TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
58inci
Birleşim
31
Ocak 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamerin, lepra
hastalığına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun,
Ankara ilindeki spor sorunları ve Ankaragücü Spor Kulübünün durumuna
ilişkin gündem dışı konuşması ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın cevabı
3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın,
futbolun içinde bulunduğu kaosa ilişkin gündem dışı
konuşması ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün, Lepra
Haftasına ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, 31 Ocak 1990 tarihinde Ankara Bahçelievlerdeki evinin önünde
silahlı saldırı sonucu öldürülen Muammer Aksoyun ölüm yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 28
Ocak 1920de son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından kabul edilen
Misakımillî kararlarının önemine ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Hakan Şükürün,
Ankaragücü Spor Kulübüne yapılacak maddi desteğe ilişkin
açıklaması
5.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun,
Ankaragücü Spor Kulübüyle ilgili olarak Federasyon veya
Bakanlığın bir mali denetim yaptırması hususuna
ilişkin açıklaması
6.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın,
Hükûmetin futbolun yönetiminde inisiyatif alması gerektiğine
ilişkin açıklaması
7.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
Ankaragücü Spor Kulübü için başlattığı kampanyaya
ilişkin açıklaması
8.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın, sözlerinin çarpıtıldığına
ilişkin açıklaması
9.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fıratın, Vanda vatandaşların hâlâ yazlık çadırlarda
yaşadıklarına, konteynerlere yerleştirilmediklerine
ilişkin açıklaması
10.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Van ilinde meydana gelen deprem sonucu
çadırda yaşayan vatandaşların yangın nedeniyle
hayatlarını kaybettiklerine ve Erciş, Patnos ve diğer
ilçelerdeki üreticilerin mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
11.- Van Milletvekili Burhan
Kayatürkün, Vanın kendi merkezinden Erek Dağının
eteklerine doğru kaydırıldığı şeklindeki
ifadenin doğru olmadığına ve çadırlarda yaşayan
vatandaşların hızlı bir şekilde konteynerlere
taşındığına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Arnavutluk Parlamentosu Dış
İlişkiler Komisyonu Başkanının resmî davetine icabetle
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır
başkanlığında Arnavutluku ziyaret edecek beş
kişilik Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/739)
B) Gensoru Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 59
milletvekilinin; görev ve sorumluluğunun gereklerini yerine
getirmediği ve yargı
bağımsızlığının korunmasında gerekli
çabayı göstermediği iddiasıyla Adalet Bakanı Sadullah Ergin
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/7)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin, şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin
yol açacağı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin, kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin, Muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123)
D) Önergeler
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün (2/21) esas
numaralı, 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile 4760
sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa Birer Geçici Madde Eklenmesi
ile ilgili Kanun Teklifinin, İç Tüzükün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/ 22)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve
arkadaşları tarafından, Diyarbakır Sur İlçesi, İç
Kale eski cezaevi çevresinde yapılan kazılarda çıkan cesetlerin
bütün yönleriyle araştırılması amacıyla, verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 31/1/2012
Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- Ülkemizin
ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının temel unsurlarından
olan esnaf ve sanatkârlarımızın içine düştüğü
sıkıntılar ve yaşadığı sorunların
belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin
31/1/2012 Salı günü Genel Kurulda okunarak ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
3.- Hatay Milletvekili Mevlüt
Dudu ve arkadaşları tarafından, ülkemizde önümüzdeki
yıllarda yaşanabilecek olası bir deprem felaketi öncesinde
gerekli araştırmaların yapılarak, alınabilecek
tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin
31/1/2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
4.- Gündemdeki sıralama
ile Genel Kurulun çalışma, gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
156 sıra sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin, İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak ve
bölümler hâlinde görüşülmesine; (11/7) esas numaralı gensoru
önergesinin, gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2012 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Hakkâri Milletvekili Adil
Kurtun, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin, Hakkâri Milletvekili Adil Kurtun, Hükûmete
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisinin, 156 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifinin, dağıtımından itibaren kırk
sekiz saat geçmeden gündeme alınmasını içeren grup önerisinin
İç Tüzükün 52nci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle
Başkanlığın tutumu hakkında
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/538, 2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137)
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun, IMF
gözden geçirme raporlarının yayınlanmamasına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın
cevabı (7/1917)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
Gümüşhane ve Bayburtun merkez, ilçe ve köylerindeki aydınlatma
sorununa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahinin cevabı (7/2104)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
Iğdır-Tuzlucanın köylerinin yol, içme suyu ve elektrik sorununa
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin
cevabı (7/2105)
4.- Hatay Milletvekili Refik Eryılmazın,
THYnin harcama ve seferleri ile bazı sorunlara ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/2124)
5.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki
Kulkuloğlunun, Vandaki depremde yıkılan binalara ve enkaz
kaldırma çalışmaları kapsamında yapılan ihalelere
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı (7/2195)
6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatı birimlerindeki engelli istihdamına ilişkin sorusu
ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/2222)
7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatı birimlerindeki engelli istihdamına ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/2252)
8.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
İstanbulun bazı ilçelerinden elde edilen vergi gelirlerine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/2255)
9.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatı birimlerindeki engelli istihdamına ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/2257)
10.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşinin, bir ihaleyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan
sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin
cevabı (7/2305)
11.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın,
yazılı soru önergelerinin cevaplanmasına ve cevaplanmayan
önergelerle ilgili yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Mehmet Sağlamın cevabı (7/2321)
12.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın
belediyelere yapılan mali yardım miktarlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı (7/2333)
13.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Kocaeli-Kartepedeki tehlike arz eden bir elektrik trafosunun
taşınmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2356)
14.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Kütahya-Tavşanlıda konut ve iş yerlerindeki elektrik
sayaçlarının değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/2357)
15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Maden
Kanununun hukuk ve hakkaniyete aykırılığına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/2360)
16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
Kahramanmaraş-Afşin Çöllolar kömür sahasının inceleme ve
denetimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı
(7/2361)
17.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
2003-2011 yılları arasında yurda kaçak çay girişine ve
yaşanan mağduriyete karşı alınan önlemlere
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/2371)
18.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, Sinop
Gümrükler ve Muhafaza Başmüdürlüğünün kapatılmasına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/2372)
19.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın, deprem sonrasında Vanda yaşanan sorunlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın cevabı (7/2417)
20.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun,
Alanyanın bazı belde ve köylerindeki kadastro
çalışmaları ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/2426)
21.- İstanbul Milletvekili Faik Tunayın,
Marmara Denizinin kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/2427)
22.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun,
İl Afet ve Acil Durum Müdürlüklerinde yaşanan sorunlara ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın
cevabı (7/2455)
23.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlunun, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu
üyeliğine atanan bir kişinin açıklamasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/2484)
24.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin,
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu üyeliğine atanan
bir kişinin açıklamasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/2486)
25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun,
özelleştirilen SEDAŞın TEİAŞta istihdam edilen
çalışanlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2513)
26.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
Kocaelide doğal gaz ve elektrik hizmetlerinde yaşanan
aksaklıklara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı
(7/2514)
27.- Konya Milletvekili Atilla Kartın,
Bakanlıkta görev yapan personelin statülerinin dışında
çalışması ve bunların mağduriyetlerinin giderilmesine
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/2637)
28.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, TS 341 yemeklik
zeytinyağı standardının ve ithalattaki vergi
oranlarının yeniden düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/2640)
29.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
1991 yılında yapılan sınavla kamu kurum ve
kuruluşlarından TBMMye alınıp, herhangi bir kadroya
ataması yapılmayan personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı
(7/2642)
30.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
İstanbulda başlatılan, tamamlanmayan ve âtıl durumda
bekleyen kamu yatırımlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/2668)
31.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Kütahya Merkez ilçe ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve
işletme ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2674)
32.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Altıntaş ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve
işletme ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2675)
33.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Aslanapa ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/2676)
34.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Çavdarhisar ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/2677)
35.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Domaniç ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/2678)
36.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Dumlupınar ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve
işletme ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2679)
37.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Emet ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı
(7/2680)
38.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Gediz ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı
(7/2681)
39.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Hisarcık ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve
işletme ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2682)
40.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Simav ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı
(7/2683)
41.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Tavşanlı ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve
işletme ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2684)
42.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Pazarlar ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/2685)
43.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Şaphane ilçesi ve köylerinde verilmiş olan maden arama ve
işletme ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2686)
44.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağın,
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının envanterinde
bulunan konteynerlere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı (7/2725)
31 Ocak 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 58inci Birleşimini açıyorum.
III.-
YO K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu
süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Sayın milletvekilleri, gündem
dışı ilk sözü vermeden evvel, Genel Kurulda çok büyük bir
uğultu var, Sayın milletvekilleri, eğer sükûneti
sağlayabilirsek gündem dışı söz, isteyen
arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, lepra hastalığı hakkında söz
isteyen Kayseri Milletvekili Sayın İsmail Tamere aittir.
Buyurun
Sayın Tamer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamerin, lepra
hastalığına ilişkin gündem dışı konuşması
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Evet, Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl ocak ayının
son pazar günü başlayan Lepra, Cüzzam Haftası nedeniyle
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Lepra
hastalığının etkeni mycobacterium lepraedir. Bu mikrop
tüberküloz basiline benzer. İlk defa 1876 yılında Armauer Hansen
tarafından tarif edildiği için de Hansen hastalığı
olarak da bilinen bir hastalıktır. Çok yavaş ilerler, yüksek
oranda bulaşıcı değildir. Bulaşması uzun süreli
bir lepralı kimseyle kalmak durumunda ortaya çıkabilir.
Ağız yoluyla, burun yoluyla ve damlacık enfeksiyonuyla
bulaşabilir. Vücutta iki ila yedi yıl arasında bir inkübasyon
süresi vardır. Bu inkübasyon süresi içerisinde hastalık yapmaya
başladığı andan itibaren de artık vücut özellikle kol
ve bacaklardan beyine iletilen duyu sinirlerinin ya da beyinden iletilen motor
sinirler vasıtasıyla bunların kılıflarında
hastalık yapar, plaklar oluştur.
Tabii
bu plakları oluşturmaya başladıktan itibaren de vücutta belirtiler
ortaya çıkabilir. Deride kırmızı ve mavi renkli
kabarıklıklar, papül denen belirtileri olur. Derinin üzerinde yine
hafifçe kızarık plaklar oluşabilir. Daha çok yüz ve göz
çevresinde, kol ve bacaklarda nohut büyüklüğünde, ceviz büyüklüğünde
nodüller meydana getirebilir. Ayrıca deride yara izleri yapar, bunlar da skatris
dokular oluşturabilir.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Türkan Saylanın da kemikleri
sızlıyor! Ah Türkan Saylan ah!
İSMAİL
TAMER (Devamla) Tabii, bunun yanında ayrıca kol ve bacaklardan
başlayan his kayıpları olabilir, hafif kanamalar olabilir,
burunda tıkanıklıklar olabilir, genel anlamda da tüm vücutta
ağrılar söz konusu olabilir.
Hastalık 1981
yılında Dünya Sağlık Örgütünün belirlemiş olduğu
bir tedavi şemasıyla tedavi edilir. Tedavisi: Kesin tedavisi
vardır ancak uzun süreli, en az altı ay-bir yıl gibi bir tedavi
yapıldıktan sonra hastalık tamamen ortadan
kaldırılabilir.
Lepra, 44üncü Dünya
Sağlık Asamblesinde alınan bir karar ile 2000 yılında
eliminasyon hedeflenmişti.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Hocam, Türkan Saylana ne oldu? Türkan Saylan, cüzzamla
mücadele eden kahraman kadın.
İSMAİL TAMER
(Devamla) Eliminasyon: 10 bin kişiden 1 kişide görülüyorsa
eliminasyondan bahsedilebilir. 1985 yılında 120 iken 2006da 4 ülkeye
düşmüştür. Dünyada 2010 yılı içerisinde yaklaşık
210 bin hasta vardır. Ülkemizde ise bu hasta sayısı 1.500
civarındadır. Hastamız: Özellikle ülkemizde, son, 2010
yılı içerisinde 3 hasta ve daha sonra da 2 hasta görülmüştür ki
prevalansını 10 binde 1e getiren ülkeler arasındadır ve
ülkemiz de prevalansı bakımından hastalığı yenen
bir ülke hâlindedir. Bu bakımdan Sağlık
Bakanlığına teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Kayseride kamu-özel
ortaklığı ile yapılan otuz altı projede ve 40 bin yatak
nitelikli yatak kapasitesi olan bir de projeden size bahsetmek istiyorum. 1.583
yataklı bu projede -ekim ayı içerisinde Sayın
Başbakanımız tarafından temeli
atılmıştı- burada yapılan hastanede 680 yataklı
genel hastane, 258 yataklı kadın doğum hastanesi, 100 yatak
kapasiteli adli psikiyatri hastanesi, yine 126 yatak kapasiteli psikiyatri
hastanesi, 200 yatak kapasiteli rehabilitasyon merkezi, 115 yataklı kardiyovasküler sistem
ve KVC hastanesinden oluşan büyük bir komplekse başlanmış,
büyük bir başarıyla da inşaatı devam etmektedir. 2014
yılının Mart ayında bitirmeyi planlıyoruz.
İnşallah, özellikle şehir hastanelerinin
başlangıcında olan bu projenin hem memleketimize hem milletimize
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Bu arada, 40 bin yatak kapasitemizi de,
diğer, TOKİnin yapmış olduğu hastaneler ile nitelikli
yatak olan, 80 bin yatağa çıkarmak arzusundayız.
Hepinize saygı ve
selamlarımı sunuyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Tamer.
Gündem dışı ikinci söz,
Ankara ilindeki spor sorunları ve Ankaragücü Kulübünün durumu
hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Bülent
Kuşoğluna aittir.
Buyurun Sayın Kuşoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun,
Ankara ilindeki spor sorunları ve Ankaragücü Spor Kulübünün durumuna
ilişkin gündem dışı konuşması ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın cevabı
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
Ankaranın spor sorunları ve özelde Ankaragücünün sorunlarıyla
ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.
Biraz önce değerli milletvekili
arkadaşımız, Lepra Haftası nedeniyle bir konuşma
yaptı. Ben de bu vesileyle, Türkiyede lepra
hastalığının teşhisi, tedavisi konusunda çok büyük
emekleri geçen rahmetli Türkan Saylanı bir kere daha minnetle anmak
istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
yönetmek, birçok unsurla beraber bilgi, samimiyet, ahlak ve sabır
gerektirir. Tabii kamu yönetimi söz konusu olunca bu niteliklere çok daha fazla
ihtiyaç vardır. Spor da bir kamu hizmetidir. Türkiye gibi genç nüfusun çok
fazla olduğu bir ülkede çok da önemli bir konudur. Spor deyince de futbol
akla geliyor. Futbol bugün dünyada en fazla popüler olan, en fazla bilinen bir
spor dalıdır.
Futbolun birçok yönü var. Bir
temaşa yönü var, bir insan sağlığıyla ilgili, bedenle
ilgili yönü var, kafa sağlığıyla ilgili yönü var ama futbol
çağımızda özellikle bir endüstri hâline gelmiştir. Birçok
ülke, kent futbol sayesinde para kazanabilmektedir. Barcelonayı hepiniz
duymuşsunuzdur. Barcelonanın her hafta maçlarını ilave
olarak 10-15 bin yabancı turist izlemektedir. Tabii ki Barcelonaya
katkısı da çok önemli bir tutardadır, miktardadır. Futbol
başlı başına bir endüstri hâline gelmiştir.
Bu arada benim de sürem iyice
azalmış, onu fark ettim. Çok hızlı olarak
meramımı anlatmaya çalışacağım.
Şimdi, Ankara köyden kente göçün
çok hızlı olduğu, çok hızlı göç alan bir şehir; genç
nüfus çok fazla, on üç üniversitesi var Ankaranın. Böyle bir şehirde
spor çok önemli, futbol çok önemli. Ankara, spor tesisi yönünden çok fakir bir
kent, çok fakir bir başkent, sıkıntıları var. 19
Mayıs Stadı, Cebeci Stadı iki yıl önce
Bayındırlık Bakanlığının verdiği
raporlara göre riske sahip, tehlike arz ediyor. Böyle bir yerde Ankaralı
ruhunu biz oluşturamadık. Kimse Ankarada Ben
Ankaralıyım. demiyor. Bu kadar fazla göç alan bir şehirde Ben
Ankaralıyım. diyen, böyle göğsünü gere gere, insan yok. Hâlbuki
spor, özellikle futbol buna hizmet edebilecek bir araç, çok önemli. Takım
ruhuyla ilgili, kentin takımıyla kent ruhu birleşebilir ve bir
hemşehrilik ruhu yaratılabilir, bunu birçok yer
başarmıştır. Türkiyede de bunun örnekleri var; en
başta Trabzon geliyor, Bursa geliyor, İzmir geliyor. Böyle örnekler
oluşmuştur.
Ankara maalesef çok değerli iki
kulübünü iç çekişmeler nedeniyle, bencil, egoist yöneticiler nedeniyle
kaybetmiştir, kaybetmek üzeredir. Bir Ankaraspor, bir Ankaragücü 200
milyon liraya yakın masraf edilmiş kuruluşlardır bunlar,
takımlardır. 200 milyon lirayla çok iddialı, Türkiyede
şampiyonluğa oynayacak bir takım yaratılabilirdi,
Ankaranın o fakir, spor sahası olmayan her semtine, mahallesine
birer spor tesisi açılabilirdi -çok önemli bir meblağ- ama ne
şampiyon olunabildi ne tesisler yapılabildi; sadece Ankaranın seçilmiş
yöneticilerinin egoistçe tutumları nedeniyle maalesef çok kötü, olumsuz
bir noktaya kadar geldi. Hâlbuki Ankaragücü, 1910 yılında
kurulmuş, Türkiye'nin en eski kulüplerinden biri; Kurtuluş
Savaşına katılmış, şehitler ve gaziler
vermiş bir kulübümüzdür. Bugün, bu sıralarda rahatlıkla
oturabiliyorsak Ankaragücü Kulübünü kuran ve Ankaragücü Kulübüyle beraber bu
ülke için savaşanların, şehitlerin, gazilerin çok büyük
katkısı vardır. Hepimizin Ankaragücü Kulübüne karşı
borcumuz vardır.
Evet, Değerli Milletvekilimiz
Aylin Nazlıakanın, Spor Bakanımızın
katkıları var -zaman zaman bunlarla uğraşıyorlar-
Ankara Kulübü Derneğinin bu konuda çalışmaları var ama
bunlar maalesef yeterli değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) -
Ankaragücünün çok büyük oranda borçları var; çalışanlarına
ücret ödeyemez hâlde, hepimizin desteğine muhtaç bir vaziyette.
Ben özellikle bu konulara dikkatinizi
çekmek istedim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kuşoğlu.
Gündem dışı üçüncü söz,
futbolun içinde bulunduğu kaos ile ilgili söz isteyen Aydın
Milletvekili Sayın Ali Uzunırmaka aittir.
Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın,
futbolun içinde bulunduğu kaosa ilişkin gündem dışı
konuşması ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bakan
arkadaşlar da dinlerlerse herhâlde faydalı olur.
Saygıdeğer Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; futbolumuzun içinde bulunduğu kaosla
ilgili gündem dışı söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, burada
bir konuya öncelikli olarak doğru teşhis koymak ve sizlerle çok
dürüstçe bir şeyi paylaşmak istiyorum. Eğer mensubiyet
duygularımızdan, menfaat duygularımızdan biraz
sıyrılarak olaya objektif olarak bakma fırsatımız
olursa Türkiyeye çok daha iyi hizmetler etmiş oluruz. Bundan
maksadım nedir? Bundan maksadım şu: Türkiye, meselelerini
doğru tartışmıyor. Meselelerimizi doğru
tartışmadığımız sürece, bizim doğru
teşhis koyup ve kurtuluşu bir reçete hâline getirebilmemiz mümkün
değil. Yönetmek bir sanattır, sanat da felsefeye dayanır, dolayısıyla
yönetmek de felsefi bir konudur. Eğer biz yönetim metotlarımızı
doğru uygulamazsak o zaman doğru yönetemeyiz. Menfaat
endişeleriyle veya mensubiyet endişeleriyle yönetmeye kalkarsak
işte bugün Hükûmetin yaptığı birtakım hataları
yapmış oluruz, Hükûmetin yaptığı en önemli hatalar
budur. Türkiyede tarihî kurumlarımız bile hercümerç olmuştur.
Hercümerç olmanın sebebi nedir? Çünkü AKP İktidarı bir
rövanş duygusu içerisinde, bir ele geçirme duygusu içerisinde ve bir
intikam duygusu içerisinde kurumlarla savaşmaktadır. İşte, bu
savaşmak ki Türkiyede kurumları hercümerç etmiş, sosyal
hayatımızdan, dış politikamızdan ekonomimize
varıncaya kadar, spora varıncaya kadar hiçbir meselemizi doğru
tartışamaz duruma gelmişiz.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyedeki spor kulüplerini 6222 sayılı Yasayla
Sporda
şiddet adına, o günkü gündelik olaylarla bir yasa yaptık. Burada biz muhalefet ettik, dedik ki: Bu çok
kolay ve ani oldu. Bu doğru teşhis konulmadı.
Dolayısıyla, oraları da ele geçirme, oraları da yönetme
adına, AKP yeri geldi açık tavır koyarak Federasyon
seçimlerinde, yeri geldi bugün olduğu gibi sütre gerisinden, bazı
yönetim hataları içerisinde, maalesef bugün Türkiye'nin sporda
geldiği bu kaos ortamına Türkiyeyi sürükledi. Her alanda olduğu
gibi, bugün millî takımımızın bile uluslararası
yarışmalardan yasaklanabileceği konuşuluyor.
Dolayısıyla, buradan, şimdiden Hükûmeti uyarıyorum:
Eğer Türk millî takımı, uluslararası spor
müsabakalarından UEFA tarafından kulüplerin yaptığı
hatalardan dolayı men edilir ve bu yönetim zafiyetinden dolayı millî
takım uluslararası yarışmalara gidemezse bunun sorumlusu
AKP Hükûmetidir, bir başkası değildir. Neden bunu söylüyorum?
Değerli arkadaşlar, 14 Mayısta ligler
bitmiş, ligler bitmezden önce birtakım dinlemeler, soruşturmalar
başlamış ve şike
operasyonunun aslında o zaman yapılması gerekirken AKP Hükûmeti
muhtemeldir ki bunu geciktirmiş ve liglerin bitmesine ertelemiş;
ligler bitmiş, ondan sonra gündeme Türkiye Futbol Federasyonunun seçimi
gelmiş. O seçimde Hükûmet taraf olmuş ve Futbol Federasyonu
Başkanının seçiminde Şu olsun, bu olmasın.
noktasında o gün isimlerin üzerinde bile Sayın Başbakanın
ağzına varan birtakım isimler telaffuz edilmiş. Futbol
Federasyonunun bugünkü yönetimi bombayı kucağında bulmuş ve
Başkanı ve yönetiminde tanıdığımız hakikaten
dürüst, samimi, başarılı insanlar var ama bombayı
kucaklarında buldular. Futbol Federasyonu yönetiminden sonra Aman,
seçimler geldi, birilerini karşımıza almayalım. diye,
soruşturma seçimlerden sonraya ertelenmiş ve seçimlerden sonraya
ertelenmesinin neticesinde birçok mağdur ve birçok müsebbip de
dolayısıyla ortalığa dökülmüş ve bugün gelinen konumda
tekrar söylüyorum: Hâlen Yargı kararı beklensin. denilmekte ama en
yetkili ağızlardan şike artık itiraf edilir duruma
gelmiş, Federasyonun kongresinde şikenin itiraf edildiği bir
ortama sürüklenmiş Türkiye ve Yargı kararı beklensin. deniyor.
Ama ben bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Eğer bu ülkede
Genelkurmay Başkanı, Andıç Davasından iki sene öncesinden
konuşuluyor, iki sene sonra tutuklanıyorsa, eğer Yaşar
Büyükanıt, eski Genelkurmay Başkanı, seneler öncesinden
konuşulup hâlen daha tutuklanmamış ve tutuklanacağı
günü bekliyorsa Hükûmet sütre gerisinde adalete müdahale ediyordur Şu
bugün tutuklansın, bugün gündem tayin edilsin. diye ve spor da bu noktada
bir kaosun içerisine sürükleniyordur ve millî takım eğer bütün bu
operasyonların içerisinden
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
uluslararası yarışmalara katılamazsa, tekrar söylüyorum,
bunun tek sorumlusu Hükûmettir, bir an önce açıkça inisiyatifi ele
almalıdır ve gereği neyse onu yapmalıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Uzunırmak.
Sayın Bakan, bir saniye,
şimdi bazı söz talepleri var, onları da vereyim, sonra size söz
vereceğim.
Sayın Düzgün
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün, Lepra
Haftasına ilişkin açıklaması
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Lepra Haftası nedeniyle, ülkemizde
bu hastalığa yakalanmış tüm hastalarımıza acil
şifalar diliyorum. Ayrıca, ülkemizin leprayla olan
savaşını kazanmadaki baş mimarı olan sevgili Türkan
Saylanı özlem ve rahmetle anıyorum. Kendisini ömrünün son günlerinde
mahkeme kapılarında süründürenlerin, vatan haini ilan etmeye
çalışanların, umarım bugün biraz vicdanları
sızlamış, biraz yüzleri kızarmıştır diye
düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, 31 Ocak 1990 tarihinde Ankara Bahçelievlerdeki evinin önünde
silahlı saldırı sonucu öldürülen Muammer Aksoyun ölüm yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçen hafta 24 Ocak tarihinde,
eşitlik ve adalet ilkelerinin yılmaz savunucusu, büyük insan,
gazeteci, yazar Uğur Mumcuyu, öldürülüşünün on dokuzuncu
yılında rahmetle, şükranla andık.
Bugün, eşitlik ve adalet
ilkelerine gönül vermiş bir başka önemli insanın, bir büyük
hukukçunun ölüm yıl dönümü. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 tarihinde, Ankara
Bahçelievlerdeki evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü, faili meçhul
karanlığına gömüldü. Türkiyede faili meçhullerin aydınlatılacağı
böyle bir siyasi ortamı, siyasi iklimi yakalayacağımız ve
böyle bir siyasi iktidarı gerçekleştireceğimiz inancıyla,
Muammer Aksoyu, ölümünün, öldürülüşünün yirmi ikinci yılında
rahmetle ve şükranla anıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Vural
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 28
Ocak 1920de son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından kabul edilen
Misakımillî kararlarının önemine ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, Misakımillî, bundan tam
doksan iki yıl önce, son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından, 28
Ocak 1920de oy birliğiyle kabul edilmişti. Bu Misakımillî,
aslında milletimizin tam bağımsızlığını
sağlayıp ülkemizin bütünlüğünü kapsayan ve bunları
bozabilecek tüm engelleri ortadan kaldıran millî Kurtuluş
Savaşımızın ve savaş sonrasında kurduğumuz
yeni Türk devletinin siyasi manifestosu niteliğindedir.
Misakımillî, yeni ve millî
bağımsız bir devlet kurmak üzere harekete geçmiş
milletimizin akdettiği, birlikte yaşamak üzere
anlaştıkları şartları kapsayan toplumsal bir
mukaveledir. O gün Misakımillînin çerçevesi belirlenirken ilk olarak
dinen, irfanen, emelen birleşmiş ve yekdiğerine
karşılıklı hürmet ve fedakârlık hissiyatıyla dolu
ve ırki ve toplumsal hakları ile çevre şartlarına tamamen
riayetkâr yerlerin tümü ayrılmaz bir bütündür. denilmiştir. Bizler
de bugün devletin milletiyle bölünmez bütünlüğüne halel
getirmeyeceğimizi, milletin bağımsızlığına,
devletin bölünmez bütünlüğüne göz dikenlerin karşısında
duracağımızı, o günkü haricî saldırılar
karşısında kale gibi duranların torunları olarak bugün
de aynı kararlılığı göstereceğimizi bu kürsüden
haykıracağız, haykırmaya devam edeceğiz. O gün gibi
bugün de millî ve ekonomik kazanımlarımızın inkıtaya
uğramaması için tam bağımsızlık ve serbestiyete
mazhar olmamız hayat ve bekamızın temelidir. Devlet ebet
müddet uğrunda bütün güçlüklere, saldırılara sarsılmaz bir
imanla göğüs gereceğiz. O gün gibi bugün de bizler, iç ve
dış güçlere karşı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) -
var
gücümüzle karşı koymayı sürdürecek, bizlere emanet edilen
Türkiye Cumhuriyetini muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarma
gayretini her daim canlı tutacağız.
BAŞKAN Sayın Şükür,
buyurun.
4.- İstanbul Milletvekili Hakan Şükürün,
Ankaragücü Spor Kulübüne yapılacak maddi desteğe ilişkin
açıklaması
HAKAN ŞÜKÜR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Az evvel CHP Ankara Milletvekilimiz
Sayın Bülent Kuşoğlu Ankaranın spor ve özelde Ankaragücü
Kulübünün sorunlarını dile getirmek istedi.
Ankaragücü, Ankaranın en eski
kulübüdür. Futbol dünyada büyük bir olgu, bu olgudan Ankaralıları
uzak tutamayız. Ankaragücünün ekonomik sorunları ile yakinen
ilgilenen eski bir sporcu olarak buna bir hayli üzüldüm ve bugün çeşitli
girişimler yaptık Ankaradaki çok değerli dostlarımla
beraber bu genç kardeşlerimizi bu zorlu yolculukta desteklemek adına.
Sadece sezon sonuna kadar, bana iletilen bir rakam vardı, biz Ankaradaki
çok değerli, Ankaragücünü seven kardeşlerimle beraber bunu da
önümüzdeki hafta açıklamak istiyoruz, bana iletilen bedel 200 bin TLydi,
bu ihtiyaç bedelini şu an temin etmiş bulunuyoruz.
Bu kardeşlerimizin, tabii,
Ankaragücü formasını giymekten şeref duyduklarını
biliyoruz. Umarım, bu desteğimizi önümüzdeki hafta hep beraber burada
açıklayacağız. Herkese Ankaragücü Spor Kulübünün maddi
problemleriyle ilgilenmelerini rica ediyorum bir İstanbul Milletvekili
olarak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı konuşmalara Gençlik ve Spor Bakanı Sayın
Suat Kılıç cevap verecektir.
Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun,
Ankara ilindeki spor sorunları ve Ankaragücü Spor Kulübünün durumuna
ilişkin gündem dışı konuşması ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın cevabı (Devam)
3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın,
futbolun içinde bulunduğu kaosa ilişkin gündem dışı
konuşması ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (Devam)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Uzunırmak ve Sayın
Kuşoğlunun gündem dışı konuşmalarına
Hükûmet adına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Ankaragücü futbol takımıyla ilgili yapılan tespitlere katılmamak
mümkün değil. Ankaragücü futbol takımıyla ilgili olarak
yapılan tespitlere katılmak için illa Ankaralı ya da Ankara
milletvekili olmak da şart değil. Ankara, her şeyden evvel
cumhuriyetimizin başkentidir ve elbette ki gönüllerin arzu ettiği
şey, Ankaragücünün Süper Ligdeki temsilinin hiç kesintiye
uğramaksızın devam etmesidir. Bu, en gönülden geçen arzumuzdur.
Fakat herkesin malumudur, burada konuşma yapan milletvekillerimizin de çok
iyi bildiği bir realitedir, kulüplerin mali bakımdan yönetimi,
kulüplerin finansmanıyla ilgili konular, Türkiyede özellikle futbol sektörünün
en önemli problemi olarak varlığını korumaya devam
etmektedir. Bu anlamda UEFA ve FIFA çerçevesinde finansal fair play
sağlanmasına yönelik mali anlamda centilmenlik kurallarının
konulması ve kulüplerin bu kurallar çerçevesinde finansal zemini sürdürülebilir
bir düzlemde yönetilmesine yönelik evrensel prensipler tüm ülkelerin ulusal
futbol federasyonlarına dikte edilmektedir. Bu anlamda Türkiye Futbol
Federasyonunun, başta Spor Toto, Süper Lig olmak üzere Türkiyedeki bütün
futbol kulüplerinin mali yönetim anlamında evrensel kurallara riayet
etmeleri yönünde gereken düzenlemeleri, uyarıları, yönlendirmeleri ve
yönetim performansını ortaya koymak gibi kaçınılmaz bir
görevi vardır. Her gelen yönetim, diğer amatör branşları da
bünyesinde barındıran futbol kulüplerini kendi arzu ve hevesleri
istikametinde yönetmeye kalkarsa ortaya çıkacak olan mali tablo maalesef
uzun vadede sürdürülebilir bir performansı ortaya koyamayacaktır. Bu,
sürecin gereğidir.
Sözlerim sadece Ankaragücü için
değil. Genel manada tüm kulüplerin borçlanma politikalarına, yönetim
performanslarına, transfer politikalarına özen göstermek gibi bir
zorunlulukları vardır. Bu, bugün futbol kulüplerinin
başkanları tarafından da ifade edilmektedir, futbol
dışı branşlardaki kulüp başkanları tarafından
da ifade edilmektedir. Taraflı tarafsız, yönetici olan olmayan tüm
gözlemciler, konudan anlayan anlamayan ama para politikasını, mali
politikasını, maliye yönünü işin bilen herkes tarafından
ifade edilen, edilmekte olan konulardır.
Hükûmet anlamında, hemen ifade
etmek isterim, 2003-2004 sezonundan bu yana, 2011-2012 futbol sezonu yani
içinde bulunduğumuz bu seneki Spor Toto Süper Lig
karşılaşmaları dâhil olmak üzere, isim hakkı bedeli
olarak Ankaragücü Spor Kulübüne ödenen para 18,9 milyon liradır, eski
rakamla 18 trilyon 941 milyar Türk Lirası. Bu sene de isim hakkı
bedeli aynı şekilde ödenmiştir. Buna ilaveten, isim hakkı
bedeli dışında, Ankaragücünün de aralarında bulunduğu
on dört Anadolu takımına Spor Toto Süper Ligde, isim
hakkının Bakanlığımıza bağlı Spor Toto
kurumunda olmasından dolayı, ayrıca 800 bin TL her bir
kurumumuza nakden ödemeler gerçekleştirilmiştir. Ama her şeye
rağmen ifade etmek gerekir ki dışarıdan yapılan ödemelerin
rakamı, miktarı, büyüklüğü, hacmi ne olursa olsun kulüplerin öz
kaynaklarını geliştirememeleri durumunda
dışarıdan gelen katkılarla şartların ilanihaye
döndürülebilmesi maalesef mümkün değil. Bu bir realite, bunu görmemiz
lazım. Atasözünde olduğu gibi taşıma suyla değirmen
dönmüyor. Bir yere kadar bu imkânlar kulüplere bir teneffüs imkânı
sağlıyor ama aslolan, uzun vadeli sürdürülebilir mali yönetim
performansının ortaya konulabilmesidir. Bu, sadece Ankaragücü
değil, tekraren altını çiziyorum, bütün futbol kulüpleri
açısından geçerli olan bir durumdur.
Maalesef bizi üzen bir diğer yönü hadisenin şudur:
Futbol kulüpleri özellikle transfer politikalarından kaynaklanan borçlanma
yükü nedeniyle yönetilemez hâle geldiğinde gemiden atılan ilk bagaj
amatör branşlara aktarılan destekler oluyor, ilk etapta amatör
branşlar gözden çıkarılıyor. Dolayısıyla futbol
hayatiyetini zor şartlar altında korumaya devam etse bile futbolun
dış çevresinde hayatiyetini sürdürmekte olan voleyboldan,
basketboldan, güreşten atletizme kadar çok sayıda branş maalesef
sürdürülemez hâle geliyor, sporcular antrenörleriyle birlikte kapı önüne
terk ediliyor, finansmanı sağlanamıyor, kulüplerin bu
sporcularına sahip çıkma
yükü her defasında devletin ya da federasyonların üzerine
kalıyor ve bu tablo içerisinde de Türkiye uluslararası müsabakalarda
arzu edilen performansı bir türlü gerçekleştirmeye muvaffak
olamıyor. Dolayısıyla, futbolun doğru yönetimi herkesten
çok bizim arzu ettiğimiz bir ihtiyaçtır çünkü futbol doğru
yönetildiğinde Türkiyede sporun tüm branşlarında arzu edilen
başarı yakalanabilecektir. Zaman zaman bilim adamlarıyla da
tartışmalara konu olabilmektedir. Türk sporcuların
uluslararası müsabakalarda arzu edilen başarıları
yakalayamamaları, istenen ölçekte madalyaları elde edememeleri bizden
kaynaklanan bir problem midir yani genetik bir sorun mu vardır? Türk
çocukları sporda neden başarılı olamıyor? sorusu
binlerce kez sorulmasına rağmen cevap nettir. Sporun genetik bir yönü
yoktur, Türk çocukları imkân verildiğinde, kulüpler
desteklendiğinde başarıyı yakalayabilmektedir ama burada tekraren
altını çiziyorum iktidar-muhalefet hepimize düşen görevler var,
ki önümüzdeki aylar içinde kulüpler yasasını Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerlendirmesine sunmayı hedefliyoruz. Bu anlamda
muhalefetin de iktidarın da herkesin katkısına ihtiyacımız
olacak. Dolayısıyla, bu sorunu siyasetten ari bir zeminde
tartışmak mecburiyetindeyiz.
Diğer yandan, Ankaragücü Kulübüyle
ilgili son günlerde özellikle antrenörü ve futbolcularının medyaya
intikal eden beyanları üzerinden yapılan değerlendirmelere bakıldığında
beni de çok üzen bir şey oldu. ilk yarıda giyilen ve terden ya da yağmurdan, hava
koşullarından ıslanan formaları ikinci yarıda da
giymek mecburiyetinde kaldık. şeklinde bir açıklamaları
oldu. Bu açıklama üzerine biz Bakanlık olarak kanunen Ankaragücü için
yapabileceğimiz bir şey kalmamasına rağmen, isim hakkı
olarak ödeyebileceğimiz bir rakamın bulunmamasına rağmen
şartları ve imkânları zorlayarak güzide kulübümüzün sene sonuna
kadar malzeme dahil olmak üzere tüm ihtiyaçlarına sponsor olma ya da sponsor bulma düşüncemizi ortaya
koyduk. Bu anlamda yaklaşık on gün önce Ankaragücü Kulübü
yöneticileriyle Bakanlık yetkililerimiz temas sağladı. Bilmenizi
isterim ki şu ana kadar malzeme ihtiyaçlarını içeren listeyi
henüz Bakanlığımıza intikal ettirmiş değiller. Bu
liste Bakanlığımıza intikal ettiği andan itibaren
kendileriyle ilgili bu anlamda gereğini biz manevi bir vazife olarak
değerlendirip yerine getirmeye gayret edeceğiz.
Hakan Şükür
Milletvekilimizin ifade ettiği konu bir sivil toplum inisiyatifidir.
Esasında, iş yeri Ankara olan, vergi levhası, vergi adresi
Ankara olan herkesin belki buradan bir çıkış yakalaması
gerekir. Şehirlerin, şehir halkının ve şehirdeki
sanayicilerin, iş adamlarının, o şehrin, kentin
markası hâline gelen kulüplere ve futbol ya da spor markalarına sahip
çıkmak gibi bir doğal hemşehrilikten kaynaklanan vazifeleri
olmalıdır diye düşünüyorum.
200 bin liralık bir
ihtiyaç kendilerine bildirilmiş. 200 bin liralık bir sponsorluk
temin ettik. Bunu tedarik ederek nakden Ankaragücüne intikal ettireceğiz.
dediler ama tekrar atasözünü hatırlatıyorum: Taşıma suyla
değirmeni döndürebilmek mümkün değil. Kurumsal anlamda Ankaragücünün
bir yeni mali yönetim vizyonunu ortaya koyması zaruret hâline
gelmiştir.
Diğer bir konu,
Sayın Uzunırmakın bahse konu ettiği hususlar, Türkiyede
futbolda yaşanan mevzular. Değerli milletvekilleri, öncelikle 6222
sayılı Kanunda yapılan değişikliklerin Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ortak ürünü olduğunu tekraren hatırlatmakta ben
fayda görüyorum. Kanun değişirken biz muhalefet etmiştik. gibi
bir yaklaşım bugün için doğru bir yaklaşım
değildir yani grupların imzasıdır mühim olan.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Konuşmalarımız var Sayın Bakan.
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Gruplar imzasını koyduktan sonra
münferiden muhalefet etmenin çok anlamlı bir davranış
olduğunu ben zannetmiyorum. Kaldı ki o değişikliklerin
üzerinden geçen zamana rağmen Değişiklikler yanlış
olmuştur. şeklinde kamuoyunda ya da spor dünyasında genel bir
kanaat mevzubahis olmamıştır.
Diğer yönüyle
bakıldığı zaman, Türkiyede senelerin özlemi olan konu,
Türkiye Futbol Federasyonunun özerk olması, kendi kararlarını
bağımsız olarak alması ve uygulaması yönündeki
ihtiyaçtı. Son dönemde Türkiye Futbol Federasyonu en özerk sürecini yaşamaktadır.
UEFA talimatnameleri, FIFA kuralları ve gerekleri ne ise Türkiye Futbol
Federasyonunun bu istikamette hareket etmesi gerektiğine ilişkin
görüşlerimizi binlerce kez Türkiyede her zeminde ifade ettik. Bu sürecin siyasi
bir süreç olmadığını, bu süreçte alınacak
kararların siyasete tahvil edilmemesi gerektiğini, doğru ya da
yanlış kararların vebalinin siyaset kurumuna
ödettirilemeyeceğini her zeminde seslendirdik. Tekraren ifade ediyorum:
Türkiye Futbol Federasyonu tarafından alınacak olan kararların
siyasi bir yönü bulunmamaktadır. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı ya da yönetimi
üzerinde siyasi bir tesir söz konusu değildir. Türkiye Futbol Federasyonu
Başkanı ve yönetiminin görevinin gereği tarafsızlık
prensibince ellerindeki talimatnamelerin ve yasaların gereğini
uygulamaktır. Yargı kararlarını bekleyip beklememek kendi
inisiyatifleridir. UEFA kuralları ve FIFA gerekleri doğrultusunda
hangi kararları verecekleri hususu gene kendilerinin karar altına
alacak oldukları mevzulardır. Bu meselenin içerisine siyaset,
yorumlarıyla girecek olursa Türkiyede taraftarlık
ayrışmasının yanına aynı zamanda siyasal anlamda
da bir ayrışmayı dâhil etmiş oluruz ki, bunun doğru
bir yaklaşım olacağını asla zannetmiyorum.
Her takım taraftarı olan
milletvekilleri her parti grubunun içerisinde bulunmaktadır,
Beşiktaşıyla, Fenerbahçesiyle, Trabzonsporuyla,
Galatasarayıyla, diğer Spor-Toto Süper Ligde bulunan kent
takımlarıyla birlikte her takımın bu çatı altında
taraftarı var. Takım taraftarlığı söz konusu
olduğunda, yani formadaki renkler söz konusu olduğunda partiler ve
siyasal duruşlar bir kenara bırakılabildiğine göre,
futbolun ve sporun meselelerini siyasi bakış açılarıyla
yorumlamamak futbola ve spora yapacağımız önemli katkılar
arasında yerini alacaktır diye düşünüyorum.
Çok değerli milletvekilleri,
diğer yandan güncel gelişmeleri siyaset kurumuyla izah etmeme yönünde
özen gösterilirse buna da ayrıca sevineceğimi beyan etmek isterim.
Özellikle deplasman yasakları konusu, bakın, burada biz Bakanlık
olarak, Hükûmet olarak tavrımızı ortaya koyduk, devletin
deplasmana giden her takımın taraftarlarını korumak,
güvenliklerini sağlamak, intikallerini kolaylaştırmak ve rakip
sahadan güvenli bir şekilde ayrılmalarını sağlamak
gibi bir görevi vardır. Şu ana kadar bu sezon Türkiyede il idare
kurulları tarafından alınmış bir deplasman
yasağı söz konusu değildir ama kulüpler kendi aralarında
karşılıklı rızaya dayalı olarak
Taraftarlarımızı karşılıklı olarak
deplasmana götürmeyelim. şeklinde bir prensip ortaya koyacak olurlarsa bu
kendi takdirleridir ama biz buna rağmen -her defasında ifade ettik-
yasakçı bir yaklaşımı kesinlikle onaylamıyoruz,
doğru bulmuyoruz, tasvip etmiyoruz. Cephede birlikte olan, asker
ocağında birlikte olan, okulda birlikte olan; işte,
alışverişte birlikte olan; birbirinin çekine, senedine kefalet
imzasını koyan insanların tribünlerde farklı
takımların taraftarları olarak
ayrıştırılması, âdeta bitmek bilmeyen bir husumetin
tarafıymış gibi gösterilmeleri Türkiyeye de Türk insanına
da haksızlık olacaktır. Türkiyeyi bu tür
yaklaşımlardan uzaklaştırmak lazım.
Görüşlerimi bu
şekilde ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, 60a göre bir katkıda bulunmak
için...
BAŞKAN - Şimdi
60ıncı maddeye göre söz talepleri var. Sanıyorum Sayın
Kuşoğlu, Sayın Uzunırmak aynı konu üzerinde
konuşacaksınız.
Sayın
Nazlıaka, sizinki de mi aynı?
AYLİN NAZLIAKA
(Ankara) Ben de aynı konu üzerinde, evet.
BAŞKAN
Şimdi, sürekli olarak aynı konu üzerinde konuşulduğu
takdirde...
AYLİN NAZLIAKA
(Ankara) Sayın Başkan...
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Nazlıaka.
...o uzayıp
gidiyor. Normal usulümüz, iki ayrı konuşma yapmıştı
Sayın Kuşoğlu ve Sayın Uzunırmak, onlara söz vermektir
fakat ben, Ankara Milletvekili olduğunuz için esneterek
kurallarımı söz vereceğim ama yani bu sistemi, bu görüşme
esnasında devam ettirmeyelim.
Sayın Serindağ
siz ne için istediniz?
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Efendim, bir konuyu Sayın Bakandan
öğrenmek istiyordum onun için söz istemiştim.
BAŞKAN Hayır
bana söyleyeceksiniz, orası açık değil. Ben duyuyorum sizi.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep ) Tamam.
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hayır, şimdi siz bana niçin söz istediğinizi söyleyeceksiniz bir
cümleyle, ben de size söz verip vermeyeceğime karar vereceğim.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep ) Sayın Başkanım, Sayın
Gençlik ve Spor Bakanımız konuştular. Ben Sayın Çevre ve
Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan Bayraktarın 2010-2011
Şampiyonluk Kupasının Fenerbahçeden alınması
konusunda ince ayar yaptıklarını basından öğrendim.
BAŞKAN
Anladım.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep ) Bu çalışmaların ne
olduğunu Sayın Bakanımız biliyorlar mı, bu konuda...
BAŞKAN
İşte, böyle bir soru sorma imkânımız yok. Bakan
konuşmasını yaptı, size cevap verme imkânı yok.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep ) Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Şimdi
ben sırasıyla söz veriyorum birer dakika.
Sayın
Kuşoğlu buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun,
Ankaragücü Spor Kulübüyle ilgili olarak Federasyon veya
Bakanlığın bir mali denetim yaptırması hususuna
ilişkin açıklaması
BÜLENT KUŞOĞLU
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
konuşması sırasında kulüplerdeki, profesyonel kulüplerdeki
denetime değindi. Kulüplerde bir denetim yapılıyor ama gerçek
anlamda bağımsız bir denetim söz konusu değil. Sadece
Sermaye Piyasasına tabi olan kulüplerde, sadece Sermaye Piyasası, SPK mevzuatına tabi bölümle ilgili
gerçek anlamda denetim yapılıyor, diğer denetim gerçek mali bir
denetim değil. Özellikle Ankaragücü Spor Kulübüyle ilgili olarak
Federasyon veya Bakanlığımız bir mali denetim
yaptırırsa gerçekler ortaya çıkar, şişirilmiş
borçlanma kayıtları ortaya çıkar -çok önemlidir- özellikle
Sayın Bakandan bunu rica ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak
6.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın,
Hükûmetin futbolun yönetiminde inisiyatif alması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bir: Öncelikli olarak
spor genetiği vardır, hatta genetik, dallara göre de önem
kazanır. Türk soylu çocukların genetikle ilgili sporda bir
problemleri yoktur, bunu şuradan anlayabiliriz: Yurt
dışında 4 milyon civarında Türk yaşamakta, Türkiyede
74 milyon civarında vatandaşımız yaşamakta, o 4
milyonun içerisinde başarılı olan çocukların
uluslararası arenada ve millî takımdaki performansları
ortadadır. Dolayısıyla, biz 74 milyondan o kadar çocuğu
çıkartamıyoruz, bu önemli bir kriterdir.
İkinci olarak: Dürüstlük
sıradan olmalıdır, bir erdem sayılmamalıdır ama
Sayın Başbakana gidip Futbol Federasyonu
Başkanlığı için eğer izin alınmak isteniyorsa bu
ülkede bana siyasetin futbolda veya sporda olmadığını hiç
kimse söyleyemez. Doğru teşhis koymak lazım meselelere, kaçmamak
lazım meselelerden. Eğer hakikaten Hükûmet bugün Türkiyeyi
yönetiyorsa sporu da yönetmelidir ve burada inisiyatif almalıdır.
Tabii ki UEFA ve FIFA kriterlerine ters düşmeden bu inisiyatifler
alınmalıdır; sütre gerisinde kalmanın, üflemenin bir
anlamı yok, çıkıp delikanlıca ortada doğruca, dürüstçe
bu meseleyi sahiplenmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Nazlıaka
7.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
Ankaragücü Spor Kulübü için başlattığı kampanyaya
ilişkin açıklaması
AYLİN NAZLIAKA (Ankara)
Sayın Başkan, ben de aslında bugün Sayın Bakandan randevu
istemiştim ancak randevumun şu anda çok da anlamlı
olmadığını anlamış bulunuyorum. Randevu isteme nedenim
şuydu: Aslında, biliyorsunuz, Ankaragücü için bir kampanya
başlattım ve bu kampanya doğrultusunda da Yüz iki
yıllık bir takımı, üstelik de Kurtuluş
Savaşında cephane ve mermi üretmiş olan çalışanlar
tarafından kurulmuş olan bir takımı kurtarma çabasında
acaba kendisi de bir katkı sağlayabilecek mi? diye sormak
istemiştim. Eksik olmasın, malzeme yardımı
sağlayacaklarını söylediler. Ancak Taşıma suyla
değirmen dönmez. cümlesini birkaç kere söylemiş olmasından
anlıyorum ki Sayın Bakan takımı yok olmaya bırakma
yolunda, herhangi bir eyleme geçmeyi düşünmüyor ve bu anlamda bir hayal
kırıklığı yaşadığımı kendisine
iletmek istiyorum. Kendisi yeni mali yönetimle sorunların
çözülebileceğini söyledi. Böyle bir ortamda, acaba yeni bir mali yönetim
devralmak ister mi bu kulübü? Bu konuda da kendisine bir soru yöneltmek
istiyorum.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkanım, sözlerim farklı bir amaçla
çarpıtıldı. Dolayısıyla 60a göre yerimden kısa
bir söz istiyorum.
BAŞKAN Tamam.
Sayın Serindağ nereye gitti?
Yok.
Ben şimdi Sayın Bakana da söz
hakkı tanıyacağım, onun için o sorusunu sorabilirdi. Neyse,
duydunuz ama, bu Sayın Erdoğan Bayraktarın ince ayarla ilgili
basında çıkan sözlerini, size Sayın Ali Serindağ cevap
vermeniz için sormuştu.
Buyurun Sayın Bakan.
8.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın, sözlerinin çarpıtıldığına
ilişkin açıklaması
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) Öncelikle o konuyu söyleyelim o zaman. Biz, Sayın Erdoğan
Bayraktarın, Çevre ve Şehircilik Bakanımızın
Trabzonda yapmış olduğu açıklamayla ilgili
görüşlerimizi daha evvel ifade ettik, beyan ettik. Sporda ince ayar veya
herhangi bir şekilde ayar verilmesi gibi bir durum söz konusu
değildir, seçim bölgesinde yapmış olduğu bir
açıklamadır ve bu açıklamanın ne şekilde
anlaşılması gerektiği kendisi tarafından kamuoyuna
beyan edilmiştir, ancak gerek o açıklamanın istismarından
gerekse bugün yapılan bazı açıklamalarımızın
farklı şekilde değerlendirilmek istenmesinden şunu anlıyorum:
Spor siyasetin öznesi hâline getirilmek isteniyor. Bu yanlıştır.
Ben konuşmamda, CHP, MHP, hiçbir
parti grubunu suçlamadan, herhangi bir isnatta bulunmadan, Türkiye'de sporun
var olan, yaşanan, bilinen sorunlarına dikkat çektim. Her zaman
şu ifade edilir: Millî kaynaklardan, millî bütçeden, bakanlıkların
yatırım ya da diğer ödemelerinden profesyonel futbol kulüplerine
ya da profesyonel spor kulüplerine para ayırmak, nakit aktarmak ne kadar
doğrudur, her zaman bunun tartışması yapılırken
ve hatta bütçe dönemlerinde buna yönelik eleştirilere Hükûmet hedef
olurken, bugün kulüplerin Hükûmet eliyle desteklenmesine yönelik taleplerin bu
kadar yoğun seslendirilmesi, siyasi bir yaklaşımın
neticesidir. Türkiye'de hiçbir profesyonel futbol kulübünü millî kaynaklardan
devletin ya da Hükûmetin koruyabilmesi, finanse edebilmesi, kurtarabilmesi
mümkün değildir. Bunun yolu, yöntemi bellidir. Elbette ki, her bir
milletvekili
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Bir buçuk dakika; herkese bir, size
otuz saniye
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) Bana 4 kişi sataştığı için 6 dakika
BAŞKAN Yok. O zaman,
sataşmadan söz isteyecektiniz. Ondan sonra da sıralama girerdi,
herhâlde Çek Kanunu ile ilgili konuda herkes
Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Arnavutluk Parlamentosu Dış
İlişkiler Komisyonu Başkanının resmî davetine icabetle
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır
başkanlığında Arnavutluku ziyaret edecek beş
kişilik Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/739)
27 Ocak 2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır
başkanlığındaki heyetin; Arnavutluk Parlamentosu
Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Fatos
Bejanın vaki davetine icabetle, Arnavutluka resmî ziyarette
bulunması Genel Kurulun 24 Ocak 2012 tarihli ve 55inci Birleşiminde
kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanunun 2.
maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mehmet Ali Ediboğlu Hatay Milletvekili
Sinan Oğan Iğdır Milletvekili
Volkan Bozkır İstanbul Milletvekili
İdris Bal Kütahya Milletvekili
Şaban Dişli Sakarya Milletvekili
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Adalet Bakanı Sayın Sadullah
Ergin hakkında verilmiş bir gensoru önergesi vardır. Önerge,
daha önce bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
B) Gensoru Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 59
milletvekilinin; görev ve sorumluluğunun gereklerini yerine
getirmediği ve yargı
bağımsızlığının korunmasında gerekli
çabayı göstermediği iddiasıyla Adalet Bakanı Sadullah Ergin
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/7)
19/1/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasanın 12. maddesinde,
herkesin "kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez,
vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere" sahip olduğu; 14. maddesinde
de, "Anayasa hükümlerinden hiçbirinin, Devlete ve kişilere,
Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya
Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde
sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette
bulunmayı mümkün kılacak şekilde"
yorumlanamayacağı belirtilmiştir.
Anayasanın 2. ve 36. maddeleriyle
güvence altına alınan dava yoluyla "hak arama
özgürlüğü"nün anlamlı hâle gelebilmesi, buna ilişkin kamu
otoritesi tarafından yasal koruma düzeneklerinin oluşturulmasına
ve uygulanabilmesine bağlıdır. Hak arama özgürlüğünün temel
ilkesi, Anayasamızda olduğu gibi, AİHS'de ve AİHM
kararlarında da açıkça ifade edilen "adil yargılanma
hakkı"dır. Bu haklar, iddia, savunma ve karar süreçlerini
birlikte kapsar; kullanılmaları yasalarla belirlenir ve her ikisinin
de sınırlandırılamaması anayasal güvence
altındadır.
Adalet Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun ile diğer kanunlarla
verilen görevler göz önünde bulundurulduğunda, sadece soruşturma,
kovuşturma ve yargılama alanındakilerin değil, diğer
bakanlıklarca hazırlanan tüm kanun ve KHK taslaklarının
Türk hukuk sistemine ve kanun yapma tekniğine uygunluğunun Adalet
Bakanlığına yüklendiği açıktır. Türk hukuk
sistemine uygunluğun, Anayasanın sözüne ve özüne ve Anayasanın 90.
maddesi karşısında temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası
sözleşmelere uygunluk olduğu tartışmasızdır.
Nitekim, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı
alanındaki ihlallere yönelik en önemli uyarılar AİHM'den
gelmekte ve Türkiye sürekli mahkum edilmektedir.
Kaldı ki, Anayasanın
yargı bölümünde "Adalet Bakanlığı"na Anayasa ile
"Verilen görevler ve HSYK-yargı organları-Adalet
Bakanlığı bağlantıları göz önünde"
bulundurulduğunda, Adalet Bakanlığına diğer bakanlıklardan
farklı bir görev ve sorumluluk verilmiştir. Yargı
bağımsızlığı ilkesini
aşındırmasına rağmen, Adalet Bakanının HSYK
Başkanlığı görevi, yargıç ve savcıların
idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlı
olması, adalet hizmetlerinin denetiminde Adalet Bakanlığının
görevi, bu görev ve sorumluluğu Anayasa güvencesi altına alarak daha
da kapsayıcı hale getirmiştir.
Türkiye son yıllarda, adil
yargılanma hakkının ihlali ve çifte standart
uygulamalarıyla kargaşa ve kaos ortamına sürüklenmiştir.
Hukuka ve Devlete güven sarsılmıştır. Masumiyet ilkesinin
ihlali, bir önlem olması gerekirken cezaya dönüşen yaygın
tutuklamalar, uzun tutukluluk süreleri, Anayasanın "kişi
hürriyeti ve güvenliği"ni güvence altına alan 19. maddesini yok
sayan yasa kuralları, Anayasa ve yasaları ihlal eden iddianamelerin
düzenlenebilmesi, özel görevli mahkemeler, gizli tanık uygulaması,
soruşturma gizliliği ihlalleri, bu gizliliğin kimi basın ve
yayın organları için uygulanmaması, yasaya/hukuka ve devlete
güvensizliği yaratan uygulamalar, kanunlarla ve KHK'lerle ihlal edilen hak
ve özgürlükler, yargıda yanlı soruşturmalar, kadrolaşmalar,
istifa ve erken emeklilikler, başta telefon dinlemeleri olmak üzere
"kanuna" uygun "hukuka aykırı" uygulamalar,
telefon dinlemelerinde üçüncü kişilerin haklarının
korunmaması ve bu ihlalin iddianamelerin konusunu oluşturması,
başta haberleşme hakkı olmak üzere birçok konuyu terörle
mücadele kapsamına alan kural ve uygulamalar, terörle mücadeleyi gerçek
amacından saptıran ve eleştirel olan tüm yazar çizerleri terör
torbasına atan terörle mücadele mevzuatı, anayasal güvence
altındaki milletvekilliği dokunulmazlığının ve
bunun en dokunulmaz bölümü olması gereken ifade özgürlüğünün
iddianamelerle ihlali... AKP dönemini tanımlar hale gelmiştir.
Satır başları verilen
sorunların çözümü, Anayasa değişikliği gerektirmeyen,
yasalarla ve uygulamalarla düzenlenmesi gereken konulardır. Anayasa,
Teşkilat Yasası ve diğer yasaların verdiği görevler
birlikte değerlendirildiğinde, bu alandaki görev ve sorumluluğun
Adalet Bakanlığına ait olduğu kuşkusuzdur. Hukuk ve
yargı alanındaki kaos giderilmeden, Devlete, hukuka ve yargıya
güven tesis edilmeden yapılacak yeni Anayasanın, aynı kaosun
taşıyıcısı olacağı da
unutulmamalıdır.
Görev sorumluluğunu savsaklayan,
aksatan, yerine getirmeyen, demokratik hukuk devletinin temel güvencesi olan
yargı bağımsızlığının korunabilmesi için
çaba göstermeyen Adalet Bakanlığı ve tüm bunların siyasi
sorumlusu Adalet Bakanı Sadullah Ergin hakkında Anayasanın 98 ve
99 uncu ve TBMM İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri uyarınca
gensoru açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Oğuz
Oyan Adnan
Keskin Erdoğan
Toprak
İzmir Denizli İstanbul
Mehmet
Volkan Canalioğlu B.
Süheyl Batum Ali
Özgündüz
Trabzon Eskişehir İstanbul
Rıza
Türmen Ömer
Süha Aldan Mahmut
Tanal
İzmir Muğla İstanbul
Turgut
Dibek Sencer
Ayata Haydar
Akar
Kırklareli Ankara Kocaeli
İsa
Gök Sedef
Küçük Candan
Yüceer
Mersin İstanbul Tekirdağ
Hasan
Akgöl Ramis
Topal Ali
İhsan Köktürk
Hatay Amasya Zonguldak
Ali
Serindağ Aydın
Ayaydın Mehmet
Şeker
Gaziantep İstanbul Gaziantep
Ali
Demirçalı F.
Nur Serter Kamer
Genç
Adana İstanbul Tunceli
Süleyman
Çelebi Muharrem
Işık Uğur
Bayraktutan
İstanbul Erzincan Artvin
Kazım
Kurt Turhan
Tayan Durdu
Özbolat
Eskişehir Bursa Kahramanmaraş
İzzet
Çetin Recep
Gürkan Müslim
Sarı
Ankara Edirne İstanbul
Osman
T. Korutürk Engin
Altay O.
Faruk Loğoğlu
İstanbul Sinop Adana
Hurşit
Güneş Sezgin
Tanrıkulu Celal
Dinçer
Kocaeli İstanbul İstanbul
Arif
Bulut Namık
Havutça M.
Rıza Yalçınkaya
Antalya Balıkesir Bartın
Mehmet
Ali Susam Mehmet
Hilal Kaplan Aykut
Erdoğdu
İzmir Kocaeli İstanbul
Veli
Ağbaba Ali
Rıza Öztürk Aytuğ
Atıcı
Malatya Mersin Mersin
Rahmi
Aşkın Türeli İhsan
Kalkavan R.
Kerim Özkan
İzmir Samsun Burdur
Osman
Kaptan Tolga
Çandar İlhan
Cihaner
Antalya Muğla Denizli
Bülent
Tezcan İlhan
Demiröz Sena
Kaleli
Aydın Bursa Bursa
Ensar
Öğüt Alaattin
Yüksel Gürkut
Acar
Ardahan İzmir Antalya
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Gensorunun gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmenin gününü kapsayan
Danışma Kurulu önerisi daha sonra onayınıza
sunulacaktır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin, şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin
yol açacağı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye Şeker Fabrikaları
A.Ş. ve buna bağlı olarak faaliyet gösteren ve Anadolu'nun
değişik bölgelerinde bulunan Şeker Fabrikaları, Pancar Kooperatifleri
ve Pancar Alım Merkezleri; pancar tarımı ve pancar şekeri
sektörünün istihdam yaratıcı, tarımı ve
hayvancılığı geliştirici çok önemli ve vazgeçilmez
hizmetleri ile Anadolu çiftçisinin ve insanımızın gözbebeği
gibi baktığı ve koruduğu Cumhuriyetimizin de emaneti olan
kurum ve işletmelerimizdir. Şeker fabrikalarının yan
sektörleri destekleyici etkileri ile katma değer yaratan sektörlerden biri
olması, özellikle de sağladığı sosyal faydanın büyüklüğü
göz önüne alındığında, özelleştirilme sonrası yaşanacaklar
bu sektörden hayatını idame ettiren insanlarımızı çok
büyük ölçüde mağdur edecektir. İşte bu
insanlarımızın ve bunlara bağlı olarak toplumumuzun
büyük bir kesiminin yaşayacakları sorunların tespiti ve bu
sorunların çözümü amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe:
Şekerpancarı, yılda 450
bin ailenin tarımını yaptığı ve şeker
fabrikalarından on binlerce kişinin
çalıştığı, ekim sahalarında yüzde 40
oranında aile işgücünün değerlendirildiği ve Türkiye'de 65
ilde, 7 bin 200 yerleşim biriminde ziraatının
yapıldığı bir sanayi bitkisidir.
Şekerpancarı, en fazla
istihdam yaratan, çiftçiye en yüksek getiriyi sağlayan, tarımı
ve hayvancılığı, maya ve yem sanayi, zirai mücadele,
tarım aletleri, taşımacılık gibi yan sektörleri en
fazla destekleyen, çevre sağlığına büyük katkıda
bulunan ürünlerin başında gelmektedir. Dolayısıyla da
pancar şekeri üretilen tüm ülkelerde titizlikle korunmakta ve
desteklenmektedir.
Ülkemizde de pancar ve pancar
şekeri sektörü bu katkılarına ilaveten yılda
yaklaşık 3 milyar dolar katma değer yaratmakta,
taşımacılık sektörüne yılda yaklaşık 20
milyon ton iş hacmi sağlamakta ve geçimini doğrudan veya
dolaylı olarak sektörle ilişkilendirmiş 10 milyon
insanımıza iş ve ekmek sağlamaktadır. Ancak maalesef
Türkiye, bu sektörü desteklemeyen dünyadaki tek ülke konumundadır.
Pancar şekeri sektörüne olumsuz
darbe vurması beklenen gelişmelerin sonuncusu, 6 Aralık 2005
tarih ve 26.015 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan
Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile üretim maliyetleri düşük,
kârlılığı yüksek olan Bor, Ereğli ve Ilgın
Şeker Fabrikalarının özelleştirme programına alınması
olmuştur. Kurulu bulundukları yörelerdeki önemli sanayi tesisi ve
istihdam alanı niteliğindeki şeker fabrikalarının bu
şekilde kârlı olanlarının öncelikli olarak
özelleştirilmesi hâlinde; 15 ile 18 arasında fabrikaların
kapanması, pancar ve şeker üretiminin % 40 - 50, sektörel
istihdamın % 50 - 60 daralması, yan sektörlerin olumsuz etkilenmesi
sonucu yöresel ekonomik gelişmelerin ve bölgesel kalkınmanın
sekteye uğraması, yöresel katma değerde büyük kayıplar
yaşanması, yüz binlerce kişinin bundan doğrudan etkilenmesi
sonucu köyden kente göç olgusunun artması, büyük kentlerde güvenlik,
kırsal kesimde ise terör sorunlarında artış
yaşanması, mevcut şeker sanayinin çökmesi kaçınılmaz
olacaktır.
Türkiye Şeker Fabrikaları
A.Ş.'nin zarar eden fabrikalarını kâr eden bu fabrikalar
sübvanse ederek dengelemekte ve toplamda kâr etmektedir. Başka bir
deyişle, hazineye yük olmaktan kurtarmakta tüm bölgeler için sosyal bir
denge sağlayarak, adalet görevi görmektedir.
Bu fabrikaların
özelleştirilmesi hâlinde, ekonomik ölçekte olmayan diğer fabrikalar
üretimini sürdüremeyecek, çiftçiler pancar üretimi yapamayacak, fabrikalarda
çalışanlar işinden olacak, yöre halkı işsiz ve
aşsız kalacaktır. Sonuçta, ülke olarak kendimize yeterli
olduğumuz şekerde ithalatçı duruma gelinecektir.
Netice olarak;
Yukarıda anlatılmaya
çalışılan gerçekler çerçevesinde; şekerpancarı
tarımı ve şekerpancarı şekeri sektöründe ekmeğini
kazanan insanların, özelleştirme sonrasında yaşanması
muhtemel gelişmeler ışığında, yaşadıkları
ve yaşayacakları sorunlarının tespiti ve bu
sorunlarının çözümü amacıyla Meclis Araştırma
Komisyonu kurulmasını arz ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
3) Erkan Akçay (Manisa)
4) Ali Uzunırmak (Aydın)
5) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
6) Mehmet Erdoğan (Muğla)
7) Enver Erdem (Elâzığ)
8) Alim Işık (Kütahya)
9) Ali Öz (Mersin)
10) Seyfettin Yılmaz (Adana)
11) Koray Aydın (Trabzon)
12) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
13) Zühal Topcu (Ankara)
14) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
15) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
16) Bülent Belen (Tekirdağ)
17) Celal Adan (İstanbul)
18) Durmuşali Torlak (İstanbul)
19) Sinan Oğan (İğdır)
20) Oktay Öztürk (Erzurum)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin, kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde yük
taşımacılığının yüzde 91i kara yolu
üzerindeki, kamyon olarak bilinen taşıt araçları ile
yapılmaktadır. Türkiye, Avrupa ile Asya ve Yakın Doğu
ülkeleri arasında transit geçişe sahne olan bir ülkedir. Bu yüzden
ülkemiz kara yollarında güvenli ve düzenli bir trafiğin
sağlanmasında "Kamyonlar ve kamyoncu esnafının
sıkıntıları" konulu Anayasa'mızın 98 ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Türkiyede yük
taşımacılığının % 91'i karayolu üzerinde
kamyonlarla yapılmaktadır. Ülkemizde, karayolu
taşımacılığı için gerekli belgelere sahip
yaklaşık 400 bin kamyon bulunmaktadır.
Özellikle ülkemiz gibi demir yolu ve
deniz yollarının yetersiz olduğu ülkelerde uzun mesafeler dahil,
kamyon taşımacılığının yapılması
kaçınılmazdır. Demir yolu ve deniz yolu taşımacılığında
da ayrıca kamyon taşımacılığına ihtiyaç
duyulmaktadır. Yani yükleme alanındaki bir malın istasyon ve
limana ulaştırılmasında kamyon
kullanıldığı gibi, yük boşaltma alanından onun
pazar veya kullanıcıya ulaştırılmasında da kamyon
taşımacılığına ihtiyaç duyulmaktadır.
Kamyon taşımacılığı
yapan vatandaşların çoğu kendisi ve ailesinin
imkânlarını zorlayarak bir kamyona sahip olmuş ve bin bir
meşakkatle kamyonculuk mesleğini yerine getirmektedirler. Bu
esnafın karşılaştığı meşakkatin
başında tabiat şartları gelmekle birlikte, daha çok yol
güvenliğini sağlayan trafik görevlilerinden şikâyet
etmektedirler. Ancak mecbur oldukları için de bu mesleği yapmak
zorundadırlar. Son samanlarda kazançlarının çok
düştüğünü, borçlarını ödemede
zorlandıklarını bunun sonucunda da icralık
olduklarını belirtmektedirler. En büyük şikâyet ve
korkuları da icradan dolayı, yükü ile birlikte, herhangi bir noktada
araçlarının durdurulması ve aracın
bağlanmasıdır. Hemen her gün bu konuyla ilgili şikâyetler
ve yardım isteyen feryatlarla karşılaşmaktayız.
Kamyoncu esnafı, ağır
bir vergi yükü altında bulunduğunu, birkaç yıl öncesine tadar
araçların net ağırlıklarına göre vergilendirilmeleri
söz konusu iken, bugün azami toplam ağırlık üzerinden vergilendirdikleri
belirtilmekte ve bunun adil olmadığı konusunda şikâyete
konu olmaktadır.
K. belgesi sorunu olarak
adlandırılan konu da, hem bu belge
karşılığında para alınması, hem de K1, K2,
K3 diye belgelerin ayrıldığı, bunun da esnafı
mağdur ettiği iddia edilmektedir. Yani ev eşyası
taşınması için verilen K3 belgesine sahip bir kamyon, Antalya'ya
ev eşyası götürmüş, gelirken de bir miktar sebze yüklemiş
ise, cezai müeyyide uygulanmaktadır. Bu kamyoncu esnafını
mağdur ettiği gibi, ev eşyası taşıyanı da,
mağdur edecektir. Bu yüzden ayrı ayrı, K, belgesi yerine tek tip
K, belgesi verilmesi uygun olur.
SRC (Mesleki Yeterlilik Belgesi),
odalar eğitim vererek esnafa bu belgeyi vermekte idi, (Ticari
Taşıt Belgesi adı altında), 10.05.2006da bunlar iptal
edildi ve verine SRC belgeleri önce Bakanlıkça (Ulaştırma), daha
sonra da özel kurslarla bu belgeler 450 TL
karşılığında verilmektedir. Odalar, tarafından
verilmesi uygun görülmektedir.
Kantar uygulaması az da olsa
baş ağrıtmaktadır. Kantarın olmadığı
bir mekânda yüklenen yükün miktarı olduğundan fazla gelebilmektedir.
Bu da önemli bir ceza konusu olmaktadır. Yükü verenin bu konudan sorumlu
tutulması, fazla yüke engel olacaktır.
Kamyon kullanacakların
yaşı 63 olarak sınırlanmıştır. Hâlbuki
otomobil kullananlar da böyle bir sınırlama bulunmamaktadır. Bu
da adil bir uygulama değildir. Psikoteknik uygulaması adı
altında, her beş yılda bir kontrolden geçirilen kamyoncu
esnafının, işini yapıp yapamayacağı da, zaten
ortaya çıkmaktadır.
Kamyonculuk faaliyeti bir aile
işletmesidir. En az iki kişiden meydana gelen ortak bir
çalışma ile gerçekleşmektedir. Bu yüzden diğer iş
kollarındaki işletmelere ne gibi, işletme
kolaylığı ve vergi indirimi uygulanıyorsa kamyoncu
esnafına da uygulanmalıdır. Kamyoncu esnafı, yakıt alır
vergi öder, lastik alır vergi öder, parça alır vergi öder,
ayrıca gelir vergisi öder. Kısaca kullandığı mesleki
her ihtiyaç malzemesi vergiye tabidir.
Bu açıdan
değerlendirildiğinde, genel bütçeye, kamyoncu esnafı
azımsanmayacak miktarda gelir katkısında bulunmaktadır.
Kamyoncu esnafına teşvik ne olabilir? Yakıtta, parça
alımında, lastik alımında ve
taşıdığı yük miktarında olabilir. Bütün bunlar,
kamyoncu esnafının durumunu düzelteceği kanısını
taşımaktayım.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
4) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
5) Enver Erdem (Elâzığ)
6) Mehmet Erdoğan (Muğla)
7) Alim Işık (Kütahya)
8) Erkan Akçay (Manisa)
9) Ali Öz (Mersin)
10) Seyfettin Yılmaz (Adana)
11) Zühal Topcu (Ankara)
12) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
13) Necati Özensoy (Bursa)
14) Sümer Oral (Manisa)
15) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16) Bülent Belen (Tekirdağ)
17) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) D. Ali Torlak (İstanbul)
20) Oktay Öztürk (Erzurum)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin, Muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca; Muz
üreticisinin sorunları ve muz üretiminin kolaylaştırılarak
gerekli tedbirlerin alınması için Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe:
Bugün ülkemizde Alanya, Gazipaşa,
Anamur, Bozyazı ve çevresinde Toros dağlarının
koruduğu mikro klimalarda, çok sınırlı alanlarda muz
yetiştiriciliği yapılmaktadır. Üretim miktarı gereken
destek ve değer verilmediğinden dolayı kapasitenin çok
altındadır. Tarımsal verilere göre dünyada dekar
başına muz veriminin 1,6 ton olduğu belirtilmektedir. Örtü
altı muz üretiminde 5-7 ton, açık alanda 2,5-3 ton verim
alınmaktadır. Ülkemizde örtü altı muz üretiminde ve açık
alanda muz üretiminde dekar başına 4,3 ila 4,4 ton arasında
değerler verilmektedir. Ülkemizde dekar başına muz üretimi dünya
ortalamasının üzerindedir. Ancak koruyucu tedbirler bir türlü
alınmadığından örtü altı muz üretimi maliyetleri
yüksektir.
Yaşanan doğa olayları,
dünyanın ekolojik dengesindeki değişimlerde muz üretimini
olumsuz etkilemektedir. Muz üretimine gereken destek ve maliyetleri
azaltıcı düzenlemeler yapıldığında dünya
çapında meyve pazarında ülkemizin büyük aşama kaydedeceği
muhakkaktır. 10 yıl içerisinde gerekli önlemler
alındığında verim daha da artacaktır.
Eski klasik yöntemlerin
bırakılarak, doku yöntemiyle fide kullanılması muz
üreticisine üretimde büyük kolaylıklar sağlamıştır.
Muz ithalatına sınırlamalar getirilmeli ve Türk üreticisi üretim
maliyetlerinin düşürülmesi noktasında desteklenmelidir. Örtü altı
üretim yaygınlaştırılarak diğer illerimizde de muz
üretimi teşvik edilmelidir. Sektörde yaşanan
sıkıntılar yüz yüze yapılacak görüşmelerle yerinde
görülmeli ve bir an önce çözümlenmelidir. Ülkemiz dünyada layık
olduğu yere muz üreticiliğinde gelmelidir.
Bu sebeple Türkiye Büyük Millet
Meclisinden oluşturulacak bir heyet muz üretiminin zorluklarını
ve üreticisinin sıkıntılarını yerinde
değerlendirmelidir.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
4) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
5) Mehmet Erdoğan (Muğla)
6) Enver Erdem (Elâzığ)
7) Alim Işık (Kütahya)
8) Ali Öz (Mersin)
9) Seyfettin Yılmaz (Adana)
10) Zühal Topcu (Ankara)
11) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
12) Erkan Akçay (Manisa)
13) Sümer Oral (Manisa)
14) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
15) Bülent Belen (Tekirdağ)
16) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
17) Necati Özensoy (Bursa)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
20) Oktay Öztürk (Erzurum)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve
arkadaşları tarafından, Diyarbakır Sur İlçesi, İç
Kale eski cezaevi çevresinde yapılan kazılarda çıkan cesetlerin
bütün yönleriyle araştırılması amacıyla, verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 31/1/2012
Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 31.01.2012
Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hasip
Kaplan
Şırnak
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
23 Ocak 2012 tarihinde, Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan ve arkadaşları tarafından verilen (431
sıra nolu), "Diyarbakır Sur İlçesi, İç Kale eski
cezaevi çevresinde yapılan kazılarda çıkan cesetlerin"
bütün yönleriyle araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin,
Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 31.01.2012 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Diyarbakır Milletvekili
Sayın Altan Tana aittir.
Buyurun Sayın Tan. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika, buyurun.
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi
yaklaşık yirmi gündür Diyarbakırda, bütün Türkiyenin ve
dünyanın gözleri önünde bir kazı cereyan ediyor. Şu ana kadar
çıkan kafatası sayısı 23 ve her gün bunlara yenileri
ekleniyor. İlk günden itibaren, partimiz ve bu konuyla ilgili olarak
görevlendirilen arkadaşlarımız bu kazıları
yakından takip ediyorlar ve yapılması gereken bütün işlemleri
gözetimleri altında takip etmeye çalışıyorlar; bunlardan
birisi de benim. Bu kazılarda cesetler ortaya çıkar çıkmaz
Diyarbakırda inceleme için olay yerine gittim ama maalesef, uzun
uğraşılardan sonra ancak tek başıma bir inceleme
fırsatı bulabildim savcıyla, emniyet görevlileriyle uzun
görüşmelerden sonra ama iktidar partisinin bütün milletvekilleri,
bakanları, hatta il başkanları bile herhangi bir izin almadan bu
bölgede kendilerince incelemelerde bulundular.
Sevgili arkadaşlar, bu tip
olaylarda boş polemiklere gerek yok. Yapılması gereken
şeyler var. Nedir bunlar? İlk andan itibaren bütün yetkililerin,
gerek Hükûmet nezdinde gerek yerel yetkililer nezdinde, savcılık
nezdinde net açıklamalarda bulunmaları lazım ve kamuoyunu tatmin
edecek çalışmaları başlatmaları lazım. Biz de
bunun için şunları söyledik, dedik ki: Memleketin her
tarafından ceset fışkırıyor ve bu kazılar özel
bir izinle veya bu konuyla ilgili çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan
cesetler de değil. Söz konusu bölge, Diyarbakırda İçkale
diye tabir edilen bölge, eski cezaevinin, icra müdürlüğünün, daha da
eskisinde vilayetin bulunduğu alan, çok daha eskisinde. Bu alan Kültür
Bakanlığına devredildi. Kültür Bakanlığı,
restorasyon çalışmaları çerçevesinde burada kazılar
yapıyor, müteahhit bu kazıları ve çalışmaları
sürdürüyor. Tamamen bu restorasyon çalışmaları çerçevesindeki
kazılarda ortaya çıkan cesetler bunlar. Yoksa kamuoyuna arz
edildiği gibi, Biz, işte, nerede bir ceset varsa, ihbar varsa bunu
inceliyoruz, bu konuda kazılar yapıyoruz, bakın cesetleri
çıkarıyoruz. şeklinde bir durum, açık ve seçik olarak
ifade edelim, söz konusu değil.
Kaldı ki bahsedilen yerle ilgili
geçen dönem, şu anki Eş Başkanımız Sayın Gültan
Kışanak ve arkadaşlarımızın defalarca bu Meclis
kürsüsünden suç duyuruları var, konuşmaları var,
yazılı olarak da sözlü olarak da yetkililer nezdinde
teşebbüsleri var. Söz konusu bölge -Diyarbakırda JİTEM merkezi
olarak biliniyor- 90lı yıllarda, yüzlerce, evlerinden hatta bazen
gündüz ortasında sokaklardan alınan ve bir daha kendilerinden haber
alınamayan insanların götürüldükleri, işkence edildikleri ve bir
daha görülemedikleri yer olarak biliniyor. Bütün Diyarbakır ve bölge bu
konuyla ilgili yıllardır bu feryatlarını,
haykırışlarını dillendirmelerine rağmen,
maalesef, bu cesetler bir restorasyon kazısında ortaya
çıkıyor.
Şu an gelinen noktada bazı
arkadaşlar çıkıp diyorlar ki: Bunlar çok eski dönemlere ait
olabilir. Bazıları diyor ki: Bu bir heyelan sonucunda olabilir.
Bazıları diyor ki: Birileri
bu kemikleri getirip oraya gömmüş olabilir.
Sevgili arkadaşlar, bunlar,
maalesef, yüz kızartıcı beyanlardır. Sorun çok açık ve
nettir, hangi döneme ait olursa olsun:
1) Bu cesetler kime aittir? Devletin bunun
cevabını vermesi lazım. On bin sene önceye ait
olmadıkları kesin.
2) Eğer bu cesetler, şu an 36
ailenin başvurduğu, DNA tespitinde bulunduğu insanlarla
alakalı değilse, o zaman bu ailelerin kaybolan çocukları
nerededir? Şu ana kadar Benim çocuğum, oğlum, kardeşim,
kızım, eşim, kocam kayboldu. diye başvuran insanların
yakınları nerelerdedir?
Türkiye Cumhuriyetinin Millî İstihbarat Teşkilatı
vardır, askerî istihbaratı vardır, Emniyet İstihbarat Daire
Başkanlığı vardır, Kamu Güvenliği
Müsteşarlığı vardır, Dışişleri
Bakanlığı istihbaratı vardır. Eğer devlet bu
kaybolan vatandaşlarını -yüzlerce vatandaşını-
bulamıyorsa, bu da binlerce yıllık devlet geleneğinin
varisi olduğunu iddia eden Türkiye Cumhuriyeti için ayıptan
başka bir şey değildir. Kaybolan vatandaşlar nerededir?
İki soru soruyoruz:
1) Bu kemikler kimlere aittir, olay
nedir?
2) Kaybolan insanlar nerededir?
İstiklal mahkemelerinden
bahsediyor bazı arkadaşlar, Şeyh Sait olayında idam
edilenlerin mezarları olabilir. diyor. Devletin millî istihbarat
kayıtlarında bunların hepsi var. İstiklal mahkemesi kayıtlarını
hâlâ bir milletvekili olarak ben okuyamıyorum, inceleyemiyorum,
göremiyorum. Soruyoruz: Şeyh Sait ve arkadaşlarının
mezarları nerede? Seyit Rızanın mezarı nerede? Saidi
Nursinin mezarı nerede? 33 kurşun olayında öldürülen Vandaki
vatandaşların, 32 vatandaşın -biri yaralı olarak
kurtuldu- cenazeleri nerede?
Çok enteresan bir şey, bu sistemin
bir mezar düşmanlığı var, mezar
düşmanlığı ve top geçmişe doğru, böyle silsile
hâlinde geriye doğru atılıyor ve bir türlü gerçek failler ve
sorumlular bulunamıyor. Sayın Başbakan, Dersim isyanından
bahsetti, bir katliam olduğunu söyledi. Doğru söyledi. Zilanda bir
katliam olduğunu söyledi. Doğru söyledi. Peki, Sayın
Başbakan, Seyit Rızanın mezarı nerede? İstiklal
mahkemesinde idam edilen Seyit Abdülkadirin, Seyit Muhammedin, Doktor
Fuatın, Hacı Ahdinin mezarları nerede? Bu bilgiler devletin
arşivlerinde. Eğer bu bilgiler ve arşivler bugün gizleniyorsa,
saklanıyorsa İçkaledeki kazılar da bir müddet sonra -anahtar
nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa
kaçtı. Dağ ne oldu? Orman, yandı, bitti, kül oldu- kaybolur
gider.
Bir hakikatleri araştırma
komisyonu kurulsun diyoruz. Bu dönemde bölgede olağanüstü hâl bölge
valiliği yapan Ünal Erkan, Hayri Kozakçıoğlu; aynı dönemin
bakanları Mehmet Ağar ve onlarca savcı, hâkim, vali, bölge
milletvekili, bölgeden bakanlık yapanlar, bunlara niye dönüp sorulmuyor?
Nerede bu insanlar? Hiçbir bilginiz yok mu? Hiçbir bilginiz yoksa siz orada ne
yapıyorsunuz? Affınıza sığınarak söylüyorum:
Domates mi satıyordunuz orada siz? Bu kadar hadise olacak bölgede, bu
kadar insan kaybolacak, bu kadar faili meçhul olacak ve siz Görmedim,
duymadım, bilmiyorum. diyeceksiniz. Bu görevlilerin, o dönemdeki ister
siyasi, seçilmiş -biraz evvel isimlerini de saydım- ister devlet
görevlisi olarak bulunan hâkiminden, savcısından, bakanından
milletvekiline kadar tamamının bilgilerine başvurulması
lazım ve bunun da ötesinde bu insanlar hakkında bir takibat ve
soruşturmanın açılması lazım.
Sevgili arkadaşlar, biz
başından beri söylüyoruz. Bazı, özellikle her fırsatta
BDPyi eleştirmeyi bir marifet sayan kişiler diyorlar ki: Kürt
Ergenekonu hakkında bir şey yapılmadı. Fıratın
doğusuna Ergenekon soruşturması geçmedi. Doğrudur,
defalarca soru önergesi, araştırma önergeleri verdik, feryat ettik.
Daha bugün Eş Genel Başkanımız Sayın Gültan
Kışanak, geçen hafta Sayın Selahattin Demirtaş yine feryat
ettiler, dediler ki: Gelin, bir hakikatleri araştırma komisyonu
kuralım. Bunu da nereden istiyorsanız oradan kuralım. Meclisin
içinden kuralım, bütün partilerden kuralım ve bakalım.
PKKyi devlet kurdurdu. diyorsunuz, Hizbullahı
devlet kurdurdu. diyorsunuz, Ergenekonla bağı var. diyorsunuz.
Peki, bunların belgeleri nerede? Altan Tanın kasasında yok. Bu
devletin tekrar saydım- istihbarat örgütlerinin, 1521deki Kanuni Sultan
Süleymanın tapu tahrir defterlerini hâlâ saklayan bir devletin
arşivinde bunlar varsa neden açıklamıyorsunuz? Niçin bütün bu
belgeleri ortaya dökmüyorsunuz? Bütün devletin, devlet adına işlenen
cinayetlerin ve çetelerin, varsa PKKnin, Hizbullahın, kimin varsa,
bunların belgeleri sizde arkadaşlar, sizde, bizde yok. Bunların
bütün bilgi ve belgeleri Millî İstihbarat Teşkilatında.
Bunları sunarsınız, Türkiye bunların hepsiyle yüzleşir
ve rahatlar. Bunlar olmayana kadar da Türkiye rahat etmeyecek. İlk
fırsatta bir hakikatleri araştırma komisyonunun kurulması
lazım.
Saygılar sunuyorum. Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Tan.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin aleyhinde ilk söz Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Cana aittir.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisinin
Anayasanın 98, Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasına yönelik,
bugünkü gündemini değiştirmeye yönelik önerisine
katılmıyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) Zaten görevin
bu. Çıkıp Katılmıyoruz. diyorsun, iki dakikada
bitiriyorsun.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Çünkü bugün
Meclisin gündeminde çek yasasını -4üncü maddede kaldık- 4üncü
maddeden itibaren görüşmeye devam edeceğiz. İnşallah
kanunlaştıracağız.
Bu
nedenle, BDPnin grup önerisine katılmadığımızı
beyan ediyor, aleyhinde oy kullanacağımızı takdirlerinize
sunuyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Can.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili
Sayın Sezgin Tanrıkulu.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin faili meçhul cinayetler ve
kayıplar konusundaki bu sarsılmaz karşı koyuşu devam
ettikçe biz de burada bunları konuşmaya devam edeceğiz.
Gerçekten benim için zül bir daha bunları burada konuşmak.
İkinci konuşmam benim burada bu konu üzerine. Umarım bir daha
konuşmayız ve burada gerçek anlamda bir komisyon kurar ve
Türkiyedeki bütün faili meçhul cinayetleri aydınlatırız.
Bu
iradeyi bu Meclis ortaya koymalıdır. Eğer bu Meclis bu iradeyi
ortaya koyamazsa Türkiyede barışı, Türkiyede toplumsal
mutabakatı ortaya koyamayız, ortaya çıkartamayız.
Değerli
arkadaşlar, ben size bir kayıpla ilgili bir hikâye anlatarak
konuşmama başlamak istiyorum. 7 Haziran 1995te gün ortasında
kendilerini polis olarak tanıtan iki telsizli şahıs, İnsan
Hakları Derneği üyesi Edip Aksoy ve arkadaşı Orhan Cingözü
alıp ölüm arabaları olarak bilinen Toros marka bir otomobile
bindirdiler. Aksoy ve Cingözden bir daha haber alınamadı. Edip
kaybedildiğinde kızı henüz kırk günlüktü, eşi de yirmi
beş yaşındaydı.
Genç
kadın, Edipin eşi, yirmi beş yaşındaki eşi,
eşinin kaybolduğuna dair dilekçeyi ancak altı yıl sonra
cumhuriyet savcılığına teslim edebildi. Altı yıl
mücadele etti ki dilekçesini savcılığa teslim edebilsin. Ancak o
dilekçe şimdi nerede, hangi dosyanın içerisinde onu da bilmiyoruz.
Genç
kadın kırk günlük bebeğiyle bu dünyada yalnız kaldı.
Kocası bir gün geri gelir diye kendisine bir hayat da kuramadı ve
babasının nerede olduğunu da oğluna anlatamadı. Ne yas
tutabildi ne de bir dua edebildi. Edipin kızı, babası
kayıtlara ölü olarak geçmediği, için bürokraside birçok sorunla
karşı karşıya kaldı. Bunlar belki sizleri çok
ilgilendirmiyor olabilir, arkanızı dönüp bizi dinlemiyor
olabilirsiniz ama o kızın yaşadığı travmayı
onların yakınları ve bizler, avukatlar insan hakları
savunucuları olarak çok iyi biliyoruz ama sizlerin
kayıtsızlığı hâlen bu Mecliste maalesef devam ediyor.
Edipin
kardeşi Mehmet aynen şöyle diyor, aynen okuyorum: Hangi
kapıyı açmaya çalışsak yüzümüze çarpıyorlar. Biz suçlu
değiliz, mağduruz.
Bir
tane çocuğun yaşını büyütüp idam etmişler bir zaman
da. Hâlâ herkes o çocuğu konuşuyor. Bence de konuşsun. Edipin
kaybolması da bir tür idamdır ama kimse çıkıp sormuyor.
Edip nerede? Ne yaptınız ona?
Peki,
Edipin karısı ne istiyor arkadaşlar? Aynen şöyle söylüyor:
Biz kimseden ne para istiyoruz ne de başka bir şey ama bari Edipin
kemiklerini verin bize. İnsan, kemiklerini bulamadığı bir
yakınını her gün, dönecek diye bekliyor. Taş olsa dayanamaz
bu acıya. diyor Edip Aksoyun eşi. Timur Şahan ve Uğur
Balıkın İtirafçı adlı kitabında Abdülkadir
Aygan Edip Aksoyun JİTEM tarafından infaz edildiğini söylüyor
ama hâlen kemikleri yok.
Değerli
arkadaşlar, üzerilerini örtmeye çalışsak bile kayıplar ve
kayıpların kemikleri her gün yakamıza yapışıyor.
11 Ocak 2012 günü de Diyarbakırda Saraykapıda üzerimize
yapıştı bu kemikler, fışkırdılar. Ne
olduğunu bilmiyoruz henüz, ne olduğunu bilmiyoruz. Orayı çok iyi
biliyorum, JİTEMin merkeziyle adliye binası arasındaki ve Cumhuriyet
Başsavcısının makamı arasındaki mesafe sadece 10
metreydi. Çok iyi tanıdığım Fikri Özgen yetmiş
yaşında, JİTEMin sorgu odasındaydı. Orada
olduğunu biliyordum. Başsavcıya gittim, savcılara gittim
ama maalesef, 10 metre ötedeki JİTEMin sorgu merkezine ne
Başsavcıyı götürebildim ne savcıyı götürebildim. Fikri
Özgen hâlen kayıp ve yetmiş beş yaşındaki eşi
Dilşah teyze onun kemiklerini arıyor dua edebilmek için ve biz burada
bir komisyon kurma iradesini ortaya koyamıyoruz. Dilşah teyzemize ve
başka annelerimize ve kadınlarımıza, kardeşlerimize,
babalarımıza Bir gün adaleti getireceğiz. Bu Meclis adaleti
size sağlayacak. diyemiyoruz, o iradeyi ortaya koyamıyoruz.
Yazıklar olsun hepimize!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Ayıp! Böyle konuşma olmaz Sayın Başkan.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Yazıklar olsun hepimize!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sözünü geri alsın Sayın Başkan. Meclise bu
şekilde hakaret edemez.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Eder,
eder.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Meclise bu şekilde davranamaz. Kendisine yazıklar olsun
Sayın Başkan! Konuşmasını bilmiyor.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Oturur musunuz yerinize, oturur musunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Meclise, milletin temsilcilerine böyle hitap edilmez.
BAŞKAN Sayın Canikli, bir
saniye
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Değerli arkadaşlar
BAŞKAN Sayın
Tanrıkulu, siz de daha dikkatli bir dille lütfen
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Efendim, kendimi katarak konuşuyorum.
BAŞKAN Biliyorum ama dikkatli
bir dille lütfen.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Kendimi katarak konuşuyorum. Üzerinize alınacağınıza
gelin komisyon kuralım. Gelin kuralım bu komisyonu. Niye üzerinize
alınıyorsunuz? Ben hepimizi katarak söylüyorum ve bu Meclis diyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Siz meramınızı anlatın,
meramınızı düzgün bir şekilde anlatın. Sizin göreviniz
o. Benim irademe karışamazsın, benim irademe müdahale edemezsin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Eğer bu Meclis adaleti sağlayamazsa, barışı
sağlayamazsa hepimiz altında kalacağız.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sen konuşmanı yap, açıklamanı yap,
meramını anlat, o kadar.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Sizin milletvekiliniz Orada bir heyelan oldu. diyor. Evet, orada bir
heyelan oldu ama o insanların vicdanına karşı bir heyelan
oldu. Eğer bugün burada biz komisyon kurmazsak, o heyelanın
altında başta Adalet ve Kalkınma Partisi olmak üzere hepimiz
kalacağız, hepimiz kalacağız, bunu bilin. O heyelan
insanların vicdanına karşı bir heyelandı, bunu da
bilin.
Değerli arkadaşlar, Radikal
gazetesinde geçenlerde bir toplu mezar haritası yayımlandı.
Gösteriyorum size değerli arkadaşlar, bakın. Bugün Başbakan
Mecliste Biz toplu mezarların üzerlerine gidiyoruz
Ne
Diyarbakırda ne Diyarbakırda yapılan bir kazıda ne
Cizrede ne Tuncelide ne Dersimde, hiçbir yerde Adalet ve Kalkınma
Partisinin siyasal iradesi yok, tesadüfen ortaya çıkan mezarlar var
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bunlar on yıl önce niye çıkmadı? On
beş yıl önce niye çıkmadı tesadüfen? Bu tesadüf hep bizim
dönemimize mi denk geliyor?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
insan hakları savunucularının
iradesiyle, savunucularıyla ve mücadelesiyle ortaya çıkan mezarlar
var. Hiçbir iradeniz yok, hiçbir iradeniz! Bunu bilmenizi isterim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bu tesadüfler niye yirmi yıl önce
olmadı, on beş yıl önce olmadı, otuz yıl önce
olmadı? Bu, sadece AK PARTİ İktidarı dönemine mi denk
geliyor? Ayıptır ya!
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Siz bunun hesabını Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sorun,
bize değil.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Faili meçhul cinayetler yoktur. diyorsunuz.
Türkiye İnsan Hakları Vakfının raporları burada,
gocunmayın, burada raporlar. Bakın, Türkiye İnsan Hakları
Vakfının raporları geçen hafta Meclis İnsan Hakları
Komisyonuna verildi. Bunları görün, 2002den itibaren kaç faili meçhul
var, kaç kayıp var, kaç yargısız infaz var, bunları bilin,
görün. O nedenle, açık açık söylüyoruz, gelin, burada bu komisyonu
kuralım, insanlara adalet getireceğimizi bu Meclisten ilan edelim,
kaçmayın bundan. Meclisteki yasama görevi sadece yasa yapmak
değildir, araştırma komisyonu kurmak da bir yasama faaliyetidir.
Bizim önerilerimize bu şekilde karşı çıkarak Türkiyede
barışı, Türkiyede adaleti, Türkiyede özgürlükleri, Türkiyede
insan haklarını getiremezsiniz.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bu sizin öneriniz değil.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Her şey sizin bildiğiniz doğrular
değildir. Bizim de doğru söyleyebileceğimiz ihtimalinden hareket
ediniz. O nedenle dört şey vardır arkadaşlar
yapacağımız, dört şey.
Bakın, 20
Aralık 2006 tarihinde Birleşmiş Milletler Kayıplar
Sözleşmesi kabul edildi, 92 ülke imza attı, 30 ülke de onayladı.
Hükûmet değil misiniz, getirin o kayıplar sözleşmesini, burada
beraber imzalayalım, bu Meclisin onayından geçsin. Niye
getirmiyorsunuz, neden çekiniyorsunuz?
Dün bir gazetede
İspanyol bir profesörün İspanya deneyimiyle ilgili anıları
vardı, görüşleri vardı. O görüşlerinde şunu
söylüyorlar: İspanyada üzerlerine gidemediler. Niye gidemediler biliyor
musunuz? Çünkü failler hâlen yaşıyordu. Hepsi önemli
görevlerdeydiler, hepsi, o yüzden üzerlerine gidemediler. Ne zamanki öldüler o
zaman üzerine gittiler. Siz de sizin içinizde de bulunan görevliler nedeniyle
mi bunların üzerine gitmiyorsunuz, burada komisyon kurmuyorsunuz?
Birinci
yapacağımız, bu sözleşmeyi imzalamaktır. İkinci
yapacağımız, zaman aşımıyla ilgili süreleri
kaldırmaktır. Üçüncü yapacağımız, veri bankası
kurmaktır. Dördüncü yapacağımız, komisyon kurmaktır.
Bunlardan kaçamayacaksınız. 24üncü Dönemde burada, bu Meclis
çatısı altında bu komisyonları kuracağız,
Türkiyeye adaleti, barışı, özgürlüğü, kardeşliği
beraber getireceğiz ve bir arada yaşamayı her beraber
savunacağız.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Tanrıkulu.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde son söz Isparta Milletvekili Sayın Recep Özele
aittir.
Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin vermiş olduğu grup önerisi aleyhine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce burada lehinde konuşan
CHP Sözcüsünün, sanki bu araştırma önergesinin lehinde herkesin oy
kullanma mecburiyeti varmış gibi, Yazıklar olsun. gibi, çok
değerli milletvekillerimize davranışını lanetle
kınıyoruz, kendisine iade ediyoruz. Hür iradesiyle herkes burada
oyunu kullanacaktır. Biz bunları şov amaçlı da
yapmıyoruz sizler gibi.
Bu dönemde faili meçhullerin üzerine en
fazla İktidarımız gitmekte. Bu dönemde bu kazılar
yapılmakta. Gelen ihbarlar üzerine savcılarımız, yargı
ve emniyet güçlerimiz bu faaliyeti sürdürmekte. Ama maalesef bunun şovunu
yapmak hiç kimsenin hakkı da değildir diyoruz.
Gündemimiz bugün bellidir. Kamuoyunun
beklemekte olduğu çek kanununu bugün görüşeceğiz.
SIRRI SAKIK (Muş) Ya çek
bunlardan çok mu mühim?
RECEP ÖZEL (Devamla) - O nedenle gündemi
değiştirecek nitelikteki bir teklife de sıcak bakmıyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Çek, insan hayatından önemli tabii, haklısınız!
RECEP ÖZEL (Devamla) Bu nedenle
gündemimizi kamuoyunun beklentisine cevap verecek şekilde biz tanzim
ettik.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
İnsan hayatından önemlidir para! Haydi bakalım.
RECEP ÖZEL (Devamla) Grup önerisinin
aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, önerinin oylanmasından önce bir yoklama talebi
vardır. Şimdi, bu yoklama talebini yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Tanrıkulu, Sayın Öğüt, Sayın
Erdoğdu, Sayın Onur, Sayın Tezcan, Sayın Akova, Sayın
Cihaner, Sayın Genç, Sayın Kaplan, Sayın Tayan, Sayın
Kuşoğlu, Sayın Özkan, Sayın Değirmendereli, Sayın
Susam, Sayın Acar, Sayın Kart, Sayın Altay, Sayın Tanal,
Sayın Ekşi.
Adlarını okuttuğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve
arkadaşları tarafından, Diyarbakır Sur İlçesi, İç
Kale eski cezaevi çevresinde yapılan kazılarda çıkan cesetlerin
bütün yönleriyle araştırılması amacıyla, verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 31/1/2012
Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri
reddedilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.- Ülkemizin
ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının temel unsurlarından
olan esnaf ve sanatkârlarımızın içine düştüğü
sıkıntılar ve yaşadığı sorunların
belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması
önergesinin 31/1/2012 Salı günü Genel Kurulda okunarak ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi
31.01.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 31.01.2012
Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti
Grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
25 Ekim 2011 tarih ve 537 sayı ile
TBMM Başkanlığına verdiğimiz, Ülkemizin ekonomik,
sosyal ve kültürel yapısının temel unsurlarından olan esnaf
ve sanatkârlarımızın içine düştüğü sıkıntılar
ve yaşadığı sorunların belirlenmesi
Amacıyla" verdiğimiz Meclis
Araştırma önergemizin 31.01.2012 Salı günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü Birleşiminde
yapılmasını arz ederim.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Manisa Milletvekili Sayın Erkan
Akçaya aittir.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından
alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; esnaf ve sanatkârlarımızın
yaşadığı sorunların tespiti ve çözüm
yollarının bulunması amacıyla verdiğimiz Meclis
araştırma komisyonu önergesi adına söz aldım. Partim ve
şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, esnaf ve
sanatkârımız, sermaye ve refahın tabana yayılmasında,
gelir dağılımının iyileştirilmesinde, sosyal
dengelerin korunmasında ülkemizin çok önemli bir kesimini teşkil
etmektedir. Ülkemizdeki iş yerlerinin yüzde 99u esnaf ve küçük
işletmelerden oluşmaktadır. İstihdamın yüzde 77si,
ekonomide yaratılan katma değerin yüzde 36sı esnaf
tarafından sağlanmaktadır. Bu nedenle, esnaf ve sanatkâr
kesiminin sorunlarını ülkemizin genel sorunlarından ayrı
düşünmemek gerekmektedir. Şu anda, esnaf ve sanatkârımız,
finansman yetersizliği içindedir, gelişmiş pazarlara hitap
edecek donanımlardan mahrumdur, bilgi ve teknolojideki yeniliklerin
getirdiği değişimlere ayak uyduramamaktadır, küresel
ekonominin, marketlerin ve Uzak Doğu mallarının
yarattığı haksız rekabetle karşı
karşıyadır. Mesleki eğitim yetersizliği, sosyal
güvenlik sorunları, yüksek vergi ve sosyal güvenlik primi sorunları,
Avrupa Birliği uyum yasalarının öngördüğü yeni standartlar,
halkın alım gücünün düşmesi ve tüketim
alışkanlıklarının değişmesi, yaşanan iç
göçler ile işsizliğin oluşturduğu kayıt
dışı, esnaf ve sanatkârlığın karşı
karşıya kaldığı haksız rekabet ve bu
sorunların yarattığı tehditler altında esnaf ve
sanatkârımız var olma mücadelesi vermektedir.
Ülkemizin temel direği olan ve
etki alanı itibarıyla her tarafa hitap eden, aile kurumundan sonra
toplumsallaşmanın, iletişim kurmanın, birlik ve
beraberliğimizi zenginleştirmenin en güçlü yapısı olan esnaf
ve sanatkârlık müessesesi, maalesef, büyük bir değişim
geçirmenin ötesinde, çökmek üzeredir. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar
Konfederasyonu verilerine göre, 2 Ocak 2012 tarihi itibarıyla ülkemizde 2
milyon 406 bin esnaf vardır. Yine bu verilere göre, 2005-2011
yılları arasında 1 milyon 56 bin esnaf kepenk
kapatmıştır.
Ana başlıkları
itibarıyla esnafımızın bazı diğer
sorunlarına baktığımızda: Esnaf odalarına üye
olanlardan ustalık belgesi istenmekte ancak Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği ile ticaret siciline kayıtlı olanlardan ustalık
belgesi istenmemektedir. Bu sorunun çözülebilmesi için ticaret siciline
kayıt olacak tacirlerden ustalık belgesi de aranmalı ya da esnaf
ve sanatkârlar siciline kayıt olacak esnaftan ustalık belgesi
aranmaması yönünde bir düzenleme yapılmalıdır ancak en
doğru düzenleme de mutlaka bu ustalık belgesinin
aranmasıdır.
Ulaşımda rekabetin
artması kara yolu taşımacılığını
sekteye uğratmıştır. Yine, deniz yolunda kullanılan
mazotta ÖTV indirimi yapılırken kara yolu taşımacılığında
ÖTV indirimi yapılmaması da ayrı bir haksız rekabete yol
açmaktadır.
Yine, küçük esnafın önemli maliyet
kalemlerinden biri de artan elektrik maliyetleridir. 3 ve daha az kişinin
çalıştığı esnaf ve sanatkâr işletmeleri konut
tarifesi üzerinden elektrik kullanabilmelidir.
Bu kolaylık elektrik dağıtım firmalarına çok büyük bir
yük getirmeyecektir ancak esnafımız için ciddi bir kolaylık
sağlayacaktır.
Sayısal olarak esnaf ve sanatkârlar ile yanlarında
çalışanlar istihdamda diğer meslek gruplarından daha yüksek
bir orana sahipken bu kesimin Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda temsil
edilmemesi büyük bir sorun teşkil etmektedir ve haksız bir durumdur.
Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda TESK temsilcisinin bulunması için
gerekli yasal düzenlemenin mutlaka yapılması gerekmektedir.
Kayıt dışılığın
önlenmesi, uygulamada birliğin sağlanması, mesleki
kuruluşların aynı konudaki uygulamalarında ortaya
çıkan farklılığın giderilmesi bakımından
işletme defteri tutan esnaf ve sanatkârların defterlerinin noterler
yanında esnaf ve sanatkârlar odaları birlikleri tarafından da
tasdik edilebilmesine yönelik mevzuatta değişiklik
yapılmalıdır.
Yine, esnafımızın çok önemli
sorunlarından birisi de hipermarket ve grosmarket olarak tanımlanan
büyük mağazaların haksız ve insafsızca rekabetidir. Avrupa
ülkelerinde titizlikle kent merkezlerinin dışında tutulan hiper
ve süpermarketler ile alışveriş merkezleri ülkemizin hemen tüm
illerinde mahalle aralarına kadar girmiştir. Bu çerçevede
hipermarketler ile büyük alışveriş merkezlerinin
çalışma şartları mutlaka yeniden düzenlenmelidir.
Yine, buna ilişkin Milliyetçi Hareket Partisi
tarafından gerekli kanun teklifi verilmiştir. Ayrıca yine,
mutlaka esnafımızın bütün sorunlarının en iyi
şekilde tartışılıp bir masaya yatırılabileceği
esnaf şûrası da bir an önce
toplanmalıdır.
Emeklilik döneminde faaliyetlerine devam eden esnaf ve
sanatkârlardan yüzde 15 oranında Sosyal Güvenlik Destek Primi
kesilmektedir. Esnaf ve sanatkârlardan Sosyal Güvenlik Destek Primi
kesilmemesine yönelik olarak vermiş olduğumuz kanun teklifi de Plan
Bütçe Komisyonunda beklemektedir.
Değerli milletvekilleri, bu
vesileyle, esnafımızı yakından ilgilendirdiği için
Genel Kurulda görüşmeleri devam eden Çek Kanun Tasarısıyla
ilgili bir iki hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Alacaklı ile borçlu
arasındaki eşitliği ve güveni tesis etmesi gereken çek
müessesesi, maalesef eşitlik ve güven ilkesinden yoksun bir hâle
gelmiştir. Oysa ekonomi büyük ölçüde çeklerle, vadeli satışlarla
ve sözleşmelerle dönmektedir ve mevcut yasada da mutlaka hem borçlunun hem
de alacaklının hak ve hukukunun dengeli bir şekilde
korunması gerekir. Zaten bizatihi bu kanun tasarısının
Meclis gündemine gelmesi dahi esnafımızın, iş âleminin ve
ekonomimizin içinde yaşadığı sorunların vahametini ve
büyüklüğünü göstermektedir. Bu nedenledir ki yüz binlerce
vatandaşımız bu Çek Yasası nedeniyle hapis cezası
tehdidi altına girmiştir ve bu da çok büyük bir tedirginlik
yaratmıştır. O nedenle, hem borçlunun hem alacaklının
hakkı, hukuku mutlaka dengeli bir şekilde dikkate
alınmalıdır.
Yine, esnaf ve sanatkârlar, son birkaç
yıldır piyasalarda var olan talep daralmasından ciddi olarak
etkilenmiştir. Talep daralmasındaki olumsuzlukları
aşabilmek için krediye ihtiyaç duyan esnaf ve sanatkârın karşısına
iki önemli sorun çıkmaktadır. 2001 yılından bu yana kredi
borcu ya da çek ve senetleri nedeniyle bankalar ile ihtilafa düşen çok
sayıda esnaf ve sanatkâr kredi kullanmakta büyük sorun
yaşamaktadır. 2003 yılında bankacılıkta kara
liste olarak adlandırılan olumsuz mali sicilin silinmesine
ilişkin yasal düzenleme bankalar tarafından
uygulanmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
esnafımızı ilgilendiren çok önemli bir husus da 2010
yılı Nisanında Sayın Başbakan tarafından
İstanbulda 10 sayın bakanla birlikte esnafımız için kısaca
3D Değişim, Dönüşüm ve Destek Strateji Eylem Planı hâlâ
eyleme geçirilmemiş, sadece kuru bir plan olarak beklemektedir. Burada
vaat edilenlerin çok büyük bir çoğunluğu, yüzde 90ından
fazlası yerine getirilmeyi beklemektedir. Seçimlerden önce de iktidar
tarafından bu konuda vaat verildi ama hâlâ maalesef bir adım
atılmamıştır. 3D konusu mutlaka hayata geçirilmelidir.
Hükûmeti de bu konuda uyarıyoruz.
Bu düşüncelerle önergemizin
kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyoruz. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Akçay.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
Önerisinin aleyhinde Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin Anayasanın 98, Meclis
İç Tüzüğünün 104 ve 105inci maddelerine istinaden vermiş
olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Grup önerisine katılmıyoruz.
Esnafın sorunlarını biliyoruz. Esnafın
sorunlarını takip ediyoruz. AK PARTİ hükûmetleri esnafın
yanında olmuştur.
Bu nedenle gündemi
değiştirmeye matuf bu öneriye
katılmadığımızı beyan ediyor, ret oyu
kullanacağımızı tekrar ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisinin lehinde İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali
Susam.
Buyurun Sayın Susam. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin esnaf ve sanatkârların
sorunlarını görüşmek üzere vermiş olduğu önerge
üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten konuşulması gereken
önemli konulardan biri. Adalet ve Kalkınma Partisinden
arkadaşımızın çıkıp Esnaf ve sanatkârın
sorunlarını biliyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak da her zaman esnafın
yanındayız
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Grup önerisi yetişmiyor, onun için
yapıyoruz yani tek nedenimiz o.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) -
şeklindeki kısa görüşmesi, bence bir şeyin
altını çizmekle ne demek istediği daha iyi anlatılır.
Esnaf ve sanatkâr kimdir, nedir, toplumdaki yeri, önemi nedir? Burada, Mecliste
bulunan milletvekillerime anlatmaya gerek duymuyorum. Ancak bu kadar önemli bir
toplumsal ve sosyal kesimin, sayıları ülke nüfusu içerisinde önemli
bir kesimin, yanında çalıştırdıklarıyla birlikte
ülke nüfusunun önemli bir kesimini ifade eden bu kesimin gerçekten ciddi bir
problemi vardır, ciddi sorunları vardır. Bu sorunlarla ilgili saatlerce
bu Meclisin konuşmasına ihtiyaç vardır, önce bunun
altını çizmek istiyorum. Neden? Bu teşkilatın içinde
yıllarını vermiş, esnaf teşkilatında
esnaflık yapmış, yöneticilik yapmış biri olarak, bu
teşkilatın hem bugünkü cumhuriyet hükûmetlerinde hem Osmanlıda
hem Anadolunun bağrında ahilik geleneğinden gelen köklü bir
kültürü vardır ve devlet geleneğine sahip çıkma onuruyla bugüne
kadar gelmiş çok önemli bir teşkilattır. Ancak,
değişen koşullar ve bu kesime karşı ülkeyi
yönetenlerin ilgisizliği, giderek esnaf ve sanatkârı çok zor durumlar
içerisine sokmuştur.
Bakınız,
Anayasa madde 173, esnaf ve sanatkârı devlet korur ve kollar. Peki
arkadaşlar, benim bu sene beşinci milletvekilliği
yılım. Bu kürsüde defalarca da konuşuyorum, esnaf ve
sanatkârın sorunlarıyla ilgili olarak. Bunlardan bir tanesi de
alışveriş merkezleri ve hipermarketlerle ilgili olan kanunun bu
Meclisten çıkartılmasıyla ilgili. Bundan önce birçok hükûmetin
bu Meclisten çıkaramadığı bu kanun hâlâ çıkmıyor.
Peki, Anayasanın bu amir hükmü esnaf ve sanatkârı devlet korur ve
kollar derken, büyük alışveriş merkezlerinin, büyük süpermarketlerin ve zincir
mağazaların, özellikle uluslararası satın alma gücünü de
arkasına alarak bugün esnaf ve sanatkârı yok eder noktaya getirmesi
karşısında neden bir kanun teklifini, bu kürsüden söylememize
rağmen, bu Meclise, komisyonlara indiremiyoruz ve nasıl esnaf ve
sanatkârın yanındayız, bunun izahını bu kürsüden
vermek lazım, veremiyoruz ve indiremiyoruz. Bunun izahı şudur:
Esnaf ve sanatkârın örgütlü güçlerinin, lobilerinin, maalesef esnaf ve
sanatkârın sorunlarını çözme doğrultusunda haklı
taleplerini bir yasal düzenlemeyle Meclisten geçirme gücüne ve etkinliğine
sahip olmadığı açıktır.
Siz hepiniz milletvekili olarak
memleketlerinize, seçim bölgelerinize gittiğinizde esnaf ve sanatkâra
uğruyorsunuz, hepiniz taksiye biniyorsunuz, hepiniz berbere gidiyorsunuz,
hepiniz lokantaya giriyorsunuz, hepiniz kahveye gidiyorsunuz, elinizi
vicdanınıza koyun, Allah için söyleyin, halinden memnun Şu an
biz esnaf ve sanatkârlar olarak gerçekten iyi yaşıyoruz. diyebilen
kaç tane esnaf çıkıyor ve kaç tanesi size Sayın vekilim -kibar
da söyleyerek- ya işlerimiz kötü, ne olur buna bir el atın. demiyor
mu? Dediğini ben biliyorum, yaşıyorum.
Değerli arkadaşlar, bütün
siyasi mülahazaları bir kenara bırakın ama bu kesim
yaşatılması gereken bir kesim, bu kesim ona destek verilmesi,
Anayasanın emrettiği desteğin verilmesi gereken bir kesim.
Ulaştırma esnafı dediğimiz taksici, kamyoncu, minibüsçü,
otobüsçü her gün artan mazot, benzin fiyatları karşısında
gerçekten çaresiz bir vaziyetteler.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Taksiciler
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla)
Taksiciler, korsan bir tarafta, diğer noktalar bir tarafta ciddi
sıkıntılar çekiyor. Kamyoncularla ilgili bir şey söyleyeyim,
gerçekten malı yükleyip götürdüğü yerde çektiği eziyetten dolayı
Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Bu mesleği
bırakamıyorum, bıraksam, 700 bin liraya, 500 bin liraya bir
iş bulsam kamyonculuğu bırakacağım. diyen
kamyoncuların derdini bir dinleyin. Esnaf ve sanatkârın,
bakkalın dertlerini bir dinleyin. Bu on dakikalık sürede, bu kadar
geniş kesimin ayrı ayrı dert ve sorunlarını tek tek
sayma fırsatım yok ama onların içlerinden gelen bir kişi
olarak gerçekten sorunlarını biliyorum.
Şimdi kar, buz,
soğuk oldu, fırtına, seralar dondu, çiçekçiler perişan. 14
Şubat Sevgililer Günü, bir tane çiçek yok. (AK PARTİ
sıralarından Eyvah! sesleri) Bakınız, bunu
söylediğim zaman Eyvah! diyen arkadaşıma diyorum: Eyvah, bir
çiçekçinin çiçek bulamaması demek, o çiçekçinin akşam evine ekmek
götürememesi demektir. (CHP sıralarından alkışlar) Yoksa
işin fantezisinde değilim. Çiçekçinin mal bulup, satıp, para
kazanması lazım.
Bakınız,
İstanbulda minibüsçüler kaldırılıyor. Toplu
ulaşımdır, kaldırılabilir. Peki, ne
koyacaksınız, nasıl ikame edeceksiniz? Aylardır
belediyelerden randevu alamıyorlar.
Fırıncılar,
fırıncı esnafı, belediyelerin haksız rekabetiyle
karşı karşıyalar. Bakkallar, büyük
mağazacılığın haksız rekabetiyle karşı
karşıyalar.
Peki, bütün bunlar bizim
ilgi alanımız, bizim konuşmamız, üzerinde düşünmemiz
gereken konular değil mi? Gerçekten küçük işletmeler çok zor
koşullarda yaşıyor arkadaşlar. Bugün yaşanan ekonomik
ve sosyal düzende küçüğün yaşam hakkı giderek elinden
alınıyor çünkü teknoloji ve büyük işletme ve büyük sermaye
güçleri, o kadar acımasızca bir rekabet gücüne ve hacmine
ulaştılar ki. Bir bölgede pazarı ele geçirmek için o bölgede var olan bütün
işletmeleri iflas ettirebilecek kadar güçlü zarar bütçeleri
oluşturabiliyorlar. O bölgeye diyor ki İki yıl sana zarar
bütçesi verdim, o pazarı ele geçir. Çünkü dünyadaki gücü bir şehrin
bir bölgesindeki zarar bütçesiyle dişinin kovuğuna bile gitmiyor ama
o bölgede ekmeğini kazanmak zorunda kalan, o rekabet karşısında
dayanamayan esnafların yok oluşunu elimiz, kolumuz bağlı
seyretmek durumunda kalıyoruz.
Sizden, özellikle bu Parlamentonun tüm
değerli milletvekillerinden şunu rica ediyorum: Küresel ekonomi ve bu
küresel ekonominin geldiği güç karşısında,
değişen dünya ve teknoloji koşullarında artık esnaf,
sanatkâr, KOBİler, küçük işletmeler korunması ve sahip
çıkılması zorunlu olan kesimlerdir, buraya kaynak
aktarmamız gerekir. Bakınız, şu an Halk Bankası
kanalıyla kullandırılan kredilerin bu dönem ne olacağı
hâlâ belirsiz ve kaynak konusunda, ne kadar kaynak ve destek
ayrılacağı belirsizdir. Onun için şunu söylemek istiyorum:
Çok farklı, çok önemli sorunlarımız var, esnaf, sanatkârlar
olarak bu Parlamentodan beklenti içerisindeler çünkü onlar sizin kardeşiniz,
akrabanız, yakınınız, seçmeniniz, onlara sahip çıkmak
sizin ve bizim görevimiz.
Bu duygularla Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu önergeyi destekliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Susam.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde son söz Isparta Milletvekili Sayın Recep Özele
aittir.
Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde olduğumuzu belirteyim.
Burada, kısa konuştuğumuzda arkadaşlarımız
yakınıyorlar. İki saat oldu Meclis açılalı, bugün de
bir önceki aldığımız karar gereği 20.00ye kadar
çalışacağız eğer kararı değiştiremezsek,
şu ana kadar iki grup önerisi konuşuldu, iki grup önerisi daha var,
daha gündeme geçemiyoruz.
Gündemdeki konuları konuşmak,
bitirmek için biz konuşmalarımızı kısa kesiyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) Bunlar
da gündem.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bunlar
ülkenin sorunları değil sanki.
RECEP ÖZEL (Devamla) Elbette ki esnaf
ve sanatkârımızın sorunları vardır, esnaf ve
sanatkârın sorunlarını bilen bir iktidar vardır, biz de
burada ne konuşacağımızı, bizim de konuşacak
konularımız elbette ki bu konularda vardır, sırf gündemi
bitirmek amacıyla konuşmalarımızı kısa kesiyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu bu önergeye katılmıyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özel.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Karar
yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır.
Okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım.
3.- Hatay Milletvekili Mevlüt
Dudu ve arkadaşları tarafından, ülkemizde önümüzdeki
yıllarda yaşanabilecek olası bir deprem felaketi öncesinde
gerekli araştırmaların yapılarak, alınabilecek
tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin
31/1/2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
31/01/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
31.01.2012 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu ve
arkadaşları tarafından, 16 Kasım 2011 tarihinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Ülkemizde
önümüzdeki yıllarda yaşanabilecek olası bir deprem felaketi
öncesinde gerekli araştırmaların yapılarak,
alınabilecek tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi"
hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (130
sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 31.01.2012 Salı günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin lehinde ilk söz, Hatay Milletvekili Sayın Mevlüt Dudu.
Buyurun Sayın Dudu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEVLÜT DUDU (Hatay) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Van ilinde yaşanan depremle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz araştırma
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve yüce
halkımızı saygıyla selamlıyorum.
23 Ekimde Ercişte, 9 Kasımda
Van-Edremitte meydana gelen depremin tahribatını büyük bir
acıyla izledik. Cumhuriyet Halk Partisi olarak ilk günden beri Van
halkını yalnız bırakmadık, konuya büyük bir
duyarlılıkla yaklaştık. Genel Başkanımız 3
kez Vana gitti, deprem günü, bayram ve yılbaşında; bayramı
ve yılbaşını çadırlarda soğukla mücadele eden
yoksul Van halkıyla birlikte geçirdi. Vana gitmeyen ve orada birkaç gün
geçirmeyen milletvekilimiz kalmadı.
Bütün bu çalışmaların
sonucunda yaptığımız çeşitli saptamalar
vardır. Vanda
yaşayanların bir kesimi yani maddi imkânları elverişli olan
veya il dışında yakınları ve akrabaları olanlar
göç ederek kenti terk ettiler. Van nüfusunun yarı yarıya
azaldığı söyleniyor. Yüksek binaların tamamı,
diğer binaların da yüzde 95i oturulamaz durumda. Vanda yaşamak
zorunda kalan yoksul ve çaresiz halk ise şiddetli kış
şartlarında çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. Depremden
ve soğuktan donarak ölmeyen çocuklar çadırlarda yanarak ölüyorlar.
Ya kırsal kesimde yaşayanlar
ne yapıyor? Köylerdeki hasar daha ağır. Rakım daha yüksek
olduğu için kış daha şiddetli geçiyor. Köylüler bir yandan
canlarını, bir yandan da geçim kaynakları olan hayvanlarını
korumaya çalışıyorlar. Şimdiden binlerce hayvanın
öldüğü ve binlercesinin donacağı gözlemleniyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
topraklarının yüzde 92si deprem tehlikesiyle karşı
karşıya. Nüfusumuzun yüzde 95i, büyük sanayi merkezlerinin yüzde
98i, barajlarımızın yüzde 92si deprem bölgelerinde bulunuyor.
Bugün İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin gibi
aşırı göç alan şehirlerimizde konutların yüzde
40ı kaçak ya da ruhsatsız, yüzde 40ı oturulamaz durumda
aynı zamanda. Bu değerler, ülkemizde deprem olgusuyla yaşamak
zorunda olduğumuzun göstergesi.
Deprem, su baskını ve heyelan
gibi doğa olayları, ranta dayalı yer seçimi kararları,
mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi, plansız
kentleşme ve sosyoekonomik politikalar gibi nedenlerle insani ve ekonomik
yıkımlar artıyor. Son yüz on yılda gerçekleşen 9 bin
200 deprem de bu durumun somut kanıtıdır. Ülkemizde hemen her
gün deprem olmaktadır.
Bina kalitesi açısından
bakıldığında, şiddeti 5in üzerindeki depremlerin
yıkıcı olduğu açıkça görülmektedir. 5 ila 5,9
arasındaki depremlerin yirmi iki günde bir, 6-6,9 depremlerin sekiz ayda
bir, 7 ila 7,9 depremlerin kırk ayda bir ortalamasıyla
gerçekleşebildiği göz önüne alınırsa, ülkemizin can ve mal
kayıplarının korkunç boyutları açıkça ortaya
çıkmaktadır.
Bugüne kadar yaşanan depremlerde,
uzmanların ortak görüşü, can ve mal kayıplarına depremlerde
hazırlıksız olmanın ve çürük binaların yol
açtığıdır. Ne merkezî yönetimin ne de yerel yönetimlerin bu
konuda sorumluluklarını yerine getirmedikleri acı bir gerçeklik
olarak karşımızda durmaktadır.
1999 yılında yaşanan
büyük İzmit depremi sonrası, her zaman olduğu gibi konu
sıcakken birtakım önlemler alındı. Bunların
başında deprem vergisi geliyordu. Ödenen deprem vergileri
dışında devlet, depremin acısını ve meydana gelen
yıkımı kısa zamanda unuttu.
Peki, bu yıllardır halktan toplanan
deprem vergileri nerelere ve ne amaçla harcandı? Bu konuda, geçmiş on
yıl içinde Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından konu
birkaç kez soru önergeleriyle gündeme getirilmesine rağmen, Hükûmet bu
konuda mantıklı ve güvenilir bir açıklama yapmadı, ta ki
Van depremine kadar. Van depremi sonrası, Maliye Bakanı, deprem
vergilerinin duble yollara harcandığını itiraf etti, tabii
eğer doğruysa.
Ben, Maliye Bakanına ve Hükûmete
açıkça söylüyorum: Devlet yönetmek ciddiyet ister. Vergi, kanun yoluyla
toplanır ve kanun çerçevesinde harcanır. Bu deprem vergileri Maliye
Bakanı ya da Başbakanın kişisel parası değildir
ve onu canının istediği yere harcayamaz. Deprem vergilerini
başka yerlere harcamakla Vanda insanların yaşamını
yitirmesinden ve bugün çadırlarda çocukların donarak ve yanarak
ölmesinden birinci derecede sorumludurlar. En son yaşanan Van depremiyle
gerçekler, bir kez daha, yadsınamaz bir şekilde kendisini
göstermiştir. Kaybedilen canların, yok olan bir şehrin
hesabı ülkemizi yönetenler tarafından verilmemekte ya da
verilememektedir.
Peki, sırada neresi var? Acaba,
şu anda, Allah korusun, bu ülkenin hangi köşesinde insanlar kaderini
bekliyor ve ne önlemler alınıyor? Geldiğimiz bu noktada,
toplanan deprem vergileri, nerelere ve ne amaçla harcanmıştır?
Hâlâ neden çadır ve konteyner eksiği vardır? Hâlâ, 1
Şubatta, Başbakan, tüm konteyner ihtiyacının
karşılanacağını söylemesine rağmen, hâlen çok
küçük bir bölümünün karşılandığı acı bir
gerçektir. Merkezî yönetim ve yerel yönetimler, depremlere önlem olarak bugüne
kadar ne yapmışlar ve ne yapmayı düşünmektedirler?
Van ziyaretimizde Van Valisi bir
itirafta bulundu: Depreme kadar, depremle ilgili çalışmalar benim
mesaimin ancak yüzde 1ini buluyordu. dedi. Bu bir itiraftır ve ben
soruyorum: Şu anda, deprem tehlikesiyle yaşayan ülkemizin diğer
illerinde valilerin mesaisinin ne kadarı, şu anda, deprem
çalışmalarıyla ilgilidir? Bugüne kadar olduğu gibi Van
depremi sonrası toplanan yardımlar amacına
ulaştırılmayacak mıdır? Vandan göç eden
yaklaşık 400 bin kişinin yeniden hayatlarını
kurabilmeleri için neler yapılmıştır, neler
planlanmaktadır? Okuluna gidemeyen çocuklar ve Yüzüncü Yıl
Üniversitesinde okuyan gençler eğitimlerini nasıl devam ettireceklerdir?
Vanda depremle birlikte yıkılan veyahut da yok olan ekonomi yeniden
nasıl canlandırılacaktır? İnsanlar işlerine
yeniden nasıl sahip olacaklardır? Van Valisi kendisine bariyerlerle
çevrili halktan kopuk bir merkez kurmuş, bu merkezde tamamen mevzuata aykırı
olarak gece yarıları ihaleler
dağıtıldığı söyleniyor. Bunu bize Vanda iş
adamları ve esnaflar söyledi. Onlar çaresizlik içindeyken bu işlerin
dışarıdan gelen yandaşlara dağıtılması
hangi vicdana uygun düşer?
Değerli milletvekilleri, bu konu
siyasi bir konu değildir, insani bir konudur ve bu konuda hep birlikte,
iktidarıyla muhalefetiyle, elimizden geleni yapmak hepimizin boynumuzun
borcudur; ben böyle düşünüyorum.
Ayrıca -süremin sonu
yaklaşıyor- Hatayda meydana gelen selle ilgili de birkaç cümle
söylemek istiyorum. Hatay, özellikle Asi Nehrinin geçtiği Amik Ovası
her yıl sular altında kalıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi
on yıldır iktidarda. Hemen her yıl birkaç kez sel altında
kalan bu bölgede hiçbir önlem alınmadı. Sellerden vatandaşlarımız
borçlarını ödeyemez duruma geldi. Birçok insan toprağını
elinden çıkararak borçlarından kurtulmaya çalışıyor.
Hükûmetten tek bir ses yok. Sel felaketini ortadan kaldırmanın yolu
barajlar yaparak suyu kontrol altına almaktır. Hatayda Suriyeyle
birlikte büyük törenlerle temeli atılan Dostluk Barajı ne oldu? Dostluk
Barajının akıbeti nedir, neden bitirilmiyor? Ben selden
etkilenen tüm Hataylı hemşehrilerime geçmiş olsun diyorum,
onların bu sorununun takipçisi olmak Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim
boynumuzun borcudur. Bu nedenle, AKP Hükûmetine kamuoyu önünde sormak
istiyorum: Hatay Havaalanının kapanmasından dolayı
uçaklarını kaçıran ve işleri aksayan
vatandaşlarımızın durumu ne olacaktır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEVLÜT DUDU (Devamla) Tarlaları
sular altında kalan çiftçilerimizin zararları nasıl telafi
edilecektir?
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Dudu.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
aleyhinde ilk söz, Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Kurta aittir.
Buyurun Sayın Kurt. (BDP
sıralarından alkışlar)
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
23 Ekim 2011 tarihinde Vanda meydana
gelen depremin üzerinden tam yüz gün geçti ve Van depreminin 100üncü gününde,
biz, bugün yine Van depreminin yaralarının
sarılamadığına ilişkin konuşmak durumunda
kalıyoruz. Tabii, bu yüz gün, bizler Meclise gelip giderken, günlük rutin
işlerimizle uğraşırken göz açıp kapayıncaya kadar
bizim açımızdan geçmiş olabilir. Ama Vanda şu anda
çadırlarda yaşayan, evsiz barksız kalan depremzedeler
açısından bu yüz günün hiç de kolay geçmediğini tahmin etmek
zannederim o kadar zor bir şey değildir.
Değerli arkadaşlar, bazen
düşünüyorum, biz burada acaba size işkence mi ediyoruz? Bu kadar
Türkiye'nin gündemi olmayan gündemleri Meclis gündemine getirip burada
konuşunca sizlere acaba haksızlık mı ediyoruz diye
düşünmüyor değilim. Hepinizin sabırsızlıkla
beklediği Çek Kanunu, biraz sonra ona da sıra gelecek, onu da Meclis
görüşecek ve kabul edeceksiniz, biz bunu çok iyi biliyoruz, kalan
maddelerini onaylayacaksınız. Ama sizler, Van depremini, faili
meçhulleri Meclisin asli görevi, sorumluluğu
olmadığını düşünüyorsanız o zaman biz burada size
haksızlık ediyoruz, sizi burada zoraki bir tutmak durumunda
kalıyoruz, bu nedenle de işin açıkçası söylenecek çok laf
kalmıyor sizlere.
Van kobay kenttir Türkiye
açısından, deprem açısından. Bu kobay kentle ilgili olarak
bugüne kadar maalesef Hükûmetin yaptığı hatırı
sayılır bir şey yok. Afaki de ifade etmiyorum, 18 Ocak 2012
tarihli Afet Koordinasyon Merkezi Başkanlığının
raporundan sizlere veriler aktaracağım.
Bildiğiniz üzere, Vanda
yaklaşık 600 bin insan bu depremden zarar gördü, büyük
çoğunluğu Vanı terk etmek durumunda kaldı. Geçen yüz gün
içerisinde Hükûmetin yaptığı şu: 27.598 konteynerin 23.291 adedi
bölgeye ulaştırılmış olup 18 bini tahsis edilmiş.
9 çadır kent merkezi kurulmuş, bu çadır kent merkezlerinde
13.488 kişi yerleştirilmiş. Erciş ilçesinde de 270 Mevlânâ
evi kurulmuş, o Mevlânâ evlerinde de 1.205 vatandaşımız
yerleştirilmiş. Bugüne kadar, devlete ait, bakanlıklara ait
resmî kurumlarda da devletin resmî rakamıdır- 35.976 depremzede
yerleştirilmiş. 600 bin insandan söz ettim, 600 bin insanın mağduriyet
yaşadığı bir yerde bu yapılanları alt alta
yazın, kaç bin insan açıkta duruyor hesabını çok
rahatlıkla çıkarabilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, devletin
sahip çıktığı afetzede sayısı Nusaybin ilçemizin,
Silopi ilçemizin, Yüksekova ilçemizin tek başına sahip
çıktığı vatandaşların sayısı kadar bile
değildir yani devlet herhangi bir ilçemiz kadar ancak Van depremzedelerine
sahip çıkmıştır. Peki, alıp bu kamplara
yerleştirdikleri insanların sorunları yok mu?
Bakın arkadaşlar, dün
Aksaraydan bizi ziyarete gelenler oldu, depremzedeler oldu. Devlet sadece
yatak ve yeme içme ihtiyaçlarını karşılıyor bu
vatandaşların, bunun dışında hiçbir
ihtiyacını karşılayamıyor. Aksaray Valisiyle
depremzedeler görüşmeye çalışıyor, yaklaşık
yetmiş gündür orada bekliyorlar, Aksaray Valisiyle görüşemiyorlar.
Bugün ajanslara düşen bir haberi
daha sizinle paylaşayım. Silifkede bir depremzede gün ortasında
saldırıya maruz kalıyor ve o saldırının
arkasından kendilerine Silifkeyi terk etmeleri, Silifkeden gitmeleri
yönünde tehditlerde bulunulmuş. Bu tehditte bulunanlar hakkında
hiçbir şey yapılmamış. Bu insanların çocukları
okullarda ayrı sınıflarda ayrı muameleye tabi tutularak
yaşıyorlar. Sadece Silifke ya da Akrasayda değil, İstanbuldakiler
de benzer bir sorun yaşıyor, Mersindekiler de benzer bir sorun
yaşıyor, Adanadakiler de benzer bir sorun yaşıyorlar ve
burada devlet bunların hiçbirine sahip çıkmıyor.
İlk günden bu yana biz diyoruz ki
Vanı afet bölgesi ilan etmek durumundasınız, kanun böyle
hükmediyor. Vanı afet bölgesi ilan etmemiş olmanız
kanunları çiğnemek anlamına geliyor.
Bakınız, 1959
yılında çıkarılan Afet Kanunu hangi bölgelerin afet bölgesi
ilan edileceğine ilişkin çok açık ve net hükümler koymuş:
Nüfusu 15 binin üzerinde olan yerlerde eğer ondan fazla bina yıkılmışsa,
o olayda ölü ve yaralanmalar olmuşsa hükûmet, beklemeksizin afet bölgesi
ilan etmek durumundadır. Kanun hükmü budur. 1999 yılında
çıkarılan Kanun da böyle hükmediyor. Ama Hükûmet bu verileri göz
ardı etmiş, bu verileri kimsenin okumayacağını düşünmüş
ve Van afet bölgesi olamaz. diyor. Afet Kanununun 11inci maddesine göre
şu anda Hükûmet görevsizlik yapıyor, Kanunu çiğniyor.
Bakın, Vanın afet bölgesi
olmasını gerektiren hâlleri ben sizinle paylaşayım. Kanundaki zorunlu hâlleri sizinle paylaştım. Vanda yaşamını yitiren vatandaş
sayısı 279, yaralı 301. Yıkılan bina sayısı
Bu rakama dikkat edin arkadaşlar. Kanun On bina yıkılırsa hükûmet afet
bölgesi ilan etmek durumundadır. diyor, Vanda ve
Ercişte yıkılan bina sayısı 2.262. Kaç katı
olduğunu siz hesaplayabilirsiniz. Niye afet bölgesi
ilan etmiyorsunuz o hâlde? Geçmişte buna benzer örnekler sizin
Hükûmetiniz döneminde olmadı mı? Oldu. 26 Ağustos 2010 tarihinde Rizede sel felaketi
oldu. Afet bölgesi ilan ettiniz mi, etmediniz mi? Bir uygulamanızı
daha sizinle paylaşayım. 29 Temmuz 2009da Giresunda sel felaketi
meydana geldi. Giresunu afet bölgesi ilan ettiniz mi, etmediniz mi? Vana
ilişkin bu ayrımcılığın, bu çifte standardın
sebebini, hoşunuza gitmese de, sizin açınızdan zaman kaybı
da olsa, daha acil işleriniz dahi olsa çıkıp burada kamuoyuyla
paylaşmak durumundasınız. Bunu yapmazsanız
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Afet bölgesi
olursa bir çivi çakamazsınız.
ADİL KURT (Devamla) Siz ona
inanıyorsunuz, kanun ona öyle demiyor. Afet Kanununun 11inci maddesi
aynen şunu diyor Sayın Vekilim, diyor ki: Zarara uğrayan
vatandaşların zararları, belirlenen rayiç bedeli üzerinden
kendisine devletçe karşılık beklemeksizin derhal ödenir. Bu
Afet Kanunu 1959 yılında çıkmış ve meri bir kanundur.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Düzce depreminde
verilen para
ADİL KURT (Devamla) Düzce de
aynı şeydir. Siz bunu yok sayarsanız
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Hepsine
veriliyor.
ADİL KURT (Devamla) Buna
şey yapsak da ben hepsini söylüyorum. Siz laf atıyorsunuz, o yüzden
size söylüyorum. Siz anlamamışsınız diye size onu
söylüyorum, kanun maddesini söylüyoruz.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) Biz
yaşadık, anladık.
ADİL KURT (Devamla) Biz çok iyi
anladık, biz Düzceyi çok iyi anladık, Vanı da anlayan herkese
çok teşekkür ediyoruz.
Türkiye halkı Vanı
anladı ama Hükûmet anlamadı. Türkiye halkları Vanı
anladı ama Hükûmet anlamadı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL KURT (Devamla) Evet,
Boludaki, Düzcedeki vatandaşımız oraya ekmeğini,
ayakkabısını gönderdi ama maalesef Hükûmet oraya gitmedi.
Hepinizi selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kurt.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin lehinde son söz, Hatay Milletvekili Sayın Adnan Şefik
Çirkin.
Buyurun Sayın Çirkin. (MHP
sıralarından alkışlar)
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum ve Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin lehinde
konuşmak üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum.
Çok değerli milletvekilleri, tabii
bundan evvel Hatay da, Hatayın önemli bir deprem bölgesi, birinci
dereceden deprem bölgesi olması hasebiyle Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğanın cevaplaması
için bir soru önergesi vermiştik. Ne diyoruz burada: Hatay başta
olmak üzere bölge illerinde yapılan binaların depreme
dayanıklılığı konusunda malzeme, donatı ve proje
takip kontrolleri usulüne uygun yapılmakta mıdır? Yani bugünkü
önerinin de genel çerçevesi.
Neden? Çünkü herkesin bildiği bir
şeyi tekrar etmek belki gereksiz olacak ama deprem öldürmez, bina öldürür
ve deprem öldürmez, depremden sonraki ilk yardım ve kurtarma
çalışmalarının düzensizliği öldürür. Birçok depremde
bu başımıza gelmiştir. İnşallah bundan sonra da
gelmemesi adına, tabii ki bu önerilerimizi ve bu önergelerimizi veriyor ve
meselenin takipçisi oluyoruz.
Bize verilen cevapta, bunun yapı
denetim firmaları tarafından denetlendiği ve
Bakanlığımızın da bu denetim firmalarını
denetlediği noktasında bu soruya cevap verilmiş.
Değerli milletvekilleri, yapı
denetim firmaları hakkında çıkan kanunun tarihi 13/8/2001 yani
57nci Hükûmet. Başına bir deprem gelmiş, asrın felaketi
denilen bir acıyı yaşamış ve 57nci Hükûmet daha hükûmetken,
bu depremin akabinde, ileride böyle acıların yaşanmaması
adına derhâl bu Yapı Denetim Kanununu çıkarmış.
İkinci sorumuz: Hatay ve bölge illerinde
yapı denetimi şartlarına uymadığı tespit edilen
ve depreme karşı dayanıklı olmayan bina sayısı ne
kadardır? Buna cevap yok. Yani Hatayda, Hükûmetimiz, herhangi bir 7 ve
üzerindeki şiddetteki depremde kaç binanın
yıkılacağını tespit etmemiş, bundan bunu
anlıyoruz.
Şimdi, Hatay Mimarlar ve
Mühendisler Odasının ifadesine göre de En az yüzde
Değerli milletvekilleri, üçüncü
sorumuz: Hatay ve bölge illerinde kamuya ait binaların depreme
karşı dayanıklılık testleri yapılmış
mıdır? Buna cevap olarak da Üç tane, Antakya Devlet Hastanesi,
Hassa Devlet Hastanesi ve Samandağ Devlet Hastanesinin güçlendirme
ihaleleri yapılmış olup sözleşme aşamasına
gelinmiştir. diyor ve hâlâ, ama hâlâ Hatay ilinde bulunan tüm okulların
deprem ön inceleme çalışmaları tamamlanmış ve
hazırlıkları sürdürülmektedir. diyor. Yani ortada hâlâ rakam
verecek bir çalışma yok bugüne kadar. Konumuz Hatay ve Sayın
Ahmet Mete Işıkaranın ifadesine göre de Hatayda meydana
gelecek bir deprem tetikleyici unsur taşıyor ve Mersin, Adana,
Gaziantep, Kilis, Osmaniye bölgesini olduğu gibi etkileyecek ve merkez
üssü olabilecek. Böyle bir konuda, böyle bir ilde hâlâ gereken
çalışmaların yapılmamış olduğunu ifade
ediyoruz. Daha doğrusu, bunları soru önergemize verilen cevaplardan
anlıyoruz.
Bununla beraber Hatay ilinin tüm
ilçelerinde tam teşekküllü ambulans ve hasta ve engelli taşıma
ambulansı bulunmakta mıdır? diye bir soru sormuşuz.
Verilen cevapta bunların mahallî idareler tarafından
ayarlandığı ifade ediliyor. Ayarlanmış mı?
Bilinmiyor. Yapılmış mı? Bilinmiyor. Daha doğrusu bu
kâğıt parçası, bu kâğıtta yok; bize verilen bu cevapta
yok. Yani, bu, inşallah, mahallî idarelerde
Ama benim ambulansının
olmadığını bildiğim ilçe var yani bir ambulans gidiyor
o ilçeye, üç gün, dört gün bekliyor; iş çıkarsa hastamızı
götürüyor, çıkmazsa başka bir ilçeye gidebiliyor. Yani böyle
aksaklıklar da var.
Şimdi, çok değerli
milletvekilleri, sayın iktidar milletvekilleri; kimse depremi yaşamak
istemez ve deprem dolayısıyla yaşanan felaketlerden vicdanen
elbette ki rahatsız olur. Aynı zamanda da burası bir
karşılıklı suçlama yeri değildir ama geçmişte
yapılan iyi şeyler vardır. Bu geçmişte yapılan iyi
şeyleri, her fırsatta 57nci Hükûmeti bir şekilde suçlayarak
geçmişte yapılan hataların
Aslında hata olsa bile
geçmişte, bunların tekrarına gerek bırakmamak
gerektiği de ortadayken
Ama yapılan iyi şeyleri de ifade etmek
gerekmez mi? Bugün Vanda millet hâlâ çadırlarda yaşıyor.
Çadırda yaşamıyor, çadırda yanıyor. Binlerce, on
binlerce insan bu soğukta, bu ayazda bekliyor. Televizyonlardan
gördüğümüz kadarıyla çadırlarına bakıyoruz, bizim Amik
Ovasında eskiden pamuk toplayan işçiler olurdu, onların amele
çadırlarına benziyor; ısınmıyor, yanıyor. Hâlbuki
57nci Hükûmet döneminde, asrın felaketi diye tabir ettiğimiz
Marmara depreminde 44 bin adet prefabrik konut yetmiş beş günde
teslim edildi, 44 bin adet. Bunlar geçmişte başarıldı.
Japonlar geldi, buraları gezdi ve Hükûmetimize, Hükûmetimizin herhangi bir
yetkilisine haber dahi vermeden. Dünyada depremde en uzman ülke kabul
edebileceğimiz Japonya bu. Yaptıkları değerlendirme sonunda
bir cümle ifade ettiler: Hayran kaldık. dediler 57nci Hükûmetin
depremle ilgili faaliyetlerine. E, bunlardan örnek almak lazım.
Değerli Meclis, aynı zamanda
Hatayın deprem konusunu konuşurken bugün Hatayda bir felaket
yaşandığını ifade etmek istiyoruz ve bütün çiftçimize,
bütün Hatay halkına geçmiş olsun diyoruz. Hatay sel altında.
Havaalanı da dâhil olmak üzere Hatayın Amik Ovası sel
altında. Dün bölgeden geldim. Kırıkhanın Kazkellisi,
Baldıranı, Baytarlısı; Reyhanlının Uzunköyü,
çevresi; Antakyanın Demirköprüsü batmış, sular altında.
Şimdi, bunun tedbirlerini almak gerektiği kanaatindeyim. Aynı
zamanda Hatay esnafı batmış. Neden batmış? Suriye ile
olan ilişkilerin gerginliğinden ve Suriye ile olan ticaretin
bitmesinden. Hükûmetimiz daha evvel davul zurnayla Suriyedeki ilişkileri
halkımıza ifade etmiş, artık ticaretin gelişmesini
söylemiş. Esnafımız da buna göre tedbir almış, mal
almış, mülk almış, çek vermiş ve birdenbire bıçak
gibi kesildikten ve kimin menfaatine göre kesildiğini de
anlamadığımız bu ilişkiler arkasından
esnafımız batmış. Şimdi, çiftçimiz batacak. Hiç
olmazsa, bu sel bakımından, tarımsal afet bölgesi ilan edilmeli
ki tarım desteklemeleri önce ödensin. 57nci Hükûmet bunu da yaptı.
Eğer arkadaşlarımız geçmişe yönelik bir
araştırma yaparlarsa bunu da görebilirler. O zaman da bir sel
felaketi yaşanmıştı ve 57nci Hükûmet afet bölgesi ilan
etti ve bundan çiftçimiz son derece büyük faydalar gördü. Banka borçları,
çekleri, senetleri, bunlarla ilgilenmek lazım ve değerli iktidardan
da öncelikli ricamız Hatayla ilgili budur. Deprem elbette ki önemli bir
şeydir ama bugünün şartlarında, bugünün koşullarında
en büyük felaket içinden geçtiğimiz günler içerisinde
yaşanmıştır.
Hepinize saygı ve sevgiler
sunuyorum.
Size de saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Çirkin.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
aleyhinde son söz Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikliye ait.
Buyurun Sayın Canikli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Van depremi nedeniyle alınan
tedbirler ve son durumla ilgili burada bazı arkadaşlarımız görüşlerini
ve kanaatlerini beyan ettiler ama ifade edilen bilgilerin en azından bir
kısmının doğru olmadığı ve verilen
rakamların da gerçeği yansıtmadığını
biliyorum. Bunların düzeltilmesi gerekiyordu. Bu çerçevede bu vesileyle
söz aldım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, öncelikle şunu belirtmekte fayda var:
Bakın, elbette ki bütün depremlerde bütün hükûmetler geçmişte de
ellerinden gelen bütün gayreti göstermişlerdir. Bu konuda en ufak bir
tereddüt olamaz. Yani bütün hükûmetlerin, yetkili olanların, sorumlu
olanların böyle bir felaket karşısında içinin
sızlamaması, gerekli hassasiyeti göstermemeleri düşünülemez.
Hiçbir yönetici için geçmişte ve bugün ve bundan sonra da biz böyle bir
değerlendirme yapmıyoruz.
Tabii,
imkânlar çerçevesinde her hükûmet, potansiyeli, tahsis edebilecekleri kaynaklar
çerçevesinde, bütçe imkânları çerçevesinde en iyisini yapmaya
çalışmışlardır. Bu, biraz önce 57 Hükûmet dönemindeki
depremlerle ilgili söylendi. Ondan yana bizim bir şeyimiz yok yani bunu
kabul ediyoruz, daha doğrusu gerçek, kabul etmemek de mümkün değil.
Herkes iyi niyetle ellerinden gelen bütün gayreti gösterdiler.
Bakın,
Van depremiyle ilgili olarak da
Tabii, büyük bir deprem. Tekrar
başsağlığı diliyoruz vefat eden kardeşlerimize,
vatandaşlarımıza bu vesileyle.
En
son 2011 bütçesi kapandıktan sonra bütün bu harcama kalemlerinden arta
kalan 2,5 katrilyon liralık bir kaynak Van depremi için
aktarılmıştır. Bu ilk defa olan bir şey değerli
arkadaşlar. İlk defa bu kadar büyük, bu kadar inanılmaz bir
kaynak bir sefer de böyle bir iş için, böyle bir felaket için bir hükûmet
tarafından tahsis edilmiştir, ilk defa ve bunun kesinlikle takdir
edilmesi gerektiğine inanıyoruz. 2,5 katrilyon liralık bir
kaynak.
Bir
önemli özelliği daha var: İlave, ek kaynak ihtiyacı
gerektirmeden yani yeni bir ilave düzenleme yapmadan, yeni bir vergi ihdas
etmeden, herhangi bir vatandaşımıza, milletimize ilave bir
finansal mali yük getirmeden bu yapıldı ve yaklaşık şu
ana kadar da Van depremi için, Van depreminde zarar gören
vatandaşlarımızın sıkıntılarının
giderilmesi için harcanan para 1 milyar lirayı aştı değerli
arkadaşlar bu kadar kısa süre içerisinde.
Şimdi, bakın,
eğer -hiç tereddüdünüz olmasın- bu deprem daha iklim
şartlarının, hava şartlarının müsait olduğu
bir dönemde olmuş olsaydı bugün bütün prefabrike konutları büyük
oranda tamamlanmış olacaktı, konteynerler tamamlanmış
olacaktı. Kaynak problemimiz yok, hepsi ihale aşamasına
çıkmıştır, ihaleleri büyük oranda yapılıyor ve
eylül sonu ya da sonbahar itibarıyla da bütün ihtiyacı olan
vatandaşlarımızın Vanda kalıcı konutlarına
kavuşturulacağı Hükûmetimiz tarafından ifade edildi ve buna
da uyulacaktır, bu yerine getirilecektir bütün sıkıntılara
rağmen yani zaman olarak, zaman sıkışıklığına
rağmen, mevsimin baskısına rağmen. Dolayısıyla
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Tenkit ettiğimiz konu: Ne zaman? Dört ay oldu.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Sonbaharda, ifade ettik bunu, sonbaharda. Yani
şu anda eğer mevsim müsaade etse bizim bir
sıkıntımız yok, organizasyon açısından
problemimiz yok, irade olarak herhangi bir tereddüdümüz söz konusu değil
ve kaynağımız da var, kaynak da tahsis edilmiş Sayın
Şandır, kaynak da verildi.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Ama çadırda yanıyor insanlar Sayın Canikli!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Dolayısıyla mesele bu.
Bakın, şu anda
konteyner sayısı kırk bine yaklaştı ve sürekli bu
rakam yükseliyor, her geçen gün yükseliyor. Tüm Türkiye, konteyner üreten tüm
firmalar buraya çalışıyor şu anda. Ülkenin kapasitesi bu, bütün
imkânlar zorlanıyor. Çünkü ödemede problem olmayınca,
kaynağınız, paranız varsa üretmek sorun değil ama
bakın, sınırlandıran ne biliyor musunuz? Türkiye'nin üretim
kapasitesi. Hatta dünyanın üretim
Tabii, onun nakli, vesaire zaman
alıyor diğer ülkelerden getirdiğimiz takdirde; onlar da devreye
sokuldu, olabilecek ne varsa, bütün kanallar açık ve
kullanılıyor.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce Neden afet kapsamına alınmadı, afet
bölgesi ilan edilmedi? diye bir soru geldi. Bakın, bunu da müteaddit
kereler açıkladık, açıklamaları yapıldı. Yani
muhtemelen yeterli bilgi olmadığından böyle bir
Biraz önce
yorum yapıldı; bakın değerli arkadaşlar, afet bölgesi
ilan edildiği andan itibaren çivi çakamazsınız, yerleşim
olmaz orada.
SIRRI SAKIK (Muş)
Çiviyi devlet çakar, vatandaş çakmaz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) İzin verin.
Bakın, Giresun,
benim seçim bölgemle ilgili de bir alanın afet bölgesi ilan
edildiğini ve Rizenin ilan edildiğini ama Vanın ilan
edilmediğini ifade ettiler. O yeri çok iyi biliyorum, birkaç defa gittim,
gitmek durumunda kaldık çünkü vatandaşlarımızın çok
yoğun talepleri, eleştirileri vardı afet bölgesi ilan
edildiği için bizi oraya davet ettiler, ben de gittim,
arkadaşlarımızla birlikte gittik. Talepler nedir biliyor
musunuz? O yerleri, toprakları afet bölgesi ilan edilen
hemşehrilerimizin talebi şu: Afet bölgesi özelliğini buradan
kaldırın, yani bu bölgeyi afet bölgesi olmaktan çıkartın.
Talepler bu, aynen böyle. Neden biliyor musunuz? Çünkü, evleri var, bahçeleri
var, yapılaşma olmadığı için, onlar da orada oturmak
istiyorlar, Burası bizim köyümüz, atalarımızın,
babalarımızın yaşadığı yerler ve biz orada
Son derece dik bir arazi, toprak inanılmaz bir şekilde kaygan -zaten
gittiğimizde de kaymıştı- bu nedenle afet bölgesi ilan
edilmiş. Afet bölgesi ilan edilmesi ilave birtakım imkânlar,
avantajlar sağlamıyor. Tam aksine, yerleşime,
yapılaşmaya tamamen kapatıyor. Yani şimdi, biraz önceki
öneri yerine getirilirse, siz Vanın ve Ercişin tamamının
yerleşime kapatılmasını mı öneriyorsunuz, bunu mu
savunuyorsunuz? Bunu savunuyorsunuz daha doğrusu, bunun teknik anlamı
bu, yani söylediğinizin anlamı bu.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Ne alakası var Sayın Canikli? Alakası yok.
SIRRI SAKIK (Muş) Tersine, sizi
göreve davet ediyoruz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Peki, afet bölgesi ilan edildiği zaman başka bir avantajı var
mı? Hiçbir avantajı yok. Bir başka ifadeyle şöyle
söyleyeyim: Sizin düşündüğünüz anlamdaki bütün imkânlar
sunulmuştur, vergi borçları ertelenmiştir -mücbir sebep
çerçevesinde- banka borçları, ne varsa aklınıza gelen bütün
borçlar ertelenmiştir otomatik olarak, hepsinin, tüm Van bölgesinin,
Vanda zarar gören bütün iş adamlarının. Hatta şimdi bir
kanun tasarısı var, inşallah önümüzdeki günlerde
görüşeceğiz. 6111 sayılı Kanun çerçevesinde yapılandırılan
borçlar nedeniyle ödenmeyen taksitler için yasalarda mücbir sebep
öngörülmemiş. O yüzden onların o taksitlerinin de ertelenmesine imkân
sağlamak amacıyla bir kanun tasarısı gelecek, önümüzdeki hafta
görüşeceğiz.
Yani bu anlamda, yapılmayan,
sağlanmayan, Vanda deprem gören vatandaşlarıma hiçbir avantaj
söz konusu değil, bütün imkânlar sağlanmış, bütün
avantajlar sağlanmış, her şey var, bir tanesi yok.
Dolayısıyla, yani öneri
getirirken, eleştiri getirirken değerli arkadaşlar, biraz
bilerek konuşmakta fayda var.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Canikli, başka illere gönderilenler gittikleri yerlerde
sıkıntı yaşıyorlar, bunu da bilin lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın, ben
bir şey söylemiyorum, ben sadece gerçek durumu anlatıyorum, yani reel
şeyleri söylüyorum. Ama sadece eleştirmek için, sadece siyasi olarak
Acaba zarar verebilir miyiz, oradaki yapılan çalışmalardan
Hükûmete -elbette görevimiz olarak yapıyoruz biz bunu, oradan bir
şeyler gelsin diye yapmıyoruz ama- bir zarar verebilir miyiz? diye
siyasi amaçlı bir talepte bulunuyorsunuz. Amaç odur çünkü, başka,
afet bölgesi ilan etmek Vanda yaşayan vatandaşlarımıza bir
katkı sağlamıyor ki. Yani onların aleyhine bir talebiniz
olursa ancak Vanın afet bölgesi ilan edilmesini istersiniz. Şu anda
o öneri, Vanda
yaşayan kardeşlerimizi -Vandan zarar gören kardeşlerimizin
lehine değil aleyhine- topraklarından kovmak anlamına gelir,
oralardan çıkartmak anlamına gelir. Afet bölgesi ilan edilmesi demek
Bu öneriyi getiren arkadaşımız o bölgede, Vanda
yaşayanların tamamının başka yerlere gönderilmesini
istiyor, oralarda iskân edilmemelerini istiyor. Bunun başka hiçbir
anlamı yok. Ben tabii böyle bir niyeti var mı bilemiyorum ama
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Şimdi çıkar açıklar niyetini!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla)
tahmin ediyorum, yeterli bilgi olmadığından, bilgi
eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyorum yani
yoksa hiç kimsenin 100 binlerce insanın topraklarından kovulması
ya da sürülmesi gibi bir sonucu doğuracak Van bölgesinin ya da Vanın
afet bölgesi ilan edilmesi gibi bir öneriyi getireceğine, öneriye
sıcak bakacağına açıkçası ben ihtimal vermiyorum.
Bakın, değerli
arkadaşlar, tabii, sorunlar elbette var yani biraz önce aktarmaya
çalıştık. Bakın, yine ilk defa, biliyorsunuz, kamu
kuruluşlarına ait misafirhanelere yerleştirildi
-sayıları sanıyorum 40 bin civarında- Vanda depremden
zarar gören vatandaşlarımız. Onların çocuklarının
tümünün eğitim sorunları çözülmüş durumda, hatta onlara geçici
iş de bulunuyor yani bu şekilde misafirhanelerde kalan
vatandaşlarımızın geçimlerini sağlamalarına, daha
iyi şartlarda sağlamalarına imkân vermek amacıyla geçici
olarak iş de bulunuyor bulundukları bölgelerde çünkü orada geçici
olarak kalıyorlar, sonuç itibarıyla kalıcı konutları
tamamlandığında memleketlerine, Vana dönecekler.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Günde elli tane telefon geliyor Sayın Canikli, elli tane telefon geliyor
bize.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Birkaç cümleyle de Hatayla ilgili
Amik Ovasındaki selden
zarar gören bütün vatandaşlarımıza biz de geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyoruz. Ama bakın, değerli arkadaşlar, bugün
Hatayda yıllardan beri bir türlü hiçbir hükûmetin hayata
geçiremediği, ihale edemediği Reyhanlı Barajının
inşaatı devam ediyor. Bizim dönemde ihalesi yapıldı,
2015te tamamlanacak. Keza Karaçay Barajı, inşaatı devam ediyor,
2014 yılında tamamlanacak. Suriyeyle yapılan Dostluk
Barajında Türkiye tarafı olarak biz üzerimize düşeni
yapıyoruz. Tabii, öbür tarafta sıkıntılar var,
sıkıntıların kaynağını da biliyorsunuz.
Onlar da aşıldığında o taraf da taahhüdünü yerine
getirecektir. Ayrıca Tahtaköprü Barajı ve Menzelet Projesi de şu
anda ihale aşamasında değerli arkadaşlar. Hatayın
yıllardan beri beklediği ama bir türlü gerçekleştirilemeyen 4
projeden 3 tanesinin inşaatı devam ediyor, 1 tanesi de ihale
aşamasında. Yani tamam, belki takdir etmeyebilirsiniz ama en
azından Hükûmetimiz, bu konuda kaynak aktarmasında ve görevini yerine
getirmesindeki hassasiyeti nedeniyle sanıyorum bir teşekkürü hak
ediyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Şimdi
oylamaya sunayım. Yoklama istedi arkadaşlar.
ADİL KURT (Hakkâri) Ben
Sayın Caniklinin
BAŞKAN Tamam canım, daha
bir yere gitmiyoruz, buradayız. Müsaade buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) Biz sizi
üzmeyiz, ne derseniz
BAŞKAN Hayır, üzme anlamında
değil, ayağa kalktılar, arkadaşları böyle
bekletmeyelim. Elimi ayağımı birbirine dolandırmayın.
Yoklama talebinde bulunan
arkadaşların isimlerini tespit edeceğim: Sayın Hamzaçebi,
Sayın Tezcan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Akgöl, Sayın
Tanal, Sayın Serindağ, Sayın Kaleli, Sayın Nedret Akova,
Sayın Cihaner, Sayın Öğüt, Sayın Karaahmetoğlu,
Sayın Topal, Sayın Öner, Sayın Fırat, Sayın Genç,
Sayın Dibek, Sayın Dudu, Sayın Demiröz, Sayın Özdemir,
Sayın Gök.
Adlarını okuttuğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum
ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- Hatay Milletvekili Mevlüt
Dudu ve arkadaşları tarafından, ülkemizde önümüzdeki
yıllarda yaşanabilecek olası bir deprem felaketi öncesinde
gerekli araştırmaların yapılarak, alınabilecek
tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin
31/1/2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri reddedilmiştir.
Evet, Sayın Kurt...
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın
Başkan, Sayın Canikli deminki konuşmasında benim niyetimi
sorgular nitelikte ifadeler kullandı, bilgi yetersizliği,
bilgisizlikle itham etti. Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Aslında, ben hukukçu
değilim ama birbirinizi sorgulayacaksınız. Burada sadece
hakaret, sataşma vesaire bu konularla ilgilidir, yani öyledir mesele.
Buyurun, siz de cevap verilmesine
müsaade etmeyin lütfen, ona göre bir konuşma rica ediyorum.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Hakkâri Milletvekili Adil
Kurtun, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ADİL KURT (Hakkâri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim öyle cevap hakkı
doğuracak bir tarzım yok.
Ben deminki konuşmamda Vanın,
Mayıs 1959 yılında bu ülkenin, bu ülke Parlamentosunun
çıkarmış olduğu Afet Kanununa göre afet bölgesi ilan
edilmesi gerekir. dedim. Eğer, 1959dan günümüze kadar, Parlamentonun
kabul ettiği bu yasanın bu ülkede yaşayan insanların lehine
bir sonuç doğurmadığını, bu ülkede yaşayan ve
afete maruz kalan insanlara aslında zarar veren bir kanun olduğunu
fark edecek bir akıllı çıkmamışsa ve sadece Sayın
Canikli, siz bunu fark etmişseniz sanırım altmış
yılı, kırk yılı sorgulamak gerekiyor.
Bakınız, bu bir çivi meselesi, sadece Van halkına bu yönlü bir
tesellinizden ibarettir, başka hiçbir şey değil. Evet, halk
oraya çivi çakmayacak, devlet oraya çivi çakmak durumundadır, kanun o
görevi, o sorumluluğu devlete veriyor. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki
Vanın zemini, yapılaşma alanı değişmek
durumundadır. Eğer öyle olmamış olsaydı TOKİ
konutlarını Erek Dağının eteklerine
kaydırmış olmazdınız, binaların
yıkıldığı yerde konut yapardınız. Siz zaten
kentin zeminini değiştirdiniz, yerleşim alanını
değiştirmek durumundasınız. Siz değil başka bir
hükûmet de olsa bunu yapmak durumundadır. Depreme elverişli bir yerde
yeniden yapılaşmaya izin vermek ne herhangi bir hükûmete ne de bir
yerel yönetime düşecek bir sorumluluk değildir.
Siz Vana çok şey yaptık.
diyorsunuz Çok şey yapıldı. diyorsunuz ama Sayın Canikli,
hatırlatmak isterim: Van Belediyesine bugün bile İller
Bankasından yapılan ödeneklerden yüzde 40 kesinti
yapılıyor. Depremin üzerinden neredeyse üç buçuk ay geçti, bu üç
buçuk ayda Vana yapılan bütün ödeneklerde Vanın ödenekleri kesildi.
Niye bu ödenekler kesildi? Bu ödenekler, bu borçlar, hangi dönemin
borçlarıydı? Siyasi mülahaza konusu yapmak istemiyoruz. diyorsunuz
ama biz belediyeyi sizin döneminizden 180 trilyon borçla devraldık. Bu
kesintiler de o dönemin kesintileridir. Bunu da bir kenara bırakın,
Kuşadasındaki vatandaşlarımız bugün de arıyor,
Aksaraydaki insanlarımız bugün de arıyor, oradaki
mağduriyetlerini ifade ediyorlar. Lütfen, kamplara
yerleştirdiklerinize bari sahip çıkın.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkan, Afet Kanununu
BAŞKAN Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Şimdi,
hayırlısıyla başladık, vagon şeklinde gidiyoruz.
Hadi bakalım, buyurun.
2.- Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin, Hakkâri Milletvekili Adil Kurtun, Hükûmete
sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, önce
şunu söyleyeyim: O Kanunu akıllı insanlar çıkardı, teşekkür
ediyoruz kendilerine. Yani ne zaman çıktığını şu
anda da bilmiyorum, hatırlamıyorum, çok da önemli değil.
ADİL KURT (Hakkâri) Söylüyoruz,
okumadıysanız okuyun.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Neden biliyor musunuz? Eğer bir bölgede yapılaşma
olmaması gerekiyorsa teknik nedenlerle, oraya elbette yapılaşma,
iskân müsaadesi verilmemesi gerekir. Yani bunun kurala bağlanmış
olmasının, bunun yasa ile teminat altına alınmış
olmasının neresi yanlış değerli arkadaşlar?
Burada bir yanlışlık yok, doğru. Örneklerini biraz önce
verdim, kendi ilimden başka yerlerde de var.
Şimdi, eğer şu anda
TOKİ gerçekten zemin olarak orada farklı noktalarda
inşaatını yapıyor ama ilan ettiğiniz anda, tek
katlı evler de dâhil olmak üzere, çünkü deprem şartlarında onun
teknik gereklerini yerine getirdiğinizde bunu yapabilirsiniz yani deprem
bölgesi bile olsa yapabilirsiniz, yeter ki kurallara uymak şartıyla,
inşaat kurallarına. O zaman vatandaş kendi arsasına
yapacağı yeri kullanma imkânına sahip olmayacak,
söylediğimiz bu ve hiçbir katkı da sağlamayacak yani orada
depremden zarar gören vatandaşlarımıza hiçbir katkı
sağlamayacak. Dolayısıyla Kanunun getiriliş amacı bu;
son derece akılcı, mantıklı bir düşünceyle uygulamaya
konulmuş, burada bir yanlışlık yok.
Yanlışlık şu: Bu Kanunu yani afetle ilgili kanunu, afet
bölgesi ilan edilmesini sanki insanların lehineymiş gibi aktarmak ve
bunu yapmayan Hükûmeti eleştirmek yanlış. Değerli
arkadaşlar, yanlışlık burada; o anlamda bir problem yok.
Hükûmetimiz doğrusunu
yapıyor, o Kanunu çıkaranlar da doğru yapıyor, ondan yana
en ufak bir problem yok.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Fırat,
niçin girdiniz sisteme?
SALİH FIRAT (Adıyaman) Van
depremiyle ilgili son durumu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN Bugün ne usul, ne kural
varsa gitti ama yarın katiyen bunlara müsaade etmeyeceğim.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fıratın, Vanda vatandaşların hâlâ yazlık çadırlarda
yaşadıklarına, konteynerlere yerleştirilmediklerine
ilişkin açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman) 21
Aralıkta Vana ziyarete gittiğimizde arkadaşlarımızla
birlikte orada Van Valisiyle görüşmüştük. 15 Ocakta çadırda
yaşayan bütün insanların konteynerlere yerleştirileceğini
söylemişti bize. Onun üstünden yaklaşık olarak kırk
beş gün geçti ama hâlâ yaklaşık 30 bin insanımız,
yurttaşımız yazlık çadırlarda yaşıyor,
yangınlarda çocukları ölüyor.
Ben Hükûmetten şunu istiyorum:
Lütfen bu konteynerleri çabuk bitirin, bir. Bir de bir gece sadece
oturduğunuz apartmanlarda kaloriferi yakmayın, o çadırda
yaşayan insanların dramını bir hatırlayın.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Sakık, buyurun.
10.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Van ilinde meydana gelen deprem sonucu
çadırda yaşayan vatandaşların yangın nedeniyle hayatlarını
kaybettiklerine ve Erciş, Patnos ve diğer ilçelerdeki üreticilerin
mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Bugün tabii depremi konuşuyoruz
burada. Şimdi, deprem mağduru 70 bin insan çadırlarda
yaşıyor ve her gün -bir sabah- bir çadır yangınıyla
uyanıyoruz ve insanlar hayatını kaybediyor.
Diğer bir boyutu da: Birkaç kez
burada gündeme getirdim -biraz önce bu işten sorumlu Sayın
Başbakan Yardımcısı oturuyordu, diliyorum buradadır-
Ercişte depremden dolayı insanlar bu sene ürünlerini
toplayamadılar, tarlada kaldı. Burada birkaç kez seslendirdik ama bu
işten sorumlu olan bakanlar bu mağduriyeti gidermediler. Eğer
Sayın Başbakan Yardımcısı buradaysa, o
Ercişteki, Patnosta ki ve diğer ilçelerdeki ürünlerin sahipleri,
hak sahipleri her gün bizi arıyorlar, bu konuda hassasiyet gösterirlerse
sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kayatürk,
buyurun.
11.- Van Milletvekili Burhan
Kayatürkün, Vanın kendi merkezinden Erek Dağının
eteklerine doğru kaydırıldığı şeklindeki
ifadenin doğru olmadığına ve çadırlarda yaşayan
vatandaşların hızlı bir şekilde konteynerlere taşındığına
ilişkin açıklaması
BURHAN KAYATÜRK (Van) Sayın
Başkan, biraz önce bir sayın konuşmacımız burada Vanın
kendi merkezinden Erek Dağının eteklerine doğru
kaydırıldığını söyledi, böyle bir şey
doğru değildir; birincisi.
İkincisi: Evet, şu anda
çadırlarda Vanlı hemşehrilerimiz yaşamakta ancak onlar
hızlı bir şekilde çadırlardan konteynerlere
taşınmakta. Vana gelecek 30 bin konteynerin 24 bin tanesi bölgeye
ulaştırılmış ve geri kalanı da hızlı
bir şekilde ulaştırılıyor.
Bunu ben söylemek istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi İç Tüzükün
52nci maddesine aykırıdır. Uygun görürseniz
açıklayayım efendim.
Şimdi efendim, İç Tüzükün
52nci maddesine göre bir kanun tasarısı veya teklifinin
BAŞKAN Sayın Genç, önce bir okutayım,
ondan sonra konuşalım sizinle.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır,
okutmayın çünkü şöyle: İç Tüzükün 52nci maddesine göre bir
kanun tasarısı veya teklifi, komisyondan gelen raporlar kırk
sekiz saat geçmeden gündeme alınamaz ancak alınabilmesi için Hükûmet
ve esas komisyonun bunu önermesi lazım. Burada öneriyi yapan AKP grup
başkan vekilleri.
52nci maddeyi bir okursanız, bir
bakarsanız Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tamam.
KAMER GENÇ (Tunceli) - İç Tüzük
çok açık efendim.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim?
BAŞKAN Şimdi, bu 52nci
maddedeki hükmün bugüne kadar genellikle uygulandığı hâli
49uncu maddedeki Başkanlıkça
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkanım, 49uncu maddedeki gündemdeki kanun tasarı ve
teklifleri. Bu daha gündeme girmemiş. Onun için arkadaşlar
yanlış yorumluyorlar. 52nci madde çok açık efendim, kırk
sekiz saat geçmeden gündeme alınması ve ilk sıralara
alınmasını esas komisyon ve hükûmet ister, grup başkan
vekili isteyemez.
BAŞKAN Şimdiye kadar hep
böyle uygulanmış Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bana göre,
arkadaşlar yanlış hatırlıyorlar, 49uncu maddedeki
şey, gündeme girmiş yani 8inci bentteki işlerin bir
önceliğe alınması Başkanlığın lüzum görmesi
hâlinde Danışma Kurulunda ama burada tamamen, kırk sekiz saat
geçmemiş, gündemde değil. 8inci bentteki
BAŞKAN Anladım.
KAMER GENÇ (Tunceli) O bakımdan,
Sayın Başkanım, bence, bugün okutmayın, yarına
getirsinler efendim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkanım, bugüne kadar
KAMER GENÇ (Tunceli) Bugüne kadar
böyle bir şey yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun)
İç Tüzük değişiklikleri de dâhil olmak üzere hepsi
49uncu madde çerçevesinde, biraz önce de söylediğiniz gibi
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu, 49uncu
maddeye girmemiş daha.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
hayata geçirilmiş ve uygulanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır,
hayır.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Bugüne kadar bir tane istisnası yoktur ve 49uncu madde
çerçevesinde bugüne kadar olduğu gibi aynı şekilde işleme
alınması gerekir Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet, grup önerisi
üzerinde lehte, aleyhte usul tartışması şeklinde
görüşme yapılmaktadır. İddia edilen husus da bu
görüşmede değerlendirilebilecek niteliktedir.
Şimdi grup önerisini okutuyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, evvela okutmadan
BAŞKAN Efendim
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, izninizle.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Şimdi Sayın Kamer Genç bir görüş ifade etti.
Sayın Canikli yapmış olduğu açıklamada İç
Tüzükün herhangi bir maddesine dayanarak bir yorumda bulunmadı.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Çok net olarak 49uncu maddeye göre diyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Şimdi, ilgili madde gayet açık, kırk sekiz
saat geçmeden, komisyonlardan geçmiş olan herhangi bir metin Genel Kurulda
görüşülemez. Görüşülebilmesi için esas komisyonun veya Hükûmetin
gerekçeli bir şekilde Genel Kuruldan talep etmesi gerekir. Şimdi,
bunun karşılığında Sayın Canikli yapmış
olduğu açıklamada bu maddenin hukuki gerekçelerini açıklamak
değil, buna değinmiyor, tam tersine Bugüne kadar böyle
uygulanıyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Açıklayayım Sayın Başkan, isterseniz ben.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Yani kötü emsal emsal olmaz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Hayır, kötü falan değil.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Yanlış uygulama.
BAŞKAN Birleşime on dakika
ara vereceğim.
Sayın grup başkan vekillerini
arkaya davet ediyorum.
Kapanma
Saati: 18.03
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan
BAŞKAN Şimdi, önce
okutacağım, neye itiraz ettiğinizi dinleyeceğim, ondan
sonra devamını getireceğiz.
Okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- Gündemdeki sıralama
ile Genel Kurulun çalışma, gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
156 sıra sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin, İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak ve
bölümler hâlinde görüşülmesine; (11/7) esas numaralı gensoru
önergesinin, gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2012 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
31/1/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 31.01.2012
Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
67, 100, 119 ve 98 Sıra
Sayılı kanun tasarılarının Gündemin, "Kanun
Tasarısı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" Kısmının 3 üncü, 4 üncü, 5 inci ve 6
ncı sıralarına, bastırılarak dağıtılan
156 Sıra Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifinin ise 48 saat geçmeden bu kısmın 2 nci
sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
156 Sıra Sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin İçtüzüğün 91.
maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması,
(11/7) Esas numaralı gensoru
önergesinin Genel Kurulun 2 Şubat 2012 Perşembe günkü gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına
alınması, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin
aynı günkü Birleşimde yapılması,
Genel Kurulun;
31 Ocak 2012 Salı günkü (Bugün)
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi ve 137 Sıra
Sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
1 Şubat 2012 Çarşamba günkü
birleşiminde 156 Sıra Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
2 Şubat 2012 Perşembe günkü
birleşiminde 67 Sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
çalışmalarını
sürdürmesi,
67 Sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin 2 Şubat 2012 Perşembe
günkü birleşimde tamamlanamaması halinde Genel kurulun; Haftalık
çalışma günlerinin dışında 3 Şubat 2012 Cuma günü
saat 14:00'te toplanması ve bu birleşimde "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan 67 Sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarına devam etmesi,
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24:00'de günlük programların tamamlanamaması
halinde günlük programların tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesi,
Önerilmiştir.
156 Sıra Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi (2/242) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde Sayısı |
1. Bölüm |
1 ila 9 uncu maddeler |
9 |
2. Bölüm |
10 ila 18 inci maddeler |
9 |
Toplam Madde Sayısı |
18 |
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi okuttuğum Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisinin İç Tüzükün 52nci maddesine aykırı olduğu
yönünde usul tartışma talebi vardır.
Lehte ve aleyhte
ikişer kişiye söz vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Aleyhte...
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Lehte...
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Aleyhte...
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Lehte...
BAŞKAN Sayın
Kamer Genç aleyhte, Sayın Şandır lehte, Sayın Kaplan
aleyhte, Sayın Canikli lehte.
Aleyhte ilk söz
Sayın Gençe aittir.
Buyurun Sayın Genç.
(CHP sıralarından alkışlar)
IX.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisinin, 156 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifinin, dağıtımından itibaren kırk
sekiz saat geçmeden gündeme alınmasını içeren grup önerisinin
İç Tüzükün 52nci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle
Başkanlığın tutumu hakkında
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, şu İç Tüzük. İç Tüzük, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma usullerini belirleyen temel bir kuraldır. Bu
İç Tüzükü yaptığımıza göre buna riayet etmemiz
lazım. Bu, Anayasa hükmünde olan bir kuraldır. Biz de milletvekili
olarak göreve başladığımız zaman işte Anayasaya,
hukuka sadakat göstereceğimize dair namusumuz ve şerefimiz üzerine
yemin ettik.
Şimdi diyor ki:
Genel Kurulda bekletilme süresi. Madde 52: Genel Kurula sevk edilen bir
komisyon raporu veya herhangi bir metin, aksine karar alınmadıkça
dağıtımı tarihinden itibaren kırk sekiz saat geçmeden
görüşülemez. Açık, net görüşülemez. Bu süre geçmeden gündeme
alınması, gündemdeki kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işlerden birine öncelik verilerek bu
kısmın ilk sırasına geçirilmesi, Hükümet veya esas komisyon
tarafından gerekçeli olarak Genel Kuruldan istenebilir. Kim? Hükûmet ve
esas komisyon.
Şimdi AKPnin
getirdiği grup önerisinde bu görüşülüyor. Arkadaşlar, bunun
49uncu maddeyle ilgisi yok. 49uncu maddede gündem belirlenirken 8inci
sırasında kanun tasarı ve teklifleri ve oradaki bir fıkrada
diyor ki: Başkanlığın lüzum görmesi hâlinde
Danışma Kurulunun önerisiyle bu kanun teklif ve
tasarılarının sırası görüşülebilir. Buradaki
incelik şu: Evvela kırk sekiz saat, görüşülmeden bunun gündeme alınması
lazım. Bunu kim teklif edecek? Esas komisyon ve hükûmet teklif edecek. Burada
grup teklif edemez. Ha, hükûmetin bu teklifi olduktan sonra iş 49uncu
maddeye girer ve orada sırası değiştirilebilir. Ama,
maalesef bu kadar açık, net bir İç Tüzük hükmünün, bunun dahi
uygulanmaması hayret verici bir şey arkadaşlar.
Yani bugüne kadar, maalesef, Meclis
Başkanı özellikle Sayın Cemil Çiçek olduktan sonra soru
önergelerini veriyoruz, diyor ki: Soru önergelerinizde kaba ve yaralayıcı
söz var. Geri gönderiyor. Ya, diyorum ki, gönderiyorum soru önergemi, bunun
hangi sözü kaba ve yaralayıcı? Yok, efendim, ben böyle takdir
ettim. Gensoruyu geri çeviriyor. Sayın milletvekilleri, gensorunun
özelliği, kimin karar vereceği Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetkisi içinde. Anayasanın 99uncu maddesinde gensoruyu müzakere etme,
gündeme alıp almama konusunda karar verme yetkisi Türkiye Büyük Millet
Meclisine aittir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisini Meclis Başkanı
gasbedemez ki. Meclis Başkanı, burada, AKPye işte, sözlü
sorular sorulmasın, ondan sonra, gensoru verilmesin diye âdeta bir ön
karakol görevini görüyor, böyle bir şey olmaz.
Tayyip Erdoğan bir
konuşmasında Sayın Genel Başkanımıza, Kemal Beye
diyor ki: Yahu, ben senin o kirli alnından öpmem çünkü senin
dudakların, alnın lanetlidir. Ben de bir soru önergesi veriyorum,
diyorum ki: Tayyip Bey, bir insanın organlarının lanetli olup
olmadığını sen nereden
Nerede tahsil yaptın? Yani
nasıl anlıyorsun bir söyle de biz de gidelim orada bir tahsil
yapalım hele senin organların nasıl diye? Şimdi, bu benim
hakkım değil mi arkadaşlar? Meclis Başkanı tutuyor,
efendim, benim bu soru önergeme diyor ki: Kaba ve yaralayıcı söz. Arkadaşlar,
burada kaba ve yaralayıcı söz var mı? Tayyip Bey, Senin,
efendim, şuran lanetlidir, ben öpmem. diyor. İyi de ama biz de
öğrenelim bu lanetli olup olmadığını. Nereden
öğreneceğiz.?
Soru önergelerimizde -soru önergesini
veriyoruz- Çankayadaki Abdullah Beyin masraflarını soruyoruz. Kimi
yanında götürüyor, kimi götürmüyor milletvekilleri? Şimdi Katara
gitti, kimleri yanında götürdü? Meclis Başkanı bize cevap
veriyor Efendim, Cumhurbaşkanına soru soramazsınız.
diyor. Yahu, ben Cumhurbaşkanına sormuyorum ki, Başbakana
soruyorum. Anayasamızın 8inci maddesinde Yürütme görevi ve
yetkisi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna aittir. diyor. Yine
105inci maddesinde diyor ki: Cumhurbaşkanının tek
başına imzalamadığı konularda ilgili bakan ve
Başbakan sorumludur.
Peki, Çankaya Köşkünde oturan
zevatın yaptıkları masrafları, yaptıkları
harcamaları, giriştikleri tasarrufları kime soracağız?
Dolayısıyla, Hükûmete soru soracağız. Yani âdeta burada
getirilen İç Tüzük değişikliğiyle Türkiye Büyük Millet
Meclisini susturuyorsunuz. Soru sormayı kaldırıyorsunuz, cevaplamayı
kaldırıyorsunuz, birçok şeyleri
Yarın onları dile
getireceğiz.
Onun için, Sayın Başkandan
ben özellikle rica ediyorum, bu kadar açık, net bir İç Tüzük hükmü
varken, Sayın Başkan, yani artık adaletinizin bu kadar keyfî
yorumlamaya götürmemesi lazım. İç Tüzük hükmü çok açık. Bugüne
kadar hatalı yapılmışsa, hatadan dönmek bir fazilet
gereğidir. Onun için, bana göre bu fazilete dönün ve AKPnin önerisini
işleme koymayın, yarına getirsinler efendim.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Genç.
Lehinde Mersin Milletvekili Sayın
Mehmet Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her salı günü Genel
Kurulumuzun çalışma programı ve süreleri işte bu tartışmalarla
ortaya çıkar. Aslında dört partinin grup başkan vekilleri
uzlaşarak, kendi aramızda, hem çalışma süresini hem
görüşeceğimiz konuların sıralamasını yapsak,
milleti meşgul etmesek, sayın milletvekillerimizi meşgul etmesek
daha iyi değil mi?
Değerli arkadaşlar,
halkımız bizden çözüm bekliyor. Bakın, bu tartışmadan
sonra çek mağdurları diye tanımladığımız,
toplumda bir yaraya dönüşen, iki yönlü, aslında çok yönlü bir konuyu
tartışacağız, konuşacağız ve bunu arzu
ederim ki toplumun önünde konuşsaydık, televizyon yayını
devam ederken konuşabilseydik, ama şimdi, kendi
yanlışımızın üzerinden bir tartışmaya
kaldık ve Başkanlığın tutumu hakkında da bir usul
tartışması açıp lehte, aleyhte konuşmak gibi gerçekten
anlamsız, faydasız, bana göre bize de yakışmayan
Her
birimiz, bu konuda, İç Tüzükün tüm derinliklerini, tüm
uygulamalarını bilen insanlarız, öyle bir sonuca
hakkımız yok, bu ülkeyi, bu toplumu böyle bir sonuçla muhatap etmeye
hakkımız yok.
Sayın Gençin söylediği,
İç Tüzük 49 ve 52nci madde uygulamalarında bugüne kadar teamül
hâline gelen, bir anlamda kural hâline gelen bir uygulamaya, bugün, İç
Tüzükün 52nci maddesinin lafzı ortaya konularak itiraz ediliyor ve
deniliyor ki: Bugün AKPnin getirdiği grup önerisinde İç Tüzükün
görüşülmesinin karara bağlanması İç Tüzükün 52nci
maddesine göre aykırıdır. Doğru olabilir. Benim kanaatime
göre de İç Tüzükün lafzına göre yani 52nci maddeye göre, bugün,
kırk sekiz saat beklemeden, bir grubun, iktidar partisi grubunun
teklifiyle burada gündem belirleyemeyiz, komisyonun veya Hükûmetin teklif
etmesi lazım. Kanunun lafzı çok açık. Ama bugüne kadar
-Sayın Canikli oraya klasörleri getirdi- böyle uygulanmamış,
grup başkan vekillerinin imzasıyla kırk saat beklemeden
görüşülmeyi Danışma Kurulunda karar altına
almışız. İç Tüzük 52ye göre aykırı ama
yapmışız.
Şimdi, bugün eğer itiraz ediliyorsa bu
yanlışı yok sayarak, İç Tüzükün bu maddesini göz göre göre
ihlal etmemiz hukuk dışı bir davranış olur. Buna
mecburiyetimiz yok. Bizim teklifimiz şu, biz diyoruz ki: Gelin, kırk
sekiz saat bekleme yarın sabah itibarıyla doluyor, bugün yine AKPnin
grup önerisini görüşelim çünkü görüşemezsek, birazdan sözlü sorulara
geçmemiz lazım, geçen haftanın Danışma Kurulu kararıyla
yürümemiz lazım. Eğer Çek Yasasını görüşeceksek ki
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Çek Yasasının bugün
görüşülmesini ve bir tek insanımızın bile, işte
tutuklanma korkusuyla, takibe düşmek veya idari takip gibi endişeler
içerisinde bir gece dahi geçirmesine gönlümüz elvermiyor. Bu Çek Yasasını
bugün bitirelim, bu sorunu bir hukuki çözüme kavuşturalım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu
meselenin geciktirilmeden buraya getirilmesini ve
çıkartılmasını ısrarla biz istedik; bu kürsülerden çok
konuştuk Getirin şu Çek Yasasını konuşalım.
diye. Ee, bugün Çek Yasasını konuşabilmek için bu
tartışmanın bitirilmesi lazım.
Bu anlamda şunu söylüyoruz,
teklifimiz şudur: İktidar partisi grubu getirdiği grup
önerisindeki İç Tüzükle ilgili teklifi çıkartsın, diğer
hususları oylayalım. Ondan sonra, bugün bitimine kadar Çek
Yasasını çıkartalım ve herkes bir rahata kavuşsun.
Sonra da yarın yeni bir Danışma Kurulu kararıyla, İç
Tüzükü, kırk sekiz saat de dolacağı, için gündeme alalım
ve yarından itibaren görüşmeye başlayalım. Zaten şimdi
de teklifiniz yarın görüşülmek üzere. Değişen bir şey
yok yani kör inadımızla, birbirimizle akıl
yarıştırarak, aman işte, bu işi Cumhuriyet Halk
Partisi söyledi diye inatlaşarak Meclisi germeye gerek yok.
Siz iktidarsınız
Siz
iktidarsınız; bu ülkeyi yönetme sorumluluğu, bu Meclisi
çalıştırma sorumluluğu herkesten önce size aittir. Bu
gerginliğe gerek yok. Bu gerginliğin çözümü, İç Tüzükle ilgili
grup önerisini yarın getirin, yarın alalım; zaten yarın
görüşeceğiz. Bugün Çek Yasasının görüşülmesine
başlayayım ve bu gece bitirelim. Bu sorunu, bu toplumsal sorunu
bütünüyle çözmüş olalım diyorum.
Meclis Başkanının
tavrının lehinde söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şandır.
AIeyhte Şırnak Milletvekili
Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında İç
Tüzüke göre usulen öyle geçiyor ama Başkanlık tutumundan öte İç
Tüzük hükümlerinin uygulanması nedeniyle söz aldık ve sabah
Danışma Kurulu vardı. İç Tüzük 19a göre gittik,
anlaşma olmadı dört grup arasında. Her grubun da önerisi
vardı.
AK PARTİnin önerisi konusunda iki
aleyhte söz oluyor, iki de lehte söz oluyor. MHP ve CHP aleyhte sözleri
aldığı için bize söz kalmadı. Kalmış olsaydı,
bu hataya dikkat çekme şansımız olurdu çünkü Meclis gündemi,
İç Tüzük 49a göre, belli oluyor ve gördüğünüz şu
kırmızı gündemde, gündemde olan bütün konular yazar.
İşte, bunların içinde İç Tüzük yok -yani 156 olarak
şimdi gündeme alınması, önerinin içinde var- Çek Kanunu var, çek
görüşülecek ama İç Tüzük görüşmesi yok çünkü bugün raporu
indirildi. Şimdi, bugün raporu indirildi ve
Sayın Genç haklı,
tecrübe konuşuyor burada. Yani, burada 52nci maddeyi okumak için hukuk
fakültesi okumaya gerek yok yani hukuk nosyonuna da gerek yok, yedi
yaşında ilkokul birinci sınıf talebelerini alıp
soralım, Kırk sekiz saat geçmeden bu kanun görüşülür mü,
görüşülmez mi? bu sorunu çözeriz. Koskoca Meclisin bununla zaman kaybetmesini
anlamış değilim.
Şimdi, gündemde yok. Bakın,
kırk sekiz saat olmadı, on iki saat bile olmadı. Yani, bugün
basıldı, matbaadan çıktı, Anayasa Komisyonunun raporuyla
beraber, yeni yeni, o da grup başkan vekili olduğumuz için, acele
bize geldi. Şimdi, yarın bunu görüşeceğiz. Nasıl
görüşeceksiniz, kırk saat geçmemiş? Yani, bir zaman konusunda
arkadaşlar, zaman konusunda bu kadar aceleci davranmayı da
anlamış değilim.
Bakın, 73te bu İç Tüzük
yapılmış ve bugüne kadar kaç hükûmet geçti, 12 Eylül, Kenan
Evren bile, darbe yaptı, Kenan Evren bile bu İç Tüzükün birçok
noktasına dokunmamış. 2000de -2001 yılında mı,
2000 yılında mı tam, kesin tarihini bilmiyorum, Fazilet
Partililer vardır içinizde- bir İç Tüzük tartışması
burada yaşandı. O günlerin acı sayfalarını aralamak
istemiyoruz. O gün Fazilet Partisi bu kürsüyü işgal etmişti
-farkında mısınız arkadaşlar- Muhalefetin sesini
kısıyorsunuz. diye.
KAMER GENÇ (Tunceli) Milletvekili
öldü, milletvekili.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Şıhanlıoğlu, rahmetli milletvekili o
tartışmalarda burada öldü. Bazı adımları atarken
dikkatli olmak lazım ve dün ne söylediklerinizi de Meclis
tutanaklarından bütün milletvekili arkadaşlarımızın
çıkarıp okumasını öneriyorum. Ben, sizi burada
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına biraz demokrat olmaya
davet edeceğim, şunun için edeceğim: Geçmiş dönem Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı dört konuda, dört parti grubundan
uzlaşma istedi, Komisyon kuralım. dedi, yeni Anayasa için istedi,
demokratikleşme için istedi, siyasi partiler ve seçim kanunları için
istedi ve bu İç Tüzük için istedi. Bir tekine Evet. denildi, İç
Tüzük Komisyonu kuruldu, dört parti bunun üzerinde iki yıl
çalıştı ve mükemmel bir İç Tüzük taslağı var.
Şimdi, bu ortak çalışmayı, Meclisin ortak iradesini yok
sayarak, hiçbir şey olmamış gibi davranarak, arkadaşlar,
Burada tek başıma İç Tüzük yaparım, çoğunluğum,
bildiğimi okurum. derseniz; olmuyor, olmuyor. Olmuyor, çünkü
sıkıntı oluyor. Sizin yaptıklarınızı
başkaları da yapar, sizin söylediklerinizi başkaları da
söyler ve çok gereksiz tartışmalara boğulur Meclis.
Doğrusu şudur: Bunu unutun
bugün, yok sayın, batıl sayın, 30 Şubatta gün
verdiğinizi düşünün, maddi hata yaptığınızı,
yarın bir Danışma Kurulu getirin, çok geç değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Yarın da mevcut sözleşmeleri görüşürüz, hatta bugün sözlü
soruları da yapmadınız, onları da koyarsınız,
öbür gün de gensoruyla İç Tüzükü konuşuruz. Bu kadar basit.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Lehte Giresun Milletvekili Sayın
Nurettin Canikli.
Buyurun Sayın Canikli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İç Tüzük, 1973 yılında
yürürlüğe girdi bu İç Tüzük ve o tarihten bugüne kadar bilaistisna
bütün hükûmetler 49uncu madde çerçevesinde şu anda bizim
uyguladığımız gibi uyguladı.
KAMER GENÇ (Tunceli) 52, 52
49la
ilgisi yok.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir)
Dinle, dinle! 52ye gelecek.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) 49uncu madde çerçevesinde uyguladı. Bir tane istisnası
yok. Bir sabredin söyleyeceğim şimdi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu
doğrusunu söyle de
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bu uygulamayı biz
başlatmadık, onu da söyleyeyim. Yani 49uncu maddenin çok açık
bir şekilde Danışma Kuruluna gündemin sırasını
belirleme yetkisi verdiği şeklindeki uygulamayı ya da yorumu
-açık aslında yoruma da gerek yok- biz başlatmadık. Bizden
önceki bütün hükûmetlerde, bu İç Tüzükün yürürlükte olduğu dönemde
bütün hükûmetler tarafından da uygulandı.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Yanlışı kabul mü edelim?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Yani, yanlış değil. Bakın, çok doğru
olarak yorumlanmış, çok doğru olarak uygulanmış bugüne
kadar. Onda hiçbir problem yok.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Hukuki mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Yani, bizden önce uygulayanlar da, MHPsi, CHPsi kim varsa yani
hiç önemli değil, hepsi bu şekilde uygulamış;
istisnasız bir şekilde hepsi ve bizim dönemde de, daha da önemlisi
bizim dönemde de
Hatta 52nci maddede, esas komisyona ve
hükûmete bir yetki verilmektedir. Yani esas komisyon ve hükûmet kırk sekiz
saat beklemeden gerekçe olarak bildirirse beklenmez ve ona göre görüşülür.
Fakat bugüne kadar hükûmet ve esas komisyon bu yetkisini hiç
kullanmamış, hiç kullanmamış. Ama bütün kırk sekiz
saat beklemeden yapılan görüşmeler hep 49uncu maddeye göre
yapılmış. Çünkü neden biliyor musunuz? Bakın,
kaçırılan nokta şu: 49uncu madde, Danışma Kuruluna
böyle bir yetki veriyor. Yani, üçlü bir sistem var. 49 ve 52nci maddeler
Danışma Kuruluna, hükümete, esas komisyona kırk sekiz saat
beklemeden görüşme yetkisi veriyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yok öyle
bir şey.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yok.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Aynen öyle, bakın. Biz de
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Nerede
yazıyor?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Çünkü çok açık. Okuduğunuz zaman, ben zaman kaybetmemek
için okumuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
İlkokuldan 5 çocuk getirelim, soralım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) İzin verin, lütfen
Bakın, 49uncu madde diyor ki:
Gündem. Gündeme gelmiş mi? Gelmiş, sıra sayısı
almış, 156; ondan yana problem yok, gündeme gelmiş.
8inci fıkrası: Kanun Tasarı
Ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler. Ne
yapıyor bunu? Danışma Kurulu ile bunun sırası
belirleniyor değerli arkadaşlar. Yani görüşme sırası
belirleniyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sıraya
girmiş mi, sıraya?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Çok açık,
özel, net, tartışmasız bir yetki. Bu yetki kime veriliyor?
Danışma Kuruluna veriliyor ve bu nedenle, zaten bugüne kadar Hükûmet
ve esas komisyon 52nci maddede aldıkları o yetkiyi
kullanmamışlar, Danışma Kurulu kullanmış bugüne
kadar. Esasında, baktığınız zaman, iktidarların
işine gelen 52nci maddedeki yetkiyi kullanmak, hiç Danışma Kuruluna falan gerek
yok. Hükûmet bir talepte bulunur
KAMER GENÇ (Tunceli) E, bulunsun!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla)
esas komisyon bir talepte bulunur, Danışma Kuruluna
gerek olmadan, kırk sekiz saat de beklemeden hemen görüşür, kural bu.
KAMER GENÇ (Tunceli) E, tamam.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Kullanmamışlar bu yetkiyi. Biz zorla hükûmetlere,
hükûmete, esas komisyona silah zoruyla bu yetkiyi kullandıramayız ki
ama bu yetki bir de Danışma Kuruluna verilmiş. Biz de Danışma
Kuruluna verilen yetkiyi kullanmışız. Sadece biz
kullanmamışız değerli arkadaşlar, bizden önce hepsi
kullanmış. Altında birlikte aldığımız
kararlar var. Bunları okuyacağım, kusura bakmayın. Sayın
Şandırın da imzası var, Sayın Hamzaçebinin de
imzası var, bütün grup başkan vekillerinin, BDP grup başkan
vekillerinin imzası var.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Hani, çıkarın bir tane!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Sizin değil, önceki, Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Eskiler de kabulümüz, bir tane çıkarın.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Bakın, mesela ilk açtığımı okuyayım
yani
KAMER GENÇ (Tunceli) Kardeşim,
getirin böyle bir öneri getirin. Gündemden çektik ya!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Aynı şekilde kırk sekiz saat beklemeden
görüşülmesi önerilmiş, birlikte mutabakata varmışız
dört grup, altına imza atmışız grup başkan vekilleri,
aynı şekilde yapmışız. Bu doğru, o zamanki yani
yapılan bugüne kadarki tüm işlemler doğru, sayısız
örnekleri var. İstisnasız bütün grup başkan vekilleri
ALİM IŞIK (Kütahya) O
konuda mutabakat var mı?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Şeyi araştıramadım, acaba yani Sayın
Gençin daha önce Meclis Başkan Vekilliği yaptığı
dönemde bu uygulama var mıydı, onu açıkçası tam
zamanımız olmadığı için araştıramadım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yok, yok öyle
bir şey yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Bilmiyorum yani var mı yok mu bilmiyorum ama 1973ten sonraki
tüm uygulamalarda olduğu için belki o dönemden sonra varsa olabilir diye
bakmak istedik ama tabii toparlayamadık bu bilgileri.
Dolayısıyla arkadaşlar,
bakın, şu anda yapılan çok net bir şekilde yani bugüne
kadar yapılanlar İç Tüzüke, 49uncu maddeye açıkça uygundur, en
ufak bir sorun yoktur. Yetki Danışma Kurulunundur 49uncu madde
çerçevesinde, ilave yetki de hükûmet ve esas komisyona da verilmiştir.
İlave olarak yani üç organa verilmiştir ya da üç kişiye diyelim
verilmiştir: Danışma Kurulu, hükûmet ya da esas komisyon.
Hükûmet ve esas komisyon kullanmamış bugüne kadar, bizden önceki
dönemde de kullanmamış, hep Danışma Kurulu marifetiyle
gelmiş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Bundan sonra kullanılmayacağı anlamına gelmez.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Ha, bunun da bir mantığı var değerli
arkadaşlar. Doğru bir
mantık. Neden biliyor musunuz? Çünkü gündemle ilgili olarak bütün siyasi
parti grupları bu vesileyle bir araya gelsinler, toplansınlar Meclis
Başkanımız riyasetinde, konuşsunlar, değerlendirsinler
ve mümkün olduğu kadar mutabakatı sağlamaya
çalışsınlar yani o da son derece doğal. Aksi hâlde hükûmet
bunu yapabilir, hiç Danışma Kuruluna gerek olmadan, toplama
ihtiyacı içerisinde olmadan bunu hükûmet yapabilir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hükûmet
yapamaz!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) 52nci maddeye göre yapıyor, ondan yana problem yok ve esas
komisyon da yapıyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) 181inci
maddeye göre İç Tüzükü hükûmet getiremez.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Danışma Kuruluna falan da gerek yok, talep ediyor
milletvekilleri açısından ve bu şekilde yapıyor.
Dolayısıyla,
bugüne kadarki
uygulamalar doğrudur ve bundan sonra da 49uncu madde çerçevesinde
yapılacak uygulamalar doğrudur. Bunda herhangi bir problem yok. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzüke
uygun öneri getir de.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Sayın Başkanım, Sayın Canikli, benim soy ismimi de anarak
bir yanlış yönlendirme yaptı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Şandır imza attı. dedi Sayın Başkan, bir
şey söylemedi ki.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Bir şey demedim efendim ben, sataşmadım.
BAŞKAN Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, daha önce biz bu konuda bir tekliflerini geri çektirdik
AKPlilerin. Eğer 70i incelerseniz
BAŞKAN Sayın Genç,
19/04/2010 tarihli 88inci Birleşimde benzer bir şey
yapılmış, Başkanın tutumunda bir değişiklik
olmamış.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Şandır.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Efendim,
çok teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, yani
bilmeyene bilenlerin doğru bilgi vermek gibi bir sorumluluğu
vardır. İşimize geldiği gibi doğrunun
yarısını söylemek yakışmaz, doğru olmaz.
Doğruyu saklamak da bizim inancımıza göre zulümdür, zulümse çok
ağır bir cezayı gerektirir.
Şimdi, bakın Sayın
Canikli, bu kitabı siz de okuyorsunuz, ben de okuyorum. Bizim,
Danışma Kurulunda 49a göre sıra belirleme yetkimiz bu gündeme
alınanlar arasında mümkündür.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Gündemde, sıra sayısı almış.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sıra sayısını almış.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Gündemde
değil. Eğer gündemde olsa
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sıra sayısını almış Sayın Şandır.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Buraya yansıma şartı yok.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Bakın, efendim, gündemde olsa
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Şandır, zulüm yapmayın, sıra sayısı
almış.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Dinleyiniz.
Gündemde olsa Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler bölümünde
sıraya girerdi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Şandır, İnternette var.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Burada
sıraya girenlerin de Danışma Kurulu kararıyla burada
sıraya girebilmesi için kırk sekiz saatin geçmesi lazım.
Kırk sekiz saat geçmeden, bu, gündeme girmez. Sıra numarası
alması ayrı bir hadise.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Niye alıyor sıra numarası?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Matbaadan çıkarken sıra numarası alır, kırk sekiz saat
geçtikten sonra da burada sıraya girer. Buraya sıraya girenlerin 49a
göre Danışma Kurulunda sıralaması belli olur. İç Tüzük
budur, İç Tüzük uygulaması budur. Bunun istisnası nedir? 52nci
madde. Eğer 52nci maddede, komisyon veya hükûmet sıraya
girmemiş, kırk sekiz saati doldurmamış, gündeme
girmemiş bir kanun teklif veya tasarısını Genel Kurula
getirmek isterse teklifte bulunur, Genel Kurul onu gündeme alabilir. Şimdi
yaptığımız hadise: Daha gündeme girmemiş -sıra
numarası almış olması gündeme girmiş
olmasını getirmez, kırk sekiz saat geçmesi lazım- gündemde
sıra almamış bir kanun tasarı veya teklifinin burada
görüşülebilmesi veya 49a göre sırasının belirlenebilmesi
için 52nci istisna hükümdür- madde uygulanmak mecburiyetinde. Bunu
sağlayabilmek için Hükûmetin veya Komisyonun teklif etmesi lazım,
grubun teklifi yeterli değildir. Daha önceki uygulamalar yanlış,
İç Tüzüke göre yanlış. Bu yanlışı hep beraber
işlemişiz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Doğru.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hayır, hayır. Hepsi doğru.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Ben destekliyorum sizi, doğru yaptınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Efendim,
bakın, tekrar söylüyorum: Gündeme girmemiş, kırk sekiz saati
doldurmamış bir kanun teklifinin sırasını belirlemek
ancak komisyonun ve hükûmetin teklifiyle mümkündür, grubun teklifiyle mümkün
değildir. Şimdi yaptığımız iş, grubun
teklifiyle bir kanunu kırk sekiz saat beklemeden sıraya
almaktır. Bu, İç Tüzük 52ye göre aykırıdır, hukuk
dışı olur. İşin özü budur.
Teşekkür ederim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Canikli benim de ismimi
anarak değerlendirmede bulunmuştur efendim.
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Hamzaçebi, bizim ismimizi anmayın lütfen! Şimdi de andım,
bir daha istemeyin bari!
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisi, yarın görüşülecek olan Türkiye
Büyük Millet Meclisi İç Tüzük değişikliğinin Komisyondan
Genel Kurula intikalinden itibaren kırk sekiz saat geçmeden önce gündeme
alınmasına ilişkin bir öneriyi getiriyor. Konu, kırk sekiz
saat geçmeden bu öneri Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
alınabilir mi, alınamaz mı?
İç Tüzükün 49uncu maddesi
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin neler olacağını
yazıyor; 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8. diye saymış. Bugünkü gündemde
olduğu gibi başlıklar aynen İç Tüzükte yazılı.
8inci sırada Kanun Tasarı Ve Teklifleri İle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler yazıyor. Yine bu, komisyonlardan gelen
işler, kanun tasarı ve teklifleri arasında söz konusu İç Tüzük
değişikliğine ilişkin teklif yok çünkü Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine girmiş değil. Neden girmiş değil?
Kırk sekiz saat geçmediği için gündeme giremiyor. 49uncu madde,
biraz önce saydığım gündeme ilişkin hususlardan sonra,
5inci fıkrasında diyor ki: 8inci maddedeki kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine ilişkin sıra Danışma
Kurulu kararıyla değiştirilebilir. Danışma Kurulunda
karar alınamıyorsa ilgili siyasi parti, iktidar partisi grup
önerisini getirir, eskiden olduğu gibi görüşülür, ona göre burada
sıra değişir ancak sırası değişecek olan
tasarı ve teklifler arasında söz konusu İç Tüzük
değişiklik teklifi yok, problem burada. 52nci madde daha özel bir
madde, diyor ki: Kırk sekiz saat geçmeden tasarı veya teklifler
Genel Kurulda görüşülemez. Bir istisnası var bunun, esas komisyon
veya hükûmet eğer teklifte bulunursa, talepte bulunursa onların
gerekçesi Genel Kurulda okunmak ve Genel Kurulun işaret oyuyla karar
verilmek üzere
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Görüşmesiz de oylanır. diyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla)
söz konusu tasarı ve teklifler Genel Kurulda
görüşülebilir.
Şimdi, Sayın Canikli kendine
göre haklı olarak eskiden örnekler veriyor. Danışma Kurulunun oy
birliğiyle aldığı kararlarla 49uncu madde çerçevesinde
birtakım tasarı ve teklifler 52nci madde hükmü bir kenara
bırakılmak suretiyle Genel Kurulda görüşülmüş ancak onlar
memleket menfaatine olan ve siyasi parti gruplarının belli bir
esnekliğiyle çözümlenmiş konulardır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu da
memleket meselesi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Daha önce yapılmış olanlar 52nci maddenin
doğru olmadığı, bir kenara atılması gibi bir
sonucu yaratmaz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, bir teklifin
dağıtımından itibaren kırk sekiz saat geçmeden gündeme
alınmasını içeren grup önerisini İç Tüzükün 49uncu
maddesine göre işleme almak Parlamento teamüllerine de uygundur.
Tutumumda bir değişiklik
olmamıştır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- Gündemdeki sıralama
ile Genel Kurulun çalışma, gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
156 sıra sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin, İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak ve
bölümler hâlinde görüşülmesine; (11/7) esas numaralı gensoru
önergesinin, gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2012 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisinin lehinde, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin
Canikli.
Buyurun Sayın Canikli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkanım, yeni getirdikleri İç Tüzük
değişikliğinde de bu 52nci maddeye bir değişiklik
getirmişler. Yeni getirdikleri, yarın görüşeceğimiz İç
Tüzük değişikliğinde de bu 52nci maddede bir
değişiklik getirmişler bugünkü duruma uygun olarak yani siz bu
kadar açık ve net bir İç Tüzük hükmünü ihmal edemezsiniz efendim.
Yani bu bir eylemli İç Tüzük değişikliği de olmaz çünkü
İç Tüzük hükmü çok açık.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Genç, usul tartışması yaptık.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani en
azından muhalefet partisinin Meclis Başkan Vekili olarak bu işi
düzeltmeniz lazım.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İç Tüzükün 52nci maddesiyle
ilgili teklifte yer alan düzenleme, öneri, alt komisyon görüşmelerinde metinden
çıkartılmıştır. Dolayısıyla, biraz önceki
tartışmalara da açıklık getirmesi açısından
buradan başlayalım.
Değerli arkadaşlar,
önerimizle, aslında konu büyük oranda da tartışıldı,
çok da zaman kaybettik, kısaca grup önerimizle ne yapmaya
çalıştığımızı arz etmek istiyorum.
Yalnız, biraz önceki tartışmalarla ilgili bu konuda
yazılmış bir metin var, bir kitap, hukuki bir değerlendirme
yapan bir kitap, oradan kısa bir alıntı yapmak istiyorum tartıştığımız
konuyla ilgili olarak. Yani bunu sadece biz böyle düşünmüyoruz, Meclis
uygulamaları bu şekilde yapılırken sadece bizim kanaatimiz
ya da bizden önce genel olarak Meclisteki görevlilerin, milletvekillerinin,
yöneticilerin kanaati değil, aynı zamanda akademisyenlerin kanaati de
bu yönde. Bakın, diyor ki, biraz önce aslında kısmen
bahsetmiştim: Uygulamaya bakıldığında, ne hükûmetin
ne de komisyonların bu tür bir yetkiyi kullanmadığı
görülmektedir. Yani 52nci maddede esas komisyona ve hükûmete verilen yetkiyi
hükûmetin veya esas komisyonun kullanmadığı gözüküyor. İç
Tüzükle, Danışma Kuruluna, 8inci bölümdeki işlerin yani Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşlerin görüşme sırasını değiştirmeyi
önerme yetkisi verilmiştir. 49uncu maddeyle. Kime? Danışma
Kuruluna. Bunlar birbirinin alternatifi değil, birbirini engelleyen,
ortadan kaldıran düzenlemeler değil, ilave verilen yetkiler ve
dolayısıyla bugüne kadar da yasal olarak verilen bu yetki
kullanılmış, bu konuda herhangi bir problem olmamıştır.
Değerli arkadaşlar, grup
önerimiz eğer yüce heyetiniz tarafından kabul edildiği takdirde,
bugün sözlü soruların görüşülmeyip doğrudan -görüşmelerine
başlamıştık, yarım kalmıştı- Çek
Kanununun bitimine kadar görüşmelerin uzamasını öneriyoruz ya
da bugün çekle ilgili kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar Genel Kurul çalışmalarının devam etmesini öneriyoruz.
Ayrıca, beş tane kanun tasarı ve teklifinin ön sıraya
alınmasını öneriyoruz. Bunlardan bir tanesi, 156 sıra sayılı
Meclis İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi. Yine, 67 sıra sayılı Çukurova
Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampüs
Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı. Yine, 100 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı var, onun öne alınmasını
öneriyoruz. Yine, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı Arasında İstanbul
Uluslararası Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin Kuruluşu ile
İlgili Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının ön sıraya
çekilmesine imkân sağlayacak eğer kabul edilirse. Ve son olarak da
Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin Kurtuluş Örgütü
Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair Ortak Komite
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısının öne alınmasını talep ediyoruz.
Eğer kabul edilirse önerimiz,
yarın İç Tüzükle ilgili görüşmelere başlamayı
planlıyoruz ve önerimizde yarın tümünün bitimini koyduk -yani teknik
bir hata olmasın diye, bu gerekçeyle koyduk- ama düşüncemiz, birinci
bölümün bitirilmesini, perşembe günü ikinci bölümün bitirilmesini hedefliyoruz.
Adalet Bakanımız hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından verilen gensoruya ilişkin görüşmelerin de yine
perşembe günü yapılıp tamamlanmasını bu grup
önerimizde öneriyoruz. Kabul
edildiği takdirde, bu haftaki Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışma takvimi ve içeriği bu şekilde belirlenmiş
olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet
Akif Hamzaçebi.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önceki konuşmamda
kısmen konuya değindim. Şimdi, daha ayrıntılı bir
şekilde, Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekillerinin
önermiş olduğu İç Tüzük değişiklik teklifinin gündeme
alınmasına ilişkin AKPnin grup önerisi nedeniyle İç Tüzük
değişikliği teklifine ilişkin görüşlerimizi ifade
etmek istiyorum.
Demokrasimizin en temel kurumu Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Getirilen İç Tüzük değişikliği
teklifini bir iki cümleyle nasıl özetleriz? diye bir soru sorarsak bunun
cevabı şudur: Getirilen İç Tüzük değişiklik teklifi
Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefetin söz hakkını kısmaya
yöneliktir, özeti budur. Bu eleştirilerimize karşı iktidar
partisi belki çıkıp cevap verecektir, açıklama yapacaktır;
hayır öyle değil, niyetimiz daha hızlı yasama, daha iyi
yasama, daha kaliteli yasama gibi birtakım cümleler söyleyecektir,
kulağa hoş gelen söylemlerde bulunacaktır ancak bunların
hiçbirisinin gerçekle ilgisi yoktur. Ana hareket noktası iktidar
partisinin çoğunluk gücüne dayanarak Parlamentoda muhalefetin söz
hakkını kısıtlamasıdır, amaç budur.
İç Tüzük değişiklik
teklifi usul olarak İç Tüzükümüzün 181inci maddesine
aykırıdır. İç Tüzükümüz der ki: İç Tüzük
değişiklik teklifleri milletvekilleri tarafından
yapılır. Yani siyasi parti gruplarına İç Tüzük konusunda
bir değişiklik teklif etme yetkisi verilmemiştir. Neden
verilmemiştir? Çünkü İç Tüzük birçok maddesinde siyasi parti gruplarından
söz eder, örneğin siyasi parti gruplarının normal bir yasama
sürecinde kanun tasarı ve teklifleri görüşülürken önerge verme
hakları vardır ama İç Tüzüke ilişkin değişiklik
teklifinde siyasi parti gruplarının herhangi bir yetkisi yoktur.
Amaç, İç Tüzük gibi Meclisin çalışmalarını düzenleyen
çok temel bir hukuk normunun olabildiğince uzlaşmayla
hazırlanmasını sağlamaktır ama AKPnin İç Tüzük
değişiklik teklifine baktığımızda,
milletvekillerinin değil, 5 grup başkan vekilinin grup başkan
vekili sıfatıyla imzasını
taşıdığını görüyoruz. Bir kere, hareket
noktası, başlangıç noktası İç Tüzüke aykırı
yani demokratik değil.
Demokrasiyi, Adalet ve Kalkınma
Partisi, çoğunluk yönetimi olarak algılıyor. Demokrasi, bu kadar
basite indirgenecek bir kavram değildir. Demokrasi, sivil toplumla
birlikte düşünülmesi gereken bir kavramdır. Sivil toplum, devletin
dışındaki alanı düzenleyen ve çağdaş
demokrasilerde, gelişmiş, köklü demokrasilerde kamuya ilişkin
kararların, yönetime ilişkin kararların, yasamaya ilişkin
kararların tartışıldığı alandır ve
uzlaşmanın arandığı alandır. Sivil toplum, iknaya
dayanır, uzlaşmaya dayanır.
Neden demokrasi Batı
toplumlarında gelişmiştir? diye
bir soru sorarsak bunun cevabı Batı toplumlarında sivil
toplumun tarihi eskidir. olarak ortaya çıkar. Sivil toplum hangi
ülkelerde, hangi toplumlarda çok daha köklü ise, çok daha eski bir
geleneğe, geçmişe sahipse o toplumlarda demokrasinin bugün çok daha
güçlü olduğunu görüyoruz. O nedenle, demokrasi, başlangıçta
Batı medeniyetinin bir ürünü olarak ortaya çıkmış, daha
sonra Doğu toplumları, diğer toplumlar da bu güzel aracı,
bu güzel yönetim şeklini kendilerine almışlardır.
Demokrasinin sivil topluma
dayanması, güçlü bir sivil topluma dayanması, devlete
dayanmaması, demokrasinin güçlü olmasının en büyük nedenidir.
Demokrasinin güçlü olmadığı ülkelerde devlet güçlüdür, sivil
toplum değil, devlet her şeyi
belirler. Türkiye, sivil topluma geçmek isteyen, sivil toplumu daha güçlü
kılmak isteyen bir demokrasi tecrübesi, bir demokrasi süreci yaşarken
Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarlarıyla birlikte maalesef bu
süreç kesintiye uğramıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi
demokrasiyi münhasıran çoğunluk yönetimi olarak algılayan bir
anlayışa sahiptir, bu İç Ttüzük değişiklik teklifi
bunu getirmektedir.
Bugün medeni ülkelerdeki, daha
doğrusu gelişmiş demokrasilerdeki demokrasinin kökenine
baktığımızda liberal, demokratik kavramlardan,
değerlerden güç aldığını görürüz. Özgürlük,
eşitlik bunun en temel kavramıdır. Şimdi bugün AKP böyle
bir demokrasiyi savunduğunu belki söylüyor, söyleyecektir ancak
gerçeklerle hiçbir şekilde bunun bir ilgisi yoktur. Liberalizm
yasaların ne olması gerektiğine karar veren doktrinin
adıdır. Demokrasi yasaların ne olması gerektiğine
nasıl karar verileceğinin öğretisidir. Şimdi, bu
anlayışı, yani liberal demokrasinin demokrasilere temel
olmuş bu anlayışını AKP bir kenara atmaktadır.
Sosyal demokrasi buna bir boyut daha getirir.
Evet, yasaların ne olması
gerektiğine nasıl karar verileceğinin sağlanabilmesi için o
toplumlarda özgürlük, eşitlik gibi iki temel kavramın olması
gerekir. Eşitlik sadece siyasal eşitlik değildir aynı
zamanda bireylerin, insanların ekonomik eşitsizliklerinin de
giderilmesi gerekir ki toplumda gerçek anlamıyla bir siyasal
eşitliği sağlayabilelim. Şimdi, siyasal eşitlik bu
anlamda sadece bireylere, insanlara tanınan hak ve özgürlükler veya
yasalar önünde herkesin eşit olması demek değildir. Siyasal
eşitlik aynı zamanda insanların, bireylerin,
yurttaşların karar alma sürecine katılması demektir.
Çoğunluk yönetimi bu nedenle bugünün demokrasileri için,
gelişmiş demokrasiler için tek hareket noktası, tek referans
noktası olamaz. Meşruiyet, bir hukuk düzeninin, bir hükûmetin, bir
siyasal sistemin meşruiyeti aynı zamanda o sistemin, o hukuk
kurallarının temelinde sadece halkın yer alması
değil yani sadece halkın bu kurallara tabi olması değil,
aynı zamanda bu kuralların konulmasında da halkın söz
sahibi olması demektir, bu sürece herkesin katılması demektir.
Şimdi, İç Tüzük Değişiklik Teklifi muhalefete Sus. diyor,
Konuşmayacaksın. diyor. Yani burada biz Danışma Kurulu
önerileri getiriyoruz. Topluma, siyasi partilere, iktidar partisine bir mesaj
veriyoruz; faili meçhuller komisyonunu kuralım, Türkiyenin diğer
sorunlarına ilişkin çeşitli araştırma
komisyonları kuralım, bazı yasa tasarılarına veya tekliflerine
öncelik verelim. Bunları muhalefetin bu kürsüden ifade etmesinde ne gibi
bir sakınca vardır ki iktidar partisi muhalefetin söz
hakkını kısıtlamak istiyor? Böyle bir demokrasi
anlayışı olabilir mi? Yani sadece parmaklara dayanarak,
parmakların çoğunluğuna dayanarak bu demokrasiyi Türkiye Büyük
Millet Meclisinde sağlamaya çalışmak çoğunluğun
tahakkümü demektir. Eskiden kral veya diktatör ilahî iradenin temsilcisi olarak
bir güç kullanırdı ve meşruiyetini böyle ortaya koyardı.
Şimdi, kral veya diktatör yerine çoğunluğu koyarsanız, Çoğunluğun
her dediği meşrudur. derseniz ve çoğunluk,
çoğunluğuna güvenerek sınırsız ve mutlak bir
iktidarı kullanırsa kral veya diktatörden hiçbir farkı olmaz,
hatta daha tehlikelidir. Kral veya diktatörün kendi öz gücü
dışında halktan gelen bir desteği yoktu. Çoğunluk,
muhalefeti susturmak için arkasındaki halk desteğini de bir gerekçe
olarak kullanacaktır. Demokrasiyi derinleştiren, demokrasiyi
demokratikleştiren hiçbir demokraside çoğunluk bu şekilde
kullanılmaz, çoğunluk bu şekilde anlaşılmaz.
Değerli
arkadaşlar, bu İç Tüzük, bundan böyle, Parlamentoyu, tamamen bir oy
makinesi ve imalathane haline getirecek bir İç Tüzüktür. Bu İç Tüzükün
arkasındaki akıl, sosyal, demokratik ve siyasal akıl
değildir; süreçlerin erdemine inanmayan bir akıldır, süreçlerin
yaratıcılığına, üretkenliğine inanmayan bir
akıldır. Bu İç Tüzük değişiklik teklifi parmaklara
güvenmektedir ancak parmakların aklı yoktur. Bu cümleler, son
cümlelerim, 26 Ocak 2001 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi
tutanağından aldığım cümlelerdir, sizin bir
arkadaşınız tarafından söylenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Bunları Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna ithaf
ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisinin lehinde Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup
önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Grup Başkan Vekilimiz
de gündeme ilişkin grup önerimizi anlattı, burada ben de tekrar
kısaca anlatacağım. Bugün, yani salı günü, sözlü
soruları görüşmeyeceğiz, gündemdeki çek yasasında biliyorsunuz
4üncü maddede kalmıştık geçen hafta itibarıyla, o maddeden
devam edeceğiz, bugün Çek Kanunu Tasarısının gündemi
tamamlanıncaya kadar devam edeceğiz, Genel Kurulu bu şekilde
çalıştırmayı düşünüyoruz. Çarşamba günü Meclis
İçtüzüğünü değiştiren Meclis İçtüzüğüyle ilgili
teklifi görüşeceğiz, onu da yine çarşamba günü Genel Kurul
gündemi bitinceye kadar çalıştırmayı planlıyoruz.
Perşembe günü Adalet Bakanımız aleyhinde verilmiş olan
gensoru önergesini gündeme alacağız ve akabinde uluslararası bir
sözleşme var. Eğer bitmezse cuma günü de Meclis Genel Kurulunu
çalıştırmayı düşünüyoruz.
Bu grup önerimizi Genel Kurulun
takdirine arz ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisinin aleyhinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce de arz ettiğim gibi
bugün Meclis
Genel Kurulunun çalışma programının belirlendiği bir
gündemi tartışıyoruz, grup önerilerini
tartışıyoruz. Tabii, tartışmanın boyutu veya
harareti yarın görüşeceğimiz İç Tüzük
değişikliğinden kaynaklanıyor. İç Tüzükte
yapılmak istenen değişiklikler, gerçekten muhalefet partileri
olarak bizleri endişeye sevk etmektedir; kendimiz adına değil,
ülkemiz adına, demokrasi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygınlığı adına.
Yani, değerli
arkadaşlar, İç Tüzük değişikliği konusu gündeme
geldiğinde, hatta Sayın Cumhurbaşkanının görev
süresinin belirlenmesiyle ilgili kanun tasarısı buraya
geldiğinde ben tereddütlerimin tarihî kaynaklarını bulmak için
geriye dönüp okudum. Bizim siyasi tarihimizde bunalım dönemleri var. Bu
bunalım dönemlerinin sebepleri ve sonuçları yaşanmış,
bizlerin ders alması için dosyalanmış, raflarda bekliyor. Güçlü
siyasi iktidarların zeval dönemlerinde, geriye dönüş dönemlerinde ne
acı tesadüftür ki aynı şeyler yaşanıyor.
Bakınız, 1957, 1987, buraları inceleyiniz, Takriri Sükûnu
inceleyiniz. Ülkem adına duyduğum endişeden bunları söylüyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz, rakibimiz olan siyasi iktidarın veya siyasi partinin
zaafından faydalanarak siyaset yapmak değil, ülkemizin ve toplumun
geleceği, o gelecek umutları üzerinden siyaset yapmayı bir ilke
olarak benimsiyoruz ama milletimizin iradesiyle oluşmuş siyasi
iktidarın sebepsiz, anlamsız birtakım endişelerinden
dolayı hem siyaseti hem demokrasiyi hem ülkeyi kaosa sürüklemesine de
bigâne kalamayız.
Değerli arkadaşlar, siyasi
iktidarlar ya öz güvenlerinin kibre dönüştüğü dönemlerde ya da
kaybetmiş olmanın psikolojisiyle sürekli olarak seçim
kanunlarıyla oynamışlardır veya birlikte
çalışmanın veya işte, Meclis İç Tüzüğünün
hukukuyla oynamışlardır. Şimdi, on yıldır
iktidarda olan AKP bugüne kadar İç Tüzükün bu şeklinden rahatsız
olmadı, bugün İç Tüzükle oynamak istiyor. Sebebi ne? Hangi korkular,
hangi ifade edilemeyen endişeler iktidar partisini muhalefetin sesini
kesmek için bir gayretin içine itiyor? Bunu durup düşünmeniz lazım.
Sağduyunuza, vicdanınıza, aklınıza, kendi adınıza,
kendi partinizin adına size emanet ediyorum. Neden? Dokuz yıldır
bu Tüzükle bu ülkeyi yönettiniz de bugün niye İç Tüzükü
değiştirip muhalefetin sesini kısmaya kendinizi zorunlu görmeye
başladınız?
Değerli arkadaşlar, geriye
dönün, tarihe bakın. Güçlü iktidarlar, 1987de Anavatan Partisi
İktidarı, 1957de Demokrat Parti İktidarı sürekli olarak
geri dönüşlerinin başlangıcında seçim kanunlarıyla ve
iç tüzüklerle oynamışlardır. Bunun kimseye
Size
hayrının olup olmaması sizin bileceğiniz iş ama ülkeye
hayrı yoktur. Bu noktada size bir anlamda, uygun bulursanız -haddimiz
değil ama- bir uyarıda bulunuyorum: Bu yol doğru bir yol
değil, bu açtığınız yoldan devamı kontrol
edemezsiniz. Bundan sonra bu açtığınız yoldan gelecek
tartışmalar bu ülkeyi, sokağı çok ciddi
sıkıntıya sokacaktır çünkü ülkenin önünde daha çok
tartışılacak konu var. Bakın, Anayasayı
tartışacağız, başka şeyler
tartışacağız. Bu tartışmaların
tamamında biz öncelikle kendi aramızdaki güveni korumak
mecburiyetindeyiz, öncelikle uzlaşma ihtiyacını,
dostluğumuzu, sevgiyi korumak mecburiyetindeyiz. Parmak
çoğunluğunuzla İç Tüzükü değiştirerek, muhalefeti yok
saymanın bir tepkisi olacak, bu tepki pahalıya mal olacak.
Endişem budur.
Dolayısıyla, bugün AKP
Grubunun getirdiği grup önerisinde öngördüğü İç Tüzük
tartışmasının, İç Tüzük teklifinin gündeme
alınması konusunu çok tehlikeli bir sürecin başlangıcı
olarak görüyorum ve sizi uyarıyorum. Bunun ülkemize faydası yok,
bunun tarihte yaşadığımız ve çok acı faturalar
ödediğimiz
1990 ile 2000 yılları arasını kaybettiysek
1987de Anavatan Partisinin zaafından kaynaklanmıştır, 1960
ile 1970 arasını kaybetmişsek 1957de yaşanan o zaaftan
kaynaklanmıştır. Bunu yapmayın.
Ne yapılması gerekiyor? Değerli
milletvekilleri, bir muhalefet partisi sözcüsü olarak söylüyorum; biz iktidar
olmak iddiasındayız, bu ülkeyi yönetmek iddiasındayız.
Dolayısıyla, bu İç Tüzük her yönüyle elden geçirilmeli, çok
etkin bir Meclis çalışmasına uygun hâle getirilmeli. Biz bu
İç Tüzükten memnun değiliz. Bu İç Tüzük doğru bir İç
Tüzük değil. Bu İç Tüzükü değiştirmemiz lazım, bu
Meclisi daha etkin, daha verimli çalıştırmamız lazım
ama bunu yaparken, taraflar olarak, kendi çalışma
şartlarımızı oluşturuyoruz, kendi hukukumuzu
oluşturuyoruz. Bunu oluştururken bir masanın etrafına oturmalıyız,
gerekiyorsa bir ay tartışmalıyız ama İç Tüzük buraya
uzlaşmayla gelmeli, hepimizin mutabakatıyla gelmeli. İç Tüzük
yalnız AKPnin İç Tüzükü değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
İç Tüzükü.
Değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; çok anlamlı bir söz söylenir, denilir ki:
Hukuku değiştirirken de hukukun içinde kalmaya mecbursunuz. Hukuk
dışı yollarla hukuku değiştirerek sonunda hayra
ulaşamazsınız, doğruya ulaşamazsınız.
Bakın, biraz önce İç Tüzükün
gündeme alınması konusundaki tartışmalarda, 49uncu madde
mi, 59uncu madde mi, herkes de biliyor, Sayın Canikli de biliyor yani
AKPnin hukukçuları, Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın
Hocamızı karşıda gördüm, o da biliyor, herkes biliyor ki
-İç Tüzük 52nci madde- bugün İç Tüzükün gündeme alınmasıyla
ilgili bir grup önerisi verilemez yani başlarken kendi belirlediğimiz
hukuka aykırı bir başlangıç yapmayı hayra işaret
görmeyiniz. İçeriği itibarıyla yarın
tartışacağız.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyorum: Ülkenin gündeminin
belirlenmesinin sorumluluğu ve önceliği İktidar Partisi
Grubundadır çünkü bu toplumun önceliklerini, bu toplumun oylarıyla
seçilmiş, iktidar olmuş siyasi partiye bırakmak lazım. Bu
doğrudur, bunu her defasında söylüyoruz. Ama bu gündem, gerek konuları
gerekse süreleri itibarıyla hepimizi ilgilendirmektedir, bu konuyu
birlikte belirlememiz lazım. Ama bunun hukuku hepsinden önemli. Eğer
benim çalışma şartlarımı benim mutabakatımı
almadan tanzim etmeye kalkarsanız, bunun adı hukuk değil, bunun
adı demokrasi değil, bunun adı uzlaşma değil, bunun
adı birlikte yasama değil değerli arkadaşlar.
O sebeple söylüyorum: İç Tüzükü
Her defasında gayret sarf
ettik, Sayın Canikli biliyor, toplantılar yaptık, gelin bu
İç Tüzükü daha mütekâmil bir hâle getirelim. Doğru değil bu
İç Tüzük. Geçen dönemde yaklaşık dört yıl
çalışıldı ve bir taslak hazırlandı. Bu
taslağı gözden geçirelim yani bu yapılacak
değişikliklerle İç Tüzük bu Meclisin verimli, etkin
çalışmasını sağlamayacak, yeterince sağlamayacak.
Gelin, şuna acele etmeyin. On yıl beklemişiniz, şimdi
aceleniz ne? Nedir korkunuz? Nedir endişeniz? Hangi kanunu görüşmek
istiyorsunuz da Milliyetçi Hareket Partisi veya muhalefet partilerinin
tavrını kendinize engel görüyorsunuz? Hangi kanunu çıkarmak
istiyorsunuz da İç Tüzükün on yıldır
uyguladığınız bu maddelerini kendinize engel görüyorsunuz?
Yani bir güç gösterisiyle bu Meclisi yok saymanın bir anlamı yok,
akıllılık değil bu. Bu inatlaşma hayır getirmez.
Değerli arkadaşlar,
uyarıyorum yani endişelerimi ifade ediyorum, tenkit anlamında
söylemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bir
bilgi, bir tecrübe doğrultusunda uyarıyorum. İnşallah uyum
sağlarsınız.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şandır.
III. YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Yoklama talebinde bulunan
arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim:
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Serindağ, Sayın Genç, Sayın
Canalioğlu, Sayın Topal, Sayın Aygün, Sayın Dibek,
Sayın Akar, Sayın Tanrıkulu, Sayın Çelebi, Sayın
Özkan, Sayın Susam, Sayın Özgündüz, Sayın Çetin, Sayın
Ekşi, Sayın Acar, Sayın Yüksel, Sayın Sarı, Sayın
Öğüt.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere devam ediyoruz.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- Gündemdeki sıralama
ile Genel Kurulun çalışma, gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
156 sıra sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin, İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak ve
bölümler hâlinde görüşülmesine; (11/7) esas numaralı gensoru
önergesinin, gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2012 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime yarım saat ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.42
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D) Önergeler
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün (2/21) esas
numaralı, 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile 4760
sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa Birer Geçici Madde Eklenmesi
ile ilgili Kanun Teklifinin, İç Tüzükün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/ 22)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/21 Esas Numaralı Kanun Teklifim
45 gün içinde Komisyonda görüşülmediğinden İç Tüzüğün 37.
Maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
24.11.2011
Ensar
Öğüt
Ardahan
BAŞKAN Teklif sahibi Ardahan Milletvekili
Sayın Ensar Öğüt.
Buyurunuz.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; taksici esnafın
kullandığı motorlu taşıtlarda KDV ve ÖTV vergilerinin
kalkması için vermiş olduğum kanun teklifi üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, ondan
önce
Ben dün Karstaydım, Ardahana gittim. Ardahanda yem bitkileri
parası hâlen ödenmemiş, kar kış kıyamet, insanlar
perişan durumda, hayvanlarını besleyemiyorlar. Sayın
Hükûmet veya bakanlara rica ediyorum, bu yem bitkileri parası derhâl,
acilen ödensin.
İkincisi: Bankalara
borçlarını yatırmışlar, kredilerini yenileyecekler,
kredi alamıyor vatandaş. Yani şimdi, yem alacak,
hayvanını bahara çıkartmak için 5-10 bin olarak kredi alacaklar.
Hakikaten istirham ediyorum, şu bankalardaki plasman açılsın ve
vatandaşlarımıza bu krediler sağlansın.
Üçüncüsü: Şimdi, Doğu
Anadoluda biliyorsunuz sanayi yok, küçük esnaf da çok az. KOSGEBle ilgili,
oradaki atölyelerle ilgili Sayın Nihat Ergün Bakanımız
gitmiş, demiş ki: Ben buraya, KOSGEBe destekleme amacıyla
kredileri veriyorum, hazırladım, gönderiyorum. Göndermiş de
tahmin ediyorum ama bir türlü bankalardan kullandırmıyorlar. Bu da
tutanaklara geçsin diye konuşuyorum. Rica ediyorum, bu KOSGEBle ilgili
paralar derhâl oradaki atölye sahiplerine ödensin, ihtiyaç sahiplerine.
Değerli arkadaşlar,
aslında taksicilerle muhtarların kaderleri bir. Taksiciler de
insanların doğumundan ölümüne kadar insanlarla ilgileniyor, muhtarlar
da insanların doğumundan ölümüne kadar ilgileniyor ve hakikaten,
şimdi, bugün taksicilerin sorunlarına baktığınız
zaman 100 bin civarında taksi var, bu taksi şoförlerinin hiçbirinin
sigortası yok yani sosyal güvencesi yok; artı, taksicilerin
güvenliği yok. Şimdi, bölünmüş taksi istiyorlar. Bunu da Türkiye
bir türlü yapamadı, beceremedi. Biliyorsunuz gasbediyorlar taksicileri.
En önemlisi, taksiciler kendilerine
almış oldukları araçlarda motorlu taşıtlar vergileri
olarak, KDV ve ÖTV olarak çok yüksek para ödüyorlar. Nedir bu? Şimdi, 40
bin liralık bir araca, 40 bin liralık bir aracın ana parası
18 bin lira, 22 bin lira KDV ve ÖTV ödeniyor yani yüzde 55i vergi. Hiç
olmazsa, yani diğer araçlara bir şey demiyorum, bu taksici
esnafının vergileri kaldırılsın. Yani bunlar zaten
gelir vergisine tabi insanlar. Göstersin belgesini, aldığı zaman
ÖTV ve KDV ödemesin. Zaten taksici, taksisinde kullandığı zaman
yüksek oranda ÖTV ve KDVli mazot, tüp gaz, benzin alıyor, onlara ÖTV ve
KDV ödüyor. Hiç olmazsa taksici esnaf araçlarını yenilediği
zaman, yeni bir araç aldığı zaman bu ÖTV ve KDV ödemesin
arkadaşlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Korsana hayır demedin, korsana.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Haa, korsan
bile var. Sağ olsun Mevlüt kardeşim hatırlattı. Bu korsan
olayı da hepimizin sorunu. İnanın, ben İstanbulda bir
taksiye bindim, adam dedi ki: Benim aynı plakayı, aynı
arabamı polis yakaladı ama adam tekrar başka yerden
çıktı. Yani bu korsanın da mutlak surette engellenmesi
lazım. Burada da Hükûmete düşüyor görev. Ben istirham ediyorum
sayın bakanlarımdan, bunun tedbirini alsınlar.
Zamanımız fazla kalmadı,
demin dedim ya muhtarların sorunları
Yani ben taksicilere
benzetiyorum. Şimdi, değerli arkadaşlarım, muhtarlara,
bizim vermiş olduğumuz kanun teklifiyle, bu Genel Kuruldan bir ödeme
çıktı. Şu anda muhtarlar 370 lira civarında maaş
alıyorlar, 380 lira civarında da BAĞ-KUR ödüyorlar, yani üzerine
de 10 lira koyuyorlar.
Değerli arkadaşlar, yani biz
Büyük Millet Meclisiyiz. Türkiyede 54 bine yakın muhtarımız
var. Muhtar, Cumhurbaşkanını temsil ediyor, köyde her şeyi
temsil ediyor. Belki büyükşehirlerde muhtar yaptığı
evraklardan bir para alıyor, bir kâr ediyor ama doğu ve güneydoğuda
kırsal kesimdeki muhtarlar para alamıyor, çok perişan durumda.
Bu nedenle muhtarlar da hiç olmazsa sosyal güvence altına alınsın,
devlet bunların primini ödesin veya asgari ücret ödesin diye
düşünüyorum.
Kanun teklifimin kabulünü istirham
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Öğüt.
Bir milletvekili olarak, İstanbul
Milletvekili Sayın Kadir Öğüt.
Buyurun Sayın Öğüt. (CHP
sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Sayın Başkanım, sayın milletvekili
arkadaşlarım; öncelikle Türkiye'nin yetiştirmiş olduğu
en önemli aydınlardan birisi, ADDnin kurucusu Muammer Aksoy Hocamızın
katledilişinin yıl dönümü bugün. Onu bu kürsüden anmak istedim. Onun
anısı önünde saygıyla eğildiğimizi bir kere daha
belirtmek istiyorum.
Türkiyede hakikaten, şöyle
gözümüzün önünden geçirdiğimiz zaman, en önemli, Türkiyeye en
katkısı olacak aydınlar teker teker hunharca katledildi. Bu
katledilenlerin de maalesef hiçbir şekilde failleri bulunamadı.
Gerçek faili meçhulleri burada tekrar anmak istiyorum. Bütün
aydınlarımıza saygılarımı sunuyorum tekrar,
onları rahmetle de anıyorum.
Değerli arkadaşlarım, az
önce arkadaşımız konuştu, özellikle İstanbulda ve
Ankarada korsan taksi üzerinde çok ciddi bir spekülasyon var. Bu spekülasyonun
bir kısmı ekonomik nedenlerden kaynaklanıyor, bir kısmı
da güvenlik güçlerinin yeteri kadar bu işe eğilmemesinden
kaynaklanıyor.
İktidarda olan, on
yıldır iktidarda olan partiniz AKPnin bu soruna bir türlü çözüm
bulamaması fakat taksici esnafının da
-Başbakanımız söz verdi- Korsana hayır. bantlarıyla
her tarafı donatması çok ilginç bir hâle geldi. Hakikaten daha önce
Anakent Belediyesi Başkanlığını yapmış, on
altı yıldır ana kentte iktidarda olan, dokuz yıldır
iktidarda olan bir Hükûmetin bu konudaki çözümsüzlüğünü taksici
esnafımızın dikkatine tekrar sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugün çok önemli bir gün. Bugün, Türkiye ve İstanbul için Haydarpaşa
Garının önemini bilmektesiniz. Haydarpaşa Garının
adım adım devre dışı
bırakılmasının bugün son günü. Son tren bu gece 22.30da
kalkıyor. Bugünden itibaren, Haydarpaşa Garı fonksiyonundan
tamamen çıkartılarak yeni fonksiyonuna doğru yol alacaktır.
Organize operasyon, 26 Kasım 2011 tarihinde, İstanbul Büyükşehir
Belediye Meclisinin AKPli üyelerince garın otele dönüştürülmesi
kararıyla bitmiştir. Haydarpaşa ve çevresi, gar, liman, geri
saha, Kadıköy Meydanı ve çevresi plan içine
alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, günde 15
bin yurttaşımızın yararlandığı bu
Köseköy-Haydarpaşa Garı arası bakım adı altında
kapatılmaktadır. Bu haktan yararlanan öğrenci, işçi, memur
ve yoksul vatandaşlarımızın en ekonomik ve güvenli yolu
olan demir yoluna karşı, iktidar maalesef kara yolunu alternatif
göstermektedir. Kara yolu taşımacılığı zaten
tıkalı hâle gelen E-5i ve TEM yolunu daha da içinden
çıkılmaz bir hâle getirecek, yolcu güvenliğini hiçe
sayacaktır.
Bütün bilimsel araştırmalar
şunu göstermiştir: Demir yolu
taşımacılığı deprem anında en güvenilir
taşımacılıktır. Büyük deprem riskinde olan
İstanbulun bu atardamarı kesilmekte, gerek yolcu gerekse lojistik
taşımacılığı sadece kara yoluna terk
edilmektedir. Kara yolunun ne olduğunu dün ilk karda tıkanan
yollardan İstanbulun hâlini görerek anlayabiliriz.
1,5 milyon metrekare alanın 817
bin metrekaresi inşaata ayrılacaktır. İstanbulun en son
kalan yeşil alanı yoğun bir yapılaşmaya açılacak,
otel ve ticaret merkezi hâline gelecektir. Tarihî değerlerimize sahip
çıktığını sürekli söyleyen iktidar, Haydarpaşa
Garının çatı tamirini bile bu işte tecrübesi olmayan bir
firmaya vererek yüz yirmi yıllık tarihî binanın neredeyse yok
olmasına neden olacaktı. Binanın yangın güvenliği alınmadığı
için tuzlu suyla tarihî binanın ahşap ve beton
kısımları büyük tahribata uğramıştır.
Değerli arkadaşlarım,
biz şunları söylüyoruz: Biz bu iyileştirmeye karşı
değiliz. İstanbulun bir banliyösü hâline gelen Gebze ve Kocaeline
giden 20 bin civarındaki işçi ve öğrencinin güvenli ve ucuz
ulaşımdan yoksun kalmasını istemiyoruz. Dünyanın bütün
metropollerinde, Pariste, New Yorkta olduğu gibi, aktif olarak
çalışan büyük garlar o kentin hafızasını
oluşturmaktadır. Deprem anında en kolay ve güvenilir olan demir
yolu ortadan kaldırılmaktadır. Anadolunun en ücra
köşelerine giden yurttaşlarımızın elinden ucuz ve
güvenilir yolculuk hakkı alınmakta, yurttaşlarımız
kara yoluna, güvensiz ve pahalı yolculuğa mahkûm edilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (Devamla) -
İstanbulun her yanında olduğu gibi, talan ve rant için
bazılarının iştahı kabarmaktadır.
İstanbulun bütün siluetini bozduğunuz gibi, bu bölgeyi de bozmaya çalışıyorsunuz.
İstanbullular olarak buna izin vermeyeceğiz.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince sözlü
sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Ankara Milletvekili Sayın Sinan Aydın Aygünün;
5941 Sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürkün;
5941 Sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün; 5941 Sayılı Çek
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/538, 2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137)(x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde 4üncü madde
üzerinde şahıslar adına birinci konuşma
yapılmıştı.
Şimdi, şahsı adına
ikinci söz sırası Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan
Canda.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. 137 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı
üzerinde AK PARTİ Grubu adına, şahsım adına
görüşlerimi beyan etmek istiyorum.
Öncelikle, çek nedir? Çek, Ticaret
Kanununda düzenlenen kıymetli evraklar babında kambiyo senetlerinden
poliçe, emre muharrer senet yani bono ve çek olarak Ticaret Kanununda
sayılmıştır. Çek, kayıtsız şartsız borç
ikrarını havi bir belge. Ne demek, kayıtsız
şartsız borç ikrarını havi bir belge? Yani bu şekilde
kambiyo senetleri ve kıymetli evraklardan sayılan bu belgelerden çek,
poliçe ve emre muharrer senet, diğer bir adıyla, halk arasındaki
deyimiyle bono, adi senetlerden ayrılmıştır takip usulü
açısından. Şimdi, bunlarda şekil şartları
vardır. Eğer şekil şartları yerindeyse bunlara itiraz
edilemez takibe konduğu zaman. Diğer taraftan, beş günlük takip
süresi içerisinde itiraz edilmediği zaman takip kesinleşmiş olur
ve ilam hükmünü, ilam niteliğindeki belge şeklini alır.
Kayıtsız borç ikrarını havi belgeden kasıt budur.
Bir de uygulamada çekte vade olmaz ama
bizim Türk hukukunda, Ticaret Kanunu uygulamasında postdate çek
dediğimiz -ileri tarih atılarak keşide- vadeli çek ihdas
edilmiştir. Vadeli çek uygulaması hukuk sistemimizde piyasada
dolaşan çeklerin büyük bir bölümünü, kahir ekseriyetini
taşımaktadır. Bu da ortada olmayan bir kaynağı
oluşturma adına önemli bir ihtiyaçtır. Hukuk sistemimizde postdate
çeki uygulamada önemli bir yer bulmuş ve koruma altına
alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kambiyo senetlerinde çek diğer senetlerle
ayrıcalığı var, ayrıcalığını
anlattık, bir de dezavantajı var. Dezavantajı nedir? Çekte ibraz
süresi vardır. Eğer bu ibraz süresi içerisinde çeki bankaya ibraz
etmediğiniz takdirde, o süreyi geçirdiğiniz takdirde, diğer
taraftan çekin keşide tarihinden itibaren altı aylık zaman
aşımı içerisinde çeki icraya koymadığınızda
ya da şu anki uygulamada -kaldıracağız ama- 5941
sayılı Yasa ve 3167 sayılı Yasada şikâyete
bağlı olduğu için, karşılıksız
kaldığında şikâyet etmediğinizde çeklik
vasfını yitirmektedir. Çeklik vasfını yitirince ne oluyor?
Hukukta bilinen tabirle, yazılı delil başlangıcı,
yazılı beyyine. Dolayısıyla, tekrar alacaklı
alacağını ispat açısından fatura ve yan delillere
müracaat etmek durumundadır. Bu da çekin dezavantajlı yönlerinden
biridir. Eğer burada Adalet Komisyonu olarak salt çoğunluğu sağlayabilirsek,
bir madde ihdasıyla, çekteki zaman aşımını poliçe ve
emre muharrer senetteki zaman aşımıyla uygun hâle
getireceğiz. Tabii, çekteki zaman aşımı poliçeden ayrı
bir yerde düzenlenmiştir. Poliçe ve emre muharrer senet, diğer
adıyla bonodaki zaman aşımı biliyorsunuz üç yıl;
cirantada ise bir yıla düşmekte. Çekteki zaman aşımı
altı ay olduğu için burada kambiyo senetleri arasında
sayılan çekin diğer senetlere karşı bir dezavantajı
bulunmaktadır. Bunu da inşallah, muhalefet partisinden Adalet Komisyonu
üyelerinin desteğiyle buradan geçireceğimizi düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çek, biliyorsunuz şeklî unsurlar ihtiva eden bir belge.
Eğer şekil şartlarından biri eksikse çeklik
vasfını yitiriyor. Bu manada, çek kullananlar, çek kabul edenler, basiretli
davranmak durumundalar; alacaklarını teminat altına alırken
sadece cezaya değinmemeleri lazım. Diğer taraftan, yan
delillerle -ipotek, rehin gibi- alacaklarını garanti altına
almayı düşünmelidirler diye düşünüyoruz.
Çekin tarihine bir bakacak olursak,
ceza hukuku açısından değerlendirdiğimizde, 1985
yılında yürürlüğe giren 3167 sayılı Yasadan önce
çekte hürriyeti bağlayıcı ceza verilemiyordu. Peki ne
yapılıyordu? Eğer unsurları varsa, ceza hukukunun genel
prensipleri açısından suçun unsurlarını eğer
taşıyorsa üzerinde dolandırıcılıktan ceza veriliyordu.
Karşılıksız çek keşide eden kötü niyetli ise,
eğer dolandırma maksadı varsa, diğer taraftan suçun
unsurlarını da ihtiva ediyorsa bu şekilde
cezalandırılıyordu. 1985 yılına geldiğimizde,
3167 sayılı Yasa yürürlüğe girmiştir. 3167 sayılı
Yasada, karşılıksız çekin muhatabı olan, daha
doğrusu karşılıksız çekten zarar görenin şikâyeti
üzerine bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası
öngörülmüştür. Bu da ihtiyacı karşılamamıştır
ve 2009 yılına gelene kadar bir sürü değişiklik olsa da ana
konu, ana çatı bu şekilde devam etmiştir. 2009 yılında
5941 sayılı Yasa yürürlüğe girmiş ve burada doğrudan
karşılıksız çek keşide edene ceza vermektense adli
para cezası öngörülmüştür. Adli para cezası öngörüldüğünde
adli para cezasını ödemeyen kişi bu sefer de hürriyeti bağlayıcı
cezayla karşı karşıya kalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RAMAZAN CAN (Devamla) - Teşekkür
ederim, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Can.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
karşılıksız çeklere adli para cezası
uygulamasının başladığı 7 Mart 2003 tarihinden bu
yana adli para cezası kaleminden devletin kasasına toplam ne kadar
para toplanmıştır? Bu paranın ne kadarı çek
mağdurları için kullanılmıştır? Bundan sonra bu
paranın bir fona aktarılması yönünde Hükûmetinizin
düşüncesi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Değerli Başkan. Biraz önceki
arkadaşımızın kaldığı yerden devam
edeceğim.
Adli para cezası -devlet burada
zarar etmediği hâlde, vatandaşın cebinden çıkan,
malının karşılığı verilen çek
karşılığında alınan para- devlet hazinesi
açısından bir sebepsiz zenginleşme değil midir? Sebepsiz
zenginleşme olduğu için bunu iade etmeyi düşünüyor musunuz?
Devamı: Gerek Şanlıurfa
gerek Konya ilimize yeni millî eğitim müdürleri tayin edildi ancak tayin
edilen kişiler, dava açmadığı hâlde, keyfî olarak gitmek
istemiyorlar. Bunlar birilerinin tanıdığı mıdır,
hatırını kıramayacağınız kişiler midir?
Buna bir açıklık getirir misiniz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Işık
tarafından Adli para cezasından ne kadar para toplanmıştır?
şeklinde bir soru tevcih edildi. Yalnız,
arkadaşlarımız bana şu ana kadar böyle bir hesap
yapamadıklarını ifade ettiler; ellerinde böyle bir bilgi yok,
bir istatistik yok.
ALİM IŞIK (Kütahya) Geçen
hafta da sorduk, o günden bugüne hazırlanmış olması
lazımdı.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Onu yine arkadaşlarımız çalışsınlar,
çıkarmaya gayret etsinler inşallah ama şu an itibarıyla,
maalesef, cevap verebilecek durumda değiliz. Muhtemelen birçok birime
dağıldığı için -bu miktarlar, cüzi miktarlar- bunları
toparlama konusunda bir sıkıntı var, inşallah onu
çalışırlar.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Çok para
Sayın Bakan, çok para. Allaha
havale etmeyin, bürokratlara havale edin.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Dağınıklık
anlamında söylüyorum, farklı birimlere dağınıklık
anlamında.
Sayın Tanal Adli para cezası
sebepsiz zenginleşmeye yol açar mı? şeklinde bir soru sordular.
Yani bu şekilde
BAŞKAN Hazinenin zenginleşmesine
Doğru
anlamışım değil mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Aynen
aynen.
BAŞKAN Tamam.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Evet, şimdi kişi borcunu
ödediği zaman ceza düştüğünden kişi devlete ödeme yapmak
yerine borcunu ödeyecektir, yeni sistemde bu olacaktır yani araya bir
anlamda devlet girmemiş olacak. Asıl borç sahibine paranın
gitmesi sağlanmış olacak. Mevcut durumda aslında adli para
cezalarını ödüyor ödenemeyen çeklerde, hem adli para cezası
ödeniyor hem de borçlu olduğu kişiye karşı borcunu ifa
ediyor. Yeni sistemde sadece borcunu ifa etmiş olacak. Arada devlete
herhangi bir kaynak aktarma söz konusu olmayacak yani mali anlamda
bakarsanız devletin bu anlamda bir kaybı olacak ama kişiler
arası ilişkiler anlamında bakarsanız da daha hakkaniyetli
bir durum oluşmuş olacak diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Başkanım teşekkür ederim, vakit olduğu için
Sayın Bakan ya ben
anlatamadım soruyu veya Bakan anlamadı ama 5941 sayılı Çek
Kanununda para cezası verildiği zaman vatandaş gidiyordu bu çek
bedelini yatırıyordu, cezası düşüyordu yani bu parayı
Hazine, devlet, çek sahibine vermiyordu. Benim sorum buna yönelik. Bu bir
haksız kazanç, sebepsiz zenginleşme değil midir? Bu, haksız
kazanç, sebepsiz zenginleşme olduğu için çek sahibine ödemeyi
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Sayın Başkanım, zaten bu tam da Sayın Vekilimizin
dediği hüküm değiştiriliyor şu anda. Bundan sonra yeni
düzenlemede böyle bir durum söz konusu değil.
ALİM IŞIK (Kütahya) Biriken
paralar ne olacak Sayın Bakan?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Ama mevcut sistemde hapis cezası borcunu ifa etmediği için verilen
bir ceza değil. Adli para cezasını yerine getirmediği için,
ifa etmediği için hapis cezasıyla karşılaşıyordu yani
şu mevcut değişmeyen hâliyle. Şimdi, dolayısıyla,
o şu anda idari para cezasına dönüştürüleceği için böyle
bir durum söz konusu olmayacak yani hapis görmesi, çekini ifa etmediği
için değil, adli para cezasını yerine getirmediği için bir
hapis cezasıydı. Şimdi o idari para cezasına
dönüştürüldüğü için bu sorun da kendiliğinden ortadan
kalkmış olacak.
BAŞKAN Paraları iade
değil kısaca.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Öyle bir şey şu anda söz konusu değil.
BAŞKAN Sayın Önder,
buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Ben, tane tane sorayım, Sayın Tanalın
bıraktığı yerden devam edeyim. Yeni bir düzenleme var
Sayın Bakan fakat eski düzenlemede bu anlamda alınan büyük paralar
var. Eğer yeni düzenleme bu eski para tahsilatını manasız
buluyorsa ya da adil buluyorsa, her neyse, bunu geri alıyorsunuz. O zaman,
eski paraları, bu şimdiye kadar tahsil edilenleri sahiplerine geri
verecek misiniz? Ben de böyle bir para ödedim, onun için soruyorum.
BAŞKAN Sayın
Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Teşekkür
ederim.
Sayın Bakan, bu sorunun
cevabı verilmeli, ısrarla soruyoruz, geçen hafta da sorduk.
Kendinizin yani bu Hükûmetin çıkarttığı bir kanunla
koyduğunuz adli para cezası milletin belini büktü, ödeyemediği
için hapse düştü. Şimdi, toplanan paraları veya bu
çıkartacağınız kanunla, bu cezalı duruma
düşenlere bir şey getiriyor musunuz? O birikmiş adli para
cezalarını iade edecek misiniz? Dün mü yanlıştı, bugün
mü yanlış Sayın Bakan, bunun cevabını verin lütfen. İki
defa, geçen hafta da görüştük bunu, soruyoruz, şimdi de soruyoruz ama
cevap verilmiyor. Lütfen
BAŞKAN Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım millî
eğitimle ilgili soruma hiç cevap vermedi yani karşımızda
Millî Eğitim Bakanı da oturuyor, hiç olmazsa Millî Eğitim
Bakanından öğrensinler. Yani Konyaya ve Şanlıurfaya tayin
ettikleri 2 Millî Eğitim Müdürü dava açmadığı hâlde,
tayinleri çıktığı hâlde neden gitmiyor? Bunun sebebi nedir?
Yani bunlar çok güçlü, kudretli kişiler midir? Neden bu kayırma
işlemi yapılıyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, tam iki
buçuk dakikanız var.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Peki, teşekkür ediyorum.
Şimdi, tabii, adli para
cezası alınmış olan şahıslara tekrar iade
edilmesi şeklinde bir düzenleme söz konusu değil. Şurada
sistemimizde de daha önce trafik cezaları gibi farklı cezaları
da aynı kapsamda düşünebilirsiniz. Bunlar idarenin
işleyişini de içinden çıkılmaz hâle getirebilir. Burada mağdur kelimesini
kullanmak da çok anlamlı değil tabii. Sonuçta çek vermiş,
karşılıksız çıkmış çekten bahsediyoruz. Buna
gelen bir idari, adli para cezasından bahsediyoruz, bir suç olarak hapis
cezasından bahsediyoruz. Şu anda o hapsi ortadan
kaldırıyoruz zaten yani aslında lehte bir değişiklik
yapmış oluyoruz. Yeni işlemler için de bir daha böyle bir durum
oluşmamasını sağlayacak bir düzenleme getirmiş
oluyoruz ama bahsettiğiniz anlamda, paraların geri iadesi
anlamında herhangi bir düzenlememiz söz konusu değil. Siz bunu
temenni ediyor olabilirsiniz ama burada herhangi bir düzenleme söz konusu
değil.
Diğer taraftan, Millî Eğitim
Bakanlığımızla ilgili soruyu Sayın Bakanımız
arzu ederse
Doğrusu bir keyfi uygulama hiçbir şekilde
düşünülemez ama spesifik bir konu. Sayın Bakanımız
yazılı cevap vermek isterse Sayın Vekilimizi yazılı
olarak bilgilendirebilir. Benim konum değil tabii ki.
BAŞKAN Kanunla alakalı
olmadığı için.
Şimdi Sayın Ayhan elli
saniyeniz var, size cevap verilemez ama sorunuzu sorun.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, bu
vatandaşlar çekleri neden ödeyememişler? Hükûmetin bir
araştırması var mı, onu merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Tek bir sebebi olmaz bu tür şeylerin, çok sayıda sebebi olabilir
fakat bir taraftan şunu da değerlendirmemiz lazım tabii: Bir
küresel kriz ortamı yaşandı, onun da getirdiği
birtakım sıkıntılar
olmuş olabilir ama
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Amerikadan dolayı mı?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) -
kriz ortamı olmadığı durumlarda da
çeklerin karşılıksız çıkması hadisesi her zaman
olabilecek şeylerdir. Tek bir sebebe bağlanması mümkün
değil tabii, çok çeşitli sebepleri olabilir.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkanım, Bakan diyor ki: Benim görev
alanım değil. O zaman tüm bakanlar otursunlar, sorularımızı
ona göre yöneltelim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, bu engelleme ne zamana
kadar devam edecek? Yani Çek Yasasını istiyor musunuz istemiyor
musunuz, Allah aşkına ya!
BAŞKAN Sayın
Tanal, bir saniye
Şimdi, bakın,
sizin soru sormanıza zaman içerisinde gayet güzel bir sistemle yürüdük ama
kanunu ilgilendiren konulardaki sorulara normal şartlarda burada oturan
bakanlar cevap verir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ama o da cevaplayabilir.
BAŞKAN - Siz, Millî
Eğitim Bakanına bir soru sordunuz, Sayın Bakan da Ben onu
bilmiyorum. dedi. O açıdan yapacak bir şey yok.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Peki, teşekkür ederim.
BAŞKAN - 4üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
5inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5- 5941 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin
dokuzuncu fıkrasında yer alan bir yıla kadar hapis ibaresi
Cumhuriyet savcısı tarafından üçyüz Türk Lirasından üçbin
Türk Lirasına kadar idarî para şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN 5inci
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Gürkut Acar. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Acar.
CHP GRUBU ADINA GÜRKUT
ACAR (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 137
sıra sayılı Çek Kanununda değişiklik
yapılmasını öngören tasarının 5inci maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, Antalya Aksekili, İbradılı
hemşehrimiz Profesör Doktor Muammer Aksoyu faili meçhul şekilde
öldürülmesinin 22nci yılında, minnet ve şükranla, rahmetle
anıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Çek Kanunu uzun tartışmalar, uzun
mağduriyetlerden sonra yeniden önümüze geldi. Bu şunu gösteriyor: Bir kanun yaparken Dediğim dedik,
çaldığım düdük. derseniz, iki üç yılda bir sürekli
kanunlarda değişiklik yapmak zorunda kalırsınız, Çek
Yasası bunun bir örneğidir. Bugün Çek Yasasının
görüşülmesini gerektiren gerekçeler 2009 yılında da vardı,
bugün de var. O zaman muhalefetin de görüşleri dinlenseydi, ortak bir
akılla çözüm üretilseydi bugün konu gündeme gelmez, insanlar mağduriyetler
yaşamaz, mahkemeler tıkanmazdı, aldığı çek
yüzünden kendisi de çek mağduru olanlar ortaya çıkmazdı.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Adalet Bakanının verdiği bilgilere göre şu anda
Çek Yasasından 1.340 kişi, 5941 sayılı Yasa
uygulamasından 117 kişi olmak üzere 1.457 kişi cezaevinde.
Şu anda Yargıtayda bulunan dosya sayısı 217.165 ve alt
derecede, ilk derece mahkemelerinde 400 bin civarında dosya olduğu
söylendi.
Değerli arkadaşlarım, bu
çeklerin bu kadar karşılıksız çıkması Türkiyede
ekonominin iyi gidip gitmediği konusunda da bizde endişeler yarattı.
Çekin bu şekilde bir birikime uğramamasını
sağlamanın yolu sağlam bir ödeme aracı hâline getirmek,
bankaların sorumluluğunu artırmaktan ibarettir.
Değerli milletvekilleri, bugün
gündeme getirilen tasarı birtakım mağduriyetleri giderecektir
ama tam bir çözüm sağlamayacaktır. Ben de bu çekle ilgili bir kanun
teklifi hazırladım ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sundum, Hükûmetin tasarısı ve
diğer tekliflerle birleştirme imkânı olmadı ama (2/291)
esas numarasıyla Adalet Komisyonunda beklemektedir.
Benim önerimin temeli şudur:
Öncelikle çekle ilgili bankaların sorumluluğu
artırılacaktır. Bankalar çek hesabı açmak isteyenlerle
ilgili incelemelerini daha sağlıklı yapmalı, ödeme gücüyle
ilgili şüphe taşıdıkları kişilere çek hesabı
açmamalıdır. Bankalar çek hesabı açacağı
kişilerle bir çek anlaşması ya da kredi anlaşması
yapacak, bu anlaşma kapsamında belirlenen limite kadar ilgiliye
miktarı matbu olarak yazılı bulunan çek verilecek. Bankalar
ibraz edilen çekleri, karşılığı olup
olmadığına bakmaksızın ödemekle yükümlü olacak. Bankalar
ödedikleri çekleri, çek hesabı sahibinden anlaşmaları
doğrultusunda yasal yollardan tahsil edecektir. Böyle bir sistemde
karşılıksız çek kavramı olmayacak, kredi
kartlarını, nasıl bankalar alacaklarını tahsil ediyorlarsa,
nasıl karşılıksız kredi kartı yoksa çeklerde
aynı sistemi uygulayacaklardır. Bankalar ödeme gücünde şüphe
taşıdıkları, kredi sağlayamadıkları
kişilere çek vermeyeceklerdir. Bunun çözümü budur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 5inci maddeye gelecek olursak, 5941
sayılı Kanunun 7nci maddesinin dokuzuncu fıkrasında ne
deniyor? Hamiline çek defteri yaprağını kullanmadan hamiline
çek düzenleyen kişi, bu aykırılığı içeren her bir
çekle ilgili olarak, bir yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır. Öngörülen bu yeni düzenleme ile bir
yıllık hapis cezası kaldırılacak, hamiline çek
defterini kullanmadan hamiline çek düzenleyen kişilere cumhuriyet
savcıları tarafından 300 Türk lirasından 3 bin Türk lirasına
kadar idari para cezası verilecek. Yani bir uyum sağlanarak burada da
hapis cezası kaldırılıyor ancak bu idari para cezası
bu fiilin işlenmesini engelleyecek nitelikte midir, bunun iyi
sorgulanması gerekir. Bu fiil, çekin karşılıksız çıkmasıyla
ilgili bir durum değildir.
5941 sayılı
Kanunun gerekçesine baktım neden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç
duyulmuş diye. Orada deniyor ki: Hamiline çek ancak hamiline çek defteri
yaprakları kullanılmak suretiyle düzenlenebilir. Diğer çeklerden
ayırt edilecek özelliklerin yanı sıra, hamiline çek defterindeki
çek yapraklarının üzerinde hamiline ibaresi matbu olarak yer
alacaktır. Kayıt dışı ekonominin önüne geçmek ve
yolsuzlukla mücadele etmek amacına yönelik olarak kabul edilen bu hükmün
uygulanabilirliliğini sağlayabilmek için dokuzuncu fıkrada bir
suç tanımına yer verilmiştir.
Eğer çek hamiline
değilse kime verildiği üzerine yazılsın. deniyor. Bu hüküm
hamiline çek sisteminin uygulanabilmesi ve kayıt
dışılığın önlenmesi amacıyla gündeme
gelmiştir. Yani bunun karşılıksız çek
kavramıyla ilgisi yoktur. Kayıt dışı ekonomiyle
mücadele edilmek isteniyorsa gerçekten, burada, yaptırımın çekin
miktarıyla bağlantı
kurulmasında yarar olduğunu düşünüyorum yani 50 bin
liralık, 100 bin liralık bir işlemde belki de bu 3 bin lira ceza
göze alınabilecek bir yaptırım olarak düşünülebilir. Ceza
caydırıcı görünmüyor, bunun iyi değerlendirilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, çekle
ilgili kesin bir çözüm isteniyorsa, dediğim gibi, çeki güvenilir bir ödeme
aracı hâline getirmek zorundayız. Burada bankaların sorumluluğu
arttırılmalıdır, bir çek anlaşması modeliyle bir
sistem kurulursa karşılıksız çek kavramı ortadan
kalkacaktır, mahkemelerin iş yükü azalacaktır hem de
uluslararası sözleşmelere uygun olarak borçtan dolayı
özgürlüğün kısıtlanmasının da önüne geçilmiş
olacaktır. Bu yapılmadığı sürece kalıcı bir
çözüm üretilmesi mümkün olmayacaktır diye düşünüyorum.
Karşılıksız çek kavramının daha fazla önümüze
gelmesi güçlü bir ihtimaldir ya da çeke güven kalmayacak, kullanımı
da mümkün olmayacaktır, bu da ticarette yeni sorunlar
doğurabilecektir. Ancak biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yeni
tasarıyı Avrupa İnsan Hakları hükümleriyle uyum
sağlayan yeni niteliği itibarıyla destekliyoruz ve olumlu olarak
oy kullanacağız.
Değerli arkadaşlarım,
son olarak şunu söylemek istiyorum: Özellikle Deniz Feneri
davasının savcıları için ceza davası
açılması otuz dokuz yıllık bir hukukçu olarak emin olun ki
bizi endişe içinde bırakmıştır ve bu gelişim Türkiyede
yargıda görev yapan her hâkim ve her savcı için büyük tereddütler ve endişeler
yaratmıştır. Biz bu uygulamadan iktidar partisinin bir an önce
vazgeçmesini diliyoruz.
Ayrıca değerli
arkadaşlarım, sendikaların iş kolunda yüzde 10
oranında örgütlenmiş olanlarına toplu iş sözleşmesi
sağlanmasıyla ilgili de vakit varken bu miktarın, bu yüzde 10
barajın indirilmesi, bunun binde 5e indirilmesi gerektiği
kanısındayız. Türkiyede eğer sendikalaşmanın
önünü kesersek demokrasi işlemez. İşçi sendikalarının
olmadığı, işçilerin örgütlenemediği hiçbir topluma
getirilmiş olan rejim demokrasi rejimi olamaz. Bu nedenle, 3 milyondan 700
bine inmiş olan sendikalı işçi sayısının, 8
milyonluk bir sosyal sigortalı kayıtlı işçi
sayısının karşısında çok düşük olduğu
kanısındayız.
Çağdaş ve uygar bir demokrasi
istiyorsak sendikaların önündeki bu engelin
kaldırılmasını talep ediyorum ve yüce kurulunuzu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, iki önemli sorum
olacak:
Birincisi: Şimdi adli para
cezasının, dolayısıyla hapse gitmenin yolunun
kapatılmış olması önemli bir gelişme, ancak siz de çok
iyi biliyorsunuz ki bu insanların birçoğu belki de yüzde
90ının, 95inin sicilleri kötü, çıktıkları zaman ya
da cezaevine gitmekten kurtuldukları zaman bankaya gittiklerinde kredi
alamayacak durumda. Şimdi bunlara bir sicil affı getirip bu
insanların borçlarını ödemesine imkân tanıyabilecek miyiz?
İkincisi: Factoring
şirketlerinin ve tefecilerin bu karşılıksız çek
olayından dolayı bugüne kadar ne kadar para kazandığı
konusunda hiç Hükûmetiniz bir araştırma yaptı mı? Bu alanda
kaç factoring şirketi faaliyet gösteriyor? Bunlarla ilgili nasıl bir
tedbir aldınız veya tedbir almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Teşekkür ediyorum.
Sicil affıyla ilgili zannediyorum
bir önergesi de var Sayın Işıkın ve diğer
değerli milletvekillerimizin. O zaman o önerge oylandığında
tabii ki Meclisimizin takdirindedir, ancak genel anlamda sicil
aflarının piyasada tam da arzu edilen sonuçları
doğurmadığına dair bir tecrübemiz var. Geçmişte birtakım
sicil afları olsa da bunlar bilgi olduğu için, belli finansal
kurumlar bu konuları veya muhatapları bildiği için, sonuçta
affetseniz de fiiliyatta, pratikte çok etkili olmadığını
geçmiş tecrübelerimizden biliyoruz. Onun dışında da yine,
bilgi anlamında kötüye kullanılmaması, yeni sistemde de çeklerin
daha sıhhatli bir ortamda kullanılması bakımından da
geçmiş sicillerin bilinmesinde de yarar olabilir diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, adli siciller, suç
olmaktan çıktığında zaten otomatik olarak siliniyorlar.
Orada bir problem yok, arkadaşların bana verdiği bilgiye göre
adli anlamda bir sıkıntı yok.
Diğer taraftan, bu factoring
şirketleri, 76 tane factoring şirketi olduğunu söylüyor
arkadaşlar ama sizin sorunuz tabii daha istatistiki rakamlarla ilgili.
Şu an arkadaşlarımızın elinde böyle rakam yok. Eğer
varsa daha sonra bilahare yazılı olarak sizlere iletirler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Ayhan,
buyurun.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu tasarı Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelmeden Sayın Başbakan Yardımcısının
bir açıklaması oldu, bu tasarının kanunlaşmaması
hâlinde 100 bin kişinin cezaevine
girebileceğini ifade etti. Zaten cezaevindeki sayı da
aşağı yukarı bu kadar, biraz bundan fazla. Bu cezaevleri
yeni girecekleri almayacağı için mi bu tasarı
hazırlandı? Onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Teşekkür ediyorum.
Tabii, istatistiklere
baktığımızda, gerçekten çok sayıda dava söz konusu.
2010 yılı itibarıyla 405.704 dava söz konusu, çok kabarık
bir rakam. Yargıtayda, hâlen dairelerde 53.544,
başsavcılıkta 163.221 dosya bulunuyor, toplam 217.165. Fiilen
hükümlü olan sayısı gerçekten düşük, 1.457 fakat
Yargıtaydaki dosya sayısına baktığınızda, bu
sürecin devamı hâlinde sayıların çok çok daha üst noktalara gideceği de
görülüyor yani bir tedbir alınmaması durumunda çok ciddi
sonuçları olduğu görülüyor.
Tabii, bu kanunun diğer birçok
kanun gibi birçok amacı, gerekçesi var. Sayın Vekilimizin
sorduğu soruyu
Gerçi diğer ikinci boyutunu, dosyaları azaltma
boyutunu sormuştu. Bu, tabii bir sonuç; tek amacı bu şekilde
ifade etmek mümkün değil tabii. Kanunun çeşitli amaçları,
gerekçesinde de ifade edilen amaçları var. Fakat bir sonucu da tabii ki,
bu dosyaların sayısının azalması, adli yükün
azalması. Dolayısıyla, adalet sisteminin daha hızlı,
daha rahat çalışma imkânı bu sonuçlarından biri olarak
ancak ifade edilebilir. Ancak böyle tek amacı şeklinde ifade etmek
zannediyorum doğru olmaz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tabii bu çekle
yapılan karşılıksız harcamalar da zannediyorum ki,
gayrisafi yurt içi hasılanın içine giriyordu. Dolayısıyla,
acaba hiç bunu hesap ettiniz mi? Mesela ihracat-ithalat
kayıtlarımızda hiç öyle hayali ihracat veya işte
faturalandırılmamış ithalatlar, şunlar bunlar; hep
bunlar ülkenin aleyhine. Ama rakamlarda siz hayali ihracatı düşmeden
veriyorsunuz Türkiye şu kadar ihracat yaptı. diye. Bir
bakıyoruz ki, geçen sene, evvelki sene, ondan önceki sene hayali ihracat
çıkıyor ortaya ama bu ihracat rakamlarının içinde görünüyor
yine Allaha çok şükür!
Şimdi, bu
karşılıksız çekler de gayrisafi yurt içi
hasılanın içinde görünüyor. Bunun oranının ne olduğuna
falan bakabildiniz mi acaba hiç ekonomik olarak?
Teşekkür ediyorum.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Değerli Vekilimizin sorusuna şöyle cevap vereyim
BAŞKAN Bir dakika Sayın
Bakan.
Buyurun Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tasarı gerekçesinde ekonomik yönü
hiç incelenmemiş; arz ediyorum. O neden acaba?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Şimdi, baktığımız zaman millî gelir içinde,
karşılıksız çekin millî gelire
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Bakan Millî gelir demeyin, siz bari Millî gelir demeyin
Gayrisafi yurt içi hasıla deyin.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Gayrisafi yurt içi hasıla içinde karşılıksız çeklerin
oranı 2008 yılında 1,4; 2009da 1,64; o tarihten sonra giderek
düşmüş ve 2011 yılında 0,68 yani yüzde 1in de altına
inmiş, oldukça gerilemiş aslında.
Tabii, gayrisafi yurt içi hasıla
hesaplanırken yurt içinde bir yıl içinde üretilmiş toplam mal ve
hizmetlerin bedeline bakılır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Tüketim
ve üretim giriyor mu bunun içine?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
O bedelin, hani, ödeme sisteminde karşılığı olup
olmadığı, oradaki hukuksuzluklar toplam varlığın
tutarını, mal ve hizmetin değerini değiştirmez. Borç-alacak
ilişkilerini, ihtilafları olsa olsa etkileyebilir. O anlamda, millî
geliri
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
İşlem görmüş oluyor. Millî gelir bu şekilde
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Evet, Millî geliri değiştirdiğini ifade edemeyiz.
Sayın Ayhan Gerekçede ekonomik boyut
yer almamış. dedi ama biraz daha belki açarsa, tam neyi
kastettiğini, doğrusu, tam soruyu şey yapamadım. Yani biraz
daha belki detay almamızda fayda var.
BAŞKAN Sayın Ayhan,
buyurun.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, benim
sorumda Sayın Bakanın anlamayacağı bir şey yok, gayet
açık ve net. Bu tasarının bir de ekonomik yönü var, hukuki
yönünün ötesinde. Bu kadar çek ödenemiyor. Bunun bir meblağı var ve
piyasada karşılığı var. Bunun neden ekonomik yönünün
getirisini götürüsünü hesaplamadan bu işi yaptık? Biz anlıyoruz
ki, Plan ve Bütçe Komisyonuna, artı Sanayi ve Ticaret Komisyonuna bu
tasarının tali komisyon olarak gelmemesi bile, bunun, yeteri kadar
ekonomik anlamda incelenmediğini çok açık ve net bir şekilde
gösterir. Onu ifade etmek istedim. Sayın Bakan daha fazla izahat
istiyorsa, devam ederim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Yani burada garipsenecek bir şey yok. Çok kısa sordunuz, ben de bir
açarsanız daha iyi anlamış ve daha iyi cevaplama
imkânını elde etmiş olurum diye sordum.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Hükûmet de gerekçeleri çok kısa yazıyor.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Şimdi, Sayın Vekilimizin bahsettiği hususta çok geniş
kapsamlı değerlendirmeler yapıldı. İşin ekonomik
etkileri bakımından Ekonomi Koordinasyon Kurulunda konu defalarca ele
alındı. İş dünyamızla, değişik
taraflarıyla konu müzakere edildi. Ne getireceği, ne götüreceği,
ekonomik etkileri son derece ayrıntılı bir şekilde analiz
edildi ve bir sakınca görülmeyerek, ekonomik gidişatımız
açısından herhangi bir sıkıntı
doğurmayacağı düşünülerek Hükûmet olarak da benimsendi ve
Meclisimizin takdirine gönderildi.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
Görüşülmekte olan 137 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 5. maddesine
aşağıdaki fıkraların eklenmesini ve madde çerçevesinin
buna göre düzenlenmesini arz ederiz.
Çek hesabı nedeniyle sicili
bozulmuş olanların, kanunun yürürlük tarihi itibarıyla hiçbir
işlem yapmaya gerek duymaksızın sicil kayıtları
temizlenmiş sayılır
Bankaya ibraz edilen çekin
karşılığının hesapta olmaması hâlinde, çek
karşılığı, öncelikle hesap sahibinin varsa aynı
banka nezdindeki kredi hesabından kredi limiti dâhilinde ödenir
Ali
Uzunırmak Alim
Işık Mustafa
Kalaycı
Aydın Kütahya Konya
Faruk
Bal Mehmet
Şandır Erkan
Akçay
Konya Mersin Manisa
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz. Yalnız,
kısa bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkanım.
Adli Sicil Kanununun 11inci maddesine
göre Eylem suç olmaktan çıktığı zaman, adli sicil ve
arşiv kayıtları, hiçbir talep olmaksızın
kendiliğinden silinir. hükmü olduğu için bu önergedeki bu
düzenlemeye karşıyız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ali
Uzunırmak.
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Türkiyede bugün hakikaten çok
insanı ilgilendiren bir yasayı görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Allah
şaşırttı mı kulunu hanıma bacanak dedirtirmiş.
Bu Hükûmetin hakikaten ne yaptığı belli değil. Bakın,
2003 yılının 3üncü ayında Türkiyede kim iktidar? Bugünkü
Hükûmet iktidar. O gün adli para cezasını, bu Mecliste, işte bu
saatleri harcayarak günü, dakikası şu kadara mal olan bir harcamayla
bu yasayı geçirtiyor, aradan dokuz yıl geçiyor, bugün tekrar
başka bir yöne değişiyoruz. E, dün niye yapıldı, bugün
niye yapılıyor? Dolayısıyla, bugünkü Hükûmet yine bir
hatayı yapıyor ve tabii ki bu hataları neden yapıyor
Hükûmet? Çünkü yapmak istediğiyle yapması gereken ve
yaptığı farklı olup, gayesiyle yaptığı
farklı olup gayesini doğru izah edemediği, edemeyeceği için
böyle kargacık burgacık işlerle günü kurtarmaya
çalışıyor. Hatalar oradan kaynaklanıyor. Niyetiyle
yaptığı, yapmak istediği, yapması gereken farklı
olduğu için bu hatalar işleniyor. Dokuz yılda, göreceksiniz,
birçok kanun aynı şekilde değişmiş ve
yapılmış. Ee, devletin otuz yılını, kırk
yılını, seksen yılını eleştirirken çok rahat
her gün başka bir gündem yaratılıyor.
Bakın, aslında çek ile ilgili
mağduriyet insanlarını sınıflandırmamız veya
tariflememiz gerektiğinde ödeyemeyip hapse düşen mi mağdur,
ödemeyen hapse düşen mi mağdur, alacağını tahsil
edemeyip borcunu ödeyemeyip hapse düşen mi mağdur, parasını
tahsil edemeyen mi mağdur? Ben, Sayın Bakana geçen görüşmede
sordum, Sayın Bekir Bozdağ vardı, dedim ki: Siz hangisinden
yanasınız? Bunlardaki mağdur sınıflamasını,
tariflemesini bir yapın bize. Acaba çek defterini satıp merdiven çek
hazırlayıp piyasayı dolandıran, haksız rekabete sebep
olan hapse düşmüş insanlar mı mağdur, yoksa dolandırılmış
olan tahsil edilemeyenler mi mağdur?
Değerli milletvekilleri, bunların
önlenmesinin bir tek yolu var: Akıl yolu. Nedir? Çek defterini veren
banka, çek defterlerini kategorilendirir, sınıflandırır;
mavi defter, kırmızı defter, beyaz defter ve hepsine bir limit
koyar, der ki: Mavi defter yaprak başına 10 bin lira kesebilir,
kırmızı defter 20 bin
lira, beyaz defter 50 bin lira kesebilir. Çek defterinde kaç sayfa var?
Diyelim ki yirmişer sayfa var, buna göre kredi limitinin içerisine
alır ve o kredi limitinin içerisinde, banka, teminatları
müşteriden, keşide sahibinden almıştır ve
dolayısıyla, çek nasıl ki bizim piyasamızda üç ay, beş
ay, altı ay vadeli kredi olarak bir noktada kullanılıyor kredi
evrakı olarak, bankada da kredili olarak o hesapta eğer para karşılık
yoksa bile keşide sahibinin hesabından kredi işlemiyle o çek
ödenir ve alınan teminatların karşılığında,
banka, sonra o vatandaşla muhatap olur. Dolayısıyla, çek daha güvenli
bir evrak hâline gelir, karşılıksız çek diye bir şey
de artık söz konusu olmaz çünkü banka her türlü teminatları
almıştır ve keşide sahibinin ödeme yükümlülüğü
artık bankaya olmuştur ve çek güvenli bir evrak durumuna
gelmiştir. Ama tabii ki siz bunu böyle düzenlemek yerine, her zaman
olduğu gibi, bir AKP klasiği hâlinde Aman, o tarafı da memnun
edeyim, bu tarafı da memnun edeyim
Değerli
milletvekilleri, haklıyla haksızın arasında adaletli bir
karar vermediğiniz zaman bu, haklının mağdur edilmesi
anlamına gelir. Dolayısıyla, adalet tecelli etmiş olmaz.
AKP oy kaybetmemek uğruna iki tarafı da memnun etme gayreti
içerisinde her türlü uygulamasında yeni mağdurlar meydana
getirmektedir. Dolayısıyla, bu mantık içerisinde daha ekonomi
çok zaaflara uğrayacaktır çünkü çekler gerçekten piyasada doğru
işlem görmeye başladığında -işte biraz önce
Sayın Bakana sorduğum gibi- gayrisafi yurt içi hasılanın düşmesine
bile sebep olacaktır. Siz ondan bile endişe etmektesiniz, Aman, bu çekler, piyasada bu kadar olmayan
para dolaşıyor, dolayısıyla gayrisafi yurt içi hasıla
yükseliyor
Milletvekilleriniz, bakanlarınız gayrisafi yurt içi
hasılayı millî gelirle karıştırıp daha hâlen
millî gelir ifadesini kullanıyor. İşte bu kadar kötü durumda
yönetilen bir Türkiyeyle karşı karşıyayız.
Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
137 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının 6ncı
maddesini okutuyorum:
MADDE 6- 5941 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 3- (1)
Bankalar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca bu maddenin
yayımı tarihinden itibaren bir ay içinde 2 nci maddeye göre
yayımlanacak tebliğde belirlenen esaslara uygun olarak yeni çek
defterleri bastırırlar.
(2) Bankalar, 31/12/2012 tarihine kadar
müşterilerine yeni çek defterlerini verir ve ellerindeki eski çek
defterlerini imha ederler.
(3) Bu Kanunun bu maddenin
yayımı tarihinden önce yürürlükte bulunan hükümleri ile 3167
sayılı Kanun hükümleri gereğince düzenlenmiş olan eski
çeklerin hukukî geçerliliği devam eder.
(4) Bankaların müşterilerine verdikleri
eski çek defterleriyle ilgili olarak, muhatap bankanın 3 üncü maddenin
üçüncü fıkrasına göre ödemekle yükümlü olduğu tutara
ilişkin sorumluluğu 30/6/2018 tarihinde sona erer.
(5) 31/12/2017 tarihine kadar, üzerinde
yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya
ibrazı geçersizdir.
(6) Bu maddenin yayımı
tarihinden önce verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı
kararlarına ilişkin kayıtlar, 6 ncı maddede düzenlenen
yasağın kaldırılmasına ilişkin şartlar
oluşuncaya kadar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında tutulmaya devam
olunur.
(7) Bu Kanun hükümlerine göre suç
karşılığı uygulanan yaptırımı, idarî
yaptırıma dönüştürülen fiiller nedeniyle,
a) Soruşturma evresinde bulunan
dosyalar hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca,
b) Kovuşturma evresinde bulunan
dosyalar hakkında mahkemece, idarî yaptırım kararı verilir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan
dosyalar hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca,
Yargıtayın ilgili dairesinde bulunan dosyalar hakkında ise
ilgili dairece, bu Kanuna göre işlem yapılmak üzere dava dosyası
hükmü veren mahkemeye gönderilir ve bu mahkeme tarafından duruşma
yapılmaksızın karar verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde iki önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 137 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 6. maddesine
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz.
(8) Çek hesabı nedeniyle ödeme
sıkıntısına düşmüş ya da alacağını
tahsil etmekte güçlük çekenlerin desteklenmesi amacıyla, T.C. Merkez
Bankası yönetiminde Çek Garanti Fonu kurulmuştur. Fonun
yapısı ve işleyişine ilişkin esaslar, kanunun yürürlük
tarihinden itibaren en geç üç ay içinde Bakanlar Kurulunca
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Alim
Işık Mustafa
Kalaycı Erkan
Akçay
Kütahya Konya Manisa
Mehmet
Şandır Faruk
Bal
Mersin
Konya
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 137 sıra
sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 6. Maddesinde düzenlenen Geçici 3'üncü
maddenin beşinci fıkrasının Tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Tanal Celal
Dinçer Ahmet
Toptaş
İstanbul İstanbul Afyonkarahisar
Ali
Serindağ Haluk
Eyidoğan
Gaziantep İstanbul
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu okuttuğum
önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türk Ticaret Kanununun 795'inci maddesi
uyarınca Çek görüldüğünde ödenir. Buna aykırı herhangi bir
kayıt yazılmamış hükmündedir. Düzenlenme günü olarak
gösterilen günden önce ödenmek için ibraz olunan çek, ibraz günü ödenir
denilmektedir. Tasarının 6'ncı maddesinin Geçici 3'üncü
maddesinin beşinci fıkrası, şu an piyasada ileri tarihli
çekleri ortadan kaldırmakta ve çeke vade getirmektedir. Bu fıkra Türk
Ticaret Kanununun 795'inci maddesine aykırılık teşkil
ettiği için kaldırılması gerekmektedir
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 137 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 6. maddesine
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz.
(8) Çek hesabı nedeniyle ödeme
sıkıntısına düşmüş ya da alacağını
tahsil etmekte güçlük çekenlerin desteklenmesi amacıyla, T.C. Merkez
Bankası yönetiminde Çek Garanti Fonu kurulmuştur. Fonun
yapısı ve işleyişine ilişkin esaslar, kanunun yürürlük
tarihinden itibaren en geç üç ay içinde Bakanlar Kurulunca
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kütahya Milletvekili
Sayın Alim Işık, buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuna
yaklaştığımız Çek Kanunundaki değişiklikle
ilgili önergem üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii ki bu kanun -şimdiye kadar
değerli konuşmacıların da ifade ettiği gibi- 2003
yılında Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına
Türkiyeyi yönetmeye başladığı dönemin başından
bugüne kadar bir yumak hâline gelmiş bir sorunun çözümü amacıyla bu
yüce Meclisin gündemine getirilmiştir. Bunun en büyük problemi, adli para
cezası uygulanması nedeniyle çekini ödemek isteyen
vatandaşların önce devlete olan bu borcunu ödeyip cezaevine gitmekten
kurtulmayı hedeflemesi, ama bunu öderken ana borcunu ödeyememesi nedeniyle
artan borçların, artık, hapishanelerin almayacağı düzeyde sayılara
ulaşan insanlara yol açmasıdır. Sayın Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın da ifade ettiği gibi
Eğer bu kanun çıkarılmazsa 100 binlere varan insan hapse
gidecek. demiştir. İşin gerçeği budur. Cezaevleri doludur.
Şimdi, 1 Nisan 2012 tarihi itibarıyla sürelerinin sonuna gelen ve
taahhütlerini yerine getiremeyen insanların yeniden cezaevi tehdidiyle
karşı karşıya bulunması bu kanunun yüce Meclisin önüne
gelmesinin en önemli sebebidir. Tabii ki babalarını bekleyen,
dağılmış yuvaları toplamak isteyen insanlar için
önemli bir kanundur, burası göz ardı edilmemelidir. Kanunun bu
yönüyle birçok insanı sevindireceğinden eminiz, onun için de bir an
önce çıkması en azından bu tür insanlar için yarar
sağlayacaktır fakat bu sorunu çözmeyecektir. Yarın bu insanlar
bu hapis tehdidinden kurtulduktan sonra iyi niyetle borçlarını ödemek
isteseler -biraz önce sorduk- sicillerinin bozuk olması nedeniyle hangi
bankaya gitseler kredi alamayacaklardır. Dolayısıyla, borçlar
yine ödenemeyecek, bu defa başka problemler yine toplumda birçok
insanı yaralayacaktır.
İşte, bu önergemiz bu tür iyi
niyetiyle borcunu ödemek isteyen insanlara bir kapı açmaktadır.
Ayrıca, alacaklı olup da herhangi bir nedenle muhatabına
ulaşamayan, çek sahibini bulamayan ama parasını da
alamamış birçok mağdurun, iş adamının da
mağduriyetini giderecektir. Bu önerge, Merkez Bankası yönetiminde
çek garanti fonu adı altında bir fonun kurularak biraz önce de
Sayın Bakanın işaret ettiği ancak miktarını
söyleyemediği, 2003 yılından bu yana adli para cezası
adı altında devlete ödenen birçok paradan bir kısım
kaynağın buraya aktarılarak, acilen bu
sıkıntılı durumun çözülmesini amaçlayan bir önergedir.
İnanıyorum ki yüce Genel Kurul buna makul bakacaktır. Her ne
kadar Sayın Komisyon Başkanı ve Sayın Bakan buna
katılmasa da bu, Türkiyede bu sorunun çözülmesi için tek yoldur. Bunu bir
kez daha sizlere hatırlatmak istiyorum.
Bakınız, yarından
itibaren yeni dertler bu ülkenin yine gündemini oluşturacaktır çünkü
bu insanlar bu borçlarını ödeyemeyeceklerdir. Ödemenin yolu hem bu
parayı alacak olanların hem de borcunu ödemek isteyen iyi niyetli
insanların başvuracağı bir fon olmasıdır. Bu
fonla ilgili önergenin yerinde bir önerge olduğunu düşünüyorum.
Umarım, yüce Meclisin siz değerli üyeleri de buna katkı
verirsiniz. Aksi takdirde, bu problem en geç bir yıl sonra yine bu Meclise
gelmek zorunda kalacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle tekrar,
yasanın çıkmasını bekleyen, kendisini -her iki tarafta-
mağdur kabul eden herkese yararlı olmasını düşünüyor,
önergemize desteğinizi bekleyerek tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
6ncı madde oylamasından önce
Komisyonunun bir düzeltme talebi var, düzeltme talebi var.
Buyurun.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Düzeltme talebimiz var.
Çerçeve 6ncı maddede düzenlenen
geçici 3üncü maddenin 3üncü fıkrasında geçen
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir
maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14 üyesiyle
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde
ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 137 sıra
sayılı Kanun Tasarısına çerçeve 6 ncı maddeden sonra
gelmek üzere aşağıdaki çerçeve maddenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
"Madde 7- 29/6/1956 tarihli ve
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 726 ncı maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarında yer alan "altı ay" ibareleri
"üç yıl" şeklinde değiştirilmiştir.
Ali Rıza Öztürk Mahir Ünal Hasip
Kaplan
Mersin Kahramanmaraş Şırnak
Mehmet Doğan Kubat Ahmet Aydın
İstanbul Adıyaman
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Salt çoğunluğumuz
vardır ve katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
görüşme açıyoruz.
Konuşma isteyen yok herhâlde
Sayın Tanal, niçin
girmiştiniz?
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Değerli Başkan.
Efendim, 6ncı maddenin (5)inci
fıkrasında 31/12/2017 tarihine kadar, üzerinde yazılı
düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı
geçersizdir. der. Yalnız, daha yürürlüğe girmemiş,
hazırlanmış olan Türk Ticaret Kanununun 795inci maddesi de
Çek görüldüğünde ödenir. der. Yani Ticaret Kanunundaki çek hükmü orada
vadeli çeki kabul etmiyor, tanımıyor. Bugün oylamaya daha girilmeyen,
üzerinde tartıştığımız kanunda çek ancak vadeli
olabilir, üzerinde yazılı olan tarihten önce ibrazı geçersizdir.
Yani hukuk boş işlerle uğraşmaz. Bunu nasıl düzelteceğiz?
En azından Ticaret Kanununa uygun hâle getirmek lazım bu Çek
Kanununu.
BAŞKAN Cevap verecek misiniz?
Buyurun.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Çekin tabii, esası,
görüldüğünde ödenmesi gereken bir belge. Ülkemiz uygulamasında ise
şu ana kadar genellikle vadeli bir ödeme aracı olarak
kullanılmış, bu şekilde uygulama gelişmiş. Bu
gerçeklikten dolayı da çekin düzenleme tarihinden önce ibraz edilmesi
borçlu kişinin öngöremediği sonuçların ortaya
çıkmasına ve çeklerin karşılıksız kalmasına
neden olabilmektedir. Bu nedenle uyuşmazlıkların
sayısının da arttığı gözlenmektedir. Uygulamadan
kaynaklanan bu uyuşmazlıkları önlemek amacıyla 18/2/2009
tarihli ve 5838 sayılı Kanunun 18inci maddesiyle 3167
sayılı Kanuna geçici 2nci madde olarak 31/12/2009 tarihine kadar,
üzerinde yazılı keşide tarihinden önce çekin ödenmek için
muhatap bankaya ibrazı geçersizdir. şeklinde bir hüküm
eklenmiştir. Söz konusu hükmün gerekçesi Madde ile; belirli bir süreyle
çekin, üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ödenmek için
muhatap bankaya ibrazı geçersiz kabul edilerek ekonomik
sıkıntılarla çeklerin zamanında ödenememesi sonucunda
ticari hayatta karşılaşılan sorunlara ve
mağduriyetlere çözüm üretilmesi amaçlanmaktadır. şeklinde ifade
edilmiş. Üstelik, söz konusu tarih, 14/12/2009 tarihli ve 5941
sayılı Çek Kanununun geçici 1inci maddesinin beşinci
fıkrasıyla 31/12/2011 tarihine kadar da
uzatılmıştır. Tasarıyla düzenlenen geçici bir hükümle,
ekonomik sıkıntılarla çeklerin zamanında ödenememesi
sonucunda ticari hayatta karşılaşılan sorunlara ve
mağduriyetlere çözüm üretilmesi amacıyla, ibraz
yasağını 31/12/2017 tarihine uzatacak şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Yeni madde ihdas eden
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Yeni madde ihdasına dair bir
önerge daha vardır, önergeyi okutup Komisyona salt çoğunlukla
katılıp katılmadığını soracağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 137 sıra
sayılı Kanun Tasarısına, yürürlük maddesinden önce gelmek
üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 8- 13/1/2011 tarihli ve 6102
sayılı Türk Ticaret Kanununun 814 üncü maddesinin birinci ve ikinci
fıkralarında yer alan altı ay ibareleri üç yıl
şeklinde değiştirilmiştir.
Ali
Rıza Öztürk Mahir
Ünal Hasip
Kaplan
Mersin
Kahramanmaraş Şırnak
Mehmet Doğan Kubat Ahmet
Aydın
İstanbul Adıyaman
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Salt çoğunlukla
katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Yeni madde ihdas eden
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
7nci maddeyi okutuyorum:
MADDE
7- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan
konuşacak.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 137 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 7nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının genel gerekçesi
Anayasanın 13üncü maddesinde temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında ölçülülük ilkesine riayet
edileceği düzenlenmiştir. diyor. Cümlenin
yazılışında da hata var ancak
olmadığını farz edelim.
Bugüne kadar AKPnin bu konuya ilgi
göstermediği açıkça ortada. Neden gündeme şimdiye kadar
getirilmedi? Ceza hukuku toplumsal barışın devamı
bakımından başvurulması kaçınılmaz olunca devreye
girmeliymiş, ekonomik suça ekonomik ceza lazımmış.
Doğru, hepsi tamam da, bu olay nasıl olmuş? Bu kanun
tasarısının ortaya çıkmasına neden olan olaylardan
kimse bir şey bahsetmiyor. Aslında olayı bir özetlemek lazım:
AKPnin uyguladığı ekonomik politikalar bu kanun
tasarısının bu noktaya gelmesinin temel sebebi. İyi de hiç
ekonomi politikasının önemi yok mu? Ekonomi politikası gerçekten
bu durumda etkili değil mi? Bu
tasarının AKP ekonomik olmadığını söyleyebilir.
Biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde de ekonomik anlamda bu tasarının
tali komisyon olarak bile Plan ve Bütçe Komisyonuna ve Sanayi ve Ticaret
Komisyonuna da gitmediğini görüyoruz.
Hazırlıksızsınız,
eksikleriniz çok çıkıyor. Nedir? İşte, yeni bir madde ihdas
etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu bile beceriksizliğin, görmezliğin
çok açık ve net bir delili. Ne olmuş şimdiye kadar?
Yaklaşık 600 bine yakın karşılıksız çek var,
1 milyona yakın protesto edilen senet var. Bu olaylara problem yok
diyebiliyor musunuz? Diyemezsiniz, bu tasarı çekte problem olduğunu çok açık bir şekilde
gösteriyor.
Sadece 2011 yılında
mahkemelerce verilen ve Merkez Bankasınca bildirimi yapılan yasaklama
kararı 50 bin dolayında. Karşılıksız çek
keşide etme suçuna ilişkin dosya sayısı Yargıtay ceza
dairelerinde 53.500, Yargıtay Başsavcılığında
163.600, toplam 217 bin civarında. Çekle
ilgili dava sayısı 400 bini 2010 yılında
aşmış. Karşılıksız çek keşide etme
suçunda cezalandırma talebi de 400 bin dolayında.
Ali Babacan Karşılıksız çeklerin
piyasadaki miktara oranı yüzde 3. diyor. Peki, bu tasarı
yasalaşmaz ise kaç kişinin cezaevine gireceğini Ali Babacan
söylüyor. Kaç kişi? 100 bin kişi dolayında. Hâlen cezaevinde
bulunanları dikkate aldığınızda, bu tasarı
kanunlaşmadığı takdirde cezaevine gireceklerin
sayısı, hâlen mevcut, orada olanlar kadar aşağı
yukarı var. Sizin korkunuz da bu. Ortaya çıkan sonuç, zaten sizin
geçmişte yaptığınız hukuki düzenlemeler, artı
ekonomik durumdan kaynaklanan problemlerin hadiseyi bu noktaya
taşıması.
Sayın Bozdağa sordum, Mahkûmiyet için
açılmış dava sayısı 230 bine yakın. dedi. Bu,
dünyada övgüyle bahsettiğiniz ekonomi politikalarınızın
Türkiyedeki manzaralarının maalesef iz düşümüdür. Denizli
Sanayi Odasından bir bilgi notu alıyorum Şu anda,
karşılıksız çek düzenlemekten dolayı verilen para
cezasının ödenmemesi nedeniyle ceza ve infaz kurumlarında
hükümlü bulunanların sayısı 73 iken 2010 yılında
mahkûmiyet kararı sayısı 225 bindir. diyorlar, onlar söylüyor.
Şimdi, hadiseye böyle baktığınız
zaman, ödeyemeyen insanların da sorumlusu nihai olarak bu Hükûmettir, bu Hükûmetin uyguladığı
ekonomi politikalarıdır, bu Hükûmetin ortaya
çıkardığı nedir? Yasalardır, kanunlardır.
Bakın, çok kısa bir süre önce yaptığınız yasal
düzenlemeleri, yapılan yasal düzenlemeleri tekrar değiştirmek
zorunda kalıyorsunuz, grubunuzda, MYKnızda çok ciddi bir
şekilde ele almak zorunda kalıyorsunuz, işin içinden
çıkamıyorsunuz. Size de baskılar var. Bakın ben Denizli
Ticaret Odasının, Sanayi Odasının, Ticaret Borsasının
başkanlarının bize intikal ettirdiği, muhtemelen diğer
milletvekillerine de intikal ettirdiği neyi görmek istiyorum? Sizlere bir
şeyi ifade etmek istiyorum. Bunların siyasi görüşlerini bilmem,
nereye cemaat olarak taalluk ettiklerini de bilmem ama bildiğim bir
şey var onlar bundan çok rahatsız. Sadece onlar mı rahatsız?
Bu işin karşı tarafta ödeyemeyen insanlar da nedir? Sahtekâr
değildir ama nedir? Ödeyememiştir, sıkıntıya
düşmüşlerdir. Neden düşmüşlerdir sıkıntıya?
Sizin uyguladığınız politikalardan düşmüşlerdir.
Sıkıntının özü budur.
Bu tasarı iş
dünyasını rahatsız ediyor, bu tasarı mağdur olan
vatandaşları da rahatsız ediyor. Hiç kimse isteyerek, zevk
alarak cezaevine gitmez, bunun müsebbibi AKP İktidarıdır, AKP
Hükûmetidir. Bunu da millete anlatmanız lazım. Bakın kendi içinizde
de birtakım problemler oldu, bunu buraya getirirken
sıkıntılar çektiniz. Her tasarıyı kendi grubunuzda
belki görüşebilirsiniz ama MYKda ele aldığınızı
pek görmedik ama bu yansıdı. Nitekim Sayın Babacanın söyledikleri
de ortada. Ne dediğini söylüyor ama vatandaşları ne yapmak
lazım? Sıkıntıya
sokmamak lazım. Mesela ben Denizlide bu işten mağdur
olmuş her iki taraftaki vatandaşların sayısını
size sorsam siz belki cevap vermekte bir gün sonra bile
sıkıntıya girersiniz. Neden bunu söylüyorum? Denizlideki icra
dairesi sayısını AKP döneminde 2den 9a
çıkardınız. Bunu bir anlamda mağdur vatandaşlara
kolaylık diye telakki de edebilirsiniz ama aslına bakarsanız, bu
sizin yaptığınız zulmün sonucunda vatandaşlar ne
yapıyor? İşinin görülmesi için bir an önce 2den 9a icra
dairesini ne yapıyorsunuz? Ortaya çıkarıyorsunuz.
Bakın, ben burada
Denizlili AKP milletvekili arkadaşlarımın görüş beyan
etmelerini isterdim. Onların bir tanesi Sanayi Odasından geliyor, bir
tanesi Ticaret Odası Başkanlığından geliyor. Oradaki
insanların neden bu durumda olduğunu ifade etmiyorlar? Denizlide
istihdam artışı sağladık. diyor ama kâr
marjlarının düştüğünü kimse söylemiyor, yarın ne
olacağını kimse ifade etmiyor. Ama şunu çok açık ve
net bir şekilde söylüyorum: Çeki karşılıksız
çıkanlar ile ödeyemeyenleri de birlikte düşünmek lazım. Bu
insanlar cezaevine gitmekten, cezaevinde kalmaktan zevk duymayacaklar ama
onları getirdiğiniz nokta orası. Getirdiğiniz nokta
orası olduğu için, şimdi bu işi ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Düzeltmeye çalışıyorsunuz. Ama uyguladığınız
ekonomi politikaları değişmediği takdirde, bu işin
çift taraflı mağdurları bu kanunla bile olsa ne yapacaktır?
Azalmayacaktır, artmaya da devam edecektir. İşin şeklini
değiştirebilirsiniz. Bu işin çeki ödenmediği zaman
cezaevine gitmese bile, ödeyemeyen de ödenmeyen de her iki taraf da ileride
yine mağdur olacaktır.
Bu tasarı, AKPnin
uyguladığı ekonomi politikalarının maalesef iz
düşümüdür. Nereden bakarsanız bakın, biraz önce Sayın Bakan
bu işin müsebbibinin global ekonomik kriz olduğunu söyledi. Bakın,
ekonominin çok iyi olduğunu söylüyorsunuz, fevkalade iyi olduğunu
söylüyorsunuz, dışarıda söylenilen müspet şeyleri bu tarafa
aktarıyorsunuz ama dışarıda söylenen şeyleri
Yarın Yunanistanın başına gelen sizin de
başınıza gelebilir. deneni, IMFin dün dediğini bu millete
söylemiyorsunuz, bu diğer kuruluşların ifade ettiklerini
söylemiyorsunuz. Bu, tek taraflı olmaz. Bu milletle her şeyi
paylaşmak zorundasınız.
Bakın, daha
dış ticaret rakamları yeni açıklandı. İhracat
yüzde 19 artarken ithalat yüzde 40
artıyor, dış ticaret açığı 105 milyar dolara
ulaşmış, bunları iyi olarak söylemek mümkün değil.
Özel sektörün açık pozisyonu 124 milyar dolara ulaşmış,
bunların neresi iyi? Dolayısıyla, bu işin AKPnin
uyguladığı ekonomi politikalarının sonucunda
olduğunu çok net ve açık bir şekilde ifade etmek mümkündür ve
bunun sona ereceğini de söylemek mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Devamla)
Dolayısıyla AKPnin uyguladığı politikalar ülkeyi,
gerek alacaklıyı gerek borçluyu da sıkıntıya
sokmuştur.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Ayhan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç dört
senedir süren bir problemin çözümünün sonuna doğru geldik. 23üncü Dönemde
Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz ve 24üncü Dönemde de vermeye
devam ettiğimiz karşılıksız çek keşide etme
fiilinin suç olmaktan çıkarılması yönündeki düşüncemiz
nihayet gerçekleşmiş oluyor.
Şimdi, tabii burada şunu,
şu endişeleri bir kere tartışmak lazım, yani
şimdi hani Kastamonuda bir laf varmış Daş düşebilü,
ayu çıkabilü, her şey olabilü, demedik mi biz size. demiş. Biz
size bunu üç dört sene önce söyledik, bu kürsüde de söyledik, aksini Canikli
savundu ama aradan iki yıl geçti
Demedik mi biz size?
Şimdi arkadaşlar
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Hapsin kaldırılması o zaman önerilmişti.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Ama
olsun, geç de gelseniz, geç de olsa gelmiş olmanız iyi bir şey,
bunda alınacak bir şey yok canım yani hatadan dönmek
aslında iyidir.
Şimdi arkadaşlar, yani
tartışılan konu şu şimdi de: Efendim, mağdur kim,
fail kim? Şimdi
bu çıktı tartışmada. Şimdi, bakın, ceza hukukunda
mağdur, o fiilden zarar gören adamdır; fail de hukuka
aykırı eylemleriyle kanunda tanımlanmış bir suç tipini
ihlal eden kişidir. Özel hukukta da, borçlar hukukunda, ticaret hukukunda
da alacağını tahsil edemeyen adam mağdurdur ama
bunların yöntemleri farklıdır. Yani siz özel hukuktan doğan
bir alacağınızı tahsil etmek için devletin
yaptırım gücünün arkasına
sığınamazsınız.
Şimdi, senet,
poliçe ve çek, üçü de kambiyo senedi mi? Üçü de kambiyo senedi. E, çekte de bir
alacak var, senette de bir alacak var. Şimdi, senetteki
alacağını tahsil edemeyen alacaklı ne yapıyorsa,
çekteki alacağını tahsil edemeyen adam da aynısını
yapacak.
Şimdi, çek
alacaklıları sormaya başladı Biz ne yapacağız?
E, canım çekten ve senetten daha güçlü bir belge, yani mahkeme kararı
var. Siz alacağınızı tahsil etmek için mahkemeye
veriyorsunuz, mahkemeyle sizin alacağınız hüküm altına
alınıyor ama mahkeme kararıyla alacağını hüküm
altına aldıran alacaklının, alacağını tahsil
etmesi için herhangi bir cezai müeyyide yok. Yani çek, mahkeme ilamından
daha ağır bir hükme mi sahiptir, böyle bir şey olabilir mi? Hep
söyledik, çekin asli fonksiyonu, asli görevi ödeme aracı
olmasıdır, yani taksitli ve vadeli bir alışverişin
aracı değildir çek. Bu, bizim, Türkiyedeki Ticaret Kanununda böyle
yazıyor, dünyadakinde de böyle yazıyor.
Şimdi, çekin,
bağlı olduğu alacağın tahsilini garanti altına
alma gibi bir fonksiyonu yok ama bizim ülkemizde çek alacaklıları
buna böyle bir fonksiyon izafe etmişler. Yani sanki çekin görevi, o
alacağın tahsilini kolaylaştırmak ve bunu garanti
altına almış olmak. E, böyle bir şey olmaz arkadaşlar,
Ticaret Kanununda yazılı.
Dolayısıyla, çek alacaklıları soruyor Biz ne
yapacağız? diye. Ben de söylüyorum çok açık bir şekilde.
Bono alacaklısı ne yapıyorsa siz de onu yapacaksınız.
Mahkeme ilamıyla hüküm altına alınan bir alacağın
alacaklısı ne yapacaksa siz de onu yapacaksınız.
İcraya vereceksiniz, icra takip edeceksiniz, malları haczedeceksiniz,
adam taahhüt vermişse icrada ona göre işlem yapacaksınız, mahkeme
ilamı bu, senette de bu. Çekin alacaklısı padişah mı oğlum
ya! Böyle bir şey olabilir mi!
Değerli arkadaşlarım,
suçlu demek yani kanunda açıkça yazılı bir suçu işleyen
adamdır, borçlu suçlu değildir; borcunu ödeyemiyor, borcun tahsili de
özel hukuk hükümlerine göre takip edilir.
Şimdi, efendim, çek dolandırıcılık
vasıtası, aracı olarak kullanılırsa ne olur? Ya Allah
aşkına, 1985 yılına kadar bu ülkede Çek Kanunu yok ama çek
var, çek kullanılıyor 85e kadar. Peki, 85e kadar bu çek kullananlar
ne olmuşlar? Dolandırıcılık suçundan eğer çek bir
dolandırıcılık kastıyla kullanılmışsa
mahkûm olmuşlar. E, Ceza Kanunu bu, hüküm duruyor yani genel hükümlere
göre bu çekin dolandırıcılık olarak kullanılması
olduğu müddetçe yine insanların cezai takibat yapma hakları
vardır. Burada, esas olan konu, ana fikir olan konu suç genel teorisi
içerisinde bir sorumluluk esasına dayanmayan
karşılıksız çek keşide etme fiilî suç olmaktan
çıkarılmıştır; bu, bu kadar basittir yani diğer
çağdaş hukuk ülkelerinde nasıl olmuşsa bizde de öyle
olmuştur.
Dolayısıyla, efendim, bu
çeklerde hapis cezası kalkınca, şimdi, çek
alacaklarının tahsilinde mafya devreye girermiş! Senet
alacaklarının tahsilinde mafya devreye giriyorsa burada da girer.
Yani değerli arkadaşlarım, bunların hiçbir şeyi
yoktur. Biz Parlamentoyuz, yasama organıyız, elbette ki bir kere
hukukçuyuz yani hukuki bir düzenleme yapıyoruz. Dolayısıyla,
uluslararası uygulamalar nelerdir, bunlara bakmamız lazım. Ee,
canım, ben avukatım aslında, meslek olarak avukatım, yani
alacakların tahsili bakımından çekin bir cezaya bağlı
olması benim de işime gelir serbest avukatlık
yaptığım zaman, ama öyle olacak diye, ben bu kürsüde herhâlde
karşılıksız çek keşide etme fiilinin suç olarak
kalmasını savunamam. Yani iş adamlarımızın ya da
esnaf ve sanatkârların bundan ürkmelerini gerektiren bir şey yok;
aksine, bence şimdi çekin arkasındaki o ceza
kaldırılınca, o cezanın yarattığı yapay,
suni güven ortamı ortadan kalkacaktır, çek alacak olan vatandaş
daha özenli davranacaktır, daha dikkatli davranacaktır, herkesin
çekini almayacaktır ve bankalar da artık çek verirken biraz daha
özenli davranacaktır, sokakta gezen adama çek vermeyecektir.
Yani arkadaşlar, geçen gün duydum,
banka 75 bin lira tüketici kredisi veriyor. 75 bin TL, gerçekten, tüketici
kredisi veriyor. Ya olacak şey mi bu ya! Yani tüketici kredisini biz
almaya kalksak vermez ama ben bunu geçen gün duydum. E, şimdi bankalar
özensiz davranıyor.
Aslında burada temel mesele
şu: Çek bankaların, dolayısıyla, bankalara biraz daha
sorumluluğunu yüklemek lazım, ama önümüzdeki günlerde ben onun
olacağını düşünüyorum. O nedenle, bizim iş
dünyasının bu konuda herhangi bir kaygıya
kapılmasının anlamı yoktur.
Dediğim gibi,
dolandırıcılıktan dolayı, eğer
dolandırıcılık suçunun unsurları oluşmuşsa,
dava açma, takip etme hakkı her zaman vardır, o suç orada
durmaktadır. Biz, şimdi karşılıksız çek
keşide etme suçu bakımından 1985 öncesi döneme döndük. Eğer
ceza bir tedbir olsaydı, bugüne kadar 4-5 kez bu kanunda
değişiklik yapılmak zorunda kalınmazdı diye
düşünüyorum.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
yasanın eksiklikleri olmasına rağmen, sorumlulukları
paylaşım açısından eksiklikleri olmasına rağmen
yasayı destekliyoruz. Karşılıksız çek keşide etme
suçundan dolayı aranan insanlar artık evlerine döneceklerdir, hapis
tehdidi altında bulunmayacaklardır.
Bu vesileyle de yirmi iki yıl önce
faili meçhul bir cinayete kurban giden büyük hukukçu Profesör Doktor Muammer
Aksoyun anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Muammer Aksoyun
yakınları da onun faillerinin bulunmasını istiyorlar ve
bekliyorlar Sayın Başkan. Şu faili meçhul bırakılan
siyasi cinayetlerin de araştırılması için bir komisyon
kurarsak, siz ona da destek verirseniz onların yakınlarının
da taleplerini karşılamış oluruz diye düşünüyorum.
Bu vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu asayı desteklediğimizi belirtiyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın Zeybekci, niçin
girmiştiniz sisteme?
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Biraz önce Sayın Emin Haluk Ayhanın sözünü ettiği sanayi
odasından gelen Denizli Milletvekili benim. Bu konuda söz istiyorum.
BAŞKAN Anladım. Tutanaklara
geçti.
Alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek
için 1 Şubat 2012 Çarşamba günü saat 13.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.07