TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
47nci
Birleşim
4
Ocak 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlunun, Veremle Savaş
Eğitimi Haftasına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşinin, basın ve ifade
özgürlüğüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki sivil
memurların durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Zonguldak Madenci
Yürüyüşünün 21inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün,
Haydarpaşa-Kocaeli arasındaki tren hattının kapanacak
olmasına ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 20 milletvekilinin, çocuk ve gençlerde
madde bağımlılığının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/89)
2.- Van
Milletvekili Özdal Üçer ve 20 milletvekilinin, 1930 yılında
Vanın Erciş ilçesindeki Zilan bölgesinde yaşanan olayların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/90)
3.- Adana
Milletvekili Ali Halaman ve 22 milletvekilinin, narenciye üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/91)
B)
Tezkereler
1.- TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter
heyetin, Gürcistan Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu
Başkanı Akaki Minashvili'nin vaki davetine icabetle Gürcistan'a resmî
ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/720)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.-
Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler
Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su
İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin
Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/446) (S. Sayısı: 26)
3.-
Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin
Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112)
VIII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su
İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin
Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
IX.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün, Orta Asya ve Arap ülkelerine yapılan ihracatın
teşvik edilmesi ve öğrenci değişimine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/1298) (Ek cevap)
2.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Akhisar Sigara Fabrikasına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/1519)
3.- Zonguldak Milletvekili Ali
İhsan Köktürkün, 657 ve 662 sayılı KHKlar ile yapılan
bazı düzenlemelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/1573)
4.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün, bir köy camisinin onarımına ve cami lojmanı
yapılmasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/1689)
5.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün, Diyanet İşleri Başkanlığı
personelinin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
cevabı (7/1763)
6.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibekin, yurt dışı seyahatlerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/1801)
7.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcanın, Cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/1912)
8.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürkün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali için alınan izinlere ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/1936)
9.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurtun, 2010 yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısında uygunlk bildirimi verilmeyen bazı merkezî yönetim
hesaplara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/1976)
10.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın, KHKlar ile bazı üst düzey yöneticilerin görevden
alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/1986)
11.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Akkuyu Nükleer Güç Santraline ve olası
zararlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/2036)
4
Ocak 2012 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
_____
0 _____
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap
verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, Verem Savaş Haftası münasebetiyle söz
isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Türkan Dağoğluna
aittir.
Buyurun
Sayın Dağoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlunun, Veremle Savaş
Eğitimi Haftasına ilişkin gündem dışı
konuşması
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Veremle Savaş ve Eğitimi Haftası nedeniyle
gündem dışı konuşma yapmak üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Verem,
dünyada çok ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya devam
etmektedir. Her yıl yaklaşık 9 milyon kişi verem
hastalığına yakalanmaktadır, ayrıca dünya nüfusunun
üçte 1i de tüberküloz mikrobuyla enfekte durumdadır.
Ülkemizde
tüberküloz 1940 ve 50lerde birinci sırada ölüm nedeniydi; 1953 ve 70
yılları arasında başarılı çalışmalar
yapılmış, hastalık kontrol altına
alınmış ancak bu açıklandıktan sonra
çalışmalar gevşetilmiştir ve bu nedenle 1977den itibaren
hastalık tekrar artmaya başlamıştır.
Dünya
Sağlık Örgütü, 1993 yılında, hükûmetlerin tüberküloz
kontrol programlarının zayıflaması ve süratle artan vakalar
nedeniyle tüberküloz için acil durum ilan etmiştir.
Ülkemizde,
2003 yılından bu yana, Dünya Sağlık Örgütü tarafından
uygulanan Küresel Kontrol Programıyla aynı standartta
Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde Ulusal Tüberküloz
Kontrol Programı uygulanmaktadır. Bu program üç basamaktan
oluşmaktadır.
İlki:
Verem Savaş Dairesi Başkanlığında verem savaş
dispanserleri, aile sağlığı merkezleri, toplum
sağlığı merkezleri ve tüm sağlık kurum ve
kuruluşları tüberkülozun kontrolü çalışmalarını
planlamakta, yürütmekte ve izlemektedir.
İkinci
olarak: 2003 yılından itibaren Dünya Sağlık Örgütünün
önerdiği doğrudan gözetimli tedavi stratejisi uygulanmaktadır.
Bu nedir? Doğrudan tedavi stratejisi, hastanın ilaçlarını
tüm tedavi süresince bilgilendirilmiş ve yetkilendirilmiş bir
görevlinin gözetiminde içmesi ve bu durumun kayıt altına
alınmasıdır.
Üçüncü
olarak: 2010 yılından itibaren tüberküloz ilaçlarının
dağılımı herhangi bir sosyal güvencesi olmasa da birinci,
ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmeti veren kurumlardan hastalara
ücretsiz olarak temin edilmektedir ve bu, Verem Savaşı Dairesi
Başkanlığınca temin edilip dağıtılmaya
başlanmıştır.
Sonuçta,
Tüberküloz Kontrol Programı kapsamında hizmete erişim
kolaylaşmış, doğrudan gözetimli tedavi stratejisi
uygulanmış, riskli gruplar belirlenmiş, hastalık ve hasta
hakları konusunda toplum bilgilendirilmiş ve topluma tüm
sağlık-bakım hizmeti veren tarafların veremle mücadeleye
katılmaları sağlanmıştır.
Dünya
Sağlık Örgütünün tüberkülozun yayılmasıyla ilgili hedefi
2015 yılına kadar 1990 yılına kıyasla yarıya düşürmektir.
Türkiyede 1990 yılında bu oran yüz binde 52 iken 2010
yılında yüz binde 24e indirilebilmiştir yani öngörülenden
beş yıl önce hedefe ulaşılmıştır. Türkiye, 2010 yılı yeni yayma pozitif
olgularda tedavi başarısı konusunda Dünya Sağlık
Örgütü Avrupa bölgesinde yer alan 53 ülke arasında başarı
sıralamasında 3üncü sırada yer almaktadır. Alınan
sonuçlar göstermiştir ki ulusal bazda Sağlıkta Dönüşüm
Programı kapsamında bu konu da başarıyla
uygulanmaktadır ve başarıya da
ulaşılmıştır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dağoğlu.
Gündem
dışı ikinci söz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve kamuoyunun
dikkatini çekmek için medyayla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili
Sayın Oktay Ekşide.
Buyurun
Sayın Ekşi. (CHP sıralarından alkışlar)
2.-
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşinin, basın ve ifade
özgürlüğüne ilişkin gündem dışı konuşması
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; huzurunuza, uzun süredir kanayan ama sizin, özellikle Adalet
ve Kalkınma Partisine mensup milletvekillerimizin görmezden geldikleri bir
yaraya dikkatinizi bir kere de ben çekeyim diye çıktım. İtiraf
edeyim ki, vicdanlarınızı harekete geçirebileceğim
konusunda fazla iyimser değilim ama yine de umutsuz olmak istemiyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisine mensup
arkadaşlar; siz, 2001 yılının ağustos ayında
kurduğunuz partiyle kamuoyunun karşısına
çıktınız. Bu ülkeye daha önce görmediğimiz kadar özgürlük vaddettiniz.
Daha öncekilerden çok daha iyi bir demokrasi ve daha öncekilerden çok daha
ciddi bir hukuk devleti inşa etmek vaadiyle iktidara geldiniz. Bugün, yani
iktidarınızın dokuzuncu yılını da geride
bıraktığımız tarihte Türkiye'nin adı
dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine döndü. Artık sokaktaki
adamın bile bildiğini tekrarlayacak, yani Türk gazetecilerinin daha
üç kuşak öncesine kadar içinde yamyamların
yaşadığı ülkelerdeki meslektaşlarının
özgürlüğüne gıptayla baktığından söz edecek
değilim. Arzu ederseniz bu ülkelerin listesini hemen takdim edebilirim.
Genel kabul görmüş uluslararası ölçümler Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarı sayesinde bir Türk gazetecisinin Moğolistandaki,
Tacikistandaki ve Bangladeşteki meslektaşı kadar bile özgür
olmadığını söylüyor. Çok merak ediyorum, siz bu gerçekleri
görmüyor musunuz? Görüyorsanız vicdanınızın sesini
nasıl bastırabiliyorsunuz? Bakıyorum, sözcüleriniz Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarında demokrasimizin çok geliştiğini
söylüyor, Daha önce tabu olan birçok konu, şimdi rahatça ele
alınabiliyor, yazılabiliyor. diyorlar. Bir bakıma doğru
tespitler bunlar. Gerçekten, önceki yıllarda üstüne gidilemeyen, âdeta
dokunulmazlık imtiyazı yaşayan silahlı kuvvetlerimize,
şimdi, herkes ağzına gelen her şeyi söylüyor çünkü
silahlı kuvvetler bir iktidar odağı olmaktan çıktı.
Peki,
madem herkes çok özgür, bana lütfen söyler misiniz, bugün Türkiyede,
Sayın Başbakanı kızdırması ihtimali olan herhangi
bir şey yazabilen var mı? Bırakın başkasını,
aranızda, Başbakanı kızdırmış
olabileceğini fark edince etkin pişmanlık yoluyla af dilemeyen
kaldı mı?
Açık
konuşalım dostlarım, özgürlük, düşüncelerinizi,
eleştirilerinizi, iktidar sahibinin yüzüne karşı güvenle ifade
ettiğiniz zaman var demektir.
Sadece
Başbakanı değil, bugün iktidarınızın gizli
ortağı olduğunu herkesin bildiği bir cemaati de kimse
yazamıyor, hatta o cemaatten artık siz de korkuyorsunuz çünkü Ahmet
Şıkın ifadesiyle Dokunan yanıyor. Örnek isterseniz,
Silivriye kimler atılmış, Oda TV davasının
sanıkları kimlermiş, neden tutuklanmışlar, lütfen
bakınız.
Değerli
milletvekilleri, özellikle siz Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlar,
bakınız, artık, demokrasiye bağlı olduğunuza
inanan kalmadı. Türkiyedeki ifade özgürlüğünden söz edip de
hakkınızda olumlu söz söyleyen bir tek resmî rapor, bir tek
saygın meslek kuruluşu yok. Avrupa Birliğinin, Avrupa
Konseyinin, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütünün bu konudaki
söyledikleri, kavgada söylenmeyecek kadar ağır şeyler.
Dostça
söylüyorum arkadaşlar, adınız zalime çıktı. Nitekim,
iktidarınızın tavsiyesiyle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi yargıçlığına getirilen Profesör Doktor
Işıl Karakaş bile en sonunda Türkiye, ifade özgürlüğü,
basın özgürlüğü konusunda en kötü durumdaki devlet diyebilirim.
diyerek isyanını dile getirdi.
Ben
tekrar vicdanlarınıza hitap ederek soruyorum: Bize ve daha
doğrusu Türk insanına vadettiğiniz Türkiye bu muydu? Bu soruya
dürüstçe Evet, buydu, diyenler ellerini kaldırsınlar. desem
kaçınız elinizi kaldırabileceksiniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
OKTAY EKŞİ (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ekşi.
Gündem
dışı üçüncü söz, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki sivil
memurların durumu hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Süleyman
Nevzat Korkmaza aittir.
Buyurun
Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki sivil
memurların durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, ülkemizin bütünlüğü, milletimizin birliği için
fedakârca görev yapan, terörle mücadelede şehitler veren gazi ordumuzun
erinden komutanlarına, asker-sivil tüm personeline en derin
şükranlarımı, sevgilerimi sunuyorum.
Hakikaten,
Pardonu olmayan bir coğrafyada yaşıyoruz değerli
arkadaşlar. Tutunamamış kavimlerin bir bir yok olduğu
coğrafyanın, toprakların adıdır Anadolu. Bu
coğrafyadaki en büyük gücümüz, dayanağımız ordumuz. Ordu
üzerinden politika yapmamak, istismara tevessül etmemek herkesin
kırmızı çizgisi olmalıdır diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir süreden beri seslerini Meclisimize duyurmak için gayret
gösteren Silahlı Kuvvetler içerisindeki sivil memurlar, onurlu, medeni bir
çalışma ortamında askerî personel ile birlikte
çalışmak ve hak ettikleri düzeyli yaşamı sağlayan
özlük haklarına kavuşmak istemektedirler.
Önce,
statülerinin doğru tanımlanmasını arzu ediyorlar
değerli milletvekilleri. Bu arkadaşlarımız asker mi, sivil
mi? Şayet askerî statüde iseler tüm askerî personelin sahip olduğu
nimete de, külfete de ortak edeceksiniz. Yok, sivil ise statüleri -zaten bunun
arkasına gizlenip birtakım özlük haklarını vermiyorsunuz- o
zaman külfet de -kusura bakmayın- kaderleri, yazgıları
olmamalı.
Sivil
diye hem yeterli ücret vermeyeceksin hem terfi imkânlarını ortadan
kaldırıp iş tatminini asgari düzeye indireceksin hem aynı
kurumda sanki hizmet bir bütün değilmiş gibi onları asli unsur
görmeyeceksin, üstüne üstlük de askermiş gibi 926 sayılı askerî
kanuna tabi kılıp cezalandıracaksın. Bunun bu çağda
kabul edilmesi mümkün değil. Kurumdaki ilişkilerin medeni bir çizgiye
çekilmesi, çalışma şartlarının ve ücretlerinin
iyileştirilmesi eminim sadece sivil memurların değil, tüm
kurumun motivasyonunu artıracak, iş verimini yükseltecektir. Bunu
sanıyorum en iyi bilenler uzmanlık alanları motivasyon, sevk ve
idare olan komutanlarımız olsa gerek.
Değerli
milletvekilleri, bütçe görüşmeleri esnasında Sayın Bakana
sorduğum sualler maalesef cevapsız kalmıştır. Bu
sualleri tekrarlayıp cevaplarını Sayın Bakandan istirham
ettiğimi belirtmek istiyorum:
1) Sivil personel
tıpkı askerî personel gibi fiilî hizmet hakkından, mesai ücreti
uygulamasından faydalanmak istiyor. Hükûmetiniz bu konuda ne
düşünüyor? Bu hakları vermek için Bakanlığınızda
herhangi bir çalışma yürütülüyor mu?
2) Aynı ortamda
iş yapan askerî ve sivil memurlar var; eşit işe eşit
ücret diyordunuz ya, farklı özlük haklarına sahipler. Bu ücretleri
eşitlemek üzere bir çalışmanız var mı? Yok ise neden
nimeti değil de sadece külfeti paylaştırıyorsunuz? Bu
personel asker olmadığı hâlde neden 926 sayılı Kanuna
ve bir türlü netice alamadıkları askerî yargıya tabi? Hatta
bazı birliklerde uygulamalar o kadar kişiselleşmiş ki
askerlerle birlikte içtimaya çıkarma uygulamasına bile
başvurulmaktadır; neden?
3) Lojmanların sadece
yüzde 5i sivil memurlara tahsisli. Bunu önemli-önemsiz personel
ayrımı diye de açıklayamazsınız. Bakın, öyle
sivil memurlar var ki son derece stratejik yerlerde ve hayati tehdit altında
görev yapıyorlar. Bu lojmanların bir kısmının daha
sivil memurlara verilmesi için bir çalışmanız var mı?
Servis araçlarında karşılaştıkları
haksızlıklara, sosyal tesisler ve kampların
kullanımında konulan engellere, hatta kanunun belirlediği mesai
saatlerini, dinlenme sürelerini ve tatillerini şahısların
insafına terk etmek keyfîliğine ne zaman bir son vereceksiniz?
4)
Çalışırken sınavlarla kazandıkları
kadroların emeklilikte hiçbir karşılığı yoktur,
düz memur gibi emekli olurlar. Ayrıca, kadro tahsisi
yapılmadığı için görevde yükselme şansları da
bulunmamaktadır. Bir başka kuruma geçiş imkânı
muvafakatname verilmediği için âdeta imkânsızdır. Bu
sıkıntıları ortadan kaldırmaya yönelik bir
çalışmanız var mı?
5)
Bu memurların örgütlenme özgürlüğü hakkında ne
düşünüyorsunuz? Sivil personel Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç
işleyişi ve disiplinini bozacak bir şey istemiyor. Kendi mesleki
gelişimlerine katkı sunmak ve birtakım platformlarda da
kendilerinin temsil edilmesi amacıyla örgütlenme özgürlüğü
istiyorlar. Hani siz diyordunuz ya ileri demokrasi diye, işte, imtihan
saati. Ne kadar samimisiniz, bir görelim bakalım.
6)
2009-2010 yıllarında uzmanlık sınavını kazanan ve
sayıları 350yi bulan sivil memurların uzman olarak
atanması ne zaman gerçekleştirilecektir?
Bu
soruların cevabının 52 bin sivil memur, 250 bin ailesiyle
birlikte beklendiğini ve çözüm için Hükûmetin getireceği öneriye de
Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vereceğimizi ifade ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Evet,
Millî Savunma Bakanımız
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; gündem dışı söz hakkında açıklama
yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Süleyman Nevzat Korkmaz Beyefendinin, Sayın Milletvekilimizin sivil
memurlarla ilgili açıklamaları vardı. Süremiz elverdiği
ölçüde bunlara cevap vermeye çalışacağım.
Öncelikle
-adı üstünde- bunların statüsü nedir? Sivil memur. Askerî memur
değil, sivil memur. Dolayısıyla da sivil memurun girerken
koşulu da belli, statüleri de belli. Kişi o statüyü bilerek o kuruma
giriyor. Dolayısıyla, girdikten sonra Bu statü bana uymuyor.
diyebilmesi
Muhakkak denir. O da demokrasinin bir gereğidir ancak
girerken bildiği hukuki şartlar var. Bunları daha
iyileştirmek gerekir mi? Kesinlikle daha iyileştirmek gerekir. Biz de
bunun için çalışıyoruz.
Asli
unsuru mudur? Silahlı kuvvetlerimizin erinden, sivil memurundan en üst,
Genelkurmay Başkanımıza kadar herkes silahlı
kuvvetlerimizin asli unsurudur. Hiç kimseyi bir tali unsur olarak
nitelendirmiyoruz.
Yine,
Bir başka kuruma geçiş imkânı yok. diye bir açıklama
vardı. Daha önceki uygulamalarda, bunlar yetişmiş, nitelikli
personel, dolayısıyla izin verirsek bizim kadrolarımızda
aksama olur, hizmetlerimizde aksama olur, diye izin verilmiyordu ancak bu
dönemde herkesin alternatifi vardır; dolayısıyla, kendisi, gönül
rahatlığıyla, bir başka kurumda çalışmak
istiyorsa, orayı da bulmuşsa, biz, bundan sonra gitmek isteyen
arkadaşlarımıza -ancak bazı yerlerde tek bir memurumuz
oluyor, o giderse iş kalıyor, dolayısıyla yerine bir
alternatifini bulmak kaydıyla da-kurumumuzdan ayrılmak isteyenlere
muvafakat vereceğiz.
Örgütlenme
özgürlüğü yok. deniliyor. Sonuçta biz, silahlı kuvvetlerin
içerisinde, silahlı kuvvetlerin ailesi içerisinde bir hizmet görüyoruz ve
bunların da sivil toplum örgütleri var, dernekleri var, ziyaret ettiler.
Kendileriyle ilgili ne gibi yasal düzenlemeler veya hangi düzenlemeler
yapılırsa daha iyi bir duruma gelir? Dolayısıyla, bir bilgi
alışverişimiz de var, inşallah onu da
gerçekleştireceğiz.
Bir
başka, lojman
Doğrudur. Bizim henüz daha asker olarak görev yapan
personelimize dahi yeterli lojman yok. Dolayısıyla da herkesin bir
kıdemi, herkesin bir derecesi var. Bu dereceye, bu kıdeme göre bir
lojman tahsis etmeye çalışıyoruz. İnşallah,
Türkiyenin bugünü dünden çok daha iyi. Türkiyenin yarını da
bugünden daha iyi olacaktır. Bundan hiç şüphe yok.
Dolayısıyla, Türkiyenin imkânları iyi oldukça, inşallah,
biz, hem sivil memurlarımıza hem de asker olan personelimize de
lojmanları sağlayacağız.
Biz
hep şunu söylüyoruz: Nimet-külfet dengesini sağlayacağız.
diyoruz. İnşallah, geçmişe bakılınca, enflasyona
bakın, 2002 yılından bu zamana kadar enflasyon oranına
bakın, hangi oran olursa olsun, buna emekli memurlar dâhil, BAĞ-KUR
memurları dâhil, SSK memurları dâhil, her türlü emekliye bakın,
herkese şu sözümüz vardı: Hiçbir vatandaşımızı,
hiçbir kamu görevlisini enflasyona ezdirmeyeceğiz. diye.
Dolayısıyla biz, bu zamana kadar enflasyona ezdirmedik. Refah
payından, Türkiye kalkındı, gelişti, dolayısıyla
da bu refah payından da inşallah bu insanlarımıza cevap,
karşılık vereceğiz. Mevcut statülerini de, özlük
haklarını da daha da iyileştireceğiz diyoruz.
Yine
bir başka sayın milletvekilimiz Uzman memurlar sınava girdiler,
atamaları ne zaman yapılacak? diyordu. 2012 yılında bu
atamaların hepsini gerçekleştireceğiz. Dolayısıyla,
bir kazanılmış hakkın zayi olması söz konusu olmaz.
Şunu söyleyebilirim
ki: Türkiye'nin ekonomisi, demokrasi standartları geçmişe
kıyasla kesinlikle çok daha iyi bir durumdadır. Şüpheniz
olmasın ki bundan sonra da gerek ekonomik durumda gerekse demokratik
kriterleri sağlama konusunda Türkiye'nin yarını da bugünden daha
iyi olacaktır.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın
Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Madenci Yürüyüşünün yıl dönümü
dolayısıyla yerinizden bir dakika buyurun lütfen.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Zonguldak Madenci Yürüyüşünün
21inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Büyük Zonguldak Madenci Yürüyüşünün 21inci yıl dönümü nedeniyle söz
almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 12 Eylül darbesinden sonra neoliberal politikalar
ağırlığını tüm ülkemizde olduğu gibi Türkiye
Taşkömürü Kurumunda da hissettirmiş, maden emekçilerimizin en
haklı talepleri göz ardı edilmiş, dönemin siyasal liderinin
emeği dışlayan söylem ve eylemleri, madencisiyle bütünleşen
bütün bir kentin haklı ve zorlu direnişinin, bütün bir Zonguldakın
haklı ve zorlu direnişinin yaşama geçmesine neden olmuştu.
Yüz binlerin Ankara yollarına doğru yola çıktığı
bu kararlı yürüyüş ve hak arama mücadelesi Türk ve dünya emek
mücadelesinin müstesna sayfasında yerini almış,
Zonguldaklının madencisiyle, esnafıyla, köylüsüyle,
kadınıyla erkeğiyle onurlu mücadelesini tarihe
kazımıştı.
Bugün
bu şanlı yürüyüşün 21inci yıl dönümünde, eylemin büyük
sendika lideri Şemsi Denizer başta olmak üzere yerin yüzlerce metre
altında iş kazalarında, grizularda yaşamını
yitiren tüm maden şehitlerimizi ve hayatta bulunan tüm maden
emekçilerimizi büyük bir saygıyla anıyorum.
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köktürk.
İstanbul
Milletvekili Sayın Öğüt sisteme girmiş.
Konunuz
neydi efendim?
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Haydarpaşa-Kocaeli arasındaki tren
hattının kapatılmasıyla ilgili konuşacaktım.
BAŞKAN
Peki, bir dakika yerinizden
2.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Haydarpaşa-Kocaeli arasındaki
tren hattının kapanacak olmasına ilişkin açıklaması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, sayın milletvekillerim; Haydarpaşa-Kocaeli tren
yolunun kapanacak olması İstanbul ile Anadolu
bağlantısını kesecektir. Bu bölgede ucuz ve güvenli yolu
seçen işçilere, memurlara, öğrencilere nasıl bir çözüm yolu
önerilmektedir? Anadoluya gidecek dar gelirlilere nasıl bir çözüm yolu
önerilmektedir?
Biliyorsunuz,
Haydarpaşa bütün Anadolunun en ücra köşesini tren hatlarıyla
bağlayan bir merkezdir. Haydarpaşayı işlevsiz
bırakarak, halkın dikkatini dağıtarak yeni bir imar
operasyonu yapmak istiyorsanız, böyle bir amacınız varsa
şunu biliniz ki, böyle bir amaca İstanbullular kesinlikle engel
olacaktır, buna izin vermeyecektir.
Bu
anlamda, Hükûmetin bir an önce bu yolu açması için bir çözüm yolu
bulmasını istiyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Kütahya
Milletvekilimiz Sayın Işık sisteme girmişler, buyurun
efendim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Van depreminde hafif hasarlı binalara 1.250 TL
verilirken Simav depreminde 750 TL verilmiştir, o konuda bir açıklama
yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Bunun aciliyeti ne şu anda?
ALİM
IŞIK (Kütahya) Acil efendim.
BAŞKAN
Böyle bir usulümüz yok Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Efendim, kısa bir açıklamada
bulunacağım. Simavlı depremzedeler 500 lira zarar görmüştür.
Bu çok acil.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sağ olun, çok teşekkür ederim.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır, başlatıyorum.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç ayrı
önerge vardır, bilgilerinize sunmak üzere okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Van
Milletvekili Özdal Üçer ve 20 milletvekilinin, çocuk ve gençlerde madde
bağımlılığının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/89)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
çocuklarda ve genç nüfusta madde bağımlılığı
giderek artmaktadır. Başta Van olmak üzere ülke genelinde
ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinde, başta çocuklar
olmak üzere genç nüfusta bağımlılık yapan madde
kullanımının araştırılması amacıyla
Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederim.
Gerekçe:
Tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de uyuşturucu madde kullanım
yaşı gittikçe düşmektedir. EGM KOM Daire
Başkanlığına bağlı Türkiye Uyuşturucu ve
Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi
(TUBİM) verilerine göre en fazla kullanıcının bulunduğu
yaş aralığının 15-24 yaş arası olduğu
görülmektedir. 2007 yılında yapılan bir çalışmada
ülkemiz genelinde genç nüfusta herhangi bir madde kullanım oranı %2,9
olarak tespit edilmiştir.
Çocuklarda
ve gençlerde madde kullanımını tetikleyen bir çok neden
bulunmaktadır, madde kullanımını tetikleyen nedenler
arasında; merak ve arkadaş etkisi ilk iki sırayı almaktadır.
Bunun yanında gençlerin ergenlik döneminde, rol-model
arayışları da madde kullanımında diğer bir önemli
etkendir. Bu önemli etmenlerin tamamının toplu olarak
sergilendiği mecralardan en önemlisi de hiç şüphesiz televizyondur.
Madde kullanımı açısından risk grubu içindeki okul
çağındaki çocuklarda dizi izleme oranı da %70 olarak tespit
edilmiştir. Okul çağı gençlerde dizi film izleme oranı da
dizilerin kahramanları ve işlenen konular bakımından bir
kat daha önem kazanmaktadır. Diğer bir önemli nedende
öğretmenlerin tükenmişliği ve öğrenci için güçlü bir model
olamayışıdır. Günümüzde ilköğretim
başlarında çocuk için en güçlü model olan öğretmenin yerini
arkadaş almıştır.
Son
12 aylık dönemde kullanıldığı bildirilen maddeler
içinde, öğrencilerin yüzde 3'ünden fazlası esrar, yüzde 2'den
fazlası da uçucu madde kullandığını ifade
edilmektedir. Kullananlar arasında ilk kullanılan maddeler esrar,
sakinleştirici ya da sedatifler ve ectasydir. Gençlerde madde kullanımı
ile mücadelede başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak
üzere birçok kuruma çok ciddi görevler düşmektedir. Fakat Milli
Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen
programların pek çoğunda temel sorumluluk rehberlik
öğretmenlerinde olup psikolojik danışmanlık ve rehberlik
öğretmenleri sayıca yetersizdir. Okullarda sosyal ve psikolojik
olarak destek programlarının temel sorumlusu olan psikolojik
danışmanlık ve rehberlik öğretmenlerinin
kadrolarının artırılması sağlanmalıdır.
Ayrıca, öğretmenlerin rehberlik ve psikolojik
danışmanlık kapasitesinin geliştirilmesine yönelik hizmet
içi eğitim programları düzenlenmelidir. Milli Eğitim
Bakanlığı tarafından çocuklara yönelik programlar
sırasında aileler ile görüşmeler yapılması
gerekmektedir. Ancak, ailelerin çalışma temposunun
yoğunluğu nedeniyle bu iletişim kurulamamaktadır. Bu konuda
okul aile birlikleri de yetersiz kalmaktadır. Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü tarafından ülke çapında gençlerin gelişmesine
yönelik olarak, gençlik kampları, gençlik kulüpleri, gençlik merkezlerinde
spor etkinliklerine katılması sağlanmaktadır. Ancak, hedef
grubuna göre çok az sayıda genç bu kuruluşlardan
yararlanabilmektedir. Bu kulüplere devlet tarafından yapılan ödemeler
son derece sınırlıdır. Kamplara alınacak
öğrencilerin başarılı olanlardan seçilmesi, eğitimde
ödüllendirme kuramı ile uygun olmasına karşılık;
özellikle madde kullanan veya kullanma eğilimi olup risk grubunu
oluşturan gençlerin ders başarısının çok düşük
olduğu belirlenmiştir.
Madde
bağımlılığı ile mücadelede diğer önemli bir
görevde madde bağımlısı olan gençlerin bu bağımlılıktan
kurtulmasında Sağlık Bakanlığına
düşmektedir. Fakat ülkemizde madde bağımlılarının
tedavisi için gerekli olan merkezlerin sayısı oldukça sınırlıdır.
Madde bağımlılığı konusunda toplam 20 tedavi
merkezi bulunmaktadır. Tedavi merkezlerindeki yatak sayısı
495tir. Bu sayıyı artırması gerekirken İzmir'de 18
yaş altındaki madde ve alkol bağımlısı çocuk ve
ergenlerin ayaktan ve yatılı tedavi gördüğü Ege Üniversitesi
Çocuk ve Ergen Alkol, Madde Bağımlılığı
Araştırma ve Uygulama Merkezi (EGEBAM) yatılı bölümü,
güvenlik ve temizlik personeli krizi nedeniyle kapanmıştır.
Ülkemizde
madde bağımlılığından kaynaklı ölümlerin
2002 yılından 2008 yılına kadar 17 kat artmış
olması (2002:9, 2003:6, 2004:29, 2005:26, 2006:51, 2007:147, 2008:159,
ölüm sayısı 2002'den 2008'e kadar %1.766 artmıştır),
ilköğretime kadar başta esrar ve diğer maddelerin
kullanımının yaygınlaştığı göz önüne
alındığında gençlerde madde kullanımına
ilişkin önlemlerin acilen alınması gerekmektedir.
Özellikle
Van ilinde madde kullanımı 10 yaşına kadar
düştüğü ve öğrenciler arasında esrar, bali, tiner vb.
maddelerin kullanımı son derece yaygınlaşmış
durumdadır. Özellikle Van'da güvenlik güçlerinin ve okul idarecilerinin
duyarsız kaldığı dile getirilmektedir. Uyuşturucu
uyutur, herkes uyursa asayiş berkemaldır. mantığı ile
yaklaşıldığı belirtilmektedir. Hatta resmi
yetkililerin, gençlerin ve çocukların madde bağımlısı
olmasına göz yumdukları iddia edilmektedir.
Anayasa'nın
58'inci maddesinde "... Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden,
uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü
alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri
alır." hükmü ile devletin bu konudaki sorumluluğu ve ödevi
belirtilmiştir.
Yukarıdaki
açıklamalar gerekçesinde, ülkemizde genç nüfusta madde
bağımlılığına ilişkin kapsamlı bir
çalışmanın ve kurumlar arası ortak bir stratejinin
olmamasını da göz önünde bulundurularak başta Van olmak üzere
ülke genelinde ilköğretim ve ortaöğretimde öğrenciler ve genç
nüfusun bağımlılık yapan madde kullanımı
hakkında kapsamlı bir araştırma yapılması büyük
önem arz etmektedir.
1)
Özdal Üçer (Van)
2)
Pervin Buldan (Iğdır)
3)
Hasip Kaplan (Şırnak)
4)
Sırrı Sakık (Muş)
5)
Murat Bozlak (Adana)
6)
Halil Aksoy (Ağrı)
7)
Ayla Akat Ata (Batman)
8)
İdris Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10)
Emine Ayna (Diyarbakır)
11)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12)
Altan Tan (Diyarbakır)
13)
Adil Kurt (Hakkâri)
14)
Esat Canan (Hakkâri)
15)
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
17)
Mülkiye Birtane (Kars)
18)
Erol Dora (Mardin)
19)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
20)
Nazmi Gür (Van)
21)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
2.- Van
Milletvekili Özdal Üçer ve 20 milletvekilinin, 1930 yılında
Vanın Erciş ilçesindeki Zilan bölgesinde yaşanan olayların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/90)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Vanın
Erciş İlçesinde 1930 yılında yaşanan Zilan
Katliamı araştırılıp, isyan dönemi yaşanan
olayların aydınlatılması amacıyla Anayasanın
98inci, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe:
1930
yılında Ağrı ili ve civarında Ağrı
İsyanı adıyla anılan bir isyan gerçekleşmiş;
isyanın bastırılmasından sonra ise isyana
katılan-katılmayan birçok insan Van ili Erciş ilçesi
sınırları içerisindeki Zilan Deresi'ndeki köylere
sığınmıştır. Temmuz 1930 tarihinde ordu güçleri
tarafından Zilan Deresi'ne bir operasyon düzenlenmiş, köylerin büyük
bir kısmı yakılarak boşaltılmış ve isyana
katılıp katılmadığına
bakılmaksızın binlerce sivil vatandaş katledilmiştir.
Bu operasyonda; Hasanabdal, Aks, Şahbazar, Doğancı, Tendurek,
Çakırbey, Yılanlık, Harhus, Babazeng, Kömür, Şor,
Şorik, Mürşit, Mescitli, Karakilis, Kündük, Zorava, Aryutin,
Hallacköy, Koşköprü, Kuruçem, Mülk, Yekmal, Kilise, Gosk, A.Partaş,
Y.Partaş, Binesi, Bunizi, Pelexlu, Kerx, Söğütlü, Mığare,
Kardoğan, Kelle, Hostekar, Süvarköy, Kızılkılise, Ziyaret,
Hiraşen, Komik, Şeytanava, Birhan ve Yukarı Koçköprü Köyü
ateşe verilerek yakılmıştır. Operasyon sonrası
sivil ve silahsız olan 15.000'e yakın kişi öldürülmüştür.
13
Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesi operasyonu, "Ağrı Dağı
tepelerinde kovuklara iltica eden 1.500 kadar şaki
kalmıştır. Tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli
bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak
ve ateş içinde inlemektedir. Türkün demir kartalları asilerin
hesabını temizlemektedir. Eşkıyaya iltica eden köyler
tamamen yakılmaktadır. Zilan harekâtında imha edilenlerin sayısı
15.000 kadardır. Zilan Deresi ağzına kadar ceset
dolmuştur... Bu hafta içinde Ağrı Dağı tenkil
harekâtına başlanacaktır. Kumandan Salih Paşa bizzat
Ağrı'da tarama harekâtına başlayacaktır. Bundan
kurtulma imkânı tasavvur edilemez." şeklinde haber
yapmıştır.
1930
tarihindeki sayısında Cumhuriyet Gazetesi Zilan Deresi'ndeki toplu
katliamı şöyle vermiştir: "Karaköse, 14 (Özel muhabirimiz
bildiriyor) - Ağrı eteklerinde eşkıyaya katılan köyler
yakılarak, ahalisi Erciş'e sevk ve orda iskan olunmuştur. Zilan
harekâtında imha edilen eşkıya miktarı, 15 binden
fazladır. Yalnız, bir müfreze önünde düşüp ölenler bin kişi
olduğu tahmin ediliyor. Zilan Deresi'ne sıvışan 5 şaki
teslim olmuştur. Buradaki harp, pek müthiş bir tarzda cereyan
etmiştir. Zilan Deresi, lebalep cesetlerle dolmuştur."
Dönemin
iktidarlarına göre ise; "İsyan mıntıkasında
işlenen fiiller suç sayılmaz"dı. Bölge, "serbest
atış alanıydı. 20 Temmuz 1931 tarih ve 1850
Sayılı Kanunla bu teyid edilmiştir.
Madde
1: Erciş, Zilan, Ağrı dağ havalisinde vuku bulan isyanda,
bunu müteakip Birinci Umumi Müfettişlik mıntıkası ve
Erzincan Pülümür kazası dahilinde yapılan takip ve te'dip hareketleri
münasebetiyle 20 Haziran 1930'dan 1 Kanun-ı Evvel 1930 tarihine kadar
askeri kuvvetler ve devlet memurları ve bunlar ile birlikte hareket eden
bekçi, korucu, milis ve ahali tarafından isyanın ve bu isyanla
alakadar vak'aların tenkili emrinde gerek müstakilen ve gerekse
müştereken işlenmiş efal ve hareket suç sayılamaz.
Madde
3: Bu kanunun icrasına Adliye ve Dahiliye vekilleri memurdur.
Katliam
sonrası binlerce insan köylerini terk etmek zorunda
bırakılmıştır. Boşaltılan köyler 1980
yılına kadar boş bırakılmış, bu yıldan
sonra ise köylere Afganlar yerleştirilmiştir.
1930
yılında yaşanan Zilan Katliamı ile ilgili olarak gerekli
araştırmaların yapılması ve dönemin
mağdurlarının ve vârislerinin mağduriyetlerinin
giderilmesine yönelik çalışmalar bir an önce
yapılmalıdır.
1)
Özdal Üçer (Van)
2)
Pervin Buldan (Iğdır)
3)
Hasip Kaplan (Şırnak)
4)
Sırrı Sakık (Muş)
5)
Murat Bozlak (Adana)
6)
Halil Aksoy (Ağrı)
7)
Ayla Akat Ata (Batman)
8)
İdris Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10)
Emine Ayna (Diyarbakır)
11)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12)
Altan Tan (Diyarbakır)
13)
Adil Kurt (Hakkâri)
14)
Esat Canan (Hakkâri)
15)
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
17)
Mülkiye Birtane (Kars)
18)
Erol Dora (Mardin)
19)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
20)
Nazmi Gür (Van)
21)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
3.- Adana
Milletvekili Ali Halaman ve 22 milletvekilinin, narenciye üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/91)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı'na
Narenciye
üreticilerimizin piyasada oluşan fiyat dalgalanmalarından
korunması ve narenciye ihracatında ülkemizin potansiyelinin
değerlendirilmesi ile ilgili sorunların tespiti ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
Gerekçe:
Türkiye
yıllık 3,5 milyon ton civarında üretim ile dünya narenciye
üretiminde ilk on ülke arasında yer almaktadır. Bu üretim
miktarının ancak üçte biri ihraç edilebilmekte kalan kısmı
iç piyasaya sunulmaktadır.
Ülkemizin
narenciye ihracatında diğer ülkelerle rekabet edebilirliğinin
artırılması için ton başına verilen teşviklerin
üreticiler açısından yeterli bir noktaya getirilmesi gerekmektedir. Öte
yandan iç piyasada fiyat istikrarının sağlanması, ürünün
bahçe fiyatı ile market fiyatı arasındaki uçurumun
kapanması, narenciye ürünleri için tanıtım grupları
oluşturulması son derece önemlidir.
İhracat
yapılan ülkelerin sayısının artırılması ve
yapılan ihracat miktarının yükseltilmesi gereği vardır.
İhracatı olumsuz etkileyen faktörlerin başında gelen zirai
ilaç kalıntısı konusunda üreticilerin eğitilmesi ve denetim
mekanizmalarının işletilmesi zorunludur. İhracatın
artırılması için etkin ve iyi işleyen bir pazarlama
organizasyonuna ihtiyaç olduğu açıktır. Bunu
gerçekleştirmek için Devlet kurumları öncü rol üstlenmelidir.
Özellikle
2010-2011 sezonunda narenciye ürünleri maliyetinin altında fiyata
alıcı bulduğundan dalında kalmıştır. Mazot,
gübre, sulama ve işçilik maliyetlerinin sürekli yükselmesine rağmen
2011-2012 yılı narenciye fiyatları önceki yılların
altına inmesi dolayısıyla, üretici bu sezonu da zararla kapatmak
zorunda kalacaktır. Narenciye üreticisi açısından bir
sahipsizlik söz konusudur. Üreticinin hak ettiği geliri elde edebilmesi
bakımından girdi fiyatlarının aşağı
çekilmesi büyük rol oynayacaktır. Narenciye üretiminde bahçe
oluşturma ve bakım masrafları yüksektir. Öte yandan yeni dikilen
narenciye ağaçlarının meyve vermesi beş altı yıl
almakta büyük ölçüde yatırım yapıldığından ürün
profili kısa dönemde değiştirilememektedir.
Üretilen narenciyenin üçte ikilik kısmının
iç pazarda tüketildiği göz önüne alınarak iç pazara yönelik
stratejiler geliştirilmesi gerekmektedir. Bunun için üretici örgütlerinin
temel beklentisi narenciyenin Hal Yasası kapsamı
dışına çıkarılmasıdır. Üreticiden tüketiciye
kadarki süreçte aracıların yüksek kâr elde ettiği bilinmektedir.
Narenciye ürünleri Hal Yasası kapsamı dışına
çıkarılırsa pazar fiyatını aşağı çekmek
ve talebi artırmak mümkün olabilecektir.
Narenciye sektöründe üreticiler lehine
sürdürülebilirliğin sağlanması için temel girdiler konusunda
destek sağlanması gereği vardır. Bu önleme paralel olarak
kooperatifler ve üretici birlikleri Devletçe desteklenmeli ve özendirilmelidir.
Yurtiçi talebi artırmak için tanıtım ve reklam kampanyaları
düzenlenmelidir.
İşleme sanayi yatırımları
desteklenmelidir. Hastalık ve zararlılarla mücadelede dış
pazarların karantina uygulamaları ve üst kalıntı
sınırları göz önünde bulundurulmalıdır.
Yukarıda sayılan gerekçelerle narenciye
üreticilerinin yaşadıkları sorunların ve bu ürünlerin
ihracat politikasında var olan eksikliklerin saptanması ve
alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis
Araştırması açılmasının yerinde olacağı
kanısını taşımaktayız.
1) Ali Halaman (Adana)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
5) Sadir Durmaz (Yozgat)
6) Oktay Öztürk (Erzurum)
7) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
8) Tunca Toskay (Antalya)
9) D. Ali Torlak (İstanbul)
10) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
11) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
12) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
13) Mehmet Günal (Antalya)
14) Emin Çınar (Kastamonu)
15) Mustafa Kalaycı (Konya)
16) Enver Erdem (Elâzığ)
17) Erkan Akçay (Manisa)
18) Mehmet Erdoğan
(Muğla)
19) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
20) Muharrem Varlı (Adana)
21) Mustafa Erdem (Ankara)
22) Reşat Doğru (Tokat)
23) Sümer Oral (Manisa)
BAŞKAN Meclis araştırması
açılmasına dair önergeler bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
B)
Tezkereler
1.- TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter
heyetin, Gürcistan Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu
Başkanı Akaki Minashvili'nin vaki davetine icabetle Gürcistan'a resmî
ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/720)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter
heyetin, Gürcistan Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu
Başkanı Akaki Minashvili'nin vaki davetine icabetle Gürcistan'a resmî
bir ziyaret gerçekleştirmesi öngörülmektedir.
Söz
konusu parlamenter heyetin Gürcistan'ı ziyareti, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 Sayılı Kanun'un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un
tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.-
Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 04.01.2012 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmında yer alan 112 sıra sayılı kanun teklifinin bu
kısmın 3 üncü sırasına, 15 sıra sayılı kanun
tasarısının ise bu kısmın son sırasına alınması
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel
Kurulun;
10, 17, 24, 31 Ocak 2012 ile 07 Şubat 2012
Salı günkü birleşimlerinde 1 saat süre ile sözlü soruların
görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının
görüşülmeyerek, gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi,
11, 18, 25 Ocak 2012 ile 01, 08 Şubat 2012
Çarşamba günkü birleşimlerinde ise Sözlü Soruların
görüşülmemesi,
4
Ocak 2012 Çarşamba günkü birleşiminde saat 20:00'ye kadar,
10,
17, 24, 31 Ocak 2012 ile 7 Şubat 2012 Salı günkü birleşimlerinde
15:00-20:00 saatleri arasında çalışması,
5,
11, 12, 18, 19, 25, 26 Ocak 2012 ile 01, 02, 08, 09 Şubat 2012
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde ise 13:00-20:00
saatleri arasında çalışması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde, Ankara Milletvekili
Sayın Nurdan Şanlı.
Buyurun
Sayın Şanlı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NURDAN
ŞANLI (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Danışma Kurulu bugün toplanamadığından İç
Tüzükün 19uncu maddesi gereğince grup önerimizin lehinde söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan 112 sayılı Kanun
Teklifinin 3üncü sıraya alınmasıyla ilgili olarak, Emniyet
Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot, uçuş ve görev ekibine ödenen
tazminat oranlarının yeniden belirlenmesi ile 2629 sayılı
Kanunun 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
değiştirilen hükümlerinde Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan
denizaltıcı uzman erbaşlara hâlen ödenmekte olan tazminata
ilişkin sehven yer verilmeyen düzenlemeler görüşüleceğinden, grup
önerimizin lehinde olduğumuzu belirtir, saygılarımı
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın
Şanlı.
Önerinin
aleyhinde, Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun
Sayın Kaplan.
Süreniz
on dakika.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün de işte geldik yeni yılın ilk
haftası, AKPnin bir klasiğiyle karşı
karşıyayız.
Her
hafta bir önerge getirir, her hafta gündemi değiştirir, her hafta kendi
istediği gibi bu Meclisi yönetir, bu Meclisin içinde üç tane parti grubu
yokmuş gibi davranır; ülkenin gerçek gündemlerini konuşmak
yerine kendi gündemini, kendi çıkarlarını, ülkenin gündeminin
önüne, ülkenin
çıkarlarının önüne, toplumun çıkarlarının önüne
koyar.
Aralıktan
bu yana her hafta, her gün Meclisin toplantıları düzenleniyor.
Burada, dikkat edin, ocak ayının sonuna kadar çalışma
saatlerinin ve görüşülecek konuların tespiti var. Sizinle burada
iddiaya girerim ki bu ayın sonuna kadar, verdiğiniz bu önergeyi yine
en az iki üç önergeyle değiştireceksiniz çünkü bu Meclis kendi
iradesiyle çalışmıyor. Meclisin çoğunluğunu
oluşturan AK PARTİ de kendi gündemini merkezinden, başka
yerlerden aldığı talimatlar doğrultusunda grup başkan
vekillerinin önergeleriyle burada belirliyor.
Şimdi
soruyorum size: Türkiye'nin gerçek gündemi nedir? Türkiye'nin gerçek gündemi
Uluderede 35 insanımızın savaş uçaklarımız
tarafından bombalanıp hunharca katledilmesi, insanlığa
karşı işlenen suç, soykırım suçunun gerçek faillerinin
ortaya çıkarılması değil midir? Türkiye Meclisi, bunu
araştırmadan, bunu konuşmadan, bununla ilgili komisyon kurmadan,
bununla ilgili genel görüşme açmadan, bununla ilgili araştırma
komisyonları kurmadan, bu katliamın, insanlık suçunun
ayıbının hepsini açıklığa,
aydınlığa kavuşturmadan TOKİ yasalarını
getirmesi, 35 insanımızı cayır cayır bombalarla
yakıp paramparça eden zihniyetin ne amacı olabilir?
Eğer
bu Meclis sizin çiftliğinizse, eğer milletin iradesi söz konusu
değilse, eğer üç parti grubunun çalışma isteği ve
planlaması hiç önemli değilse, eğer Mecliste konuşulacak
konulardan önceden haberdar değilse, eğer Meclis üyeleri
hazırlanmadan, çalışamadan geliyorsa ve eğer siz de bunun
üzerine 2 Kasımda çıkardığınız bir kanun hükmünde
kararnameyi yirmi bir gün sonra düzeltmeye kalkarsanız, bir taraftan
Hükûmet ve Meclisi baypas edip 2 Kasımda kararname çıkarıp
arkasından bununla, bir kanunla bunu baypas etmeye
çalışırsanız bu, milletin iradesiyle dalga geçmektir, ti geçmektir, aşağılamaktır milletin iradesini,
milletin çıkarını, gündemini görmemezliktir; bu, milletle dalga
geçmektir; bu, milletin en başta gelen, en temel hakkı olan
yaşam hakkı konusunda, insanlığa karşı suç
konusunda aymazlıktır.
Arkadaşlar,
bu Meclis bunu hak etmiyor, milletin iradesi bunu hak etmiyor. Yoksulluk içinde
geçim derdiyle uğraşan, her gün zamlarla perişan duruma gelen
halkın sorunlarını da
konuşamıyoruz burada. Önümüzde raporlar var. Bakın, İnsan
Hakları Derneği, MAZLUMDER, KESK, Türk Tabipleri Birliği,
Çağdaş Hukukçular Derneği, Türkiye İnsan Hakları
Vakfı, Türkiye Barış Meclisi, DİSK, Genel İş
Sendikası gibi onlarca emek ve meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşu
Uludereye gidiyor, Roboski katliamının raporlarını
hazırlıyor. Bu Meclisi uyarıyorum, bakın, uyarıyorum:
Bu insanlık ayıbı şu turuncu koltuklarda oturanların
hiç sorunu değilse, eğer onu konuşmayacaksa bu Meclis, eğer
bunu çözmeyecekseniz, eğer bunu biz Lahey Adalet Divanına, Uluslararası
Ceza Mahkemesine, Cenevre savaş hukukuna, bütün dünyaya taşımazsak
da biz de siyaset yapmıyoruz demektir. Bu meydanı size boş
bırakırsak
Burada
insanlığa karşı suç bizim de yasalarımızda
suçtur, dikkatinizi çekmek istiyorum. Türk Ceza Kanununun 76ncı maddesi
soykırım suçlarında bir planın icrası suretiyle millî,
etnik, ırkî veya bir grubun tamamen ve kısmen yok edilmesinin
suçlarının cezasının ağır müebbet olduğunu
söylüyor ve burada zaman aşımı yoktur hükmü var. Bakın,
Türk Ceza Kanununun 27nci maddesi İnsanlığa karşı
suç başlığı altında toplu kırımları,
jenositleri,
(C) insanlık suçu sayıyor ve onun altındaki
maddede de bu maddede zaman aşımı yoktur yazıyor. Kendi
yasamızı uygulamıyoruz. Taraf olduğumuz Birleşmiş
Milletlerin yasalarını uygulamıyoruz. İnsanlığa
karşı suç oluşturan Birleşmiş Milletler Şartını
dikkate almıyoruz. İkinci Dünya Savaşı sonrası
Nürnberg mahkemelerinde yargılanan savaş suçlularının
nasıl yargılandığını hesaba katmıyoruz.
Bırakın uzağa gitmeyi, yakın tarihimize gelelim.
Avrupanın göbeğinde, Bosna-Hersekte işlenen katliamların
yargılandığı Bosna-Hersek ATOK İnsan Hakları
Uluslararası Mahkemesinin, bunun da akıbetinden ders almıyoruz.
Bırakın onu, Ruandada kurulan ATOK Uluslararası Mahkemede,
katliam suçu işleyenlerin nasıl
yargılandığını ve zaman aşımına tabi
olmadan yargılandığını da dikkate almıyoruz. Bu
ayıp burada temizlenmediği sürece bütün bu kurumların içinden
geçecek ve savaş suçu işleyenler, El Beşir gibi,
uluslararası ceza mahkemelerinin imzacısı olmasa, tarafı
olmasa da uluslararası yargı önünde tutuklanacak, haklarında
tutuklama kararları çıkacak ve ülkeler arasında dolaşamaz
bir duruma geleceklerdir.
Şimdi
Türkiyenin gerçek gündemi bu iken, TOKİ yasalarıyla bu memleketi, bu
milleti oyalamak bu millete zulümdür, bu millete hakarettir. Bu
şımarmış bir iktidarın, arsız bir iktidarın,
ne yaptığını bilmez bir iktidarın, bu ülkede
ağzından çıkanı duymayan bir iktidarın
yaptığı saçmalıkları milletin iradesinde, Meclisinde
taşımak zorunda değiliz.
Bugün
Hüseyin Çelik, gazete yönetmenleriyle kahvaltı yapıyor ve diyor ki:
Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğluna biz helikopter vermedik,
verseydik Selahattin Demirtaşa, Devlet Bahçeliye de vermek
zorundaydık. Peki, o helikopterler
AKP tur, turizm midir
arkadaşlar? AKPnin turu, turizmi midir, şirketi midir,
malınız mıdır, varlığınız
mıdır? Bunun parası hazineden çıkmıyor, bunun
parası vatandaştan çıkmıyor yani devletin olanakları,
devletin uçakları, devletin şirketleri, hepsi sizin
babanızın malı mıdır? Sizin
ayrıcalığınız ne, özelliğiniz ne? Bu ülkeye bu
ayrımı, bu ayrıcalığı, bu zulmü, bu utanası
insanlık suçunu, bunu işleyenleri korumayı, bunları koruyup
da arkasından memleketin gözüne, dünyanın gözüne bakarak kaza süsü
verip kan parasıyla bu işi kapatma gayretlerinin içinde olmayı
bu milletin iradesi bu Mecliste konuşamıyorsa, hâlâ TOKİyi
konuşmayı öne alıyorsanız, bu insanlık
ayıbı, bu insanlık suçu, bu suçu işleyenleri, zaman
aşımı olmaksızın tarih önünde bunun hesabını
verdirecektir. İstediğiniz kadar yönlendirilmiş medya,
psikolojik savaş tarzlarıyla bu katliamı örtmeye
çalışın, örtbas etmeye çalışın, 35 genç
fidanı toprağa verdiğimiz Roboskide, onların
yattığı mezarlıkta dikilecek anıttaki
soykırım suçunun üzerinde bu dönemin iktidarının, bu
dönemin sorumlularının, bu dönemin aymazlığının,
bu dönemin sorumsuzluklarının, bu dönemin pişkinliğinin, bu
dönemin işlediği insanlık suçunun, abidesinin destanı
yazılacaktır. Bu destanda hak, hukuk, adalet, eşitlik varsa,
vatandaşlık varsa, temel hak ve hürriyetler varsa, yaşama
hakkı varsa, bu hak, bu hukuk da bu Mecliste sorulacaktır.
Şimdi böyle bir
gündemi bırakacaksınız, böyle gerçekleri
bırakacaksınız bu Meclisi TOKİlerle meşgul
edeceksiniz. Biz buna onay vermeyeceğiz. Bu zulmünüze, bu çoğunluk
diktanıza, bu anlayışınıza, bu insanlığa
karşı suçları koruma, kollama anlayışınıza
prim vermeyeceğiz, buna karşıyız. Buna karşı
olmak bir insanlık borcudur, milletin iradesinin gereğidir,
saygının gereğidir.
Bu Meclisi cumhuriyet
tarihinin tek parti dönemlerinde, tek lider dönemlerinde dahi böylesine
hoyratça, böylesine acımasızca, böylesine diktatörce hiçbir iktidar,
hiçbir zaman kullanmadı ama bu dönem bunun
kullanıldığını görüyoruz. Bu Meclis diktaların at
koşturduğu, çiftliğe çevirdiği bu Meclis, kimsenin
malı mülkü değildir, kimsenin de çoğunluğunun emrinde
olmayacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önerinin
lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Her defasında
olduğu gibi, tekraren ifade ediyorum: Meclisimizin gündemini
belirlemek yetkisi Hükûmete aittir çünkü ülkeyi millet adına yönetmek
sorumluluğu siyasi iktidarındır. Öyle olunca toplumun
sorunlarının çözümü için gerekli hukuki düzenlemenin öncelik
sıralamasını siyasi iktidar, Hükûmet ve onun Meclis grubu
belirleyecektir. Arzu edilen husus bunun muhalefet partileriyle uzlaşarak
birlikte yapılması çünkü yaptığınız programla bu
Meclis çalışmaktadır. Çalışma süresiyle ve
çalışacağı konuların sıralamasıyla hepimizi
yakından ilgilendirdiği için olması gereken Meclis Genel Kurulunun
gündeminin Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilerle birlikte tanzim
edilmesidir. Bu yönde birçok defa birlikte, ortak Danışma Kurulu
kararları getirilebilmiştir ama bazen de uzlaşma temin
edilemediği zamanlarda grup önerisiyle buraya teklifler getirilir, bu
teklifler Genel Kurulun bilgisine ve onayına sunularak Meclisimizin
çalışma saatleri ve çalışma konuları
şekillenmiş olur.
Bugün
de böyle bir olayla karşı karşıyayız. AKP Grubu bugün,
hatta 9 Şubata kadar Genel Kurulun çalışma süresini belirliyor
ve bu hafta için mevcut gündem sıralamasına arka sıralardaki,
komisyondan yeni çıkmış bir kanun tasarısını, 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
görüşülmesini getiriyor. Demin de arz ettiğim gibi bu kendi
takdirleridir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu takdire, bu
teklif doğrultusunda hazırlığımızı
yaptık, muhalefet görevimizi, muhalefet düşüncelerimizi de ifade
ederek katkı vereceğiz.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki şunu da söylemek gerekir: Burada hukuk
kuruyoruz, kurduğumuz hukukla toplumun sorunlarına çözüm üretiyoruz.
Kendi yaptığımız kanunlarda sürekli olarak
değişiklik yaparak kendimizin sebep olduğu birtakım
sorunların çözümüne imkân veriyoruz.
Bu
noktada sorumluluğumuz ağırdır çünkü burada kurduğumuz
hukukla toplumun bir kısmı, bir kesimi büyük problemler
yaşıyor. Bu problemler, eğer örgütlü bir güç varsa buralara
duyuruluyor ve tekrar düzeltiyoruz ama eğer buralara getirilemiyorsa bu
sorunların çözümü, o toplum kesimi kendi sorunlarıyla
boğuşup duruyor.
Bu
kapsamda, bu anlamda, mesela yine toplumun bir sosyal sorunu hâline gelen bu
çek meselesi, çek mağdurları meselesi iki yönlü bir hadise. Çek
sahibi ve çek veren her iki kesim mağdur ama sorunun çözümü bugün ortadaki
hukukla temin edilemiyor. Buna bir çözüm üretmek mecburiyetindeyiz. Bu konuda
Hükûmetin bir hazırlığı olduğu sözü duyuluyor, ama
bugüne kadar buraya gelmedi, ama çek mağdurları diye
tanımladığımız, çekini
karşılayamadığı için çalışma
özgürlüğünü kaybeden, yani kaçak duruma düşen veya tutuklu olan
insanların feryatları her gün sizlere de ulaşıyor, hepimize
ulaşıyor. Bu sorunu yok sayamayız. Her yönüyle -çek
mağdurları- ikili bu mağduriyete zemin teşkil eden hukuk
düzeltilmeli, bu konuda sorumluluk yüklenmesi gereken bazı kurumlar da
sorumluluk yüklenmeli, bu sorun çözülmeli.
Bir
başka husus: Bu İcra İflas Kanununda bir değişiklik
kanun teklifi vermiştik Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, özellikle
ev eşyalarının haczedilememesi ve üretim araçlarının
haczedilememesi, yani takım tezgâhlarının haczedilememesi
yönünde bir kanun teklifi vermiştik İcra İflas Kanununun ilgili
maddelerinde değişiklik yapılması yönünde. Bu, Meclisin
ilgili komisyonunda beklemektedir. Bu yönde Hükûmetin de bir
çalışması olduğu söyleniyor ama bunlar geciktirilmeden
buraya getirilmeli, bu yöndeki düzenlemeler yapılmalı ve sonuç
itibarıyla, toplumun bir kesimini çok yakından ilgilendiren bu
sorunların çözümüne hukuk oluşturmalıyız.
Bir
başka şey, yargılamanın hızlandırılması,
tutukluluk sürelerinin kısaltılmasıyla ilgili gerçekten bugün
Türkiyeye yakışmayan, hukuk devleti olma özelliğine uygun
düşmeyen uygulamaların ortadan kaldırılabilmesi için yeni
bir hukuk kurulması gerekiyor. Bu yönde de bir düzenlemenin
yapılmasını biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak talep
ediyoruz. Bu konuda, özellikle, bugün, hâlâ milletin oylarıyla
seçilmiş milletvekillerinin tutukluluk sürelerinin devam ettirilmiş
olmasını kabul edebilmek mümkün değil. Bunda da bir düzenleme
olmasını talep ediyoruz ve AKP Grubundan, İktidar Grubundan bu
yönde Meclis Genel Kurulunun önceliklerini belirlerken bu hususları da
dikkate almalarını talep ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, son günlerde yaşadığımız
birtakım hadiseler maalesef Türkiyeyi ve Meclisimizi germiş bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, öyle zamanlar vardır ki, öyle zor zamanlar vardır ki
bu zor zamanların acısıyla hepimiz birden ayağa kalkar,
sesimizin en yüksek perdesinden birbirimize bağırır
çağırırsak bu topluma, bu ülkeye haksızlık
yapmış oluruz.
Sebebi
bir an önce araştırılıp, gerçeklerin ortaya
çıkartılıp milletin bilgilendirilmesini talep ettiğimiz bu
son hadisenin üzerine siyaset bina ederek ülkeye ve millete zarar vermenin
kimseye bir faydası yoktur. Israrla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak herkesi
böyle zor zamanlarda, dar zamanlarda sağduyulu olmaya, sorumluluk
anlayışıyla hareket etmeye davet ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, ortak sorumluluğumuz olarak bu ülkenin birliği, bu
milletin birliği hepimizin ortak paydası, en önemli değeri. Bunu
yaralayacak, bunu bozacak hiçbir girişim haklı olamaz. Hele özellikle
birtakım acıları kullanarak devleti ve milleti suçlamak hiç
kimsenin haddi değil, hiç kimsenin de hakkı değil. Devlet
olmazsa burada bulunamazsınız.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bombalayanları ne yapalım
Şandır? Bombalayanları ne yapalım, söyle. Katliam
yapanları ne yapalım? Biraz bu vicdanınızı
çalıştırın ya!
BAŞKAN
Lütfen Sayın Kaplan
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Sayın Hasip Kaplan, rüzgâr eken fırtına
biçer.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) - Ama bizi suçluyorsun. Katliamcıları
bırakıyorsunuz, bizi suçluyorsunuz. Yapmayın!..
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Rüzgâr eken fırtına biçer. Sen ne
söylendiğini bile anlamayacak
kadar
HASİP
KAPLAN (Şırnak) - Ama Biraz adalet, biraz vicdan. diyorum.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen
Sizi sükûnetle dinlediler. Lütfen Sayın
Kaplan
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Siz ne söylendiğini, söylenileni anlamayacak kadar
öfke dolu ve karşınızdakini dinlemeyen
HASİP
KAPLAN (Şırnak) - Öyle
değil, anlamıyorsunuz. Bu olayın başından beri
Hükûmeti destekliyorsunuz. Böyle bir yanlış yapmayın. Yani
samimi söylüyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla)
söylediklerinizle de Türkiyeye zarar veren bir
yapı içerisindesiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu milleti, bu ülkeyi soykırım yapmakla suçlayan
Ermenilerdir, Fransızlardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) - Al işte, alkışları
alıyorsunuz. Katliam yapanları
savunursanız elbet alırsınız.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Ama siz
kalkıp bu milletin kürsüsünden bu ülkeyi soykırım yapmakla
suçluyorsunuz. Böyle bir şeyin kime
faydası var?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) -
Katliamdır, toplu katliamdır.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla)- Tekrar ediyorum
Sayın Kaplan, tekrar ediyorum: Herkes bu dönemlerde sağduyulu olmak
ve sorumlulukla hareket etmek mecburiyetinde.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sağduyu, sorumluları çıkarmakla
olur. Yapmayın!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Bu ülkenin bölündüğünü ifade ederek burada siyaset
yapılmaz. Eğer maksadımız bu ülkeyi bölmek değilse
bölündüğünü ifade ederek hiçbir soruna çözüm üretemezsiniz.
Değerli
arkadaşlar, tekrar ediyorum: Bu ülke bizim. Bu ülke kolay kurulmadı.
Bedeli kanla ödenerek vatanlaştırıldı ve bu ülkenin
milletine Türk milleti denildi. Farklılıklarımızı
kimlikleştirerek ayrıştırmak nasıl
akıllılık olabilir? Biz, ortak paydalarımızı öne
çıkartıp onu güçlendirerek, birlikte yaşama iradesini
sahiplenerek, yanlışın üzerine birlikte giderek ancak çözüm
üretebiliriz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) O da katilleri ortaya çıkarmakla olur.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Şimdi böyle olunca, böyle olunca ben tekrar
söylüyorum:
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Katiller ortaya çıkarılır,
öğrenilir bu.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen dinler misiniz. Lütfen rica ediyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk milleti
adına sorunlara çözüm üretmek yeri ise bu yaklaşımla çözüm
üretemezsiniz, bu öfkeyle çözüm üretemezsiniz.
Tekrar
söylüyorum: Herkes sağduyulu ve sorumlu davranmak mecburiyetindedir. Böyle
davranmadığımız takdirde bu millete ve bu ülkeye
haksızlık yaparız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Önerinin
aleyhinde Aydın Milletvekili Sayın Bülent Tezcan.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizin yeni yılını kutluyorum, tüm milletimizin
yeni yılını kutluyorum. Yeni yılın, kapanan yılda
olduğu gibi acıları getirmemesini diliyorum. Mutlu, huzurlu bir
yıl diliyorum.
Bu
arada, tartışmalara konu olan, günlerden bu yana da Türkiye gündemini
işgal eden, Uluderede 35 vatandaşımızın
hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olay nedeniyle de üzüntülerimi
paylaşmak istiyorum. Ölenlere Allahtan rahmet, yakınlarına
sabır diliyorum ve devlet sorumluluğuyla bir an önce bu
yaraların sarılması için gerekli ciddi adımların
atılması gerektiğini düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından getirilen grup
önerisiyle ilgili konuşuyoruz. Burada, iktidar partisi, Meclis
çoğunluğunu elinde bulunduran iktidar partisi, iki ayrı temel
noktada bir önerge getirmiş. Birincisinde 112 sıra sayılı
Kanun Teklifinin öne alınması talep ediliyor, diğerinde de
çalışma sürelerine ilişkin bir talep var, önümüzdeki dönemde
çalışma sürelerinin nasıl düzenleneceği konusunda.
Değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlar, bakın, 112 sıra
sayılı Kanun Teklifi, daha önce çıkarılan bir kanun
hükmünde kararnamede yapılan hatayı düzeltmek üzere getiriliyor.
Dikkat edin, bu kanun teklifi, bir kanun hükmünde kararnameyle yapılan
hatayı düzeltmek için, bir an önce, öncelikle görüşelim diye
getirilen bir teklif.
Değerli
arkadaşlar, bu Meclisin kürsüsünde bugüne kadar defalarca söyledik. Yasama
yetkisi ve görevi Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli görevi ve yetkisidir.
Kanun hükmünde kararname çıkarma istisnai bir görevdir ve yasama meclisi
tarafından devredilir. Bakın, bu istisnai kuralı, istisnai
uygulamayı kural hâline getirirseniz, yanlış yapmaya her zaman
hazırsınız demektir.
Değerli
arkadaşlar, geçen yasama dönemi sonunda otuz beş ayrı kanun
hükmünde kararnameyle bu Meclisten doğrudan doğruya devlet düzenini,
idari yapıyı değiştiren düzenlemeler
kaçırıldı, doğrudan Hükûmet tarafından yukarıdan
aşağıya bir devlet düzeni sanki yeniden düzenlendi,
değiştirildi. Bakanlıklar kuruldu, bakanlıklar bozuldu,
şube müdürleri atandı, görevden alındı, yargının
arkasından dolanmak için uygulamalar yapıldı, ücrete
ilişkin düzenlemeler yapıldı. Kanun hükmünde kararnameyle otuz
beş ayrı alanda ciddi düzenlemeler yapıldı, Meclisten kaçırılarak
yapıldı.
Değerli
arkadaşlar, onları burada tartışsaydık bugün belki de
bu değişiklik önergesini verme ihtiyacı ortaya
çıkmayacaktı. Şimdi bir şeyi merak ediyorum: 112 sıra
sayılı Kanun Teklifini öne almaya çalışıyoruz. Peki,
doğrudan doğruya bakanlıkların yapısını
değiştiren, kadrolar ihdas eden, kadroları kaldıran,
yetkileri paylaştıran otuz beş ayrı kanun hükmünde
kararname Meclise niye gelmiyor, neden gelmiyor, burada niye tartışmıyoruz
onları? Onları da alelacele bir uygulamada hatayı gördüğümüz
zaman yine böyle bir önergeyle öne çekip mi görüşeceğiz?
Değerli
arkadaşlar, sayın milletvekilleri, sayın iktidar
çoğunluğu, sayın Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekilleri; Meclis çalışmasında Meclisin en önemli görevi
olan yasama yetkisini bu şekliyle ihlal edecek, ortadan kaldıracak
uygulamalara artık mahal vermeyin.
Değerli
arkadaşlar, bu nedenle, otuz beş ayrı düzenlemeyi içeren kanun
hükmünde kararnameler dâhil olmak üzere bir an önce Meclis gündemine getirilip
görüşülmesini talep ediyoruz. Ayrıca, bundan sonra da kanun hükmünde
kararnamelerle bu ülkeyi yönetme alışkanlığını
lütfen terk ediniz.
Değerli
arkadaşlar, yine ikinci konu: Burada çalışma saatlerine
ilişkin bir düzenleme yapılıyor. İç Tüzükün 54üncü
maddesi açıklamış, Aksi kararlaştırılmağı
sürece salı, çarşamba, perşembe günleri Meclis Genel Kurulu saat
15.00ten 19.00a kadara çalışır. diyor.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, daha önce burada bu tip önerilerle Sürenin bitimine
kadar çalıştıralım. Dendi, bu tip önerilerle Aman
şunun yetişmesi gerekir. deyip arka planda verilen talimatlar
gereği, bütün bu verdiğiniz önergelerin aksine, İç Tüzük
hükümlerinin aksine, burada yapılan düzenlemelerin, daha önce
Danışma Kurulu tarafından alınan kararların da aksine
Meclisi sabahlara kadar çalıştıracak -bütçe görüşmelerini
hariç tutuyorum, onun dışında- düzenlemeler yapıldı.
Değerli
arkadaşlar, şunu soruyorum: Yarın Sayın Başbakan bir
talimat verip Sabaha kadar çalışacaksınız. dediğinde
bu getirdiğiniz öneri ne olacak, bugün burada yapılan oylama sonucu
getirdiğiniz çalışma düzeni ne olacak? Anlaşılan o ki
siz bugün buraya neyi getirirseniz getirin, bir akşamüzeri
talimatıyla ya da bir sabaha karşı talimatıyla Meclisin
çalışma düzenini yeniden değiştireceksiniz. Böyle bir
ciddiyetsiz çalışma düzeni Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakışmıyor değerli milletvekilleri,
yakışmıyor.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, duyuyoruz, basına da yansıdı, yeni
İç Tüzük düzenlemeleri yapılmak isteniyormuş. Yeni İç Tüzük
çalışması sırasında AKP iktidar çoğunluğu,
muhalefetin zaten mevcut İç Tüzüke göre muhalefet yapma
hakkının sınırlı olduğu böyle bir süreçte,
uygulamada, Parlamentoda muhalefet yapma hakkının yeterince hayata
geçirilemediği bir Parlamento pratiğinde, şimdi önergeleri
sınırlamaya çalışıyor. Yeni İç Tüzük çalışmasıyla
konuşma sürelerini kısaltmaya çalışıyorsunuz,
konuşma sayısını azaltmaya çalışıyorsunuz.
Muhalefetin sesini -mevcut hâlinde dahi tahammül etmeyerek, edemeyerek- daha
fazla nasıl kısarız?ın hesabı içindesiniz.
Değerli
arkadaşlar, tabii şunu anlıyorum: AKPnin
mantığının, mantalitesinin nasıl
çalıştığını biliyorum. Her şeye şöyle
bakıyorsunuz: Biz seçimlerde yüzde 49,9 oy aldık, her
istediğimizi yaparız. Parlamentoda parmak çoğunluğumuz
müsaade ediyor, her istediğimizi yaparız. diyorsunuz. Bunu siz
diyorsunuz ama yapamazsınız, yapamazsınız. (CHP
sıralarından alkışlar) Çünkü demokrasi size bunu yapma izni
vermez.
Değerli
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi, ana muhalefet partisi olarak size oy
vermeyen yüzde 50,01i değil sadece, sadece size oy vermeyen yüzde 50,01i
değil, size oy veren yüzde 49,9u da iktidarın şerrinden korumak
göreviyle, sorumluluğuyla donatılmıştır. Bizim
görevimiz size oy veren vatandaşı da sizden korumaktır. (CHP
sıralarından alkışlar) Demokrasilerde muhalefetin görevi
budur. Başka uygulamalarla, yeni uygulamalarla muhalefetin sesini
kısmaya dönük çalışmanız, aslında sizlere oy veren
vatandaşların da hakkını, hukukunu gasbetmeye dönük
adımdan başka bir şey değildir.
RIFAT
SAİT (İzmir) Siz kendi seçmeninizi koruyun.
BÜLENT
TEZCAN (Devamla) Biz hepsini koruruz. Biz hepsini koruruz.
En
büyük tehlike, iktidara güven duyanların iktidarın şerrine maruz
kalmasıdır. Bir ülkede en büyük tehlike, iktidarın kendi gücünü
kontrolsüz sanmasıyla başlar.
Değerli
arkadaşlar, bakın, başka bir şey daha yaptınız:
Saat yediden sonra bu konuşmalar televizyondan yayınlanmıyor.
Vatandaş muhalefetin ne dediğini duymuyor. Vatandaş, hangi
kapıların ardında gizli kapaklı nelerin döndüğünün
merakı içerisinde.
Değerli
arkadaşlar, TRTnin gelirleri, hem de vatandaşın ödediği
vergilerden aldığı gelirler 2010 yılında 551 milyon
lira, BBCden yüksek. BBCnin, dünyanın en büyük yayın kuruluşu
BBCnin dahi böyle bir bütçesi yok. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin
Meclisi, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu milletin televizyonu, gelirleri
milletin vergileriyle elde ettiği gelirler ve dünyanın en fazla
geliri olan yayın kuruluşu, milletin Meclisinin sesini milletin
televizyonu vermiyor.
Son
olarak şunu söylüyorum: Ne yaparsanız yapın, Parlamentodaki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT
TEZCAN (Devamla) -
sesimizi vatandaşa ulaştırmayacaksanız,
vatandaşın ayağına gideceğiz ve orada vatandaşa
sesimizi duyuracağız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tezcan.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş olan önerisi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi
öneriyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine
Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin Su İhtiyacının Karşılanmasına
İlişkin Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su
İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin
Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/446) (S. Sayısı: 26)(x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon
Raporu 26 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde görüşmelere başlıyoruz.
Birinci
konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
CHP
GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin
Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, önce muhalefetin sesini kısmak için Meclis Televizyonunun
yayınlarını azalttınız. Kalan kısıtlı
süreyi de iktidar partisine kullandırmak adına bazı Meclis
başkanlarının da azami çaba gösterdiği gözlerimizden kaçmıyor.
Dün de bunun bir örneğini yaşadık. Meclis Televizyonu açık
olduğu sürede Sayın Bakanın konuşması burada
uzatıldı, uzatıldı, uzatıldı, saat yediyi birkaç
dakika geçe de ara verildi, muhalefetin konuşmaları da Meclis
Televizyonundan yayınlanmadı ve halkımız da bizim
fikirlerimizden mahrum olmuş oldu. Ne yaparsanız yapın, hangi
yola başvurursanız başvurun, hiçbir şekilde, hiçbir zaman
bizim sesimizi kısamayacaksınız, asla bunu
başaramayacaksınız.
Şimdi,
dünkü konuşmamdan bazı alıntılar yapacağım, siz
de bunları tekraren dinlemek durumunda kalacaksınız çünkü
halkımızın da bazı gerçekleri görmesi, duyması,
hissetmesi, Cumhuriyet Halk Partisi gözüyle de görmesi gerekiyor.
Şimdi,
dün konuşmama başlarken Öncelikle Şırnak Uluderede
öldürülen vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum.
demiştim ve yakınlarına da başsağlığı
dilemiştim. O konuşmamın en can alıcı noktası
şuydu: Siz Hükûmet olarak bu olayı basit bir hata olarak
gösteremezsiniz. demiştim, Bunu basit bir hata olarak göstermek elbette
ki AKP Hükûmetine yakışır. demiştim. Hükûmet, her zamanki
gibi İyi şeyleri ben yaptım. hatta muhalefetin önerdiği
noktaları da alıp içini boşaltsa bile Ben getirdim. deme
alışkanlığına sahipken kötü şeyleri de Vallahi
ben yapmadım, onlar yaptı. deme alışkanlığına
artık iyice sarılmış durumdadır. Onlar. dediği
kim? Hükûmet dışında herkes. Onlar. dediği kim? Asker
olabilir, yargı olabilir, bazen devlet olabilir. Vallahi ben
görüşmedim, devlet görüştü. diyecek kadar bu Hükûmet ileri
gitmiştir. Bu başkalarının listesini de uzatmak, uzatmak
mümkündür.
Bütün
değerlerin için boşaltıyorsunuz; bizim önem verdiğimiz,
toplumumuzun, ulusumuzun önem verdiği değerlerin içini
boşaltıyor, süslü püslü laflarla vatandaşlarımıza
anlatıyorsunuz ama artık vatandaşlarımız uyandı.
Artık, vatandaşlarımız sizin söylediklerinizi dinlerken 1
kere değil, 2 kere değil, 3 kere düşünüyor, diyor ki: Bunlar
konuşuyorsa bunun altında bir çapanoğlu var, daha dikkatli
dinleyeyim. O zaman, siz de artık bunun hesabını vermek
durumundasınız, zamanı geldiğinde de bunun
hesabını vereceksiniz.
Her
ne kadar, sizler kendinizi aklamaya çalıştıysanız da
halkımız, Uluderede yaptıklarınızı hiçbir zaman
ama hiçbir zaman unutmayacaktır.
Demiştim
ki dün size: Van depreminde nasıl Hükûmet enkaz altında
kaldıysa Uluderede de bombalar altında kalmıştır.
Bir küçük fark var: Vanda deprem doğal afetti, doğal afet oldu, siz
yaptığınız yanlışlarla bunun altında
kaldınız ama Uludereyi bombalayan da sizdiniz, Uluderede bombalar
altında kalan da siz oldunuz. Bunu da hiç kimse unutmasın.
Dün,
konuşmamın bir kısmını da Mersinin kurtuluşuna
ayırmıştım. Mersinin kurtuluşu, tıpkı
diğer illerin kurtuluşu gibi bizim için çok önemliydi çünkü Mersin
düşman işgalinden kurtulmuştu, anlı şanlı bir
mücadele vermiş ve doksan yıl önce düşmanlardan
kurtulmuştu. Demiştim ki: Biz, bu olayı her şeye
rağmen kutlamaya çalıştık. Çalıştık.
demiştim çünkü Mersinde, ulusal günlerimizdeki coşkuyu azaltmaya
çalışan, kendini akıllı zanneden ve ağabeylerinden çok
iyi talimat alan bazı yöneticiler var. demiştim, Buradan o
yöneticilere de sesleniyorum: Mersinde değil, Türkiye'nin neresinde
olursa olsun, millî coşkularımızı, millî
duygularımızı asla köreltemeyeceksiniz. Ne yaparsanız
yapın, Mersin halkı kurtuluşunu da çok iyi bir şekilde
kutlayacak, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürke yakışır bir
şekilde davranmaya devam edecektir çünkü Mustafa Kemal Atatürkün bize bir
vaziyeti var. demiştim. Demiştim ki: Mustafa Kemal Atatürk
Mersinliler, Mersine sahip çıkın. demişlerdi. Ben de buradan
Sevgili Atam, hiç kuşkunuz olmasın, Mersinliler Mersine sahip
çıkıyorlar. demiştim, bu vesileyle de Kurtuluş
Savaşında canını feda eden şehitlerimize,
savaşan gazilerimize hürmetlerimi, saygılarımı sunmuş
idim.
Bir
de demiştim ki: Mersinde yeni işgalciler var, yeni türden
işgalciler var, bu işgalciler işsizlik. demiştim, Bu
işgalciler ekonomik sorunlar. demiştim, Bu işgalciler nükleer
santrali kurmaya çalışan aymazlar. demiştim.
Hiç
merak etmeyin, Mersin, tıpkı Kurtuluş Savaşında
Fransızlardan kurtulduğu gibi bugün bu yeni işgalcilerden de
kurtulacaktır.
Değerli
milletvekilleri, konumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine içme ve
kullanma suyu sağlanmasıyla ilgili bir anlaşma. Elbette ki Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine içme, kullanma ve sulama amacıyla
kullanılmak üzere ülkemizden su sağlanması son derece insani bir
olaydır. Cumhuriyet Halk Partisinin buna karşı
çıkacağı elbette düşünülemez. Orada yaşayan
soydaşlarımıza böyle bir yardımı yapmak hepimize onur
verir. Bununla birlikte, böyle bir yardım yaparken kendi
vatandaşlarımızın da mağdur edilmesi asla kabul
edilemez. Yani bu projeyi uygulayanlar kaş yapayım derken göz
çıkarmamalılar. Buna da asla izin vermeyeceğiz.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine su sağlamak amacıyla
yapımına başlanan Alaköprü Barajı güzel bir öyküye sahip.
Öykü kısaca şöyle: Alaköprü Barajı Mersinin Anamur ilçesinde
yapılacaktır. Muhtemelen içinizde Anamuru giden, görenler
vardır. Anamur Türkiyenin en güzel, en nadide cennet köşelerinden
bir tanesidir. Barajın yapılmasıyla son derece önemli
özelliklere, tarihî özelliklere sahip Akine, Ormancık, Sarıağaç
ve Çaltıbükü köyleri sular altında kalacaktır. Hadi diyelim ki
tamam, böyle önemli bir iş yapıyorsunuz, bazı köyleri sular
altında bırakıyorsunuz. Hadi bu kabul edilebilir. Bu köylerin
boşaltılması ve bu arazilerin de istimlak edilmesi gerekir.
Tam
da işte öykü burada başlıyor, bu Alaköprü Barajının
hazin öyküsü, Anamurluların, Akine köylülerinin, orman köylülerinin hazin
öyküsü de işte burada başlıyor. Nedir bu hazin öykü? Bu hazin
öyküyü size sorunlarıyla anlatacağım ama her zaman
yaptığımız gibi sadece sorunları söylemeyeceğim,
beraberinde çözüm önerilerini de getireceğim. Yani sizin
ağzınıza sakız yaptığınız gibi Gelip
gelip burada konuşup gidiyorsunuz. İyi şeyler söyleyin biz de
yararlanalım. diyorsunuz ya, işte, şimdi size, sizin Mersinde,
Anamurda yarattığınız sorunları da söyleyeceğim,
arkasından çözüm önerilerini de söyleyeceğim. Bakalım ne kadar
yararlanıyorsunuz, zaman içerisinde göreceğiz.
Birinci
sorun şu değerli milletvekilleri: İstimlak edilen arazilere
Herkes ne bekler bir araziyi istimlak ediyorsanız? Onun gerçek bedelinden
bir ödeme yapmanızı bekler. Ama sizler geldiniz buraya, gerçek
bedellerin çok çok altında ödemeler yaptınız, yine ikiyüzlü
tavrınızı burada da sürdürdünüz. 2/B orman arazilerini -seçim bildirgelerinizi
hatırlayın- insanlara biz anlatırken Hayır, oraları
biz rayiç bedel üzerinden vereceğiz. derken kalktınız, geldiniz
Anamura, istimlak ettiğiniz yerlerde rayiç bedelin çok çok altında
paralar ödemeye başladınız ya da başlayacaksınız.
Bu düşük istimlak bedelleri nedeniyle anlaşmayan köylülere de ceza
verdiniz. Bu köylüleri mahkeme kararıyla mahkûm ettiniz. Dediniz ki: Biz
sizin arazinizi kamulaştırdık. ve zor kullanarak köylüleri
evinden, tarlasından atmak istediniz. Bu da, köylülerde, bir yardım
duygusuyla başlayan bu iş, büyük bir yıkım etkisi
yarattı.
Çözüm
önerimiz şudur: İstimlak edilen yerlere gerçek değerlerini
ödeyiniz.
Bakınız,
ne Cumhuriyet Halk Partisi ne de Mersin halkı ne de Anamur köylüleri
buraya baraj yapılmasına karşı değildir. Buraya
yapılan baraj ile soydaşlarımıza su gönderilmesine hiçbir
şekilde karşı değildir. Sadece ve sadece istimlak
ettiğiniz arazilerin parasını düzgün bir şekilde ödeyin. Bu
da, eğer kul hakkı yemek diye bir şey varsa, siz de bunu
ödemezseniz, bunun adına kul hakkı yemek denir.
İkinci
sorun şu: Akine, Ormancık, Sarıağaç ve Çaltıbükü
köyleri orman köyleridir. Ben bu köylerin hepsini tek tek gezdim. Âdeta bir
cennet içerisinde yer alır. Oradan akan suları görseniz, oradaki
yeşillikleri, envaitürlü bitkileri görseniz, acırsınız
oraya baraj yapmaya ama Gerekiyorsa yapalım. dediniz. Peki,
yapalım.
Peki,
burada yaşayan insanlar, yıllardır burada orman köylüsü
kültürüne sahip olmuşlardır. Bu vatandaşlarımıza hâlâ
bir yaşam alanı göstermediniz. Oysa, buraları istimlak edilirken
dönemin valisi oraya gelmişti ve demişti ki köylülere:
Arkadaşlar, biz size yeni yaşam alanları da göstereceğiz.
Ne olur soydaşlarımıza su gönderelim. O zaman da vatandaşlar
Peki sayın valim, devlet böyle diyorsa boynumuz kıldan ince.
diyerek pılıyı pırtıyı toplamaya hazır hâle
gelmişti. Hatta, o dönemde köylülerden Kardeşim, nereye gitmek
istiyorsunuz, sizi nereye yerleştirelim? diye o dönemin valisi sorular da
sormuştu. Hatta harita üzerinde de köylüler gitmek istedikleri orman
köylerini göstermişlerdi. Ama ne oldu? Onlara bir yerleşim alanı
hâlâ gösterilmedi.
Değerli
arkadaşlar, siz orman köylülerini TOKİlere
sıkıştıramazsınız. Onları TOKİlere
sıkıştırdığınız zaman onların ölüm
fermanını imzalamış olursunuz. Orman köylüsü nerede
yaşamak istiyorsa, orman kültürünü eğer devam ettirmek istiyorsa, siz
de nasıl oraları istimlak ettiyseniz bu insanların da
hakkını vermek zorundasınız.
Çözüm
önerimiz nedir bu sorunla ilgili? Şudur: Bu
vatandaşlarımıza, mutlu, huzurlu, üretken bir yaşam
sürdürebilmeleri için, mutlaka, şimdiki ortamlarına benzer bir
ortamı acilen sağlamak zorundasınız. Bunu da yapmak çok zor
değil. Yeni bir kanuna gerek yok, yeni bir düzenlemeye gerek yok. Sadece
ve de sadece 5543 sayılı İskân Kanunu ve Uygulama Yönetmeliğine
eklenmiş olunan geçici 5inci maddeyi işletmeniz yeter. Bakın,
her şey hazır, her şey var ama siz bu uygulamayı
yapmıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, üçüncü sorun şu: Burada yaşayan halk çok
çalışkan ve üretkendir. Türkiyenin, hatta iddia ediyorum,
dünyanın en güzel çileği ve muzu burada yetişir, Anamurda
yetişir, dünyaca meşhurdur. Bu bölgede yetişen bu ürünleri
buradaki çalışkan halk üretir. Bu vatandaşlarımız,
tamamen kendi imkânlarıyla, devletten hiçbir yardım almadan, imece
usulüyle bir sulama kanalı yapmışlardır ve doğal
suları almışlar, ücretsiz olarak bu arsalarını
sulayarak bu ürünleri yetiştiriyorlar. Yeni yaşam alanlarında,
sizin önerdiğiniz yaşam alanlarında böyle bir imkânı
bunlara sağlamadınız ve bunları, kendi paralarıyla,
elektrik parası ve su parası vererek su kullanmaya mahkûm ettiniz.
Çözüm önerimiz de derhâl bu yeni yerleşim alanlarına bu köylülerin
daha önceden sahip oldukları sulama kanalının ücretsiz olarak
verilmesi.
Bir
önemli konu daha var, bakın, burası çok önemli; bu, Anamurun
geleceğini ilgilendiriyor: Alaköprüye bir baraj yapacaksınız.
Alaköprüye yapacağınız barajda sular toplanacak,
topladığınız suları alacaksınız,
Kıbrısa göndereceksiniz. Güzel, her şey iyi görünüyor ama bilim
adamları böyle demiyor. Bilim adamları diyor ki: Siz, bu suyu
buradan alıp Kıbrısa gönderirseniz, bu durumda Anamurun yer
altı sularının bileşimi değişecek, kompozisyonu
değişecek, tuz oranları artacak. Biz artık burada ne çilek
yetiştirebiliriz ne de muz yetiştirebiliriz. Peki, ne yapacağız?
Yapılacak olan şey şudur arkadaşlar: 55 bin dekar alanda
örtü altı muz, çilek ve sebze yetiştiriciliği yaparak ülke
ekonomisine büyük katkı sağlayan Anamurlu çiftçinin baraj yapımından
dolayı uğrayacağı bu zarar fizibilite
çalışmaları yapılarak önlenmeli. Çok basit. Ben
tarımdan çok anlamam ama şunu bilirim: Eğer toprağın,
suyun kompozisyonu değişirse bitkinin de hayatı
değişir. O hâlde, yapılacak olan bu barajdan Anamurun
toprağının kompozisyonu değişmeyecek şekilde bir
miktar suyu da o topraklara iade etmeniz gerekir yani yer altı
sularının iyi bir şekilde kompozisyonunun sağlanması
gerekir.
Bakın, köylüler o
kadar çalışken ki, sadece sulama kanalı değil, kendi
olanaklarıyla, hiçbir devlet katkısı olmaksızın imece
usulüyle buraya, kendi köylerine okul, cami, köy konağı gibi tesisler
yaptırmışlardır. Yeni yerleşim alanlarında
bunların yapılmayacağı söyleniyor.
Çözüm: Devlet olarak
büyüklüğümüze yakışır bir şekilde, siz de Hükûmet
olarak devleti yönettiğinize göre size yakışır bir
şekilde buranın köylülerine verdiğiniz sözleri
tutmalısınız. Yani, bakın, bunu muhalefet olsun diye
söylemiyorum. Gitmişsiniz, valimiz, devletimiz, köylüye söz vermiş;
e, şimdi zaman geçmiş, sözünüzü tutmuyorsunuz. Allah aşkına,
bu yakışır mı? Koskoca bir devleti yönetiyorsunuz, koskoca
bir Hükûmetsiniz; Allahın gariban köylüsüne söz verdiniz, şimdi
sözünüzü tutmuyorsunuz. Ne olur kendinize, size yakışanı
yapın.
Şimdi, olayın
bir de psikolojik boyutu var. Olayın psikolojik boyutu da şu: Eski
yaşam alanları. Herkes bir düşünsün, herkes öldüğü zaman
nereye gömüleceğini şöyle bir düşünsün. Dünyanın neresinde
olursa olsun Beni köyüme götürün, oraya gömün. diyen içinizde kaç tane
milletvekili vardır? Aynen bu düşünceyle buradaki insanlar da
atalarını bu topraklara gömdüler. Şimdi bunların hepsi
sular altında kalacak. Bunlar önemli bir psikolojik travma yaratır,
toplumsal travma yaratır. Toplum bilimciler, sosyologlar bu konuya derhâl
müdahale edilmesi gerektiğini söylüyorlar ve sizin de -çözüm önerimiz
olarak da- köylülere psikolojik destek sağlamanız gerekiyor.
Köylülerin haklı
isteklerini dikkate almadan Devlet Su İşlerinin bir yıldır
baraj yapım çalışmalarını sürdürmesi artık
köylüleri rahatsız ediyor. Verilen sözlerin tutulmasını çok net
bir şekilde istiyorlar. Devletini seven, devletine bağlı olan,
devletini önemseyen, soydaşlarını önemseyen, onlara su verilmesi için çaba gösteren ve bunun için
maddi-manevi birçok probleme evet demiş olan bu halk artık devlete
karşı, dolayısıyla Hükûmete karşı,
dolayısıyla devlete karşı ateş püskürür bir duruma
gelmiştir. Bunu yapmaya hakkınız yok, yani
vatandaşlarımızı devlete karşı ateş
püskürtmeye hakkınız yok. Zaten gidiyorsunuz, geçicisiniz,
gideceksiniz, yerinize başka bir hükûmet geldiği zaman tekrardan bu
güveni sağlaması gerçekten çok zor olacak.
TEMEL
COŞKUN (Yalova) Nereye?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Nereye gideceğinizi hepimiz çok iyi biliyoruz.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gönderilen bu su iyi. Keşke suyumuz
çok bol olsa da dünyanın her tarafına göndersek. Bu, insani bir olaydır.
Fakat burada yaşayan insanlar her nereden duydularsa, her nasıl
değerlendirdilerse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden
İsraile su gönderileceği konusunda ciddi endişe
taşımaktadırlar. Ben böyle yapacaksınız demiyorum.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Yok
öyle bir şey.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Yok öyle bir şey Sayın Bakan, tamam, yok öyle bir
şey. Çıkarsınız, buradan çok güzel bir şekilde
söylersiniz, bizim halkımız da ikna olur. Ben size, o bölgenin bir
milletvekili olarak duyduklarımı söylüyorum.
BAŞKAN
Sayın Atıcı, Meclise hitap edin lütfen, Genel Kurula.
MUHARREM
İNCE (Yalova) O da Meclisin bir parçası. Bakan da Meclisin bir
parçası.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Hiçbir şeyi kaçırmıyorsunuz Sayın
Başkan!
BAŞKAN
Kaçırmıyorum.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Vallahi iyi, çok iyi!
Siz
de çıkarsınız, buradan Hayır, biz bu suyu sadece ve de
sadece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine vereceğiz. dersiniz,
bizler de buna inanırız, devletimize güvenmeye devam ederiz. Siz de
bu güvenlerimizi lütfen boşa çıkarmayın. Buradaki halka
verdiğiniz sözü tutun, size yakışır bir şekilde
davranın.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Atıcı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Özcan
Yeniçeri.
Buyurun
Sayın Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin Su İhtiyacının Karşılanmasına
İlişkin Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle grubumuz ve şahsım adına yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuya geçmeden önce önemli bir hususun altını
çizmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin kalbidir. Burası
esip gürlemek, saçıp savurmak için uygun bir yer değildir. Herkesin
her düşüncesini özgürce dile getirebildiği bir yerde gerilim gereksiz
bir metadır. Eskilerin Muktezayı hâle mutabakat sağlamak.
dedikleri bir üslup vardır. Bu kürsüye o üslup yakışır. Bu
kürsü ucuz kahramanlık, meydan okuma, tehdit, şantaj kürsüsü
değil, milletin sorunlarına çözüm bulma kürsüsüdür. Siyaset ile ahlak
iki ayrı kavramdır ama bu iki kavram da birbiriyle bütünüyle ilgisiz
değildir. İdeal olanı siyaseti ahlakileştirmektir.
Unutulmamalıdır ki siyaseti ahlakileştiremeyenler sonunda ahlakını
siyasallaştırmak zorunda kalırlar. İktidar hiçbir
eleştiriyi kabul etmemek, muhalefet her şeyi eleştirmek
değildir elbet. Türkiye Büyük Millet Meclisi de söz yemek, söz yedirmek ya
da söz gezdirmek yeri hiç değildir. Hepimiz büyük Türk milletine karşı
sorumlulukları olan insanlarız. İktidarı ve muhalefetiyle
halkın karşı karşıya olduğu yoksulluğu,
haksızlığı, hastalığı, işsizliği,
çaresizliği gömmek için el birliği, fikir birliği ve güç
birliği etmemiz gerekir. Büyük bir kültürün evladı olmanın zorunlu
sonucudur bu. Alkış şaşırtır, övgü unutturur,
kutsamak mahveder. Üçünden de kaçınmak gerekir. Asıl olan birliktir,
beraberliktir, el birliğidir, güç birliği yapmaktır, afra tafra
yapıp saçıp savurmak değildir.
Değerli
milletvekilleri, unutmayalım ki, yalnız milletin değil, tarihin
de gözleri bu yüce Meclisin üstündedir. Sorumluluğumuz büyük,
sorunlarımız da zorludur. Bu vesileyle, bu kürsüden Türk milletini
küçümseyen, Siz kimsiniz? gibi haddini aşan sözler edilmektedir. Bu
sözleri söyleyenlerin hem varlıklarını hem de bu sözleri
söyleyebilme özgürlüklerini borçlu oldukları Türk milletini ve Türk
kavramını bu vesileyle açıklamak istiyorum: Türk, Ötükende
Kültigin Anıtı, Edirnede Selimiye mabedi, Konyada Mevlânâ
Mesnevisi, Türkistanda Yesevinin Hikmeti, Balasagunlu Yusufta
Kutadgubilig, Altayda yere çakılmış balbal, Uluğ Beyde
uzaya gözünü dikmiş rasathane, Kaşgarda Mahmutun
yazdığı lügattir. Türk, Malazgirtte Alparslanın
giydiği kıyamet gömleği, Eskişehirde Yunusun
söylediği ilahi, Siriderya kenarında Korkut Atanın
çaldığı kopuz, Bayburtta Genç Osmanın, Viyanada Kara
Mustafa Paşanın duyduğu hırstır. Türk,
İstanbulun burçlarında dalgalanan Ulubatlı Hasan ihtirası,
Diyarbakırda ise Ziya Gökalptır. Hülasa Türk, Karamanda Mehmet Beyin
yayınladığı Türkçe konuş! fermanı, Haliç
önlerinde Ya o beni, ya ben onu alacağım. diyen Sultan Mehmet
kararlılığı, Sarıkamışta donan 90 bin
şehit, Maraşta Sütçü İmamın namusu, Antepte Şahin
Beyin Cesedimi çiğnetmeden Antepi çiğnetmem! andı,
Erzurumda Nene Hatunun cüreti, İzmirde düşmana Hasan Tahsinin
sıktığı kurşun, Çanakkalede Atatürkün Size taarruzu
değil, ölmeyi emrediyorum!, Kocatepede ise İlk hedefiniz
Akdenizdir. emrini veren iradenin adıdır ve Türk, nerede ezilen,
itilen, örselenen, hırpalanan, horlanan halk varsa, ona
kucağını açan ve bağrına basan bir milletin de
adıdır. Daha öz bir deyişle, Türk milleti Anadoluya kovulan,
sürülen ve saldırıya uğrayan halklar için Anadoluyu ana rahmine
çeviren bir kültürün adıdır. Bu milletin merhametini kimse zaaf
olarak görmesin, ağır başlılığını da
hantallık zannetmesin.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin bütün ülkeler gibi kendi fırsat, imkân,
tehdit ve risk eksenine oturmuş, özgün, istikrarlı, ısrarlı
ve tutarlı bir stratejisinin olması gerekir. Millete ve
çıkarlarına özgü tehdit ve fırsat algılamaları ancak
millî stratejiler ekseninde düşünülebilir. Eğer bir ülkenin millî
stratejisinin ne olduğu belli değilse millî çıkarlarının
ne olduğu da belli değildir.
Kıbrıs,
Türkiye'nin millî, siyasi, stratejik konseptinin mihverinde olan bir
coğrafyayı temsil etmektedir. Kıbrıs, Türk dış
politikasının en stratejik ve en hassas yanıdır.
Kıbrıs, Türkiye açısından orada yaşayan 250 bin
Türkün varlığının korunması, Türkiye'nin güneyden kuşatılmaması,
Kazakistan, Hazar, Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak petrollerinin
İskenderun Körfezi çıkışını kapatarak tehdit
etmemesi ve Yunan Megalo İdeasının durdurulması gibi bir
yığın ilave sebepten dolayı hayati bir öneme sahiptir.
Kıbrıs, Türk milletinin uzun yıllardır süren içe büzülme,
manevi ve tarihî olarak geri çekilme duygusuna karşı
çıkışın simgesel de adıdır. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle Türkiye arasında anlaşmayı
bu bağlamda irdelemek ve ele almak gerekir. Diğer yandan,
Kıbrıs, yalnız Türkiye için değil İsrail ve diğer
Orta Doğu ülkeleri için de hayati önemi haiz bir coğrafyadır.
Bu
bağlamda, Kıbrısın stratejik önemini vurgulayan tarihî bir
olayı burada hatırlatmak yararlı olacaktır. Zamanın
İngiltere Başbakanı Anthony Eden, 1956 Süveyş operasyonunda
İngilterenin başarısız olma nedenlerinden birisini,
Kıbrıs yerine Süveyşe bin mil uzaklıktaki Maltadan deniz
desteği sağlamak zorunda kalınması olarak ifade etmiş
ve açıklamıştır. Küresel güçler için Orta Doğuya
etkinlik ve nüfuz aktarmanın önemli bir merkezidir Kıbrıs.
Enerji yollarının güvenliği, Orta Doğu petrolünün dünya
üzerinde düzenli akışı Kıbrısla yakından
alakalıdır. Kıbrıs Türkiye açısından bir güvenlik
sorunu olmanın da ötesinde, aynı zamanda stratejik ve jeopolitik bir
sorundur. Kıbrıstan bahsederken bir yandan Doğu Akdenizden,
diğer yandan Orta Doğu ve öbür yandan da Türkiye-AB ve Yunanistan
ilişkilerinden de bahsediyoruz demektir. Orta Doğuda potansiyel
olarak tek bir jeostratejik kuşağın parçası olan
Kıbrıs, Arap-Müslüman bölgesinin de hemen yanı
başında, stratejik anlamda ileri karakol olarak dünyanın ana
karasının merkezinde bir uçak gemisi niteliğindedir.
Kıbrısı kontrol eden güç, Türkiyeden Mısıra, Suriyeden
İrana uzanan bölgeyi kontrol edecek imkâna sahip demektir.
Kıbrıs Türkiyeye 65 kilometre, İsraile 267 kilometre,
Yunanistana 965 kilometre mesafededir. Kendisine 965 kilometre uzaklıkta
olan bir adaya Yunanistanın gösterdiği ilgi bu bağlamda dikkate
değerdir. Bunun nedeni olarak, Yunanistanın tarihî hedef ve
yönelişlerine bir göz atmak zaruri oluyor. Bilindiği gibi, Yunanistan
Megalo İdeasını gerçekleştirmek için geçmişte
Kırım Savaşından, Balkan Savaşından, Birinci ve
İkinci Dünya Savaşından yararlanmıştır. Bugün de
sık sık Yunanlı liderler Kıbrısı Yunan
adası Egeyi de Yunan gölü olarak niteleyen konuşma ve
değerlendirmeler yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşundan 1974 yılına gelinceye kadar, Yunanistan Türkiye ile
çıkardığı her ihtilaftan kazançlı
çıkmıştır. Yunanistan Türkiyeye karşı ne kadar
uzlaşmaz, anlaşmaz, hırçın, asi ve saldırgan
olmuşsa o ölçüde Batılılar tarafından
değerlendirilmiş ve ödüllendirilmiştir. Bu nedenle, Türkiye'nin
Kıbrısa müdahalesi tarihî bir milattır.
Anlaşmazlıkların derinliğinde de biraz bu olgu vardır.
Değerli
milletvekilleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti genç bir devlettir.
Kıbrıs Rumlarının ortak devlet olan Kıbrıs
Cumhuriyetinin kuruluş sözleşmesine uygun davranmamaları
sonrasında, Türkiye'nin uluslararası anlaşmalardan doğan
müdahale hakkını kullanmasının sonucunda bu devlet ilan
edilmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildikten sonra,
Rumlar Kıbrısın tek yasal devleti olarak kendilerini Avrupa
Birliğine ve dünya kamuoyuna kabul ettirmişlerdir. Avrupa
Birliği, Güney Kıbrıs Rum yönetimini her şeye rağmen
tam üye olarak almış ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine de
yasa dışı bir oluşum muamelesi yapmıştır ve
yapmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uzun yıllardır
Rum ve müttefikleri tarafından haksız ve insafsız bir ambargo
altında tutulmuş ve hâlâ tutulmakta, ekonomik, ticari, siyasi ve
sosyal baskıya muhatap kılınmaktadır.
Türkiye
kaynak yönünden Yunanistandan 6 defa daha büyük, ekonomik ve askerî güç olarak
da yaklaşık Yunanistanın 2,5 katıdır. Yunanistan
coğrafi bakımdan dağınık olmasına
karşın Türkiye coğrafi bakımdan da derli topludur.
Yunanistan bugün ekonomik yönden kriz ve sosyal yönden de kaos içinde
bulunmaktadır. Buna rağmen Kıbrıslı Rumlar Yunanistan
ile iş birliği yaparak, Türkiye'nin bölge ülkeleriyle gerilim içinde
bulunmasından yararlanarak, Kıbrısın güneyinde doğal
gaz arama ve çıkarma faaliyetlerine başlamışlardır.
Kıbrıs Türk tarafı da karşılıklılık
temelinde ana vatan Türkiye ile benzer bir anlaşma
yapmıştır. Rum yönetimi tarafından atılan
adımları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türkiyeyle
birlikte eşdeğer adımlar atarak cevaplandırmak durumunda
kalmıştır. Piri Reis ve ardından da diğer bazı
Türk gemilerinin bölgede sismik araştırmaları simgesel de olsa
bir biçimde devam ediyor. Rumların tek yanlı provokasyonları
bölgede alabildiğine sürmektedir. Bu arada, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile Güney Kıbrıs Rum Lideri
arasında Kıbrıs sorununun çözümü için sonu gelmez
görüşmeler de sürüyor.
Değerli
milletvekilleri, Türk dış politikasında Kıbrıs,
turnusol kâğıdı rolü oynayan bir kavramdır. Bir zamanlar
Londra ve Zürih anlaşmalarıyla garantör ülke Türkiyeydi. Bu
anlaşmalara göre, Türkiye'nin onayı olmadan Kıbrıs
uluslararası bir kuruluşa üye olamazdı. Bugün, Kıbrıs
Rum kesiminin onayı olmadan Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği
söz konusu olamıyor. Rumlar bugün Avrupa Birliği-Türkiye
ilişkilerini veto eder, bloke eder hâle gelmiştir. Millî bir dava
olan Kıbrıs konusunda izlenen yanlış politikanın
bundan daha açık bir göstergesi olamaz. Bu aşamaya nasıl
gelindiği de üzerinde durulması gereken bir husustur.
Bilindiği gibi,
Kıbrısın kendisi ilgili taraflar arasında başlı
başına bir sorundur. Böyle bir sorunun Türkiyeyle Yunanistan
ilişkilerinin, Türkiye-AB ilişkilerinin, gümrük birliği
anlaşmalarının, Türkiyenin ABye aday ülke ilan edilmesinin ya
da Türkiye'nin AByle imzaladığı Katılım
Ortaklığı Belgesinin aracı olmaması gerekirdi. Bilindiği
gibi, Zürih ve Londra anlaşmalarında Kıbrısta üç garantör
ülke vardı; Türkiye, İngiltere ve Yunanistan. Avrupa Birliği,
sorunun çözümlenmesi süreci bağlamında aşama aşama konuya
müdahale ederek âdeta dördüncü garantör ülke konumuna gelmiştir. 1995
yılında Türkiyeyle Avrupa Birliği arasında imzalanan
Gümrük Birliği Anlaşması da bu anlaşmalardan birisidir.
Nitekim zamanın İngiltere Dışişleri Bakanı Cook
Türkiye Kıbrıs ile müzakerelerin açılmasını 1995te
kabullendi, Gümrük Birliği de bu bağlamda gerçekleşti.
demiş idi.
2000'li yıllarda
Türkiye ile AB arasında imzalanan Katılım
Ortaklığı Belgesiyle Kıbrıs sorununun çözümünün Türkiye'nin
AB üyeliği için kısa vadede siyasi kriter olduğu ilan edildi.
Zamanın Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu,
"Helsinki kararlarıyla Kıbrıs ve Türk-Yunan sorunları
Avrupa Birliğinin sorunu olmuştur." şeklinde bir de
talihsiz açıklama yaptı.
Kıbrıs meselesi AKP İktidarının
iş başına gelmesiyle ilginç bir seyir izlemiştir.
Başbakan Erdoğan Kıbrıs meselesini "Kırk
yıldır çözülmeyen sorun" olarak değerlendirmiştir.
Kıbrıs sorununu, Denktaş'ın uzlaşmaz tutumu ve
çözümsüzlüğü çözüm olarak görmesinin sonucu olduğu iktidar
yetkilileri tarafından sık sık iddia edilmiştir. AKP
İktidarı Kıbrıs sorununu Denktaş sorunu olarak ele
almıştır. Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş'ın görevden
ayrılmasından sonra yerine Kıbrıs'ta "yes be
annem"ci Mehmet Ali Talat getirilmiştir.
Bu dönemde AKP'nin Kıbrıs politikası dört
sloganla ifade edilir hâle gelmiştir: Komşularla sıfır
sorun, kazan-kazan modeli, bir adım önde olmak, "Yes be
annem!"
İlk
aşamada, ABnin yoğun baskısı altında, Annan
Planını, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,
Türkiyenin etki ve telkinleriyle, Yes be annem! yaygaraları
altında kabul etmiştir. Kıbrıs Türk tarafının
kabulüne karşılık, Rum tarafı bu planı
reddetmiştir. Rumlar, bu tavrıyla, Türklerle bir arada yaşamak
istemediklerini bütün dünyaya ilan etmişlerdir. Buna rağmen, Avrupa
Birliği, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin bütün
Kıbrısın tamamını temsil etmesini doğal ve
meşru ilan etmiştir. Avrupa Birliği, tek başına Güney
Kıbrıs Rum Yönetimini tam üye olarak bütün Kıbrısı
temsil edecek bir statüyle üyeliğe alması yetmiyormuş gibi, bu
defa da Türkiyeye AB üyesi bir ülkeye limanlarını aç.
baskısını yapmaya başlamıştır. Bütün bunlara
karşın, Mehmet Ali Talatın yönetiminde Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti, bir yandan Rumlara jest yapıp kapı açarken, sürekli
barış talep eden taraf görüntüsü içerisinde inatla da
görüşmeleri sürdürmüş ve bugün gelinen noktada, orta yerde, öylesine
durmaktadır.
İdealizm,
ahlak ya da felsefeden entelektüeller etkilenir ancak diplomatlar,
tartışılır konu olarak gerçekleri, sürdürülebilir
olguları ve mümkün olabilenleri irdelerler. Masada oturan diplomatlar,
tumturaklı cümlelerden daha çok, masaya düşen güç ya da güçlerin
gölgesiyle ilgilenirler. Ya ABye üyelik ya Kıbrıs, Ya gümrük
birliği ya Kıbrıs, Ya taviz ya ambargo denklemlerini
kuranlar, Türkiye çıkarını esas alan yaklaşım içinde
olmamışlardır.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, nesillere bilinç, ruh ve mana veren davalar
vardır. Bu davalar halkları millet yapar, bir arada tutar, ideal
kazandırır ve onları bir anlam sahibi eder; nesillere ruh,
yurttaşlara da istikamet gösterir. Kıbrıs böyle bir
davadır; Kıbrıs, Türkiye için aynı zamanda millî, dinî, insani
ve ahlaki bir davadır; Kıbrıs, fiyatı olmayan, maliyeti
hesaplanamayacak kadar büyük olan bir davadır. Hiçbir maliyet-fayda
analizinin Kıbrıs için anlamı yoktur. Kıbrıs, Türkiye
açısından, tarih bakımından zorunlu, jeopolitik
bakımdan olmazsa olmaz, siyasi anlamda da tartışmasız bir
coğrafyadır.
Değerli
milletvekilleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini stratejik olarak
güçlendirmenin yolu stratejik unsurlar yönünden Kuzey Kıbrısı
güçlendirmekten geçmektedir. Kıbrıs için stratejik iki unsur
vardır: Bunlardan birisi enerji ise diğeri de sudur.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yarı kurak iklime sahiptir. KKTC için
suyun önemi hayatidir. KKTC'de içme ve kullanma suyunun tamamı yer
altı su kaynaklarından sağlanmaktadır. Yer altı
suları da hızla tuzlanmaktadır. Bu yüzden Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin su sorunu her şeyden daha öncelikli bir konuma
gelmiştir.
Bir
süre önce Rumların Evangelos Florakis donanma üssünde meydana gelen
patlama, Güney Kıbrıs'ın elektrik ihtiyacının önemli
bir kısmını karşılayan Vasiliko elektrik santralini
devre dışı bırakmıştı. Güneyin genelinde
elektrik kesintisi yaşanması nedeniyle Rum yönetimi, elektrik
enerjisi açığının bir kısmını Türk tarafından
karşılamak zorunda kalmıştır. Bu, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine her anlamda ciddi bir prestij
sağlamıştır.
Kıbrıs
Barış Suyu Projesinin hayata geçirilmesi için düğmeye
basılması ve anlaşma yapılması Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nin elini daha da güçlendirmiştir. Zira yarı kurak
ikliminden dolayı nehir ve dere gibi doğal su kaynaklarına sahip
olmayan Ada, boru hatları ile taşınacak suya can suyu kadar önem
vermekte ve ihtiyaç duymaktadır.
KKTC'nin
ekonomik alanda atacağı adımlarla uluslararası kamuoyu
nezdinde farklı bir Kuzey Kıbrıs imajı
oluşturabilecektir. Adadaki asimetrinin Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti lehine bozulması, Birleşmiş Milletlerin temel
parametreleri çerçevesindeki kalıcı bir çözüm için de gerekli
unsurlar arasındadır.
Bu
anlaşmayla hem Türkiye Cumhuriyeti tarafından hem de Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarafından kara yapıları ve
boru hattı vasıtasıyla gerçekleştirilecek deniz
geçişinin inşası Türkiye tarafından yapılacaktır.
Kara yapıları ile deniz geçişli boru hattının ve proje
kapsamında inşa edilen tüm tesislerin mülkiyeti, inşanın
başlandığı andan itibaren Türkiye Cumhuriyeti'ne ait
olacaktır.
Her
anlamda yararlı ve stratejik bir anlaşmadır. Her iki ülkeye de
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın
Yeniçeri.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder.
Buyurun
Sayın Önder.
Süreniz
yirmi dakika.
BDP
GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli üyeler; iki arkadaş yola gidiyorlarmış, yolun
yarısında bir yağmur başlamış, tedbirli olan
birisi çıkarmış abasını diğerine vermiş.
Adam, ıslanmadan, bu yolculuk, yağmur faslını
atlatmış. Yağmur dinince abayı veren söylenmeye
başlamış Yahu, iyi ki benim yanımda bu aba vardı, bak
yoksa sırılsıklam olacaktın. demiş. Diğeri He kardaş,
Allah razı olsun. demiş. Biraz daha gitmişler Yahu bir
düşünsene ben sana bunu vermeseydim ne hâle gelirdin falan. demiş.
Bir, üç, beş, en son, öbürü, bir dere kenarına geldiğinde
kendini kaldırmış dereden aşağı atmış
La, bilmem ne, bundan da fazla ıslanmazdım ya! demiş.
Bu
meseldeki gibi bizim Kıbrısla ilişkimiz. Sürekli bir
başlarına kalkma görgüsüzlüğü, sürekli bir minnete sokma
görgüsüzlüğü, herhangi bir doğrultu içermeyen, tutarlılık
gibi bir derdi olmayan, evrensel insan haklarıyla kendini bağlı saymayan, dün şöyle, bugün böyle,
konjonktüre göre dalgalanan bir ilişkimiz var ama esas olarak bu
başlarına kalkma görgüsüzlüğü bu adanın otuz küsur
yıllık makûs talihi.
Biraz
tarihten bakmak lazım, nasıl oldu, bu işler buraya nasıl
geldi, niye bir türlü çözülemiyor? Türkiye, bu konuda acayip bir ülke. Bu
Kıbrıs harekâtı yapıldığında dünyada buna
koltuk çıkan bir tek ülke vardı, onun liderini de paramparça
ettirtmek için bu ülkenin toprakları üs olarak kullanıldı. Libya
Lideri rahmetli Kaddafiden başka bu işe koltuk çıkan yoktu.
Bizim ülkemiz de onun paramparça edilmesi için ne gerekiyorsa onu yaptı.
Şimdi,
ondan sonra yaklaşık işte yirmi dokuz, otuz yıl önce
oradaki o faşist darbeyi önlemek amaçlı yapılan müdahale giderek
bizim oraya kök salmamız, orada oturup kalmamız yolunda bir politikaya
dönüştü. Bunu başımıza 2nci kez bela eden Kenan Evrendir.
Tuttu bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletini ilan etti. En
az 12 Eylül iddianamesi kadar ağır bir suçla bu meseleden dolayı
yargılanması gerekir.
Şimdi
zaman zaman burada milletvekilleri çıkıyorlar yaygın bir
kullanım, her bu ülkenin resmî politikasının
dışındaki her söylemi sözde diye sözde Kürt devleti, sözde
Ermeni devleti, sözde şu bu diye söylüyorlar ya. Bu tanıma uyan tek
yer aslında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetidir çünkü bizden
başka uluslararası toplumda buna devlet diyen bir tek Allahın
kulu yoktur, dost düşman buna dahildir. Biz kalkıyoruz bunun devlet
olduğu yalanını otuz küsur yıldır bu halka riyakârca
söylemeye devam ediyoruz. Yakın dönem cumhuriyet tarihinde bu kadar
veballi ve bu kadar sık söylenen başka bir yalan yoktur. Devlet
değil, niye yalan söylüyorsunuz bu halka? Kendiniz çalıp kendiniz
oynuyorsunuz. Bu ülkenin seksen ikinci vilayeti yapmaya çalışıyorsunuz
ama boyunuzu ve haddinizi aşan
bir yeri var.
Buraya su götürülmesi
meselesi doğrudur çünkü bu ülkenin kalın
bağırsağı durumuna getirdiniz orayı. Bu kalın
bağırsağı temizlemek için çok su götürmeniz lazım.
Bakın bu ülkede kontrgerilla örgütlenmesi, bakın bu ülkede Amerika tarafından
kurdurulan hükûmetler; onların kocaları, onların
hısımları, akrabaları, ondan önceki hükûmetin
bakanları, hepsinin Kıbrısta mezbelelik hâline getirdikleri ya
bir bankaları ya çat pat fiktif firmaları ya da hükûmetleri
olmuş. Şimdi, siz, bu ülkenin bütün safrasını orada
temizleyeceksiniz diye hem Ada halkına hem Türkiye halklarına
yıllardır Kıbrısın bir devlet olduğu
yalanını söyleyip duruyorsunuz. Meseleye buradan bakmayan her türlü değerlendirme
eksiktir, sonuca hizmet etmez, bir yalanı çok fazla söylemekle hakikate
inkılap etmez.
Şimdi
bakıyoruz, bu ülkede bizim öyle tutarsız bir
yaklaşımımız var ki Annan Planıyla kendinizi
bağlamışsınız. Karşı taraf nasıl
davranmış olursa olsun şimdi gelinen noktada bunun tam tersi
-eskiler değnek atma derlerdi, mütegallibenin toprak edinme biçimiydi-
uçaktan seyrederek Ya, şurası da güzelmiş, burayı
vermeyelim. diyorsunuz. Bu Hükûmetin genel
pervasızlığının tavan yapmış hâlidir
aynı zamanda Kıbrıs.
Önce şu gerçekleri
bilmek lazım: Buranın nüfus artışında bu kolonizasyonun
-kolonize bir ülkedir- rolünü bir hatırlamamız gerekiyor. Adalı
olan nüfus, hâlihazır nüfusun beşte 1i, siz buraya 5 katı
kadar, o ülkenin yerli halkının 5 katı kadar adam ithal
edeceksiniz, nüfus ithal edeceksiniz, ondan sonra yaptığınız
bütün düzenlemeler sizin oraya ithal ettiğiniz nüfusun iaşesini,
ianesini sağlamaya dönük; oraya göndermişsiniz, orayı kolonize
etmişsiniz, bunu besleyeceksiniz, bunun da böyle bir şeyi var. Ondan
sonra kalkıp diyeceksiniz ki: Besleme. Ondan sonra kalkıp her türlü
insani, evrensel ve hukuksal talepleri karşısında biz, sizin
için baştaki fıkrada da anlattığım gibi- şöyle,
şöyle, şöyle şeyler yapmıştık. Yani ebet müddet
siz bize muhtaçsınız, ne dersek onu yapacaksınız; her türlü
pisliğimizi burada arıtmaya devam edeceksiniz, diyeceksiniz. Böyle
bir şey hiçbir ahlaki norma sığmaz. Aynı görgüsüzlük
başka bir ülkeyle de söz konusu. Yani bu, Hükûmette temel bir refleks
hâline gelmiş.
Koreye Meclisten karar
çıkarmadan, sırf NATOya bizi alsınlar. diye bu ülkenin
evlatları apar topar gönderildi. Öyle talihsiz bir şey ki, öyle
talihsiz bir süreci başlattı ki Koreye müdahale, Kenan Evren de
sırf Kore kıdemi yüzünden Genelkurmay Başkanı oldu -gerçi
al birini vur ötekine, o olmasa Nurettin Ersin olacaktı ama- böyle de bir
şeyi var.
Bugün Anadoluda Topal
lakaplı anılan herkesin Korede topuğundan vurulduğu
söylenir. Sanayi Bakanı kalktı, mütekabiliyet isteyen Korelilere Biz
sizin için orada o kadar şehit verdik. dedi. Yani insanın, neuzübillah...
Bu şehitlik meselesi dönüp dolaşıp hep benim önüme geliyor. Sen,
bir Korelinin yanında durup kendi kardeşi için ötekiyle
savaşmaya Meclisten karar çıkarmadan bu ülkenin evlatlarını
gönderip orada kırdırtacaksın Amerikan çıkarları için,
ondan sonra da adam, ticaretini gözettiğinde, ki bu ticaret meselesi bu
Hükûmetin olmazsa olmazlarından birisi
Aynı, Bakan Sayın
Çağlayan bu, Fransadaki Ermeni tasarısı meselesinde
kıyamet koptuğu zaman, buradaki en büyük Fransız firması,
yıllarca bu ülkeye orduyla ortaklık kurup tapon mal satan firmaya
dönük bir şey yapılacağı zaman Onlar Türk oğlu
Türktür. dedi. Böyle bir Türklük dağıtma ruhsatını
inhisarında görüyorlar, bir Türklük bahşediyorlar. Yani tercümesini
ben yapayım: Yahu gardaş, para getirsinler de ne ederlerse etsinler
anlayışı var. Bu Bakan, Korelilere aynı bu
görgüsüzlüğü yapmıştı, dedi ki: Biz sizin için o kadar
şehit verdik. Ee? O zaman gelip ticari olarak burada her türlü
madrabazlığı yapma hakkımız var. Madrabazlık
lafı bana aittir, Sayın Bakana ait değil.
Şimdi,
bu anlayış Kıbrısta da bu şekilde tezahür ediyor. Hiç
kimse kalkıp da Yahu, bu adanın gerçek sahipleri vardı
kardeşim, bunlar ne düşünüyorlar? demiyor. Milliyetçi, hamasi
söylemlerde bulunan sayın vekiller şu gerçeği niyeyse hep göz
ardı ediyorlar: Tarihi en az biz de sizler kadar biliyoruz, tarihini de
sizler kadar biliyoruz ki o tarihi de
Çok sahih ve salih amellerle
fethedilmiş bir ada değil. Rivayet ederler, Sultan Selim
şarabı çok güzel diye burayı fethettirtmiş yani öyle çok
bir Türk obası değil. Ama şu, o tarihine bakarak söyledikleri
şeyleri, bu ülkenin, dört tarafı dertle çevrili bu adanın bugün
nasıl bir fuhuş, nasıl bir kumarhane, nasıl bir mafya
cennetine dönüştürüldüğünden hiç bahsetmiyorlar. Bu adadaki bütün
milliyetçi söylem, işte, bu saydığım sektörlerin
finansmanıyla neşvünema buluyor. Kim ki bu lafları ediyor
-Meclistekileri kastetmiyorum- Kıbrısta kim ki bunun
bayraktarlığını yapıyor, bakıyorsunuz ki
arkasında fuhuş baronları, bakıyorsunuz insan etini pazarlayan
bir mantık, bakıyorsunuz kumarhane turizmi, bakıyorsunuz
envaiçeşit rezillik.
Kalın
bağırsağı derken hiç kimseyi tahfif, tahkir etmek gibi bir
niyetimiz yok. Bunları çektiğiniz zaman bu ülkede hayatı duracak
duruma getirmişsiniz. Neo liberal sistem böyle bir şeydir. Önce kendi
çarşısını bu şekil bina eder, ondan sonra bunu
savunacak dangalak zihniyetler bol miktarda zuhur eder, artık
başkasını yapmaya kalktıklarında sizin bir şey
yapmanıza gerek kalmaz, onlar sizin yerinize yeterince direnirler.
Hatırlayalım,
Rumlar doğal gaz aramaya başladıklarında biz bunu
savaş sebebi saymıştık. Yahu, ülke dediğin,
ağızla başka organı birbirinden ayıran belli ölçüler
vardır. Ülke yönetmek ağzından çıkan lafı kırk
kantarda tartmak demektir. Savaş sebebiydi, bir tane
(X)
gemi gönderdiniz, canını o gemi zor geri Türkiye topraklarına
attı. Bugün orada doğal gaz kaynakları bulunuyor, bugün orada
petrol çıkarıyor bir Rus firması Rumlar adına. Buna
karşılık siz ne yapıyorsunuz? Gidiyorsunuz Shellle
anlaşıyorsunuz, o da orada petrol arayacak.
Noble
firmasının da, Shell firmasının da insanlık
vicdanında çok kötü sabıkaları vardır. Nijeryadaki
faşist yönetimi finanse edip ülkeyi bir kan gölüne çevirmiş ve orada
bütün yer altı, yer üstü kaynaklarını talan ettirtmiş bir
firmaya siz gidip o ülkedeki geleceğinizi teslim ediyorsunuz. Bütün
bunların üzerine örtülecek en etkili şal milliyetçi söylemdir,
milliyetçiliğin kendisi de değil, milliyetçi söylem. Buraya
gelirsiniz vatan dersiniz millet dersiniz bizim gözbebeğimiz
dersiniz, çok kafanızı bozarsa beslememiz dersiniz,
ağanın azaba yaptığından daha zalimce, daha
pervasızca davranır gidersiniz. Olan biten budur.
Ne
oldu sizin savaş sebebi saymanıza? Donanmamız da nihayet
devreye girdi, kendine geldi. diye yazı yazan -şimdi bir şey
söyleyeceğim, kendime hâkim olayım- düzenbazlar oldu bu memlekette.
Ne oldu? Hiç mi fikri takip yok? Hiç mi fikrinizin haysiyeti yok? Olan ne
oluyor? Bu ülkenin genç dimağlarını kodluyorsunuz, olacaksa biz
çözüm, siz böyle okside ettiğiniz için zihinleri, onlara
düşmanlık, nefret söylemi, karşıdaki halkı
aşağılayan, yok sayan, her türlü
aşağılamanın önüne bir takı olarak
kullanılmasını sağlayan bir söylem enjekte ettiğiniz
için bu çözüm çözümsüzlüğe doğru hızla gidiyor.
Şimdi
bir de adını değiştiriyorlar bu ülkenin. Dün biz söylesek
kıyameti koparırlardı. Dün bu adın
kutsallığı, bu bayrağın kutsallığı
üzerine elli bin türlü ideoloji inşa etmiştiniz, adını
değiştiriyorsunuz. Ne Türkiyede ne Kıbrısta, ne
Eroğlu ne Sayın Erdoğan çıkıp
Ne oldu da bu isim
değişikliğine gidiliyor hatta bir anayasa
değişikliğinden söz ediliyor? Buna dair Kıbrıs
halkının, Türkiye halklarının bildiği bir tek cümle
yoktur. Varsa burada sayın bakanlardan bu konuda bir şey söyleyecek
olan, mutlu oluruz. Niye adını değiştiriyorsunuz? Ne gullep
dönüyor orada? Neyin peşindesiniz?
Şimdi,
hâl böyle olunca, sizin bir lütuf gibi gördüğünüz şeyi, sizin
boynunuzun borcu, bir nevi yarattığınız pisliği
temizlemek olarak göreceksiniz. Ama dönüyoruz, bir yeri abat ederken bir yeri
harap etmek yeryüzünde en çok bu millete mahsus; artık, bunu bu duruma
getirdiniz.
Dönüyorsunuz,
Anamurda yapılacak olan baraj için oradaki köylüye, oradaki yerli halka
hiçbir şey sormadan, neredeyse bir tarım cenneti olan bölgede binbir
türlü tahribat yapıyorsunuz. Su, bir insanlık hakkıdır.
Bugün şişeleyip satıyorsunuz, uğruna savaşlar
sürdürülüyor ama unuttuğunuz bir gerçek vardır: Tıpkı hava
gibi bir insanlık hakkıdır ve yeryüzündeki tüm yaratılmışların
ortak mülkiyetidir. Onun için, yani bunu Cenabıhak böyle tanzim
etmişken sizin başka türlü nizamat vermeye çalışmanız,
bunu bir meta hâline getirmeniz, alınır satılır bir nesne
hatta bırakın alınır satılır bir nesne, bir
savaş, bir diz çöktürtme, bir mecbur bırakma, bir tehdit, bir
şantaj aracı olarak kullanmak yine neo liberal sisteme mahsus bir
şeydir. En büyük temsilcisi, en yılmaz savunucusu da mevcut
Hükûmettir.
Sayın
Kürkcü, Milletvekilimiz Sayın Kürkcü Kıbrıs işgal
altındadır. dediği zaman kıyameti kopardınız.
Kıbrıs işgal altındadır. İşgal eden zihniyet
de bu neo liberal, bu, orayı fuhuş, kumar ve binbir türlü mafya
pisliğiyle yönetmeye çalışan zihniyettir. Hangi ülkenin
bayrağını taşıdığının hiçbir önemi
yoktur. Kapitalizmin, paranın dini, imanı, ulusu, aidiyeti olmaz.
Son
olarak, sözlerimi bağlarken, biraz da bu adanın gerçek halkı,
gerçek sahibi, oraya taşımayla götürülmeyen, ithal edilmeyen
halkı ne düşünüyor, bir parça bunun üzerinde düşünmenizi
diliyorum.
Saygılar
sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Önder.
Şimdi
AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Volkan
Bozkır.
Buyurun
Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle
imzalanan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su
İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin
Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmasının onayı
vesilesiyle AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum ve
yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.
Kıbrıs
Türkü, mücahitlerimizden devraldığı kararlılıkla, hür
yaşama iradesini ortaya koyarak insan hakları, hukukun üstünlüğü
ve bunun gibi evrensel değerler üzerinde yükselerek dünya sahnesindeki
onurlu yerini almıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
ise, siyasi ve ekonomik alanlarda bugüne kadar katettiği mesafeyi misliyle
aşabilecek birikimi ve donanımıyla bizim için iftihar
kaynağı olmaktadır.
Türkiye
ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkiyi
güçlendirmek, birlikte hareket etmek ve bu, hem Türkiye'nin hem Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin vardığı noktayla iftihar
etmek yerine, bundan rahatsızlık duymak ve Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetini ve Türkiyeyi rahatsız edecek ifadeler kullanmak,
Türkiyeyi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde işgalci olarak
göstermek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nüfusunu da âdeta
Türkiyeden tamamen götürülmüş insanlar hâlinde düşünmek, bence hem
vicdana sığmaz hem akla sığmaz hem de bu kadar yıldır
çekilen sıkıntılara da karşılık
olmamalıdır.
Türkiye
Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türkleri, Birleşmiş Milletler
çevresinde yürütülen müzakereler yoluyla Adada kalıcı ve
kapsamlı çözüme ulaşılması amacıyla çaba sarf
etmektedir. Hedef, 2012 yılının ikinci yarısında
kapsamlı çözüme ulaşmaktır. Biz bu hedefin gerçekleşmesi
için, Türkiye olarak elimizden gelen tüm imkânları kullanmaktayız,
siyasi olarak, ekonomik olarak uluslararası platformda sahip
olduğumuz güçten yararlanarak da bu hedefe ulaşılması için
gerçekten önemli mesafe katettiğimizi düşünüyoruz. Ancak Kuzey
Kıbrıs sorununun çözümü ve Kıbrıs sorununun çözümü
Doğu Akdeniz ve Orta Doğu bölgesindeki güven, istikrar ve iş
birliğine de katkıda bulunacak olmasına rağmen,
Kıbrıs sorunu tek başına Türkiye'nin veyahut Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin çözebileceği bir sorun ve konu
değildir. Dolayısıyla, Rum tarafınca da gerekli siyasi
iradenin ve kararlılığın ortaya konulması ve
önümüzdeki son fırsatın iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Rum
tarafı gerçekten dünyada çok az sayıda kalmış,
şımartılmış çocuk karakterinde hareket etmekte olan
bir camiadır. Bu şımartılmış Kıbrıs Rum
toplumunun ve devletinin gerçekten artık uluslararası toplum
tarafından ve dünyada bölgede çıkarı olan, bölgede nüfuzu olan,
bölgede bu kadar zamandır bulunmuş ülkeler tarafından doğru
yola sevk edilmesi ve üzerlerinde baskı kurulması zamanı
gelmiştir. Kıbrıs Türk tarafının çözüm yönündeki
iradesini kararlılıkla ortaya koymuş olmasına rağmen,
maruz bırakıldığı insanlık dışı
kısıtlamaların hiçbir makul bir izahı
bulunmadığı da açıktır. Ancak 2004 yılında
olduğu gibi mevcut sürecin de sonuçsuz bırakılması hâlinde
bunun bedelinin Türk tarafına ödettirilmeye devam edilemeyeceğinin,
Kıbrıs Türk halkına başkasının
uzlaşmazlığının ceremesini yüklenemeyeceğinin
bilinmesi de gerekmektedir. Kıbrıslı Türklere uygulanan
kısıtlamaların artık kaldırılması
gerekmektedir. Dünyada mevcut bütün duvarlar yıkılmış iken
Kuzey Kıbrısta bir duvarın mevcut olduğunu görmek
hepimizin yüreğini sızlatmaktadır ancak bütün dünyanın da
artık bu sorunun çözümü için, bu duvarın da yıkılması
için gayret sarf etmesi zamanı gelmiş ve geçmiştir.
Kıbrıs Türkü refahını yükseltecek ve layık
olduğu yaşam kalitesine kavuşacak değerlere ve beceriye
sahiptir. Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bu yolda da her
zaman olduğu gibi gelecekte de yanında olacaktır. Türk Hükûmeti,
Kıbrıs Türkünün girişimciliğinin ve başarma arzusunun
ekonomik kalkınma alanında da daha fazla hayata geçirilmesine büyük
önem atfetmektedir ve bu yönde de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Hükûmeti ile birlikte çalışmaktadır. Bir yandan kısa sürede
çözüme ulaşılacak gibi bir uzlaşma için çaba sarf ederken,
diğer yandan Türkiye ile KKTC arasındaki bağların
güçlendirilmesine, her alanda ikili iş birliği
mekanizmalarının hayata geçirilmesine, bu yönde girişimlerde bulunmaya
devam ediyoruz. Bunun, çözüm çabalarımıza da katkıda
bulunacağını düşünüyoruz. Kıbrıs Türk
halkının refahı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
ekonomik alandaki başarısı, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin kendi ayakları üzerinde güvenle durabilmesi,
kalkınması ve gelişmesi öncelikli hedefimizdir. Birlikte hareket
ederek, süratle KKTCyi ekonomik olarak çok daha sağlam, müreffeh ve
rekabet edebilir bir yapıya kavuşturabileceğimize
inanıyoruz.
Son
dönemde, bu bağlamda ısrarlı ve kararlı bir politika uygulanmıştır
ve önemli gelişmeler sağlanmıştır.
Çalışmaların meyvesini vermekte olduğunu, ekonominin
güçlendiğini ve refahın giderek arttığını
memnuniyetle müşahede ediyoruz. Birçok AB ülkesinde ve dünya genelinde
ekonomik sıkıntıların yaşandığı bir
dönemde Türkiye'nin yakaladığı başarıdan Kuzey
Kıbrıs da mutlaka yararlanacaktır. Bu çerçevede, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine sağlanan hibe, teşvik ve
krediler artmakta olup, 2011 yılı itibarıyla bu ülkeye
desteğimiz 1 milyar Türk lirasına yaklaşmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, KKTCnin her alanda desteklenmesi politikamız
çerçevesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin verimli
topraklarına Türkiyeden hayat suyu getirilmesini sağlayacak, ana
vatan ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki
sarsılmaz birlik ve dayanışmayı pekiştirecek büyük bir
projenin temelleri atılmıştır. Bu çerçevede inşa
edilecek denizaltı boru hattı projesinin üç yılda
tamamlanması ve 440 milyon ABD dolarına mal olması
öngörülmektedir.
Bu
boruyla su taşınması projesinin dört ana unsuru vardır:
Birincisi:
2011 Mart ayında temeli atılan ve inşaatına başlanan
Alaköprü Barajıdır. Dragon Çayı üzerinde inşa edilecek
Alaköprü Barajının ihalesi Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından sonuçlandırılmıştır ve
barajın temel atma töreni de 7 Mart 2011 günü Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğanın ve KKTC
Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu ve KKTC
Başbakanı Sayın İrsen Küçükün
katılımlarıyla gerçekleştirilmiştir.
İkincisi:
Anamurdan çıkıp Akdenizden su altından geçerek Girne
Karşıyakaya ulaşacak bir boru hattıdır. Projenin
ikinci bölümü olan boru hattının yapımının iki
yıl içinde bitmesi öngörülmektedir.
Üçüncüsü:
Kıbrısa ulaşan bu suyun depolanıp
dağıtımının yapılacağı Geçitköy
Barajının kapasitesinin 1 milyon metreküpten 25 milyon metreküpe
ulaşması için yapılacak mevcut barajı büyütme
çabasıdır.
Dördüncüsü
ise: Söz konusu barajdan, Geçitköy Barajında depolanan suyun tüm Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sathından ilgili bölgelere
dağıtımının yapılacağı boru
hattının döşenmesidir.
Toplam
500 kilometre uzunluğundaki boru ağının tüm KKTCye
erişmesi planlanmaktadır. Projenin bitiminin 7 Mart 2014 tarihinde
tamamlanması Sayın Başbakanımız tarafından
müteaddit kereler açıklanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, anılan proje çerçevesinde getirilecek suyun Rum
tarafına doğrudan satış olanağı da olabilecektir.
Ayrıca bunun arazi değerinde artışa neden olacağı
da açıktır. Bu iki unsurun, olası bir kapsamlı çözüm
çerçevesinde mülkiyet meselesinin Türk tarafının daha lehine
koşullarla çözülmesi ve olası bir toprak transferinin asgaride
tutulmasına yardımcı olacağı da açıktır.
Türk tarafının müzakerelerde elini güçlendirebilecek bir unsura
dönüştürülmesi imkânı bu projeyle mümkün hâle gelebilmektedir.
Kıbrıs
sorunu bir çözüme ulaşsın ya da ulaşmasın, sağlıklı,
sürdürülebilir ve üretkenliğiyle, rekabet edilebilirliği devamlı
olarak artan bir ekonomik yapı Kıbrıs Türk halkının
geleceğinin en önemli teminatı olacaktır. Kıbrıs Türk
halkı, ekonomide de değişim dinamiğini gösterecek güce
sahip olduğunu defalarca kanıtlamıştır. KKTC
Hükûmetinin bu amaca yönelik yapmakta olduğu cesur adımlara
desteğimiz tamdır. Tüm engelleri birlikte
aşacağımızdan, Kıbrıs Türk halkını daha
güçlü kılacağımızdan, daha mutlu bir müreffeh bir
geleceği birlikte kazanacağımızdan hiç kimsenin
şüphesi olmasın. Türkiye, Kıbrıs Türkünün
yanındadır, daima yanında olacaktır, garantör ve ana vatan
sorumluluklarını yerine getirmeye devam edecektir, hiçbir suretle
bundan ödün vermeyecektir ve millî davamızda ancak birlik,
beraberliğimizi hassasiyetle muhafaza ederek hakça bir sonuca
ulaşabileceğimiz açık iken, bu kürsüden bu Türkiye ile KKTC
arasındaki gerçekten çok önemli bağı zedeleyecek
açıklamalar yapılmasını da burada şiddetle kınıyorum.
Gücümüzün asli kaynağı olan birlik ve beraberliğimiz bugün her
şeyden daha önemlidir ve her zamankinden daha sağlam olması
gereken bu noktada da bu tür söylemlerle bunu zafiyete uğratmanın bir
anlamı yoktur. Kıbrıs Türk halkının her türlü engel ve kısıtlamalara
rağmen geldiği bu noktadan dolayı gerçekten haklı bir
kıvanç duyuyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,
Kıbrıs Türk halkının hem bugününün teminatı hem de
geleceğini kurarken en sağlam dayanağı olacaktır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; saygılarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bozkır.
Şimdi,
81inci maddeye göre soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Alim Işık, Milliyetçi Hareket Partisi Kütahya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bilindiği gibi kısa süre önce Kıbrısın da
içinde bulunduğu Doğu Akdeniz Bölgesine Rum ve İsrail
ortaklığı petrol arama platformu kuruldu ve bunun üzerine de
Türkiye Piri Reis isimli gemiyi gönderdi. Bu bölgede olup bitenler ne
aşamadadır? Bu platformda petrol bulunmuş mudur? Bulunduysa
Kıbrısın ve Türkiye'nin hakkı ne olacaktır? Bizim
Piri Reis gemisi ve diğer çalışmalarımız ne
aşamadadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Işık.
Başka
sisteme giren arkadaşımız yok.
Sayın
Bakan, buyurun.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Evet,
teşekkür ediyorum.
Ben,
müsaade ederseniz özellikle Alaköprü Barajı altında, göl
alanında kalacak dört köyle ilgili sayın milletvekilleri konuşma
yaparken bazı sorular sormuştu, onları da
cevaplandırayım. Efendim, bir kere Alaköprü Barajı sadece
Kıbrısa yılda 75 milyon metreküp su vermekle kalmayacak,
aynı zamanda bilhassa Anamurdaki mümbit toprakları da sulayacak olan
çok maksatlı bir barajdır. Yani maksat sadece Kıbrısa su
vermek değil. Orada zaten bir ihtiyaçtı. Yaklaşık 3.300
hektarlık bir alanı sulayacak, ayrıca hidroelektrik enerjiyle o
bölgedeki elektrik ihtiyacını da karşılayacaktır. Bunu
bir kere dikkatlerinize arz ediyorum.
Ayrıca,
özellikle oradaki dört köyle alakalı, malum olduğu üzere, geçen dönem
bir kanun tasarısıyla bu dört köyün haklarının
korunması konusunda bir kanun çıkarılmıştı. Bu
konuda Bakanlar Kurulu kararı da alındı. Hatta şu ana kadar
da 25 milyon 556 bin 370 TLlik bir kamulaştırma ödemesi de
yapıldı. Bunun dışında Ormancık köyündeki otuz
adet konutun ivedilikle yeni bir alana taşınması işlemleri
de yapılıyor. Bununla ilgili ihale de 27/10/2011 tarihinde
gerçekleşti. Yani buradaki vatandaşları mağdur etmek gibi
bir durum asla söz konusu değildir. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Bunun
dışında, tabii ki, Doğu Akdenizde Rum tarafı
doğal gaz ve petrol arama çalışmalarına başladı.
Tabii, Türkiye, bildiğiniz gibi, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetiyle hemen bir anlaşma yaparak kendi hükümranlık
alanında bu çalışmalara şu anda devam ediyor. Ve bir de
Türkiye Cumhuriyeti olarak şunu ilan ettik: Rum tarafı petrol ve
doğal gaz çıkardığı zaman bunu mutlaka kendi
menfaatleri için, tek taraflı olarak kullanamayacak. Zaten kendileri de
ilan ettiler. Bunun Kıbrısın tamamının menfaatleri
için kullanılacağı da ilan edildi. Şu anda Hükûmetimiz
konuyu çok dikkatli şekilde takip ediyor.
Bilgilerinize
arz ediyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) İsraile değinmediniz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bu konuda zamanımız var efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hocam, teşekkür ederim.
Gerçekten,
bu görüşmeleri Anamur köylüleri izlemektedir. İzlendiğimizi
bilerek, bilgi vermek amacıyla biraz daha geniş
konuşmanızı istirham ediyorum.
Burada,
biliyorsunuz, Akine köyünün tamamı boşaltılacak. Bunların 5
bin dönüm arazileri var, su altında kalıyor; 2 bin dönüm de 2/B
kapsamında kullandıkları arazi var, bu da su altında
kalıyor. Bu köy nereye taşınacak? Ne zaman taşınacak?
25 milyon kamulaştırma bedeli ödediniz ama evlerini ve
tarlalarını vermediğiniz için bu köylüler şehre göçtüler.
Halbuki, bu köylüler tarım yapmalılar, üretim yapmalılar;
bunlara yetecek kadar araziyi vermemiz gerekiyor.
Biraz
sonra konuşmada arz edeceğim ama zamanınız olduğu
için, bir de köylülerimiz, muhtarlarımız sizi dinliyorlar, bilgi
verirseniz, ne zaman yapılacak? Bunları TOKİ evlerine
taşımanız olmaz; bunlara, yine hayat alanları
bulacakları, tarım yapabilecekleri, hayvanlarını
besleyebilecekleri köy evi yapılması lazım. Bu konuda Hükûmetin
neler yaptığını, köylüye bilgi vermek anlamında
açarsanız memnun olurum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şandır.
Buyurun
Sayın Bakanım.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, değerli milletvekillerimiz; özellikle şunu ifade edeyim:
Tabii, orada, bir, baraj aksının yapıldığı alanda
Ormancık köyü var. Burası çok acil olduğu için, onlar için -otuz
hane vardı- otuz tane evin hızlı şekilde yapımı
kararını aldık.
Diğer
alanların ise baraj göl alanında olması zaten zaman alacak,
çünkü daha barajın inşaatı ve aynı zamanda su
tutulması işlemleri var. Barajın tamamlanmasını da biz
7 Mart 2014 saat 13.00 olarak planladık şu anda,
dolayısıyla o zamana kadar zaten süremiz var. Vatandaşlar zaten
şu anda kullanıyor. Bizim şu anda çözdüğümüz, sadece baraj
inşaatının yapıldığı, aksının yani
gövdenin inşaatının yapıldığı alandaki Ormancık
köyünün problemini çözmek.
Diğerleriyle
ilgili, şu anda hem Orman Genel Müdürlüğümüz hem Orman ve Su
İşleri Bakanlığının DSİ Genel Müdürlüğü
hem de Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız oradaki
vatandaşlarla görüşerek -vilayeti de işin içine soktuk- en uygun
şekilde, vatandaşları mağdur etmeden, hatta onlar için de
yeni imkânlar sağlayacak şekilde birtakım çözümler buluyoruz.
Hatta şunu da ifade edeyim: Oradaki vatandaşların mağdur
olmaması için, bozuk orman alanlarının onlara gelir getirici
birtakım özel ağaçlandırma şeklinde verilmesi
talimatını da verdim.
Dolayısıyla,
bundan asla mağdur olmayacaklardır, onu özellikle belirteyim ama
çalışmalar devam ediyor şu anda çünkü belli bir göl
alanıyla ilgili kamulaştırma için belli bir süre var.
Ayrıca,
kamulaştırma bedellerinin ödenmesinde asla onları mağdur
etmiyoruz. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Bir
diğer husus da Buradaki 75 milyon metreküp sudan İsraile su
verilecek mi? diye bir soru sorulmuştu kürsüde bir sayın
milletvekili tarafından.
Şunu
ifade edeyim: Buradaki su tamamen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
iletilecektir. Oradaki gerek sulama gerek içme, kullanma, sanayi suyu
ihtiyacını karşılamak içindir. Yoksa oradan başka bir
ülkeye herhangi bir şekilde su iletilmesi veya satılması asla
söz konusu değil, böyle bir planlamamız yok. Bunu da sırası
gelmişken dikkatlerinize arz etmek istiyorum efendim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Sisteme
girmiş olan Sayın Kuşoğlu
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum
Sayın Bakanla doğrudan ilgili değil ama Dışişleri
Komisyonu ve Dışişleri bürokratları da buradayken son
günlerde basında yer alan bir konuyu müsaadenizle sormak istiyorum.
Hatay
üzerinde İsraille ilgili insansız hava araçlarının uzun
süre kaldığı ve bizim savaş uçaklarımızın da
bölgeye gidip durum değerlendirmesi yaptığı, herhangi bir
çatışmanın olmadığı, bunun zaman zaman
Kıbrısla ilgili de olabildiğiyle ilgili haberler yer aldı.
Bunların ne derece doğru olduğunu, amacının ne
olduğunu, net nasıl sonuçlandığını sormak
istiyorum.
Çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN
Ben teşekkür ederim.
Sayın
Atıcı, Mersin Milletvekili.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
kadar önemli bir konuyu iki dakikada geçiştirmenizi doğrusu
yadırgadım Sayın Bakan. Orada insanlar kan ağlıyorlar.
Gerçekten hakları yeniyor. Vazgeçtim uzun konuşmanızdan bana
şunu söyleyin: Oradaki köylülere gidip de verdiğiniz sözleri tutacak
mısınız, tutmayacak mısınız? Çünkü bütün Anamur
şu an sizi izliyor. Çıkın deyin ki: Ne söz verirsek
tutacağız. Başka bir şey istemiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Atıcı.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
benim bu konuda değil de, gündemde Kırklareliyle ilgili bir
sorunumuz var. Kofçaz ilçemiz var bizim sınırda, Bulgaristan
sınırında Kırklarelinin Kofçaz ilçesi. Bu ilçemizin
kadastro çalışmaları bitti de bu 2/Byle ilgili
çalışmalar bir türlü yapılmadı bu Kofçaz ilçesinin
köylerinde. Şimdi, oradaki vatandaşlarımız, özellikle
küçükbaş hayvancılık yapan vatandaşlarımızın
bu hayvan barınakları yıllardan bu yana, kırk
yıldır o alanların içerisinde. Bunlarla ilgili olarak mühürleme
çalışmaları yapılıyor. Savcılığa
başvuruyorlar, savcılık orman işletmesine talimat veriyor
ve mühürleniyor. Vatandaşlar bu hayvanlarını sokacakları
yer bulamıyorlar. Ben sordum ilgili işletmeye de: Niçin 2/B
çalışmaları yapılmıyor? diye. Çok küçük bir ilçemiz,
4 bin kişi yaşıyor köyleriyle beraber. Zannediyorum ihmal
ediliyor. Yani bir an evvel oradaki 2/B çalışmaları, kadastro
çalışmaları biterse zannediyorum
Zaten bu yerler, tamamı
2/B kapsamında orman dışında olan yerler ama şu anda
mühürlü ve vatandaşlar kış şartlarında bu
hayvanlarına orada, maalesef şu anda bakamıyorlar.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dibek.
Sayın Bakan
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; özellikle, tabii ki,
insansız hava araçlarıyla ilgili olarak Dışişleri
Bakanlığımız yazılı olarak cevap verecek çünkü bu
hassas bir konu. Ona müsaade ederseniz yazılı cevap verelim.
Sayın
Atıcıyla ilgili bir hususu söylüyorum: Ben yeteri kadar
açıkladım ama şunu ifade edeyim: Şimdiye kadar biz Hükûmet
olarak ne söz vermişsek -ben de şahsen eskiden Çevre ve Orman
Bakanı ve şu anda Orman ve Su İşleri Bakanı olarak-
sözümüzün kesinlikle arkasındayız, bunun da takipçiyiz onu merek
etmeyin. Ben yeteri kadar açıkladığımı ifade ediyorum.
Hatta onlara şunu ifade edeyim: Oradaki vatandaşlara bozuk orman
alanlarından orada gelir getirici bazı çalışmalar da
yapıyoruz, onları mağdur etmeyeceğiz. Daha ne söyleyelim
bilemiyorum.
Bunun
dışında, bir de Sayın Vekilimiz 2/B alanlarıyla
ilgili
Tabii, öncelikle 2/B alanlarını, biz, bilhassa yerleşim
alanlarının da gelir getireceği, problemleri kesif bir
şekilde olan alanları seçtik. Şu anda İç Anadoluda olsun,
Trakyada olsun bazı yerlerde eksikler var ama onları da
tamamlayacağız. Ben not aldım. İnşallah, onu da
kısa zamanda tamamlayalım. Bu problemi çözeceğiz.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Bir tek burası kalmış Sayın
Bakanım, Kofçaz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Tamam. Ben
sizden mevkiyi de alayım Sayın Vekilim, onu bizzat kendim takip
edeyim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi,
tasarının 1inci maddesini okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KUZEY KIBRIS
TÜRK CUMHURİYETİNİN SU İHTİYACININ KARŞILANMASINA
İLİŞKİN HÜKÜMETLERARASI ÇERÇEVE ANDLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1- (1) 19 Temmuz 2010 tarihinde Lefkoşede imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su İhtiyacının
Karşılanmasına İlişkin Hükümetlerarası Çerçeve
Andlaşmanın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İlhan Demiröz,
Bursa Milletvekili.
Sayın Demiröz,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri ve televizyonları başında bizi izleyen
vatandaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
2012
yılının barış, sevgi, mutluluk, sağlık
getirmesini diliyorum.
Şırnak
Uluderede hayatını kaybeden 35 vatandaşımıza
Tanrıdan rahmet, ailelerine başsağlığı
diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, sıra sayısı 26 olan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su İhtiyacının
Karşılanmasına İlişkin Hükümetler Arası Çerçeve
Antlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi hakkında söz
almış bulunuyorum.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 9.251 kilometrekare olan Kıbrıs
Adasının 3.355 kilometrekare alanı ile yaklaşık üçte
1ini teşkil etmektedir. Bu alanın 1.870 kilometrekaresi, yüzde 57si
tarım alanı niteliğindedir ancak sulanabilir arazi miktarı
çok düşük olup 87 kilometrekare civarındadır.
Değerli
milletvekilleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin, yarı kurak
iklim kuşağında yer alması ve kısıtlı
doğal kaynaklara sahip olmasından dolayı Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti için içme suyunun ve sulama suyunun, başka bir ifadeyle
suyun varlığının büyük önem
taşıdığını biliyorum. Bu bakımdan kanun
tasarısının önemli ve yerinde olduğunu da ifade etmek
isterim.
Değerli
milletvekilleri, 2002 yılından önce yapılan işler
hakkında bilgi verildiği zaman AKP yetkilileri alınıyor.
Hatta her şeyi kendilerinin döneminde yaptıklarını ifade
ediyorlar ama size Kıbrısla ilgili neler
yapıldığını, 2002den önce neler
yapıldığını da ifade etmek istiyorum. O tarihlerde
kapatılan TOPRAKSU ve Köy Hizmetleri müdürlükleri vasıtasıyla,
1989dan itibaren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde 20ye yakın sulama göleti
yapılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, 1998 yılında Türkiye'den, 10 bin ve 40 bin metreküp hacimli,
denizden çekilerek getirilen torbalarla beş yıl içerisinde toplam 4,1
milyon ton metreküp su taşınmıştır. Yine, 2000li
yıllar içerisinde deniz suyundan içme suyu elde edilme
çalışmaları çerçevesinde bugün 2 bin metreküp/gün kapasiteye
ulaşılmıştır. Yine, sizin iktidarınızdan
önceki dönemlerde atık sulardan yararlanım çerçevesinde Lefkoşa
atık suları (4 milyon metreküp/yıl) arıtılmakta ve
bunlar mera alanlarının sulanmasında kullanılmaktadır.
Bunları şunun için anlattım, ifade ettim: Evet, bu proje, bu
sulama ve içme suyu projesi oldukça önemli ancak bu konuda suyun ne kadar
önemli olduğunu da vurgulamak üzere ve daha önce de bu konuda yapılan
çalışmaları belirtmek anlamında söyledim.
Bir başka konuyu da
şöyle burada bitirmek istiyorum: Bir tek noktaya gelecek olan suyun 3.300
kilometrekarelik bir alanda dağılmasında da Türk Mimar Mühendis
Odalar Birliğine bağlı mühendis arkadaşlarımızca
en ekonomik ve en iyi şekilde yapacaklarına inancımızın
tam olduğunu ifade etmek istiyorum.
Bu konulardan
bahsettikten sonra ülkemizde de çok kısa arazi varlığıyla
ve sulanabilen arazilere değinmek istiyorum. Ülkemizin arazi
varlığı 78 milyon hektar. Rakamlara boğmamak
anlamında
Sulanabilir arazi varlığı 25,8 milyon hektar ve ekonomik sulanabilir arazi varlığımız 8,5
milyon hektar. Değerli arkadaşlar, sulamaya açılan arazi
varlığı ise 4,9 milyon hektar. Bu da bir kısım
DSİ, TOPRAKSU, Köy Hizmetleri, vatandaş iş birliğiyle
yapılmıştır.
Bu konuma tekrar döneceğim
ancak dünyada suyla ilgili de size çok kısa bilgiler sunmak isterim.
Dünyada su miktarı 1,4 milyar kilometreküp. Bunun yüzde 97,5u tuzlu,
yüzde 2,5u tatlı. Biz bu yüzde 2,5 tatlı suyun binde 3ünü göl,
akarsu, baraj ve göletlerle sağlamaktayız.
Değerli
milletvekilleri, suyla ilgili şu bilgileri de sizinle paylaşmak
isterim. Şu anda dünyamızda 1,4 milyar insan yeterli içme suyuna
erişemiyor, 2,3 milyar insan sağlıklı suya hasret, her gün
7 milyon kişi suyla ilgili hastalıkla ölmekte, kişi
başına su tüketimi ortalama 800 metreküp. Ülkemizde ise rezervimiz,
110 milyar metreküp suyumuz var. Su zengini olabilmemiz için bazı
kaynaklara göre 10 bin metreküpün üzerinde olması gerekir ki, ülkemizdeki
3.690 metreküp/yılla biz ne su zengini ne de su fakiriyiz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede 8,5 milyon hektar ekonomik sulanabilir arazinin 4,9
milyon hektarının sulamaya açıldığını ifade
etmiştim, bu konuya tekrar döneceğimi söylemiştim. Şunun
için: Sulanabilir tarım arazilerinin sulanabilmesinin bu gidişatla
veya bugünkü ayrılan ödenekle yıllar alacağını, elli
yıllık bir dönemde dahi bunu bitiremeyeceğimizi ifade etmek
istiyorum. Neden? Şu anda, değerli milletvekilleri, sulamayla ilgili,
sulama ana görevi olan bir kurum, kuruluş yok. Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğünü derseniz, barajlardan kalan ödenek varsa
yapılabilir. Hâlbuki Köy Hizmetleri kapatılana kadar 500
litre/saniyeye kadar olan bütün projeleri, sulama hizmetleri, tarla içi
hizmetleri, drenaj, tesviye, arazi toplulaştırması bu kurum
tarafından yapılıyordu, diğer kısımlar ise Devlet
Su İşleriyle ortak olarak yapılmaktaydı. Şimdi kim
yapacak? İl özel idaresi mi? İl özel idarelerinin buna yetecek
kaynağı var mı? Sulama konusunda, drenaj konusunda, arazi
tesviyesi, toplulaştırma konularında yeterli teknik
elemanları var mı? Hayır. Olmadığını
şuradan biliyorum: İl özel idarelerine bir norm kadro getirildi.
Çocuğunu evlendiren, o mesleğini burada tamamlayan, emekli olan,
yıllarını bu teşkilata verenler şantiyelere gönderildi
arkadaşlar ve şantiyelerde kalmaları da engellendi. Neden?
Emekli olsunlar diye ve emekli işlemi yapıldı. Peki, il özel
idaresinde bu emekli işlemlerinden sonra norm kadrolar yerinde
oturtturuldu mu? Hayır. Neler yapıldı? Sözleşmeli personel
devri başladı. Daha önceki dönemlerde, sizin iktidarınızdan
önce mevsimlik işçi sorunları çözülmüştü ve kadroya
alınmıştı ama gelin görün ki bu kadar
sıkıntılı olan bu konuda bugün mevsimlik işçiler yine
kadroya alınmakta, amca, dayı, yeğen konusunda hareketler devam
etmektedir.
Bu
olayları şunun için anlatıyorum: İl özel idareleri
bütçeleriyle sulanabilir tarım alanlarının sulanmasını
sağlamanın hayal olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Acaba daha
önceki dönemlerde yapılan taklitlerle il özel idareleri
zayıflatılarak il genel meclislerinin etkinlikleri mi ortadan
kaldırılmak isteniyor? İstanbul ve Kocaeli gibi diğer
illerde de büyükşehir statüsüyle il genel meclisleri mi devre
dışı bırakılmak isteniyor?
İki
yıl il genel meclisi grup başkan vekilliği yaptım. Bu
parlamento yerel bir parlamento. Özveriyle çalışıyor
arkadaşlarımız. Planlama yapılmasında etken oluyor,
yöreleriyle ilgili önemli kararlar veriyorlar ancak sosyal hakları
konusunda atılmış herhangi bir adım olmadığı
gibi, protokolde bile yerleri yok.
O
zaman ben şunu söylemek istiyorum: Sırasıyla, sıra il genel
meclislerine mi geldi diye düşünüyorum ve hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demiröz.
Şimdi
söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Yusuf Halaçoğlunda.
Buyurun
Sayın Halaçoğlu.
Süreniz
on dakika. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin su
ihtiyacının karşılanması bizim için en önemli
yapılması gereken bir görev olarak kabul edilmektedir. Buna
bağlı olarak Kıbrısta Kıbrıs meselesini Arestis
ve Loizidu davaları gibi birinci derece siyasi olarak etkileyecek olan
Kıbrıs vakıfları konusunda yüce Meclisi bilgilendirmek
istiyorum. Bu konunun özellikle hem iktidar hem de muhalefet partileri için son
derece iyi bir bilgilendirme olacağı düşüncesindeyim.
Değerli
milletvekilleri, 1571de Kıbrısın fethiyle adada temeli
atılan vakıflar, Kıbrıs Türkünün en eski, tarihî ve köklü
vakıflarıdır. Fetihten itibaren Adada şu vakıflar
oluşturulmuştur: Kıbrısta 1571den itibaren ahkâmül-evkaf
ve mülhak vakıf olarak 700den fazla vakıf kurulmuştur. Bu
vakıfların en önemlisi Abdullah Paşa, Lala Mustafa Paşa,
Cafer Paşa, Ferruhzade el-Hac İsmail Ağa bin el-Hac Ramazan
Ağa, Derviş Efendizade Mustafa Nazif ve Gümrükçü Osman
vakıfları gibi vakıflardır.
Bunlardan
Abdullah Paşa Vakfı, 1761 yılında Halep Beylerbeyi iken
ölen Abdullah Paşa tarafından kurulmuştur. Abdullah Paşa
sahibi bulunduğu Maraş Magosa bölgesinde bulunan 60 bin dönüm araziyi
vakfederek Abdullah Paşa Vakfı adıyla mülhak bir vakıf
kurmuştur. Söz konusu vakfın vakfiyesi bizzat Abdullah
Paşanın kendisinin hazır olduğu 24 Temmuz 1748 tarihinde
Şeri Mecliste yazılmış ve tescil edilmiştir. Bu
vakfın en önemli birimlerinden biri de Kıbrısın su
kaynaklarıdır ki, şu anda bu su kaynakları Güney
Kıbrıs Rum Kesimi
tarafından kullanılmaktadır ve bu vakfa aittir. Yani Kuzey
Kıbrısa su verelim. Derken, Abdullah Paşa Vakfına ait
olan suyun kullanımı konusunda bir girişim şu ana kadar söz
konusu olmamıştır.
Lala
Mustafa Paşa Vakfı ise 1571 yılında Kıbrısı
fetheden Osmanlı ordusunun başkomutanı olan Lala Mustafa
Paşa tarafından kurulmuştur. Otağını Derinya
civarında kuran Lala Mustafa Paşanın kurduğu vakfın
sahip olduğu mülk, otağından Maraşa kadar uzanmakta olup
30 bin dönümdür. Vakfa ait, sadece arazi olarak, Lefkoşada 6.775 dönüm
arazi bulunmaktadır. Bütün bunlar göz önüne
alındığında Maraş bölgesinin yüzde 78inin bu
vakıfların gayrimenkullerinden oluştuğu görülmektedir.
Kıbrıs
1878 yılında İngilizlere emaneten verildiğinde
yaklaşık 300 bin dönüm arazi vakıf arazisi olarak görülmektedir.
Şu anda ise eldeki vakıf arazileri yaklaşık olarak 30 bin
dönüm civarındadır. Bunlar çeşitli yollarla gerek
İngilizler gerekse Rumlar tarafından bir şekilde el
değiştirmiştir. Mesela, şu anda İngilizlerin üssü olan
arazinin de vakıf arazisi olduğu belgelerde yer almaktadır. Bu
durumda tüm adanın yaklaşık üçte 2sinin vakıf mülkleri
hükmünde olduğu görülüyor. 1974 Barış Harekâtı sonrasında
vakıf mallarının adet itibarıyla yüzde 44ü, gelir
kaynakları itibarıyla da yüzde 63ü Rum kesiminde
kalmıştır. Uluslararası hukuk kurallarına göre
vakıf malları devredilememekte ve zaman aşımına
uğramamaktadır. Kaldı ki zikredilen Kıbrıs
vakıfları 1878-1960 yılları İngiliz dönemi ve
1960-1974 ortak cumhuriyet döneminde de yasal ve anayasal düzeyde
tanınmıştır.
4
Haziran 1878 tarihinde İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında
yapılan ve Kıbrıs adasının İngiltere'ye
kiralanmasını da içeren anlaşma ekindeki 1 Temmuz 1878 tarihli
Protokolün 2nci maddesi Ahkâmül Evkafı yürürlükte tutmaktadır.
1914'te İngilizler, Birinci Dünya Savaşı'nı bahane ederek
Kıbrıs'ı ilhak ederken Ahkâmül Evkafı ilga eden bir
düzenleme de yapmamışlardır. Tam tersine, 1915 Kıbrıs
Müslüman dinî taşınmaz mallar adı altında
İmparatorluk emirnamesi ahkâmül evkafın yürürlükte olduğunu
teyit etmektedir.
Lozan
Anlaşmasının 20nci maddesi ile Kıbrıs
İngiltere'ye resmen devredilirken Ahkâmül Evkaf ile ilgili aksi bir
düzenleme veya karar da bulunmamaktadır. Bugün bu vakıflar
Kıbrıs Vakıflar İdaresinin yönetim ve denetimi
altındadır.
1959
Londra ve Zürih anlaşmaları yapılırken ise eski
Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş, gasbedilen vakıf
mallarıyla ilgili Kıbrıs Türk toplumunun haklarının
saklı olduğuna ve söz konusu malların geri alınması ve
tazmini için gerekli çarelere başvurulacağına dair anlaşma
metin taslağına şerh koydurmuş bulunmaktadır.
Tüm
bu hukuki çerçeveye rağmen, 1878den ve özellikle de 1913ten itibaren
aşamalı olarak bu kurallar İngilizler ve Rumlar tarafından
ihlal edilmiş ve vakıf emlakin önemli bir kısmı
gasbedilmiştir. Yasa dışı yöntemlerle el konulan bu emlakin
kaba bir hesaplamayla yalnızca arazi olarak değerinin 100 milyar
doları aştığını ve vakıflar idaresinin yüz
yıla yaklaşan sürede yoksun kaldığı mali gelirin 1
trilyon dolar civarında olduğunu söylemek olayın önemli ve mali
boyutu hakkında bir fikir verecektir.
Bu
arada, Gazi Magosa Kaza Mahkemesi Türk tarafı için önemli bir karar
almıştır. Bu kararla izolasyonların
kaldırılmaları karşılığında
Maraşın Rumlara verileceği yönündeki demeçlere
karşın, bölgenin vakıf olduğu Magosa Kaza Mahkemesince
tescillenmiştir. Mahkemenin İngiliz yönetimi dönemindeki arazi
devirlerinin yasalara aykırı olduğunu karara bağlamasıyla
Türk tarafının eline ciddi bir koz geçmiş olmaktadır.
Vakıf mallarının devredilememesi sebebiyle, Rumların
yerleşimine açılması düşünülen kapalı Maraş ve
Kıbrıs sorununda yeni bir sayfa açılabilir.
Maraş
kime aittir? Aslında, sürem çok kısıtlı olduğu için
kısa şekilde geçeceğim. Vakıf emlak
yağmasının önemli bir bölümünü oluşturan ve 1913
yılında gasbedildiği tespit edilen kapalı Maraş
bölgesindeki taşınmazlar Abdullah Paşa ve Lala Mustafa Paşa
vakıflarına aittir. Bununla ilgili belgeler, on sene önce Maraş
bölgesinde bir otelin bodrum katında bulunmuştur.
Dolayısıyla 1910 ile 1930 dönemine ait bu bulunan defterlerde tapu
kayıtları mevcuttur. Yani bugün Kıbrısta Rumların
elinde bulunduğu söylenen emlakin Türk vakıflarına ait
olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla, buna bağlı
olarak, mülhak vakıf hükmünü taşıyan bu vakıfların
hiçbir şekilde satılması mümkün olmadığı gibi
herhangi bir şekilde başkasına devri veya takası söz konusu
olamaz. Dolayısıyla, Türkiye'nin kapalı Maraş bölgesini
Rumlara verme gibi bir düşüncesi tamamen uluslararası hukuka
aykırıdır.
Öte
yandan, ilk olarak Aralık 2003 yılında, AİHM
tarafından, Loizidu isimli Rum kadına, Girne'de
bıraktığı mülkünü 1974'ten beri
kullanamadığı gerekçesiyle 1,1 milyon avro tazminat ödemeye
Türkiye mahkûm edilmiştir. Ardından, Arestis adlı Rum
kadının 1974 öncesinde kapalı bölge Maraş'ta
bıraktığı mülkü için de 1998 yılında AİHM'de
Türkiye aleyhine yaptığı kişisel başvuru, yine
Kıbrıs'ta mülkiyet sorunu ve vakıf mallarının
yağmalanması konusunda derinden Türkiyeyi etkileyecek yeni bir dava
niteliği taşımaktadır. AİHM Türkiyeyi bu konuda 885
bin avro tazminat ödemeye mahkûm etmiştir. Oysaki Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti vakıf kayıtlarında, bu mülkün Abdullah
Paşa Vakfına ait olduğu açıkça yer almaktadır.
Arestis'in avukatının açıklamalarına göre, Maraş'ta
benzer durumda olan 5 bin taşınmaz bulunmaktadır. Bu durum,
işin vahametini bütün çıplaklığıyla ortaya
koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, işin diğer yönüne baktığımızda
ki Arestis mülkünün asıl vakıf mallarına ait olduğu
belgeleri elimizdeki belgelerdir. Dolayısıyla, bunun AİHMe
neden sunulmadığının sorgulanması gerekmektedir.
Türkiyeyi yönetenler veya Kıbrıs, neden bunları AİHMe
sunmadılar?
Diğer
taraftan, eğer biz bunları ciddi olarak ele alacak olursak
Maraştaki mülklerin Ahkâmül Evkaf prensipleri ihlal edilerek yasa
dışı yöntemlerle Rumların isimlerine kaydedildiğini bu
şekilde kanıtlayabileceğiz ve AİHMde davacı
değil, davalı taraf hâline getireceğiz Rumları.
Dolayısıyla,
bu konuda gerekli çalışmaların yapılmasını
Hükûmetten istiyoruz ve bu vesileyle hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.
Şimdi,
81inci maddeye göre soru-cevap.
Sayın
Halaman sisteme girmiş.
Sayın Halaman
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Yok efendim.
BAŞKAN Yok.
O zaman 1inci maddenin
görüşmeleri tamamlanmıştır.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde
üzerinde Sayın Şandır, Mersin Milletvekilimiz.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
milletvekilleri, öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii, işin esprisi
ama söz konusu Kıbrıs ve Mersin olunca, sabrınıza da
baştan teşekkür ederek birkaç cümle söylemek istiyorum.
Gerçekten, biraz önce soru
kısmında da söylediğim gibi, bu konunun Anamurun Dragon
Çayı Vadisindeki, o vadideki 5 tane köyle ilgili çok özel önemi
vardır; Akine köyü, Ormancık köyü, Sarıağaç köyü,
Kılıç köyü ve başka köylerin mahalleleriyle ilgili çok önemi
vardır ve tüm köylüler dikkatlice bu görüşmeleri izlemektedirler. O
sebeple, ben sözlerime Sayın Bakanın sözünü tekrarlayarak
başlamak istiyorum. Sayın Orman ve Su İşleri Bakanı
Profesör Doktor Veysel Eroğlu Bu köylere ne sözümüz varsa yerine
getireceğiz
Zamanında yerine getireceğiz.i de ben ilave
edebilir miyim Hocam?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Öncelikli
olarak
MEHMET ŞANDIR
(Devamla)
zamanında yerine getireceğiz. dedi. Bunu önemsiyorum,
bunu bir yere yazıyoruz.
Gerçekten, değerli
arkadaşlar, Toros dağlarının yamaçlarında, vadilerinde
dişiyle tırnağıyla, çoluk çocuğuyla
rızkını kazanmaya çalışan o insanlara Türkiye
Cumhuriyeti devleti olarak, Hükûmeti olarak, Parlamentosu olarak çok borcumuz
bulunmaktadır. Onlara hizmetin en güzelini götürmek gibi bir
mecburiyetimiz vardır. O insanlar ki o dağ başlarında kendi
emekleriyle, onurlarıyla yaşamakta ısrar ve inat ediyorlarsa,
devlet olarak bizim de onlara karşı görevimizi aksatmadan,
ertelemeden, mazeret bulup geçiştirmeden yerine getirmemiz lazım. Bu
konuşma dolayısıyla, bunu fırsat bilerek, o köylülere,
sizler adına, Hükûmet adına, ben de oraların halkının
oyuyla seçilmiş bir milletvekili olarak söz vermek durumundayız.
Değerli
arkadaşlar, bu Alaköprü Barajı çok hayırlı bir
yatırımdır; her anlamıyla, AKP iktidarlarının,
hükûmetlerinin, bana göre, çok hayırlı bir yatırımı olmuştur.
Özellikle Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin, Kıbrısta
yaşayan soydaşlarımızın içme suyu ihtiyacını
karşılayacak olması çok önemli bir hadise. Buna cüret göstermek,
buna cesaret göstermek, bunun kararını vermek çok önemli, çok
değerli; tebrik ediyor, teşekkür ediyorum; Kıbrıs
halkı adına, Kıbrıs Türk halkı adına, Türk
milleti adına çok teşekkür ediyorum. Ama bu konu Anamur için de çok
önemli. Bu Alaköprü Barajında birikecek suyun bir miktarı
Kıbrısa taşınacak, ihtiyaçları olduğu
kadarıyla. Ne kadar ihtiyaçları varsa o kadar verilecek ama geri
kalan kısmı da Anamur köylülerinin sulamada kullanacakları su
olarak değerlendirilecek. Onun için, bu baraj, hem Anamur halkı için
hem Kıbrısta yaşayan soydaşlarımız için çok
hayırlı bir yatırım olmuştur. İnşallah,
Sayın Bakanın ifadesine göre, 7 Mart 2014 tarihinde bu baraj
inşaatı bitecek ve bununla beraber sulama kanalları da bitecek
inşallah Hocam. Bir açıklama yaparsınız ümit ederim.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) 10
katı kadar su var, 750 milyon metreküp su var, merak etmeyin.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Tamam Hocam, tamam.
Dolayısıyla,
Anamurun muhtelif ovalarında -oralar çok parçalı, vadi vadi
parçalanmış- o vadilerde kendi cazibesiyle akan sulamayla sulama
yapacak köylümüz açısından da bu baraj önemli bir barajdır.
Sulama kanallarıyla, ümit ederim ki bu tarihe kadar bitirilmiş olur.
Ancak
Hocam, bir şey söyleyeyim; tekrar dikkatinize sunmak adına
söylüyorum: Bakınız, burada 25 milyon TL kamulaştırma
bedeli ödediğinizi söylüyorsunuz, doğrudur ama bu insanlar çiftçilik
yaparlar, bu insanlar ticaretle veya sanayicilikle uğraşmazlar.
Bunlar tarımı bilir, üretmeyi bilir, toprağı bilir,
hayvanı bilir. Dolayısıyla, bu insanlara bu işi yapabilecek
zemini hazırlamanız lazım.
Bakın,
henüz daha iskân edilecekleri yer belli değil. 6831 sayılı Orman
Kanununun 2nci maddesinin (A) bendi size bu imkânı veriyor. Orman içi
açıklıklarına, boşluklarına bu köylüleri
taşıyabilir, yerleştirebilirsiniz.
Bakınız,
bu Akine köyünün tamamını ve Ormancık köyünün bir mahallesini
taşıyacaksınız. Nereye taşıyacaksınız?
Belli değil. Bir defa bu köylünün her birine, hiç olmazsa hane
başına onar dönüm arazi vermemiz lazım ve bunu sulamamız
lazım, sulama imkânı da getirmemiz lazım. Bu insanlar
yalnız ve yalnız tarım yaparlar. Dolayısıyla, bu
insanlara bugün bildikleri, yaşadıkları ortamı
hazırlayarak, şimdiden hazırlayarak geleceğe umut vermemiz
lazım. Yani parayı verdiniz, bu para yarın biter, bu köylüler
şehre taşınırlar. Zinhar şöyle bir şey doğru
değil yani bunları TOKİ binalarına taşıyarak
iskân etmeniz Taşıdık demeniz bunlara iyilik değil,
geleceklerini karartmanız anlamı taşır.
Dolayısıyla, biz ısrarla şunu söylüyoruz: Bakın, iskân
edilecek yer buraya yakın olmalı, bu barajın suyundan bunlar da
faydalanmalılar ve bunların geçimini temin edebilecek en az 8-10
dönüm arasında bir arazi tahsis etmek lazım ki burada
serasını yapsın, burada sebzesini meyvesini yetiştirsin,
kendi çoluk çocuğunun geçimini temin edebilsin.
Yine
bir şey söylüyorum Değerli Hocam: Siz bunların arazilerine bir
bedel ödüyorsunuz ama devlete yakışan ağalık bunlara
vereceğiniz arazilerden bir bedel almamaktır. Ümit ederim ki bu
noktada bir programınız vardır, bir planınız
vardır, bunu da köylümüze bu vesileyle açıklarsınız diye ümit
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii söz konusu olan Orman Bakanı ve Su Bakanı
olunca ve yine söz konusu olan Mersin olunca Göksu Vadisiyle ilgili, Göksu Nehriyle
ilgili barajlardan da bahsetmek lazım.
Değerli
milletvekilleri, inanınız ki devletin aldığı kararla
vatandaşımız mağdur edilmektedir. Bahçesinin önünden çay
akmaktadır, dere akmaktadır ama o dereden bir damla su alıp
bostanını sulayamamaktadır. Devlet Su İşlerinin
aldığı karar, tahsis kararı doğrultusunda yani köylü
bakmakta, dere akmakta ama bostanlar da sulanamamaktadır. Bu anlamda
Sayın Bakana birçok defa gelmişizdir, kendileri de ümit
vermiştir ama Göksu Vadisinde yaşayan köylüler o bomboz
toprakları sulayamadıkları takdirde ürün üretememektedirler,
bunların kullanacağı suyu kendilerine tahsis etmek veya
işte, yapılacak barajlardan tahsis etmek bir zorunluluktur. Ümit
ediyorum ki bu noktada Hükûmetin ve Sayın Bakanın da bir gayreti, bir
kararı, bir projesi bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin sonunda 3 Ocak gününü de hatırlatmak
istiyorum. 3 Ocak Mersinin Fransız işgalinden kurtulduğu
gündür. Aslında bugünlere kurtuluş günü demek doğru
değil, her şehrimiz için söylüyorum. Bazı
arkadaşlarımız hatırlayacaktır, dadaş
hatırlayacaktır, ben burada başka zamanlarda da söyledim, bu kurtuluş
günü ifadesi yanlış, esareti kabul edip esaretten kurtulmayı
kabul etmek anlamı taşır, zafer günü demek lazım.
Atalarımız
Öyle
değil mi Sayın Valiler?
MUAMMER
GÜLER (Mardin) Evet.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Evet, zafer günü.
Yani
Fransız niyet etmiştir; önce İngilizler, sonra Fransızlar
Mersini işgale niyetlenmişlerdir; gemilerini getirmişlerdir,
askerlerini getirmişlerdir ama işgalde başarılı
olamamışlardır. Netice, 1921in Aralığında
verilen nota doğrultusunda çekip gitmişlerdir. Biz, bu günleri
kurtuluş günü olarak kutlarsak kendimize haksızlık,
atalarımıza haksızlık yapmış oluruz. Bunlar bizim zafer günlerimizdir. Mersin 3
Ocakta, Tarsus 27 Aralıkta böyle güzel günler
yaşamıştır. Ben de onlara katıldım.
Bir
başka şey daha söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, sorunlar bir
bütünlük içindedir. Eğer Anamurun bu sorunlarını çözmek
istiyorsak benim sizden, sayın Hükûmetten, sayın bakanlardan
istirhamım, Sayın AKP Grubundan istirhamım Anamuru il ilan
etmektir. Anamur Antalyaya 250 kilometre, Mersine 250 kilometre, Konyaya 250
kilometre uzaklıkta böyle denizin kenarında ama kenarda
kalmış, unutulmuş bir yerleşim yeridir ancak burayı il
yaptığımız takdirde sorunlarının çözümünde çok
ciddi bir mesafe katetmek mümkündür. İnşallah, inanıyorum ki
2014 tarihine kadar, bu baraj yapılıncaya kadar Anamuru il ilan
ederiz. Anamur, kara yollarıyla, üniversitesiyle, vilayetiyle, valisiyle
gerçekten bir cennet köşe; çok güzel bir geleceğe sahip olur diye
ümit ediyor, bunları temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Madde
üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
2nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı |
: |
280 |
|
Kabul |
: |
272 |
|
Ret |
: |
7 |
|
Çekimser
: 1
(x)
Kâtip
Üye Mine
LÖK BEYAZ Diyarbakır |
Kâtip
Üye Muhammet
Rıza YALÇINKAYA Bartın |
Bu şekilde
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır,
hayırlı uğurlu olsun.
Oturuma on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.22
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.41
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
_____
0 _____
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
3üncü
sıraya alınan, Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa
Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin
Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112)(x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon
raporu 112 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin
tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kürkcü.
BDP
GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; bu önümüze gelen 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin, aslında bu kanunun gündeme alınıp
alınmaması konusunda daha önce yapılan görüşme
sırasında grup başkan vekilimizin yaptığı
açıklamada olduğu gibi, onu aynen tekrar ederek söylemek istiyorum ki
Türkiye'nin şimdi içinde yaşadığı günler ve gündemle
bütünüyle ilgisiz, kendi sırasında görüşülse ilzam ettiği
kesimlerin herhangi bir hak kaybına yol açmayacak olan bu içeriğin
bugün gündeme getirilmiş olmasının, herhangi bir biçimde Türkiye
siyasetinin doğru rayda sürdürülmesiyle, yurttaşların hak ve
çıkarlarının korunmasıyla bir ilgisi
olmadığı kanaatindeyiz, çünkü, bir kere, her şeyden önce
Türkiye'nin bugün karşı karşıya kaldığı
temelli meseleler bakımından bu kanunun
taşıdığı bir aciliyet yoktur.
İkincisi,
bu, bir kanun hükmünde kararnamenin çıkartıldığı
sırada, telaşla çıkartılırken unutulmuş, akla
getirilmemiş ya da ihmal edilmiş kimi bölümlerini şimdi onarmak,
gidermek, bunlara Hükûmetin ve onun arkasındaki parti
çoğunluğunun çıkarları ya da gerekçeleri istikametinde yeni
bir karakter kazandırmayı öngören bir değişiklik önergesi
fakat asıl büyük problem olduğu yerde durmaya devam ediyor, bu da: Gerçekte
bir kanun hükmünde kararnamenin şimdi bir kanunla değiştirilmek
isteniyor olmasıdır. Buradaki garabete dikkatinizi çekmek isterim.
Hükûmet
henüz bu kanun hükmünde kararnameyi onaylanmak ve yürürlüğe kanun olarak
sokulmak üzere Meclise getirmiş değildir ama oradaki
değişikliği bir kanunla yapmak azmindedir. Bunu açıklamak,
gerçekten bir yasama tutarlılığı açısından asla
mümkün değildir. Daha önce de çeşitli defalar söylemiştik, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, tarihinde hiçbir zaman olmadığı
şekilde yasama ile yürütme arasındaki bağların bir bütün
olarak koptuğu, yürütmenin kendi başına buyruk bir biçimde
hayatına devam ettiği, yasamanın yani buradaki vekillerin,
halkın temsilcilerinin ise Meclis çoğunluğunun iradesi böyledir
diye yürütmeyi herhangi bir biçimde denetleme kapasitesi gösteremediği,
Türkiye'nin gündemini Meclise taşıyamadığı, önüne
dizilmiş olan, Hükûmet için öncelikli meseleleri karara bağlayan bir
noter konumundan uzaklaşarak, kendi iktidarına sahip, kendi gücüne
sahip, kendi yönetme erkine sahip bir iktidar organı olarak asla hareket
edememektedir. Ben, Meclisimizin bütün üyelerinin, hangi partiden olurlarsa
olsunlar, milletin vekili olarak, bu Mecliste kendilerinin bir iktidar gücü
olduğunu hatırlamaları gerektiğinin altını çizmek
istiyorum. Sizlersiniz, siz olmazsanız hükûmet olmaz. Millet bir hükûmet
seçmiyor, millet bir Meclis seçiyor. Bu Meclis kendi işlerinin
bazılarını görsün diye kendisine bir hükûmet tayin ediyor. Güya,
kâğıt üzerinde, usulen böyle gibi ama hakikatte nasıl?
Hakikatte,
işte hepimiz görüyoruz, usulen, başka türlü bu kanunlar
görüşülemeyeceği için Hükûmet ya da ilgili komisyonlar buraya
geliyor, onun dışında Mecliste asla görünmezler, yoklar, zaten
Meclisin önüne getirdikleri meselelerin kendi çoğunlukları
tarafından onaylanacağından emindirler. Bir tek gün olsun,
çoğunluk partisinden bir üyenin de buraya gelen bir mesele hakkında
aykırı bir görüş belirttiğine tanık olmayız.
Böylelikle, otomatiğe bağlanmış bir biçimde hayat sürüp
gider, biz de yasama görevimizi yaptığımızı
düşünürüz. Hakikaten düşünüyor musunuz? Ben size sormak istiyorum.
Kimileriniz dinleme zahmetinde bile değiller. Olur, dinlemeyin ama nihayet
bu kayıtlar, bu zabıtlar bir gün yeniden gözden geçirilecek ve insanlar
kendilerinin nasıl uyarılmış olduklarını,
kendilerine bir ayna tutulduğunu görecekler.
Ben
bu hâlde Türkiyenin kaderi bakımından tayin edici bir rol oynayan
bir organda çalıştığımızı kendi payıma
hissedemiyorum. Hükûmetin hiçbir icraatını denetleyebilmek, Hükûmetin
hiçbir icraatını onun istemediği tarzda dönüştürmek ve
değiştirmek, Hükûmetin hesap verilebilirliğini sağlamak
bakımından aslında etkisiz, yetkisiz, iktidarsız, güçsüz
bir organ hâline gelmiştir Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bence, her
şeyden önce, bu yasa vesilesiyle bunu düşünmemiz yerli yerinde olur.
İkinci
mesele: Meclisin gündemiyle memleketin gündemi arasında, eğer gündem
dışı bir söz alınmazsa, hiçbir ilgi kurulamaması
paradoksuyla karşı karşıyayız. Gerçekten burada söz
alan bütün milletvekili arkadaşlarımız kaçınılmaz bir
biçimde Meclisin gündemini Türkiyenin gündemine yaklaştırmak için
hileişeriyeye başvurmak zorundadırlar. Yani aslında
yasanın aleyhinde söz alıp lehinde konuşmakta ya da lehinde söz
alıp aleyhinde konuşmakta, yani bir etik kusur işlemeden siyasi
bir doğru tavır ortaya koyamadıklarını görme
çaresizliği içinde veya aslında gündem dışı
konuşmalarla gündemi yakalamaya çalışmaktadırlar. Ne kadar
tuhaf değil mi? Ne kadar paradoksal? Gündem dışı ile ancak
gündem yakalanabiliyor ve Meclis, kendisi hakkında ve kendisine tevdi
edilmiş Türkiyeyi yönetme görevi hakkında bazı sözler
söyleyebiliyor eğer İktidarın yani Hükûmetin gücünü
aşabilirse yani yürütmenin gücünü aşabilirse. Aslında öyle bir
zaman hiç olmuyor.
Ben,
o nedenle, bu kanun hükmündeki kararnamelerle Türkiyeyi yönetme
alışkanlığına Hükûmetin, nasıl bir çare
bulacağımızı hepinizin ve hepimizin düşünmesinin
asıl mesele olduğu kanaatindeyim. Nasıl olabilir de nasıl
yapabiliriz de halkın bize verdiği memleketi yönetme, onun adına
bütün Türkiyenin akıbeti hakkında karar verebilme ve bu kararı
yürütmek için kimi insanları aramızdan görevlendirme işini
layıkıyla yapabiliriz? Ben, muhalefet gruplarının,
çoğu kez, büyük bir çaresizlik içinde kaldıklarını
gözlüyorum çünkü ne yapsalar ne deseler, bir kulaktan girip öbüründen
çıkıyor, bütün tasarılar geldiği gibi gidiyor; bir tek
virgülü değişsin, göreyim. Bir tek konuda herhâlde bu oldu, emekli
maaşlarına yüzde 40 değil de yüzde 60 oranının
uygulanması bakımından. O zaman da zaten, muhalefet iktidar
arasında bir fark da kalmamıştı, herkes iktidar gibi
olmuştu. Hakikaten, o zaman, bir iktidar kullanmış olduk ama
bunun da millet vicdanında bir karşılığı
olmadığını hepimiz biliyoruz.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Siz de imzaladınız.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Efendim?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Sizin grup başkan vekilleriniz de
imzaladı, idare amiriniz.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Bu bir şeyi değiştirmez. Şimdi ben onun
aksine
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Aynı eleştirileri kendi idare
amirinize de yapın o zaman.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Şimdi ben onun aksine konuşuyorum, hiçbir
şeyi değiştirmez.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Aynı eleştirileri idare amirinize
söylerseniz daha samimi olursunuz.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Aynı eleştirileri, sırası
geldiğinde yaparız hanımefendi, niye dertleniyorsunuz?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Tamam.
ERTUĞUL
KÜRKCÜ (Devamla) Onun da sırası gelir, onu da yaparız.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan, lütfen uyarın. Laf
atmasın Sayın Grup Başkan Vekili.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Siz cevap vermeyin, Başkan karar verir
Sayın Önder.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Başkan bir türlü akıl edemiyor ama!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Evet.
Bunlar
bir şeyi değiştirmez. Bunlar, yapılmış olan bir
hatanın yapılmamış olduğu anlamına gelmez. Burada
bir irade sahibi olmanız, hatada, onu hata olmaktan çıkartmaz. O
nedenle, bunlar, benim söylediklerimi doğrulayan istisnalardır, bunun
bir farkı yok.
Şimdi,
sevgili arkadaşlar, gelelim memleketin gündemine. Memleketin gündeminde
çok temelli bir mesele var. Memleket, esasen, Türkiye'nin karşı
karşıya kaldığı bir iç çatışma riskinin
üstesinden nasıl gelebileceği hakkında düşünmeye
çalışıyor. Türkiyede fikir yapanlar, kanaat sahipleri, halk,
çatışma bölgesinde yaşayanlar, siyasi parti temsilcileri,
buradaki bütün partilerin bölgedeki temsilcileri, Türkiye'nin
batısında yaşayan ve bu çatışmadan dolaylı olarak
etkilenen herkesin gündeminde, aslında, Türkiyede sürüp giden ve
önlenemeyen, bir rotaya sokulamayan, bir çözüme kavuşturulamayan
çatışma meselesi var ama bu çatışmanın nasıl
çözümleneceğine dair, biz, karşımızda, bir Hükûmet önerisi,
bugüne kadar göremedik, bir bastırma faaliyeti ötesinde.
Bir
bastırma faaliyetinin sonuçlarının neye mal olabileceğini,
çünkü sorun, aslında bastırmayla çözülemeyecek bir sorun olduğu
için, sonuçlarının neye mal olabileceğini daha çok yakında
gördük. Çok yakında hepimiz gözlerimizle gördük, kulaklarımızla
duyduk ki bölgede yaşayan, kaçınılmaz bir biçimde başka
hiçbir çareleri olmadığı ve hayatın doğal
akışı öyle olduğu için, bölünmüş yurtlarının
diğer tarafında kalan akrabaları, hemşehrileri, aşiret
üyeleriyle alışveriş yapmak için katırlar üzerinde yolculuk
yapan insanlar isyancı sanılarak bombalandılar, öldürüldüler ve
bunun yarattığı vicdan yarası bugün Türkiye'nin
tamamında gündem olarak konuşuluyor.
Herkes
Bu meselenin içinden nasıl çıkarız? Bu çatışma
derinleşmeden, bu çatışma herkesi her yerde yarmadan, herkes
komşusunun aslını faslını araştırarak onunla
ilişkisini, geleceğini tayin edecek duruma düşmeden, Türkiye bir
dizi iç çatışma geçirmiş komşularına benzemeden bu
badireden nasıl çıkabilir? diye düşünüyor. Fakat biz burada
öncelikli mesele olarak aslında gündemin sonundaki maddeleri, orada
görüşülse olacağı hâlde, öne alarak bu meseleden kaçmaya
çalışıyoruz. Tabii ki kaçamıyoruz, kaçamayız,
hiçbirimiz karşı karşıya kaldığımız bu
vahametten kaçamayız, Başbakanın yaptığı gibi hiç
kaçamayız. Bu meseleyi erbabına teslim etmek, aslında
gerçekleşmiş olanın ne olduğunu anlamak için Mecliste bir
araştırma komisyonu kurmak, bağımsız bir
araştırma kurulu görevlendirmek, bu araştırmanın
sonuçlarına bağlı olarak bir yargıya varmak yerine, Hükûmet
çoktan karar verdi: Bir kasıt yok. Bir kasıt yok, bir suç da yok ama
biz tazminat öderiz. Bir kasıt olmadığını nereden
biliyorsunuz, araştırdınız mı? Şimdi, mahkemeye
sevk ettiğiniz dizi dizi albaylar, generaller, orgeneraller, onlar da bir
kasıt olmadan bir şeyler yaptıklarını
söylüyorlardı, şimdi onları suçluyorsunuz,
suçlattırıyorsunuz Kasıtları vardı, onu
yapacaklardı, bunu yapacaklardı. diye.
Peki,
bir yargı süreci olmadan bu kastın olup
olmadığını anlayabilir miydik? Hâlâ anlayabilmiş
değiliz. Belki de var, belki de yok. Peki, bu olayda
olmadığını nereden biliyoruz? Nereden biliyoruz, o
köylülerin kasıtlı bir biçimde ortadan kaldırılmaları
için bütün birimlerin sevk ve idare edilmediğini nereden biliyoruz? O
kadar bilebilecek durumdaysak niçin oluyor? O nedenle, bir kere, Hükûmetin bu
meseleyi ele alması, yürütmesi, yönlendirmesi bütünüyle ve bütünüyle kendi
iktidarıyla ilgilidir. Asla ve asla oradaki yurttaşların
baktığı yerden hayata bakmamaktadır. Buradan bizim
Hükûmetimize bir zayiat gelir mi, gelmez mi? 35 tane insanın hayatını
kaybettiği bir yerde bir hükûmet zayiata uğrasa ne olur,
uğramasa ne olur? Kendi yurttaşlarının, kendi
halkının, kendi insanlarının uğradığı
felaket karşısında bu kadar kendine, bu kadar kendi
emrindekilere sahip çıkmayı anlamak mümkün değil. Bunu çözmek
zorundayız, bunu anlamak zorundayız.
Ve
bunu anlamak için kafa yoranlar, sadece muhalefetin üyeleri, o sıralarda
oturanlar değil; bu sıralarda, bu sıralarda oturanlar
değil. Bugüne kadar Hükûmeti desteklemekte asla şaşmış
olmayan pek çok kanaat önderinin, köşe yazarının neler
yazdığını görmek için Hükûmeti bugüne kadar
destekleyegelmiş özellikle gazetelerin köşe yazarlarının
yazdıklarına bakınız; Yeni Şafaka bakınız,
Tarafa bakınız, Zamana bakınız, diğer gazetelere
bakınız. Düşünen insanlar her tarafta Bu işteki bit
yeniği nedir? diye çözmekle meşguldürler ama Hükûmet bize
parmağını uzatmakta ve Bit yeniği yok. Problem sizsiniz,
bütün bunları siz çıkardınız. diyebilmektedir. Hakikaten
içinizde buna inanan var mı? Hakikaten içinizde bizim iblis olduğumuz
için bütün bunların ortaya çıkmış olduğunu
düşünen var mı? Eğer varsa iblisi evvel kendisidir buna
inananın. Yok, olamaz çünkü hakikat bu değil. O zaman bu hakikatten
kaçmayın arkadaşlar. Gelin, bu işi çözmek için şiddetten
başka bir çare bulalım, şiddetten başka bir çarenin nerede
yattığına dair kafa yoranlara kulak kabartalım.
Kendi
geleceğini, kendi istikbalini bir ayaklanmayı bastırma
şerefinde gören zavallı güvenlik elemanlarının aklı
bir hükûmetin aklı olabilir mi? Elindeki alet sadece çekiç olan, çekiçten
başka hiçbir alet tanımayan gördüğü her sorunu çivi sanar ve onu
çakarak çözebileceğini zanneder. Bir asker böyle düşünebilir, bir
polis böyle düşünebilir, bir istihbaratçı böyle düşünebilir;
peki, bir politik heyet, bir hükûmet, bir Meclis böyle düşünebilir mi,
Meclis böyle bakabilir mi? Buradaki üyelerin buraya gelip gelmemelerini tayin
eden, önlerine sandık koyduğunuz insanların
davranışlarını çözebilmek bakımından,
anlayabilmek bakımından onların kafasına çekiçle çivi çakma
fikrini, onları bastırma, onları bastırarak yok etme fikrini,
insanlara geleceklerini kurtarabilmeleri için oğulları ve
kızlarını öldürmenin en iyi çare olduğunu anlatmanın
yolunu arayanların aklı Hükûmet aklı olabilir mi? Ne yazık
ki Başbakan ve onun yakın yardımcıları bir güvenlik
kliğinin eline tutsak düşmüşlerdir. Onlarca yıl bunun
karşısında söz söyleyip, bunun karşısında
pozisyon almaya çalıştıktan sonra, şimdi nihayet bir
güvenlik kliğinin elindedirler, onların gösterdiği yoldan
ayrılamamaktadırlar. Genelkurmay Başkanını sorguya
çekmek aklına gelmemektedir Başbakanın. Genelkurmay
Başkanının yaptığı açıklamayı bize
inandırmaya çalışmaktadır, inanmayana da hakaretin bini bir
paradır. Bütün hakaretlerin hepsini iade ediyorum buradan, hepsini,
hepsini, hepsini. (BDP sıralarından alkışlar) Biz hakaret
edilecek hiçbir şey yapmadık, derdimizi edeplice söyledik. Yas içinde
olan insanların dilini acılaştırmadan kullanmaya
çalıştık, sorunu ortaya koymaya çalıştık ama
karşı karşıya kaldığımız şey,
ağzını açtığı zaman tuvaletten başlayan bir
Başbakan suretidir. Buna layık mısınız
arkadaşlar? Bu Meclis işini gördürmek için böyle bir heyet mi
seçmiştir? Bu mudur Türkiyeye layık olan? Bu mudur kendi
geleceğimizi kurtaracağımız, kendi halkımıza
hizmet edeceğimiz ekibin dili? Böyle mi konuşulacaktır, böyle mi
dinleyecektir insanlar birbirlerini? Asıl meselemiz budur, yoksa
TOKİnin şu yasası geçmiş, bu yasası geçmiş
Nasıl
olsa geçer, nasıl olsa bunlar yapılır çünkü burası zaten
hükûmetten gelen kanunların onaylandığı bir yer değil
mi? Ama silkinip, kendimize gelip, bu memleketin geleceği bize emanet
edildi, bize bırakıldı; bunun içerisinden çıkabilmek için
bir anlaşma yolu, bir çözüm yolu bulabilir miyiz diye birbirimizi
dinlemenin bir çaresi yok mu? Bunun yolu açılamaz mı? Partiler bu
bakımdan birbirlerini dinleyemezler mi? Hakaret mi dinlemek
zorundayız sabahtan akşama kadar ölen insanların
hesabını sorduğumuz için sevgili arkadaşlar? 35 insan, asla
orantılı olduğu söylenemeyecek bir biçimde
Bırakın köylü
olmasını, kaçakçı olmasını ya da olmamasını,
tutalım ki isyancı, tutalım ki gerilla, tutalım ki
kalaşnikoflarıyla sınırı geçiyor, bunu yapmak için,
onları önlemek için
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Terörist bile diyemiyorsun!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Ben terörist demiyorum,
demek zorunda da değilim. Mecbur muyum sizin dilinizle
konuşmaya?
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) İşte, nereden emir, nereden talimat
aldığın ortaya çıkıyor.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Ben senin dilini dinliyorum, sen de benim dilimi
dinleyeceksin, burada herkes aynı lisanı konuşmayacak.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) - Tuvalet ağzını bırakın.
BAŞKAN
Lütfen karşılıklı konuşmayalım. Lütfen
Meclise
hitap edin siz de.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Herkesin aynı lisanı konuştuğu yerde demokrasiden
söz edemezsin. Benim dilimi de öğreneceksin. Ben terörist demiyorum
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Senin dilini ne öğreneceğim ben!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) - Sen öğreneceksin. Her şeyi öğreneceksiniz,
herkes herkesten öğrenecek. Öğreneceksin.
BAŞKAN
Lütfen karşılıklı konuşmayalım.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, müdahale etsenize.
BAŞKAN
Ediyorum iki tarafa da, siz de susun, onlar da sussun lütfen.
Sayın
Kürkcü, devam edin efendim.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Bir şeyi anlamanın ilk yolu onu
adlandırmaktır, nasıl adlandırırsan öyle
anlarsın. Terörist dediğin için anlamıyorsun ne olduğunu,
isyancı dediğin zaman ne olduğunu anlayabilirsin. (BDP
sıralarından alkışlar) Türkiyeyi yönetenler,
zamanında bu kadar güvenlik doktrinlerine saplanmadıkları zaman
aslında bunun bir isyan olduğunu kaç kere söylediler. Ne oldu da, son
beş yılda mı terörizm oldu bunun adı? Türkiyede
hepimizin anlayarak çözmek zorunda olduğumuz bir sosyal, iktisadi,
kültürel, hatta diplomatik bir mesele var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kürkçü.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Osmanlı topraklarında yaşarken kendi
ülkelerinde bir arada yaşayan insanlar bir anda dörde bölününce şimdi
kaçakçı oldular öyle mi? Onlar ne kaçakçı ne isyancı.
BAŞKAN
Sayın Kürkçü, teşekkür ederim. Süreniz doldu efendim.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Süremin dolduğunu biliyorum.
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Benim süremin laf atılarak
çalındığını sizin görmeniz gerekirdi Başkan.
BAŞKAN
Karşılıklı oldu o.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Karşılıklı! Ben onun süresini mi
çaldım?
Evet,
arkadaşlar, sizleri düşünmeye davet ediyorum. Boş verin, bu yasada
bir şey yok, onaylasanız da olur, onaylamasanız da. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şimdi, ikinci konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili
Buyurun
lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 112 sıra sayılı Kanun
Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Bu
teklifle eşit işe eşit ücret diye adlandırılan 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye eklenen düzenlemelerden Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı ve bu Başkanlığa ait unvanlar
çıkarılmaktadır. Ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğünde
görev yapan pilot, uçuş ve görev ekibine ödenen tazminat oranları
yeniden belirlenmekte, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan
denizaltıcı uzman erbaşlara hâlen ödenmekte olan tazminata
ilişkin sehven verilmeyen düzenleme yapılmaktadır. AKP Hükûmetinin
eşit işe eşit ücret adını verdiği düzenlemesi
daha yürürlüğe girmeden delinmektedir. Yani dakika 1, gol 1! Hem de
AKPnin kendi kalesine attığı bir gol.
Bütçe
görüşmeleri esnasında 666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili yaptığım değerlendirmelerde yetki
kanunu kapsamında mali hakların yer almadığı, bu
düzenlemenin Türkiye Büyük Millet Meclisinden kaçırılarak
yapıldığı, ayrıca eşit değerde işe
eşit ücret düzenlemesi niteliğini
taşımadığı, dolayısıyla, kaçak yapılan
ruhsatsız bir yapı gibi malzemesinin de çürük olmasından bahisle
en ufak bir sarsıntıda bu yapının göçeceği
benzetmesini yapmıştım.
Nitekim,
görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifi ile Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı kapsam dışına
çıkarılmakta olup bu durum eşit işe eşit ücret
sloganıyla yapılan düzenlemenin aslında eşit işe
eşit ücret öngörmediğini açık bir şekilde ortaya
koymaktadır.
Teklifin
gerekçesinde ve Komisyonda yapılan görüşmeler esnasında sunulan
gerekçelerde, eşit işe eşit ücret adıyla yapılan
düzenlemenin TOKİ çalışanlarının mağduriyetine
yol açtığı, TOKİnin çok önemli bir kurumumuz olduğu,
bu itibarla söz konusu düzenleme kapsamından çıkarılması
gerekliliği ortaya konulmuştur.
Bu
gerekçeler mutlaka doğrudur, TOKİ çalışanları
mağdur olmaktadır ancak Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı çalışanları açısından
ortaya çıkan mağduriyet, birçok bakanlık ve kurum personeli için
de söz konusudur. Her bakanlığımız ve kurumumuz önemli hizmetler
yürütmektedir. Sadece birini önemli görüp diğerlerini görmezden gelmek
dürüst bir yaklaşım değildir. O nedenle, mağdur olan birçok
bakanlık ve kurum personeli için de adaletsizlikleri giderecek düzenleme
yapılması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 2 Kasım 2011 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararname de önceki örneklerinde olduğu
gibi tek taraflı olarak, kapalı kapılar ardında, sosyal
tarafların görüşleri alınmadan
hazırlanmıştır. Bu noktada, gerek Anayasa gerekse
kanunlarla belirtilmiş olmasına rağmen kamu görevlilerinin en
temel mali ve sosyal haklarından biri olan ek ödeme ve eşit işe
eşit ücret konusunun, toplu sözleşme sürecinden
kaçırılarak tek taraflı bir düzenleme ile hatta Türkiye Büyük
Millet Meclisinden, yasama denetiminden dahi kaçırılarak kanun
hükmünde kararname ile düzenlenmesinin yanlış olduğunu
vurgulamakta fayda vardır.
Toplu
sözleşme masasının konusunu teşkil etmesi gereken ek
ödemenin kanun hükmünde kararnameyle düzenlenmesi, doğru bir
yaklaşım olmamıştır.
666
sayılı Kanun Hükmünde Kararname, zaten bölük pörçük olan sistemi daha
da karmaşıklaştıran, bazı memurların
maaşlarındaki iyileştirmeler dışında ücret
rejimine anlamlı bir katkı yapmayan, aksine personel rejimine yeni
bir yama daha ekleyen gecekondu niteliğinde bir düzenlemedir.
Yapılan
düzenlemeyle kamuda yaklaşık 405 bin çalışanın
maaşında -oranları farklı olmakla birlikte- artış
sağlanmıştır ancak çoğu memur için kararnameden
beklenen umutlar hüsrana dönüşmüştür. Bir tarafta ücretlerinde hiç
artış yapılmayan, hatta tazminatları azaltılan kamu
görevlileri bulunurken diğer tarafta ücretleri yüksek oranlarda artacak
kamu görevlilerinin varlığı çalışma
barışının bozulmasına yol açabilecek bir olumsuzluk
oluşturmuştur.
Farklı
kurumlarda emsali bulunan unvanların ücretleri eşitlenmeye
çalışılırken kamu görevlilerinin büyük çoğunluğunu
oluşturan öğretmen, din görevlisi, hekim dışı
sağlık personeli, polis, subay, astsubay, profesör, doçent,
yardımcı doçent, araştırma görevlisi gibi birçok kamu
görevlisi görmezden gelinmiş ve bu personele herhangi bir artış
yapılmamıştır.
666
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameden öğretmenlerimiz maalesef
yararlanamamıştır; öğretmenlerimiz yok
sayılmıştır, akademik personelimiz yok
sayılmıştır. Öğretmenlerimiz, hocalarımız
gerçekten hayal kırıklığına
uğramıştır. Acaba üniversite hocalarımızın,
öğretmenlerimizin nasıl geçindiğinden haberiniz var mı?
Bu
düzenlemede polislerimiz görmezden gelinmiştir. Madem polislerimizin ek
ödemeleri artırılmadı, bari derece sorunları çözülmeliydi.
Lisans ve yüksek lisans mezunu hatta doktora yapan polis memurları
emeklilik müktesebi olarak 1inci dereceyi alamıyorlar ama diğer
memurlar alabiliyor.
Sayfa
sayfa kararnameler yayınlandı. Nerede eşitlik? Neden böylesi bir
eşitsizliği giderecek düzenleme yapmadınız? Polise bu
haksızlığı neden reva görüyorsunuz?
KİTlerde
(I) sayılı cetvele tabi olarak çalışan personelden, bölge
müdürü, başmüdür, fabrika müdürü, müessese müdürü, işletme müdürü,
diğer müdürler ve yardımcıları ile savunma uzmanları
ve sivil savunma uzmanlarının ek tazminat oranlarında azalma
olmaktadır. Bu durum büyük bir adaletsizlik doğurmakta ve
kazanılmış haklardan geriye gidiş anlamını
taşımaktadır.
Maliye
Bakanlığı ve Gelir İdaresinde çalışan şube
müdürleri, müdürler, müdür yardımcıları ve birçok personel
mağdur edilmiştir. Defterdarlık uzmanları ve gelir uzmanları
merkez ve taşra ayrımı yapılarak yeni bir
ayrımcılığa gidilmiştir.
Eşitlik
olmadığı, adaletsizlikler yapıldığı öylesine
açık ki Türkiye genelindeki vergi dairesi müdür ve müdür
yardımcıları cumhuriyet tarihinde ilk kez Maliye
Bakanlığı önünde eylem yapmıştır. Yapılan
düzenleme ile Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik
Kurumu, Türkiye İş Kurumu, Gençlik ve Spor Bakanlığı,
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
gibi daha birçok bakanlık ve kurumun çalışanları için
haksızlık ve eşitsizlikler söz konusudur.
Kurumların
teşkilat kanunlarında ve diğer farklı mevzuatlarda
öngörülen ikramiye, maktu fazla çalışma ücreti gibi ödemeler 15 Ocak
2012 tarihi itibarıyla sona erdirilmektedir. Bu açıdan
bakıldığında bazı unvanların ek ödeme
oranlarında çok yüksek artışlar yapılmış gibi
görülürken aslında kesilen fazla mesai, ikramiye gibi ödemeler nedeniyle
hak kaybı yaşanacak, bazılarında ücret
artışı ya hiç olmayacak ya da sınırlı
kalacaktır. Kamu personelinin yıllardır özlemle beklediği
eşit işe eşit ücret talebinin gerçeğe
dönüştürüldüğü söyleniyor. Nerede eşit işe eşit ücret?
Bu kanun hükmünde kararnameyi kapalı kapılar ardında dizayn
edenler acaba hangi adaleti sağlamışlardır?
Değerli
milletvekilleri, Hükûmete altı ay süre ile kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi veren 6223 sayılı Kanun uyarınca, sürenin
dolduğu 2 Kasım 2011 tarihine kadar toplam 35 adet kanun hükmünde
kararname çıkarılmıştır. Kararnamelerde,
bakanlıklar ile bağlı
ve ilgili kuruluşların teşkilat, kadro, görev ve yetkileri ile
çalışanların mali ve özlük haklarına ilişkin
kapsamlı düzenlemeler yapılmıştır.
Aslında, bu Yetki Kanunu
ve gerekçesi, dokuz yıldır işbaşında olan AKP
hükûmetlerinin kamu yönetimini, personel rejimini, emeklilik rejimini içinden
çıkılmaz bir hâle getirdiğinin ikrarıdır. Bu kanunun
gerekçesinde 58, 59 ve 60ıncı AKP hükûmetleri döneminde
yürürlüğe konulan düzenlemelerin kamu yönetimini hantal
yapısından kurtarabilmek için yeterli olmadığı
açıkça ikrar edilmektedir. Dokuz yıldır Anayasayı bile
değiştirecek çoğunluğa sahip olan AKPnin bunları
söylüyor olması AKP adına utanılacak bir durumdur.
Çıkarılan
kanun hükmünde kararnamelerle yapılan düzenlemelerin yetki kanununun
kapsamına uygun olmaması, yapılan düzenlemelerin birbiriyle
uyumlu ve tutarlı olmaması, kamu kurumları arasında görev ve
yetki çakışmalarının artması, yapılan
teşkilat düzenlemelerinin hizmet gereklerine bağlı
olmaksızın personelle ilgili sebeplere dayanması, tüm
yöneticiler başta olmak üzere mevcut personelin görevlerine son verilerek
âdeta bankamatik memuru yapılmaları suretiyle
çalışanların onurları ile oynanması, iptal edilen
kadrolar yerine yeni kadrolar ihdas edilmesi sebebiyle yapılan
düzenlemelerin hizmet icabından olmayıp kadrolaşmaya dönük
olduğunun anlaşılması, memurların
çalıştıkları yerler dışında merkez ve
taşrada görevlendirilmeleri adı altında sürgünlerin yolunun
açılması, bu şekilde çalışanlar arasında
huzursuzluk ve keyfî uygulamalarla mağduriyetler yaratılması
gibi sakıncalı hususlar yer almıştır.
Değerli
milletvekilleri, yeni bir personel rejimi ve ücret rejiminin süratle hayata
geçirileceğini taahhüt etmesine rağmen AKP Hükûmeti bu yönde dokuz
yıldır bir adım atmamıştır. Tam aksine, AKP
hükûmetleri döneminde ücretler arasında dengesizlik ve adaletsizlik
artmıştır.
666 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan düzenleme, aynı işi yapmalarına
rağmen çalıştıkları kurum, bazen de statüleri
gereği çok farklı ücret alan personelin farklı ödemelerini
kaldırması, yaklaşık 400 bin memurun maaşında
artış sağlaması, zaten zor durumda olan bu
memurlarımızın refahına bir ölçüde de olsa katkıda bulunması
sebepleriyle olumludur.
Ancak
hazırlanışında sendikalar yoktur ve
katılımcı, ortak aklı yansıtan bir kararname
değildir. Düzenleme ile benzer unvanlarda olanların aynı ücreti
almaları sağlanmış ancak eşit işe eşit ücret
uygulamasına dair herhangi bir adım atılmamıştır.
İşlerin görev,
yetki ve sorumlulukları ile çalışanların nitelikleri ve
atanmalarını içeren işin değerine dayalı bir
ücretlendirmeye gidilmediğinden kararname eşit işe eşit
ücret getirmemektedir. Teknik açıdan ıslaha muhtaçtır. Tamamlayıcı
birçok düzenleme gerektirmektedir.
Düzenleme
yapılırken personelin, benzer nitelikte olmadıkları hâlde
sadece benzer unvanlarda bulunmalarından dolayı aynı ücreti
almasının yaratacağı motivasyon ve verimlilik
düşüşü ile iş yükü farklı olan personelin aynı ücreti
almasının yaratacağı olumsuzluklar göz ardı
edilmiştir.
Eşit işe
eşit ücretten sadece aynı unvana sahip olanlara aynı ücreti
ödemenin anlaşılması ve düzenlemenin bu anlayışa göre
şekillendirilmesi, işin tanımlanarak hangi işlerin
birbirine eşit olduğuna ilişkin bir çalışmanın
yapılmaması, ücret grupları belirlenirken işin mahiyeti,
şümulü, görev, yetki ve sorumluluk açısından getirdiği yük
ve risk ile görevlilerin niteliklerinin gözetilmemesi, işin değerinin
belirlenmemiş olması sonucunda, iş yükü fazla kurumlardaki
memurların, iş yükü az olan kurumlara geçme çabasına girmesine,
özel nitelik gerektiren işler için nitelikli personelin genel ücret
sistemi içinde tutulamayacak olmasına yol açacaktır.
Kamuda en önemli sorun
olan verimliliğin göz ardı edilmesi, yapılan düzenleme ile
binlerce bankamatik memuru oluşturularak bunların en verimli
çağlarında hizmet üretmekten alıkonulmalarına neden
olacaktır. Hâlen seksenin üzerinde ödeme unsuru içeren karmaşık
maaş sisteminin sadeleştirildiği, anlaşılabilir,
şeffaf, adil unsurları içeren, kabul edilebilir,
sağlıklı bir ücret rejimi ancak kamu
çalışanlarının tümünün hukuki ve mali statülerini birlikte
esas alan ve ilgili tarafların etkin katılımıyla
yapılan bütüncül bir çalışma ile mümkün olabilecektir. Düzenlemenin
çok fazla sorunu barındırması nedeniyle, bugün olduğu gibi
yakın zamandan başlayarak sık sık
değişikliğe uğrayacağı ve ilk hâlinin birçok
bakanlık ve kurum personeli için delinmesi anlamına gelebilecek
düzenlemelere konu olacağı muhakkaktır. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak personel rejiminin liyakati esas alan ve performansı
değerlendiren bir çerçevede ele alınması, ücret adaletini
sağlayarak görev, yetki ve sorumluluklarla birlikte
başarının ödüllendirilmesi, eşit değerde işe
eşit ücreti sağlayacak adil bir ücret rejiminin tesis edilmesi,
ülkenin her yerinde hizmet ihtiyacı ile mütenasip nicelik ve nitelikte
personel istihdamının sağlanmasını gerekli
görmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, kamu görevlilerine yapılan tüm ödemelerin emekliliğe
sayılması ve bu şekilde, emekli olacak kamu görevlilerinin
emekli maaşlarının son derece düşük kalmasının
önüne geçilmesi konusunda bir çalışma
yapılmamıştır. Bu noktada ek ödemelerden damga vergisi
hariç hiçbir kesinti yapılmayacak olması bu ödemelerin hiçbir şekilde
emekliliğe yansımayacağını ve kamu görevlilerimizin
emekliliklerinde mağduriyet yaşayacağı anlamını
taşımaktadır. Emeklilerimizin yıllarca hizmet verdikten
sonra geçim kaygısı duymadan, onuruna yaraşır bir hayat
sürmesini temin etmek devletimizin önemli ve öncelikli görevlerinden biridir.
Ancak emeklilerin tamamına yakını açlık
sınırının altında aylık almaktadır.
Emeklilerin enflasyona ezdirilmediği söylense de halkın gerçek
enflasyonunu yansıtan gıda, kira, ulaşım, su,
elektrik ve gaz gibi kalemler açısından değerlendirme
yapıldığında durumun söylendiği gibi
olmadığı anlaşılacaktır.
AKP
Hükûmeti son yıllarda emeklilere hep umut vermiş ancak emeklileri
sürekli aldatmış ve hayal kırıklığına
uğratmıştır. Emekliler arasındaki maaş
adaletsizliğini gidereceğini vaat etmesine karşın, daha da
adaletsiz hâle getirmiştir. Emekli aylıklarının refah
payını düşürmüştür. 2012 yılı bütçesi
rakamları da emekli, dul ve yetim aylıklarında herhangi bir
iyileşmeyi öngörmemektedir. Emekli aylıklarının önceki
altı aylık enflasyona göre artırılması söz konusudur.
Değerli
milletvekilleri, sadece memurlar ile emeklilerimiz değil,
yaşlımız, muhtarlarımız, engellilerimiz, gazilerimiz
ve köy korucularımız da çok yetersiz maaş almaktadır. Bugün
itibarıyla altmış beş yaş aylığı 110
lira, bakıma muhtaç engelli aylığı 329 lira, diğer
engelliler ile engelli yakını aylığı 219 lira, muhtar
aylığı 384 lira, sosyal güvenliği olan harp gazilerinin
aylığı 388 lira, on beş yıllık emekli geçici köy
korucusunun aylığı 322 liradır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak muhtar aylığının, 65 yaş
aylığının, engelli kardeşlerimizin
maaşlarının artırılması, gazilerimiz ile
şehitlerimizin yakınlarının haklarının
genişletilmesi, iyileştirilmesi ve aralarındaki mevcut
eşitsizliklerin giderilmesi için verdiğimiz kanun teklifleri Meclisin
gündeminde beklemektedir. Bu, Milliyetçi Hareket Partisinin teklifleri.
diyorsanız, biz diyoruz ki getirin tasarı ve teklifini, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerekli desteği vereceğiz.
Bu
bütçe tasarısı ile de yaşlıya, engelliye yapılacak
maaş artışı memur maaş katsayısıyla
orantılı olduğundan, en fazla 5-6 lira, bilemedin 10 lira.
Gerçekten yaşlılarımızı, engellilerimizi düşük
maaşlardan, bu komik zamlardan kurtarmamız gerekmektedir. Türk
vatanını bölmeye çalışanlara karşı,
bayrağımızın yere düşmemesi için canını feda
eden şehitlerimizin yakınları ile gazilerimizin geçim
sıkıntısı içinde olmalarını inanıyorum ki
hiç kimse kabul edemez, vicdanlarımız asla kabul edemez. Gaziler ile
şehit yakınlarının sorunlarına çözüm getirmek
hepimizin sorumlulukları arasında yer almaktadır.
Yine
güvenlik güçleriyle birlikte zor şartlarda, terörle mücadelede görev yapan
geçici köy korucularının çalışma şartlarının
ve özlük haklarının iyileştirilmesi ve mağduriyetlerinin
giderilmesi gerekmektedir. Köy ve mahalle muhtarlarına ödenen maaş da
gerçekten çok yetersizdir. En azından asgari ücret düzeyinde
olmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz teklif
gündemde yer almaktadır.
Ben
her şeye rağmen tasarının hayırlara vesile olmasını
diliyor, tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Tasarının
tümü üzerinde üçüncü konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Çam, süreniz yirmi dakika.
CHP
GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına 112 sıra sayılı kanunla ilgili söz almış
bulunuyorum. Hepinizi ve ekranları başında bizi izlemekte olan
değerli yurttaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum. Aynı zamanda savaşsız ve sömürüsüz bir
yıl dileğiyle hem siz değerleri parlamenterlerin hem de
ekranları başında bizi izlemekte olan değerli
yurttaşlarımızın yeni yıllarını kutluyorum.
Yeni yılda savaşsız ve sömürüsüz bir dünya olmasını
diliyorum.
Sayın
Başkan, 112 sıra sayılı kanunla ilgili olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve bunları
burada sizlere dile getirmek istiyorum ancak bundan önce özellikle belirtmek
istediğim birkaç konu var. Bunlardan bir tanesi, geçtiğimiz günlerde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Teşkilat Yasasını burada hep
birlikte tartışarak kabul ettik. Geçtiğimiz günlerde yine
Cumhuriyet Halk Partisi Manisa Milletvekilimiz Sayın Hasan Örenin Meclis
Başkanlığına vermiş olduğu bir soru önergesiyle
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki personel sayısıyla ilgili rakamlar
kamuoyuyla paylaşıldı. Bununla 2002 yılında AKPnin
hükûmete geldiği dönemden bugüne kadar 2 bin küsurun üzerinde personelin
Türkiye Büyük Millet Meclisi kadrolarına geçirildiğini hep birlikte
öğrenmiş oluyoruz. Şimdi, yeni çıkarılan Teşkilat
Yasasıyla birlikte önümüzdeki günlerde Divan toplanacak ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinde çalışan arkadaşlarımız
çıkarılan yasa gereği Başbakanlık havuzunda toplanarak
-burada çalışan arkadaşlarımız- oraya gönderilecek.
Şimdi, bu doğru bir düzenleme olmadı. Burada biz bunları
dile getirdik ama ne yazık ki bütün uyarılarımıza
rağmen, muhalefet partilerinin tüm uyarılarına rağmen
iktidar partisinin çoğunluğuyla bu yasa buradan geçti ve şimdi
uygulamaya başlanacak. Buradan özellikle uyarmak ve dikkatinizi çekmek
isteriz: Burada uzun yıllar, yirmi yıl, yirmi beş yıl
burada görev yapmış olan arkadaşlarımız
emekliliğe zorlanmak, sıkıştırılmak ve buradan
gönderilmek gibi bir durum ve pozisyonla karşı karşıya
kaldıklarında burada da bir eylem, bir mücadele alanı
olacağını dile getirmek isterim ve özellikle Sayın
Başkan siz bunların sunumunda oradaydınız ve sizlere de
bunu hatırlatmak isterim. Burada adaletli ve doğru bir düzenlemenin
yapılmasından yanayız ve burada çalışan
arkadaşlarımızın hiçbirisinin tehditle, şantajla
emekliliğe zorlanmasına ve buradan gönderilmesine rıza
göstermeyeceğimizi ve onlarla birlikte bir mücadele, dayanışma içerisine
gireceğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde, 29 Aralıkta
ülkemizde yeni bir asgari ücret belirlemesi gerçekleşti. Bu asgari ücret
yaklaşık olarak yılbaşından iki gün önce
Tabii ki
beklentilerimiz
Türkiyede yaklaşık 8 milyona yakın insan bu
yeni asgari ücretle birlikte çalışanların, işçilerin,
emekçilerin yüzünün güleceği ve en azından açlık
sınırına yaklaşan, açlık sınırında bir
asgari ücretin belirleneceğiyle ilgili bir beklenti içerisindeydi ama ne
yazık ki yine Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplandı ve
işçilerin, emekçilerin sevinçlerini ve muratlarını
kursaklarında bıraktı. Bir defa burada daha önce dile
getirmiştim. Asgari Ücret Tespit Komisyonunun biçimi, şekli ve
yapısı demokratik değildir. Türkiyenin sadece en büyük
konfederasyonun orada temsil edilmesi, diğer işçi
konfederasyonlarının temsil edilmemesi hukuki ve doğru bir
temsil oranı değildir ve bunun mutlaka değiştirilmesi için
Hükümetin bu konuda bir çaba göstermesi ve burada herkesin temsil
edileceği bir yapının oluşturulması gerekiyor.
İkinci
konu: Asgari ücret tespiti yapılırken genel olarak sadece bir
kişi baz alınarak yapılıyor. Oysa çalışan
işçinin mutlaka bir eşinin, bakmak zorunda olduğu
çocuklarının veyahut da bir ebeveyninin olduğu, en azından
4 kişilik bir ailenin, onların geçim endeksi hesaplanarak bir asgari
ücretin belirlenmesi gerekirken sadece bir kişi baz alınarak
hesaplanıyor ve böyle komik ücretler saptanıyor. Ocak ayından
başlamak üzere bu yılın başında ilk yapılan zam
5,91 oranında, yani brüt 886,5, net 701 TL oldu; temmuz ayında,
ikinci altı aylık dönemde de yüzde 6,09 zam ve brüt 940,50, neti de
739 lira yani brüt aylık zam 49 lira 47 kuruş oldu, net 34 lira 62
kuruş ücrete zam yapıldı. Şimdi, bunu günlüğe
böldüğümüzde 1 lira 15 kuruş gibi her işçi için komik bir zam
yapıldı arkadaşlar ve Sayın Çalışma Bakanı
ve Hükümet sözcüleri, bunun bugüne kadar yapılan en büyük zam
olduğunu ve bunun arkasında durduğunu da söyledi.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, peki asgari ücret bizde bu kadar. Geçtiğimiz
günlerde bütçe görüşmeleri yapılırken AKP sözcüsü, burada,
2002den günümüze kadar olan süreç içerisinde çok büyük atılımlar
gerçekleştiğini, yıldız bir ülke olduğunu söyledi ve
değişik ülkelerden de burada örnekler verdi ama şunu vermeyi de
unuttu: Almanyada asgari ücret 1.300 Euro, İngilterede asgari ücret
1.086 Euro, Avusturyada 1.400 Euro, İrlandada 1.462 euro, Fransada
1.365 euro, İspanyada 748 euro, Yunanistanda 877 euro, Portekizde 565
euro, İtalyada bin euro ve kardeş ülke Kuzey Kıbrısta
1.500 TL arkadaşlar, bizde ise demin söylediğim gibi 730 lira
arkadaşlar.
Aynı
zamanda, biz, en fazla çalışan ülkelerin başında geliyoruz
arkadaşlar. Bakın, Almanyada 37,6 saat arkadaşlar
haftalık, Avusturyada 38 saat, İrlandada 39 saat, Fransada 35
saat, İspanyada 38,3 saat, Yunanistanda 40 saat, Portekizde 38 saat,
İtalyada 38 saat ve Türkiyede 45 saat ile 56 saat arasında
değişen bir çalışma saati var ve belirlenen asgari ücret de
739 lira arkadaşlar ve sizler de bunun Türkiye koşullarında iyi
bir asgari ücret olduğunu söylüyorsunuz ve bunun arkasında
duruyorsunuz.
Bugün
buraya getirilen 112 sıra sayılı tasarıyla beraber,
bazı iş kollarında eşit işe eşit ücretle ilgili
bir düzenlemeyi de karşımıza getiriyorsunuz. Bugüne kadar
yaptıklarınız belli, işçiler için, emekçiler için
yaptığınız ortada iken şimdi yeni bir düzenleme
yapıyorsunuz. Bakın, arkadaşlar, 10 milyon emeklinin şu
anda gözü kulağı Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve bunlar intibak
yasasını bekliyorlar ve intibak yasasıyla birlikte refah
payını alarak emekli maaşlarının
iyileştirilmesini ve günün ekonomik koşullarında insanca
yaşayacakları bir ücretin belirlenmesini istiyorlar ama bunu sizlere
anlatmakta çok zorluk çekiyoruz ve çok güçlük çekiyoruz.
Geçtiğimiz
günlerde, yine burada, Emekli Sandığında uzun yıllar hizmet
vermiş ama bir şekilde ayrılmış, SSKya veyahut da
BAĞ-KURa geçmiş olup oradan emekli olmuş insanların, geçmişte
Emekli Sandığında on beş yıl, on yedi yıl emek
vermiş olan bu insanların hesaplamalarının o günün
değeriyle değil, bugünün değeriyle hesaplanarak bugünün
katsayısıyla emekli ikramiyelerinin verilmesiyle ilgili Anayasa
Mahkemesi iki defa karar vermiş olmasına rağmen, ısrarla ve
inatla Anayasa Mahkemesi kararlarının baypas yapılmaması
için öneride bulunduk, uyarıda bulunduk ama sizin kulaklarınız
sağır, gözleriniz bizi görmez durumda olduğu için yine o
kararları da reddettiniz ve yine bildiğiniz gibi bir kararı
buradan geçirdiniz.
Şunu
bilmelisiniz ki: Yine açılan 17 bin dava, 290 bin kişiyi ilgilendiren
bu tasarı Anayasa Mahkemesine mutlaka gidecek ve yanlış oradan
düzeltilecektir ama şöyle bir şey söyleyebilirsiniz, geçen sefer de
söyledim, bir kez daha yeni yılda hatırlatmak isterim: Anayasa
Mahkemesinin yapısı değişti, eski yapı değil,
artık biz orada istediğimiz kararları çıkartırız
ve bu da orada reddedilecek. deyip de Anayasa Mahkemesini arkadan dolanarak
böyle bir işi düzenledinizse onu da sizin vicdanlarınıza sizi
mahkûm ederek bırakıyorum.
Değerli
arkadaşlar, şimdi getirilen TOKİdeki düzenleme ve poliste ve
askeriyede yapılacak olan düzenlemelerle ilgili birkaç şeyi de
söylemek istiyorum. TOKİde yapılan düzenlemeyle ilgili diyor ki
gerekçede: TOKİ bugüne kadar, sağlıklı yurtlar, spor
salonu, kütüphane inşaatları, engelli vatandaşlarımız
için engelsiz yaşam merkezleri, sosyal donatılar kapsamında
cami, ticaret merkezi ile spor kompleksi, stadyumlar ve sınır karakol
binaları yaptı. Eyvallah. TOKİnin doğal afetlerden
etkilenen muhtelif ülkelerde konut ve sosyal donatı uygulamaları
yaptığı, bu bağlamda TOKİye yurt
dışından özellikle Asya, Afrika, Ortadoğu ve Amerika
ülkelerinden konut yapımıyla ilgili teklifler geldiği ve
yaklaşık 50 ülkeyle görüşmelerin sürdürüldüğü
diyor
arkadaşlar.
Şimdi,
TOKİ iyi niyetle bu ülkede evsiz barksız geçim
sıkıntısı çeken insanlar için bir yapı
oluşturulması için kurulmuş olan bir organizasyon iken bugün
Türkiye'nin en büyük BİTi, en büyük holdingi olmuş durumdadır
arkadaşlar ve ne yazık ki bunu denetlemek de mümkün değildir ve
şimdi burada, yapılan bu kanun hükmünde kararnameyle birlikte
mağdur edilen insanların tekrar özlük haklarıyla ilgili yeni bir
düzenleme yapılmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bu Hükûmet döneminde 35e yakın kanun hükmünde kararname
çıkardınız. Bunların hiçbirisini bugüne kadar ne
komisyonlara getirdiniz ne de Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip bizimle
beraber tartıştınız. Biz muhalefet partileriyiz ve sizin
yeteri kadar çoğunluğunuz var, getirdiğiniz bütün kanunları
burada tartışmasız bir şekilde geçirip götürüyorsunuz. Bu
kanun hükmünde kararnameleri buraya getirip bizlerle beraber
tartışıp yine kabul ettirebilirdiniz ama buradan, Parlamentodan
kaçırdınız ve kendi başınıza kapalı
kapılar arkasında bu kanun hükmünde kararnameleri yaptınız
ama şimdi ayağınıza dolaşıyor,
yanlışlar tek tek ortaya çıkıyor ve bu
yanlışları düzeltebilmek için de palyatif tedbirler olarak böyle
düzenlemeler getirerek bizim önümüze, Meclisin çalışmasını
sekteye uğratır bir noktaya getiriyorsunuz. Danışma
Kurulunu toplayamadık, şunu yapamadık
Bütün kanunların
önüne getirerek bunları koyuyorsunuz arkadaşlar. Bu, Parlamentoya
karşı yapılan bir saygısızlıktır, bize
karşı yapılan bir saygısızlık, oy veren
seçmenlerimize karşı yapılan bir
saygısızlıktır; bunu şiddetle reddediyoruz
arkadaşlar.
Bizi saymıyorsunuz
ama sizler de iktidar partisinin milletvekillerisiniz, şunu
düşünmüyor musunuz arkadaşlar ya: Biz milletvekiliyiz, seçildik,
geldik buraya. Şu kanunlar neden buradan geçirilmiyor? Neden biz
tartışmıyoruz, niçin konuşmuyoruz da sadece kanun
hükmündeki kararnamelerle bu ülkeyi yönetmeye kalkıyoruz? diye acaba
kendi kendinize sormuyor musunuz?
Değerli
arkadaşlar, şimdi, polis ve Emniyet Genel Müdürlüğü, pilot,
uçuş ekibine ödenen tazminatlarla ilgili bir itirazımız yok.
Varsa bir mağduriyet, varsa bir eksiklik, Sayın Bakan, varsa bir
yanlışlık burada onun düzeltilmesinden yanayız; hiçbir
sorunumuz yok. Ama arkadaşlar bu çocuk oyuncağı gibi değil
ki her seferinde böyle bir kanun getirip, bunları bir yerlere sokup böyle
getirmek de arkadaşlar, bu doğru değil. Varsa eğer genel
anlamda bir ücret politikası devletin, 4/B, 4/C, 657, sözleşmeli
personel dâhil olmak üzere varsa ve düzenlenmesi gerekiyorsa bunlar açık
ve net bir şekilde buraya getirilir, bunların hepsi
tartışılır. Biz çalışan
arkadaşlarımızın hiçbirinin mağdur edilmesini ve
sıkıntı çekmesini istemeyiz. Ama parça parça getirilen bu
düzenlemelerde, ayrıntılarda
Şeytan da ayrıntılarda
gizlidir ve bunların doğru olmadığını söylemek
istiyoruz.
Şimdi, polislerin
sadece bu pilotların düzenlenmesi doğru değil. Polis
teşkilatımızın hepsi on iki saat çalışıyor
ve karakollarda ve toplumsal olaylarda güvenlik güçlerinde çalışan
polislerimizin ne kadar düşük ücret aldığını ve hangi
güç ve zor koşullar altında çalıştığını
hepimiz biliyoruz. Eğer düzenleme yapılacaksa bunların
tamamı için yapılması gerekiyor, sadece bunlar için değil.
O nedenle, bunun doğru bir düzenleme olmadığını
söylemek istiyorum.
Sayın Bakan, yine,
muhtarlarımızla ilgili sorunlar var. Türkiyede yaklaşık
olarak 52 bin muhtar var. 52 bin muhtarımız şu anda büyük bir
beklenti içerisinde. Bakın, arkadaşlar, aldığı ücret muhtarın
380 lira. Sigortasını kendisi yatırıyor, İnternet
giderleri kendinden, telefon ücreti kendisinden, elektrik kendisinden, su
kendisinden, kırtasiye giderleri kendisinden, bilgisayar kendisinden.
Bütün giderlerin tamamını kendisi karşılıyor
Sayın Valim; bunların hepsini kendisi karşılıyor,
muhtar karşılıyor.
Şimdi,
arkadaşlar, teklif getiriyoruz. Plan Bütçe Komisyonuna defalarca öneri
getirdik. Plan Bütçe Komisyonunun saygıdeğer üyeleri burada, hem de
iktidar hem de muhalefet partisinin temsilcileri burada. Öneri getirdik,
verdik, dedik ki: Muhtarların ücretleri asgari ücrete çekilsin
arkadaşlar ve bir sosyal güvence altına alınsın ve
bunların sosyal güvenceleri de İçişleri Bakanlığı
bütçesinden veya il özel idareleri bütçesinden karşılansın,
muhtarlarımız sıkıntı çekmesinler.
Şimdi,
düşünün Sayın Başkan, Sayın Bakan, devletin, bürokrasinin
bütün kademelerinde görev yaptınız, bir an için kendinizi -bir kademe
düşürmek olarak değil- muhtar olarak düşünün, 380 lira para
alıyorsunuz ve muhtarlığın bütün giderlerini de kendiniz
karşılıyorsunuz. Bunu, vicdanınız kabul eder mi böyle
bir şeyi? Türkiyede 52 bin muhtar bütün bu giderleri kendi ceplerinden
karşılar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden şimdi bir çözüm
bekliyorlar arkadaşlar, diyorlar ki: Bizler hem bir sosyal güvence
altına alınmalıyız hem de ücretlerimiz asgari ücret
düzeyine çekilmelidir. Ama Sayın Bakan, inşallah, bunu duyduktan
sonra, kendinizi de bir muhtar yerine koyduktan sonra, inanıyoruz ki en kısa
zamanda muhtarlarımızın bu özlük haklarıyla ilgili bir
düzenlemeyi yapacaksınız.
E,
nüfus müdürlükleri şimdi ikametgâh da veriyor, nüfus kâğıdı
da veriyor, her şeyi veriyor arkadaşlar. Muhtarlar sadece oralarda
icralardan gelen mektupları tebliğ eden birer tebliğ memuru
oldular arkadaşlar, nüfus müdürlüklerinin kapıcıları,
bekçileri oldular. Halkın oyuyla seçilmiş olan muhtarları bizler
kapıcılar hâline getirdik arkadaşlar. İçişleri
Bakanlığı, maalesef, muhtarlarımızı bu hâle
getirdi. Muhtarlar mademki halkın oy vererek seçmiş olduğu
insanlar ise o zaman bunların düzeltilmesi gerekiyor.
Son
olarak şunları söylemek istiyorum arkadaşlar, Sayın Başkan: Türkiyede 2.950 belediye var,
bunun 2 bin tanesi AKP Hükûmetinin denetimi altında ve AKPli belediye
başkanları tarafından yönetilmektedir; 950sinin de 534 tanesi
Cumhuriyet Halk Partisi, 160 tanesi BDP, 250si de MHP tarafından
yönetilmektedir arkadaşlar. Kuşkusuz bütün belediyelerde eksiklikler,
yanlışlıklar, olumsuzluklar, hatalar, yanlışlar
olabilir ama bunların eşit bir şekilde İçişleri Bakanlığı
tarafından denetlenmesi ve kontrol edilmesi, Sayıştay
tarafından denetlenmesi gerekiyor ama sadece muhalefette bulunan
partilerin iktidarda olduğu
belediyelerin kuşatılarak oraların
çalıştırılamaz hâle gelmesi, Sayıştay denetçisi,
Maliye denetçisi, mülkiye müfettişi denetçisi gönderilerek oraların
çalıştırılamaz hâle getirilmesi ve
itibarsızlaştırılmasını kabul etmek mümkün
değildir. Bunlardan bir tanesi de İzmir Büyükşehir Belediyesidir
ve İzmirdeki belediyelerdir, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarda
olduğu belediyelerdir.
Sayın
Bakan, adaletli olmanızı istiyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisinin
iktidarda olduğu belediyelerde bunun yanlış olduğunu bir
kez daha söylemek istiyorum.
Bakın
arkadaşlar, bir gazeteci yazar bir kitap yazmış Belediye
İhale Dalavereleri Harun Gürek diye bir gazeteci yazar bir kitap yazmış. Geçtiğimiz
hafta piyasaya çıktı -Kocaeli Belediye Başkanı bunu
Kocaelide açmış olduğu bir dava sonucunda 3. Asliye Hukuk
Mahkemesi tarafından- İstanbul, Kocaeli, Bursa, Ankara, Konya, Samsun
büyükşehir belediyeleri ihalelerini araştıran ve
yolsuzlukları içeren bir kitap.
Kars belediyesini almış ve kitapta sonunda yazar diyor ki:
Araştırmaların temel amaçlarından biri ihalelerde hiç yolsuzluk
olmamış olsa bile kaynak dağılımının
nasıl yapıldığı, olduğudur. Yani yolsuzluk da
olmayabilir ama kaynak dağılımının özellikle
trilyonlarca lira, katrilyonlarca liraya varan o yatırımların
kimlere ve ne şekilde aktarıldığı, hangi yandaş
şirketlere peşkeş çekildiği ve yandaş şirketlere
aktarıldığının açık bir göstergesidir ve bu kitap
şimdi Kocaeli Belediye Başkanının açmış
olduğu dava sonucunda toplatılmaya başlandı
arkadaşlar.
Bu
mu demokrasi? Bu mu adalet? Bu mu eşitlik? Hani Türkiye çağ
atlamıştı? Kitap yazıyoruz, kitap toplatılıyor. Ahmet Şık
kitabını yazıyor, henüz daha yayınlanmamış hâlde,
tutuklanıyor, içeride yatıyor arkadaşlar! Hani demokrasi? Hani
özgürlük? Hani eşitlik arkadaşlar?
Sayın
Bakan, sizin bunlarda duyarlı olmanızı istiyoruz. Pazartesi günü
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanım da
savcılığa çağrıldı, beş saat, beş buçuk
saat ifade verdi. Ama bir şey daha yaptı Sayın Belediye
Başkanı, ifade vermeye giderken makam arabasını kullanmadan
son derece naif ve düzgün bir tavır sergileyerek bir taksiyi
çağırarak, taksiye binerek adalete inandığı için
gidiyor ve savcılıkta ifade veriyor. Bunu hangi başkan yapar
arkadaşlar, hangi belediye başkanı yapar? Taksiyle gidiyor ve
taksiden iniyor gidiyor ifade veriyor. Bu ancak bir Cumhuriyet Halk Partisi
belediye başkanına yakışan bir tutum ve tavırdır
ve kendisini de burada bir kez daha kutluyorum arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum: İktidar
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Bitir, bitir. Silivriye selam
MUSA
ÇAM (Devamla) Onu siz söylersiniz Sayın Metiner. Ama Silivrideki
insanların da Fransız düşünür Voltairein söylediği gibi
Düşüncelerinizden nefret ediyorum ama o düşüncelerinizi özgürce
ifade edebilmeniz için gerekirse canımı vereyim.
Son
olarak yaşanan, 35 insanımızın hayatını kaybettiği
olaydır arkadaşlar. Bu, Hükûmetin dokuz yıllık hükûmet
döneminde yapmış olduğu en büyük cinayet, en büyük
katliamdır arkadaşlar. Orada bir an için, bir an için diyelim ki
bunların içerisinde 3-4 tane sızmış insan da olabilir,
olabilir ama büyük bir devlet, büyük bir hükûmet, büyük bir ülke, oradaki 35
insanı imha etmez arkadaşlar. Onların takibini yapar, suç
unsurlarıyla beraber yakalar ve etkisiz hâle getirir.
Bundan
sonra da eğer bu imhalar, bu katliamlar olacaksa Türkiyede
barışın ve kardeşliğin büyük bir darbe yiyeceğini
söylüyorum ve hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çam.
Gruplar
adına dördüncü konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Manisa Milletvekili Sayın Recai Berber.
Buyurun
Sayın Berber. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA RECAİ BERBER (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de konuşmama başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bütün
muhalefet milletvekilleri gerçekten son dönemde, son günlerde, geçen
yılın son gününde yaşadığımız elim
olayı buradan eleştirerek, daha çok Hükûmeti eleştirerek
söylediler. Ben de öncelikle hayatını kaybeden
yurttaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum,
yakınlarına da başsağlığı ve sabırlar
diliyorum.
İşte,
burada Millî Savunma Bakanımız ve İçişleri
Bakanımız, başta Başbakanımız olmak üzere, bu
olayın örtülmeyeceğini, sonuna kadar takip edileceğinin
güvencesini vermişlerdir. Dolayısıyla, bu olayın sonunu
beklemeden birtakım yargılarla, ön yargılarla hem Hükûmetimizi
hem de iktidarımızı ve partimizi itham altına almak son
derece yanlıştır, bu tespiti belirterek sözlerime başlamak
istedim.
Değerli
arkadaşlar, bu 112 sıra sayılı 375 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi Hakkında AK PARTİ
Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Bu
kanun teklifinin maddelerine geçmeden önce TOKİ ve Emniyet teşkilatımızla
ilgili bazı genel bilgiler vermek istiyorum.
Bilindiği
üzere Toplu Konut İdaresi Başkanlığı 2985
sayılı Toplu Konut Kanunuyla belirlenen görevler kapsamında
yürütmekte olduğu faaliyetler ile ülkemizde konut ve kentleşmeye
ilişkin sorunlara ulusal düzeyde çözüm üretmeyi amaçlamaktadır. Bu
çerçevedeki politikaların üretilmesi ve uygulanması için yirmi yedi
yılı aşkın bir süredir görev yapan TOKİ, ülkemizde
sağlıklı ve yaşanabilir kentsel çevrelerde yeterli ve
nitelikli konut inşa edilmesi yönünde faaliyet yürütmektedir.
TOKİnin kurulduğu 1984 yılından 2003 yılına
kadar on dokuz yılda Toplu Konut Fonunun da imkânlarıyla Emlak
Bankasından devralınan 7.850 konut ile birlikte toplam 43.145 konut
üretebilmişken, Hükûmetimizin Planlı Kentleşme ve Konut Üretimi
Programı kapsamında başlatılan konut seferberliğiyle
2003 yılı başından itibaren konut yapımı ülke
genelinde hızlandırılmış ve 81 ilimizin tamamında
800 ilçemizde toplam 2.206 şantiyede 518.178 konut rakamına ulaşılmıştır.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) 1 milyon kredi verdi, Yapmadı. deme.
RECAİ
BERBER (Devamla) - Bu rakam 100 bin nüfuslu 20 şehir demektir. Üretilen
konutların 1 milyon konut
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) 1 milyon konuta kredi verdi. 40 binle 518i
karıştırıyorsunuz.
RECAİ
BERBER (Devamla) Evet, gerçekleşen konutlardan da biraz sonra bahsedeceğiz
onlardan, ne kadar sürede tamamlandığına da bakacağız
onların.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Zaten bu Yetki Kanununda da senin ihmalin var.
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
RECAİ
BERBER (Devamla) - Üretilen konutların 204.278i dar ve orta gelir
gruplarına, 141.500ü alt gelir ve yoksullara yönelik, 63.352si gecekondu
dönüşümüne, 22.532si afet konutuna, 4.241i de tarımköy uygulamaları
kapsamında olmak üzere toplam 435.903 konut sosyal konut
niteliğindedir. 389 bin konut sosyal donatı alanları ve çevre
düzenlemeleriyle birlikte tamamıyla bitirilmiştir.
Yerel yönetimlerle
müştereken başlatılan büyük ve kapsamlı kentsel yenileme
programı doğrultusunda 168 projede toplam 233 bin konutluk gecekondu
dönüşüm çalışmaları yapılarak 134 bölgede 63.352
konutluk uygulama başlatılmıştır. Bunlardan 32 bin
konut tamamlanmıştır.
Sosyal donatılar
kapsamında
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) TOKİ memurlarının hakkını kim yedi?
RECAİ BERBER
(Devamla) Dinleyin, dinleyin
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Hangi kararnameyle yediniz?
BAŞKAN Lütfen
dinleyelim.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Sayın Başkan, bunun müsebbibi budur.
RECAİ BERBER
(Devamla) - Bakın, 772 okul, 444 ticaret merkezi, 166 hastane, 90
sağlık ocağı, 389 cami, 87 yurt ve pansiyon, 24 sevgi evi,
19 engelsiz yaşam merkezi inşaatları
başlatılmış, büyük kısmı
tamamlanmıştır. Yatırım maliyeti yaklaşık 40
milyar Türk lirası olan 3.108 ayrı ihale gerçekleşmiştir.
Değerli
arkadaşlar, bakın, deminden beri burada TOKİnin faaliyetleriyle
ilgili birtakım şeyler söyleniyor. 40 milyar liralık
yatırım yapacaksınız ve 3.108 ihale
gerçekleştireceksiniz, bunlardan 1 tanesi bile yargıya gitmeyecek.
Toplam 20 milyarlık
hak ediş ödemesi yapılmış değerli arkadaşlar.
Satışa sunulan konutların da 404.223ü satılmış.
Bu projelerin finansmanı için de yapılan yeni bir yöntemle,
hasılat paylaşım modeliyle 82.775 konuttan elde edilen 10,3
milyar liradan 5,6 milyar lirası tahsil edilmiştir.
Önümüzdeki dönemde
belediyelerle iş birliği hâlinde, kentsel yenileme ve gecekondu
dönüşüm projelerine, alt gelir gruplarına ve yoksullara yönelik
sosyal konut projelerine, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana,
Diyarbakır gibi büyükşehirlerimizde uydu kentlerin kurulmasına,
orta ölçekli il ve ilçelerimizde örnek yerleşim alanlarının
oluşturulmasına, tarihî doku ve yöresel mimarinin geliştirilmesi
ve tarımköy uygulamalarına, eğitim tesisleri, sosyal donatı
alanları, ağaçlandırma ve çevre düzenlemelerinin
artırılmasına, özellikle de altyapılı arsa üretimine
ağırlık verilecektir.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) TOKİdeki bu çocukların hakkını kim yedi? Niye
düzeltme getiriyorsun?
RECAİ BERBER
(Devamla) Düzeltiyoruz işte.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; esasen, TOKİnin özet olarak
bahsettiğim icraatları, sadece geçmişte yapılamayan konut
sektöründe devletin aktif bir aktör olarak yer alması ve büyük hedefler
konulup bunların gerçekleştirilmesi olarak görülmemelidir. Yeni
TOKİyle 2003 yılından itibaren konsept değişikliğine
gidilmiştir. 17 Ağustos 99da yaşanan Körfez depremi
sonrasında Türkiye, bir gerçeği yine büyük acılarla ve büyük bedel
ödeyerek öğrenmiştir. O da, konut sektöründe devletin gözetim ve
denetiminin mutlaka sağlanması ve özellikle sosyal konutların,
orta ve dar gelirli vatandaşlara uygun maliyetlerle ve ödeme
koşullarıyla temin edilmesi gerekmektedir.
Esasen temel eğitim
gibi, sağlık gibi, sosyal güvenlik gibi, Anayasanın devlete
yüklediği görevlerden biri olan vatandaşların asgari
şartlarda yaşama, insanca yaşamasını temin edecek
barınma ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.
Öte yandan, yeni
konseptte bu büyük görevi yerine getirmek için en önemli sorun olan kaynak
sorunu da yepyeni ve özgün bir model geliştirilerek çözülmüştür. Bu
da kamunun elinde atıl vaziyette duran arsa ve arazilerin TOKİ
bünyesinde hasılat paylaşım modeliyle değerlendirilmesi ve
bu arsaların doğrudan satışından sağlanabilecek
gelirin belki de onlarca katı kaynak yaratılmasıyla
olmuştur.
Aynı zamanda,
TOKİ denetim ve güvencesiyle modern yerleşim alanları ve uydu
kentler kurulmuştur. Bu sayede geçmişte sadece merkezî bütçeden
sağlanan ödeneklerle iş yapmaya çalışan TOKİnin
yerini kaynak yaratan ve bu kaynaklarla konut ve kentleşme alanında
sosyal projeleri sübvanse edebilen bir idare ortaya
çıkmıştır.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Kanun hükmündeki kararnameden bahset. O kadar iyi yaptı da
niye hakkını yedin?
RECAİ BERBER
(Devamla) TOKİ bu dönemde hazineye yük olmaktan, hazineden kaynak
almaktan ziyade kendi finansmanı ile bu projeleri
gerçekleştirmiştir.
Yine, bu konsept
kapsamında 2935 sayılı Toplu Konut Kanununa ilave olarak, son
dokuz yılda kamu yönetiminde yapılan yasal ve idari düzenlemelerle
TOKİye ait, TOKİye ek bazı yükümlülükler
devredilmiştir. Bu yükümlülükler başta Emlak Bankasının
bankacılık faaliyetleri dışında kalan bütün
işleri, Konut Müsteşarlığının
kapatılmasıyla bu Müsteşarlığın görevleri, Arsa
Ofisi Genel Müdürlüğünün kapatılmasıyla bu kurumun görevleri,
Göçmen Konutları Koordinatörlüğü ve Ahıska Türkleri İskân
Koordinatörlüğünün görevleri, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına Bağlı olarak faaliyet gösteren Mesken
İşleri Daire Başkanlığının Toplu Konut
İdaresi Başkanlığına bağlanmasıyla bu
Dairenin görevleri ve son olarak Başbakanlık Proje Uygulama Biriminin
kapatılmasıyla bu Birimin görevleri Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına devredilmiştir.
Sayın
Başbakanımızın 61inci Hükûmet Programı çerçevesinde
TOKİye 2023 yılına kadar 500 bin ilave konut
talimatlarıyla birlikte TOKİnin konut hedefi 2023te 1 milyon adede
çıkmıştır.
Ülkemizde
afet bölgelerinde kalıcı konut inşaatlarıyla birlikte
mağdur vatandaşların acilen barınma sorunlarını
gidermek için konteyner geçici konutları temin edilmektedir. Yakın
zamanda Kütahya Simavda meydana gelen deprem felaketi nedeniyle yapılan
kalıcı konutlarla birlikte okul ve diğer sosyal donatılar
altı ay gibi kısa bir sürede yapılarak mağdurlarına,
mağdur vatandaşlarımıza teslim edilmiştir.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Ondan bu hâle geldiniz zaten.
RECAİ
BERBER (Devamla) Van depremi sırasında yine bölgedeki
vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi
bakımından 4 bin kalıcı konut inşaatına
başlanmış, diğerlerinin de ihaleleri hızlı bir
şekilde yapılmaktadır. Vatandaşlarımızın
acil barınma ihtiyaçlarını karşılamak için de konteyner
geçici konutlarının temin edilmesine hızla devam edilmektedir.
Ayrıca
TOKİ ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşları arasında
yapılan protokoller kapsamında kamu kurum ve
kuruluşlarının hizmet binaları inşaatlarının
yanı sıra 2011 yılı içinde üniversite öğrencileri için
kaliteli ve sağlıklı yurtlarda barınma sorunu TOKİ ve
YURTKUR iş birliğiyle çözüme kavuşturulmaktadır. Bu konuda
TOKİ ile YURTKUR arasında yapılan protokolle ülke çapında
yurtlar TOKİ eliyle inşa edilmektedir.
Sağlık
Bakanlığına hastane, rehabilitasyon merkezleri, sağlık
ocakları, üniversitelere kampüs binaları, Millî Savunma
Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığına
sınır karakol binaları, Millî Eğitim Bakanlığına
okul, spor salonu, kütüphane inşaatları, özürlüler için engelsiz
yaşam merkezleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna sevgi evleri
inşaatlarıyla birlikte sosyal donatılar kapsamında cami,
ticaret merkezi ile spor kompleksleri inşaatları yapılmakta ve
bu faaliyetlere her geçen gün yeni projeler ilave edilmektedir.
TOKİ,
doğal afetlerden etkilenen, sadece Türkiye'de değil, dünyanın
her yerinde, işte, geçtiğimiz yıllarda Endonezya, Sri Lanka,
Pakistan ve Somali gibi muhtelif ülkelerde konut ve sosyal donatı
uygulamalarını da yapmaktadır.
TOKİnin
kazanmış olduğu bu marka hüviyeti ve edinmiş olduğu
tecrübeler doğrultusunda, artık sadece Türkiye'de değil,
Afrikada, Orta Doğu, Orta Asya, Güney Amerika gibi toplu konut modeline
ihtiyaç duyan dünyanın pek çok ülkesinde de TOKİ eliyle diğer
ülkelerde konut üretimi görüşmeleri devam etmektedir.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Tasarı niye geldi, ondan bahset.
RECAİ
BERBER (Devamla) Bu sayede, dünyada şu anda müteahhitlik hizmetlerinde
Çinden sonra 2nci sırada olan müteahhitlerimizin de bu alanda daha fazla
önleri açılmış olacaktır.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; 2/11/2011 tarih ve 28103
sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 667 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin ek 12nci maddesinin üçüncü fıkrasıyla
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Hukuki dayanağı yok onun.
RECAİ
BERBER (Devamla) Evet, 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun ek 3üncü
maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle,
TOKİnin istisnai memuriyet kadrolarında kadro
karşılığı sözleşmeli personel
çalıştırılma yetkisi
kaldırılmıştır, bu kanun da zaten bunun için buradadır.
Bu durum karşısında idarede nitelikli ve kalifiye mühendis
çalıştırılması mümkün olamayacağı gibi,
uzman kadrolarında görev yapan ve yapacak olan mühendislerin kamudan özel
sektöre ve diğer kurumlara kaçışı söz konusu olabilecektir.
Bu durumdan TOKİ faaliyetleri olumsuz etkilenebilecektir.
Ayrıca,
hizmetin gereği olarak TOKİnin yönetim kadrolarında
yapılacak görev değişikliklerinde idarede başka
unvanlı kadro mevcut olmadığından, yönetici
kadrolarından uzman kadrolarına atanacak personelle sözleşme
yapılamayacağından, bu personelin ciddi ücret
kayıpları olabilecektir.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Yetkiyi, bozalım diye mi aldınız?
RECAİ
BERBER (Devamla) Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının 2985 sayılı Kanunla
belirlenen görevleri ile bu görevlerine getirilen ilave görevlerle idarenin
iş yükünde ciddi artış husule gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, bu itibarla bu kanun teklifiyle TOKİ
Başkanlığı personeli için özlük ve mali haklarında
yeni bir artış veya değişiklik getirilmemekte,
yalnızca faaliyet alanıyla ilgili sektör içerisindeki konumu dikkate
alınarak 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
değişmeden önceki mevzuat hükümlerinin aynen muhafaza edilmesi
amaçlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla getirilen düzenlemelerin
bir kısmı da Emniyet Genel Müdürlüğü personeliyle ilgilidir.
Türk
polis teşkilatı ülkemizin her köşesinde
vatandaşımızın huzur, güven ve özgürlük içinde
yaşamasını sağlamak için gece gündüz demeden yirmi dört
saat hizmet vererek çalışmalarını sürdürmektedir. Suçla
mücadele politikasını önleyici polislik, vatandaşla iş
birliği ve toplumun memnuniyeti üzerine kuran polis teşkilatı
son yıllarda benimsediği proje ve çalışmalarına devam
etmektedir.
Özellikle
son yıllarda yaygınlaştırılan ve
vatandaşlarımıza güven veren, suçların önlenmesinde
caydırıcı etkisi de olan MOBESE kameralarının ülke
genelinde yayılması amacıyla çalışmalar
yapılmıştır.
Ayrıca,
yine geçen yıl yapılan düzenlemelerle pasaport uygulamasında
uluslararası pasaport standartlarının uygulamasına
geçilmiş, ikinci el araç alımlarında, satımlarında -geçmişte,
hatırlayanlar vardır, herhâlde bugünlerde belki notere bu nedenle
yolu düşenler de görmüştür- vatandaşlar sadece notere gidip
beş on dakika içerisinde ne vergi dairesine ne Emniyete, hiçbir yere
gitmeden hem de 20 lira gibi çok düşük bir ücretle aracını
devredebilmektedir. Milyonlarca araç, geçmiş yıllarda maalesef
sahiplerinin üzerinde değilken bu sayede son dönemde herkes sahip
olduğu aracı aynı zamanda tescil ettirmek suretiyle üzerine
alabilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, bütün bu kolaylıkların yanında, Emniyet Genel
Müdürlüğümüz bünyesinde Havacılık Daire
Başkanlığı, başta terörle mücadele olmak üzere
asayiş, güvenlik, kaçakçılık ve istihbarat gibi polisiye
görevlerin yanında, Cumhurbaşkanımız,
Başbakanımız, bakanlarımız ve üst düzey diğer
devlet görevlilerinin havadan nakli için çok kritik uçuş görevleri
üstlenen bir birimi vardır, Havacılık Daire
Başkanlığı. Havacılık Daire
Başkanlığınca yerine getirilen bu görevler; merkezde Daire Başkanlığı,
taşrada Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Antalya ve Adanada
konuşlandırılmış olan havacılık şube
müdürlükleri aracılığıyla yerine getirilmektedir.
Bunun
yanında, Emniyet Genel Müdürlüğü Koruma Daire
Başkanlığının da bünyesinde kuruluşu
yapılmış olan Deniz Limanları Şube Müdürlüğü ve
taşra teşkilatı olan sualtı grup amirlikleri de
kurulmuş ve 16/11/2000 tarihinde Dalış Hizmetleri
Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikle, teşkilat
içinde 110 personel seçilerek kurbağa adam hizmet branşında
görev yapmaya başlamışlardır.
Bu
kanun teklifiyle, burada görev yapan pek çok arkadaşımızın,
görevlimizin, kamu görevlisinin, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
yapılan bazı düzenlemelerin kapsamı dışında
kaldığı görülmüştür; böyle bir mağduriyeti gidermek
adına bu düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur.
Değerli
arkadaşlar, son olarak bu kanun neler getiriyor diye
baktığımızda: Biraz önce söylediğim gibi, Emniyet
Teşkilatı Uçuş ve Dalış Hizmetleri Tazminat Kanununa
göre tazminat alanlardan yönetici kadrolarına atanan personel ile
kurumlarında aynı veya benzer kadro ve görevlerde bulunan personelin
aynı düzeyde ücret almasını; Emniyet Genel Müdürlüğünde
görev yapan pilot ve pilot adayları uçuş ekibi personeli ve
kurbağa adam adayları arasında bunlarla ilgili
tazminatların yüzde 4ten yüzde 4,5a yükseltilmesini sağlıyor.
Bunun
yanında, yine Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde olağanüstü
durumlarda teknik ve zorunluluk nedenlerinde uçuş sürelerinin ve
eğitimlerinin azaltılması imkânını sağlıyor.
Değerli
arkadaşlar, uçuş okulu görevlisi olan öğretmenlerin
tazminatlarını olması gereken noktaya, binde 3ten binde 6ya
çıkarıyor. Aynı şekilde, 2629 sayılı Kanunun 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle değiştirilen hükmünde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan denizaltıcı uzman
erbaşlara hâlen ödenmekte olan tazminata ilişkin düzenlemeye sehven yine yer verilmediği için burada da onlara
yüzde 65 oranında aylık dalış tazminatı ödenmesi
getiriliyor.
Yine,
uzman erbaşlara da yıpranma tazminatı ödemesi imkânı
sağlanıyor.
Değerli
arkadaşlar, en önemlisi de Plan ve Bütçe Komisyonunda verilen
değişiklik önergeleriyle, ilave olarak 3üncü maddede yapılan
değişikliklerle, 3160 sayılı Kanunun yine 11inci maddesi
uyarınca yapılan ödemenin 2629 sayılı Kanundaki
düzenlemeye paralellik oluşturması amacıyla şehit
olanların kanuni mirasçılarına kıstas
aylığının 100 katı, yaşamak için gerekli
hareketleri yapmaktan aciz durumda olan maluller için kıstas
aylığının 200 katı, diğerlerine ise vazife malulü
olanlar hakkında esas alınan nizamnamede gösterilen sakatlık
derecesine göre yüzde 25 ila 75 arasında değişen oranlarda maddi
ve manevi tazminat ödenmesini temin eden bir madde, fıkra ilave edildi.
Değerli
arkadaşlar, bu düzenlemeler
Esasen burada bu düzenlemelerin aleyhinde
hiçbir konuşma yapılmadı, ben bunların neler olduğunu
bütün yüce heyetimizin, Meclisimizin bilmesi açısından özet olarak
belirttim. Bu düzenlemelerin hem bu kurumlarımıza hem de ülkemize ve
çalışanlarımıza hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Berber.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi
şahısları adına Ağrı Milletvekili Sayın
Ekrem Çelebi.
Buyurun
Sayın Çelebi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; 2/11/2011 gün ve 28103
sayılı mükerrer Resmî Gazetede yayımlanan 666 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 12nci maddesinin üçüncü fıkrası ile
kanunun değişikliğine ait teklifin gerekçeleri hakkında
bilgi vermek istiyorum.
Bununla
ilgili olarak TOKİye biz neler verebiliriz, TOKİye biz bunları
vermesek neler kaybedebiliriz, o konu hakkında yüce Meclisi ben
bilgilendirmek istiyorum.
15/1/2012
tarihinden itibaren ilk defa TOKİde uzman kadrolarında
çalışacak teknik ve idari kariyerli personel hâlen
çalışmakta olan uzmanlara göre daha düşük düzeyde özlük ve mali
haklar alacaktır.
2)
TOKİnin hâlen yönetim kadrolarında görev yapan personelin 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe gireceği
15/1/2012 tarihinden itibaren hizmetin gereği olarak yapılacak görev
değişikliklerinde atanacakları uzman kadrolar ile sözleşme
yapılamayacağından bu durumdaki personelin
aylıklarında mevcut duruma göre önemli ölçüde düşüşler
olacaktır. Hak kaybı idarenin yönetici kadrosuna yeni atanacakların
görev değişikliği hâlinde de söz konusu olacaktır.
Dolayısıyla, idarenin yönetim kadrolarında görev yapan ve ilk
defa yönetim kadrosunda görev alacak olan personelin motivasyonunu olumsuz
yönde etkileyecek ve verimliliğinin düşmesine neden olacaktır.
3)
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe gireceği
15/1/2012 tarihinden sonra TOKİde uzman yardımcısı, uzman
ve avukat kadrolarında işe alınacak mühendisler, avukatlar ve
idari branşlardaki personelle sözleşme yapılamayacaktır. Bu
durum TOKİde hâlen aynı kadrolarda sözleşmeli olarak istihdam
edilen ve aynı işi ve görevi ifa eden personel arasında ücret
farklılığı yaratacak ve personel arasında
huzursuzluğa sebebiyet verecektir. Dolayısıyla, idarede uzman
kadrolarında nitelikli ve kalifiye mühendis ve avukat
çalıştırılması mümkün olamayacağı gibi,
mevcut personelin de başka kamu kuruluşlarına veya
dışarıdaki şirketlere gitme imkânı daha fazla
olacaktır. Dolayısıyla, TOKİ aynı zamanda kalifiye
personel istihdamı yönünde sıkıntıya girecektir.
Yine,
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
yasalaşmasıyla TOKİde görev yapan uzmanların ve yönetim
kademesindeki personelin mevcut haklarının aynen muhafaza edilmesi ve
mevcut mevzuat hükümlerinin uygulanması amaçlanmaktadır.
TOKİdeki personel için yeni bir hak veya yeni bir ücret
artışına buradan gidilmemektedir.
Diğer
taraftan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği,
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile düzenleyici ve
denetleyici kurumlar da 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
kapsamına alınmışlardır. Ancak, söz konusu
kurumların 15/1/2012 tarihinde kadro ve pozisyonlarında bulunan tüm
personel için söz konusu personel kurumunda istihdam edildiği sürece,
kadro ve görevlerinde her türlü yatay veya dikey değişikliklerde
hâlen uygulanmakta olan mevzuat hükümleri uygulanacaktır.
Yine,
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri, bu kurumların
kadro veya pozisyonlarına, 15/1/2012 tarihinden sonra
dışarıdan ilk defa veya yeniden atanacak personel için
uygulanacaktır.
Dolayısıyla,
anılan kurumların kadro veya pozisyonlarında hâlen
çalışmakta olan tüm personelin her türlü mali ve sosyal hakları
emekli oluncaya kadar muhafaza edilmiş bulunmaktadır. Bu nedenle,
şimdi eğer biz bunları vermezsek
TOKİnin
biraz da hizmetlerinden bahsetmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçevede 2003 yılı
başından itibaren konut yapımını ülke genelinde
hızlandırmış, 81 ilimizin tamamında, 800 ilçemizde
toplam 2.190 şantiyede 517 bin konut rakamına
ulaşılmıştır; bu rakam, 100 bin nüfuslu 20 adet
şehir demektir. Üretilen konutların 434 bin 761i sosyal konut
niteliğinde olup 388 bin konut sosyal donatıları ve çevre
düzenlemeleri ile birlikte bitirilme aşamasına gelmiştir.
Yine,
daha önce diğer kamu kuruluşlarında özellikle yani TOKİye
TOKİ hazineye yük olmadan kendi finansmanını kendisi
sağlamaktadır ama daha önce bazı kamu kuruluşlarında
olup da yetkisi şimdi TOKİde olan ve bu anlamda hizmet verdiği
bazı kurumları saymak istiyorum:
1)
Emlak Bankası AŞnin bankacılık faaliyetleri
dışında kalan bütün işler, şu anda bunları
TOKİ yapmaktadır.
2)
Konut Müsteşarlığının kapatılmasıyla bu
müsteşarlığın görevleri yine TOKİye devredildi.
3)
Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün kapatılmasıyla bu kurumun
görevleri.
4)
Göçmen Konutları Koordinatörlüğü ve Ahıska Türkleri İskân
Koordinatörlüğünün görevleri.
5)
Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
bağlı olarak faaliyet gösteren Mesken İşleri Dairesi
Başkanlığının Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına bağlanmasıyla bu dairenin görevleri.
6)
Başbakanlık Proje Uygulama Biriminin kapatılmasıyla bu
birimin görevleri Toplu Konut İdaresi Başkanlığına
devredilmiştir.
Yine,
Sayın Başbakanımızın 61inci Hükûmet Programı
çerçevesinde, TOKİye 2023 yılına kadar 500 bin ilave konut
talimatlarıyla birlikte konut hedefi şu anda TOKİ'nin 1 milyon
adede çıkmıştır.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; özellikle TOKİ'nin
öncelik sıralamalarını biraz sizlere arz etmek istiyorum:
1)
2011 yılında meydana gelen Simav ve Van-Erciş depremleri göz
önüne alındığında, TOKİ'nin yapmış
olduğu kentsel dönüşüm projelerinin ülkemiz gerçeklerinde ne kadar
önemli olduğunu göz önüne sermiştir.
2)
Kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde yerel yönetimlerle birlikte
müştereken başlatılan 169 projede toplam 232.600 konutluk
gecekondu dönüşüm çalışmaları yapılarak 134 bölgede
63.222 konutluk uygulama başlatıldı. Bunlardan 32 bini şu
an itibarıyla bitirildi.
3)
Yine, tarımköy konutları uygulamalarıyla birlikte kırdan
kente göçün cazibesi azaltılarak aynı zamanda kırsal
yerleşimlerin yaşanabilirliğinin arttırılması
kapsamında 4.093 konutun yapımına başlanmış olup
çoğu konutlarımız tamamlanmıştır.
4)
TOKİ'nin toplam yapmış olduğu konutların yüzde
86sı fakir, alt gelir, dar ve orta gelir grubu konutlarıdır.
Bunların yüzde 14ü ise gelir getirici projelerden oluşmaktadır.
TOKİ
hazineden herhangi bir pay almadığı için kendi
finansmanını kendisi sağlamaktadır. Bu konutların
satışıyla, fakir kesimin aldığı konutlar
desteklenmektedir.
5)
2003-2011 arasındaki toplam sosyal konut adedimiz 434.761, kaynak
geliştirme kapsamında yapılan konut adedi ise 82.275 adettir.
Toplamda ise 517 bin adede ulaşmaktadır.
6)
Doğal afetler kapsamında bugüne kadar TOKİ tarafından 22
bin konut yapılmıştır.
Yine,
yakın zamanda Kütahya Simavda meydana gelen deprem felaketi nedeniyle
yapılan 928 adet kalıcı konutlar, altı ay gibi kısa
bir sürede okul ve diğer sosyal donatılarıyla birlikte
mağdur vatandaşlarımıza teslim edilmiştir.
Yine,
Van depremi sonrasında ise bölgedeki vatandaşlarımızın
mağduriyetlerinin giderilmesi bakımından 4 bin kalıcı
konutun inşaatlarına başlanmış olup acil barınma
ihtiyaçlarını karşılamak için de konteyner temin edilmesi
AFAD ve Kızılayla birlikte hızla devam etmektedir.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; devletin inşaat
faaliyetlerinin tamamına yakın bir kısmı kara yolları
ve hava limanları hariç TOKİ tarafından yapılmaktadır.
Bunun neticesi olarak TOKİ ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşları
arasında yapılan protokoller kapsamında 2003-2011 yılları
arasında, TOKİ ve YURTKUR arasında yapılan protokol ile
üniversite ve öğrenciler için kaliteli ve sağlıklı yurtlar
yapılmaktadır. Yine bu anlamda Sağlık
Bakanlığına hastane, rehabilitasyon merkezleri ve
sağlık ocakları, yine üniversitelere kampüs binaları, yine
Millî Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel
Komutanlığına sınır karakol binaları, bu meyanda
Millî Eğitim Bakanlığına okul, spor salonu, kütüphane
inşaatları, engelli vatandaşlarımız için ise engelsiz
yaşam merkezleri, yine aynı şekilde Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumuna sevgi evleri, sosyal donatılar kapsamında cami,
ticaret merkeziyle spor kompleksi ve stadyumlar, bunların arasında
Arena 14, değişik illerde stadyum projeleri uygulanmaktadır.
Yine
TOKİ doğal gaz
Afetlerden etkilenen muhtelif ülkelerde de konut,
sosyal donatı uygulamaları yapılmaktadır. Bu anlamda
bazı dış ülkeleri de saymak istiyorum: Güney Asyada meydana
gelen deprem ve tsunamide evlerini kaybedenler için Endonezyada 1.050 konut,
Sri Lankanın Matara Bölgesinde ibadethane, toplum merkezi ve spor
sahası olmak üzere 500 konut, Pakistanın kuzeydoğusunda meydana
gelen deprem sonrasından Muzafferabad bölgesinde, bir şehir merkezi
kompleksi kapsamında 2 ilkokul, 2 yurt, hükûmet binaları, konut,
cami, sosyal tesisler yapılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
EKREM
ÇELEBİ (Devamla) Yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şahısları adına ikinci konuşmacı Bursa
Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin.
Buyurun
Sayın Şahin, süreniz on dakika. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN
ŞAHİN (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 375 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 2 Kasım 2011 tarihli
ve 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 2629 sayılı
Kanunda değişiklik yapılarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde belirli
görevleri ifa etmekte olan personelin tazminatlarında iyileştirmeler
yapılmıştır. Anayasanın eşitlik ilkesinden
hareketle eşit işe eşit ücret çalışmaları
çerçevesinde Emniyet Genel Müdürlüğünde çalışmakta bulunan
uçuş ve dalış hizmetleri personelinin özlük haklarının
benzer kurumlarda bulunan personel özlük haklarıyla denk hâle getirilmesi
amacıyla bir hukuki düzenleme
zarureti ortaya çıkmıştır. 666 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan pilot ve
uçuş ekibinin mali hakları günün şartlarına uygun hâle
getirilmiş olmasına rağmen benzer iş konseptine sahip
Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot ve uçuş ekibinin mali
hakları konusunda gerekli düzenleme yapılmamıştır.
Bu amaçla,
görüşmekte olduğumuz 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi içerisinde Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot,
uçuş ekibi ve kurbağa adamlara ödenen tazminat oranlarının
günün gelişen şartlarına göre yeniden belirlenerek Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan pilot ve uçuş ekibinin özlük
haklarını düzenleyen 2629 sayılı Kanunla paralellik
oluşturması amaçlanmaktadır.
2629 sayılı
Kanunun 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
değiştirilen hükümlerinde Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan
denizaltıcı uzman erbaşlara ödenmekte olan tazminata
ilişkin düzenlemeye sehven yer verilmemesi nedeniyle, bu kanunun
6ncı maddesinde yapılan düzenlemeyle söz konusu personele
kıstas aylığının yüzde 65i oranında aylık
dalış tazminatı ödenmesi sağlanacaktır. Bu kanun
teklifiyle Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot ve pilot
adayları, uçuş ekibi personeli ile kurbağa adam ve kurbağa
adam adaylarına yapılacak uçuş ve dalış tazminatı
ödemelerinin belirlenmesinde kullanılan kıstas
aylık oranlarında artış yapılması ve zorunlu
uçuş saatinin üzerinde uçtukları uçuş hizmet
yılının son ayındaki hizmet uçuş
tazminatının yüzde 4ü oranında yapılan toptan ödemenin
oranının yüzde 5,5a yükseltilmesi ve üzeri saatlerde ödeme
yapılmayacak uçuş saati sınırının yüz yirmi
saatten seksen saate düşürülmesi hedeflenmektedir.
Emniyet
Genel Müdürlüğünce, İçişleri Bakanlığının
onayı alınmak kaydıyla, yıllık zorunlu uçuş
sürelerinin malzeme, araç ve teknik zorunluluk veya imkânsızlıklar
nedeniyle veya olağanüstü durumlarda azaltılabilmesine imkân
sağlanabilmesi hedeflenmektedir.
Ayrıca
uçuş okulu ve kursu öğrencilerini, aynı hava
vasıtasında fiilen uçurmak suretiyle yetiştiren kadrolu ve
sözleşmeli uçuş öğretmenleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü
havacılık birimlerinde çift kumandalı hava
vasıtalarında uçuş öğretmenliği yapanlara,
öğretmenlik uçuş saati başına ödenen yetiştirme
ikramiyesi oranının binde 3ten binde 6ya çıkarılması
hedeflenmektedir.
Emniyet
Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot ve pilot adaylarına kıstas
aylığının uçuş hizmet yılı on beş
yıl ve daha yukarı olanlar için yüzde 95'i, uçuş hizmet
yılı on beş yıldan az olanlar için kıstas
aylığının yüzde 83'ü, uçuş ekibi personeline
kıstas aylığının yüzde 71'i, kurbağa adam ve kurbağa
adam adaylarına kıstas aylığının yüzde 67'si
üzerinden, bu kanuna ek cetvelde hizmet yılları
karşılığında gösterilen nispette aylık uçuş
veya dalış tazminatı ödenmesine karar verilecektir.
Görev
ve hizmet ihtiyaçları nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğünce belirlenen
ve İçişleri Bakanlığınca onaylanan bilfiil uçuş
gerektirmeyen kadro görev yerlerine atanan veya bu kadro görev yerlerinde
görevlendirilenlerden, 10'uncu uçuş hizmet yılını
tamamlamış ve toplam uçuşu bin saatten fazla olan pilot ve
uçuş ekibi personeline, zorunlu uçuş saatlerini tamamlamaları
şartı ile seksen saatlik uçuş karşılığının
yüzde 80'i yıllık uçuş tazminatı olarak ödenmesine karar
verilecektir.
Ayrıca,
şehit
olanların kanuni mirasçılarına kıstas
aylığın 100 katı, yaşamak için gerekli hareketleri
yapmaktan âciz ve hayatını başkasının yardım ve
desteği ile sürdürebilecek şekilde malul olanlara kıstas
aylığın 200 katı, diğerlerine ise vazife malulü
olanlar hakkında esas alınan 13 Temmuz 1953 tarihli ve 1053
sayılı Vazife Malullüklerinin Nevileri ve Dereceleri Hakkında
Nizamnamede gösterilen sakatlık derecelerine göre belirlenen tutarın
1inci dereceye yüzde 75i, 2nci dereceye yüzde 65i, 3üncü dereceye yüzde
55i, 4üncü dereceye yüzde 45i, 5inci dereceye yüzde 35i, 6ncı
dereceye yüzde 25i olacak şekilde düzenleme yapılmasının
uygun olacağı kanaatindeyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aynı şekilde 666 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile uzmanlık ve ihtisas kurumu olan TOKİ kariyer
uzmanlıklar arasına dâhil edilmemiş, ek 12inci maddesinin
üçüncü fıkrası ile de 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun ek
3üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan
değişiklikle TOKİnin sözleşmeli personel
çalıştırma yetkisi kaldırılmıştır.
TOKİnin istisnai memuriyet kadrolarında kadro karşılığı
sözleşmeli personel çalıştırma yetkisinin
kaldırılmasıyla kurumda nitelikli ve kalifiye mühendis
çalıştırılmasının mümkün olamayacağı
gibi uzman kadrolarında görev yapan ve yapacak olan mühendislerin özel
sektöre ve diğer kamu kuruluşlarına
kaçışının söz konusu olacağı ve bu durumun
TOKİnin personel istihdamında sorunlar yaşamasına neden
olacağı kaçınılmazdır. TOKİde uzman
kadrolarında çalışan teknik ve idari kariyerli personelin
kariyer uzmanlığına dâhil edilmemesi nedeniyle emsal kamu kurum
ve kuruluşlarına nazaran özlük ve mali haklarında hak kaybı
olmuş, yönetim kadrolarında görev yapan personelin görev
değişikliklerinde atanacakları uzman kadroları ile
sözleşme yapılamayacağından bu durum hakkındaki
personelin aylıklarında ciddi bir düşüş olacak ve hak
kaybına sebebiyet verecektir. Hak kaybı, idarenin yönetici kadrosuna
yeni atanacakların görev değişikliği hâlinde de söz konusu
olacaktır. TOKİde uzman yardımcısı, uzman
ve avukat kadrolarında işe alınacak mühendisler, avukatlar ve
idari branşlardaki personel ile sözleşme yapılmayacak,
dolayısıyla idarede uzman kadrolarında nitelikli ve kalifiye
mühendis ve avukat çalıştırılması mümkün
olamayacağı gibi, personelin özel sektöre ve diğer kamu
kurumlarına yönelmesi söz konusu olacak, kalifiye personel istihdam etme
yetkisi konusunda sıkıntı yaşanacaktır.
Bilindiği
üzere, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, 2985
sayılı Toplu Konut Kanunu ile tariflenen görevleri kapsamında
yürütmekte olduğu faaliyetleriyle, temel olarak, ülkemizde konut ve
kentleşmeye ilişkin sorunlara ulusal düzeyde çözüm üretmeyi
amaçlamaktadır. Yirmi yedi yılı aşkın bir süredir
görev yapan TOKİ, ülkemizdeki sağlıklı ve yaşanabilir
kentsel çevrelerde yeterli ve nitelikli konut üretiminin yapılması
yönünde faaliyetlerini sürdürmektedir. Devletin inşa faaliyetlerinin
tamamına yakını -bunun
içerisinde kara yolları hariç- büyük bir kısmı TOKİ
tarafından yapılmaktadır. Bunun neticesi olarak, TOKİyle
çeşitli kamu kurum, kuruluşları arasında yapılan
protokoller kapsamında, 2003-2011 yılları arasında
üniversitelere yerleşke binaları, kaliteli ve sağlıklı
yurtlar, okul, spor salonu, kütüphane inşaatları, engelli
vatandaşlarımız için engelsiz yaşam merkezleri, sosyal
donatılar kapsamında cami, ticaret merkezi ile spor kompleksi,
stadyumlar ve sınır karakol binaları inşa edilmiştir.
666
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yapılan düzenlemeler
sonucunda istemeden TOKİ personelinin mağduriyetine yol
açıldığı
375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, TOKİde görev yapan uzmanların ve yönetim
kademesindeki personelin hak kayıplarının önlenmesine
yöneliktir.
Teklifle,
TOKİ personelinin mali haklarının korunması için mevcut
mevzuat hükümlerinin muhafaza edilmesi ve ayrıca kurumlarında
aynı veya benzer kadroyla görevlerde bulunan personelin aynı düzeyde
ücret alması amaçlanmaktadır.
Söz
konusu kanun teklifinin kabulüyle, ülkemiz adına hayırlı
olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şahin.
Bu
şekilde, teklifin tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi
İç Tüzükün 81inci maddesine göre yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapacağız. On dakika sorular için, on dakika da
Sayın Bakanın cevaplandırması için olacak.
Sisteme
giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Birinci
sırada İstanbul Milletvekili Sayın Çelebi.
Buyursunlar
efendim.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bakanlara şunu sormak istiyorum: 375 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi daha önce bir kararnameyle
yürürlüğe girdi ve bugün bunu bir daha görüşüyoruz.
Bu
maddeler dışında da özellikle TOKİ, Emniyet Müdürlüğü
ve diğer alanlarda bugün görüşülmekte olan hak kayıpları
diğer kurumlar için de var mıdır,
araştırıldı mı, varsa hangileridir? Böyle bir hak
kaybı, doğrudan düzenleme bu kanun hükmünde kararnamede oldu mu?
İkinci
sorum da şu: Sayın bakanlar hatırlayacaklar, Plan ve Bütçe
Komisyonunda bu konuda hak kaybıyla ilgili önerilerimiz olduğunda
reddedilmişti. Yani muhalefet olunca mı, muhalefetten bir öneri
geldiğinde mi reddediliyor? Mutlaka iktidar partisi milletvekili mi olmak
lazım bu tip haksızlığın giderilmesi için?
Bunları
sormak istiyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çelebi.
İkinci
sırada Şırnak Milletvekili Sayın Kaplan var.
Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Uludere Roboskide 35 yurttaşımız F16
uçaklarının bombardımanı sonucu katledildi. Bunun
istihbaratı insansız hava araçlarından sağlanıyor. Bu araçların
yazılımı hangi ülkeye aittir, İsraile mi Amerikaya
mı? Bombalama emrini kim verdi? Hükûmetin bilgisi nedir? Olay anında
ambulans uçak, helikopter gönderilmediği için 13 yaralı
yurttaşımızın köylüler tarafından
taşınırken öldüğü belirtiliyor. Katliamda hangi bombalar
kullanıldı, ne tür bombalar? Çünkü insanlar yanıyor ve bu etkili
bombalar sonucu tek bir canlı kalmamıştı ortada. 1999
yılından bu yana o bölgede çatışma yok. Bu bölgede çatışma
olmazken, her gün kaçakçıların gidiş gelişini oradaki tümen
komutanlığı bildiğine göre, bu olayda bunlardan bilgilenme
oldu mu, yani saldırı düzenleyen uçaklarla hava komuta merkezi
arasında? Bunları sormak istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
İstanbul
Milletvekili Sayın Aslanoğlu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, burada bir hak
mağduriyeti, yani şöyle hak mağduriyeti: Kararnameyle bir
yanlış yapmışsınız, çünkü kanun getirseydiniz
yanlış olmazdı, kararname getirdiğiniz için
yanlış oldu. Bir hak mağduriyeti doğmuş, düzeltmek
güzel bir şey ama biz vefalı olmalıyız. Artık, ömrü
tükenen köy ve mahalle muhtarlarımız var, hepsi 3 bin tane
kaldı. Bunları emniyet hizmetleri sınıfına geçirdiniz
fakat tek kuruş para almadılar, elbisesini dahi vermiyorsunuz. Bu
insanlar artık son zamanında düğün bayram yaptılar, Biz
emniyet hizmetleri sınıfına geçtik. ama tazminat ödenmiyor,
niye geçirdiniz bu insanları? Bırakın öyle kalsalardı,
isimleri bekçi baba olsaydı. Bunları düzeltecek misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Mersin
Milletvekili Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, arkadaşların da ifade ettiği gibi bu bir düzeltme
kanun teklifi, yapılan bir düzenlemeyle oluşan
yanlışlığı düzeltiyorsunuz ama bu düzeltmeyi
diğer kurumların personeliyle ilgili de düşünüyor musunuz? Bir
tespitiniz var mı, hangi kurumlarda? Mesela bu konuda kanun teklifi
değil de kanun tasarısı yapıp tüm kurumlara
sorsaydınız, bu anlamda tüm yanlışlar ortaya
çıksaydı da toptan bir düzeltme yapsanız daha doğru olmaz
mıydı? Birinci sorum bu.
İkincisi:
Kamu görevi yapan seçilmişler var ve size bağlı: İl genel
meclisi üyeleri, belediye meclisi üyeleri; bunların özlük hakları
yok, kamu görevi yapıyorlar bunlar, kamu hizmeti yapıyorlar ama özlük
hakları yok, düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
Bir başka şey:
Muhtarlar da kamu görevi yapıyor ama yaptıkları görevin
maliyetini ceplerinden karşılıyorlar. Bunu adaletsiz buluyor
musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
İstanbul
Milletvekili Sayın Eyidoğan.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Simav
depreminden sonra Simavda TOKİ tarafından 8 kilometre kuzeye,
şehir dışına inşa edilen 900 konuttan 700üne
yerleşen Simavlılardan kaç tanesi anahtarlarını geri
vermiştir? Simavda hak sahipliği edinmiş ancak TOKİ
konutlarına gitmek istemeyen, kendi evini yapmak isteyen kişilerden
işlemlerine mâni olunduğu konusunda duyumlar vardır.
TOKİden ev almaya zorlandığı hususunda şikâyetler
vardır, doğru mudur?
Gebze
İnönü Mahallesinde deniz manzaralı kaç bin konut
yapılacaktır? Bu projeyi TOKİ mi yapacaktır? Burada mevcut
bin haneye ne olacaktır? Bu proje kâr paylaşımlı sisteme
göre mi yapılacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Ben de teşekkür ederim.
Bursa
Milletvekili Sayın Demiröz.
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakana sormak istiyorum: Bursa Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği
ile TOKİ arasında esnaf ve sanatkârlara iş yeri yapma protokolü
yapılarak projeler hazırlandı ancak Bursada tüm meslek
odaları ve akademik odalar projenin yerine karşı, konu
yargıda. Yargıda olan bu yer için Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınça temel
attırıldı ve daha sonra ilçemiz Kestel Belediyesi tarafından
ruhsatsız diye bu inşaat durduruldu. Sayın Bakana soruyorum: Bu
olayı nasıl yorumluyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Denizli
Milletvekili Sayın Ayhan.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
666
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan düzenlemeler
sonucunda istenmeden TOKİ personelinin mağdur edildiği ve bunun
düzeltilmesi gerektiği tasarıda yer alıyor, raporda yer
alıyor. Peki, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
yapılan düzenlemede mağdur olan bakanlık ve kurum personelleri
için de bir düzenleme yapılacak mı, yoksa onlar bilerek mi
mağdur edilmişlerdir, yoksa onlar için ne zaman düzenleme
yapılacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ayhan.
İstanbul
Milletvekili Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Değerli
milletvekilleri, kanun hükmünde kararnameyi Bakanlar Kurulu çıkardı
ancak 6 Temmuz 2011 tarihli Cumhurbaşkanı işlemiyle
oluşturulan Bakanlar Kurulunda bakan olmayan 4 kişi
bulunmaktadır. Anayasanın 109uncu maddesine göre, Bakanlar Kurulu
Başbakan ve bakanlardan kurulur. Buna göre, 6 Temmuz 2011 tarihinde yer
alan ancak Bakanlar Kurulunda listesi olmayan Bursa Milletvekili Bülent
Arınç, Ankara Milletvekili Ali Babacan, Kırıkkale Milletvekili
Beşir Atalay, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ Başbakan Yardımcısıdır
ancak Cumhurbaşkanı 6 Temmuz 2011 tarihli işlemiyle 21
bakanı atamış, bakan olmamalarına karşın 4
kişinin Başbakan Yardımcısı olarak görevlendirilmesi
onaylanmıştır. Bu 4 kişinin bakan olarak atanmasına
ilişkin Cumhurbaşkanı işlemi ise bulunmamaktadır.
Cumhurbaşkanı işleminin 2nci maddesinde Bakanlar Kurulunda yer
alan bakanlıklara gösterilen kişiler atanmıştır.
denilmektedir. Söz konusu 4 kişinin atandığına ilişkin
bir bakanlık işlemi bulunmamaktadır. Bunu ne zaman
düzelteceksiniz?
BAŞKAN
İzmir Milletvekili Sayın Çam.
MUSA
ÇAM (İzmir) Sayın Bakan, 100 bine yakın emekli astsubay var.
Emekli astsubaylar dışarıdan -üniversite mezunu- bitirmiş
olmalarına rağmen, birinci dereceye yükseltilememektedir. Bu 100 bin
kişiyi kapsayan emekli astsubaylarla ilgili düzenlemeyi düşünüyor
musunuz?
İkincisi
İçişleri Bakanımıza: Polis memurlarıyla ilgili de
böyle bir sorun var. İster meslek yüksekokulunu bitirsinler isterse
üniversite mezunu olsunlar isterse master yahut da doktora yapsınlar
bunlar da 1inci dereceye yükseltilememektedir. Bununla ilgili düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Balıkesir Milletvekili Sayın Bulut.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Bakan, TOKİ vatandaşa
sağlam ve ucuz ev yapmak maksadıyla kurulmuştur ancak
Balıkesir merkezde ve Edremitte TOKİ binaları tepede bir yere
yapılmış vaziyette ve buraların yollarını
yapmadan, korumasını, yolların çevresinin korumasını
sağlamadan vatandaşa teslim etti; 3 oda, 1 salon 120 milyara
vatandaşa mal oluyor. Oysaki Edremitin merkezinde çok daha ucuza bu bina
alınabiliyor. Bunu TOKİnin kuruluş amacıyla nasıl bağdaştırıyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Kütahya Milletvekili Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, kanun hükmünde kararnamelerle yapıları değiştirilen
birçok bakanlıktaki şube müdürü, müdürler ve bölge müdür
yardımcıları, bilindiği gibi, araştırmacı
kadrosuna atanmışlardır ve mağdur edilmişlerdir. Bu
teklif içerisinde, bu tür mağdur edilenlerin de hakları geri iade
edilebilecek midir?
İkincisi,
Simavda 2008den beri devam eden ve deprem nedeniyle alelacele teslimleri
yapılan 912 konutluk TOKİ konutlarının sahipleri
mağdurdur. Bunların geri ödemesi depremzedelere sağlanan
şartlara uydurulabilir mi?
Memnun
olurum, teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Bakanım
İçişleri
Bakanımız Sayın İdris Naim Şahin.
İÇİŞLERİ
BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın Başkan,
değerli milletvekillerimiz; sorulan sorulara kısa kısa cevap
vermeye çalışacağım.
Başka
hak kaybı var mıdır? sorusuna vereceğimiz cevap:
Diğer kamu idarelerinde istihdam edilen yöneticiler 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye ekli II sayılı cetvelde, kariyer
personelse III sayılı cetvelde düzenlenmiştir.
Dolayısıyla, bu idarelerde çalışan yani diğer
kurumlarda çalışan personelin mali haklarında herhangi bir hak
kaybı söz konusu değildir.
TOKİde
çalışan uzmanlarsa ekli III sayılı cetvelde yer almadığından
bir hak kaybı söz konusu oluştuğu için bugünkü yasa teklifiyle
yasalaşma çalışmamızı yapmaktayız.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Sayın Bakan, başka hiçbir kurumda yok mu
böyle bir problem?
İÇİŞLERİ
BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın
Aslanoğlunun sorusu, köy ve mahalle bekçileriyle ilgili. Bunun köy
tarafı yok, mahalle bekçileri, çarşı ve mahalle bekçileriyle
ilgili. Emniyet hizmetlerine geçişi sağlandı, doğrudur,
onlarla ilgili bir çalışmamız söz konusu.
Tamamlandığında gündeme gelecektir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakanım, iki yıl
oldu, iki yıl.
İÇİŞLERİ
BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın
Şandırın Diğer kurumları da düzeltseydiniz.
sorusuna cevap verdik.
Seçilmiş
kamu görevlilerinin özlük hakları, daha doğrusu onlar için öngörülen
ödenekler konusu. Bu konuda, belediye meclisi ve il özel idare il genel meclisi
üyeleriyle ilgili yerel yönetim kanunlarında çalışmamız
var, iyileştirme gündemimizdedir.
Muhtarların konusu
hem Sayın Şandır hem de başka arkadaşlarımız
tarafından soruldu, mamafih kürsüde söz alan grup temsilcileri, sözcüleri
tarafından da dile getirildi. Daha önce verdiğimiz cevapların
aynısını söyleyelim: Köy Kanunu yeniden düzenlenmek durumunda.
Bu yasama yılı bitmeden önce yüce Meclisin değerlendirmesine ve
takdirine sunmak durumundayız. O bağlamda da muhtarların,
muhtarlarımızın özlük haklarının makul seviyede
düzenlenmesi söz konusu olacaktır.
Simavdaki deprem evleri
konusuna yazılı cevap vereceğiz.
Yine, Bursadaki Esnaf
Sanatkârlar Kooperatifiyle ilgili konuya yazılı cevap vereceğiz.
Başka mağdurlar
var mı? Sayın Ayhanın sorusu. Başka mağdurlar
olmadığını söyledim. Bilerek mi mağdur
edilmişlerdir? Bilerek kimse mağdur edilmemiştir. Bilerek
mağdur edilmediğinin de bilgisi dâhilinde soru sormuş
olmayı takdirlerinize bırakıyorum. Kimse kimseyi bilerek
mağdur etmez.
Sayın Akçayın
Anayasayla ilgili, Hükûmetin kuruluşuyla ilgili sorusu: Hükûmetin
kuruluşuyla ilgili olarak kanun hükmünde kararnameler yürürlüktedir. O
kararnameler çerçevesinde Hükûmetin hangi bakanlardan ve başbakan
yardımcılarından oluşacağı, hangi sayıda
olacağı bellidir. O kapsamda, Hükûmet 6 Temmuz 2011 tarihinde
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak kurulmuştur.
Emekli astsubaylar ve o
konu Sayın Bakanla ilgilidir.
Birinci dereceye yükselemeyen
yüksekokul mezunu polislerimizin durumu düzeltilmek üzere yüce Meclise sevk
edilecektir önümüzdeki süreçte.
TOKİ ödemelerine
depremzedelere sağlanan ödeme kolaylığı sağlanabilir
mi? Yani depremzede ile depremzede olmayanı yan yana getiren bir sorunun
mantığını anlamakta ve dolayısıyla
cevaplandırmakta zorlanıyorum.
Balıkesirde
TOKİnin uygulamaları konusuna da yazılı cevap
vereceğim.
Arz
ederim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın İsmet Yılmaz, Millî Savunma Bakanımız.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Öncelikle,
Irakta can veren 35 kardeşimize Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine
sabırlar diliyorum. Sözler, acıyı, ailelerin
yaşadıklarını, hissettiklerini ifadeye yetmez; hâl gerekir,
anlamak gerekir. Anlamak için 74 milyonu kardeş bilmek gerekir. Van
Erciş depreminde nasıl bir ve beraber olduysak, Irakta ölen
kardeşlerimiz için de Türkiye bir ve beraber oldu, aynı
acıyı hissetti. Bu kardeşliği bozmak isteyenler, depremi
de, Iraktaki ölümleri de istismar için fırsat bildiler.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, size, bombayı kim attı,
onu sordum.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Ancak milletimiz bunlara itibar
etmedi, etmeyecek.
Ercişe
gittiğimde
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, bir soru sordum:
İstihbaratı kim verdi? Hükûmetin bilgisi var mı?
BAŞKAN
Bekleyin.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Ercişe gittiğimde
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bombaları kim attı?
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen bekleyin.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, usul hatası
yapıyorsunuz.
BAŞKAN
Lütfen bekleyin, belki cevap verecek.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Ercişe gittiğimde güzel
bir pankart vardı, İstanbul Esenlerden gelenler yazmış:
Erciş depremi Esenlerde hissedildi.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, soruma cevap ver, uçakları
soruyorum.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Irakta vuku bulan elim olay da hiç
şüpheniz olmasın, tüm Türkiyede hissedildi.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, size uçakları soruyorum.
Yapmayın, yakışmıyor bu!
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) 74 milyonu bir vücudun
parçaları gibi görenler ve bilenler için bunun doğal olduğunu
ifade etmeye gerek yok, bunu anlar ve hisseder. Düşünce dünyası bu
ülkeye yabancı olanlar tarafından şekillenenler, 74 milyonun bir
vücut olduğunu anlayamazlar.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) 74 milyon bir de Sayın Bakan, bombaları
niye indirdiniz F-16larla?
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
Lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bir yanda köyüne gelen
kaymakamı tekme tokat dövmeye çalışanlar
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Ben sorumluları soruyorum: Bombalama emrini
kim verdi?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
vurmayı bırakın, bir
de düştüğünde üzerine çullananlar, diğer yanda taziye için gelen
misafirlerini korumak için kendilerini yumruklara siper eden insanlar
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, bombalama emrini kim verdi?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
birincisi Kürt
istismarcısı, diğeri örfü, âdeti, fedakârlığı,
misafirlere emanet olarak bakan Kürtler. Bu ikisini birbirinden
ayırmalıyız.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, sorumuzun cevabını
verin, propaganda yapmayın.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bu anlarda insani değerler de
öne çıkarılmalı.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bombaları kardeşlerinin üzerine
nasıl attılar?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Kültürümüzde acıyı
paylaşmak vardır.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bombaları kardeşlerinin üzerine
nasıl attılar, bunu anlatın, hikâye anlatmayın. Hikâye anlatma
zamanı değil.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Mehmet Âkifin dediği gibi:
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım / Elemim bir
yüreğin kârı değil, paylaşalım.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Hani kardeşlerinizdi? İnsan
kardeşlerine bomba atar mı, söyle?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Yine, Bedri Rahmi söyler: Yar
yüreğim yar, gör ki neler var. Bir insan tanımak oğul, bir cihan
tanımaya bedel.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İnsan kardeşine bomba atar mı
Sayın Bakan?
BAŞKAN
Sayın Kaplan lütfen
Lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Bizim kültürümüzde bir insanı kaybetmek bir âlemi kaybetmek gibidir.
Olayda evladını kaybeden anneyi, babayı, kardeşi
anlarım her ne dese haklıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ona karşı söz olmaz.
Yangını var, ateş düştüğü yeri yakar.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, bombaları
kardeşlerinize nasıl attınız? Onu anlat. Kardeş
kardeşe bomba atar mı? Soruya cevap ver. Propaganda yapma.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Evine hırsız girip de tüm
eşyaları götürüldüğü hâlde uyanmayan ev sahibine Nasıl bu
kadar uyuyabildiniz? diyen Hazreti Ömere, ev sahibi Biz Hazreti Ömeri
uyanık biliyorduk. diyen bir kültürden geliyoruz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Kardeşlerinize nasıl bomba attınız
onu anlat.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Ailelerin kaçakçı ile teröristi ayırabilmesini, devletinden de yurt
içinde ayırt etmesi gibi yurt dışında da ayırt etmesi
gerektiğini bilirim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, bombaları kardeşlerinize nasıl
attınız? Bomba atılır mı kardeşe?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Biz de bir ölüm olursa mümkünse bu
acıyı paylaşmak, dertleri azaltmak gerekir, insan olana bu
yakışır.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Yapmayın ya, bu kadar vicdansızlık
olmaz! Hata yaptık. deyin. Özür dileme erdemi yok mu?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Acı azalır mı bilinmez
ama kültürümüzde bu doğrultuda hareket edilmesi gerekir.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Hata
yaptık. deyin, onu söyleyin!
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
Lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Bir yanda 35 insanımız
üzerine istismarcılar var, bir tarafta çile çeken Kürt kardeşlerimiz
var.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Hata
yaptık deyin, onu söyleyin.
Sayın
Başkan, sorulara doğru dürüst cevap versin. Böyle bir şey olur
mu?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Bir yanda Gelmelerini istemiyoruz.
Bir provokasyon olursa artık gençleri biz değil hiç kimse durduramaz.
Burada bu dağlarda herkeste silah var. Bugün buraya gelmeyin. diyerek
taziyeye gelecek olanları tehdit eden, halkı
kışkırtanlar var.
HASİP
KAPLAN (Şırnak)
Kardeşlerinize bombayı nasıl attınız?
İnsan kardeşine bomba atar mı? Bombaları anlat,
uçakları anlat. Benim sorum ne
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Diğer yanda üzücü hava operasyonunda iki ay önce askerden gelen
kardeşini kaybeden ve buna rağmen Türk-Kürt kardeştir, biz
Müslümanız
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın
Bakan, soru sorduk soru, cevap verin, sorulara cevap verin.
BAŞKAN
Sayın Kaplan lütfen, gerekirse yazılı cevap verir, lütfen.
Lütfen
Lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
katliamı gerçekleştirenleri Allaha havale ediyoruz. diyerek
acısını iten bir abla var.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Hikâye anlatmayın Sayın Bakan. Sayın
Başkan, sorulara cevap vermiyor Sayın Bakan. Böyle bir usul var
mı?
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
O, dört bir yandan saçılmaya
çalışılan nifak tohumlarına, fitneye karşı
dirençle duran tam bir Türk kadını. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Kardeşlerinize nasıl bomba
attınız? Onu söyle.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Şimdi
karşılaştırın
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Kardeşlerinize bombayı nasıl
attınız?
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Halkı taziyeye gelenlere karşı kışkırtanlarla
acısına rağmen kardeşliği hatırlayıp
dillendiren Kürt abla, bir yanda kameralar önünde Üç gün yas ilan edilsin.
diyenler kameralar kapalıyken kahkahalar atan istismarcılar var. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, var mı böyle bir usul?
BAŞKAN
İstediği gibi cevap
verebilir, lütfen
Lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Bir tarafta Bingölde öldürülen 33
erimiz için, Çukurcada öldürülen 24 Mehmetçiğimiz için Türk
katliamı. diyemeyen ama ölen 35 kardeşimiz için Tarih bu
dağlarda bir Kürt katliamı yazdı. diyenler var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Kardeş kardeşe bomba atar mı? Hikâye
anlatmayın. Kardeşlerinize bombayı nasıl attınız?
Sayın Başkan böyle bir usul var mı?
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bir yanda Devlet halkını
bombaladı. diyenler var, bir tarafta ise Sekiz yıldır
çocuğumuz olmuyordu, iki aylık hamileyim, çocuğumu yetim
bıraktılar, günah değil mi? diyen var.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Kim emir verdi? Kardeş kardeşi bombalar
mı? Allah korkusu yok mu? Vicdan yok mu sizde?
BAŞKAN
Lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Birisi Kürt, birisi Kürt istismarcısı.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Allah korkusu yok mu?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Allah korkusu olup
olmadığı buradan belli.
Bir
tarafta iki evladı ölen var
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Vicdan yok mu sizde?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Çocuklarımızın
hayatı bu kadar ucuz muydu? diyen var, bir tarafta ise Yapılan bu
değil, her zaman yaptınız, hep
istismarcılığını yaptınız, her zaman katil
HASİP
KAPLAN (Şırnak) 35 kişinin katilisiniz!
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
35 bin insanın eline silahı verip de dağa sürükleyenler
katildir.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Kardeş kardeşe bomba atar mı? 35
kişinin katilisiniz doğruyu konuşacaksınız! Katiller
konuşamaz!
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) 35 bin insanın eline
silahı verip de intihara sürükleyenler katillerdir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Kardeş kardeşi bombalar mı? Onu söyleyin.
Doğru konuş, konuşacaksan doğru konuş. Sayın
Başkan, katiller konuşamaz! Doğruyu
konuşacaksınız.
BAŞKAN
Sayın Bakan, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Kardeş kardeşi bombalar mı?
BAŞKAN
Böyle bir usulümüz yok.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Soru soruyorum hikâye anlatıyor.
İnsanlık suçu işlenmiştir, Allahtan bulursunuz.
BAŞKAN
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Başkanım, özür diliyorum
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın Başkan, özür
dilerim
BAŞKAN
Kanun teklifiyle ilgili 1inci madde üzerinde söz alanların
konuşmasına yetecek kadar çalışma süremiz
kalmadığından kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 5 Ocak
2012 Perşembe günü alınan karar gereğince saat 13.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.47