TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
53üncü
Birleşim
18
Ocak 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Denizli
Milletvekili Mehmet Yükselin, Denizli ilinde 7 Ocakta meydana gelen sel
felaketine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolatın, 2011 yılında Afşin-Elbistan
Çöllolar kömür havzasında meydana gelen göçük nedeniyle toprak
altında kalan 9 vatandaşımıza ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, dış politikadaki son gelişmelere ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhanın, Denizli ilinde meydana gelen sel
felaketinde zarar gören vatandaşların mağduriyetlerinin
giderilmesine ilişkin açıklaması
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Afşin-Elbistan Termik Santralinde
meydana gelen göçük nedeniyle toprak altında kalan ve mezarları belirlenemeyen
9 vatandaşımız için anıt bir mezar dikilmesine ilişkin
açıklaması
3.- Adana Milletvekili Ali
Halaman, 17/1/2012 tarihli 52nci Birleşimdeki 23/12/2011 Tarihli ve 6262
Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun
oylanmasında sehven kabul oyu kullandığına ve oyunu red
olarak tashih ettiğine ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Cumhurbaşkanının görev
süresine ilişkin açıklaması
5.- Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı
görüşleri atfetmesine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, Genel Bilgi Toplama (GBT) işlemlerinin uygulama ve
mevzuatının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/106)
2.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve
usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/107)
3.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, telif hakları konusunda yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/108)
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
2.- Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/487) (S.
Sayısı: 138)
VIII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcanın, Televizyon Müdürlüğünün personel yapısına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlamın cevabı (7/1452)
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, THYnin Ankara-Düsseldorf arasında doğrudan
uçuşları başlatıp başlatmayacağına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/1684)
3.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirelin, Eskişehirde bulunan kilise ve sinagoglara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahinin cevabı (7/1945)
4.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlunun, TSKdan ilişiği kesilenlerden
bazılarının başvurularının kabul edilmediği
iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın
cevabı (7/1973)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Bakanlığın
başta İstanbulda olmak üzere ülke genelinde olası bir deprem
için aldığı önlemlere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/1999)
6.- Hatay Milletvekili Adnan
Şefik Çirkinin, imam-hatip ve müezzinlerin cami ve çevresinin bakım
ve temizliği görevini üstlenmelerine ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/2001)
7.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, tutuklu milletvekilleriyle ilgili bir açıklamasına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/2159)
18 Ocak 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 53üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Denizli ilinde meydana gelen sel felaketi hakkında söz isteyen Denizli
Milletvekili Mehmet Yüksele aittir.
Buyurun Sayın Yüksel.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Mehmet Yükselin, Denizli
ilinde 7 Ocakta meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET YÜKSEL (Denizli) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
Denizli ilinde 7 Ocakta meydana gelen sel felaketiyle ilgili gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Denizli ilimizin bazı ilçeleri ve
yerleşim yerlerinde 7 Ocak 2012 tarihinde meydana gelen
aşırı ve şiddetli yağışlardan oluşan
sel felaketinde, ulaşımda, ekili ve dikili alanlarda olumsuz yönde etkilemeler
olmuş; başta Sayın Valimiz olmak üzere, tarım
teşkilatımız, İl Özel İdaresi, Karayolları,
DSİ, Tarım Reformu gibi ilgili kurum ve kuruluşlar acilen
mahalline intikal ederek gerekli çalışma ve önlemlerde
bulunmuşlardır. Bizler de milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte ilgili kurum ve kuruluşlarla
temaslarımıza ve ilçelerimizle temaslarımıza devam ettik.
Tabii burada önemli olan şey
şu: Bakın, 7 Ocak tarihinde meydana gelen sel olayından sonra
günümüzde de şu anda ülkemizin büyük bir kesimi kar
yağışıyla karşı karşıya. Kar
yağışının arkasından da eksi 28-30 dereceleri
bulan iklim sebebiyle dona dönüşmüştür. Bu sebeple gerek
hayvanları dağda mahsur kalan vatandaşlarımız gerekse
ürünleri donarak zarar gören vatandaşlarımız vardır.
Buradan ben özellikle şu
noktayı vurgulamak istiyorum değerli kardeşlerim: Yıllardan
beri hükûmetler çiftçilerimizin zararlarını karşılayacak
kanunlar çıkarmışlar, 1948lerden itibaren başlayan bu
yasalar günümüze kadar devam etmiş ama bakıldığında
bunların yeterli olmadığı, yeterli şekilde
ihtiyacı karşılamadığı görülmüş, daha sonra
da Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin teklifiyle, Büyük
Millet Meclisimizin kabulüyle cumhuriyet tarihimizde çiftçilerimiz
açısından devrim olarak nitelendirebileceğimiz 5363
sayılı Tarım Sigortaları Kanunu 21 Haziran 2005 tarihinde
çıkarılmış ve 1 Haziran 2006 tarihinde de ilk poliçe
kesilmiştir. Bu Kanunla birlikte ürününü veya hayvanını sigorta
ettiren çiftçilerimiz, poliçe bedelinin yüzde 50sini devlet
karşılamak kaydıyla, ürünlerini kurtarabilmişlerdir.
Burada doğal afetin
tanımına baktığımız zaman, doğal afet,
İnsan faktörünün etkisi olmadan üretimi olumsuz etkileyen dolu, su
baskını, heyelan, toprak kayması, olağanüstü
sıcaklık değişimleri, kuraklık, çığ,
fırtına, yıldırım ve benzeri yer ve hava hareketleri.
olarak tanımlanmaktadır.
Buradan da görülmektedir çok
değerli kardeşlerim, çiftçilerimiz, hayvancılık yapan
vatandaşlarımız her türlü yatırımı
yapıyorlar, ancak tarım sigortası konusunda ne hikmetse yeterli
ilgi ve alakayı göstermiyorlar, çıkarılan kanunlar gereği de
sigorta kapsamına alınan ürünler yaşanan afetlerden dolayı
eğer sigortalı değilse destek alamıyorlar. Bununla ilgili
ilimizde de ülkemizde de çoğu zaman yaşanan sel afetlerinde, don
olaylarında, sigorta kapsamında olduğu için, eğer
vatandaşımız sigorta yaptırmadıysa bunlardan
yararlanamıyorlar ve büyük zararlar görüyorlar. Şu anda bilhassa
seracılıkta yeni ürünü çıkmaya başlayan
vatandaşlarımız, dona dönüştüğü için, eğer
sigorta yaptırmadılarsa bunlardan büyük zarar görecekler.
TARSİMin
çıkardığı tarım sigortasıyla özellikle ürünün
sigorta bedelinin yüzde 50sinin devlet tarafından
karşılanıyor olması artı hemen bedelinin prim
bedelinin ödenmiyor olması
Prim bedeli hasat
kaldırıldıktan sonra bir ay içerisinde ödeniyor.
Dolayısıyla, böyle kolaylıklar sağlandığı
hâlde hâlâ çiftçilerimiz, tarım kesiminde uğraşan
vatandaşlarımız, hayvancılık yapan
vatandaşlarımız tarım sigortasına yanaşmamakta
veya bunu pek dikkate almamaktadırlar. Sonra da hep birlikte
sıkıntı, hep birlikte zarar görmekteyiz.
Ben buradan tekrar duyurmak istiyorum
önce kendi ilim Denizliye, tüm Türkiyeye, tüm milletvekili
arkadaşlarımıza, tüm çiftçilerimize: Ürün sahibi
vatandaşlarımız mutlaka tarım sigortası
yaptırsınlar. Sonra yaşanan bu doğal afetlerden, yani
elimizde olmadan yaşanan bu doğal afetlerden görecekleri zararlardan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Yüksel.
MEHMET YÜKSEL (Devamla) Çok
teşekkür ederim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Ayhan.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhanın,
Denizli ilinde meydana gelen sel felaketinde zarar gören
vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin
açıklaması
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de sel felaketinde zarara
uğrayan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum. Onların sel felaketinde uğradıkları
zararların da tamamen giderilmesini Hükûmetten talep ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz
Kahramanmaraşta göçük altında kalan 9 vatandaşımız
hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolata
aittir.
Buyurun Sayın Özbolat. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolatın, 2011 yılında Afşin-Elbistan
Çöllolar kömür havzasında meydana gelen göçük nedeniyle toprak
altında kalan 9 vatandaşımıza ilişkin gündem
dışı konuşması
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afşin-Elbistan
Çöllolar kömür havzasında meydana gelen göçük nedeniyle toprak
altında kalan 9 vatandaşımızla ilgili gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle
sizi bir sene öncesine götürmek ve bugüne gelene kadar gelişen olaylar
hakkında bilgilendirmek istiyorum. Afşin-Elbistan Çöllolar kömür
havzasındaki ilk göçük 6 Şubat 2011 Pazar günü saat dört
sıralarında meydana gelmiş, bu olayda elli bir
yaşındaki Yaşar Alkaya hayatını kaybetmişti. Bu
olaydan dört gün sonra, 10 Şubat 2011 Perşembe günü saat on
sıralarında ikinci göçük meydana gelmiş, Ruşen Demir isimli
işçi hayatını kaybetmiş, jeoloji mühendisi Halil
Tatlı, maden mühendisi Nail Yılmaz, işçiler Hacı Mehmet
İpek, Muhsin Koşan, Kemal Elmas, Adnan Demir, Turan Gökhan,
Aydoğan Polat ve Cuma Yıldırım toprak altında
kalmıştı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir bölge milletvekili olarak, hemen olay yerine,
incelemelerde bulunmak için Kahramanmaraşa gittim. Maalesef
karşılaştığım manzara içler
acısıydı; 150 bin metrekare alan içerisinde 100 milyon metreküp
toprak ve kömür bir anda
Bununla beraber, bölgenin çok
yakınından geçen Hurman Çayının sularını da hesaba
katarsak facianın adım adım geldiğini anlamak zor
değil. Madene o kadar yakın olan bölgedeki Hurman Çayının
zaten beton kanalların içine alınması ve suların kömür
madenine karışmasının engellenmesi gerekiyordu. Peki, bu
kadar hata üst üste nasıl yapıldı sayın milletvekilleri?
Gene iddialara göre, devlet belli bir
tarihe kadar Çöllolar B Termik Santraline kömür veren özel sektör
firmasına yüzde 50lik bonus uygulamasına geçmişti. Yani 10
liralık kömür getirene 15 lira fiyat veriliyordu. Yani bonus kazanmak
isteyen firma güvenliği hiçe saymış ve ihlal etmiş
oluyordu.
Değerli milletvekilleri,
olayın ardından, bir milletvekili olarak Meclisimizin yasama
kanallarını çalıştırmaya çalıştım,
yazılı soru önergesiyle işe başladım ve tatmin edici bir
cevap alamadım. Daha sonra ise Meclis araştırması
açılması için önerge verdim, her zamanki gibi kadük oldu.
12 Ekim 2011 tarihinde tekrar bir
önergeyle, toprak altında kalan vatandaşlarımızın
çıkartılmasıyla ilgili herhangi bir çalışma olup
olmadığını sordum, cevap geldi: Heyelan bölgesine su
girişinin önlenmesi, sahanın stabilitesinin takibi, yer altı ve
yer üstü drenaj çalışmaları
şeklinde kocaman bir hiç.
Zaten anladığım
kadarıyla, firma yetkilileri bölgeye bir anıt mezar yapmak için
toprak altında kalan vatandaşlarımızın ailelerinden ve
yakınlarından imza toplamaya çalışıyor. Yani bunun
Türkçesi, artık bölgede herhangi bir şekilde arama kurtarma faaliyeti
olmayacağıdır. Toprak altında kalanların
yakınlarına, ailelerine Allahtan sabır diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; denetimsiz ve kuralsız çalışan kaza riskine
açık madenciliğin önüne geçilmelidir. Özelleştirmelere,
taşeronlaştırmalara derhâl son verilmelidir. İnsanı
merkezine almayan, en kısa sürede en fazla kârı hedefleyen, günlük
çalışma süresi uzun, ücreti düşük güvencesiz çalışma
ortadan kaldırılmalıdır.
Özellikle maden işletmelerinde
maliyet unsuru olarak görülüp uygulanmayan işçi sağlığı
ve güvenliği önlemleri tam olarak uygulanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DURDU ÖZBOLAT (Devamla)
Başkanım, sözümü tamamlayayım.
BAŞKAN Uzatmıyoruz
Sayın Özbolat.
Teşekkür ediyorum.
DURDU ÖZBOLAT (Devamla) Peki.
Bana böyle bir fırsatı
verdiğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Dedeoğlu,
bir söz talebiniz var.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Afşin-Elbistan Termik Santralinde
meydana gelen göçük nedeniyle toprak altında kalan ve mezarları
belirlenemeyen 9 vatandaşımız için anıt bir mezar
dikilmesine ilişkin açıklaması
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Afşin-Elbistan Termik Santralinde
görev şehidimiz 9 vatandaşımızın
mezarlarının bir an önce belirlenmesi veyahut eğer toprak
altından çıkartılamıyorsa anıt mezar dikilmesi
konusunda Hükûmetin bir açıklama yapmasını talep ediyorum.
Tekrar, 9 şehidimizin ailelerine, Afşin-Elbistana başsağlığı
diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz
dış politikadaki son gelişmeler hakkında söz isteyen Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeriye aittir.
Buyurun Sayın Yeniçeri.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, dış politikadaki son gelişmelere ilişkin
gündem dışı konuşması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dış
politikadaki son gelişmeler hakkında gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyenin jeopolitiğinde çok ciddi ve tehlikeli gelişmeler
yaşanıyor. İran kendisine uygulanan ekonomik ambargoya
karşı Hürmüz Boğazını kapatırım. tehdidi
çekmiş durumda. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere
donanmaları bölgede hareket hâlinde. Karşılıklı
tatbikat girişimleri var. Irakta Şii-Sünni çatışması
için bütün şartlar oluşmuştur. Suriye ise kaynayan bir
kazandır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi kendi başına
Doğu Akdenizde egemenlik alametleri sergiliyor. İsrail pusuda
bekliyor. Bir kıvılcım bölgede her şeyi bir anda altüst
edebilir. Türkiye olaylara hep hazırlıksız yakalanmaya alıştığı
için bu defa da gelişmeleri aynı lakayıt tavır içerisinde
izliyor. Dış politikada propaganda edilenin aksine Türkiye giderek
yalnızlaşıyor ve coğrafyasında bloke edilir bir ülke
hâline geliyor. Bugün Türkiye dış politikada komşusuna
düşman, düşmanına komşu bir strateji izliyor. Bundan daha
elim ve daha vahim olanı ise Türkiyenin bölgedeki dış
politikasının bir sarkaca dönüşmüş olmasıdır. Bu,
ifrattan tefrite, aşktan nefrete gidip gelen bir sarkaçtır.
Bir yıl önce yüzde yüz dost ve
kardeş ilan edilen ülkelerle Türkiyenin ilişkileri bir yıl
sonra katil, kalleş, düşman ilişkiler biçimine
dönüşmüş durumdadır. Dış politikanın bu
tanımsız ve tarifsiz gelgitlerini tarih ve yüce Meclisin huzurunda
dile getirmek istiyorum. Türkiyenin bir yıl içindeki politik
değişikliklerini dikkatinize sunmak istiyorum.
Yıl 2010, Türkiyenin Libyayla 30
milyar dolar hacmine ulaşan müteahhitlik hizmetleri var. Libya lideri
Kaddafinin elinden Sayın Başbakan ödül almak üzere Libyaya gidiyor.
Yıl 2011, Libyanın bombalanmasına katkı sağlamak için
Türkiye donanmasını bölgeye gönderiyor.
Yıl 2010, Suriyeyle
ilişkilerde Orta Doğu ve İslam ülkelerine açılmakta tarihî
olarak nitelendirilecek gelişmeler yaşanıyor. Türkiye ile Suriye
arasında tarihin koyduğu soğuk duvarları kaldırmak
için adım atılıyor. İki ülke arasında mayın
tarlalarının yok edilmesi için karar alınıyor. Türkiye ile
Suriye İki millet, bir devlet gibi hareket eder hâle geliyor. Yıl
2011, Suriyeden Türkiyeye Scout füzeleri, Türkiyeden Suriyeye ise Hawk
füzelerinin çevrildiği yıl oluyor.
Yıl 2010, Türkiye ile İran
arasında sıcak ilişkiler yaşanıyor. 14 Nisan 2010
tarihinde Brezilya Başbakanı Lula ile Başbakan Erdoğan
Washingtonda buluşuyor, bir ay sonra nükleer takas anlaşması
Tahranda imzalanıyor. Yıl 2011, Türkiye önce Amerika, sonra NATO ile
vardığı mutabakat sonucunda İrana karşı Malatya
Kürecike Amerika füze kalkanını yerleştirme kararı
alıyor. Böylece, 2010daki nükleer takas ilişkisi 2011de İran
ile nükleer tehdit ilişkisine dönüşüyor.
Yıl 2010, Irakta Maliki Hükûmeti
ile Türkiye arasında ilişkiler mükemmel ötesi iyi. Yıl 2011,
Türkiye komşusu Iraktaki hükûmetin mezhep
çatışmalarını büyütmemesi için Amerikaya Irak
Başbakanı Malikiyi daha fazla şımartmaması için
çağrıda bulunuyor, Amerikalı yetkililer buna Malikinin
alternatifi yok. cevabını veriyor. Türkiye Irak Başbakanı
Maliki ile Amerika üzerinden konuşuyor ve Irak Başbakanı Maliki
Türkiyenin Irakın iç işlerine müdahale ettiğini iddia ederek
bundan Türkiyenin zararlı çıkacağı türünden küstah
tehditler içeren cevaplar veriyor. Suriye, Türkiyenin iç işidir. sözü
de Türkiyenin Başbakanına ait bir söz olarak kayıtlara geçiyor.
Şimdi bir düşünün, bir
yıl içinde ne oldu da Türkiye bütün komşularla ilişkileri
sıfırlayarak tersinden dönen bir hâle getirdi? Uluslararası
ilişkiler koy-kaldır, dene-yanıl, yap-boz ilişkisi
değildir, aksine uluslararası ilişkiler bir çıkar sorunu
olduğu kadar aynı zamanda bir tutarlılık sorunudur da.
Türkiyedeki iktidar bir yıl içinde neredeyse bütün dostlarını
düşmana, düşmanlarını da dosta çevirmenin maharetini
göstermiş bulunmaktadır.
İktidarı, Amerika
Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinin ekonomik krizden
çıkışın şartı olarak gördüğü bölgeye
müdahale planlarına alet olmamaya, komşularıyla bir an önce
ilişkilerini onarmaya, mezhep ya da etnik çatışmaların
tarafı olmamaya çağırıyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Yeniçeri.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, ayrı
ayrı okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, Genel Bilgi Toplama (GBT) işlemlerinin uygulama ve
mevzuatının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/106)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Genel Bilgi Toplama (GBT)
işlemlerinin uygulama ve mevzuatı hakkında Anayasa'nın 98,
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
Hasip
Kaplan
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
GBT, Genel Bilgi Toplama kelimelerinin
baş harfleri. Fişleme olarak bilinen ve uygulaması 12 Eylül
Darbesi öncesine kadar giden GBT nedeniyle özellikle Jandarmanın yol
aramalarında keyfi olarak seçim konvoylarını durdurması,
araması, milletvekillerinin de aralarında bulunduğu DTP
konvoylarını engellemesi ile son günlerde sıkça, son olarak
havaalanlarında GBT araştırması yapılacak, diye bir
haberle gündeme geldi.
Uçuş güvenliği söz konusu
olunca GBT'ye sorulacak. GBT, kuralları nedir, kim kayıtları
tutar, Fişleme kaldırıldıysa, yeni fişleme nedir, kim
neye istinaden yazar? Kırmızı, turuncu ve yeşil gibi
renkleri hangi ölçütlere göre vardır? varsa ne anlama gelir? Bir
vatandaş ilgili makama başvurup, fişinin fotokopisini alabilir
mi? Maalesef 'Fişlenme' Türkiye'de neredeyse kanıksanma
noktasına gelmiş çok tehlikeli bir olgu.
Sadece 1988 tarihi itibarıyla
GBT/Genel Bilgi Toplama vb' yöntemlerle fişlenen vatandaş
sayısının 4.800.000 kişi olduğu tahmin edilmekte ve bu
fişleme bilgilerine göre; 1 milyon 700 bin kişinin güvenlik
soruşturmalarında hayatlarının etkilendiği tahmin
edilmektedir.
Kamu kurumları, 'sözde' kamusal
yetkilerden yola çıkarak kendi vatandaşlarını
fişliyor. İşte GBT bu fişleme yöntemlerinden sadece birisi.
Güya yasal olanı... Bunun dışında başka
kurumların da yasal olduğunu iddia ettiği fişlemeleri var.
Bir de tartışmasız yasa dışı fişleme
örnekleri var. Batı Çalışma Grubu fişleri, 1. Ordu
Fişleri. Jitem fişleri, MİT fişleri, Genelkurmay istihbarat
fişleri gibi.
Demokratik bir toplumda, devlet
vatandaşını fişler mi? Bu fişler ne işe yarar? Bu
fişleri, kim, nasıl kullanır? Türkiye'de bu GBT fişlemesi
bir 'yönerge'yle yapılıyor. Adı, KİHBİ
(Kaçakçılık İstihbarat, Harekât, Bilgi Toplama) Bilgi Toplama
Yönergesi. KİHBİ Bilgi Toplama Yönergesi ise
yayınlanmamıştır. Vatandaş, ülkesinde geçerli
'düzenleyici bir idari' işleme/dokümana ulaşamıyor. AB müzakere
süreci reformları da etkili olamıyor. Devlet bazı şeyleri
gizli yapıyor, vatandaşa hesap ve bilgi vermiyor.
Vatandaşın kaderi
kolluğun algılama dünyasına bağlı kılınamaz.
Aranan kişilerle, araçlarla ilgili bilgiler KİHBİ/GBT
kartotekslerine/veritabanlarına kaydediliyor. Ayrıca kişilerle
ilgili polisin hiçbir hukuki değer taşımayan çoğu zaman
sübjektif notları da işleniyor. Örneğin bir kişi, bir
siyasi suçtan dolayı aklanmış olsa bile o kişinin bilgileri
KİHBİ/GBT de tutulmaya devam ediliyor. Hatta haklarında hiçbir
suç soruşturması olmamış, dava açılmamış
vatandaşlarla ilgili bile "..örgütünün/örgütlerinin üyesidir, o
görüşleri benimsemektedir..." türünden bilgiler bu kayıtlara
işlenmektedir. Arama kayıtları ortadan kalkmasına, beraat
ve takipsizlik kararlarına rağmen düşüm
yapılmadığı için, binlerce vatandaş haksız olarak
özgürlüğünden yoksun bırakılmaktadır.
2005 tarihinde yürürlüğe giren
yeni CMK'nun 90-99 maddeleri kolluğa yetki vermiyor. Bu yetki 'cumhuriyet
savcılarına' aittir. Adli bilgilerle ilgili veritabanları ancak
adli kurumlar tarafından tutulabilir. Üstelik Türkiye Devleti, UYAP
adı altında dev bir
yargı otomasyon projesine başlamıştır. Halen tüm
yargı bilgilerinin tutulmaya başlandığı bu sistem
Adalet Bakanlığı/İdarenin kontrolünde ve yasadan yoksundur.
UYAP'ın bağımsızlığa kavuşması
yargıya bağlanması, yasal düzenleme yapılması sorunu
var. Adalet Bakanlığı bu sistemin amaçlarından birisi de
polisin tüm adli bilgilere bir 'tuşa' basarak ulaşmasıdır, derken kolluğun adli bilgilerle
ilgili 'ayrı bir veritabanı tutmasına gerek yoktur.
Uygulamanın, uluslararası hak ve özgürlükler müktesebatı ile
veri kaydı/işlenmesi müktesebatına aykırı olması
da ayrı bir konudur.
Açıkladığımız
nedenlerle vatandaşın en temel hak ve özgürlüklerinin ihlaline yol
açan, keyfi takdiri uygulamalara kapı aralayan GBT/fişlenme konusunda
bir meclis araştırması açılması ve komisyon
kurulması yarar bulunmaktadır.
2.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve
usulsüzlük iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/107)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin önemli
doğal zenginliklerinden biri olan kömür üretim ve ticaretinde meydana
gelen usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların saptanması, kömürle ilgili
mevzuata uygun olmayan davranışların etkilerinin belirlenmesi,
bunun ekonomimiz üzerindeki etkilerinin saptanması ve alınacak
sürdürülebilir önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
Hasip
Kaplan
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe
Avrupa Konseyi
tarafından 4 Kasım 1999 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye
Cumhuriyeti Devleti adına 27 Eylül 2001 tarihinde Strazburg'da imzalanan
"Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi'ne" imza
atan Avrupa Konseyi üyesi Devletler, yolsuzluğa karşı mücadelede
uluslararası işbirliğinin öneminin bilincinde, yolsuzluk
olgusunun, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları, hakkaniyet
ve sosyal adalet için ciddi bir tehdit oluşturduğunun, ekonomik
gelişmeyi engellediğinin ve piyasa ekonomilerinin düzgün ve dürüst
işlemelerini tehlikeye koyduğunun altı çizmiş,
yolsuzluğun bireyler, Devlet kurumları, Uluslararası
kuruluşlar ve şirketler için menfi sonuçları teyit
edilmiştir.
Türkiye kömür
kaynakları açısından oldukça zengin bir ülke olmasına
rağmen, kendi kaynaklarını kullanamamaktadır.
Şırnak ilimizde milyonlarca rezerv kömür bulunmasına
rağmen, halkın çıkarına kullanılmamaktadır. TKİ kapatılarak, ihale
yoluyla kişilerin çıkarına kullanılmaktadır. Bu durum
kömüre dayalı çevre felaketine yol açacak kömür termik santral ihalelerini
gündeme getirmiştir. 22 Temmuz 2007 ile 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde
kömür bir seçim propaganda aracı olarak kullanılmış,
dağıtılan kömürün menşei ve kalitesi sorunlu
çıkmış, yapılan ödemelerde şeffaf
davranılmamıştır.
Meskenlerde Kullanılmak Kayıt
Şartlı Isınma Amaçlı Kömür İthalatı ve Sanayi'de
Kullanılmak Kayıt Şartlı 'Sanayi Kömürü İthalatı'
şeklinde iki ayrı ithalat izni kapsamında
yapılacağı, bu her iki ayrı ithalata konu Kömür Kalite
Değerlerinin ilgili laboratuvar kontrolleri yapılarak Çevre
Bakanlığı'nca belirtilen parametrelere uygun olup
olmadığının araştırılacağı düzenlenmesine
rağmen, yerli yabancı ithalatçı-ihracatçı firmalarla,
organize şirketlerin yasalara aykırı olarak işlem
yaptığı görülmektedir. 2002-2007 yılları arası
müfettiş incelemelerinde milyarlarca idari para cezası tahsil
edilememiştir.
Gümrük Başmüfettişlikleri eli
altında Yargıya sevk edilen suç fezlekeleri hakkında yürütülen
yasal işlemlere rağmen, ithalatçı firma depolarında duran
ve satılmayı bekleyen standart dışı kömürlere ve
diğer varlıklarına, Sahte Kargo Manifestosu türeterek, bu
işte aktif yardım ve yatakçılık yapan
taşıyıcı firma, gemi ve araçlarına el konulmamakta, el
konan varlıklar var ise de bu varlıklar satılmamakta,
ithalatçı firmalara kömür ithalat yasağı ile Firma Sahip ve
Yöneticileri'ne yurt dışına çıkma yasağı
getirilmemektedir.Türkiye'deki tüm Kömür İthalat Limanları'ndan
yasalara aykırı olarak sahte belgelerle gerçekleştirilen Gümrük
Kaçakçılığı karşısında etkili ve
caydırıcı bir işlem yapılmamaktadır. lsınma
Amaçlı Kömür niteliği taşımayan standart
dışı bu tür kömürlerin çok fahiş, misli misli fiyatlarla
Kamu Kurum ve Kuruluşları yanı sıra Özel Sektör'e
satılarak, bu tür kömürler üzerlerinden sistemli bir biçimde ve her
yıl gerçekleştirilen milyarlarca dolar tutarlı yolsuzluk vurgunu
yapıldığı basına yansımaktadır.
Kömür numunesi ile dolu kömür
torbalarının ithalatçı firmaca analizi yapan kuruma getirilip
götürülerek analiz ettirilmeleri neticesinde ele geçirilen "Kaliteli Kömür
Analiz Raporları'na " Gümrük İdarelerinde dayatma yapılarak
ithal edilen Rusya ve Ukrayna menşeli, Türkiye Devleti Isınma
Amaçlı Kömür Standartlarına aykırı standart
dışı kömürlerin yurda ithal edilmesi hangi menfaat
karşılığında sağlandığı
araştırılması gereken bir konudur. Gümrük
Müsteşarlığı Teftiş Kurulu
Başmüfettişliğince sürdürülen inceleme ve soruşturmalar
neticesinde sayısı binlerle ifade edilen usulsüz kömür ithalat
dosyaları hakkında hazırlanan Soruşturma Raporları
olduğu, gereği yapılmak üzere İlgili Cumhuriyet
Başsavcılıklarına sevk edildiği bilinmektedir.
Son 7 yılda
yasadışı işlemlerle usulsüz yollardan yurda sokulup
Isınma Amaçlı Kömürler yerine Kamu Kurum ve Kuruluşları
yanı sıra Özel Sektöre satılarak yurda sokulan ortalama 50
Milyon Tonu aşkın standart dışı Sanayi Kömürleri
üzerinden gerçekleştirilen ve toplamı milyarlarca doları bulan
ithal kömürlerle ilgili kaçakçılık yapıldığı,
2007 yılı ve sonrası sahtecilikle, sahte kömür analiz raporu,
sahte kömür kalite sertifikası, sahte CIF. kömür maliyet faturası
gibi işlemlerle devletin milyarlarca zarara
uğratıldığı görülmektedir. Yurda sokulan tüm bu
kömürlerin Kamu Kurum ve Kuruluşlarına normaldeki toptan
satış değerlerinin üzerinde fiyatlarla satılarak son yedi
yılda devletin milyarlarca dolar zarara
uğratıldığı iddia edilmektedir.
Bu nedenlerle bir meclis
araştırması açılması ve araştırma komisyonu
kurulması gerekmektedir.
3.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, telif hakları konusunda yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/108)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde sık sık
tartışılan, "Telif Hakları" konusunda, müzik,
sinema, tiyatro, edebiyat, bilim, kültür ve sanat alanında yaşanan
sorunların araştırılması ve bu konuda gerekli çalışmaların
yapılması için Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz.
Hasip Kaplan
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Müzik, sinema, tiyatro, edebiyat,
bilim, kültür, sanat alanında telif haklarından, fikri sınai
mülkiyet haklarına, patent, ticari marka ve ticari sırlar rejimi
dâhil her alanda eser sahiplerinin hakları ihlal ediliyor.
Teknik ve bilişim alanındaki
gelişmeler sonucu, dijital ortamdaki eserler olduğu gibi istenilen
sayıda kopya edilebiliyor. Kopyadan kopya kolay çoğaltılmakta,
dağıtılmakta, dijital medyada iletilmekte, elektronik posta ile
artık milyonlarca cep telefonu ile telif hakkına konu olan bir eser
postalanmakta, web aracılığı ile milyonlara
ulaştırılmaktadır. Başta müzik endüstrisi olmakla eser
sahipleri zarar görmekte, artık yapımcılar albüm yapamaz duruma
düşmektedir.
Yaşar Kemal'in, Orhan Pamuk'un,
Elif Şafak'ın eserleri korsan olarak ertesi gün her yerde
satılabiliyor. Sinema alanında bin bir emek ve büyük maliyetlerle
çekilen filmler, Yılmaz Güney'in "Yol filmi, ekranların sevilen
dizileri CD/DVD'lerle anında tezgâhlarda. Sezen Aksu'nun
"Gülümse", Tarkan'ın "Şıkıdım"
Şıwan Perwer'in "Xalepce", Zülfü Livaneli'nin
"Özgürlük", Ahmet Kaya'nın "Diyarbakır Türküsü"
gibi binlerce eser MP3'lerde.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin
gelişmesiyle beraber telif hakları İnternete
taşınmıştır. İnternet üzerindeki elektronik
kaynak kullanımının son zamanlarda artması, bunların
kontrolünü gerektirmiştir. Bu kontrol özellikle eser sahiplerinin hem
maddi hem de manevi haklarını koruyacak şekilde
sağlanmalıdır.
Sayısal filigran ve şifreleme
ile haksız kullanımları kovuşturmaya ve bunlara
karşı etkin bir koruma sağlamaya ilişkin
çalışmalar engelleniyor. Fikri haklar yönünden yeni teknolojiler
sayesinde geliştirilen dezavantajlar, bu teknolojilerden istifade edenler
için bir avantaj oluşturmuştur.
Telif hakları, yazar ve
sanatçıların kendi eserlerine sahip olma haklarının kanunda
ifade edilmesidir. Telif hakları kanunları ülkeden ülkeye
değişir. Türkiye'de telif halkları 5846 sayılı Fikir
ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ile korunur. Bu kanun, ilim ve edebiyat
eserleri (bilgisayar programları dâhil), musiki eserleri, güzel sanat
eserleri ve sinema eserlerini konu almaktadır.
Dijital ortamdaki eserlerin telif
haklarının korunması problemine, şifreleme (encyription),
"metering" ve dijital imza gibi metotlarla teknoloji kendi çözümünü
getirirken, İnternetin yaygın ve yoğun
kullanıldığı gelişmiş ülkelerde hukuki zeminde bu
metotlara destek olan yeni düzenlemelere gidilmekte veya bu yönde
çalışmalar yapılmaktadır. İnternetin gelişmesi
bütün dünyada büyük bir hızla devam ederken sorunlar çözülmedi.
Yazarların,
sanatçıların, yazılım tasarımcılarının,
ilgili kuruluşların, Kültür ve Turizm
Bakanlığının çabaları da soruna çözüm getirmedi.
Şifre, parola gibi izinsiz erişimi engelleyen tedbirleri aşmaya
yarayan teknolojinin yasaklanması. İnternet üzerindeki eserlerin
telif hakkı sahipleri, eserlerine izinsiz erişimi, şifreleme
(encryrption), parola vs. gibi tekniklerle engelleyebilirler. Bu koruma
engellerini aşmak, telif hakkının ihlalidir. Böyle bir ihlalde
kullanılabilecek her türlü aracın üretimi, ithali ve
dağıtımı yasaklanabilir, yeni düzenlemelere gidilebilir.
Servis sağlayıcıların potansiyel sorumluluğu var.
Kullanıcılara ücret karşılığında
İnternet erişimi sağlayan şirketlere İnternet servis
sağlayıcıları olan (ISS)'lere sorumluluk getirilebilir.
Telif hakları sorunu küresel olup, Türkiyenin bu konuda ev sahipliği
yapacağı, dünyanın tanınmış
sanatçılarının, uzmanların, kuruluşların,
bileşim dünyasının da katılacağı uluslararası
bir konferans ile çözümü tartışabilir.
Bu nedenle bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulması gerekir.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın Halaman, söz talebiniz var;
zaten, dilekçeniz geldi ve işleme konuldu.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Adana Milletvekili Ali
Halaman, 17/1/2012 tarihli 52nci Birleşimdeki 23/12/2011 Tarihli ve 6262
Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun
oylanmasında sehven kabul oyu kullandığına ve oyunu red
olarak tashih ettiğine ilişkin
açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum ben.
Dün, MHP Grubu olarak, Genel Kurul
görüşmelerinde ben intibak yasasının gelmesiyle ilgili kabul oyu
vermiştim; o, sehven olmuş, benim oyum reddi. Bunu Genel Kurula
sunmakta fayda gördüm.
Ben teşekkür ediyorum sizlere,
sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler
Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya
Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan,
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/487) (S.
Sayısı: 138)(x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon Raporu, 138 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Adil Kurt,
Hakkâri Milletvekili.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Başkanım, geliyor.
BAŞKAN Sayın Kurt yok.
Tasarının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Bal.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısı üzerinde görüşlerimizi açıklamak üzere
huzurunuzdayız. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
1961 Anayasası bir tepki anayasasıydı. Bu tepkinin ortaya
koyduğu badire; 61 Anayasası millete bol geldi, netice itibarıyla
ikinci bir ihtilale kaynak teşkil etti. 1982 Anayasası da bir tepki
anayasasıydı. Bu Anayasa da dar geldi dolayısıyla
vatandaşın eli kolu devlete karşı bağlandı,
özgürlük alanları daraltıldı ve güçlü bir iktidar
yaratıldı.
Şimdi, bu etki ve tepki meselesi
fizikte bir kuraldır. Bu fizik kuralı fizik disiplini içerisinde bir
anlam ifade eder ancak sosyal olaylarda ve hukuki olaylarda etki ile tepki
fiziksel bir formülün gerektirdiği kurallar dâhilinde çözümlenemez. Onun
yerine sosyal olaylarda ve hukuki olaylarda ortak aklın uzlaşma,
sağduyu dediğimiz ana kurallar dikkate alınmak suretiyle kendi
disiplini içerisinde, ortaya çıkan sorunlara çözüm araması gerekirdi.
Gerçek bu iken huzurumuzda bulunan Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesine ilişkin kanunun temelini teşkil eden
Anayasa değişikliği de bir tepki anayasa değişikliydi.
Bu, 367 kararı olarak bilinen Anayasa Mahkemesinin Cumhurbaşkanı
seçimiyle ilgili Meclis kararının iptaline ilişkin karara
karşılık tepkiydi. Bu, aynı zamanda e-muhtıraya
karşılık tepkiydi. Dolayısıyla, ortaya çıkan
sonuç, nasıl 1961 Anayasası badire olarak ikinci bir ihtilale kaynak
teşkil edecek, yönetilemez bir Türkiye yaratmış ise; nasıl
1982 Anayasasının tepki anayasası olarak vatandaşın
temel özgürlük alanlarını daraltan ve onun yerine güçlü bir iktidar
yaratan, güçlü bir yürütme organı yaratan nakisası var ise bu Anayasa
değişikliğinin de doğal olarak bir nakisası
oluştu ve bu nakisa sanıyorum 1961 ve 1982 anayasaları kadar
vahim bir noktaya ulaştı.
Değerli arkadaşlarım,
1982 Anayasasında Cumhurbaşkanı, müstakbel
Cumhurbaşkanı olacak Kenan Evrene göre tanzim edilmiştir, 12
Eylül darbe mantığının ürünü olarak da güçlü bir
Cumhurbaşkanı yaratmak istemiştir. Dolayısıyla da çok
aşırı yetkiler Cumhurbaşkanına verilmiştir. Bu,
parlamenter demokratik düzenin denge ve denetim mekanizmalarını
bozmasına ve parlamenter demokrasi içerisinde önemli bir nakisa
olmasına rağmen, Meclis tarafından
Cumhurbaşkanının seçilmesi en azından bu nakisayı çok
fazla olumsuz kılacak bir noktaya götürmeyi engelliyordu. Şimdi, bu
kadar aşırı yetkilerle donatılmış olan
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi
Cumhurbaşkanlığı makamına aynı zamanda bir
meşruiyet ve halk desteğiyle de bir güç kazandıracaktır.
İşte, halk desteğiyle
elde edilen meşruiyet ve güç, Cumhurbaşkanının mevcut
yetkileri ile birlikte değerlendirildiği zaman
karşımıza iki tane temel sorun çıkıyor. Bunlardan bir
tanesi çatışma olacaktır. Çatışma, parlamenter
demokraside halka ve hukuka karşı sorumlu olan iktidar partisinin
genel başkanı ve aynı zamanda Başbakan olan kişi ile
Cumhurbaşkanı seçilecek kişi arasında
yaşanacaktır. Bu çatışma, elimizdeki Anayasaya göre hiçbir
sorumluluğu bulunmayan, sadece vatana ihanetten dolayı hesap
verebilecek olan, halka hesap verme sorumluluğu bulunmayan, hukuka hesap
verme sorumluluğu bulunmayan, iş ve işlemleri yargı
denetiminde bulunmayan Cumhurbaşkanı ile halka doğrudan hesap
vermek zorunda olan ve aynı zamanda iş ve işlemleri
itibarıyla hukuka karşı da sorumlu olan Başbakan
arasında yaşanacaktır. Yaşanacak bu
çatışmanın da doğal olarak -silahlardaki eşitsizlik
gereği- galibi Cumhurbaşkanı olacaktır. Galibin
Cumhurbaşkanı olmasının anlamı, yürütme
organının başındaki kişi sorumsuz olmasına
rağmen, aşırı yetkiyle donatılmış Cumhurbaşkanı
olacaktır. Bunun doğal sonucu olarak da yetkili fakat sorumsuz
kişinin sosyolojide, hukuktaki adı diktatörlüktür. Yani bu anayasa
değişikliği ile netice itibarıyla yetkili ama sorumsuz bir
Cumhurbaşkanlığı yaratılmış, yani
diktanın, yani diktatörlüğün adı, kapısı
açılmış oldu.
Değerli arkadaşlarım,
halka karşı sorumsuz, hukuka karşı sorumsuz olan
Cumhurbaşkanı mevcut Anayasamıza göre yargı üzerinde
vesayet sahibidir, bürokrasi üzerinde vesayet sahibidir, siyaset üzerinde vesayet
sahibidir, yasama üzerinde vesayet sahibidir ve yürütme organı üzerinde
vesayet sahibidir. Bu vesayetlerini sorumsuzluk alanı dikkate
alındığında, aşırı olarak
yetkilendirilmiş makamının gereği olarak kullandığı
takdirde, yani gidip Bakanlar Kuruluna başkanlık etmeye
kalkıştığı takdirde, bunun tam anlamı, kesin ve
net bir ifadeyle diktatörlük olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu
parlamenter demokrasinin genetiğini bozacak, parlamenter demokrasiden bizi
ucube bir Cumhurbaşkanlığı sistemine taşıyacak,
parlamenter demokrasideki denge ve denetim mekanizmalarını bozacak ve
tek kişi hâkimiyetine doğru götürecek olan,
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin
Anayasa değişikliği, sadece parlamenter demokrasiyle ilgili
garabetleri yoktur, aynı zamanda başka garip ve garabet olarak
tanımlanabilecek hususları da karşımıza
çıkarmaktadır. İşte, bunlardan bir tanesi de
Anayasayı biz halk tarafından Cumhurbaşkanı seçilsin diye
Meclis olarak biz değil de o zamanın Meclisi olarak-
değiştirdik. Bu değişikliğe göre, bu
değişikliğin başlangıcı, Sayın Gül
Cumhurbaşkanı adayı iken 22nci Dönemde bu Mecliste yapılan
oylamalarda 367 noktasında toplanma yeter sayısı
bulunmadığı için, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmişti. Arkasından e-muhtıra verilmişti ve bu iki olaya
karşı da tepki olarak Madem bu Mecliste seçtirmiyorsunuz, o zaman
ben de halka gider seçilir gelirim. denilmişti yani Sayın Gül, bu
Anayasa değişikliği yapıldığı takdirde bunun
kendisi için yapıldığını biliyordu yani kişiye
yönelik bir Anayasa değişikliği
yapıldığını biliyordu. Sayın Gül, aynı
zamanda, bu Anayasa değişikliğiyle ilgili olmak üzere
Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıldan beş
yıla indirildiğini biliyordu ve yine, ikinci defa seçilme hakkının
bulunduğunu biliyordu.
Süreç böyle devam etmekte iken ve garip
bir şekilde o Anayasa değişikliğine 11inci
Cumhurbaşkanının nasıl seçileceğine dair hükümler de
yazılmış olmasına rağmen yanlış
hesaptı, Bağdattan döndü, Cumhurbaşkanı bunu veto edince
milletvekili genel seçimiyle birlikte Anayasa referanduma sunulamadı,
dolayısıyla da yeni teşekkül eden, 2007 seçimlerinden sonra
teşekkül eden Türkiye Büyük Millet Meclisi, önündeki İç Tüzük ve
Anayasa gereği Mecliste Sayın Gülü seçti, arkasından da Anayasa
değişikliği referandumu gerçekleşti.
Şimdi, karşımızdaki
garabet şudur ki Anayasa değişikliği gerçekleştikten
sonra Adalet ve Kalkınma Partisinin yetkili, etkili bütün
şahsiyetleri Artık demokratik bir Anayasaya kavuştuk,
Cumhurbaşkanımız da halk tarafından seçilecektir, üstelik
yedi yıllık süre de beş yıla inmiştir. demiş
iken bir müddet sonra bunun uyum kanunu olarak
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin kanun düzenlendi. O
kanunda da Cumhurbaşkanının süresinin Anayasada belirli
olduğu şekilde beş artı beş olduğu kabul
edilmek suretiyle, herhangi bir düzenleme yok iken bu kanun Anayasa
Komisyonunda görüşülürken geçici bir madde ortaya atıldı. Bu
geçici madde ile
Cumhurbaşkanının görev süresinin -mevcut
Cumhurbaşkanımızın görev süresinin- yedi yıl olacağına
dair bir geçici madde konuldu.
İşin garabeti şurada: Anayasa
Komisyonunda bu görüşüldü, hukuki, ahlaki bütün değerler ile burada
olmaması gerektiği noktasında görüşler ifade edildi fakat
parmak üstünlüğü ortaya çıkarak bu geçici madde kabul edildi. Bunun
kabul edilmesiyle birlikte parmakmatik demokrasi bakın ne hâle geldi:
Anayasa ile belirlenmiş Cumhurbaşkanlığının
beş artı beş yıllık süresini kanun ile yedi yıla
çıkarmak gibi, yani Anayasayı kanunla değiştirmek gibi bir
garip durum ortaya çıktı. Üstelik, bu sadece Anayasanın
değiştirilmesi değil, aynı zamanda da halkın
iradesinin kanunla değiştirilmesi anlamına gelmektedir çünkü
değiştirilen Anayasa, netice itibarıyla, bir halkoyuna
sunulmuş ve halkın iradesi de yüzde 58 itibarıyla, Anayasa
değişikliği sebebiyle Cumhurbaşkanının görev
süresini beş artı beş olarak kabul etmiştir.
Şimdi, halkın iradesini,
Anayasayı kanun ile değiştirmeye kalkmanın demokrasinin
neresinde ne gibi bir anlamı olabilir? Bu anlamı hukukçular
değerlendiriyor. Yapılan değerlendirmelere göre elbette ki
birtakım bilim adamları müktesep hak gibi söylemlerle
Cumhurbaşkanının görev süresi sonradan referandum
gerçekleştiği için yedi yıldır. diyenler vardır. Ama
aksine bunun hukuki ve bilimsel temelleri üzerinde tartışmalar yapan,
Sayın Hikmet Sami Türk, Sayın Ergun Özbudun, Sayın Yılmaz
Aliefendioğlu, Sayın Şeref İba, Sayın Kemal Gözler ve
Sayın Sami Selçuk gibi bilim adamları, bu işin uzmanı
kişiler, yapılan işin garipliğini ortaya koymakta ve netice
itibarıyla bu kanunun Anayasaya aykırı olduğunu, sadece
Anayasaya aykırı olmakla kalmayıp siyasi etiğe
aykırı olduğunu, siyaset ahlakına aykırı
olduğunu da ifade etmektedirler.
Değerli arkadaşlarım,
bir başka garip husus da -ki ileride daha tehlikeli noktalara
gelebileceğini tahmin ettiğim için değinmek istiyorum-
aşırı yetkili ve sorumsuz olan Cumhurbaşkanına bu
kanun ile bir açıdan yardıma ve bağışa muhtaç
kişi gibi bakılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin
başını temsil edecek olan, devlet organları arasında
uyumu gözetecek olan en yüksek devlet temsilcisi durumundaki Cumhurbaşkanını
ve aynı zamanda milletin birliğini temsil eden en yüksek noktada
milletin temsil makamında bulunacak Cumhurbaşkanını
yardıma ve bağışa muhtaç kişi hâline getirmekte,
diğer taraftan ise Cumhurbaşkanına yardım edecek veya
etmeyecek kişiler arasında bir kutuplaşma ve inatlaşma
yaratmaktadır. Bu kutuplaşma ve inatlaşmada Cumhurbaşkanı
seçilecek kişiye yardım etmeyen kişilerin,
bağışta bulunmayan kişilerin, Cumhurbaşkanı
seçildiği takdirde o Cumhurbaşkanına karşı
bakışı, hâletiruhiyesi ne
olacaktır? Bu, onun da Cumhurbaşkanı olarak kabul
edilebilecek midir ya da kendisinin yardım etmediği, rakibinin
yardım etmediği, rakibinin yardım ettiği kişilerin Cumhurbaşkanı
olarak aşırı yetkilerini kullanırken kendisine, kendi
sosyal kesimine, kendi sosyal düşüncesine, kendi siyasi düşüncesine
karşı bu aşırı yetkilerin kullanılacağı
kaygısını nereye koyacağız demokratik parlamenter
düzende?
Değerli arkadaşlarım,
bunun tabii konulacak herhangi bir tarafı yoktur. Bunun bir tek adı
vardır, o da Cumhurbaşkanlığı seçimine böyle seçim
yapılacak adayın yardım ve bağış toplaması
gibi masum gibi görünen bir düzenlemeyi Amerikanvari bir başkanlık
sistemine ya da Fransavari bir yarı başkanlık sistemine
geçiş için bir açılan kapı olarak değerlendirmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun sadece garabetle iştigal eden bir kanun değildir; Anayasaya
aykırı, sosyal bilim dallarına aykırı, halkın
iradesine aykırı bir kanun tasarısı olarak
karşımıza çıkan, garabet ürünü hükümler
taşımasının yanı sıra abesle de iştigal eden
hükümler taşımaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
kanunun dörtte 3ünden fazlası, bilinen Anayasa hükümlerinin tekrarı
ve seçim kanunlarındaki değişik maddelerin oradan buradan
devşirme suretiyle bu kanuna yerleştirilmesinden ibarettir. Meclis,
abesle iştigal etmez. Meclis, kanun yaparken suskun kaldığı
bir alan varsa o alanda bilerek suskun kalmıştır. Meclis, kanun
yaparken bir hükmü tekrar ediyorsa bilerek tekrar ediyordur. Meclis, kanun
yaparken noktayı bir yere, virgülü bir yere koyuyorsa bunu bilerek,
isteyerek ve buna bir anlam yükleyerek bu işlemi yerine getiriyor
demektir.
Şimdi, bizim
mevzuatımızda seçimlerin temeliyle ilgili hükümler vardır. Bu
hükümler nedir? Bu hükümler: Seçmen oyunu kendisi kullanır. Bu bilinen bir
gerçektir, bu demokrasinin gereğidir ve seçim mevzuatında
vardır. Seçmenin oyunu kendisinin kullanmasının burada tekrar
edilmesinin abesle iştigal dışında bir anlamı
var mıdır? Seçmen oyunu gizli kullanır. Bu, demokrasinin
gereğidir, Anayasa hükmüdür, seçim kanunlarımızın hepsinde
vardır. Seçmenin oyunu gizli olarak kullanacağının bu
kanuna yazılmasının abesle iştigal dışında
başka bir anlamı var mıdır? Seçmenin
kullandığı oylar açık olarak sayılır. Bu,
demokrasinin bir gereğidir ve bütün seçim kanunlarımızda
Anayasamızda vardır. Meclis abesle iştigal etmeyeceğine
göre bu da abesle iştigal değil ise bu kanuna
yazılmasının amacı nedir?
Değerli arkadaşlarım,
bunun gibi pek çok hüküm Anayasanın aynı cümleleri, seçim
kanunlarının aynı cümleleri tekrar edilmek suretiyle, üstüne
üstlük değişik seçim kanunlarıyla ilgili atıflar
yapılmasına rağmen, 298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, Milletvekili Seçimi Kanunu,
Siyasi Partiler Seçimi Kanunu, Mahalli İdareler Seçimi Kanunu gibi
kanunlar sayılarak bu kanunlara atıf yapılmasına
rağmen böyle abesle iştigal edecek hükümler garabetin yanında da
mevcut bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bu kadar garip, bu kadar Anayasaya, bu kadar halkın iradesine
ve bu kadar siyasi ahlaka aykırı bu kanunun görüşülmeleri
sırasında bunları daha teferruatlı bir şekilde Anayasa
Komisyonunda izah ettik ancak Anayasa Komisyonunda bu görüşlerimiz
reddedilmek suretiyle görüşlerin hukukiliği, ahlakiliği ve
anayasal açıdan değerlendirilmesi yerine parmakların
üstünlüğü esası kabul edilerek reddedildi yani Türkiyede artık
demokratik bir yasama süreci değil parmakmatik demokrasinin hükümleri
yürürlüğe girmektedir. İşte burada bir değerli Meclisimizin
üyesi Sayın İyimayanın sözleri aklıma gelmektedir.
Sayın İyimaya çok veciz bir şekilde ifade buyurmaktadır ki:
Eğer parmakların aklı olsaydı demokrasiyi yok eden
canavarlar ortaya çıkmazdı. Evet, Sayın İyimaya çok
doğru söylemiş. Parmakların aklı olsaydı, demokrasiyi
yok eden canavarlar ortaya çıkmayacaktı.
Eğer bu kanunlar
görüşülürken parmaklara akıl izafe edecek isek -özellikle iktidar
partisi sıralarında oturan arkadaşlarıma ifade etmek
istiyorum- eğer bu tasarıyı görüşürken parmaklara akıl
izafe edecek olur isek, bu tasarının akla, mantığa, hukuka,
siyasi ahlaka ve Anayasaya uyan hiçbir tarafı bulunmadığı
gibi, aynı zamanda halkın iradesiyle ortaya konulmuş olan
Anayasa değişikliğiyle halkın iradesini de parmaklarla
değiştirmeye yönelik bir durumu da ortadan kaldırmış
oluruz.
Ben aklıselimin
hâkim olacağını, gelecekte ucube bir
Cumhurbaşkanlığı sistemiyle Türkiyeyi diktaya götürecek,
gelecekte çocuklarımızı Cumhurbaşkanına oy veren-oy
vermeyen, Cumhurbaşkanı seçimine yardım eden-etmeyen şeklinde
kutuplaştıran bir sürece sokmamak ve Türkiyeyi gerçekten güçlerin
dengelenebildiği, denetlenebildiği, halka karşı hesap
verilebilir
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla)
Sayın Başkan, ek süre verebilir misiniz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, yok, vermiyoruz Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) Bu
görüşlerimi yüce Kurulun takdirlerine sunuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Tümü üzerinde,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Adil Kurt,
Konya Milletvekili
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Hakkâri, Sayın Başkan.
BAŞKAN Hakkâri
Milletvekili, düzeltiyorum.
ADİL KURT (Hakkâri)
Sayın Başkan, Allah söyletiyor, bir dahaki sefere Konyadan
seçiliriz.
BAŞKAN Sayın
Kurt, biraz önce yoktunuz burada, onun için
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına,
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı üzerine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz üzere,
31 Mayıs 2007 tarihinde Türkiyede yapılan bir kanun
değişikliğiyle Cumhurbaşkanlığının
görev süresi beş yılla sınırlandırıldı.
Mevcutta görev yapan
Cumhurbaşkanının artı beş yıl daha, seçime girip
artı beş yıl daha görev yapmasının önü
açıldı. Bu kanun o dönem çıkarılırken aslında bu
kanunun mevcutta görev yapan Cumhurbaşkanını da
kapsadığı biliniyordu, açık mesaj da bu yönlüydü. O kanun
çıkarıldığında Cumhurbaşkanı Sayın
Abdullah Gülün beş yıl sonra, bu defa halkın önüne konulacak
sandıkla yeniden, ikinci bir beş yıl için
Cumhurbaşkanı olup olamayacağına halk karar verecekti.
Bundan hareketle Sayın Gülün de dâhil olduğu genel seçimlerde
seçilen milletvekillerinin görev süreleri de -ki bu kanun kapsamında
belirlendi- beş yıl değil, dört yılla
sınırlandı. Dört yıl sonra Türkiyede halkın önüne
sandık konuldu ve denildi ki: Biz dört yıl sonra seçim
yapıyoruz, milletvekili seçim süresi, görev süresi dört yıldır.
Milletvekiline uygulanan bu
müeyyidenin, bu uygulamanın aynı yasayla Cumhurbaşkanına da
uygulanması gerekir, mantıklı olanı budur. Ama, biz
mantıklı olanı konuşmayı bir tarafa koyarsak
Çünkü
mantıkla AKP yan yana gelmiyor, çıkarla AKP yan yana geliyor,
dönemsel dengelerle AKP yan yana geliyor çünkü AKP kuantumist bir mantıkla
olaylara, olgulara yaklaşıyor; değerlendirmelerini yaparken
konjonktürel denge, durum neye tekabül ediyor, ona göre bir karar alıyor,
ona göre yaklaşım belirliyor.
Bugün tartışmakta
olduğumuz ya da üzerinde konuşmakta olduğumuz bu kanun
tasarısı böylesi kuantumist bir mantığın,
olasılıkçı bir mantığın ortaya
çıkardığı bir üründür. Bu ürün iyi bir ürün müdür?
Hayır. Bu ürün defolu bir üründür. Bu kanunu, bu kanun tasarısını
bizim. BDP Grubu olarak, BDP blok grubu olarak tasvip etmemiz, onaylamamız
mümkün değildir. Her
aşamada, biz, bu uygulamanın, 2007 yılında çıkan
Kanuna göre, Yasaya göre bu uygulamanın Sayın Gül için de geçerli
olması gerektiğini ifade ediyoruz. Aslında Hükûmet de 2009
yılı sonuna kadar böyle düşünüyordu. AKP Hükûmeti de 10 Aralık
2009 tarihine kadar bu görüşe sahiptir çünkü o dönemde
çıkardığı, hazırladığı bir kanun
tasarısı var. O kanun tasarısında
Cumhurbaşkanının görev süresinin beş yıl olduğu
bellidir ama şimdi geçici bir madde eklemek suretiyle bir
değişime gidiyor: Sayın Gülün görev süresini yedi yıla çıkarma
gayreti. Hukuki midir, yasaya uygun mudur? Elbette ki değildir. En
azından geçmiş dönemde bu Parlamentoda görev yapmış 550
milletvekilinin bir yıllık hak gasbı anlamına geliyor.
Eğer milletvekillerinin görev sürelerini dört yılla
sınırlandırmışsanız, yasayı
milletvekillerine bu şekilde uygulamışsanız,
Cumhurbaşkanına da aynı şekilde uygulamak
durumundasınız. Bu şekilde uygulamazsanız geçmiş dönem
görev yapan milletvekillerinin bir yıllık hak gasbını
sağlamış olursunuz.
Dolayısıyla,
bu geçici maddenin mantığını biraz daha derinden anlamak
gerekiyor. Niye böyle bir madde şu anda Parlamentonun önüne getiriliyor?
Niye Sayın Gülün görev süresi beş yıl değil, beş artı
beş değil de yedi yıla çıkartılıyor? AKPnin
dönemsel, konjonktürel yaklaşımına, perspektifine bakarak
anlamak mümkündür. AKP şunu düşünüyor: Kendine göre stratejik
hedefler belirledi, 2023 vizyonu koydu, ki Allah onlara nasip etmez, 2023te
Türkiyede gerçek demokrasiyi savunanlar iktidarda olacak. Türkiye 2023te
gerçek demokratların, gerçekten bu ülkenin geleceğini
düşünenlerin iktidarını mutlaka haiz olacak. O nedenle, vizyon
2023, Türkiyede demokrasinin vizyon 2023ü olacak ondan eminiz ama buradaki konjonktürel
yaklaşımı, buradaki tüccar yaklaşımını
şu şekilde okumak mümkündür: Şimdi, devlet içerisinde kendini
kalıcılaştırma politikasını bu dönemde biraz daha
ivme kazandırarak, devletin girilemediği alanlarına da biraz
daha nüfuz ederek, biraz daha tekeline alarak, biraz daha kendi güdümüne, biraz
daha cemaatçi yaklaşımların örgütlenmesine açık hâle
getirmek için böyle bir süreye ihtiyaç vardır. Ama bu süreci idare etmek
için de AKPnin mevcut durumda Erdoğan olmadan yürüme şansı yok,
burası çok açık ve net, bunu biliyorlar. Sayın
Erdoğanın on günlük hastalık sürecinde aslında AKPnin
parti olmadığını biz gördük. Çatırdama
başladı, çok başlılık başladı, AKP
içerisinde Biz hiç kimseye biat etmiyoruz. diyenler çıkmaya başladı,
üst üste demeçler gelmeye başladı. Şimdi, bir
çatırdamayı önleme projesidir bu önümüzdeki geçici madde. Nasıl
önleyecekler?
Esasında hedef şudur, Adalet
ve Kalkınma Partisinin bugün Meclis gündemine getirdiği bu madde
değişikliğiyle ilgili murat şudur, diyorlar ki: Biz
Sayın Gülün görev süresini yaz 2014e kadar uzatalım -planın bir
parçası bu- Sayın Gül Ağustos 2014e kadar mevcutta Cumhurbaşkanlığını
devam ettirsin. Ama bahar 2014te yerel seçimler var Türkiyede. AKPnin
ikinci hedefi şu: Mart ya da Nisan 2014te halkın önüne çifte
sandık koymayı hedefliyor. Yerel seçimler ile genel seçimleri
birlikte Sayın Erdoğanın şefliğinde kotarma gayreti
içindedir. Bir, bu planı devreye sokuyorlar. Mart 2014te ya da Nisan
2014te hedeflenen genel ve yerel seçimleri ya da erken seçimi şunun için
planlıyor: Erdoğansız bir seçimi kotarma
şanslarının olmadığını düşünüyorlar,
kendi içlerindeki konjonktürel hesap bu. Birlikte bu seçime gidelim, 2014te
baharda yapılacak genel ve yerel seçimlerden sonra, Sayın
Erdoğan bu defa Cumhurbaşkanlığına aday olsun. Bununla
iki kuşu aynı taşla vurma gayreti içindeler.
Şu, AKP içerisinde mevcutta
başlayan bir çift başlılık var, hatta çok
başlılık var. Kendi içinde çatırdamanın seslerini
kendileri hissediyorlar, gruplaşmalarını görüyorlar. Bu çok
başlılığın önüne geçmek için bu kurbanlar gereklidir.
Birinci kurban Sayın Gül, bir daha siyasete dönmesin. Şike
Yasasında biz bunu çok açık ve net gördük. Şike
Yasasının veto edilmesi kendi güç sınamasının
ötesinde hiçbir şey değildi. Adalet ve Kalkınma Partisi
içerisinde gruplar kendi güçlerini Şike Yasasının vetosuyla
ölçme gayreti içinde oldular. Bir mesaj buraya, Sayın Gülü Adalet ve
Kalkınma Partisi şimdiden tasfiye planını
hazırladı. Bugüne kadar muhalefete karşı uyguladıkları
Ali Cengiz oyunlarını, AKP artık kendisine uygulama devresine
girmiştir. Ustalık döneminin en önemli argümanlarından bir
tanesi de budur. Artık bu Ali Cengiz oyunlarını kendisine
uygulayan bir Adalet ve Kalkınma Partisiyle karşı
karşıyayız.
Halk arasında bir deyim
vardır, burada kullanmak istemiyorum ama, biz buna uzlaşıcı
bir gözle yaklaşmayacağız elbette ki. Bu çatırdamanın,
bu şirket koalisyonunun daha uzun sürme şansının
olmadığını defalarca, defaatle söyledik, tekrar etmeye
gerek yok. Bu çatırdama bu şekilde ama, kendi içinde kendisine Ali
Cengiz oyunu uygulama gayreti içerisinde olan bir AKPyi, doğrusu bu kadar
erken Türkiye halkı beklemiyordu diye düşünüyorum.
Şimdi, biz, bu
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Yasa Tasarısını
onaylarken, aslında Türkiye'nin demokratik anayasa vizyonuna da bir
bakışta kendi vizyonumuzu koymuş oluyoruz, kendi
yaklaşımımızı belirlemiş oluyoruz.
Şimdi, eğer üç yıl önce
hazırladığınız bir yasanın, üç yıl önce bu
Meclisten çıkardığınız bir yasanın üç yıl
sonra yok hükmünde olabileceği bir uygulama içerisine girerseniz, bu,
sizin bundan sonra çıkaracağınız yasalara karşı
samimiyetinizin de bir göstergesi olacaktır. Kişiye dönük,
kişiye endeksli yasaları Hükûmet yetkilileri de çok defa burada
tasvip etmediklerini, böyle bir yaklaşım içerisinde
olmadıklarını gösterdiler ama bu yasa bal gibi de kişiye
dönük, kişiye özeldir.
Bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin
önümüzdeki dönemde demokratik bir anayasa çıkarma vizyonundan da geri
adım attığının göstergesidir, demokratik bir anayasa
istemediğinin, yapmayacağının bir ön adımıdır,
mesajıdır. Nasıl algılamak mümkün? Şunu söylüyor çok
açık, net: Bu dönemi zaten ikide bir tırmandırıyor,
şiddet politikalarıyla, kanunsuzlukla, hukuksuzlukla
tırmandırarak, toplumu, halkı, halkları birbirine karşı
gerdirme politikasını, birbirinden uzaklaştırma, birbirine
karşı izolasyon politikalarını uygulayarak bu süreci
giderek çıkmaz bir yola sürüklüyor AKP Hükûmeti ama bu dönemde Meclis
hamleleriyle de birilerinin bu sürecin günah keçisi olmasını
arzuluyor. AKP, bunun kendi boynunda kalmasını istemiyor. Çok
açık ve net söylüyoruz.
Biz, Türkiye'nin demokratik anayasa
vizyonunun Türkiye halkları açısından ekmek ve su kadar elzem
olduğunu ve bu ihtiyacı karşılamak için
olanaklarımızı, imkânlarımızı sonuna kadar
zorlayacağımızı ve sonuna kadar bu süreci
götüreceğimizi ifade etmek istiyoruz ama mevcutta önümüze konulan bu
tablo, bu Kanun Tasarısıyla, AKP Hükûmetinin üçlü
beklenti, üçlü sacayağı beklentilerinden bir tanesi de anayasa,
demokratik anayasa vizyonundan geri adım attırmaktır, geri
adım atmaktır. Bunu yapmayacağının işaretlerini
vermeye çalışıyor. Çünkü bütün gayret şunun üzerine: Bütün
gayret, AKP Hükûmetinin, AKP koalisyonunun, AKP
ortaklığının bir müddet daha, bir dönem daha devam
ettirilmesine dönüktür. Bu şirket koalisyonunu bir dönem daha nasıl
devam ettiririz?in üzerinde hesaplar yapıyor. O yüzden başta da
söyledim, kuantumist bir yaklaşımla, çıkarcı bir
yaklaşımla sürece ve kanunların, kanunlar yaparken bu eksende
bakıyor olaya. Tüm olaylara bakış açısı bu eksendedir.
Çıkardığı, Meclisin önüne getirdiği bütün yasa
tasarıları, Meclisin önüne getirdiği tüm gündemlerde öncelik,
AKPnin önceliği, kendisidir. Kendisini bir dönem daha nasıl
yaşatırım? Kendi varlığımı -Bu
çatırdamayı bir süre daha nasıl gizlerim?- nasıl bir süre
daha korurum? Bunun hesabı ve gayreti içerisindedir.
Bu nedenle de bugüne kadar muhalefet
partilerine, muhalefet güçlerine karşı uyguladıkları türlü
Ali Cengiz oyunlarını bu dönem kendi içinde, kendisine
karşı uygulama gayreti içerisine girmiştir. Artık, kendisiyle
uğraşan bir Adalet ve Kalkınma Partisi vardır. Kendi
içindeki muhalefetle ya da farklı görüşlerle, farklı
yaklaşımlarla didişen bir Adalet ve Kalkınma Partisi
Dolayısıyla bu Hükûmetin mevcut durumda Türkiyenin çözümlerine,
Türkiyenin sorunlarına demokratik, kalıcı çözüm sağlama gibi
bir vizyonu artık olmadığını burada görüyoruz. Tek
gaye, tek gayret Sayın Erdoğanı nasıl bir dönem daha Başbakanlıkta
tutup, daha sonra Cumhurbaşkanlığına
taşıyabiliriz?in hesabı kitabı yapılıyor burada.
Bu hesap kitap da son bir yıl içerisindeki gelişmeleri
okuduğumuz zaman ortaya çıkıyor. Adalet ve Kalkınma
Partisi, aslında 2010un başına kadar,
Cumhurbaşkanının görev süresinin beş yıl olduğuna
kaniydi, bu şekilde uygulanacağını ifade ediyordu ama
bugün, konjonktür değişti, dönem değişti, halkın beklentileri,
talepleri farklılaştı, bu defa, buradan geri adım atma,
bunu farklılaştırma gayreti içerisine girdi.
Unutmayınız ki,
Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin, Cumhurbaşkanının
görev süresine ilişkin yasa düzenlemesi yapılırken onun bir ay
öncesine, bir buçuk ay öncesine de gitmeniz gerekir. 4 Mayıs 2007de
Dolmabahçe Sarayında görüşülenler aslında bugünkü planın
bir parçasıydı. Erdoğan-Büyükanıt görüşmesinin, o
günkü görüşmesinin, Dolmabahçe Sarayı görüşmesinin bir ürününü
bugün önümüze koymuş bulunuyorsunuz. O ürünü
tartışıyorsunuz. O defolu ürünü tartışıyorsunuz.
Bu defolu yaklaşım, Türkiyede demokrasiye kaybettirir, Türkiyede
halkların geleceğini kaybettirir. Bu oyundan, bu Ali Cengiz oyunundan
vazgeçmek gerekiyor. Eğer gerçekten diliyorsanız, Sayın Başbakan
gerçekten bu kadar Cumhurbaşkanlığı arzusu içerisinde ise,
koyun, ağustos ayında ya da eylül ayında sandığı
halkın önüne koyun, seçime girsin, Cumhurbaşkanı olsun. Kimsenin
buna itirazı yok. Girsin seçimlere, kazansın. Abdullah Gülü bu
şekilde tasfiye etmenize gerek yok ya da kendi içinizdeki muhalefet
didişmesini Türkiye'nin bu kadar gündemi durumuna getirmeye
hakkınız yok. Kendinizle uğraşıyorsanız, zaten,
kulisleriniz vardır, geniştir ve ferahtır, bayağı
konforlu kulisleriniz vardır. Oturun orada, birbirinizle istediğiniz
kadar uğraşın, hiçbirimiz de gelip size Aman birbirinizle
uğraşmayın. demeyiz ama kendi içinizdeki iç
hesaplaşmaları, bu çatırdamayı, Türkiye'nin gündemi hâline
getirmeyin. Bu çok başlılığı Türkiye'nin gündemi
hâline getirmeyin, Türkiyeye yazık etmiş olursunuz.
Biz parti olarak
Cumhurbaşkanının görev süresinin, geçmiş dönemde bu
Parlamentonun onayladığı yasayla beş yıl olduğunu
düşünüyoruz. Sayın Gülün görev süresi Ağustos 2012de bitiyor
ve Sayın Gülün Ağustos 2012den sonra yeniden seçilmek için aday
olma hakkının olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla
bugün önümüze koyduğunuz bu tasarıyı bu çerçeveden
değerlendiriyor ve bu çerçeveden baktığımız zaman da ret
oyu vereceğiz, kabul etmeyeceğiz bu tasarıyı ve Türkiye'nin
gündeminin bu olmaması gerektiğini de bir kez daha söylüyoruz. Bir
yıl boyunca Türkiye'nin gündemini Cumhurbaşkanlığı
seçimiyle, Cumhurbaşkanının görev süresiyle meşgul etmeye
hakkınız yok, Türkiye'nin daha acil gündemleri vardır,
Türkiye'nin daha acil sorunları vardır, o sorunları bu
Parlamentonun konuşması gerekiyor. Ama siz,
1) Kendi iç
hesaplaşmanızı,
2) Demokratik Anayasa vizyonundan
vazgeçmeyi,
3) Kendi iç hesaplaşmanızdan
kaynaklı olarak tasfiye politikalarınızı, Ali Cengiz
oyunlarınızı burada, Meclisin önünde, halkın önüne getirip
bu şekilde birbirinizle hesaplaşmayı bu Parlamentoda gündem
hâline getirirseniz Türkiyeye, Türkiyede yaşayan halklara, Türkiyede
yaşayan demokratik dinamiklere haksızlık etmiş olursunuz.
Dolayısıyla bu yasa tasarısının, en azından
geçici maddenin hukuka uygun olmadığını, bu maddenin bu
hâliyle onaylanıp Cumhurbaşkanının önüne onay için
gönderilmesi en basit tabirle züldür. Cumhurbaşkanının kendi
görev süresiyle ilgili bir yasayı, bu şekilde kendisine
yapılmış bir haksızlığı, bu şekilde
gayriahlaki bir yöntemle onaylamaya zorlamak bu Parlamentonun tercih
edeceği bir yol ve yöntem olmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL KURT (Devamla) Biz, tekrar
ifade ettiğimiz bu yasa tasarısına ret oyu vereceğiniz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Konya Milletvekili Atilla Kart.
Buyurun Sayın Kart. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART
(Konya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan 138 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yeni
Kenan Evrenleri ve Orta Asya tipi demokrasiyi inşa edecek bir
tasarıyla karşı karşıyayız. Bu konudaki
kaygılarımızı, eleştirilerimizi sizlerle somut olarak
paylaşmak istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyetinde 1924 tarihli Anayasadan başlayarak
Cumhurbaşkanlığı görev süresi, hep anayasalarda somut
olarak, net olarak, tereddüde yer vermeyecek bir şekilde açıklık
kazandı. Türkiye Cumhuriyetini yöneten iradeler, devletin en üst
makamı olan Cumhurbaşkanlığının görev süresinin Anayasada
belirlenmesini esas aldılar. Bakıyoruz, aynı
yaklaşımı 22nci Yasama Döneminde bu Meclis de göstermiş.
22nci Yasama Döneminde 31/05/2007 tarihinde 5678 sayılı Kanunda da
yine Cumhurbaşkanının beş yıllığına ve
en fazla 2 kez seçilmesine dair anayasal bir hüküm getirilmiş.
Yetinilmemiş, bu Kanunun, 5678 sayılı Kanunun çerçeve
6ncı maddesinin geçici 18 ve 19uncu maddelerinde 11inci
Cumhurbaşkanı vurgusu yapılarak bu konu daha da
somutlaştırılmış. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve
komisyon üyelerinin referandum takvimi ve uygulama zorunluluğu sebebiyle
11inci Cumhurbaşkanı ifadesinin konulmaması yönündeki
uyarılarına rağmen, 4 Mayıs 2007 tarihli tutanaklardaki
uyarılarına rağmen, o dönem egemen olan siyasi irade bu
görüşünde ısrar ediyor. Bu arada ne oluyor? 28 Ağustos 2007
tarihinde 11inci Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından seçiliyor. Bunun devamında da ne oluyor? 5697 sayılı
Kanunla, biraz evvel sözünü ettiğimiz 31/05/2007 tarihli Kanunun çerçeve
6ncı maddesindeki 18 ve 19uncu maddeler madde metninden
çıkarılıyor. Ancak, madde metninden çıkarılırken,
burada, Anayasa koyucu, Cumhurbaşkanının görev süresine yönelik
olarak iradesinin değiştiğine dair, yani yedi yılın
devam ettiğine dair bir iradeyi ortaya koymuyor, bu konuda hiçbir
açıklama yapmıyor.
Bakıyoruz, biraz evvelki
söylemlerimizi yine doğrular şekilde, Anayasada, biliyorsunuz,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının görev süresine yönelik
değişiklikler yapıldı, Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev
sürelerine yönelik değişiklikler yapıldı, düzenlemeler
yapıldı, geçiş dönemini düzenleyen hükümler getirildi.
Bunların her ikisinde de yine bakıyoruz -yakın tarihte, uzak
tarihten söz etmiyorum, 22nci dönemden, 23üncü dönemden söz ediyorum-
Anayasanın 94/3üncü maddesinde ve yine Anayasanın 147/1inci
maddesinde Anayasal düzenlemeyle bu hükümlerin düzenlendiğini görüyoruz.
Peki, daha bir yıl evvel
yapılan Anayasa düzenlemelerinde Anayasa hukukunun bu temel ilkelerinin
gereğini yapan Parlamento ya da bu yönde iradesini ortaya koyan siyasi
iktidar grubu bu nitelikteki bir düzenlemeye bugün neden gerek görmüyor, bunu
sorgulamamız gerekiyor, bunu değerlendirmemiz gerekiyor. Bu,
aslında, siyasi iktidarın, Türkiyeyi yöneten, Türkiyenin
yönetiminde egemen olan siyasi iktidarın, hukuk, demokrasi ve millî irade
konularındaki keyfîliğini ve sorumsuzluğunu gösteren çok somut
bir gelişmedir. Bu sebeple şunu önemle ifade ediyoruz: Bu yönde bir
irade değişikliğine dair herhangi bir irade beyanı mevcut
olmadığından, Anayasa Komisyonunda kabul edilen geçici 1inci
maddenin, Cumhurbaşkanının görev süresini düzenleyen geçici
1inci maddenin Anayasal dayanağı yoktur değerli
milletvekilleri. Bu safahat karşısında şu çok açık
olarak ortaya çıkıyor; cumhuriyet tarihi boyunca yapılan
uygulama ve mevcut meri mevzuat karşısında normatif olarak
anayasal düzenlemeyle yapılması gereken bir düzenlemeyle
karşı karşıya olduğumuz hâlde bunun gereği
yapılmamaktadır. Siyasi iktidarın Parlamento
aritmetiğindeki kritik eşik sebebiyle bu yöne
başvurmadığı gelişmelerden anlaşılıyor,
ortaya çıkıyor. Anayasa ve demokrasinin bu temel ve vazgeçilmez
ilkeleri karşısında bu ilkelere aykırı olarak bir
anlayış ve uygulama içine girilmesinin ve bunda ısrar
edilmesinin demokrasi kavramıyla bağdaşması, millî
irade kavramıyla bağdaşması söz konusu olamaz.
Siyasi iktidar, Makyavelist
yöntemlerle, Makyavelist yaklaşımlarla ve dayatmacı
anlayışıyla anayasal sistemi sabote etmektedir değerli
milletvekilleri. Bu anlatımlarımız çerçevesinde mevcut
Cumhurbaşkanının, Sayın Abdullah Gülün 28 Ağustos
2012 tarihinden sonra tesis edeceği tüm işlemlerin anayasal
dayanağı söz konusu olamayacağından anayasal sistemde bu
anlamda da kaotik bir dönemin başlayacağını şimdiden
ifade ediyoruz. Cumhurbaşkanının bu tarihten sonra tesis
edeceği tüm işlemler hem siyaseten ve hem de anayasal olarak
tartışılır hâle gelecektir. Bu durum toplumda mevcut olan
ayrışma ve kutuplaşma sürecinin daha da ileri boyutlara
ulaşmasına yol açacaktır. Cumhurbaşkanlığı
makamının meşruiyeti tartışmaları ülkemiz
gündemini bundan böyle de yine meşgul edecektir, daha da önemlisi
değerli milletvekilleri -konuşmamın başında ifade
etmiştim- getirilen düzenlemeyle yeni Kenan Evrenlerin önü açılmakta,
1982 Anayasasındaki otoriter yapı Orta Asya tipi demokrasiye
dönüştürülmektedir. Mevcut anayasal sistem teknik anlamda da anayasa
sistematiği anlamında da ucubeleştirilmiştir değerli
milletvekilleri. Bu takdirde yapılacak
Şunu yapabilirsiniz değerli
milletvekilleri: Siyasi iktidar olarak anayasal sistemde başkanlık
sistemini tercih edebilirsiniz, yarı başkanlığı tercih
edebilirsiniz. Bunun elbette Anayasa zemini içinde tartışması,
değerlendirmesi ayrıca yapılır. Ama getirilen bu
düzenlemeyle bunu yaparken ne yapmak gerekiyor? Parlamenter sistemle
bağlantılı olarak Başbakan ile Cumhurbaşkanı
arasında yetki, görev ve sorumluluk dengesini inşa etmek gerekiyor.
Peki, bu getirilen düzenlemede bu yönde bir düzenleme var mı, bir
değişiklik var mı? Hayır, böyle bir düzenlemenin
olmadığını görüyoruz. Bu sebeple, getirilen bu düzenleme,
çağdaş demokrasilerde mevcut olan başkanlık sistemine de
uymuyor, yarı başkanlık sistemine de uymuyor, parlamenter
sisteme de uymuyor. Anayasa Komisyonu Başkanının kabul ve itiraf
ettiği gibi -tutanaklara geçen ifadesiyle söylüyorum- ucube bir sistemle,
ucube bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.
Bu sistemin demokrasilerde örneği
yoktur, bu ucube sistemin demokrasilerde örneği yoktur. Sayın
Bakanın Komisyon görüşmelerinde sözünü ettiği Avusturya ve
Finlandiya gibi ülkelerdeki düzenlemelerin de emsal teşkil etme
niteliği yoktur değerli arkadaşlarım. Çünkü o ülkelerde,
evet, bazı ülkelerde, son derece sınırlı ülkelerde
cumhurbaşkanı halk tarafından seçilebiliyor başbakanla
birlikte ama ne yapılıyor? Cumhurbaşkanının
sorumluluğunu düzenleyen anayasal düzenlemeler getiriliyor. Ee ne
yapıyoruz? Halkoyuyla gelen bir cumhurbaşkanı ama halka hesap
vermeyen bir cumhurbaşkanı, anayasal anlamda hiçbir denetim
mekanizmasının söz konusu olmadığı bir cumhurbaşkanlığı
makamı. Bunun demokrasilerde yeri
yoktur, bunun hukuk devletlerinde yeri yoktur değerli
arkadaşlarım.
Burada şunu ifade etmek istiyorum
geldiğimiz noktada: Biliyorsunuz Anayasanın 104üncü maddesi Cumhurbaşkanının
görev ve yetkilerini düzenliyor. 12 Eylülü yapan 5 kişilik ihtilal
komitesi bu düzenlemeyi yaparken, 104üncü maddeyi düzenlerken aslında
7nci Cumhurbaşkanı Kenan Evreni esas almıştı, onu
korumayı amaçlamıştı. Buradaki temel amaç şuydu: Bir
taraftan 7nci Cumhurbaşkanı Kenan Evreni geniş yetkilerle
donatıp diğer yönden ise hiçbir yasal ve anayasal denetime tabi
tutmamak, bu yolla 12 Eylülün o antidemokratik yapısını
olabildiğince uzatabilmek, onun egemen olmasını sağlamak
idi; oradaki düzenlemenin temel amacı buydu.
Getirilen bu düzenlemeyle ne yapıyoruz? Komisyon
raporu düzenlemesiyle ihtilal mantığı ve kurgusu içinde Kenan
Evrenleri korumaya yönelik bu düzenlemeyi daha ileri boyutlara
taşıyoruz. Bilim adamı misyonuna sahip olan tüm akademisyenler,
bu tür bir düzenlemenin demokrasiyle
bağdaşmadığını, yetkiyle birlikte paralel olarak
sorumluluklarının ve denetim yollarının da belirlenmesi
gerektiğini hep ifade etmişlerdir.
Gerek sağ gerek sol ideolojiye mensup olan,
aydın namusuna ve tutarlılığına sahip olan tüm bilim
adamları, 12 Eylül 1980den bu yana, bu Anayasa gerçeğini hep dile
getirmişlerdir. Aslında bu vakıa bile başlı
başına, siyasi iktidarın demokrasi ayıbı ve
sakatlığını somut olarak ortaya koymaktadır.
Bu kronoloji içinde getirilen bu düzenlemeyle 12 Eylül
ihtilalinin yarattığı bu antidemokratik yapı, tam
anlamıyla ve tüm kurumlarıyla ihtilal hukuku boyutlarına
ulaştırılmış olmaktadır.
12 Eylül 1980-6 Aralık 1983 dönemindeki yüz beş
civarındaki temel kanunun değiştirilmesine yanaşmayan AKP
İktidarının, bunları muhafaza etmek isteyen AKP
İktidarının, demokrasi ve millî iradeyle ilgisinin
olmadığı, demokrasiyi antidemokratik amaçları için araç
olarak kullandığı, bu tasarıyla bir kez daha
doğrulanmış olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu söylediklerimizin bir
kulağınızdan girip bir kulağınızdan
çıkacağını çok iyi biliyoruz çünkü aradan geçen on yıl
bize maalesef bunu gösterdi ama gelecek nesillere ışık tutmak
amacıyla, tarihe ışık tutmak amacıyla, tarihe not
düşmek amacıyla bunları ifade etmek gereğini duyuyoruz.
Bakın, ne yapıyorsunuz bu
düzenlemeyle: On yılı bulan AKP İktidarıyla birlikte kamu
bürokrasisinde oluşturulan parti devleti ve polis devleti
yapılanmasının yanına bu suretle anayasal hiyerarşi
yapılanması da eklenmek suretiyle fiilî Başkanlık sistemi
ihdas edilerek Orta Asya tipi bir demokrasiyi inşa etmiş
olacaksınız. Böylece, bir taraftan halk oyuyla ve seçimle gelen,
anayasal sistemde çok geniş yetkilere sahip olan ancak halk oyuyla
gelmesine rağmen hiçbir anayasal denetime tabi olmayan, âdeta bir kral
gibi ülkeyi yöneten bir Cumhurbaşkanı, diğer taraftan ise
seçimle gelen ve en üst düzeyde görev yapan ve anayasal yetkileri birbirinin
içine giren Başbakanlık makamıyla yetki kavgası
kaçınılmaz olan bir süreci yaratmış oluyorsunuz, bir fetret
yapılanmasını yaratmış oluyorsunuz değerli
milletvekilleri.
Aslında bu süreç tabii şunun
sonucu: Kifayetsiz, muhteris ve öngörüden uzak bir siyaset
anlayışının Türkiyeye getirdiği sorumsuz ve
maceracı ve öngörüden uzak, tamamen kişisel ve siyasi konjonktüre ve
hesaplara göre yapılmak istenilen düzenlemelerin, yapılmak istenilen,
uygulanmak istenilen yönetim anlayışlarının
kaçınılmaz bir sonucunu, bir tablosunu yaratmış oluyorsunuz
değerli milletvekilleri. Bunları ısrarla anlatıyoruz,
anlatmaya devam edeceğiz.
Bakın, bu genel değerlendirmelerin
yanında, aslında, komisyon raporunun 11, 13 ve 14üncü maddelerindeki
düzenlemelerin de Anayasa hukuku sistematiği yanında hukukun genel
ilkelerine aykırı olduğunu yine yeri gelmişken ifade etmek
istiyorum. Bu düzenlemeyle, kişiye özgü düzenlemelerin
yapıldığını görüyoruz. Hukuk tekniğine göre
genel, soyut ve kapsayıcı nitelikte olması gereken bu
düzenlemelerin adrese teslim birtakım düzenlemeleri getirdiğini
görüyoruz.
11inci maddede kamu görevlilerinin
aday olması hâlinde istifa etmeleri esasını getiriyoruz. Tamam,
doğru bir düzenleme. E, peki, bu kamu görevlileri yanına
Başbakanı niye eklemiyoruz, Cumhurbaşkanını niye
eklemiyoruz, Meclis Başkanını niye eklemiyoruz, bakanları
niye eklemiyoruz? Başbakan, bakan ya da Meclis Başkanı, onların
aday olmaları hâlinde, o olağanüstü devlet gücüyle birlikte, bir,
girecekleri yarışta gerçekten sağlıklı, demokratik bir
yarışın olması söz konusu olabilir mi? O devlet nüfuzunun
kullanılması, başlı başına o kişiler lehine
nüfuz suistimali yoluyla haksız kazanımlar sağlamaz mı?
Devlet imkânlarının propaganda aracı olarak
kullanılmasının yolunu açmaz mı değerli
arkadaşlarım? Neden serbest bir yarışın
olmasından korkuyorsunuz? Neden bunu engellemek istiyorsunuz? Bunları
sorgulamak gerekiyor, bunları değerlendirmek gerekiyor değerli
arkadaşlarım.
Bir diğer husus şu:
Kaynağı belirsiz sermaye grupları tarafından
oluşturulacak fonlar üzerinden yapılacak
Cumhurbaşkanlığı seçiminin anayasal sistemde
yaratacağı tahribatlar başlı başına bir sorun
olarak karşımıza gelecektir. Seçimler öncesinde, propaganda
döneminde o finansmanların denetimi yapılmıyor. Önemli olan o
dönemde bu denetimi yapmak. Seçimler yapıldıktan sonra, seçimlerin
sonuçları ortaya çıktıktan sonra yapılacak denetimlerin
hiçbir pratik değerinin olmadığını yine yeri
gelmişken ifade etmek istiyoruz. Çünkü bu yolla, seçimlerden evvel bu
denetim yapılmadığı takdirde, orada Cumhurbaşkanı
seçiminin propagandasına yönelik olarak, finansman yapısına
yönelik olarak kayıt dışı bir yapının
doğacağının endişesini taşıyoruz. Bu,
maalesef bir Türkiye gerçeği olarak karşımıza gelecektir
değerli arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri,
açıkladığımız sebeplerle Türkiye Büyük Millet Meclisi
Anayasa Komisyonlarının müktesebatıyla, ciddiyetiyle, sorumluluk
anlayışıyla bağdaşmayan bir komisyon raporu ile
karşı karşıyayız. Türkiyenin yakın
geleceğinde fetret yapılanmasını yaratması
kaçınılmaz olan böyle bir düzenlemenin tarihî sorumluluğuna ve
vebaline ortak olmak istemiyoruz. Tarih önünde siyasi iktidarı uyarmak ve
kamuoyunu da bu anlamda doğru bilgilendirmek sorumluluğuyla
karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
22nci Yasama Döneminde birçok zeminde
ve 4 Mayıs 2007 tarihli Anayasa Komisyonu toplantılarında dile
getirdiğimiz eleştiri ve kaygılar, maalesef, AKP
iktidarlarının hukuk ve kural tanımaz uygulamalarıyla büyük
ölçüde hayata geçmiştir. Demokrasi ve hukukun nispi
kırıntıları bu tasarıyla tümden yok edilmektedir.
Siyasi iktidar bu tasarıyla siyaseten ve anayasal olarak vermesi gereken
hesap verme mekanizmalarını tümden ortadan kaldırmaktadır.
Demokrasi ve hukukun içi boşaltılmaktadır. Bu ve benzeri
düzenlemelerle cumhuriyetin değer ve kazanımlarını etkisiz
kılmaya yönelik ideolojik saldırılar en üst düzeyde himaye
altına alınmaktadır. Anayasa yaparken bile toplumu
ayrıştıran bir siyaset anlayışına sahip olan
siyasi iktidar, biraz evvel de ifade ettim, bu tasarıyla bir taraftan yeni
Kenan Evrenleri yaratmakta, bir taraftan da Orta Asya tipi demokrasi inşa
etmektedir. Yakın siyasi tarihin demokrasilerin akıbeti konusunda ortaya
koyduğu bir gerçek vardır. Fransız kamu hukukçusu Vedelin
deyimiyle ifade ediyorum: Demokrasi siyasi partiler olmaksızın
yaşayamaz ancak siyasi partiler yüzünden son bulabilir.
Cumhuriyet Halk Partisi, parti devleti
ve cemaat yapılanmalarıyla Türkiye Cumhuriyetinin değer ve
kazanımlarının yok edilmesine, Türkiyede faşizmin en üst
düzeyde kurumsallaşmasına fırsat vermeyecektir. Cumhuriyetin
değer ve kazanımlarının demokrasiyle taçlandırılması
konusunda da yine tarihî misyonunu yapacaktır, bunun gereğini
yapacaktır. Bu kararlılığı burada bir kez daha ifade
ediyoruz.
Sizleri, yeni Kenan Evrenleri
yaratmamak ve Orta Asya tipi demokrasi inşa etmemek noktasında bir
kez daha uyarıyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kart.
Tasarının tümü üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa
Şentop, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Şentop. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, kişisel söz isteyenleri bir okur musun? İç Tüzük öyle.
İç Tüzükün bir defa uygulamasını öğren.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA
ŞENTOP (İstanbul) Değerli Başkan, Meclisimizin
değerli üyeleri; Cumhurbaşkanı seçimi kanunu hakkında AK
PARTİ grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum, hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, buradan,
neyi görüştüğümüzü bir kere daha hatırlatmak isterim.
Cumhurbaşkanı seçimi kanununu görüşüyoruz. Peki, bu kanun niçin
hazırlanmıştı, niçin önümüze geldi, gündemimize geldi?
Anayasada daha önce yapılan bir değişiklikle 102nci maddenin
son fıkrası -müsait olanlar bakabilir-
Cumhurbaşkanının seçimi, usul ve esasları kanunla
düzenlenir. diyor. Yani Anayasanın 102nci maddesinin son
fıkrasının gereğini yerine getirmek üzere
hazırlanmış bir kanunla karşı
karşıyayız.
Arkadaşlarımız
konuştular. Burada, tabii, çok büyük laflar edildi. Orta Asya tipi
demokrasiden, tarihî sorumluluklardan, işte faşizmden -Herhâlde bu
dönemin en çok kullanılan kelimelerinden birisi oldu faşizm.-
bahsedildi. Peki, ne yapıyoruz biz? Parlamenter sistemin
değiştiğinden falan
Anayasa değişikliğiyle zaten
Anayasanın 101inci ve 102nci maddeleri 31 Ekim 2007 tarihinden itibaren
yürürlüğe giren bu değişiklikle değişti. Yeni mi bunu
fark ediyoruz? Yeni mi Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçileceğinin farkına varıyoruz? Yok, hayır, buna taraftar
değilseniz, bu kanunla mı bunun, bu sistemin yeniden
değiştirilebileceğini düşünüyorsunuz?
O bakımdan buradaki
tartışmalar aslında genel, her zaman, her yerde söylenebilecek
sözlerden ibaret. Kanunun içeriğiyle ilgili, yapılmak istenenle
ilgili detaylı ve hukuki bilgiler burada verilmedi, dikkate
sunulmadı.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bakın, siyasi bir tartışmadan bahsediliyor, siyasi
projeden bahsediliyor. Bazı arkadaşlarımız burada dile
getirdi, komisyonda bu daha açık olarak konuşuldu. Bakın,
Cumhurbaşkanının süresiyle ilgili, 11inci
Cumhurbaşkanının süresiyle ilgili tartışmalar sadece
siyasetçiler arasında yapılmıyor, akademisyenler arasında
da bu tür tartışmalar var. Bu bakımdan sadece siyasetçiler
arasında günlük siyasetin rutini içerisinde bir tartışma
olduğu varsayımıyla hareket edemeyiz. Bu konuda akademisyenler
arasında da Anayasa hukukçuları arasında da tam ortadan ikiye
bölünme söz konusu.
Bir başka
arkadaşımız, Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesiyle ilgili düzenlemenin bir tepkisel düzenleme
olduğunu ifade etti. Bu konuda biraz hatırlatma kabilinden detaylara
girmekte fayda var.
Arkadaşlar,
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, Türkiyede
muhtelif zamanlarda konuşulmuştur,
tartışılmıştır fakat teorik bir
tartışma düzeyinde kalmıştır. 2000lerin
başında bu konu tekrar gündeme getirilmiştir fakat realize edilememiştir.
Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesine dair anayasa değişikliği, biraz
öncesinde ortaya çıkan Anayasa Mahkemesinin 367 kararıyla
ilişkilidir. Biliyorsunuz, 10uncu Cumhurbaşkanının görev
süresi sona ereceği zaman, Anayasanın, 82 Anayasasının
101inci ve 102nci maddelerindeki düzenlemelere göre Cumhurbaşkanı
seçimi süreci başlatılmıştır. Parlamento,
Cumhurbaşkanını seçmek üzere harekete geçmiş, adaylar
belirlenmiş ve ilk toplantısını da yapmıştır
fakat bunun üzerine, biliyorsunuz, o günlerde Genelkurmayın web
sayfasında yayınlanan bir bildiri var, onun akabinde Anayasa
Mahkemesine götürülen seçim süreci var. Anayasa Mahkemesi, sadece Türkiye
tarihinde değil, dünya tarihinde ve anayasa literatüründe olmayan bir
kavramı da literatüre sokarak nitelikli toplantı yeter
sayısını esas alan bir karar verdi. Nitelikli toplantı
yeter sayısı literatürde olmayan bir kavram. Anayasa Mahkemesi
367nin bulunmasını zorunlu gördü Cumhurbaşkanı seçiminin
yapılabilmesi için. Bu detay, tartışmaya girmek istemiyorum
fakat bu kararla beraber Parlamentonun Cumhurbaşkanını
seçemeyeceği, hatta seçmesinin imkânsıza yakın hâle geldiği
anlaşılmıştır. Bunun üzerine, zaten Parlamento
seçimlerin yenilenmesi kararı almış ve seçimlere gitmektedir.
Eğer, Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili başka bir sistem
benimsenmediği takdirde yeni oluşacak, seçim sonrası
oluşacak Parlamentonun da Cumhurbaşkanını seçememe,
dolayısıyla seçime gitme ihtimali ortaya
çıkmıştır. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesinin yorumuyla
beraber, 367 yorumuyla beraber Parlamentonun Cumhurbaşkanını
seçme ihtimali ortadan kalktığına göre farklı bir yol
benimsenmesi gerekiyordu. Bu bir tepkisel düzenleme değil, pratik bir
zarurettir. Bu bakımdan, yapılan Anayasa
değişikliğiyle Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesi benimsenmiştir. Bu bir tepkisel düzenleme
değil, birincisi bu.
İkincisi: Değerli
arkadaşlar, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi
bizim tarihimiz bakımından da önemlidir.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri, siyasi tarihimizde hep
tartışmalı seçimler olmuştur. Özellikle 27 Mayıs
1960tan sonra 61 Anayasasının ilk Cumhurbaşkanı seçilirken
yaşanan tartışmaları hatırlayanlarınız
vardır. Merhum Ordinaryüs Profesör Doktor Ali Fuat Başgil
Cumhurbaşkanlığına aday olmuştur ve kendisi bizzat
muvazzafların tehdidiyle, sadece ölüm tehdidi değil, aynı
zamanda yeni bir darbe, müdahale tehdidiyle Cumhurbaşkanlığı
adaylığından vazgeçirtilmiştir, senatörlükten istifa
etmiş, adaylığı da bu bakımdan düşmüştür.
Arkasından seçilen cumhurbaşkanlarına bakın. 12 Eylül 1980
darbesinin önemli gerekçelerinden birisi de Parlamentonun
Cumhurbaşkanını seçememesiydi. Sonra,
arkadaşlarımız ifade ettiler, ona katılıyorum: 12
Eylül 1980 ihtilali sonrası hazırlanan mevzuat ve özelikle Anayasa,
Cumhurbaşkanlığını başlangıçta Kenan Evren
için hazırlamıştır fakat
Cumhurbaşkanlığı makamının bürokratik
oligarşinin bağlantılı bir makamı olarak
oluşmasını düşündüğü için, tasavvur ettiği için
bunu hazırlamıştır. Nitekim Anayasayı
tanıtım konuşmalarında dönemin devlet başkanı
demiştir ki: Daha önceki Anayasanın temel problemi, yürütmenin
zayıf olmasıdır. Biz yürütmeyi güçlendiriyoruz. Ama yürütmenin
iki kanadı vardır parlamenter sistemde: Bir Hükûmet -seçilmiş-
bir de Cumhurbaşkanlığı makamı. Biz seçilmişleri,
Hükûmeti güçlendirmiyoruz çünkü bunlar siyasetçiler, zaten memleketi bunlar 12 Eylüle
getirdiler. Biz Cumhurbaşkanlığı makamını
güçlendiriyoruz. Niye? Çünkü siyasetle, seçilmişlikle alakası yok,
bürokratik oligarşinin içinden, asker veya sivil gelecek diye. Bu kurgu,
bu paradigma rahmetli Özal hamlesiyle bir ölçüde örselenmiştir, fakat daha
sonra yine paradigma varlığını sürdürmüş. Ama ne zaman
ki, Nisan 2007de, yeni Cumhurbaşkanını dönemin Parlamentosu seçecek
ve Parlamento çoğunluğu Cumhurbaşkanını belirleyecek
hâle gelmiş, o zaman bu paradigmanın çökmesi noktasına
varılmıştır. Onun için, statükonun, müesses nizamın
bütün unsurları devreye girmiş ve bu seçimi imkânsızlaştırmak
istemişlerdir. Tabii halk tarafından Cumhurbaşkanının
seçilmesi süreci, bahsettiğim pratik zarurete ilaveten bir de bu teorik
mesele olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiyede Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesi, sivilleşme bakımından,
demokratik sistemin yerleşmesi bakımından atılmış
çok önemli bir adımdır, çok büyük bir kazanımdır. Bundan
geriye Türkiye'nin dönmesi mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesine dair Anayasa düzenlemesi yapılırken,
değişikliği yapılırken 11inci
Cumhurbaşkanının da Parlamento tarafından seçilemeyeceği
bilindiği için, düşünüldüğü için Anayasa Mahkemesi
kararından sonra, 11inci Cumhurbaşkanının da halk
tarafından seçileceği varsayılmıştır. Fakat 22
Temmuz 2007 seçimleriyle beraber aziz milletimiz doğrudan siyasete vaziyet
ettiği için, el koyduğu için öyle bir Parlamento yapısı
oluşturmuştur ki, bu Parlamento yapısı Cumhurbaşkanının
Parlamento tarafından seçileceğini göstermiştir.
Burada Milliyetçi Hareket Partisinin
doğru bulduğum tutumunu da bir kere daha -komisyonda da zikrettim-
takdirle anmaktan memnuniyet duyuyorum.
Parlamento
Cumhurbaşkanını seçmiştir, fakat Anayasa
değişikliği yapıldıktan sonra -detaya girmiyorum-
Anayasa değişikliğinin referanduma sunulması durumu ortaya
çıkıyor. Referandum ise 21 Ekimde yapılacak.
Dolayısıyla, Anayasa değişikliğinin Parlamentodan
geçmiş olmasına rağmen yürürlüğe girmesi için referandum
sonucunun ortaya çıkması gerekiyordu. Dolayısıyla, 11inci
Cumhurbaşkanı Anayasa değişikliği öncesi hükümlere
göre seçilmiştir, Parlamento tarafından seçilmiştir.
Cumhurbaşkanının seçiminden yaklaşık iki ay kadar
sonraysa yeni değişiklik referandum sonucu yürürlüğe
girmiştir. Bu süreci hatırlatmakta fayda var çünkü Anayasaya
bakıyoruz, Anayasada Cumhurbaşkanının görev süresi
beş yıldır, dolayısıyla bunu niye tartışıyoruz?
Getirilen geçici madde, bu Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısında getirilen geçici madde hükmü işte Anayasaya
aykırıdır. gibi birtakım değerlendirmeler
yapıyor arkadaşlar. Tabii, götürü, toptancı bir gözle
bakarsanız konu böyledir ama detaylara girdiğiniz zaman böyle
değil. Cumhurbaşkanı 28 Ağustos 2007de seçilmiştir.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle ilgili
Anayasa değişikliği ise 31 Ekim 2007de yürürlüğe
girmiştir. Dolayısıyla burada bir hükmün, hukuk
kuralının kendisinden önceki bir olaya uygulanması mevzu
bahistir. Bu detaylara biraz sonra gireceğim. Burada geçici madde neden
konulmamıştır, onu ifade ediyorum.
Şimdi,
Cumhurbaşkanının, 11inci Cumhurbaşkanının da
halk tarafından seçilmesi var sayıldığı için,
seçileceği var sayıldığı için bu bakımdan bir
geçiş hükmüne ihtiyaç olmadığı düşünülmüştür
başlangıçta.
KAMER GENÇ (Tunceli) Süre, süre,
geçici madde süreyle ilgili! Onları doğru anlat da
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla)
Anlayacaksın, bir dakika
Fakat Parlamento
Cumhurbaşkanını seçtikten sonra ise 11inci
Cumhurbaşkanının seçimini düzenleyen geçici 18inci ve 19uncu
maddeler uygulanma kabiliyetini kaybettiğinden, bunların referanduma
giden Anayasa metninden çıkartılması söz konusuydu.
ATİLLA KART (Konya) Bunu
Anayasayla düzenleyin. Niye anayasal düzenleme yapmıyorsunuz?
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla)
Şimdi, burada, değerli arkadaşlar, geleceğim, yani
geçiş hükmünün, intikal hükmünün Anayasayla düzenlenmesi gerekir mi
gerekmez mi oraya geleceğim.
Şimdi, bu bakımdan konuyla
ilgili
ATİLLA KART (Konya) Anlatın
da öğrenelim yani biz bilemiyoruz, anlayamıyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) Atilla
Bey, gel sen konuş o zaman istersen. Müsaade et yani seni dinledik,
bitirdin, değil mi?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Doğruları söylüyor canım, niye kızıyorsunuz?
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla)
Şimdi, arkadaşlar, bu değerlendirmeler hem hukuki sürecin
kronolojisini bilmeden hem de yapılan değişikliğin
anlamını tam olarak kavramadan yapılan değerlendirmeler.
ATİLLA KART (Konya)
İşte, bizim kavramamızı sağlayın!
KAMER GENÇ (Tunceli) Şimdiye
kadar Anayasanın açık hükmü
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla)
Şimdi, bizim getirdiğimiz Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısı komisyonda görüşüldü.
KAMER GENÇ (Tunceli) Süre beş mi
değil mi?
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) Kanunun
birçok maddesi var. Bunların elbette bir kısmı Anayasada
düzenlenmiş, 101inci ve 102inci maddelerde düzenlenmiş hususlar. E,
bu da gayet tabiidir, Anayasa temel esasları getirir, kanunda detaylar,
ayrıntılar vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Süre detay
mı?
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) Ülke,
memleket anayasayla yönetilmez, kanunlarla yönetilir. Kanunlar anayasadaki
temel esasları açan ve uygulanmasını gösteren metinler. Bu
bakımdan anayasada yer alan bazı esasların kanunda yer
almasını bir nakisa gibi göstermek yanlıştır. Birçok
kanuna baktığımızda bunu görebiliriz.
Şimdi, burada birçok husus var,
detayları üzerinde görüşülecek, ben geneli üzerinde konuşuyorum.
ATİLLA KART (Konya) Süre konusu
Anayasada düzenleniyor Sayın Şentop.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) Burada
konuşulan konu geçici maddeyle ilgili konu, 11inci
Cumhurbaşkanının süresiyle ilgili konu, buna dair birkaç hususa
değinmek istiyorum.
ATİLLA KART (Konya)
Sorularımıza cevap vermediniz Sayın Şentop.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla)
Bakın, öncelikle bu konu akademisyenler arasında
tartışmalı bir konu; yedi diyenler var, beş diyenler
var; bir zamanlar yedi diyenler var, şimdi beş diyenler var; bir
zamanlar beş deyip de şimdi yedi diyenler de var. Bunların
hepsini kötü niyetli olarak görmemek lazım, hukuk böyledir. Bir yerde iki
hukukçu varsa üç farklı görüş çıkar. diye bir söz vardır,
ikisinin farklı görüşleri, üçüncünün de onları telif eden
görüşü şeklinde üç farklı görüş olabilir.
ATİLLA KART (Konya) Ondan söz
etmiyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) Önemli
olan buradaki görüşlerin hukuki bakış açısıyla, hukuk
ve mantık kurallarına uygun olarak ortaya konulmuş
olmasıdır.
Şimdi, bakınız, 11inci
Cumhurbaşkanıyla ilgili, mevcut Cumhurbaşkanıyla ilgili
Anayasada bir hüküm var mıdır, yok mudur? Anayasada genel olarak
Cumhurbaşkanının süresiyle ilgili bir hüküm var. Ne zaman
yürürlüğe girmiş bir hüküm bu? 31 Ekim 2007de yürürlüğe
girmiş bir hüküm. Hâlbuki mevcut Cumhurbaşkanı, 11inci
Cumhurbaşkanı 28 Ağustosta seçilmiş yani yürürlük
tarihinden önce seçilmiş, önceki bir olay.
OKTAY VURAL (İzmir) Kanun önce
çıktı.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Bu
bakımdan mevcut Cumhurbaşkanının durumunu düzenleyen bir
açık hüküm, genel hüküm olmadığı gibi bir geçici madde
şeklinde bir geçiş hükmü de yok.
ATİLLA KART (Konya) Anladım
da anayasal düzenlemede tartışalım, yasal düzenlemede
değil. Anayasal düzenlemede tartışalım bunları.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Cumhurbaşkanının süresi beş midir yedi midir, onu söyleyin?
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) Atilla
Bey, bitireyim müsaade edersen, değil mi?
ATİLLA KART (Konya) Devam edin
canım, size konuşmayın diyen mi var!
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla)
Arkadaki arkadaşa bir şey demiyorum, o zaten âdetini yapıyor da
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Zaten alışkanlık hâline getirdi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Beş mi yedi
mi, onu söyleyin?
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla)
Ayıp ediyorsunuz yani! Size mi cevap vereyim, konuşmamı mı
tamamlayayım? Sizi itidale davet ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hocam, millet dinliyor sizi! Millet onları dinlemiyor, bizi dinliyor!
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla)
Arkadaşlar, şimdi, mevcut Cumhurbaşkanının, 11inci
Cumhurbaşkanının süresiyle ilgili bir düzenleme yok, genel bir
düzenleme var bir kere.
Parlamentonun iradesinden bahsedildi.
Komisyonda da çok konuşulan bir konu bu. Parlamentonun, arkadaşlar,
bir iradesi var, Mayıs ayında ortaya konulmuş. Fakat Parlamento
daha sonra iki kez iradesini değiştirmiş: Bir; 11inci
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine dair iradesini
Mayıs 2007de ortaya koymuş, fakat daha sonra 28 Ağustosta
Cumhurbaşkanını Parlamento kendisi seçerek bu iradesini kendisi
değiştirmiş. Yine 14 Ekimde yaptığı bir
değişiklikle bu sefer geçici 18 ve 19uncu maddeleri metinden
çıkararak iradesini bir kere daha değiştirmiş. Dolayısıyla,
Parlamentonun iradesini bir kere ortaya konulmuş bir irade olarak görmek
de yanlış bu konuda. Dolayısıyla, mevcut
Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili bir açık hüküm
Anayasada yok, pozitif hukuk kuralı olarak yok.
İkincisi; peki, burada bu kuralı
belirleyecek olan kimdir? Yani mevcut Cumhurbaşkanının görev
süresi konusunda madem Anayasada açık bir hüküm yok, bu hükmü
açıklığa kavuşturacak kimdir? Parlamento mu, başka bir
kurum mu? Bazı arkadaşlar YSK bu konuda karar versin. dediler,
Anayasaya baktığımızda, YSKnın yetkilerine
baktığımızda YSK, sadece karar verilmiş bir seçimin
yürütülmesinden ve denetiminden sorumludur. Dolayısıyla, YSKnın
bir seçimin başlangıç tarihine karar verebilmesi mümkün değil,
bu konuda yetkili merci Parlamentodur. Peki Parlamento bunu nasıl
belirleyecek? Nasıl bir düzenlemeyle, kararla belirleyecek? Bir kanun mu,
anayasa değişikliği mi söz konusu? Bu, Parlamentonun karar
vereceği bir husustur. Burada geçiş hükümlerinin Anayasayla
düzenlenmesine dair ne uygulamamızda ne de mevzuatımızda bir
hüküm yok.
Ben süreyle ilgili kendi
görüşlerimi de ifade edip huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir kere,
11inci Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır.
Anayasanın hükümlerini, değişiklik öncesi ve değişiklik
sonrası hükümlerini birlikte mütalaa ettiğimizde bu sonuca gayet
kolay varabiliyoruz. Önce, bakın, dikkatinizi çekerim, 101inci maddede
süreyle ilgili hükmün ifadesi farklıydı. 101inci maddenin
değişiklik öncesi hâlinde Cumhurbaşkanının yedi
yıl görev yapacağı veya görev süresinin yedi yıl
olacağı yazmıyordu, Yedi yıllık bir süre için seçilir
yazıyordu., hâlbuki yeni düzenlemede Cumhurbaşkanının
görev süresi beş yıldır. diye yazıyor.
Dolayısıyla, burada bir ifade farklılığı var.
Anayasa koyucunun abesle iştigal etmeyeceğini varsayarak bunu
söyleyebiliriz. Diyorum ki bu ifade farklılığı ortaya
farklı bir hukuki sonuç çıkartıyor. Bir genel ifade Görev
süresi beş yıldır. ifadesi. Eğer ifade Görev süresi yedi
yıldır. olsaydı bu tartışmaları gayet rahat
yapabilirdik ama lafzi yorumdan, seçildiği an itibarıyla
Cumhurbaşkanının görev süresini onun şahsında
özelleştiren bir ifade var, Yedi yıllık bir süre için seçilir.
ifadesi, böyle bir ifade.
ATİLLA KART (Konya) Yasada
değil Anayasada tartışalım bunları.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) -
Öncelikle, bu lafzi yoruma dikkatinizi çekiyorum, bu bir.
OKTAY VURAL (İzmir) Anayasa
Mahkemesine başvursun Cumhurbaşkanı, başvurabilir.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) Bir
dakika
İkincisi, normun bütünlüğü
ilkesi.
OKTAY VURAL (İzmir) Hocam, niye
2nci defa seçilmesini engelliyorsunuz Cumhurbaşkanının? Siz oy
vermediniz, ondan dolayı mı?
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) -
Arkadaşlar, Anayasa değişikliği sadece
Cumhurbaşkanının süresini değiştiren bir
değişiklik yapmamıştır; Anayasa
değişikliğiyle yapılan bir paket hâlinde, bir sistem
değişikliğidir. Bunu ifade etti bazı arkadaşlar.
Nedir? Parlamento tarafından seçiliyor, yedi yıllık süre için
seçiliyor ve 1 kez seçiliyor; bu bir paket. İkinci paket ise halk
tarafından seçilme, beş yıllık bir süre için seçilme ve
tekrar seçilebilme imkânı.
KAMER GENÇ (Tunceli) Halk
seçtiğine göre beş yılda bir seçecek halk da.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Normun
bütünlüğü ilkesi çerçevesinde bu sadece süre bakımından bir
değişiklik olmadığı için eski sistemin
uygulanması gerektiği konusunda bir tereddüt var.
Bakın, burada bir başka husus
kanunların geriye yürümezliği, buna temas ettim az önce. Bir hukuk
kuralı yürürlüğe girdiği tarihten önceki hükümlere
uygulanır mı, uygulanmaz mı? Bu, hukuk güvenliğiyle ilgili
bir husus. Belki bunu daha sonra arkadaşlar detaylandırabilir.
Bir başka önemli husus var, bu çok
önemli, buna değinmek zorundayım. Arkadaşlar, parlamenter
sistemde Cumhurbaşkanın görevden nasıl
ayrılacağı, görev süresinin nasıl sona ereceği
bellidir. Sürenin dolmasıyla olabilir, ölüm hâlinde olabilir, istifa
hâlinde olabilir, görevini yapamayacak derecede bir hastalık hâli
olabilir. Parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanının azliyle
ilgili bir düzenleme yoktur. Parlamentolara Cumhurbaşkanını
azletme imkânı verilmemiştir Yüce Divan meselesi hariç olmak üzere.
Şimdi, burada
Cumhurbaşkanının görev süresinin, seçilmiş bir
Cumhurbaşkanının görev süresinin daha sonra yapılan bir
hukuki düzenlemeyle değiştirileceğini kabul etmek
Cumhurbaşkanının dolaylı olarak Parlamento tarafından
azledilebileceğini benimsemek demektir.
Bakınız,
Cumhurbaşkanı yedi yıl için seçilmiş -bazı
arkadaşlar süre kısa olduğu için bunu bir bütün anlayabilir, ben
zihinlerinin alacağı bir şekilde de anlatabilirim bunu- beş
yıla indiriyoruz. Anayasayı değiştirecek
çoğunluğa sahip bir iktidar Parlamentoda, eğer bir
Cumhurbaşkanından rahatsızlık duyuyorsa bunun beş
yıllık süresini üç yıla indirebilir, dolaylı olarak onu
azletmiş olur, başka bir Cumhurbaşkanı seçtikten sonra da
bu sefer beş yıla tekrar çıkartabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) Anayasayla
yapabilirsiniz. Niye yapmıyorsunuz?
ATİLLA KART (Konya) Anayasayla
yapacaksınız onu.
OKTAY VURAL (İzmir) Anayasal bir
engel mi var? Seçilme hakkını gasbediyor o zaten.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) -
Eğer biz, hukuki düzenlemelerin, Anayasa değişikliklerinin
geriye yürüyeceğini kabul edersek Cumhurbaşkanının
dolaylı olarak azledilmesi yolunu açmış oluruz. Bu bakımdan
da çok önemlidir bu yedi yıllık süre meselesi.
Arkadaşlar, detayları belki
maddelerde tartışacağız. Ben, grubum ve şahsım
adına hepinizi hürmetle tekrar selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Şentop.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.11
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporunun tümü üzerinde gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi şahıslar
adına ilk söz İstanbul Milletvekili Ercan Cengize aittir.
Sayın Cengiz, buyurun.
ERCAN CENGİZ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
5678 sayılı Anayasa
düzenlemesiyle, Cumhurbaşkanının niteliklerini düzenleyen
Anayasanın 101inci maddesi ve seçimini düzenleyen 102nci maddeleri
değiştirilerek Cumhurbaşkanının beş
yıllık süre için halkoyuyla seçilmesinin yolu
açılmıştır.
Değerli arkadaşlar, öncelikle
ifade etmek gerekir ki Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçimi mevcut
Anayasada eğreti durmaktadır. Temsil görevi dışında
icrai bir gücü ve görevi bulunmayan, bütün yaptığı iş,
kanunları, kararnameleri ve Bakanlar Kurulu kararlarını
imzalamak, bazı kamu görevlilerinin atamalarını doğrudan
yapmak, bazı atamaları da onaylamak olan bir
Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesi, bazı siyasi
nedenlerle icat edilerek Anayasaya monte edilmiş garip bir olaydır.
Bir defa, garip durumlar seçim sırasında başlayacaktır.
Adaylar seçim propagandalarını nasıl yapacaklar, halka ne vaat
ederek oy isteyeceklerdir? Ben devleti daha iyi temsil ederim, şu şu
görevlere daha iyi adamları bulup atarım. ya da Çok iyi imza
atarım. mı diyecekler? Bir dönemki siyasi atmosferde
kızgınlıkla arkası önü iyi hesap edilmeden yapılmış,
Anayasanın konseptine uymayan, sırıtan bir düzenlemedir.
Cumhurbaşkanını
halkın seçmesi tabii ki olabilir. Bunun için parlamenter sistemden
vazgeçer, yarı başkanlık ya da başkanlık
sistemlerinden birini kabul eder, ona göre görev ve yetkileri düzenleyerek
birbirine uyumlu yasama, yürütme ve yargı organlarının görev ve
yetkilerini de belirleyerek Cumhurbaşkanı halkoyuyla seçilebilir. Bu
konular bütünlük içinde düşünülmeli ve yapılmalıdır.
Mevcut durum, farklı siyasi
düşüncelere sahip bir Cumhurbaşkanı ile hükûmetler arasında
çatışmaya yol açabilecek özellik taşımaktadır. Gücünü
doğrudan halktan alan yetkili ve sorumsuz bir Cumhurbaşkanı ile
aynı şekilde Parlamento ve hükûmet arasında çekişme ve
çatışma çıkması kaçınılmaz bir durum olarak
karşımıza çıkacaktır. Parlamenter sistemimize de zarar
verecektir. Neyse ki yeni bir anayasa yapım süreci başlamış
durumda ve bu görünen sakıncalar telafi edilebilecek durumdadır.
Değerli arkadaşlar, burada,
Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen yasada önümüze çıkan mesele,
mevcut Cumhurbaşkanının görev süresinin beş mi, yoksa yedi
yıl mı olduğu hususudur. Öncelikle ifade etmek isterim ki mensup
olduğum Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve hem de benim kişisel
görüşüm, mevcut Cumhurbaşkanının görev süresinin,
Anayasaya uyumlu bir şekilde, beş yıl olduğu yönündedir.
Neden beş yıl? Bir defa, Anayasa süreyi beş yıl ile
sınırlamış durumdadır. Değiştirilen Anayasa
maddesinde süre yedi yıl olarak belirlenmişti, Sayın
Cumhurbaşkanı da o hükümlere göre -yedi yıl için- seçildi,
mevcut Cumhurbaşkanını bağlamaz. diyerek
geçiştirilemez. Böyle bir düşünce siyasi yaklaşım olur,
Efendim, biz böyle istiyoruz. demek olur ki bu aynı zamanda konuya keyfî
bir yaklaşım da olur. Siyasi niteliği olan görevler için
kazanılmış hak kriteri söz konusu olmaz.
Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği, bakanlık gibi
görevler, kişiler için kazanılmış hak gibi gösterilebilecek
görevler değildir. Siz seçilir ve o görevi yaparsınız.
Seçildiğiniz siyasi görev, şahsınıza bağlı,
kazanılmış bir hak değildir.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanlığı süresiyle ilgili değişiklik kamu
hukuku ve usul hukukuyla ilgili bir değişikliktir. Kamu hukuku ve
usul hukukuyla ilgili konularda kazanılmış bir hak söz konusu
olamaz. Cumhurbaşkanlığı süresi kamu hukukuyla ilgilidir ve
Cumhurbaşkanlığı hiç kimse için bir hak değildir.
Cumhurbaşkanlığı, aynı zamanda, yetkili bir mercinin
seçimiyle yapılan siyasi nitelikli bir görevdir. Dolayısıyla
Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıla
indirilmiştir. Halkın vekilleri, yetkinin doğrudan sahibi olan
halkın iradesini hiçe sayarak süreyi yedi yıla çıkaramaz. Bu
aynı zamanda yetki aşımı olur.
Hukukta kazanılmış
haklar kişiye hak olarak verilen şeyler için söz konusu olabilir ve
özel hukukun konusudur. Cumhurbaşkanlığı kişiye hak
olarak verilmiş bir şey midir? Milletvekilliği için de öyle
değil mi? Sormak lazım: Bugün Anayasayı değiştirerek
milletvekilliği süresini üç yıla düşürsek mevcut Parlamento dört
yıl görev yapabilir mi? İşin bir de ahlaki bölümünü hesap
etmeliyiz.
Cumhurbaşkanlığı
süresini yürürlükten kaldırılan eski Anayasa maddesine bağlamak
siyasi ahlaka da uygun değildir. O
zaman bütün bu değişiklikler ne için yapıldı? O zaman
Parlamento iradesi neden süreyi beş yıl ile sınırladı?
Süre yedi yılda tutulabilirdi pekâlâ.
Yasayı yapan o iradeyi yok
sayarsak demokrasi de hukuk da yara alır. Parlamentoda grubu bulunan AKP
dışında bütün siyasi partiler beş yılda
birleşmiş durumdadır. Bu husus da mutlaka dikkate
alınması gereken bir husustur.
Sayın Cumhurbaşkanı
esasen bu konudaki görüşünü açıklamayarak görev süresinin yedi
yıl olduğunu işaret etmiş durumdadır. Bu ısrar
sürerse Cumhurbaşkanlığı makamı
tartışmalı hâle gelecektir. Kaldı ki Anayasada mevcut
Cumhurbaşkanlığının süresinin yedi yıl
olduğu öngörülseydi bu konuda geçici bir düzenlemeye yer verilirdi. Bunun
yapılmayarak net beş yıllık bir süre konulmuş
olması Anayasanın mevcut ve gelecek Cumhurbaşkanları için
kesin düzenleyici bir emridir.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanlığı görev süresi, cumhuriyet tarihi boyunca
yapılan uygulama ve mevcut meri mevzuat karşısında normatif
olarak anayasal düzenleme ile yapılmalıdır. Süreyi etkileyecek
ya da iddiaya göre belirsizlik yaratan bir durum söz konusu ise bu
belirsizliği giderecek düzenlemenin de anayasal düzeyde
yapılması zorunluluğu vardır.
Diğer bir husus: Hukuk
devletlerinde mevcut normatif bir düzenlemede değişiklik
yapılmak isteniliyor ise yine eş değer düzeyde bu iradenin
ortaya konulması zarurettir. Hukuki teminat ve istikrara müdahale
edilmemesi, keyfiliklerin önlenmesi için idare hukukunda kabul edilen paralellik
ilkesinin gereği olarak da bu anayasal kültüre uymak gerekmektedir.
Siyasi iktidarın, Parlamento
aritmetiğindeki kritik eşik sebebiyle, anayasal düzenlemede
sıkıntı yaşayabileceği endişesiyle yasal
düzenleme yolunu seçtiği anlaşılıyor.
Değerli arkadaşlar,
Anayasada Cumhurbaşkanlığı için beş yıldan
başka bir süre bulunmuyor. Bu kanun ile yedi yılı önermek
Anayasaya aykırıdır. Mevcut süreye karşın
kazanılmış hak bahanesiyle daha uzun bir süre önermek siyasi
bir tavırdır, konuyu kişiselleştirmektir. Tekrar vurgulamak
gerekiyor, Cumhurbaşkanlığı siyasi bir kamu görevidir. Kamu
hukukunda ve usul hukukunda kazanılmış hak diye bir şey
olamaz.
Bilindiği gibi aynı Anayasa
değişikliğiyle milletvekilliği genel seçiminin beş
yılda bir değil dört yılda bir yapılması hükme
bağlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007deki seçimden
dört yıl sonra seçime gitme kararı almıştır.
Alınan bu karar, erken seçim kararı niteliği de
taşımamıştır. Bu konu da emsal niteliğinde örnek bir
uygulamadır.
Türkiye, son yıllarda öyle bir
hâle geldi ki her şey tartışılıyor;
yerleşmiş, oturmuş hiçbir kuralı bulunmayan, henüz yeni
hukuk devleti olmuş, demokrasisini inşa etmeye çalışan bir
ülke görüntüsü veriyor. Siyasette de, hukukta da hiçbir kuralı olmayan
âdeta bir kabile devleti görüntüsü veriyoruz. Dünyada Adan Zye her şeyi
tartışma konusu olan başka bir ülke var mı? Zannetmiyorum,
kabilelerin bile kendi örflerine oturmuş bir hukuki düzenleri var. Ama
bugün neredeyse bin yıllık bir devlet geleneği ve yüzyıllık
bir demokrasi geleneği olan ülkemizde hiçbir kural yok, her şey
tartışmalı. Bu nedir biliyor musunuz? Bir kişinin
isteklerine göre dizayn edilen bir devlet yönetimi anlayışı.
Devletin başında bulunan kişi her şeyi düşünüyor ve karar
veriyor. Geriye kalan devlet mekanizmasının görevi ise en yüksek
karar vericinin isteklerini yerine getirmek. Bugünkü
yaşadığımız hukuk kaosunun bütün nedeni bu. Siyasi
görüşlere göre hukuk yorumları yapılıyor. Eğer o
kişi beş yılı işaret etseydi eminim ki bugün Yedi
yıl diyenler beş yılı savunuyor olacaklardı.
Önümüzde bulunan
Cumhurbaşkanlığı meselesi de öyle. O kişi kendisinin
ne zaman Cumhurbaşkanı olacağına karar vermiş, buna
göre zamanlamış, ayarlamış, isteklerini iletmiş.
Önümüze gelen yasa işte böyle bir şey, beklenen metinden başka
bir şey değil.
Bu sebeplerle bu düzenlemenin
Anayasaya, ahlaka, demokratik kurallara aykırı olduğunu
işaret ediyor ve karşı olduğumuzu beyan ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Cengiz.
Şimdi söz sırası Adalet
Bakanı Sadullah Erginde.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz Cumhurbaşkanı Seçimi Yasası üzerinde
Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz bu düzenleme,
Anayasamızın 102nci maddesinin son fıkrasında öngörülen
emredici hükmün gereği yapılan bir düzenlemedir. Bunu benden önceki
değerli konuşmacılar da dile getirdiler.
Değerli milletvekilleri,
Anayasamızın 6ncı maddesinde egemenliğin
kayıtsız şartsız millete ait olduğunu vurgulayan
düzenleme var. Yine 8inci maddesinde ise yürütme yetkisi ve görevinin
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa ve kanunlara
uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği hüküm
altına alınmıştır. Anayasamızın 104üncü
maddesinde de Cumhurbaşkanının devletin başı
sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini
temsil ettiği, Anayasanın uygulanmasını ve devlet
organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözeteceği hükme bağlanmış, aynı maddede
Cumhurbaşkanına yasama, yürütme ve yargı organlarıyla
ilgili önemli görev ve yetkiler verilmiştir. 105inci maddede ise Cumhurbaşkanının
sorumsuzluğu düzenlenmiştir.
Cumhurbaşkanlığı seçimine
gelince, hem 1961 Anayasası hem de 1982 Anayasasında
cumhurbaşkanlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçilmesi düzenlemesi vardır. Bu seçim sistemi
cumhurbaşkanlarının seçimlerinde çok derin siyasal krizler ve
kilitlenmeler yaşanmasına yol açmıştı geçmişte.
Örneğin Parlamento 1980 yılı Nisan ayından itibaren Eylül
ayına kadar geçen süreçte
Cumhurbaşkanı seçimini tamamlayamamıştı. Bu siyasi
kilitlenme istenmeyen olayların yaşanmasına ve 12 Eylül 1980 darbesinin
yapılmasına en büyük gerekçe olarak tarihte gösterilmiş durumda.
Hatta benzer sorunlar 1961 Anayasası döneminde de
yaşanmıştı. 15 Ekim 1961 tarihinde yenilenen Parlamento ve
Senato seçimlerinden sonra Cumhuriyet Halk Partisi 173 milletvekili ve 36
senatörle Parlamento ve Senatoda temsil edilmiş ancak çoğunluk darbe
ile devrilen Demokrat Partinin devamı niteliğindeki partilerin eline
geçmişti. Darbeden bir buçuk yıl sonra Mecliste
Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı ancak söz konusu
seçim yapılmadan önce askerin tek adayı Cemal Gürsel olarak temayüz
etti. Buna
karşılık, Adalet Partisi listesinden bağımsız
senatör seçilen Profesör Ali Fuat Başgil de adaylığını
ilan etti. Bu gelişme cunta tarafından istenmeyen bir durumdu.
Oluşan yeni Meclis yapısı karşısında Cemal
Gürselin seçilmesi zora girmişti. Bunun üzerine cunta devreye girerek 2
general vasıtasıyla, Başgilin başına silah dayanmak
suretiyle adaylıktan vazgeçirilmesi sağlanmıştı.
1980 yılından
önce yaşanan sıkıntıların benzerlerinin
yaşanacağı endişesiyle, 1982 Anayasasının
Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili 102nci maddesi müzakereleri
sırasında bu sıkıntılar değerlendirilerek
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yönünde
görüşler dile getirilmiştir. Ancak Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçimine ilişkin bu önergeler, yerleşmiş
siyasi gelenekler gerekçe gösterilerek o dönemde kabul edilmemiş idi. Yine
cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesi
tartışmaları 1946 yılında da yapılmış,
ancak o dönemde de bu yönde bir sonuç elde edilememiş idi.
Bu
tartışmaların yeni olmadığını, 1946
yılından beri siyasi yaşamımızda sıkça bu
tartışmaların yapıldığını ifade etmek
üzere bu örnekleri sizlerle paylaştım.
1980 öncesi yaşanan
sıkıntıların aynısı olmamakla birlikte benzeri
sorunlar önceki Cumhurbaşkanlarımız merhum Özal ve Sayın
Süleyman Demirelin Cumhurbaşkanı olarak seçilmelerinde de
yaşanmış idi.
2007 yılında
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşananlar ise
hepimizin hafızasında hâlâ canlı olarak duruyor.
Detaylarına girmek istemiyorum 2007nin çünkü çok yenidir ve henüz
hafızalarda tazeliğini koruyor.
2007 yılında
yaşanan bu kilitlenme, söz konusu soruna köklü ve kalıcı bir
çözüm getirilmesini zorunlu kılmıştır. 31 Mayıs 2007
tarihli ve 5678 sayılı Kanunun halk oylaması sonucunda, halkımız
yüzde 69 kabul oyuyla Anayasanın 101 ve 102nci maddelerini
değiştirmiştir. Yapılan bu değişiklikle, Türkiye
Cumhuriyetinin en büyük temsil makamı olan
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kabul edilmiştir.
Bu süreçte, parlamenter
sistemde Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi
yöntemine birtakım
eleştiriler getirilmiştir, bugün de bu eleştiriler getirilmeye
devam edilmektedir. İlk eleştiri olarak
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin parlamenter
sistemle uyuşmayacağı dile getirilmiştir, ancak parlamenter
sistemlerde cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi
bilinmeyen bir yöntem, yabancı bir yöntem değildir. Bu sistemle
yönetilen ve parlamenter sisteme sahip olduklarından kuşku
duyulamayacak olan Avusturya, İzlanda, İrlanda ve Finlandiya gibi bazı
Avrupa ülkelerinde devlet başkanlarının seçimle iş
başına geldikleri bilinen bir gerçektir.
Öte yandan,
Cumhurbaşkanının yetkilerinin çok fazla olduğu
eleştirisi de yapılmaktadır Sorumsuz bir
Cumhurbaşkanı bu kadar yetki kullanıyor. Bu eleştiriler aslında
82 Anayasasındaki Cumhurbaşkanı için yapılabilecek
doğru eleştirilerdir.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) O zaman niye değiştirmiyorsunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) Ancak 2007de yapılan Anayasa değişikliğiyle
bundan sonra cumhurbaşkanları halk tarafından
seçileceğinden, halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı
için bu yetkilerin fazla olduğunu ileri sürmek doğru
olmayacaktır. Ancak burada da dile getirilen bir husus vardır, o da
Bu kadar yetki kullanan Cumhurbaşkanının sorumluluğu
konusu nasıl olacaktır? Anayasamızın 105inci maddesinde
Cumhurbaşkanımızın sorumsuzluğu düzenlenmiştir.
Değerli arkadaşlar, tabii
2007 şartlarında yapılan, o gün Parlamentoya yapılan
dayatmalara karşı Parlamentonun bir refleksi olarak ortaya çıkan
gelişmeler idi. Bu aslında eleştiri olarak doğru bir
eleştiridir, yetkili olan bir Cumhurbaşkanının bir
şekilde hesap verme durumunun da düzenlenebilmesi lazım, ancak
şu anda Parlamentomuzda çalışan Anayasa Uzlaşma
Komisyonunun yapacağı bir büyük çalışma, bütün
çalışma içerisinde bu hususun da değerlendirilmesinde fayda
olacağını ben de mütalaa etmekteyim.
ATİLLA KART (Konya)
İnandırıcı değil Sayın Bakan, gerekçeniz
inandırıcı değil. Yıllardır bunu söylüyoruz,
bugün söylemiyoruz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) Değerli milletvekilleri, diğer taraftan
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi, yani seçim
tabanının genişletilmesi demokratik katılımın
sağlanması bakımından da çok olumlu, ileri ve yerinde bir
adımdır. Aslında bu tartışmaları biz 2007de
Parlamentoda yapılan düzenlemeler esnasında çokça yaptık,
dolayısıyla bugün tekrar bu kürsüden dile getirildiği için
bunları yinelemek ve bu eleştirilere bir miktar değinmek zorunda
hissediyorum kendimi.
Ayrıca,
Cumhurbaşkanının daha etkin temsilî bir karaktere sahip
olmasının yolu açılmaktadır. Cumhurbaşkanını
halkımızın seçmesi toplum tarafından
Cumhurbaşkanlığı makamının meşruiyetine olan
inancı güçlendirecek, herkesin temsiline imkân sağlayacak, millet
nezdinde bir psikolojik güven ve rahatlık temin edecektir. Cumhurbaşkanı,
halktan aldığı güç ve yetkiyle sistemin işleyişinde
gerektiğinde inisiyatif alabilecek, kriz çözücü bir pozisyona sahip
olabilecektir. Bunun bir sonucu olarak Cumhurbaşkanı, siyasal hayatımızda
denge ve istikrar unsuru olabilecek makam sahibi olarak yerini alacaktır.
Bu noktada, sistemdeki
siyasal krize ve kilitlenmelere yol açma potansiyellerinin ortadan
kaldırılması da son derece önemlidir. Bu nedenle, söz konusu
makamın geniş katılım ve doğrudan temsil esasına
dayanan serbest seçimle belirlenecek bir kişi tarafından
doldurulması sorunların bir çoğunun ortaya
çıkmasını önleyecektir.
Anayasamızın
102nci maddesinin son fıkrasında
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve
esasların yasayla düzenleneceği hükmüne yer verildiğini
belirtmiştim. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı da
bu emredici hükmün gereğini yerine getirmekten ibarettir aslında.
Değerli
arkadaşlar, seçildiği dönemde yürürlükte bulunan Anayasa hükmü
uyarınca seçilip göreve başladıktan sonra, 5678 sayılı
Kanunun halk oylamasında kabul edilerek yürürlüğe girmesi üzerine,
11inci Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili
değişik görüşler ortaya çıkmış ve
tartışılmaya başlanmıştır.
5678 sayılı
Anayasa Değişikliğine İlişkin Kanun, kabul
edildiği dönemde yaşanan süreç sebebiyle 11inci Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçileceği düşüncesinden hareketle kaleme
alınmış ve hatta 11inci Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilebilmesine imkân sağlayan seçim usulü hükümlerine
ilişkin geçici 18 ve 19uncu maddeleri de bu Kanun kapsamında düzenlenmiş
idi. Dolayısıyla, bu yasama faaliyetleri kapsamında, 5678
sayılı Kanuna Cumhurbaşkanının görev süresine
ilişkin olarak herhangi bir
geçiş hükmü öngörülmesi söz konusu olmamış, böyle bir ihtiyaç da
bulunmamıştı, yoktu o dönemde. Ancak 11inci Cumhurbaşkanının
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesi üzerine 5678
sayılı Kanunun geçici 18 ve 19uncu maddeleri 16 Ekim 2007 tarihli
ve 5697 sayılı Kanun
11inci Cumhurbaşkanının
görev süresinin olayı yöneten hukukta öngörülen süre olduğu konusunda
geçiş hukuku ilkeleri bakımından bir duraksama yoktur. Esasen
Cumhurbaşkanlığı makamının anayasal
yapısı da aynı sonucu zorunlu kılmaktadır. Aksine
durum, kurucu iktidarın ya da yasama organının görev süresine
müdahale etme suretiyle bu makamın istikrarsızlaştırılmasının
teamülü yolu açılmış olur. Oysa Anayasamız, 105inci
maddesinin üçüncü fıkrası hükmü dışında, yasama
organının görevdeki Cumhurbaşkanının görev süresini
etkileyebilecek girişimleri önleyici niteliktedir.
Mevcut Cumhurbaşkanının
görev süresi konusunda hukuk bilimi bakımından bir tereddüt yok ise
de konjonktürel olarak dile getirilen kimi duraksamaların yasama
iradesiyle kesin biçimde giderilebilmesi anayasal imkân dâhilindedir.
Anayasanın 102nci maddesinin son fıkrasında yer alan
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar
kanunla düzenlenir. hükmü de bunu açıkça işaret etmektedir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Usule, esasa
girmiyor; öze giriyor, öze.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) Bu çerçevede tasarıya Anayasa Komisyonu görüşmeleri
esnasında eklenen geçici maddeyle hukuk bilimi ve hukuk devleti ilkesi
bakımından açık olan bir konuda normatif kesinlik sağlamak
amacıyla 11inci Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi
yıl olduğuna dair hüküm konulmuştur.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin bu yasaya
ilişkin yapılan eleştirilerden bir tanesi de
-tasarının komisyonlarda görüşmeleri sırasında da dile
getirildi, bu kürsüde de dile getirildi- aday olacak Başbakan ve
bakanların görevlerine devam etmesi noktasındaki eleştirilerdir.
Bildiğiniz gibi, bugün itibarıyla da 3 bakan hariç, seçimlerin
yenilenmesi hâlinde Bakanlar Kurulu, Başbakan görevinin
başındadır ve görev yapan bakanlar ve Başbakanın
seçimde bu konumunu kullanmaması adına seçim yasalarında bunu
önleyici hükümler düzenlenmiştir, o önleyici düzenlemelere bu yasada da
atıf yapılmıştır. Dolayısıyla, söz konusu
endişeye mahal bırakacak bir hâl kalmamıştır, yasada
bununla ilgili önlemler de alınmış durumdadır.
Değerli milletvekilleri,
aslında konu yeterince tartışıldığından ben
çok fazla detaylara girmeyeceğim, yalnız bu kürsüde yapılan bir
iki değerlendirmeye ilişkin birkaç cümle ifade etmek istiyorum.
Konuşma yapan bir değerli
milletvekilimiz, Anayasada yapılan düzenlemenin bu yasa metninde de
tekrarlandığını, yasa koyucunun abesle iştigal
etmeyeceğini dile getirdi. Anayasada düzenlenen 102nci maddedeki
hususların Cumhurbaşkanlığı Seçim Yasa
Tasarısında da önemli ölçüde tekraren metne konulduğunu ifade
ederek bu hususu eleştirmiştir.
Aslında normal
hiyerarşisinde, alt norm üst normdaki hükümleri ihtiva eder. Kanun,
anayasadaki çerçeveleri kendi içerisinde, metninde barındırır;
yönetmelik, kanunda belirlenen hususları metni içerisinde
barındırır; genelgeler de yönetmeliklerdeki hükümleri kendi
içerisinde barındırırlar.
Bu anlamda mevcut
yasalarımızda çok sayıda bunun örneği de vardır.
Baktığınızda, Anayasamızın 68inci maddesinde
seçim kanunlarına ilişkin, seçimin temel esaslarına ilişkin
önemli düzenlemeler vardır. Siyasi Partiler Yasasının 11inci
maddesine baktığınızda, Anayasadaki hükümler aynen seçim
yasalarına, siyasi partiler yasalarına bire bir olarak
alınmıştır. Yine aynı örnekleri Danıştay
Yasasında görebilirsiniz. Bunun örneklerini çoğaltmak mümkün. Bu,
Türk hukuk sisteminde, mevzuat yapım tekniğinde öteden beri
uygulanagelen bir husustur.
Değerli milletvekilleri, ben bu
aşamada daha fazla sözlerimi uzatmayacağım. Hem Komisyon
aşamasında hem geçen yasama döneminde anayasa yapım sürecinde bu
konu çokça tartışıldı; Anayasa Komisyonunda
tartışıldı, Genel Kurulda tartışıldı,
kamuoyunda tartışıldı. Bu dönem yasanın yenilenmesi
amacıyla yapılan çalışmalarda tekrar Anayasa
Komisyonumuzda, hem üst komisyonda hem alt komisyonda çokça
tartışmalar yapıldı, bugün Genel Kurulda tekrar
konuşuyoruz. Dolayısıyla, maksadın hasıl olduğunu
düşünüyorum.
Bu yasa
çalışmasının ülkemize, milletimize hayırlar
getirmesini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Şahsı adına söz isteyen
İdris Şahin, Çankırı Milletvekili.
Buyurun Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 138
sıra sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce
milletimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Anayasanın Başlangıç bölümünde, kuvvetler
ayrımının, devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmediği, belli devlet yetki ve
görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla
sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu
vurgulanmıştır. Anayasanın 6ncı maddesinde
egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu
da vurgulanmıştır. Anayasanın 104üncü maddesinde ise,
Cumhurbaşkanının devletin başı sıfatıyla
Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil ettiğini,
Anayasanın uygulanmasını ve devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeteceğini
belirtmiştir.
31/5/2007 tarih 5678 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Türkiye
Cumhuriyetinin en büyük temsil makamı olan
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi suretiyle seçim
tabanının genişletilmesi ve demokratik katılımın
daha çok sağlanması yöntemleri belirleme sürecine milletin etkin
katılımının temini, halkın seçtiği
Cumhurbaşkanının tarafsız, partiler üstü tutum sergilemesi
amaçlanmış ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 101inci ve
102nci maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. 102nci maddenin
son fıkrasında ise Cumhurbaşkanlığı seçimine
ilişkin usûl ve esaslar kanunla düzenlenir. hükmüne yer verilmiştir.
Anayasanın 102nci maddesinin son
fıkrası gereğince, cumhurbaşkanı seçimine ilişkin
usul ve esaslar Anayasa Komisyonunca tasarıda yapılan
değişiklikler ve ilave edilen geçici maddeyle huzurunuza
çıkarılmıştır. 138 sıra sayılı Kanun
Tasarısının titiz bir çalışma sonucu huzurunuza
geldiğini özellikle belirtmek isterim.
Tasarı ve Komisyon Raporu ile
cumhurbaşkanı seçimi, adaylarda aranacak nitelikler, adaylara
yardım konusu; seçim öncesi, seçim günü ve seçim sonrası
yapılması gereken işlemlere ilişkin usul ve esaslar
düzenlenmektedir.
Anayasanın 101inci maddesinin
birinci fıkrasında Cumhurbaşkanın halk tarafından
seçileceği belirtilmiştir. Halkın seçimi Cumhurbaşkanının
icraatlarına meşruluk kazandıracaktır. Doğrudan
demokrasinin yansıması olacak halktan gelen güçle Cumhurbaşkanı
inisiyatif kullanan, kriz çözen, denge ve istikrar unsuru hâline gelecektir. Bu
düzenlemeyle Cumhurbaşkanı partiler üstü bir konum kazanacaktır.
101inci maddeyle Cumhurbaşkanının
seçimindeki sistem tamamen değişmiştir. Değişiklik
öncesi Cumhurbaşkanı bir sefere mahsus yedi yıllık süre
için Parlamento tarafından seçilir iken, sonrasında halk
tarafından seçileceği, görev süresinin beş yıl olduğu
ve bir kimsenin en fazla iki defa seçilebileceği düzenlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önümüzdeki Kanun Tasarısı Anayasanın 102nci
maddesinin son fıkrası gereği huzurunuza getirilmiştir.
Öncelikle bu yasanın bir temel yasa olduğu unutulmamalıdır.
Yasanın tümü üzerindeki tartışmalar geçici maddede belirtilen Cumhurbaşkanının
görev süresine ilişkin düzenleme ve tartışmalarının
gölgesinde kalmakla birlikte, özellikle Komisyonda 5inci maddede Seçimin geri
bırakılması, 11nci maddede Adayların görevden
ayrılması ve göreve dönmesi, 13üncü maddede Propaganda, 14üncü
maddede Adaylara yardım maddeleri üzerinde uzunca
tartışılmıştır. Geçici 1inci maddeyle, 11inci
Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğu, 31/5/2007
tarihli ve 5678 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce seçilen
Cumhurbaşkanları, iki defa seçilememeleri kuralı dâhil,
Anayasanın değişiklik öncesi hükümlerine tabidir. hükmü
getirilmiştir. Öncelikle, böyle bir hükme ihtiyaç olup
olmadığı tartışmalıdır. Sorunun, idari
işlem kuramına uygun biçimde ve idare hukuku ilkeleri gözetilerek
çözümlenmesi gerekmektedir.
Mevcut Cumhurbaşkanının
seçilme yöntemine ve kaç yıl için seçildiğine ilişkin Anayasa
maddesi 2007 yılının onuncu ayında
değiştirilmiştir. Yani, Cumhurbaşkanının görev
süresi beş yıldır ve bir kişi en fazla 2 defa
Cumhurbaşkanı seçilebilir. Ancak, değişik maddesinde sadece
görev süresiyle ya da tekrar seçilmeyle ilgili olmayan çok önemli bir
değişiklik daha vardır ki, o da Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçileceği düzenlemesidir. Oysa
değişiklikten önce, Cumhurbaşkanının, Meclis
tarafından, yedi yıllığına ve yalnızca 1 kez
seçilebileceği yönündedir. Görüldüğü üzere, yeni Anayasada
Cumhurbaşkanının görev süresinin beş yıl olduğu
kabul edilmiş olmakla birlikte, mevcut Cumhurbaşkanının
seçildiği sıradaki norma göre, Cumhurbaşkanının görev
süresi yedi yıldır.
Peki, Cumhurbaşkanı yedi
yıl mı, yoksa beş yıl mı görev yapacaktır? Bu
sorun nasıl çözülecektir? Bu noktada, konuya idare hukuku ilkeleri
üzerinden bakmak gerekmektedir. Öncelikle, idare hukukunda kuralsallık
ilkesi geçerlidir. Bu ilke uyarınca, idare hukukunda, hukuki
durumların içerikleri önceden belirlenmiştir. Yani, kişi bir
statüye girerken statünün içeriği hazırdır ve kişiye göre
belirlenmez. Konumuz açısından da kuralsallık ilkesi
gereğince, Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanı
seçilmesinden önce belirlenmiş kurallara göre seçilmesi ve bu
kuralların belirlediği statüye uygun bir görev tanımına
sahip olması gerekmektedir. Üzerinde durulması gereken diğer
ilke ise, kanunların geçmişe yürümezliği ilkesidir. Bu ilkeye
göre bir kural ya da soyut norm, ancak bu kural ya da soyut norm yürürlüğe
girdikten sonraki durumlar için kullanılabilir. Bu, hukuk devleti
ilkesinin çok önemli bir gereği ve alt ilkesidir. Bu ilke hukuksal
güvenliği, hukuksal öngörebilirliği sağlar. Yine idare hukukunda
müesses durum denilen bir statü vardır. Konumuz bakımından
müesses duruma bakarsak, mevcut Cumhurbaşkanı 2007
yılının 10uncu ayından önceki anayasal duruma göre,
anayasal kurala göre seçilmiştir yani yedi yıl görev yapmak üzere
seçilmiştir, bu seçime ilişkin tüm aşamalar tamamlanmış
ve seçime ilişkin Parlamento kararı Resmî Gazetede
yayımlanmıştır. Tüm bu aşamalar tamamlanarak yedi
yıllığına seçilmiş bir Cumhurbaşkanı
seçiminden sonraki Anayasa değişikliğiyle görev süresinin
beş yıla indirileceğini söylemek müesses durum ilkesine
aykırı olup adalet duygusuna uygun değildir. Dolayısıyla
sonraki kuralın önceki kuralın yarattığı statüyü
sınırlandırabileceğini ya da ortadan
kaldırabileceğini kolaylıkla söylemek mümkün değildir,
aksine görüş önemli hukuksal ve siyasal tehlikeleri de beraberinde
getirir. Unutulmamalıdır ki parlamenter rejimin güçler
ayrılığı ya da güçler dengesi ilkesinden yoksun
bırakılması düşünülemez. Cumhurbaşkanı ile
Parlamentonun karşılıklı olarak donanmış
oldukları hak ve yetkilerin Parlamentonun dilediği gibi davranmak
suretiyle karşı güç hâline bozulabileceği söylenemez.
Kısacası, muhtemel bir çekişme Cumhurbaşkanının
görev süresinin kısaltılması suretiyle devlet
başkanlığından uzaklaştırılabileceği
sonucunu doğurabilecek bir değerlendirme yapılamaz. Bu durumda,
mevcut Cumhurbaşkanının statüsü konusunda herhangi bir istisna
düzenlemesi getirmeyen Anayasa kuralının mevcut
Cumhurbaşkanının seçildiği andaki statüsünü sürdürmesi
yönünde içeriğe sahip olduğu açıktır, aksi bir yorum
Anayasanın üstünlüğü ilkesine aykırı olacaktır.
Değinilen idare ve Anayasa hukuku ilkeleri
ışığında varılacak sonuç,
Cumhurbaşkanının görev süresinin seçildiği sıradaki
yürürlükte olan Anayasada yazmakta olan yedi yıl olduğudur. Yeni
anayasal düzenlemedeki beş yıllık görev süresi ise bu yeni
anayasaya göre seçilecek Cumhurbaşkanı için geçerli olacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi burada iradesini ortaya koymak suretiyle
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısına geçici bir madde
koyarak belirsizliği ortadan kaldırmış ve Yüksek Seçim
Kuruluna, sadece Meclis tarafından belirlenecek tarihe göre seçim takvimi
düzenleme görevi kalmıştır. Demokrasi ile idare edilen
rejimlerde son söz daima Meclisin olmalıdır. Bu düzenleme ile de
Meclis bu yetkisini kullanmıştır. Uzunca bir süre milletimizin
gündemini meşgul edecek bu konunun görüşülmekte olan yasayla
çözümleneceğini umuyorum.
Ayrıca huzurunuzdan
ayrılmadan önce, Çankırı Milletvekili olarak güzel bir güne
Çankırıda tanıklık edemediğimi üzülerek belirtmek
istiyorum. Çankırı Belediyemiz, on sekiz ayda on sekiz yeni projenin
bugün itibarıyla startını veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) Başkanımızı buradan tebrik ediyor, projelerin
Çankırımıza ve milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şahin.
İç Tüzükün 72nci maddesine göre
görüşmelere devam edilmesini talep eden bir önerge vardır,
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
138 s.sayılı kanun
tasarısının tümünün görüşmelerinin İçtüzük 72ye göre
devam etmesini arz ederim.
Oktay
Vural Mustafa
Kalaycı Sümer
Oral
İzmir Konya Manisa
Muharrem Varlı Reşat
Doğru
Adana Tokat
Gerekçe:
Cumhurbaşkanlığı
gibi önemli bir makamın seçimine ilişkin bir düzenleme hakkında
milletvekillerinin daha fazla bilgi edinmesini temin etmek için görüşmeler
devam etmelidir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza
III- Y O K L A M A
(MHP ve CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir)
Toplantı yeter sayısı
BAŞKAN Sayın Vural,
Sayın Akşener, Sayın Bal, Sayın Oral, Sayın Korkmaz,
Sayın Öztürk, Sayın Varlı, Sayın Işık, Sayın
Doğru, Sayın Türkoğlu, Sayın Halaçoğlu, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Genç, Sayın Akar, Sayın Öztürk, Sayın
Ağbaba, Sayın Tanal, Sayın Özel, Sayın Soydan, Sayın
Bayraktutan.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/487) (S.
Sayısı: 138)
(Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Işık, Sayın
Doğru, Sayın Türkoğlu, Sayın Erdem, Sayın
Halaçoğlu, Sayın Varlı, Sayın Tüzel ve Sayın
Erdoğan sisteme girmişlerdir. Yeniden girmelerini talep ediyorum
lütfen.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilindiği gibi,
2007 yılında yapılan Anayasa referandumuyla
Cumhurbaşkanlığının görev süresi beş artı
beş olmak üzere değiştirilmiştir. Şimdi Sayın
Başbakanın Cumhurbaşkanı adayı olması için önünde
herhangi bir yasal engel var mıdır? Sayın Gülün tekrar aday
olması hâlinde beş artı beş olmak üzere on yıllık
görev süresi Adalet ve Kalkınma Partisi için çok mu uzun gelmektedir?
Açıklarsanız memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Daha önce Cumhurbaşkanlığı
görevi yapmış olanlar önümüzdeki seçimlerde tekrar Cumhurbaşkanı
adayı olacaklar mıdır, olabilirler mi? Seçimlere giremezlerse
bunun sebebi nedir? İnsan haklarına aykırı olmaz mı?
İkinci sorum da, ülkemizde 1,5
milyon civarında kredi kartı borcunu ödeyemeyen ve icra takibine
uğramış olan insanlar vardır. Kredi kartı
borçlularının durumlarının yeniden tanzim edilebilmesi ve
yeniden borçlandırılabilmesiyle ilgili olarak herhangi bir kanuni
düzenleme Hükûmet tarafından yapılmakta mıdır? Bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, üniversiteye siyasal
bilgiler fakültesinde başladığımızda bizlere devlet
sistemleri anlatıldı. Bu çerçevede parlamenter sistem,
başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi gibi devlet
yönetim şekillerini öğrendik. Bizim cumhuriyet dönemi boyunca
uyguladığımız sistem parlamenter sistemdi. Bu sistemde,
Meclis kendi içinden bir hükûmet çıkarmakta ve
Cumhurbaşkanını da seçmektedir.
Şimdi, bu tasarıyla
Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecektir. Sizi de hukuk
fakültesinden mezun eden hocaların da merakını gidermek için
soruyorum: Cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği
bu sistemin adı nedir? Bize öğretilen yönetim şekillerinden
hangisine girmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdem
ENVER ERDEM (Elâzığ)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununa konulan bu geçici maddeyle 11inci
Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olarak kabul
edilmesi ve yeniden aday olamaması ile ilgili düzenleme, Sayın
Başbakanın Cumhurbaşkanlığı veya
düşünüldüğü şekliyle başkanlık sistemine giden yolda önündeki
engellerin kaldırılmaya yönelik tedbirler midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2007 seçimlerinde
23üncü Dönem milletvekilleri beş yıllığına
seçilmişti ancak referandumdan sonra yaptığınız
açıklamada -gerek sizin siyasi partinizden gerekse hukukçuların- dört
yıl olduğu... Ve dört yıl sonucunda da seçime gidildi. Netice
itibarıyla Cumhurbaşkanı da yedi yıllığına
seçildi. diyorsunuz ve Onun için bu düzenlemeyi yapıyoruz. diyorsunuz.
Cumhurbaşkanının süresi de beş yıla düşmüş
olmuyor mu? Bu bir.
İkincisi; Tekrar seçilemez.
maddesini koyarak, Cumhurbaşkanının tekrar seçilmesini,
demokratik hakkını elinden almış olmuyor musunuz? 23üncü
Dönem milletvekillerinin bir yıllık seçilmiş olan
haklarını gasbetmiş olmuyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tüzel
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, bu Cumhurbaşkanı
görev süresindeki çelişkiyi gidermek üzere Parlamentoda bir yasa
hazırlığı yapıldığı
anlaşılıyor. Şimdi Halk seçecektir. deniyor ancak yine
buradaki hazırlanan yasa tasarısında, Meclisin gösterdiği
adaylar halka oylatılması düşünülüyor. Şimdi, bunun
adı demokrasi mi olacaktır?
Sonuç
itibarıyla herkesin aday olabilmesi gerekirken, yükseköğrenim
şartı, Türk vatandaşlığı gibi yine Türk milletine
çağrı yapan bir yaklaşım ne kadar demokrasiyle
bağdaşmaktadır?
Meclis çoğunluğuyla
istediği gibi bir yönetme, Hükûmetin bugün gözettiği tek yönetim
biçimi. Biraz daha iktidarda kalmak için yapıldığı çok
anlaşılır bir şekilde ama aynı zamanda da kendi
Hükûmet partisi içindeki çelişkileri gidermeye dönük de bir
hazırlık olduğu anlaşılıyor. Bunu demokratik bir
düzenleme olarak kabul etmek mümkün değildir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, atanamayan
öğretmenler, 606 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle mağdur
edilen bir sürü kamu yöneticisinin sorunları varken şu anda
Anayasamızda açıkça belirtilen konularla ilgili olarak Anayasaya
aykırı bir şekilde kanunla düzenleme yapmak için Meclisin
zamanını harcamamıza neden gerek duyuldu? Bunu öğrenmek
istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tüm milletvekilleri
gibi tutuklu milletvekillerinin de Cumhurbaşkanı adayı
olmaları mümkün. Böyle bir durumda kampanyalarını nasıl
yürütecekler ya da seçildiklerinde ne olabilecek? Bunlarla ilgili bir fikrinizi
almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Benim sorum
Sayın Millî Eğitim Bakanına olacak.
Sayın Bakan, Ankara eğitim
BAŞKAN Sayın Türkkan,
konuyla ilgili, Hükûmeti şu anda temsil eden Sayın Adalet
Bakanına soru sorabilirsiniz.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Efendim,
bugün basında da çok bahsedilen bir konu. Sayın Bakanı
görmüşken müsaade ederseniz aksettirmek istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ankarada
Eğitim-Bir-Sen Ankara 1 Numaralı Şubede sekreter olarak görev
yapan Sayın Avni Zengini, on bir yıllık eğitimci
olmasına rağmen şube müdürlüğüne
atamışsınız. Sizin öngördüğünüz zorunlu
eğitimden, on üç yıldan iki yıl eksik. Bu normal bir atama
mıdır yoksa kadrolaşmaya yönelik bir atama mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Işıkın
sorusuyla başlıyorum. 2007 yılındaki Anayasa
değişikliği beş artı beş olarak
Cumhurbaşkanımızın görev süresini düzenlemiştir.
Şimdi yapılan bu değişiklikle, geçici madde eklenmesiyle
Sayın Başbakanın önünü açmak için mi böyle bir düzenleme
yapılmaktadır? diye bir soru sordu.
ALİM IŞIK (Kütahya) Önünde
bir engel var mıdır? Zaten önü açık Sayın Bakan,
yanlış olmasın.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Sayın Işık, bu yapılan düzenleme spesifik olarak
bir somut olaya özgü bir düzenleme değildir. Biraz önce kürsüden de ifade
etmeye çalıştım. 2007 yılında yapılan Anayasa
değişikliği sırasında Cumhurbaşkanını
genel seçimlerden sonra halkın seçeceği öngörüsüyle
hazırlanmış bir Anayasa metni vardı önümüzde ve fakat yeni
oluşan Parlamento 367 garabetini aşarak Cumhurbaşkanı
seçebildiği için geçici 18 ve 19uncu maddeler boşa düştü. O
yüzden Parlamentomuz referanduma giden metinden geçici 18 ve 19u
çıkarttı.
MUHARREM VARLI (Adana) - Sizin yaptığınızın
ne farkı var 360 garabetinden?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Dolayısıyla,
yapıldığı dönemde böyle bir intikal hükmüne ihtiyaç
göstermeyen o paket, bu gelişmeler üzerine bir intikal hükmüne ihtiyaç
duyar hâle geldi. Aslında, statü hukuku açısından Parlamentonun
yedi yıllık bir süre için seçmiş olduğu bir
Cumhurbaşkanımız var, bu tartışmasız fakat siz
bunu
MUHARREM VARLI (Adana)
Milletvekillerine ne oldu peki? Bizim hakkımızı niye
aldınız?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Oraya geleceğim, o soruya sıra geldiğinde geleceğim.
Şimdi, Parlamento yedi
yıllığına ve bir kez
için seçmiştir Sayın Gülü. Kendi seçildiği dönemdeki statü
içerisinde değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Statü, yetkileriyle birlikte olur.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Anayasa Mahkemesinin bu noktada verilmiş kararları
vardır. Danıştayın bu konuda vermiş olduğu örnek
kararlar vardır. Dolayısıyla, burada, falanca kişinin,
Sayın Başbakanın, filancanın şuraya gelebilmesi için
yapılan bir düzenleme söz konusu değildir. Bugün karşı
karşıya kaldığımız konumda normal şartlarda
yedi yıl olması gereken süre tartışılmaktadır.
OKTAY VURAL (İzmir)
Tasarıya niye koymadınız Sayın Bakan imzalarken?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Bu tartışmaları Yüksek Seçim Kurulunun ya da başka birtakım kesimlerin
sonuçlandırması doğru bir şey değildir. Parlamenter
sistemlerde Parlamentonun kendi iradesiyle bu konuda son sözü söylemesi
demokratik açıdan da en uygun
olanıdır diye düşünüldü.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz niye
tasarıya koymadınız o zaman?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) O açıdan böyle bir düzenleme getirilmiştir.
Sayın Gülün on yıl görev
yapmasıyla ilgili Sayın Işıkın sorusunun ikinci bir
bölümü var. Bununla ilgili herhangi bir kimsenin çekincesi,
sıkıntısı olmaz, olamaz ama biraz önce de ifade ettim,
Parlamentonun Cumhurbaşkanını seçtiği dönemdeki statü
hukuku gereğince yedi yıllığına ve 1 kez
seçilmiştir. Dolayısıyla bunun gereği olarak 1 kez aday
olabilmesi söz konusudur.
Sayın Doğrunun, Tekrar aday
olabilecekler mi önceki cumhurbaşkanları? diye bir sorusu var.
Ayrıca kredi kartlarına dönük bir sorusu var ama o benim konum olmadığı
için, doğrusunu bilmediğim, detayına vâkıf
olmadığım bir konuda görüş ifade etmek istemem. Ama geçici
maddeyle zaten öyle olması gerekirken vuzuha kavuşturulan önceki
cumhurbaşkanlarının aday olamayacağı hususu
tasarı içerisinde düzenlenmiştir Sayın Doğru.
Sayın Türkoğlu, Parlamenter
sistem de kendi içinde bir aday çıkarıp cumhurbaşkanı
yapıyor idi. Bize kuvvetler ayrılığı ilkesinde
öğretilen, fakültelerde de, budur. şeklinde bir değerlendirme
yaptı. Ben kürsüdeki konuşmamda da ifade ettim, bu düzenleme, yani
cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçildiği ülke bir
tek Türkiye olmayacak. Bunun örneklerini kürsüde saydım, tekrarına
girmek istemiyorum. Parlamenter rejimle yönetilen ve cumhurbaşkanı
halk tarafından seçilen çok sayıda ülke vardır Sayın
Türkoğlu.
Sayın Erdem, Yedi yıl ve
tekrar aday olamama düzenlemesi Sayın Başbakanın seçilmesi ve
başkanlık sistemine geçiş için mi düzenlenmiştir? dedi.
Buna cevap verdiğimi düşünüyorum. Getirmiş olduğumuz kanun
tasarısı, 102nci maddenin son fıkrasının emredici hükmü
gereğidir ve buradaki düzenlemelerin tamamı soyut norm
şeklindedir. Hiçbir kimseye özgü, özel düzenleme değildir.
Sayın Varlı, 2007
seçimlerinde milletvekilleri beş yıllığına seçildi.
dedi. Ancak, dört yıl dolmakla 2011 yılında seçimleri yeniledik.
Dolayısıyla milletvekilleri için dört yıla düşen süre
Cumhurbaşkanı için niçin beş yıla düşmüyor?
şeklinde bir soru sordu.
MUHARREM VARLI (Adana) Hayır,
beş yıl olduğunu söylediniz Sayın Bakan o zaman.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Değerli milletvekillerimiz, 2007 yılında yapılan
düzenlemeden sonra 2011 yılında yapılan seçimler Yüksek Seçim
Kurulunun seçim takvimi açıklamasıyla yapılmış bir
seçim değildir. Bu Parlamento, bugün de dâhil olmak üzere, her an erken
seçim kararı alabilir. 2011 yılında yapılan 12 Haziran
seçimleri de bu Parlamentonun almış olduğu erken seçim
kararına dayalı olarak yapılmıştır.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanının süresine bunu emsal
göstermemiz mümkün değildir.
23üncü Dönemdekilerin bir
yıllık süresini gasbetmiş olmuyor muyuz? diye bir ikinci boyutu
var sorunun. Parlamento kararıyla,
bugün dahi üç yıldan fazla süremiz
olmasına rağmen, bu Parlamento seçimlerin yenilenmesi kararını
gündeme getirebilir Anayasadaki sınırlamalara bağlı kalmak
kaydıyla.
OKTAY VURAL (İzmir) Size göre
beş yıl mıydı süre?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Değerli milletvekilleri, Sayın Tüzelin bir sorusu var:
Meclisin gösterdiği adaylar halkın önüne gidecek. Ne ölçüde
demokratiktir bu? Halk kendi adayını gösteremiyor. anlamına
gelen bir soruydu yanılmıyorsam.
Tabii, Anayasa
değişikliği yapıldığında, Parlamentoda
bulunan 20 milletvekilinin bir araya gelerek aday göstermesi esası
öngörülmüş idi. Ayrıca, Son genel seçimlerde almış
oldukları oy toplamı yüzde 10u bulan partiler de müştereken
aday gösterebilir. diye, Parlamentoda temsil edilen küçük partilerin de, az
sayıda milletvekiliyle temsil edilen grupların da bu seçimde
inisiyatif alabilmesi, aday gösterebilmesi öngörülmüştür. Bu düzenleme
Anayasamızda var olan bir düzenlemedir, bu yasanın
tartışma konusu değildir.
Sayın Erdoğan Atanamayan
öğretmenlerin sorunu ortada duruyor iken Anayasaya aykırı bu
düzenleme ile niçin vakit harcıyoruz? diye bir değerlendirme
yaptı.
Tabii, herkesin görüşü kendisi
için saygıdeğerdir. Anayasaya aykırı olduğuna dair,
bu düzenlemenin, Sayın Erdoğanın görüşü var, o kendi
görüşüdür, saygı duyarız ama Anayasa, 102nci maddesi son
fıkrasında, Parlamentoya bu seçimlerin nasıl
yapılacağına dair düzenlemeleri yapma yetkisi vermiştir.
Esas itibarıyla, bu düzenlemeyi Seçim Yasasında geçici maddeyle
yapmak Parlamentonun hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunu
değerlendirecek olan halkın temsil edildiği, görüşünün
yansıtıldığı bu Parlamentodur. Burada bir Anayasaya
aykırılık olduğu düşüncesinde değiliz Sayın Erdoğan.
Sayın Kuşoğlu, tutuklu
milletvekilleri de aday olabilir aday
gösterilirlerse. Kampanyayı nasıl yapacaklardır?
Tabii, burada milletvekili adayı
gösterildiklerinde de bu arkadaşlar tutuklu idiler ve kampanyaya
bulundukları mekândan katılmış oldular. Bu noktada aday
gösterilmelerinin nasıl bir sonuç doğuracağına burada biz
değil, şu anda devam etmekte olan yargılamalardaki
yargılamayı yapan hâkimler karar verecektir.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın Varlı, buyurun.
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanın bizim sorumuza
vermiş olduğu cevap bir defa uymadı çünkü o zaman Sayın
Toptan Meclis Başkanı idi, kendisi de bir hukukçudur, referandumdan
sonra milletvekilleri seçiminin dört yıla düştüğünü,
cumhurbaşkanlığı seçiminin de beş yılda bir
olması gerektiğini söyledi. Şimdi, bu bir.
İkincisi, acaba birileri
yarın çıksa Bir defa seçilen milletvekili bir daha seçilemez. diye
bir yasa çıkarsa, Bir seçilen belediye başkanı bir daha seçilemez.
diye bir yasa çıkarsa ne kadar demokratik olur? Acaba sizin ileri
demokrasi anlayışınız bu mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Bakanın
imzaladığı 2009 yılındaki kanun tasarısında
bugün bahsettiğiniz yedi yılla ilgili bir değerlendirme yok.
Yani 2009dan bu yana ne değişti? Yani ne oldu? Niye birdenbire yedi
yıl dediniz? O zamana kadar beş yıldı. 2009da
imzaladınız, 21 Ekimde yenilediniz, beş yıl. Şimdi
yedi yıl diyorsunuz. Eğer bu doğru idiyse niye Bakanlar
Kurulunda böyle bir tasarı getirmediniz?
Şimdi, herkesin seçme ve seçilme
hakkı var. Yani birilerine yasak getiriyorsunuz. Bu yasakçı
zihniyetiniz sonuçta nereye kadar varacak, onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, Millî Eğitim Bakanımız buradayken bir soru
yöneltmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Gök, lütfen,
konuyla ilgili Sayın Adalet Bakanına soracaksınız.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama az önce de
soruldu o yüzden.
BAŞKAN Aynı
hatırlatmayı yaptım.
Buyurun sorun Sayın Adalet
Bakanına.
LEVENT GÖK (Ankara) Peki, o zaman
Sayın Bakanımız bu bilgiyi alma şansına sahiptir.
Konya İl Millî Eğitim
Müdürlüğünde İlköğretim Müfettişi olan Ethem Gürsu
Atatürke hakaret suçundan yargılanmış ve mahkûm olmuştur.
Bu kişi daha sonra Afyon İl Millî Eğitim Müdürlüğüne
Teftiş Daire Kurulu Başkanlığına
atanmıştır. Atatürke hakaretten dolayı mahkûm olan bir
kişinin bu makama atanmasını uygun buluyor musunuz? Eğer
şu anda duyduysanız herhangi bir işlem yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Evet, Sayın Varlının ikinci defa sorduğu konu,
Sayın Toptanı gerekçe göstererek, kaynak göstererek dört yıl ve
beş yıl değerlendirmesi yaptı.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu konuyla ilgili çok değişik değerlendirmeler
yapılmıştır, doğrudur. Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunda da süre yedi yıldır deyip değerlendirme yapan arkadaşlarımız
da var, farklı değerlendirmeler yapanlar var. Şimdi, zaten bizim
kanaatimiz şudur: Bu yasa tasarısına böyle bir düzenleme
girmesine aslında gerek yoktur çünkü statü hukuku açısından da
bu böyledir, dünyadaki örnekleri açısından da böyledir. Anayasa
Mahkemesinin vermiş olduğu içtihatlar ortadadır.
Danıştayın vermiş olduğu bu konuya ilişkin
kararlar ortadadır. Fransadaki örnek uygulama ortadadır ama
değil mi ki Cumhurbaşkanlığı makamı gibi bir
makamın seçimi öncesinde bu kadar çok spekülasyon yapılıyor, bu spekülasyonları
ortadan kaldırmak açısından ve Parlamentonun sahibi olduğu
bir konu var ortada. Buna Yüksek Seçim Kurulunun ya da bir başka
organın belirleyici bir karar alması yakışık almaz
parlamenter demokrasilerde. O açıdan Seçim Yasasına böyle bir geçici
hüküm koyma ihtiyacı doğmuştur.
Burada Sayın Vuralın
sorusuna da geliyorum, 2009da altında imzanızın bulunduğu
tasarıda böyle bir yedi yıldır diye bir süre
yazmamıştınız
Sayın Vural, orada beş yıl
olarak da bir süre yazmadık biz.
OKTAY VURAL (İzmir) Beş
yıl diyor.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Anayasanın 102nci maddesindeki yeni anayasaya ait sürelerdir
onlar. Oysa Parlamentonun yedi yıllık süre için seçtiği bir
Cumhurbaşkanının süresinin beş yıl olacağına
dair bir öngörü yoktur orada, bir değerlendirme yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) O zaman 2009
yılında niye bunu imzalarken
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Böyle bir tartışmaya gerek yoktu ve bu
tartışılmadı.
OKTAY VURAL (İzmir) Şike
yasasından sonra oldu bu, vetodan sonra oldu.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Ama şimdi, biraz önce ifade ettim, bu kadar yoğun
tartışmalar yapılması üzerine, bu konunun, gene konunun
sahibi olan Parlamento tarafından vuzuha kavuşturulması gerekir
diye düşünüyorum. O açıdan Komisyonda yapılan ilavenin yerinde
olduğu yönünde görüşümü de beyan ettim.
Biraz önce sorulan soruya ilişkin,
bir önceki Millî Eğitim Bakanlığına dönük soruya,
Sayın Bakan yazılı bir not gönderdi: Şube müdürlüğü
görevde yükselme sınavına
göre yapılır. Bu sınav merkezî bir sınavdır.
Kazanamayan atanamaz. Ayrıca, bu sınava girmemişse, vekâleten
veya görevlendirme yoluyla yapılır. Bu görevlendirmeyi de Bakan
yapmaz. diye bir not geldi.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
LEVENT GÖK (Ankara)
Bizim sorumuza cevap olmadı.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Son soru, Sayın
Doğru
Buyurun Sayın
Doğru.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Benim sorum: Seçim
kampanyalarında cumhurbaşkanı adaylarına da kademeli olarak
hazine yardımı yapılması düşünülmekte midir? Bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın
Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Sayın Başkanım, bu husus özellikle geçen
yasama döneminde Komisyon görüşmeleri sırasında çokça
tartışılan bir konudur. Hazine yardımı
yapılsın-yapılmasın bunun aslında birtakım
tartışmaları yapıldı. En nihayetinde hazine
yardımı yapılmaması ve gerçek kişilerin
yapacağı yardımlarla bu kampanyanın yürütülmesi konusunda
bir kanaate vardı Komisyonumuz. Hâlen bugün de Komisyonumuz aynı
kanaatini devam ettirmiştir. O da öngörülebilir, o da bir yöntemdir ama
değil mi ki Komisyonumuz geçen dönem böyle bir kanaate
varmıştır, yasa yenilenirken de aynı metin üzerinden
yenilenmiştir.
Arz ediyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Soru-cevap işlemi
de tamamlanmıştır.
Böylece
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila
14üncü maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının maddeleri
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarının kerameti kendinden menkul icraatlarının
orijinal örneklerinden birisidir. Çünkü görüşülmekte olan kanun
tasarısı heyetimizi beyhude işlerle
uğraştırmaktan başka bir sonuç doğurmayacak, âdeta yok
hükmünde bir icraattır. Şöyle ki: Cumhurbaşkanının
görev süresini düzenleyen Anayasamızın 101inci maddesi, 21 Ekim
2007 tarihli halk oylamasıyla onaylanan 31 Mayıs 2007 tarih ve 5678
sayılı Anayasa Değişikliği Kanunuyla
değiştirilmiş ve söz konusu süre yedi yıldan beş
yıla indirilmiştir.
Bu değişiklikle
Anayasanın 101inci maddesinin ikinci fıkrası şu
şekilde düzenlenmiştir: Cumhurbaşkanının görev süresi
beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı
seçilebilir.
5678 sayılı Anayasa
Değişikliği Kanununun son maddesinde de aynen şöyle
denilmektedir: Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve
halkoyuna sunulması halinde tümüyle oylanır.
Zira, 5678 sayılı Kanun 21
Ekim 2007 tarihinde halk oylamasına sunulmuş ve halk oylaması
kesin sonuçları ise Yüksek Seçim Kurulu tarafından 31 Ekim 2007 tarih
ve 26686 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
Dolayısıyla, 5678 sayılı Anayasa Değişikliği
Kanunu 31 Ekim 2007 günü yürürlüğe girmiştir. 5678 sayılı
Anayasa Değişikliği Kanununda, 28 Ağustos 2007 tarihinden
yani 5678 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden
yaklaşık iki ay önce Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçilmiş ve görevde bulunan Cumhurbaşkanıyla ilgili ne bir
geçici hükme ne de özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Sayın Bakan Fransaya atıfta
bulundu ya şimdi, biraz sonra göreceğiz. Oturduğunuz makam çok
önemli bir makam Sayın Bakan, burada insanları doğru
bilgilendirmek mecburiyetindesiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın Bakan doğru söylüyor.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) Göreceğiz
şimdi doğruyu.
Değişiklik yayımı
tarihinde yürürlüğe girdiğine göre, açıkça,
Cumhurbaşkanının görev süresi 31 Ekim 2007 günü yedi yıldan
beş yıla inmiştir. Bilindiği gibi, kanun koyucu
yapacağı kanunun yayımlandığı gün değil,
daha sonra yürürlüğe girmesini arzu ediyor veya istisnai bir düzenleme
getiriyorsa bunu söz konusu kanunda ayrıca ve açıkça belirtmek
zorundadır. Zira, yorum yoluyla istisna üretilemez yani istisna, yorumcu
veya uygulayıcı tarafından değil, bizzat kanun koyucu
tarafından getirilmelidir. Keza ortada kanun koyucu tarafından
getirilmiş bir istisna olmakla birlikte, bu istisnanın kapsamı
konusunda tereddüt hasıl olmuş ise bu tereddüt dar yoruma tabi
tutularak giderilmelidir çünkü hukukta istisnalar kural olarak dar
yorumlanırlar. Dolayısıyla, 5678 sayılı Anayasa Değişikliği
Kanunu Türkiye Cumhuriyetinin 11inci Cumhurbaşkanının görev
süresiyle ilgili bir istisna getirmediğine göre, beş yıllık
süre kuralı bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde olan
veya göreve gelecek olan bütün cumhurbaşkanlarına uygulanmak
durumundadır. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gülün 28
Ağustos 2007 tarihinde yani 5678 sayılı Kanunun yürürlüğe
girmesinden önce seçilmiş olmasının değiştireceği
bir şey yoktur. O da mutlak ve genel bir kural olan beş
yıllık süre kuralına tabi olmak mecburiyetindedir.
Bu konuda sıkça dile getirilen
Fransa örneği var. Biraz önce Sayın Bakan da oraya atıfta
bulundu. Bunun bizdeki durumla hiçbir ilgisi yoktur. Zira, Fransada
Cumhurbaşkanının görev süresinin kısaltılmasıyla
ilgili anayasal değişiklik yapılırken taraflar,
yapılacak değişikliğin görevdeki Cumhurbaşkanına
uygulanmayacağı konusunda mutabık kalmışlardır ve
anlaşmışlardır. Bu nedenle Cumhurbaşkanının
görev süresi yedi yıldan beş yıla indirilmesine rağmen,
anılan mutabakat nedeniyle Cumhurbaşkanlığı görevini
sürdüren Chirac yedi yıllık görev süresini
tamamlamıştır, hatta yeni düzenlemeye göre tekrar aday olarak
beş yıl daha Cumhurbaşkanlığı görevini
üstlenebilmiştir. Hani siyasi iktidar bu örneğe dayanıyor ya!
5678 sayılı Kanundan önce
Cumhurbaşkanlığı yapmış olanların taslakla
ikinci defa seçilmesine engel olunmasına anlam vermek mümkün değil.
Diğer deyişle, siyasi iktidarın nalıncı keseri misali
her şeyi kendine yontma alışkanlığını bu
örnekte de net olarak görmekteyiz. Açıkçası, Adalet ve Kalkınma
Partisinin bu orijinal hak ve adalet anlayışını takdir
etmemek de elde değil!
Eğer tali kurucu iktidar cumhurbaşkanlığı
görev süresinin beş yıla indirilmesi yolundaki hükmün görevdeki
Cumhurbaşkanına uygulanmamasını istiyor olsaydı 5678
sayılı Kanuna bir geçici madde ekleyerek, beş yıllık
süre kuralının görevdeki Cumhurbaşkanına
uygulanmayacağını açıkça belirleyebilirdi. Nitekim
hukukumuzda bunun örnekleri de var. 12 Eylül 2010 tarihli halk oylamasıyla
onaylanan 7 Mayıs 2010 tarih ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 17nci maddesiyle Anayasanın
147nci maddesi değiştirilerek Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev
süresi on iki yıla indirilmiştir ama Anayasa Mahkemesinin görevde olan
ve değişiklik olmasaydı altmış beş
yaşını dolduruncaya kadar görevde kalması gereken
üyelerinin bu değişiklikten etkilenmemesi için adı geçen Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 25inci maddesinde Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte üye olanlar yaş haddine kadar
görevlerine devam ederler. şeklinde bir hüküm getirildi. Şayet 2007
Anayasa değişikliğinde de Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte Cumhurbaşkanlığı görevini sürdüren
kişinin görev süresi 101inci maddenin değişiklikten önceki
metnine tabidir. şeklinde benzer bir kural yer almış
olsaydı Sayın Gülün görev süresi yedi yıl olurdu.
Görüşülmekte olan taslakta Anayasa
hükmü ile öngörülen sürenin kanun hükmüyle kısaltılması gibi
hiçbir hukuk mantığına sığmayacak bir uygulamayla
karşı karşıyayız. Yukarıda
açıkladığımız gibi, Anayasamızın 101inci
maddesinin ikinci fıkrasına göre Cumhurbaşkanının
görev süresi beş yıldır. Yine yukarıda
açıkladığımız gibi, bu hüküm 31 Ekim 2007 günü
yürürlüğe girmiştir. Bu hükme istisna getirilmek isteniyor ise, yapılması
gereken şey, anayasa değişikliği yapmaktan ibarettir.
Anayasanın bir hükmüne anayasa değişikliği yoluyla istisna
getirilebilir ancak, kanunla bir anayasa kuralına istisna getirilemez.
Böyle bir kanun, açıkça Anayasaya aykırı olur. Eğer bir
anayasa hükmü kanunla değiştirilebilirse anayasanın
üstünlüğünün ne anlamı var o zaman? Eğer bir anayasa hükmü
anayasa değişikliği yoluyla değil, kanun
değişikliği yoluyla aşılabiliyorsa anayasanın
bağlayıcılığının ve nihai tahlilde hukuk
devleti ilkesinin ne anlamı kalır? Açıkça, siyasi iktidar dünya hukuk literatürüne yepyeni bir normlar
hiyerarşisi teorisi kazandırmaktadır. Anayasa hukuku okumuş
her insan bilir ki, ülkenin hukuk kuralları belirli bir hiyerarşi
içinde yürürlük kazanır ve en üstte de anayasa yer alır. Buna
anayasanın üstünlüğü de denilmektedir. Bu kurala göre de kanunlar
anayasaya uygun olmak zorundadır, anayasalar kanuna değil.
Sanırım, Sayın Anayasa Komisyonu Başkanı da bu
konuları öğrencilerine böyle anlatmıştır. Zira,
yapılması istenilen değişiklik, bir kanunla değil de
bir anayasa değişikliği yoluyla yapılsaydı, söyleyecek
sözümüz de olmayacaktı.
Görüşülmekte olan taslak
Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu Tasarısıdır Bir başka
garabet de Anayasanın 67nci maddesinin son fıkrası hükmü
dolayısıyla karşımıza çıkmaktadır. Acaba
böyle bir kanun yürürlüğe girse dahi bu yılın Ağustos
ayında yapılacak cumhurbaşkanı seçiminde uygulanabilir mi?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Öztürk.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) Ben
teşekkür ediyorum, sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Bölüm üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Doğan Kubat,
İstanbul milletvekili.
Buyurun Sayın Kubat. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; temel kanun olarak görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının
birinci bölümünü kapsayan 1le 14üncü maddeleri üzerinde AK PARTİ Grubu
adına görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
demokratik bir yönetimin olmazsa olmaz koşulları olan seçme, seçilme
ve siyasi faaliyette bulunma hakları Anayasamızın 67nci
maddesinde düzenlenmiştir. 67nci madde bütün seçimlerde uygulanması
zorunlu temel ilkeleri açıklıkla hükme
bağlamıştır. Buna göre, seçimler serbest, eşit, gizli,
tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre
yargı yönetim ve denetimi altında yapılır.
Yine, Anayasa, Türkiye Büyük Millet
Meclisi seçimleriyle ilgili bir kısım maddeleri kendisi özel olarak
düzenlemiş, bazı hükümleri de yasa koyucuya bırakmış
ve bunlar kanunla düzenlenmiştir. Mahallî idareler seçimleri
bakımından da aynı şekilde bir kısım hükümlere
Anayasada yer verilmiş, diğer bazı uygulamaya dönük hükümler
ise kanunlarla düzenlenmiştir.
Bugün görüşmekte olduğumuz
tasarı, Anayasanın 102nci maddesinde öngörülen amir hüküm
gereği Cumhurbaşkanlığı seçiminin usul ve
esaslarını düzenleyen kanun tasarısıdır. Kanun
tasarısının 1inci maddesinde kanunun amacı ve kapsamı
belirlenmiş, Cumhurbaşkanlığı seçiminde seçim öncesi,
seçim günü ve seçim sonrasına ait usul ve esasların bu kanunun
düzenleme amacını oluşturduğu hükme
bağlanmıştır. 2nci maddesinde seçimde uygulanacak olan
genel ilkeler belirtilmiştir. Buna göre, Cumhurbaşkanı halk
tarafından seçilecektir. Seçimler -biraz önce saydığım
67nci maddedeki temel ilkelere uygun olarak- genel, eşit ve gizli oyla,
tek dereceli olarak bütün yurtta aynı günde, yargı denetim ve
gözetimi altında yapılacaktır ve seçmen oyunu tam bir
serbestlikle kullanacaktır. Bu kanun, özel bir kanun olması
itibarıyla düzenlediği alanlar tıpkı 2972 sayılı
Mahallî İdareler Seçimi Kanunu ve 2839 sayılı Milletvekili
Seçimi Kanununda olduğu gibi, kendi düzenlediği alandaki bazı
esasları belirlemiş ve onun dışındaki bazı
hükümlerde, usul hükümleri özellikle, 298 sayılı Kanuna yani Seçim
Usul Kanununa atıf yapılmıştır. Dolayısıyla
burada da, Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanununda düzenlenmeyen
hususta işte bu saydığımız bir kısım
kanunlara atıf yapılmak suretiyle doğabilecek
boşlukların önlenmesi amaçlanmıştır.
Yine Yüksek Seçim Kurulunun
Anayasanın 79uncu maddesinden kaynaklanan seçimlerin başlangıcından
bitimine kadar bütün dürüstlüğüyle ilgili işlemleri yaptırma,
bütün itiraz ve şikâyetleri seçim öncesi ve seçim sonrası kesin
karara bağlama yetkisinin bir sonucu olarak burada da,
Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak da Yüksek Seçim
Kurulunun bu yetkisi Anayasaya uygun biçimde düzenlenmiştir.
Kanunun 3üncü maddesi,
Cumhurbaşkanlığı seçiminin seçim dönemini, seçimin
başlangıç tarihini düzenlemektedir. Seçim dönemi 101 ve 102nci
maddeye uygun olarak beş yılda bir yapılacaktır ve bir
kimse en fazla 2 defa Cumhurbaşkanı seçilebilecektir. Bu hükümler
Anayasada da düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanı seçiminin
başlangıç tarihi ikinci fıkrada belirlenmiştir.
Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından önceki
altmış gün içinde bu seçim tamamlanacaktır. Bu altmış
gün, önceki altmış gün, aynı zamanda bütün seçim iş ve
işlemlerinin başlangıç tarihi olarak kabul edilecek ve YSK bu
tarihten itibaren seçmen kütüklerinin güncelleştirilmesi vesaire bütün
seçimle ilgili usuli prosedürü bir seçim takvimine bağlamak suretiyle
uygulamaya koyacaktır. Cumhurbaşkanlığı
makamının ölüm, istifa gibi olağandışı yollarla
boşalması durumunda ise bu boşalmayı takip eden sonraki gün
seçimin başlangıç tarihi olarak kabul edilecektir.
Kanunun 4üncü maddesinde seçim sistemi
ve uygulaması gösterilmiştir. Değerli milletvekilleri,
milletvekili ve mahallî idareler seçimlerinde Anayasa özel bir seçim sistemi
öngörmemiş, bunun takdirini yasa koyucuya bırakmıştır
ama Cumhurbaşkanlığı seçiminde çoğunluk sistemine
bizzat anayasa koyucu Anayasada yer vermiştir. Seçim iki turlu
çoğunluk sistemine göre yapılacaktır. İlk turda seçime
katılan adaylardan salt çoğunluğu alan aday seçilmiş
olacaktır. Salt çoğunluğun sağlanamaması hâlinde 2nci
tura 2 adayla devam edilecektir ve bu 2 adaydan en çok oy alan -yine burada da
esasen çoğunluk, nispi bir çoğunluk gibi algılanmakla birlikte
salt çoğunluktur, yüzde 50 artı 1i alan- aday 2nci turda
seçilecektir. 2nci oylamaya tek aday kalması hâlinde oylama referandum
şeklinde yapılacak ve referandumda kullanılan geçerli Evet
oyları çoğunlukta ise aday, Cumhurbaşkanlığına
seçilmiş olacaktır.
4üncü maddenin son
fıkrasında da Cumhurbaşkanlığının, yeni
seçilen Cumhurbaşkanının göreve başlayıncaya kadarki
Cumhurbaşkanlığı görevinin ne şekilde ifa
edileceği hükme bağlanmıştır. Cumhurbaşkanı,
yeni, seçilinceye kadar eskisinin görevi devam edecektir ancak ölüm ve istifa
hâlinde Meclis Başkanı bu vekâleti üstlenecektir.
Cumhurbaşkanı seçilen
kimsenin partisiyle ilişkisi varsa seçildikten itibaren kesilecek ve Millet
Meclisinde görevi varsa yani milletvekili sıfatı sona erecektir.
Dolayısıyla, biraz sonra göreceğiz, örneğin, Meclis
dışındaki siyasi partilerin birleşerek bir siyasi partinin
genel başkanını aday göstermesi hâlinde veya Meclisin içinden
bir milletvekili arkadaşımızın
Cumhurbaşkanlığı makamına aday gösterilmesi durumunda,
bunlar seçilme durumunda bu sıfatları, partiyle olan ilişkileri
kesilecek ve milletvekilliği sıfatı da sona ermiş
olacaktır.
Kanunun 6ncı maddesinde
Cumhurbaşkanı seçilme yeterliliği düzenlenmiştir. Kırk
yaşını doldurma, yükseköğrenim yapmış olma
şartının dışında, Anayasanın 76ncı
maddesinde öngörülen milletvekili seçilme şartları Cumhurbaşkanı
için de aranacaktır.
Aday gösterme ile ilgili olarak da
milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinden veya
dışından, 20 milletvekilinin yazılı teklifiyle
Cumhurbaşkanlığına aday gösterilebilecektir ancak Meclisin
dışında kalan ve toplam oy sayıları, en son milletvekili
seçiminde almış olduğu geçerli oy sayıları
toplamı yüzde 10u aşan, mesela, üç dört tane siyasi partinin bir
araya gelmek suretiyle aday göstermesi de mümkün olacaktır. Aday
gösterilen kişinin yazılı muvafakati şarttır. Aday
başvuruları, burada Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
veya Yüksek Seçim Kuruluna doğrudan yapılabilecektir.
8inci ve devamı maddelerinde de
aday başvurularında çıkabilecek bir kısım problemlerin
çözümü düzenlenmiştir. Buna göre, adaylarla ilgili seçilme
şartları Yüksek Seçim Kurulu tarafından incelenecek, incelenen
adaylar geçici askıya çıkarılacak, bu geçici askıya
çıkarılan adaylara karşı itirazlar iki gün içerisinde
yapılıp üç gün içerisinde Yüksek Seçim Kurulu tarafından kesin
surette karara bağlanacak ve böylece aday listeleri kesinleştirilmiş
olacaktır. Milletvekili Seçimi Kanununda olduğu gibi burada da yine
Yüksek Seçim Kurulu süre kısaltma noktasında yetkili
kılınmıştır.
Kamu görevlileri ile siyasi parti ve
bir kısım sendika, kamu bankaları, vesaire üst birliklerin
yönetim, denetim kurulu üyelerinin adaylığıyla ilgili de 11inci
maddede özel bir düzenleme getirilmiştir. Bu düzenleme, esasen
Milletvekili Seçimi Kanununun 18inci maddesindeki görevden çekilmeyle
aynı bir düzenlemedir. Burada bir fark, bunların aday gösterilmesi
için önceden istifa şartı aranmamakta, adaylıkları kesinleşirse
bunların görevleriyle ilişiğinin kesileceği düzenleme
altına alınmıştır.
Yine, 12nci maddede de aday listeleri
kesinleştikten sonra seçimin sonucuna kadar istifaların, listede
meydana gelecek boşalmaların dikkate alınmayacağı yani
bir istifa olması durumunda bunun dikkate alınmayacağı
hükme bağlanmıştır.
13üncü madde propagandayı
düzenlemekte ve 298 sayılı Kanuna atıf yapmaktadır.
Adaylara yardım noktasında da
önemli düzenlemeler getirilmiştir. Bir adaya ancak Türk
uyrukluğundaki gerçek kişiler, en yüksek devlet memurunun brüt
aylığı kadar yardımda bulunabilecek. Bu yardımlar da
Yüksek Seçimi Kurulu tarafından belirlenen esaslar çerçevesinde tamamen
denetim altında olacaktır. Bu da şeffaflık açısından
oldukça önemlidir.
Kanunun hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kubat.
Şimdi Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Sakık.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Barış
ve Demokrasi Partisi adına, grubum adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
2010 yılı referandumunda
halktan bir karar çıktı beş artı beş diye. 12
Eylülde sandık başına gidildi ve halkın büyük bir
çoğunluğu bu kararı onayladı. Halkın
kararını, onayladığı ve adına referandum
dediğimiz şeyi bugün neden buraya getirip
tartışıyoruz, gerçekten onu anlamakta zorlanıyoruz. Biz
parti olarak, grup olarak, halkın iradesine saygı duyulması
gerektiğini, beş artı beş formülünün devam etmesi
gerektiğini söylüyoruz. Diğer muhalefet partileri de aynı
noktada ama siz siyaseti kendinize göre dizayn etmeye
çalışıyorsunuz.
Şimdi, 2007 seçimleri öncesi bu
Parlamento bir Cumhurbaşkanı seçti ama 376 garabeti denilen bir
şey halkın iradesini yok sayarak Cumhurbaşkanlığı
yok hükmünde sayılmıştı. Ama 2007 seçimlerinden sonra -biz
o dönem hemen, seçimlerde seçim bölgelerimizdeydik- halkta şöyle bir
şey vardı, halk diyordu ki: Bu Cumhurbaşkanı Müslüman
olduğu için bunu seçtirtmediler. Ve gittiğimiz köylerde, eğer
on oyu varsa, aynen şöyle diyorlardı: Sizden rica ediyoruz, on
oyumuz da Demokratik Toplum Partisinin oyudur ama müsaadeniz olursa iki oyumuzu
da Abdullah Güle vermek istiyoruz. Haksızlığa uğradı,
haksızlığa uğrayan bir Cumhurbaşkanı bizim
hâlimizden anlar, biz iki oyumuzu ona vereceğiz. Ve bize dönüp diyordular ki: Sayın
milletvekilleri, siz Parlamentoya gittiğinizde o 367ye karşı
bir duruş sergileyin. Ve biz de halkımıza söz verdik, geldik
hep birlikte burada halkımızın talepleri doğrultusunda bir
duruş sergiledik, Sayın Gülü hep birlikte seçtik ve destek de
sunduk. Umudun ayak izlerinde yürüdük. Bir Cumhurbaşkanı mağdur
olmuştur ama bu ülkede de mağduriyetler vardır, bu
mağduriyetlere öncülük edebilir, bu sorunu çözebilir diye biz böyle
baktık.
Beş artı yedi, yedi artı
beş formülü bizim açımızdan çok önemli değil ama biz
halkın iradesine saygı duyuyoruz çünkü şunu çok iyi biliyoruz,
beş artı beş de olsa, yedi artı beş de olsa yani
muhaliflerden, Kürtlerden, sosyalistlerden, Alevilerden, Ermenilerden,
Rumlardan, Süryanilerden bir
cumhurbaşkanının çıkmayacağını biliyoruz.
Aranan vasıf nedir? Türk olacak, Sünni olacak, bu da
başımızın üzerinde ama adil olacak, adaletli olacak yani
geldiği ideolojinin emrinde olmayacak, bütün halkı kucaklayacak ama
ne yazık ki bugün geldiğimiz bu noktada Sayın
Cumhurbaşkanı o dönemde mağdurların desteğine öncülük
edememiştir. Sayın Cumhurbaşkanı, aslında bugün bu
yasa onun önüne giderse yapabileceği tek şey vardır, veto
etmelidir ve dik durmalıdır ve çıkıp 2012 Ağustosunda
da Benim halkımın bana verdiği görev budur, beş
yıllık görevdir. ve istifa edip ayrılmalıdır,
Cumhurbaşkanına düşen görev budur. Ama
Cumhurbaşkanlığına seçilecek her cumhurbaşkanı
gerçekten Parlamento üstü bir duruş sergilemelidir, geldiği
ideolojiden kendisini arındırmalıdır, geldiği
alanlardan, cemaatlerden, nereden geliyorsa çünkü geçmişten bugüne kadar
rahmetli Özalın dışında bu duruşu sergileyen tek
cumhurbaşkanı olmadı. Gelen her cumhurbaşkanı kendi
ideolojisinin militanlığını yaptı, burada diğer
halkları yok hükmünde saydı, diğer halklara karşı
militan demokrasiyi savundu, onun arkasında durdu.
Şimdi, bizim için önemli olan,
2012de eğer gerçekten halkın iradesini dikkate alacaksak, bu ülkede
halkın farklılıklarına kulak veren ve bu
farklılıklara, hayatın her alanında bunlara öncülük edecek
bir Cumhurbaşkanına ihtiyaç vardır. Bunun adı ne olursa
olsun bu farklılıklara öncülük etmelidir ama ne yazık ki bu
konuda geçmişten bugüne kadar yaptığımız bütün
muhasebelerde böyle bir cumhurbaşkanının
olmadığını görüyoruz.
Şimdi, şuradan açıkça
şunu söyleyeyim: Bakın, Sayın Gül burada, bu kürsüde şunu
söylüyordu Güzel şeyler olacak, farklı şeyler olacak. diyordu
ama Güzel şeyler oluyor. dediği Sayın Cumhurbaşkanının
ülkesinde halkın oylarıyla seçilmiş Demokratik Toplum Partisi
kapatılmıştır, 2 milletvekilinin milletvekilliği
düşürülmüştür. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan yüzde 10luk
baraj Sayın Abdullah Gülün ülkesinde hâlâ devam etmektedir. Demokrasiden
bahsedenler, 12 Eylülden, 12 Eylül Anayasasından hesap
soracağını söyleyenler, ama 12 Eylülün ürünü olan Siyasi
Partiler Yasası ve Seçim Kanunundan nemalanarak iktidarlar yaratmaya
çalışıyorlar ve Sayın Gül burada bir nebze de olsa
değindi, adil yargılanmadan bahsetti ama nasıl adaletsiz bir
yargılanmanın devam ettiğini hep birlikte de gördük.
Şimdi, hani hep diyorum ya biz
muhaliflere ne düşüyor? Muhaliflere düşen, bu ülkede sadece ölümdür,
sadece tutuklamadır, sadece yok hükmünde sayılmadır. Dün
Hrantın mahkemesinin son günüydü, karar günüydü ve Hrant bir daha katledildi,
17 Ocakta bir daha katledildi çünkü Hrant, bu ülkenin farklı bir rengiydi
ama mahkemenin kararı, daha da çok, Hrantı birkaç kez öldüren bir
karardı. Ne diyor? Örgüt yok. Peki Adli bir vakadır. diyor.
Hrant, Allah aşkına bir kestane tüccarı mıydı, Hrant
bir kereste tüccarı mıydı, bir müteahhit miydi ki 3 tane katil
gelip Hrantı ensesinden üç kurşun sıkarak öldürüyorlar. Bu üç
kurşunun adresi de aslında belliydi, mesajı da belliydi çünkü
Talata üç kurşun sıkılmıştı, Hranta aynı
kurşunlar sıkıldı ve Hrantın dedeleri de o
şekilde katledildi ve Hrant
Bu olayın örgütlü bir olay
olmadığı mahkeme kararıyla dün kamuoyuna sunuldu.
Şimdi buradan sormak istiyorum:
Bakın içinde Valisi var, içinde Emniyet Müdürü var, içinde MİTi var,
içinde Jandarma Alay Komutanı var, içinde polisi var, polis şefi var
ve devletin örgütlediği bir cinayet şebekesi var ve hâlâ mahkemeler
çıkıp diyor ki: Burada adli bir vaka vardır. İşte bu
ülkede muhaliflere düşen görev bu. Muhalifler ya sokak ortasında
infaz edilir ya da ellerine kelepçe vurulur. İşte 2 tane muhalif.
Bunlardan biri Hrant Dink biri de Uğur Kaymaz. Hrant Dink İstanbulun
göbeğinde kurşunlanarak öldürüldü ve bu kurşunun arkasında
devletin ayak izi var ve tetikte parmak izleri vardır. Bu da
Kızıltepede Uğur Kaymaz, bedenine on üç kurşun
sıkılarak öldürülen on üç yaşındaki bir çocuk. Bu sizin,
adalet dediğiniz o adalet var ya, o yargı, bu katil, bunun
katillerini de akladı, bir tek gün ceza almadılar. İşte
onlarcasını, yüzlercesini size sayabiliriz. Adaletin ve hukukun
olmadığı ülkede iç barışınızı
sağlayamazsınız. Siz muhaliflerinize karşı
acımasızsınız. Dün de söyledim bugün de söylüyorum, siz
dünün mağdurlarıydınız ama bugün farklılıklar
için, bugün diğer mağdurlar için her biriniz kurumlarınızla,
Parlamentonuzdan
birer zalime dönüştünüz. Biraz muhasebe yapın ve bu
mağdurların yanında yer alın.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Rıza Mahmut Türmen, İzmir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Türmen,
sürenizi birleştiriyoruz. Şahsınız adına da söz talebi
var, dolayısıyla on beş dakika.
Buyurun Sayın
Türmen.
CHP GRUBU ADINA RIZA
TÜRMEN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yaptığımız
görüşmenin, buradaki toplantının ne kadar tuhaf bir
toplantı, ne kadar tuhaf bir görüşme olduğu elbette
dikkatinizden kaçmamıştır.
Bir
Cumhurbaşkanımız var, süresinin ne olduğunu kimse bilmiyor;
ne kendisi biliyor ne halk biliyor. Bunu Türkiye dışında birine
söyleseniz çok şaşırır çünkü süresi belli olmayan
krallardır, cumhurbaşkanları değil ve o kişi, hukuktan
anlayan biraz, yabancı bir gözlemci Peki, ne diye Cumhurbaşkanı
seçilirken bu problemi, bu meseleyi halletmediniz? diye
şaşkınlıkla sorar. Bunun cevabını bilmiyorum ama
tuhaflıklar burada bitmiyor. Bu Cumhurbaşkanlığı
konusu böyle bir dizi gariplikler içeriyor. Bu gariplikleri hukuka uygun
olmayan davranışlar şeklinde de söyleyebilirsiniz. Bu
gariplikler, bu hukuki gariplikler
Adalet ve Kalkınma Partisine mensup
arkadaşlarım elbette Anayasa Mahkemesinin 367 kararıyla
başlatacaklar. Peki, ama bu, ondan sonraki gariplikleri, hukuk
garipliklerini tabii haklı göstermiyor.
Ondan sonra ne oldu?
Ondan sonra şunlar oldu: Bu 31 Mayıs 2007 tarihli, 5678
sayılı Kanunda 11inci Cumhurbaşkanına ilişkin
hükümler vardı. 16 Ekim 2007de Türkiye Büyük Millet Meclisi
çıkardığı bir kanunla bu, 11inci Cumhurbaşkanına
ilişkin hükümleri, yani geçici 18, 19uncu maddeleri ayıkladı,
kaldırdı fakat bunu yaptığı zaman, bu kararı
aldığı zaman gümrük kapılarında oylama işlemi
çoktan başlamıştı. Yani, ne oldu? Gümrük
kapılarında oy veren vatandaşlar bir metne oy verdiler, gümrük
kapılarında oy vermeyen vatandaşlar başka bir metne oy
verdiler. Şimdi böyle bir hukuki gariplik gördünüz mü? Yurt
dışındaki o üçüncü kişiye bunu anlatsanız o çok
şaşırır herhâlde buna, Bu nasıl oluyor? diye sorar.
Bununla da yetinilmedi, ondan sonra 21
Ekim referandumu geldi. Oysa 16 Ekim değişikliği halk
oylamasına sunulmadan yürürlüğe girmişti. Yani, bu
değişiklik, 16 Ekim değişikliği, yani bu,
Cumhurbaşkanına ilişkin hükümleri, 11inci
Cumhurbaşkanına ilişkin hükümleri ayıklayan
değişiklik dayanağını aldığı anayasal
metin onaylanmadığı hâlde kesinleşti, yürürlüğe girdi,
bu da başka bir gariplik ortaya çıkardı.
Şimdi bu hukuki gariplikler
serisine devam ediyoruz. Burada iki tane gariplik var, hukukla ilgili iki
problem var. Bir tanesi, bu yapılmak istenen düzenleme Anayasayla mı
yapılmalı, yoksa yasayla mı yapılmalı? Birinci problem
bu.
Sayın Bakanın
konuşmasını dikkatle dinledim, Sayın Bakan sanki hep öyle
bir izlenim verdi ki biz Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesine karşıyız, bunda bir tereddüt konusu var gibi. Bu
değil bizim meselemiz. Bizim meselemiz bu değil, bizim meselemiz
nasıl olacak bu düzenleme. Birinci mesele bu.
Şimdi, Cumhurbaşkanıyla
ilgili yapılan bütün düzenlemeler, ama bütün düzenlemeler hepsi
Anayasayla yapıldı, Anayasa değişikliğiyle
yapıldı. Şimdi kanunla yapmak istiyoruz bunu. Bu bir kere bir
problem yaratıyor. Yani, 2007de yapılan değişiklikler de,
ondan sonraki değişiklikler de hepsi efendim, Anayasayla yapıldı.
Şimdi Cumhurbaşkanıyla ilgili kanunla yapılan bir düzenleme
getirmek istiyoruz. Oysa Cumhurbaşkanıyla ilgili, düzenlemelerin
Anayasayla olması Cumhurbaşkanlığı makamı
bakımından önem taşıyor.
Sonra, deniyor ki,
Sayın Bakanın konuşmasında bu da vardı: Bir
belirsizlik var. Aslında belirsizlik filan yok, yani her şey çok
belirli ama Bir belirsizlik var. deniyor. O belirsizliği ortadan
kaldırmak için bu düzenlemeyi yapıyoruz. Peki ama belirsizlik
nereden kaynaklanıyor? Belirsizlik Anayasadan kaynaklanıyor.
Şimdi Anayasadan kaynaklanan bir belirsizliği ortadan kaldırmak
için kanun çıkarıyoruz, bu da başka bir gariplik.
Bununla da bitmiyor
tabii, bir 102nci madde var. Sayın Bakan dedi ki: 102nci maddenin son
fıkrasındaki Cumhurbaşkanlığı seçimine
ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir. Bu son fıkraya dayanarak
bu kanunu çıkartıyoruz. Şimdi bakıyorsunuz, 102nci madde,
münhasıran seçimle ilgili bir madde, başka hiçbir şeyle ilgili
değil. Yani 102nci maddeyi okuduğunuz zaman görüyorsunuz ki
Cumhurbaşkanlığı seçimi nasıl yapılacak, seçimden
önce ne yapılacak, seçim sırasında ne yapılacak, seçimden
sonra ne yapılacak, bunları düzenliyor. Ama
Cumhurbaşkanlığının süresi 102nci maddede
düzenlenmiyor, o başka bir mesele. Cumhurbaşkanlığı
seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir. diyor. Şimdi
buna dayanarak Cumhurbaşkanlığının süresinin
düzenlenmesi aslında bu Anayasada öngörülmeyen, bu 102nci maddeye
taşan, buraya sığmayan bir şey, buraya uygun olmayan bir
şey. Bir de tabii, burada bir problem var. Eğer denseydi ki: Biz
kanunla değil, bunu işte Anayasayla yapıyoruz. O zaman hiç
olmazsa usul bakımından bu düzgün bir düzenleme olurdu ama bu
denmiyor.
Şimdi, buradaki
konu, Cumhurbaşkanı, tabii ki seçildiği zaman daha önceki düzenlemeye, Anayasada
mevcut düzenlemeye göre seçildi yani yedi yıl için seçildi fakat bütün
mesele referandum yapıldıktan sonra ve referandumda beş
artı beş esası kabul edildikten sonra bu düzenleme ortadan
kalktı tabii, o referandumda kabul edilen beş artı beş
düzenlemesi onun yerine geçti ve Cumhurbaşkanı için geçerli oldu. Bunda
hiçbir tereddüt olmaması gerekir, bunda niye tereddüt var, bunu pek
anlayabilmiş değilim. Nereden kaynaklanıyor bu? Bu, birçok
yerden kaynaklanıyor.
Bir kere, kamu hukuku dalında yani
Anayasa değişikliklerinde bütün Anayasa değişiklikleri
derhâl uygulama ilkesine uyar. Yani Anayasa değişikliği
yapıldığı zaman o statü neyse o statüyü
değiştirir, onun yerine Anayasayla yapılan, getirilen yeni
statü yürürlüğe girer. Burada da yapılan şey budur. Yani
Cumhurbaşkanının seçildiği zamanki statü ortadan kaldırıldı,
onun yerine referandumla kabul edilen yeni statü yürürlüğe girdi ve tabii
ki Cumhurbaşkanı için de geçerli oldu. Çünkü bu gibi anayasa
değişikliklerinde kazanılmış haktan da söz etmek
mümkün değildir. Yani kazanılmış hak,
Cumhurbaşkanı için, ne olabilir? Yani
Cumhurbaşkanlığı yapmak gibi böyle bir
kazanılmış hak olamaz tabii. Cumhurbaşkanlığı
için kazanılmış hak deyince, işte, çalışma
hakkı olabilir örneğin ya da kişisel haklar olabilir ama burada
bizim kazanılmış haktan sözünü ettiğimiz şey Cumhurbaşkanı
olma, Cumhurbaşkanlığı statüsü, bu
kazanılmış bir hak olamaz elbette.
Tabii, bir başka şey daha
var.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bir seneye
indirsek ne olur?
RIZA TÜRMEN (Devamla) Bir seneye
indirsek...
Şimdi, referandum, tabii,
referandum yapalım. Anayasa değişikliği yapılsa yeni
bir referandumla yeni bir statü koyarsanız o zaman o statü geçerli olur.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Buradan
bunu çıkarttık, Anayasayı değiştirdik, bir yıla
indirdik
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Gel, burada konuş!
RIZA TÜRMEN (Devamla) Şimdi, efendim,
başka meseleler daha var. 31/5/2007 ve 5678 sayılı Kanunla
siyasi iktidar bir irade beyanında bulundu. Bu irade beyanında dedi
ki: Benim getirdiğim bu beş artı beş ve seçimle
Cumhurbaşkanlığı seçilmesi 11inci Cumhurbaşkanı
içindir. Bunu açıkça söyledi siyasi iktidar 11inci
Cumhurbaşkanı içindir. dedi.
Şimdi, deniyor ki: Efendim, ondan
sonra bu ortadan kaldırıldı, ayıklandı, iptal edildi
bu hüküm. İptal edildi ama, onun yerine başka bir irade getirilmedi
ki. Ondan sonraki referandumda yine beş artı beş, seçimle
Cumhurbaşkanının işbaşına gelmesi esası
kabul edildi. Yani bu 5678 sayılı Kanundaki siyasi iktidarın
beyanı geçerli kaldı. Ha, bugün hâlâ geçerlidir bu irade beyanı.
Bu tıpkı şuna benzer:
Bir uluslararası anlaşmayı imzalarsınız ama taraf
olmazsınız, taraf olmadığınız hâlde o
imzanın, o irade beyanının bir hukuki sonucu vardır. Nedir
o hukuki sonuç? O irade beyanına aykırı davranmamakla yükümlüdür
o devlet, yani yürürlüğe girmemiş olsa bile anlaşma.
Tabii, şu soru da akla geliyor:
Parlamento seçimi için de beş yılken dört yıla indirildi
referandumla ve dört yıl sonra da seçim yapıldı. Peki,
Cumhurbaşkanını bundan niye ayırıyoruz, Cumhurbaşkanını
bundan ayırmak için hukuki neden nedir? Bu da sorulması gereken bir
soru.
E, bütün bunları
topladığınız zaman, çok açıktır ki bugünkü
Cumhurbaşkanının süresi beş artı beştir. Yani
bunu başka türlü söylemek mümkün tabii, başka türlü kanunlar
çıkarmak da mümkün, ama bu Galilenin dediği gibi, işte,
Cumhurbaşkanının süresinin beş artı beş
olduğu gerçeğini, hukuki gerçeğini pek değiştiremiyor.
Efendim, bir eleştiri, deniliyor
ki: Biz bunu böyle yaparsak, o zaman tabii, Cumhurbaşkanını
azletmek anlamına gelir, Meclis başka türlü kanunlar
çıkarır, süresini yeniden azaltır ve Cumhurbaşkanı
üzerinde böyle bir Meclis baskısı doğar.
Bu böyle değil tabii, yani bütün
cumhurbaşkanları için ne olacak, bunu burada konuşmuyoruz. Burada
konuştuğumuz gayet spesifik bir konu var, gayet belirli bir konu var.
Yapılan bir anayasa değişikliği vardır, bir referandum
vardır. Bu anayasa referandumu ne zaman yürürlüğe girmiştir? Ne
zaman hüküm doğurmuştur? Bu konu, konuştuğumuz konu sadece
budur yoksa Meclis Cumhurbaşkanı üzerinde baskı kurar, onu
azleder
Cumhurbaşkanının ne zaman yargılanacağı,
ne zaman görevine son verileceği Anayasada yazılı tabii,
onların dışında böyle bir şey söz konusu değil.
Burada, bir de onu unutmamak
lazım, bir halk iradesi var burada. Halk iradesiyle kabul edilmiş bir
referandum, bir Anayasa metni var. Şimdi, bu halk iradesiyle kabul
edilmiş Anayasa metnini yasayla değiştirmek çok vahim sonuçlar
doğuracaktır yani benim en büyük endişem şudur:
Cumhurbaşkanı şimdiye kadar kaynağını Anayasadan
aldığı bir yetkiyle görevini sürdürmüştür ama bundan sonra,
önümüzdeki iki yıl içinde -yani yedi yıl kabul edilirse-
Cumhurbaşkanı kaynağını Anayasadan almayan bir
yetkiyle görevini sürdürecektir. O zaman, tabii Cumhurbaşkanlığı
makamının üstüne bir gölge düşmüş olacaktır. Niçin bu
gölgeyi düşürelim?
Cumhurbaşkanlığı çok önemli bir yer, devletin en
önemli makamı belki. Bu gölgeyi niçin düşürelim? Bunu da
anlamış değilim doğrusu. Yani Cumhurbaşkanını
iki yıl için orada bir topal ördek olarak tutmanın doğru
olduğuna inanmıyorum doğrusu ve Cumhurbaşkanlığı
makamı için bunu çok tehlikeli, çok zararlı görüyorum. Bu makamı
zedelemiş oluyoruz ve bundan belki kaçınmak daha doğru. O makama
daha saygılı davranmak gerekir diye düşünüyorum.
Bütün bunlar eğer böyle belirli
bir kişiyi Cumhurbaşkanı yapmak için yapılıyorsa tabii
o da çok yanlış bir şey. O zaman, onu açıkça söylemek
lazım belki. Bu hukuki koridorlara da sapmadan, hukuki zorlamalara
sapmadan asıl niyeti belki açıkça beyan etmek daha doğru olur
diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Türmen.
Sayın Komisyonun bir talebi var
galiba?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Kısa bir açıklama.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; aslında bence konu çok net, çok
berrak ama yine de Sayın Türmenin konuşmasından sonra birkaç
kelam etmek için huzurunuza çıkmış bulunuyorum.
2007ye döndüğümüz zaman,
Türkiyenin o günkü 367 kararı çerçevesindeki tabloyu en yakın
bilenlerden biri benim. O zaman da Anayasa Komisyonu
Başkanlığını yürütüyordum ve 2007de Cumhurbaşkanını
halka seçtirme konusu durup dururken Türkiyenin gündemine gelmedi. Yani sanki
işte, çok böyle güzel giderken, oturduk sağ selim hepimiz
düşündük, tartıştık, efendim birçok yerlerle konuşuldu
filan. Türkiyede siyaset böyle gitmiyor. Bunu en iyi muhalefet bilir.
Dolayısıyla, o günün
şartlarında böyle bir değişiklik düşünüldü. Sebebi de
net: Şu gördüğünüz salon tıkandı. Buraya AK PARTİ
dışında kimse gelmedi. O gün,
bakın, burada resimleri falan var. Tabii 367 sayısı da
sayı olarak bizde olmayınca toplantı yapılamamış
oldu. Anayasa Mahkememiz de böyle bir yanlış karara imza attı ve
bu konu tıkanmış oldu. Onun üzerine yapılan
Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir.
değişikliği, seçilmesi meselesi o günkü şartlarda bulunan
bir durum. Elbette ki bu, düşünülmeli, tartışılmalı,
yarı başkanlık mıdır, benim candan sevdiğim
başkanlık mıdır, hangi model gelecek bunlar
konuşulmalı idi. Bütün bunları kabul ediyoruz. Ama
söylediğim gibi, yani süreç, Türkiyede siyaset çok mu böyle rayında
gidiyor da yapılanlardaki bazı aceleci durumlar burada masaya yatırılıyor?
Bir de olayın bu tarafını görmek lazım. Neyse, biz karar
verdik. Mademki öyle, asli sahip, asli unsur halk seçsin Cumhurbaşkanını.
Halka gitmekten başka çare kalmadı. Tam bu hazırlıklar
yapıldı ve referandum süresi de yüz yirmi günden
aşağıya çekildi. İkisi için, Beraber olsun, efendim,
referandumla genel seçim beraber olsun. filan dendi ama olmadı. Niye
olmadı? Sayın Sezer yasayı geri çevirince, yüz yirmi günlük süre
aynen uygulanmak durumunda kaldı ve böylece de bizim seçim yani Meclisin
seçimi öne gelmiş oldu, Cumhurbaşkanı seçimi de sona
kalmış oldu. Hâlbuki hesap neydi? Evvela
Cumhurbaşkanını halka seçtirmekti, hesap oydu; paket yola gitti,
öyle çıktı, kargoya verildi!
Şimdi, elimde, o günkü metin var.
Şu gördüğünüz metin, Cumhurbaşkanını halka seçtiren
Anayasa değişikliğini getiren metin. Geçici 18, 19da dedik ki:
11inci Cumhurbaşkanı seçiminin ilk tur oylaması, bu Kanunun
Resmî Gazetede yayımını takip eden kırkıncı
günden sonraki ilk Pazar günü, ikinci tur oylaması ise ilk tur
oylamayı takip eden ikinci Pazar günü yapılır. dendi. Tam bu
söylendi ama dediğim gibi, bizim seçim önce olup da
Cumhurbaşkanını bu Parlamento seçince bu hükmün bir anlamı
kalmadı çünkü bunun bir karşılığı kalmadı,
bu artık kadük oldu, karşılığı olmayan bir hüküm
oldu ve seçimden sonra, Milliyetçi Hareket Partisiyle beraber -o gün
hatırlarsanız, buradaydı arkadaşlarımız, önemli
bir bölümü- bu, anlamı kalmayan 19uncu maddeyi, 18le beraber, paketten
çıkarmış olduk.
BÜLENT TURAN (İstanbul) CHP
neredeydi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Burada Bülent, burada, burada
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Şimdi, bu, paketten çıkarma meselesi
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Çok merak ediyorsan, burada
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, lütfen
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Evet, paketten çıkarma meselesi gerçekleşince
18, 19 yani 11 no.lu Cumhurbaşkanını halk değil, biz
seçmiş olduk ve böylece artık, yeni seçilen
Cumhurbaşkanıyla alakalı kuralların mevcut Anayasaya göre
işlemesi gerekir, bu kadar nettir konu. Niye? Çünkü diyor ki bu Anayasa,
82 Anayasası, o günkü metinde, seçildiği metinde Yedi
yıllığına seçilmiştir. diyor, yedi
yıllığına, yedi yıl için. Dolayısıyla da
yorum yapacaksak bu bağlamda yapmamız lazım, kuralı
koyacaksak bu bağlamda koymak lazım.
Şimdi, bize diyorlar ki: Geçici
madde koysaydınız. Geçici madde koyduk, söylediğim şekilde
geçici madde yazıldı. Ama, niçin yazıldı? Halk
tarafından seçilmek üzere yazıldı ama takdim tehir
dediğimiz hukukta, öncelik sonralık gerçekleşince o normal süre
işlemedi. Siyaset normal işlemediği için bugünkü tablo buradan
kaynaklandı, evvela arkadaşlarımızın bunu çok iyi
görmesi lazım yani bu Komisyonumuzda unutulmuş bir mesele değil.
Şimdi, böyle olunca yorum konusuna
geliniyor. Geçici madde konabilir miydi Anayasaya? Dediğim gibi o gün
konamıyor ama diyelim ki 2010 yılında Anayasa
yazıldığı zaman, daha doğrusu yeni
ATİLLA KART (Konya) 5697ye
konabilirdi Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Anlamadım.
ATİLLA KART (Konya) 5697ye
konabilirdi geçici madde.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Nasıl koyacaksınız? Siz
oradaydınız.
ATİLLA KART (Konya) 21 Ekim
referandumunda geçici maddeyi koyabilirdiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Yani bu 2010dakini mi diyorsunuz?
ATİLLA KART (Konya) Evet.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Tamam, işte onu söylüyorum ben de, ben de tam onu
anlatmaya çalışıyorum.
ATİLLA KART (Konya) 2007dekini
diyorum, 21 Ekim referandumunu diyorum.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi müsaade
buyurun.
ATİLLA KART (Konya) O yönde bir
iradeniz oluşmadı çünkü.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Biz kadük kalmış bir maddeyi
çıkardık. Cumhuriyet Halk Partisi bunu Anayasa Mahkemesine götürdü.
Anayasa Mahkemesi de dedi ki: Yaptığınız doğrudur.
Parti olarak burada Meclisin çıkardığı bu kadük
kalmış metni çıkarmak doğrudur. Ancak paket yola çıkmış
ve kargoda, bizim oraya yeni bir geçici madde koyma şansımız
hukuken sıfır bana sorarsanız. Olmayan bir şey talep ediyor
Sayın Kart, olmayacak bir şeyi söylüyor.
ATİLLA KART (Konya) Maddeleri
çıkardığınıza göre geçici madde de koyabilirdiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Hayır, mümkün değil o, o olacak bir şey
değil. Öbürünün nedeni kadük kaldı, çünkü o bitti, onu koysan da
anlamı yok; ölü, ölmüş bir hüküm o, öyle duruyor orada, kuru bir
ağaç.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Peki, çıkardığınız ne?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Onu öyle çıkardık işte. Anayasa
Mahkemesi Doğru yaptınız. dedi, Yapılanlarda bir
aksaklık görmüyorum. dedi.
ATİLLA KART (Konya) Sizin o
yönde bir iradeniz yoktu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Şimdi, oraya konamazdı. Paket yolda, kargoya
gitmiş, geri dönüşü yok. Şimdi gelelim
ATİLLA KART (Konya) O gün
hesaplarınız farklıydı.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Ha, şunu desen olur: 2010da konsaydı bu, 12
Eylül referandumunda. o başka, onu konuşalım. Eğer
konuşacaksanız, mantıklı bir şey söyleyecekseniz gelin
bunu konuşalım. Oraya da gerek kalmadı, çünkü biz
söylediğimiz gibi Cumhurbaşkanını mevcut Meclis
seçtiği için, yedi yıllığına seçtiği için bu
kurallar geçerli. dedik. Anayasa Mahkememizin kararları,
Danıştayın kararı bunu doğruluyor, hukuku,
güvenirliği, statünün korunması. Elbette, Anayasaya bir geçici madde
bugün yazılabilir. Ne denebilir? Filan tarihte yapılan
değişiklik mevcut Cumhurbaşkanının süresini kapsar.
Olur o zaman beş. Bunu kanunla getiremezsiniz değerli arkadaşlar.
Kanuna yazarak yedi yılı beşe indiremezsiniz, yedi yıl
orada neyse
Bu kanun uyum yasası sadece, oradaki yediyi buraya
yazıyoruz sadece o kadar. Yaptığı bir uyumdur. Yoksa
Efendim, beşti de yediye çıkardık. Böyle bir şey yok, hiç
böyle bir şey yok.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Geçen
dönem biz beş yıllığına seçilmedik mi Hocam?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Evet, beşe seçildik.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Ee, niye
dört yıl yaptınız?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Tamam, dörde indirme şeklindeki duruma biz erken
seçim kararı alarak gittik. Yoksa bakın zabıtlarda bunlar var.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hocam,
Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev sürelerini niye düşürdünüz?
ATİLLA KART (Konya) Anayasa
Mahkemesi üyelerini ne yaptık Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) O günkü zabıtlara bakın. Beş
yıllık süreyi biz dört yıl uygularken tamamıyla
bunları biz öne aldık. İstersek üç ay sonra da gidebiliriz. Hazırsanız
altı ay sonra, üç beş ay sonra gidelim; isterseniz, yani bu kadar
meraklıysanız. Çünkü bu bizim elimizde olan bir şey.
ATİLLA KART (Konya) Anayasa
Mahkemesi üyelerini ne yaptık?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Bu bizim elimizde olan bir şeydir, öbürü bizim
elimizde değildi. Mahallî seçimi kısamazsın,
Cumhurbaşkanlığı seçimini kısamazsın; böyle bir
yetkin yok. Öbürü bizim elimizde olan bir şey. Kendimize kıydık,
başkasına kıyamıyoruz. Sorun bu kadar basittir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) 2 kereyle
sınırlandırmayı getiriyorsunuz ama.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Dolayısıyla, beş artı beş
formülü halk tarafından seçilen ve bundan sonra uygulanacak olan bir
formüldür. Konuyu böyle görmemiz lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) Halk seçsin
Hocam, niye iki yıl geciktiriyorsunuz?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Cumhurbaşkanını halk seçer, Meclis
seçer
Efendim, parlamenter rejimden uzaklaşılır mı? Ee,
biz de uzaklaşalım azıcık canım. Zaten parlamenter rejim
hangi memlekete ne hayır getirmiştir bu dünyada? Çok çeşitli
tipleri vardır ve çok da enteresan bir modeldir.
ATİLLA KART (Konya) Sayın
Kuzu, bu, sistemin adı.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Yani Avrupaya da bir fayda getirmemiştir. Fransa
yıllarca çileden çıktı, en sonunda yarı
başkanlığa geçti, azıcık nefes aldı. Gelin, tam
Başkanlık modeline geçelim. Yeni bir anayasa yapıyoruz, madem
bir iş yapacaksak hiç olmazsa kalıcı bir şey olsun.
Değerli arkadaşlar,
parlamenter rejim dediğiniz model bu söylediğimiz bağlamda
Balkanlarda da var. İşte Balkanlarda 16 ülkede, dünyada 25 ülkede
şu: Yani parlamenter model var, ama cumhurbaşkanını halka
seçtiriyor. Doğru mu? Doğru, yanlış; ama böyle bir
yaygın uygulama başlamış dünyada, gidiyor.
Dolayısıyla, bu akıntıya biz de uymuş olduk.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesinde
Belki yeni anayasada
zaten yetkileri bu bağlamda dikkate alınabilir. O başka bir
mesele, yani o ayrı bir tartışma konusu.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Kişiye özel kanun yapıyorsunuz, kişiye özel.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Ama Cumhurbaşkanını salt halkın
seçmesi, parlamenter rejim olmaktan tek başına çıkarmaz.
OKTAY VURAL (İzmir)
İnşallah, Cumhurbaşkanı veto eder.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Zaman içerisinde Cumhurbaşkanı ile
Başbakan çatışır mı, tartışır mı?
Olabilir. Ee, Demirel kimlerle tartışmadı, Özal kimlerle
kapışmadı? Ee onlar da kendi partisinin adamlarıydı.
Yani dolayısıyla kendileri seçmişlerdi, kendilerinin
yanında beraber politika yapmışlardı, hem de parlamenter
rejimdeydi. Kavga çıkarsa nerede çıkar? Kavganın parlamenter
rejimi, başkanlığı olmaz ki, yeter ki kavga çıkarmak
iste yani, istedikten sonra bir kavga çıkarırsın bir yerden!
Bu şartlarda değerli
arkadaşlar, bir de şunu söyleyeyim: Geçen dönem, Sayın Kart
sizin de bulunduğunuz alt komisyona verilen muhalefet şerhinizde,
sizin de imzanız burada
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Başkan
teşekkür ediyorum.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yok öyle bir uygulamam
Sayın Başkan.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Peki.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı
adına söz isteyen Fatoş Gürkan, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Gürkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FATOŞ GÜRKAN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Seçimi Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde şahsi kanaatlerimi bildirmek
üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve bizi izleyen aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Siyasi tarihimizde Cumhurbaşkanı
seçimleri çoğu zaman siyasi bunalımlara ve sorunlara yol
açmıştır. Cumhurbaşkanlarının seçilme şekli
sebebiyle tarafsızlıklarının
tartışıldığı gözlenmiştir. Yine 2007
yılında yapılan en son Cumhurbaşkanı seçiminde
yaşanılan sıkıntılar nedeniyle konuya köklü bir çözüm
getirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Ülkemizin birçok kronikleşmiş
sorununa çare olan AK PARTİ İktidarı,
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili kanunu da çıkararak
bu tartışmaların bir an önce bitmesiyle ilgili bir
çalışma yapmıştır. Bu amaçla, 31 Mayıs 2007
tarihli ve 5678 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunla, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük temsil makamı olan
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi suretiyle seçim
tabanının genişletilmesi ve demokratik katılımın
daha çok sağlanması, yönetenleri belirleme sürecinde milletin etkin
katılımının temini, halkın seçtiği
Cumhurbaşkanının tarafsız, partiler üstü bir tutum
sergilemesinin mümkün kılınması amaçlanarak Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 101inci ve 102nci maddelerinde değişiklik
yapılmıştır. Söz konusu değişiklik 21/10/2007
tarihinde, herkesin de bildiği üzere, halk oylamasından da geçerek
yürürlüğe girmiştir. Bu düzenleme doğrultusunda
Cumhurbaşkanının halk tarafından beş yıl için
seçilmesi ve bir kimsenin en fazla 2 defa Cumhurbaşkanı
seçilebilmesinin yolu açılmıştır.
Yapılan bu değişiklikler
çerçevesinde 102nci maddenin son fıkrasında
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve
esasların kanunla da düzenleneceği belirtilmiştir. Bu
tasarı ve komisyon metni Anayasanın 102nci maddesinin son
fıkrasında yer alan söz konusu hüküm gereğince Cumhurbaşkanı
seçimine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi amacıyla
hazırlanmıştır. 23ncü Yasama Döneminde Anayasa
Komisyonunda ve yine bu Seçim Kanunuyla ilgili alt komisyonda da bulunmam
nedeniyle bir metin hazırlanmıştı Komisyonda, ancak kadük
hâline gelince 24üncü Dönemde tekrar Anayasa Komisyonumuza geldi ve Anayasa
Komisyonunda yine alt komisyona havale edilerek tarafımızdan tüm
Komisyon arkadaşlarımızla birlikte bir metin
hazırlandı, ana Komisyondan da geçti, tasarıyla birlikte
Meclisimizin huzurlarına geldi.
Şimdi, tabii, burada en önemli
tartışılan konu bu saate kadar detaylı olarak
açıklanan, Sayın Cumhurbaşkanımızın görev
süresinin ne kadar olduğuyla ilgili. Sayın Cumhurbaşkanımızın
görev süresi -11inci Cumhurbaşkanımızın- 5678
sayılı Kanunun yürürlüğünden önce yedi yıl olarak
belirlenmiş, Sayın Cumhurbaşkanımızın görev
süresinin seçildiği tarihteki hükümlere tabi olması kanunların
geriye yürümezliği ve hukuki güvenlik ilkelerinin gereğidir. Hukuki
güvenlik kurallarda belirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir. Kişilerin
koşulları kanunla belirlenmiş bir statüye, devlete ve hukuki
istikrara güvenerek görev aldıktan sonra bu statüde kanunla makul nedeni
olmayan ölçüsüz ve geriye dönük biçimde hakları kısıtlayıcı
değişiklikler yapılması kazanılmış haklara
ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine de aykırı
düşecektir. Bu nedenle, esasında Sayın 11inci
Cumhurbaşkanımızın görev süresinin yedi yıl
olduğuyla ilgili bir netlik vardır ama maalesef kamuoyunda birileri
tarafından bu konu sürekli gündeme getirilerek
vatandaşımızın kafası
karıştırılmaktadır. Komisyonumuzda da bu konunun
netlik kazanması amacıyla bir çalışma
yapılmış ve geçici bir madde eklenmiştir. Sayın
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gülün ve ondan önceki
cumhurbaşkanlarımızın da görev süresinin yedi yıl
olduğu ve bundan sonra da tekrar seçilemeyeceği yönünde bir geçici
madde eklenmiştir.
Tabii ki amacımız bundan
sonraki seçimlerde cumhurbaşkanlarının seçiminin
tartışılmaya konu olmamasıdır. Dolayısıyla,
bu kanunun kabulüyle bu da sağlanmış olacaktır.
Ben bu tasarının ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi ve
bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Gürkan.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.19
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.38
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporunun birinci bölümü üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi, on beş dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Doğru, Sayın
Erdoğan, Sayın Dinçer, Sayın Tanal, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Işık, Sayın Canalioğlu, Sayın Bayraktutan,
Sayın Kuşoğlu sisteme girmişlerdir.
Sayın Doğru, buyurun.
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önümüzdeki
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle beraber, Cumhurbaşkanlığı
yetkilerinin azaltılması yahut da başkanlık sistemine
geçiş ile ilgili, yetki artırımıyla ilgili bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca ikinci sorum olarak, 2011
yılı sonu itibarıyla ülkemizde cezaevinde yatan tutuklu ve
hükümlü sayısı ne kadardır? Bunların suçlarıyla ilgili
olarak oranları nedir, sayıları nedir? Cezaevlerinde
çalışan ceza infaz memurlarının özlük haklarıyla
ilgili bir çalışma yapma düşünülüyor mu Bakanlığınızda?
Öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 11inci
Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır. hükmünü
içeren geçici madde Anayasa'ya aykırıdır; bunu siz de gayet iyi
biliyorsunuz. Bu düzenlemeden maksadınız belirsizliği ortadan
kaldırmak mıdır? Gündem değiştirmek midir? Bu
düzenlemeden gerçek maksadınız nedir? Birinci sorum bu.
İkinci sorum da şudur:
Eğer 11inci Cumhurbaşkanı seçildikten sonra
Cumhurbaşkanının yetkilerini artıran bir kanun
çıksaydı, Sayın Cumhurbaşkanı Ben seçildiğimde
bu yetkiler yoktu, ben bunu kullanmayım. mı diyecekti? Bunu da merak
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Dinçer?.. Yok.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Değerli Başkan.
Değerli milletvekilleri, 12
Haziran 2011 seçimlerinde, Şanlıurfa ili Siverek ilçesine
bağlı kırk tane köyde AKPye oy çıkmadığı
için bu köylerin yol ve suyu verilmemektedir, yapılmamaktadır. AKP,
acaba ne zaman bu partizanca davranışlarına son verecektir?
Soru iki: Silivri Cezaevi ile Silivri
Devlet Hastanesi arası 7 kilometredir. Buradaki, vasıtayla,
hastaların, tutukluların devlet hastanesine götürülme süresi en fazla
on veya on beş dakikayı alabilmektedir ancak Silivri Cezaevindeki
revirde alet edevat olmadığı gibi nöbetçi doktor olarak -orada
tutuklu kadın cezaevi yoktur ancak- oraya sırasıyla kadın
doğum uzmanı gönderilmektedir. Bu ne zaman düzeltilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Bakan, burada Sayın Recep Tayyip
Erdoğana haksızlık yapmıyor musunuz? Bir defa yedi
yıl yapıyorsunuz; beş, beş olsaydı 2 defa
seçilebilecekti. Bunda vicdanınız rahat mı?
İki: Aynı kanunda benim
milletvekilliğimi geçen dönem dört yıla indirdiniz. Bu hak
mıdır hukuk mudur? 23üncü Dönem milletvekillerinin burada bir
hakkı yenmemiş midir? Bu arkadaşlarımız da madem
aynı kanunda, aynı adla, aynı süreyle
yapılmıştır, o zaman bizim hakkımız neden
yenilmiştir diyorum?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Anayasanın 101inci
maddesinin ikinci fıkrası Cumhurbaşkanının görev
süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa
Cumhurbaşkanı seçilebilir. demektedir.
Halkın iradesiyle, halk
oylamasıyla kabul edilmiş bu maddeyi şimdi mevcut
Cumhurbaşkanının süresini yedi yıla çıkararak
Sayın Abdullah Güle bir haksızlık yapmış olmuyor
musunuz?
Şu anda Başbakan Sayın
Recep Tayyip Erdoğanın Cumhurbaşkanı adayı
olmasının önünde bir engel var mıdır? Bu
değişikliğe neden ihtiyaç duydunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Canalioğlu
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, taahhüdü
ihlalden dolayı hapis cezası almış olanların Ekonomik
suça ekonomik ceza prensibine dayanılarak düzenlenmesi düşünülmekte
midir?
İki: Çek Yasasında hapis
cezasının kaldırılmasıyla çek
alacaklılarının durumu nasıl olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Anayasa
Mahkemesindeki hâlen üyelerle alakalı on iki yıllık süre var
biliyorsunuz. Bunlarla alakalı 18inci maddede -intikal maddesinde- bir
geçici madde getirildi ve mevcut Anayasa Mahkemesi üyelerinin altmış
beş yaş sınırına kadar görev
yapacağını, eski üyelerin
Bu madde, bu 18, intikal maddesi
Sayın Bakan sizce gereksiz midir? Yanlış bir madde midir?
Eğer, kanun koyucu, bu konuda Cumhurbaşkanıyla alakalı
aynı düşünce içerisinde olsaydı bir intikal maddesiyle bunu
düzenler miydi?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce
sorduğum tutuklu milletvekilleriyle ilgili soruya Hâkimler karar verecek
kampanyaları nasıl yürüteceğine. dediniz. Peki, seçilmeleri
hâlinde -yüzde 51le en azından, ortalama olarak da yüzde 61 oyla
seçilecekler- o durumda yine hâkimler mi karar verecek? Halkın yüzde
60ının seçtiği, en az yüzde 51inin seçtiği bir
Cumhurbaşkanıyla ilgili böyle bir karar geçerli olabilecek mi? Bu,
teorik gibi görünebilir ama bu aşamada zaten kanun
hazırlığı yapıyoruz, teorik olmak zorunda.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabii, KCK operasyonu adı
altında uzun süredir operasyonlar yapılıyor. Bizim
iddiamıza göre 5 bine yakın insan tutuklandı ama Hükûmetin
yetkili kurumları zaman zaman çıkıp Hayır, böyle bir rakam
yok
Ben de Sayın Bakandan rica ediyorum, yani bu işi en iyi bilen
sizsiniz, yani rakamların ne kadar olduğu konusunda bir, kamuoyunu bilgilendirirseniz
sevinirim.
İkincisi: Birkaç gündür sekiz,
dokuz tane cezaevi dolaştık ve bu cezaevlerinde ciddi
sıkıntılar var Sayın Bakanım. Yani, bizim
Şırnak Milletvekilimiz Selma Irmakın kaldığı
Diyarbakır E Tipi Cezaevinde 8 kişilik yerde 20nin üzerinde bayan
arkadaşların kaldığını biliyoruz ve hatta,
mutfakta insanlar geceleyin konaklıyorlar. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz? Yeni bir paket sunuyorsunuz ama bu pakette yeni cezaevleri
mi, yoksa Terörle Mücadele Yasasında da bir değişiklik
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Demin, bu parlamenter sistemin
değiştiğini, buna parlamenter sistem denilemeyeceğini
söyledim. Sayın Bakan buna benzer dünyada örneklerinin de olduğunu
söyledi. Kendisinden sonra söz alan hatip de bunun bir martaval olduğunu,
böyle bir tartışmanın martaval olduğundan falan bahsetti. O
hatibi de, Sayın Bakanı da akademik dünyaya havale ediyorum. Ama
sormak istediğim şey şu: Bu Adaylara yardım
başlıklı 14üncü maddede gerçek kişilerden yardım
alınması imkânı getirilmiş, böyle bir düzenleme var. Bizde
bir söz var: Yiyen ağız utanır. diye. Şimdi, gerçek
kişilerden yardım almış bir Cumhurbaşkanının
yarın bu kişilerle ilgili tasarruflarda herhangi bir
adaletsizliğe sebebiyet verecek şekilde davranacağına
ilişkin hiç aklınıza bir ihtimal gelmiyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın Türkkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Bakanım, mevcut Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül yedi
yılını doldurmadan beş yıl
Cumhurbaşkanlığı yaptığı bu sürede istifa
ederse bir daha, bu yeni yapılan yasaya göre tekrar aday olabilir mi?
Beş artı beş olmuş olacak o zaman.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Türkkan.
Sayın Sakık, buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, tabii KCK operasyonu bizim kanayan yaramız. Üç yıla
yakındır bu arkadaşlarımız ana dilde savunma yapmak
istedikleri için, bir türlü, mahkemede hâlen
Mahkemelerde bu ana dilde
Bunun
için tutukludurlar, bunun için bedel ödüyorlar ve ana dillerinde savunma
yapamıyorlar. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz Sayın
Bakanım? Yeni bir çalışmanızın olduğunu da
duyduk. Acaba buradan bir ara formül bulunabilinir mi? Ana dilde bir savunma
hakkı sağlanabilinir mi?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Doğrunun sorusuyla
başlıyorum. Cumhurbaşkanımızın yetkilerinin
azaltılması ya da arttırılmasını düşünüyor
musunuz? diye bir soru sordu. Bunu iktidar grubu olarak bizim
düşünmemizin çok fazla bir anlamı yok. Malumunuz bu yetkiler
Anayasamızda düzenlenen yetkilerdir. Dolayısıyla böyle bir
düşünce olacaksa, arttırma ya da azaltma yönünde, Mecliste şu
anda çalışmakta olan Uzlaşma Komisyonunun bu konuda bir noktaya
gelmesi gerekir. Bizim tek başımıza düşüncemizin pratik bir
faydası olmaz.
Cezaevinde bulunan hükümlü, tutuklu
sayısı şu anda 130 bin rakamını bulmuştur. Bunun
yüzde 28 civarında olanı tutuklu, yüzde 72 miktarında da hükümlü
var. Bu oran, bizim son otuz yılın en iyi oranı
tutukluların az olması açısından. Tutuklu sayısı
artıyor ama hükümlü ile tutuklunun oranını beraber
ölçtüğünüzde Türkiyede tutuklu oranları düşmektedir cezaevinde
bulunanlar açısından. Tabii, onların hangi suçlardan
olduğuna dair dökümü ancak yazılı verebilirim Sayın
Vekilim.
Ceza
tevkifevlerinde infaz koruma
memurları için bir
düzenleme -özlük haklarında- var mı? diye
Cezaevlerinin
dış güvenliğinin jandarmadan alınarak Adalet Bakanlığına
bağlı ceza infaz koruma memurları tarafından
yapılmasını içeren bir tasarımız Bakanlar Kuruluna
sevk edildi. Bu tasarı, umuyorum, bir sonraki Bakanlar Kurulunda
görüşülecek ve kısa sürede de Parlamentoya gelecek. O paket
içerisinde görev ve sorumlulukları değiştiği için de ceza
infaz memurlarında bir düzenleme düşünüyoruz. Tabii, bunun Hükûmetten
ve Maliyeden geçmesi gerekiyor.
Sayın Tanal
Şanlıurfanın bir köyü. dedi ama şu anda bunu bilmem ve
buna bir cevap vermem mümkün değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bir
değil dört tane.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) - Bununla ilgili olarak araştırırız, ilgili
arkadaşlardan sorarız Sayın Tanal. Şu anda afaki bir cevap
vermek istemiyorum buna.
Onun dışında Silivri
Cezaevi ile Silivri Devlet Hastanesi arasında mesafe yakın. diyor.
Evet, doğru ama gündüz ile akşam saatleri arasında
ulaşım açısından çok fark var. Gündüz trafiğinde zaman
uzayabiliyor. Bu açıdan çevre yolundan bir ulaşım imkânı
zorlanıyor. Ancak Revirdeki imkânlar. dediniz. Zannediyorum, kurumun
içerisinde, cezaevi kampüsü içerisinde olan sağlık ünitesinden
değil F tipi cezaevlerinde bulunan revirler var, ilk müdahale
noktası. Orada, dediğiniz gibi, imkânlar çok geniş değil
ama hemen 8-9 tane cezaevinin oluşturduğu kampüsün içinde bir sağlık
birimi var. O sağlık birimimizde gerekli donanımlar var. Orada
uzmanlar nöbetçi olarak çalışıyor. Dahiliyeci ayrı,
işte, hariciyeci ayrı ya da farklı uzmanlık
alanlarında haftanın belli günlerinde uzmanlar geliyor ve cezaevinden
ihtiyacı olanların tedavileri yapılıyor. Ancak zaten acil
olanlar için sürekli devlet hastanesine ve daha üst sağlık
birimlerine gitme imkânımız açık.
Sayın Aslanoğlu Beş
artı beş haksızlık değil mi? diye sordular.
Değerli arkadaşlar, biz
burada yapmış olduğumuz düzenlemede bir hak dağıtma
noktasında değiliz. 2007de bir anayasa değişikliği
oldu ve şimdi bu anayasa değişikliğinin uygulamasına
dönük olarak birtakım tereddütler, birtakım spekülasyonlar yapıldığında
bu yasama faaliyetini yapan Parlamento konuya ilişkin iradesini ortaya
koymaktadır. Bize göre olması gereken şeydir bu, yoksa burada
hak alıp hak dağıtma faaliyeti içerisinde değiliz şu
anda.
Milletvekili olarak biz dört yıl
vekillik yaptık geçen dönem. Bu bizim bir yılımıza
yazık olmadı mı? diyor. Yanılmıyorsam seçim
kararını burada gruplarla beraber aldığımızı
düşünüyorum 2011de yapılan seçimlerde. Buna muhalefet eden bir
siyasi partimiz de olmadı. Dolayısıyla 2011de yapılan
seçimler -tekrar ifade ediyorum ve altını çiziyorum- Yüksek Seçim
Kurulunun resen oluşturduğu takvime göre
yapılmamıştır 2011 seçimleri. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Parlamentoda seçim kararı almıştır 12 Haziran için, onun
üzerine Yüksek Seçim Kurulu 12 Haziranda seçim yapılmak üzere seçim takvimi
hazırlamıştır. İkisi arasında çok fark
vardır. Bu, Cumhurbaşkanlığı açısından da
emsal teşkil etmeyecektir bu yüzden.
Onun dışında, Sayın
Alim Işık Cumhurbaşkanımızın görev süresi
beş yıldır. En fazla iki defa seçilebilir. Şimdi
yapılan Sayın Güle bir haksızlık olmuyor mu? Biraz önce
onu cevaplamaya çalıştım. Burada yaptığımız
şunu beş artı beş yapalım, bunu yedi yıl
yapalım gibi bir çalışma değil, bir soyut norm
çalışmasıdır. 2007de yapılan
çalışmanın tereddütler üzerine tavzihi mahiyetinde bir
çalışmadır. Onun dışında hiç kimseye özel bir
avantaj temin etmek üzere yapılmış bir çalışma da
değildir.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Cumhurbaşkanının aday olmasını
engelliyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Niye
engelliyorsunuz? Niye yasak getiriyorsunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Değerli milletvekilleri, Sayın Bayraktutanın bir
sorusu var, Anayasada mevcut üyelerin altmış beş
yaşına kadar görev yapacağına dair bir istisna hükmü
koydunuz. diyor. Doğrudur. Bu intikal hükmü konulmuştur ama bu
intikal hükmünün konulmadığı örnekler de vardır. Kültür
tabiat varlıklarını koruma kurullarında görev süresi
indirilmiştir. İndirilen süreye göre Kültür Bakanlığı
bunların görevine son vermiştir. Bu üyeler idari yargıya
gitmişlerdir, en neticede konu Danıştaya intikal etmiştir.
Danıştayın yapmış olduğu değerlendirmede, bu
düzenlemenin mevcut görevde olanların süresini de
kısalttığına dair özel bir hüküm olmadığı
için önceki seçildikleri süreyi tamamlamaları gerektiğine
hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesinin de benzer şekilde içtihatları
vardır.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Aksine hüküm
var.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Cevaplayamadığım sorulara da yazılı olarak
cevap vereceğim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
KAMER GENÇ (Tunceli) Hep
yanlış bilgi veriyor. Bu nasıl Bakan?
OKTAY VURAL (İzmir) Beş
yılda istifa ederse. Ona bir cevap verin yani bu sonradan
cevaplandırılacak bir konu değil ki.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hiç
aklınıza gelmedi, onun için cevap veremiyorsunuz.
BAŞKAN Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Şimdi
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Başkanım, özür dilerim.
Bakanın verdiği bilgi
doğru değil. Ben izin verirseniz hemen
BAŞKAN Lütfen Sayın Tanal
Lütfen...
MAHMUT TANAL (İstanbul) Mahkeme
kararı elimde benim. Doğru bilgisi burada.
BAŞKAN Şimdi birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci madde üzerinde üç adet önerge
var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanun Tasarısının 1. Maddesinde
yer alan Bu kanunun amacı ibaresinden sonra gelmek üzere ve
kapsamı ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Enver
Erdem Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz
Elazığ Konya Isparta
Hasan
Hüseyin Türkoğlu Lütfü
Türkkan
Osmaniye
Kocaeli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
138 sıra sayılı yasa tasarısının 1 nci
maddesindeki niteliklere ibaresinden sonra gelmek üzere hazine
yardımı ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sırrı
Sakık A.
Levent Tüzel
Şırnak Muş İstanbul
Pervin Buldan Demir
Çelik
Iğdır Muş
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
138 Sıra Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısının 1. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali
Serindağ Atilla
Kart
Artvin Gaziantep
Konya
Ercan Cengiz Mehmet Hilal
Kaplan Sakine
Öz
İstanbul Kocaeli
Manisa
Musa Çam Mehmet Volkan
Canalioğlu Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İzmir Trabzon
İstanbul
Namık
Havutça
Balıkesir
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge
üzerinde söz isteyen Namık Havutça, Balıkesir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Havutça.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge
üzerinde grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyemiz daha bundan bir yıl önce çok önemli bir
Anayasa referandumuna gitti ve halkımızın milyonlarca
paraları sokaklarda harcandı. Ve gelinen noktada, bakın,
Türkiye'nin gündeminde şu anda Cumhurbaşkanlığı
seçiminin beş yıl mı yedi yıl mı olmasını
konuşuyoruz. Buradan ben Türk halkına sormak istiyorum: Bir yıl
önce Sayın Başbakan ve AKPli sayın hukukçular bu konunun bugün
bir sorun olacağını öngörmüyorlar mıydı? Yani ne oldu
da bir yılda, 2007de bir Anayasa değişikliği oldu, 2010da
yine oldu ve Cumhurbaşkanımız zaten görev
başındaydı ve seçim meydanlarında bu belirsizliği
gidermek adına ve bugün yüzde 49 oy aldığını iddia
eden sayın siyasi iktidar, Türkiye'de istikrar olsun diye Türk
halkından oy isteyen iktidar niçin bu konuyu öngörmedi? Bunu garip bir
çelişki olarak burada ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Hocam anayasa hukukçusu, biz de hasbelkader
İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdik. Bize öğretilen, Türkiye'de
insanlarla insanlar arasında sorunlar olduğunda bunlar mahkemelere
gider, insanlarla devlet arasında sorun olduğunda idare mahkemelerine
gider, devletle arasında bir sorun olduğunda bu da Anayasa
Mahkemesine gider ve sorun -o
günkü örneğin özel hukuka tabiyse- hâkimin önüne giden mesele o günkü
pozitif mevzuata göre çözümlenir, meri hukuka göre çözümlenir.
Şimdi bakın, Türkiyede bir
anayasal sorun var, bu sorun nasıl çözülecek? Uluslararası hukuk,
Anayasamız ve bugünkü geçerli mevzuata göre çözümlenecektir ve
açıkça, Anayasamızın 101inci maddesinin ikinci
fıkrası cumhurbaşkanının görev süresinin beş
yıl olduğunu düzenlemektedir.
Şimdi, Anayasa açık. Yeniden
bir kanunla şu anda gelerek -bu düzenlemenin kanunla, geçici bir maddeyle-
cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğu iddia
edilmekte ve önerilmektedir. Bu geçtiğinde bunun Anayasa Mahkemesine
gideceği açıktır, çünkü Anayasanın amir hükmüyle
düzenlenmiş beş yıllık düzenlemeyi bu şekilde bir
kanunla düzenlemek mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, Millî
Eğitim Bakanımız az önce buradaydı. Daha önce kanun
hükmünde kararnameyle, aldığınız yetkiyle, Hükûmetin
aldığı ve Türk idari yapısında çok önemli
değişiklikler yaratan sağlık alanında, millî
eğitim alanında görev ve teşkilatlarını
değiştirdi kanunun 2nci maddesinde. Şimdi, Millî Eğitim
Bakanlığının Görev ve Teşkilatları Hakkında
Kanunun 2nci maddesinde, Atatürk ilke ve devrimleri ve Atatürk
milliyetçiliği sanki Türkiye'nin demokratik, laik ve çağdaş
uygarlığa gitmesinde bir engel teşkil ediyormuş gibi, Millî
Eğitim Bakanlığının görev ve
teşkilatlarından çıkarıldı.
Bakıyoruz, acaba neden bu
düzenleme yapıldı? Anayasamızın başlangıç hükmü,
Anayasamızın 2nci maddesi ortadayken ve emir verirken Böyle
olması gerekiyor. diye, maalesef, Millî Eğitim Bakanlığının
bu düzenlemesi Türk halkının önüne garip bir çelişki olarak
gelmiştir.
Yine, son olarak da 12 Ocakta
Sayın Millî Eğitim Bakanının, 19 Mayısların,
çocukların üşüdüğü, eğitimin aksadığı
gerekçeleriyle, sadece Ankarada kutlanması gerektiği yolunda bir
açıklaması oldu, bir genelgesi oldu.
Şimdi, ben buradan Türkiyeye
soruyorum, Türk halkına soruyorum: 19 Mayıs, bu ülkede, bu ülkenin
ulusal devriminin, ulusal bağımsızlığının
meşalesinin yakıldığı gündür, ulusumuzun gururla
üzerinde durduğu bir gündür, bütün gençlerimizin stadyumlarda tek yumruk
oldukları bir gündür. Bugünün hasletini ve güzelliğini yaşamak,
stadyumlarda bir araya gelmek ulusumuzun en büyük hasletlerinden biridir.
Şimdi durup dururken yok Üşüyoruz., yok efendim millî eğitim
aksıyor. gibi gerekçelerle Türk halkında ulusal birlik, beraberlik
duygularımızı zedeleyecek bu adımın
atılmasını biz kabul etmiyoruz.
O nedenle, Değerli Millî
Eğitim Bakanı, derhâl bu yanlıştan, bu genelgeden
dönülmelidir ve Türk halkının ulusal birlik ve bütünlüğünü
sağlayacak günlerin daha bir ihtimamla, coşkuyla, birlik, beraberlik
içerisinde kutlanması gerektiğini ifade ediyor, hepinize
saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 138 sıra sayılı yasa tasarısının 1 nci
maddesindeki niteliklere ibaresinden sonra gelmek üzere hazine
yardımı ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
İstanbul Milletvekili Sayın Levent Tüzel konuşacak.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tüzel. (BDP
sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısı bir süredir devletteki düzenleme ve yapılanmada
Hükûmetin yeni bir hamlesidir desek yanlış olmaz herhâlde. Ancak anlaşılan
o ki bu son olmayacak çünkü ihtiyaç duydukça bu türden yeni düzenlemelere
başvurulacağı görülüyor.
Cumhurbaşkanının görev
süresindeki tartışmayı sonlandırmak adına görev
Parlamentoya verilmiştir ama her zamanki gibi Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmeti Meclis çoğunluğuna dayanarak istediği gibi yönetme
yetkisini kullanacaktır.
Bu düzenlemeyle neyin hesabı
yapılmaktadır? AKP İktidarının ve fikrinin uzun
yıllar sürdürülmesi ve mevcut Başbakanın geleceğinin
planlanması hesabı yapılmaktadır ancak AKP yönetimi bu
hesaplarını mevcut çoğunluğu koruyacağını
düşünerek yapmakla yanılmaktadır.
Burada, bu görüşmelerde
konuşan bir milletvekili arkadaşımız Son söz Meclisindir.
derken, aslında halkı hesaba katmamaktadır. Her gün daha çok hak
ve özgürlükleri gasp eden, geleceği karartan, ortak yaşamı ve
barışı tahrip eden, gelir adaletsizliği uçurumuna
yuvarlayan bir iktidarın ömrünü de elbette halk belirleyecektir yani son
söz her zaman halkın olacaktır, bütün zorbalık ve baskı
politikalarına rağmen böyle olacaktır.
Cumhurbaşkanını halk
seçer. denilerek tarafsız ve psikolojik olarak halk desteği
almış cumhurbaşkanının özgüveninden söz edilmekte.
Halka seçtirmek bunu ne ölçüde sağlayacaktır? Mevcut
Cumhurbaşkanı da halkın çoğunluğunun desteğini
alarak seçilmiş bir partinin içinden çıkmış ancak bütün
haksızlıklara, hak gasplarına, insan hakları ihlallerine ne
yazık ki seyirci kalmıştır. Her gün işlenen nefret
suçları, halkı kışkırtıcı psikolojik
harekâtlar yürütülürken sessiz ve seyirci kalmak ne menem bir
tarafsızlıktır? Savaş politikalarıyla halkın
acısını büyüten bombardıman gibi kayıplar
karşısında Sayın Cumhurbaşkanının tutumu
nasıl olmuştur? Yasada halkın seçtiği
Cumhurbaşkanı halkın içinden çıkmış bir aday
olamamaktadır her nedense, seçilme yeterliliği herkesin seçme seçilme
hakkına terstir. Bunların anayasal hüküm gereği olduğunu.
söylemek yeni ve demokratik bir anayasa ihtiyacı karşısında
yetersiz kalmaktadır.
Eğer demokrasi ve halk seçimiyse,
yükseköğrenim ve benzeri şartlar aranmadan ve aidiyet bağı
Türk milleti denilerek ifade edilmeden, örneğin Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşları. denilerek aday olabilmenin önü neden
açılmamaktadır? Meclisin aday göstermesi anlamına gelecek 20
milletvekili veya partilerin ortak adayı gibi düzenlemeler aslında
halkın seçilme hakkının ihlali anlamındadır.
Esas olarak değerli milletvekili
arkadaşlarım, ülkemizdeki gidişatı konuşmamız
gerekiyor. Nasıl bir gidişattadır? Herkesin kaygı
duyması gereken bir gidişat değil midir
yaşadıklarımız? Kimsenin yaşam güvencesi yok, özel
yetkili, özel hukuk yürüten mahkemeler yürürlüktedir. Habire kararlar
vermektedir. Kimsenin düşünce özgürlüğü yoktur. Halkın
örgütlenmesi ve demokratik, meşru mücadelesi gizli örgüt muamelesi
görmektedir.
İşte, Mecliste grubu bulunan
Barış ve Demokrasi Partisinin yasal, seçilmiş, siyaset yapan
yöneticileri: Binlercesi bugün tutuklanmış durumdadır. Binlerce
insan tutuklanmış, cezaevlerine atılmıştır ama
işte dün Hrant Dink gibi, verilen bir karar gösterdi ki, halkların
barışından, ortak yaşamından, özgürlüklerinden yana
bir gazeteci aydın katledildiğinde, her nasılsa, bu siyasi
cinayette örgüt bulunmamaktadır! Peki, kimin eseridir bu siyasi cinayet?
Hangi iktidar, hangi egemenlik anlayışı bebekten katil
doğurmuştur? Biliyoruz ki, bu taammüden katlin arkasında büyük
bir devlet organizasyonu ve bu organizasyonun koruduğu,
kolladığı, göz yumduğu cinayet şebekeleri vardır.
Bunlardan arınmayan bir devlet anlayışı, yönetimi
halklarımızın eşit, ortak, barışa dayalı bir
geleceğini inşa edemez. Asıl görmemiz gereken problemimiz,
çözmemiz ve halkımızın takip etmesi gereken meselemiz de budur.
Barıştır, demokrasidir.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Tüzel, yalnız, hatırlatmam gereken bir konu var ki,
Türkiyede herhangi bir savaş yok, terör var, terör örgütü var, onunla
mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri var, emniyet var. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar, BDP sıralarından
gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Savaş uçakları
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Roboskiyi hatırlatırım Sayın Başkan, Roboskiyi
unutmayın!
ADİL KURT (Hakkâri) Genelkurmay
Başkanı, savaş diyor!
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
NAZMİ GÜR (Van) Yorum yapacak
makamda değilsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Yaparım. Devletle,
milletle ilgili olduğu zaman yaparım.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanun Tasarısının 1. Maddesinde
yer alan Bu kanunun amacı ibaresinden sonra gelmek üzere ve
kapsamı ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Enver Erdem (Elâzığ) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 138 sıra sayılı
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 1inci
maddesi için verilen önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, dün
ebedî istirahatgâhına uğurladığımız Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf
Denktaşı rahmetle anıyor, ailesinin ve milletimizin
başı sağ olsun diyorum.
138 sıra sayılı bu Kanun
Tasarısının 1inci maddesi amaç ve kapsam maddesidir. Bu
kanunun amacı Cumhurbaşkanı adaylarında aranacak
nitelikleri, seçim öncesi, seçim günü, seçim sonrası yapılması
gereken işlemlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Yirmi
dört maddeden oluşan bu düzenlemenin yüzde 80i Anayasa hükümlerinin ve
bilinen kanunların tekrarı anlamındadır. Oy
kullanırken uygulanacak genel ilkeleri yani serbestlik, eşitlik,
gizlilik, genellik, yargı denetimi, oyların sayımı ve
dökümü gibi düzenlemeleri bir kenara bırakacak olursak gerçek amacı
ortaya çıkacaktır. O amaç da 11nci Cumhurbaşkanının
görev süresi ve tekrar aday olup olmayacağıyla ilgili
hususlardır. Bu kanun tasarısının amaç ve
kapsamını bu şekilde ortaya koyarak sorunun kolayca
anlaşılmasını sağlayabiliriz.
Değerli milletvekilleri,
yapılan bu düzenlemelerle, bir kez daha ülkemizde rejim sorunuyla
karşı karşıya getirilmiş bulunmaktayız. Bu
tasarıyla referandumdan geçmiş anayasal düzenlemeyi yasal bir
düzenlemeyle değiştirme düşüncesi, rejim sorununa bir de ciddi
bir hukuk sorunu eklenmesine neden olmuştur. Yapılmak istenen bu
değişiklik hem usul ve şekil yönüyle hem de esas yönüyle ciddi
sorunları beraberinde getirmektedir. Demokrasilerde yöntem sorunu en
önemli sorunlardan birisidir. Hukukun ana prensiplerinden birisi olan işlemlerin
paralelliği ya da tersine işlem teorisi bu düzenlemeyle ihlal
edilmektedir. Yani normlar hiyerarşisi denilen çok basit bir kural
vardır: Hiçbir hukuki düzenleme bir üstteki düzenlemeye aykırı
olamaz. Yani tüzükler ve yönetmelikler yasalara, yasalar anayasalara
aykırı olamazlar. Yapılan bu değişiklik ile normlar
hiyerarşisi de ihlal edilmiş olacaktır. Yani
Cumhurbaşkanının görev süresi Anayasa maddesiyle
düzenlenmişse onunla ilgili değişiklikler de yine Anayasada yapılacak
düzenlemelerle olmalıdır. 2007 yılında yapılan Anayasa
değişikliği ile Cumhurbaşkanının görev süresi
yedi yıldan beş yıla düşürülmüştür ve geçici, istisnai
hiçbir düzenleme de yapılmamıştır. Yine aynı Anayasa
değişikliği ile milletvekilliği süresinin beş
yıldan dört yıla inmesi neticesinde 22 Temmuz 2007 yılında
milletvekilliği genel seçimleri yapılmıştır.
Şimdi soruyorum: Siz bu garabete nasıl müsaade edeceksiniz? Aynı
düzenleme milletvekillerine geçerli, Cumhurbaşkanına geçerli
değil mi diyeceksiniz? Peki, Anayasanın 104üncü maddesinde
değişiklik yapılıp Cumhurbaşkanı yetkileri
sınırlandırılsaydı ne olacaktı? Yine eski
yetkilerini mi kullansın diyecektiniz ya da Cumhurbaşkanı Ben
eski yetkilerimi kullanmak istiyorum. mu diyecekti?
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili oluşturulan
polemikler yapay bir durumdur. Her Cumhurbaşkanlığı
seçiminde olduğu gibi, bu defa da Sayın
Cumhurbaşkanının görev yapacağı bu son iki
yılın tartışmalı geçmesi amaçlanmaktadır.
Anayasada belirtilen Cumhurbaşkanının görev süresinin
Anayasada değil de yasayla değiştirilmesinin amacının
yasanın Anayasaya aykırılığı ileri sürülerek
Anayasa Mahkemesine götürülmesinin yolu açılmak ve
Cumhurbaşkanlığı müessesesi sürekli tartışma
konusu yapılmak istenmektedir. Yine Anayasa Mahkemesi bu yapılan
düzenlemeyi iptal ederse ne olacak, daha sonra Yüksek Seçim Kurulu mu devreye
sokulacak? Tarafsız ve tartışmasız olması gereken Cumhurbaşkanlığı
müessesesi neden sürekli tartışmaların tam ortasında
tutulmak isteniyor?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENVER ERDEM (Devamla) - Bu probleme
yasal açıdan bakıldığında ortada bir problemin
olmadığı, illa Bir problem var. deniyorsa yasal veya anayasal
çözümün de çok kolay olduğu bilinmektedir.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Erdem.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde kabul
edilmiştir.
2nci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesindeki 2 nci
fıkranın "ve" ibaresinden sonra gelmek üzere "yurt içi
ve yurt dışı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sırrı
Sakık A.
Levent Tüzel
Şırnak Muş İstanbul
Demir Çelik Pervin
Buldan
Muş Iğdır
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 2.
Maddesinin 1. 2. 3. 4. ve 6. fıkralarının Tasarı metninden
çıkarılmasını saygı ile arz ederiz.
Faruk Bal Hasan Hüseyin
Türkoğlu Nevzat
Korkmaz
Konya Osmaniye Isparta
Yusuf Halaçoğlu Cemalettin
Şimşek
Kayseri Samsun
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısının 2. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali
Serindağ Atilla
Kart
Artvin Gaziantep Konya
Ercan Cengiz Mehmet Hilal
Kaplan Sakine
Öz
İstanbul Kocaeli Manisa
Mehmet Volkan Canalioğlu Musa Çam Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Trabzon İzmir İstanbul
Ayşe
Nedret Akova
Balıkesir
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Sayın Nedret Akova, Balıkesir Milletvekili, buyurun.
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
Saygıdeğer Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı 2nci maddenin yasa
teklifinden çıkartılması talebini içeren önerge üzerine lehte
konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısıyla devletimizin en üst düzey yönetiminin nasıl
belirleneceği netleştirilmek istenmesine rağmen sonuçları
ileride görülecek, hukukun üstünlüğü kavramının içinin iyice
boşaltıldığı, işine geldiği gibi kanun
çıkarmalara bir örnek olarak tarihe geçecektir. Mecliste kanunlar
kişisel çıkarlara göre değil halkın en iyi nasıl
yönetileceğine yönelik çıkarılmalıdır.
Geleceğimiz şekillendirilirken Bundan en iyi nasıl güç elde
ederim. başlangıç düşüncesiyle hareket edilirse bunun hiç
kimseye faydası olmayacağı açıktır. Hukuk
boşluklarından faydalanılarak yapılan her türlü
uygulamaların sonuçları felaketle sonuçlanmıştır.
Hukuk ne zaman ayaklar altına alınsa sonuçlarını
fazlasıyla halkımız ödemiştir.
Anayasaya aykırı olarak
yapılmak istenen düzenlemeyle, tasarıyla devlet yönetiminin içine bir
saatli bomba konulmaktadır. Bunun anayasal anlamdaki ağır
sonuçlarını yakın zamanda hep birlikte göreceğiz.
Cumhurbaşkanlığı anayasal bir kurumdur ve bugüne kadarki
düzenlemelerin hepsi de Anayasa ile yapılmıştır.
Referandumda kabul edilen değişikliğe göre
Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır.
Anayasada yer alan ve halkoyuyla kabul edilen düzenlemenin yasayla
değiştirilmesi başka bir hukuksuzluk örneğidir. Anayasada
yer alan ve görev süresine ilişkin olarak yapılan bir düzenlemenin
yine Anayasayla değiştirilmesi ve düzenlenmesi zorunluluğunun
sonucu olarak gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının
görev süresine ilişkin olarak 12/9/2010 tarihli referandum ile
değiştirilen 94/üçüncü madde düzenlemesinde ve gerek Anayasa
Mahkemesi üyelerinin görev süresiyle ilgili geçiş düzenlemesi getiren,
yine 12/9/2010 tarihli referandum ile değiştirilen 147/birinci
maddelerinde bu düzenlemeler anayasal düzenlemeler yoluyla
yapılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu yönde
iradesini açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Anayasanın 6ncı maddesinde
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır. Hiçbir kimse veya organ
kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
hükmüne rağmen kaynağını Anayasadan almayan devlet yetkisi
bugün kullanılmaktadır. Yasaların ve Anayasa değişikliklerinin
yapıldığı yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanının görev süresini beş
yıla indirmiş, ikinci kez seçilmesine imkân vermiş ve
doğrudan halk tarafından seçilmesini kabul etmiştir. Mevcut
Cumhurbaşkanının bu değişikliğe tabi
olacağını kendisiyle ilgili geçici bir düzenleme getirmeyerek
göstermiştir. Bu değişiklik halk oylamasında da kabul
görerek yasalaşmıştır. Mevcut Cumhurbaşkanına bir
istisna öngörülmemiştir.
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısı değil, Başbakan Erdoğanı 2014te
Köşke çıkarma tasarısıdır. Şahsi bir düzenleme
yapılarak kanunların genelliği ve objektifliği prensibine
aykırı davranılmaktadır. 28 Ağustos 2012den sonra
gücünü Anayasadan almayan bir Cumhurbaşkanı olacağı gibi,
yaptığı işlemlerin yok hükmünde olacağını ve
yetki gasbının olacağını da düşünmekteyim.
Anayasa Mahkemesine gidilmesi hâlinde de Anayasa Mahkemesi tarafından
yasanın iptal edilme olasılığı kuvvetlidir.
Değerli milletvekilleri,
demokrasilerde parlamentolar ya da siyasi iktidar grupları
çoğunluklarına dayanarak istedikleri konularda yasal ya da anayasal
düzenleme yapamazlar. Anayasal düzenlemelerin hangi şartlarda
yapılabileceği ve hangi prosedüre tabi olduğu
Anayasamızın 105inci maddesinde amir ve açık bir şekilde
düzenlenmiştir. Bu sebeple ve ayrıca Anayasanın maddesinde de
yer alan yetkili organların yetkilerini Anayasanın koyduğu
esaslara göre kullanacakları yönündeki hüküm doğrultusunda anayasal
düzenlemelerin usul ve esasları konusunda siyasi iktidar ve parlamentoların
takdir yetkisi yoktur, Anayasa değişikliğine ilişkin
hükümler herkes için amir nitelikte olup yine herkes için de
bağlayıcıdır.
Anayasa ve demokrasinin temel ve
vazgeçilmez ilkeleri karşısında bu ilkelere aykırı bir
anlayış ve uygulama içine girilmesinin ve bunda ısrar
edilmesinin demokrasi kavramıyla bağdaşmasının söz
konusu olamayacağı açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE NEDRET AKOVA (Devamla)
Siyasi iktidar dayatmacı anlayışıyla anayasal sistemi
sabote etmektedir. Bu nedenle de önerge
lehinde kullanıyorum haklarımı.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Akova.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Yoklama istiyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Arayacağım Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım. Ancak yoklama talebi var yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Kart,
Sayın Tarhan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Bayraktutan,
Sayın Serindağ, Sayın Tayan, Sayın Kuşoğlu,
Sayın Ekinci, Sayın Havutça, Sayın Kaplan, Sayın Genç,
Sayın Akar, Sayın Türmen, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın
Özkes, Sayın Acar, Sayın Topal, Sayın Yıldız,
Sayın Akova.
Evet, üç dakika süre veriyorum ve
yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/487) (S.
Sayısı: 138) (Devam)
BAŞKAN
- Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Cumhurbaşkanlığı
Seçimi Kanun Tasarısının 2. Maddesinin 1. 2. 3. 4. ve 6.
fıkralarının Tasarı metninden
çıkarılmasını saygı ile arz ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen, Hasan Hüseyin
Türkoğlu Osmaniye Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; 138 sıra sayılı,
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 2nci
maddesinin bazı fıkralarını yürürlükten kaldırmak amacıyla,
tasarı metninden çıkarılması amacıyla verilmiş
olan önergemiz hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Sözlerime
başlarken, öncelikle Türk milliyetçiliğinin kilometre
taşlarından biri olan, Kıbrıs Türk halkının ezelî
ve ebedî lideri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurucu
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaşa Cenabıallahtan rahmet
diliyorum. Haklı mücadelesini son dönemde Kıbrısta ve
Türkiyede anlamayanları, anlamak istemeyenleri ve onu zamanında
Anadoluya sığdırmayanları da şiddetle
kınıyorum.
Diğer yandan, sahip
olduğu alt kimliğiyle beraber Türk milletinin sevilen ve
başarılı bir ferdî olmayı becermiş, Türk milletini
futboluyla, millî futbolcu kimliğiyle sevindirmiş, zaferlere
ulaştırmış, bugün bizi alt kimliklere
ayrıştırmak isteyen gafillere, hainlere en güzel cevabı
vermiş Lefter Küçükandonyadise de rahmet ve mağfiret diliyorum.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti devleti
kurulduğu günden bu yana parlamenter sistemi tercih etmiştir. Bu
sistemi, eski Türk devletlerinde bulunan kurultay, şûra geleneğinin
bir devamı niteliğindedir. Bu çerçevede, 1920den bu yana devletimiz,
bazı kısa ve olağanüstü kesintiler dışında hep
milletin temsilcilerinden oluşan meclisler tarafından
yönetilmiştir. Millet vekillerini seçmekte, vekiller de yasal düzeni,
hükûmeti ve Cumhurbaşkanını seçmektedir. Bu sistemi kabaca
parlamenter sistem olarak adlandırmak mümkündür.
1924, 1961 ve 1982
anayasalarında öngörülen düzenlemelerle işleyen bu sistem, zaman
içinde ortaya çıkardığı mahzurları yine kendi içinde
yapılan değişikliklerle gidermiştir; ancak sistemin ana
kurgusu, ruhu hep muhafaza edilmiştir.
Şimdi, 2007
yılında yaşanan, 367 krizi diye bilinen olaylardan sonra AKP,
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin önünü açan
bir düzenleme yapmıştır. Anayasanın ilgili maddeleri değiştirilerek
parlamentonun görev süresi dört yıla, Cumhurbaşkanının
görev süresi beş yıla ve Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve
diğer hususlar getirilmiştir. 2002 yılından bu yana on
yıldır iktidarda bulunan zihniyet Ben yaptım oldu. Orada o
zaman öyle söylemiş olabiliriz, burada şimdi şöyle söylüyorum.
anlayışıyla beslendiği kaosları, krizleri tetiklemeye
ve büyütmeye devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, 2002
yılında, AKP, Cumhurbaşkanı kendisinin istediği gibi
olmadığı, kendisi tarafından atanmadığı için
yetkilerinin fazla olduğunu, Cumhurbaşkanının yetkilerinin
azaltması gerektiğini söylüyordu ama özel mahfillerde de Yarın
Cumhurbaşkanı bizden olabilir, dokunmayalım. diyordu, yani AKP
her alanda olduğu gibi dışı başka, içi başka
siyasetler üretiyordu.
İnancımıza göre ahde
vefa imandandır, yani insanın verdiği söze sadık
kalması inancının sağlamlığına
işarettir. AKP 2002 yılından bu yana ekonomide, iç ve
dış politikada, terörle mücadelede, her alanda Türk milletini
kandırmıştır. Şimdi, Cumhurbaşkanı Seçim
Kanunu Tasarısı ile parlamenter sistemin özünü bozmakta, sistemi
bugüne kadar yaptığı gibi kaosa, anarşiye sürüklemektedir.
Mevcut sistemle Cumhurbaşkanı
Anayasada sayılan yasama, yürütme ve yargı erklerinden biri olan
yürütmenin başıdır, sorumsuz kanadıdır ve milletin
vekilleri tarafından seçilmektedir. Bu hâliyle bile
Cumhurbaşkanı ile Hükûmet arasında çeşitli
anlaşmazlıklar olabilmektedir.
Bu tasarıyla
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi öngörülmektedir.
Seçime katılanların yarıdan fazlası kimi isterse o
Cumhurbaşkanı olacaktır. Anayasanın ruhunda bulunan
parlamenter sistem tepetaklak edilmektedir. Hem Meclisin hem de
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bu sistemi ne
olduğu bilinmeyen, anlaşılamayan bir hâle getirecektir, yani
Nasrettin Hocanın gagasını, kanatlarını,
ayaklarını kestiği ve Şimdi kuşa benzedin.
dediği leyleğe benzetecektir.
Diğer yandan, halk tarafından
seçilen Meclisin ortaya koyduğu Hükûmet bir yanda, milletin
yarısından fazlasının oyuyla seçilmiş olan
Cumhurbaşkanı diğer yanda; gücünü milletten, seçimden, oydan alan
iki ayrı unsur. Ortaya çıkabilecek sorunları tahmin etmek çok
kolay. Bugün aynı gömleği giymiş olma Sayın Abdullah Gül
kardeşimizi Cumhurbaşkanı yapacağız. diyerek
Sayın Başbakan tarafından topluma ilan edilmiş
olmasına rağmen, bu iki makamı işgal eden kişiler arasındaki
bazıları su yüzüne çıkmış sorunları
düşündüğümüzde bu tasarı kanunlaştığında ve
uygulama gerçekleştiğinde ortaya çıkacak sorunları lütfen
tasavvur ediniz.
Bizim tavsiyemiz, 2002
yılından beri bu Mecliste...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Türkoğlu.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Devamla) - ...Hükûmet uygulamalarında ele geçirdiği
yargıda jakoben yaklaşımları, faşizan eğimleri
ile burnundan kıl aldırmayan, tek adamın tek doğrusu
yönünde farklı görüşlere yer vermeyen Adalet ve Kalkınma Partisinin bu
anlayış ve bu tasarı ile düştüğü
yanlıştan geri dönmesidir.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Türkoğlu...
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Devamla) Bu çerçevede teklifimizin Yüce Meclis tarafından
benimsenmesi dileğiyle Türk milletinin milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesindeki 2 nci
fıkranın "ve" ibaresinden sonra gelmek üzere "yurt içi
ve yurt dışı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın Başkanım, yurt
dışındaki seçmenlerimiz zaten oy kullanıyor bu yasaya göre,
önergeyi anlamıyorum. Katılmıyorum, hiçbir manası yok çünkü
önergenin.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben Anayasa Komisyonu Başkanı
Burhan Kuzunun bu önergeyi anlamamasını anlıyorum. Siz de
anlıyorsunuz değil mi arkadaşlar?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Verdiğiniz önerge külliyen yanlış.
HASİP KAPLAN (Devamla) 12
Haziranda yurt dışı seçmenler kütük olmadığı için
oy kullandı mı, kullanmadı mı? Kullanmadılar
kardeşim. Yani sizin o yurt dışındakiler
vatandaşınız değil mi? Seçmen olmayacak mı? Kütükler
olmasın mı? Anlamıyorum. Anlamazsın, anlaman için daha
çok profesör unvanı alman lazım kesin Sayın Kuzu.
Şimdi, bir şey daha
söyleyeyim: Bakın, Cumhurbaşkanlığı seçimini
konuşuyoruz. Bütün grupların bu söyleyeceğim sözleri çok
dikkatle dinlemelerini istiyorum. Benim vicdanıma dokunan terimler var
bunun içinde. Sizlere de anlatacağım, inanıyorum ki hepiniz hak vereceksiniz.
11inci Cumhurbaşkanı tabirini kullanıyorsunuz. 11inci
Cumhurbaşkanı tabiri içinde 12 Eylül darbecisi Kenan Evren var. Bu
Meclisi kapatmış 80de ve devlet başkanlığı
yapmış. Siz içinize sindiriyor musunuz arkadaşlar? Sindiriyor
musunuz 7nci Cumhurbaşkanı Kenan Evrenin
Görev tarihi 80-89. O,
şimdi, sanık, 4 Nisanda yargılanacak, yurt dışı
yasağı koymuşlar. Bilmem kaç cinayetten, 2 milyona yakın
insanın fişlenmesinden, bilmem kaç bin kişinin kaybından,
bilmem nelerden sorumlu birisi. Şimdi, soruyorum: Meclis Kenan Evreni
Cumhurbaşkanı olarak kabul ediyor mu, etmiyor mu arkadaşlar?
Etmiyorsak, gelin, dört parti grubu olarak bu unvanını silelim bugün.
Bu seçimde yapacağımız en doğru çalışmalardan
birisi, bu Meclise onur kazandıracak çalışmalardan birisi budur.
Bir darbeciyi, Meclisi kapatmakla suçlanan bir darbeciyi Meclisin
Cumhurbaşkanı olarak hâlâ tanıyor olmasına isyan ediyorum.
Sizler isyan etmiyor musunuz? İsyan etmiyor musunuz arkadaşlar? O
zaman, bunu düşürelim, bir Cumhurbaşkanımız eksik olsun. 10uncu
deyin, 10uncu deyin arkadaşlar ama bunu hukuken bu Meclis yapsın
çünkü bunu kapattılar.
Bakın, bu
Cumhurbaşkanlığı seçiminde dört hata yapıyorsunuz.
Sayın Bakan da gitmiş, Adalet
Bakanı, ama olsun, Avrupa Birliğinden Sorumlu Bakan gelmiş,
yakında dünyadan sorumlu bakan da olabiliriz artık.
Bir, usul hatası yapıyoruz.
Nedir? Anayasa değişikliği yasayla değiştirilmez
arkadaşlar. Bakın, Anayasayı geçici bir madde
koymadığınız sürece usulle, usul hatasıyla, burada bir
kanunla, Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanı seçimini
yaptınız mı tartışmalı bir seçimin
Asını başlatmış olursunuz. Bizim sayımız
yetmez ama ana muhalefetin sayısı yeter, Anayasa Mahkemesine
gidecektir.
İkincisi: Esas hatası
yapıyorsunuz. Esas hatası nedir? Mevcut Cumhurbaşkanına bir
daha aday olmasının yolunu kapatıyorsunuz. Adaylara
sınırlama getiriyorsunuz, 20 milletvekili aday göstersin.
diyorsunuz. Niye? 5 tane konfederasyon gösteremez mi? 5 tane parti, Parlamento
dışı parti gösteremez mi? 500 bin kişi imza toplayıp
bir kişiyi aday gösteremez mi? Yani halkın iradesinin önüne geçmenin
ne gereği var? Esas hatasıdır bunlar.
Bakın, bir şey daha
söyleyeyim, siyaset hatası yapıyorsunuz. Siyaset hatası nedir
biliyor musunuz? Bu anayasa değişikliği referandumla geçti. Hani,
hepimiz milletin iradesine saygı gösteriyoruz? Milletin iradesine
saygıysa, beş artı beş, 2012de seçim olacak
arkadaşlar. Siyaset hatası yapıyoruz. Bu kanunla siyaset
hatası yapıyorsunuz. Milletin iradesine, referandumda çıkan
sonuca Ben senin referandumunu, iradeni tanımıyorum. diyorsunuz,
üstelik bir kanunla.
Size bir önerim var, bakın
çoğunluksunuz, Chavez gibi yapın, bir kanun çıkardı, Ömür
boyu devlet başkanı. dedi. Çıkarın bir kanun, Recep Tayyip
Erdoğan ömür boyu Türkiye Cumhuriyetinin devlet başkanıdır
diye, hepimiz de bir defada rahatlayalım. Usul hatası, esas
hatası, siyaset hatası yapıp Kenan Evrene de
Cumhurbaşkanı demeyin. Bunu yapmayın arkadaşlar.
Bakın, bu Meclisteki bütün
milletvekilleri, 4 Nisanda, bu Meclis kapatıldığı için o
duruşmada eğer müdahil olarak bulunduğu zaman bu Meclis
iradesine sahip çıkar.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, 60ıncı maddeye göre kısa
bir söz talebim var efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Cumhurbaşkanının görev
süresine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanı biraz
önce sorulara cevap verirken, 2011 yılında milletvekili genel
seçimlerinin yapılmasına ilişkin olarak, seçimin dört yılda
yapılmış olması nedeniyle bunun Cumhurbaşkanlığı
seçimine emsal olamayacağını ifade ettiler.
Cumhuriyet Halk Partisi, 2007
yılında yapılan Anayasa değişikliği çerçevesinde
Cumhurbaşkanının görev süresinin beş artı beş
olarak belirlenmesine paralel olarak, 11inci Cumhurbaşkanının
görev süresinin de beş yıl olduğu görüşündedir. Bu
görüşümüzün bir delili olarak, birçok hukuki argümanın yanında
milletvekilliği görev süresinin beş yıldan dört yıla
indirilmiş olması ve bu çerçevede 2011 yılında
milletvekilliği genel seçiminin yapılmış olmasını
da ortaya koymaktadır.
3 Mart 2011 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde Sayın Bekir
Bozdağ -zamanın Grup Başkan Vekili- Sayın Suat
Kılıç yapmış oldukları açıklamalarda seçim
kararı almak üzere toplanmış olan Genel Kurulun Anayasa
değişikliği çerçevesinde seçimlerin beş yıl yerine
dört yılda bir yapılacak olması nedeniyle
toplandığını ve kararın bu çerçevede
alındığını ifade etmişlerdir.
Sayın Bekir Bozdağın
cümlesini aynen tutanaklardan okuyorum, Sayın Bozdağ diyor ki: O
nedenle, biz 2007de halk oylamasında milletimizin kabul ettiği irade
dört yılda Parlamentonun yenilenmesi olduğu için milletimizin
verdiği talimata uyuyoruz. Sayın Suat Kılıçın
cümlesini de çok kısaca ilgili bölümünü almak suretiyle okumak istiyorum,
Sayın Kılıç da şöyle söylüyor: 21 Ekim 2007 tarihinde
yapılan halk oylamasıyla Anayasamız değişime maruz
kaldı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin görev süresi beş
yıldan dört yıla inmiş oldu. Bu görev süresi doğrultusunda,
madde çok açık Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri dört yılda
bir yapılır. kaidesi gereğince seçim kararı almak üzere
bugün toplanmış bulunuyoruz. Yani, 2011deki seçim kararı bir
erken seçim değil, belki Sayın Bekir Bozdağın yine
tutanaklarda yer alan ifadesiyle, sadece otuz beş günlük bir erken
seçimdir. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanlığı seçimine
emsal olacak bir karardır efendim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben teşekkür
ediyorum.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/487) (S.
Sayısı: 138) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, adımı zikrederek bana
ait bir ifadeyi söylediler. Açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan,
yerinizden lütfen.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri atfetmesine ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim kararı aldığı
önergede benim de imzam var ve o zaman, Anayasa Komisyonunda da benim
konuşmam var, Parlamentoda da benim konuşmam var ve her ikisinde de
-Hocamın elinde şu an Anayasa Komisyonunda ve Parlamentoda
yaptığım konuşmalar- ben şunu açıklıkla
ifade ettim hem Anayasa Komisyonunda çok daha net söyledim. Bu Teklif, Millet
Meclisi seçiminin dört yılda mı beş yılda mı
yapılacağı tartışması bir yana, bizim 12 Eylülde
halkımıza verdiğimiz bir sözümüz var dört yılda
yapılmasıyla ilgili. Parlamentodan Anayasanın 77nci maddesine
göre erken seçim kararı alma yetkisi de var. Dolayısıyla Bu,
erken bir seçimdir. Ama dört yılda bir yapılmasını biz
milletimize taahhüt ettiğimiz için, dört yıl hesabı
yaparsanız da otuz beş günlük bir zaman dilimi vardır. diye
ifade ettim ve bu tartışmalara ben konuşmamda Parlamentonun
görev süresi dört yıldır. O yüzden biz şimdi, dört yıl
dolmak üzeredir, seçim yapıyoruz. diye benim ne Genel Kurulda ne de
Anayasa Komisyonunda açıklamam vardır. Aksine benim açıklamam
tam bununla alakalıdır.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Otuz beş gün öne alıyoruz. demişsiniz Sayın Bakan, otuz
beş gün.
OKTAY VURAL (İzmir) Beş yıl
için söz vermediniz mi yani?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Biz milletimize verdiğimiz sözün gereğini
yerine getiriyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) Cumhurbaşkanlığı
beş yıl diye söz vermediniz mi millete?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Parlamentonun erken seçim alma kararı var ama Cumhurbaşkanlığı
için yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Yok mu? Ha,
orayı yuttunuz. Bir bardak su mu içtiniz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, ben Sayın Bekir Bozdağa 3
Mart 2011 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul tutanağına
bakmasını öneriyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Baktım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Öyle anlaşılıyor ki, aradan geçen zaman
nedeniyle Sayın Bozdağ unutmuş.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi, konu anlaşılmıştır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Bir saniye
Bakın, aynen söylüyorum: Otuz beş gün
de olsa erkene alıyoruz. diyor. Yani 22 Temmuz yerine 12 Hazirana
alınan mini bir erken seçim vardır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Yukarıya bakarsanız, seni tekzip ediyor.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi,
teşekkür ediyorum. Konu anlaşıldı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Tutanak buradadır Sayın Bozdağ, lütfen
BAŞKAN Tamam Sayın
Hamzaçebi, teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Tutanaklara
girmesi açısından
Sayın Bozdağ dedi ki: Referandumda
kabul edildi. Milletimize söz verdik; beş yıldan dört yıla onun
için indirdik. dediniz. Demek ki, Cumhurbaşkanlığı
konusunda sözünüzü tutmamayı itiraf etmiş oluyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Cumhurbaşkanı seçimini Parlamentonun öne alma
yetkisi yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu sözünüzde durmaya davet ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sözümüzü tutuyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Vural.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/487) (S.
Sayısı: 138) (Devam)
BAŞKAN 2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Millete verdiğiniz sözde
durun!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Halkın iki
yılını gasbediyorsunuz.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır; okutuyorum
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 3 ncü maddesindeki 1 nci
fıkrasının seçilebilir ibaresinden sonra gelmek üzere ilk
seçim 2012 yılında yapılır ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Hasip
Kaplan Sırrı
Sakık A.
Levent Tüzel
Şırnak
Muş
İstanbul
Demir
Çelik Pervin
Buldan
Muş
Iğdır
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler
aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işlem
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 3.
maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını diğer
maddelerin teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk Bal Hasan Hüseyin
Türkoğlu Nevzat
Korkmaz
Konya Osmaniye
Isparta
Mehmet Erdoğan Yusuf
Halaçoğlu Özcan
Yeniçeri
Muğla Kayseri
Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının
3. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
talep ederiz.
Uğur
Bayraktutan Ali
Serindağ Atilla
Kart
Artvin Gaziantep
Konya
Musa
Çam Ercan
Cengiz Mehmet
Hilal Kaplan
İzmir
İstanbul
Kocaeli
Sakine
Öz Mehmet Volkan
Canalioğlu Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Manisa
Trabzon
İstanbul
Mahmut
Tanal
İstanbul
BAŞKAN Sayın Komisyon,
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen?
Mahmut Tanal, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli Divan; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, hukukta Söz uçar, yazı
kalır. denilen bir ilke var.
OKTAY VURAL (İzmir) Bunlara göre
hepsi uçar!
MAHMUT TANAL (Devamla) Olaya,
kronolojik tarihle başlamak isterim. Yüksek Seçim Kurulunun, bu
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimlerle
alakalı, ilgili olarak genel seçimler dört yılda mı
yapılır, beş yılda mı yapılır,
Cumhurbaşkanlığı seçimi beş yılda mı
yapılır, yedi yılda mı yapılır
Genel seçimlerle
ilgili, değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Anayasa
değişikliği yapıldığında, beş
yıldan dört yıla indirildiği zaman, normal koşullarda bunun
2012de yapılması gerekir iken Yüksek Seçim Kurulunun 26 Şubat
2011 tarih 120 sayılı numarasıyla aynen şöyle der: 2011
yılı içinde yapılacak olan 24üncü Dönem milletvekili seçimine
esas olmak üzere yurt dışındaki
vatandaşlarımızın oy kullanmasıyla ilgili bir
düzenleme yapar. Yani bu ne zaman? Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3 Mart
2011 tarihinde 73üncü Birleşiminden önce aldığı bir
karardır. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi sizin deyiminizle erken seçim
kararı olsaydı
Anayasa hukuku Hocam Sayın Burhan Kuzuya -saygı duyuyorum- şu
sırada oturduğumda dedim ki: Sayın Kuzu Hocam, burada, erken
seçim tutanağında, tutanaklarda erken seçim ibaresinin olması
gerekir. Mahmutçuğum, ben de bir bakarım buna. demiştiniz.
Ben okudum, siz de okuduysanız orada erken seçim kararı ibaresi
geçmiyor. Kaldı ki Meclis bu kararı almadan, zaten Yüksek Seçim
Kurulunun 120 sayılı Kararıyla 2011 yılında seçimin
yapılacağı açık ve net belirli. Bu hususta, değerli
arkadaşlarım, ne olur, yani tarihî tutanakları okuyun ve ona
göre bu konuşmaları yaparsak daha iyi olur. Çünkü Anadolu
halkının bir inancı var, önce Allaha inanır, sonra devlete
inanır. Devlette de kime inanır? Devlet adına yetkisini
kullananlara inanır. Yani onun için bu şekilde hakikate
aykırı beyanlarda bulunmak doğru bir hadise değil.
Konuya geldiğimizde, değerli
arkadaşlar, şu anda yürürlükte olan ilgili Anayasa kuralları
şöyledir. Anayasa madde 101: Cumhurbaşkanının görev süresi
beş yıldır. Yani belirsizlik yoktur. Anayasa madde 11: Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan
temel hukuk kurallarıdır. Anayasa madde 6: Hiçbir kimse veya organ
kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
Peki, bu açık kurallar karşısında yedi yılı,
bugün görüştüğümüz yasayı nereden çıkarıyorsunuz? Yedi
yıllık süre Anayasanın 101inci maddesinde bugün artık
yürürlükte olmayan eski metinde yer almıştır. Ama bu
kuralın yürürlükten kalkmış olduğu da
tartışılmaz bir gerçektir. Peki, yürürlükte olmayan bir kural
nasıl oluyor da yürürlükte olanın yetkisini alıp Gülün görev
süresi yedi yıl belirleniyor? Anayasa devlet organlarını
bağlıyor ve daha önemlisi bir devlet yetkisinin
kullanılmasını sağlıyor. Bu sorulara tutarlı ve
mantıklı cevap vermek mümkün değil. Hukuk devletinin özünü
oluşturan, hukuka güven ve buna bağlı olarak hukuk
kurallarının olası etkilerini önceden bilme ve kestirebilme
ilkesidir.
Çarpıcı bir örnek olsun diye
veriyorum: Anayasanın 104üncü maddesini Sayın Gül seçildikten sonra
kısmış olsaydınız Cumhurbaşkanı Gül
diyebilecek miydi ki: Ben Anayasanın 104üncü maddesiyle şu kadar
görevlerle seçildim ve seçildikten sonra siz benim bu görev süremi, buradaki
yetkilerimi kısamazsınız, ben aynı yetkilerimi istiyorum.
deseydi ne yapacaktınız siz? Bunu yapamayacaktınız. Bu,
Anayasanın evrensel ilkesi.
Asıl buradaki sorun,
Erdoğan-Gül çatışması. Erdoğan ile Gül
çatışmasını engelleyebilmek için böyle bir geçişi
nasıl yapabiliriz? Burada ben Türkiye Cumhuriyetinin milletvekili olarak,
aynı zamanda Gülün de hak savunucusu olarak sizin Güle
yaptığınız bu haksızlığı Türk
halkına şikâyet ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Siz, burada Güle haksızlık yapıyorsunuz.
Gül de benim gibi bir vatandaştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla)
Uluslararası sözleşmelere aykırılık yapıyorsunuz,
eşitlik ilkesine aykırılık yapıyorsunuz, lütfen bu
haksızlıktan vazgeçiniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Tanal.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi,
aynı mahiyette önergeler, söz vereceğim, oylamaya sunmuyorum önergeleri.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna soracağım, ondan sonra.
Evet, aynı mahiyetteki önergede
söz isteyen var mı?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Mehmet Erdoğan.
BAŞKAN Mehmet Erdoğan,
Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 138 sıra sayılı
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu Tasarısının
3üncü maddesi üzerindeki önergemizle ilgili grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şu anda üzerinde
konuştuğumuz madde kanun tasarısına gereksiz olarak ilave
edilmiştir, çünkü bu konu Anayasamızda açıkça yer
almaktadır. Yüce Mecliste bir hayli hukukçu arkadaşımız
var, ayrıca Meclis çalışmalarını yakından takip
eden hukukçular var; bizi dinleyen hukukçular ve aklıselim insanlar,
görüştüğümüz konuyu inanıyorum ki tebessümle takip ediyorlar.
Hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin bile
tartışmayacağı açık hükümleri lüzumsuz yere burada
tartışıyoruz. Aslında, temel problem bir sistem üzerinde
konuşamamak. İktidar, bütün kanun tasarılarında
yaptığı gibi, günlük gelişmelere tepki olarak düzenleme
yapmayı alışkanlık hâline getirmiştir. Oysa,
birilerine tepki duyularak ya da günlük siyasi hesaplara göre yapılan
düzenlemeler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yeni
sıkıntıları ve tartışmaları beraberinde
getirmektedir.
İktidara tavsiyemiz, rüzgâra göre
hareket etmekten vazgeçip, ortak akla uygun bir çalışma ortamı
oluşturmasıdır. Olmayan sorunları varmış gibi
göstermek ya da var olan sorunları yokmuş gibi göstermek, yüce
Meclisin ve milletimizin zamanını çalmaktan başka bir işe
yaramamaktadır.
Anayasa ile düzenlenmesi gereken
hususları kanunla düzenlemek, kanunla düzenlenmesi gereken hususları
Parlamentonun yetkilerini gasp ederek kanun hükmünde kararnamelerle düzenlemek
çözüm üretemedi bugüne kadar arkadaşlar, bundan sonra da üretemeyecektir.
Şimdiyse, 11inci
Cumhurbaşkanı seçildiği tarihte yürürlükte olan mevzuata göre
sürenin yedi yıl olduğu, beş artı beş olmak üzere
yeniden yapılan düzenlemenin 11inci Cumhurbaşkanı için geçerli
olamayacağını iddia etmektesiniz. Bu,
tartışılamayacak kadar açık bir husustur. Eğer 11inci
Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olması
öngörülseydi Anayasa değişikliği oylanırken bu hüküm
altına alınabilirdi. Şimdiyse önemli bir yanlışta
ısrar ediliyor, Cumhurbaşkanının görev süresiyle
Cumhurbaşkanının seçimi birbirine
karıştırılıyor. Bugün biz
Cumhurbaşkanının görev süresini tartışabilecek
pozisyonda değiliz. Eğer bunu tartışacak isek ortaya bir
Anayasa değişikliğini getirmek, gündeme bir Anayasa
değişikliğini getirmek durumundayız. Şimdi,
Cumhurbaşkanının seçimiyle ilgili usulü tartışacaksak
da bu kanundan bu hükümleri çıkarmak durumundayız. Anayasada
düzenlenmiş olan bir hususun kanunla düzenlenmeye
kalkışılması Anayasaya açıkça
aykırıdır, bunu tartışmak bütün hukukçular için abesle
iştigaldir. Anayasada açık olarak düzenlenmiş olan
hususların aynı ifadeyle şu andaki kanunda yeniden ifade
edilmesi anlamsız ve gereksizdir. Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesi demokratik parlamenter sistemin özüne
aykırıdır. Anayasada, Anayasa değişikliğinde
bizim üzerinde durmamız gereken en önemli konu bence budur.
Yine, yüce Mecliste Anayasa
değişikliği için bütün grupların katılımıyla
bir Uyum Komisyonu kurulmuş, bu Komisyon çalışmalarına
devam etmekteyken, bu konudaki bu Komisyonun çalışma alanına
müdahale niteliğindeki bu düzenlemelerin burada tekrar gündeme getirilmesi
de anlamsız ve gereksizdir. Bu Cumhurbaşkanının görev
süresi, Cumhurbaşkanının yetkileri, demokratik parlamenter
sistemin yeni anayasada nasıl yer alacağının Uyum
Komisyonunda yeterince üzerinde çalışılıp yeni anayasayla
birlikte Parlamentoya getirilmesi gerekir. Bu sebeple bu kanuna eklenen hem
3üncü madde hem de geçici maddenin bu kanundan çıkarılması
gerekmektedir. Bu anlamsız maddelerin üzerinde burada zaman kaybetmeye
gerek yoktur.
Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Erdoğan.
Önergelerin oylamasından önce bir
yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi,
Sayın Kart, Sayın Aslanoğlu, Sayın Tayan, Sayın Akar,
Sayın Genç, Sayın Dibek, Sayın Aygün, Sayın Tanal,
Sayın Toptaş, Sayın Bayraktutan, Sayın Köprülü, Sayın
Özkes, Sayın Köse, Sayın Canalioğlu, Sayın Şafak,
Sayın Kuşoğlu, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Ekinci,
Sayın Sarı.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/487) (S.
Sayısı: 138) (Devam)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 3 ncü maddesindeki 1 nci
fıkrasının seçilebilir ibaresinden sonra gelmek üzere ilk
seçim 2012 yılında yapılır ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak)
ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Demir Çelik, Muş
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik.
DEMİR ÇELİK (Muş)
Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; 138 sıra sayılı
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanununa ilişkin söz
almış bulunmaktayım. Barış ve Demokrasi Partisi
adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; toplum canlıdır, dinamiktir. Canlı ve dinamik
olan toplumun siyasal, ekonomik, tarihsel taleplerini karşılamak
herkesten ve her kurumdan önce yüce Meclisin görevi olsa gerek.
Bu yönüyle Meclis soruna
yaklaştığında, palyatif, geçici, günü kurtarmaya hizmet
edecek bir kısım kanun değişiklikleri yerine,
yüzyılımızı, yüzlerce sorunu ve problemi kapsayan,
halkları otoriter zihniyetten kurtaran, özgürlükçü, hak
dağıtıcı, adilane bir gelir dağılımını
sağlayan, toplumun refahı ve mutluluğunu esas alan bir zihniyete
evrili olması hepimizin görevi olsa gerek.
Biz, 23 Nisan 2012de 92nci
yılını kutlayacağımız Türkiye Büyük Millet
Meclisinin doksan iki yılında, 1921, 1924, 1960 ve en nihayetinde 1980de
olmak üzere 4 kez Anayasa değişikliğine, yüzlerce defa kanun ve
yasa değişikliğine gitme ihtiyacını duyan bir
gelenekten geliyoruz.
Ne olursunuz, artık kanunlarla,
yasalarla oynamak yerine Toplum kimdir, kimlerden oluşmaktadır,
toplumun inançsal, dinsel, etnik ve kimliksel sorun ve problemleri nedir?
üzerine yoğunlaşıp çözüme kavuşturmamız gereken gün
gelip geçmiştir. Bizi sorun ve sıkıntılarla
karşılaştıran bu tarihsel süreçte buna dair bir
yoğunlaşma, buna dair bir ilgi ve duyarlılık
sağlamadığımızda her gün bunları
tartışırız.
2007 Ekim ayının üzerinden
henüz dört yıl geçmişken 12 Eylül 2010 referandumunun üzerinden henüz
bir buçuk yılı geçmişken yeniden benzeri sorun ve problemleri
tartışıyor olmamızın izahatı olamaz, halka izah
edemeyiz. Biz, 12 Eylül 2010 referandumunda Halk iradesinden daha büyük iradi
güç yoktur, hiçbir vesayete razı gelemeyiz. diyen Sayın
Başbakana, onun Hükûmetine ve sayın iktidar partisine
hatırlatmak isteriz ki yapılmak istenen tam da 2007 Ekiminde halk
iradesine götürdüğümüzde halk iradesini hiçleştirmektir, hiçe
saymaktır. Yine, kanun devletine, kişinin ikbaline, kişinin
geleceğine, kendisine görev edinen bir kuruma dönüştürmüş
olacağız. Hâlbuki, bura, kurum değil, devlet organı
değil, devletler erkinin olmazsa olmazı pozisyonunda bulunan yasama
organıdır. Bu yasama organı, üzerine hassasiyetle titremesi
gereken bir işlevi, rolü herkesten öncelikle görmek, karşılamak
durumundadır. Hele hele, günümüz dünyasının giderek merkezî
devletlerden ya da devlet anlayışından uzaklaştığı,
sürdürülebilir, hesap verebilir, verimliliğin esas olduğu bir noktada
iken, yani ademimerkeziyetçi yapıların esas
alındığı bir sürece evrilmişken, yetkileri sonsuz,
inisiyatifi geniş bir Cumhurbaşkanlığını halk
iradesinden alıp yeniden yedi yıllık bir süreye tabi tutarak
kanunla onu taçlandırıp güçlü kılacak bir zihniyet tarihin ve
sürecin ruhuna denk düşmüyor. Toplumumuzun yaşadığı
sorun ve sıkıntılara cevap olunabilecek bir zihniyetten yoksundur.
Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin,
Süryanilerin, ötekilerin -yani kendisini Anayasada bulamayanların-
bizatihi sorun ve problemlerini çözüp barış içerisinde
halkların, kültürlerin, kimliklerin bir arada yaşayabildiği bir
iradeyi var edebilirsek, o iradenin üzerinde bir Cumhurbaşkanlığı,
halkın hesap verebilirliği ilkesine dönüştürebilirsek, gerçek
demokrasiyi, halklar bahçesinin özgürlüğünü sağlamış
oluruz.
Bu duyarlılıkla, bir kez daha
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlayarak iyi akşamlar diliyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Demir.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:19.07
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.13
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
138 sıra sayılı
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
4üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 4 ncü maddesindeki 1 nci
fıkrasının geçerli oylar ibaresinin yerine seçmen
sayısının ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sırrı
Sakık A.
Levent Tüzel
Şırnak Muş İstanbul
Demir Çelik Pervin
Buldan Özdal
Üçer
Muş Iğdır Van
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.
Talepleri hâlinde de önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 4.
maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını diğer
maddelerin teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk Bal Reşat
Doğru Nevzat
Korkmaz
Konya Tokat Isparta
Yusuf Halaçoğlu Hasan Hüseyin
Türkoğlu Özcan
Yeniçeri
Kayseri Osmaniye Ankara
Diğer önergenin imza sahipleri:
Uğur Bayraktutan Ali
Serindağ Atilla
Kart
Artvin Gaziantep Konya
Mehmet Hilal Kaplan Ercan Cengiz Mehmet Volkan
Canalioğlu
Kocaeli İstanbul Trabzon
Sakine Öz Musa
Çam Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Manisa İzmir İstanbul
Ahmet Toptaş
Afyonkarahisar
BAŞKAN Sayın Komisyon?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın Doğru. (MHP
sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 138
sıra sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısının 4üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılması için verdiğimiz önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesiyle ilgili seçim dönemi, seçim döneminin
başlangıcı ve seçimlerin tamamlanması Anayasanın
değiştirilen 101 ve 102nci maddelerinde düzenlenmiştir.
Anayasada ve seçim mevzuatında var olan hususların tekrar
tasarıya yazılması gereksiz ve anlamsızdır. Bu
sebeple, maddenin metinden çıkarılmasının uygun
olduğunu düşünüyoruz.
Bilindiği üzere, kanun
değişikliklerinin veya tümüyle mevzuat değişiklikleri
toplumsal bir ihtiyacı karşılamak için yapılır.
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili beş artı
beşi içeren kanun değişikliği daha önce Mecliste
yasalaşmış, halk oylamasıyla da kabul edilmiştir. O
kanunla beraber milletvekilliği süresi de dört yıl olarak tespit
edilmiştir. 23üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu dört
yıllık süre uygulanmış ve kimse bu yönlü olarak da itirazda
bulunmamıştır. Ancak aynı durum
Cumhurbaşkanlığına gelince değişmekte, yeni bir
düzenlemeyle karşılaşılmaktadır. Bu düzenlemeyi
anlamak çok zordur. Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçileceği halk tarafından kabul edildiğine göre o zaman neyi
bekliyoruz? Neden iki sene sonra bunu uyguluyoruz? Anlamak çok zordur. Bu durum
halka güvensizlik durumunu gösteriyor. Ayrıca, halkın bizzat kendisi
tarafından referandumda kabul edilmiş bir metnin vekilleri
tarafından değiştirilmesi halkın iradesine karşı
bir nezaketsizlik değil midir?
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Cumhurbaşkanlığı görev süresinin beş yıl
olduğunu ve kendisi isterse ikinci kez aday olabileceğini ifade
ediyoruz. Mevcut Anayasamızda da bu konunun bariz şekilde açık
olduğunu düşünüyoruz. Çünkü milletimiz halk oylaması
yapmış ve karar vermiştir. Referandum esnasında da
halkımız mevcut
Cumhurbaşkanımızın aynı süreye tabi olmasından
dolayı oy vermiştir. Bunu değiştirmek millî iradeye
emrivaki yapmak, halkı yanıltmaktır. Getirilen bu kanun
tasarısı AKP içerisindeki çekişmelerden, hesaplardan dolayı
Meclisimizin gündemine gelmiştir.
Halkımız
şu anda Cumhurbaşkanlığı seçiminden ziyade esas kendi
gündemiyle meşguldür. İnsanlarımız çok büyük ekonomik
sıkıntılarla karşı karşıyadır. Memur,
işçi, çiftçi, esnaf, emekli, iş adamı çok zorluklar içerisinde
yaşam mücadelesi veriyorlar. Anadoluda insanlar üretimden vazgeçiyorlar.
İç Anadolu Bölgesindeki birçok şehir ve kasaba çok büyük oranda göç
veriyor. İnsanlar tarlasını, arazisini, evini barkını
bırakıp büyük şehirlere göçüyorlar. Anadolu şehirlerinin
büyük kısmında milletvekili sayısı devamlı olarak
düşüyor. Nüfusun düşmesine bağlı olarak da Tokat ili gibi
birçok ilde belediyelerin kapanma durumuyla karşı karşıyayız.
Anadolu şehirlerindeki belediyeler kapanmamalıdır. Belediye
başkanları Hükûmetin yanında, Cumhurbaşkanımızdan
da bu konuyla ilgili konuya sahip çıkılmasını,
belediyelerin kapanmamasını istiyorlar.
Belediye
hizmetleri bir gelişme göstergesidir. Şayet devlet olarak büyük
şehirlere yığılmayı, göçü engellemek istiyorsak geriye
dönüşü yani geri göçü teşvik edici çalışmalar
yapmalıyız. Büyük şehirlerin varoşları çok
dolmuştur. Uyuşturucu başta olmak üzere birçok kanunsuzlukla
karşı karşıyadırlar. Hayatlarını devam
ettirmek için her türlü işi yapmaktadırlar ancak Anadoluda da köyler
boşalmakta, araziler boş kalmakta, üretim de gittikçe
düşmektedir.
Üretim
düşüklüğünün sıkıntısı
başlamıştır. Bugün çeşitli sebzesinden tutun da
meyvesine kadar ithal etmekteyiz. Hayvancılıkta da geriye dönüş
başlamıştır. Küçükbaş, büyükbaş hayvan ve et,
süt, şarküteri ürünlerini ithal eder konuma gelinmiştir.
Gelin,
Cumhurbaşkanlığının kanununu görüşüyoruz ama yeni
bir kanunla da belediyelerin kapanmasını da ortadan
kaldırmalıyız. Belediye başkanlarımız başta
olmak üzere, halkımız bunu beklemektedir. İnanıyorum ki bu
tür çalışmalar o tür çalışmaları da beraberinde
getirecektir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.
Yine,
önergeler üzerinde söz isteyen Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 138
sıra sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısının 4üncü maddesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısının en can alıcı noktalarından biri,
31/5/2007 tarihinde düzenlenen 5678 sayılı Anayasa
değişikliğiyle ilgili, Cumhurbaşkanının görev
süresinin beş yıl olduğu ve bu en fazla iki kez
seçilebileceği yönündeki hükmün bir yasayla ortadan kaldırılmasına
yönelik düzenlemedir. Bu düzenleme açıkça Anayasaya aykırı olup
bugüne kadar yüce Mecliste böyle bir düzenleme örneği görülmediği
gibi, anayasa hukukunda da böyle bir uygulamaya onay veren görüş ve
düşünceye ne evrensel hukuk uygulamalarında ne de doktrinde rastlamak
mümkün değildir.
Anayasa değişiklikleri ve
referandum yapılması dönemlerinde de Cumhuriyet Halk Partisi olarak
sürekli vurguladığımız gibi, bu konuda yapılan
düzenleme, özellikle yoruma ve çoğunluğun istediği gibi
yönetmesine uygun muğlak bir düzenleme olarak
yapılmıştır. AKP içindeki koalisyonlar arası çekişmelerin
sonucu Sayın Gülün yeniden aday olmasının önüne geçilmesine
gerek görüldüğü için yoruma açık bu Anayasa düzenlemesi ile
yukarıda belirttiğimiz gibi yasa yaparak Anayasa hükmünün
değiştirilmesi yolu açılmıştır. Bu işten
vazgeçin. Ya Sayın Gülü ikna edin, yeniden aday olmasın ya da
Sayın Başbakanın Kardeşim Abdullah Gül
Cumhurbaşkanı adayımdır. diyerek Sayın Gülü
nasıl Cumhurbaşkanı adayı yapmışsa Sayın Gül
de Ben aday değilim, bu dönem Kardeşim Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı adayımdır. desin ve bu işi bitirin.
Kendi partinizin iç çekişmelerine yüce Meclisi araç etmeyin lütfen.
Bir başka can alıcı
nokta, değerli milletvekilleri, AKPnin getirdiği bu tasarı ile
yüksek yargı üyelerinden memurlara, partilerin ilçe yöneticilerinden
belediye meclisi üyelerine kadar, aday olanların, aday listeleri
kesinleştiği tarihte görevlerinden ayrılmış
sayılacakları hükmü getirilmiştir. Bu hüküm getirilirken
Başbakanın, bakanların aday olmaları hâlinde görevlerinden
ayrılmamaları hakka, hukuka uygun mudur? Yani Bir ilçe
başkanı, bir sıradan kamu görevlisi, memur, bir astsubay aday
olduğu ve adaylığı kesinleştiği zaman artık
görevinden ayrılacak çünkü elinde bulunan küçük kamu yetkisini Cumhurbaşkanlığı
seçiminde kendi amacına kullanacak. diyeceksiniz, her türlü yetkiyi
elinde tutan bakanı, Başbakanı bu hükümden ari tutacaksınız.
Biz
bunun acı örneklerini geçmişte çok yaşadık. Genel
seçimlerde de yerel seçimlerde de yaptığınız uygulamalar
belli. Devletin bütün olanaklarını nasıl
kullandığınızı, yarattığınız
yandaş medya ve sahibinin sesi hâline getirdiğiniz
televizyonları nasıl kullandığınızı gördük.
Şimdi, bir de bu düzenlemeyle Cumhurbaşkanı adaylarına
devlet yardımı vermeyeceksiniz, halkın, iş
adamlarının ya da şahısların nakdî
bağışlarıyla bu seçim kampanyasını
yürüteceğini söyleyeceksiniz. Bunun da acı örneklerini gördük. Hangi
iş adamına Sayın Başbakanın Ya taraf olursunuz ya
bertaraf olursunuz. dediğini hatırlayın. Yarın, seçim kampanyalarında
Başbakanın dışında aday olan herhangi bir kişiye
bir iş adamı nakdî yardım yaptığında, bunun da
banka hesabına yatırıldığında o iş
adamının başına neler geleceğini o iş adamı
şimdiden düşünecektir. Hangi iş adamı Sayın
Başbakanın dışında herhangi bir başka adaya nakdî
yardımda, seçim kampanyasında yardımda bulunabilir? Değerli
arkadaşlar, bunların çok acı örneklerini hep beraber gördük.
Bunu kabul etmeyebilirsiniz ama kendi
kendinize kaldığınızda vicdanınızda bunları
değerlendirdiğinizi ben biliyorum.
Taşeron
işçileri Kadroya alacağız. diye kandırdınız,
emeklileri kandırdınız, Sosyal Yardımlaşma Fonundan,
elektriği olmayan insanlara buzdolabı dağıttınız,
suyu olmayan yerlere çamaşır makinesi dağıttınız,
sanayici ve iş adamlarına Ya taraf ol ya bertaraf ol. dediniz,
insanları vergi kontrolüyle korkuttunuz. Elinde Başbakanlık
yetkisi olan, yürütme yetkisi olan bir şahıs Başbakanlık
görevini yürütürken Cumhurbaşkanı adayı olduğunda bu
halkın karşısına hangi tehditlerle çıkacağını
biz biliyoruz. Bunları yerel
seçimlerde yaşadık, genel seçimlerde yaşadık. Bu seçimlerin
adil bir Cumhurbaşkanı çıkarmayacağını biz de
biliyoruz, siz de biliyorsunuz. Dolayısıyla lütfen vazgeçin bu tür
ilişkilerden. Türkiye, demokratik, laik, hukuk devletine
yakışır bir Cumhurbaşkanı seçsin kendisine ve buna
destek olun.
Bu tür manipülasyonlarla seçilecek Cumhurbaşkanının
da bu ülkede saygı görüp görmeyeceği konusunu yeniden
değerlendirin diyorum.
İyi akşamlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Toptaş.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
OKTAY VURAL (İzmir) Karar yeter
sayısı
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Başladık oylamaya Sayın Başkan.
BAŞKAN Oylamaya sunulduktan
sonra söylediniz Sayın Vural.
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 4 ncü maddesindeki 1 nci
fıkrasının geçerli oylar ibaresinin yerine seçmen
sayısının ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Özdal Üçer, Van Milletvekili, buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Milletvekili olarak bu kürsüde söz
aldığımızda Genel Kurulu selamlıyoruz. Ben de
konuşmama Genel Kurulu selamlayarak başlamak istiyorum.
Milletin iradesiyle bu Meclise gelip de
bizzat bu Meclis tarafından görevlendirilmiş Hükûmet yetkililerince
tehdit edilmek ve onların emirleriyle görev yapan kamu görevlileri
tarafından darp edilmek durumlarıyla çoğu defa yüz yüze
kalmış bir vekil olarak halk iradesine gidilmesinin, halkın
iradesinin önemsenmesinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak isterim.
Elbette temsilî demokratik sistemden
doğrudan demokratik sisteme geçilmesi, temsilî Meclis aritmetiğiyle
Cumhurbaşkanı seçilmesinden halk oylamasıyla
Cumhurbaşkanının seçilmesi önemli.
Cumhurbaşkanının adaylığının belirlenmesi de
halk tarafından mümkün olsa bu daha demokratik olur.
Çoğu kanun tasarısında
demokratik sözcüğünü kullanıyoruz ya, Türkiyede Anayasanın
2nci maddesi gereği de demokrasi ilkesini çok kez dile getiriyoruz ve
Hükûmetin ileri demokrasi modeli diye belirttiği yapı içinde daha
da ilerleyen bir demokratik işleyiş karşımıza geliyor.
Aslında bunun bir demokratikleşme yasa çalışması
olmayıp bir AKP siyasal projesi, birilerinin şahsı için belli
makamları hazırlama projesi olduğunu artık halktan kime
sorarsanız biliyor. Yani birinin Cumhurbaşkanlık koltuğunu
sağlama almak için bir düzenleme olduğunu ve Meclis
çalışmasının aslında çok daha nitelikli olması,
halkın iradesini doğrudan temsil etmesi gereken Meclis
çalışmasının aslında böylesine -biraz düzmece
diyeceğim çünkü- Anayasayı ihlal eden
Yeri geldiğinde çokça
Anayasayı ihlal ediyorsunuz, Anayasayı ihlal ediyorsunuz. diye
bize bağırıp çağırmalar oluyor ama bu bize
saldırma gerekçeniz olan Anayasayı çok defa ihlal ettiğiniz
durumunu bugün de gerçekleştiriyorsunuz. Yani bunun bir tiyatro
olduğunu, Erdoğanı Cumhurbaşkanı yapabilmek için bir
çalışma olduğunu herkes biliyor.
Ben bir birey olarak şunu
söylüyorum: Bu on yıllık iktidarınız süresince Türkiyede
ileri demokrasi diye diye bütün halk kesimlerinin zararına her türlü
çalışmaya imzasını atmış birine Cumhurbaşkanlık
makamının zemininin hazırlanmasını içime
sindirmiyorum. İçine sindirmeyen milyonlarca insanın var
olduğunu biliyorum ve umuyorum ki kendisi için Cumhurbaşkanlık
makamını görmek ensesini görmek kadar zor bir şey olur.
Ben her kürsüye
çıkışımda Van depreminden bahsediyorum, bahsedeceğim.
Yüz binlerce insan mağdur oldu, yüzlerce kişi
Her bakan
sırasıyla kürsülerde söz alıp Van depreminde gereken
yapıldı. dedi. Tabii, bunu halkın vicdanına havale
ediyoruz ama Vanda çadır yangınları sonucu ölümler devam
ediyor, açlık, sefalet sınırında yaşayan
insanların sayısı gün geçtikçe artıyor, kendisine verilen
vaatlerin gerçekleştirilmesini bekleyen esnaf kan ağlıyor,
eğitim sorunları diz boyu, sağlık sorunları o kadar
çoğalmış ki tarif etmek mümkün değil. Bizzat Valilik
tarafından göç ettirilip değişik illere dağıtılan
insanların Silifkede, Aksarayda, değişik illerde
ırkçı saldırılara maruz kalması ve buna Hükûmet,
devlet yetkililerinin sessiz kalması da ayrı bir sorun.
Deprem doğal bir afetti ama Van
halkının başına gelen
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Üçer.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kâtip üyeler arasında uyuşmazlık
olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
4üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 5.
maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını diğer
maddelerin teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk
Bal Hasan
Hüseyin Türkoğlu Nevzat
Korkmaz
Konya Osmaniye Isparta
Özcan
Yeniçeri Yusuf
Halaçoğlu
Ankara Kayseri
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin, Anayasanın
ilgili maddeleri ile TBMM İçtüzüğünün 38 inci maddesine açıkça
aykırılık taşıdığından tasarı
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Uğur
Bayraktutan Ali
Serindağ Atilla
Kart
Artvin Gaziantep Konya
Ercan
Cengiz Musa
Çam Sakine
Öz
İstanbul
İzmir Manisa
Mehmet
Volkan Canalioğlu Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kamer
Genç
Trabzon İstanbul
Tunceli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 5 nci maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan Sırrı
Sakık A.
Levent Tüzel
Şırnak
Muş İstanbul
Özdal
Üçer Pervin
Buldan Demir
Çelik
Van Iğdır Muş
BAŞKAN Önergeler aynı mahiyette
olduğu için birlikte işleme alacağım.
Sayın Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısının 5inci maddesi üzerine verdiğimiz
önergede düşüncelerimizi açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında,
Kıbrıs Türklüğünün bozkurdu, yol göstericisi rahmetli Rauf
Denktaşı saygıyla anıyorum, kendisine Cenabıallahtan
rahmet diliyorum, ailesine ve aziz milletimize de
başsağlığı diliyorum.
Bu önergeyle 5inci maddenin
tasarı metninden çıkarılmasını teklif ediyoruz. Bu
madde, siyasal sistemimiz açısından bazı riskleri, yozlaşma
ihtimallerini ihtiva etmektedir. Küreselleşen dünyada NATO, AGİT gibi
birlikler birtakım barış amaçlı askerî müdahalelere her
zaman karar verebilir ve bu birliklerin içerisindeki devletimiz de bu
kararlarla birlikte, bu kararlara ortak olabilir. Özellikle uzak
coğrafyalarda bulunan ülkeler ile Türkiye böylece kolayca savaşın
eşiğine gelebilir. Bu tür ihtimallerle gelecekte sık sık
karşılaşabileceğimizi şimdiden söylemek mümkündür.
Anayasamızın 78inci
maddesinde Meclis seçimlerinin savaş sebebiyle geri
bırakılması hususu düzenlenmiştir. Demokrasilerde millî
iradenin sonlanması, ara verilmesi yahut millî iradenin tecelli
ettiği yer olan parlamentoların askıya alınması gibi
bir seçeneğe hiçbir zaman cevaz verilmediği için, daha doğrusu
bu ihtimal hiçbir zaman bir seçenek olarak görülmediği için anayasalarda
parlamentoların son derece istisnai bir hâlde -ki bu bizim sistemimizde
savaş hâlidir- seçimlerin bir yıl süreyle ertelenebileceği yer
almıştır. Bu hususta geniş yorum
yapılmamalıdır, Anayasada böyle bir şey yoksa yasalarla
düzenlemeye tevessül edilmemelidir. Millî iradenin tecellisine istisna getiren
bu durumun yasalar ya da kanunlar hiyerarşisinde daha altta yer alan
diğer düzenlemelere konu yapılmasının önü
açıldığı takdirde, Anayasada yer alıp sadece
Anayasada düzenlenmesi gereken ve böylece emredici niteliği olan birçok
kabulün kolay değiştirilmesini de zımnen kabul etmiş
olursunuz. Anayasaların toplumsal sözleşme ve kolayca
değiştirilmemesi gereği ve hususiyetini muhafaza etmek gerekir.
Açıkçası, 5inci madde Anayasanın sadece Meclis için
öngördüğü bir hâli kıyas yoluyla tasarıya
taşımaktadır. Anayasada olmayan bir norm geniş yorum
yapılarak yasayla doldurulmaya çalışılmaktadır ki bu
durum açıkça Anayasaya aykırılık teşkil etmektedir.
Bu eleştirilerimizi Komisyonda
dile getirdiğimizde, Hükûmet temsilcisi Sayın Bozdağ da
eleştirileri haklı görmekle beraber zorunluluk
doğabileceğini ve şu anda Anayasada bir boşluk
olduğunu, bu istisnai durumun dahi öngörülerek düzenlenmesi
gerektiğini ifade etmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de
bu tespite katılabiliriz ancak katılmadığımız, bu
düzenlemenin yapılış şeklidir. 2010daki Anayasa
değişiklik tasarısında Hükûmet bu düzenlemeyi Meclisin ve
halkın önüne getirmemiştir. Cumhurbaşkanının görev
süresinin ne olduğu Hükûmet tarafından bugüne kadar ortada
bırakılmıştır. Bugün bu düzenlemenin bir yasayla
yapılmaya çalışılması tutarlılık arz
etmemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu düzenlemenin Anayasa
değişikliği ile yapılmasının hem hukukun genel
prensiplerine, Anayasanın emredici niteliğine hem de siyasal anlayışımıza
uygun olduğu kanaatindeyiz. Anayasayı değiştirme
çalışmalarının yapıldığını, bunun
için Uzlaşma Komisyonunun gayret gösterdiğini kamuoyu biliyor. Gelin,
bu değişikliği, bu eksikliği Anayasa
değişikliği tasarısında giderelim.
Bugün için stratejik bir eksiklik
olduğunu da düşünmüyorum çünkü Anayasamızda
Cumhurbaşkanlığına, görev süresi
tamamlandığında, kimin vekâlet edeceği hususu
açıktır. Bildiğiniz gibi, bu makam, Anayasamızın
106ncı maddesine göre, Meclis Başkanıdır. Vekil, asilin
tüm yetkilerini haizdir. Nitekim, Anayasamızda bu husus da açıkça
belirtilmiştir diyor, birtakım hukuki değerleri çiğnememek
adına, suistimallere kapı aralamak anlamına gelecek 5nci
maddenin tasarıdan çıkarılması önerimize desteklerinizi
beklediğimi ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Korkmaz.
Önerge üzerinde söz isteyen Hüseyin
Aygün, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Aygün. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli)
Değerli arkadaşlar, iyi akşamlar; Genel Kurula saygılar.
Bu tasarı boyunca bütün
partilerin, bütün muhalefet gruplarının ve burada söz alan bütün
arkadaşların eleştirileri hemen hemen aynı. Genel Kurul,
buradaki toplantı, millî iradeyi güya yansıtıyor ama iki yıl
evvel yapılan referandum oylaması sonucu millî iradenin
şekillendiği metin, bugün hiç de uygun olmayan usul ve yöntemlerle,
bir yasa ile oldubittiye getirilerek her zamanki gibi değiştirilmeye
çalışılıyor.
Söz aldığım maddeyle
ilgili de ne yazık ki durum böyle. Anayasada 77 ve 78inci maddelerde çok
net vurgular olduğu hâlde bu konuda da Anayasa hiçe sayılarak bir
değişiklik yapılmaya çalışılıyor. Bunu ben
de benden önce söz alan arkadaşlar gibi eleştiriyorum. Bunu gerekli
bulmuyoruz, öncelikle millî iradenin karşısında bir girişim
olarak görüyoruz.
Millî irade derken tabii, bu konuda
vesayeti yok ettiğini, yeni bir demokratik rejim kurduğunu on
yıldır yüksek sesle söyleyen Hükûmet, 2010 referandumundan sonra bunu
çok daha şiddetli bir şekilde, özellikle referandumun kendi lehine
sonuçlanması için yürüttü ve başarılı oldu. Ancak bu arada
çok ilginç şeyler oldu. Türkiye zaten o kadar tuhaf bir ülke ki
aralarında çocukların da bulunduğu 34 kişinin
katledildiği bir olay bugün artık ülkenin gündeminde
konuşulmuyor bile. Dün, beş yıldır bu ülkenin gündeminde
olan, herkesi meşgul eden Hrant Dink davası, örgüt
olmadığı kararıyla sonuçlandı ve adi bir olay, adi bir
cinayet olarak nitelendi. Yarın İstanbulda onu protesto
edeceğiz, bunun aslında devletin süjelerinin, kamu görevlilerinin,
valilerin, emniyet müdürlerinin, il jandarma alay komutanlarının
içinde bulunduğu planlı bir cinayet olduğunu sağır
sultan bile duydu ama mahkeme ne yazık ki bunu duymadı ve
verdiği kararla adalet isteyenleri bir kez daha hayal
kırıklığına uğrattı.
Hatırlarsanız, Hrant öldürüldüğünde Ermeni diasporası
şunu söylediler: Bunu Türkiyede bir mahkeme yargılayamaz,
yargılasa da adil olarak bu olayın üzerine gidemez. ve hepimiz
haklı olarak tepki gösterdik, bizim yargımıza müdahale ediliyor
ve saygısızlık söz konusu diye. Ama beş yıl sonra
ortaya çıkan tabloya bakar mısınız arkadaşlar, olayda
yer alan hiçbir kamu görevlisi soruşturulmadı, olayda jandarma ve
emniyetin istihbaratçısı olduğunu beş yıldır
mahkemede söyleyen Tuncel beraat etti, Hrant cinayetinden ceza almadı.
Olayda beraat edenler ceza alanlardan daha fazla. Hatta, Ogün Samastın
bile, bir yargı yorumuna göre, tahliye olma durumu var. Bu açıdan,
hani, diasporanın o günkü sözlerine ne kadar
kızdığımızı hatırlıyorum, bugün ortaya
çıkan tablonun da hepimizi ne kadar hayal
kırıklığına uğrattığını not
etmek istiyorum.
Yine -son hafta çok garip- Kenan Evren
ve Tahsin Şahinkayaya, artık kendilerine serum bağlanırken
dava açıldı darbe yapmaktan, 650 bin kişiye işkence etmek,
2 milyon kişiyi fişlemek, 30 bin kişiyi vatandaşlıktan
atmak ve burada konuştuğumuz Parlamentoyu kapatmaktan. 4 Nisanda
yargılanacaklar ama bu arada, tutuksuz yargılanan bu kudretli
paşaların davasını büyük bir tepkisizlikle izleyen, hiçbir
heyecan duymayan Türkiye toplumu, tam 350 tane askerin -aralarında eski
Genelkurmay Başkanı da var- darbeye teşebbüsten tutuklu
yargılanmalarını ibretle ve dehşetle izliyor. Bunu da Genel
Kurulun takdirlerine sunmak istiyoruz.
Yine yargı kararı
Adalet
Bakanımız buradaydı; keşke bulunsaydı ve dinleseydi.
Roboski ve Bujehde meydana gelen olay için Diyarbakır Özel Yetkili
Savcılığı gizlilik verdi mesela. Değil Diyarbakırdaki
vatandaşlar, yüreği yanık analar, biz bile o
soruşturmanın nasıl yürütüldüğünü, kimlerin, nasıl
öldürüldüğünü, bombardıman uçaklarının düğmeye hangi
süreçlerden geçtikten sonra bastığını bilmiyoruz, zira
dosya kapalı. Buna bizim bile müdahale etme yetkimiz bulunmuyor. O yüzden,
millî irade derken, halk egemenliği derken sadece -lütfen-
aldığınız oylara bakarak değerlendirme
yapmayınız; bir soruşturmanın adil yürütülmesi, bir
davanın tüm tarafları tatmin edici bir şekilde sonuçlanması
da millî iradenin bir gereğidir. Ama ne yazık ki bunlar hiç olmuyor
ve mahkeme kararları genelde bizim grup çıkarlarımıza
aykırı olduğunda yerden yere vuruluyor. Bu bakımdan, bu
girişimin de olumsuz bir girişim olduğunu söylemekle
yetinmeliyim.
Denktaş ve Lefteri saygıyla
anmak isterim ve Lefterin iki üç yıl evvel, seksen yedi yaşındayken
şunu söylediğini Genel Kurula hatırlatmak istiyorum: 6-7 Eylül
olayları olduğunda, kendisiyle ilgili yapılan bir mülakatta,
konuşmak istemediğini, makine kapatılırsa konuşabileceğini
söylemiş. Bunu da düşünmenizi diliyorum. Hrant olayından sonra da
Türkiye Ermeni yurttaşlarının nasıl
yaşadığını bir kez daha düşünmenizi rica
ediyorum.
Çok teşekkürler dinlediğiniz
için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde söz isteyen Nazmi Gür,
Van Milletvekili.
NAZMİ GÜR (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kurum, bu çatı altında
Türkiye'nin geleceğini, halklarımızın geleceğini
oluşturduğumuz hukukla, yaptığımız yasalarla
oluşturmaya çalışıyoruz, yön vermeye
çalışıyoruz. Tabii, hukuk herkes için gerekli. Tıpkı
demokrasi gibi, tıpkı evrensel haklar ve özgürlükler gibi herkes
için, hepiniz için bir gün hukuk lazım olacak. Hukukun kişiye,
zümreye, partilere, sınıflara göre yapılmayacağını
en iyi bilmesi gereken herhâlde bu Mecliste, bu çatı altında bulunan
siz değerli milletvekilleri
olmalısınız. Bu nedenle, yapmaya
çalıştığımız, çıkarmaya
çalıştığımız bir yasayla
Cumhurbaşkanının seçimi ve görev süresiyle ilgili olarak
yaptığımız bu çalışmayla herhâlde bu
çalışmanın, önümüze getirilen bu taslağın evrensel
hukuka uygunluğunu, hele hele 12 Eylül Anayasasına dahi
aykırı olduğunu bütün kamuoyu, bütün dünya bizi izliyor.
Tabii, evrensel hukuktan söz
etmişken evrensel hukukun sınırlarının da o ülkedeki
demokrasinin sınırlarını çizdiğinin de hepimiz
farkındayız. Nasıl ki Sayın Başbakan hep ileri
demokrasiden söz ediyor. Eğer bir ülkede hukuk bu kadar çiğneniyorsa,
eğer bir ülkede hukuk bu kadar yok sayılıyorsa o ülkede elbette
demokrasiden, hele hele ileri demokrasiden söz edilemez. Söz edilse olsa olsa
bir AKP sultanlığından, bir AKP sultasından, hatta hatta
bir AKP faşizminden söz edilebilir.
Üç temel örnek var size
göstereceğimiz. Çok sıcak yaşandı hem de son birkaç gün
içinde yaşandı. Birincisi, Sevgili Hrantın davası. Tabii,
mahkemeler -tırnak içinde- bağımsız yargı, bu
davayı sonuçlandırmış gibi görünüyor ama avukatların
da söylediği gibi, biz Hrantın dostları da söz veriyoruz
Hranta, onun aziz hatırası önünde, bu dava burada bitmedi, bu dava
sürecek. Bu dava elbette ki
Strasbourgtan da dönecek.
Değerli arkadaşlar, üçüncü
örnek Roboski katliamı yani Uluderedeki Türk savaş
uçaklarının bombardımanı sonucu öldürülen 34 sivil. Ne
diyordu Sayın Başbakan yirmi dört saat sonraki
açıklamasında? Elde dört saatlik görüntüler varmış.
Soruşturmayı sürdüren savcı -bugün sizler de
okumuşsunuzdur, basına düştü- bu görüntüleri istiyor ve bu
görüntülerin de kendilerine ne zaman
ulaştırılacağını tahmin edemiyor, söyleyemiyor
çünkü asla ulaşmayacağını da biliyor ve değerli
arkadaşlar, Roboski katliamı ve bu katliamın belki de naklen görüntülerini alan, bu dört saatlik görüntüyü
ne kamuoyu ne soruşturmayı sürdüren savcı ne de -bu olayı
gerçekleştirenlerin arkasında olan güçler tabii ki biliyor da- dünya
kamuoyu bilmiyor. Ancak şunu söylemekte fayda var: Roboski katliamı
da bugün artık dünyanın gündeminde ve emin olun ki orada öldürülen 34
kişinin hesabı tek tek sorulacak ve Roboskide emir verenler,
Roboskide tetiği çekenler, Roboskide bu katliamı gerçekleştirenlerin
tamamı bu hukuk önünde yargılanamasalar bile tarihin önünde ve insanlık vicdanının önünde bu
katliamı gerçekleştirenler, bu insanlık suçunu işleyenler
elbette ki mahkûm olacaklardır.
Üçüncü önemli konu, değerli
arkadaşlar, tabii umarım bir gün polis sizin de
kapınızı çalmaz ama milletvekillerimizin, milletvekillerinin, bu
Parlamentonun bir üyesinin evi basılıyor, bilgisayarına el
konuluyor ve inşallah sizin de bir gün evinizin kapısı
çalınmaz, bu polis korkusuyla, bu polis devleti korkusuyla
yaşamazsınız. Hep mağduru oynadınız, şimdi de
zalimi oynuyorsunuz ama bizler, bu zulmün karşısında asla diz
çökmeyeceğimizi ve sizlere sonuna kadar direneceğimizi beyan
ediyoruz, KCK tutuklamaları adı altında bizi asla
sindirmeyeceğinizi söylüyor, saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremizin tamamlanmış olması sebebiyle, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 19 Ocak 2012 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 13.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.54