılmıştır.
Konu Hükûmetimizin
yaptığı icraatlar ve yatırımlar olunca
konuşmamı ilim Denizlide gerçekleştirilen yatırım ve
faaliyetlerden de bahsederek tamamlamak isterim. Malumunuz süre
kısıtlı ama yapılan ve devam eden projeler o kadar çok ki
işte bunlardan sadece birkaç tanesi demek zorundayım. 2011
yılı itibarıyla, 19 milyon 280 bin TL eğitim ve
öğretime yatırım, 13 milyon 500 bin TL Tavas Ovası
toplulaştırma çalışmaları, 49 milyon 630 bin TL
DSİ Genel Müdürlüğümüzden aktarılan ödenek ile
tarlalarımız ve ovalarımız suya doyacak. 2 milyon 250 bin
TL Kültür Bakanlığından beyaz rüyamız Pamukkale projeleri
için. 4 milyon 916 bin TL Denizli-Antalya kara yolu, tamamlandı. 30 milyon
400 bin TL Denizli-Muğla kara yolu, tamamlandı. 3 milyon 474 bin 858
TL Denizli-Uşak kara yolu, tamamlandı. Denizli-Afyon ve
Denizli-Aydın kara yollarında da çalışmalar büyük bir
hızla devam etmektedir.
Köylerimizi de
unutmadık. KÖYDES projeleri kapsamında 2010, 2011 yılları
içerisinde toplam 15 milyon 639 bin TL ödenek aktarılmış olup
yolu, suyu olmayan köyümüz kalmamıştır. Bilinmelidir ki on
yıllık iktidar dönemimizde gerçekleştirilen bu dev projeler ve
çalışmalar gönlümüzdeki hizmet aşkının ve Halka
hizmet Hakka hizmettir. düşüncesinin en büyük göstergesidir.
2012
yılı bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını temenni
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dalbudak.
Son söz Bursa
Milletvekili Sayın Önder Matlıda.
Buyurun Sayın
Matlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖNDER MATLI
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012
yılı Bütçe Kanun Tasarısının 7nci maddesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime başlarken, şu anda, az önce gözüme çarpan
bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. Akşam gazetesinin bugünkü
bir haberi var. Çok kısa bir pasajı sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Haber şöyle:
Bütçedeki olumlu hava devam ediyor. 11 ayın 7'sinde fazla veren bütçe, bu
alanda 1983 yılından sonra en iyi performansını gösterdi.
11 aylık bütçe, artan vergi gelirleri ve yapılandırmayla
birlikte 439 milyon TL fazla verdi. Türkiye, son 28 yılın en iyi
bütçesine imza attı, kasımda 2,1 milyar liralık fazla verdi.
Türkiye, borç kriziyle kasıp kavrulan Avrupa'ya nispet yapıyor.
Evet, değerli
arkadaşlar, bunu sizlerle paylaştıktan sonra sözlerime devam
ediyorum.
Günümüzde, artan
dünya nüfusuna paralel olarak gıda ihtiyacının
karşılanması en önemli sorunlardan biri hâline gelirken, bu
durum tarım sektörünü içinde yaşadığımız
yüzyılın en stratejik sektörü hâline getirmiştir. Bunun
yanı sıra, istihdam, tüketim harcamaları, diğer sektörlere
ham madde temini, millî gelir ve ihracattaki
payı, tarım sektörünün sosyoekonomik açıdan sahip
olduğu önemi daha da artırmaktadır. Geniş bir etki
alanına sahip olması nedeniyle, tarım politikaları,
ülkelerin siyasal, ekonomik ve sosyal politikalarının en önemli
unsurunu oluşturmaktadır. Bu nedenle, sürdürülebilir ve rekabet gücü
yüksek tarım sektörünün oluşturulması ve kaynakların etkin
kullanımına imkân verecek mekanizmaların hayata geçirilmesi çok
daha fazla önem kazanmıştır.
Tarımda
kırsal kalkınma, insan sağlığı ve çevreye
duyarlılık, biyolojik çeşitlilik ve doğal kaynakların
korunması ve sürdürülebilirlik kullanımı, genetik
kaynakların ve ekosistemlerin korunması ve geliştirilmesi,
enerji tarımının oluşturulması, küresel
ısınma tehdidi karşısında gerekli önlemlerin
alınması, ihraç ürünlerinin çeşitlendirilmesi günümüzde ilk akla
gelen tarımsal kamu hizmetleridir.
Aynı zamanda,
Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde uyum
çalışmalarının devam ettiği bir dönem
yaşamaktayız. AB hedefleri çerçevesinde Hükûmetimiz tarafından
ülkemiz tarım alanında atağa geçmiştir.
Tabii, bu
noktalara gelmek kolay olmadı. 2002 yılında iktidara gelen AK
PARTİ Hükûmetimizin ortaya koyduğu başarıdan sadece
birkaçını ifade edersek: 1,8 milyar TL olan tarımsal destekler
yüzde 239 artışla 6,4 milyar TLye çıkardık. Tarımda
kişi başına düşen millî geliri bin dolardan yüzde 161
artışla 3.565 dolara çıkardık. 4 milyar dolar olan
tarım ürünleri ihracatını yüzde 218
artışla 12,7 milyar dolara çıkarttık. 161 ülkeye 1.480 ürün
satarken bugün 184 ülkeye 1.525 ürün satıyoruz.
Özellikle belirtmek istediğim bir konu da yerli
hibrit sebze tohumu kullanım oranı yüzde 10 seviyelerindeydi,
şimdi yüzde 40 seviyesinde.
Hayvancılıkla ilgili olarak da birkaç bir
şeyden bahsetmek istiyorum. 2002 yılında Türkiyede toplam
sığır sayısı 9 milyon 800 bin adetken 2010
yılında 11 milyon 360 bin adete ulaşmıştır.
Sayısal artışın yanında burada önemli olan nokta
kültür ırkına dönüşümdür. Esas büyük değişim burada
yaşanmıştır. 2002 yılında Türkiyedeki
sığır varlığının sadece 1 milyon 859 bini
kültür ırkıyken 2011 yılında bu rakam 6 milyon 200 bine
çıkmıştır. Tabiatıyla yerli ırklardan oluşan
hayvanların gerek süt verimi gerek et verimi düşüktür. Bu
dönüşümle birlikte üretimde, verimde önemli artışlar yaşanmış
ve bu artışlar değişimin de bir göstergesi olmuştur.
Değerli milletvekilleri, rakamları saymaya
kalktığımız zaman çok rakamlar var. Burada sizi rakamlarla
boğmak istemiyorum ancak şu gerçeği çok net bir şekilde
rakamlarla görüyoruz: Evet, Türkiyede büyüme potansiyeli var. Her manada, her
yerde büyüme potansiyeli var. Biz bu potansiyeli değerlendirdiğimiz
zaman neler olduğunu son on yıl içerisinde gördük ve bunu
gerçekleştirdik.
Başka bir deyişle ülkemizde un var, yağ
var, şeker var, tabii ki bunu helva yapacak ustaya ihtiyaç var ve on
yıllık AK PARTİ İktidarında, şükürler olsun,
dünya çapında, dünyanın imrenerek baktığı da bir usta
var (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ve bu ustadan, bu
ustanın elinden de milletimizin lezzetle yediği helvayı hep
beraber yaptık ve bu helvanın daha da lezzetli olması için
çalışacağız.
Tabii ki sözlerimin sonunda şunu söylemek istiyorum:
Marifet iltifata tabidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖNDER MATLI (Devamla) - Milletimiz de bu ustaya iltifat
göstermiş, her geçen gün oylarını
artırmıştır.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Matlı.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bir süre önce
belediye ve özel idarelerde çalışan işçilerin diğer kamu
kurumlarına geçişleri için bir imkân tanınmış idi.
Yeni bir uygulama olması, belirsizlikler içermesi ve süre
kısıtlılığı gibi sebeplerle başvuruda
bulunamayan vatandaşlarımız olmuştur. Bu uygulamayı
piyango benzeri, Size de çıkabilir. mantığından
çıkararak ihtiyaç duyulduğunda başvurulabilecek bir uygulama
hâline getirmeyi düşünüyor musunuz ya da hiç olmazsa ikinci bir hak
tanıma düşünceniz, çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bazı
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı
Hükûmetçe hazırlanarak bu tasarıda aile hekimlerinin
muayenehanelerine yeniden katılım payı getirileceği, her
muayene için 3 TL, her ilaç için de 1 TL alınacağı yönünde
haberler vardır. Bu haberler doğru mudur? Hükûmetinizce böyle bir
çalışma yapılmakta mıdır?
İkinci sorum:
2011 yılı cari işlemler açığı 78 milyar dolara
ulaşmıştır. Bunun sonucunda Türkiye'nin kredi notu
aşağı çekilmiştir. 2012 yılında bu olumsuz mali ve
ekonomik tablo devam edecek midir, yoksa bizi teğet mi geçecektir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
14 Aralık 2011 tarihli Resmî Gazetede Van depreminde çalışan
devlet memurlarına altı ay süreyle aylık 300 TLlik bir ek
ödemenin verileceği yönündeki Bakanlar Kurulu kararı
yayınlandı. Şimdi, bunun tabii ki yayınlanmış
olması memnuniyet vericidir ancak aynı şartlarda, daha önce
ülkemizde yaşanan birçok depremde, örneğin en son Simav depreminde
yaşanan olaylarda çalışan devlet memurları bu kapsama neden
dâhil edilmemiştir? Valiliğin bu konudaki resmî yazısı
olmasına rağmen niçin bu konu ihmal edilmektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Gök
LEVENT GÖK
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bütçemizin en
önemli kalemlerinden olan harcamalarda halkın çıkarlarına
dayalı harcamaların yapıldığını ne
yazık ki göremiyoruz. Hükûmet söz verdiği hâlde geçmişe
dayalı hiçbir uygulamada bizlere örnek teşkil edecek bir
davranış sergileyemiyor. Van depreminin gerçeğini yaşarken
Ankaramızın hemen burnunun dibinde Balânın Afşar
beldesinde dört yıl önce meydana gelen depremde zarar gören altı yüz
elli konut hâlâ teslim edilmemiştir. Sayın Bakan, bu gecikme nedendir?
Baladaki Afşar beldesindeki konutları ne zaman teslim etmeyi
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Fırat
SALİH
FIRAT (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakanımıza
şunu sormak istiyorum: Van depremi nedeniyle toplanan yardımlar,
nakdî yardımlar ne kadardır? Bugün itibarıyla ne kadarı
nereye harcanmıştır? Kalan para ne yapılacaktır?
BAŞKAN
Sayın Yüksel
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) Sayın Bakan, size yönelttiğimiz bir soru
önergesinde 2010dan bu yana hangi büyükşehir belediyelerinde denetim
yaptınız, şu anda hangilerini denetliyorsunuz? sorusuna Vergi
Usul Kanununun 5inci maddesi gereğince açıklayamam. diye yanıt
verdiniz. Bu 5inci madde memurların kamuoyuna bilgi vermesini kapsar, bir
bakanın milletvekiline bilgi vermesini kapsamaz. Bu sizin bilginiz
dâhilinde mi oldu? Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bir
de 12 Haziran seçimlerinde Başbakanın
başkanlığında tüm Bakanlar Kuruluyla İzmire
yüklendiniz ama sonuç alamadınız, CHP-AKP arasındaki oy
farkı CHP lehine daha da arttı. Şimdi gönderdiğiniz 52
vergi denetmeniyle mi on binlerce İzmirliyi sorgulatarak sonuç almaya
çalışıyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Erdemir
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) Sayın Bakan, ekim ayında İş
Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince
yaptığı bir açıklamada kaygılarını şu
şekilde dile getiriyordu: Sandalı nerelerden sallıyoruz? derseniz,
birincisi, iş ve dış siyasetle ilgili
sıkıntılarımız var. Türkiye'nin hem kendi sınırları
içinde hem de Doğu Akdeniz çanağında ilgilendiği bazı
meseleler var. Bunlar dışarıyı korkutmak için yeterli
neden. Bakın, yöneticilerimiz savaş sözü ediyor. İş hayatını
etkiler, sermaye yavru ceylan gibidir, kaçar. diyor.
Komşularla
sıfır sorun politikasını hedefleyip komşularla
sürekli çatışma ve savaş
çığırtkanlığı yapan bir Bakanlar Kurulu ile siz
piyasalarda istikrarı ve mali disiplini nasıl sağlamayı
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın Sarıbaş
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Sayın Bakan, sağlıkta bir hasta için
şu anda şu rakamlar alınıyor: Randevu için 4 TL, reçete
ücreti 3 TL, üç adetten sonra
her ilaç başı 1 TL, ilaçlardan yüzde 20 ilaç katılım
payı ve hastanelerde ve üniversite hastanelerinde de 5 TLlik ücret
alınıyor. Bir hastanın ayda 3 kez kontrole gittiğini veya 3
kez ilaç aldığını düşünürsek bir asgari ücretli,
şu anda aylık yüzde 25 civarında, hastaneden, ücretleri
karşısında, SSKlı olmasına rağmen böyle bir ücret
karşılığını size ödemek zorunda. Böyle bir
uygulamayı devam ettirirken -insanların ödediği bu
sağlık güvencesinin- acaba 2012 yılında ücretlerini daha da
artırmayı düşünüyor musunuz? Hastaneleri satmayı
düşünüyor musunuz?
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Müsaade ederseniz
son sorudan başlamak istiyorum.
BAŞKAN Ben
sürenize bir dakika ekleyeceğim, milletvekili
arkadaşımızın sözünü kesmemek için öyle oldu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, sağlık konusunda hakikaten ülkemizde
çok ciddi ilerlemeler sağlandı, sağlık,
sağlığa erişim, sağlığın kapsamı
anlamında hakikaten birçok ülke açısından şu anda hayal
olan gelişmeler yaşandı. Yani Mc Kenzie bir iki yıl önce
bir rapor yayınlamış ve Kuzey Avrupa ülkeleri ile Türkiyeyi
karşılaştırmıştı yani birçok ülkeyi
karşılaştırmıştı, gerçekten Türkiye, kapsam
ve erişim anlamında neredeyse Kuzey Avrupa ülkelerini
yakalamış. Ama bu, beraberinde tabii ki sağlık
harcamalarında sürdürülebilirlik sorununu da getiriyor, onun da
çalışılması lazım.
Bir de tabii ki
aksayan birtakım yapısal boyutları var bu harcamaların.
Mesela, Avrupa Birliğinde doktora giden her 100 hastanın sadece 35i
ilaç alıyor yani 35ine reçete yazılıyor, oysa ülkemizde her 100
hastanın 85ine ilaç yazılıyor. Maalesef, bu yapılan
harcamalarda -ben sadece gereksiz ilaç harcamalarından bahsediyorum-
kaynağın bir kısmı da dışarı gidiyor.
Şimdi,
dolayısıyla bizim talep yönetimine yönelik birtakım
adımları atmamızı aslında ülke menfaati çerçevesinde
düşünmemiz lazım. Şimdi, burada ne yapılıyor? Burada
yapılan şey şu: Eğer, hakikaten hastamız kronikse,
zaten oradan bu bahsettiğiniz hiçbir katkı alınmıyor. Rutin
birtakım kontroller yeni reçete yazdırmaya gidiyorsa, zaten bu
hususlarda herhangi bir para söz konusu değil, bir ücret söz konusu
değil. Ancak şu var: Yani Türkiyede hakikaten ilaç anlamında
bir israf söz konusudur, burada bir talep yönetimi anlamlıdır.
Bakın, sağlık harcamaları yaklaşık 9-10 milyar
liradan 2002 yılında, bu sene itibarıyla söyleyeyim
yaklaşık 44-45 milyar liraya çıkmış durumda
değerli arkadaşlar. Sonuçta bu, ülkenin kaynağı bütçeden
harcadığımız, yani tek alıcı burada devlet. Şimdi,
devlet, talep yönetimi konusunda adım atıyor ama burada özellikle
kronik hastalar, özellikle rutin birtakım şeyler konusunda da
istisnalar sağlanıyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, diğer sorulara geçeceğim: Vergi
mahremiyeti sadece vatandaşlarla maliyeyi ilgilendiren bir husus
değil. Yani samimi olarak söylüyorum, vergi mahremiyeti olmasa bu
sorduğunuz vergiyle ilgili, incelemelerle ilgili bütün sorulara, ben size
tabii ki cevap vermek isterim. Yani bu konuda en ufak tereddüdünüz olmasın
ama vergi mahremiyetine ilişkin hükümler son derece açık. Yani bu,
milletvekili ile bakan arasında özel bir istisna getirmiyor, getirse
şey yapacağım ama müsaade ederseniz bu bahsedilen hususla ilgili
olarak değerli arkadaşlar, İzmirle ilgili olarak vergi
mahremiyetine de tabii ki girmeden, ben size açıklayabileceğim
bilgileri vereyim: Şimdi, Maliye Bakanlığının denetim
elemanlarının yani başlattığı bir vergi denetimi
söz konusu değildir. Burada savcılık bir talepte bulunmuş.
Bu talep sonucunda bilirkişilik görevi için maliyeden denetim
elemanları istemiş. Şu an itibarıyla doğrudur,
İzmirde 6 tane denetim elemanımız var, Maliye
Bakanlığının 6 tane denetim elemanı var. Müsaade
ederseniz bakın 2010 yılında
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) Sizin emrinizdekiler, size bağlı kişiler
nasıl bilirkişilik yapabilirler?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Şimdi, arkadaşlar, siz
söylerseniz, ben
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) Vergileri size bağlı, gelirleri size
bağlı
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Olur mu? Bakın, size bilgi vermeye
çalışıyorum. Değerli arkadaşlar, bakın size bilgi
vermeye çalışıyorum, bir müsaade ederseniz, zaten bir üç gün,
dört gün daha buradayız yine gelirsiniz, yine sorularınıza cevap
veririm ama müsaade edin lütfen.
Şimdi,
bakın, değerli arkadaşlar, 2010 yılında benzer
şekilde 21 adet görevlendirme yapılmış, 35 kişiyi
göreve almış, 7 ayrı belediye; 2011 yılında 25 adet
görevlendirme yapılmış, 44 kişiyi göreve almış
-Maliye Bakanlığından bahsediyorum- 14 ayrı belediye. Peki,
bu belediyeler arasında AK PARTİ var mı? Evet. 5 tanesi AK
PARTİ, 6 tanesi Cumhuriyet Halk Partisi, 6 tanesi Milliyetçi Hareket
Partisi
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) İstanbul Büyükşehir var mı,
İstanbul Büyükşehir?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) -
1 tanesi Demokratik Sol Parti, 1
tanesi Demokrat Parti.
Yani değerli
arkadaşlar, bakın, bu bilirkişi görevlendirmesi
savcının talebi üzerine oluşuyor. Maliye
Bakanlığının resen başlatmış olduğu bir
vergi denetimi, bir ayrımcılık söz konusu değildir.
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) Yanlış bilgi veriyorsunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Yani biz İzmir Belediyesine
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) 52 vergi denetmeni var Sayın Bakan. Yanlış
bilgi veriyorsunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) -
Haydi, bizim vergi denetmenleri,
müfettişlerimiz gitsin, denetleme yapsın. diye herhangi bir
adım atmamışız değerli arkadaşlar.
Şimdi
BAŞKAN
Sayın Bakan, isterseniz hiç başlamayın, otuz saniyede de
bitiremeyiz. Daha sonra yazılı cevap verirsiniz.
7nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
8inci
maddeyi okutuyorum:
Aktarma ve ekleme işlemleri
MADDE 8 - (1) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu
idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinin "Personel
Giderleri" ile "Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi
Giderleri" tertiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye
Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini
Karşılama Ödeneği" ile gerektiğinde "Yedek
Ödenek" tertibine; diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde
yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan sınırlamalara tâbi olmaksızın
Maliye Bakanlığı bütçesinin "Yedek Ödenek" tertibine
aktarmaya,
b) Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti
yaptıracak olan kamu idaresinin isteği
üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine,
fonksiyonel sınıflandırma
ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya ve bu konuda
gerekli işlemleri yapmaya,
c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için 2012
Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı
yatırım programında değişiklik yapılması
halinde, değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar
arası aktarmaya,
ç) Kamu idarelerinin yeniden
teşkilatlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması
ve kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli
görülen her türlü bütçe ve muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri
yapmaya,
Maliye Bakanı yetkilidir.
(2) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile
özel bütçeli idareler, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde
20'sine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu
idarelerin yüzde 20'yi geçen diğer her türlü kurum içi
aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. 2012 Yılı
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair
Karara uygun olarak 2012 Yılı Yatırım Programına ek
yatırım cetvellerinde yer alan projelerde değişiklik
yapılması halinde bu değişikliğin gerektirdiği
tertipler arası ödenek aktarması işlemlerinin tamamı 5018
sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer
alan sınırlamalara tâbi olmaksızın idarelerce
yapılır.
(3) Genel bütçe kapsamındaki
kamu idareleri, 29/6/2011 tarihli ve 644 sayılı Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına yaptıracağı işlere ilişkin
ödeneklerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesine
aktarmaya yetkilidir.
(4) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı; cari yıl içinde aralarında yapılan
hizmetlerin bedellerini karşılamak amacıyla varılacak
mutabakat üzerine, bütçeleri arasında karşılıklı
aktarma yapmaya yetkilidir.
(5) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı; bütçelerinde yer alan Silahlı Kuvvetlerin
tek merkezden yönetilmesi gereken ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir
fonksiyona ait bir hizmetin diğer bir fonksiyon tarafından
yürütülmesi halinde ilgili ödeneği, fonksiyonlar arasında
karşılıklı olarak aktarmaya yetkilidir.
(6) Özel bütçeli idareler ile
düzenleyici ve denetleyici kurumların (B) işaretli cetvellerinde
belirtilen tahmini tutarlar üzerinde gerçekleşen gelirler ile (F)
işaretli cetvellerinde belirtilen net finansman tutarlarını
aşan finansman gerçekleşme karşılıklarını,
idare ve kurumların bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak
tertiplerine ödenek olarak eklemeye Maliye Bakanlığınca
belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde kamu idareleri yetkilidir. Sermaye
ödenekleri, 2012 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre
yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.
(7) Genel bütçe kapsamındaki
kamu idareleri arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma suretiyle
yapılır. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ve
kurumlar arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk
işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu işlemler
karşılığı tahsil edilen tutarlar, ilgili kamu
idaresince bir yandan (B) işaretli cetvellere gelir, diğer yandan (A)
işaretli cetvellere ödenek kaydedilir.
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Günal.
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, az önceki maddede Meclisin bütçe hakkı ve yetkisiyle
ilgili konuşmamı yaptım. Ben, size 14 milyarlık bir
yatırım şeyinden söz etmiştim 2010da ama iktidar partisi
milletvekilimiz konuşurken -sağ olsun Sayın Bakanım
ayrıntılarını vermiş- ondan birazını daha
öğrenmiş olduk. Sözlerime bununla başlıyorum bir espri
olarak.
Az önce sayın
grup başkan vekillerimiz İnsan Hakları Haftası diye
konuşmalarını yaptılar ama onunla beraber bu hafta Konyada
Mevlânâyı anma etkinlikleri var. Biliyorsunuz, 17sinde de Şebiarus
töreniyle bitecek. Ben bugün bu vesileyle düğün gecesi olarak
nitelendirilen ve Hakka kavuşmasını sembolize eden gecede bu
rakamlarını tartıştığımız, yetkilerini,
yetki dışı ödeneklerini tartıştığımız
bu gündelik çekişmelerin ötesinde 2011 yılı biterken sizlerin bu
gündelik çekişmelerin dışında bazı hususlarda
dikkatini çekmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Mevlânâ
hoşgörü kelimesiyle yan yana bütün dünyada getirilmiş durumda.
Bildiğiniz gibi, birçok ünlü deyişi var, Mesnevinin içerisinde yer
alan birçok sözleri var ama ben burada birkaç tanesine değinip buradan
sizi bazı farklı düşüncelere götürmek istiyorum. Sizler de uzun
bir çalışma sonucunda yoruldunuz, birtakım şeylerde,
gündelik siyasi çekişmelerin içerisinde maalesef, farklı noktalara
doğru bazı şeyleri düşünmeden ilerliyoruz,
dışarıdan belirlenen gündemlerin peşinden devam ediyoruz.
Diyor ki Mevlânâ:
Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi
ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi
ol.
Değerli
arkadaşlar, bu tabii ki aynı ortamlarda, aynı asırlarda
yaşayan, Türk kültürüne, Türk medeniyetine önemli katkıda bulunan,
çağdaşlarından yine arı dili Türk dilini seslendiren Yunus
Emrenin de bir iki sözünü yine bu sözlerle ilgili, bağlantılı
olarak sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Diyor ki:
Sözü bilen
kişinin,
Yüzünü ak ede bir
söz.
Sözü pişirip
yiyenin,
İşini sağ
ede bir söz.
Söz ola kese
savaşı,
Söz ola kestire
başı.
Söz ola ağulu
aşı,
Yağ ile bal
ede bir söz.
Neden bunları
söylüyorum? Bu hoşgörü ortamında, Mevlânânın etkinliklerle
anıldığı ortamda, Dünya İnsan Hakları
Haftasında, maalesef, biz burada milletvekillerinin haklarını
bile koruyamıyoruz, kısır çekişmeler ve siyasi taassup
içerisinde karşılıklı olarak el kaldırmalarla Kabul
edin, etmeyin. geçip gidiyor. O arada birtakım önemli şeyleri,
insani duyguları, kültürümüzü, yozlaşmayı, yeni çağda küresel
gelişmelere karşı kendimizi korumayı maalesef ihmal
ediyoruz, rakamlara gömülüp gidiyoruz. Onun için, bugünkü konuşmamda biraz
daha sizin bu konulara dikkatinizi çekerek 2011 yılının
muhasebesini yaparken, 2012 yılında da bu gelişmelere
karşı Türk kültürünü korumak, Türk milletini -bizlerin 2023 vizyonu
olarak başlattığımız, sonrasında sizlerin de buna
katıldığınız- 2023te bölgesinde lider ülke
olması ve bunu daha ileri taşıyarak hep birlikte, 2053te süper
güç olma -fethin 1.600üncü yıl dönümü geliyor- ve daha uzun erimli
hedeflerle 21inci yüzyılda Türkiye'nin lider ülke olması ve 21inci
asrın Türk asrı olmasının ötesinde, 3üncü bin yılda
Türk İslam medeniyetini, Türk kültürüyle yoğrulmuş bir şekilde
yeniden ilme, fenne, akla önem vererek, akıl ve nakli dengeleyerek yeniden
ön plana çıkarmayı hep birlikte başarmak zorundayız. Onun
için Mevlânâya ve Yunusa döndüm. Çünkü diyor ki:
Dünyaya gelen
göçer,
Bir bir
şerbetin içer.
Bu bir köprüdür
geçer,
Cahiller onu
bilmez.
Gelin,
tanış olalım,
İşi
kolay kılalım.
Sevelim,
sevilelim,
Dünya kimseye
kalmaz.
Ve yine, bu yolun
yolcusu olan, yine Horasan erenlerinden gelip, Hoca Ahmed Yesevînin
dergâhından gelip Anadoluda bizim kültürümüze önemli katkılarda
bulunan Hacı Bektaş Veli de hep birliğe, beraberliğe bizi
çağırıyor, Gelin bir olalım, iri olalım, diri
olalım. diyor.
Onların
bakışları gerçekten farklı. Bugünkü konuşmamda bunlara
yer vermemin nedeni, bizim de bu farklı bakışa zaman zaman da
olsa gündelik tartışmalardan çıkarak kulak vermemiz.
Bir hikâyeyle
konuşmamı bağlamak istiyorum. Hikâye diyorum, bir
alıntı, Mevlânâyla Hacı Bektaş Velinin birlikte
anıldığı bir şey, kültürümüzün kökenlerine inerek:
Adamın birisi kötü yoldan para kazanıp -affedersiniz- bir inek
satın almış. Sonrasında pişman olmuş ve hiç
olmazsa bu kötülükten arınayım diye, aldığı
hayvancağızı götürüp Hacı Bektaş Velinin
dergâhına kurban olarak bağışlamak istemiş. Tabii ki
kötü yoldan kazanıldığını bilen Hacı Bektaş
da Biz bunu kabul edemeyiz, bu helal değildir. deyip kurbanı geri
çevirmiş. Tabii, adam da ısrarlı bir şekilde,
yaptığı hatayı telafi etmek üzere Mevlevi dergâhına
gitmiş, oradan Mevlânâya ulaşmış ve ona durumu
anlatmış. Mevlânâ hediyeyi kabul etmiş. Tabii, daha da çok
şaşırmış, demiş ki: Ya Mevlânâ, ben böyle böyle
bir şey yaşadım, Hacı Bektaş Veli bu kurbanı
kabul etmedi, bunun sebebi nedir? O da der ki: Biz bir karga isek Hacı
Bektaş Veli bir şahin gibidir, öyle her leşe konmaz. O yüzden,
senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o etmeyebilir. Adam üşenmez,
tekrar kalkar Hacı Bektaşın dergâhına gider ve
Mevlânânın kurbanı kabul ettiğini söyleyip Bunun nedeni
nedir? diye sorar. Hacı Bektaş Veli Hazretleri de kendisine
şöyle cevap verir: Bu bizim gönlümüz bir su birikintisi ise
Mevlânânın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz
kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin
hediyeni kabul etmiştir. der.
Dolayısıyla,
biz gönlümüzü açtığımız zaman -Dil, gönlün
anahtarıdır. der- dilimizi açtığımız zaman,
uzlaşmaya yanaştığımız zaman, muhalefeti yok
saymadığımız zaman, her insanı kendi hâliyle, kendi
göreviyle, kendi özelliğiyle değerlendirdiğimiz zaman illa ki
uzlaşacak bir şeyler buluruz; bizim ortak noktalarımız
çoktur.
Değerli
arkadaşlar, dünyanın çok kritik bir süreçten geçtiği
aşamada, kalkıp başkalarının projeleriyle değil
kendi projelerimizle, Türk kültürüne sahip çıkarak, kültürel
yozlaşmaya karşı çıkarak, manevi değerlerimize sahip
çıkarak, tabii, ilme ve akla, fenne ağırlık vererek
-Âkifin dediği gibi: Alınız ilmini Garbın,
alınız sanatini / Veriniz hem de mesâînize son süratini."
diyor- yani bu kültür değerlerimize sahip çıkarak, aklı ve nakli
dengeleyerek, kendi kültürümüzün üzerinde yeniden Türk-İslam medeniyetini,
medeniyetler arası çatışmayı değil, yeni bir medeniyetin
inşasını hep birlikte yapabiliriz. Gelin, kısır
çekişmelerden uzaklaşalım çünkü Türk milleti büyük bir
millettir, Türkiye Cumhuriyeti devleti de köklü bir devlettir. Zaman zaman
iniş çıkışlar olabilir, politika hataları olabilir.
Bizim görevimiz uyarmaktır. Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi
her zaman önce ülkem ve milletim, sonra partim, sonra ben diyen bir
anlayışa sahiptir. Milletin çıkarına olan ne varsa buraya
getirin, biz onları destekleyelim. Ama eksik yapılan,
yanlış yapılan ne varsa da onu eleştirmek milletin bize
verdiği yetkinin bir görevidir. Siz öyle algılamayabilirsiniz ama
gelip bize bunları anlatmak zorundasınız, ikna etmek
zorundasınız. İktidarda olan sizsiniz, bilgiye sahip olan
sizsiniz. Eğer gelip anlatmazsanız, açıklamazsanız, bilgi
kirliliği olursa şeffaflık olmazsa çok daha fazla
tartışırız ve zaman kaybederiz. Onun için gelin hep
birlikte büyük Türkiyeyi, lider Türkiyeyi 2053ün süper gücünü, 21inci
yüzyılda Türk asrı olmasının ötesine geçirerek 3üncü bin yılı Türk bin
yılı yapacak ve Türk İslam medeniyetini yeniden ihya edecek
projelere beraber imza atalım ve Türk milletinin geleceğini
düşünelim diyor, bu duygu ve düşüncelerle hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Günal.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Mustafa
Moroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin
8inci maddesiyle ilgili görüşlerimizin çok önemi olmadığı
düşüncesiyle konuşmama başlamak istiyorum çünkü bu madde
olduğu gibi kabul edilecek, geldiği gibi kabul edilecek. Bugüne kadar
Meclise geldiğim günden beri yapılan uygulamalar da bunu açık
seçik bir şekilde ifade ediyor.
Eğer
Mecliste birtakım şeylerin değişebileceğine
milletvekili arkadaşlarım da inanmış olsaydı
milletvekili koltuklarında otururken laptopları açık, gazeteleri
açık, kitapları açık okumak ya da bakmak zorunda kalmadan acaba Mecliste neler
konuşuluyor, bu halkın yararına olan ya da zararına olan
maddelerle ilgili bir
değişiklik yapılabilir mi diye düşünür, böyle bir
davranış içinde olmazlardı.
Bu kültürü belki
yeni gelen, bu dönem seçilen bütün milletvekili arkadaşlarımızla
değiştirebilme umuduyla Aktarma ve ekleme maddesine ilişkin
düşüncelerimi kısaca anlatmak istiyorum. Yaşamımızdan
yani halktan aldığımız yetkiden neleri aktarmamamız,
neleri eklememiz ya da tersinden bakarak neleri eksiltmememiz gerektiği
konusunda düşüncelerimi anlatmak istiyorum.
Hepimiz
milletvekili adaylarıyken seçmenlere söz verdik. Köylerde köylülerle,
kahvelerde yurttaşlarla ya da ev ziyaretlerinde hepimiz Yetkiyi bize
verin, sizin adınıza Mecliste görev yapalım, sizin lehinize
çıkacak yasaların çıkabilmesi için çalışalım, sizin
aleyhinize olacak uygulamaların ortadan kalkması için çaba
gösterelim. dedik, vekâlet istedik, vekâleti aldık geldik.
Peki, gelir gelmez
neyle karşılaştık ve burada, bu Mecliste, özellikle bu
bütçe görüşmeleri döneminde yaşadığımız manzara
ne? Vekâletimizi önce Bakanlar Kuruluna, sonra da Bakanlar Kurulu
vasıtasıyla da tek bir kişiye, Başbakana devrettik. Daha
biz gelmeden, bizim vekâletlerimiz alınarak kanun hükmünde kararnamelerle
bakanlıklar oluşturuldu, bu oluşan bakanlıkların
bütçeleri hazırlatıldı ve bize oylatıldı.
Yabancılaşmak
insan için çok zararlı sevgili arkadaşlarım yani bir insan kendi
özüne uygun, doğuşundan özünde olan, vicdanına, ahlakına ve
kendinden önce başkasının haklarına, başkasının
hukukuna yabancılaşmaya başlaması çok tehlikeli ama bu
yabancılaşma kamu adına görev yapan milletvekillerinde, belediye
başkanlarında yani yönetenlerde oluşmaya başlamışsa
çok daha tehlikeli bir durum alıyor. İşte, o zaman, bu
sınırsız tüketim, sınırsız kâr demek olan
sistemin ve onun yarattığı kurumların bize sunduğu
nimetlerden faydalanabilmek için el kaldırmaya, her şeye olur demeye,
her şeye evet demeye ve hiçbir tartışmayı dinlemeden,
konuşmadan, aramızdaki duvarları yıkmaya çalışmadan
el kaldırmaya hazır birer vekil olmuşuz demektir. Asıl
tehlikeli olan da budur. (CHP sıralarından alkışlar)
Artık o yetkilerin halka karşı kullanılma zemini
oluşmaya başlamıştır, bu çok tehlikeli. Ne
diyeceğiz seçmenlere? O söz verdiğimiz emeklilere, söz
verdiğimiz köylülere, söz verdiğimiz öğrencilere, söz
verdiğimiz kadınlara, eşit yurttaşlık hakkı
isteyen Kürtlere ve Alevilere ne diyeceğiz? Seçim bölgelerine
gittiğimizde başka, burada başka konuşmaya, orada
başka el kaldırmaya, burada başka el kaldırmaya
başlarsak bu aktarma ve çıkarmaların ve eklemelerin hiçbir önemi
olmadığını bilmeliyiz.
En büyük görev,
değerli arkadaşlarım, hiçbir parti ayrımı gözetmeden
bütün milletin vekiliyiz, bütün Türkiyenin vekiliyiz. Birisi Güneydoğu
Anadolunun vekili, birisi Doğu Anadolunun vekili, birisi
Batının vekili değil, seçildikten sonra hepimiz milletin
vekiliyiz, bu halkın vekiliyiz. Öyleyse, ilk önce bu Mecliste oluşan
duvarları yıkabilirsek yani birbirimize aktarmamız gereken
şeyleri aktarmaya başlar isek, işte o zaman eşit, özgür ve
barış içinde yaşayan bir Türkiye toplumunu yaratmak için
buradaki görevimizi yapmaya başlamışız demektir. Halk
buraya bakıyor, ilk önce burada oluşacak. Birbirimizin sözünü
keserek, birbirimize laf atarak, bağırarak, çağırarak,
aramızda duvarlar örmeye çalışarak birbirimizden çok
faydalanabileceğimizi düşünmüyorum ve halka da örnek
olacağımızı düşünmüyorum.
Şimdi, bu
yetkilerin, halktan aldığımız yetkilerin halka
karşı nasıl kullanılmaya
başlandığının buradaki örneklerini çok
arkadaşım anlattı, ben tekrar anlatmayacağım. Ama,
eğer bütçeden bir aktarma yapılacaksa, bu konuda Maliye
Bakanlığına -değişik- okunduğu şekliyle bazı yetkiler
verilecekse Maliye Bakanlığının bu yetkileri nasıl
kullanmasına, nerelere aktarma, nerelere ekleme yapmasına
ilişkin düşüncelerimi de kısaca anlatmak istiyorum.
Bir defa parasız sağlık
ve eğitime, eğitimin ve sağlığın daha kaliteli
olması için ne yapılması gerekiyorsa yapılsın
-zamanımız kısa, hızlı hızlı geçeceğim-
ve 1980den beri aktarmayla, eklemeyle birtürlü önleyemediğimiz, kimine
göre terör, kimine göre düşük yoğunluklu savaş, kimine göre Kürt
sorunu, kimine göre Güneydoğu Anadolu sorunu ve onun içinde Kürt sorunu,
adı ne olursa olsun önleyemediğimiz can kayıplarının
önlenmesi için ne yapılması gerekiyorsa bu Meclis yapmalı. (CHP
ve BDP sıralarından alkışlar) Çünkü, can kaybı en
önemli kayıptır değerli arkadaşlarım. Otoyolları
sonra yapabilirsiniz, havaalanlarını sonra yapabilirsiniz, Konak
tünellerini sonra yapabilirsiniz, ilk görevimiz bu ülkede yıllardır
insanların ölümüne neden olan bu sorunu çözmektir. Bu sorun sadece
BDPlilerin sorunu, sadece MHPlilerin, CHPlilerin, AKPlilerin sorunu
değildir, bu sorun hepimizin, bütün Türkiye yurttaşlarının
görevidir. Bu sorunun çözümü de burada, bu Mecliste herhangi bir yaftalama
yapmadan özgürce konuşabilmek ve tartışabilmektir.
Doğaya ve kentlere karşı
işlediğimiz suçlardan ötürü yok ettiğimiz can
kayıplarının önlenmesi için bir an önce kent yenileme
projelerine destek verilmelidir. Bu da can kayıplarımızın
can alıcı noktalarından birisidir. Güneydoğu Anadoluda,
Doğu Anadoluda ne olup bittiğinden daha az acı bir sorun
değildir. Onun için kent yenileme projelerine bir an önce
başlanmalı ve bu konuda el birliğiyle hareket etmeliyiz.
Ankaranın kent yenileme projesi bir günde onaylanırken İzmirin
kent yenileme projesi on bir aydır bekliyorsa AKPli İzmir
milletvekilleri başta olmak üzere, hepsi yarın gidip bu projeleri
onaylatmadır. (CHP sıralarından alkışlar) Görev
onlarındır. Ondan sonra çıkıp Halkın lehine bütçe
yaptık. diye Ali Aşlık ya da diğer milletvekilleri gülmeyecek.
Evet, yarın bu kent yenileme projesi müsteşarlıktan mı
çıkacak, bakanlıktan mı çıkacak, kimden çıkacaksa
çıkacak ve bugüne kadar aktardığınız, yetki
aldığınız biçimde bu yeni örtülü ödenekler de
yaratılmaması ve -bunların geçmişteki gibi kullandığında,
nasıl kullanıldığını biliyoruz- yeni faili
meçhuller de yeni cinayetler de yaratılmamasına dikkat edilmesini
öneriyorum. Nedeni de şu: İnsan Hakları Haftası, geçen
hafta başladı, devam ediyor.
Türkiye
Cumhuriyetinin imzalaması gereken bir sözleşme gündeminde duruyor.
Devlet tarafından zorla kaybedilmesinin önlenmesine ilişkin
uluslararası bir sözleşme Nisan ayı 2011den itibaren
yürürlüğe girdi. 2006 Nisanında kabul edildi, 2010 Nisanında
yeterli devlet imzayı attı ve nisan ayından itibaren de yürürlükte.
Seksen sekiz devlet imzalamış, Türkiye henüz imzalamamış.
Eğer bütün Meclis olarak can kayıpları en önemli meselemiz ise
Türkiye bir an önce bu sözleşmeyi imzalamalı ve bu sözleşmelerin
gereğinin yerine getirilmesi için yaratılması gereken kurumlar,
kuruluşlar, ödenekler, ne varsa bunu yapmalıdır, aktarma ve
ödenek yapılacaksa buraya aktarmalıdır. Ve artık çocuklar
Baba seni karanlıklarda aramak zorunda kalırım. diye
şiirler yapmasın. Analar otuz bir yıldır
çocuklarını aramak için Galatasaray Lisesi önünde nöbet beklemek
zorunda kalmasın. Biz de ağlıyoruz, sadece çocuklar ve analar
ağlamıyor. Can kayıpları, kim, hangi nedenle ama depremle
ama selle ama felaketle ama terörle neyle kaybedilirse kaybedilsin hiçbirimizin
tahammül edemeyeceği bir şey bu. (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
MOROĞLU (Devamla) - O nedenle, bütün can kayıplarının
önlenmesi için bu Meclis ne gerekiyorsa yapmalıdır ve bunun için de
herkesin özgürce tartışmalarına neden olmalıdır.
Son sözüm
bütçeden... Kadınlar her gün öldürülüyor arkadaşlar.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Moroğlu.
MUSTAFA
MOROĞLU (Devamla) - Kadınların öldürülmemesi için ilkokuldan
başlayarak askere, polise varıncaya kadar kadın
haklarının, onların da bizim gibi insan olduğunu anlatan
eğitimler verilmesi için ödenek acilen ayrılmalıdır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Iğdır
Milletvekili Sayın Pervin Buldan.
Buyurun
Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
8inci madde
üzerine grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, faili
meçhuller, yargısız infazlar ve kayıplar. Türkiye'nin bir dönem
devlet politikası olarak uygulamaya çalıştığı,
insanların diri diri toprağa gömüldüğü, asit kuyularına
atıldığı, insanların kaçırılarak, üzerlerinde
naylonlar ve sigaralar söndürülerek işkenceler
yapıldığı, bedenlere ve kafalara sıkılan
kurşunlar
Siz hiç
eşinizin, kardeşinizin, çocuğunuzun ya da babanızın
evden sağlam çıkışına ama o insanın eve bir daha
hiç dönmediğine tanık oldunuz mu? Siz hiç eşinizin kanlı
elbiselerinin babasını hiç görmeyen bir çocuğa hatıra
olarak bırakıldığını bilir misiniz? Ya da siz üç
yaşındaki, babasını hayal meyal hatırlayan bir
çocuğunuz üzülmesin diye eve gelen misafirlere Sakın, bu evde baba
kelimesini kullanmayın. diye tembihlediniz mi? Evet, ben çocuklarımı
böyle büyüttüm. Evet, bu ülkede binlerce anne çocuğunu aynı
şekilde büyüttü. Bu ülkede çocuklar babalarının beyaz Toros
markalı araçlarla alınıp bir daha dönmediklerini yakinen
bilmektedir yani daha dumanı üstünde tütüyor bu uygulamanın.
Annelerin gözleri
kör oldu ama o kuyulardan hâlâ yaşlar akmaktadır. Ayakta zar zor
duran toprak damlı evlerin tahta kapılarına vurulan dipçik
darbesi bir eşin o an ve ebediyen susması, bir diğerinin ömür
boyu azap çekmesi, bağrına taş basması anlamına geliyordu.
Türkü okumak bir emareydi ölmek için, ıslık çalmak da. Bir
kitabı okumak, derin derin sigarayı dumanlamak ve sakal uzatmak da
bir emareydi ölüm için. Mesela hâkî bir parka giymek suçların en
anası demekti. Hiçbir gezegen geçmedi buralardan, hiçbir uzaylı,
hiçbir dünyalı. Uzaklardan ya da yakınlardan bir yerden potinlerle
dizlerin aşağısındaki kemiklerin tekmelendiği ve
kırıldığı kimselerce bilinmedi, duyulmadı. Bir
Allahın kulu Yazıktır, günahtır. demedi, bir
Allahın kulu hutbesinde okumadı babasız
bırakılmanın haramlığını.
Siyasetçiler, doktorlar, öğretmenler,
avukatlar, bürokratlar ve iş adamları, hepsi katledildiler; kimi
sokakta, kimi evinden çıkarken ya da iş yerinde.
Bu karanlık dönemden payıma
düşen en acı deneyimlerden birini yaşamış olmama
rağmen, kaybettiği yakınının bedenine, sesine,
varlığına veya sadece herhangi bir zerresine ilişkin hiçbir
şeye ulaşamayan kişilere kıyasla kendimi şanslı
hissetmenin daha da ağırlaşan acısını
taşımaktayım. Bu konuda yaşanan gelişmeler ise bu
ülkenin bir yurttaşı olarak yaşadığımız
acılara bir de utancı eklemektedir.
Bugün Başbakan nasıl cebinde
tutuklanacakların listesini taşıyorsa, o günün
Başbakanı Tansu Çiller de öldürüleceklerin listesini
taşıyordu. Bugün Başbakanın emriyle siyasetçiler nasıl
tutuklanıyorsa, o gün Tansu Çillerin emriyle insanlar katlediliyordu.
Bugün Leyla Güven, Çağlar Demirel, Hatip Dicle, Çimen Işık
sorgusuz sualsiz KCKli diye tutuklandıysa, o gün Savaş Buldan,
Behçet Cantürk, Medet Serhat, Mehmet Sincar PKKli diye katledildiler.
Yalnız, o gün PKKli diye öldürülenler, bugün KCKli olarak tutuklananlar,
hepsinin ortak bir yanı, hepsinin onurlu birer Kürt olmaları.
Bugün gelinen noktaya bakmak istiyorum.
Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür
savcılıkta verdiği ifadede ölüm listesini gördüğünü,
Mehmet Ağar, Korkut Eken, İbrahim Şahin tarafından
yönetilen oluşum terörle mücadele adı altında Medet Serhat,
Behçet Cantürk, Fevzi Aslan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım,
Savaş Buldanı öldürmüştür.
Yine, Tarık Ümit, Savaş Buldanın
üzerinden çıkan paraları almışlar, yanında bulunan
özel harekâtçılarla birlikte Ağara gitmişler ve bu parayı
paylaşmışlar. Yine, dönemin İçişleri
Bakanlarından Nahit Menteşeden bir açıklama: PKKya
yardım eden iş adamlarının ve devlete sızan
PKKlıların listesi bize gelmişti. Bu listeyi Millî Güvenlik
Kuruluna sunmuş olabilirim. Hafızamı zorluyorum, vermiş
olma ihtimali yüksek çıkıyor. diyor.
Yine, DYPli eski
Bakan Salim Ensarioğlu, 27 Ağustos 1992 günü Diyarbakırda
olağanüstü toplanan Millî Güvenlik Kurulunda 1.200 kişilik Kürt
iş adamı listesinin tartışıldığını
iddia etti. Ensarioğlu Toplantıda Erdal İnönü, Turgut Özal,
Süleyman Demirel vardı. Demirel hâlâ yaşıyor, listeyi en iyi o
bilir. diyor.
Şimdi
tarihlere bakalım: 27 Ağustos 1992, Millî Güvenlik Kurulu
Diyarbakırda toplanıyor. 3 Kasım 1993 Çiller açıklama
yapıyor: Elimizde PKKya yardım eden 60 Kürt iş
adamının listesi var. ve infazlar başlıyor. 15 Ocak 1994,
Behçet Cantürk ve şoförü; 25 Ocak 1994, Fevzi Aslan ve kardeşi; 9
Mayıs 1994 Namık Erdoğan; 3 Ekimde Mecit Baskın; 3 Haziran
1994, Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım; 12
Kasım 1994, Medet Serhat. Ve bir kaza oluyor 3 Kasım 1996da.
Balıkesirin Susurluk ilçesinde, kazada mafya-siyasetçi-polis
oluşumuna tanık oluyoruz. Ölenler ölüyor, kalanlar şimdi teker
teker konuşuyor. Konuşanlar hep aynı yere işaret ediyor,
dönemin Başbakanı, Emniyet Müdürü, olağanüstü hâl bölge valileri
ama ne yazık ki bir dönemin karanlık kutuları, emir verenler,
tetik çektirenler sorgulanmıyor, yargılanmıyor. O zat beş
gün önce basın toplantısı yapma gereği duyuyor, Mehmet
Ağar: Kusurlarımız olmuştur, suçumuz
olmamıştır. Kusurumuz olursa bilerek değildir hizmet
kusurudur. Ağarın Hizmet kusuru dediği binlerce faili meçhul
cinayet, yargısız infaz, kan ve gözyaşı.
Buradan kendisine
sormak isterim: İnsan öldürtmek, kan dökmek kusur mudur yoksa
dünyanın en vicdansız, en ahlaksız, en adi suçu mudur? Evet,
kuru ekmeğin üzerine su döküp yumuşatabilirsiniz elbette ama bir
mezara su döküp yumuşatmazsınız içindeki kemikleri. Şu bir
gerçek ki, Berfo Anneyi kim ağlattıysa hâlâ ağlatmayı
sürdürüyor.
Bir gerçek daha
var ki, o dönemin suçluları kadar bu dönemki siyasi irade de o kadar
suçludur. Hakikatleri araştırma ve adalet komisyonu acilen
kurulmalı. Türkiye, geçmişiyle yüzleşmelidir. Suçlular hesap
vermeli, sorgulanmalı ve yargılanmalıdır. Belki
kaybettiklerimizi geri getiremeyecek ama yüreğimize en azından bir su
serpilecektir ve hâlâ annelerin gözleri yol beklemektedir, babalar ise bitmez
tükenmez sabırla donatılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ateş düştüğü yeri
yakar. derler. Ateş, biz kayıp yakınlarının
yüreğine düştüğü yerden bu ülkenin onurunu, insanca yaşama
umudunu ve aydınlık geleceğini de yakıyor. Türkiye, âdeta
bir kayıplar ve faili meçhuller ülkesi olmuştur. Oysa, biz biliyoruz
ki, her kaybın bulunduğu bir yer, bir kaybedilme nedeni ve
sorumluları vardır ve biz
biliyoruz ki, faili meçhul bırakılsa da aslında her cinayetin de
bir faili vardır. Fakat sorumluların ortaya
çıkarılması için devlet üzerine düşen görevi yapmalı,
kayıplarla ve faili meçhul bırakılan cinayetlerle geçen ülke
tarihi aydınlatılmalıdır binlerce kayba, binlerce cinayete
ve aynı zamanda, yanan binlerce yüreğe yenileri eklenmesin diye.
Ülkemizin bu en
acı yarasını sarmanın zamanı çok gecikse de geçti
demek istemiyorum. Çünkü bu acılar üzeri kapatılsa, görmezden de
gelinse suçlular açığa çıkarılmadığı sürece
dinmeyecek acılardır diyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Buldan.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, konuşmacı
konuşmasını yaparken Sayın Başbakanın cebinde,
Grup Başkanımız Sayın Başbakanın cebinde
tutukluların listesi olduğunu ifade etti. 69a göre açıklama
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın Başbakan
kendisi söylüyor. Yani, neyini inkâr edeceksin?
BAŞKAN Olsun, belki de
değiştirecek bilgiyi.
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın
Başbakanın kendisi söylüyor, biz söylemiyoruz.
BAŞKAN - Buyurun.
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, burada Sayın Buldanı
hayretle dinledik, izledik.
PERVİN BULDAN (Iğdır )
Hayretle! Doğru söylüyorsun!
AHMET AYDIN (Devamla) Türkiyeyi 1990
hatta 80 öncesine âdeta götürdü ama bugünkü Türkiye o günkü Türkiye değil.
Dün tabular vardı, dün dokunulamayanlar vardı, dün bu kürsüde
konuşulamayanlar vardı, söylenemeyenler vardı ama size şunu
ifade edeyim: Tabuları biz yıktık.
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale)
Mehmet Ağar ve Tansu Çillerle nasıl bir anlaşma
yaptınız?
AHMET AYDIN (Devamla) -
Dokunulmayanlara biz dokunduk. Artık bu ülkede hiç kimsenin suç
işleme özgürlüğü yok. Söylenemeyenleri biz söyledik ve icraata
geçirdik. Asit kuyularını biz açıyoruz. OHALi, DGMleri bizler
kaldırdık.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Niye yargılanmıyorlar? Faili meçhul cinayetleri işleyenler
ellerini kollarını sallayarak geziyorlar.
AHMET AYDIN (Devamla) - Temel haklara
ilişkin uluslararası hukuku iç hukukun üstüne biz getirdik. Yerel
dilde propagandayı biz serbest bıraktık. Çocuklara çocuk
muamelesi yaptık. Taş atan çocukların,, geçtiğimiz dönem,
geçtiğimiz yıl, çocuk mahkemelerinde yargılanmasına biz
karar verdik.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Başkan, yaptınız ama AİHM kararlarına uymuyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) - TRT
Şeşi biz açtık. İşkenceyi biz ortadan
kaldırdık. Bu ülke, işkenceyle, kötü muameleyle addedilen bir
ülkeydi. Onu da biz İşkenceye sıfır tolerans. dedik,
işkenceyi ortadan biz kaldırdık.
ADİL KURT (Hakkâri) Doğru,
sokağa işkenceyi taşıdınız!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
İzmirde kadın dayak yiyor karakolda.
AHMET AYDIN (Devamla) - Kürt dili
edebiyatları bu dönemde açıldı, el insaf be! Kürt dili ve
edebiyat bölümleri bu dönemde açıldı. Enstitüler bu dönemde kuruldu.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Aydın, sayıları 500ün üzerinde üniversite
öğrencisi gözaltında.
AHMET AYDIN (Devamla) - Kürtçenin
serbestçe öğrenilmesi bu dönemde oldu.
Değerli arkadaşlar, belki
henüz yapılamayan birtakım şeyler olabilir. Onu, oturur,
konuşur, tartışırız.
PERVİN BULDAN (Iğdır) -
Yapmıyorsunuz işte. Araştırma önergelerimizi neden kabul
etmiyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) - Ama emin olun, düne göre bugün Türkiye çok
daha ileride, her açıdan ileride. Bütçeyi konuşuyoruz, ekonomide
ileride. Demokratikleşme yolunda eğer, size şunu rahatlıkla
söyleyebilirim ki değerli arkadaşlar, şöyle yandaş
basını da, candaş basını da bir tarafa
bırakın, şöyle bir Sunday Timesa bakın ya, New York Timesa bakın,
uluslararası basına bakın, Türkiye'nin geldiği konumu
eğer bizden öğrenmek istemiyorsanız, oradan
öğrenebilirsiniz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Türkiyeye bakın Sayın Milletvekili, boş verin basını,
yaşadıklarımıza bakın! Yalan mı söylüyoruz?
AHMET AYDIN (Devamla) - Türkiye bugün,
her alanda rekorlar üstüne rekorlar kırıyor.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Yalan
rekoru, evet.
AHMET AYDIN (Devamla) Türkiye,
kendine güvenen, ayakları yere basan bir ülke oldu. Bugün, dünyada dünya
devleri batarken bu kriz ortamında Türkiye dik bir şekilde
dünyanın en çok büyüyen ekonomisi hâline geliyor, Türkiye tamamen kurumsallaşıyor
her açıdan, içindeki kötülükleri atıyor, içindeki olumsuzlukları
atıyor.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) O
zaman gelin, araştırma komisyonu kuralım, içimizdeki kötülükleri
atalım.
AHMET AYDIN (Devamla) - Ama
değerli arkadaşlar, sizler de gerçekten bu sorunların çözülmesini
istiyorsanız bize akılcı projelerle gelin.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Niye
reddediyorsunuz? Niye araştırılmasını reddediyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) - Yapılacak
olan neler varsa burada oturup konuşalım, hep beraber yapalım.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Yapalım. Her defasında buraya önerge getirdik reddettiniz Sayın
Milletvekili.
AHMET AYDIN (Devamla) Ama bu
yapılanları da
Şöyle şapkanızı koyun ortaya, dün
burada konuşamayacağımız, düşünmeyi dahi ihtimal
vermediğimiz birçok şeyi serbestçe konuşabiliyoruz; özgür bir
ortam var.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Bunun
bedelini ödedik Sayın Milletvekili.
AHMET AYDIN (Devamla) - Ama daha da
özgürlük için AK PARTİ olarak daha çok şey yapacağız.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım, efendim, tabii, çok önemli bir iddia, bir bühtan bence. Ama
Sayın Grup Başkan Vekili Tutuklu listesi Başbakanın
elinde. sözünü sataşma olarak adlandırdı Ölüm listesi diye,
bunun olmadığına ilişkin net bir cevap verin lütfen.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bunu
demeye gerek yok, böyle bir şeyin olmadığını bütün
kamuoyu biliyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani biz bu
bühtanı kabul edemeyiz. Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuk devletidir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
İspat iddia sahibine aittir, iddia sahibine aittir ispat.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Her
müddei iddiasını ispata mecburdur.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet ama
sataşmadan dolayı söz aldınız.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Başbakanın zaten kendisi söyledi.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Kendisi
söyledi, Tutuklamalar devam edecektir. dedi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Ne demek, Başbakanın
cebinde tutuklu listesinin ne işi olur ya?
OKTAY VURAL (İzmir) Türkiye
Cumhuriyeti devleti her zaman hukuk devleti olmuştur.
Dolayısıyla böyle bir iddianın hiçbir hükûmete atfedilmesini
kabul edemeyiz.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, Türkiye bir hukuk devletidir, artık hukukun
üstünlüğü vardır, güçlülerin üstün olduğu bir ülke değil.
Hukuk devletinde de yargının yapacağı, yasamanın
yapacağı, yürütmenin yapacağı şey de bellidir, malumu
ilan etmeye gerek yok.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, biz bir açıklama yapmak istiyoruz, gerçekten somut
şeyler sunmak istiyoruz. Grup Başkan Vekili çıkıyor, hamasi
şeyler söylüyor. Pervin Hanımın söylediği: Bizim
katillerimizi üç gün önce yargı serbest bıraktı. Bu katilleri
sadece biz demiyoruz, bakın, İstanbul Emniyet Müdürü diyor ki:
Bunlar katil. Ayhan Çarkın diyor ki: Bunlar katil., efendim, Mehmet
Eymür diyor ki: Katil. Katiller suçüstü yakalanmış ve siz
yargıda onları aklamışsınız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ya
yargı aklamışsa biz ne yapalım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Kardeşim, AK PARTİyle yargıyı niye yan yana getirmeye
çalışıyorsun ya?
SIRRI SAKIK (Muş) Bakın,
savcı diyor ki: Onlarca elimizde belge var.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Git
savcıya söyle onu, git hâkime söyle onu, AK PARTİyle ne alakası
var?
SIRRI SAKIK (Muş) Emrinizde
yargı, bize gelince
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yargı emrimizde değil, 138i ihlal ediyorsunuz,
yargı bağımsızdır.
BAŞKAN
Hepsi tutanaklara geçti.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.35
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538)
(S.Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?
Burada
Hükûmet? Burada.
Şimdi, 8inci madde
üzerinde söz sırası İstanbul Milletvekili Sayın Sevim
Savaşerde.
Buyurun Sayın
Savaşer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA SEVİM SAVAŞER (İstanbul) Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 8inci maddesi üzerinde Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bu maddede, mali
yıl içerisinde meydana gelecek zorunlu durumlarda bütçe ödenekleri
arasında aktarma ve ekleme yapılmasına ilişkin esaslar yer
almaktadır. Maddede yer aldığı gibi aktarmalar, eklemeler
zorunlu durumlarda yapılmaktadır. Bir önceki konuşmacı bu
aktarma ve eklemelerin eğitim ve sağlık adına
yapıldığında anlamlı olduğunu
vurgulamıştı ve yine bir önceki soru-cevap bölümünde de
Sayın Maliye Bakanımız bir soru üzerine Malatyada bulunan,
depremde zarar gören okullar için bir kalemde dün itibarıyla 302 milyon
lira Millî Eğitim Bakanlığına yedek ödenekten ilave kaynak
aktardığını belirtmişlerdir. Demek ki
aktarmaların yerinde yapıldığına bir örnek olarak bunu
gösterebiliriz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, 2009da dünyada
son altmış yılın en büyük küresel krizi
yaşanmıştır. Küresel krizin yaşandığı
2009 yılı hariç hükûmetlerimiz tarafından hazırlanan
bütçelerin tamamında bütçe açığı hep hedeflenenin
altında kalmıştır. Küresel kriz döneminde birçok ülkenin
kredi notu birkaç kademe düşürülürken Türkiye kredi notu iki kademe
artırılan ender ülkelerden biri olmuştur.
Türkiye bugün
ekonomik açıdan dünyada Çinden sonra en hızlı büyüyen ülkedir.
Gelişen, büyüyen ekonomik imkânlarıyla dünyada on altıncı
büyük ekonomiye sahiptir. Yakın zamana kadar başarı
grafiklerini, gelişmişlik seviyelerini imrenerek izlediğimiz
ülkeler krizle boğuşurken ülkemiz bugün dimdik ayaktadır.
Ekonomik krizin
siyasi istikrarı bozmasını bekleyenler hayal
kırıklığına uğramıştır. Türkiye
ekonomisinin güçlü performansı bir tesadüf değildir. Gerek küresel
kriz öncesi dönemde gerekse küresel kriz süresinde ve sonrasında
Hükûmetimiz tüm politika araçlarını zamanında ve kararlı
bir şekilde kullanmıştır. Son dokuz yıllık dönemde
elde edilen kazanımların arkasındaki temel etken siyasi iktidar
ve güçlü iradedir. AK PARTİ İktidarıyla sağlanan güven ve
huzur ortamı ve ekonomik istikrarla ülkemizde binlerce hizmet
gerçekleştirilmiştir. Uygulanan ekonomik politikalarla
halkımızın yaşam kalitesi artmış,
sağlık, eğitim, sosyal yardımlar, ulaştırma, yeni
üniversiteler gibi birçok alanda reform niteliğinde adımlar
atılmıştır.
İktidarımız
döneminde, her alanda olduğu gibi, toplumun kaliteli sağlık
hizmetine eşit biçimde erişmelerine olanak veren, ülkemizin
sosyoekonomik gerçeklerine uygun, planlı, sürdürülebilir, insan
odaklı Sağlıkta Dönüşüm Programı hayata
geçirilmiştir. Bu uygulamalarla, temel sağlık göstergeleri
oranlarında olumlu gelişmeler sağlanmıştır.
2002 verileriyle
2011 verilerini karşılaştırarak birkaç örnek verilecek
olursa, doğum öncesi bakım alanların oranı yüzde 70den
yüzde 94e, sağlık kuruluşlarında ve sağlık
elemanı yardımıyla doğum yapan kadınların
oranı yüzde 69dan yüzde 94e, bebek izleme oranı yüzde 62den yüzde
99a, aşılama oranı Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi
aşılama oranı olan yüzde 94ü geçerek yüzde 97ye
yükselmiştir.
OECD ülkelerinin
bebek ölümlerinde otuz üç yılda katettiği düşüş dokuz
yılda kapatılarak binde 9,1e, yine OECD ülkelerinin anne ölümlerinde
yirmi beş yılda katettiği düşüş son dokuz yılda
kapatılarak yüz binde 14,5e gerilemiştir.
Bunların
yanında, diğer birçok uygulamalar da bulunmaktadır. Bu sonuçlar,
AK PARTİ İktidarının doğru politikalar üretmesiyle
elde edilmiştir. Bu hizmet kervanı, aziz milletimize hizmete devam
edecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçesi, AK
PARTİ İktidarının hazırlamış olduğu
onuncu bütçedir. Daha önceki dokuz bütçede olduğu gibi, 2012
yılı bütçesi de bir hedefin, bir iradenin, bir gayretin
yansımasıdır, mali disiplin anlayışı içinde
hazırlanmıştır. Hedef, ülkemizi layık olduğu yere
taşımak, milletimizin hakkettiği hizmeti ayağına
götürmektir.
Bütçenin ülkemiz
için hayırlı olmasını diler, tasarının
hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür eder, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Madde üzerinde son söz, Kütahya Milletvekili Sayın Vural Kavuncuya
aittir.
Buyurun Sayın
Kavuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA VURAL KAVUNCU (Kütahya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 mali yılı bütçesinin 8inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe
tasarısıyla ilgili görüşmelerin bugün dokuzuncu günündeyiz. Bu
vesileyle, değişim ve gelişimin öncüsü durumunda olan AK
PARTİ'nin, aziz milletimizin de dualarıyla bereketlendirdiği
hizmetlerini ve başarılarını bir kez daha gözler önüne
serme fırsatını yakaladık.
Her alanda
ülkemize çağ atlatan, reform niteliğinde olan bu hizmetlerin içinde
sağlık alanında yapılanlardan kısa başlıklarla
da söz etmek istiyorum. Şöyle bir hatırlayalım hastanelerimiz
geçmişte ne durumda idi? Bunu hem bir tıp mensubu olarak,
gerektiğinde, zamanında da bir hasta yakını olarak
söylüyorum. Aslında saatler anlatmaya yetmiyor; muayene olabilmek
ayrı bir dertti, 100-150 tane hastanın arasında muayene
fırsatı elde edebilen hastalar kendilerini şanslı kabul
ediyorlardı. Daha sonra tetkik sırasına giriyorlar, günlerce
süren tetkikler, aylarca bekleyen tetkik sıraları, ilaçları
almak için ayrı sıralar, bulunmayan ilaçlar ve daha sonra da normal
hakkımız olan sağlık hizmetini almak için bile yüksek
ödenen bedeller.
Geçmişte
bu bedeller çok kişiye tarlasını, bağını,
bahçesini sattırdı. Çoğu kimse tedavi için büyük kentlere gelmek
zorundaydı. Bunun için sevk ettirme sorunları, bitmez tükenmez
mevzuat, bir reçete, onlarca imza ve damga.
Bu
memlekette bir sürü hasta, evrakları eksik diye, acil
kapılarından geri çevrildi, hastanelerde rehin
bırakıldı. Cenazeleri bile alınamayan
hastalarımız her gün gazetelerde yer alıyordu.
Bugün,
aylarca süren MR sırası, aylarca süren basit bir ameliyat
sıralarını hâlâ unutmadık.
Bugün ise
gelinen noktada vatandaşlarımız, özel-kamu, istediği
hastaneyi tercih ediyor, randevu alıyor, pırıl pırıl
hastanelerimizde doktorunu seçerek, kendisine yapılan bir
haksızlıkta hasta hakları biriminde hakkını arayarak
birinci sınıf bir sağlık hizmeti alıyor.
On sekiz
yaşından küçük bütün çocuklarımız, anne veya babası
sigortalı olsun olmasın, prim borcu olsun olmasın
sağlık hizmetlerinden koşulsuz yararlanıyorlar.
Aile
Hekimliği Projesi kapsamında bugün fedakâr doktorlarımız
köy köy dolaşıyorlar ve orada hastaları yerinde görüyorlar, daha
önce eziyet içinde muayene olamayan hastalarımıza muayene olduktan
bir gün sonra ilaçları ellerine geliyor. Eskiden, yatan
hastalarımız ellerinde reçeteyle eczane eczane dolaşırlar,
ilaç ararlardı. Şimdi bu çileler sona erdi, ilaç ve medikal
malzemeler hastanelerimizden temin ediliyor.
Diyaliz
hastalarımız, eskiden tedaviye
girmek için aracıyla ancak bulabildikleri diyaliz makinelerine, bugün
evlerinden alındıkları taşıtlarla götürülüyor,
tedavisi bittikten sonra tekrar yerlerine götürüyorlar. Artık her ilimizde
ileri teknolojiyle tetkikler ve tedaviler yapılıyor. Daha önceleri
kardiyoloji doktoru bulmakta zorluk çekilen Kütahya Devlet Hastanesinde bugün
açık kalp ameliyatları yapılabilir hâle geldiyse bunu takdir
etmemek nasıl mümkün olabilir. Artık Anadoludaki hastalarımız
tedavileri için büyükşehirlere gelmek zorunda kalmıyorlar. Artık
yeni düzenlemede yurt dışına tedavi için gitme yolları
açılırken, buna bile talep yok çünkü ülkemizdeki hastanelerin yeterli
teçhizatı ve doktoru var.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönemde yapılması
planlanan şehir kampüsleriyle gururumuz olacak yepyeni yataklara
kavuşuyoruz. Bunun dışında biz, hastalarımıza,
yaşlılarımıza, muhtaçlarımıza da sahip
çıktık. Yatağa bağımlı hastalar için doktoru,
hemşiresi, sağlık memuru eve geliyor, yapılan tetkikleri,
tedavileri, rehabilitasyonu ile evde sağlık hizmeti veriyor. Bugün
baktığımızda, 2004-2011 yılları arasında
ilaç fiyatlarında 250 kez düşüş yaşandı.
Yaklaşık yüzde 70-80e varan düşüşler bu milletin cebine
tekrar modern hizmetler şeklinde geri döndü. Acil ve ambulans
hizmetlerindeki ilerlemeler destanımsı bir özelliktedir. Daha önce
eve ambulans gönderemezken bugün Kütahyanın Tavşanlı
ilçesindeki Ayşe Yöğrük teyzemizi rahatsızlandığı
hacdan ambulans uçağımızla alıp getiriyor ve Türk
doktorlarına emanet ediyoruz. Biz Bu yapılanlardan memnun musunuz?
diye halkımıza sorduk, Geçmişteki gibi işçiler ayrı,
memurlar ayrı, parası olanlar ayrı, arkası olanlar
ayrı hastanelere mi gitsin? diye sorduk, diğer hizmetlerimizi de
sorduk; 12 Haziranda halkımız bize yüzde 51 ile geri döndü, Yola
devam. dedi. Biz de bu sorumluluk duygusu ile yolumuza devam ediyoruz. Bu
bilinç ile, bu duyguyla bütçe tasarısını yüce Meclise getirdik.
Milletimize, ülkemize hayırlı olmasını, insanımıza
bereket, mutluluk getirmesini diliyor, saygılarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kavuncu.
Şimdi
soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Köse
TUFAN KÖSE (Çorum)
Sayın Bakanım, geleceğimizi emanet ettiğimiz ve Hazreti
Alinin Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.
sözüyle kutsadığı öğretmenlerimizin atamaları büyük
bir sorun. Bunun yanı sıra, ücretli öğretmenlik, sözleşmeli
öğretmenlik vesaire gibi uygulamalarla düşük ücret ve güvencesiz
çalıştırılıyorlar. Emekli olduktan sonra da emekli
olan öğretmenlerin emekli maaşları diğer kamu görevlilerine
göre -söz gelimi, hâkimler, emniyet mensupları, silahlı kuvvetler-
çok düşük. Bunların, öğretmenlerin ek ders ücretlerini,
eğitim ödeneklerini, emekliliğe esas maaşlarına
yansıtabilir misiniz, yansıtacak mısınız? Emekli
maaşlarında düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Öztürk
OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) - Sayın Başkan, Sayın Bakanıma Erzurum
Pasinlerle ilgili bir soru yöneltmek istiyorum.
Erken
bastıran kış ve soğuk neticesinde 2 bin dönüm pancar
sahası sökülememiş vaziyette. 9-10 bin ton civarında pancar kar
altında. 1 trilyon 300 milyar civarında para tutuyor. Tabii, buradaki
insanlar açısından çok önemli bir rakam. Bu konuda alınmış
bir tedbiriniz var mı? Bu tedbirin vatandaş tarafından
duyulmasında fayda mülahaza ediyoruz.
İkincisi,
2004 yılında Aşkalede, Erzurumda daha doğrusu, depremde
evleri yıkılanların evleri yerine ev yapıldı. Bu
Erzurum civarında 34 köyde 46 bin ile 54 bin arasında bir meblağ
var. Bu noktada vatandaşa kolaylık olsun diye dar geçimli insanlar
bunlar- bu paralardan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Sayın Özkan
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
dün kürsüde gençlik spor il müdürlerinin özlük hakları konusunda bir soru
yöneltmiştim. Bu müdürlerin yaklaşık 50si müdürlük
yaptıkları yerde kanun hükmünde kararname ile araştırma
memuru olarak bırakıldılar ancak özlük haklarını
kaybettiler. Anayasada kazanılmış haklar gasbedilemez. hükmü
var olduğuna göre bu müdürlerimizin özlük haklarını Hükûmet
olarak kazanılmış haklar olarak düzenlemeyi düşünüyor
musunuz? Bu müdürler, görev yaptıkları yerlerde âdeta bir
gardiyanın görev yaptığı koğuşta mahkûmiyet
çekmesi gibi bir durum almışlardır. Düzenleme yönünde
cevaplarınızı bekliyorum.
Ayrıca,
emekli ile hâlihazır kamuda görev yapanların aldıkları
maaşlarda aradaki fark yarı yarıya emekli aleyhine
olmuştur. Böyle olunca emekliliğe hak kazananlar memuriyetleri terk
etmemektedirler. Emekliliklerinde mağduriyet sürmektedirler. Emekli
maaşlarını çalışanlara yaklaştırmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın Başkan, sorum
Maliye Bakanına.
On senedir dolaylı, dolaysız vergi
toplanıyor, çok da para toplandı. Bu paralar nereye gidiyor? Bir
türlü bir lastik fabrikası yaptırmadınız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, çiftçinin buğdayında ve ondan
yapılan unda KDV yüzde 1 ama aynı buğdaydan yapılan kepekte
ve razmol isimli ince kepekte, aynı zamanda yemde yüzde 8. Şimdi bu
yüzde 8 KDVyi yüzde 1e düşürmeyi düşünüyor musunuz?
İkincisi, özel eğitim kurumlarındaki seans
başına bireysel eğitim ücreti sizin de bildiğiniz gibi
2009da 51 TL idi, 2011de 43 TL, 2012de ne olacak? Özel eğitim
kurumlarının bu mağduriyetini nasıl gidereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ağbaba
Yok.
Sayın Sarıbaş
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Sayın Bakan, Eti
Seydişehir Alüminyum özelleştirilerek Cengiz İnşaat firmasına
verilmiştir ancak bununla ilgili mahkeme devam etmektedir. Bu arada yeni
yapılan özelleştirme içerisinde, şeker fabrikalarından 7
tanesi de yine aynı firma, Cengiz İnşaat firmasına ihale
verilme aşamasındadır. Bir bakan onayına
kalmıştır. Böyle bir özelleştirmede, Seydişehir
Alüminyum tesislerinin geri alınmaya çalışılması
aşamasında yine aynı firmaya 7 tane şeker
fabrikasının özelleştirilmesi ne derece doğrudur? Bu kadar
önemli bir özelleştirmeden bahsettiğiniz hâlde, bu firmanın çok
iyi bir firma olmadığını bilmenize rağmen niye bu tür
ihale onun üzerinde bırakılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Müsaadenizle
öğretmenlerimizle ilgili sorudan başlamak istiyorum.
Arkadaşlarıma önce biraz bilgi vereyim, ondan sonra da ileri yönelik
ne yapmayı düşündüğümüzü anlatayım.
Değerli
arkadaşlar, 2003-2011 Kasım döneminde aile yardımı
ödeneği hariç, yeni göreve başlayan bir öğretmenimizin
maaşını yüzde 217,3 civarında artırdık. Aile
yardımı ödeneği dâhil edildiği zaman bu oran yüzde 242ye
kadar çıkıyor. Aynı dönemde enflasyon yaklaşık yüzde
127 yani dikkat ederseniz öğretmenlerimizin maaşlarını
neredeyse enflasyonun 2 katı kadar artırmışız. Benzer
şekilde ek ders ücretlerini de artırmışız.
Değerli
Arkadaşımızın sorusu şuydu: Ek ders ücreti
veriyorsunuz fakat bu emekliliğine yansımıyor
Şimdi,
arkadaşlar, şöyle bir durum var: Kamuda, sadece öğretmenlerimiz
değil, dün doktorlarımıza ilişkin, daha doğrusu
sağlık personeline ilişkin benzer soru geldi. Tabii, sosyal
güvenlik sisteminin durumu ortada, aktüeryal dengeleri düşünmek
zorundayız. 2012 yılında kamunun prim katkısı dâhil
olmak üzere tabii, bütçeden Sosyal Güvenlik Kurumuna öngördüğümüz transfer
miktarı yaklaşık 69 milyar lira. Tabii ki gönül ister ki
maaşlar ile emeklilik arasında daha güçlü bir ilişki olsun.
Aslında Türkiyede OECD ülkeleriyle
karşılaştırdığımız zaman ilişki
son derece güçlü ama tabii ki bütün unsurları biz emeklilik
maaşına yansıtırsak gerçekten de mali dengeleri çok olumsuz
etkileyebilir. Bu sadece öğretmenlerimizle ilgili değildir, bütün
kamuda söz konusu olan bir durumdur. Bizim, nüfusumuz bu kadar gençken
kaynaklarımızı bugünkü insanlarımızın
eğitimine, sağlığına, altyapısına
harcamamız da gerekiyor. Yoksa, o bahsettiğiniz türden
adımları atarsak daha fazla borçlanmamız gerekecek, ülkemizin
geleceği -samimi olarak söyleyeyim- ipotek altına alınacak.
Yani, onun için bu dengeleri beraber gözetmemiz lazım.
Değerli
arkadaşlar, arkadaşlarımızdan bir tanesi şunu sordu:
On yıldır dolaylı, dolaysız vergiler alıyorsunuz,
nereye gidiyor? Şimdi, tabii ki, bütçelerde bunların hepsi ortada
ama sadece önümüzdeki sene için müsaade ederseniz bir rakam söyleyeyim. Yani 2012 yılı
bütçesini konuşuyoruz. Bütçenin 56 milyar lirası eğitime gidecek
yani çocuklarımızın eğitimine. Yaklaşık yine
yanlış hatırlamıyorsam 45 milyar veya 47 milyar lirası
sağlığa gidecek. Yaklaşık yine 30 milyar, belki daha
fazlası altyapı yatırımlarına gidecek ve bu rakamlar
bu şekilde gidiyor.
Tabii
ki vergi topluyoruz ama bu vergilerin nereye gittiğinin de
hesabını vermek durumundayız. Bu hesap da son derece açık,
ortada. Gerçekten bu dönemde biz ülkemizin eğitim ihtiyaçlarını,
sağlık ihtiyaçlarını, altyapı
yatırımlarını, sosyal imkânlarını artıracak
şekilde
Daha doğrusu harcamalarını artırdık ve
bu imkânları da tabii ki artırdık.
Şimdi,
sadece bakıyorum sorulara. Evet, bulgurda, buğdayda işte KDV
yüzde 1
Yanlış hatırlamıyorsam kepekte dediniz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yemde ve kepekte.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Yemde ve kepekte dediniz.
Değerli
arkadaşlar, son dönemde attığımız bir adım var. O
adımın amacı şuydu: Hakikaten büyük bir kayıt
dışılık vardı. Biz bu kayıt
dışılığı azaltmak için, yani toptan, yani üretici
düzeyindeki KDVyi yüzde 1e indirdik. Eğer bunda da böyle bir şey
yapmanın bir faydası olacaksa tabii ki değerlendiririz ama
şu anda ezber bir şey söylemek istemiyorum.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Çok faydası olacak Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Özel eğitim
kurumlarında ücretin ne olacağı konusunda önümde bir veri yok
ama mutlaka artıracağız. Yani genel prensip olarak söylüyorum,
en az deflatör kadar artırmayı buradan taahhüt edebiliriz.
Yine,
Seydişehir alüminyum ve şeker fabrikalarına ilişkin konu gündeme
getirildi.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki burada ihaleler herkese açık. İhale
şartlarını yerine getiren herhangi bir firma olabilir, bunlara
girip kazanırsa hukuk içerisinde davranmak zorundayız, yani şu
firma, bu firma ayrımını biz yapamayız. Orada açık bir
rekabet var. O açık rekabet şartları içerisinde kim
kazanırsa tabii ki oturulur, değerlendirilir ama biz bunları
bugüne kadar hep gözettik. Mesela elektrik dağıtım
özelleştirmelerinde, hakikaten imkânı olmadığını
tahmin ettiğimiz durumlarda dahi bütün o hukuki süreçleri işlettik.
Dedik ki: Sonuna kadar götürelim, yani eğer böyle bir taahhütte
bulunabiliyorlarsa ve bu taahhütleri yerine getirebiliyorlarsa bu süreci sonuna
kadar götürelim. Şimdi,
Seydişehirde de öyle, şeker fabrikalarında da öyle.
Şimdi,
Seydişehirdeki sorun şu: Özelleştirmeden, yanlış
hatırlamıyorsam -şimdi önümde rakam yok ama- yaklaşık
beş yıl sonra bir iptal kararı geliyor. Şirket eski
şirket değil, personel eski personel değil, şirketin
yapısı değişmiş, yatırımlarla
Yani bunu
geri çevirmek hakikaten ne kadar kamu yararına, bunu yapabilmek ne kadar
mümkün, o da apayrı bir konu ama şunu taahhüt ediyorum:
Özelleştirmelerde gerçekten her şeyin şeffaf, hukuk içerisinde
götürülmesi, rekabetçi bir ortamda götürülmesi için elimizden geleni
yapacağız.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, tamamlayabilirseniz
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Peki, teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
9uncu
maddeyi okutuyorum:
Geçici hizmet
karşılığı yapılacak ödemeler
MADDE 9 - (1) 5018 sayılı
Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri;
a) Arızi nitelikteki işleriyle
sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı
aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya
çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri,
b) İlgili mevzuatı uyarınca
kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere
yapılacak ödemeleri,
c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı
Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday, çırak
ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak
ödemeleri,
ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası gereğince
çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri,
bütçelerinin
(01.4) ekonomik kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde
yaparlar. Söz konusu ekonomik kodu içeren tertiplere ödenek eklenemez,
bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik kodu içeren tertiplerin kendi
arasındaki aktarmalar ile bu Kanunun 8 inci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendi kapsamında yapılan aktarmalar
hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama yapılamaz. Ancak,
özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden
657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası hükmü
çerçevesinde 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı
cetvellerde yer alan kamu idarelerinde istihdam edilecek personel için gerekli
olan tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN
Madde hakkında gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Adana Milletvekili Sayın Ali Demirçalıya aittir.
Buyurun Sayın
Demirçalı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ DEMİRÇALI (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2012
yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepimiz üçüncü çeyrek büyüme rakamlarını
takip ettik, medya ve basın organları sayesinde güzel, pembe ekonomik
tablolar sergilendi. Bütün halkımız gibi ben de merak ediyorum: Bu
artan refah hangi kesimlere gidiyor? Şayet bu rakamlar doğru ise
piyasadaki durgunluk nereden kaynaklanıyor? Hâlen yüzde 10 civarında
seyreden işsizlik rakamları niçin düşmüyor? Yoksa, bu refah
artışı nüfusun sadece belirli kesimlerine mi gidiyor? AKPye
yakın çevreler mi nasipleniyor? Sizin zengin halkalarınız
zenginleştikçe zenginleşiyor mu? Bu soruyu sizin
vicdanlarınıza bırakıyorum.
Unutmayın,
hareketinize destek veren manevi şahsiyetler Bir lokma, bir hırka.
derin anlayışının temsilcileridir. Onların
ruhları ümit ederim acı çekmiyordur.
Peki, demokrasi
standardı yüksek bir ülkede mi yaşıyoruz?
Değerli
arkadaşlar, siz dâhil hiç kimse bulunduğu ortamda rahat
konuşamıyor, her kesimde Telefonlarımız dinleniyor,
gözetleniyoruz. endişesi hâkim. İktidarınızın elit
çekirdeği gücünü artırdıkça artırıyor, farkında
mısınız? Sizin büyük çoğunluğunuz da içerisinde olmak
üzere hepimiz modern köleler hâline geliyoruz. Fikirlerimizi
açıklıkla, cesaretle söyleyemiyoruz, korkuyla yaşıyoruz.
Eski diktatör ülkelerden farkımız kalmadığı
kanaatindeyim. Siz, burada yalnızca parmaklarını kaldıran,
fakat fikirlerini hiçbir platformda dile getiremeyen insanlar hâline geldiniz.
Muhalefet üzerindeki orantısız güç kullanımı, içeride
yargısız bir şekilde yatan milletvekili, gazeteciler ve
diğerlerini, bütün toplumu sindirmiş durumda.
Size
karşı muhalif yazı yazan insanları, gazete
patronlarını arayarak işlerinden ettiniz. Çizginize gelmeyen
insanları polisle, müfettişle, savcıyla, yargıçla kontrol
etmektesiniz. Soruyorum değerli arkadaşlar: Sizin yüksek demokrasi
anlayışınız bu mu? Gittikçe bir polis devleti hâline
geldiğinizin farkında mısınız? 12 Eylül darbesinin
ürünü olan Anayasanın maddelerini yıllarca baskıcı ve
devletçi bulduğumuz için hep bir ağızdan tenkit ettik,
değiştirelim dedik. Siz ne yaptınız: Yine bir 12 Eylül
ürünü fakat ruhu değişemeyen bir anayasa değişikliğine
gittiniz. Faşist diye nitelendirdiğiniz bütün kurumlar yerinde
duruyor. Atanan isimlerin sizden olması, faşizan yapıyı değiştirmez,
nitekim değiştirmedi de. Şimdi aynı baskı cihazını
sizler kullanıyorsunuz. Bu anlayışı kuranlar
silahlarıyla iktidarı ele geçirenlerdi. Sizler, vatandaşın
mukaddes oylarıyla aldığınız yetkiyi faşizan bir
mekanizmaya dönüştürdünüz ve bu polis devleti
anlayışının, iktidarınızın elit
çekirdeği hariç herkesi köleleştirme eğiliminde olduğunun
farkında mısınız?
Değerli
arkadaşlar, 21inci yüzyılda yaşıyoruz, baskı ve
zulümle iktidar olunmaz, iktidarda
kalınmaz. Bütün Arap coğrafyasını bir kibrit
ateşlemeye yetmiştir. Baskıdan, zulümden, yoksulluktan
bıkan Tunuslu Muhammed Bouazizi bütün Arap coğrafyasında
hürriyet ateşini yakmıştır. Türkiyeyi o noktaya doğru
götürdüğünüzün farkında mısınız bilmiyorum. Fakat
insanların mutlu olmadığını, patlamaya hazır
bombalar şeklinde dolaşmakta olduğunu bilmenizi isterim. Demir
yumruk Putine karşı yapılan gösterileri hatırlatmak
isterim.
Sayın
Başkan, Sayın Başbakan Erdoğana geçmiş olsun diyor,
acil şifalar diliyorum. Fakat farkında mısınız
Sayın Başbakanın sağlık durumu ile ilgili örtülü
sansür uygulanıyor. Değerli arkadaşlar, ortalama bir
insanın değil Sayın Başbakanın sağlık durumu
söz konusu olunca toplumun ve her kesimin resmî olarak bilgilendirilmesi
ihtiyacı vardır. Bu yapılmadığı için yorumların
sınırı ülkemizin hudutlarını
aşmıştır. İnsanlar bu konuyu açıkça bilmemekte ve
konuşamamaktadır. Fısıltı gazetesiyle büyüyen dedikodu
en başta ülkeye, sonra AKPye zarar vermeye
başlamıştır. Bu konuda herkesi sorumlu olmaya davet
ediyorum.
Çıkarılan
kanun hükmünde kararname ile birçok kamu kurum ve kuruluşunda
reorganizasyona gittiniz, binlerce insanı havuza aldınız.
Artık, havuz olmaktan çıkmış, okyanus hâline
getirdiğiniz bir havuzdan bahsediyoruz. Kamuya ömürlerini adamış
binlerce, belki 10 bini aşkın insan, geleceğinin ne
olacağından emin olmadan bir endişeli bekleyişin içerisinde.
Siz böyle yaparak insanları değersizleştirdiniz. Bize kölelik
yapmayacak insan idareci olamaz. mantığının bir ürünü olan
bu düzenlemeler ne hukuka ne ahlaka ne insanlığa uygun
düzenlemelerdir.
Siyasette insani
değerlerle yola çıktıklarını iddia edenlerin
geldikleri son durak burası. Allah bizi sizin ustalık döneminizden
korusun, elinizde olsa sizden olmayanların rızkını
kesersiniz. Allah bugünleri bildiği için Size rızkı ben
veririm. demiş. Bunu, artık, sizin ustalık döneminizden sonra
daha iyi anlamaya başladım. Allah kimseyi sizin adaletinize ve
merhametinize muhtaç etmesin diyorum.
Değerli
milletvekilleri, Adana bugün geriye giden, rekabet gücünü kaybeden bir
şehir durumundadır. Bunun nedenleri arasında
işsizliğin yüksek olması, yatırımların yetersiz
kalması, Adananın kamu yatırımları
açısından kötü durumda olması yatmaktadır.
Yıllardır işsizlik ve göçe dair sorunlar bilinmesine ve her
platformda dile getirilmesine rağmen, çözüm üretilememiştir. Adana,
âdeta, sokaklarında her 4 kişiden 1inin işsiz gezdiği bir
kent durumuna gelmiştir; bu yapıda sporu, kültür yaşamı,
sanatı, ekonomisi âdeta bir gerileme dönemi yaşamaktadır.
Türkiye'nin Yaşanacak Şehirleri
Adana kamu yatırımları
konusunda âdeta üvey evlat muamelesi görmektedir, en az kamu
yatırımı harcaması yapılan büyük kentlerden biridir.
Adana ilinin kamu yatırımlarından aldığı paya
bakalım. Yıllarca Türkiye'nin her alanında dört büyük ilinden
biri olma unvanını taşıyan kentimizin toplam kamu
yatırımlarından aldığı pay günbegün azalmakta ve
Adana üvey evlat muamelesi görmektedir. Adana kamusal yatırımlardan
36ncı sırada faydalanmaktadır.
Geleneksel olarak Adananın güçlü
olduğunu düşündüğümüz tarım alanındaki kamu yatırımlarına
baktığımızda, Adana 18inci sıraya kadar
gerilemiştir. Madencilik yatırımlarında Adana 27nci
sırada yer almıştır. Bölgemiz açısından hayati
derecede önemli olan imalat sanayisi yatırımlarında ise durum
beklentilerimizin çok uzağındadır; Adana 42nci
sıradadır, enerji yatırımlarında 27nci,
ulaştırma ve haberleşme yatırımlarında 19uncu,
eğitim harcamalarında 15inci, turizm alanındaki
yatırımlarda 46ncı sıradadır. Adana çok ciddi göç
alan ve gecekondulaşmanın olduğu il olmasına
karşın, konut yatırımlarında Adananın 69uncu
sırada olması bölgemiz adına hayal
kırıklığı yaratmaktadır.
En dikkat çekici sonuçlardan birisi de
sağlık harcamalarına ilişkindir. Adananın bölgenin
sağlık merkezi olması yönündeki söylemlere kamu
yatırımlarıyla yeterli düzeyde destek
sağlanamadığı görülmektedir, Adana 37nci
sıradadır.
Daha vahim manzara, kişi
başı yatırım miktarlarına bakılınca ortaya
çıkmaktadır. Bu sonuca göre, Adana 81inci sırada ve en az
kişi başı kamu yatırımından faydalanan ildir.
Çevresindeki tüm iller genel teşviklerden faydalandırılarak
âdeta Adana ili yalnızlaştırılmıştır.
Tarımı, sanayisi âdeta yok sayılan kentimiz bunun sonucunda
işsizlik sorununu en ağır şekilde yaşamaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumunun il bazındaki
açıkladığı işsizlik verilerine
baktığımızda Adanada işsizlik oranının 19,1
olduğunu görüyoruz. Adana işsizlik konusunda lider konumdadır.
Adanada işsizliğin yarattığı sosyal ve ekonomik
sorunları her geçen gün daha derinden hissedilmektedir. Tarım
dışı işsizlik de göz önüne alındığında
yaklaşık olarak Adanada her 4 kişiden 1i işsiz
durumdadır. Bu her ailede bir işsiz var anlamını
taşır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirçalı.
ALİ
DEMİRÇALI (Devamla) Değerli arkadaşlar, Adana kazanırsa
Türkiye Kazanır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Gruba adına Kütahya Milletvekili Sayın
Alim Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2012
yılı bütçesinin 9uncu maddesi üzerinde grubum adına söz
aldım.
Tabii, sözlerimin
başında iktidar partisine mensup her milletvekilimizin hemen hemen bu
kürsüye çıkıp övündüğü sağlık konusundan söz ederek
sizlere bu konuda yaşanan birkaç mağduriyeti aktarmak istiyorum.
Şimdi, tabii ki birçok ilimizde, ilçemizde güzelliklerin
yaşanması hepimizi sevindirir ama bugün eğer Kütahya ilinin dört
tane ilçesinde devlet hastanesi yok, dört beş tane ilçesinde devlet
hastanesi var, uzman doktor yok, sağlık çalışanı
yoksa, eksikse, Türkiye'nin her tarafını güllük gülistanlık
göstermenin bir anlamı da yok.
Bakınız, şu anda, iki dakika önce beni aradı bir
hemşehrim. Dumlupınarlı Mustafa Amcam diyor ki: Ben yetmiş
dört yaşındayım, şeker hastasıyım, kendi ilçemde
doktor yok, en yakın ilçe
Değerli
milletvekilleri, maalesef
İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) Uşak
ALİM
IŞIK (Devamla) Uşakta daha fazla, o zaman daha kötü, onu
karıştırmayalım. O zaman Kütahyayı Uşaka
bağlamamız gerekir, o hiç hoş olmaz.
Dolayısıyla,
ülkenin her tarafında vatandaşın mağduriyeti bizim için
dert olmalı. Bunu da sözlerimin başında aktarmak zorunda
kaldım.
Tabii, bu madde,
özelleştirmeler ve 4/Cyle ilgili madde yani adı memur mu işçi
mi olduğu belli olmayan, özür dileyerek ifade ediyorum, deve kuşu
misali, kendisinin ne olduğunu bilmeyen 4/Clilerle ilgili.
Değerli
milletvekilleri, 4/Cliler şunu söylüyor: Dört ay önce, Sayın
Başbakanımızın ağzından 4/Clilerin
problemlerinin çözüleceği sözü verildi Üç ay sonra çözülecek. dedi. Dört
ay geçti, bir şey yok. diyorlar. Sekiz ay geçti, Sayın Hayati
Yazıcı Bunlara aile yardımı verilecek. dedi, sekiz
aydır bu sözler nerede diye sorun. diyorlar. Bu insanlar yılda bir
ay ücretsiz izinli, fazla mesaileri yok, aile yardımı yok ve
mağdur. Ne olur, şimdi yeni özelleştirmelerle bu
sayıyı artırmayalım, bu insanların feryadına
kulak verelim.
Bu vesileyle,
taşeron işçilerin ve geçici işçilerin de derdini sizlerle
paylaşmak istiyorum. Yılda beş ay yirmi dokuz gün süreyle
maksimum çalıştırılıp Altı ay olmadı. diye
sokağa itilen insanlar bizim insanlarımız. Bu insanların
derdini mutlaka biz çözeceğiz.
Yine
taşeron adı altında ihale alırken iktidar partisinin o
bölgedeki en yetkilisinden garanti almadan ihaleye giremeyen, ihaleyi
aldıktan sonra Burada çalıştıracağım her türlü
işçiyi sizin vereceğiniz listeden alacağım. diye alan
işverenler, işçiyi alırken şunu yapıyorlar
değerli milletvekilleri: Değerli kardeşim, asgari ücretle
çalışmaya razı mısın? Evet. Sigorta istiyor
musun? Evet. O zaman sigortayı tam istiyorsan hesabına
yatırdığım asgari ücret parasının
yarısını ertesi gün muhasebeciye geri getir. diyorlar. Siz
bundan haberdar mısınız? Bu insanlara bu nasıl layık
görülebilir? Türkiye taşeron sisteminde bunu yaşıyor. Asgari
ücreti tam alırsa bir hafta, on gün, on beş gün sigortayla
çalıştırılıyor. Bu Meclis bunları çözmek zorunda.
Şimdi,
Sayın Bakanım, tabii, özelleştirme konusu gündeme gelince
bazı konuları yeniden sizlerle paylaşmakta yarar görüyorum.
Geçen yıl size sorduğum bir soru önergesine cevaben, 17/6/2010 tarih
ve 5308 sayılı yazıyla Türk Şekere kayıtlı tüm
şeker fabrikalarımızın toplam arazisinin 52 milyon 886 bin
Sözlerimin bu
bölümünde özellikle özelleştirmeler konusunda ve şeker
fabrikaları özelleştirmeleri konusunda yaşanmış bir
örneği tekrar hatırlatarak bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu
konu Kütahya Şeker Fabrikası, yıl 2003. Haziran ayında yerel
mahkemeye o günün resmî avukatı tespit davası açıyor,
fabrikanın değerinin ne olduğunu istiyor. Kütahya Sulh Hukuk
Mahkemesinin 2003/89 sayılı dosyasında üç farklı tespit
komisyonunun elde ettiği değerler toplamı -yaklaşık
söylüyorum- 266 trilyon lira o günkü parayla. Bu tarihten yaklaşık
bir yıl sonra, Ekim 2004te söz konusu fabrika 23 milyon 820 bin dolara
özelleştiriliyor ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığındaki uzmanların tespit ettiği değerden
sadece 1.163 dolar fazlasına özelleştiriliyor. Bu rakamı defalarca
sordum Sayın Bakana ve o zamanki Bakana, alamadım ama
Danıştaydaki dava dosyasından aldım. Yani 266 trilyon
liralık bir fabrikanın yüzde 56sı değerinin
yaklaşık onda 1ine gidiyor ama Özelleştirme İdaresi
uzmanlarının oturarak yerlerinden belirlediği ücretin 1.163
dolar üstünde bir parayla veriliyor.
Şimdi -yeni
özelleştirmeler böyle olmasın- bu da yetmiyor, özelleştirme
devir teslim işlemleri bittikten sonra aradan yaklaşık bir
yıl geçiyor, 2005 yılı Mayıs ayının 13üncü günü,
söz konusu fabrikanın arazisi içinde bulunan Türkiye Şeker
Fabrikaları Anonim Şirketine kayıtlı 113 dönüm arazi,
özelleştirmenin ardından, Burası da özelleştirme
kitapçığında geçiyor. diye, yeni sahiplerinin
başvurusuyla, tapuda tashih yapılarak iki gün içerisinde
alınıyor.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, tarih 13 Mayıs 2005, fabrikanın
gerçek sahibi, tapuda kayıtlı sahibi Türkiye Şeker
Fabrikaları; iki gün sonra müracaat yapılıyor ve ayın
20sinde, fabrikanın yeni sahibi, Kütahya Şeker Fabrikası
sahipleri oluyor. Bunun üzerine, Valiliğe gelen ihbarlar sonucu 2007
yılında Kütahya İl İdaresi konuyu mahkemeye intikal
ettiriyor ve işlemi yapan tapu müdürünün
cezalandırılmasıyla ilgili karar alıyor. İlgili taraf
idare mahkemesine başvuruyor, Eskişehir İdare Mahkemesi cezalandırılmaması
yönünde karar veriyor. Arkasından, 2007 yılında seçilmemizin
ardından konuyu Meclis gündemine taşıyarak ve aynı zamanda
cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunup Eskişehir
Bölge İdare Mahkemesine de dava açarak tekrar gündeme getiriyoruz ve
Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi kendi mahkemesinin
aldığı kararı bizim ihbarımız ve davamız
sonucunda
Ama neye dayandırarak? Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Hukuk
Müşavirliğinin yazdığı ve buna cevap olarak Kütahya
Valiliği Tapu Sicil Müdürlüğünün 24/9/2009 tarih ve 2935
sayılı yazısındaki
şu ifadeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Tasarruf İşlemleri Daire
Başkanlığının 11/7/2008 tarih ve 3002 sayılı
yazısı olduğu ve yine aynı taşınmaz ile ilgili
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 17nci Bölge Müdürlüğünün
23/7/2008 tarih ve 871 sayılı yazısıyla yapılan
tescilin -altını çiziyorum- yolsuz tescil olduğu yönünde
görüş belirtildiği görülmektedir.
Sayın
Bakanım, size görüş veren bürokratlarınız bu
yazıyı size okumuyorlar. Sizden özel istirhamım, dün özellikle
-size ayrıca teşekkür etmek istiyorum- mahkeme kararına
istinaden bu konuyu inceleteceğinizi söylediniz. Size o yazıları
veren bürokratlar bu yazıyı vermiyor. Lütfen
bürokratlarınızı sorguya çekiniz ve onları derhâl
yanınızdan uzaklaştırınız. Size tüm
dosyaları vereceğim. Bu konuda ne zaman ihtiyacınız olursa
mahkeme kararları dâhil hepsini vereceğim ve dolayısıyla mahkeme
bu dava üzerine bu işlemi yapan kişiyi emekli de olsa hapis
cezasıyla cezalandırıyor.
Şimdi
tek şey kaldı, Türk Şeker bu konuyla ilgili tapu iptal
davası açacak ve milletin malı millete iade edilecek.
Bu vesileyle
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor, teşekkürlerimi sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, efendim Sayın Alim
Işıkın anlattığı bu olay dolayısıyla
ben Kilerle bir bahse girmiştim. Eğer tapu kayıtlarında
sahtekârlık varsa Kütahya Şeker Fabrikasını bana
bağışlayacaktı, eğer yoksa ben milletvekilliğinden
istifa edecektim. Şimdi Arkadaşımızın bahsettiği mahkeme
kararına göre demek ki bu tapu kayıtlarında sahtekârlık
vardır, Kütahya Şeker Fabrikasının bana
bağışlanması lazım efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri)
Beleşçi seni, beleşçi
BAŞKAN
Sayın Genç, Meclis Başkan
Vekillerinin böyle mal takası konusunda bir yetkisi yok.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Sebahat Tuncel.
Buyurun
Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 9uncu madde üzerine Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğrusu,
bütçe görüşmelerinin sonuna yaklaşıktık, aslında bu
bütçe görüşmeleri sırasında dünyanın
yaşadığı ekonomik krizin Türkiyeyi ne kadar
etkileyeceği, önümüzdeki dönem bu ekonomik krizden nasıl
etkileneceğimiz konuları burada daha güçlü
tartışılabilirdi ama İktidar, Türkiye halklarını
bu konuda bilgilendirmek, önümüzdeki ekonomik krizin riskleri, olanakları
nedir, bunu paylaşmak yerine, daha çok Türkiye'nin 16ncı büyük
ekonomi olmasıyla övündü. Dolayısıyla çoğu zaman bu
başarı, bazen toplumun yaşadığı sorunları
örtmek açısından ciddi bir sorun oluyor yani aslında
başarıyı söyleyip başarısızlıkların
üzerini örtmek AKP İktidarının genel bir
yaklaşımı ama ben buradan birkaç şey ifade etmek istiyorum
bu krize ilişkin.
Kriz,
anlaşılan o ki önümüzdeki dönem Türkiyeyi etkileyecek. Şimdiden
bu krizin durağanlığa girdiği belli. Akademisyenler, sosyal
bilimciler yani yine ekonomistlerin çoğu bunu açıklıyor çünkü
Türkiye, sıcak parayla büyüyen bir ekonomi ve bu sıcak para
çekildiğinde aslında çok ciddi anlamda sorunlar
yaşacağız.
Diğer bir
konu: Bu ekonomik durum büyüdükçe aslında bizim yoksullarımız
çok daha fazla yoksullaşıyor çünkü zengin olan, 16ncı ekonomik
büyümeyi ifade eden kesim ne yazık ki çok düşük bir kesim.
Bakın, geçen
dönem bu kürsüde dedik ki: Bu ülkede en yoksulla en zengin arasındaki fark
8,5 kat, Avrupada bu 2,5 kat ortalama. Şimdi geliyoruz, bu kat 14e
çıktı yani 14 kat en yoksulla en zengin arasında... Demek ki bu
ülkede zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oluyor. Bu, eşitsizlikleri
büyüten bir durum ve bu çok ciddi bir sorun. İşte Orta Doğudaki
gelişmelere baktığınızda nereden çıktı
isyan? Tam da bu eşitsizliklerden çıktı, adaletsizlikten
çıktı. Zengin daha çok zengin oldukça yoksul buna itiraz etmeye
başladı. Bunu buradan bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Yine,
kadınlar, en yoksul, bu yoksulluktan en çok etkilenenler oluyor. Tabii
burada hâlâ kadın-erkek eşitliği konusunda ciddi bir zihniyet
sorunu var. Biraz önce CHPden Sayın Milletvekili, hani kadınlara
atıfta bulunarak çok teşekkür ediyoruz- değer atfettiler ama
Onların da bizim gibi insan olduğunu unutmamak lazım. dediler yani
lütfettiler. Bu, ciddi anlamda bir sorun ve bir dil. Yani aslında bu
kürsüde her gün erkek egemenliği kendisini yeniden yeniden üretiyor.
Bunları değiştirmediğimiz sürece ne eşitlik
politikalarında ne demokrasi politikasında ne de ekonomik anlamda
ciddi yol alabiliriz.
Sevgili arkadaşlar,
bakın, yanı başımızda Yunanistan. Yunanistanın
değerleriyle, krize girmeden önceki değerleriyle, büyümesiyle Türkiyenin
değerleri neredeyse aynı. Bu ne demek? Türkiye tedbirini almazsa
ciddi anlamda bir ekonomik krizle karşı karşıya kalacak
demek. Dolayısıyla biz burada Hükûmeti uyarıyoruz. Muhalefetin
görevi hükûmeti uyarmak. Sayın bakanlar eğer bu
uyarılarımızı dikkate alır ve Türkiye ekonomisi
konusunda tedbirler alırlarsa iyi olur.
Diğer bir konu, bu
ülkede emekçiler, yoksullar, kadınlar mutlu değil, gençler mutlu
değil. Bakın, 21inde
Bu sağlık konusunda o kadar çok
övünüyor ki AKP, şu kadar adım attık, bu kadar adım
attık, ilaçlar şöyle olacak falan diye ama 21inde sağlık
emekçileri ve eğitim emekçileri alanlara çıkıyor. Madem bu kadar
iyi bir noktadayız niye sağlık emekçileri protesto ediyor? Onlar
diyor ki: Her işin başı sağlık. diye
başlıyoruz, bunu herkes kullanıyor. Her işin
başı sağlık. denen sektörde ciddi anlamda bir hukuksuzluk
var, adaletsizlik var. Dolayısıyla, umuyoruz ki AKP Hükûmeti buradan
değil, gidip o sağlık emekçilerinin yanında
Biz orada
olacağız, kendilerini de davet ediyoruz; Sayın Bakanı da,
sayın milletvekillerini de. Gelip, sağlık emekçileriyle birlikte
o sokakta olsunlar ki ne demek istiyorlar, eğitim emekçileri ne demek
istiyor, belki böylece daha iyi anlaşılır.
Sayın
milletvekilleri, biliyorsunuz bu hafta İnsan Hakları Haftası, 10unda
başlayan, 17 Aralığa kadar devam eden İnsan Hakları
Haftası. Biraz önce bu kürsüde bir tartışma yürütüldü.
İktidardaki arkadaşlarımız dediler ki: Bu ülkede
artık demokrasi, ileri demokrasi var. İşkence yok. Her şey
yerli yerinde. İşte biz, aslında 12 Eylülde
yaşananları, işte 90lı yıllarda yaşanan faili
meçhulleri falan hepsini çözdük, şimdi konuşabiliyoruz. diye. Evet,
konuşabiliyoruz ama konuşabilmek için 17 bin tane faili meçhul
cinayet oldu bu ülkede, konuşabilmek için neredeyse 50 bin insan yaşamını
yitirdi; konuşabilmek için binlerce insan, insan hakları
savunucuları gözaltına alındı, tutuklandı ve bu hâlâ
devam ediyor. Eğer İşkenceye sıfır tolerans.
diyorsanız, demek ki İzmirde, karakolda kadına yönelik,
kadına uygulanan şeyi görmemişiz
demektir ya da biz cezaevlerine gidiyoruz, biliyorsunuz -bu TMK mağduru-
en çok Kürtler şu an TMK mağduru. Diyeceksiniz ki: Bunu biz
çıkarmadık. Doğru, 1991de çıktı, siz 2006da
düzenlediniz, öyle düzenlediniz ki artık Terörle Mücadele Kanunu, toplumla
mücadele kanunu hâline dönüştü. O yüzden, her gün KCK adı
altında, devrimci karargâh adı altında bilmem ne adı
altında operasyonlar oluyor, Türkiye'nin muhalifleri susturulmaya
çalışılıyor, tek tip bir devlet anlayışı
yaratılmaya çalışılıyor.
Şimdi, biliyorsunuz, son dönemlerde
avukatlar gözaltına alındı İmralıya gittikleri için,
Sayın Öcalanla görüşme yaptıkları için gözaltına
alındılar ve tutuklandılar. Bir defa burada bir savunma
hakkının ihlali meselesini bir kenara bırakıyorum.
Sayın Grup Başkan Vekilimize bir örnek olması
açısından, cezaevlerinde
Çünkü, devletin iktidarını en iyi
gösterdiği iki yer var arkadaşlar
Bir, akıl hastaneleridir;
iki, cezaevleridir. Burada kendi iktidarını nasıl
gösterdiğini hapishanelerde biz çok iyi görüyoruz.
Geçenlerde avukatları ziyarete
gittik, Ragıp Zarakolunu da beraberinde ziyarete gittim, dediler ki: Biz
tutuklandık, hukuksuzluk, şu bu, bunu bir kenara
bırakıyoruz. Metris Cezaevinde tutulduk -burayı iktidar partisi milletvekillerinin
çok dikkatli dinlemesini istiyorum- sonra Metristen Kandıra F Tipi
Cezaevine getirilirken çırılçıplak soyulduk. X-ray
cihazlarından geçirirken ancak ya soyunacaksınız buraya
gireceksiniz
Bir cezaevinden, yani güvenlik kuvvetlerinin denetiminde olan,
Adalet Bakanlığının denetiminde olan bir yerden başka
bir yere götürülüyor. Buna itiraz eden avukatlar darp edilmişler ve
haklarında da cezaevi yönetimine, işte oradaki gardiyanlara muhalefet
etmekten disiplin cezası verilmiş. Bu sadece avukatlara
uygulanmıyor, öğrendik ki bütün cezaevine giren tutuklular bu
muameleyle karşı karşıya kalıyor, muhtemelen adli
tutuklular da benzer bir şeyle
Buradan Sayın Adalet Bakanına
soruyoruz: Sayın Adalet Bakanımız, hani işkenceye
sıfır toleranstı, hani insan hakları ve özgürlüklerdi?
Sizin denetiminizin olduğu yerde bile siz insan onurunu rencide edecek
uygulamalara imza atıyorsunuz.
Biz buradan öneriyoruz: Adalet
Bakanlığı, siyasi
parti gruplarından da milletvekilleriyle -İnsan Hakları
Komisyonumuz var, illa buradan seçmek durumunda değil- cezaevlerini bir
ziyaret etsin. Sohbet hakkı uygulanmıyor.
Bakın,
19 Aralık, daha önümüzdeki günlerde 19 Aralığın
ayıbını Türkiye ortadan kaldıramadı. Şimdi ortaya
çıkıyor bu 19 Aralıkta Bayrampaşa Cezaevinde nasıl bir
katliam yapıldığı, nasıl sahte tutanaklar
tutulduğu. İşte, yeniden
bir yıl dönümüne geldiğimiz dönemde benzer uygulamaların
cezaevlerinde olduğunu görüyoruz yani. On saatlik...
Onun için ne
dediler? Boşaltıyoruz; daha iyi koşullarda, F tipi odalarda,
lüks yerlerde size yaşam olanağı tanıyoruz. dediler. Öyle
anlattılar ki herkes, Türkiye kamuoyu, gerçekten F tipi cezaevlerinin çok
iyi bir yer olduğunu söyledi ama şimdi, onun için o kadar ölüm
oruçlarında yaşamını yitirenler, sakat kalanlar, onun için
o kadar işkence gören tutukluların yaptıkları,
öldükleriyle, gördükleri işkenceyle sakatlıkları yanlarında
kaldı, kâr kaldı onlara. Devlet bu konuda hiçbir adım
atmadı.
Bakın,
Kandırada, örnek veriyorum, üç ayda sadece yedi buçuk saatte
uygulanıyor. Yerimiz yok, görüşme saatleri var, cezaevleri çok dolu
gerekçesiyle bunlar yapılıyor.
Diğer
bir hak ihlali, tutukluların yakınlarına da benzer uygulamalar
yapılıyor, onlar da soyunduruluyor, x-ray cihazlarından geçerken
ötüyorlarsa tacizde bulunuyor resmen. Birçok insan çocuklarını
görmeye gitmek istemiyor sayın milletvekilleri.
Şimdi
90lı yıllardan ne fark var? Şimdi bunu düzeltecek miyiz,
düzeltmeyecek miyiz? Hani ileri demokrasi? Şimdi bu konuda ciddi sorunlar
var. Görüşme sırasında, bilmiyorum cezaevlerine
gitmişsinizdir, şöyle bir masa var. Masanın bir tarafında
tutuklu ya da hükümlü, diğer tarafında da ailesi. Başında
da polisler, gardiyanlar bekliyor. Beğenmediğinde düdük çalıyor.
12 Eylülden ne farkı var? Birbirine dokunamıyor insanlar, tutuklular
birbirine dokunamıyor, sarılamıyor.
Yani,
şimdi, mesela Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi. Şimdi,
Sayın Bakan, hani ileri demokrasi? Bu sorunları nasıl
çözeceğiz biz? Defalarca ifade ettik.
Hasta
tutuklulara değinmiyorum bile. Yani hasta tutuklular cezaevi
koşullarında nasıl kalıyor belli değil.
Bakın,
bir örnek, Ankara F tipi Cezaevinde, yanı başımızda, üç
kişilik odalar var, odalar aynı koğuşta. Bir tutuklu genç,
üniversite öğrencisi, aynı zamanda bizim gençlik
çalışmalarımızdaydı, KCK adı altında
tutuklandı. Mektup yazmış, diyor ki: Bir odadan bir
odaya geçtiğimiz diye, niye izin vermediniz gerekçesiyle işkence
görüp sen aynı, kendi yatağında yatacaksın diye
Yani
odalar içerisinde bile serbest gezinim hakkı yok. Şimdi, buradan
soruyoruz: Hani insan hakları? Hani işkenceye sıfır
tolerans?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tuncel.
Şahıslar
adına ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Türkan
Dağoğlu.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sosyal devlet anlayışının en temel
göstergelerinden biri, bireyin yaşam hakkının ve
sağlıklı bir hayat sürdürebilmesinin güvence altına
alınmasıdır. Kamu sağlığı
harcamalarında genel devlet harcamasının yüzde 8den yüzde 13e
yükseltilmesi Hükûmetimizin politik olarak sağlığa verdiği
önemin bir göstergesidir. OECD raporlarında sağlıkta
geçirdiğimiz dönüşüme dikkat çekilerek Sağlıkta
Dönüşüm Programı, 2003 öncesi sağlık sisteminin zayıf
yönlerini bertaraf edip güçlü yönleriyle reform yapmayı amaçlayan bir ders
kitabı mahiyetindedir. demiştir. Bakanlığın bebek ve
çocuk ölümlerinin azaltılması konusunda yürüttüğü
çalışmalar ve kadın sağlığı konusunda
sağladığı üstün katkılardan dolayı UNICEF
tarafından da ayrıca ödüllendirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal devlet sorumluluğunun
bir parçası da engelli vatandaşlarımızdır. Engellilik
doğuştan ya da sonradan kazanılır. Onların
haklarına sahip çıkılması, her alanda desteklenmesi
kaçınılmaz görevlerimizdendir. İnsan haklarıyla
tanışmamızın altmış üç yılı geçmesine
rağmen ancak ele alınmaya başlanan bir alanda her türlü eksiklik
ve aksaklığın bir çırpıda çözümlenebilmesi imkân
ötesidir, ancak yapılanları ve öngörülen projeleri yadsımak da
insaf ötesidir.
Bu konuda, hem mevzuat hem de uygulama
açısından önemli bir değişim süreci
yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Bunların en
başında, kadın doğum kliniklerinde Sağlık Bakanlığının
yapmış olduğu yeni uygulamalarla yoğun bakım ünitelerinin
kurulması ve bu ünitelerin çok sıkı bir biçimde denetlenmesidir.
Sağlık Bakanlığı yaptığı bu
çalışmalarla, çocuk kuyuya düşmeden kapağını
kapama felsefesini benimsemiştir. Ben, doğumdan sonra olan
sıkıntı veya engellilerin nelerle mükâfatlandırıldığını
burada saymak istemiyorum, benden evvelki arkadaşlarım bunlara
değindi, ancak bunlar sadece bunların birkaçı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, her geçen gün daha da olgunlaşan demokrasisiyle;
insan haklarına, hukuk devleti ilkesine olan
bağlılığıyla; sosyal devlet anlayışıyla
dünyada ve bölgemizde örnek bir konumda yer almaktadır. Böyle bir
başarının, kimilerince bu kürsüde iddia edildiği gibi
kabadayı özgüveniyle değil, ancak ve ancak toplumların
geleceğini her şeyden çok önemseyen akıl adabıyla ve insan
merkezli bir vizyonla elde edilebileceği son derece açıktır.
Aksi takdirde başarılardan dolayı The Time dergisine kapak olmak
o kadar kolay bir dava değildir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) En çok
istenmeyen adam da o! Ne yapacağız şimdi!
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla)
Hedefimiz bundan sonraki çalışmaları aynı vizyonda daha
güçlendirerek devam etmektir.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dağoğlu.
Van Milletvekili
Sayın Burhan Kayatürk.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BURHAN KAYATÜRK
(Van) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bugün
buradaki konuşmamda Van depremiyle alakalı birkaç şey
söylemiştim.
O depremde
Hükûmetimizin çabalarını, yetkililerin çabalarını dile
getirmiştim ve bizim de milletvekilleri olarak yirmi dokuz gün, gece
gündüz halkımızla birlikte olduğumuzu, onları yalnız
bırakmadığımızı dile getirmiştim. Ancak
benim bu konuşmamdan rahatsız olan bir sayın
konuşmacı, daha sonra kürsüye gelerek hiç yakışık
almayan hakaretlerde bulunmuş ve benimle alakalı Vicdansız
açıklamalar yaptı. demiş.
Doğrusu,
benim gibi deprem travması yaşamış, babasını ve
kardeşini depremde kaybetmiş, üstelik daha önce dile getirdiğim
gibi, üç buçuk ay sonra kardeşinin cenazesine ulaşmış
birine Vicdansız demeyi ben sizin takdirinize bırakıyorum.
Ancak bu hakareti, bu ithamları aynen kendisine iade ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, tabii ki, Van büyük bir felaket yaşadı. Bu felaketin
boyutları gerçekten çok büyüktü. 700 bin insanın etkilendiğini
söyledik. Bu 700 bin insanın evi hasarsız olabilir, az hasarlı
olabilir veya çok hasarlı olabilir ama devam etmekte olan 6 bin
sarsıntıdan dolayı siz o evlere giremediğiniz zaman orada
çok büyük bir insanlık dramı yaşanmakta. İşte en büyük
problem orada. Ama Allaha hamdolsun, Hükûmetimiz, Başbakanımız,
bugüne kadar Türkiyede görülmemiş bir şekilde Van insanına,
depremzedeye tam anlamıyla yardımcı olmuş ve en
hızlı müdahalesini de yapmıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Yirmi dört saat içinde çuvalladık. dedi ya Sayın
Başbakan!
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Bakın, depremin üzerinden daha birkaç saat geçmeden Sayın
Başbakanımız, daha önce ifade ettiğim gibi, kabinesinin
yarısıyla orada bulunmuştur.
Değerli
arkadaşlar, daha önceki depremleri gördük. İşte, Marmara depremi
çok uzakta olan bir deprem değildir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bak, insafa davet ediyoruz!..
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Benim size ifade ettiğim gibi
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Bir bölge depreminden bahsediyorsun.
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, 76 yılında
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - İnsafa davet ediyorum!
OKTAY VURAL
(İzmir) Saat yedi buçukta oradaydık biz; üç saat sonra
oradaydı...
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Özür dilerim
76
yılında bu ülkede bir Hükûmet var mıydı? Vardı. Peki,
bu Hükûmetin olduğu zaman benim kardeşim toprak altında
nasıl üç buçuk ay kaldı? Ben bunun hesabını sormak istedim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Şimdi kalanlar?
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Peki, ondan sonra ne oldu? Bu depremde üç buçuk gün içerisinde,
neredeyse tek bir vatandaşımız enkaz altında kalmadı.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yedi katlı otelde ölenler kimin suçu? Yedi katlı
otellere girin dediniz, öldü insanlar
BAŞKAN
Sayın Vural, lütfen.
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Biz orada canla başla uğraştık ve
çalışmalarımıza devam ettik.
OKTAY VURAL
(İzmir) Vicdana bak ya!
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Hükûmetimizin bu çalışmalarını anlatmak niye
sizin bu kadar zorunuza gidiyor? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Sizin alkışlamanız lazım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta)- Ya insaf! Çamur atıyorsun!
OKTAY VURAL
(İzmir) Çamur atıyorsun be!
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, Sayın Vural lütfen.
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Ben geçmişle bugünü karşılaştırmaya
çalışıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Daha depremin şiddetini bile öğrenemediniz; 6 mı,
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, biz
Bakın, ben
burada bütün konuşmacıları saygıyla dinledim. Siz lütfen
beni saygıyla dinleyin.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bir şeye cevap vermek için değil, hakaret etmek için
çıkmışsın sen oraya!
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, rica ediyorum, lütfen
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) Ben burada yaşadığım
sıkıntıyı anlatıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani Maraştaki cesetlere ulaşabildiniz mi siz?
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, büyük bir felaket
yaşadık. Bu felaketin üzerinde siyaset yapmak ayıptır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ayıptır tabii!
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) - Bakın, biz burada
sıkıntılarımızı dile getirmeye
çalışıyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bunu sadece söylemek yetmez, gereğini de yapması
lazım.
BURHAN KAYATÜRK
(Devamla) - 700 bin insanın yaralarını sarmak için canla
başla uğraşıyoruz. Sizin de katkı sağlamanız
gerektiğini ifade ediyoruz.
Bakın, orada
Sayın Başbakanımızla, Sayın
Cumhurbaşkanımızla birlikte ziyaret eden siyasi parti
liderlerine de teşekkür ettik, temsilcilerine de teşekkür ettik.
Hatta yurt dışından gelenlere de burada
şükranlarımızı ifade ettik. Bizim böyle bir günde bunun
üzerinde siyaset yapmamız, bunu siyasi bir ranta çevirmemiz kadar çirkin
bir şey yoktur.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sen yapıyorsun siyaseti. On iki yıl öncekinin
siyasetini yapıyorsun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Şimdi yapıyorsun!
BURHAN KAYATÜRK (Devamla) Bugüne
kadar, Vanlı hemşehrilerimizin, depremzedelerimizin
sıkıntılarının çözümü için elimizden geleni
yaptık.
OKTAY VURAL (İzmir) Ya, bu
otellere kim Gir. dedi peki?
BURHAN KAYATÜRK (Devamla) - Olayın
takipçisi olduk.
OKTAY VURAL (İzmir)
Vicdanınız sızlıyor mu?
BURHAN KAYATÜRK (Devamla) - Bundan
sonra da ister Vanda ister uzak diyarlarda, Vanlı depremzedelerimizin
sıkıntılarını takip edeceğiz, onların
yardımcısı olacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) Naylon
çadırda ölenler için vicdanı sızlayan var mı sizde?
BURHAN KAYATÜRK (Devamla) - Elimizden
geleni bugüne kadar yaptık, yapmaya devam edeceğiz diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Erdemir
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Sayın
Bakan, dünyanın önde gelen iktisat profesörlerinden Dani Rodrik Otoriter
Büyüme Efsanesi başlıklı makalesinde, uzun vadeli ekonomik büyüme,
ekonomik istikrar, ekonomik krizlere dayanma, insan kaynağını
geliştirme ve adil gelir dağılımını sağlama
noktasında, demokrasilerin otoriter rejimlerden çok daha
başarılı olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle de günün
sonunda, Güney Afrika Rusyayı, Hindistan Çini ve Brezilya Türkiyeyi,
kısacası demokratikleşen rejimler otoriterleşen rejimleri
geride bırakırsa şaşırmayın, demektedir.
Hızla otoriterleşen ülkemizde, Terörizmin Finansmanını
Önleme Tasarısıyla artık, 2 gizli tanıkla herkes terör
örgütü kapsamına alınıp mal varlığına el
konulabilecektir. Bu otoriter düzenlemenin, Türkiyede yatırım
iklimini, ekonomik büyümeyi ve ekonomik istikrarı ne şekilde
etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Yüksel
Sayın Yüksel yok mu?
Sayın Kesimoğlu
Sayın Sarıbaş
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale)
Sayın Bakan, Çanakkale Belediyesinin 1976dan beri kullanmakta olduğu
sandal basenini son aldığınız Bakanlar Kurulu
kararıyla, 26/09/2001 tarihli 2277 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararıyla elinden aldınız. Bunu niçin soruyorum? Çünkü bu, 1981
yılında, yine, Bakanlar Kurulu kararıyla kesin kullanım
hakkı verilmesine rağmen, niçin uzun yıllardır, 1976dan
başlayarak belediyenin, kamunun elinde bulundurduğu bu sandal
basenini niçin iptal ettiniz? Bu başka ifadeyle, oradaki
bir şahsa ya da bakana, bir özel sektöre mi vermek istiyorsunuz? Bu kamunun
ve bakımının imar planında olmasına rağmen, bu
baseni tüm Türkiyedeki, Çanakkaledeki denizcilikle uğraşan
kayıkçılara kullanmasına rağmen, bakım onarım ve
size de yüzde 10
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özkan
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Bakan, önceki turdaki soruma cevap
alamadım, o cevabı bekliyorum; bu bir.
İki:
Burdur ili tarım ve hayvancılıkta sütüyle, etiyle, salebiyle,
mantarıyla, kadayıfıyla, kaparisiyle, haşhaşıyla,
anasonuyla, pancarıyla bir markadır. Ayrıca, tarım alet ve
makine üretiminde, çimento ve silah sanayisinde de bir markadır. Burdur
mermerimizde dünyanın birçok ülkesine ihracat yapmaktayız. Ancak
gelişmişlik ve teşvik sıralamasında 2nci bölgedeyiz.
İstihdamı ve üretimi artırma yönünde katkı koyması
için Burdur ilini 4üncü bölgede değerlendirmeyi düşür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, tekrar soruyorum. 5393 sayılı Kanuna tabi belediye ve il özel
idaresi sözleşmelilerine verilen sözler tutulacak mıdır?
Bunların mağduriyetini nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz?
Van
depremzede ve kamu çalışanları için yapılan düzenlemelerden
Simavlı depremzede ve kamu çalışanlarının da
yararlandırılması sağlanabilecek midir? Cevabınız
hayırsa sebebini lütfen söyler misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Erdoğan
Yok.
Sayın
Vural
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz
önce, Sayın Bakan, bu sosyal güvenlikle ilgili şey söylendiği
zaman, hani bu fazla mesai, ek dersle ilgili, Durum ortada. dediniz, bir
fecaati dile getirdiniz, anlaşılan sosyal güvenlik sistemi networkü
iflas etmiş durumda. Dolayısıyla Durum ortada. deyip gerçekten
bir iflas sahnesi
İşte, bizim de anlatmak isteğimiz bu
iflaslar.
Bir
de bu aktarmalar: Acaba Cumhurbaşkanı seçimi 2012 yılında
yapılırsa, bununla ilgili harcamalar için aktarma
yapacağınız bir fasıl var mıdır? Seneye seçim
yapılacak.
Bir
de siz hesap kitap bilen birisisiniz. Cumhurbaşkanı süresi beş
yıl mıdır, yedi yıl mıdır?
BAŞKAN
- Sayın Yılmaz
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Pozantı
ilçemizin Hamidiye, Kamışlı, Fındıklı, Alpu
köyleri ile Karaisali
ilçemizin Gildirli, Çukur, Karakılıç, Aşağıbelemedik,
Gülüşlü, Nergizlik ve Maraşlı dâhil olmak üzere yirmi beş
tane köyünden kadastro uygulaması geçtikten sonra vatandaşların
adına çıkan tapular, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Hazine
tarafından köylülerin atalarından kalma ve kendileri tarafından yaptıkları
evleri, ahırları, bağları ve bahçelerinin tamamı
mahkeme kararı neticesinde ellerinden alınmıştır.
Yirmi beş köyümüz tamamen mağdur hâldedir. Sayın Bakanım,
bu köylüyü yerinde kalkındırma projesi adı altında, bu
köylülerimiz neredeyse köylerini boşaltmak durumundadır.
Bunların problemlerine bir çözüm bulabilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Son sorundan
başlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, eğer mahkeme kararı kesinleştiyse burada Maliye
Bakanı olarak benim yapabileceklerimin sınırı belli. Ancak
Meclisimiz bu tür hususları düzeltebilir. Yani, benim
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Maliye bakanları her şeye yetkilidir
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Hayır, hayır; öyle bir
şey yok.
İkinci
olarak: Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın
süresine, bu hususlara tabii ki Meclis karar verir. Meclisimizin verdiği
kararlar çerçevesinde biz de gereken ödenekleri tabii ki yaparız.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Efendim, hesabı kitabı en iyi bilen bakan olarak
soruyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz de bilmiyorsunuz yani.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Değerli arkadaşlar, belediye
ve il özel idarelerinde sözleşmeli olarak
çalışanlarımızın kadroya geçirilip geçirilmeyeceği
hususu şu anda gündemimizde olan bir husus değil. Biz, 657
kapsamında olan bütün sözleşmelileri o an itibarıyla kadroya
geçirdik. Buna ilişkin, şuna anda en azından Maliye
Bakanlığı gündeminde olan bir husus söz konusu değildir.
Burdur 2nci
bölgeden 4üncü bölgeye geçebilir mi? Bu tamamen Burdurun makroekonomik ve
sosyoekonomik göstergeleriyle ilişkili bir konudur. Yani bunu ezberden
yapmadığımızı biliyorsunuz. Devlet Planlama
Teşkilatı birtakım göstergelerle sınıflandırmaya
gidiyor ama bu sınıflandırma sayısı
artırılabilir. Bu illerin kümelenmesi söz konusu, birlikte
değerlendirilmesi söz konusu. Farklı bir yönteme başvurulabilir
mi, yeni veriler çerçevesinde değerlendirmeyle dördüncü bölgeye
düşürülebilir mi? O, tamamen yapılan çalışmalar sonucunda
belli olacak.
Çanakkale
Belediyesinin 1976dan beri kullandığı bir işletmenin
Benim hiçbir bilgim yok, onu araştıralım size geri gelelim.
Yani, konuya vâkıf değilim.
Yine, terörün
finansmanına ilişkin bir yasa tasarısı var; gerçekten
dünyadaki uygulamaları çok ağır uygulamalardır. Bu
tasarı şekillendirilirken hakikaten epey bir
tartışıldı. Özellikle
vatandaşlarımızın, yani içeride böyle bir tanımın
geçerli olmaması, sadece uluslararası terörün finansmanına
yönelik böyle bir uygulamanın yapılmasına ilişkin
birtakım fıkralar dercedildi. Eminim zaten yasa Adalet Komisyonunda
görüşülüp buraya geldiğinde siz de göreceksiniz ki bu hassasiyetleri
bizler de koruduk.
Madem vaktim
kalmış, müsaade ederseniz bir konuyu yine sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Dün, değerli
milletvekili arkadaşımız Sayın Alim Bey, bana tabii ki
getirdi bir mahkeme kararının sonuncu verdi, bu Kütahya Şekerin
özelleştirmesine ilişkin. Ben, aslında çıkmadan,
Özelleştirme İdaresinden bu kararın incelenmesini ve bana bilgi
getirilmesini talep ettim.
Şimdi
değerli arkadaşlar, özü itibarıyla şöyle bir husus söz
konusu: Kütahya Şeker Fabrikasının yüzde 56sı kamunundu.
Kamu bunu özelleştirdi. Özelleştirmeye üç ayrı mahkemede gerek
sendika tarafından gerekse PANKOBİRLİK tarafından ayrı
ayrı davalar açıldı. Bu davaların tamamı mahkemelerde
reddedilmiş, sonra Danıştayda temyiz edilmiş, Danıştay
bu ret kararlarını onaylamış ve Özelleştirme
İdaresi özelleştirmeyi usulüne göre, kanuna göre
yapmıştır diye bir karar vermiş. Şimdi burada
tartışılan konu, bu arsa Türk Şeker
Fabrikalarının mı Kütahya Şekerin mi? Bu arsa Kütahyada.
Türk Şeker Fabrikaları -bana yazıyı gösterdiler- resmen
yazıyla bildirmiş kendilerine Bu, elli yıldır Kütahya
Şeker Fabrikası tarafından kullanılan bir arsadır,
bizim değildir. Bu Kütahya Şeker Fabrikasınındır.
Sadece sehven bizim üzerimizde kayıtlıdır. demiş. Ben,
sadece, size, bize aktarılan bilgilerden bahsediyorum değerli
arkadaşlar.
Peki, bu üç ay
ceza alan tapu müdürü niye ceza almış? Tapu müdürünün ceza
almasının sebebi çünkü kararda yok. Bana yine detayları da
getirdiler. Deniliyor ki, bu, tapuda Kütahya Şeker üzerine kayda
geçirilirken TÜRKŞEKERin de temsilcisinin olması gerekiyordu fakat
sadece Kütahya Şekerin temsilcilerinin olduğu bir ortamda bu
yapıldığı için üç aylık ceza verilmiş ve bu ceza
ertelenmiş.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, bu bürokratlar resmen sizi yanıltıyorlar.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, şöyle: Kütahya Şeker bu arsayı elli
yıldır kullanıyor ve bu arsa Kütahya Şekerin
özelleştirme dokümanlarında da yani ihale dokümanlarında da yer
almış.
Değerli
arkadaşlar, dolayısıyla, burada bir
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Sayın Bakan, Yüksek Denetleme Kurulunun raporunu
okuyun, Sayıştayın
raporunu okuyun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakanım, Yüksek Denetleme Kurulunun
raporu var, yapmayın. Sayın Bakanım, devletin Tapu Kadastro
Genel Müdürlüğünün yazısı burada, yapmayın bunu.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Yanıltıyorlar sizi Sayın Bakanım,
yanıltıyorlar. Bakanlığı bürokratlar yönetiyor
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Arkadaşlar, ben size
BAŞKAN
Sayın Bakan, süreniz doldu.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
10uncu maddeyi
okutuyorum:
Ödenek devir ve iptal işlemleri
MADDE 10 - (1) a) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil
Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü
bütçelerinin (özel ödenekler ve "03.9 Tedavi ve Cenaze Giderleri"
ekonomik kodunu içeren tertipler hariç) mal ve hizmet alım giderleri ile
ilgili tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı içinde harcanmayan
kısımları, hizmetin devamlılığını
sağlamak amacıyla ödeneklerinin yüzde 30'unu aşmamak üzere
ertesi yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye,
b) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi
Teşvik Kanununun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası
gereğince Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin 21.01.36.00
ve 21.01.36.63 kurumsal kodu altında bulunan (03) ekonomik kodunu içeren
tertiplerinde yer alan tanıtma amaçlı ödeneklerden harcanmayan
kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine
devren ödenek kaydetmeye,
c) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu bütçesinin 40.08.33.00-01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan ödenekten
harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı
tertibine devren ödenek kaydetmeye,
ç) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
bütçesinin 19.01.31.00-04.8.1.02-1-07.1, 19.01.31.00-04.8.1.04-1-08.1,
19.01.31.00-04.8.1.05-1-05.4 ve 19.01.31.00-04.8.1.06-1-05.4 tertiplerinde yer
alan ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinin ilgili tertibine devren
ödenek kaydetmeye,
d) Hazine Müsteşarlığı bütçesinin
07.82.32.00-04.1.1.00-1-07.2, 07.82.32.00-04.1.1.00-1-05.6 ve
07.82.32.00-01.2.1.00-1-08.2 tertiplerinde yer alan ödeneklerden harcanmayan
kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren
ödenek kaydetmeye,
e) Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinin 03.1.1.01
Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Hizmetleri Yatırımları
fonksiyonu altında yer alan yatırım ödeneklerinden harcanmayan
kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren
ödenek kaydetmeye,
f) İlgili mevzuatı gereğince özel gelir
kaydedilmek üzere tahsil edilen tutarları, idare bütçelerinde söz konusu
mevzuatta belirtilen amaçlar için tertiplenen ödenekten kullandırmak üzere
genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydetmeye ve bütçelenen
ödenekten gelir gerçekleşmesine göre ilgili tertiplere aktarma yapmaya,
yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2011 yılından
devredenler de dahil) ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek
kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin
usul ve esaslar belirlemeye,
Maliye Bakanı yetkilidir.
(2) Birinci fıkra kapsamında devredilen
sermaye ödenekleri, 2012 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre
yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Ordu Milletvekili Sayın İdris Yıldızda.
Buyurun Sayın
Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
İDRİS YILDIZ (Ordu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 10uncu maddesi üzerinde Grubum adına söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, bütçe, belirli bir dönemdeki gelir ve gider tahminleriyle bunların
uygulanmasına ilişkin kurallar bütünüdür. Bu kuralları,
siyasetin içindeki çeşitli aktörler kendi siyasi görüşleri yönünde
koyarlar. Çok doğal olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin de
bütçesini, kendi siyasi görüşleri doğrultusunda, kendi tercihleri
doğrultusunda düzenlemesi ve harcaması doğaldır; bu,
siyasetin gereğidir.
Kendi tercihleri
doğrultusunda bütçe yapmak doğaldır da, bu tercihler doğru
mudur? Bu bütçe uygulamasına baktığımızda, bunun çok
doğru olmadığı konusunda görüşlerimi sizlere aktarmaya
çalışacağım.
Demokratik
ülkelerde bütçe, hükûmetin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için
belirli bir dönemde hangi kamu kaynaklarını, hangi amaç veya hangi
mal ve hizmetler için kullanacağını gösteren önemli bir mali
araçtır. Bütçe, aynı zamanda, bir maliye politikası aracı
olarak ekonomiye yön vermede kullanılır.
Anayasamızın
161inci maddesi, devletin harcamalarının yıllık bütçelerle
yapılacağını hükme bağlamıştır. Yine
aynı maddede, merkezî yönetim bütçesinin hazırlanması,
uygulanması ve kontrolünün kanunla düzenleneceği öngörülmüş
olup, 5018 sayılı Kanun, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu bu
amaçla çıkarılmıştır. Bu Kanuna göre temel bütçe ilkeleri
özetle: Kamu idarelerinin tüm gelir ve giderleri bütçelerinde gösterilir. Kamu
hizmetleri, bütçelere konulacak ödeneklerle mevzuatla belirlenmiş ilkelere
göre gerçekleştirilir. Bütçede yeterli ödenek bulunmadan herhangi bir
taahhüde girişilemez. Yüklenme süresi mali yılla
sınırlıdır. Ertesi yıllara geçen taahhütlerde
bulunmanın bazı şartları vardır.
5018
sayılı Kanuna göre bir diğer ilke de cari yılda
kullanılmayan ödeneklerin iptal edilmesidir ancak yine aynı Kanun
yani 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda
bağış ve yardımların,
kılındığı amaca harcanmak üzere açılacak bir
tertibe ödenek kaydedileceği belirtildikten sonra, bu ödeneklerden mali
yıl sonuna kadar harcanmamış olan tutarın,
bağış ve yardımın amacı gerçekleşinceye
kadar ertesi yıl bütçesine devir olunarak ödenek kaydedilmesi
öngörülmüştür.
Nitekim,
bütçe kanunu tasarısının Ödenek devir ve iptal işlemleri
başlıklı 10uncu maddesinin birinci fıkrasının (f)
işaretli bendinde, bu özel gelirlerin ödenek kaydıyla, yılı
içinde harcanmayan tutarın ertesi yıl bütçesine devri
düzenlenmiştir.
İşaretli
bentte Millî Savunma Bakanlığı, Turizm Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü, TÜBİTAK, Sanayi Bakanlığı
bütçeleri bulunmaktadır ancak ödenek devrinin
yaygınlaştırılmasını, bütçenin yıllık
olma ilkesiyle bağdaştırmak mümkün olmasa gerektir.
Sayın
milletvekilleri, geçmiş yıllarda kurumlar ödenekleri yanmasın
diye yıl sonlarında hezeyana kapılıp bütçeyi harcama
konusunda eğilim göstermişlerdir. Bu noktada ödenek devrinin olumlu
olduğunu düşünmekteyim fakat ödenek devri bütçeye belirsizlik
getirmemelidir. Bütçede öngörülmeyen sapmalar olabilir ancak bunlar minimum
seviyede tutulmalıdır.
Değerli
arkadaşlarım, burada öncelikle sorulması gereken sorular, ödenek
devirleri neden sadece verimli kurumlarda var ve bu kurumlardaki ödenekler
neden artmıştır? Bu demek oluyor ki bütçeler ya hayalî
yapılmış ya da gereğinden yüksek kurgulanmış. Bu,
hem bütçe yapmada hem de uygulamadaki başarısızlığı
gösterir.
Burada,
ödenek devri söz konusu olan kalemlerin neden yapılmadığının gerekçeleri
açıklanmalıdır. Aksi takdirde, bu durumdan iki sonuç çıkar:
Birincisi, bu kurumlar çalışmıyorlar ya da yapılması
gereken projeler gecikiyor.
Bu nedenle, bütçenin daha dikkatli,
ciddi, gerçekçi hazırlanması gerekir. Yıl sonunda birçok kurumun
açık vermesi, buna karşılık diğerlerinin fazla vermesi
bu kurumların verimli çalışmadığı anlamına
gelir. Bütçenin olduğundan yüksek gösterilmesi gerçek bütçenin görünmesini
engeller. Sonuç olarak, bu sapmalar denetleme zafiyetine yol açar ve
kurumların gerçek performanslarını ölçmemizi engeller.
Bütçelerin gerçek yerlere ayrılması ve halkın takip
edebileceği şekilde kurgulanması gerekir. Bu, şeffaf devlet
anlayışının da bir gereğidir.
Değerli
milletvekilleri, 2001 yılından itibaren kamu maliyesiyle ilgili olan
reformla birlikte birkaç tane istisna hariç fonların hemen hemen hepsi
bütçenin içine alınmıştır. Bu, bütçenin bütünlüğü ve
Meclisin denetimi açısından doğru bir düzenlemedir. Ancak
bildiğiniz üzere, geçtiğimiz günlerde Orman Genel Müdürlüğü
bütçesi görüşüldü ve burada görüşülen bütçe katma bütçeydi. Fakat
dikkatinizi çekmek isterim ki Genel Kurulda görüşülen katma bütçenin yanında
Orman Genel Müdürlüğünün hazırladığı ve sadece Orman
Bakanlığının onayladığı bir döner sermaye
bütçesi vardır. Bu döner sermaye bütçesinin hazırlanması ve
içeriğinden Sayın Orman Bakanının onaylamasına kadar
kamuoyunun da, 7 milyon orman köylüsünün de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de
bilgisi yoktur. Bu, 2001 yılındaki kamu maliyesi düzenlemesine
aykırı bir durumdur. Bahsettiğim döner sermaye bütçenin
büyüklüğü 2 milyar TLyi bulmaktadır ve bu bütçe Türkiyenin yüzde
26sını oluşturan ormanların geleceği ve Türkiyede
yaşayan 7 milyon yoksul orman köylüsünün, 500 bin orman işçisinin
yaşamıyla doğrudan ilgilidir. Büyüklüğü 2 milyar TLyi
bulan ve nüfusumuzun yaklaşık yüzde 10unu ilgilendiren bu bütçe
Meclisin gündeminin ve denetiminin tamamen dışındadır.
Bu vesileyle
belirtmeliyim ki bu konu hem ormanlarımızın hem de toplumumuzun
en yoksul kesimini oluşturan orman köylülerimizin geleceği
açısından hayati önem taşımaktadır. Orman köylerinde
yaşayan halkın orman kaynaklarıyla doğrudan ilişkisi
nedeniyle Anayasamızın Orman köylüsünün korunması özel
başlığı altında 170inci maddesiyle yapılan
düzenlemede, Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler
halkının kalkındırılması, ormanların ve
bütünlüğünün korunması bakımlarından, ormanın
gözetilmesi ve işletilmesinde devletle bu halkın iş birliğini
sağlayıcı tedbirlerle ve diğer bazı hususlar kanunla
düzenlenir. denilmesine rağmen burada döner sermaye bütçesinin
hazırlanma sürecinde 7 milyon orman köylüsünün bütçe yapım sürecinin
tamamen dışında bırakılması oldukça
düşündürücüdür.
Sayın milletvekilleri,
bu konu belirli bir kişi veya kuruluşların inisiyatifine
bırakılamayacak kadar önemli bir konudur. Bu nedenle, gerek
ormanlarımızın korunması gerek
ormancılığımızın geliştirilmesi ve tabii ki
orman köylümüzün yaşam seviyesinin yükseltilmesi konularında orman
köylümüz ile yani onların tek ve en güçlü örgütü olan OR-KOOP ve
diğer meslek kuruluşları ile iş birliği
yapmalarını beklemekteyiz. Buradan orman köylümüzün hiçbir zaman
sahipsiz bırakılmayacağını da açıkça ifade etmek
istiyorum.
Halkın ihtiyacı
olan projelere halkı çekebilmek için bütçe konusunda şeffaf olmak ve
halkı kapsayıcı bir tavır almak gereklidir. Fakat
gördüğümüz üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, hem bütçe
konusunda yeteri kadar şeffaf değildir hem de halkı
dışlayan bir görev anlayışına sahiptir.
Değerli
milletvekilleri, Birleşmiş Milletler 2012 yılını
Uluslararası Kooperatifler Yılı olarak ilan etmiştir.
Birleşmiş Milletlerin bu kararı, tüm hükûmetlere kooperatiflerin
gelişmesi için daha destekleyici bir ortam yaratmaları ve özellikle
kapasite artırımı için finans sağlama konusunda
çağrıda bulunmaktadır. Fakat hazırlanan bütçede
gördüğümüz üzere Hükûmetin tavrı böyle değildir. Bunun birçok
örneğini vermek mümkündür. Orman Bakanlığının
kooperatifleri engelleyici tavır aldığı gözlemlenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Birleşmiş Milletlerin hükûmetlere kooperatiflerin
gelişmesi için daha destekleyici bir ortam yaratmaları ve kapasite
artırımı için finans sağlama konusundaki tavsiyelerine
rağmen, Hükûmet üretici birliklerinin örgütlenmesini engellemek için
elinden geleni yapmaktadır. Halkın örgütlenmesinden
korkmaktadır. Bu, halktan korkuyorsunuz demektir. Sizin halkı
dışarıda tutma, dışlama
anlayışınızı her yerde görmek mümkündür. Bunu
sadece orman kooperatiflerinde yapmıyorsunuz. Siz geçmişte bunu
FİSKOBİRLİKe de yaptınız. Fındık
üreticilerinin temsilcisi durumundaki 225 bin ortağı bulunan, 50
kooperatiften oluşan ve 8 milyon fındık üreticisinin temsilcisi olan
FİSKOBİRLİKi kısır çekişmelerle devre
dışı bırakıp, TMOyu fındığa ortak
ettiniz ancak daha sonra TMOyu da devreden çıkartıp fındık
üreticisini serbest piyasa koşullarına teslim ettiniz. Hem Toprak
Mahsulleri Ofisinin fındıkla ilgili görev zararı ortada hem de
FİSKOBİRLİKin içine düşmüş olduğu durum içler
açısıdır. Son üç yılda, Allahın lütfuyla, rekoltedeki
uygunluk dolayısıyla fındıkta bir sorun
yaşanmıyor, bir sıkıntı yok koşullarını
yaratsa da, rekolte koşullarının değişmesi
fındık üreticisiyle Hükûmetinizi karşı karşıya
getirecektir.
Şunu açıkça belirtmeliyim ki, Adalet ve
Kalkınma Partisinin Hükûmeti fındık ile ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS YILDIZ (Devamla) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldız.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Adana Milletvekili Sayın Murat Bozlak.
Buyurun Sayın Bozlak.
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının 10uncu maddesi üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım, bu
vesileyle sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 10uncu maddesi bakanlıklara ve
kurumlara ayrılan bütçelerden oluşturulan ödeneklerin harcanmayan
kısımlarının ertesi yıl bütçelerinin aynı
tertiplerine devren ödenek olarak kaydedilmesini öngörmektedir. ÖTVsi, KDVsi,
bin bir çeşit dolaylı ve dolaysız vergiyle işçiden,
emekçiden, köylüden, çiftçiden, esnaftan alan ancak onlara insanca yaşama
koşullarını yaratmayan, rekor düzeydeki cari
açığıyla koskoca bir kara deliğe sahip 2012 yılı
bütçesinin iktidar partisinin sayısal çoğunluğuyla kabulünden
sonra tasarının 10uncu maddesi üzerinde detaylı durmayı
çok anlamlı bulmadığımı öncelikle ifade etmek
istiyorum.
Bütçe
görüşmeleri sırasında milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte değişik konularda parti
grubumuzun düşüncelerini ifade etmiştik. Bugün parti grubumuzun
önemsediği konulardaki kimi düşüncelerimizi zamanın el
verdiği ölçüde yeniden, altını çizerek Genel Kurulun huzurunda
ifade etmek istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratikleşme
evrimindeki temel sorunu tekçi zihniyete dayalı devlet
yapılanmasıdır, tekçi zihniyete dayalı resmî devlet
ideolojisini koruma anlayışıdır, diğer bir ifadeyle
statükoculuktur. Özgürlük ve demokrasi talebi olanlara karşı kale
duvarı gibi duran statükocu anlayış sahipleri Türkiyeye
demokrasi getiremezler. Eşitlik, özgürlük, demokrasi kavramları
mevcut statükocu anlayışla çakışan, bağdaşan
kavramlar değildir. Statükoyu savunduğun noktada bırakın
ülkeye ileri demokrasi getirmeyi, hâlihazırda mevcut olan,
Türkiye'deki çeyrek demokrasiyi de yok
edersiniz. Değerli milletvekilleri, eşitlik istiyorsak, özgürlük
istiyorsak, demokrasi istiyorsak öncelikle tekçi anlayıştan ve
statükoyu koruma anlayışından vazgeçmeliyiz; ülkemiz için
vazgeçmeliyiz, 74 milyon insanımızın barış içerisinde,
eşit ve özgür koşullarda, birlikte, kardeşçe
yaşamalarına olanak tanımak için vazgeçmeliyiz.
Değerli
arkadaşlar, 1982 darbe Anayasası defalarca değiştirilmedi
mi? Değiştirildi. Neredeyse el atılmayan maddesi kalmadı.
Peki, onca değişiklik Türkiye toplumunun sorunlarına çözüm
getirdi mi? Hayır. Niye değişiklikler çözüm olmadı? Çünkü
1982 darbe Anayasasının özünü oluşturan tekçi zihniyet ve
statükoyu koruyan anlayışı değiştirilmemiştir de
ondan dolayıdır.
Meclisimizin
hazırlanmasına start verdiği yeni anayasa tekçi zihniyetten ve
statükoyu korumaktan kendisini arındırmış bir anayasa olmak
zorundadır. Ya değilse, adı yeni de olsa Türkiye toplumunun
sorunlarına çare olamaz.
Umuyor ve
diliyorum ki yeni anayasa, tekçi zihniyetin ve statükoyu koruyan
anlayışın tamamen dışında, 74 milyon
insanımızın İşte benim anayasam. diyebileceği,
Türkiye toplumunu oluşturan tüm halkları kimlikleriyle,
kültürleriyle, dilleriyle kabul eden, eşitlikçi, çoğulcu, insan
haklarına dayalı, hukukun üstünlüğünü esas alan,
uluslararası hukuk normlarını gözeten, özgürlükçü, tam
demokratik bir anayasa olur. Türkiye'nin böyle bir anayasaya da acil
ihtiyacı vardır.
Değerli
milletvekilleri Asit kuyularına atmıyoruz, hapse atıyoruz;
öldürmüyoruz, cezaevine atıyoruz, daha ne istiyorsunuz?
anlayışından da Türkiyenin acilen kurtulması gerekiyor. Bu
anlayış, muhalif olana yaşam hakkı tanımayan,
totaliter, baskıcı anlayıştır. Bu anlayış,
farklı düşünceye saygı göstermeyen, muhalif olanı
düşman gören anlayıştır. Bu anlayışın
sahipleri özgürlük bilmez, hak, hukuk ve demokrasi tanımaz.
Değerli
milletvekilleri, muhalif olan tüm kesimlerin sesini kısmak istemiyorsak,
farklı düşünce sahiplerinin kendilerini özgürce ifade etmelerini
istiyorsak, muhalif düşünceyi suç kabul edip cezalandıran, başta
Terörle Mücadele Yasası olmak üzere, Türk Ceza Kanununun içine
serptirilmiş yasa maddelerini derhâl ortadan kaldırmanız
gerekir.
Hukuk
devleti ilkeleriyle bağdaşmayan, gizli takip, gizli dinleme, gizli
tanık, gizli soruşturma uygulamasından derhâl vazgeçmeliyiz.
Ceza
muhakemesinde tutuklama ceza değil, tedbirdir. Tutuklamayı cezaya
dönüştürmek anayasal suçtur. Uzun tutukluluk sürelerine derhâl son
vermeliyiz.
Yine, bu
yasaların uygulama merkezinde yer alan özel görevli ağır ceza
mahkemelerini derhâl kapatmalıyız. Özel yetkili mahkemeler
cumhuriyetin kuruluşundan beri hep problem olmuşlardır. Dün
nasıl ki istiklal mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, devlet
güvenlik mahkemeleri problem olmuşlar ise bugün de özel görevli
ağır ceza mahkemeleri hukuk adına, adalet adına ciddi
problemler oluşturmaktadırlar. Bu mahkemeler Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine aykırı mahkemelerdir, yargı
bağımsızlığını ve
tarafsızlığını ortadan kaldıran mahkemelerdir,
tekçi zihniyete dayalı resmî devlet ideolojisine muhalif olan herkesi
susturmak isteyen, yargılayan, cezalandıran tarafgir mahkemelerdir,
Adanadaki polis müdürünün söylemi üzerine molotofkokteylini silah olarak kabul
edip ceza yağdıran mahkemelerdir.
Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun iktidar partisinin anlayışı
paralelindeki hâkim ve savcılardan oluştuğu, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin seçiminde Adalet Bakanı ile iktidar
partisinin belirleyici rol oynadığı, Kurulun tarafsız
olmadığı kanısı giderek yoğunluk
kazanmaktadır. Otuz altı yıllık cumhuriyet
savcısını sudan bahanelerle Ankaradan süren Kurulun bu ve
benzeri kararları bu kanının güçlenmesine yol açmaktadır.
Kanun
hükmünde kararnamelerle yasama yetkisini Meclisin elinden alan yürütme,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden yargıyı da etkisi
altına alırsa yürütme, yasama ve yargı erki tek elde
toplanmış olur ki bu da demokratik rejimin sonu demektir.
Bugün
itibarıyla basın özgürlüğü
sıfırlanmıştır. Medya, yandaş medya olanlarla
olmayanlar diye ikiye ayrılmıştır. Yandaş medyaya
dâhil olmayan görsel ve yazılı basın ağır ekonomik yük
altında, tamamen çalışanlarının büyük emek ve
çabasıyla ayakta durmaya çalışmakta, mensupları yüz
yılı geçen cezalarla cezalandırılmış veya mahkeme
kapılarında sürünmektedirler.
Hükûmetin
elindeki ekonomik yaptırımlarla diz çökerttiği medyanın da
içinde yer aldığı yandaş medya, gerçeğin ve
halkın sesi olmanın ötesine geçip Hükûmetin, iktidar partisinin ve
cemaatin borazanı hâline gelmiş durumdadır, talimatla idare
edilir duruma dönüşmüştür. Bu durum demokrasimizi güçlendirmez.
Bundan da Hükûmetin derhâl vazgeçmesi gerekir. Hükûmet basını özgür
bırakmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, son bir noktaya daha değinmek istiyorum, o da gece-gündüz
yandaş medyada yer alan cemaatin durumudur. Cemaatin devlet bürokrasisinde
ciddi bir ağırlığa sahip olduğu, el altından
oluşturdukları örgütsel yapıyla da ekonomik alanda da belirgin
bir ağırlıklarının olduğu, hatta AKPnin gizli
hükûmet ortağı olduğu kanaati toplumda yaygın bir düzeye
ulaşmıştır.
Bir amaç
etrafında bir araya gelmiş kişiler. demek olan cemaatin yasal
bir yanının olmadığını Hükûmet bilmiyor mu? Acaba
Sayın Başbakanın Gizli paralel devlet. dediği örgütlü
yapı bu cemaat olmasın? İmam olarak atanması düşünülen
meleler yoksa bu cemaatin adamları mıdır?
Hükûmeti bu konuda
da haddimizi aşmadan uyarmak istiyorum: Bu tür yapılanmalara
Anlayışımıza yakındır. diye izin
verilmemelidir. Böylesi yapılanmalar zarar verir. Bundan da vazgeçilmelidir
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; bütçenin 10uncu maddesi üzerinde grubum adına söz
aldım, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
sözlerimin başında Sayın Maliye Bakanına, burada
tartışılan ve biraz önce dile getirmeye
çalıştığım ama zaman yetersizliği nedeniyle tam
safahatını iyice açıklayamadığım konu üzerinde
gösterdiği hassasiyetten dolayı şahsım, grubum ve hepiniz
adına teşekkür ediyorum. Kendisinin kendim kadar bu konuya hassasiyet
göstereceğinden en ufak şüphem de yok, güvenim de sonsuz.
Sayın Bakanım,
şimdi olay şöyledir: 2004 yılında bu Özelleştirme
Yüksek Kurulunun kararı gereği özelleştirme süreci
sırasında Özelleştirme İdaresinin değerli
uzmanları kendilerine gelen bilgiler doğrultusunda oturdukları
yerden özelleştirme dokümanı hazırlamışlardır.
Dolayısıyla bu dokümana Kütahya Şeker Fabrikasının
malı olmayan TÜRKŞEKERe kayıtlı söz konusu arazi
sokulmuştur. Bu, 2009 yılı Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulunun Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ 2009
yılı raporunda detayıyla açıklanmış, sayfa 120 ve
121, özellikle istirham ediyorum, bir okuyunuz.
Şimdi,
sayın, değerli uzmanlar, bürokratlar kendi hatalarını
burada kapatmak için gelen her yazıya
Ben bununla ilgili size 2008
yılından bu yana eski bakan dâhil, 45e yakın önerge
göndermişim, bazıları cevaplanmış, bazıları
cevaplanmamış, cevaplanan önergelerin birçoğunda aynı
cümleler var, sizin dün bana okuduğunuz cümleler.
Değerli
Bakanım, şimdi burada yapılan işlem, bürokratların
hatası nedeniyle, bu fabrikayı almış olan insanların
sonradan, ama neden sonradan? 2004 Ekim ayında devir teslim
yapılmış. Şimdi, sizin o değerli
bürokratlarınız bu devir teslim yapılırken, neden bu tapuyu
görmemişler? Neden yanlışlığı ortaya
koymamışlar? Aradan geçen sekiz ay sonra 2005 yılı
Mayıs ayında bu konuyla ilgili, araziyle ilgili belediyenin
açtığı küçük bir dava sonuçlanınca tescil yine Türkiye
Şeker Fabrikaları AŞ üzerine yapılmış,
başvuru üzerine bahse konu işlem gerçekleşmiştir. 2007
yılında Kütahya Valiliği İdare Kurulu, konuyu
önemsemiş, karar almış, söz konusu işlemi yapan kişi
hakkında ceza verilmesine karar vermiş. Ancak Eskişehir
İdare Mahkemesine yapılan başvuru üzerine konu
kapatılmış.
Aradan geçen
süreden sonra, 2007den sonra benim de milletvekili seçilmemin ardından
konu bana iletilince Meclis gündemine taşındı, safahatı
biraz önce açıkladım, sonuçta gelinen noktada biraz önce
bahsettiğim şu yazıyı lütfen bürokratlarınızdan
isteyiniz: Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinin 10/9/2009
tarihli yazısının ekinde Kütahya Tapu Sicil Müdürlüğünün
yazısı var. Bu yazıdaki ifadeler aynen Yüksek Denetleme Kurulu
raporunda da var, özetini söylüyorum, biraz önce de ifade ettim: Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü 17nci Bölge Müdürlüğünün 2008 tarih ve 871
sayılı yazısıyla yapılan
tescilin yolsuz tescil olduğu yönünde görüş belirttiği
görülmektedir. Sizin bürokratlarınız bu yazının üst
taraftaki safahat kısmını yorumlayarak, İşte, daha
önce Kütahya Şeker Fabrikası bunun harçlarını ödemiş,
parasını ödemiş, dolayısıyla Kütahya Şeker
Fabrikasının malı gibi görünüyor. diyerek sizi öyle
yanıltıyorlar. Lütfen bu bürokratları benim de olduğum bir
ortamda hep beraber tartışmaya çağırın.
Dolayısıyla
konu budur. Bunun mutlaka üzerine gideceğinizden adım gibi eminim.
Biz zaten konuyu yargıya taşıdık. Cumhuriyet
savcılığına yaptığım suç duyurusu sonucunda
konu tekrar gündeme geldi ve en son Bölge İdare Mahkemesinin konuyu
yeniden müzakereye değer görüp müracaatımızı kabulünün
ardından cumhuriyet savcılığına kamu davası
açılmak üzere dosya iade edildi, cumhuriyet savcılığı
kamu davasını açtı ve bu açılan dava sonucunda üç ay hapis
cezası alındı. Öyle, bürokratların size söylediği gibi
TÜRKŞEKERin temsilci olmadığı için tapuyu verdiğinden
dolayı ceza almadı, lütfen. Yani bunu özellikle istirham ediyorum,
inceleyiniz.
Bu konuyla ilgili
Yüksek Denetleme Kurulunun -biraz önce bahsettiğim- 120 ve 121inci
sayfalarında yer alan ifadelerden sadece birini size okumak istiyorum:
Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi adına
kayıtlı olan taşınmazın tashih talebinin adı
geçen tüzel kişilik veya Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının talebine istinaden yapılması
gerektiği -böyle bir
talebiniz yok, devam ediyorum- Kütahya Şeker Fabrikası AŞnin
talebe ilişkin tasarruf yetki belgesinin olmadığı -evet- bu
nedenle 20/05/2005 tarih ve 3130 yevmiye numarası ile Kütahya Şeker
Fabrikası Anonim Şirketi adına tashihen tescil işleminin
yolsuz tescil olduğu düşünülüyor ise de -gelen yazılardan
bahsetmiş- konunun makamınızca incelenerek verilecek talimata göre
işleme yön verileceği
içerikli yazı yazan aynı Bölge Müdürlüğü,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yazılan
27/01/2010 tarihli yazısında yukarıdaki görüşün aksine,
taşınmazın gerçek malikinin Kütahya Şeker Fabrikası
AŞ olduğunu belirtmektedir.
Yazıya
maalesef ben de sahip oldum. Sizin, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ
Genel Müdürlüğünün söz konusu bu rapora istinaden cevaplanmak üzere
yazdığı 10 Şubat 2011 tarihli yazıdaki bir ifadeyi
okumak istiyorum Değerli Bakanım: Tapu kaydının
TÜRKŞEKER AŞ adına yapmış olduğu
Tapunun
TÜRKŞEKER AŞ adına olduğu kesin bir karine olarak görülse
dahi
Açılacak davalar sonucunda tapu iptal ve tescil davasının
TÜRKŞEKER AŞ aleyhine sonuçlanma olasılığının
yüksek olduğu düşünülmektedir.
Değerli Bakanım, bir bürokrat
bu yazıyı nasıl yazar? Bu memleket hukuk devleti değil mi?
Önceden size diyor ki: Bu işle uğraşmayınız. Dava
açsanız dahi TÜRKŞEKER bunu kaybedeceğe benziyor. Değerli
Bakanım, ne olur, gözünü seveyim, bu ülke hukuk devleti, biz buna
inanıyoruz, sizin dürüstlüğünüze de sonuna kadar inanıyoruz. O
bürokratlarla aynı ortamda, tekrar söylüyorum, her konuda
tartışmaya hazırım. Ben dört yılımı verdim
bu konuya. Verdiğim maddi- parayı saymıyorum ama dört
yıldır bizzat memleketimin problemi olan bu konuyu savundum ve bugün
gelinen noktada sizin bu konuya hassasiyetinizi tekrar göstereceğinizi
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
işte, özelleştirme örneklerinden birisi bu. Şimdi, bu şeker
fabrikaları neden önemli? Bu şeker fabrikalarının
arazilerinin tamamı bulunduğu illerin en merkezî alanlarında,
artık arsa oldular, burada rant var, burada çok büyük gelirler var.
Bahsettiğim 112.907 metrekarelik arazi şu anda Kütahyanın
merkezinde çok değerli bir arsadır, sadece onun bedelinin ben en az
30 trilyon ettiğini iddia ediyorum. Bu fabrika 25 trilyona
alındı. Daha 1.500 dönümden fazla arazi var burada.
Dolayısıyla yapılan hukuksuzluğu, usulsüzlüğü
yargı makamlarının da tarafsızlığına
güvenerek takip etmeye çalışıyoruz ama bürokratlar bu ülkeyi
yönetmiyor. Siyasi sorumluluk Sayın Bakanın, sizlerin, bizlerin.
Millet bizim yakamıza yapışıyor, bunlara
yapışmıyor. Bürokrat maaşını alıyor
tıkır tıkır, yazısını da Bakana
imzalatıyor, gönderiyor. 45 tane önergenin birçoğu cevapsız
kaldı değerli milletvekilleri. Gelen önergelerin cevaplarının
hepsi de aynı mantıkta. Bir yazı yazmışlar, standart
yürüyor. Ben Sayın Bakanın tabii ki o iş yoğunluğunda
her önergeyi tek tek nasıl cevapladığına bakacağına
ihtimal vermiyorum, bakması da gerekmez ama yanında, beraber
çalıştığı bürokratların bu bakanları
kandırmaması lazım, doğru bilgi vermesi lazım.
Dolayısıyla, sizin bu konudaki hassasiyetinize güveniyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu konuyu son kez bir kez daha açmak zorunda kaldım ama
şu anda bu konuyla ilgili yapılacak işlem bellidir. Bir, bu
işlemleri yaptıkları hâlde Sayın Bakanı yanıltan
bürokratlar hakkında mutlaka resmî işlem yapılmalıdır.
İki, TÜRKŞEKER AŞ kendisinin malını Bu mal benim.
deyip tapu iptal davası açarak geri isteyecektir, başka bir şey
kalmamıştır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Hangi bakan zamanında olmuş o?
ALİM
IŞIK (Devamla) Sayın Maliye Bakanı Unakıtan
zamanında.
Dolayısıyla,
Sayın Unakıtan da bu konuyu çok iyi biliyor, kendisine de bizzat
anlattım ama acı olan nedir biliyor musunuz? KİT Komisyonunda,
Sayın Kacırın Başkanlığını
yaptığı bir komisyonda bu konuyu enine boyuna yarım saatten
fazla değerli Komisyon üyeleriyle tartışmamıza rağmen,
bu 2009 raporu kaldır indir yöntemiyle oylandı ve kapatılmaya
çalışıldı.
O tutanakları
lütfen incelettirin Sayın Bakanım.
Tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyor, bu bütçenin hayırlara vesile
olmasını diliyorum. Bu tür olayların bu ülkede bir kez daha
yaşanmamasını temenni ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahıslar
adına ilk söz Gaziantep Milletvekili Sayın Derya Bakbak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DERYA BAKBAK
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 mali
yılı bütçe tasarısının 10uncu maddesi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmelerin
başladığı ilk günden bugüne kadar pek çok olumlu ve
karşıt görüşler oldu, şüphesiz ki bunların hepsi
önemli ve kıymetli. Bütün bu söylemlere geniş perspektifle bakıp
değerlendirdiğimizde ortaya çıkan sonuçlarsa eğitimden
sağlığa, adaletten emniyete, enerjiden tarıma,
ulaşımdan konuta, kültür ve sanattan yerel hizmetlere kadar tüm
alanda büyüme ve gelişmelerin olduğudur. AK PARTİ Hükûmeti dokuz
yıllık çalışma hayatı boyunca yapmış
olduğu icraatlarla gerekli olan tüm yatırımlarını en
üst düzeyde sürdürmeyi, özel sektörün ihtiyaç duyduğu üretim ve
yatırımlarını desteklemeyi asıl hedefi olarak gördü.
Dünyada kriz olurken Türkiyede sürekli bir büyüme, güçlü, dirençli bir
ekonomi, itibarlı bir dış politika ve güçlü sosyal doku görmemiz
mümkün.
Bakınız,
Türkiye ekonomisi, dünyanın 16ncı büyük ekonomisidir. Kişi
başı millî geliri 3 kat artmış durumdadır. Tek haneli
enflasyon, ihracattaki artışlar, gelecek için umut vaat eden
gelişmeler devam etmektedir. Bu durumu daha iyi anlamak adına biraz
hafızalarınızı tazelemek istiyorum. Bundan dokuz on
yıl önce, gazete haberlerinde, hastane ve ilaç kuyrukları,
koridorlarda doğum yapan kadınlar, köylerden ilçelere, şehirlere
ulaşamayan hastalar, hep bu haberleri okuyorduk. Bugün ise haberlerde,
yolda kalan hastanın helikopterle hastaneye nasıl
ulaştığını, en modern hastanelerde nasıl
sağlık hizmeti aldığı haberini okuyoruz. Yine, bundan
dokuz on yıl önce, şehirlere girerken taş yığını
binalar, kötü yollar, gri şehirler görüyorduk. Bugün ise yemyeşil
şehirler, muazzam yollar, köprüler, aydınlık caddeler, temiz
sokaklar görüyoruz.
Hatırlamanızı
isterim ki geçmişte Yarın ne olur bilinmez. inancı hâkimdi.
Bizler, bu inancı, bu görüşü Yarınlarımız
bugünlerimizden daha güzel olacak. düşüncesine çevirdik. Mevlânânın
da dediği gibi Bizim sözlerimizin hepsi nakit,
başkalarınınki nakildir. Nakil nakdin feridir. AK PARTİ,
söylediği tüm vaatleri yerine getirmiştir ve getirmeye de devam
etmektedir. Bizim vaatlerimiz asla alıntı olmamıştır,
daima icraat olmuştur. Bizim siyaset anlayışımız
ayrıştırıcı, parçalayıcı değil,
kucaklayıcı, birlik beraberlik içinde, insana sadece insan
olduğu için sahip çıkan bir anlayıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bundan dokuz on yıl önce,
dış politikada, bizi azarlayan, muhatap almayan, bizi ekonomik olarak
tehdit eden haberler okuyorduk. Bugün dış siyasette onurumuzla
konuşup gerekli cevapları layıkıyla verebildiğimiz
haberler okuyoruz. Ekonomik anlamda dayatmalara Hayır. diyebiliyoruz.
İç politikada olduğu kadar dış politikada da zihniyet
devrimi gerçekleştirerek dünya ülkelerine örnek olduk.
Size yine
Mevlânâdan bir söz söylemek istiyorum: Yetmiş iki millet
sırrını bizden öğrenir. dediğinde şikâyet
edenlere ise yanıtı kısa ve net olmuştur: Ben senin
söylediklerinle de beraberim, seninle de dostum.
Hükûmet
çalışmalarımızı beğenmeyeler de olsa,
eleştirenler de olsa biz sizlerle ve diğer ülkelerle her zaman
dostluk bağlarımızı koparmadan,
çalışmalarımıza hız kesmeden yolumuza devam
edeceğiz.
OKTAY VURAL
(İzmir) İsraille de mi edeceksiniz?
DERYA BAKBAK
(Devamla) Türkiyedeki bütün gelişmelere en güzel örnek, benim
şehrim Gazianteptir. Gaziantep 5 milyar dolarlık ihracatı,
5inci organize sanayisiyle, ekonomisiyle, sanayi ve ticari gelişmelerine
paralel olarak aynı zamanda bir kültür ve turizm şehri olmuştur.
Zeugma Müzesi, sahip olduğu mozaik alanı ile de dünyanın en
büyük mozaik müzesi unvanını taşımaktadır. Zeugmadan
Karkamışa
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
DERYA BAKBAK
(Devamla) Bütçe görüşmelerimizin hayırlı olmasını
diliyorum.
Yarınımız
aydınlık, yolumuz ak ve açık olsun. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar; MHP sıralarından
alkışlar (!)]
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakbak.
Antalya
Milletvekili Sayın Menderes Mehmet Tevfik Türel
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
MENDERES TÜREL
(Antalya) Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; Meclis
olarak, geç saatlere kadar uzayan bir çalışmayla, eğitime 56
milyar, sağlığa 47 milyar, sosyal güvenliğe 69 milyar,
esnafımıza ve KOBİlere 8 milyar, yatırımlara 32
milyar, ARGE faaliyetlerine 2,3 milyar, tarıma 11 milyar, muhtaç ve özürlü
vatandaşlarımıza 7 milyar Türk lirası ayıran ve buna
rağmen bütçe açığının yurt içi hasılaya oranını
yüzde 1lere çeken, faize geçmişte olduğu gibi vergi gelirlerinin
yüzde 86sını değil yüzde 16sını harcayan, onurlu bir
bütçeyi halkımıza sunmuş bulunuyoruz. Bu bütçenin
hazırlanmasında ve böyle bir bütçenin imkân dâhiline gelmesinde
katkıda bulunan Hükûmetimize, ekonomi yönetimine, Maliye
Bakanlığımıza ve yüce Meclisimize teşekkür ediyorum.
Meclisimiz ve
komisyonlarımız, gerçekten zahmetli ve yorucu bir
çalışmayla bütçe görüşmelerini yerine getirmektedir. Gönül
isterdi ki vatandaşlarımız vekillerinin gece geç saatlere kadar
süren çalışmalarını görsün; vekillerinin sadece kavga
ettiği değil, bardaklar kırdığı değil,
aksine, gece yarılarına kadar çalıştığı bir
vekil imajına sahip olsun. Yüce Meclisin gerçek mesaisini
vatandaşımıza doğru aksettirmek hususunda hepimize bu
anlamda görev düştüğünü bu kürsüden ifade etmek isterim.
Sayın
Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; Meclisimiz dünyada pek çok
ülkenin gıptayla baktığı, dengeli bir bütçeyi kabul
ederken, Türkiye ekonomisi yüzde 8,2 büyümeyle dünyada en hızlı
büyüyen 2nci ekonomi olmuştur. Dün de işsizlik oranları yüzde
8,8 olarak açıklanmış ve böylece işsizlik 2002
yılından beri en düşük seviyeye inmiştir. Bu
yılın ilk on bir aylık bütçe sonuçları
açıklanmış ve yirmi sekiz yılın en iyi bütçe
performansı olduğu bu rakamlarda görülmüştür. Üstelik, bütün
bunlar, içeride seçim varken, dışarıda Avrupa
sarsılırken elde edilen bir performanstır. Bu memleketin
insanları olarak, pek alışık
olmadığımız bu tür başarılardan hepimizin gurur
duyması gerekir.
Bu büyümeye, bu
bütçe performansına rağmen, bazı arkadaşlarımız,
ekonominin kötü gittiği, dış borçların
arttığı, özelleştirmeyle her şeyin satılmasına
rağmen bir şeylerin yapılmadığı, milletin borç
içinde olduğu gibi iddialarla şaşırtıcı ve ilginç
yorumlar yapmaktadırlar. Bu tür yorumlar bazen bir yorum olmanın
ötesine gidip bir dezenformasyona da dönüşebiliyor maalesef. Elbette ki
iktidar eleştirilecek, muhalefet bardağın boş
tarafını gösterecek ancak hep birlikte bardağın hem
boş tarafını hem de dolu tarafını göstererek ülke
menfaatleri adına çok daha hızlı ve verimli sonuçları bu
kutlu çatı altında sağlayabiliriz.
Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; kamu net borç stoku iç ve
dış toplamı olarak 2004 yılında 274 milyar liradan bu
yıl 299, hadi diyelim 300 milyar liraya yükselmiştir. Bu
kadarcık artışın sebebi de esasen geçmişten gelen faiz
yüküdür. AK PARTİ hükûmetleri net
olarak borçlanan değil, önceki dönemlerin borcunu ödeyen hükûmetler
olmuşlardır. Lütfen bu gerçeği görelim.
Ayrıca,
özel sektörümüzün yurt dışındaki düşük faizlerden
faydalanmak üzere dışarıdan aldığı kredilerin
devlet borcu gibi gösterilmesinden de artık vazgeçmemiz gerekir.
Kaldı ki özel sektörümüzü de dâhil etsek bile Türkiyenin net
dış borcunun millî
hasılaya oranı yüzde 23 gibi son derece düşük bir seviyeye
gelmiştir. Geçmişte İktidarlar özelleştirme
yapmıyor. diye eleştirilirken bugün Her şey
satılıyor. diye eleştiriliyoruz. Özelleştirmeyle her
şey satıldı denilen mesele ise sekiz yılda 47
milyarlık özelleştirme olup eğitime bir yılda
ayırdığımız bütçenin altındadır.
Öte yandan,
milletin kredi borcunun konut ve otomobil alımıyla televizyon, ev
eşyası gibi malzemelerle arttığı doğrudur ancak
bunların da yurt içi hasılaya oranı yüzde 18
civarındadır.
Şurası
bir hakikattir ki gerek Hükûmetimiz gerek muhalefetimizden gelecek her türlü
bilgiyi memnuniyetle karşılayacağız.
Bütçenin
memleketimiz için hayırlı olması hususunu sözlerimin sonunda bir
daha dile getiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türel.
Soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Sayın
Korkmaz? Yok.
Sayın Topcu
ZÜHAL TOPCU
(Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Özellikle
Sayın Bakana yükseköğretimle ilgili bir soru sormak istiyorum:
Yükseköğretim bütçesinin millî gelire oranı 2002 yılında
yüzde 0,89 iken bu oran 2012 tahminî bütçesinde de yüzde 0,89 olarak tahmin
ediliyor. Acaba bunu özellikle yeni üniversitelerin
açıldığı, ikiye katlandığı günümüzde
anlamlı buluyor musunuz?
Diğer bir
sorum da eşit işe eşit ücret anlayışı
çerçevesinde yapılan düzenlemelerde öğretmen ve üniversite
öğretim elemanlarının maaşlarında çok küçük ve komik
artışlar olmuştur. Ders ücretlerinde de aynı durumu
gözlemekteyiz. Ayrı bir düzenleme ile mağdur olan eğitim
camiasının bu sorununa çözüm üretmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Fırat
SALİH FIRAT
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım bir önceki sorumun cevabını vermemişti, Vanla
ilgili toplanan paralarla ilgili.
Şimdi de üç
tane sorum var. Bir, on beş gün sonra yeşil kartlar iptal ediliyor.
Yaklaşık 10 milyon insanımız yeşil kartlı. Kaç
milyon insanımız Ocak 2012den itibaren sosyal güvencesiz kalacak?
Diğer sorum:
6111 sayılı Yasayla tarım sigortalıların yani
BAĞ-KUR sigortalılarının geriye dönük borçlanmasını
yaptınız. İnsanların çoğu tarlasını, evini
sattı veya bankalardan borçlandı, bu parayı ödedi sigortalı
olayım diye ancak bunların içinden bazıları engelli
aylığı ya da yaşlılık aylığı
alıyordu. Şimdi, geriye dönük bunlardan o parayı tahsil etmeye
çalışıyorsunuz. Bu konuda bir şey yapmayı
planlıyor musunuz?
Diğer sorum:
4/C mağdurlarını ne zaman hatırlayacaksınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Sakık? Yok.
Sayın
Halaman
ALİ HALAMAN
(Adana) Sayın Başkan, Maliye Bakanına soruyorum: Matrah
artırımı üzerinden vergi toplamak doğru mu, doğruysa
Deli Dumrul adaletine rahmet okutmuyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Erdemir
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Sayın Bakan, Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından
Güven Sakın küresel ölçekte iş yapan 750 üst düzey yöneticiyle
yapılan bir ankete dayanan 2011 Tedarik Zinciri Yöneticileri Raporuyla ilgili
uyarılarını dikkatinize sunmak istiyorum.
Hangi ülkeyi üretim
üssü olarak görüyorsunuz?, Hangi ülkeyi tasarım için daha uygun
buluyorsunuz? gibi sorulara verilen yanıtlarda, Brezilya, Hindistan,
Meksika, Rusya, Macaristan ve Polonya gibi ülkelerin ismi yer alırken
Türkiye Cumhuriyetinin adı bir kez bile zikredilmemiştir. Üzülerek
belirtiyorum ki bugün Türkiye krizin değil, dünya üretim zincirlerinin
teğet geçtiği bir ülke hâline gelmiştir. Güven Sak, bunun
nedeni olarak, Türkiyenin, siyasi otoritenin kararlarının hangi
iktisadi saiklere dayalı olarak değişeceğinin
öngörülemediği bir ülke konumunda olmasını göstermektedir. Mali
kural komedisinden bağımsız idari otoriteleri
aşındırmaya, vergi idaresinin bağımsızlığından
eşit muamele ilkesine, sicilimiz hiç de parlak değildir. diyen Güven
Sakın uyarıları hakkındaki görüşünüzü öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Sarıbaş
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) Sayın Bakan, 1.300 ve 1.600 cc motor hacimli otomobilleri
genelde dar gelirli halk kullanmaktadır. Bu, Türkiyedeki satılan
otomobillerin yüzde 80ini oluşturmaktadır. Görüşmekte
olduğumuz 2012 bütçesi içerisindeki motorlu taşıt ve ÖTV
miktarlarının dışında, gazetelerde yüzde 25
civarında yeniden bir zam yapmayı düşündüğünüzün ortaya
çıktığı söyleniyor. Bu doğru mudur? Yine, 1.300 ccnin
altında yeni bir kalem açmayı düşünüyor musunuz? Yine
basında böyle bir soru yer aldı.
Halkı
otomobillerden, otomobil kullanmaktan vaz mı geçireceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Doğru
Yok.
Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Yeşil
kartlılar genel sağlık sigortası kapsamına
alınacaktır, dolayısıyla kartların iptali diye bir
şey söz konusu değildir. Yeşil kartlılarımız daha
önce hangi imkânlardan yararlanıyorsa tamamen, olduğu gibi devam
edecektir. O konuda herhangi bir hak
kaybı söz konusu olmayacaktır.
İkinci olarak, 1.300 cc ile 1.600
cc otomobillere yeni vergi konusuyla ilgili en ufak bir
çalışmanın farkında değilim, nereden çıkıyor
bu söylentiler, doğrusu
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale)
Gazeteler yazıyor efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Yani, bilgim yok, söylentilerin
kaynağını bilmiyorum.
Biz 1.600 ccnin üzerindeki, yüzde
100ü ithal
Doğrudur, biz bir vergi artışına gittik, o da
cari açığa bir tedbir olarak gittik çünkü 2008de otomotiv sektöründe
bizim net 5 milyar dolarlık ihracatımız varken şimdi o
tamamen eridi ve otomotiv sektöründe denge aleyhe döndü. Burada bir tedbir
aldık ama o tedbirin amacı gelir değildi, o tedbirin amacı
cari açığı sınırlamaktı.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Bu
sıfırlanan cari açık mı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Fakat 1.300 cc ile 1.600 cc arasında
yerli üretim oranı da var, ithal da var, dolayısıyla o konuda
şu an itibarıyla üzerinde çalıştığımız
herhangi bir vergi düzenlemesi bulunmamaktadır. Ben buradan onu düzeltmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Güven Sakın tabii ki çalışması hakkında
-daha doğrusu yani bir rapor herhâlde bu- benim bir bilgim yok. Yani, çok
şaşırtıcı buluyorum analizi çünkü Türkiye son birkaç
yılda 100 milyar doların üzerinde doğrudan yatırım,
yani küresel doğrudan yatırım çekmiş bir ülkedir. Eskiden
Türkiye ortalama yıllık 763 milyon dolar çekerken şu kriz
yıllarında bile 9-10 milyar dolarlık doğrudan küresel
yatırım çekmektedir. Bu rakam dahi Sayın Güven Sakın bu
raporunu doğrulamıyor, bir.
İkincisi
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana)
Sayın Bakan, sabit sermaye yatırımları değil,
doğrudan yabancı sermaye yatırımları demek, hazır
malların satılması demek. Kavramı çarpıtıyorsunuz
yahu!
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Değerli arkadaşlarım, müsaade
edin, bakın, arkadaşınız
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) Sabit
sermaye yatırımı değil, mevcut fabrikaların
satılması, mevcut bankaların satılması,
gayrimenkullerin satılması. Rakamları çıkarayım size.
Kavramı çarpıtıyorsunuz.
BAŞKAN Şimdi, bakın
sayın milletvekilleri, siz böyle konuştukça zaman doluyor,
arkadaşlarınızın sorduğu sorulara da kimse cevap
veremiyor.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) Sabit
sermaye yatırımı var mı yabancı sermayede?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Değerli arkadaşlar, şimdi
bakın, sizin arkadaşınız soru sordu, onu
cevaplandırmaya çalışıyorum. Böyle bir şey
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) Sabit
sermaye yatırımı yok!
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Değerli arkadaşlar, bakın,
müsaade edin
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana)
Elimizdeki fabrikaları sattık, bankaları sattık,
toprakları sattık, yabancı sermaye bu. Kavramları
doğru kullanın.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Şimdi, Sayın Başkan, böyle bir
usul var mı?
BAŞKAN Peki, Sayın Bakan,
ben şimdi Sayın Milletvekilini uyardım, pek çok milletvekili
arkadaşına haksızlık etti. Şu anda iki dakika yirmi
sekiz saniye var, tam bu bittiğinde de kapatacağım o saniyede,
cevap verebildiğinize verin.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Başkan,
şöyle: Doğrudur, belki küresel doğrudan
yatırımların bir kısmı dış ticarete konu olmayan alanlara
gelmiştir, yani alışveriş merkezidir, bankadır,
Telekomdur vesaire fakat...
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) - Gözlük çıkardılar.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Müsaade edin arkadaş ya!
Onu dahi cevaplandıracağım yani müsaade edersen. Bakın,
araya girdiniz, onu bile cevaplandırmaya çalışıyorum.
BAŞKAN
Vakit kalacağını zannetmiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Aslında, Sayın Bakan, söz alsanız da on
dakikalık sürede cevap verseniz daha iyi olur diye düşünüyorum.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Olur, Sayın Başkan
izin verirse memnuniyetle cevaplandırırım.
BAŞKAN
Hayır, geçti, şimdi veremem. Sayın Vural, veremem, gelecek
şeyde... İç Tüzüke göre veremem, bitti. Konuşmalar bitti,
gelecek şeyde alabilir.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Şimdi, değerli
arkadaşlar...
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, gelecek maddede isterse vereceksiniz.
BAŞKAN
Tabii ki vereceğim, şu anda bitti Sayın Vural, kafayı
karıştırıyorsunuz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Değerli arkadaşlar,
varsayalım ki bir girişimcimiz bir bankasını sattı...
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Sayın Bakana ekstra süre vermeniz lazım Sayın
Başkan.
BAŞKAN
- Siz de karışmayın bari.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) ...nitekim olmuştur. Peki,
o girişimcimiz aldığı o parayla ne yapıyor? Yine,
ülkemizde...
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) - İthalatçı olduğunu söyledim size.
İthalatçı oldu, bir tek yatırım yapmadı.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Yapmayın arkadaşlar,
öyle değil, öyle değil.
Şimdi,
başka sorular da var değerli arkadaşlar. Matrah
artırımına ilişkin...
Pardon,
Sayın Güven Sakın yorumuna gelince, gelir idareleri, vergi idareleri
dünyanın hangi ülkesinde tamamen bağımsızdır?
İngilterede Maliye Bakanlığının içindedir, Amerikada
Hazine Bakanlığının içindedir. Ben böyle bir şey
bilmiyorum. Gerçekten, birçok gelir idaresinin yapısını da
inceledim, bunu inceleyen birçok çalışma da var. Tamamen
bağımsız olan bir gelir idaresi yok. Gelir idarelerinin hemen
hemen tamamı Maliye Bakanlıklarının bünyesindedir. Ha,
bunlar mali anlamda, idari anlamda birtakım geniş yetkilere sahipler.
Biz de Gelir İdaresinin bu türden yetkilerle donatılması için
gerçekten çabaladık.
Denetim
konusu ayrıldı, belki bu Gelir İdaresini bir anlamda
zayıflatmıştır. Bakın, burada ben o eleştiriyi
kabul ederim ama burada Gelir İdaresiyle denetim birimleri arasında
eğer çok iyi bir diyalog olursa o da, o zafiyetler de o zayıflık
da giderilebilir.
Şimdi,
gelelim BAĞ-KURlular, işte geriye dönük borçlandılar ancak
bunların engelli aylığı, yoksulluk aylığı
aldığı... Bu konu hakkında fazla bilgim yok, bu konunun
muhatabı tabii ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızdır. Yani detayları bilmediğimiz
için...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, zamanınız bitti.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon? Burada
Hükûmet? Burada.
Şimdi 11inci
maddeyi okutuyorum:
Yükseköğretim
kurumları ile ilgili işlemler
MADDE 11 - (1) Yükseköğretim Kurulu
Başkanlığı bütçesinin 38.01.02.00-09.9.9.00-2-05.3
(Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi) tertibinde yer alan ödenek, bu
proje kapsamında lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarına,
mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere, görevlendirilen
öğrencilerin sayıları ve öğrenim alanları dikkate
alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenir. Ödenen bu tutar
karşılığını bir yandan ilgili yükseköğretim
kurumunun (B) işaretli cetveline öz gelir, diğer yandan (A)
işaretli cetveline ödenek kaydetmeye ilgili yükseköğretim kurumu
yetkilidir.
(2) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 43 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (d) bendi, 44 üncü, 46 ncı, 58 inci, ek 25 inci,
ek 26 ncı ve ek 27 nci maddeleri ile 19/11/1992 tarihli ve 3843
sayılı Kanunun 7 nci maddesi uyarınca tahsil edilen tutarlar ve
diğer gelirler, yükseköğretim kurumları bütçelerine özel gelir
ve özel ödenek olarak kaydedilmez. Tahsil edilen bu tutar ve gelirler, ilgili
yükseköğretim kurumu bütçesine öz gelir olarak kaydedilir. Kaydedilen bu
tutarlar karşılığı olarak ilgili yükseköğretim
kurumu bütçesine konulan ödenekler, gelir gerçekleşmelerine göre
kullandırılır. (B) işaretli cetvelde gelir kodları
itibarıyla tahmin edilen gelirleri aşan öz gelir tahsilatları
karşılığı kadar (A) işaretli cetveline ödenek
eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar
çerçevesinde yükseköğretim kurumları yetkilidir.
(3) Öz gelir karşılığı
olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinin (A) işaretli cetvelinde
fonksiyonel sınıflandırmanın dördüncü düzeyinde tertiplenen
ödenekler arasında (09.6.0-Eğitime yardımcı hizmetler
fonksiyonu altında öz gelir karşılığı tefrik
edilen ödenekler arasında yapılacak aktarmalar hariç) aktarma
yapılamaz.
(4) Yükseköğretim kurumları,
bütçelerinin "Üst yönetim, akademik ve idari birimler",
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı ise "Genel
Sekreterlik" kurumsal kodu altında tefrik edilen ödeneklerini,
ihtiyaçlarında kullanılmak üzere ilgili birimlere, Ödenek Gönderme
Belgesi düzenlemek suretiyle gönderirler. Ödenek Gönderme Belgesi ile ödenek
gönderilen birimler harcama birimi, kendisine ödenek gönderilen birimin en üst
yöneticisi ise harcama yetkilisidir. Bütçe ödeneklerinin gönderilmesi,
kullanılması ve bütçe işlemlerine ilişkin usul ve
esasları belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(5) Yıl içinde eklenen sermaye ödenekleri,
2012 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı
yatırım programıyla ilişkilendirilir.
BAŞKAN
11inci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Sena Kaleli.
Buyurun Sayın
Kaleli. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
SENA KALELİ (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
Yükseköğretim kurumlarıyla ilgili işlemler
başlığını taşıyan 11inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken yüce heyetinizi grubumuz ve şahsım
adına saygıyla selamlıyor, Cumhuriyet Halk Partisinin
kaldırılmasını istediği, tek tipleştirici YÖKün
yeni Başkanı Profesör Doktor Gökhan Çetinsayaya da
başarılar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, üniversiteler, bilimsel düşünme, sorgulama,
tartışma ve eleştirel yaklaşım ile her türlü düşüncenin
özgürce ifade edildiği, aydınlanma ve
çağdaşlaşmanın temelini oluşturan çok özel
kurumlardır. Bu nedenle özgürlük ve özerklik üniversiteler için olmazsa
olmaz ön koşuldur; YÖKle yok olmuştur.
Dünya Üniversite
Servisi tarafından 1988de kabul edilerek ilan edilen Lima Bildirgesinde
belirtildiği üzere, özerklik, yükseköğrenim kurumlarının
yalnızca devletten bağımsız olması değil,
aynı zamanda, tüm diğer toplumsal güçlerden bağımsız
olması anlamına gelir.
Üniversite, toplum
içinde erimeyen evrensel değerleri taşıyan, eleştirel
düşünce kapasitesinin var olduğu, kendi özel kültürünü üreten ve
geliştiren canlı bir ortam olmalıdır. Bu nedenledir ki,
kendi kendisini yönetmeyen ve siyasal iktidara bağımlı
kılınmış bir üniversite gibi belli bir sermaye grubunun
yönetimindeki üniversitede özerklikten ve demokratiklikten söz edilemez.
Üniversite, çok yönlü, çok sesli, çok kültürlü ve alabildiğine renkli
olduğu zaman gerçekten üniversitedir.
Değerli arkadaşlar, AKP
Hükûmeti, her fırsatta, gençlere verdiği önemden söz ediyor ama
verilen önem sadece sözden ibarettir. Örneğin, yükseköğretim
kurumlarında, öğrencilerin istek, ihtiyaç ve taleplerine ne kadar
açıksınız? Bu gençler, ülkenin geleceği olarak görülür,
askere gönderilir, ülkesi için canını verir ancak toplumsal sorunlara
ve çevreye duyarlıysa, hak ve özgürlüklerinin bilincinde olarak sorgulama
yapıyorsa, parasız eğitim istiyorsa, saçı uzunsa, poşu
takıyorsa, küpe takıyorsa itilip kakılabilir, en
barışçı eyleminde bile biber gazı yiyebilir, terör örgütü
üyesi suçlamasına maruz kalabilir, okuldan
uzaklaştırılabilir, hatta on yedi yaşında idam bile
edilebilir, özel yetkili mahkemelerde yargılanabilir ama ne hikmetse,
üniversite karar alma mekanizmalarında yer alamazlar, en temel hak ve
özgürlükleri olan eylem hakkını kullanamazlar, araştırma
görevlileri de ancak sembolik temsil edilirler.
Gençliğe önem verip zulüm
edebiyatı yapan anlayış için bu çelişki, bu
tutarsızlık, bu çifte standart fazla değil midir? Okulları
kışlaya, kapılarını nizamiyeye çevirerek
çağı, bilgiyi, teknolojiyi nasıl izleyeceğiz? Sivil
toplumdan, sosyallikten uzak gençlik, nesnel yaklaşımla nasıl
bilim üretecek, kadın-erkek eşitliğine nasıl inanacak? Bu
anlayış doğal olarak şiddeti de getirmektedir.
Eğer, daha yaratıcı,
buluşa yönelik çalışan gençler istiyorsak, özgür, uygulanabilir,
stratejik yaklaşımlarla üniversitelerin yönetilmesini
sağlamalıyız. Görevleri insan gücü yetiştirmek olan
üniversiteleri, aynı zamanda, araştırma ve geliştirme merkezleri
hâline dönüştürmeli, toplumla bütünleştirerek ülkenin
kalkınması için vazgeçilmez kurumlar hâline getirmeliyiz. Bugün
çoğumuz için model ve idol olan insanlar son otuz yıldır
yetişmemektedir. Bu durumun birinci sorumlusu darbeci, tek
tipleştirici, kısıtlayıcı, yasaklayıcı, 12
Eylül ile onun gençliğe reva gördüğü ve gelen iktidarların da
yapılandırma adıyla ele geçirmeye
çalıştığı YÖKtür.
Hollandanın Leiden
Üniversitesince temel ve sosyal bilimlerdeki verilere dayanarak yapılan
açıklamada bilimsel eser ve yayın bakımından dünyanın
ilk 500 üniversitesi içinde geçen yıl 9 adet olan üniversitemiz, bu
yıl 6ya düşmüş durumdadır. Üniversitelerimizin
çoğunda bilimsel kuşkuculuk diye bir sorgulama
kalmamıştır, eğitimin koşulları da düzeyi de
gittikçe düşmektedir, bilgi üretilememektedir. Üniversite hastanelerinde
alet, cihaz alımları yapılamaması nedeniyle Sayın
Başbakanın ki kendisine acil şifalar diliyorum- ameliyatı
dahi profesörün şahsi malzemeleriyle gerçekleştirilmiştir.
Dünyada bilgi üretiminde atıfta bulunulan ve etkisi en düşük olan ve
yayınlar açısından da üniversitelerimiz son sıralarda yer
almaktadır. Bu nedenle, yayın teşvik politikasında
nicelikten çok niteliğe önem verilmelidir ama söz konusu intihaller
olduğunda nedense bu oran yükselmektedir. Bilgi üretme çabasındaki
TÜBA ve TÜBİTAK gibi kuruluşlar ise yapılan müdahaleler ile
bilim akademisi kimliği ve
bağımsızlığını yitirmiş, iş
dünyası ve üniversitelerin tamamlayıcısı olması
gerekirken ürün ve hizmet satarak bu kurumların rakibi konumuna
getirilmiş, âdeta AKP akademisi hâline dönüştürülmüştür.
Değerli milletvekilleri,
yükseköğrenimi özelleştirme süreci de 12 Eylül darbesiyle
başlamış, AKP hükûmetleri döneminde artmıştır.
Üniversite sayısının artması, tüm şehirlerde üniversite
olması doğru bir politikadır, çünkü göç veren tüm şehirler
için, üniversiteler, nüfuslarını koruma kalkanı olmuştur. Olmuştur
da bugün liseden bozma, altyapısı olmayan, yeterli makale ve
yayın yapmayan, öğretim üyelerinin iradesini hiçe sayarak siyaseten
atanmış yöneticilerden oluşan, AR-GE için kaynak bulamayan ve
âdeta kendi kaynağını yaratma zorunluluğunda
bırakılan yüz üç adet devlet üniversitemiz bulunmaktadır. Ancak,
artan üniversite sayısına paralel oranda yurt
yapılmadığı için yükseköğrenimde barınma sorunu
artarak devam etmektedir. Devlet üniversitelerine altmış iki
vakıf üniversitesini de eklediğimizde, toplam yüz altmış
beş üniversiteye sahibiz. Oysa eğitimin ve bu arada
yükseköğrenimin özelleştirilmesinin bilim üretme amacıyla
çelişen sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.
Eğitimde ve dolayısıyla yükseköğrenimde özelleştirme,
üniversiteleri birer ticarethaneye, öğrenciyi de bir müşteriye
dönüştürmektedir. (CHP sıralarından alkışlar) En temel
insan hakkı olan eğitim hakkı ortadan kalktığında,
fırsat eşitsizliği yoluyla toplumsal barış olumsuz
etkilenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, eğitim, özellikle de yükseköğrenim, kalkınma
iddiasında olan, hatta kalkınmış ülkelerde de en önemli
alanların başında gelmektedir. OECD 2011 raporuna göre
eğitim alanında yapılan harcamaların gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı OECD ortalaması olarak 5,9dur. Türkiyede ise bu
oran maalesef 3,8 ile OECD ülkeleri içerisinde en düşük düzeydedir. Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesi ile YÖK ve üniversitelerin
bütçelerini toplayıp OECD ülkeleriyle
karşılaştırdığımızda da eğitime
ayrılan bütçe, millî gelire oranla yüzde 3ler civarındadır.
Burada asıl çarpıcı nokta ise gayrisafi millî hasıla ve
üniversite artışına rağmen, üniversitelere geçen yıl
bütçeden yüzde 3,68 oranında pay ayrılmışken bu sene bu
payın 3,63e düşmesidir. Büyüme rekorları kıran,
sayılı ekonomilerin arasında yer alan bir ülke için bu tablo
şaşırtıcıdır. Bakınız, 2002de Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesinin 17,18i yatırım bütçesiyken
2012de bu oran yüzde 6,64e düşmüştür. Yani, AKPnin tek
başına hükûmet olduğu dokuz yılda eğitim
yatırımı bütçesi oran olarak neredeyse 3 kat
azalmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SENA KALELİ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, plansız, ihtiyaç saptaması
yapılmadan, iş gücü ve mesleki ihtiyaç analizleri iş
dünyasında ve hiçbir şey yapmadan açılan üniversiteler sürekli
işsizlik oranını artırmaktadır.
Bu
düşüncelerle, üniversitelerden, bilimden, bilgiden, sorgulamaktan
korkmamamız gerektiğini
Sözlerimi bu
şekilde tamamlarken, bütçenin hayırlı, uğurlu
olmasını diliyorum.
Saygılar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaleli.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcu.
Buyurun Sayın
Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
2012 bütçesi 11inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dünyada her
sektörde, özellikle yükseköğretimde yaşanan hızlı
gelişmeler, genel olarak ekonomik, sosyal ve diğer alanlardaki
kalkınmada insan sermayesini ve dolayısıyla da eğitimin
rolünün daha iyi anlaşılmasını gündeme getirmektedir.
Küreselleşmenin
hızlandığı 1980li yıllardan itibaren bilgi özel bir
anlam kazanmaya başlamıştır. Özellikle bilgi toplumuna
ulaşma, bilgiyi elde etmeyle ortaya çıkan, bilgi toplumuna geçiş
süreciyle başlayan ve bilgi ekonomisi adı verilen yeni bir küresel
ekonomik yapı oluşmaya başlamıştır.
İşte bu bilgi ekonomisinin ortaya çıkmasıyla bireylerin
ekonomik güce sahip oldukları bilgi ve öğrenim düzeyleriyle
ölçülebilir hâle gelirken milletlerin rekabet gücü de insan sermayeleriyle
ölçülebilir hâle gelmiştir. İnsan unsuru ama yetişmiş insan
unsuru artık çok önem arz etmektedir. Tek bir insanımızı
bile harcama lüksümüzün olmadığı günümüzde böyle plansız ve
programsız yapılaşmalara artık hiçbir vicdan tahammül
edememektedir.
İnsanımız
kolay yetişmiyor, çok uzun bir süreç. Şöyle bir
hesapladığınızda bir insanın yetişmesi neredeyse
yirmi beş yıl gibi bir süreyi almaktadır. Özellikle insana
yapılan yatırım hata kaldırmamaktadır, geri
dönüşü yok. Herhangi bir maddede veya herhangi bir üretimde hata
yaptığınızda bunun geri dönüşü mümkün olurken insana
yönelik yaptığınız bir hatanın geri dönüşümü
mümkün olmamaktadır; bir nesli, bir ülkeyi belki de olumsuzluğa ve
bitirmeye, batmaya götürecek kadar da bir sonuç ortaya çıkartabilmektedir.
Diyoruz ki o zaman, burada insan unsuruna yapılan yatırımda,
bunların yetiştirilmesine yönelik olarak yapılacak
yatırımlarda gerçekten çok hassas davranmalı ve hata
payını minimize etmek gerekmektedir. Bir de diyoruz ki insan
kaynağı ülkeler için çok önemli, en önemli kaynak. Hatta
gelişmiş ülkeler bunu beyin göçü ile telafi etme yolunu tercih
etmektedirler. Yükseköğrenimde de bilgiye dayalı, ekonomiyi
desteklemeye yönelik bir yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir. Özellikle
yeni ortaya çıkan ve gelecekte çıkması muhtemel mesleklere
yönelik olarak yeni yapılanmanın sorumlusu üniversitelerdir. Burada
üniversitelerin yapılanması önem arz ediyor. Etkili ve verimli
kullanılması gerekiyor bu yapılanmanın çünkü eğitimde
bütün kademeler zincirleme olarak birbirine bağlı olduğu için
her bir kademede çok hassas davranılması gerekmektedir.
Şimdi, burada
baktığımızda diyoruz ki bu yapılanmada en önemli
kaynaklardan bir tanesi, bir boyu ekonomi olduğu için burada Millî
Eğitim Bakanlığının bütçesine
baktığımızda gerçekten enteresan bir yapı karşımıza
çıkıyor. Diyoruz ki: 2002de Millî Eğitim bütçesinin millî
gelire oranına baktığımızda bunun yüzde 2,66
olduğunu görüyoruz. 2011de bu yüzde 2,81 iken 2012 tahminî bütçesinde
2,74 hedeflenmektedir. 2011 ile 2012 arasında dikkate değer bir düşüşün
olduğunu görmekteyiz.
Bir diğer
boyut, yükseköğrenimin bütçesine baktığımızda,
yükseköğrenimin millî gelir içerisindeki oranına
baktığımızda, 2012de bu oran yüzde 0,89 iken 2012 tahminî
bütçesinde yüzde 0,89 olarak kabul edildiğini de görüyoruz. Bunlar gerçekten
bizi hayrete düşürmektedir. Şimdi yükseköğrenimdeki
harcamaların gelişmiş ülkelerde millî gelir içindeki
payları yüzde 2,5 ile yüzde 3 gibi oranlarda seyrederken OECD ülkelerinde
bu yüzde 1,4ün üzerindedir. Demin ifade ettiğimiz gibi, bizim ülkemizde
de bu yüzde 0,80ler ile 0,90lar arasında gezmektedir. Bizim baştan,
diğer ülkelerle, küresel olarak baktığımızda,
diğer ülkelerle rekabete dezavantajlı bir durumda
başladığımızı bildirmek istiyorum.
Ekonomik olarak
durum böyleyken ülkemizde yükseköğretimde yapılan genişleme
sürecinin plansız yönetildiği ve yönlendirildiğine de dikkat
çekmek istiyorum. Özellikle siyasi kararların burada önemli olduğu ve
yeni üniversitelerin teknik ve insani altyapısı kurulmadan
açıldıklarını da vurgulamak istiyorum. Bunu birtakım
mukayeseli rakamlarla daha net ortaya koyabiliriz. Rakamlara
bakıldığında öğretim üyesi veya öğretim
elemanı sayısındaki artışla öğrenci
sayısındaki artışın gerçekten birbirine paralel
gitmediği ve çok çarpıcı sonuçlara ulaştığı
şu andaki verilerle ispatlanmaktadır. 2010 yılındaki
verilere göre, öğretim üyesine düşen öğrenci sayısı
-burada dikkatinizi çekmek istiyorum- ortalama olarak 43 ile 50
arasındadır ama hemen şunu vurgulamak istiyorum: Özellikle yeni
açılan üniversitelerde bu oranın, bir öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısının 600e
ulaştığını biliyor musunuz?
YUNUS KILIÇ (Kars)
Mümkün değil.
ZÜHAL TOPCU
(Devamla) Buna örnek olarak iki üniversiteyi vermek istiyorum: Iğdırda
550, Kırklarelide de 450. Öğretim elemanı demiyorum, öğretim
üyesi olarak veriyorum ben burada.
Üniversitelerin
artık cazibesini yitirdiğini, şu andaki araştırma
görevlisi sayısının, gelecekte, şu andaki öğretim
üyesi sayısını karşılamayacağını da
belirtmek istiyoruz çünkü hem maaşlar bakımından hem de bu araştırma
görevlilerine sunulan imkânlar açısından
baktığımızda, bunların, artık üniversitelerin
cazibesini yitirdiğini de ben belirtmek istiyorum.
Tabii, burada
üniversiteye öğretim elemanı yetiştirme programları var.
Bunlara baktığımızda, bunlardan en çok bilinir olanı
ÖYP dediğimiz ve 2001 yılında programlanan ve uygulamaya geçen
bir program. Burada baktığımızda, gerçekten bu
öğrencilerin, bu araştırma görevlilerinin sıkıntı
içerisinde olduğunu görüyoruz, aynı yıl alınan birkaç
kararla bu çocukların mağdur edildiğini görebiliyoruz. Özellikle
dil puanlarındaki değişiklikler ve eskiye işlememesi eski
alınan öğrencilere işlememesi, bu çocukların
mağduriyetini ortaya çıkarmaktadır.
Aynı zamanda,
2006 yılında Millî Eğitim Bakanlığının
Beş Yılda 5 Bin Öğrenci Projesiyle başlatılan
lisansüstü eğitime gönderme projesinin de tam olarak işlenmediği
ve yılda binin altında, bine ulaşmadığını
görebiliyoruz.
Öğretim
elemanı diyoruz, üniversitedeki kalite için çok önemli. Yetişmiş
insan gücü açısından baktığımızda da bunların
plansız ve programsız olduğu, sürekli kaliteden taviz
anlamına da gelmektedir.
Yine, 2010
yılında ÖSYSde Türkiye genelinde ön lisans ve lisans
programlarının yüzde 16,5u dolmamıştır. Bu, ne kadar
büyük bir rakam. Aslında, başvurularla, taleple, talep edilenle, çocukların,
başta 1 milyon 700 bin öğrencinin üniversite sınavına
girmek için başvurduğunu düşündüğümüzde bu
kontenjanların boş kalması çok anlamsızmış gibi
gelirken artık çocuklar çok daha seçici, sizin sunduğunuz
programları artık beğenmiyor, diyor ki: Hoca yok. Ben eğer
bu programı seçersem kaliteli eğitim alamam, bu programı
seçersem iş bulamam. diye, çocuklar bile, on sekiz yaşındaki
öğrenci bile doğru karar veriyor ve bir bölümü tercih etmiyor
artık. Bunun için, tekrar düzenlenmesi lazım, yeni meslek
adaylarını yetiştirmeye yönelik olarak açılacak bölümlerin
ve fakültelerin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Ve yine de
öğretmen yetiştirmeye baktığımızda, Millî
Eğitim Bakanının Çaresizlik içindeyim. şeklindeki
ifadeleri de karşılıksız kalmaktadır. Dokuz
yıllık iktidarın artık bunlara bir çözüm üretmesi
gerekmektedir.
Son olarak,
özellikle bu çocukları üniversiteye hazırlayan sistemdeki
hataların asla affedilmeyeceğini bildirmek istiyorum ve bunları
da vicdanlarınıza bırakıyorum.
Saygılarımla,
teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Topcu.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın
Ertuğrul Kürkcü. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; bu başlık altında Grubumuzun görüşlerini
ifade edeceğim fakat Millî Eğitim Bakanlığının
bütün yayınlarına ve web sitesine baktığımız
zaman en çok üzerinde durulan hususun, Millî Eğitim
Bakanlığının ve Türkiyenin temel politikasının
Yurtta barış, cihanda barış. esası üzerine kurulu
olduğunu görürüz ancak bu bütçe tartışmaları bitmeden önce öyle görülüyor ki bu esasların
tamamının ortadan kalktığı ve Millî Savunma bütçesinin
ve diğer bütün bütçelerin açık vereceği yeni gelişmelerin
eşiğine son dönemde Meclisin gıyabında alınan
kararlarla adım adım ilerlediğimiz görülüyor. O nedenle ben
bunların üzerinde durmayı tercih ediyorum.
15 Aralık
akşam geç vakitlerde Yüksek Askerî Şûranın
yaptığı açıklamadan anladığımıza göre
Yüksek Askerî Şûra olağan toplantısında iç güvenlik
harekâtı ve hudut güvenliğine yönelik Türk Silahlı Kuvvetlerinin
icra ettiği faaliyetlerin yanı sıra Türk Silahlı
Kuvvetlerinin harbe hazırlık durumu incelenmiş, bu kapsamda
ortaya çıkan ihtiyaçlar ile bu ihtiyaçları karşılamak için
alınan tedbirler değerlendirilmiştir. Yani Yüksek Askerî
Şûranın gündeminde yurtta savaş, cihanda savaş vardır.
Şimdi, tabii,
bu Yüksek Askerî Şûra kararı bağlamında ben Meclisimizin
karşı karşıya kaldığı bir temel probleme
dikkatinizi çekmek istiyorum. Meclisimiz savaş ve barış
konusundaki yetkiyi elinde bulundurmasına rağmen ve harp
hazırlıkları konusunda elinde hiçbir bilgi ve belge
olmamasına rağmen, bu konuda hiçbir çalışması
olmamasına rağmen Yüksek Askerî Şura nasıl olup da harp
hazırlıkları meselesini bir anda, apansız gündeme
getirmekte ve bütün bunlar üzerinde bir karar almaktadır.
Şimdi,
şaka değil arkadaşlar, savaştan söz ediyoruz ve
savaştan söz ettiğimiz zaman söz ettiğimiz şeyler
arasında insanların hayatları, maddi ve manevi değerlerin
yok olması, başka ülkelerle çatışma hâli içerisine girmek
ve bütün temel siyasetlerin baştan sona değişmesi söz konusudur.
Şu hâlde şu soru ister istemez ortaya çıkar çünkü
Anayasanın 87nci maddesi savaş ilanına karar vermeyi Meclisin
yetkisine bırakmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yabancı ülkelere gönderilmesi yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisine
vermiştir ve daha da önemlisi eğer harp hazırlıkları
söz konusu ise o zaman şu da vardır gündemde. Anayasanın 15inci maddesine göre Savaş,
seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde,
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek
kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için
Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Yani Türkiye bir tür diktatörlükle yönetilmeye de
hazırlanmalıdır eğer savaş
hazırlıklarıysa söz konusu olan.
Şimdi, bu
çerçevede, ben, Meclisimizin bu gelişmeye lakayıt kalamayacağını, asla ve asla
bunu kendi gündeminden ve kendi bilgisinden dışarıda
tutamayacağına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Şimdi, o zaman şu sorular, ister istemez,
savaş hazırlıkları gündeme geldiğine göre, biz,
Türkiye Büyük Millet Meclisi savaşla ilgili bir karar almadığına
göre, defakto bir çatışma hâli bizim ülkemizin gidişatına
yön vermektedir. En yüksek karar organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
bu gidişattan bütünüyle habersizdir, organları eliyle bilgilendirilmemektedir.
Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisinin etrafından dolaşarak henüz
ne olduğunu bilmediğimiz bir yeni siyaset benimseyerek bununla
bağlantılı askerî ve siyasi diplomatik faaliyetler sürdürüyor
demektir. Çünkü soru şudur: Eğer savaşa hazırlanılıyorsa
kime karşı hazırlanılıyor? Suriyeye karşı
mı? Dışişleri Bakanlığının web
sayfasına baktığımızda görüyoruz ki henüz Meclisimizin
bilgisinde olan ve Dışişleri Bakanlığının
benimsediğini ve sürdürdüğünü söylediği bu Meclisten yetki
almış temel siyaset şudur: Türkiye-Suriye ilişkileri iki
ülke halklarının ortak çıkarlarıyla bölge istikrar ve
güvenliğe katkıda bulunmak ana hedefi doğrultusunda
geliştirilmeye devam edecektir. Bölgesel iş birliği,
barış, istikrar vesaire.
Şimdi, yeni
bir dış siyaset biz Dışişleri
Bakanlığından Meclise indirildiğini gördük mü? Hayır.
O zaman bu siyasetle savaş nasıl bağdaşıyor?
Bağdaşmaz. Peki, biz neyi bilmiyoruz? Hükûmetin yeni yönelimini.
Peki, Hükûmetin yeni yönelimini bilmek zorunda değil miyiz? Temel
yetkimiz, bizim yetkimiz olan savaş ve barış
konusunda karar alırken bu dış siyaset hattından savaş
çıkmaması lazım ya da o zaman İranla mı
yapacağız savaşı?
Dışişleri Bakanlığının
açıkladığı temel siyaset belgesine göre Türkiye, İran
ve Brezilya arasında imzalanan ortak bildiri, İranın nükleer
programına dair soruna barışçıl çözüm bulunması yolunu
açabilecek olumlu bir adımı teşkil etmiştir, Türkiyenin
İran nükleer dosyasındaki rolü barışçıl çözüm yönünde
kolaylaştırıcılıktır. Buysa temel siyaset, o
zaman Kürecikteki füze kalkanını nasıl
açıklayacağız? Yoksa, İranla savaşa girecek miyiz,
girmeyecek miyiz? Kime karşı hazırlık yapıyoruz? Temel
belgeler, bize temel siyaset belgeleri bunu söylemiyor.
Peki, eğer savaş söz konusuysa Meclisin
yetkisinde olarak Türkiye halkı, halkları böyle bir savaşa
hazırlanacak mı, halkımız savaş ruh hâli içerisine mi
sokulacak, yoksa barış siyaseti mi izleyeceğiz? Bunu nereden
bileceğiz?
Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerinin
aşılarak, onda olan yetkilerin tevarüs edilerek, yasaya uygun olmayan
bir şekilde aslında Türkiyenin dışındaki
gidişata bağlı yeni bir defakto siyasetle yönetildiğimizi
söyleyebileceğimizi düşünüyorum.
Çocuk değiliz, dünyadan habersiz değiliz.
Hükûmet kanallarından bilgi gelmiyorsa da gözümüzün önünde olup biten
şeyler var. Amerika Birleşik Devletleri Arap baharı denilen,
aslında Arap devrimi desek daha doğru olacak olan halklar
uyanışını, ayaklanışını rejimin statüko
güçlerini harekete geçirerek kuşatmış, bunları kontrol altına
almış ve şimdi rejim değişikliklerini hedef tayin
ettiği ülkelere taşımak amacındadır. Türkiye bu
hedefler üzerinde Amerika Birleşik Devletleriyle bir ortaklık
içerisinde ilerlemektedir. Eğer durum buysa, bize başka bir bilgi
gelmediğine, bizim hayattan süzebildiğimiz bu olduğuna göre
Hükûmeti uyarmak isteriz.
Suriyeye demokrasi götürmek, Suriyeye demokrasi ihraç
etmek, nasıl Iraka ihraç edilemediyse, nasıl Libyaya ihraç
edilemediyse, nasıl aslında dış müdahaleler Tunusta ve Mısırda
baş gösteren demokratik dönüşümlerin yolunu kestiyse Suriye de
aynı akıbetle sonuçlanacaktır. Türkiye hemen dibinde ve oradaki
çatışmalar doğrudan doğruya kendi halklarına sirayet
edecek olan gelişmeler karşısında, örneğin Suriye
Kürtlerine ne önerecektir kendi Kürtlerine önerdiğinden başka?
Suriyeli Sünni ya da Nusayrilere kendininkilere önerdiğinden farklı
ne önerecektir ve niçin onlar için Türkiye'nin rejimi model alınacak
olsun? Ben doğrusu, başlangıca geri dönmemiz gerektiğini
düşünüyorum. Yurtta da dünyada da Türkiye bir barış siyasetine
geri dönmelidir, Meclisimiz bu barış siyasetinin güvencesi
olduğunu ilan etmelidir ve Türkiye'yi kendi komşularıyla
sıfır sorun siyaseti gibi çok olumlu tınılar
taşıyan açıklanmış siyasete geri dönmeye davet
etmelidir. Eğer bu siyaset değişecekse bu siyasetin nasıl
değişeceğine burada birlikte karar vermeliyiz. Adalet ve
Kalkınma Partisi çoğunluğu bu konuda yetkilerini Başbakana
devretmiş olabilir ama Meclisin muhalefet kanadı bu yetkilerini
devretmiş değildir. O nedenle sevgili arkadaşlar, sizlerden bu
savaş hazırlıkları meselesi konusunda Hükûmeti hesap vermeye
davet etmenizi, şimdi onaylamakta olduğunuz bütçenin aslında bir
savaş bütçesi hâline geldiğinde tamamen
manasızlaşacağına, Türkiye'nin bütün temel
politikalarının zıvanasından çıkacağına ve
savaş içerisinde aslında Türkiye'nin de bir diktatörlüğe
doğru sürüklenmesi tehlikesine dikkat çekeceğinizi ümit ediyorum.
Hepinizi
savaşa değil eğitime bütçe prensibiyle hareket etmeye davet
ediyorum.
Çok teşekkür
ederim dinlediğiniz için. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Vahit
Kiler.
Buyurun Sayın
Kiler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA VAHİT KİLER (Bitlis) Çok Değerli
Başkanım, değerli milletvekilleri; bütçenin 11inci maddesinde
konuşmak üzere grubum adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, maddeye geçmeden önce
açıkçası bir üzüntümü belirterek konuşmama devam edeceğim.
Dün bir
milletvekili, şahsımı ve ailemi hedef alarak bir iddiada
bulunmuş, ona cevap vererek başlayacağım. İddiaya
başlarken de çok iddialı bir lafla başlamış, ta
öncesinden tutanaklardan okuyorum: Namuslu ve şerefli bir insan iftira
atmaz, gelir burada açıklar. diyor. Evet, doğru, çok doğru,
yüzde yüz katılıyorum. Namuslu ve şerefli her insan iftira
atmaz, gelir burada doğruları konuşur.
Şimdi,
milletvekilinin iddiasına geliyorum, diyor ki, tutanaklardan okuyorum
aynen: Kütahya Şeker Fabrikası, 200 milyon dolarlık bir
fabrikayı getirdiler, 14 milyon dolara AK PARTİnin milletvekiline
verdiler. İddianın biri bu.
Bir defa, o
birinci iddiaya: AK PARTİnin Milletvekili Vahit Kiler olarak benim, ben
hiçbir ihaleye girmemişim. Kütahya Şeker özelleşirken Kiler
ailesinden de hiçbir fert ihaleye girmemiş. İddia ve birinci iftira.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Torunlardan sen almadın mı?
VAHİT
KİLER (Devamla) Bunu vatandaşların bilmesi lazım.
diyor. Ha, oradaki yapılan satıştaki hile ortada. Tapuda
tahribat yapılmış ve ondan sonra 113 dönüm arazinin haksız
olarak Kilerlerin üzerine geçtiği tapu kayıtlarında var, mahkeme
kayıtlarında var. Hâlâ Sayın Bakana soruyoruz: Bunu ne ettiniz,
niye almıyorsunuz? Bu 113 dönümlük Türkiye Şeker Fabrikaları
arsasını niye sattınız Kilere? Onun üzerinde, bir tapunun
üzerini çizmek suretiyle tapuyu değiştirdiniz
Böylece devam ediyor.
Gerçi bugün başka bir Kütahya milletvekili de bunu gündeme getirdi, çok
üzüldüm açıkçası.
Bu ihaleye
Kiler ailesinden kimse girmedi, birinci iftira.
Tabii
diğer yanlış, diğer iftira: Bu ihalenin satış
rakamı, Torunlar Gıdaya özelleştirme tarafından yüzde
56sı 23 milyon 820 milyon dolara satıldı, yüzde 56sı.
Yüzde 100ü 42 milyon dolara satıldı. Hâlen Kütahya Pancar
Kooperatifleri Birliği bu fabrikanın yüzde 16 ortağı.
İkinci iftira bu.
Bu iki
iftira çok açık. Bu iki iftira hem rakam olarak hem şahıs olarak
çok açık.
Üçüncü
iftiraya geliyorum, tek tek yazılan yazılara yazılan
cevapları okuyorum sizlere.
Önce
Özelleştirme İdaresinin vermiş olduğu cevap
Özelleştirme İdaresi tarafından, yazılan yazıya
şu cevap veriliyor: Söz konusu hisselerin özelleştirme
çalışmaları çerçevesinde ilgili yazıya konu
taşınmazların Kütahya Şeker tanıtım
dokümanında yer aldığı ve değerlendirme
çalışmalarında dikkate alındığı
görülmüştür. Bu, Özelleştirme İdaresinin, orayı satan
kurumun yazısı, cevabı.
İkinci
cevabı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü veriyor:
Taşınmazın gerçek sahibinin Kütahya Şeker Fabrikası
AŞ olduğu ve anılan şirketteki Türkiye Şeker
Fabrikaları AŞye ait yüzde 56lık iştirak payının
özelleştirme işlemlerinin 2004 yılında tamamlanıp bu
taşınmazın da özelleştirme sırasında yapılan
değerlendirmede göz önünde bulundurulduğu
anlaşıldığından anılan kuruluşların
dava açmalarını gerektirici hukuki bir menfaatlerinin bulunmadığı,
zaten Tasarruf İşlemleri Daire Başkanlığının
şu yazı sayıyla, şu tarih, sayı numarasıyla
yapılan tesis işlemlerinde anılan kuruluşlara bilgi
verildiğinden ayrıca bir duyuruya gerek olmayıp bundan böyle
yapılan tashih işlemlerinde kayıtlı hak sahibi gözüken
kişilerin muvafakatlerinin alınmasının yeterli
olunacağı
diye devam ediyor. Bu, Tapu Kadastronun cevabı.
Son
olarak Maliye Bakanlığının, özelleştirmeden sorumlu
Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek imzalı
yazısı: Taşınmazın gerçek malikinin Kütahya
Şeker Fabrikası AŞ olduğu ve özelleştirme sırasında
yapılan değerlendirmede göz önünde bulundurulduğu
anlaşıldığından, anılan kuruluşların
dava açmalarını gerektirici hukuki bir menfaatlerinin
bulunmadığı belirtildiğinden konu hakkında
yapılacak bir işlem kalmadığı, işlemlerin ikmal
edildiği ve tamamlandığı
anlaşılmıştır.
Peki,
Allah aşkına, ben şimdi size soruyorum: Torunlar Gıda
İstanbulda, Türkiye'nin her tarafında iş yapan bir firma. Daha
sonra, aldıktan sonra Kiler AŞyle ortaklık yapıyorlar,
aylar sonra birliktelik yapıyorlar, yıllarca ticaretle
uğraşıyorlar. Yani burada hiçbir şeyi olmayan bir konuyu
bir şeyler varmış gibi insanları aldatarak, insanları yanıltarak burada
insanlara sunmanın bir anlamı var mıdır?
Ben tekrar o
milletvekilinin burada o sözünü söylemek istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Hangi milletvekili efendim, bir sürü milletvekili söylüyor?
İsmini söyle.
VAHİT
KİLER (Devamla) İsmi belli, kendisini biliyor, Kamer Genç kendisini
biliyor, söylememe gerek yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Cevabını veririm, merak etme.
VAHİT
KİLER (Devamla) Aynen tutanaklardan, Kamer Genç söylüyor: Namuslu ve
şerefli bir insan iftira atmaz.
Ee, ben şimdi
desem ki: Kamer Genç sen namussuzsun. Diyemem ki
Diyemem ki
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Terbiyeli ol!
VAHİT
KİLER (Devamla) Sen ol. Konuşmamı bitirmemi bekle, terbiyeli
sen ol.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sen namussuz diyorsun. Sen kiminle konuşuyorsun?
Namussuz diyorsun sen.
VAHİT
KİLER (Devamla) Ben şimdi bunun bu lafına göre desem ki:
Kamer Genç sen şerefsizsin. Diyemem ki
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Diyemem diyor, diyemem diyor.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Diyemez, kimse diyemez.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Diyemem diyor.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Diyemez
VAHİT
KİLER (Devamla) Kendime yakıştırmam
Kendime
yakıştırmam
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Bunu kimse diyemez.
VAHİT
KİLER (Devamla) Bu kürsü milletin kürsüsü, bu kürsüye insanlar bizi
doğruları söyleyelim diye gönderdiler. Her ağzına gelen her
ağzına geleceği konuşacaksa insanların bizi
yetkilendirdiği zaman bir anlamı kalmaz. İnsanlara iftira atmak,
burada diyemezsiniz.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Biraz sonra rapor gelecek.
VAHİT
KİLER (Devamla) Namuslu insan, şerefli insan iftira etmez,
doğruları konuşur.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Evet, doğru, çok haklısın.
VAHİT
KİLER (Devamla) Peki, şimdi, biraz evvel yine Kütahya Milletvekili
Alim Işık Bey konuştu. Geçen sene KİT Komisyonunda bunun
saatlerce münakaşası yapıldı, orada Özelleştirme
İdaresi cevabını verdi. Türkiye Şeker Fabrikaları
AŞ Genel Müdürü çıktı dedi ki: Sayın Milletvekilim, benden
ne bekliyorsunuz? Bu arsa bizim değil, biz bu arsanın 1950
Bakın, ben dün Kütahyadan dosyayı istettim. 1953 yılından
beri bu arsanın bedelinin Kütahya halkı tarafından, Kütahya
Şeker Fabrikası tarafından ödendiği, bütün yönetim kurulu
kararları, fabrikanın yapılışı, her şey
burada mevcut.
OKTAY VURAL
(İzmir) Tapu kimin adına, tapu? Tapu kimin?
VAHİT
KİLER (Devamla) Allah aşkına, Allah aşkına ben
soruyorum: Bu arsanın sahibi de, bu arsanın yüzde 16lık sahibi
de Kütahya Pancar Kooperatifleri Ekiciler Birliği. Ne yapmaya
çalışıyorsunuz?
Burada hiçbir
şey göstermeye gerek yok, bu fabrika satılırken, Torunlar
AŞ bu fabrikayı alırken ve diğer, Pancar Kooperatifleri bu
fabrikanın ihalesine girdiği zaman
Ki burada değerli milletvekillerinden
iş adamı olanlar var, Celal Bey bu konulardan çok iyi anlar,
kendisine soruyorum: Doküman açıklanıyor, doküman
açıklanıyor, dokümanda özellikle hisse satışı var,
gayrimenkul satışı yok
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz bu işlere bulaşmayız.
VAHİT
KİLER (Devamla) Yok, ben, özellikle diline doladığı için
söylüyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) Ama ticari ilişkilerinizi konuşuyorsunuz burada.
VAHİT
KİLER (Devamla) - Gayrimenkul satışı değil, hisse
satışı yapılıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Kiler, ticari hesabınızı başka
yerde verin.
VAHİT
KİLER (Devamla) - Hayır bu
dosyayı sizlere vereceğim, bunu araştırın ve bu
gayrimenkul satışları içinde ben sizlere okuyorum: Fabrika
arsası 400 dönüm, Kütahya çiftlik arsası 203 dönüm ve Kütahyada
lojman ve sosyal tesisler adı altında bahsettiği arsa 113
dönüm
OKTAY VURAL
(İzmir) Tapu kimin üzerineymiş Sayın Kiler?
VAHİT
KİLER (Devamla) Tapu Kütahya
OKTAY VURAL
(İzmir) Hı? Hı?
VAHİT
KİLER (Devamla) - Tapu kimin üzerine olursa olsun, bakınız tapu
burada. Tapuyu, arsayı kimin aldığı
OKTAY VURAL (İzmir) Ticari
ilişkilerinizi burada tartışmayın, sorumlu olan bürokrasi
ve siyasettir, sizinle alakalı bir
şey yok!
VAHİT
KİLER (Devamla) - Sizinle konuşmuyorum.
arsayı kimin aldığı,
kimin parasını ödediği, Kütahya halkı tarafından
ödendiğinin burada belgeleri var
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Söyle o zaman.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ya bırak ya Allah
Tapu kimin üzerine? Onu söyleyin.
VAHİT
KİLER (Devamla) - İnanmıyorsanız dosyayı
alırsınız incelersiniz. (MHP sıralarından gürültüler)
Diğer taraftan
Şimdi dün
yine Kamer Genç diyor ki: Eğer benim üzerimde yasa dışı
mal varlığı varsa şerefim üzerine yemin ederim diyor,
bunu hazineye devredeceğim.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Raporlara iyi bak, devletin raporlarına.
VAHİT
KİLER (Devamla) - Burada raporlara bakmaya gerek yok.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Neden gerek yok?
VAHİT
KİLER (Devamla) - Dikmendeki arsanızla almış
olduğunuz daireler belli Çankayada. Peki, Allah aşkına Didimde
tripleksi
(CHP ve MHP sıralarından Kendini anlat sesleri,
gürültüler)
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sen kendini anlat!
VAHİT
KİLER (Devamla) - Manavgatta tarlayı, Çeşmede dubleksi,
Gölbaşında 8 nolu tripleksi, Milasta meskeni, yine Çayyolunda
tripleks daireleri
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
VAHİT
KİLER (Devamla) - Şurada sadece 28 tane benim aldığım
mesken var ve bunların en az değeri 20 milyon. Bunları
nasıl edindiniz? Bunları bize
açıkla, gel burada açıkla! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Kiler.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, bir sayın milletvekilinin ticari
ilişkilerini bu şekilde Meclis gündeminde kendisine endeksli olarak
değerlendirmesi doğru değil.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Ticari ilişki değil, iftiralara cevap verdim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz millet için siyaset yapıyoruz, millet için soruyoruz
BAŞKAN
Sayın Kiler, lütfen
VAHİT
KİLER (Bitlis) Millet için yapacaksa Alim Işık gitsin,
çiftçiyle ilgilensin.
BAŞKAN
Sayın Kiler
OKTAY VURAL
(İzmir)
yoksa kendisinin sahip olduğu şirketle ilgili
değil.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Milletvekilinin iftiralarına cevap verdim.
BAŞKAN
Sayın Kiler, lütfen
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
OKTAY VURAL
(İzmir) Önce millet! Sizin ticari hesabınızı başka
yerde vereceksiniz, milleti alet etmeyin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Genç, önce Sayın Vuralı dinleyeyim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, dün Mustafa Elitaş bana
sataşmıştı.
BAŞKAN Bir
saniye
OKTAY VURAL
(İzmir) Milleti alet etmeyeceksin. Senin kamuyla yaptığın
ilişkilerin başka konu. Git, AKPye hesap ver.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Benim Allahtan başka kimseye verilecek hesabım
yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkanım, ben müsaadenizle söz istiyorum, yalnız bunu
açıklamam için yeterli bir süre verin, rica ediyorum.
BAŞKAN Üç dakika veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama üç dakika yetmiyor.
BAŞKAN Buyurun.
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Bitlis
Milletvekili Vahit Kilerin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, ben sözümün arkasındayım. Bu Parlamentonun
çatısı altında görev yapan herkesin dürüst ve namuslu
olması lazım. (CHP sıralarından alkışlar) Olay
şu, bakın: Kütahya Şeker Fabrikası özelleştiriliyor.
Özelleştirilen tapu işinde 113 dönümlük bir arazi var
VAHİT KİLER (Bitlis) Bu mal
varlıklarını hangi parayla aldın?
KAMER GENÇ (Devamla) -
bu 113 dönümlük
arazi Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketine aittir.
VAHİT KİLER (Bitlis)
Parsel, tapu
KAMER GENÇ (Devamla) Ondan sonra bu
Türkiye Şeker Fabrikaları
VAHİT KİLER (Bitlis) Parsel
no, hepsi var.
KAMER GENÇ (Devamla) -
özelleştirildikten bir süre sonra gidiyorlar, tapu memurunu getiriyorlar,
oradaki Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim
Ortaklığının üzerini çiziyorlar, malikin üzerini, Kütahya
Şeker Fabrikasını yapıyorlar.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale)
Aynen öyle.
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi,
Türkiyede tapu var. Tapuyu değiştirilebilmek için arkadaşlar,
ya tarafların rızası lazım ya mahkeme kararı
lazım.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Suç
duyurusunda bulun.
KAMER GENÇ (Devamla) - İkincisi,
bu şeker fabrikası 200 milyon dolar bedelindedir. Kendisi de geçen
sene biz uçakla gelirken Benim Şeker Fabrikam 200 milyon dolardır,
ben yalanını eğer tahrifatı şey edersen sana
kanıtlarım. dedi. Siz orayı 23 milyon dolara aldınız
ama kasım ayında orayı teslim aldınız. O
yılın kasım ayında, o seneki kâr 11 trilyon lira
arkadaşlar. 23 milyon dolardan 11 trilyon lirayı tenzil
ettiğiniz zaman 15 milyon dolara geliyor.
Tabii, zamanımız
olmadığı için
Torunlar aldı, siz buranın
ortağısınız.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
şirketlerin isimlerini burada şey etmeyelim.
VAHİT KİLER (Bitlis)
Namuslu insan iftira atmaz.
KAMER GENÇ (Devamla) Arkadaşlar,
geçen sene, biz, KİT Komisyonunda -arkadaşlar burada- bunu sorduk.
Kendisi, KİT Komisyonu üyesi olarak, bir gitti Maliye
Bakanlığından yazı aldı, bir gitti, aynı,
Komisyon takip ederken Maliye Bakanlığından özel yazı
geldi.
VAHİT KİLER (Bitlis) Yalan
söylüyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) -
Özelleştirme İdaresinden özel yazı geldi, birtakım böyle,
değişik değişik yazılar. Burada birtakım
şeyler anlatıyor.
VAHİT KİLER (Bitlis)
Yazının tarihi 2007
KAMER GENÇ (Devamla) - Arkadaşlar,
Türkiyede tapu kaydı önemli mi, değil mi? Başkasının
malı özelleştirildiği zaman benim malım da getirilip onun
üzerine dâhil edilirse bu olur mu? Tapu kayıtları önemli.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Savcılığa git, mahkemeye git.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi,
arkadaşlar, bu arkadaşlar benim malımdan, mülkümden
bahsediyorlar. Bakın, ben otuz senedir parlamenterim, nerede ne malım
var, ne mülküm var servet beyanımda vardır. Ben milletvekili olduktan
sonra da üç tane kooperatifin ortaklığını
yapmışım, onun dışında da mal
almamışım.
VAHİT KİLER (Bitlis)
Çeşmedeki, Didimdeki malların hesabını ver sen.
KAMER GENÇ (Devamla) - Ben 83 ile 87
arasında mali müşavirlik yaptım, ondan önce Fransaya gittim,
orada da bir buçuk iki sene kaldım.
Şimdi, diyorum ki: Bakın,
şerefli insanlar çıkar
Hepimiz mal beyanımızı
koyalım ortaya, inceleyelim, Tayyip Beyin de malını ortaya
koyalım, onu da koyalım, hesapları inceleyelim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Biliniyor, saklı değil o. O biliniyor, saklı
değil.
KAMER GENÇ (Devamla)
İsviçredeki o banka hesaplarını da getirelim; var mı, yok
mu, Bakanlığa soralım. Diyorlar ki Sekiz tane bankada 800
milyon para var.(x) Onları da
getirelim, bütün hepimiz
Arkadaşlar, şeffaflık, yiğitlik
varsa, namus varsa
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
çıkarız, burada hem halkın huzurunda bunları hâllederiz.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Genç.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Samanlık seyran oldu mu? Onu anlat!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Saklı gizli bir şey yok.
KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın
Başkan, üç dakikayla olmaz ki ama!
BAŞKAN Bakın, hep üç dakika
veriyorum. Ne olur
Ne olur
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sayın Başkanım, Sayın Milletvekilinin dile getirdiği
işlemlerle alakalı yorum yapmış bir milletvekili,
açıklama yapmış bir milletvekili olarak şahsıma
yönelik bir sataşma vardır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hiç alakası
yok.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sataşma yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ve
bu konu son derece önemli bir konudur.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bakın, her şeye
çok esnek davranırım ama yok, öyle bir şey yok. Aksi takdirde
tutanak getirtirim, bakarım. Yani
Lütfen
Bir saniye
Şimdi, şeyi
dinleyeceğim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Tamam, tutanaklara bakalım Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamam, bekleriz,
bakarız. Onun için, lütfen
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, Sayın Milletvekili ismimden de bahsetti, konuyla
ilgili bir açıklama yapmam lazım.
BAŞKAN Şimdi, benim
gördüğüm, Sayın Kilerin söyledikleri arasında Sayın
Işık ve Sayın Genç vardı.
Siz de bir sataşmaya mahal
vermeden.
Buyurun.
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Bitlis Milletvekili Vahit Kilerin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tabii Sayın
Milletvekilimizin şirketin ortağı olarak bu konuyla ilgili açıklama
yapması gayet normaldir. Kendisine teşekkür ediyorum ayrıca
açıklamalarından dolayı ancak bir malın ortağı
olmak bu konuda yapılmış olan bir usulsüzlüğü ya da
haksızlığı örtme anlamına hiçbir zaman gelmeyecektir.
VAHİT
KİLER (Bitlis) O arsa kimin, arsanın sahibi kimler?
ALİM
IŞIK (Devamla) - Bir saniye
Arsanın
sahibi Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi. Bunu
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
VAHİT
KİLER (Bitlis) Kütahyalılar biliyor.
ALİM
IŞIK (Devamla) - Evet, Kütahya halkı çok iyi biliyor bunu.
Lütfen, yani ben
sizi dinledim. Ben sadece sizin şahsınıza bir şey
demiyorum.
Burada, Sayın
Bakana verdiğim Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun raporunu
lütfen siz de okuyunuz. O raporda bu işin safahatı çok detaylı
bir şekilde anlatılmıştır. Geçen yıl KİT Komisyonunda
sizin de olduğunuz bir komisyonda ben bu düşüncelerimi orada
anlattım ama tabii ki Komisyon üyelerinin iradesine hiç kimsenin ipotek
koyması mümkün değildir, o rapor oylandı, geçti.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Komisyonda dediniz ki: Fabrika haklı, KİT
haklı.
ALİM
IŞIK (Devamla) - Hayır, bakınız, siz haklı
olabilirsiniz size
Bakınız,
ben burada Genel Kurulda ne konuştuğumu biliyorum.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Mahkemeden bahset.
ALİM
IŞIK (Devamla) - Sayın bürokratlar kendilerinin
yaptığı bir hatayı Sayın Bakana yüklüyorlar. Bu
özelleştirme kitapçığında
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Mahkeme ne dedi mahkeme, onu söyle.
ALİM
IŞIK (Devamla) -
o arsanın yer almaması gerekiyor ama siz
haklı olarak diyorsunuz ki
OKTAY VURAL
(İzmir) Demek ki bilerek koydurttunuz onu.
ALİM
IŞIK (Devamla) -
Bu bizim kitapçığımızda var, biz bu
arsayı talep ediyoruz. ama ben de size şunu söylüyorum: Niçin, devir
teslim yapıldığı ekim ayına kadar bu arsanın
peşine düşmediniz? Aradan sekiz ay geçiyor, ondan sonra
aklınız başınıza geliyor, gidiyorsunuz tapu müdürüne
bir dilekçeyle bu tapuyu alıyorsunuz. Orada, Denetleme Kurulunun
raporlarında aynen şu yazıyor
AHMET YENİ
(Samsun) Bir dilekçeyle.
ALİM
IŞIK (Devamla) -
Bu paranın Kütahya Şeker Fabrikası
tarafından ödenmiş olması malın sahibi olmayı gerektirmez.
rapor da orada, rapor yazıyor. Dolayısıyla, bir mahkeme
kararı olması lazım veya Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının bu konuda yazısı olması
lazım. Ben soruyorum: Mahkeme kararı bu konuda var mı,
Özelleştirme İdaresinin muvafakati var mı? Yok. Siz, şimdi,
oradaki tapu müdürüyle bu işi yaptıysanız onu kamuoyu
değerlendirecek.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Alim Hoca, haksızlık yapıyorsun.
ALİM
IŞIK (Devamla) - Yargıya da intikal etmiş bu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bak, Alim Hoca, Kütahya Şeker Fabrikasının
ALİM
IŞIK (Devamla) - Hayır, efendim, bakınız, ben
AHMET YENİ
(Samsun) Hocam, nasıl söylersin sen bunu ya!
ALİM
IŞIK (Devamla) - Efendim, raporlar söylüyor, ben söylemiyorum, Denetleme
Kurulunun raporları burada.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Yanlış söylüyorsun.
ALİM
IŞIK (Devamla) - Siz de lütfen bir milletvekili olarak veriyorum- 2009
yılı Yüksek Denetleme Kurulunun, Şeker Fabrikasıyla ilgili
ve Şeker Kurumuyla ilgili raporunu lütfen okuyunuz. Dolayısıyla
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) O iddianamede davacı sensin. O davada mahkeme
süreci
ALİM
IŞIK (Devamla) Ben davacı değilim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Müşteki olarak sen varsın.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ya telaşlanma kardeşim, telaşlanma ya!
ALİM
IŞIK (Devamla) Ben müştekiyim. Müştekiyim, davacı
devletin cumhuriyet başsavcısı, kamu davası açmış
ve konuyu bu şekle bağlamıştır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sorduğumuz, yanlış işlemler.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Yanlış hesap Bağdattan döner!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hiç yakışmıyor size, doğru
söylemiyorsunuz.
ALİM
IŞIK (Devamla) Dolayısıyla, Sayın Başkanım,
şimdi bilmediğiniz konuda konuşursanız ben
Yakışmıyor diye bir laf etmem size. Çıkar burada
konuşursunuz, savunursunuz ama ben diyorum ki bir haksızlık
yapılmıştır, kamu malının takipçisi olmak
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM
IŞIK (Devamla)
bizim görevimizdir.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, ismimden bahsetti, söz
verir misiniz.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Sayın Kiler
VAHİT
KİLER (Bitlis) Sayın Başkan, 60a göre düzeltme hakkım
var.
BAŞKAN Yok,
60a göre düzeltme yok çünkü ben çok dikkatle
VAHİT
KİLER (Bitlis) Sayın Başkan, yanlış ifadeler
kullandı.
BAŞKAN
Muhterem, bir dakika
Ben bu konuyu çok dikkatle izledim.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Sayın Başkan, bakın bir şey
söyleyeyim
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, bu beyefendinin ticari ilişkilerinin burada
savunulacak yeri yok.
BAŞKAN Sayın
Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Mahkemeye gitmiştir, kamu hakkını savunuyoruz.
BAŞKAN -
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakana cevap veriyor.
BAŞKAN
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Kilerin özel işi değil ki bu Allahını
seversen!
BAŞKAN
Sayın Vural
Şimdi
bakın, Sayın Alim Işık, bugün iki konuşma yaptı
aynı konuda. Hiç sizinle ilgili yani sizi haksız gösterecek
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ama Tapu sicil memurunu ayarlıyorsunuz.
diyor.
BAŞKAN - Bir
saniye
Bir saniye
Sürekli olarak Sayın
Bakanın üzerinden bürokratları suçlayan, onların kusurlu
olduğunu söyleyen konuşmalar yaptı yani sizin bu konuda
herhangi
VAHİT
KİLER (Bitlis) Ama sayın Başkan
BAŞKAN - Bir
saniye canım, bir dakika ben de konuşayım, ha bire siz
konuşuyorsunuz. Veririm ara, kalır biter. Anlamaya
çalışıyoruz.
Şimdi
dolayısıyla, ben sizin, Sayın Alim Işıkın
konuşmalarında adınızı, ikisini de dikkatle dinlememe
rağmen, hiç yani ne sizi ilzam eden ne sizinle ilgili bir cümlesi geçmedi;
bir.
İkincisi
Yani oradaki,
şu anda da konuşurken Ben size bir şey demiyorum, bürokrasinin
yaptığı hatayı, kusuru Bakanın üzerine
yıkıyorlar. diye bir cümle kullandı. Dolayısıyla,
burada sataşma yok; bir. Yani sizinle ilgili bir mevzu yok. Şimdi,
mümkünse sonra kendi aranızda hâlleşirsiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, izin verir misiniz.
BAŞKAN -
Bakın, mümkünse şu maddeyi bitirelim. Yani sataşma görmedim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, izin verir misiniz.
BAŞKAN -
Efendim
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Işık, Sayın
Milletvekilime hitap ederek ve o tarafa dönerek Sekiz ay sonra tapu memurunu
ayarlayarak aklınız başınıza geldi, tapu memurunu
ayarladınız. dedi.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hayır, hayır ayarlayarak
Öyle bir şey
yok.
BAŞKAN
Hayır hayır, yok yapmayın.
Hayır hayır, ben
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Öyle
demediyseniz, düzeltsin.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yakışmıyor size. Hayır, hayır
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Öyle
demediyseniz, öyle demediğinizi düzeltsin.
BAŞKAN
Şimdi bakın, bu
sataşma
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Öyle demediniz
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hayır
Hayır
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Öyle demediyseniz, tamam.
BAŞKAN
Sayın Elitaş
ALİM
IŞIK (Kütahya) Öyle bir şey yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sekiz ay sonra dediniz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hayır
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ayarladınız
ALİM
IŞIK (Kütahya) Ama bakın, sekiz ay sonra müracaat ediyorsunuz
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkanım, müzakereye devam edelim.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Benim düzeltme yapmam lazım.
BAŞKAN
Hayır hayır, ben çok dikkatle
Lütfen
VAHİT
KİLER (Bitlis) Sayın Başkan, Bütçe Komisyonunda
BAŞKAN
O işin sonu gelmez, lütfen
OKTAY VURAL
(İzmir) Devam edelim efendim, kararınız doğrudur
dolayısıyla bu konuda bir değerlendirme yapmaya gerek yok.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Sayın Başkan
BAŞKAN
Hayır yaptırmayacağım. Ne olur ya, yapmayın, oturun
yerinize, lütfen rica ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Bakan cevap versin efendim.
BAŞKAN
Şimdi, ben sataşmalarla ilgili yapılan konuşmaları
çok dikkatle dinlerim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Bravo Başkan!
BAŞKAN
Sayın Işık, gerçekten,
hatta siz de haklısınıza
Onu karşılayacak bir cümle
kurdu sizinle ilgili, bürokrasiyi suçladı.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Geçen sene komisyonda
BAŞKAN
Şimdi komisyonu burada
tartışamayız kardeşim! Geçen senenin komisyonunu bugün bana
söylemeyin.
Şimdi,
müzakereye devam ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, biz kamusal menfaat peşindeyiz siz başka
menfaatleri tartışıyorsunuz, lütfen
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538)
(S.Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
Evet, şahısları adına ilk söz Mersin Milletvekili
Sayın Çiğdem Münevver Öktene aittir.
Buyurun
Sayın Ökten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇİĞDEM
MÜNEVVER ÖKTEN (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin 11inci maddesi
üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
11inci
madde bir uygulama maddesidir. Bu maddenin birinci fıkrası,
Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi kapsamında yer alan
ödeneğin kullanım esaslarına dayanır. Bu ödenek
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinden
ayrılmaktadır. Bu bütçe 2002 yılına kıyasla 2012
yılında yüzde 410 artarak 12 milyar 743 milyon 603 bin liraya
ulaşmıştır ve üniversitelerimizin konsolide bütçeden
aldığı pay 2002 yılında yüzde 2,54 iken 2012
yılında yüzde 3,63e yükseltilmiştir.
İlimiz
Mersin için de ödenek geçen yıl 30 milyon 500 bin lira iken 2012
yılında bu rakam 47 milyon 193 bin liraya yükseltilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, büyük ve güçlü devlet olmanın yolu, eğitilmiş
insan gücüne verilen değerden, dünyayı tanıyan ve doğru
algılayan, vizyon sahibi gençlerin ve bilim insanlarının
şiddete karışmadan, çağın bilgi ve teknolojisiyle
donatılmasından geçer.
İşte, AK
PARTİ Hükûmetlerinin temel amacını oluşturan, Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün de işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesini
aşmak gayesiyle bugün tüm yurtta 50si devlet ve 39u vakıf
üniversitesi olmak üzere 89 adet üniversite kurarak üniversite sayısı
165e ulaşmıştır.
Hızla artan
doktora öğrencilerinin demografik yapısı incelendiğinde, bu
artışın önemli bir bölümünün kadın doktor
öğrencilerinin oluşturduğunu görüyoruz. Sayıları artan
bu ilim yuvalarında nitelikli öğretim elemanı istihdam edebilmek
adına Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı yürürlüğe
girmiştir. Bu programda araştırma görevlilerine lisans üstü
eğitim yaptırılmaktadır. Öğretim Üyesi Yetiştirme
Programı kapsamında 2010 yılında atanan araştırma
görevlilerine Maltada yabancı dil eğitimi verilmiştir. Bu
akademik çalışmayla ilgili seyahat giderleri olarak da öğrenci
başına 30 bin lira aktarılmıştır. Öğretim
Üyesi Yetiştirme Programı çerçevesinde yabancı dil eğitimi
için 882si yurt içinde, 542si yurt dışında olmak üzere toplam
1.485 araştırma görevlisi için üniversitelerimize 15 bin lira ödenek
ayrılmıştır.
Sonuç olarak bu
programın amacı, ihtiyaçlar doğrultusunda, alanında iyi
yetişmiş, nitelikli, özgün ve bilimsel düşünebilme kapasitesi
yüksek, uluslararası yayınları takip edecek yabancı dil
seviyesine sahip öğretim görevlileri yetiştirmek esasına
dayanır.
Değerli
milletvekilleri, bu program kapsamında, yeni kurulmuş
üniversitelerimiz, alanında güçlü üniversitelerimizin birikiminden
faydalandırılacaktır. Öğretim Üyesi Yetiştirme
Programı, ilk olarak 2002 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesiyle
başlatılmış, bugün itibarıyla Türkiye genelinde 39
üniversitede uygulanmaktadır. Bu uygulama iyileştirilecek,
yaygınlaştırılacak ve 2023 yılına kadar en az 20
bin öğretim görevlisi bu program kapsamında yetiştirilecektir.
Sayın
Başkan ve değerli milletvekilleri; 61inci Hükûmet Programında
da belirtildiği üzere, yükseköğretim sistemi tüm yönleriyle reforme
edilecek, daha özerk üniversite ve kendine özgü gelişme alanları
içerisinde yarışacağı rekabetçi bir ortam
oluşturulacaktır. Özel sektörün üniversite kurması yönündeki
teşvikler devam edecektir. İnsana yapılan asıl
yatırımın eğitimden geçtiği bilinciyle hazırlanan
bu program, ülkemize öğretim üyesi yetiştirilmesinde de yarar
sağlayacaktır.
Bu
düşüncelerle, 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin ülkemize,
halkımıza hayırlı, uğurlu olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ökten.
Şahıslar
adına son söz, Muş Milletvekili Sayın Muzaffer Çakarın.
Buyurun
Sayın Çakar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUZAFFER
ÇAKAR (Muş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 87
sıra sayılı, 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 11inci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, biraz önce Cumhuriyet Halk Partili hatip arkadaşım,
Iğdır Üniversitesinde öğretim üyesi başına düşen
öğrenci sayısının 600 olduğunu söyledi ama hemen
Iğdır Üniversitesi Rektörüyle yaptığımız
irtibatta, öğretim üyesi başına düşen öğrenci
sayısının 600 değil, 57 olduğunu söyledi. Öğretim
üyesi değil de öğretim elemanı başına düşen
öğrenci sayısının da 20 olduğunu ifade ettiler.
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımın bilgisine arz ediyorum.
Ayrıca,
bugünkü üniversite veya YÖK sistemini eleştiren arkadaşlarıma, geçmişin bir iki
hatırasını burada hikâyecik tarzında anlatmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, evrensel
değerlerin öncülüğünü yapması gereken üniversitelerde
rektörlerden gördüğüm birkaç çarpıcı olayı bilgilerinize
arz etmek istiyorum: Ben daha üniversite birinci sınıf öğrencisi
iken rektörümüz başı örtülü bir kız öğrenciye hakaret edip
ağlatmıştı. Bir iki gün sonra zemin katta küçücük ve
karanlık bir odada öğle namazını kılmaya giderken
kapalı kapıyı açtığımızda
yanımızdan korkuyla mescitten kaçan bir köpek gördük. Köpek
akşamdan oraya kilitlenmişti, zavallı hayvan sabaha kadar o
daracık yerde gezinip durmuş ve halıyı berbat etmişti.
Bu durumu görünce ağlayarak halıyı yıkayıp yerine
serdik, birkaç arkadaş ile olayı protesto eden bir not okuduk. Rektör
bizleri irticacı diye Sıkıyönetim Komutanlığına
şikâyet etti, şimdi müzeye dönüştürülmek istenen Diyarbakır
Askerî Cezaevinde akla gelebilecek bütün insanlık dışı
işkencelere aylarca maruz kaldık. Paslı makineler ile
saçımız tıraş edilmeye çalışılıyordu,
makineler kesmeyince elle saçlarımızı yolmaya
başladılar, derimiz kafatasımızdan ayrıldı.
İki buçuk yıl devlet güvenlik mahkemesinde 163üncü maddeden
yargılandıktan sonra beraat ettik ama beraat etmiş olmamız
yetmedi, bu işlemiş olduğumuz halı yıkama cürümü
hiçbir zaman peşimizi bırakmadı, sicillerimize işlenerek
sekiz-dokuz yıl üniversitede kadromuz verilmedi, özlük
haklarımızdan mahrum bırakıldık. Yıllar sonra
üniversitemizin rektör yardımcısı bir gün beni yanına
çağırdı, ikna odasında, çalışkan ve dürüst bir
insan olduğumu söyledi, eşimin başını açması
kaydıyla bana kadro vereceğini ifade etti. Ben de kendisine
eşimin başını açmaktan ise benden ayrılmayı göze
alabileceğini ifade ettim. Bunu söyledikten sonra kendisine hitaben dedim
ki: Hocam diyelim eşi gözden çıkardık ama bu problem
aşılmış olmaz. Niye? söyleyince dedim ki: Babam
sakallı, annem çarşaflı, yetmiş yaşından sonra
bunların kılık kıyafetine dair nasıl bir çözüm
önerirsiniz? dedikten sonra rektör yardımcımız
dudaklarını bükünce, ben de kendisine dedim ki: Önerilerinizi yerine
getirmektense ömür boyu asistan kalmayı tercih ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunu söylediğim için senelerce
bana bedel ödettirildi.
En son görev
yaptığım Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinin
Rektörü AK PARTİnin işini bitirdiklerini, yakında darbe
olacağını ve darbe sonrası kurulacak hükûmetin Tarım
Bakanı olacağını ifade ediyordu. İşte Sayın
Abdullah Gülden önce üniversiteler bu zavallı zihniyetin esiri
durumundaydılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Farkınız ne, farkınız ne
şimdi? Şimdi de mezhepten olanları almıyorsunuz, etnik
kimliklerine bakıyorsunuz, siyasi görüşlerine bakıyorsunuz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ayıp, ayıp, ayıp.
MUZAFFER
ÇAKAR (Devamla) - Üniversitelerde gerçekleştirdiği reformlardan
dolayı bu millet Yusuf Ziya Özcan ismini daima minnet...
VELİ
AĞBABA (Malatya) Siz ne yapıyorsunuz, ne yapıyorsunuz siz?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Bilimsel konuş ya, ayıp ya,
bilimsel konuş ya...
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Niye
rahatsız oluyorsun?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Kim zavallı ya?
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Niye rahatsız oluyorsun?
Yaşadığını anlatıyor.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Niye zorunuza gidiyor?
MUZAFFER
ÇAKAR (Devamla) - ...şükran ve saygıyla anacaktır. Ben de
şahsım adına şükranlarımı sunuyorum. Yeni YÖK
Başkanımıza da başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çakar.
MUZAFFER
ÇAKAR (Devamla) Yasa değişikliği olmaksızın
üniversitelerdeki.....
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ali Demiri söyle, Ali Demiri. Sınavdaki
yolsuzlukları söyle, onu da söylesene.
MUZAFFER
ÇAKAR (Devamla) ...gerginliğin giderilmesine katkıda bulunan bütün
siyasi parti mensuplarına şükranlarımı sunuyorum.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sınavdaki yolsuzlukları söyle, ÖSYMyi söyle,
çalınan soruları söyle, polis okulunu söyle, söylesene onları.
MUZAFFER
ÇAKAR (Devamla) Demek ki iyi niyetli...
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) - Ya darbe iddiaları seni niye rahatsız
ediyor?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Darbeyi savunan sizsiniz.
MUZAFFER
ÇAKAR (Devamla) ...olduktan sonra...
BAŞKAN
Sayın Çakar, Sayın Çakar...
Teşekkür
ederim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Niye savcılığa
şikâyet etmiyor, savcılığa şikâyet etsin.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Konuşma yapıyor, niye rahatsız
oluyorsun?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Savcılığa şikâyet
etsin.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sana mı soracak konuşurken?
MUZAFFER
ÇAKAR (Devamla) ...Türkiye'nin en kronikleşmiş sorunları çok
daha rahat çözülebiliyormuş.
BAŞKAN
Muhterem Çakar...
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Evet.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Muş Şeker Fabrikasına sahip çık,
Muş.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Rektörü savcılığa
şikâyet ettin mi?
MUZAFFER
ÇAKAR (Devamla) Bütün sorunların çözümü... (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Çakar, süreniz bitti.
Çok
teşekkür ediyorum.
Lütfen
yerinize...
Evet buyurun
Sayın Kaleli.
SENA
KALELİ (Bursa) Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak istiyorum. Cumhuriyet
Halk Partisi Konuşmacısı öğretim üyesi sayısına düşen
öğrenci sayısını 600 olarak verdi. dediniz. Ben böyle bir
rakam vermedim, orada bir hata oldu herhâlde.
MUZAFFER ÇAKAR
(Muş) Verdiniz, verdiniz.
SENA KALELİ
(Devamla) Ben demedim, Milliyetçi Hareket Partisinden
arkadaşımız söyledi, tutanaklara bakabilirsiniz. Benim bir
YUNUS KILIÇ (Kars)
Doğru, haklısınız.
SENA KALELİ
(Devamla) Zühal Hanım söyledi. Bir yanlışlık
olmasın.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Soru-cevap
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım, Zühal Hanım da
BAŞKAN
Buyurun.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Efendim, hakaret mi var, düzeltme mi acaba?
ZÜHAL TOPCU
(Ankara) Düzeltme var, hakaret değil.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Topcu.
ZÜHAL TOPCU
(Ankara) Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
verilen rakamlarda -çünkü biliyorsunuz oranlar her ay değişebiliyor-
önemli olan öğretim üyesi başına düşen oran
MUZAFFER ÇAKAR
(Muş) Yıllar öncesi
ZÜHAL TOPCU
(Devamla) Yıllar öncesi değil efendim, yıllar öncesi
değil.
O oranla bir sürü
öğrenci mezun ettik, onu da söyleyeyim.
YUNUS KILIÇ (Kars)
Hayır efendim.
ZÜHAL TOPCU
(Devamla) Yeni mezun ettiğimiz öğrencilerimiz derse girdiler bu
üniversitelerde. Bakın, ondan sonra telefon açıp soruyorlardı:
Hocam, dersi nasıl anlatalım? diye. Bizim amacımız üzüm
yemek, bağcı dövmek değil aslında. Önemli olan hep birlikte
kaliteyi nasıl artırabiliriz, amacımız o.
YUNUS KILIÇ (Kars)
Iğdır Üniversitesini ben kurdum, sizin haberiniz yok.
ZÜHAL TOPCU
(Devamla) Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Topcu, soru sormak için
sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Evet,
teşekkür ediyorum.
İlk olarak, Konya Selçuk
Üniversitesini bölerek Konya Üniversitesi adı altında yeni bir
üniversite yapıldı. İlahiyat, eğitim ve tıp
fakülteleri alındı buradan. Özellikle araştırmaların
yüzde 75i tıp fakültesinden yapılıyordu. Acaba bu sürdürülecek
mi? Oradaki öğrencilerin ve öğretim üyelerinin motivasyonları,
idealleri dikkate alındı mı bunlar yapılırken?
Demokrasiye ve insan haklarına ne kadar uygun? Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bir diğeri, rektörlük seçimleri
hocalar ve yönetim arasında kutuplaşmaya yol açıyor. Acaba
rektörlük seçimlerinde yeni bir yolu takip etmeyi düşünüyor musunuz?
Bir diğeri de üniversitelerin
teknik eğitim fakülteleri, mesleki eğitim, ticaret, turizm
eğitimi, endüstriyel sanatlar fakülteleri kapandı. Burada mağdur
olan bir sürü hoca var. Bunlar şu anda çaresiz. Ne yapmayı düşünüyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yılmaz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, Adanada aralarında
Millî Emlak Müdürünün de bulunduğu 5 millî emlak memuru 100 bin
liralık arazileri birinci şahıslara veriyor, onlar da 1 milyon
liraya ikinci şahıslara veriyor diye polis operasyonu sonucunda
yakalandılar ve mahkemece tutuklandılar.
Şimdi, devletin arazilerinin bu
şekilde yapıldığı bir noktada, Adana gibi bir yerde
denetimde mi eksikliklerimiz var? Bunu bir sormak istiyorum.
İkincisi de ben bir önceki turda
sormuştum. Kızıldağda, Gildirlide, Çevlikte, Çukurda
milletin elinden araziler alınıyor. Bu hazine arazilerini kırsal
kalkınma amacıyla -köylülerimiz zaten fakir- buralara sembolik
rakamlarla vermemiz daha uygun olmaz mı? Şehir merkezlerinde bu
şekildeki usulsüzlüklere yol açabilecek iş adamlarına
vermektense, köylüleri yerlerinde kalkındırmak maksadıyla
sembolik rakamlarla bu hazine arazilerini köylülere vermemiz üretim girdileri
açısından daha faydalı olmaz mı diye soruyorum.
Teşekkür ederim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öztürk.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın
Başkan, öncelikle bu kürsünün bir milletvekilinin ticari
ilişkilerinin savunulmasına sahne olduğunu
yadırgadığımı ifade ediyorum ve Sayın Bakana
soruyorum.
Gönüllü köy korucularıyla ilgili
olarak, ekonomik ve sosyal bakımdan herhangi bir geliştirme
düşünüyor musunuz?
Diğeri, devlet
kuruluşlarında altı aydan daha kısa çalışanlara
kadro vermediniz. Sizce de burada bir haksızlık söz konusu değil
mi?
BAŞKAN Sayın Erdemir.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Sayın
Bakan, Türkiye'de sürdürülebilir kalkınmanın ve bilgi ekonomisine
geçişin önündeki büyük bir engelle ilgili olarak sizi ve grubunuzu
uyarmayı tarihsel bir sorumluluk olarak görüyorum.
Hükûmetiniz, hayvancılıkla
ilgili bir kanun hükmünde kararnameye eklediği torba hükümlerle, Türkiye Bilimler
Akademisinin yapısal özerkliğini sona erdirmiştir. Hükûmetinizin
bu kararı, seksen sekiz yıllık cumhuriyet tarihimizin en büyük akıl
tutulmalarından biridir.
TÜBAnın 2012 yılı bütçe
tasarısında, Türkiye'nin liyakat ilkelerine göre seçilmiş en
nitelikli bilim insanları olarak tanımladığınız
saygın öğretim üyelerimizden 58i bu vahim uygulamanıza tepki
olarak istifa etmişlerdir. Hükûmetinizin özerkliğe tahammülü olmayan
otoriter anlayışı, Türkiyeyi patent ve faydalı model
üretemeyen, küresel değer zincirlerinin teğet geçtiği, rekabet
edemeyen ve düşük katma değerli üretime mahkûm bir ülke olmaya mahkûm
edecektir. Yandaş Bilimler Akademisi oluşturmak gibi çapsız bir
hedef uğruna Türkiyede bilgi ekonomisinin
(CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Çok teşekkür ederim efendim.
Sayın Bakan,
aslında Orman Bakanlığıyla ilgili gibi görünüyorsa da 2B
arazileri doğrudan sizin bakanlığınızla ilgili. Bu 2B
arazilerinin satılmasıyla ilgili kanunu ne zaman
çıkaracaksınız?
İkinci husus,
özellikle orman içi ve kenarı köylerinin tarım için
kullandığı 2B arazilerini, hatta hazine arazilerini bu köylülere
bedelsiz vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Vural
Otuz iki saniyeniz
var, değerlendirin.
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim.
Efendim, biraz
önce Sayın Cumhurbaşkanının görev süresini sordum.
Sayın Bakan bilmiyorum dedi ama KPSS 2010da sormuşlar: Cumhurbaşkanının
görev süresi kaç yıldır? 3, 4, 5, 6, 7 diye, doğru cevap da 5
demişler.
Sayın Bakan,
sizin bilmediğinizi vatandaş nasıl bilecek? (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ederim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Eğer yedi yıl yaparsanız bu öğrencilerin hepsi
dava açar size.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
Tam beş
dakikanız var, değerlendirin.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Sayın Başkanım, ben
teşekkür ediyorum.
Meclis
Başkanımız da açıkladı
Cumhurbaşkanımızın görev süresine Meclisimiz karar
verecek. diye. Dolayısıyla, benim de cevabım o yöndeydi.
Dolayısıyla, ben Sayın Vurala cevap verdim.
Değerli
arkadaşlar, müsaade ederseniz, yine en sondan başlayayım.
2B kanununa
ilişkin çalışmalar aslında son aşamaya gelmiş
durumda ama henüz Bakanlar Kuruluna sunulmadı. Dolayısıyla,
Meclise ne zaman gönderileceğini tam olarak yani kesin olarak söyleyemem.
Tarım
arazilerinin, hazine veya orman niteliğindeki tarım arazilerinin
köylülere satılması hususunda şu anda yapılan bir
çalışma yok.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Yani bedelsiz olarak mı Sayın Bakan? Vatandaş da
bekliyor ama cevabınızı.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Ben anlıyorum; yani bedelsiz.
Değerli
arkadaşlar, şimdi müsaade ederseniz, bu yükseköğretimle ilgili
de epey soru geldi, maddemiz de onunla ilişkili.
Şimdi, 2002
yılında yükseköğretim bütçesi, bu fiilî olarak harcanan
miktarı söylüyorum, 2 milyar 496 milyon lira. 2012de öngördüğümüz
rakam 12 milyar 744. Yani doğru bir karşılaştırma
açısından söylüyorum. 2002 yılında fiilen harcanan miktar
yüzde 2,6 yani bütçenin yüzde 2,6sı, gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 0,7si. Şimdi, 2012de ise öngörülen rakam
bütçenin yüzde 3,63ü, gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 0,89u;
doğru bir rakam.
Yalnız
burada, tabii ki üniversitelerin ARGE bütçeleri de 2002de 87 milyon lira iken
802 milyon liraya çıkıyor. Çok ciddi bir artış var.
Aslında bu, TÜBAyla ilgili de sorulan soruya da bir cevap. Gerçekten biz,
ilme, ARGEye çok büyük önem veriyoruz ve o konuda en ufak bir tereddüdün
olmaması lazım.
Müsaade ederseniz
bir rakam daha söyleyeyim. Çünkü TÜBAyla ilgili sorulan soruda denildi ki:
Patent başvurusunda Türkiye geriye düşüyor. Bakın, 2002
yılında patent tescilleri 1.784. Hâlbuki 2010 yılında
aynı rakam 5.510a çıkmış. Dolayısıyla patent
tescili anlamında Türkiye hakikaten çok ciddi bir performans
göstermiştir. Patent başvurularında ise 2002 yılında
yine 1.874 civarında iken, 8.343e çıkmış rakam.
Dolayısıyla yerli, yabancı patent başvurusunda muazzam bir
artış var, 4 kattan fazla bir artış var.
Yine tescilde de
yaklaşık 1.800den 5.510a kadar bir artış var değerli
arkadaşlar.
Üniversitelerimize
öğretim üyesi olarak da, memur kadrosu olarak da çok ciddi
artışlar verdik. Sadece 2012 yılında 9 bin akademik kadro
veriyoruz ve tabii ki son dört yılda -ki küresel krizin de içinde
olduğu yıllardır- 2012 dâhil, 36 bin akademik kadro imkânı,
yani tahsis ediyoruz üniversitelerimize. İnşallah üniversitelerimiz
bunları kullanma imkânı bulur. ARGE personelimiz ise, 2002
yılında yaklaşık 80 bin kişi iken şimdi
yaklaşık 147 bin kişiye ulaşmıştır.
Yine, sorulan sorulara devam
edeceğim, eğer soruları bulabilirsem tabii.
Adanayla ilgili bir soru var
değerli arkadaşlar. Millî Emlak Müdürlüğünde yolsuzluk
iddialarıyla ilgili olarak merkezî denetim elemanı
görevlendirilmiş, konuya ilişkin incelemeler devam etmektedir. Bu
konuda en ufak bir tereddüdünüz olmasın, ne gerekiyorsa
yapacağız. Yani, maliyede de bütün kurumlarda da yanlış yapan
arkadaşlarımız olabilir ama burada önemli olan,
Bakanlığımızın ne yaptığıydı
arkadaşlar.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Köylülere, köylülere Sayın Bakan
Esas bizim meselemiz köylüler.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Ama bu konuyu gündeme getirdiniz, önemsiyorum,
denetim elemanını görevlendirmişim, bu konuda ne gerekiyorsa
yapacağız. Cumhuriyet savcılarımız olsun, Maliye
Bakanlığı olsun, ne gerekiyorsa yapıyoruz.
Ha, hazine arazilerini köylülere
verecek miyiz? Dediğim gibi az önce, şu an itibarıyla önümüzde
böyle bir çalışma yok. İleride gündeme gelirse, Meclisimize
getireceğiz. Meclisimiz bu konuda gereken kararı verir.
Bir, son şey söylemek istiyorum
Sayın Başkan: Az önce bir değerli milletvekilimiz burada
konuşurken, benim bir komisyona özel rapor gönderdiğim söylendi. Ben
KİT Komisyonuna bugüne kadar özel bir rapor göndermedim, hele KİT
Komisyonuna, son bir yıl içinde, hiçbir rapor göndermedim yani Bakan
olarak. Ha, başka birimlerden dolaylı olarak gitmiş olabilir,
Özelleştirme İdaresi vermiş olabilir ama Maliye Bakanı
olarak, ne özel ne genel, KİT Komisyonuna ben bir rapor göndermedim
Sayın Başkan. Onu da düzeltmek istiyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Genel Kurulun, 17
Aralık 2011 Cumartesi ve 18 Aralık 2011 Pazar günkü
birleşimlerinin saat 13:00'te başlamasına ve günlük
programların bitimine kadar çalışmalarına devam etmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No: 12 Tarih:16/12/2011
Danışma
Kurulunun 16/12/2011 Cuma günü yaptığı toplantıda,
aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanı
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Mustafa
Elitaş Emine
Ülker Tarhan
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Oktay Vural Pervin
Buldan
Öneri:
Genel
Kurulun,
17
Aralık 2011 Cumartesi ve 18 Aralık 2011 Pazar günkü
Birleşimlerinin saat 13:00'te başlaması ve günlük
programların tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam
etmesi,
önerilmiştir.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Programa göre 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının oylanmamış maddelerinin
görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için, alınan karar
gereğince 17 Aralık 2011 Cumartesi günü saat 13.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.43