TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
56ncı
Birleşim
25
Ocak 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Abdulkerim Gökün, bölgesel gelişme politikaları ve yeni
yaklaşımlar çerçevesinde Güneydoğu Anadolu Projesindeki son
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, Silopi kayıplarının yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Kahramanmaraş ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, GAPdaki gelişmelere ilişkin
açıklaması
2.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Silopi ilçe yöneticisi ve ilçe
başkanının on bir yıl önce gözaltına alınıp
izlerine hâlâ rastlanmadığına ilişkin açıklaması
3.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, vermiş olduğu soru önergelerinin kaba ve
yaralayıcı sözler içermesi nedeniyle Başkanlıkça iade
edildiğine ilişkin açıklaması
4.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, eski tutanaklardan örnek vererek, iktidarın
insanları değiştirdiğine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı
görüşleri kendisine atfetmesine ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin,
Ermeni soykırım iddialarıyla ilgili konuşmasına
ilişkin açıklaması
7.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlunun, Hrant Dinkin kimin tarafından
öldürüldüğünün ortaya çıkarılmasına ilişkin
açıklaması
8.- Ankara Milletvekili Seyit
Sertçelikin, asılsız Ermeni iddialarının temelinde büyük
Ermenistan projesinin olduğuna ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık ve 21 milletvekilinin, faili meçhul cinayetler ve
kayıpların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/115)
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 21 milletvekilinin, Bingöl-Karlıovada bir köy
korucusunun öldürülmesi sonucu bir araya gelen korucuların ilçede
yaptığı saldırılarda hasar gören binaların
tespitinin ve olayın sorumlularının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/116)
3.- Edirne Milletvekili Kemal
Değirmendereli ve 27 milletvekilinin, Türkiye genelinde
hayvancılık sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/117)
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu
ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen
uluslararası çabalara destek vermek üzere, gereği, kapsamı,
zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali
karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı
ile Hükûmete verilen ve 2/2/2010 ve 7/2/2011 tarihli 956 ve 984
sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin
Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca 10/2/2012 tarihinden itibaren bir
yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi
(3/732)
C) Çeşitli
İşler
1.- Görüşmeleri izlemek
üzere Genel Kurulu teşrif eden Moldova Cumhuriyeti Gökoğuz Yeri Özerk
Bölgesi Meclis Başkanı Anna Harlamenkoya Başkanlıkça
Hoş geldiniz denilmesi
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünalın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, İstanbul Milletvekili Bülent
Turanın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
4.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Atanın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Mardin Milletvekili
Muammer Gülerin, Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin AK
PARTİ iktidarına sataşması nedeniyle konuşması
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları tarafından
terör suçu adı altında tutuklu sayısının
artmasının araştırılması amacıyla verilen
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012
Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba ve arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinde
TİBin sorumluluklarını yerine getirip getirilmediğinin
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi
VIII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan
tarafından KCK operasyonları adı altında verilen Meclis
araştırması önergesinin Başkanlıkça Anayasanın
138inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve bu nedenle
işleme konulmayıp iade edilmesinden dolayı Başkanlığın
tutumu hakkında
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
2.- Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/538, 2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin; 5275
Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
Raporları (2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136)
X.- OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
esnafların kullandığı elektriğin fiyatının
düşürülmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/2129)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
şehit ve gazi yakınlarından ikinci bir kişinin daha kamu
kurumlarında sınavsız olarak istihdam edilmesi
çalışmalarına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/2226)
3.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydarın,
mahalle ve köy muhtarlarının sorunlarına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı
(7/2229)
4.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydarın,
Vergi Denetim Kurulunun görev ve yetkilerine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/2262)
5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun,
kaçak elektrik kullanımına ve elektrik sayaç değişiminde
talep edilen ücrete ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2317)
6.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın,
İzmir-Çeşmede durdurulan on yedi Rüzgâr Santrali Projesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/2358)
7.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak bedeli ve
diğer bedel kalemlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2359)
8.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsünde yapılan atamalara ve Enstitünün
bütçesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/2430)
9.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsünün desteklediği projelere, personeline
ve gelirlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/2431)
10.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün desteklediği projelere ve
enstitü personelinin mali ve sosyal haklarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/2432)
25 Ocak 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 56ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sürpriz!
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekilline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
bölgesel gelişme politikaları ve yeni yaklaşımlar
çerçevesinde Güneydoğu Anadolu Projesindeki son gelişmeler
hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Abdulkerim Göke aittir.
Buyurun Sayın Gök. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, yalnız, Genel Kuruldaki uğultuyu
hafifletebilirseniz gündem dışı konuşma yapacak
arkadaşlarımızın açmadım daha sizinkini- sesini daha
rahat duyabilelim, onların çalışmalarını daha dikkatle
dinleyelim.
Buyurun.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Abdulkerim Gökün, bölgesel gelişme politikaları ve yeni
yaklaşımlar çerçevesinde Güneydoğu Anadolu Projesindeki son
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekili arkadaşlarım, ekranları başında bizleri
izleyen aziz milletimiz; bölgesel gelişme politikaları, özellikle
cumhuriyet öncesi fikirsel manada yeri olan cumhuriyetle beraber tamamlanma
aşamasını yakalamış bulunan GAPtaki gelişmeler
hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, sözlerimin hemen başında
iki teşekkürle konuşmamı yapmak istiyorum. İlk
teşekkürüm; ilk günden bugüne kadar bölgesel gelişme
politikasında ve özellikle GAP kapsamındaki gelişmeleri
gündemlerine alan, projelendiren, bunları tartışan, ne
şekilde olursa olsun bunları gündemlerine alan ve devam ettiren,
bürokratik bütün gelişmelerde bulunan ve siyaseten bunları üreten ve
takip eden herkese sonsuz teşekkür ediyorum. Bir diğer teşekkürüm
de; özellikle AK PARTİ hükûmetleriyle beraber sonuç
aşamasını yakalamış bulunan ve geldiği nokta
itibarıyla önem arz eden ve GAPtaki istihdam noktasında ülkemizin en
önemli sorunlarından birini teşkil eden istihdama
katkısının büyük olacağını hesaba katma
düşüncesiyle başta AK PARTİ hükûmetlerine ve Sayın
Başbakanımıza, emeği geçen tüm arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bölgesel
gelişme politikaları dediğimiz zaman elbette ki GAP
kapsamı, GAPtaki entegre olan bu tesisin kendi çerçevesinde cumhuriyetle
beraber ülkemizde önem arz eden, belki de son yüzyıla damgasını
vuracak önemli bir projedir. GAP tamamlandığında ilimiz,
özellikle Şanlıurfa merkez olmakla beraber istihdam noktasında
çok önemli bir yeri yakalamış olacağız. GAPtaki
başarımız, geldiğimiz nokta itibarıyla, yaklaşık
yüzde 80ine yakın bir kısmının
tamamlanacağını düşündüğümüzde, GAPla beraber
Şanlıurfa Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinde 1 milyon
786 bin hektarıyla alan itibarıyla en büyük çiftlik olan buradaki
istihdamı düşündüğümüzde, beraberinde mayınlı arazinin
tamamlanmasıyla devreye girecek olan organik tarım
katkıları ve elbette ki ilimizde kültürel turizm, inanç turizmi
noktasında gelişmeler devreye girdiğinde sayabileceğimiz
bütün başlıkları Şanlıurfa özelinde
düşündüğümüzde, çok önemli bir katkısının istihdam
noktasında olacağını özellikle belirtmek isterim.
Burada, tabii ki, GAP, Türk mühendislerine
ve özellikle bu inşaat yapımı noktasında büyük katkı
sunacak olan bu mühendislere büyük bir deneyim katmıştır.
İşte, bir diğer bölgesel gelişme politikaları
dediğimiz GAPla beraber, DAP, KOP, Konya Ovasıyla ilgili elbette ki
bölgesel gelişme politikaları devreye konulacaktır. GAPtaki
deneyim, GAPtaki başarı aynı zamanda buralara da
yansıyacaktır.
Burada, toplam olarak
baktığımızda, GAPın sadece sulu projenin hayata
geçirilmesiyle, pamuk mantığıyla değerlendirilmemesi
gerekir. Entegre kavramı içerisinde, özellikle GAPın ekonomik,
politik, sosyal ve siyasal süreçleri önemlidir. Yani GAP kapsamındaki
dokuz ilde bu proje entegre bir çerçevede uygulamaya konulmadan önceki
verilerine baktığımızda, eğitimde
baktığımızda, sağlıkta
baktığımızda, kamu yatırımlarının
altyapı noktasındaki yatırımların tamamına
baktığımızda burada gerçekten veriler altüst olmuştur.
Bu veriler şu anda pozitif manada, kişi başı gelir
artışı diye baktığımızda, özellikle
GAPın tamamlanmasıyla beraber, GAP kapsamındaki illerde
kişi başı gelir artışında yapılan
istatistiksel verilerde yüzde 209 artış beklenmektedir.
Onun için, diyoruz ki, önümüzdeki süreçte
Şanlıurfa özelinde olmakla beraber Şanlıurfanın
ilçelerinde Suruç Sulama Projesinin tamamlanması aşamasında
bölge gerçekten önümüzdeki cazibe merkezleri konusunda son derece önemli bir
bölge olacaktır. Artık bölge dışarıya bırakınız
göç vermeyi, bırakınız işçi dışarıya
gitmeyi, gerçekten bölge dışarıdan göç alacak,
dışarıdan işçi transferleri olacak. Bunları artık
karşılamamız elbette ki yeterli olmayacak ve bölge
itibarıyla bölgedeki gelişmeler Türkiye ekonomisine, oradan da dünya
ekonomisine büyük katkılar sunacaktır.
Bu vesileyle, yüce Parlamentoyu
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Gök.
Sayın Kaplan, ben size şimdi söz
vereceğim ama bir de şeye girmişsiniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
GAPla ilgili 60a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Hangisini önce yapalım?
Siz gündem dışına gelin.
Gündem dışı ikinci söz,
Silopi kayıplarının yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplana aittir.
Buyurun Sayın Kaplan.
2.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, Silopi kayıplarının yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan on iki yıl
önce 25 Ocak 2001 tarihinde HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar
Tanış ve ilçe yöneticisi Ebubekir Deniz jandarma karakolunda göz
altına alındı ve bugüne kadar kayıplar.
O günün bütün delilleri belgelendi. O dönem
2001 PKKnın sınır dışına çekildiği,
silahların sustuğu, hiçbir olayın olmadığı bir
dönem. Buna dikkat çekmek istiyoruz. Ancak Jandarma Alay Komutanı olarak
orada görev yapan Levent Ersöz ismi dikkatle incelendiği zaman bu
kayıpların baş sorumlusu olarak ortaya çıkıyor.
Telefon eden Taşkın, yine o
olayda yer alan iyi çocuk Veysel Ateş, eğer bu olayda sorgulanıp
yargılansaydı Şemdinlide bombalamaya katılmayacaktı
ve Şemdinlide çekirge iki sıçradı kırk yıl ceza
aldı.
Levent Ersöz Alay Komutanı o da
şu an tutuklu ve her nedense Fıratın ötesi
soruşturulmadığı için bu şahsa, bu kayıplarla
ilgili verilen onlarca dilekçe ve şikâyete rağmen tek kelime özel
mahkeme savcılarınca sorulmamıştı. Şırnak
Valiliği o tarihte altı gün boyunca bunu inkâr etmiş ancak
altı gün sonra jandarmaya gittiklerini kabul etmişti. Oysaki Serdar
Tanış o tarihte tehdit edildiğine dair hem Başbakana,
Cumhurbaşkanlığına, İçişleri ve Adalet
Bakanlığına ve Diyarbakır cumhuriyet
savcılıklarına şikâyet dilekçeleri vermiş.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
yaşam hakkı ihlalinden ve kişi güvenliği ve
özgürlüğünden dolayı mahkûm oldu ve daha
sonra Levent Ersözün yakalanmasıyla birlikte Serdar
Tanışın kardeşleri, çok ilginçtir, kardeşlerinin bu
davası uğruna bütün kardeşleri avukat oldu. Bakın, Abdülhekim
Tanış avukat, Sedat Tanış avukat, Savaş
Tanış avukat, İdris Tanış avukat ve eşleri de
avukat bu arkadaşlarımızın. Bu davayı sonuna kadar
izlemelerine rağmen, maalesef, bu konuda ihbarlara rağmen,
yaptıkları müracaatlara rağmen bir adım dahi atılmıyor
çünkü şiirden, resimden, tuvalden, kitaptan, poşudan, halaydan
terörist yaratmakla meşgul olan bir zihniyet gerçek failleri veya canileri
bütün delillerine rağmen soruşturmadığı gibi bu
kardeş avukatların hepsinin ve Şırnak Barosunun
yaptığı başvurular karşısında bakın
Silopi Savcılığı görevsizlik kararını hangi
tarihte veriyor: 17 Ekim 2011.
Şimdi, iktidara sesleniyoruz:
Mademki çok samimisiniz bu faili meçhul cinayetler konusunda, bunları
sorgulayacaksınız, burada gizli tanık bu cinayeti bu
kişilerin işlediğini söylüyor. Yine, savcılar
sağlık durumu nedeniyle sorgu yapamadıkları bahanesine
sığınıyor bu dosyada. Böyle bir şey olabilir mi hukuk
devletinde?
Arkadaşlar, bu
şahıslar bu olaydan üç gün önce ilçemde ağabeyimi de tehdit
etmişlerdi, yeğenimi de almaya çalışmışlardı
ve karakolda yeğenimi almak istedikleri zaman orada
Başsavcıyı aradım Bilgimiz yok. dedi, Emniyet Müdürünü
aradım Bilgimiz yok. dedi. Bu şahsın çok kişiyi gözaltına
aldığını biliyordum. Orada korucu başlarını
da aldı, hatta Osman Demirin öldürülmesine de sebep oldu.
İşte orada, bir hukukçu
olarak çaresizliğimi size ifade edeyim: Aileme, herkese Gidin, karakolun
kapısına dayanın, bir hukuksuzluk var, kanunsuzluk var, öyle bir
şeye teşebbüs ederse siz de gereğini yapın. demek zorunda
kaldım. İşte bu kişiler, bu katiller bütün belgeleriyle
ortada. Hükûmeti davet ediyorum. İki yıldır tutuklu olan Levent
Ersöze özel
savcılarınız gitsin, sorgu yapsın, bunun hesabını
sorsun. Bunun çağrısını yapıyoruz.
Bu gündem dışı
konuşmayla bir daha saygıyla yâd ediyoruz onları. Bu tür
katliamları, cinayetleri de şiddetle kınıyoruz. Er geç
bunun hesabının sorulacağını da bir kez daha buradan
ifade etmek istiyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Hükûmet adına
Cevap yok mu? Tamam.
SIRRI SAKIK (Muş) Hükûmet ne
diyecek?
BAŞKAN Gündem dışı
üçüncü söz, Kahramanmaraş ilinin problemleri hakkında söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğluna aittir.
Buyurun Sayın Dedeoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlunun, Kahramanmaraş ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kahramanmaraşın problemleriyle ilgili gündem dışı söz
aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bir şehir düşünün ki,
Kurtuluş Savaşından önce şehri işgal eden ilk önce
İngilizler, daha sonra da Fransızlar tarafından şehrin
kendi imkânlarıyla ve o anki, o zamanki teknolojisiyle İngilizleri ve
Fransızları kendi şehrinden kovarak bağımsızlığını
ilan etmiş ve bunları şehir dışına atmaları
sebebiyle de Kurtuluş Savaşının ilk
kıvılcımı patlamıştır.
Cumhuriyet döneminden beri
Kahramanmaraş kendi problemlerini kendisi çözmüştür. Kurtuluş
Savaşında göstermiş olduğu bu başarıdan
dolayı da yüce Meclis tarafından, gazi Meclis tarafından
kırmızı şeritli İstiklal Madalyasıyla
Kahramanmaraş ve Kahramanmaraş halkı ödüllendirilmiştir.
Cumhuriyet tarihinden sonra ekonomik
anlamda, Kahramanmaraşa Sümerbank ve şeker fabrikası
yapılmış. Geçtiğimiz dönem içerisinde Sümerbank
özelleştirilmiş, en son da bundan bir ay önce Elbistandaki
şeker fabrikamız da özelleştirilmiş. Oradaki
çalışan işçilerimizin, personelimizin de akıbeti şu
anda belirsizdir.
1984 yılında Kahramanmaraşa
ve o bölgeye verilen teşviklerle Kahramanmaraş bir sanayi şehri
olmuş, üreten ve ihraç eden bir şehir olmuştur.
Yine 1991 yılında,
Sağlık ve eğitim konusunda
Kahramanmaraş Türkiye'nin son sıralarında yer almaktadır.
Maalesef, bunu üzülerek söylüyorum, Kahramanmaraşın bugün hâlâ
birçok mahallesinde okul yok, birleştirilmiş okullar var, 40
kişilik, 50 kişilik sınıflarda öğrenciler öğrenim
görmekte ve yine maalesef diyorum, konteyner okullarımız
Kahramanmaraşta mevcut.
Üniversitemiz 1992 yılında
kurulmuş, o tarihte kurulan üniversitelere göre çok gerilerde
kalmış. Yine -Kahramanmaraş kendi problemini kendisi çözüyor
dedim- müteşebbislerimiz üniversitemize büyümesi konusunda el atmış
ve geçen hafta da bir müteşebbisimiz bir bölümü yapmak üzere temeli
atılmıştır.
Kahramanmaraşın üç tane
giriş yolu var, Kayseri-Kahramanmaraş yolu,
Kahramanmaraş-Gaziantep yolu, Kahramanmaraş-Adana yolu. Maalesef ki
bu yollar da on yedi yıldan beri devam etmektedir, hâlâ bitirilememiştir.
Bununla beraber Elbistan, Göksun, Afşin, Andırın, Ekinözü,
Nurhak, Çağlayancerit, Türkoğlu ve Pazarcık ilçelerimizin
yolları, belde yolları, köy yolları maalesef istenilen nitelikte
değildir. Sadece ilçelerimizden bir örnek vermek istiyorum:
Andırın ilçemizin asfaltlaşma oranı yüzde 5tir, maalesef,
üzülerek söylüyorum.
9 tane şehidimiz
Elbistan-Afşinde yatmaktadır, hâlâ akıbeti belirsiz, nasıl
çıkacak, ne olacak? Yine eğer yetki verilirse Kahramanmaraş
halkı bu 9 tane görev şehidimizi kendi elleriyle çıkartır.
Bundan da hiç kimsenin şüphesi olmasın, yeter ki ne olacağı
belli olsun.
Kahramanmaraşın etrafı
barajlarla çevrili ama, maalesef, su kanallarımız
yapılmamaktadır, geri kalmıştır, Türkoğlu
Ovası su beklemektedir.
Peki, bu dönem içerisinde Kahramanmaraşa
yatırım yapılmadı mı? Elbette yapıldı.
Şehrin
Çalıştay adı altında
sayın bakanlarımızın biri gelip biri gidiyor, çok memnunuz,
temenni ediyorum ki, inşallah bu dönem içerisinde sayın
bakanlarımızın gelip gitmesiyle Kahramanmaraşın bu
problemleri çözülür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MESUT DEDEOĞLU (Devamla) 81 ilimizin
ve Kahramanmaraşın üretmesi ve ihraç etmesi noktasında
Kahramanmaraşa, bizlere düşen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına düşen nasıl bir görev varsa hepsine hazır
olduğumuzu belirtiyor, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Dedeoğlu.
Sayın Kaplan, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, GAPdaki gelişmelere ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkanım, GAPtaki gelişmelerle ilgili söz
aldım.
GAPla ilgili kim ki bir kazma vurur, bir
hizmet eder Allah ondan razı olsun. Bu, bütün Türkiye içindir. Ancak
kırk yıldır 1 milyon 862 bin hektar arazinin sulanması
hedefinden 2002ye kadar, AKP İktidarına kadar yüzde 16sı, 280
bin hektarı sulanmıştı, AKP döneminde de, on yıl
içinde İşsizlik Fonundan ayrılan 16 milyara yakın paraya
rağmen yüzde 1lik bir oran artmıştır, yüzde 17ye
çıkmıştır.
GAPın asıl amacı bu
kırk yılda 1 milyon
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Maalesef yüzde 17nin ötesine gidilememiştir.
BAŞKAN Sayın Sakık
2.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Silopi ilçe yöneticisi ve ilçe
başkanının on bir yıl önce gözaltına alınıp
izlerine hâlâ rastlanmadığına ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de Silopide bundan on bir yıl
önce gözaltına alınıp ve hâlâ izlerine rastlanmayan Serdar
Tanışın, Ebubekir Denizin
Bunlar bizim ilçe yöneticilerimizdi,
ilçe başkanımızdı. Aslında fail o kadar açık ve
net ortada ki, çünkü o dönem bunlar kışlaya davet ediliyor ve o
kışlanın sorumlusu Levent Ersöz ve bizim iki
arkadaşımız oraya götürülürken partili bir grup
arkadaşımız da refakat ediyor ve kışlaya giriyorlar,
bir daha geri dönmüyorlar. Şimdi, o kışladan sorumlu olan
komutan, bugün Silivri Cezaevinde Ergenekondan yargılanıyor.
Onların yakınları ve bizler müdahil olmak istiyoruz ama buna
rağmen müdahillik hakkımız gasp ediliyor ve bu ailelerin bütün
başvuruları geri çevriliyor. Şimdi, bir taraftan geçmişle
yüzleşmek
Suçüstü yakalananlar, o insanlarımızın ölümünden
sorumlu olan birileridir.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır; ayrı ayrı
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 21 milletvekilinin,
faili meçhul cinayetler ve kayıpların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/115)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde yaşanan faili meçhul
cinayetler ve kayıpların, eski askerler ve polislerin ifadeleri de
göz önüne alınarak, faillerin ortaya çıkarılması ve
yargılanması için Anayasa'nın 98inci, İçtüzüğün 104
ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Kürt sorunu var olduğu ilk günden
bugüne kadar süren olaylarda, 40 bin insanımız
yaşamını yitirdi, milyonlarca insanımız göç etti,
binlerce köyümüz yakılıp yıkıldı, yüz milyarlarca
dolarlık maddi kaybımız oldu. Ölümlerin büyük
kısmının failleri hala bulunamadı, mevcut hükümet 2002
yılından beri de bunun için herhangi bir adım atmadı.
1990'dan 2002'ye kadar olan 12 yıllık dönemde bir kaos ortamına
dönüşen bölgede 17.500 faili meçhul cinayet yaşandı.
Faili meçhul cinayetler toplumlarda infiale
sebep olmaktadır. 1980 yılında yaşanan darbe
sonrasında başlayan cinayet furyası, Kürt sorununun ortaya
çıkmasıyla önüne geçilemez bir hal almış, demokrasinin
gelişmesi önünde büyük bir engel teşkil etmiştir.
İşlenen 17.500 faili meçhul cinayet, o dönemlerde
kaçırılmış olan Kürt iş adamı, gazeteci, yazar,
siyasetçi ve avukatlardan oluşmaktaydı. Bu insanların bir
kısmı yaşamını yitirmiş olarak bulunmuş bir
kısmının ise hala cesedi bile bulunamamıştır.
2009 yılında Silopi'de açılan ölüm kuyuları kaybolan
insanların aileleri için "belki kemikleri bulunurda mezarları
olur" umudu doğurmuştur.
Günümüzde emekli komutanlar ve polislerin
de ifadelerinden anlayacağımız üzere 90'lı yıllarda
gerçekleşmiş olan faili meçhul cinayetler, dönemin gerekliliği
olarak gösterilmiştir. Emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın faili
meçhul cinayetlerle ilgili olarak yaptığı açıklamaları
hepimiz hatırlamaktayız. Kıyat, açıklamalarında
"1990'lı yıllarda işlenen cinayetlerin emir komuta ile
işlenmiş olabileceğine inandığını"
belirtmektedir. Hepimiz çok iyi bilmekteyiz ki Koramiral rütbesine kadar
yükselmiş olan askerlerin somut göstergeler olmadan böyle açıklamalar
yapmaları teamülden değildir. Yine son dönemde Susurluk davası
hükümlüsü eski Özel Harekâtçı Ayhan Çarkın'ın bu cinayetlerle
ilgili açıklamaları medyada geniş yer bulmuştur. Çarkın,
işlemiş oldukları cinayetleri ve kimlerle bu cinayetleri
işlediklerini tek tek isimleriyle açıklamış,
"üstlerinin emirleri bizzat Mehmet Ağar ve İbrahim
Şahin'den aldıklarını ve kendilerine de
uygulattıklarını" itiraf etmiştir. Ayhan Çarkın,
ifadelerinde sık sık "İbrahim Şahin, Mehmet Ağar,
Doğan Güreş ve Tansu Çiller" isimlerine yer vermiş, bir
şekilde bu isimlerle cinayetleri ilişkilendirmiştir.
İfadelerinde dönemin Başbakanı Tansu Çiller tarafından
açıklanan Kürt işadamlarına yönelik "ölüm listesine de
değinen Çarkın, öldürülen Kürt işadamları için "Mehmet
Ağar ve İbrahim Şahin'in bilgisi dahilinde gerçekleştirilen
infazlardır" demiştir. İbrahim Şahin,
savcılığa vermiş olduğu son ifadede ellerinde
"öldürülecek Kürtler listesi" olduğunu söylemiş,
"Eğer ortada illegal bir yapı varsa bana değil gidin Mehmet
Ağar'a sorun" demiştir. Son olarak ise, İstanbul Özel
Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali, eski Özel Harekât Polisi
Ayhan Çarkın'ın itirafları üzerine Perpa katliamı ve Ayhan
Efeoğlu'nun kayıplık iddiası hakkında
soruşturmanın yeniden açılması talebine, " Bunlar
çıkar amaçlı suç örgütü faaliyeti ya da terör organizasyonu"
değildir diyerek takipsizlik kararı vermiş, bir nevi Mehmet
Ağar'ı koruma altına almıştır. Bu nedenle
adı geçen dönemin sorumluları derhal yargı önüne
çıkarılmalıdır.
Faili meçhul cinayetlerin faillerinin
bulunması için etkin bir hukuk süreci gereklidir, bu sürecin
hızlı ve iyi işleyebilmesi için Meclis Araştırma
Komisyonu kurularak, failleri ortaya çıkarmak hukuk devleti olmanın
zorunluluğudur.
1)
Sırrı Sakık (Muş)
2)
Pervin Buldan (Iğdır)
3)
Hasip Kaplan (Şırnak)
4)
Murat Bozlak (Adana)
5)
Halil Aksoy (Ağrı)
6)
Ayla Akat Ata (Batman)
7)
İdris Baluken (Bingöl)
8)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9)
Emine Ayna (Diyarbakır)
10)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11)
Altan Tan (Diyarbakır)
12)
Adil Kurt (Hakkâri)
13)
Esat Canan (Hakkâri)
14)
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
16)
Mülkiye Birtane (Kars)
17)
Erol Dora (Mardin)
18)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19)
Demir Çelik (Muş)
20)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21)
Nazmi Gür (Van)
22)
Özdal Üçer (Van)
2.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken ve 21 milletvekilinin, Bingöl-Karlıovada bir köy korucusunun
öldürülmesi sonucu bir araya gelen korucuların ilçede
yaptığı saldırılarda hasar gören binaların
tespitinin ve olayın sorumlularının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/116)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
28
Temmuz günü Bingöl ilimizin Karlıova İlçesinde meydana gelen
olaylarda, bir köy korucusunun silahlı bir kişi tarafından
öldürülmesi üzerine bir araya gelen korucuların ilçede
yaptığı saldırılarda: 1 işyeri tamamen, 17
işyeri de ciddi şekilde hasar gömüş. BDP ilçe binası ve BDP
ilçe başkanının evi yakılmış, Karlıova
Belediyesi taşlanarak zarar görmüştür. Bu olayla ilgili gerçeklerin
aydınlatılması, ev ve işyerleri ile parti
binalarımızın yakılmasının
sorumlularının bulunması ve hem zararın belirlenip
tazmininin sağlanması için hem de Karlıova'daki
mağduriyetin ileri boyutlara taşınmaması amacıyla
Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 Ve 105'inci Maddeleri
uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz
ederim.
Gerekçe:
28/07/2011
tarihinde, Bingöl'ün Karlıova ilçe merkezinde, saat 15:20 sularında,
silahlı bir kişi tarafından yapılan saldırıda,
Taşlıçay (Çırrık) köyü korucularından Korucu
başı Hacı Alan öldürülmüştür. Korucu Hacı Alan'ın
öldürülmesinden sonra, bir araya gelen Taşlıçay köyü korucularının,
Karlıova ilçe merkezini basarak, ilçe merkezinde rastgele silahla evlere
ve işyerlerine ateş açıp, çevrede bulunan halka tehditler
savurarak fiziki saldırılarda bulunmuşturlar. Bu olaylarla
ilgili olarak yapılan kamuoyu ve sivil toplum kuruluşları
çalışmalarında olaydaki ihmal gözler önüne serilmektedir. Bu
ihmaller başta Bingöl Valisi, Bingöl Emniyet Müdürü, Karlıova İlçe Kaymakamı,
Karlıova İlçe Emniyet Müdürü ve Karlıova Cumhuriyet
Savcısı tarafından gerçekleştirilmiştir. Sivil toplum
kuruluşlarının Bingöl Valisi ile yaptığı
görüşmede, valinin her ne kadar kendisinin tüm sorumluluğu aldığını
beyan etse de, saldırı olayının gerçekleştiği
sırada koruculara müdahale etmeyen başta Karlıova Kaymakamı
ve delilleri toplamaya dahi gitmediği ve çoğu delili güvenlik
güçlerinden temin ettiği iddia edilen Cumhuriyet Savcısıyla
beraber saldırılara karşı seyirci kalan ve adeta ilçe
halkını korucuların insafına terk eden güvenlik güçlerinin
en hafif tabirle ağır kusurlarının mevcut olduğu
kanaatine varılmıştır. Bunun yanında Bingöl Valisinin
olay sırasındaki telefon görüşmesinde tarafıma yönelik olarak
olayların durulduğu ve kontrol altına
alındığı teyidinden beş dakika sonra ilçe merkezinden
gelen haberler ev ve işyerlerinin yakılmaya devam ettiğini
belirtiyordu.
Karlıova İlçesi Belediye
Başkanı Sayın Ferit Çelik olayla ilgili olarak: Olayın
olduğu gün seminer amaçlı Antalya'daydım. Olayı duyar
duymaz önce ilçe kaymakamını, daha sonra ilçe jandarma
komutanını aradım. Kaymakam telefonuma cevap vermedi,
yüzbaşı da meşgule düşürdü. Bingöl Valisini
aradığımda kendisi olay yerine intikal edeceğini söyledi.
Programımı yarıda kesip Karlıova'ya döndüğümde emniyet
müdüründen tutulmuş olan tutanakları istedim. Bana, "Korucuyu
öldürmeseydiniz." diyerek tutanakları vermedi. Basına,
kaymakamın telefonuma cevap vermediğini söylediğim için kaymakam
bize sitem etmekte ve tavır almaktadır, ifadelerini kullandı.
Bir başka Karlıova nüfuslu ve olayların tanığı
ilçede esnaflık yapan Murat Karabağ: "Korucunun öldürüldüğü
olay sırasında silah seslerini duyduğumuzda
dükkanımızın kepenklerini kapatıp eve gittik. O sırada
beni arayan bir arkadaş korucuların Paris Giyim adlı
işyerimizi yakmaya geldiklerini söyledi. Behçet adındaki
Taşlıçay (Çırık) Köyü korucusu ile birlikte adını
bilmediğim başka bir korucu, elindeki benzin bidonunu,
işyerimizin camlarını kırarak eşyaların üzerine
döküp dükkanımızı ateşe verdiler. Bu olay olduğunda
Bingöl'den gelmiş olan takviye polis kuvvetleri de ilçedeydi.
Dükkanımızı ateşe verirlerken polisler de bu duruma seyirci
kaldılar. Korucular, belediyeye ait itfaiye aracının
yangını söndürmesine engel olurken, polisler de orada bu engellemeyi
izliyorlardı. Daha sonra polis göstermelik bir şekilde sadece bir kez
yangın söndürme tüpü ile yangına müdahale etmeye
çalıştı. Çalıştığım bu dükkân 250 Bin
TL karşılığında sigortalı iken,
yaklaşık zararımız 600 Bin TL civarındadır."
Hem görgü tanıklarının hem
de sivil toplum kuruluşları raporlarının ifadesi olayda
yaşanan ihmalleri, kasıtları ve hukuksuzluğu gözler önüne
sermektedir. Dolayısıyla hem böyle vahim olayların
yaşanmaması hem de yaşanan söz konusu olayın
aydınlatılması amacıyla Meclis
araştırmasının yapılması gerekmektedir.
1) İdris Baluken (Bingöl)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22)Özdal Üçer (Van)
3.- Edirne Milletvekili Kemal
Değirmendereli ve 27 milletvekilinin, Türkiye genelinde
hayvancılık sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/117)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye genelinde
hayvancılığın sorunları ve hayvan
ithalatının olumsuz etkilerinin tespit edilmesi ile gerekli
önlemlerin belirlenip ivedilikle alınması amacıyla
Anayasa'nın 98 inci ve İçtüzüğümüzün 104 üncü ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını
arz ederiz.
Gerekçe:
Türkiye hayvancılığa uygun
bir ülke olup, kırsal bölgelerimizdeki şartların
uygunluğuna göre küçükbaş ve/veya büyükbaş
hayvancılıkla geçim sağlanmaktadır.
Canlı hayvan sayısı ve
dolayısıyla et üretimimiz 1991 yılı itibariyle önemli
ölçüde düşüşe geçmiştir. 2007 itibarıyla da ithal
hayvanlarla arzın karşılanması politikası
hayvancılığı neredeyse bitme noktasına
getirmiştir. Sığır yetiştiriciliğinde hayvan
başına verimde artış sağlanmış olmasına
rağmen bu artış sayıca azalan hayvanların
eksikliğini karşılayacak düzeyde değildir.
Türkiye istatistik Kurumu'nun Ağustos
2011 verileri de toplam kırmızı et üretiminin bir önceki
yılın aynı ayına göre % 18,1 oranında
azaldığını göstermektedir ki bu da canlı hayvan varlığını
arttırmak için uygulanan politikaların önemli bir faydası
olmadığını gözler önüne sermektedir. Öte yandan ülkemizin
nüfusu daha artmış, halkın beslenme konusunda bilinç düzeyi
biraz daha ilerlemiş ayrıca geçtiğimiz yıllarda ülkemize
gelen turist sayısı da önemli ölçüde büyümüştür.
Her ne kadar bugün Doğu Anadolu'da
canlı hayvan sayısının arttığı belirtilse de
Trakya'da, Anadolu'da yerel hayvancılık gerilemektedir. Hayvan
ithalatının gereğinden fazla
yoğunlaştırılması, kesilmeyi bekleyen hayvan
sürülerini doğurmuştur. Bu da Trakya başta olmak üzere gerek
çevreye gerekse ülkemiz ekonomisine olumsuz etkiler yaratmakta ve yerli
hayvanlara da zarar verebilecek hastalıklara neden olmaktadır.
Hayvancılığın bugün bu
noktalara gelmesinde önemli rol oynayan etkenler;
- Tarım
Bakanlığının sıkıntıları yerel olarak
belirleyip araştırması yerine merkezî yönetimi ve konuya tek
taraflı çözüm araması, mevcut örgütlenmelerden gerekli ölçüde destek
almaması,
- Süt
sektörünün hayvancılığa, hayvancılığın ise
süt sektörüne etkisi (süt fiyatlarının düşük, yem
fiyatlarının yüksek olması sebebiyle süt hayvanlarının
kesilmesi). Bu konuda aşağıdakiler ele
alınmalıdır;
·
İthalat
yapmakta olduğumuz AB ülkelerindeki süt ve etle ilgili teşvik
sistemlerinin incelenmesi
·
Dönemsel süt
üretimi fazlalığını eritmek için teşvik edilen süt
tozunun iç piyasada tüketiminin önlenmesi, dış piyasalara ihraç
edilmesinin sağlanması
·
Okul sütü ve
asker sütü uygulamaları yapılarak ülkedeki süt tüketiminin
artırılması
·
Süt tozu ve
benzer ürünlerin (buzağı maması gibi) ithalatında gümrük
duvarlarının mutlaka engelleyici olacak şekilde yükseltilmesi
·
Dahilde
işleme rejimi (D.I.R.) kapsamında yapılan gümrüksüz süt tozu ve
peynir altı suyu tozunun ithalatının kaldırılarak
gerekirse süt sanayicisinin dış pazarlarda rekabet gücünün
artırılması için özel teşvikler verilmesi
·
Kayıt altındaki
süt sanayicisinin korunması, merdiven altı mandıra üretiminin
ortadan kaldırılması
- Bölgeye
uygun yetiştirme sistemlerinin belirlenmemesi, mera
varlığının azalması, doğal kaynaklardan yeterince
faydalanmama ve çevre koşullarının iyileştirilmemesi,
-
Kurbanlık hayvanlarla ilgili yerli üreticilerin gözetilmesini
sağlayacak tedbirlerin alınmaması,
-
İstikrarlı bir et fiyat politikasının
olmayışı, ithalatın tüketiciye ucuz ve kaliteli et ve et
ürünü olarak yansımaması,
-
Uygulanan ithalat politikası ile baskı altında kalan hayvan ve
et fiyatlarının hayvan üreticilerini sektörden tamamen
uzaklaştırması ve dışa
bağımlılığı yakın gelecekte geri dönülemez
noktaya getirmesi,
- Hayvan
ithalatı ile birlikte hastalıklardan ari bölge olan Trakya'da
şap hastalığının görülmesi,
- Hayvancılıktan
vazgeçilmesinin kırsal kalkınma üzerinde yarattığı
olumsuz sonuçların göz ardı edilmesidir.
Yukarıda belirtilen hususlar
ışığında hayvancılıkta istikrarlı ve
uzun vadeli politikalar izlenmesi, büyükbaş ve küçükbaş canlı
hayvan varlığının arttırılıp ithalatın
asgari seviyelere indirilmesi için bu konuyla ilgili kurum, kuruluşlar ve
mevcut örgütlenmelerle entegre plan ve strateji oluşturulmasına
olanak sağlayacak bir araştırma komisyonunun ivedilikle
kurulması ülkemiz hayvancılığının geleceği
ve tarım kesiminin kalkınması için büyük önem
taşımaktadır.
1) Kemal Değirmendereli (Edirne)
2) Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
3) Turgut Dibek (Kırklareli)
4) İzzet Çetin (Ankara)
5) Osman Aydın (Aydın)
6) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
7) Ali Haydar Öner (Isparta)
8) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
9) Arif Bulut (Antalya)
10) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
11) Candan Yüceer (Tekirdağ)
12) Doğan Şafak (Niğde)
13) Faik Öztrak (Tekirdağ)
14) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
15) Kazım Kurt (Eskişehir)
16) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
17) Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
18) Levent Gök (Ankara)
19) Musa Çam (İzmir)
20) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
21) Ramis Topal (Amasya)
22) İdris Yıldız (Ordu)
23) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
24) Veli Ağbaba (Malatya)
25) Muharrem Işık (Erzincan)
26) Recep Gürkan (Edirne)
27) Emre Köprülü (Tekirdağ)
28) İlhan Demiröz (Bursa)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve
Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Başbakanlığın
Anayasanın 92nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır,
önce okutup işleme alacağım sonra da oylarınıza
sunacağım.
Başbakanlık tezkeresini
okutuyorum:
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe
belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve
bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı ile Hükûmete verilen ve
2/2/2010 ve 7/2/2011 tarihli 956 ve 984 sayılı kararları ile
birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasanın 92 nci maddesi
uyarınca 10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi (3/732)
20/1/2012
Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri
hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için verdiği
izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede
seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticarî
gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine
karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek mücadele
harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanarak, bu
alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün
pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren 934
sayılı TBMM Kararının süresi, son olarak 7/2/2011 tarihli
ve 984 sayılı Kararla bir yıl uzatılmış olup 10/2/2012
tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan bölgelerde ve Hint
Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele
edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin
ilgili kararlarının süresi son olarak 22/11/2011 tarihli ve 2020
sayılı Kararla bir yıl uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934
sayılı TBMM Kararında belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde,
10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını
Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Başbakanlık
tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı
adına iki üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet
için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Gruplar adına şimdilik sadece
Barış ve Demokrasi Partisinin söz talebi vardır.
Şırnak Milletvekili Sayın
Hasip Kaplan, buyurunuz efendim.
Süreniz yirmi dakika.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) Değerli milletvekilleri, tabii, bu tezkereye karşı Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz alırken şunu açıkça
ifade etmek istiyorum: Biz, bu tür yurt dışına birilerinin
ticaret gemileri için asker
gönderilmesine karşı olduğumuzu geçmiş dönemde de,
her tezkere görüşmesinde de ifade ettik ve tabii ki Hayır oyu
vereceğimizi de ifade ettik.
Şimdi, aynı tezkere bugün de
önümüze geldi. Şimdi, bir baktım Başkanlık Divanına
Benden başka konuşan var mı? diye, iktidar partisine
baktım, başvurmamış; ana muhalefet ile MHPye de
baktım, onlarda da başvuran yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Savunmak sana
kaldı!
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu
isteksizliğiniz, gönülsüzlüğünüzü de anlamış değilim.
Bu kadar tezkere arkadaşlığınız varken niye bu konuda
konuşmacı olarak bildirmediniz? Barış ve Demokrasi Partisi
Grubundan başladı.
Tabii, bazı gerçekleri
konuşacağız arkadaşlar, konuşmaya da devam
edeceğiz. Bizim Somali dosyamız kocamanlaştı. Biz takip
ediyoruz. Türkiye gemi sicilini de takip ediyoruz. Kimin gemileri, gemicikleri
var, bu ara deniz ticaretinde, nakliyede, ulaşımda, petrol taşımacılığı
konusunda kim kazanıyor ve bizim göndereceğimiz savaş gemileri
kimleri koruyacak, kimlerin çıkarlarını koruyacak, kimlere
karşı koruyacak? Tabii Somaliye bizim Hükûmetin yardımları
vardı. Biliyorsunuz açlıktan ölen bebeler için, televizyonlarda çok
çok çıkan bir isim vardı Nihat mıydı neydi, onu bile
Somaliye götürmüştü Hükûmet, ne kadar meşhur varsa. Ve daha sonra da
başkaları da Somalideki aç çocuklara yardım, barış
kampanyası altında gitmişti. Şimdi de Somaliye savaş
gemilerini gönderiyoruz. Bu ne tezat arkadaşlar. Yani Somalili korsanlara
karşı savaş gemilerimizi gönderiyoruz, açlara karşı
yardım kampanyaları açıyoruz. Ondan sonra Amerika işte
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin büyük ülkeleri kim ne
buyurduysa onların çıkarına hizmet ediyoruz.
Vatandaşımız vergisini hazineye koyarken, benim vergimi harca
derken bu gemi ticareti yapanların çıkarlarını koruyun diye
mi hazineye para verip Millî Savunma Bakanlığının
bütçesini, askerî harcamaların bütçesini bunun için mi artırın
diyor? Türkiyede 20 milyonun altında, yoksulluk sınırı
altında, 3 milyonun altında, açlık sınırı
altında olan insan var; tıpkı Somalide yaşayan insanlar
gibi açlık sınırı altında olan insanımız
var. Şimdi niye NATO diye bir güç var silahlı? Niye NATO korumuyor
Aden Körfezindeki Somalinin önündeki 3 tane
korsana karşı koskoca NATO niye koruyamıyor orayı diye
sormak istiyorum burada. Hakikaten, niye koruyamıyor? Niye buradan
savaş gemisi, niye buradan asker gönderiyoruz diye sormak istiyorum. Kime
hizmet ediyor bu ülke? Kime bu kararla tezkere ortaklığı yapacaksınız?
Kimin gemilerinin menfaatini, kimin ticaretinin menfaatini
koruyacaksınız? Yapmayın arkadaşlar! Bu tezkere
arkadaşlığı hayra alamet değil. Bu tezkere
arkadaşlığı Uluderede bomba oldu, yağdı
insanların tepesine. Somalide yardım paketlerinin yerini de bomba
paketleri her an alabilir. Böylesine bir sırat köprüsünde geçişe
benziyor.
Biz buradan sorumlu muhalefetin örneğini sergiliyoruz. Yani
siz şimdi oraya savaş gemisi göndermeseniz
Barış ve
Demokrasi Partisi olarak diyoruz, o geminin harcamasını Meclise
bildirmiyorsunuz; kaç tane asker gitmiş, bildirmiyorsunuz; ne kadar
harcama yapılmış, bildirmiyorsunuz. Her tarafta özel güvenlik
oluşturuluyor. Buyurun, ticaretini küreselleştiren dünya, gemi
ticaretinin de özel güvenliğini sağlasın. Niye biz buradan,
hazineden vatandaşın vergisini birkaç armatörün keyfi için orada
Körfeze gönderiyoruz? Malezyadan mısır gelsin, GDOlu ürünler
gelsin, bilmem ne gelsin, birileri oradan ticaret yapsın, ihale
kapsın, gümrük sınırını aşsın, fayda
sağlasın, kâr sağlasın, biz de onları koruyalım!
Arkadaşlar, İran
Arkadaşlar, bu çocuk
oyuncağına döndü artık. Demek ki Türkiye'nin elinde en çok
büyüyen güç, en çok ihraç edilebilecek güç ama zararına ihraç edilen güç
ordu olmaya başladı; deniz kuvvetleriyle, hava kuvvetleriyle, kara
kuvvetleri. Nereye asker lazım? Koreye lazımdı, Koreye
gönderdik. Şimdi Afganistana lazım, Afganistana gönderiyoruz. Lübnanda
askerlerimiz var, Somalide var.
Yani, biz küresel kriz ortamında,
küresel sermayenin bekçiliğini yapmak zorunda mıyız diye
soruyorum Genel Kurula, hakikaten yani
Ticaretini yapan güvenliğini de
alsın kardeşim, bana ne ya onun kazandığı paradan, beni
ne ilgilendiriyor, bütün dünya ticareti oradaki körfezden geçerken beni ne
ilgilendiriyor. Eğer Birleşmiş Milletler, eğer Güvenlik
Konseyi, eğer NATO bu güvenliği sağlamıyorsa ben bu
güvenliğe gemi göndermem, asker göndermem. Bu ülkenin bunda
çıkarı yok, bu ülkenin bunda zararı var, masrafı var.
İşte, bu kadar açık şimdi. Niye tezkere arkadaşlığı
yapıyorsunuz, hakikaten niye bu kadar bu konularda benzeşme
gereğini düşünüyorsunuz, anlamakta güçlük çekiyoruz.
Bakın, gemilerle ilgili
Siber
dünyasını, yazılım dünyasını, yazılım
endüstrisini, bilgisayarı, bütün bunları bilmez misiniz? Ya,
önünüzdeki İnternete bakın, Meclisin içinden girin Googlea. Sudan, Somali açıklarında bir korsan gemisini görmek
isterseniz buradan görebilirsiniz, e, görebilirsiniz; bu kadar
gelişmiş, bu kadar bilişim gelişmiş, bu kadar
ağlar gelişmiş. Washingtondan her taraf gözüküyor, orada hangi
korsanın nerede hangi karides çeşidini yediğini biliyor. Yani,
şimdi, bunu bilenler bunu önleyemez mi? Bize mi kalıyor dünyanın
jandarmalığı? İkide bir asker gönder, kuvvet gönder; ondan
sonra da birilerinin ticareti, gemisi için gönderdiğimiz askerlerimiz
Vatan uğruna öldüler. diye buradan törenler yaptırt! Olmaz
arkadaşlar, böyle şey olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle yok.
Dünyanın hiçbir gelişmiş Avrupa ülkesi
çıkarı olmadığı zaman insan haklarını da
takmıyor, demokrasiyi de takmıyor, hukuk devletini de takmıyor,
bir tek çıkarını biliyor. Zaten sermayenin ne dini var ne
imanı var ne etnisitesi var ne mezhebi var; Para, para, para! Napolyon
gibi, paradan başka bir şey düşünmüyor. Bu paracılara niye
savaş gemisi gönderiyorsunuz? diye buradan biz de Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına sesleniyoruz: Niye gönderiyorsunuz
kardeşim?
Buradan çok konuşulacak şeyler var. Bakıyoruz ki Somalili
korsanlarla ilgili beş yıldır bir önlem
alınamamış, hâlâ gemiler gidiyor. Demek ki bizim gemiler gitmese
Somalide gemiler ticaret yapamayacak. Ya, bırakın onu, şu
JİTEMin Diyarbakır merkezine gidin, ya, şuraya Allah
aşkına... 4 tane daha kafatası çıkarılmış.
Kültür Bakanı gidiyor, diyor ki: Orasını Turizm
Bakanlığı için müze yapacağım. Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı gidiyor, JİTEMin merkezinde kafatasları
çıkarken ilginç ilginç şeyler konuşuyor. Ya, ilgili bakan
İçişleri Bakanı gitmiyor, Adalet Bakanı gitmiyor; asayişten
sorumlu koordinatör bakan, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay gitmiyor. Ya daha 90lı yıllar, o dönemin... Herkes, her
şey belli. Sen kendi ülkende insanın can güvenliğini
sağlayamıyorken, yaşamı
katledenler belliyken, o dönem görev yapan JİTEMin sorumluları
belliyken, yakasına yapışıp hesap soramıyorken gidip
Somalide korsanlara karşı savaşacaksınız!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Bunların hesabını kim soruyor? Bunları kim
çıkarıyor? Bunları biz çıkarıyoruz biz,
hesabını biz soruyoruz.
HASİP KAPLAN (Devamla) Ya, size
gülünür, gülünür arkadaşlar, bak, gülünür. Her şeyin ticaretini
yapıyorsunuz. Şimdi, bakın, her şeyin ticaretini yapmaktan
vazgeçin. Başbakanın bu huyu da çok kötü.
Bakın, Musa Anteri, Ape Musayı
o JİTEM merkezinde katlettiler. Bakın, size bir şey
anlatacağım. O JİTEM merkezinde Ape Musayı katledenlerin
hepsinin ismi, adresi belli, itirafçılar ifade verdi. Siz onları bir
gün ifadeye çağırttınız mı? Bir savcı, bir özel
polis, özel mahkeme bunları ifadeye çağırdı mı? Ne bu
kafatasları, burada 24 tane kafatası çıktı, can bunlar,
insan bunlar, kaybolan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bunlar. deyip
bunları korumak için ne yaptınız?
Bakın medyaya. Medyada, utanç
duyuyorum, hicap duyuyorum. Bakın, bugün Radikalin manşeti var,
diyor ki: Anter Anter kırk yıl sonra geldi, babasının
mezarını ziyaret etti. Evet, bu ayıp da Türkiyeye
yakışır. Niye gelemedi? On yıllık
iktidarınız döneminde Anter Anter Türkiyeye niye giremiyordu? Emniyet
Genel Müdürlüğünde yurda giriş yasağı koydunuz. 69da 1
Mayısa katılmış, bir gösteriye katılmış diye
kırk yıldır bu insana ülkeye giriş yasağı
koydunuz. Dava açtık.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Kapıları açan kim? Bunları alan kim? Bu özgürlükleri genişleten
kim?
HASİP KAPLAN (Devamla) Bak, dinle,
dinle, bak, dinle, dinle. Bak, bunun davasını açtık. İdare
mahkemesi
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Türkiyeyi demokratikleştiren kim?
HASİP KAPLAN (Devamla) Bir dakika,
dinle, dinle
BAŞKAN Sayın Ünal, lütfen,
lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Şimdi,
foyayı çıkaracağım ortaya, Başbakanın
foyasını çıkaracağım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sizin foyanız çıkar ortaya ancak, bizim bir foyamız yok
hamdolsun.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Şimdi,
dava açtık idare mahkemesine -o dönem ben avukatıydım-
Danıştaya açtık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
açtık. 2006dan sonra milletvekili oldum, benim bürom
İstanbuldaki
avukatları sürdürüyor. Başbakana, Cumhurbaşkanına, Emniyet Genel
Müdürlüğüne yazdılar, AİHMde açılan davayı
hatırlattılar ve dediler ki: Bu vatandaşımız
babasının mezarında bir Fatiha okuyamıyor.
İçişleri Bakanlığından ne yazı geldi biliyor
musunuz bizim büroya? Bir ay, otuz gün süreyle diğer yasaklamalar
saklı kalmak kaydıyla gelip babasının mezarını
ziyaret edebilir. Ayıptır, bunu bile kullandınız! Bunu
bile kullandınız, ayıptır, ayıptır! Kürtçede buna
denir,
(*) denir. Bu
ayıptır, yapmayın; kullanmayın insan haklarını,
inançları, sürgünleri, 12 Eylül darbecilerinin vatandaşlıktan
çıkarma modelini, 12 Eylül darbesinin mevzuatını, 12 Eylül
darbesinin yasaklarını, 12 Eylül darbesinin insanlarımıza
zulüm ve reva gördüğü bu uygulamaları. Şimdi, bunları,
Allah aşkına, siz kendi vatandaşınızda
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, Aden Körfezini konuşuyoruz, konunun bunlarla ne
ilgisi var efendim?
HASİP KAPLAN (Devamla)
Vatandaşınızın can güvenliğini sağlamadan,
Somalide, Aden Körfezinde de hiçbir Somalilinin can güvenliğini
sağlayamazsınız. Kendi topraklarında çıkan
kafataslarının hesabını soramayan bir iktidar, adaletini
çalıştıramayan bir iktidar, bunları
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Soruyoruz, soruyoruz! Siz o kafataslarından besleniyorsunuz!
BAŞKAN Sayın Ünal, lütfen
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Devamla) Siz
kemikçisiniz, kemikçi! Kemikler çıkıyor, ama iktidar
çıkarmıyor, tesadüfen Anıtlar Kurulunun kazdığı
bir kazıda çıkıyor. Bakın itirafçılar söylüyor, öyle
kemikler çıkıyor. Silopinin Görümlü beldesinde İmamın
boynuna haç taktık ve işkenceyle öldürdük. denen komutanlar
ortalıkta dolaşıyor. Hangisinden ifade sordunuz? Güçlükonakta
elbiseleriyle gömülen 5 tane vatandaşımızın elbiseleriyle
çıkarıldı cenazeleri. Onların da sorumluları tek tek
belli, görevliler. Hangisini ifadeye çağırdınız?
Bakın kardeşim, siz bu katilleri
çağıramazsınız. Çağırmaya
başladığınız anda ucu size gelir, ucu sizin içinizdeki
arkadaşlara gelir. Sizin içinizde bakanlar var, sizin içinizde valiler
var, sizin içinizde milletvekilleri var, bu dönemin, 12 Eylül cinayetlerinin,
90 cinayetlerinin sorumlusu. Siz bunun için Fıratın ötesine
gidemiyorsunuz, bunun için bu adaleti işletmiyorsunuz, bunun için sadece
kemikler çıkıyor, DNAlar yapılıyor, savcılar
çalışmıyor. Savcınız, polisiniz sadece BDPye
çalışıyor, yasal partimize çalışıyor, partimizin
faaliyetleri için çalışıyor; sanat, kültür, aydın,
akademisyenler için çalışıyor; poşu için
çalışıyor, düşünce için çalışıyor, kalem
için çalışıyor, kitap için çalışıyor, yumurta
için çalışıyor, şarkı için çalışıyor,
resim için çalışıyor, tuval için çalışıyor, halay
için çalışıyor, nevruz için çalışıyor; yasal
olan, kimlik olan, kültür olan, Kürt kimliğiyle ilgili her hak ve hukukta
çalışıyor, ama cinayet işleyen kafatasçılar için sükût
içindesiniz. Ya Rabbim, bu sükûtunuzun kaynağı nedir? Neden
savcılarınız o dönemin görevlilerini tespit etmiyor? Neden savcılarınız
KCKli diye BDPlilerin evini basar gibi onların evini de basmıyor?
Niye kitap yazanın, kitap bile yayınlamayanın evini
basıyorsunuz da katillerin evini basmıyorsunuz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Bağırma, bağırma. Sakin ol. Bağırma.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Niye içeri almıyorsunuz? Niye bunun
hesabını sormuyorsunuz?
Haydi oradan! Türkiyede
vatandaşını korumayan birisi Somalideki korsana karşı
gemi göndererek mi koruyacak? Allahtan korkun be, Allahtan! Allahtan korkun!
Yani sizin bu yaptıklarınız
Bakın, şu resimlere iyi
bakın. Sizin sorumlu bakanlarınız gitsin JİTEM merkezine.
Demin, Silopi kayıplarını da konuştum, Silopide kaybedilen
HADEPlileri de konuştum, isimlerini saydık. Yaa, Allah
aşkına, savcılık birini çağırıp Ananın
adı, babanın adı nedir? Bu tarihte görevliydin, 2 kişi
kayboldu. diye sormaz mı? Niye bu sükût? Niye bu yasak? Niye bu
soruşturmama azmi? Niye bu üstünü örtme azmi? Niye bu faili meçhul cinayet
araştırma önergelerini reddetme azmi? Ne oluyor arkadaşlar?
Biraz adalet duygusu lazım bu ülkede,
biraz hakkaniyet lazım, biraz insaniyet lazım. Sen ki, bunu
sağlayamamışsın 74 milyon Türkiye'nin 800 bin
metrekaresinde, Somaliye gitsen, baldırı çıplak 2 korsan için
gemi göndersen ne yazar? Ne yazar? Bu adaletinizi havaya yazarlar, buza
yazarlar. Dalga geçerler, dalga.
Bana JİTEM merkezinde çıkan 23
tane kafatasının faillerini bul kardeşim. Boynuna Haç
takılıp öldürülen imamı öldüren komutanın yakasına
yapışın.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
PKKnın öldürdüğü imamın da hesabını sor.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bana
Güçlükonakta masum, öldürülen insanların faillerini çıkar,
yargıla.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Eğer vicdanın varsa adaletli ol.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Hesapsa bu,
korumaksa bu, hukuksa bu, adaletse bu, hakkaniyetse bu.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Aziz
Hocanın da hesabını sor o zaman.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Kimseye
hikâye anlatarak bu Meclisi meşgul etmeyin, oyalamayın.
Soruyorum size ve davet ediyorum, buyurun, davet ediyorum:
Meclis araştırması kuralım bu çıkan
kafataslarına, Silopi-Görümlüye
gidelim, Güçlükonaka gidelim, Silopideki asit kuyularına gidelim, Cizredeki
kayıp mezarlara gidelim, Bitlistekilere gidelim, Siirt Kasaplar Deresine
gidelim, her yere gidelim. Altından kim çıkıyorsa
çıksın o hakikatleri bulup, hesap soralım; gelin beraber. A, b,
d demeden Senden, benden, ondan demeden, gelin bu ülkenin adaleti için, bu
ülkenin selameti için, yaşamı için bunu yapalım.
Bırakın Somaliye asker
göndermeyi, gemi göndermeyi. Kiminle dalga geçiyorsunuz? Gemicikleriniz
geçmeyiversin oradan canım.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Ya dünya ticaretini bilmiyorsun ya ticareti
bilmiyorsun!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Gemicikleriniz
geçmeyiversin oradan, başka yerden geçsinler.
Alıştınız oradan kârlanmayı, çıkarlanmayı.
Bırakın, ayıp ayıp!.. Sizi insanlığa davet
ediyorum. Faili meçhul cinayetler konusunda
Hepinizi davet ediyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Dünyanın ticaret merkezi, ticaret.
HASİP KAPLAN (Devamla) - JİTEM
merkezinde çıkan kafatasları ziyarete hepinizi davet ediyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - O gemilerde Türk gemicileri yok mu?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Gelin,
JİTEMin merkezine, Kale içine, Kale içine Diyarbakıra gelin.
Buyurun beraber gidelim, beraber araştıralım. Bunun
hesabını soralım.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) O
gemilerde Türk gemicileri yok mu?
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Soracağız bunun hesabını soracağız. Hiç merak
etmeyin, soracağız.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) O
gemilerde Türk gemicisi yok mu? Onlar Türk gemisi değil mi?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, Partimize sataşma
BAŞKAN Sayın Ünal, süreniz üç
dakika.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünalın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; provoke olmadan,
birilerinin sabote etmesine müsaade etmeden aklıselimle konuşmak,
aklıselimle düşünmek lazım.
Bekleriz ki, Sayın Grup Başkan
Vekili bu hiddetini, bu şiddetini bölgedeki sorunların çözümü
konusunda da aynı aşkla, aynı heyecanla ortaya koysun. Ama
iş sorun çözmeye geldiğinde, iş elini taşın
altına koymaya, risk almaya geldiğinde bu arkadaşları
arazide göremezsiniz.
On yıldan beri bu ülkede çetelerle, hukuksuzlukla mücadele
eden, bedenini taşın altına koyan, asit kuyularıyla, köy
boşaltmalarla, köy yakmalarla mücadele eden, Türkiyenin demokrasi açığını
kapatmak için gecesini gündüzüne katan, Türkiyede vesayetçi siyaseti
sonlandırmak, Türkiyede özgürlükleri geliştirmek, Türkiyede insan
haklarını zenginleştirmek için verilen mücadelelerde bu
arkadaşları göremezsiniz. Bu arkadaşlarımızı,
maalesef, molotofkokteylilerinin atıldığı, insanların
yakıldığı, bölgede sadece halk tarafından
sevildiği ve halkla bütünleştiği için öldürülen, katledilen din
adamlarımızın yakınları gözyaşı dökerken
bunları göremezsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ve maalesef, insan konuştuğu andan itibaren kendi zihin
içeriğini, kendi düşüncesini, kendi kalbini ifşa etmeye
başlar. Eğer konuştuğunuz anda dilinizde, söyleminizde
barış ve demokrasi yoksa sadece bu tabeladan ibaret kalır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Barış ve
demokrasi zihinle ilgili, kalple ilgilidir; özgürlükler eylemle ilgilidir. Bu
ülkenin çözümleri için, bu ülkenin sorunlarının çözümü için, bu
ülkenin birliği, beraberliği için risk
alındığında, lütfen emanete verdiğiniz siyasi
iradenizi şu Meclise taşıyın ve oyunu
aldığınız seçmenlerinizin isteklerini, özgürlük
arayışlarını, refah arayışlarını,
taleplerini şu Meclise getirin. dediğiniz zaman onların siyasi
iradesini göremezsiniz. Ama iş kışkırtmaya, sabote etmeye,
provoke etmeye, birilerinin yaralarını kanatmaya,
acılarını kanatmaya geldiğinde onları
çığlık çığlığa bağırırken
görürsünüz. Ben bu arkadaşlarımızı, bu kardeşlerimizi
tekrar tekrar siyasi iradelerine sahip çıkmaya ve o siyasi iradelerini
çözüm için Meclise yansıtmaya davet ediyorum, provoke ve saboteye
değil.
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi söz vereceğim
Sayın Kaplan ama çok özel rica ediyorum, bu böyle bir silsile hâlinde
devam etmesin.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Hayır, hayır, sadece bazı konularda söz istiyorum.
BAŞKAN - Bakın, size söz
veriyorum ama ben başka bir şey rica ediyorum. Yani sizinle
sonlansın.
Buyurun.
2.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Tamam Başkanım.
Sayın Ünal, bu tespitlerinizi ikiye
ayırıyorum. Bir bölümüne kalben katılıyorum. Hepimizin
görev ve sorumluluğu bu faili meçhulleri araştırmak, kim olursa
olsun gerçekle yüzleşmek ve yargıya teslim etmek; kim olursa olsun.
Bu konuda elimizi taşın altına koymaya da sonuna kadar, sizinle,
bu konuda duyarlılık gösterecek olan herkesle varız.
Samimiyetimizle söylüyoruz.
Burada haksız olan bir konuya dikkat
çekmek istiyorum. Biz, her ölümden, şiddetten sonra hem Meclis grubumuz ve
parti genel merkezimiz açıklama yapıyor hem kendimiz bu kürsüden hem
oturduğumuz yerden her zaman bu olaylarla ilgili düşüncelerimizi
açıklıyoruz. Bu açıdan acıları
yarıştırmanın hiç kimseye faydası yok; bir.
İkincisi: Biz muhalefetiz.
İnanın hoşunuza gitmeyecek şeyler söyleyeceğiz,
kızacaksınız bize. Kızın, ama demin sizin
gösterdiğiniz sağduyulu yaklaşım Gelin, beraber vesayeti
kaldıralım. Söz, varız. Gelin, faili meçhulleri çıkaralım.
Söz, varız; biz de bunu istiyoruz ama dürüst olalım birbirimize
karşı, bu diyaloğu geliştirelim. İnanın bundan
Türkiye kazanacak. Bizim parti olarak kazanmamız inanın önemli
değil. Samimiyetimle söylüyorum, bütün partiler insani olarak bu
duyguları taşımak zorundadır. İnsan
olmamızın gereğidir. Belki size iktidar olduğunuz için,
belki açılım süreçlerinden beklentiler size çok daha ibre
yaptığı için size karşı öfkemiz biraz fazla olabilir;
bunu da anlayışla karşılayın. Bakın, ana
muhalefete de zaman zaman öfkemizi, muhalefet olmasına rağmen,
tepkimizi gösteriyoruz. Ben bir şey demiyorum.
Bazen söylediğimiz sözlerde
yanılgı aramayın, faili meçhulleri araştırma konusunda
Ape Musayı derken
Bakın, şunu görüyor musunuz? Bizim
yaptığımız başvurular sonrası İstanbul
Emniyet Müdürlüğünden bizim büroya gönderilen Musa Anterin oğlu Anter
Anterin, otuz gün saklı kalmak kaydıyla, insani amaçlı
görüşme iznidir. Bunu Başbakan da verdiyse, emniyet müdürü de yapsa,
hep doğru, bu yasağın olması yanlış. Benim
anlatmak istediğim bu.
Bakın, on sene bunun mücadelesini
verdik. Bakın, dilekçelerimize bakın, neler
anlatmışız. Gelin, beraber askerî vesayeti, bürokratik vesayeti,
yargı vesayetini, hepsini
Bakın, bu anayasa bizim için bir
şans, gelin, söz veriyorum, aynı sorumlulukla beraber hareket ederiz.
Bari bu noktalarda ortaklaşalım diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe
belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla
ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli
ve 934 sayılı Kararı ile Hükûmete verilen ve 2/2/2010 ve
7/2/2011 tarihli 956 ve 984 sayılı kararları ile birer yıl
uzatılan izin süresinin Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca
10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/732) (Devam)
BAŞKAN - Başbakanlık
tezkeresi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Iğdır
Milletvekili Sayın Sinan Oğan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Oğan.
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN
(Iğdır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden
Körfezi, Somali karasuları ve açıklarıyla, Arap Denizi ve
mücavir bölgelerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevinin bir yıl daha
uzatılmasıyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Değerli milletvekilleri, biraz önce
bir konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda müracaat
etmediğini söyledi. Bu, doğru değildir. Meclis
İçtüzüğünün bize vermiş olduğu yetkiler vardır. Biz
öncelikle iki hususu dikkate aldık.
Birincisi, maalesef -bunları dikkate
almak zorundayız- TRT 3te,
Meclisin iradesini yansıtması gereken TRT 3te bu saatlerde
Bundesligadan maç özetleri veriliyordu ve burada önemli bir konuyu biz
tartışırken milletimiz orada maç özetlerini seyretmekle
meşgul edilmekteydi. Biz, hiç olmazsa biraz vakit geçsin, Meclis TV
yayına girsin de bu sebeple milletimiz Mecliste ne olupbittiğini,
önemli bir konuyu tartışıyoruz burada, asker gönderilmesini,
tezkerenin bir yıl uzatılmasını
tartışıyoruz, bunları Meclisimizden milletimiz de görsün
diye, biz, 2inci veya 3üncü sırada söz istemeyi uygun gördük. Yoksa
Milliyetçi Hareket Partisinin böylesi önemli bir konuda fikir söylememesi
elbette ki mümkün değildir. Bir diğer husus da, biz isterdik ki,
öncelikle burada Hükûmetimiz, Sayın Bakanımız veyahut da Hükûmet
partisi gelsin bir anlatsın. Bir sene boyunca -en son uzatılan ki,
ondan önce de uzatılma vardır- ne yapıldı? Orada Türk
Silahlı Kuvvetleri hangi başarılara imza attı? Orada bu
kararı uzatırken -şimdi Meclisin huzuruna bu kararın
uzatılması, tezkerenin uzatılması için geldiniz- peki, ne
yaptık? Bunu bilmek bizim muhalefet partisi kadar Türk halkının
da hakkı değil midir? Hiçbir şey yok. Sadece bir tezkere geliyor
ve bu tezkereyle ilgili burada konuşuyoruz. Ama öncelikle, muhalefetin
desteğini istemeden önce, Türk milletinin desteğini istemeden önce
sizin bunları anlatmanız lazımdı. Kaç korsan
yakalandı, şimdiye kadar neler yapıldı, Türk
halkının çıkarına hangi adımlar atıldı, bunu
Türk halkının bilmesi lazım.
Geçtiğimiz günlerde Gürcistan
Cumhurbaşkanıyla beraber, on altı aydır orada
korsanların elinde bulunan vatandaşlarımızın serbest
bırakıldığını televizyonlardan öğrendik.
Gürcistan basınına baktığımız zaman bu serbest
bırakılmanın arkasında korsanlarla ciddi bir
pazarlığın, korsanlara ödenen ciddi bir paranın
olduğunu görüyoruz. Peki, madem biz korsanlara rüşvet vereceksek,
korsanlarla pazarlık yapacaksak vatandaşımızı
kurtarmak için, o zaman bu tezkerenin ne anlamı var? Türk askerinin,
ordusunun, Türk milletinin binlerce, milyonlarca dolarlık vergisini
ödeyerek gönderdiği askerimizin orada görevi nedir diye sormak lazım.
Bunun sorumlusu elbette ki Hükûmettir. Şimdi Türk askeri veya ordusu
bunun sorumlusudur. diye siyasi sorumluluğu üzerinizden
atamazsınız.
Tabii, Türk ordusu demişken, eğer
Deniz Kuvvetlerimizin generallerinin önemli bir kısmı şu an
hapisteyse, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst noktasına gelmiş kişiler
ve sizin imzanızla, daha doğrusu Sayın Başbakanın ve
Sayın Gülün imzasıyla atanmış, gelmiş kişiler
bugün terör örgütüne liderlik yapmak suçundan eğer
yargılanıyorsa tabii oradaki Türk ordusunun moral gücünün, oradaki
Türk ordusunun başarısının da bir de bu çerçeveden
değerlendirilmesi lazım.
Tezkerenin uzatıldığı
görev bölgesi önemli bir bölge. Hangi bölgeler var? Aden Körfezi. Hangi ülke
var? Somali. Somalide şu an El Kaidenin ciddi faaliyetleri var.
Bazı şehirlerin El Kaide tarafından zaman zaman ele
geçirildiği bir yerden bahsediyoruz.
Başka ne var orada? Arap Denizi var.
Arap Denizi bugün dünyanın Çatışmanın çıktı
çıkacağı bir bölgesinde yer almaktadır. İran Hürmüz
Boğazını kapatacağım. diyor. Avrupa Birliğinin
İrana yönelik yaptırımları ardı ardına geliyor
ve Amerika Birleşik Devletleri de Kapattırmam. diyor. Hangi bölgede
diyor? Bizim gemilerimizin de olduğu bir bölgede. Dolayısıyla,
bunun burada izahının da yapılması lazım. Yarın
öbür gün Hürmüz Boğazında, Arap Denizinde ve o bölgede bir
savaş çıkarsa ki çıkma ihtimali ciddidir- bizim oradaki
gücümüzün pozisyonu ne olacaktır? Veyahut da bizim oradaki deniz gücümüze
karşı bir provokasyonun olup olmayacağının, bununla
ilgili ne gibi tedbirlerin alındığının da burada
izahının yapılması lazım.
Elbette ki oraya gönderilen Türk askeri,
öncelikle Türk gemilerinin, öncelikle Türk ticaret gemilerinin oradaki
güvenliğini korumak için oradadır. Elbette ki Türkiye
güvenliğini koruyacaktır, dünyanın neresinde olursa olsun koruyacaktır.
Büyük devlet olmanın gereği de budur. Bizim
vatandaşımız orada birilerinin, deniz haydutlarının,
korsanlarının eline elbette düşemez. Bunu yapacağız
ancak bunu yaparken de Türkiye'nin orada bir oldubittiyle, bir provokasyonla
karşı karşıya gelmemesine de dikkat edeceğiz.
Tabii, bu hassasiyeti oraya
gönderdiğimiz
Somalideki korsanlara karşı ve zaman zaman da
Somaliyi işgal eden ki o korsanların bir kısmının El
Kaideyle de iş birliği söz konusudur- El Kaideye karşı
eğer biz Amerika Birleşik Devletleriyle beraber
savaşıyorsak, uluslararası güçlerle beraber biz orada
uluslararası terörizme karşı savaşıyorsak o uluslararası
güçlere şunu da sormak lazım
Biz burada sizinle beraberiz, peki, siz
PKKya karşı savaşmak için bizimle beraber misiniz? Elbette ki
Batının bu anlamda, Türkiye, desteğini görmüyor. Tabii,
şunu da sormak lazım: Biz Batının desteğini
görmüyoruz ama önce dönüp kendimize de şöyle bir bakmamız lazım.
Batı da herhâlde, biz bunu sorduğumuzda, bize şunu diyecektir
Habur resmini gösterecektir, PKKyla üçüncü ülkelerde nasıl
pazarlıklar yapıldığını gösterecektir. Siz zaten
pazarlık içerisindesiniz. diyecektir. Dolayısıyla da, bizim de
bu anlamda PKKyla ve uluslararası terörle mücadelede siyasetimizi yeniden
gözden geçirmemizde büyük fayda vardır.
PKK demişken değerli
milletvekilleri, Irakın bugün neredeyse üçe bölündüğü bir sürece
geliyoruz ve Irak, bir savaşı tetikleyecek ve Türkiyenin de
içerisine çekileceği bir savaşı tetikleyecek bir
boyuttadır. Düne kadar Türkiyenin desteğine muhtaç olanlar bugün çok
rahatlıkla Türkiyeye posta koyabilmektedirler. Düne kadar kardeş
olanlar, aradan üç ay geçmeden kalleş olabilmektedirler. Bunun da
izahının burada yapılması lazım. Dün ortak Bakanlar
Kurulu toplantıları yapıyordunuz. Dün oranın güvenliği
sizden sorumluydu ne oldu da bugün onlar size İç işlerimize
karışmayın yoksa gereğini yaparız. diye amiyane
tabirle- posta koyuyorlar.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin
dış politikadaki bu başarısızlığı
İnanın ki, emin olun ki Türkiye hiçbir dönemde bu kadar
başarısız bir dış politikayla karşı
karşıya kalmamıştı. Eğer Türkiye, iddia
edildiği gibi başarılı bir dış politika
izlemiş olsaydı bugün Irak bize o anlamda -tabiri caizse, yine ifade
ediyorum- posta koymazdı, eğer öyle olsaydı Fransız
Senatosundan Türkiye aleyhine bu kararlar geçmezdi.
Yeri gelmişken onu da ifade edeyim:
İki gün önce Fransız Parlamentosundan, Senatosundan Türkiye aleyhine
karar kabul edildi ama Türkiye Büyük Millet Meclisine bakıyorum, iktidar
partisine bakıyorum, bu anlamda herhangi bir şey
yapıldığını göremiyorum maalesef, üzülerek ifade etmek
istiyorum. Dün grup konuşmaları vardı. Hiç olmazsa grup
konuşmalarında bu konuya değinilir ümidiyle grup konuşmalarını
dikkatle izledik ancak Fransız gazetesinin dahi alaya
aldığı bir konuşmayla karşılaştık.
Fransız Le Figaroda Sayın Başbakanın konuşması
âdeta alaya alınmıştır ve Fransaya karşı o
kadar kuru kalabalık laf edenler ortamı yumuşatmaya
çalışmaktadır. demektedirler. Biz, neden bu duruma düştük?
Fransaya karşı biz ortamı yumuşatacak duruma niye
düştük, nasıl düştük? Hani, biz, şunları
şunları yapacaktık, niye yapamadık?
Değerli milletvekilleri, bu işler
lafla olmuyor. Konumuz elbette ki Aden Körfezidir, konumuz elbette ki bu anlamda tezkerenin
uzatılmasıdır. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Türkiyenin o bölgedeki çıkarlarının korunmaya devam etmesi için
elbette ki tezkereye olumlu oy vereceğiz. Çünkü biz inanıyoruz ki
Türkiyenin, dünyanın neresinde olursa olsun, çıkarı söz
konusuysa Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz onun yanındayız. Bu
konuları iç siyaset malzemesi yapmayız, iktidar-muhalefet
çekişmesine dönüştürmeyiz. Ama iktidardan da bunun karşılığında
kişilikli bir dış politika izlemesini bekleriz. Allah
aşkına soruyorum- 22 Aralıkta Fransız Parlamentosunda bir
karar kabul ediliyor Türkiye aleyhine, 28 Aralıkta Hükûmet nasıl
Fransa şirketinin yüzde 15 payı olduğu Güney Akım
Projesini onaylar? Nasıl Fransaya bu anlamda ödül verir? Sayın Zafer
Çağlayan nasıl Bu bizim ticari ilişkilerimizi etkilemez.
açıklaması yapar? Siz böyle yaptıkça, bu kararlar Fransayla, bu
kararlar birkaç Avrupa ülkesiyle sınırlı kalmaz.
Muhalefet partisi olarak Millet Meclisini,
yüce heyetinizi uyarmak durumundayız. 2015 süreci önümüze gelmektedir ve
bu 2015 süreci Türkiyeyi sıkıntıya sokacak bir süreçtir ve bu
sürecin mutlaka tedbirinin alınması lazım. Ama bu Fransada
olduğu gibi Fransayı ödüllendirerek değil veyahut da
oylamanın yapıldığı gün Kayseride Sayın
Dışişleri Bakanının kayak yapmasıyla olmaz bu
işler. Bu mesele ciddi bir meseledir. Bu meselenin, burada, Meclis özel
oturumunda konuşulması gerekmektedir.
Bir hususu da dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Fransaya karşı biz Aden Körfezine gemi gönderiyoruz,
Somalinin güvenliğini sağlıyoruz. Bu ülkelerin desteğini
niye sağlayamıyoruz? Biz, Libyaya o kadar açıktan para verdik,
muhaliflere, o muhalifler bugün iktidardalar. Peki, bizim desteğimizle de
iktidara gelen Libyalı muhalifler Türkiyenin bu önemli kararlarında
niye Türkiyenin yanında değil? Mısır niye Türkiyenin
yanında değil? Filistin için -önemli ölçüde haklı sebepleri de
var- neredeyse savaşa giriyorduk. Bu konuda niye bize bir cümleyle de olsa
destek vermedi? İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Türk ve
İslam Konferansı Örgütünde biz etkiliyiz. Neden bu konuda İslam
Konferansı Örgütünü harekete geçiremedik? Türk cumhuriyetlerinin
liderlerini Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan niye
aramadılar?
Değerli milletvekilleri, bu tür
meselelerde maalesef meseleyi akarına bırakmak gibi Hükûmetin bir
tavrı var ve belki de işinize geliyordur. Neden? Çünkü siz
birtakım şeylerin altyapısını yapıyorsunuz.
Dersim özründen sonra biz şu açıklamada bulunduk, dedik ki: Ermeni
özrü mü var sırada acaba? Kamuoyunu mu hazırlıyorsunuz?
Kamuoyu demişken, bugün Türkiyeye en
büyük desteği veren Azerbaycan olduğu hâlde Hükûmete yakın
basın yayın organlarında bir Azerbaycan karalama
kampanyasının da sürdürüldüğünü üzülerek görmekteyiz. Acaba
yeniden protokollere bir hazırlık mı yapıyorsunuz? Çünkü
daha önce protokolleri gündeme getirdiğinizde Azerbaycanın tepkisi
ve Türk kamuoyunun tepkisi sebebiyle bu konuda geri adım atmak zorunda
kalmıştınız.
Şimdi, daha önce -Sayın
Denktaşı bir kez daha rahmetle anıyorum- Sayın Denktaşı
düşürdüğünüz duruma şimdi Azerbaycanı mı
düşürmeye çalışıyorsunuz? Kıbrıs Türkünün
haklı davasını Türk kamuoyunun gözünden düşürdüğünüz
psikolojik operasyonlar yaptığınızı görmedik mi
zannediyorsunuz? Aynı duygu ve düşünceler içerisinde şimdi Azerbaycana
karşı mı, böyle bir, kamuoyunda yıpratma kampanyası
başlattınız?
Türkiye uçacaksa kanadının birisi
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetidir birisi Azerbaycandır; birisi
İslam dünyasıdır birisi Türk dünyasıdır ama siz Türk dünyasını çoktan unuttunuz. Dolayısıyla
da Türk dünyasının desteğini bu anlamda zaman zaman almakta da
sıkıntı çekiyorsunuz. Neden? Çünkü Türk dünyasıyla o
anlamda bir türlü kucaklaşmayı beceremediniz.
Aden Körfezindeki bu sıkıntılı hadisenin
kısa sürede bitmesi beklenmiyor. Bu vesileyle burada bunun da
açıklanması lazım. Tezkere bir sene bir sene
uzatılıyor ama Hükûmetin bu anlamda bir projeksiyonu var mı?
Orada Somali korsanlarına karşı ne gibi başarılar elde
edildi ve bundan sonra hangi projeksiyonunuz var? Üç sene içerisinde mi bu
bitirilecek, altı ay sonra mı bitirilecek? Yoksa, orada bir
şekilde gemi bulundurmak Amerika Birleşik Devletlerinin işine
mi geliyor? O, oradaki askerî güçle yarın Büyük Orta Doğu Projesinin
başka ayakları mı devreye sokulacak? Bunların elbette ki
buradan açıklanması, bunların hesabının verilmesi
lazım.
Irakta ciddi bir dış politika zafiyeti gösteriyoruz.
Irak mezhep çatışmasının eşiğine getirilmiş
durumdadır ve bunda Türkiye'nin katkısı hiç de
azımsanamayacak ölçüdedir ve Türkiye'nin bugün Suriyede devrimcilik oyunu
son sürat devam etmektedir. Yarın belki Türkiye'nin Suriyedeki
devrimcilik oyununun bir benzeri İranda sahnelenmeye
çalışıldığında da aynı manzarayla
karşı karşıya kalacağız. Bunun tabii, sadece bu
ülkelerle sınırlı kalmayacağı, önümüzdeki süreç
içerisinde Körfez ülkelerine de yansıyacağını herhâlde
tahmin etmek zor değil. Bütün bu süreç içerisinde Türkiye'nin
projeksiyonları var mı acaba? Türkiye'nin dış politika
gündeminde bugünden yarına karar değiştiren bir
anlayışı terk etmeyi düşünüyor musunuz? El âlem elli
yıllık projeksiyonlar yapıyor, on sene sonra Orta Doğuda
ne olacağının, dünyanın başka yerinde hangi güçlerin
ön plana çıkacağının hesabını yapıyor; biz
altı ay önce kardeş dediğimize bugün kalleş diyoruz.
Yarın ne diyeceğimizi, doğrusu, sizin pencerenizden
baktığımızda kestirmek mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, dolayısıyla da biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye'nin, dünyanın neresinde olursa
olsun çıkarlarını koruyacak, her türlü girişiminin arkasında olduğumuzu
bir kez daha ifade ediyoruz. Ancak bunu yaparken sorumlu muhalefet
örneğini de sergiliyoruz ve diyoruz ki: Biz destek veriyoruz bu tür
dış operasyonlara ama siz bunun gereğini yerine getiriyor
musunuz? Bunun hesabını da burada vermek zorundasınız. Somaliye
gönderdiğimiz askeri, yarın öbür gün -Sayın Başbakanın
konuşmasından o çıktı- Irakta mezhep
çatışmasını önlemek için de göndermeyi düşünüyor
musunuz? Peki, eğer onu düşünüyorsanız, eğer Suriyeye de
girmeyi düşünüyorsanız Kandile neden hâlâ -Sayın Genel
Başkanımızın ifadesiyle- Türk Bayrağını
dikemediniz? Dolayısıyla da bütün bu meseleler birbiriyle
bağlantılıdır. Suriyeyi Iraktan, Irakı
İrandan, onu Hürmüz Boğazından ve Hürmüz
Boğazını Arap Denizinden, onu Aden Körfezinden, El Kaideden,
Somaliden farklı değerlendiremezsiniz, Büyük Orta Doğudan
farklı değerlendiremezsiniz. Dolayısıyla sadece burada
Aden Körfezindeki Somalili korsanları yakaladık, bunları
yakalamaya devam edeceğiz. anlayışıyla bu meselenin izah
edilmesi mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamı tamamlamadan önce bir kez daha hatırlatmak istiyorum:
Türkiye 2015 sürecinde büyük bir sıkıntıyla karşı
karşıya olacaktır. Lütfen sorumlu bir dış politika
sergileyin. Bu konuda Meclisimizin üzerine düşecek önemli görevler
vardır. Muhalefet partisi olarak biz bu konuda âdeta
çırpınıyoruz, diyoruz ki: 2015te Türkiye
sıkıntılı bir sürece sokulacak, gelin bunu şimdiden
önlemeye çalışalım. Bu sadece Ermeni Diasporasının
Türkiyeye karşı bir çalışması değil. Fransız
Senatosunun kararının arkasında, içerideki seçim
oylamasıyla beraber, Türkiyeyi Avrupa Birliğinden dışlama
çabası da var, Türkiyeyle bölgede rekabet de var, çok daha geniş
paradigmalar var. Ama ondan da önemlisi, birçok ülke parlamentosu bu karara
benzer hazırlık yapıyor. Almanyanın, başka ülkelerin
hazırlığı var. Bu konuları da takip ediyor musunuz?
Biz ediyoruz ve muhalefet olarak sizi de uyarıyoruz, 2015 sürecinde gelin,
sorumluluğunuzu üzerinize alın ve Türkiyeyi
sıkıntılı bir sürece sokmaktan hep beraber çıkaralım.
Sıfır sorun dediniz Türkiyeyi bütün komşularımızla
sıkıntıya soktunuz. Şimdi yandaş
basınınız vasıtasıyla kardeş Azerbaycanı
küstürmekle meşgulsünüz, protokolleri yeniden gündeme getirmekle
meşgulsünüz ama bütün bunları, gelin -bir kez daha uyarıyoruz-
bir kenara bırakın ve Türk milletinin, Türkiye'nin gerçek
çıkarlarını savunun.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Oğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Aytun Çıray.
Buyurun Sayın Çıray. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz unsurlarının Aden Körfezi,
Somali kara suları ve Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesine dair tezkereyi tartışmak üzere bir araya gelmiş
bulunuyoruz.
Biliyorsunuz, özel mülkiyete ait bir deniz
aracının mürettebat ve yolcularının kendilerine veya mal
varlıklarına yönelik açık denizlerde
karşılaştığı her türlü yasa dışı
eylem, ele geçirme ve soygun gibi işlerin yapılmasına uluslararası
literatürde korsanlık adı verilmektedir. Daha önceden de
değindiğimiz gibi, günümüzde bir devletin ticaret gemilerine
saldırması için özel bir gruba ruhsat verilmesi söz konusu
değildir. Bu nedenle 16ncı yüzyıldaki anlamıyla
korsanlıktan bugün söz etmemiz mümkün değil. Günümüzde korsanlık
daha çok uluslararası sularda gemilere yapılan soygun, kaçırma
ve rehin alma amaçlı girişimler anlamında
kullanılmaktadır. Günümüzde denizlerde yapılan
korsanlığın yılda yaklaşık 15 milyar doları
bulan bir ekonomik kayba neden olduğu bilinmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri Sahil Güvenlik
Teşkilatı ve ABD donanması Karayip Denizindeki korsanlık
olaylarını hemen hemen tamamen ortadan
kaldırmıştır ancak özellikle Afrikanın doğu
sahilleri ve Aden Körfezi başta olmak üzere, korsanlık 1995
yılından bu yana artan bir ivmeyle denizcilerin korkulu bir
rüyası olmaya devam etmektedir.
Birkaç yıldır gündemimizden
düşmeyen Aden Körfezi ve oradaki korsanlar, geçmiş yıllarda
Horizon-
Şimdi, bu tür baskınlara karşı
NATO askerleri karşı koyuyor, kaçırılanları
kurtarıyor ve korsanları da uluslararası adalete teslim ediyor.
Aden Körfezinde kaçırılan denizciler işlerini yapan masum
insanlar, kaçırılmayla da kalmıyor bazen bu gemiciler
hayatlarını kaybediyorlar. Zaten adına gemi denilen koca bir
demir yığınının içinde sevdiklerinden uzak kalan bu
insanlar ayrıca korsanların tehdidi altında olmanın
ağır stresini yaşıyorlar.
Uluslararası Denizcilik Bürosu
raporuna göre korsan saldırılarının yerlerine
bakıldığında Somali ilk sırayı alıyor, Aden
Körfezi ikinci, Endonezya üçüncü sırada.
Korsanlık kolay yoldan para kazanmak
üzere daha çok başka çaresi olmayan insanların başvurduğu
bir suç mekanizmasıdır. Ancak Somali korsanları
ayrıcalıklı olarak kendilerine ideolojik bir mazeret bulma
lüksüne sahipler ne yazık ki. New York Times gazetesinin röportaj
yaptığı bir Somali korsanı Biz deniz haydudu değiliz.
Deniz haydudu olanlar, asıl, denizlerimizde balığı
bitirenler, atıklarını denizlerimize bırakanlar ve
denizlerimizde silah taşımacılığı
yapanlardır. Biz kendimizi haydut olarak değil sahillerimizi koruyan
sahil güvenlikçiler olarak görüyoruz. demiştir.
Bu sözlerde gerçeklik payı olabilir,
1991 yılında Siad Barre rejimi devrildikten sonra sahipsiz kalan
Somali kara suları yabancı balıkçıların
istilasına uğramıştır.
Anlıyoruz ki Aden Körfezinin eski
balıkçıları dünyadaki servetten pay istiyorlar ama böyle bir
hukuk dışı ve canice yöntemle olmaz. Tüm devirlerde suç olan
korsanlığın 21inci yüzyılda hâlâ görülüyor olması kabul
edilemez. Bir yandan sinemanın hayal dünyasında Karayip
Korsanlarını seyrederken diğer yanda gerçek korsanların
olması inanılır gibi değil. Bu nedenle, Hükûmetin
getirdiği bu tezkereyi biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
destekleyeceğiz.
Şimdi, burada dış
politikayla ilgili konuyu konuşurken Türkiyenin ve dünyanın
gündeminde olan, Fransada alınan son karar ve yasa tasarısından
söz etmeden geçmek istemiyorum.
Değerli arkadaşlar, Fransa kendi
anayasasına da aykırı bir karar almıştır. Bunu
kınamaya ve bunun karşısında mücadele etmeye devam
edeceğiz. Bu Batılılar kendi yaptıklarını
çoğu zaman göz ardı ederler ve başkasına olmayan
suçları vehmetmeye çalışırlar. Aynı, Fransanın
Cezayirde yaptığı soykırımı sorduğunuzda
Bu, dedelerimizin meselesi, tarihe bırakalım. dedikleri gibi.
Yalnız, burada Fransayı sonuna kadar eleştirirken bizi bu
noktaya getirenin Hükûmetin yanlış dış politikası
olduğunu söylemeden geçmek istemiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu Hükûmet,
çeşitli parlamentolarda soykırımla ilgili kararlar çıkarken
sessiz kalmıştır. Defalarca uyarmamıza rağmen
İsveç Parlamentosu, Kanadada Ontario ve Quebec asambleleri, Arjantin
Parlamentosu, Güney Kıbrısta ve daha birçok parlamentoda Türkiyenin
aleyhine bu karar alınırken, ne yazık ki, hep bu kararlar göz
ardı edilmiştir. Şimdi, çevreden merkeze doğru, gittikçe
Türkiye bir kıskaç altına alınmakta ve Sayın Bakanın
daha önce söylediğim politikaları iflas etmektedir. Buna seviniyor
değiliz arkadaşlar, buna gerçekten üzülüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bundan
yıllarca önce Tarih Kurumu Başkanı iken Sayın
Halaçoğlu ve arkadaşları çok önemli bir araştırmaya
imza atmışlardı ve başka ülkelerin arşivlerine girerek
başka ülkelerin, Rus, Alman, İngiliz ve Amerikan arşivlerinden
soykırımın hiçbir zaman olmadığına dair delilleri
toplamışlardı ve dünya tarihçilerini bunları
tartışmaya davet etmişlerdi ve inanılmaz şeylerle
karşılaştılar bu arada. Yabancı ülkelerin
raporlarını çift nüsha yazdıklarını gördüler. Bir,
kamuoyunun bileceği şekilde, bir de gizli, kendi misyonlarının
bileceği şekilde. Ermenilere Fransızların silah
dağıttıklarını tespit ettiler. Binlerce Ermeninin, o
zamanki Osmanlı vatandaşı Ermenilerin Amerikaya
kaçırılarak öldürülmüş gibi gösterildiğini tespit ettiler.
Yine belgelerle sabit, Cemal Paşanın, ordunun tayınından
keserek tehcir edilen Ermenilere, acı çeken Ermenilere kendi
gıdalarından, lokmalarından pay verdiklerini tespit ettiler.
Sayın Halaçoğlu, bizzat, 100 tane Türk mezarının, toplu
Türk mezarının açılmasına şahit oldu. Değerli
arkadaşlar, peki sonra ne oldu? Dünyadaki tarihçileri bu konuda
uyandıran ve dünyada ilk defa Ermeni meselesini bilimsel boyutuyla gündeme
taşıyan Sayın Halaçoğlunu bu Hükûmet görevinden aldı.
Bu bir tavizdir arkadaşlar; bu, dış politika anlamıyla
Ermenilerin iddialarına bir tavizdir.
Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri, değerli vekiller; Türkiye'nin karşı
karşıya kaldığı dış sorunlar keşke
şu an destek vereceğimiz tezkeredeki kadar basit olsaydı ama ne
yazık ki değildir; aksine, yapıları itibarıyla zaten
zor ve karmaşık olan bu sorunlar AKP İktidarı döneminde çok
daha ağır, çok daha çözümsüz bir hâl almıştır. Bunun
çok dramatik bir örneğini Fransa Senatosunda yapılan oylamanın
sonucunda bütün çıplaklığıyla gördük. Türk dış
politikasının en büyük körlüklerinden birisi bu süreç içinde
yaşandı. Kendi gerçeğe aykırı teorilerine stratejik
bir derinlik vehmeden Dışişleri Bakanı Davutoğlunun
derin stratejisi bir kere daha sığlığını ortaya
koydu. Ermeni diasporasının en fanatik unsurları tarafından
yürütülen 2015 projesi, en önemli hedeflerinden birine bu Hükûmetin
yanlış dış politikaları sayesinde birkaç gün önce
ulaştı.
Sayın vekiller, geçtiğimiz
günlerde, biliyorsunuz, İtalyada dev bir yolcu gemisi tamamen kaptan
hatası sonucunda sığ sularda karaya bindirdi. Şu ana kadar
ölü sayısı hâlâ netleşmiş değil. İtalyan kaptan,
herhâlde geminin derin sularda ilerlediğini zannediyordu ama öyle
değildi. Bedeli, yolcular ve şirket için çok ağır oldu.
Bizim Dışişleri Bakanımız da dış
politikasına hep bir derinlik vehmetti fakat gerçekte derinlik falan
yoktu.
Değerli vekiller, olayın bu
noktaya varması, üç yıl önce yaptığımız
Ermenistan açılımıyla yakından ilgilidir. Özellikle
Azerbaycan-Karabağ boyutu düşünülmeden yürütülen bu açılım
sonunda, gerçekler kayaya bindirmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu, yeni
mağduriyetler üretme peşinde olan diasporaya tarihsel olarak güçlü
olduğu ülkelerde daha etkin bir şekilde hareket etme imkânı
sağlamıştır. Ermeni diasporasının fanatik ve
etkin unsurlarının hedefi, sözde 1915
soykırımının Amerika Birleşik Devletleri ve AB
tarafından tanınmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için
canlarını dişlerine takmış
çalışıyorlar. Hükûmetin, Davutoğlunun İslamist
neoittihatçı hayallerinin bir parçası olan Ermenistan
açılımı siyasi bir fiyaskoyla, diasporayı besleyecek
şekilde sonuçlanmıştır ve onlardan siyasi olarak
yararlanmak isteyen Sarkozy gibi ufuksuz siyasetçiler için altın tepside
sunulmuş bir fırsat olmuştur. Kısaca, bizi bu noktaya
getiren politikalardan Davutoğlu ve Hükûmet doğrudan doğruya
sorumludur. Peki, sadece bu kadar mı?
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bülent Arınçın burada, partisi adına Bütçe Plan
konuşmasında, yaptığı bir konuşmayı size
hatırlatmak istiyorum. Tarihi bilmeyen cahil cesareti hiçbir zaman için
devlette bu kadar yer bulmamıştı. Bütçe konuşmasından
sonra yaptığım konuşmada da bunu
hatırlatmıştım. Sayın Arınçı o gün
yaptığı konuşma nedeniyle kınamıştım.
Ne demişti o gün sırf CHPyi incitmek uğruna Bülent Arınç?
Dersim olayları sırasında ellerinde kesik başla poz
verenlerin fotoğrafları var, çantamda. NTV Tarih dergisinin
kapağında var o fotoğraf. Sagan Ağanın başı
kesilmiş ama kesen üvey kardeşi. Sonra almış parayı,
vermiş kelleyi askere. Dersimle ilgili tarihsel gerçekler üzerinde
durmalıyız. diyor Sayın Arınç. Bunu ne zaman söylüyor
Sayın Arınç? Ertesi gün, Fransa Parlamentosunda bu kanunun
oylanacağı günden bir gün önce söylüyor. Tabii, Sayın
Arınç, yüz yıl önce isyancı Bulgarın kellesinin kendini
bilmez bir Osmanlı askerinin elinde çekilmiş
fotoğrafının başımıza neler
açtığını bilecek kadar tarih bilgisine sahip olmayabilir,
tarih boyunca Balkanlarda bir daha rastlanmamış bu münferit
olayın, Osmanlının, Avrupa basınında bir
katliamcı olarak ilan edildiğinden habersiz olabilir. Neyse ki o
dönemde soykırım kavramı yoktu. Şimdi size soruyorum:
Soykırım oylaması yapılmadan bir gün önce, Bülent
Arınçın Hükûmet adına yaptığı
konuşmayı dinleyen bir Fransız parlamenteri olsanız acaba
siz ne düşünürsünüz? Sayın Arınça buradan sesleniyorum: Gaf
yaptıysanız özür dileyin, gaf yapmadıysanız kararı
yüce Türk milletinin vicdanına bırakıyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
yasanın, dünyanın her yerinde, sadece Türkiyede değil Fransada
da fikir ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğuna en ufak bir
kuşkumuz yok, Fransız Anayasasına aykırı olduğu
konusunda da bir kuşkumuz yok. Dolayısıyla, Fransada bu kanunu
anayasal bir sorun olarak Anayasa Mahkemesine götürecek süreçleri
desteklemeliyiz. Zaten, Sayın Başbakan bu konuda beyanlarda da
bulundu. Bu konularda, Türkiyedeki Anayasa Mahkemesine
Tarih işte böyle
bir şeydir, insanı getirir, siyaset ve zaman en sonunda kendi
yaptığı hataları geçmişin önüne koyar. Cumhuriyet Halk
Partisini Anayasa Mahkemesine giderken suçlayacaksın, Cumhuriyet Halk
Partisinin, Anayasa Mahkemesine başvuran 2 tane üyesine, 2 grup başkan
vekiline para cezası verilmesine sessiz kalacaksın, sonra kalkıp
Fransız Anayasa Mahkemesinden medet umacaksın. İşte siyaset
ve tarihin insanı getirdiği yer burasıdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakınız, başka bir meseleden
daha söz etmek istiyorum. Sayın Genel Başkanımız Kemal
Kılıçdaroğlu dünkü yaptığı grup
toplantısında ve daha önceki konuşmalarında AKPye, bu
konuda kayıtsız şartsız Hükûmete destek vereceğimizi
ifade etti. Buna rağmen Sayın Başbakanın dün
yaptığı konuşma, bölücü bir konuşmaydı.
Sayın Başbakan, millî meselelerin olduğu günde dahi cevap
vermemizi zorunlu kılacak konuşmalar yapıyor. Bu, bir devlet
adamına, hele böyle zorlu günlerde hiç yakışmıyor
değerli arkadaşlar, devlet böyle yönetilmez. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, ayrıca bu konuda Fransada
bizimle hareket edecek siyasi aktörlerle iş birliği
yapmalıyız. Ancak Davutoğlunun dış politikadaki
başarısızlıkları artık bir büyük problemdir,
değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. O Başbakan
olmaya hevesli ama değil Başbakan olması,
Dışişleri Bakanlığından dahi alınması
gerektiği, bu ülke için hayırlı olacak diye düşünüyorum.
Türkiye, Suriyeden sonra Irakta da
gittikçe irtifa kaybetmektedir değerli arkadaşlar. Bu hepimizin
meselesi. Bu sadece AKPnin, Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket
Partisinin ve Barış ve Demokrasi Partisinin meselesi değil, bu
ortak meselemiz, bu Türkiye'nin meselesi. Bu ortak meselede, bu millî meselede,
artık hep beraber başımızı dik tutalım, bu yanlış
siyaseti yürütenlere karşı duralım. Bakınız, en iyi
ilişkilerimizin olduğu söylenen Irakta, Iraklı Başbakan
Malikiyle polemiğe girdik, Maliki bize kafa tutar hâle geldi.
Başbakan Irakı ve Suriyeyi kendi iç politikamızın bir
malzemesi hâline getirirse işte böyle olur. Dış politikayı
kendi iç politikanızın hava atması meselesi hâline getirirseniz
ve arkasında duramayacağınız efelenmeler yaparsanız,
sonunda geldiğiniz nokta burasıdır.
Değerli arkadaşlar, Allah
korusun, bu süreçte, hiç beklemediğimiz, Uluderedeki gibi hadiselerle
karşılaşabiliriz. Türkiye'nin bölgeyle olan ilişkisi, ne
yazık ki Osmanlı Devletinin çöküş yıllarında
yaşanan ilişkilere doğru gitmektedir. Bu uyarıdır,
samimi bir uyarıdır. Bu gerçekler, farklı biçimlerde tezahürler
olsa bile bugün caridir. O hâlde bu politikalarda teorik hayallerin
peşinden gitmek çok yanlıştır. Milletimiz için bunun bedeli
çok ağır olur, hepimiz öderiz.
Değerli arkadaşlar,
Davutoğlu politikaları -tekrar söylüyorum- bir kâbustur. Şimdi,
bütün dostlarımız, bütün müttefiklerimiz, İrana olan ambargoyu
artırıyorlar, İrana olan ambargoyu gittikçe güçlendiriyorlar. Buna karşı hazırlıklı mıyız?
Yarın, öbür gün NATO çıkıp da İrandan doğal gaz
almayacaksınız. derse buna karşı tedbiriniz var mı?
Şimdiden hatırlatıyorum, bugüne kadar ne söylediysek ne
hatırlattıysak çıktı, bunları ona göre değerlendirmenizi rica ediyorum.
Hürmüz Boğazı kapatılırsa eğer ve
sıcak bir temas olursa ne yapacağınızı biliyor
musunuz? Libya örneğinde olduğu gibi, yirmi gün önce NATOnun ne
işi var Libyada? dedikten sonra, yirmi gün sonra NATO Libyaya girmeli,
Libyanın Libyalılara ait olduğunu göstermeli. diyecek misiniz?
Değerli arkadaşlar, Hrant Dinkin katli meselesinde de
yanlış siyaset, yanlış bir adalet güttünüz. Hrant Dink bir
kurbandır. Hrant Dink, 1915 olayları konusunda Türk milleti üzerinde
eziklik yaratmak üzere yaratılmış bir psikolojik operasyondur.
Kendisini rahmetle anıyorum, toprağı bol olsun. Bir terör ya da
çete tarafından katledildiğine eminim, bunu ortaya çıkarmak
zorundasınız, Türkün namusunu temizlemek zorundasınız
arkadaşlar.
Diğer bir meseleye gelince: Azerileri küçümsüyordunuz,
bayraklarını almadınız maça. Fransada kimler yürüdü
Türklerle birlikte? Fransada Türklerle birlikte bu yasayı protesto etmek
için Azeri kardeşlerimiz yürüdü. Onlar yürürken acaba nasıl duygular
içindeydi Sayın Cumhurbaşkanı? Bursada yapılan maçta Azeri
bayraklarını toplatanlar nasıl duygular içindeydi? Doğrusu
çok merak ediyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak yine de Fransanın ve dünyanın yürüttüğü bu sözde
soykırımı politikaları konusunda kayıtsız
şartsız desteğimizi devam ettireceğiz. Yalnız,
Sayın Başbakandan bir ricam var: Biliyorsunuz Sayın
Başbakan bu olaylar olmadan önce Fransız-Alman ortak yapımı
A330 Airbus uçak almıştı VIPde kullanmak üzere. Eğer
aldığım bilgiler doğru ise
yaklaşık bu uçak 200 milyon dolara
alınmıştı ve
şimdi yine aldığım bilgiler doğru ise bu
uçağın VIP donanımı 50 milyon dolara
yapılmaktadır. Sayın Başbakan bonkör bir insandır.
Fransaya petrollerini peşkeş çeken Libyalı muhaliflere bile
200-300 milyon dolar göndermişti. Bence eğer mümkünse bu
uçağı geri iade etsin,
değilse parayı yakalım, kullanmasın arkadaşlar. Son
ricam budur.
Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Çıray.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Aksaray Milletvekili Sayın Ruhi Açıkgöz.
Buyurun Sayın Açıkgöz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RUHİ AÇIKGÖZ
(Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmek için önce 10 Şubat 2009 tarih ve 934 sayılı,
daha sonra 2 Şubat 2010 tarih ve 956 sayılı ve yine 7 Şubat
2011 tarih ve 984 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararlarıyla Hükûmetimize verilen
bir yıllık izin süresinin anılan kararda belirtilen ilke ve
esaslar dâhilinde 10 Şubat 2012 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılması hususunda Hükûmet tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda
dünya güvenlik yapısı çok değişik bir durum arz etmektedir.
Küçük, belirsiz ve değişken tehditlerin giderek
yoğunlaştığı bir yüzyılda yaşıyoruz.
Zamanla küresel karakter kazanan bu tehditlere karşı mücadele de yeni
savunma konseptinin ve mücadele tarzının geliştirilmesini
zorunlu hâle getirmektedir. Klasik alan savunması yanında, alan
dışı savunmalar gittikçe önem kazanmaya
başlamıştır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından
sonra yoğunluk kazanan askerî operasyonların hepsi, operasyona
katılan ülkelerin toprakları ötesinde cereyan etmektedir. Zira çok
uzakta zannedilen bir tehdit, şu veya bu şekilde, o tehdidi kendinden
uzak gören herhangi bir ülkeyi de bir gün tehdit eder hâle gelmektedir.
Bugün üzerinde konuştuğumuz ve
terörizmin bir başka şekli olan deniz korsanlığı da bu
mahiyette ve pek çok ülkeyi ilgilendiren bir tehdit olarak yoğunluk
kazanmıştır. Son yıllarda korsanlık ve deniz
haydutluğu gittikçe büyüyen bölgesel ve küresel tehdit oluşturmaya
başlamıştır. Korsanlık ve deniz haydutluğu
olaylarının Aden Körfezi ve Somali açıklarında bu derece
yoğunlaşması ve artmasının nedenlerinin başında
Somalinin devlet olarak çöküntüye uğramasından
kaynaklanmaktadır. Emrivaki otonom bölge oluşumları ve bazı
silahlı grupların ortaya çıkması ülkede yönetim
bütünlüğünü yok etmiştir. Bu durum ülkede organize suç örgütlerinin
artmasına ve korsanlık ağının oluşmasına yol
açmıştır. Ayrıca, Somali dâhil bölge ülkelerinde fakirlik,
açlık, sefalet, yolsuzluk bu suç örgütlerine zemin
hazırlamaktadır. Aden Körfezinde, Somali karasularında ve
açıklarında, Hint Okyanusunda seyreden ticaret gemilerine yönelik
deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun eylemleri bir
uluslararası güvenlik meselesi olarak uluslararası gündemin ön
sıralarında yer almaya maalesef hâlâ devam etmektedir. Bu yasa
dışı eylemler sadece can ve mal emniyetini tehdit etmekle
kalmayıp seyahat özgürlüğünü kesintiye uğratmakta,
uluslararası ticaret ve deniz
taşımacılığını da olumsuz biçimde
etkilemektedir. Bu eylemler ne yazık ki ayrıca Somaliyle diğer
Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların deniz yoluyla
ulaştırılmasını da engellemektedir.
Değerli milletvekilleri, 2006
yılından bu yana dünya denizlerinde özellikle Kızıldeniz,
Aden Körfezi, Arap Denizi, Basra Körfezi ve Somali açıklarında
ticaret gemilerine ve Dünya Gıda Programı gemilerine yönelik olarak
haydutluk faaliyetleri devam etmektedir. Aden Körfezinin coğrafi konumu
ve bu bölgede küresel trafiğin önemi nedeniyle bu bölgedeki
saldırılar dünyanın diğer bölgelerine nazaran dünya
ticaretine daha tahrip edici etkiler yapmaktadır.
Hiçbir ülkenin tek başına bu
sorunlarla baş edebilecek imkân ve kabiliyete sahip olamamasından
dolayı uluslararası toplum müşterek hareket ederek bu sorunun
ortadan kalkması için ortak bir çaba göstermektedir. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı ışığında, 8 Ocak 2009da
Amerika öncülüğünde müşterek bir görev gücü kurulması
kararlaştırılmıştır. Birleşmiş
Milletler Teşkilatının aktif bir üyesi olan ülkemiz,
uluslararası barış ve istikrarı tehlikeye düşüren ve
millî menfaatlerimizi de olumsuz etkileyen korsanlık ve deniz
haydutluğu ile mücadele etme yönünde çabalara destek vererek
uluslararası ve millî sorumluluklarının gereğini yerine
getirmektedir. Deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun ile
mücadelede uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel
bir önem atfeden ülkemiz bu alandaki çabaları desteklemiş,
uluslararası kuruluşlar bünyesinde yürütülen çalışmalara
aktif katkı sağlamıştır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, dünya deniz
ticareti için büyük bir öneme sahip olan Süveyş Kanalı, Kızıldeniz
ve Aden Körfezinden yıllık 30 bin civarında ticari gemi
geçişi yapılmaktadır. Söz konusu gemi geçişleriyle dünya
ticaret hacminin yaklaşık beşte 1i yani 1,8 trilyon doları
ve dünya petrol ihracatının dörtte 1i yani 315 milyar doları bu
ticaretten, bu gemi ticaretiyle taşınmaktadır. Aden Körfezinden
yıllık 500 civarında Türk Bayraklı, Türkiye
bağlantılı ticaret gemisi geçiş yapmakta ve 30dan fazla
ülkeyle ithalat ve ihracatımız bu deniz ticareti yoluyla
gerçekleşmektedir.
Ülkemizin yıllık yaklaşık 250 milyar
doları bulan dış ticaretinin yaklaşık yüzde 20si
hemen hemen bu bölgedeki deniz ulaştırma yolları
kullanılarak yapılmaktadır. Bu rakam da yaklaşık
olarak 50 milyar dolara tekabül etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
zamanında ve yerinde müdahale edilmeyen ve iş birliği
yapılamayan yerel tehditler zamanla gelişerek uluslararası
özellik kazanmakta ve bölgesel veya küresel boyuta ulaşmaktadır. Bu
tehditler belli boyuta ulaştıktan sonra da mücadele zorlaşmakta
ve çok daha pahalı hâle gelmektedir.
Bu gelişmeler çerçevesinde, Türkiye olarak,
uluslararası güvenliğe katkımızı sağlanmak ve söz konusu bölgede Türk Bayraklı
veya Türkiyeye ait yük taşıyan gemileri korumak üzere, Hükûmetimizin
bölgeye Türk deniz unsurlarını sevk etmek amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisinde 10 Şubat 2009 tarihinde izin
aldığını daha önce ifade etmiştim. Bu iznin
gereği olarak bölgeye fırkateyn göndererek bu alanda güvenliğe
katkı sağlamaktadır. Türk fırkateynleri verilen görevleri
başarıyla yerine getirmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu askerî operasyonlar uluslararası camiaya ve devletlere
yeni tecrübeler de kazandırmakta ve dersler de vermektedir. Türk
Silahlı Kuvvetleri de bu operasyonlarda büyük tecrübe kazanmaktadır.
Uluslararası kurum ve devletlerin aldığı ders ve
tecrübelerden biri de askerî operasyonların bazı hâllerde tek
başına çare olmadığı, onun yanında ekonomik ve
sosyal yapısal tedbirlerin gerektiği gerçeğinin ortaya
çıkmasıdır. Afganistan operasyonu bu duruma en bariz örnektir.
Bu sebeple NATOda kapsamlı yaklaşım stratejisi
geliştirilmiştir.
Bu tezkereye konu olan bölgede yapılan
askerî operasyonun başarısı da sınırlı kalabilir
çünkü deniz korsanları ve haydutları çevre ülkelerde
yapılanmakta ve örgütlenmektedirler. Çevre ülkelerde ise yönetim
zaafı, fakirlik, hukuksuzluk hâkimdir. Bu sebeple, uluslararası
toplum ve ülkeler, korsanlığa kaynak teşkil eden ülkelere
kapsamlı bir yaklaşım stratejisi uygulamalıdırlar.
Ekonomik yardım ve yönetim sistemlerinin iyileştirilmesi, hukuk
sisteminin oluşturulması, sahil güvenlik sisteminin güçlendirilmesi
gibi örnekleri verebiliriz, böylece korsanlığın organize
olduğu ülkeleri bu mücadeleye dâhil ettirme imkânı da
sağlanmış olacaktır. Bu kapsamda Türkiye'nin Somaliye
yaptığı insani yardımı dikkatlerinize sunmak isterim.
Değerli milletvekilleri, hâlen bölgede
deniz korsanlarının tehdidi devam etmektedir, dolayısıyla
Türkiye'nin uluslararası kurum ve devletlerle birlikte tehdit
alanında varlığını sürdürmesi tabii karşılanmalıdır.
2009 Temmuz ayından bugüne kadar gerçekleşen yirmi harekâtta 135 deniz korsanı etkisiz hâle getirilmiş ve
farklı ülke gemilerine koruma ve refakat sağlanmıştır.
Son bir yıl içerisinde Burak A ve CS Cihan isimli Türk Bayraklı
gemilerimiz saldırıya uğramış, alınan tedbirler
ve takip neticesinde saldırı bertaraf edilmiştir ve yine insani
yardım taşıyan Gazze, Burak A, AMAL S gemilerinin emniyetli
geçişi sağlanmıştır. Hâlihazırda bir
tuğamiralimiz komutasında TCG Giresun CTF 508 isimli, Türk Deniz
Kuvvetleri tarafından görevlendirilmiş bir gemimiz bölgede görev
yapmaktadır.
Bölgede ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya
Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Malezya, Güney Kore ve
Avustralya'ya ait askerî gemiler bulunmakta, ticari gemilere refakat etmekte ve
deniz alanı güvenliğinin tesisini icra etmektedirler.
Bölgede görev yapan fırkateynlerimiz ile geçiş yapan
ticaret gemilerimiz arasında koordinasyon amacıyla kesintisiz
iletişim tesis edilmiştir. Bölgeden geçiş yapan ticaret gemileri
yürürlükteki koruyucu tedbirleri uygulayarak emniyetli seyir yapmaları
konusunda bilinçlendirilmekte ve diğer ülke deniz kuvvetlerine ait askerî
konvoylara dâhil olmalarına yardımcı olunmaktadır.
Diğer taraftan, söz konusu deniz alanından geçiş
yapacak olan gemilerin geçiş bilgilerinin bölgede görev yapan askerî
gemilere bildirilmesinin kolaylaştırılması, gemilere imkân
ve kabiliyetler elverdikçe koruma hizmetinin sağlanabilmesi,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığımız tarafından yayımlanan
duyuruların ve gerek ulusal ve gerekse de uluslararası
organizasyonlar tarafından yayımlanan ve rehber niteliğinde olan
bilgi ve belgelerin gemi kaptanlarına, donatanlarına ve acentelerine
hızlı ve etkin bir şekilde duyurulması amacıyla Deniz
Haydutluğu Bilgi Sistemi oluşturulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son söz
olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi,
Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerinde görevlendirilmesi için Hükümetimize verilen bir yıllık iznin 10 Şubat
2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararında belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10 Şubat 2012
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması talebini, dünya
barışı ve istikrarına yapacağı olumlu
katkıyı ve ulusal çıkarlarımızı da dikkate alarak,
AK PARTİ Grubu olarak gerekli bulmaktayız ve bu kararı
desteklemekteyiz.
Bu operasyonların tabii ki, en
kısa sürede sonuçlanması en büyük arzumuz. Bu kararın, bu
tezkerenin yıllık olarak uzatılmasının bir nedeni de
Birleşmiş Milletler Güvenlik Teşkilatı, buradaki sorunun
giderilmesi için onlar da yıllık kararlar almakta. Biz de bu
kararlara dayanarak tezkereyi uzatmak için burada birlikte
çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, ben sözlerime
burada son verirken bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu operasyonda görev alan askerlerimize ve sivil
vatandaşlarımıza görevlerinde sağlık ve
başarılar diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Açıkgöz.
Başbakanlık tezkeresi üzerinde gruplar
adına söz tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına
ilk söz Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcıya aittir.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Şahsınızda heyetimizi de
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, elbette ki bu
tezkereye bizim Hayır dememiz beklenmez. Bu tezkereye,
Başbakanlığın bu tezkeresine biz de Cumhuriyet Halk Partisi
olarak destek veriyoruz.
Şimdi, böyle bir tezkere gündeme
geldiğinde destek vereceğimizi söyledikten sonra bakalım
Sayın Başbakan lafı dönüp dolaştırıp tekrar
Cumhuriyet Halk Partisine nasıl vuracak? Daha dün, Fransada yaşanan,
Fransa Senatosunun kabul ettiği, bizim asla kabul edemeyeceğimiz,
insanlığın kabul edemeyeceği bir tasarıya açık
çek verdi. Dedi ki: Biz millî meselelerde, ulusal meselelerde
iktidar-muhalefet bir arada olmalıyız. Hadi, bu tasarının
geleceği, Fransada oylanacağı belliydi, perşembenin
gelişi çarşambadan belliydi. Hadi, siz biraz yavaştan
aldınız, neyse, ama size açık çek Gelin, kol kola girelim,
millî mücadelemizde, ulusal mevzularımızda bir arada olalım.
dedi, bugün geldik, baktık, Sayın Başbakan Cumhuriyet Halk
Partisini eleştiriyor.
Şimdi, yani dostlar
alışverişte görsün diye iş yapmak diye buna denir. Siz
eğer size samimiyetle uzanan bir eli iterseniz
inandırıcılığınızı kaybedersiniz,
bakın. İnandırıcılığınızı
kaybettiğiniz zaman, sadece yurt içinde değil, yurt
dışında da insanlar size gülerler. O yüzden dış
politika istikrar ister, dış politika güvenilirlik ister.
İçeride konuştuğunuz ile dışarıda
konuştuğunuz birbirini tutmak zorundadır,
tutmadığı zaman o zaman sizi yaya bırakırlar.
Fransayla işler niye bu konuma geldi?
Sarkozynin genel tarzını hepimiz biliyoruz. Sarkozynin nasıl
bir psikolojik yapıya sahip olduğunu, nasıl bir insan
olduğunu bilmeyen yoktur. Yani birtakım kompleksleri olduğunu da
biliyoruz. Bir insan düşünün ki fotoğraf kameralarını
gördüğü zaman ayaklarının üzerinde, parmaklarının
üzerinde şöyle dikiliyor ve kendini uzun boylu göstermeye
çalışıyor.
Şimdi, ben bir hekim olarak bunu
gördüğüm zaman, bu adamın nasıl komplekslere girdiğini çok
iyi bilirim, bu şekilde komplekslere sahip bir insanın neler
yapacağını da çok iyi bilirim, bunu sizin de bilmeniz gerekirdi.
Perşembenin gelişi çarşambadan belli demiştim. Ne
olmuştu?
Bahsettiğimiz Sarkozy Ermenistana
gittiğinde bunun sinyallerini değil, açık açık
söylemişti. Demişti ki: Ben bu konuyu
taşıyacağım. Bu Ermeni tasarısını ben
taşıyacağım ve Fransada bunun öncülüğünü
yapacağım.
Biz ne yaptık? Hadi canım sen
de! filan gibi laflar ettik.
Hayır. Biz, o zaman, ayakları üzerine dikilerek boyunu
yüksekmiş gibi göstermeye çalışan bu adamın üç beş tane
oy uğruna, Türkiyeyi köşeye sıkıştırmak
adına bunları yapacağını görmeliydik ve o zamandan
daha el ele, kol kola verip bunun için gerekenleri yapmalıydık.
Değerli arkadaşlar, bu konu, son
derece önemli bir konu. Bu konu, sadece AKP Hükûmetini yaralayacak bir konu
değil. Bakın, AKP Hükûmetini yaralayacak bir konu olsa bu kadar da üstünde
durmayabilirdik ama sizin dış politikanız yüzünden biz ülke
olarak gülünç duruma düşüyoruz, biz ülke olarak kaybediyoruz.
Bunun bir başka nedeni de var.
Bakın, aynı Sarkozy kalkıp yine Orta Doğunun lideriyim.
diyen Sayın Başbakanımıza da bir salvo yapmış
olabilir diye düşünüyorum. Siz eğer kalkıp Ben Orta Doğunun lideriyim. Ben
gittiğim her yerde bayraklarla karşılanıyorum. Ben
gittiğim her yerde alkışlarla karşılanıyorum.
Orta Doğu benim bahçemdir, ben buranın ağabeyiyim. derseniz o
zaman birilerini kışkırtırsınız.
İşte bu kompleksleri olan
insanlar kışkırdılar.
Fransanın durumuna bir bakalım:
Fransa ne zaman meydana çıktı bu Orta Doğu krizinde? Arap baharı
yaşanırken Fransa neredeydi?
Bakın, Orta Doğuda oynanan büyük oyunun en baş
aktörünün Amerika Birleşik Devletleri olduğunu hepimiz çok iyi
biliyoruz. Bunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Adam çıktı,
açık açık söyledi. Bizim Başbakanımız da onun
ortağı oldu. Orta Doğuda ayrı bir hava esmeye
başladı mı? Başladı. Amerikanın en yakınında
bulunan ülke kim? İngiltere. Amerikayla İngiltere bir araya gelecek,
Orta Doğuyu şekillendirecek ve Fransa buna seyirci kalacak; öyle mi?
Bunu görmemiz gerekiyordu. Fransa buna seyirci kalmadı, Fransa buna Fransız
kalmadı. Ne zaman ortaya çıktı? Libyada ortaya çıktı.
Arap baharı Libyaya geldiğinde çıktı ortaya ve çok iyi
hatırlayacaksınız, bizim Hükûmetimizden önce oraya gitmek için palas pandıras
Libyanın yolunu tutmuştu. Niye? Ben de varım burada. demek
için. Ben de Orta Doğunun yeniden şekillendirilmesinde rol almak
istiyorum. demişti. Bunu da görmediniz. Bunu da görmediniz
Sonra,
kalktı bu Sarkozy, Orta Doğunun ağabeyliğine soyunan
Başbakanımıza Çok efelenme, ben senin bu efeliklerini yemem.
Sana da böyle bir tokat atarım, oturursun yerine. demeye getirdi. Biz
buna layık mıyız Allah aşkına? Biz bunu niye
göremiyoruz? Niçin biz bunları görüp de önlemimizi almıyoruz?
Onun için, Orta Doğuda oynanan bu
büyük oyunları çok daha öncesinden görmek lazım. Buraya çıkan
milletvekili arkadaşlarım zaman zaman Sizin gözünüz kör. Biz Orta
Doğuda her gittiğimiz yerde insanlar bize kurbanlar kesiyor.
dediğinde, biz de gülüyoruz yerimizde. Neden? Çünkü Orta Doğunun
ruhunu bilmeyen, Orta Doğu insanının yaşam
tarzını bilmeyen insanlar böyle konuşurlar. Doğru, hepimiz
görüyoruz. Hepimiz görüyoruz, Başbakanımız veya
bakanlarımız Orta Doğuda bir yerlere gittikleri zaman
nasıl bayraklar sallanıyor. Tamam; keşke bunlar gerçek olabilse.
Keşke bunlar gerçekten bize duyulan saygıdan olsa. Keşke
Eğer çıkarlarına birazcık ters düşerseniz aynı
Orta Doğu ülkeleri bizim bayrağımızı alıp,
yakarlar tıpkı Suriyede olduğu gibi. O Suriyeye
gidildiğinde nasıl alkışlarla karşılandığımızı,
Tunusa gittiğimizde nasıl alkışlarla
karşılandığımızı sizler söylediniz. Ama siz,
bu insanların, Orta Doğuda yaşayan halkların anatomisini
bilmediğiniz için bunu büyük bir olay zannettiniz. Bunu büyük bir hadise
zannettiniz ve zannettiniz ki, gerçekten biz Orta Doğunun lideriyiz.
Yapmayın arkadaşlar!.. Orta Doğuda bizi küçük düşürmeyin.
Bizi dünyada küçük düşürmeyin. Bunu yapmaya hakkınız yok.
O yüzden dış
politikamızın istikrarlı olması gerekiyor. Dış
politikamızda adımızdan bahsettirmek istiyorsak gerçekten,
gerçekten tutarlı olmamız gerekiyor.
Şimdi, siz kalkacaksınız,
şu yüce Meclisin altında faili meçhul cinayetlerin
araştırılması için verilen önergeye Hayır.
diyeceksiniz, Faili meçhuller araştırılmasın.
diyeceksiniz, Diyarbakırda çıkan kafataslarını
araştırmamıza gerek yok. diyeceksiniz, sonra döneceksiniz
Fransaya, diyeceksiniz ki: Efendim, Ermeni olaylarını
araştıralım, arşivlerimizi açalım. Herkes gelsin,
buyursun. Tarihçilere işi devredelim, gelsinler, baksınlar Ermeni
konusundaki durumumuz nedir? Ben tarafım. Ben bu ülkenin bir
vatandaşıyım, bu ülkenin bir milletvekiliyim. Ben burada Ermeni
soykırımı olmadığını çok iyi biliyorum ama
benim bilmem yetmiyor. Bu Parlamentoda bulunan herkes buna el kaldırsa
bile bu yetmiyor arkadaşlar. Bunun tarihçiler tarafından çıkarılıp
Fransız halkına ve tüm dünya halklarına gösterilmesi gerekiyor.
Ama siz içte tutarlı olmazsanız, siz faili meçhullerin
araştırılmasını burada reddederseniz, hakikatler
komisyonu kurulmasını reddederseniz, hem de 1 kere değil, 2 kere
değil, 10larca kere reddederseniz değişik partilerden gelen
önerileri, biz şimdi neye inanarak, neye güvenerek diyeceğiz ki: Ey
Fransa, senin yaptığın yanlıştır, gel bir
komisyon kuralım da hakikatleri araştıralım. Kim
inanır size Allah aşkına? O yüzden,
inandırıcılık dış politikada son derece önemli.
Attığınız her adım dış politikada
devletimizi, milletimizi de küçük düşürebilir, çok dikkatli olmak
lazım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Atıcı.
Millî Savunma Bakanı Sayın
İsmet Yılmaz.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz
haydutluğu eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine
ilişkin yüce Meclisimizin 7 Şubat 2011 tarih ve 984 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin
uzatılması maksadıyla verilen tezkere vesilesiyle huzurunuzda
bulunuyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde değişen tehdit
algılamaları ve güvenlik stratejileri, başta deniz alanları
olmak üzere, tüm ulusların kullanımına açık alanların
kabul edilebilir bir seviyede denetim altında tutulmasını
zorunlu kılmaktadır. Söz konusu durum, devletler arasındaki
ilişkileri birbirine daha bağımlı ve
karşılıklı etkileşen bir duruma getirmekte ve
doğal olarak güvenlik anlayışlarını da doğrudan
etkilemektedir.
2011 yılı içerisinde Aden
Körfezinden ve Somali havzasından 482si Türk Bayraklı ve Türkiye
bağlantılı olmak üzere toplam 22.441 adet gemi geçiş
yapmıştır. Bu kapsamda, Aden Körfezinde, Somali
karasularında ve Hint Okyanusunda seyreden ticari gemilere yönelik deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri sadece can ve mal emniyetini
tehdit etmekle kalmayıp seyrüsefer serbestisini akamete uğratmakta,
uluslararası ticareti ve deniz
taşımacılığını da menfi bir şekilde
etkilemektedir. Bu eylemler, ayrıca Somali ve Afrika ülkelerine
yapılan insani yardımların deniz yoluyla intikalini de
güçleştirmektedir. Bu yasa dışı eylemler, bir uluslararası
güvenlik meselesi olarak uluslararası gündemin ön sıralarında
yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz bu tezkereye bir başka ülke talep ettiği için
değil, biz bu tezkereye Somalideki insanların talebi üzerine destek
vermek durumundayız, Somali Hükûmetinin çağrısı üzerine
destek vermek durumundayız, uluslararası bir seyrüsefer
güzergâhını açık tutmak için destek vermek durumundayız.
Somalideki o söylenen çocuklara karşı biraz duyarlı olan her
insan, Somaliye giden yardımların güvence altında
olmasını sağlamak durumundadır. Bizim kendi ilkelerimiz
vardır, kültürümüz vardır; nerede bir kötülük görürseniz elinizle,
dilinizle, eğer yapamazsanız da gönlünüzle engellemeye
çalışmanız lazımdır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan,
ne alakası var?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) Bugün Somali açıklarında yapılan korsanlık bir
zulümdür, dolayısıyla bir tehdittir. Bizim bunu engellememiz,
önlememiz insani vazifemizdir. Somalili çocuklar için vicdanı
sızlamayanlar bu tezkerenin gayesini anlayamazlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yani tezkere onun
için mi çıkıyor?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) Bu, küresel sermayenin bekçiliği değil, Somali
Hükûmetinin ve Somali halkının davetine cevap vermektir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne alakası var
ya?
BAŞKAN Sayın Akar, rica
ediyorum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) Eğer Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
kararını okursanız orada çok açık şekilde bu talebin
Somali Hükûmetinin müteaddit çağrılarıyla alındığını
söylemektedir.
Anılan bölgelerde, Hint Okyanusunda
meydana gelen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri ile
uluslararası toplumca mücadele edilmesine cevaz veren Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak
22 Kasım 2011 tarihli ve 2020 sayılı Kararla bir yıl daha
uzatılmıştır. Bu Kararda özellikle teşekkür
edilmekte, Çin orada, Hindistan orada, İran orada, Japonya orada, Malezya
orada. Bizim orada ne işimiz var? diyenler bu ülkelerin de orada ne
işinin olduğunu açıklamak zorundadırlar. Kore orada, Rusya
Federasyonu orada, Suudi Arabistan orada, Yemen orada, İngiltere orada,
Fransa orada, Yunanistan orada, Hollanda orada, Almanya orada, İtalya
orada, Belçika orada, İsveç orada, İspanya orada ve Amerika orada.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu kadar adam
koruyamıyor
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) - Eğer ki Birleşmiş Milletlerin bir üyesiyseniz
Birleşmiş Milletlerin kararına uymak durumundasınız,
eğer NATOnun bir üyesiyseniz NATOnun almış olduğu karara
uymak durumundasınız.
Bölgede deniz haydutluğuyla mücadele
faaliyetleri, hâlihazırda NATO tarafından, Avrupa Birliği ve ABD
önderliğinde deniz kuvvetleri ve millî kontroldeki, biraz önceki
saydığım bir araya gelmiş müşterek devletler
tarafından da yürütülmektedir.
Ülkemiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10
Şubat 2009 tarih ve 934 sayılı Kararı ile 17 Şubat
2009 tarihinde itibaren Birleşik Görev Kuvveti ve NATO Daimi Deniz Görev
Grubu emrinde dönüşümlü olarak görevlendirdiği fırkateynler ile
deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine destek
sağlamaktadır.
Birleşik Görev Kuvveti komutası,
Mayıs 2009-Ağustos 2009 ve 1 Eylül ile 1 Aralık 2011 tarihleri
arasında olmak üzere, 2 kez ülkemiz tarafından üstlenilmiş ve
böylece ülkemiz NATOdaki görevleri dışında bir
Birleşmiş Milletler görevi olarak ilk defa denizde çok uluslu bir
koalisyon gücünün komutanlığını da yürütmüştür.
Yine, bu tezkere kabul edilirse ülkemiz
yine 1 Eylül ile 1 Aralık 2012 tarihinde de söz konusu komuta görevini 3üncü
kez üstlenecektir.
Bugüne kadar bölgede icra edilen deniz
haydutluğuyla mücadele harekâtına toplam 13 fırkateynle
katkıda bulunulmuştur.
Ayrıca, 3 fırkateyn ve 1
akaryakıt gemisinden oluşan Türk deniz görev grubunca 2011
yılı kapsamında deniz haydutluğuyla mücadele
harekâtına destek verilmiş ve bu kapsamda toplam 76 Türk Bayraklı
ticaret gemisine Aden Körfezinde destek sağlanmıştır.
Ayrıca, Somalide kuraklık
nedeniyle yaşanan açlık tehlikesine karşı Somali
Mogadişuya insani yardım taşıyan Gazze, Burak-A, Amal-S
isimli gemilere bölgede görevlendirilen Gediz Fırkateyniyle refakat
edilerek emniyetli intikali sağlanmıştır.
Mevcut durum itibarıyla Birleşik
Görev Kuvveti tarafından Okyanus Kalkanı Harekâtına Türk Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı tarafından görevlendirilen Giresun,
Birleşik Görev Kuvveti sancak gemisi olarak bölgede deniz
haydutluğuyla mücadele harekâtına devam etmektedir. Harp gemilerimiz
tarafından Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret
gemilerinin bölgeden emniyetle geçişlerinin sağlanmasına yönelik
her türlü tedbir alınmakta ve gerekli faaliyetler icra edilmektedir.
Bu çerçevede, ticaret gemilerinin deniz
haydutluğuna karşı uygulamaları gereken tedbir ve
ikazların bölgedeki gelişmeler takip edilerek güncellenmesine ve
Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı -şimdiki
adı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı- vasıtasıyla denizcilik sektörümüze
duyurulmasına, ticaret gemilerinin bölgeden geçişlerinin takip
edilerek ticaret gemilerimizin askerî konvoylara dâhil olmalarının koordine
edilmesine, bölgede harekât icra eden diğer ülkelerin deniz kuvvetlerine
ait gemilerle yakın iş birliği içerisinde bulunarak Türk Bayraklı
ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin korunması
maksadıyla yönlendirmelerde ve tavsiyelerde bulunulmasına devam
edilmektedir.
Alınan tedbirlerle, bölgedeki
diğer komutanlık ve mahallî makamlarla yürütülen koordinasyon
neticesinde, son bir yıl içerisinde toplam 103 yabancı bayraklı
geminin saldırıya uğraması ve bunlardan 23ü kaçırılmış
olmasına rağmen, Mart 2010 tarihinden bugüne kadar bir tane Türk Bayraklı
gemi kaçırılmamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu derece geniş kapsamlı ve yoğun bir askerî
konuşlandırmanın deniz haydutları üzerindeki
caydırıcılığının devamını ve bunun
güçlendirilmesinin ise tabiatıyla icra edilen operasyonlarda ele geçen
zanlıların adalete teslim edilerek hak ettikleri şekilde
yargılanmalarını gerektirir, ancak uluslararası düzende
henüz bu korsanları yargılayacak bir mahkeme de teşkil
edilmemiştir. Birleşmiş Milletlerin kararında oradaki
ülkelerle ikili sözleşmeler yapılması öngörülmüştür.
Şu anda Kenyayla tek sözleşme yapan ülke de Amerika Birleşik
Devletleridir.
Somalide kamu düzeninin
sağlanamamış olması, deniz haydutlarının ve
silahlı soygun icra eden kişilerin çok geniş bir deniz
alanında faaliyet göstermeleri, bunların tutuklanıp
yargılanmaları konusunda karşılaşılan sorunlar,
bu meseleyle etkin mücadeleyi güçleştirmektedir.
Bu sebeple, ülkemiz, sorunun vahameti ve
karmaşıklığı karşısında
uluslararası toplumu kapsayıcı bir yaklaşımla
müşterek hareket etmesini, uluslararası etkin tedbirlerin
alınmasını ve uygulanmasını savuna gelmektedir. Nerede
bir zulüm ve nerede bir haksızlık varsa buna karşı mücadele
etmek bizim asli vazifemizdir.
Deniz haydutluğu meselesinde kalıcı
çözümün anahtarı, asıl olarak karadadır. Somalinin içinde
bulunduğu güç duruma, uluslararası toplum olarak siyasi, ekonomik ve
güvenlik alanlarını da içerecek kapsayıcı bir
yaklaşım ve strateji geliştirilmesi, bunların etkin bir
şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir. İnancımız odur ki
ancak böyle bir bakış açısıyla deniz haydutluğu
sorununa kalıcı bir çözüm bulunabilir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aden Körfezi ve Somali açıklarında deniz
haydutluğu eylemleri devam etmekte ve bundan Türk ve Türk
bağlantılı ticaret gemileri de, Somaliye yardım götüren
gemiler de etkilenmektedir.
Stratejik önemi her geçen gün artan bölgeye
yönelik politikamız doğrultusunda Bölgede diğer ülkelerin,
saydığım ülkelerin ne menfaati varsa Türkiyenin de o menfaati
vardır. diye belirterek bölgede varlık göstermeye devam edilmesiyle
bölgedeki ve uluslararasındaki etkinliğimiz ve görünürlüğümüz
açısından görev süresinin uzatılmasının önemli
olduğu değerlendirilmektedir.
Bu düşüncelerle, Anayasa'nın
92nci maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için 10
Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararıyla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde Hükûmete verilen 7
Şubat 2011 tarihli ve 984 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla bir yıl uzatılan izin süresinin 10 Şubat 2012
tarihinden geçerli olmak üzere bir yıl süreyle daha 1 kez daha
uzatılması, bununla ilgili gerekli düzenlemenin Hükûmet
tarafından yapılması için hazırlanan Hükûmet tezkeresi yüce
Meclisimizin takdirlerine sunulmuştur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye, izlediği onurlu dış politikayla
bölgesinin lideri durumundadır. Görmek istemeyene hiçbir şey gösterebilmek
mümkün değildir. Eğer Türkiye bu bölgenin lideri değilse o hâlde
Irak mı diyeceksiniz? Irak bölgenin lideri değilse Suriye mi
diyeceksiniz? Suriye değilse Ürdün mü diyeceksiniz? Ürdün değilse
Mısır mı diyeceksiniz? Mısır değilse Libya
mı diyeceksiniz? O taraf değilse Balkanlara geçersek Makedonya
mı diyeceksiniz? Bulgaristan mı diyeceksiniz? Yunanistan mı
diyeceksiniz?
Şu bir gerçek ki ehli insaf sahibi
herkes görüyor ki Türkiye bu bölgenin yükselen yıldızı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu sadece biz
söylemedik, geçen haftalarda buraya gelen, dışarıdan gelen ve
tarafsız birisi, Kırgızistanın Devlet Başkanı
söyledi: Biz biliyoruz ki Türkiye bu bölgenin yıldızıdır.
Önüne bulut da gelse biliyoruz ki orada bir parlayan yıldız var. Biz
bundan gurur duyuyoruz. Kırgızistan Devlet Başkanının
gördüğünü bizim Türkiyede yaşayan insanlarımızın
görmemesi beklenemez.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Bizi o ülkelerle
mukayese etmeyin Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) - Dolayısıyla da biz diyoruz ki, Türkiye izlediği
onurlu dış politikayla hem Türk dünyasında hem İslam
dünyasında hem de Avrupada saygılı bir durumdadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ya, bir tane
doğru laf söyleyin
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) - Muhakkak ki daha yapacak çok şeyimiz var. Bir olursak birlik
olursak beraber olursak aşamayacağımız hiçbir engel yoktur
diyorum.
Ben bu duygularla bu tezkerenin hem
ülkemize hem de bölgemize ve hem de uluslararası barışa
hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şahıslar adına son söz,
İstanbul Milletvekili Sayın Şirin Ünala aittir.
Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları
ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen izin süresinin 10 Şubat 2009 tarihli ve 934
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararında belirlenen ilke
ve esaslar dâhilinde 10 Şubat 2012 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi hakkında
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz üzere, Aden Körfezi uluslararası deniz ticareti
açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Asyadan Avrupaya ya da
Avrupadan Asyaya Süveyş Kanalını kullanarak giden gemiler,
yolu binlerce kilometre uzatıp Cebelitarık Boğazından
geçmeyi düşünmedikleri için Somali ile Yemen arasındaki Aden
Körfezini kullanmak zorunda kalmaktadırlar. Aden Körfezinden geçmek
yerine çevreden dolaşmayı tercih eden gemilerin günlük zararı
ise 30 bin doları aşmaktadır. İşte bu yüzden her gün
onlarca gemi bu yolu kullanmak zorunda kalmakta ve doğal olarak
korsanların hedefi durumunda olmaktadırlar.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz
üzere, tezkere, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları,
Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık, deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008
yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Şubat 2009 tarihli
kararıyla Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz
konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle bölgede
seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari
gemilerin emniyetinin etkin bir şekilde muhafazası ve korsanlık,
deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı
uluslararası toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına
aktif katılımda bulunulması sağlanmış. Bu alanda
Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün
pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Tezkerenin temel dayanağı olarak
görülen Anayasamızın 92nci maddesine göre ise milletlerarası
hukukun meşru saydığı hâllerde savaş hâli ilanına
ve Türkiyenin taraf olduğu milletlerarası anlaşmaların
veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği
hâller dışında Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı
ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerinin Türkiyede
bulundurulmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkemizin ani bir
silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı
kuvvet kullanılmasına derhâl karar verilmesinin kaçınılmaz
olması hâlinde ise Cumhurbaşkanı da Türk Silahlı
Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
izninizle Türkiyenin sınır ötesi uluslararası operasyonlara
katılımı ile ilgili şunu da söylemek isterim: Konunun
uzmanı olan hemen herkes hemfikir ki son yıllarda Türkiyenin
uluslararası alanda yetkinliği gözle görülür bir biçimde arttı
ve uluslararası danışma ve karar alma süreçlerindeki yeri de
sağlamlaştı. Bu konuda birçok somut örnekler verebilirim. Bu
artan etkinlik aynı zamanda Türkiyeye uluslararası problemlerin
çözümünde katılımcı olma ve katkı sağlama
sorumluluğu da getirmektedir. Şurası kesin ki Türkiye, deniz
haydutluğu ve korsanlık nedeniyle kendi ekonomimize gelebilecek
muhtemel zararları mutlaka engellemelidir ama en az bununki kadar önemli
olan cumhuriyetimizin 100üncü kuruluş yıl dönümünde yani 2023te
dünyanın siyasi, kültürel ve ekonomik alanlarda en etkin ilk on ülkesi
arasına girme iddiası olan ülkemizde bu iddia bize belli
sorumluluklar da yüklemektedir.
Şahsım ve grubum adına bu amaçla üstün bir
başarıyla görev yapan tüm Deniz Kuvvetleri personelimize
teşekkür ediyor ve başarılarının devamını
diliyorum. Yüce Meclisi bu vesileyle tekrar ve en derin saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
C) Çeşitli İşler
1.- Görüşmeleri izlemek üzere
Genel Kurulu teşrif eden Moldova Cumhuriyeti Gökoğuz Yeri Özerk
Bölgesi Meclis Başkanı Anna Harlamenkoya Başkanlıkça
Hoş geldiniz denilmesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ülkemizi resmî
olarak ziyaret etmekte olan Gökoğuz Yeri Meclis Başkanı
Sayın Anna Harlamenko şu anda Meclisimizi teşrif etmiş
bulunuyorlar. Kendilerine yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum.
(Alkışlar)
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe
belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve
bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı ile Hükûmete verilen ve
2/2/2010 ve 7/2/2011 tarihli 956 ve 984 sayılı kararları ile
birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasanın 92 nci maddesi
uyarınca 10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi (3/732) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, tezkereyi tekrar okutup
oylarınıza sunacağım:
20/1/2012
Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri
hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için verdiği
izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede
seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticarî
gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine
karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek mücadele
harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanarak, bu
alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün
pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren 934
sayılı TBMM Kararının süresi, son olarak 7/2/2011 tarihli
ve 984 sayılı Kararla bir yıl uzatılmış olup
10/2/2012 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan bölgelerde
ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca
mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi'nin ilgili kararlarının süresi son olarak 22/11/2011 tarihli
ve 2020 sayılı Kararla bir yıl uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934
sayılı TBMM Kararında belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde,
10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını
Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve arkadaşları tarafından terör suçu
adı altında tutuklu sayısının artmasının
araştırılması amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu
önerisi
25.01.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 25.01.2012
Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
26 Aralık 2011 tarihinde
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları
tarafından verilen terör suçu adı altında tutuklu
sayısının artmasının araştırılması
amacıyla verilen Meclis araştırması önergesi ile 19
Aralık 2011 tarihinde, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından verilen (269 sıra
nolu), KCK operasyonları adı altında verilen, Meclis
Araştırma Önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25.01.2012 Çarşamba
günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
bu öneri Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun verdiği KCK
operasyonlarına ilişkin Meclis araştırması önergesinin
de bugün görüşülmesini içermektedir. Ancak söz konusu Meclis
araştırması önergesi Başkanlıkça Anayasanın
138inci maddesi kapsamında, savcı ve hâkimlerin görülmekte olan bir
davayla ilgili işlemlerinin sorgulanması niteliğinde
değerlendirilmiş olup işleme konulamamış ve bugün iade
edilmiştir.
Bu nedenle, öneriyi sadece ilk
araştırma önergesi açısından işleme alıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
İşleme almıyorum. diyorsunuz!
BAŞKAN Hayır, iki parça
hâlinde.
Buyurun Sayın Kaplan.
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından
KCK operasyonları adı altında verilen Meclis
araştırması önergesinin Başkanlıkça Anayasanın
138inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve bu nedenle
işleme konulmayıp iade edilmesinden dolayı
Başkanlığın tutumu hakkında
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük 19a göre
Danışma Kurulu istemiştik bugün ve bu önergelerimizi indirdik.
Diğer gruplar geldi. Sayın ana muhalefet partisi grup temsilcileri
de
BAŞKAN Sayın Kaplan, bir
saniye. Ben sehven unuttum.
Sayın Kaplana usul
tartışması çerçevesi içinde söz verdim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Aleyhte, Ali
Rıza Öztürk.
BAŞKAN Sayın Ali Rıza
Öztürk, aleyhte.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Lehte.
BAŞKAN Sayın Mehmet
Şandır, lehte.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Aleyhte.
BAŞKAN Ahmet Aydın, lehte.
Tamam.
Sayın Kaplan, özür dilerim. Sürenizi
yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) Sayın
Başkanım, biz bugün Meclis Danışma Kurulunu istedik İç
Tüzük 19a göre ve önergemizi indirdik. Ancak, Meclise, Genel Kurula geldikten
sonra burada oturduğumuzda, biraz önce Kanunlar ve Kararlar
Başkanlığından bize Meclis
Başkanlığının bir yazısı geldi. Diyor ki
Başkanlığın bu yazısında; aynen cümleyi okumakta
yarar görüyorum: Yargı bağımsızlığı ortadan
kaldırıldıktan sonra operasyonlara hız verilmiştir.
Özel yetkili savcı ve hâkimlerle özel yetkili mahkemelerde adil
yargılama hakkı ihlal edilmiş. Yani Meclis
Başkanlığımız altını çizerek diyor ki:
Mecliste bunu konuşamazsınız.
Bu şu demektir arkadaşlar:
Muhalefet partileri hiç konuşmasın. Bunun adı budur. Biz
burada Yargı bağımsız değildir. diyemeyecek duruma
düşürülürsek, Meclis Başkanlığı da bir parti
iktidarının zihniyetine göre burada hareket ederse, bu Meclisin Genel
Kurulunun şu aşamasında bu duruma Başkanlık müdahale ederse
bu bir skandaldır, yasama faaliyetlerinde bir skandaldır.
Bakın, bizim sunduğumuz
araştırma önergesinde yürütmenin yargıya müdahale ettiği
hususu var arkadaşlar yani diyoruz ki
Sayın Atalay diyor ki: Bu
operasyonlar entegre bir stratejinin ve devletin gereği olarak
sınır ötesi operasyonlarla birlikte koordinasyon içinde
tartışılmış,
kararlaştırılmış, planlanmış ve
yürütülmektedir. Şimdi, yürütme bu kararı alıyor, yargıya
Ben tutuklatacağım KCK tutuklularını. diyor,
Başbakan Tutuklatacağım. diyor, İçişleri Bakanı
8 bin küsurunu da tutuklatacağım. diyor, bu, yargıya müdahale
olmuyor ama bir parti grubu bu konuda bir araştırma istediği
zaman Meclis Başkanlığı Dur,
konuşamazsınız. diyor. Bu kürsüde biz konuşamayacaksak
arkadaşlar, neyi tartışacağız söyler misiniz? Böyle
bir İç Tüzük ihlali olur mu?
Ben Grup Müdürümü aradım, tebligat
gelmiş mi? Yok. Bu yazı bize gelmiş mi? Yok. E, buraya Genel
Kurula geldikten sonra bunun gelmesi çok şık olmadı
arkadaşlar. Bu şekilde bir müdahaleyi muhalefet partileri olarak bizim
kabul etmemiz mümkün değil yani Meclis Başkanlığı,
Başkan Sayın Çiçek artık AK PARTİ rozetini
çıkarmıştır, o gözle bakıyoruz, tarafsız
olması lazım, İç Tüzük bunu emrediyor. Eğer frak ve
şeyi de giydikten sonra hâlâ bir iktidar partisini koruma, kollama
anlayışıyla Kanunlar Dairesine yön veriliyorsa bu doğru
değildir, yanlıştır ancak biz bunu yeni anlayışla
geçiştirip benzer bir araştırma önergemiz üzerinde devam
ettireceğiz ancak bu tutumu kabul etmediğimizi, itiraz
ettiğimizi açıkça ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Lehte Mersin Milletvekili Sayın Mehmet
Şandır.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis Başkanlık
Divanının tutumunun lehinde söz aldım, saygılar sunuyorum.
Türkiye bir hukuk devleti, hukuk lafzına ve ruhuna göre sorgulanmalı.
Anayasamızın bu konuyla ilgili amir hükmü çok
açık ve net, Sayın Kaplanın hukukçu kişiliği bu
hususu kabul edecektir: Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama
Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Anayasa madde 138.
Bu hüküm ortadayken, bu hükmü bilmelerine rağmen
-bildiklerini biliyorum- KCK operasyonlarıyla ilgili bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin gündeme
alınmasını istemek bunun reddedilmesini talep etmektir, Meclis
Başkanı da bunu reddetmiştir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ret demiyor.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Dolayısıyla Genel
Kurula verilen bu talebin Genel Kurulda reddedilmesinin İç Tüzükümüze ve
Anayasamıza göre bir aykırılığı
bulunmamaktadır, önce bunu tespit edelim. Ancak muhalefetin sesinin
kısılması konusunda muhalefet partileri olarak biz her zaman
paralel ifadelerde bulunuyoruz. Bu noktada muhalefet partisinin muhalefet
partisine muhalefet yapması çok da doğru değil.
Evet, hazırlanan İç Tüzükle ve burada İç
Tüzükün verdiği imkânlarla iktidar partisi grubunun muhalefetin
görüşlerini ifade etmesinde, katkı vermesinde hasis
davrandığını, Bizim de hakkımızdır. diye
özellikle bu Danışma Kurulu, grup önerileri üzerinde iki lehte, iki
aleyhtenin aleyhte olanlarının tamamının iktidar partisi
grubu tarafından alınması, yine İç Tüzükün gündem
dışı konuşmalarda ilgili bakanın beş dakikaya
yirmi dakika cevap vermesi bu noktadaki yanlışlıkları ifade
ediyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiyemizde hepimizin ortak
paydası hukuktur, hukukun üstünlüğü, hukukun
bağlayıcılığıdır. Bunu kaybettiğimiz
takdirde birlikte yaşama iradesini, birlikte yaşama düzenini
kaybederiz. Bunun için hukukun üstünlüğüne ve hukukun belirleyiciliğine hepimizin saygı
göstermesi gerekmektedir. Bu konuda bu konuyla ilgili Başkanlık
Divanının göstermiş olduğu tavır, İç Tüzükümüze
ve Anayasamıza göre uygundur.
Başkanlık Divanının
tutumunun lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu düşüncelerle
sizleri saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şandır.
Aleyhte Mersin Milletvekili Sayın Ali
Rıza Öztürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis
Başkanlığının tutumuyla ilgili lehinde aslında
benim söz almış olmam lazım?
BAŞKAN Aleyhinde.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Pardon,
aleyhinde, aleyhinde.
Sayın Başkanım, şimdi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunun bu Anayasaya
ve İç Tüzüke göre yönetilmesi gerekir. Eğer, siz Parlamentodaki
çoğunluğunuza dayanarak, bu Türkiye Büyük Millet Meclisini yönetmeye
kalkarsanız, aslında bu, çoğunluğa dayanarak
Anayasayı ihlal suçunu oluşturur. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı, burada Anayasaya aykırılığı
açıkça belli olan bazı yasaları görüştürmesine rağmen,
muhalefetten gelen bazı talepleri de nasıl ki, özel yetkili mahkemeler
suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanığın
kaçma şüphesi gibi tümüyle klişe, afaki sözlerle karar veriyor ise,
burada da Meclis milletvekillerinin denetim hakları soyut, tek tip
laflarla geri alınıyor.
Şimdi, bakın, benim elimde de
soru önergesi var. Yani bizim muhalefet milletvekilleri olarak Hükûmeti
denetlemek için iki tane yolumuz var: Bir soru önergesi, bir de
araştırma önergeleri. Ben burada Adalet Bakanının
yanıtlaması istemiyle soruyorum, diyorum ki: Özel yetkili
mahkemelerin anayasal dayanağı nedir? Yine diyorum ki: Bazı
özel yetkili mahkemelerde savunma hakkının
kısıtlanması yetkisi hangi yasanın, hangi maddesi hükmünde
vardır? Hangi hukuk sisteminde ve hangi kanunda böyle bir şey
vardır? Ve devam ediyorum: Hâkimlerin, kanunun ve Anayasanın
vermediği yetkiyi kullanması, adil yargılanma hakkının
kısıtlanma girişimleri, savunmayı yok sayan
işlemlerinin görevi kötüye kullanma cezası oluşturduğu
düşünülmekte midir? Cevabı arkadaşlar: Yani ben Adalet
Komisyonu üyesiyim. Türkiye Büyük Millet Meclisini, Anayasayı,
yasayı biliyorum. Ben, soru önergesi hazırlarken ya da
araştırma önergesi hazırlarken neyin Anayasadaki ve İç
Tüzükteki kurallara uygun olup olmadığını bilmiyorum,
Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğündeki adam benden çok daha fazla
biliyor ve diyor ki: Bu sorularınız yargı yetkisinin
kullanılmasıyla ilgili görüldüğünden
Ya okudum şimdi. Bu
sorunun neresi yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgilidir? Özel
yetkili mahkemelerin Anayasanın hangi maddesine göre faaliyet
gösterdiğini söylemek, sormak yargı yetkisinin kullanılması
mıdır?
Bugün, Sayın Bakan, yargıya
reform adı altında bir düzenleme getiriyor, orada özel yetkili
mahkemelerde savunma hakkının
kısıtlanamayacağını söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Ben de
Zaten mevcut yasalarda savunma hakkının
kısıtlanmasını öngören bir düzenleme yok. Onu neye göre
yapıyorsunuz? diyorum. Bu, yargıyı etkilemek.
Arkadaşlar, yargıyı
etkilemek şudur: Davanın esasıyla ilgili yargı yetkisini
kullanırken bir beyanda bulunursa odur yargıyı etkilemek yani
Sayın Başbakanın ve diğer bakanların Hrant Dink
davasında verilen karara Yargıtayda düzelecektir. demesidir
yargıyı etkilemek.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin denetim yetkisi Kanunlar ve
Kararlar Genel Müdürlüğündeki memurlara devredilemez, bu
devredilmiştir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan
Sayın Başkan
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu nedenle
Meclis Başkanlığının tutumunun aleyhinde söz
alıyorum. Denetim hakkı kısıtlanmaktadır. (CHP ve BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Lehte Adıyaman Milletvekili Sayın
Ahmet Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, tabii bugün
Danışma Kurulu talebi olmuş ve Danışma Kurulu
talebinde de oy birliği sağlanamadığından, BDP Grubu
bir grup önerisiyle karşımıza çıktı.
Başkanlık Divanının
tutumunu bu manada doğru buluyorum çünkü grup önerisinin içeriğine
baktığınızda, devam etmekte olan yargılamaları
esas alan bir grup önerisi ve bunun burada görüşülmeyeceğini de
Anayasamız çok açık ve net bir şekilde ifade ediyor.
Değerli arkadaşlar, hiçbir
şeye kaçmadan, Anayasamızın 138inci maddesinin üçüncü
paragrafı diyor ki: Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama
Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Diğer paragraflar da benzer ifadeler içeriyor. Bu manada da
Başkanlık Divanının tutumunu doğru buluyorum.
Aslında, acaba, bunun yerine
başka bir öneri getirilmesi doğru muydu, değil miydi, o da
tartışmalı Sayın Başkanım çünkü bu grup önerisi
kabul edilmeyince grup önerilerinin şekli değiştirilerek
Tutuklu sayısının artmasını
şeklinde yeni bir
araştırma noktasında grup önerisi getirmiş bulundular.
Değerli arkadaşlar, ifade
özgürlüğü noktasında, hiçbir arkadaşımız kusura
bakmasın ama dün tabu olarak gördüğümüz konuların birçoğunu
AK PARTİ İktidarı döneminde ortadan kaldırdık ve biz,
dün burada konuşulamayan, burada tartışılamayan,
düşünmekten dahi çekindiğimiz birçok hususu AK PARTİ
İktidarı sürecinde ortadan kaldırdık ve her konu en
açık, en çıplak şekliyle konuşulur hâle geldi ve bugün, biz
ifade özgürlüğü noktasında çok rahat bir şekilde Fransanın
çok çok ilerisindeyiz ve bugün, Fransayı hepimiz eleştiriyoruz.
Bakın, yargının hızlandırılması noktasında
ayrıca yeni bir paket geliyor ve bu pakette de
Tutuklu sayılarından
bahsediyorlar getirecekleri yeni grup önerisinde.
Değerli arkadaşlar, iktidara
geldiğimizde cezaevlerindeki tutuklu kişiler ile hükümlü
kişilerin sayısı neredeyse birbirine eşitti. Yargıtay
Kanununda, Danıştay Kanununda değişiklikler yapıldı,
üye sayısında artışa gidildi ve ilk kez bu dönemde
Yargıtayda sonuçlandırılan dosya sayısı yeni gelen
dosya sayısına göre daha fazla oldu ve bu gidişle, dosyalar
gittikçe erimeye başladı. Cezaevlerindeki tutuklu sayısı
yüzde 50lerden yüzde 28lere kadar geriledi ve bu yeni gelecek paketle
birlikte 2 milyona yakın yeni dosya etkilenecek ve yargı gittikçe de
hızlanacak. Dolayısıyla, tutuklamalarda da, tutuklu
sayısında da ciddi bir azalış olacak.
Bu nedenle, değerli arkadaşlar,
biz tabii ki her şeyi tartışacağız, her şeyi
konuşacağız ancak lütfen -yargı
bağımsızdır- yargının
bağımsızlığına halel getirecek konuları
gündeme almayalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Doğru, sizin
lehinize karar verince bağımsız.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Yargının
neresi bağımsız?
AHMET AYDIN (Devamla) - Eğer sizin
elinizde başka türlü kanıtlar varsa, başka türlü deliller varsa
gene yargıya gidersiniz, bu tür konuları yargıda,
savcılığa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) -
suç duyurusunda
bulunmak suretiyle dile getirirsiniz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, aynı konuda ben de bir söz söylemek istiyorum. Benim on üç
soru önergemi Meclis Başkanı haksız olarak iade etmiştir.
Parmağımla giremediğim için, elim kırık olduğu
için
Müsaade ederseniz, bir dakika ben de bir açıklama yapayım.
BAŞKAN Böyle bir usul
olmadığını siz benden iyi biliyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) O zaman yerimden
kısa bir açıklama yapayım.
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
vermiş olduğu soru önergelerinin kaba ve yaralayıcı sözler
içermesi nedeniyle Başkanlıkça iade edildiğine ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, Sayın Meclis Başkanı Cemil Çiçek Meclis
Başkanı seçildikten sonra AKPnin kurduğu faşist dikta
rejiminin önündeki bütün mayınları temizlemek için âdeta kendisini
feda ediyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Soru
önergelerimize diyor ki: Kaba ve yaralayıcı söz var, ben iade
ediyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bu, kaba ve
yaralayıcı bir söz değil mi Allah aşkına!
KAMER GENÇ (Tunceli) Şu soru
önergemin hangi kelimesi kaba ve yaralayıcı sözdür? Abdullah Gülle
ilgili soru önergesi veriyorum, Başbakandan soru soruyorum. Abdullah Gül
kaç seyahat yaptı? Ne kadar para harcadı? Hangi ödenekle yaptı?
Diyor ki: Efendim, Cumhurbaşkanına soru soramazsanız. Ben,
Cumhurbaşkanına sormuyorum ki. Anayasanın 9uncu maddesine göre
yürütme yetki ve görevi Cumhurbaşkanıyla Bakanlar Kuruluna aittir.
Ben, Başbakandan soruyu soruyorum. Meclis Başkanı hangi yetkiyle
gensoru önergesini iade ediyor? Bu gensoruyu görüşüp Anayasaya uygun olup
olmama yetkisi Meclise aittir. Meclis Başkanı Meclisin yetkisini
gasbederek AKPyi koruyucu bir tutum içine giremez efendim. Tamamen soru
önergelerimizi sebepsiz yere iade ediyor. Zaten, şimdiye kadar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, hiçbir şey söylemedim ya!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
bu
yüce Meclis bazı insanların zaman zaman kendilerini hatırlatmak
ve gündeme gelmek için
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, senin gündeme
gelmeye ihtiyacın var.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
galiz küfürler kullanacağı bir Meclis değildir efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz kendisini muhatap almıyoruz,
sözünü de kendisine iade ediyoruz efendim. Kayıtlara geçmesi için
söylüyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, bana sataşma var.
BAŞKAN Yapmayın Allah
aşkına, hayır
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan
BAŞKAN Hayır hayır
hayır
KAMER GENÇ (Tunceli)
Kendisini muhatap
alamıyoruz. dedi. Bu, bana bir sataşmadır. Lütfen,
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Genç,
lütfen
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, bakın, maalesef, Meclis Başkan Vekilliği kürsüsünde
oturanlar, ben söz aldığım zaman bana karşı çok cimri
davranıyorsunuz. Bana diyor ki Biz kendisini milletvekili kabul
etmiyoruz.
BAŞKAN Sayın Genç,
çıkarttırırım tutanaklardan, size kaç kere, kaç defa,
istediğinizde vermişimdir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama efendim,
sataşıyor.
BAŞKAN Bakın lütfen
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sataştığına göre söz vermeniz lazım.
BAŞKAN Yani siz bu işleri bilen
bir insansınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, hayır
yani
BAŞKAN Biz de birbirimizi yani
kırmak, incitmek
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani bir Grup
Başkan Vekilinin
BAŞKAN
rencide etmek amacıyla
asla böyle bir tavır içerisine giremeyiz. Benim size özellikle
kişisel olarak da
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama Sayın
Başkanım
BAŞKAN
yani incinmemenize yönelik
hep bir tavrım olmuştur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tamam, ama
şimdi diyor ki
BAŞKAN Hayır bakın, yok
yani
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir Grup Başkan
Vekili diyor ki: Biz kendisini muhatap almıyoruz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ya, neyini
muhatap alacağım senin!
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben milletvekilinin
neyini muhatap alacağım. diyor.
BAŞKAN O zaman, ben şimdi sizin
konuşmanızı çıkarttırırım
KAMER GENÇ (Tunceli) O zaman burada
hakaret var efendim.
BAŞKAN Ben sizin konuşmanızı
çıkarttırırım, bakalım neye göre demiş.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Faşist dikta diyen, ne konuştuğunu bilmeyen insanın
neyini muhatap alacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) O zaman beni muhatap
almıyorsa benim konuşmama niye cevap veriyor?
BAŞKAN Yerinden söyledi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ya muhatap
almak zorunda mı seni?
BAŞKAN Yerinden söyledi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Kullandığın çirkin ifadeye cevap veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Çirkin ifadeyi
kullanan sizsiniz.
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
(Devam)
1.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından
KCK operasyonları adı altında verilen Meclis
araştırması önergesinin Başkanlıkça Anayasanın
138inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve bu nedenle işleme
konulmayıp iade edilmesinden dolayı Başkanlığın
tutumu hakkında (Devam)
BAŞKAN Usul
tartışması tamamlanmıştır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Kullandığın çirkin ifadeye cevap veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Esas çirkin ifadeyi
kullanan sizsiniz. Bu Meclisi yok sayan sizsiniz efendim.
BAŞKAN Tutumumuzda bir
değişiklik yoktur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, bu Meclisi yok sayıyorlar.
BAŞKAN Bu nedenle, öneriyi sadece
ilk araştırma önergesi açısından işleme alıyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve arkadaşları tarafından terör suçu
adı altında tutuklu sayısının artmasının
araştırılması amacıyla verilen Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba günkü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisinin lehinde ilk söz, Batman Milletvekili Sayın Ayla
Akat Ataya aittir.
Buyurun Sayın Ata. (BDP
sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Meclis Başkanı tarafından
geri çekildi önergemiz. Tabii, bu konuyla ilgili birden fazla önerge var çünkü
ortada somut, yakıcı bir problem var. Bunu gündeme getirmemizin
nedeni de açık, olan bir itiraftır. Koordinasyondan sorumlu
Başbakan Yardımcımız Sayın Beşir Atalay, bir
açıklamada bulunmuştur 18/12/2011 tarihinde Kanal 7de, demiştir
ki: Tek yönlü uyguladığımız entegre bir stratejimiz
vardır devlet olarak; sınır ötesi operasyonlardan KCK
operasyonlarına, hepsi koordinasyon içerisinde tartışılmış,
kararlaştırılmış, planlanmış ve
yürütülmektedir. İşte, biraz evvel bu kürsüden
hatırlatılan Anayasanın 138inci maddesi bu noktada devreye
giriyor. Niye? Çünkü Anayasanın 138inci maddesi diyor ki: Hiçbir organ,
makam, merci veya kişi, yargı erkinin kullanılmasında mahkemelere
ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz.
Bu durumda biz, yürütme erkinin yasama
üzerindeki etkisini televizyon programlarından itiraf ettiği bir
süreçte, ortada açık Anayasa ihlalini Meclis gündemine getirmeyecek miyiz?
Tartışmayacak mıyız nedenlerini, sonuçlarını
açığa çıkarmayacak mıyız? Tabii ki
çıkacağız ama tabii, KCK operasyonlarına dair yargıda
bir işleyen süreç var, buna müdahale edilemez. diye, yine Anayasanın
138inci maddesinin arkasına sığınarak, hele hele bugün
cereyan ettiği gibi usule de aykırı bir şekilde geri çekmek
çok vicdani, ahlaki ve hukuki değildir, bunun da altını çizmek
istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu bir
itiraftı. Niye? Çünkü yürütme bu işin başından beri bu
şekilde bir açıklamada bulunmamıştı, Biz bir entegre
proje yürütüyoruz, bu entegre proje çerçevesinde atılan her adım
bizim bilgimiz dâhilindedir. dememişti ve bu Anayasa ihlalini bu kadar
açık bir şekilde milyonlara deklare etmemişti. Bunun üzerine
gidilmesi gerekiyor.
Pascalın bir sözü var, hatırlatalım,
diyor ki: Eğer yürütmenin, yürütme kuvvetinin bir adaleti yoksa orada bir
zalimlik vardır; eğer adaletin de bir kuvveti yoksa ortada acizlik
vardır. İşte, Türkiyede bir zalim idare ve yine âciz bir
yargı var. İşte, ikisinin ortasında biz radikal bir
demokrasi mücadelesi veriyoruz.
Bu noktada KCK operasyonlarının hedefinde kimler var
Saygıdeğer Milletvekili? Siyasetçiler var, seçimle alınamayan
belediyeleri yönetenler var, akademisyenler var, öğrenciler var,
gazeteciler, insan hakları savunucuları var, avukatlar, STKlar,
aydınlar, yazarlar ve çizerler var. Bu saydığım
başlıklar içerisinde en önemlisi bence insan hakları
savunucuları çünkü eğer idare insan hakları ihlallerini
gerçekleştirme noktasında bir karar verdiyse, bunun açığa
çıkmaması için -dünyada bunun defaatle örneği vardır
aynı zamanda- önce insan hakları savunucularına müdahale edilir,
onlar susturulur,
sonra temel hak ve özgürlükler askıya alınarak insan hakları
mücadelesini yapanlar susturulmaya çalışılır ve bu
ihlallerin ardı arkası kesilmez.
Yine saygıdeğer milletvekilleri,
KCK operasyonlarının devamı ne demektir? Bu, Türkiyeye ne
getirir? Bakın bu operasyonların merkezinde Kürt sorununun çözümü
-tırnak içerisinde söylüyorum- kamuoyuna deklare ediliyor. Burada tam
aksine ortada artık bir Kürt sorunu kalmadığı açık ve
barizdir. Niye? Ortada bir Türkiye sorunu vardır. Niye? Kürtlerin özgürlük
mücadelesi
Biz cümleye Kürt diye başlamak istemiyoruz ama
yaşadığımız özgün sorunlar var,
yaşadığımız özgün hak ihlalleri var, bu nedenle Kürt diye başlıyoruz ama ortada
aslolan bir Türkiye problemidir.
Cumhuriyet öncesinde de vardır, cumhuriyet sonrasında da devam
etmiştir. Dönem dönem katliamlarla gündeme gelmiştir, dönem dönem
darbelerle gündeme gelmiştir. 1980 darbesinden sonra Diyarbakır
Cezaevinde yaşanan, zindanda yaşanan vahşet sonrasında da
PKK gerçeğiyle gündeme gelmiştir. Bunun çözümü bugün
kapıdadır ama bu kapıyı açma görevi yüzde 50yle iktidara
gelen AKPdedir ama bu kapıyı açıp içeri girmek yerine çözümün
tam da arifesindeyken geri dönülmesi tercih edilmiştir. Niye? Denenecek
çok yöntem vardı, bunların hepsi de denenmişti.
Şimdi bakıyorum: Sorun
cumhuriyet tarihi boyunca vardı. dedik. Strateji neydi? Şark Islahat
Planıydı, topyekûn savaştı, bugün entegre proje. Yönetim
nasıl işliyordu? Umumi müfettişler
aracılığıyla bir OHAL vardı, sıkıyönetim,
daha sonra resmî olarak OHAL, bugün özel güvenlik bölgeleri. Yine hukuk ve yasalara
bakıyoruz: Takriri sükûn yasaları, Türk Ceza Kanununun 141, 142,
daha sonra demokratikleşme diye ortaya konulan Terörle Mücadele Yasası, bunlar bugün
varlığını sürdürüyor.
Peki, ya mahkemeler? Evet, istiklal
mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri,
bugün özel yetkili ağır ceza mahkemeleri.
Yöntemde bir değişiklik var
mı? Yok. Peki, bu kadar yöntem uygulandı hangisinden çözüm
alındı? Hangisinde çözüme biraz yaklaşıldı? Evet,
diyalog ve müzakere yöntemi benimsendiğinde Türkiyede gerçekten
çatışma oranı düştü, Türkiyede toplumsal
barışı sağlama noktasında, halkımızın,
Türkiye halklarının güveni arttı ama bu yöntemden nasıl
olduysa bu yılın başı itibarıyla vazgeçildi.
Denenmemiş yöntem yoktur. Denenip de
sonuç alındığı görülen ama kapısından dönülen
yöntem vardır. Evet az önce saydım, cumhuriyet tarihi boyunca
yöntemde, stratejide, uygulanan hukukta birbirini takip eden süreçler
yaşanmıştır ama bugün gelinen noktada, evet, çözüm
kapıdadır ama bu kapıyı açmamakta direnen bir idare
vardır. Bunu kim adına yapıyoruz? Türkiye halkları
adına yapıyoruz. Ne için yapıyoruz? Türkiye sorununu çözme
adına yapıyoruz. Aksine sorun Türkiyelileşmiştir.
Bugün Kürt halkının özgürlük
mücadelesi, Türkiye'nin demokratikleşmesinin temel adımı
olacaktır. Bu çok açık ve gerçektir. Ortada bir Türkiye sorunu
vardır, Türkiyede demokrasi sorunu vardır, Türkiyede
demokratikleşme ihtiyacı duyan bir rejim sorunu vardır. Bunun
adımını atabilmek için de bu Meclis bir an önce görevini yerine
getirmek durumdadır. Siyasi iktidar, adımlar atmak, projelerini
ortaya koymak durumdadır.
Bizim ortaya koyduğumuz proje açıktır,
ortadadır Demokratik özerklik. diyoruz, Etnik temelli değil,
toprak temelli değil, tüm Türkiye için, tüm kimlikler için demokratik
özerklik. diyoruz. Bunu da tartışmaya hazırız ancak bu
tartışma gündemlerinden kaçan, çözüm noktasında halka çözümü
daha da derinleştirecek projelerle gelen, daha sonra Biz, entegre bir
şekilde bunu yürütüyoruz. deyip muhalefete de Sen susacaksın, bunu
tartışmayacaksın. diyen bir siyasi iktidar gerçeği
vardır ki bizim açımızdan bu durum kabul edilemezdir.
Az önce Sayın Grup Başkan Vekili
ifade ettiler, ben o sözlerin tamamının esasında Sayın
Başbakana söylenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu kürsüden biz
Bu taşın altına herkes elini koymalıdır. dedik,
herkes, MHP Grubu da, CHP Grubu da, AKP Grubu da, BDP ve Parlamento
dışında kalan siyasi partiler de elini taşın
altına koymalıdır dedik ama bu konuda bir cesaret ve
kararlılık olmak durumundadır. Sadece güçlü olmak, yüzde 50yle
iktidara gelmek yetmiyor, cesaret ve kararlılık da gerekiyor.
Taş çok ağır bir taş, cumhuriyet tarihi boyunca
varlığı olan, sürdüren bir taş; altında
kalabilirsiniz, bedel ödemeniz gerekebilir. O bedeli göze alarak bu
taşın altına elinizi sokacaksınız ve yine, biz, siyasi
irademizi bugüne kadar hiç kimseye teslim etmedik, emanet de etmedik ama
doğrudur, AKP İktidarı bize Emanet edin. dedi ama biz,
cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bir deneyim yaşadık ve
bugünü tarihî olarak cumhuriyetin kurulduğu yıllarla benzer görüyoruz
ve cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki hatayı bir daha
yapmayacağız bizler. Kimseye
bizi temsil etmesi için görev ve yetkimizi devretmeyeceğiz, siyasi
irademizi emanet etmeyeceğiz, bunu yapmayacağız. Eğer bugün
AKP İktidarı tarihte eşi benzeri görülmemiş bir siyasi
soykırım operasyonuyla gündemimize düşmüşse, evet bunun
altında yatan bizden var olan siyasi irademizi emanet etmemizi
istemeleridir. Ne zaman istediler? 12 Eylül referandum sürecinde istediler. Onu
tartışabilirdik ama biz tercihimizi koyduk. Türkiye halkları
alternatifsiz değildir. dedik. Ne statükodan yanayız ne sahte
demokrasi söylemlerinden yanayız ikisinin de dışında bu
halkın ortak, gönüllü, eşit, özgür birlikteliğinden
yanayız. Tabii ki yeni bir Anayasa bunun ilk adımı
olacaktır. Tabii ki bu Anayasanın yapım sürecinde biz üzerimize
düşen rolü oynayacağız dedik ama bu taleplerin, halkın
talebinin ertelenmesinden taraf ve yine yargıda askerî vesayette var olan
iktidar sürecinin birbiriyle çatışıp el
değiştirmesinin tarafı olmayacağız dedik ve siyasi
irademizi kimseye teslim etmedik, bunu yapmayacağız. Cumhuriyetin
kurulduğu yıllarda yaptığımız hatayı bugün
cumhuriyetin demokratikleşmesi elzemdir, bugünlerde
yapmayacağız, kimseye emanet etmeyeceğiz, siyasi irademizi
tartışmak da öyle herkesin haddi ve hesabı değildir
aynı zamanda.
Yine, birlik beraberlikten bahsediliyor bu
kürsüde. Bugün bari bahsetmeseydiniz çünkü -gerçekten dün Sayın
Başbakanın geçen hafta yine grup konuşmasında ifade
ettikleri var, dün yaptığı konuşmalar var- birlik
beraberliği bu halk nasıl sağlayacak? Ortada katliamlar
yaşanacak, ortada tarihte eşi benzeri görülmemiş katliamlar
olacak, acılar yaşanacak, gözyaşları dökülecek siz o
dökülen gözyaşları üzerinden siyaset yapacaksınız.
Acıları yarıştıracaksınız, bir de
kalkıp bugüne kadar bu konu hakkında fikir yürütmüş,
konuşmuş, yazmış, çizmiş isimlere de sesleneceksiniz.
Biz bunu biliyoruz. Bugün itibarıyla, görsel medya itibarıyla
artık Başbakanın ve AKP İktidarının bir
hesabı kalmamıştır ama yazılı medya içerisinde
hâlâ yazan çizenler vardır, şimdi hedefte onlar vardır, onlar da
susturulmaya çalışılıyor.
Bizler, evet ben Roboskiye gittim
-Uludereye Klabana ve Ortasuya- oradaydım, ilk giden vekildim. Ben
gitmeden önce
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AYLA AKAT ATA (Devamla) Teşekkür
edeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN Ama hiç yapmıyoruz Ayla
Hanım. Yapmıyoruz ama. Yani zorlamayalım, sonra herkese yapmak
zorunda kalıyorum.
AYLA AKAT ATA (Devamla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim,
sağ olun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Herkese yapın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şimdi Sayın Önder, kuralları ihlal
ettikçe devam ediyor. İşte, ben kendim de uyuyorum, herkese de
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Kural ihlali değil,
inisiyatif kullanın Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır, anladım da şeyi söylüyorum
Başından beri, beşinci senedir o şekilde gidiyoruz. Biz
birbirimize onun için de saygı gösteriyoruz.
Evet, aleyhte İstanbul Milletvekili Sayın Bülent
Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşülmekte olan gündemle ilgili BDPnin, söz konusu
operasyonların araştırılmasıyla ilgili grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Burada bugün önemli bir öneri konuşuyoruz, önemli bir
teklif konuşuyoruz. Tartışmanın bir yanında,
yıllardır beklediğimiz, terör örgütü ve uzantılarına
karşı başarıdan mutlu olanlar, bir tarafta ise otuz
yıldan beri kaybettiğimiz insan gücünün, ekonomik kaybın âdeta
az olduğunu düşünüp terörün devamından fayda umanlar. Ancak, her
sorunun üzerine ısrarla giden, cesaretle giden Hükûmetimiz, bu ülkenin
kalkınmasını, ayağındaki prangalardan kurtulmasını,
Yeni bir Türkiye. diyenlerin sesini hep beraber daha yükseğe
çıkaracaktır. Terörün bitmesi en büyük derdimiz ve
duamızdır.
Değerli milletvekilleri, Anayasayla güvence altına
alınan temel hak ve özgürlükler ancak yine Anayasanın belirlenen
sınırları çerçevesinde yasaklanabilirler. Bütün dünyada
demokrasiler Özgürlük mü güvenlik mi? ikilemine düştüklerinde,
demokrasinin geleceği için güvenlik seçeneğini tercih ederler. Zira,
hukuk asla hakkın kötüye kullanılmasının bir aracı ve
gerekçesi olamaz. Öneride zikredilen hakların engellenmesi ancak bu
ilkeyle izah edilebilir. Ayrıca bu öneride Anayasaya ve İç Tüzüke
aykırılık çok net gözükmektedir.
Hepinizin bildiği gibi, Anayasanın 138inci maddesi
genel bir yasama prensibini ortaya koymaktadır yani görüşülmekte olan
bir soruşturmayla ilgili, yürüyen bir yargı organının
göreviyle ilgili Mecliste konuşma yapmak, önerge vermek kesinlikle
yasaktır.
PERVİN BULDAN (Iğdır) O önerge değil.
Haberiniz yok, değişti Sayın Hatip.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Zaten BDP de bu grup önerisini Meclis
Başkanımızın müdahalesiyle düşürmüş ve bir kelime
oyunuyla yeni bir öneriye çevirmiştir.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Başka öneri var,
bilmiyorsunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) - İşin esası çok nettir.
KCK operasyonlarından rahatsızlık duyan
arkadaşlarımız, buna istinaden hazırlamış
oldukları öneriyi
değiştirerek gündeme getirmişlerdir, mesele KCK
operasyonlarıdır. Ben ümit ediyorum ki Türkiye'nin tüm derdi sizin
derdiniz olsun ama böyle bir derdiniz yok, bir derdinizi var, KCK operasyonu
dursun, diğer işlemler dursun. Buna hakkınız da yok, öneriniz
de yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) KCK
operasyonlarında BDPliler tutuklanıyor. Tabii ki bizim derdimiz,
senin derdin olmaz.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Dolayısıyla söylemek istediğim şudur: Kelime oyunuyla
önerge değişikliği işin esasını bozmaz. Zaten bu
bağırmanız, bu sert üslubunuz, bu sıkıntınız
bizim bu konuda başarılı olduğumuzun en büyük alametidir
diye düşünüyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Çok
başarılısınız, bravo!
BÜLENT TURAN (Devamla) Eğer, bizler
de KCK operasyonlarını başlatmasak, söz konusu rahatsız
olduğunuz operasyonları başlatmasaydık aynen sizin gibi
bağırmaya başlardık.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Bakın, işte yargıya nasıl müdahale ettiğinizi itiraf
ettiniz. Yargıya müdahalenizi kutluyoruz!
BÜLENT TURAN (Devamla) Ama biz
rahatız, bu ülkede yasama, yürütme, yargı görevini yapmaktadır.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Biliyoruz yargıya müdahalenizi.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bayan olmanız
hak ettiğiniz cevabı vermeme engel, lütfen sakin olun, olur mu?
PERVİN BULDAN (Iğdır) Ver
cevabını, kimse senden korkmuyor, ver cevabını!
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın
Başkan, cinsel bir ayrım yapıyor, lütfen uyarın.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Dolayısıyla şunu söylemeye çalışıyorum
değerli arkadaşlarım, bizler bu ülkenin daha ileriye gitmesi
için, özgürlüklerin çok daha fazla seviyede yaşanması için, hep
beraber bu ülkede yaşayabilmek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz
fakat bir daha söylüyorum, Anayasa hükmü nettir, açıktır. Anayasa 138
şunu söylemekte: Görüşülmekte olan bir işlemle ilgili yasama
faaliyeti ancak yapılabilir. O zaman biz bu kürsüyü değiştirelim
ve yargıç kürsüsü yapalım Şu masumdur, bu değildir.
diyelim Bu doğrudur, bu yanlıştır. diyelim, olur mu böyle
bir şey?
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Siz
yapıyorsunuz, AKP bunu yapıyor. Başbakana söyleyin siz onu.
BÜLENT TURAN (Devamla) Biz bir şey
söylüyoruz, o da şu: Bu ülkede artık düdükle oturup düdükle kalkan
yargıçlar yok, bu ülkede artık bir tek iddianameyi
yazdığı için görevini yerine getirdiğinden dolayı
bütün yetkileri elinden alınan bir yargıç yok. Bunu bilen
yargıçlarımız her konuya
-KCKsı da böyle, Ergenekonu da böyle, diğer çeteleri de
böyle- hak ettiği oranda değer verip gereğini yapmaktadır.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Başbakan talimat veriyor, dediğini yapıyorlar, doğru
söylüyorsun!
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakınız,
değerli arkadaşlar, ben kelime oyunuyla değiştirdikleri
BDPnin önerisini iyi inceledim. Orada bir yaklaşım var, hepinize
okumanızı tavsiye ederim. Bir tespiti var BDPli
arkadaşların eski öneride, diyorlar ki: 12 Eylül referandumundan
sonra bu operasyonlar artmaya başlamıştır. diyor. 12 Eylül
referandumundaki Evet tavrından sonra bu tarz yargı süreçleri
hızlanmıştır diyorlar; okuyun lütfen
yazdığınızı, çok ilginç. Ama, ben tam da bununla gurur
duyuyorum, tam da o yüzden evet diyen bütün milletimizi
alkışlıyorum, evet diyen herkese buradan teşekkürü bir daha
borç biliyorum. Neden? Artık savcılar, işini
iyi yapabilmekte, korkmadan yapabilmekte, Ben bu iddianameyi hazırlarsam
sonum ne olur? diye düşünmemekte, görevinin hakkını vermekte,
üzerine gitmekte.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Savcılar
bağımsız mı ki!
BÜLENT TURAN (Devamla) - O yüzden BDPnin aslında o
söylediği ifade bir takdir gerekçesidir. 12 Eylül referandumundan sonra,
yani evet dendikten sonra, yargının daha güçlü hâle gelmesi,
operasyonların daha net hâle gelmesi, bu 12 Eylül referandumunun
başarısıdır diye düşünüyorum.
Tabii, değerli arkadaşlarım, BDPli
arkadaşlar ısrarla haykırıyorlar,
bağırıyorlar; ben sakinlikten yanayım. Sözü olan sözünü
söyler, korkusu olan korkusuyla yaşar. Bizim korkumuz yok, sözümüz var ve
konuşacağız. Ben isterdim ki bu kadar gür sesiniz bu
operasyonları yapanlara karşı çıkacağına,
keşke PKKya karşı da çıksaydı da ne o
kardeşlerimiz şehit olsaydı (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) ne futbol sahasında oynayan
polislerimiz şehit olsaydı. O sesinizi keşke onlara
karşı da yükseltmiş olsaydınız.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Bu savaşın sorumlusu
sizsiniz, bu politikaların sorumlusu sizsiniz.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Dolayısıyla, değerli
arkadaşlarım, amaç siyaset yapmaksa, amaç siyasetin dilini
özgürleştirmekse, o zaman bu operasyonlara karşı çıkmak
neden? Uygulamada yanlışlıklar varsa -ki var olduğunu
düşünüyorum- oturup konuşuruz, düzeltiriz ama esas doğrudur.
Hiçbir yerde Tutuklamalar arttı. diye, hiçbir yerde Savcı
operasyon başlattı. diye eleştiriye konu olamaz. Biz yasama,
yürütme, yargı erkinin bu ülkede bağımsız
olmasının savunuculuğunu yapıyoruz, 12 Eylül referandumunu
da bu yüzden yaptık zaten. O yüzden, bir daha diyorum: Bu erkler, kendine
düşen görevleri daha iyi yerine getirmeye başladıklarından
dolayıdır bu rahatsızlık, yoksa korkan savcı, korkan
yargıç, korkan mahkeme hiçbir şey öğretemez. Biz, yıllarca
bunun ızdırabını hep beraber millet olarak çektik, gördük.
İstiyoruz ki daha bağımsız olsun, daha özgür olsun.
Bir yanlış bilgiyi daha düzeltmek istiyorum. Öneride
deniyor ki: Tutuklamalar artmaktadır. Çok kısa Googledan
araştırdım, Bakanlığa sordurdum, sekiz on sene önce
yüzde 50ler oranında olan hükümlü, tutuklu oranı şu an yüzde
28lere kadar düşmüştür. Tutuklama azalmaktadır arkadaşlar,
hiç de dediğiniz gibi tutuklama artmış falan değildir.
Sizin rahatsızlığınız tutuklama artması
değil, sizin güçlü gördüğünüz insanların tutuklanmasından
kaynaklanmaktadır. Tutuklama azalmaktadır.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Kaç kişi var?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Kaç kişi var? Bakarız,
beraber görürüz.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) 130 bin.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Israrla Tutuklular arasında
belediye başkanları var. denmekte, Milletvekilleri var. denmekte. Bakınız değerli
arkadaşlar, tutukluluk suç esasına göre kurulur, makama göre
kurulmaz. Bir insanın suçu varsa tutukluluk veya mahkemenin diğer
önemli tedbirleri gündeme gelir veya gelmez.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Size göre
Kürt olmak suç zaten.
BÜLENT TURAN (Devamla) Söylemek
istediğim şudur: Hangi kanunda yazar evinde terörist saklayan bir
belediye başkanının yakalanamayacağı?
AYLA AKAT ATA (Batman) Sana kim bu
bilgiyi verdi? Nereden aldın bu bilgiyi?
BÜLENT TURAN (Devamla) Hangi kanunda
yazar? BDPnin belediye başkanlarına hesap sormayı temizlik
işçilerine bırakmayı hangi kanun söyler? O yüzden ben bu
tutuklamalarla ilgili veya diğer yargı süreçleriyle ilgili daha
dikkatli bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Dersinize
iyi çalışın, iyi. Hep yalan yanlış bilgiler
veriyorsunuz kamuoyuna.
BÜLENT TURAN (Devamla) Kaldı ki
beğenmediğiniz kararın verilmesi karşısında
eleştiri yapmak, beğendiğimiz kararın
karşısında da evet diye alkış tutmak bir siyasi
ahlak problemidir. Bir daha söylüyorum: Yargı Türkiyede
bağımsızdır, bu üç erkin Türkiyedeki görevi çok daha net
Anayasada inşallah yerini alacaktır yeni dönemde.
Ben şunu söylüyorum değerli
arkadaşlar: BDPnin ifadesiyle 12 Eylül referandumundan sonra daha
güçlenen yargı, daha cesaretlenen yargı, hiç kimsenin tarafı
olmadan, kimin canını acıtacağına
bakmaksızın her kanaldan operasyona devam edecektir. BDPli -gerekirse-
belediye başkanları da eğer teröre yardımcılık
yapıyorsa hesap verecektir ama aynı şekilde Diyarbakırda
kemikleri çıkaran savcı da görevine devam edecektir.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Tesadüfen
çıktı o kemikler, üzerinden rant yapmayın.
BÜLENT TURAN (Devamla) Her konuda, her
alanda elimizden geldiği kadar yetkilerle devam edeceğiz. Kim
yanlış yapıyorsa, kim hatalı davranıyorsa, bu ülkenin
geleceğini karartmak için kim olmadık yollara başvuruyorsa
hesabını yargı önünde vermelidir. Bizim görevimiz bu yargı
kararını eleştirmek değil ancak görevini rahatlatmaktır,
daha da çok iş yapmaktır. 12 Eylül referandumu
başlangıçtır. Hep beraber masaya oturacağız, daha
özgür bir Anayasayı, daha güçlü bir yargıyı, daha güçlü insan
haklarının da gözetilebildiği bir yargıyı hep beraber
kuracağız inşallah.
Ben bu anlattığım
gerekçelerle, sadece bağırmayı tercih eden
arkadaşlarımızın aynaya baktıkları zaman görmesi
gereken yüz ifadesinden dolayı bu BDPnin önerisine ret vereceğimizi
söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir saniye, bir saniye,
öncelikle şunu söyleyeyim.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisine kadın veya erkek hepimiz eşit şartlarda
mücadele ederek geliyoruz. Dolayısıyla kadın milletvekili veya
erkek milletvekilinden ziyade milletvekili var, milletin vekili var bu
çatının altında. (CHP, MHP ve BDP sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, hepimiz çok ağır
mücadeleler içinde geliyoruz. O açıdan, birbirimize, hele ki kadın
hakları konusunda çok duyarlı sivil toplum örgütlerimizin,
yazarlarımızın, çizerlerimizin ve toplumumuzun olduğu bir
dönemde bu konuya dikkat etmemizi rica ediyorum hepinizden.
Şimdi, evet, Sayın Buldan
MAHMUT TANAL (İstanbul) O lafı
geri alsın! Kadın-erkek ayrımı lafını geri
alması lazım hatibin.
BAŞKAN Hayır, kadın-erkek
ayrımından ziyade, bayan milletvekilleri
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal, ben
uyardım, lütfen, hepinizi uyardım, hepimizi uyardım, ben de
dâhil.
Buyurun.
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Akat
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın
Başkan, sayın hatip BDP Grubunu
BAŞKAN Siz niye istiyorsunuz?
AYLA AKAT ATA (Batman) Grubumuza
ilişkin bazı ithamlarda bulundu
BAŞKAN Ama şimdi
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın
Başkanım, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN O zaman yer
değiştirmeniz lazım.
AYLA AKAT ATA (Batman) Benim
yaptığım konuşmaya atıfta bulunarak
BAŞKAN Hayır, grubunuzun
adına verdim ben şimdi.
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan,
tek bir tane değil ki, birden fazla sataşma var.
BAŞKAN Yani grubunuza
Şahsınıza sataşma yoktu.
AYLA AKAT ATA (Batman) Şahsıma
değil, yaptığım konuşmaya
BAŞKAN O zaman yer
değiştirmeniz lazım. Siz hukukçusunuz. Yani birbirimizle
anlaşalım. Tamam mı?
AYLA AKAT ATA (Batman) 2 kişiye de
verebilirsiniz.
BAŞKAN Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldanın, İstanbul Milletvekili Bülent Turanın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki biraz
önce konuşma yapan sayın hatip çok talihsiz bir açıklamada
bulundu. Özellikle KCK operasyonlarını yargının
yaptığını, ama buradan belli oluyor ki yargıyı
Başbakanın talimatıyla AKP Hükûmeti yönlendiriyor, bu çok
açık ve net. Özellikle sayın hatibin, belediye
başkanlarımızın tutuklanmasına ilişkin ve
belediye başkanlarımızın evlerinde teröristlerin
bulunduğuna ilişkin yaptığı açıklamayı çok
talihsiz bir açıklama olarak nitelendiriyorum.
Evet, bizim belediye
başkanlarımız tutuklandı, doğru, milletvekillerimiz de
şu anda tutuklu, belediye meclis üyelerimiz, il genel meclis üyelerimiz,
kadın meclisi ve gençlik meclisindeki arkadaşlarımız da
tutuklu, evet, doğru, ama bu arkadaşlarımız hepsi
barış için, demokrasi için, özgürlükler için mücadele eden
arkadaşlarımızdı. Tutuklanmalarının tek sebebi
sizin kirli yüzünüzü, sizin kirli çamaşırlarınızı
ortaya koydukları için tutuklandılar.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Sensin kirli, terbiyesiz!
PERVİN BULDAN (Devamla) Hodri meydan
diyoruz! Hodri meydan, buyurun bizi de tutuklayın! Buyurun!
Barıştan yana olan, demokrasiden yana olan, hak ve hukuktan yana
olan, özgürlüklerden yana olan herkesi tutukluyorsunuz. Biz de aynı suçu
işledik. Buyurun, bizi de tutuklayın. Hodri meydan diyoruz.
AKP Hükûmetine ve Sayın Başbakana
hodri meydan! (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın İnce
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, eski tutanaklardan örnek vererek, iktidarın insanları
değiştirdiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bu tartışmayı bitireyim
Sayın Başkanım.
İktidar insanı
değiştiriyor demek ki. Dünün mazlumları bugün zalim olmuş
da Meclis tutanaklarını unutmuşuz biz. Okuyorum: 30 Ocak 2001,
kürsüde Fazilet Partisi milletvekili Sayın Bülent Arınç, 29
arkadaşıyla terör olayları ve Hizbullah terör örgütü konusunda
Meclis araştırma önergesi istemişler.
Sayın Arınç: Değerli
arkadaşlarım, Anayasanın 138inci maddesi de böyle bir
araştırma komisyonunun kurulmasına engel değildir. Kimse
bunun arkasına saklanmasın. Türkiyede on binlerce dosya mahkemelerde
derdest iken bu Meclis, şartlı tahliye ve erteleme kanunu
çıkarmıştır, Koç Üniversitesiyle ilgili dava
Danıştaydayken Koç Üniversitesi Kanunu
çıkarmıştır.
Demek ki, muhalefette başka iktidarda
başka yani dün Anayasa 138in arkasına saklanmayın. diyenler,
bugün Anayasa 138in arkasına saklanmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
İşte Meclis tutanakları, 30 Ocak 2001, Sayın Arınç.
Herkes okusun. (CHP sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve arkadaşları tarafından terör suçu
adı altında tutuklu sayısının artmasının
araştırılması amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza
Öztürk.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi sözcüsü arkadaşlarımızı dinlerken
Türkiyede insan hakları ihlalinin olmadığını ya da
adil yargılama hakkının ihlal edilmediğini duyuyoruz. O
zaman, ben merak ediyorum ve şu soruyu soruyorum: Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, Türkiyede adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği nedenle, Türkiyede uzun tutukluluk nedeniyle ve Türkiyede
makul sürede davaların bitirilmemiş olması nedeniyle Türkiyeyi
neden tazminata mahkûm ediyor ve siz de Hükûmet olarak, bu nedenle mahkûm
olduğumuz tazminatları neden ödüyorsunuz? Niye demiyorsunuz Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Kardeşim, Türkiyede insan
hakları ihlali yoktur. Adil yargılanma hakkı ihlal
edilmemektedir. Davalar makul sürede bitmektedir. Bu sizin, verdiğiniz
tazminat doğru değildir, yerinde değildir. diye niye
söylemiyorsunuz?
Bakın değerli milletvekilleri,
Parlamentonun denetleme görevini
Yasa yapma görevini zaten Bakanlar Kuruluna
devrettiniz. Allaha şükür, bir yandan Anayasa Uzlaşma Komisyonu
kurdunuz. Hep beraber, uzlaşarak bir anayasa çıkaralım.
diyorsunuz ama öbür taraftan da kanun tasarısıyla bile değil, kanun
tasarısı görüşülürken verilen bir önergeyle Anayasanın bir
maddesini değiştiriyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Anayasayı yorumlama yetkisi yoktur. Geçen gün burada Anayasa
yorumlandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğuna dayanarak
Anayasa maddelerini, kendi görüşlerini Anayasa maddesiymiş gibi ileri
süremez. İlgili olmak kaydıyla, ilgili konularda Anayasanın
yorumu Anayasa Mahkemesine aittir. Ama siz burada, bir önergeyle Anayasa
değiştirdiniz. Bu, aslında anayasa suçudur. Anayasaya aykırılık
falan değildir. Anayasaya aykırılık başka bir
şeydir, Parlamentodaki çoğunluğa dayanarak Anayasayı ihlal
etmek başka bir şeydir. Siz, Anayasayı ihlal ettiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, milletvekillerinin,
aldınız kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisini, yasama
yetkisini Başbakanın ağzına verdiniz. Kala kala Türkiye
Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin denetim yapma hakları
kaldı; Meclis araştırma önergesi, gensoru ya da soru önergesi.
Onu da sağ olun, Allah razı olsun, Kanunlar ve Kararlar
Müdürlüğündeki bürokratlara, memurlara yetkiyi verdiniz. Yani
milletvekilleri bugün Kanunlar ve Kararlardaki memurlar tarafından
denetlenen insanlar hâline geldi. Böyle bir yasama faaliyeti, böyle bir denetim
faaliyeti olabilir mi? Bunlara karşı çıkmak sadece muhalefet
partisi milletvekillerinin görevi midir? Bunlara karşı çıkmak
herkesin görevidir.
Değerli milletvekilleri, terörle
ilgili düzenlemeler yapılırken Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
yapılan düzenlemenin terörle mücadeleyi zaafa uğratmamasına
azami özen gösteriyoruz ama terörle mücadele bahanesiyle insan
haklarının, demokrasinin ve hukukun evrensel ilkelerinin de
çiğnenmesine, zedelenmesine gönlümüz razı olmaz. Bu memlekette siz
gördüğünüz herkesi terörist sanamazsınız, insanları terörist
sanarak öldüremezsiniz; bunun uluslararası hukukta yeri yoktur. Bu ülkede
gerçekten çok ciddi şeyler oluyor. Uluderede bir olay oluyor. Soru
soruyoruz, İstihbaratı kimden aldınız? diyoruz. O soruyu
ben sordum. Umut ediyorum ve diliyorum ki Sayın Meclis Başkanı o
soru önergesini de geri gönderir. O soru önergesinin yanıtı yok ama
savunma şu: Biz terörist sandığımız için öldürdük.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, ne kadar acı bir savunma. Siz insanları terörist
sanıyorsunuz, sonra da terörist sanarak öldürüyorsunuz. O zaman beni
terörist sanıp öldürmeyeceğinizin garantisi var mı? Siz o zaman
üniversitede parasız eğitim isteyen insanları terörist
sanıyorsunuz, özel yetkili mahkemelerde yargılıyorsunuz,
yarın onları öldürmeyeceğinizin garantisi var mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) - Biz mi
yargılıyoruz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bireylere
sağladığı hakkı kullanan insanları siz terörist
sanıyorsunuz. Aş, ekmek, özgürlük mücadelesi veren insanları
terörist sanıyorsunuz. Üniversitenin bilim adamlarını,
rektörleri terörist sanıyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Nerede, kim
sandı?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu ülkede
yıllarca terörizme karşı mücadele etmiş askerleri,
genelkurmay başkanını terörist diye
yargılattırıyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Biz mi
yargılattırıyoruz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Şimdi, siz teröristten kimi kastediyorsunuz? Ama bir yandan da Haburda
gerçekten PKK örgütü üyesi olanların ayağına mobil mahkeme
kuruyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Ve adam diyor ki:
Ben PKK örgütünün üyesiyim. Yok canım, olamazsın sen öyle bir
şey. diyor hâkim. Hayır, ben size Abdullah Öcalanın
mesajını getirdim. Hâkim diyor ki: Her ne kadar öyle dediyse de
öyle değil, iş böyle, üye değil. diyor. Adam Ben üyeyim. diyor.
Şimdi, arkadaşlar, size göre ne
terörist ne terörist değil? Bunun bir ayrımını yapın.
Gerçekten çok korkutucu olmaya başladınız. Demokrasiyi
kullanarak iktidara geldiniz ama şimdi iktidarda kalma uğruna
demokrasinin, hukukun katledilmesine göz yumuyorsunuz. Yazıktır,
günahtır arkadaşlar. Her yönetim bunu yapıyor; dernekler bunu
yapıyor, siyasi partiler bunu yapıyor, ülkedeki iktidar bunu
yapıyor. Yönetimlere gelene kadar, iktidara gelene kadar demokrasi
kullanılıyor, ondan sonra demokrasi hiçe sayılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, biz Bu insanlar neden yargılanıyor? demiyoruz. Mehmet
Haberal neden yargılanıyor? diye sormuyorum ben, Engin Alan,
Mustafa Balbay, KCK davasında tutuklananlar neden yargılanıyor?
demiyorum. Ben şunu soruyorum, bir hukukçu olarak soruyorum: Mehmet
Haberalın, Engin Alanın, Mustafa Balbayın, diğer
milletvekillerinin, diğer tutukluların tutuklanma nedeni nedir? Bunu
ben sormuyorum, Avrupa Birliği soruyor.
Bakın, arkadaşlar: Adalet ve
Kalkınma Partisi demokratik taleplerle yükselen Arap baharı
rüzgârı esnasında Türkiye'nin bölgesel çıkarlarını öne
çıkarmaya yoğunlaşırken ülke içinde insan haklarında
gerileme yaşandı. Hükûmet, 2005 yılından beri insan
hakları reformlarını 2inci plana itti ve gazetecileri,
yazarları ve yüzlerce Kürt siyasi aktivistini yargılamaya ve hapsetmeye
devam ederek ifade ve örgütlenme özgürlüğüne ağır darbe vurdu.
Bunu ben söylemiyorum, ben söylemiyorum arkadaşlar. Yine aynı
şeyin, Avrupa Birliği raporunun devamı: Türkiye'nin
yasaları, savcı, hâkim ve siyasetçileri hâlâ bu momentuma ayak uyduramıyor.
Türkiye'nin terör tanımının kapsamının geniş
olması, hâlâ teröre lojistik ya da maddi destek
sağladığı ya da şiddet eylemlerine
karıştığına dair somut delil bulunmayan kişilerin
en ağır terör suçlarıyla itham edilebilmesine sebep oluyor.
Savcılar, şiddet içermeyen yazı ve konuşmalar nedeniyle
kişiler hakkında kovuşturma yürütüyor. Siyasetçiler, kendilerini
eleştirenlere karşı adli hakaret davası açıyor.
Mahkemeler, ifade özgürlüğünü koruma yükümlülüğünü yeterince dikkate
almadan mahkûmiyet kararı veriyor. İfade özgürlüğünü
kısıtlayan yürürlükteki yasaların tamamının çoktan
kapsamlı olarak gözden geçirilmesi gerekir. diyor. Hangi birini
okuyayım değerli arkadaşlarım.
Bakın, Hükûmet Yargı paketini
getiriyorum. diyor. Yargı paketini ben inceledim, seksen yedi madde; iki
maddesi yürürlük, yirmi altı tanesi icrayla, iflasla ilgili, iki-üç tane
Ceza Muhakemesi Kanunuyla ilgili var. En büyük getirdiği yenilik ne
biliyor musunuz? Mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını
söylüyor. Mevcut kanunda zaten var, CMK 101/2yi açıkça okuyorum ben size.
Bakın ne diyor burada: Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya
bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda hukuki ve
fiilî nedenler gerekçeleriyle birlikte gösterilir. Bizim isyanımız işte
buna değerli arkadaşlarım.
Bakın, tekrar söylüyorum, ben Bu
insanlar neden yargılanıyor? demiyorum, elbette ki suç
işlediği iddiasıyla hakkında kovuşturma ya da
soruşturma açılan herkes yargılanmalıdır ama ben diyorum
ki, elimizde CMK var, Anayasa var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararları var, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gülün buradaki
konuşması var ve Sayın Bülent Arınçın Başbakan
Yardımcısı olarak verdiği demeçler var ki, ben o demeçlerin
altına imzamı atıyorum, hepsinin altına ama buna rağmen
insanlar gerçekten CMKda öngörülmeyen, kanunda yazılı olmayan bir
şekilde tutuklanıyorlar.
Şimdi ben size soruyorum: Bu adli
soruşturmayı ya da kovuşturmayı yapan savcı ve de
yargıçların keyfî olarak davranma hakkı var mıdır?
İstediği gibi davranabilir mi? O zaman bu devlet hukuk devleti olmaz,
bu devlet savcı ve kanun devleti olur. Buna da sizin
arkadaşlarınız
geçmişte karşı çıkmış, benim o konuda da
elimde geçmişte söylenen laflar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Biz kanun
devleti istemiyoruz, hukuk devleti istiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisinin aleyhinde Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisinin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yargı başlıklı
Anayasanın 138inci maddesi okundu burada defaten. Ben de okumak
istiyorum:
Madde 138- Hâkimler, görevlerinde
bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak
vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi,
yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir
ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında
Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Anayasanın 138inci maddesi
açık. Buna rağmen Barış ve Demokrasi Partisi Meclisin
çalışmasını engellemeye matuf grup önerilerine devam
etmektedir. Bu meyanda grup önerisi Divanca da uygun görülmedi, değiştirilerek
tekrar önümüze geldi. Fakat yine içerik olarak Anayasanın ruhuna ve
sözüne aykırı bir şekilde burada beyanlar edildi.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi aslında bu önergenin
benzerini 24/11/2011 tarihinde burada gündeme getirmiş ve Meclis Genel
Kurulunun kahir ekseriyetiyle bu grup önerisi reddedilmiştir.
Bu grup önerisinde de özellikle bir iki
paragrafa değinmek istiyorum. Deniyor ki burada: Sayın
Başbakanın talimatı üzerine bu yapıların üzerine
gidilmiştir. Bu yapılarda üzerine gidilenler milletvekilleridir, belediye
başkanlarıdır, il başkanlarıdır, il genel meclisi
üyeleridir, belediye meclisi üyeleridir. Yani şimdi Anayasanın
10uncu maddesi: Eşitlik ilkesine göre, suç işleyen kim ise
makamına, mevkisine bakılmadan üzerine gidilecektir. Bu, devletin
asli görevidir. Hiç kimsenin makamı, mevkisi ona suç işleme
imtiyazını bahşetmez.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devam eden yargı sürecine müdahale etmenin söz konusu
olmadığını söyledik. Devletin hukuka, Anayasaya, kanunlara
uygun bir şekilde kendi içerisinde kendisine alternatif üretmeye matuf
yapıların üzerine gitmesi görevidir. Tabii ki bu meşru müdafaa
görevidir devlet açısından da. Devlet hiçbir çekincesi olmadan bu
olayların üzerine gidecektir.
Peki, burada yasama ve yürütme olarak
görevimiz nedir? Yasama ve yürütme olarak burada bizim görevimiz yürütmenin
özellikle yargının talepleri noktasındaki kolluk faaliyetlerini
yerine getirmekte. Yani bir tahkikat yapılıyor, tahkikatta ortaya
çıkan şüpheliler varsa mahkemeye, savcılığa teslim
ediliyor. Burada, uygulamalarda bir problem varsa biliyorsunuz,
savcılık hazırlık tahkikatında gerek savcıya
gerekse hâkime itiraz hakkı kabildir. Diğer taraftan, kovuşturma
evresinde böyle bir sıkıntılar, böyle bir uygulama problemleri
varsa burada da ilgili hâkime ve mahkemeye itiraz hakkı kabildir.
Bütün bunlara rağmen sanki
bunların planlayıcısı, programlayıcısı AK
PARTİ Hükûmetiymiş gibi burada dile getirilen beyanları da kabul
etmemiz mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hiç kimse kusura bakmasın, eğer devletin içerisinde
devlete matuf alternatif bir yapı oluşturuluyorsa, alternatif bir
devlet arayışı varsa devlet bunun üzerine gidecektir, gitmelidir
de.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24/11/2011 tarihli BDPnin grup önerisinde aynen şöyle
bir ibare geçmekte: KCK operasyonlarının ne kadar süreceği,
kimleri kapsayacağı, tutukluluk sürelerinin uzunluğu
kaygıyla izlenmektedir. Başbakanın açıklamaları
tutuklamaların devam edeceğini gösteriyor; bu da KCK adı
altında açılan davanın hukuki değil siyasi olduğunu
gösterir. Bu Meclis KCKyı tartışmalıdır. Yasa
dışı silahlı bir örgüt ise PKK silahlı yasa
dışı bir örgüttür. Peki, o zaman KCK niye kuruldu? KCKyı
kim kurdu? Nedir? Ne amaçla kurulmuştur?
Araştırılmalıdır. deniliyor bu grup önerisinde.
Tabii ki bu sorunun cevabını siz
bizden daha iyi biliyorsunuz ama siz, bu sorunun cevabını dahi
vermezsiniz; biz vermeye çalışalım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; siyaset akademileri, bizzat terörist başının
talimatları çerçevesinde siyaset akademileri adı altında
örgütsel eğitim merkezleri kurulmuştur. Talimatlar çerçevesinde
kurulan siyaset akademisi KCK yapılanması ile de Bilim
Aydınlanma Komitesine bağlı ve örgütün 14üncü maddesine
ideolojik anlamda yetişmiş kadroları hazırlamak amacıdır.
Siyaset akademilerinde verilen derslerle
kırsalda PKK örgütünün bütün eğitim faaliyetleri örtüşmektedir.
Yine, terörist başının
20/5/2009 tarihli ifadesini aynen okuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Polis fezlekesi okuyorsun orada! Kesin kararın varsa getir oku. Öyle polis
fezlekesi okuyarak olmaz!
RAMAZAN CAN (Devamla) Terörist
başı diyor ki: Kürtler için yıllardır akademilerin
açılması gerektiğini söylüyorum. Akademilerin
açılmasının gerektiğini söylememe rağmen onu bile
yapmıyorlar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Polis fezlekesini okuma, kesin karar varsa oku.
RAMAZAN CAN (Devamla) DTPnin binlerce,
on binlerce kadro yetiştirmesi lazım. Neden yapmıyorlar? Çünkü
teorik kavrama düzeyleri buna müsait değil. Başarılı olmak
istiyorlarsa on binlerce insan yetiştirmek durumundayız. diyorlar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bir
kesin karar getir konuş. Ayıp, ayıp! Polis fezlekesi okuyarak
yargıyı etkiliyorsun.
RAMAZAN CAN (Devamla) Bu azarı, bu
zılgıtı yiyen yapı bunu kurmuştur. Tabii ki devlet de
bu yapının üzerine gidecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine örgütün üst düzey yetkilisinin birinin beyanını
burada aktarıyorum. Diyor ki: Bağımsız Kürdistan devrimci
halk savaşıyla kurulabilir. Dikkat edin arkadaşlar, Siyaset
akademilerinden yetiştirilen gerillalar bu savaşta etkin bir
şekilde yer alacaktır. denilmektedir. Bu da KCK-PKK ilişkisini
ortaya koymaktadır.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Aferin, polis fezlekesini okumaya devam et. Bir karar getir oku.
RAMAZAN CAN (Devamla) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; KCK, Anayasaya, hukuka
aykırı olarak PKK tarafından kurulmuş devlet içinde bir
yapılandırma, alternatif bir devlet arayışıdır.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kesinleşmiş bir karar getir oku.
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ayıp, ayıp, hepiniz polis fezlekesi okuyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Kaplan, lütfen
RAMAZAN CAN (Devamla) Yargısal süreç
devam etmektedir. Bırakalım bağımsız yargı
kararını kendi verecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; diğer taraftan tutuklu sayılarıyla ilgili
burada gündeme getirildi. Tutuklu sayıları devamlı
azalmaktadır.
Malum operasyonlarla ilgili bilgi vermek
istiyorum: Toplam 897 tutuklu, 1.922 de şüpheli bulunmaktadır.
Diğer taraftan, CHP sözcüsü burada AK
PARTİye yüklendi. Tabii ki bu yüklenmesinin de ayakları yere
basmıyor, gerekçesi yok, tamamen spekülatif, subjektif, mücerret iddialar.
Biz CHP sözcüsüne ve Cumhuriyet Halk
Partisine diyoruz ki: Siz bu yapılandırmada, devletin derinliklerinde
alternatif devlet kurmaya çalışan yapıyla ilgili
tarafınızı belirler misiniz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Belirli,
belirli. Sen kendi yapına bak.
RAMAZAN CAN (Devamla) Lütfen,
belirlemenizi arzu ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti, bir karış toprağını başka
bir yapı içerisine devretmeye matuf yapılara, terör olaylarına
ve bunu azmettirenlere asla imkân vermeyecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyor,
grup önerisinin takdirini Genel Kurula arz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın
Başkan, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya, ne dedi? Bir
şey demedi size ya
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, sonra da ben.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne oldu
Başkanım, ne dedi buna?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Saflar
belirli değil. dedi.
RECEP ÖZEL (Isparta) Belli değil
zaten ondan dolayı.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürkün, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Evet,
değerli milletvekilleri, şimdi insanların önce aynaya
bakması lazım.
Şimdi, terör örgütüyle içli
dışlı olan, senli benli olan Adalet ve Kalkınma Partisi
temsilcisi benim şahsıma ya da Cumhuriyet Halk Partisine yönelik
olarak benim konuşmam üzerinden, devlet içerisinde alternatif devlet
kurmaya yönelik olarak saflarımızı belirlememiz gerektiğini
söyledi.
Biz, gerçekten dışarıdan
gelen PKK örgütünün üyeleri için Haburda mobil mahkeme kurmadık gece
yarısı. Oraya devletin hâkimini, Adalet Bakanının
Müsteşarını ve devletin valisini, devletin
savcılarını göndermedik. Türk hukukunu PKK örgütünün önünde diz
çöktürmedik, hem de bunu Türk halkından gizli yapmadık. Bizim Genel
Başkanımız kendi birinci danışmanını Osloya
PKK terör örgütü yanlılarıyla görüşme yapmaya göndermedi.
Şimdi, ben sizi anlamak istiyorum: Bir böylesiniz bir böylesiniz.
Aslında kafası karışık olan sizsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Tarafını
belli et, tarafını.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Önce
tarafınızı siz belirleyeceksiniz. Siz teröre karşı
mısınız değil misiniz? Bu ülkede terörün
sırtını sıvazlayan sizsiniz. Bu ülkede, Kuzey Iraktan beslenen
bu teröre karşı bugüne kadar hiçbir önlem almayan sizsiniz. Ama biz
sizin gibi halkı terörist görmüyoruz. Teröre karşı mücadele
ederken hukuk, demokrasi ilkelerinden sapılmasına izin verilmemesi
gerektiğini söylüyoruz. Bizim şeyimiz budur. Biz, burada
Bakın, KCK davasından belediye
başkanları tutuklandığı zaman 23üncü Dönemde bu
kürsüde ilk tepkiyi ben koydum, çünkü ben hukukçuyum. Bir seçilmiş
kişiye, siz, suç işlediği hakkında soruşturma
açabilirsiniz ama onların insan olduğunu hiçbir zaman
unutmayacaksınız. Siz, orada, koyun dizer gibi herkesi dizdiniz,
insana uygun olmayan şeyi yaptınız, arkasından da özür
diliyorsunuz. Ya, bir yandan yapıyorsunuz bir yandan özür diliyorsunuz!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Tarafını belli et.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
Arkadaşlar, siz aynaya bakacaksınız, siz aynaya
bakacaksınız!
AHMET YENİ (Samsun)
Tarafını belli et.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Siz,
şimdi, öyle anlaşılıyor ki, açılım döneminden
saçılım dönemine geçtiniz, anlatabildim mi, demokrasiyi, hukuku bir
kenara bıraktınız. Şimdi, siz şahin kesilmeye
başladınız. Önce siz şunun hesabını verin:
Bugünkü MİT Müsteşarı Hakan Fidan Başbakanın özel
danışmanı olarak Osloda ne görüşmüştür, neden
görüşmüştür? Devlet görüşmüştür, Hükûmet
Bırakın bunları, ne görüştü bunları açıklayın
siz.
Değerli arkadaşlarım,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Ne
bağırıyorsun?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Terör
konusunda mücadelede sizden hiç ders alacak hâlimiz yok, sizin bize ders
vermeye hakkınız da yok, haddiniz de değil. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun)
Tarafını söyle!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ayla
Hanım, sataşmadan
BAŞKAN Buyurun Ayla Hanım.
Milletvekilli
arkadaşlarımızın gazete okuma, birbiriyle sohbet etme gibi
aktivitelerini kulislerde yapmasını söylemem için
uyarıldım, ben de buradan sizleri bilgilendiriyorum.
Buyurun Ayla Hanım.
5.- Batman Milletvekili Ayla Akat
Atanın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
AYLA AKAT ATA (Batman) Ben de
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz bir araştırma önergesi
getirdik çünkü sorunu ülkenin sorunu olarak görüyoruz ama buradaki
tartışma düzeyi gösteriyor ki bu sorun hâlen siyaseten çözüm
aranması noktasından çok uzaktır. Aksine iktidar, muhalefet el ele
vermişlerdir, sorun üzerinden bir siyasi rant elde etme kaygısı
içerisindedirler. Burada ortak bir çözüm bulmak lazım. Eğer KCK
boyutuyla sizi hiçbir şey ilgilendirmiyorsa, bu ülkenin, içinde en çok
terörist bulunduran ülke olması sıfatıyla, 1inci sırada
olması sıfatıyla bir kaygı duyuyorsanız bu sizi
ilgilendirsin, bu nedenle üzerine gidin. Ortak bir noktadan bakılabilir.
Bizim baktığımız yerden bakmayabilirsiniz ama bu ülke
insanının hak etmediği bir sıfatla anılmasını
istemiyorsanız o zaman bu soruna bir zeminde buluşulabilecek temelde
el atmanız gerekiyor.
Diğer bir boyutu: Sayın AKPli
Hatip buradan ifade etti, bugün Türkiyede özel yetkili ağır ceza
mahkemelerinde açılan sayısız KCK adı altında dava
var. Ana dava da dâhil olmak üzere hiçbir iddianamede belediye
başkanlarımıza biraz önce kürsüden ifade etmiş olduğu
bir iddia ortaya konulmadı. Bu iddiayı kendisine kim vermiştir
yani kim ifade etmiştir?
Bu bilgiyi nereden almıştır?
Kimler çalışıyor AKPye? Onlar hangi cesaretle bu kürsüden
Türkiye kamuoyunu böyle bilgilendiriyorlar, yanlış
bilgilendiriyorlar? Nasıl oluyor da Türkiye insanının birbirine
karşı olan öfkesini böyle siyasal anlamda üzerinden rant edebilecek
şekilde kullanma cesaretini gösteriyorlar? Bunu ifade etsinler. Eğer
bunu ispatlayamazlarsa, gerisini toplumun vicdanına havale ediyoruz.
Dün Sayın Başbakan
vicdanımızı soruyordu Vicdanımız nerede? diye. Evet,
vicdanımız
Kürsüden defaatle söyleniyor. Biz, Batmanda Mizgin
Doğru için ağlarken sizin vekilleriniz orada değildi. Biz,
Siirtte 4 tane genç kızımız için ağlarken sizin
vekilleriniz orada değildi.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Hadi
canım!
BÜLENT TURAN (İstanbul) Hayda!
AYLA AKAT ATA (Devamla) - Biz oralardan
çıktıktan sonra ancak oralara gelebilme cesaretini gösterdiler. Biz
Roboskiden ayrıldıktan sonra oraya gelebilme cesaretini gösterdiler.
Vicdanımız her zaman mazlumdan yanadır. Bu kürsüden
çıkıp altından kalkamayacağınız sözler etmeyin.
Belediye başkanlarımızı, seçilmişlerimizi ağzınıza
alma cesaretini göstermeden önce 10 defa düşünün, sonra 1 defa konuşun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Çok
doğru.
AYLA AKAT ATA (Devamla) - Üslubu lisan
aynıyla insandır. Bu kadar açık ve net. Sizin söylediğiniz,
altını dolduramadığınız her şey bugün
değilse de yarın size dönecektir. Nasıl 90larda konuşup
konuşup oturup içini dolduramayanlar bugün tarihin çöp sepetine
atılmışlarsa, AKPyi de, eğer bu soruna çözüm bulamazsa
bekleyen yer orasıdır.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve arkadaşları tarafından terör suçu
adı altında tutuklu sayısının artmasının
araştırılması amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba ve arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinde
TİBin sorumluluklarını yerine getirip getirilmediğinin
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi
25.01.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 25.1.2012
Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve
arkadaşları tarafından, 26 Ekim 2011 tarihinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Hrant Dink cinayetinde
TİBin sorumluluklarını yerine getirip getirilmediğinin
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin, (92 sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25.01.2012
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin lehinde ilk söz Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbabaya
aittir.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hrant Dink cinayetiyle
ilgili görüşülen önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlarken sizleri saygıyla selamlıyorum.
Ben Türk siyasi yaşamında çok
önemli yeri olan İsmet İnönü ve Turgut Özalın hemşehrisi
olduğum kadar, nefret söylemlerinin kurbanları olan Ahmet Kaya ve
Hrant Dinkin de hemşehrisiyim.
Hrant Dinkin katledilmesi kolektif bir
faaliyetin ürünüydü. Aylarca planlandı, sağır sultan duydu ama
dönemin iktidarı olan AKP duymadı. Katliam daha Hrantın
kanı kurumadan millî duygular örgütüne havale edildi. Biz bu sözde örgütü
yeni görmedik, yeni duymadık. Sabahattin Aliden Uğur Mumcuya, Musa
Antere, Hrant Dinke uzanan faşist cinayetlerin faili bu hayalî örgüttü.
Ne zaman bir davanın üstü örtülmek istense bu duygulara
bağlandı. Mahkemeler de ona göre karar verdi. Cinayetleri
akladı, sorumluları sakladı. Hrant Dink davası da bu tablodaki
yerini aldı.
Mahkeme heyeti karar verdi, Örgüt yok.
dedi. Hrant Dink bu kararla bir kez daha vuruldu. Beşiktaştaki
duruşma salonuna boylu boyuna uzandı. Adalet yerini bulana kadar da
öyle uzanacak orada. Ensesindeki kurşun yarası hep kanayacak. Gözleri
gözlerimizde olacak. Gözleri zalimlerin efendisini arayacak.
Değerli milletvekilleri, bu karar yüz
yıkama kararıdır. Katliamın
masumlaştırılması için yürütülen çabanın bir ürünüdür.
Cinayetten sorumlu valiyi milletvekili, emniyet müdürünü vali yapan ve
cinayette rolü olanları birer birer terfi ettiren zihniyetten başka
bir karar da beklenemezdi.
Vilayet, emniyet ve jandarma üçgeninin temize çıkarılması için mahkeme heyeti cinayeti 2
tetikçinin üzerine yıkmıştır. İşte verilen
adaletsiz kararın özeti de budur.
Gelinen nokta ülkemiz açısından utançtır. Bu
utançtan kurtulmak için dava insanlık suçu kapsamına alınarak
zaman aşımı süresi işletilmeden vilayet, emniyet ve
jandarma dâhil tüm sorumlular mahkeme karşısına
çıkarılmalı ve gereken cezalar verilmelidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Daha dün Erzurumda Parasız Eğitim pankartı suç
delili sayıldı. Gençlere örgüt üyeliğinden ceza verildi. Cihan
Kırmızıgülün taktığı poşu suç delili
sayıldı, yirmi iki yaşındaki Cihana kırk beş yıl
ceza istendi. Bir öğrencinin çantasından çıkan yumurta
başına kırk dört ay hapis cezası istendi. Saç kestirmek,
şemsiye taşımak, konser bileti satmak örgüt suçunun delili
sayıldı. Türlü bahanelerle gençleri, gazetecileri içeri tıkan,
basılmamış kitabı örgüt üyeliği delili sayan zihniyet
vilayet ve emniyet üzerinden yükselen örgütü görmedi, göremedi.
17 Ocakta bir duruşma da Malatyada görüldü.
Yargılananlar arasında bir de anne vardı, Hatice Harman.
Hapishanede hayatını kaybeden kızının
fotoğrafını taşıdığı için hâkim
karşındaydı. Bir anneyi kızının
fotoğrafını taşıdığı için
yargılamak hangi vicdanla bağdaşır? Hangi hukuk bir annenin
acısını hapse tıkmak ister? AKP ürünü olan özel yetkili
mahkemelerden başka hiçbir şey bu kadar vicdansız olamaz. Hatice
anaya örgüt propagandası suçundan dava açan zihniyet, Hrant Dink
katliamında örgüt bulamayan zihniyet aynı körlerdir, aynı
sağırlardır.
Uluderede çoğu çocuk 34 insan katledildi. Aradan yirmi
yedi gün geçti, tek bir kişi bile yargı karşısına
çıkarılamadı, savcılık tek bir kişinin ifadesine
bile başvurmadı. Öldürülen insanların ailelerine 123 bin lira
verileceği müjdelendi. Parayla can mı satın alıyorsun?
Yoksul yüreklerin acısıyla alay mı ediyorsun? Parayla
böbürlenmek, ölümle alay etmek insanlığa sığar mı? Bakanlarınız akrabalık
bağları dahi olmayan insanlara taziyeye giderken, kamera
karşısında şov yaparken hiç mi yüreğiniz
burkulmadı?
Hrant Dink davasındaki zalimlik ve
aymazlık Uluderede aynen karşımıza çıktı.
Adaletsizliklerin efendisi aynı nakaratı okumaya devam etti,
muhalefeti suçladı, Uludereye giden bizlere esip gürledi. Hrant Dink davasında
karar çıktı, aynı tavırlar sergilendi, kararı
beğenmedi. Bu beğenmediğin kararın çıkmaması için
ne yaptın? Hrantı gazetelerde, televizyonlarda hedef gösterenlerin
ifadesini mi aldın? Kara kampanyayı yapanları sorguladın
mı? Hrantı tehdit eden valiyi görevden mi aldın? Hrantın
öldürüleceği bilgisini saklayan yetkilileri mahkeme
karşısına mı çıkardın? Cinayeti tetikçilerin
üzerine yıkmaya çalışan emniyet müdürünü cezalandırdın
mı? Hangi bürokrat, hangi yetkili hakkında işlem
yaptınız? Cinayetin aydınlatılması için hangi
belgeleri toplattınız, TİBle ilgili kayıtları ne
zaman verdiniz? Ne belge topladınız ne bilgi topladınız.
Vilayeti Meclise, emniyeti vilayete taşıdınız. Vilayet,
emniyet ve jandarma üçgenini terfilerle ödüllendirdiniz. Bunları
yapmışken timsah gözyaşı dökmenin ne manası var?
Yüzlerce öğrenciyi, onlarca
gazeteciyi, 8 milletvekilini hapse tıkan efendiler Hrant Dink
katliamında neden ortada yoktu? Yoksa kendileri de o karanlık
ilişkilerin içinde miydi? Nedeni neyse çıkıp
açıklayın.
Faili meçhullerin
aydınlatılması için neden harekete geçmiyorsunuz? Hakikatler
komisyonu kurulmasını neden istemiyorsunuz? Hakikatin ortaya
çıkmasından korkuyor musunuz? Eğer samimiyseniz, eğer Bu
olaylarda bizim parmağımız yok. diyorsanız işte size
fırsat. Bir an önce faili meçhulleri, katliamları
araştıracak bir komisyon kurulması için sunulan teklife Evet.
deyin.
Değerli milletvekilleri, Hrant Dinkin
katledilmesinde nefretin de büyük payı vardır. Bu ülkede nefret
suçları ciddi boyuta ulaşmıştır ve kanunlarda eksiklik
vardır. Bu eksikliğin giderilmesi için nefret suçlarıyla ilgili
kanun teklifi hazırladım. Yakında Meclise gelir. İşte
o zaman samimiyetinizi göreceğiz.
Değerli milletvekilleri, dün grup
toplantınızda Musa Anter için ağlama ayini yaptınız! Musa
Anterin oğlunun yaşadığı
sıkıntıları anlattınız. Siz grup salonunda
ağlamadan bir gün önce savcılar, Musa Anterin kitaplarını
yasakladılar, ama buna hiç değinmediniz. Kurtla yiyip, koyunla
şivan ettiniz. Böyle adalet olur mu? Ya da sizin adaletiniz ancak böyle
olur, değil mi?
Bu ülkenin kaderi değilsiniz; nice
krallar, nice şahlar, sultanlar gölgesiz göçüp gittiler. Adları
zalimlikle özdeşleşti, Anadolu insanı onları nefretle
andı ama Pir Sultanlar, Şeyh Bedreddinler, Mustafa Kemaller, Deniz
Gezmişler, Uğur Mumcular, Hrant Dinkler ölmedi çünkü onlar
iktidarın değil, gerçeğin gücüne güvendiler; doğru
bildikleri yolda gururla yürüdüler, mazlumun yanında oldular, adaleti
savundular; haksızlıkların, zulümlerin, adaletsizliklerin,
katliamların efendisi olmadılar, o efendilere karşı
durdular, Anadolunun derinliklerine kök saldılar, vuruldukları
yerden doğrulup kalktılar, küllerinden doğdular. Onlar tarihimiz
oldular, bize yol gösterdiler, geleceğimizin ışığı
oldular, halkımızın umudu oldular; bir gittiler, bin geldiler;
öldükçe çoğaldılar, dağları dolandılar, çölleri
geçtiler ama adalet bayrağını indirmediler, cellatların
korkulu rüyası oldular, karanlığı yırtan bir nehir
gibi aktıkça aktılar, zulümlerin bentlerini yıktılar.
İşte bu, Hrantların hikâyesidir; işte bu, bu ülkemizin
aydınlık tarihidir.
Bakın şair ne diyor değerli
milletvekilleri: Ve cellat uyandı yatağında bir gece/
Tanrım dedi bu ne zor bilmece/ Öldükçe çoğalıyor bu adamlar/ Ben
tükenmekteyim öldürdükçe
Değerli arkadaşlar, ben
öldürüldükçe tükenenlerden değilim. Ben Maraşta Aleviyim,
Başbağlarda Sünniyim, otuz üç kurşunda Kürtüm, Balkan
topraklarında Türküm; ben gaz odasında Yahudiyim, Gazzede
Filistinliyim, Şişlide
Hrantım, idam sehpasında on yedi yaşındayım,
Mavi Marmarada on dokuz yaşındayım, Afrikada siyahım,
Amerikada yerliyim, Ebu Garipte Iraklıyım yani bütün
mazlumların yanındayım, bütün zalimlerin
karşısındayım.
Hepinize içten saygılarımı
sunuyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUAMMER GÜLER (Mardin) Sayın Başkanım,
Sayın Sözcü bir ithamda bulundu, müsaade ederseniz
BAŞKAN Buyurun Sayın Güler,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Mardin Milletvekili Muammer
Gülerin, Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MUAMMER GÜLER (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Değerli Milletvekilimiz biraz önceki ifadesinde
kanaatimce haksız ithamlarda bulundu. Özellikle Merhum Hrant Dinkle
ilgili mahkeme kararından sonra da kamuoyunda, çeşitli basın
organlarında bu konuyla ilgili bazı yazılar ve
değerlendirmeler yapıldı, bunların bir
kısmının yanlış ve eksik bilgilere
dayandığını özellikle belirtmek istiyorum.
Şunu bir kere öncelikle ifade edeyim: Suskunluğumuz
edebimizdendir, devam etmekte olan yargı sürecine olan
saygımızdandır ve hâlen İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet
Başsavcı Vekilliğince kamu görevlileriyle ilgili yürütülen
soruşturma işlemlerine olan saygımızdandır, bunu
özellikle belirtiyorum.
Şimdi
GÜRKUT ACAR (Antalya) Referandumdan önce niye yoktu o
saygınız?
MUAMMER GÜLER (Devamla) Efendim?
GÜRKUT ACAR (Antalya) Referandumdan önce niye yoktu o
saygınız?
MUAMMER GÜLER (Devamla) Müsaade buyurun
Duyamıyorum
sözünüzü ama
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Valim, siz Genel
Kurula hitap edin.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri lütfen
MUAMMER GÜLER (Devamla) Müsaade buyurun, hepinize verecek
cevabım var.
BAŞKAN Sayın Güler, siz laf atanlara değil,
Genel Kurula konuşun.
MUAMMER GÜLER (Devamla) Sayın Başkanım, bu
konuyla ilgili beş seneden beri birçok araştırma
yapıldı, inceleme yapıldı, hiçbirinde en ufak bir
sorumluluğumuz tespit edilmedi. Ama şunu da söylüyorum: Kesinlikle,
bilgimiz dâhilinde olup da görevimizi yerine getirmemek gibi bir şey söz
konusu değildir. Ben beş ilde on dokuz yıl valilik yaptım,
görevimin sorumluluğunun da bilincindeyim.
Bakın, buradan şunu özellikle belirtiyorum
değerli milletvekilleri, Sayın Başkanım: Her türlü
araştırmaya, incelemeye, soruşturmaya ve kovuşturmaya
hazırım, açığım. Eğer görevimle ilgili en ufak
bir sorumluluk tespit edilir ve herhangi bir fezleke hazırlanırsa,
buradan sizden rica ediyorum, dokunulmazlığımın asla
arkasına sığınmayacağım ve geleceğim sizden
dokunulmazlığımın kaldırılması için talepte
bulunacağım, bunu özellikle belirtiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli arkadaşlarım
MUHARREM İNCE (Yalova) Biz talepte bulunmuştuk, ne
oldu ki?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sütten çıkmış ak
kaşık değilsin! Yiğitsen evet deyin araştırma
önergelerine. Araştırma önergelerine niye ret oyu kullanıyorsun?
MUAMMER GÜLER (Devamla) Evet, ben gerekli
araştırmayı da yaptım ve gerekli hesabı da vermeye
hazırım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Senin yaptığın
araştırma sana yarar.
BAŞKAN Sayın Atıcı, lütfen
MUAMMER GÜLER (Devamla) Yalnız, bununla ilgili
-Sayın Ağbabanın görüş belirttiği- herkesin de
aynı hesabı vermesi gerektiğini söylüyorum.
Şimdi, yine bu vesileyle -ben başka vesileyle
konuşmak istemiyorum, basın önünde konuşmak istemiyorum-
şunu da söyleyeyim: Derin devlet gibi birtakım ilişkilerle itham
edilmek isteniliyor. Ben derin devletten filan anlamam ama benim bildiğim
bir derin olgu var, o da derin millettir, hizmetinde kırk yıl
bulunduğum derin millettir. Haksızlık yaptınız, bilginiz eksik.
Bu konuda bana haksızlık yaptığınızı,
inşallah, bu yürütülmekte olan incelemenin sonunda da burada tekrar
sizinle bunu konuşma imkânımız olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları
tarafından, Hrant Dink cinayetinde TİBin sorumluluklarını
yerine getirip getirilmediğinin araştırılması
hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 25/1/2012 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN Ha, yapmayın Allah
aşkına, bir sataşma yapmadı. Yani Allah rızası
için başından sonuna dikkatle izledim, en küçücük ilzam eden bir
cümlesi olmadı.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sadece
bir açıklama.
BAŞKAN - Hayır, yani gerek yok.
Aleyhinde, Sivas Milletvekili Sayın
Hilmi Bilgin.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
HİLMİ BİLGİN (Sivas)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu tarafından Hrant Dink cinayetinin sır perdesini aralayacak
TİB kayıtlarının, gerekli bilgi ve belgelerin mahkemeye
gönderilmeyerek davanın uzamasına sebep olunduğu iddiasıyla
Anayasanın 98, İç Tüzükün ilgili maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılması yönündeki taleplerinin gündeme
alınması için vermiş oldukları grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bildiğiniz üzere, Dink cinayetinin
şüphelileri olaydan yaklaşık otuz iki saat sonra
yakalanmıştır. Bu husus yürütmenin, idarenin konu üzerinde ne
kadar hassas olduğunun, işi ne kadar sıkı tuttuğunun
göstergesidir. Bu davayla ilgili olarak hiç kimsenin, Hükûmetin yargılama
yapıyormuş gibi olayı çarpıtmasının,
faturayı Hükûmete kesmesinin haklı ve hukuki hiçbir gerekçesi olamaz.
Bilindiği üzere, idare organları, yargı mercilerinden gelen
talepleri ivedilikle karşılamalı, yerine getirmelidir. Bu dava
süreciyle ilgili olarak da idare, yargılamayı yapan mahkemece talep
edilen, yargı tarafından idareye intikal ettirilenleri yerine
getirmiştir, bundan sonra da yerine getirecektir.
Gerek cinayetten hemen sonra gerekse
yargılama sürecince kolluk kuvvetleri ve ilgili tüm idari kurumlar
kanunların kendilerine verdiği yetki çerçevesinde olayın
aydınlatılması için, hassasiyet içerisinde görevlerini yerine
getirmiştir. Bu manada Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı da adli mercilerin taleplerini mevzuat
çerçevesinde titizlikle ve ivedilikle yerine getirmektedir. Hrant Dink davasıyla
ilgili olarak da 14. Ağır Ceza Mahkemesince Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığından talep edilen bilgi ve
belgeler geciktirilmeksizin gönderilmiştir. Bu dava kapsamında
mahkeme ile TİB arasında yapılan yazışmaların tamamını
tarih sırasına göre bilgilerinize sunuyorum:
14. Ağır Ceza Mahkemesinin baz ve
iletişimi tespit bilgilerinin gönderilmesine ilişkin 26 Şubat
2010 tarihli yazısı TİBe 9 Mart 2010 tarihinde
ulaşmıştır. Talebe ilişkin bilgiler hazırlanarak
1 Nisan 2010da mahkemeye gönderilmiştir. Mahkemenin 3 Haziran 2011
tarihli yazısı ile olay mahalline ilişkin baz
istasyonlarında yapılan tüm görüşmelerin baz istasyonu
bilgilerinin tespit edilmesi istenmiştir. Bu talep TİBe 15 Haziran
2011 tarihinde ulaşmış ve 17 Haziran 2011 tarihinde mevzuat
çerçevesinde itiraz edilmiştir. TİBin itirazı İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesinin 16 Ağustos 2011 tarihli Kararıyla
reddedilmiştir. Ret kararı TİBe 15 Eylül 2011 tarihinde
ulaşmıştır. Mahkemenin ret kararının gereğinin
yerine getirilebilmesi için, iddia edilen şüphelilere ilişkin baz
bilgilerinin bulunması amacıyla en az bir dakikalık temsilî
görüşme yapılmasını içeren TİBin 15 Eylül 2011
tarihli yazısı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmiştir. Mahkeme tarafından olay mahallinde temsilî
görüşme yapmak üzere görevlendirilen kolluk biriminin yapılan temsilî
görüşmelere ilişkin 14 Kasım 2011 tarihli yazısı
TİBe 16 Kasım 2011de ulaşmıştır. Tüm baz
istasyonlarına ait görüşme bilgileri toplanarak 25 Kasım 2011 tarihinde
mahkeme başkanlığına iletilmiştir. Mahkemece 29
Kasım 2011 tarihli faks yazısı ile baz istasyonu görüşme
bilgilerinin kendilerine ulaşmadığı belirtilerek ivedi
gönderilmesi talep edilmiştir. Bunun üzerine TİB tarafından 30
Kasım 2011 tarihinde yazı ile cevap verilmiştir. Mahkeme
tarafından 9 Aralık 2011 tarihinde TİBden baz istasyonu
bilgilerinin muhafazası talep edilmiştir. TİB, 3 Ocak 2012
tarihli cevabi yazısı ile bahse konu tüm verileri
arşivlediğini mahkemeye bildirmiştir.
Araştırma önergesinin
içeriğinde TİB kayıtlarının silinme sürecine üç ay
kaldığı, üç ay sonra kayıtlarının tamamen
silineceği belirtilmiştir. Bu iddia tamamen yanlış
bilgilere dayanmakta olup gerçeği yansıtmamaktadır. TİB
kayıtlarının hukuki süreç sonuçlanıncaya kadar TİB
tarafından muhafaza edilmesi gerektiği yasal bir zorunluluktur.
Değerli milletvekilleri, mezkûr dosya
temyiz aşamasındadır, dosya kapanmamıştır, süreç
tamamlanmamıştır. Biz inanıyoruz ki temyiz
aşamasında yargı şüpheleri giderecek, kamu
vicdanını rahatlatacaktır. Temyiz incelemesi sonucunda yüksek
mahkeme bu karardan çok farklı bir karar verebilir, bu tamamen
bağımsız yargının görevidir. Şu anda, temyize
gidecek bir dosya hakkında yorum yapmak, görüşme yapmak bizce
doğru değildir. Burada, sağduyu içinde temyiz sonucunu beklemek
gerekir. Biz inanıyoruz ki adalet bu noktada yerini bulacak, kamu
vicdanı rahatlayacaktır. Aziz milletimiz artık şundan emin
olsun ki artık Türkiyede hiçbir karanlık olay, hiçbir faili meçhul,
eskiden olduğu gibi, karanlık dehlizlerde, odalarda
kaybolmayacaktır. Artık hiçbir tezgâh, hiçbir komplo, hiçbir provokasyon
gizli kalamaz çünkü biz aziz milletimizden her türlü hukuksuzlukla, her türlü
statükoyla ve her türlü vesayetle mücadele etmek üzere yetki istedik ve bu
doğrultuda hareket ediyoruz ve şunu açık yüreklilikle
söylüyoruz: Artık hiçbir suç karanlıkta kalmayacak, hiçbir cinayet
faili meçhul olarak raflarda beklemeyecektir. Bildiğiniz üzere, görülmekte
olan bir davayla ilgili olarak kimsenin mahkemelere ve hâkimlere emir ve
talimat veremeyeceği, görülmekte olan bir davayla ilgili olarak yasama Meclisinde
soru sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağına
ilişkin Anayasanın amir hükmü mevcuttur. Burada, başta
milletimizin temsilcisi olan bizler olmak üzere, tüm milletimiz bu tip
olaylarla ilgili olarak sağduyu içerisinde, aklıselim olarak süreci
takip etmeli, adaletin işlemesinde yardımcı olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bundan
yaklaşık bir buçuk yıl önce ülke olarak önemli bir halk
oylaması yaptık ve bu halk oylaması neticesinde Anayasa
değişiklik teklifi aziz milletimizin yüzde 58 evet oyuyla yürürlüğe
girdi. Biz, AK PARTİ olarak bu olayın Türkiyede bir dönüm
noktası olacağına inanıyorduk ve haklı
çıktık. Darbe yapanlardan hesap sorulamaz. diyenler,
yargının yaptığı soruşturmalar neticesinde
darbecilerin bağımsız Türk yargısına hesap verir
konumuna geldiklerini ibretle ve biraz da utanarak izlemektedirler.
İnşallah, bağımsız yargımız gerekli
yargılamaları yaparak neticede darbecilere hak ettikleri cezayı
verecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz AK PARTİ Grubu olarak aziz milletimizden
almış olduğumuz yetki ile milletimizin sorunlarını
çözecek, milletimizi ve ülkemizi lider ülke Türkiye yapacak
çalışmaları yapmak üzere belirlenen Meclis gündemiyle
çalışmanın daha doğru olacağı inancındayız.
Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini hem görülmekte olan bir
davayla ilgili olması hem de Meclisin belirli olan gündemini
değiştirmeye yönelik olması nedeniyle desteklemiyoruz. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bilgin.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu araştırma önergesinin lehine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, konuşmama geçmeden önce,
biraz önce Barış ve Demokrasi Partisi olarak verdiğimiz araştırma
önergesindeki tartışmalara ben de dikkat çekmek istiyorum. Özellikle,
Meclis Başkanımızın söylediği şeyi aynı
zamanda grubumuzun görüşü olarak da ifade ediyoruz. Burada kadınlar
ve erkekler ayrı ayrı değil hepimiz milletvekili kimliğini
taşıyoruz. Kendisine de teşekkür ediyorum Meclis adına
böyle bir uyarıda bulunduğu için ama burada benim dikkat çekmek
istediğim bir şey Fatma Şahinedir. Sayın Fatma Şahin,
kadın konusunda çok ciddi tartışmalar yürütüyor, her yerde
AKPnin kadın politikalarını ifade ediyor. Sayın Bakana
önerim, öncelikle kendi grubunda başlasın, kendi grubundaki erkek vekillerin
cinsiyetçi yaklaşımını ve onu alkışlayan
kadın vekillerle başlasa sanırım burada daha önemli
katıda bulunmuş oluruz. Bunu hatırlatmayı gerekli
görüyorum.
Diğer bir konu, mümkünse erkeklerin,
erkek vekillerin bu kürsüyü kullanırken bayan kelimesini artık
unutmasını kadın kullanmasına da dikkat çekmek istiyorum.
Bu da cinsiyetçi yaklaşımın bir ürünüdür.
Sayın milletvekilleri, aslında
biraz önce biz, KCK tutuklamalarının
araştırılmasına ilişkin kanun teklifi
verdiğimizde Anayasanın 138inci maddesi gerekçe gösterildi ve
sürmekte olan bir davadan dolayı araştırma
yapılamayacağı, araştırma komisyonuna
indirilemeyeceği söylendi ama başka bir dava -biraz önce AKPli
milletvekili de söyledi- devam eden bir dava konusunda başka bir önerge
görüşüyoruz. Demek ki burada hukuk konusunda bir problem var. Zaten bu
ülkede genel olarak hukuk konusunda bir sıkıntı var. Kişiye
göre hukuk uygulanıyor, yaklaşıma göre, hangi parti grubu
vermişse araştırma önergesini ona göre hukuk uygulanıyor.
Bu, ciddi bir sorun. Bunu da burada bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Sayın milletvekilleri, Hrant Dink
cinayeti, gerçekten Türkiyede özellikle farklılıklara tahammül
göstermek açısından önemli bir dava çünkü bu dava sonuçlandı
aslında. Devam ediyor. deniliyor, AKPli vekiller, işte
Başbakan, bu konuda özellikle ortaya çıkan tepki
karşısında şöyle ifade ettiler: Süreç bitmedi, süreç devam
edecek. Oysa süreç bitirildi. Bu süreçte ne ortaya çıktı? Bu süreçte
aslında devlet aklandı. Biraz önce, Sayın Muammer Güler burada
açıklama yaptı. Muhtemelen bu açıklamalara ihtiyaç var.
Eğer gerçekten samimiyse AKP İktidarının kendisinin bu
olayların araştırılması konusunda bir
araştırma önergesi getirmesini, biz de Barış ve Demokrasi
Partisi olarak bu araştırma önergesini destekleyeceğimizi ifade
ediyoruz çünkü bu dava boyunca özellikle Hrant Dinkin
arkadaşlarının söylediği isimlerden birisi Sayın
Muammer Gülerdir, yine Cemil Çiçektir, yine AKP Hükûmetinin kendisidir. Bu
konuda ciddi anlamda ithamlar var. Bunlar bilindiği hâlde soruşturma
kapsamlı yapılmadı diye, eğer gerçekten bu konuda AKP
samimiyse kendisi bir araştırma önergesi getirsin çünkü biz
araştırma önergesi sundukça hepsi reddediliyor ve buradan sonuç
almıyoruz. Ama şunu da bir kez daha ifade etmek istiyoruz: Türkiye
geçmişiyle yüzleşmediği sürece, gerçekten demokrasiye
ulaşması mümkün değildir. Ermeni meselesinde olsun Kürt
sorununda olsun Dersim katliamında olsun, Türkiye hâlâ katliamlarla
anılan bir ülke ve katliamlarla yüzleşebilmiş değil,
yüzleşebilme cesaretini gösteremiyor. Yüzleşebilme cesaretini
göstermediği sürece de gerçek anlamda bu ülkede eşitlik, özgürlük,
kardeşlik olması mümkün değil.
Şimdi, AKPli milletvekilleri diyor ki
Özgürlük mü, güvenlik mi? Güvenlik olacak ki özgürlük olsun. Özgürlüğün
olmadığı yerde güvenliğin olması mümkün değildir.
Eğer denklemi ters kurarsanız hiçbir problemin, hiçbir sorunun çözümü
olmaz. Yanlış denklem, yanlış sonuçlara götürür bizi. Bu
Ermeni meselesinde de tam da böyle.
Şimdi, özellikle birkaç gün önce
Fransada bir yasa tasarısı geçti, hepimiz kıyamet
kopardık, bu Parlamentoda kınamalar sunuldu ama kimse, hiçbir
milletvekili Ya burada ne yaşanmış? 1915te neler
yaşandı? Biz bundan nasıl kurtulabiliriz? Geçmişimizle
nasıl yüzleşebiliriz? Yüzleşebilmek için neler
yapmalıyız? Parlamentonun görevi nedir? diye hiçbir soru
sormadı. O noktada, Fransanın yaptığı şeyin ne
kadar ayıp olduğu üzerinden bir tartışma yürütüldü.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
birkaç imzayla kamuoyuyla paylaşılan bir belgeyi size okumak
istiyorum. Arat Dink, Garo Paylan, Hayko Bağdat, Markar Esayan, Sibil Çekmen, Tamar Nalcı, Tatyos Bebek
bu Fransadaki inkâr yasasına ilişkin şey görüşülmeden önce
kamuoyuyla bir şey paylaştılar. Bu ne kadar sizin dikkatinizi
çekti bilmiyorum ama buradan bir kez daha paylaşmak istiyorum. Bu yasa
tasarısı geçmemişti yayınlandığında.
Türkiye İnkâr Hakkının
Peşinde! diye başlık atılmış.
Fransa'da, ifade özgürlüğünü
soykırımların inkârı yönünden kısıtlayacak
tasarı yasalaşıyor.
Özgürlükler cenneti ülkemiz yine seferberlik
hâlinde.
Parlamentoların tarihî olaylarla
ilgili karar alması çok yanlışmış.
Parlamentoların tarihî olaylarla
ilgili karar alması yanlışsa, bu, bizim Ermeni
soykırımı ile ilgili TBMM'den bekleyebileceğimiz bir
şey olmadığı anlamına mı geliyor?
Siyasetin tarihî olaylarla ilgili karar
alması yanlışsa, Dersim hakkında edilen kelam bizi niye
heyecanlandırdı?
Ama bu kez Fransa'da geçmekte olan yasa
tasarısı, soykırımı tanımanın ötesinde,
soykırımın inkârını cezalandırmayı öngören
bir tasarı.
Böyle olunca da Türkiye inkârcı
zihniyetine ve haksız konumuna ince bir haklılık
kılıfı geçirme şansına erişti.
Belli ki soykırımın
inkârının cezalandırılmaması gerektiği konusunda
cümleten hemfikiriz.
Peki, inkârın ahlaken de bir suç
olmadığını mı düşünüyoruz?
Önünde sonunda Türkiye'nin savunduğu,
soykırımı inkâr hakkı değil midir?
Doksan altı yıldır süren bu
hakkı kullanma rahatlığının devamı değil
midir?
İnkâr suç değilse, Türkiye bunca
yıldır hangi suçu işliyor?
2006 yılında aralarında
Hrant Dink ve Ragıp Zarakolunun da bulunduğu 9 Türkiyelinin
Fransada savunduğu şey ile Türkiyenin bugün savunduğu şey
gerçekten aynı mıdır?
Türkiyenin, Hrant Dinkten kendi lehine
devşirdiği sözleri kullanmaya hâlâ yüzü var mıdır?
Türkiyeli Ermenilerin son
çığlığı Hrant Dinkin, soykırım
sözcüğünü kullanmama tercihiyle bugün başkalarının
soykırım kelimesini kullanmama tercihleri aynı kalibrede
midir?
Türkiyenin kendi sahici sözü nedir?
İnkâr politikası, kötülüğe
olur vermesiyle 1915 sonrası birçok suç işledi. Hrant Dinkin
öldürülmesinin de iklimini hazırladı.
İnkar, soykırım
mağdurlarına travmayı tekrar yaşattığı ölçüde
şiddeti yineleyebilir ve bu hâliyle suçtur.
İnkârdan beslenen bir ifade
özgürlüğü söylemi buram buram riya kokuyor.
Kokuyu almıyor musunuz?
Türkiyenin tutunduğu ifade
özgürlüğünün bu en ince dalı, hantallığını
taşıyabilecek güçte değildir.
Evet, tartışmayı üçüncü
ağızlardan alıp ait olduğu topraklara
taşımalıyız.
Söz konusu tasarıya karşı
çıkmanın belki de en haklı gerekçesi budur.
Onun için bırakın Fransayı.
Fransa çok kötü bir şey
yapıyormuş, niyeti hayra değilmiş
Peki, Türkiye ne yapmayı
düşünüyor?
Bence bu imza metninin burada
tartışılması gerekir.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Ermenilerin mi
yanındasınız, Türkiye Cumhuriyetinin mi
yanındasınız, onu söyle.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Evet, biz Ermeni
halkının da yanındayız, Türkiye halkının da
yanındayız, Kürt halkının yanındayız.
Biz
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) O
tasarının mı yanındasınız, Türkiye
Cumhuriyetinin mi yanındasınız?
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) İşte
bu tartışmanız çok yanlış yani.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Tasarıyla
ilgili konuşuyorsunuz...
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Biz şu an
Ermeni halkının yanındayız, Hrantın
yanındayız, Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz. diyoruz,
sizin gibi ırkçı yaklaşımları ifade etmiyoruz yani.
Şimdi
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Irkçılığı sen
yapıyorsun ırkçılığı, burada konuşurken.
Kafatasçılık yapıyorsun.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla)
Irkçılığı yapan varsa bellidir. AKPnin
ırkçılık ve faşizm konusunda kimseye toz
kondurmadığı ortada. Bu bayrağı en iyi
dalgalandıran şu an AKP Hükûmetidir. Hatta Alman faşizminden
bile öte bir yaklaşımları, uygulamaları olduğu
açıktır.
Şimdi, sayın milletvekilleri,
Ermeni meselesini eğer çözeceksek bu Parlamentonun bu konuda tartışma
yürütmesi ve bu konuyu burada ifade edilen gibi kendi topraklarına, burada
yaşanan yere taşıması gerekiyor. Bu
taşınmadığı sürece Hrant Dink cinayeti adli bir
vakaymış gibi ifade ediliyor.
14. Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanı Rüstem Eryılmazın kendisi bile
açıklamasında
diyor ki Vicdanıma sığmadı -yani vicdanım elvermedi-
bu kararı verirken. Acaba bu kararı verdiren neydi? Biraz önceki bu
inkâr yaklaşımı olmasın, Türkiyede hâlâ Ermenileri,
Kürtleri, Lazları, Çerkezleri düşman gören, öteki gören yaklaşımın
ürünü olmasın.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı görüyor.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Burada diyelim
ki bir yaklaşım gösterildiğinde Aman siz Ermenilerden
yanasınız ya da Kürtlerden yanasınız.
yaklaşımı mıdır? Hrant Dink de tam da Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşıydı. O bunu çok iyi ifade etti ama siz
anlayamadınız Sayın Milletvekili.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Biz, çok iyi
anlıyoruz.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) -
Anlayabilseydiniz şimdi burada çatışmazdınız, burada
Hrant Dinki öldüren zihniyeti sorgulardınız ki yeni Hrant Dinkler
ölmesin.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Hrant Dink
meselesini söylüyorsunuz, Fransada kabul edilen Ermeni tasarısı
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Şimdi,
sataşma yaparak bu işin altından kurtulamazsınız.
Biz, bu araştırma önergesinin
eksik olduğunu çünkü bu konuda bir bütün araştırılması
gerektiğini ama ona rağmen sadece TİB
kayıtlarının araştırılmasının bile
önemli olduğunu düşünüyoruz. Buna Evet oyu vereceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, konuşmacı AK PARTİ
İktidarını faşistlikle suçladı. İzin verirseniz
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin AK PARTİ
iktidarına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Burada Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk
milleti adına konuşma yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi
milletvekilinin yaptığı konuşmayı ibretle izledim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Biz
de sizi ibretle her zaman izliyoruz Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Açıkçası, bu kürsüde bu millet adına siyaset yapan birisinin
1915 olaylarını Fransız Parlamentosunun siyaset uğruna
yaptığı, tarihçilere bırakması gereken bir konuyu
Ermeni soykırımıyla ilgili iddiaları burada benimsemesini
inanın ibretle izledim ve lanetle kınıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunda görev
yapacaksınız, 1915 olaylarıyla ilgili konuyu, tarihte ne
olduğu belli olmayan, tarihçilere bırakılması gereken bir
konuyu, Fransa Parlamentosunun yaptığı düşünce
özgürlüğüne aykırı bir düşünceyi burada savunmak gafletine
düşeceksiniz.
Bu milletin evladıysanız, bu
coğrafya içerisinde yaşıyorsanız bu ülkenin hak ve
menfaatlerini savunmak mecburiyetindesiniz. Dört tane terör örgütünün
destekçisi çapulcunun Fransa tarafından korunmasını, oradaki
çapulcuların yerleşmesini ve onlara fırsat
tanınmasıyla ilgili (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) burada Fransanın yaptığı, Sarkozynin seçim çalışması
için yaptığı faaliyetleri desteklemek hakkına sahip
değilsiniz. Çapulcular gidecek, terör örgütünün temsilcileri Fransa
tarafından korunacak, kollanacak, Türkiyeyi karıştırmak
için, bölmek için faaliyet gösterecek, Sarkozy denilen de orada onları
koruyacak, kollayacak, siz de onlar adına burada büyük bir milletin
tarihiyle ilgili konuyu çarptıran bir düzenlemeyi tasdik edeceksiniz. Bu,
ülkeye ihanet demektir. Siz bu ülkede, bu ülkenin kanunlarına göre
seçileceksiniz, geleceksiniz, Türkiye Cumhuriyetinin milletvekili olarak
hareket edeceksiniz ve bu ülkenin aleyhine bir yalanla ilgili iddiayı
kabul eden Fransa Parlamentosunu destekleyeceksiniz. Önce bu ülkenin vatandaşı
olmayı içinize sindirmek mecburiyetindesiniz. Düşünce ve ifade
özgürlüğüyle ilgili her şeyi konuşabiliyorsunuz. İçinizde
1994 yılında bu kürsüden veya başka yerlerden Kürtçe ifade
kullandığından dolayı on yıl mahkûm yatan
arkadaşlarınız bugün milletvekili oldu. Türkiyede
özgürlüğün hangi noktalara geldiğini iyi düşünmeniz gerekir.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sizin bir lütfunuz değil, halkın
iradesiyle seçildik. Biz halkın oylarıyla seçildik, bir lütuf olarak
sunamazsınız Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sen
terör örgütü üyesi diye yargılanırken bugün milletvekili olma
noktasına geldin.
Onun için, herkes bu kürsüden konuşurken bu milletin
menfaatlerini savunmak hususunda yemin etmiştir, o yemine bağlı
kalmak bu millete sadakatli olmak mecburiyetindedir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye, sırayla
Bir
dakika.
Sayın Şandır, ben Sayın
Halaçoğluyla ikinize söz vereceğim ama önce Sayın Tunceli
dinleyeyim.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Hatip benim söylediklerimi
çarpıtarak
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ne
çarpıtması
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Bize bakarak
konuştu, ben de söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Şimdi bakın, bu
işin sonunu biz alamayız. Dedi ki Sayın Tuncel: Benim
söylediklerim Sayın Elitaşın ifade ettikleri gibi değildi,
çarpıttı, dolayısıyla ona göre
konuşacağım.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Sayın Başkan, bize göre de
çarpıtıyor, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN - Şimdi, bakın, neyse
Şu anda
çalıyı dolaşıyorum, rica edeyim, üzerime gelmeyin.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Gelmiyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncelin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesine
ilişkin açıklaması
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle AKPli milletvekilinin
yaklaşımını ben de esefle karşılıyorum ve
kınıyorum.
Burada Fransız Parlamentosunda gelişen yasaya
ilişkin bir şey ifade etmedim.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Ettiniz
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ne söylediğinin
farkında değilsin o zaman. Yazılanı
anlamamışsın, sen oradaki yazıları
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Tutanaklar getirilsin.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Anlatıyorum size,
tutanakları getirsin.
Sadece bu parlamentodan geçmeden önce, Arat Dinkin de
içerisinde olduğu bir grubun mektubunu okudum, Türkiye Parlamentosu ne
yapıyor? diye. Eğer Sarkozye bir dost, arkadaş
arıyorsanız, sanırım Sayın Başbakan bu konuda
daha yakın arkadaştır. (BDP sıralarından
alkışlar) Bizim Sarkozyle hiçbir şeyimiz olamaz, bu konuda
hiçbir yaklaşımımız yok ama söylemek istediğim
şey şu: O işi tarihçilere de bırakacaksak o zaman
gereğini yapacağız. Kendi geçmişimizle yüzleşme
konusunda bu kürsülerde, bu ülkede, bu sorunu çözmek durumundayız çünkü bu
ülkede yaşayan Ermeni dostlarımız,
arkadaşlarımız, yoldaşlarımız var.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Kendinizle yüzleşin!
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Ermenilerin kalanını da
sürgün edemeyeceksek o zaman bu ülkede eşitlik, özgürlük üzerinden bir
talep kurmak durumundayız. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
O mektup kamuoyuyla paylaşılmış. Bu konuda
katılırsınız katılmazsınız ama ben oradaki
bir soruyu önemsiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Ermeni
yurttaşlarının sorunu konusunda ne yapacak? Hrant Dink ne demişti?
Biz, evet, bu ülkenin topraklarında gözümüz var ama alıp gitmek için
değil, dibine gömülmek için. ve Hrant Dink dibine gömüldü. Daha kaç tane
Hrant Dink dibine gömülsün? Bu zihniyetin ortadan kalkması için bu
mücadeleyi burada yürütmek durumundayız.
Eğer gerçekten Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşlığından bahsediyorsanız, Türkiyeyi
seviyorsanız, o zaman Hepimiz kardeşiz. edebiyatından
çıkıp kardeşlik hukukunu yeniden kurmak durumundayız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Silahları
bırakacaksınız, silahları!
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Hepimiz kardeşiz ama biz
üstünüz. yaklaşımı bu ülkede sorunu çözmeyecektir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Silahları
bırakacaksınız, Kürtlere zulmetmekten vazgeçeceksiniz. Kürtlere
zulmediyorsunuz siz!
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Bakın, bu ülkede, onu da
söyleyeyim: Eğer burada bir sorun varsa -Kürt sorununa getiriyorsunuz-
Kürt sorununun bir terör sorunu olmadığını bu kürsüde 10
defa ifade ettik, siz başka tanımlıyorsunuz. Terör sorunu
olsaydı bugüne kadar çözülürdü. Terörle
mücadele konusunda hiç olmadık
olanaklar kullanılıyor. Şimdi, demek ki bu sorun başka bir
sorun, bu sorun Kürt sorunudur. Bu sorunu çözmeden de Türkiye'nin
demokratikleşmesi mümkün değildir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
PKKdan kurtaracağız Kürtleri.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Diğer bir
nokta, bizim burada oturmamız sizin lütfunuz değildir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
PKKdan kurtaracağız Kürtleri, PKKnın zulmünden
kurtaracağız Kürtleri biz.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Evet, biz bir
Kürtçe kelime konusunda cezaevinde kaldık. Hiç sizin lütfunuz
değildir, halkımızın iradesi sayesinde buraya geldik,
halkımız istemediği sürece de buradan gitmeyeceğiz.
Biz biliyoruz, siz her gün bize dönüp
terörist diyorsunuz ve bizim burada oturmamızı hazmedemiyorsunuz ama
halk iradesine saygı göstermek durumundasınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Türk
milletinin değerlerine saygı duyacaksın sen de!
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) Biz her gün
burada olacağız, inadına burada olacağız, size
karşı direneceğiz. Bu ülkeyi demokratikleştireceğiz,
önce Ankarayı, Türkiye Büyük Millet Meclisini demokratikleştireceğiz.
(BDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Şiddeti
kınayacaksın!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Kes be!
Nedir? Kes sesini!
BAŞKAN Sayın Tuncel, lütfen
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Şiddeti
kınayacaksın!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sabahtan
beri tacizde bulunuyorsun geri zekâlı! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, sözünü geri alsın.
BAŞKAN Sayın Tuncel, geri
alın sözünüzü.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Geri
alıyorum, özür dilerim.
BAŞKAN Tamam, sözünü geri aldı.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Sözünü geri
alsın.
BAŞKAN Şimdi, o zaman
tekrarlanmasını istiyor musunuz ne dediğini?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Geri alsın
BAŞKAN Peki, ben tekrarlayayım,
neyi geri aldığını da söyleyeyim mi? (BDP
sıralarından Söyleyin Başkan. sesleri)
MUSTAFA ÖZTÜRK (bursa) Kendisi geri
alsın.
BAŞKAN Söyledi, geri aldı,
tamam.
Sayın Şandır, bir dakika
süreniz var.
6.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, Ermeni
soykırım iddialarıyla ilgili konuşmasına ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında Ermeni soykırım iddialarına hak
veren bir konuşma yapılamaz. Sayın Hatip ikinci defa söz
almış olmasına rağmen Türk milletinin, Türkiye'nin
tarihinde soykırım yoktur. beyanında
bulunmamıştır. Bunu üzüntüyle karşılıyorum ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tüm dünyaya buradan ilan ediyorum: Türk
milletinin tarihinde soykırım iddiası yoktur, Türk milleti
hiçbir millete karşı soykırım yapmamıştır.
Burada milletvekili olan herkesin bu gerçeği haykırmak gibi bir
insanlık sorumluluğu da bulunduğunu ifade ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ
ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu
7.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, Hrant Dinkin kimin tarafından öldürüldüğünün
ortaya çıkarılmasına ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, efendim, Hrant Dinkin en son, Fransız TV 5te
yaptığı konuşmayı göz önüne alacak olursanız ki
şöyle söyledi, İnternetten de takip edebilirsiniz: Bizden asıl
özür dilemesi gerekenler Fransızlar ve İngilizlerdir. dedi çünkü
Ermenileri kullananlar o devletlerdi. Nitekim aynı şeyi Ermenistanda
da söylediği için tehdide uğradı ve konuşmaması
istendi. Hrantın kimin tarafından öldürüldüğünün gerçekten
ortaya çıkarılmasını en çok isteyen kişi benim fakat
şunu söyleyeyim: Eğer tarihle yüzleşmek istiyorsa, demin Hatip
öyle söyledi, gerçekten şurada bir toplantı yapalım, Meclis
toplantısı yapalım, isterseniz açık isterseniz kapalı,
kim öldürmüş Ermenileri ortaya koyalım, tek tek bütün belgeleriyle,
var mısınız? (MHP sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) Varız, biz de yüzleşmek istiyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ha, tamam, gelin, memnuniyetle,
hepsini tek tek açıklayalım, belgeleriyle, Amerikan belgeleriyle,
İngiliz belgeleriyle, Fransız belgeleriyle, Türk belgeleriyle
açıklayalım, kim öldürmüş görelim. (MHP sıralarından
alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
2.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba ve arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinde
TİBin sorumluluklarını yerine getirip getirilmediğinin
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba günkü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde
son söz Çankırı Milletvekili Sayın İdris Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, Hrant
Dink cinayetinin sır perdesini aralayabilecek Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığının mahkemeye gerekli
bilgi ve belgeleri göndermeyerek davanın uzamasına sebep olduğu
iddiasıyla TİBin sorumluluklarının yerine getirilip
getirilmediği konusunda Meclis araştırması
açılması talebine ilişkin teklifleri aleyhine söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis
araştırması açılmasına dair talepleri ve gerekçesinde
beyan edilen hususlara iştirak etmemiz mümkün değildir. Zira,
gerekçesinde ana muhalefet partisi Cinayetin işlendiği gün Agos
gazetesi önünde dolaşan ve sık sık telefonla konuşurken
güvenlik kameralarına yakalanan 4 kişinin bulunduğunu,müdahil
avukatlarının ileri sürmesine ve bu kişilerin telefon numaralarının
gönderilmesi talebine rağmen bu taleplerinin yerine getirilmediği ve
TİB tarafından bu taleplerinin reddedildiği
denilerek gerekçe
gösterilmek suretiyle talepte bulunulmuştur. Bu talepler son derece
yakışıksızdır ve gerçeği
yansıtmamaktadır çünkü telekomünikasyon yoluyla iletişimin
tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda
alınmasına dair usul ve esaslar 10/11/2005 tarih ve 25989
sayılı Yönetmelikle düzenlenmiştir. İletişimin
tespiti, iletişimin içeriğine müdahale etmeden iletişim
araçlarının diğer iletişim araçlarıyla kurduğu
iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin
tespit edilmesine yönelik işlemleri ifade eder. Tanıma göre
iletişimin tespiti iletişimin içeriğine müdahale etmemeyi
gerektirir.
Anayasamız 20nci maddesinde özel
hayatın gizliliğinin korunmasını düzenlemiş, 22nci
maddede de haberleşme hürriyetine yer verilmiştir. Haberleşmenin
gizliliği de esastır ancak yasa koyucu bazı hâllerde
gizliliği, CMK 135inci maddeye göre şartlarının
varlığı hâlinde genel iletişimin tespitini isteyebilir. CMK
gereğince iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesi ve kayda alınması yönetmeliğin 12nci
maddesinde düzenlenmiş olup bu çerçevede hâkim kararında
hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim
aracının türü, kullandığı telefon numaraları veya
iletişim bağlantısının tespitine imkân veren kodundan
belirlenebilirler. Tedbirin türü, kapsamı ve süresi, tedbire
başvurulması gerektiren nedenler açıkça belirtilir. Kararlar en
fazla üç ay için verilebilir. Bu süre aynı usulle üçer ayı geçmemek
şeklinde en fazla 3 defa uzatılabilir. Mahkeme kararları madde
10 gereğince Telekomünikasyon İletişim Başkanlığınca
yerine getirilmek zorundadır. Bahsettiğim hususlar konunun teknik
boyutu itibarıyla yüce heyetinizi bilgilendirmek amaçlıdır.
Meclis araştırması açılmasına dair ana muhalefet
partisinin talebi de tamamen Anayasaya aykırı olmakla, yersiz ve
usulsüzdür.
Şöyle ki: Anayasanın 138inci
maddesi mahkemelerin bağımsızlığını
düzenlemekte ve ikinci fıkrasında da açık bir şekilde
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. hükmünü içermektedir.
Yine, üçüncü fıkrasında
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin
kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz
veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Anayasanın amir hükmü
bulunmasına rağmen, henüz ilk derece mahkemesinde verilen
kararın Yargıtay safahatı beklenmeksizin, herkesin ve her
kesimin görülmekte olan bir dava hakkında görüş beyan etmesinin hukuk
devleti ilkesiyle bağdaşmadığı ve yargıya
müdahale niteliğinde olduğu ve Anayasaya aykırı
olduğunu özellikle belirtmek isterim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görülmekte olan ve kamuoyunda Hrant Dinkin öldürülmesi
davası olması nedeniyle sıkça konuşulan davanın
duruşmaları, asıl fail Ogün Samastın yaşının
küçük olması nedeniyle, dosyası tefrik edilmek suretiyle
İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinde karara
bağlanmış ve diğer sanıklar yönünden ise İstanbul
14. Ağır Ceza Mahkemesinde 17/1/2012 tarihinde karara bağlanmıştır.
Her iki dosya da hâlen derdesttir ve Yargıtay aşaması beklenmektedir.
Özellikle Agos gazetesi yazarı Hrant Dinkin 19/1/2007 tarihinde
İstanbulda öldürülmesi sonrasında olayın faili Ogün Samast
yakalanarak tutuklanmıştır. Diğer sanıklarla birlikte
yargılanması sırasında sanık Ogün Samastın
yaşı küçük olması nedeniyle dosyası tefrik edilmiş,
14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen diğer şüphelilere
ilişkin davanın son duruşması yani 17/1/2012 tarihinde
karara çıkmadan önce, savcılık, mütalaasında aynen şu
hususları beyan etmiştir:
Cinayet eyleminin Mc Donalds isimli
iş yerinin bombalanmasının ve diğer eylemlerin salt
milliyetçilik duyguları kabaran gençler tarafından işlenmesinin
ötesinde, iştirak hâlinde ve süreklilik içerisinde çalışan,
gizlilik kuralları ve örgütsel hiyerarşiye azami özen gösteren Erhan
Tuncel ve Yasin Hayal yönetiminde Ergenekon terör örgütünün Trabzonda faaliyet
gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlendiğini,
sanıkların gerçekleştirdikleri eylemleriyle Türkiye'nin herkes
için güvenli bir ülke olmadığını ortaya koymak, Ermeni
kökenli vatandaşlarımızın ve yabancıların
Türkiyede bulunan varlığına karşı önemli
kırılma noktaları oluşturmayı hedeflediklerini
belirtmiştir. Ancak savcılığın bu mütalaasına
rağmen, mahkeme, hepinizin de bildiği üzere, sanıklar
hakkında belirli cezaları vermiştir, dosya temyiz
aşamasındadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; olayımızda, bahsedildiği gibi TİBin bir
ihmalinin olması da söz konusu değildir. Zira, TİB mahkeme
kararlarını uygulamakla mükelleftir. Sadece TİB değil bütün
idare erki yargı kararlarını yerine getirmek zorundadır.
Aksi hâlde, haklarında yargı kararlarını yerine
getirmemekten dolayı yasal yollara başvurulabilir.
Basına yansıyan ve TİBten
talep ettiğimiz bilgiler ışığında, mahkeme,
öncelikle baz ve iletişimin tespiti bilgilerinin gönderilmesini talep
etmiş, talebe ilişkin bilgiler hazırlanarak 1 Nisan 2010
tarihinde mahkemeye ulaştırılmıştır. Mahkeme,
gönderilen bilgiler dışında, 3 Haziran 2010 tarihinde olay
mahalline ilişkin baz istasyonlarından yapılan tüm
görüşmelerin tespit edilmesini istemiştir. Bu talebe, TİB
Başkanlığınca, mevzuata uygun olmadığı
gerekçesiyle itiraz edilmiş, gerekçe olarak da mevzuat ve Ceza Genel
Kurulunun içtihadı, 15/11/2011 tarih ve 2011/140 esas 2011/222 karar
sayılı ilamı gösterilmiştir yani bu ilamda açıkça
şu ifade edilmektedir: İşlenen bir suçun failine
ulaşabilmek amacıyla da olsa diğer kişilerin özel
hayatları ve haberleşme özgürlükleri feda edilmemelidir. değerlendirmesine
atıfta bulunmuş ancak bu itirazı ise 9. Ağır Ceza
Mahkemesince kabul görülmeyerek, TİBten istenilen belgelerin tamamı
14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
14. Ağır Ceza Mahkemesi özellikle
bir hususu da Ocak ayı içerisinde TİBten ayrıntılı
olarak istemiştir. Yani bu dönem içerisindeki yapılan
görüşmelerin tamamının arşiv kayıtlarının
düzenlenerek, saklanması talebi TİBe
ulaştırılmış, TİB de bunun gereğini
yapacağını mahkemeye bildirmiş, mahkeme de bunu hüküm
altına almıştır.
Dolayısıyla, burada Cumhuriyet
Halk Partisinin ifade ettiği gibi beş yıl geçmiş olmakla
TİB kayıtlarının silineceği ve bu şekliyle de bu
olayın failleri bulunamayacak sonunda şeklindeki iddialar tamamen
yersiz ve asılsızdır. Zira TİB, görülmekte olan bir
davanın delillerini gizlemekle mükelleftir ve bunda da beş
yıllık gibi bir zaman aşımı söz konusu değildir. Maalesef
beslendikleri kaynaklar yanlıştır. Sadece ceza
yargılaması zaman aşımı süresiyle bu belgelerin
istenmesi hâlinde gönderileceği süre kısıtlıdır. Bunun
dışında herhangi bir kısıtlama söz konusu
değildir.
Bu vesileyle biz, yüce yargıya olan
inancımızı her zaman muhafaza eden bir iktidarın
mensuplarıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS ŞAHİN (Devamla)
- Ve görülmekte olan bu davanın
milletimiz için gönülleri rahatlatacak şekilde
sonuçlanacağını umuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ya, muhalefet milletvekilleri
böyle kaldığı zaman bağırıyorsunuz bana, demek ki
sizinkiler de kalabiliyor. Gördünüz mü?..
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya
Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)(X)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Daha önce tasarının tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi grupları adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi söz sırası
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplanda.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Yok
Başkanım.
BAŞKAN Yok mu? Peki.
Şahıslar adına ilk söz
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Kimse
konuşmuyor.
BAŞKAN O da mı konuşmuyor?
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Kimse konuşmuyor Sayın Başkan, konuşurlarsa biz de konuşuruz.
BAŞKAN Tamam. Anladım,
anladım. Kendi aranızda anlaşın önce.
Evet, söz talebi yoktur.
Sayın Sertçelik, siz niçin sisteme
girmiştiniz?
SEYİT SERTÇELİK (Ankara)
Yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyordum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Vazgeçti efendim.
BAŞKAN Tamam, o ayrı.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA HOCA AHMET YESEVİ ULUSLARARASI TÜRK - KAZAK
ÜNİVERSİTESİNİN İŞLEYİŞİNE
DAİR ANLAŞMA İLE 22 EKİM 2009 TARİHLİ TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KAZAKİSTAN
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HOCA AHMET YESEVİ
ULUSLARARASI TÜRK - KAZAK ÜNİVERSİTESİNİN
İŞLEYİŞİNE DAİR ANLAŞMAYA
DEĞİŞİKLİKLER GETİRİLMESİ HAKKINDA
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1)
22 Ekim 2009 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşma ile 23 Aralık 2010 tarihinde İstanbulda imzalanan 22
Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya
Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Sayın Şandır,
grup adına konuşmacı var mı?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yok efendim.
BAŞKAN Madde üzerinde konuşmak
isteyen yoktur.
Soru-cevap yoktur.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim
2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine
Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan Oy sayısı |
|
253 |
|
Kabul |
: |
252 |
|
Çekimser |
: |
1 |
Kâtip Üye Bayram Özçelik Burdur |
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın Sertçelik, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Ankara Milletvekili Seyit
Sertçelikin, asılsız Ermeni iddialarının temelinde büyük
Ermenistan projesinin olduğuna ilişkin açıklaması
SEYİT SERTÇELİK (Ankara)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Asılsız Ermeni
iddialarının temelinde Anadolu topraklarında, Mersine kadar
uzanan topraklarda büyük Ermenistanı gerçekleştirme projesi
vardır.
1914 tarihini, Ermeniler,
kaçırılmaması gereken tarihî bir an ve fırsat olarak
görmüşlerdir çünkü Anadolu topraklarında, hasta adam olarak
niteledikleri Osmanlı Devleti tarih sahnesinden silinecek ve bir Ermeni
devleti kurulacaktır. Bu bağlamda, Ermeniler Rus ordusuyla birlikte
Osmanlı ordusuna karşı savaşmışlardır. Kendi
ifadeleriyle, bu savaşta itilaf devletlerinin safında bir taraf
olmuşlardır, küçük müttefik olarak Osmanlı Devletine
karşı savaşmışlardır. Rus ordusunda savaşan
Ermenilerin sayısı yaklaşık olarak 300 bindir. Bu
savaşta Ermenilerin bütün kayıpları 150 bindir ancak Ermenilerde,
sayılara bir sıfır ilave etme
alışkanlığı vardır.
Bu dönemde Batı basınında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN 2nci sırada yer alan,
Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün; 5941
Sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün; 5941
Sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.- Çek Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili
Sinan Aydın Aygünün; 5941 Sayılı Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürkün; 5941 Sayılı Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/538, 2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibekin; 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubatın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin; 5275 Sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
Raporları (2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Grupların anlaşması,
komisyonun bulunamayacağının anlaşılması üzerine,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
görüşmek için 26 Ocak 2012 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00te inşallah hep birlikte toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.25