TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
45inci
Birleşim
22
Aralık 2011 Perşembe
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GEÇEN TUTANAK
HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, 21/12/2011 tarihli 44üncü Birleşimdeki bir
konuşmasında sarf ettiği Şerefiniz varsa şeklindeki
beyanını düzeltmek istediğine ilişkin konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen
sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya
ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
2.- Burdur
Milletvekili Bayram Özçelikin, Mehmet Akif Ersoyun ölüm yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Van Milletvekili Nazmi
Gürün, basın özgürlüğüne ilişkin gündem dışı
konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınarın, Fransa Ulusal Meclisinde
görüşülen sözde soykırım iddialarının inkârı ile
ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
2.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen
sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya
ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
3.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metinerin, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde
soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya
ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
4.- Ankara Milletvekili Seyit
Sertçelikin, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde soykırım
iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin
açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye-AB Karma
Parlamento Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ve NATO Parlamenter
Asamblesinde,Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları
oluşturmak üzere boş bulunan üyelikler için, Başkanlık
Divanı kararını müteakiben, uygun bulunan üyelerin isimlerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/655)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, ceza infaz
kurumları ve tutukevleri personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/83)
2.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, Çıldır Gölünde meydana gelen
kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)
3.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, hayvancılık ve
kırmızı et sektörlerinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/85)
C) Duyurular
1.- Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığınca, Diyarbakır
Milletvekili Leyla Zana hakkında Diyarbakır 7. Ağır Ceza
Mahkemesinde görülen kamu davasının devam ettiğine dair
dosyanın Anayasanın 83üncü maddesinin 2nci fıkrası
gereğince Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru (3/656)
VIII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Meral Akşenerin, Fransa Ulusal Meclisinde sözde
soykırım iddiasının inkârına ilişkin yasanın
kabulünü kınadığına ilişkin konuşması
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama
ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
TBMM'nin 27, 28 ve 29 Aralık 2011 Salı, Çarşamba ve
Perşembe günlerinde çalışmamasına; 113 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve 2 milletvekilinin, 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Bursa
Milletvekili Hüseyin Şahin ile 9 milletvekilinin, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 113)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi Kaçakçılığını
Önleme Anlaşması ile Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 111)
XI.- OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi
Kaçakçılığını Önleme Anlaşması ile Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Vanda meydana gelen deprem sonrasında arama ve kurtarma taleplerinin
kabul edilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı (7/1189)
2.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
vefatının 150. Yılında Sultan Abdülmecid ve Dönemi
Etkinlikleri için bastırılan davetiyelere ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı
(7/1364)
3.- Manisa Milletvekili Hasan Örenin, personel temin
edilmesi yöntemine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Başkan
Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/1453)
22 Aralık 2011 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45inci Birleşimini
açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, İç Tüzük 58e göre
geçen tutanak hakkında bir söz istiyorum, orada yer alan bir ifademi
düzeltmek için.
BAŞKAN 58inci maddeye
göre, bir saniye
Hangi beyanınız hakkında düzeltme yapacaksınız?
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, burada şerefiniz varsa ibaresi
var da onu düzelteceğim.
Efendim, İç Tüzükün 58inci maddesine
BAŞKAN Sayın Genç,
itirazım
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzükün 58inci maddesinde der ki: Bir
milletvekili geçen tutanakta yer alan
BAŞKAN Sayın Genç,
ben size bakın Hayır demedim, bir şey demedim. Sadece, siz
biliyorsunuz ki, burada oturan kişi
de o prosedürü tamamlamak zorunda.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama orada oturan Başkan Vekilinin takdir
hakkı yok yani söz verir diyor.
BAŞKAN Ben şimdi
takdir hakkını kullanıyorum demedim.
Buyurun.
IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
21/12/2011 tarihli 44üncü Birleşimdeki bir konuşmasında sarf
ettiği Şerefiniz varsa şeklindeki beyanını düzeltmek
istediğine ilişkin konuşması (x)
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında beş dakikaya kadar süre verilir ama siz iki dakika verdiniz.
Şimdi değerli milletvekilleri, tabii burada maalesef bir
milletvekili olarak başkan vekilliği, Başkanlık kürsüsünde
oturan başkan vekilleri ve dün de Başkan, açık seçik bana
sataşma olmasına rağmen söz vermedi, sonradan da bir dakika
verdi. O sözlerimin arasında Şerefiniz varsa diye bir ibare
kullanmışım. Hakikaten hem kamuoyundan hem milletvekili
arkadaşlardan özür diliyorum yani böyle bir ifade kullanmamam
lazımdı. (CHP sıralarından alkışlar)
Bunun da sebebi şu arkadaşlar: Çok geriliyoruz yani burada
arkadaşlar bize, özellikle Meclis Başkan Vekilleri, Meclis
Başkanı, dün, bakın, Bülent Arınç, kaç tane laf
söylemiş bana. Senin Tunceli, Dersimle ne ilgin var? Dersimlilerin
hiçbir işiyle ilgileniyor musun? Sen onların acılarını
duymuyorsun. diyor.
Şimdi, bu kadar, o bölgenin milletvekili olarak, o halkın yedi
defa oy vererek Meclise gönderdiği bir milletvekiline böyle söylenir mi?
Ayrıca da diyor ki: Sen sus, senin Genel Başkanın burada
oturuyor, ben sana hitap etmiyorum, ona hitap ediyorum. Yani Meclis
Başkanlığı yapmış bir kişiye
yakışır mı?
Aslında Bülent Arınç, yalan söylemiş ve
yalancılığı Meclis Başkanlığı
sırasında anlaşılmış bir kişi. Kendisi yalan
söylerken
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) Yuh sana be!
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Özür dilemeye gelip hakaret etmeye
gerek var mı?
KAMER GENÇ (Devamla) Ya, bir dinleyin yahu!
BAŞKAN Sayın Genç, ifadenizi düzeltmek için söz
aldınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Kendisi Meclis Başkanıyken Soy ismi
Arınç olan hiç kimseyi ben Meclise almadım. demiştir.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla) Sonra da gazeteciler bulmuşlar ki soy ismi
Arınç olan 2 kişiyi Meclise almıştır.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla) Ben, bakın, Tunceliyle ilgili her türlü
iddia
Bakın, araştırma önergem var, kanun tasarılarım
var, bunları kale almıyorsunuz. Diyoruz ki bunları kale
alın, araştırmayı yapalım, bu işi
sonuçlandıralım. Yani dolayısıyla çıkıp da burada
ucuz kahramanlık yapmasın Bülent Arınç. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla) İktidar kendisi, buyursun verdiğimiz
önergeleri kabul etsinler, buraya gelelim, bu işleri kapatalım.
Çıkıp da burada millete boşu boşuna ümit veriyor, devletin
birlik ve bütünlüğü kalmıyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç,
KAMER GENÇ (Devamla) Sayın Başkan, bakın, görüyorsunuz,
iki laf söyleyince hemen saldırıyorlar.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Devamla) Böyle bir şey olur mu?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, Sayın
Konuşmacı burada düzeltmeye yapmaya mı çıktı, yeni bir
ithamda bulunmaya mı çıktı?
BAŞKAN Kendisini uyardım Sayın Aydın yani
başka yapabileceğim bir şey yok.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ben, biraz daha dikkatli
konuşmasını tavsiye ediyorum.
BAŞKAN Biliyorum ama ne yapabilirim?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Kaba, yaralayıcı söz
kullanmaması lazım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Fransa Ulusal Meclisinde
görüşülen soykırım iddialarının inkârı ile ilgili
yasa hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf
Halaçoğluna aittir.
Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde soykırım
iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin gündem
dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, yıllardır süren sürekli olarak Türkiyenin
suçlandığı bir soykırımla ilgili bir yasa
tasarısı yine Fransız Meclisi gündeminde. Bu yasa diğer soykırımın
kabulünden çok daha öte, çok farklı bir nitelik taşıyor ki bu,
insanların ağzını kapatmaya yönelik, fikirlerini beyan
etmeye imkân vermeyen, bunu engelleyen nitelik taşıyan bir yasa. Yani
bize sürekli olarak İfade özgürlüğünüz yoktur. diyenlerin
Demokratik haklarını insanlara kullandırmadınız. diyenlerin,
aksine kendilerinin demokratik haklarını kullandırmak
istemedikleri bir yasa tasarısı görüşülüyor.
Hepinizin bildiği gibi Parlamento Heyeti olarak biz AK PARTİ,
Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak birlikte Fransaya
gittik ve temaslarda bulunduk. Burada önemli olarak şunu belirtmek istiyorum
ki: Her üç parti olarak da birlik ve beraberlik içerisinde orada ülkemize ve
bize yöneltilen bu tür suçlamaları reddettik ve gidişimiz gerçekten
önemliydi. Özellikle Parlamentomuzun ve buradaki diğer yetkililerin
beyanları Fransada yankı buldu ve şöyle ifade edeyim:
Gittiğimiz ilk zamandaki görüşmelerde kimse fazlaca ilgilenmezken
daha sonra birden bire bütün medya bizim yaptığımız
temaslara odaklandı. En sonunda otuz beş kadar kuruluş,
basın yayın organı bizi takip etti. Bu, son derece önemliydi ancak
şurasını ifade edeyim: Meclisteki değişik
kişilerle ve senatodaki kişilerle yaptığımız
görüşmelerde, özet olarak, bundan fazla bahsetmeyeceğim, zaten
biliyorsunuz ama şunu ifade edeyim: Hiç kimse kendi üzerine almadı,
hükûmet kendi üzerine almadı, sadece Birtakım parlamenterlerin
başvurduğu... şeklinde ifade edildi ve bugün de zaten çok az
bir milletvekiliyle Ulusal Meclis toplanmış ve bu konuyu
görüşmekteler.
Değerli milletvekilleri, aslında, Ermeni konusunu çok
uzun bir şekilde anlatmak gerekir ama ben kısaca sizlere ifade etmek
istiyorum, yıllardır bu konuda çalışmış birisi
olarak. Genelde, birçok kişi Türkiyede bizi resmî tarihçi olarak
nitelendirdi bu çalışmalarımız sırasında, Tarih
Kurumundayken Efendim, işte, siz, Ermenilerin kırıma tabi tutulduğunu
inkâr ediyorsunuz. dendi. Aslında, biz, hiçbir zaman Ermenilerin
uğradıkları, o dönemdeki, şartlardaki durumu inkâr etmedik.
Evet, Osmanlı Devleti Ermenileri Sevk ve İskân Kanununa tabi tuttu
ve Suriye bölgesine nakletti. Bu naklettiği yerler Halepti, Deyrizordu,
Hama, Humus gibi yerlerdi. Ben buraları bizzat gittim gördüm.
İşte, çöl olarak nitelendirilen yerlerin doğru
olmadığını da kendi gözlerimizle gördük.
Ama şunu özellikle ifade edeyim, burada tamamen siyasi
mülahazalardan uzak olarak ifade ediyorum: Bakın, tonlarca elimizde belge
var. Aşağı yukarı, yaptığımız
çalışmalarda, Fransız, İngiliz, Amerikan, İsviçre
Cenevre arşivleri, Almanya, Avusturya, Rusya ve İran arşivleri
-ki Osmanlı arşivleri dâhil, bunun dışında tutmuyorum-
sadece Ermeni arşivleri haricindeki yaptığımız
araştırmalarda 100 binden fazla belge topladık ve bu belgeler
içerisinde, bakın, en önemlilerinden bir tanesini göstereyim. Şu
gördüğünüz belge, Ermeni Millî Delegasyon Başkanı Bogos Nubar
Paşa tarafından Fransa Dışişleri
Bakanlığına gönderilmiş bir mektup. Bu mektup -altında
imzası da var- Fransız arşivinden alınmadır ve aynen
şunu söylüyor: Ekselansları, savaşın başından
beri itilaf devletlerinin hedeflerine sarsılmaz bir şekilde
inanmış olarak sizin yanınızda savaşan tarafız. Cumhuriyet hükûmetinin isteği üzerine Osmanlıyla
çarpışan Fransız ordusunun yarısına yakını
Ermenilerden oluşmaktadır. Ayrıca, Allenby komutasında,
İngiliz Generalin komutasında da 8 bin Ermeni gönüllü
bulunmaktadır. Rus ordusundaki 150 bin Ermeninin dışında
Nazarbekof ve Şef Andranik komutası altında da 40 binden fazla
Ermeni Doğu Anadolu vilayetlerinin kurtulmasında önemli rol
oynamıştır. diyor.
Bakın arkadaşlar, bunu yazdıktan başka bu kişi,
Fransız arşivinden yine hepinizin bildiği Musa Dağ Ermenileri
vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, müsaade
edersiniz
BAŞKAN Peki, şimdi Sayın Halaçoğluna bu konuyla
ilgili olarak ek süre vereceğim.
Bu arada, o heyette bulunan arkadaşlarımızdan, hangi
siyasi partiden olursa olsun, sisteme girerlerse onlara da söz vereceğim.
Yani onu da söyleyeyim, 60ıncı maddeye göre söz vereceğim
yerlerinden.
Buyurun size iki dakika söz veriyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, bana da biraz
daha söz verirseniz, biliyorsunuz siyasi bir konu değil bu.
BAŞKAN Biliyorum, onun için de söz veriyorum.
Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim.
Şimdi, burada da Musa Dağ Ermenilerinin aslında
Fransız savaş gemileriyle Süveyş Kanalına götürüldüklerinin,
ölmediklerinin belgesi. Ayrıca, Zeytun Bölgesinde 20 bin Türk askerini
Ermeni eşkıyasının meşgul ettiğinin belgesi, yine
Fransız arşivinden. Yani, bunlar Fransız ordusu tarafından
silahlandırılmış, Yunanistandan on iki bin tüfek, iki
milyon mermi getirilip verilmiş, kendi belgeleri.
Yine, bakın Osmanlı Meclisi Mebusanında, Meclisinde,
milletvekili olan Pasdermadjian, kendisi 1918te Bostonda bu kitabı
çıkarmış ve fiilen Osmanlıya karşı
savaşıyor. Burada Fransız üniformasıyla -kendi
kitabında- ne kadar Ermeninin yer aldığını
resimleriyle ortaya koymuş. Bakın, Fransız arşivi
Bunları Fransızlar bilmiyor mu? Biliyorlar, çünkü Pariste bir parkta
Fransa için ölen Ermeniler adına anıt dikmişler, 1914le 1918
yılları arasında.
Bakın, bunun ötesinde -vaktim fazla olmadığı için
hızlı geçiyorum- Andranikin buraya resmini koymuş
Pasdermadjian. Andranik, biraz önce sözünü ettiğim 40 bin Ermeni
militanıyla Doğu Anadoluda katliam yapan adam. Kendi
hatıratında bile kadınların gözleri önünde
çocuklarını nasıl kestiklerini, pişirdiklerini ve yedirtmek
zorunda bıraktıklarını kendisi anlatıyor. Ben
anlatmıyorum, Andranik kendisi anlatıyor hatıratında. Yine,
bunların ötesinde, işte, şu da, gördüğünüz, Van
şehrimiz, 1915 yılı 17 Mayısındaki bu hâle gelmiş
resmi.
Dolayısıyla bunların hiçbir şey
yapmadıklarını söyleyip ortaya çıkanlara
karşılık Osmanlı Devleti tehcire tabi tuttuğu
Ermenilerden bunlara saldırıda bulunan insanları da mahkemeye
sevk etmiş. Bunlar da belgesi, mahkeme kayıtları, 1.673
kişi. 67 kişi idam edilmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Burada enteresan olan hiçbir zaman
öldürmemiş olanlar bile idam edilmiş katillere
saldırdıkları için.
Hepinize teşekkür ediyorum. İnşallah daha geniş bir
zamanda daha da bilgiler verebilirim. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.
Sayın Öğüt, hangi konuda söz istiyorsunuz?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Bu son şeyle ilgili
görüşlerimi, Fransa
BAŞKAN Siz heyette var
mıydınız?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Yoktum efendim.
BAŞKAN Şimdi, ayrıca bakacağım sizlere ama
heyette bulunan arkadaşlarımıza özellikle söz vermeyi istedim,
diğerlerine şimdi bakacağım.
Sayın Akova, sizde mi aynı?
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) Heyette yoktum efendim.
BAŞKAN Sistemde varsınız, onu çıkın.
Sayın Metiner, siz heyette var mıydınız?
MEHMET METİNER (Adıyaman) Yoktum ama konuşmak
istiyorum.
BAŞKAN Tamam, o başka bir şey. Ben yani konunun
tamamlanması için heyette bulunan milletvekili arkadaşlara biraz
genişçe söz vermeyi düşündüm.
Sayın Gülpınar
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa) Ben heyetteydim.
BAŞKAN Tamam.
Sayın Sertçelik, siz de heyetteydiniz.
Şimdi, sizlere söz vereceğim.
SEYİT SERTÇELİK (Ankara) Hayır, ben heyette
değildim ama çalışmış birisi olarak
BAŞKAN Yok, şimdi, o ayrı, ben de
çalıştım Ermeni meselesi üzerinde de o ayrı, şimdi
onları değerlendireceğim. Ben heyette bulunan
arkadaşlarımızın orada yaşadıklarını
bizimle paylaşmasını arzu ettiğim için
Sayın Gülpınar, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Kasım Gülpınarın, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde
soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya
ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa) Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; bizler, üç parti temsilcisi
olarak geçtiğimiz günlerde Fransada bu konuda temaslarda bulunduk ve
burada işin sevindirici tarafı, üç partinin hemfikir olarak birlikte
hareket etmesi ve Fransız kamuoyuna bunları açık bir
şekilde duyurmamız. Tabii, onları da gerçekten
Gerçi biraz önce
oylama neticesini aldık, şu anda tasarı geçmiş görünüyor
herhâlde Meclisten, ama biz bu duruşumuzu hep birlikte, kamuoyu olarak
Fransız kamuoyuna açık ve net bir şekilde belirttik.
Tabii, bunun seçime yönelik bir atraksiyon olduğunu da biz
kendilerine ilettik. Gerçi bazı kesimler buna katılmasa bile bu
konudaki ciddi duruşumuzu, biz bunun seçim yatırımı
olduğunu ve bu konudaki inancımızı belirtme
fırsatı bulduk.
Tabii, önümüzdeki dönem, şimdi iş Senato aşamasına
geliyor, iş burada neticelenmiş değil. Biz, bu Senato
aşamasında da yine ülke olarak, sanırım diğer
muhalefet partileriyle beraber aynı birlikteliği göstererek,
işin Senato aşamasında kanunlaşmaması için elimizden
gelen gayreti göstermeye devam edeceğiz. Tabii, bundan sonraki
gelişmeleri de sayın Hükûmetimiz mutlaka takdir edecektir, ne tür
tedbirler alınacağına dair.
Ben bu konudaki kısa görüşümü bu şekilde belirtmiş
olayım.
Teşekkürlerimi sunuyorum.
BAŞKAN Şimdi, 60ıncı maddeye göre
arkadaşlara söz vereceğim, ama birer dakika vereceğim bu
arkadaşlara, çünkü usulümüz öyle.
Sayın Öğüt, buyurun.
2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Fransa Ulusal
Meclisinde görüşülen sözde soykırım iddialarının
inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; en son Dersim konusunun iç politikada
kullanılması sonucunda, Fransızların bu konuda da bir
öncelik alma, kendilerini haklı gösterme şeklinde politikaları
gelişmiştir. Bu Meclis içinde de bu tür bir kendi iç
politikalarımızla ilgili sorunların soykırım olarak
nitelendirilmesinin sonuçlarını hep birlikte görmekteyiz. Bu konuda
Meclisin biraz daha dikkatli olması yönünde ricada bulunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Metiner.
3.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, Fransa Ulusal
Meclisinde görüşülen sözde soykırım iddialarının
inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
MEHMET METİNER (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Öncelikle şunu belirtmek isterim: Dersimde bir katliamın
olduğunu söylemek, Dersimde bir soykırımın olduğunu
söylemekle eş anlamlı değildir. Bunu bu şekilde terennüm
etmek bence bir iç politika malzemesi yapmaktır.
Fransanın bu tutumu insanlık adına utanç vericidir;
düşünce, ifade özgürlüğü adına utanç vericidir. Fransa
soykırım olduğuna inanabilir ama inanmayanlara hapis ve para
cezası öngörmesi demokrasi ve evrensel hukuk normları adına
utanç vericidir. Aziz milletimiz bir karıncayı bile incitmeyi günah
olarak kabul eden bir inancın mensubudur. Bir kıtal olduğu
biliniyor, savaş koşullarında ihanet ve cinayet şebekesi
olarak çalışan, iş gören, Ruslarla iş birliği yaparak
kendi devletine ve beraber çalıştığı aziz milletimize
ihanet eden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sertçelik
4.- Ankara Milletvekili Seyit Sertçelikin, Fransa Ulusal Meclisinde
görüşülen sözde soykırım iddialarının inkârı ile
ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
SEYİT SERTÇELİK (Ankara) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Ermeni soykırımı iddialarının temelinde Anadolu
toprakları üzerinde bir devlet kurmak için yaratılan projeler
bulunmaktadır. Bunun özünde, Rus istihbaratçılarının
raporlarına baktığımızda, Ermenilerde sayılara
bir sıfır ilave etme alışkanlığının
olduğunu görüyoruz. Savaş dönemindeki bütün kayıpları 150
bin iken, sayılara bir sıfır ilave etmek suretiyle bunu 1,5
milyon yapmışlardır.
Birinci Dünya Savaşında 450 bin ile 500 bin arasında
Ermeninin Suriye istikametine tehcir edildiğini biliyoruz. 500 bin
kişiyse Doğu Anadoludan Rusyaya bağlı topraklara göç
etmişlerdir, 300 bin Ermeni Anadoluda yaşamaya devam etmiştir.
Öte taraftan, savaş döneminde Ermeni ihanetinden kaynaklanan
Müslüman kayıplarının katbekat fazla olduğu bilinmektedir.
Ermeni kayıplarının çoğunu Kafkasya cephesinde Türk
ordusuna karşı savaşırken kurşun yiyen askerler
oluşturmaktadır. Keza, açlıktan, bulaşıcı
hastalıklardan, olumsuz iklim şartlarından ölenlerin
sayıları da oldukça fazladır. Öldürülenlerin tamamı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Hükûmet söz istiyor musunuz?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) Evet efendim.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
1.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde soykırım
iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin gündem
dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(Devam)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Kasım Gülpınarın, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde
soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya
ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Fransa Ulusal
Meclisinde görüşülen sözde soykırım iddialarının
inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (Devam)
3.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, Fransa Ulusal
Meclisinde görüşülen sözde soykırım iddialarının
inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (Devam)
4.- Ankara Milletvekili Seyit Sertçelikin, Fransa Ulusal Meclisinde
görüşülen sözde soykırım iddialarının inkârı ile
ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (Devam)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hakikaten konu çok hassas bir konu. Benim de geçmişte Ermeni
çetelerinin biliyorsunuz Amerikada katlettiği bizim
konsoloslarımız için yazdığım bir kitap vardı
Ermeni Meselesi diye. Tarihte de bu konuda Ermeni meselesine kısa bir
bakış açısıyla bir tez hazırlamıştım.
Esasen sayın milletvekillerimizin görüşlerine aynen
katılıyorum. Burada özetle şunu belirtmem lazım: Türkiye,
hiçbir zaman kıtal, katliam veyahut da soykırım
yapmamıştır. Esasen bizim kültürümüzde böyle bir
soykırım anlayışı yoktur. Biz, bütün herkese
karşı, bütün insanlara karşı özellikle sevgiyle, merhametle
yaklaştık. Bakın, hatta Fatih Sultan Mehmet İstanbulu
fethettiği zaman, Ermeni Patrikliğini, Hovakimi çağırarak
İstanbulda bir Ermeni Patrikliği dahi kurdurmuş, hatta
Anadoludaki birtakım Ermeni ustalarını dahi İstanbula
davet etmiştir. Biz, asırlardır Ermenilerle böyle sıcak bir
komşuluk ilişkisi ve gerçekten Tebayı Sadıka adıyla
bilinen böyle bir sıcak bir yaklaşım içindeyken, maalesef
1850li yıllardan itibaren bilhassa İngilizler, Fransızlar ve
Rusların tahrikleriyle Londrada Taşnak ve Hınçak Cemiyetleri
komiteleri kurulmuştur. Bu tamamen, bu mesele, Türkiyenin doğusunda
bir Ermenistan devletinin kurulması Şark meselesi adıyla bilinen,
özellikle Türkleri Anadoludan, Avrupadan atma projesinin bir parçası
olarak ele alınmıştır.
Ermeniler tamamen Fransızlar, İngilizler ve Ruslar
tarafından bir piyon olarak kullanılmıştır maalesef.
Nitekim, bakın Birinci Dünya Harbi çıktığı zaman,
maalesef bu Ermeni çeteleri Fransızların, Rusların ve
İngilizlerin desteğiyle Doğu Anadoluda, Güneydoğu
Anadoluda gerçekten çok büyük bir mezalim icra etmişlerdir. Hatta burada
bir hatıramı anlatmadan sözümü bitirmeyeceğim. Şöyle ki,
ben 1973 yılında Erzincanda askerlik yaparken orada, Erzincanda
Ermenilerin yaptığı katliamı gören, şahit olan bir
ihtiyar amcayı ziyaret ettiğim zaman, anlattıkları
gerçekten kanımı dondurmuştu; o ağladı, ben
ağladım. Neticede, bütün insanları bir yere toplayıp çoluk
çocuk demeden, cami içinde veya çeşitli yerlerde, okullarda onları
ateşe verip yakan, hatta hamile hanımların
karınlarındaki çocukları süngüyle deşerek aralarında
bahse tutuşan, maalesef, bu Ermeni çeteleri Türkiyede çok büyük bir
mezalim icra etmişlerdir. Bununla ilgili çok değişik kitaplar
var. Bunların hakikaten bir araştırılmasında büyük
fayda var.
O zamanki şartlara göre Osmanlı
Devleti, bu çetelerin Osmanlı ordusunu arkadan vurmaları ve ikmal
yollarını kesmeleri neticesinde, buradaki vatandaşların,
1915 yılındaki tehcir dediğimiz göç ettirme kanunu ile
başka alanlara taşınmasına karar verilmiştir.
Meselenin özü budur ama bunlar dahi başka yerlere nakledilirken
Osmanlı ordusu tarafından bizzat korunmuş, hatta bu
insanların sağ salim bir şekilde göç ettirileceği yerlere
nakledilmesi için gerekli bütün tedbirler alınmıştır.
Nitekim Ermeni iddiaları, işte Bizi çöllere sürdünüz. şeklinde
iddialar var ama onları, bilhassa Suriyede -az önce Sayın Vekilimin
de ifade ettiği gibi- Hama, Humus, Halep gibi güzel şehirlerde onlar
yerleştirilmişler, emniyet altına
alınmışlardır. Yoksa, toplu bir katliam, soykırım
asla söz konusu değildir bakın. Bunu zaten tarihçiler de ortaya
koymuşlardır.
Ancak maalesef Fransızlar bunu sürekli
gündeme getirmektedirler. Tahmin ediyorum Sayın Sarkozy, yaklaşan
seçimler sebebiyle bunu siyasi maksatlarla kullanmak istemektedir ama
Hükûmetimiz, böyle bir kanun teklifine fevkalade karşıdır. Biz
de Hükûmet olarak Fransaya, gerekiyorsa, eğer bu kanun geçerse, gereken
misillemeyi yapmak için hazırız. Bunu da özellikle belirteyim. Türkiye
Cumhuriyeti büyük bir devlettir, Türkiye büyük bir güçtür,
dolayısıyla gereğini mutlaka yerine getirecektir, bunu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Tabii ki burada bir diğer hususu da
belirtmeden geçemeyeceğim. Tabii ki bu konuda da özellikle bütün grupların,
bütün milletvekillerimizin, sivil toplum kuruluşlarının
gösterdiği hassasiyetlere de ayrıca teşekkür ediyoruz.
Gerçekten, milletimiz bu konuda hakikaten tavrını koymuştur. Ben
herkese teşekkür ediyorum.
Tabii, anlatılacak çok şey var
ama bilhassa şunu söylemem lazım: Düşünceden dolayı, bir
kanaatten dolayı bu şekilde insanların
cezalandırılması diye beynelmilel hukukta böyle bir
anlayış yoktur yani Fransa böyle bir hukuk katline de yol açmaktadır,
bu bakımdan hakikaten düşündürücüdür. Yani düşüncesinden
dolayı Kabul etmiyorum. diyen insanı
cezalandıracaksınız. Bu nerede kaldı?
Dün özellikle Başbakan
Yardımcımız çok güzel ifade etti. Kopernik de biliyorsunuz
Dünya dönüyor. Dünya yuvarlaktır. dediği zaman, maalesef aynı
zihniyet onu engizisyon mahkemesine sevk etmiş, neredeyse idam edecekti.
Fakat mahkemeden çıktıktan sonra Dünya dönüyor. diye kendisi ifade
etmiştir. Dolayısıyla bu da aynen onun gibidir. Bunu, bu
hareketi lanetliyoruz, telin ediyoruz. İnşallah, bu şekilde
Meclisten geçmez diye düşünüyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz millî
şairimiz ve Burdur eski Milletvekili Mehmet Akif Ersoyun ölüm yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Burdur Milletvekili Sayın Bayram
Özçelike aittir.
Buyurun Sayın Özçelik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelikin, Mehmet
Akif Ersoyun ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Mehmet Akif
Ersoyun 20 Aralık doğumunun 138inci, 27 Aralık ölümünün
75inci yılı nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözde Ermeni
soykırımının inkârını cezalandıran yasa
teklifini ve Fransayı kınıyorum. Mehmet Akif Ersoyun
Kurtuluş Savaşında, millî mücadelede Fransızlara
karşı verdiği mücadele ne ise onun Asımın nesli
diye yetiştirdiği biz evlatlarının Fransızlara
misliyle bir cevabı vereceğimizi de bilmelerini istiyorum.
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki, telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!' deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.
Burdurdaki üniversitemizin adını aldığı Mehmet
Akif Ersoy, Birinci Meclisin Burdur Milletvekilidir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi albümünde ve kayıtlarında bilgisi şöyle yer
almaktadır: Mehmet Tahir Beyin oğlu olup, Sebilürreşat
başmuharriri iken kırk sekiz yaşında mebus
seçilmiştir. Maarif ve irşat encümenlerinde çalışmıştır.
Mehmet Akifi tanımadan Anadoluda verilen mücadele ruhunu
anlayamayız. Mehmet Akif, alim, aydın kimliğiyle Anadoluyu
geçerken, merkezi ve yereli tanıyan bir halk adamıdır. Medrese
eğitimi almış, camilerde vaaz verebilecek bilgi ve birikime
sahip bir din adamıdır. Kuran-ı Kerimi tercüme edecek kadar
dinî bilgi ve birikime sahip bir alimdir. Aldığı üniversite
eğitimi ve fen ilimlerine aşinalığıyla bir ilim
adamıdır. Doğuştan edebiyata ve sanata düşkün
olması sebebiyle iyi bir şairdir. Mehmet Akif, bütün bunların
ötesinde, Anadolu toprakları işgale uğradığında
bu toprakları karış karış dolaşan bir vatanperverdir.
Akif, sadece bir köşeye çekilip düşüncelerini ve
duyduklarını yazmakla kalan şair değildir, aynı
zamanda doğru bildiği şeyleri yapmaya çalışan,
hareketlerini samimi duygularına uygun düşürmeye uğraşan
bir halk adamıdır. Cemiyet işlerinde, vatan işlerinde kendi
üzerine düşen vazifeleri yapmak için didinmiş ve durmuştur.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar
kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?
Saygılarımla. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz, basın özgürlüğü
hakkında söz isteyen Van
Milletvekili Sayın Nazmi Güre aittir.
Buyurun Sayın Gür. (BDP sıralarından alkışlar)
3.- Van Milletvekili Nazmi Gürün, basın özgürlüğüne
ilişkin gündem dışı konuşması
NAZMİ GÜR (Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyede basın özgürlüğü üzerine gündem
dışı konuşma yapmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Meclisi saygılarla selamlıyoru.
Değerli arkadaşlar, burada Uluslararası Sınır
Tanımayan Gazetecilerin 2002 yılından bu yana, günümüze kadar
yayınladığı Türkiye'nin basın özgürlüğü karnesi.
Tabii, bu karnenin çok kırık bir karne olduğunu hepiniz tahmin
edebilirsiniz, kırıklarla dolu; sadece basın özgürlüğü
konusunda değil, düşünce, ifade özgürlüğü, örgütlenme
özgürlüğü konularında da, temel özgürlükler konusunda da, insan
hakları konusunda da nasıl sınıfta kaldıysak
basın özgürlüğü konusunda da maalesef sınıfta
kalmış durumdayız.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin basın özgürlüğü
alanındaki karnesinin kuşkusuz kırıklarla dolu
olduğunu ifade ettik. Basın özgürlüğü sıralamasında
2005 yılında 98inci sırada bulunan Türkiye, 2010da 178 ülke
arasında 138inci sırada yer almıştır. Buna
rağmen pembe tablo çizmek isteyen Sayın Başbakan ve Koordinatör
Bakan Beşir Atalay başta olmak üzere, Hükûmet yetkililerinin
söylemleri istatistiki tablolar karşısında hiçbir etki
yapmıyor. Türkiye, basın özgürlüğü alanında her geçen
yıl ihlaller karnesine yenilerini ekleyerek yol alıyor. Her alanda
olduğu gibi 2002 yılından itibaren hak ihlallerinden basın
da payına düşeni alıyor. Hâlen 64ün üzerinde gazeteci
cezaevinde bulunmakta, son yapılan operasyonlarla, Kürt basınına
dönük yapılan operasyonlarla bu sayının artacağını
tahmin edebilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, daha geçenlerde Sayın Başbakan,
basının önde gelenleriyle birlikte, genel yayın yönetmenleriyle
birlikte bir toplantı gerçekleştirdi. Ulusal basının genel
yayın yönetmenlerini -tabiri yerinde ise- ayar vermek amacıyla bir
araya getirdi. Hiçbir demokratik ülkede görülmeyen bir şeyi Sayın
Başbakan yaptı. Biliyorsunuz, bu basına brifing verme işini
daha önce generaller Genelkurmay Başkanlığında
yapıyordu. Ama sağ olsun, Başbakanımız bu ayar verme
işini sivilleştirdi ve dolayısıyla bizzat kendisi
ilgilenerek basına yön vermeye, ayar vermeye ve nasıl yayın
politikası izleyeceklerini kendilerine dikte etmeye başladı. Bu
hiçbir ileri demokratik ülkede görülmeyen bir davranış ve biz bu
davranışı şiddetle kınıyoruz, şiddetle
karşıyız. Çünkü özgürlüklerin özüne doğrudan bir müdahaledir
ve Sayın Başbakan eğer ileri demokrasiyi savunuyorsa basın
üzerindeki baskılarından bir an önce vazgeçmelidir.
Değerli arkadaşlar, Kürt basını üzerindeki
baskılar sadece tutuklama, gözaltı, kapatma ya da cezalandırma
yöntemleriyle olmuyor kuşkusuz. Son, dünkü operasyonlarla birlikte,
bildiğiniz gibi, birçok kurumun, gazetenin, yayın
organının, ajansın çalışanları, gazeteciler
doğrudan tutuklanarak şu anda gözaltındalar.
Arkadaşlarımızın listeleri burada.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti Türkiyede tek dil ve tek
millet politikasıyla beraber basını tekeline alarak tek ses,
tek basın politikasını da gündeme koymuş durumda,
yürürlüğe koymuş durumda. Herhâlde bu bizim
kutlayacağımız ya da tebrik edeceğimiz, övüneceğiniz
bir şey olmasa gerek. Çünkü basın demek çok seslilik demektir,
basın demek düşünce ve fikir özgürlüğü demektir, basın
demek halkın haber alma özgürlüğü demektir. Bunu da kendi tekelinize
alırsanız tıpkı TRTyi aldığınız gibi,
değerli arkadaşlar, bu ülkede demokratikleşmeden, demokrasiden
elbette ki söz edemezsiniz.
Tabii, bu baskılar sınır ötesini de aşıyor.
Danimarkayla hangi kirli ilişkiler temelinde ya da pazarlıklar
temelinde ne yaptığınızı çok iyi biliyoruz. Wikileaks
bunları döktü ortaya. Roj TVyi de kapatma girişiminde bulundunuz.
Umarım Danimarka demokratik bir ülke olduğunu görür; Danimarka da
gerçekten özgür, vicdanı özgür hâkimlerin olduğunun farkına
varır ve Roj TVyi, Kürtlerin sesini kapatmaktan vazgeçer.
Değerli arkadaşlar, kimsenin görüşlerinden dolayı
tutulmadığı daha aydınlık ve daha özgür bir Türkiye
özlemiyle Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gür.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi ve NATO Parlamenter Asamblesinde,Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil
edecek grupları oluşturmak üzere boş bulunan üyelikler için,
Başkanlık Divanı kararını müteakiben, uygun bulunan
üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/655)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2. maddesine göre
"Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi, NATO Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni temsil
edecek grupları oluşturmak üzere boş bulunan üyelikler için;
aynı Kanunun 12. maddesi uyarınca Başkanlık Divanı
Kararı'nı müteakiben uygun bulunan üyelerin isimleri Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet
Meclisi
Başkanı
Türkiye-AB
Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanlığı
Ali Şahin Gaziantep
Milletvekili
Nazmi Gür Van
Milletvekili
Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubu
Asıl Üye
Ertuğrul Kürkcü Mersin
Milletvekili
Yedek Üye
Mülkiye Birtane Kars Milletvekili
NATO
Parlamenter Asamblesi Türk Grubu
Asıl Üye
Mülkiye Birtane Kars Milletvekili
Yedek Üye
Nazmi Gür Van
Milletvekili
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç
önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin,
ceza infaz kurumları ve tutukevleri personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/83)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri çalışanları
Adalet Bakanlığı bünyesinde en fazla çalışan grubu
oluşturmaktadır. Bakanlığın bünyesinde en fazla
çalışan personel olduğu hâlde hiç mesai ücreti
almamaktadır. Birçok cezaevinde çalışma süreleri haftalık
40, aylık 240 saattir. Cezaevlerinde resmî ve dinî bayramlarda açık
görüş yapıldığından dolayı ceza ve infaz
kurumları ve tutukevi çalışanları hiçbir bayramı
aileleri ile geçirememektedir. Bakanlık bünyesinde bu personel için hiçbir
çalışma yapılmamaktadır.
Ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri çalışanları,
yaptıkları görev bakımdan kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve
güvenlik sınıfında olmaları gerekirken, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi idari hizmetler
sınıfında yer almaktadır. Bu durum cezaevi personelinin
fazla mesai ücreti alamamasına neden olmaktadır. Bu nedenle, gecesini
gündüzüne katan, resmî tatil, bayram dinlemeden çalışan cezaevi
personeli kamuda en düşük maaş alan sınıflardan birini
oluşturmaktadır.
Emniyet ve
güvenlik sınıfında sayılmayan cezaevi personelinin, 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu düzenlemesinde
güvenlik ve asayiş hizmeti gören bir sınıf olarak kabul edilerek
sendika kurma ve bir sendikaya üye olma hakkı
kısıtlanmıştır. Cezaevi personelinin özlük
hakları açısından sendika kurma, bir sendikaya katılma
hakkı olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi idari
hizmetler sınıfında yer almasına karşın, 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'nda emniyet ve
güvenlik sınıfında kabul edilerek sendika kurma ve bir sendikaya
üye olma hakları da ellerinden alınmaktadır.
5510
sayılı Sosyal Güvenlik Yasası'nın 40. maddesinde iş
riski ve güvenliği dikkate alınarak bazı meslekler için fiilî
hizmet süre zammı öngörülürken, yine ceza ve infaz kurumları ve
tutukevleri personeli kapsam dışı
bırakılmıştır.
Tutuklu ve
hükümlüler ile sürekli olarak bire bir ilişki içerisinde olan ceza ve
infaz kurumları ve tutukevleri personeli psikolojik açıdan da
diğer meslek gruplarına göre daha fazla yıpranmaktadır.
Bu
nedenlerle, ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri personellerinin
sorunlarının tespiti, ortaya çıkarılması ve
çözümlenmesi amacı ile Anayasa'mızın 98. maddesi,
İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma
Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımla arz ederim.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Atilla Kart (Konya)
4) İhsan Özkes (İstanbul)
5) Erdal Aksünger (İzmir)
6) Kamer Genç (Tunceli)
7) Tufan Köse (Çorum)
8) Mehmet Şeker (Gaziantep)
9) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
10) Kazım Kurt (Eskişehir)
11) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
12) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
13) Salih Fırat (Adıyaman)
14) Özgür Özel (Manisa)
15) Aytuğ Atıcı (Mersin)
16) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
17) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
18) Nurettin Demir (Muğla)
19) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
20) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
21) Celal Dinçer (İstanbul)
22) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
23) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
24) Turgut Dibek (Kırklareli)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin,
Çıldır Gölünde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve
çözümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/84)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Doğu Anadolu Bölgesinin en büyük ve en önemli göllerinden biri olan
Çıldır Gölü Ardahan ili ve çevresi için çok önemli bir yere sahiptir.
Deniz seviyesinden yüksekliği
Ne yazık ki dünyanın en temiz ve içilebilir suyuna sahip olan
Çıldır Gölünde, son yıllarda yapılan ölçümler sonucunda
ortaya çıkan tablo su kirliliğinin 240 koli basiline
çıktığını göstermektedir.
Çıldır Gölünün kirlenmesinin 4 ana nedeni;
1- Arpaçay ovasını daha çok sulamak, Çıldır Gölünün
su seviyesini yükseltmek maksadıyla yapılan ve
Çıldır'ın yüksek yaylalarından gelen suları göle
taşıyan kuzey denivasyon kanalının geçtiği köylerden
aldığı çöpleri ve hayvan gübreleri, üstü açık kanala
düşerek can veren hayvanların leşleri,
2- Göl kenarında bulunan
köylerden yağmur suları ile birlikte taşınan hayvan
gübrelerinin göle dökülmesi,
3- Göl çevresindeki
tarlaların ekiminde kullanılan suni gübrenin yağmurla birlikte
göle sürüklenmesi
4- Gölü besleyen akarsulara
mandıraların süt atıklarını dökmeleri başlıkları
altında toplanabilir.
Ardahan başta olmak üzere çevre iller içinde çok önemli yere sahip
dünyanın en bakir gölü olan Çıldır Gölünün kirlenmesini
engellemek entegre bir proje ile mümkündür. Çıldır Gölünün
etrafı mutlaka ağaçlandırılmalı, göl etrafındaki
çiftçiler uygulanacak bir projeyle doğal gübreye yönlendirilmeli, kuzey
denivasyon kanalı ile gelen kirletici etkenlerin önlenmesi için
arıtma veya çökertme havuzu yapılmalı, mandıra
atıklarının gölü besleyen akarsulara
bırakılmasının mutlaka önlenmesi
sağlanmalıdır.
Bu bilgiler doğrultusunda Ardahan ve çevre iller için çok önemli
olan Çıldır Gölünün kurtarılması için gerekli olan
tedbirlerin belirlenmesi ve bir an önce uygulamaya konulması ile
karşılanacak sorunların çözülmesi konusunda
Anayasamızın 98. İç tüzüğün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Araştırma Komisyonu kurularak
araştırılmasını saygılarımla arz ederim.
12.07.2011
1) Ensar Öğüt (Ardahan)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Tufan Köse (Çorum)
4) Erdal Aksünger (İzmir)
5) İhsan Özkes (İstanbul)
6) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
7) Mehmet Şeker (Gaziantep)
8) Kazım Kurt (Eskişehir)
9) Salih Fırat (Adıyaman)
10) Aytuğ Atıcı (Mersin)
11) Nurettin Demir (Muğla)
12) Atilla Kart (Konya)
13) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
14) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
15) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
16) Ali Özgündüz (İstanbul)
17) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
18) Celal Dinçer (İstanbul)
19) Mehmet Şevki Kulkuloğlu
(Kayseri)
20) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
21) Turgut Dibek (Kırklareli)
22) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin,
hayvancılık ve kırmızı et sektörlerinde yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/85)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kırmızı et yüksek biyolojik değere sahip olan iyi
bir protein kaynağıdır. Ülkemiz coğrafi özellikleri ile her
türlü hayvansal üretim açısından uygun ortam ve önemli bir potansiyele
sahiptir. Ancak son yıllarda uygulanan yanlış tarım ve
hayvancılık politikaları nedeniyle Ülkemizde hayvan
sayısında çok ciddi bir şekilde azalmalar olmuştur. Böylece
bir zamanlar ihracatçı konumunda olan Türkiye bu gelişmeler sonucunda
et ithalatçısı ülke konumuna gelmiştir.
Türkiye Ziraat Odaları birliği tarafından yapılan
kırmızı et raporuna göre Dünyada toplam kırmızı
et üretimi 1990-2005 yılları arasında sığır eti %
18, keçi eti % 74, manda eti % 37,5 olmak üzere genelde % 16
artmıştır. Aynı yıllarda ülkemizde et üretimine
bakıldığında ise sığır etinde % 10,8, koyun
etinde %10,5, keçi etinde % 31,8 ve manda etinde % 86'lık bir azalma
olduğu gözlenmektedir. Ülkemizde ise toplamda % 14 azalmıştır.
Yine aynı raporda ülkemizde 2013 yılında 164.000 ton et
açığı olacağı belirtilmektedir.
1940 yılında 44 Milyon hektar olan çayır ve mera
alanları günümüzde 12 Milyon hektara kadar düşmüştür.
Gerilemedeki diğer bir etken ise yem, mazot ve gübre fiyatlarında
yapılan önemli orandaki artışlardır.
TÜİK verilerine göre 1980 yılında 44,5 milyon olan
nüfusumuz, bugün 70 milyonun üzerindedir. Buna karşılık
aynı dönemde büyükbaş hayvan sayısı 17 milyondan 11
milyona, küçükbaş hayvan sayısı ise 68 milyondan 30 milyon
azalmıştır.
2007 yılında kesilen koyun sayısı 2,725,220 ve bu
kesilen hayvanlardan üretilen et 60,402,826 ton iken, 2008 yılında
ise koyun sayısı 1,859,281'e gerilemiş üretilen et ise
40,315,692 tona düşmüştür.
Büyükbaş hayvanlarda 2007 yılında kesilen toplam hayvan
sayısı 2,013,523 ve elde üretilen et miktarı 433,951,598 ton
iken, 2008 yılında bu rakamlar 271,148 baş gerileyerek
1,742,375'e düşmüş ve üretilen et miktarı da 1 yılda 62,000
ton gerileyerek 371,952,707 tona düşmüştür.
8 yıllık AKP döneminde hayvancılığa verilen
teşviklerin yetersiz olması nedeniyle çiftçilerimiz
hayvancılık yapmayı bırakmış, köyden kente göç
edip işsizlik ve yoksulluk içinde gecekondularda yaşamaya mahkûm
edilmiştir. 8 yıl sonunda AKP tarafından çıkarılan genelgede
ise hayvancılıkta aile işletmeciliğini geliştirmek
yerine, zengin ve parası olanlara yönelik yeni yönetmelik
çıkartıp, 50 baş ve üstü damızlık hayvan besleyenlere
hayvan alımında, ahır yapımında ve süt toplama
tanklarının yapımında %30 ve %40 arasında hibe
edileceği beyan edilmiştir. Ancak bu teşvikten yararlanmak ve bu
tesisleri yapabilmek için bir köylünün 250 milyar civarında bir sermayeye
ihtiyacı bulunmaktadır.
Bu sermayeyi oluşturmak için bir köylünün, köydeki arazisini ve
evini bankaya teminat göstererek kredi çekmesi gerekmektedir. Ancak bankalar
köylünün evini ve arazisini teminat olarak kabul etmediğinden bu
teşvikten yararlanmaları mümkün değildir.
Aile işletmeciliğini geliştirmek için 50 baş ve üstü
hayvan teşvikinden yararlanmak yerine, 10 baş ve üstü hayvan
besleyenlere teşvik ve hibe yardımı olursa hem aile
işletmeciliği geliştirilmiş olur, hem de bütün aile
çalışacağı için işsizliğe de büyük ölçüde çare
olur. Bu nedenle hayvancılığın gelişmesi ve et
açığının kapanması için besicilerin desteklenmesi
gerekmektedir. Yerli üreticimizin ve köylümüzün kalkınması
sağlandığında, ithal etin önü de kesilmiş olacak bu
konu ülkemizin de yararına olacaktır.
Son yıllarda görülen hayvan sayısındaki düşüş
ve et fiyatlarındaki yükselişin sebeplerini tespit etmek
amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.
12.07.2011
1)
Ensar
Öğüt (Ardahan)
2)
Candan
Yüceer (Tekirdağ)
3)
Atilla
Kart (Konya)
4)
Tufan
Köse (Çorum)
5)
Mehmet
Şeker (Gaziantep)
6)
İhsan
Özkes (İstanbul)
7)
Erdal
Aksünger (İzmir)
8)
Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
9)
Kazım
Kurt (Eskişehir)
10)
Salih Fırat (Adıyaman)
11)
Özgür Özel
(Manisa)
12)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
13)
Nurettin Demir
(Muğla)
14)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
15)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
17)
Ali Özgündüz
(İstanbul)
18)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
19)
Celal Dinçer
(İstanbul)
20)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
21)
Turgut Dibek
(Kırklareli)
22)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.53
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 45inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşlarına devam
edeceğiz.
VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral
Akşenerin, Fransa Ulusal Meclisinde sözde soykırım
iddiasının inkârına ilişkin yasanın kabulünü
kınadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Fransız Ulusal Meclisinde
görüşülen sözde soykırım iddiasının inkârına
ilişkin yasa bugün kabul edilmiştir. Aziz milletimizin ve gazi
Meclisimizin siz değerli üyeleri adına tarih önünde Fransız
Ulusal Meclisinin bu kararını şiddetle kınıyorum. (AK
PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Duyurular
1.- Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca,
Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana hakkında Diyarbakır 7.
Ağır Ceza Mahkemesinde görülen kamu davasının devam
ettiğine dair dosyanın Anayasanın 83üncü maddesinin 2nci
fıkrası gereğince Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru (3/656)
BAŞKAN
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının
13/12/2011 tarihli ve 2011/3194 esas numaralı yazısı ile
Diyarbakır Milletvekili Sayın Leyla Zananın Diyarbakır 7.
Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2011/371 esas numaralı kamu
davasının devam ettiği Anayasanın 83üncü maddesinin 2nci
fıkrası gereğince bildirilmiştir.
Bilgilerinize
sunulur.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; TBMM'nin 27, 28 ve 29 Aralık 2011
Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerinde
çalışmamasına; 113 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 22.12.2011 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mahir Ünal
Kahramanmaraş
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler Kısmında yer alan 113, 111, 64 ve 32 sıra
sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 1, 2, 3
ve 4 üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel
Kurulun;
22
Aralık 2011 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde; 111 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, 111
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
bu birleşimde tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun; haftalık
çalışma günlerinin dışında 23 Aralık 2011 Cuma
günü saat 14:00'te toplanması ve bu birleşimde "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 111 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarına devam etmesi, bu birleşimlerde gece 24:00'de
günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programın
tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi,
TBMM'nin
27, 28 ve 29 Aralık 2011 Salı, Çarşamba ve Perşembe
günlerinde çalışmaması,
113
sıra sayılı Kanun Tasarısının İçtüzüğün
91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
113 Sıra Sayılı
TC Emekli Sandığı
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı
(1/536, 2/35, 2/199)
|
BÖLÜMLER |
BÖLÜM
MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
|
1. BÖLÜM |
1 ila 9
uncu maddeler |
9 |
|
2. BÖLÜM |
10 ila
18 inci maddeler |
9 |
|
|
Toplam
madde sayısı |
18 |
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde ve lehinde söz
talepleri vardır.
Şimdi
onları okuyacağım, sonra da önce lehinde olmak üzere
değerli milletvekillerini kürsüye davet edeceğim.
Lehinde,
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubat, Isparta
Milletvekili Sayın Recep Özel; aleyhinde, Samsun Milletvekili Sayın
Ahmet Haluk Koç, Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.
Lehte
ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubatta.
Sayın
Kubat, süreniz on dakikadır.
Buyurunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi lehinde söz
almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
577
üyeli Fransız Parlamentosunun 44e 7 oyla almış olduğu
Türkiye aleyhindeki bu elim kararı da Türk milleti adına
kınadığımı belirterek sözlerime başlamak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ grup önerisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündeminde yer alan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşme sırasının,
ilk dört sırasının yeniden belirlenmesi önerilmektedir. Buna
göre gündemdeki kanun tasarılarının sıralanması 113
sıra sayılı Emekli Sandığı Kanununda
değişiklik yapılması hakkında Kanun
Tasarısı, yine 111 sıra sayılı Almanya ile çifte
vergilendirme ve sözleşmesinin görüşülmesine dair Kanun
Tasarısı, 64 sıra sayılı Ürdünde kurulan Orta
Doğu sinkrotron ışığı deneysel bilim
sözleşmesi, 32 sıra sayılı Hoca Ahmet Yesevi
Türk-Kazak Üniversitesi ile ilgili
sözleşmenin gündemin 1, 2, 3, 4üncü sıralarına
alınması önerilmekte.
Yine,
bu öneriyle Genel Kurulumuzun bugünkü birleşiminin 113 ve 111 sıra
sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar devam ettirilmesi, tamamlanamaması hâlinde ise 23 Aralık 2011 Cuma günü saat 14.00te toplanması ve 113 ve
111 sıra sayılı kanun tasarılarının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmaların devam
ettirilmesi önerilmektedir.
Yine, önümüzdeki hafta Meclisimizin çalışma takvimiyle ilgili
de bir teklif vardır. Buna göre önümüzdeki hafta Salı, Çarşamba,
Perşembe yani 27, 28 ve 29 Aralık 2011 günleri Türkiye Büyük Millet
Meclisinin İç Tüzükün 6ncı maddesi uyarınca
çalışmalarına ara verilmesi önerilmektedir.
Yine, son olarak da bu öneriyle, görüşülecek olan 113 sıra
sayılı Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, İç Tüzükün
91inci maddesi uyarınca özel kanunlar arasında uygulamada ahengin
sağlanması ve düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün ve
maddeler arasındaki bağlantıların korunması
zorunluluğundan dolayı temel kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerinin öneri ekinde yer alan cetveldeki şekliyle olması
önerilmektedir.
Önerinin lehinde oy kullanacağımı belirtiyor, takdiri
yüce Meclise bırakıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kubat.
Aleyhte ilk söz Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Haluk Koçta.
Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)
A. HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, grup önerisi aleyhinde söz aldım, iç Tüzüke
uygun davranacağım.
Bugün gündemdeki kanunun bir temel kanun olarak getirilmesi
yanlıştır. Kanun hükmündeki kararname salgınına,
maalesef, birbiri içerisinde hukuksal ve konusal olarak bir bütünlük
taşımayan kanunların da -ki bunların içerisinde torba
kanunlar da var- temel kanun olarak getirilerek maddelerin görüşülmeden
sadece üzerinde iki önerge verilerek geçmesi sağlanıyor. Son derece
önemli maddeler var. O maddeler içerisinde düşünülmesi,
tartışılması gereken maddeler var.
Her şeyi kanun hükmündeki kararname
kolaycılığında temel kanun olarak getirmemeniz gerekiyor.
Bu, Parlamentoya da saygıdır aynı zamanda çünkü bu Parlamentonun
yasama yetkisi var, KHKlerle bunlar sınırlanıyor. Temel kanunun
İç Tüzükün 91inci maddesindeki tanımlamasının
dışında çok geniş tutularak, her şeyi temel kanun
yaparak bu hakkı, yasama hakkını da
sınırlamış oluyorsunuz. Ben sayın iktidar partisi grup yöneticilerine, belki zamandan
tasarruf etmek istiyorlar ama zamandan tasarruf edilerek
demokratikleşilmiyor; bunu hatırlatmak istedim.
Sayın Başkan, konuşmanın bundan sonrasını
İç Tüzükü dolanmamak adına, İç Tüzüke uygun söz
aldığım konuda bir giriş yaparak başladım ama siz
de vurguladınız, Türkiye 2015e giden süreçte çok ciddi bir
dış politika ablukası altına alınmaya
çalışılıyor. Bunun tezahürlerini, belirtilerini her gün
görüyoruz. Fransada da buna uygun bir karar bugün maalesef -bir sürpriz de
beklenmiyordu zaten- Fransız Meclisinde kabul edilerek Senato
aşamasına gönderildi.
Değerli arkadaşlarım, ben de Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına oluşturulan heyette Cumhuriyet Halk Partisini temsilen
Sayın Osman Korutürkle birlikte görev aldım. İki gün boyunca
Fransadaki muhataplarımıza Türkiyenin tezlerini, bizim bireysel
parlamenter olarak -madem onlar parlamenter inisiyatif olarak, girişim
olarak sunuyorlar- bizlerin de parlamenter inisiyatif çerçevesinde
düşüncelerimizi ifade etme fırsatı bulduk.
Burada ben geçmeden önce, belki konuyla ilgili değişik
tartışmalar oluyor, Fransada bu iş nasıl ele
alındı, nasıl geldi bugüne; kısaca hatırlatmak
istiyorum: Önce rahmetli Sayın İsmail Erezin öldürülmesiyle
başlayan ASALA terör örgütünün Pariste yarattığı
katliamlardan sonra olay hukuki boyutta, siyasi boyutta Türkiyenin önüne her
platformda taşınacak, belirli zaman dilimlerinde ısıtılarak
taşınacak bir konu hâline getirildi.
Değerli dostlarım, öncelikle şunu söyleyeyim: Dünya
tarihi her ülke için, her millet için acılarla doludur. Bu bir gerçektir.
Her ülke kendi tarihinde, yakın ve orta geçmiş tarihinde
değişik acılarla karşı karşıya
kalmıştır, değişik sorunlar
yaşamıştır. Bu, bizim öncemizdeki yapımız olan
Osmanlı İmparatorluğunda da böyledir, Türkiyede de böyledir,
Fransada da böyledir, başka ülkelerde de bu şekildedir.
Dünyanın hiçbir köşesi İzlanda gibi kendi başına, kapalı,
kendi sorunlarını dışarıya yansıtmayan bir ülke
değildir. Hele de Anadolu bütün göçlerin kavşak yeri, bütün
emperyalist projelerin üzerinde düğümlendiği bir toprak parçası
olarak bu acılardan çok daha fazla nasibini almıştır.
Değerli arkadaşlarım, bir müellif bir televizyon
konuşmasında şu benzetmeyi yapmıştı
-adını hatırlayamadığım için böyle bir şeye
girmiyor, intihale girmesin diye söylüyorum, adını
hatırlayamadım- Tarih bir süpermarket değildir. demişti.
Ben bunu daha sonra Avrupa Konseyindeki bir konuşmamda da söyledim
Kıbrısla ilgili. Yani tarihi bazıları bir süpermarket
olarak alıyorlar; siz içeri giriyorsunuz, tarihin raflarında
işinize gelen olayı, işinize geldiği şekilde, işinize
geldiği şekilde ambalajlatarak alıyorsunuz ve ondan sonra onu
kullanarak kendi siyasi tezlerinize malzeme yapıyorsunuz. Hâlbuki
aynı rafta aynı konuyla ilgili başka malzemeler de var, onlar
hiç görülmüyor, onlar hiç değerlendirilmiyor ve herkes kendi gerçeklerini
siyasi teze dönüştürme gayretine giriyor. Bu iddialar da aynı
şekildedir.
Değerli arkadaşlarım, tarih hep tek taraflı
yorumlanarak hiç kimsenin siyasi çıkarlarına araç olacak şekilde
hizmet eden bir bilim değildir, olmamalıdır yani ben
istediğim raftan istediğim malzemeyi alıyorum, o anlık
siyasi çıkarıma uygun olarak da bunu bu şekilde
kullanıyorum; bu son derece yanlıştır.
Bakın, Fransada 2001den önce, önce onların Shoa dedikleri,
genel yaygın adıyla Holokost olarak bilinen, İkinci Dünya
Savaşında Nazilerin Yahudilere yaptığı
soykırım ki Nürnberg mahkemelerinde
tanımlanmıştır ve buna dayanarak bir yasa
çıkarttılar, buna Gayssot Yasası deniyor. 2001de böyle bir
mahkeme kararı olmadan, Osmanlı İmparatorluğunda Birinci
Dünya Savaşında Doğu Anadoluda yaşanan acı, trajik
olayları soykırım tanımına girmediği hâlde ki bu
acılar karşılıklıdır, evet
yaşanmıştır, iki taraflı
yaşanmıştır, çok sayıda insanımız -Müslüman
ve gayrimüslim, hepsi bizim yurttaşımız- acı
çekmiştir, zarar görmüştür, ızdırap çekmiştir. Bunlar
doğrudur ama bir ırka ve bir dinî gruba karşı önceden
planlanmış, sistematik bir imha mekanizması yani
soykırım tanımı söz konusu değildir. 2001de Fransa,
bu iddiaları soykırım olarak niteleyen bir kanun
tasarısı çıkarttı, bunu geçtik. 2006da, benim de Fransa
Meclisinde, localarından izlediğim, bugünküne benzer bir oturum oldu.
Bunun inkârının suç sayılması konusunda bir yasa
tasarısı. Bunun saçmalığını da o zaman
anlattık. O locada o gün Sayın Gülsün Bilgehan, ben, Sayın
Şükrü Elekdağ ve Sayın Onur Öymen vardık ve şimdi
Ekonomi Bakanı olan Sayın Zafer Çağlayan da o zaman Ankara
Sanayi Odası Başkanı olarak aynı locada süreci izliyordu.
İnanılmaz şey yani 50 kişilik, 70 kişilik bir grup bir
ülkenin tüm değerlerini çarpıtarak tek başına, bütün
tarihsel gerçekleri demin tarif ettiğim gibi tek yönlü alarak kötüleyip,
yerin dibine batırıp tutanaklar ortadadır- inanılmaz bir
söylemle Türkiyeyi yerden yere vurdular ve bir kanun çıkarttılar. Bu
kanunun Fransa Anayasasına aykırılığı ortada idi,
ifade özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne getirdiği
kısıtlamalar ortada idi. Nitekim, Fransa Senatosunun -ki her zaman
söylüyorum, şimdi de belirtiyorum- o zamanki Başkanı Sayın
Larcher, iktidar partisinden, şimdi sosyalist grubun çoğunluğu
elde ettiği bir Meclis oldu, bunun Senatoda dahi
görüşülemeyeceğini çünkü Anayasaya aykırı olduğunu
ifade ederek olayın önünü kesti. Şimdi Senatoya gidecek. Senatoda
daha akil insanlar var, Türkiye-Fransa ilişkilerini tarihsel
derinliği içerisinde değerlendirebilecek daha akil, daha boyutlu
düşünebilecek, daha derinlikli düşünebilecek insanlar var. Bundan
sonraki Senato aşamasında ben aynı sağduyunun
sergileneceğine inanıyorum.
Peki, Mecliste niye böyle oldu? Mecliste, maalesef, üstüne bakın
altını düşünün
Şu anda Fransa Cumhurbaşkanı,
üzülerek söylüyorum, bir saygın ülkenin Cumhurbaşkanıdır
ama bir siyasi karikatür olmaktan öteye gidememektedir. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Gerek kendi ülkesinde gerek Avrupa
kamuoyunda aynen bir siyasi karikatür olarak görünmektedir ve arkasında
Beyefendinin iradesi olan 500 bin organize olmuş Ermeni kökenli
Fransız yurttaşının oyunu ipoteklemeye dönük bir basit
girişimin mimarıdır. Marsilya Milletvekili Hanımefendi de o
talimatlar doğrultusunda bunu gündeme getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu daha sonra şu anda Meclis
Başkanı olan, benim de meslektaşım olan Sayın Bernard
Accoyer bir kulak burun boğaz hastalıkları uzmanıdır,
son derece sağduyulu, Sarkozynin partisinden bir milletvekilidir- bir
tarihçiler komitesi oluşturdu o tarihte ve bu işin siyasiler
tarafından ele alınmasının yanlışlığı
ortaya kondu ve bugün de aynı düşüncesini ifade etti ve o
doğrultuda da tavır aldı. Zaten, karşı tavır
alanlar oylamaya katılmadı. Dikkat edersiniz, 50-54 kişiyle oylanıyor
577 kişilik Parlamentoda ve bu sonuç çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, bir noktayı daha
değerlendireceğim. Bakın, şunu özellikle söylüyorum: Kendi
içimizde yaşadığımız bazı tartışmalar
var. Evet, Dersimde de sıkıntılarımız olmuştur,
acılar yaşanmıştır. O dönemin koşulları
içerisinde, o dönemin gerçeklerinden soyutlamadan olayı objektif
değerlendirmemiz gerekir ama bunu iç siyaset malzemesi yaparsak Sayın
Başbakanın burada çok dikkatli olması gerekiyor ve bize
söylenenlerden biri, Sayın Başbakana teşekkür ediyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
A. HALUK KOÇ
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Koç, ben sizi çok sayarım ama hiç yapmadım, ne olur
A. HALUK KOÇ
(Devamla) Özür dilerim, ama önemli olduğu için söylüyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
A. HALUK KOÇ
(Devamla) Bunu içtenlikli bir arkadaşınız olarak söylüyorum,
Sayın Başbakandan da istirham ediyorum, rica ediyorum. Bu tip
söylemleri biz bugün eleştirdiğimiz Fransız Meclisinde
yaşananlar gibi kendi iç siyasetimizde birbirimizi yaralamak, birbirimize
zarar vermek için kullanırsak uluslararası diplomasi kalkıp
Kendi içinizdeki iddialara karşı özür dilediniz, hadi buna da
dileyin. diye karşınıza çıkabiliyor. Onun için, ben,
iktidar partisindeki sayın milletvekili arkadaşlarımın
duyarlılığına da bu konuyu Sayın Başbakanla
beraber emanet etmek istiyorum.
Türkiye
büyük ülkedir, asılsız, haksız suçlamaların
karşısında tabii ki tepkisi olacaktır, bunları
yapacağız ama unutmayın, 2015e kadar aklıselim içerisinde,
sağduyulu, bilimsel tezleri koruyarak bir kuru gürültüyle değil,
karşı tezlerle bu işin tarihsel boyutunun tarihçilere
bırakılması ki 2005 yılında Meclisin
yayınladığı bir bildiri vardır. Sayın Şükrü
Elekdağ öncülüğünde yapılan toplantılarda, bütün gruplar
katılmıştı, böyle bir bildiri vardır. Biz gerçeklerden
kaçmıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
A. HALUK KOÇ
(Devamla) Biz gerçeklerin tek taraflı yanıltılmasından,
çarpıtılmasından kaçıyoruz. Protesto ediyorum,
kınıyorum. Fransa artık Diderotnun, Voltairin, Jean-Jacques
Rousseaunun ülkesi değildir, basit, sığ
politikacıların ülkesidir. Bu mutlaka tamir edilecektir.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Koç.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde Isparta Milletvekili
Sayın Recep Özel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; AK PARTİ Grubumuzun grup önerisi lehinde söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Burada mutlu edici bir tablo, gerçekten millî bir davada, millî bir
sorunda tüm gruplar, tüm parti grupları birleşip ortak bir
deklarasyonla bunu kınayabiliyoruz, bunun arkasında Türkiye olarak
yekvücut durabiliyoruz. Gerçekten de Parlamentosuyla, tüm partileriyle güzel
bir tabloyu sergiliyoruz. Fransız Parlamentosunun almış
olduğu kararı biz de şiddetle kınıyoruz. Tabii ki
tarihi tarihçilerin yazması gerekir. Parlamentoların, bu tür siyasi
mekanizmaların tarih konusunda hüküm vermesini doğru
bulmadığımızı da burada ifade etmek istiyorum.
Parti olarak bugün, AK PARTİ Grubu olarak getirmiş
olduğumuz grup önerimizde de dört tane kanun maddesinin gündemde yerini
almasını, bunlardan bir tanesi Emekli Sandığı ve
değişik kanunlarda değişiklik yapılmasına dair
kanun, bir diğeri Almanyayla yapılan ikili anlaşmanın,
çifte vergilendirmeyi önleyen anlaşmanın 2nci sıraya
alınmasını ve diğer iki tane de uluslararası
sözleşmeyi gündemin 3üncü ve 4üncü sırasına aldık. Emekli
Sandığında değişiklik yapan kanun teklifinin de temel
kanun olarak burada görüşülmesini istiyoruz. İki bölüm hâlinde
görüşeceğiz. Bugün çalışma saatimiz bitimine kadar,
eğer bitiremezsek yarın da ikide toplanıp, bitimine kadar
çalışma süresini devam ettireceğiz. Önümüzdeki hafta da
Bütçe
görüşmelerinden dolayı, gerçekten, yoğun bir tabloyu, Meclisimiz
güzel bir performans sergiledi. Son konuşmalarda da bütçe üzerinde,
gerçekten güzel bir tablo oluştu. Siyasetin kalitesini yükseltme
anlamında da güzel tablolara şahit olundu. Önümüzdeki hafta, 27, 28
ve 29 Aralık, Salı, Çarşamba, Perşembe günleri de
Meclisimizin çalışmalarına ara vermesini grup önerimizle
getirdik. Takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize
saygılarımı bildiriyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özel.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde, Kayseri Milletvekili
Sayın Yusuf Halaçoğlu.
Buyurun
Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
113
sıra sayılı yasalar konusunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum.
Bu
tasarının milletimiz açısından, çalışanlar,
emekliler ve hastalar açısından değerlendirdiğimizde
birtakım haklar yerine birtakım kayıplara yol açacağı
şeklinde bir düşüncemiz olduğunu özellikle belirtmek isterim.
Hâlbuki bizlerin, gerçekten, insanlarımızın hak ve hukukuna daha
saygılı olmamız gerekir. Mesela emeklilerin başka bir
işte çalışmaları hâlinde kayıpları söz konusudur,
onların kaldırılması gerekir. Burada bunlarla ilgili
bilgiler görmüyoruz. Bu sebeple de Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna
karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben, deminki gibi, yine, bazı eksik kalan
kısımlardan söz etmek istiyorum.
Bugün
sömürgeci, emperyalist olan bir devletin Türkiye ve Türkler hakkında kendi
Meclislerinde, hakları olmadığı hâlde bir karar
almış olması dolayısıyla Fransayı
kınıyorum. Çünkü Fransa sadece böyle bir hukuksuzluğu yerine
getirmekle kalmıyor, aynı zamanda insan haklarına, ifade
özgürlüğüne, araştırma özgürlüğüne de karşı bir
tavır almış oluyor. Bununla, bir yerde, Ermeni
soykırımı adı altında kabul ettiği kanunun
görüşülmesini engellemek suretiyle haksızlığını
da ortaya koymuş oluyor.
Hiç unutmayalım ki 2005 yılında, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, tarihçiler komisyonu kurulmasını ve bu komisyonda bütün
diğer devletlerin de yer alabileceğini belirtmişti ancak bunu
çok iyi duyurmadığımız anlaşılıyor ki
Fransada, hem tarihçiler hem de diğer siyasetçiler tarafından, böyle
bir komisyon kurulması teklifinde Türkiye olarak
bulunmadığımız şeklinde bir ifadeyle
karşılaştık. Bunu muhakkak ki etraflı olarak
duyurmamız gerekir.
Değerli milletvekilleri, burada özellikle şunu belirteyim:
Fransanın, bu kararı alırken, gerçekten, kendi arşivlerini
araştırmamış olduğu gözüküyor ama sadece kendi
arşivlerini değil, Amerikan arşivlerini de
araştırmamış, diğer ülke arşivlerini de
araştırmamış. Şurada, sadece, elimde 1922
yılı Kasımında Birleşmiş Milletler
tarafından yapılmış bir çalışma var. Bu
çalışmayı yapanlar, Amerikalılar ve İngilizler. Bu
çalışmada, dünyanın hangi ülkesinde ne kadar Ermeni olduğu
tespiti yapılmış ve bu Ermenilerden ne kadarının
Türkiyeden göç etmiş Ermeniler olduğunu belirtmiş. Bu belgeye
göre, Türkiyeden 817.873 Ermeninin başka ülkelere göç ettiği,
ayrıca 95 bin Ermeninin Türkiyede Müslümanlığı kabul
ettiği ve yukarıdaki rakama dâhil olmadığı, yine
Türkiyede -İstanbulda- 149.998 Ermeninin Ermeni kimliğiyle, yine
Anadoluda da 131.175 Ermeninin Ermeni kimliğiyle yer
aldığını belirtiyor ki zaten, sadece bunları bile bir
araya getirsek, 1 milyon 200 bin Ermeninin, 1922 Kasımı
itibarıyla, bütün savaşların bittiği dönem sonrasında
hayatta olduğu görülüyor.
Tabii ki bunu bir yana bırakıyorlar, buna bakmıyorlar ve
tutup birtakım uyduruk belgeler ortaya çıkarıyorlar. Bunu
yapanların ismi meşhurdur, bu konuyu araştıranların,
Andonyan belgeleri denir buna. Andonyan aslında nerede
yaşıyor? Marsilyada yaşıyor yani Fransada yaşıyor.
Bugün tasarıyı veren de Marsilyalı bir milletvekili. Ama
Andonyan
Şu elimde gördüğünüz belgede, Amerikaya göç edenlerin,
Baltimore ve New York limanlarına giden gemilerin yolcu defterlerini
inceledik. O yolcu defterlerinde kimlerin Amerikaya göç ettiği yazılı. Andonyanın da kendi çocuklarıyla
birlikte hangi kamarada hangi gemiyle seyahat ettiklerine kadar
kayıtlı elimizde. Dolayısıyla, uyduruk belgelerle ortaya
çıkanların muhakkak ki sonunda hüsrana uğrayacakları
kaçınılmazdır. Zira, tarih bilgisi, tarih değerlendirmesi
uydurmalarla elde edilmez. Biz bugün Türkiyede her konuyu araştırma
durumunda olmak zorundayız yani Menemen olaylarını da
araştıralım, istiklal mahkemelerini de
araştıralım, Dersim meselesini de araştıralım ve
bunu kapsamlı şekilde yapalım Türkiye olarak. Her şey gün
yüzüne çıksın. Ne olup olmadığı ortaya konulsun. Bizim
bu konularda alnımızın ak olduğunu düşünüyorum. Ermeni
konusu, özellikle hele soykırım olarak adlandırılan bir
iddia tamamen soykırımın kabul edildiği 1948den önceki
döneme aittir, 1915e aittir.
1915te soykırım olmuş mudur, olmamış
mıdır? Ermeniler hangi ölçüde katledilmiştir,
katledilmemiştir? Biz bunların araştırmasını çok
iyi yapmış bir durumdayız Türkiye olarak. En azından
şunu ifade edeyim: Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihçiler komisyonu
kurulmasını teklif etti. Gerçekten de biz Türk milleti olarak bu
konularda alnımız ak olan milletlerden bir tanesiyiz. Çünkü
imparatorluk kuruyorsanız -imparatorluklar millî devlet değildir
arkadaşlar- imparatorluklar çok milletli, milleti içinde
barındıran devletlerdir. Türkler bir kere imparatorluk
kurmamıştır, tarihte çok imparatorluklar kurmuştur Türkler
ve farklı milletleri, dinleri,
ırkları bir arada
tutabilmiştir, bu başarıyı gösteren bir kültüre sahip
olmuştur. Dolayısıyla, biz Ermenileri eğer yok edecek
olsaydık veya yok etme düşüncesinde olsaydık Selçuklu döneminde
de Ermeniler vardı, Osmanlılar döneminde de Ermeniler vardı ve
dokuz yüz yıl bekledikten sonra
Ermenileri yok etmeye çalışmazdık.
Dolayısıyla, bu konuda da özellikle -dediğim gibi-
Cenevre arşivlerini tamamen tarafsız arşivler olarak göz önüne
aldığınızda ne kadar Ermeninin ölüp ölmediğini ortaya
koyabiliyorsunuz. Evet Ermeniler ölmüştür, Ermenilerden ölenlerin
miktarını burada açık ve net olarak tarihçi olarak söylüyorum,
siyasi şeylerden uzak olarak söylüyorum: Anadoluda Sevk ve İskân
Kanunu çerçevesinde değişik yerlerden gönderilen Ermenilerin yani
Suriyeye gönderilen Ermenilerin 500 tanesi, 500 kişilik bir kafile,
Erzurum ve Erzincan arasındaki bir bölgede Kürt
eşkıyasının saldırısı sonucu
katledilmiştir. demektedir belgeler.
Ayrıca bunun dışında Diyarbakırdan Halepe
gönderilen 2 bin kişilik bir Ermeni kafilesinin Meskene bölgesinde ki
bugün Suriyededir- 2 bin kişilik kafile Urban eşkıyası
tarafından katledilmiştir, bu da doğrudur. Onun
dışında
ALTAN TAN (Diyarbakır) Faturayı Kürtlere ve Araplara
kestiniz! İttihat ve Terakkicilerin hepsi katil!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Dikkat edin, bir dakika, Kürtlere
ALTAN TAN (Diyarbakır) Faturayı Kürtlere ve Araplara
kestiniz!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Bir dakika dinleyin lütfen.
Evet, belgelerde ne yazıyorsa onu söylüyorum. Thomas
Mıgırdıçyan da şunu söylüyor: Kürtlerin
saldırıları, Ermenilerin katliamı diyor. Bunlardan,
bakın, bugüne kadar hiç söz etmedim ama bak, öldürülenlerden bahsediyorum.
Yine, Dersim bölgesinde iki kafilenin katledildiği söyleniyor ve
Bir daha buradan nakledilmesin, buraya hâkim değiliz. deniyor.
Yine, Diyarbakır bölgesinde kamplarda bulunan Ermenilerden iki üç
gün boyunca 700 kişilik Ermenilerin alındığı ve koyun
gibi boğazlattırıldığı ifade ediliyor. Hepsini
topladığınız zaman 8 bin civarında Ermeninin
katledilmiş olduğu görülüyor bu belgelerde.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Ermeni Zohrabı kim öldürdü?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Ayrıca hastalıktan ölen
Ermenilerin sayısı 37 bin ila 40 bin arasında ama asıl
Ermenilerin kaybı Eçmiyazinde 160 bin Ermeninin açlıktan ölmesidir
ama bu Rusya sınırındadır.
Yine, Ahılkelekte 30 bin Ermeni de koleradan hayatını
kaybetmiştir. Fransa için ölen Ermenileri, İngiliz ordusundaki
Ermenileri, 1917den sonra Ermenilerle ve Gürcülerle yapılan savaşlar
sonrasında ölenleri göz önüne alırsanız, kalan nüfusla ölenleri
birleştirdiğinizde mevcut Ermeni nüfusunun ortaya konduğunu
görebilirsiniz.
Bunun en önemli kaynaklarından, soykırım
olmadığının kaynaklarından biri de 1915te Ermeni
kafilelerine saldıranların Osmanlı devletinden tutuklanıp divanıharbe
çıkarıldığı ve mahkûm edildiğidir. Dediğim
gibi, bu belgede de bu mahkûmiyetin örneklerini görüyorsunuz. Aynen şunu
söylüyor: Çete Reisi Sirozlu Çerkez Ahmet bin Recep, Ermeni muhacirlerini katl
ve emvalini selbetmekten cezası idam, tasdik edilerek infaz
edilmiştir.
Yine, başka bir kişiyle ilgili Çete Reisi Dersaadetli Halil bin
Mehmet Ali, Ermeni muhacirlerinin emval ve eşyalarını tazyik
suretiyle gasbetmekten yine idama mahkûm edildiğini ve infaz
edildiğini ifade ediyor ki zaten suçlu olanların ortadan
kaldırılması yani mahkemeyle cezalandırılması
zaten uluslararası hukuka göre bir soykırım
olmadığını ortaya koyuyor.
Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum, saygılarımı arz
ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır) AK PARTİ niye
alkışlıyor, onu anlamadım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 2
Milletvekilinin, 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Bursa Milletvekili Hüseyin
Şahin ile 9 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 2 milletvekilinin, 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun
Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 9 milletvekilinin,
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 113) (´)
BAŞKAN - Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Komisyon raporu 113 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu
tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir.
Bu nedenle tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek
ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, gruplar
adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Sayın Kazım Kurt. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Kurt.
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT (Eskişehir) Sayın Başkanım,
sayın milletvekilleri; öncelikle Fransada alınan karar nedeniyle
protestolarımı ve siyasetçi tarih yapmaya kalktığı
zaman meydana gelen olumsuz durumları dikkatinize sunmak istiyorum.
Aynı sıkıntıyı Türkiyede de yaşamak
istemiyorsak, Parlamentoda tarihle ilgili politik tartışmaları
tarihçilere bırakalım ve kendi çizgisi içerisinde bilimsel
değerlendirmelere bırakalım diye düşünüyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz 113 sıra
sayılı tasarı, teklif ve bir diğer teklifin
birleştirilmesi suretiyle meydana gelen kanun çalışmaları
sırasında şunu gördük ki gerçekten, Türkiyede kanun hükmünde
kararnamelerden sonra kanun yapmaya başlamamız Parlamento tarihi
açısından önemli bir nokta.
Ancak, bu torba şekline gelmiş ve biraz da
çorbalaşmış bir tasarı hâline gelmiş çünkü pek çok
yasayı, pek çok kişiyi ilgilendiren bu tasarı, yeterince
tartışılmadan, yeterince değerlendirilmeden Parlamentonun
önüne geldi. Bu gelişle beraber Acaba neden bu tasarı geldi? diye düşündüğümüz
zaman, hem acelesi açısından hem de bir an önce bu işi çözelim mantığı açısından
baktığımızda Sayın Bakanın sunuşu şu
noktada idi: Vanda deprem olmuş, olağanüstü koşullar
oluşmuş ve oradaki zarar görmüş insanlarımıza
katkı sunmak, yardım etmek, bu yetmedi, aynı yıl Kütahyada
meydana gelmiş depremdeki insanlarımıza da sosyal güvenlik
açısından katkı sunmak olarak lanse edildi. Biz bunu incelemeye,
değerlendirmeye başladığımız zaman gördük ki esas
amacın Van ya da Kütahyadaki deprem mağdurları değil,
Türkiyede milyonlarca kişiyi ilgilendiren tedavi ve ilaçtaki
katılım paylarının artırılması olduğu
ortaya çıktı. Bu noktadan baktığımız zaman
şunu bir kez daha gördük: Türkiyedeki ekonomi iyi idare edilmiyor,
ekonomik sıkıntılar nedeniyle Hükûmet her türlü tasarrufu
gündeme getirmeye çalışıyor ve bu doğrultuda da hiçbir
alanda açık bırakmadan toplamaya çalışmakta.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu toptan yasayı
değerlendirmeye başlarken şu noktayı dikkatinize sunmak
istiyorum: Anayasa Mahkemesi iki kez karar vermiş ve bu hizmet
birleştirmeleri nedeniyle emekliliği gündeme gelen, geçmişte
Emekli Sandığında hizmeti olanların ikramiyeleriyle ilgili
bir düzenleme ve bunun, özellikle ikinci kararda Grup Başkan Vekilimiz
Hamzaçebi ve Sayın Muharrem İncenin davacı olarak
açmış oldukları davayı Anayasa Mahkemesi kabul etmiş
ve demiş ki: Siz bizim kararlarımıza rağmen aynı
şeyi tekrar gündeme getirerek arkadan dolanmaya çalışıyorsunuz,
bu böyle olmaz. Bunun üzerine, geçmişte Emekli Sandığına
tabi olarak çalışan insanların daha sonra herhangi bir sebeple
ayrılmalarıyla BAĞ-KUR ya da Sosyal Sigortalar dediğimiz
kurumlardaki hizmetlerinin yan yana getirilerek birleştirilmesi sonucunda
emekli ikramiyesi alır hâle gelmiş. Anayasa Mahkemesinin hem 2005/40
esas hem de 2010/81 esas sayılı kararlarının ruhu, temeli,
özelliği şu: Bu nitelikteki insanlarımızın tamamı
emekli ikramiyesini alsın. O hâlde eğer 89uncu maddede bir düzenleme
yapılacaksa bu doğrultuda bir düzenleme olmasında yarar ve
zorunluluk var. Ancak bizim şu anda gündeme getirdiğimiz ve
tartışmakta olduğumuz 89uncu maddeyle ilgili teklif ve
tasarıda emekli ikramiyesinin sanki ödenmesini engelleyecek formüller
arayışı içerisindeyiz. Bir kere, emekli ikramiyesinin ne
olduğunu, emekli ikramiyesiyle paralellik arz ettirmeye, birlikte
değerlendirmeye çalıştığımız kıdem
tazminatının ne olduğunu çok net biçimde ortaya koyduktan sonra
bu değerlendirmeleri yapmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleneksel
çalışma hukukunu memurlar için düzenlemekte olup kendine özgü
olduğunu bilmemiz lazım. İş hukuku ise dünya devletleri
normlarıyla benzerlik sağlamaya çalıştığı
için evrensel ve geneldir. Dolayısıyla, iş hukukunda ILO ve
Avrupa Birliği sözleşmeleri çok daha özelliklidir ve önceliklidir. Bu
nedenle, benzerlik arz etmeyen iki yasanın ilkeleri birbiri için
geçiş hükmü olarak kullanılmamalıdır. Memuriyetten
istifanın işçilikten istifayla
karıştırılmaması gerekir. Bir memura emekli ikramiyesi
ve emekli aylığını kaybettirmek çok kolay ve sık olan
bir yöntem değildir. Bu hâllerin arasında sayılan istifa olgusu
yer almadığı gibi, uzun vadeli ve kalıcı hakların
kaybedilmesini de gerektirmemektedir. İstifa etmenin fonksiyonu sadece
görevden ayrılmadır. Memur olarak çalışanların tabi
olduğu yasalarda sosyal güvenlik haklarını kaybettiren ve yok
eden hükümler bulunmaz. Dolayısıyla, 1475 sayılı
Yasanın olumsuz hükümlerine paralellik kurulamaz. Yasada yer almayan
hükümden yola çıkılarak, memur olanın istifa dilekçesi vererek
işinden ayrılmış olması bile emekli ikramiyesinin yok
edilmesine neden olamaz.
Yasaya yanlış anlam ve yorum katılarak,
çalışanların Anayasanın 65, 90 ile uluslararası
sözleşmeler gereğince tanınan sosyal haklarından yoksun
bırakılarak, yaşlı ve yorgun yıllarında telafisi
imkânsız zarara yol açacak durumlara maruz bırakılması
düşünülmemelidir. Aksine bir yorum, sosyal devletin koruma, kollama
amacına da ters düştüğü gibi kamu vicdanı ve hakkaniyete de
uygun olmayacaktır. Bu nedenlerle, her koşulda emekli ikramiyesinin
ödenmesi için bir düzenleme yapılması gerekir.
Oysa şu andaki düzenlemede, emekli ikramiyesi ile kıdem
tazminatı birbirine karıştırıldığı
için, memurların zarar etmesine neden olunmaktadır. Bir kere, emekli
ikramiyesi tam yıl üzerinden hesaplanacaktır, oysa kıdem
tazminatı neredeyse çalıştığı güne göre bile
hesaplanabilen bir tazminattır. Dolayısıyla, eğer
kıdem tazminatına paralel bir düzenleme yapılacak olursa, o
zaman hesabın kıdem tazminatına uygun bir biçimde
yapılması gerekir. Hesabın kıdem tazminatına uygun bir
biçimde yapılması ise öncelikle güncellemenin zorunluluğunu
getirir. Eğer siz on beş yıl önce Emekli
Sandığından ayrılmış bir kişiye ikramiye
öderken on beş yıl önceki katsayıyı, on beş yıl
önceki koşulları dayatırsanız, o zaman bunun hakkaniyete
uygun olmadığı ve getirdiğiniz kıdem tazminatı
paralelinde de olmadığı ortaya çıkar.
İkinci yanlış, 5510 sayılı Kanunla
insanlarımızın artık altmış beş
yaşına kadar çalışmasının zorunluluğu
getirilmiştir. Dolayısıyla, pek çok koşulda
insanlarımızın birçoğu otuz yıldan fazla
çalışmak zorundadır. Belki kırk yıl, kırk
beş yıl çalışmak zorunda olan bir kişiye siz
ikramiyeyi otuz yılla sınırlarsanız bunun da hakkaniyete
uygun olmadığı ve yanlış olduğu ortaya
çıkar. O hâlde, bu düzenlemenin günün koşullarına uygun hâle
getirilmesi ve tazminat hesabının güncel katsayılara göre
dikkate alınarak düzenlenmesi gerekirdi, ancak bu düzenlemeden
kaçılmıştır.
İkinci bir durum, yine hak arama özgürlüğünün, insanların
en temel haklarından biri olan hak arama özgürlüğünün önüne geçen bir
düzenlemedir. Bununla, ikramiye almak durumunda olan memurların
açmış oldukları davalardan vazgeçmeleri şartını
dayatmak çok doğru bir mantık değildir. Hak arayan ve
aradığı hakta da haklı olduğu mahkeme
kararlarıyla tespit edilen kişilere Biz bu hakkı ancak davadan
vazgeçerseniz veririz. demek çok doğru bir mantık, çok doğru
bir uygulama değildir.
Yine, bu
tasarıyı değerlendirirken şunu gördük ki, bizim daha önceki
yıllarda, daha önceki koşullarda söylemiş
olduğumuz, Türkiye ekonomisinin iyi yönetilemediği tespiti var.
Altını çizerek söylüyorum, AKPli arkadaşlarımız bu
teklifi verirken şöyle bir gerekçe sunmuşlar: Ekonomik kriz hâllerinde
özel sektörde kiralar artmayabilmekte; buna karşın mevcut uygulamada
kurum, taşınmaz kiralarını her yıl en az yeniden
değerlendirme oranında artırmak zorunda olduğu için
taşınmazların bir kısmı boş kalmakta ve gelir
kaybına sebep olmaktadır. Teklifle, söz konusu
sıkıntının önüne geçilmeye
çalışılmaktadır. Yani Türkiyede bir ekonomik kriz
vardır. Türkiyede ekonomik kriz olmak üzeredir. Bu nedenle Sosyal
Güvenlik Kurumunun kiracıları iş yerlerini boşaltmakta,
iş yerlerimiz boş kaldığı için de biz yönetim kuruluna
bu kiraları güncelleme yetkisi istiyoruz.
O hâlde, bunun da iyi değerlendirilmesi ve krizin ciddi bir biçimde
dikkate alınması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu tasarıda en
önemli nokta, Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemekte olduğu sağlık
giderleriyle, ödemek istemediği sağlık giderlerinin gündeme
gelmesidir ve tasarının böyle acele olarak Meclis gündemine
getirilmesinin tek nedeni de budur.
Bu düzenlemeyle, bundan sonra sağlık sisteminde o Canı
istediği zaman istediği doktora gider. Canı istediği zaman
üniversite hastanelerinde istediği kişiye tedavi olur.
propagandasının sona erdiği ortaya çıktı.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle sevk zinciri
düzenlenmiştir. Türkiyede 9,5 milyon civarında olduğu söylenen
yeşil kartlıların bundan sonra sadece ve sadece aile
hekimlerinde muayene olacağı bu tasarıyla tespit
edilmiştir. Dolayısıyla Türkiyede artık 9,5 milyon
kişinin, gerçekten bir katkı ödeyerek, öncelikle prim ödeyerek ondan
sonra da aile hekimine gittiği zaman katkı ödeyerek tedavi ya da
muayene olması gerekecektir ve aldığı ilaçlara,
alacağı ilaçlara da katılmak durumundadır.
Şöyle bir adaletsizliğe dikkatinize çekmek istiyorum: İlk
üç kutuya kadar ya da ilk üç ilaca kadar 3 lira ödemek zorunda kalacaktır
mükellef. Şimdi, 2 liralık bir ilaç için, ekstradan 3 lira daha
ödemek durumunda kalacaktır ki bunun takdirini ve değerlendirmesini
sayın milletvekillerine bırakıyorum. Bu noktada, düzgün bir
düzenleme gerçekleştirilmemiştir.
Türkiye'nin sağlık giderlerinin sağlık
harcamalarının gerçekten çok büyük boyutlara
çıktığı bir ortamda, bu harcamaları
aşağı çekmenin, bu harcamaları biraz daha
düşürebilmenin hesapları yatmaktadır. Her noktadan bütçeye
bazı tasarruflar sağlamak suretiyle bu düzenleme yapılmaya
çalışılmaktadır ama bu düzenleme yapılırken
halkın, yoksulun gerçekten sıkıntı içine
düşeceğini zaman bize gösterecektir.
Değerli arkadaşlar, bu düzenleme, yine, bir başka
noktadan hareketle bütçeye katkı aramakta ve katkı sağlama
konusunda bir değerlendirme yapmaktadır. Geçmiş dönemlerde,
emekli olduğu hâlde emekli maaşıyla geçinemeyen
insanlarımızın çalışmak zorunda kalmaları
karşısında, Cumhuriyet Halk Partisi, hiçbir koşulda sosyal
güvenlik destek primi alınmaması gerektiğini üstüne basa basa
vurguladı, vurgulamakta da ısrar ediyor ama şimdi, şu
noktada, bu uygulamanın yanlış olduğu bir kez daha ortaya
çıktı. Normal ticaret yapan, normal alışveriş yapan
esnaftan almış olduğunuz sosyal güvenlik destek primini
noterlerden ve avukatlardan almadığınız ortaya
çıktı ve şimdi, bu noktadan sonra noterlerle avukatlardan da
sosyal güvenlik destek primi almanın yasasını yapıyorsunuz.
Bunun da yanlış olduğunu başından beri söylüyoruz.
Hiçbir koşulda sosyal güvenlik destek primi alınmamalıdır,
çünkü bunun yurttaşa hiçbir ekstra katkısı yoktur, sadece para
almak için yapılan bir düzenlemedir.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu yasayı, bu tasarıyı esas olarak
gündeme getirmemizin en önemli sebebi olarak sunduğumuz Van ve Kütahya
depremleriyle ilgili katkıyı da yeterli bulmuyoruz. Öncelikle,
Cumhuriyet Halk Partisinin parti politikaları nedeniyle görevli olarak
Vana gitmiş arkadaşlardan birisi olarak, Vandaki
sıkıntıları görmüş, Vandaki olumsuzlukları
yerinde tespit etmiş birisi olarak Vanın bu kadar hafife alınmaması
gerektiğini düşünüyorum. Van, sadece bu yasaya ekleyeceğimiz bir
geçici madde ile kurtulamaz, geçici bir madde ile düzenlenemez. Vanla ilgili
mutlaka afet bölgesi ilan edilerek bir değerlendirme yapılmalı,
çünkü Vanda hâlâ çadır bulamayan, hâlâ ilaç bulamayan, hâlâ doğumunu
çadırlarda yapan yurttaşlarımız yaşarken biz Sosyal
Güvenlik Kurumuna en az otuz gün prim ödemiş olmak şartıyla
bunlara sağlık yardımı yapacağız. dersek Vana
çok büyük bir katkı sunmamış oluruz. Bunun mutlaka düzeltilmesi,
mutlaka değiştirilmesi gerekir ki Vandaki insanlarımıza
insani olarak görevlerimizi yerine getirelim. Bu noktada, bir tek olumlu nokta
belki Kütahya depremindeki sıkıntı yaşayan
yurttaşlarımızın da buraya eklenmesidir, ancak bu da
doğru bir tavır değildir, çünkü bundan sonra gerçekleşecek
felaketlerde, bundan sonra gerçekleşecek olağanüstü hâllerde yeni
yasalar, yeni geçici maddeler koymak durumunda kalacağız ki bu hukuk
mantığıyla uyuşmayan, hukuka uygun olmayan bir
davranıştır. Bunun kalıcı çözümünü çok özel bir yasa
yaparak ya da afet bölgesi ilan ederek bu tür olağanüstü hâllerde belli
bir süre içerisinde derhâl afet bölgesi kararı almak suretiyle bir
düzenlemenin yapılmasında yarar olacaktır diye düşünüyorum.
Bu düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisinin bu tasarıya olumlu
bakmadığını sizlere bildirmek istiyorum.
Saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl
Milletvekili Sayın İdris Baluken.
Buyurun Sayın Baluken.
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak
konuşmama başlayacağım. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine görüşlerimi
belirteceğim, grubumuzu temsilen görüşlerimizi belirteceğim.
Ancak, öncelikle, dün 2012 bütçesiyle ilgili Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın burada dile getirdiği
bazı hususlarla ilgili paylaşımları sizlerle birlikte burada
paylaşmak istiyorum.
Şimdi, öncelikle Sayın Bülent Arınç, konuşması
sırasında, siyasetimizdeki genel tansiyonun yüksekliğiyle ilgili
ve bunun Meclisteki yansımalarıyla ilgili bir
rahatsızlığı dile getirdi. Bununla ilgili gerçekten bir
normalleşme sürecini yaşamamız gerektiğine dair bizde de
öylesi bir kanaat var. Bunu dile getirirken özellikle bizim MHP
sıralarında olan bir milletvekili arkadaşımızla ilgili
oluşan bir rahatsızlığa tıbbi müdahalemizi gündeme
getirdi. Doğrusunu söylemek gerekirse siyasete yeni giren birisi olarak,
bir hekimin tıbbi müdahalesinin bu şekilde
gündemleşebileceğine hiçbir zaman ihtimal vermezdim ben. Ancak,
eğer Hipokrattan bugüne kadar tıbbi müdahaleler, etnisite, kimlik,
dil, kültür, din, hatta savaş koşullarında düşman askerlerine
bile yapılan müdahaleyi tartıştırmıyor ama bugün kendi
siyasetimizde birtakım yaklaşımları
tartıştırıyorsa, burada biz dâhil olmak üzere hepimizin
genel siyasi yaklaşımıyla ilgili bazı pratiklerini gözden
geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bunun dışında, dün Sayın Bülent Arınç,
özellikle Kürt kimliğinin tanınmasıyla ilgili önemli vurgular
yaptı. Dil ve kültür tanımlamasıyla ilgili, özellikle anayasal
güvence altında olması gerektiğiyle ilgili çok önemli vurgular
yaptı. Tabii biz bu vurguları son derece önemsiyoruz. Bunu yaparken
çok önemli tarihî birtakım tespitler ortaya koydu, Kürt kimliğinin
bin yıllık bir geçmişinden bahsetti ve Bunu verirken, kendi
cebimizden değil, bir halkın kimliğinin asimilasyona, inkâra
tabi tutulmasına gerçekten insan hakkı ihlali olarak
baktığımız için yapacağız. dedi. Biz bunu son
derece önemsiyoruz ancak bu yaklaşımların söylem düzeyinden
çıkarak artık toplumsal hayata yansımasını bekliyoruz,
çünkü Kürt realitesi yaklaşık yirmi yıldır tanınan bir
realite olarak ortaya konuyor. En son Sayın Başbakanımız da
altı yıl önce Diyarbakırda Kürt kimliğini
tanıdığını ifade etti. Ancak bu konuyla ilgili gerekli
pratik çalışmalarda son derece önemli aksamalar var.
Dün Sayın Bülent Arınçın buraya getirdiği Leyla
Zananın buraya gelmesiyle ilgili demokrasi kültürüne duyduğu
saygıyı, isterdik ki bugün Hatip Dicle de bu kürsüde konuşurken
birlikte yaşayalım. Dün Dersim vurgusuyla veya Pervin Buldanın
kendi birinci derece yakınını kaybetmesiyle ilgili faili
meçhullere olan yaklaşımını, isterdik ki bugün bir
hakikatleri araştırma komisyonunu gerçekten kurmuş olarak
tartışmaya başlayalım. Ancak yine de biz bu söylemlerin
önemsenmesi gerektiğini ve toplumsal hayatta bir karşılığının
olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu vesileyle, hepimize özellikle
halkımızın sorunlarına yönelik çözüm perspektifleri
açısından önemli sorumluluklar düştüğünü belirterek bugünkü
maddeyle ilgili görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmeleri sırasında
gerek sağlık alanıyla ilgili gerek Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı bütçesiyle ilgili zaman zaman burada
görüşlerimizi dile getirdik. Özellikle sağlıkla ilgili
tanımlamamız çok netti ve biz bunu evrensel bir ilke olarak ortaya
koyduk. Herkese eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir bir
sağlık hizmeti verilmesi gerektiğini düşündüğümüzü
burada defalarca dile getirdik. Bütçe görüşmeleri sırasında
Sağlıkta Dönüşüm Projesiyle ilgili birtakım
eleştirilerimizi yapıcı olmak koşuluyla buraya getirerek
Hükûmet tarafından önemsenmesi ve hayata geçirilmesi noktasında
bazı çalışmaların yapılması gerektiği
noktasını belirttik. Ancak özellikle bütçe görüşmeleri
sırasında yaptığımız eleştirilerin pek
çoğunun dikkate alınmadığını, bizim
uyardığımız noktalarda Hükûmetin gerçekleri görmek
istemediğini, halk yığınlarındaki, emekçilerdeki gerek
sağlık alanında gerek çalışma alanındaki hak
kayıplarıyla ilgili genel talepleri görmezden geldiğini üzülerek
müşahede ettik.
Bizim belirtmiş olduğumuz rahatsızların sokağa
yansımasını dün yaşadık. Dün binlerce kamu emekçisi
Hükûmetin uyguladığı sosyal politikalarla ilgili,
sağlık politikalarıyla ilgili bir hak arama mücadelesi için
alanlardaydı. Tabii, isterdik ki bizim eleştirilerimize
karşı kapalı olan Hükûmetimiz en azından bu kamu
emekçilerinin, bu sağlık emekçilerinin ortaya koymuş olduğu
taleplere karşı duyarlı olsun ve bunu hiç olmazsa bütçe
görüşmelerinde Biz, sizin bu uyarınızı aldık, bundan
sonraki planlamalarımızda ve politikalarımızda sizin öne
sürdüğünüz bu talepleri dikkate alarak birtakım yaklaşımlar
ortaya koyacağız. noktasında ele almasını beklerdik.
Ancak dün ne sokakta Hükûmetten arkadaşlar vardı ne de buradaki bütçe
görüşmelerinde binlerce kamu emekçisinin sokakta
haykırdığı genel rahatsızlıklarla ilgili bir tek
cümle bile kullanılmadı. Tabii, hâl böyle olunca bizler de sokakta
kamu emekçilerinin arasında olan siyasetçiler olarak onların
taleplerini tekrar bu Meclise getirerek sizlere duyurma gibi bir görevi önümüze
koyduk.
Dün kamu emekçileri ne diyorlardı, bunu sizlerle paylaşmak
istiyoruz. Ankarada, Diyarbakırda, İstanbulda, ülkenin her yerinde
kamu emekçileri dün grev hakkını yasal teminat altına alan toplu
sözleşme hakkı istiyorlardı. Dün başta sağlık ve
eğitim olmak üzere kamu hizmetlerinin piyasaya açılmasıyla
ilgili itirazları olduğunu söylüyorlardı. Dün kamu emekçileri Genel
Sağlık Sigortası kapsamında sağlık hizmetlerine
ulaşmak için prim ödemeye karşı çıkıyorlardı. Dün
kamu emekçileri güvencesiz çalışmaya son verilerek kadrolu iş
güvencesinin sağlanmasını talep ediyorlardı. Değerli
milletvekilleri, dün kamu emekçileri en insani olan şeyleri talep ettiler,
insan onuruna yaraşır bir ücret ve demokratik bir çalışma
ortamı talep ettiler. Ek ödenekten tüm emekçiler için eşit bir
yararlanma ve bu ek ödeneklerin emekliliğe
yansıtılmasını talep ettiler. Dün alana çıkan
işçiler kıdem tazminatı başta olmak üzere işçi
sınıfının kazanılmış haklarına dönük
saldırılara bir son verilmesini istediler. Dün alanlara çıkan
asgari ücretliler hiç olmazsa yoksulluk sınırı olan bin TL
düzeyinde bir asgari ücreti talep edip bunun vergilerden muaf
olmasını iletmemizi istediler. Ve tabii ki dün alanlarda bulunan,
sokaklarda bulunan tüm kamu emekçileri haksız, hukuksuz ve mesnetsiz yere
yapılan gözaltılarla ilgili ve tutuklamalarla ilgili
rahatsızlıklarını dile getirdiler.
Değerli milletvekilleri, burada bütçe görüşmeleri
yapılırken aslında bazı şeyleri sizlerle paylaşmıştık.
Bütçedeki gelir oranının yüzde 93ünün çalışanlar
tarafından, ücretliler tarafından verildiğini ve bu kalemde
ortaya çıktığını belirtmiştik. Bütçenin yaklaşık
301 milyarlık bir kısmı bahsetmiş olduğumuz gelir
vergilerinden elde ediliyor ve bu gelir vergileri de daha çok ücretiyle
çalışan, emeğiyle çalışan sabit gelirlilerden ve
tarımsal alanda çalışan emekçilerden çıkıyordu.
Şimdi, aynı şekilde, yine bu bütçedeki yüzde 93lük pay
içerisinde mal ve hizmet alımından kaynaklı gelir vergilerine
işaret etmiştik. KDV, ÖTV, iletişim vergisi adı
altında toplanan vergilerle bu bütçenin şekillendiğini burada
sizlerle beraber paylaşmaya çalışmıştık. Ancak,
bunları paylaşırken aynı zamanda bütçeden
sağlığa ayrılan payı da burada yine sizlerle birlikte
konuşmuştuk. Sağlığa ayrılan payın 17
milyarlı rakamlardan 14 milyarlı rakamlara getirilerek, yani yüzde 16,7lik
bir kesintiye uğrayarak aslında sağlıkla ilgili,
vatandaşın cebine yönelecek bir elden bahsetmiştik.
Şimdi, Sağlıkta Dönüşüm Projesinde Paran kadar
sağlık. anlayışının esas
alındığını ama asıl olması gerekenin
Herkese ücretsiz sağlık hizmeti. olması gerektiğini
defalarca burada belirttik.
Bugün, sağlıkta, bu kısılan bütçenin
yansımalarını işte önümüze getirmeye
başladınız. Bakınız, bugün hastanede normal muayene
olmak için başvuran bir hastanın vermek zorunda
kaldığı ücretleri burada tekrar sizlerle paylaşalım.
Normal bir hastaneye başvuran hasta, önce, devlet hastanesine
başvurmuşsa 8 TL, üniversiteye ya da özel hastanelere
başvurmuşsa 15 TL gibi bir muayene katılım ücreti veriyor.
Bu hasta reçeteyi aldıktan sonra, eczaneye gittiği zaman,
çalışan veya emekli olma durumuna göre yüzde 10 veya 20lik bir ilaç
yüzdesi veriyor. Yine, eğer ilaç eş değeri
yazılmış ise bu ilaç eş değeriyle arasında olan
farkı ödemek zorunda kalıyor. Dördüncü olarak, eğer hastanede
tıbbi tahliller veya tetkikler vaat edilen teminat paketinin üzerine
çıkmış ise, bu teminat paketinin üzerine çıkan farkı
vermek zorunda kalıyor ve tabii ki 2012 Ocak ayından sonra devreye sokulacak
genel sağlık sigortasıyla beraber, 9,5 milyon yeşil
kartlının da dahil olacağı bir prim ödeme sistemini
vatandaşın önüne getiriyoruz.
Bu yetmiyormuş gibi, şimdi bu yeni kanun tasarısında
her kalem başına, yazılan her ilaç kalemine aslında 3 TL
olarak düşünülmüştü, ancak Plan ve Bütçe Komisyonundaki yoğun
muhalefetle revize edilerek üç kaleme kadar 3 TL, ondan sonraki her kaleme 1 TL
olacak şekilde bir düzenleme yapıldı.
Bakın,
bu yapılan düzenlemelerin hepsi, sağlık hizmetine ulaşmada
ücretlendirme basamağını artıran uygulamalardır. Biz
bu uygulamanın aile hekimliği sisteminden muaf tutulmasını
yine önerdik Plan ve Bütçe Komisyonunda. Aslında orada bu görüşümüz
kabul edilmişti ancak şu anda görüyoruz ki Hükûmet bu
uygulamanın, bu ücretlendirmenin birinci basamakta, aile hekimliği
sistemi basamağında da uygulanmasından yana bir tavır
ortaya koyuyor.
Tabii,
böyle olunca sağlık hizmetlerine ulaşma konusunda çok önemli
birtakım sıkıntılar, ücretlendirmelerle ilgili halkın
genel bütçesini sarsacak birtakım yaklaşımlar açığa
çıkıyor.
Şimdi,
bu Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konular görüşülürken Sağlık
Bakanının bu konuyla ilgili vermiş olduğu eleştirileri
ben biraz sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakınız,
biz, bu sağlıkta, ücretli sağlık hizmetine ulaşmayla
ilgili eleştirileri ortaya koyduğumuzda Sağlık
Bakanımız şöyle demişti: Sağlık
Bakanlığı artı Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının toplam bütçesi 62,5 milyar TLdir. Şimdi
biz bu 62,5 milyar TLden, bu yapmış olduğumuz düzenlemeyle
sadece 2 milyar TLyi vatandaşımıza fatura ediyoruz. Kalan 60
milyar TLyi devlet veriyor.
Şimdi,
biz de bunu baştan beri söylüyoruz. Kalan 60 milyar TL Sayın
Bakanımızın veya AKP yetkililerinin aile bütçesinden, aile
şirketlerinden çıkmıyor ki. 60 milyar, bahsetmiş
olduğumuz bütçede, yine çalışan kesimlerin, emekçilerin,
yoksulların ve hatta işsizlerin vergilerinden çıkıyor.
Dolayısıyla burada Sadece 60 milyarı devlet veriyor, 2
milyarı vatandaştan tahsil ediyoruz. gibi bir
yaklaşımın doğru olmadığını belirtmek
istiyorum.
Bakın,
bu yönlü eleştiriler yaptığımızda Sağlık
Bakanımız bize OECDden vermiş olduğu örneklerle geldi.
Vermiş olduğu örneğe göre İsviçrede halkın
yaptığı sağlık harcamaları yüzde 6 düzeyinde bir
oranı teşkil ediyor. İsviçrede yüzde 6, Türkiyede yüzde 1,5.
diyor, yani Biz çok insaflı
davranıyoruz. Bunun ötesinde daha ne yapalıma getiriyor. Ama,
şimdi, Sayın Bakanımız İsviçreyle ilgili eğer
birtakım kriterleri önümüze getirecekse biz bekleriz ki bunu tüm
boyutlarıyla masaya yatırsın. Şimdi, buradan ne demek
istiyoruz: Bakın, İsviçrede kişi başına düşen
yıllık millî gelir 41.660 dolardır, Türkiyede bu gelir 16 bin
dolarlarda geziyor. Hatta biz bu 16 bin dolar rakamının da doğru
olmadığını biliyoruz. Çünkü bu 16 bin dolarlık rakamla
en basit bir hesabı ortaya koyduğumuzda, her ailenin aylık 9.700
TL gibi bir gelire sahip olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekir.
Oysaki Türkiyede 9.700 TL aylık geliri olan nüfusun oranını
herhâlde buradan söylememize gerek yok. Bununla ilgili bütçe görüşmeleri
sırasında da defalarca rahatsızlığımızı
dile getirdik. Gelir dağılımının adaletsizliği,
var olan eşitsizlik, yüzde 20lik zengin kesimin bütçenin yüzde 50sine
hitabı, yüzde 20lik yoksul kesimin bütçenin yüzde 5ine hitap etmesinin
getirmiş olduğu sıkıntıları dile getirmiştik.
Tüm bunları hadi geçelim, Sayın Bakanın vermiş
olduğu rakamları doğru bile kabul edersek İsviçreye göre
kişi başı yıllık geliri üçte 1 bile olmayan bir ülke
gerçekliğinden bahsediyoruz. Bakınız, İsviçrede bir
işsizin aylık olarak almış olduğu işsizlik
maaşı 3.600 İsviçre frangıdır. İsviçrede
işsizlik oranı yüzde 4lerin altındadır. İsviçrede
enflasyon oranı binde 9lardadır. Şimdi, böylesi gerçeklikler
varken İsviçredeki bir modeli getirip Türkiyedeki uygulamaya uyarlamak
ne kadar gerçekçi duruyor?
Diğer Avrupa ülkelerinden de bahsedelim. Almanyada bir
işsizin maaşı ortalama 2 bin avro civarındadır. Yani
bugün Türkiyede öğretmeninden doktoruna, hemen hemen çalışan
bütün kamu emekçilerinden fazla ücret alan bir sosyal sigorta sistemi vardır
orada. Dolayısıyla onların sağlıkla ilgili hizmetlere
ulaşmada sigorta primi ödemeyle ilgili bir sıkıntısı
olmaz ama Türkiyede açlık sınırının altında
yaşayan 9,5 milyon yeşil kartlı için bu bahsetmiş
olduğumuz sigorta primi son derece önemli yetersizlikler getiriyor.
Bakın, Belçikadan bahsedelim. Belçikada işsizlik
maaşı 900 avro. Her çocuk başına 150 avrodan
başlayarak 4 çocuktan sonra tamamen vergi muafiyetini getiren bir sosyal
devlet anlayışı var. Yani 4 çocuklu bir ailenin işsizse
bile eline geçen miktar 2.500 avronun üstünde. Devlet tüm
vatandaşlarına bir aylık bir tatil için yaklaşık 3 bin
avroluk bir para veriyor. Böylesi bir anlayışla, böylesi bir sosyal
devlet anlayışıyla kendi sistemini oturtan devletlerin modelini
alıp Türkiyedeki, Anadoludaki yoksul insanlara
uyarladığımız zaman buradan çok ciddi trajedilerin
çıkacağı gerçeğini de önümüze koymamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısıyla
ilgili Plan ve Bütçe Komisyonunda da muhalefet şerhi koymuştuk, orada
da kendi eleştirilerimizi açığa çıkarmıştık.
Bunlarla ilgili yine birkaç tanesini burada sizlerle birlikte paylaşmak
istiyoruz. Burada, özellikle Sosyal Güvenlik Kurumuna finansmanı
karşılanacak sağlık hizmetlerinden tutalım da
tanı ve tedavi yöntemlerine kadar çok geniş ve
sınırsız bir yetkinin verildiğini görüyoruz. Bunun önemli
sakıncalar yaratabileceğini düşünüyoruz.
Yine, SGKya hekim raporu ile sevkine karar verilen sigortalılarda
veya bakmakla yükümlü olduğu hastalarla ilgili yol giderlerini
karşılama noktasında hizmet satın alma ya da kiralama gibi
bir düzenlemeyi esas alan yaklaşımlar var. Bunun kişi veya
kuruluşlar düzeyinde önemli suistimallere yol açabilecek birtakım
uygulamalarla önümüze getirilebileceğini düşünüyoruz.
Aynı şekilde, yeşil kartlıların
sağlık hizmetine ulaşma noktasında özel hastanelerle ilgili
veya üniversite hastaneleriyle ilgili birtakım şartlara bağlama
kriterlerinin olduğunu görüyoruz. Sağlığın herkese
eşit düzeyde verilmesi gereken doğuştan bir hak olduğunu
kabul ediyorsak bu maddeyle ilgili sakıncalarımızın da
tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini buradan tekrar belirtmek istiyorum.
Yine emekli ikramiyesiyle ilgili burada zaman kısıtlı
olduğu için çok ayrıntısına girmeyeceğim ancak
özellikle emekli ikramiyesi ödemesiyle ilgili bu muvazzaf askerlik hizmeti
dışında işverene çok geniş yetkiler veren
birtakım düzenlemelerin olduğunu görüyoruz. Aslında bu
şekilde askerlik dışında emekliye ayrılmış
olanların emekli ikramiyesinin alınması önündeki yolların
kapatıldığını düşünüyoruz ve bunun da açıkçası
Anayasa Mahkemesinden tekrar geri dönebileceğine dair görüşlerimizi
buradan belirtmek istiyoruz.
Tabii, Van depremiyle ilgili yapılan düzenlemeden bahsedelim. Yani
o düzenleme gerçekten olumludur. Hatta ilk dönemlerde Vanda muayenelerden ve
ilaçlardan katkı payı, katılım payı
alınıyordu, sonrasında bu uygulamaya son verildi. Son derece
olumlu ve müspet oldu. Van depremiyle ilgili pek çok mağduriyeti giderme
noktasında yetersizlik yaşayan Hükûmetin en azından bu noktadaki
adımını olumlu buluyoruz.
Bu konuyla ilgili çekincelerimizi biz önergelerle zaman zaman Genel
Kurula getirip siz değerli milletvekilleriyle paylaşacağız.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Sayın Erkan Akçay.
Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı Kanun
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz aldım. Partim ve şahsım adına muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle Fransa Parlamentosunda sözde
Ermeni soykırımını inkârın
cezalandırılmasını öngören tasarının kabul
edilmesi nedeniyle Fransayı ve bu yasaya destek verenleri ve yüce Türk
milletine iftirada ısrar edenleri kınayarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Aydınlanma çağının çıkış
noktası olduğu ifade edilen özgürlük, adalet, insan hakları gibi
kavramların beşiği ve çağdaş Avrupa medeniyetinin
bayraktarı olduğunu savunan Fransa gibi bir ülkenin bu
girişimini gerçekten anlamak insani nitelikler bakımından mümkün
değildir.
Fransa,
18inci yüzyılda Aydınlanma Çağıyla adalet ve insan
hakları gibi kavramlarla tanıştı esasında. 5 bin
yıllık Türk tarihinin ne Göktürkler döneminde ne Selçuklu ne
Osmanlı ne de Türkiye Cumhuriyeti döneminde insanlık
dışı bir vakayı görmek mümkün değildir değerli
arkadaşlar. Türk milletine soykırımcı iftirası
atmaya çalışanların kendi tarihleri kanla ve zulümle doludur.
Utanmadan, bizim tarihimizle yüzleşmemizi isteyenler, önce kendileri
yüzleşmek durumundadırlar ve Türk milletinden özür dilemelidirler ve
özellikle Türkiyede bazı aklıevvel kişiler de bunların
tarihleriyle yüzleştiklerini, sıranın da bizde olduğunu
ifade ediyorlar. Hayır, asla bunlar kendi tarihleriyle
yüzleşmemişlerdir. Fransanın 1918 ve 1921 yılları
arasında ülkemizin işgalcisi olduğunu, Ermeni komitecisi
katilleri Fransız askeri üniforması giydirip Türk milletine zulmettiğini
de unutmuyoruz. Maraşın kahramanlığı, Urfanın
şanı, Fransanın çirkin yüzüne vurulmuş bir tokattır.
Fransa, Kahramanmaraştaki ahlaksız müstevlidir. Biz ise Sütçü
İmamın torunları olmaya devam edeceğiz ve inşallah,
bir gün, bunların Türk milletinden özür dileyecekleri günleri de
göreceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı Kanun
Tasarısı, başta hizmet sürelerini Emekli Sandığı
Kanununa ve Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak geçirip emekli
aylığı bağlandığı hâlde Emekli Sandığı
iştirakçiliğinde geçirdikleri sürelere ilişkin emekli
ikramiyelerini alamayanların emekli ikramiyesi
alabilme şartlarını düzenlemektedir. Diğer bir düzenleme,
en önemli düzenlemelerden birisi de, aile hekimlerince yazılan reçeteler
de dâhil olmak üzere, reçetede yazılan üç kaleme veya üç kutuya kadar
ilaçlar için 3 Türk lirası, ilave her bir kutu ilaç için 1 Türk
lirası katılım payı alınması öngörülmektedir.
Ayrıca, hâlen uygulamaya konulmamış olmakla birlikte yatarak
tedavide sağlık hizmet bedellerinin yüzde 1ine kadar katılım
payı alınabilmesi hükmü de bu tasarıda muhafaza edilmektedir.
Yeşil kartlıların, altmış beş yaş
aylığı, muhtaç engelli aylığı alanların,
geçici köy korucularının özel sağlık
kuruluşlarından hizmet almaları da engellenmeye
çalışılmaktadır. Bu vatandaşlarımız
ayrımcı bir uygulamaya tabi tutulmaktadırlar. Bir diğer
önemli düzenleme de Van ve Simav depremlerinde sakat kalanlar ile ölen
sigortalıların hak sahiplerine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından
aylık bağlanmasını düzenlemektedir. Bu üç önemli hususa
biraz sonra biraz daha ayrıntılı temas edeceğim.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı, bütçe görüşmelerinin en yoğun
olduğu bir zamanda alelacele Plan ve Bütçe Komisyonuna getirilip
görüşülmüştür. Aslında acil bir düzenleme yoktur ve biz de bunu
sorduk. Aceleniz nedir? Bu tasarıda acil olan ne vardır?
dediğimizde Sayın Çalışma Bakanı Toplum bu
tasarıyı bekliyor. cevabını vermiştir. Biz de
haklı olarak sorduk ve sormaya da devam ediyoruz: Yani
vatandaşlarımız Ah, şu kanun bir an evvel çıksa da
her ilaç kutusu başına 1 lira, reçete başına 3 lira
katılım payını bir ödesem. diye mi bekliyor; yoksa
Yatarak tedavide şimdiye kadar yüzde 1 katılım payı
ödemiyordum, aman bir an evvel ödeyeyim. mi diyor; veya Şu idari para
cezaları bir artırılsa da yüksek yüksek cezalar ödesek. mi
diyor? Yani acelesi nedir? Eğer depremden zarar görenleri öne
sürüyorsanız bu da geçerli bir mazeret değildir. Çünkü bu durumda,
bir maddelik bir tasarıyla iki saatte komisyonda, üç saatte Genel Kurulda
ittifakla bu düzenlemeyi geçirirdik. Ama değerli arkadaşlar, biz
Hükûmetin acelesini ve telaşını gayet iyi anlıyoruz. Bir an
önce ilaçta ve tedavide katılım paylarını tahsil etmek
istiyor Hükûmet ve bir an önce para cezalarının da yürürlüğe
girmesini istiyor. Emekli ikramiyelerinde açılan davalardan
bunaldınız, bir an önce yargı yolunu kapatmak istiyorsunuz ve
bir an önce yeşil kartlıların tedavilerinde
kısıtlamaya ve katkı payı almaya yönelik düzenlemeleri 2012
yılı gelmeden hayata geçirmek istiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, Kanuni ne güzel söylemiş: Halk
içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes
sıhhat gibi.
Bizim kültürümüzde devlet kavramı aynı zamanda saadeti,
sağlığı, huzuru ve mutluluğu da ifade eder.
Sağlık her insan için çok önemli. Devletin de insan
sağlığı bakımından çok önemli görevleri bulunmaktadır.
Acaba devlet, daha doğrusu Hükûmet sağlık konusunda üzerine
düşeni iyi bir şekilde yerine getirebiliyor mu? Bu, çok önemli bir
sorudur ve mutlaka cevabını da bulmamız gerekmektedir.
Elbette vatandaş olarak 74 milyonun sorumluluğu ve görevi var.
Hepimiz, sağlık hizmetlerinin azami kalitede ve asgari maliyette
olması için bireysel veya kolektif olarak bilinçli davranmak
zorundayız. Bunda hemfikiriz. Ancak, asıl görev devletindir,
asıl görev Hükûmetindir değerli arkadaşlar. Bu nedenle, bugün bu
yüce Meclisin çatısı altında bu sağlık konusunu
görüşüyoruz ve Hükûmeti de eleştiriyoruz. Hükûmet bu tasarıyla
reçetede ve ilaçta ilave katılım payını neden getiriyor
acaba? Hükûmet sağlık hizmetinde, tedavide, ilaçta katılım
paylarını neden artırmak istiyor? Tedavi hizmeti alan vatandaştan
neden hâlihazırda katkı payı ödemesine rağmen daha fazla
katılım payı almak istiyor?
Şu
anda ikinci basamak sağlık hizmetlerinde 5 lira muayene
katılım payı, 3 lira reçete katılım payı olmak
üzere toplam 8 lira -özel sağlıkta ise bu 15 lira- katılım
payı alınıyor. Üçüncü basamak sağlık hizmetinde yine
toplam 8 Türk lirası alınmaktadır. Zaten eskiden beri hastalar
ilaç alımında kendi cebinden de en az yüzde 10 civarında ilaç
katılım payı ödemektedir, eş değer ilaç fiyat
farkı ödemektedir hastalar. Ayrıca yatarak tedavide yüzde 1
katılım payını almayı da istiyorsunuz. Acaba neden
vatandaşın üzerine bu kadar geliyorsunuz? Sağlığı
giderek paralı hâle getirdiniz.
Şimdi
de aile hekimliğinde yazılan reçetede, her bir reçetede yazılan üç
kutuya kadar ilaç için 3 lira, ilave her kutu ilaç için de 1 lira
katılım payı alınmak isteniyor. Katılım payı
önceleri hatırlarsak 2 liracık diye başlamıştı,
8+8, 16 liraya ulaştı. Aile hekimliğinde de şimdi yine
şimdilik 3 liracık diye başlıyorsunuz. Acillerden bile
katkı payı alacaksınız. Eğer Acillerden katkı
payı almayacağız. diyorsanız bunu da kanun
tasarısına eklememiz gerekir.
Hükûmet
sağlıkta ilave katkı payının gerekçesini
aşırı artan sağlık harcamalarına
bağlıyor yani Sebebi sağlık harcamalarının
aşırı derecede artışı. diyor. Hükûmet diyor ki:
Sosyal Güvenlik Kurumunun sağlık harcamaları 10 milyar Türk
lirasından 45 milyar Türk lirasına çıktı. 2002 yılında
9 milyar 934 milyon lira olan Sosyal Güvenlik Kurumu sağlık harcamaları 2011 yılı sonunda 45 milyar
liraya ulaştı. Buna Sağlık Bakanlığının
17,5 milyar TLlik bütçesini de ilave ettiğimizde Türkiyenin toplamda
62,5 milyar Türk liralık bir sağlık tablosu görünüyor.
İlave katkı paylarının tek gerekçesi şudur:
Sağlık harcamaları arttı, hekime, hastaneye, ilaca hücum
var, ilaç israfı var. Gerekçesi bu. Bu yüzden -lütfen dikkat buyurun-
ilaç alımında kullanıcıların
farkındalığını sağlamak için katkı payı
getiriyorum. diyor.
Ben Hükûmeti buradan tebrik ediyorum, hakikaten her gün yeni kavramlar
kazandırıyor literatürümüze, vergilere zam yapıyor, bu
güncellemedir diyor; sağlığa ilave katkı payları
getiriyor, buna da farkındalığı sağlamak için
getirdim. diyor. Artık Bravo! mu diyelim, Pes! mi diyelim
bilemiyorum!
Hükûmet sağlık harcamalarındaki artışın
sorumluluğunu vatandaşa yüklüyor, hastaya yüklüyor. Hatırlarsak
Hükûmet aynı şeyi elektrik kayıp kaçağında da
yapıyor. Kayıp kaçak bedelini de kayıp kaçakla hiç alakası
olmayan, kayıp kaçak elektrik kullanmayan vatandaşlara yüklüyor.
Değerli milletvekilleri, zaten büyük çoğunluğu açlık
sınırının altında geliri olan sigortalılara, dul
ve yetimlere, emeklilere sürekli katılım payı yüklemek
doğru değildir ve hakkaniyete de uygun değildir. Hükûmet
sağlıkta övünüp duracağına biraz da iğneyi kendisine
batırmalıdır. Baş sorumlu sağlık iradesidir,
sağlık yönetimidir ve en baş sorumlu da Hükûmettir değerli
arkadaşlar.
Bu kadar önemli bir kanuni düzenlemede, 74 milyonu ilgilendiren, bu
ülkenin yıllık 45 milyar gibi çok büyük hacimde parasını ilgilendiren
bir konuda düzenleyici etki analizi getirilmemiştir. Bu, kabul edilebilir
bir durum değildir. İddia ediyorum, bu devasa artışlarla
ilgili Hükûmetin elinde yeterli veri de yoktur. Varsa, Hükûmet bizimle
paylaşsın biz de bilelim, millet de bilsin. 45 milyar lira
SGKnın, 17,5 milyar lira Sağlık Bakanlığı
bütçesi ve toplamda 62,5 milyar Türk liralık bir bütçe.
Sağlık harcamalarındaki artışa 2007den beri
dikkatinizi çekiyoruz. Sürekli bu artışların normal
olduğunu, eskisinden daha çok ve iyi hizmet verildiği için bu
artışların olduğunu savundunuz. Şimdi de işin
maliyeti, yönetemeyeceğiniz aşamaya gelince israftan şikâyet
etmeye başladınız. İşinize geldiğinde övündüğünüz
şeyden işinize gelmediğinde şikâyet ediyorsunuz. Kabahat
hep başkalarında, hep vatandaşta, Hükûmet ise sütten çıkma
ak kaşık. Hükûmet lütfen sorunu teşhiste isabetli olsun.
Başka çareler arayın, birlikte arayalım, biz de size
yardımcı olalım. Bu ülke, bu devlet hepimizin. İlacın,
tıbbi malzemenin ve tıbbi cihazların çoğunu ithal ediyoruz
ve döviz ödüyoruz.
Değerli milletvekilleri, 2004te ve 2005te Hükûmet Emekli
Sandığını, SSKyı, BAĞ-KURu Sosyal Güvenlik
Kurumu adı altında tek çatı altında birleştirdi. Daha
sonra kamu hastanelerini de birleştirip Sağlık
Bakanlığına bağladı. Neden? Bu birleştirmeler,
ilke olarak ve özünde doğru olan uygulamalardır ama aradan
beş-altı yıl gibi uzun ve yeterli bir zaman geçti, bu yeniden
yapılanmaları ve süreçleri maalesef iyi yönetemediniz.
Harcamaları dokuz yılda 4,5-5 kat artırdınız. Tedavi
giderlerini tam 6 kat artırdınız. Şeytan bunun neresinde?
Dokuz yılda kaç yeni hastane yapıldı, kaç yatak ilavesi
yapıldı? Devlet hastanelerinin harcamalarında 5,5 kat,
üniversite hastanelerinde 4 kat, özel hastane giderlerinde 11 kat
artış vardır. Örnek çok ama çarpıcı bir örnek daha
vermek istiyorum: 2005 yılında, yani hastaneler ve sigorta
kurumları birleşirken bütün hastaneler itibarıyla tedavi
giderleri ilaç hariç toplam 7 milyar 945 milyon Türk lirası, birleşmeler
olduktan sonra ise 2006 yılında harcamalar 7 milyar 945 milyondan 12
milyar 98 milyon Türk liraya çıkıyor; yani bir yıl içinde yüzde
50 harcama artışı var. Yine soruyoruz: Şeytan bunun
neresinde? Acaba Hükûmet bir çalışma yaptı mı? Bu konuda
bakanlıklar, Sağlık Bakanlığı, Çalışma
Bakanlığı ne yapıyor? Bu ciddi bir sapmadır ve
araştırılıp mutlaka teşhis edilmesi gerekir.
Sağlık giderleri üzerine -zamanımız maalesef
elvermemekle birlikte- kısaca bazı önerilerimi de dile getirmek
istiyorum. Birinci basamakta ilaç gideri artışının en
önemli sebebi, Danıştayın ilaç yazımındaki kalem ve
kutu sınırlandırması olarak gösterilse de aslında
asıl sorun ülkemizde geleneksel hâle gelen ilaç yazdırma
alışkanlığından kaynaklanmaktadır ve bunun da
mutlaka çözümlenmesi gerekiyor. Bunun gerek vatandaşların
eğitimi gerekse tıp mensuplarının bu konuda ciddi bir
eğitimden geçirilmesine ve kararlılıkla takibine ihtiyaç
vardır. Hastalar komşu tavsiyesi, eczacı kalfası
tavsiyesiyle ilaç yazdırmaktan vazgeçirilmelidir ve akılcı ilaç
kullanımı toplumda yaygınlaştırılmalı, hasta
sevk zinciri gerçek manada kurulmalı ve uygulanmalıdır. Aile
hekimliği uygulamasında hekim başına düşen ortalama
hasta 3.500 civarındadır ve bu sevk zinciri uygulamasının
amacına ulaşabilmesi için de bu rakamın hasta sayısı
itibarıyla 1.500 veya 2 binle sınırlandırılması
gerekmektedir ve eczaneler de reçetesiz verilebilecek ilaçlar dışında ilaç vermemelidir ve
bu sağlanmalıdır.
İkinci ve üçüncü basamak hastanelerinde performans sistemi âdeta
bir skor hâline gelmiştir. Ne kadar çok hastaya bakılmış,
ne kadar fazla işlem yapılmış, ona göre katkı
payı alınmaktadır. Hastanelerde hasta birey değil
artık müşteri hâline gelmiştir, müşteri ise otokontrolü
sağlayan bir denetleyici olamamaktadır.
Muhterem arkadaşlar, bu tasarının en olumlu
gördüğümüz düzenlemelerinden bir
maddesi de Van ve Simav depreminde malul olanlara ve ölenlerin hak sahibi
yakınlarına Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından aylık
bağlanmasına ilişkin düzenlemedir ancak bu düzenleme bu hâliyle
çok noksandır ve haksızlığa yol açmaktadır, öncelikle
depremi ve sadece Van ve Simav depremlerini kapsamaktadır. Türkiye bir
deprem bölgesidir, geçmişte de yaşandı, ileride de
yaşanması ihtimal dâhilindedir. İkincisi, depremin
dışındaki doğal afetleri bu tasarı
kapsamamaktadır. Yangın, sel, göçük devam etmektedir. Hâlen
Kahramanmaraş Afşinde göçük altındaki 9
vatandaşımız çıkarılamadı. Bu madde, en az bir
aylık sigortası olanlardan sakat kalanlara veya ölenlerin
yakınlarına maaş bağlamayı öngörüyor. Sigortası
bir ay dahi yoksa onlara bu hakkı vermiyoruz. Bu kesin bir
adaletsizliğe yol açmıştır. Şimdi malulen emekli
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) Değerli arkadaşlarım, muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili
Sayın Ahmet Öksüzkaya.
Buyurun Sayın Öksüzkaya.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Ben de, bugün bir Fransız milletvekilinin Fransız Meclisine
verdiği 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddini
suç sayan yasa teklifinin kabulünü milletçe kabul etmediğimizi,
kınadığımızı buradan bildirmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde grubum adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu Kanun Tasarısının Meclis gündemine gelmesinde,
hazırlık aşamasında, Plan ve Bütçe Komisyonumuzda gerek alt
komisyonda gerekse üst komisyonda katkı sağlayan muhalefet ve iktidar
partisine mensup milletvekili arkadaşlarıma da huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede sosyal
güvenlik sisteminde norm birliğinin sağlanması ve sürdürülebilir
sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması amacıyla geniş
çaplı bir reform yapılması kaçınılmaz olmuştur.
Bu doğrultuda, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü ve
BAĞ-KUR Genel Müdürlüğünü aynı çatı altında toplayan
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 16/5/2006 tarihli ve 5502
sayılı Yasayla kurulmuştur. Bu reformla, sigorta hak ve
yükümlülüklerinin eşitlendiği, mali olarak sürdürülebilir tek bir
emeklilik ve sağlık sigortası sisteminin kurulması
öngörülmüştür. Reform ile aynı zamanda nüfusun tamamına
eşit, kolay, ulaşılabilir ve kaliteli sağlık hizmeti
sunumunu amaçlayan genel sağlık sigortası sisteminin oluşturulması
da hedeflenmiştir. Bu itibarla, 31/5/2006 tarihinde 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kabul
edilmiş, 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5510
sayılı Kanun ile sosyal sigortalar alanında birçok konuda norm
ve standart birliği sağlanmış ve uygulamaya
geçirilmiştir ancak zaman zaman önce kurumlar arasında ortaya
çıkan uyumsuzluklar yeni kanuni düzenlemeleri de zorunlu hâle
getirmektedir. 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi
Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 12nci
maddesi gereğince farklı sigortalılık statülerine tabi
olarak geçen hizmetlerin bileştirilmesi sonucunda aylık
bağlananlara emekli ikramiyesi ödenebilmesi için son defa, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılmak zorunlu
idi. Anayasa Mahkemesi bu maddeyi Anayasaya aykırı bularak iptaline
karar vermiş ve iptal kararı 5 Haziran 2010 tarihinde
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Diğer taraftan, 16/6/2010 tarihli ve 5997 sayılı
Kanunla, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 89uncu maddesinde yapılan
değişiklikle, devlet memurluğu statüsünde geçen sürelere
karşılık emekli ikramiyesi ödenebilmesi için yine son defa, 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa ve
5510 sayılı Kanunun geçici 4üncü maddesinin hükümlerinin
uygulanmasını gerektiren görevlerde bulunmuş olmak
şartı aranmıştı. Bu düzenleme de Anayasa Mahkemesi
tarafından 12 Mayıs 2011 tarihli kararıyla iptal
edilmiştir.
Getirilen bu tasarı ile 5434 sayılı Kanunun 89uncu
maddesinde yapılan mülga 2829 sayılı Kanunun 8inci maddesi
uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık
bağlanacakların memuriyet hizmetlerine emekli ikramiyesi ödenmesine
ilişkin esaslar, 1475 sayılı İş Kanununun 14üncü
maddesiyle düzenlenen kıdem tazminatına ilişkin esaslara paralel
bir düzenlemeye tabi tutulmaktadır. Yapılan bu düzenlemeyle, söz
konusu şartları taşıyan, son defa kamu
çalışanı olup olmadığına
bakılmaksızın emekli ikramiyesinden
yararlandırılmaları sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda
yine, birleştirilen Sosyal Güvenlik Kurumunun bilgisayar yazılım
programlarının kendi bünyelerinde yapılabilmesi için ve
hizmetlerin sürekli ve aksatmadan yapılabilmesi için sözleşmeli
bilişim personeli sayısının 50den 80e
çıkartılması amaçlanmaktadır.
Yine, bu tasarıda, 2003 yılından önce kadınlar için
söz konusu olmak üzere özellikle BAĞ-KUR sigorta kolunda ortaya çıkan
ve kadınların sigortalı sayılmamaları nedeniyle
aleyhlerine oluşan mağduriyetin giderilmesi amaçlandı. Kendi
yetiştirdiği ürünü yine kendisi satan
kadınlarımızın tarım sigorta kapsamına
alınarak emekli olabilmelerine imkân sağlayan bir madde tasarıda
bulunmaktadır.
5510
sayılı Kanunda sosyal güvenlik destek primine ilişkin
geçiş hükümlerini düzenleyen geçici 14üncü maddeye, 2008 yılı
Ekim ayı başından önce 5434 sayılı Kanuna göre emekli
olarak, yine, 2008 yılı Ekim ayı başından önce
avukatlık veya noterlik yapanların sosyal güvenlik destek primine
tabi olması ve böylece, var olan eşitsizliğin giderilmesi
amaçlanmaktadır.
5544
sayılı Kanunla, 21/9/2006 tarihinde, meslek standartlarını
temel alarak teknik ve mesleki alanlarda ulusal yeterliliklerin
esaslarını belirlemek, denetim, ölçme ve değerlendirme,
belgelendirmeye ilişkin faaliyetlerde bulunmak üzere kurulan Mesleki
Yeterlilik Kurumunun gelir kalemleri yeniden düzenlenmiştir. Buna göre,
gelirler arasında bulunan, akredite olmuş kuruluşlardan
alınan ve en yüksek devlet memuru aylığının 30
katını geçmemek üzere belirlenen aidatların gelir kalemleri
arasından çıkarılmasının ve yerine Kurumun ulusal veya
uluslararası düzeyde vereceği hizmetlerden elde edeceği
gelirlerin dâhil edilmesinin kanuni altyapısı
hazırlanmıştır.
Kurumun kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile işçi ve işveren
konfederasyonları ve diğer kuruluşlardan 2007 ila 2012
yılları için alınması gereken Kurum aidatlarının
kişi başına ve asgari ücretin 20 katı olarak belirlenmesi
ve biriken aidat borçlarının 31/12/2012 tarihine kadar ödenmesi
hâlinde gecikme faizi ve cezaların tahsil edilmemesi için kanuni düzenleme
yapılmıştır.
Türkiyede
yükseköğrenim gören yabancı uyruklu öğrencilerin sosyal güvenlik
sistemine daha yaygın şekilde dâhil edilmesi ve yükseköğrenimin
yurt dışından gelen öğrencilere daha cazip hâle getirilmesi
amacıyla, yabancı uyruklu öğrencilerin genel sağlık
sigortası kapsamına alınmasını teminen, ödemeleri
gereken prim tutarının 2/3 nispetinde azaltılması
amaçlanmaktadır.
Yine, Sosyal Güvenlik Kurumunca finansmanı sağlanan
sağlık hizmetlerinin kapsamının tespitinde zaman zaman
tereddütler oluşmaktaydı. Bu tasarıyla, buradaki
belirsizliğin giderilmesi sağlanmıştır.
Evde hemodiyaliz hizmeti uygulaması devam etmekte olup
hastaların evlerinde almış oldukları diyaliz tedavilerine
ait giderler 1 Nisan 2010 tarihinden itibaren Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından karşılanmakla birlikte, sağlık hizmeti
sağlayan kuruluşlarda tedavi olan bu hastalarımızın
hizmet alacakları sağlık kurumlarına
taşınmaları esnasında hizmet satın alma ve kiralama
gibi usullerin kullanılması amaçlanmaktadır.
Yapılan uygulamalarda görüldüğü gibi, Sağlık
Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin yapmış
olduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde hizmetin
gelir düzeyine bakılmaksızın bütün
vatandaşlarımıza götürülmesi amaçlanmış ve bunda da
başarılı olunmuştur. Artık sağlık hizmetleri
vatandaşlarımız açısından ulaşılması
zor ve pahalı bir hizmet olmaktan çıkmış, herkesin
rahatlıkla istifadesi sağlanmıştır.
Şimdi yine ülkemiz açısından son derece
önemsediğimiz ve üzerinde uzunca bir zamandır çalışılan
dev şehir hastanelerini yapmaya başladık. Bu projeler ile kendi
vatandaşlarımıza çok kaliteli sağlık hizmetleri
sunmanın yanında, ülkemizi sağlıkta turist çeken bir ülke
hâline getirmeyi de hedeflemekteyiz.
Benim seçim bölgem olan Kayseride de bu örnek uygulamanın, dev
şehir hastanelerinin ilk örneğinin temelini Sayın
Başbakanımız 10 Eylül 2011 günü attı.
Çağımıza uygun bir kampüs, içinde otelden tutun da sosyal
tesislere, yeşil alandan tutun da hava ambulanslarının
ineceği yere kadar her şeyin düşünüldüğü bir hastane. 264
bin metrekare kapalı alanı, 500 bin metrekare yeşil alanı,
4.700 araçlık otoparkı, içinde 1i genel hastane olmak üzere 6
farklı hastaneyi barındıracak ve 1.584 yatağı bulunacak.
Bu hastane bittiğinde vatandaşlarımız randevusunu alıp
hastaneye gelecek ve rahatlıkla beş yıldızlı otel
konforunda muayene ve tedavi olacaklar inşallah. Hastanede görüntüleme,
laboratuvar, her şey elektronik ortamda olacak. Hasta odaları,
içerisinde tuvaleti, banyosu, televizyonu, buzdolabı ve çeşitli iklimlendirme
sistemiyle donatılmış olacak. Refakatçilerin de
kalabileceği bölümler içlerinde bulunacak. Yoğun bakım
odaları son derece teknolojik olarak donatılmış olacak.
Ameliyathaneler yine aynı şekilde yapılmış olacak.
Şehir hastanelerinin içerisinde yine ulaşım, çevre, deprem,
yangın, otopark, güvenlik gibi konular en ince ayrıntısına
kadar düşünüldü, tasarlandı. Bu devasa alan içerisinde sosyal
yaşam alanları, alışveriş merkezi, kongre merkezi,
kreş ve yaşlı bakımevi, spor merkezi, lokanta, pastane, PTT
şubesi, banka şubesi ve ATM'ler olacak. Bu devasa yatırım
kamu-özel ortaklığı modeli ile yapılmakta. Bu model ile
özel sektörün finansman kaynaklarını kamu yatımlarında
kullanmaktayız. Özel sektör her türlü mali sorumluluğu üstleniyor,
biz de kira öder gibi mal sahibi olacağız. Kayseri Projesinin toplam
proje bedeli 691 milyon lira. İnşallah üç yıl sonra faaliyete
geçmiş olacak ve vatandaşlarımızın hizmetine
sunulacak.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada önemli olan bu hizmetlerin sunulması
esnasında israfın önlenmesi ve devlet kaynaklarımızın
yerli yerinde kullanılmasıdır.
Şimdi sizlere sağlık harcamaları ile ilgili
rakamları akılda kalması açısından vermek istiyorum:
2010 yılı kamu sağlık harcamaları 39 milyar 690 milyon
liradır. Sağlık hizmetleri sunucularına 2010
yılında yapılan 277 milyon 634 bin müracaat
karşılığında Sosyal Güvenlik Kurumuna 18 milyar 488
milyon Türk lirası fatura tahakkuk ettirilmiştir.
Eczaneler tarafından ise 2010 yılında 271 milyon 622 bin
reçete karşılığında Sosyal Güvenlik Kurumuna yine 13
milyar 375 milyon Türk lirası fatura tahakkuk ettirilmiştir. 2011
yılı ilk on ayında fatura edilen 251 milyon 138 bin reçete
karşılığında 11 milyar 584 milyon Türk liralık fatura
tahakkuk etmiş, 2010 yılı ilk on ayıyla
karşılaştırıldığında reçete
sayısındaki değişim oranı yüzde 13,41, fatura
tutarlarındaki değişim oranı ise yüzde 5,29 olmuştur.
Bu bilgiler ışığında hazırlanan bu tasarıda,
ilaç kullanımında tasarrufu özendirmek ve israfı önlemek
maksadıyla, reçetede yer alan üç ilaç kaleminden sonraki her bir kalem
kutu için 1 Türk lirası ilaç katılım payı
alınması için Sosyal Güvenlik Kurumuna yetki verilmektedir.
2022 sayılı Kanun kapsamında muhtaç özürlülere yönelik
müstakil olarak aylık bağlanması, yeşil kart verilmesi
uygulamalarıyla birlikte, Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilen yeşil
kart sahibi vatandaşlarımız 1/1/2012 tarihinden itibaren genel sağlık
sigortası kapsamına alınmıştır. Burada yine
sağlık hizmetlerinden yararlanması uygulaması konusunda
Sosyal Güvenlik Kurumuna yetki verilmektedir. Eskiden olduğu gibi,
yeşil kart sahibi olan vatandaşlarımızın herhangi bir
hak kaybına uğramadan, sağlık yönüyle hem muayenelerini hem
de tedavilerini yaptırabilmeleri uygulaması aynen devam edecektir.
En önemli düzenleme ise 2011 yılında
yaşadığımız Van depreminde hayatlarını
kaybeden vatandaşlarımızın hak sahiplerine yapılacak
katkılar ile malul olan vatandaşlarımızın emeklilik
işlemleri ile ilgili maddedir.
Depremden mağdur olan vatandaşlarımızın
kısa süreli bile olsa Sosyal Güvenlik Kurumuna prim keseneği
yapılmış olması hâlinde emeklilik şartlarında
yeni düzenleme yapılarak emeklilik uygulaması hakkı
tanınmaktadır.
Yine bu tasarıyla, işverenlerimiz lehine önceden
yaptığımız bazı düzenlemelerin yanında bu tasarıda
yer alan düzenlemeyle, kasıt olmadan sehven yapılan hataların,
bildirimlerde yapılan hataların cezalarında önemli indirimler
sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısını
bugün yüce Meclisimizde görüşmelere başladık. İnşallah
kısa zaman içerisinde Genel Kurulda değerli milletvekili
arkadaşlarımızın katkı ve destekleriyle
kanunlaşır diyorum.
Bu vesileyle Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öksüzkaya.
Şahıslar adına ilk söz, İstanbul Milletvekili
Sayın Süleyman Çelebiye aittir.
Buyurun Sayın Çelebi. (CHP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısına ilişkin görüşlerimi açıklamak üzere
söz almış bulunmaktayım, yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Konuşmaya sevgili Yaşar Kemalin sözleriyle başlamak
istiyorum. Bu dünyadaki her şeyin, herkesin, dünyadaki
balığın, gökteki kuşun, yerdeki karıncanın hele
hele insanın hakkını vereceksin. demiş üstat. Hükûmet
torba torba yasayla geliyor. Sapla samanı birbirine
karıştırıyor. Getirilen bu yasa tasarısıyla
birbirinden farklı birçok sorun alanını bir araya getirmiş
oluyor, sağlık alanı, Van depremi, emeklilerin hakları gibi
oldukça önemli ve derinlikli tartışılması gereken konular
bir oldubittiyle getirilerek bizlere sunuluyor. Hükûmet yangından mal kaçırır
gibi bu tasarıyı Meclisten geçirmek istiyor ve bu tarzı biz
doğru bulmuyoruz. Yapılması gereken, bu önemli
değişiklikler demokratik kitle örgütleriyle, sendikalarla, meslek
odalarıyla birlikte tartışılarak tasarı hâline
getirilmesidir. İlgili komisyonda yani benim de üyesi olduğum Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonunda bu tasarı görüşülürken
komisyona davet edilen emekli dernekleri, meslek örgütleri, sendikalar
görüşlerini açık açık ifade ettiler ve yandaş diye
tanımladığımız sendikalar bile bu tasarıya
karşı çıktıklarını ifade ettiler,
eleştirilerini söylediler ama bugün Meclisin huzuruna geldiğimizde,
tek bir değişikliğin yapılmadığını bir
kez daha görüyoruz.
Hükûmet, cari açığın krizini, beklenen işsizliğin, yaşanacak
enflasyonun faturasını emekçilere yüklemekten vazgeçmiyor. Bu
tasarıda görünen odur ki çalışanlara, emeklilere,
işsizlere, asgari ücretle geçinen milyonlara yeniden faturalar
çıkarılmaktadır. Hükûmetin bugüne kadar yaptığı,
yoksullara, ezilenlere haklarını kaşık ile verip kepçe ile
geri almaktır. Her tasarıda -biraz önce de burada konuşuldu- her
madde bir reform olarak bize sunuluyor, bu toplum aldatılıyor ve
kandırılıyor.
Her konuda konuşmaya Anayasa değişikliğinden
dem vurarak başlayan AKP, 12 Eylül Anayasasının ortaya
koyduğu işsizlikleri, eşitsizlikleri kullanmaya ve sürdürmeye
devam ediyor.
Tasarıda sunulan maddeleri tek tek
değerlendirdiğimizde, Hükûmetin insanı değil de parayı
merkeze aldığını hep beraber görüyoruz. Tasarı ve
tekliflerin 1inci maddesiyle, 5434 sayılı Kanunun 89uncu
maddesiyle getirilmeye çalışılan anlayış, Anayasa
Mahkemesinin, emekli olan sigortalıların geçmişteki
memuriyetleri süresince emeklilik ikramiyesinin ödenmesi gerektiğine
yönelik Anayasanın eşitlik ilkesi gereğince ortaya koyduğu
hükmü dolaylı yoldan ortadan kaldırmaya yöneliktir. Anayasa Mahkemesi
2 kez bu kararı bozmuş ve 2 defa Anayasa Mahkemesinden dönen bir
kanunu yine Anayasaya aykırı olarak biz burada görüşmeye devam
ediyoruz. İdari mahkemelerde bu konuda binlerce dava
açılmış ve emekliler lehine kararlar
sonuçlanmıştır. Mahkemelerin lehte karar
vermesi sonucunda Sosyal Güvenlik Kurumu dâhiyane bir çözüm üretmiş ve
yeni çözüm yolları bulup kişilerin emekli oldukları tarihlerdeki
katsayıları esas alarak, 0,95 kuruş ile 1,5 lira arasında
bir emekli ikramiyesi ödeyip ona dair bir yasal faiz eklemiş ve bu
paraları bankalar aracılığıyla göndermekten
çekinmemiştir. Bugün yargı kararıyla kazanılan bir hak için
yirmi, otuz yıl öncesinin katsayısını baz alarak
uygulanmasının, içinde bir nebze adalet duygusu olanların
vicdanına sığmayacağını bir kez daha
düşünüyorum.
Ortaya konan bu vicdansızlık sonucunda Sosyal Güvenlik Kurumu
milyonlarca lira mahkeme masrafını öderken emeklisine hak ettiği
tutarı yine de ödememiştir. Bir başka deyişle, Anayasa
Mahkemesi emekli ikramiyesi alma hakkını engelleyen yasa maddesini
iptal edince iştirakçiler emekli ikramiyesini tahsil hakkı
edinmişler, bu hak da yasal hükmünün iptaliyle birlikte
kazanıldığına göre, yeni hakkın doğduğu
koşullara göre işlem yapılması ve iştirakçilere yasal
hakkın verildiği tarihteki güncel katsayı değerleri
üzerinden ikramiye ödenmesi gerekmektedir.
AKP Hükûmeti Danıştayda biriken davaları hükümsüz
kılmak için bu kanun teklifini sunmaktadır. Kanun tasarısı
metninin 2nci maddesinde ek geçici 223üncü maddeyle hesaplaşmaya
çalışılıyor, yani Yasaların verdiği haklardan
vazgeçin, davalar konusuz kalsın. deniliyor. Bu düzenleme, öncelikle
yargı makamları önünde hak arama ve özgürlüğüne yasama eliyle
ciddi bir müdahale anlamına gelmektedir. Aslında bu yapılanlar
Hükûmetin hukuksuzluğa hukuk hâline getirmeye
çalıştığı uygulamaların bir sonucudur.
Tasarıda ortaya konan kazanılmış haklara yönelik
saldırılar bunlarla da sınırlı kalmıyor
değerli arkadaşlar. 2002 yılında
hızlandırılan Sağlıkta Dönüşüm Programı
aslında sağlıkta bölüşüm planı olarak uygulanıyor.
Bu yasa tasarısı bize sağlık hizmetlerini insan odaklı
düşünmeyen, sağlığı paraya endeksleyen bir
anlayışı gösteriyor. Tasarıda yer alan düzenlemeyle prim
ödeyen insanlar yönünden de sağlık hizmetlerinin büyük ölçüde
paralı hâle getirilmesi ve özelleştirilmesi amaçlanmaktadır.
Tasarının 4üncü maddesi 5510 sayılı Yasanın
63üncü maddesiyle birlikte değerlendirdiğimizde, sağlık
hakkıyla ilgili idareye ilkeleri belirsiz bir yetki verilmesi yasama
yetkisi devri niteliğinde olduğu gibi hukuk devleti ilkesine,
kişilerin maddi, manevi varlıkları geliştirme
haklarına, sağlık hakkına ve devletin bu konudaki
ödevlerine aykırıdır.
Görünen o ki, sağlık hizmetlerinin finansman yapısı
değiştirildi. Artık hizmet almak için çalışanlar vergi
veriyorlar ama bu da Hükûmete yetmiyor. Genel sağlık sigortası
primi ödeniyor, bu da yetmiyor. Her muayene, ilaç alımında
katılım payı ödeniyor, bu da yetmiyor. Hastanelere ilave ek
ücret ödeniyor, yetmiyor, yetmiyor. Şimdi de bu kanun
tasarısını önümüze getiriyorsunuz. Artık yeter diyoruz,
bıçak kemiğe dayandı diyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Ülkemizde sağlık harcamaları katlanarak artıyor ama
bu harcamalar vatandaşa yansımıyor. Emekçiden kesilen bu
harcamalar sağlık şirketlerine aktarılıyor. İlaç
harcamaları sürekli artıyor ama buna önlem olarak yeni fabrikalar
açmak yerine ilaç fabrikalarını kapatıp ilaç tekellerine mahkûm
bırakılıyoruz. İşte, sağlıkta
gerçekleşen dönüşüm, işte gurur tablosu bu, sağlığın
özelleştirilmesi ve paralı hâle getirilmesidir.
Tasarının neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
Tasarının 6ncı maddesiyle kuruma daha önce yasada yer almayan
yeni bir yetki verilmektedir. Buna göre kuruma ayakta tedavide sağlanan
ilaçlar yönünden reçetede yer alan her bir ilaç kalemi veya kutu adeti için 3
Türk lirasını geçmemek üzere katılım payı alma yetkisi
verilmektedir. Sizler de biliyorsunuz ki ayakta tedavi görenler daha çok kronik
rahatsızlığı olan yaşlılar. Zaten insanca
yaşam ücretinden bile mahrum bıraktığınız
emeklilerden, yaşlılardan daha ne istiyorsunuz? Canını
mı alacaksınız? Katılım payı tamamen
kaldırılmalıdır, çünkü bu sağlığın
paralı hâle getirilmesidir.
Tasarının 8inci maddesinde bu maddeye ilave bir düzenleme
yapılarak, yeşil kart olarak bilinen, yoksul insanların
diğer hastalar gibi özel sağlık kuruluşları ve
üniversite hastanelerinden yararlanamayacağı düzenlenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Sağlık hizmetlerinin
eşit, ulaşılabilir nitelikte olarak sunulması, yükümlülere
yoksullar yönünde istisna getirilmekte ve aykırı koşullara tabi
tutulmaktadır.
Bu kadar önemli konuların yer aldığı tasarı da
acil olarak çıkarılması gereken depremde mağdur
olanların yüreğine bir nebze olsun su serpmesine katkı
sunacağınız değişikliklerle bu tasarıyla göz
boyanmak istenmektedir.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Hükûmet
BAŞKAN Teşekkür ederim.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Bir cümleyle bitiriyorum efendim.
Hükûmet sokağın da sesini duymuyor. Dün her yerde Hükûmetin
çıkardığı 663 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye
karşı KESK, Tabipler Birliği, DİSK, Türkiye Mimar ve
Mühendisler Odası, demokratik kitle örgütleri, binlerce kişi
sokaktaydı, en azından bizi duymuyorsanız onları duyun
diyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
Şimdi, Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Faruk Çelik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, gerek Meclis Başkanımızın gerekse
değerli parti gruplarının ifade ettikleri gibi, Fransız
Parlamentosunun almış olduğu kararı ben de telin ediyorum.
Bu kararların gerçekleri değiştirmeyeceğini bir kez daha
burada ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı olarak önümüzdeki günlerde ve önümüzdeki dönemde çok
önemli yasal düzenlemeleri komisyonlarımızda ve yüce Parlamentoda,
yüce Mecliste görüşeceğiz. Gerek 4688 sayılı memurlarla
ilgili toplu sözleşme içeren yasal düzenlemeler gerekse işçi
sendikalarımızla ilgili Toplu iş ilişkileri adı
altında buraya taşıyacağımız yasal düzenlemeler,
iş sağlığı, güvenliği, intibak gibi gerçekten
toplumun çok geniş kesimlerini ilgilendiren yasal düzenlemeleri burada
sizlerle tartışacağız.
Bugün huzurlarınıza getirdiğimiz düzenlemeyi mini bir
paket diyebileceğimiz bir kanun tasarısı şeklinde
değerlendirebiliriz ve bu anlamda da huzurlarınızdayız.
Çok şey söylenebilir. Muhalefet eleştiri yapar,
yaptığı eleştirilerinden de almamız gereken dersleri
almamız gerekiyor ama Bu kanun görüşülmedi, nereden geldi? gibi bir
yaklaşım doğru değil. Plan ve Bütçe Komisyonuna bu
tasarı geldiği zaman, alt komisyonda bunun bir elemine edilmesinde
yarar olduğunu, detaylı bir şekilde incelenmesi gerektiğini
değerli muhalefet partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımız söyleyince, biz de buradaki düzenlemelerin önemi
-ki, bütün düzenlemeler, Parlamentoya gelen bütün düzenlemeler önemlidir- ve
bunun alt komisyonda görüşülmesi konusunda hiç tereddüt etmeden
arkadaşların görüşlerine katıldık ve alt komisyonda
güzel bir çalışma yapıldı, sağlıklı bir
çalışma yapıldı. Neticede, üst komisyona, orada da
görüşüldükten sonra Genel Kurula yasayı getirmiş bulunuyoruz.
Dolayısıyla tartışılmadı, görüşülmedi gibi
yaklaşımın ötesinde Getirdiği maddeler, getirdiği
düzenlemeler son derece önemlidir. demek doğrudur ve o düzenlemelerin ne
olduğunu arkadaşlarımız izah ettiler ama ben de kısaca
değinmek istiyorum.
Mesela tasarıda, tarımda çalışan kadınlara 2000
öncesi dönem için sigortalılık imkânını getirmek herhâlde
yanlış bir şey değil. Buna ne muhalefetin ne iktidarın
ne bizi izleyenlerin, dinleyenlerin karşı çıkması söz
konusu değildir diyorum. Özellikle, toplumumuzun yüzde 50sini
oluşturan bayanlara dönük, kadınlara dönük bu düzenleme, beklenen bir
düzenlemeydi. Bunu gerçekleştiren bir tasarıyı hiç olmazsa bu
yönüyle beğenmek herhâlde bir erdem, doğru olur diye
düşünüyorum. Yani dersiniz ki: Ne güzel bir düzenleme. Şunları
beğenmedim ama şu madde doğru bir madde. Toptan bir karalamaya
gittiğiniz zaman, o zaman hanımlara, kadınlara
söyleyeceğiniz bir şey olamaz yani. Bu düzenlemeyi çünkü
kadınlarımız bekliyor. Bizleri de izliyorlar şu anda ve
bunu getirdik, birlikte gerçekleştireceğiz.
Bir diğer konu; genel sağlık sigortası (GSS) bizim
ana hedefimiz idi. Bununla ilgili düzenlemeleri yaptık. Yüzde 84 şu
anda vatandaşlarımız genel sağlık sigortası
kapsamında ama takdir edersiniz ki, 9 milyon 300 bin yeşil
kartlının GSS kapsamında olmadığı, Sağlık
Bakanlığı bünyesinde olduğu, bunun da SGK kapsamında
GSSli olmasıyla ilgili bazı uzatma tarihlerinden sonra,
dönemlerinden sonra 1 Ocak 2012 tarihinde 9 milyon 300 bin yeşil
kartlı vatandaşımız da GSS kapsamına
alınıyorlar. Bu konuyla ilgili bir düzenleme getiriyoruz. Diyoruz ki
Bu, Bakanlıktan alındı, GSS kapsamında Sosyal Güvenlik
Kurumu kapsamına girdi. Ee, bu düzenleme yanlış bir düzenleme
değil, olması gereken bir düzenlemedir. Çünkü 1 Ocaktan itibaren
uygulamaya geçmiş oluyoruz.
Şimdi, tedavi ulaşım hizmetlerinde bazı
suistimalleri tespit ettik. Bununla ilgili kuruma bir yetki veriyoruz, hizmet
satın alma yetkisi. Bir araç içinde 5 tane diyaliz hastasını
getiriyor ama fatura ederken Beş araçla geldi. diye fatura ediyor. E siz
eğer bunu tespit etmişseniz, E buna göz yumalım efendim,
bununla ilgili bir düzenleme getirmeyelim, buradaki rekabet
şartlarını oluşturmayalım. diye, izleme gibi bir
sorumsuzluğunuz olamaz, sorumlu davranmak durumundasınız. Bundan
dolayı da biz bu düzenlemeyi getiriyoruz. Demek ki bu da son derece
yerinde bir düzenleme.
Yabancı öğrenciler var ülkemizde. Komşu ülkelerden, dost
ülkelerden, akraba ülkelerden öğrenciler var. Bunlar burada, GSS
kapsamında, asgari ücretin üçte 2sinden prim ödüyorlar, GSS primi
ödüyorlar ve 100 liraya tekabül ediyor. Şimdi, biz diyoruz ki: Asgari
ücretin üçte 1inden prim ödesin. 100 lira değil, bu dost ve komşu
ülkelerden gelen buradaki yabancı öğrenciler, 100 lira, 100 TL GSS
primi, genel sağlık sigortası primi değil, 34 TL prim
ödesinler. Bu da beklenen bir durum. Yurtdışı Türkler ve Akraba
Toplulukları Başkanlığını kurduk. O
Başkanlığımızın güzel bir
çalışmaları var ve buradaki öğrencilerimize dönük bu
adımın atılması gerekiyor idi, biz bu adımı
attık.
Ayrıca, kurumun özellikle bilişim alanında
altyapısı her gün gelişiyor, yoğun projelerimiz var. Bu
projelerle ilgili diyoruz ki: 50 olan bilişim uzmanı
sayısını 80e çıkaralım. E bunu nasıl, niye
tartışalım bunları?
En önemli üzerinde durduğunuz, durulan konu, reçetelerdeki
katılım payı. Şimdi, değerli arkadaşlar,
sağlık harcamalarımız ortada. Sağlıkla ilgili bir
tenkitte bulunursanız, öyle tahmin ediyorum ki, bunun
alıcısı yok yani burada ne söylerseniz söyleyin, vatandaşımız,
sağlık imkânlarından nasıl
yararlandığını ve memnuniyetini anketlerle de ortaya
koyuyor, gittiğiniz zaman ilinize de, ilçenize de, köyünüze de size
bunları söylüyor. Bu nereden kaynaklanıyor? Sağlıkta, 2002
yılında ilaçla ilgili ödemelerimiz 5,2 milyar iken 2011
yılında 16 milyara ulaşmış. Sağlık
harcamalarında 10 milyar liralık bir giderden bahsedilirken bir
ödemeden bahsedilirken 2002 yılında, şimdi 45 milyara
ulaşmış. Şimdi, bunlar nereye gitti? filan dediğiniz
zaman muhalefet anlayışı içerisinde rastgele bir
değerlendirme yapabilirsiniz ama bunlar vatandaşa gitti,
vatandaşa hizmet olarak dönüştü ve vatandaşımız da
yüzde 73 oranında buradan memnun olduğunu açıkça beyan etti,
bunu da oylara yansıttı, sandığa yansıttı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) İlaç
tekellerine, özel hastanelere gitti, vatandaşa gitmedi.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Mühim olan buradaki hizmetlerde aksama nerede,
sıkıntı nerede? Buna açığız. Çünkü 74 milyona
hizmet sunuyorsunuz, 74 milyona hizmeti sunarken Eksiğimiz,
yanlışımız yoktur. demeyiz biz. Bu konuda bir
açılım, bu konuda bir yol göstericilik söz konusu olur ise bu
hepimizi ilgilendirdiği için, milletin bütçesi olduğu için burada
almamız gereken önlemleri almamız gerekiyor.
Reçete katılım payı 2nci
basamakta, 3üncü basamakta var 3 TL olarak ve dört kutu veya kalem
şeklindeki uygulamayı Danıştay bozuyor, diyor ki:
Hastanın beş kutuya da ihtiyacı olur, altı kutuya da
ihtiyacı vardır, bu yanlıştır. düşüncesiyle bu
bozulunca, şimdi getirdiğimiz düzenlemeyle fiyatla
ilişkilendirdik kalem sayısını, dedik ki: Eğer reçete
başı 3 lira, ilave dördüncü olur ise 1 lira, beş olursa
OKTAY VURAL (İzmir) 1 lira ödememek
için İlaç yazma. mı diyecek doktora?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Hayır, şimdi,
baktığınız zaman mesela acil hâllerde katılım
payı yok, kronik hastalıklarda yok, koruyucu sağlık
hizmetlerinde yok, afet ve savaş hâli sağlık hizmetlerinde yok,
iş kazası ve meslek hastalıklarında yok. Rakama
baktığınız zaman yüzde 36 yani bahsettiğimiz olay
yüzde 36lık bir reçete kesimini ilgilendiriyor, yüzde 64 zaten bu
kapsamın dışında. Yani sosyal devlet değil miyiz? Sosyal
devlet olmamız gereği bütün hassasiyetler yasal olarak da, uygulama
olarak da gösterdiğimiz hassasiyetlerdir. Yüzde 36yla ilgili düzenlemede
baktık
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Bakan, imkânınız varsa niye getirmiyorsunuz, imkânınız
yoksa niye popülizm yapıyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakın, biz açık, şeffaf
konuşuyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Biz de öyle.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Sağlık hizmetlerini vatandaşın ayağına götürdük.
Bunları izliyorsunuz, görüyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Ankara) Para almak için götürüyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Vatandaşın ayağına aile hekimi olarak gidiyorsunuz, 3.500
kişinin bugün bir aile hekimi var.
OKTAY VURAL (İzmir) Sonra para alıyorsunuz. Madem başta
yaptığınız doğruysa niye aynı şekilde devam
etmiyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Buradaki reçete giderlerine baktığımız zaman, reçetelerin
yüzde 47sinin aile hekimleri tarafından bize geldiğini gördük.
Bundan dolayı 2nci ve 3üncü basamak uygulandı,
yaptığımız düzenleme o. 1inci basamağa, aile
hekimliğine de yansıtmış bulunuyoruz. Ve tekrar ediyorum,
az önce saydığım yüzde 64lük bölüm de bunun dışında
kalmaktadır.
OKTAY VURAL (İzmir) İleride onu da kapsamayı
düşünüyor musunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Şimdi, bu amaç nedir? Sürdürülebilirlik. Biz 45 değil, 55 milyar lira
da sağlığa harcamaya hazır bir iktidarız. Amaç,
vatandaşımızın mutluluğu,
vatandaşımızın sağlıklı
yaşamıdır, sağlığa kolay erişimidir ama
sürdürülebilirliği açısından yalnız bu tedbir değil
Şunu da yanlış anlamayın: Buradan bizim çokça büyük
gelirler falan elde ettiğimiz yok, gelir amaçlı değil, Sosyal Güvenlik
Kurumunun açıklarını kapatmaya dönük değil.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Ne için?
İZZET ÇETİN (Ankara) Memurların haklarını
almaya dönük, emeklilik ikramiyelerini vermemeye dönük.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Değil, değil.
Bakınız, neden? Şunu söylüyorum: Sosyal Güvenlik
Kurumunun 161 milyar gideri var, 161 milyar. Bahsettiğiniz, şu andaki
reçeteyle ilgili getirdiğimiz önlemin maddi bir hesabı olsa, çok daha
farklı maddi müeyyideler getirirdik.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani ona da mı sıra gelecek?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
350 milyon liralık bir gelir söz konusu, bir getirisi söz konusu. Bu
amaçla yapılmadığını ifade etmek için söylüyorum. 161
milyar bir gider içerisinde 350 milyon lira eğer bu hesapları dengelemeye
dönük olmuş olsaydı çok daha fark
O bizim işimiz değil
iktidar olarak. Biz sosyal devletten yanayız.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) O zaman almayın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Belki muhalefet öyle düşünüyordur ama iktidar olursanız böyle bir
yanlışın içine girersiniz eğer böyle
düşünüyorsanız.
OKTAY VURAL (İzmir) Vatandaş 1 lira için ilaç
yazdırmayacak mı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Bizim düşüncemiz vatandaşa zulmetmek değil, buradaki güzel
sağlık hizmetlerinin sürdürülebiliyor olmasıdır ve bizim
çabalarımız bu istikamettedir.
Evet, bu düzenleme son derece önemli, kısa ama önemli içerikleri
var.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Bakan, 1 lira için ilaç
yazdırmayacak mı vatandaş?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) 1 lira için ilaç yazdırmasın
mı diyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Hayır, niye yazdırmasın?
OKTAY VURAL (İzmir) Yani hasta olsun o zaman!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Yazdırabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani 1 lirayla ilaç tasarrufu yapmak, o
alınacak ilacın israf olduğunu ortaya koyar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Şimdi efendim, önlemler çok yönlü Sayın Başkan, çok yönlü
önlemler var.
İZZET ÇETİN (Ankara) Bu önlemler para önlemleri!
OKTAY VURAL (İzmir) Onlar para almak için, tasarrufla ilgisi yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Siz, bence muhalefet olarak bu konuda istismar alanlarıyla ilgili
tespitleriniz varsa
OKTAY VURAL (İzmir) Hastaysa ne yapacak, pazarlık mı
edecek? Beş ilaç yerine bana üç ilaç yaz kardeşim!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
bununla ilgili bu tespitleri bize iletmeniz bence en doğrusu olur.
Muhalefeti de onun üzerine bina etseniz, bizim size bu konuda söyleyecek
sözümüz yok ama doğrusu böyle olur.
OKTAY VURAL (İzmir) Doğrusu buysa niye daha önce
yapmadınız? Evdeki hesap çarşıya uymadı!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Yanlış giden bir konuda muhalefet önemli, yoksa
sağlıklı ilgili bu ayağı yere basmayan tenkitlerin
alıcısı yok diye bir cezayı vaat ediyorum.
Şimdi efendim, memurlarla ilgili burada ifade edildi, yani
memuriyetten emeklilik şartı var. Bir memur emekli olurken, memur
olarak, kamu çalışanı olarak emekli olursa emekli ikramiyesini
hak eder.
İZZET ÇETİN (Ankara) Anayasa Mahkemesi öyle demedi
işte!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Eğer kendi isteğiyle ayrılıyorsa böyle bir hakkı yok
memurların.
İZZET ÇETİN (Ankara) O işçide var, memurda öyle
değil Sayın Bakan, yanlış ifade ediyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Bir dakika müsaade eder misiniz.
Şimdi Anayasa Mahkemesine
İZZET ÇETİN (Ankara) Anayasa Mahkemesi ne dedi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Efendim bir sabredin ya, anlatıyoruz!
Anayasa Mahkemesine bu konu götürülüyor ve Anayasa Mahkemesi, 2829
sayılı Yasadaki bu düzenlemeyi iptal ediyor ve bir yıl süre
veriyor. Bir yıl sonunda bir düzenleme yapılıyor ve Anayasa
Mahkemesi savunma almadan bu düzenlemeyi de iptal ediyor ve iptallerin ikisine dikkat
ettiğiniz zaman, İş Kanununun, yani 1475 sayılı
İş Kanununun 14üncü maddesine, yani kıdem tazminatına
atıflarda bulunuyor.
Şimdi bizim yaptığımız düzenleme şu: Bu
yaşanan süreçlerden sonra dedik ki; İş Kanununa atıfta
bulunduğuna göre bu düzenlemede memurlarla işçilerin kıdem
tazminatı veya emekli ikramiyesi alımlarıyla ilgili süreci
eşitleyelim. düşüncesinden kaynaklanan bir durum yani on beş
yılını dolduran bir kamu çalışanımız
ayrılacağı zaman ikramiyesini alabilecek tıpkı on beş
yılını dolduran işçinin kıdem tazminatını
alabildiği gibi.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) On dört yıl on bir ay
çalışan ne yapacak?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
-Benzer bir düzenlemeyi şu anda uyumlaştırma adına
getirmiş bulunuyoruz ve buradaki ihtilafları da sonlandırmak
istiyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara) Gerçekten inanarak mı söylüyorsun
Sayın Bakan bunları?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) -Davaların
sayısını ve bu konuda olup bitenleri çok daha detaylı bir
şekilde anlatmak istemiyorum çünkü konu gayet iyi biliniyor ve bu konunun
artık bir sonlanması gerekiyor, biz de bunu gerçekleştirmiş
olduk.
İZZET ÇETİN (Ankara) Gene sonlanmayacak, gene iptal olacak,
boşu boşuna uğraştırıyorsunuz burada
insanları.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Bakan, bu düzenleme
yanlış.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Anayasa Mahkemesinin gerekçeleri dikkate alınmıştır, bunun
üzerine basa basa söylüyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) Gene iptal eder.
OKTAY VURAL (İzmir) Yazık ya, insanların emeğine
saygı göstermek lazım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Evet, değerli arkadaşlar, bu mini paketin, mini düzenlemenin
gerçekten kadınlarımız açısından da, sağlık
açısından da, toplumun tüm kesimleri açısından da son
derece önemli düzenlemeler içerdiğini ve bu konuda iktidarıyla
muhalefetiyle katkı sağlanacağı düşüncesiyle
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Bakan, gelin, bu emeklilerin
hakkını verin, yazık günah ya.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahıslar adına son söz Denizli Milletvekili Sayın
Mehmet Yüksele aittir.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Yani o kadar muhtaç duruma mı düştü
Hükûmet? 1 liraya muhtaç mı düştü ya? Yazık, günah ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hani 70 sente muhtaç oldu. diyordunuz
ya, 1 liraya muhtaç olmuşsunuz.
BAŞKAN Sayın Korkmaz, lütfen.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, 1 lira için ya, 1
lira.
MEHMET YÜKSEL (Denizli) Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 113 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu arada, bütün arkadaşlarımızın belirttiği
gibi, başta Meclis Başkanımızın girişte
söylediği gibi, bugün talihsiz bir karar veren Fransız Meclisinin
aldığı Soykırım yoktur. demenin suç olduğu
kararını bir Türk olarak şiddetle kınıyorum ve
inşallah bu yanlıştan dönerler diye düşünüyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 113 sıra
sayılı Yasa Teklifinde, Sayın Bakanımızın da
izah ettiği gibi ve daha önce çıkan konuşmacıların da
bahsettiği gibi, pek çok önemli konular vardır. Bunlardan
bazılarını dile getirmeye çalışacağım.
5inci maddesi yabancı öğrencilerin sigortalılık
durumuyla ilgili bir madde: 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 60 ıncı
maddesinin yedinci fıkrasının birinci cümlesine 30 günlük
ibaresinden önce gelmek üzere üçte birinin ibaresi eklenmiştir. Burada
ne kastedilmektedir değerli milletvekili arkadaşlarım:
Bilindiği üzere her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinden
yükseköğrenim görmekte olan, burslu olarak veya kendi imkânlarıyla
ülkemize okumaya gelen öğrenciler bulunmaktadır. 2011
yılında da yaklaşık 10 bini burslu, 16 bini kendi
hesabına olmak üzere 26 bin civarında öğrenci ülkemizde
eğitim görmektedir. Bu sayıyı yurt dışına
gönderdiğimiz öğrenci sayısı olan 45 binle
karşılaştırdığımızda aslında daha
alacağımız pek çok yol olduğu gözükmektedir. Bu konuya bir
an önce neşter vurulması gerekmekte, Türkiye'nin uluslararası
eğitim pastasından daha fazla pay alması için gerekli
adımların bir an önce atılması gerekmektedir.
Ekonominin de, siyasetin de, uluslararası ilişkilerin de temel
unsuru insandır. Ülkemizde eğitim görmüş, Türkçe konuşan
gönül elçilerimizin sayısını ne kadar artırırsak
ülkemizin ekonomik gücünü, uluslararası itibarını ve
yumuşak gücünü de o derece artırmış oluruz diye
düşünüyorum. Bu konuda güzel gelişmeler olmaktadır.
Yılların özlemi diyebileceğimiz Yurtdışı Türkler
ve Akraba Topluluklar Başkanlığının kurulmuş
olması ve bu kurumun bünyesinde sadece yabancı öğrenciler
konusuyla ilgili müstakil bir daire başkanlığı tesis
edilmiş olması çok olumlu gelişmelerdir. Yabancı uyruklu
öğrencilerin genel sağlık sigortası kapsamına
alınması, ülkemiz vatandaşları ile eşit koşullarda
sağlık hizmetlerinden yararlanmalarının
sağlanması nedeniyle, öğrencilerin şu ana kadar aylık
ödedikleri prim, sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri için 95 TL
olup, bu rakamı yıllığa vurduğumuz zaman 1.000 TLye
tekabül etmektedir.
Aynı şekilde, yine 13/2/2011 tarihinde kabul edilen 6111
sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra da, uygulamada,
öğrencilerin ülkemize intikal etmeden önce, yıllık ücreti
ortalama 300 TL olan özel sağlık sigortası yaptırma
imkânları vardı. Özel sağlık sigortasıyla bunu
karşılaştırdığımızda, neredeyse 3
katına olunan genel sağlık sigortasından dolayı, yabancı
öğrenci konusunda sıkıntı yaşanmaktaydı. Bu
Yasayla, bu ödenecek primin, aylık 95 TLnin üçte 1e kadar
indirilmiş olması, genel sağlık sigortası
kapsamına alınmış olması, öğrencilerimizin,
bilhassa yurt dışından, Türk cumhuriyetlerinden ve diğer
cumhuriyetlerden ülkemize okumak için gelecek öğrenci
sayısının artacağını ve bizim yurt
dışında okuyan öğrenci sayımıza inşallah
kısa sürede ulaşacağını ümit ediyoruz.
Yine aynı tasarıda tarım kesimini çok yakından
ilgilendiren bir madde var; o da, tarım kesiminde kendi nam ve
hesabına çalışan kadınlarımız için önemli bir
değişiklik olmaktadır. Tarım kesiminde 1994
yılından itibaren uygulanmakta olan sosyal güvenliğe zorunlu
kayıt işleminde, o dönemlerde ve şimdiki dönemlerde Tekele,
Toprak Mahsulleri Ofisine, tüccara ve benzeri kurumlara buğday, arpa,
şeker pancarı, pamuk, üzüm, süt, et ve benzeri tarım ürünlerini
teslim eden çiftçilerimiz, teslim ettikleri kurum ve kuruluşlar
tarafından kendilerine bir prim tevkifatı yapılıyor, bir
prim kesintisi yapılıyor idi.
Eğer kişi BAĞ-KURlu, tarım sigortasında
kaydı yok ise, bu prim kesinti makbuzuyla, ilgili BAĞ-KUR kurumuna
gittiği zaman, takip eden ay başından itibaren kişi
tarım sigortalı olabiliyor idi. Ancak, problem burada, kadınlarımızın,
aile reisi olmayan kadınlarımızın bu haktan
yararlanamamaları gündeme gelmiştir. Sigortalılık
başlangıcına etkisi sebebiyle 2 Ağustos 2003 tarihinden
önce tevkifatı yapılan kadınların aile reisi
olmadıkları gerekçesiyle sigortalılıkları tescil
taleplerinin kurumca kabul edilmemesi, bu konuda davalara neden
olmaktadır.
Herhangi
bir işverene akdi ile bağlı olmaksızın kendi nam ve
hesabına tarımsal faaliyette bulunan ve sattıkları ürün
bedelinden prim kesilen kadınların, bu kesinti yapılan tarihten
itibaren 2926 sayılı Kanun kapsamında sigortalı
sayılmaları yönündeki talepleri, 4956 sayılı Kanunun
yürürlükteki tarihinden önceki dönem olan 2 Ağustos 2003 tarihi öncesi
dönemde, kanunun açıkça sınırlayıcı hükmü sebebiyle
reddedilmekteydi. Bu durumda olan kişilerin Sosyal Güvenlik Kurumu
aleyhine açtıkları davalar da ise yerel mahkemelerce, davacı
kadınların 2 Ağustos 2003 tarihi öncesinde aile reisi olup
olmadıklarına bakılmıyor, sadece bu kişiler adına
prim kesintisi yapılıp yapılmadığı
araştırılıyordu.
Dolayısıyla,
bu değişiklikten sonra 2/8/2003 tarihi öncesi için
sattıkları ürün bedelinden tevkifatı yapılan on sekiz
yaşını doldurmuş erkekler ile yine on sekiz
yaşını doldurmuş aile reisi olmayan kadınların
Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine açtıkları davalarda, erkeklerin yirmi
iki yaşını doldurmuş olmalarına ve
kadınların ise hem yirmi iki yaşını doldurmuş
olmalarına hem de aile reisi olmalarına bakmadan karar verilmekteydi.
Bu konuda
kurum aleyhine iş mahkemelerinde açılan tespit davalarında devam
eden 8.965 adet dava olup kurum aleyhine sonuçlanıp tescili yapılan
4.529 adet sigortalı mevcuttur. Bu davalarda kurumun büyük miktarlarda
yargılama gideri ve vekâlet ücreti ödemek zorunda kalması sebebiyle,
yirmi iki yaş ve aile reisliğinin kaldırıldığı
mülga 2926 sayılı Kanun hükmünün 2 Ağustos 2003 tarihi öncesine
uygulanmaya başlanmasıyla artık aile reisi olmayan
kadınlarımız da 2003 tarihi öncesi sattıkları
ürünlerinden kesilen primlerinden sigortalılıkları konusunda,
emeklilikleri konusunda yararlanabileceklerdir.
Onun dışında, yeşil kartlılarla ilgili konuyu
da, Sayın Bakanımız geniş bir şekilde bahsetti. Bu da
normal şartlarda 01/01/2012 tarihinden itibaren yeşil
kartlıların genel sağlık sigortası kapsamına
girmesiyle beraber burada yeşil kartlıların tamamen eski
yararlandıkları fırsatlardan, daha önce
yararlandıkları sağlık hizmetlerinden aynen devam
edecekler. İki yıl içerisinde bu yeşil kartlılarla ilgili
sosyal yardımlaşma vakıflarının yapacağı
gelir tespiti sonuçlarında bunların yine yeşil kartlı olup
olmamaları
Aile içerisinde fert başına gelirin asgari ücretin
üçte 1ini geçmemesi kaydıyla yeşil kartlı olarak kalacaklar.
Fert başına ailede gelirin, asgari ücretin üçte 1ini geçenler ise
normal sigortalı kapsamına alınacaklar. Bununla ilgili uygulama,
iki yıl gibi bir süre verilmiştir. Yeşil
kartlılarımızın 01/01/2012den itibaren yine normal
şartlarda yeşil kart haklarından yararlanmaya devam
edeceklerdir.
Ve geneli üzerinde pek çok maddeyi barındıran ve toplam
yürürlük maddeleriyle birlikte on sekiz maddeden oluşan 113 sıra sayılı
yasanın ülkemize ve Bakanlığımıza hayırlar
getirmesini diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan,
1inci maddedeki
Anayasa Mahkemesinin 2 kez iptal ettiği ve Anayasa
Mahkemesinin arkasından dolaşmak üzere bir yasa yapıyorsunuz.
Bir, 33 TL ikramiye, 3 lira faiz, hakikaten, vicdanınızı
yaralamıyor mu?
İki, intibak yasasını, Sayın Bakan, Meclise ne zaman
getireceksiniz? Bu kadar emekli sizden net bir şekilde cevap bekliyor.
İntibak yasası şu tarihte yürürlüğe girecektir. diye,
bunu bir şekilde söyler misiniz Sayın Bakan?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Şeker
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, özellikle son yıllarda Türkiyede tedavi edici
hizmetlere çok önem verilmiş. Koruyucu sağlık hizmetlerine
yeterli önem verilmediği için de Türkiyede sağlık sorununun çok
ciddi açıkları olmaktadır. Aile hekimliği
uygulamasının olmazsa olmazından olan sevk zinciri ne zaman
başlayacaktır? Reçetede yazılı olan 4üncü ilaçtan para
alınması demek, ilacın pratikte bir tanesinin
alınmaması demektir. Bu koşullarda iyileşmeyen
hastanın tekrar doktora gelme sayısını bu koşullar
artıracaktır. Yeşil kartlı hastalar da özel hastanelerden
ne zaman faydalanacaklardır? Bununla ilgili çalışmanız var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Öğüt
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, mevcut yapı içerisinde sağlık
alanında devlet üniversite ve özel hastanelerle blok sözleşmeler
yapmayı düşünüyor musunuz? Bu yönde bir çalışmanız var
mı maliyetleri düşürmek açısından?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akar
Sayın Çelebi
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Bakana sormak istediğim sorunun birisi: Özellikle Asgari
Ücret Tespit Komisyonu şu anda çalışmaya başladı. Ama
diğer yandan ilgili bakan, Maliye Bakanı eğer asgari ücrette
ciddi bir artış olması hâlinde Türkiyenin Yunanistana
döneceğine ilişkin karşı bir görüşü var ve müdahale
eden bir tarzı var. Öncelikle, buradan bakanlık olarak etkilenip
etkilenmeyeceğinizi sormak istiyorum.
İkinci soru: Çok önemli bir yasa
Aslında, daha önce bu
Mecliste söz verdiniz. Bunu, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde
Meclisteki iradede de söylediniz. 2821-22 sayılı Sendikalar
Kanununun değiştirileceğini, Bakanlar Kuruluna gittiğini,
imzaya sunulduğunu söylediniz. Bu kanundan daha önemli olan o kanunu
Meclis gündemine getirmeyi düşünüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) İktidar sözcülerinin ve Sayın
Bakanın Fransada alınan kararı kınamalarını
ibretle izliyorum.
Sayın Bakan, hani, Türkiye, bölgesinde lider ülkeydi, dünyada lider
ülkeydi, söz sahibiydi? Hani lideriniz dünya lideriydi? Ne oldu size?
Perşembenin gelişini göremediniz ama timsah gözyaşları
dökmekten vazgeçmiyorsunuz. Ben de Türkiyenin çıkarlarını
korumayan iktidarınızı kınıyorum.
İkinci olarak, Çalışma Bakanlığı olarak en
büyük sağlık hizmeti alıcısı durumundasınız.
Türkiyedeki tüm sağlık harcamalarının
iktidarlarınız döneminde, son on yılda ne kadar olduğunu
sizlerden rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tezcan
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Dün, hepimiz biliyoruz, kamu emekçileri ciddi talepleri için yürüdüler.
Sağlıkta 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
karşı Türkiyenin, özellikle sağlık
çalışanlarında çok ciddi tepki var. Önümüzdeki dönemde
doğrudan doğruya AKP İktidarı eliyle, kamu hastane
birliklerini de hayata geçirerek, sağlığın
ticarileştirilmesi noktasında son adımın da
atılacağı endişesi ciddi biçimde herkeste
rahatsızlık uyandırmaktadır.
Bu noktada, yine, en son sağlıkla ilgili, Sayın
Başbakanın sağlığını kazanmış
olmasından dolayı mutluyuz, geçmiş olsun diliyoruz.
Burada, üniversite hastanelerinde profesörlerin, doçentlerin tedavi
edememesi, ameliyat yapamaması konusundaki sıkıntının
son olaydan sonra bir kere daha dikkate alınıp
vatandaşların da aynı şekilde bundan yararlanabilmesinin
yolunu açmayı düşünüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çetin
İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Bakan, birinci sorum,
-dikkatle dinlemenizi rica ediyorum Sayın Bakan- her fırsatta torba kanun
ya da temel kanun getiriyorsunuz Meclis gündemine. 18 maddelik derme çatma
bir kanunun adının temel kanun olması hangi hukuk
mantığıyla bağdaşıyor? Bu bir.
İkinci sorum, ikinci kez Çalışma Bakanı oldunuz. 6
Ocak 2005 tarihinde Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin Sağlık
Bakanlığına devri 5283 sayılı Yasayla
gerçekleşti. O tarihte bir komisyon kurularak bunların bedelinin,
Sağlık Bakanlığınca değil, hazinece SGKya devredileceği
kanunda yer almıştı. Bugüne kadar hiçbir gelişme
olmadı. Bu konuda durum nedir? Bu konuda bir değerlendirme
yapılmış mıdır? Kamu mallarının, özellikle
hastanelerin çalışanlara ve onlar adına işverenlerin
katkılarıyla ödenen primlerden oluştuğu dikkate
alınırsa sahip çıkmak göreviniz değil midir?
BAŞKAN
Sayın Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, 2002 ve 2011 yılları itibarıyla sağlık
harcamalarının toplam tutarı ne kadardır? Bu
tasarıyla, hükûmetleriniz döneminde popülizm uğruna devletçe
karşılanan bazı sağlık harcamalarının, artan
cari açığın kapatılması ya da azaltılması
için şimdi yeniden uygulamaya konduğu söylenebilir mi?
İkinci
soru: Yapılan düzenlemelerle beklenen gelir ve harcama yükü dengesi
nasıl olacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Erdoğan
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAĞ-KURlular
için iktidarınız zamanında değişik dönemlerde
taksitlendirme ve geriye dönük borçlanma imkânı sağlandı ancak
özellikle geçici işlerde çalışan -başta inşaat sektörü
olmak üzere, tarım işçileri olmak üzere- SSKlılar için
yakın zamanda emekliliğe dönük geriye borçlanma ve bunların
çalışmalarını tekrar primle ödeme konusunda bir düzenleme
yapılmadı. Bununla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz?
İkinci
sorum da daha önce yürüttüğünüz Bakanlıkla ilgili olarak,
Dış Türkler ve Akraba Toplulukları
Başkanlığı tarafından bursla ülkemize getirilen
öğrencilerin sağlık primlerini azalttınız ancak
bunlarla ilgili başka bir sorun daha var. Bu çocuklar ülkemizde hiç
olmazsa kendi eğitim alanlarıyla ilgili olarak part-time
çalışma hakkını alırlarsa, kendi ülkelerinde, bu
konudaki eğitim gördükleri alanla ilgili çalışma
şartlarını, meslek icrasını öğrenme imkânına
kavuşacaklardır. Bu konuda ben ilginizi ve
yardımınızı bekliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, Alevi açılımına
katılmış biri olarak, 1978 yılında insanlık
tarihinin en kanlı sayfalarından biri olan Maraş
katliamını yapanları kınıyorum, lanetliyorum. Ancak,
barış içerisinde anmak isteyen insanlara bir ay sonra anması
için izin verenleri de kınıyorum buradan. Bu katliamı yapanlar
bilsinler ki: Katliamlar unutulmaz, ancak katliamlarla yüzleşilir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, bu tasarıyla ilaç başına, reçete başına 1 lira
filan gibi para toplamayı düşünüyorsunuz. Şimdi, demek
vatandaşın durumu o kadar zor ki 1 lirayı ödeyemeyeceği
için Bana ilaç yazma. diyecek. Yani bu, vatandaşın içine düşürüldüğü
durumu ortaya koyması bakımından gerçekten ibretlik bir
şey. Yani bir vatandaş 1 lirayı, 2 lirayı vermemek için
Bana ilaç yazma ey doktor, ne olursun, param yok! diyecek.
Vatandaşı ne kadar zor durumda
bıraktığınızı ortaya koyuyor. Durum kötü de anlaşılan.
Bu, ekonomik durumunun kötü olmasından dolayı mı acaba -1 lirayı
ödeyemeyecek vatandaş çok- ilaçtan tasarruf etsin? Ama
sağlığından gidecek vatandaşın. Bunu da dikkate
alacak mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle,
bu katılım payıyla ilgili
Sondan başlayalım.
Katılım payının amacı gelir getirici değil -bunu
açıkça ifade edelim- istismarları önlemeye dönük
ağırlıklı olarak.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Kaldırın o zaman, kaldırın, kurtulalım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani 1 lira için İlaç yazma. diyecek.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
İkincisi: Kurum bu düzenlemede yetki alıyor.
Aldığımız yetki, düşük ilaçlarla ilgili
katılım payını almamayı da içeriyor. Bunu da
gerçekleştireceğiz. Bu ayrı bir olay. Tekrar ediyorum: Buradaki
amaç gelir getirici bir amaç değildir.
Maraş
katliamıyla ilgili bir yorum yaptınız. Yani, bütün
katliamları lanetliyoruz biz ve faillerin bulunması için de iktidar
olarak üzerimize düşeni yapıyoruz. Birçok faili meçhul
aydınlatıldı. Dönemimizde faili meçhul yok noktasında. Öyle
tahmin ediyorum, bunları da dikkatle izliyorsunuzdur.
Dış Türkler Başkanlığıyla ilgili olarak,
önemli bir birimdir Yurt Dışı Türkler
Başkanlığı ve Akraba Toplulukları. Bu talebinizi gerek
kurumla gerekse ilgili bakan arkadaşla görüşeceğimi ifade
edeyim.
BAĞ-KURlularla ilgili olarak geriye dönük bir borçlanma
çalışmamız şu an itibarıyla yok. Geçmiş
dönemlerde de bunlarla ilgili geriye dönük bir borçlanma şu anda yok,
böyle bir çalışmamız yok. Ama böyle bir çalışma olur
ise zaten sizlerle de, kamuoyuyla da paylaşırız.
Cari açık ve sağlık harcamaları
Sosyal devlet cari
açığı kapatacak alanları biliyor ki Ekonomi
Bakanlığımız bununla ilgili çok ciddi bir çalışmayı
gerçekleştirdi. Hangi alanlarda cari açık oluşuyor, bununla
ilgili, ilgili bakan arkadaşımız gerekli açıklamaları
yapacaktır.
Sosyal devlet, sosyal devlet olmanın gereği sağlık
hizmetlerini sunmaktadır. Cari açığın
kapatılmasıyla, azaltılmasıyla, düşürülmesiyle ilgili
sağlık harcamalarının ve sosyal harcamaların
aklımızdan geçirmediğimiz bir konu olduğunu belirtmek
istiyorum.
Anayasa Mahkemesi, arkadan dolanma gibi bir yaklaşım
Bu
doğru değil. Az önce kürsüden de izah ettik, Anayasa Mahkemesinin
iptal gerekçelerini dikkate alarak bu düzenlemeyi yapmış bulunuyoruz
ve kamudaki işçilerle kamudaki memurlar arasında kıdem
tazminatı ve bu ikramiyelerle ilgili bir eşitlemeyi bu iptal
vasıtasıyla gerçekleştirmiş oluyoruz.
İntibak yasası, geçende de ifade ettim, emeklilerin uzunca
yıllardır dile getirdikleri bir olaydır. Bununla ilgili
çalışmamız Bakanlar Kurulunda. Büyük ihtimalle 2012nin ilk
çeyreğinde bu yasalaşmış olacaktır. Bu konuda bir
eksiğimiz yok, Bakanlık olarak gerekli çalışmalar
tamamlandı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan
2012nin ilk çeyreği dediniz değil mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Evet.
Aile hekimliği yurt genelinde yaygınlaştı,
doğru. Henüz bu konuda eksiklerimiz var, onu tamamlama gayreti içerisindeyiz.
Aile hekimlik sistemimiz tam oturduktan sonra sevk zinciri konusu veya
sağlıktaki aksamalar ne şekildedir, o zaman
değerlendireceğimiz bir konudur. Henüz aile hekimliği sistemini
oturtma gayreti içerisindeyiz her iki bakanlık olarak ve şu anda
sağlıklı bir gidiş olduğunu da ifade edeyim.
Yeşil
kartlılarla ilgili bugün yaptığımız düzenleme mevcut
yasadaki yeşil kartlıların pozisyonunu 5510a
taşımış oluyor ve yeşil kartlıların özel
hastanelere ve üniversite hastanelerine sevkle veya acil durumlarda gitme
durumları var. Bu durum aynen muhafaza edilecek ama önümüzdeki süreç
içerisinde, özellikle gelir testi çalışmaları
tamamlandıktan sonra bu konularda farklı düzenlemelere gidebiliriz. O
konuları da önümüzdeki süreç içerisinde paylaşırız.
Global
bütçe
Bildiğiniz gibi kamu hastaneleri de, devlet hastaneleri de bu
global bütçeye
İlaçla ilgili global bütçe çalışmamız var.
Üniversite hastaneleriyle ilgili de şu anda yani çalışmamız
var fakat uygulamada böyle bir düşüncemiz söz konusu değil, onu da belirteyim.
Asgari
Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarını bu ay sonu
itibarıyla 29unda tamamlayacak. Bağımsız bir şekilde
çalışmalarını sürdürüyor ve bu konuda Komisyonun
belirleyeceği karara tabii ki hepimiz saygılıyız. Komisyon
Türkiye'nin şartlarını ilgili tüm kurumlardan tüm verileri
alarak bu çalışmalarını sürdürüyor. Bu çerçevede Asgari
Ücret Tespit Komisyonu ücretleri, zam oranlarını,
artışları belirleyecek.
2821
ve 2822yle ilgili
Ocak 17, son tarihi, istatistiklerin yayınlanması
yani sendikaya kayıtlı işçilerle ilgili istatistiklerin yayınlanmasının son tarih. Bunu dikkate alarak yasa ocak
ayı içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde umuyorum ki
yasalaşacak. Ben şahsen bir engel görmüyorum, bütün
değerlendirmeler yapıldı, Meclis bu arayı verdikten sonra
komisyonlarda ilk ele alacağımız yasaların
başında geliyor.
Sayın Başkan, eğer cevap veremediğim veya not
alamadığım sorular var ise bunları da yazılı
olarak cevaplandıracağımı belirtiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Vural, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Bakan, biraz önce dediniz ki
Gelir getirmek için
Yani ne yapmak için? Gerçekten ben bu
mantığı kavramak için soruyorum: Şu 1 lira için
vatandaş Bana ilaç yazma. diyecek, şu 1 lira için, 1 lira
Vatandaş bunu ödeyemeyecek. Ödeyemeyeceği için, ödemek
istemeyeceği için ilaç yazılmayacak ve tasarruf edeceksiniz. Bu,
vatandaş sağlığından tasarruf edemeyeceğine göre,
doğrudan doğruya gelir getirme amacına yönelik ya da vatandaş
o kadar zor durumdaki bunu ödeyemeyeceği için Bana ilaç yazma doktor.
Altı kutu ilaç yazmışsın, pazarlık edelim ya, ben
ancak üç tanesini verebilirim. Veremem 3 lira, olmaz. diyecek, tasarruf
edilecek. Yani bu son derece yanlış bir mantık. Dolayısıyla paralı bir
şey, 1 lira için bence değmez Sayın Bakan. Kanuna koymaya da
değmez 1 lirayı.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, net
bir cevap istiyorum: Muhtarlar 2002 yılında 90 lira maaş
alıyordu, 80 lira BAĞ-KUR primi
-en düşük kademe- ödüyorlardı; şimdi 370 lira alıyorlar,
340 lira BAĞ-KUR primi ödüyorlar. O zaman 10 lira kalıyordu,
şimdi 30 lira kalıyor.
Muhtarların sosyal güvenlik primlerini hazineden, maliyeden
karşılayıp bu insanların özlük haklarını verecek
misiniz, yoksa, hâlâ, dokuz yıl geçti, zatıaliniz bu konuda, şurada
grup başkan vekili olarak otururken Hazırladık, getiriyoruz.
dediniz, şimdi Bakansınız, direkt sizi ilgilendiriyor.
Muhtarların özlük hakları konusunda acaba yine Köy Kanunu, köylere mi
gideceğiz, onu mu bekleyeceğiz? Sizden net bir yanıt bekliyorum,
herkes sizden cevap bekliyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, bir buçuk dakikanız var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, muhtarlarla ilgili geçtiğimiz dönemde de
çalışmalar yaptık. İfade ettiğiniz gibi, 90 TL
maaş aldıklarında Bakanlar Kurulu kararıyla bunu 1 kat
artırmış idik. Şimdi, daha sonra olan gelişmeleri de
dikkate almanızı istirham ediyorum. Biliyorsunuz MERNİS projesi
yürürlüğe girdi. MERNİS yürürlüğe girdikten sonra muhtarların
o klasik tanımlamalar çerçevesinde çok önemli ölçüde görevlerinin ortadan
kalktığını görüyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) İşleri
bitti!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Müsaade eder misiniz.
Bu çerçevede muhtar ifadesiyle ilgili yeni bir tanımlama, yeni
bir statü belirlenmesi çalışmasının doğru
olacağı içerisindeyim. Yani muhtarlık var idi bugüne kadar, var
olmaya devam edecekse, yeni bir statüye gereklilik var çünkü gerçekten
MERNİS projesi önemli ölçüde muhtarların görevlerini otomatik olarak
yapar duruma geldi.
E, 1 lira, biz özellikle ifade ediyoruz: Sizin dediğiniz 1 lira, 2
lira, 3 lira, 5 liralık ilaçtan biz katılım payı
almayacağız belki de. Kurumun bu konuda yetkisi var, yani bu
değerlendirmeyi yapacağız ve nereden alıp nereden
almayacağımız konusunda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Son cümle
Sayın Başkan
BAŞKAN - Evet, Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila
9uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın izzet Çetin.
Buyurun
Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının birinci bölümünde -sözüm ona birinci bölümü- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuşmama başlamadan önce ben de
Ermeni iddialarının reddini suç sayan yasa tasarısını
kabul eden Fransız Ulusal Meclisinin aldığı kararı
protesto ediyorum ve buradan tüm yurttaşlarıma Fransız
bankalarındaki ve ortaklığı bankalardaki
mevduatlarını ve onlarla işlemlerini gözden geçirmelerini
diliyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz evvel Sayın
Bakanımızın -bu, torba kanun mudur, çorba kanun mudur, ben
gerçekten şaşırıyorum- on sekiz maddelik bir kanuna temel
kanun deme mantığının Meclisi
itibarsızlaştırma, kamuoyunda küçük düşürme
anlayışından başka bir sözcükle ifade edilebileceğini
düşünemiyorum. Birden fazla
kanunda değişiklik öngören ve anlaşılması son derece
güç bir düzenlemeyi temel kanun diye, bundan etkilenecek kesimlerin
anlamasını, dinlemesini, katılımını engelleyerek,
2 kez Anayasa Mahkemesinin iptal kararına rağmen yine memur
emeklilerinin -memuriyette geçen emekli sürelerinin- ikramiyelerinin ödenmemesi
için uğraş vermek ve memurların yargı yoluyla elde
ettiği bir hakkı kanun yaparak, adına kanun denilen bir
düzenlemeyle engellemeye çalışmak gerçekten işçi
düşmanlığı, memur düşmanlığı, emekli
düşmanlığından başka bir kelimeyle ifade edilemez.
Sayın Bakan diyor ki: Bunun içinde olumlu düzenlemeler de yok mu?
İyisi var, kötüsü var. Sayın Bakan, gerçekten düzenlemeyi
baştan sona inceledim ve dikkatlice okudum. Bakınız, sadece bir
maddede sarıyla işaretlenmiş ve kırmızıyla
çizilmişler yeni düzenleme, Anayasa Mahkemesi kararını bertaraf
edebilmek için uğraş verilen düzenleme. Yani, bir halk deyimi
vardır: Deveye sormuşlar: Boynun neden eğri? E nerem doğru
ki. demiş. Ben bu 1inci maddenin, bu torba, bu çorba kanunun neresini
düzelteyim Sayın Bakan? Bununla memurlara, işçilere,
çalışanlara getirilecek kısıtlamaları,
yapılacak hak kayıplarının neresini anlatayım?
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız diyor ki:
4688, Toplu İş İlişkileri Kanunu, İşçi Sağlığı
ve İş Güvenliği Kanunu gibi önemli kanunlarda da önümüzdeki
dönemde değişiklik yapacağız. On yıldır
bekliyoruz ama bu kanunu gördüğüm
zaman, o kanunlarda da mutlak surette
emekçilerin mücadeleyle kazandıkları haklarından geriye almalar
olacak diye düşünüyorum.
Bakınız, biraz evvel soru sordum, yanıt vermediniz. Daha
evvel, 5283 sayılı Yasayla SSK hastanelerini Sağlık
Bakanlığına devrettiniz, sağlık piyasalaştı,
bu Kanunun içinde de var. Şimdi, sağlıkta gelinen nokta
tıkanma, ilaç kutu başına, reçete başına paraya kadar
geldiniz. Hastaneler gitti, sağlık bitti, sağlık iflas
noktasında. Şimdi, Emekli Sandığında
çalışanların ikramiyelerini de kıdem tazminatıyla
ilişkilendirerek, korkum o ki, gelecekte kıdem tazminatını
kaldırırken memurların emekli ikramiyesini de
kaldırmış olma gibi bir zihniyeti gizlice beyninizde
taşıyorsunuz. Buradan ben onu da, onun ipuçlarını da
görüyorum.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, Anayasa Mahkemesi vermiş
olduğu kararda esasında Hükûmete hukuk dersi de veriyor. Anayasamızın
2nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu
belirtiliyor. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda
adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstünlüğüne
inanan ve yargı denetimine açık olan devlet
anlayışıdır. Şimdi, siz, yargıyla yapılan
bir düzenlemeyi, alınan bir hakkı geri alma
uğraşısı içine girmişsiniz Sayın Bakan.
Gerçekten, bu kanun tasarısıyla, bu kanunla şimdiye kadar
Değerli arkadaşlar, konuyu net olarak şöyle söyleyeyim:
Emekli Sandığına tabi olarak çalışırken
memuriyetten ayrılıp SSKlı veya BAĞ-KURlu olarak
çalışma yaşamını tamamlayıp emekli olanlar emekli
olurken önceden emekli ikramiyesini memuriyette geçen süreler için
alamıyorlardı, daha sonra bu bir düzenlemeyle, yargı
kararıyla alınır konuma geldi. AKP, Anayasa Mahkemesinin ilk
kararını uygulama yerine bunu 2829 sayılı Yasanın
içine dercederek yine uygulamak istememe gibi bir yola başvurdu, yeniden
iptal edildi ve şimdi, emekli olanlar yargıya gittiklerinde
memuriyette geçen süreleri için emekli ikramiyesini alabilir konumdalar ve
sayılarının -basına yansıdığı
kadarıyla, Bakan net rakamını biliyordur- 300 bin
dolayında, 293 bin civarında olduğu belirtiliyor. Şimdi,
bunların bütün hizmet süreleri memuriyette geçmiş olsa
Ki o
memurların bir başka haksızlığı da yine
şeyde mevcut. Burada SGKnın sitesine girerseniz görürsünüz, hangi
memurun hangi dereceden yirmi beş yılını
tamamladığında ne kadar emekli ikramiyesi aldığı,
otuz yıl üzerinden ne kadar alacağı yazılı. Biraz
evvel konuşmacı arkadaşlarım değindi, bunun süresi,
emeklilik yaşı altmış beşe çıktı,
memuriyetteki süre kırk beş yıla kadar uzadı. Bir kere,
otuz yıl olarak yasada var olan hükmün korunması bir
haksızlık, bunun da hizmet süresi kadar süreyi emekli ikramiyelerinin
kapsaması gerekir.
Söylemek
istediğim şudur ki: Bir yıl, üç yıl, beş yıl, on
yıl memuriyette geçmiş, BAĞ-KUR ya da SSKdan emekli
olmuşsa emekli olduğunda emekli ikramiyesini Emekli
Sandığı hükümlerine göre emekli olacağı tarihteki kat
sayı üzerinden alabilsin, istenilen bu. Tabii, AKP vermek istemiyor,
sinekten yağ çıkartmaya çalışıyor. Malı herhâlde
biraz da eşe, dosta, yandaşa daha fazla kalsın hazinede, yol
yaparız, ihale veririz, şunu yaparız, bunu yaparız, son
dehrimizde de bunları kullanalım gibi mantıkla memur olarak
çalışılan sürelerin kıdem tazminatının gasbı
yoluna gidebiliyor. Bunu yaparken de bir gözdağı daha veriyor,
düzenlemenin 2nci maddesinde diyor ki: Eğer
yargıdan vazgeçerseniz ben yargı masraflarını sizden
almayacağım. Zannediyor ki memurlar da eğer yargıdan
vazgeçerse emekli ikramiyelerinin o bölümlerini alabilecekler. Buradan,
yargıya gidip de yargısı devam eden, memuriyette geçen süreleri
için dava açanlara sesleniyorum: Sakın ola ki davanızdan
vazgeçmeyiniz. Dava açmamış olanlara sesleniyorum: Bu yasa Resmî
Gazetede yayınlanmadan mutlaka dava açınız. AKP hakkınızı
elinizden almak istiyor, buna karşı yol, bunu engellemenin yolu, bir
an evvel yargıya başvurmaktan geçiyor.
Değerli arkadaşlar, bir başka hüküm: Bakıyorsunuz
yine -tabii, hızlıca geçmek zorundayız, düzenlemeler o kadar
berbat, o kadar karmaşık ki- 3üncü maddede, Bakan da söyledi,
bilişim sektöründe çalışacak 50 uzman yerine bunun
sayısını 80e çıkartmayı kanuni maddeyle düzenliyor.
Ya bu kadar eklektik, bu kadar öngörüsüz düzenleme olabilir mi? Daha beş
yıl oldu bu kanunlar yapılalı. 50 kişi de yetmez,
yarın 80 kişi de yetmez.
Arkadaşlar, devletin işleri, asli ve sürekli işleri
devlet memurlarıyla görülür. Oradaki düzenleme, sözleşmeli personel.
Niye sözleşmelilikte ısrar ediyorsun? Sayıyı 80de niye
sabitliyorsun? İhtiyacın kadar al ama memur olarak al. İstihdam
biçimini değiştirerek, güvencesizliği getirerek,
çalışma yaşamını iyice
kuralsızlaştırarak Çalışma
Bakanlığının Yasal düzenleme yapıyorum. diye buraya
çıkması, herhâlde size yakışan bir tutum olmaz Sayın
Bakan çünkü sizin yapınız buna uygun değil.
Yine, bir başka şey, diyor ki 7nci maddesinde, buradaki
düzenlemede: Kurum gerekli gördüğü hâllerde hastaların,
refakatçilerin ulaşım hizmetlerini gidermek için hizmet satın
alma ve kiralama yoluna başvurabilir. diyor. Bu da direkt olarak yine
piyasalaştırmanın, taşeronlaşmanın AKP tarafından
yaygınlaştırılacağının somut göstergesi.
Dün, bütçe görüşmelerinde araç sayılarını veriyorlar. Araç
azaldı. Kiralanan ne kadar, hizmet alınan ne kadar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
İZZET
ÇETİN (Devamla) Peki, ben teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sağ olun, çok teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU
ADINA ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının görüşülmesiyle ilgili Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygılarımla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, Fransa Parlamentosunun almış olduğu
kararı şiddetle kınıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yorucu bütçe maratonundan sonra, 73 milyon insanımızı
yakından ilgilendiren, sağlık harcamalarındaki
değişiklikler ve emeklilik yasasında yapılması
düşünülen yeni düzenlemeler üzerine görüşlerimi belirtmek ve bu
konudaki sorunları dile getirmek istiyorum.
Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra,
Emekli Sandığına tabi, memuriyetten ayrılan, başka
kuruluşlarda çalışmaya başlayan veya serbest meslek icra
edenlere yapılan bir haksızlığı düzeltme mücadelesi
veriyoruz.
Bu konu kapsamında yapılan yeni
düzenleme, mağdurlarına haklarını teslim etmemekte, âdeta
bir sus payı önermektedir. Bu yapılan düzenleme, yıllardır
kamuda hizmet vermiş olan insanların beklentilerini
karşılamaktan uzak kalacaktır. Söz konusu düzenlemeyle bu
vatandaşlarımızın sadece, Emekli Sandığı
mensubu olarak geçirdiği hizmet yılları dikkate alınmakta
ve Emekli Sandığından son ayrıldığı tarih ve
o günün şartları esas alınmaktadır.
Oysaki Hükûmetimizin bu
vatandaşlarımıza yönelik yeni hak sunuşundaki cimri
tutumundan ve bu anlayıştan vazgeçmesi gerekmektedir. Bu
vatandaşlarımız yıllar öncesine dayanan bu haklarından
mahrum bırakılarak, açılan davalar hiçe sayılarak zarara
uğratılmışlardır. Bu zararın telafisi yönünde
yapılan bu düzenlemeyle, maalesef, gerçek bir hak ediş uygulaması
yapılmamış, âdeta günü kurtarma gayreti içerisinde
davranılmıştır.
Kıt kanaat geçinen bu
insanlarımız yıllardır geçimlerini temin etmek için
çalışmak zorunda kalmışlar, düşük ücretlere mahkûm
ettiğimiz dar gelirli memurlarımız ikinci bir iş yapmak zorunda
bırakılmışlardır. Kimisi taksi şoförlüğü
yapmış, kimi simit, ayran satmış, kimisi
işportacılık yapmıştır. Bu insanların
yükselen feryatlarına ise kulak verilmemiştir. Ülkemiz
şartlarında ağız tadıyla bir emeklilik
yaşamaları maalesef mümkün olmamıştır. Bu kadar dar
gelirle, asgari ücretle geçinen vatandaşlarımızı ve ay
sonuna borçsuz girebilenleri hakikaten yürekten kutlamak lazımdır.
Bütçe görüşmelerinde, Hükûmetin her değerli üyesi,
sağlık sistemindeki iyileşmeden, Sağlıkta Dönüşüm
Projesinin başarısından gururla bahsetmiştir. Biz Bir
şey yapılmadı. iddiasında değiliz ancak
sağlıkta yapılanların sahadaki
sıkıntıları gidermediğini,
insanlarımızın sağlık hizmetine
ulaşmalarının en doğal hakları olmasına
rağmen bu konuda hâlâ zorlandığını, parası
olanların bu hizmetlere daha kolay erişebildiğini iddia ediyoruz.
Bu tasarının merkezine insan değil, maalesef para
oturtulmuştur.
Sağlıkta yeni uygulamalar sağlık
çalışanlarını ciddi derecede mağdur etmiştir.
Doktorlarımız, hemşirelerimiz, sağlık
çalışanlarımız mutsuzdur. Özlük haklarında
iyileşme olmamıştır. Döner sermaye gelirinden
aldıkları pay her geçen gün azalma eğilimindedir.
Sağlık çalışanlarımızdan, il merkezleri
dışındaki alanlarda çalışanların gelirleri daha
da azdır. Bu ücret azlığından, sağlıkta personel
dağıtımı istenilen düzeye
erişememektedir, dağılım dengesizliğinin önü
alınamamaktadır. Bu durum hasta sevklerini beraberinde getirmektedir.
Takdir edersiniz ki yoğunluk artışı hizmet
kalitesini düşürmektedir. Bizim sağlık alanındaki ana
beklentimiz, herkesin ulaşabildiği, rasyonel,
sürdürülebilir, daha fazla koruyucu sağlık hizmetlerinin hâkim
olduğu, kaliteli bir sağlık hizmetinin
yaygınlaşmasıdır. Aksi hâlde Sağlıkta
Dönüşüm Projesi başarılı olmaz. Eğer siyasiler
hastaların sorunları ile alakalı devreye girmek zorunda
kalıyorlarsa sistemin tam işlediğinden bahsetmek asla mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri, bugünkü uygulamalarla hasta memnuniyeti
giderek azalacaktır çünkü insanlarımız
sağlığına daha fazla katılım payı ödemek
zorunda kalacaklardır. İnsanlarımız sağlık
güvencesinde olabilmek adına Sosyal Güvenlik Kurumu primi ödemekteyken,
muayene katılım payı, ilaç yüzdeleri, jenerik ilaçlara fark,
reçetedeki yazılı kutulara fark ödemeye başlayacaklardır.
Özellikle özel sağlık kuruluşlarındaki farklar, Tam Gün
Yasası ile kapatılmış muayenelerden sonra, engellenmesi
düşünülen bıçak parası yerine, daha derin cüzdan ve gönül
yarası açmıştır. Özel hastanelerdeki farklar gerçekten
ciddi rakamlardır. Bu farklar, muayene, tetkik ve bir de cerrahi
girişim söz konusu olduğunda katbekat artmaktadır. Buradan
alınan ciddi farklar kayıt dışı yeni bir alan da
oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin sağlığı
özelleştirme gayretleri hızla devam etmektedir. Sağlıkta
uygulanan her işlem vatandaşa ek bir külfet getirmektedir. Bu yükten
vatandaşın kurtarılması şarttır. Bu eziyete son
verilmeli ve vatandaşın cebinden el
çıkartılmalıdır. Hekimler, vatandaşın cebine el
atıyorlar. diye suçlanırken şimdi boş ceplere Hükûmetin el
atması doğru değildir. Vatandaştan her basamakta
katılım payı alınması hakkaniyete aykırıdır.
Özellikle performans uygulaması sağlık hizmetlerinde
ciddi sorunları beraberinde
getirmiştir. Performans dağıtımındaki
adaletsizliğin dışında, vatandaş bu uygulamadan
mağdur olmaktadır. Bu anlayışla kazanan
olmamıştır.
Zor ve zahmetli, ciddi bakım ve zaman gerektiren hastalar
hastanelere kabul edilmez olmuş, sadece ayaktan ve kısmen tedavisi
kolay hastalar arzulanır olmuştur. Yüksek riskli hastalar,
kendilerini tedavi edecek hastane arar duruma gelmişlerdir. Aile
hekimliği uygulamasındaki bazı aksaklıklar da hastayı
sevk edip etmemesine göre gelir düzeyiyle ilişkilendirildiğinden geç
tanı konma ve tedavilerde gecikmeye zemin hazırlayacaktır. Bu
endişeyi ortadan kaldırmak gerekmektedir.
Özel sağlık kuruluşlarında vatandaşlar ciddi
otelcilik hizmeti almaktadır ancak aynı seviyede sağlık
hizmetini sosyal güvenlik kapsamında alması mümkün değildir. Bu
sorunun bir an önce giderilmesi gereklidir. Burada özel hastanelerin durumu ve
finansal desteklenmeleri de gözden geçirilmeli, onların da mağduriyetleri giderilmelidir.
Hizmet alımı şeklinde taşeronların eline
bırakılmış olan sağlık çalışanları
da zor durumdadır, emeklerinin karşılığını
alamamaları da ayrı bir sorundur. Bu insanlarımızın da
iş güvencesi ve kadro taleplerine kulak verilmelidir.
Tıp fakültelerindeki öğretim görevlerinin durumunu da göz
ardı etmemek gerekir. Ana görevleri memleketimizin her köşesine
gidecek özellikte donanımlı hekimler yetiştirmek olan
öğretim görevlileri asla mağdur edilmemelidir. Üniversite ve
eğitim hastanelerindeki hocalarımıza yapılan bu son
uygulamalar, toplumun ileriki yıllarda acısını
çekeceği yeni sorunları beraberinde getirecektir. Tıp
eğitiminin pratik alanında oluşacak eksiklik, yetişecek
hekimin kalitesini doğrudan etkileyecektir. İnsanca
yaşayacakları sosyal ve özlük haklarına kavuşmaları
temin edilmelidir. Hekimlikte yapılan hataların pardonu yoktur
çünkü hekimin hatasını ancak toprak örter.
Kısacası, sağlıkta daha katedeceğimiz çok uzun
bir yol vardır. Milletimiz hizmetin en iyisine layıktır. Daha
çok şey yapmalıyız. Eğitimi en başa alıp, her
kademede yaygınlaştırıp farkındalık yaratamazsak
işimiz zordur.
Bütçeden çok kaynak aktarıp yeni araç, bina, teknik
donanımlı cihazlar çare değildir. Sağlık hizmeti sunan
fedakâr çalışanları gözetmeden sonuç alamazsınız.
Vatandaşa en doğal hakkı olan sağlık
hizmetlerini sunma adına yeni yükler getirmek doğru değildir. Bu
uygulamalarla biliniz ki bütçeden ne kadar pay ayırırsanız
ayırın karşılığı memnuniyetsizlik
olacaktır. Eğitimi ve denetimi artırarak, daha az para harcayarak
bu engelleri aşmak mümkündür.
Sağlık hizmetini her bireyin ücretsiz alma hakkının
olduğu ve bu hakkının da anayasal bir hak olduğu
unutulmamalı, vatandaşlarımıza sağlık
alanında yeni maliyetler yükleme isteğinden bir an önce
vazgeçilmelidir. Sağlık alanında hizmeti verenlerin alanlar
kadar gözetilmesi, sistemin başarısının
anahtarıdır.
Kutu başına alınacak 1 TLden vazgeçmek, iktidar olarak
da bu teklife Evet. demeniz, yapılan tüm çabaların,
çalışmaların, muhalefetin, sivil toplum kuruluşlarının,
meslek örgütlerinin dikkate alındığı anlamı çıkar
ki bundan ancak demokrasimiz ve yüce Meclisimiz kârlı çıkar diyor,
hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öz.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri
Milletvekili Sayın Adil Kurt.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tasarının birinci bölümü üzerine
partim adına görüşlerimizi paylaşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken son iki gündür Türkiyede gazetecilere
karşı geliştirilen operasyonları
kınadığımı, doğru bulmadığımı
ifade etmek istiyorum. Bu gazeteciler, Türkiyede gazetecilik faaliyeti
dışında hiçbir farklı iş içerisinde
olmamışlardır. Görevleri gazetecilik yapmaktır, muhalif
gazetecilerdir, Hükûmetin, iktidarın hoşuna gitmeyen haberleri yapan
gazetecilerdir, bu nedenle de hedef tahtasına konmuşlardır.
Bakınız bir gazeteci arkadaşımız Dicle Haber
Ajansı Ankara Temsilcisiyle ilgili olarak -ki dosyaların, dün,
avukatlarına gizlilik kararı olduğu gerekçesiyle dosyaları
verilmemiş olan bu gazeteci arkadaşlarımızla ilgili olarak-
bugün bir gazetemizde DİHA (Dicle Haber Ajansı) Ankara Temsilcisi
Kenan Kırkayayla ilgili bir haber yayınlanıyor. Kenan
Kırkaya benim meslekten arkadaşımdır, uzun süredir de
tanırım. Gözaltına alınan arkadaşların
tamamını uzun süredir tanırım, birlikte mesai
arkadaşlığım vardır, Kenan Kırkaya da bunlardan
bir tanesidir. Ama bugün iktidar yanlısı yayınlarıyla ön plana
çıkan bir gazete Kenan Kırkaya ile ilgili ibret verici bir haber
yayınlıyor. Diyor ki: Kenan Kırkaya İzmir ve
İstanbulda polise karşı molotof atma eylemlerinde
bulunmuş, bu nedenlerden dolayı gözaltına
alınmıştır. Kenan Kırkaya son beş
yıldır Ankarada Dicle Haber Ajansının muhabirliğini
yapıyor, mesaisinin tamamını Ankarada geçiriyor, evli ve 1
çocuk babasıdır. Bir gazeteciye bu denli mesnetsiz suçlamalarda
bulunarak, bu mesnetsiz suçlamalardan dolayı gazetecileri gözaltına
almak Türkiyenin ayıbıdır diye düşünüyorum.
İkinci önemli bir faktör: Bu gazete bürolarına, ajans
bürolarına yapılan baskınlarda çok sayıda kitaba el
konulmuş. El konulan kitaplardan bir tanesi de geçen gün burada, Meclis
kürsüsünde sizlere gösterdiğim bir kitap da var, Musa Anterin
Hatıralarıma da el konulmuş. Muhtemelen, yarın
gazeteciler savcı huzuruna çıkarıldığı zaman,
Musa Anterin Hatıralarımı da suç delili olarak onların
önüne konulacaktır. Musa Anterin el konulan kitapları -ki tüm
bürolarda bulunan Musa Anterin Hatıralarım kitabına el
konulmuştur- bir tek nüshası dahi bırakılmadan hepsi
götürülmüştür. Bu kitabın 1992den bugüne kadar Türkiyede
sayısız defa baskısı yapılmış ve
hakkında savcılıkça bugüne kadar açılmış tek bir
dava yoktur. Ama, zannederim, Musa Anterin bir sözünü savcı ve
polislerimiz orada bulacaklardır. Musa Anter o kitabında,
Hatıralarım kitabında, bir yargılamasına
ilişkin olarak bir hatırasını anlatırken, bir hâkim huzuruna
çıkarken şunu söylüyor; bölücülükle suçlandığı hâkim
kendisine söylüyor, o da mealen şu cevabı veriyor: Hâkim Bey, ülke
hıyar mı ki ben ortadan ikiye bölmeye çalışayım.
diyor. Zannederim, savcılar, yarın Musa Anterin
Hatıralarım kitabında bu cümleyi arayacaklardır, bulmaya
çalışacaktır; yargılamaya, şimdi yeniden
yargılamaya kalkışacaklardır.
İkinci olarak: Bugün Fransa Meclisinde kabul edilen yasayla
ilgili olarak da görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz ülkelerin, birbirlerinin kirli
çamaşırları üzerinden siyaset yapmalarını doğru
bulmuyoruz. Fransanın çıkarmış olduğu, Fransız
Parlamentosunun çıkarmış olduğu bu yasayı da
doğru bulmuyorum. Parlamentoların tarih yazma
alışkanlıkları elbette ki doğru değildir, bu
yaklaşıma katılmamız da mümkün değildir. Ancak, herkes kendi kirli çamaşırını kendisi
yıkarsa, kendisi temizlerse başkasına kendisinin kirli
çamaşırına dil uzatılması, el uzatılması
fırsatı verilmemiş olur.
Bizim bu konuda Ermeni soykırımı yoktur. deme
dışında bugüne kadar bu ülkede yaptığımız
hiçbir şey yok ve açıktır ki bunu demekle de temize
çıkmış olmuyoruz. Bunu yapmak yerine şunu kendimize sorsak
daha sonuç alıcı oluruz diye düşünüyorum. Değerli dostlar
hepimizin ataları, hepimizin babaları, dedeleri şunu söylerdi:
Şurada Ermeni komşum vardı., Şu köy Ermeni köyüydü.,
Şu köy Süryani köyüydü., Şu köy Nasturi köyüydü. İsimle,
isim isim sayarlar, hatta Diyarbakırda Ermeni zanaatkârların küfürlü
atışmaları meşhurdur ve bugün bile Diyarbakırın
mizah dilinde kullanılırlar. Şunu kendimize sormamız
gerekiyor: O komşularımıza ne oldu? O
komşularımız nereye gitti? Gitme sebepleri neydi? Bunu kendimize
sorarsak Fransanın bugün çıkarmaya
çalıştığı ve çıkardığı yasaya
gerek kalmayacaktı; ne Fransanın ne de başka bir ülkenin
Türkiye'nin böylesi bir sorununa el atması ihtiyacı
doğmazdı.
Biz de buradan -evet, haklı olarak- bizim de
televizyonlarımız Fransanın tarihindeki kara lekelerini bir bir
söylemeye başlıyoruz, ifade ediyoruz. Evet, Fransanın tarihinde
de onlar vardır ama çözüm değil, çözüm değil. Oradan geri dönmemiz
gerekiyor; kendi mutfağımıza, kendi tarihimize dönüp kendi
geçmişimizle yüzleşmek, kendi geçmişimizdeki hatalardan ders
çıkarmak ve onları, o defterleri bir daha açılmamak üzere
tarihin rafına kaldırma şansına sahibiz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Orada yaşıyor bir
kısmı biliyorsunuz.
ADİL KURT (Devamla) Bunu yapmak mümkün. Açık yüreklilikle,
bu Parlamento bunu yapabilir. O zaman her yıl buraya çıkıp
Fransayı ya da bir başka ülkeyi kınamak durumunda
kalmayız. Her gün, bir hafta, on gün, yirmi gün ülke gündemimiz bu olmak
durumunda kalmaz Sayın Vekilim. Bunu söylemeye çalışıyorum.
İkinci önemli olay yani kanun tasarısıyla ilgili olarak
kalan süremi ifade ederken, biz evet, çok şeyi tartıştık
bugün. Komisyonda da çok şey tartıştık. Bu kanun
tasarısının tamamına karşı değiliz, elbette
ki olumlu yanları vardır ama bizce, daha önce Sayın Sözcümüzün
de ifade ettiği gibi bu kanun tasarısının komisyonlarda tüm
müdahalelere rağmen baş edilememiş, çözülememiş
sorunları vardır keşke bu sorunlar olmamış
olsaydı, keşke bu eksiklikler olmamış olsaydı diye
düşünüyorum.
Hükûmet sağlık politikasını biraz bakkal
dükkânı politikasına dönüştürmüş. Sayın Bakanın
deminki rakamları 160 milyarla 150 milyon arasındaki farkı
koyarken de biraz da Ya, biz tereyağını satıyoruz, biz
makarnayı satıyoruz, pirinci satıyoruz, bu da sadece tuzun
getirisidir. Sağlığa meta gözüyle bakılırsa böyle
yorumlar çıkarmak mümkündür.
Biz sağlığa meta gözüyle bakmadan, sağlığa
herkesin eşit şekilde ulaşabileceği bir
yaklaşımın getirilmesi gerektiğini vurguluyoruz.
Ticari bir meta olarak görülmemesi
gerektiğini düşünüyoruz. Bu yönüyle yasada eksiklerimiz vardır.
Bu eksiklerin mevcutta da ortadan kaldırılma şansı vardır.
Parlamentomuz umarım bu müdahaleyi yapar ve eksikliklere mahal
vermeyecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kurt.
Şahıslar adına ilk söz Ankara Milletvekili Sayın
Bülent Kuşoğluna aittir.
Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra
sayılı Sosyal Güvenlik Kanunu Tasarısıyla ilgili söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlikle ilgili bir kanun
tasarısını tartışıyoruz. Sosyal güvenlik çok çok
önemli bir konu, çünkü doğrudan doğruya halkla ilgili bir konu.
Doğrudan vatandaşla ilgili olduğu için çok önemli. Devletin,
özellikle sosyal devletin ne olduğu, ne olması gerektiği,
nasıl olması gerektiğiyle ilgili burada çok önemli izler,
tespitler söz konusu. Dolayısıyla, bu önemli alanda bir düzenleme
yaparken tabii ki çok daha fazla hassas olmamız lazım, hep birlikte
çok daha fazla ilgi göstermemiz lazım. Her ne kadar bu konu biraz teknik
gibi görünüyor, herkesin bilebileceği bir konu gibi görünmüyorsa da yine
de üzerinde durmamız, hassasiyetle durmamız gerekir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konu komisyonlarda gündeme
geldiği zaman biz parti olarak karşı çıktık.
İtirazlarımız oldu, birçok maddesiyle ilgili, hükmüyle ilgili
itirazlarımız oldu.
Aslında şöyle bakmak mümkün: Bu sosyal güvenlik alanında,
doğrudan doğruya vatandaşla ilgili olarak, vatandaşın
hakkını geriye götüren maddeler içeriyor tasarı.
Dolayısıyla, iktidarı yıpratacak, iktidarı zora
sokacak, sıkıntıya sokacak bir tasarı. Ee, diyeceksiniz ki Tamam,
öyleyse destekleyin, madem iktidarı yıpratıyor,
sıkıntıya sokuyor. Ama değerli arkadaşlarım,
tabii ki iktidarı yıpratıyor diye bir tasarıyı
destekleyecek değiliz, bu aynı zamanda vatandaşı da
yıpratıyor çünkü, halkı da yıpratıyor,
sıkıntıya sokuyor, devleti vatandaş
karşısında da sıkıntılı duruma
düşürüyor, onları da düşünerek tabii ki bizim bu hassasiyeti
gösterip itirazlarımızı yapmamız gerekiyor.
Bakın, en önemli maddesi, Anayasa Mahkemesinin 2 kez iptal
ettiği Emekli Sandığı emeklileriyle ilgili bir hükümle
ilgili. 2 kez Anayasa Mahkemesi bu konuda yüce Meclisin düzenleme
yapmasını emretmiş, amir olmuş. Şimdi, biz onu
tasarıyla 1475 sayılı İş Kanununa
bağlıyoruz. İş Kanunu, zaten, biliyorsunuz, birkaç yıl
önce değişti. İş Kanununun özellikle bu hükmü, kıdem
tazminatlarıyla ilgili hükmü çok problemli: henüz içtihatlar da
oturmadı, çok sıkıntılı, uygulamada çok büyük sorunları
var. Şimdi, Emekli Sandığı emeklilerinin durumunu da
aynı paralelde yaparsak çok daha büyük sıkıntılar söz
konusu olacak. Zaten yargı sistemini çalışmaz hâle getiren
devletten kaynaklanan -Adalet Bakanlığı bütçesi
sırasında da söz konusu oldu-kamudan kaynaklanan, kamunun
açtığı davalar, onun için sistem, yargı sistemi
tıkanıyor. Biz de burada yine aynı şekilde sistemi
tıkayacak, sorun yaratacak hükümler getiriyoruz.
Bu düzenlemenin güncel olmaması, bizim, vatandaşa yönelik,
böyle hakları yenen kişilere yönelik -50, 60 lira alacaklar, hatta
uygulamada var- çalıştıkları yıllar sonunda 67
kuruş para alabilecekleri bir düzenlemeyi yapmamız, güncelleme
yapmamamız, bizim burada uğraşmamıza değmeyecek, yüce
Meclis adına ayıp sayılabilecek sıkıntılı
bir konu inanın. O zaman, hiçbir şey yapmayalım çok daha iyi. Bu
yapılan, bu şekliyle, inanın, Anayasa Mahkemesinin
yaptığı düzenlemenin uygulamaya geçirilmemesi demektir
kesinlikle. O zaman, devletin ihtiyacı var, durumu iyi değil, bunun
maliyetinin altından bu devlet kalkamaz diyelim, yapmayalım bu
düzenlemeyi; vatandaş da ilgili de bundan vazgeçer. Ama öyle bir şey
yok.
Bakın, dün bitirdik bütçe görüşmelerini, devletin bütçesi 351
milyar, Sosyal Güvenlik Kurumunun 161 milyar. Bu meblağ, hiçbir şey
değil sosyal güvenlik bütçesi içerisinde.
Değerli arkadaşlarım, sürem bitti.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.
Şahıslar adına son söz, Adana Milletvekili Sayın
Necdet Ünüvara ait.
Buyurun Sayın Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 113 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, bugün kürsüye çıkan her arkadaşımız
Fransa Parlamentosunda her ne kadar 577 üyeli Parlamentonun sadece 44
civarında üyesiyle alınmış olsa da aldığı
kararı kınadı. Ben kınamanın ötesinde, Fransa gibi
köklü bir ülkenin, 1700lü yıllarda inanmadığı fikirleri
bile ölümüne savunan Voltaireden sonra bugün sadece düşüncesini ifade
etmek, ortaya koymayı cezalandırma anlayışına
gerilemesini gerçekten büyük bir üzüntüyle
karşıladığımı ifade ediyorum. Umuyorum,
Fransız Senatosu ve yetkilileri tez zamanda bunun gereğini
yapacaktır. Sayın Başbakanımızın
açıklamasının da bu karar üzerinde, en azından
değiştirme, düzeltme anlamında etkili olacağını
umuyorum.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz tasarı pek çok
hükümleri ihtiva ediyor ama iki tane konuyla ilgili değerli
arkadaşlarımız kanaatlerini ifade ettiler. Bunlardan birisi
ilaç, diğeri yeşil kart uygulamaları ki, dokuz yıllık
AK PARTİ İktidarının en önemli icraatlarının
olduğu alanların ikisini oluşturuyor ilaç ve yeşil kart.
Gerçekten ilaçta pek çok önemli değişiklikler yapıldı. Yani
sadece fiyatların inmesi değil, vatandaşlarımızın
ilaca erişimi ve ilaç gibi çok önemli, sağlıkta tedavi edici
maddelere ulaşımı gerçekten çok kolaylaştırdık.
Referans Fiyat Sistemi geldi, İlaç Takip Sistemi geldi ve bununla,
Türkiyede yaşayan her vatandaşımız, sağlık hizmetlerine
ve ilaca gerçekten önemli ölçüde kolayca erişti.
Baktığınız zaman, esasında, 1994te 539 milyon
kutu ilaç kullanılırken 2002de 699 milyon, 2011 yılında 1
milyar 700 milyon kutuya çıkmış ama 2011 fiyatlarıyla
değerlendirdiğimiz zaman, ilaçtaki artış sadece yüzde 19.
Bunu, bir yandan ilaç fiyatlarının indirimiyle bir yandan da
SSKlı ve yeşil kartlı vatandaşlarımızın
ilaca erişimiyle açıklamamız mümkün.
Katkı payı, tabii, çok tartışılan bir konu.
Bildiğiniz gibi, yüzde 10 emekli işçi ve memurlara ve yüzde 20 de
çalışanlara uygulanan bir katkı payı var. Esasında bu
katkı payıyla -Sayın Bakanımız da ifade etti- bir
finansman temin etmek amaçlanmamaktadır. Katkı payı, bütün
dünyada uygulanmakta olan bir sistemdir ve o sistemin esası da gereksiz
kullanımı ve israfı önlemeye yöneliktir yani ilacı kullanan
veya tıbbi malzemeyi kullanan kişi katkı payı öderse, o
ödediği katkı payı âdeta bir otokontrol sistemi oluşturur.
Ülkemizde de yüzde 10, yüzde 20 katkı payının yanında,
hekimler için dört kaleme kadar reçete yazma durumu söz konusuydu ama
Danıştayın aldığı kararla bu ortadan
kalkınca, bununla ilgili otokontrol mekanizması amaçlı, üç
kaleme kadar 3 lira, daha sonraki her bir kutu için de 1 lira gibi bir
katkı payı ortaya kondu ve yine çok önemli, katkı payı
ödeme, sadece kullanılan her 100 ilacın 37sinde söz konusu ve bu geçenlerde
Sağlık Bakanımızın açıkladığı
rakam, 1 milyar 600 milyon TLlik bir değerdir. Kamu sağlık
harcamalarının 60 milyarın üzerinde olduğu bir ortamda
bununla herhangi bir finansman temin edilemeyeceği çok
aşikârdır. Dolayısıyla bu otokontrol sistemi de gerçekten
uygulanması gereken bir sistemdi.
Yeşil kartlı
vatandaşlarımızla ilgili de birçok şey konuşuldu. 1
Ocaktan itibaren Sosyal Güvenlik Kurumu bünyesine katılacak ve 10 milyon
civarındaki yeşil kartlı vatandaşlarımızla ilgili
gelir testleri başlayacak Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı tarafından ve gelir testleri tamamlanıncaya
kadar yeşil kartlı vatandaşlarımız bugüne kadar
aldığı hizmetleri aynı şekilde almaya devam edecekler.
Dolayısıyla yasa tasarısıyla
vatandaşlarımızın sağlıkta eriştiği
noktadan geriye gidiş söz konusu değildir.
Ben, yasa tasarısının
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Bakanım, bir işte kırk beş
yıl çalışıp alnımın teriyle hak ettiğim
kırk beş yıllık kıdem tazminatımı kanunla
otuz yıla düşürmek hak mıdır, adalet midir? Ben kırk
beş yıl çalışacağım, kanunla diyeceksiniz ki:
Hayır, kardeşim ben sana otuz yıl veririm. Bu hak, adalet
midir, size soruyorum.
İki: Burada köy ve mahalle
bekçileriyle ilgili bir yasa yaptınız, onları emniyet
sınıfına aldınız ama Sayın Bakanım hiçbir
şey yapılmadı, bunların yıpranma tazminatları
verilmedi, kanunda yazdığı gibi kitapta kaldı. Sayın
Bakan uygulanmayan kanun, kanun mudur?
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce Muştan
bir vatandaşımız arıyor, aynen dediği şudur:
Sayın Başbakanımız 12 Haziran seçimlerinden önce NTVde
Oğuz Hakseverin canlı yayın programında
Sayıları 107 veya 110 bin dolayında olan 4/Clileri 4/A veya
4/B kadrolarına geçireceğiz. dedi. O günden bugüne geçen sürede bu
konuda herhangi bir gelişme olmadı. Lütfen, Sayın Bakana
soruverir misiniz? 4/Clilerle ilgili Sayın Başbakanın sözü
unutuldu mu?
İkincisi: Köy Kanunu
hazırlık çalışmaları ne aşamadadır? Bu Kanunda
muhtarların özlük haklarıyla ilgili nasıl bir düzenleme söz
konusudur? Cevaplarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çam
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakan, babanız ile anneniz Artvinde oturuyor,
babanız BAĞ-KUR emeklisi ve bir emekli maaşı alıyor.
Şu anda da yeşil kart 1 Ocaktan itibaren kalkıyor, sosyal
güvenlik şemsiyesi altına giriyorlar. Asgari ücretin üzerinde bir
geliri var ve bu gelir karşısında, yasa gereği asgari
ücretin üçte 1inden fazlaysa geliri prim ödeyecek. BAĞ-KUR emeklisi bir
adam bunu nasıl ödeyecek? Bir.
İkincisi: Asgari ücreti vergi dışı
bırakmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Belen
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, ben seçim bölgem olan Tekirdağ iliyle ilgili bir
sıkıntıyı dile getirmek istiyorum. Tekirdağ ilinin
ağırlıklı olarak Çorlu, Çerkezköy ve Muratlı
ilçelerinde toplam iki bin dört yüze yakın fabrika vardır.
Bunların Bakanlığınızla ilgili işleri Edirnede
bulunan Trakya Bölge Çalışma Müdürlüğünde
yapılmaktadır, büyük bir zaman kaybına neden olmaktadır.
Tekirdağ ilinde yeni bir bölge müdürlüğü veya Edirneye
bağlı bir şube müdürlüğü açmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kurt
KAZIM KURT (Eskişehir) Mustafa
Sarı, Eskişehir Koşmat köyünden, yirmi yıl bir ay yirmi
yedi gün polislik yaptıktan sonra ayrılmış ve tarım
BAĞ-KURundan emekli olmuş. Bu Anayasa Mahkemesinin kararı
iptalinden sonra müracaat etmiş ve Kurum Mahkeme böyle dese de biz size
hiçbir şey ödeyemeyiz, dava açın. demiş. Şimdi davaya
sebebiyet veren kim ve bu vatandaş, bu ikramiyeyi alabilmek için
açmış olduğu davadan niye vazgeçsin?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çelebi
Yok.
Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben Sayın Bakana görüşmekte
olduğumuz tasarının madde 2, geçici madde 223 ikinci
fıkrasıyla ilgili bir soru sormak istiyorum. Burada deniyor ki:
Şu anda kapsamda çalışmakta olanlar ve bundan sonra da
çalışıp da emeklilik hakkını kazanacak olanlarla
ilgili İş Yasasının 14üncü maddesindeki, yani kıdem
tazminatına hak kazanmayla ilgili koşullar aranmaz. ama Anayasa
Mahkemesinin iptal kararına rağmen yapılan düzenlemede, şu
anda emeklilik hakkını kazanmış, geçmişte Emekli
Sandığından almaya hak kazananlarla ilgili İş Yasasının
14üncü maddesi, yani kıdem tazminatındaki koşulların
varlığı isteniyor. Bu iki madde arasındaki çelişki
nedendir? Niye bu şekilde hak kaybına yol açabilecek şekilde iki
madde çelişkili düzenlenmiştir? Bunu sormak istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, deminki blok
sözleşme soruma cevap vermediniz ama onunla bağlantılı
sayılabilecek bir soru sormak istiyorum: Sosyal Güvenlik Kurumu en büyük
sağlık hizmeti alıcısı durumunda. Dolayısıyla,
en fazla ilaç alan, araç gereç, cihaz alan, tüketen, sağlık hizmeti
tüketen kurum. Dolayısıyla, bu alanda tasarruf yapabilmek, ithale
bağlı olan bu alanda tasarrufa gidebilmek için ilaç
şirketleriyle, hastane zincirleriyle, cihaz, araç gereç firmalarıyla
ortaklık düşünüyor mu? Böyle bir yapı kurmayı
düşünüyor musunuz ilerisi için?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, emeklilerin
intibakıyla ilgili bir önerge getirirsek, bu önergeyi bu şeyde, düzenlemede
kabul edecek misiniz böyle bir önergeyi?
Bir de, son üç yıl içerisinde
reçetelere kaç milyon kutu yazılmıştır yıllar
itibarıyla? Bir de, reçetelerde yer alan kutu adedi ne kadardır? Yani
bir adetli reçete, iki adetli reçete, bunlarla ilgili bir istatistiki bilgiyi
bizimle paylaşmanız mümkün müdür?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, askerlik
borçlanmasıyla ilgili olarak, askere gitmeden önce insanların
sigortalı olmasını gerektiren bir durum yok; ama
kadınların doğum borçlanması için doğumdan önce
sigortalı olması şartı var. Bu, Anayasanın
eşitlik ilkesine aykırı bir durum değil mi? Bunu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakan,
biraz önce bunun finansman amaçlı bir gayret
olmadığını ifade ettiniz ama bu ifadeniz maalesef
dinleyenler tarafından sanki ilk öneriniz sadece üç kutuyu geçenden 1 lira
almakmış gibi oluyor, oysa tarafınızdan
Başbakanın imzasıyla Meclise yollanan tasarının ilk
hâli hem Sağlık Komisyonundan hem de Plan ve Bütçe Komisyonundan o
hâliyle geçirilmeye çalışıldı ama gerek Cumhuriyet Halk
Partili gerek diğer muhalefet partili milletvekillerinin ciddi
direnişleri, gayretleri -zaman zaman yalvara yakara, zaman zaman
bağıra çağıra gayretleri- bunu alt komisyona yolladı
ve 3 liralar azaldı. İlk hâliyle geçseydi 5,1 milyar TLlik bir
finans kaynağıydı bu. Bu durumu yüce Meclisin bilgisine sunmak
ve Böyle değil mi Sayın Bakanım? diye size sormak isterim.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Sayın Başkanım
BAŞKAN Hayır, tam yedi
buçuk; on beş dakika ya, ikiye böldük, yedi buçuk. Bakın, yedi yirmi
iki yani tam adaletli bir şekilde ikiye böldük.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Emeklilikle ilgili otuz yıl esas
alınıyor, dün de öyle, bugün de böyle, burada bir
değişiklik yok. Ne sorulmak istendi Sayın Aslanoğlu, tam
anlaşılmadı.
Köy Kanunu, mahalle bekçileri
Yani
uygulanmayan yasa olmaz, bir ihtiyaca binaen yasa çıkar,
uygulanmaması diye bir şeyi
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Bakanım, parasını vermediniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
Efendim, yasa bir ihtiyacın ürünüdür, uygulanmak
için çıkar. Bunu söyleyebilirim, pratikte
yaşadıklarınız varsa ilgili bakan
arkadaşlarımıza iletmemiz gerekiyor.
4/Clilerin sayısı 110. bin-150.bin
şeklinde değil, 24 bin 4/Cli var.
ALİM IŞIK (Kütahya) Bize öyle söylediler
Sayın Bakan yani kendisinin ifadesi.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
4/Cli sayısı 24 bin. Bu, Parlamentoda çokça
dile geldi. AK PARTİ İktidarı öncesinde özelleştirmelerde
vardı, o özelleştirmelerde mağduriyet yaşayan vatandaşlarımız
tazminatlarını aldıktan sonra 4/Cli çalışma
imkânına da kavuşmuş oldular. O süreçte,
hatırlayabildiğim kadarıyla, özelleştirme sonucunda
işsiz kalan 7.553 vatandaşımız vardı. Onlar da bu
kapsam dâhilinde çalışmaya başladılar. Bunların haklarında
geçtiğimiz yıl bazı iyileştirmeler de
gerçekleştirildi.
Bunların tümüyle ilgili, personel
rejimi çerçevesinde işçi-memur şeklinde ikili kategorize edilmesiyle
ilgili düşüncelerimiz var, değerlendirmelerimiz var, personel rejimi
üzerinde çalışmalarımız var. Fakat ne olacağı
konusu önümüzdeki süreçte daha kapsamlı bir çalışma içerisinde
söylenebilir. Ama şu anda -4/Clilerin mağduriyetini sık
sık ifade ediyorsunuz- çalışma sürelerinin karşılığı
tazminatlarını almış olan vatandaşlarımıza,
işçilerimize devlet yeni bir kapı açmıştır, yeni bir
iş imkânı sağlamıştır. Mağduriyet değil
hakların daha da iyileştirilmesi konusundaki talebe saygı
duyarız. Ama mağduriyet olarak yakınılması doğru
değil.
Bir ilginç soru daha soruldu,
şöyle ifade edildi: BAĞ-KUR emeklileri GSS kapsamında bu haktan
nasıl yararlanacaklar? gibi bir soru oldu, böyle
anlaşıldı. Yani BAĞ-KUR emeklileri zaten GSS
kapsamında. Emekli olan bir vatandaşımızın GSSnin
dışında olması düşünülemez ki. Onun bir prim vermesi
söz konusu değil. Emekli olamayan, çalışanlarla ilgili primden
bahsediyoruz. Yoksa bir vatandaşımız 4/A, 4/B, 4/C emeklisi ise
bunların zaten prim sorunu yok, sağlıktan
yararlanmaktadırlar.
Tekirdağdan bölge müdürlüğü
talebi geldi. Sayın Milletvekilimiz, bildiğiniz gibi, bu konuda
önemli bir düzenleme gerçekleştirdik. Çalışma bölge
müdürlüklerimiz vardı, bunları kapattık ve illerde var olan, 81
ilimizde var olan İş Kurumuna çalışmayı da ilave
ederek Çalışma İş Kurumu İl Müdürlüğü hâline
dönüştürdük. Böylece, çalışma hayatıyla ilgili sorunlar ve
İş Kurumuyla ilgili tüm sorunların çözümü artık belli
illerde değil, 81 ilimizde gerçekleştirilmektedir, Tekirdağ da
bunlardan bir tanesidir. Tekirdağ ilimizde de çalışma ve İŞKURla
ilgili sorunların çözümü konusunda müdürlüğümüz bulunmaktadır.
1inci ve 2nci maddeyle ilgili,
tasarıda bir çelişki yok. 2nci madde uygulamaya dönük bir maddedir,
yani bu maddedeki, kamu çalışanları ve kendi istekleriyle
ayrılmış olan memurlarımızın bu yeni düzenleme
çerçevesinde uygulamasının nasıl olacağı, yani
kıdem tazminatıyla, İş Kanunuyla
ilişkilendirilmesinin nasıl olacağıyla ilgili bir
düzenlemeyi içermektedir.
İlaçta tasarruf konusu: İlaç
harcamalarında az önce rakamları ifade ettim; AK PARTİ
iktidarları döneminde 5,2 milyardan 16 milyara ulaşmıştır
ilaç harcamalarımız. Bu konuyla ilgili, 2012 yılı
içerisinde, gerek ilgili sivil toplum kuruluşları gerek sektör ve
Kurum olarak, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak ve ekonomiden sorumlu ilgili
bakanlıklar olarak, ilaç tüketimi ve ilaç teminiyle ilgili yeni
bakış açıları konusu üzerinde sekiz aylık bir
çalışmamız olacak. Ben inanıyorum ki o süreç içerisinde,
mevcut yaşadığımız aksamaları da ortadan
kaldıran ve sık sık sektörle karşı karşıya
gelinen Kurum, Kurumla sektörün, eczacılarla sektörün karşı
karşıya gelişini ortadan kaldıracak yeni bir sistem
arayışı içerisinde olacağımızı burada ifade
etmek istiyorum.
Reçete olarak, kutu olarak, 2011
genelinde 1 milyar 209 bin satılan kutu adedi var.
Emeklilerle ilgili, intibakla ilgili
bir önerge vermek istediğinizi söylediniz. Önerge verme özgürlüğünüz var ama
iktidar olarak intibakla ilgili köklü bir düzenlemeyi, derli toplu bir
düzenlemeyi çalıştığımızı ve önümüzdeki
günlerde Parlamentoya getireceğimizi söyledim. Yani vermeniz özgürlüğünüz
ama o kadar karmaşık bir konudur ki vereceğiniz önerge intibak
işini daha da açmaza sokar, daha da çıkmaza sokar, onda endişe
ederim.
Onun için, biz intibakla
ilgili verdiğimiz sözü yerine getireceğiz, düzenlemeyi Parlamentoya
getireceğiz, sizlerin de büyük desteğiyle inşallah kısa
sürede yasalaşacak, emeklilerimizi de böylece mutlu etmiş
olacağız.
OKTAY VURAL (İzmir)
İlke belli.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir)
İlke belli. Eşit işe eşit ücret dediniz, o zaman
Eşit emekliliğe de eşit emekli aylığı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) 2000
yılından önce emekli olan değerli emeklilerimizin
eşitsizliklerini gidermeye dönük bir düzenlemedir ve kapsamlı bir
düzenlemedir, 2 milyon 743 bin emekliyi ilgilendiren bir düzenlemedir. Burada
bir başka yasaya dönük bir önergeyle düzenlemesinin yapılması
hiç mümkün değil. Daha büyük sıkıntılar doğurur
endişesiyle bu görüşlerimi ifade ediyorum, yoksa bir maksatlı,
art niyetli bir cevap vermek için bunu söylemiyorum. Karmaşık bir
konunun hassas bir şekilde yasaya dönüşmesi gerekiyor, o
çalışma içerisindeyiz.
Sayın Başkan,
sizlere ve arkadaşlara teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir)
İstatistiki bilgileri verecek misiniz Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Onları
yazılı olarak vereceğim.
BAŞKAN Birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime bir saat
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
113 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, birinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1inci madde üzerinde iki önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile
değiştirilen 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 89 uncu maddesinin
beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay
Vural Bülent
Belen
Manisa İzmir
Tekirdağ
Kemalettin
Yılmaz Nevzat
Korkmaz Alim
Işık
Afyonkarahisar Isparta
Kütahya
"Emekli ikramiyesinin
hesabına esas hizmet süresinin tespitinde dikkate alınmak üzere,
emeklilik veya malûllük aylığı bağlanması
dışında herhangi bir sebeple görevleri sona erenler için, ilgili
kamu idarelerince görevin sona erme sebebi, bu durumu kanıtlayan
belgelerle birlikte yazılı olarak Kurumuna bildirilir ve bunlar
Kurumca özlük dosyasında saklanır."
BAŞKAN Şimdi
okutacağım önergeyi okutup işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 1. Maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Mehmet
Ali Ediboğlu
İstanbul Eskişehir Hatay
Bülent
Tezcan İzzet
Çetin Bülent
Kuşoğlu
Aydın Ankara Ankara
Süleyman
Çelebi Özgür Özel Veli Ağbaba
İstanbul Manisa Malatya
Levent
Gök Selahattin
Karaahmetoğlu Musa
Çam
Ankara Giresun İzmir
Madde 1- 8.6.1949 tarihli ve 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti emekli Sandığı Kanununun 89
uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Son defa bu Kanun veya 17.7.1971
tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu veya 2.9.1971 tarihli
ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu
veya 29.8.1977 tarihli ve 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu veya 31.5.2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren
görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve kendilerine mülga
2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen
Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi
uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık
bağlananlara veya bunların yasal mirasçılarına ise, bu
Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek
suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden bu madde hükümlerine
göre emekli ikramiyesi ödenir. Ayrıca, ödenek emekli ikramiyesi, bu kanun
veya 5510 sayılı kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamına giren
görevlerde geçen süreleri için kıdem tazminatlarındaki esaslar
dikkate alınarak, güncel emeklilik keseneğine esas aylık
tutarı üzerinden ve müracaat tarihindeki katsayılar dikkate
alınarak hesaplanır.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Çam, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri,
Sayın Bakan; saygıyla selamlıyorum.
113 sıra sayılı kanunla
ilgili kişisel düşüncelerimi söylemek istiyorum ama ondan önce,
bugün, 19 Aralık 1978de başlayıp 26 Aralıkta sona eren,
Kahramanmaraşta bir katliam yaşandı, bunun yıl dönümü.
SIRRI SAKIK (Muş) Aman katliam
deme gözüm!
MUSA ÇAM (Devamla) Bu nedenle
hayatlarını kaybeden insanlarımızı burada
saygıyla anıyorum. Dün burada Sayın Başbakan ve AKP Grubu
adına konuşan değerli temsilci, Türkiyenin yıldızlar
ülkesi olduğunu söyledi, demokrasi ve özgürlüklerin ne kadar
geliştiğini söyledi ama Kahramanmaraşta
yaşamlarını yitiren insanlarımız bu
yakınlarını anmak için izin istemelerine rağmen
Kahramanmaraş Valiliği tarafından yasaklandı, bunu da
şiddetle protesto ettiğimi söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir örnek
vererek, konunun çok açık ve net bir şekilde
anlaşılmasını istiyorum: Sayın Bakan burada
konuşmasını yaparken Burada çok doğru şeyler,
düzenlemeler de yapılıyor, buna karşı çıkmak
doğru değil. Sayın Bakanım, biz hem alt komisyonda bulunan
insanlar olarak, Sayın Komisyon Başkanımız ve alt
komisyonda görev yapan arkadaşlarımız buradalar, biz doğru
olanları destekledik, yanlış olanların da
karşısına çıktık. Şimdi bir de siz
doğrularla yanlışları bir araya getirip de bunların
tümünü kabul edin derseniz, bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Doğruların yanında, yanlışların da karşısındayız.
Mesela tarımda
kadınların sosyal güvenlik altına alınmasıyla ilgili
maddeyi destekledik ve doğru buluyoruz dedik. İkincisi; diyaliz ve
diğer hastaların taşınmasıyla ilgili konudaki
katkı payları nedeniyle yine destekledik, yine doğru buluyoruz
dedik. Yine, yabancı öğrencilerle ilgili konuyu destekledik,
doğru buluyoruz dedik. Bilişim için kadro istemişiz.
Bakanlığınız birimleri 120 personel istemiş ama Maliye
Bakanlığı sadece 50 kişiye olanak vermiş, 80e
çıkarıldı, biz onun 120ye tamamlanması için önerge verdik,
sizin arkadaşlarınız tarafından reddedildi. Bunu da
bilmenizi istiyoruz. Yani biz, doğru gelen şeyleri kabul ediyoruz,
ama yanlışları da kabul etmemiz asla mümkün değil.
Kanun çok açık arkadaşlar,
bir örnek vermek istiyorum: İstanbul Valisi Sayın Muammer Güler,
burada salonda şu anda yoklar, Sayın Mehmet Sağlamdan örnek
vereyim. Sayın Mehmet Sağlam, Meclis Başkan Vekilimiz,
öğretim üyesi, 1970 yılında öğretim üyeliği görevine
başladı. On yıl, on beş yıl, on yedi yıl görev
yaptı, on yedinci yılının görevinin sonunda dedi ki:
Kardeşim, ben istifa ediyorum, devlet memurluğundan istifa ediyorum,
kendi adıma çalışacağım artık. dedi. İstifa
ediyor, gidiyor kendi işini kuruyor, çalışmaya
başlıyor, BAĞ-KUR veyahut da SSK olarak devam ediyor.
Çalıştıktan sonra toplam yirmi beş yıl veyahut otuz
yıl dolduğu zaman Artık ben yoruldum. diyor, Emekli
olacağım. diyor, emekli ikramiyesinin ve emekli
maaşının bağlanmasını istiyor, gidiyor müracaat
ediyor, BAĞ-KUR veyahut da SSK olarak. Emekliliği için
başvurduğunda Hocanın memuriyette geçen, Profesör Doktor Mehmet
Sağlamın 657ye bağlı olarak
çalıştığı on yedi yılı, şimdi,
diyorsunuz ki bize, 1980 yılında ayrılmış,
geçmiş, bağımsız olarak çalışıyor yani -on
yedi yıllık emeğini- ayrıldığı tarihten
hesaplanarak emekli maaşı, emekli ikramiyesi bağlansın diyor.
Mehmet Sağlama böyle bir haksızlık yapmaya hakkınız
yok arkadaşlar. Ne dedi? diyoruz. Anayasa Mahkemesi diyor ki:
Hayır, siz bunu öyle yapamazsınız. Emekli olduğu tarihte
bunun maaşını bağlamanız gerekiyor, emekli
ikramiyesini öyle vermeniz gerekir. Siz de diyorsunuz ki: Hayır, olmaz.
Mehmet Sağlam Hocayı biz mağdur edeceğiz, ekonomik
sıkıntıya sokacağız. Bugünün fiyatlarıyla
değil, bugünün belirlenmiş kat sayısıyla değil, bundan
on beş yıl önce belirlenmiş olan fiyata göre veyahut da ücrete
göre emekli yapacağız. Bu, Mehmet Sağlama veyahut da Mehmet
Sağlam durumunda olan tüm devlet memurlarına karşı
yapılan en büyük haksızlıktır, bunu yapmayın
arkadaşlar; bu, Sayın Elitaş için de geçerlidir, Sayın Gök
için de geçerlidir, Sayın Ünüvar için de geçerlidir, Sayın Elvan için
de geçerlidir, burada olan herkes için geçerlidir. Ama dışarıda
295 bin memur var, onların tamamını kapsıyor, büyük bir
haksızlık yapıyoruz. Ha şunu söylüyorsanız, Biz
nasıl olsa milletvekili olduk, geldik, bu bizim için geçerli değil.
Burada intibakımızı yaparız, emekli
maaşımızı alırız, bakarız dalgamıza,
dışarıdaki 295 bin insan bizi ilgilendirmez. diyor iseniz
yanlış yaparsınız.
Anayasa Mahkemesi kararı çok
açık ve nettir arkadaşlar. Yanlış yapıyorsunuz -ve
bunu yaparken de Sayın Haşim Kılıçın ve diğer
üyelerin de hepsinin imzası var- bu yanlışlığı
yapmamanızı diliyorum. Anayasa Mahkemesi şunu söylüyor, diyor
ki: Anayasa Mahkemesi kararları yayımlanmakla
bağlayıcılık özelliği kazandığından
yasama organı aynı konuda farklı bir yasada düzenleme yapsa bile
bu kararları etkisiz veya sonuçsuz bırakacak tutum ve
davranışlardan kaçınmak ve iptal edilen kuralları yeniden
yasalaştırmamak zorundadır. Anayasa Mahkemesi kararlarının
sonuçları kadar gerekçeleri de bağlayıcıdır çünkü kararlar
gerekçeleriyle bir bütünlük oluşturur
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) -
ve bu
doğrultuda yasamanın da içinde yer aldığı devletin ve
kişilerin etkinliklerinde yönlendirici ve belirleyici olurlar. Bu nedenle,
yasama organı iptal edilen yasaların yerine yeni düzenleme yaparken
kararların gerekçelerini de göz önünde bulundurmakla yükümlüdür.
Sizleri uyarıyorum, karar sizin
arkadaşlar. 295 bin insana ve Profesör Doktor Mehmet Sağlama ve
Sayın Elitaşa ve Sayın Lütfi Elvana ve Sayın Ünüvara
haksızlık yapmayın, onların hakkını burada verin
arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Çam.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile
değiştirilen 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 89 uncu maddesinin
beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları
"Emekli ikramiyesinin
hesabına esas hizmet süresinin tespitinde dikkate alınmak üzere,
emeklilik veya malûllük aylığı bağlanması
dışında herhangi bir sebeple görevleri sona erenler için, ilgili
kamu idarelerince görevin sona erme sebebi, bu durumu kanıtlayan
belgelerle birlikte yazılı olarak Kurumuna bildirilir ve bunlar
Kurumca özlük dosyasında saklanır."
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Isparta Milletvekili
Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu önergemizde diyoruz ki: Kamu
idaresinde geçen sürenin sona erme sebebine ilişkin belgeler, devletin
görevidir, ilgili kamu idarelerince kuruma bildirilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
çağdaş dünya bundan yirmi beş otuz yıl öncesine kadar
kapitalist zihniyetin Önce ekonomide pastayı büyütelim, ondan sonra
payınızı artırırız. yalanını
artık kabul etmiyor. Sosyal adalet, insanların yaşam kalitesi,
çoğulcu demokrasi gibi değerler kapitalist sistemin kabullerini yerle
bir etti. Pastanın büyüklüğü, ekonomik büyüklükler ne olursa olsun,
doğrusu, bu kaynakların hakça paylaşımıdır.
Ülkemizdeki sosyal gelir grupları içerisindeki ilk yüzde 20 ile son yüzde
20 arasındaki gelir farklılığı tam 8 katına
çıkmıştır. Hani çok değil, kısa bir süre önce
seçim sandıkları ortaya çıktığında diyordunuz ya
Dağdaki çobanın oyu da bir, üniversitedeki profesörün oyu da bir.
Oy isterken böyle de milletin zenginliklerini paylaşmada niye değil?
Birlikte çalışıp ürettiğimiz, birlikte
yaşadığımız bu güzel vatanda niye
kazançlarımızı adaletli bir biçimde paylaşamıyoruz? Bu
gelir adaletsizliğinin 8 kat farklılığının
tercümesi şu değil mi: Birileri bu memlekette et yiyor, birileri
dert. İşte bu yüzden Gayrisafi millî hasılayı büyüttük
dünyanın 16ncı büyük ekonomisiyiz. demenin çağdaş dünyada
fazla bir karşılığı yok. Ne derseniz deyin, yönetim
kaliteniz, karne notunuz Birleşmiş Milletlerin insani gelişim
endeksinde gözüküyor, 187 ülke arasında 92nci sıraya
gerilemişiz, 2010da 83üncü sıradaymışız. Ermenistan,
Azerbaycan ve İran bizden daha iyi durumda arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, gelirin
hakça paylaşılması adına desteklenmesi gereken en önemli
kesim hem vicdanen hem de sayısal büyüklük olarak emekliler olsa gerek.
Her 5 emekliden 4ü aç ama tamamı yoksul. Ülkede yaşayan her 7 kişiden
1i, yaklaşık 9,5 milyon kişi emekli aylığı veya
dul ve yetim aylığı ile geçinmeye çalışıyor. Bu
rakamları Hükûmet bilmiyor mu? Gayet iyi biliyor. Bu yüzden, Sayın
Erdoğan seçimlerden hemen önce meydan meydan dolaşıp diyordu ki:
Emeklilerin en büyük sorunu, intibak yasasının
çıkarılması, bu sorunu biz çözeriz. Sonra ne oldu? 12 Haziran
seçimlerinin üzerinden altı ay geçti, emekliler uyutuldu. AKP, Meclise
Sporda Şiddetin Önlenmesi Kanunu dışında bir kanun
getirmedi. Bu süre içerisinde birçok kez emeklileri hatırlatmamıza
rağmen, AKP, Meclisi, uyutma politikası gereği son derece light
bir gündemle oyaladı ve 2011in sonuna gelindi. Milliyetçi Hareket Partisi
burada arkadaşlar. Millete verdiğimiz sözün gereği olarak
emeklilerimizin insan onuruyla yaşam alanını temin edecek bir
ücrete kavuşturulmaları için, dün söylediğimiz gibi, destek
vermeye hazırız ancak AKP seçimlerde istediğini almış
bir parti olarak maalesef artık bu taraklarda bezi yok.
Bu tasarıyla dağ fare
doğurmuştur, emeklinin ümitleri bir başka bahara
kalmıştır. Biz söylemiyoruz, rakamlar söylüyor. Ülkemizde
açlık sınırı 972 lira olarak açıklandı. En
düşük emekli aylıkları bu sınırın altında.
AKPnin ifadesine göre, ekonomi büyüyor, zenginlik artıyor ama her ne
hikmetse emekli aylıkları artmıyor. Hayatının
sonbaharındaki emekli, son demlerinde kimseye muhtaç olmadan torun torba
sevmek istiyor ancak bu basit kıyaslamalar bile bunun mümkün
olmadığını gösteriyor. Otuz yılın sonunda emekli
ikramiyesiyle araba almış, su ile çalışmıyor araba,
2002de aracın yakıt deposu 76 liraya dolarken bugün 211 lirayı
bulmuş. En düşük işçi emeklisi aylığı ile
Aralık 2000de
On yıllık devri
iktidarınızda hesap bu kadar ortada iken pembe tablolar çizmek,
milyonlarca emeklinin durumunu görmezlikten gelmek, hiç dilinizden
düşürmediğiniz İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. prensibiyle nasıl bağdaşacak? Yoksa
emeklilerin yaşı zaten ilerlemiş, hafızaları
zayıflamış, seçimlere doğru yaldızlı birkaç
cümleyle bunları unuttururuz diyorsanız ben de sizlere derim ki
sizleri bu insanlar iktidar yaptı, yine, ihanete uğramış bu
insanlar alaşağı edecektir. Hükûmetin emeklilerimizi bir an önce
bu sefalet aylığından kurtarıp onurlu bir hayat için
gerekli altyapıyı oluşturmak gibi bir sorumluluğu var. Bu
sorumluluğunu bir an önce hatırlaması dileklerimle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Korkmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Komisyonun bir düzeltme talebi
vardır, onu dinliyoruz.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sayın Başkanım, 1inci maddede üç tane
ifadeyi düzeltmek istiyoruz. Dördüncü fıkranın ikinci
satırında 2829 sayılı Kanunun ifadesinden önce mülga,
yedinci fıkrada yine üçüncü satırda 68 inci maddesindeden önce yine
mülga, bir de dokuzuncu fıkrada birinci satırda 88 inci
maddesinden önce mülga ifadeleri sehven yazılmamış,
bunların düzeltilmesini istiyoruz.
BAŞKAN Komisyonun düzeltmesiyle beraber 1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddede iki adet önerge vardır.
İki önerge de aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım. Her iki önergeyi okutup
Komisyon ve Hükûmete katılıp katılmadığını
sorduktan sonra, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 2 nci maddesi ile 5434 sayılı Kanuna
eklenen Geçici Madde 223de yer alan çerçevesinde ibaresinden sonra gelmek
üzere ve güncelleme yapılmak suretiyle ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Musa
Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Mehmet
Ali Ediboğlu Bülent
Kuşoğlu Levent
Gök
Hatay Ankara Ankara
İzzet
Çetin Özgür
Özel Süleyman
Çelebi
Ankara Manisa İstanbul
Selahattin
Karaahmetoğlu Bülent
Tezcan Veli
Ağbaba
Giresun Aydın Malatya
Mahmut
Tanal
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı
kanun tasarısının çerçeve 2 nci maddesinde yer alan
çerçevesinde ibaresinden sonra gelmek üzere ve güncelleme yapılmak
suretiyle ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent
Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim
Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
BAŞKAN Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR
(Adana) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hepinize iyi akşamlar
diliyorum.
Değerli arkadaşlar, nerede bir
haksızlık varsa, nerede bir hukuksuzluk varsa Cumhuriyet Halk Partisi
haksızlık ve hukuksuzluklarla mücadele etmek için her ortamda bunu
dile getirmek zorundadır.
Tabii, ülkede zamlar gündeme geldiği zaman bunun
adına zam denilmedi, bunun adına güncelleme denildi. Peki,
güncelleme ise aynen Sayın Bakanın, getirdiği o güncelleme
ifadesiyle, aynı şekilde emeklinin, çalışanın
maaşlarına da güncelleme kavramını kullanması kadar
doğal bir şeyin olmaması lazım. Yani çalışana
gelince güncelleme yok. Ancak hukukta temel bir ilke vardır: Nimet,
külfet karşılığıdır. Yani bu şekilde, bu
nimetten de çalışanların yararlanması gerekir. Gerçekten,
bu anlamda, gerek Komisyonun gerek Bakanın bu yönde olumsuz oy
kullanmasının bir gerekçesinin olması gerekir. Hiç olmazsa
Maliye Bakanımız derdi ki: Şu kadar, bütçede bir gider olacak.
Acaba Sayın Bakanımız bu konuda Güncelledim. demiş
olsaydı ne kadar bir gider olacaktı? Bunun gerekçelerini
halkımıza açıklarlarsa bence daha doğru olur. Bu
açıklanmadan, direkt olarak reddedilmesi yasaya aykırı.
Burada, tabii, bu fırsatı
bulmuşken, Ankarada, Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresince -yani
kısaltması ASKİ- Konutkent ve Koru Sitesine, yani
Eskişehir Yolu tarafındaki büyük bir kesime aşağı
yukarı üç günden beri su verilmemekte. Ankaralı
vatandaşlarımız derler ki: Belediye bu suları keserken hiç
olmazsa bir plan, program dahilinde halka duyurulması lazım. Bize,
duyurulmadığını söylerler. Ne olur, bizim bu talebimizi
Mecliste gündeme getirin; belki Belediye veya Şehircilik
Bakanlığı, bu konuda, hiç olmazsa bunu duymuş olur... Yani
eğer bundan sonra Ankarada veya herhangi başka bir ilimizde sular
kesilecek ise vatandaşa önceden Sularınızı biz
keseceğiz
Bir tamirat olabilir, bir onarım olabilir, bunlar mümkün
olan şeylerdir. Yani plansız, programsız, habersizce
bunların kesilmesi gerçekten doğru bir hadise değil.
Konumuz açısından, esasen, bu
konu düzenlenirken, daha önceden Anayasa Mahkemesinin 2005/40 esas, 2009/17
sayılı Kararı ile 5 Şubat 2009 tarihinde dava açan bir
vatandaşımız nedeniyle bu yasa Anayasa Mahkemesince iptal
edilmişti. Anayasa Mahkemesi gerekçesinde de bu olayın
düzenlenmesiyle ilgili, Hükûmete, yasama organına bir yıllık
süre vermişti. O açıdan, süre dolunca, tabii ki bu yasama olayı
gündeme geldi, bu düzenleme.
Değerli arkadaşlar, düzenleme
gündeme geldi ancak hükümde yeni düzenlemeyle şu gündeme geliyor: Ancak,
dava açanlar davasından vazgeçer
ise bundan yararlanır. denilir.
Değerli arkadaşlar, Türk
hukuk tarihinde bugüne kadar şartlı olarak bir yasa düzenlemesi
yapılmamıştır. Şartlı olarak yasa düzenlemesi
ancak özel hukuk kişileri arasında, Borçlar Kanunu 156 ve 158inci
maddeleri arasında, özel hukuk sözleşmeleri yapılır. Yasama
organı şarta bağlı sözleşme yapamaz.
Peki, şarta bağlı
sözleşmeyi niçin yasama organı yaptı? Şunu açıkça
itiraf ediyor: Yani, evet, bu yasa hukuka aykırıydı. Bu yasa
hukuka aykırı olması nedeniyle vatandaş davayı
açtı ancak bu davaları kazandı veya kazanacak. Burada
doğacak olan mahkeme masrafı, ücreti vekâletini biz devlet olarak,
Hükûmet olarak ödemek istemiyoruz manası çıkıyor bunda. Bunun
açıkçası, Türkçesi bu. Yani
burada devlet haksız olduğunu ikrar ediyor.
Peki, değerli arkadaşlar,
bizim Anayasamızın 2nci maddesi, hukuk devleti ilkesi var. Yani
devlet bile bile yanlışa Evet der mi? Dememesi gerekir artı
kaldı ki zaten dava, açıldığı andaki koşullara
göre açılır. O anda eğer haksız ise yani vatandaş bir
daha bu ücreti vekâleti, masrafını kendi cebinden niçin ödesin? Yani
bu açıdan, Bu yasal düzenlemeden yararlanmak isteyen
vatandaşımız açmış olduğu davadan vazgeçmesi
hâlinde bundan yararlanacaktır. ibaresi gerçekten eğer tabii ki daha
önce iptal kararını veren Anayasa Mahkemesi yine aynı
düşüncede ise, daha önce iptal ettikleri gerekçesi Anayasanın 2nci,
10uncu, 60ıncı maddelerine göre aynı şekilde götürülür
ise yine iptal edilebilir. Çünkü vatandaş için yine büyük bir
mağduriyet. Yani yol yakın iken, Bakanlık burada, siz siyasal
iktidar yetkilileri ve çoğunlukta bulunan arkadaşlarımız
buradadır
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Yani burada el ele verip bu
yanlışı eğer düzeltirsek gerçekten gecikmiş
olmayız.
Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim. Sağ olun
Sayın Tanal.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Şimdi, bir kamu
çalışanı yani bir memurun son kurumu Emekli
Sandığı değilse emekliliğe müracaatında, bunun
ikramiye alması mümkün değil. Şöyle bir örnek vermek istiyorum:
Bir memur düşünelim, yirmi bir yıl altı ay
çalıştı kamuda, kamu görevlisi olarak çalıştı,
son üç buçuk yıl da SSKlı olarak çalıştı ve geldi
dedi ki Ben, emekli olmak istiyorum. Bu emekli olur, yalnız üç buçuk
yıl sigortalılığından dolayı kıdem
tazminatını alır, yirmi bir yıl altı ayla ilgili
hiçbir ikramiye talebinde bulunamaz. Nerede bu? Bugüne kadar uygulamada.
Biz, ne yapıyoruz şimdi?
Buna, on beş yıl tamamlayınca ikramiyesini alabileceğini
getiriyoruz. Bunun aleyhte bir düzenleme değil, lehte bir düzenleme
olduğunu ifade ediyorum, bir.
İki: Güncellemeyi yani geriye
dönük bu ödemeleri mahkeme kabul etmiyor, reddediyor. Burada da
yanlış bilgi var. Yargı bunları reddediyor, diyor ki: O
günün şartlarında ödemelisiniz. diyor, o günün şartlarında.
Güncelleme, bizim tarafımızdan reddedilen bir şey değil. Bu
bilgi yanlışlığını da düzeltmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Bakan, doğru bilgi vermediniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, düzeltebilir miyim?
BAŞKAN Efendim?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özür
dilerim
Bakanın dediği mahkeme kararı
Ben Anayasa Mahkemesi
kararını vereyim, bir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, bu, buranın tartışma konusu değil
efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
İki: 10. Hukuk Dairesinin 2010/6262 sayılı Kararını
ben vereyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, burası mahkeme değil, tartışma
salonu değil efendim. Sayın Bakan bir açıklama yaptı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yani
yanlış bir bilgi
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Bunu değerli arkadaşlarımız farklı şekilde
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Farklı değil Değerli Grup Başkan Vekili
Arkadaşımız.
BAŞKAN Sayın Tanal,
şimdi onlar şeye geçti
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özür
dilerim
Danıştay 10. Dairesinin 1995e
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, efendim, bura Danıştay da değil, mahkeme
salonu da değil.
BAŞKAN Ya, ben,
arkadaşımızı zorla yerine mi oturtayım?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ama siz öbür konuşmacıyı çağırın efendim.
BAŞKAN Neyi çağırma?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Bundan sonra konuşmacı var
BAŞKAN Tamam.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özür
dilerim Değerli Arkadaşım, yanlış bilgiyi
düzeltiyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
İşleme devam edin. diyorum.
BAŞKAN - Emredersiniz, hayhay,
emriniz başım üstüne!
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ekonomi literatürüne AKP Hükûmetince
kazandırılan ve kırk yıllık zam kelimesinin yerine
ikâme edilen güncelleme kelimesinden yola çıkarak bu önergemizde 2nci
maddede yer alan çerçevesinde ibaresinden sonra gelmek üzere ve güncelleme
yapılmak suretiyle ibaresinin eklenmesini teklif ediyoruz.
İştirakçilere
çalıştıkları sürenin karşılığı
olan emekli ikramiyelerinin günün şartlarına göre güncellenerek
ödenmesi murat edilmiştir bu önergeyle. Bir şeyleri düzeltelim derken
nasıl yeni adaletsizliklere yol açıyoruz güzel bir örnek.
Değerli arkadaşlar,
Bilecik-Bozüyükten Erdoğan Demirkol bir mektup göndermiş grubumuza.
Diyor ki Sayın Demirkol, devlet memuruyken 1991 yılında on dört
yıl iki ay hizmetim üzerine istifa ederek memuriyetten ayrıldım,
94te sigortadan emekli oldum, ikramiye alamadım. Bir buçuk yıl
mahkemede davam devam ederken Anayasa Mahkemesi kararı ile tam olumlu bir
sürece girerken öğreniyorum Meclise gelen tasarıyla asgari on
beş yıl çalışma şartı getiriyorsunuz, on dört
yıl iki ay hizmet etmiş olmam dolayısıyla yine bana
mahkemenin kapısını gösteriyorsunuz.
Vatandaşınıza ne diye eziyet ediyorsunuz? Hizmet süremin
karşılığı kadar ikramiye alabilmemin önündeki
engellerin kaldırılmasını ya da bir makul süreye
çekilmesini rica ediyor.
Değerli arkadaşlar, bu talep
haklı bir talep. Ama AKP maalesef kamuoyu önüne
çıkardığı hesapları ve rakamları işine
geldiği şekilde yapmakta, rakamlara takla attırmakta, bazı
hesapların içerisine gizlemektedir. Enflasyon hesapları da böyledir.
Zorunlu mallardaki fiyat artışları açıkça, kayak
takımı, dalış tüpü, tenis topu gibi günlük hayatta kimsenin
kullanmadığı bir kısım lüks malların
fiyatlarındaki artış içerisine yedirilerek farklı sonuçlar
elde edilmektedir. Sonra kamuoyuna dönüp tek haneli enflasyon
rakamlarından bahsedilerek emekli aylıklarına da buna göre
artışlar verilmektedir. Bugün zorunlu gıda maddelerindeki fiyat
artışları asgari yüzde 20 ilâ 25tir ancak maaş
artışları yüzde 3 artı 3, 4 artı 4. Emeklilerimiz ve
diğer sabit ücretli kesimler gittikçe yoksullaşmakta, aile
dramları yaşanmaktadır. Keşke biz yanlış olsak,
sizin hesaplarınız doğru çıksa! Ancak sorun bu değil
değerli arkadaşlar, sorun muhalefetin ikna edilmesi değil.
Sorun, toplumsal iç barış, huzur ve adalet sorunudur. Sakın bu
tespitlerimize, 2002de, sizin zamanınızda böyleydi. ya da
Bakın, bu millet bizi yüzde 50 oy ile iktidar yaptı, kendinize
bakın. demeyin, çünkü bu savunma, yaklaşık 10 milyon emeklinin
yahut milyonlarca işçi, memur, çiftçi, esnafın sorunlarını
çözmüyor. Yaratılan gelirin adil paylaşımından
bahsediyoruz.
Arkadaşlar,
Türkiyede iki ülke var: Birisi, Avrupa, Amerikadan zengin bir kesim,
diğeri ise Nijer, Burundi gibi ülkelerde yaşayan insanların
standartlarında yaşıyor. Bu ikilem, toplumsal huzuru ortadan
kaldırır. Bundan dolayı, Sayın Hükûmet, etnik meseleleri
kaşıyacağına emekli açılımı, işçi memur
açılımı yap; ülkenin asıl sorunu kitlelerin
yoksulluğu.
Değerli
milletvekilleri, herkesin hanesinde bir ya da birden fazla emeklisi var.
Anası, babası, kardeşleri, eşi, akraba, yakınları
hatta buraya milletvekili olarak gelirken kursağınızda bir
emeklinin emeğinin karşılığında
aldığı ücretin sağladığı lokmalar var.
Şimdi, bu cefakâr insanlara, sevdiklerimize boyun borcu olan
teşekkürlerimizi ödemenin tam zamanı. Gelin, yasak savma
babından değil de intibak yasasını bir an önce
çıkaralım ve şu ilaç fiyatlarından da 1 lirayı
kaldıralım kıymetli arkadaşlar. Çünkü, siz, geçmişi
kötülerken 70 sente muhtaç hâle getirdiniz. diyordunuz. Bakın,
neredeyse, Türkiye Cumhuriyetini sağlık sektöründe 1 liraya muhtaç
hâle getirmişsiniz.
Bu
insanlar sadaka, zekat istemiyorlar değerli arkadaşlar.
Hayatlarının en güzel yıllarını milletine
vakfetmiş, devletine hizmet ile geçirmiş emekli kardeşlerimiz,
kendi Meclislerinden haklarının verilmesini istiyor. Kaynak yok,
bütçe imkânları kısıtlı. falan demeyin, hükûmet edesiniz
diye, çare makamı olasınız diye yetkilendirilen sizsiniz. Var
olan kaynakları harcamak değildir sadece hükûmet etmek, aynı
zamanda kaynak yaratmak, imkân oluşturmaktır. Demokrasilerde yapan kalır,
yapamayan gider. Yapamayacağız diyorsanız hiç kimse vazgeçilmez
değildir, bırakınız yapanlar gelsin.
Önergeyi desteklemenizi bekliyor, yüce
Meclisi ve aziz milletimizi şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Korkmaz.
Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler reddedilmiştir.
Madde 2yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 3te iki önerge vardır,
sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinde yer
alan
Erkan
Akçay Oktay
Vural Bülent
Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin
Yılmaz Nevzat
Korkmaz Alim
Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Mehmet
Erdoğan
Muğla
BAŞKAN Şimdiki önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Bülent Tezcan Bülent
Kuşoğlu Özgür
Özel
Aydın Ankara Manisa
Selahattin Karaahmetoğlu Süleyman Çelebi Veli
Ağbaba
Giresun İstanbul Malatya
Mehmet Ali Ediboğlu İzzet Çetin Aytun
Çıray
Hatay Ankara İzmir
Madde 3- 16.5.2006 tarihli ve 5502
sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 28 inci maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan 50 kişiyi ibaresi 120 kişiyi
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Ben de Fransanın
aldığı bu kararı kınayarak başlıyorum.
Yalnız bir konuda da uyarıda bulunmak istiyorum, Türkiyede de
Balkanlı göçmenler tehcir edilmişler, 100 binlercesi
katledilmiştir ama hiçbirisi bunu, bu acıları kendi
kimliklerinin bir parçası yapmamışlardır. Bugün bu karar
alınmadan önce, dünkü tartışmalarda, bu anlamda
baktığımızda Sayın Bülent Arınçın
provokatif konuşmasını da kınamak istiyorum buradan.
Değerli arkadaşlar, ben
önerge hakkında şunu söylemek istiyorum: Vatandaşımız
eczaneye gidiyor, oraya gittiğinde ilacını almak istiyor fakat
ne yazık ki işlemlerini yaptıramadığı için,
provizyon alamadığı için tekrar gerisin geriye dönmek zorunda
kalıyor. Bunun tekrarlanmaması için Hükûmet bir madde getirmiş,
30 tane bilgi işlem uzmanını bu işi
kolaylaştırmak için istihdam etmek istiyor. Biz buna katılmakla
kalmıyoruz, bunun 120 kişiye çıkarılması
gerektiğine inanıyoruz. Aksi hâlde yine amaca
ulaşılamayacak.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce Sayın Bakanı dinledim konuşurken. Bu tedbirleri
sağlık politikalarının ve sosyal güvenlik
politikalarının sürdürülebilir olması için
aldıklarını söylediler. Bence biraz geç kalmışlar. Ben
aşağı yukarı bu sağlık ve sosyal güvenlik
politikalarının sürdürülemez olduğunu beş yıla
yakındır söyleyip, yazıp çiziyorum. Bugün gelinen noktada
aslında özetlersek bu konuştuğumuz yasa tasarısı bir
tahsilat tasarısıdır. Bu tasarıyla yeniden eller
vatandaşın cebine atılacaktır.
Değerli arkadaşlar, bugün
gelinen noktada sağlık harcamaları 16,5 milyar dolardan
devralınmış, 50 milyar dolara gelmiştir. Toplam ilaç
harcamaları da bunun içerisinde çok büyük bir pay
oluşturmaktadır. Hükûmet, bugün, tıkandığı için
yeni kaynak arayışı ve tasarruf arayışı
içindedir, vatandaştan çeşitli aşamalarda sağlık
birimleri kesmiş olmasına rağmen yenilerini getirmektedir.
Dünkü bütçe
tartışmalarında IMF söz konusu oldu hatırlıyorsunuz.
Ben, bugün, burada tartıştığımız kararların
IMFe Hükûmetçe yazılan niyet mektubunun sonucu olduğunu söylüyorum.
Bakın, size AKP Hükûmetinin IMFe yazdığı niyet mektubundan
ilgili bölümü okuyorum şimdi değerli arkadaşlar:
Verimliliği artırmak amacıyla ayakta tedavi hizmetlerinden
birinci, ikinci ve üçüncü basamaklarda
farklılaştırılmış oranlarda katkı payı
alınmasını öngören düzenlemeler Sosyal Güvenlik Reformuna dâhil
edilecektir. İşte, bugün yapılan şey, IMFe yazılan
bu niyet mektubunun gereğini yerine getirmekten ibarettir.
Değerli arkadaşlar, ben,
Sağlık Bakanlığı bütçesi görüşülürken de
vatandaşın cepten sağlık harcamalarının bu
Hükûmet zamanında 2,7 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkarıldığını
söylemiştim. O zaman Sayın Bakan itiraz etmişlerdi, bunun içinde
başka harcamalar olduğunu söylemişlerdi. Bunu daha açık bir
şekilde ifade etmek için söylemek istiyorum ki hane halkı
harcamalarında sağlık harcamalarının payı 3,2
iken bu Hükûmet zamanında yüzde 6ya çıkmıştır. Her
hâlükârda vatandaşın cebine elinin
atıldığının göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, yine,
sağlık bütçesi tartışılırken ben Sayın
Bakana rehin almaların tekrar geriye döndüğünü, eskiden Paran yoksa
öl. siyasetinin şimdi Paran yoksa ölürsün, bu da ilahî adalet olur.
siyasetine dönüştüğünü söylemek istiyorum. O gün Sayın Bakan
örnek verdiğim gazeteyi beğenmemişti, ben de bugün
beğenirler diye Sabah gazetesinden bir kupür getirdim. Parasını
ödeyemeyen vatandaşlara paspas yaptırılırken çekilmiş
bir fotoğraf bu. Kaynak da Sabah gazetesi, 2010 tarihli.
Değerli arkadaşlar, AKP
Hükûmetinin sağlık politikalarının yaldızı
dökülüyor. Gerçekten bir dönem yüzde 5-6 oy almalarında etkisi
olmuştur, bundan sonra eğer tekrar vatandaş odaklı, insan
odaklı sağlık politikalarına dönmezlerse, bu yüzde 5
aldıkları oyu yüzde 15 olarak geri iade edeceklerdir ve göreceksiniz,
9,5 milyona çıkardığınız yeşil
kartlıları yarı yarıya da azaltmak zorunda
kalacaksınız.
Hepinize teşekkür ediyorum, sevgi
ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinde yer
alan
Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Erdoğan,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken Fransız
Parlamentosunun almış olduğu kararı kınıyorum.
Bugün üzerinde değişiklik
yapmakta olduğumuz kanun da bir AKP klasiğidir. 5510 sayılı
Kanun yapılırken bilerek veya bilmeyerek eksik bırakılan
hususlardan bir kısmı bugün görüşmekte olduğumuz kanunla
çözülecek ama sosyal güvenlikle ilgili bütün sorunlar çözülmeyecek. Çünkü
kalıcı kanunlar yapmak için yeteri kadar hazırlık
yapılması gerekir. Böyle alelacele hazırlanan kanun
tasarıları yapboz tahtası olmaya mahkûmdur.
Anayasamızın 60ıncı maddesi Herkes, sosyal güvenlik
hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli
tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. hükmünü amirdir. Bu
teşkilat Sosyal Güvenlik Kurumudur. Ancak Kurumun yapılanmasında
ciddi eksiklikler vardır. Kurumun yeteri kadar bilişim uzmanı
olmadığı için sistemin sürekli ve düzgün
çalışmasında aksaklıklar olmaktadır.
Kurumun ilçe müdürlüklerinin
kurulmasında kanunla belirlenmiş kriterler yoktur. İktidar
istediği ilçeye müdürlük kurmakta, istemediğine kurmamaktadır.
İlçe müdürlükleri kurulurken önceliğin nüfus ve il müdürlüğüne
olan uzaklığa göre belirlenmesi önem arz etmektedir. İlçe
müdürlüklerinin tahsilat yetkisinin olmaması önemli bir sorundur.
Bilindiği gibi, Bağ-Kur ve SSK primleri süresi içinde banka
şubelerine ödenebilmektedir. Ancak, süresi içinde ödenmeyen, cezalı
duruma düşen prim ödemeleri için vatandaş sosyal güvenlik il
müdürlüklerine gitmek zorunda kalmaktadır. Bu tahsilat ilçe
müdürlüklerinde yapılabilir. Bu, çözülmesi gerekli ve çözülmesi kolay bir
sorundur. Konunun çözümü konusunda Sayın Bakanın ilgisini bekliyorum.
İktidar, kanun hükmünde
kararnameyle sağlık hizmetlerini yeniden yapılandırdı
ve bu yapılandırma güzel kılıflarla yandaş medya
aracılığıyla kamuoyuna pazarlandı.
Yeni sağlık sisteminin sonucu
olarak ilk tepkiler gelmeye başladı. Devlet hastanelerinin uzman
hekimleri emeklerinin karşılığını almak için özel
hastanelerin kapısında iş kovalamaya başladılar.
Şimdi, sonuç ne olacak ona
bakalım. Vatandaş gidecek devlet hastanesinde doktor yok, haydi
bakalım özel hastaneye. Özel hastaneye gidince hem vatandaş daha çok
katılım payı ödeyecek hem de Sosyal Güvenlik Kurumu daha fazla
para ödeyecek, yani hem vatandaş zarar edecek hem de devlet zarar edecek.
Zaman kaybetmeden bu yanlışı düzeltin hem vatandaş hem de
devlet kazansın.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devlet hastanelerinin yeterli hizmet üretmesi
sağlanamazsa vatandaşın mağduriyeti artarak devam
edecektir. Sağlık sistemi çaktırmadan özelleştirilirse
bunun sonucu Ne kadar paran o kadar sağlık hizmeti. olacaktır.
Bir başka önemli konu da sosyal
güvenlik bütçesinin açıklarıdır. Her hükûmet bundan şikâyet
eder. Bunun çaresi bellidir.
Birincisi: Kaçak çalışmayla
mücadele edeceksiniz. Yani fiilen çalışanların tamamından
prim alacaksınız.
İkincisi: Özellikle serbest
çalışanların, çiftçilerin, işverenin prim
borçlarını ödeyebilecekleri kadar kazanabilecekleri
sağlıklı bir ekonomik yapı oluşturacaksınız.
Üçüncüsü: İşsiz gençlerimizin
üretime katılmasının sağlanması, istihdamın
artırılıp işsizliğin azaltılmasıdır.
Bunları
gerçekleştirdiğiniz zaman reçete parası, ilaç parası,
katılım parası vesaire diye vatandaşın cebindeki 1
lirayla uğraşma ihtiyacınız ortadan kalkacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanunun milletimize
hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Erdoğan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler.. Önerge reddedilmiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 4te iki adet önerge vardır.
İki önerge de aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte
işleme alacağım. Her iki önergeyi okutup Komisyon ve Hükûmete
katılıp katılmadığını sorduktan sonra,
talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 4. Maddesinin Tasarı
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Musa
Çam
İstanbul
Eskişehir
İzmir
Bülent
Kuşoğlu Özgür
Özel Süleyman
Çelebi
Ankara
Manisa
İstanbul
Selahattin
Karaahmetoğlu Mehmet
Ali Ediboğlu Bülent
Tezcan
Giresun
Hatay
Aydın
Veli
Ağbaba İzzet
Çetin Ali
Serindağ
Malatya
Ankara
Gaziantep
Diğer önerge sahipleri:
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir
Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim
Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Necati Özensoy
Bursa
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Özensoy,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi,
Fransanın aldığı bu küstah siyasi hükmü nefretle
karşılamakta, şiddetle kınamakta ve tüm
varlığıyla lanetlemektedir. Fransanın Türk milletini
katliamcı olarak sunma ve gösterme densizliği, hiçbir şart
altında, sıradan ve olağan görülmeyecek bir tavır olarak
hatırlanacaktır. Büyük milletimiz, sözde Ermeni
soykırımı iddiaları etrafında inşa edilen
şantaj ve tehdit girişimlerinden artık bıkmış ve
bundan ziyadesiyle usanmış durumdadır.
Değerli milletvekilleri, bu madde,
Sosyal Güvenlik Kurumunun taşınmaz edinimiyle ilgili bir maddede
değişiklik öngörüyor. Ben, bu maddeyle ilgili, Bursada SGKnın
bir taşınmaz edinimiyle ilgili, Bursaya yapılan bir
haksızlığı dile getirmek istiyorum. Bu, SGKnın
edindiği binayla ilgili, Bursada özel idareye ait olan bir bina trampa
edilmiştir. Bu trampada da ortaya konulan şartlarla ortaya çıkan
şartlar arasında çok büyük farklar olduğunu, burada size
vereceğim rakamlarla ve Sayın Bakanın da iyi bildiği rakamlarla
bu haksızlığı gündeme getirmek istiyorum. Bu bina takdir
değeri olarak toplam 29 milyon 700 bin lira civarında takdir
edilmiş, ancak bunun arsa değeri 20 milyon 400 bin lira,
yapılacak tadilatlar, güçlendirmeler vesaireler 8 milyon olarak
değerlendirilmiş ama özel idare bu ihaleyi yapıp
bitirdiğinde bu tadilatlar tam 22 milyon lira tutmuştur.
Dolayısıyla bunun bu tadilatlar ve bina bedellerini de ortaya
koyduğumuzda yaklaşık 45 milyon lira olan özel idareye ait bina
karşılığında yine SGKnın özel idareye
devrettiği, takdir ettiği binaların toplamı 29 milyon,
ancak verdiği sigorta il müdürlüğü hizmet binasına 12 milyon 799
bin lira takdir edilmiş. Ancak özel idare bu trampadan sonra burayı
belediyeye devretmiş, bu yaklaşık 13 milyon liralık bina da
maalesef belediyenin verdiği 500 bin metrekare parke taşıyla
değiştirilmiş. Yani sizler bunu iyi bileceksiniz,
yaklaşık 3 milyon lira civarındaki bir parayla trampa
edilmiş. Yani buradan özel idarenin zararı -diğer binaları
da ortaya koyarsak- yaklaşık sadece trampada 10 milyon lira. Takdir
ve yine o yapılan tamiratları topladığımızda
arada 15 milyon gibi bir fark var. Yani 25 milyon liralık bir rakam özel
idarenin bütçesinden SGKnın bütçesine geçmiştir. Tabii, şunu
söyleyebilirsiniz: Bu da devletin hizmeti, bu da. Ancak ben her zaman
şunu ifade etmeye çalışıyorum: Bursa verdiği
vergilerin karşılığını alamayan bir il.
Geçtiğimiz dört yıl 22 milyarlık verdiği vergiye
karşılık Bursaya gelen bütçeden ayrılanların
toplamı 400 milyon lira yani yüzde 2sini bile alamamış bir il.
Dolayısıyla özel idarenin yapması gereken, köylere getirmesi
gereken hizmetlerden de bu tür haksızlığa
uğramış. Sayın Bakan, eski Bursa Milletvekili, şu anda
Şanlıurfa Milletvekili. Şanlıurfalılar ne kadar
Şanlıurfalı olarak kabul ediyor bilmiyorum ama Bursalılar
hâlen kendisini Bursalı olarak görüyorlar. Dolayısıyla, Bursaya
yapılan bu haksızlıkların önüne geçilmesi için
birtakım girişimlerde bulunmalı. Eğer Sayın Bakan
Bursaya gelir, Bursanın ilçelerinin köylerine giderse, köy
yollarına giderse köy yollarının ne hâlde olduğunu,
araçların gitmekte ne kadar zorlandığını, dağ
ilçelerinin hizmetlerinin ne kadar eksik olduğunu Sayın Bakan
geçmişten bilir ama son zamanda gitti mi, gitmedi mi onu tam bilmiyorum.
Gerçekten Bursa, verdiğinin karşılığını
alamayan veya verdiğiyle aldığını
kıyasladığımızda herhâlde iller arasında en son
sırada bulunan ildir.
O anlamda, dolayısıyla zaten
bir haksızlık yapılıyor, bir de özel idarenin bütçesinden,
yani özel idarenin yapması gereken hizmetlerden de merkezî bütçeye bu tür
aktarımların yapılmamasını ve Bursaya yapılan
haksızlıklara bir an önce son verilmesini buradan temenni ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özensoy.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Kısa bir açıklama yapabilir
miyim?
BAŞKAN Vallahi, mümkünse çok
kısa bir açıklama.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Tabii, tabii.
Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum.
Geçen dönem eski Bursa Milletvekili
olarak, değerli arkadaşım Necati Beyin değerlendirmeleri
oldu. Şunu ifade edeyim: Türkiye'nin gerçekten en modern ve en mükemmel
Sosyal Güvenlik Kurumu binası Bursadadır. O dönem Bursa
Milletvekiliydim, Grup Başkan Vekilliğim döneminde bu takas
yapıldı. Bir yanlış anlaşılma olmasın diye
söylüyorum. Kamu kurumları arasındaki gayrimenkullerden Tekel
binası SGKya, Sosyal Güvenlik Kurumu binaları da özel idareye
verilerek bir takas yapıldı ve 18 bin metrekare bir alanda Sosyal
Güvenlik Kurumu binası ortaya çıktı. Eğer Kurum olarak
bakacak olursak Sayın Milletvekilimiz Sosyal Güvenlik Kurumuna 25 milyar
lira geçtiğini ifade ediyor bu takaslardan.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Burada
rakamlar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Demek ki, bulunduğum
kurumu korumuşum o yönüyle bakarsak, ama şunu ifade edeyim: Tekel
binası
BAŞKAN
Sayın Bakanım
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Şunu söylüyorum
BAŞKAN
Ama bu gerekçe değil.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK
(Şanlıurfa) Tekel binası çok cüzi bir bedelle özel idareye de
devredilmiştir. Onun da hesaplanması gerekir diye düşünüyorum.
Bursaya
hayırlı olmasını diliyorum, Bursalılar çok memnun bu
gelişmelerden.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Daha sağlık müdürlüğüne ve tapuya
verdiklerinizi de saymadım.
BAŞKAN
Bir saniye, bir saniye
Sayın
Bakanım, Sayın Elitaş burada yok, böyle açıklamalara çok
kızıyor biliyorsunuz, dolayısıyla size de kızar.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Ama benim de açıklama yapma hakkım doğdu o
zaman Sayın Başkan.
BAŞKAN
İşte böyle oluyor sonrası.
Şimdi,
diğer önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Serindağ.
Buyurun
Sayın Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuya
geçmeden evvel seçim bölgem Gaziantepi de ilgilendiren, aslında tüm
Türkiyeyi ilgilendiren bir iki konudan bahsetmek istiyorum.
Bunların
birincisi, geçen bir konuşmamda da değindiğim gibi, eğitim
sorunu. Şimdi, AKPli sayın milletvekilleri hep pek çok sayıda
derslik yaptıklarından bahsederler. Doğrudur, gerçekten pek çok
derslik yapılmıştır ancak derslik yapmakla iş
bitmiyor, insan unsurunu unutmamak lazım. Bu nedenle eğitimde
başarıya ulaşıyorsak insan unsurunu mutlaka
değerlendirmemiz lazım. Öğrenci-öğretmen,
öğretmen-veli ve yönetici atamada ehliyet ve liyakat mutlaka göz önünde
bulundurulmalıdır, aksi hâlde eğitimde başarıya
ulaşamayız.
İkinci
bir sorun hava kirliliği. Tüm kentlerimizin ortak sorunu, Gaziantepten en
çok gelen telefonlar bununla ilgili. Çünkü yoksul
vatandaşlarımıza dağıtılan kömürler hiçbir
analizden geçirilmeden dağıtılmaktadır. Bu da sorun
yaratmaktadır değerli arkadaşlarım. Mutlaka bu konunun
üzerinde durulmalı, gerekli analizler yapılmalı, hava
kirliliğine neden olacak olan kömürün dağıtılması
önlenmelidir. Aslolan sadece dağıtmak değil, iyi
dağıtmak ve iyi sonuç almaktır.
Üçüncüsü, sayın milletvekilleri,
Gaziantep Türkiyenin ticari açıdan, ihracat açısından, sanayi
açısından önemli illerinden biri ancak devletten gerekli teşviki
ve desteği alamamaktadır. Biliyorsunuz Gaziantepi çeviren tüm iller
teşvikten yararlandığı hâlde Gaziantep teşvikten
yararlanamamıştır. O nedenle Gaziantep
ihracatçısının, Gaziantep sanayicisinin, Gaziantep
tüccarının rekabet gücü azalmıştır. Mutlaka bunun yeni
düzenlemelerde göz önünde bulundurulması lazım.
Bir diğer konu turizm meselesi.
Hepiniz biliyorsunuz ki her yıl turist sayısı artıyor ama
turist sayısına paralel bir şekilde bizim turizm gelirlerimiz
artmıyor. Ne yapmak lazım o zaman? O zaman yeni turizm türlerini
geliştirmek lazım. Üzerinde en çok durulması gereken de kültür
turizmidir. Kültür turizmi açısından güneydoğu ve özellikle
Gaziantep çok önemli bir destinasyondur, mutlaka bunun değerlendirilmesi
lazım. Ancak üzülerek belirtmek lazım ki Gaziantepte henüz bir
turizm master planı yoktur, mutlaka bu eksiklik giderilmelidir. Bölge
olarak ele alınmalı, turizm master planı hazırlanmalı
ve Gaziantep turizm yatırım bölgesi olarak ilan edilmelidir.
Sayın Başkanım, iyi
niyetinize sığınarak konuya geçmeden önce bu hususları dile
getirmek istedim, şimdi asıl konuya geçiyorum.
Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun
35inci maddesine bir cümlecik ilave ediliyor. 35inci maddenin son
fıkrasını okuyorum: Kurumun sahibi bulunduğu
taşınmazların kira artış oranları, 213
sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca her yıl belirlenen
yeniden değerleme oranından az olmamak üzere rayiç değerle
belirlenir.
Yeni cümlecik şu, devam ediyor:
Ancak ekonomik koşullar göz önünde bulundurularak kira bedellerini
belirlemeye Yönetim Kurulu yetkilidir.
Şimdi, siz bu cümleyi ilave
ettikten sonra yukarıdaki hükümlerin hiçbirinin kıymeti harbiyesi
yoktur arkadaşlar. Siz tüm yetkiyi yönetim kuruluna veriyorsunuz.
Ekonomik koşullar gerektirdiği takdirde
Böyle muğlak bir
ifade olabilir mi? Yani hangi ekonomik koşullar? Kriz mi,
kalkınmanın çok hızlı olduğu dönemler mi, nedir,
burada kastedilen nedir? Bu muğlak ifadeye dayanılarak hiçbir kritere
uymadan yönetim kuruluna bu yetkiyi vermemiz, yönetim kurulunun işini
zorlaştırır, oradaki tüm kamu görevlilerinin bile işini
zorlaştırır. Onları zor durumda bırakmamamız
lazım. O nedenle, ortaya bizim bir kriter koymamız lazım. Bu
kriter eskiden beri ya her yıl yayınlanan değerleme
oranları veya TEFE veya TÜFE yani veya enflasyon artışı,
mutlaka bir kriterin olması lazım. O nedenle bu cümleciğin
mutlaka tasarıdan çekilmesi lazım değerli arkadaşlar. Aksi
hâlde, hiçbir kurala kaideye uymadan Sosyal Güvenlik Kurumuna ait
taşınmazları istediğimiz şekilde, istediğimiz
kişiye kiraya verebiliriz.
Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılarımı iletiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ederim
Sayın Serindağ.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Reddedilmiştir.
Madde 4ü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde
bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir
maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açılacağı İç Tüzükün 87nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 21 üyeyle
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
halinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım. Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"na
yeni 5 nci madde olarak aşağıdaki maddenin eklenmesi ve
diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini teklif ederiz.
Tanju
Özcan Sırrı
Sakık Vedat
Demiröz
Bolu Muş Bitlis
Fatih
Şahin Ali
Uzunırmak
Ankara
Aydın
Madde 5- 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun 43 üncü Maddesinin Başlığı
"Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, Başbakanlık, Bakanlık ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeliği görevinde bulunanların
aylıkları" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye
beşinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkralar eklenmiş, maddenin mevcut altıncı
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Dışarıdan
bakanlık veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği görevlerinde
bulunanlara veya bu görevleri herhangi bir sebeple sona erenlere, Kanunun 26,
28, 44, geçici 2 ve geçici 4 üncü maddeleri gereğince aylık
bağlanmasına hak kazanmaları ve en az iki yıl süreyle bu
görevlerde bulunmuş olmaları halinde, 27, 29, geçici 2 ve geçici 4
üncü maddelere göre hesaplanacak aylık tutarından az olmamak
kaydıyla, Cumhurbaşkanına ödenmekte olan aylık
ödeneğin % 40'ı esas alınarak Cumhurbaşkanına
bağlanacak yaşlılık aylığının %42'si
oranında malullük, emeklilik veya yaşlılık
aylığı ödenir. Bu fıkra hükümlerine göre aylık
ödenebilmesi için, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce geçici
4 üncü madde kapsamında dışarıdan bakanlık ya da
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği görevi esas alınarak malullük
veya emeklilik aylığı ödenenler hariç olmak üzere, malullük,
emeklilik veya yaşlılık aylığı
bağlanmış olanlar ile aylık bağlanma
şartlarını haiz olmayanların en az iki yıl süreyle
Başbakanlık Müsteşarı emsal alınarak sigorta primi
veya geçici 4 üncü madde kapsamında emekli keseneği ile kurum
karşılığı ödemiş olmaları da zorunludur.
Yukarıdaki fıkraya göre
tespit edilen aylığı almakta iken ya da dışarıdan
bakanlık veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği görevleri
sırasında veya bu görevlerinin sona ermesinden sonra ölenlerin bu
Kanunda düzenlenen koşullara sahip olan hak sahiplerine, iki yıl
süreyle bu görevlerde bulunmuş olma ve sigorta primi veya emekli
keseneği ile kurum karşılığı ödenmesi
açısından yukarıdaki fıkrada düzenlenmiş olan şart
aranmaksızın, bu maddeye göre hesap edilen aylık esas
alınarak ölüm ya da dul ve yetim aylığı bağlanır.
Ancak, dışarıdan
bakanlık veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği görevlerinde
bulunanlar ile bunlardan ölenlerin hak sahiplerine, 27, 29, 33, geçici 2 ve
geçici 4 üncü maddelerine göre hesaplanan aylık, altıncı ve yedinci
fıkraya göre bağlanan aylıktan düşükse aradaki fark,
Hazineden tahsil edilir."
"Bu madde kapsamında
bağlanan aylıklar, Cumhurbaşkanına ödenmekte olan
aylık ödenekteki değişime bağlı olarak yeniden
hesaplanarak ödenir ve bu aylıklar hakkında 55 nci maddenin ikinci
fıkrası uygulanmaz."
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Yeterli çoğunluğumuz
vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen var mı? Yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Hayırlı uğurlu olsun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, müsaade ederseniz kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Şandır, buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, bu önergede Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanında partilerimiz adına görevli olan
arkadaşlarımız imza koymuşlardır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak
söylüyorum: Bu önergeye imza koyan Başkanlık Divanı Üyesi
arkadaşımız grubumuzu temsilen koymuştur. Bunu
bilgilerinize sunarım. Diğer arkadaşlarımızın da
bu yönde açıklamaları olacağını ümit ediyorum,
diğer grup başkan vekillerinin.
BAŞKAN Herhâlde yani
grupların bilgisi olmadan Başkanlık Divanında
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan söz istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Kaplan, size
açayım mı?
Sayın Bahçekapılı,
Sayın Tarhan; sırayla hepinize söz vereceğim de onun için.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Evet, Sayın Başkan, doğrudur, bizim de idare amirimizin
imzaladığı ve grubumuzun görüşünü yansıtan bir
önergedir.
BAŞKAN Sayın Tarhan
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan, biz de katılıyoruz.
BAŞKAN Sayın
Bahçekapılı
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Divan üyesi arkadaşımız da grubumuz adına
imza atmıştır, biz de katılıyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
tasarının görüşmelerinde herhangi bir
karışıklığa meydan vermemek açısından mevcut
madde numaraları üzerinden devam edilecektir ancak kabul edilen yeni madde
nedeniyle kanun yazımında madde numaraları teselsül
ettirilecektir.
Şimdi madde 5te iki adet önerge
vardır, sırasıyla okutup en aykırısını
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesindeki üçte
birinin ibaresinin yüzde 35inin olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa
Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Bülent Kuşoğlu Özgür Özel Süleyman
Çelebi
Ankara Manisa İstanbul Selahattin
Karaahmetoğlu Bülent
Tezcan Veli
Ağbaba
Giresun Aydın Malatya
Mehmet Ali Ediboğlu İzzet Çetin
Hatay Ankara
BAŞKAN Şimdi
okutacağım önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 5 inci maddesinde yer
alan "üçte birinin" ibaresinin "dörtte birinin"
şeklinde değiştirilmesi arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay
Vural Bülent
Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim
Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
BAŞKAN Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Belen,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, birazcık sükûneti sağlarsak iyi olacak.
İnanın, hiçbir şey duymuyorum.
BÜLENT BELEN (Devamla) -
görüşülmekte olan 113 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 5inci maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun vermiş olduğu değişiklik önergesi lehinde söz almış
bulunmaktayım.
Bu vesileyle, sözde Ermeni
soykırımının inkârını suç sayan yasayı kabul
eden Fransız parlamenterleri şiddetle kınıyorum.
Genel Kurulu ve milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3 Kasım 2002 tarihinde iktidara gelen Adalet ve
Kalkınma Partisi tarafından 2006 yılında
çıkarılan 5502 ve 5510 sayılı yasalarla yeni bir Sosyal
Güvenlik Kurumu oluşturulmuş, diğer kurumlar bunun
çatısı altında birleştirilmiştir. Ülkemizin sosyal
güvenlik sorunları her geçen gün çığ gibi büyümekte, Kurumun
gelirleri ve giderleri arasındaki açığın önüne geçecek
önlemler maalesef, dokuz yıldır iktidarda olan Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetlerince alınmamaktadır. 2010 yılında
Kurumun bütçe açığı için hazineden 26 milyar para aktarılmış,
2011 yılında ise bu rakamın 30 milyar liraya
çıkacağı öngörülmüştür. Sağlıklı ve etkin
denetimler yapılamadığı için sosyal güvenlik
açıklarının önü alınamamış, aksine çığ
gibi büyümüştür. Kurumun bütçesindeki açığa sebep olan en
önemli etken sağlık giderleridir. Bu konudaki soygunu önleyecek
tedbirler alınamadığı için 2010 yılında
sağlık giderlerine 32 milyar lira ödenmiştir. Buradan da
anlaşılıyor ki Kurum bu konuda yetersiz kalmaktadır. En
kritik KİTleri dahi özelleştiren Hükûmet, bu konuda özel
sigortaların altyapılarını güçlendirerek sağlık
sigortaları alanında özelleştirmeye gitmeli,
sigortalıların tercihine bırakarak dileyenlerin sağlık
sigorta primlerini özel sigortalara devretmeyi denemelidir. Özel sigortalara bu
alanda saha açıldığında sağlık giderlerinde büyük
bir düşme yaşanacağı aşikârdır.
Sayın milletvekilleri, günümüzde
Kurumdaki bu açıklar ve yapılan yanlışlar sebebiyle emekli
olan vatandaşlarımızın emekli maaşları ile
geçinememeleri sebebiyle bu vatandaşlarımız kayıt
dışı çalışmakta, bu da sektörde büyük oranda
kayıt dışılığa sebep olmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde 1 emekliye karşılık 5
çalışan varken, ülkemizde, maalesef, 1 emekliye karşı 1,9
çalışan bulunmaktadır. Bu da Kurumdaki bütçe
açığını daha da büyütmektedir.
Hükûmetin sosyal güvenlik politikaları, maalesef,
yeterli olmadığı gibi bütçe açığının
artmasında önemli bir faktör olmaktadır. Bunu önleyebilmek için daha
kapsamlı bir yasal düzenlemeye gidilerek özel sektörün bu alanda aktör
olması sağlanmalıdır.
Sosyal sigortalar sistemi hukuki boyutuyla uygulanabilir,
mali boyutuyla sürdürülebilir ve ilgili taraflarca kabul edilebilir bir
yapıya kavuşturulmalıdır.
Sosyal güvenlik sisteminin bilgi teknolojileri
altyapısı güçlendirilmeli, hak kaybını ve mükerrer
yararlanmayı önleyen, etkili, erişilebilir ve sürdürülebilir hizmet
sunan bir yapı oluşturulmalıdır.
Sosyal sigorta programları aktüeryal denge içinde
etkili ve özerk bir yapıda yönetilerek sistemin sürdürülebilirliği
sağlanmalı ve fon yönetimi etkinleştirilmelidir.
Ayrıca, prim gün sayısını
tamamlamakla birlikte yaş haddini dolduramadığından
emekliye ayrılamayan ve zorunlu sigortalılıkları sona eren
kişilerin ve bakmakla yükümlü oldukları kimselerin, sağlık
hizmetlerinden faydalanmalarını sağlayacak bir yasal düzenleme
en kısa sürede yapılmalıdır.
Sayın Bakanım, ilçe müdürlüklerinizde vezne
açılmadığı için buralarda prim tahsilatları
yapılamıyor. Gecikmeli primleri ödemek için de
vatandaşlarımız il müdürlükleri veznesine gitmek zorunda kalıyorlar.
İlçe müdürlüklerinizde vezne açılması büyük bir ihtiyaçtır.
Ayrıca, Tekirdağ ili Çorlu ilçesindeki ilçe SGK
Müdürlüğünde personel sıkıntısı vardır. Bu
personel sıkıntısından dolayı, yoğun miktarda
işi olan o şubeye bağlı işçilerin istirahat
raporları sisteme girilemediğinden bu işçi kardeşlerimiz
istirahat paralarını almakta çok sıkıntılar
çekmektedir.
Ben bu vesileyle yüce heyetinizi selamlar, yasanın
ülkemize hayırlı olmasını dilerim.
Saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesindeki üçte
birinin ibaresinin yüzde 35inin olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
AHMET YENİ (Samsun) Sayın
Başkan, biraz önceki önerge için Kabul edilmiştir. dediniz.
BAŞKAN Deminki önergeyi Kabul
edilmiştir. diye söylediysem eğer, farkında olmadan, sehven
söylenmiştir. Önerge kabul edilmemiştir, düzeltiyorum.
Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz bu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Ağbaba,
buyurunuz lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili madde
hakkında konuşmadan önce, 25 Aralık Pazar günü 38inci ölüm
yıl dönümü olan, hemşehrisi olmakla övündüğüm İsmet
İnönü ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
İsmet İnönü, yıllar
önce, bu Meclisin kurulması için mücadele etti, bu Meclisin var
olabilmesi, bu kürsünün ayakta kalabilmesi için savaşlara girdi; ne
yazık ki hayatını ortaya koyduğu bu Meclisten, bu kürsüden,
kendisi için yakışıksız sözler kullanıldı.
Bu eleştirileri olgunlukla
karşılıyorum. Zaten İnönü de bu Mecliste, bu kürsüde
kendisi de eleştirilebilsin diye bütün bir hayatını ortaya
koydu. Yalnız, bazen iftira atıldı, bazen hakaret edildi;
Hitler'e benzetildi, diktatörlükle suçlandı. Bunları söyleyenler bir
hınçla, intikam duygusuyla hareket ettiler. Eleştirilerinde, tarih
biliminin en önemli kavramlarından olan zaman ve dönemin ruhu yoktu.
Zaten amaç da tarihsel bir değerlendirme değildi. Amaç tarihsel bir
değerlendirme olsaydı, tarih doğru yolu gösterirdi.
Değerli milletvekilleri,
diktatör ve Hitler benzetmesi yapanlara buradan sesleniyorum: Dünya siyasi
tarihinde kendi iktidarını demokratik yollarla devreden başka
bir lider var mıdır, hem de en güçlü olduğu zamanda? (CHP
sıralarından alkışlar) 1950 genel seçimlerinden sonra
söylediği "Bu siyasi yenilgi benim en büyük zaferimdir." sözünü
bir diktatör söyleyebilir mi?
İnönü, cumhuriyetin
demokratikleşmesi için bu yolun kilometre
taşlarından olan çok
partili sistemin mimarıdır. Özgür ve demokratik bir
cumhuriyetin en güzel göstergelerinden biri bugünkü Başbakandır.
İnönü düşüncelerinin
muhalifi olan birisi Başbakan olabiliyorsa biz bunu
önce bu toprakları özgürleştirenlere, özgür topraklardan demokratik
bir cumhuriyet şiarıyla yola çıkanlara borçluyuz.
Yüzyıllar boyu
saldırılara, katliamlara maruz kalmış, katline ferman
verilmiş, fetva çıkarılmış Dersim'in bir çocuğu,
ana muhalefet partisinin genel başkanı olabiliyorsa, İnönü'nün
koltuğunda oturabiliyorsa biz bunu İnönülere, Mustafa Kemallere
borçluyuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Elbette İnönü düşüncelerinin
muhalifleri vardı, var olmaya da devam ediyor. O gün cumhuriyetin
muhalifleri, Amerikan mandacılarıydı, İngiliz muhipleriydi,
işbirlikçilerdi. Bugünün muhalifleri ise Amerikan füze
kalkancıları, Irak işgalcilerinin duacıları, tezkere
satıcılarıdır. İşte hakikat, işte
mirasçılar. Kim, ne için, ne yapıyorsa ortada.
Değerli arkadaşlar,
İsmet İnönü'yü diktatörlükle suçlayanlara bir şeyi
hatırlatmak isterim: Bütün diktatörlerin hatta bazen siyasete
bulaşmışların haksız yollarla zengin olduğu,
kirlendiği bir ortamda milletin 5 kuruşunun hesabını soran,
dürüst, temiz bir devlet adamı ve hiç kirlenmemiş, tertemiz bir
İnönü ailesi göreceksiniz.
İsmet İnönü: "Bir
memlekette namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memlekette
kurtuluş yoktur." demiştir. Bu sözü ancak demokrasiye inanan bir
lider söyler.
Emperyal güçlere teslim olmuş,
ekonomisi batmış, donanması dağılmış, askeri
terhis edilmiş, toprakları yağmalanmış, halkı
yoksul, halkı perişan bir imparatorluk özgür bir cumhuriyete
dönüştü. Yirmi iki yıllık tek parti dönemi işte bu muazzam
değişimin tarihiydi. Yirmi iki yılda özgür ve demokratik bir cumhuriyet
inşa edenleri eleştirenler tersini mi düşünüyor acep?
Monarşiye son verilmesinin üzüntüsünü mü yaşıyorlar? O günleri
mi özlüyorlar? O günlere dönmenin yolunu mu arıyorlar? Bu çabalar içinde
değilseler önce İnönü'nün hakkını teslim etsinler.
İkinci Dünya Savaşı gibi bir cehennemin ortasından bu
ülkeyi nasıl sağ salim çıkardığını
görsünler. Seksen sekiz yaşında olmasına rağmen, suçsuz,
günahsız devrimci gençlerin, Deniz Gezmişlerin, Yusuf
Aslanların, Hüseyin İnanların haksız yere idam
sehpasına gönderilmesine karşı nasıl mücadele ettiğini
görsünler, Mendereslerin idamına karşı duruşunu görsünler.
Monarşiden cumhuriyete, otokrasiden demokrasiye geçişi görsünler.
Değerli arkadaşlar, sözlerime
son verirken bir sözünü daha söylemek istiyorum: Tarih kürsüsünden hâlinizi
seyrediyorum, suçluların telaşı içindesiniz,
ışıktan korkuyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; eğer bunları görmeyeceklerse -bu
söylediklerimi- illa bir Hitler arayacaklarsa dönüp aynaya
bakmalarını tavsiye ediyorum.
İnönüyü ölümünün 38inci yıl
dönümünde tekrar anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Ağbaba.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
5inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 6ncı
madde üzerinde iki adet önerge vardır. İki önerge de aynı
mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım. Her iki önergeyi okutup Komisyon ve Hükûmete
katılıp katılmadığını sorduktan sonra,
talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 6. Maddesinin Tasarı
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Musa
Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
İzzet
Çetin Bülent
Kuşoğlu Süleyman
Çelebi
Ankara Ankara İstanbul
Özgür
Özel Selahattin
Karaahmetoğlu Bülent
Tezcan
Manisa Giresun
Aydın
Mehmet
Ali Ediboğlu Veli
Ağbaba
Hatay
Malatya
Diğer önerge sahipleri:
Erkan
Akçay Oktay
Vural Bülent
Belen
Manisa
İzmir
Tekirdağ
Nevzat
Korkmaz Kemalettin
Yılmaz Ali
Öz
Isparta
Afyonkarahisar
Mersin
Alim
Işık
Kütahya
BAŞKAN Komisyon önergelere
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Tezcan,
buyurunuz.
BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 113 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 6ncı maddesi 5510 sayılı Kanunda
bir değişiklik öngörüyor. 5510 sayılı Kanun, Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Hakkında Kanun. Sosyal
güvenlik alanını düzenleyen bir temel mevzuat ve 6ncı madde de
bu kanunun 64üncü maddesine (d) bendi adı altında bir ek bent
ekliyor.
Değerli arkadaşlar, çok
teknik konuşmaya gerek yok. Çok net bir şey söylüyorum. Bu
değişikliği kabul ettiğimiz takdirde tedavi giderlerinin
ödenmesinde kısıntı yapacağız. Yani bu değişiklik,
bundan sonra hastalara ne kadar daha az tedavi gideri öderiz düşüncesinin
ürünü. Bu değişikliği oylayıp geçirdiğimizde hastane
kapısından dönen insanların sayısı artacak, ilaç
alamayan insanların sayısı artacak, tedavi olamayan
insanların sayısı artacak. Bakın niye söylüyorum bunu? AKP
İktidarı sağlıktaki başarılarıyla sürekli
övünüyor, burada bütçe görüşmelerinde de bunları dinledik. 5510
sayılı Kanunun 63üncü maddesi hangi tedavi giderlerinin
ödeneceğini düzenliyor. Aynı kanunun 64üncü maddesi hangi durumlarda
tedavi giderlerinin ödenmeyeceğini düzenliyor. Biz bu değişiklikle
64üncü maddeye şöyle bir ekleme yapıyoruz: Sosyal Güvenlik Kurumunun
kabul etmediği, saymadığı ödemeler yapılmayacak.
Bakın bu ne demek biliyor musunuz değerli milletvekilleri? Önümüzdeki
günlerde öngörülemeyen yeni tedavi biçimleri ortaya çıkabilir.
Örneğin kanser tedavisine ilişkin yeni yöntemler bulunabilir ve
vatandaş hastane kapısına gittiğinde kanser tedavisiyle
ilgili o yaşamsal önemi olan tedaviyi Sosyal Güvenlik Kurumu ödemeyecek, alamayacak o
hizmeti. Sadece bir tane örnek verdim.
Değerli
arkadaşlar, bir başka şeyi daha düzenliyor bu
değişiklik, eğer oylarsak başka bir şey daha olacak.
Bakın, eskiden, eğer 63üncü maddede ayrıntılı olarak
sayılmamışsa, vatandaş, orada sayılmasa bile kurum
tedavi giderini ödemediği zaman mahkemeye gidiyordu. Sosyal devlet ilkesi
var ya, Anayasada sosyal devlet ilkesi var, vatandaş iş
mahkemelerine gidiyordu, diyordu ki: Anayasada sosyal devlet ilkesi
öngörülmüş. Benim bu hastalığımı devlet
karşılamak zorunda, Sosyal Güvenlik Kurumu karşılamak
zorunda. ve mahkeme kararıyla o tedaviyi alabiliyordu. Şimdi,
64üncü maddeye getirdiğimiz bu bentle, bu hükümle artık
vatandaş mahkeme kararıyla da bu tedavi hakkını alamayacak,
getirilen düzenleme bu.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Türkiyede o övünülen sosyal güvenlik sisteminin
ne hâle geldiğini, sağlık sisteminin ne hâle geldiğini
biliyoruz. Daha dün gazetelerde yazdı, 247 ilaç problemli. Kanser
ilacını alamıyor insanlar. Çocuklar, grip olan küçük çocuklar
için tuzlu su denilen suyu ödemiyor, Sosyal Güvenlik Kurumu ödemiyor, küçücük
yavrular kış günü
Ya, tuzlu su 3 lira, 4 lira, bunu ödemiyor. Böyle
bir sistem
Bakın
Paran yoksa sürün. Hastane kapısından geri dönenler. Bakın,
Hayaldi, yalan oldu. Acil servise gittim, param olmadığından
geri dönmek zorunda kaldım. diyen bir anlayış.
Değerli
arkadaşlar, son olarak şunu söylüyorum: Dün burada bütçe
görüşmeleri yapılırken Sayın Nurettin Canikli buradan bir
şey söyledi: Biz -AKP için söylüyorum- garip gurebayı, fakir
fukarayı sizden 16 kat daha fazla seviyoruz. dedi.
Şimdi,
bu kanun değişikliği çerçevesinde diyorum ki ben de fakir
fukarayı, garip gurebayı sizin sevginizden Allah esirgesin diyorum.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ederim
Sayın Tezcan.
Diğer önergeyle ilgili kim
konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN Okutuyorum.
Gerekçe:
63 üncü madde yeterince
açıktır. 64 üncü madde yeni bir düzenleme getirmemektedir.
BAŞKAN Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler
reddedilmiştir.
Madde 6yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 7de iki önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 7. Maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Bülent Tezcan Bülent
Kuşoğlu Özgür
Özel
Aydın Ankara Manisa
Selahattin Karaahmetoğlu Süleyman Çelebi Veli
Ağbaba
Giresun İstanbul Malatya
Mehmet Ali Ediboğlu İzzet Çetin
Hatay Ankara
Madde 7- 5510 sayılı Kanunun
65. Maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
Kurum, gerekli gördüğü hallerde
bu fıkra gereğince kişilerin ulaşım hizmetlerini,
hizmet satın alma ve kiralama gibi usullerde temin etmeye yetkilidir.
Ancak, hastaların kendi olanakları ile gidiş ve geliş
yapabilmelerini istemeleri halinde mevcut uygulama devam ettirilir.
BAŞKAN Şimdi, diğer
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin
sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay Oktay
Vural Bülent
Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin
Yılmaz Nevzat
Korkmaz Alim
Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Ancak, hastaların kendi
imkânları ile gidiş ve dönüş yapmak istemeleri hâlinde
gidiş ve dönüş yol giderleri ve gündelikleri kurumca
karşılanır.
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim katılmıyoruz
çünkü zaten ödeniyor.
BAŞKAN Gerekçe mi Sayın
Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Kemalettin Yılmaz konuşacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yılmaz.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7nci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, 5510
sayılı Yasa kapsamında finansmanı sağlanan
sağlık hizmetleri ile yol gideri, gündelik ve refakatçi
haklarından yararlanmak gerek sağlık sigortalı ve bakmakla
yükümlü olduğu kişiler için bir hak, mevzuatta belirtilen esaslara
göre bu hizmet ve hakların finansmanının sağlanması
ise Sosyal Güvenlik Kurumu için bir yükümlülüktür.
Ülkemizde maalesef birçok
hastalığın tedavisi kısıtlı merkezlerde
yapılabilmektedir. Özellikle Anadolunun küçük illerinden büyük
şehirlerimize gelip hastalarının tedavilerini yaptırmak hem
madden hem de manen çok ağır bir süreç teşkil etmektedir.
Evlerinden, yurtlarından, bildikleri şehirlerden uzakta dertlerine
derman arayan vatandaşlarımızın her türlü gereksinimlerini
karşılamak devletimizin görevidir.
5510 sayılı Kanunun 65inci
maddesinin birinci fıkrasına eklenecek bir cümleyle
vatandaşımızın bu tedavi yapılacak yerlere
ulaşımının hizmet satın alma ve kiralamayla
yapmasına yetki verilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
maddenin vatandaşların kendi araçlarıyla da ulaşım
sağlaması hâlinde yol giderlerinin ve gündeliklerinin ödenmesi
konusunda, değiştirilmesi hakkında, eklenmesi hakkında
önergemizi verdik.
Taşradan gelen
vatandaşlarımızın büyük şehirlerde
yaşadığı sıkıntı sadece şehre,
hastaneye ulaşımla sınırlı değildir. O
şehirlerde bazen günlerce hatta aylarca kalması gerekenler oluyor.
Şehir içerisindeki ulaşımları, rahat ve hızlı
hareket etmeleri açısından kendi araçlarıyla gelmeleri birçok
konuda vatandaşlarımızı rahatlatmaktadır. Şuradan
çıkalım, Ankarada bulunan birçok hastanenin etrafında
diğer illerden gelen araçların varlığını görmek
mümkündür ki pek çok insanımızın da imkânsızlıklar
nedeniyle bu araçlarını otel gibi kullandıklarına
şahit olabilmekteyiz.
Bu sebeple
insanlarımızın beklentileri yönünde hareket etmek
zorundayız. İnsanların sıkıntılı bu
süreçlerinde hak ettikleri hizmeti istedikleri şekilde almaları için,
tedavi sırasında ulaşımlarının
kolaylaştırılması için mutlaka önerilerimizin de dikkate
alınması gerekmektedir. Bu önerilerimizin yanında, bu
hizmetlerin kiralama veya hizmet satın almayla yapılması
durumunda, vatandaşlarımıza ilave bürokratik engeller çıkabilir
ve vatandaşlarımızın hizmete erişimleri
kısıtlanabilir. Bu işin koordinasyonu, hem kurum için ciddi bir
yük oluşturur hem de vatandaş sıkıntılı
dönemlerinde kırtasiye işiyle uğraşmak zorunda
kalabilirler.
Yine, insanlarımız, özellikle
ve özellikle hanım kardeşlerimiz yabancı bir araçla,
yabancı bir insanla yolculuk etmekte sıkıntı duyabilirler.
Anadoluda yaşayan insanlarımızın kültürel hassasiyetleri
de dikkate alınmalı ve vatandaşlarımız mağdur
edilmemelidir. Kendi araçlarıyla ulaşımları
yaptırılarak, rahat ve huzurlu bir şekilde tedavilerinin
yapılacağı birimlere ulaşmasının
sağlanması, vatandaşlarımıza en büyük görevimizdir.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 7. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
Madde 7- 5510 sayılı Kanunun
65. Maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
Kurum, gerekli gördüğü hallerde
bu fıkra gereğince kişilerin ulaşım hizmetlerini,
hizmet satın alma ve kiralama gibi usullerde temin etmeye yetkilidir.
Ancak, hastaların kendi olanakları ile gidiş ve geliş
yapabilmelerini istemeleri halinde mevcut uygulama devam ettirilir.
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Kim konuşacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Ediboğlu konuşacak efendim.
BAŞKAN Sayın Ediboğlu,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ EDİBOĞLU
(Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetin aklına tasarruf gelince,
hastalar, çalışanlar, emekliler bir kez daha silkeleniyor ülkemizde.
Bir büyüğümün dediği gibi Özgürlükten tasarruf esaret,
sağlıktan tasarruf ise ölüm getirir.
Hükûmet tasarruf yapmayı gerçekten
istiyorsa, başını diğer yöne çevirmelidir. Sizlere diyaliz
hastaları ve yakınlarının dramından ve ülkemize
maliyetinden söz edeceğim ve sonunda da bir önerim olacak.
Anayasamızın 56ncı
maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkı olduğu belirtilerek, devletin sağlıkla ilgili yerine
getirmek zorunda olduğu görevler ayrıntılı bir şekilde
açıklanmıştır.
Türkiyede bulunan 70 bin kronik böbrek
hastası ve bu hastaların yakınları çeşitli sorunlarla
karşılaşmakta, her geçen gün sağlık sistemine ve
hayata dair umutlarını kaybetmekte ve Sağlık
Bakanlığının, SGKnın, Maliye
Bakanlığının, politikacıların, yerel
yönetimlerin, basının, kısacası toplumun tüm ilgili
kesimlerinin kendilerine daha fazla ilgi göstermelerini beklemektedirler.
Haftada üç gün dörder saat diyaliz
makinesine bağlanması gereken bu hastalar ve yakınları,
diyalizde geçen sürenin dışında kalan zamanlarında da
bürokratik süreçlerle uğraşmakta, çalışma hayatlarında
yeterli performans gösterememekteler. Hasta yakınları hastayla
ilgilenmenin dışında başka bir şey yapmaya zaman
bulamamaktalar. Evin içinde psikolojik ortam devamlı gergindir. Hastalar
her an ölümle burun buruna yaşarlar, özellikle birlikte tedavi
gördüğü hastaların ölümlerine tanık olmanın
yarattığı psikolojik travmalara maruz kalırlar. Diyaliz
hastalarının birçoğu eşleri tarafından da terk
edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyede 2001 yılında 1 milyonda 314 olan diyaliz hastası
oranı 2010 yılında 1 milyonda 853e yükselmiştir. Bu
artış tesadüf değildir. Son yıllarda uygulanmaya başlanan
performans sistemi nasıl ki ameliyat sayılarını 2 misline
çıkardıysa yani Gereksiz ameliyatlar yapılıyor.
tartışmalarına neden olduysa, diyalize giren hasta
sayısındaki artış için de benzer iddialar vardır.
Sağlık bütçesinin yüzde 5i de bu hastaların tedavisine harcanmaktadır.
2015te hasta sayısının
100 bini geçeceği ve toplam tedavi maliyetinin yılda 3 milyar
doları aşağı da tahmin edilmektedir.
Ürkütücü bir gerçek de diyalize giren
hastaların sadece yüzde 40ı beşinci yıl sonunda hayatta
kalabilmektedirler. Ancak böbrek nakliyle yaşam süresi uzamakta ve
yaşam kalitesi artmaktadır. Ülkemizde son evredeki hastaların
sadece yüzde 12sine böbrek nakli yapılabildiği de bilgimiz
dâhilindedir. Diyaliz pahalı bir tedavi yöntemidir. Diyaliz
hastalarının ülke ekonomisine etkisi de bir hayli fazladır.
Ülkemizde, tüm kısıtlamalara
rağmen bir hastanın devlete yıllık maliyeti 25-30 bin
dolardır. ABDde ise bu rakam 80 bin dolar. Kuşkusuz maliyetleri
kontrol etme çabası, diyalizde kalitenin azalması ve hasta
sağlığının tehlikeye atılması gibi olumsuz
sonuçlar doğurabilecektir. Böbrek nakli ise diyalize göre çok daha ucuz ve
sağlıklıdır.
Değerli milletvekilleri,
aslında kronik böbrek hastalığı önlenebilen ya da
geciktirilebilen bir hastalıktır. Ülkemizde böbrek hastalarına
yönelik geleneksel yaklaşım, uygulanmakta olan Sağlıkta
Dönüşüm Projesi gereği hastalık ilerleyince diyaliz uygulamaktan
ibarettir.
Bütçeler ne kadar düşürülmeye
çalışılırsa çalışılsın yakın
gelecekte diyaliz maliyetini karşılamak çok güç olacaktır. Çünkü
kronik böbrek hastalığı ülkemizde önemli bir halk
sağlığı sorunudur.
Ülkemizde kronik böbrek
hastalığının tedavisinden çok önlenmesine dayalı
ulusal bir hastalık yönetim modeli oluşturulmasına ve böbrek
hastalıklarının önlenmesi, tanısı ve tedavisine ilişkin
standart yaklaşımlar getirilmesine gereksinim vardır. Bu
mümkündür ve daha kolaydır. Yani diyaliz hastalarının ve hasta
yakınlarının çektiği ıztıraplardan
kurtulması ve her yıl milyarlarca lira tasarruf edilmesi de
mümkündür. Ancak bu, bir tercih meselesidir. Tedavi edici hekimliği
önceleyen, yani İnsanlar hastalansın sonra tedavisi bir şekilde
yapılır; birileri de bu işten para kazansın.
mantığıyla özetlenebilecek Sağlıkta Dönüşüm Projesi
ile bu iş olmaz. Bu iş, koruyucu hekimliği önceleyen
sağlık politikalarıyla olur.
Varsın birileri daha az para
kazansın; buna değer. diyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Şimdi, madde 7yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, madde 8
üzerinde iki adet önerge vardır. İki önerge de aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.
Her iki önergeyi okutup, Komisyon ve
Hükûmete katılıp katılmadığını sorduktan
sonra, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 8. Maddesinin Tasarı
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Musa
Çam
İstanbul
Eskişehir
İzmir
Bülent
Kuşoğlu Özgür
Özel Süleyman
Çelebi
Ankara
Manisa
İstanbul
Selahattin
Karaahmetoğlu Mehmet
Ali Ediboğlu Bülent
Tezcan
Giresun
Hatay
Aydın
Veli
Ağbaba İzzet
Çetin Malatya
Ankara
Diğer önerge sahipleri:
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir
Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim
Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Ali Öz
Mersin
BAŞKAN Komisyon önergelere
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Öz.
(MHP sıralarından alkışlar)
Sizden kim konuşacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Karaahmetoğlu...
BAŞKAN Karaahmetoğlu,
tamam. Şimdi, önce Sayın Özü aldık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Emredersiniz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Buyurun.
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 113 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 8inci maddesi üzerinde, önerge sahibi olarak söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Biraz önce yüce Meclisimizin
oylarıyla kabul ettiğimiz tasarıyı,
kanunlaştırdığımız 64üncü maddeyi umarım
hepimiz farkında olarak oylamışızdır diye
düşünüyorum çünkü 64üncü madde, gerçekten, ülkemizde daha önce çok ciddi
sıkıntıya yol açan, özellikle ülkemizde en sık görülen
koroner arter hastalarının kullanmış olduğu ilaç
kaplı stentleri bir dönem devletin ödemediği süreçte, insanların
hukuka başvurarak SGKdan, ödedikleri miktarları, fatura bedellerini
geri almasıyla alakalı bir işlemdi. Maalesef SGK, 63üncü
maddede, devlet tarafından finansmanı yapılacak olan şeylerin
dışında kalanları ödememek üzere
yasallaştırdı. İleride bunun, hepimiz,
sıkıntılarını yaşayacağımızı
öncelikle ifade etmek istiyorum.
Yine üzülerek ifade ediyorum ki, bu
maddeyle vatandaşlarımıza ek bir yük getiriliyor. Bu yükün
adı da Sağlık hizmetleri için gereksiz kullanımı
azaltma ve israfı önleme. olarak tarif ediliyor. Hükûmet olarak uygulanan
ilaç politikasının son meyvesi, yine vatandaşa acı reçete
olarak yansıyacaktır. İlaç fiyatlarının
ucuzlatılması elbette ki halkımızca kabul edilmekte, bizler
de bunu memnuniyetle ifade etmekteyiz, bundan şikâyetçi olan yoktur ancak
son günlerde -hepinizin bildiği gibi- kamuoyunda yaşanan, eczacı
ile vatandaşın karşı karşıya gelmesi durumu, bir
yanlış uygulamanın sonucudur. Önceden uzlaşma
sağlanmadan depolardan eczacıya iskontosuz verilen ilaçların,
eczacıdan kuruma iskontoyla verme uygulaması bu sonucu
doğurmuştur. Eczacılarımızın asıl sorunu bu
değildir. Eczacılar, sağlık hizmetinin çok önemli bir
tamamlayıcısıdır ve maalesef feryatlarına kulak veren
de yoktur. Aslında bedava kamu hizmeti veren ve ciddi miktarda vergi
ödeyen eczacılarımıza devletçe borcumuz çoktur. Bu arada, ilaca
erişemeyen kronik hastalar, şeker hastaları, kanser
hastaları, kronik bronşit hastaları bu uygulamayla mağdur
edilmişlerdir.
Değerli
milletvekilleri, ilaçta yeni başlatılan bir uygulamadan söz etmek
istiyorum. İlaç Takip Sistemi: Bu sistem, üretim aşamasından
başlayarak ilacın son kullanıcısı olan hastaya
erişene kadar tüm kademelerde takibi sağlamaktadır. Karekod,
barkot sistemi de olarak bildiğimiz bu uygulama pratikte faydalar
sağlamaktadır. Bu uygulama israfa yol açacak ilaç reçetelenmesini
azaltmakta, israfa yol açanlar üzerinde de bir denetim mekanizması
kurmaktadır. Hâl böyle iken yeni bir fiyat uygulaması getirerek
vatandaşa bedel ödetmenin hiçbir anlamı yoktur. Bir tarafta SGK
müfettişleri, bir tarafta maliye denetçileri, diğer tarafta yeni
getirmiş olduğunuz İlaç Takip Sistemi, denetim anlamında
sizce yeterli değil midir? Hekime ve kendi insanımıza duyulan bu
kadar güvensizliği kabul etmek inanın mümkün değildir. Reçetede
kutu başına alınacak 1 TL, firmaları ikna edemeyerek
oluşacak açığı kapatacak mıdır? Bundan
vazgeçmelisiniz. Özellikle alt komisyonda toplumun tüm kesimlerini temsil eden
sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, meslek örgütlerinin temsilcileri bu
konuda görüşlerini net bir şekilde ifade ettiler. Bu uygulama, onlar
tarafından da maalesef kabul görmedi ama ısrarla bu maddede daha
önceden kutu başına olan 3 liralık fiyatı 1 liraya
indirerek tekrardan maddeyi kabul ettirmek gibi bir gayret içerisindesiniz. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak toplumun tüm kesimlerinin karşı olduğu bu
uygulamadan bir an önce vazgeçmenizi ve sağlık alanında
insanları bu kadar katılım paylarına muhatap etmemenizi
şiddetle öneriyoruz. Çünkü sağlık, devletin temel görevi ve
bireyin en doğal hakkıdır, Anayasamızda güvence
altına alınmıştır. Devletin bütçesine bu farklar ciddi
yama olmaz ama milletin bütçesine ciddi bir yara oluşturur
düşüncesiyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öz.
Sayın
Karaahmetoğlu, buyurunuz lütfen. (CHP sıralarından
alkışlar)
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU
(Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bir örnekle başlamak istiyorum:
Aile hekiminden aldığı reçeteyle eczaneye gelen bir hasta,
bugünkü uygulamayla, eğer reçete tutarı 25 liraysa; emekliyse 2,5
lira, çalışansa 5 lira verecek. Söz konusu yeni uygulama hayata
geçtiğinde aynı hasta 3+2=5 lira, kutu başına para ve 2,5
lira katılım payı ya da 5 lira katılım payı
verecek. Daha önce 2,5 lira veren 7,5 lira verecek, 5 lira veren 10 lira
verecek. Dolayısıyla, kendisine ciddi bir maliyet yüklenmiş
olacak. Burada aslında verilmek istenen mesajlardan birisi de hastaya
15-20 lira, 25 lira tutarındaki ilaçlar için doktora gitme, kendi
cebinden al. mesajıdır.
Anayasanın 56ncı maddesine
göre sağlık hizmeti devletin temel görevidir. Sigortalı
kişi zaten primini ödemektedir, farklı işlemler adı
altında çeşitli bedellerin sorumluluğunu da
taşımamalıdır. İlaçlardan katkı payı, dünya
uygulamalarında hastayı maliyete ortak etmek değil, tedavi ve
ilaç harcamalarıyla akılcı ilaç kullanımı
noktasında farkındalık yaratmak amacıyla olur.
Yıllardır çalışan yüzde 20, emekli yüzde 10
katılım payı uygulaması oturmuşken, ilaç
katılım payı, muayene katılım payı, reçete
katılım payı, eşdeğer ilaç farkı adı
altında dört çeşit katılım payı varken, şimdi
kutu başına beşinci bir cepten ödeme sorumluluğu
yüklenmektedir. Bu
uygulamaları kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca
doktorların reçetede ilaç yazma tercihlerine müdahaledir ve hasta
haklarına da aykırıdır.
Uluslararası
ilaç tekelleri ve onların yerli iş birlikçilerinin büyüme taleplerine
kayıtsız kalamayacak olan siyasi iktidar, olası cari
açığı kapatmak, bütçe açığını kapatmak
anlamında bunun sorumluluğunu geniş emekçi halk kitlelerine ve
eczacılara yüklemek istemektedir. Bugün eczanelerin durumu iyi
değildir. Türkiyede yaklaşık 25 bin civarında eczane
vardır ve 8 bin eczane ciddi anlamda can çekişmektedir. Bunun çözüm
yolu da reçetedeki kutu başına ilaç anlamında eczacılara
meslek hakkı tanınmalıdır.
Zaman zaman
Mecliste faşizm tartışmaları yaşanmaktadır. Bu
tartışmalar bilimsel değerlerden uzaktır. Üretim
araçlarının özel mülkiyette olduğu bir kapitalist sistemde
yaşıyoruz. Dolayısıyla bu sistemin öncü
sınıfı burjuvazidir. Burjuva devlet biçimleri
farklılık göstermektedir, örneğin burjuva demokrasisi,
korporatif demokrasisi, faşizm gibi. Faşizm, finans kapitalin en
gerici, en bağnaz, en şoven diktatörlüğüdür. Finans kapital,
banka sermayesi ile sanayi sermayesinin birleşmesiyle oluşur. Finans
kapital bunalıma girdiğinde onun temsilcisi siyasi iktidarlar
bunalımı çözmek için ekonomik tedbirler alırlar ve sorunu
geniş emekçi halk kitlelerinin sırtına yüklerler. Bunun için de
buna karşı çıkan aydınlara, yazarlara, çizerlere,
yurtseverlere, ilericilere zindan yollarını gösterirler ve bir korku
imparatorluğu yaratırlar. Faşizmin ekonomik altyapısı
budur. Üstyapısı da ya ırkçılıkla yapılır ya
dincilikle yapılır. Hitler faşizminde bu
ırkçılıkla yapılmıştır ve bugün
insanlığın faşizme karşı çıkması
gerekir ve bu anlamda ben faşizme geçit yok diyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Giresunun
Görele ilçesi Çavuşlu beldesinde bir çöp tesisi kurulmak istenmektedir. Bu
tesis Çavuşlu belediyesinin içme sularına
BAŞKAN Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
reddedilmiştir.
8inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9uncu maddede iki önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 9 uncu maddesinde yer
alan istisnai hallerde ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent
Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim
Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Necati
Özensoy
Bursa
BAŞKAN Şimdiki önergeyi
okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 9 uncu maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Özgür Özel Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Kazım
Kurt
Manisa İstanbul Eskişehir
Musa Çam Mehmet Hilal
Kaplan Süleyman
Çelebi
İzmir Kocaeli İstanbul
Selahattin Karaahmetoğlu Veli Ağbaba Bülent
Tezcan
Giresun Malatya Aydın
Mehmet
Ali Ediboğlu İzzet
Çetin
Hatay Ankara
Madde 9- 5510 sayılı Kanunun
70. maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
60. maddenin birinci
fıkrasının (c) bendinin (1), (3) ve (9) numaralı alt
bentlerde sayılanların, Kurumla sözleşmeli üniversite ve
istisnai hallerde özel sağlık hizmeti sunucularından Kuruma tabi
tüm diğer kişiler gibi hizmet alabilirler.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Kaplan,
buyurun.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 9uncu maddesinde verdiğimiz önergenin lehinde
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve tüm tutuklu
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, Fransa
Parlamentosunun demokrasi ve hukukla bağdaşmayan kararını
şiddetle kınadığımı bilmenizi isterim.
5510 sayılı Kanunun 70inci
maddesinde ek olarak ifade etmek istediğiniz bir talebiniz var. Bu ek
maddenin önergeyle çıkmasını istiyoruz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak. Bu ek maddede sizin 60ıncı maddenin birinci
fıkrasının (c) bendindeki 1, 3, 9 numaralı alt bentlerinde
sayılanlarla ilgili bir tasarrufunuzdan bahsediyorsunuz. 5510 sayılı
Kanunun 60ıncı maddesinde (c) fıkrasının 1inci
bendinde adı geçen kişiler Türkiyede 9,5-10 milyon olan yeşil
kartlılar, yine altmış beş yaşını
doldurmuş muhtaç, güçsüz ve kimsesiz Türk vatandaşlarından
aylık bağlanması hakkında aylık alanlar ile 442 sayılı
Kanun Hükmündeki Kararnamenin 74üncü maddesinde köy korucuları
bulunmaktadır. Sayıları yaklaşık 10 milyon
civarında olan bu kişilere siz bu düzenlemeyle bunların
üniversite ve özel hastanelerden yararlanma olanağı vermiyorsunuz.
Vermek istediğiniz var ama katkı paylarıyla ilgili. Bu
düzenlemeyle iktidar partisi
yoksulların, yeşil kartlıların, bakıma muhtaç
kimselerin diğer insanlar gibi Sosyal Güvenlik Kurumu mensuplarının
yararlandığı hastane ve üniversite hastanelerinden, aynı
olanaklardan yararlanmalarına izin vermiyorsunuz. Kaldı ki, zaten
şu andaki uygulamalarınızla yeşil kartlılara bir
eziyet yapmaktasınız. Şöyle ki, bir yeşil kartlı
şu anda kamu hastanesine gittiğinde bir katkı payı
sunmakta. Katkı payını Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri esnasında
Sayın Bakanıma sorduğumda, yeşil kartlılarda ekonomik
güçlerinin yetersiz olduğu, alım güçlerinin olanaksız
olması nedeniyle katkı paylarının
alınmamasını talep ettiğimde Sayın Bakanım
bunların teknik bir kısım olduğunu, isterlerse bu
katkı paylarını Sosyal Hizmetler ve Dayanışma
Vakfından alabileceklerini söylediler. Şu anda
uyguladığınız, alım güçleri zaten yetersiz olan bu
kişilere neden böyle bir eziyet çektirdiğinizi anlamak doğrusu
mümkün değil. Bizim önerimiz zaten zor şartlarda yaşam mücadelesi
veren bu insanlardan katkı paylarının hiç
alınmamasıydı ama ne yazık ki siz -demin de
bahsettiğim 60ıncı maddedeki- bu kişilerden 8 ile 10 lira
arasındaki ya da 5 ile 10 lira arasındaki bu katkı
payını önce Sağlık Grup Başkanlığına,
oradan kaymakamlığa, oradan Sosyal Yardımlaşma Vakfına
göndererek âdeta bir eziyet çektirmektesiniz. Bunun için Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bu 9uncu maddede adı geçen üniversite ve özel
sağlık kuruluşlarından yeşil kartlıların,
altmış beş yaş üzeri bakıma muhtaç olan kişilerin
ve korucuların da diğer insanlar gibi, vatandaşlar gibi,
yurttaşlar gibi yararlanmasını istiyoruz. Anayasanın
getirdiği eşitlik ilkesine aykırı buluyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 9 uncu maddesinde yer
alan istisnai hallerde ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yeşil kartlılar, 65 yaş
aylığı alanlar, muhtaç engelli ve engelli yakını
aylığı alanlar, silikozis hastalığı nedeniyle
aylık bağlananlar ile geçici köy korucularının da kurum
tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde özel sağlık
hizmeti sunucularına müracaat edebilmelerine imkân verilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Madde 9u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.57
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Fatih ŞAHİN (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 45inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
113 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 10 ila 18inci
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyen
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Özgür
Özel.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyeleri; hepinizi şahsım ve grubumuz adına saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, bu kürsüden Fransa
Parlamentosunun kararı hakkında söylenen her şeye misliyle ve
yürekten katıldığımı ifade etmek isterim.
Şimdi, önümüzde, hep birlikte
görüştüğümüz, daha kalabalık bir Parlamentoyla görüşmeyi
tercih etmemiz gereken ve parlamenter demokrasi açısından hakikaten
içleri yakan bir durumla karşı karşıyayız. Bu kanun
büyük bir telaşla getirildi Parlamentonun gündemine. Plan ve Bütçe
Komisyonu ki iki aydır çok yoğun bir çabayla
çalışmışlardı, onların o ortak çabasını
ki o Komisyonda bu devlette çok çeşitli görevlerde bulunmuş, çok
değerli bürokratlar var geçmiş dönemde bürokraside görev
almış, çok farklı bir Komisyon, çok deneyimli bir Komisyon, birbirine
karşı çok saygılı bir Komisyon, demokrasi açısından
Meclis Genel Kurulundan daha ileride olduğunu söyleyebileceğimiz bir
Komisyon. O Komisyonun, bütçe
görüşmeleri
sırasında o Komisyondaki partilerin üyelerinin kendi ekiplerine
danışmanlık yapmaları, Parlamentoyu doğru
bilgilendirmeleri açısından önemliyken apar topar Emekli
Sandığının belli kanundaki değişikliklerini
getiren bu değişiklik önergesiyle önce Sağlık Komisyonuna,
hemen ardından cuma günü de Plan ve Bütçe Komisyonuna gitti. Sağlık
Komisyonunda herhangi bir değişiklik olmadan temennileri sadece
alarak geçti, ardından Plan ve Bütçe Komisyonuna gitti ve Sayın Bakan
oradaydı, Sayın Acar oradaydı ve mümkünse o gün o işi
bitirecektik biz. Çünkü Üzerinde çok fazla konuşmayalım, hemen
Parlamentoya gidelim
Ama Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve diğer
muhalefet partilerinin Komisyondaki sözcülerinin yoğun gayreti üzerine,
yalvara yakara, biraz da bağıra çağıra bir alt komisyon
talep ettik. Bu, şu açıdan önemli: Eğer alt komisyona
gitmeseydik her bir kutu başına 3 lira gelmişti. Yani 1,7 milyar
kutuyu 3le çarptığınızda 5,1 milyar TL
vatandaşın cebinden alıp SGKya gelir kaydetmenin
peşindeydik. Pratikte olur muydu? Olmazdı. Uygulanabilir miydi?
Uğraşılırdı, gerçekten çok ciddi sıkıntılara
sonuç verirdi ama Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet partilerinin
çabaları üzerine alt komisyona gitti. Alt Komisyonda şöyle bir
görüşme gerçekleşti: Bunun ne kadar ciddi sakıncalar
doğurabileceği, hastaların ilaca ulaşımı
açısından sıkıntılar. Örneğin, Plan Bütçeye ilk
geldiği hâlinde, bir hastaya 1 liralık 10 tane ampul
yazıldığında reçeteyle doktora gittiği için 30 lira
ödemek zorundaydı oysa parasıyla alsa 10 liraya alabileceği 10
tane ampulü. Bunun akılcı ilaç kullanımı
açısından sakıncalarını dile getirdik alt komisyonda
hep beraber, hastaların ilaca ulaşımı açısından
olan sakıncalarını dile getirdik ve alt komisyondaki çok ciddi
bir mücadelenin sonucunda bir noktaya geldi.
Bugün burada temel kanun olarak
görüşüyoruz bunu. Aslında, her bir maddesi, daha önce görev alan pek
çok milletvekilimizin arz ettikleri gibi, teker teker üzerinde uzun
uzadıya konuşulması gereken maddeler ama biz bu kanunu sanki
birbiriyle ilgili maddeler varmış da temel kanun olabilirmiş
gibi Parlamentonun gündemine getirip aslında Parlamentonun gündeminden ve
vatandaşın gündeminden kaçırıyoruz. Aslında, alt
komisyonda görev alan milletvekilleri, bu kaçırmanın yani alt
komisyona gitmenin ne kadar faydalı olduğunu, bizden bazı
şeyleri duyduktan sonra, belki tutanakların da olmamasıyla
-burada diğer milletvekillerimiz de başlarıyla işaret
ederek onaylıyorlar- bunun çok faydalı bir iş olduğunu
kendileri de ifade ettiler. Ama biz tabii, Parlamentoya geldiğimizde bu
meseleleri madde madde konuşmayı ve alt komisyondaki gibi
bilgilendirmeler yapmayı çok isterdik.
Bakın, alt komisyonda, SGKnın
değerli bürokratlarına da bizler ısrar ederek ve biraz da
onları zorlayarak nasıl bilgilere ulaştık. Mesela,
biliyorsunuz, Sosyal Güvenlik Kurumunun ilgili kanununun 75inci maddesi diyor
ki Van bölgesini, eğer siz Van depremini bir afet olarak ilan ederseniz
aslında bu sıkıntıların hiçbirisi olmaz. Hatta, Sosyal
Güvenlik Kurumuna yıl sonunda hazineden bu masrafların tamamı
devredilir, sorun ortadan kalkar ama Vanı afet bölgesi ilan etmiyoruz,
etmediğimiz için orada bir sürü sıkıntı var. Televizyonlar gösterdi,
ilk başta ilaç sıkıntısı vardı. Türk
Eczacıları Birliğinin tır eczanesi oraya gitti,
karşılıksız ve daha önce de taahhüt ettikleri şekilde,
çok iyi, yüz akı bir hizmet verdiler. Sonra, yavaş yavaş
eczaneler açıldı, tır eczane oradan kalktı, hayat
olağanlaşmaya başladığı noktada şunu gördük:
Biz orayı afet bölgesi ilan etmediğimiz için depremzede
vatandaşımızdan çatır çatır katılım
payı alıyoruz. Bu, yürekleri yaraladı çünkü herkes çadırda,
hava soğuk, çocuklar ateşli ama hastaya gidiyoruz, o şimdi
birazdan konuşacağımız beş çeşit
katılım payının her birini talep ediyoruz. Sonra bir
açıklama geldi, sorun çözülmüştü, artık o bölgede
katılım payı alınmıyordu. Başta ben de böyle
biliyordum ama geçmiş görevden gelen bir hastalıkla, şunun
mevzuat düzenlemesini bir göreyim dedim. Alt komisyonda Sayın Başkan
Yardımcıma ısrarla sordum, gelen cevap şudur: Sayın
milletvekilleri, sanmayınız ki Vandaki depremzededen ilaç
katılım payları alınmamaktadır. Sadece ocak ayına
kadar ötelenmekte, depremzedelerin hesaplarına borç kaydedilmektedir.
İşte Komisyon, İşte Komisyon, işte yüzleri;
çıksınlar, Ötelemiyoruz. desinler. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi size bir şey söyleyeyim: Parlamenter
demokrasi açısından bu gece de bir sınav, her gün sınav.
Biz gittik, o Komisyonda şunu önerdik: Bir madde getiriyorsunuz. Deprem
olmuş, deprem sonucunda -hepimiz çok üzülüyoruz- pek çok
vatandaşımızın uzuvları kopmuş, ortez ve protez
ihtiyacı var. Maalesef, bu kanun der ki: Birinin kopan bir organı
yerine bir protez yapılsa da katılım payını hasta
öder. Vandaki depremzedede bu sorunu çözmek için bir düzenleme var bu
kanunda, diyorlar ki: Depremde bir uzvu kopmuş olan vatandaşa
Sayısını sorduk, net söyleyemediler ama 100den çok, binden az;
bunu size söyleyeyim. Çünkü öyle bir izlenim aldık, SGKdan bu tip bir
veri geldi.
bu vatandaşların ortez, protezinden katılım
payı alınmasın.
Yahu, normalde görülmez, bu işler biraz da
algıda seçiciliktir. O yüzden, bizim grubumuz o Komisyona bir
sağlıkçı milletvekiliyle destek veriyor ilgili şey
olduğunda. Dedim ki: Bir uzvu kopmuş olan bir vatandaş, ondan
hemen sonra, protez aşamasından önce, protez aşamasında ve
sonra enfeksiyon gelişmemesi için çok sayıda antibiyotik
kullanır, çok sayıda ağrı kesiciye uzun yıllar ihtiyaç
duyar. Şimşek çakar, onun orası ağrır; biliriz biz
bunu. Bir virgül koyalım, oraya ilaçları ibaresini de ekleyelim.
İlk önce Sayın Bakan -Sağlık Bakanı vardı orada-
döndü kuruma baktı. Kurum Bir düşünelim. kem küm dedi. Maliye
Bakanlığının temsilcisi Ek yük getirir efendim. dedi.
Sayın Bakan katılıyor mu?, Katılamıyoruz efendim.
Komisyon katılıyor mu?, Katılamıyoruz efendim.
Reddedildi. Yahu, nasıl reddedersiniz! E, redaksiyon yetkisi verin,
oraya bir ilaç ekleriz. Verdik yetkiyi Komisyon Başkanına, bugün
gelen metinde ilaç maddesi yine yok.
Şimdi eğer biz indir-kaldır parlamentosu
değilsek, burası hakikaten bu vatandaşların derdiyle
dertlenen, çözüm arayan bir yerse hodri meydan, yazın iki satır bir
önerge; sadece ortez, protezi kopmuş olan vatandaşların
ilaçlarına da katılım payı muafiyeti getirin.
İşte kurum burada, söylesin bunun getireceği ek maliyeti. (CHP
sıralarından alkışlar) Ben de size bu gece
yaptığım bütün eleştirileri geri alayım. Hadi
bakalım, indir-kaldır parlamentosu muyuz? Bakanlık
katılıyor mu? Komisyon katılıyor mu?
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Öyle
konuşamazsın! Meclise hakaret ediyorsun!
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Ya niye itiraz ediyorsunuz?
Ne güzel bir şey anlatıyor, bir dinleyin ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Biz alt
komisyonda uğraştık, olmadı; üst komisyonda
uğraştık, olmadı. Şimdi, vicdanlarınız
elveriyorsa, eğer bunu yapabilecekseniz, bunu yaparsanız biz çok
memnun oluruz ve hep beraber de bu Vanda ilan edilmeyen afet yüzünden ortaya
çıkan sıkıntıyı çözeriz.
Bakın sayın milletvekilleri,
ben Manisalıyım, Manisada bir laf var. Bir niyetinizi ortaya
koyarsınız Şuraya gideceğim inşallah. diye, derler
ki: Sağlıkla git, sağlıkla dön. Şunda bir şüphe
yok: Her zaman söylüyorsunuz, siz iktidara sağlıkla geldiniz,
inşallah da bu iktidardan sağlıkla gideceksiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Bravo!
Bravo! Sağlıkla gideceğiz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Sağlıkla yolumuza devam edeceğiz.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Bunu iki yönlü
bir temenni olarak düşünün. Sağlık politikalarınızda
girdiğiniz bu ters şerit sizi adım adım
iktidarınızın sonuna getirecek ama -niyetimiz de odur- en
tepesinden en aşağısına kadar bütün
teşkilatınızı sineyi millete sağlıklı bir
şekilde uğurlayacağız inşallah bu sağlık
politikalarına yaptığınızla.
Temel kanun maddesi çok sayıda
maddeden oluşan bir kanunken ve bu kanun -aslında hepimiz biliyoruz,
burada birbirimizi kandırmayalım- temel kanun şeklinde
olmayacakken bunu temel kanun olarak getirdiniz. Bu kanun hangi temelde
birleşiyor diye bakarsanız, vicdan ve gönül gözü kapanmış
bir iktidarın, vatandaşına eziyet ve zulmetmeye kararlı bir
iktidarın, vatandaşın haklarını kısıtlamada
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
yargı
yolunu kapatmada, elini vatandaşın cebine atma temelinde
birleşmiş bir temel kanun olduğunu yüce Parlamentonun
bilgilerine arz ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özel.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 113
sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu düzenlemede sosyal güvenlikle ilgili
bazı maddeler var ve bu maddeler konusunda Komisyon aşamasında
ciddi tartışmalar oldu, bazı düzenlemeler yapıldı,
ayarlamalar yapıldı ancak bunun hâlâ özellikle 2nci maddede ikramiye
konusunun dava şartına bağlanması, 8inci maddedeki
katkı payları konusu ve katkı paylarının
katılım payı olarak, ilaçtaki katılım payı olarak
birkaç kalem, birkaç kademe olarak alınması çok haklı
eleştirilere neden oldu. Yani bu konuda kırtasiye ve bürokrasiyi
maalesef bu sağlık harcamalarında vatandaşın
sırtından alamadık. Bu sıkıntı yani 3-4
liranın 2 liraya inmesiyle çözülmüyor. Aslında sosyal devlet
olmanın gereği olarak sağlık hizmetlerinden,
çalışanların ve çalışamayanların, yoksulluk
sınırı altında olanların, yeşil kartlar kalkıyor
onların da güvencelendirilmesi durumu söz konusu olduğundan bu
katkı payları konusunda gerçekten düzenlemelerin yanlış
olduğu, sosyal devlet amacına aykırı olduğu görülüyor.
Yine e-devlet konusunda çok
başarılı çalışmalarımızın olduğu söyleniyor, bu konudaki ARGE
çalışmalarının da çok başarılı olduğu
söyleniyor ama bu bölümde yine
-bakıyoruz- özellikle bildirgeler
konusu var; mesela otuz gün içinde verilmesi, cezaları konusu, tebligat
tarihi, on beş gün içinde ödenme hâllerinden bahsediliyor ve bunun
devamı maddelerde destek primi uygulaması var. Özellikle serbest
meslek mensuplarının emekli olduktan sonra mesleklerine devamı
durumunda kesilen bir yüzde 15 destek primi olayı var.
Şimdi, Türkiyedeki kriz
sonrası zor durumda olan çalışanlarımızın
durumuna bakalım: Emeklilik yaşını altmış
beşe aldık mı? Aldık. En az yirmi beş yıl çalışma
şartı var mı emekli olmak için? Var. E, altmış
beş yaşından sonra ikinci bir işi sürdürmek isteyenler
niçin sürdürmek ister? Geçinemediği için, ekonomik
sıkıntıları olduğu için. Yani böyle bir durumda olan
bir kişiye Niye çalışıyorsun, niye ikinci bir iş
yapıyorsun, niye yerinde oturmuyorsun? der gibi destek primi kesintisinin
aynen sürdürülmesi, bu yanlışın sürdürülmesi kabul edilir bir
durum değil.
Deprem konusunda, bu 13üncü maddede
özellikle de Van depremi de dikkate alınarak burada otuz gün sigortalı
olanlara getirilen bir sosyal güvence var yani otuz gün prim ödeyen depremzede
bundan yararlanacak.
Şimdi, burada şu soruyu bir
vicdanımıza soralım: Yirmi dokuz gün prim ödeyip de yirmi
dokuzuncu gün depremzede olan bir vatandaşımızın
mağduriyetini dikkate alırsanız onun günahı ne? Yirmi dokuz
gün, yirmi sekiz gün prim ödemiş yani bir gün eksik prim ödemiş diye
doğal afetlerde, depremde mağdur olmuş bir sigortalıya Sen
bu haktan yararlanamıyorsun ama otuz gün prim ödemiş olsaydın
yararlanırdın. denilmesini hangi terazide, hangi hakkaniyet, hangi
adalet ölçüsünde ele alabiliriz?
Yani burada, gerçekten bu komisyonlarda
tartışıldığı için şunun bir basit yöntemi
yok mu Sayın Bakan? Yani bu e-devlet sistemiyle,
çalışanların anında elektronik sistemle bildirimlerinin
yapılması ki biliyorsunuz çok sık rastlanan bir olaydır.
İnşaatta çalışır, inşatta on beşinci gününde
bir iş kazası geçirir. Sonuçta ne oluyor? Sosyal Güvenlik Kurumunun
müfettişleri gidiyor, orada bir inceleme yapıyor, o incelemenin
sonucunda bunun bir iş kazası olduğuna karar veriyorlar
ve yine de bu haklardan bir şekilde, rapor alıyor, mahkemeye gidiyor,
yararlanıyor. Şimdi burada otuz gün şartının
mantığı nedir? Yani otuz gün illa prim ödemesi gerekir ki
depremzede bir sigortalı bundan yararlanır demenin
mantığı yok. Birinci, ikinci gününde de bu afet
yaşanmışsa bundan yararlanması gerekir, böyle bir
ayrımcılık olmaması gerekir.
Şimdi, tabii, ben şunu
açık yüreklilikle sormak istiyorum: Sosyal güvenlik iş kolları
var. Bu sosyal güvenlik iş kollarından çinko iş kolunu
alalım. Çinko iş kolu zehirli olan ve iş yoğunluğu
itibarıyla hiç kimsenin on beş yılını
tamamlayamadığı bir iş kolu yani on beş yıl zaten
çinko iş kolunda çalışan bir vatandaş artık malulen
emekli sayılır. Bunun da primi yüksektir. Primi yüksek olduğu
için biliyorsunuz bu tür durumlarda emeklilik süreleri kısalıyor,
prim yüksek olduğu için, yüksek iş riski olduğu için farklı
bir uygulama var. Şimdi, farklı iş kollarında maden
ocaklarında çalışan, Zonguldak maden ocaklarında çalışan
işçilerin durumu ne olacak? Afşin-Elbistanda, Kahramanmaraşta
-birkaç gün önce milletvekilleri burada ifade ettiler- hâlâ göçük altında
7 tane işçimiz var, çıkarılabildi mi? Ne olacak peki bunların
durumları? Şimdi, burada sosyal güvenlik anlayışını
uygularken sosyal adalet penceresinden bakıldığı zaman ve
bu çerçevede bir çözüme gidildiği zaman bu angarya, kırtasiye ve
bürokrasi de ortadan kalkar.
Bu konuda sosyal güvenlik hizmetlerinin
hepsi birleştirilmiş olmasına rağmen bir mevzuat
dağınıklığı devam ediyor. Sosyal Güvenlik
Yasası çıkarıldı, arkasından torba kanunla bunun için
de onlarca madde konuldu. Bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda konuştuk.
Şimdi, tekrar tekrar bu konuda düzenlemeler yapıyoruz.
Özellikle
bu katılım payı denilen olayda, eczacıyı, hastaneye
başvuruyu, bütün bu kolay olayları zorlaştırmanın
anlamı nedir? Yani illa ki özel sektör hastanelerine daha fazla kapı
aralamak mı? Bu anlayışı
mı güçlendirecek sosyal devlet yoksa vatandaşına ücretsiz
sağlıktan yararlanma hakkını ve hasta hakları
çerçevesinde, o sözleşme çerçevesinde, devlet olmanın görev ve
sorumluluğu gereği bu sosyal yardımları mı yapacak?
Bütün sorun burada. Bir mantalite olayı, bir zihniyet olayı, bir
bakış olayı, bir felsefik olay olarak öyle
bakılmasıdır.
Kanımızca,
bu konuda ayrım yapmadan
Yoksulluk sınırının
altında, açlık sınırının altında 20 milyon
insanımızın olduğunu düşündüğümüz zaman,
soruyorum, yeşil kartlı gittiği zaman nasıl
katılım paylarını alacaksız şimdi? Veya bu
yoksulluk sınırının altında, 659 lira asgari ücret
alacak ve günde 65 kuruş zam yapmayı düşündüğünüz işçiden
bunu almak vicdani midir? Bence bunun sorgulanması gerekiyor ve bunlara
köklü bir çözüm bulunması gerekiyor. Yani artık bu kırtasiye
ödemelerden, kırtasiyeden, bürokrasiden, küçücük rakamlardan artık bu
sağlık hizmetlerini arındırıp, zaten kimlik
numarası ve çip üzerinden sürdürülecek hizmetler olacağına göre,
kırtasiye bürokrasisinin önlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP
KAPLAN (Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Işık.
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
113 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında
Fransız Ulusal Meclisinin kamuoyunda soykırımı inkâr
yasası olarak bilinen ve 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni
iddialarının reddedilmesini suç sayan yasa teklifini, 50ye
yakın milletvekili de olsa, kabul etmesini şiddetle
kınadığımı ifade ediyorum. Bu vesileyle tüm
vatandaşlarımızı Fransız mallarını kullanmaya
karşı daha dikkatli olmaya ve bu malları protesto etmeye davet
ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
yoğun bir on beş gün geçirdik. 8 Aralık 2011 tarihinde
başlayan bütçe görüşmeleri dün gece itibarıyla sona erdi. Tabii,
buraya çıkan çok değerli milletvekilleri, iktidara ait ya da muhalefet
partilerine ait milletvekilleri ve Hükûmet temsilcileri birçok konulara
değindiler. Ancak bazı konular var ki ısrarla iktidar partisine
mensup milletvekilleri tarafından dile getirildi, buna
karşılık da muhalefet partileri bunun karşılığını
aradılar. O nedenle sözlerimin başında bu on beş günlük
maratonu kısaca sizlerle bir paylaşmak istiyorum.
İktidar partisine mensup
değerli milletvekilleri geldiler, büyümeden bahsettiler ama borçlanmadan
bahsetmediler, ihracattan bahsettiler ama ithalatı hiç
tartışmamaya çalıştılar, istihdamdan bahsettiler ama
işsizlikten ve göçten bahsetmediler, bütçe fazlasından bahsettiler
ama cari açıktan ve dış ticaret açığından
bahsetmediler, kârlardan bahsettiler ancak zararlara hiç değinmediler,
duble yollardan bahsettiler ama duble yolsuzluklardan hiç bahsetmediler,
demokrasinden bahsettiler ama millet iradesini hiçe sayarak Türkiye Büyük
Millet Meclisi açıkken çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerden
hiç bahsetmediler, iktidarın yüzde 49undan bahsettiler ama muhalefetin
yüzde 51inden hiç bahsetmediler, adalet saraylarından bahsettiler ama
hapishanelerden ve bu hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlülerden hiç
bahsetmediler, 10 bin doların üzerindeki millî gelirden bahsettiler ancak
açlıktan, yoksulluktan, boşanmalardan, intiharlardan ve yıkılan
yuvalardan hiç bahsetmediler, komşularla sıfır sorundan
bahsettiler ama sorunsuz sıfır komşudan hiç bahsetmediler,
huzurdan, güvenden bahsettiler ama Türkiye'nin Suriyeyle savaş
hazırlığından hiç bahsetmediler, zaman zaman dünya
liderlerinden bahsettiler, lider ülke Türkiyeden bahsettiler ancak son dönemde
yaşadığımız Ermeni Soykırımını
İnkâr Yasasından ve maalesef Cumhurbaşkanımızın
telefonuna çıkmayan bir kişiden bahsetmediler veya bundan
bahsetmekten kaçındılar, tüketimden bahsettiler, zenginlikten
bahsettiler ama üretimin ne hâle geldiğinden maalesef bahsetmediler,
TOKİden bahsettiler fakat TOKİnin taşeron sisteminden ve
ödenmeyen borçlardan ve batırılan esnaflardan ne yazık ki
bahsetmekten çekindiler, zenginlerden bahsettiler, zenginlikten bahsettiler ama
yoksulluktan, işçiden, çiftçiden, emekliden ve memurdan bahsetmekten
kaçındılar, en son olarak Sağlıkta Dönüşüm
reklamından bahsettiler fakat eczalardaki çöküşten, ilaçlardaki
katkı paylarından, maalesef PKKnın ilaç ve mama vurgunundan
bahsetmediler.
Şimdi, sıra geldi, bugün, bu
bahsedilmeyen konuların eksik kalmış kısmından çünkü
çok enteresan bu tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
ediliş tarihi ile bütçenin maratonunun başladığı tarih
aynı, 8 Aralıkta Meclise sevk edilmiş, 13 Aralıkta
komisyonlara gitmiş, 15 Aralık tarihinde tali komisyon
görüşmüş, 16sında raporunu bildirmiş, 18 Aralıkta alt
komisyon raporunu sunmuş, 19 Aralıkta Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunu sunmuş ve bugün 22 Aralıkta Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulu bu kanunu görüşüyor.
Peki, ne var kanunda derseniz,
işte, biraz önce bahsetmediğim, çoğunlukla iktidar partisi
milletvekillerinin ve Hükûmet temsilcilerinin unuttuğu konular var;
ilaçlara zam var, vatandaşın cebindeki 1 liraya göz dikme var. Bu 1 lirayı
unutmayın. Eğer ilaç almaya gidip de cebinde bozuk parası, 1
lirası olmayan veya hiç olmayan vatandaşın o eczane
kapısından geri döndüğünü gördüğümüz zaman, inanıyorum
ki hepimizin yürekleri acıyacaktır. Dolayısıyla,
şimdi, unutulan bu zamlar ve vatandaşın 1 Türk lirasına
dikilen göz, bugün bu bütçe maratonunun ardından buraya geldi.
Şimdi, birinci bölümde ve geneli
hakkında nelerin olduğunu benden önceki çok değerli
konuşmacılar anlattılar.
İkinci bölümde ne var derseniz, bu
tasarının ikinci bölümünde iki temel konu var: Birisi 4857
sayılı İş Kanununda var olan cezaların
artırılması var. Örneğin 99uncu maddedeki 50 milyon lira
para cezası 100 Türk lirası, yani eski parayla 100 milyon liraya
güncellenmiş ama en az yüzde 100 zamla güncellenmiş.
Dolayısıyla, bir, işverenlerin cezalarının
artırılması konusu var. Dolayısıyla, herhâlde
açığın biraz bu amaçla kapatılması var. İki,
biraz önce, ilaçta, sağlık harcamalarındaki katkılar var.
İkinci ana konu da Van depreminde malul olmuş, yani
hayatını kaybetmiş ya da iş göremez durumuna gelmiş
olan vatandaşlarımıza en az otuz gün prim ödemesi veya bunun
karşılığı olan kesinti yapılması
kaydıyla hak sahiplerine maaş bağlanması konusu var.
Ben de buradan ifade etmek istiyorum,
biraz önce Sayın Kaplan da ifade etti. Peki, yirmi dokuz gün, yirmi sekiz
gün ödemiş, Allahın verdiği bu deprem sonunda iki gün veya bir
gün daha bu primini ödeme şansı bulamamış
insanlarımızın suçu nedir? Veya sosyal güvenlik primini ödeme
yaşına gelmemiş öğrenci ya da çalışmayan herhangi
bir vatandaşımız bu depremde hayatını kaybetti ya da
malul olduysa bunun suçu ne? Dolayısıyla, buradaki otuz günlük prim
ödeme süresinin mutlaka kaldırılması gerekir. Bunun
sıfır noktasına çekilerek, mağdur olmuş, malul her vatandaşımızın
yararlanabileceği ve ayrıca diğer depremlerde ve diğer
afetlerde zarar görenlerin de bu kapsamdan yararlanacağı bir
şekle dönüştürülmesi lazım.
Hükûmetin teklif ettiği metinde,
maalesef sadece 23/10/2011 ve 9/11/2011 tarihlerinde Van ve ilçelerinde meydana
gelen depremde hasar görenler ya da zarar görenler var. Ben, buradan Plan ve
Bütçe Komisyonunun ve Aile, Sağlık Komisyonunun değerli
üyelerine de çok teşekkür etmek istiyorum. Bizlerin uyarıları ve
ricaları üzerine değerli milletvekillerimizin de uygun görüşüyle,
buraya 19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav depreminden zarar
görenler de eklenmiştir ama bu yeterli değildir değerli
milletvekilleri. Şimdi, mutlaka bunun daha önceki depremlerde ve
diğer afetlerde malul olmuş, hayatını kaybetmiş
insanlarımızı da kapsayacak şekilde genişletilmesi
lazım. Ayrıca, bundan sonra olabilecek her türlü doğal afette
aynı mağduriyeti yaşamış olanları da kapsayacak
şekle dönüştürülmesi hâlinde bundan sonra her doğal afette böyle
bir konunun tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmesi de ortadan
kalkmış olacaktır.
O nedenle, 13üncü maddede bu yöndeki
önergemizde de bazı konulara değineceğim. Umarım, Genel
Kurul bu önerimizi dikkate alıp, bu bölümde var olan ikinci ana konu
deprem mağdurlarının bu durumunu düzeltmiş oluruz.
Değerli milletvekilleri, tabii ki,
depremlerde hayatını kaybetmiş insanlarımızın
yaşadığı mağduriyeti birçoğumuz yakından
gördü ve yaşıyoruz. Geçmişte yakınlarımızda da
birçok insanımız bu şekildeki afetlerle hayatlarını
kaybettiler, mağdur oldular. Ancak gerçekten söylüyorum: Eğer on
sekiz yaşın altındaki bir gencimiz hayatını
kaybettiyse, bu devlete otuz gün prim ödemedi diye bunun öbür
dünyasını da karartmanın bu millete
yakışmayacağını düşünüyorum.
Dolayısıyla, bu Meclis, inanıyorum ki, bu hatayı da
düzeltecektir.
Kanunun hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Hükûmet adına, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tasarının İkinci Bölümü ile ilgili
değerli milletvekili arkadaşlarımız değerlendirmeler
yaptılar. Teşekkür ediyorum kendilerine. Yalnız, yani gerçekten
biraz da tasarının ruhuyla bağdaşmayan, biraz da
insafsızca eleştiriler oldu. Yani buna burada cevap vermezsek
doğru olmaz inancındayım.
Bir kere, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmalarını, tabii yeni gelen
arkadaşlarımız olarak gerek AK PARTİ Grubunda gerekse
diğer muhalefet gruplarındaki arkadaşlarımız takip
ediyorlar, takip edecekler. Ben şahsen bu kürsüde dördüncü dönem
bulunuyorum ve Meclis çalışmalarının, komisyon
çalışmalarının, yasama faaliyetinin nasıl
olduğunu tabii bu dönem içerisinde kazanımlarla elde ediyorsunuz.
Onun için Telaşla geldi. demek yanlış bir şey. Bir
tasarı bakanlıkta hazırlanır, mutfağı
vardır. İlgili bakan arkadaş bununla ilgilenir. Sonra, Bakanlar
Kuruluna gelir. Bakanlar Kurulunda görüşülür; tasarı olarak Meclise
gelir ve komisyonlarda belli süreleri vardır, o sürelerde gündeme
alınarak değerlendirilir. Eğer böyle değil, parti
grupları ve danışma kurullarında, meclislerinde karar
alıyorsanız teklif olarak da getirebilirsiniz. Komisyonlarda
görüşüp, burada yasalaştırırsınız. Onun için
bunu, bu süreci, gelen bu tasarıya Telaşla geldi. demek
yanlış, doğru değil.
İkincisi: Meclis
komisyonlarında muhalefet, iktidar konunun
ağırlığına göre alt komisyon talebinde bulunabilir.
Nitekim bu tasarıyla ilgili de talepte bulunuldu. Şimdi burada
şu söyleniyor bakın: Yalvara, yalvara bunu alt komisyona gönderdik.
Oysa ben buradayım, bir kelime bile söylemedim yani demedim ki:
Arkadaşlar, olmaz bu iş. demedim. Muhalefetten bu teklif gelince,
Doğru söylüyorsunuz, enine boyuna herkesin bilgi sahibi olması
yerindedir. dedim ve hiçbir itirazda bulunmadan gönderdik,
arkadaşlarımız buradalar. Onun için, yani bunları ben
Heyecan
güzel, çalışmak, takip etmek ama bu süreci de bilmek ve bu süreçte
olup bitenlerle ilgili de tenkit ve ithamlarda bulunurken yerli yerinde
olması açısından bunu ifade ediyorum. Yoksa, ben,
arkadaşımı üzmek için bunları söylemiyorum. Mutlaka,
önümüzdeki dönem içerisinde hepimiz daha da dikkatli olacağız.
Diğer bir konu: 3 liraya kadar
yetki alınıyor idi, kutuyla ilgili olarak. Bakın, yetki
başka bir şeydir, 3 lira getiriyorsunuz. ayrı bir şeydir.
Sosyal Güvenlik Kurumu 74 milyonu ilgilendiriyor, bakınız, bizi,
sizi, çocuklarımızı, torunlarımızı, ülkenin
geleceğini ilgilendiriyor. Burayla ilgili aldığınız
kararlar önemlidir. Kurumda çalışan bütün
arkadaşlarımız sorumluluk içerisinde hareket ediyorlar.
Dolayısıyla, yetkinin olmasında büyük fayda vardır. Neden?
Her defasında, gelip, sıradan gelişen bir olay
karşısında, yasama faaliyetine, yasaya müracaat etmek iyidir de
her şey için gerekmemeli diye düşünüyorum ben şahsen çünkü Kurum
zaten 74 milyonun menfaati konusunda, sağlık açısından,
emeklilik açısından, doğumdan ölüme kadar büyük bir mücadele
vermektedir. Bunun için alınan bir yetkiyi Şu kadar milletten
alacaktınız. diye burada ifade etmek hiç şık
olmamıştır diye ifade ediyorum.
Temel kanun olmasaydı
Temel kanun
nasıl olur? Bir bakanın istemesiyle olmaz. Şurada bir grup
kalkıyor, Bunu temel kanun yapın. diyor, olmaz. Meclisin
çalışması var. Meclisin, İç Tüzükle ilgili gerçekten çok
birikimli bürokratları var. Onlar oturur, hangi yasanın temel kanun
olacağına, hangisinin olamayacağına karar verirler, biz de
gruplar olarak buna saygı duyarız. Eleştiriniz varsa, bununla
ilgili İç Tüzük hüküm verir, eleştirirsiniz, ya
karardan dönülür, dönülmüyorsa devam eder. Devam edildiğine göre son
derece meşru, hukuki bir zeminde bu yasayı görüşüyoruz,
tartışıyoruz. Bu da biraz haksız bir değerlendirme
oldu diye düşünüyorum.
Şimdi, diğer bir konu: Efendim
katılım payını Vanda alıyorsunuz. Ya,
arkadaşlar, Yasa 5510un 75inci maddesi gereği almıyoruz,
almayacağız. Yani daha nereden söyleyeceksiniz? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Almıyoruz, almayacağız. Yasa bize bu yetkiyi
veriyor. Bu da doğru olmamıştır.
Diğer bir konu: Biz, Van ve Erciş
sıcaklığı içerinde bu düzenlemeyi yaptık, Simavı
da, dikkat ederseniz, muhalefetten önerge gelmeden ben Plan ve Bütçe Komisyonunda
konuşma yaparken ilave ettik. Ben kendi konuşmamda söyledim, dedim
ki: Simavı da buraya dâhil edeceğiz. diye, Plan ve Bütçe Komisyonu
üyeleri bilir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, Meclis
açıldığından bu yana bu konuyu konuşuyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Aynen efendim. Bakın, aynen, açılış
konuşmamızda biz bunu söyledik, Tasarıda bizim ihmalimiz olarak
da görebilirsiniz ama biz Hükûmet olarak bunun ilave edilmesini istiyoruz.
dedik. Bu da diğer bir konu.
Şimdi, ne getirdik? Bakınız, Vanda çok
hızlı bir şekilde şunu ifade edeyim- işverenlerimize
dönük düzenleme yaptık yani işverenlerimize kısa
çalışma ödeneği
Şu ana kadar üç yüz doksan dokuz firma
veya iş yeri bize müracaat etti ve 4.025 işçinin kısa
çalışmadan yararlanmasını istedi, biz de ocak ayı
itibarıyla bu işçilerimizin üç aylık, Bakanlar Kurulu
kararıyla da gerekirse altı aylık ücretlerini ödeyeceğiz.
Birinci yaptığımız bu. Kime bu? İşverenlere.
İşsizlere ne yaptık? 5.882 Vanlı ve Ercişli
kardeşimizi işe yerleştirdik, şu anda
çalışıyorlar, onu da söyledim İhtiyaç varsa bunu daha da
açabiliriz, yeter ki bu kış ayında evine sıcak aş
götürsün, insanlarımız ekmek götürsün. diye 6 bin kişinin
istihdamını gerçekleştirdik. Kime? İşsizlere,
Vanlı ve Ercişli kardeşlerimize. Sonra
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şimdi, ne yapıyoruz?
Ayrıca bir şey daha yaptık. Sigorta primlerini, geçmiş borçlarının
tamamı, depremden sonra oluşan üç aylık primleri de bir yıl
erteledik ve şimdi de malul olanlara yani yüzde 60 iş göremezlik
durumunda olanlara malul aylığı ve vefat edenlerin hak
sahiplerine de ölüm aylığını bağlamak için şu
anda huzurlarınıza gelmiş bulunuyoruz.
Efendim, bu neden
otuz gün, neden daha az değil? Bakınız, bir düzenleme yaparken
bir kriter koyacaksınız. Geçtiğimiz hükûmetlerce 99 büyük
depreminden sonra bir düzenleme yapılmış ve o düzenlemede üç yüz
altmış gün esas alınmış; Yalova, Gölcük, Karamürsel,
Kocaeli, İstanbul, Sakaryayı etkileyen büyük depremde üç yüz
altmış gün esas alınmış. Biz ne yaptık burada?
Özellikle öğretmen kardeşlerimizin, ki sayıları 70i bulan
kardeşlerimizin memuriyete yeni başlamalarını dikkate
alarak, Vanın sosyoekonomik
kalkınmışlığını dikkate alarak, yaşanan
acıyı dikkate alarak Asgari ne olabilir? Asgari otuz gün olabilir.
dedik ve en asgari haddi dikkate alarak biz hayatlarını kaybedenlerin
yakınlarına ölüm aylığı, yaralanan ve malul duruma
düşen kardeşlerimize malullük aylığı bağlamak
için bu düzenlemeyi getirmiş bulunuyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Burada başka şeyler ifade
edildi -zaman çok kısa- Sosyal güvenlik destek primi niye veriliyor?
Rakamlar var, vakit olmadığı için söyleyemiyorum ama şu
kadarını söyleyeyim: Bir ülkede kırk yaşındaki, otuz
sekiz yaşındaki insanları emekli yaparsanız bu sistemin
sürdürülebilirliği açısından ister istemez bazı önlemler
alacaksınız. Kayıt dışılıkla da ilgili bir
hadisedir. Kırk yaşındaki insanı kenarda
oturtamazsınız, oturtamadığınız için kayıt
dışı çalışacak. İşverenin de işine geliyor
bu, çalışanın da işine geliyor. İşte burada
devreye girmiş yasa ve diyor ki: Burada sosyal güvenlik destek primi
alınmalı. Nereye kadar? Sistemimiz rehabilite oluncaya kadar. Nedir
rehabilite? Uluslararası düzeyde gelişmiş ülkelerde bu düzeye
baktığımız zaman, buradaki sosyal güvenlik destek priminin
alınma zorunluluğu var. Şu anda, BAĞ-KUR diye ifade edeyim,
559.913 kişiden destek primi kesiliyor, sigortalı çalışan
343 bin kişiden işverenler destek primi ödüyorlar; toplam 800-900 bin
kişi. Bundan ibaret midir? Biz biliyoruz ki bunun çok üzerindedir ve
kayıt dışılıkta yüzde 42den bahsediyorsak bunun
altında yatan neden de budur. Geçmişte yapılan
yanlışlar çocuklarımıza, torunlarımıza, bizlere
bunu ödettiriyor. Onun
için sosyal güvenlik sistemi, üzerinde çok oynanılacak, üzerinde çok
politika yapılacak değil, devlet adamı ciddiyetliğinde
üzerine gidilmesi gereken bir konudur, bunu ifade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) 5,7 milyar iş veren primini yüzde 5 ödemiyor
mu Hükûmet? Niye bunlara da yapamıyor? Bu kadar basit.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Şimdi, bir
diğer konu daha var: Kronik hastalarla ilgili katılım payı
filan yok.
Bir
diğer konu da: Efendim, yani burada öyle şeyler söylendi ki
doğrusu ben anlamakta
Kuruma aldığımız bir yetkiyi
dediler ki: Siz birçok hizmetleri kısacaksınız. Hayır,
arkadaşlar, böyle bir şey yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
Bakınız,
sürem bitti ama bunu bitirmem gerekiyor. Bir doğum olayını
düşününüz. Üç çeşit doğumdan bahsediliyor: Bir, normal
doğum; iki, sezaryenle doğum; üç, suda doğum. Şimdi, üç
çeşit. Şimdi, tıbbi gereklilik açısından
baktığınız zaman, heyetimiz var bizim, tıbbi
açıdan bunu değerlendiriyor, normal ve sezaryenle doğum
Ama
suda doğum tıbbi bir gereklilik değil.
ALİ ÖZ
(Mersin) Başka örnek verin Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) O hâlde siz ödemeyi
yaparken, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak ödemeyi yaparken yetkiyi
alıyorsunuz, tıbbi açıdan gerekli olan alanlarda bu
harcamayı yapıyorsunuz, bu ödemeyi yapıyorsunuz, gerekli olmayan
alanlarda da ödeme kırk gün, manuel ve dijital ayakta tutma aletleri gibi,
cihazları gibi
Doktor diyor ki: Yani manuel de olabilir, dijital de
olabilir ama manuel kullanması demek dijitali gerekli kılmaz, manuel
dijitalin yerine geçer. diyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Biz bu bilgileri
aldıktan sonra burada yetkimizi kullanacağız. Bunu getirip
Vatandaşın haklarını kısıtlıyorsunuz.
derseniz çok büyük haksızlık olur diyorum.
Daha da izah
edilmesi gereken konular var ama sürem yetmediği için
Sayın
Başkana da çok teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Ya, sevgili
milletvekilleri, işte böyle hep orada öyle konuşuyorlar, ondan sonra
karşı taraf konuştu mu siz bağırıyorsunuz, bu
taraf konuştu mu siz bağırıyorsunuz ama sonuçta herkes
konuşuyor.
ADNAN
KESKİN (Denizli) Alkışladık Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hayır, benim itirazım yok ama sonuçta bağırılan
kişi ben oluyorum. Çabuk özür dileyin! (Alkışlar)
Evet
Yani yorulmaya
başladık, yorulmaya başladığınız için,
işte, hafif gevşetmeye uğraşıyorum.
NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) Siz bize enerji veriyorsunuz.
BAŞKAN Yani gevşetmeye
çalışıyorum, yanlış anlamayın.
Evet, şimdi, şahsı
adına Ağrı Milletvekili Sayın Ekrem Çelebi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Çelebi, istiap haddi doldu
orada konuşmanın, ne olur yani zamanında bitirin. Tamam mı?
EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Teşekkür ediyorum.
Yani, ayrıca, böyle bizim gibi
gençlere biraz daha fazla zaman vermeniz lazım Başkanım.
BAŞKAN Hayır, istiap haddi
doldu, istiap haddi doldu sistemin.
Buyurun.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı Emekli
Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ikinci bölümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Fransa
Parlamentosunun bugün yaklaşık olarak 50 kişiyle kabul
etmiş olduğu 1915 olaylarıyla ilgili olarak konuşmak
istiyorum.
Fransanın Meclisinden
geçirdiği yasayı, insanlığa, fikir özgürlüğüne, adalet
ve hakkaniyet anlatısına uymayan bir siyasi karar olduğu için
kınıyorum. Bu kararla Fransadaki Ermeniler, mevcut siyasi zadegânın küçük çıkar
hesapları için araçlaştırılmışlardır. En
başta Fransadaki Ermeniler, Sarkozynin siyasi hesabına dâhil edilme
biçim ve anlayışına itiraz etmediler.
Fransanın geçmişine,
tarihine saygı duyan, Voltairenin, Comteun, Montesquieunun
çocukları, Sarkozy ve ortaklarının bu kararına
karşı çıkmalıydılar. Bugün Jöntürklerin, Herzen ve
arkadaşlarının, sanatın ve edebiyatın önemli
merkezlerinden biri olma vasfıyla mümeyyiz Paris barbarca bir
anlayışla teslim alınmaya çalışılmaktadır.
Dileğimiz, III. Napolyon döneminde Baron Haussmann nasıl Parisi yıkıp
yeniden yaparak modern dünya ile bütünleştirdiyse Hausmannın
çocukları da aynı şekilde davranarak bu köhne siyasi
anlayışa son vermelidir. Fransaya geçmişinin Dreyfus
Davası, Cezayir, Ruanda katliamları gibi olayların bir
uzantısı olarak değil, Zolanın, Braudelin, Foucaultnun
ülkesi olarak hatırlamak istiyoruz. Bu görev, kendisini
insanlığın ortak mirasına ait gören herkesindir. Bu
vesileyle saygılarımı sunuyorum.
Şimdi, 113üncü sıra
sayılı yasanın ikinci bölümü neler ihtiva ediyor, kısaca
yüce Meclisinize bilgi arz etmek istiyorum. Türkiyede yeşil karta sahip
insan sayısı 9 milyon 416 bin 775 kişidir. 2012 yılı
başından itibaren genel sağlık sigortası
kapsamına alınmasıyla şu anda yararlandıkları
şartlardan bir geriye götürme olmadan sağlıktan yararlanma
koşulları kanuna dercediliyor. Yeşil kartlılar ile genel
sağlık sigortası primleri hazinece karşılananlar ve
köy korucularının sağlık yardımlarından
faydalanma usul ve esaslarının belirlenmesi konusunda SGKya bu
yasayla yetki verilmesi öngörülüyor.
Yine 10uncu maddede 5510
sayılı Kanun gereği yükümlülükleri belirlenen süreden sonra otuz
gün içerisinde kendiliklerinden yerine getirmeleri hâlinde uygulanacak idari
para cezalarının, öngörülen tutarlarının dörtte 1i olarak
uygulanması şeklinde bir pişmanlık indirimi
uygulanması hayata getiriliyor bu kanunla birlikte.
11inci maddede tarımsal
faaliyette 1 Nisan 1994-2 Ağustos 2003 döneminde bulunup aile reisi
olmayan bayanların tarım BAĞ-KURluluğu hususunda
yaşanan sorunu çözüme kavuşturmak üzere bu 11inci madde burada
ihtiva edilmiş.
Bu konuda SGK aleyhine açılan
bazı davalardan yüce Meclisinize bilgi arz etmek istiyorum. SGK aleyhine
açılan yaklaşık olarak 19.806 dava bulunmaktadır. Bunlardan
iş mahkemelerinde devam eden tespit davaları yaklaşık
olarak 8.965 adettir. Kurum lehine sonuçlanıp Yargıtayda devam eden
dava sayısı 59, Kurum aleyhine sonuçlanıp Yargıtayda devam
eden 2.007 adet, bu böyle sıra gelimi sürmektedir. Yine Kurum aleyhine
sonuçlanıp tescili yapılan 4.529 adet sigortalı olarak
mevcuttur.
12nci maddede ise Ekim 2008 tarihinden
evvel devlet memurluğundan emekli olarak serbest avukatlık ve
noterlik faaliyetine devam edenler hakkında da sosyal güvenlik destek
primi uygulaması ve bu alanda eşitliğin sağlanması
için düzenleme yoluna gidiliyor. Bu düzenleme geriye dönük değil ileriye
dönük olacak şekilde yapılıyor. Bunlardan herhangi bir tanesi
bir noter veya serbest avukata bir borcun meydana gelmesine sebep
olmayacağı gibi, 4/A veya 4/B kapsamında emekli olup noterlik
veya serbest avukatlık yapanlarla aynı şartlara tabi
olmaları sağlanıyor.
13üncü maddede ise 19 Mayıs 2011
tarihinde Kütahya ili Simav ilçesinde ve 23 Ekim 2011le 9 Kasım 2011
tarihleri arasında Van ilinde meydana gelen depremlerde otuz günlük
sigortalığı bulunup
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
EKREM ÇELEBİ (Devamla) Ben de
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Yılmaz, buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Sayın Bakanıma ben biraz önce
de sormuştum. Doğum borçlanmasıyla ilgili çok ciddi bir sorun
yaşanıyor. İşçi kadın doğum borçlanması
yapabiliyor ama tarım BAĞ-KURlusu kadın ve esnaf kadın
doğum borçlanması yapamıyor; bu çok ciddi bir sorun. Bu konuyla
ilgili herhangi bir düzenleme yapılması düşünülüyor mu? diye
sormuştum.
Bir de bunun yanında, bu
alınan katkı paylarıyla ilgili olarak normal koşullarda
çalışanlarla ilgili sağlık primleri zaten tahsil
edilmektedir. Bu alınan artı katkı payları nerelere harcanmaktadır?
Neden alınmaktadır? Ya da o sağlık primleri neden
alınmaktadır?
Bu konuların
cevaplandırılmasını talep ediyorum ben.
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çok teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım, biraz önce alt
komisyondaki Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcımız
Hanımefendinin ısrarlı ve net sorumuza net verdiği cevaba
tamamen tezat bir açıklama yaptınız. Açıklamanın
gerçeğinin sizin açıklamanız doğrultusunda olması bizi
memnun eder ancak hem Maliye bürokratları hem de Başkan
Yardımcımız, alt komisyonda Biz katılım paylarını
bu durumda terk edemiyoruz, sadece erteliyoruz. ifadesini kullandı. Tam
olarak hepimizin aklının netleşmesi için, ilgili bürokratlardan
gerekiyorsa teyit alarak bu soruyu bir kez daha yanıtlamanızı,
oradaki bölge halkının ocak ayında mağdur olmaması
için saygıyla rica ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurunuz.
Epeyce de bir vaktiniz var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum.
Şimdi, doğum
borçlanmasıyla ilgili gerek tarım BAĞ-KURlularının
gerekse esnafların prim ödemelerinde bir engel yok.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
İşi bırakmak durumunda kaldıklarını
düşünelim Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade eder misiniz.
Ama mükelleflikleri devam ediyor.
Bakın BAĞ-KURlu diyorsunuz, bunlar mükellef ve bunların prim
ödemesine bir engel yok ama SSKlı böyle değil. Sigortalı
işini bırakmak durumundadır. Onun için, bu konudaki düzenleme bu
konular esas alınarak yapılmıştır.
Diğer konu ise: Bu
katılım paylarını almayacağımızı
söyledim. Tekrar ifade ediyorum. Ama az önce
cevaplandıramadığım bir iki husus daha var.
Bu tasarıda cezaların
artırılmasına ilişkin bir hükmün olduğu burada ifade
edildi. Kesinlikle böyle bir şeyin olmadığını burada
belirtiyorum. Aksine, daha önce kesinleşmiş ve kesilmesi öngörülen
cezaların dörtte 1 oranında da düşürüldüğünü belirtmek
istiyorum.
Bir diğer konu: Arkadaşlar,
5510 sayılı Yasanın 64üncü maddesinde Kurumun
karşılamayacağı sağlık hizmetleri var, bunlar
estetik amaçlı operasyonlar, Sağlık
Bakanlığının ruhsatlandırmadığı
tedaviler ve yabancı uyruklu bir insan düşününüz, kronik bir
hastalığı var, Türkiyeye geldikten yani GSSli, genel
sağlık sigortası kapsamına alınmadan önce kronik bir
hastalığı var. O hastalık tedavisi için buraya gelen ve
burada GSSli olan yabancı uyruklularla ilgili sağlık
harcamalarını Kurum karşılamıyor. Şimdi, bu konu
bu kadar açık iken mahkeme, Danıştay bir karar veriyor, diyor
ki: Her şeyi karşılayın. Neden böyle bir istisna
getiriyorsunuz? Bunların tümünü karşılamanız gerekir size
gelen talepler çerçevesinde. İşte burada, az önce bahsettiğim,
Kurumun yetki alması zarureti doğdu mahkeme kararından
dolayı ve Kurum yetkiyi aldı ve tıbbi gereklilik çerçevesinde bu
ödemeleri ne şekilde yapacağı konusunu yine bilimin
öncülüğünde gerçekleştirmektedir. Bunu da bu vesileyle ilave
etmiş oluyorum.
Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Bakanım, biraz önce altını çizdiğiniz gibi, bizler yeni
dönem milletvekilleriyiz. Şimdi şöyle bir konuyu sizin tecrübenize
dayanarak aydınlatmanızı hepimizi rica edeceğim: Komisyonda
siz yoktunuz, yerinize elbette bir bakan vekâlet edebiliyor, yerinize
Sağlık Bakanı vekâlet etti ama Sağlık Bakanı
Kurumunuzun aynı zamanda hizmet satın aldığı
hastanelerden sorumlu. Örneğin, yeşil kartlıların sevkiyle
ilgili madde geldiğinde, biz, yeşil kartlıların diğer
SGKlılar gibi serbestçe hastanelere gitmesini söylediğimizde,
Sağlık Bakanı oradan Bu öneriye katılmıyoruz. dedi.
Bu şöyle bir sonuç doğuruyordu: Örneğin, pek çok diyaliz
hastası, pek çok kronik hasta sadece Sağlık
Bakanlığı hastanelerinin portföyünde kalmaya devam ederdi,
herhangi bir konuda, karar verici, kendisiyle ilgili bir mesele olduğunda
bu görevden affını ister, Sağlık Bakanı, kendi,
sizinle karşılıklı alışveriş içinde olan bir
kurumla ilgili maddeler görüşülürken, tam da kendi hastanelerini
ilgilendirirken vekâlet etmesi Parlamento hukuku açısından rastlanan
ve kabul gören bir durum mudur? Bu konuyu aydınlatabilir misiniz?
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Şimdi, son derece isabetli bir karar olduğu
inancındayım çünkü bu, Komisyon üyelerine saygının gereğidir.
Konuya en yakın olan bir bakanın vekâlet etmesi doğrudur, buna
mümkün mertebe hükûmetler riayet ederler ama bazen de konunun
uzağında olan bakanların görev aldığı dönemler de
olur ama bunu hiçbir hükûmet de istemez. Biz de böyle önemli bir görüşme
yapılırken -ben Adıyaman, Urfadaki programın uzaması
dolayısıyla katılamadığım için- Sağlık
Bakanımızdan rica ettik ve bütün bu değerlendirmeler,
Bakanın fikri değil, tekrar ediyorum, müşterek fikrimizin oraya
yansımasıdır yani birlikte maddeler üzerinde
yaptığımız değerlendirmenin
yansımasıdır. Kaldı ki yeşil kartlılarla ilgili
yaptığımız bu düzenleme, aynen, mevcut şu andaki
yasadan 5510a alınmasıdır. Nedir bu? Yeşil kartlılar,
özel hastanelere ve üniversite hastanelerine sevkle gidebiliyorlar, şu
andaki uygulama bu, 1/1/2012den itibaren de aynen bu devam edecek. Ayrıca,
acil hâllerde hiçbir hastane farkı gözetmeksizin kimliği,
kişiliği, konumu dikkate alınmadan bütün hastanelere
gidebiliyor. Yeşil kartlılar da öyle, özel hastaneye de fakülteye de
gidebilir acil hâllerde. Diğer zamanlarda, normal dönemlerde ise sevkle ancak
gitme imkânı var.
Peki, bu ileride nasıl
iyileştirilebilir? Bu konuda çalışmamız var. Şu
şekilde çalışmamız: Yeşil kartlılarla ilgili
gelir testi tamamlandıktan sonra oluşacak olan net bir tablo çıkacak
karşımıza. Bu konuyla ilgili çok söylentiler var. Gelir testi
uygulaması son derece önem arz ediyor. Çıkan o tabloya göre, Sosyal
Güvenlik Kurumunun konumu ortadadır, amacı 74 milyonu da memnun
etmektir sağlık açısından. Bu çerçevede yeni süreç
içerisinde değerlendirmelerimizin olacağının bilinmesini istiyorum
ama bugün yeşil kartlıların aleyhine gelişecek en ufak bir
durum söz konusu değildir. Bugün nasıl yararlanıyorlarsa
sağlık hizmetlerinden, genel sağlık sigortası
kapsamına yani sosyal güvenlik sistemi içine girmeleriyle de en ufak bir
kayıplarının söz konusu olmadığını
belirtiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 10da iki önerge vardır, sırasıyla
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 10 uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Ramazan
Can Erkan
Akçay
İstanbul Kırıkkale Manisa
Mihrimah
Belma Satır Adil
Kurt Sevim
Savaşer
İstanbul Hakkâri İstanbul
Madde 10- 5510 sayılı Kanunun 102 nci maddesinin
ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Mahkeme kararına, Kurumun denetim ve kontrol
ile görevlendirilmiş memurlarınca yapılan tespitler veya
diğer kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatları
gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelere ya da
kamu idarelerinden alınan belgelere istinaden düzenlenenler hariç olmak
üzere, bildirgenin veya belgenin yasal süresi geçtikten sonra ilgililerce
kendiliğinden 30 gün içinde verilmesi ve söz konusu cezaların
ilgililerce, yapılacak tebligat tarihini takip eden günden itibaren 15 gün
içinde ödenmesi halinde, bu maddenin birinci fıkrasının (a),
(b), (g), (h) ve (j) bentlerinde öngörülen cezalar dörtte bir oranına
karşılık gelen tutar üzerinden uygulanır."
BAŞKAN Şimdi diğer önergeyi okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 113 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 10.
Maddesindeki "15 gün" ibaresinin "bir ay" olarak,
"dörtte bir oranına" ibaresinin "yüzde 20sine olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Süleyman Çelebi Selahattin
Karaahmetoğlu Özgür
Özel
İstanbul Giresun Manisa
Bülent Tezcan Veli
Ağbaba Mehmet
Ali Ediboğlu
Aydın Malatya Hatay
İzzet Çetin Orhan Düzgün
Ankara Tokat
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Düzgün, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben de bu kürsüye gelen diğer milletvekili arkadaşlarım gibi, Fransız
Parlamentosunun Ermeni soykırımıyla ilgili
çıkarmış olduğu yasayı şiddetle
kınıyorum. Öyle düşünüyorum ki eğer Voltaire sağ
olsaydı bugün utancından ölürdü. Dün bir tilki
kurnazlığı içerisinde Anadolu halkını kendi devletine
isyana zorlayıp sonra yüzüstü bırakıp kaçanlar, bugün bir akbaba
kurnazlığıyla bu ölümlerden medet umar hâldedirler. Bu nedenle
de Fransız Hükûmetini bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bilinmesini isterim ki biz tarih yapan bir milletiz. Tarih yapmak ayrı,
tarihi yazmak ve tahrif etmek ayrı bir şeydir. Fransız
Hükûmetine, Muhteşem Süleymanın Françoisa yazdığı
mektubu bir kere daha okumasını tavsiye ederim.
Değerli arkadaşlarım, bu
olayda da çok net bir şekilde gördüğümüz gibi, emperyalizm, kendi
çıkarları söz konusu olduğunda hangi düzeylerde
alçalabildiğini bir kere daha göstermiştir. Ancak onları bu
şekilde eleştirirken bizim de ne yaptığımıza
dönüp bakmamız gerekir diye düşünüyorum. Evet, biz ne yapıyoruz
değerli arkadaşlarım? Biz TÜPRAŞı sattık -emperyalistlere
sattık, global sermayeye sattık- PETKİMi sattık, Telekomu
sattık.
Arkadaşlar, bugün bu ülkenin
insanının sağlığı satın alınmak
isteniyor. Nasıl satın alınmak isteniyor? Önce bu ülkenin
hekimleri özel hastanelere itelendiler. Daha sonra devlet hastanelerinin
özelleştirilmesi için bir proje geliştirildi. Bu insanların
özlük hakları günden güne kırpılarak sözleşmeli personel
aşamasına getirildi. Daha sonrasında ise üniversite
hastanelerinin de bu çarkın içine dâhil edilmesi sağlandı.
Değerli arkadaşlarım
Liberal ekonomi uyguluyoruz. diyoruz. Devlet, bakkal açana
karışmıyor, fabrika kurana karışmıyor
-karışmaması gerekir eğer liberal ekonomi ise- fakat özel
hastane açacaksınız Olmaz
deniyor. Neden olmaz? Ya zarar edersen... Değerli arkadaşlarım,
müteşebbis kâr eder zarar eder. Mademki liberal ekonomideyiz o zaman ona
da karışmayacaksınız ama maalesef bu ülkede özel hastane
açabilmek için belli kriterleri aşmak zorundasınız.
Bunları aştınız,
özel hastaneyi açtınız, doktor
çalıştıracaksınız, buna da müdahale var
arkadaşlar. Sağlık Bakanı özel hastanede kaç hekimin
çalışacağına karar veriyor. Peki, siz bir fabrikatörün
fabrikasında kaç işçi çalışacağına
karışıyor musunuz arkadaşlar? O zaman neden doktorlara
karışıyorsunuz. Doktorların üstündeki bu baskı nedir?
Arkadaşlar, üzüntüyle söylemek
isterim ki bu ülkede taksi plakaları satılırdı biz bunu
bilirdik ama bugün artık doktor plakaları satılır oldu hem
de 400-500 bin lira gibi rakamlara satılır oldu. Bu kısıtlama
neden arkadaşlar? Adam özel hastanesini açmış, diyor ki: Benim
doktora ihtiyacım var. Alacağım,
çalıştıracağım, istihdam edeceğim. Hayır,
çalıştıramazsınız. Çünkü değerli arkadaşlarım,
bu projenin altında Türkiye'nin sağlık sisteminin ele
geçirilmesi söz konusudur. Önce özel hastaneler kuracaksınız, sonra
bunları bir zincir hâline dönüştüreceksiniz, sonra da bunları
uluslararası sermayeye birer birer satacaksınız. Satılmaya
başlandı, sizler de bunu çok iyi biliyorsunuz ama bu yeter mi?
Yetmez. Neden? Çünkü emperyalizm, global sermaye daha çok kâr etmek istiyor. O
zaman ne yapmak lazım? Daha ucuz işçi bulmak lazım. Türkiyede
bundan daha ucuz işçi bulamazsınız. O zaman yurt
dışından getireceksiniz arkadaşlarım. Bugünkü uygulama
budur.
Değerli arkadaşlarım,
açık yüreklilikle söylemek isterim ki bu ülke, bu ülkenin insanı,
sağlığını başkalarına satanları
affetmez.
Bu anlamda sizleri uyarır,
hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 10 uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 10- 5510 sayılı Kanunun 102 nci
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Mahkeme kararına, Kurumun denetim ve kontrol
ile görevlendirilmiş memurlarınca yapılan tespitler veya
diğer kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatları
gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelere ya da
kamu idarelerinden alınan belgelere istinaden düzenlenenler hariç olmak
üzere, bildirgenin veya belgenin yasal süresi geçtikten sonra ilgililerce
kendiliğinden 30 gün içinde verilmesi ve söz konusu cezaların
ilgililerce, yapılacak tebligat tarihini takip eden günden itibaren 15 gün
içinde ödenmesi halinde, bu maddenin birinci fıkrasının (a),
(b), (g), (h) ve (j) bentlerinde öngörülen cezalar dörtte bir oranına
karşılık gelen tutar üzerinden uygulanır."
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Ne
yapayım?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Alt komisyon görüşmeleri
esnasında "30 gün içinde" ibaresinin 10 uncu maddeye eklenmesi
kararlaştırılmış; ancak ibare kabul edilen alt
komisyon metnine sehven işlenmemiştir. Önerge ile bu
yanlışlığın giderilmesi ve maddeye Alt Komisyonda
yapılan değişikliğin derç edilmesi amacıyla teknik bir
düzenleme amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 10u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına göre bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde
bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir
maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyon salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzükün 87nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup komisyona
soracağım, komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyesiyle
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı"na yeni 11 inci madde olarak aşağıdaki
maddenin eklenmesi ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Tanju Özcan Sırrı
Sakık Fatih Şahin
Bolu
Muş
Ankara
Ahmet Toptaş Ali
Uzunırmak
Afyonkarahisar
Aydın
Madde-12 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigorta Kanununa
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Ek
Madde 7- Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile dışarıdan
bakanlığa atananlardan bu görevleri sona erdiği halde,
yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı
bağlanmasına hak kazanamayanların, Kanunun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kurmuş
oldukları sigortalılık ilişkisi, bu görevlerinin sona
erdiği tarihten itibaren otuz gün içinde Kuruma başvurmaları ve
bu Kanuna göre uzun vadeli sigorta kolları yönünden sigortalı
olmayı gerektiren bir işte çalışmamaları halinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeliği veya dışardan bakanlık görevi
sebebiyle ödenen ödeneğin ilişkili olduğu dönemin bitimini
izleyen aybaşından başlamak üzere dört yıl süreyle
aynı kapsamda devam ettirilir ve ödenecek sigorta primi
Başbakanlık Müsteşarı için Kanun 80 nci maddesinin üçüncü
fıkrası ile belirlenen prime esas kazancı üzerinden
hesaplanır. Bu şekilde hesaplanan sigorta prim tutarları,
sigortalı payı da dahil olmak üzere, Kurum tarafından üçer aylık
dönemler itibariyle düzenlenecek fatura üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesinden karşılanır. Yaşlılık
aylığı bağlanması için en erken vaşa göre
tamamlanması gereken prim ödeme gün sayısını dolduranlar
için bu fıkra hükümlerine göre sigorta primi ödenmesine son verilir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri ile dışarıdan bakanlığa
atananlardan bu görevleri sona erdiği halde, yaşlılık,
emeklilik veya malullük aylığı bağlanmasına hak
kazanamayan ve uzun vadeli sigorta kolları yönünden sigortalı
olmayı gerektiren bir işte çalışanların ise, birinci fıkraya
göre belirlenecek sigorta primine esas kazanç tutarı ile bu Kanunun 80
inci maddesi veya geçici 4 üncü maddesi uyarınca fiilen
çalıştığı iş için tespit olunan prime esas kazanç
veya emeklilik keseneğine esas aylığı arasındaki farka
ilişkin sigortalı payı dahil sigorta primleri ile emekli
keseneği ve kurum karşılığı farkları,
birinci fıkraya göre belirlenecek süre ve usuller esas alınarak
Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden ödenir.
Sigorta
primlerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden karşılanacağı
süre içerisinde Kanuna göre uzun vadeli sigorta kolları
açısından sigortalı olmayı gerektiren bir işte
çalışmakta iken bu çalışmaları sona erenler ise,
birinci fıkra hükümlerine göre belirlenecek dört yıllık süreyi
aşmamak kaydıyla ve başvuru tarihinden itibaren aynı usul
ve esaslarla birinci fıkra hükmünden yararlandırılır.
Yukarıdaki
birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeliği veya dışarıdan atandığı
bakanlık görevi sona erdiği halde, yaşlılık, emeklilik
veya malullük aylığı bağlanmasına hak
kazanamayanlardan, Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamına girenlerin,
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa göre ödenmeye
devam olunacak emekli kesenekleri ile kurum karşılıkları
hakkında da uygulanır.
Dört
yıl süreyle sigorta primlerinin veya emekli kesenekleri ile kurum
karşılıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesinden karşılanmasına ilişkin uygulamadan bir dönemden
fazla yararlanılamaz.
Bu
madde hükümlerine göre, sigorta primleri veya emekli kesenekleri ile kurum
karşılıklarının tamamı Türkiye Büyük Millet
Meclisi bütçesinden karşılanan süreler emekli ikramiyesinin
hesabına esas sürenin tespitinde dikkate alınmaz. Birinci
fıkrada belirtilen dört yıllık sürenin bitimine rağmen
yaşlılık aylığı veya emeklilik aylığı
bağlanabilecek en erken yaş itibariyle tamamlanması için gerekli
olan prim ödeme gün sayısını veya fiili hizmet süresini
tamamlamamış olanların kalan süreye ilişkin sigorta primine
esas kazançları veya emekli keseneğine esas aylık
tutarları, birinci fıkraya göre belirlenecek tutardan az olamaz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri ile dışardan bakanlığa
atananlardan bu görevleri sona erdiği halde, birinci fıkrada
belirtilen dört yıllık süre sonunda da yaşlılık,
emeklilik veya malullük aylığı bağlanmasına hak
kazanamayanlardan, uzun vadeli sigortalı kolları açısından
sigortalı olmayı gerektirecek şekilde
çalışanların veya isteğe bağlı sigortalı
olanların sigorta primine esas kazançları veya emekli keseneğine
esas aylık tutarları da birinci fıkraya göre belirlenecek
tutardan az olamaz. Ayrıca, bu tutar ile Kanunun 80 inci maddesi veya
geçici 4 üncü maddesi uyarınca fiilen çalıştığı
iş için tespit olunan prime esas kazanç veya emeklilik keseneğine
esas aylık arasındaki farka ilişkin işveren payı veya
kurum karşılığı farkı da kendileri
tarafından ödenir.
BAŞKAN Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Salt çoğunluğumuz
vardır, katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen var mı? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Madde 11de bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 11. Maddesinin sonundaki
2/8/2003 tarihi öncesi için de uygulanır. ibaresinin, 2/8/2003 tarihi
öncesi süreler için uygulanır ibaresi ile değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Musa
Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Özgür
Özel Selahattin
Karaahmetoğlu Süleyman
Çelebi
Manisa Giresun İstanbul
Bülent
Tezcan Veli
Ağbaba Mehmet
Ali Ediboğlu
Aydın Malatya Hatay
Dilek
Akagün Yılmaz
Uşak
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim, tasarı aynı
mahiyette olduğu için katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Yılmaz,
buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu madde üzerinde
görüşmek üzere ben söz aldım.
Belki de bütün grupların hemfikir
oldukları ve oy birliğiyle geçmesini istedikleri bir madde bu. Bu
maddede biz neyi değiştiriyoruz ya da hangi düzenlemeyi
yapıyoruz? Ben uygulamadan gelen bir avukat olmam nedeniyle içimizi,
canımızı çok yakan bir konuydu bu ve müvekkillerimize
hesabını veremediğimiz bir konuydu. Bu konuda, bu maddeyle
şunu düzenliyoruz: Çiftçi kadınların, tarım
BAĞ-KURlusu kadınların 2003 yılı öncesinde, aile
reisi kavramına dayanması nedeniyle, Medeni Kanundaki aile reisi
kavramı nedeniyle bunların borçlanmaları mümkün olmuyordu.
Normal koşullarda erkekler 1994 yılından itibaren eğer
vergi tevkifatları kesildiyse erkeklerin burada borçlanmaları ve
BAĞ-KUR tescilini yaptırmaları mümkün iken kadınlar
BAĞ-KUR tevkifatını yaptırsalar dahi aile reisi
niteliğinde olmadıkları için kadınların BAĞ-KUR
tescili kurum tarafından
yapılmıyor, bu konuda davalar açılıyor. Bu davaların
sonucunda da -mahkemeler bunu kabul ediyor ama- bunun sonucunda ne oluyor? Çok
fazla zaman geçmiş oluyor, ayrıca çok fazla masraf
yapılmış oluyor, bunun yanında da devlet de buradan çok ciddi
zararlar görüyordu çünkü SSK kurumu bu nedenle çok ciddi vekâlet ücretleri ve
masrafları ödemek durumunda kalıyordu. İşte, biz, bu
maddeyle kadınların aile reisi kavramının 2003
yılı öncesinde de aranmaması gerektiği konusunu düzenliyoruz
ve olması gereken bir düzenlemeydi bu.
Bunun dışında, zaten
çiftçi kadınlarımız bizim gerçekten sosyal güvenceden yoksun
olan insanlardır. Ben biraz önce de Sayın Bakanımıza sordum
İşçi kadın için doğum borçlanması
tanınıyor, ama tarım BAĞ-KURlusu ve esnaf kadın için
doğum borçlanması neden tanınmıyor? dedim. Bakanımız
da dedi ki: Onlar primlerini ödeyebilirler.
Ama şöyle düşünelim: Çiftçi
kadın ve esnaf kadın doğum yaptıktan sonra
çalışamadı, vergi kaydını kapatmak durumunda
kaldı, daha sonra ileride mali durumu düzeldi ve bu döneme ilişkin de
doğum borçlanması yapmak istiyor, o zaman neden bundan
yararlanamasın? Neden işçi kadın yararlanırken çiftçi
kadın aynı hükümlerden yararlanamasın? Bunun mutlaka bu
düzenlemeye girmesi gerekiyor, bundan sonraki düzenlemelerde olması
gerekir diye düşünüyorum.
Bunun yanında, bir de uygulamada
yapılan bir hatalı işlem var. Askerlik borçlanması yapan
erkekler için geçmişte sigortalı olunması aranıyor mu?
Hiçbir şekilde aranmıyor. Geçmişte sigortalı olmasa da
erkekler askerlik borçlanmalarını yapabiliyorlar ve
sigortalılıkları o kadar süre geriye gidebiliyor.
Peki, kadınlar için, yani
doğumunu yaptı, daha sonra sigortalı oldu, daha sonra
BAĞ-KURlu oldu, bu kadınlar için neden geriye doğru bir
borçlanma yapılamasın, doğum borçlanması
yapılamasın? Erkekler için bu hak veriliyor da, askerlik öncesi bir
sigortalılık aranmıyor da, sigortalı kadın için ve
tarım BAĞ-KURlusu kadın için, esnaf kadın için, öncesinde
neden herhangi bir sigortalılık aransın?
Bence, bu da gerçekten hakkaniyete
uygun olmayan, eşitlik ilkesine aykırı bir uygulamadır, bu
uygulamanın da bir an önce düzeltilmesi gerekiyor. Zaten yasaya
baktığımızda, 5510 sayılı Yasanın 41inci
maddesine baktığımızda, 41inci maddede bu konuda
düzenleyici ya da engelleyici herhangi bir hüküm yok, ancak SSKnın bu
konudaki bir genelgesi sonucunda yanlış bir uygulama var, elbette
kurumlar da buna uygun davranıyor ve mahkemeler de zaman zaman bundan
etkilenebiliyorlar. Bu SSK genelgesi kaldırıldığı
takdirde, doğum borçlanması öncesinde sigortalı olma
şartının aranacağı şeklindeki genelge
kaldırıldığı takdirde, o zaman bu kadınlar,
sigortalı kadınlar bu doğum borçlanmasından
yararlanabilecekler, bir hakkaniyet gasbı da ortadan kalkmış
olacaktır diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
Çok sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Madde 11i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 12de bir önerge vardır;
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 12. Maddesinin
aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa
Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Mehmet Ali Ediboğlu Özgür Özel Süleyman
Çelebi
Hatay Manisa İstanbul
Bülent Tezcan Levent Gök Selahattin
Karaahmetoğlu
Aydın Ankara Giresun
Veli Ağbaba
Malatya
Madde 12 5510 sayılı Kanunun geçici 14 üncü maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Geçici Madde 14 - 01/10/2008 tarihinden
önce iştirakçi veya sigortalı olanlar, vazife malullüğü,
malullük ve yaşlılık veya emekli aylığı
bağlananlar hakkında sosyal güvenlik destek primine tabi olma bakımından
bu kanunla yürürlükten kaldırılan kanun hükümlerinin
uygulanmasına devam edilir. Bunlardan bu maddede değişiklik
yapan kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle,
a) Bu
kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1),
(2) ve (4) numaralı alt bentleri kapsamında
çalışanların,
b)
5434 sayılı kanun hükümlerine göre vazife malullüğü
aylığı bağlananlardan bu kanunun 4 ncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) ve (b) bendi kapsamında
çalışanların,
c)
Harp malulleri ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
kanunu, 3.11.1980 tarihli 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve aylık
bağlanması hakkında kanuna göre aylıkları hesaplanarak
ödenen veya asayiş ve güvenliğin sağlanması ile ilgili
kanunlara göre vazife malullüğü aylığı bağlananlardan
bu kanun kapsamında çalışanların,
d) 2925
sayılı tarım işçileri Sosyal sigortalar kanununa göre
yaşlılık aylığı bağlananlardan bu kanun
kapsamında çalışanların,
Ve sonradan çalışmaya
başlayacakların almakta oldukları emeklilik veya vazife
malullüğü aylıkları kesilmez. Bunlar hakkında sadece
iş kazası ve meslek hastalığı sigortası hükümleri
uygulanır.
3713 sayılı kanuna göre
vazife malullüğü aylığı almakta olanlar, sınıf
veya görev değiştirerek çalışmaya devam eden
iştirakçiler ile aynı kanun kapsamına giren olaylar sebebiyle vazife
malullüğü aylığı alan ve bu kanunun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında çalışan
veya daha sonra çalışmaya başlayan er ve erbaşların bu
kanunun yürürlük tarihinden sonra müracaat tarihlerini takip eden aybaşından
itibaren bu kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434
sayılı kanun hükümlerine göre görevlerinden ayrılmasına
gerek kalmaksızın alınacak emekliye sevk onayına istinaden
vazife malullüğü aylıkları bağlanarak ödenir. Bu kapsamda
olup da görevlerinden emekliye ayrılanlar hakkında, bu kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı kanun
hükümlerine göre işlem yapılır.
Ancak, birinci fıkrada
sayılanlardan;
a) Bu kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamında çalışanlar için
sosyal güvenlik destek primi oranı 80 inci maddeye göre tespit edilen
prime esas kazançlar üzerinden 81 inci maddenin birinci
fıkrasının (c) bendinde belirtilen prim oranına %30
oranının eklenmesi suretiyle bulunan toplamdır. %30
oranının dörtte biri sigortalı, dörtte üçü işveren
hissesidir. Bu kapsamda sayılan kişilerden sosyal güvenlik destek
primine tabii olanların prim ödeme yükümlüsü bunların
işverenleridir. Bunlar hakkında sadece iş kazası ve meslek
hastalığı sigortası hükümleri uygulanır.
b) Bu kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendi
kapsamında sigortalı sayılanlardan, ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarından alınacak belgelerle doğrulamak
kaydıyla faaliyette bulunulmadığına ilişkin süreler hariç
olmak üzere çalışan süreleri için, sosyal güvenlik destek primi
oranı olarak bu kanunun 30 uncu maddesinin üçüncü
fıkrasının (b) bendinde belirtilen hükümler
uygulanır."
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Gök,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının 12nci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
12nci maddeyle 5510 sayılı
Kanunun geçici 14üncü maddesinin sonuna şu fıkra eklenmek
isteniyor: 2008 yılı Ekim ayı başından önce emekli
olup yine bu tarihten önce serbest avukatlık veya noterlik yapanların
aylıklarından bu maddenin birinci fıkrasının (b) bendi
hükümlerine göre sosyal güvenlik destek primi kesilir.
Sayın milletvekilleri,
bildiğiniz gibi Anayasamızın 2nci maddesinde cumhuriyetin
nitelikleri sayılırken sosyal devlet olma özelliğine vurgu yapılmıştır.
Yine Anayasamızın 60ncı maddesi Herkes, sosyal güvenlik
hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli
tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. demektedir.
Değerli
milletvekilleri, yoksullukla mücadele ve sosyal dışlanmanın
ortadan kaldırılması açısından sosyal hizmetler ve
sosyal yardımlarla birlikte sosyal sigorta uygulamaları da
dolaysız politika alanları arasında yer almaktadır. Sosyal
devletin gereği olarak ülkedeki mevcut eşitsizlikleri asgariye
indirmek, bütün yurttaşları sosyal güvenlik kapsamına almak ve
herkese güvenceli bir yaşam sağlamak önemli öncelikler
olmalıdır. Sosyal güvenlik sisteminin bütün yurttaşları
yaşamlarının her döneminde kucaklayarak, onlara insan onur ve saygınlığına
yaraşır bir biçimde oluşturulması gerekir. Oysa mevcut
sosyal güvenlik sistemimiz sorunun sosyal ve insani boyutunu ihmal ederek
yalnızca kamunun finansman ihtiyacı çerçevesinde konuya
yaklaşmaktadır. Çağdaş bir devletin sosyal güvenlik
sorununa fayda-maliyet boyutuyla değil, sosyal fayda ilkesi çerçevesinde
yaklaşması esas olmalıdır. Emekli olan insanların
emekli olduktan sonra başkaca bir işe ve gelire ihtiyaç duymadan
yaşamalarını temin etmek sosyal devlet olmanın
gereğidir. Eğer bir kişi emekli olduktan sonra çalışma
ihtiyacı duyuyor ise bu sosyal devletin ciddi bir eksikliğidir.
Böylesine çalışma ihtiyacı içerisinde olan bir kişiden
ayrıca sosyal güvenlik destek primi kesilmesi de ayrı bir
çelişkidir, çünkü bu prim karşılığı Sosyal
Güvenlik Kurumu onlara bir katkı sunmamaktadır. Sosyal devlet
ilkesini içtenlikle benimsemiş, sol sosyal demokrat bir parti olarak gerek
parti programımızda gerekse seçim bildirgemizde halkımıza,
çalışmakta olan emeklilerimizin maaşlarından kesilen destek
primini kaldırma sözünü vermiş durumdayız. Bu nedenle, bütün
emeklilerden kesilen sosyal güvenlik destek priminin
kaldırılmasını isteyen Cumhuriyet Halk Partisi olarak
noterler ve avukatlardan emekli olduktan sonra çalıştıkları
için sosyal güvenlik destek priminin alınmasını kabul etmemiz
olanaklı değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şöyle bir çelişkiyi de iktidar partisi
mensuplarına ve Hükûmetimize bildirmek istiyorum. Bir yıllık,
Hükûmetimizin, sosyal güvenlik destek priminden sağladığı
katkı 1 milyar 858 milyon liradır.
Değerli milletvekilleri, bu para
yüz binlerce kişiden sağlanan bir paradır ve Hükûmetimiz,
çalışanlardan, mağdur kesimlerden bu parayı almakta
ısrar etmektedir. Oysa geçen gün bütçe görüşmelerinde
yaptığım bir konuşmada gündeme getirdiğim gibi, Ankara
metrosunun Ulaştırma Bakanlığına devri nedeniyle
Hükûmetimizin üstlendiği borç yükü 3 milyar liradır. Bakın, yüz
binlerce kişiden bir yandan 1 milyar 858 bin lira para toplayabilirken
Hükûmetimiz, Ulaştırma Bakanlığına Ankara metrosunun
devri nedeniyle tam 3 milyar lira bir borç altına girmiştir.
Değerli milletvekilleri, iktidar
partisi milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bence yüz
binlerce kişiyi niçin karşınıza alıyorsunuz?
Bakın, bir yanda 1 milyar 858 bin lira elde ettiğiniz bir gelir, ama
bir yanda da üstlendiğiniz bir proje nedeniyle 3 milyar lira cebinizden
çıkacak bir para. Bence yüz binlerce kişiyi karşınıza
alacağınıza Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanını karşınıza alın, onu
kapının önüne koyun, 3 milyar lira gibi bir borçtan kurtulun ve
Hükûmetimiz bu borç yükünden kurtulsun.
Biz bu yasayı desteklemiyoruz. Bu
nedenle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Madde 12yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 13te iki önerge vardır,
sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 13. Maddesiyle eklenen geçici
37. maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Musa
Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Süleyman
Çelebi Selahattin
Karaahmetoğlu Mehmet
Ali Ediboğlu
İstanbul Giresun Hatay
Bülent
Tezcan Özgür
Özel Veli
Ağbaba
Aydın Manisa Malatya
Geçici
Madde 37- 17.08.1999 tarihinden itibaren meydana gelen ve bu kanunun yürürlük
tarihinden sonra meydana gelebilecek depremler ve doğal afetler sonucunda
malûl kalan ile ölenler için, maluliyet ve ölüm aylığı için
kanunda öngörülen prim ödeme süresi, hizmet, prim ve prime ilişkin borcu
olmama ve sigortalılık sürelerine ilişkin diğer
şartlar aranmaksızın bu kanun hükümlerine göre kurumca
kendilerine veya hak sahiplerine aylık bağlanır. Bu şekilde
bağlanan aylıklarla ilgili kanunda öngörülen prim veya kesenek ile
karşılıkların eksik olan kısmı Maliye
Bakanlığı tarafından kuruma ödenir. Bu konudaki usul ve
esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığınca
müştereken tespit edilir.
Birinci
fıkra kapsamına girenlerin deprem ve doğal afet sonucunda
yaralanan veya sakat kalanlara verilecek ilaç, protez, ortez, araç ve gereç
bedelleri için katılım payı alınmaz."
BAŞKAN
Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 113 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 13
üncü maddesiyle eklenen geçici 37. maddenin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay
Vural Bülent
Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Alim Işık
Kemalettin Yılmaz
Kütahya
Afyonkarahisar
Geçici
Madde 37- 17.8.1999 tarihinden itibaren meydana gelen ve bu kanunun yürürlük
tarihinden sonra meydana gelebilecek depremler ve doğal afetler sonucunda
malûl kalan ile ölenler için maluliyet ve ölüm aylığı için
kanunda öngörülen prim ödeme süresi, hizmet, prim ve prime ilişkin borcu
olmama ve sigortalılık sürelerine ilişkin diğer
şartlar aranmaksızın bu kanun hükümlerine kurumca kendilerine
veya hak sahiplerine aylık bağlanır. Bu şekilde
bağlanan aylıklarla ilgili kanunda öngörülen prim veya kesenek ile
karşılıkların eksik olan kısmı Maliye Bakanlığı
tarafından kuruma ödenir. Bu konudaki usul ve esaslar Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve
Hazine Müsteşarlığınca müştereken tespit edilir.
Birinci
fıkra kapsamına girenlerden deprem ve doğal afet sonucunda
yaralanan veya sakat kalanlara verilecek, ilaç, protez, ortez, araç ve gereç
bedelleri için katılım payı alınmaz.
19
Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav depremi nedeniyle büyükbaş
ve küçükbaş hayvanları doğrudan veya dolaylı olarak zarar
gören yetiştiricilere, bir defaya mahsus olmak üzere Büyükbaş
(Sığır, Manda) için 400 TL/baş, Küçükbaş (Koyun, Keçi)
için 60 TL/baş olmak üzere yem desteği ödenmesi yapılır.
Simav
depreminden etkilenen bölgede görev yapan personele 19.05.2011 tarihinden
itibaren 6 ay süreyle 300 TL tazminat ödenir. Deprem nedeniyle fiilen fazla
çalışma yaptırılan 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tabi personele de, 19/05/2011 tarihinden itibaren 6 ay
süreyle, ayda 90 saati ve saat başına yılı merkezi yönetim
bütçe kanununda belirtilen fazla çalışma ücretinin 2 katını
geçmemek üzere, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığınca
belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde fazla çalışma ücreti
ödenir.
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın
Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 13üncü maddesi üzerinde
verdiğimiz önerge için söz aldım. Tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
önerge, biraz önceki konuşmamda da ifade ettiğim gibi, 17
Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara depreminde ölenlere -hepsine
Allahtan rahmet diliyorum, 20 bin dolayında insanımız
hayatını kaybetti- ve malul kalanlara da bu aylık
bağlanmasının değiştirilmesini öngören, ayrıca
bundan sonra olabilecek her türlü deprem ve diğer doğal afetlerde
hayatını kaybeden ya da malul kalanlara aylık
bağlanmasını öngören bir önerge.
Diğer taraftan, ayrıca, Simav
depreminde doğrudan ya da dolaylı olarak hayvanlarını
kaybeden çiftçilerimize büyükbaş hayvan başına 400 TL,
küçükbaş hayvan başına da 60 TL olmak üzere bir yem
desteğinin ödenmesi öngörülüyor.
Bu nereden çıktı?
diyebilirsiniz. 14 Aralık 2011 Çarşamba günü Bakanlar Kurulunun
2011/2511 sayılı Kararıyla Van depreminde, benzer şekilde,
hayvanlarını kaybeden vatandaşlarımıza bu destek
sağlanmıştır.
Sayın Bakan -teşekkür
ediyorum kendisine- Her ne kadar muhalefet önerge vermeden ben diğer
konuya Simav depremini ekledim. dedi. Teşekkür ediyorum ancak Sayın
Bakanın da imzasının bulunduğu bu Bakanlar Kurulu
kararına da keşke biz hatırlatma yapmadan Simav depremini
eklemiş olsaydı. Bu önerge onu da kapsıyor.
Ayrıca Van depremi için bölgede
çalışanlara ve fazla mesai harcayanlara yine aynı tarihli fakat
2011/2518 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla altı ay süreyle
300 TL aylık bir tazminat ödenmiş ve diğer fazla mesai için de
ayrıca biraz önce önergede bahsedilen rakamlarda ödeme yapılması
öngörülmüştür. Bu önergede Simav depreminde de aynı şartlarda
çalışan kamu personeline ve fazla mesai yapan insanlarımıza
da bu ödemenin yapılmasını öneriyoruz.
Kaldı ki, 1 Ekim 2011 tarihinde
açılan Meclisimizin açılışını izleyen günlerde
bununla ilgili ilk konuşmam 11 Ekim 2011 tarihinde olmak üzere defalarca
bu Mecliste bu konuyu dile getirdim. Ayrıca Kütahya Valiliği
Defterdarlık Muhasebe Müdürlüğünün 16 Haziran 2011 tarihli
yazısıyla Maliye Bakanlığına, yine Kütahya
Valiliğinin 14 Haziran 2011 tarihli yazısıyla
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığına, aynı şekilde 27 Haziran 2011
tarihli yine Kütahya Valiliği İl Afet ve Acil Durum
Müdürlüğünün, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığına resmî yazıları vardır.
Şimdi, hadi bizim dediklerimiz unutuldu ya da değişik bakanlar
bu genel kurullarda olduğu için birbirine aktarmamış olabilirler
ama devletin valiliğinin resmî yazısında zaten bu isteniyor,
deniyor ki: Burada çalışan devlet memurlarının
mağduriyetini gideriniz, ayrıca depremde fazla mesai yapan kamu
çalışanlarının bu emeklerinin
karşılığını veriniz. İşte,
unutulmuş olan bu konuyu bu önergeyle Genel Kurulun siz değerli
üyelerinin takdirine sunduk. İnanıyorum ki, Sayın Bakan her ne
kadar başta Katılmıyoruz. dese de bunun düzeltilmesinin
gerektiğine inanıyordur, aksi takdirde daha önceki konuşmamda da
ifade ettiğim gibi sonradan madde metnine eklenen Simavın
mağduriyeti giderilmiş olmayacaktır. Evet, malul kalanlar ve
ölenlerin yakınlarına aylık bağlanmasıyla ilgili az
sayıda da olsa vatandaşımız yararlanacak ama bu önergedeki
bahsettiğim konulardan çok daha fazla sayıda insanımız
yararlanacak ve haklarının geri teslim edilmiş olması
sağlanacak.
O nedenle, bu önergeyi siz değerli
milletvekillerinin takdirlerine sunuyorum. Eminim ki buna olumlu oy
vereceksiniz.
Bu vesileyle tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyor, önergemize desteğinizi bekliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 13. Maddesiyle eklenen geçici
37. maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
Geçici
Madde 37- 17.08.1999 tarihinden itibaren meydana gelen ve bu kanunun yürürlük
tarihinden sonra meydana gelebilecek depremler ve doğal afetler sonucunda
malûl kalan ile ölenler için, maluliyet ve ölüm aylığı için
kanunda öngörülen prim ödeme süresi, hizmet, prim ve prime ilişkin borcu
olmama ve sigortalılık sürelerine ilişkin diğer
şartlar aranmaksızın bu kanun hükümlerine göre kurumca kendilerine
veya hak sahiplerine aylık bağlanır. Bu şekilde bağlanan
aylıklarla ilgili kanunda öngörülen prim veya kesenek ile
karşılıkların eksik olan kısmı Maliye
Bakanlığı tarafından kuruma ödenir. Bu konudaki usul ve
esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığınca
müştereken tespit edilir.
Birinci
fıkra kapsamına girenlerin deprem ve doğal afet sonucunda
yaralanan veya sakat kalanlara verilecek ilaç, protez, ortez, araç ve gereç
bedelleri için katılım payı alınmaz."
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI
LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Komisyon Başkanım, Sayın Başkanım,
Komisyonda redaksiyon
yetkisiyle size ilaçları da koyma yetkisi vermiştik ama maalesef,
arkadaşlarımız
Yani bir adam sakat kalmış, protezden
almıyoruz katılım payı, ortezden almıyoruz, araçtan
almıyoruz, ya, ilaçtan da almayalım Sayın Bakanım. Siz
yoktunuz ama orada redaksiyon yetkisiyle Komisyonda arkadaşlarım
kabul etti bunu ama maalesef eklenmemiş. Yani sakat bir adam ilaç
alacaksa, hiçbir şeyden almıyorsun, ilacından niye
alıyorsunuz? Onun için, buraya, bir redaksiyon yetkisiyle yani protezden
önce ilaç da koymamız gerekiyor, bunu söylüyoruz.
İki: Sayın
Bakanım, 666 sayılı Kararnameyle kurumunuzda hak
mağduriyeti doğmuş mudur? Mağdur olan
arkadaşlarım var mıdır? Eski durumlarından geri giden
arkadaşlarım var mıdır? Yeni elemanları, yeni doktor,
eczacıları nasıl tutacaksınız orada? Mağdur olan
arkadaşlarımın sorununu nasıl gidereceksiniz?
Mağduriyet vardır, gidermeniz gerekir. Özellikle istihdam
ettiğiniz doktor, eczacı ve diş hekimleriyle ilgili önemli bir
sorun vardır ve kurumdaki diğer personelde sorun vardır, bunu
nasıl gidereceksiniz?
Sayın
Başkanım, buraya, ilacı, koyacak mısınız,
koymayacak mısınız? Bu, redaksiyon yetkisinde.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Madde 13ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları
olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun
komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun
salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzükün 87nci
maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup
komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21
üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra
Sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısına yeni 14üncü madde olarak aşağıdaki
maddenin eklenmesi ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Fatih Han Ünal Sırrı
Sakık Tanju
Özcan
Ordu Muş Bolu
Ali Uzunırmak Fatih
Şahin Ahmet
Toptaş
Aydın Ankara Afyonkarahisar
Madde-14 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici Madde- 38
Kanunun 43 üncü maddesindeki %42
oranı 31/12/2020 tarihine kadar %60 olarak uygulanır.
Bu maddenin yürürlük tarihinden önce bu
Kanunun 43 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan görevlerde
bulunmuş olanlardan herhangi bir sebeple bu görevleri sona erenler ile Cumhuriyet
Senatosu, Temsilciler Meclisi ve Danışma Meclisi Başkanları
da bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden
aybaşından itibaren Kanunun 43 üncü maddesi hükmünden
yararlanır.
Bu madde esas alınarak geriye
dönük herhangi bir ödeme yapılmaz ve geriye dönük hak talep
edilemez."
BAŞKAN Komisyon, salt
çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Salt çoğunlumuz vardır,
katılıyoruz.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen? Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14üncü maddeyi -normal sıradaki
14üncü madde- oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 15te bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 15 inci maddesinin
ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent
Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim
Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Mesut Dedeoğlu
Kahramanmaraş
"ç) Kurumun gerçek veya tüzel
kişilere vereceği hizmetler karşılığında
elde edeceği gelirler."
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet,
katılıyor musunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz efendim.
Sayın Dedeoğlu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Dedeoğlu, Sayın
Özel de alkışladı sizi, buyurun.
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
113 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 15inci maddesi
üzerine verilen değişiklik önergemiz üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
gazetecilerin ve basın mensuplarının geçen yıl
kaldırdığınız yıpranma paylarının bu
torba yasaya eklenerek yeniden iade edilmesi talebini Sayın Bakana
iletiyor, siz değerli milletvekillerinin desteğini bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
vermiş olduğumuz değişiklik önergesinde, Mesleki Yeterlilik
Kurumunun gerçek veya tüzel kişilere vereceği hizmetler
karşılığında gelirlerini düzenlemektedir. Bu kanun tasarıyla,
sadece Mesleki Yeterlilik Kurumuna değil, Sosyal Güvenlik Kurumuna yeni
bir gelir sağlanmaktadır. İlaçtaki katılım
paylarını artıran Sosyal Güvenlik Kurumu faturayı yine
vatandaşa kesmektedir.
Sağlık hizmetlerini adım
adım paralı hâle getiren AKP İktidarı, yeni uygulama ile
evinde hasta yatağında yatan işçi, memur, emekli, çiftçi, esnaf
ve dar gelirli tüm vatandaşlarımızdan gelir elde etme
peşine düşmüştür. Bu uygulamadan sonra, ülkemizde parası
olan ilaca ulaşabilecek, parası olmayan ulaşamayacak. Bu durum
karşısında eczacılar, devlet, ilaç şirketleri ve vatandaşlar
arasında kalmışlardır. Eczacılar, devletin
tahsildarı durumuna düşmüşlerdir. Eczacılar çile
çekmektedir. İlaç satışında zaten yıllardır
emeklilerden yüzde 10 ve çalışanlardan da yüzde 20 oranında
katılım payı alınmaktadır. Sigortalılar yüzde 10
ve yüzde 20lik uygulamaların yanı sıra ilaç katılım
payı, muayene katılım payı, reçete katılım
payı ve eş değer ilaç farkı gibi uygulamalara da cebinden
önemli miktarda para ödemektedirler. Bu konularla ilgili, vatandaşlarla
eczacılar karşı karşıya gelmektedir.
Bu yasa düzenlemesi hem sosyal devlet
anlayışına hem de İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. anlayışına aykırı bir
düzenlemedir. Çünkü sağlık hizmetlerinde, hele hele insan sağlığı
üzerinde tasarruf olmaz, olamaz, olmamalıdır. Bu nedenle, ilaç
konusundaki, vatandaşlarımızı ve eczacıları
sıkıntıya sokan bu haksız ve yersiz düzenlemenin iktidar
partisi tarafından yeniden gözden geçirileceğini temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işçi ve memurlar aldıkları düşük maaş, zamlar
karşısında çok büyük geçim sıkıntısı
çekmektedirler. Memur ve işçi kesimi, eğitime katkı, ilaca
katılım parası derken ay başını zar zor getirir
hâle gelmişlerdir. Ekonomiye önemli katkılar sağlayarak
ülkemizin bugünlere gelmesinde büyük pay sahibi olan emeklilerimiz, iktidar
partisi tarafından, bugün, maalesef, kendi sorunlarıyla baş
başa bırakılmıştır. Emeklilerimizin 33
liralık düşük maaş zamları dahi ceplerine girmeden yeni
ilaç katılım payı ile ellerinden alınmak istenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kahramanmaraş ilimiz önemli bir sanayi ve turizm potansiyelinin yanı
sıra tarım ve hayvancılık konusunda önemli illerimiz
arasındadır. Bu nedenle, sanayi, tarım ve hayvancılık
sektörü alanında yapılacak olan her türlü teşvik ve
yatırım hizmetlerine ihtiyacı vardır.
Değerli milletvekilleri, bu kürsüden sık
sık açıklanan büyüme ile millî gelir artışları
tarım ve hayvancılık kesimine yansımamıştır.
Tarım ve hayvancılık kesimi sürekli küçülmüştür. Bugün
esnafımızın durumu da, çiftçimizin durumu da farklı değildir.
Esnaf kesimi de ekonomik zorluk içerisindedir. Küçük esnafın işleri
de iyice küçülmüştür. Ülke ekonomisine her dönemde çok önemli
katkılar sağlayan küçük esnaf kesiminin gelir vergisi faal mükellef
sayısı son bir yıl içerisinde 13.147 kişi
azalmıştır.
Değişiklik önergemizin
kabulünü umuyor, bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Dedeoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Madde 15i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 16yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir
maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi
işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra
sayılı Kanun Tasarısına 16 ncı maddesinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Erkan Akçay Ali Öz Mehmet
Şandır
Manisa Mersin Mersin
Bülent
Belen Alim
Işık
Tekirdağ Kütahya
Geçici Madde 1- 1/10/2008 tarihinden
önce yürürlükte bulunan ilgili sosyal güvenlik mevzuatına göre
bağlanmış olan sürekli iş görmezlik geliri, malullük,
yaşlılık ve ölüm aylıkları yürürlükten
kaldırılan sosyal güvenlik kanunlarının ilgili maddelerine
göre 1/10/2008 tarihi itibariyle yeniden hesaplanır.
Bu hesaplama sonucunda, aynı statü
ve emsalde bulunanların gelir ve aylıkları arasındaki
farkları 1 ay içerisinde gidermeye Bakanlar Kurulu yetkilidir."
BAŞKAN Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) Salt çoğunluğumuz yoktur, katılmıyoruz.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılmamış olduğundan önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
Madde 17de bir önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 17nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tanju Özcan Sırrı
Sakık Fatih
Şahin
Bolu Muş Ankara
Ahmet Toptaş Ali
Uzunırmak Fatih
Han Ünal
Afyonkarahisar Aydın Ordu
Madde 17 Bu Kanunun;
a)
14 üncü maddesi 01/02/2012,
b)
12 nci maddesi 01/03/2012 tarihinde,
c)
5 ve 16 ncı maddeleri 01/01/2012
tarihinden geçerli olmak üzere 01/03/2012 tarihinde,
d)
Diğer maddeleri yayımı
tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet, katılıyor musunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi
mi okutuyorum?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe...
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanuna eklenen maddeler nedeniyle yürürlük maddesi
yeniden düzenlenmiştir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 17yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 18i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır. Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre
vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN
- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 245
Kabul :
216
Ret : 29 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Bayram Özçelik Fatih Şahin
Burdur Ankara
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
2nci sıraya alınan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi
Kaçakçılığını Önleme Anlaşması ile Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi
Kaçakçılığını Önleme Anlaşması ile Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 111)(xx)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 111 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen? Yok.
Soru-cevap? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ ARASINDA
GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE
VERGİLENDİRMEYİ VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINI ÖNLEME
ANLAŞMASI İLE EKİ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 19 Eylül 2011 tarihinde Berlin'de
imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve
Vergi Kaçakçılığını Önleme Anlaşması"
ile eki Protokol'ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre
vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Tasarının
açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 231
Kabul: 226
Ret: 2
Çekimser: 3(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik Fatih
Şahin
Burdur Ankara
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince sözlü
soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 3 Ocak 2012
Salı günü 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı geceler diliyorum,
hayırlı seneler diliyorum.
Allah hiçbirinizi mahcup etmesin.
Kapanma
Saati: 00.24
(x) Bu açıklamaya ilişkin ifade 21/12/2011 tarihli 44üncü Birleşim Tutanağının 321inci sayfasında yer almıştır.
(´) 113 S Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 111 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.