TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
57nci Birleşim
26 Ocak 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının, yerel
basının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Mersin Akkuyu bölgesinde yapılması
planlanan nükleer güç santraline ilişkin gündem dışı
konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı
3.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebinin,
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, yapmış olduğu gündem
dışı konuşmasına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın verdiği cevapta ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesine ilişkin açıklaması
2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın, kimsenin kötü niyetli olmadığına, iktidarın
ve muhalefetin ülkemiz adına mutlaka bir şeyler söyleyeceğine ve
teknik hatalar olursa da karşılıklı düzeltileceğine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 26 milletvekilinin, doktorların ve diğer
sağlık personelinin güvenlik sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118)
2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 22
milletvekilinin, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının ve
özellikle Küçükçekmece Gölündeki kirliliğin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/119)
3.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir ve 20
milletvekilinin, Sivasta meydana gelen elektrik kesintilerinin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/120)
B) Tezkereler
1.- TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Kosova
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Albin
Kurti'nin vaki davetine icabetle Kosova'ya resmî ziyarette bulunmalarına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/738)
C)
Çeşitli İşler
1.- Genel
Kurulu teşrif eden Azerbaycan Parlamentosu Heyetine Başkanlıkça
Hoş geldiniz denilmesi
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz ve arkadaşları tarafından, 3üncü Boğaz köprüsü
konusunda sorunların neler olduğunun
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, 26/1/2012 Perşembe günkü
birleşimde okunmasına ve görüşmelerinin aynı
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğanın,
İstanbul Milletvekili Erol Kayanın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/538, 2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
|
1.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıakanın, kamu kurum ve kuruluşlarının
satın aldığı veya kiraladığı araçlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/2141) |
|
2.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdemin,
1978 yılında terör nedeniyle Elâzığa göç edenlerin
mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı
(7/2224) |
|
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulmasına ve Alevilerin asimile edildiği
iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/2404) |
|
4.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün,
dış ticaret istatistiklerinde ithalatla ilgili bazı verilerin
gizliliğine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/2452) |
26
Ocak 2012 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci Birleşimini açıyorum.
III.-
YO K L A M A
BAŞKAN
- Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmasını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz yerel basının sorunları
hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycıya
aittir.
Buyurun
Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının,
yerel basının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Anadolunun
sesi olan yerel basın, haberleşme temel işlevinin yanı
sıra yerel demokrasinin güçlenmesi, toplumu bir arada tutan
değerlerin yaşatılması ve yarınlara
taşınması konusunda son derece hayati bir görevi de yerine
getirmektedir.
Yerel
basın, zor şartlarda, büyük bir fedakârlık ve özveriyle faaliyet
göstermektedir. Yerel basının en önemli gelir kaynağı olan
Basın İlan Kurumu gelirlerinde 2004 yılında yapılan
düzenleme ile bir artış sağlanmakla birlikte, daha sonraki
yıllarda geriye doğru gidiş söz konusu olmuştur. Bu konuda,
bazı kamu idarelerince ilanlarının sayıca
azaltılması, ilanların küçültülmesi, ilanların verilmemesi,
dernekler ile kooperatifler genel kurul ilanlarının, KÖYDES, BELDES
ilanlarının yayımlanmaması, ilçe ve beldelerde ilan
tahtaları yolunun sıkça tercih edilmesi
BAŞKAN
Sayın Kalaycı, bir saniye.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kuruldaki uğultuyu azaltabilir miyiz lütfen?
Buyurun
Sayın Kalaycı.
MUSTAFA
KALAYCI (Devamla) -
kamu ihalelerinin bölünmesi ve eşik değerlerin
yükseltilmesi sonucu yaşanan ilan kayıpları,
özelleştirmeler yoluyla ve başkaca konularda yaşanan
kayıplar başlıca etkenler olmuştur.
Geçtiğimiz
yasama döneminde hazırlanan Kamu İhale Kanunu tasarı
taslağında ilanların tamamen elektronik yolla
yayımlanması yaklaşımı ve şimdi de İcra
İflas Kanununda değişiklik yapılmasına yönelik
tasarı taslağının da benzeri bir yaklaşıma sahip
olduğu duyumları basın camiasında tedirginliğe neden
olmuş durumdadır.
Aslında
Basın İlan Kurumu, gazeteleri kendi İnternet haber siteleriyle
birlikte marka yapacak bir sürecin önünü açmaktadır. Böylelikle gerek kamu
ihale ilanları gerekse icra, iflas ilanları İnternet
ortamında rahatlıkla yayımlanabilecektir. Bu itibarla,
yapılacak yasal düzenlemelerde bu hususun mutlaka dikkate
alınması gerekmektedir.
Anadolu
basını, yönetenle yönetilen ilişkisinde yönetilenden yana
tavır koymakta ve kamu adına denetim işlevine yardımcı
olmaktadır. Bu anlamda yerel yayımcılığın bir
kamu görevi olarak ele alınması ve mutlaka desteklenmesi
gerekmektedir.
Kamu
faaliyetlerinin saydam bir şekilde yürütülmesi ve hesap verme
sorumluluğunun da bir gereği olarak, merkezî yönetim ile mahallî
idarelerce, her ildeki faaliyetleriyle ilgili olarak o ildeki yerel basına
belirli periyotlarla verilecek ilanlarla yöre halkını bilgilendirmeye
yönelik uygulama başlatılmalıdır. Özellikle bütçe ve
yatırım programı ile uygulamaları ve imar düzenlemeleri
gibi konularda kamu idarelerinin halka bilgi ve hesap vereceği böylesi bir
yapı mutlaka oluşturulmalıdır. Bu vesileyle, bulunduğu
yerleşim birimindeki kamu faaliyetlerini karşılıksız
olarak halka aktaran yerel basın da desteklenmiş olacaktır.
Anadolu
basınının ciddi, basın ahlakına sahip,
tarafsızlık ilkesine bağlı ve objektif bir yayın
organı olarak faaliyetlerini sürdürebilmeleri için özel destek
programları uygulamaya konulmalıdır. Böylelikle, ayakta
kalabilmek için bazı kişi ve kuruluşların sesi olma yoluna
gitmeleri de önlenebilecektir.
Bu
amaçla, birçoğu çağ dışı kalmış ilkel
makinelere sahip olan gazetelerin baskı tesislerini modern hale
getirebilmeleri, televizyon ve radyoların teknolojilerini
yenileyebilmeleri için bazı sektörlerde olduğu gibi faizsiz kredi
desteği uygulamaya konulmalıdır.
Ekonomi
Bakanlığınca uygulanan yatırım teşviklerinde,
Anadoludaki yerel gazete, radyo ve televizyonlar için asgari yatırım
tutarı ile vergi, sigorta primi teşvikleri ve yatırım yeri
tahsisinde uygulanabilir özel bir alan oluşturulması
sağlanmalıdır. Kalkınma ajanslarının proje
çağrılarında yerel gazete, radyo ve televizyonların
projeleri destek oranının sivil toplum kuruluşlarına
uygulandığı gibi yüzde 75 olmalıdır.
KOSGEB
destekleri bir paket olarak yerel basına dönük yeni bir
yaklaşımla ele alınmalıdır. Bu kapsamda:
İşbirliği-Güçbirliği
Destek Paketine basın işletmeleri için yeni bir form
kazandırılmalıdır.
KOBİ
Destek Paketinde yerel gazete, radyo ve televizyonların bilgisayar
donanım ihtiyacını karşılamak maksadıyla,
Paketteki makine desteği kalemi yükseltilmelidir.
Nitelikli
İstihdam Teşvik Paketinde yerel gazete, radyo ve televizyonlar için
hibe tutarı artırılmalıdır. Böylece, daha fazla
sayıda iletişim fakülteli ve nitelikli eleman yerel gazete, radyo ve
televizyonlarda istihdam edilebilecektir.
Tekrar
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Gündem
dışı ikinci söz, Mersin Akkuyu nükleer güç santrali
hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ
Atıcıya aittir.
Buyurun
Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Mersin Akkuyu bölgesinde yapılması
planlanan nükleer güç santraline ilişkin gündem dışı
konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Mersinin cennet Akkuyu bölgesinde
yapılması planlanan nükleer güç santraliyle ilgili olarak gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sizlere Çernobil ve Fukuşima Nükleer Santrallerinde
meydana gelen kazalardan sonra yaşanan felaketi tekrar hatırlatmama
gerek var mı? Eğer yoksa, Akkuyuya nükleer santrali niçin
yapıyorsunuz? Amacınız nedir? Eğer masum olduğunuzu
düşünürsek cevabımız şu olabilir: Enerji
ihtiyacımızı karşılamak, diğer ülkelerle rekabet
edebilmek. Peki, bunlar iyi cevaplar. Bunlar için nükleer santral kurmaya gerek
var mı? Cevap koskocaman bir Hayır. Peki, enerji sorunumuzu
nasıl çözeceğiz? Çevremizi tüketerek, kirleterek değil, yerli ve
yenilenebilir enerji kaynaklarıyla, yani güneşle, rüzgârla,
jeotermalle ve su kullanarak. Bu mümkün müdür? Size hayal gibi geliyor ama
koskocaman Evet. cevabını buradan size veriyorum.
Gülmeyin
Sayın Milletvekili, size ben anlatacağım, niçin, ne
olduğunu. Daha da iyi anlatırım, merak etmeyin!
Buradan
Enerji Bakanı ve Başbakana sesleniyorum, sizler de beni dinleyin
milletvekilleri: Danışmanlarınız, bürokratlarınız
sizleri yanıltıyor, size doğru bilgi vermiyor. Nereden mi
biliyorum? Komisyonumuza geldiler, bize de bilgiler verdiler. Birçok
yanlış ve kelime oyunları var. Arzu eden herkese uzun uzun ne
olduğunu anlatırım. Yenilenebilir enerji
kaynaklarımızın değerlendirilmesi durumunda, 2030
yılında bile elektrik talebimizin 2 katını
karşılayacak kadar yenilenebilir enerji kaynağımız
var. Ben bir bilim insanıyım ve bunları size tek tek ispat
ederim. Ayrıca enerji tasarrufu ve kaçak kayıpların önlenmesiyle
dört nükleer santralden elde edilecek enerjiyi sağlayabilirsiniz.
Gelin,
küçük bir hesap yapalım. 2020 yılında -hadi çok uzağa gitmeyelim,
hani
Neymiş
efendim, bürokratlarınız size diyormuş ki bu çok
pahalıymış, çok zormuş. Zorlukları aşmak için
iktidar oldunuz değerli milletvekilleri. Bu zorlukları
aşacaksınız kardeşim. Küçücük bebekleri kanser yapmak
yerine zorlukları aşmak mecburiyetindesiniz, başka çareniz yok.
Etrafınıza bir bakın, millet ne yapıyor? Almanyanın
Libyada ne işi var? Ben size söyleyeyim: Libya çöllerine tam on iki tane
güneş enerji santrali kuruyor ve bize elektrik satacak. Bu neye benzer
biliyor musunuz? Kutuplara gidip buzdolabı satmaya benzer. Lütfen, kimseyi
aptal yerine koymayın.
Nükleer
santrallerin finansmanı, işletimi, söküm maliyeti yüksektir,
teknolojik olarak tamamen dışa bağımlıdır.
Radyoaktif atık sorunu çözülememiştir. Bu atıklar, bakın,
binlerce değil milyonlarca yıl yok olmuyorlar. Üretim güvenliği
düşüktür, kaza riski yüksektir. Nükleer santraller yüzünden ekolojik denge
bozulur. Olası bir sızıntı durumunda çok sayıda insan
ölür, daha fazlası da kanser olur. DNA kırılmaları
nedeniyle bu kanserler nesilden nesle aktarılır.
Buradan
Sayın Başbakana sesleniyorum: Sayın Başbakan, siz çok
yakın zamanda bir kanser korkusu yaşadınız. Bunun ne demek
olduğunu siz ve sizi gerçekten çok iyi sevenler bilirler. Şimdi bu
kanser korkusunu Mersin halkına nasıl reva görüyorsunuz? Bunu bir
düşünün.
Sızıntı
olmasa bile nükleer santral çevresinde lösemi insidansı, lösemi
sıklığı 2,2 kat artmıştır. Bakın,
buraya nükleer santral kurduğunuzda tarım olumsuz etkilenecek, kimse
buradan sebze-meyve almayacak; turizm olumsuz etkilenecek, hiçbir turist
gelmeyecek. Nükleer santrali soğutmak için denizi
kullanacaksınız, denizin sıcaklığı 2 derece
artacak ve burada hiçbir canlı yaşamayacak. Bu nedenle, artık,
tüm dünya bunlardan vazgeçiyor, siz de bunlardan vazgeçmek
zorundasınız.
Dönün
Rusya ile yaptığınız anlaşmaya bakın. Bakın,
en pahalı enerjiyi alacaksınız, en pahalı. On beş
yıl alım garantisi verdiniz Rusyaya, on beş yıl. Herkes,
tüm dünyada nükleer enerjiyi 6-7 sente alırken biz 13,3, dikkat edin
sayın milletvekilleri, siz hesaptan iyi anlarsınız, 13,3 sente
biz alacağız. On beş yılda yaklaşık 71 milyar
doları Ruslara vereceğiz.
Şimdi,
size soruyorum Allah aşkına, Allah aşkına iyi düşünün
ve kendinize karşı dürüst olun: Hangi biriniz evinizin
yakınına nükleer santral ister? Allah aşkına ya!
Bakın, biriniz el kaldırmıyor. Allah aşkına, hangi
biriniz eviniziniz yanına nükleer santral istersiniz? Bir kişi el
kaldırdı. Hayırlı uğurlu olsun, senin evinin
yanına yapalım nükleer santrali.
Bakın,
afetlerden siz sorumlu değilsiniz ama santralden siz sorumlu
olacaksınız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Atıcı.
Hükûmet
adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner
Yıldız.
Buyurun
Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Aytuğ
Atıcının gündem dışı konuşmalarda söz
aldığı Mersin Akkuyu nükleer güç santralleriyle alakalı
Hükûmetimiz adına bir kısım konulara değinme ihtiyacı
hissettim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
bilim adamı olmak hepimizin ulaşmak istediği bir yerdir ama
bilim adamı oluyorum derken halkımızı, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunu yanlış yönlendirmek doğru olmaz.
Şimdi,
bu meseleyi subjektif ve hissî bakarak çözemeyiz. Dünyaya bir
baktığımızda, bu nükleer güç santralleri
kırk-kırk beş yıldan bu yana dünyada uygulanıyor. 442
tane şu anda nükleer güç santrali var. Bu 442 tane şu anda nükleer
güç santrali var. Bu 442 tane nükleer güç santralinin yarısı 3 tane ülkede:
Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Fransa. 30 tane ayrı ülkede
bulunuyor bu nükleer güç santralleri ve gelişmişlik endekslerine
baktığımızda, hemen hemen G-20 ülkeleri içerisinde nükleer
santrali olmayan 1 veya 2 tane ülke var.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki, Türkiye on yıl öncesinin Türkiyesi değil.
Gayrisafi yurt içi hasılası 3 katına çıktı ve
önümüzdeki on bir yıllık hedefte de inşallah bir 3 katına
kadar daha çıkarmayı düşünüyoruz. Hedefimiz bu. Mademki bu
hedefimiz var, buna uygun davranmamız lazım.
Şimdi,
bakın bir kısım rakamlardan bahsedildi. Gerçekten ama gerçekten
çok üzüldüm. Yani biz yenilenebilir enerji kaynaklarıyla alakalı
ister su ister rüzgâr ister güneş ister jeotermal isterse biokütle,
hangisi olursa olsun, her bir kaynağın sonuna kadar
kullanılmasından yanayız. Bu bizim yerli
kaynağımız, yenilenebilir kaynağımız, aynı
zamanda yenilenemeyen ama yerli kaynağımız olan kömür var. Bunu
da geliştirmemiz lazım. Hedeflerimiz bunlar. Ancak, her bir enerji
kaynağının birinin diğerine göre avantajları ve
dezavantajları var. Eğer siz güneşin yerine nükleer santrali
veya nükleer santral yerine güneşi ikame etmeye
çalışıyorsanız, bu yanlış bir şey
arkadaşlar. Şimdi, her birinin ayrı önemi var. Her birinin
kendine has bir gerçeği var. Rüzgâr santrallerinin önünü açıyoruz biz
değil mi? 20 bin megavat yapacağız dedik, 20 bin megavatlık
santralin, RESin ortalama 8.640 saat içerisinde 2.200-2.500 saat
civarında enerji alabiliyorsunuz. Yani rüzgâr estiği zaman alabiliyorsunuz,
rüzgâr esmediği zaman alamıyorsunuz. Ben şimdi bir sanayicimize,
meskenimize diyebilir miyim lütfen bekleyin üç saat sonra rüzgâr esecek? Ben
bunu diyemem ama biz buna rağmen RESlerin bu Türkiye için son derece
gerekli olduğuna inanıyoruz ve lisanslamayla alakalı
çalışmalarımızın önemli bir kısmı bitti, 12
bin megavatlık da bir rüzgâr santrali dört yıl içerisinde inşa
edilmiş olacak. Şimdi, bunun yeri ayrı ama bir projeyi yapmak
diğerinden vazgeçmek anlamına gelmiyor çünkü Türkiyenin her bir
yönüyle gelişmesiyle beraber bunları karşılayabilecek
durumda olması lazım. Eğer siz güneş santrallerini 400
milyar kilovatsaat elde edeceğim diye yaparsanız ne tarım
arazisi bırakırsınız ne sit alanı
bırakırsınız ne mera vasfını kaybetmemiş
arazi bırakırsınız ne kültür varlıkları ne tabiat
varlıkları, hiçbir şey bırakmış
olmazsınız. Bunların her birisinin bir denge içerisinde
olması lazım geldiğini, bütün, enerjiyle uğraşanlar
bilirler. Baz yük nedir, onun üzerine konulabilecek yükler nedir; bunların
her birisi tek tek konuyor.
Bakın,
Almanyayla İspanya hem rüzgâr hem de güneş santrallerini
geliştiren iki tane gelişmiş ülkedir, değil mi? Her
ikisinin de nükleer santrali var. Almanyanın nükleer santrali toplam elde
ettiği elektriğin yüzde 27sini karşılıyor. Bunlar
küçük rakamlar değil, son derece ciddi rakamlar. Peki, Türkiye'nin,
ülkemizin denize olan kıyısı
13,3
sent dediniz, sürçülisan olduğu kanaatindeyim. 12,3 sentler
civarında -12,35 olarak- biz anlaşmamızı yaptık.
Şimdi, finanstan anlayanlar çok iyi bilirler. 2019 yılında
işletmeye alınacak olan, on beş yıl boyunca, alım
garantisi müddeti boyunca sabit fiyatlı olacak olan rakamın bugüne
indirgenmiş değeri 6,40 dolar/senttir arkadaşlar. Eğer bana
benzer bir fiyat getirebiliyorsanız, yarından itibaren o
görüşmelere ben tekrar başlarım ama bu fiyatı söyleyen
arkadaşımızın aynı zamanda şunu söylemesi
lazım, çok ama çok önemli bir noktadır bu: Alım garantileri
bittikten sonra, nükleer güç santralleri amortismanlarını itfa
ettikten sonra, buradan elde edilecek her 100 dolarlık kârın 20
doları, yani yüzde 20si Türkiye Cumhuriyeti hazinesine aktarılacak
paradır. Yani biz buna
Verdiğiniz örnekler, 6 sent, 8 sentler,
vardır dünyada bu rakamlar, doğrudur ama finansmanını
ödersiniz. 21 milyar dolar ödersiniz, hazinenizi borçlanma limitleri dâhilinde
borçlandırırsınız, faizleriniz 1,5 puan civarında artar,
bu cebinizden aldığınızı zannettiğiniz
rakamı diğer cebinizden fazlasıyla verirsiniz ama bunların
hesabını yapmış olmazsınız. Bunlar doğru
şeyler değil.
O
yüzden Evinizin yanına yaptırır mısınız?
derseniz. Bugün, Kashiwazaki, dünyanın en büyük nükleer güç santrali
Japonyadadır. Yanına gidin, bir tane ev değil, kasaba
değil, normalde bir şehir vardır. Parisin yakınına
bakın, İspanyada bakın, Brükselde bakın, toplam
elektriğin, tedarik edilen elektriğin yüzde 82si, yüzde 76sı
bu dediğim ülkelerde nükleer güç santralleri tarafından
karşılanmaktadır. Evet, kayıp-kaçakla alakalı bizim
hedeflerimiz var, tasarruf miktarlarımız var, bunları
yapacağız ama bunu yapmak, dediğim gibi, diğerine mâni
olmak anlamına gelmez.
Bir
traktör fabrikasında 5.100 tane parça var arkadaşlar, bir binek
otomobilde 10.200 civarında parça var, bunların yapılması,
sanayimize kazandırılması nasıl bizim için artıysa
nükleer güç santrallerinin de yaklaşık 510 bin adet parçası var.
Şimdi, biz, Rusyayla anlaşmada diyoruz ki: Ne kadar iade olacak?
Ne kadarını yapabiliyorsanız o kadar iade olacak. dediler.
Yapamadığımız parçanın yerlisi olur mu? Şimdi,
bize yeni bir hedef konuyor, 2023 yılına kadar Türkiye nükleer güç
santralleriyle alakalı parçaları yerli sanayisinde yapmış
olsun, şu anki sanayileşmenin yaklaşık 3 katı kadar
bir hedefe ulaşmış olacak.
Yalnızca
elektrik temini değildir nükleer güç santralleri, yalnızca bir
elektrik sorunu değildir, aynı zamanda bir sanayileşme
sorunudur. Güney Korenin 1970li yıllardaki rakamlarına bakın
lütfen. Güney Korenin 1950li yıllarda -52de, 54te malumunuz biz oraya
gittik ve bizzat da o savaşa katıldık- gayrisafi yurt içi
hasılası ve kişi başına düşen millî geliri
bizimkinden daha düşüktü ama iğneden ipliğe kadar 71-72
yılında yüzde 100ünü Westhinghousedan aldılar. Şimdi,
yüzde 100ünü yapıyorlar ve 27nci santrallerine sahipler, dış
ülkeye teklif verebiliyorlar. Şimdi, Türkiye, yalnızca vücuduyla
beraber değil, beyniyle beraber büyüdüğünde obezite olmaz, gerçekten
o zaman büyümüş olur ve Türkiye, mühendisliğiyle beraber, teknik
ekipleriyle beraber, beyniyle beraber büyüyebilecek bir kapasiteye ve
kabiliyete sahiptir.
Ben
diyorum ki, bizim yaklaşık
Ben
bütün bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla, hürmetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı üçüncü söz Osmanlı Devletinin kuruluş yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Ağrı Milletvekili Sayın Ekrem
Çelebiye aittir.
Buyurun
Sayın Çelebi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sayın Bakan, bilim adamı kimliğimle halkı yanılttığımı
ileri sürdü. İzniniz olursa Başkanım, bir açıklama yapmak
isterim.
BAŞKAN
Şimdi ben hatibi çağırdım.
Buyurun.
3.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebinin,
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Osmanlı
İmparatorluğunun kuruluşu hakkında gündem
dışı konuşma yapmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarih,
bir tecrübe alanıdır. Bu alandan ders almasını bilmek,
buradan hisseler çıkarabilmek çok önemlidir. Millî şairimiz Mehmet
Âkif Ersoyun da çarpıcı bir şekilde ifade ettiği gibi
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar, ibret alınsaydı tekerrür mü
ederdi? II. Abdülhamit ise Tarih değil, hatalar tekerrür ediyor.
demiştir. Bunlar Tarih bize neden gerekiyor? sorusuna verilmiş
cevaplardır.
1000-2000
arasındaki yüzyıllarda dünya iki büyük imparatorluğa sahne oldu.
Bu iki büyük imparatorluğu da biz kurduk. 1071de Doğu Anadoluda
Sultan Alparslanın Malazgirt Savaşının ilk komutunu
verdiği ve beyaz elbiselerini giyip iki rekât namaz
kıldığı yer, benim memleketim Ağrının
Patnos ilçesinin Doğansu köyünde bulunan ve ovaya hâkim olan Grebido
Tepesidir. Ama tarih bunu Malazgirt Meydan Muharebesi olarak yazıyor ve
biz de bunu böyle kabul ediyoruz.
Hepinizin
malumu olduğu üzere Anadolu, 1071lerden sonra İslamla
tanışmaya başlamıştır. Bu fetih
anlayışıyla Anadolu bizim kılınmış, Anadolu
milletimizin ana vatanı olmuş, bu tarihten bu yana bölünmeden,
parçalanmadan, imparatorlukların kalbi, bedeni ve gücü olmuştur.
Osmanlı Devletinin kuruluş tarihi 1299dur. Oysa bu tarihe
karşı olan bir diğer görüş ise hicri 699
yılını esas alan görüştür. Bunun miladi
karşılığı 27 Ocak 1300 tarihidir ve Sultan Abdülhamit
Hanın da tespit ettirdiği tarih budur. Bu tarih, 20nci yüzyıla
kadar dünyaya nizam veren bir devletin doğuşu demektir. Bir
beyliğin imparatorluk, bir aşiretin millet olmaya
başlamasının ilk adımıdır.
Tarih,
olaylar ve insanlar bahçesidir. Güzel gören güzel düşünür, güzel
düşünen güzel görür, güzel gören hayatından lezzet alır.
İşte biz, girdiğimiz Osmanlı tarih bahçesinde sadece
olumsuzluklara değil, açmış çiçeklere ve kokan güllere de bakacağız.
Makam
için fetva veren Turşucuzadelerin yanında; Kanuniye karşı
çekinmeden Padişah emriyle nameşru olan nesne meşru olamaz.
diyerek haykıran Ebüssuuddan, Torlak Kemal ve Mithat Paşaların
yanında; Molla Fenariden ve Ahmed Cevdet Paşadan, devleti
perişan eden Talat-Enver-Cemal üçlüsünün yanında Piri Mehmed
Paşa ve Köprülü Mehmed Paşadan, körü körüne ilmî gelişmelere
karşı gelen Kadızadelerin yanında Lagari Hasan Çelebi ve
İsmail Gelenbeviden de bahsedeceğiz.
Bir
zamanlar, Avrupanın büyük devletlerine karşı savaşan
ordumuzda Kurandan alınan şu inanç vardı: Ben ölsem
şehidim, öldürsem gaziyim.
Gerçekten
Kosova Muharebesine çıkan Murad Hüdavendigâr: Ya Rab! Beni din yolunda
şehit, ahirette sait eyle. demiş ve bu duası da
gerçekleşmiştir.
Bu
ruh ile şahlanan şanlı ecdadımız, şevk ve
aşk ile ölümün yüzüne gülerek bakmış daima Avrupayı
titretmiştir. Hangi duygu bu manevi değerlerin yerine ikame
edilebilir? Hiçbir dünyevi duygu ve arzu bunun yerini alamaz. Bu iman ve
idealin istikametinde yürüyen devleti ebed müddet asırlarca üç
kıtaya hükmetmiştir ve medeniyet götürmüştür.
Bu
şanlı tarihin ilk temelinin nasıl
atıldığını ise 1071de Malazgirtte konuşan ve
sesi tarihin derinliklerinden bize akseden Sultan Alparslandan dinleyelim:
Din ve devlet yolunda sırf Allah rızası için
savaşacağız. Eğer şehit düşersem vurulduğum
yere gömünüz, bir adım geriye bir adım ileriye bile değil.
Hükümdar olarak değil, bir er gibi din ve devlet için
dövüşeceğim.
Bu
sesi duyan ve bu ruhla Osmanlı Devletini kuran Osman Bey de ölüm
döşeğinde aynı ruhu oğlu Orhana da
aşılamaktadır: Oğlum, mesleğimiz Allah yoludur. Kuru
kavga değildir.
Bir
milletin maddi bataryaları ne kadar modern silahlarla mücehhez olursa
olsun ve o millet isterse imparatorluk seviyesine yükselsin, manevi
bataryaları boş olduğu müddetçe o millet yıkılmaya
mahkûmdur.
Osmanlı
bu kubbede hoş bir seda bırakıp gitti. Şimdi Türkiyeyi konuşma
zamanı, şimdi Türkiye'yi büyük kılma zamanı,
Osmanlı'nın ihtişamını aşma zamanı.
Eğer Osmanlı'dan bahsedeceksek, Osmanlı kadar dünya siyasetinde
etkili ve belirleyici olmaktan bahsedebileceksek şuna uymamız
lazım: Allah'a şükürler olsun ki artık Türkiye Cumhuriyeti,
Sayın Başbakanımızın liderliğinde, rüzgârın
götürdüğü yere savrulan bir ülke değil, kendi rüzgârına
ülkeleri, siyaseti, dünya dengesini katan bir ülke. AK PARTİ ile rüzgâr
yön değiştirdi. Bunları tarih yazacak, Osmanlıyı
nasıl yazmışsa tarih, bugünleri de yazacak
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
EKREM
ÇELEBİ (Devamla) Sayın Başkanım, o zaman, şu
kısa paragrafı okuyabilir miyim?
BAŞKAN
Hiç yapmadım, yapmıyoruz.
EKREM
ÇELEBİ (Devamla) Şunu okumak istiyorum.
BAŞKAN
Bana niye soruyorsunuz, süreniz bitti, isterseniz
Bir şey diyemem.
EKREM
ÇELEBİ (Devamla) Konuşmanın sonuna gelmişken son olarak
Osmanlıyı şöyle özetlemek isterim: Osmanlı sanattır,
Osmanlı marifettir, Osmanlı ilmin tezahür ettiği medeniyet
kaynağıdır, edebi terbiyedir, Osmanlının beyni hak ve
adalettir, kalbi imandır, tezahürü emniyet, şefkat ve merhamettir.
Osmanlıyı
kuran büyüklerimizi, cumhuriyeti bize bırakan önderlerimizi ve tüm
ecdadımızı rahmetle anıyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
Buyurun
Sayın Aytuğ Atıcı.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, yapmış olduğu gündem
dışı konuşmasına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın verdiği cevapta ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesine ilişkin açıklaması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan, bilim adamı olarak sizleri
yanılttığımı veya yanıltmaya
çalıştığımı söyledi.
Sayın
Bakan, gerçekten bilim yoluna kendini adamış insanlar, insanları
bilerek yanıltmazlar ancak kim insanı yanıltır biliyor
musunuz? Gözünü para bürümüş, hırsları aklının önüne
geçmiş ve göbeğinden dışa bağımlı, çaresiz
olan insanlar bilirler yanılttıklarını ve bile bile
-eğer vicdan varsa- bazen de içleri kan ağlayarak insanları
yanıltırlar. Ben sizin böyle yaptığınızı
söylemiyorum, sakın beni yanlış anlamayın ama eğer
yanıltan birileri varsa bu kişiler onlardır.
Bakın,
siz dediniz ki: Herkes, her önüne gelen nükleer santral yapıyor.
Hayır, tam tersi, Avrupa ülkelerinin tamamı, nükleer santralden belli
bir program dâhilinde vazgeçiyor, bu programları az gelişmiş
ülkelere yaptırtmaya çalışıyorlar. Sadece bir dakika elli
bir saniyem kaldığı için uzun uzun anlatmayacağım ama
lütfedin, ne olur, bizi davet edin bir araya gelelim, siz yoğunsanız
arkadaşlarla bir araya gelelim bizim bilgi
dağarcığımızdakileri sizlere anlatalım.
Bakın,
biz muhalefet partileri elbette ki iktidar partisine vurmaktan keyif
alırız, yanlış yaptığınız zaman
basarız yaygarayı. Bu, öyle bir konu değil. İnanın bu
muhalefet edilecek bir konu değil. Bu bir insanlık konusu. Oradaki
bir sızıntıdan sonra siz nasıl dersiniz ki İnsanlar
etkilenmez. Allah aşkına. Siz nasıl dersiniz ki Fransaya
turist gidermiş de bize niye gelmezmiş? Yahu siz Fransadaki,
Avrupadaki lobiciliği bilmiyor musunuz? Sen buraya nükleer santrali
kurduğun an Yunanistan başta olmak üzere, İtalya başta
olmak üzere Orada nükleer santral var, gitmeyin. diye yaygara koparacaklar
mı, koparmayacaklar mı?
12,3
sente anlaştığınızı çok iyi biliyorum, KDVsini
söylemeyi unuttunuz. O yüzden, bu daha da fazla bir rakam olacaktır. Bana
daha düşük bir fiyat getirin. diyorsunuz, gelmez, daha düşük bir
fiyat gelmez çünkü burada başka, geri planda başka işler var.
Elbette ki gelmez, getirmeyeceğiz çünkü biz bunu toptan reddediyoruz.
Finansman düşük. diyorsunuz Sayın Bakan. Finansman düşük filan
değil. Bizim ödemelerimiz yani 71 milyar dolarımız gittikten
sonra kâr edeceğiz. diyorsunuz ama etmeyeceğiz. Güneşe
eğer yatırım yaparsak. Bakın, matematikçiler bilirler,
eksponansiyel olarak üretim fiyatı çok ciddi düşecektir. Ne olur
buraya gelin. Nükleer santral dışa bağımlıdır.
Biz enerjide yerli, yenilenebilir şeyleri kullanmak istiyoruz,
dışa bağımlı olmak istemiyoruz. Biz nükleer santral
yapamayız, yapamayacağımız için Rusyaya el açtık,
avuç açtık, gel buraya nükleer santral
Siz zannediyor musunuz ki nükleer
teknolojiyi bize öğretecekler? Ama Allah sizi şaşırttı
galiba. Dedi ki: Sadece elektrik sorunu değil sanayileşme. Eğer
bunun arkasında silah varsa biz zaten buna karşıyız. Biz
yerel değil ülkenin kalkınmasını, hem yerelin hem ülkenin
kalkınmasını istiyoruz.
Çok
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Yerinizden.
Üç
dakika sonra kapatacağız, eşitlik var biliyorsunuz.
2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın, kimsenin kötü niyetli olmadığına,
iktidarın ve muhalefetin ülkemiz adına mutlaka bir şeyler
söyleyeceğine ve teknik hatalar olursa da karşılıklı
düzeltileceğine ilişkin açıklaması
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Hayhay.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; tabii ben burada kimsenin kötü
niyetli olduğunu söyleyemem yani ister iktidar ister muhalefet mutlaka
ülkemiz adına bir şeyler söylemeye çalışıyoruz ama
teknik bir
hata varsa da onu karşılıklı tabii ki düzeltmek
zorundayız.
Arkadaşlar,
şimdi, güneş enerjisinin, Mersin Akkuyuya yapmayı
planladığımız nükleer güç santrali... Bakın,
rüzgârı savunan, güneşi savunan ve yerli
kaynaklarımızı savunan birisi olarak söylüyorum, bunların
hiçbirisinden vazgeçmeyeceğiz. Yerli ve yenilenebilir
kaynaklarımızın her birisini yapmamız lazım, bunda
hemfikiriz ancak Türkiye'nin büyüme hızı bizim yenilenebilir enerji
kaynaklarımızın büyüme hızından daha büyük. Çok net
bir rakam bu.
Şimdi,
bakın...
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Değil, Sayın Bakan, ispat edeyim size.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Arkadaşlar, ben,
yaklaşık... Yani bunları söylememiz, kendi adıma ayıp
şeyler. Ben de otuz yıllık mühendisim ve tamamen enerji
sektörünün içerisindeyim. Şimdi, arkadaşlar, bunu, sizinle bir
yemekte karşılıklı, beraber rakamları
paylaşırız.
Söylemek istediğim
konu şudur: Bir nükleer güç
santralinin ürettiği enerji yaklaşık 8 bin saattir bir
yılda. 5 bin megavatlık yaptığınız nükleer güç
santralini 8 bin saatle, yaklaşık, çarptığınızda
40 milyar kilovatsaat enerji elde edersiniz. Yani şu anki Türkiye'nin
tükettiği elektriğin yaklaşık beşte 1i kadardır
bu. Biz, bu inşa hâline geldiğinde de yaklaşık onda 1i
kadar elektriği bu nükleer güç santralinden üretmiş
olacağız.
Yaklaşık 2,5
megavatlık 10 bin tane rüzgârgülünün... Bakın 10 bin adet, şu
anda Türkiyedeki sayısı 6.600 civarındadır, 10 bin adet
direkten üretilecek rüzgâr enerjisinin karşılığı hemen
hemen bu rakamlar kadardır. Dedim ya her birinin avantajı ve
dezavantajı var.
Şimdi, biz, 12,35
sentten bunu ödediğimizde... Biz kömürden veya güneşten
ödediğimizde on yıllık alım garantisi veriyoruz bize
müracaat etmeleri hâlinde. 13,3 dolar senttir ve Almanyada 800 saattir bunun
ışınımı ve 50 milyar euroluk sübvansiyonla beraber
yapmaktadırlar. Sizin güneşi finanse ettiğiniz rakam, aynı
zamanda vatandaştan tarife yoluyla aldığınız
rakamdır. Yani bir ucuna bakarken diğer ucunu ihmal etmemek
lazım. Biz, şu anda Avrupada güneşe en uygun ve en
ucuz fiyat veren ülkeyiz, bunun faydasını hep beraber göreceğiz,
vatandaşlarımızla beraber göreceğiz.
Ben
son olarak, sürem bittiği için, şöyle bir toparlama yapmak isterim:
Ne yerli kaynaklarımızdan ne yenilenebilir kaynaklarımızdan
vazgeçmeyeceğiz, biz bunları yapacağız ama Türkiye daha
hızlı büyüyor. O yüzden hepsini beraber gerçekleştireceğiz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 26 milletvekilinin, doktorların ve diğer
sağlık personelinin güvenlik sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde,
hekime ve diğer sağlık çalışanlarına yönelik
şiddet olaylarının sayısı gün geçtikçe
artmaktadır. Giderek yaygınlaşan ve telafisi mümkün olmayan
sonuçlar doğuran şiddet olayları yüzünden sağlık
çalışanlarının sağlığı
bozulmuştur. Şiddet olaylarının nedenlerinin
araştırılması, çözüm yollarının bulunması ve
şiddeti önleyici politikaların oluşturulması amacıyla
TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. Maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Gerekçe:
AKP
Hükûmetinin "Sağlıkta Dönüşüm" adıyla
yürüttüğü sağlık politikası yerleştikçe,
sağlık çalışanlarına yönelik fiziksel, sözlü,
psikolojik ve ekonomik şiddet olayları giderek artmakta ve bu
konudaki haberler yazılı ve görsel basında giderek artan
sayıda yer almaktadır.
Tabip
odalarına ve diğer sağlık meslek kuruluşlarına
başvurarak şiddete uğradığını bildiren ve
destek isteyen sağlık çalışanı sayısı
çığ gibi büyümüştür. Sağlıkta şiddet
sağlık çalışanlarının ve kamuoyunun gündeminde
üst sıralara yerleşmiştir. Nedeni ne olursa olsun şiddetin
mazur görülmesi olası değildir.
Ne
yazık ki Sağlık Bakanının ve zaman zaman
Başbakanın ucuz politikalarla ve gerçekleri saptırarak
sağlık çalışanlarını hedef göstermesi nedeniyle
sağlık alanında yaşanan sorunlar sağlık
emekçilerine mal edilmiştir. Şiddete maruz kalan ve sürekli olarak
şiddete uğrama korkusuyla yaşayan sağlık
çalışanlarının çalışma şevkleri
kırılmıştır. Bu durum "defansif tıp
uygulamaları" adı verilen bir durumu ortaya çıkarmış
ve sağlık çalışanları hastalara dokunmaktan âdeta
korkar hâle gelmiştir. Tüm bu sorunlardan hastalar zarar görmektedir.
Sağlık
çalışanlarında, risk almamak adına tedavisi zor olan
hastaları başka merkezlere gönderme eğilimleri
başlamıştır. Bununla birlikte diğer branşlardan
daha çok konsültasyon isteme, daha çok tetkikle kendi savunma
dosyasını sağlam tutma gayreti gibi maliyet-fayda
oranlarının sınırlarını zorlayan yöntemlere
başvurma eğiliminin de arttığı görülmektedir. Yani
sağlık çalışanları sadece hastasını
düşünmek yerine şiddete uğrama korkusuyla gereksiz birçok
şeyi düşünür hâle getirilmiştir.
AKP
iktidarının ürünü "Sağlıkta Şiddet bilimsel
kongre ve sempozyumların konusu olacak kadar önemli bir boyut
kazanmıştır. Hatta bu sempozyumların bir kısmına
Sayın Sağlık Bakanı da katılmıştır.
AKP
iktidarının sağlıkta dönüşüm adıyla hekime
dayattığı "düşük ücret ve performans
uygulaması", vatandaşa dayattığı "katkı
payı uygulaması" sonucunda, hastaların yaklaşık
üçte biri acil servislere başvurmaya başlamıştır.
Böylece gerçekten acil sorunu olan hastaya verilen hizmetin kalitesi
düşmüştür. Bu uygulamalarla acil servislerde hastaların bekleme
süresi giderek artarken, doktorların hastalara
ayırdığı zaman azalmaktadır. Bu durum şiddeti
artıran en önemli nedenlerden biridir.
Sonuç
olarak Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın toplumu hasta
ettiği bunun sonucu olarak, sağlık çalışanlarına
yönelik şiddetin arttığı anlaşılmaktadır.
Sağlık çalışanlarının güvenlik
kaygılarının topluma sağlık sorunu olarak geri dönmesi
büyük önem arz etmektedir.
1-
Aytuğ Atıcı (Mersin)
2-
Tolga Çandar (Muğla)
3-
Özgür Özel (Manisa)
4-
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
5-
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
6-
Atilla Kart (Konya)
7-
Aylin Nazlıaka (Ankara)
8-
İzzet Çetin (Ankara)
9-
Bülent Tezcan (Aydın)
10-
Celal Dinçer (İstanbul)
11-
Muharrem Işık (Erzincan)
12-
Bülent Kuşoğlu (Ankara)
13-
Veli Ağbaba (Malatya)
14-
Salih Fırat (Adıyaman)
15-
Gürkut Acar (Antalya)
16-
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
17-
Arif Bulut (Antalya)
18-
Hurşit Güneş (Kocaeli)
19-
Erdal Aksünger (İzmir)
20-
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
21-
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
22-
Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
23-
Aykut Erdoğdu (İstanbul)
24-
Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
25-
Ramis Topal (Amasya)
26-
Ali Serindağ (Gaziantep)
27-
Doğan Şafak (Niğde)
2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 22
milletvekilinin, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının ve
özellikle Küçükçekmece Gölündeki kirliliğin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/119)
18/10/2011
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Göl,
nehir, okyanus, deniz ve yeraltı suları gibi su barındıran
havzalarda görülen kirliliğe genel olarak su kirliliği denmektedir.
Her çeşit su kirliliği, kirliliğin bulunduğu havzanın
çevresinde veya içinde yaşayan tüm canlılara zarar verdiği gibi,
çeşitli türlerin ve biyolojik toplulukların yok olmasına ortam
hazırlar. Su kirliliği, içinde
zararlı bileşenler barındıran atık suların,
yeterli arıtım işleminden geçmeksizin havzalara
boşaltılmasıyla meydana gelir.
Su
kirliliği, küresel olarak büyük bir sorun olduğu gibi, birçok ölüm ve
salgın hastalık olaylarının nedeni olarak görülmektedir.
Günde 14 bin insan doğrudan veya dolaylı olarak su kirliliğinin
neden olduğu hastalıklar sonucunda yaşamını
yitirmektedir. Ayrıca, gelişmekte olan ve gelişmiş
ülkelerde bu kirliliğin azaltılması için çalışmalar
yapılmaktadır.
Su
kirliliği kavramı, genel olarak insanların neden olduğu
etkenlerden dolayı oluşan kirliliği tanımlamak için
kullanılır. Ancak kimi zamanlarda bazı canlı türlerindeki
bozulan dengeler sonucunda da diğer canlılarca su kirliliği
oluşabilmektedir. Doğal yoldan oluşan su kirliliğinin
nedenleri arasında yanardağlar, aşırı alg üremesi,
rüzgârlar ve depremler yer almaktadır.
İstanbul
Küçükçekmece Gölü ve çevresi; Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana
geleneksel olarak dinlenme, eğlenme ve rekreasyon bölgesi olarak önemini
korumuştur. Aynı zamanda bu göl, ilçenin en önemli simgelerinden biri
hâline gelmiştir.
Küçükçekmece
Gölü, son zamanlarda adından kirlilikle söz ettirmeye
başlamıştır. Benzer bir durum 1970'lerde, 90'ların
sonunda ve 2000'in ilk yıllarında da kendini göstermiş ve göl
zehir saçan bir yer hâline gelmiştir. Gölde son 20 yıldan fazla
süredir denize girilmesi sakıncalı, deniz ürünlerinin yenilmesi sağlık
açısından tehlikeli hâle gelmiştir. Marmara'da canlı
yaşamının hemen hemen tükenmesine ve ekolojik bir felakete neden
olan bu kirlilik İlçede ve ulusal kamuoyunda panik havasının
doğmasına neden olmuştur.
Gölde
yaşanan kirliliğin en önemli nedenleri arasında evsel ve
endüstriyel atıkların uzun süredir arıtmaya tabi tutulmadan
Küçükçekmece Gölü'ne bırakılması ve gölün gerektiği gibi
korunamaması gelmektedir. Ayrıca; gölü besleyen üç derede aşırı
kirlenme söz konusudur. Yıllardır süregelen kaçak yapılaşma,
evsel ve sanayi atıklarının arıtılmadan deşarj
edilmesi nedeniyle gölün ekolojik dengesi bozulmuştur. Küçükçekmece Gölü,
Haliç'ten sonra belki en önemli kirlilik yüklerini taşıyan doğal
sistem hâline gelmiştir. Gölde yaşanan renk
değişikliği,balık ölümlerinin artması ve kuş
türlerinde görülen azalma civarda yaşayan
yurttaşlarımızı da korkutmaktadır.
Sivil
toplum örgütleri, meslek odaları ve gönüllüler Küçükçekmece Gölü'nün
kirliliği konusunda çeşitli girişimlerde bulunsa da bunlar
yetersiz kalmaktadır. Yöneticilerin uyarılması ve daha sistemli,
büyük girişimlerin gerekliliği açıktır. Meslek
odalarının ve konunun uzmanlarının uyarıları da
bu doğrultudadır. Özelde Küçükçekmece Gölü'nün kurtarılması
için yeterli çabanın gösterilmemesi ve genelde çevre politikalarının
eksikliği sorunların temelinde yatan nedenler olarak
belirtilmektedir.
Ülkemizde
yaşanan çevre sorunlarının ve özelde Küçükçekmece Gölü'nde
yaşanan kirliliğin nedenlerinin araştırılması ve
bunlara çözüm yolu bulunması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1-
Ali Özgündüz (İstanbul)
2 -
Atilla Kart (Konya)
3-
Turgut Dibek (Kırklareli)
4-Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
5 -
Veli Ağbaba (Malatya)
6
Celal Dinçer (İstanbul)
7
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
8
Candan Yüceer (Tekirdağ)
9
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
10
Hurşit Güneş (Kocaeli)
11
Rıza Türmen (İzmir)
12
- Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
13
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
14
Bülent Tezcan (Aydın)
15
Gürkut Acar (Antalya)
16
Muharrem Işık (Erzincan)
17
Salih Fırat (Adıyaman)
18
Erdal Aksünger (İzmir)
19
Tolga Çandar (Muğla)
20
Aylin Nazlıaka (Ankara)
21
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
22
Arif Bulut (Antalya)
23
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
3.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir ve 20
milletvekilinin, Sivasta meydana gelen elektrik kesintilerinin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/120)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Elektrik
kullanımı hava, su, gıda gibi yaşamsal ihtiyaçlardan biri
haline gelmiştir. Elektrik enerjisi evde, iş yerinde, sanayide
kaliteli, ucuz ve 24 saat kesintisiz olmalıdır. Son günlerde
sıkça yaşanan elektrik kesintileri vatandaşları
bezdirmiştir. Mevcut nakil hatları, şehir şebeke
hatları, dağıtım trafoları çok eski olduğundan,
trafolarda yanmalar meydana gelmekte, kayıp ve kaçaklar olmaktadır
Hâl böyle olunca, sık sık yaşanan kesintiler olağan hâle
gelmiştir. Kaliteli bir enerji için kaliteli eleman, kaliteli malzeme,
üretim ve kaliteli tüketim olması şarttır.
Diğer
illerimizde olduğu gibi, Sivas ilimizde de, dağıtım
işini özel şirketler yapmaktadır. Divriği, Kangal ve
diğer ilçelerimizde, yoğun elektrik kesintileri, sanayide ve
konutlarda elektronik cihazların bozulmasına neden olmaktadır.
Bu durum zaten kısıtlı geliri olan, yöre halkına maddi
külfetler yüklemiştir. Bu konu ile ilgili yoğun şikâyetler
almaktayım. Vatandaşlarımız sorunların çözümü
konusunda, mülki amirliklere başvurmaktadırlar. Fakat yöneticiler, bu
konuda denetim ve talimat yetkilerinin olmadığı
cevabını vermektedirler. Şikâyetleri konusunda, dağıtım
yapan firmalara yönlendirme yapılmaktadır.
Vatandaşlarımız sorunlarının çözümü için, yetkili bir
mercii görmek istiyorlar. Yasal bir değişiklik yapılarak, mülki
amirlere şirketlerin denetim ve talimat yetkisi verilmelidir.
Anlaşılan
odur ki; şirketler protokolde ki hükümlülüklerini yerine
getirmemektedirler. Oysa rutin bakımlar yapılması, yeterli
teknik eleman çalıştırılması, arızalara en
kısa sürede müdahale edilmesi gibi yükümlülükleri yerine getirme
zorunlulukları vardır. Aksi durumda, sözleşmenin iptali ve
zararların tazmini, ilgili firmalardan
karşılanmalıdır. Bu yapılmadığı
takdirde, sorumluluk hükümete ait olacaktır. Bu durum devleti zorda
bırakacağı gibi, hukuksal olarak ta tüketicilere tazminat yolunu
açacaktır.
Vatandaşlarımızı
maddi olarak zarara uğratan, mağdur eden kesintilerin neden
kaynaklandığını, maddi zararların tespiti ve ödenmesi,
dağıtımı yapan şirketlerin protokoldeki
yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini, ihmalleri olup
olmadığını, elektrikte yaşanan kayıp ve kaçakların
araştırılması, gerekli önlemlerin alınması ve bu sorunların
çözüm önerilerinin tespiti amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereği Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımla arz
ve talep ederim. 04.10.2011
1)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
2)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
3 )
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4)
Atilla Kart (Konya)
5)
Celal Dinçer (İstanbul)
6)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
7)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
8)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
9)
Turgut Dibek (Kırklareli)
10)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
11
) Bülent Tezcan (Aydın)
12)
Gürkut Acar (Antalya)
13)
Muharrem Işık (Erzincan)
14)
Salih Fırat (Adıyaman)
15)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
16)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
17)
Erdal Aksünger (İzmir)
18)
Tolga Çandar (Muğla)
19)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
20)
Arif Bulut (Antalya)
21)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
B)
Tezkereler
1.- TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Kosova
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Albin
Kurti'nin vaki davetine icabetle Kosova'ya resmî ziyarette bulunmalarına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/738)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Kosova Meclisi Dış
İlişkiler Komisyonu Başkanı Albin Kurti'nin vaki davetine
icabetle Kosova'ya bir resmî ziyaret gerçekleştirmesi öngörülmektedir.
Söz konusu heyetin Kosova ziyareti, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun'un 6. maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
OKTAY
VURAL (İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.53
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.05
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
____0____
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başkanlığın
tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz ve arkadaşları tarafından, 3üncü Boğaz köprüsü
konusunda sorunların neler olduğunun
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, 26/1/2012 Perşembe günkü
birleşimde okunmasına ve görüşmelerinin aynı
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
26.01.2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 26.01.2012 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz ve arkadaşları tarafından, 4
Kasım 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 3. Boğaz köprüsü konusunda
sorunların neler olduğunun araştırılması
hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (119
sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 26.01.2012 Perşembe günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Özgündüzde.
Buyurun
Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugünlerde üçüncü köprü biliyorsunuz gündemi
oluşturmaktadır. Biz, bu konuda Sayın Ulaştırma
Bakanının cevaplaması istemiyle 26 Temmuz 2011 tarihinde bir
soru önergesi verdik, bugüne kadar hâlen ne yazık ki soru önergemize cevap
verilmedi. Orada Bu konunun çevresel etki değerlendirmesi
yapılsın, İstanbula ne gibi olumlu, olumsuz katkıları
vardır? Bu konularda herhangi bir araştırma
yapılmış mıdır? Bu üçüncü köprü ihalesinde Yüksek
Planlama Kurulu ve Devlet Planlama Teşkilatı niçin devre
dışı bırakılmıştır? Ülkemizin çok ciddi
cari açığı varken bunun kaynağı nereden
bulunacaktır? gibi sorular sorduk ama bugüne kadar bu soru önergemize
cevap verilmediğinden bu konuda bir Meclis araştırması
açılması için bugün grup önerimizin lehinde söz almış
bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlar, size bazı istatistikler vereceğim bu köprüyle
ilgili. Birinci köprünün yapımından sonra köprüden geçen
taşıt sayısı yüzde 200 artarken, taşınan yolcu
sayısında sadece yüzde 4lük bir artış olmuştur.
Yine,
ikinci köprü yapıldıktan sonra taşıt sayısında
yüzde 1.180 artış olurken yolcu sayısında sadece yüzde
170lik bir artış olmuştur. Dolayısıyla bu
göstermektedir ki aslında köprüler daha çok taşıt trafiğine
dönüktür, yolcu trafiğine dönük değildir.
Yine,
bu köprü transit taşımacılıkta kullanılmak
istenmektedir güzergâh olarak, bu da dolayısıyla İstanbulun
şehir içi trafiğinde herhangi bir iyileştirmeye olumlu
katkı sağlamayacaktır. Bu köprü aynı zamanda
İstanbulun plansız bir şekilde büyümesine neden olacaktır.
İstanbul, Büyükşehir Belediyesinin yaptığı öngörüye
göre 12-13 milyonda tutulması gereken bir şehirdir ancak bu köprüyle
birlikte, nüfus 20 milyona ulaşabilir. Değerli Gazeteci Metin
Münirin bir yazısında dediği gibi korkunç senaryo, cinnet
senaryosu 23 milyondur. İstanbul nüfusunun 23 milyona çıkması,
bu şekilde, bu köprüyle birlikte sağlanabilir. Bu durumda,
İstanbul, Türkiyeyi ayakta tutan İstanbul batar.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, bu köprünün güzergâhının çok iyi
hesaplanması, çevre ve şehircilik açısından doğru bir
seçim olup olmadığı yönünde mutlaka uzmanların
görüşünün alınması zorunludur.
Değerli
milletvekilleri, bu köprüye, Devlet Planlama Müsteşarlığı,
geçtiğimiz ocak ayında, İstanbulun trafik sorununa çare olmayacağı
gerekçesiyle karşı çıkmıştır. Yine,
Karayolları, mutlaka, bağımsız ulaşım ve
şehircilik uzmanları tarafından bu yönde bir rapor
alınmasını gerekli görmektedir.
Devlet
Planlama Teşkilatının raporuna göre, Boğaziçi Köprüsünden
geçen trafiğin yüzde 99u şehir içi ve bölgesel yani komşu
illerden gelen trafiktir, transit trafik sadece yüzde 1-2
civarındadır. Bu durumda, Garipçe-Poyrazköy
mevkinde yapılması planlanan üçüncü köprünün, şehir içi
trafiğine rahatlatıcı hiçbir etkisi olmayacaktır;
raylı sistem öngörülmediği için genel ulaşım sorununa da
hiçbir katkısı ne yazık ki olmayacaktır.
Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarı Kemal Madenoğlu, 11 Ocak
2010da, projenin sahibi Karayollarına bir mektup yollayarak, kurumun
sakat ve eksik bulduğu noktaların altını çizdi, bu projenin
bir kez daha değerlendirilmesini istedi. Ancak, Ulaştırma
Bakanımız Sayın Binali Yıldırım, DPTnin bu
uyarısını dinlemeyerek Bu sene içinde ihale etmeyi
hedefliyoruz. dedi; ihaleye çıktı, biliyorsunuz, teklif gelmedi.
Şimdi de Sayın Bakan diyor ki: Öz kaynaklarımızla bu
köprüyü yapacağız.
Değerli
arkadaşlar, şu anda İstanbulun birinci önceliği deprem
midir yoksa üçüncü köprü müdür? Lütfen, yani elinizi vicdanınıza
koyun, düşünün. İstanbulda beklenen deprem olursa yüz binlerce insanın
ölümünden ve şehrin tümüyle çökmesinden bahsediliyor. Allah korusun, böyle
bir durum olursa, bakın, İstanbul Türkiyeyi ayağa
kaldırabilir ama bütün Türkiye toplansa İstanbulu ayağa
kaldıramaz.
Dolayısıyla,
gelin, buraya ayıracağınız kaynağı, köprü için
ayıracağınız kaynağı depremle mücadele için,
depreme karşı düzenlemeler için harcayalım. Bu daha çok, ülkenin
ve İstanbulun hayrınadır diye düşünüyorum.
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) Trafiği nasıl çözeceksiniz?
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Değerli arkadaşlar, Trafiği nasıl
rahatlatacağız? diyorsunuz. Bakın, trafiği
rahatlatmanın yolu var. Biz, bakın, raylı sistemi mutlaka
şey yapmalıyız. Deniz ulaşımını bir
alternatif ulaşım aracı olarak kullanmanız lazım.
İstanbulun ortasından deniz geçiyor, Boğaz var. Yani deniz
ulaşımı kullanalım, yüzer viyadükler kullanalım. Bizim
Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde var yüzer viyadükler, raylı
sistem. Yeni köprülerin, mevcut köprülerin iyileştirilmesi,
genişletilmesi, bu şekilde trafiğe katkıda bulunulabilinir.
Metro
yapalım; daha az maliyetle daha çok yolcu taşımasıyla
trafiğe daha çok katkıda bulunacaktır ama Öncelik derseniz,
benim açımdan, İstanbul halkı açısından öncelik köprü
değildir, ulaşım bile değildir biliyor musunuz, depremdir,
beklenen depremdir. Dolayısıyla deprem için öncelikle tedbirler
alalım.
Arkadaşlar,
yani felaket olur, Allah korusun. Yani bekleniyor, bütün bilim adamları
diyor ki: Efendim, Marmara depremi olacak. Yüz binlerce insanın zarar
göreceği, binlerce binanın yıkılacağı, köprülerin
zarar göreceği
Gelin, buna karşı tedbir alalım. Birinci
önceliğimiz üçüncü köprü değil.
Poyrazköy-Garipçe
arasından, bakın, bu kuzeye doğru şehri
genişletiyorsunuz. Yani çok ciddi nüfus artışı olacak;
20-23 milyon nüfustan bahsediliyor. Milyarlarca dolarlık rant
sağlanacak. Yani kuzeye doğru, şu anda İstanbulun içme
suyu havzaları, yeşil alanları, İstanbulun ciğerleri
olan ormanlar yok edilecek. Gelin, yapmayın. Yani bu hem İstanbula
kötülüktür hem ülkeye kötülüktür.
Dolayısıyla
biz diyoruz ki değerli arkadaşlar, bu konuda bir Meclis
araştırması yapalım. Yani en yüksek organ olan yüce Meclis
bu konuyu enine boyuna uzmanlarla birlikte tartışsın.
Bakalım, eğer faydalıysa güzergâhı uygun belirleyelim
yapılsın ancak değilse başka alternatif çözüm önerileri
üretelim. Bunun için de Meclis araştırması açılması
gerekiyor. E, Meclis araştırma önergesi veriyoruz, yani lütfen
Şimdi aleyhte söz istemişsiniz, neyin aleyhinde? Niye
araştırılmasın? Yani İstanbulun çok önemli
sorunları varken şu anda üçüncü köprü diye dayatıp öz
kaynakla yapacağız demenin bir mantığı yok ki. Yani siz nereden yapacaksınız? 80
milyar dolar cari açığınız
var. Nereden bulacaksınız kaynağı? Yani yeni
baştan bir yük mü getireceksiniz?
AHMET
YENİ (Samsun) Siz iki köprüye de karşı
çıktınız.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Efendim, bakın, biz köprüye karşı
değiliz. Bakın, biz, bilimsel araştırmalar yapılmadan
AHMET
YENİ (Samsun) Siz iki köprüye de karşı
çıktınız.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Bilimsel içeriği olmayan yüklemler.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Yapın, dördüncüyü de yapın beşinciyi
de yapın!
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Devlet Planlama Teşkilatı karşı
çıkıyor değerli milletvekilleri, Karayolları
karşı çıkıyor, ÇED Çevre Değerlendirme Raporu
alınmamıştır, böyle bir şey olur mu? Yani böyle bir
anlayış olur mu?
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Bilimsel içeriği yok.
AHMET
YENİ (Samsun) İki köprüye de karşı
çıktınız.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Yani, araştırılsın diyoruz.
BAŞKAN
Sayın Yeni, lütfen
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Araştırılsın diyoruz.
Siz,
bakın, bütün bu konuyla ilgilenen yazar-çizer arkadaşlar buna
karşı çeşitli yazılar yazmıştır. Mehveş
Evin olsun, efendim, Metin Münir olsun bu konuda defalarca yazılar
yazmıştır.
Dolayısıyla,
gelin, değerli arkadaşlar, bu konuda bir Meclis
araştırması açalım, İstanbulun önceliklerini tespit
edelim. Siz, hep işiniz gücünüz rant olduğu için buradan da bir rant
doğurma peşindesiniz. Yazıktır, günahtır. 350 milyar
dolarlık ranttan bahsediliyor bu şeyin sonucunda, üçüncü köprüyle
birlikte doğacak, yaratılacağı tahmin edilen ranttır.
Ama konunun uzmanları, meslek odaları, dernekler, sivil toplum
örgütleri hepsi karşı çıkmaktadır.
Bu
nedenle, bu üçüncü köprünün yapımının gerekli olup
olmadığı ve ne gibi sorunlar getireceği konusunda İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırmasının
açılmasına uygun oyu vereceğinizi düşünerek hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özgündüz.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Rize Milletvekili Sayın Nusret
Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NUSRET
BAYRAKTAR (Rize) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin bugün gündeme
alınmasının karşısında olarak AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İstanbulun
1994 yılında öne çıkan beş önemli sorunu vardı. O gün
birinci sorun susuzluktu, ikinci sorun yolsuzluktu, üçüncü sorun çevre
kirliliği, hava kirliliğiydi, dördüncü sorun çarpık
yapılaşmaydı, beşinci sorun trafik idi. Şimdi, 94ten
bu yana yapılan düzenlemeler ve çalışmalar sonucu
bahsettiğimiz dört önemli alt sorun biraz geri planlara kaldı.
Birinci sorun trafiktir ve ulaşımdır. Birinci sorun
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Birinci sorun depremdir.
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla) Müsaade edin. Bakın, ben sonuna kadar saygıyla
dinledim.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Yanlış bilgi veriyorsunuz.
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla) Lütfen müsaade edin, sonuna kadar saygıyla dinledim,
siz de lütfen saygıyla dinleyin.
Şimdi
ise, İstanbulu
Evet, deprem ve depreme hazırlıkla ilgili konu
son derece önemlidir, aynen katılıyorum. Uzun yıllardan bu yana
da yaptığımız çalışmalar ortadadır. Şu
anda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
yaptığı çalışmalar ve yeni yasal düzenlemeler,
birlikte alacağımız kararlarla dönüşüm ve depreme
hazırlık konusunda gereken yapılacak. Maalesef çarpık
yapılaşmalara karşı alınması gereken tedbirlerde
TOKİ gelecek, elinizdeki evleri alacak. diyen muhalefeti de unutmamak
lazım. Dönüşüm yapmak için fedakârlık yapmak lazım,
vatandaşı korkutmamak lazım, ürkütmemek lazım.
Vatandaşla olan karşılıklı anlaşma vatandaş
mağduriyetine sebebiyet vermeden yaşanılabilir bir kenti
oluşturmak yerel yönetim ve merkezî yönetimlerin görevidir, biz de
bunları yapmaya çalışıyoruz.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) On yedi senede bir örnek verin.
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla) Ama İstanbulun bir numaralı sorunu trafik
olduğuna göre şu an, İstanbulda mevcut şartlarda 3
milyonun üstünde araç var. Bu araçların -takribî olarak söylüyorum- 1,5
milyonu seyir hâlindedir ve 1inci köprüye karşı
çıkıldı, 2nci köprüye karşı çıkıldı
Raylı sistem doğrudur ama raylı sistem
Yüz elli yıldan bu
yana hayal edilen Marmaray Projesi ancak AK PARTİ döneminde temeli
atıldı 2007de, 2013te hizmete girecek. Hem lastik tekerlekli
araçların geçişi hem de raylı sistemle ilgili. Bu köprünün
ihalesinin biraz ertelenmesinin gerekçelerinden biri de sadece lastik
tekerlekli sistemin değil yanına raylı sistemin de ilave
edilmesi suretiyle kuzeyden geçen, hem İstanbulun mevcut iş
bünyesindeki trafik sirkülasyonunun rahatlaması. Uluslararası,
şu an yüzde 1, yüzde 2 söyleniyor, bu hızla gelişen Türkiyede,
yüzde 7, yüzde 8 gelişen Türkiyede on yıl sonra İstanbulun
trafiği ve uluslararası transit
taşımacılığın, uluslararası değil
ulusal transit taşımacılığın ne
olacağını düşünmenizi istiyorum.
Ben
2002 yılında iktidara geldiğimiz dönem İstanbuldan
Ankaraya gelirken yolda bir tek tıra rastlamıyordum ama şimdi
tırlardan dolayı özellikle İzmit otoyolunda -iki gidiş iki geliş-
İzmitin kuzeyi Gebzeden Akyazıya kadar trafiğe bir
bakın. On yıl sonra ne olacak?
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Yanlış şehircilik
politikaları. Kendi yanlışınızı düzeltmeye
çalışıyorsunuz.
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla) Bugün temelini atmazsak, üçüncü köprüyle ilgili
hazırlıkları geliştirmezsek -bakın ömründe belli bir
kısıtlama oldu, 1inci Boğaz Köprüsüne bakım
yapılacak- bakım yapılacağı esnada bu köprünün yükünü
kim kaldıracak? Marmaray ne zaman hizmete girecek de bunlarla ilgili
şu andaki trafik artışına cevap verecek?
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) On yedi senedir siz yönetiyorsunuz
İstanbulu.
BAŞKAN
Sayın Eyidoğan, lütfen
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla) Şimdi, ben vaktimin elverdiği ölçülerde size
Kuzey Marmara Projesiyle ilgili kısa bilgiler vereyim.
Bahse
konu projedeki kriterler şöyle: 6 adet alternatifli proje
hazırlanmıştır. Çevresel boyut, su ve orman
kaynaklarının korunması, hava ve gürültü kirliliği, tarihî
yapılar ve sit alanları, işletme maliyeti, akaryakıt,
amortisman ve iş gücü, diğer trafik sistemleriyle uyum, mevcut durum
ve gelişim planlarına uyumluluk, mevcut şehir içi trafik yükünün
azaltılması, yol ağına katkısı, yeni sanayi ve
yerleşim alanları üzerindeki etkisi, kamulaştırma ve arazi
kullanımında ve inşaat maliyetlerinde Kuzey Marmara Otoyolu
kapsamında yukarıda bahsedilen kriterler göz önüne alınarak 6
güzergâhın 6ncısı Garipçe-Poyraz arasındaki geçiş
uygun görülmüştür.
Böylece
bu güzergâh su kaynakları ve orman alanlarının korunmasında
en az zarar veren, hava ve gürültü kirliliğine ise etki etmemesi,
güzergâh, tarihî yapılar ve sit alanlarına etki etmeyecek kadar az
olması, şehir içi trafik yükünün azaltılmasına, bölgedeki
yol ağlarının ve bölgesel gelişimine katkı sağlayacağı
Bu,
Türkiyenin sadece kendi iç projesi değil. İpek yolu
bağlamında Avrupanın Asyaya bağlanacağı ulusal
ve uluslararası bir köprü olacağını düşünmemiz gerekir
ve bu konularla ilgili ÇED raporu alınmadığı söyleniyor.
Oysa Karayolu aslında projeye karşı değil. Karayolu
yapım süreci içerisindeki detay çalışmaları yaparken
1inci, 2nci, 3üncü, 4üncü, 5inci alternatifler üzerinde çalışma
yaparak 17/7/2008 tarih
ve 26939 sayılı ÇED Yönetmeliğinin geçici 3üncü maddesi
uyarınca ÇED Yönetmeliği hükümlerine tabi olmadığı
belirtilmiş olmasına rağmen uluslararası
yap-işlet-devret modeliyle bir kredi alımı söz konusu
olabileceği kanaatiyle şimdi ÇED raporunun alınması
hususunda da çalışmalar devam ediyor.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ama öz kaynak dedi Sayın Bakan, ne olacak?
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla) Tüm otoyol projelerinde güzergâh alternatif
çalışmaları aşamasında kurumumuz tarafından
ilgili tüm kurum ve kuruluşlara -valilikler, belediyeler, askerî birimler,
il çevre ve orman müdürlükleri, kültür ve tabiat varlıklarını
koruma kurulları, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü,
söz konusu diğer buna benzer kuruluşlar- otoyol koridorunda mevcut ve
planlanan tüm yapı ve varlıklarla ilgili görüşleri sorulmakta,
mutabakata varıldıktan sonra Kuzey Marmara Otoyolu, üçüncü boğaz
köprüsü geçişiyle ilgili projenin kesinleşmesine yönelik kararlar
verilmektedir. Çevresel açıdan önem arz eden Belgrad ormanları, Fatih
ormanları ve Polonezköy Millî Parkı gibi orman alanları ile
tarihî değeri olan yapıların korunması temel hedef
alınmış
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Su havzalarını nasıl
koruyacaksınız? Yanlış bilgilendiriyorsunuz toplumu!
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla)
bu bölgelerde kesilecek ağaç kadar bölgedeki kömür
ocakları ve maden ocaklarından oluşmuş, tahrip edilmiş
alanlara, alanların üzerinden geçeceği gibi bu alanlarda fazla
miktarda ağaçlandırma çalışması yapılması
esas alınmıştır.
Değerli
arkadaşlar, seçilmiş olan bu güzergâh aslında şu anki
şartlarda en uygun olduğu, alternatifler çerçevesinde kabul
görmüş ve buna firmaların da önerisi doğrultusunda raylı
sistemin ilave edilmesi hususu biraz öne çıkınca ihale
şartları ve ihaleye girenlerin tekliflerinin biraz
uzatılması hususunda talepleri olmuştur. Yakın bir
gelecekte millî kaynaktan mı yoksa yine krediyle mi olacağı net,
kesin olmamakla birlikte Bütçe açığı ve cari açığa
sebep olacak. diyenlere sormak lazım. Bütçe açığına sebep
olan, cari açığa sebep olan en önemli unsur enerji maliyetlerindeki
dışa bağımlılığımızdır ve
burada 40 milyar dolar yılda enerjiyle ilgili dışa
verdiğimiz dövizin geriye kazanılması için HES projelerini
gündeme getiriyoruz -25 milyar dolar- HES de çevreyi kirletiyor. Elbette her
yatırımın artısı vardır, belli oranda da eksisi
de vardır. Madem teknolojik gelişmeler ve dünya gelişmeleri bu
boyutta ilerliyor, telefonu kullanmadan yapamıyoruz, otomobili kullanmadan
yapamıyoruz, elektriği kullanmadan yapamıyoruz, yolları
kullanmadan yapamıyoruz, araba almadan yapamıyoruz; o hâlde bunlara,
çevreye en az zarar verecek, halkın ihtiyaçlarına en çok
cevap verecek bir düzenlemeyi de birlikte yapmak mecburiyetindeyiz. Yoksa
İstanbulda trafiğin sıkışması sonucu kaybedilen
zaman, çevre kirliliğine etkisi
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Bakın, köprü demek trafik demektir.
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla)
artı, dışa bağımlıyız
dediğimiz petrol kaynaklarına vermiş olduğumuz
paraları da düşündüğünüz zaman, işte cari açıkla
ilgili konular burada da gündeme geliyor. Kaldı ki Türkiye'nin
gelişmesi ve kalkınması, bu sistemin de üstesinden gelebilecek
bir boyuta geldiğimizi unutmamamız gerekir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın
Vekil, Karayolları Genel Müdürü bile Bir kez daha değerlendirin.
diyor, lütfen ya
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla) Değerlendiriliyor.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Hangi bilim adamlarıyla
değerlendiriyorsunuz?
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla) Bakın, plansız büyüme ve kontrolsüz
gelişmeden bahsediliyor. Hem merkezî yönetim olarak
aldığımız kararlara -Türk Ceza Kanununun 183üncü maddesi,
bakanlıklara verdiğimiz yetkiler ve bakanlıkların
yaptığı denetimler- hem de yerel yönetimlere verdiğimiz
yetki ve denetimler sonucu bütün siyasi partilerin Meclis üyeleri
tarafından alınan ve alınmış olan proje
kararlarına itirazlar vardır, hukuki sistemle müdahaleler
vardır. Kontrolünü yapmadığınız zaman tabii ki bölgede
haksız rant elde edilir.
İstanbulun
yoğunluğunu azaltabilmenin yolu, doğduğu yerde doyamayan
Anadolu halkının İstanbula değil, göç ederek değil,
Anadoluda da yatırım yapılmak suretiyle geriye dönüşünü
teşvik etmektir.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Niye yapmadınız on senedir?
Şimdi mi aklınız başınıza geldi?
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla) Geriye dönüşü teşvik etmek için üniversitelerin
açılması, yolların yapılması, hastanelerin
yapılması, okulların yapılması, tünellerin
yapılması ve insanlarımızın doğduğu yerde
mutlu olabileceği yatırımlar hususunda AK PARTİnin ne
yaptığını bütün dünya biliyor.
Biz
bir yandan üçüncü boğaz köprüsü, bir yandan Marmaray, bir yandan
raylı sistem, bir yandan İstanbulun dağlarını
tünellerle bağlama, bir yandan da kuzey-güney bağlantısı
gibi -ki Ovit Tüneli,
Hava
yollarıyla taşımacılık yapılıyor, deniz
yollarıyla yapılıyor, kara yollarıyla da
yapılıyor ama büyüyecek olan gelecek Türkiyesine cevap verecek
yatırımları yapmak zorunda olduğumuzu
hatırlatıyor, bu bakımdan
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Geneli bırakın, İstanbuldaki üçüncü
köprüyü konuşun!
NUSRET
BAYRAKTAR (Devamla)
bu konunun bugün gündeme alınması hususunun
karşısında olduğumuzu belirterek hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Niye karşısındasınız?
Bırakın araştırılsın!
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bayraktar.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın
Sebahat Tuncel.
Buyurun
Sayın Tuncel.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önerge üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Çevre düzeni planını
yaptınız, terk ediyorsunuz. On yedi yıldır yönetiyorsunuz
NUSRET
BAYRAKTAR (Rize) Terk etmiyoruz, hayır, değişimi
BAŞKAN
Sayın Eyidoğan ve Sayın Bayraktar, isterseniz
dışarı çıkıp konuşun, Sayın Hatibin sesini
duyamıyorum ben sizden dolayı.
SEBAHAT
TUNCEL (Devamla) Aslında bu kürsüden daha önce de Barış ve
Demokrasi Partisi olarak İstanbulda üçüncü köprüye ilişkin
yaklaşımımızı ifade etmiştik. İstanbulun
trafik sorununu çözecek olan üçüncü köprü değil, aslında,
İstanbulun trafik meselesinde İstanbulu gerçekten yeniden ele alan
bir perspektifin daha gerçekçi olacağını ifade etmiştik. Bu
açıdan Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
araştırma önergesi önemli ancak ne sonuç ortaya çıkaracak belli
değil çünkü geçen gün Başbakan açıklama yaptı, biliyorsunuz
üçüncü köprüde ihaleye katılan firma olmadığı için bunu
devlet bütçesinden karşılayacaklarını ifade ettiler.
Dolayısıyla Atı alan Üsküdarı geçmiş! gibi bir
durum var, bizim burada tartışmamız ne işe yarayacak
bilemiyoruz ama yine de kamuoyunu bilgilendirmek, bu konuda neden
karşı olduğumuzu ifade etmek açısından bunu bir
fırsat olarak değerlendiriyoruz.
Şimdi,
trafik sorununa baktığımızda İstanbulda kara
ulaşımı toplamda yüzde 88,3, deniz ulaşımı yüzde
3,3, raylı sistem yüzde 8,4 dolayısıyla çok alternatifsiz
değiliz. İlla üçüncü köprüyü yaparak bu işi, trafik sorununu
çözeceğiz gibi bir yaklaşım doğru değil.
Biraz
önce iktidar partisinden sayın milletvekilinin ifade ettiği gibi,
doğru, İstanbul gelişmek durumunda, geleceği düşünmek
durumundayız, trafiğinden tutalım hava kirliliğine kadar,
iş yaşamına kadar her şeyi düşünmek durumundayız
ama burada baktığımız nokta, baktığımız
pencere önemli. AKP İktidarı hep rant penceresinden
baktığı için bütün alanlara nasıl rant elde edebiliriz
noktasında bakıyor. O açıdan ortaya çıkan durum hep bir
tahribat oluyor, hem insanlık adına hem doğa adına böyle
bir tahribatla karşı karşıya kalıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, devletlerin oluşum süreçlerine göz
attığımızda her şeyin tasnif ile
başladığını görürüz. Tasnif edilen kategorilere göre
yeniden düzenlenen alanlardan biri de modernizmin neredeyse düşman olarak
bellediği ve araçsallaştırmakta hiç tereddüt etmediği
doğadır. Doğa kapitalizmin kendini organize edebileceği bir
kaynak olarak insan tarafından araçsallaştırılırken,
insan kendi geleceğini kendi elleriyle yok ettiğini ve sürdürülebilir
bir yaşam politikasını yok saydığını
görmezden gelmektedir. Aslında, AKP İktidarı da bunu görünmez
kılmak için elinden geleni süslü sözlerle burada ifade etmektedir.
Tabii
ki, biz İstanbulun ulaşım sorununun çözülmesi konusunda
hemfikiriz; nasıl çözeceğimiz meselesi önemli. Üçüncü bir köprü mü
gerekiyor ya da başka olanaklar mı gerekiyor, Bunu böyle
yapacağız. demekten önce bir tartışma yürütmek, bunun
doğaya katkıları nedir, zararları nedir,
insanlığa katkıları nedir; bunun
tartışılmasını beklerdik, isterdik ama bunlar
yapılmadan nasıl buradan rant elde edebiliriz, nasıl özellikle
yandaş kesimlere yeni rant alanları sağlayabiliriz meselesini
öne çıkaran bir yaklaşım içerisinde.
Biz,
Barış ve Demokrasi Partisi olarak bir kez daha, üçüncü köprüye neden
karşı çıktığımızı başlıklar
altında ifade etmek istiyoruz: Bunun temel nedeni, doğayı bir
hak öznesi olarak görüyoruz biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak,
doğanın bir rant alanı olarak değil, bir hak öznesi olarak
yaşamımızın temel bir parçası olarak ele alınması
gerektiğini, dolayısıyla 21inci yüzyılda
yapacağımız her etkinliğin, doğaya karşı
yapacağımız her şeyin ekolojik dengeyi bozduğunu da
göz ardı etmeden ele almak durumundayız.
İstanbulda
üçüncü köprüye karşı çıkıyoruz bu yüzden. O yüzden
derelerimize HES yapılmasına karşı çıkıyoruz.
Derelerin Kardeşliği Platformu bu konuda çok iyi
çalışmalar yapıyor. HES, enerji kaynakları
açısından çok önemli bir projeymiş gibi sunulsa da, yaşam
alanlarımızın elimizden alınması açısından
olumsuz bir projedir. Yine diyeyim ki, güvenlik adı altında barajların
yapılmasına karşı çıkıyoruz. İlla
yapılması gerekiyorsa, bu, insanlığın lehine olmak
durumundadır.
Üçüncü köprü konusunda
öncelikle itiraz ettiğimiz konulardan birisi, yapılacak, seçilecek
güzergâhın, türlerin yok edilmesi konusunda önemli ve ciddi anlamda
ekolojik dengeyi bozacağı konusundaki
kaygılarımızdır. Üçüncü köprünün yapılması
planlanan bugünkü alanlarda önemli orman alanları, su havzaları,
kumullar, barajlar, bentler, tabiat parkları, rekreasyon alanları ile
çok sayıda endemik, başka yerde yaşamayan bitki ve hayvan türlerinden
oluşan farklı ekosistemlerin bir arada bulunduğu bütüncül bir
ekolojik alan yer almaktadır. Bu üçüncü köprünün
yapılmasıyla birlikte bu alanlar talan edilmiş olacaktır.
İkincisi,
ısı adası etkisi. Bugün, köprüyü yapanların finansal ve
sosyolojik hesaplar yaparken gözden kaçırdığı bir hesap da
İstanbul'da yapılan üst ölçekli arazi kullanımı ve
ulaşım projelerinin doğal çevre üzerindeki tahribatları ve
teşvik ettikleri yeni yapılaşmaların mikroklima üzerinde
yarattığı ısı adası etkisidir. Şehirde etkili
olan mikro iklim üzerinde serinleştirici etkisi olan orman
alanlarının, doğal bitki örtüleriyle kaplı alanların
ve yapılaşmamış açık alanların tahribatı
ısı adası etkisini daha da artıracaktır. Boğaz'da
yapılması düşünülen Üçüncü Köprü Projesi ve bağlantı
yollarının kısa süre sonra kendi trafiğini yaratarak egzoz
salınımlarını arttıracağı ve yeni yol ve
bina yapılaşmalarını tetikleyerek doğal alan
tahribatına yol açacağı düşünüldüğünde İstanbul
üzerindeki ısı adası etkisinin ne kadar
katlanacağını da sizlerin takdirine bırakıyoruz.
Üçüncü
konu, su kaynaklarının tahribatı. Çok büyük bir kısmı
su toplama havzalarında bulunan Üçüncü Boğaz Köprüsünün
bağlantı yolları İstanbul'un önemli içme suyu rezervleri
olan Ömerli, Elmalı, Darlık, Alibeyköy, Büyükçekmece, Sazlıdere
ve Terkos havzalarını yoğun yapılaşma
baskısı altında bırakacaktır. Ömerli havzasında
1935-1975 yılları arasında nüfusun 4 bin civarından
kırk yıl sonunda yaklaşık 3 kat artarak 10 binin üzerine
çıkmasına karşın, 90 sonrası, özellikle TEM otoyolu
etkisi ile nüfusun 50 katın üzerinde bir artışla 600 bine
yaklaşması İstanbul için yaşamsal öneme sahip havzalardaki
nüfus baskınının ne kadar olduğunu ortaya koymaktadır.
Ne
kadar doğal alan yok olacak; bu da önemli bir itiraz noktası bizim
açımızdan. Köprü ve bağlantı güzergâhları içinde
düşünülen 150 metrelik kamulaştırma işlemi sonucunda
hattın geçeceği ve doğrudan, koşulsuz etkilenecek olan
bölgede ise
Sayın
milletvekilleri, bunları bile düşündüğünüzde üçüncü köprünün
güzergâhının ne kadar yanlış olduğunu ve derhâl bu
projeden vazgeçilmesi gerektiğini, illa bir köprü yapacaksak bu konuda bu
kadar süslü sözler söylemeden önce, yeni bir araştırma yaparak
gerçekten üçüncü köprü nerede olacak sorusuna hep birlikte cevap bulabiliriz
ancak burada AKP İktidarının özellikle Ben yaptım, oldu.
gibi yaklaşımı, yine İstanbul için düşündüğü
Çılgın Projeler İstanbulun sorunlarını çözmek
yerine daha da ağırlaştıracaktır. Biz bu
yanlıştan AKP Hükûmetinin dönmesi gerektiğini düşünüyoruz
çünkü bu ülkede sadece AKPliler yaşamıyor ya da bu ülkede sadece
üçüncü köprüden yararlanacak olanlar ya da oradan rant elde edecek olanlar
yaşamıyor; bir bütün bu İstanbulda yaşayan herkesin
sorunudur. Dolayısıyla İstanbullulara bu konuda soru
sorulmalıdır. Eğer AKP Hükûmeti illa Köprü
yapacağım. diyorsa bu konuda bugüne kadar uyguladığı
yöntemlerden birisini uygulayabilir, İstanbullulara sorabilir, referandum
yapabilir, İstanbullular üçüncü köprüyü istiyor mu, istemiyor mu. Bu
konuda en azından sorumluluklar da ortaklaştırılabilir.
Bunların
yapılması konusunda biraz önce, sözüme başlamadan önce
söylediğim gibi, bizim konuşmamız ne kadar etkili olacak
meselesi tabii tartışılır. Hükûmet sözcüleri de ifade etti,
bu araştırma önergesine Hayır diyecekler, öyle görünüyor,
sayısal çoğunluk olarak da bu ifade ediliyor ama bunu bir kez daha
tarihe not düşmek isteriz ki AKPnin bu projesi dünyada ve Türkiyede,
özellikle İstanbulun ekolojik dengesini bozacaktır,
insanlığa hiçbir faydası yoktur, yeni sorunlar ortaya
çıkaracaktır, yaşam alanlarımızı elimizden
alacaktır ve bir an önce bu projeden vazgeçilmelidir. Biz, en azından
kendi çapımızda, bu proje konusunda, özellikle seçilen güzergâh
konusundaki itirazlarımızı her fırsatta dile
getireceğiz.
Barış
ve Demokrasi Partisi olarak CHP Grubunun vermiş olduğu önergeyi
destekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tuncel.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz İstanbul Milletvekili
Sayın Erol Kayaya aittir.
Buyurun
Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EROL
KAYA (İstanbul) Sayın Başkan, kıymetli üyeler; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
verilen Üçüncü Boğaz Köprüsüyle ilgili soruların tespiti ve çözüm
yolları konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, on iki gün önce İstanbulda Sayın
Başbakanımızın da iştirakiyle dünyanın en önemli
projelerinden biri olan Marmarayın ilk kaynak töreni
gerçekleştirildi. Sayın Başbakanımızın da
vurguladığı gibi Marmaray Projesi, İstanbul projesi
olmasının ötesinde bir dünya projesidir. Böyle bir projenin
heyecanını hâlâ hissederken bugün burada, İstanbula
yapılması planlanan üçüncü köprüyle ilgili olumsuz bir yaklaşım
içeren araştırma önergesiyle karşılaşmış
olmak açıkçası, bütün milletimizle birlikte bizi de üzmüştür.
Buradan sözümü hiç eğip bükmeden, imalara, dolaylı ifadelere
başvurmadan ifade etmek istiyorum. Bu önergeyi verenler İstanbulu da
Türkiyeyi de anlamamış olan, vücutları 2012 yılında
kalsa bile düşünceleri hâlâ 1940larda, 1960larda, en iyi ihtimalle
1990larda kalmış bulunan kişilerdir. Türkiye'nin geldiği
yer, İstanbulun ulaştığı düzey nasıl üçüncü
havaalanını
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Bunun bilimle ne alakası var,
şehir planlamacılığıyla ne alakası var, bunu
söyleyin.
EROL
KAYA (Devamla) -
Boğazı deniz dibinden geçen raylı sistemi,
Avrupa ve Asya yakasında yüzlerce kilometrelik raylı sistemleri,
teknoloji destekli trafik yönetim sistemlerini gerektiriyorsa aynı
şekilde üçüncü köprüyü de gerektirmektedir. Üçüncü köprünün İstanbul
için ihtiyaç olmadığını söyleyebilecek izan ve vicdan
sahibi hiç kimsenin çıkmayacağına inanıyorum. Ha, bu
işin yöntemi, güzergâhı, usulü ile ilgili tartışmalar
ayrı bir konu. Biz böyle düşünürüz, siz başka türlü
düşünürsünüz, diğerleriyse daha farklı düşünebilir.
Sonuçta, ihtiyaçlar ve imkânlar bir araya getirilerek çözüm yolu bulunur ve
uygulama aşamasına geçilir. Bu süreç büyük ölçüde teknik bir
süreçtir. Bu sürece ilişkin eleştirileri ve
tartışmaları saygıyla karşılamak ama son sözü
sorumlulara bırakmak şüphesiz en doğru yoldur. Oysa
araştırma önergesinin gerekçesine baktığımızda
sadece olumsuz görüşlerin zikredildiği, her cümlesi buram buram
istemezük anlayışı kokan
bir metinle karşılaşıyoruz. Konuyla ilgili
farklı görüşlerin alınması
ifadesinin gerisine
bakıldığında Nasıl bu projenin tekerine çomak
sokabiliriz, önüne set çekebiliriz, engel olabiliriz? anlayışı
net bir şekilde görülebiliyor. Geçmişte bu millete yeteri kadar zarar
verdiğinizi, insanımızın geleceğini yeterince
kararttığınızı hepimiz biliyoruz. Hiç kusura
bakmayın arkadaşlar, artık aynı garabetin devam etmesine ne
milletimiz ne de biz izin vermeyeceğiz. Birinci köprü size rağmen
nasıl yapıldıysa, ikinci köprü size rağmen nasıl
yapıldıysa, İstanbuldaki ve Türkiyedeki pek çok hizmet
nasıl size rağmen yapıldıysa, üçüncü köprü de aynı
şekilde yapılacak ve milletimizin hizmetine sunulacak.
Değerli
arkadaşlarım, CHPli milletvekili arkadaşlarımız
tarafından verilen araştırma önergesinde, üçüncü köprünün
raylı sisteme alternatif gibi gösterilmeye
çalışıldığını görüyoruz. Oysa
İstanbulda gerçekten tarihî önemde bir raylı sistem
seferberliği yaşanıyor. Marmaray, raylı sistem projesinin
önemli bir unsuru. Banliyö hatlarının modernleştirilmesi, raylı
sistem projesinin önemli bir unsuru. Metro ve tramvay hatları, raylı
sistem projesinin önemli unsurları.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Beş senede rayları bitiremediniz
ama.
EROL
KAYA (Devamla) - Yakında hizmete girecek Kartal-Kadıköy metrosu
aynı şekilde. 45 kilometreden 78 kilometreye çıkan
İstanbuldaki raylı sistem, önümüzdeki yıl 213 kilometreye, 2023
yılında 640 kilometreye ulaşacak yani üçüncü köprü, raylı
sistemin alternatifi değildir. Tam tersine, entegre bir çözüm gerektiren
İstanbul ulaşımının tamamlayıcı
unsurlarından biridir.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul)
EROL
KAYA (Devamla) - Araştırma önergesindeki itirazlar, İstanbul
ulaşım sorununun raylı sistemi, denizi, kara yolu, hava yoluyla
entegre çözümlere ihtiyaç duyulduğunu kavrayamayan bir
yaklaşımın ürünüdür. Üstelik bizim ulaşım
sorunlarının çözümü konusunda yaklaşımımız sadece
İstanbula mahsus da değildir. Türkiye'nin 81 vilayetini, 780 bin
kilometrekare vatan toprağının tamamını kuşatan
bir çözüm anlayışıyla yolumuza devam ediyoruz.
Havaalanları, duble yollar, hızlı trenler ve diğer tüm
enstrümanları devreye sokarak Türkiyede hızlı ve konforlu
seyahat ve taşıma dönemini başlattık.
Ankara-Eskişehir, Ankara-Konya hızlı tren hatlarında
seyahat eden vatandaşlarımızın memnuniyetini kendilerinden
dinlemenizi lütfen rica ediyorum. İnşası süren Ankara-Sivas ve
Eskişehir-İstanbul hatlarıyla diğer hızlı tren
projeleri tamamlandığında, inanın Türk insanının
ülkesine olan bakışı değişecektir.
Biz
elbette her şeyin mükemmel olduğu iddiasında değiliz ve
hiçbir zaman da olmadık ama bizi eleştirenlerden en azından
bizim kadar bu ülkeye ve millete hizmet etmiş olmalarını
beklemek hakkımızdır. Bizi eleştirenlerden en azından
bizim kadar bu ülkeye ve millete hizmet için proje ortaya koymalarını
beklemek hakkımızdır. Bizi eleştirenlerden, olumsuzluk ve
eksikler yanında, kendi orijinal tekliflerini, önerilerini ifade
etmelerini beklemek hakkımız olmalı.
Değerli
arkadaşlar, sonuç itibarıyla, biz İstanbulun ulaşım
sorununun çözümü için, raylı sistem projeleriyle, kara yolu, deniz yolu
projeleriyle birlikte üçüncü köprüyü de hayata geçirmek zorundayız. Bu
konuda araştırma önergesinde dile getirilen eleştirilerin hiçbiri
de üstesinden gelinemez konular değildir. İnşallah, bu projeye
karşı çıkan arkadaşlarımızın, üçüncü köprü
hayata geçtiğinde, oradan keyifle ve konforla seyahat ederken bugünler
akıllarına gelir ve bir parça da olsa mahcup olurlar.
Bu
düşüncelerle araştırma önergesine karşı
olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla
selamlıyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaya.
Sayın
Eyidoğan, sisteme girmişsiniz. Ne vardı?
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Efendim
BAŞKAN
Hayır, önce söyleyeceksiniz, sonra açacağım.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Bazı bilgiler var, o bilgiler
verilmiyor. İstanbul Çevre Düzeni Planı diye bir şey var,
kendileri yaptılar.
BAŞKAN
Siz konuyu anlatıyorsunuz. Şimdi, kendi araştırma önerge
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Yani orada köprü yok, çılgın
projeler yok.
BAŞKAN
Müsaade buyurun bir dakika, ben
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Şimdi söyleyeceğimiz bilgiler
var. Bilgiler çarpıtılıyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, böyle bir usul yok
efendim.
BAŞKAN
Şimdi, bakın, Sayın Tanal da
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Cumhuriyet Halk Partisi Boğazdan
karşı karşıya geçişe engel değildir,
karşı değildir.
BAŞKAN
Bir dakika
Tamam. Muhterem, bir dakika
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Burada canı isteyen her şeyi söyleyemez,
her şey kurallar gereği olur, her şey kurallara uygun olur
efendim.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Ucuz polemikler yapılıyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın milletvekilinin orada söylenen bir
şeye, bir milletvekili arkadaşımızın
konuşmasına cevap verme hakkı yok mu?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Milletvekili,
Cumhuriyet Halk Partisi geçişe engeldir. diyerek
BAŞKAN
Ben anladım, ben anladım.
MUHARREM
İNCE (Yalova)
partimizin olmayan görüşünü savundu, konuyu
çarpıttı, onun için Sayın Eyidoğan söz istedi.
BAŞKAN
Hayır, hayır
Onu ben anladım Sayın İnce de ben
başka bir şey diyecektim.
Şimdi,
sizin grubunuzun grup önerisi ile ilgili olarak bir bilgi paylaşmak
istediğinizi söylediniz, size söz vereceğim ama Sayın Tanal,
yani bu daha evvel söylediğim şu 60ıncı maddeye göre pek
kısa söz talebinin üzerimden istismar edilmesine genel olarak bir
tavrım mevcut. Aynı konuysa lütfen çıkın. Yani böyle
birbiri ardı sıra gidersek bu işi çözemeyiz. Normal
şartlarda -Sayın İnce bilir; bakın, onun için 60a göre
değil de 69a göre istedi- 60ı işletmem söz konusu olamaz çünkü
sizin grup öneriniz. Onun için, ben şimdi Sayın Eyidoğana
vereceğim bir dakikalık.
Sayın
Tanal, size veremeyeceğim.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğanın,
İstanbul Milletvekili Erol Kayanın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk
Partisi 15 milyon nüfusa yaklaşan İstanbulun iki yakasından
karşı karşıya geçişe karşı değildir.
Burada bilim dışı ucuz polemikler yapılmaya
çalışılıyor.
2006da
İstanbul Büyükşehir Belediyesi yüzlerce bilim insanını
topladı üç buçuk, dört sene çalıştılar ve İstanbulun
anayasası olan Çevre Düzeni Planını yaptılar. Bu Çevre
Düzeni Planında yüzlerce insan gece gündüz çalıştı,
milyonlarca lira harcandı. Çok değerli bilgiler ortaya konuldu. Bu
Çevre Düzeni Planında ne üçüncü köprü vardır ne çılgın
projeler vardır. Buradaki bu planda İstanbulun nasıl
yerleşileceği, 44.851 hektarlık mevcut alana önerilen Silivri ve
Tuzla, Ispartakule çevresindeki 15.379 ek eklenen hektarla İstanbulun
doğu-batı istikametinde genişlemesi önerildi. Bu Çevre Düzeni
Planı İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 2009da oy
birliğiyle onaylattığı
bir İstanbulun anayasasıdır.
Şimdi
bunlarda bu köprü yok. Biz üçüncü köprüye karşı değiliz. Biz, bu işin bilimsel kriterler
altında tartışılmasını istiyoruz.
BAŞKAN
Şimdi bakın Sayın
Eyidoğan, siz bilginizi verdiniz. Zaten bu öneriniz sizin o nedenle
verilmiş.
Şimdi
kabul edip etmeyeceğine yüce Meclis karar verecek dolayısıyla
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Kendi yaptıklarını kendileri
bozuyorlar, böyle şey olur mu?
BAŞKAN
Ne yapayım ben? Şimdi zorla düzeltecek hâlim yok.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz ve arkadaşları tarafından, 3üncü Boğaz köprüsü
konusunda sorunların neler olduğunun
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, 26/1/2012 Perşembe günkü
birleşimde okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım dedim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.47
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün;
5941 Sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün; 5941
Sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/538, 2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Komisyon
raporu 137 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan... Yok.
Diğer
gruplardan
MUHARREM
İNCE (Yalova) Tümü üzerinde Ali
Rıza Öztürk konuşacak.
BAŞKAN
Tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz.
CHP
GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Karşılıksız
çek keşide ettiği nedenle hapishanelere giren ya da hapis tehdidi
nedeniyle evinden barkından kış kıyamet gününde ayrı
yaşayan insanlarımızın yaralarını sarmak, onlara
pansuman yapmak için bugün bir kanun tasarısı ve teklifi geliyor.
Hükûmet adına gelen tasarı var. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
bizim, Mersin Milletvekili olarak benim ve arkadaşlarımın ve
Ankara Milletvekili Sinan Aygün ve arkadaşları tarafından
verilen kanun teklifi var.
Değerli
arkadaşlarım, 2009 yılında 5941 sayılı mevcut Çek
Kanunu görüşülürken, görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz çeke güven duyulmasının ve kayıt
dışı ekonominin kayıt altına
alınmasının sağlanması, çekin kara paranın
aklanmasında ve terörün finansmanında kullanılmasının
önlenmesi için karşılıksız çek keşide etme fiilinin
suç olarak düzenlenmesinin çözüm olmadığını
belirtmişiz. Karşılıksız çek keşide etmenin
bağımsız bir suç tipi olarak kabul edilmesi ve buna ceza uygulanması
hem ceza adaleti bakımından hem de modern ceza hukuku
bakımından kabul edilemez olduğunu söylemişiz.
Karşılıksız çek keşide etme suçunun ceza hukukunun suç
genel teorisi içinde dayandığı herhangi bir sorumluluk
esasının olmadığını belirtmişiz. Çeke olan
güvenin sağlanması, çekin güvenilir bir ödeme aracı
olmasını sağlamak ve hamil tarafından çekin
karşılığının tahsil edilebilmesi için çekin
karşılıksız çıkmasıyla ilgili fiili suç olmaktan
çıkartmak ve bankalara parasal sorumluluk yüklemek ve etkin, doğru
çözüm ve yoldur demişiz. Hükûmetin, bankaların sorumluluğunu
artırmak yerine denenmiş ancak sorunları hiç çözmediği
gibi, tam aksine sorunların artmasına sebep olan ve modern ceza
hukukunda ve diğer çağdaş hiçbir ülkede uygulaması olmayan
bir cezanın ısrarından vazgeçilmiş olması, bugün aradan
geçen iki yıl sonra- olumludur değerli arkadaşlarım.
Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, 23üncü Dönem, her aşamada bu sorunu her vesileyle bu
kürsüde dile getirdik; bütçe görüşmeleri sırasında dile getirdik,
gündem dışılarda dile getirdik, değerli
arkadaşlarımızın hepsi dile getirdi.
2009 yılında,
5941 sayılı Yasa görüşülürken, Sayın Grup Başkan
Vekili, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın
Canikli
özellikle hapis cezasıyla ilgili yani karşılıksız
çıkan çekler muvacehesinde uygulanan hapis cezasının tümüyle
kaldırılmasına yönelik birtakım talepler de gündeme
geldiğini gördüm, zaman zaman buradaki konuşmacı arkadaşlar
da bunu ifade ettiler. Ancak hiç kimse kusura bakmasın değerli
arkadaşlar, böyle başarılı şekilde uygulanan bir
sistemi ortadan kaldırmak istiyorsanız, yerle bir etmek
istiyorsanız bu önerileri getirebilirsiniz yani hapis cezasını
kaldırma önerisini getirebilirsiniz yani hapis cezasının
kaldırılması demek, vadeli çek sisteminin, 265 milyar
liralık ticaretin, mübadelenin büyük oranda -tamamen demeyelim ama-
ortadan kaldırılması demektir. Ticarete ve ekonomiye gerçekten
inanılmaz bir darbe vurmak demektir. Yani biz 2009 yılında,
karşılıksız çek keşide etme fiilinin suç olmaktan
çıkarılmasını savunduğumuz zaman, gerçekten,
Sayın Canikliye göre ekonomiye darbe vurmaya
çalışmışız.
Devam ediyor Sayın
Canikli Tek neden demeyelim ama temel faktör, en önemli faktör hiç
kuşkusuz arkasındaki hapis cezasıdır. Yani çekin
bağlı olduğu alacağın tahsilini garanti altına
almanın aslında o çekin arkasındaki hapis cezası
olduğunu Sayın Canikli de kabul ediyor. Ama değerli
arkadaşlarım, çek bir kıymetli senettir, yani bir bonodur.
Dolayısıyla, bir bononun ya da mahkeme ilamındaki
alacağın tahsilini garanti altına almak için dünyanın
hiçbir ülkesinde hapis cezası öngörülmemiştir. Ceza demek,
aslında konusu suç olan bir fiilin
karşılığıdır. Dolayısıyla, buradaki
Sayın Caniklinin bu görüşlerinden, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun, Hükûmetin gerçekten bu ısrarından vazgeçmiş
olması ve hukuk kuralları içerisinde karşılıksız
çek keşide etme fiilinden dönülmüş olması bence olumludur. Bu
yönüyle Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna ve Hükûmete teşekkür
ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten, karşılıksız çek
keşide etme fiili suç olmaktan çıkarıldığı
zaman... Yani Çek mağduru kimdir, alacaklılar mıdır,
borçlular mıdır? tartışması çok uygulandı.
Şimdi, bakın,
1985 yılına kadar Türkiyede ekonomi vardı ama çek diye bir
kanun yoktu, Çek Kanunu yoktu. Peki, 1985 yılına kadar Çek Kanunu
olmadığı dönemde bu işler yürümemiş mi, ekonomi
yürümemiş mi? O zaman da çek vardı ama, Çek Kanunu yoktu, çek
vardı fakat o zaman yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza
Kanununun 503üncü maddesinde düzenlenen dolandırıcılık
suçundan cezalandırılma olmuştur. Daha sonra, 1985
yılında çek hamillerinin korunması hakkında bir kanun
getirilmiş ve burada 16ncı maddeyle karşılıksız
çek keşide etme fiili suç olarak düzenlenmiş ve
karşılıksız çek keşide etme fiilini işleyen
kişiye bir yılla beş yıl arasında hapis cezası
öngörülmüş.
Peki,
değerli arkadaşlarım, karşılıksız çek
keşide etme suçu azalmış mı, önüne geçebilmişler mi?
Hayır. Ya da çekin, terörün finansmanının önlenmesinin önüne
geçilmiş mi? Yok. Kara paranın aklanmasının önüne
geçmiş mi bu ceza? Geçmemiş. Her geçen gün bu
karşılıksız çek keşide etme suçu ve sorunu
artmış ve nitekim yeni bir düzenleme yapılmak zorunda
kalınmış 2003 yılında. Bu da şu, aynen gerekçesi:
Karşılıksız ve ödenmeyen çeklerin sayısının
hızla arttığı, asliye ceza mahkemelerinin iş yükünün
neredeyse yüzde 60ını karşılıksız çek
keşide etme suçları oluşturduğu, bu süreçte
karşılıksız çek keşide etme suçuna uygulanan
ağır cezaların çek kullanımını
sınırlandırdığı, çeke olan ilgi ve güveni
azalttığı, karşılıksız çek keşide etme
fiillerinin tam bir sosyal felakete dönüştüğü nedenleriyle bu
doğrudan hapis cezasını kaldırmak zorunda
kalmışlar.
2003
yılında yeni bir düzenleme yapılmış, orada ise çek
bedeli kadar adli para cezası getirilmiş. Bakın, değerli
arkadaşlarım, altını çiziyorum, yani doğrudan hapis
cezasının 2003 yılında kaldırılmasının
nedeni bu süreçteki karşılıksız çek keşide etme suçuna
uygulanan ağır cezaların çek kullanımını sınırlandırdığı,
çeke olan ilgi ve güveni azalttığı,
karşılıksız çek keşide etme fillerinin tam bir sosyal
felakete dönüştüğünü Hükûmet 2003 yılında gerekçesinde
getirmiş. Bu nedenle 4814 sayılı Yasayla çek bedeli kadar adli
para cezasını öngörmüş, bu da ödenmediği takdirde hapis
cezasına dönüşen bir olaydır.
Arkasından,
2009 yılında arayışlar, çözüm arayışları
devam etmiş, tabii ki, sistemi doğru
oturtturamadığımız zaman
Yine, 5941 sayılı
Yasanın 5inci maddesiyle biz çekin karşılıksız
çıkmasına sebebiyet veren kişi hakkında bin beş yüz
güne kadar adli para cezası öngörmüşüz. Yani bir önceki yasadaki adli
para cezası devam etmiş. Ödenmediği zaman hapis cezasına dönüşen adli para
cezası aynen sürdürülmüş.
Bugün,
burada, gerçekten bu tasarının, bu kanun tekliflerinin esas özü
karşılıksız çek keşide etme filinin suç olarak düzenlenmesinin
kaldırılması ve sorumluluğun biraz daha bankalara yönelik
artırılması.
Bu
tasarının eksiklikleri yok mudur? Tabii ki, bu tasarının
çok eksiklikleri vardır ama bu eksikliklerin de giderileceğini ben
umuyorum.
Bu
noktada, ciddi olarak düşünülmesi gereken husus,
karşılıksız çek için bir cezai sorumluluk öngörülmesinin
artık doğru olup olmadığı, giderek bir anlamda
sulandırılan cezai hükümlerin korunmasına gerçekten ihtiyaç olup
olmadığıdır.
Bakın,
karşılıksız çek keşide etme fiilinden dolayı hapis
cezası verilse bile ödendiği zaman, kesinleşse bile bu ceza
düşüyor. Bunun anlamı şu demektir: Yasa koyucu aslında bu
cezayı çok da önemsemiyor değerli arkadaşlarım. Çekin
bağlı olduğu alacağı, tahsilini garanti altına
almak için ceza ihdas edemezsiniz. O zaman, çekten daha kuvvetli mahkeme
kararına bağlanmış alacaklar var. Peki, mahkeme
kararına bağlanmış alacakların tahsilini sağlamak
için siz onun arkasına bir cezai müeyyide koyuyor musunuz? Bono var. Çek
nedir? Türk Ticaret Kanununda açıklıkla belirtilmiş, çek,
vadeli bir alışverişin ödeme aracı değildir. Taksitli
bir alışverişin aracı değildir çek. Çek, peşin
alışverişin ödeme aracıdır yani Türk Ticaret
Kanununun çeke yüklediği temel fonksiyon budur Bu çekin
karşılığındaki para bankadadır, git al.
demektir. Peki, ileri vadeli çek kesildiği zaman, o çeki
aldığı tarihte çeki alan hamil aslında çeki
aldığı tarihte çekin karşılığının
olmadığını bilerek o çeki alıyor çünkü çekin üstünde
ileri bir tarih var. Peki, ileri tarihli çeki neden alıyor? Şundan
alıyor: Günü geldiğinde, o tarih geldiğinde o çekin
karşılığının olacağı umuduyla onu
alıyor. Peki, bu güveni doğuran nedir? Bu güveni doğuran ticari
hayattaki olması gereken asıl güven midir yoksa yapay, suni bir güven
mi vardır? Yani çek hamilini de aldatan bir güven mi vardır?
İşte o güveni oluşturan şudur arkadaşlar: Çekin
karşılıksız çıkması hâlinde arkasına
diktiğiniz ceza yapay bir güven oluşturmaktadır. Çek hamili o yapay
güveni oluşturarak o çeki almaktadır ama aldığı
tarihte o çekin karşılığının
olmadığını bilmektedir, bile bile almaktadır.
Dolayısıyla, aslında o çeki Türk Ticaret Kanununda
tanımlanan anlamıyla çek olarak almamaktadır, senet olarak
almaktadır. Yani senet olarak kullanılması gereken bir hususta
çek verilmektedir. Dolayısıyla bu da günü geldiğinde
ödenmemektedir; sosyal felaketler gün geçtikte artmaktadır.
Dolayısıyla,
aslında burada üzerinde durulması gereken temel konu, benim
anlayışıma göre şu: Ayrı bir Çek Kanununa gerek var
mı yok mu? Aslında tartışmamız gereken konu bu. Yani
1985 yılına kadar ayrı bir Çek Kanunu yokmuş ama ekonomi
tıkır tıkır ilerlemiş.
Şimdi
biz, gerçekten çeki Ticaret Kanununda düzenlendiği anlamıyla
peşin alışverişin bir aracı, fonksiyonu hâline
sokabilir miyiz? Pekâlâ sokabiliriz ama ayrı bir Çek Kanununa, benim
kanımca, aslında gerek yok. Çek Kanunundaki bazı düzenlemeleri
Türk Ticaret Kanunu içerisine alarak, biz bunu pekâlâ çözebiliriz. Mevcut Türk
Ticaret Kanununda 691-736ncı maddeler arasında çek
düzenlenmiş, önümüzdeki Temmuz ayında sanıyorum, yürürlüğe
girecek. Meclisimizin kabul ettiği Ticaret Kanununda da 780-823üncü
maddeleri arasında kırk dört madde hâlinde çek düzenlenmiştir.
Ticaret
hukuku yönünden yapılacak en isabetli düzenleme, bu çekle ilgili kimi
hükümleri Ticaret Kanunu içerisine alarak Çek Kanununu kaldırmaktır.
Değerli
arkadaşlarım, öbür taraftan, bu karşılıksız çek
keşidesi olgusunun bağımsız bir suç olarak düzenlenmiş
olmasının geçmişte en önemli sonucu,
karşılıksız çek olgusunu azaltmayıp, tam aksine
artırdığıdır. Nedendir bunun nedeni? Bunun nedeni
-demin de anlattım- bu oluşan yapay güven ortamı nedeniyledir.
Karşılıksız çek keşide etme suçu
olmadığı zamanlarda çeki yalnızca alelade bir ödeme
aracı olarak gören ve kurulan ticari ilişki kapsamında
ödemelerin çekle yapılmasını kabul edip etmemekte daha dikkatli
davranan hamilin, karşılıksız çek keşide etme suçunun
varlığı nedeniyle oluşan yapay güven ortamında,
kendisine yapılacak ödemelerde çeki çok daha kolay kabul edebilmesi ve
böylelikle, kötü niyetli keşideciler tarafından -deyim yerindeyse-
çok daha rahat aldatılabilir hâle gelmesidir. Bu durum, çekin,
işlevsel bakımdan bononun yerini alması ve bir ödeme aracı
değil, kredi aracı olarak kullanılması sonucunu
doğurmuştur.
5941
sayılı mevcut Yasada, karşılıksız çek
keşidesi suçunun oluşmasında, uygulamadaki adıyla vadeli
çek korunmuştur. Bu da çeki, özellikle, bononun yerine ikame eden
uygulamayı daha da pekiştirmiştir. Aslında, bugünkü
uygulama hâliyle, pratikte, uygulamada, işlevsel bakımdan, çekle
bononun arasında herhangi bir fark kalmamıştır. Demin de
söylediğim gibi, ileri keşide tarihli çeki alan bir hamil, çekin
keşidesi anında karşılığının
olmadığının bilincindedir ve bunu bile bile
almaktadır.
Yine,
Türk Ticaret Kanununda salt saf bir argüman olan ödeme aracı olarak
görülen ve özel hukuk enstrümanı olan çeke kendisinden beklenemeyecek
fonksiyonlar yüklenilmeye çalışılmıştır. Bu yükü
de bu çek kaldıramaz hâle gelmiştir. Bunun sonucunda, uygulamada,
5941 sayılı mevcut Yasadaki, tacir çeki, tacir olmayan çek,
hamiline yazılı matbu çek, hamiline olmayan çek gibi kavramlar,
Türk ticaret hukuku bakımından kesinlikle kabul edilemeyecek kavramlardır
ve bunlar hiçbir amaca hizmet etmeyecek kavramlardır. Bunlar, özel
hukukumuzun içerisine girmiştir. Bunların da bence
arındırılması gerekmektedir.
Gerçekten
değerli arkadaşlarım, çek alacaklılarının
şikâyetlerine dayanarak çekin, alacağın tahsilini garanti
altına almak için karşılıksız çek keşide etmenin
suç olarak savunulması mümkün değildir. Suç olan şey
cezalandırılır, suç olmayan şey cezalandırılmaz.
İnsanın borcunu ödeyememesi bir suç değildir. Nasıl ki
bonodaki borcunu ödeyememesi, mahkeme ilamına dayanan alacaklardaki borçları
ödeyemememiz bir suç değilse çeke bağlı olarak da o borcun
ödenmemesi suç değildir. Burada özel hukuk devrededir. Benim de seçim
bölgemden aradılar, soruyorlar: Efendim, bu çekteki ceza kalkarsa biz
alacağımızı nasıl tahsil edeceğiz? E, mahkemeye
verdiğiniz zaman mahkeme ilamıyla hüküm altına
aldığınız alacağı nasıl tahsil
ediyorsanız çekteki alacağı da öyle tahsil edeceksiniz; bu, bu
kadar açık. Yani yine bonodaki, senetteki alacağı nasıl
tahsil ediyorsanız
Bu, bu kadar açık. Çünkü aslında çeke bağlı
bir alacak söz konusu olmaz. Yani demin de söyledim, çek bankada hazır bir
paranın ödenmesidir.
Arkadaşlar,
Türk Ticaret Kanunu senedi tanımlarken kayıtsız,
şartsız belli bir tarihte ödemenin taahhüdünü içermektedir. Yani
belli bir tarihte belli bir miktarı ödeme taahhüdünü içeriyor. Oysa çekin
tanımına baktığımız zaman, taahhüt içermiyor,
belli bir tarihte ödeme taahhüdünü içermiyor. Çek belli bir miktarı
kayıtsız, şartsız ödeme emrini içeriyor. Şimdi,
Ticaret Kanununda bu düzenlemeler var. Biz bunların hiçbirisini
görmemezlikten geleceğiz, Canım, ekonomi şöyle, ekonomi böyle.
ya da Şunlar şunu istedi, bunlar bunu istedi. diye hukuktan
saparak, hukukun evrensel ilkelerinden saparak yeni düzenlemelerin peşinden
gideceğiz.
Arkadaşlar,
gerçekten de bu noktaya gelinmiş olmasını ben önemsiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bu konuda 23üncü Dönemde verdiğimiz
uğraşın sonuçlarını almış olmanın
mutluluğunu görüyoruz. Elbette ki bu Parlamentoda çalışan, görev
yapan bir milletvekili olarak, muhalefete mensup bir milletvekili olarak bir
yasama dönemi boyunca ısrarla savunduğum düşüncelerin siyasi
iktidar tarafından, yürütme organı tarafından geç de olsa
benimsenmiş olmasını önemsiyorum, bunu küçümsemiyorum ama bundan
sonraki çalışmaların da ben böyle olması gerektiğini
düşünüyorum. Artık yasa yapma konusunda özenli davranmak
zorundayız, birbirimize kulak vermek zorundayız, birbirimizin ne
dediğini anlamak zorundayız. Bu yasama organı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, iktidarıyla muhalefetiyle halkın ihtiyacı olan
kanunları ısrarla çıkarmak durumundadır. Bu da birbirimizle
konuşmaktan, birbirimizle tartışmaktan geçer; birbirimizle kavga
ederek birbirimizin ne dediğini anlayamayız arkadaşlar. Anlamamız
için önce konuşmamız lazım, tartışmamız
lazım diyorum.
Bu
yasaya, eksikliklerine rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
destek verdiğimizi söylüyorum. Yasanın ticari hayata
hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal
Adan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5941 sayılı Çek Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına ilişkin düşüncelerimizi
sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ancak
esas konuya geçmeden evvel, Fransada cereyan eden gelişmelerle ilgili
izin verirseniz küçük bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Bu olay,
nereden bakarsanız bakın, sadece bir başka ülkenin
hâlihazırdaki yönetiminin Türkiyeye karşı provokatif bir
girişimi olarak görülemez, kabul edilemez. Fransa Meclisinin ve
Senatosunun bu kabul edilemez girişiminin arkasında, Türk milletinin
varlığına dönük bir kötü niyet vardır. Türkiye'nin
itibarının arttığını söyleyen Hükûmetin,
Fransanın bu soysuz girişimini boşa çıkaracak tedbirler
almasını tüm Türkiye gibi biz de beklemekteyiz. Hiç kimse, hiçbir
devlet tarihî gerçekleri ters yüz ederek Türkiye'nin onuruyla oynayamaz. Bu
girişim sahiplerinin mutlaka ödemeleri gereken bir bedel
olmalıdır.
Ayrıca
bir hususun üzerinde de önemle durulmalıdır: İnsanlık
tarihinde düşünce ve ifade özgürlüğünün lider ülkesi olduğu
iddia edilen bir ülkenin bu konuda düştüğü şu durum bütün
demokratik dünya tarafından telin edilmelidir. Türkiye, bu açıdan da
Fransanın ve bu ülkenin dar görüşlü yöneticilerinin peşinde
olmalıdır.
Ayrıca
bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Sokaklarda Ermeni kimliğine
bürünüp nara atanlar Fransanın bu ahlak dışı
girişimine karşı en ufak bir tepki göstermemişlerdir. Bu
olay Türkiyede millî düşünmenin ve milliyetçiliğin ne denli zaruri
ve koruyucu bir önemi olduğunu da ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, en baştan altını çizerek belirtmek isterim ki
bu kanun ticari hayatımız açısından son derece önemli bir
kanundur. Ticaretin en önemli ödeme araçlarından biri olan çeklerin
kullanımını düzenleyen bu kanun tasarısı, her
şeyden önce tarafların haklarını adil bir biçimde
korumalı ve düzenlemelidir, ancak hazırlanan tasarı,
alacaklı ile borçlu arasında yani çekin tarafları arasında
eşit memnuniyeti, güveni tesis etmekten son derece uzaktır. Ticari
hayata yönelik kanun yaparken, yeni bir düzenlemeye giderken çok daha dikkatli
olunmalıydı; çek kanunu yapılırken piyasadaki vadeli
satışlarda güven olgusunu yeniden tesis edecek, piyasanın vadeli
yapısının devamını güven üzerine inşa edecek,
piyasa ahlakı üzerinde en önemli tehdit olan ödemeden
kaçınmaları en aza indirecek bir bakış açısı benimsenmeliydi.
Adalet ve Kalkınma Partisinin Hükûmeti, her zamanki gibi sivil toplumu,
ilgili kurumları, ticaret erbabını ve muhalefeti dinlemeden,
onların hassasiyetlerini dikkate almadan, kendi bildiği gibi bir
kanun tasarısını daha Meclisin gündemine getirmiştir, Ben
yaptım, oldu. mantığı bu kanunla bir kez daha kendini
göstermiştir.
Değerli
milletvekilleri, hazırlanan, bugün önümüze getirilen tasarıyı
incelediğimiz zaman iktisadi hayatı ve ticari
alışverişi olumsuz etkileyecek birçok yanlış görmekteyiz.
Çek demek itibar demektir ancak bu kanunla artık hemen her ticaret
erbabının kullandığı çekler, ticari itibarı
yüksek, güvenli bir ödeme aracı olmaktan çıkmaktadır. Eğer
bu kanun kabul edilirse çeklerin herhangi bir ödeme senedinden hiçbir
farkı olmayacaktır. Hepsinden önemlisi, ticaretin olmazsa olmazı
güven hususu sorgulanır hâle gelecektir. Güven faktörünün eksik
olduğu, birbiriyle ticaret yapan insanların güvensizlik
girdabına düştüğü, itibarların sorgulanmaya
başlandığı bir iklimden hiç kimse kazançlı
çıkamaz.
Bir
kişiye veya bir kuruma olan güven, o kişinin veya kurumun
taahhütlerini tam ve zamanında yerine getirmesiyle oluşur. Verilen
sözlerin, yerine getirilen taahhütlerin sayısı ne kadar çoksa, bu
taahhütler ne kadar uzun zamandan bu yana yerine getiriliyorsa oluşan
güven de o kadar büyük olur.
Güvenin
toplumsal ve ekonomik hayatta oynadığı en önemli rol, insanlar
arasında istikrarlı bir iletişim ve yapı kurması,
belirsizliği azaltmasıdır. Güvenin yaygın olduğu bir
ticaret ortamında maliyetler azalır, sermayenin daha geniş bir
alanda kullanımı mümkün hâle gelir. Oysa bu kanun, üretimin ve
tüketimin bütün aşamalarını kökünden etkileyecek,
karşılıklı güven eksikliğini de beraberinde getirecektir.
Mevcut
hâliyle uygulanan hapis cezası, hoşumuza gitsin veya gitmesin, belli
bir yaptırım anlamı taşımaktadır. Biz, elbette,
hiç kimsenin hapse girmesini, ticari itibarının zedelenmesini asla
istemeyiz fakat makul bir caydırıcılığın da
kanunlarla tesis edilmesi mutlak surette gereklidir.
5941
sayılı Çek Kanununda öngörülen düzenlemeye göre,
karşılıksız çek borcundan dolayı hapis cezası
kaldırılmaktadır. Resmî rakamlara göre, 250 bin Yargıtayda,
350 bin ilk derece mahkemelerde olmak üzere 600 bin çek dosyası
hâlihazırda yargının önünde beklemektedir. 2012 Ocak ayı
itibarıyla, piyasada yaklaşık 600 bin
karşılıksız çek dolanmaktadır. Dolayısıyla,
bu kanun, borçluyu ödüllendirmekte, alacaklıyı ise mağdur
etmektedir.
Nakit
paradan sonra piyasada en güvenilir ödeme aracı olan çek, bu
tasarıyla birlikte sıradan bir ödeme senedinden farksız hâle
gelecektir. Malının ve hizmetinin bedelini vadeli çekle alanlar
bundan böyle çeki, güvenli, itibarlı bir araç olarak kabul etmek tereddüdü
yaşayacaklardır. Dolayısıyla, vadeli satış yapan
alacaklılar, ister istemez banka teminat mektubu, gayrimenkul
teminatı gibi güçlü teminat arayışına gireceklerdir. Güçlü
teminat gösteremeyenlerin işleri kötüye gidecektir. Bu olumsuz durum,
kısır döngü gibi piyasayı etkileyecek ve ticaret hacmini daraltacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bu kanunun gerekçesini ve mantığını
Mahkemelerde iş yükünün azaltılması şeklinde izah edenler
çok büyük bir hata ederler çünkü bu kanun, mahkemelerin iş yükünü azaltmak
bir yana daha da arttıracaktır, piyasadaki kötü niyetlilerin
sayısı daha da artacaktır. Ayrıca, mahkemelerin iş
yükü eğer yeni mağdurlar yaratma pahasına azalacaksa hiç
azalmasın daha iyi.
Türk
ekonomisi vadelerle, sözleşmelerle, çeklerle dönmektedir.
Yaptırımları ortadan kaldırmakla, örtülü aflar icat etmekle
var olan güvensizliği daha da arttırırsınız. Bu kanun
eğer bu şekilde kabul edilirse hiçbir esnaf, iş adamı,
üretici, haklı olarak çek karşılığı iş
yapmak istemez. Bunun sonucunda ekonomide yapısal bozukluk baş
gösterir. Zaten diken üstünde yürüyen ekonomi daha da olumsuz şartlarla
karşı karşıya kalır.
Ayrıca,
sakın hiç kimse Bu kanun bir Avrupa Birliği kriteri. falan diye
giydirmeye çalışmasın çünkü Türkiye'nin piyasa
şartları, Türk toplumunun kültür yapısı Avrupa
Birliğinin şartlarıyla aynı değildir.
Değerli
milletvekilleri, ekonominin içinde olan hatta Hükûmete yakın olan sivil
toplum kuruluşları bu kanuna ciddi ve haklı eleştiriler
getirmektedir. İki taraftan birini memnun, diğerini mağdur eden
bir kanun paketi adaletli değildir.
Sattığımız
malın ve hizmetin bedelini eksiksiz ve zamanında almak istiyoruz.
diyorlar. Hapis cezasının kaldırılması alacaklı
için büyük bir tehdittir. Alacaklının suçu ne? diyorlar. Devlet
bizim adımıza bizim alacaklarımızı affedebilir mi?
diyorlar.
Şimdi
soruyorum sizlere: Bu kadar insan, bu kadar kurum haksız mı? Bu
kanunu hazırlarken hadi muhalefete sormuyorsunuz ama ticaret
hayatının içinde olanlara niye danışmıyorsunuz? Niye
her şeyi oldubittiye getiriyorsunuz? Eğer bu kanun bu hâliyle
çıkarsa alacaklı ile borçlu arasında olacak olan şudur: Su
nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ
nerede? Yandı, kül oldu.
Değerli
milletvekilleri, bu noktada bizlere düşen görev herkes için güvenli ve
istikrarlı hukuksal bir altyapı kurmaktır. Sözleşmelerin
tam anlamıyla yasal koruma altında olmadığı ülkelerde
müteşebbis yetişmez, insanlar girişim yapmaktan, iş
kurmaktan, riske girmekten çekinirler. Oysa siyasi iradenin görevi,
girişimcinin önündeki bütün engelleri kaldırmaktır,
girişimi özendirmektir, girişimciyi ve iş yapmak isteyeni
teşvik etmektir.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun özellikle küçük esnafı perişan edecektir.
Nakit para sıkıntısı yaşayan, borçlarını
vadeli çeklerle çevirmeye çalışan, ancak kazandıktan sonra
borcunu ödeyebilen esnafın hâli ortadadır. Zaten borcunu ödemeyen
esnafı bu çek kanunuyla daha da perişan etmenin izah edilebilir
hiçbir tarafı yoktur. Bu kanunla nakit parası olan kendini kurtaracak,
olmayan ise faizcinin, dolandırıcının insafına terk
edilecektir. Küçük balıklar büyük balıkların
iştahını daha da kabartacaktır. Devlet, kendi
vatandaşının, kendi iş adamının, kendi
esnafının, üreticisinin, girişimcisinin önüne engeller
koymamalıdır; aksine, üretmek isteyen, iş kurmak isteyen
herkesin mali ve hukuki olarak önü açılmalıdır. Ne yazık ki
ülkemizdeki mali ve hukuki sistem insanlarımızın kendi
kaderlerini belirlemeleri için giriştikleri çabada onları yalnız
bırakmaktadır. Sistemimiz iş yapmamayı,
başkasının eline bakmayı, sadakaya muhtaç olmayı
özendirmektedir. Borçluyu koruyup alacaklıyı kendi kaderiyle baş
başa bırakmak zaten kıt olan girişimci
kaynağımızı daha da kurutacaktır. Dünyanın hiçbir
yerinde girişimci kolay yetişmemektedir. Beyin göçü dediğimiz
şey aslında girişimci göçünden başka bir şey
değildir. Ülkeler birbirlerinden girişimci, yatırımcı
çalmaya çalışmaktadırlar. Bir ülkede toprak var diye, sermaye
var diye kalkınma olmaz, bir ülkede girişimci varsa kalkınma
olur. Dolayısıyla Türkiyede uygulanacak ekonomi
politikasının, maliye politikalarının temel hedefi
girişimci yaratmak olmalıdır. Fakat gelin görün ki AKP Hükûmeti
bırakın girişimci yaratmayı mevcudun önüne engeller koymak,
girişimciyi bıktırmak için uğraşmaktadır. Bugün
konuştuğumuz çek yasası emin olunuz ki Türkiyede iş
yapmak, para kazanmak isteyen herkesi derinden vuracaktır.
Değerli
milletvekilleri, kasım ayı dış ticaret rakamlarına
göre on bir aylık ithalatımız 220 milyar dolar,
ihracatımız 122 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Dış ticaret açığı 90 milyarı aşmıştır.
İhracatımız ithalat harcamasının sadece yüzde 55ini
karşılayabilmektedir, oysa ihracatın ithalatı
karşılama oranı 2002 yılından 2009 yılına
kadar yüzde 61le yüzde 72 arasında değişmiştir. 2010
yılında bu rakam yüzde 61; 2011 yılında ise yüzde 55
olmuştur. Dış dengesizlik ise ekonomideki büyümeyi
kırılgan yapmaktadır. Ne yazık ki AKP hükûmetleri döneminde
bu sorunu ortadan kaldıracak hiçbir yapısal reform
gerçekleşmemiştir. 2011 yılının Ekim ayı
itibarıyla on iki aylık cari açığımız 78 milyar
dolar olmuştur. İthalatta, dış ticaret
açığında, cari açıkta hem dünya hem Türkiye rekoru
kırılmıştır. Her 100 dolarlık ihracat için 82
dolarlık ithal malı girdi kullanıldığı ekonomi
yönetimince açıklanmıştır. Bu durumda en acil
alınması gereken tedbir ithalatın azaltılması, cari
açığın düşürülmesidir.
Ocak-Kasım
2011 döneminde en çok ihracat ve ithalatın yapıldığı
sektörlerden olan motorlu taşıt araçları ihracatı 14,3
milyar dolar, ithalatı 15,5 milyar dolar; kazanlar ve makinelerde ihracat
10,4 milyar dolar, ithalat 24,7 milyar dolar; demir-çelik ürünlerinde ihracat
10,1 milyar dolar, ithalat 18,6 milyar dolar olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, döviz geliri elde etmek için ne kadar döviz kullandığınız
önemlidir. Bizim ekonomimizde ihracatın dövize bağımlı
olması, üretimde ithal girdilerin kullanılması sonucu ihracat
arttıkça ithalatı da arttırmaktadır. Dış kaynak
girişi ve kredi artışıyla ivmelenen iç talep ve sonucunda
oluşan yüksek cari açığa dayanan büyüme modelinden ne yazık
ki vazgeçilememiştir. Dolayısıyla ülkemiz ekonomisinin büyümesi
yurt dışı sermaye hareketlerine duyarlı hâle
gelmiştir.
Hükûmetin
övündüğü mali performans ise, esasında bu kırılgan büyüme
modelinin sonucudur. Cari işlemler açığının
arttığı dönemlerde tüketim vergileri artarak bütçe
açığını azaltırken, tersi bir gelişmenin
yaşanması durumunda bütçe açığı ve kamu borç yükü artış
göstermektedir.
AKP
İktidarı ne yazık ki sekiz yılı aşan sürede
bütçenin bu konjonktür duyarlılığını azaltacak mali
reformları hayata geçirememiştir. AKPnin Hükûmet Programında
belirttiği ekonomi politikasının temelinde istihdam dostu büyüme
vurgusu öne çıkmakla birlikte, iktidarları boyunca
uyguladıkları politikalar programda belirttikleri politikalardan
ayrılmaktadır. İthalata bağımlı ihracat
odaklı büyüme performansı istihdam dostu olmaktan uzaktır.
Nitekim, iktidarları boyunca ortalama büyüme hızı geçmiş
yıllar ortalamasının üzerinde gerçekleşmemiş, tek
başına iktidar olmanın gerektirdiği büyüme
hızında istikrar sağlanamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin ekonomik olarak çok büyük darboğazdan geçmeye
çalıştığı aşikârdır. Bu
sıkıntıları maddeler hâlinde sıralayacak olursak;
Cumhuriyet
tarihi boyunca sadece üretemediklerini zorunlu olarak ithal eden Türkiye, AKP
İktidarı döneminde, ürettiği üretmediği her şeyi ithal
ederek üretim yapısını bütün sektörlerde bozmuştur.
Türkiye
ekonomisi üretimden kopmuş, üretmeyen, borçla tüketen bir hâle
dönüştürülmüştür.
Kuru
fasulyeden mercimeğe, tütünden sanayi ara malına, enerjiden ete ve
canlı hayvana kadar her şeyi ithal eder hâle gelmiştir.
Hükûmetin
fiyat ve kalite üstünlüğüne dayalı, üretime ve ihracata dayalı
ekonomi politikalarını nasıl bir plan çerçevesinde devreye
sokacağını açıklaması gerekmektedir.
Bunun
için, önce tarımdan sanayiye, ticaretten hizmetlere bütün sektörlerdeki
üretim kaybını telafi etmeye, ardından yüksek katma değere
sahip alanları öne çıkarmaya ihtiyaç vardır.
Milliyetçi
Hareket Partisinin seçim beyannamesinde Üretim esaslı ekonomi
politikaları ifadesiyle vurguladığı üreten ekonomi diye
veciz hâle getirdiği ekonomi anlayışının hâkim
kılınması gerekmektedir.
Hem
2012nin zor geçeceğini ilan edip hem de hiçbir şey yapmamak
ekonomideki güvensizliği, güven bunalımına dönüştürecektir.
Bilindiği
üzere Türkiye ekonomisi 2002 yılından sonra 57nci Hükûmet döneminde
alınan tedbirlerin, tayin edilen hedeflerin izdüşümünde bir süre
olumlu performans sergilemiştir ancak 2008 yılında fitili
ateşlenen ekonomik kriz Hükûmetin tembelliğini, kifayetsizliğini
ve savurganlığını tescil etmiş, milletimizi büyük bir
işsizlik ve yoksulluk vurgunuyla muhatap kılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin sıklıkla müracaat ettiği Bu
kriz bizim krizimiz değil. sözlerinin bir esprisi, manası da
bulunmamaktadır. Netice itibarıyla güçlü ve dayanıklı bir
ekonominin çevresindeki olumsuzluklardan hemen etkilenmesi, kendi bünyesiyle
ilgili kronik sorunlara bir vesileyle anında teslim olması çok kolay
değildir. Küresel ekonomik sürecin ümit verici olduğu bir dönemde
bundan ziyadesiyle istifade eden Adalet ve Kalkınma Partisi zihniyetinin,
işler sarpa sarınca acilen izaha girişmesi, suçu başka
ülkelere yüklemesi, her şeyden önce milletimizin aklıyla, basiretiyle
alay etmektir.
AKP
Hükûmeti dokuz yıldır ekonomide taş üstüne taş
koymamış, geçmişin mirasını hoyratça tüketmiş,
sıcak para ve ithalata dayalı geçici ekonomik iyileşmeyi bir
mucize gibi sunma kurnazlığına her fırsatta
başvurmuş, böylelikle günü kurtarmanın
kolaycılığına teslim olmuştur. Madem kriz
başkalarında var, o hâlde bir şey yapamayız. diyerek
ekonomik acziyeti ve tükenmişliği dillendirmiş ve bunu bir
maharetmiş gibi takdim etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, imalat sanayimiz büyük oranda ithalatla
ayakta durmakta, ihracatımız da bir o kadar ithalatla nefes
almaktadır. Kazandığımızdan daha çok sarf
ettiğimizden dolayı sürekli açık veren, iki yakası bir
araya gelmeyen bir ülke görünümünden de kurtulamamaktayız. Cari açık
demek olan bu manzaranın Türkiye ekonomisini çıkmaza
sürüklediği, yabancı paraya mecbur ettiği ve diken üstünde
tuttuğu aşikârdır. Büyüme oranı gerilerken işsizlik
oranı nasıl ve bizim bilmediğimiz hangi değerli politika uygulamalarıyla
düşecektir? Döviz gelirlerinin azaldığı, finansman
problemlerinin zirve yaptığı bir ortamda cari açık
ekonominin tüm bariyerlerini yıkacak, milletimizi açlıkla,
işsizlikle, çaresizlikle baş başa bırakacaktır. Cari
açık AKPyi içten içe korkutmuş ve vergi zamlarıyla kendince ön
almaya sevk etmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim, sistemin
özünü bozacak, iş ahlakının dengesini bozacak düzenlemelerin
yanında olmamız mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz
ekonomik şartlardan dolayı çek mağduru olan, hapishanelerde
bulunan vatandaşlarımızın şartlarının
iyileştirilmesi Hükûmetin boynunun borcudur.
Bugün, İstanbulda
aşağı yukarı 380 bin iş yeri çeki bir itibar
evrakı olarak kullanmaktadır. Çeki
itibarsızlaştırırsanız piyasayı altüst edersiniz
ve inanıyorum ki bunun çok da ağır bedelini ödersiniz.
Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Adan.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın
Hasip Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 137 sıra sayılı çek yasasıyla ilgili söz
aldım. Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten çok önemli bir
konu çünkü küresel krizin ülkemize yansımaları, 2008 ve özellikle
2009 yılı itibarıyla çeklerin ödenememe durumu, icralar,
iflaslar, şirketlerin batması, açılan davalar, çok sayıda
icra dosyasının açılması, mahkemelerde
karşılıksız çek nedeniyle açılan binlerce dosya. Bir
yandan, işini kriz nedeniyle kaybeden ve borçlu duruma
düşen, borçlu olduğu için, çekini ödemediği için de
aldığı cezalar nedeniyle hapiste yatan binlerce insan,
bunların aileleri, kapanan iş yerleri. Bir yandan,
alacağını tahsil edemeyen vatandaşlarımız,
onların ayrı bir durumu söz konusu. Yine ulusal üstü hukuktan ulusal
hukuka farklı mevzuatlar var.
Burada
bu konuyu konuşurken şunu açık ifade etmekte yarar var: Tabii,
Türkiye anayasa değişiklikleri yapıldı 2001
yılında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek 4üncü
Protokolde de çok net, ekonomik suçlar nedeniyle cezai yaptırım,
hapis yaptırımı uygulanamayacağına dair hükümler var.
4 no.lu Protokolde geçen hüküm Anayasanın 90ıncı maddesine
göre uluslararası bir sözleşme ve bu sözleşme Türkiyede iç
hukukun üstünde. Bir bakıma, baktığımız zaman, Anayasa
90ıncı madde, ekonomik suçlarla ilgili yaptırımlar; 4
no.lu Protokol, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, burada zorunlu
bir düzenlemeyi getiriyor.
Bu
zorunlu düzenlemeyi getirirken şuna dikkat etmek gerekiyor: Adaletli olmak
gerekiyor, hakkaniyetli olmak gerekiyor ve bir gerçek ki bazen yasalar
Anayasayı da dolanıyor, bunu da bilmek gerekiyor. Çünkü Anayasa
Mahkemesinin verdiği kararlar var geçmiş tarihlerde, 2002de
verdiği bir karar var, sonrası tartışmalar var. Çek
Yasasını iptal etmemiş mesela o dönemde. Sonrası dönem
tartışmaları var. Geliyoruz, daha 2009 Aralık ayında
yapılan tartışmalar var. 10 Aralık 2009 sanıyorum,
yanılmıyorsam. Sayın Öztürk, o dönemde siz de
konuşmuştunuz, Sayın Canikli de. Oradaki tartışma
noktalarına baktığımız zaman önümüze yine aynı
konuların geldiğini görüyoruz.
Bir,
Sayın İyimayanın o zaman da Komisyon Başkanı olarak
hapis cezalarının kaldırılması, af durumu gibi bir
konuda af düzenlemesi, Anayasadaki nitelikli çoğunluk olan 3/5lik oran
konusunun tartışıldığını görüyoruz.
Yine
muhalefet partilerinin, bankaların, bu ekonomik ilişkilerin
bozulması nedeniyle tefecilerin, işte bilmem kimlerin güvenceye
alınması için bazı eleştirilerinin olduğunu görüyoruz
ama o dönemde yapılan tartışmalara iktidar partisi
cenahından da baktığımız zaman aynı noktaya
geliyor, yine çek mağdurlarıyla ilgili. Rakamlar çok büyük yani 300
milyara varan karşılıksız çekler, işlemde olan, takasa
verilen çekler, bunların 25 milyon adedin üzerinde olması gibi ve
bunların birçoğunun geri dönmesi gibi durumlar söz konusu.
Burada
2009da infaz yasası sistemiyle bir dolanma durumu vardı,
şimdiki durum da biraz daha teknik bir durum. Bakıyoruz ki
Anayasadaki hükümde yaptırım vasfı değişiyor yani
nasıl bir şey? Cezai olan müeyyide idari bir tasarrufa döndürülüyor
yani bu bir bakıma çek mağdurlarının hapis
cezalarından kurtulmasını sağlayacak bir düzenleme olarak
tezahür ediyor.
Şimdi,
burada bankaların sorumluluğu konusu gündeme geliyor yani bankalar
millî piyango bileti gibi önüne gelene de çek karnesi
dağıtmasın, belli bir sistem olsun, belli bir denetim olsun,
özellikle işinde dürüst çalışan, ticarette çalışan
esnafımızın, insanlarımızın, gerçekten bu kriz
nedeniyle zor duruma düşmüş, hapse düşmüş,
sıkıntı yaşamış insanlarımızın
yanında sayıları çok az da olsa, istisna da olsa, artık
karşılıksız çeki bir dolandırıcılık
aracı olarak kullanan -çok az sayıda da olsa- suiniyetli bir grubun
olduğunu da biliyoruz. Şimdi, çok az sayıdaki bu suiniyetli
gruba çok sayıda insanın büyük mağduriyetini, binlerce
insanı feda etmek adaletli bir yaklaşım olmaz. Ceza hukukunun
sistematiği içinde aslında bu tür suçluların tespiti, takibi
farklı biçimde zaten mümkün.
O
zaman ne yapacağız? Yasama olarak bu mağduriyetlerde dikkat
edeceğimiz konu, her gün her gün aynı hataların, aynı
durumun yaşanmaması. Çünkü kambiyo senetlerinin içinde en güvenilir
ödeme aracı çektir. Eğer çeke güven sarsılırsa, yani bono
düzeyine inerse, ticari hayattaki alışverişler, ödeme sistemi de
zarar görecek. E, Türkiye büyük bir ülke, 74 milyon ve çok büyük bir ticari
aksiyon içinde. Yani Türkiyenin ithalatını, ihracatını,
sistemini de sakatlamayacak bir düzenleme için gayret gösterilmesi
kaçınılmaz oluyor.
Şimdi,
komisyonda, baktım her çek sayfasına gelişte 600 lira olan, bin
liraya çıkarıldı. Ha, burada bankalar daha özenli, daha dikkatli
davranacak, çek karnelerini her önüne gelene vermeyecek. Yani bu aslında
2009 değişikliğinden bu yana karşılıksız çek
kullanmanın oranlarının azalmasına da
baktığımız zaman, bir noktada bu sistemi de getiriyor. Ha,
bu sistem, bu güveni tam sağlar mı? Tam sağlamaz ama yani sigorta
açısından, garantörlük açısından yani denetim
açısından, ticari hayatın şeffaflığı
açısından da asgari de olsa bir düzenlemenin getirilmesi gerekiyordu.
Bunun olmasında da elbette ki yarar var.
Tabii,
burada daha başka bir konu -bu gelir mi buraya, AK PARTİ
çoğunluk tabii, kendisinin getirmeyeceği bir önergeyle
Bizim
sayımız yetmez ama bir uzlaşı olursa- bu, çeklerdeki zaman
aşımı sürelerinin eşitlenmesi, denk hâle getirilmesi
bonoyla; altı ay, üç yıl olayında bir düzenlemenin
yapılması gerekir diye düşünüyoruz. Bu, cezai
yaptırımla idari yaptırım artı Merkez
Bankasının arşiv ve sicil olayı yeni bir durum
yaratıyor yani adli sicilden Merkez Bankası siciline bir kayma
olacak. Burada bu yasa ile -sayıları, kimisi 600 bin diyor, kimisi
bilmem ne ama- belli ki adli yargının, asliye ceza mahkemelerinin,
sulh ceza mahkemelerinin, hatta kolluğun, adli kolluğun yüzde 50nin
üzerindeki işleri bu karşılıksız çekler, davalar,
alacak, verecek, icra, haciz, takip işleriyle
Bununla ilgili bir
rahatlık getirir mi? Elbette ki bu yasa da bu konuda da bir adli rahatlama
getirecektir.
Burada
yine bir noktaya daha değinmekte yarar var. Bu nitelikli
dolandırıcılık dediğimiz yani dürüst, işini
yapan ama ekonomik kriz nedeniyle batmış, borçlanmış,
ödeyememiş ve içeri düşmüş insanların mağduriyetleri
giderilirken nitelikli bir şekilde dolandırıcılık suçu
işleyenlerin -demin söylediğim gibi- mutlaka bu istisnanın
ayrık tutulması şart. Peki, alacaklıların durumu ne
olacak? Gerçekten, birçok kuruluştan, ticaret odasından yani birliklerden
sesler yükseliyor, bize de sürekli e-mailler, fakslar geldi. Onlar da Biz
mağduruz. diyor. Yani karşılıksız çek mağduru
kadar alacaklı da diyor Ben mağdurum. Bu alacaklılarla ilgili
bir mağduriyet giderimi var mı? Doğrusunu isterseniz, beni
burada tatmin edecek bir şeye rastlamadım. Yani gerçekçi
konuşalım. Sadece, yaptığımız düzenleme çek
mağdurlarıyla ilgili bir iyileştirme getiriyor, çekle ilgili bir
sigorta güvenlik sistemi getiriyor, çekin soruşturulmasında, bu tür
suçlarda adli yargının yükünü hafifletiyor, daha çok Merkez
Bankasına ve idari tasarrufa doğru yönlendiriyor.
Burada
yine bir noktaya daha dikkat çekmekte yarar var. Şimdi, borçluyu
tutukluyorsunuz, içeri giriyor. Tutuklu insan çalışmazsa iş yeri
kapanıyor, iş yeri kapanırsa borcunu ödeyemiyor, borcunu
ödemeyince diğer çeklerin vadesi geliyor. Genellikle çek anında ödeme
aracıdır ama ticari hayatta âdeta vadeli çek gibi bir teamül de
oturmuş Türkiyede ticarette, sanayide, organize sanayiye, ticari alanlara
baktığımız zaman. Bu yönüyle de
baktığımız zaman, ekonomik suç nedeniyle
tutukladığınız bir kişiye Borcunu ödeme, içeride
yat. demekten başka bir anlama gelmeyecek mevcut düzenlemeyi
değiştirmenin aynı zamanda çek mağdurlarının
çıkması ve kendi ticari hayatlarını yeniden idame
ettirmesi, ayrıca borçlarının ödenmesi konusunda fırsat
tanınması açısından sağlıklı olacaktır.
Tabii
keşke Meclisin önüne çok sağlıklı bir veri konulabilseydi.
Bu konuda, aslında bütün parti gruplarına, adli yargıda ne kadar
çek var, ne kadar dosya var, ne kadar tutuklu var, ne kadar borç var, ne kadar
karşılıksız çek var, ne kadar alacak var, ne kadar yok?
Bunun yüzde kaçı nitelikli dolandırıcılıktır,
yüzde kaçı gerçekten kriz nedeniyle etkilenmiştir? Kriz nedeniyle
etkilenenlere, diğer iş kollarındaki gibi krizden etkilenenlere
tanınan ayrıca kolaylıklar tanınacak mı
tanınmayacak mı? Sosyoekonomik bir veri elimizde yok. İşte
yasama, Meclis kanun çıkarırken bu verileri tam, sağlıklı
bir tahlilden geçiremediği için işte 2009da bir kanun
çıkarıyoruz, geliyoruz, bir yıl geçmeden tekrar bir kanun
çıkarmak zorunda kalıyoruz. Bunu niçin söyledim?
Tartışmalar var, ondan çünkü karşılıksız çeke,
sigorta sisteminden azaltılmasına, kriz nedeniyle rahatlamaya yönelik
çokça açıklama var. Bunun bir de esprili yanları var,
Başbakanın kitabında geçer, en yakın arkadaşı
karşılıksız çekten kendini hapse
attırmıştır, Pınarhisar Cezaevine, kendisini korumak
için ve demek ki bir yöntem olarak da karşılıksız çek
konusu da siyasi literatürümüze böyle giriyor. Hasan Yeşildağın
anılarında, kitapta geçiyor. Karşılıksız çek
keşide ediyor, hâkime diyor ki: Beni tutukla. Tam da üç dört ay yatacak
karşılık üzerine.
Şimdi,
cezaevindeki esnaf ve iş adamı sayısının çok yüksek
olması aslında bu krizden etkilenenlerin aileleriyle birlikte çok
ciddi bir sayıda olduğunu gösteriyor. Onun için, bize, grubumuza
gelenler, uğrayanlar, arayanlar, e-mail, faks gönderenler şüphesiz
diğer gruplara da geldiler, gelmişlerdir. Bu düzenlemeleri niye
geciktirdik, 4 no.lu Protokol niye bu kadar geç yürürlüğe girdi, bunun
ayrıca sorgulanması lazım. Yani 2001de Avrupa Birliği
süreci başladığında 4 no.lu Protokolün gereğini niye
on sene erteledik? Yani 2001de düzenlemeler yapıldı, niye bugüne
kadar? O ayrı bir konu.
İlginç
şeyler de geliyor. Bakın, bazı alacaklılardan
Alacağımızı alamıyoruz, çek cezaları, hapis
cezaları devam etsin. diyenler var. Bu, elden gönderilen mektuplar ve
mağduriyetler. Kulun hakkını ne yapacaksınız? diyenler
de var yani. Peki, onlara ne yapacağız? Bu Meclisin, adaletin terazisinde
karşılıksız çek nedeniyle yatanlar kadar
alacaklıları da düşünme gibi bir zorunluluğunun
olduğunu düşünüyoruz ve aynı şekilde,
alacağını almadığı için iş yeri iflas eden,
batan ve büyük mağduriyetler yaşayanlardan mektuplar alıyoruz,
e-mailler alıyoruz ve bunlar farklı görüşler.
Şimdi,
borç hapiste ödenmez, bunu herkes bilir. Borçlu hapiste tutuklu olsa
çalışamaz, ödeyemez, bunu herkes bilir. Galiba, bu küresel krizden
sonra sayıları 9 bin herhâlde, çekten tutuklu kişiye tahliye
umudu doğarken bu ödenmeyen adli para cezaları, cezaların paraya
çevrilmesi, karşılıksız çek ve bunun mukabili olan bu
düzenlemenin ardından sanıyorum, yeni bir anlayışın
gelişmesi gerekiyor. Eğer bu anlayışı
geliştiremezsek, eğer bu konuda doğru ve sağlıklı
düzenlemeler yapamazsak, bugün bu dosyaları erittik dersek, bu
mağduriyetlerin büyük çoğunluğunu giderdik dersek, yine
yarın aynı durumlar ortaya çıkar. Daha da kötüsü, bu sefer, icra
iflasa gitmeyen, çek senet mafyasının devreye girdiği, kara
paranın devreye girdiği, tefeciliğin devreye girdiği bir
sürece zemin verilmemesi açısından da çok ciddi ekonomik, sosyal
tedbirlerin alınması gerekiyor. İş yaşamı
konusunda alarm konusu olan bazı noktaların yeniden düzenlenmesi
gerekiyor diye düşünüyoruz.
Barış
ve Demokrasi Partisi olarak biz, başından beri, Ekonomik suça hapis
olmaz, ceza olmaz; ekonomik suçta bunu yaptığınız zaman,
ticari hayatı bu şekilde baskı altına
aldığınız zaman ticari hayatı işletmeniz mümkün
olmaz. dedik çünkü Avrupa Birliği sürecinin getirdiği bir zorunluluk,
bir mevzuat gereğiydi, Anayasa gereğiydi, 90ıncı madde
gereğiydi ve bugün, kısmen de olsa, yeterli de olmasa, bu
düzenlemenin getirilmesi karşısında, grubumuz olarak yetersiz
bulmamıza rağmen, bazı önergelerle bazı
aksaklıkları düzelterek -umarım dört grup biraz daha düzenler bu
konuyu- kerhen de olsa bu kanun teklifine grubumuz adına evet
diyeceğimizi açıklıyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Sayın
Yılmaz Tunç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geneli üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
1985
yılına kadar karşılıksız çeklerle ilgili ceza
hukukunun genel hükümleri uygulanıyor ve karşılıksız
çek keşide edenlere dolandırıcılık suçu nedeniyle ceza
veriliyordu. 1985 yılında çıkarılan 3167 sayılı
Kanunun ilk hâlinde, karşılıksız çek keşide etme
fiilinin yaptırımı bir yıldan beş yıla kadar
hapis cezası olarak öngörülmüştü.
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin ek 4 numaralı Protokolüne paralel olarak 2001
yılında Anayasada Hiç kimsenin yalnızca sözleşmeden
doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı
özgürlüğünden alıkonulamayacağına ilişkin bir
düzenleme yapılmıştı.
Anayasa Mahkemesi 11
Aralık 2002 tarihli kararında ve daha sonraki kararlarında ve en
son 2011 Mart ayında verdiği kararında çekin temelde
sözleşmeden bağımsız olarak kambiyo hukukuna özgü borç
doğuran özel bir havale olduğu gerekçesiyle hapis cezasını
Anayasaya aykırı bulmamıştı.
2003 yılında
da çağdaş ceza hukukunda Ekonomik suça ekonomik ceza" ilkesinin
doğması nedeniyle 3167 sayılı Kanunda 4814
sayılı Kanunla değişiklik yapılarak
karşılıksız çek suçunu ilk kez işleyenler için para cezası,
tekrar işleyenler için ise hapis cezası getirilmişti.
Bu
değişikliğin gerekçesinde de Çağdaş ceza hukukunda
ekonomik ilişkilerin gelişmesi ve çeşitlenmesi sonucu bu
ilişkilerden doğan ve netice itibarıyla cezai müeyyideyi
gerektiren eylemlere hürriyeti bağlayıcı cezanın
başvurulacak en son çare olarak öngörülmesi ekonomik suça ekonomik ceza
ilkesinin doğmasına yol açtığı, bu nedenle maddede
yeniden yapılan düzenleme ile keşide edilen çekin
karşılığının bulunmaması halinde bu suçu ilk
defa işleyenler için çek bedeli tutarı kadar olmak üzere nispi para
cezası verilmesi ancak çeke olan güvenin zaafa
uğratılmaması ve cezada etkinliğin
artırılması bakımından bu suçtan mükerrirler
hakkında hapis cezası verilmesi hükme bağlanmaktadır.
şeklinde gerekçede ifade edilmişti.
Ancak, bu değişikliğe rağmen
karşılıksız çek keşide etme fiiline mükerrirler
bakımından hapis cezası uygulanması uygulama ve doktrinde
eleştirilmeye devam etmiştir.
Bu eleştirilerin
temelinde karşılıksız çek keşide etme fiiline hapis
cezası uygulanmasının ceza hukukunun ölçülülük ve hapis
cezasının son çare olması ilkelerine aykırı
olması yer almıştır.
Ayrıca her ne kadar Anayasa Mahkemesi düzenlemeyi Anayasaya
aykırı bulmasa da Anayasanın 38inci maddesinde yer alan Hiç
kimsenin yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine
getirememesinden dolayı özgürlüğünden
alıkonulamayacağına ilişkin bu hüküm de eleştirileri
desteklemiştir.
2009
yılında da uygulamada çıkan sorunları çözmek ve doktrindeki
eleştirileri karşılamak maksadıyla 5941 sayılı
Çek Kanunu ile de karşılıksız çek keşide etme fiiline
yaptırım olarak adli para cezası öngörülmüştür. Ancak adli
para cezasının ödenmemesi durumunda infaz aşamasında hapis
cezasına dönüştüğünden Ekonomik suça ekonomik ceza ilkesiyle
ilgili eleştiriler tekrar yoğunluk kazanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü üzere, bütün bu değişikliklere
rağmen çekle ilgili tartışmalar azalmamış, çek hem
alacaklılar açısından hem de borçlular açısından sorun
olmaya devam etmiştir. Bu sorunları ve eleştirileri ortadan
kaldırmak, uluslararası sözleşmelere ve Anayasamızın
38inci maddesine uyumu sağlamak, hem de karşılıksız
çek davaları nedeniyle mahkemelerimizin iş yükünü azaltmak ve
yargının hızlandırılması ve
vatandaşlarımızın adaletin gecikmesinden doğan
sıkıntılarını gidermek maksadıyla bu tasarı
gündeme gelmiştir.
Tasarının
özünde karşılıksız çek keşide etme eylemi için
öngörülen adli yaptırım idari yaptırıma
dönüştürülmektedir. Karşılıksız çek keşide
eylemini gerçekleştirenlere çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağı öngörülmektedir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı
kararının cumhuriyet savcıları tarafından
verileceği ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerinin
uygulanacağı öngörülmektedir. İdari yaptırım süreci de
şikâyete bağlı olarak başlayacaktır.
Karşılıksızdır işlemi yapılması üzerine
hamil, cumhuriyet savcısından çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağına karar verilmesini talep edebilecektir. Cumhuriyet
savcısı, Kabahatler Kanununun hükümlerine göre çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağına karar verecektir. İdari
yaptırım kararı, aleyhine yasak kararı verilen kişiye
tebliğ edilecek, karara karşı da Kabahatler Kanunu hükümlerine
göre başvuru yoluna gidilebilecektir.
Çek
bedelinin ödenmesi durumunda, idari yaptırım kararı talebinin
geri alınması durumunda ve on yıllık azami sürenin geçmesi
hâllerinde de idari yaptırım kararı ortadan kalkacaktır.
Burada şunu ifade etmek gerekir: Yürürlükteki kanuna göre verilmiş
olan çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararları da
uygulanmaya devam edecektir. Kısaca artık
karşılıksız çek fiiline adli para cezası ve sonucunda
da hapis cezası yerine çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağı getirilmektedir. Bu ceza da hem çeke olan güvenin devam
etmesini sağlayacak hem de karşılıksız çek keşide
ederek piyasayı dolandırmak isteyenlerin önüne geçecek önemli bir
tedbirdir. Tasarı muhalefet partilerine mensup milletvekillerimizin
teklifleriyle de örtüşmektedir. Türkiye Esnaf ve Sanatkârları
Konfederasyonu adli yaptırımın kaldırılması
gerektiğini açıklamıştır. Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği Risk Merkezinin hayata geçmesi şartıyla
tasarıyı uygun bulmaktadır. 13 Şubat 2011 tarihli 6111
sayılı Kanun
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamuoyunda tasarıya yapılan en önemli
eleştiri, çekte hapis cezasının kaldırılıyor
olması ve dolayısıyla alacaklıların mağduriyetine
yol açıldığı yönündedir. Tasarı, kendi içerisinde
alacaklının mağduriyetini koruyan hükümleri içermektedir.
Ayrıca,
hazırlanacak olan önergelerle de bu konuda yeni güvenceleri birlikte bugün
görüşüp tasarıya ilave etme imkânımız da olacaktır.
Öncelikle geçici 3üncü maddede eski çeklerin hukuki geçerliliğinin devam
edeceği hüküm altına alınarak bu konuda da ortaya çıkacak
mağduriyetlerin önüne geçilmesi sağlanmıştır.
Tasarının
görüşmeleri sırasında biraz sonra gündeme gelecek olan,
hazırlanmakta olan önergeyle de karşılıksız çek
keşide eden ve bunu sürekli alışkanlık hâline
getirmiş, mal varlığını alacaklıdan
kaçırmış kötü niyetli çek borçluları için ceza hukukunun
genel hükümleri gereğince işlem yapılacağı,
dolayısıyla bu şahıslar için hapis cezası riskinin
devam edeceği yönünde bir düzenleme yapılarak alacaklıların
mağduriyetinin önüne geçilmiş olacaktır.
Yine, cezai
soruşturmayı beklettiği için icra takibine konu edilmemiş
karşılıksız çeklerin zaman aşımı sorununu da
çözecek düzenlemeyle ilgili, ilgili kanunda bir değişiklik
yapılabilecektir.
Tasarıyla
bankaların her bir çek yaprağı için 700 lira ödemekle yükümlü
olduğu sorumluluk miktarı Komisyonda bin liraya çıkarılarak
alacaklıların mağdur olmaması için bankaların çek
defteri verirken daha özenli davranmaları sağlanmış
olacaktır.
Burada, şunu ifade
etmek gerekir: Bankaların sorumluluğunu daha çok artıralım
ve alacaklı güvencede olsun. yönünde kamuoyunda öneriler var. Ancak
bankalar her bir çek yaprağı için sorumlu tutulacakları miktar
kadar çek hesabı açmak isteyen kişiden teminat isteyeceklerinden
bankaların bir kaybı söz konusu olmayacak ancak bunun yanında çek
hesabı açma ve çek defteri verme yönünden çok istekli
davranmayacaklarından piyasadaki çek miktarını ve çek
kullanımını olumsuz yönde etkileyecek ve bu da teminat
gösteremeyen küçük esnafın zararına olacaktır. O
nedenle bankaların sorumluluğu her bir çek yaprağı için bin
lira olarak belirlenmiş olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Risk Merkezinin devrede
olmasıyla birlikte tasarının ticaret hayatına olumlu
etkileri olacağı gibi borçlunun karşılıksız çek
bedeli kadar devlete para cezası ödemek zorunda olmayacağından
bu parayı devlete değil alacaklıya ödeyecek ve
alacaklının alacağına kavuşması ihtimali eskiye
göre daha da artacaktır. Tasarıyla yaptırımların
orantılı olması ve ceza hukukunun son çare olması
ilkelerine uyum sağlanacaktır.
Kendi
adına ya da kurduğu fason şirketler adına çek
hesapları açtırıp yüzlerce çeki keşide ederek piyasayı
dolandıran, şirketlerinin içini boşaltan kötü niyetli
şahısların aslında kastı
dolandırıcılıktır. Mevcut düzenlemede
karşılıksız çek suçu şeklî bir suç olarak
görüldüğünden bu şahıslar kasten işledikleri bu suçtan ceza
hukukunun genel hükümleri gereğince yargılanmaları gerekirken
karşılıksız çek keşide etme suçunun şeklî bir suç
olması nedeniyle kasıt aranmamaktadır. İşte, tasarıyla
bu sorun da ortadan kaldırılmaktadır.
Karşılıksız çek keşide etme suçunun uygulamada
şeklî bir suç olarak görülmesi ve bu suçun esasen kasten
işlenebilecek bir suç olmasına rağmen kişinin
kastının aranmamasından kaynaklanan olumsuzluklar da yine bu
tasarıyla giderilmiş olacak, bu konuda da alacaklıların
mağduriyeti giderilmiş olacaktır.
Tasarıyla
mevcut kanuna göre verilen adli para cezalarının ödenmemesi durumunda
cezanın infaz aşamasında hapis cezasına
dönüştürülmesine ilişkin eleştiriler
karşılanmış olacaktır.
Uyuşmazlık
konusu ceza adalet sistemi dışına çıkarılmış
olacağından karşılıksız çek keşide etme
eyleminin mahkemelere ve Yargıtaya getirdiği iş yükü ortadan
kalkacaktır. Savcıların da bu iş yüküne
ayırdıkları zaman dilimini daha farklı konulara
ayırmaları bu şekilde sağlanmış olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; karşılıksız çek
davalarının AK PARTİli yıllarda arttığına
ilişkin ifadelerin gerçeklerle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsü ve Barış ve Demokrasi Partisi
sözcüsü benden önce burada konuşma yaptılar, ekonomide taş
üstüne taş koymadığımızı söylediler. Taş
üstüne taş koyduğumuz için, Türkiye bugün artı 9 büyüyerek
dünyada büyüme rekorları kıran bir ülkedir. Siz ne derseniz deyin. Ve
AK PARTİ İktidarı taş üstüne taş koyduğu için
bugün 3üncü kez iktidara yüzde 50yle gelmeyi başaran bir
iktidardır.
AK
PARTİnin iktidara geldiği 2002 öncesi Koalisyon Hükûmeti dönemini,
hatırlamak bile istemiyoruz o kriz günlerini. Dünyada kriz yokken
Türkiye'nin krizlerle boğuştuğu o günleri artık
unutalım diyoruz, hatırlamak istemiyoruz. O yıllarda, 2002
öncesi Koalisyon Hükûmeti dönemi ile AK PARTİli yılları
karşılaştırdığımızda,
karşılıksız çeklerle ilgili olarak rekorun 1999, 2000, 2001
ve 2002 yıllarında olduğunu görmekteyiz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Yalan söylüyorsun! Yalan, yalan! Rakamlara iyi bak!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Rakamlar burada, devletin istatistikleri burada
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Bu konuda rekor kırdınız! Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde bu rekoru egale edecek başka bir hükûmet daha
gelmeyecek!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla)
İnternete girdiğiniz zaman bu istatistiklere çok
rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Hemen bir sıra önünüzde bilgisayar
var, direkt İnternete girin, karşılıksız çek
davalarının yıllara göre nasıl değişkenlik
gösterdiğini orada net bir şekilde göreceksiniz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Siz rakamlara takla attırıyorsunuz!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Şimdi, ben rakamları söylüyorum: 1999
yılında açılan 320 bin dava. Bakınız, bir yılda
320 bin dava açılmış ve bu davalarda 337 bin kişi
yargılanmış. 2000 yılında 262 bin dava
açılmış ve bu davalarda 281 bin kişi
yargılanmış. 2001 yılında açılan dava
sayısı -bakınız 2001de bir rekor var- 307 bin olmuş
ve yargılanan kişi sayısı 327 bin olmuş. 2002
yılında 177 bin dava açılmış, 191 bin kişi
yargılanmış, MHP, DSP, ANAP Koalisyon Hükûmeti döneminde. Dört
yılda 1 milyon 68 bin 222 dava açılmış, bu davalarda 1
milyon 137 bin kişi yargılanmış. Dört yılda 1 milyon
68 bin, bunu aklımızda tutalım.
AK
PARTİli yıllara baktığımızda: 2003
yılında açılan dava sayısı 131 bin
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Yanlış vermişler, yanlış.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - 2004te açılan 123
bin, 2005te açılan 97 bin, 2006da 128 bin, 2007de 142 bin, 2008de 211
bin, 2009da 159 bin, 2010da 105 bin dava açılmış, sekiz
yılda toplam 1.114 bin dava açılmış.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Sırf 2009da 1.900 dava açılmış.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Yani dört yılda
açılan dava sayısıyla sekiz yılda açılan dava
sayısının birbirine eşit olduğunu burada görmekteyiz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Rakamları yanlış söylüyorsunuz. Milletin gözüne baka baka yalan söylüyorsunuz
bu konuda.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Kayıtlar, resmî istatistikler
LÜTFÜ
TÜRRKAN (Kocaeli) Hayır, kayıtlarda yok.
BAŞKAN
Sayın Türkkan, lütfen
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - İnternete gir, Adalet Bakanlığının
istatistiklerine, Hazine Müsteşarlığının
istatistiklerine
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Alın onları, doğru bakın.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) -
Bankalar Birliğinin istatistiklerine girin, bakın,
bu rakamları sizler de göreceksiniz.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) - 2009da
karşılıksız çek kaç tane?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Sizin Kütahya
Milletvekiliniz Alim Işıkın verdiği soru önergesine
Sayın Adalet Bakanımızın Adalet
Bakanlığının resmî istatistiklerini buradan
açıkladığını hep beraber dinledik.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) 1.974 bin sadece 2009da.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - AK PARTİ hükûmetlerinden önceki dört yıllık
sürede yılda ortalama 267 bin dava açılırken son sekiz
yılda ortalama 141 bin dava açılarak karşılıksız
çek davalarında işlem sayısındaki artışa
rağmen, yıllık ortalamada yarı oranında bir azalma söz
konusudur.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Babacan Yüz bin kişi içeri girecek. diyor, yüz
bin kişi. Doğru değil mi Sayın Bakan?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Resmî kayıtlar
bunu gösterirken, son yıllarda karşılıksız çek
sayısında artış olduğu yönündeki açıklamalar
gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Babacan doğru söylemiyor mu?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Tasarı, uluslararası sözleşmelere ve Anayasaya
uyumu sağlamaktadır, alacaklının mağduriyetini
giderecek hükümler içermektedir. Dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmayan,
aslında bir ödeme aracı olması gereken çekin hapis cezası
güvencesi nedeniyle vadeli bir ödeme aracı olarak kullanılması
ve bu nedenle piyasada olumsuzluklara ve dolayısıyla hem
alacaklıların hem de borçluların mağduriyetine yol
açılması bu tasarıyla önlenmiş olacaktır.
Bu
duygu ve düşüncelerle, tasarının hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tunç.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim...
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, demin hayatımın
en sakin konuşmasını yaptım ama hatip çıktı yine
dedi ki, grubumuzu kastederek Muhalefet AK PARTİ taş üstüne
taş koymadı. dedi. dedi.
Sanıyorum, söz hakkı doğdu.
BAŞKAN
Şimdi ben size söz vereceğim Sayın Kaplan, çünkü yüz ifadeniz
falan da yani şey ama ben izleyemediğim için, tamamını
dinleyemediğim için
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Yani bizim grubumuzu kastederek
BAŞKAN
Bir dakika
Normal şartlarda tutanakları getirtmem lazım ama
ben şimdi size söz vereceğim.
Lütfen,
karşı cevap yani olmasına müsaade etmeyin.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Yok, yok.
BAŞKAN
- Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Arkadaşlar, 10 bin çek mağdurunu
BDPliler içeri, cezaevine koydu! Biliyor musunuz?..
Biz
Taş üstüne taş koymadı. demedik AKPnin, çek
mağdurlarını konuştuk. Bu mağduriyet giderilsin.
dedik.
Arkadaşlar,
AKP, taş üstüne taş koymuştur. Vallahi koymuştur.
Bakın 2011 yılı rakamlarına; 17 banka vergi rekortmenidir,
28 holding en çok kazanandır. Yüzde 86 dolaylı vergi, ÖTV vergisi,
KDV vergisini de emekçiden, işçiden, memurdan, çalışandan
alıyorsunuz. Almışsınız işçinin, emekçinin,
çalışanın taşlarını getirmişsiniz
bankacıların, holdinglerin, tekellerin, sermayelerin
binalarını, binalarını yükseltmişsiniz. Allah var
doğru; taş taş üstüne koymuşsunuz!
Asgari
ücretliye sorun, kaç tane taşını almışsınız?
Bakın, işçiye sorun. Toplu iş sözleşmeleri görülüyor.
Memura sorun, ne kadar paranız küçüldü? Bir yerden taşları
alıyorsunuz, öbür tarafta da üst üste koyuyorsunuz. Bir avuç zengin
yarattınız. Bir avuç azınlık yarattınız. Biz size
demin bir konuşma yaptık çek mağdurlarıyla ilgili; üç, dört
grup da burada destek veriyor. Onların sorununu konuştuk. Tek kelime
de etmedim AK PARTİ İktidarına karşı. Bugün çek
mağdurları dışında da bu konuşmamda konuşma
gereğini duymadım arkadaşlar ama Sayın Hatip,
alışkanlık, bizim grubumuzu, böyle, göstererek diyor ki:
Muhalefet partisi, taş üstüne taş koymamış
Vallahi, bir
şey söyleyeyim mi size: Siz, özgürlük alanında taş üstüne
taş koymadınız, insan hakları alanında koymadınız,
hukuk alanında koymadınız, demokrasi alanında
koymadınız, cezaevinde 130 bini geçti tutuklu sayısı, en
çok basın suçlusu Türkiyede, en fazla avukat tutuklu Türkiyede, en fazla
siyasetçi tutuklu Türkiyede, en fazla seçilmiş tutuklu Türkiyede. Bakmayın
bize, böyle sakin sakin konuşuyoruz biz bu kürsüde; terzi gibiyiz, terzi,
söküğünü dikemeyen terzi gibiyiz. Şikecilere yasa
çıkarıyoruz, çek mağdurlarına çıkarıyoruz ama 8
tane milletvekiline çıkaramıyoruz. Tutuklu 8 milletvekilimiz var. Bu
ayıp bize yeter! Bu utanç bize yeter! Aha burada, bir taş üstüne
taş koyamadınız, koyamazsınız. Koyamazsınız
İşte, bunu yapamadığınız için, lütfen, bari biz
konuşmuyorken, yerimizde otururken bize sataşmayınız, bize
de söz hakkı doğurmayınız. Başkanımız
kızıyor sonra.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/538, 2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137) (Devam)
BAŞKAN
Şahısları adına ilk söz Konya Milletvekili Sayın
Harun Tüfekci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Harun
Beyi niye bu kadar az alkışladınız? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Harun, Başkanlık Divanı torpili var bu
işte!
BAŞKAN
Evet
HARUN
TÜFEKCİ (Konya) Öncelikle Sayın Başkanıma teşekkür
ediyorum bu nezaketinden dolayı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çek Kanununda
değişiklik yapılması hakkında Kanun
Tasarısıyla ilgili, tümü üzerinde, şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Anayasanın
13üncü maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında ölçülülük ilkesine riayet
edileceği düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunumuzun 3üncü maddesinde
düzenlenen yaptırımların orantılı olması ve ceza
hukukunun son çare olma özelliği bu anayasal ilkenin bir
yansıması olarak görülmektedir. Yine aynı maddenin gerekçesinde
ise suçun işlenmesiyle ilgili toplum düzeninde adaletin
sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku
yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması
gerekmektedir. Çünkü ancak haklı ve suçun
ağırlığıyla orantılı bir yaptırım
ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması
ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir.
denmektedir. Buna göre, ceza hukuku işlemlerinde yarar ile zarar
arasında bir oranın bulunması, aksi takdirde işlemden
vazgeçilmesi gerekmektedir. Başka bir ifadeyle ceza hukuku toplumsal
barışın devamı bakımından başvurulması
kaçınılmaz olan son raddedir, son aşamadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ceza hukukunun en önemli
ilkelerinden biri de ekonomik suça ekonomik ceza verilmesi ilkesidir.
Ekonomik nitelikteki suçların yaptırımı hapis
cezasından ziyade ekonomik yaptırımlar şeklinde
olmalıdır. 5941 sayılı Çek Kanununun 5inci maddesinde
karşılıksız çek keşide etme suçu için adli para
cezası öngörülmüş olmasına karşılık, bu
cezanın ödenmemesi durumunda infazı para cezasının hapis
cezasına dönüştürülmesi suretiyle yerine getirmesi yönünde düzenleme
yapılmış ama bu konu da tartışmaya çok
açılmış ve bugüne kadar da hep
tartışılagelmiş bir konudur. Bununla birlikte borcunu
ödeyemeyen kişi hakkında infaz aşamasında hapis cezası
uygulanması bu kişinin ticari hayatının ciddi şekilde
sarsılmasına veya sona ermesine neden olmaktadır. Ayrıca,
borçlarını ödeyebilme ihtimali de neredeyse tamamen ortadan
kaldırılmaktadır. Hatta, bazen alacaklılar borçluların
dışarıda olması ile alacaklarını daha iyi tahsil
edeceği kanaatiyle bu hususu bize de sık sık ifade
etmişlerdir. Diğer taraftan, Anayasanın 141inci maddesinin son
fıkrasında Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir. hükmüne yer
verilmiştir. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin
Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 6ncı
maddesi herkesin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul süre içinde görülmesini isteme
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bilindiği üzere, karşılıksız
çek keşide etmek suçundan kaynaklanan uyuşmazlıklar, ceza-adalet
sistemindeki iş yükünün önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu
kanun, karşılıksız çek keşide etmek eylemine adli
nitelikle bir yaptırım uygulaması nedeniyle yaşanan
sıkıntılara çözüm getirmek ve adaletin etkinleştirilmesini,
süratli ve etkin çalışmasını sağlamak amacıyla
hazırlanmıştır.
Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinde Hiç kimse yalnızca
sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemiş
olmasından dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.
hükmüne yer verilmiştir. Anayasamızın 38inci maddesi ve
diğer uluslararası sözleşme hükümleri, doğrudan veya
dolaylı olarak hürriyeti bağlayıcı ceza verilmemesi
yükümlülüklerini bünyesinde barındırmaktadır. Dolayısıyla,
anayasal norm ve diğer uluslararası sözleşme hükümleri
karşısında bazı kanun hükümlerinin bu normla
uyumlaştırılması amacıyla Çek Kanununda
değişiklik yapılması zorunluluk arz etmektedir. Özel borç
ilişkilerindeki eylemlerin yerine getirilmemesine bağlanan yaptırım
seçeneklerindeki uluslararası hukuk eğilimi, özgürlüklerden yoksun
kılma kategorisinin terk edilmesi yönündedir. Bu kapsamda, gerek
Anayasanın 90ıncı maddesi gerekse uluslararası
sözleşmeler bağlamında, karşılıksız çeklerle
ilgili olarak hapis cezasını sürdürebilme imkânı
kalmamıştır.
Ayrıca,
yasama organının, bazı fiilleri suç olmaktan çıkarmak da,
kimi başka olguları ve değişimleri göz önünde
bulundurabileceği de unutulmamalıdır.
Değerli
arkadaşlarım, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine
göre kanuni ibraz süresi içinde çekle ilgili olarak
karşılıksızdır işlemi yapılması
hâlinde hamilin talebi üzerine her bir çekle ilgili olarak çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağı kararı verilmesi dahi çek sahipleri
açısından yeterli bir caydırıcılık arz
etmektedir. Diğer taraftan, karşılıksız çeklerin
tedavülde bulunan çek toplamına göre hayli düşük olması bir
yana, karşılıksız çek keşide etmenin suç olmaktan
çıkarılmasının sebebiyet verdiği boşluk da uzun
sürmeyecek ve intikal süresinin dolmasıyla, yerini, ekonomik
işleyişin sağlayacağı doğal düzene
bırakacaktır.
Öte
yandan, çek alacaklısı, ifa edilmeyen edime yönelik takip yetkileri
ve diğer özel hukuk yaptırımlarıyla
donatılmış olmasının dışında, çek
ilişkisine gireceği kişilerin ekonomik kapasitesini ve onu takip
etme imkânını da bu yasayla beraber sağlamış olacaktır.
Çek sahiplerinin elinde bulunan çeklerle ilgili olarak bankaların
yükümlülükleri konusunda bir süre sınırı öngörülmemiştir.
Bu nedenle bankalar ile çek defteri sahipleri arasında gayrinakdi kredi
ilişkilerinin devam etmesini engellemek amacıyla bankaların
ödemekle yükümlü olduğu tutar açısından sorumluluğu çekin
üzerindeki tarihten itibaren beş yıl süreyle
sınırlandırılmıştır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 5941 sayılı Çek Kanununda
yapılması düşünülen bu düzenlemeye şahsım adına
destek verdiğimi ifade ediyor, olumlu oy kullanacağımı
belirtiyor, siz değerli heyeti saygı ve hürmetle selamlıyor,
hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tüfekci.
Komisyon
adına Ankara Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Değerli
Başkanım, yüksek Parlamentonun değerli üyeleri; sözlerimin
başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
yüce Parlamento, yasama yetkisinden çok daha farklı olan, Anayasada
ayrı bir iktidar olarak tanımlanan ceza kurma, suç kurma, suçu
yürürlükten kaldırma, cezayı yok etme iktidarını, yetkisini
kullanıyor. Şu anda aranan cevap: Karşılıksız çek
eylemi suç olmaya devam etsin mi yoksa suç olmaktan çıkararak bir özgürlük
alanı mı üretelim? Bu soruya doğru, inandırıcı,
kamuoyu tarafından kabul edilebilir bir yanıt oluşturabilmek
için iki açılı bir değerlendirme yapmak gerekir. Birinci
açı, bağlayıcı hukuk bakımından Parlamentonun
iradesini belli bir noktaya tespit eden, farklı bir irade seçeneğini
yok eden bir hukuk var mıdır yok mudur? Buna ben bağlayıcı
hukuk yararı diyeceğim.
İkinci
açı, gerçekten şu anda alacaklıların menfaati
bakımından bu zorunlu çözümü denkleştirecek mekanizmalar gerekli
mi, projede var mı açısıdır? Değerli arkadaşlar,
kişiler arası ilişkilerden kaynaklanan borçların yerine
getirilmemesi eylemi hukuk tarihinin gelişimi içerisinde farklı
yaptırımlara bağlanmıştır. İlk dönemler özel
borcun ödenmemesi kişi üzerinde hapsin, haczin ve evde tutulmanın bir
nedeni sayılmıştır. Hatta Solon Kanunlarına göre
alacaklılar borçluyu öldürebilir, etlerini paylaşabilir, kemiklerini
bölüşebilirdi. Ilımlandı. Borcun ifa edilmemesi hâline mali
edimler, mali yaptırımlar öngörüldü. Evrim 1950 yılında
İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan özgürleşme
ve demokrasi eğilimi içerisinde doruğa ulaştı. Ceza
doktrini dedi ki: Hiçbir cezaya özel borcun ifası misyonu yüklenemez.
Espri budur. Cezanın amacı toplumsal barıştır, kamu
düzenidir vesaire. Ve giderek 1950 yılında beliren, Kara Avrupası
hukukuna yansıyan bu eğilim 1958 yılında Avrupa
Birliği normu seviyesine dönüşmeye başladı. Sizinle ilginç
bir bilgiyi, paradoksal bir bilgiyi paylaşmak isterim. Şu anda 4 No.lu
Protokol dediğimiz
Sözleşmelerden kaynaklanan borca hapis cezası, özgürlükten
yoksun kalma yaptırımı uygulanamaz. önerisinin fikir
mimarı Türkiyedir. Rahmetli Kasım Gülek ve rahmetli Bülent Ecevit
-Avrupa Konseyi Danışma Meclisi zabıtlarını okuyunuz-
bu teklifi yapmışlardır. 1963te
kurallaşmıştır ve 1994 yılında Türkiye ancak
benimseyebilmiş, iç hukukuna aktarabilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, bizim Anayasa'mızın 38inci maddesi kapsamında,
özel borç ilişkilerinden kaynaklanan edimlerin yerine getirilmemesine
hapis yaptırımını öngörmemiz mümkün değildir. Şu
ana kadar yaşanan, bir hukuk ihlalidir, bir Anayasa ihlalidir ve ciddi
hukukçular, rahat rahat bu konuda ön açıcı mekanizmaları dava
kazanma yoluyla geliştirebilirlerdi.
Anayasa
Mahkememiz, maalesef, bu konu gündemine geldiğinde Çek borcu özel borç
ilişkisinden kaynaklanmaz, sözleşmeden kaynaklanmaz. dedi ve
özgürlük aleyhinde bir yorum yaptı. Bir defa, Anayasa hukukunun temel
işlevi, Anayasa'nın ve uluslar üstü sözleşmenin öngördüğü
özlük alanını yorumuyla pekiştirmektir.
(x)
Anayasa mahkemeleri özgürlük lehine yorum yapmak zorundadırlar; bu, temel
bir ilke.
Ha,
şu var: Bu çek -modern hukukta var, mukayeseli hukukta- başka bir suç
oluşturabilir, gerek manevi unsurlar gerek maddi unsurlar
bakımından başka bir suç için eylem oluşturabilir. O soruya
zaten 1929 Parlamentosu cevap verdi. 1924 Anayasamızın 11 veya 12nci
maddesi zannediyorum. Parlamento boşluk alanlarını yorum yoluyla
doldurabilirdi, doldurabiliyordu ve yüksek Parlamento, o dönemdeki anayasal
yetkisini kullanarak çeklerde ihlal çeşitlerine göre
dolandırıcılık hükümlerinin uygulanabileceğini
öngördü. Bugün yaptığımız düzenleme,
bağlayıcı hukuk normları bakımından zorunlu bir
düzenlemedir, farklı bir şey benimsesek dahi aksi Anayasa ihlali olan
bir düzenlemedir. Parlamento doğruyu yapıyor.
Peki,
alacaklıların, ekonomik kamu düzeninin, piyasa işleyişinin
yararları ne olacak? Bir defa, hukuk devletinde, piyasa
işleyişi, alacaklı yararı, ekonomik kamu düzeni gibi
gerekçelerle, bağlayıcı olan hukuk normunun
aşılması mümkün değildir. Bir defa delsek ne olur?
mantığı, hukuk devleti temel değerine saplanmış
hançerdir ve bağlayıcı hukuku, hukukun üstünlüğünü bu
mantıkla yakalamamız mümkün değil.
BAŞKAN
Sayın İyimaya, bir saniyenizi almak istiyorum.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
Çeşitli İşler
1.- Genel
Kurulu teşrif eden Azerbaycan Parlamentosu Heyetine Başkanlıkça
Hoş geldiniz denilmesi
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Azerbaycan
Parlamentosu Heyeti Meclisimizi teşrif etmişlerdir, kendilerine Meclisimiz
adına "Hoş geldiniz." diyorum. (Alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/538, 2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137) (Devam)
BAŞKAN
Buyurun.
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
yaklaşım farkı. Bir defa, ciddi temel düzenlemelerin süregelen
beklentileri etkilememesi mümkün değil ama her reformun, her dönüşümün
kaderinde bir geçiş süreci veya süresi kaçınılmazdır.
Şu anda bu çek alanındaki yeni düzenin meydana getirebileceği
zihniyet dönüşümü, ekonominin kendi işleyişini düzeltmesi
vesaire gibi hâller için bir buçuk senenin yeterli olacağını
düşünüyorum. Bu, hukuk ihlalini bertaraf etmek bakımından
siyaset kurumunun kabul etmesi gereken bir yapı olması gerekir.
Kaldı ki hapis gerçekten ödeme amacını sağlıyor mu?
Her iki açıdan cevap verilebilir, sağlıyor da denebilir,
sağlamıyor da denebilir. Çoğu durumlarda kişi cezaevinde
olduğu için, üreterek kazanma yeteneğini yitirdiği için hapis
cezasının ödeme kapasitesini düşürdüğü söylenebilir veya
hapiste kalma korkusu ifa psikolojisini destekleyebilir denebilir. O anlamda
burada ekonomik bir model var, o da şu: Çek keşide yasağı.
Çeki karşılıksız çıkan, koşullarının
varlığı hâlinde, tavan süre olarak on senede bir daha çek
keşide edemeyecek. Bu, caydırıcılık
bakımından hapse yüklenen ifa yararını telafi edici bir
unsurdur. Alacaklı modern hukukun takip imkânlarıyla donanmıştır,
donatılmıştır; bu imkânlar içerisinde kendi
alacağını tahsil etmeye çalışacaktır. Sonra,
bundan sonra, çekin sağlam olması, ekonomik
karşılığının bulunması, banka çek
ilişkisinin tamlığı yönünde bir risk analiz merkezi
oluşmuştur. Yine, yaşadığımız deney
karşı tezleri çürütmektedir. Daha çok yakın geçmişte yüce
Parlamento çek suçları bakımından taksitli sözleşmeler
öngörerek tutuklu olanların dışarıya
çıkmasını ve yürütülen takiplerin askıya
alınmasını mümkün kıldı ve o dönem içerisinde ekonomik
semptom, ekonomik olumsuz bir etki gözlemedik.
Yine
karşılıksız çekin çek tedavül hacmindeki
karşılığı yüzde 2yle yüzde 4 arasındadır.
Bu oran büyük ekonomiler bakımından absorbe olunabilir,
sindirilebilir, dönüştürülebilir ve risk kapasitesi olmayan oran olarak
algılanabilir ama ben şahsen bu reformun yargı yükünü
azaltacağı yönündeki gerekçesine katılmıyorum. Bu reform,
doğrudur, sonuçları itibarıyla yargı yükünü
azaltacaktır; dosyalar düşecektir, sanıklar
çıkacaktır; bundan sonra adliye, yargı böyle bir şeyle
uğraşmayacaktır. O hâlde sonucudur bu. Yani adli yükün, adli
yargı yükünün azalması projenin bir gerekçesi değil, sonucudur.
Çözümün
hayırlı olmasını diliyor, yüksek Parlamentoyu tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İyimaya.
Şahıslar
adına son söz, Çanakkale Milletvekili Sayın İsmail
Kaşdemir.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL
KAŞDEMİR (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 137 sıra sayılı Kanun Tasarısının
geneli hakkında şahsım adına söz aldım, bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
burada toplumun önemli bir kesiminin çok ciddi bir sorunu hâline gelmiş
bir meseleyi, yüz binlerce insanımızı ilgilendiren bir konuyu
görüşmekteyiz. Çek Yasası diye ifade edilen ve ticari
hayatımızda önemli bir yer tutan bir düzenlemeyi görüşüyoruz.
Toplumu okuyan, toplumsal talepleri çözme iradesini en net hâliyle ortaya koyan
bir ekibiz. O yüzdendir ki her kesimin taleplerine kulak kabartan Hükûmetimiz
binlerce insanımızın beklentisi olan mezkûr konuyu masaya
yatırmış ve ilgili tüm kuruluşlarımızdan gerekli
çalışmaları talep ederek nihai kararı vermiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bu düzenlemenin dünden
bugüne, aceleyle yapılmadığını belirtmek isterim.
Ekonomiyle ilgili bakanlarımız, ekonomi koordinasyon
toplantıları, ilgili meslek örgütleri, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği, esnaf odaları, Bankalar Birliği gibi tüm sosyal
taraflarla iki yılı aşkın süredir önemli
çalışmalar sürdürülmüştür.
Bildiğiniz
gibi, çekle ilgili asıl ve köklü değişiklik 2009
yılında yapılmıştır. O günkü görüşmelerde
sürekli Çekte hapis yasağı olamaz. denmiş ancak risk kontrol
merkezi kurulamadığından bir anlamda bu talep
ertelenmiştir. Şimdiki düzenlemeyle bu Risk Merkezi
kurulmaktadır. Bu Merkez hayata geçirilemeyecek olsa bu düzenleme bugün
görüşülemezdi. Bu düzenlemeyle çek bir dolandırıcılık
aracı olmaktan çıkarılmakta, dünyadaki uygulamalara paralel hâle
getirilmeye gayret edilmektedir. Dünyada neyse bizde de öyle olması
hedeflenmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Anayasanın 13üncü maddesi bize temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasında ölçülülük ilkesi
gösterir. Türk Ceza Kanununun 3üncü maddesinde düzenlenen
orantılılık ilkesi vazgeçilmezdir. Ceza hukukunda, adli ceza,
düşünülebilecek en son infaz yöntemidir. Hukuki veya idari
sorumluluğun yeterli olabileceği hâllerde adli nitelikte cezaların
verilmemesi, hem Anayasanın hem de Ceza Kanununun amir hükmüdür.
Ayrıca,
taraf olduğumuz İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin Ek 4
No.lu Protokolünün 1inci maddesi de ekonomik suça ekonomik ceza
verilmesi" diye özetlenebilir.
Anayasanın
38inci maddesi de Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir
yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden
alıkonulamaz. hükmünü içerir.
Yine,
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşmenin 11inci maddesinde
de Hiç kimse, salt bir sözleşme yükümlülüğünü yerine
getiremediği gerekçesiyle özgürlüğünden yoksun
bırakılamaz. hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla, artık,
hem Anayasaya hem uluslararası sözleşmelere hem de ceza infaz
hukukundaki birtakım genel ilkelere göre karşılıksız
çeklerle ilgili olarak düzenleme yapılması kaçınılmaz
olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, bu genel değerlendirmeden sonra uygulamayı kısaca
hatırlayalım. Önce, şunu belirtelim: Zaten, yürürlükteki Çek
Yasasında da direkt hapis cezası zaten yoktur. Cebri icradan sonra, karşılıksız
çek şikâyetinden sonra hâlâ alacak tahsil edilmezse adli para cezası
veriliyor yani alacak devlet alacağı oluyor, devlet hiç
katkısı olmayan bir ilişkinden bir anda alacaklı oluyordu.
Bu alacak ödenmezse hapis gündeme geliyordu. Dolaylı da olsa bahsedilen
adli nitelikteki ceza, bahsettiğim ve benzer ilkeler dolayısıyla
zaten doktrinde uzun zamandır tartışılmaktaydı. Bu
dolaylı cezanın insani olmadığı, hukuka mugayir
olduğu hep söylendi. Kaldı ki borcunu ödeyemeyen kişi
hakkında infaz aşamasında hapis cezası verilmesi
kişinin ticari hayatının tamamen bitirilmesi anlamına
gelmektedir. Bir anlamda altın yumurtlayan tavuğun kesilmesi
hikâyesini hatırlatmaktadır. Efendim, kötü niyetliler var. Tamam da
Suimisal emsal olmaz. derler. Yani ticari sıkıntı nedeniyle
çekini ödeyemeyip çek kullanma hakkını kötüye kullanan insanlar
istisnadır. Bunlar için de kanundaki diğer cezai müeyyideler meridir.
Fiilin durumuna göre dolandırıcılıktan emniyeti suistimale,
sahte belge tanziminden başka birçok suça kadar birçok suç tanımı
fiilin durumuna göre söz konusudur.
Değerli milletvekilleri,
peki, çekin ifa ettiği görevde bir zafiyet yaşanmaması için
karşılıksız çek keşide etme eyleminin cezasız
kalması düşünülemez. Bu düzenlemeyle on yıla kadar çek düzenleme
ve çek hesabı açma yasağı getirilmiştir. Üstelik bu ceza
uzun mahkeme süreçlerine tabi olmayacak, şekil şartları yerine
gelmişse savcılık kararıyla derhâl olacaktır. Bilenler
bilir, en büyük ceza, en büyük sorun ticari itibardır. Bu itibarın
kaybolması şahsın ticaretten ayrılması anlamına
gelir. Sistem içinde kalmak isteyen her aktör borcunu ödemek zorunda
kalacaktır yani çek alan kişi çek verenin Merkez Bankasındaki
bilgilerine yani Risk Kontrol Merkezindeki bilgilerine ulaşabilecek ve ona
göre çek kabul edecek; borçlu da o Merkezdeki kaydının kötü
olmaması için azami gayret sarf edecek, on yıl çek alamama tehlikesi
de hep göz önünde olacaktır. Bunlar ciddi tedbirlerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; borçlunun ödeme gücü
olmadığı için hapse atılması borcun tahsili yolu
değildir. Zaten 2009 düzenlemesinden önce, yani çeke hapis cezası
varken piyasadaki karşılıksız çek sayısı 1 milyon
900 bin civarındaydı. Hapis cezasının
kaldırılıp dolaylı hapis dediğimiz şu anki
uygulama başlarken bazı arkadaşlar Piyasa mahvolacak,
tahsilatçı çetelere gün doğacak. demişlerdi. Oysa,
karşılıksız çek 2010 yılında 900 bin, 2011
yılında ise 500 bin civarında oldu. Yani, çeke itibar
kazandırmanın ve çeki güvenilir bir ödeme aracı hâline
getirmenin yolu, karşılıksız çek keşide edenler için
hapis öngörülmesi değildir; çek defterlerinin, ekonomik durumu
itibarıyla onu kullanmaya ehil olanlara verilmesidir.
Dolayısıyla
tasarıda öngörülen çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağıyla, ekonomik durumu itibarıyla çek kullanmaya ehil
olmayanların çek kullanabilmelerinin yolu kapatılmış
olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; düzenlemede ayrıca birkaç
önemli hususu daha zikretmekte fayda görüyorum.
Yürürlükteki
kanunda çeklerle ilgili olarak bankaların yükümlülükleri konusunda bir
süre sınırı öngörülmediğinden, bankalar ile çek defteri sahipleri
arasındaki gayrinakdi kredi ilişkisi uzun yıllar belirsizce
sürmekteydi. Uygulamadan gelen arkadaşlar bilir; kaybolan çekler, kime
verildiği bilinmeyen çekler, mahkemede delil olduğu için bankaya
ibraz edilemeyen çekler hep bankayla çek defteri sahibini karşı
karşıya getirmekteydi. Yeni düzenlemeyle, çek defterine basım
tarihi yazılmakta ve sorumluluk da beş yıl süreyle
sınırlandırılmaktadır.
Diğer
bir düzenleme, çek keşide edenleri koruma maksatlı olarak, piyasadaki
çeklerin çok büyük bir kısmının ileri tarihli çek olduğu
düşünüldüğünden, çeklerin üzerinde yazılı tarihten
-aslında olmayan vadeden- önce ibraz edilmelerinin önüne geçilerek bu
engel 31 Aralık 2017 tarihine kadar uzatılmıştır.
Bir
diğer düzenleme de, israf olunmaması gerekçesiyle, elde bulundurulan
çeklerin 31 Aralık 2012ye kadar kullanılabilme imkânıdır.
Bir
diğer ilave düzenleme de, tahsilatı yapılamayan her bir çek
yaprağı için banka sorumluluğu 600 lira iken, düzenlemeyle bu
sorumluluk bin liraya yükseltilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizim siyaset
anlayışımızın merkezinde yer alan en önemli parametre
insandır. O yüzden İnsanı yücelt ki devlet yücelsin. düsturunu
kendimize şiar edindik. Toplumun her kesiminin sesine kulak veriyoruz.
Ufuk çizgimiz milletimizin selametidir. O yüzden bu adımı da milletin
talebi doğrultusunda atıyoruz. Tabii ki adaletin
kılıcı keskindir ve her kararın bir memnun olanı, bir
de memnun olmayanı olacaktır. Adaletten yana, insan haklarından
yana, daha az mağdur oluşturmaktan yana, uluslararası
sözleşmelere, Anayasaya uygun görev yapmak hepimizin görevi. O yüzden
kronik hâle gelmiş bu sorunu masaya yatırıyor ve
doğruluğuna inandığımız için de bu düzenlemeyi
yasalaştırıyoruz.
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının tüm milletimize hayırlı olmasını
ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Konuşmalar
tamamlandı.
Şimdi
soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, 2003 yılından bu yana karşılıksız
çeklerden dolayı adli para cezası kaleminde Hükûmetiniz ne kadar para
biriktirdi? Ayrıca 2009 yılında yapılan düzenlemeyle 5941
sayılı Kanunun iki yıl taahhüt süresi 1 Nisan tarihi
itibarıyla doluyor. Şu ana kadar, son iki yılda taahhütte
bulunarak hapisten çıkarılan veya hapse gitmekten kurtarılan
kişi sayısı nedir? 100 binlerle ifade edilen rakamlar doğru
mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hükûmete
sormak istiyorum: Ülkemizde çek mağdurları olduğu gibi
çeşitli kredi kullanan insanların da mağduriyeti
bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Tokat ili Reşadiye ilçesi
Bereketli kasabasında hayvan üreticisi Duran Şirindir. Duran
Şirin Hükûmetin verdiği hayvancılık kredisini alarak bunu
kullanmıştır ancak aldığı krediyle
almış olduğu hayvanların fiyatı ithal hayvan
girişinden dolayı yarı yarıya düşmüştür yani
pahalı almıştır. Bu durumda üretici perişan olmuş
ve batma durumuyla karşı karşıya kalmıştır.
Duran Şahin gibi kredi kullanan insanlar borçlarını
ödeyemiyorlar. Bu insanlara ne tavsiye ediyorsunuz? Bu çek kanunu gibi
başka bir af kanunu da arkasından gelecek midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Öztürk.
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bu çek kanunu daha on gün oldu, değişiklik yukarıda
görüşüldü, ama on gün geçmeden buraya geldi. Şimdi gördüğüm
kadarıyla birçok eksiği var, harıl harıl önergeler
hazırlıyorsunuz. On gün içerisinde bu kadar eksiği olan bir
kanunun ne kadar yürürlükte kalacağını düşünüyorsunuz?
İkinci
sorum: Kanunu hazırlayanların ve burada konuşanların
tanıdıkları sadece çek verenlerden mi ibaret? Çek
ödenmediği için, çekleri ödenmediği için mağdurlardan
tanıdıklarınız yok mu? Hep ötekilerin haklarını
korur bir vaziyettesiniz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Belen
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) Sayın Başkan, delaletinizle Hükûmetten
şu sorulara cevap istiyorum: 2011 yılı sonu itibarıyla
takipte olan çek dosyası sayısı kaçtır? Bu dosyalardaki
takipli alacakların parasal tutarı kaç TLdir? Çekini
ödeyemediği için hapiste olanların sayısı kaçtır?
Yüksek yargıdaki dosya sayısı kaç adettir? İç piyasada
kullanılmakta olan çeklerin ekonomideki parasal tutarı ne
kadardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, çekleri karşılıksız çıkması neticesi
alacaklarını tahsil edemeyen alacaklıların
mağduriyetinin giderilmesi için ne tür bir düzenleme yapmayı
düşünüyorsunuz? Tedavüldeki çeklerin karşılıksız
çıkması, bir noktada işlerin iyi gitmediğinin, ekonominin
iyi olmadığının, iyi yönetilemediğinin ve de ticarette
güven ortamının kalmadığının işaretidir.
Ticarette güven ortamının tesisi amacıyla kısa ve uzun
vadede yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var
mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Günal.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, az önce Sayın Yılmaz Tunç da Risk Merkezi
kurulmadığı için hapis cezası 2009da uygulanmadı.
demişti. Risk Merkezi kuruldu mu, bu yıl içerisinde kurulması
-bir yıl içinde- öngörülüyordu? TOBB bünyesinde bir risk takip merkezi var
mı? Çünkü Sayın Babacan TOBBun risk takip merkezi şubat
ayında faaliyete geçecek. demiş, bir dil sürçmesi mi var, yoksa başka
bir risk takip merkezi mi var? Basının bütün şeylerine
baktım, aynı şey yer alıyor; bu konuda bir açıklama
istiyorum. Risk Merkezi kuruldu mu? TOBBun nezdinde başka bir takip
merkezi var mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Erdoğan
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
biz tabii ki milletvekilleri olarak sadece çek keşide edenlerin vekilleri
değiliz, bir de çeklerin alacaklıları var. Özellikle tarım
kesimindeki üreticiler ürünlerini sattıklarında çekle bunlar ödeniyor
ve bu insanların ürün bedelleri, bir yıl emek çektikleri ürünlerin
bedelleri ödenmeyince bunların karşılığı yok.
Şimdi, bu kanunla çek kesenleri kurtaracağız. Bu gariban
üreticinin hakkını bundan sonra kim, nasıl ödeyecek? Bunun hesabını
hem burada hem öbür dünyada nasıl vereceğiz? Bunun cevabını
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakan, ekonomik suça ekonomik ceza mantığıyla düzenlenen bu yasa
acaba bankalara karşı veya kredi veren kuruluşlara
karşı yükümlülüklerini yerine getiremeyenlere de uygulanacak mı?
Özellikle biraz önce Sayın Alim Işıkın sorduğu gibi,
çiftçilere de uygulanacak mı? Bu konuda bir
hazırlığınız var mı veya hukukçu
kimliğinizle bu anlamda bir tavsiyeniz olacak mı
uygulayıcılara?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Köktürk
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başbakan Yardımcımıza sormak istiyorum: Sayın Bakan,
evrensel hukuk kuralı olan masumiyet karinesi ve bu karineyi iç
hukukumuzda somutlaştıran Anayasamızın 38inci maddesine
göre, kişi, hakkında verilen mahkûmiyet kararı
kesinleşinceye kadar masumdur. Ancak bu kurala rağmen cezaevlerindeki
tutuklu ve hükümlü oranları tarafınıza sorulduğunda gerçek
olmayan rakamlar veriyorsunuz. Ben burada size sormak istiyorum: Şu an
cezaevindeki toplam tutuklu, hükümlü sayısı nedir? Tutuklu ve
hükümlülerin birbirine oranları nedir?
BAŞKAN
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, biraz önce Komisyon Başkanı Sayın İyimaya
konuşmasını yaparken yüzde 2lik bir problemin
doğmasının normal olduğunu söylemişti. Bu yıl
herkesin öngörüsü, ekonomide bir daralma olacağı yönünde, ekonominin
sıkıntıya gireceği, ticari hayatta sorunlar
olacağı yönünde. Ayrıca, çekle ilgili milyonlarca işlem
yapıldığı dikkate alınınca yüzde 2lik sorunun
çok da önemli olduğu, yüz binlere vardığı görülecek. Tekrar
tabii ki yargının yükü artacak, sıkıntılar
çoğalacak.
Kamu
olarak, Bakanlık olarak böyle bir çalışma, bir projeksiyon
çalışması yapıldı mı? Yani ne kadar zamanda yine
eski durumumuza geleceğiz ya da ne kadar azalacak bu yük? Bununla ilgili
bir çalışma yapılmadan mı bu tasarı önümüze geldi
acaba? Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Sakık
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben
de Sayın Bakana sormak istiyorum: Son günlerde, birçok cezaevinde
açlık grevleri başladı. Bu açlık grevlerinin nedenleri
nedir? Hükûmet bunu bizimle paylaşır mı? Bir.
İkincisi,
yediden yetmişe, muhalif olan herkesi Terörle Mücadele Yasasından
mahkûm eden bir anlayış var. Yani bu çek yasasını olumlu
buluyoruz. Acaba, Hükûmetin Terörle Mücadele Yasasıyla ilgili bir
çalışması var mıdır, yok mudur? Bizi bilgilendirirse
sevinirim.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, Malatya 15 gazete, 17 radyo, 7
televizyon, 20nin üzerinde İnternet haber sitesi bulunan, Doğu ve
Güneydoğunun en etkin basın kuruluşlarına sahip bir
şehir. Malatya basın alanında bölgede söz sahibi olan bir
şehir ancak AKP Malatyayı bu alanda da cezalandırdı.
Anadolu Ajansının Türkiye genelinde 18 büro müdürlüğü bölge
müdürlüğüne dönüştürüldü. Malatya Anadolu Ajansı büro
müdürlüğü olarak kaldı, bölge müdürlüğüne dönüştürülen
Sivasa bağlandı. Acaba, Sivasın Malatyadan bu alanda ne gibi
büyüklüğü vardır, ne gibi bir üstünlüğü vardır? Onu sormak
istiyorum.
Ayrıca,
il özel idaresi küçültülen, işçileri istememelerine rağmen başka
kurumlara gönderilen, Meteoroloji Bölge Müdürlüğü Elâzığa
bağlanan, Şekeri, Tekeli ve Sümer fabrikaları kapatılan
Malatya bir kez daha cezalandırılıyor. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bulut
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Bakanım, ekonominin kötü
yönetiminin mağduru vatandaşların çek mağduriyetine bir
çözüm getirilmek isteniyor ancak kötü niyetli olarak kullanan, bu
yaklaşıma kötü niyetli olarak bakan kişiler sebebiyle,
alacaklarını tahsil etmek için yeniden çek, senet
mafyasının oluşmasının zeminini mi
oluşturuyorsunuz?
BAŞKAN Sayın
Susam
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) Sayın Bakandan sormak istiyorum: Sayın Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın Türkiye Bankalar Birliğinin
Risk Merkezinde toplanan tüm bilgiler üçüncü şahıslara
açılacaktır. şeklindeki açıklaması aslında, risk
olayında alacaklı tarafı için çok fazla bir anlam da ifade
etmiyor. Şöyle düşünün, alacaklı, parasını tahsil
edemediği zaman bu Risk Merkezinden aldığı bilgiler
dışında Bankalar Birliğinin alacaklılar için bir fon
oluşturması sizin bu çalışmanız içerisinde var
mıdır? Risk Merkezi sadece bir bilgi alışverişi midir
yoksa alacaklılar için de ödenmeyen borçları
karşısında bankacılık sektörünü devreye sokup onlara
yardımcı olabilecek bir fon olayı üzerinde bir düşünceniz
var mı? Bunu açıklamanızı rica ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sayın Alim Işık, 2003ten bu yana adli
para cezası kaleminde ne kadar para toplandığını,
işte taahhüt süresi iki yıl olanlarla alakalı bir soru sordu ama
şu anda bu sorulara net bilgi arkadaşlardan sordum-
verme imkânımız yok, elimizde değil, incelemeyi gerektiriyor bu.
Uygun görürlerse bunu inceletelim, kendilerine yazılı olarak bu
sorunun doğru cevabını verelim.
Sayın Reşat
Doğru, tabii, Reşadiyenin Bereketli kasabasından bir
vatandaşımızın hayvancılık kredisiyle ilgili bir
sorununu dile getirdi, benzer bir soruyu Sayın Şandır dile
getirdi. Çek mağdurları için yapılan bu düzenleme benzeri, bu kredileri
kullananlarla ilgili bir düzenleme yapılacak mı veya yapılıyor
mu? Tabii, bu sadece bankalarla ilgilidir. Yani çek mağdurları için
bir düzenleme gibi algılanabilir bu düzenleme çünkü sonuçta onlar bundan
istifade edecekler ama esasında bu, 2001den beri devam eden bir sürecin
noktalanmasıdır Anayasada yapılan değişiklikle.
Tabii, diğer kişilerle alakalı, şu anda benim bildiğim
bir çalışma yok Hükûmet nezdinde. Şu anda
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bu emsal olur mu yargı açısından?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Şu anda diyorum, şu anda
böyle bir çalışma Hükûmet nezdinde yok. Ben sayın bakanlarla da
görüştüm ama böyle bir çalışma şu an itibarıyla yok.
İleride olur mu? Ona dair de şimdiden bir şey söyleme
imkânımız yok ama şu an itibarıyla böyle bir
çalışma olmadığını özellikle ifade etmek isterim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Emsal olur mu efendim?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bir başka soruyu Sayın
Oktay Öztürk sordu, başka milletvekili arkadaşlarımız da
sordu. Tabii, Çek Kanunu on gün geçmeden gündeme geldi. Çekleri ödemediği
için mağdur olan insanlar var. Esasında, Çek Kanunu on gündür
değil uzunca bir zamandır Türkiye'nin gündeminde. 2001de Anayasada
yapılan değişiklikten sonra, 2003te, 2008de ve
değişik zamanlarda, Çek Kanunuyla ilgili düzenlemeler
yapıldı. Parlamentoda, komisyonlarda bu konu çok detaylı
tartışıldı. En son yapılan düzenlemede de düzenleme
yapılırken de hapis cezasının kaldırılması
konusunda Parlamentoda bulunan bütün grupların hepsi hemfikirdi. Bu, bir
nevi iki günde gündeme gelmiş bir konu değil, hem ekonomi
dünyasının hem de esnaf kesiminin, bütün temsilcilerin
tartıştığı, paydaşların
ortaklaştığı bir çalışma sonucunda ortaya
çıkmış bir karardır. Tabii, şu anda öyle fazla bir
önerge yok, benim bildiğim, üç tane önerge var. Bir tanesi, grupların
oy birliğiyle -eğer anlaştılarsa- çıkacak, zaman
aşımı süresiyle alakalı; bir diğeri de sadece malumu
ilam kabilinden bir önergedir. Bu, yoksa yeni bir çalışma değil.
Tabii,
çek mağdurları korunurken alacaklıların korunmamasına
ilişkin de pek çok arkadaşımız ifade ettiler. Esasında
çek, para hükmündedir, görüldüğünde ödenmesi gerekir ve çek alan
kişiler de insanlara baktığı zaman, gözüne kaşına
bakarak çek almıyorlar yani onlara ilişkin bir inceleme, bir
araştırma mükellefiyeti var, bunu yapıyorlar, buna göre
alıyorlar ama tabii, buna rağmen ödemelerde sıkıntı
olduğu zaman çek alan kişi de mağdur oluyor. Merkez
Bankasında bir sistem var şu anda, oradan istifade edebiliyorlar,
başka kaynaklardan alabiliyorlar ama şu an itibarıyla risk
santralizasyon merkezi kurulacak ve bu tamamen herkese de açık olacak,
ilgili kişiler girip kendisine çek veren kişiyle alakalı oradan
daha detaylı bir bilgi alma imkânı bulacaktır. Tabii,
ayrıca özel araştırma yapma imkânı da olabilecektir, onu da
yapacaktır.
Tabii,
bankada çekin karşılıksız çıkması hâlinde
ödenecek miktarın bin TLye çıkması da önemli bir rakam çünkü
banka da çek verirken ona göre bir incelemeyi yapacaktır. Esasında bu
düzenleme çeke kıymet kazandıracaktır çünkü hapis tehdidinin
ortadan kalkmış olması, çek alan ve çek verenlerin, çekin muhtevası
ve saygınlığı, itibarı konusunda ittifak etmelerini de
kolaylaştıracaktır. Öylesine bizim şu anda çek
uygulamamız var ki bonodan bir farkı yok. En son
yaptığımız düzenlemeyle vade meselesini de getirip koyduk
bir zaruretten. Onun için, bu düzenlemeler, bana göre, hem çek keşide
edeni hem de çek alanı koruyacak düzenlemelerdir ve çeke de kıymet
kazandıracak, görüldüğünde ödenecek bir para gibi muamele görmesini
sağlayacak düzenlemelerdir. Ben onu görüyorum çünkü çekle ilgili hapis
cezasının kalkması yeni olmadı esasında.
Kalkıyor, önce adli para cezası veriyoruz; adli para cezası
ödenmediği zaman, infaz aşamasında hapis cezasına
dönüştürülüyor. Sizin bir kişiyi hapse sokmanız için, çok iyi
bir avukatla günübirlik takip etseniz dahi
Ben buradaki arkadaşlara Bir
karşılıksız çeki çıkan kişi ne kadar zamanda
hapse girebilir, bana bir süre verebilir misiniz? diye sorduğumda asgari
dört ila beş yıl arası bir zaman söylüyorlar, yani
karşılıksız çıktığında hemen hapse
girme şeyi yok. Ayrıca, o adli para cezasını ödediği
zaman hapse girme ihtimali de zaten yok. Onun için, çekin
karşılığında hapis cezası
yaptırımı, esasında, anlamı kalmayan bir
yaptırıma dönüşmüş durumda yani herkes esasında bu
noktada bir aldatmaca içerisinde, biz bunu düzeltmiş oluyoruz, doğru
olanı yapıyoruz.
Sayın
Ali Babacanın TOBBda Risk Merkezi olduğuna ilişkin bir
açıklaması benim bildiğim
kadarıyla yok. Risk Merkezi -biliyorsunuz- Türkiye Bankalar Birliği
nezdinde kurulacak. Bu yasa çıktıktan sonra iki ay içerisinde Merkez
Bankası bir tebliğ yayınlayacak ve Risk Merkeziyle ilgili de
ayrıca biz daha önce bir kanun çıkarttık -biliyorsunuz-
Parlamentodan geçti ve onun şu anda en son durumunu ben bilemiyorum ama o
kanun çerçevesinde Risk Merkezinin hayata geçirilmesi için gerekli adımlar
atıldı. Sayın Bakanın açıklaması da şubat ayı itibarıyla
buranın da faaliyete gireceği. TOBBla ilgili değil, TOBBda
böyle bir şey yok. Risk Santralizasyonu Merkezi Bankalar Birliğiyle
alakalı bir durum, onu ifade etmek istiyorum.
Şimdi,
tabii Ağbaba bir soru ifade ettiler Malatyayla alakalı, tabii
oradaki Anadolu Ajansının Sivasa bağlanmasıyla
alakalı. Tabii bunlar idari tasarruflardır, daha etkin yönetim
açısından gerekli düzenlemelerdir. Malatyada da başka bölge
müdürlükleri var, başka illerde başkaları var. Bunların
hiçbirisi yani orayı cezalandırmak veya eksik bırakmak,
başka yeri ödüllendirmek için değil daha verimli bir yönetim
anlayışı çerçevesinde planlanan şeylerdir. Malatyada da
başka birlikler vardır, başka yerde de olacaktır.
Sayın
Köktürkün ceza ve infaz kurumlarında şu anda ne kadar tutuklu,
hükümlü olduğuna dair
Şu anda ceza ve infaz kurumlarında
130.400 kişi var. Bunlardan 93.671i hükümlü, 36.729 kişisi de
tutuklu.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakanım, benim itirazım
buna zaten.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Doğru değil bu bilgi.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Şimdi siz hakkında verilen
mahkûmiyet kararı kesinleşmemiş olanları hükümlü mü kabul
ediyorsunuz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hayır, hayır.
Bakın,
şimdi
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Evet, o oranlar yanlış
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Beni bir dinler misiniz?
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Dinliyorum.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Köktürk, bakın,
şimdi, siz şu anda ne kadar tutuklu ve hükümlü olduğunu
sormadınız mı?
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Evet, evet.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben de size tutuklu ve hükümlüleri
söylüyorum.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Hükümlüden kastettiğiniz nedir Sayın
Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hayır, hayır, ben,
hükümlüden kastettiğimle ilgili
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Mahkeme kararı kesinleşmiş mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bakın
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Kesinleşmiş mi mahkeme kararı?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bakın, şu anda
Yargıtayın verdiği bir karar var, en son kararı. En sonunda
yaşanan bir mahkeme kararı üzerine verilen bir karar var.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakanım, Anayasanın
açık hükmü var.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hakkında ilk derece
mahkemesinin karar verdiği kişilerle ilgili hukuki nitelemenin bu
anlamda, Yargıtay, hükümlü olduğunu söylüyor ama onun yüzde yüz suçlu
olduğu anlamına gelmesi için tabii Yargıtaydan kesinleşmesi
lazım. Ben, Yargıtayın uygulamasını söylüyorum. Tamam
mı?
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Hayır, süreler açısından o
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Yargıtayın uygulaması şu an itibarıyla böyledir
ve içeride hükümlü olan kişi sayısı demin ifade ettiğim
gibi 93.671, tutuklu sayısını arz etmiştim.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakanım, sizin
kavramınız ceza hukukuna uygun bir nitelendirme değil!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Tutukluluk oranı yüzde 28,1, hükümlü oranı yüzde 71,9dur.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakanım, bizim, o zaman,
buradan hukuk fakültelerine geri dönmemiz lazım. Böyle bir kavram yok!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Bir arkadaşınızın başka bir sorusu: Şimdi,
2011 yılında çıkan karşılıksız çek
sayısı 594.836dır. Bunlardan karşılıksız
damgası vurulduktan sonra ödenen çek sayısı 382.385, ödemesi
yapılmayan, hâlâ takipte olan çek sayısı 212.451.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Süreniz doldu Sayın Bakan.
SIRRI
SAKIK (Muş) Bizim sorularımızı yok hükmünde
sayıyorsunuz!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Teşekkür ediyorum.
Diğer
soruları cevaplayamadığım için kusura bakmayın.
BAŞKAN
- Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.20
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.45
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
137
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Burada.
Hükûmet?
Burada.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmış, maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi
1inci maddeyi okutuyorum:
ÇEK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
14/12/2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununun 2 nci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan adlî sicil ibaresi, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası şeklinde değiştirilmiş ve aynı
maddenin yedinci fıkrasına aşağıdaki bent
eklenmiştir.
d) Çekin
basıldığı tarih,
BAŞKAN Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Sinan Aydın Aygün. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1 Ekim tarihinden beri, Meclise girdiğimiz günden beri
ilk defa kürsüye çıkıyorum çünkü çıkacak, konuşacak bir
konu yoktu.
Geldiğimiz zaman
şuna bakıyorduk: Sağ taraftakiler elini kaldırıyordu,
biz sol tarafta elimizi indiriyorduk, biz kaldırınca onlar
indiriyordu. Şimdi ilk defa bu kanunla ilgili söz almış
bulunuyorum.
Evet, 2009
yılında bu kanun çıktığı zaman, Sayın Adalet
Bakanımızı, şimdiki Adalet Bakanını ziyarete
gitmiştik; 10 kişilik bir heyet hâlinde gitmiştik, Ankara Ticaret
Odası olarak. O zaman da tereddütlerimiz vardı. O zaman da Sayın
Bakan dedi ki: Burada iyi bir kalabalık var, burada yapalım anketi.
Ne diyorsunuz bu kanunla ilgili? O zaman da biz tesadüf eseri 5e 5
bölünmüştük yani Çekte ceza olsun mu olmasın mı? diye
tereddüde düşmüştük. Ama gelinen bu süreç içerisinde baktık
gördük ki artık bunun tahammül sınırı kalmadı; yuvalar
dağılmaya başladı, insanlar perişan olmaya
başladı. Hem Anayasanın 38inci maddesi hem de AİHMin
4üncü maddesine aykırı olduğu ortaya çıktı. 1 Ekimde
Meclis açılır açılmaz, başta Sayın Genel
Başkanım Kemal Kılıçdaroğluna böyle bir kanun teklifi
sunacağımı söyledim, hazırlık yapmamı söyledi.
Hazırlığımı yaptım, kanun teklifimi kendisine
götürdüm. Daha sonra Grup Başkan Vekilimiz Sayın Muharrem İnce
Beye sunduk; onlar da baktı, uygun olduğunu söylediler. Daha sonra
tek başıma bu işi yapmadım, Sayın Adalet
Bakanımız Sadullah Erginden randevu aldım. Önümdeki mevcut
dosyayı ve kanun teklifini kendisine sundum. Cezaevinden tarafıma
gelen mektupları beraberce okuduk, aşağı
yukarı bir, bir buçuk saatlik bir tartışma oldu. O da bana,
Hükûmete götüreceğini, Hükûmetten gelecek duruma göre Mecliste
görüşülebileceğini söyledi ve özlenen gün, bugün geldi. Daha önce
gelecekti ama işte başka kanunlar devreye girdi.
Şimdi,
burada da gördüğüm kadarıyla hem Cumhuriyet Halk Partisi hem
diğer partiler bir konsensüs içine girmiş vaziyette, o yüzden ben çok
da fazla konuşmayacağım -bana ayrılan süre on dakika ama-
ama bu kanunun çıkması gerektiğini, bu kanuna ihtiyaç
olduğunu ve bu kanunun çıkmasını dört gözle bekleyenler
olduğunu
Hem Türkiye Esnaf Sanatkârlar Konfederasyonu hem de
Komisyonumuzu ziyarete gelen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği yetkilisi
Sicilin bize verilmesi kaydıyla biz de bu kanuna destek veriyoruz. dedi.
Burada var, İstanbul Ticaret Odası Başkanı açıklama
yapmış, çekte hapis cezasının olmasının uygun
olmadığını söylemiş.
Şimdi,
mevcut kanun nedir? Adamın 10 lira borcu var, çeki
karşılıksız çıkıyor, savcılığa
gidiyor, 10 lira oluyor 20 lira ama onun 10 liralık diyeti olan adli para
cezası dediğimiz cezaya -günde 100 liraya bölüyorlar, 10 bin bölü 100
eşittir 100 gün- ya 100 gün hapis yatacaksın ya da bu parayı
ödeyeceksin. İsteyen gidiyor 100 gün hapis yatıyor, isteyen gidiyor
parayı ödüyor ama bu sistemde, yani mevcut kanunda bizim
alacaklının cebine bir şey girmiyor, paranın
alınması gereken kısmı o alıyor. Şimdi,
baktığınız zaman, bu yeni çek kanunuyla artık devlete
para cezası ödemek zorunda kalmayacak, alacaklının
alacağına kavuşma ihtimali daha çok artacak.
Şu
anda bakıyorsunuz 405.704 tane dava var sırf 2004te açılan,
bunlar yüzde 50sini oluşturuyor davaların, yine Yargıtayda
bekleyen 217 bin dava var, topladığınız zaman
aşağı yukarı 622 bin kişi şu anda bunu bekliyor,
bu kanunu bekliyor. Bunların bir kısmı cezaevinde, bir
kısmı yurt dışında kaçak yaşıyor, bir
kısmı sahte kimlik kullanarak geziyor çünkü cezaları
çıkanlar var, çıkmak üzere olanlar var, Yargıtayda bekleyenler
var. O yüzden bu kanunun bir an evvel çıkması lazım diye düşünüyoruz.
Ben birkaç tane, size,
cezaevinden gelen mektupların sadece başlıklarını
okuyacağım, içine fazla girmeyeceğim: Bizler hiçbir zaman için
borçlarımızı ödemeyeceğiz demedik. Yıllardır
ticaret yapmakta olup bu son süreçte bütün borçlarımızı ödedik
ama ne olduysa bir sekteye uğradık, sonuç olarak hepsi üst üste geldi
ve şu anda cezaevindeyim. diyor. Asıl cezayı bizler değil
dışarıda olan ailelerimiz çekmektedir. diyor. Onların bu
işte suçu, günahı nedir? diyor. Yine bir cezaevi mektubu, yine aynı
Siz bu aile reisini hapse atarak geride kalan eş ve çocuklarına
aynı cezayı vermiyor musunuz? diyor. Evlilikler sallanıyor.
diyor. Cezaevinde borç ödenir mi? diyor. Yirmi iki aydır cezaevinde
yatıyorum, hâlâ yatmaya devam ediyorum. diyor. Bu mektuplar uzayıp
gidiyor.
Beni geçen hafta Kuzey
Iraktan bir vatandaş aradı. Karşılıksız çekten
dolayı hapis cezası çıkmış. Şu anda Kuzey
Iraktayım. diyor. Orada iş buldum, orada
çalışıyorum, Türkiyeye gelemiyorum. diyor.
O yüzden, bu kanunun
Ben
başta benim kendi Genel Başkanım olmak üzere ve Grup Başkan
Vekilime teşekkür ediyorum. Beni büyük bir nezaketle dinleyen, destek
veren Sadullah Ergin Bakanıma bir kez daha burada huzurlarınızda
teşekkür etmek istiyorum. Tabii ki diğer teşekkürüm de bunu buraya
getirip karşımıza, aşağıya kadar indiren Bakanlar
Kuruluna teşekkür etmek istiyorum.
Ben bu kanunun
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Grup
başkan vekillerine fazla konuşmayacağım diye söz
verdiğim için dört dakika alacağım olmak üzere sözlerime son
veriyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum, her şey gönlünüzce olsun diyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aygün.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, çok tartışılan bir kanun
tasarısı ama şimdi ben, bazı gerekçelere bakınca,
kanunun gerekçelerine bakınca ve az önce burada iktidar partisinden
arkadaşlarımın söylediklerine bakınca açıkçası
şaşırıyorum. Yani adliyelerin iş yükü
artmış, öncelikle bunu diyorlar. Adliyelerin iş yükü
azalsın. Adliyelerin iş yükünü azaltmak sadece Çek Kanununu
değiştirmekle mi olur? Yani bir sürü
Yük deyince sadece dosya
sayısı mı anlaşılır? Yani ne bileyim, sözde
Ergenekon dediniz, Balyoz dediniz, bir sürü davalar var, binlerce sayfa
iddianameler var mesela. Bence önce bunları düzenlemekle başlasanız
iş yükü düşer.
İkincisi:
Bir sürü rakam veriyorlar. Burada birisi diyor ki: Efendim, resmî rakam, yalan
değil. Öbürü Doğru, vallahi doğru söylüyoruz. Diğeri bir
şey söylüyor.
Şimdi,
ben anlamadım, 2003te yapılan düzenleme diyorlar, 2009da
yapılan düzenleme diyorlar. Kim iktidardaydı? Efendim,
aceleymiş. Peki, ne oldu? Yani bu mağduriyeti kim yarattı?
Alacaklıları kim mağdur etti? Çek borçlularını kim
mağdur etti? Ödeyemeyenleri kim mağdur etti? Ben gerçekten merak
ediyorum. Şimdi, böyle biraz garip geliyor. Sanki böyle aceleyle bir
sorunu çözüyoruz, bekleyen toplumsal bir sorun var. Sorun ne zaman
çıktı, yeni mi çıktı? Yani bugünün meselesi olarak mı
çıktı, ani bir şey mi çıktı? Burada bir belirsizlik
var.
Değerli
arkadaşlarım, evet, bir tarafta çekini ödeyemeyenler var, mağdur,
hapse girenler var, mahkemesi devam edenler var -sayısı bizi
ilgilendirmiyor, ister şuymuş, hükümlüymüş, tutukluymuş,
var, rakamlar verilmiş- yüz binlerce insan mağdur. Sayın
Bakanın tabiriyle de Eğer bu düzenleme olmazsa 100 bin kişi
hapse girebilir. diyor, bilmiyoruz ne kadar doğruysa.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu kadar insan ne zaman davalık oldu yani
hepsi bir yılda mı oldu? Hepsi 2002den önce mi oldu? Yani dokuz on
yıldır bunun çözülmesiyle ilgili ne yaptık? Yani ben
anlayamıyorum. Demin Sayın Yılmaz Tunç dedi ki: O zaman Risk
Merkezi yoktu 2009da olduğunda. E, şimdi soruyorum, Sayın
Bakan diyor ki: Risk Merkezi
Ben de bilerek soruyorum Sayın Bakanım.
O Torba Kanun tartışılırken ben de oradaydım. Bir
Merkez Bankacı olarak Risk Merkezinin nerede olduğunu biliyorum ama
basına yansıyan şeyler var, beş altı ayrı
kaynaktan baktım, hepsinde TOBB bünyesindeki Risk Takip Merkezi diyor.
Şimdi, ya Sayın Bakan okurken farklı bir şey söyledi ya
arkadaşlarımız TBByi yani Türkiye Bankalar Birliğini TOBB yani
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği olarak okudular. Başka bir
şey yok. Burada bir garabet var. Ya o anda Sayın Bakanın dil
sürçmesi oldu.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sehven olabilir.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Onun için, kendisi burada olmadığı için, Sayın
Bozdağ şimdi orada, bir şey demiyorum. Soruyu bilerek sordum.
Ee, Sayın Tunç da dedi ki: Efendim, Risk Merkezi olmadığı
için. Şimdi niye çıkarıyorsunuz, Risk Merkezi daha
kurulmadı? Ben otururken baktım, Bakın, elinizde bilgisayar var.
dedi. Rakamlar vardı ama, bütün Bankalar Birliğinin, Merkez
Bankasının, BDDKnın düzenlemelerine baktım, henüz bununla
ilgili bir şey Resmî Gazetede zaten yayınlanmamış. Risk
Merkezi gene yok, şimdi niye çıkarıyorsunuz bu kanunu?
Tamam,
kurulacak ama, kurulacak dediğimizden beri bir yıl geçti. Torba
Kanun, geçen sene, seçime gitmeden önce burada
çıkardığımız son kanunlardı. 6111i siz de
söylediniz, 149, 150nci maddelerinde düzenlemesi var.
Peki,
şimdi, şunu söylemeye çalışıyorum değerli
arkadaşlarım: Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti kafası
karışık bir şekilde o anda gündeme ne gelirse, birileri
getiriyor, Efendim, bu kanunu çıkaracağız. E,
çıkarıyorsunuz, alelacele getirdiğiniz için de ertesi sefer yine
düzeltmeyle geliyorsunuz. Burada bir kafa
karışıklığı var.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, burada, tamam, çek bir ödeme aracıdır,
bunlar ödenmediği zaman da bazı müeyyideler getiriliyor, hapis
cezasını kaldıralım, para cezası verelim. Peki, öbür
taraftan, çekini tahsil edemeyenler ne olacak? Bir denge gözetmek lazım,
yani adaletli olmanın temeli bu.
Çek
bir ödeme aracı. Peki, bunun güvencesi kalkarsa, bankalara koyduğumuz
güvence, teminat kısmı eğer yeterli düzeyde olmaz ise, bu
ekonominin dönüşü nasıl olacak? Bunları nasıl
yapacağız? Yani bu sefer başka teminatlar istemeye
başlayacaklar.
Zaten
şu anda sıkıntıda olan vatandaşlar için, Kredi
alalım. diyor, bankaya gidiyor, Efendim, Hükûmet şu
kolaylığı çıkardı. Şunu da isteriz, bunu da
isteriz. Adamın zaten teminatı olsa gidip normal bankadan alacak,
Kredi Garanti Kurumuna falan niye başvursun? Ama gidiyor, Gayrimenkul
teminatı isterim. diyor. E, şimdi, bunun da eğer dengesini
gözetemezsek, yarın hiç kimse çekle alışveriş yapmayacak.
Tamam,
Çek vadeli bir ödeme aracı değildir. dedik, çek senet gibi
değildir, görüldüğünde ödenir. Bize öğretilen bu ama bunun
dengesini iyi kurmak lazım, teminat miktarını da
caydırıcı bir şekilde koymak, bankaların da
sorumluluğunu buna göre ayarlamak lazım.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bu iş yükünün dışında
diğer bazı sorunlar da var. Az önce rakamlardan bahsetti iktidar
temsilcisi arkadaşım Yılmaz Bey, herhâlde salonda göremedim,
burada da arkadaşlarımıza doğrudur, yalandır dedi.
Ben size rakamları okuyayım, Merkez Bankasının
rakamları, zaten, bakmadan, bizde var. Nereden nereye geldiğine
bakalım. Sadece dava sayısını söyleyerek
vatandaşları yanıltmayın. Eğer adam davadan bir sonuç
alamıyorsa niye mahkeme masrafına girsin, niye dosya masrafına girsin?
Zaten mahkemeden tahsilat yapamıyorsa bu davayı açmanın bir
anlamı yok.
Şimdi
ben size okuyayım, eğer bir tek kelimesi yanlışsa
Orada,
Merkez Bankasından arkadaşımız da var. Sayın Bakan
bize son seneninkini söyledi, sağ olsun, 594 bin küsur diye. Ben size
okuyorum: 2002, karşılıksız çek miktarı 742.968,
gidiyor, 831 bin, 893 bin, 1 milyon 6 bin, 1 milyon 144 bin, 1 milyon 324 bin
diye devam ediyor. En son, krizin zirvesinde 1 milyon 900 küsur bin yani son
yılda biraz da ekonomik daralmayla beraber
Zaten çeklerde de belli
şey var, biliyorsunuz, artık insanlar onun teminatını
alıp tahsilatını yapamadığı zaman artık çek
kullanmanın da bir anlamı kalmadı, herkes dört beş tane
kredi kartı alıyor, kredi kartı çekiyor. Bu sefer, kredi kartları
ödenemez hâle geliyor. Şirketler üzerinde de kredi kartları var
biliyorsunuz.
Bir
de bunun miktarı ne? Yani dava sayısı ayrı, çekin
sayısı ayrı, bir de burada ne kadarlık bir çek miktarı
dönüyor? Toplam miktar nedir? Sayın Babacan bir yuvarlak rakam vermiş
ama o da bilgi değil, tahminle ilgili bir şey. Bu çeklerin toplam
rakamlarına baktığımız zaman ne katar tutuyor?
Ekonominin ne kadarını döndürememişiz?
Peki,
aynı şekilde senetlere bakıyoruz. Yine aynı şekilde,
Merkez Bankası verilerini veriyorum değerli arkadaşlar: 2002de
499 bin iken 2008de 1.500; 2009da 1.600; 2010da 1.100; böyle gidiyor. Yani,
son yılda birazcık düşüyor olmasını siz
düşüş diye görüyorsanız, ben geldiği yeri söylüyorum: Bin
mislinden fazla artmış bunlar, bin misli. Haa, şimdi bin
mislinden 900 misline düştü diye eğer başarı diye
söylüyorsanız başka söyleyecek bir şeyimiz yok.
Vatandaşları,
öncelikle, tabii ki, hapis cezasından kurtarmak önemli ama önce bu çek
borcunu, senet borcunu, kredi borcunu, kredi kartı borcunu ödeyebilir hâle
getirmek, ekonomik sistemi buna göre düzenlemek, üretim, yatırım
yapan bir ekonomik model ortaya koymak gerekiyor. Siz, üretim yapmadan tüketim
yapan bir ekonomik modeli eğer desteklerseniz, ee ne yapacak? Üretmeden
tüketmenin bir sınırı var; ya kredi kartına başvuracak
ya çekini ödeyemeyecek veya bir yerden alıp ötekini yatıracak veya
senedi protesto olacak. Bütün mesele, sadece olduktan sonra önlem almak
değil, aynı zamanda bunların olmamasını sağlamak.
Yani vatandaşın ödeme gücünü artırmak, esnafın, tüccarın,
sanayicinin ödeme gücünü artırmak burada asıl sorun. Eğer
bunları yapamıyorsak, burada yapacağımız düzenlemeler
iş olduktan sonra alınan önlemler ve hasarın aza indirilmesiyle
ilgili olacaktır.
Onun
için, biz, gelin bu düzenlemelerin yanı sıra Bunların borcunu
ödeyebileceği, çeklerini, senetlerini ödeyebileceği, ekonominin
döneceği, küçük esnafın, KOBİlerin, sanatkârların borcunu
ödeyebileceği bir ekonomik sistem getirelim. diyoruz. Dışarıya
bağımlı, ithalata bağımlı olmayan, üretimi,
yatırımı önceleyen, sizin de hep söyleyip ama
yapamadığınız bölgesel teşviki hayata geçiren,
sektörel teşviki hayata geçiren bir model ortaya koyalım. O zaman
göreceksiniz, mahkeme sayılarını vermenize gerek kalmayacak.
Ürettikten sonra, yatırım yaptıktan sonra zaten herkes çekini de
ödeyecek, senedini de ödeyecek ama her ekonomide olduğu kadar minimum
düzeyde tabii ki, ödeyemeyen olacak, kötü niyetliler olacak. Onları da
yapacağımız düzenlemelerle hep beraber burada
ayıklayacağız; ceza çekmesi gerekenler çekecek.
Onun
için, burada çok büyük bir şey yapıyormuş gibi, senelerin
biriken sorununu dokuz yıldır tek başına iktidarken çözmeyip,
sanki bugün acil bir şey çözüyormuş gibi vatandaşı
oyalamayalım.
Sayın
Bakanım, hem çek mağdurlarını hem alacaklarını
alamayanları gözetecek adil düzenlemeler yapalım. Onun için, teminat
miktarlarını da, ilgili maddeleri de
-Arkadaşlarımızın muhalefet şerhleri var, muhalefet
partisi temsilcilerinin- bunları da dikkate alarak düzenleyelim. Yoksa
söylenmeye, havanda su dövmeye devam ediyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Onun için hepinize teşekkür ediyor, bu önerileri dikkate
alarak daha adil bir tasarı hâline getirmenizi tavsiye ediyorum.
Saygılar
sunarım.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Günal.
Şahıslar
adına ilk söz, Çanakkale Milletvekili Sayın İsmail
Kaşdemir; buyurun.
İSMAİL
KAŞDEMİR (Çanakkale) Konuşmayacağım.
BAŞKAN
Tamam.
Bolu
Milletvekili Sayın Fehmi Küpçü
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FEHMİ
KÜPÇÜ (Bolu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 137
sıra sayılı, 5941 sayılı Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesiyle ilgili şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında bu tasarıyla,
1)
Ekonomik suça ekonomik ceza verilmesi ilkesinden hareketle,
karşılıksız çek keşide etme eyleminin suç olmaktan
çıkartılması,
2)
Anayasamızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde
belirtilen, hiç kimsenin, borcu dolayısıyla özgürlüğünden yoksun
bırakılamayacağı ilkesinden hareketle kişilerin
cezaevine girmesinin önlenmesi,
3)
Ceza mahkemelerinde açılan davaların yüzde 12sini oluşturan çek
suçlarına ilişkin davaların mahkemelere gelmesinin önüne
geçilmesi amaçlanmaktadır.
İş
yükü anlamında 2010 yılı verilerine
baktığımızda, çek kanunlarından kaynaklanan dava
sayısı 405.704tür. Bu sayı, sulh ceza mahkemelerinde
açılan davaların yüzde 50sini, özel kanunlar uyarınca
açılan davaların yüzde 36sını, toplam ceza
davalarının ise yüzde 12sini oluşturmaktadır ki bu
rakamlar adalet mekanizması içerisinde iş yükünün önemli bir bölümünü
teşkil etmektedir. Sadece Yargıtayda bu işle ilgili dört daire
görevlendirilmiştir ve Yargıtayda olan 217.165 dosyanın
163.621i başsavcılıkta ve dairelerde olan dosya
sayısı da 53.544tür. Ve en ilginç istatistik ise, para
cezasının ödenmemesi nedeniyle ceza ve infaz kurumlarında
bulunan hükümlü sayısı -şu an cari olan 5941 sayılı
Yasa kapsamında- 140tır.
Dolayısıyla
ceza hukukunun temel prensiplerinden olan, Anayasamızın 13ünde
maddesinde tertip edilen ölçülülük ilkesi yaptırımlarının
orantılı olması ve ceza hukukunun son çare olması
özelliği yani ikincilik ilkesi, yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
4 Numaralı Protokolünün 1inci maddesi ve yine Anayasamızın
38inci maddesinde tertip edilen, sözleşmeden doğan yükümlülüğü
yerine getirmemekten dolayı özgürlüğünden
alıkonulamayacağı ilkesi, yine Anayasamızın 141inci
maddesinde tertip edilen makul süre içerisinde yargılama hakkı
ilkeleri bu değişikliğin temel gerekçelerini oluşturmakla
birlikte, velev ki, bir an için bu hükümlerin olmadığını
varsaysak bile, pratikte -demin verdiğim rakamları nazarı
itibara aldığımızda- uygulamasında zaten sistem
tıkanmış durumda ve sosyal bir vakıa olarak da
karşımızda bulunmaktadır. Aslında bu tasarıyla,
ceza hukukunun temel prensipleriyle örtüşmeyen ve pratikte beklenen amaca
hizmet etmeyen ve infaz hukuku açısından rakamları ortada olan
bu sosyal vakıayla ilgili yasada yapılacak işbu
değişiklikle,
Bir: Pratikte yargı
mekanizmasını tıkamış, ticari hayat
açısından zaten yaptırım olmaktan çıkmış
karşılıksız çek keşide etmek sadece ceza hukuku
anlamında suç olmaktan çıkarılmakta, ancak çekin kıymetli
evrak ve kambiyo hukuku açısından devir ve tedavül kabiliyetine, bir
zafiyete yol açmaması ve ekonomik hayatta da yaptırımsız
bırakılmaması için de idari yaptırım sorumluluğu
tertip edilerek karşılıksız çek keşide etme fiilî
yaptırımsız bırakılmamıştır. Hakeza,
zaten hukuki sorumluluk devam etmekte ve sahte, çalıntı ve benzeri
anlamdaki çekler açısından da cezai sorumluluğa ilişkin
cezai normlar da zaten derdesttir, yürürlüktedir, devam etmektedir.
Bu
meyanda, benim söz aldığım kanun tasarısının
1inci maddesiyle ilgili olarak da demin söylediğim mülahazalara uygun
olarak işbu tasarıyla karşılıksız çek keşide
etmek, fiilî, adli yaptırım olmaktan çıkartılıp idari
yaptırıma dönüştürüldüğünden ve hukuken de
tasarının kanunlaşması hâlinde adli sicilde bu
kayıtların tutulması hukuken mümkün olamayacağından
5941 sayılı Çek Yasasının 2nci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan adli sicil ibaresi Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası şeklinde değiştirilmiş ve yine 2nci maddenin
yedinci fıkrasında ve çerçeve yasayla düzenlenen yazılı
baskı tarihinden itibaren beş yıl içinde muhatap bankanın
sorumlu olduğu miktar cihetiyle de ibraz şartı
konulduğundan çek defterinin her bir yaprağına
basılması gereken hususlar arasına çekin basıldığı
tarih ibaresi eklenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ezcümle zaten pratikte işlevini yitirmiş bu
müessesenin, bu tasarının kanunlaşması hâlinde adalet
mekanizmamızın hızlanmasına ciddi bir katkı
vereceğine inancımla birlikte, ekonomik anlamda olumlu
olacağına ve en nihayet aziz milletimize taahhüt ettiğimiz güçlü
ekonomi ve ileri demokrasi yolunda ciddi bir katkı vereceğine
yürekten inanıyor, kanunlaşmasını murat ediyorum.
Şüphesiz bu kanun tasarısıyla ilgili takdir ve taltif yüce
heyetin, Meclisindir.
137
sıra sayılı ilgili kanunda değişiklik
yapılması hakkındaki bu kanun tasarısının bu
milletin birlik beraberliğine, memleket insanlarına ve kardeşlik
hukukuna katkı ve emek vermesini yürekten murat ediyor, hepinizi en kalbî
duygularımla tekraren selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şimdi
madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın
Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, malum 2003 yılında çeke adli para cezası getirilerek o
günden bugüne birçok mağdur yarattınız. En son 2009
yılındaki görüşmeler sırasında Adli para
cezasını kaldırınız. dedik, kaldırmadınız,
iki yıl taahhütle ötelediniz. Şimdi size soruyorum: 2009
yılındaki son değişiklikten bu yana yapılan düzenleme
gereğince bugüne kadar kaç kişi, ne kadar borç ödeyebilmiştir?
Bu düzenlemeden sonra bu insanların borcunu ödeyebilmesi için nasıl
bir iyileştirme sağlanabilecektir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım,
şu anda bununla ilgili elimizde sağlıklı bir veri yok. Bu,
araştırmayı, incelemeyi gerektiren bir konu. Tasarının
tümü üzerindeki soru-cevap kısmında da Sayın Işık
sordular. Bu, incelendikten sonra kendisine cevap verebileceğimiz bir
konu. Biz inceledikten sonra Sayın Işıka yazılı cevap
gönderelim bu konuda.
BAŞKAN
Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakan, kanunla ilgili olarak çok fazla mail alıyoruz, mektup
alıyoruz. Özellikle bu geçiş dönemiyle ilgili çok fazla soru var. Bir
de bankalara neden daha fazla yükümlülük getirilmediği soruluyor.
Gerçekten de neden bankalara daha fazla yükümlülük getirmiyoruz? Çünkü çekin
muhatabı var; lehtarı, hamili var, taraflardan bir tanesi de banka.
Daha fazla yükümlülük getirilmesi gerekmez mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben teşekkür ediyorum.
Bu,
önemli bir konu. Biz de sizin gibi bankalara daha fazla teminat
yükümlülüğü getirilmesinin doğru olacağını ifade ettik
konuşmalarımızda, tartışmalarımızda ama
şöyle bir durum çıktı ortaya: Bankalar, uygulamada, şu
anda, 655 TL her karşılıksız çıkan çek
yaprağı karşısında banka ödeme yapıyor.
Şimdi bu tasarıyla, bu bin TLye çıkıyor. Bunu 1.500, 2
bin, daha büyük yaptığınız zaman uygulamadan gördük ki
bankalar bunlarla ilgili çek koçanı verdikleri kişilerden teminat
istiyorlar. Siz rakamı çoğalttıkça bankaların
alacağı karşı teminatları da çoğaltıyorsunuz
ve o zaman tabii çek kullanan kişiler bir sıkıntıya giriyor
ve burada piyasada bir daralma oluyor. Esasında
baktığınızda daha fazla kişinin çek kullanması
açısından bu oranı daha aşağı çekmek bana göre
doğru olanı çünkü bankaların daha rahat bu çeki kullandırmaları
için, ama bu rakam arttıkça her çek yaprağı için bin TL, tabii
bankanın ödeyeceği miktar da ona göre yükseliyor, o da kendini
garantiye almak için teminatlarını istiyor. Tabii, bu, çek
konusundaki uygulamada daha fazla çekin piyasada dönmesine ve özellikle küçük
esnafın çek kullanması konusunda sıkıntılar ortaya
çıkmasına neden olacak bir durum. O nedenle bu teminatın
artırılması yoluna gidilmedi, yoksa bu teminatın
artırılmasında esasında bankaların İyi olmaz.
diye şeyleri var ama öte yandan kendilerini garantiye aldıkları
için bir itirazları da, köklü itirazları da yok ama uygulamada
vatandaş aleyhine olacağı çok açık. O nedenle biz bunun
daha fazla artırılmasının uygulamada vatandaş aleyhine
olacağı kanaatiyle makul bir düzeyde tutulmasının
doğru olduğunu düşünüyoruz.
BAŞKAN
Sayın Susam
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Bakanın açıklaması
gerçekten olaya çok fazla bankacılar açısından
baktığı değil de, piyasa açısından
baktığı şeklindeki bir açıklaması var ama bence
öyle değil, çek karnesi başına alınacak parayı 600
liradan bin liraya çıkarsanız da fark etmez, bu, yükümlülük
değildir, Çek Kanunundaki art niyeti önlemeye yetmez çünkü yirmi beş
tane sayfaya 25 bin lirayı verir teminat mektubu olarak ama art niyetliyse
her şeyi yapabilir.
Burada
bizim arkadaşlarımızın sorduğu soru şudur:
Bankacılık sisteminde çek sistemini sigortalayabilecek bir sistemi
bankacılığın kurması konusunda
bankacılığı bir harekete geçirdiniz mi Hükûmet olarak? Bu
konuda sizin partinizin değerli bir milletvekilinin de -Kütahya
Milletvekilinin- bu anlamıyla bir
önergesi var grupta da sunduğu. Bence doğru bir önergedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Vaktiniz var daha. Alışkanlık bir dakika olduğu için.
Kusura bakmayın.
Buyurun.
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) Bu anlamıyla buna bu yönden bakmak
lazım.
Bir
sorum daha var. İkincisi: Şimdi bu yasayı
çıkartıyoruz, hapis cezasını kaldırıyoruz. Bir
kısım çek almış alacaklılar bugün soruyorlar: Ben
geçmiş yasaya ilişkin düşünerek çek aldım. Bu çeklerimi bu
yasa var, bu yaptırım gücü var diye aldım. Şimdi bu
yasayı bu anda siz çıkardığınız zaman,
geçmişte aldığım, tahsili daha zamanı olan çekler
konusunda ne yapacaksınız? Benim o kanuna güvenerek
aldığım çeklerin güvencesi ne olacaktır? diyor. Bu konuda
düşünceniz nedir?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Teşekkür ediyorum.
Tabii,
sigortayla ilgili şu anda öyle bir çalışma yok. Dediğiniz
gibi, herhangi bir garanti getirecek bir çalışma yapılması
söz konusu değil. Çekler, şu anda piyasada bulunan çeklerle
alakalı ise, yasa yürürlüğe girdiği takdirde bütün çekler için
uygulama imkânı bulacaktır. Ama bu yasa hazırlıkları
sürerken, demin de ifade ettim, bütün paydaşlarla bu konular
görüşüldü, konuşuldu. Bu bir.
İkincisi:
Çek şu anda teminatsız bir kıymetli evrak değil. Uygulamaya
baktığınız zaman bir yasaklama uygulaması bundan sonra
devam edecektir. Bankaların bin TLye kadar ödeme yükümlülüğü
bankaları araştırmaya, daha dikkatli çek koçanı vermeye
zorlayacaktır.
Öte
yandan, risk santralizasyon merkezinin hayata geçmesi, çek alan kişilerin
daha iyi bir araştırma neticesi çek almasını
sağlayacaktır. Ayrıca da eğer kişiler
karşılıksız çek vererek piyasayı dolandırmak,
insanları aldatmak, başka birtakım yöntemlerle bu konuda profesyonelce
kişileri mağdur etmeye kalktıkları takdirde de
dolandırıcılık hükümlerinden onun hakkında cezai
işlem yapılmasına hiçbir engel yoktur.
Genel
hükümler çerçevesinde, çek kullanarak vatandaşı dolandıranlarla
ilgili cezai işlem uygulama imkânı vardır. 1985ten önce bu tür
uygulamalar yapılıyordu. Bu yasa yürürlüğe girdikten sonraki
süreçte, gerçekten ödeme güçlüğüne düştüğü için,
imkânsızlık nedeniyle çek ödemeyenler hariç, ama bu konuda
dolandırmak veyahut da bilerek ve isteyerek
karşılıksız çek vererek vatandaşları zarara
uğratmak kastıyla hareket edenler için
dolandırıcılıktan veya eylemine uyan başka bir suç
varsa oradan, genel hükümler çerçevesinde ceza alacaktır.
Bir
başka şey, şu anda uygulamada hapis cezası yok
esasında. Ne var uygulamada? Adli para cezası var. Adli para
cezasını ödemediği zaman, infaz aşamasında hapis
cezasına dönüştürülmesi söz konusudur. Ondan önce de doğrudan
hapis cezası yoktu; önce bir cezalandırmaya gidiliyor, para
cezası, arkasından tekerrür hâlinde hapis cezasına gidiliyordu.
Baktığınız
zaman, 2001den bu yana, Çek Kanunu uygulamasında, Parlamento, bu konuda
bir değişimi uzun süre içerisinde milletimizin yaşamasına
imkân verecek yasal düzenlemeler yapmış. Hem hapis cezası olan
dönemi gördük hem hapis cezasının mükerrerlik hâlinde verilmesini
öngören hâli uyguladık hem de adli para cezasının infaz
aşamasında hapis cezasına dönüştürülme süreci de
yaşandı; gördük ki her üçünde de istenilen fayda temin edilemedi.
Öyleyse bizim doğru olanı yapmamız lazım, Anayasa'nın
38inci maddesi ve uluslararası hukukun gereğini yapmamız
lazım ve vatandaşın mağdur olmayacağı
mekanizmaları hayata geçirmemiz lazım. Şu anda biz,
vatandaşımızın mağdur olmayacağı hem
mekanizmaları hayata geçiren hem de bu işi doğru olması
gerektiği şekilde yapan bir düzenleme yapıyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2-
5941 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer
alan altıyüz ibareleri bin şeklinde ve altıncı
fıkrasında yer alan şikâyette ibaresi talepte şeklinde
değiştirilmiş; maddeye aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
(9)
Çekin, üzerinde yazılı baskı tarihinden itibaren beş
yıl içinde ibraz edilmemesi hâlinde, muhatap bankanın üçüncü
fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutara ilişkin
sorumluluğu sona erer.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli
Milletvekili Sayın Turgut Dibek.
Buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, 2nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz aldım. Öncelikle, saygılarımla selamlıyorum sizleri.
Öncelikle
şunu belirtmek istiyorum: Dün akşamüzeri burada görüşürken
bugünkü gündemi, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkındaki Kanundaki değişikliği ve bu tutuklu ve
hükümlülerin insani birtakım haklarının düzenlenmesine yönelik
olan değişiklikleri görüşeceğiz diye akşam buradan
ayrıldık, gece ama bugün geldik, bu kanunu görüşüyoruz. Yani
böyle, işte akşam yattık farklı bir şey, sabah
kalktık farklı bir şey.
Niye
böyle oldu? Onu da arkadaşlarla görüştüğümüzde, pek tatmin edici
de bir yanıt alamadım. Zannediyorum önümüzdeki haftaya
kalmış.
Tabii,
Türkiye böyle yönetiliyorsa yani bunu da, değerli arkadaşlar,
sizlerin ve kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Şimdi
bu kanun, değerli arkadaşlar, bu hâliyle bu değişikliklere
gelene kadar da Türkiyede sürekli tartışıldı. Bir türlü
sorunu çözemedik. Yani hapis cezası vardı önceden, işte bir
yıldan beş yıla kadar.
Yine
bu dosyalar -ben de adliyede görev yapıyordum o tarihlerde, buradaki
hukukçu arkadaşlarımız da bilir- çekle ilgili binlerce, yüz
binlerce dosya adliyede yine devam ediyordu, hiç eksilmemişti. Daha sonra
farklı bir yöntem izlendi, işte dendi ki: Ya, bu hapis cezası
işi çözmüyor, farklı bir yol izleyelim. İşte,
bildiğiniz gibi, bir adli para cezasına dönüştü. Onun
arkasından bir hapis cezası getirilsin. dendi. Geçen yıl onunla
ilgili bir düzenleme yaptık -yine ben Adalet Komisyonundaydım,
çözmeyeceğini söylemiştik o tarihte de- Yine sorun çözülmedi. Yine
bakıyorsunuz değişik rakamlar var. İşte, milyonlarca
dosya, yüz binlerce dosya ya Yargıtayda bekledi ya, efendim, yerel
mahkemelerde bekledi. Sürekli gündemde olduğu için de konu, yani bu çek
borçluları çekleri ödemek gibi bir -kötü niyetli olanlar için söylüyorum
tabii ki- yola gitmediler, nasıl olsa bir düzenleme yapılacak,
nasıl olsa bu Türkiye'nin gündeminde dendi. Yine, bu, böyle, sürüncemede
kaldı, gitti. Aslında bunun daha önce çözümlenmesi gerekiyordu
değerli arkadaşlar.
Sayın
Bakan da belirtiyor, buraya çıkan, kürsüye çıkan hatip
arkadaşlarımız da zaman zaman konuştular. Bizim Anayasamızda
2001 yılında bir değişiklik yapılmıştı
o zaman, 38inci maddeye bir fıkra eklenmişti. Aslında o
fıkranın gereği bu konuların çözülmesi gerekiyordu
değerli arkadaşlar. Yani, çok net bir şekilde sözleşmeden
doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı insanların
özgürlüklerinden alıkonulamayacağı hüküm altına
alınmış, Anayasanın hükmü altına
alınmış burada, sadece çek de değil. Bakın, belki bir
süre sonra
Şimdi,
Adalet Bakanının açıkladığı bir paket var bu
yargının hızlandırılmasına yönelik, önümüzdeki
günlerde Meclise gelecek. Belki orada, işte icra takiplerinde bilinen
taahhüdü ihlal dediğimiz bir suç var. Yani borçlu, alacaklıyla
ilgili olarak, borcuna karşılık icra müdürlüğünde dosyaya
Ben bu borcu şu şekilde şu tarihte ödemeyi taahhüt ediyorum.
diyor, ödemiyor, ödemeyince ona da bir hapis cezası bizim İcra ve
İflas Kanunumuz öngörüyor. Bunu da kaldırmamız lazım.
Yani, bu da, Anayasanın 38inci maddesindeki hükmüne açıkça
aykırı. Yani, burada hapis cezasının bu tür özel hukuku ilgilendiren
konularda olmaması, alacak konularında olmaması gerekiyordu.
Ha,
şimdi, beni de sizleri de arayan o kadar çok insan var ki. Bu öyle bir
konu ki değerli arkadaşlar, hani, yukarı tükürseniz
bıyık, aşağı tükürseniz sakal. Yani mektup var, az
önce orada arkadaşlarımız okumuşlardır, bana da
göndermişler. İşte, Kul hakkını Allah dahi
affetmeyeceğini söylüyor, siz nasıl affediyorsunuz? diye
alacaklı bu şekilde söylüyor. Şimdi, o açıdan
bakıldığında bu insanlar gerçekten
sıkıntılı, mağdur. Yani bu işin sonunda birileri
zarar görecek, görmemesi mümkün değil ama sistemin bir şekilde
artık bu düzenlendiği hâliyle entegre olması lazım. Yani
belki bir altı ay, bir yıl bir geçiş süreci olacak. Bu süre
içerisinde
Çek mağduru olarak, işte, çek borçlularından bahsediyoruz.
İşte, çek alacaklıları Biz mağdur değil miyiz?
diyorlar. Onlar da mağdur, bana göre esas mağdur onlar. Onların
bir kısmının ben zarar göreceğini düşünüyorum.
Acı çekeceklerdir, alacaklarını tahsil edemeyeceklerdir.
Alacağını tahsil edemediği için belki kendi
düzenlediği, keşide ettiği çek var, kestiği çek var, o da
kendi çekini ödeyemeyecek. Yani o tür bir durumla da
karşılaşacak, çünkü bunlar zincir. Yani ben
alacağımı alamıyorsam
Ki devletle ilgili, devlete iş
yapan çok sayıda kişi var, müteahhit var devletten
alacağını alamamış ama bu arada kendi borçlarına
karşılık piyasaya çek kesmiş, hepsi
karşılıksız kalmış. Bu tür insanlar mutlaka
olacaktır ama şuna inanıyorum: Kısa bir süre içerisinde,
belki altı ay, bir yıl içerisinde, oturacaktır diye
düşünüyorum bu sistem yani doğru bir sistemdir.
Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu yasaya destek veriyoruz. Zaten milletvekili
arkadaşımız Sayın Sinan Aygün olsun, Ali Rıza Öztürk
olsun değişiklik teklifleri vermişlerdi, öncelikle bunu
belirtmek istiyorum sizlere.
Bu
arada, komisyonda konuşuyorduk -Sayın Bakan burada yok,
İstanbuldaymış yani bu yasa görüşülürken ben Adalet
Bakanımızın da burada olmasını aslında arzu
ederdim, işleri vardır diye düşünüyorum- orada konuşurken
sormuştum ben, arkadaşlarımız da sormuşlardı -bu
rakamlar da değerli arkadaşlar bir türlü gerçeği
yansıtmıyor, ne kadar doğru onu da bilemiyorum- işte
çeklerle ilgili gerek Yargıtayda bekleyen dosya, gerek yerel mahkemelerde
bekleyen dosyaların sayısını sormuştum.
Yaklaşık 220 bin civarı Yargıtayda dosyanın
beklediğini söylemişti Sayın Bakan, 400 bini aşkın
dosyanın da yerel mahkemelerde yani 600-650 bin civarı çekle ilgili
dosya bekliyor, bu yasa değişikliğini bekliyor.
Bu
arada şunu da sormuştuk, az önce konuşuldu gerçi de. Cezaevinde
bulunan tutuklu ve hükümlü sayıları. Onunla ilgili de aslında
birkaç söz söylemek isterim. O, aslında sizin, değerli
arkadaşlar, bence aynanız. Buraya çıkıp çok güzel süslü
sözcüklerle Türkiyenin çağ atladığını, nerelere
geldiğini anlatıyor arkadaşlarımız, iktidar grubundan
bahsediyorum; Sayın Başbakan da, bakanlar da anlatıyorlar.
Değerli
arkadaşlar, 130 bini
aşmış cezaevindeki insanlar. İnsan Hakları
Komisyonundaki arkadaşlarımız var, zaman zaman cezaevlerine
gidiyorlar. Ben şunu çok iyi onların tespit ettiklerini görüyorum.
Bir yatağı 2 kişi kullanıyor cezaevlerinde, aynı anda
değil tabii. Birisi geceleyin yatıyor, diğeri sabahleyin
yatıyor değerli arkadaşlar; on iki saat biri, on iki saat biri.
Cezaevlerinde böyle bir durum var. 130 bin kişi
Hatta Sayın Bakan
dedi ki: 38 tane yeni cezaevi inşa ediyoruz. Ben, tabii, 38 tane yeni
cezaevi inşa edilmesini de ilginç bulmuştum, sormuştum: Yahu,
bu Çek Kanununu değiştiriyoruz. Buradan yeni tutuklular gelmeyecek.
İşte, 600 bin tane dosya işlemden kalkacak. Niçin 38 yeni
cezaevine ihtiyaç var? Yani yeni dalgalar mı var? Yeni suç örgütleri mi
ortaya çıkacak? demiştim. Sayın Bakan Ya, işte, bir
kısmını yeniliyoruz. demişti değerli arkadaşlar.
Bakın,
değerli arkadaşlar, geldiğinizde, sizin döneminizde, 2005
yılında -burada baktım rakamlara- cezaevlerinde 56 bin kişi
varmış, 56 bin kişi. AKPnin işte 3üncü yılı
oluyor 2005, bugün 130 bin kişi var. Yıllara bir bakın, böyle
kademeli olarak nerelere geliyor. Yani 56 binden 130 bine, hatta 131 bin. Az
önce rakamı söyledi Sayın Bakan, yaklaşık 70 bin, 75 bin
gibi bir fazlalık sizin döneminizde cezaevlerinde şu anda
yatıyorlar.
Ben
şöyle düşünüyorum, düz mantıkla, sıradan bir vatandaş
olarak düşündüğümüzde: Arkadaşlar, insanlar cezaevine niye
girsinler? Huzurlu bir ülkedeysek -sizin anlattığınız gibi-
bizim vatandaşlarımız, Türkiyede yaşayan insanlar
mutluysa, ceplerinde para varsa, işleri dönüyorsa niçin suç
işlesinler? Niçin cinnet geçirsinler? Niçin insanlar kalkıp
değişik yollara girsinler? Hani bir kral çıplak lafı var
ya aslında bu rakamlar sizin açınızdan kral çıplak.
sözünü, açıklamasını çok net bir şekilde ortaya koyuyor
diye düşünüyorum. Öncelikle buna bir bakmanız lazım. Yani modern
toplumlarda, demokrasilerde insanlar cezaevinde sayısı 3 kat, 2 kat
arttığında o ülkede kıyametin kopması lazım. Siz
tam tersi Yüzde 9 büyüdük., Ülkeye huzur getirdik. gibi birtakım
söylemlerdesiniz. Bence kendinizle önce bir yüzleşmeniz gerekir diye
düşünüyorum değerli arkadaşlar. Yani bunu gerçekten içtenlikle
söylüyorum.
Bu
kadar sayı nereden çıktı? Rakamlara baktım. Dünyada 35 bin
tane terör suçundan tutuklu var, 35 bin, 36 bin civarı. Yani terör suçunu
işlediği iddiasıyla tutuklular. Toplam, dünyanın tüm
rakamı. Türkiyedeki rakam değerli arkadaşlar, 13 bin, 14 bin
civarı, yani terör suçu işlediğinden dolayı.
Şimdi,
liseli gençler, bu YGS şifresi vardı, işte Direnişçi
Liseli Gençler diye bir pankart açtılar. Bunlar o pankart sonucunda terör
örgütü üyesi oldular bu ülkede. Hopadaki eylem, Hopadaki olay nedeniyle
gençler işte eylem yaptılar, saçlarını kestiler. Onlar da
terör örgütü üyesi oldular bu ülkede. Önce bunu çözmemiz lazım değerli
arkadaşlarım. Gerçi sürem de bitiyor.
Şimdi,
bizim esas meselemiz bence bu. İşin özü bu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT
DİBEK (Devamla) Rahmetli Erbakanın çok güzel bir sözü vardır,
bunu bilirsiniz değerli arkadaşlar. Böyle konular konuşulunca
sürem bitti ama söyleyeyim- yani ameliyatlık meseleler için Ya bu
iş ameliyatlık. derdi. Yani bu iş pansumanlık gibi düşünüyorsunuz.
Bence işin özü diğer konuları çözmemiz gerektiğini
düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın
Lütfü Türkkan.(MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
üyeler; 137 sıra sayılı kanunun 2inci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşacağım.
Ben
öncelikle şu çek kavramının tanımının iyi
yapılması gerektiğini düşünüyorum. Çek, öncelikle bütün
dünyada ödeme aracı ama maalesef Türkiyede bir finansman aracı. Bugün piyasada 300
milyar lira dolayında çekin tedavülde olduğu söyleniyor. Bu çekin
finansman argümanı olarak devreye girmesindeki en önemli etken çekin
ödenmemesi karşısında bir yaptırımın var
olmasıdır. Eğer, o yaptırımı biz geri
aldığımız andan itibaren piyasada dolaşan çeklerin
senetlerden, şimdi hiç tedavülde dolaşmayan senetlerden bir
farkı kalmaz. Zaten likidite zorluğu çeken bu piyasalarda,
göreceksiniz, çeklerin devreden çıkmasıyla beraber çok ciddi
alışverişi etkiler hâle gelecektir.
Bu
çekle olan alışveriş büyük firmaları çok ilgilendirmiyor.
Bugün küresel anlamda, Türkiye ölçeğinde ciddi büyük firmalar zaten
müşterilerinden çek almazlar. Herhangi bir büyük fabrikadan mal alan tacir
ödeme günü verir, o ödeme gününde de ödemesini yapar. Eğer ödemesini
yapmıyorsa karşısında verdiği teminat mektubuna
başvurur mal satan firma. Çek yasasıyla mağdur ettiğimiz,
alacaklı olan kesim bizim hep beraber orta direk dediğimiz,
iktidarınız tarafından gittikçe yok edilen o orta ölçekli
KOBİler ve esnaflar. Çekten en çok mağdur olacak olan onlardır.
E, tabii ki çeki kesip de cezaevinde yatanın mağdur
olmadığını söylemek istemiyorum. Cezaevinde yatmak burada
kuliste yatmaya benzemez. Orada,
Bir
çek -aranızda tacirler var- karşılıksız
çıktığı zaman önce gidersiniz, bunu birkaç defa
yenilersiniz. Yeniledikten sonra bu ödenmiyorsa arkasını
yazdırırsınız ve hukuki işleme
başlarsınız. Biraz evvel Sayın Bakan da ifade etti, bir
çekin hukuken, karşısındaki cezai yaptırım alması
için çekten dolayı, asgari beş sene süre geçiyor. Bu beş sene
süre içerisinde, işi bozulan adam zaten o sürede kendini toparlıyor.
Sadece oradaki cezai yaptırımı bekleyip, tam yasa hakkında
hüküm verdiğinde gidip parayı
ödeyen borçlular var. Sayın avukat biliyor, yakinen takip ediyor. Bunu
beş sene bekliyor, tam ceza çıkıyor, ondan sonra gidiyor, o
parayı yatırıyor.
Bakın,
burada zaten, alacaklı beş sene bekleyerek çok ciddi mağdur
oluyor. Eğer rakam büyükse, verdiği adli para cezasını
götürüp o rakamdan sonra çıkıyor.
Burada
şöyle bir uygulama yapılabilir: Bakın arkadaşlar,
haklı olarak borçlu
O süre içerisinde ciddi şekilde faiz, temerrüt
faizi, harçlar, vekâlet ücretleriyle beraber şişen o dosya borcunun
ana parasını yatıran hapis cezasını ortadan
kaldırır, adli para cezası yerine hapis cezasını
ortadan kaldırır, diğer kısmıyla ilgili hukuki süreç,
alacakla ilgili hukuki süreç devam eder. Ama hapis cezasını
kaldırdığınız zaman adli para cezası da hükümsüz
kalır bu durumda.
Bakın,
bugün Sayın Ali Babacanın demeci var: Avrupanın birçok
yerinde hapis cezası yok. diyor. Yanlış bir ifade bu. Çekin
karşılıksız çıkması demek, Avrupada, bugün Almanyada,
bugün İngilterede dolandırıcılık suçu ifa eder,
çekini ödemeyen insan dolandırıcılık
yapmıştır. Zira, Avrupada da çek Bankada olan paramı
buyurun gidin, çekin. anlamındadır. Bankada parası olmayan
adamın çeki kesmesi bir dolandırıcılık eylemidir.
Çekteki
hapis cezasını kaldırabilmek için önümüzde bir tane fırsat
var. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekiline
sesleniyorum: Sayın Ahmet Aydın, bu konuda lütfen, grubunuz olarak
bir çalışma yapın. Avrupadaki gibi şu anda Türkiyede de
alacaklıların sigortalanması diye bir kavram var. Bu çok
yavaş işliyor, henüz Türkiyede gelişmedi. Bir fatura
kesiyorsunuz, karşısında, bu fatura
alacağınızı alacaklı olduğunuz firmanın
kredibilitesine uygun bir marjda sigortalıyorsunuz. Alamıyorsanız
sigorta şirketinden paranızı alıyorsunuz. Zaten aynı
gün sigorta şirketi size parasını ödüyor. Eğer onu
sağlayamazsanız, çeki de çekerseniz göreceksiniz ticari
alışveriş çok ciddi manada aksayacaktır. Ben iddia
ediyorum, en geç bir sene sonra bu kanunla ilgili değişiklikler
mutlaka bu Meclise bir daha gelecek. Doğru bir kanun değil bu.
Hepimize geliyor, haklı olarak, annesi, babası, kardeşi
cezaevinde yatan insanlar mağdur, geliyor buraya, size sızlanıyor,
bize sızlanıyor ama neticede bir sistem söz konusu. Bu sistemi bütün
baştan yok edip birkaç kişinin mağduriyetini gidermek doğru
bir iş olmaz. Bizler tabii ki duygularımızla insanız ama bu
sistemi var etmek zorunda olan da insanlarız, bu Mecliste bulunuş
gayemiz de bu.
Bir
şey daha var, bakın, bu Hükûmetin benim takdir ettiğim çok
önemli bir icraatı var, Türkiyede mafyanın çok ciddi belini
bükmüştür, kabul ediyorum, takdir ediyorum, teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bakın,
inanır mısınız, bu çek tahsilatçıları bu yasadan
sonra tekrar devreye girecektir ve şu anda örgütlü olan, çeki tahsil
edebilecek kabiliyeti olan -bir tek- PKKnın dışında
başka hiçbir örgüt yoktur. PKKya sigara kaçakçılığı
dışında yeni bir gelir kapısı daha açtınız,
bilginiz olsun. Burada da göreceksiniz, duyacaksınız.
Bir
soru sormuştu biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisinden bir
arkadaşımız. Yaklaşık üç ay vadeli çeklerle 300 milyar
lira civarında bir çek var piyasada, tedavülde. Biz bu yasayı
çıkaracağız 300 milyar lira alacaklı olan insanlara
diyeceğiz ki: Allah işini, gücünü rast getirsin kardeşim.
Adın Ahmet, Allaha emanet. Ne yapacaksan yap, silahını
kuşan, git malını kaldır veya paranı al. Böyle bir
vicdansızlığa, böyle bir adaletsizliğe alet olmamamız
gerekiyor.
Bir
konuyu daha zatıalinize aktaracağım, ondan sonra da sözlerimi
bitireceğim efendim.
Biz
burada Adalet Bakanlığının hazırladığı
reform paketini okuduk. O reform paketinden
çıkarttığımız sonuç şu, alacaklıların
mağduriyetini anlayasınız diye bir daha söylüyorum: Hiç kimsenin
evinden eşyasını kaldıramayacaksınız. Kimse
eşyasını kaldırarak birilerinden para tahsil etmez, o bir
tacizdir yani borçluyu borcunu ödemeye ikna etme metodudur.
İkincisi,
KOBİlerde ve işletmelerde fabrikasına gidip makinesini
alamayacaksınız, bağlayamayacaksınız. İnanır
mısınız, belki farkında değilsiniz, orta ölçekli bütün
işletmelerin ticari faaliyetlerini durdurabilecek çok ciddi kararlar
alıyoruz. Bundan geri dönüşü de çok yakın bir süreçte mecburen
tekrar biz yapacağız ama deneme yanılma metoduyla ülkeyi idare
etmek doğru bir sistem değil. Bakın, bunu dış
ilişkilerde yapıyoruz. Stratejik Çukur diye bir kitap
yazıldı bir zamanlar, o Stratejik Çukurun arkasından
Türkiyenin komşularıyla ilişkileri deneme yanılma
sistemiyle çok kötü bir hâle geldi, Türkiye şamar oğlanına
döndü. Herkes Türkiyeyi yumrukluyor, Fransa yumrukluyor, İran
yumrukluyor, Irak yumrukluyor, Suriye yumrukluyor
Libyaya ayrı şey
söyleyebilirsiniz, Mısır için de aynı şey söz konusu.
Türkiyenin
terörde kat ettiği mesele de öyle. Terörü de deneme yanılma
metoduyla
Önce Af çıkarıyoruz. dediniz, davul zurnayla
karşıladınız, şimdi aynı adamlar, Hayır,
biz yanlış yapmışız., belediye başkanı,
bilim adamı ne varsa onları bu sefer içeri alıyoruz.
Doğrudur
değildir hiç bilemiyorum ama deneme yanılmayla ülke idare edilmez,
onu söylemek
Doğruyu bulun, ondan sonra harekete geçin. Dur şuna
bir bakalım, doğruysa devam ederiz, değilse vazgeçeriz. Bu
sistemle ülke Adalet ve Kalkınma Partisinin oyuncağı hâline gelir.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Sağ
olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türkkan.
Denizli
Milletvekili Sayın Bilal Uçar?
Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün? Buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN
Mevlüt Bey geliyor. Bir saniye, o konuşsun Sayın Genç.
Buyurun.
MEVLÜT
AKGÜN (Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 137 sıra sayılı Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu tasarıyla karşılıksız çek
keşide etmek suçuna uygulanan hapis cezası ortadan
kaldırılmaktadır. Tasarı ve tekliflerde,
karşılıksız çeke uygulanmakta olan hapis
cezasının gerek Anayasamızın 38inci maddesine gerekse
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 4 No.lu Protokolüne
aykırı olduğu ifade edilmektedir. Buna göre, Hiç kimse
yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine
getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
denilmektedir. Anayasa ve uluslararası anlaşma hükümleri dikkate
alınmak suretiyle ekonomik suça ekonomik ceza uygulamasına
geçilmektedir. Gerçekten tasarıyla adli para cezası uygulamasından
vazgeçilmek suretiyle karşılıksız çek keşide eden
kişiye talep hâlinde on yıl süreyle çek düzenleme ve çek hesabı
açma yasağı getirilmek suretiyle idari para cezasına
geçilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, tasarının 2nci maddesinde, çekin
karşılıksız çıkması durumunda muhatap
bankanın sorumluluğu çek yaprağı başına bin
liraya yükseltilmektedir. Ayrıca suçtan zarar görenin altı ay
içerisinde cumhuriyet savcılığına yapacağı
müracaat şikâyet değil, talep olarak düzeltilmiştir. Çünkü fiile
verilen ceza, idari yaptırıma dönüştürülmektedir.
Maddenin
ikinci fıkrasında ise yerinde bir düzenleme yapılmaktadır.
Çekin üzerinde yazılı olan baskı tarihinden itibaren beş
yıl içerisinde ibraz edilmemesi durumunda muhatap bankanın ödeme
yükümlülüğü ortadan kaldırılmaktadır. Böylece çek
karnelerinin basıldıktan sonra uzun yıllar piyasada elden ele
dolaşmasının önüne geçilmek istenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gördüğüm kadarıyla
karşılıksız çekte hapis cezası uygulamasını
kaldıran tasarıya tüm gruplar destek vermektedir. Değerli
arkadaşlarım, ancak şunu ifade etmem gerekir ki, çek Türk
uygulamasında diğer kambiyo senetlerinden farklı olarak özel
güveni haiz kamu güvenine sahip olmuş bir kambiyo senedidir. Ticaret
hayatında birçok görev ifa etmektedir ve bazen hapis cezası bu
güvenin oluşmasında caydırıcı rol oynamaktadır.
Hapis cezası kaldırılırken ticari hayatta kargaşa,
güven bunalımı ve yeni sorunlara yol açmamamız gerekmektedir.
Kaldı ki Anayasa Mahkemesi 17/03/2011 tarihli Kararında,
karşılıksız çeke uygulanmakta olan adli para cezası ve
ödenmemesi durumunda hapis cezası uygulamasını Anayasaya uygun
bulmuştur. Bu nedenle -komisyon görüşmelerinde de ifade ettiğim
gibi- mutlaka mal satarak alacaklı hâle gelen ve çekin piyasada
oluşan güven fonksiyonuna dayanan iyi niyetli alacakları da korumak
gerekmektedir, aksi takdirde kötü niyetli alacaklılar ödüllendirilmiş
olacaktır. Bu durum düşünülerek iyi niyetli alacaklıları
koruyacak hükümleri de tüm Meclis olarak düzenlememiz gerekir diye
düşünüyorum. Bu amaçla -defaatle ifade edildi- Merkez Bankasında risk
kontrol merkezi sistemi oluşturulması bir güvence teşkil
etmektedir ancak bunun yanında etkin bir icra iflas sisteminin
kurulması, çekte limit uygulaması, karşılıksız
çekte oluşan zararı gidermeye yönelik bir sigorta sisteminin
oluşturulması, bankaların bu anlamda sorumluluklarının
artırılması gibi tedbirlerin de düşünülmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Bu
düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Denizli
Milletvekili Sayın Bilal Uçar, buyurun.
BİLAL
UÇAR (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 137 sıra sayılı Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Teklifin 2nci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce Fransız Senatosunun Haçlı zihniyetinin çirkin
yüzünü bir kez daha sahneye koyan malum kararını telin ediyorum. Yüz
yıl önce hasta adam ilan ettikleri bu büyük millet bugün öz güvenle
yeniden büyük Türkiye yolunda hızla ilerlerken Fransa ise sıtmaya
tutulmuştur. Kendi çaresizliklerini gündemden düşürmek için Türk
milletine olan asırlık kin ve nefretini kusanlar ne yaparlarsa
yapsın, bu aziz millet yeniden büyük Türkiyeyi inşa edecektir,
hiçbir güç bizi bu yoldan alıkoyamayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut kanuna göre
karşılıksız çek kesme fiilî şikâyete tabi iken yeni
düzenleme ile talebe bağlı idari nitelikte bir yaptırıma
dönüştürülmektedir. Bu nedenle, 5941 sayılı Kanunun 3üncü
maddesinin altıncı fıkrasında yer alan şikâyette
ibaresi talepte şeklinde değiştirilmektedir.
Yine
bu düzenleme ile çekin şekil şartlarına ilave olarak baskı
tarihi de çekin üzerine yazılacaktır. Çek yaprakları bankalara
iade edilmediği zaman veya ibraz edilmediğinde, belli bir süre
sınırı öngörülmediğinden bir belirsizlik ortaya
çıkmaktadır. Yapılan düzenleme ile çekin üzerinde
yazılı baskı tarihinden itibaren beş yıl içinde bankaya
ibraz edilmediği takdirde muhatap bankanın ödemekle yükümlü
olduğu tutara ilişkin sorumluluğu da sona erecektir.
Ben
bu düzenlemenin hayırlı olması dileklerimle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uçar.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, Kredi Garanti Fonuna benzer
şekilde çek garanti fonu ya da çek sigorta fonu gibi bir fon kurarak
şu ana kadar borçlarını ödeyememiş, ödeyemediği için
de cezaevlerine girmiş birçok mağdurun mağduriyetten
kurtulmasına katkıda bulunmayı düşünüyor musunuz? Bu
tasarıya bir önergeyle bunu eklemeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Teşekkür ediyorum.
Daha
önce de benzer sorular oldu. Tabii böylesi bir garanti fonunun
kurulmasıyla alakalı bir çalışma yapılması
lazım. Doğru olur mu, ne kadar, nereden karşılanacak
vesaire, bu konuyu uzmanların çalışması lazım. Şu
anda böyle bir çalışma yok ama bu talebi ben ekonomiyle ilgili
bakanlarımıza da ayrıca ileteceğim ama şu anda böyle
bir çalışma yok, olursa bence de güzel olur ama ben ilgili bakan
arkadaşlarıma ileteceğim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Bu çözüm değil. Bu insanlar borçlarını
yine ödeyemeyecek.
BAŞKAN
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanım, soruya verdiğiniz cevap
tatmin edici değil. Vatandaşlarımız bizi izliyor. Çek
veren, karşılıksız çek vermek suçundan dolayı takibe
düşen insanlarımız, hatta hapishaneye düşen insanlarımız,
onların çocukları sizden bir cevap bekliyor, çekini tahsil edemeyen
insanlar da sizden bir cevap bekliyor. On yıldan bu yana ülkeyi
yönetiyorsunuz, hâlâ Bir düşüncemiz yok, bir
hazırlığımız yok. diyorsunuz. Doğru oluyor mu
gerçekten bu? Şimdi bizi izliyor insanlarımız. Ne diyelim yani?
Şimdi, çek mağduru veya çekini tahsil edememekten dolayı
mağdur olanlar platform kurmuşlar, sizden bir cevap bekliyorlar. Siz
tribünde seyirci değilsiniz. Lütfen, on yıl oldu, bir çözüm
üretememek, bu konuda bir hazırlık olmadığını
söylemek yani iş değil ki bu, yani lütfen bir şey söyleyin. Yani
bir mağduriyet var ve bu mağduriyet on yıldır ülkeyi
yöneten siyasi iktidarın uyguladığı ekonomik
politikaların
Rakamlar ortada, bir şey söyleyin Sayın Bakan.
BAŞKAN
Sayın Sarıbaş
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, bugün de dâhil olmak üzere tüm telefonlarımıza mesajlar
yağıyor. Bu mesajlarla birlikte acaba bütün hepsinin soru
işareti, soru sormak istedikleri, bu çek yasasıyla birlikte
piyasadaki işveren ya da küçük esnaf Biz nasıl
çalışacağız, nasıl iş yapacağız?
sorularının karşılığını aramak
istiyorlar.
İkinci
olarak da: Yine bu arada -az önceki arkadaşlarımızın
söylediği gibi- çeki elinde bulunan ve gerçekten mağduriyeti olan ve
tahsil edemeyen ve bu güvencesini alamayan, ellerinde birikmiş çeklerle
ilgili arkadaşlarımız Biz bu konuda nasıl
yapacağız? Biz bu yasa çıkarsa çok mağdur
olacağız. söylemi içerisindeler. Şimdi bunu tabii ki hukuki
açıdan değerlendirdiğimizde farklı sonuçlar olabilir ancak
sizin az önce ifade ettiğiniz cevaptaki bu bankalarla ilgili verilen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Türkkan
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Bakan, bugüne kadar olan uygulamalarda, adli
para cezasını yatıran hapisteki vatandaşımız
çıktı. Yalnız, o vatandaşın borcu ödenmedi,
alacaklı da parayı alamadı. Parayı alan, Mehmet
Şimşek Bey oldu, hazineye gitti para. O paralar ne olacak şimdi?
O paraları iade etmeyi düşünüyor musunuz? Alacaklı
alacağını alamadı, borçlunun da borcundan düşmedi, o
paralar hazineye gitti. Bu yasadan sonra o paraların alacaklılara
iadesini düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Evet, ben de teşekkür
ediyorum.
Tabii,
Sayın Şandırın söylediği husus, biz burada sorulara
cevap verirken kendi cevabımızı kendimiz veriyoruz. Sizin takdir
edeceğiniz bir cevap olabilir, takdir etmeyeceğiniz bir cevap
olabilir, o sizin bileceğiniz bir iş ama burada olan bir hadiseyle
ilgili, ben Bakan olarak yani olmayan bir hadiseye Böyle bir fon çalışması
yoktur. diyorum, onu, gerçeği ifade ediyorum. Ama öte yandan, çeki
karşılıksız çıkan, aldığı çek
karşılıksız çıkan kişilerin mağdur
olacağına ve bunların çok kötü duruma düşeceğine
ilişkin yani bundan sonra bu paralar hiç tahsil edilemeyecekmiş gibi
yaklaşımlar da doğru değil. Örneğin, bugün icra
marifetiyle sadece çek değil, bonodur veya ilamlı icra takibidir veya
başka tür takiplerle icraya konuyor ve devlet icra marifetiyle,
alacağını normal yollardan vaktinde tahsil edemeyen insanların
alacağını icra marifetiyle tahsil ediyor. Bir defa, bu uygulama
ortadan kalkmıyor, bundan sonra da çekin karşılıksız
çıkması hâlinde icra marifetiyle bunlar tahsil cihetine gidilecektir;
bu, bir.
İki:
Geçmişte çekle ilgili dolandırıcılıktan eğer
şartları varsa ceza verildiği dönemde de veyahut da özel yasa
çıkarılıp çeke hapis cezası öngörüldüğü dönemde de
veyahut da çeke hapis cezasının mükerrerlik hâlinde verildiği
dönemde de veya en son uygulamada adli para cezasının infaz
edilememesi hâlinde hapse dönüştürüldüğü dönemlerde de yüz binlerce karşılıksız
çek var. Rakamları burada sizden, bizden pek çok arkadaşlar verdi,
benim de elimde var. Bu yıllara sari, 2000de, 2001de, 90lı
yıllarda, 80li yıllarda, her zaman var. Hapis cezasının
olduğu dönemde de var. Hapis cezası bu çeklerin
karşılıksız çıkmasına engel olmuş mu?
Olmamış. Onun içindir ki başka adımlar
atılmış. Baktığınızda, her dönemde bu var ve
şu anda da -demin ifade ettim- hapis cezası, çekin karşılıksız
çıkması hâlinde, bunun zamanında ödenmesinin çok büyük bir
teminatı gibi durmuyor ortada çünkü uygulamaya
baktığınızda, çek karşılıksız
çıktığında, bütün işler zamanında takip
edilmiş olsa dahi, onun hapse girmesi için beş yıl veya
altı yıl veya dört yıl veya daha fazla bir zaman gerekiyor. Bu
kadar siz karşılıksız çeki veren kişiyi yargıda
takip edeceksiniz, her şeyini takip ettireceksiniz, ondan sonra geliyor.
Baktığınızda, hapis cezasının bu açıdan bir
caydırıcılığı yok. Uygulamada bunu çok
rahatlıkla görüyoruz.
Şimdi,
yapılan bu düzenlemelerle risk santralizasyon merkezinin kurulması ve
bunun hayata geçmesi -Şubat 2012 itibarıyla kurulacak, bunlarla
ilgili yönetmelik yayınlanacak çünkü yasa çıktığında
bir yıl süre verildi, 25 Şubat 2012de bu süre doluyor- bir defa,
çeki alan kişilerin kimlerden çek aldığını incelemesi
bakımından kendini daha garantili bir duruma getirecektir. Öte yandan
çek yasağının on yıl olması ve uygulanması
Eğer ticari hayatta gerçekten itibarlı ticaret yapmak istiyorsa bir
kişi, çekinin karşılıksız çıkmasının
ona nasıl ticari hayatta fatura olarak döneceğini o da biliyor,
herkes de bunu biliyor.
Öte
yandan hapse giren insanlar -geçmişte de- çıktığı
zaman -yatıyor, çıkıyor- eğer imkânı yoksa parayı
yine ödeyemiyor. Şu anda adli para cezasını ödeyemediği
için
O kadar mağdur ki. Adli para cezasını ödese hapisten kurtuluyor.
Çek trilyonlar bile olsa, çeki ödeme zorunluluğu yok. O insan bu adli para
cezasını ödeyemediği için -o kadar çaresiz- hapse giriyor, ondan
sonra da cezasını çekip çıkıyor. Peki, çekin
karşılığını ödemekten âcizse, ödemediği
zaman sizin onu bir kez daha aynı çekten hapse sokma imkânınız
var mı? O da yok. Onun için, burada bakın, burada
alacaklıları da koruyacak şey ve o borçluları da koruyacak
şey ekonomik sistem içerisinde gerekli teminatların olduğu ve
herkesin birbirini inceleyebildiği rahat bir sistemin oluşması
lazım ve şu anda biz onu kurduk. Niye kurmadınız? Risk
Santralizasyon Merkezini biz kurduk. Merkez Bankasında şu anda bir
yapı var ama bu kurulan yapı aktifi pasifi birlikte gösteren bir
yapı olacak ve sadece şu andaki sistem bankalara açık bir
noktada ama bu herkese açık olacak. İlgili kişi verdiği
zaman şifresini oradan açıp görülebilecek. Eğer 100 tane çek
kesmiş de 1 kişi 90 tanesini karşılıksız
bırakmışsa siz onun 91inci çekini alıyorsanız
basiretli bir tüccar gibi davranamamışsınız. Eğer çeki
kesenler dolandırıcılık vesaire gibi bir saikle maksatla
bunu yapıyorlarsa o zaman Çek Kanunundaki hapis cezası hafif
kalır ve bu çerçevede özel kanun olduğu için şimdi oradan ceza
kesemiyor ama eğer dolandırıcılık kastı
mahsusası varsa bundan sonra bunu yapanlar
dolandırıcılık fiilinden dolayı bugünkü cezadan daha
ağır bir cezayı almakla karşı karşıya
kalacaklar. Yoksa tamamen karşılıksız da kalmayacak bu. Onun
için de garantiler ortadan kalkmıyor. Bugün ortada bir garanti falan da
yok aldığı para cezasına baktığınızda.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ederim Sayın
Bakan.
Madde
üzerinde iki önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına
göre okutacağım sonra aykırılık derecesine göre
işleme alacağım.
İlk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 137 sıra sayılı Çek Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2. Maddesiyle 5941
sayılı Kanunun 3. maddesine eklenen 9'uncu fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif
ederiz.
Mahmut
Tanal Malik
Ecder Özdemir Mehmet
Şeker
İstanbul Sivas Gaziantep
Ali
Serindağ R.
Kerim Özkan
Gaziantep Burdur
Madde 2-
(9) Çekin, üzerinde yazılı baskı
tarihinden itibaren on yıl içinde ibraz edilmemesi halinde, muhatap
bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutara
ilişkin sorumluluğu sona erer.
BAŞKAN
Şimdiki önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 137 sıra sayılı Çek Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2. Maddesinin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut Tanal Celal
Dinçer Ali
Serindağ
İstanbul İstanbul Gaziantep
Ahmet Toptaş Haluk
Eyidoğan
Afyonkarahisar İstanbul
Madde
2-
5941
sayılı Kanunun 3'üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
altı yüz" ibareleri keşide edilen miktarın yüzde
onu" şeklinde ve altıncı fıkrasında yer alan
şikâyette" ibaresi talepte" şeklinde
değiştirilmiş ve aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu önergeye?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türk
Ticaret Kanununun 793'üncü maddesindeki düzenlemeye paralel olarak
bankanın sorumluluğu, alacağın temliki
sonuçlarını doğurmalıdır. Bankaların sorumlu
olduğu miktar, çekin keşide bedeli ile orantılı olmalıdır.
Bu ölçülülük ilkesinin gereğidir. Çekin keşide miktarı
yükselirken, bankanın sorumluluk miktarının yerinde
durması, çeke itibarı ve dolayısıyla çekin gücünü, ticari
ilişkilerde çekin güvenilirliğini azaltır. Bu da Türk ticaret
hayatını olumsuz etkiler.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 137 sıra sayılı Çek Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2. Maddesiyle 5941
sayılı Kanunun 3. maddesine eklenen 9'uncu fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mahmut
Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
Madde 2-
(9) Çekin, üzerinde
yazılı baskı tarihinden itibaren on yıl içinde ibraz
edilmemesi halinde, muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü
olduğu tutara ilişkin sorumluluğu sona erer.
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Sayın Dibek, ne yapalım?
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5941
sayılı Kanun bankalara ibraz veya iade edilmemiş çek
yaprakları için bankaların sorumlulukları konusunda belirli bir
süre sınırı öngörmemiştir. Söz konusu tasarıyla bu
sürenin sınırlandırılmasında beş yıl gibi
kısa bir süre yerine Borçlar Kanununda da öngörülen genel zaman
aşımı süresi olan on yılın uygulanması yerinde
olacaktır. Böylelikle çeklerin daha uzun ömürlü olması ve
müşterilerin korunması amaçlanmakta aynı zamanda ticari
ilişkilerde istikrarın sağlanması öngörülmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
2nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- 5941
sayılı Kanunun 5 inci maddesinin başlığı Çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağı şeklinde, üçüncü
fıkrasında yer alan hukukî ve cezai sorumluluk ibaresi hukukî
sorumluluk ile idarî yaptırım sorumluluğu şeklinde,
birinci ve onuncu fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş; ikinci, dördüncü, dokuzuncu ve onbirinci
fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.
(1)
Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi
içinde ibrazında, çekle ilgili olarak
karşılıksızdır işlemi yapılması
hâlinde, altı ay içinde hamilin talepte bulunması üzerine, çek
hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi hakkında, çekin tahsil için
bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının
açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da çek
hesabı sahibinin yahut talepte bulunanın yerleşim yeri
Cumhuriyet savcısı tarafından, her bir çekle ilgili olarak çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilir.
(10)
Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına
karşı yapılacak başvuru ve itirazlar hakkında,
30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun kanun yoluna
ilişkin hükümleri uygulanır. Çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağı kararına karşı yapılan başvurunun
kabulü hâlinde, bu kararla ilgili olarak da 8 inci fıkradaki bildirim ve
yayımlanma usulü izlenir.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Ahmet Toptaş.
Buyurun
Sayın Toptaş. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 137 sıra sayılı Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sayın Sinan Aygün ve Sayın Ali Rıza Öztürkün Çek Kanununda
değişiklik yapılmasına ilişkin teklifleri üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, ekonomik ve ticari hayatın gelişmesi, tüketim
ihtiyaçlarının artması, tüketim ekonomisinin desteklenmesi, çok
uluslu sermayenin çıkarlarına göre düzenlenen ekonomik hayatın
sık sık krizlere yol açması sonucu piyasada alacak-borç
ilişkilerinde de krizler ve mağduriyetler oluşmaktadır.
Ticari hayatta çek bir ödeme aracı olarak önemli bir yer tutmakta ve
özellikle kriz dönemlerinde binlerce mağdur yaratmaktadır. Piyasada
çek kullanımının yol açtığı sorunların
çözümü için 1985 tarihinde yapılan 3167 sayılı Yasayla
keşide ettiği çekin karşılıksız çıkması
hâlinde keşideciye hapis cezası öngörülmüştü. Daha sonra 5941
sayılı Yasayla hapis cezası yerine adli para cezası
yolunda bir düzenlemeye gidildi. Şimdi ise çek keşidecisi çek
karşılıksız çıktığı zaman hamilin
talebi hâlinde yaptırım olarak on yıllık bir süre çek
karnesi alamayacaktır. Yani on yıl süreyle çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağı getirilmiştir.
Bu
yasa tasarısı düzenlenirken çok dikkatli ve çok hassas davranmak
gerektiğini düşünüyorum. Biraz önce belirttiğim gibi, genellikle
ekonomik kriz dönemlerinde işi bozulan binlerce esnaf, tacir, sanayici
keşide ettiği çekin bedelini ödeyememiş ve adli takibe maruz
kalmış, tutuklanmış, hapse girmiş ve birçoğu da
işini kaybetmiştir. Yani keşide ettiği çekin
karşılığı bulunamadığı için binlerce
mağdur ortaya çıkmıştır. Ancak, kriz dönemleri sadece
çek keşide edenleri mağdur etmemiştir. Keşidecinin çekine
ve yürürlükteki yasaların yaptırımlarına güvenerek mal ve
hizmet satan binlerce insan da şu anda mağdur durumdadır. Biz
çek keşide edenlerin ve ödeyemeyenlerin mağduriyetini,
sorunlarını bu yasayla çözeceğiz. Peki, çek
karşılığı mal ve hizmet veren mağdurların
mağduriyetini bu yasayla giderebilecek miyiz?
Ben
size alacaklı konumunda olan mağdurlardan gelen maillerden bir
tanesini okuyacağım: Bundan
üç sene önce, onlarca ödenmeyen müşteri çekleri yüzünden büyük bir iflas
yaşadım. Altı tane bankaya şu anda bile 500 bin
liranın üzerinde borçlarım var. İntiharın
eşiğindeyim. Başbakanlığa yazı yazdım,
durumumu anlattım, Yardım etmezseniz intihar etmem
kaçınılmaz. diyerek yardım talep ettim, bana verilen cevapta
Yapılacak bir şey yok. denildi. Üç senedir mahkeme mahkeme
dolaştım, ödenmeyen çekler ile ilgili işlemler yaptım,
avukat ve mahkeme masrafları ödedim, tam borçlular hapis korkusuyla bana
ödeme yapma aşamasına gelmiş iken bir çek yasa
tasarısı hazırlanıp bunun yasalaşacağını
duyunca borçlular ödemekten vazgeçtiler. Benim yıllarca gece gündüz
çalışıp emek sarf ederek aldığım iş yerim ve
iki tane evim icra yoluyla satıldı. Benim borcum yine 500 bin
liranın üzerinde. Ben, elimde bulunan müşteri çeklerini tahsil edemedim.
Benim bankalara olan borçlarımı da Hükûmet affedecek mi? diyor
vatandaş.
Şimdi,
biz çek keşide edenlerin mağduriyetlerini bu yasayla
kaldırdık. Bu maili gönderen ve binlerce bu mail gibi mail gönderen,
telefon eden insan var; bunlar da çok mağdur durumdalar. Bu yasa
tasarısı düzenlenirken çek mağdurları diye sadece çekin
karşılığını ödeyemeyenler mağdur değil,
bu çeklerin karşılığını alamayanlar da
mağdur. Bu insanların sorunlarının çözümü için Hükûmet
yetkilileri, Sayın Bakan anlattı, biz de okuduk yasal düzenlemeyi;
hiçbir sorun çözülmemiş, hiçbir önlem alınmamış.
Biraz
önce grubumuzdan arkadaşlarımızın söylediği gibi, bu
konuda çek mağdurlarının yani alacaklıların
mağduriyetini giderme konusunda da herhangi bir girişimin
olmadığını Sayın Bakan itiraf etti.
Değerli
arkadaşlar, bu yasayı çıkarıyoruz, binlerce mağdurun
mağduriyetini gideriyoruz ama binlerce mağdur
yarattığımızın da farkındayız.
Sayın
Adalet Bakanı, çek konusundaki düzenlemeyi anlatırken bir televizyon
kanalında, adli para cezası sisteminin alacaklıların
işine yaramadığını çünkü araya devletin
girdiğini, çekin karşılığı
çıkmadığında, şikâyet üzerine çek keşide eden
şahsın adli para cezası alması hâlinde
alacaklının bundan yararlanamadığını söylüyor.
Hâlbuki durum böyle değil. Geçmişte çek mağduru
alacağını alamadığı zaman, çek keşidecisini
şikâyet ettiği zaman eğer kendisi hapisle tehdit edilirse adli
para cezasını devlete ödemek yerine alacaklıya ödeyerek hem
hapisten kurtuluyordu hem borcundan kurtulmuş oluyordu.
Dolayısıyla, bu yöndeki bir değerlendirmenin doğru
olmadığını düşünüyorum. Bu yüzden, çek
mağdurları gerçekten
İki taraflı çek
mağdurlarından birinin sorunu çözülürken ikincisinin sorununun çözümü
yolunda hiçbir çaba gösterilmemiş olmasını da doğru
bulmadığımı, binlerce insanı da mağdur
ettiğimizi düşünüyorum.
Yine
bu yasal düzenlemenin gerekçesi olarak Ekonomik suça ekonomik ceza
verilmelidir. gerekçesi ileri sürülmektedir. Bu doğrudur ancak
alacak-verecek ilişkilerinde sadece bu değil ekonomik suç olan, çek
düzenlemesi dışında İcra ve İflas Kanununun 340ıncı
maddesiyle düzenlenen taahhüdü ihlal suçu da sözleşmeden doğan bir
ekonomik suçtur. Borçlunun evine icra memuru cebri icra için gelir. Borçlu ya
da evde bulunan eşi, annesi, babası, cebri icra tehdidi altında
evdeki eşyalarının gitmemesi için alacaklı vekilinin kabul
ettiği bir miktarla ve süreyle taahhüt altına girer. Bu taahhüdünü,
cebri icra tehdidi altında girdiği bu taahhüdünü ödemediği zaman
da hakkında taahhüdü ihlalden hapis cezası düzenlenir. Bunun
örnekleri binlerce, cezaevindedir şu anda, bu konuda mağdur
olmuş binlerce insan da vardır.
Madem
sözleşmeden doğan, madem ekonomik suça ekonomik ceza
esasını kabul ediyoruz ki bu, uluslararası bir standart hâline
gelmiştir- taahhüdü ihlal suçları konusunda da yüce Meclisin bir
düzenleme yapmasını ve o suçluların da, o mağdurların
da mağduriyetlerinden kurtarılmasını bekliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Toptaş.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
değişikliğiyle ilgili bir müzakerede bulunuyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu konu 23üncü Dönemde de Meclisimizi meşgul
etmişti ve bu konuyla ilgili yapılan düzenlemenin
uygulamasını erteleyen bir düzenleme de yapmıştık.
Şimdi televizyonlar kapalı yani meselenin polemiğinin
-muhalefet-iktidar sürtüşmesi zemininde
tartışılmasının- dışında söylüyorum.
Siyasetin görevi, geleceği öngörmek ve muhtemel sorunların çözümünde
dengeli ve adaletli çözümler üretebilmektir. Şimdi, Sayın Bakanla,
biraz önceki soru-cevap konusunda tartıştığımız
konu bu. Bugün, burada, bir sorunu, bir toplumsal sorunu
tartışıyoruz ve yürek yakan bir sorunu
tartışıyoruz, iki yönlü bir sorunu tartışıyoruz:
Biri, yaşanan ekonomik sorunlardan -kendisinin de ihmalinin olduğu
birtakım sebeplerle- ama daha çok uygulanan ekonomik politikalar
sonucunda, hatta küresel krizlerin sonucunda çekini ödeyememiş, bundan
dolayı hapse düşmüş, takibe düşmüş, çocuklarından
ayrı kalmış ve her gün telefonlarımıza, elektronik
posta adreslerimize mesajlar gönderen, canhıraş
çığlıklarla Aman yardım edin. diyen
vatandaşlarımızın sorununu konuşuyoruz. Bir
diğeri de, verdiği malın karşılığında
aldığı çekin karşılığını
alamamaktan dolayı kendisi de bir çek mağduru hâline gelen veya
alacağına güvenerek çek kesip alacağını tahsil
edemediğinden dolayı kendisi de karşılıksız çek
keşide eden suçlu durumuna düşen bir toplum kesimi var. Bu bizim
sorunumuz. Bu sorunu bu üslupla çözemeyiz Sayın Bakan. Hiçbir
mazeretinizin haklılığı olmaz. Bugünleri öngörmeniz
Rakamlar ortada, rakamları siz de söylüyorsunuz yani bugün mahkemeler
tıkanmış: 594 bin dosya diyorsunuz,
karşılıksız çek diyorsunuz. Yani bunlarla ilgili toplumda
yaşanan
Şu anda bile bizi izleyen vatandaşlar doğru anlıyorlar,
yanlış anlıyorlar ama burada söylenen her cümleden bir anlam
çıkartarak bir endişeye düşüyor, telaşa düşüyorlar.
Dolayısıyla bu sorunun müsebbibi, bu sorunun düçarı olan
vatandaşlardan çok ülkeyi millet adına yöneten siyasi iktidarın
zamanında, yeterince ve gerekli tedbirleri almamış
olmasıdır. Burada her defasında kanun değiştirerek,
hukuk düzenleyerek sorunları çözemiyorsak, sorunları büyütüyorsak,
sorunları erteliyorsak görevlerimizi yapamıyoruz demektir.
Değerli
arkadaşlar, farkında mısınız seçimden bu yana -yasama
faaliyetine yeni katılan arkadaşlarım açısından
söylüyorum- sürekli kanun değiştiriyoruz. Daha önce yapılan bir
kanun doğru tanzim edilemediğinden, sorunun çözümüne katkı veremediğinden,
kalıcı katkı veremediğinden dolayı burada kanun
değişikliği yapıyoruz. E, buna hakkımız yok. Yani
bu milletin bir ferdinin bile sorunu bizim sorunumuz olmalı. Bu sebeple
ısrarla Sayın Bakana soruyoruz yani Bu konuda bir sigorta fonu
düşündünüz mü, var mı? Yok. diyor. Niye yani niye yok? Geçen sene
yapılan değişiklikle Merkez Bankasında oluşturulan
merkez 2012nin Şubatından itibaren faaliyete geçecek, o da hangi
sonuçları verecek o da belli değil değerli arkadaşlar. Onun
için ben ısrarla şunu söylüyorum: Bir kişinin sorunu bile bizim
için önemli olmalı. Kaldı ki bir toplumsal soruna dönüşen bu
hadise, bu konu böyle el yordamıyla, deneme yanılma metoduyla
çözülmeye çalışılmasını doğru bulmuyorum. Bu
Meclise, özellikle ülkeyi üç dönemdir yönetmek sorumluluğunu yüklenen veya
bu noktada milletin güvenini kazanıp buraya gelen iktidar partisine hiç
yakışmıyor.
Biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak sürekli bu çek mağdurları denen
yani karşılıksız çek keşide edip de hukuki takibe
düşen insanların sorunlarını dinlemek ve onlara çözüm
üretilmesi talepleriyle buralarda konuştuk. Ben birçok defa konuştum:
Gelin, şu çek mağdurlarının sorunları çözülsün.
diye. Bu kanunun komisyonda görüşülmesinde muhalefet şerhi de
yazmadık. Ama meseleyi çözmeyen, yine bir deneme yanılma metoduyla
yeni bir denemenin karşısında iktidarın bu serin
duruşunu gerçekten anlamakta zorlanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, sorun tek yönlü değil, sorun çok yönlü ve bu sorunun
oluşmasında sorunun muhataplarının birinci derecede
sorumluluğu veya dahli yok. Uygulanan ekonomik politikaların sonucunda,
hatta küresel krizlerin sonucunda insanımız bu noktaya gelmişse,
bunun üzerinde daha dikkatli durmak ve çözüm üretecek hukuku kurmak, önce
iktidarın ve sonra iktidarı ve muhalefetiyle Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir.
Biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu türlü sorunlara Hükûmetin bu
yaklaşımını doğru bulmuyoruz. Bunun için burada
ısrarla sorunu çok yönüyle, iki yönüyle ifade etmeye
çalışıyoruz. Yoksa, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir kişinin
bile, bir çocuğun babasına kavuşamamaktan dolayı bu gece
üzüntülü yaşaması bizi etkiler. Bunu söylemeyi bile gerekli
görmüyorum. Ama sistemin özünü bozan, dengesini bozan bir hukuk düzenlemesini
de -ki her defa yaptığımız bu- yarın tekrar düzeltmek
mecburiyetinde kalacağımız bir düzenlemeyi de doğrusu
içimize sindiremiyoruz. Ama her şeye rağmen çek mağduru
dediğimiz, karşılıksız çek kesmiş olmaktan
dolayı takibe düşmüş insanlarımızın bir tekinin
de olsa sorununun çözülmesine Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz katkı
vereceğiz. Bunu herkes de böyle bilmeli.
Dolayısıyla
daha konuşacaklarımız var. Tabii ki
arkadaşlarımız konuşacaklar. Kanunu inşallah
önümüzdeki hafta tamamlarız.
Ben
her şeye rağmen bu kanunun bu yaşanan sorunun çözümüne
katkı vermesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, biraz önce de ifade ettim, özellikle çek garanti fonu ya da çek sigorta
fonu gibi bir fon kurulmadan ne içerideki mağdurların ya da içeriye
gitmek üzere taahhüt verdiği için dışarıda kaçak gezen
insanların ne de bunların karşısında çekinin
alacağını almak isteyen insanların mağduriyetinin
giderilmesi mümkün değildir.
Şu
anda yüz binleri aştığı söylenen mağdurlar sadece iki
yıl taahhüt ettiği için dışarıdadır. Bu kanun
bugün çıksa dahi yarın yine bunlar ödeme yapamayacaklardır. Buna
çözüm bulmak için mutlaka bu süreçte bir önergeyle böyle bir fonun
kurulması ve bu fona bankaların mutlaka ortak edilmesi
zorunluluğu vardır. Bir kez daha hatırlatıyorum size.
Çözemeyiz bu sorunu başka türlü.
Çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, tabii, siz ekonomiden sorumlu bir bakan değilsiniz ama aslında
ona yöneltmemiz lazım.
Gayrisafi
yurt içi hasıladaki çekin oranı nedir? 1inci sorum bu.
2nci
sorum, Türkiyede yılda vade ortalaması ve miktar olarak neye
gelmektedir kullanılan çek, ekonomide dönen çekin yıllık vade
ortalaması ve aynı zamanda miktarı doğru orantılı
olarak neye tekabül etmektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Teşekkür ediyorum.
Şu
anda Sayın Uzunırmakın söylediği soru birtakım
ekonomik verileri gerektiriyor. Şu anda arkadaşlarımın
Şu anda tabii 2010 yılı rakamı var. Bankalararası
Takas Odaları Merkezine ibraz edilen çek tutarının
dolaşımdaki para miktarına oranı 2010 yılı
itibarıyla
Yani Takas Odasına ibraz edilen çek miktarı 245
milyar 185 milyon 862 bin, dolaşımdaki para miktarı 40 milyar 67
milyon 386 bin TL; Bankalararası Takas Odaları Merkezine ibraz edilen
çek tutarı dolaşımdaki para miktarı oranı 6,2. Yani
umarım cevap olmuştur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Bakanım, ben gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı dedim, dolaşan para miktarına demedim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yani şu anda elimde bunun
dışında veri yok Sayın Uzunırmak, şu an elimdeki
veriler bunlar. Onunla ilgili yazılı cevap verelim.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Tamam ama müsaade ederseniz bir soru daha sormak istiyorum vakit
var.
Sizce Hükûmet olarak bu
tasarıyı düzenlerken tanım olarak mağdur
tanımında hangi taraftaydınız? Keşide eden tarafta
mısınız, çekini tahsil edemeyen tarafta mısınız?
Hangisi mağdur sizin bakış açınızla? Bu tasarı
düzenlenirken mağdur tanımınız hangi tarafta?
Teşekkür ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Biz tarafsızız bu konuda, onu
bilmenizi isteriz. Doğru olan neyse onu yapma konusunda
kararlıyız.
Bakın, ben şu
anda karşılıksız çıkan çeklerin Türkiye'de toplam
keşide edilen çekler içerisindeki oranı 2011 yılı on bir ay
rakamına baktığınızda yüzde 2,81 gibi bir rakam. Yani
bu rakamlar 2005te 5,2. 2001de bu rakamın daha yukarıda
olduğunu görüyoruz. Şimdi, Türkiye'de AK PARTİ hükûmetlerinin
uyguladığı ekonomik politikaların ortaya koyduğu
sonuçlar bu oranı her geçen yıl aşağı çekmiş.
2011 yılının on bir aylık rakamında yüzde 2,81
oranı söz konusudur.
Bunu
arz ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Halaman
ALİ
HALAMAN (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben
Sayın Bakanımıza şöyle bir soru soruyorum: Bu çekten
dolayı mağdur olan var, mağdur olmayan var. Ama genelde çek
verirken para kazanan bankalardır. Bu kanunu yazarken bunun içine
bankaları niye sokmuyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım, bu
konuda bankalar var içinde, eğer kanun tasarısı okunduğu
zaman görülecektir. Bankalara da karşılıksız çıkan her
çek yaprağı için de bin TL bir ödeme yükümlülüğü
getirilmektedir. Bankalar bu işin içerisinde vardır.
Arz
ederim.
BAŞKAN
Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 137 sıra sayılı Çek Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü
maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 5941 sayılı Çek
Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasına
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
'Bu
fıkra hükmüne göre çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı
kararı, karşılıksızdır işlemine tâbi tutulan
çekin düzenlenmesi suretiyle dolandırıcılık, belgede
sahtecilik veya başka bir suçun işlenmesi halinde de verilir.
Ahmet
Aydın Oya
Eronat Mehmet
Doğan Kubat
Adıyaman Diyarbakır İstanbul
İsmail
Aydın Salih
Koca Mahir
Ünal
Bursa Eskişehir Kahramanmaraş
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılıyoruz
Başkanım.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
30/3/2005
tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 15 inci maddesinin üçüncü
fıkrası, bir fiil hem kabahat hem de suç olarak
tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım
uygulanması öngörmektedir.
Tasarının
kanunlaşmasıyla birlikte karşılıksız çek
keşide etme eylemi için uygulanan adli nitelikteki yaptırım
idari nitelikte bir yaptırıma dönüşecektir.
Bir
kişiyi aldatma kastıyla karşılıksız çek
keşide etme suretiyle menfaat sağlayan kişilere dolandırıcılık
suçundan dolayı işlem yapılabileceği konusunda herhangi bir
tereddüt bulunmamaktadır.
Adli
nitelikteki yaptırımın kalkmasından sonra,
karşılıksızdır işlemi yapılan çekin
düzenlenmesiyle aynı zamanda bir suç işlenmesi halinde, ayrıca
çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının uygulanıp
uygulanmayacağı konusuna açıklık getirilmesi gerekmektedir.
Karşılıksızdır
işlemi yapılan çekin düzenlenmesiyle aynı zamanda
dolandırıcılık veya başka bir suçun işlenmiş
olması durumunda hem işlenen suç bakımından genel hükümler
uyarınca gereğinin yapılacağı hem de Cumhuriyet
savcılığınca Çek Kanunun 5 inci maddesinin birinci
fıkrası gereğince çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağı kararı verileceğini hükme bağlamak
amacıyla bu önerge hazırlanmıştır.
BAŞKAN
Komisyon Başkanının bir düzeltme talebi vardır.
Buyurun.
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
Sayın Başkanım, bu maddeyle değiştirilmesi öngörülen
çek kanununun 5inci maddesinin 10uncu fıkrasında geçen rakamla
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
4ü okutuyorum:
MADDE 4- 5941 sayılı
Kanunun 6 ncı maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağının kaldırılması
MADDE 6- (1)
Karşılıksız kalan çek bedelinin, çekin üzerinde
yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden
itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticarî işlerde
temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen
ödenmesi hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı
Cumhuriyet savcısı tarafından kaldırılır. Çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağının
kaldırıldığı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına
5 inci maddenin sekizinci fıkrasındaki usullere göre bildirilir ve
ilân olunur.
(2) Çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağı kararının verildiği yer Cumhuriyet
Başsavcılığına başvurularak talebin geri
alınması hâlinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağına ilişkin kayıt, kaydın girildiği tarihten
itibaren her hâlde on yıl geçmesiyle Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası tarafından resen silinir ve bu işlem ilân olunur.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamuoyunda Çek yasası diye bilinen kanun
tasarısıyla ilgili söz aldım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Az
önce Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlarımız bir
önerge verdiler, önergeyi de oyladılar. Oylanmadan önce bu önergeyi
Sayın Canikliden rica ettim, sağ olsun bana verdi. Bu önergenin bir
yanı utangaçça bir şekilde, bu işte psikolojik olarak
karşılıksız çek veren insanların üzerinde bir
yaptırım uygulamaya çalışmak. Bunu şundan dolayı
söylüyorum: Gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisinde de piyasanın
içerisinden gelen arkadaşlarımızın bu kanunla ilgili olarak
kafaları karışık ve bu konunun çok
tartışıldığını da biliyorum. Grupta
bakanların sunum yaptığını biliyorum. Doğru
öneriler getiren arkadaşlarımız olduğunu biliyorum ama
burada bazı şeyler üzerinde dikkati çekmek istiyorum: Bu, sonuçlar
üzerine çıkan bir kanun. Neden bu kanunda pişmiş aşa su
katmayı istemiyoruz, az önce konuşan arkadaşlarımız
gibi? Onların da düşüncesine saygı duyarak şunu söylemek
istiyorum: İçeride bir insanın bir gün hapis yatmasına kimsenin
yüreği dayanmaz ama çeki karşılıksız çıkıp
işleri bozulmuş insanların, alacaklıların
mağduriyetine de kimsenin yüreği dayanmaz.
Şimdi,
bütün bunların dengesi kurulurken, asıl, çek nasıl ortaya
çıktı, çek ekonomik piyasada ne işlev görüyor ve neden önemli bu
çek kanunu? Bu kanunu değiştirdiğiniz zaman sonucunda kimin
hapis yatıp çıktığı değil, ekonomik hayatta çekin
işlevinin bundan sonra ne olacağı önemli.
Değerli
arkadaşlar, çek niye önemlidir? Çünkü çek, alan insan için
parasının tahsil edileceğine büyük oranda güvence duyduğu
bir ödeme aletidir ama aynı zamanda şunu söyleyeyim ki, çekin
piyasada dünyadakinden bu kadar farklı bir hâle gelmesinin altında
yatan neden, Türkiyede işletmelerin işletme sermayeleri eksiktir,
namusuyla, dürüstlüğüyle ticaret yapan insanlar çekini gününde ödeyerek
kendilerine çek vasıtasıyla işletme sermayesi
oluşturmuşlardır. Ciddi bir şekilde çekini ödeyen insanlar
parası, işletme sermayesi eksik olsa da çekinden dolayı,
sözünden dolayı piyasada itibarlıdır, mal alır, mal satar
ve bu anlamıyla da ticarette eksik sermayeyle daha yüksek ciro yapma
imkânına kavuşur ve bundan dolayı da çek önemli bir ödeme aracı olarak
kendini kabul ettirmiştir.
Şimdi,
siz bu piyasada çeke güveni eğer ortadan kaldırırsanız,
piyasada ciddi bir sıkıntıyı ortaya getirirsiniz. Piyasa
çeke eğer güvenmiyorsa, çekte güvence yaşanmıyorsa bu
anlamıyla sermaye sıkıntısı çeken insanların
birçoğu çek kullanamaz hâle gelir ve bundan dolayı da çeki eğer
kullanamadığı zaman ciroları, hacimleri çok ciddi
şekilde düşer.
Bütün
bunları düşünerek bu kanunun hazırlanması gerekliydi. Onun
için burada Sayın Bakana sordum ama ekonomiden sorumlu bakan
olmadığı için yanıtlayamadı. Bu kanunu
çıkarırken yapmanız gereken, sigorta sistemini buraya
koymanızdı. Ekonomiyi çığırından çıkarmamak,
piyasada çekin itibarını devam ettirmek, çek
alacaklısını mağdur etmemek, çek borçlusuna da hapis
yatırmamayı istiyorsanız, bunun hepsini birden düzenleyebilecek
olan mekanizma buydu. Bu çok kolay bir şekilde yapılır ama bankacıların
ve büyüklerin itirazı karşısında bu maalesef getirilemedi.
Ne yapılabilirdi, örnek veriyorum: Bankanın çek verdiği
müşterisi çeki yazarken bankaya da Ben şu çeki yazıyorum. diye
elektronik ortamda gönderir, gönderdiği çeki de -bankaların hepsinin
sigorta şirketi var- sigorta ettirirdi bir kurumunuz olsaydı, ondan
sonra da o alacaklı olan da bu anlamıyla o çekin sigortası
olduğunu bilerek bu işi yapardı ama bankacılık sistemi
bundan kaçıyor. Peki, pırasa gibi, herkese on tane, yirmi tane kredi
kartını niye veriyor? Çünkü kredi kartından öyle bir miktar para
kazanıyor ki toplam kazandığı para içerisinde kredi
kartı ödemeyenlerin miktarı çok düşük olduğu için
kazancıyla kaybını karşılaştırıyor,
kazançlı olduğu için mümkün oldukça cirosunu yükseltiyor, kredi
kartı kullanmayı teşvik ediyor. Bu anlamıyla bu noktada
gereğini yapıyor. Biz sigorta sistemini kursaydık aynı
zamanda kayıt dışı ekonomiyi kayda almış
olacaktık, çek sistemi kayda girmiş olacaktı, devletin de bundan
ciddi bir kazancı olacaktı. Bunları kurma konusunda bugün bu
kanunda buna bir atıfta bulunmasanız bile buradan uyarıyorum: En
kısa zamanda Ekonomi Bakanlığıyla, Merkez Bankasıyla,
Bankalar Birliğiyle bu fonu oluşturmaya çalışın.
Böylece de çek almış, çeke güvenmiş insanlar, çekle iş gören
insanlar çekinin bir karşılığı
çıkmadığı zaman karısının bileziğini
satar, evini satar, arsasını satar, kendi ödemesi için bunları
yaparlar. O insanları mağdur etmememiz lazım. Bundan dolayı
burada bir garantör sistemi devreye sokmadan çekin bu hâliyle piyasada ciddi
bir şekilde sıkıntıları olacağı
açıktır. Ama çekten dolayı mağdur olmuş iyi niyetli
bir sürü de insan var, bunları da ihmal etmiyorum, buna da
inanıyorum. Adam ihracat yapmış, ihracata gönderdiği
malın parasını ya siyasi olaylardan ya başka bir nedenden
alamamış, tümüyle sistemi çökmüş ve çeklerinin
karşılığını ödeyemediği için içeriye
düşmüş insanlar var. İşte, bu sistemi sübvanse edecek
önemli olay buydu; hem o insanları mağduriyetten
kurtarırdınız hem çeki ekonomik piyasada itibarlı
kılardınız hem de insanların çekle ticaret hacimlerini
geliştirerek piyasada iyi bir itibarı olurdu.
Size
belki söyleyememişlerdir ama TOBBdan TİMden TESKe bağlı
önemli kuruluşların çoğundan, bu şekliyle çıkacak bir
çek kanununun piyasada daralma yaratacağını, ekonomik
hayatı ciddi bir şekilde zora sokacağını ve bir süre
sonra bunu düzeltme noktasında yeni arayışlar içerisinde
olacağımız konusunda çok net bilgiler alıyorum ve
piyasanın içinde olan bir insan olarak da bunu biliyorum ama tüm bunlara
rağmen, pişmiş aşa su katmamak için, bugün bu yasanın
çıkmasında bir itirazı dillendirmiyorum ama tedbirlerinizi
alın diye sizi, Hükûmet olarak, uyarıyorum.
Bu
fonu kurun, bu sigorta sistemini kurun, çeki itibarlı hâle getirin ve bunu
hemen yapın, hemen. Geciktirdiğiniz zaman piyasada öyle bir
sıkıntı doğacaktır ki o doğan
sıkıntının altında herkes çok ciddi tedbirler almak
zorunda kalacaktır. Piyasa kanunlarla bozulur ama kanunlarla düzelmesi çok
kolay olan bir şey değildir. Piyasanın kendi kuralları
vardır, o kurallar içerisinde kendisini tanzim eder, düzenler ve ona göre
bir yol bulur. Onun için, değerli arkadaşlarım, ben bu kanunun
Adalet ve Kalkınma Partisinin içerisinde de çok ciddi taraftar
bulmadığına inanıyorum ama taraftar bulup
bulmamasının ötesinde, piyasanın dinamikleriyle oynayabilecek
bir kanunda acilen sigortaların, acilen tedbirlerin hayata geçirilmesi
gerektiğinin bir kez daha sorumluluğuyla, bir muhalefet
sorumluluğuyla, sorumlu bir muhalefet anlayışıyla bir kez
daha dikkatlerinize sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Susam.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Işık.
MHP
GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 137 sıra
sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle bu duruma nereden gelindi, bugün bu kanunu neden
çıkarmak zorundayız önce onu iyi anlamamız lazım.
Şimdi, karşılıksız çek fiiliyle ilgili geçmişe
bakıldığında 1985 yılına kadar
karşılıksız çek kesme fiilini işleyenler
dolandırıcılık suçuyla cezalandırılıyordu, o
kapsamda değerlendiriliyordu. Bu fiil 1985-2003 yılları
arasında hapis cezasına denk getirildi, 2003 yılında, yani
AKPnin tek başına Türkiyeyi yönetmeye başladığı
dönemin başından itibaren de adli para cezası uygulamasıyla
çeki kesenin borcunu önce ikiye katlayan, sonra ödenemeyen anaparanın
faizleriyle katlana katlana üçe, dörde, beşe kadar çıkaran bir
uygulamanın sonucunda buradayız. 2003 yılından itibaren 10
bin lira borcu olan bir kişiye, ödeyememesi hâlinde, önce 10 bin
lirayı devlet adli para cezasına çevirdi. Bu vatandaşım
önce malını, mülkünü, ineğini, danasını sattı,
devlete olan 10 bin lirasını ödedi, ondan sonra anapara 10 bin liraya
elini dahi dokunamadı. 10 bin lira yıllarca faiziyle beraber 20, 25,
30 oldu, olay 2009a kadar patlama noktasına geldi. 2009 yerel seçimler
öncesiydi, 2011 de genel seçimler öncesiydi, tüm ısrarlarımıza,
uyarılarımıza rağmen, iktidar bir palyatif çözüm
uğruna Gelin, taahhütte bulunun, İki yıl süre içerisinde ben
bu borcumu ödeyeceğim. deyin, hepinizi hapisten çıkardık.
dedi. Doğru mu? Doğru. Şimdi sıra, mart sonu
itibarıyla bu iki yıllık sürenin maksimum dolduğu zamana
geldi ve yüz binlerce insan da dışarıda, cezaevinden
çıktı veya cezaevine girmekten kurtuldu taahhütte bulunduğu için
ama adli para cezasını ve diğer parayı
bulamadığı için ve işini de kaybettiği için şu
anda ne yapacağını bilmez durumda.
Şimdi,
yine bir palyatif çözümle Sayın Hükûmet getirdi bu tasarıyı
önümüze, diyor ki şimdi 2017ye kadar, bu önümüzdeki seçimleri de
geçirecek bir yeni düzenleme bulalım.
Değerli
milletvekilleri, bu çözüm olmaz. Bakınız, yarın
kapımıza, kapılarınıza, hepimizin kapısına
feryatlar yağacak. Bunun çözümü belli:
1)
Adli para cezası kaldırılıyor mu?
Kaldırılıyor. Teşekkür ediyoruz. Cezaevine gitmeden
kurtuluyor mu insanlar? Kurtuluyor. Bir kişinin dahi babasını
cezaevinde göremeden evde beklemesine hiçbirimizin gönlü razı olmaz.
Doğrusu budur bu kanunun ama bu problemi çözmüyor. Şimdi siz,
cezaevine gidecek insanı, az kaldı, yirmi-yirmi beş gün sonra
cezaevine tıkılacak insanları kurtaralım diye
uğraşıyorsunuz ama bu insanlar işini kaybetti, bu
insanların birçoğu kaçak, bu insanların birçoğu adli para
cezasını bulmak için yıllarca uğraştı, devlete
olan borcunu ödeyemedi, hâlâ anaparası katlandı. Siz anaparayı
buradan azaltmıyorsunuz, yarın mahkemeye gittiği zaman yine o
anapara faiziyle beraber işlem görecek.
Değerli
milletvekilleri, yapacağımız iş bellidir. Gelin, bir çek
garanti fonu veya çek sigorta fonu kuralım, buraya da bu çekleri veren
bankaları en az üçte 1 riski alacak şekilde ortak edelim. Yoksa banka
çeki veriyor, 600 lira
2009 yılında, Sayın Başbakan
Yardımcısının söylediği bin lirayı zaten siz
önermiştiniz. Sonra buradan önergeyi geri çektiniz, Bankalar Birliği
bastırdı 600 liraya düşürdünüz, şimdi yeniden çek
yaprağı başına bin lira bankayı ortak ediyoruz demenin
hiçbir anlamı yok. Yani 100 bin lira, 50 bin lira, 150 bin lira paraya
karşılık gelen çek yaprağına bin lira ortak etmek,
bankayı ortak etmek değil. Bankayı en az üçte 1ine ortak edecek
bir düzenlemeyi getirmemiz lazım. Yoksa bizim bu işin altından
kalkmamız mümkün değil.
Ben
soruyorum, özellikle sordum Sayın Bakana: Siz 2003 yılından bu
yana adli para cezası adı altında devletin kasasına ne
kadar para topladınız ve bu paranın ne kadarını bu
mağdurlara verdiniz? Hiçbirini vermediniz. İşte, bundan sonra,
bu bankalar ve devletin diğer kaynaklarından kısılacak bir
miktar parayla bir fon oluşturulacak. Bu fon şu amaçla
kullanılacak: Cezaevine girmekten kurtuldu ama borcunu ödeme gücü yok.
Gelecek bu insanlar, siz orayı -garanti eden- aynen kredi kullanır
gibi, bu insanları desteklemek için kullanacaksınız veya
herhangi bir nedenle karşı taraftaki yani çekin
karşılığını alamamış insanın
mağduriyetini bu fondan karşılayacaksınız. Yoksa bu insanları
Siz
şimdi, sadece popülizm uğruna, Bakınız, biz sizi cezaevine
gitmekten kurtardık. diyerek bu kanunu getiriyorsunuz çünkü bu kanun on
beş yirmi gün sonra, mart ayı sonunda hepimizin önünde patlayacak
sosyal patlama için buraya geldi. Biz bunu altı aydır, bir
yıldır, iki yıldır söylüyoruz. Bu, problemi çözmez. Gelin,
bu problemi çözecek köklü bir çözüm bulalım ve burada bir önergeyle bu
fonu -en azından salı günü, çarşamba günü- geliniz kuralım,
herkes bundan memnun olsun.
Şimdi,
biz bir taraftan Çek karşılığında alacak sahibi
olanları, parayı alacak olan insanları da mağdur etmeyelim.
derken karşı taraftaki, cezaevine girecekler zannediyor ki
İşte Bizim cezaevine, hapse girmemizi istiyor bazı partiler.
gibi yorumluyorlar. Buna fırsat vermeyelim. Şu anda millet bizi
izlemiyor, biz birbirimizi izliyoruz ama bunun çözümü bu. Sayın Grup
Başkan Vekilim, mutlaka bunu -Sayın Adalet Bakanı gelecek-
salı günü çözmemiz lazım, çarşamba günü çözmemiz lazım.
Yoksa bu problemi yine konuşacağız. Seçim öncesi yine
konuşacağız, seneye yine gelecek, yani yerel seçimler öncesi
yine konuşacağız çünkü milyonlara varan bir kitleyi etkileyen ve
yüz binlerce dosyanın olduğu bir konuda bu bir çözüm değil. Yani
bu çözüm, sadece, bugün, biraz önce dediğim gibi, 1 Nisan 2012 tarihi
itibarıyla son günü dolan taahhüt süresinin getirdiği
mağduriyeti öteleyecek bir çözüm ama bu köklü bir çözüm değil. O
nedenle mutlaka bunu çözmemiz gerekiyor. Burada zaten 2009 yılında
çıkarılan 5941 sayılı Yasada bahsettiğim konunun özü
belli. O gün için de önerimiz buydu -Sayın Yılmaz Bey bahsetti
ismimden de kendisine teşekkür ediyorum- 2009 yılından bu yana
bu konunun çözümü için uğraşan insanlardan birisiyiz. Adli para
cezasının mutlaka kaldırılması gerekiyordu,
teşekkür ediyorum, geç de olsa, on
yıl sonra, bu kadar mağdur yarattıktan sonra da olsa bu
doğru karar alındı, bu kalktı. Ama bunun kalkmasıyla
çekteki hapis cezasının da beraberinde kalkıyor olması
sanki hapse gidecek olanları bu sıkıntıdan kurtarıyor
gibi gösteriyor ama bu çözmüyor. Bu insanlar bu defa idari takipler sonucunda
başka mağduriyetlerle karşı karşıya kalacaklar. O
nedenle bunu mutlaka çözmemiz
lazım.
Bunun
çözüm yolu tek, aklın yolu bir. Öteleye öteleye bugüne getirdiğimiz
bu kanunda mutlaka bahsettiğimiz
Fonun adı değişebilir,
ben onu Kredi Garanti Fonundan esinlenerek söylüyorum, çek sigorta fonu olabilir,
çek garanti fonu olabilir ama bu fona mutlaka bankaların en az yüzde 33
oranında ortak olma şartını getireceğiz. Riski de
paylaşacak, nimeti de paylaşacak ve devletin başka kaynaklardan
aldığı İşsizlik Fonunda biriken para ve benzeri gibi
birçok kaynağımız var. O kaynaktan bir miktar
aktaracağız ve acil şu anda alacağı ve vereceği
mağdur olmuş olan bir kitleyi derhâl bu sıkıntıdan
kurtarmamız lazım, değilse sadece Cezaevine gitmeyi
kaldırıyoruz. demek çözüm değil.
Bu
nedenle ben bu maddede bu düşüncemi sizlerle paylaşmayı arzu
ettim. Özelikle bizi bu geç vakitte dinleyen ve sabırla izleyen siz
değerli milletvekillerine teşekkür ediyor, yasanın her
şeye rağmen hayırlı
olmasını temenni ediyorum ama inanıyorum ki bu eksiklikleri
giderildiğinde hepimizi mutlu edecek bir yasa olacaktır.
Hepimize
şu anda mesajlar geliyor, İnternetten ve diğer kanallardan ama
bunların hepsinin derdi sadece hapis kalktığı için
seviniyor ama hapsin kalkması sorunun çözülmesi anlamına gelmiyor.
Yarın aklı başına gelince, normal düşünmeye
başlayınca bunun bir çözüm olmadığını onlar da
anlayacaklar ama bunu bizim normal bir çözüm hâline getirmemiz lazım ve bu
Meclis, bu sorunu çözebilecek güçtedir. İktidarıyla muhalefetiyle,
akılcı yaklaşımlarla biz bu sorunu çözeriz ve inanıyorum
ki çarşamba günü inşallah bu sorun kökten çözülmüş olarak bu
Meclisten bu kanunun çıkmasıyla hallolmuş olur.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın
Nurettin Canikli.
Buyurun
Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii
zor bir konu, bunu öncelikle belirtmekte fayda var yani bir kısmı
burada zikredilen ve bu tasarı hazırlanırken birçok
arkadaşımız tarafından, uzmanı tarafından,
piyasayı çok iyi bilenler tarafından gündeme getirilen öneriler
sayısız bir şekilde gündeme geldi, hepsi
tartışıldı, hepsi değerlendirildi. Bu
çalışma yapılırken istişare edilmeyen, üzerinde kafa
yorulmayan hiçbir öneri yok. Çok net olarak söylüyorum ve biliyorum, bilerek
söylüyorum, gündeme gelmeyen hiçbir öneri söz konusu değil, bütün boyutlarıyla
değerlendirildi, hatta Genel Kurula geldikten sonra yine bir kez daha
tekrar bir üzerinden geçildi, gözden geçirildi. Zor bir konu.
Şimdi,
iki taraflı mağduriyet söz konusu, biraz sonra ona
değineceğim ama ondan önce, zamanım bitebilir düşüncesiyle
önce bu konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Fon meselesi de bunlardan bir
tanesi yani bir sigorta fonu oluşturulması ya da benzeri bir fon
oluşturulması ve bu şekilde karşılığı
olmayan, karşılığı çıkmayan çeklerin bu fon
tarafından karşılanması. Esas itibarıyla, biraz önce
arkadaşlarımızın önerdiği ve daha önce de gündeme
gelen -çok da çalıştığımız üzerinde- önerilerden
bir tanesi.
Şimdi,
bunun realize olabilmesi için şimdi ortaya koyacağımız
tablodaki rakamların finanse edilebilmesi gerekiyor. Yaklaşık
yıllık 300 milyar lira civarında çek keşide ediliyor
Türkiyede yani bu, millî gelirin yaklaşık yani rakamlar
aşağı yukarı- neredeyse dörtte 1inden daha fazla, üçte
1ine yakın.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Millî gelir deme, doğru tanımla!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Öyle, evet.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Millî gelir deme, doğru tanımla!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Rakam bu işte, rakam bu yani resmî rakamlar
bunlar yani lütfen Ali Bey
Biraz
önce Başbakan
Yardımcımız da rakamların bir kısmını verdi,
en son 2011 yılı rakamları itibarıyla yaklaşık
yine yüzde 3ü bunun karşılıksız çıkıyor ama
konjonktüre bağlı olarak değişiyor. Yani özellikle
doğal olarak ekonomik bir aktivite bu, ekonomideki gelişmelere,
sıkıntılara bağlı olarak bir saykıl iniyor,
çıkıyor; yüzde 7lere kadar çıktığı oldu, daha da
fazla olabilir, inebilir yani şu anda bir iniş trendinde. Tabii,
şimdi böyle bir fon oluşturulduğu zaman bu rakam yükselir,
kesinlikle yükselir. Yani hangi rakam? Karşılıksız
çıkan çek oranı rakamı yükselir. Neden? Çünkü keşide edilen
çek rakamı çok artar çünkü bir tür kredidir aslında, yani
insanların çok kolay ulaşabilecekleri, iş âleminin çok kolay
ALİM
IŞIK (Kütahya) Kredi karşılıksız olmayacak
Sayın Başkan
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) İzin verirseniz.
ulaşabileceği
bir kredidir. Dolayısıyla bugün 300 milyar liralık hacim yani
tabii kesin bir tahminde bulunamayız ama en az, bana göre, yüzde 50den
daha fazla artar, doğal olarak artar çünkü çok rahatlıkla garantisi
de var, sigorta fonu var, eğer ödenmediği
Hem alıcı
açısından yani çeki kabul eden açısından hem de keşide
eden açısından bakıldığında son derece
kolaylaşıyor, daha garanti bir mekanizma hâline geliyor ve istediği
kadar sınırsız bir kredi imkânı sağlıyor. Ucuz da
bir kredi imkânı. Neden? Karşılığında ipotek
vermiyor ya da buna benzer herhangi bir mali külfete katlanmıyor.
Bunun
anlamı şu: Bugün yüzde 3 olan oran en az yüzde 10a çıkar,
miktar olarak da
yükselir yani 450 milyara çıkar, bugün 300 milyar
liralık -katrilyon- işlem hacmi vadeli çek üzerinden 450 milyar
liraya çıkar. Çok kaba bir hesapla
Tabii, bu fonun kaynakları
olacak. Nereden olacak? Prim olacak yani bir yerden para gelecek. Eğer
hazineden gelmez ise kesilecek yani bir fon oluşturulacak, diyelim her çek
başına
Ya da hazineden
karşıladığımızı hesap edelim, en az 45
milyar liralık yıllık para lazım, 45 katrilyon lira sadece
bu iş için. 45 katrilyon liralık parayı, çok kaba bir hesapla -işletme
maliyetleri, başka şeyler de olabilir- buraya kanalize etmeniz
gerekiyor. Böyle bir öneri için bu paranın kaynağının
bulunması gerekiyor. Vergi mükellefinin parasını oraya aktarma
konusunda toplumun rızasının alınması gerekiyor. Bu
çok önemli bir rakamdır yani bir örnek verildi: İşsizlik
Sigorta Fonuna kesilen paralar. Onun amacı bellidir, oranın sahibi
bellidir, oranın hangi amaçlar için kullanılacağı bellidir,
kanunların ötesinde yani kanunla değiştirebilirsiniz ancak
kimden kesiliyorsa onun söz hakkı vardır o para üzerinde.
Dolayısıyla, ben buradan 45 milyar lirayı
ALİM
IŞIK (Kütahya) Kanun çıkardık GAPa aktardık. Parayı
çok farklı yerlerde kullandık şimdiye kadar.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Yatırıma gitti, yola gitti vesaire,
neyse. Yani 45 milyar
ALİM
IŞIK (Kütahya) İşte buraya da gider.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) O ikisi çok farklı yalnız. Yani o
Fondan yatırıma aktarılan bir parayla, bu amaç için, ödenmeyen,
karşılığı çıkmayan çeklerin finansmanı için
kullanırsanız olmaz.
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) Sigorta sisteminin kendi finansmanını
yaratma şansı var.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, seçim öncesi Güneydoğuda
sosyal destek için kullandık bunu yani. Yapmayın şimdi! Gerçekçi
olmamız lazım.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bankayı ortak edelim. Yüzde 33üne, üçte
1ine bankayı ortak edelim. Peki, banka ne yapacak? Banka kendisine gelen
bu maliyeti
ALİM
IŞIK (Kütahya) Orada kullanıyoruz da burada niye
kullanmıyoruz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) İzin verin Hocam, izin verin.
Bu
maliyeti ne yapacak? Yansıtacak, doğal olarak yansıtacak.
Ekonominin kuralı bu arkadaşlar. Yani gerçekçi olmak
durumundayız. Ne yapacak? Bütün işlemlerine, bankacılık
işlemlerine, en başta bu işlem olmak üzere, yansıtacak.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Aciz vesikası alacak aciz vesikası.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Ya şunu yapacak: Eğer prim koyarsak,
bakın, prim, yani sigorta primi olarak eğer bir yük gelirse o zaman
banka şunu yapacak: Bir, çek vermeyi inanılmaz şekilde
sınırlandıracak. Sorumluluğu var çünkü. Çek verirken
eğer karşılıksız çıkarsa üçte 1inin
sorumluluğu kendisinde ve kendisi ödeyecek. Doğal olarak banka buna
nasıl bir refleks ortaya koyacak böyle bir olay karşısında?
Çok hassas davranacak. Ne yapacak? Çek vereceği insanları seçecek.
Hatta çek verirken teminat arayacak, ipotek isteyecek. Bunun iki sonucu var:
Bir, iş âlemine ilave, inanılmaz bir maliyet getirecek. İki,
daha önemlisi, piyasada kullanılan çek miktarında çok ciddi bir
azalma ortaya çıkacak. Peki, bu azalmadan kim zarar görecek? Küçük esnaf
zarar görecek, yani mal alırken çek veren. Genellikle vadeli çek kullanımının
yaygın olduğu yer küçük esnaftır, bunu biliyoruz. Neden? Çünkü
büyük esnaf zaten teminat alıyor, başka birtakım güvenlik
mekanizmalarını devreye koyuyor. Ama esnafa veriyor malı, çeki
de keşide eden, düzenleyen esnaf. Böyle bir şey
yaptığınız zaman banka bu nedenle, bu gerekçeyle piyasaya
verdiği çek miktarını daralttığı zaman bundan ilk
etkilenecek, ilk şoku yaşayacak olan kesim küçük esnaftır.
Neden? Çek alamayacak. Çünkü banka kısıyor, banka çek vermek için
teminat mektubu istiyor ya da ipotek istiyor, başka şeyler istiyor.
Kaç kişi bu imkânı sağlayabilir? Olsa bile ilave maliyet
geliyor.
Dolayısıyla,
bakın, bu öneri nerelere kadar uzanıyor, ne kadar yan etkileri söz
konusu. Yani finansmanı sağlasanız bile böyle prim, kesinti
yoluyla, yani çek düzenleyenlerden üçte 1i bankaya sorumluluğu,
diğer üçte 2si de çeki kullanan ya da çeki keşide eden insanlardan
prim kesilmek suretiyle yapmaya kalkıştığınız
zaman en az yüzde 10 prim keseceksiniz. Rakama bakın, yüzde 10luk bir
prim çünkü bu nakit kredi karşılığında doğrudan.
İkincisi
de belki bugün 300 milyar lira olan işlem hacmini, ticaret hacmini, çek
üzerinden yapılan ticaret hacmini yarı yarıya
düşüreceksiniz. Hemen ekonomide çok ciddi bir kasılma meydana gelecek
çünkü yaratılan kaydi paradır aslında yani bu yolla paranın
üç önemli fonksiyonundan bir tanesi olan mübadele fonksiyonunu çek yoluyla
gerçekleştiriyoruz, bir nevi kaydi para yaratıyoruz aslında. Ha,
Türkiyeye özgüdür, olur, ekonomide böyle bir denge oturmuş gidiyor, bir
sakıncası yok yani onda herhangi bir problem yok.
Dolayısıyla, gördüğünüz gibi ekonomiyi daraltıyor, küçük
esnafı vuruyor, inanılmaz bir mali yük getiriyor
Dediğiniz olay,
yani teorik olarak tamam, bunu yapalım edelim ama biraz detayına
indiğiniz zaman, biraz hesap kitap yapmaya
kalkıştığınız anda, tablonun nasıl
değiştiğini ve hemen hemen hayata geçirilmesinin imkânsız
olduğunu görüyorsunuz değerli arkadaşlar. O nedenle
-konuşmamın başında söyledim- inanın olabilecek en
optimum düzenleme budur. Bütün, hepsi değerlendirilmiştir, her
şey. Yoksa, öyle bir şey olsa niye yapılmasın? Niye
yapmayalım yani? Biz de sonuç itibarıyla
Elbette iki taraf
mağdurdur. Bir taraftan ödeyemeyenler, işte hapse girenler, hapis
tehdidiyle karşı karşıya kalanlar ama diğer taraftan
da elinde çeki olup da, malını vermiş çeki olup tahsilde
zorlanan ya da tahsil edemeyen insanlar da en az diğerleri kadar
mağdurdur elbette.
Ha,
ne yapmaya çalışıyoruz? Bir önergemiz geçti, biraz önce ifade
edildi, tamam, tam çözüm değil ama bu psikolojiktir. Nasıl, paranın
arkasındaki güç nedir? Para kâğıttır ama devlet
desteği olduğu için, devletin kamu otoritesinin de desteği
olduğu için kabul görüyor; bu da böyle. Psikolojik olarak, psikolojik
faktörleri devreye koymaya çalışıyoruz.
İşte
bir önergemiz daha olacak biraz sonra inşallah. Altı aylık zaman
aşımını çekte üç yıla çıkarmaya
çalışıyoruz, kıymetli evrak olarak daha uzun süre
işlem ifa etmesini, icra etmesini amaçlıyoruz. Ha, bunların da
yüzde 100 çözdüğünü söylemiyoruz, bakın, onu da söylüyoruz ama
getirilen hiçbir öneri bugüne kadar -biraz önceki burada
tartıştığımız öneriler de dâhil olmak üzere-
kesinlikle sorunu çözmüyor, tam tersine daha da
ağırlaştırır ve bugüne kadar vadeli çekin ekonomiye
yaptığı katkıyı, işlem hacmini, işte küçük
esnaf için ucuz ve teminat istenmeyen bir kredi mekanizması olma yolunu
tamamen kapatacaktır. Dolayısıyla, bütün bunları,
arkasını önünü hesap ederek yapmamız gerekiyor değerli
arkadaşlar. Ama şunu söyleyelim, bakın, şimdi inşallah
bu mekanizma devreye girdikten sonra -yani risk santralizasyonu giriyor zaten
devreye- orada sistem, çek düzenleme konusunda ve bunları zamanında
ödeme konusunda kredibilitesi eksik olan, bu konuda yeteri kadar hassasiyeti
olmayanları -şu veya bu nedenle, zorunluluk da olabilir bu- piyasadan
ayıklama yöntemiyle onu çözmeye çalışıyoruz. Bu, doğru
bir yöntem. Belki bugünden yarına sonuç vermeyebilir ama orta ve uzun
vadede kesinlikle sorunu çözecektir.
Nasıl
çözecektir? Diyelim, üç yıl sonra, dört yıl sonra, bu süre içerisinde
karşılıksız çek verip ödemeyenler sisteme
sakıncalı kişi olarak girecektir, kredibilitesi bu anlamda
-tırnak içerisinde, sade buna özgü olarak kredibilitesi- zayıf
kişi olarak girecektir ve bu kişiye çek yasağı gelecektir.
Ayrıca,
daha sonra ödese bile ve yasaktan kurtulsa bile ödediği zaman çünkü
yasaktan kurtuluyor- yine çek
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN
Yok, vermedik bugüne kadar, tamam.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Peki, tamam Sayın Başkanım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Yani verebilirim de o kuralı bozmayalım diyoruz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Peki, tamam Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Kendi koyduğun kural.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Tamam, peki.
Teşekkür
ederim.
Şahıslar
adına
Sayın Canikli, şahıslar adına
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, eğer yoksa ben bir
beş dakika konuşmak istiyorum.
BAŞKAN
Hayır, var, sayıyorum ben. Belki yer değiştirmek ister
arkadaşlarıyla Sayın Canikli, diye dedim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Hayır, şahıslar adına var da
eğer o arkadaş devrederse sözlü olarak, ben kabul ederim.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Eğer devrederlerse benim bir önerim olacak,
eğer müsaade ederlerse bir önerim olacak.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Birkaç cümlem vardı Sayın Başkan,
izin verirseniz onları o yolla tamamlayalım.
BAŞKAN
İki dakika var zaten.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Kuralı bozmayalım.
BAŞKAN
- Hayır, zaten iki dakika süre var. Tamamlamanız için öyle
alabilirsiniz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Tamam.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
- Buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Birkaç yıl sonra ne olacak? Bu şekilde
hassasiyeti olmayan arkadaşlar, kişiler piyasadan çıkacak,
piyasadan çekilecek. Her geçen gün sistem uygulandıkça piyasada daha, bu
konuda, çek düzenleme ve ödeme konusunda hassasiyet içerisinde olan ve o konuda
kaydı daha düzgün olan -bu noktada yoksa iyi-kötü anlamında
değerlendirmiyorum bunları- insanlar piyasada kalacak ve
dolayısıyla bu oran daha da düşecek göreceksiniz. Ha, bugünden
yarına olacak demiyorum. Sıkıntımız, geçiş
dönemindeki bir sıkıntıdır. Onu da işte bu psikolojik
faktörlerle atlatmaya çalışıyoruz. Yoksa hapis
cezasının sürdürülmesine yönelik olarak -çünkü bu tür talepler de
var- kaldıramazsınız. Esasında,
baktığınız zaman şunu söylüyor bazı
arkadaşlarımız yani ellerinde çek olanlar: Ben bu çeki alıp
malı verirken arkasındaki hapis cezasına güvenerek verdim,
malımı ve çeki aldım. Dolayısıyla, siz şimdi
oyunun kuralını oyunun ortasında değiştiriyorsunuz.
Bunu yapmayın. Haklı, baktığımızda gerçekten
haklı. Dedim ya, zor bir konu gerçekten ama diğer taraftan da 600 bin
dosya, en az 100 bin kişi hapis tehdidiyle karşı
karşıya kalmış.
İşin
bir başka boyutu da şu: Bu fiil, yani şu andaki uygulamada hapis
cezasını gerektiren fiillerin önemli bir bölümü de kasıtlı
olmaksızın yani kaçırmak amacıyla, ödememek amacıyla
ortaya çıkan fiiller değil. Büyük çoğunluğu da ticari
hayatın gerekleri çerçevesinde ortaya çıkan, kaçınılmaz
olarak ortaya çıkan, bazen de konjonktürel olarak yine yani
sıkıntıların
Mesela, bakın, 2009 yılında
global kriz nedeniyle bizim ihracatımızda yüzde 22 civarında bir
azalma meydana geldi. Hiç kimsenin bir kabahati yok. Avrupadaki
sıkıntı bize de yansıdı, oradaki insanlar daha az Türk
malı almaya başladılar, dolayısıyla
sıkıntı yaşandı. İhracatçılarımız,
nakit girişlerinde yüzde 22 azalınca ne yaptılar? Çeklerini
ödeyemez hâle geldiler, hiçbir kabahatleri yok. Tamamen ticari hayatın
doğal şeyi. Yani mağduriyet derken, burada, bunu kastediyoruz
aslında. Yoksa, kendisi bilerek, isteyerek dolandırmak amacıyla
yapıyorsa, o zaten genel hükümler çerçevesinde
dolandırıcılık fiilidir, suçudur ve zaten biraz önce kabul
edilen önergeyle de ona dikkat çekiyoruz. Hem yargıçları
Sistemin
tümüne dikkat çekiyoruz. Ha, yani o olmasa da zaten o yapılır ama bir
hassasiyeti ortaya koymak, bu konudaki iradeyi yansıtmak adına
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Canikli, bir saniye.
Sayın
Hatibin üç dakikalık süresi var ama bizim zamanımız doldu o üç
dakika
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Tamam gerek yok, sözümü tamamlıyorum.
BAŞKAN
Yani oylama yapmak zorundayız ya, üç dakika uzatacaktım.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Ben teşekkür ederim.
Yani
İç Tüzükü yerine getirmek amaçlıydı.
Sözlü
soru önergeleri ile -alınan karar gereğince- kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek için
31 Ocak 2012 Salı günü, saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.02