TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
50nci
Birleşim
11
Ocak 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Mardin Milletvekili Abdurrahim
Akdağın, Beyaz Baston Körler Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcünün, Vanda meydana gelen deprem sonrası Mersinde
dinlenme tesislerine yerleştirilen depremzedelerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İzmir Milletvekili
Aytun Çırayın, birlikte yaşama ruhunun tahrip edilmesine
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, İzmir Milletvekili Aytun Çırayın,
Başbakana ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir Milletvekili
Aytun Çırayın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş
ile Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahinin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tanın, İzmir Milletvekili Aytun
Çırayın, Irak devletinin bölge sorumlusuna hakarette bulunduğu
iddiasıyla açıklaması
2.- İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin, Barış ve Demokrasi Partisi
Grubuna yönelik sözlerinde kastı aşmış olduğu
düşüncesiyle, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran
Güldal Mumcunun talebi üzerine açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 21 milletvekilinin, tutuklu gazetecilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/97)
2.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak ve 24 milletvekilinin, denizcilik sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/98)
3.- Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapan ve 19 milletvekilinin, Antalyanın Serik ve Aksu
ilçelerinde yaşanan sel felaketinin nedenlerinin ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/99)
B) Duyurular
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün davetlisi olarak ülkemizi ziyaret
edecek olan Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek
Atambayevin, 12 Ocak 2012 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula
hitaben konuşma yapma isteğine
ilişkin duyuru
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- Yerel basın ve
yayın kuruluşlarının sorunları hakkındaki (10/46)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/1/2012 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe;
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22
Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya
Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
2.- Ağrı
Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112)
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Manisa Milletvekili
Hasan Örenin, TBMMnin personel yapısına ve norm kadro
çalışmalarına ilişkin sorusu Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/1451)
2.- Hatay Milletvekili Adnan
Şefik Çirkinin, Hatay ve ilçelerinde yapılan kömür
yardımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahinin cevabı (7/1471) (ek cevap)
3.- Antalya Milletvekili
Tunca Toskayın, Antalyadaki esnaf ve sanatkârların sorunlarına
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/1589)
4.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürkün, son dokuz yılda merkezlerini Güneydoğu Anadolu
Bölgesindeki illere taşıyan şirket ve iş
adamlarının sayısına ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/1590)
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Bakanlık merkez teşkilatı
birimlerinin hizmet binalarına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/1636)
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Bakanlık merkez teşkilatı
birimlerinin hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/1659)
7.- Hatay Milletvekili Mehmet
Ali Ediboğlunun, Hataya yapılan yatırımlar ve
aktarılan toplam ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/1767)
8.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, özürlülerin istihdamına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma
Şahinin cevabı (7/1794)
9.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Bakanlık merkez teşkilatı
araçları ve lojmanlarının giderlerine ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/1842)
10.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürkün, Erzurumun kış turizmi potansiyeline ve yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/1958)
11.- Ankara Milletvekili
Sinan Aydın Aygünün, oda ve borsalar ile TOBBun organları için
yapılacak seçimlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/2043)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Bakanlığın
başta İstanbulda olmak üzere ülke genelinde olası bir deprem
için aldığı önlemlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2052)
13.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, Türk Tabipler Birliği Kanununun 1
inci maddesinden tabipliğin kamu ve kişi yararına
uygulanıp geliştirilmesini sağlamak ibaresinin
çıkarılmasına ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/2091)
11 Ocak 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50inci Birleşimini
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz
Beyaz Baston Körler Haftası hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili
Abdurrahim Akdağa aittir.
Buyurunuz Sayın Akdağ (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Mardin Milletvekili
Abdurrahim Akdağın, Beyaz Baston Körler Haftasına ilişkin
gündem dışı konuşması
ABDURRAHİM AKDAĞ (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Beyaz Baston Körler
Haftası münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, beyaz
baston körlerin özgürleşmesini simgeleştiren en önemli araçtır.
1921 yılında bir trafik kazası sonucu kör olan bir
fotoğrafçı, çevresindekilerin kendisinin kör olduğunu anlaması
ve dikkat çekici olması için bastonunu beyaza boyayarak dolaşmaya
başlar. Londrada o kadar başarılı olur ki 1931de
Fransız Körler Örgütü, Beyaz Baston adıyla simgeleştirilmesini
kararlaştırırlar. Her yıl 7-14 Ocak tarihlerindeki
etkinliklerle göz sağlığının önemi ve görme engelli
kişilerin sorunlarına çözüm yolları
tartışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Dünya
Sağlık Örgütüne göre dünyada 500 milyon engelli yaşıyor,
Türkiyede ise 8,5 milyon kişi, yani yüzde 12,29 engelli var, bunun yüzde
0,6sı görme engellidir. Engelli vatandaşlarımızın
günlük hayatta karşılaştıkları sorunlara çözüm bulmak,
kendilerine yetebilen bireyler olarak hayatlarını sürdürmek için
gerekli olan her desteği sağlamak sosyal devlet olmanın önemli
bir gereği olduğu kadar AK PARTİ olarak da bizim temel
hedefimizdir. AK PARTİnin iktidara geldiği 2002 yılında
engellilere ödenen aylık 24 TL iken 2011 yılı itibarıyla
aylık 325 TLye ulaşmıştır.
AK PARTİ Hükûmeti döneminde
uygulamaya konulan, engellilerin evde bakımı için kişi
başına ödenen bakım ücreti 2011 yılı itibarıyla
570 TLdir. AK PARTİ İktidarı döneminde ilk kez on sekiz
yaşın altındaki engelli çocuklarımız da
yararlanmış ve kendilerine de engelli aylığı
bağlanmıştır. Engellilerin destek eğitimlerinin devlet
tarafından karşılanmasıyla on binlerce aile ücretsiz olarak
engelli çocuğuna destek eğitimi aldırma fırsatı
yakalamıştır. Otomobil, ev, özel araç gereç ve bilgisayar
programları gibi engellilerimizin yaptığı çeşitli
harcamalara vergi muafiyeti getirilmiştir. Yüzde 90 ve üzerinde engelli
aracı kullanan kişilerin on yılda bir olmak üzere özel tüketim
vergisi ve motorlu taşıtlar vergisi
kaldırılmıştır. Kara yolu
taşımacılığında ücretler engellilere yüzde 40
oranında indirimli olarak uygulanmaktadır. 2004ten beri devlete ait
özel eğitim okullarına giden öğrenciler ücretsiz servislerle
taşınmaktadır.
Muhtaç aylığı alan
seksen beş yaşına gelmiş vatandaşlar ile engelli
oranı yüzde 70in üzerinde olan vatandaşlardan talep edenlere üç ayda
bir aldıkları maaşları evlerinde kendilerine teslim
edilmektedir.
2003 yılında
çıkarılan bir kanunla, babasından SSK ve BAĞ-KURu olan
engelli bayanlar evlenseler dahi maaşları kesilmeden sosyal
güvencelerinin devam etmesi sağlanmıştır.
Bakıma muhtaç engelli çocuğu
bulunan kadınlara beş yıla kadar erken emeklilik hakkı
getirilmiştir.
BAĞ-KUR ve Emekli
Sandığı mensupları için de motorlu malul arabası
alabilme imkânı sağlanmıştır.
Özür grubu yüzde 40 ila yüzde 60
oranında olan engelliler yirmi yılda, yüzde 60 ila yüzde 80
arası olanlar on sekiz yılda, yüzde 80in üzerindekiler on beş
yılda emekli olabilmektedirler.
Büyükşehir Belediyeleri Özürlü
Hizmet Birimleri Yönetmeliği çıkarılmıştır.
Engelli vatandaşlarımıza
sevk almadan, özel muayenehanelerde diş tedavilerini yaptırma
imkânı getirilmiştir.
Engelli memurların mesleklerine
göre kadrolara atanması sağlanmakta ve kullanacakları araç ve
gereçleri kurumlarınca karşılanmaktadır.
Engellilere mesleki rehabilitasyon
hizmeti yaygınlaştırılmıştır.
Engelli üniversite öğrencilerine
araç gereç temini yapılmaktadır.
Engellinin işini yapabilmesine
yönelik tedbirler alınması ve fiziki çevre düzenlemeleri
yapılması zorunluluğu getirilmiştir.
Daha evvel çalışma gücünün
yüzde 66,6sını kaybedenlerin malul sayılması
öngörülmüş iken bu oran yüzde 60a indirilmiştir.
Engelli çalıştırma
zorunluluğu kurum ve kuruluşlarda en az yüzde 3e
çıkarılmıştır, kamuda ise bu oran yüzde 4tür.
Engelli çalıştırmayan
kurumlara verilecek cezalar para olarak caydırıcı bir orana
çıkarılmıştır.
Değerli milletvekilleri, 2023
hedefimiz engellilerin sosyal ve
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ABDURRAHİM AKDAĞ (Devamla) -
ekonomik olarak hayatlarını daha kolay sürdürebilmeleri
amacıyla
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Akdağ.
ABDURRAHİM AKDAĞ (Devamla)
Beyaz Baston Körler Haftasını kutlar, bu duygu ve düşüncelerle
yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı ikinci söz Mersindeki Vanlı depremzedelerin durumu
hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcüye aittir.
Buyurunuz Sayın Kürkcü. (BDP
sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcünün, Vanda meydana gelen deprem sonrası Mersinde
dinlenme tesislerine yerleştirilen depremzedelerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) -
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; sizleri Vanda meydana gelen
ve herkesi son derece ciddi ölçüde sarsan deprem sonuçlarının
Mersindeki etkileri bakımından düşünmeye davet edeceğim.
Özellikle Mersin milletvekili arkadaşlarımın beni dikkatle
dinlemelerini de isterim.
Birinci mesele şudur:
Aslında, Van depreminden sonra Mersinin nüfusu bir ay içerisinde yüzde 1
oranında artmıştır. Mersinin nüfusu 2011 Şubat
tespitlerine göre 1 milyon 600 bin küsur civarındayken şu an Mersine
Vandan 14.533 aile kendi başlarına, 1.500 kişi de Mersin
Valiliğinin, İçişleri Bakanlığı kanalıyla
yaptığı çalışmalar sonucunda Mersine
gelmişlerdir. Bu aileler, evet, Vandaki depremin sonuçlarından
Vanda kalanlardan belki şu an için daha az etkilenmektedirler çünkü
sıcak bir iklime gelmişlerdir ancak bununla birlikte Vandan Mersine
gelişleri ve Mersinde bulunuşları diğer depremzedelerden
daha da fazla kendi yurtlarından, kendi doğdukları yerden, kendi
doğal çevrelerinden uzakta oldukları için sorunludur.
Birinci soruna dikkat çekmek istiyorum. Ben
kendi payıma, Silifkedeki iki yerleşim merkezinde toplu olarak
ağırlanan aileleri ziyaret ettim. Bunlardan bir tanesi 23 Nisan
Tesisleri, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı,
diğeri de İçişleri Bakanlığına bağlı
dinlenme tesisleri. Buradaki depremzedelerin birincil şikâyetleri,
kendilerinin bir konuk gibi değil, bir tür hakları
kısıtlı yurttaş muamelesi gördükleridir. Evet, girecekleri
bir evleri vardır fakat evlerinden dışarıya
çıkamamaktadırlar, kent içinde ulaşımda bulunamamaktadırlar,
ulaşım yapamadıkları için iş arayamamaktadırlar.
Kendilerini ziyarete gelenler kayıt kuyut altına alınmakta ve
belli bir süreden sonra dinlenme tesislerini terki istenmektedir. Bütün bunlar,
orada yaşayanların aslında zoraki alıkonuldukları
duygusuna kapılmalarına yol açmaktadır.
İkincisi, Silifkede ikamet eden
bu yurttaşlarımız, Silifke Belediyesinin genel hizmetler
alanında kalmakla birlikte burada yeterli bir biçimde misafir gibi kabul
görmemekte olduklarından yakınmaktadırlar. Kendi dilleriyle
konuşmalarının rahatsızlık yarattığı
söylenmekte ve okula gönderdikleri çocukları da okulda
dışlamayla karşılaşmaktadırlar. Ben kendi
payıma, Silifke Kaymakamının yerine bakan Mut Kaymakamıyla
bu konuyu konuştum ancak hâlâ aileler durumdan mutlu değiller. Bunun
dışında, diğer 14 bin insan, İçişleri
Bakanlığından, Mersin Valiliğinden herhangi bir destek
almamaktadırlar. Sosyal Sigorta ve BAĞ-KURa kayıtlı
olanlar Sosyal Sigorta ve BAĞ-KUR kaydı oldukları gerekçesiyle
yardımdan yararlandırılmamaktadır. Dolayısıyla,
15 bin yeni bir Kürt nüfus, özellikle Mersinin Akdeniz ilçe belediyesinin
imkânlarına bağlı olarak yaşamaya
çalışmaktadırlar. Bir an önce, ben, İçişleri
Bakanlığının duruma el koymasını, Mersin
Valiliğinin kendi uhdesinde olan imkânları harekete geçirmesini ve
bir an önce bu yurttaşlarımızın, eğer Mersinde kalmak
isterlerse, Mersinde kalmalarının imkânlarını, geri
döneceklerse, geri dönüşleri için, kitlesel bir geri dönüş için
hazırlık yapılmasını ve nisan ortalarından
başlayarak bu imkânların devreye sokulmasını
sağlamalarını istiyorum.
Ancak hepsinden önemlisi, bir sosyal
devletin, felakete uğramış yurttaşlarının üzerini
bir çatıyla örtmekten çok daha fazlasını yapmak, özellikle göç
etmiş yurttaşlarına travmalardan korunmaları için yardımcı
olmak, genç ve çocukların dışlamaya uğramalarına mâni
olmak gibi bir görevi vardır. Ne yazık ki bugüne kadar bunun yerine
getirilmediğini görmekteyiz. Özellikle Mersin milletvekili arkadaşlarımızın
ve Silifke Belediyesiyle irtibatlı arkadaşlarımızın dikkatini
bu konuya çekmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla)
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kürkcü.
Gündem dışı üçüncü söz,
birlikte yaşama ruhunun tahrip edilmesi hakkında söz isteyen
İzmir Milletvekili Aytun Çıraya aittir.
Buyurunuz Sayın Çıray. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- İzmir Milletvekili
Aytun Çırayın, birlikte yaşama ruhunun tahrip edilmesine
ilişkin gündem dışı konuşması
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın
Başkan, değerli üyeler; ülkemiz için endişelenmemiz gereken
günlerden geçiyoruz. Biliyorsunuz, Uluderede hepimizin kalplerini yakan bir
facia yaşadık. Ancak bu faciadan sonra AKPnin sergilediği
tutum, milletimizin geleceğiyle sorumsuzca oynamaktı.
Unutmayın, bazı felaketlerin
felaket olduklarının anlaşılması zaman alır.
Savaştan sağ çıkabilmiş bir Almana sorsaydık,
Hitlere nasıl olup da oy verdiniz? deseydik, Biz böyle olacağını
nasıl bilebilirdik? diye cevap verirdi. Ancak son pişmanlık
fayda etmiyor. Felaketin felaket olduğunu her şey tarumar olup
gittikten sonra anlarsanız geriye kurtarılacak pek bir şey
kalmayabilir.
Değerli milletvekilleri, AKP,
milletimizi, maalesef, böyle bir felaketin kıyısına
getirmiştir. Ne yazık ki Türkiye, AKP İktidarının
büyük bir nefret ve rövanş duygusunun şekillendirdiği
politikaları sonucunda derin bir sosyal ayrışma sürecine
girmiştir. Birlikte yaşama ruhumuz sürekli kan kaybetmektedir.
Milletimiz, Vanda yaşanan büyük afetin ardından, bu ruhu güçlendirme
içgüdüsüyle, AKP İktidarının beceriksizliklerini telafi etmek
için seferber olmuştur ancak Uluderede yaşanan elim hadiseden sonra
AKP Hükûmetinin tutumu bütün bu olumlu etkileri berhava etti.
Değerli milletvekilleri, bir hekim
olarak Başbakanın sağlık nedeniyle bölgeye gitmemesini
anlıyorum, Başbakan yardımcılarının ürkmüş
olmalarını da anlıyorum ancak iki tutumları var ki ne
anlayışla karşılıyorum ne de bağışlıyorum.
Siz tek amacı birlikte yaşama ruhunu güçlendirmek olan Sayın
Kılıçdaroğlunun ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin
işini nasıl olur da kolaylaştırmazsınız? Bu bitip
tükenmek bilmeyen öfkenizin ve nefretinizin nedeni nedir? İşte
statükonuzu kurdunuz, tek parti devletiniz var, daha ne istiyorsunuz? Ama
sizleri uyarıyorum, intikam duygusu yakıcıdır. Sonunda
yakayım derken yanarsınız. Sizin yanmanız mühim değil
de Allah korusun, milletimizi yakmayın. Benim asıl endişem,
kendinizle birlikte milletinizi yakmanızdır.
Aklımın, havsalamın
almadığı ikinci nokta, siz nasıl olup da Mesut Barzaninin parti
temsilcisinin ölenlerin yakınlarına Yardım adı
altında para dağıtmasına göz yumarsınız? Uludere
Kuzey Irakın egemenlik sahasına girdi de bizim haberimiz mi yok?
Sayın Davutoğluna bu konuda soru önergesi verdim, hemen
cevaplandırılmasını istiyorum. Bu, PKKyla
yaptığınız pazarlık tarzınızdan daha utanç
verici bir tutumdur, egemenliğimizin açıkça ihlalidir. CHP liderine
oldukça zorluklar çıkarıp çirkin isnatlarda bulunacaksın ama
Kuzey Irakta kim bilir hangi yayılmacı emelleri besleyen aşiret
reisinin işini kolaylaştırıp ekmeğine yağ
süreceksin.
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Aşiret reisi değil, bölge başkanı.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Kimsiniz siz,
kimsiniz? Yeter artık, Türkiye'nin birlikte yaşama ruhunda
açtığınız yaralar yeter!
ALTAN TAN (Diyarbakır) -
Aşiret reisi değil, Kürdistan bölge başkanı.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Değerli
arkadaşlar, İzmirli hemşehrilerimin pek çoğu gibi Rumelide
5,5 milyon insanımızın katliyle sonuçlanan etnik ve dinî
ayrışmaların ne acı sonuçlara yol açtığını
bilen bir ailenin çocuğuyum ama biz hiçbir zaman için bunu
kimliğimizin ve acılarımızın bir parçası hâline
getirmedik.
Yanlış anlamayın, Dersim
dâhil biz yaşadığımız acıları tamamen
unutalım demiyoruz ancak ucu bucağı gelmez öz eleştirilerle
bir sosyal barış vasatı inşa edebileceğini zannedenler
tarihî yanılgı içindedirler.
Değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; CHPyle ilgili, tek sermayesi babasının
ekmek karnesi olan Sayın Başbakana bir gerçeği daha
hatırlatmak istiyorum. Rahmetli babanız belki karneyle ekmek almanın
sıkıntısını çekti ama cephelerde şehit
olmadı. Avrupada kan ve vahşet hüküm sürerken onların
sıkıntısı ekmek karnelerine vurulan mühürdü. Benim
babamın ekmek karnesine de mühür vuruldu ama şikâyetim yok.
Vurulan mühür ekmek karnelerine olsun. Yeter ki gönüllere ve düşünen
beyinlere mühür vurulmasın. Ne yazık ki bugün AKP hukukun
üstünlüğüne, medyanın bağımsızlığına,
fikir ve ifade özgürlüğüne, en önemlisi birlikte yaşama ruhuna mühür
üstüne mühür vuruyor. Allah milletimizi bu nefret erbabının
vurduğu mühürlerden kurtarsın.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Çıray.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, Konuşmacı, hem Sayın
Başbakanımızı hem Grubumuzu itham eden şekilde
konuşmalar yaptı, Hitlerle benzeştirmeye
çalıştı. İzin verirseniz
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Elitaş.
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Sayın Konuşmacı, dost ve kardeş Irak Devletinin bölge
sorumlusu hakkında hakarette bulundu, söz almak istiyorum.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, İzmir Milletvekili Aytun Çırayın,
Başbakana ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Burada konuşan
arkadaşımız birlikte yaşamak için bazı meseleleri dile
getirmeye çalıştı ama konuşmasının içerisinde
birlikte yaşayabilecek hiçbir sözcük bulamadım. Tüm düşmanlığı,
kin ve nefreti bu milletin AK PARTİnin yaptığı
icraatları, milletin verdiği desteği içine sindirememiş bir
insanın ruh hâliyle birlikte nasıl saldırabilirim diye
saldırgan bir tavırla yaptığı konuşmayı
dinlemenin üzüntüsünü yaşıyorum.
Bakın değerli milletvekilim,
AK PARTİ 2002 yılının 3 Kasımından bu tarafa 5
seçim geçirdi, 2 tane de referandum geçirdi. Bu referandumlarda ve seçimlerde -bu
üçüncü dönemimiz birlikte çalıştığımız- sizin
gibi konuşan milletvekillerinin hepsi buraya geldi. Dediler ki: Siz
şöyle yapıyorsunuz, böyle yapıyorsunuz, milletin kalbinde mühür
var. Ama milletin kalbindeki mühür beş seçimdir devam etmez. Siz milletin
kalbindeki iyilikleri, milletin kalbine giden yolu bilemiyorsunuz ondan
kalkıp diyorsunuz ki: Milletin kalbine mühür vurdunuz. 3 Kasım 2002
tarihinde yüzde 34le geldik, aldık, arkasından 2004 seçimleri geldi,
orada da yüzde 42yle geldik, aldık, daha sonra 2007 seçimleri geldi,
orada da yüzde 47yle aldık, arkasından mahalli idareler seçimleri ve
en son daha üzerinde bir yıl olmadı 12 Haziran seçimleri ve ondan önce
hepinizin ortaya çıkıp 12 Eylül 2010 tarihindeki 26 maddelik anayasa
değişikliğiyle ilgili millet yüzde 58 oy verdi. Yani milleti anlayamayan,
milletin ruhuna giremeyen siyasi partiler kalkıyorlar diyorlar ki: Hitler
de böyle yapmıştı. Değerli milletvekilim, eğer
Hitlerle ilgili bir kıyaslama yapacaksanız Hitlerin dönemine
bakmanız lazım. Bir grup başkan vekiliniz o zaman öyle söyledi.
Kalktı burada dedi ki: O zaman demokrasi vardı da biz mi
uygulamadık? O zaman dünyadaki geçerli olan Franco rejimiydi, o zaman
dünyadaki geçerli olan Mussolini rejimiydi, o zaman dünyada geçerli olan Hitler
rejimiydi. dediniz. Bunu söyleyen sizin grup başkan vekiliniz. Biz hiçbir
zaman Hitlerin, Mussolininin, Franconun milletine uyguladığı
zulmü, ıstırabı, işkenceyi kabul etmeyen bir nesilden, bir
kültürden geliyoruz. Ama siz o dönemleri karşılaştırırken,
bunların var olduğunu ifade etmeye çalışırken büyük
bir yanlış içerisindesiniz. Hiç kimse Adalet ve Kalkınma
Partisine demokrasiyle ilgili bir konuda suçlama yapamaz. Bugün bizim
bulunduğumuz seçimler içerisinde -7 tane seçim- 5 genel seçim ve 2 tane
referandum içerisinde hanginiz açık oy, gizli tasnif olduğunu iddia
edebilirsiniz? Ama sizin geçmişinizde biz bunu yaşadık.
Değerli
milletvekilleri, burada konuşurken, itham ederken dikkat etmeniz gerekir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
Buyurun Sayın Tan
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, niçin söz veriyorsunuz?
BAŞKAN Söz
talebinde bulundu efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Efendim, ama Kuzey Irakın burada savunucusu olur mu
Sayın Başkan?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Elitaş, siz hangi hakla bu
soruyu soruyorsunuz ki?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Sayın Başkan, bu yaptığınız Türkiye
Büyük Millet Meclisiyle uygun değil.
BAŞKAN Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, Kuzey Iraktaki bir şeyin burada
temsilcisi olur mu?
BAŞKAN Lütfen
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Barzani benim amcam oğlu, itirazı olan var
mı?
BAŞKAN Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, amca oğluyla ilgili burada
BAŞKAN Konuya
açıklık getirmek istiyorsa buyurunuz Sayın Tan, devam edin.
Sayın Elitaş,
lütfen yerinize oturunuz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Barzani benim amcam oğlu
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, yaptığınız hiç
alakalı değil. Başka bir ülkenin şeyiyle ilgili söylenen
şeyi nasıl savunma
BAŞKAN Lütfen,
çok rica ederim.
Buyurun Sayın Tan.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tanın, İzmir Milletvekili Aytun
Çırayın, Irak devletinin bölge sorumlusuna hakarette bulunduğu
iddiasıyla açıklaması
ALTAN TAN
(Diyarbakır) - Sevgili arkadaşlar, ben CHPli üyenin, dost ve
kardeş Irak Cumhuriyetinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı
Sayın Mesut Barzaniyle ilgili hakaretine cevap vermek için geldim ama
önce AKPyi kınıyorum. Ne alakası var? diye cevap vereceğinize,
böyle bir yanlışlığa siz de cevap vermeliydiniz. Bugün
OSMAN AYDIN (Aydın)
Barzaniyi savunmak sana mı düşüyor?
ALTAN TAN (Devamla) Barzaniyi
savunmak bana düştü, benim amcam oğlu, var mı bir itirazın?
Varsa bir itirazın söyle! Varsa bir itirazın söyle! (CHP ve AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Amca oğlunun yeri değil burası!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, burası amca oğlunu savunma yeri değil.
BAŞKAN Sayın Tan
Sayın Tan, lütfen, üslubunuza dikkat ediniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, lütfen, yanlış yapıyorsunuz, burada
başka bir ülkede yaşayan bir kişiyle ilgili konuşma
hakkı, savunma hakkı nasıl verirsiniz?
ALTAN TAN (Devamla) Sevgili
arkadaşlar, burada diplomasinin, devletlerarası hukukun, çevredeki
dost ve kardeş ülkelerin hukukuyla ilgili doğru bir dil
kullanılma mecburiyeti vardır.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Dediği gibi işte, aşiret başkanının
torunları!
ALTAN TAN (Devamla) Bugüne kadar
aşiret reisi diye aşağıladığınız
insanlar her Kürtün yüreğinde ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
her namuslu, haysiyetli şahsın yüreğinde yara açmaktadır.
Bunların kimseye faydası yok.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Aşiret reisi aşağılamak değildir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, bir ilke imza attınız, başka bir yerde
yaşayan insanın burada savunulmasını
sağladınız.
ALTAN TAN (Devamla) Bunları
hiçbir şekilde kullanmanızı doğru bulmuyorum. Bugün Türkiye
Cumhuriyetinin varisi olduğu Osmanlı İmparatorluğunu
kuran Osman Bey de bir aşiret reisiydi. Bugün aşiret reisi olmak da
öyle zannettiğiniz gibi utanılacak bir şey değil.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Sen diyorsun, biz demiyoruz.
ALTAN TAN (Devamla) Keşke bir
aşiret reisinin kültürü, örfü, adabına sahip olsaydı bazı
arkadaşlar.
Sevgili arkadaşlar, bu üslubu değiştirmek
zorundasınız. Bugün Kürtlere olan bu kininiz nereden geliyor?
Avrupada 6 milyon Arnavut var, iki buçuk tane Arnavut devleti var, Arnavutluk
var, Kosova var, Makedonyanın da yüzde 50si Arnavut. Çeçenistan Özerk
Bölgesi var, Nahcıvan Özerk Bölgesi var, Abazaların, Acaraların
özerk bölgesi var. Dünyada mazlum ve mağdur Kürtler gökyüzünün
altında bir bölgesel yönetim sahibi olmuşlar, bu kadar kin ve
nefretiniz niye? Bu kinle ve nefretle nasıl bir Türkiye kuracaksınız?
AK PARTİnin gözü aydın olsun,
bu CHP olduğu müddetçe daha çok ekmek yersiniz ama sizde de bu kafa
olduğu müddetçe demokratik bir Türkiyeyi kuramazsınız.
Sevgili arkadaşlar, bu dilin
yanlış olduğunu söylüyorum ve arkadaşımızın
gelip bu sözünü geri almasını teklif ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tan.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın
Başkan, Sayın AKP Grup Başkan Vekili Partimizin kurumsal
kimliğiyle ilgili bir iki sataşmada bulunmuştur.
(CHP ve BDP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Duyamıyorum
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Ne
diyeceğini sana mı soracak dangalak!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Terbiyeli ol, terbiyeli ol!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, biraz sakin olur musunuz? Sessiz olunuz, Sayın
Çırayı duyamıyorum.
AYTUN ÇIRAY (İzmir)
Şahsımla ilgili sataşmada bulundular, cevap vermek istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Şahsıyla ilgili bir şey söylemedim efendim.
Adını ağzıma almadım, bir şey yapmadım,
şahsıyla ilgili bir şey söylemedim ben.
(BDP ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Hayır, niye dangalak diyorsun.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen yerinize geçiniz.
(BDP ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar,
gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri...
AYTUN ÇIRAY (İzmir)
Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili benim buradaki
yaptığım konuşmayla benim bölücülük
yaptığımı ifade etmek istedi, ona cevap vermek istiyorum.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN - Lütfen
yerinize geçiniz ve sakinliğinizi muhafaza ediniz sayın
milletvekilleri.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Başkanım, özür diliyorum...
BAŞKAN - Sayın
Milletvekili, lütfen, burada bir başka milletvekilimizi dinlemek
durumundayken siz gelip bu tarzda davranamazsınız.
Buyurunuz Sayın
Çıray.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) Zaten densiz bir konuşma yaptı, ortalığı
karıştırdı.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İzmir Milletvekili
Aytun Çırayın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYTUN ÇIRAY (İzmir)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; uzun süredir buraya
gelen AKP sözcüleri, AKPnin uzun yıllardır seçimlerde
gösterdiği başarıları ve son seçimde aldığı
yüzde 50yi söylüyorlar. Buna saygımız var ama aynı
saygıyı kendilerine oy vermeyen yüzde 50ye de göstermelerini
beklerim. Eğer burada bir demokrasi varsa bizim gösterdiğimiz yüzde
50ye olan saygıyı siz de yüzde 50, size oy vermeyen insanlara
göstereceksiniz. Üstelik sizin yaptığınız seçimler kanunen
meşrudur; basın özgürlüğü, haber alma özgürlüğü
engellendiği için siyaseten meşruiyeti tartışmalı
seçimlerdir, onu da söyleyeyim.
Diğer meseleyse,
değerli arkadaşlar, eğer birisi kin ve nefret tohumları
ektiyse her sabah uyanıp bu milleti Türk, Kürt, Laz, Çerkez diye separe
eden, bir başka yabancı devlete gidip dünyada hiçbir şekilde,
görülmemiş bir şekilde kendi etnik kimliğinden bahseden ve
sürekli etnik kimlikler üzerinde siyaset yapan AKP yapmıştır.
Sizi uyarıyorum: Bu
anayasa çalışmalarında oluşturduğunuz bu etnik
ortamı, bu anayasayla düzelteceğinizi zannediyorsanız
dünyanın en etnik anayasasını yapan Yugoslavyanın o
anayasasının kendisini kurtarmadığını bilmenizi
rica ediyorum.
Eğer bu ülkede felaketlerden söz
ediyorsak, olabilecek en büyük felaket Haçlıların boyunduruğu altında
topraksız ve vatansız kalmamızdı. Türkiye'yi
Haçlıların boyunduruğu altında topraksız ve
vatansız bırakmayan Atatürk ve silah arkadaşlarına, dava
arkadaşlarına burada teşekkür ediyorum ve kendilerini rahmetle
anıyorum.
Değerli arkadaşlar, egemenlik
hakkına bir şikâyetiniz yok. Ben BDP sözcüsünün söylediklerinin
tamamına karşıyım, ama sizin esas itiraz etmeniz gereken
konu sadece o sözler değildi, Türkiye'nin o bölgede egemenlik
haklarını başka birine devretmesine itiraz etmeliydiniz. Buna
itiraz etmiyor musunuz? Buna bir itirazınız yok mu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sen doktorluğunu yap, ne söylediğinin farkında
değilsin.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Vatan nedir biliyor musunuz? Benim
gidemediğim yer vatan değildir. Beni oraya özgürce
gönderemiyorsanız, sizin bakanlarınız oraya özgürce gidemiyorsa,
sizin göreviniz olan o toprakları vatanlaştıramamışsınız
demektir.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Çıray.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, hem Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkan Vekili Sayın Elitaş değerlendirmelerinde tek
parti dönemine ilişkin sarf ettiği bazı cümlelerle Cumhuriyet
Halk Partisinin kurumsal kimliğine sataşmada bulunmuştur hem de
Barış ve Demokrasi Partisi adına kürsüye çıkan sayın
sözcü, Bu CHP oldukça demokrasi olmaz. şeklinde bir cümle kullanmak
suretiyle partimize sataşmada bulunmuştur. 69uncu maddeye göre söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ile Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
İzmir Milletvekilimiz Sayın Aytun Çıray güzel bir konuda bir
konuşma yaptı, birlikte yaşama ruhunun tahrip edilmesine ilişkin
bir değerlendirme yaptı.
Fransız sosyolog Alain Tourainein Eşitliklerimiz ve
farklılıklarımızla birlikte yaşayabilecek miyiz?
şeklinde, bu konuda çok da güzel bir kitabı vardır, bütün
milletvekillerine bu kitabı tavsiye ederim.
21inci yüzyıl, bütün
insanlığın, bütün ulus devletlerin, bütün milletlerin
eşitlikleriyle, farklılıklarıyla birlikte
yaşamayı başarmaya çalıştığı,
başaracağı bir yüzyıl olmalıdır, olmak
zorundadır.
Sayın Elitaş, tek parti
dönemine giderek Cumhuriyet Halk Partisinin o dönemdeki yönetimiyle Franco
İspanyası, Mussoloni İtalyası arasında bağ
kurmaya çalıştı. Bu cümleleri Sayın Elitaşa iade
ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ben başka bir grup başkan vekilinin söylediğini söylüyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Franco İspanyasıyla, Mussoloni İtalyasıyla,
Hitler Almanyasıyla cumhuriyet rejimi arasında bağ kurmaya
çalışanlar Türkiye Cumhuriyeti tarihini bilmeyenlerdir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ben başka bir CHP Grup Başkan Vekilinin söylediğini mealen
oradan söyledim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Türkiye'nin tek parti yönetiminin olduğu dönemde, Cumhuriyet
Halk Partisi yönetiminin olduğu dönemde Türkiyeyi çok partili sisteme ve
Türkiyeyi özgür ve adil seçimlere taşıyan parti Cumhuriyet Halk
Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar) 1950 seçimleri, bir
yandan, Cumhuriyet Halk Partisinin mağlubiyetidir belki, bir yandan da
Türkiyeyi çok partili sisteme, özgür ve adil seçimlere
taşımış olması nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinin en
büyük zaferidir. Bununla gurur duyuyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisinin
geçmişinde demokrasi vardır, geçmişinde özgürlükler vardır.
Demokrasiyi ve özgürlükleri sadece referandumlarda, seçimlerde
aldıkları oy olarak yorumlayanlar demokrasiyi bilmeyenlerdir.
Modern demokrasiler, özgürlük,
eşitlik, adalet ilkeleri üzerine yükselir. Modern demokrasiler, bütün
vatandaşları için, kendi sınırları içerisinde
yaşayan herkes için eşit özgürlüğü güvence altına
aldıkları ölçüde meşrudurlar. Bu açıdan
baktığımızda, Türkiyede meşruiyet sorunu olan bir
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti vardır. Siz, oturup bununla
hesaplaşın, bunu kendinize dert edinin.
Bir İç Tüzük
değişikliği teklifi getirdiniz. Mecliste her şeyi
yaptınız. Temel yasa kavramı adı altında düzenlemeler
yaptınız, muhalefetin sesini kıstınız. Şimdi,
ufak tefek kalmış olan muhalefetin konuşma haklarını
da almak istiyorsunuz. Sizin demokrasi anlayışınız, Adalet
ve Kalkınma Partisinin demokrasi anlayışı budur. Demokrasi
özgürlük, eşitlik, adalet demektir. Sadece alınan oyla ölçülecek olan
bir kavram değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, herhâlde bana da bir söz verirsiniz. Sayın
Hamzaçebi benim demokrasi tarihiyle ilgili bilgimi sınamaya
çalıştı. Her isteyene söz veriyorsunuz. Müsaade ederseniz, ben
de demokrasi tarihiyle ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum.
BAŞKAN Bu konuda siz söylediniz,
o da sözünü söyledi karşılıklı. Size yeniden sataşmada
bulunmadı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ama efendim, hayır. Bana İzmir Milletvekili
arkadaşımız cevap verdi.
BAŞKAN Ona başka bir
şekildeydi efendim. Lütfen burada
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Neyden söz verdiniz?
BAŞKAN Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Bakın, burada BDP temsilcisi de bizi itham ederek, bizi itham ederek bu
konuyla
BAŞKAN Sayın Başkan
Vekilimiz, lütfen Başkanlığın takdiri üstüne bu kadar sorgu
sual açmayınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Niye efendim?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen buyurunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
İç Tüzükü uygulamaya davet ediyoruz.
BAŞKAN Ben İç Tüzükü
uyguluyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Bakın diyorum ki, burada hiç kimsenin
BAŞKAN Ben İç Tüzükü
uyguluyorum. Size sataşma görmedim efendim; onun için söz vermiyorum
şu anda.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, bir milletvekilinin başka bir yerde yaşayan
insanla ilgili itham edici, aşağılayıcı söz söylemesi
yanlıştır. Ama o sözü burada oturan bir milletvekilinin
başka bir ülkede yaşayan birisini savunma hakkını vermek de
tamamen yanlıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin usullerine
aykırıdır. Türk milletvekilliğine aykırı bir
davranıştır. Ben size onu uyardım. Ama siz söz hakkı
verdiniz. Arkasından farklı bir şekilde bana söz hakkı
veriyorsunuz bana sataştığından dolayı. Sonra, Grup
Başkan Vekiline söz hakkı veriyorsunuz ve Grup Başkan Vekili
benim demokrasi tarihiyle ilgili bilgilerimi sınıyor. Müsaade edin,
ben de ona cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Elitaş,
size sataşmadı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Olur mu efendim? Ben niye sataştığını
BAŞKAN - Ben bir sataşma
görmedim; onun için vermedim sözünü.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, ben Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ne diye
sataştım?
BAŞKAN - Lütfen, çok rica ederim.
Bu konuda en iyi şekilde kullandığımı sanıyorum
sataşma konusunu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hayır, Cumhuriyet Halk Partisine ben ne diye sataştım?
BAŞKAN Herkese söz hakkı
veriyorum. Görmedim, onun için vermiyorum. Yoksa bir şeyim yoktur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Milletvekiline, İzmir Milletvekiline ne diye
sataştım? İsmimi hitap ederek, ismimi anarak ifade etti. dedi.
Ben ağzıma almadım ismini.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, Sayın Elitaş konuşmasında çok
açık bir şekilde Cumhuriyet Halk Partisine
sataşmıştır. Franco rejimiyle Cumhuriyet Halk Partisi
arasında bir fark bulunmadığını
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekillerinden
birisinin söylediği sözü ben burada tercüme ettim.
BAŞKAN O gayet net
anlaşıldı efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Açık oy, gizli tasnif demediniz mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Yalan
mı o? Yalan mı diyorum?
BAŞKAN Sayın Elitaş,
bu sizin söylediğiniz net bir şekilde anlaşıldı.
Karşılıklı sataşmalar konusunda, net bir şekilde,
her iki grup olarak, sözcü olarak cevaplarınızı verdiniz ve
kayıtlara geçti efendim.
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, sizi tarafsız yönetime davet ediyorum. Sizin
militanlığınız tasdik edilmişti ama
BAŞKAN - Sayın Elitaş,
sizi, lütfen, daha uygun konuşmaya davet ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Bakın, grup başkan vekillerine yaptığınız bir
şeyde, sizi tarafsız olmaya davet ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Elitaş, olmadı.
BAŞKAN Başkanlığa
karşı daha uygun konuşmaya davet ediyorum. Militanlık söz
konusu değildir burada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ben de sizi tarafsız olmaya davet ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - İç Tüzükü net bir
şekilde uyguluyorum. Çok rica ederim
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Çok belli oluyor, çok anlaşılıyor!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sayın Başkanım, biraz önce, Barış ve Demokrasi
Partisinin
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Elitaşın size
yönelik olarak yapmış olduğu bu militanlık
suçlamasını kınıyorum efendim. (CHP sıralarından
Geri alsın. sesleri)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, tarafsız bir davranışa davet ediyorum
sizi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Hayır, hayır, çok
Sayın Elitaş, lütfen,
bu cümlenizi düzeltin. Yakışmadı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Yakışmadı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, burada bir parti sözcüsü, temsilcisi olarak değil,
Türkiye Büyük Millet Meclisini tarafsız olarak idare etmek
mecburiyetindesiniz.
BAŞKAN Sayın Elitaş
Sayın Elitaş
Lütfen
Çok rica ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen
parti sözcüsü olmasını istiyorsun onun aslında. Onun
aslında, AKPnin sözcüsü gibi davranmasını istiyorsun
Elitaş. Hep ondan yönetiyorsun Meclis Başkanlarını da ve
sen olduğun zaman mutlaka kavga çıkıyor.
BAŞKAN Bu Başkanlık
kürsüsü tamamen tarafsız bir şekilde yönetilmektedir. Bu konuda,
lütfen, dikkatli bir şekilde izleyiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Test edilmiş, onaylanmıştır; doğru!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Elitaş, lütfen düzeltin.
BAŞKAN Her olayı
izleyebilirsiniz. Bütün kamuoyu önünde de bütün olaylar gerçekleşiyor.
Lütfen
Bu konuda böyle bir söz söylememenizi tercih ederdim.
Buyurunuz efendim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sayın Başkan, biraz önceki konuşma sırasında,
şahsıma çok ağır bir laf edilmiştir. Onun için, pek
kısa bir söz talep ediyorum.
BAŞKAN - Sizin şahsınıza ve isminizle
bir sataşma olduğunu duymadık efendim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Burada bütün Meclisin duyacağı şekilde, burada tekrar etmek
istemediğim bir hakaret etmiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Aslında vermeniz lazım!
BAŞKAN Lütfen
Böyle bir
şey kürsüden gerçekleşmemiştir. Lütfen
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) O
zaman Sayın Başkanım, kayıtlara geçecek şekilde
şunu söylemek istiyorum.
BAŞKAN Onu gördüğüm zaman
bakarım efendim. Teşekkür ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Şunu söylemek istiyorum: Bir grup
başkan vekilinin bu kadar ağır hakaret ettiği bir yerde bir
milletvekilinin ettiği laf normaldir. Ne yazık ki Meclisin
saygınlığı çok düşmüştür.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Sayın Başkan
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Takdirlerinize arz ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sen ne yapmaya çalışıyorsun ya?
BAŞKAN Sayın
milletvekilimiz, lütfen
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sen diyemezsin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Sen ne yapmaya çalışıyorsun?
BAŞKAN - Tutanakları göreyim, ondan sonra
bakarız. Lütfen...
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
- Sen beni burada eleştirme
hakkına sahip değilsin! Ne karışıyorsun? Ben
istediğimi konuşurum burada! Sen benimle orayı niye kıyaslıyorsun?
Grup Başkan Vekilin var burada!
BAŞKAN Şimdi, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutacağım.
İlk okutacağım Meclis
araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu
için önerge özeti okunacaktır, ancak önergenin tam metni Tutanak
Dergisinde yayınlanacaktır.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 21 milletvekilinin, tutuklu gazetecilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/97)(X)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(Özet)
Basın özgürlüğü; basın
camiasının hiçbir baskı, tehdit, yönlendirme, sansür ve
cezalandırma altında kalmadan görevini en iyi şekilde yerine
getirmesidir. Bugün gelinen noktada ise ülkemizde gazeteciler,
yazdıkları yazılar nedeniyle büyük bedeller ödemektedirler.
Ülkemizde çağdaş gazetecilerin beyinlerine ve kalemlerine kelepçe
vurulmuştur. Böyle bir düzeni kabul etmek ülkemiz adına üzüntü
vericidir. Eleştirmek ülkede suç sayılır hâle gelmiş,
iktidarı eleştirenler cezaevine atılır olmuştur.
Gerçeğin peşinde olan gazeteciler örgüt mensubu oldukları
gerekçesiyle cezaevine konuldular. Türkiyede cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü
yaklaşık 70 gazeteci bulunuyor. Gazeteciler hakkında
açılmış dava ve soruşturmaların sayısı ise
on binleri geçiyor. Demokratikleşme mücadelesi uğruna şehit bile
vermiş olan gazeteciler, bugün gelinen noktada terör örgütü
propagandası yapmakla, terör örgütü üyesi olmakla suçlanmaktadırlar.
Yayımlanan veya hiç yayımlanmayan kitapları, haber
kaynakları ile yapmış oldukları telefon görüşmeleri ve
bilgi notları nedeniyle hapishanelerde çürüyorlar. Türkiye gazetecilerin
işini en iyi yaptığı için
cezalandırıldığı bir ülke konumuna
dönüştürülüyor. Basın mensupları 1908'den beri tam 103
yıldır sansüre karşı direniyor, fakat sansür; basın
üzerindeki siyasi, ekonomik baskılarla, işten atmalarla, göz
altılarla tutuklamalarla hala hızlı bir şekilde sürüyor.
Gazeteciler özgür fikir ve
düşüncelerinden dolayı adeta yok edilmeye
çalışılıyor.
Yukarıda kısaca özetlenenler
ışığında; tutuklu gazetecilerin içerisinde
bulunduğu sorunlarının tespit edilerek, alınması
gereken önlemlerin bir an önce belirlenmesi ve ülkemizde basın ve ifade
özgürlüğünün dünyaya örnek teşkil eder hâle gelmesi amacıyla
TBMM iç tüzüğünün 104. ve 105. maddeleri ile Anayasanın 98. maddesi
gereğince "meclis araştırması"
açılmasını arz ederiz. 09.08.2011
1)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
3)
Bülent Kuşoğlu (Ankara)
4)
Erdal Aksünger (İzmir)
5)
Aydın Ağan Ayaydın (İstanbul)
6)Mehmet
Şeker (Gaziantep)
7)
Tufan Köse (Çorum)
8)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
9)
Atilla Kart (Konya)
10)
Kazım Kurt (Eskişehir)
11)
İhsan Özkes (İstanbul)
12)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
13) Salih Fırat (Adıyaman)
14) Aytuğ Atıcı (Mersin)
15) Özgür Özel (Manisa)
16) Nurettin Demir (Muğla)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
19) Ali Özgündüz (İstanbul)
20) Celal Dinçer (İstanbul)
21) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
22) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
2.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak ve 24 milletvekilinin, denizcilik sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/98)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Denizcilik sektörünün
sorunlarının ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla, Anayasanın 98'inci, TBMM İç Tüzüğünün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması"
açılması için gereğini saygılarımızla arz ve
talep ederiz. 12.10.2011
Gerekçe:
1980li yıllardan sonra uygulanan
politikalar çerçevesinde, yavaş yavaş kapalı ekonomiden serbest
piyasa ekonomisine geçişini başlatan ülkemiz, bu değişim
süreci içerisinde uluslararası kural ve kaidelere göre yönlendirilen ve
yönetilen denizcilik sektöründe de serbestleşmenin yollarını
aramış, hatta 2581 sayılı Kanun ile sektörel
serbestleşmeyi ilk başaran sektörlerden biri olmuştur.
Bu değişim sürecinde, mevcut
yapının eksikliklerini ve tıkanıklıklarını
tespit eden siyasiler ve sektör temsilcileri, yaşanan değişimi
hem planlamak hem daha iyi yönetmek hem de gelişmiş dünya ülkelerinin
sektörün yapısına uygun kurdukları yapılanmayı
sağlamak için denizciliğin devlet içinde tek bir sahibi olacak
yapıya yönelik çalışmalar yapmışlardır.
Bu tartışmalar 1990lı
yıllara kadar sürmüştür. Ne var ki, Bakanlık talebi ile
başlayan süreç, Başbakanlığa bağlı olarak çalışacak
olan bir Müsteşarlık olarak yeni bir başlangıcı
getirmiştir.
Denizcilik, Ulaştırma
Bakanlığı bünyesinde Deniz Ulaştırması Genel
Müdürlüğü olarak varlığını sürdürürken, 1993
yılında 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bakanlık
bünyesinden kurtarılarak Müsteşarlık seviyesinde temsil
edilmesinin uygun olacağı değerlendirilmiş ve denizcilik
devletin yapılanmasında en azından üst düzeyde bir görüntü
kazanmıştır.
1993 yılından 2011
yılına gelene kadar da her hükûmet döneminde Denizcilik
Müsteşarlığının Denizcilik Bakanlığı
olarak yapılandırılması talepleri aralıksız devam
etmiştir.
Ancak bugün geldiğimiz noktada
yapılan tartışmaya baktığımızda şöyle
bir manzara ile karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz;
''denizci olmayan kadroların kurduğu Denizcilik Müsteşarlığı,
denizci kadrolar tarafından kapatılmaya
çalışılmaktadır."
Bu görüntü çok vahim bir görüntüdür.
Özellikle uluslararası siyaset acısından da ülkemizin
iddiasını zayıflatacak bir görüntüdür.
Denizcilik sadece su yolu ve
ulaştırma modu değil, 378.000 Km2lik karasuyu ve
münhasır ekonomik bölgesiyle mavi bir Vatan'dır.
Ülke yük
taşımasının % 95inin yapıldığı ana
sektördür.
Suyla denizin buluştuğu
adalar dâhil 8.400 kilometre sahil uzunluğu ve bu kıyı
şeridindeki her türlü kıyı yapılarını ilgilendirmektedir.
Karasuları ve münhasır
ekonomik bölgesiyle denizin altı ve üstü dâhil petrol, doğalgaz,
madenler v.b. yönetimini içeren faaliyet alanına sahiptir.
Aynı zamanda kara
sınırından fazla denize olan sınırımız
mevcuttur. Dolayısıyla güvenlik ve seyir güvenliği, deniz
emniyeti, boğazlar ve denizdeki trafik sorunları, denizdeki çevre
kirliliğine müdahale etme gibi görevleri bulunmaktadır.
Büyük bir Bakanlık
yapısının içinde üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin
denizciliğinin Genel Müdürlük seviyesinde temsilinin, bu alanda hizmet
veren ve alan ciddi bir sektörün varlığı
karşısında işlemlerin gerçekleştirilmesinde yeni
bürokratik hiyerarşi oluşturulacaktır.
Denizciliğin, uluslararası
özelliği gereğince bu yapının güçlendirilerek ayrı
tutulmasının "Ulaştırma-İletişim"
başlıklarının sınırlarını aşan ve
alan olarak çok ciddi bir katma değer yaratan sektörün yönlendiricisinin
Genel Müdürlük seviyesinde tasarlanması yanlış bir karar
olacaktır.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığını bugün
bütün dünya tanımakta ve otoritesini kabul etmekte iken;
2008 küresel krizi ile birlikte batma
noktasına gelen ve hâlâ ayağa kalkamayan, yan sanayisi ile birlikte
100 bin'den fazla insanımızın işsiz kaldığı
bir ortamda, yan iş kolları ile birlikte yine 85-90 bin ailenin ekmek
yediği balıkçılık sektörünü de içine alan denizcilik
sektörünü güçlü bir idare yapısına kavuşturmak yerine, ulusal ve
uluslararası alanda büyük bir tecrübe sahibi olan Denizcilik
Müsteşarlığını kapatmak ve Genel Müdürlük düzeyine
indirmek uluslararası camiada Türkiye'nin iddiasından vazgeçtiği
görüntüsünü verecektir. Bu kabul edilemez bir durumdur.
1) D.
Ali Torlak (İstanbul)
2) Necati
Özensoy (Bursa)
3) Mehmet
Şandır (Mersin)
4) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
5) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
6) Sümer
Oral (Manisa)
7) Hasan
Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
8) Ali
Öz (Mersin)
9) Enver
Erdem (Elâzığ)
10) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
11) Kemalettin
Yılmaz (Afyonkarahisar)
12) Sinan
Oğan (Iğdır)
13) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
14) Bülent
Belen (Tekirdağ)
15) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
16) Celal
Adan (İstanbul)
17) Koray
Aydın (Trabzon)
18) Ali
Halaman (Adana)
19) Erkan
Akçay (Manisa)
20) Mustafa
Kalaycı (Konya)
21) Emin
Haluk Ayhan (Denizli)
22) Zühal
Topcu (Ankara)
23) Ali
Uzunırmak (Aydın)
24) Edip
Semih Yalçın (Gaziantep)
25) Muharrem
Varlı (Adana)
3.- Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapan ve 19 milletvekilinin, Antalyanın Serik ve Aksu
ilçelerinde yaşanan sel felaketinin nedenlerinin ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/99)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
09.10.2011 tarihinde Antalya'nın
Serik ve Aksu İlçelerinde yaşanan sel felaketinin nedenlerinin,
sonuçlarının araştırılması ve böylesine afetlerin
bir daha yaşanmaması için gereken önlemlerin alınması
anacıyla, Anayasanın 98'inci, T.B.M.M. İçtüzüğünün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması"
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe:
Antalya, herkesin bildiği gibi Akdeniz
ikliminden yoğun bir şekilde nasibini alan bir ilimizdir. Bu ilimizde
her mevsim coşkulu bir şekilde akan yüzlerce ırmağın
olduğu da herkes tarafından bilinmektedir. Her sonbahar ve ilkbahar
mevsiminde Antalya'da yaşayan halkımız bu sefer nerede sel yaşanacak
diye tedirginlik duymaktadırlar.
2009'da görülen yoğun
yağış sonrasında Konyaaltı İlçesi'nden denize
dökülen Boğa Çayı taşmıştır. Civarındaki
evlerin tamamına yakınını su basmıştır. Yine
aynı yağış sonrasında Sarısu Deresi'nin
taşması sonucunda Antalya-Kemer karayolu sular altında
kalmıştır. Antalya-Korkuteli karayolunun ise 2,5 km'lik
kısmı kapanmıştır. Gemiler ve tekneler
sürüklenmiştir. Yoğun çalışmalar sonucunda neyse ki hiçbir vatandaşımız
hayatını kaybetmemiştir. 2010'da yine aynı manzara ile
karşı karşıya kalmıştık. Ancak o yıl o
kadar şanslı değildik. Yoğun yağış
sonrası yine taşan dereler sonucunda 3
vatandaşımızı kaybetmiştik. Yine 10 binlerce dekar
tarım alanı sular altında kalmıştı. Yine insanlar
evlerini kaybetmişti.
Yıl 2011, yine aynı manzara
ile karşı karşıyayız. 09.10.2011 tarihinde
yaşanan yoğun yağmur ve dolu sonrasında bu sefer Küçük Aksu
çayı taşmıştır. Taşkın sonrasında
maalesef 4 vatandaşımızı kaybettik ve bu saat itibariyle 2
vatandaşımız hâlen kayıp durumdadır. 25-30 konut oturulamayacak
hale gelmiştir. 50 konutta da hafif hasar oluşmuştur. Küçük Aksu
Çayı'nın Aksu Çayı ile birleşmesinden sonra daha büyük bir
sel taşkını ortaya çıkmış ve Serik Ovası'nda
yaklaşık 46 bin dekar arazi sular altında
kalmıştır ki bu zarar gören alanın yaklaşık 5 hin
dekarı tarım ve sera alanıdır. Buradaki nar ve narenciye
bahçeleri harap olmuştur. Hasat zamanı gelmiş olan pamuk ve
mısır tarlaları sular altındadır. Bununla birlikte
Gebiz Beldesi'ndeki on dört köyün yolu kullanılamaz haldedir. Bazı
köylere hâlen ulaşılamamıştır. Aksu Ovası ve
Abdurrahmanlar Beldesi taşkın suları altındadır.
Vatandaşlarımızın
can güvenliğini sağlamak, eğitim ve sağlık
hizmetlerini vermek, yol, su, elektrik gibi altyapı hizmetlerini bölgeye
götürmek devletin temel görevlerindendir. Bu nedenle, Hükümet bölgeyi derhal
"afet bölgesi" kapsamına almalı, arkasından çok ciddi
bir hasar tespit çalışması yaparak bu afet nedeniyle zarar
görmüş, maddi ve manevi travmaya uğramış
vatandaşlarımızın kayıplarını tazmin
etmelidir ve en kısa zamanda yaralarını sarmalıdır.
İleriye dönük olarak da doğal afetler nedeniyle aşırı
can ve mal kayıplarını önleyecek altyapı sorunları
mutlaka çözülmelidir. Taşması muhtemel derelerin ıslah
çalışması, ilgili Bakanlık tarafından bir an önce
başlatılmalıdır. Her yıl yaşanan felaketler
Antalya'nın makûs kaderi olmaktan çıkarılmalıdır.
09.10.2011 tarihinde Antalya'nın
Serik ve Aksu İlçelerinde yaşanan sel felaketinin nedenlerinin,
sonuçlarının araştırılması ve böylesine afetlerin
bir daha yaşanmaması için gereken tedbirlerin Yüce Meclisimizce
tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılması
yerinde olacaktır.
1) Yıldıray Sapan (Antalya)
2) Osman
Kaptan (Antalya)
3) Arif
Bulut (Antalya)
4) Gürkut
Acar (Antalya)
5) Ali
Haydar Öner (Isparta)
6) Sena
Kaleli (Bursa)
7) Musa
Çam (İzmir)
8) Süleyman Çelebi (İstanbul)
9) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
10) Nurettin
Demir (Muğla)
11) Ahmet
Toptaş (Afyonkarahisar)
12) Levent
Gök (Ankara)
13) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
14) Kemal
Ekinci (Bursa)
15) Bedii
Süheyl Batum (Eskişehir)
16) Orhan
Düzgün (Tokat)
17) Alaattin
Yüksel (İzmir)
18) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
19) Doğan
Şafak (Niğde)
20) İdris
Yıldız (Ordu)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Yerel basın ve
yayın kuruluşlarının sorunları hakkındaki (10/46)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/1/2012 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu, 11.01.2012
Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Yerel
basın ve yayın kuruluşlarının sorunları hakkında);
10/46 Esas Numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin,
Genel Kurul'un 11.01.2012 Çarşamba günlü (Bugün) birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde,
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurunuz Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Öncelikle, bizler bugün, tüm Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekilleri, hiçbirimizin dokunulmazlık
zırhında olmaması yönünde ve tüm milletvekillerimiz
dokunulmazlığımızın kaldırılması için
Meclis Başkanlığına, tek tek, özgür irademizle imzalayarak
bir dilekçe sunduk.
Bunun bir anlamı var. Biz,
hiçbirimiz, başta Sayın Genel Başkanımız,
dokunulmazlık zırhı içinde olmak istemiyoruz. Lütfen, bizim
dokunulmazlığımızı kaldırın. Biz gidelim
Türkiyede yargı şeffaftır, yargı her zaman adalet
dağıtıra inanmayan bir kişi olarak ama o
yargının önünde de hesap vermeye her zaman hazır ve
nazırız. Bizim dokunulmazlıklarımızı
kaldırın kardeşim. Bunu istiyoruz; tüm Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri dokunulmazlıklarının
kaldırılmasını istiyor.
Değerli milletvekilleri, dün 10
Ocak Çalışan Gazeteciler Günüydü ama bir günü kutlamanın bir
anlamı olmalı. O insanların sorunlarını, o
insanların dertlerini, o insanların çalışma koşullarını
İçinde yaşadıkları koşullara hiçbir katkı
vermeksizin kuru kuruya Gününüzü kutluyoruz. demekten ben utanıyorum.
Bu insanların bir sürü dertleri
var, bir sürü sorunları var ama hiçbirine yıllardır çözüm
bulunmamasına rağmen sadece kutluyoruz. Bu yüce Meclis bu
sorunları hep birlikte ele alarak, en azından, onların bir
sorununu çözüp de onların gününü kutlamak bu Meclise yakışan bir
olaydır arkadaşlar.
Bu nedenle, ben bir kez daha
söylüyorum; bu nedenle, hemen ertesi gün biz yerel basını, özellikle
yerel basın ve içinde olduğu sorunları, çalışan
gazetecilerin sorunlarını gündeminize getirdik. Gelin hep beraber
bunu irdeleyelim, sorunları çözelim. Bu
arkadaşlarımızın sorunları çözülmüş olarak
onların günlerini kutlamak, bu yüce Mecliste, hepimize yakışan
bir davranış olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bir kere
bu Meclis, gazeteci kardeşlerimin, tüm çalışan gazetecilerin
yıpranma tazminatını kaldırdı. Hepiniz, her gün
sabahın beşlerine kadar, gece sabahlara kadar bu arkadaşlarımızın
hangi koşullarda, nasıl çalıştıklarını iyi
biliyorsunuz. Ama her ne hikmetse, her ne hikmetse, çalışan gazeteci
arkadaşlarıma, yıpranma tazminatının neden
kaldırıldığını kimse bize izah edemedi. Bunu
geçen dönem, aynı şekilde, Sosyal Güvenlik Yasası geçerken bir
emrivaki yapıp kimse cevabını vermedi ve kaldırdılar.
Bize yakışan, tekrar
Bu arkadaşlarımızın
yıprandığına, bu arkadaşlarımın
çalışma koşullarının çok zor koşullarda
olduğuna hepimiz inanmamıza rağmen bunu yapmıyoruz.
Sayın Ekşinin, İstanbul
Milletvekilimizin bu konuda bir yasa teklifi var. Kendisi o
koşulları, çalışan arkadaşlarımızın
koşullarını çok iyi bilen bir insan olarak vicdanında bu
yasa teklifini verdi. Gelin
Bunu öncelikle ele almak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım,
özgürlük diyoruz. Neyin özgürlüğü? Bir, mali özgürlük. Bu arkadaşlarımızın
mali özgürlüğü yok. Türkiyede işini en kolay kaybeden bir kesimdir
çalışan gazeteciler, en çok işinden olan kişilerdir. Bir,
ekonomik özgürlükleri yok bu arkadaşlarımızın. İki,
kalem özgürlükleri yok. Türkiyede hep özgürlükten bahsediyoruz. Özgürlük yok,
kalem özgürlüğü yok. Burada
Bugün içeride tutuklu olan gazeteciler -hep
bir şeye sığınıyoruz- bunlar terör örgütünden
dolayı içeri alındılar.
Arkadaşlarım, ben Ahmet
Şıkın, Nedim Şenerin acaba hangi terör örgütünün üyesi
olduklarını, acaba Ahmet Şık ve Nedim Şener
kalemleriyle mi terörist oldular, hakikaten merak ediyorum. Siz, eğer,
basın suçu işlemiş bir arkadaşımızı,
Basın Kanunu olmasına karşın, bir şekilde terör örgütü
üyesi olarak özel mahkemeler kanalıyla, bu koşulla eğer içeri alıyorsanız,
hepimize yazıklar olsun.
Ben yine iddia ediyorum: Nedim
Şenerin ve Ahmet Şıkın nasıl bir terör örgütü
üyeleri olduğunu hakikaten çok merak ediyorum. Kalemleri acaba silah
mıydı? Acaba kalemleriyle mi insanları vuruyorlardı? Acaba
kalemleriyle mi bunu yapıyorlardı ve bunun peşine
takılıp burada veriyorsunuz cevabı Şu kadar gazeteci terör
örgütünden dolayı içeride.
Arkadaşlar, kimi
kandırıyoruz? Basın suçu, eğer varsa bir suçu, Türkiyede
özel yetkili mahkemeler değil, basın suçu işlemişse, kalemiyle
işlemişse bunun gideceği adres basın suçudur. Herkesten
hesap sorun. Varsa bir suçu, hesabını versinler. Ama bu
kardeşlerimizi terör örgütü üyesi olarak siz özel yetkili mahkemelerle
içeri alıyorsanız, bu ülkede adalet mülkün temeli olmadı
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım,
yerel gazeteler, yerel televizyonlar biraz da bundan bahsetmek istiyorum.
Türkiyede bir İnternet gazeteciliği var. Sahibi yok bu
insanların. Neye göre yayın yapıyorlar? Hiç kimse denetlemiyor,
bir yere hesap vermiyorlar. Ekonomik özgürlükleri nedir? Neye
bağlılar, kime bağlılar, kime hesap veriyorlar? Böyle bir
yasa yok. Türkiyede bir İnternet gazeteciliği gerçeği var ama
bu insanların sahibi yok. Hiçbir yerden izin almaksızın altını
çiziyorum- bir yere hesap vermeksizin, her önüne gelen İnternet
gazeteciliği yapıyor. Haber alma özgürlüğü çok önemli,
kutluyorum o insanları; anında hesap veriyorlar, anında
yayın yapıyorlar ama bunların bir sahibi olmalı.
Bunların hiçbir ekonomik özgürlüğü yok. Bir reklam pastasından,
bir reklam gelirlerinden hiçbir şey alamıyorlar. Bir kere, bu,
öncelikle Hükûmet tarafından İnternet gazeteciliğinin bir
yasasının, hesap verecekleri ve hesap soracakları bir yer
olması lazım. Bu yok arkadaşlar ve tamamen perişan
durumdalar, tamamen sahipsiz bir yapıdalar. Bir kere bunu bilgilerinize
arz ediyorum.
Gelelim yazılı yerel
basına. Arkadaşlar, bir Basın İlan Kurumu var. Sadece
gazetelerin aldığı ilan paralarından yüzde 15 kesinti
yapıyor. Başka hiçbir yerel gazetelere katkısı yoktur. Basın
İlan Kurumunun olmadığı illerde bunu vilayet basın
bürosu yapıyor. Gelen resmî ilanları yerel gazetelere belli oranda
dağıtılıyorlar ama tek yaşamları, tek ekonomik
kaynakları ilan.
Resmî ilanda şimdi şu
başladı: Çerçeve ilan. Bir kamu kurumu diyelim ki değişik
malzeme alacak, bir ilan veriyor, beş sene de bu ilanla devam ediyor.
Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Bir malın fiyatı
değişiyor, o malın alım fiyatı değişiyor,
koşullar değişiyor, şartlar değişiyor. Beş
sene verdiği bir çerçeve ilanla olur mu arkadaşlar? Onun için önce
kamunun işi ciddi yapması lazım. Yerel gazetelerin tek ekonomik
kaynağı resmî ilanlardır. Resmî ilanlarla ekonomik
özgürlüklerine devam ediyorlar. Mutlaka bunun güncel hâle getirilmesi
lazım. Her mal alımında ve her ihalede mutlaka o yerelde bunun ilan
edilmesi lazım ama bundan kaçıyorlar. Başta kamu suç
işliyor. Beş sene bir ilanla mal alınmaz arkadaşlar. Bunu
dikkatlerinize sunuyorum.
Yine aynı çerçevede yerel
televizyonlar. Karasal yayın yapan televizyonlar çok zor durumda. Mutlaka
bunlara yerel ilandan pay verilmeli. Ayrıca frekans ihalesi açılacak.
Bunların
en müktesep hakkıdır. Bunlardan para alınamaz. Bunları, on
yıldır, yirmi yıldır karasal yayın yapan
firmaları bugün başlayacak insanlar gibi ihaleye sokup para almak
objektif değildir, adil değildir. Mutlaka bunların öncelik
hakkı vardır, öncelikle frekanslar bunlara tahsis edilmelidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Aleyhine, Kütahya
Milletvekili Alim Işık.
Buyurunuz Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun yerel basın ve yayın
kuruluşlarımızın yaşadığı
sorunların araştırılması ve mevcut sorunların
çözümünün sağlanmasına katkıda bulunmak amacıyla
vermiş olduğu Meclis araştırma önergesinin İç Tüzük
gereği aleyhine ama gerçekte lehine söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, benden önce konuşan Değerli Hatip Sayın
Aslanoğlunun özellikle İnternet gazeteciliğinin
sahipsizliği konusundaki düşüncelerine aynen
katıldığımı ifade etmek istiyorum. Her geçen gün
sayıları artan, önemi de buna paralel olarak artan bu
gazeteciliğin ya da İnternet
yayıncılığının mutlaka bir sahibi ve
dayandıkları bir yasal kanunlarının olması gerekiyor.
Eminim Meclis bu konuyu önümüzdeki günlerde daha ciddi ele alarak
değerlendirecektir.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin de bildiği gibi gerek yaygın gerekse yerel
bazda yayın yapan medya kuruluşları, ki bunlardan Yazılı
medya kuruluşu grubunda değerlendirilen basınla Görsel medya
grubunda değerlendirilen televizyon ve radyo kuruluşlarının
en önemli sorunlarından birisi ekonomik sorundur. Sadece
kuruluşların değil, burada çalışanların da önemli
sorunları var. Bunların da başında yine ekonomik sorunlar
gelmekte. Ancak, tabii
şu anda Türkiyede, gerek demokrasinin güçlenmesi gerekse
vatandaşın haber alma özgürlüğünün artırılmasına
çok ciddi katkılarda bulunan bu yerel ve yaygın medya
kuruluşlarının desteklenmesi kaçınılmazdır. Bugün
sayılarda az sayıda değişiklik olabilir ama eldeki
yayınlanmış verilere göre, 1058 adet radyo, bunun 928i yerel;
toplam 247 adet televizyon kuruluşu var, bunun 207si yerel; yine
gazetenin de 2 binden fazlası yerel bazda yayın yapıyor.
Şimdi, bunların temel
sorunları nedir derseniz, biraz önce bahsettiğim temeldeki ekonomik
sorunların dışında, yerel televizyonların en önemli
sorunlarının başında, müzik meslek birliklerine
yapılan telif hakları ödemesinin yüksekliği geliyor. Bu konu
şu: Eğer siz bir tane sanatçının bir
şarkısını alıp yerel televizyonda yayınlamak
isterseniz, tüm sanatçıların şarkıları adına
toptan bir telif ödemesinde bulunmak zorundasınız. Binlerce
şarkının içerisinden bir tanesini yayınlayacak olan
televizyon, o binlerce şarkının tamamına bu telif
hakkını ve yüksek miktardaki telif hakkını ödemek zorunda.
Örneğin Kütahyadaki bir yerel televizyon, bir şarkı için bir
yılda 7 bin-10 bin TL dolayında telif hakkı ödemek zorunda.
İllere göre, illerin nüfuslarına göre bu rakamlar
değişiyor. Bir defa bunun halledilmesi lazım. Yani yerel
televizyonlar birkaç tane şarkıyı çalmak istediğinde bunun
için telif hakkını ödesin, ama bu ad altında, binlerce
şarkıya toptan ödemesi gereken telif hakkına maruz
bırakılmasın.
İkincisi, enerji maliyetleri çok
yüksek. Değerli milletvekilleri, yerel televizyon veya radyolar yayın
yapmak zorunda kaldıklarında ortalama, bugün itibarıyla, 1.500
TL/ay dolayında elektrik enerjisi bedeli ödemek zorunda. Mutlaka bu yerel
medya kuruluşlarının enerji desteğinden
yararlandırılması ve bunların kullanacakları elektrik
faturaları ödemesinde bir indirime gidilmesi kaçınılmaz hâle
gelmiştir.
Bir başka konu, yerel
televizyonların ve radyoların resmî ilanlardan
faydalandırılmaması sorunudur. Evet, gazeteler bunlardan
faydalanıyor ve onunla ayakta duruyor ama yerel televizyonlar ve radyolar
da kendilerine bu resmî ilanlardan bir payın ayrılmasının
daha yerinde olacağı ve sorunlarının çözümüne ciddi anlamda
katkı yapacağı düşüncesindeler. Basın İlan
Kurumunun mutlaka bu düzenlemeyi geciktirmeden gerçekleştirmesi
gerekmektedir.
Bir başka önemli sorunları,
yerel medya kuruluşlarının, istihdamın teşviki yönünde
herhangi bir özendirmede bulunulmamasıdır. KOBİ kapsamına
alınmış olsalar da hiçbir teşvikten
yararlandırılmamaktadırlar. Dolayısıyla bugün, 200
civarında olan ve toplamda 250 civarında olan televizyon
kanallarının, ulusal yayın yapanları ve bölgesel yayın
yapanları dikkate alınmaz, dışta bırakılırsa,
yerelde yayın yapanların sayılarının her geçen gün
azalmasının altındaki en önemli gerçeklerden birisi de budur.
2005 yılında sayıları 600den fazla olan yerel
televizyonların sayısı bugün üçte 1e düşmüştür yani
son beş yılda 200 dolayına inmesinin altında yatan önemli
gerçeklerden bazıları bunlardır.
Peki, yerel basın ne yapıyor
yani gazetelerde ne sıkıntı var derseniz, her şeyden önce
ekonomik güçleri yetmediği için ciddi anlamda her geçen gün
sayıları bunların da azalıyor. Resmî ilanlardan pay
alıyorlar ama bu ilanların kapsamının genişletilmesi
lazım. Bir başka deyişle her resmî kurum ve kuruluşun o
ilde çıkartılan yerel gazetelere abone edilmesi lazım ki hiç
olmazsa onunla ayakta durabilsinler.
Diğer taraftan, 10 kişiden
fazla çalışanı bulunan yerel gazeteler o ilin
yararlandığı kısmi teşviklerden
yararlandırılıyor olsa da 10un altında
çalışanı bulunan, örneğin 9 ya da 8 kişinin
çalıştığı bir gazetenin bu haktan
yararlandırılmaması gerçekten anlaşılabilir
değildir. Onun için, en azından 5e belirli bir miktar teşvik,
10a ve üzerine başka bir kademede teşvik yapılması bu
anlamda ciddi bir katkı olacaktır dolayısıyla 10dan az
çalışanı bulunan gazetelerin de söz konusu indirim
teşviklerinden yararlandırılmasının önü
açılmalıdır. Bu, kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bu
anlamda, bunun da, mutlaka yüce Meclis tarafından en kısa zamanda
değerlendirilmesinin yararı vardır.
Değerli milletvekilleri, tabii,
medya çalışanlarının çoğu düşük ücretlerle
çalıştırılmaktadır. Ulusal bazda yayın yapan
medyada çalışanların, evet, çok astronomik rakamlarla aylık
bazda geliri olanlar vardır, köşe yazarlarının birçoğu
ciddi paralar almaktadır ama aynı köşe yazarının
milyonlarca lira alabildiği bir medya kuruluşunda harcadığı
paranın karşılığını alamayan birçok
çalışanın da bulunduğu bir gerçektir. Elbette ki herkes
aynı potada değerlendirilmemelidir ama en azından, bu
çalışan insanların alın terinin
karşılığının ödendiği bir ödeme sisteminin
bu sektörde mutlaka yerleştirilmesi zorunluluğu vardır.
Özellikle yüksek tirajlı, yaygın basında
çalışanların ücretleri arasında adaletsizlik, dengesizlik
ve hatta uçurumlar söz konusudur, bunun giderilmesi lazım. Aynı
gazetede -biraz önce
belirttiğim gibi- astronomik rakamlarla çalışanlar varken,
yapmış olduğu harcamanın fatura
karşılığını almakta zorlanan insanların da
bulunduğu bir gerçektir.
Günümüzde bölgesel bazda, il veya
ilçeler bazında haberler toplamak için ve bunları yayın hâline
getirerek kamuoyunun bilgisine sunmak için çalışan kameramanlar,
gazeteciler ve diğer çalışanlar ciddi anlamda tehlikelerle
karşı karşıyadırlar. Özellikle yerel medyada
çalışanların kaynağı mutfaktaki ya da sokaktaki
işsiz gençlerdir. İletişim fakültesini bitirmiş olan hiçbir
genç yerel medya kuruluşunda istihdam edilmemektedir. Fırsat bulursa
ulusal ya da yaygın basın veya medya kuruluşlarını
tercih eden bu gençler, yerelde çalıştırılabilecekleri
ortamı bulamadıkları gibi maaş ve ücretleri de
bulamadıkları için yerelde kaliteli gazeteciliğin ya da
televizyon veya radyoculuğun önünün açılmasında katkı
sağlayamamaktadırlar. O zaman bunların gerek yerelde gerekse
ulusal bazda çalıştırılmaları hâlinde en azından
asgari bir ödemeyle çalıştırılmalarının
sağlanması, bu konuda ciddi bir katkıya yol açacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilmiş olan yerel
basın yayın çalışanlarının ve
kuruluşlarının sorunlarının
araştırılması yönünde bir Meclis araştırması
açılmasının faydalı olacağı düşüncesini
tekrarlıyor, hepinize saygılar sunuyorum (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Lehinde, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan
(BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Buldan.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu yerel
basın ve yayın kuruluşlarının sorunları
hakkında Meclis araştırması önergesinin görüşülmesinde
lehte söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, aslında, Türkiye
açısından yerel basının çok sorunları olduğunu
hepimiz biliyoruz ama bu konuda verilen araştırma önergeleri ne
yazık ki, AKP Grubu tarafından reddedilmekte. Sadece CHPnin
değil, bugün muhalefetin vermiş olduğu bütün araştırma
önergeleri ne yazık ki, kabul edilmiyor ve reddediliyor. Ben emimin ki, bu
önerge de yine AKP Grubu tarafından reddedilecek.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına konuyla ilgili vermiş olduğumuz bizim de iki tane
araştırma önergemiz var: Biri, düşünce ve ifade özgürlüğü
önünde engel teşkil eden yasal hükümlerin saptanması ve tutuklu
bulunan gazetecilerin durumunun araştırılması için bir
araştırma önergemiz var. Bir diğeri de, Türkiyedeki basın
özgürlüğünün önündeki engellerin bütün boyutlarıyla araştırılması
ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş
olduğumuz bir araştırma önergesi var. Bunların da en
kısa zamanda gündeme alınıp ve bir araştırma
komisyonunun kurulması talebimizi buradan bir kez daha yinelemek
istiyorum.
Evet, basın özgürlüğü
Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde
ilan edilen, birçok ülke tarafından kabul edilen bir haktır
değerli arkadaşlar. Gerek Birleşmiş Milletler gerekse de
Avrupa Birliği bünyesinde basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü
konularında pek çok sözleşme hazırlanmış ve üye
ülkelere imzalattırılmıştır. Bu anlamda, ülkemiz de bu
tür pek çok sözleşmeye taraftır ancak özgür, tarafsız bir
basın oluşturmada da iç hukukun bu sözleşmelere uygun duruma
getirilmesi gerekmektedir. Bu anlamda, Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza
Kanununun mutlaka değiştirilmesi gerektiğini de bir kez daha
ifade etmek istiyorum.
Özgür basın, demokratik sistemin
korunması ve güçlendirilmesinde son derece önemli bir unsur olma
özelliğini taşımakta olup insan haklarına dayalı,
barış içinde, demokratik bir toplumsal ve siyasal düzenin
gerçekleşmesi yolunda önemli yapı taşlarından birini
oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra demokratik siyasetin
oluşturulmasının temel koşullarından biridir. Siyasi
ve ekonomik baskı altında bulunan basının düşünce ve
ifade özgürlüğü kapsamında yeniden ele alınması ve önündeki
engel olan düzenlemelerin derhâl değiştirilmesi gerektiğini
ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün Dünya Çalışan Gazeteciler Günüydü ve burada,
hem Genel Kurulda hem de yerelde birçok açıklama yapıldı ama
bana göre en talihsiz açıklama, dün Sayın Cemil Çiçek tarafından
yapılan açıklamaydı. Sayın Cemil Çiçek, tutuklanan
gazeteciler için Onlar teröristti. ifadesini kullandı. Buradan çok açık ifade etmek istiyoruz.
Tutuklanan bütün gazeteci arkadaşlarımızın sadece
suçları yaptıkları haberler oldu. Evet, o
arkadaşlarımız yaptıkları haberleri ile not defterleri
ile fotoğraf makineleriyle ve kalemleriyle suçlandılar. Sayın
Cemil Çiçekin bilgisine buradan arz etmek istiyorum.
Aynı zamanda, dün yine işte
Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla, tutuklu bulunan
gazeteci arkadaşlarımız bize, bizim grubumuza bir mektup
gönderdiler. Ben bu mektubu olduğu gibi buradan okumak istiyorum:
Hatırlıyor musunuz, 20 Aralık 2011 tarihi size bir şey
hatırlatıyor mu? O gün saat beşte Diyarbakır ve
İstanbul başta olmak üzere birçok kentte onlarca gazetecinin
kapısı eş zamanlı çalındı. Tanırız
birbirimizi, gelenler bizi iyi tanıyordu, biz de onları. Biz
onları sokak ortasında adresli ve adressiz kurşunlardan,
kameralar önünde pervasızca kol kırmalarından,
aldıkları talimatları yerine getirirken kadın, çocuk
demeden kararttıkları hayatlardan, Türkiyenin son otuz
yıllık, hatta seksen yıldır karanlık tarihinin
sayfalarından tanıdık. Yine çok değil son üç
yıldır Öldüremediğin en iyi Kürt tutuklu Kürttür. diyerek
avukatlar, siyasetçiler, seçilmişler, insan hakları
savunucuları, kadınlar başta olmak üzere gerçekleştirilen
Kürt avının uygulayıcıları olarak tanıyorduk
onları. Onlar ise bizi ardılı olduğumuz Musa Anter,
Gurbetelli Ersöz, Nazım Babaoğlu, Yahya Orhan, Metin Göktepe ve daha
onlarca basın şehidinin mirasçısı olarak tanıyordu.
Hiçbir şey karanlıkta
kalmayacak. diyerek karanlık tarihin karanlık
uygulayıcılarını deşifre ettik, bir halkın
kimliğinin, kültürünün, dilinin sesi olduk. Plaza medyalarının
aksine eylemlerde, etkinliklerde polisin ardına
sığınıp polis muhabirlerini esas almaktansa halkı esas
aldık. Devleti teşhir ettik, sınır boylarında
barış için sabahlayan annelerle sabahladık,
parçalanmış cenazeleri dağlardan toplayanların
yanındaydık. Toplu mezarlarda kayıplarının kemiklerini
arayan anaların ağıtlarıydık. Besta'da, Zap'ta,
Tatvan'da, Kazan Vadisi'nde savaş suçu işleyerek kimyasal silah
kullanan devleti teşhir edendik. Karadeniz köylüsünün
yanındaydık. Asgari ücret ve sendikalı çalışma
hakkı için sokağa çıkan emekçilerin Teğet geçecek.
diyenlerin aksine Yoksullaşıyoruz, yaşam standardımız
düşüyor. diyen bilim insanlarının sesiydik. Doğayı
talan edip şirketlere peşkeş çekenlere karşı HES'lere
toprağımı vermem. diyen Karadeniz köylüsünün
yanındaydık. Üç çocuk öğüdü veren ataerkil zihniyetin
yarattığı kadın katliamlarının
karşısında, kadınların
çığlığıydık. Kotalarla topraklarından edilen
köylülere, ekmesi biçmesi yasaklanan, açlığa mahkûm edilen
çiftçilerin yanındaydık. Bu oyunun farkındaydık. Dün
bombalandık, öldürüldük; bugün yargılanıp tutuklanıyoruz.
Biz bu oyunun farkındaydık, bile bile lades dedik.
Senaryosu Başbakan ve
İçişleri Bakanı tarafından yazılan oyunun 1inci
perdesi yetmiş iki saat boyunca emniyette sahnelendi. Hukukun değil,
AKP hukukunun dayatıldığı cemaat sohbetlerine davet
edildik. Bu davetlerde balon şemalarıyla, olmayan bir
yapının komitesi ilan edildik ve taciz edildik. Bu trajikomik oyunun
2nci perdesi adliyede devam etti. Ne idiği belirsiz
şişirilmiş dosyalarla görevlendirilen savcılar
tarafından, gazeteciliğin temel ilkelerinden bihaber biçimde haber
kaynakları ve yapılan haberler üzerinden derin bir sorgulamadan
geçirildik. Bizlere, doktora Neden bu hastayı tedavi ettin? sorusu
sorulur gibi Neden bu haberi yaptın? denildi.
Yaptığımız işin aleniliğine rağmen
varlığı yokluğu belli olmayan gizli tanık ifadeleriyle
kriminalize edildik. Oyunun son perdesinde (en azından şimdilik) ise
sevk edildiğimiz mahkemede hâkimlerin İnisiyatif bizde değil.
itirafıyla tutuklandık. İnisiyatifin kimde olduğunu,
Samanyolu TV tutuklama kararından yarım saat önce tutuklanan
gazetecilerin sayısını vererek gösterdi. Kısacası,
Başbakan Erdoğanın talimatı namlı
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin terör çerçevesi,
cemaat polisinin acar avcılığı ve figürandan öteye
gidemeyen mahkemenin kararıyla mesleğimizi icra edemez hâle getirildik.
Roboski Katliamını plaza medyasının Kürt
basınından 9 saat sonra vermesi Neden Kürt basını hedef
alındı? sorusunun iyi yanıtı
Bu vesileyle tüm
meslektaşlarımıza şu çağrıyı yapıyoruz:
Unutmayalım ki gazeteciler olarak iktidara karşı kamunun
vicdanıyız
Bu ateş sizi de yakmadan sesinizi sesimize
katmanızı bekliyoruz. diyorlar tutuklu gazeteciler.
Teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Buldan.
Aleyhine İstanbul Milletvekili
Tülay Kaynarca.
Buyurun Sayın Kaynarca. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi aleyhine
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle 10 Ocak Çalışan
Gazeteciler Günüyle ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Basın mensuplarının haklarının korunması,
çalışma şartlarının günün ihtiyaçlarına göre
iyileştirilmesi oldukça önemlidir ancak bir o kadar da önemli olan
basının kamuoyunun sesi olma görevini başarıyla yerine
getirebilmesi için meslek etiğini her şeyin üzerinde tutması,
doğru, ilkeli, tarafsız habercilik anlayışından
ayrılmaması da aynı ölçüde büyük önem
taşımaktadır.
Yazılı ve görsel
medyanın yanı sıra sanal ortamda da ciddi bir ilerleme gösteren
Türk basını, geçmişten bugüne ülkemizin gelişimine
değerli katkılar sunmuştur. Basının geldiği bu
seviyede en büyük pay görevini şartlar ne olursa olsun fedakârca yapan
basın çalışanlarına aittir ve inanıyorum ki basın
çalışanlarının sorunlarının çözülmesi,
haklarının daha da iyileştirilmesi, hak ettikleri yaşam şartlarına
ve çalışma ortamlarına kavuşturulması
basını daha da güçlü kılacaktır. Evet, medyada özgürlük ve
ifade hürriyeti kapsamında yaşanan birtakım aksaklıklar
demokrasimiz geliştikçe ortadan kalkacaktır, bu inancım sonsuz.
Elbette bu özgürlüklerin korunması kadar önemli olan diğer bir husus
daha var. Bu özgürlüğün istismar edilmemesi, doğru, objektif haber
verme eğilimine uyma, tarafsızlık, özel hayata, inançlara
saygı, toplumun ve bireylerin hakkını gözetme, insani ve
toplumsal değerlere uyma gibi ilkelerin habercilikte üstün tutulması.
Türk basınının
demokrasimize katkılarının hassasiyetle süreceğine
inancım sonsuzdur ve değerli
basın mensuplarının çalışan gazeteciler gününü tebrik
ediyorum. Bu düşüncelerle, görevlerini yaparken hayatlarını
kaybeden basın çalışanlarını da rahmetle anmak
istiyorum.
CHPnin grup önerisi yerel
basının sorunlarının araştırılmasıyla
ilgiliydi ve medya kuruluşları demokratik kültürün ayrılmaz bir
parçasıdır, bunu özellikle belirtmek istiyorum. Basın, bu
sürecin sağlıklı işlemesi için sorumluluk ve yükümlülük
sahibidir. Dolayısıyla medya, demokrasinin tarafıdır,
toplumun değerlerinin, inançlarının tarafı, hukukun insan
hak ve özgürlüklerinin tarafıdır, öyle de olmalıdır.
Türkiye değişiyor, temel
haklar başta olmak üzere ekonomiden sağlığa, eğitimden
ulaşıma her alanda büyük gelişmeler, ilerlemeler kaydediyor.
Elbette basınımız da yenileniyor. Çağdaş
yayıncılık anlayışını benimseyen, etik
kurallara uygun, objektif yayın yapan kamuoyunun takdirini kazanabiliyor
ve yerel basın da elbette bu tanımlamaya dahildir.
Az önce konuşma yapan değerli
milletvekillerimizden biri, iletişim fakültesi mezunu olanlardan yerel
basında çalışanların olmadığını
söyledi. Aslında ben o anlamda bir örneğim hem iletişim
fakültesi mezunuyum hem yerel basında çalıştım, bölgesel
yayın organlarında ve 212ye tabi yasadan -fikir işçisi
statüsüdür bu aynı zamanda- bu şekliyle görevimi yerine getirdim.
Dolayısıyla, aslında çok ciddi haklar ve söylemler var. Bunlar
içerisinde ben maddi
sorunlarının, yerel basının maddi sorunlarının en
önemli başlıklardan biri olduğunu düşünüyorum. Bunlarla
ilgili yasal çalışmalar var, aslında anlatılacak çok
şey var Hükûmetimiz döneminde, gerek 22nci gerek 23üncü Hükûmetimiz
döneminde ve yeni dönemde yapılan. Bunlar içerisinde, 4734
sayılı Kamu İhale Kanununda, 4964 sayılı Yasayla
yapılan değişiklik sonucunda yerel basının maddi
yönden güçlendirilmesi sağlanmıştır. Mesela bir tanesi bu,
çok fazla var ama bir tanesi bu.
Yine yerel ve bölgesel
televizyonlarla ilgili de bir düzenleme var. 6112 sayılı Kanun
düzenlenirken yerel ve bölgesel radyo ve televizyonların sorunları da
dikkate alınmış. Bununla ilgili paylar, mesela reklam
gelirleriyle ilgili yüzde 5 olan üst kurul payı yüzde 3e düşürülmüştür.
Yine bunun
sayılarını artırmak mümkün, birçok not aldım ama
bunların her birini burada ifade etmek yerine bir başka
ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum, o da şu:
Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünün bütçesini bu Mecliste
ben açıklamıştım, onunla ilgili lehte görüş
belirtmiştim. Orada saydığım maddeler içerisinde en çok
yerel basınla ilgili bölüme dikkat çekmiştim bu kürsüden. Niye? Çünkü
bu dönemde yerel basına verilen önemle ilgili çalışmalar orada
ayrıntılarıyla vardı. Yeterli mi, daha fazla
yapılabilir mi? Elbette yapılabilir ama yine bu dönemde yerel
basının eğitim alabilmesi, Türkiyenin her noktada eğitim
seminerlerine tabi tutulması, yine mesleki eğitimlerine yönelik,
gerek fotoğrafçılık kursları gerek birçok çalışma
yapabilmesi için yine bu kalemler içerisinde yer almıştı.
Basın Kartı
Yönetmeliğinde yapılan
Bakın, bu konuyla ilgili yasa
çıktı ama bu ay itibarıyla 27 Ocağa kadar süren bir
çalışma var, o da şu: Basın Kartı Yönetmeliğinde
yapılan değişiklikle ilkokul mezunları da bir defaya mahsus
basın kartı alabilecek ve yerel basınımızın çok
önemli bir mağduriyeti de bu anlamda giderilmiş olacak. Aslında
bu yasa önceden çıktı biliyorsunuz, önceki Hükûmetimiz döneminde
ancak yararlanabilenler oldu, kanun maddesini atlayanlar oldu.
Dolayısıyla, 27 Ocak itibarıyla başvuruda bulunan birçok
meslektaşımız -bu konuda- yerel basın mensubu, genel medyada çalışanlar da
bu kanundan faydalanabilecekler.
Yine, gazetecilere, yerel gazetecilere
yönelik en önemli düzenlemeler, inceleme ve ziyaret programları bu
çalışmalar altında yapıldı. Yerelin sesini tüm dünyaya
ulaştıran ve geniş yankı uyandıran TRT Anadolu
kanalında yayınlanan Anadolunun Sesi programıyla da sesini
duyurabileceklerdir.
Aslında, ben, bunlar içerisinde
birçok madde var tek tek sıralamak istemiyorum ama bir tanesine de dikkat
çekmek istiyorum çünkü benden önceki konuşmacı milletvekillerimizin,
sayın değerli milletvekillerimizin işaret ettiği konu
başlıklarından bir tanesi yerel basının
ihtiyaçlarına yönelikti, bu maddede de onu sağlayabilecek bir
kolaylık sağlıyor basın mensuplarımıza. Yerel
medyaya yönelik hizmetlerinden biri de web sayfasında kullanıma
sunulmuş haber ajansı üyeliği, yani haber almadaki
kolaylıklarıyla ilgili.
Bu duygu ve düşüncelerle,
aslında çok fazla konu başlıkları da var ama ben bu
hassasiyete katıldığımı ifade etmek istiyorum. Yerel
basının sorunlarıyla ilgili Hükûmetimizin gerek 22 gerek 23üncü
Hükûmetimiz dönemlerinde imza attığı çalışmalar, yasal
düzenlemeler vardır, bu dönemde de yapılacak çalışmalar
vardır. Yine İnternet medyasıyla ilgili hazırlıklar da
bunlardan bir tanesidir ve bu dönem itibarıyla da yeni
çalışmaların artarak devam edeceği inancımı
yürekten ifade etmek istiyorum, bunu gerçekten meslektaşlarım
adına da diliyorum. Bu konuda katkı sunacak olan tüm
milletvekillerimize de şimdiden teşekkürlerimi sunarak, CHP grup
önerisi aleyhine görüş bildirdiğimi belirterek yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kaynarca.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım efendim.
Cumhuriyet Halk Partisi önerisini kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
14.35
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Duyurular
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün davetlisi olarak ülkemizi ziyaret
edecek olan Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek
Atambayevin, 12 Ocak 2012 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula
hitaben konuşma yapma isteğine
ilişkin duyuru
BAŞKAN - Şimdi,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gülün
davetlisi olarak ülkemizi ziyaret edecek olan Kırgızistan
Cumhurbaşkanı Sayın Almazbek Atambayev, 12 Ocak 2012
Perşembe günü, yarın, Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.
Bu hususu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gündemin Seçim
kısmını geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe;
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN - Şimdi
bazı komisyonlarda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna düşen üyelikler için seçim yapacağız.
Adayları okuyorum:
Plan ve Bütçe
Komisyonunda boş bulunan üyelik için Konya Milletvekili Mustafa
Baloğlu: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan üyelik için
İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunda boş bulunan üyelik için Bayburt Milletvekili Bünyamin Özbek:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan
Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin
Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Ağrı
Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112)(X)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Dünkü birleşimde teklifin 2nci
maddesinin (a) bendi kabul edilmişti.
Şimdi, çerçeve 2nci maddenin (b)
ve (c) bentlerini birlikte okutuyorum:
b) 6 ncı maddesinin (f)
fıkrasında yer alan % 4ü ibaresi % 5,5i şeklinde,
Ancak, görev ve hizmet
ihtiyaçları nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğünce belirlenen ve
İçişleri Bakanlığınca onaylanan bilfiil uçuş
gerektirmeyen kadro görev yerlerine atanan veya bu kadro görev yerlerinde
görevlendirilenlerden, 10uncu uçuş hizmet yılını
tamamlamış ve toplam uçuşu 1000 saatten fazla olan pilot ve
uçuş ekibi personeline (a) fıkrasında belirtilen zorunlu
uçuş saatlerini tamamlamaları şartı ile 80 saatlik
uçuş karşılığının % 80i yıllık
uçuş tazminatı olarak ödenir. Bu şekilde ödenen tazminat damga
vergisi hariç hiçbir vergiye tabi tutulmaz.
c) 6 ncı maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
h) Emniyet Genel Müdürlüğünce İçişleri
Bakanlığının onayı alınmak kaydıyla bu
maddede belirtilen yıllık zorunlu uçuş süreleri malzeme, araç ve
teknik zorunluluk veya imkânsızlıklar nedeniyle veya olağanüstü
durumlarda azaltılabilir. 20 uçuş hizmet yılı veya 2500
saatten fazla uçuşu olan pilot ve uçuş ekibi personeli statü ve
hakları saklı kalmak üzere 3 yıla kadar yıllık zorunlu
uçuş süre ve miktarları aranmayabilir.
BAŞKAN Madde 2 (b) ve (c)
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Mehmet Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Günal.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
görüştüğümüz kanun teklifi, biliyorsunuz Meclis İdari
Teşkilat Kanunu görüşülürken söylemiştim, TOKİyle ilgili
bir teklif var, arkadaşlarımız Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ve Cumhurbaşkanlığının 666 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname kapsamı dışına çıkarılmasını
talep etmezken böyle bir teklif var, inşallah bu gelmez demiştik,
geldi. Gelmez derken, tabii, kapsamı olarak dar olduğunu ve bu kanun
hükmünde kararnameyle diğer birçok düzenleme eksikliğinin de
giderilmesi gerektiğini söylemiştik.
Değerli arkadaşlar, burada, o
kanun hükmünde kararnamede yapılan bazı yanlışlıklar,
bazı eksiklikler giderilmeye çalışılıyor, ama sadece
bundan ibaret değil. Neden? Çünkü sizler bunları
tartışmadan, bir düzenlemeyi geniş bir şekilde ilgili
kesimlerle tartışmadan gündeme getirdiğiniz için ve sadece kanun
hükmünde kararname çıkararak bu düzenlemeleri
yaptığınız için bu eksiklikler devam ediyor, önümüzdeki
günlerde de bu konuda başka tekliflerin, başka kanun
tasarılarının gelmesi kaçınılmaz gözüküyor. Bunun
çıkışını söylemiştim, tekrar ediyorum sizlere.
Değerli arkadaşlar, bu kanun
hükmünde kararname çıkarma yetki kanunu tartışılırken
hem burada hem Plan ve Bütçe Komisyonunda sizlere söyledik, tekrar bütçe
görüşmeleri sırasında da söyledik.
Bakın, bunun yolu, Meclisin
elindeki yetkiyi kullanarak, bu KHK başta olmak üzere, yetki kanunu
çerçevesinde görüşülen kanun hükmünde kararnameleri Meclisin, Anayasa
çerçevesinde, gündeme alarak bunları tartışması ve üzerinde
değişiklik yapılması gereken yerler varsa
değiştirmesi, çıkarılması gereken yerler varsa
çıkarması, reddedilmesi gerekenleri de reddetmesi gerekiyor. Çünkü,
bu Meclisin yetkisi değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla,
bu yetki gaspıyla yapılan yanlışlıkları
düzeltmenin yeri yine Meclistir. Sayın Bakan burada, Bakanlar Kurulunu
temsil ediyor, 2 tane bakanımız olmuş bu arada, diğerini
görmedik.
Sayın
Bakanım, bizim burada Meclis olarak bir yetkimiz var. Mecliste yetkimiz
var, bu KHKları burada tartışma yetkimiz var. Gelin,
bunları öyle parça parça, ikişer, üçer maddelik
yapacağımıza getirin buraya 666 sayılı KHKyı,
zaten gündeme alma yetkisi var, Meclis Başkanlığı da
burada, yetkimizi kullanalım, tek tek uğraşmayalım. Neyse
olması gereken, komisyonlardan geçsin ve bu yetki kanunu çerçevesinde
çıkardığınız şeyi Meclisin denetleme, düzeltme
yetkisini kullanarak yapalım, tek tek uğraşmayalım dedik.
Aksi takdirde, bütün kamu kurumlarını düzenleyen yasalar yalan
yanlış geçmiş oluyor. Niye güceniyorsunuz? Burada, Mecliste,
Parlamentoda, gelin, komisyonlardan geçsin, bütün o komisyonlarda sizin zaten
çoğunluğunuz var ama en azından eksiklerini düzeltelim ve Meclis
iradesiyle bu kanunları buradan çıkaralım. Aksi takdirde,
maalesef bu eksiklikleri sık sık burada yamalarla düzeltmek zorunda
kalacağız.
Devlet personel
rejimi maalesef yamalı bohça hâline geldi yani her tarafı yama. Normalde,
yama deyince bir tane, iki tane olur ama şimdi yamadan normal
bohçanın kendisini göremez hâle geldik. Sürekli olarak, her teklifte bir
yama yapıyoruz.
Bu teklifin
içerisinde, evet, bir TOKİyi kapsam dışında bırakan
var, diğeri emniyetle ilgili -şimdi konuştuğumuz- ve
uçuş personeliyle ilgili düzenleme var. Peki, diğer hakkı yenen
personel ne olacak? Eşit işe eşit ücret diye
çıkardığınız düzenlemelerde birçok personel
mağdur olmuş ve kapsam dışında. Öğretmenler yok,
din görevlileri yok, emniyet mensuplarının
diğer kısmı, bu uçuşun dışındakiler yok.
Sağlık çalışanları yok.
Peki, diğer emniyet
mensupları ne olacak? Dün Sayın Bakana sordum, Eşit işe
eşit ücret kapsamında bizim kurum içerisinde yok. dedi. Diğer
kurumla ilgili var. Arkadaşlarımız yazmışlar, emniyet
mensupları.
Şimdi, bakıyorum, diyorlar ki: Burada
Teftiş Kurulu içerisinde, diğer kamu müfettişleriyle kendileri
ayrı tutuluyor. Şimdi, sadece eşit işe eşit ücretse,
uzmanlar aynı alacaksa, müfettişler her yerde müfettiştir o
zaman, olması lazım. Mülkiye müfettişleri de var, emniyet
müfettişleri, polis müfettişleri var, diğer bakanlık
müfettişleri var, var veya diğer şeylere bakıyoruz. Burada
emniyet müdüründen aşağıda polis memuruna kadar kimlerin ne
aldığının dökümünü vermişler; ben size onları da
vereyim.
Hepsinin birden düzenlenmesi
lazım; yani bu yaptığımız çalışmanın
eksikliğini anlatmaya çalışıyorum. Eğer böyle
alelacele KHK ile düzenleme getirirsek, sonra mağdur olanların hepsi
ortaya çıkar. Eğer burada tartışmış olsak,
komisyonlardan geçmiş olsa, burada uzman arkadaşlarımızla
bu eksiklikleri tamamlarız, hangi kurumda ne varsa
Peki, bunun için ne yapmak lazım?
Tabii, bunları getirip burada tartışmak lazım. TSK
personelinde de yine çok küçük bir kısmı düzenliyor. Uçuş
personeli var, astsubayların durumu var, gündemde sürekli burada
tartışıyoruz, araştırma önergesi açılsın
diye de tartıştık; bunlar yok. Sivil memurlar var, uzman er ve
erbaşlar var. Hepsini o zaman bir standarda koymak lazım.
Yine, burada bizim milletvekillerimiz
daha önce defalarca verdiler, şehit ve gazi aileleri var; onların
mağduriyetlerinin giderilmesi lazım. Bunlarla ilgili birçok kanun
teklifimiz var, araştırma önergemiz var mali durumlarıyla
ilgili, korunmasıyla ilgili. Bunların hiçbirisi dikkate
alınmadan, böyle parça parça yamalar yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, gelin, bu
Meclisin iradesini kullanalım. Aksi takdirde, bunları yeniden yeniden
tartışmanın ötesine geçemeyiz. Yamalı bohçadan öte bu
geçemez. Devlet personel rejiminin genel anlamda elden geçirilmesi gerekiyor.
Nasıl yapacaksınız? Önce, devletin fonksiyonlarını,
yapılan işleri, bütün kademeleri ve kariyer basamaklarını
tek tek tanımlamanız gerekiyor. Yapılması gereken
çalışmaları baştan yapmamız gerekiyor. Yani her
bakanlıktaki uzmanlık gerektiren işler, farklı farklı
işler var. Uzman dediğiniz zaman, tamamı bir değil. Zaten
kariyer uzmanlığı, bu düzenleme sonrası kalmadı.
Devlet Planlama Teşkilatı kapatıldı, Hazinedeki
uzmanlıklar, diğer
birimlerdeki uzmanlıklar birleştiriliyor.
Reform yaparken karmaşaya yol
açmadan yapmak gerekiyor. Bunun için, devlet personel rejiminin köklü bir
şekilde yeniden ele alınması gerekiyor; bütün kurumlarla,
sendikalarla, çalışanların temsilcileriyle beraber
tartışarak ama bu Meclisten geçirerek. Bakanlıktaki bürokratların
getirdiğini Başbakanlıktan geçirip Sayın Başbakanın
imzasıyla Resmî Gazeteye göndererek yaparsak bu eksiklikleri tamamlama
şansımız olmuyor. Yine, sizlerin getirdiği öneriler dikkate
alınır ama hem uzmanların hem çalışanların hem de
sendikaların bu konudaki eleştirileri, katkıları dikkate
alınarak hazırlanırsa, daha derli toplu ve yeniden yama yapmak
zorunda kalmadan bu düzenlemeleri yapma şansımız olur
değerli arkadaşlar.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bizim, personel rejimi reformu önerimiz var. Hem seçim beyannamelerimizde hem
de bunun eki olan devlet ve personel reformuna ilişkin
çalışmalarımızda bunların genel çerçevesini çizdik. Eğer
sizler, gerçekten, bu görüşümüzü samimi bulur bir çalışma yapmak
isterseniz, kurulacak komisyonlarda da, yine ihtisas komisyonlarında da
sizlerle somut olarak görüşlerimizi paylaşırız çünkü bu çok
önemli bir rejim yani kamu hizmetlerinin düzenlenmesi, devletin hizmetlerinin
görülmesinde kamu personel rejimi gerçekten çok önemli. Bu, işe almadan
başlıyor, tayinde, terfide, özlük işlerinde, atanmalarında,
tamamında, baştan sona ele almak gerekiyor.
Onun için, gelin, bu kararların
alınmasındaki, devletin hizmetlerinin yerine getirilmesindeki rolü
çok büyük olan kamu personelinin durumunu, rejimini yeniden
yapılandıralım. Bunun için de en önemli öneri: Sayın
Bakanım, Bakanlar Kuruluna öncelikle götürülmek üzere ve Meclis Başkanımıza
da söylemek üzere, başta bu 666yı yeniden ele alalım,
kaçıncı defadır söylüyorum, herhangi bir tepki henüz
alamadık. Eğer bunu yapmazsanız, her gün maalesef bunları
düzeltmek zorunda kalırız. Burada, bütün haklarını temelden
düzeltmemiz gerekiyor. Gerçekten, yapılacak işleri tanımlamamız
gerekiyor. Aksi takdirde, sürekli sızlanmaları
duyacaksınız. Bize günde, sürekli olarak, değişik
kurumlardan arkadaşlarımız geliyor, Bizim de hakkımız
yenildi, bizim de maaşlarımızda eşitsizlikler var, bu
birleştirmelerden bizler çok büyük sıkıntı çekiyoruz.
diyorlar. Yani burada Sayın Bakan dün tam cevap vermedi ama Sayın
Bakanım, merak ediyorum, polisler, yine dünkü soruma sizin genel
cevabınız üzerine Bizimle ilgili bir şey yapılacak
mı? diye soruyorlar. Kendi içlerindeki eşitsizliğin ötesinde,
diğer kurumlarla olan maaşlardan dolayı da eşitsizliklerini
dile getiriyorlar. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi iradesine sahip
çıkmasını, özellikle Meclisle ilgili düzenlemeyi Anayasa
çerçevesinde bu Meclisin yapması gerektiğini düşünüyorum,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin de Anayasanın amir hükmü gereğince
bu 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kapsamı
dışarısına çıkarılması gerektiğini
düşünüyorum. Gelin, birlikte bu iki yetkimizi de kullanalım hem
Meclisi bunun kapsamı dışına çıkaralım hem de
666yı birlikte burada köklü bir şekilde değiştirerek
reform yapalım diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Günal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu.
Buyurunuz Sayın Kuşoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve onu değiştiren 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ilgili söz almış
bulunuyorum.
Biliyorsunuz, 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname yirmi iki yıldan beri Türkiyede uygulanan bir
mevzuattı, yirmi iki yıldan beri devlet memurları buna istinaden
taban aylığı, kıdem tazminatı ve ek tazminatlarını
alıyorlardı, bir kabullenmişlik söz konusuydu. Bu Kanun Hükmünde
Kararname ile de, 666yla da birdenbire devlet personel rejimi, ücret rejimi
altüst oldu, büyük sıkıntılar, sızlanmalar söz konusu oldu,
durup dururken bir sorun ortaya çıktı. Biraz önce Sayın Günal
anlattı, bunu bir kanunla Meclis tarafından çıkarmak en
doğrusuydu. Bunun şöyle bir farklılığı olurdu,
şöyle bir avantajı olurdu: Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından üstlenilen bir kanun hükmü, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından desteklenen, Biz yaptık, doğrudur; bu şekilde
olacaktır. denilen bir kanun, herkes tarafından, devlet
memurları tarafından da kabul görürdü. Bu yapılmamış,
çok büyük bir fırsat bu şekilde
kaçırılmıştır. Onun için, büyük bir
sıkıntı var. Onun için, iki haftadan beri biz durup dururken bu
kadar iş güç arasında bu kanun hükmünde kararnamenin
yanlışlıklarını, eksikliklerini düzeltiyoruz. Bundan
sonra da önümüze buna benzer sıkıntılar gelecek, yine 666nın,
daha doğrusu 375in yanlışlıklarını düzeltmeye çalışacağız
önümüzdeki günlerde.
Biliyorsunuz, özellikle teklifin 2nci
maddesinin (b) ve (c) şıklarıyla ilgili söz aldım. 2nci
madde, özellikle emniyet hizmetleri sınıfında, emniyet
teşkilatında uçuş ve dalış hizmetleriyle ilgili bir
düzenleme yapıyor. Bunun yeterli olduğunu söyleyemeyiz tabii ki, çok
yeterli durumda değil ama benzer durumda olan birçok kamu kuruluşunda
da maalesef yetersizlikler söz konusu olduğu için, birçok devlet memuru
özellikli hizmet yapıp mağdur durumda olduğu için yetersiz
olduğunu söylemek zorundayım.
Önceki konuşmamda, geçen haftaki
konuşmamda özellikle emniyet amir ve polis memurlarının
sıkıntılarını sizlere arz etmiştim. Bu defa da hazine
avukatlarının, yine mülki idare amirlerinin ve şu andaki vergi
müfettişlerinin benzeri sorunları var, onları size mümkün
olduğunca aktarmak istiyorum.
Sayın Bakan, geçen konuşmamda
ben Bu kanun hükmünde kararnamenin sahibi yoktur. demiştim. Sayın
Bakan da Bu kanun hükmünde kararnamenin sahibi benim. demişti.
Aslında, İçişleri Bakanlığıyla çok ilgili
değil doğrudan doğruya, diğer bakanlıklarla belki daha
ilgili ama bugün ya da iki haftadır düzeltmeye
çalıştığımız bölümler Sayın Bakanla ilgili
olan bölümler.
Bakın Sayın Bakan, siz Ben
sahibiyim. diyorsunuz ama sizin emrinizde çalışan mülki idare
amirlerinin nasıl şikâyetleri var. Şimdi, 666 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle valilerin ek göstergeleri 7.000den 7.600e, makam
tazminatları da 7.000den 10.000e yükseltildi, güzel ama buna
karşın vali yardımcısı ve kaymakamlarda benzeri bir düzenleme
yapılmadı. 2011 yılının ikinci yarısında
uygulanmakta olan katsayılara göre net rakamlar üzerinden 652 lira ödenek,
608 lira ek ödeme olmak üzere toplamda 1.260 liralık net gelir kaybı
söz konusu oldu. 375le bu düzeltilmeye çalışıldı,
İyileştirme. diye tanımlanan bir düzenleme yapıldı,
44 lira eksik gelir söz konusu oldu. Bakın, 44 lira, bu da yeni
düzenlemeyle, fark tazminatıyla kapatılmaya
çalışıldı ama bu kadar bakın -Sayın Bakan da
Bakanlıktan mülki idare amiri olarak geliyor- önemli farklılıklar
var; aynı yerde çalışanlar ya da bir şekilde vali
olamamış olanlar ne kadar mağdur edilmiş vaziyette. Yani
Sahibi yok. derken haksız değilim herhâlde değil mi
arkadaşlarım?
Yine, benzeri bir durum hazine
avukatları için, Muhakemat Genel Müdürlüğüne bağlı
çalışan hazine avukatları için söz konusu. Şöyle diyorlar:
Son olarak 659 sayılı KHK ile yapılan düzenleme sonucu hazine
avukatları genel bütçeli idarelerin adli yargıya ilişkin davalarını
takip etmekteyken idari yargıya ilişkin olanların da takip görevini
almışlar. Hazine avukatlarının davalarını takip
ettiği kurum sayısı 59 iken, bu düzenlemeyle, özel bütçeli
idareler de eklenerek kurum sayısı 205 olmuş ama 666yla bununla
ilgili olarak da hazine avukatlarına ek hiçbir şey verilmemiş;
59dan 205e yükselmiş takip ettiği müvekkil sayısı ama
mağdurlar. Ayrıcalık istemiyoruz, sadece
hakkımızı istiyoruz. diyorlar. Benzeri bir durum yine emekli
vergi müfettişleri için, onlara daha önce belli makamlarda olanlar için bu
dönemde tazminat veriliyor. Geçmişte de aynı işi yapan,
aynı makamı dolduranlar için de aynı şekilde
tazminatın söz konusu olması gerekir. diye yazıyorlar. Buna
benzer yüzlerce mektup alıyoruz, şikâyet alıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
ben kürsüye çıkmışken bir de genel bir sıkıntıdan
bahsetmek istiyorum. Vatandaşımız, bilmiyorum fark ediyor
musunuz, sıkıntı içerisinde, büyük sorunlar içerisinde.
Ekonomide önemli sorunlar var. Ekonomiyle ilgili her gün Merkez Bankası
Başkanı kalkıyor, dövizi kontrol etmek için bir
yığın şey söylüyor, güven vermeye çalışıyor
ama olmuyor bir türlü. Ekonominin geleceğiyle ilgili
sıkıntılar var, sorunlar var. Vatandaş
sıkıntılı. Traktörünü jandarmadan dağa
kaçırıyor jandarma geldiğinde. Büyük sorunlar,
sıkıntılar var herkeste. Böyle bir ortamda bir de Ana Muhalefet
Partisi Genel Başkanıyla ilgili olarak bir fezleke düzenleniyor,
durup dururken sıkıntı çıkarılıyor. Bir iktidar
üçüncü döneminde yüzde 50 oy almış iktidar olmuş ama ülkede
büyük bir sorun var, sıkıntı var. Böyle bir şey olamaz.
Bakın, bir genel başkan, Ana Muhalefet Genel Başkanı 2
milletvekili de tutuklu iken -ve bu dönem biliyorsunuz 8 milletvekili
tutukludur, ilk defa böyle bir anormallik yaşıyoruz- şu sözleri
nasıl söylemez: Burada ön yargılı, siyasi otoritenin emrinde
olan yargıçların sadece oynadıkları bir tiyatro var. Bunun
adına yargılama, demokrasi diyorlar. Bu, ne demokrasidir ne de
adalet dağıtmadır. Bunların kaçma imkânları yok, zaten
kaçamazlar, ülkelerini seviyorlar. Bunlar Biz yargılanmayalım.
demiyorlar, zaten yargılanıyorlar. Bunlar Parlamentoya gelip
yeminlerini içerek Anayasanın 90ıncı maddesinde ve diğer
maddelerinde öngörülen kurallar içerisinde görevlerini yapmak istiyorlar. Ama
bu görevler maalesef bazı yargıçlar tarafından engelleniyor.
Onlara yargıç demeyi içime sindiremiyorum. Çünkü yargıç, vicdanıyla
hareket eden kişi demektir. Yargıç, toplumun beklentilerini,
duygularını bilen ve ona saygı duyan demektir. Vicdan her
şeyin üstündedir. Vicdanıyla hareket etmeyen bir yargıç
yargıç olabilir mi? Anayasanın 90ıncı maddesi, Türkiye
Cumhuriyetinin imzaladığı uluslararası sözleşmeler
var. Bunları görmezlikten gelip Ben bildiğimi okurum, benim
bildiğim ve söylediklerim doğrudur. mantığıyla yola
çıkarsanız adalet dağıtamazsınız.
Değerli arkadaşlarım,
bir yargıçlar devleti olmamamız, bir kanunlar devleti olmamamız
lazım. Biz, yasama organı olarak, öncelikle tabii ki iktidar partisi
milletvekilleri olarak sizler, sonra ana muhalefet partisi olarak biz ve
diğer muhalefet partileri hep beraber bu konuyu sahiplenmemiz lazım.
Gerçekten ülkede büyük bir
sıkıntı var, durup dururken ilave olarak bu
sıkıntıların yaratılmaması lazım, bu
huzursuzluğun ortadan kaldırılması lazım, bu sorunun
çözülmesi lazım.
İçeride 2 tutuklu milletvekiliniz
varken, bir partinin genel başkanı olarak başka nasıl
konuşabilirsiniz? Üstelik bu konuyla ilgili olarak da, tutuklu olan
milletvekilleriyle ilgili olarak da çok açık hükümler var iken nasıl
konuşursunuz siz olsanız?
Buna benzer konuşmaları
sayın bakanlar, Sayın Başbakan, hemen hemen her gün benzeri
vesilelerle, yargıyla ilgili olarak yapmıyorlar mı?
Yargıyı hiç mi tenkit etmeyeceğiz? Burada yargıyı
etkilemekten ziyade yargıya yönelik bir eleştiri var.
Eleştiriyle hakareti ve yargıyı etkileme hususunu
ayırmamız lazım, bilmemiz lazım bütün bunları.
Sabrınız için çok
teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kuşoğlu.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Altan Tan.
Buyurunuz Sayın Tan. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yılbaşından beri Türkiye üç önemli olayı
tartışmakta: Bunlardan birisi, Şırnakta meydana gelen
Roboski katliamı; ikincisi, 26ncı Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğun, terör örgütü kurma iddiası ile
tutuklanması; üçüncüsü ise mevcut Genelkurmay Başkanı Necdet
Özelin Kürtçe ana dille eğitime karşıyız, ülkeyi böler.
beyanatları.
Ben, sırasıyla bu üç konu
hakkındaki fikirlerimi beyan etmek istiyorum.
Sevgili arkadaşlar, bugün,
Şırnaktaki olay, oluş şekliyle tam olarak
aydınlığa kavuşturulamadı ama şu kesin ki ölen
insanlar sivil ve günahsız insanlardı.
Burada yapılması gerekenler
çok açık, kısa ve netti:
Bir, olayın gerçek yüzü -yani
sivil vatandaşlar olmaları hasebiyle- anlaşılır
anlaşılmaz Sayın Başbakanın ve yetkililerin özür
dilemesiydi.
İkincisi, hemen Hava Kuvvetleri
Kumandanı dâhil, bölgedeki albay ve tümen kumandanı da dâhil birinci
derece sorumlu olanların açığa alınmasıydı.
Üçüncüsü, ciddi bir soruşturma, ister
Meclisin kuracağı bir araştırma komisyonu ister
dışarıdan yine yetkililerin, devlet yetkililerinin
yapacağı bir soruşturma. Sonrasında da olayın gerçek
yüzünün bütün açıklığıyla kamuoyuna açıklanması
ve sorumluların cezalandırılmasıydı ama bunlar
yapılacağına öyle bir politika takip edildi ki sanki
bunları BDP bombaladı, sanki bunları BDP öldürdü, kaymakamı
BDP dövdü, ne yapıldıysa hepsini BDP yaptı.
Tamamen yanlış bir politika
olmuştur, tamamen savunulamaz bir politika olmuştur ve bu işin
arkasını BDP Grubu da bırakmayacaktır, gerçek sorumlular
cezalandırılıncaya kadar ve Sayın Başbakan
çıkıp özür dileyene kadar bu konunun takibi devam edecektir.
26ncı Genelkurmay
Başkanı İlker Başbuğun tutuklanma hadisesinden sonra
meydana gelen Sayın Başbakanın açıklamaları da
maalesef üzüntü vericidir. Bugüne kadar 8 milletvekilimiz hâlen cezaevinde.
Bunlar tutuksuz yargılanmalı. demeyen, diyemeyen Sayın
Başbakan, Genelkurmay Başkanı tutuksuz
yargılanmalıydı. diyebilmiştir. Bu da demokrasi
anlayışı ve siyasi yaklaşım açısından
savunulamaz bir durumdur.
Bunun ötesinde, 26ncı Genelkurmay
Başkanından önce eğer gözaltına alınması gereken
veya hakkında dava açılması gereken, soruşturma
açılması gereken birisi de varsa o da ondan önceki Genelkurmay
Başkanı Yaşar Büyükanıttır. Bizim çocuklar,
tanırım iyi çocuklar. dediği insanlar daha dün otuz dokuz sene
ceza almışlardır ve 27 Nisan Muhtırasının
altında da kendi imzası vardır ve Bu imzanın da sahibi
benim, ben verdim. diyebilme cüretini göstermiştir ama Dolmabahçede ne
olduysa, Yaşar Büyükanıtın arabasının
zırhlı olması gibi, kendi üzerinde de bir zırh
konulmuş ve bu zırh hâlen de devam etmektedir.
Bütün, belki bunlardan daha vahim
olanı mevcut Genelkurmay Başkanı Necdet Özelin Kürtçe ana
dille eğitim ülkeyi böler, buna karşıyız. beyanatı
olmuştur. Yine ne hikmetse Avrupa Birliğine girme sürecini yöneten
Devlet Bakanı Egemen Bağış da dâhil, çıkıp
Genelkurmay Başkanından hesap sorulacağına bu iş de
yine BDPnin üzerine yıkılmıştır ve BDP, orduyu küçük
düşürmekle, hakaret etmekle veya şahıslarla uğraşmakla
itham edilmiştir. Ben Sayın Başbakana da, Sayın Egemen
Bağışa da soruyorum: Avrupa Birliğine giriş sürecinde
bir Genelkurmay Başkanının böyle bir beyanat verme hakkı
var mıdır? İki, doğru mudur bu söyledikleri? Siz de
katılıyor musunuz?
Sevgili arkadaşlar, bütün
olaylarda dikkat ederseniz, eski tabirle Zarfa değil, mazrufa
bakın. sözünün tam tersi olarak, sürekli olarak mazruf yani zarfın
içindeki esas söylenenler göz ardı edilmekte ve bunun üzerinde
yapılan konuşmalar üzerinden bir spekülasyon ve kamuoyunu
yanıltma süreci takip edilmektedir. Bugün açık ve net olarak
şunu söylüyoruz: Mevcut Genelkurmay Başkanı hakkında bir
soruşturma açılmalıdır ve artı, eğer Hükûmet de
aynı fikirdeyse bunun da çok daha vahim bir gelişme olduğunun
bütün dünyaya açık ve seçik bir şekilde gösterilme zarureti
vardır. Nitekim, şu an tutuklu bulunan 26ncı Genelkurmay
Başkanı İlker Başbuğ da göreve gelir gelmez
Diyarbakıra gitmiş ve tatbikat elbiseleriyle Vilayette, akredite
sivil toplum kuruluşlarıyla -kendince akredite- bir toplantı
düzenlemiş ve yine aynı meyanda Kürtçe ana dilde eğitim ülkeyi
böler ve biz karşıyız. demiştir. İşte, o günden
bugüne gelinmiştir.
Sevgili arkadaşlar, eğer biz
bugün bu olayların üzerini örtersek ve doğru düzgün bir
soruşturma yapamazsak, Genelkurmay Başkanının bu siyaset
üzerindeki vesayetini engelleyemezsek, bugün yapmakta olduğumuz bütün
demokratikleşme çalışmaları ve yeni anayasa
çalışmaları da maalesef güme gider.
Sayın Başbakanın dili ve
Sayın İçişleri Bakanının dili, maalesef, geçenlerde
tekrar söyledim, barışın dili değil. Sürekli olarak BDPyi
suçluyorsunuz ve sürekli olarak Şeytanlar, iblisler, ipi bağlı
olanlar, bir yerden izin almadan tuvalete bile gidemeyenler. gibi ilkokul
öğrencilerinin bile birbirleriyle olan ihtilaflarında
kullanılmayacak bir dili kullanıyorsunuz. On koyunu teslim
etmezler. diyorsunuz. Peki, siz dokuz senedir iktidardasınız, 5 tane
Genelkurmay Başkanını doğru düzgün yönetebildiniz mi? Gelen
konuştu, giden konuştu; gelen muhtıra verdi, giden tavır
koydu, gelen de aynı şekilde devam etti. On koyun meselesinden evvel
5 tane Genelkurmay Başkanının idaresi meselesinin doğru
düzgün bir gündeme gelmesi gerekmektedir.
Sevgili arkadaşlar, bugün çok
dostane ve samimi bir çağrıda bulunuyorum: Sayın Başbakan
BDPliler aynaya baksınlar. dedi. Lütfen, Sayın Başbakan da
bir aynaya baksın.
Bugün gelinen noktada çok fazla laf
söylemeden iki şeyin altını çizmek istiyorum: Dün bu
Parlamentoda baş örtüsüyle alakalı 411 oy ki o oyların içinde
bizim arkadaşlarımızın da oyları vardı- 411 el
kaosa kalktı. diyenler, Ahmet Kayanın Kürtçe şarkı
söyleyeceğim. sözünden sonra ertesi gün manşete Vay şerefsiz!
diye manşet çekenler bugün Sayın Başbakanı övmeye başlamışlardır
ama o gün yanında duran,
verdiği liberalleşme ve demokratikleşme mücadelesine destek
veren Ali Bayramoğlu, Ahmet Altan, Hasan Cemal, Ali Akel, Mehmet Altan,
Emre Uslu gibi yazarlar ve daha onlarcası bugün eleştirmeye
başlamıştır. Ciddi bir şekilde aynaya bakılma
mecburiyeti vardır.
Arkadaşlar,
dostlarınızı dost, size asla dost olmayanları da
tanıma mecburiyeti vardır. Eğer bugün, en zor günlerde
yanınızda olanlar sizi eleştiriyorsa yanlış giden bir
şeyler vardır. Bunu da hakaret ederek, polemiğe girerek,
tartışarak, laf atarak değil, doğru düzgün bir muhasebeyle
yapma mecburiyeti vardır.
Bugün gittiğiniz yol neresidir?
BDP, farz edin ki -farz edin diyorum- velev ki baştan
aşağıya yanlış şeyler yapıyor. Peki, sizin
demokratikleşme projeniz ne? Kürtçe ana dilde eğitimle ilgili,
bölgesel yönetimlerle ilgili, cemevleriyle ilgili, baş örtüsünün kamusal
alanda olmasıyla ilgili, askerî vesayetle ilgili bugün projeleriniz ne?
Bunları konuşalım. Ama anlaşılıyor ki, burada
öyle bir dil ve yol takip ediliyor ki BDP Anayasa Uzlaşma Komisyonundan
çekilsin, mümkünse Meclisin de dışına çıksın,
dışına çıkmıyorsa kapatılma davası
açılsın ve ondan sonra çıkıp denilsin ki: Ya biz zaten
Türkiyeyi cennet yapacaktık ama bu adamlar bırakmadı.
Hiçbirisini yapmayacağız. Meclisten de gitmeyeceğiz, Anayasa
Uzlaşma Komisyonundan da kalkmayacağız, sonuna kadar demokrasi
mücadelesi vereceğiz, üslubumuza, tavırlarımıza da dikkat
ederek konuşacağız, Türkiye Cumhuriyeti ya demokratik bir hukuk
devleti hâline gelecek veya iktidar, iktidarını kaybedecek.
Urfalı Nâbinin bir sözüyle
bitirmek istiyorum:
Bağ-ı dehrin hem
hazanın hem baharın görmüşüz,
Biz neşatın da gamın da
ruzgârın görmüşüz.
Çok da mağrur olma kim meyhane-i
ikbalde,
Biz hezaran mest-i mağrurun
humarın görmüşüz.
Gururdan mest olmayın. Demokratikleşmeye
devam.
Selamlar, saygılar. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tan.
Şahsı adına Kars
Milletvekili Ahmet Arslan.
Buyurunuz Sayın Arslan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET
ARSLAN (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifinin
2nci maddesinin (b) fıkrasıyla ilgili şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
(b)
fıkrası, 1985 tarih ve 3160 sayılı Emniyet Teşkilatı
Uçuş ve Dalış Hizmetleri Tazminat Kanununun 6ncı
maddesinin (f) fıkrasında, zorunlu uçuş saatlerinden fazla
uçtukları her saat için uçuş hizmeti yılının son
ayındaki uçuş tazminatının yüzde 4ü oranının
yüzde 5,5a çıkarılmasını öngörüyor. Yine aynı
şekilde, 120 saatten fazla uçuşların dikkate
alınmamasının 80 saate düşürülmesini öngörüyor. Zira, 4
olan oranı 5,5a çıkardığınızda etkilenen kesim
çok daha fazla, dolayısıyla 120 saat yerine bunu 80 saatle
sınırlamak gereği var. Onuncu uçuş hizmeti yılının
tamamlanması ve toplam uçuşu bin saatten fazla olan pilot ve
uçuş ekibi personelinin de zorunlu uçuş saatlerini tamamlama
şartları ile seksen saatlik uçuş
karşılığının yüzde 80inin uçuş
tazminatı olarak ödenmesini öngörüyor.
Bu
ne işe yarayacak? Bu şuna yarıyor arkadaşlar: Belli bir
yıldan sonra belli bir uçuş saatini sağlamış olan
Emniyet Genel Müdürlüğünün uçuş personeli artık teknik
zorunluluklar anlamında ve tecrübelerinin gereğini devam ettirmek
anlamında gerekli saatleri uçacaklar. Onun üstünde, fazladan uçuş
zorunluluğu getiren kaldırdığınız her
helikopterin uçuş masrafı, diğer teknik ekibin
masrafını da düşündüğünüzde çok ciddi bir şekilde,
aynı zamanda tasarruf anlamına geliyor. Bu tasarrufun da
sağlanması çok çok önemli.
Bu
kanunla ilgili birçok şey söyleniyor, birçok şey ifade ediliyor ancak
ben de huzurlarınızda birkaç şey söylemek istiyorum.
Birincisi:
Kurumların birçok yerine insanlar alınıyor ve bu insanlar
uzmanlaşıyor konularında. Ancak eğer kurumlar arasında
ücret eşitliği yok ise çok ciddi bir dengesizlik var ise o zaman
herkes ücreti daha iyi olan kuruma gitmek istiyor ve siz de o kurumu idare eden kişi olarak
çalışkan olan insanları bırakmak istemiyorsunuz ve
karşınıza şöyle çıkıyorlar: Çalışkan
olmak, başarılı olmak suç mudur? Tabii ki burada bir ikilem
arasında kalıyorsunuz: Çalışkan olanı tutarak
cezalandırmak mı, göndererek mükâfatlandırmak mı? Ancak
bunun sonucu şu: Siz, o kurumunuzun işlerini yerine getirmek
adına, aldığınız sorumluluğu yerine getirmek
adına kişiyi göndermek istemiyorsunuz.
Bir başka gerçek: Bu tecrübeyi
kazanmış bir insan, gittiği bir başka kurumda o tecrübenin
tamamını kullanamıyor, yeni bir tecrübe edinmesi gerekiyor.
Hâlbuki, bu yapılan düzenlemelerle, bütün kurumlarda, birbirine benzer
iş yapanların eşit işe eşit ücret kavramı
çerçevesinde, eşit iş çerçevesinde eşit para almaları
şöyle bir sonucu doğuruyor: İnsanlar artık tecrübe
edindikleri kurumda görevlerine devam etmek istiyorlar. Ben bunun geçmişte
sıkıntısını çekmiş bir bürokrat olarak, bu düzenlemenin
çok çok faydalı olacağını yaşanan tecrübeler
çerçevesinde söylemek istiyorum, bunu bilgilerinize arz etmek istiyorum.
Yine yüce heyetin bilgisine bir
başka şeyi sunmak istiyorum. Doksan yedi yıl önce, 6, 7, 8
Ocakta, özellikle Sarıkamışta 90 bin şehit verdik. Biz
bugün biliyoruz ki söz konusu ülke yani vatan olunca canın öneminin
olmadığı ecdadımız tarafından en iyi bir
şekilde sergilenmiş. Bu ruh, bugün yaşatmamız gereken, bu
tecrübeden faydalanmamız gereken bir ruh. İşte bu ruhtan
faydalanmak, 90 bin şehidimizi anmak adına, hafta sonu
Sarıkamışta Türkiye Şehitleriyle Yürüyor anma
etkinlikleri vardı. Bu anma etkinliklerine seksen bir ilimizden birçok
kişi katıldı, sayın bakanlarımız
katıldı, biz Kars vekilleri başka milletvekili
arkadaşlarımızla katıldık. Gerçekten orada,
insanımızın, 90 bin şehidini anmak adına 8.300 metreyi
nasıl da duygulu bir şekilde yürüdüğünü gördük. Ben onların
hepsine Karslılar adına, Sarıkamışlılar
adına çok çok teşekkür ediyorum.
Tabii ki şehitlerimizin ruhu
şad olsun deyip hepsini saygıyla anıyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Arslan.
Malatya Milletvekili Mustafa
Şahin.
Buyurunuz Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 112 sıra
sayılı 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 2nci maddesinin (b) ve (c) fıkraları hakkında
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, daha
önceki dönemlerde Türkiye'nin kanayan yaralarından biri olan adaletsiz
ücret dağılımı, kamu çalışanları
arasında psikolojik, sosyal ve özellikle ekonomik anlamda huzursuzluk yaratmakta
idi. AK PARTİ iktidarları öncesinde hiçbir hükûmetin bir türlü
gündemlerine dahi alamadıkları, sadece söylemlerinde ifade ettikleri
eşit işe eşit ücret uygulaması bizim, AK PARTİ
iktidarları dönemimizde yapılabilmiştir. Hükûmetimiz tüm olaylar
karşısında hassasiyetle yaptığı devrim niteliğindeki
çalışmaları bu konuda da göstermiş olup, her gün bir yeni
yanlışı düzeltme adına yeni bir uygulamayı gündeme
almakta ve bu uygulama üzerinde gerekli çalışmaları yaparak
ilgili kanunlar ile çalışma hayatını nitelikli, adaletli,
sistemli bir hâle getirmeyi amaçlamakta ve uygulamaktadır.
Kamuda eşit işe eşit
ücret sistemi uygulamasını kademeli olarak hayata geçirmeye
çalışmaktayız. İşin taşıdığı
önem, zorluk ve sorumluluk gibi özellikleri göz önüne alınarak ödenen
ücretler arasında bir denge sağlanması bizim temel
amacımızdır. Yapılan bu değişikliklerle aynı
unvan ve aynı kadroda olanların farklı ücret almasının
önüne geçilmesi sağlanmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile daha önce
2629 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmıştı. Bu
Kararname ile yapılan bazı düzenlemelere ilişkin yeni düzenleme
yapılması hasıl olmuştur. Buna göre, Emniyet Genel
Müdürlüğünde görev yapan pilot ve kurbağa adamlar için 3160
sayılı Kanunda da düzenleme yapılması eşit işe
eşit ücret kapsamında gerçekleşmiş olacaktır. Daha
önce 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç
ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanununda değişikliklerin,
3160 sayılı Emniyet Teşkilatı Uçuş ve Dalış
Hizmetleri Tazminat Kanununda da bazı düzenlemelerin yapılması
eşit işe eşit ücret kapsamında gerekmekteydi. Bu kapsamda
3160 sayılı Kanunun 6ncı maddesindeki bazı düzenlemelerin
2629 sayılı Kanuna paralel olarak yapılması zorunludur.
Kamuoyunda beklenen ve Hükûmetimizce de
yapılan bu değişikliklerle özellikle kamu
çalışanlarımızın eşit işe eşit ücret
alması sağlanmış olması bizleri ve bugüne kadar bu
sıkıntıyı yaşayanları sevindirmiştir.
Özellikle, sözlerimi bitirirken
Şırnakın Uludere ilçesinde hayatını kaybeden 35
vatandaşımıza Cenabıallahtan rahmet, yakınlarına
ve milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum,
ancak hiç kimsenin bu Meclise insanlık dersi verme gibi bir
hakkının ve haddinin olmadığını ifade etmek
istiyorum.
Türkiyenin birlik ve
bütünselliğini parçalamak isteyenler
Evet, o bölgede aşiret
reislerimizin
Örf ve ananelerin, törelerin ne kadar önemli olduğunu
bildiğimiz o bölge insanlarımızın ana kuzuları olan o
körpecik kız çocuklarımızı ve erkek
çocuklarımızı 12-15 yaşlarında ailelerinden
koparıp dağa çıkarmak için baskı yapanlar, masum 4 kız
çocuğumuza 280 adet kurşun sıkacak kadar merhametsizce ve canice
davrananlar, anne karnındakilere, masum insanlarımıza ve
çocuklarımıza karşı silah kullananlar, güvenlik güçlerini
ve masum vatan evlatlarını haince pusu kurarak şehit edenler sanırım
acaba bir zerre insanlıktan nasibini almışlar mıdır?
Referandumda halkın iradesine
saygı göstermeyip sandığa gitmesini engelleyenler ve
zorbalık yapanlar, evet, yine törelerimiz içerisinde yer alan taziye
ziyareti için gelen ilçe kaymakamına ve misafirlere saldırmaları
için insanları kışkırtanlar, Bingölde canlı bomba
sonucu anne ve 2 evladının öldürülmesi, yine Bingölde 33 askerin,
Başbağlarda 37 masumun canlarına kıyanlar, vatandaşlarımızın
canlarına ve mallarına kastederek molotofkokteylleri ve havai
fişekler atanlar, Ankara Kumrularda, Kumrular Sokakta ve İstanbul
Güngörende, dershane önlerinde, sokaklarda rastgele yerlerde bomba patlatanlar
ve masum insanların ölümüne sebep olanlar olmasaydı, acaba o bölgede
o hazin hadise olur muydu diye soruyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla)
Acaba, bu insanların yapmış oldukları bu eylemler
karşılığında insanlık suçu işlediler mi,
işlemediler mi?
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Ne alakası var? Hayret bir şey ya!
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) -
Buradan yüce Meclisin huzurunda ifade etmek istiyor, kanun maddesinin
hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) Sokak
kabadayısı.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Şahin.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Bulut, buyurunuz.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın
Başkan, ordunun yükünü çeken bir kesim var: Uzman çavuşlar. Uzman
çavuşlar, ordunun profesyonelleşmesi yolunda önemli bir kitle
oluşturmakta, bunlara lojman hakkı verilmemekte, subay, astsubay
orduevlerine girememekte, özlük hakları açısından çok
mağdur durumdadırlar. Sosyal hayatları yoktur. Kendi
güvenliklerini sağlayamamaktadırlar. Bugüne kadar ne kadar uzman
çavuş orduya alınmıştır ve bunlardan ne kadarı
ayrılmıştır? Bunu sormak istiyorum. Bugün başka
kurumlarda çalışmak için müracaat eden birçok uzman çavuş var ve
yerleştirilememektedir.
Arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bulut.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Bakanlığınız bünyesinde çalışan polis
memurları, bilindiği gibi, meslek yüksekokulu ya da fakülteyi
bitirmeleri hâlinde bile 1inci dereceye kadar yükseltilememektedirler. Bu
durumda olan kaç polis memuru vardır? Bu kanun görüşmeleri
sırasında, bu mağduriyete maruz kalan polislerin
mağduriyetlerinin giderilmesi sağlanabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Bakan, özel güvenlik görevlileriyle ilgili yasal
düzenleme yıllar önce çıkartılmış. Bu düzenleme
yetersiz olup özellikle çalışanların görev, yetki ve
sorumlulukları belirli değildir, açık ve net bir şekilde
belirlenmemiştir. Özellikle hastane, okul gibi yani psikolojik hizmet
veren yerlerin dışında, fabrikada hizmet veren bir özel güvenlik
görevlisinin aynı eğitimden geçmesini doğru buluyor musunuz? Bu
nedenle özel güvenlikle ilgili, tüm yetki ve sorumluluklarla ilgili yeniden
günün koşullarına göre bir düzenleme yapacak mısınız
ve ne zaman yapacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aslanoğlu.
Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, dün de
söylediğim gibi, kanun hükmünde kararnameler ısrarla Meclise getirilmediğinden
dolayı 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili bir sorum
olacak size.
Hazine vekilleri sevgili
meslektaşlarımız için, kazanmış oldukları vekâlet
ücretlerinin devlet bütçesine gelir kaydedilmesinin yanında, serbest
avukat olarak seçilen, idareler tarafından seçilen avukatlara böyle bir
sınırlama getirilmemektedir. Sizce bu doğru bir şey midir?
659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin acilen Meclise indirilmesi ve
bu haksızlığın düzeltilmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Düşünceleriniz nelerdir?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın Bakana sormak
istiyorum. 23üncü Dönemde de biz zaman zaman bunu seslendirmiştik: Uzman
çavuşların orduda ayrımcı bir politikaya tabi tutulduklarını
ve çocuklarının, eşlerinin orduevine
alınmadığını ama bunu seslendirdiğimizde, bugün
tutuklanan, Sayın Başbakanın mesai arkadaşı aynen
şöyle diyordu: Ordunun arasına nifak sokuyor. yani bir
haksızlığı dile getirdiğimiz için. Ve bu
haksızlık hâlen devam ediyor. Eğer bu bir nifaksa bu nifakı
buradan yeniden tekrarlıyorum. Yani hayatın her alanında
bedenlerini ölüme feda edenler neden orduevine giremiyorlar, neden
ayrımcı politikalarla karşı karşıyadırlar?
Bu konuda bizi aydınlatırsa sevinirim.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Sakık.
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, siz de bir
mülki idare amiri kökenlisiniz. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki mülki idare
amirleri özellikle ek göstergelerinin 6.400e çıkarılmamasından
dolayı, emekli olduklarında çok düşük bir maaşa maruz
kalmakta ve mağdur olmaktadır. Mülki idare amirlerinde ek göstergeyi
özellikle vali yardımcısı ve kaymakamlar için 6.400e
çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Dinçer.
Buyurunuz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Soru soran
arkadaşlarımızın sorularına cevap vermeye
çalışacağım.
Sayın Bulutun, uzman personel,
uzman çavuşlar konusundaki sorusu, ne kadar olduğunu sorar.
Bunların sayısı 30 bin civarındadır ama net
sayıyı ayrıca yazılı olarak bildiririz.
Sayın Işıkın,
yüksekokul mezunu polis memurlarının 1inci dereceye yükselmeleri
konusu. Daha önce de defaatle sorulan bir soru ve defaatle de
cevabını alan bir soru ama bir kez daha söyleyelim, bu konuyu yasal
olarak çözeceğiz. Sayıları ne kadar? sorusu: Ne kadar
yüksekokul mezunu polis memuru varsa 1inci dereceye gelmesi gereken, o kadar
sayıda memurumuz var.
Sayın Aslanoğlu, özel
güvenlik personeline yönelik mevzuatın ve bu personelin çalışma
şartlarının, görev ve yetki konularının ele
alınıp alınamayacağı, bazı özellikli iş
yerlerinde çalışan özel güvenlik personelinin özel eğitime
alınıp alınmamaları konusundaki düşüncemizi,
tasarımızı öğrenmek istedi. Çok doğru, haklı bir
soru. Bu konuyu yeniden ele alacağız, yasasıyla, personeliyle ve
o personelin çalışma şartlarıyla ve diğer, genel
kollukla olan irtibatları itibarıyla yeniden yasal olarak ve
diğer gerçekler itibarıyla düzenlemeye tabi tutacağız.
Sayın Dilek Yılmazın,
hazine vekilleriyle ilgili sorusu, onların vekillik ücretlerinin bütçeye
gelir kaydı, buna karşılık serbest avukatların vekâlet
ücretlerinin bütçeye gelir kaydedilmemesi konusu. Her iki personelin
yaptığı iş mahiyeti itibarıyla birbirine benzerse de
statüleri birbirine hiç benzememektedir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Ama Sayın Bakan
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Statüleri benzememektedir.
Hiç o jesti yapmanıza gerek yok çünkü birisi sözleşmeyle
çalışan, hukuk hizmeti veren kişilerdir; diğeri ise
devletle kadro bağı olan, memur konumundaki kişilerdir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Yıllarca emek vermiş insanlara haksızlık yapıyorsunuz
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Ama sonuçta işleri
birbirine benziyor. Eşit işe eşit ücret, benzeri işe
benzeri ücret. dersek o zaman serbest çalışanları kadrolulara
benzetmek gibi bir fikir de ortaya çıkabilir ve bu bizi hizmet
açısından bir sıkıntıya götürebilir ama fikirdir, bir
sorudur, bunu ilgili Sayın Bakana intikal ettireceğim ayrıca.
Uzman çavuşların durumuna
gelince.
Sayın Sırrı Sakık,
hakikaten, sorunuzu sorarken cevabınızı da verdiniz,
teşekkür ederim. Daha önce de sorduğunuz soruya Nifak sokma olarak
cevap verilmiş. Aynı soru, aynı cevap bugün de geçerlidir. Neden
Nifak sokmak dersek, ben bu sorunun samimi olduğuna inanamıyorum,
açıkça da söylüyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Samimiyet
ölçme metresi var mı sizde?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Aynen
Size cevap vermiyorum, size cevap
vermiyorum. Sırrı Bey cevap verebilir. Susmasını bilin,
size de ayrıca cevabım var.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Bir daha
böyle yapma bak, canımı sıkıyorsun.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Canın da
sıkılır, her şeyin sıkılabilir.
BAŞKAN Lütfen,
karşılıklı konuşmayınız.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Bir daha
böyle yapma, terbiyeli ol!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Böyle yapsam ne olur,
yapmasam ne olur, sen de yaparsın olur biter, bu, işaret
parmağıdır.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Şimdi, Sayın
Sakık, bu ülkenin Genelkurmay Başkanına, sizin partinizin iki
taneden biri, Genel Başkanı kalkıp General değil, ben
seni
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Eşbaşkanımız
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) İşte, eş, iki
tane yani iki taneden biri, yanlış mı söylüyorum? İki
taneden biri kalkıp General değil, ben seni onbaşı olarak
görüyorum. derse
SIRRI SAKIK (Muş) Siz
Genelkurmay Başkanına teröristbaşı demiyor musunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sen bir sus, cevap vereyim!
SIRRI SAKIK (Muş) Genelkurmay
Başkanına teröristbaşı demediniz mi?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın Başkan,
lütfen, süremi istiyorum, bu önemli bir konu.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen karşılıklı konuşmayın, önce bir
cevabı dinleyiniz, önce bir dinleyin.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Her vesileyle bu ülkenin
polisine, askerine, memuruna, çalışanına sataşmayı,
hakaret derecesinde sataşmayı kendinize bir ilke edinmişsiniz ve
biz bu sözlere çok alışığız, bu sataşmalara çok
alışığız, bu samimiyetsiz sorulara da çok
alışığız.
SIRRI SAKIK (Muş) Samimiyetsiz
sensin o zaman! Ayıptır, bir Bakan nasıl böyle konuşabilir,
siz nasıl böyle konuşabilirsiniz?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Bu samimiyetsiz sorulara da
çok alışığız
BAŞKAN Lütfen
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
ve bu sözler on para
etmeyen insanların ağzına yakışan sözlerdir.
SIRRI SAKIK (Muş) Siz on para
etmeyen adamsınız!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Onbaşı sözü de,
çavuş sözü de, general sözü de sizin ağzınıza
yakışmıyor. Onlar bu devletin görevlileridir.
SIRRI SAKIK (Muş) On para
etmeyen sensin o zaman!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Evet, siz on para etmeyen
insanlarsınız ve o sözleri söylüyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
soruya cevap veriniz.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Soruya cevap veriyorum
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, uyarın.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Soruya cevap veriyorum: Bu
ülkenin ordusunun Genelkurmay Başkanına hakaret amacıyla
şerefli onbaşıyı dile getiren, hakaret amacıyla dile
getiren partinin bir başka üyesinin burada kalkıp Uzman çavuşlar
ordu evlerine alınmıyor. yaklaşımını ben samimi
olarak bulamam. Ya o yanlış ya bu yanlış. Bu iki doğru
bir arada olamaz, olamaz.
Dolayısıyla, biz bu
değerlendirmelere çok alışığız ve bugün bu kadar
pervasızca konuşmalar yapılıyorsa bu ülkenin güvenliği
ve bu güvenlik şemsiyesi altında bu ülkede var olan özgürlüğün
kullanımından başka bir şey değildir.
Kullandığınız bu cümleler,
kullandığınız bu aşırı özgürlükler ve bu
serbest konuşmalar
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şahin,
süremiz doldu.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
sağladığı
bir ortamdır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) Neyi
alkışlıyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Bir dakika, dinleyin.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, ben bir soru sordum. Benim bir şey söylememe gerek yok, ben
bir soru sordum, Sayın Bakanın dilini siz de gördünüz ve hatta
uyardınız. Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Sakık, lütfen sataşmaya mahal vermeyiniz.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahinin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Allah rızası için benim
sorduğum soruya neydi bu cevap Sayın Bakan? Yani gerçekten Türkiyede
tam bir komik hâle dönüştünüz. Ben buradan seslendirdim, 2010
yılında aynen şunu söyledim, bakın, gazetelere de
yansımıştı, döndüm dedim ki orduevlerine uzman
çavuşların çocukları alınmıyor, orduda
ayrımcı politikalar uygulanıyor. Ve bunu teyit eden onlarca
köşe yazarlarının size şu an yazılarını da
sunabilirim. Ama siz terbiyeden, edepten
bahsediyorsunuz. İlk önce terbiye ve edepten siz pay almalısınız
çünkü konuştuklarınızı bilmiyorsunuz. Siz, bir genel başkanın,
Genelkurmay Başkanıyla ilgili bir açıklaması var.
Şimdi, ne diyor? Siyasi konularda Parlamentonun görevini
Kendisi diyor
ki: Ana dilde eğitim olmaz. O da uyarıyor. Siz eğer Genelkurmaya
bu kadar saygılıysanız dün Genelkurmay Başkanıydı
bugün de terör suçundan dolayı cezaevinde, terörist
başıdır. Şu anki Genelkurmay Başkanı öyle
değil mi? Öyle değil mi peki?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Ne demek istiyorsun?
Genelkurmay Başkanıdır, başka bir şey değildir.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ne demek
istiyoruz?
BAŞKAN - Sayın Sakık,
lütfen Genel Kurula hitaben konuşunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ne demek
istiyorum yani? Şimdi ne demek istiyorum onu söyle.
BAŞKAN - Lütfen Genel Kurula
hitaben konuşunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) Şimdi,
bakın sevgili arkadaşlar, bu zat gerçekten iç
barışımızı baltalamak için ne gerekiyorsa onu
yapıyor, aydınlara dil uzatıyor, ressamlara dil uzatıyor,
efendim, Türkiyede herkese dil uzatıyor. Bu kadar büyük bir dilinizin
olduğunu biliyoruz. Diliniz ağzınıza yerleşmiyor ama
biz size bakın bize hakaret etme hakkını vermeyiz. Biz size
usulca, ahlaklıca bir sual sorduk.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) Bakın,
uzman çavuşlara hakaret ediliyor, bu hakareti nasıl gidereceğiz?
Bu haksızlığı nasıl ortadan
kaldıracağız? dedik. Bize hakaret ediyorsunuz, size harfiyen
hepsini iade ediyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Buna gücün yetmez.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Ağrı
Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde iki önerge
vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre
işleme alacağım.
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
112 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin
(c) fıkrasındaki (20) uçuş hizmet yılı, (15) uçuş
hizmet yılı olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam R. Kerim
Özkan
İstanbul İzmir Burdur
Turgut Dibek Süleyman
Çelebi Aytun
Çıray
Kırklareli İstanbul İzmir
İhsan Özkes Ali
Özgündüz Candan
Yüceer
İstanbul İstanbul Tekirdağ
Dilek Akagün Yılmaz Haydar Akar
Uşak Kocaeli
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
112 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesinin (b)
fıkrasındaki (%80) oranının % 85 olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam R. Kerim
Özkan
İstanbul İzmir Burdur
Turgut Dibek Süleyman
Çelebi Aytun
Çıray
Kırklareli İstanbul İzmir
Selahattin
Karaahmetoğlu Ali
Özgündüz Dilek
Akagün Yılmaz
Giresun İstanbul Uşak
İlhan
Demiröz İhsan
Özkes
Bursa İstanbul
BAŞKAN
Komisyon bu okuttuğum son önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) -
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
İÇİŞLERİ
BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Dilek
Akagün Yılmaz konuşacaklar.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 112 sıra sayılı Yasa Teklifinin
2nci maddesinin (b) ve (c) bendi fıkralarıyla ilgili vermiş
olduğumuz önerge üzerine şahsım adına konuşmak üzere
söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bugünlerde ülkemizde tarihî bir süreç yaşanıyor. Artık bu güzel
ülkede demokrasi yok, özgürlükler yok, yargı
bağımsızlığı ve hukuk devleti yok. AKP İktidarının
hiç dolanmadan açık faşizm uygulamaya başladığı
günleri yaşıyoruz. Ülkemizde referandum sonrası yargı
dizayn edildi, yargı bağımsızlığı yok
edildi. Üniversiteler susturuldu, rektörler, bilim adamları Silivriye
gönderildi. Özgür basın susturuldu, sindirildi, gazeteciler cezaevine gönderildi.
Ordu dizayn edildi, öç alma duygusuyla askerler cezaevine gönderildi. Eski
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklandı;
Anayasa gereği yargı mercisi Yüce Divan yani Anayasa Mahkemesi
olduğu hâlde Anayasa açıkça ihlal ediliyor. Ülkenin en büyük işçi
sendikası korkusundan, çok düşük tutulan asgari ücrete dahi itiraz
edemiyor. Sendikalar, sivil toplum örgütleri susturuldu, sindirildi.
İşte, bu koşullarda toplumun umudu olan, susturulamayan,
sindirilemeyen bir tek Cumhuriyet Halk Partisi kaldı. Şimdi AKP
İktidarı, özel yetkili mahkemeleri ile güdümlü yargısı ile
savcısı ile Cumhuriyet Halk
Partisine saldırmaya başladı. Eski Adalet Bakanımız
Sayın Seyfi Oktay ve pek çok avukat arkadaş aleyhinde uydurma
iddialarla davalar açılıyor ve bu davada eski Genel
Başkanımız Sayın Deniz Baykalın ismi geçiriliyor. Oda
TV davasında Mecliste soru önergesi vermiş milletvekili
arkadaşlarımızın ismi geçiriliyor ve son olarak da iktidar
güdümlü yargı Sayın Genel Başkanımız Kemal
Kılıçdaroğlu aleyhinde yargıyı etkilemeye çalışmaktan
fezleke hazırlıyor ama biliniz ki hukuk dışı bu
saldırılar bizleri yıldıramaz, Cumhuriyet Halk Partisi
susturulamaz, sindirilemez.
Buradan Silivri Savcısına
sesleniyorum: Ben de Sayın Genel Başkanım Kemal
Kılıçdaroğlunun işlediği suçu işliyorum ve
sözlerine aynen katılıyorum. 133 milletvekili arkadaşımla
beraber dokunulmazlığımızın
kaldırılması için Meclis Başkanlığına
dilekçemizi verdik, Silivriden fezleke bekliyoruz ve Silivride tutsak olan
Sayın Mustafa Balbay, Sayın Mehmet Haberal için ve onları
yargılayanlar için aynen Genel Başkanım gibi diyorum ki: Burada
ön yargılı, siyasi otoritenin emrinde olan yargıçların
sadece oynadıkları bir tiyatro var, bunun adına yargılama,
demokrasi diyorlar. Bu ne demokrasidir ne de adalet dağıtmadır.
Bunların kaçma imkânları yok, zaten kaçamazlar, ülkelerini
seviyorlar. Bunlar Biz yargılanmayalım. demiyorlar, zaten
yargılanıyorlar. Bunlar Parlamentoya gelip yeminlerini içerek
Anayasanın 90ıncı maddesinde ve diğer maddelerinde
öngörülen kurallar içerisinde görevlerini yapmak istiyorlar ama bu görevler
maalesef bazı yargıçlar tarafından engelleniyor. Onlara yargıç
demeyi içime sindiremiyorum, çünkü yargıç, vicdanıyla hareket eden
kişi demektir, yargıç, toplumun beklentilerini, duygularını
bilen ve ona saygı duyan demektir. Vicdan her şeyin üstündedir. Vicdanıyla hareket etmeyen bir
yargıç, yargıç olabilir mi? Anayasanın 90ıncı
maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin imzaladığı uluslararası
sözleşmeler var. Bunları görmezlikten gelip Ben bildiğimi
okurum, benim bildiğim ve söylediklerim doğrudur.
mantığıyla yola çıkarsanız adalet
dağıtamazsınız. Aynı sözleri tekrarlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifi Hükûmet
tarafından yapboz tahtasına dönüştürülmüş, torba değil
artık çorba olmuş kanun hükmünde kararnamelerdeki eksiklikleri
düzeltme teklifidir. Daha 2 Kasım 2011 tarihinde Resmî Gazetede
yayınlanan kamu görevlilerinin mali haklarının düzenlenmesi
amacıyla çıkartılan 666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname üzerinden iki ay geçmeden eksiklikleri düzeltmeye
çalışıyoruz. Bunu neden yapmak zorunda kalıyoruz? Çünkü AKP
İktidarı, yangından mal kaçırırcasına, Meclise
sunmadan, komisyonlarda tartışılmasına izin vermeden,
karmakarışık, yasa yapma tekniğine de uymadan bir gecede o
kadar çok kanun hükmünde kararname çıkardı ki hata
yapılmaması mümkün değildi.
Bu konuda en vahim olan
şey ise Anayasa madde 91 uyarınca kanun hükmünde kararnamelerin Resmî
Gazetede yayınlandığı gün Meclise sunulması,
komisyonlarda ve Genel Kurulda ivedilikle görüşülmesi gerekirken
Anayasanın emredici hükmü çiğnenmektedir. Kanun hükmünde
kararnameler ne komisyonlara ne de Genel Kurula görüşülmek üzere
getirilmemektedir.
Şimdi, ben buradan
Meclis Başkanına sesleniyorum: Bunları en kısa zamanda
Mecliste görüşmek istediğimiz talebimizi yineliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
112 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin
(c) fıkrasındaki (20) uçuş hizmet yılı, (15) uçuş
hizmet yılı olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN
ŞAHİN (Bursa) - Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS
NAİM ŞAHİN (Ordu) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Kim konuşacak acaba?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Gerekçe...
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyoruz.
Gerekçe:
15
yıl hizmetin yeterince deneyim kazandırılması
açısından
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Çerçeve 2nci maddenin (b) ve (c)
bentlerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çerçeve 2nci maddenin (ç) bendini
okutuyorum:
ç) 8 inci maddesinde yer
alan binde üçü ibareleri binde altısı şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Ali Haydar Öner.
BAŞKAN Değiştirdiniz,
peki.
Sayın Ali Haydar Öner.
Buyurunuz Sayın Öner. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekillerimiz, bir yeni
kanun hükmünde kararnameyi görüşüyoruz. 375 sayılı Kanun
Hükmündeki Kararnamenin 2/ç bendi hakkında söz almış
bulunuyorum.
Sayın milletvekillerimiz, daha
geçtiğimiz günlerde, Sayın Akagün Vekilimin ifade ettiği üzere,
Devlet Memurları Yasasıyla ilgili bazı konuları
görüştük. Hemen peşinden bütçe kanunuyla ilgili değerlendirmeler
yaptık. Şimdi, yeni bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir
aşiret devleti değil, Türkiye Cumhuriyeti devleti köklü,
kuralları olan, gelenekleri olan, kurumsal yapısı sağlam
bir devlet. Nedir bu? Her gün bir konuda âdeta korsan madde sunulur gibi yasa
tasarıları, kanun hükmünde kararnamelerle ilgili
değişiklikler gündeme geliyor, kim hangi konuda bastırırsa
o öne çıkıyor.
İçişleri
Bakanlığı bünyesinde çok değerli elemanlar var. Dün
İdareciler Günüydü. İdarecilerimizin saygın, tarafsız,
milletin çıkarına, Ahmetin, Mehmetin yararlarına değil,
memleketin, milletin yararına çalışan değerli valilerini,
kaymakamlarını, genel idare çalışanlarını, veri hazırlama
kontrol işletmenlerinin günlerini kutluyorum.
Dün yine Çalışan Gazeteciler
Bayramıydı. Kalemlerini, kameralarını kamu yararına
kullanan gazetecilerin, medya mensuplarının bayramlarını
kutluyorum. Dün grevli, toplu sözleşmeli hak günüydü, yıl dönümüydü,
emekleriyle geçimlerini sağlayan işçi kardeşlerimi, onların
sendikal haklarını cesaretle savunan sendika liderlerini kutluyorum
ama valilik, kaymakamlık mesleğini iktidar
yandaşlığına dönüştüren, iktidar partilerinin il
başkanının propagandadan sorumlu
yardımcılığına dönüştüren kişileri de
kınıyorum. Aynı şekilde Çalışan Gazeteciler
Bayramını gazetecilere zehir eden anlayışı da
kınıyorum.
Ahmet Şık niye
tutuklandı? Kendi kendime yediremiyorum. Ahmet Şık
yayınlanmamış kitabından dolayı tutuklandı. Korkarım,
yakında, bir hamile bayanı gören özel yetkili bir savcı o hamile
bayanı da tutuklayabilir, Doğuracağı çocuk suçlu
doğacaktı, onun için tutukladık. diyebilir, kimse de
yargıya bir şey diyemeyiz diye buna alkış tutar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Nedim Şener, Çalışan
Gazeteciler Bayramında mapusta. Niye? Niye? Bilen var mı? Hangi
delille tutuklandı Nedim Şener? Ben söyleyeyim arkadaşlar:
Uğur Dündar gibi cesur, seçkin bir gazetecinin, televizyon programcısının
yapımcısı olduğu için tutuklandı, Ermeni davasına
ilişkin görüşleriyle ilgili tutuklandı, uğursuzlukları,
hırsızlıkları sergilediği için tutuklandı, Deniz
Feneri davası gibi davaların peşinden koştuğu için,
soyguncuları, haramzadeleri teşhir ettiği için tutuklandı.
Aynı şekilde, işçiler
haklarını alamaz oldular, küçük bir asgari ücret
artırımıyla yetinmek zorunda kaldılar.
Hafta sonu bir yeni olayla
sarsıldı kamuoyu. Cumhuriyetin son kalesi Cumhuriyet Halk Partisinin
Genel Başkanı hakkında yargılamayı etkileme
gerekçesiyle fezleke düzenlendi. Hepimiz, hep beraber aynı suçu
işledik. Sayın özel yetkili savcılar, sivil mi askerî mi, ne
olduğu bilinmeyen statüdeki, iktidar yandaşı savcılar
iktidarın ve Sayın Başbakanın görüşleri doğrultusunda
fezleke düzenlemekten geri durmuyorlar.
İktidar Partisinin
uygulamalarını kim eleştirecek? Cumhuriyetin son kalesi olan
Cumhuriyet Halk Partisi eleştirmeyecek de kim eleştirecek? Türkiye
bir yargı devleti hâline geldiyse, hukukun üstünlüğünü hâkimler
tanımaz duruma geldiyse, elbette muhalefet partisi eleştirecek.
375 sayılı Yasada da
İçişleri Bakanlığının değerli personelinin
veri hazırlama, kontrol işletmelerinin ve bütün bakanlıklardaki
genel idare elemanlarının onca ekonomik güçlükleri varken bazı
nitelikli personele ek ödeme verilmesi doğru ama ötekilerin ihmal edilmesi
kabul edilemez.
Emeklilerle ilgili işlemler hâlâ
yapılamadı. İçişleri Bakanımız
Bakanlığın diğer mensuplarıyla da ilgilenirse çok
isabetli olur diye düşünüyorum.
Aynı şekilde, bu Kararnameyle
TOKİ mensuplarına da birtakım imkânlar sağlanıyor.
TOKİ ile ilgili iki değerlendirme yapabiliriz:
Birisi, şehirlerimizin özgün
yapılarını, mimari yapılarını bozan planlar
uygulaması, şehirlerimizi yapboz tahtasına çevirmesi,
şehirlerin dokusuyla uyum sağlamayan yapıların
çoğalması, şehirleri Türk şehirleri olmaktan çıkaran
görünüme yönlendirmesi.
Bir de Sayın Başbakanın
61inci Hükûmetinin ustalık döneminin keşfettiği bakanlardan
biri olan Sayın Erdoğanın uygulamaları. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı Sayın Erdoğana bağlandı
ama çevrecilikten haberi yok. Çevre Bakanlığı müstakil bir
bakanlık olmalı, çevre sorunlarını yetkiyle takip etmeli.
Sayın Erdoğan bir de son
günlerde ince ayarla seçkin bir spor kulübümüze popülistlik yapıyor.
Trabzonsporun Sayın Erdoğanın ince ayarına ihtiyacı
yok. Sayın Erdoğan bir ince ayar yaptı, Vanda 40 kişiye
sebep oldu. Sayın Başbakan Van depreminin sorumlularını
arıyor. Kabinedeki Erdoğan hemen yanı başında. Hâlâ
farkına varmadı mı?
AHMET YENİ (Samsun) Bakanın
soyadını bile bilmiyorsun Sayın Vali, Bakanın
soyadını bile bilmiyorsun.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla)
Efendim, siz söz atmakla bir yere varamazsınız. Biz gerçekleri dile
getirmeye devam edeceğiz.
Sayın Başbakan hâlâ 40
kişinin sorumlusunu bulamadı. Bakalım, Uluderenin sorumlusunu
ne zaman bulacak? Bakalım Ana Muhalefet Lideri Sayın
Kılıçdaroğlu hakkında fezleke düzenleme
anlayışının sorumlusunu nerede bulacak? O sorumlu bu
çatı altında. Bir milletvekili arkadaşımızı bu
kürsüden zorbalıkla uzaklaştırana AKP Grubu ceza vermedi. Niye?
Efendim, biz Özür dilesin, yetinelim. dedik, kabul edilmeyince ceza
vermiyoruz. Suçu belli olan, İç Tüzükte yazılı olan bir
cezayı vermemekle yargıçlara kötü örnek oldunuz.
Hafta sonu Kerbela temsilini izledim
Büyük Tiyatroda. Son replik şuydu: Zulümlerden, iktidarlar kadar, günü
kurtarmak adına suskun kalanlar da sorumludur. AKP Grubu içinde çok
değerli arkadaşlarım var. Hatalı uygulamalarda, o
arkadaşlarımın, durumu yeniden değerlendirmelerini rica
ediyorum çünkü bugün suskun kalanlar, yarın, niye suskun
kaldıklarının hesabını veremezler.
375 sayılı yasayla ilgili
düzenlemeleri, bundan böyle, daha derli toplu düzenlemelerle gündeme getirmeyi
yeniden düşünmeye 61inci Hükûmeti davet ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Öner.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Tuncel.
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 112
sıra sayılı Kanun Teklifinin (ç) bendi üzerinde Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanun hakkındaki görüşlerimi
söylemeye geçmeden önce, biraz önce Sayın Bakanın grubumuza yönelik
yaklaşımına ilişkin birkaç şey ifade etmek istiyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi, Türkiyede yüzde 10 seçim barajına
rağmen, bütün antidemokratik uygulamalara rağmen,
bağımsız adaylarla, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adına
seçimlere girmiş, 36 milletvekilliğiyle bu ülkede büyük bir demokrasi
zaferi kazanmıştır. Bu parti, yaklaşık 3 milyon
insanın oyunu almıştır. Dolayısıyla, 3 milyon
insanın oyunu alan bir partinin eş başkanlarına, eş
genel başkanlarına, milletvekillerine yönelik yaklaşım
kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Sayın Bakanın
farkındayız- son bir yıllık, son birkaç aylık
çalışması Barış ve Demokrasi Partisini siyaset
alanının dışına itmektir, KCK adı altına
yürütülen operasyonların temel nedeni budur. Bizim kadın meclisi,
gençlik meclisi yöneticilerimizin tamamı neredeyse KCK adı
altında siyasi bir soykırıma tutulmuştur. Bunun temel
nedeni AKP İktidarının Kürtlere, BDPlilere siyaset
yaptırmama politikasıdır. Yetmiyor, Sayın Bakan, elinden
gelse aslında burada bu grubu da oturtmayacak, biz bunun
farkındayız ama bizi burada oturtan AKPliler değil, Sayın
İçişleri Bakanı değil, bu halkın iradesidir. Bu halk
istemediği sürece de hiçbir yere gitmeyeceğiz, burada
olacağız. Bunu herkesin bir kenara not etmesini isteriz, özellikle
sadece Sayın Bakanın değil, AKP Hükûmetinin hepsinin ve
milletvekillerinin. Eğer Bu ülkede demokrasi var. deniliyorsa o zaman
demokrasiye saygılı olacaksınız. Siz bu partiye bilmem
neyin uzantısı, şudur, budur diyorsunuz. Bütün bunlara
rağmen, Barış ve Demokrasi Partisine oy verenler BDPnin hangi
politik çizgide olduğunu bildiği hâlde oy vermiştir. Seçim
sürecinde Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için
halkımızdan oy istedik, demokratik özerklik için
halkımızdan oy istedik, ana dilde eğitim için
halkımızdan oy istedik ve buna halkımız Evet.
demiştir, 36 milletvekilini Parlamentoya göndermiştir. Siz ne
yaptınız? Bu halkın iradesini gasp ettiniz. Bu halkın
iradesi şimdi Diyarbakır zindanındadır, bu halkın
iradesi Urfa zindanındadır, Mardin zindanındadır.
Şimdi neden bahsediyorsunuz demokrasi diyerek? Bu kabul edilebilir mi
sayın milletvekilleri? Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir. deniliyor. O zaman milletin egemenliğini niye gasp
ediyorsunuz? Varsa bir şey, hukuki olarak süreci
başlatırsınız. Öyle parti kapatmayla, bilmem bizleri
tutuklamaya çalışmakla bu işten kurtulamazsınız.
Eğer burası bir hukuk devletiyse o zaman gereğini
yaparsınız. Buradan partimize yönelik her defasında Yok
teröristsiniz, yok şusunuz, busunuz. tartışmalarını
kabul etmiyoruz. Kaldı ki dünya terörizm kavramını yeniden
tartışıyor. Türkiye de bu terörizm kavramını yeniden
tartışmalıdır. Bu kadar geniş bir terörizm
tanımı hiçbir yerde yoktur. Bugün ağzını açan herkes
terörist kılıfına giriyor. Dolayısıyla, Türkiye
demokrasisi bu noktada mı? Bunu bütün milletvekillerinin dikkatine sunmak
istiyorum.
Ve bir daha, lütfen, sayın iktidar
milletvekilleri bize yönelik üsluplarına dikkat etsinler. Biz
halkımızdan aldığımız irade
karşısında burada konuşuyoruz, başımız dik,
alnımız açıktır. Ona göre de herkes durduğu
noktayı bilsin.
Sayın milletvekilleri, kanun
maddesine ilişkin de görüşlerimizi ifade edeceğiz. Bu kanun
hükmünde kararnameyle çıkartılmış bazı kanun
değişikliklerine ilişkin düzenlemeyi öngörüyor. Tabii, biz ifade
ettik, aslında bu ülkede demokrasinin olmadığını bu
kanun hükmünde kararnameler de gösteriyor. Kanun hükmünde kararnamelerle
yönetilen bir parlamento. Bugün bu Parlamento, sadece noter görevini görüyor,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Parlamento noteri. Çünkü burada demokrasi yok,
muhalefet gruplarının hiçbir etkisi yok, verdiğimiz hiçbir
önerge dikkate alınmıyor. Ne oluyor? AKPnin çoğunluğu
gereği -ne oldu- el kaldır, indir, tamam, geçiyor. Böyle bir
demokrasi olabilir mi? Böyle bir demokrasi olmadığı için, bu
ülke neredeyse diktatörlüğe giden bir nokta üzerinde. Bu, kabul edilebilir
bir şey değil. Tüm toplumsal alanlarda, sadece siyasal alanda
değil, yaşamın tüm alanlarında biz bu tekçi, otoriter
zihniyeti, faşizan zihniyeti görüyoruz, özellikle yaşam
alanlarına ilişkin.
Bugün Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının temel görevlerinden birisi, neoliberal
politikalar çerçevesinde Türkiyede yeni rant alanları açmaktır,
zenginleri daha zengin etmek, yoksulları daha yoksul etmek, insanları
yaşam alanından koparmaktır. Bu, çok temel bir nokta. Kanun
hükmünde kararnameyle de bu, devlet güvencesi altına alınıyor.
Biz burada istediğimiz kadar konuşalım, istediğimiz kadar
muhalefet edelim sadece muhalefet etmiş oluyoruz. Zaten medya da yine
iktidarın denetimi altında. Diğerlerine, özgür basına
-biraz önce arkadaşlarımız da ifade etti- yaşam hakkı
bile tanınmıyor, onlar terörizm kapsamı adı altında
tutuklanıyor. Dolayısıyla, biz burada kürsüde söylediğimiz
sözle kalıyoruz. Bu, kabul edilebilir bir nokta değil. Bir önce AKP
Hükûmetinin demokrasiden, eğer ileri demokrasiden bahsediyorsa bu ileri
gasp projesinden vazgeçmesi gerekiyor.
Bu kanun hükmünde kararnameyle Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının yaptığı temel
şeylerden birisi, aslında kentsel dönüşüm adı
altında kentsel ranta dönüşen, yaşam alanlarımızı
daraltan, sınıflaşmayı ve yoksullaşmayı derinleştiren
bir politik noktada. Dolayısıyla bunun zararını da yoksul,
emekçi halk görüyor. Burada eşit işe eşit ücret meselesi
konuşulduğunda Sayın Bakan sanıyorum en doğru
şeyi söyledi, bütün alanlarda eşit işe eşit ücret
değil, eşitsizlikler arasındaki şeyi gidermek değil,
sadece aynı konumda çalışanları düzenleyen bir nokta. Oysa
bu ülkede en yoksul ile en zengin arasındaki fark -geçen de bu kürsüde
söyledik- 14 kata çıkmışsa bu ülkede demokrasiden bahsedilemez.
O zaman orayı düzenleyeceksiniz. En çok emek harcayan, ağır
işlerde çalışan insanların koşullarını,
yaşam koşullarını düzenleyeceksiniz ama bu yok. Ne var? Yeni
alanları Nasıl, işte TOKİye alan açabiliriz, orada bina
inşa edebiliriz, nasıl yaparız? diye
Özellikle İstanbul
açısından söyleyeyim, bu 3üncü köprü meselesi de bunun bir
uygulamasının sonucudur.
3üncü köprüyle ciddi anlamda
İstanbul nefessiz bırakılmaya çalışılıyor
sayın milletvekilleri. Bu, kabul edilebilir bir nokta değil.
Sevindirici bir şey var: 3üncü köprü ihaleye çıktı, kimse
çıkmadı ama umuyoruz ki iktidar, bunu Bizim TOKİmiz var, biz
yaparız. şeyine girmesin, özellikle bu konuda sivil toplum
örgütlerinin -şehir ve bölge- mühendisler ve mimar odasının, bu konuda
çalışma yapan çevre örgütlerinin itirazlarını dikkate
alır ve 3üncü köprüden vazgeçer. 3üncü köprü biliyoruz ki trafik
sorununu çözmeyecek. 3üncü köprünün temel nedeni yeni rant alanı açmak.
Bakın, 3üncü köprüde, 3üncü
Boğaz Köprüsü ve bağlantılı yolların her iki yönde 5
kilometrelik etki kuşağında İstanbuldaki özel orman
alanlarının yüzde 34ü, orman alanlarının yüzde 46sı,
2/B alanlarının yüzde 38i, tarım alanlarının yüzde
43ü yer alıyor. Köprü ve bağlantı güzergâhları için
düşünülen 150 metrelik kamulaştırma sonucunda hattın
geçeceği ve doğrudan koşulsuz etkilenecek alan ise bölgede
Çok büyük bir kısmı su
toplama havzalarında kalan 3üncü boğaz köprüsü bağlantı
yolları İstanbulun önemli içme suyu rezervleri olan Ömerli,
Elmalı, Darlık, Alibeyköy, Büyükçekmece, Sazlıdere ve Terkos
havzalarını yoğun yapılaşma baskısı
altında bırakacaktır.
Bütün bu risklere rağmen hâlâ 3üncü
köprüde ısrar etmek ciddi anlamda bir doğa katliamıdır.
Doğayı bir hak öznesi olarak görmeyen bir iktidarın ne
yazık ki Türkiyeyi demokratikleştirmesi mümkün değildir.
Son olarak şunu ifade etmek
istiyorum sayın milletvekilleri: AKP İktidarı ustalık dönemini
yaşıyor. Anlaşılan o ki ustalık dönemi iktidarın
o kadar çok gözlerini kapamış ki Bu dönemde neyi talan edebilirsek,
neyi baskı altına alabilirsek, nasıl biz burada kendi cebimizi
doldurabilirsek üzerinden bir siyaset güdüyor. Bu siyaset Türkiye
halklarının ne yazık ki yaşamını zindan ediyor.
Bu politikadan geçmediğiniz sürece ileri demokrasi diye bir şeyden
bahsetmek mümkün değil. Sizin ileri demokrasiniz ancak ve ancak Türkiye
halklarına zulümdür, işkencedir, zamdır, gözaltıdır,
tutuklamadır. Bunu biz her gün yaşıyoruz. Türkiyeyi açık
bir cezaevi hâline getirdiniz. Sadece cezaevindekiler değil, aslında
dışarıdakiler de ne yazık ki mutlu değil. Bu AKP
İktidarının ileri demokrasisinin bir sonucudur! Biz böyle bir
ileri demokrasiyi istemiyoruz diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tuncel.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Özensoy, buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 112 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 2nci maddesinin (ç) bendiyle ilgili
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, iyi niyetli olarak bu
çalışanlar arasındaki eşitsizliği gidermek üzere bir
kanun hükmünde kararname hazırlandı ama tabii bu iyi niyetin yeterli
olmadığını, bugün burada görüştüğümüz kanunla,
düzeltme yaptığımız kanunla da ortaya koydunuz.
Ancak sayın milletvekilleri bu
kanun görüşülürken sorular sordular, dediler ki: Bugünkü
görüştüğümüz kanunun dışında mağdur olanlar var
mı? Israrla Yok. diye ifade ettiniz ama bize gelen bilgilere, ilgililerin
bize aktardığı bilgilere göre çok sayıda mağdur olan
memurun olduğunu biliyoruz.
Bununla ilgili, Bursada, Türkiye
Kamu-Sen yetkilileri bir basın açıklaması yaptılar, hatta
biraz da ironi olsun diye işaret diliyle yaptılar ki sağır
sultan da bunu duysun diye. Bu mağdur olanlarla ilgili yazılı
belgelerinde aynen şunu ifade ediyorlar: Devlet memurlarına ek ödeme
yapılmasını düzenleyen kanun hükmünde kararname, üst düzey
memurlara daha çok, alt düzey memurlara daha az ve başta profesörler olmak
üzere akademik personele, öğretmenler dâhil, her türlü eğitim
personeline sıfır ek ödeme öngörüyor. Buna karşılık,
öğretmenler, profesörler, doçentler, yardımcı doçentler,
araştırma görevlileri, din hizmetleri sınıfındaki din
görevlileri, sağlık hizmetleri sınıfında bulunan
doktor dışındaki sağlık personeli, KİT
çalışanları, kadastro çalışanları,
postacılar ile bazı kurumlarda çalışan memurların ek
ödemesi sıfır olarak belirlendi. Bu memurlar hiç ek ödeme
alamadı. Yüz binlerce öğretmene hiçbir ek ödeme
yapılmaması
Profesörler ve akademik personele ek ödeme
verilmemiştir. Düzenlemeye göre, Genelkurmay Başkanından kuvvet
komutanlarına, subaylardan astsubaylara hiçbir askerî personele ek ödeme
yapılmadı. Kanun hükmünde kararnameyle kamu görevlilerinin bir kısmının
eline geçen ücretlerin de düşüşlere yol açması sorun
yarattı.
Burada ifade edilirken şunu da
söylüyorlar: Eşit işe eşit ücret. Aslında bunun
adını değiştirmemiz lazım. Eşit unvana eşit
ücret. şeklinde tecelli etti maalesef bu kanun hükmünde kararnameyle.
Bakın, mesela Sağlık
Bakanlığında çalışan memurlardan müdür ve müdür
yardımcısı konumunda olanlar şu anda
araştırmacı kadrosuna geçtikleri için ciddi anlamda
sıkıntıdalar ve mağdur durumdalar. Mesela,
Hıfzıssıhha kurumunda çalışan bir biyolog, müdür veya
müdür yardımcısı olduysa, şimdiki kadroları
bunların araştırmacı kadrosuna geçenler eğer biyolog
olarak kalmış olsalardı yani biyolog olarak kalan
arkadaşlar şimdi, o müdür ve müdür yardımcısı konumunda
olup araştırmacı kadrosuna geçenlerden daha fazla ücret
alır durumdalar. Dolayısıyla, bu tür mağduriyetlerden
Sayın Bakanın da haberi yok.
Bununla ilgili, bu kanun hükmünde
kararnameden sonra çok sayıda idari mahkemelere başvurular
başladı. Herhâlde bunlardan bir şekilde Sayın Bakanın
veya Bakanlar Kurulunun haberi olur, olacaktır ve önümüzdeki günlerde de
bunlarla ilgili bu yanlışlıkları, bu
haksızlıkları gidermek için daha kapsamlı bir kanun teklifi
veya tasarıyla buraya gelmekte fayda var diye düşünüyorum.
Evet, sayın milletvekilleri, tabii
burada TOKİ görevlileri de var. TOKİ görevlileri varken TOKİ
uygulamalarında da burada birtakım eksiklikler,
yanlışlıklar varsa bunlardan da bahsetmek durumundayız.
Geçtiğimiz günlerde yine bu
kanunla ilgili bir Bursa Milletvekili, iktidar partisinin Bursa Milletvekili
çıkıp Bursadaki Doğanbey Kentsel Dönüşümün
mağduriyetlerinin olduğunu, bir an önce bunun sonuçlanması
gerektiğini buradan Sayın Bedrettin Demirel ifade ettiyse bu durum
vahim bir noktaya gelmiş demektir.
Şimdi bakın, bu özellikle
Doğanbey Kentsel Dönüşüm elbette bir rantsal dönüşüme
Böyle
uygulamalara dönüştüğünü bırakın, bir de ben buradan
Sayın TOKİ yetkililerine, TOKİde görev yapanlara sormak
istiyorum: Sizin hiç mi şehircilik anlayışınız yok?
Siz hiç mi Bursayı bilerek, tanıyarak bu projeyi
gerçekleştirmediniz? Ucube bir yapı diye Türkiyede birtakım
yerlerde tartışmalar yapıldı. Eğer Ucube yapı
nasıl olur, nerededir? diye merak edeniniz varsa gelsin Doğanbey
Kentsel Dönüşümündeki o çıkan yapıları görsün. O
yeşil Bursayı, orayı nasıl katlettiğini, Yalova
yolundan gelirken o dağ manzarasını nasıl
katlettiğini, yine Osman Gazi, Orhan Gazi Türbesine gelen Bursa
dışından turistlerin, yerli veya yabancı turistlerin Bursa
manzarasını seyretmek için oraya konulan dürbünlerin, artık
tamamen önüne bu çıkan ucube yapıların olduğunu, buradaki
sayın milletvekilleri de gelip Bursaya, orayı bir görürlerse elbette
bana hak vereceklerdir diye düşünüyorum ama artık olan olmuş.
Burada Doğanbey Kentsel Dönüşümündeki toprak sahiplerinin
mağduriyetleri var.
Bakın, bizim Bursa Milletvekilimiz
Sayın İsmet Büyükataman bir soru önergesi vermiş. Bunu lütfen
bir an önce cevaplandırın. Daha önce sorulan bu sorulara da cevaplar
verilmedi. 2007 yılında anlaşması yapılan bu
konutların on sekiz ayda teslim edilmesi gerekirken, sene 2012 olmasına
rağmen bunların neden teslim edilmediğinin cevabını
vermesi lazım yetkililer. Yine 2007 yılında Resmî Gazeteye göre
482 TL olarak birim maliyetler belirlenmişken bugün aynı hak
sahiplerine 650 lira olarak yansıtılmış. Bunu söylerken
şunu da ifade etmek istiyorum: Burada yapılan anlaşmalardan
sonra, yer sahipleri,
Zaten, aslında, Osmangazi
Belediyesiyle yapılan bu anlaşmaya önce orada belki hak sahiplerinin
yani arsa sahiplerinin yarıdan fazlası karşı
çıkmasına rağmen âdeta yine Osmangazi Belediyesinin o yer sahiplerini
tehditvari söylemlerle yani Kamulaştırırız ve
kamulaştırma ücretleri de sizin öyle umduğunuz gibi olmaz.
şeklinde tehdit eder tavırlarla mecburiyet karşısında
o sözleşmeleri imzalamış. Oradaki vatandaşlar maalesef o
sözleşmeleri imzalandıktan sonra Belki daha iyi bir evimiz olacak. şeklinde
sevinenler de bugün mağduriyet içerisindedir ve 200 bin liraya kadar da
2-3 tane dairesi olan
vatandaşların da 200 bin liraya, hatta 400 bin liraya kadar farklar
çıkarıldığını ve bu insanların
mağduriyetlerinin de hem bir an önce bu dairelerin, bu projenin
bitirilmesi hem de bu farkların da hakkaniyet ölçüsüne getirilmesi
noktasında gayret gösterilmesini buradan ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Özensoy.
Şahsı adına
İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca.
Buyurunuz Sayın Kaynarca. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Hakkındaki
Kanun Teklifinin 2nci maddesinin (ç) fıkrasıyla ilgili söz
almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Eşit işe
eşit ücret politikası çerçevesinde 2 Kasım 2011 tarihinde
yayınlanan 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan pilot ve uçuş ekibinin mali
haklarını düzenleyen 2629 sayılı Kanun günün
şartlarına uygun hâle getirilmiştir ancak bu Kanun Hükmünde
Kararname ile iş konseptleri birbirine benzeyen uçuş personelinin
özlük haklarında ise herhangi bir düzenleme
yapılmamıştı. Görüşülmekte olan 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifiyle Emniyet Genel
Müdürlüğünde görev yapan pilot uçuş ekibine ödenen tazminat
oranları, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan emsallerinin mali
haklarını düzenleyen 2629 sayılı Kanunda yer alan
oranlarla paralellik oluşturması amaçlanmaktadır.
Bu amaçla,
görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 2nci maddesi (ç) fıkrası
ile 8inci maddesinde yer alan binde üçü ibaresi binde altısı
şeklinde değiştirilmiştir. Bu da birçok özlük
haklarında iyileştirme anlamına gelmektedir.
Bu
değişikliğin özlük hakları kazanımı
açısından lehte olduğu inancımı belirtiyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaynarca.
Şahsı
adına Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök.
Buyurunuz Sayın
Gök. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULKERİM GÖK
(Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sözlerimin hemen
başında bir temenniyle başlamak istiyorum. Dili, dini, rengi,
ırkı ne olursa olsun, belki
ideolojisi de ne olursa olsun diyerek, hep beraber, kardeşçe ve
sorunlarımızı tartışarak çözmenin var olduğu bir
ülke örneğini sergilediğimizi belirtmek isterim.
Bu duygularla Sayın Başkan,
sizleri ve yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Efendim, burada 112 sıra
sayılı, 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 2nci maddesinin (ç) bendiyle 3160 sayılı Emniyet
Teşkilatı Uçuş ve Dalış Hizmetleri Tazminat Kanununun
8inci maddesi değiştirilerek, Emniyet Genel Müdürlüğü
havacılık birimlerinde uçuş öğretmenliği yapanlara,
günün gelişen şartlarına göre TSKda görev yapan pilot ve
uçuş ekibinin özlük haklarını düzenleyen 2629 sayılı
Kanun ile paralellik oluşturması amaçlanmaktadır. Böylece
öğretmenlik uçuş saati başına kıstas
aylığının binde 3ü -ki bu da 1,7 TLye tekabül ediyor-
ödenen yetiştirme ikramiyesi, TSKda uygulanan binde 6ya -bunun da 3,5
TLye tekabül ettiğini görüyoruz- çıkarılarak eşit işe
eşit ücret çalışmaları çerçevesinde mali hakların
günün şartlarına uygun hâle getirilmesi amaçlanmıştır.
Ayrıca, bu kanunla yapılacak
değişiklikle hava araçlarının uçuş saatlerinin
azaltılarak bakım maliyetlerinin düşürülmesi
amaçlanmış, fazla yakıt harcanmasının düşürülmesi
hedeflenmiştir. Örnek verecek olursak, helikopterlerin ortalama uçuş
maliyeti 7 bin TL olduğu düşünüldüğünde 120 saat uçuş
karşılığı 840 bin TLdir. Bu uçuşların 80 saate
indirilmesiyle maliyet 560 bin TL düşürülerek 280 bin TL devlete kazanç
sağlanacaktır. Böylece toplamda 18 polis havacılık
filosunun yıllık olarak devlete sağlayacağı kazanç 5
milyon 400 bin TLdir. Bununla birlikte uçuş saatinin
azaltılması ve tazminat oranının yükseltilmesiyle uçuş
ekibinin motivasyonlarının yükseltilmesi
amaçlanmıştır.
Görülüyor
ki AK PARTİ hükûmetleri ile makro performansın yanında mikro
performans da başarıyla yürütülmektedir. Bunların da
sırrının siyasal istikrardan geçtiğini belirterek sözlerime
burada son veriyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Soru-cevap bölümüne
geçiyorum.
Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
iki hafta önce Kayseri Valiliği Özel Kalem Müdürü tutuklandı
biliyorsunuz Sosyal Dayanışma Yardımlaşma
Vakfının hesaplarında yolsuzluk yaptığı
iddiası
Ve iddialar arasında Kayseri Valisinin Kayseri
Büyükşehir Belediye Başkanı ile AKPli bir milletvekilinin
çocuğunun düğününde takı taktığı, bu
takıların da bu Vakfın hesabından
karşılandığı şeklinde bir iddia var. Bu konuda
Bakanlığınıza intikal eden herhangi bir ihbar var mı
ve soruşturma başlamış mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özgündüz.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, bir hak kaybının
giderilmesini konuşuyoruz. Ben yine sizin
Bakanlığınızla ilgili
Özellikle, İstanbulun Silivri,
Çatalca, Başakşehir ilçelerine bağlı köylerde, bir ilçeye
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Özgündüzün sorusu: Kayseri
Valiliğimiz Özel Kalem Müdürünün bir olay vesilesiyle, hakkındaki bir
iddia ve isnat vesilesiyle tutuklandığını bildirdiler.
Doğrudur.
Ona bağlı başka
iddiaların olduğunu bildirdiler. Bu incelenen bir konu, muhtemelen
farkında olunan bir konudur. Ama bugüne kadar
Bakanlığımız incelemelerinde veya savcılık
incelemelerinde kayıtlara geçmemişse bu soruyu da bir ihbar kabul
edip, buradan itibaren biz bunu araştırmaya devam ederiz.
Sayın Aslanoğlunun sorusu:
Bu konu
İstanbulumuzda otuz dokuz tane ilçe var şu anda. Bu ilçeler
kanunla düzenlendi, oluşturuldu 2008 yılında. Yani seçimlerden
bir sene öncesindeki bir tarihte yapılan yasal düzenlemeyle kurulmuş
ilçelerdir. O yasanın görüşülmesi esnasında bu tür
sıkıntıların dile geldiğini veya getirilmesi
gerektiğini ifade etmek istiyorum. Ama bugün de bir sıkıntı
varsa bu
Belirttiğiniz gibi ya da belirtildiği gibi halkın isyanı
şeklinde bir sıkıntı yoktur.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Aynen öyle efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) İsyan kelimesi çok da
sanırım kastı aşan bir kelimedir. İsyan, teknik
anlamda değil. Burada ben isyanı bir talep, bir itiraz olarak
anlamak, algılamak istiyorum Sayın Aslanoğlunun sorusunda.
Hakikaten haklı bir talep var ise onu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Efendim, ihbar ediyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Bu ihbar konusu olmaz,
burada bir suç yok. Burada bir idari ihtiyaç var, öyle olduğu söyleniyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Oradaki köylülerin adına şikâyetleri iletiyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Buna bakarız, bunu
değerlendiririz. Haklı bir talep olarak hep birlikte görürsek onun
düzeltilmesi için gayret ederiz, düzeltme yaparız.
Benim cevabım bu kadar.
Arz ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Yeni sorular var.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Bakan, daha önce size soru önergesi olarak vermiş olduğum Kartepe
Belediyesi
Yine Meclis kürsüsünden belirtmiş olduğum Kartepe
Belediyesi hakkında henüz sizden cevap alamadım. Uzun süre oldu, üç
ayı buldu. Kartepe Belediyesinde belirgin bir suistimal var, rüşvet
var ve bunlar hâlen görevlerine devam ediyorlar. Rüşvetin ispatı,
kanıtı, kendi itirafları var. Teknik takibe
takılmış, resmî bunlar, savcılık iddianamesinde de
var. Bu konuda henüz ne beni ne de kamuoyunu bilgilendirdiniz. Dosyayı
size de bizzat kendim elimle sundum, yine de bu konuda bir sonuç alamadım.
Nedir, Kartepe Belediyesindeki olay yasal mıdır değil midir? Bir
suç işlenmiş midir, işlenmemiş midir? Artı, AKP
İlçe Başkanı da var içerisinde, bu konuda ne yaptınız?
Bunu da öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Akar.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Başkan.
Ankara ve İstanbul büyükşehir
belediyelerinin bütçesi belli. Belediye başkanlıkları
bütçelerinin yüzde 10ununu aşacak kadar eğer harcama yapar iseler
belediye başkanlıklarının sorumlulukları söz konusu.
Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyelerinde bütçenin yüzde 10unu
aşan miktarda harcama yapıldığı hâlde bugüne kadar
Bakanlık tarafından bir işlem yapıldığı
tabii basına yansımadı. Bilmediğimiz bir husus mu var? Bu
hususta bir işlem yapılmış mıdır? Yoksa bütçe
aşılmadı mı? Bu konuları öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Tanal.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilindiği gibi,
Kütahyada yıllarca hizmet veren Jandarma Birinci Er Eğitim Taburu 12
Haziran seçimleri öncesinde tüm yetkililer tarafından Kütahyalılara
taşınmayacağı sözü verilmesine rağmen, resmen 24 Eylül
2011 tarihinde Kastamonu iline taşınmıştır. Bunun
yerine polis meslek yüksekokulu getirileceği,
açtırılacağı yönünde verilen sözler ne derece
doğrudur? Bakanlığınızın bu konudaki son
kararı nedir? Cevap verirseniz sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Işık.
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir önceki maddede Sayın
Bakanımıza özellikle mülki idare amirlerinin, vali
yardımcısı ve kaymakamların emekli olduklarında çok
düşük bir ücrete maruz kaldıklarını, ücret almaya
başladıklarını söylemiştim. Bu konuda bir düzenleme
düşünüyor musunuz ek göstergelerde? demiştim ancak cevap
alamadım. Dün mülki idare amirlerinin, daha doğrusu idarecilerin çok
buruk bir gününü kutladık. Bunlara böyle bir günde müjde vermeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Dinçer.
Buyurunuz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Önce Sayın Dinçerden
başlayayım. Bir önceki soru-cevap turunda niçin cevap
veremediğimi çok açık şekilde biliyor olmasına rağmen
cevap verilemedi. yerine verilmedi. ifadesini çok yerinde
bulamadığımı belirtmek istiyorum.
Dün kutlanan 10 Ocak İdareciler
Günü, hakikaten, Türkiyede idarecilik adına devlete ve millete büyük
hizmetler veren valilerimizin, kaymakamlarımızın, diğer
meslek mensubu arkadaşlarımızın önemli bir günüydü. O günün
buruk geçtiğini bilemiyorum ama muhalefette olunca kişi
güzelliği göremeyip hep buruk mu görüyor onu bilemiyorum, hep
birlikteydik, akşam da gündüz de. Anlamakta zorlanıyorum,
arkadaşlarımızın takdirine bırakıyorum,
meslektaşlarımızın takdirine bırakıyorum.
Bahse konu mülki idare amirlerinin, 1inci
sınıf mülki idare amirlerinin ek göstergelerinin yükseltilmesi konusu
Hükûmetimizin, Bakanlığımızın gündeminde olan
konulardandır, vakti geldiğinde makul süre içerisinde bu konudaki
düzenleme yapılacaktır. Bunu daha önce bütçe konuşmasında
da söylemiştim yine tekrar ediyorum, Sayın Dinçere de gündeme
getirdiği için ayrıca teşekkür ediyorum.
Sayın Işık, Jandarma Er
Eğitim Taburunun taşınması konusunda hangi yetkili söz
verdi bilemiyorum. Bir yetkilinin söz verip o sözünün dışında
bir işlem yapacağını sanmıyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın İçişleri Bakanının
taşınmayacağına yönelik yazısı var, sizden önceki
Bakanın.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Ama detaya girmeden
şunu söyleyeyim: Jandarma Er Eğitim Taburu ihtiyaca binaen
Kastamonuya taşınmıştır. O anlaşılıyor,
zaten ben de biliyorum.
Polis meslek yüksekokulu konusuna
gelince. Polis meslek yüksekokullarını biz bir plan dâhilinde
yapıyoruz, ihtiyaca göre açıyoruz, her istenen yere, her
düşünülen yere açmama konusunda da bir yaklaşımımız
var. Kütahyayı bu açıdan değerlendiririz. Sanırım o
konuda bir ön çalışmamız da var ama nihai bilgiyi, net bilgiyi
yazılı olarak Sayın Işıka takdim ederiz.
Sayın Tanalın Ankara ve
İstanbul büyükşehir belediyelerinin yüzde 10u aşan miktar
Yüzde 10un dayanağını
da söyleyerek soruyu kursaydı, çok daha memnun olurdum. Hangi yasadan
kaynaklanan bir sorudur; bunu doğrusu, ben anlayamadım. Ankara,
İstanbul büyükşehir belediyeleri veya herhangi bir belediye kanuna
aykırı bir işlem yaptığında bunun
karşılıksız kalması mümkün değildir. Ankara,
İstanbul belediyelerinin de bu kadar kanuna aykırı fahiş
bir işlem yaparak çalışma yapmasını düşünmek dahi
zordur diye düşünüyorum. Biraz daha somuta indirgenen bir soru olursa
cevaplandırırım, ayrıca da
araştıracağız konuyu.
Sayın Akarın Kartepe
Belediyesiyle ilgili sorusu. Son yedi
saniyenin içinde diyorum ki: Yedi konuda soruşturma izni verilmiştir
ve soruşturmalar yürütülmektedir, yürümektedir Kartepe Belediyesiyle
ilgili ve AK PARTİli belediyedir ayrıca, onu da arz ederim yüce
heyetinize.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
(ç) bendi üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 112
sayılı yasa teklifinin 2. Maddesinin (ç) bendindeki binde
altısı ifadesinin binde yedisi olarak değiştirilmesini
arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam R. Kerim
Özkan
İstanbul İzmir Burdur
Turgut Dibek Süleyman
Çelebi Aytun
Çıray
Kırklareli İstanbul İzmir
Ali Özgündüz İhsan
Özkes Candan
Yüceer
İstanbul İstanbul Tekirdağ
Haydar
Akar Özgür
Özel
Kocaeli Manisa
BAŞKAN -
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN
ŞAHİN (Bursa) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Peki.
Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS
NAİM ŞAHİN (Ordu) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Kim
konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Manisa
Milletvekili Özgür Özel.
BAŞKAN Sayın Özel, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergemiz üzerinde grubumuz adına konuşmak
üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan hemen önce
özellikle birazdan bu önergeyle ve üzerinde
tartıştığımız konuyla ilgili ne kadar samimi
olduğumuzu ve ortaya çıkan bazı mağduriyetleri giderirken
bazı mağduriyetleri nasıl görmezden geldiğimize
değinmek istiyorum.
O noktaya gelirken de gerçekten bugün karşı
karşıya olduğumuz bir iktidar
samimiyetsizliğinin de altını çizmek gerekiyor. Dün
gündeme geldi, hafta sonundan beri özellikle Türkiye'nin gündeminde çok ciddi
bir tartışma var; bu tartışma, Cumhuriyet Halk Partisinin
Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu
hakkında düzenlenen fezleke ve dokunulmazlığının
kaldırılmasıyla ilgili talep. Ne demişti de Sayın
Kılıçdaroğlu buna gerek oldu? Sayın Kılıçdaroğlu,
Silivride cezaevinin önünde, yaptığı bir cezaevi ziyaretinden
sonra, o içerideki millî iradenin temsilcisi 2 tane milletvekilimizle
görüştükten sonra şunu ifade etmişti: Burası bir toplama
kampına döndü, bu toplama kampında hukuk yok. Demokrasilerde böyle
şeyler olmaz, demokrasilerde böyle yargılama olmaz, yargıçlarda
vicdan gerekir ama burada vicdan yok. demişti. Sayın
Kılıçdaroğlu hakkında düzenlenen fezleke ve
dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili
talep tam da Sayın Kılıçdaroğlunun orada ortaya koyduğu
bu iddiaları, bu ifadeleri doğrular niteliktedir çünkü sadece toplama
kamplarında insanlar yargılanmadan -ama bütün ortak özellikleri
iktidara muhalif olmak olan insanlar- bir yere toplanırlar, hukukun
olmadığı bir şekilde, yüzlerine suçları bile okunmadan
aylarca, yıllarca beklerler. Daha sonra göstermelik yargılamalar
yapılıyorsa da o yargılamalar aslında tutuklamanın, o
tutuklamalar cezalandırmanın ta kendisi hâline gelmiştir.
Şu anda orada yapılan mesele ve Silivride yaşananlar ve bu konu
da, artık, ana muhalefet partisi liderinin dahi
dokunulmazlığının kaldırılmasına
ilişkin talep tam da bu tezi doğrular niteliktedir. Ama Türkiyede
maalesef, devletin en tepesinden, Sayın Cumhurbaşkanından
Başbakana, Adalet Bakanına ve Sayın Başbakan
yardımcılarına kadar herkes uzun tutukluluk sürelerinden
rahatsız olduğunu ifade etmektedir. Bu bir atasözüne
dönüşmüştür, bu yeni bir Türk atasözüdür ve devlet büyüklerimiz
tarafından hızla ve süratle tekrarlanmaktadır. İşte
tam da burada bir samimiyetten yoksun davranışın
altını çizmek gerekiyor çünkü yetkili olan bütün makamlar kanun
teklifini getirecekler, Meclis gündemine aldıracaklar. Buradaki
çoğunluğa hükmedebilip onu yasalaştıracak olanlar ve onu
onaylayarak Resmî Gazetede yayımlatacak olanlar, hepsi birden uzun
tutukluluk sürelerinden rahatsız olduklarını ifade
etmektedirler. Bu samimiyetli bir davranış değildir; aynı
bugün, eşit işe eşit ücret genelgesinin TOKİ ve TMSFde
yarattığı eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya
çalışıyor olmanın samimiyetli bir davranış
olmadığı gibi çünkü hepimiz biliyoruz ki hepinize binlerce,
yüzlerce mail geliyor günde, bu genelge pek çok kurumdaki eşitliği,
pek çok kurumdaki dengeleri altüst etmiştir. Bunlardan bir tanesi de,
Sosyal Güvenlik Kurumunun içinde çalışan eczacı, doktor ve
diş hekimi olan meslektaşlarımızın
uğradığı mağduriyettir. Sosyal Güvenlik Kurumu -Bire
bir çalıştığımız dönemlerden çok iyi biliyorum-
kendi mesleklerinin yanında dünyaya bakmasını bilen, çok iyi
istatistik öğrenmiş, bilgisayar teknolojileri konusunda son derece
ileriye gitmiş ve kurumun politikalarının belirlenmesinde son
derece kritik rol oynayan birtakım, sağlık alanından
uzmanları barındırıyor ama bu kişiler
dışarıda mesleklerini yaptıkları takdirde,
örneğin bir devlet hastanesinde alacakları döner sermayeyle, bir
serbest eczacılık yaptıklarında veya bir özel hastanede
çalıştıklarında, hatta devletin Sosyal Güvenlik Kurumunun
reçete kontrol biriminde çalıştıklarında
aldığının çok altında ücret alıyorlar. Onunla
ilgili bir çalışma yapılmış, bu eşitsizlik
ortadan kaldırılarak bir ödeme şansı getirilmişti ama
bu eşit işe eşit ücret genelgesi tabii kurumlardan yeterince
görüş alınmadan ve tartışılmadan hayata
geçirildiği için orada çok ciddi bir sıkıntı var. Kurum
başkanı ilgili komisyona geldi, ifade etti, hatta bakan da söyledi,
hatta iktidar partisinin sayın milletvekilleri bu konuda bir önerge
hazırladılar ama o sırada Maliye Bakanlığı Kendi
genelgemizi deldirmeyiz. diyerek bunu, iktidar partisinin
hazırladığı önergeyi geri çektirdi ama şimdi, burada,
ne hikmetse birileri için o genelge delinmektedir ve bu
arkadaşlarımızın ciddi mağduriyeti vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Bu konuyu Genel
Kurulun bir kez daha gündemine arz ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.13
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
112 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2nci maddesinin (ç) bendi üzerinde verilen Manisa Milletvekili
Özgür Özel ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi 2nci maddenin (ç) bendini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi çerçeve 2nci maddenin (d)
bendini okutuyorum:
d) 11 inci maddesinin (a) ve (b)
fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
a) Şehit olanların kanuni
mirasçılarına kıstas aylığın 100 katı,
b) Yaşamak için gerekli hareketleri
yapmaktan aciz ve hayatını başkasının yardım ve
desteği ile sürdürebilecek şekilde malul olanlara kıstas
aylığın 200 katı, diğerlerine ise vazife malulü
olanlar hakkında esas alınan 13/7/1953 tarihli ve 1053
sayılı Vazife Malullüklerinin Nevileri ile Dereceleri Hakkındaki
Nizamnamede gösterilen sakatlık derecelerine göre (a) bendinde belirtilen
tutarın;
1 inci dereceye % 75i,
2 nci dereceye % 65i,
3 üncü dereceye % 55i,
4 üncü dereceye % 45i,
5 inci dereceye % 35i,
6 ncı dereceye % 25i,
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Celal Dinçer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Dinçer, buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA CELAL DİNÇER
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 112 sıra sayılı Kanun
Teklifi hakkında söz almış bulunuyorum.
Bu konudaki görüşlerimi
açıklamadan önce, birkaç konuya değinmek istiyorum. Silivri
Cumhuriyet Başsavcısının Sayın Genel
Başkanımız hakkında hazırladığı fezleke
konusu bugünlerde gündemimizi oluşturmaktadır. Bugün Türkiyede
hukukun üstünlüğü, yargının
bağımsızlığı, çok ciddi şekilde
tartışılır hâle gelmiştir. Bu fezlekeyle, Türkiyede
özel yetkili bir yargı terörüyle karşı karşıya
kaldığımızı daha iyi görüyoruz. Bu fezlekeler,
bağımsız olması gereken yargının siyasi iradenin
emrinde olduğunun bir göstergesidir. Bu fezlekeler, Türkiyede artık
ifade özgürlüğü diye bir kavramın kalmadığının
ispatıdır. Bu fezlekeler, kim olursanız olun, Türkiyede iktidar
aleyhine konuşmanın resmen suç sayılacağının
açık bir deklaresidir. Bu fezlekeler, Türkiyede düşünce
özgürlüğüne karşı yapılan sivil darbenin
tamamlandığının ifadesidir çünkü iktidarı
eleştiren, kendisini Silivride bulmaktadır. Bu fezlekeler, ifade
özgürlüğü alanında sözün bittiği yerdir.
Türkiyede artık, gün
ağarmadan yapılan baskınlarla gözaltıları
başlatmak, savunmaları engellemek, iktidarın
bunaldığı anlarda gündemi değiştirecek ve dikkatleri
başka tarafa çekecek kararlara imza atmak, özel yetkili mahkemelerin
günlük işi hâline gelmiştir. Şimdi de Sayın Genel
Başkanımızı hedef seçmişlerdir. Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan Yargı bize kan kusturdu,
bakanları, çetenin nöbetçi hâkimleri var. derken suç oluşmayacak,
yargıyı etkilemek olmayacak, yaşanan onlarca hukuksuzluğu
eleştiren Sayın Genel Başkanımız hakkında fezleke
düzenleyeceksiniz. Hangisi hakarettir, hangisi yargıyı etkilemektir?
Yukarıda belirttiğim sözleri sarf eden Sayın Başbakan ve
sayın bakanlar hakkında niçin fezleke düzenlenmemiştir?
Şimdi Bu yargının işidir. deyip topu yargıya
atamazsınız. Yanlış yapan, suç işleyen
yargıçlarla ilgili işlem yapılması Adalet Bakanı ve
Müsteşarının üyesi olduğu Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun işidir. Onları bu kürsüden göreve davet ediyorum.
Artık herkesin bu hukuk
dışılığı görmesi gerekir. Türkiyenin
aydınları, politikacıları, gazetecileri, öğrencileri,
kısaca, Türkiyede hiç kimse güven içinde değildir. Günümüzde
hakkını aramak için konuşan, yazan, düşüncesini açıklayan,
sokağa çıkan herkes terör örgütü üyesi ve Hükûmete karşı
darbe planı yapmak suçlamasıyla içeri alınmaktadır. Bugün
yaşanan kanun dışı, hukuk dışı bu
uygulamalar geçmişte, darbe dönemlerindeki sıkıyönetim
mahkemelerini bile aratmaktadır. Hatta, iktidarın uygulamaları
sıkıyönetim dönemindeki uygulamaları dahi geride
bırakmıştır. Cumhuriyet değerlerini savunan herkes
hakkında soruşturma açılıyor, cumhuriyete ve laikliğe
karşı olan hiçbir eylem ise soruşturulmuyor.
Savcıların görevi cumhuriyeti korumak değil midir? Bu
görevlerini yapmayıp sadece iktidarı koruma ve kollama görevi
yapıyorlar, bizim de bu yargının bağımsız
olduğuna inanmamızı bekliyorlar. İktidarın ileri
demokrasi dediği bu olsa gerek.
Bütün bu olanlara rağmen
demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü, hukuku onlara
öğreteceğiz. Adil yargılamanın ne olduğunu, nasıl
olması gerektiğini de öğreteceğiz. Onların adil
yargısını Deniz Feneri davasında ibretle görmekteyiz.
Türkiye bu utançtan kurtulmalıdır. Antidemokratik rejimlere
özenenlerin sonlarının hüsran olduğunu bir kez daha
huzurlarınızda hatırlatmak istiyorum.
Belirtmek istediğim bir başka
konu, TÜRK-İŞ Başkanı ve diğer yöneticilerin Genel
Başkanımız hakkındaki sözleridir. Sayın başkanlar
iktidara yaranmak için muhalefet liderine cevap vermeyi bırakıp
temsilcisi oldukları işçilerin haklarıyla ilgilenirlerse daha
hayırlı bir iş yapmış olurlar.
Hükûmetin vaat ettiği sendikal
özgürlüğün bir aldatmaca olduğunu, hiçbirisinin
gerçekleşmediğini hepimiz çok yakından görüyoruz, görmekteyiz.
Anayasa oylaması sırasında Bir değil iki sendikaya üye
olacaksınız. diye bol bol vaatler yapıldı, oylama
yapıldı ama bugün uygulamada bunların hiçbirisini göremiyoruz.
Bir tek sendikayı dahi kurmak isteyen, iş yerinde sendika kurmak
isteyen işçiler, ertesi günü kapı dışarı edilmektedir
ama ne yazık ki işçi sendikalarının değerli
başkanları bunlara hiç söz geçirememekte, ses
çıkaramamaktadır.
Sözleşmelerdeki düşük ücret
artışlarına, sosyal hakların gün geçtikçe yok edilmesine,
devlete ait fabrikaların birer birer kapatılıp işçilerin
sokağa bırakılmasına ve bu fabrikaların birilerine
peşkeş çekilmesine sendika başkanları bugüne kadar niçin
ses çıkarmadılar, niçin ses çıkarmıyorlar, niçin seslerini
yükseltmiyorlar? İşçi haklarını savunan muhalefetin
liderine laf yetiştirmede hiç de zaman kaybetmiyorlar.
Bugün yüce Mecliste eşit işe
eşit ücreti konuşuyoruz, TÜRK-İŞ Başkanının
Asgari Ücret Tespit Komisyonunda muhalefet şerhi koymaktan korktuğu
bir süreçte emeğin kutsallığını
tartışıyoruz.
Değerli milletvekilleri, buradan
sesleniyorum: Sayın Başkan, korkma, korkuyorsan o koltukta ne
işin var? Bilirsiniz Hak verilmez alınır. diye bir slogan var.
Hak mücadeleyle alınır ve her mücadelenin de bir bedeli vardır.
Göze alamıyorsan mücadele edip hak alacaklara bırak o koltuğu.
Bir de Sayın Başkanın arka bahçe korkusu varmış,
CHPnin arka bahçesi olmayacakmış.
Açık açık diyoruz ki bizim ön
ve arka bahçeye ihtiyacımız yoktur Sayın Başkan. Sen
korktum diyerek iktidarın bahçesine
sığınmışsın. Biz diyoruz ki: O bahçeden de
çık, sadece emeğin, işçinin bahçesinde ol.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün 112 sıra sayılı Kanun Teklifi
hakkında değerli arkadaşlar görüşlerini bildirdiler. Daha
üç ay önce çıkmış bir kanunu da yamalı bohçaya çeviriyoruz.
Burada sadece unutulan Emniyet Genel Müdürlüğü Uçuş ve
Dalış personeli değil, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki uzman
erbaşlar değil, mülki idare amirleri de unutulmuştur, merkezde
görevli polis baş müfettişleri de unutulmuştur, merkez emniyet
müdürleri de unutulmuştur, Maliye personeli de unutulmuştur,
üniversite personeli, icra memurları, öğretmenler, doktorlar da unutulmuştur, belediye
denetçileri de unutulmuştur, bakanlık müfettişleri de
unutulmuştur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kanun hükmünde kararname mağduru olan bakanlık
müfettişleri de unutulmuştur. Bu örnekleri artırmak mümkündür.
Şimdi size bu iktidarın bu kararnamelerle yaptığı
bazı uygulama ve trajikomik olaylardan bahsetmek istiyorum. 2 Kasımda
yayınlanan 657 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Elektrik
İşleri Etüt İdaresinin bazı görevleri DSİye ve Enerji
Bakanlığına devredildi. Ne yazık ki aynı gün
yayınlanan başka bir kararnameyle bu kurum kaldırıldı.
Madem kaldıracaksın görevlerinin bir kısmını niye
devrediyorsun? Aynı kararnameyle devret, o kurumu kapat ama aceleyle,
kapalı kapılar ardında çıkarılan kararname birkaç kişiyle
hazırlanan kararnameler olduğu için böyle yanlışlar
yapılmaktadır. Daha bitmedi. Aynı kararnameden bir gün sonra
dikkatinizi çekiyorum- 3 Kasım 2011 tarihli Resmî Gazetede de
kapatılan bir kurumun teftiş kurulu yönetmeliği
yayınlanıyor değerli arkadaşlar. Kurumu siz bir gün önce
kapatıyorsunuz bir gün sonra teftiş kurulu yönetmeliğini
yayınlıyorsunuz. Bu da ne kadar dar çerçeveli bir kadroyla bu
kararnamelerin hazırlandığının bir göstergesidir. Siz eğer
kadrolaşma uğruna, sırf Bakanlıktaki kadroları ele
geçirmek uğruna bu tür usulsüzlükler yaparsanız Türkiyeye çok
yazık edersiniz.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Dinçer.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın
Şandır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Personel rejimleri,
sizler de biliyorsunuz, bir devletin çok önemli, sistem açısından,
rejim açısından çok önemli temel hukuk düzenlemeleridir. Personel
rejimlerinde oluşan, biriken sıkıntıların,
yapılan yanlışlıkların toplum hayatına
yansıması, çalışma hayatına yansıması çok
önemli, çok maliyetli sorunları tetikler mahiyettedir. Aramızda çok
sayıda bürokrat arkadaşımız vardır, bu sorunları
yaşamışlardır.
Değerli
arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz kanun, 666 sıra
sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameyle yapılan düzenlemelerin
oluşturduğu yanlışlıkların bir
kısmını düzeltmeyi amaçlamaktadır. Ama birkaç gündür, hatta
iki haftadır burada yapılan konuşmalarla görülmüştür ki bu
düzenleme yeterli değildir, hatta bu düzenlemede birçok eksiklikler ve
yanlışlıklar vardır. İktidar partisi grubunun burada
verdiği önergelerle yaptığı düzeltmeler de bu
söylediğimin ifadesidir, ispatıdır. Dolayısıyla bu
kanun üzerinde daha çok düşünmek, daha çok konuşmak, istişare
etmek bir zorunluluk olduğu kanaatindeyim. Ama ne yazık ki
Meclisimiz, özellikle iktidar partisi grubu sayın milletvekillerinin bu
konuya ilgisizliğini gerçekten geleceğimiz açısından önemli
bir zafiyet olarak görmekteyim. Sistemin, rejimin çok temel bir konusunda
Hükûmetin çok iddialı bir
hedef koyarak yapmış olduğu düzenlemenin iki ay içerisindeki
yanlışlıklarını konuşuyoruz, sayın bakanlar
gereken ilgiyi gösteriyorlardır, biliyorum, ama kanun koyucu, kural koyucu
pozisyonundaki görevlisi, sorumlusu olan Meclisin bu konudaki
duyarsızlığı gerçekten ülkemizin geleceği
açısından bir handikaptır.
Değerli arkadaşlar, bu kanun
hükmündeki kararname ile birtakım yanlışlıkların
yapıldığı, eksik birtakım düzenlemelerin
yapıldığı kesin, çünkü görülmektedir ki birkaç konudaki
-kanunun gerekçesinde de ifade ediliyor- sehven yapılan
yanlışlıklar düzeltilmekte ama personel rejiminin tüm
alanlarıyla ilgili bir çözüm bulunmamaktadır. Yani öğretmenlerle
ilgili, maliye memurlarıyla, vergi denetmeleriyle ilgili, bugüne kadar
devlet yönetiminde sorumluluk yüklenmiş müdürler, daire
başkanlarıyla ilgili veya kamu düzenini sağlayan, kamu görevini
tanzim eden tüm konularda kapsayıcı, eşit işe eşit
ücret hedefini gerçekleştirecek bir düzenleme olmadığı
ortadadır.
Bu noktada, Türkiyemizde maalesef on
yıllık bir iktidarın sonunda hâlâ bugün geçmişi mazeret
göstererek topluma yapılan zulmü bu vesileyle de ifade etmek lazım.
Hâlâ altmış beş yaş aylığı 110 liradır,
bakıma muhtaç engelli aylığı 329 liradır, diğer
engelliler ve engelli yakını aylığı 219 liradır,
muhtar aylığı hâlâ 384 liradır, geçici köy korucusunun
aylığı 322 liradır ve bunların özlük haklarıyla
ilgili sorunlar hâlâ devam etmektedir, personel rejiminin
konuşulduğu, düzenlendiği bir kanun hükmünde kararnamede
bunlarla ilgili bir düzenleme de yapılmamıştır.
Değerli
arkadaşlar, 1965 çıkışlı olan 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu da personel reformu iddiasında eşit
işe eşit ücreti getirmek iddiasıyla
kanunlaştırılmıştı ama geçen bu uzun süre
içerisinde personel rejimindeki oluşturulmaya çalışılan
dengeler perişan edilmiş, çalışma barışı,
iş hayatındaki denge maalesef bir türlü
kurulamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, çok genel bir kabul olarak söylüyorum: Devlet dediğimiz
mekanizma hâkimiyetinin meşruiyetini adaletten almak mecburiyetinde.
Devlet, vatandaşları arasındaki adaleti gerçekleştirmek ve
geliştirmekle görevli, görevi ve misyonu bu. Eğer adaleti
gerçekleştiremezseniz bunun zıddı zulümdür. Zulmün abad olması,
zulümle bir devletin, bir ülkenin huzur bulması mümkün değildir.
Bu sebeple, ülkemizde
bugün, kanun kurmak, kanun koymak, işte hukukun üstünlüğünü
gerçekleştirmek iddiasında iktidar olanlar, siyaset yapanlar maalesef
kendi çalıştırdıkları arasında dahi adaleti
sağlayamamanın sonucu olarak burada ikide bir kanun
değişikliğiyle bu Meclisi meşgul etmekte, muhatap
olmaktadırlar. Dolayısıyla, tekrar ediyorum, devlet olmanın
meşruiyeti adaleti hâkim kılmaktır.
Şimdi, moda
tabiriyle, Hukukun üstünlüğü, hukukun
bağlayıcılığı. gibi bir tanımın
altında meseleyi geçiştiriyoruz ama asıl olan adaletin
teminidir. Devlet Personel Yasasıyla bugün yaptığımız
düzenlemeyle bile kamu çalışanları arasında öyle bir
adaletsizliği hâkim hâle getiriyoruz ki... Ben geçen konuşmamda da
ifade ettim, belki de tarihinde ilk defa Maliye Bakanlığı
personeli, yani bu işleri düzenlemekle görevli ve sorumlu olan Maliye Bakanlığı
personeli Maliye Bakanının kapısının önünde eylem
yapmak durumunda kaldı. Bu sebeple
söylüyorum, bu görüştüğümüz kanun ve buna bağlı görüşeceğimiz
kanunlar bu ülkenin ve bu milletin geleceği açısından çok
değerli ve çok önemli, hayati değerde, ıskalamamamız
gereken, gereken ilgiyi göstermemiz gereken kanunlardır.
Değerli milletvekilleri, adaleti
temin edebilmenin iki temel ilkesi vardır: Biri istişare -hem
kültürümüzün hem inanç değerlerimizin bize dikte ettirdiği bir husus-
ikincisi de emaneti ehline emanet etmektir. Eğer bu iki konuda bir zafiyet
içerisinde olursanız adaleti temin edemezsiniz ve devleti ebet müddet
kılamazsınız, milleti huzurlu, barışıklık
içerisinde yaşatamazsınız. Maalesef, on yıllık
iktidarı sonucunda hâlâ, AKP İktidarı milletin bu kadar büyük
desteğine rağmen, personel kanununda, devlet personel rejiminde
dengeleri bozucu birtakım müdahalelerle buraya kanun
değişiklikleri getiriyorsa burada bir yanlışın
yapıldığını düşünmek mecburiyetindeyiz. Muhalefet
siyaseti olarak söylemiyorum, bu ülkeye mensubiyet duyan, bu millete sorumluluk duyan bir siyaset adamı
olarak söylüyorum: Bu yaptığımız doğru değil,
istişare yeterli değil. Ortak aklı üretmek noktasında
işte, Meclisin Genel Kurulu. Kaç kişi dinliyor, kaç kişi bu
kanunla neyin getirildiğini
666 sıra sayılı Kanun
Hükmündeki Kararnameyi Anayasaya rağmen bu Meclise niye getirmiyorsunuz?
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetini, Adalet ve Kalkınma Partisinin
Meclis Grubunu millete şikâyet ediyorum. Anayasaya aykırı bir
işlem içerisindesiniz. 91inci maddeye göre kanun hükmünde kararname
çıkartabilirsiniz ama Resmî Gazetede yayımlanmasından hemen
sonra Meclise getirmeniz, öncelikle ve ivedilikle bu Genel Kurula getirmeniz
lazım. İki buçuk ay oldu, üç aya yaklaştı ama bu 666
sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameyi buraya getirmediniz. Hem
istişareden kaçırıyorsunuz hem de anlaşılıyor ki
ehline emanet etmediğiniz için birçok yanlışı da beraberinde
getiriyor. Buna ne mecburiyetiniz var değerli milletvekilleri? Yani
birbirimizden neyi saklıyoruz, neyi gizliyoruz? Oturup birlikte
tartışsak, ortak aklı üretsek, devlet personel rejimini en
adaletli biçimde tanzim etsek de bu ülkede öncelikle yönetim bazında iç
barışı sağlasak, bunun kime ne zararı olur?
Ben, bu sebeple, geçen defa söyledim,
bu kanunu geri çekin, 666yı getirin, beraber tartışalım,
mükemmel hâle getirelim, geç olsun, ama sonuçları itibarıyla bu
ülkenin ve bu milletin önüne birtakım yeni güçlükleri koymasın
diyorum. Bu bir tekliftir, dikkate alırsanız milletin hayrına ve
kendinizin hayrına iş yapmış olursunuz.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Şandır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurunuz Sayın Sakık.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de halkın
iradesine saygı duyan herkese saygılar sunarak ve bize saygı
duyan, bizim irademize dil uzatmayan herkese saygılar sunarak sözlerime
başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce çok masumane bir soru sorarak, ben, gerçekten bir sorunun çözümüyle ilgili
Bu konuda neler yapılabilir? sorusunu Bakana iletmiştim, ama ne
yazık ki Bakan bize Bu samimiyetsiz sorularda çok alışık
olunan bu sözler, on para etmeyen insanların ağzına
yakışan sözler. diyor.
Şimdi, Sayın Bakan çok da
Genel Kurulu izleyen, gelip giden bakanlardan biri değildi geçmişten
bugüne kadar. Eğer sen bizim grubumuzu iyi izlemiş olsaydın, biz
bütün sorunları, sizin yüreğinizin yetmediği sorunları bile
nasıl bu Meclise taşıdığımızı
görürdünüz. Sayın Başbakanın eşinin GATAya
alınmadığı zaman, ilk bu kürsüye çıkıp,
Haddinizi bilin, nasıl bir Başbakanın eşini GATAya
alamazsınız. diyen bu gruptur.
Yine, asker aileleri kışlaya
başlarında baş örtüsü olduğu için kışlada yemin
törenlerine alınmadığı için, ilk bu kürsüye çıkıp
Haddinize değil, çocuklarını ölümün üzerine gönderirsiniz ama o
anneleri kışlaya alamıyorsanız o çocukları da
kışlaya almamalısınız. diyen biziz.
Benim uzman çavuşlarla ilgili dile getirdiğim
de bir haksızlıktı. Bu, uzun süre Türkiyede yazıldı,
çizildi ve bugün de bu yara ne yazık ki kaşınıyor, ne
yazık ki o insanlara üçüncü, beşinci sınıf insan muamelesi
yapılıyor. Ama siz, o karanlık güçlerin
avukatlığını yapacağınıza ilk önce dönün
hakkaniyetten yana tavır alın.
Sayın Bakan, sizin bu dilinizdir ki
Bakın,
geçen gün sizi telefonla aradım, konuştum. 9 Aralıkta, ben,
Ankaradan Adanaya giderken silahımı VIPde güvenlik güçlerine
teslim ettim. Silahımda hiçbir mermi yoktu ve zabıtlar tutuldu. Ben
Adana Havaalanına gittim, oturdum, benim masama silahımı getirip
bıraktılar ve hemen yanında da bana bir mermi hediye ettiler,
masama koydular.
Biz bu mermilerin ne olduğunu biliriz çünkü nereden
geldiğimizi siz çok iyi bilirsiniz. İnfaz yapılmadan önce,
birileri hedefe oturtulmuşsa bu mermiler onun masasına koyulur
veyahut da adresine gönderilir. Bunu sizinle paylaştım, kamuoyuyla
paylaşmadım, gruptaki arkadaşlarımla paylaştım.
Bu sorunu belki insani ilişkiler içerisinde çözeriz dedim ama bir ayı
aşkın bir süredir hiçbir işlem yapılmadı. Eğer
siz Ankaradaki tutanakları, oradaki kameraları alıp
incelerseniz silahın boş olduğunu siz de görürsünüz ve bu
sorunda eğer gerçek katilleri ve bu işi yapanları
araştırmış olsaydınız, siz Adanadaki kamera
kayıtlarını alıp inceleyip bu merminin nasıl benim
masama koyulduğunu da görürdünüz; o da olmadı. Bugün ikinci bir
mektup geldi. Her gün tehdit mektupları alıyoruz. KATASOMA diye bir
örgüt kurulmuş ve bizi tehdit ediyorlar, ölümle tehdit ediyorlar. Sizin
diliniz ve bu örgüt ve bu mermi emin olunuz ki, aynı alana, aynı
amaca hizmet ediyor. Ama şunu açıkça size açıkça söyleyeyim:
Vallahi ölümden korkmuyoruz. Bize saldırılarınız olabilir.
Bir bütün olarak -sadece ölüm değil- birçok alanda saldırılar
olabilir. Kamuoyunu da buradan uyarıyorum ve Allah adına diyorum ki,
ben ve arkadaşlarıma bir şey olursa ilk sorumlu siz
olacaksınız. Hiçbir güçten de korkmuyoruz; bunu iyi biliniz.
Bakın, iyi biliniz
Masamıza
mermi ve orada size çok masumane bir soru ve siz, bize dönüp hakaret
ediyorsunuz. Hiçbir makam, hiçbir mevki, size bize hakaret etme
hakkını vermez. 1936lardaki tek parti dönemindeki nasıl ki
İçişleri Bakanı, hem Partinin Genel Sekreteriydi hem de
İçişleri Bakanıydı, bugün yıl 2012, siz de uzun süre
Genel Sekreterlik yaptınız ve şimdi de İçişleri
Bakanısınız. 1936nın ruhu neyse bugün 2012nin ruhuyla
bizimle konuşuyorsunuz ve bizi ne yazık ki, tehdit ediyorsunuz ve
bizimle çatışmak
Vallahi hodri meydan; bizim tercihimiz değil,
ama başımızın üzerinde de yeri var.
Zirveler, uçurumlara en yakın
anlardır. Siz iktidarsınız. Her gün oylarınız da
artıyor; yüzde 55 dolayında oylarınız da var. Bu, zirvedir.
Ama unutmayın ki, her zirve uçuruma yakın olan andır ve sizin de
uçuruma yakın olduğu anlardır. Çünkü çok
şımardınız. Çünkü siz, bu halkın iradesiyle
cebelleşmeye çalışıyorsunuz ve çünkü siz, gerçekten
sorunları çözmüyorsunuz. Bizim sizinle olan farkımız da bu.
Sevgili arkadaşlar, bakın
bugün Türkiyede bir araştırma yapmışlar. Şurada
Türkiyenin bütün illerinde bir anket yapılmış. Sormuşlar
Ne istiyorsunuz? Mesela mavi sağlık diyor, kırmızı
aşk diyor, yeşil para diyor. Evet, barış isteyenler de
gri bir renkle ve dönün bakın, kimler ne istiyor? Türkiyede, dilek
haritasında, en çok aşkı isteyen İstanbul, bir derdi yok,
İstanbul aşk istiyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Derdi çok, derdi çok İstanbulun.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ankara, Bursa,
Eskişehir, Adana, Antalyada, en çok aşk konuşuluyor.
İzmirde para konuşuluyor, İzmir daha tüccar. Van, Hakkâri,
Şırnak, Bitlis, Batman, Diyarbakır, Elâzığ, sağ
olsun Manisa da onun içerisinde, biraz vicdan sahipleri, onlar da
barış istiyor.
Şimdi, bizim kimleri temsil
ettiğimizi az çok bilirsiniz. Bizim böyle bir şey, derdimiz,
barış derdimiz var. Gittiğimiz her yerde bu dilekleri
tutarız. Ben, yine, barışla ilgili bir anımı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Biz, bundan bir ay önce, yine, Sayın Meclis
Başkanıyla, bir heyetle birlikte Praga gittik. Pragı
dolaşırken -orada dilek tutulan yerler var- biz de gittik -Cumhuriyet
Halk Partisinden Adnan Keskin de vardı- ikimiz de gittik, dokunduk, dilek
tuttuk. Gazeteci arkadaşlarımız vardı, parlamenter
arkadaşlarımız vardı ve Meclis Başkanımız da
döndü, dedi ki: Sayın Sakık, ne diledin? Dedim: Vallahi ben barış
diledim. Dedi ki: Çok zor vallahi, bu olmaz. Sonra döndü, Adnan Beye Siz
ne dilediniz? dedi. İktidar. Sizinki daha çok zor. O da olmaz. dedi.
Şimdi, biz, gittiğimiz her
yerde, halkımız ve biz, gerçekten, barış istiyoruz,
gerçekten, sorunları çözmek istiyoruz. Biz, kimseyle, bir husumetimiz
varsa da barışla çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Yoksa,
birbirimizi boğazlayarak bir yere varamayız. Yeteri kadar
boğazlamalar oldu, yeteri kadar, bu ülkede, farklılıklar, çok
ağır bedeller ödedi ama bu farklılıkların hukukunu
oluşturmak da Parlamentonun görevidir, askerlerin görevi değil.
Burada bir milletvekili çıkıp bir şey söylüyorsa, ona cevap
Parlamentodan gelmelidir, Genelkurmay Başkanından değil.
Genelkurmay Başkanı talimat veriyor. Ben çıkıp demişim
ki: Efendim, yani bize niye ters bakıyorsunuz? E vallahi, apoletiniz de
olsa, silahınız da olsa, güçleriniz, ordunuz -ne derseniz-
tankınız, biz sizin o ters bakışınıza boyun
eğmeyiz, haddinizi bileceksiniz.
demişiz. Bunun cevabı dönüyor, Niye Parlamento bunları linç
etmedi? diyor. Yani şimdi, el vicdan. Siz, gelip bu tepelerde
oturacaksınız, bu halkın iradesine tepki göstereceksiniz, gelip
bu tepelerde oturacaksınız Halkın oylarıyla seçilmiş
milletvekillerini, iktidarları nasıl ters düz ederiz? anlayışı
içerisinde olursanız bizim de size söyleyecek çok sözümüz olur.
İşte bizim sizden farkımız bu. Siz ürkersiniz söylemeye,
vallahi biz de çıkarız yiğitçe söyleriz, bedeli neyse
arkadaşlarımızın yattığı gibi yatarız.
Ölümse, 17.500 faili meçhul cinayet var, onları da
başımızın gözümüzün üzerinde kabul ederiz yani
farklılığımız budur.
Ben, Adanada benim masamın
üzerine koyulan bu kurşunu buraya bırakıyorum. Bize saygı
duyan herkese saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Sakık.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Suç unsurunu Bakana teslim edin.
BAŞKAN - Şahıslar
adına Yozgat Milletvekili Ertuğrul Soysal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Kürsüde kurşun olması doğru bir şey değil efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, onun alınması lazım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, şunu aldırır mısınız
efendim.
BAŞKAN Evet, lütfen onu
alınız. Lütfen alınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Yani bu neyin raconu oluyor Sayın Başkan şimdi?
SIRRI SAKIK (Muş) Bana
bırakılan kurşunu ben Parlamento
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Olur mu böyle şey? Az önce racondan bahsediyorsunuz.
BAŞKAN Lütfen sahibine veriniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Siz Türkiye Büyük Millet Meclisini tehdit mi ediyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Muş) Benim masama
bırakılan bir kurşundur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Hayır, siz onun raconunu bahsediyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tehdidi anlamına gelmez mi bu?
SIRRI SAKIK (Muş) Ne tehdidi
Allah aşkına?
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Soysal.
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun
Teklifinin 2nci madde (d) fıkrası üzerine söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Güvenlik, dünyanın belki de en
önemli ve pahalı konusudur. Güvenliğin olmadığı bir
ortamda sağlıktan, eğitimden, ulaşımdan, ticaretten,
iletişimden ve her türlü sağlıklı ortamdan söz edilemez.
Her insanın davranış şekli, kültürü, sosyal çevresi,
eğitim durumu, psikolojik yapısı farklıdır. Bu
nedenle, doğası gereği insanla uğraşmak dünyanın
en zor ve zahmetli işidir. Polis ise sürekli ve kesintisiz olarak toplumun
en sorunlu ve suç potansiyeli yüksek olan kitleleriyle muhatap olmak durumunda
kalması nedeniyle çok daha zor ve meşakkatli, bir o kadar da fazla
stresli bir meslek icra etmektedir. Gelişmiş ülkelerde suç ve suçluya
ulaşmada halkın duyarlılığı nedeniyle ihbar
mekanizması yüzde 80lere ulaşmaktayken bizde tam tersi yüzde
30ları ancak bulur. Bu nedenle, ülkemizde suç ve suçluya yine Türk
polisinin kişisel gayretleri ve özverisiyle ulaşılır. Bu
zor ve olumsuz şartlara rağmen, suç ve suçluya ulaşma
başarısı çoğu gelişmiş ülkelerin çok çok
önündedir.
Ülkemizde her türlü zor şartlar
içerisinde özveriyle görev yapan polis teşkilatının
sorunları olduğu yetkili, yetkisiz herkes tarafından kabul
edilmektedir. Hükûmetimizin katkılarıyla polis teşkilatının
parasal konularda desteklendiği kamuoyu tarafından bilinmektedir.
Polislerin özlük haklarıyla ilgili çalışmalar da devam
etmektedir. En başta ülkemizde intihar oranı en yüksek meslek grubu,
maalesef, polislik mesleğidir. Son zamanlarda cinnet geçiren ve intihar
eden polislerin sayısının diğer meslek gruplarından
fazla olması nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tüm
birimlerde psikolojik destek öncelikli eğitim ve seminerler devam
etmektedir. Polisin çalışma şartları, maalesef, diğer
kamu görevlileriyle kıyaslanmayacak derecede farklıdır.
Anayasamızın eşitlik
ilkesinden hareketle eşit işe eşit ücret
çalışmaları çerçevesinde, Emniyet Genel Müdürlüğünde
çalışmakta bulunan uçuş ve dalış hizmetleri
personelinin özlük haklarının benzer kurumlarda bulunan personel
özlük haklarıyla denk hâle getirilmesi amacıyla bir hukuki düzenleme
zarureti ortaya çıkmıştır. Eşit işe eşit
ücret çalışmaları çerçevesinde 2/11/2011 tarihinde yayımlanan
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile TSKda görev yapan pilot ve
uçuş ekibinin mali hakları günün şartlarına uygun hâle
getirilmiş olmasına rağmen, benzer iş konseptine sahip
Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot ve uçuş ekibinin mali
hakları konusunda gerekli düzenleme yapılmamıştır.
Görüşülmekte olan 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
içerisinde Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot, uçuş ekibi
ve kurbağa adamlara ödenen tazminat oranlarının günün
gelişen şartlarına göre yeniden belirlenerek, TSKde görev yapan
pilot ve uçuş ekibinin özlük haklarını düzenleyen 2629
sayılı Kanunla paralellik oluşturması
amaçlanmaktadır.
Yapılacak olan
düzenlemeden 46 pilot
ile 65 uçuş ekibi -bunlar içerisinde 5i mühendis, 57 teknisyen ve
3 de tekniker var- ve 110 da kurbağa adam yararlanacaktır. 2000
yılından günümüze kadar 19 tecrübeli pilotumuz -bu mevcut
pilotların yüzde 41i ediyor- özlük haklarının yetersiz
olması nedeniyle teşkilatımızdan ayrılarak sivil
sektörlerde çalışmaya başlamışlardır. Emniyet
Genel Müdürlüğünde 46 pilot ile görevler yürütülmek durumunda
kalınmıştır. Yine, Emniyet Genel Müdürlüğünde
pilotların özlük haklarında yapılacak bir düzenlemeyle
teşkilatın pilot kaybının önüne geçileceği değerlendirilmektedir.
Ayrıca, aynı Kanunun 2nci
maddesinin (d) fıkrasının (a) bendinde şehit olanların
kanuni mirasçılarına kıstas aylığının 100
katı, (b) bendinde ise yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan
aciz ve hayatını başkasının yardım ve
desteği ile sürdürebilecek şekilde malul olanlara kıstas
aylığının 200 katı, diğerlerine ise vazife malulü
olanlar hakkında esas alınan 13/7/1953 tarihli ve 1053
sayılı Vazife Malullüklerinin Nevileri ile Dereceleri Hakkında
Nizamnamede gösterilen sakatlık derecelerine göre (a) bendinde belirtilen
tutarın 1inci dereceye yüzde 75i, 2nci dereceye yüzde 65i, 3üncü
dereceye yüzde 55i, 4üncü dereceye yüzde 45i, 5inci dereceye yüzde 35i ve
6ncı dereceye yüzde 25i verilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERTUĞRUL SOYSAL (Devamla) - Bu
vesileyle tekrar heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Soysal.
Şahsı adına Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz efendim.
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 112 sıra sayılı 375 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi hakkında şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün bu kanun teklifiyle yapılan
düzenlemede
Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık Dairesi 19 Ekim
1981 tarihinde kurulmuş, Emniyet Genel Müdürlüğünün tüm hizmet ve
destek birimlerinden gelen talepler doğrultusunda trafik, asayiş,
terör, istihbarat, güvenlik ve uçuş hizmetleri ile suç önleme ve suçla
mücadelede etkin görevler üstlenmiştir. Ülke genelinde
vatandaşın huzur ve güvenliğinin sağlanması, suçun
önlenmesi, suçun ve suçlunun takibinin yapılabilmesi ve diğer
stratejik hedef ve amaçlarını gerçekleştirmede Türkiye genelinde
tüm emniyet birimlerine yedi gün yirmi dört saat havadan destek verebilen ve
devlet büyüklerine gerekli uçuş hizmetlerini sağlayabilen bir hava
gücüdür. Kuruluşundan bu yana geçen zaman içinde birçok konuda önemli
mesafeler kat etmiştir. Kuruluş yıllarında bünyesinde
emniyet hizmetleri sınıfı, uçucu pilot yok iken, günümüzde
emniyet hizmetleri sınıfı pilotları, bakım yöneticisi
ve uçuş ekibiyle hizmetlerini yerine getirmektedir. Havacılık
Dairesi Başkanlığı 21inci yüzyıl hava polisinin
nasıl olması gerektiği konusunda çalışmalar yürütmekte
ve bu amaçla ileriye dönük projelerini hayata geçirebilmek için
çalışmaktadır.
Gelişen teknolojinin polis
havacılığına sunduğu teknik imkânları, gece
görüş ve kızıl ötesi görüş sağlayan termal kamera
sistemlerini helikopterlere monte ederek haber merkezlerine anında görüntü
aktarıp, polisin asayiş, terör, güvenlik, trafik ve istihbarat
hizmetlerinde önleyici ve caydırıcılığı
artırmaktadır. Metropol iller başta olmak üzere bünyesinde
bulunan tüm helikopter ve personelle yurt çapında önemli hizmetler
vermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi 666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle 2629 sayılı Kanunda değişiklik
yapılarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde belirli görevleri ifa eden
personelin tazminatlarında iyileştirmeler
yapılmıştı. Buna paralel olarak emniyet
teşkilatında da benzer görevleri ifa eden pilot ve kurbağa
adamların 3160 sayılı Kanuna göre almakta oldukları
tazminatların artırılması ve anılan kanun hükmünde
kararnameyle yapılan diğer bazı düzenlemelere ilişkin yeni
düzenlemeler yapılması ihtiyacı ortaya çıkmış
bulunmaktadır. Teklif, bu ihtiyacın giderilmesi amacıyla
hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teklifin 2nci maddesiyle, 3160 sayılı Kanunun
11inci maddesi uyarınca yapılan ödemenin, 2629 sayılı
Kanundaki düzenlemeye paralellik oluşturması amacıyla,
şehit olanların kanuni mirasçılarına kıstas
aylığın 100 katı, yaşamak için gerekli hareketleri
yapmaktan âciz ve hayatını başkasının
yardımı ve desteğiyle sürdürebilecek şekilde malul olanlara
kıstas aylığın 200 katı verilmesi benimsenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyenin her yerinde ülkemizin güvenliği ve huzuru
için kahramanca ve büyük bir fedakârlıkla görev yapan polis ve
askerlerimize teşekkür ediyorum.
Güvenlik güçlerimizin görevlerini daha
verimli yapabilmesi amacıyla düzenlenen bu kanunun hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Öksüzkaya.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Başkan.
Bir önceki konuyla ilgili, ben
Sayın Bakana soru sormuştum Hangi yasayla ilgili? demişti.
Herhâlde Bakanlık temsilcileri bulabilir diye düşünmüştüm ama
yine ben katkı sunayım. 5393 sayılı Belediye Kanununun
68/d maddesi uyarınca burada şöyle söyler: İlgili maddeye göre,
belediyelerin faiz dâhil iç ve dış borç stok tutarı, en son
kesinleşmiş bütçe giderlerinin toplamı, 213 sayılı
Vergi Usul Kanununa göre belirlenecek yeniden değerlendirme oranıyla
arttırılan miktarı aşamaz. Bu anlamda, Ankara ve
İstanbul belediyelerinin bütçeleri de bunu aştı mı
aşmadı mı? Aştıysa ne gibi işlemler
yaptınız?
Soru iki: Muhtarlarımız
mağdur durumda, muhtarlar 384 lira maaş almakta. Asgari ücret
altında kişi çalıştırılamayacağına
göre, bu aynı zamanda Anayasanın 18inci maddesi uyarınca
angarya değil midir? Bu ne zaman düzelecek? Çünkü verilen 384 lira,
muhtarlar
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki,
teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) - Sayın
Başkan, Sayın Bakanıma sorularım şu: Birinci sorum,
bölücülük ve terörle ilgili vermiş olduğu cevaplardan dolayı
Bakan Beye teşekkür ediyorum.
Sorumun ikincisi: Emniyet ve
TOKİ'deki personel maaşlarını kısmen
iyileştirmeyi diğer kurumlarda da yapmayı düşünmez miydi?
Bu kanunun eksik olduğunu düşünür mü? Eşit işe eşit
ücret oldu mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Halaman.
Buyurunuz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Tanalın sorusu bir
varsayım üzerine kurulu bir soru, aşıldığına
dair; Ankara, İstanbul büyükşehir belediyelerinin veya başka
belediyelerin yatırımlarında bütçelerine göre, Vergi Usul
Kanununa bağlı olarak belirlenen bir oranın üzerinde
aşım olup olmadığı varsayımına dayalı.
Aşım var, niçin? sorusu değil, Aşım var mı yok
mu, varsa ne yapıldı?
Şimdi, Var mısı, Yok
musu belli olmayan bir konunun ne yapıldığını
açıklamak, takdir edilir ki mümkün değil, gerekli de değil.
Varsa aşım, onun gereğini yaparız, ayrıca da
bakacağız.
Muhtarların mağduriyeti
konusu, daha önceki görüşmelerimizde, Meclis birleşimlerimizde
sorulan ve cevaplandırılan bir konu. Bu konuyu yine
cevaplandırayım.
Köy Kanunu konusu,
Bakanlığımızın, Hükûmetimizin üzerinde
çalıştığı bir konudur, tümden yenilenmesi öngörülen
bir konudur ve bu bağlamda da muhtarlarımızın ödeneklerinin
düzeltilmesi söz konusudur. Muhtarlarımız seçimle iş
başına gelmiş, kamu hizmeti yapan görevlilerdir, devletle
sözleşme yaparak, atama ya da sözleşmeye bağlı
çalışan görevliler değillerdir. Ödenekleri söz konusudur.
AK PARTİ hükûmetleri iktidar
olduğu dönemlerde muhtarlarımızın ödenekleri 60 lira
civarındaydı bildiğim kadarıyla. Bugün çok çok yükseklerde
bir rakamdır o rakama göre. Ama yeterli midir? Biz de yeterli
olduğunu düşünmüyoruz. Bunu makul seviyeye, asgari ücret düzeyindeki
bir seviyeye çekmek için çalışmalarımızı
yapıyoruz.
Angaryayla muhtarların
çalışmasının herhangi bir bağlantısı yoktur.
Muhtarlar mecburi olarak çalışmıyorlar, aday oluyorlar veya aday
gösteriliyorlar. Halkın seçimi üzerine, halka propaganda yaparak,
tanıtım yaparak iş başına geliyorlar. Kendi iradesiyle
Ben muhtar olmak istiyorum, beni seçin. diyen insanların seçimi sonucu
üstlendikleri işi angarya olarak değerlendirmek mantıki olarak
ve hukuki olarak yerinde bir değerlendirme değildir diye
düşünüyorum.
Sayın Halamanın
değerlendirme ve sorusuna cevap olarak şunları arz etmek
isterim: Bölücülük ve terör konusunda kendilerinin teşekkürü var. Ben
inanıyorum ki bu teşekkür sadece Sayın Halamanın
değil, bu yüce Mecliste bulunan aziz milletimizin değerli
temsilcilerinin, tamamı demek isterim ama tamamından bir
kısım eksi tutarak geriye kalan tamamının
düşüncesidir, değerlendirmesidir. Terörü burada savunanlar bellidir,
rengini belli ediyor. O, rengini belli etmeyenlerin dışındaki
herkesin, ben, terör konusundaki, Sayın Halamanın
değerlendirmelerine katıldığını biliyorum, öyle
kabul ediyorum. Müsaade ederseniz öyle inanmak istiyorum.
Diğer konularda yani terör
dışındaki görüştüğümüz bu yasa
tasarısının hedef aldığı, düzenleme konusu
yaptığı konuların dışında da düzenlemeler
yapsaydık değerlendirmesi ve sorusu yerindedir, doğrudur. Ama
her şeyi bir anda bir Meclis çalışmasıyla, bir yasayla
düzenlemek mümkün olsaydı, o zaman ne bu Meclisin devamına ne de
hayatın devamına imkân kalmayabilirdi. İhtiyaçlar günbegün
kendini gösterir, o ihtiyaçlar görülür
ve o ihtiyaçlara yönelik de çözümler bulunur. Şu anda yaptığımız,
yapmakta olduğumuz, müsaadenizle, budur. Görülen eksiklikler düzeltilmeye
çalışılıyor, yasal düzenlemeyle
çalışılıyor. Bunun dışında, sadece mevzuat
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasamayla, yasama faaliyetiyle ortaya konmuyor.
İkincil mevzuatlar, bunun tüzük düzenlemeleri, yönetmelik düzenlemeleri,
genelgelerle yapılan düzenlemelerle gün boyu ve zaman içerisinde pek çok
konuda değerlendirmeler ve düzenlemeler yapılmak suretiyle
hayatın ihtiyaçları, devletin kendi ihtiyacı, millete yürütülen
hizmetlerin gerektirdiği düzenleme ihtiyaçları yerine
getirilmektedir. Bugün yaptığımız budur, yapmaya
çalıştığımız budur.
Hepinize çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ben özür
dilerim. Sayın Bakan cevap verirken bu angaryayla ilgili yanlış
bilgi
Bunu düzeltmek isterim. İzin verebilir misiniz efendim?
BAŞKAN Neyi efendim?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Bakanın muhtarlarla ilgili ben Angaryadır. dedim. Bu
angarya yasaktır. Bunun angaryayla alakası yoktur Sayın Bakan.
dedim. Bununla ilgili verirseniz açıklama yapabilir miyim? Yani
yanlış bir bilgi, bu bilgiyi düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Tabii, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Değerli Bakanım, belediye
başkanları seçimle gelir. Belediye başkanı seçimle
geldiğine göre, belediye başkanı
Büyük şehirlerde
muhtarlarımızın maaşları, aldıkları oylar
bazı belediyelerin oylarından daha yüksek. O zaman şunu yapmak
lazım: Belediye başkanlarının tüm sosyal hakları neyse
aynısını muhtarlara da verelim. Yani seçimle gelmişse,
seçimle gelen iki kurum arasında bu eşitsizliği niye
yaratıyoruz? Bakın, muhtarlar yargılandıkları zaman
memur suçlarından dolayı yargılanıyor. Ancak
maaş anlamında memurların veya belediye
başkanlarının hiçbirinin sosyal haklarından
yararlanmıyor. Bu eşitsizliği, bu dengesizliği göz önüne
aldığımız zaman gerçekten angarya anlamında telakki
etmek lazım.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde iki önerge vardır.
Önergeleri
önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra da
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 112 Sıra Sayılı yasa teklifinin 2. maddesinin (d)
bendindeki (b) fıkrasındaki 200 kat ifadesi yerine 220 kat olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa
Çam R.
Kerim Özkan
İstanbul İzmir
Burdur
Turgut Dibek Süleyman
Çelebi Dr. Aytun
Çıray
Kırklareli İstanbul
İzmir
Ali Özgündüz İhsan
Özkes Selahattin
Karaahmetoğlu
İstanbul İstanbul
Giresun
İlhan Demiröz
Bursa
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 112 Sıra Sayılı yasa teklifinin 2. maddesinin (d)
bendindeki (a) fıkrasındaki 100 kat ifadesinin 120 kat olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Musa
Çam R.
Kerim Özkan
İstanbul
İzmir
Burdur
Turgut
Dibek Süleyman
Çelebi Dr. Aytun
Çıray
Kırklareli
İstanbul
İzmir
Ali
Özgündüz Dr. Candan
Yüceer İhsan
Özkes
İstanbul
Tekirdağ
İstanbul
Haydar
Akar
Kocaeli
BAŞKAN Komisyon bu son
okuttuğum önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Haydar Akar, Kocaeli.
BAŞKAN Sayın Akar,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel Sayın Bakana,
İçişleri Bakanına iki bakan olduğu için belirteyim- bir
soru sordum Kartepe Belediyesi hakkında.
Diyeceksiniz ki Haydar Akar Kartepe
Belediyesine taktı. Evet, taktım çünkü 03/10/2011 tarihinde bir soru
önergesi verdim. Yine 22/11/2011 tarihinde bir soru önergesi verdim. Bu da
yetmedi -bu soru önergelerine cevap alamadım- geldim bu kürsüden bir dosya
gösterdim, içi boş olan bir dosya değildi.
Dosyayı size kısaca
hatırlatmak istiyorum. Kartepe Belediyesi bir teftişten geçiyor.
Müfettiş gelmiş, incelemiş. Kim biliyor musunuz bu
müfettiş? Adana Büyükşehir Belediyesini görevden alan müfettiş.
Bu müfettiş Kartepe Belediyesini inceliyor, diyor ki: Burada usulsüzlük
var, yolsuzluk var. Teknik takip istiyor. Teknik takip sonucunda Belediye
Başkanının, Kartepe AKP Belediye Başkanı Şükrü
Karabalıkın, Kartepe AKP İlçe Başkanının -geçen
hafta tekrar seçildi- kayınpederinin hanımının bu paradan
pay aldığı tespit ediliyor. Bu teknik takipte, bunları
kendileri itiraf ediyorlar. Bunlar benim sözlerim değil. Bunu, iki günlük
teknik takip sonucunda kendileri itiraf ediyorlar ve Kartepe AŞ Genel
Müdürü, bu müfettişe 50 bin TL rüşvet teklif ediyor. Müfettiş
bildiriyor ilgili birimlere. Para 30 bin TL olarak verilirken zapturapt
altına alınıyor ve bu Genel Müdür tutuklanıyor. Bir ay
sonra Genel Müdür serbest bırakılıyor, Belediye
Başkanı ortada geziyor. Yine Belediye Başkanının özel
kalem müdürü, bu işleri organize eden özel kalem müdürü bu müfettiş
tarafından görevden alınıyor. Bakın davanın sonucuna:
Önce mahkemeye gidiyor, birinci mahkemede serbest bırakılıyor Belediye
Başkanı ve Kartepe AŞ Genel Müdürü; ikinci mahkemede, yani bir
üst mahkemeye müracaat ediyor savcı, tekrar tutuklama talebi istiyor ama
tutuklanmıyor. Yani şurada hep beraber gözümüzün içine baka baka
çifte standardı oynuyoruz. AKPli belediyeler yaparsa tutuklanmıyor,
CHPli belediyeler yaparsa sabah 6da, yaparsa, -böyle teknik takip sonucu da
yok, resmî bir sonuç yok, rüşvet verme olayı yok tespit edilen- onlar
hapse yollanıyor ya da sabah 6da evlerinden kaldırılıp
mahkemelere götürülüyor.
Şimdi İçişleri
Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, 5393 sayılı Belediyeler
Kanununu niçin uygulamıyorsunuz? 44üncü maddeyi size hatırlatmak
istiyorum. 44üncü madde bakın ne diyor: Belediye başkanının,
görevini yerine getiremeyeceğinin anlaşılması üzerine
İçişleri Bakanlığının başvurusu üzerine
Danıştay kararı ile görevi sona erer. 47nci madde Belediye
başkanı yine bu görevleri yerine getiremezse İçişleri
Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılır.
diyor, yani geçici uzaklaştırma ve iki aylık bir periyot içerisinde
çek eder, test eder, gerçekten bir suç unsuru yoksa göreve iade eder.
Şimdi, bu Belediye
Başkanı göreve devam ediyor, Kartepe AŞ Genel Müdürü devam
ediyor. Devam ediyor arkadaşlar. Vicdanınız varsa
Ben dosyayı -geçen
sefer dediğim gibi bütün arkadaşlara veririm, bir arkadaş
istedi- İçişleri Bakanının kendisine takdim ettim.
Eğer burada suç unsuru yoksa Sayın Bakan, vicdanın rahatsa bir
daha Kartepe Belediyesini gündeme getirmeyeceğim. dedim. Tekrarlıyorum
Sayın Bakan, tekrarlıyorum: Eğer gerçekten -o dosyayı
incelememişsiniz, siz inceleyin, müfettişi falan bırakın,
siz inceleyin- suç yoksa, yolsuzluk yok ise ben de bir daha
getirmeyeceğim.
Bunu getirmeyeceğim
ama Kandıra Belediyesini getireceğim. Kandıra Belediyesini
denetleme kurulu, 3 AKP meclis üyesi, Kandıra Belediye Başkanı
hakkında yolsuzluk iddiasıyla tekrar savcılığa suç
duyurusunda bulundu. Ne yaptınız arkadaşlar biliyor musunuz? Bu
3 tane belediye meclis üyesinin AKPden ihraç edilmesi için karar
aldınız. Vallahi sağduyuluymuş İl Yönetim Kurulu -yani
sizin şeyinizin nasıl işlediğini bilmiyorum ama- ihraç
kararını kaldırdı, geri yolladı ilçeye, ihraç
edilmesini önledi 3 tane AKP Kandıra belediye meclis üyesinin.
Evet, Sayın
Bakanım, Kandırayı daha sonra yine konuşacağız
ama sizden şimdi öncelikle Kartepeyi istiyorum. Ben oraya müfettiş
yolladım. demeyin. 80 tane müfettiş var İzmir Büyükşehir
Belediyesinde. Artık Müfettiş yolladım. demeyin, müfettiş
hakkında açtığınız davayı söylemeyin. Bakın,
Belediye Başkanı hakkında değil, müfettiş
hakkında, Adana Büyükşehir Belediyesini yargılayan veya görevden
alınmasını sağlayan -usulsüzlük nedeniyle- müfettiş
hakkında soruşturma açtılar. Soruşturma açtılar ya!
Böyle bir şey görülmemiş. Şahit oldunuz mu daha önce böyle bir
şeye? Ve arkadaşlar, eğer gerçekten
Vicdanınıza
sesleniyorum: İnceleyin dosyayı, ben haksızsam, bu
söylediklerimin ucunda bir kelime yalan varsa bir daha da
dillendirmeyeceğim.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akar.
III.-
YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama
talebi vardır.
Sayın Hamzaçebi,
Sayın Özdemir, Sayın Aslanoğlu, Sayın Akar, Sayın Canalioğlu,
Sayın Tanal, Sayın Toprak, Sayın Kaplan, Sayın
Moroğlu, Sayın Havutça, Sayın Dibek, Sayın Özkan,
Sayın Dinçer, Sayın Korutürk, Sayın Erdoğdu, Sayın
Öner, Sayın Ağbaba, Sayın Dedeoğlu, Sayın
Özgümüş, Sayın Tezcan.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Ağrı
Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112) (Devam)
Sayın Haydar Akar ve
arkadaşlarının vermiş olduğu önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 112 Sıra Sayılı yasa teklifinin 2. maddesinin (d)
bendindeki (b) fıkrasındaki 200 kat ifadesi yerine 220 kat olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak
efendim.
BAŞKAN Sayın Akar,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet, bugün belediyelerden
gidiyoruz. Niye belediyelerden gidiyoruz? Çünkü sadece sizin gözünüzde
muhalefet belediyeleri suçlu, muhalefet belediyelerinde suç işlenir. Hatta
İçişleri Bakanı burada belediyelerdeki denetim
sayılarını verirken İstanbul yoktu. dedi.
Hatırlıyorum, İzmiri söylerken, kaç defa denetlendiğini
veya başka AKP belediyeleri denetlenirken İstanbul çantasında
yoktu o gün. Bilmiyorum, bugün var mı kaç defa denetlendiğine dair
Şimdi, muhalefet belediyeleri,
biraz evvel belirttim, sabah 6larda basılıyor ve oradaki
çalışanlar böyle teröristlermiş gibi, teröristmiş gibi
tutuklanarak götürülüyor. Bir de AKP belediyelerine bakıyoruz, AKP
belediyelerinde olağan dışı hiçbir gelişmenin
olmadığı kabul edilerek belediye başkanları da davet
ediliyor eğer böyle bir soruşturma durumu var ise.
Neyse, biz şimdi Kandıraya
gelelim. Kocaeliden bahsediyoruz bugün, Kartepeyi biraz evvel anlattım,
şimdi biraz da Kandırayı anlatmak istiyorum. Kandıra demin
eksik kaldı, biraz da hızlı söylemek zorunda kaldım.
Kandırada yine biraz evvel
söylediğim kanun çerçevesinde, kanunun 25inci maddesi çerçevesinde bir
denetleme kurulu kuruluyor. Kimlerden kuruluyor? Meclis üyelerinden kuruluyor.
Bu meclis üyelerinde Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon üyeleri de var, AKPnin
de komisyon üyeleri var. 3 tane AKP temsil ediliyor, 1 tane de CHP temsil
ediliyor komisyonda. Bu komisyon bir denetleme görevini yerine getiriyor.
Neleri denetliyor? Hesapları denetliyor. Neleri denetliyor? İhaleleri
denetliyor. Neleri denetliyor? Yani belediyenin hesapla ilgili tüm kalemlerini,
birimlerini denetliyor; sonuçta da bir rapor hazırlıyor. Bu raporda
da belediye başkanının, belediye encümeninin ihalelerde
usulsüzlük yaptığını tespit ediyor. Kim tespit ediyor?
Komisyon tespit ediyor. Bakın, içinde CHPli üyelerin de olduğu
komisyon tespit ediyor ama savcılığa suç duyurusunda bulunan
AKPli 3 tane belediye meclis üyesi. Savcılığa suç duyurusunda
bulunuyor. Bakın savcılık ne yapıyor? Belediye
Başkanıyla beraber 6 kişiyi savcılığa davet ediyor,
1 kişiyi tutukluyor, diğerlerini serbest bırakıyor.
Yalnız, Belediye Başkanını da 10 bin TL kefaletle serbest
bırakıyor. Savcılık yine üst mahkemeye başvuruyor
tutuklanması istemiyle, üst mahkeme de tekrar Belediye
Başkanını serbest bırakıyor Sayın Bakan.
Bu belediye başkanı da göreve
devam ediyor ama siz AKP olarak başka bir şey yapıyorsunuz: Bu
suç duyurusunda bulunan belediye meclis üyelerini disipline veriyorsunuz. Evet,
disipline veriyorsunuz. Kocaeli milletvekilleri burada, Mehmet Beyi görüyorum orada,
eksik varsa bu kürsüye gelir söyler. Disipline veriyorsunuz, il yönetim kurulu
daha fazla olayın büyümemesi için bunların disiplin işlemlerini
durdurtuyor ve affediyor.
Arkadaşlar, yine bir şey daha
söyleyeceğim: Elinizi vicdanınıza koyun, AKP belediyeleri
dışındaki belediyelere uygulamış olduğunuz zulmü
bir gözden geçirin. Hukukun üstünlüğüne inanmış Türkiye
Cumhuriyeti parlamenterleri olarak hukukun nasıl katledildiğine,
yargının nasıl Hükûmet veya iktidar lehine
işletildiğine hep beraber şahit oluyoruz. Bunun önüne geçin, bu
size zarar vermez, avantaj sağlar. Adında ak olan partinin belediye
başkanlarının çok ak olmadığını görüyoruz.
Bu da devletin savcıları tarafından tespit edilmiş;
tutanaklarda, resmî kayıtlarda görebiliyoruz. Bunlar için gerekli
işlemleri yapın diyorum ve gereğini yerine getirin.
Eğer gereğini yerine
getirmezseniz ne olur? Evet, temcit pilavı gibi, her kürsüye
çıkışımda bunları söyleyeceğim, her yerimden söz
alışımda bunları söylemeye devam edeceğim. Eğer bir
suç varsa bunu Cumhuriyet Halk Partili, Milliyetçi Hareket Partili veya AKPden
olsun olmasın hepsinin yargılanması veya adalet önüne
çıkarılması taraftarıyız. Bizim belediyelerimize bir
ayrıcalık yapın demiyoruz ama sizin belediyelerinizi de
aynı denetim mekanizmalarından geçirin. Bakın,
büyükşehirdeki şirketlere bakın, ne hâle getirdiklerine
bakın: Sadece Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 8,5 trilyon lira reklam
gideri harcamış. 8,5 trilyon lira! Yazık, günah değil mi bu
ülkenin parasına? Yazık değil mi bu ülkenin halkına? 700
lira alan asgari ücretliye yazık değil mi? Atanamayan öğretmene
yazık değil mi?
Arkadaşlar, belediyelerin
harcadıkları para Türkiye Cumhuriyetinde görülmemiş bir rakama
ulaşmıştır. 16 büyükşehir belediyesinin
Arkadaşlar bizimkini de denetleyin, bunları söylerken bizimkileri
ayırın demiyorum, bizimkileri
de denetleyin ama rakam çok büyük boyutlara ulaşmıştır,
bunlar denetlenemiyorlar; geçen yıl çıkarılan, geçen
yılın sonunda çıkarılan bir Sayıştay Kanunuyla
denetlenmeye başlanmıştır ama eksiktir.
Saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Akar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Çerçeve 2nci maddenin
(d) bendi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
(d) bendini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
(d) bendi kabul edilmiştir.
Komisyonun bir redaksiyon talebi vardır.
Lütfen, buyurunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Görüşmekte olduğumuz teklifin
2nci maddesinin (c) bendindeki ifade düşüklüğünü gidermek için
uçuş ekibi personeli ifadesinden sonra için ibaresinin eklenmesini arz
ederiz efendim.
BAŞKA Şimdi bu redaksiyonla
birlikte bentlerin bağlı olduğu çerçeve 2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 28/2/1982 tarihli ve 2629 sayılı
Kanunun;
a) 6 ncı maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendine "% 73'ü" ibaresinden
sonra gelmek üzere "denizaltıcı uzman erbaşlara kıstas
aylığın % 65'i," ibaresi,
b) 8 inci maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendinin 4 numaralı alt bendine
"sözleşmeli astsubaylar" ibaresinden sonra gelmek üzere
"ile uzman erbaşlar" ibaresi,
c) Eki ek cetvelde yer alan
"B- Hizmet Grubu" sırasına "Denizaltıcı
Astsubay," ibaresinden sonra gelmek üzere "Denizaltıcı
Uzman Erbaş," ibaresi, eklenmiştir.
BAŞKAN 3üncü madde üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Akçay.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 112 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi partim ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli Milletvekilleri, Hükûmet,
altı ay süreli bir yetki kanunu ile bugüne kadar toplam otuz beş
kanun hükmünde kararname çıkarmıştır. Bu kanun hükmünde
kararnamelerin çoğu esastan ve usulden o kadar çok hatalarla,
haksızlıklarla doludur ki anlatmaya saatler yetmez. Bu kanun hükmünde
kararnamelerle yapılan düzenlemelerde statü değişikliği ve
mali haklardaki dengenin bozulmasının yanında birçok
çelişki de bulunmaktadır. Bu kanun hükmünde kararnameler rafine
edilmemiş bir petrole benzemektedir. Bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirilmeden, petrolü kuyudan çıkardığınız gibi
araçların deposuna konulmasına benzemektedir. Bu araçların
rafine edilmeyen ham petrolle yürümeyeceği aşikârdır.
Dolayısıyla bu kanun hükmünde kararnamelerin çoğundan eninde
sonunda vazgeçilecek ve yeni düzenlemelere ihtiyaç doğacaktır. Biz bu
ifadeleri 26 Kasım tarihinde söylemiştik. Âdeta dakika bir, gol bir
misali, 2 Kasım 2011de çıkarılan bir kararnamenin bir ay bile
geçmeden bir teklifle değiştirilmek istenmesi bu görüşümüzü ve
benzetmemizi teyit etmektedir. Önce kanun hükmünde kararname
çıkarıyorsunuz, sonra bunun düzeltmesini de kanunla
yapıyorsunuz.
Devlet personel rejimi bir ülkenin en
önemli politikalarından birisidir. Bu nedenle, devlet personel rejiminde
yapılacak değişikliklerin çok iyi planlanarak,
hazırlıklardan sonra mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisi zemininde
tartışılarak yürürlüğe girmesinde büyük fayda
bulunmaktadır.
666 sayılı Kararnameyle
kamuda çalışan memur ve sözleşmeli personelin maaş ve ücret
sisteminde köklü değişiklikler yapılmıştır.
Yönetici kadroda bulunanlar ile uzmanların ve bazı memurların
maaşlarında kısmen artış olurken öğretmenler,
polisler, sağlık çalışanları, Maliye ve Adalet
personelinin büyük çoğunluğu bu düzenlemeden hiç pay
alamamıştır. Maliye Bakanlığı âdeta
ayaktadır. Defterdarlar, müdür, müdür yardımcıları,
uzmanlar, memurlar huzursuzdur. Güya bütün il müdürlerinin ek göstergelerini bu
Kararname eşitliyordu ama mesela gençlik ve spor il müdürlerinin ek
göstergesi bu uygulamanın dışında kalmıştır,
diğer il müdürleri 3600 ek göstergeye tabi tutulurken bu gençlik ve spor
il müdürleri 3 bin göstergeye tabi tutulmuştur. Eşit işe
eşit ücret ilkesi iddialı bir kavramdır. Kamu kurum ve
kuruluşunda aynı unvana sahip personelin aynı işi
yaptığı anlamına gelmemektedir.
Düzenleme yapılırken
kazanılmış hakların korunmasına hiç özen
gösterilmemiştir. Aynı kurumda, aynı odada, aynı işi
yapan insanların unvanları değiştirilerek farklı ücrete
tabi tutulmuşlardır. Bunun neresi eşit işe eşit
ücrettir? Az sayıda memurun maaşındaki iyileştirmeler
dışında ücret rejimine bir katkı
yapılmamıştır. Yapılan düzenlemeler kamu kurum ve
kuruluşlarında mağduriyete, karmaşaya, iş barışının
ve kurum içi dengenin bozulmasına neden olduğu gibi hem statü
kaybı hem de mali haklarda kayıplar meydana gelmiştir. Bu
nedenle, Kanun Hükmünde Kararnameyle mağdur edilen kamu personeli için de
acilen düzenleme yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 2629 sayılı Uçuş,
Paraşüt, Denizaltı ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat
Kanununda değişiklik yapılarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde
bazı görevleri ifa eden personelin tazminatlarında düzenlemeler
yapılmıştı ancak bu kanun teklifinin gerekçesinde de ifade
edildiği üzere denizaltıcı uzman erbaşlar ile uzman
erbaşlara ilişkin düzenlemeye sehven yer verilmediği ifade
edilmişti. Bu kanun teklifinin 3üncü maddesiyle de denizaltıcı
uzman erbaşlara kıstas aylığın yüzde 65i
tutarında aylık dalış tazminatı ödenmesi, uzman
erbaşlara yıpranma tazminatı ödenmesi imkânı getirilmekte.
Yine denizaltıcı uzman erbaşlara hizmet yılları
karşılığında ve oranında aylık
dalış tazminatı ödenmesi öngörülmektedir. 3üncü madde ile
getirilen bu düzenlemeleri olumlu bulduğumuzu da ifade etmek isterim.
Uzman erbaşlık sisteminin ilk
adımı 1986 yılında Uzman Erbaş Kanunu ile
atılmıştır. O tarihten beri, Kanunun yürütülemeyen
maddeleri ve uzman erbaş personelin özlük haklarındaki
sıkıntılar nedeniyle mağduriyetler hâlen devam etmektedir.
Bu mağduriyetlerin kaynağı ve çıkış noktası,
3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunudur. Zira, bu Kanunda, öncelikle
insan faktörü ve personelin de insan olduğu hususu önemli ölçüde göz
ardı edilmiştir. Uzman erbaşlardan bir yıl içerisinde
doksan günden fazla istirahatı gerektirecek bir hastalığa yakalananların
Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiği kesilmektedir. Bu konuyla
ilgili en ölümcül hastalıklardan tedavi gören uzman erbaşlar ve
ailelerine ilk önce bu uygulamayla devlet sırtını dönmektedir.
Yine, aynı Kanunun başka bir
maddesinde Bir yılda sicil amirlerinden otuz günden fazla disiplin
cezası alanların ilişikleri kesilir. denilmektedir. Üstelik
disiplin amirlerinin verdiği cezalar da yargıya kapalıdır.
Hata yaparsanız atılırsınız, hasta olursanız
atılırsınız ve lojmanlardan istifade oranları da
sadece yüzde 2,5 düzeyindedir ve orduevlerinden de istifade imkânları
bulunmamaktadır.
Subay ve astsubaylarda tayin süresi iki
üç yıl iken uzman erbaşlarda dört beş yıldır. Uzman
erbaşların istihdam amaçları bellidir ancak özlük
haklarının da bir an evvel düzeltilmesine acilen ihtiyaç
bulunmaktadır. 2009 yılında 57.300 sözleşmeli uzman Türk
Silahlı Kuvvetlerinde hizmet verirken 2011 yılında bu sayı
39.500e düşmüştür. 31 Aralık 2011 tarihi itibarıyla ise
1.500 sözleşmeli uzman istifa etmiştir.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre,
2011 yılında görev yapması için 5.103 sözleşmeli er
alınması planlanmış ancak 3.038 kişi
başvurmuştur. 1.992 kişi kazanmış sınavı ve
hastane raporu sonrası kazanan sayısı 750de
kalmıştır. Dolayısıyla, 4.353 sözleşmeli er
kadrosu hâlen doldurulamamıştır.
Çok değil, bundan üç beş
yıl önce Sözleşmeli er alınacak. denilse zannederiz on
binlerce başvuru olurdu. Bu başvuruların bu kadar az
olmasının nedeni nedir? Hükûmetin bu soruyu mutlaka kendisine sormasında
fayda vardır. Hükûmet yetkilileri 2011 yılında görevi
bırakan 1.500 uzman erbaşa acaba sordu mu Neden istifa ediyorsunuz?
Nedir problemleriniz? diye? Uzman erbaşlara kendi mesleklerinden dahi
emekli olma hakkı verilmemektedir. Kırk beş yaşına
kadar görevlerini yapanlara, emekli olabilmeleri için, sivil personel olarak
eksik günleri kadar çalışma şartı da getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, yine bu
kanun teklifi kapsamında ifade edebileceğimiz bir husus da: Yine
kanun hükmünde kararnamelerle, aynı hava aracında birlikte uçan
uçuş teknisyenleri için, yıl ayrımı
yapılmaksızın, tek bir oran belirlenmiş ve pilotlara
yapılan artış oranı paralelinde bir artış
sağlanmamıştır. 666 sayılı Kararname öncesi
düzenlemede uçuş ekibi personeli ile pilotlar arasında yüzde 5 fark
var iken bu kararnameyle uçuş hizmeti yılı on beş yıla
kadar olan pilotlar için yüzde 12ye, uçuş hizmet yılı on
yılın üzerinde olan pilotlar için ise yüzde 24e kadar fark
doğmuştur ve bu haksızlığın da bir an önce
giderilmesi gerekmektedir.
Bu düşüncelerle, muhterem
heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Akçay.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Malatya Milletvekili Veli Ağbaba.
Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
geçtiğimiz günlerde de söylediğim şeyi buradan bir kez daha
tekrarlamak istiyorum. Sayın Bakan, Malatya, büyükşehir olma
konusunda yıllardan beri aldatılıyor. En son sizden önceki
İçişleri Bakanı, 12 Aralık 2010da Şanlıurfada
Malatyanın büyükşehir olacağı konusunda Malatyalılara
söz verdi ve onun ardından AKPli arkadaşlarımız açıklamalar
yaparak Malatyanın 2010 yılı içerisinde büyükşehir
olacağını Malatyalılara müjdelediler ancak 2010 yılında olmadı.
2011 yılının
başında yine AKPli arkadaşlar, Malatyanın büyükşehir
olacağını, 2011 yılının başında
büyükşehir olacağını büyük bir gururla Malatyalılara
müjdelediler. Maalesef, seçim sürecine girildi, Malatya büyükşehir
olmadı.
Sonra Maraşta, Sayın
Başbakan Maraş mitinginde bir konuşma yaptı On bir tane il
büyükşehir olacak. dedi. Malatyalılar bunu dinleyince
kandırıldıklarını anladılar, aldatıldıklarını
anladılar, Malatya içlerinde yoktu. 750 bin nüfus şartı
konulmuştu ve 17 Mayısa gelindiğinde, günler öncesinden AKPdeki
arkadaşlar yine Malatyalılara büyük vaatler vererek Başbakan
geliyor, Malatyalılara büyükşehir yapma sözü verecek. dediler.
Başbakan Malatyanın meydanına geldi, Malatyalılarla
buluştu arkadaşlar. Malatyanın meydanında Ey
Malatyalılar, sizin nüfusunuz 742 bin ancak büyükşehir olmak için 750
bin nüfus gerekiyor. dedi Sayın Başbakan ve arkasından bu
söylediklerim tamamen Başbakana ait- hemen ekledi Ey Malatyalılar,
hazır mısınız? dedi, Ey kadınlar hazır
mısınız? dedi, Ey Malatyalılar, hazır
mısınız? dedi, herkes el kaldırdı ve Nüfusunuzu
çoğaltın. dedi Başbakan yani Çocuk yapın. dedi yani
Malatyanın büyükşehir olma konusunu Malatyalıların yatak
odasına havale etti arkadaşlar.
Tabii, Malatyalılar böyle
büyükşehir olmaya heves ederken, beklerken, bir uğraş içerisinde
beklerken bir gün, 17 Mayıstan yaklaşık altı ay sonra
Başbakan bir açıklama daha yaptı, on bir ilin büyükşehir
olacağı açıklandı, Malatya yine içlerinde yok.
Değerli arkadaşlar,
doğanın kanunu, çocuk dokuz ayda oluyor. Altı ay beklemeden
Malatyalılar tekrar kandırıldı. Ben, onun için
Malatyanın, kandırılan, aldatılan kentin milletvekiliyim
diyorum. Bu konuda Sayın İçişleri Bakanının hem
Başbakanın hem geçmiş dönemdeki İçişleri
Bakanının sözünde durup Malatyanın büyükşehir
olmasını sağlamasını istiyoruz. Büyükşehir olma
meselesi sadece nüfusa indirgenecek kadar basit bir mesele değildir. Belki
o, on bir ilin milletvekilleri alınabilirler ama değerli
arkadaşlar, Malatya her anlamda o, on bir kentten daha fazla
büyükşehir olmayı hak eden bir kentimiz.
Bakın dünyada kuru
kayısı ticaretinin tek başına yüzde 90ını
karşılayan bir kent Malatya. Bu kent, yine yetiştirmiş
olduğu siyasetçileriyle ünlü olan bir kent, Turgut Özalı, İsmet
Paşayı yetiştirmiş bir kent. Bu Malatya, sadece
tarımla ilgili değil. Bakın, Malatya, dünyada karaciğer
nakli konusunda, Turgut Özal Hastanesinin yapmış olduğu karaciğer
nakli konusunda dünyada 2nci, Türkiyede 1inci arkadaşlar. Malatyanın
sanayisi, Malatyanın bulunduğu konumu büyükşehir olmayı
herkesten daha fazla hak ediyor. Malatyalılar sizden Sayın Bakan, bir
bağış istemiyor, Malatyalılar hakkını istiyor. Bu
konuda benden önceki milletvekilimiz Sayın Mevlüt Aslanoğlu,
defalarca bunu dile getirdi ve burada da sözler verildi ama maalesef bu sözler
Malatyalılara tutulmadı ve Malatyalılar
kandırıldı arkadaşlar. Ben bunun, bu
hakkımızın teslim edilmesini, Malatyanın büyükşehir
yapılmasını derhâl istiyorum arkadaşlar. Bu,
Malatyalıların hakkıdır, bizim hakkımızdır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, gelelim
diğer bir meseleye, sıkça gündemde tartışılan bir
meseleye: Tüm Türkiyede yaşayan yüreği insan sevgisiyle dolu
insanların yüreğine bir ateş düştü, 35 insan Uluderede
katledildi. Şimdi, bazı aymazlar, bazı kendilerini bilmezler
Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı, yöneticileri ve
göndermiş olduğu heyeti kastederek birileriyle iş birliği
yaptığımızı söylediler. Onlara tavsiyem şudur ki:
Önce aynaya baksınlar. Cumhuriyet Halk Partisi her koşulda, her zaman
insan haklarını, yaşam hakkını kim olursa olsun
savunmaya devam edecektir ki, orada öldürülen insanların, katledilen
insanların katledilmesinin sebebi bu ülkeyi yıllardır
yönetenlerdir çünkü
insanlara başka hiçbir hak bırakmamışsınız.
İnsanların yaşaması için Uluderede, Gülyazı köyünde
insanların yaşaması için başka şans
bırakmamışsınız; sadece kaçakçılık
yapmayı önlerine bir seçenek olarak bırakmışsınız
ve insanların da yetmiş yıldan, seksen yıldan beri
ataları, dedeleri, babaları bu işi yapagelmiş.
Değerli
arkadaşlar, burada bu düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bakın, orada bir kaçakçılık olayı diye bir
şey yok, orada bir sınır ticareti var. Oradaki insanlar
akrabalarından sadece kendi geçimlerini sağlamak için birer depo
mazot alıp geliyorlar. Anlatıldığı gibi, birilerinin
iddia ettiği gibi orada farklı bir şey yok. Nereden
alındığı belli olmayan bir istihbarat sonucunda insanlar
öldürülüyor, katlediliyor, 35 tane insan.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) 34
VELİ AĞBABA
(Devamla) 34-35, evet.
Şimdi, o insanlar
yıllardan beri yapa yapa, askerin, devletin, hükûmetin göz yumduğu
bir olay, rutin hâle gelmiş yani yasa dışı bir olay gibi
gözüken bir durum yok. Ama burada hükûmet yetkililerinin özür dilemesi gerekirken
bir AKP yetkilisi dedi ki: Bu bir operasyon kazası. Arkadaşlar,
dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böyle bir şey söylenemez, böyle
bir şey söylense de bu cevapsız kalmaz.
Afganistanda 3 tane
Alman askeri öldürüldü, 3 tane Alman vatandaşı öldürüldü,
Almanyadaki Millî Savunma Bakanı istifa etti. Ama bizim
bakanlarımız maalesef
İçişleri Bakanımız, Millî
Savunma Bakanımız milletin yüzüne baka baka, insanların gözüne
baka baka o koltukta oturmaya devam ediyorlar. Bu işin siyasi sorumluluğunu
Hükûmet almalıdır. Uluderede öldürülen 35 insanın siyasi
sorumluluğunu Hükûmet, bakanlar almalıdır ve o koltukta zaman
geçirmeden, bir dakika bile zaman geçirmeden derhâl istifa etmelidir. Siz
İleri demokrasi diyorsunuz arkadaşlar, ileri demokrasilerde böyle
şey olmaz. İleri demokrasilerde, 35 insanın öldürüldüğü bir
yerde Hükûmet çıkar özür diler, Başbakan çıkar özür diler. Ama
maalesef, siz, bu operasyonu yapanlara maalesef teşekkür ettiniz,
kutladınız.
Şimdi, bu olay ciddi bir
olaydır. Türkiye'nin önümüzdeki döneminde, eğer bir yıl sonra,
iki yıl sonra, üç yıl sonra özür dileseniz bile bu acıyı
yok edemezsiniz. Buradan bir kez daha çağrı yapıyorum: Lütfen,
bu insanların ailelerinden özür dileyin, onlar sizin iddia ettiğiniz
gibi yasa dışı bir iş yapmıyorlardı ve
onların birçoğu korucu ailesi, birçoğu gazi ailesinin
çocuklarıydı.
Arkadaşlar, özür dilemediyseniz
orada, o insanlarda ruhsal bir kopuş başlar, o insanlar artık
size güvenerek bakamazlar. Bu nedenle, Uludere konusunda kendinizle
yüzleşmeye Hükûmeti davet ediyorum ve bu konuda derhâl, zaman geçirmeden
oradaki insanlardan özür dilemenizi sizden bekliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiyede sadece Uluderede değil birçok alanda hukuksuzluk
yaşanıyor. Dün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günüydü. Ben 10
Ocak çalışan gazetecilerin ve Hükûmetin baskısıyla, iktidarın
baskısıyla çalışamayan gazetecilerin de gününü kutluyorum.
Muhalif olan herkes susturuluyor, muhalif olan herkesin bir türlü ellerinden
kalemleri alınarak Ergenekondan, başka davalardan zindanlara
tıkılıyor. Onların haklarını
savunacağımızı bilmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
nasıl ki Hasan Tahsinler hâlâ yaşıyorsa bilin ki bugün
gözaltına alınan Nedim Şenerler, Ahmet Şıklar, Mustafa
Balbaylar da yaşayacaktır. Bu insanları gözaltına alan, bu
insanları tutsak edenler mutlaka unutulacaktır ama bu insanlar
yaşayacaktır.
Ben, beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyorum ve Hükûmeti tekrar göreve davet ediyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Ağbaba.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Demir Çelik.
Buyurunuz Sayın Çelik. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK
(Muş) Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi Barış ve Demokrasi Partisi
adına saygıyla selamlıyorum.
112 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesine ilişkin söz
almış bulunmaktayım. Buna dair bir kısım
düşüncelerimi paylaşmak üzere aldığım bu sözde de
öncelikle ilerleyen bu saatte değerli halkımızı da
selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce grubumuzdan bir
arkadaşımızın bir kısım konulara ilişkin
düşüncelerini ifade etmeye çalıştığı bir an ve
saatte grubumuzun tümünü hedefleyerek on para etmediğimiz yönlü bir
söylemde bulunan Sayın İçişleri Bakanımızı bir kez
daha sorumluluğa davet ederek bu söyleminden ileri gelen sorunu gidermek
adına özür dilemeye davet ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi, halkın iradesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin dört
büyük partisinden biridir. 3 milyon civarında seçmeninin oyuyla bizatihi
iradesini temsile hak verdiği biz milletvekillerini hiç kimsenin ama hiç
kimsenin yermeye, hakaret etmeye ve bu Mecliste ağza bile
alınması abesle iştigal olan söz ve davranışla bizi
mahkûm etmeye hakkı yoktur.
Başbakanın bu
ve benzeri söylemine binaen Meclisin suskun olması, Meclis
Başkanının suskun olması da ayrıca sorgulanmaya muhtaç
bir konu olsa gerek diye düşünüyorum. Hâlbuki yasama organı
faaliyetini yürüten Meclisin her şeyden önce toplumun mutluluğu,
zenginliği ve müreffeh bir topluma evrilmesi için hizmet üretmesi ve
yürütmesi gerekiyor ama gelin görün ki düşüncelerimize, fikirlerimize,
siyasal anlayışımıza bile tahammülün
olmadığı bu Mecliste hakaret işitmek bizim
hakkımız olmasa gerek. Sizin kadar, sizler kadar bizim de bu Mecliste
siyasal, sosyal, demokratik ve ekonomik konularda düşünce ifade etmeye,
söz söylemeye hakkımız vardır. Bu hakkı
halkımızdan ve seçmenimizden aldığımız
hakkın gereği olarak icrasıyla sorumluyuz. Bu haktan hiçbir güç bizi
alıkoyamayacaktır. Biz bildiğimiz, inandığımız
davada ölümleri göğüsleme kararı ve inancını dün
gösterdiysek bugün de bundan bir adım geri atmayacağız çünkü
yürüttüğümüz dava insanlık davasıdır, yürüttüğümüz dava
hak davasıdır. Birilerinin icazeti, insafı ve iznine tabi olan
bir dava olmuş olsaydı biz de sizlerin emir ve kulu noktasındaki
bürokratınız olurduk, askeriniz olurduk. Ama hiyerarşik
ilişkiyi reddeden, hazineden yararlanmamayı sorun etmeyen, yüzde 10
seçim barajını yok hükmünde sayan ve halkın öz gücüne
dayalı bir iradenin buraya taşınmasından başka bir
sorunu, derdi olmayan bu parti ve onun geleneğine ne olursunuz insaf ve
izanla yaklaşmanızı diliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; altı aylık süre zarfında otuz beş
civarında kanun hükmünde kararnameyle maddelerin değiştiriliyor
olması, personelde, Köy Kanununda, vergide, Belediye Kanununda
değişikliğe gidiliyor olması yeni değil. Doksan iki
yıllık cumhuriyet tarihimizin her döneminde
demokratikleşemediğimiz için, sivilleşemediğimiz için
başvurduğumuz, başvurmaya da devam edeceğimiz bir
açmazımız. Yasama organı her gün göreceli, palyatif ve geçici
çözümlerle soruna neşter atmak yerine çözümler arıyor olması
kabul edilemez.
Bir ülke düşününüz ki ikili
iktidarın hükmü olduğu bir ülkedir ve ikili iktidarın hükmü
olduğu ülkemizde bir yanıyla askerî vesayet, yüksek yargı,
Danıştay ve Sayıştayıyla ayrı bir
anlayış ve iktidar odağı, biri de biz yasama organına
verilen şekliyle demokratik bir hukuk devletinin iktidarı. Bu
iktidarlar arası çatışma ve çelişkiyi
gideremediğimizde, iktidarı tekleştirip
demokratikleştiremediğimiz sürece sorunu çözüme
kavuşturamayız. Çözüme kavuşturamadığımız
için de 28 Aralıkta 34 vatandaşımızın ölümü üzerine,
devlet olmaktan, devleti yöneten erk olmaktan ileri gelen sorumluluğumuzun
gereği özür de dilemeyiz, halkın temsilcisi olan milletvekillerinin
temsilinden oluşan bir gruba hakareti de kendimize görev biliriz. Hâlbuki
bu ülke, yani güzide ülkemiz, yani Türkiye'miz otuz altı etnik kimliğiyle,
farklı inanç ve dinî öğeleriyle, farklı kültürel
yapısıyla demokratik bir ülke olmuş olabilseydi, bugün
gündemimiz de, güncelimiz de çok farklı olurdu ama maalesef, dün
tartıştığımızı bugün ve yarın da
tartışmaya devam edeceğiz. Rutini tekrarlayan özgünlük bu
Meclisin karakterine uymamalı. Eğer bu Meclis değişimi,
dönüşümü, hukuk devletini esas alacaksa olmamalı ve yine bu Meclisin,
irademize ipotek koymayı hâlâ askerî vesayetin gereği olarak
kendisine hak gören bir Genelkurmay Başkanına da söyleyebilecek sözü
olmalı.
Düşününüz ki 12 Eylül
Anayasasının mimarı Sayın Kenan Evreni
yargıladığımızla övünüyoruz; yine, 26ncı
Genelkurmay Başkanı olan Sayın İlker Başbuğu
yargıladığımızla övünüyoruz ama 12 Eylül rejiminin
anayasasıyla yargıladığınız bu generaller, sadece
mevcut iktidarın çelişkilerinden öte bir anlam ve değer ifade
etmiyor.
Bugün Genelkurmay
Başkanlığını yürüten Sayın Necdet Özel,
kendisinin görev alanı olmadığı hâlde ana dilde
eğitimi istemediğini, doğru bulmadığını
söyleyebilme, dolayısıyla irademizin ve siyasal faaliyetimizin
alanına girmeyi hak görmüştür. Buna itiraz edecek miyiz, susup
kabullenecek miyiz?
İleri demokrasi olarak
övündüğümüz ülke gerçek anlamda bir hukuk devleti, insan haklarına
duyarlı bir devlet olmuş olsaydı, İskandinav ülkelerinde,
yani İsveçte, yani Finlandiyada, yani Norveçte sınıfta 5
kişinin ana dilinde eğitim görsün noktasında talebi, yani
velilerinden iletilen talebi iletildiğinde Kürt de olsa Türk de olsa Arap
da olsa ana dilinde eğitim fırsatı verilir.
Sayın Başbakanımız
Almanyayı ziyaretinde Asimilasyon insanlık suçudur. demiştir.
Doğrudur, insanlık suçu olan asimilasyon, insanın
doğuştan getirdiği, kazandığı kimlik ve ana
diliyle konuşma ve eğitim görme hakkını reddettiği
için insanlık suçudur ama Kürt olarak, Kürtler olarak, Araplar olarak,
ötekiler olarak, biz bu ülkede yani Türkiye Cumhuriyetinde ana dilimizle
eğitim görmediğimiz gibi bunu istediğimiz için bölücülük
yaftasıyla, terörist yaftasıyla yargılanıyoruz. Eğer
suçumuz ana dilini istemek ve bu bölücülükse, nezdinizde, evet biz bölücüyüz
ama bizim hak ve meşru olan talepleri dile getirme ısrarında ve
inancında olduğumuz konu, annemizden sizler gibi, sizin gibi hak
olarak bildiğimiz şeyin arkasına düşüyor olmamız, onu
kovalıyor olmamızdır. Bunu iktidarlar gasbetmiş olabilir,
dün etmiş olabilir, bugün etmiş olabilir ama hiçbir zaman
gasbedilenin hak olmadığı, doğru olmadığı
gerçeğiyle yüzleşmemiz lazım. Yüzleşmediğimiz
takdirde, Başbakanın Aralık 2011de Dersimle ilgili Gerekirse
özür diliyorum. demesi de lafta ve sözde kalır. Koçgiriyle, Şeyh
Saitle, Zilanla, Ağrıyla, Dersimle, Gaziyle, Çorumla, Sivasla,
Maraşla, 1977 1 Mayısıyla yüzleşebilirsek gerçek anlamda
demokratik bir ülke oluruz, gerçek anlamda hukukun üstünlüğü, insan hak ve
özgürlüklerinin anlam bulduğu, değer biçildiği bir ülke durumuna
gelebiliriz. O zaman Kürtün Türkle buluşması,
kucaklaşması, kardeşleşmesi, öteki kimliklerle kültürlerin
buluşması yolunu da açmış oluruz. Bu Meclise de düşen
budur.
Bu anlamıyla, demokratik,
eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasayı
tartıştığımız günümüz Türkiyesinde bu ve benzeri
palyatif çözümlerle değil yüz yıl sonrasında bile
değiştirilemeyecek, özgürlükçü, eşitlikçi maddelerle
Anayasamızı taçlandıralım
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DEMİR ÇELİK (Devamla) -
İçinde personel de, belediye de, vergi dairesi de kendisini bulsun.
Saygılarımla iyi
akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Çelik.
Sayın milletvekilleri, Sayın
Bakan, Sayın Meclisimizde bulunan Barış ve Demokrasi Partisi
Grubuna yönelik olarak söylemiş olduğunuz sözler konusunda herhâlde
kastı aşmış olacağını düşünüyorum.
Bu konuda bir açıklama
yaparsanız seviniriz. Talepleri özür dileme konusundadır. Bu konu
Buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin, Barış ve Demokrasi Partisi
Grubuna yönelik sözlerinde kastı aşmış olduğu
düşüncesiyle, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran
Güldal Mumcunun talebi üzerine açıklaması
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Talepleri, grubun, belirttiğiniz
yönde ama bunu gerektiren bir İç Tüzük maddesi varsa ona uyarız hukuk
devletinde.
BAŞKAN Var efendim, bir İç
Tüzük maddesi var.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
On para etmezsiniz. dediniz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Şimdi, Barış
ve Demokrasi Partisi genel başkanlarıyla, milletvekilleriyle, her
birisi ayrı değerlendirmeye tabi bir camia.
Benim değerlendirmem, Sayın
Sırrı Sakık Milletvekilinin bir sorusuna bağlı
değerlendirme. Konu itibarıyla soru Türk Silahlı Kuvvetleri
personeliyle ilgili olduğu için kendisinin Partisinin Genel
Başkanının yakın zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Genelkurmay Başkanıyla ilgili yaptığı, hakaret
amaçlı yaptığı bir değerlendirmeye
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, ne alakası var? Yani şimdi sözüyle ilgili
konuşsun. Kestirmeden savunmaya geçip, hakareti sürdürüyor. Esasa gel,
hikâye anlatma!..
BAŞKAN Lütfen sayın
milletvekilleri. Herhâlde kendisi İç Tüzükün gereğini
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Meclisi, bu yüce Meclisi,
benim bildiğim yüce Meclisimizin Sayın Başkanı ve
Başkanlık Divanı idare eder.
BAŞKAN Lütfen
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Ben Sayın
Başkanlık Divanının tevcihi üzerine açıklamamı
yapıyorum. sizin şu anda yaptığınız da veya
şu anda yapılan da her zaman yapılanın en masumu, en
Mecliscesi, Ankaracası; sataşma, atışma,
tartışma. Bu, gittikçe, uzaklaştıkça coğrafyadan, kan,
öldürme, kin, pusu, böyle devam ediyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, lütfen müdahale edin!
BAŞKAN Sayın Bakan
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Böyle iftira, böyle devam
eder.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ya özür diler ya der ki Sözümde duruyorum.
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
sakin olunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
O zaman, bizim de söyleyecek iki sözümüz olur.
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen,
baştan da belirtmiş idim
HASİP KAPLAN (Şırnak)
İç Tüzük 160a göre söz talebimiz var Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen
Baştan da
belirtmiş idim, biliyorsunuz, İç Tüzükümüzün amir hükmüne göre, hiç
kimse kaba ve yaralayıcı söz söyleyemez.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Efendim, 163ü onun için talepte bulundum. Siz de tutanaklar gelince
BAŞKAN - 163ün değil
Sayın
Bakan, lütfen, bu konunun kastı aştığını
söyleyiniz ve bu konuyu, lütfen, şey yapalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, hangi konuda kastı aştığıyla
Sayın Bakanı zorluyorsunuz?
PERVİN BULDAN (Iğdır)
On para etmezsiniz. dedi Sayın Elitaş.
BAŞKAN Lütfen
PERVİN BULDAN (Iğdır)
On para etmezsiniz. dedi
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hangi
konuda zorluyorsunuz?
BAŞKAN Sayın
Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ne
konuda zorluyorsunuz?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen, sakin olunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kendileri kaç para ediyor acaba?
BAŞKAN Lütfen, sakin olunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Bir para ediyor mu kendisi? Bakın, bu Meclisin iradesine küfrediyorsunuz!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
Sayın Kaplan, lütfen olayı
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Buraya, kürsüye mermi koyarak racon kesmeye kalkıp
Hangi konuda
yapıyorsunuz?(Gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Özür dileyecek!
SIRRI SAKIK (Muş)
Ayıptır!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Ya soru sormak için
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Yeter!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayser)
Sayın Başkan, ne anlamda yapıyorsunuz?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Meclisin iradesine küfretti!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, şu hareket yanlış bir harekettir.
BAŞKAN Lütfen, daha sakin
olunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Şu hareket yanlış bir harekettir. Tehdit içerir bu.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Özür dileyecek!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
On para etmez
BAŞKAN Ve lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Özür dileyecek!
BAŞKAN Lütfen, lütfen, oturunuz
Lütfen oturunuz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Sayın Başkan, bir grup başkan vekili bir
soru sormayacak mı yani?
BAŞKAN Soruyor efendim. Ben,
onların sakin olmasını istiyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Niye müdahale ediyorsunuz?
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Ne alakası var? Sen konuşma! Bir paralık adamı bakan
yapıyorsunuz!
BAŞKAN Lütfen yerlerinize
oturunuz!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, burada kimsenin terör estirmeye hakkı yoktur.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bu Meclise, milletin iradesine On paralık diyor.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Sayın Kaplan
Böyle bir usul olamaz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Kendi bir paralık bile değil!
BAŞKAN - Sayın Kaplan
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Burada hiç kimsenin terör estirmeye hakkı yoktur, kimse
bağıramaz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Kimsenin haddi değil...
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Terbiyesiz!
BAŞKAN Sayın Buldan
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Terbiyesiz diyemezsin! Terbiyesiz diyemezsin sen!
BAŞKAN - Sayın Sakık
Lütfen, yerinize oturunuz. Lütfen yerinize oturunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan
BAŞKAN Ben bir söz verdim
Sayın İçişleri Bakanına ve konuyu belirttim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, öncelikle, oradaki grup başkan vekili buraya
dönerek terbiyesiz diyemez. O, terbiyesiz lafını geri alacak,
özür dileyecek!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Özür dileyecek buradan!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Terbiyesiz demedim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Önce ondan özür dileyecek!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Senin Bakanını terbiyeye davet ediyorum! Elitaş, çarpıtma
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Arkadaşınız söyledi.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ondan özür dileyecek önce!
BAŞKAN Hepinizi, sayın grup
başkan vekilleri
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Sayın Başkan, terbiyesiz diyemez! Terbiyesiz diyemez!
Terbiyesiz sözünü geri alacak!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Terbiyesiz lafını kim söyledi? Çarpıtma!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Arkadaşın söyledi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Özür dileyecek! Çarpıtma değil! Çarpıtma değil!
Eleştiriye karşı çıktığınız zaman haddi
aşıyorsunuz! Kendinizden geçiyorsunuz! Bardağı kıran
sensin!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Evet!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Ya arkadaşlar, ne dedilerse iade ediyoruz.
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Kaplan, oturunuz lütfen.
İç Tüzükün 160ncı
maddesini tekrar okumanızı
rica edeceğim. Bu çatı altında hiçbir milletvekilinin diğer
bir milletvekiline ya da gruba karşı kaba ve yaralayıcı
sözler sarf etmemesi gerekir.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kınama cezası gerektiriyor.
BAŞKAN - Lütfen bu konuda daha
dikkatli olunuz ve ben, bu çerçeve içinde Sayın İçişleri
Bakanının bunun haddi aşmış ya da biraz
maksadını aşmış bir söz olduğunu ve bu konuda bir
açıklama yapmasını rica ettim ve bu konunun bu şekilde
kapanmasını istiyorum.
Lütfen buyurunuz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Umarım bir kez daha müdahaleyle
sözüm kesilmez.
BAŞKAN Siz de lütfen kısa
bir şekilde bu konuyu söylerseniz
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Tabii, yok, hayır,
hayır, ben kısa bir şekilde
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Başka hakaretlere neden olmadan kısaca söylesin.
BAŞKAN Evet efendim, yapmaz
herhâlde, kendisi, demin söyledim, İç Tüzüke uygun
davranacağından eminim.
Buyurunuz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Kaldığım yerden devam
edeyim, tekrara girmek istemiyorum.
Şimdi, kendilerinin
savundukları bir tez var, asılsız, akıl dışı
bir tez üzerinden siyaset yapıyorlar. Bu siyaseti
(BDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Bakan,
konumuz
SIRRI SAKIK (Muş) Kardeşim,
sen neyi savunuyorsun?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bir paralık bir adam Bakan olursa böyle konuşur!
BAŞKAN Bir dakika, oturunuz
sayın milletvekilleri, lütfen oturunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Nedir bu? Hakaret üstüne hakaret! Bu Meclis onu hak etmiyor.
BAŞKAN Lütfen oturunuz
Sayın Kaplan. Lütfen oturunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bu Meclis onu hak etmiyor. Milletin iradesine saygısızlık bu!
BAŞKAN Lütfen oturunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, şu şiddet uygun mu? Şu ses tonu uygun
mu? Şiddettir bu. Şiddet uyguluyor şu anda. Bağırarak
şiddet uyguluyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bakana söyleyin, milletin iradesine saygı duysun. Ayıptır! Bu
Genel Kurulda hepimize hakaret ediliyor şahsınızda, bu Genel
Kurulun iradesine, bütün milletvekillerine hakaret ediliyor. Niye susuyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
oturunuz.
Sayın Bakan, talebimiz, size
yönelttiğimiz isteği lütfen bu çerçeve içinde değerlendiriniz,
tartışmalara yol açmadan bu konuyu lütfen kapatalım.
Buyurunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın
Başkanım
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bir bakan bakanlık yapmazsa istifa etmesi lazım.
BAŞKAN Lütfen Sayın Kaplan,
lütfen sakin olunuz, suhuletle davranınız ve uygun bir şekilde
sonuçlandıralım.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın
Başkanım, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri, aziz
milletimiz; özür dilemem konusunda talepte bulunan siyasi parti ve onun ilgili
milletvekillerinin siyaset tarzı, siyasette yapmak istedikleri aziz
milletimizin ve yüce Meclisimizin yeteri kadar malumudur.
Benim söylemek istediğim,
Türkiyeyi bölmek için faaliyet gösteren bir terör örgütünün
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Allah Allah, süphanallah!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
savunmasını bir
şekilde ama her yerde yapmaya çalışan bir siyasi partinin
SIRRI SAKIK (Muş) Aslında
senin bu politikaların ülkeyi böldüren!
BAŞKAN Sayın Sakık,
lütfen
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) -
otuz senedir bu ülkede,
özellikle doğu, güneydoğu bölgemiz başta olmak üzere bu ülkenin
tamamında
(BDP sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sen kaç paralıksın onu anlat, onu bilelim!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hayır,
ya özür dilersin ya da gereğini yaparız.
BAŞKAN Lütfen sayın
milletvekilleri
Sayın Bakan, tekrar ben
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
terör adına, terör
üzerinden ve terörü savunarak, teröristleri savunarak
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ayıp ya! Bu milletin iradesine, bu Meclise saygılı
olacaksınız.
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen,
ben
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Bakan ya özür diler ya da oylatın.
BAŞKAN Sayın Kaplan
Lütfen Sayın Bakan, konumuz sadece
bu yaralayıcı söz üzerinedir. Daha fazla detay üstüne
tartışmıyoruz. Sadece bu konu üstünde sizden bir söz
alıyoruz.
Buyurunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın
Başkanım, Meclisimizin değerli üyeleri; terör ve terörü
savunarak bu ülke
(BDP sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK (Muş) Yeter be!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sen savunuyorsun ya! Ayıp ya! Bir bakana yakışıyor mu bu!
BAŞKAN Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, istedikleri gibi söylemek mecburiyetinde değil.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, bir bakana yakışıyor mu bu? Saat 7yi
geçti, televizyon kapandı
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
yerinize oturun. Birazcık sabırlı olur musunuz lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Savunmuyorsanız
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bu milletin iradesi önünde özür dilememek için bunu yapıyor.
BAŞKAN Lütfen sabırlı
olunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, tutanaklara baktınız mı siz?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Tamam, mahkemede hesaplaşacağız sizinle.
BAŞKAN - Sayın Şahin,
lütfen bu konudaki sözünüzü söyleyiniz ve bu konuyu kapatalım lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Devam ediyorum Sayın
Başkanım, müsaade edin.
Terör ve terörü savunarak bu ülkede
hiçbir insanımıza otuz yılda 25 kuruşluk bir yarar kimse
sağlamamıştır. Millet acı içindedir, feryat içindedir,
ıstırap içindedir; iş hayatı
sıkıntıdadır, özgürlükler sıkıntıdadır,
halk sıkıntılıdır ve şikâyet etmektedir.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ya ne anlatıyor Sayın Başkan, Allah aşkına! Şimdi
bu hikâyeleri dinlemek zorunda değiliz.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Ben diyorum ki genel
başkanıyla, milletvekilleriyle, bütün ilgilileriyle
HASİP KAPLAN (Şırnak)
On para ediyor musun, etmiyor musun? Söylediğin sözlerine
açıklık getir.
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
oturunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bu milletin iradesine saygısızlık ya!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
bütün ilgilileriyle bu
ülkede
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Özür diliyor musun, dilemiyor musun?
BAŞKAN Sayın Kaplan
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
bu ülkede kimsenin
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Özür diliyor musun, dilemiyor musun?
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
oturunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
beş kuruşluk, on kuruşluk
bir katkısı olmamıştır.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
İstifa kampanyasını başlatıyorum bütün Türkiyede. Bir
paralık Bakan bakanlık yapamaz diye Türkiyede kampanya
açıyorum!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Konuştuğu her
şey boştur. On para etmez. dedim, eğer istiyorlarsa On para
eder. diyeyim, o zaman düzelteyim.
Arz ederim. Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
İstifa kampanyası açıyorum. (BDP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.06
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.59
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Çalışma süremizin sonuna
geldiğimiz için, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 12 Ocak 2012
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.00