TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
66ncı
Birleşim
15
Şubat 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Gümüşhane Milletvekili Feramuz Üstünün, Gümüşhane ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 94üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Denizli Milletvekili
Emin Haluk Ayhanın, yasama sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmazın, Uşak Şeker
Fabrikasının özelleştirilmesi ve sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.-
Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydının, Torul,
Gümüşhane ve Kelkitin düşman işgalinden kurtuluşunun
94üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun, halk eğitim
müdürlüklerinde sözleşmeli olarak görev yapan usta öğreticilerin
memur kadrolarına atamalarının düşünülüp
düşünülmediğine ilişkin açıklaması
3.-
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun, PKK ve KCKnın eylem ve
eylemsizliklerinde MİT görevlilerinin iş birliği olup
olmadığına ilişkin açıklaması
4.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Gümüşhane ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 94üncü yıl dönümüne ve
Gümüşhanenin göç vermemesi için gerekli yatırım ve projelerin
devreye sokulması gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkanın, 1955 yılında kurulan Burdur Şeker
Fabrikasının Burdur için önemine ve özelleştirilmesine
karşı olduklarına ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, kamuda çalışan uzman diş hekimlerinin kadro
sorunlarına ilişkin açıklaması
7.- Osmaniye
Milletvekili Suat Önalın, 13 Şubat 2012 tarihinde Şırnak
ilinin Uludere ilçesinde teröristlerle çıkan çatışmada 2
güvenlik görevlimizin şehit edildiğine ve milletimizin
vatanını korumak için birlik olduğuna ilişkin
açıklaması
8.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurtun, özelleştirme kapsamında olan
Eskişehir Şeker Fabrikasında üretimin
sıfırlanmaması için üreticilerle iş birliği içerisinde
bir çözüm düşünülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
9.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlunun, Şırnak ilinin Uludere
ilçesinde şehit olan güvenlik görevlisi İbrahim Kurtun ailesinin
soru ve isteklerine ilişkin açıklaması
10.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaşın, vermiş oldukları önerge
hakkında yanlış algılamayı düzeltmek istediğine,
basınla ilgili sorunların devam ettiğine ve komisyonun mutlaka
kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının,
Sağlık Bakanı Recep Akdağın Cumhuriyet Halk
Partisinin Tam Gün Yasasına karşı olduğunu söyleyerek
halkı yanılttığına ilişkin açıklaması
12.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Genel Kurula gelirken
yaşadığı olayın sorumlusunun Tülay Hanım
olmadığı hususunda bir düzeltme yapmak istediğine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, belediyelerin altyapı ile
pis su arıtma, katı atık depolama ve işleme tesisleri
yetersizlikleri ile bu yetersizlikleri gidermekte
karşılaştıkları sorunların ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145)
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, pamuk üretimindeki
sorunların ve çözüm önerilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 19 milletvekilinin, trafik kazalarına neden olan
etkenlerin ve alınacak önlemlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/147)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve arkadaşları tarafından Adli Tıp
Kurumunun araştırılması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15/2/2012 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi
2.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş ve arkadaşları tarafından,
yerel gazetelerin ve gazetecilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 15/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
2.- Çukurova Üniversitesinin KKTCde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/482) (S. Sayısı: 67)
3.- Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme
Kanunu Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/485) (S. Sayısı: 128)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/480) (S. Sayısı: 100)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı Arasında UNDP-İstanbul Uluslararası
Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin (IICPSD) Kuruluşu ile İlgili
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/511) (S.
Sayısı: 119)
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin Kurtuluş
Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı Ortak
Komite Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/472) (S. Sayısı: 98)
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın; Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin; 5275 Sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
Raporları (2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136)
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/414) (S. Sayısı: 76)
9.- Nükleer
Terörizmin Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/328) (S. Sayısı: 14)
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının
Ortak Kullanımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/427) (S. Sayısı: 7)
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Türkiye-İran Hududunda Yeni Kara Hudut
Kapılarının Açılmasına Dair Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/450) (S.
Sayısı: 10)
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Sağlık Bakanı Recep Akdağın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin Başbakana sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Manisa Milletvekili Hasan Örenin partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Manisa Milletvekili Hasan Örenin, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılının partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
7.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin
şahsına ve partisine sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın partisine sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
10.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin
partisine sataşması nedeniyle konuşması
11.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının partisine
sataşması nedeniyle konuşması
12.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.- OYLAMALAR
1.- Çukurova Üniversitesinin KKTCde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
3.- Nükleer
Terörizmin Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Atila Kayanın, C2 yetki belgesi sahiplerine verilen yurt içi
eşya taşımacılık yetkisinin
kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali
Yıldırımın cevabı (7/2606)
2.- İstanbul Milletvekili Atila
Kayanın, D4 taşımacılık belgesi sahiplerinin
bazı yetkilerinin kaldırılmasına yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı Binali Yıldırımın cevabı
(7/2607)
3.- İstanbul Milletvekili Atila
Kayanın, K1 yetki belgesi sahipleriyle ilgili bazı düzenlemelere
ilişkin sorusu ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı Binali Yıldırımın cevabı (7/2608)
4.- İstanbul Milletvekili Atila
Kayanın, Karayolu Taşıma Kanunu gereğince mesleki yeterlilik
belgelerinin esnaf ve sanatkârlar odalarınca verilmesine ilişkin
sorusu ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali
Yıldırımın cevabı (7/2609)
5.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Vanda meydana gelen deprem sonrasında
depremzedelerin bankalara olan borçlarını ödeyememesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/2651)
6.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet
Gümüşün, sosyal güvenlik sisteminin tek çatı altında
toplanmasıyla ilgili hukuki düzenlemelere ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/2665)
7.- Bartın Milletvekili Muhammed Rıza
Yalçınkayanın, iş sağlığı ve iş
güvenliği konusunda alınan önlemlere ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/2813)
8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmetlerde
taşeronlaşmaya ve taşeron firma
çalışanlarının bazı sorunlarına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/2891)
9.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatlarına ait binaların depreme karşı
güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/2899)
10.- Tekirdağ Milletvekili Faik
Öztrakın, BDDKda boşalan üyeliğe atama yapılmamasına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/2965)
11.- İzmir Milletvekili Alaattin
Yükselin, kredi kartı kullanımına ve kredi kartları
sahipleri ile bankalar arasında imzalanan sözleşmelere ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın
cevabı (7/2966)
12.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
Gebze-Eskihisar köyündeki sit alanının ticari amaçla tahrip
edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2998)
13.- Diyarbakır Milletvekili Altan
Tanın, Diyarbakır İçkale Projesine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/3001)
14.- Diyarbakır Milletvekili Altan
Tanın, Şanlıurfa-Halepli Bahçe çevresindeki çarpık
yapılaşmanın ortadan kaldırılmasına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/3002)
15.- Muş Milletvekili Demir Çelikin,
Doğu illerinden batı illerine yaşanan göç olgusuna ve göçün
beraberinde getirdiği sorunlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/3125)
16.- Hatay Milletvekili Hasan Akgölün, dahilde
işleme rejimi kapsamında gümrüksüz hammadde ve yarı mamul madde
ithalatına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/3210)
17.- Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının, Konyanın özel ekonomi bölgesi statüsüne
alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/3211)
18.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı
binalarının bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/3212)
19.- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibekin, Trakya Bölgesinde Hazineye ait tarım arazilerinin
satışına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/3253)
20.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık teşkilatında ve bağlı
kurum ve kuruluşlarda görev yapan üst düzey kadın bürokrat
sayısına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/3637)
21.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürkün, bir gazetede yayınlanan, bazı milletvekillerine ve
görevden alınan bürokratlara makam aracı tahsis edildiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/3746)
22.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
24. Yasama Döneminde muhalefet partilerine mensup milletvekillerinin
vermiş olduğu kanun teklifi, araştırma önergesi ve soru
önergelerine ilişkin sorusu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/3748)
15 Şubat 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.02
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66ncı Birleşimini
açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır. Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz
Gümüşhane ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 94üncü
yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Feramuz
Üstüne aittir.
Buyurunuz Sayın Üstün. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Gümüşhane Milletvekili Feramuz Üstünün, Gümüşhane ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 94üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gümüşhane ilimizin düşman işgalinden
kurtuluşunun 94üncü yıl dönümü sebebiyle gündem dışı
söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Gümüşhane ilimizin düşman
işgalinden kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle her yıl
olduğu gibi bu yıl da coşku ve heyecan içerisindeyiz. Bizlerin
bu cennet vatanda asil bir millet olarak onurlu, gururlu ve hür olarak
yaşayabilmemiz için hiç tereddüt etmeden canlarını feda eden
aziz şehitlerimize yüce Allahtan rahmet diliyorum. Daha bir günlük
evliyken her şeyini geride bırakıp şehadet şerbetini
içmek için cepheye koşan
ecdadımız göstermiş olduğu bu iradeyle vatan
toprağının ne denli önemli olduğunun bu şekliyle
önemli bir örneği olmuştur.
Bilindiği gibi, 14 Şubat
Torul ilçemizin, 15 Şubat Gümüşhane Merkez ilçemizin ve 17 Şubat
da Kelkit ilçemizin düşman işgalinden kurtuluş günleridir.
Ecdadımızın düşmana geçit vermeden canı pahasına
savunduğu ilimizi, bizler de her alanda kalkınmış, daha
yaşanabilir bir yer hâline dönüştürüp genç nesillerimize gelenek ve
göreneklerimizi aktararak, bu ülke için canı ve kanı pahasına
bedel ödeyenlere gösterilmesi gereken saygı ve ehemmiyeti asırlar
boyu göstermeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yıllardan beri sorunları ile baş başa
bırakılmış, bir bakıma unutulmuş olan ilimizde, hamdolsun, Sayın
Başbakanımızın liderliğinde, AK PARTİ
hükûmetlerimiz dönemlerinde ilimizin kalkınması yolunda bütün büyük
atılımlar yapılmış ve bence en önemlisi,
insanlarımız yapılanları görerek yapılması
gereken birçok işin de yapılabileceği noktasında
umutlanır duruma gelmiştir. Halkımızın bu inanç ve
güveni var oldukça, ülkemizin her köşesinde olduğu gibi
Gümüşhane ilimizde de yatırımlar zirve yapacak, coğrafi ve
kültürel özellikleri bakımından da öne çıkacaktır. Öyle
zannediyorum ki ilimizin daha yaşanabilir şehir olması için
atılan bu adımlar ile gözünü bile kırpmadan düşmana
karşı göğsünü siper eden ecdadımıza karşı
bizler de bir nebze de olsa sorumluluklarımızı yerine getirmiş
olmanın onurunu yaşamış olacağız.
Bu duygu ve düşüncelerimle
Gümüşhane il ve ilçelerimizin düşman işgalinden
kurtuluşunun 94üncü yıl dönümünü kutluyor, bu topraklar için
canını, kanını feda eden başta Gazi Mustafa Kemal
olmak üzere tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet, şükran ve
minnetle yâd ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Üstün.
Gündem dışı ikinci söz,
yasama sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Emin Haluk
Ayhana aittir.
Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
2.- Denizli Milletvekili
Emin Haluk Ayhanın, yasama sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yasama sorunlarına ilişkin gündem
dışı söz aldım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Mecliste kanun yapım süreci
sempozyumu yaptık, Millet Meclisinin idari kapasitesinin
geliştirilmesiyle ilgili çalışmaları da tamamladık.
Sorunlar hâlâ devam ediyor. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı, Genel Sekreterlik gerekse iktidar partisi bu
çalışmalara katıldığı hâlde gereğini yerine getirmiyor.
Yasamanın problemlerinin çözümü için Genel Kurulda bir öngörüşme
yapılması, tali komisyonların etkinliklerinin
artırılması, İç Tüzük için komisyonlar arası eş
güdümün sağlanması, komisyon gündeminin önceden ayrıntılı
olarak planlanması, görüş beyan edeceklerin, kurum ve
kuruluşların usul ve esaslarının belirlenmesi, düzenleyici
etki analizlerinin yapılarak kullanılabilir hâle getirilmesi hususu
bunlardan bazılarıdır.
AKP
Hükûmetinin gönderdiği tasarılar ve AKP milletvekillerince verilen
kanun teklifleri hakikaten Meclisin tansiyonunun artmasına ve
ortamının gerilmesine neden olmaktadır.
Bakın,
yetki kanununa davet yazısının imzasının ne zaman
atıldığı komisyonda belli değildir. Başkan
Ankarada olmadığı zaman onun yerine atılan bir imza
mı? Şayet böyleyse, bu hukuken suçtur. Savcılığın
haberi olsa tahkikat açar. Bu olaya Sayın Meclis Başkanı,
Başbakan Yardımcısı olarak şahit olmuştur. Buna
istinaden onlarca kararname, yüz binlerce kamu görevlisini ilgilendiren
düzenlemeler yapıldı. Şimdi bunları düzeltmek için kanun
yapmaya çalışıyorsunuz. Bunun bir mantığı
olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Bir
diğer husus İç Tüzük değişikliğine ilişkin. Koca
bir yılı oturup çalışıyorsunuz,
anlaştığınız metni kaldırıp
atıyorsunuz, şimdi de Ben getirdim, mecburen kabul edeceksiniz.
diyorsunuz. Geçen gün burada olan olaylar, iki parti milletvekillerinin on
dakikayı aşan fiziki darp hâli yakıştı mı Türkiye
Büyük Millet Meclisine, yakıştı mı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına? Burası Büyük Atatürkün makamının
koltuğu. Ona yakıştı mı?
Bir
diğer husus, komisyonların gönderdikleri gündemdeki konuların
kadük olduğundan haberleri bile yok. Aynen bir komisyon
başkanının konuşmasını tutanaktan okuyorum: Biz
tali komisyon olarak şimdiye kadar görüşmemiz gereken birçok şeyi
görüşmemişiz. Bu tip konuları görüşmemişiz ancak tali
komisyon olarak bizim karne notumuzda, daha doğrusu çalışma
portföyümüzde bunlar hep bohçalanmış, böyle duruyor. Biz de istedik
ki bunların hepsini getirelim, bir an evvel bitirelim, bizim gündemimizden
çıksın gitsin, gündemimizde bir şey olarak kalmasın. Onun
için bunları getirdik. Yalnız benim gördüğüm kadarıyla bunların bir kısmı kadük
hâle gelmiş ama bu kadük hâle gelmesinden mütevellit de bize herhangi bir
yazı filan da gelmemiş, yani kadük hâle gelen bir şey gündem
maddesi olarak komisyon üyelerinin önüne komisyon başkanınca
getiriliyor. Bunun savunulacak bir tarafı var mıdır
değerli arkadaşlar? Böyle bir tasarıyı tali komisyon olarak
istemişler. Ana komisyondan Biz bunları kaldırdık diye
yazı gelmemiş. Ana komisyonun yönetimi de dünyadan habersiz.
Dolayısıyla Bu sıkıntılar buradan
kaynaklanıyor. deniliyor.
Şimdi, bu hafta MİT Kanunu
ile getirdiğiniz teklif. Teklifi veren milletvekilinin güvenlik
uzmanı olup olmadığını bilemiyorum. Hele
zamanlaması akla ziyan. MİT Müsteşarı sizin
talimatınızla gidip geldi mi, gelmedi mi? Eskiden milletvekillerinin
dokunulmazlığını Memurların da var, hep beraber
kalksın. diye AKP Grubu olarak, AKP yetkilileri olarak, AKP Hükûmeti
olarak iddia ediyordunuz. Şimdi, Sayın Başbakanı kurtarmak
için memura dokunulmazlık getirmeye çalışıyorsunuz.
Çek Yasa Tasarısını
getiriyorsunuz. Ekonomik suça ekonomik ceza. diyorsunuz ancak 100 bin
mahkûmiyet kararı var. diyorsunuz, 125 bini yolda. diyorsunuz, 235 bin
kişinin cezaevine girmesinden korkuyorsunuz. Ama görülüyor ki siz her
aklınızdan geçeni kanun hâline getireceksiniz, ondan sonra
sıkıntı olursa kanuna da gerek yok diyeceksiniz. Maalesef, bu
dönemde yasama zinciri emir ve komuta tahakkümü altına girmiştir.
Bunun sonu nedir? Sivil diktadır. Şu getirdiğiniz yasayı
bari görüşmelerde sıkıntı çekmemeniz için temel yasa olarak
getirseydiniz de probleminiz kalmasaydı.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ayhan.
Gündem dışı üçüncü söz,
Uşak Şeker Fabrikasının özelleştirilmesi ve
sorunları hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmaza aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yılmaz.
3.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmazın, Uşak Şeker Fabrikasının
özelleştirilmesi ve sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de sözlerime
başlamadan önce Gümüşhane ilinin kurtuluş gününü kutluyorum.
Sizlere, ben de bir Kuvayımilliye,
bir Kurtuluş Savaşı destanı anlatmak istiyorum.
Uşaklılar
Yunan işgaline karşı onurlu bir direniş sergilemiş,
kurtuluş mücadelesinde batı cephesinde önemli mücadeleler
vermişlerdir. Büyük Taarruzdan sonra Yunan Başkomutanı Trikopis
Uşak'ta yakalanmış, Mustafa Kemal'e Uşak'ta teslim
edilmiştir. Emperyalist işgale karşı halkımız
canını dişine takarak büyük bir mücadele vermiş, neredeyse
imkânsız denilen bir savaşı kazanmıştır. Ancak
ülke Osmanlıdan kalan borç batağında, yoksulluk içinde bir
yaşam savaşı verirken Uşak'taki Kuvayımilliyenin
liderlerinden Nuri Şeker ve arkadaşları bir imkânsızı
daha başarmışlar ve ilk şeker fabrikasını sadece
Uşaklıların katkısıyla kurmuşlardır.
Tarih 17 Aralık
1926: Ülkenin ilk şeker fabrikası, üstelik hiçbir devlet desteği
olmadan özel sermaye ile kurulmuş, Kurtuluş Savaşı
sonrası dayanışmanın bir sembolü olmuştur. Üretilen
ilk şeker örneğini Nuri Şeker Mustafa Kemal'e götürdüğünde
Mustafa Kemal "Her sahada madalyamız vardı, sen ilk iktisat
madalyasını bize kazandırdın; ben Yunanı denize
döktüm, sen iktisadi harp ilan ediyorsun." sözlerini söylemiş,
ülkenin her yerinde bu olay örnek olmuştur.
Uşak Nuri
Şeker Şeker Fabrikası daha sonra açılan tüm şeker
fabrikaları için bir okul olmuştur. 1931 yılında
devletleştirilmiş, ancak Uşaklılara hiçbir pay
ödenmemiştir. Yani Uşak Şeker Fabrikası devletin
değil, Uşaklılarındır. Uşak Nuri Şeker
Şeker Fabrikası Uşak pancar köylüsünün, esnafının,
hayvancılığının gelişmesine büyük katkı
yaptığı gibi, iş olanakları ve sosyal yaşam
açısından da bir cazibe merkezi olmuştur. Büyük bir alan üzerine
kurulu olan fabrika arazisi içinde modern tarım ve hayvancılık
faaliyetleri yapılmış, ilk sinema orada
açılmıştır. Şeker Fabrikası Kompleksi âdeta
modern Türkiye'nin bir simgesi olmuştur. Bizim için bu kadar önemli ve
değerli olan Nuri Şeker Şeker Fabrikası gibi eminim ki
diğer fabrikaların da bir öyküsü mutlaka vardır.
Sayın
milletvekilleri, bu ülkenin onuru, tarihi ve geleceği olan şeker
fabrikaları ne yazık ki bugün haraç mezat satılarak yok edilmeye
çalışılmaktadır. Önce IMF ve Avrupa Birliği dayatmalarıyla pancarda kota
konmuş, pancar ekimi ve şeker üretimi
sınırlandırılmıştır. Pancar üreticisine
verilen tüm destekler kaldırılmıştır. 2000li yıllardan
itibaren şeker fabrikaları için teknolojik yenileme yaptırımları
yapılmamış, personel dahi alınmamıştır.
GDOlu mısır
nişastasından üretilen kanserojen özelliği olan nişasta
bazlı şeker üretim kotaları ise Avrupa Birliği ülkelerinde
yüzde 2 iken ülkemizde yüzde 15lere kadar çıkartılmıştır.
Şeker pancarı alım
fiyatları neredeyse yerinde saymıştır. Mazot, gübre ve
diğer girdi fiyatları artmış, pancar fiyatı bu
girdileri karşılamadığı için köylü pancar ekmekten
alıkonulmuştur.
Tüm bu olumsuz uygulamaların
ardından ise Fabrikalar zarar ediyor. denilerek özelleştirme
çalışmaları başlatılmıştır. Oysaki
şeker fabrikalarının zarar ettiği iddiası koca bir
yalandır. Uşak Şeker Fabrikasında bile son on beş
yıldır hiçbir teknolojik yatırım
yapılmadığı ve kapasitesi 250 bin ton olmasına
rağmen, 190 bin ton pancar işlendiği hâlde 2011
yılında 1,5 trilyon lira kâr edilmiştir, eski Türk lirayla
söylüyorum.
Uşak Nuri Şeker Şeker
Fabrikası ve diğer şeker fabrikaları
özelleştirildiği takdirde -29 Kasım 2011 tarihinde Özelleştirme
İdaresinin yaptığı ihale sonucunda görüldüğü gibi
Elbistan, Malatya, Erzincan, Elâzığ, Kırşehir, Kastamonu,
Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba Şeker Fabrikaları,
bırakınız gerçek
değerini, arsa değerinin bile altında
satıldığı gibi- diğer şeker
fabrikalarının da yok pahasına satılacağı
açıktır. İhale şartnamesine göre bu fabrikaların en
fazla beş yıl süreyle üretim yapma şartı vardır. Ya
sonra? Sonra ne olacaktır? Kârlı olmadığı gerekçesiyle
şeker fabrikalarının büyük çoğunluğu kapatılacak,
çok değerli arsalarına çok katlı binalar yapılacak,
şeker üretimi yapılmayacaktır. Bunun sonucunda ülkemiz
şeker üreten değil, şeker ithal eden bir ülke olacaktır.
Pancar köylüsü pancar ekemeyeceği için kente göç edecek, işsizlik
artacaktır. Hayvan yemi olarak kullanılan pancar küspesi
olmayacağından hayvancılık gerileyecektir. O kentin
nakliyecisi, esnafı çökecektir. Yani şeker dünya çapında
stratejik bir ürün olması yanında ülkenin ekonomisine çok fazla
katkısı olan bir ürün olduğundan yıkımı büyük
olacaktır. Bu nedenle de ben tüm iktidar milletvekili
arkadaşlarıma ve AKPye sesleniyorum: Şeker
fabrikalarımıza sahip çıkalım, lütfen şeker
fabrikalarımızı yok etmeyelim.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Yılmaz.
Sayın milletvekilleri, 60a göre
en fazla on milletvekiline söz vereceğim.
Sayın Aydın
V.- AÇIKLAMALAR
1.-
Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydının, Torul,
Gümüşhane ve Kelkitin düşman işgalinden kurtuluşunun
94üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Torulumuz,
Gümüşhanemiz ve Kelkitimiz doksan dört yıl önce Ermeni ve Rus
işgalinden atalarımızın mücadelesiyle
kurtarılmıştır. Son yıllarda ekonomik, sosyal,
sağlık ve ulaştırma başta olmak üzere
gelişmişlik kurtuluşu başlamıştır. Doksan
dört yıl önce topraklarımızı işgal eden, katliamlara
neden olanlar -ki örnek verecek olursak; kendi köyüm olan Ziganada Maruflu
Camisinden Çarşı Camisine kadar 3 kilometrelik yol boyu akan
katliam kanından hâlâ atalarımız bahsetmektedir- bunu yapan topluluklar
bugün -başta Fransa Parlamentosu olmak üzere- dünya parlamentolarında
bir kısım sözde tasarıları oylamaktadırlar.
Kendilerini ve parlamentoların tarih yazmasını
kınıyor, topraklarımızı bize kurtaran
atalarımıza hürmet ve rahmet dileyip son yıllardaki
kurtuluşu sağlayan başta Başbakanımız ve
Hükûmetimize de şükranlarımızı sunuyoruz.
Teşekkür ederim
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aydın.
Sayın Canalioğlu
2.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun, halk eğitim
müdürlüklerinde sözleşmeli olarak görev yapan usta öğreticilerin
memur kadrolarına atamalarının düşünülüp
düşünülmediğine ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de komşu ilimiz
Gümüşhanenin düşman işgalinden kurtuluşunun 94üncü
yıl dönümünü kutluyor, Gümüşhaneli hemşehrilerimi tebrik
ediyorum.
Bu kapsamda olmak üzere -bugün yine
basında da vardı- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Faruk Çelik 4/Bli olarak istihdam edilen 187.280 eleman ile
sözleşmeli olarak istihdam edilen 10.758 personelin yani toplam 198.038
kişinin memur kadrolarına atandığını ifade
ettiler. Bu, diken üstünde çalışanlar için güzel bir gelişme
olmuştur. Bu kapsamda sözleşmeli olarak halk eğitim
müdürlüklerinde çalışan usta öğreticiler için de düşünülmekte
midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Canalioğlu.
Sayın Erdoğdu
3.-
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun, PKK ve KCKnın eylem ve
eylemsizliklerinde MİT görevlilerinin iş birliği olup
olmadığına ilişkin açıklaması
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sayın Başkan, 2011 seçimleri öncesi Kastamonu mitinginin
ardından Ankaraya dönen Başbakanlık ve AKP görevlilerinin
bulunduğu konvoya Ilgaz Dağı eteklerinde teröristler el
bombaları ve uzun namlulu silahlarla saldırdı. Bu
saldırıda Polis Memuru Recep Şahin şehit oldu.
Tam seçim öncesinde AKPye oy
kazandırma amacı güttüğü belli olan ve şehit kanı
bulaşan bu saldırı da dâhil olmak üzere PKK ve KCKnın
eylem ve eylemsizliklerinde bugün yargıdan kaçırılan MİT
görevlilerinin iş birliği var mıdır?
Hukukun ırzına geçen MİT
Yasası bu iş birliğini gizlemek ve yeni katliamlar
yapılmasını sağlamak için mi
çıkarılmaktadır?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Erdoğdu.
Sayın Yeniçeri
4.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Gümüşhane ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 94üncü yıl dönümüne ve Gümüşhanenin
göç vermemesi için gerekli yatırım ve projelerin devreye
sokulması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gümüşhane ilimizin Rus
işgalinden kurtuluşunun 94üncü yıl dönümünü kutluyorum. Bu
vesileyle, ülkemizin düşman işgalinden kurtarılması için
canını feda eden şehitlerimizi de rahmetle anıyorum. Büyük
bir milletin çocukları olarak, bu ülkenin hangi fedakârlıklarla
kurulduğunun bu vesileyle farkına daha iyi varılması
gerektiğinin de altını çizmek istiyorum.
Gümüşhane ilimiz her şeye
rağmen hâlâ göç veren bir ildir. Yapılanlarla yetinmek gerilemek
anlamına gelir. Gümüşhanemizin üretken, verimli ve refah bir il
hâline gelebilmesi için mevcutla yetinmememiz gerekiyor. Bu vesileyle,
Gümüşhanelilerin Gümüşhaneden göç etmemesi için gerekli
yatırım ve projelerin devreye sokulması gerekiyor.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Yeniçeri.
Sayın Özkan
5.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkanın, 1955 yılında kurulan Burdur Şeker
Fabrikasının Burdur için önemine ve özelleştirilmesine
karşı olduklarına ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Uşak Şeker Fabrikası
gündeme getirilmişken ben de 1955 yılında yapılan Burdur
Şeker Fabrikasının Burdurun şah damarı olduğunu
belirtmek isterim. Kesinlikle özelleştirilmesine karşıyız.
Bu yıl 130 milyonluk bir getiri sağlamıştır. Burdurun
her şeyidir. AKP Hükûmetinin şu son on yılda
yaptıklarının tamamını terazinin bir kefesine koysak Burdur
Şeker Fabrikasının özelleştirilmesi yapılanların
tümünü siler. Onun için Burdur Şeker Fabrikasının
özelleştirilmesine kesinlikle karşı olduğumuzu belirtiyor,
Hükûmeti bu konuda bir kez daha uyarıyorum. E portföy
satışında Burdur Şeker Fabrikası Uşak, Afyon,
Alpullu ve Susurluk ile satılmak isteniyor, özelleştirilmek
isteniyor. Bu konuya tüm Burdurlular olarak karşı olduğumuzu bir
anlamda bu kürsüden tekrar belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Özkan.
Sayın Öğüt
6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, kamuda çalışan uzman diş hekimlerinin kadro
sorunlarına ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Sayın Başkan, kamuda çalışan uzman
diş hekimlerine yeteri kadar kadro verilmemektedir, kadrolarının
karşılığını da alamamaktadırlar. Bu konuda
Hükûmetimizin elinden gelen çabayı göstermesini ve uzman diş
hekimlerinin kadrolarına geçirilmesini istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Sayın Önal
7.- Osmaniye
Milletvekili Suat Önalın, 13 Şubat 2012 tarihinde Şırnak
ilinin Uludere ilçesinde teröristlerle çıkan çatışmada 2
güvenlik görevlimizin şehit edildiğine ve milletimizin
vatanını korumak için birlik olduğuna ilişkin açıklaması
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
13 Şubat 2012 Pazartesi günü
Şırnak Uluderede PKKlı teröristlerle çıkan
çatışmada 15 terörist ölü ele geçirilmiş, 2 güvenlik görevlimiz
de şehit olmuştur. Güvenlik görevlilerimizden Jandarma Astsubay Murat
Bayram ve Uzman Çavuş İbrahim Kurt dün defnedilmişlerdir.
İbrahim Kurtun Osmaniye ili Düziçi ilçesinde dün defnedilmesi
esnasında aziz milletimizin, bu toprakları, bu kutsal vatan
topraklarını korumak için yek birlik olduğunu bir defa daha tüm
kamuoyu görmüştür. Bu vesileyle tüm aziz şehitlerimizi saygıyla,
hürmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla
eğiliyoruz, ruhları şad olsun.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Önal.
Sayın Kurt
8.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurtun, özelleştirme kapsamında olan
Eskişehir Şeker Fabrikasında üretimin
sıfırlanmaması için üreticilerle iş birliği içerisinde
bir çözüm düşünülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
KAZIM KURT (Eskişehir)
Sayın Başkanım, Eskişehir Şeker Fabrikası da
özelleştirme kapsamında ve bu yıl içinde özelleştirilmesi
planlanıyor. Daha önceki özelleştirmelerde olduğu gibi bu
özelleştirmede de üretimi sıfırlayacak bir sonucun ortaya
çıkmaması için Eskişehir Şeker Fabrikasına, Pancar
Üreticileri Kooperatifi ile birlikte düzenlenecek bir tahsis sözleşmesiyle
çözüm bulunmasında yarar olduğunu düşünüyorum. Çünkü daha önce
yapılan özelleştirmelerde zaten devletten kredi alarak bu
özelleştirmeler gerçekleştiriliyor, üreticilerle birlikte, iş
birliği içerisinde bir çözüm yolu düşünülmesinden yana olduğumu
belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kurt.
Sayın Türkoğlu
9.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlunun, Şırnak ilinin Uludere
ilçesinde şehit olan güvenlik görevlisi İbrahim Kurtun ailesinin
soru ve isteklerine ilişkin açıklaması
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de dün, iki gün evvel
Şırnak ili Uludere ilçesi Bestler Dereler mevkisinde şehit olan
2 güvenlik görevlimizden birisi olan İbrahim Kurtun cenaze törenine
katıldım. Kendisini bu yüce makama Düziçili ve Osmaniyeli bütün
hemşehrilerimizle beraber büyük bir üzüntüyle uğurladık.
Ancak orada bize ifade edilen bazı
hususları burada aktarmak durumundayım. İki şeyi istedi
İbrahim Kurtun, şehit İbrahim Kurtun ailesi: Birisi,
şehitlere 60 bin lira verilir iken, tazminat olarak ödenirken;
kaçakçılık yaparken yanlışlıkla öldürülenlere niçin
123 bin lira para verildiğinin sorulmasını istediler. Bunu
kayıtlara geçsin diye soruyorum.
Diğeri de, şehitlerimizin
şehit olmalarına sebep olan terör örgütü, onların dağdaki
uzantıları ve diğer uzantılarından hesap
sormamızı istediler.
Bu mesajlarını iletmek
istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkoğlu.
Teşekkür ederiz sayın
milletvekilleri.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, belediyelerin altyapı ile
pis su arıtma, katı atık depolama ve işleme tesisleri
yetersizlikleri ile bu yetersizlikleri gidermekte
karşılaştıkları sorunların ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
31.12.2004 tarihli ve 25687
sayılı Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği uyarınca
Belediyelere verilen süreler çerçevesinde gerekli altyapı
çalışmaları yapılmış değildir. Belediyelerin
altyapı ile pissu arıtma, katı atık depolama ve işleme
tesisleri yetersizliklerini tespit edip, bunların çözülmesinde
karşılaşılacak mali, hukuki ve idari sorunları ve
çözüm yollarını belirlemek için Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir
Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe:
Ülkemizde mevcut 3.225 Belediyeden, %
67'sinin içme suyuna, %
81'inin kanalizasyon tesisine, % 92'sinin anıma tesisine, % 93'ünün
katı atık düzenli depolama tesisine, % 75'inin teknik personele, %
68'inin ekipmana ihtiyaçları olduğu saptanmıştır.
Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının 2872 No'lu Çevre Kanunu'nun
İşlenmeyen Hükümlerinin Geçici 4. Maddesinde:
"Atıksu arıtma ve evsel
nitelikli katı atık bertaraf tesisini kurmamış belediyeler
ile halihazırda faaliyette olup, atıksu anıma tesisini
kurmamış organize sanayi bölgeleri, diğer sanayi
kuruluşları ile yerleşim birimleri, bu tesislerin
kurulmasına ilişkin iş termin planlarını bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde
Bakanlığa sunmak ve aşağıda belirtilen sürelerde
işletmeye almak zorundadır.
İşletmeye alma süreleri,
iş termin planının Bakanlığa sunulmasından
itibaren; belediyelerde nüfusu 100.000'den fazla olanlarda 3 yıl, 100.000
ilâ 50.000 arasında olanlarda 5 yıl, 50.000 ilâ 10.000 arasında
olanlarda 7 yıl, 10.000 ilâ 2.000 arasında olanlarda 10 yıl,
organize sanayi bölgeleriyle bunların dışında kalan
endüstri tesislerinde ve atıksu üreten her türlü tesiste 2
yıldır.
Halen inşaatı devam eden atıksu
arıtma ve katı atık bertaraf tesisleri için iş termin
planı hazırlanması şartı aranmaz. Tesisin
işletmeye alınma süresi bu maddede belirlenen işletmeye
alınma sürelerini geçemez.
Belediyeler, organize sanayi bölgeleri,
diğer sanayi kuruluşları ile yerleşim yerleri bu hükümden
yararlanmak için bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde
Bakanlığa başvurmak zorundadır.
Bu Kanunun 8 inci maddesi ile
atıksu altyapı sistemlerinin ve katı atık bertaraf
tesisleri kurma yükümlülüğü verilen kurum ve kuruluşların, bu
yükümlülüklerini, bu maddede belirtilen süre içinde yerine getirmemeleri
halinde; belediyelerde nüfusu 100.000'den fazla olanlara 50.000 Türk
Lirası, 100.000 ilâ 50.000 arasında olanlara 30.000 Türk Lirası,
50.000 ilâ 10.000 arasında olanlara 20.000 Türk Lirası, 10.000 ilâ 2.000
arasında olanlara 10.000 Türk Lirası, organize sanayi bölgelerinde
100.000 Türk Lirası, bunların dışında kalan endüstri
tesislerine ve atıksu üreten her türlü tesise 60.000 Türk Lirası
idarî para cezası verilir." denilmektedir.
Bununla beraber, 5393 sayılı
Belediye Kanunu 03.07.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına
rağmen bütçe açısından Belediyelerin altyapı, pissu
arıtma, katı atık depolama ve işleme sorunlarının
çözümü olamamıştır. Bu sebeple Belediye Gelirleri Kanununda yeni
düzenlemeler yapılması gerekmektedir.
Yukarıda anılan
işlemlerin Belediyelerce projelendirmek, başlatmak ve tamamlamak için
Hükümet tarafından İller Bankasına ülkemizde bulunan 3225
Belediyenin altyapılarını tamamlaması için 2008 yılı
için ayrılan bütçede, 2007 yılına göre 1/3 oranına
düşürülmesi öngörülmüştür.
2008 yılı için
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
Göl-Su ve Akarsu havzalarının korunması ve Harita-İmar
planlamasının yapılmasına ilişkin olarak ayrılan
bu bütçe, ancak 3-4 tane orta ölçekli belediyenin altyapısını
karşılamaya yetebilir. Belediyelerimizin % 97'sinde altyapı
yetersizliği olduğu düşünüldüğünde, yukarıda
anılan belediye hizmetlerinin karşılanması için ortalama 6
milyar TL'ye ihtiyaç duyulmaktadır. 2008 yılı için İller
Bankasına aktarılacak 40.000.000 TL ile bu hizmetlerin
karşılanması mümkün görünmemektedir.
Bu nedenlerle "Belediyelerin
altyapı ile pissu arıtma, katı atık depolama ve işleme
tesisleri yetersizlikleri ile bu yetersizlikleri gidermekte
karşılaştıkları sorunları tespit etmek ve çözüm
yollarını önermek" amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırması açılması
gerekmektedir.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
5) Enver Erdem (Elâzığ)
6) Alim Işık (Kütahya)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Seyfettin Yılmaz (Adana)
9) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10) Zühal Topcu (Ankara)
11) Mehmet Günal (Antalya)
12) Mustafa Kalaycı (Konya)
13) D. Ali Torlak (İstanbul)
14) Oktay Öztürk (Erzurum)
15) Celal Adan (İstanbul)
16) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
17) Erkan Akçay (Manisa)
18) Emin Çınar (Kastamonu)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, pamuk üretimindeki
sorunların ve çözüm önerilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini ekte sunduğumuz stratejik öneme sahip
Pamuk Ürününün Sorunları ve Çözüm Önerilerinin
Araştırılması ve bunun için yapılacak yasal
düzenlemeler dahil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti için Anayasanın
98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe:
Dünya'da pamuk
ekimi daha çok Asya kıtasında toplanmıştır. Bunu
izleyen kıtalar ise sırasıyla, Amerika ve Afrika'dır.
Dünyada yaklaşık 25 milyon tonluk pamuk üretiminin %26'sı Çin
tarafından gerçekleştirilmektedir. Dünyanın ikinci pamuk üretici
ülkesi ise ABD'dir. ABD'nin dünya pamuk üretiminden aldığı pay
%18'dir. Bu ülkeleri sırasıyla Hindistan, Pakistan, Brezilya ve
Özbekistan izlemektedir. Ülkemiz ise %3,5'lik payla dünyanın sekizinci
büyük pamuk üreticisidir.
Pamuk, tekstilden
barut ve film malzemesi yapımına kadar 50 çeşit sanayi kolunun
hammaddesini oluşturan en önemli tarımsal ürünlerden birisidir.
Bilindiği üzere, Türk tekstil sanayi, sağladığı katma
değer, tekstil ihracatının ülke ekonomisine
kazandırdığı döviz miktarı, emek yoğun
işgücü olmasıyla yaratılan istihdam hacmi ile vazgeçilemez bir
sektördür.
Ülkemizin
lokomotif sektörü olan tekstil sanayimizin stratejik ham maddesi pamuktur.
Pamuk, tekstil sanayimizde olduğu kadar harp sanayinin de önemli bir
hammaddesidir. Pamuk ayrıca bir yağ bitkisi olup tohumu, gıda
sanayinde bitkisel yağ üretiminde kullanılmaktadır. Arta kalan
küspesi ise, proteini yüksek bir hayvan yemi olarak büyük önem
taşımaktadır.
Pamuk sahip
olduğu özellikleri nedeni ile stratejik bir ürün olup uluslararası
ticarette yeri büyüktür. Sentetik elyaf üretimi karşısında dahi
öneminden bir şey kaybetmemiştir. Ülke ekonomisine
sağladığı katma değerle yaklaşık 6 milyon
kişinin geçimini sağlayan bir endüstri bitkisidir.
Özellikle Akdeniz
bölgesinde pamuk üretimi artık yok denecek kadar
azalmıştır. Son iki yıldır Ege bölgesinde de pamuk
ekim alanlarında belirgin düşüşler gözlenmektedir. Çukurova'da
da durum çok farklı görünmemektedir. Özellikle Ege Bölgesinde pamuk ekim
alanları yerini hububata (mısır) ve meyve bahçelerine
bırakmaktadır.
2002
yılında 721.077 ha (hektar) olan üretim alanı daha sonraki
yıllarda düşmüş, 2005 yılında 579.940 ha kadar
gerilemiştir. Ülkemizde 2002/2003 döneminde 1.365 bin ton olan pamuk
tüketimi yıllar itibariyle artmış, 2006/2007 döneminde 1.479 bin
tona ulaşmıştır.
Pamuk
ithalatı %54,6 oranında Amerika Birleşik Devletlerinden, %25,3
oranında Yunanistan'dan yapılmakta olup, az miktarlarda Suriye,
Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan gibi ülkelerden yapılmaktadır.
Pamukta Ulusal bir
politika oluşturulamazsa ekim alanları daha da daralacak
dolayısıyla üretim azalacak ve ülkemiz pamuk ihtiyacının
çok büyük bir kısmı ithalatla giderilmeye mecbur
bırakılacaktır.
Lif uzunluğu
sebebiyle diğer bölgelere göre daha kaliteli olan, Ege Bölgesi pamuğu
üretim alanlarında 2006 ve 2007 yılları mukayese
edildiğinde 2006 yılında 150.820 ha olarak gerçekleşen
pamuk ekili alanı 2007 yılında % 20.14 ha düşerek, 120.440
ha olarak tespit edilmiştir.
Ülkemizde 2007
yılı ekim sezonunda iklim koşulları genel olarak pamuk
tarımı için uygun gitmemiştir. Pamuk fiyatları ve ulusal
tarım politikasına bağlı olarak çiftçilerin son üç
yıldır pamuk üretimini azaltmayı sürdürdükleri, yerine
alternatif ürün olarak mısır, daha düşük oranlarda ise domates,
ayçiçeği ve susam ürün desenini benimsedikleri görülmüştür.
Tekstil sanayinin
ham maddesi olan pamuğun üretimindeki girdi kalemlerinde maliyetlerin çok
yüksek oluşu üretimin her yıl daha da azalmasına sebep olmaktadır.
Ülkemizde hızla gelişen tekstil ve konfeksiyon sektörüne paralel
olarak tüketimin hızla artması, üretimin
artırılmasını zorunluluk olarak ortaya koymaktadır.
Açıklanan bu
nedenlerle Meclis Araştırması açılması gerekmektedir.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
3) Ali Uzunırmak (Aydın)
4) Mehmet Erdoğan (Muğla)
5) Enver Erdem (Elazığ)
6) Alim Işık (Kütahya)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Seyfettin Yılmaz (Adana)
9) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10) Zühal Topcu (Ankara)
11) Mehmet Günal (Antalya)
12) Sümer Oral (Manisa)
13) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
14) Bülent Belen (Tekirdağ)
15) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
16) Necati Özensoy (Bursa)
17) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
20) Atila Kaya (İstanbul)
21) Erkan Akçay (Manisa)
22) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
23) Emin Çınar (Kastamonu)
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, trafik kazalarına neden
olan etkenlerin ve alınacak önlemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/147)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde trafik kazaları her
yıl önemli can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Trafik
kazalarının farklı nedenleri sıralansa da bu nedenlerin
giderilmesi için çalışmalar eksik kalmaktadır. Bu nedenlerle
trafik kazalarına neden olan etkenlerin araştırılarak
alınacak önemleri tespit etmek üzere Anayasanın 98. ve
İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Gerekçe:
Ulaşım, günümüzde bireylerin
en temel ihtiyaçlarından birisi haline gelmiştir. Ülkeler,
coğrafi koşulları ve ekonomik olanaklarına göre belirli
ulaşım sistemlerini tercih etmektedirler. Ancak bu tercihler sonucu
kimi zaman yetersiz kalan hizmetler ulaşımı, insan hizmetine
olumlu sunduğu ulaşımı sorun olarak da ortaya
çıkarmaktadır. Ülkemizde yolcu ve yük taşımacılığı
büyük ölçüde karayolu ulaşımı ile sağlanmaktadır. Bu nedenle
trafik kazalarının oluşumunda karayolu
taşımacılığı önemli bir etkendir.
Dünyada, gelişmiş ekonomiler
ulaşım sorunu ve genel olarak trafik güvenliği, ulaşım
alanına yapılan yatırımlarla giderilmeye
çalışılmaktadır. Ülkemizde ise nüfus, sürücü ve araç
sayısındaki hızlı artışa rağmen
ulaşım ve trafik güvenliği alanlarında yeterince
yatırım yapılmamaktadır.
Uluslararası trafik literatürüne
bakıldığında trafik güvenliği; altyapı
hizmetleri, ilkyardım, acil müdahale, kaza sonrası kurtarma
hizmetleri, eğitim, yasal mevzuat ve denetim hizmetlerinin yerine
getirilmesi gibi alanları ifade etmektedir. Trafik güvenliği ve
sayılan dört unsurun bir arada, uyumlu ve tam olarak yerine getirilmesi
ile sağlanabilmektedir. Nitekim 2918 Sayılı Karayolları
Trafik Kanunu, dokuz bakanlığa ayrı ayrı görev, yetki ve
sorumluluk vermiş olması önemli bir göstergedir.
Öte yandan ülkemizde sadece
şehirlerarası yollar değil, şehir içi yollarda da ciddi
trafik kazaları görülebilmektedir. Bu nedenle, trafik
kazalarının nedenleri araştırılırken şehir
içi, şehirlerarası ayrımı yapılırken her iki
alanı da göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Karayolu güvenliği kapsamında
karayolu mevzuatı, karayolunu kullananların eğitimi, iyi
taşıt, alt yapının güvenliğini artırıcı
faaliyetler, denetim, kurumsal güçlendirme, trafik altyapısı gibi
alanlar öne çıkmaktadır. Dolayısıyla trafik
kazalarının önlenmesi bağlamında yapılacak
araştırma çözüm önerilerinin bu konular üzerine yoğunlaşması
gerekmektedir.
Trafik kazalarının önemli bir
kısmı öngörülebilir ve dolayısıyla önlenebilirdir. Yüksek
gelir düzeyindeki ülkelerde son dönemlerde yol güvenliğine yönelik bir
anlayış ile gerçekleştirilen düzenlemeler ile trafik
kazalarının can ve mal kayıplarında önemli bir azalma
olmuştur.
Trafik kazalarının sonuçlan
itibariyle önemli etkileri olmaktadır. Birincisi, sosyal boyutta her
yıl trafik kazaları sonucunda binlerce insanımız
yaşamını kaybetmekte, yüz binlerce insanımız
yaralanmakta ya da sakat kalmaktadır. Öte yandan trafik kazaları
sonucunda ölen ya da yaralananların yakınlarına dair psikolojik
etkiler de hesaba katıldığında sosyal boyutun çok daha
geniş bir alanı kapsadığı görülmektedir.
İkinci olarak, trafik
kazalarının ekonomik bir boyutu vardır. Ekonomik boyutta ilk
olarak trafik kazaları sonucu yaşanan maddi kayıplar
değerlendirilmektedir. Ülkemizde meydana gelen trafik kazaları sonucu
meydana gelen maddi hasarların Gayri Safi Milli Hasıla'nın
%2'sine ulaştığı bilinmektedir. İkinci olarak,
kazalarda yaralananlar için yapılan sağlık harcamaları da
önemli bir ekonomik kayıptır. Birçoğu yurt
dışından ithal edilen ilaçlar, protezler, ambulanslar, ameliyat
malzemeleri önemli bir meblağ oluşturmaktadır. Bunun yanı
sıra doktorların ve diğer sağlık personelinin
baktığı hasta sayısında artış
olmaktadır. Kazaya karışanların iş gücü kaybı ve
ölen ve sakatlananların iş gücü kaybı gibi etkenler de trafik
kazalarının diğer ekonomik boyutlarını ifade
etmektedir.
Trafik kazalarının
etkilerinin bu kadar büyük olmasının önemli bir nedeni
ulaşım konusundaki yanlış politikalardır. Trafik
konusunda yaşanan sıkıntıların giderilmesi, teknik ve
fiziki altyapının iyileştirilmesi, denetimin
caydırıcı olması, yasaların işlerliğinin ve
bu konuyla ilgili kurumlar arasında koordinasyonun sağlanması,
toplumda yer alan bütün fertlerin bilinçlenmesi ve trafik içinde yer alan
sürücü, yaya ve yolcuların yeterli eğitimle donatılmasıyla
sağlanabilir.
Bütün bu gerekçelerle trafik
kazalarına etki eden nedenlerin iyi bir şekilde belirlenerek trafik
kazalarını en aza indirgeyecek çözüm önerilerinin belirlenmesi
gerekmektedir.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
4) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
5) Emin Çınar (Kastamonu)
6) Alim Işık (Kütahya)
7) Mehmet Erdoğan (Muğla)
8) Enver Erdem (Elazığ)
9) Ali Öz (Mersin)
10) Seyfettin Yılmaz (Adana)
11) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
12) Zühal Topcu (Ankara)
13) Mustafa Erdem (Ankara)
14) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
15) Celal Adan (İstanbul)
16) D. Ali Torlak (İstanbul)
17) Sümer Oral (Manisa)
18) Erkan Akçay (Manisa)
19) Oktay Öztürk (Erzurum)
20) Atila Kaya (İstanbul)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi Barış ve Demokrasi
Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve arkadaşları tarafından Adli Tıp
Kurumunun araştırılması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15/2/2012
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
15.02.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 15.02.2012
Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Hasip Kaplan
Şırnak
Grup Başkan Vekili
Öneri:
02 Ocak 2012 tarihinde, Bingöl
Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşları tarafından
verilen (308 sıra nolu), Adli Tıp Kurumu'nun
araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet bekleyen
Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul'un
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
15.02.2012 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde Bingöl
Milletvekili İdris Baluken. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlayarak konuşmama
başlamak istiyorum. Bugün özellikle uzun süredir kamuoyu vicdanında güvenilirliği
ve işleyişiyle ilgili çok ciddi tartışmaların
yürütüldüğü Adli Tıp Kurumuyla ilgili vermiş olduğumuz
Meclis araştırma önergesinin lehinde konuşacağım.
Tabii, buraya getirdiğimiz
araştırma önergelerinin pek çoğunun maalesef AKPnin
sayısal üstünlüğü sayesinde dikkate alınmadığı ve
sorunlara çözüm getirme noktasında sıkıntılar
yaşandığını bilmemize rağmen yine de
arkadaşlarımızın vicdanına seslenmeyi burada bir
şekilde deneyeceğiz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Adli Tıp Kurumuyla ilgili tabii bazı
tanımlamalar yapmak gerekiyor. Bu işlevi gören değişik
ülkelerdeki, bütün dünyadaki kurumların genel olarak sahip olması
gereken bazı kriterler var. Bu kriterler içerisinde en önemli olan, Kurumun
güvenilirliği, Kurumun tarafsızlığı, Kurumun
niteliği ve kurulun bilimselliği.
Şimdi, Türkiyedeki Adli Tıp
Kurumunun bu bahsettiğimiz kriterler açısından mevcut durumu
nedir, onları birlikte paylaşmak istiyorum. Güvenilirlik
açısından özellikle Adli Tıp Kurumunun bugüne kadar gerek
uygulamaları gerek işleyişi gerekse almış olduğu
kararlar doğrultusunda, hem kamuoyunda hem siyasi mercide hem adaletin
değişik mekanizmalarında çok ciddi bir
tartışmanın yürütüldüğünü biliyoruz. Hatta öyle ki Yargıtay
Başkanından siyasi parti genel başkanlarına, toplumun
mevcut davalarında mağdur olan kesimlerinden çok değişik
toplumsal, sosyal katmanlara kadar Adli Tıp Kurumunun güvenilirliği
açısından çok çeşitli tartışmalar yürütülmektedir.
Burada temel sorun şudur: Güvenilirlik açısından Adli Tıp
Kurumunun resmî bilirkişi heyeti olma sıfatını
taşımaması, bundan çok siyasi erke bağlı ve siyasi
erkin hoşnut olacağı kararların peşinden
koşması kamuoyunda sıkça infial yaratmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
bildiğimiz gibi ülkemizde Adli Tıp Kurumu Adalet
Bakanlığı bünyesinde faaliyet yürütüyor ve gerek yapısal
işleyişinde siyasal iktidarın kadrolaşması, Kurum
Başkanlığı ve kurul üyelerinin seçilmesinden tutalım
da alınması gereken kararların mevcut siyasi yapının
hoşlanacağı, hoşnut olacağı bir düzene
çekilmesine kadar pek çok şeyin burada tartışılması
gerektiğini düşünüyoruz.
Burada Adli Tıp Kurumunun
tarafsızlığıyla ilgili çok ciddi
sıkıntıların olduğu kesindir çünkü adli tıp
kurumu işlevini gören resmî bilirkişi kuruluşları
dünyanın her tarafında bağımsız, özerk
yapılanmaları olan ve hiçbir şekilde siyasi erkin mevcut iktidar
yapısını göz önünde bulundurmayan, kendi merkezine, kendi
referansına adalet açısından evrensel hukuk değerlerini,
tıp açısından ise objektif bilimsel gerçeklikleri alan bir
mekanizma olması gerekiyor.
Bir diğer kriteri nitelik olarak
belirtmiştik. Adli Tıp Kurumunun nitelik açısından ne kadar
yetersiz olduğu kamuoyuna yansıyan pek çok olayda açığa
çıktı. Gerek bilişim teknolojisinin teknik birtakım
desteğini alamama gerekse de bugüne kadarki uygulamalarda halkımıza
çok ciddi mağduriyetler getirme, artık, nitelik açısından
Adli Tıp Kurumunun bu işleyişle devam edemeyeceğini gözler
önüne sermektedir.
Bakın, bölgede yaşanan
çatışmalı bir süreç var ve bu çatışmalı süreç
içerisinde yaşamını yitiren gerillalar var. Bu gerillaların
DNA testinin sonucu iki aylık bir süreden sonra ailelerine bildiriliyor
yani ölüm
haberini alan bir aile, aradan iki aylık bir süre geçtikten sonra kendi
cenazesini bir şekilde alma, bir şekilde kendi inancına göre
defnetme imkânına sahip oluyor. Burada ciddi anlamda birtakım
revizyonların yapılmasıyla ilgili sadece bahsetmiş
olduğumuz bu örnek bile geniş bir perspektif sunuyor.
Diğer taraftan,
JİTEMin işlediği cinayetlerle ilgili ortaya çıkan toplu
mezarlarda, yapılan kazılarda çıkan insan kemiklerinin Adli
Tıp Kurumu tarafından hayvan kemiği denerek nasıl geri
gönderildiğini ve sonraki incelemelerde de bu raporların nasıl
asılsız olduğu defalarca kamuoyuna yansıdı.
Dolayısıyla, burada hem güvenilirlik açısından hem de
nitelik açısından son derece vahim bir durumla karşı
karşıyayız.
Tabii, bilimsel
birtakım kriterlerin oturması açısından ise Adli Tıp
Kurumunun sadece iç işleyişine bakmamız yeterli. Kurumun kendi
iç işleyişinde siyasi erki rahatsız eden herhangi bir
beyanatı bulunan öğretim görevlileri bile, Kurum içerisinde ya sürgün
edilmekte ya pasifize edilmekte veyahut da bir şekilde istifaya
zorlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, burada önemli bir sorunla karşı
karşıyayız. Adli Tıp Kurumu hâlâ toplumsal ve sosyal
yaşamın her alanında etkisini sürdüren 12 Eylülün darbeci,
militarist, ırkçı, cinsiyetçi ve faşist uygulamalarının
yansımasının olduğu bir kurum niteliğindedir. Bunu
birtakım teknik detaylarla buraya getirecek değilim ancak yakın
dönemde yaşanmış birkaç hadiseyi sizlerle birlikte
paylaşmak istiyorum. On üç yaşındaki N.Ç. davasında,
tecavüze uğrayan bir kız çocuğunun davasındaki sanık
26 kişinin nasıl aklanmaya
çalışıldığını, Adli Tıp Kurumu
tarafından düzenlenen raporlarda tecavüze uğrayan kişinin beden
ve ruh sağlığının yerinde olduğuna dair
vicdanları kanatacak uygulamaların nasıl olduğunu hepimiz
biliyoruz.
Diğer taraftan,
Meclisin gündemine detaylarıyla birlikte getireceğiz ancak burada
sadece bir pencere sunması açısından 2000 yılında Çanakkale
Geliboluda askerlik yaparken, Bingöl Karlıova nüfusuna kayıtlı
topçu er Aydın Derenin yaşamını yitirmesiyle ilgili Bursa
Adli Tıp Kurumu ve İstanbul Adli Tıp Kurumunda çıkan
çelişkili raporları sizlerle birlikte paylaşacağız.
Bursa Adli Tıp Kurumu raporunun intihar diyerek kapattığı
bir sürecin, ailenin duyarlılığı ve ısrarı sayesinde gerek bölge polis laboratuvarı
kriminal bölümünün incelemeleri gerekse İstanbul Adli Tıp Kurumunun
daha sonra otopsi incelemelerinde intihar olmadığı,
kışla içerisinde yakın atışla yapılan bir cinayet
olduğu hem kamuoyuna hem de yargının ilgili birimlerine
yansıtıldı, ancak ailenin bu bahsetmiş olduğumuz
duyarlılığına bugüne kadar herhangi bir şekilde cevap
veren bir adalet anlayışı açığa çıkmadı. Bu
konuyu çok detaylı bir şekilde Meclise getirip sizlerle birlikte
paylaşacağız.
Diğer taraftan, hasta tutuklularla
ilgili Adli Tıbbın pratiği, son on yıl içerisinde
Cezaevinde kalabilir. raporu verdiği 973 tutuklunun
yaşamını yitirmesidir. Hâlen 200ün üzerinde, ağır
olup, ölümü bekleyen, cezaevinin olumsuz koşullarında yaşayan
tutuklu vatandaşlarımız vardır. Bu arkadaşların
mevcut durumlarıyla ilgili bütçe görüşmelerinde Mehmet Arasın
nasıl ağırlaştığı, nasıl yoğun
bakıma alındığı ve nasıl yaşamını
yitirdiğini neredeyse canlı yayında verecek şekilde burada
kürsüde sizlerle birlikte paylaştık. Ancak bahsettiğimiz bütün
bu duyarlılıklara rağmen üniversite hastanelerinin ve
farklı hastanelerin Cezaevinde kalması uygun değildir. raporu
verdiği, tutsaklara bile Adi Tıbbın siyasi bir alan üzerinden
Cezaevinde kalmaları uygundur. raporu verdiklerini biliyoruz.
Diğer taraftan, bu
yaklaşım varken siyasi erki hoşnut edecek kararları da
sadece Hüseyin Üzmez örneğinde görmemiz mümkündür. Yetmiş altı
yaşındaki bir insanın on dört yaşındaki bir kız
çocuğuna tecavüzüyle ilgili olayda Adli Tıp Kurumunun nasıl bir
aklama mekanizması içerisinde üstün çaba sarf ettiğini hepimiz
gördük. Dolayısıyla, Adli Tıp Kurumunun gerek işleyiş
açısından gerek yapısal ve örgütsel durumu açısından
yeniden ele alınmasına ihtiyaç vardır. Bağımsız
ve özerk bir kurum bilimsel ve evrensel birtakım kriterler neticesinde bir
çalışma yaparsa toplum düzeyinde tekrar güvenilirliğini
kazanabilir. Bu nedenle Meclisin bu konudaki araştırması son derece
önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu
vesileyle, adalet ve hukuktan bahsetmişken son bir konuya da değinmek
istiyorum. Biliyorsunuz, bugün 15 Şubat. Şu anda bölgenin tamamı
ayakta ve çok ciddi hadiseler yaşanıyor. 15 Şubat 1999 tarihinde
uluslararası bir komployla Türkiyeye teslim edilen PKK lideri Abdullah
Öcalanın on üç yıldır içinde bulunduğu ağır
işkence sisteminin, İmralı işkence sisteminin tecritle
nasıl içinden çıkılamaz bir sorunlar yumağı getirdiğini
hepimiz görüyoruz. Bu tecridin kaldırılması, bahsetmiş
olduğumuz İmralı işkence sisteminin artık, bir
şekilde sonlandırılması toplumsal barışa en fazla
ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde mutlaka Meclis tarafından ele
alınması gereken bir konudur. Dönemin Başbakanı Biz hâlâ
Abdullah Öcalanın bize niçin verildiğini anlamış
değiliz. diyerek son nefesinde bile bir durum tespiti yaparken ülkemizin
hâlâ Sayın Abdullah Öcalan üzerinden etnik bir çatışmanın
ortasına sürüklenmek istenmesi ve siyasal iradesinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Orta Doğu bölgesel politikaları çerçevesinde Amerikaya teslim
edilmek istenmesine karşı bu Meclisin sorumluluğu olduğunu
düşünüyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önerinin aleyhinde
Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi.
Buyurunuz Sayın Çelebi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; ilk önce Adli Tıp Kurumumuzla ilgili olarak
değerli Meclise bir bilgi vermek istiyorum.
Sayın
Başkanımızın ve değerli milletvekillerimizin
bildiği gibi
Tabii, ben özellikle kendi ilimden başlamak istiyorum.
Bizim ilimiz gayrisafi millî
hasıla içerisinde, seksen bir ilin içerisinde en son sıralarda gelen
bir il ama özellikle AK PARTİ hükûmetleri iktidara geldikten sonra,
sağlık açısından gerçekten çok büyük bir terakkiyât
göstermiştir. Ben, bu anlamda, özellikle hem Sağlık
Bakanlığımıza, bir de Adli Tıp Kurumu
açısından Adalet Bakanlığımıza teşekkür
etmek istiyorum.
Şimdi, niçin ilk önce kendi ilimle
ben başladım, bunu sizlere arz etmek istiyorum. 12 Hazirandan sonra, özellikle seçim esnasında biz
Ağrıya gittikten sonra, bizim kendi bölgemizde vefat eden ve
cenazelerimiz eğer adli tıpta adli tıp işlemi gerektirecek
herhangi bir şey olduğu takdirde bunlar ta Trabzona kadar gidiyordu.
Dolayısıyla, Ağrıyla Trabzon arası yaklaşık
olarak sekiz-sekiz buçuk saat. Bu, tabii, bir de bizim mesela uç
sınırlarda olan ilçelerimiz var, işte bunlardan bir tanesi
Doğubeyazıttır diğeri de Ağrıdır.
Dolayısıyla, gidiş gelişler, nereden bakarsanız on
sekiz saate varan bir işlem vardı ama biz geldikten sonra, Adalet
Bakanlığıyla, Sağlık Bakanlığıyla birlikte
bir çalışma başlattık ve şu anda bizim Ağrı
merkezimizde kurulan bir adli tıbbımız var. Ne zaman geçti
faaliyete? 2011 yılı içerisinde ataması yapıldı,
2/1/2012 tarihinde ise bizim doktorumuz görevine başladı.
Ben, tabii, babamın vefatı
nedeniyle geçen hafta da oradaydım. Bizim, özellikle Patnosda bir gaz
sızıntısından dolayı, LPGden dolayı bir tane
vefatımız vardı.
Şimdi, devlet şunu
yapıyor: Daha önceki yıllarda devlet, mevcut bulunan ölüyü ta
Trabzona kadar götürüyordu ama burada Sayın Bakanımız var, ben
kendilerine hassaten teşekkür ediyorum. 41inci dönem atamalarından
sonra Ağrıya başlayan doktorumuz geldi, görevine
başladı. Cumartesi günü olmasına rağmen, biz kendilerine
telefonla haber verdik. Bizim Ağrı merkezle aramızda 93
kilometre
Ağrı ve Patnos arasında 8 kez çığ
düşmesine rağmen, yollar kapalı olmasına rağmen bu
doktor geldi, bizim Patnos Devlet Hastanesindeki vefat eden kardeşimize
baktı ve otopsisini verdi, geri gitti. Dolayısıyla, ertesi sabah
biz gittik, vatandaşlarımız toplanmışlardı.
Samimiyetimle söylüyorum, devlet ricaline, devlete karşı o kadar
büyük bir minnettarlık vardı ki. Neden dolayı? Çünkü on dokuz
saatlik, daha önce, Trabzona gidip de morgda kalan bir
vatandaşımız bundan sonra gitmiyordu ve Patnosta doktor onun
ayağına geliyordu.
Ben, bununla birlikte, tekrar adli
tıpla ilgili olarak sizlere bazı işlemleri sunmak istiyorum:
2659 sayılı Kanunla adli mercilerce yöneltilen konularda resmî
bilirkişilik yapmak üzere kurulmuş bulunan Adli Tıp Kurumunda
son yıllardaki gerek ulusal gerek bölgesel ve gerekse uluslararası
platformlarda önemli atılımlar yapılmıştır.
İstanbulda bulunan merkez birimiyle taşra teşkilatından
oluşan Adli Tıp Kurumunun merkez biriminde 6 tane ihtisas kurulu ile
6 tane de ihtisas dairesi bulunmaktadır. Taşra yapılanması
ise iki grupta toplanabilir: Morg ve Kimya İhtisas Dairelerinden
oluşan grup başkanlıkları ile sadece 2 adli tıp
uzmanının bulunduğu şube müdürlükleridir. Yani ne demek bu?
Mesela, diyelim ki Trabzon merkezinde bir İhtisas Kurulu Daire Başkanlığı
vardır ama Ağrı ilinde kurulan ise sadece bir şube
müdürlüğüdür. Dolayısıyla, şube müdürlüğünde çok
farklı, nüanslı cinayetler veya farklı usuldeki zehirlenmeler
eğer adli tıp uzmanının içinden çıkamayacağı
bir şeyler olursa bunları merkeze göndermeyecek, kendi ilinde
bunları çözümleyecek.
Merkez teşkilatında 82,
taşra teşkilatında ise 124 adli tıp uzmanı ile adli
olaylarda Kurum üzerine düşen görevi yapmaya çalışmaktadır.
Merkez birimin yanı sıra, 8 ilde grup başkanlığı
ile 41 ilde şube müdürlüğü hâlinde hizmet vermektedir. Şimdi,
bunlara ilave olarak da bölgesel adli tıplar kuruluyor. Ne demek? Mesela,
diyelim ki bunlardan işte bir tanesi Gaziantepte kuruluyor veya bir
tanesi Erzurumda kurulacak, artık satha bağlanıyor. Adli
tıplar eskiden, özellikle grup başkanlıklarında doktorlar
illere gitmezdi ama bundan sonraki süreçte illere bunların
dağılımları olacak. Bunlardan, özellikle, bir an önce,
Ankara, Bursa, İzmir, Antalya, Adana, Trabzon, Malatyada bulunan grup
başkanlıklarına 2011 yılında Diyarbakır Grup
Başkanlığı eklenmiş olup Erzurum Grup
Başkanlığı hizmet binasındaki tadilat
işlemlerinin bitmesi durumunda hemen hizmete alınacaktır.
Ayrıca,
Samsunda grup başkanlığı kurulabilmesi amacıyla yer
tahsisi ve bina yapımı çalışmalarına devam edilmekte
olup en kısa süreçte binaları da açılacaktır orada.
Adli
Tıp Kurumunun modernizasyonu amacıyla 2012 yılı
yatırım planlarına İzmir, Antalya, Bursa, Diyarbakır grup
başkanlıklarının yeni hizmet binalarının
yapılması için de girişimler yapılmaktadır.
Ülkece
yaşanılan ve kamuoyunda Mavi Marmara olayı olarak da
adlandırılan ve 9 vatandaşımızın ölümüyle
sonlanan olayla ilgili olarak İstanbul Protokolü kapsamında 374
kişinin muayeneleri yapılmış, istenen tetkiklerin
tamamlanmasından sonra raporlar yine adli mercilere
ulaştırılmıştır.
Trabzonda
meydana gelen ve İspanyol askerlerinin ölümüyle neticelenen uçak
kazası sonrası olay yeri incelemeleri ve kimliklendirme
çalışmaları Kurumumuz elamanlarınca yerine getirilmiş,
hazırlanan raporlar ve otopsi işlemlerine katılan adli tıp
uzmanlarının İspanya mahkemelerindeki ifadeleri üzerine
İspanyada bazı askerî personel görevlerinden el çektirilmiş ve
ülkemize övgüler yağdırılmıştır.
Yine,
Mardin ilinde meydana gelen hepinizin hatırlayacağı olaylardan
bir tanesi, 44 vatandaşımızın öldüğü ateşli
silahlı saldırı olaylarında Adalet
Bakanlığının da desteğiyle süratle bölgeye adli
tıp uzmanları gönderilmiş, otopsi teknisyenleri sevk edilerek
adli işlemlerin bir an önce bitirilmesi sağlanmıştır.
Takip eden süreçte de gerek Diyarbakır gerekse Malatya grup başkanlıklarındaki
adli tıp uzmanı sayıları artırılmış,
böylece çevre illerde meydana gelen olaylara daha kısa zamanda müdahale
edilme imkânına ulaşılmıştır. Bunun en son
örneği ise yine Uluderede meydana gelen elim olaydır.
Van
ilimizde meydana gelen depremde Diyarbakır ve Malatya grup başkanlıklarına
sevk edilen adli tıp uzmanlarıyla otopsi teknisyenlerince
kimliklendirme işlemlerinin bir an önce yapılması
sağlanmıştır.
TCK
102/5 ve 103/6ncı maddeleri kapsamındaki cinsel istismara
uğradığı iddia edilenlerle ilgili olarak, yine hem Adalet
Bakanlığı hem Sağlık Bakanlığı ve Adli
Tıp Başkanlığımız koordineli çalışarak
daha az travmatize olmaları, muayenelerinin bir an önce ve bayan
doktorlara muayene olmak isteyenler olabileceği düşüncesiyle konuyla ilgili olarak
gerek Altıncı Adli Tıp İhtisas Kurulunda gerek adli
tıp şube müdürlüklerinde bayan adli tıp uzmanları istihdam
edilmiştir.
Bununla ilgili olarak yine özellikle
Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakanımız Fatma Şahinin
de bu konuyla ilgili çok büyük bir hassasiyetleri olmuştur. Bundan sonraki
tecavüze uğrayan veya bu anlamda farklı vakalarda özellikle cam
odalar faaliyete geçecek; bu da, özellikle bizim
bakanlıklarımızın Adli Tıp Kurumuna ve bu anlamda
hâkim ve savcılarımıza yardımcı olabilecek
niteliklerden bir tanesidir.
Yine, Adli Tıp Kurumunun tüm
birimlerinde standardizasyonun sağlanması amacıyla
başlatılan çalışmalar çerçevesinde kimya ihtisas daireleri
arasında koordinasyon sağlanmış -cihazlarda büyük
eksiklikler daha önce vardı, özellikle 2002 yılı öncesinde- bu
cihazların bütünlüğü temin edilmiş olup böylece şu anda
özellikle Adli Tıp Kurumunun tüm kimya ihtisas dairelerindeki tetkikler
çok açık ve çok net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Uluslararası platformlarda daha
etkin olabilmek amacıyla Kurumumuzda başlatılmış olan
akreditasyon çalışmalarının alanları da
genişletilmiştir. Yine, şunu beyan etmek istiyorum: Özellikle
bizim Türki cumhuriyetlerde ve bazı Balkan ülkelerinde adli tıp
birimlerinin kendi ülkelerinde kurulmasına dair de Adli Tıp Kurumu
Başkanlığımızda ve Adalet
Bakanlığımız bünyesinde girişimlerde
bulunulmaktadır.
Ben, bu vesileyle, özellikle tekrar
Sayın Sağlık Bakanımıza ve Adalet Bakanımıza
teşekkürlerimi sunmak istiyorum, bizim ilimizde yapılan bu Adli Tıp
bürosunun işleme konulması nedeniyle. Ben yüce heyetinize de
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Çelebi.
Önerinin lehinde, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP
grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, grup
önerisinde, Adli
Tıp Kurumunun yaşadığı sorunların geniş bir
çerçevesi çizildi. Ben de bu çerçeveyi tekrarlamak istemiyorum ancak şunu
ifade etmek istiyorum: Geçen yıl Sayın
Cumhurbaşkanının istemi üzerine Devlet Denetleme Kurulu harekete
geçmişti ve Adli Tıp Kurumunun işleyişi, 2007-2008 ve 2009
yıllarına ilişkin işleyişi ve yeniden
yapılandırılmasına ilişkin bir görev
almıştı Devlet Denetleme Kurulu ve bu Kurul geçen yıl
raporunu açıkladı, 545 sayfadan oluşan bir rapor
yayınladı. Bu rapor kamuoyuna açık bir rapor değildi ve
bunun 28 sayfası ancak kamuoyuna açıklandı, Devlet Denetleme
Kurulu raporunun 28 sayfası açıklandı. Bu 28 sayfasında
Devlet Denetleme Kurulu, Adli Tıbbın hem bilirkişilik
bağlamında hem de yeniden yapılandırılması
anlamında yirmi üç tane çok değerli tespite yer verdi. Ancak aradan
geçen zaman içerisinde Adalet Bakanlığının Devlet Denetleme
Kurulunun bu raporundaki istek ve önerilere bir yanıt vermediği
anlaşılmakta. Bu nedenle Adli Tıp Kurumuyla ilgili olarak bu
Meclisin yasama faaliyeti çerçevesinde geniş bir araştırma
yapmasının son derece yararlı olduğunu düşünmekteyiz.
Tabii, sizler yine dinlemiyorsunuz, araştırma önergelerinin ve burada
yaptığımız faaliyetin bir yasama faaliyeti olduğunun
farkında değilsiniz. Bunu tekrar size hatırlatıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bu kürsüde muhalefetin doğruyu söyleyebilme
ihtimalinin var olduğunu düşünün -bunu bir kez daha söylemiştim,
yine söylüyorum- kulağınızı bizlere tıkamayın.
Burada Türkiye'nin temel sorunları noktasında önemli sözler
söyleniyor. Sizler ise basmakalıp sözlerle çıkıp burada bizim
önerilerimizin doğru olabilme ihtimalini bile görmeden ret konusunda
beyanda bulunuyorsunuz ve daha sonra oylarınızla bunlar reddediliyor.
Değerli
arkadaşlar, sadece Meclisin ihtisas komisyonları çalışma
yapmaz. Burada 550 milletvekiliyiz, hepimizin çok önemli işleri yok, 550
milletvekilinin, özellikle iktidar partisi milletvekillerinin. Bizler her gün burada soru önergesi
veriyoruz, araştırma önergesi veriyoruz, yasa önerisi veriyoruz,
sizlerin çok fazla işleri yok, çok önemli işleri yok, bu faaliyetten
daha önemli işleriniz yok. Bu nedenle, bu araştırma önergelerine
neden karşı çıktığınızı, neden
Türkiye'nin temel sorunları noktasında, araştırma
önergeleri noktasında, bu Meclisin bir araştırma komisyonu
kurması noktasında tutum almadığınızı
anlamış değiliz, anlayamıyoruz. Aradan yedi sekiz
aylık bir zaman geçti 12 Hazirandan bu yana, bu Meclis henüz bir
araştırma komisyonu kurmuş değil. Söylediklerimizin hiçbiri
mi değerli değil, hiçbirinin mi bir anlamı yok?
Bugün konuştuğumuz Adli
Tıp Kurumuna ilişkin konu. Her gün bir gazetede adli tıpla, adli
tıbbın işleyişine ilişkin büyük bir skandalla
karşı karşıya kalıyoruz. Bunları okumuyor
musunuz? Bir kulağınızdan girip diğer
kulağınızdan çıkıyor mu?
Daha dün gazetelerde manşetler
vardı, Hopada öldürülen Metin Lokumcuya ilişkin rapor. Adli
Tıp Uzmanlar Derneği, Türk Tabipler Birliği alternatif bir heyet
oluşturdu, bu heyet Metin
Lokumcunun ölümü üzerine yeni bir rapor yayınladı. Adli Tıp
raporunun tam aksinde görüş ortaya koydular. Şunu söylüyorlar o
raporda
Sizi ilgilendirmiyor tabii bunlar. İnsanların ölümü
ilgilendirmiyor sizleri. Bugüne kadar biber gazından 10 kişi
öldürüldü, biber gazından, bu iktidar döneminde, 10 kişinin, biber
gazı nedeniyle ölümüne neden olundu. Bunlardan bir tanesi de Metin
Lokumcu. Trabzondaki Şube Müdürlüğünün raporu ne diyordu: Efendim,
bu, akciğer yetmezliği ve kalp yetmezliğinden ölmüştür
Sonra Adli Tıp Birinci İhtisas Kurulu ne diyor? O da aynı raporu
tekrarladı. Oysa, elimizde yeni bir rapor var. Bu rapor tek
başına bile, Adli Tıp Raporunun yersiz olduğunu gösteren bu
rapor tek başına bile Adli Tıp kurumuyla ilgili olarak bir
araştırma yapılmasını gerekli kılar,
diğerlerini söylemiyorum.
Türkiye'nin en temel sorunları
noktasında bu kadar duyarsız, bu kadar görmezden gelen bir tutum
olmaması gerekir.
Devlet Denetleme Kurulunu harekete
geçiren Sayın Cumhurbaşkanı
-sizin içinizden seçilen bir Cumhurbaşkanı- kamuoyunun
duyarlılığına kulak vermiş ve kendi yetkisinde olan
bir kurumu harekete geçirmiş. Okudunuz mu acaba? 545 sayfa, 28
sayfalık da sonuç bölümü var, 23 tane çok değerli öneri var. E,
gelin, bir yıl içerisinde neden bunlar yerine getirilmedi, neler
yapılabilinir, yasama organı saygınlığı
açısından da bunu yerine getirelim ama biraz sonra bir
arkadaşımız daha çıkacak, işte, Çok değerli
çalışmalar yapılmıştır, Ağrıda
şube müdürlüğü kurulmuştur, burada bu kurulmuştur, kadro
sayısı böyle olmuştur, Bakanımıza teşekkür
ediyoruz. diyecektir ve yine bu sorunlar hasıraltı edilecektir.
Yasama organı saygınlığı açısından da olsa
bu araştırma önergelerine kulak vermeniz gerekir. Zira, Adli Tıp
Kurumu Türkiyede adaletin kanayan yarasıdır. Sadece bugün
değil, 12 Eylülden sonra oluşturulan bütün kurumlara bu kadar çok
sahip çıkmanızı anlayabilmiş değiliz. Neden 12 Eylülün
bütün kurumlarına bu kadar çok sahip çıkıyorsunuz? YÖK gibi Adli
Tıp Kurumuna sahip çıkıyorsunuz? Neden özerk bir yapıya
bürünmesine karşı çıkıyorsunuz? Neden idari açıdan
özerk olmasına karşı çıkıyorsunuz? Neden bir bilimsel
kurul olmasına karşı çıkıyorsunuz? Çünkü Şilide
olduğu gibi şu anda da Adli Tıp Kurumu iktidarın kirli
çamaşırlarını yıkayan bir araç hâline
dönüşmüştür, bu nedenle karşı çıkıyorsunuz,
iktidar olduğunuz için karşı çıkıyorsunuz. Yoksa
gelin, beraber bir araştırma komisyonu kuralım. Bu
araştırma komisyonunda başlangıçta da Devlet Denetleme
Kurulunun önerilerini dikkate alalım ve o öneriler doğrultusunda da
bu Meclisin Adli Tıp Kurumunu yeniden nasıl
yapılandıracağı noktasında öneriler ortaya
koyalım, beraber bunu yapalım. Tek başına Adalet
Bakanlığının yapacağı iş değil bu. Biz
Adalet Bakanlığına burada milletvekilleri olarak, yasama
organı olarak yol gösterebiliriz. Kamuoyunda da adaletin
gerçekleşeceği noktasında, Adli Tıbbın özerk, bilimsel
bir kurumu olacağı noktasında bir inanç yaratmış
oluruz. Bu hepimizin sorumluluğundadır ama bütün bunlara
karşı çıkıyorsunuz hiçbir gerekçe göstermeden.
Son olarak şunu ifade edeyim
değerli arkadaşlar: Meclis bugünlerde çok önemli bir
tartışmayı yapmakta, Komisyon MİTle ilgili bir
tartışmayı yapmakta. Bununla ilgili olarak da şu
görüşleri burada ifade etmek durumundayım, dün Komisyonda ifade
ettim, burada da ifade ediyorum: Siyaseten ve hukuken yanlış
yapıyorsunuz, bu konuda siyaseten ve hukuken yanlış
yapıyorsunuz. Bunun siyasi hesabı da ağır olur, hukuki
hesabı da ağır olur. Bu nedenle, bu Genel kurula gelmeden, kim
yapacaksa, nasıl yapacaksa, bu teklifin geri çekilmesini
sağlayın. Geri çekilmesini sağlayın, beraber bu teklifin
arkasındaki nedenleri masaya yatıralım, beraber çözmeye
çalışalım; yoksa, palyatif tekliflerle Türkiyenin en temel
sorunlarını çözemeyiz. Bir gün gelir tekrar sizi vurur çünkü
mevzuatımız büyük mayınlarla dolu. Sizin döneminizde oldu bütün
bunlar.
Biraz önce Başbakan
Yardımcısını dinliyordum CNNde -devletin bu
kurumlarına bu kadar çok sahip çıkan bir anlayışı da
kabul etmiyorum- aynen şunu söyledi: Özel yetkili mahkemeler Türkiyenin
ihtiyacıdır. Özel yetkili mahkemeler geçmişte de olmuştur,
olacaktır.
Bununla, Sayın Başbakan
Yardımcısı, sadece bugünkü özel yetkili mahkemelerin
uygulamalarına sahip çıkmıyor, sıkıyönetim
mahkemelerinin de gerekli olduğu düşüncesini ifade ediyor, devlet
güvenlik mahkemelerinin de gerekli olduğu düşüncesini ifade ediyor,
Yassıada mahkemelerinin de gerekli olduğu düşüncesini ifade
ediyor. Aynen böyle, Özel yetkili mahkemeler Türkiyenin ihtiyacıdır.
diyor.
Eğer bugün iktidar bu noktaya
gelmişse, özel yetkili mahkemeler konusunda dünyanın
yarattığı standartların dışına
çıkmışsa, bunu bir siyasi araç olarak kullanıyorsa bir gün
bu araç gelir kendisini de vurur, sizleri de vurur. Bu nedenle, gelin, bu
yasayı geri çekin, başta özel yetkili mahkemeler olmak üzere
Türkiyenin temel sorunlarına, beraber, burada, bu Mecliste çözüm
arayalım.
Önerinin lehinde oy
kullanacağız.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Tanrıkulu.
Önerinin aleyhinde, Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can.
Buyurunuz Sayın Can. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisinin Adli Tıp Kurumunun sorunlarının gündeme
getirilmesine yönelik grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önce Cumhuriyet Halk Partili
Hatip, burada, AK PARTİnin kirli çamaşırlarını Adli
Tıp Kurumunun örtbas ettiğine, kapattığına dair bir
şeyler söyledi. Eğer bildiğiniz bir şeyler varsa, bunu bu
kürsüden dile getirin, milletin kürsüsünden. Eğer bilmiyor da, bir
şaibe oluşturmak için söylüyorsanız sizi ben müfteri ilan
ediyorum. Müddei iddiasını ispat etmek durumundadır. Eğer müddei
iddiasını ispat etmiyorsa müfteridir. Diğer taraftan, AK
PARTİnin hiçbir dönemde kirli çamaşırı
olmamıştır, AK PARTİ aksine kendisinden önceki kirli
çamaşırları ortaya çıkaran bir parti olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grup önerileri artık klasik bir metot hâlinde Meclisin
çalışmalarını kilitlemeye matuf günlük verilen öneriler
hâline geldi. Bu nedenle grup önerilerini samimi görmüyoruz, samimi
görmediğimizden, gündemi değiştirmeye matuf gördüğümüzden
dolayı da Kabul oyu vermiyoruz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Dilerim
Adli Tıbba bir işin düşsün!
RAMAZAN CAN (Devamla) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Adli Tıp Kurumunun
tarihine bir baktığımızda Adli Tıp Kurumu, ta
Osmanlı dönemine, 1840lara dayanmaktadır. 1840 yıllarında
modern tıp eğitiminin kuruluşu olarak 14 Mart 1827 tarihinde
Tıbhanei Amire ve daha sonra açılan Cerrahnamei Amire okulları
birleştirilerek 1839 yılında adli tıpla ilgili ders
verilmeye başlanmıştır. Dönemin padişahının
fermanıyla ceza kanunlarında değişiklik
yapılmış, modern yazılı ceza kanunlarıyla birlikte
II. Mahmut tarafından bir mektep açılmıştır. Bu
mektepte Avusturyalı Muallim Bernard tarafından da adli tıp
dersleri okutulmaya başlanmıştır.
Ceza hukukundaki ilerlemelerle birlikte
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1920 yılında 38 sayılı
Tababeti Adliye Kanunu ile adli tabiplerin görev ve yetkilerini düzenleyen
kanunu çıkarmıştır. Bu kanunla birlikte adli tıp
hizmeti cinayetlerde, yaralanmalarda, şüpheli ölümlerde yargıya
hizmet verir boyutta gelişmesini sürdürmüştür.
En son 14 Nisan 1982 tarihli 2659 sayılı
Adli Tıp Kanunu kabul edilmiştir ve günümüze değin de Adil
Tıp Kanunu 2003 yılında yapılan bir değişiklikle
mevcut hâlini korumaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adli Tıp Kurumu Başkanlık binası
Cerrahpaşada, Samatyada maalesef içler acısı bir hâldeyken
2006 yılında Adalet Bakanlığımızca Yenibosnada
modern bir binaya kavuşturulmuştur. Bu modern bina modern
tesisatlarla da donanmış ve yargının hizmetine
sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adli Tıbbın görevlerine değinecek olursak; Adli
Tıp, mahkemeler, hâkimler ve savcılıklar tarafından
görevlendirilen, adli tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş
bildiren resmî bir kurumdur. Adli tıp uzmanlığı ve dal
uzmanlığı eğitimi, tıpta uzmanlık çerçevesinde de
hizmet vermektedir. Eğer bu Kurum içerisinde yanlış yapanlar
varsa, yanlış rapor düzenleyenler varsa, eğer delilleri karartma
noktasında hakkını kötüye kullanan, istismar edenler varsa tabii
ki bu yönde şikâyet hâlinde Adalet Bakanlığına
bağlı bir kurum olduğundan dolayı idari tahkikat
yapılacaktır ve idari tahkikata konu somut bir şeyler ortaya
çıktığında Adalet Bakanlığı da gereğini
yapacaktır.
Diğer taraftan, yargısal
denetimi de vardır. Eğer savcılığa bir şikâyet
dilekçesi varsa, elde deliller varsa savcılık resen ya da bir ihbar
üzerine konuyu araştıracaktır, gerekli görürse de kamu
davasına ikame edecektir.
Adli Tıp Kurumunun gelişmesi,
yargı gerçeğini, yargının ulaşacağı maddi
gerçeğin ortaya çıkması anlamında da önemli hizmet
vermektedir. Bu manada dönemimizde gerçekten güzel çalışmalar da
yapılmıştır. Adli Tıp Kurumu, Başkanlık
olarak İstanbulda merkezi olmakla birlikte, bölgelerde de hizmet verir
hâle gelmiştir. Ankara, Bursa, İzmir, Antalya, Adana, Trabzon ve
Malatyada bulunan grup başkanlıklarına 2011 yılında
Diyarbakır Grup Başkanlığı eklenmiş ve Erzurum
Grup Başkanlığı hizmet binasındaki tadilat işlemlerinin
bitmesi durumunda hemen hizmete alınacaktır. Ayrıca, Samsunda
grup başkanlığı kurulabilmesi amacıyla yer tahsisi ve
bina yapımı çalışmaları da devam etmektedir. Yine,
Adli Tıp Kurumunun modernizasyonu amacıyla 2012 yılında
planlamaya alınan İzmir, Antalya, Bursa, Diyarbakır grup
başkanlıklarının yeni hizmet binalarının
yapımı için de girişimlerde bulunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; otopsi işlemlerinde gecikme olmaması amacıyla
Gaziantep ve Şanlıurfa illerinde otopsi merkezleri kurulması
planlanmış, bunun için seçilen yerlerde tadilat işlemleri bitmek
üzere olup çok yakın bir zamanda, bir iki ay gibi kısa bir süre
içerisinde hizmete geçilmesi planlanmıştır.
Grup önerisinde dile getirilen cinsel
istismarla ilgili konuya da değinmek istiyorum. Cinsel istismarla ilgili
TCKnın 102/5 ve 103/6 maddeleri kapsamında, cinsel istismara
uğradığı iddia edilenlerle ilgili olarak Adalet
Bakanlığımız Sağlık Bakanlığıyla
koordineli çalışarak kişilerin daha az travmatize olmaları,
muayenelerini bir an önce ve hızlı bir şekilde
gerçekleştirebilmeleri amacıyla tek kişilik muayene odaları
kurulmuş, bayan doktora muayene olmak isteyenler olabileceği
düşüncesiyle, konuyla ilgili gerek Altıncı Adli Tıp
İhtisas Kurulunda gerekse Adli Tıp şube müdürlüklerinde bayan
adli tıp uzmanları istihdam edilmiştir. Başkanlık
taşra teşkilatında da hizmetin bu şekilde yürütülebilmesi
için çalışmalarına devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisini samimi
görmediğimizden aleyhe oy kullanacağımızı bildiriyor,
yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Can.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı istenmiştir.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.38
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşlarına devam edeceğiz.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, o öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım:
Öneriyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş ve arkadaşları tarafından,
yerel gazetelerin ve gazetecilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 15/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
15.02.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 15.02.2012 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş ve arkadaşları tarafından,
25.11.2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Yerel gazetelerin ve gazetecilerin
sorunlarının araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi" hakkında verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin, (144 sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 15.02.2012
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehine Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Sarıbaş.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
bugün, 25 Kasım 2011 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi ve 25
arkadaşımızla birlikte verdiğimiz, yerel basının
sorunlarının araştırılmasıyla ilgili önerge üzerine
söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
şunu ifade etmek gerekir ki ülkemizde yerel
basınımızın ve gazetecilerimizin sorunlarını
saymakla bitiremeyiz. Ancak o kadar sorunları olmasına
karşın sorunlarının en başında basında,
günümüzde, özgürlük gelmektedir. Bugün 105e yakın gazetecimiz Terörle
Mücadele Kanunundan yargılanıyor. Halkımızın özgür ve
bağımsız haber alma hakkı gittikçe daralıyor.
Bazı gazeteciler örgütle bağlantıları olduğu
iddiasıyla yargılanırken ortada ne örgüt var ne de örgüt
adına rastlıyoruz. Hatta İstanbul Valisi protesto edildiği
için tutuklanan gazetecimiz bile var.
Yazdıkları yazılar nedeniyle zindanlarda
tutulan onlarca gazeteci arasında halkımızın oylarıyla
milletvekili seçilen Gazeteci Yazar Mustafa Balbay, Kanal B televizyonunun
imtiyaz sahibi Profesör Doktor Mehmet Haberal, Tuncay Özkan, Nedim Şener,
Ahmet Şık, Profesör Doktor Yalçın Küçük, Soner Yalçın
başta olmak üzere onlarca gazeteci suçlarının ne olduğunu
bilmeden, Ergenekon adı verilen, davadan dolayı zindanlarda
tutulmaktadır.
Bu tablo ile tutuklu gazeteci sayısının
105lere çıktığı ülkemiz, dünyada tutuklu gazeteci
sayısı itibarıyla da 1inciliği ele geçirmiştir. AKP
Hükûmetinin dört elle sarıldığı Terörle Mücadele Yasası
ile siyasetçilere, öğrencilere, gazetecilere, sendikacılara,
aydınlara yönelik tutuklamalar son hızla devam ederken, tutuklu
gazeteciler gerçeği ayyuka çıkmıştır. Ocak 2011de 39
olan tutuklu gazeteci sayısı, ne yazık ki Ocak 2012de 105e
yükselmiştir. Bu hâliyle, ülkemiz, tutuklu gazeteci bakımından
dünyanın en büyük hapishanesine dönüşmüştür. Hatta, kitabı
dahi basılmadan, düşüncesi itibarıyla bile içeride bulunan
yazarlarımız ve gazetecilerimiz vardır. Başbakanın,
Cumhurbaşkanının, AKPli bakan ve yöneticilerin peş
peşe Onlar gazeteci değil, teröristtir. şeklindeki
açıklamaları da ne yazık ki gerçeği örtbas edemiyor. Olsa
olsa, bu açıklamalar, suçluluk psikolojisiyle yapılmış
açıklamalardır.
Değerli milletvekilleri, yerel
gazete ve gazetecilerimizin sorunlarının tespitini yaparken ulusal
basınımızın ve gazetecilerimizin sorunlarından
soyutlayarak saymamız söz konusu değildir. Ulusal gazete ve
gazetecilerimizin sorunları neyse, yerel gazete ve gazetecilerimizin
sorunları da aynıdır. Halkımızı aydınlatma
ve zamanında bilgi sahibi yapma görevini yerine getirirken çok sayıda
ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmakta, baskılar
görmekte ve dolayısıyla ayakta kalmakta zorlanmaktadırlar. Yerel
gazetelerimizin ayakta kalmalarının can damarlarından olan ilan
pastasından pay alma konusunda sıkıntılar yaşanmakta
ve Resmî Gazete ilan pastasından yeterince pay alamamaktadırlar.
Ticari ilan ve reklam yetersizliği, kâğıdı temin etme
zorluğu ve gazete okuma oranlarının düşüklüğü
yanında, yetersiz tiraj, satışı artırmak için içeriği
iyileştirmek yerine magazin haberleri ve promosyon kampanyalarında
çare aramak, teknolojiden yeterince yararlanamama, kalifiye eleman bulma
sıkıntısı gibi birçok etken yerel
basınımızın gelişmesini olumsuz yönde etkilemektedir.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkün fazilet
adaları olarak nitelendirdiği yerel basınımızın
en önemli sorunlarının başında ekonomik sorunlar yer
almakta; yerel basınımız haber malzemeleri bulmakta büyük
zorluklar çekerken, bir yandan yerel iktidar çevrelerinin baskısı
altında görev yapmaya, diğer yandan da iktidar baskısı
altında kıvranıp durmaktadırlar. Bu zorluklar içerisinde
yayın hayatını sürdürmeye çalışan gazetelerimiz gerçek
anlamda gazetecilik faaliyetlerini yerine getirememenin
sıkıntısını yaşamaktadırlar.
Resmî ilanların
dağıtımında, Basın İlan Kurumunun bulunduğu
illerde reklam ve ilan pastasından pay alma bir ölçüde aşılsa
da, Basın İlan Kurumunun bulunmadığı illerde resmî
ilanların yerel gazetelere dağıtımında çok ciddi
sorunlar yaşanmakta, eşit bir şekilde dağıtım
yapılmamaktadır.
Ayrıca yerel yönetimlerin ve büyük
ticari kuruluşların da ilan ve reklam konusunda yeteri kadar
duyarlı olmadıklarını görüyoruz. Bugün Anadoluda bir
banka, fabrika ya da hastane açan bir iş adamı, kuruluşunun
tanıtımını yapmak üzere vermiş olduğu ilan ve
reklamını yerel gazeteler yerine ulusal gazetelere vermeyi tercih
etmektedir. Bu durum da yerel gazeteler açısından olumsuz bir durum
yaratmaktadır. Ayakta durabilmelerini sağlayabilecek ekonomik
dengenin bozulmasına neden olmaktadır.
Yerel gazeteler açısından
resmî ilan pastasından pay almak çok önemlidir. Basın İlan
Kurumunun bulunduğu merkezlerde yayının sayfa sayısına
ve süresine bakılarak ilanlar dağıtılırken, İlan
Kurumunun bulunmadığı yerde ise bu dağıtım
valiliklerin ve kaymakamlıkların inisiyatifine
bırakılmıştır. Valilik ve kaymakamlıklar da bu
yetkilerini adil kullanabileceği gibi istismar da edebileceklerdir.
Nitekim günümüzde vali ve kaymakamların günümüz iktidarı içerisinde
siyasi birer ilçe başkanı ya da il başkanı gibi çalıştıkları
göz önüne alınırsa -yerel basınımızın da- ne
kadar -bu paydan- tarafsızca
görevini yerine getirildiği sizlerce malumunuzdur.
Yerel basınımızın
bir diğer sorunu da yeteri kadar teknolojiden yararlanamama sorunudur.
Teknoloji eksikliği gazetenin çıkmasına,
yayınlanmasına ve dağıtımına kadar her
aşamada kendisini hissettirmektedir. Yerel basınımız
Son yıllarda yapılan
araştırmalar yerel gazetelerin yüzde 28,6sının elle, yüzde
39,6sının makineyle, yüzde 31,7sinin ise bilgisayarla
dizildiğini ortaya koymuştur. Hâlâ ülkemizde yerel basının
pedallı, portatif, fotokopi makinelerle çıkarılmaya
çalışıldığını da gözlemlemekteyiz.
Diğer sorun ise yerel
gazetelerimizin tiraj sorunudur. Gazetenin tüm teknik işlerinin ve
içeriğinin hazırlanmasından sonra satış için
tezgâhlara çıkması, daha değişik yöntemlerle okura
ulaşması gerekmektedir. Gelişmiş ülkelere göre ülkemizde
gazete okuma alışkanlığı fazla yoktur. Gazete okumaya
ilgi az olunca da özellikle 1990lı yıllardan başlayarak
günümüze kadar kuponla hediye dağıtma ve lotarya yöntemleriyle tiraj
artırmak istenmiş, bu şekilde tirajlarını
artırarak bazı ulusal gazetelerimiz ancak ayakta
kalabilmişlerdir.
Yerel gazetelerimiz, ulusal
basınımızın yan kolu gibi algılansa da ne yazık
ki yerel basınımız yayınlandığı bölgenin ve
kişilerin sorunları başta olmak üzere, sorunların çözümü,
ilişkilerin gelişimi ve olumlu yönde kamuoyu
oluşturmaktadırlar.
Ülkemizde yaklaşık bin
civarında olan yerel basınımızın ve basın
mensuplarımızın sorunları çoktur. Çeşitli ilçelerde
çıkan yerel gazetelerimiz başta olmak üzere, idari, mülki ve yayınlandıkları
bölgelerdeki kamu kurum ve kuruluşları ile çok yakın
ilişkileri olması dolayısıyla, başta haber
kaynağına ulaşmakta zorluk
çekmektedirler.
Çok değerli milletvekilleri,
kuruluşlarımızın ve özellikle yerel
basınımızın bu ulvi görevlerini yerine getirirken onların
ekonomik anlamda desteklenmesi ve çözüm yollarının bulunması
amacıyla arkadaşlarımızla birlikte vermiş
olduğumuz önergenin desteklenmesini ve komisyon kurulmasını rica
ediyorum.
En derin sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Sarıbaş.
Aleyhinde İstanbul Milletvekili
Tülay Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kaynarca.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Önce bir tespiti yapmak gerekir diye
düşünüyorum. Yerel basın, demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Dolayısıyla teşvik edilmesi, güçlendirilmesi, destek
olunması konusunda Hükûmetimizin de hassasiyetlerini vurgulamamızda
fayda var. Yerel medyanın yetişmiş eleman ve teknik konularda
yetersizliği, bunlara bağlı olarak okunabilirlik ve
izlenebilirlik oranlarını artırabilme, bu konudaki çalışmalara
yönelik Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüz bünyesinde
birçok çalışma yapılıyor.
Önce bu tespitleri yerinde ifade
etmekte fayda var. Nedir bunlar? Öncelikle, seminer düzeyinde
çalışmalar var, mesleki eğitim düzeyinde çalışmalar
var, haber ajansı, habere kolay ulaşabilme adına
yapılabilirlikler var, basın kartı alabilmek adına
yapılabilecek çalışmalar var. Bunlar, gerçekten, bugüne kadar,
son on yıl içerisinde yerel basını teşvik edebilmek,
güçlendirebilmek adına atılmış adımlar içerisinde ama
hâlâ yapılabilecekler yok mu? Var. Onların taleplerinin de meslek
örgütleri düzeyinde ele alınması, meslek örgütlerinin bu konuda,
basın yayınla ilgili, gerek konsey gerek birlik gerek tüm
çalışmalarda, cemiyetle ilgili tüm çalışmalarda yerel
basın ayağıyla ilgili takılan noktalarda -bunun maddi
boyutu da çok önemli elbette- gerekli adımları atmak lazım.
Ben, bunu kısa tutmamak adına
birkaç reel sonuçtan da bahsetmek istiyorum. O da şu: Bu kapsamda yurdun
değişik bölgelerinde, bölgesinde yılda iki kez yerel medya
eğitim seminerleri düzenlenmektedir ki on yedi ili kapsıyor bugüne
kadar yapılan çalışmalar içerisinde. Bunlar içerisinde röportaj
eğitimi var, yapılan seminerler bunun içerisinde yer alıyor,
yönetmelik değişiklikleri, basın ilanlarıyla ilgili,
basın kartıyla ilgili yapılan çalışmalarla ilgili de
bu eğitim kapsamı içerisinde yer alıyor, yılda iki kere
sanıyorum on yedi ili geçen bir eğitim çalışması.
Yine, haber ajansı üyeliği
var değerli milletvekillerimiz, bu da çok önemli. Habere ucuz
ulaşabilme, habere daha rahat ulaşabilme adına yerel basına
tanınan bir avantaj bu. Nedir? Yerel medyaya yönelik hizmetlerden haber
ajansı üyeliği, medya kuruluşlarımıza Genel
Müdürlüğümüzce sağlanan, Basın Yayın Enformasyon Genel
Müdürlüğünce sağlanan haber ajansı avantajı var. Bu hem
maliyeti düşürüyor hem güçlendirebilmek adına avantajlar
sağlıyor yerel medyaya. Tabii İstanbul basını bu
konuda farklı boyutta, onu ayrı tutuyorum.
Anadoludaki gazetelere haber
kaynağı oluşturmak, bölgeler arasında haber ve bilgi
akışı sağlamak amacıyla hazırlanan aylık Anadolunun
Sesi gazetesi var. Anadolunun Sesi gazetesinin yanı sıra bir de bir
kanal, Anadolunun Sesini içeren bir kanal çalışması da var. Bu
da şu: Yerelde yer alan haberlerin ulusal anlamda, genel medya
anlamında da destek görebilmesi arasında TRTde yapılan bir
anlaşmayla Anadolunun Sesini Türkiyenin her noktasına
ulaştırabilmek için yapılmış bir çalışma bu.
Bu kapsamda bir diğer faaliyeti de
Anadolu basınını özendirme yarışmaları. Belki
yarışma sıfatıyla bakıldığında, hani bu
kapsamda bakıldığında farklı algılanabilir ama bu
yarışmalarda gerek meslek içi eğitimlerini almış
gazetecilerin katılabildiği, teşvik etmek ve değerlendirmek
amacını taşıyan bu çalışmalar, Anadolu
basınını özendirme yarışmalarının da bu
süreç içerisinde katkı verdiğini görebiliyoruz süreçte.
Yine, yerel medyaya yönelik haber,
fotoğraf, yayın ve buna benzer destekler de son raporları
aldığımızda artarak devam ediyor. Basınla ilgili
nedir? İyi bir fotoğraf. Bazen sadece fotoğraf konuşur, iyi
fotoğraf çekebilme tekniklerini alabilme.
Yine yayın
kurallarıyla ilgili, haber kurallarıyla ilgili eğitimler de bu
kapsam içerisinde yer alıyor.
İşin bir de
dünyayla ilgili, dünya boyutu, basın çalışmalarıyla ilgili
boyutu var ki yerelin sesini, yerel yayının sesini dünyaya
ulaştırabilmek ve geniş yankı uyandıran TRT Anadolu
kanalında yayınlanan Anadolunun Sesi programıyla yerel
basının genel izleyiciye ulaştırılması da
sağlanmaktadır.
Şimdi, aslında
şöyle bir şey var: Anadolunun birçok yerinde yani seksen
vilayetinde, TRTnin Anadolunun Sesi kanalına katılabilmek mümkün
ama İstanbulda hizmet veren yerel gazetecilerimizse bundan
faydalanamıyor ve bu yönde haklı bir şikâyetleri, haklı
talepleri var, o da şöyle: İstanbul basını merkezde
olduğu için orada yayın yapan, ilçeler düzeyinde yayın yapan
yerel basın mensuplarının da haklı olarak bu kaynak, bu
hizmetten faydalanabilme talepleri var. Bunun altını özellikle
çiziyorum. Bu konuda da çalışma yapmak gerekir, en azından kendi
adıma bu hakkı tanımak gerekir diye düşünüyorum,
gereğini yapacağız.
Basın Kartı
Yönetmeliğinde bir değişiklik oldu biliyorsunuz. Basın
Kartı Yönetmeliğinde yapılan değişiklikte, ilkokul
mezunları da bir defaya mahsus olmak üzere yerel basınımıza
da çok önemli katkı sunan kartı alabildiler, sarı basın
kartı hakkına sahip oldular. Bunu atlayanlar oldu biliyorsunuz.
İki yıl önceki bu haktan faydalanamayanlar için ocak ayında,
2012 yılı Ocak ayı içerisinde -en son 26 Ocak son başvuru
tarihiydi- bu yönetmelik değişikliğini bilmiyor olanlara da bu
hakkı tanımak adına Genel Müdürlüğümüzde bir
çalışma yapılmasıyla -Basın ve Yayın Enformasyon
Genel Müdürlüğünde- sanıyorum bayağı katılan
olmuş ve ağırlıklı da yerel basın
mensuplarının olduğunu görüyoruz. Ocak ayı itibarıyla
da bu hak son oldu çünkü ilkokul mezunlarına yönelik, yıllardır
mesleği yapıyor olan ama mezuniyeti dolayısıyla sarı
basın kartı alamayanlara yönelik bir yeni hak
çalışmasıydı.
Bir başka ayrıntıya
dikkat etmek istiyorum ben, o da şu: Yerel gazetecilere yönelik yurdun
çeşitli yerlerinde inceleme ve ziyaret programları da
yapılıyor. Nedir bu? İnceleme ve ziyaret programlarında
Anadolunun her noktasında hizmet edebilen basın
mensuplarımız Urfadan Diyarbakıra, Mardinden Siirte,
Batmana kadar ülkenin birçok yerinde, İstanbul ve Çanakkale ziyaretleri
gibi bu da ufuk açısından, ufku genişletme açısından
önemli çalışma kaynaklarından bir tanesi. İl il yerel medya
bilgilendirme toplantıları da ifade etmek istediğim
çalışmalardan bir başkası.
Aslında çok şey var
söyleyecek ama ben kalem kalem şu, bu demek istemiyorum. Şunun
altını özellikle çizmek istiyorum ki, o da şu: Basın, yerel
basın özellikle, demokrasinin olmazsa olmazı, güçlendirilmesi
şart, teşvik edilmesi şart çünkü o bölgede yaşanan
dinamikleri en iyi aktarandır. Genel medyaya
baktığınız zaman, ülke geneli ekonomisiyle ilgili ağırlıklı
çalışmaları verir ama yerel olanda, bölgesel olan yayın
kuruluşlarında bu çok daha avantaj içerir, dolayısıyla buna
katılmamak mümkün değil.
Yapılan
çalışmaların altını da özellikle çizdim çünkü
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü
Başbakanlığımıza bağlı ve bundan sonraki
süreç içerisinde de çalışma kapsamımız içerisinde yeni
hizmetlere de bu anlamda imza atacak.
Ben bugünkü gündemin
yoğunluğu, bu programlanmamış çalışmalar
nedeniyle de Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhine söz
aldığımı ifade ediyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaynarca.
Önerinin lehine Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan.
Buyurunuz Sayın Türkkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli üyeler; yerel basının sorunlarını
aslında Türkiyedeki diğer medyadan, diğer basından
ayırmak çok mümkün değil. Kendine has bazı sıkıntıları
olmasına rağmen genel medyanın sıkıntılarına
bire bir yerel medyada da rastlıyoruz.
Ben Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
üyesiyim, önümüzdeki
hafta Avrupa Birliğinin Karma Parlamento Komisyonunun İstanbulda bir
toplantısı var. En son Brükseldeki toplantımızda
karşımıza çıkan en büyük problem -Sayın Adalet
Bakanımız da vardı- Türkiyedeki tutuklu gazeteciler
problemiydi. Bizim o konuda, oradaki görüşmelerde, görüşmeleri mümkün
olduğunca daha sonraya ötelemeye çalışmamıza rağmen,
Umuyoruz bir dahaki toplantıda bu sayı azalacaktır. diye bir
temenniyle geldik. Dün Adalet Bakanlığı bürokratlarının
bize verdiği brifingde bu sayının, bu sefer 105e
çıktığını öğrendik. Yani 63 tutuklu gazeteciyle
yargılanan Türkiye, bu sefer 105 tutuklu gazetecisiyle beraber Karma
Parlamento Komisyonu toplantısına gidecek.
Sayın Genel Müdürün
bize aktardığı bir şey var. Bu gazeteciler gazetecilik
suçundan dolayı cezaevinde değiller. Neden dolayı
cezaevindeler? 69u PKK ve KCK tutuklusu, 24ü Marksist, Leninist, Komünist Propaganda
Birliği üyesi, 15i ETÖ. dediler. ETÖ ne dedim? Ergenekon terör örgütü.
Ergenekona da yazık ettiniz, Ergenekona yazık ettiniz. Ergenekon
terör örgütü üyesi vesair.
Bakın, ben size bir
şey söyleyeceğim: Türkiyede Ergenekon diye bir gayya kuyusu
açıldı. Bu gayya kuyusunun içerisinde muhalefet kim varsa, muhalif
kim ses çıkartıyorsa atın içerisine, orası
kaldırıyor. Adam zaten
gazeteci, Kürtse PKKlı diye atıyorsunuz, Komünistse, Marksist,
Leninist Propaganda Birliği üyesi diye atıyorsunuz; milliyetçiyse,
terör örgütü üyesi diye atıyorsunuz. Dolayısıyla, gazetecileri
içeri atmanın yolu terör örgütüne bulaştırmak. Geçmişte
terör örgütü suçlamasıyla cezaevinde yatmış bir adam olarak
söylüyorum. Bizler beraat ettik arkadaşlar. Sonradan, şu anda
hesabını sormaya çalışıyorsunuz, otuz iki sene sonra.
Otuz iki sene sonra o insanlar hesap soramayacaklar ama ahirette sizden hesap
soracaklar, kapıda bekliyorlar sizleri haberiniz olsun. Yani, Sırat
köprüsünü geçtik, öbür tarafta işimiz sağlam. diye bakmayın,
orada, bu zulmettiğiniz insanlar sizi bekliyor, bilgi vereyim istedim.
Yerel gazetecilere
geçince, yerel gazetelerin
en büyük sıkıntısı şu: Yerelde, Adalet ve
Kalkınma Partisinin yerel yönetimlerdeki gücü elde etmesinden sonra yerel
medya üzerinde şöyle bir baskı var: Sen muhalif haberlere ses
verirsen senin reklam gelirini keseriz. Biz kesmekle kalmayız, sana reklam
verecek olan sanayici, iş adamı gibi diğer kurumları da
senin reklam almanı engeller hâle getiririz. Bunu bölgede, kendi
bölgelerinde bütün arkadaşlarım hissediyor.
Basın İlan Kurumunun
kuruluşu bulunduğu yerlerde kamu ilanlarının verilmesinde
nispeten bir zorluk çekilmiyor. Orada da nitekim bazı zorluklar
çıkarılıyor ama bazı önemli yerlerde, Basın İlan
Kurumu şubeleri olmayan yerlerde kaymakamlıklarda herhangi bir memur,
bu konuda daha önce bilgisi olan, olmayan herhangi bir memur mevcut idarenin
lehine haber yapana Basın İlan Kurumu reklamlarını veriyor,
yapmayana vermiyor. Bu baskı ve zulüm yerel medyanın üzerinde
sayenizde devam ediyor.
Aslında yerel medyayı
yaşatacak en önemli şey, Basın İlan Kurumunun verdiği
ilanlar. Zira, hakikaten, devlet, verdiği ilanlara en yüksek parayı
ödüyor; 7 lira 45 kuruş. Diğerlerine göre çok fazla, ciddi bir ücret.
Onları ayakta tutabilecek bu reklam gelirlerinden sadece ve sadece
komünist Rusyanın Tass Ajansı gibi haber yapanlara reklam vermek Bu
memlekete, demokrasiye inanıyorum. diyenlerin yapacağı en büyük
zulümdür. Muhalif sese ses çıkaramayanların bu ülkeyi
götürebilecekleri bir tek menzil var; menziliniz faşizm olur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Götürdüler!..
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bakın,
her gittiğiniz mecrada Faşist ve diktatör sözlerini fazlaca
işitmeye başladınız. Hiç dikkatinizi çekmiyor mu? Hiç
rahatsız olmuyor musunuz? Bunda bütün muhalefete ait bir sürü söylemlerle
suçlayabilirsiniz ama biraz aynaya dönün Bunda hiç bizim kabahatimiz yok mu?
deyin. Bugün hazırlanan, komisyonlardan geçen MİT Yasasından
tutun da diğer hazırlattığınız kanun hükmünde
kararnamelere kadar tamamen yönetiminiz demokratik parlamenter sistemden çıkıp
Parlamentoyu baypas eden, faşizm diktatörlüğüyle yönetilen bir ülke
hâline getirmeye çalışıyorsunuz.
Teknik bir mesele daha var; RTÜK, yerel
medyaya ceza kesiyor bazı hatalı yayınlarda, hatalı
basımlarda. Yerel medyanın gücü belli,
çalıştıracağı insan sayısı belli, maddi
imkânları belli; RTÜKün kestiği bu cezayı yerel medya
kaldıramıyor, dolayısıyla kapanma cezasına razı
olmuş oluyor. RTÜK bu konudaki düzenlemesini yerel medyaya uygun hâle
getirebilmeli. Daha önce bu ülkede SEKA varken hükûmetler yerel medyaya verilen
gazete kâğıdına yüzde 50 sübvansiyon uyguluyordu, SEKA
kapatıldıktan sonra gazete kâğıdını sadece ve
sadece şu anda yurt dışından ithal eden yerel medya
ithalatçıların kurbanı olmuş durumda. Kendi
başlarına ithalat yapma imkânları olmadığı için,
ithalatçılar, dolar inerken dahi fiyat yükselterek yerel medyayı çok
ciddi zor durumda bırakıyorlar.
Çalışanların problemleri
var yerel medyada. Ayakta durmaya çalışan yerel medya sahipleri
çalışanların önemli bir kısmını sigortasız
çalıştırıyor, çalıştırdıkları
gazetecileri gazeteci sigorta primi yerine normal ücretli primi ödeyerek
çalıştırıyor. Sarı basın kartının
herkese dağıtılması nedeniyle sarı basın
kartı da bir prestij olmaktan çıktı. Daha önce sarı
basın kartına sağlanan birtakım kolaylıklar, onlar da
kaldırıldı.
Bir şeyi söylemek istiyorum:
Türkiyede her meslek sahibi bir okuldan mezun yani berber dahi berber
sanatkârlar odalarından alacağı bir diplomayla berberlik
yapıyor, Türkiyede gazetecilik yapmanın hiçbir okulu yok, isteyen
herkes gazeteci olabiliyor. Bu, birtakım yanlışları da beraberinde
getiriyor. Yerel medyada da iletişim mezunu bir sürü gencimiz şu anda
işsiz beklerken yerel yönetimlerle ilişkisi iyi olduğu bilinen
bir partiliyi gazeteler muhabir olarak çalıştırmak zorunda
kalıyorlar. Niye? Şu belediyenin ilanlarını, reklamlarını
bize transfer eder. umuduyla. Gazetecilere mutlaka bir standart getirilmeli,
bir eğitim aranmalı, eğitimi yeterli olmayanlara da gazetecilik
imkânı verilmemeli diye düşünüyorum.
Sözlerimi burada tamamlarken hepinize
saygılar sunuyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkkan.
Önerinin aleyhine İzmir
Milletvekili Rıfat Sait
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Sait.
RIFAT SAİT (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin yerel basının
sorunları ve çözüm yolları için araştırma
yapılması hususundaki teklifi üzerine aleyhte söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce AK PARTİ
Milletvekilimiz Sayın Tülay Kaynarcanın da bahsettiği gibi,
Basın İlan Kurumu ve Başbakanlık Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğünün yerel basına oldukça önemli hizmetleri
var. Ben yerel basından gelen bir kardeşiniz olarak ve sarı
basın kartı olan bir kardeşiniz olarak, bizzat pratiğin
içinden gelen bir insan olarak bunu söylemek istiyorum. Başbakanlık
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve Basın
İlan Kurumu son dönemde yerel basına önemli destekler vermektedir.
Yine, Basın İlan Kurumunun KOSGEBle birlikte yapmış
olduğu yerel basına destekler bunlardan bir tanesidir. Burada
Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın da
himayelerinde yapılan, Manisa, Bursa ve Edirnede yapılan yerel
basın toplantıları önemli etkiler yapmıştır.
Aynı şekilde çok kısa bir süre önce Bursada organize edilen ve
Balkan ülkelerinde Türkçe yayın yapan basının Türkiyedeki yerel
basınla kaynaştırılması, buluşturulması
toplantıları da oldukça faydalı olmuştur.
Burada Başbakanlık
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün birkaç hizmetinden
de bahsetmek istiyorum. Yeni Medya Düzeni, Haklar ve Sorumluluklar
başlığı altında Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Kırgızistan ve ülkemizdeki tüm iletişim fakültesi
dekanları veya temsilcilerinin davet edilmesiyle 4-5 Şubat 2012 tarihlerinde
Bursada bir toplantı gerçekleştirilmiştir. İzlenme
oranı çok yüksek olan Genel Müdürlük İnternet sayfasında basın sektöründeki tüm
kuruluşlara ait bilgiler Süreli Yayınlar
başlığı adı altında genel bir veri tabanında
yayınlanmakta, böylece yerel süreli yayınların hem
tanıtımı yapılmakta hem de lig bantlarına kolayca
erişim sağlanmaktadır.
Anadoluda yayın
hayatını yıllardır kesintisiz sürdüren gazetelere bazı
dönemlerde ödüller de verilmektedir. Belli aralıklarla düzenlenen Anadolu
Basını Özendirme yarışmasında ödül alan gazetecilere
dizüstü bilgisayarlar, fotoğraf makineleri, ses kayıt cihazları
hediye edilmiştir. Yine, yerel medyaya yönelik eğitim seminerleri de
önemli hizmetlerden bir tanesidir. Bunlardan birkaç tanesine ben de
katılmış bulunuyorum.
Basın kartlarıyla ilgili,
biraz önce Tülay Hanımın da bahsettiği gibi, ilkokul
mezunlarına bir defaya mahsus basın kartı verilmesi, yerel
basınımızın önemli bir mağduriyetini de ortadan
kaldırmıştır.
Yerel gazetecilere yönelik yurdun
çeşitli yerlerinde inceleme ve ziyaret programları
gerçekleştirilmiş, bu kapsamda İzmir, Muğla, Manisa, Konya
ve Şanlıurfaya ziyaretler gerçekleştirilmiş ve buradaki
yerel basının kaynaştırılması ve
tanıtımı sağlanmıştır.
Gazetecilerin uluslararası düzeyde
çalışmalarının kolaylaştırılması için
bazı basın mensuplarına yönelik hizmet damgalı yani gri
pasaport verilmesi çalışması başlatılmıştır.
Yerelin sesini tüm dünyaya ulaştıran ve geniş yankı
uyandıran TRT Anadolu kanalında yayınlanan Anadolunun Sesi
programıyla yerel basının genel izleyiciyle
buluşturulması ve ulaştırılması
sağlanmıştır.
Yine, yerel basın
mensuplarına yönelik eğitim hizmeti olarak Anadolu
Basınının Yeni Yüzü adlı sayfa tasarım kitabı
hazırlanmış ve bu konuda CDler ücretsiz olarak yerel
basına dağıtılmıştır.
Bir diğer önemli hizmet,
Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün tanıtım
fonu ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle birlikte medyaya, yerel
medyaya yönelik vermiş olduğu yabancı dil kurslarıdır
ve bu kapsamda bazı yerel basın mensupları da yurt
dışına gönderilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisinin yerel basınla ilgili araştırma
yapılması teklifine katılmadığımızı
belirtir, bu konuda ret oyu vereceğimizi saygılarımla sunarım.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Sait.
Sayın Sarıbaş, sisteme
girmişsiniz, niçin acaba?
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale)
Efendim, önergemiz konusunda bir yanlış algılamayı
düzeltmek istiyoruz.
BAŞKAN Tamam, buyurunuz efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaşın, vermiş oldukları önerge
hakkında yanlış algılamayı düzeltmek istediğine,
basınla ilgili sorunların devam ettiğine ve komisyonun mutlaka
kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Basın kartıyla ilgili
önergemizde, düzenlemelerin yapıldığı ve bu konuda
sorunların kalmadığı söylendi.
Ben, özellikle, basında
çalışan bir emekçinin bir ay sigorta priminin
yatmadığı ya da gazeteyi çıkaran kişinin
BAĞ-KURunun yatmadığı anda sarı kart sahibi,
basın kartı sahibi olamadığını biliyorum.
Bu kadar yoğun, herkesin, peynir
ekmek gibi, bürokratların bile sarı basın kartı sahibi
olduğu bu dönem içerisinde, esas sahipleri olan bu insanların bu
sorunlarının mutlaka çözülmesi ve komisyonun kurulması
gerektiğine inanıyorum.
Bu anlamda da bu komisyonun, az önceki
açıklamalarda birinci aydan itibaren bu çalışmaların
başladığını söylüyorlar ama bugüne kadar bu
sorunların devam ettiği ve yerel basının da bu
sorunları çözemediği için de bu düzeltmeyi yapmak gereği
hissediyorum ve bundan dolayı da komisyonun mutlaka kurulması
gerektiğine desteklerini bekliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Sarıbaş.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri(Devam)
2.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş ve arkadaşları tarafından,
yerel gazetelerin ve gazetecilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 15/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon ve
Başkanlık Temsilcisi? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Çukurova
Üniversitesinin KKTCde Kampüs Kurmasına İlişkin Çerçeve
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Çukurova Üniversitesinin KKTCde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/482) (S. Sayısı: 67)(x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon Raporu 67 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Türkeş. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmama başlarken 13 Ocak
2012 tarihinde Hakkın rahmetine kavuşmuş olan Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Kurucu Cumhurbaşkanı, büyük
siyasetçi ve devlet adamı, kahraman Rauf Denktaş Beyefendiyi bir kez
daha rahmet ve hürmetle anmak istiyorum. Rauf Denktaş'ın abidevi
şahsiyetinde Kıbrıs Türkü'nün destansı
bağımsızlık mücadelesi ve arzusunu şuurlarında
idrak edememiş olanlara inat, ana vatan ve yavru vatan topyekûn birlik
ruhuyla, merhum Denktaş'ın idealini ebediyen hafızalarda ve
fiiliyatta canlı tutacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi
olmasın.
Değerli milletvekilleri, bugün
burada Kıbrıs ve eğitim konularında söz almaktan
dolayı mutlu olsam da ülkemizi son günlerde sarsan meselelere de kayıtsız
kalmadığımı ifade etmeliyim. Zira, ne hazindir ki Türkiye
Cumhuriyeti devletinin itibarı ve otoritesi gün geçtikçe erimektedir. Bunu
bir sade vatandaş olarak söylüyorum. Tanıklık ettiğimiz hadiseler
can sıkıcıdır. Türkiye'de yıpratılmamış
devlet kurumu kalmamış ve hukuk her gün yeni örneklerle ezilmekte ve
yok sayılmaktadır. AKP'nin ileri demokrasi tasavvurunun ülkeyi,
devleti ve milleti ne hâllere düşürdüğünü anlatmama herhâlde lüzum
yok. Herkes görüyor ve herkes yaşıyor. Millî ne kadar değer,
kurum ve fikir varsa hepsi tahrip edildi, ediliyor ve zedeleniyor. Çok üzgünüm.
Umut ediyorum ki, bugün, mutlak bir millî bir davamız olan
Kıbrısın Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında bir üniversite
kampüsünün kurulması sebebiyle dahi olsa gündeme gelmiş olması,
devlet erkânına ve siyaset kurumuna asıl görevlerini
hatırlatıcı bir işaret fişeği olacaktır.
Konumuz, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde kurulacak Çukurova Üniversitesi kampüsü ile alakalıdır. Tabii
ki bu vesileyle tahlil ve tekliflerimizi geniş bir yelpazeye yaymak
amacındayım. Zira, Kıbrıs benim için sadece siyasi
nitelikte bir mevzu değil, aynı zamanda bir gönül meselesidir, kalbî
bir meseledir.
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin ekonomide lokomotif sektörlerinden birisi, hatta önde
geleni hiç kuşkusuz
eğitimdir ve dolayısıyla da üniversitelerdir. Bugün
itibarıyla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
yükseköğrenime devam eden 42
bin öğrenci vardır. Bunlardan sadece yüzde 10u Kuzey
Kıbrıs vatandaşıdır, yüzde 70i
ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
65 farklı ülkeden öğrenci öğrenim görmekte ve yine, 35 farklı ülkeden gelen
öğretim görevlileri de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
üniversitelerinde görev yapmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde 5 Kıbrıs menşeli üniversite mevcuttur: Doğu Akdeniz
Üniversitesi, Girne Amerikan Üniversitesi, Lefke Avrupa Üniversitesi,
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi ve Yakın Doğu Üniversitesi. Türkiye
menşeli ve Kıbrısta kampüs açmış olan üniversiteler
olarak da Orta Doğu Teknik Üniversitesi
ve İstanbul Teknik Üniversitesini
sayabiliriz. Bu anlamda, Çukurova Üniversitesinin yeni bir kampüs
girişimi de bu listede adını yazdıracaktır. Biz
bu girişimi önemsiyoruz ve hayırlara vesile olmasını
diliyoruz. Zira bizce üniversiteler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
ekonomik ve kültürel manada katkıda bulunmakta ve dünyanın
çeşitli ülkelerinden gelen öğrenciler vasıtasıyla da
dünyaya entegre olmaktadır.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üniversitelerinden mezun olan farklı
ülkelere mensup birçok başarılı siyaset adamı, sanatçı
ve iş adamı vardır. Bunlar çok olumlu göstergelerdir. Bu
başarı da Kuzey Kıbrısa üzerinde uygulanan ambargoyu
aşan defakto bir tanınma ortamı yaratmaktadır.
Ayrıca
kampüs fikri de ileride daha da yaygınlaştırılmalıdır.
Zira dünyadaki genel eğilim de bu istikamettedir. Malumunuz olduğu
üzere Bologna Süreciyle birlikte dünyada ömür boyu eğitim diye yeni bir
olgu yaratıldı. Yani farklı yerlerde benzer eğitimleri
yapmak hem talebeleri sirküle etmek hem de öğretim görevlilerini de bu
manada farklı ülkelerde değerlendirmek konusu vardır.
Kıbrıs da bunun için çok uygun bir altyapıya sahiptir. Ancak,
tabii, burada kampüs açmakla ya da bu anlayışı geliştirip
yaygınlaştırmak ile de konu bitmiyor. Zira nicelik kadar nitelik
de mühim. Nitelik unsurunu çok boyutlu ele almak gerekmekte.
Burada
sadece verilen eğitimin içeriğinden bahis açmıyorum, o elbette
önem arz ediyor ancak asıl marifet, kaliteli yükseköğretimin
yanı sıra bir de eğitimin elverişli şartlarda, üstün
ve üretken bir ortamda verilebilmesidir. Dışarıdan bir ülkeye
eğitim için gelen öğrenciler ucuz fakat aynı zamanda nitelikli
hayat standartlarının olduğu ülkeleri tercih ediyorlar. Bugün
ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde eğitime gelen talebeler
açısından standartlar maalesef biraz pahalı denilebilecek
seviyededir.
Peki,
bunun için ne yapabiliriz? Birçok imkân var bununla ilgili. Çok açık ve
basit bir biçimde özetlersek, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yaşayış
koşullarını iyileştirmeli, ilerletmeli ve yükseltmeliyiz ve
bununla birlikte az önce de değindiğim ucuzluğu, yani talebenin
yaşayabileceği ama nitelikli yaşayabileceği vasatın da
oluşmasına dikkat edilmeli.
Elbette yurtdışındaki
eğitim fuarlarında da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne
öğrenci çekmek ve bu ülkeyi, bu manadaki kalitesini tanıtmak da
önemlidir. Türkiye burada önemli bir rol üstlenmelidir. Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nin dünyada parlayan bir akademik merkez olmasını
arzulamaktayız. Ancak söz konusu çabalar ve gayretlerin meyve vermeleri
için yegâne araç Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bütünüyle, kendi
kimliği ile dünyayla kucaklaşmasına fırsat tanımak ve
destek olmaktır.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti devletinin,
2012 yılı itibarıyla bu çizgide tutarlı bir siyaset icra
ettiğini, böyle bir büyük tasavvura sahip olduğunu söylemek mümkün
mü? Bizce değil. Bunu muhalefet partisi olduğumuz için söylemiyoruz.
Keşke, AKP, iktidarının kendisine verdiği kudreti
doğru değerlendirebilse, faydalı emeller için kullanmaktan
çekinmese. Zira bizim için her şeyden önce Türkiye'nin menfaatleri gelir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türkiye ile kardeşlik
temelinde sarsılmaz bir duygusal bağının olduğu
bilinmelidir ve bu sebepten dolayı da Türkiye'nin menfaatlerini Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nin menfaatlerinden ayrı tutamayız. Fakat, ne
acıdır ki, 2002den bu yana tek başına ülkeyi idare eden
AKP İktidarının değişik dönemlerinde Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, ana vatanın
sıcaklığından, şefkatinden uzak
kalmıştır, mahrum bırakılmıştır.
Uluslararası platformda zaten yalnızlığa itilen Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, AKP İktidarının
ilgisizliği neticesinde Türkiye'ye güvenemediği dönemler
yaşamıştır.
Değerli
milletvekilleri, şunu herkesin çok açık ve net biçimde bilmesini
isterim ki, gelip geçici olan iktidar kimin elinde olursa olsun
Kıbrıs meselesi bir millî davadır yani Türkiye Cumhuriyeti
devletinin tamamını, herkesi ilgilendiren ve her kesimin takipçisi
olması gereken resmî ve millî düzeyde bir davadır. Bu anlamda, basit
bir Hükûmet politikası olmaktan öteye, hakiki bir devlet meselesidir.
Bugün gelinen noktada ne
yazık ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kıbrıs diye bir
davasının kalmadığı intibası yaratılmaya
çalışıyor. Gerçekten de AKP Kıbrıs'ı bir dava
olarak değil, bir sorun olarak değerlendirmektedir. Dış
politikanın diğer tüm şube ve alanlarında olduğu gibi
Kıbrıs meselesinde de AKP İktidarı teslimiyetçidir, millî
değerlere nispeten çelişkilidir, tutarsızdır ve üzülerek
ifade edeyim ki çifte standartçıdır.
Değerli
milletvekilleri, AKP teslimiyetçidir: Zira, sözde tabuları yıkan
parti profili edinmek için binbir kılıfla bu toprakları vatan
yapan değerler manzumesini tahrip etmekten
kaçınmamıştır. Millî vasıflı ne varsa
statükocu sınıfına yerleştirmiş ve böylece malum
odaklara hizmet etmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
hususunda Çözümsüzlük çözüm değildir. safsatasıyla
yılların eskitemediği merhum Rauf Denktaş'ı
çözümsüzlüğün nedeni olarak gösterdiler. Nitekim 2005 yılında
birtakım konferanslar için Türkiye'ye gelen merhum Denktaş'a
Sayın Başbakan Git kendi ülkende siyaset yap. gibi
yakışıksız ve saygısız bir cümle sarf etme
cüretini dahi göstermiştir. Bunlar yaşandıktan sonra, mecburen
dahi olsa Sayın Denktaşın cenazesi için Kıbrısa
gitmiş olmasını da bu hatalardan bir dönüş olarak
değerlendirmek ve ona inanmak istiyorum.
AKP teslimiyetçidir:
Zira, Türkiye'nin topraklarını karış karış
yabancılara peşkeş çekmekten geri durmayan zihniyetin
öncüsü ve yegâne temsilcisi gibi görünmektedir. Aynı tavrı yani gurur
duyduğu tüccar kafasını Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
de göstermekten geri durmamıştır. Nitekim, herkesi, Sayın
Başbakanın Siyasette bir marketing var, bunu bilmiyorlar. Ben ülkemi
pazarlıyorum. Aynı şeyi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
için de söylüyorum. sözlerini hatırlamaya davet ediyorum. Ama geçen yıl
yaşadığımız
İsrail ile gerginlik -evvelsi yıldan itibaren- süresi içinde
-Kıbrısta İsrailin yaptığı su
dağıtım şebekesi yatırımı, liman gibi konularında- o sert
tavrı veyahut da Kıbrısa gösterilen o
toleranssızlığı görmediğimizi de ifade etmeliyim.
2004ten bu yana her
fırsatta Annan Planının arkasına sığınmakta
ve saklanmaktadır AKP İktidarı.
Şimdi Sayın
Başbakan'a seslenmek istiyorum: Sözde Arap Baharı esnasında
gösterdiğiniz gayretin binde birini dahi Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin uluslararası toplumdaki haysiyetli yerini alabilmesi için
ortaya koyabilseydiniz, şimdiye dek bu kutlu davamızda mutlaka galip
olmuştuk.
Değerli milletvekilleri,
tabii, AKP'nin teslimiyetçiliğinin ve tüccar
anlayışının bir tezahürü olarak çifte
standartçılığını da vurgulamak gerekir.
AKP İktidarı,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini değişen konjonktürlere
nispetle bir maşa gibi kullanmayı da ihmal etmiyor. İktidara
yakın olan yazarlardan, araştırmacılardan duyuyoruz ve
okuyoruz ki, İsrail'in Kıbrıs Adasının güneyinde
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile birlikte yürüttüğü malum
faaliyetlerden şayet olumlu bir netice çıkarsa, yani daha açık
olmak gerekirse, petrol veya doğal gaz bulunursa, Türkiye'nin Güney
Kıbrıs Rum kesimi ile bir anlaşmaya gidebileceğini,
bunlardan alacağı pay ile de Kıbrıs'ı bir sözde
baş ağrısı olmaktan çıkaracağına dair
bilgiler var.
Bir başka
seçeneği de, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Kıbrıs Adasında
bir veya iki tane askerî üs karşılığında geriye
çekilebileceğini belirtiyor bu yazarlar.
AKP çifte standartlıdır.
Zira, dış politikadaki bazı taşeron emelleri
doğrultusunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini iç politikada
kullanmaktan, sahte iyi niyetlerle istismar etmekten de çekinmemektedir.
Şimdi bir sözde millî meseleler
mevzusu çıktı. İlk bakışta millî mesele
dendiğinde memnun olmamız beklenebilir veya AKPnin geleneksel Türk
dış politikasına tekrar sarıldığı
yanılgısına da kolaylıkla düşebiliriz. Oysa, AKPnin
millî meseleler olarak adlandırdığı sınıfın
içinde öyle değişik ve birbiriyle münasebetli olmayan meseleler var
ki hakiki manada millî olan davamız Kıbrıs
sıradanlaştırılıyor ve etkisizleştiriliyor.
AKPnin millî meseleleri o kadar geniş bir alana yayılıyor ki bu
vesileyle söz konusu kavramın içi de boşaltılıyor. Buna
göre, Gazze de, Şam da, Bağdat da, Kahire de, Trablus da, Tunus da
Türkiyenin birer millî meselesi konumuna terfi ettirildi.
Değerli milletvekilleri, buradan
uyarıyorum: Gidişat sağlıklı değildir. AKP
yayılmacı bir dış politika izlemektedir.
Barışçıl değil yarı emperyal, hayalci bir duruş
sergilemektedir. Bu esnada ise AKPnin hayalperestliği uğruna Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti feda edilmektedir. Aslında tüm bu
bilgiler ışığında vardığımız
netice gösteriyor ki Kıbrıs sorunu var. diyenler aslında
sorunun ta kendisidir, sorun AKPdir. Biz devlet ve millet olarak
kenetlendiğimiz vakit önümüzde hiçbir güç duramaz. ABDden, ABden veya
başka mihraklardan medet ummak yerine, tüm kuvvetlerimizi hep beraber
seferber edelim ve millî davamız olan Kıbrısı, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıtalım ve
yaşatalım. Öyle zannediyorum ki tıpkı bizim gibi milletimiz
de sizden, iktidar olduğunuz müddette, küresel projelerin
taşeronluğunu yapmaktansa millî hayallerin, millî davalarımızın
takipçisi olmanızı istemekte ve beklemektedir.
Evet, Çukurova Üniversitesinin
kuracağı kampüsün hayırlı olmasını temenni
ederken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin her açıdan
kalkınmasına ve özellikle tanınmasına AKP
İktidarının en azından bundan sonraki süreçte etkin katkı
sağlayacağını umuyorum ve bu duygu ve düşüncelerle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkeş.
Sayın Varlı, sisteme
girmişsiniz, ne için acaba?
MUHARREM VARLI (Adana) Konuyla
alakalı bir katkıda bulunmak istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz.
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Çukurova Üniversitesinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kuracağı kampüs çok olumlu bir
gelişmedir, bunu destekliyoruz. Bir Adana Milletvekili olarak Çukurova
Üniversitesinin bu girişimini de takdirle karşılıyorum.
Sayın Rektöre ve bu girişime katkıda bulunan bütün herkese
teşekkür ediyorum.
Sağ olun Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Varlı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı.
Buyurunuz Sayın Atıcı.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Çukurova
Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampüs
Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Çukurova
Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kampüs kurması
elbette ki bizleri çok mutlu eder. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesinden
mezun olmuş bir kişi olarak beni biraz daha fazla memnun eder. Bilim
insanlarımızın buraya yaptıkları
çalışmalarla ülkemizin adını duyurmaları yine
başta ben olmak üzere hepimize gurur verir. Gurur verir de bilim
alanında acaba Türkiye'nin adı dünyada nasıl duyuluyor,
şimdi buna biraz bakalım. Konuşmamın içeriğinde
Türkiyenin bilim alanındaki yeri dışarıdan nasıl
görülüyor, buraya bir bakacağım; daha sonra, bu anlaşmayla,
Çukurova Üniversitesinin kuracağı kampüsle
-ağırlıklı olarak tıp fakültesi işlendiği
için- tıp fakültesindeki ve diğer fakültelerdeki durumu birazcık
irdeleyip konuşmamı sonlandıracağım.
Şimdi, bilim alanında bize
dünya nasıl bakıyor? Küçük bir anı anlatacağım size,
yakın bir anı, hepinizin de malumu: Geçenlerde Sayın
Cumhurbaşkanımızla birlikte İngiltereye bir
çalışma gezisi yapmış idik. Sayın
Cumhurbaşkanı, İngilterede Royal Society denilen, Türkiyedeki
karşılığı Türkiye Bilimler Akademisi olan
kuruluşta bir konuşma yaptı ve bu konuşmada
İngilterenin çok saygın bilim adamları vardı. Belki de
Türkiyeyi hiç tanımayan, Türkiyedeki siyasi çekişmeleri hiç
bilmeyen bir bilim insanı konuşmanın sonunda söz istedi ve Cumhurbaşkanımıza
doğrudan şu soruyu sordu, dedi ki: Sayın Cumhurbaşkanı,
Türkiye Bilimler Akademisine niçin siyaset bulaştırıyorsunuz?
Aynen soru bu. Bakın, İngiltere nere, Türkiye nere! Ama bilim
insanı -bilim evrensel bir konudur- dünyanın neresinde olursa olsun
bilime yapılan bir saldırıya derhâl direnir ve karşı
koyar.
Cumhurbaşkanı orada gerçekten
sıkıntılı anlar yaşadı, -ben onun
sıkıntısını en ön sırada oturarak izledim- Ben
taraflarla konuştum, evet, olmaması gerekiyor ama, işte, bir
kereye mahsus yapacağız. dedi ve salonda gülüşmeler oldu.
Şimdi, TÜBA gibi siyaset üstü
olması gereken bir kuruma siyaset bulaştırarak
Cumhurbaşkanımızı niçin orada zor durumda
bıraktınız? Cumhurbaşkanı nezdinde Türk milletini
niçin zor durumda bıraktınız?
Bakın, TÜBA üyelerinin üçte 1ini
yine TÜBAnın asıl üyeleri belirliyor, üçte 1ini YÖK belirliyor.
Hani Hükûmetin, sizin borazanınız olan YÖK var ya, hani yok
edecektiniz ya, hani hep YÖKe karşı mücadele etmiştiniz ya,
sonra YÖK sizin dediklerinizi yapınca birdenbire baş tacı
etmiştiniz ya, hatırlarsanız, işte o YÖK belirliyor, yani
Hükûmet belirliyor!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Daha önce
sizin borazanlığınızı mı yapıyordu?
AYTUĞ ATICI (Devamla) Ha,
şimdi sizin borazanlığınızı
yaptığını kabul ettiniz zımni olarak. Biz hiçbir zaman
1950den bu yana tek başımıza iktidar olmadık Sayın Milletvekili.
YÖK hiçbir zaman bizim
borazanımız olmadı ama siz bu söyleminizle Eskiden
başkasının borazanıydı, şimdi bizim
borazanımız. diyerek bizzat kabul etmiş oldunuz; teşekkür
ederim katkınıza.
Şimdi, yetmedi, üçte 1 kaldı:
Öbür üçte 1i de hiç utanmadan, hiç sıkılmadan kalktınız,
TÜBA gibi, siyaset üstü bir yer olması gereken bir kuruma Bakanlar
Kuruluyla atama yapmaya kalktınız. Bakanlar Kurulu yahu, yani
düşünebiliyor musunuz Bakanlar Kurulu! Hadi YÖKe borazanınız
dedik ama yine de içinden vicdanlı insanlar çıkabilir,
tartışır, evet der, hayır der ama yani Bakanlar Kurulu,
Hükûmetin kendisi değil mi? Atama yapmaya kalktınız, dünya
ayağa kalktı, geri adım attınız, dediniz ki:
Vazgeçtik, TÜBİTAK atama yapsın. son dakikalarda. TÜBİTAKı
kim atıyor? Utanmadan yine Hükûmet atıyor.
Şimdi, bakın her şey
döner, dolaşır, rücu eder; keser döner, sap döner, gün gelir, hesap
döner. Siz mağdur olduğunuzu iddia ettiğiniz konularda elinize
biraz fırsat geçince çok daha ağırını
yaptınız. Bunu bilim adamları içlerine sindiremediler ve 50ye
yakın bilim adamı TÜBAdan istifa etti. Doğrudur, bunu
araştırıp bakabilirsiniz. Biz bunu dünyadaki insanlara, bilim
insanlarına anlatamıyoruz, Cumhurbaşkanımız da
anlatamadı zaten. Biz bunu Türkiyede olan aklı başında
bilim adamlarına da anlatamıyoruz. Bir yandan bilim gelişsin
diye ciddi paralar harcıyoruz, diğer yandan da bilimi siyasetle
kirleterek köküne kezzap suyu döküyorsunuz. Bilim ancak özgür ortamlarda
gelişir değerli arkadaşlarım. Hayatının önemli
bir kısmını bu camiada geçiren birisi olarak söylüyorum:
Eğer bilimi siyasete alet ederseniz bu ülkede bilim gelişmez.
İçinizde birçok bilim adamı olduğunu biliyorum, benim ne demek
istediğimi onlar çok iyi anlarlar, parti farkı gözetmeksizin
söylüyorum. Artık, sizin, TÜBAya bu şekildeki bir uygulama ile
sayenizde bilim insanımızın tarafsızlığına
kimse inanmayacak.
Çok önemli bir ricam var
siyasetçilerden. Bakın, başta kim olursa olsun, şimdi AKP var,
AKPye söylüyorum: Lütfen, ne olur, bilimi ve bilim adamlarını rahat
bırakın, ne olur. Bakın, bilime verdiğiniz önemi
gösteriyorum size: Hükûmet olarak siz 27 Ağustos 2011 tarihli Resmî
Gazetede bir kanun hükmünde kararname yayımladınız. Neyle
ilgili, biliyor musunuz? Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının teşkilat ve görevlerini belirleyen 651
sayılı Kanun Hükmünde Kararname. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık
Kalktınız, bunun üzerine Türkiye Bilimler
Akademisi, TÜBAnın işleyişini düzenlediniz. Yani sizin, bilime
verdiğiniz, TÜBAya verdiğiniz önem bu kadar. Birtakım
değişiklikler yapmak gerekti. Kalktınız, yine buna özgün
bir şey çıkaracağınıza Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının teşkilat ve görevlerini belirleyen bir
kararnamenin arkasına da yine TÜBAyı
sıkıştırıverdiniz. Yani Allah aşkına,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
bir teşkilat yasası var, öbür taraftan Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının bir kanun hükmünde kararnamesi var; TÜBAyı
bunun içine sıkıştırıverdiniz. Sizin bilim
anlayışınız budur, sizin bilime verdiğiniz önem budur.
Paydaşlarla hiçbir müzakere süreci yürütmediniz. Şeffaf olmayan ve
dayatmacı bir anlayışla hayata geçirdiniz bazı
değişiklikleri ve TÜBAnın bilimsel ve kurumsal
özerkliğini, resmen bu özerkliği yok ettiniz. Siyaset üstü
kalması gereken TÜBAya yapılan bu AKP müdahalesiyle kurumlara
partizanca bir yön verme arzunuzu dile getirdiniz ve gösterdiniz. Böyle bir
Bilimler Akademisi dünyadaki diğer akademiler nezdinde tüm
saygınlığını yitirmeye mahkûmdur. Yani halkın
anlayacağı bir dille; Türkiye'nin bilimini bütün dünyaya rezil
ettiniz, siz yaptınız bunu. Eğer yapmadıysanız
çıkın şuraya, kürsüye, deyin ki: Vallahi biz yapmadık.
TÜBA özgürdür, TÜBİTAK özgürdür, YÖK özgürdür, hiçbir şekilde siyasi
etki yoktur. Ben de sizden, geleyim şurada özür dileyeyim.
SONER AKSOY (Kütahya) Sayın
Atıcı
AYTUĞ ATICI (Devamla) -
Çıkın Özgürdür deyin, Hiçbir bilimsel etkiye biz siyaseti
bulaştırmıyoruz. deyin, sadece özür dilemekle kalmayayım
Sayın Milletvekili, önümü de ilikleyeyim ama bunu bana gösterin. Buna
ihtiyacımız var. Peki, biz ne diyoruz?
SONER AKSOY (Kütahya) Bugüne
kadarkiler ne yaptı?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Oradan
bağırmakla olmuyor. Öyle en arkaya geçip oradan bağırmakla
olmuyor, dolu konuşacaksın.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Siz
hep öyle yapıyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Biz ne
diyoruz? Biz diyoruz ki: Çoğulcu bir demokrasi için atılacak bütün
adımların, yapılacak tüm yasal ve anayasal
değişikliklerin en geniş katılımla
hazırlanması ve toplumsal uzlaşma ile hayata geçirilmesi
gerekir. İstediğimiz bu. İstediğimiz demokrasi budur.
Şimdi, bakın, sizi o çok
meşhur bir şekilde söylediğiniz işlere biraz örnek vereyim:
Çok iyi gidiyoruz. diyorsunuz ya! Eğitim konusunda neredeyiz?
Bakın, 34 tane OECD ülkesi var, 34 tane. Okuma becerisinde 32nci
sıradayız. Bu verileri ben uydurmuyorum. Gidin, bakın, OECDden
bulursunuz. Eğitim harcamalarında 34 ülkede 33üncü
sıradayız. Nüfusun ortalama eğitim yılı altı
buçuk yıl, OECDnin sonuncusuyuz. Yani biz bilimsel olarak iyiyiz ya, hani
karışmıyorsunuz ya, hani özgür ya! Demokrasi Endeksinde tüm
dünya ülkeleri içerisinde bu sefer 89uncu sıraya geriledik, özgür ülkeler
arasında ise 112nci sıradayız. Basın özgürlüğü
araştırmalarında 138inci sıradayız değerli
milletvekilleri. Bunları bilerek konuşmamız lazım. Yolsuzlukta
puan vermişler ülkelere 10 üzerinden. Biz 10 üzerinden 4,4 kötü puanla
56ncı sırayı almışız yolsuzlukta. Bunlar sizin
hükûmetleriniz döneminde oldu. Küresel barışta 127nci
sıradayız, yani kırmızı listeye almışlar
bizi dünyada. İnsani gelişmişlikte 93üncü sıradayız.
Genel eşitsizlikte 84üncü sıradayız. Yani içinizi
kararttığımın farkındayım. Çıkıp burada
bakanlarınız, milletvekilleriniz Vallahi şöyle yaptık, billahi
böyle yaptık. deyip duruyorlar, bunları esas dinleyeceksiniz; zaten
siz onları yapmak zorundasınız, zaten Hükûmetsiniz, zaten iktidarsınız,
zaten kapı kapı dolaşıp bunların oyunu isterken
bunları söz verdiniz, ondan sonra bir kısım şeyler oldu
diye kalkıp burada ahkâm kesiyorsunuz. Bakın, cinsiyet eşitsizliğinde
77nci sıradayız, OECDnin sonuncusuyuz. Eğitimde
eşitliksizlikte 102nci sıradayız dünyada, gelirde
eşitsizlikte 65teyiz. Şimdi, hâl böyle iken kalkıp gidiyoruz,
Yavru Vatana kampüs kuruyoruz. Kuralım da, iyi; onlara iyilik mi
ediyoruz, kötülük mü ediyoruz ben de bilmiyorum.
Şimdi, Sayın Sağlık Bakanı da
buradayken konumun, konuşmamın akışını biraz
değiştireceğim, yine anlaşmaya bağlı
kalacağım, hariçten gazel okumayacağım çünkü bu
anlaşmaya göre, bir tıp öğrencisi gidecek, üç sene
Kıbrısta temel eğitimini alacak, sonra Türkiyeye gelecek,
Çukurova Üniversitesine klinik eğitim almaya gelecek. Tamam, bir öykü
size: Çocuk orada üç senesini okudu, döndü, Kıbrısa geldi. Geldi,
bir de baktı ki bütün hocalar performans peşinde koşuyor. Allah
Allah, performans diye bir şey varmış.
şaşırdı. Niye, neden herkes performans peşinde
koşuyor? Hoca performans peşinde koşar mı? Koşmaz
elbette, koşmamalı. Sonra öğrenecek ki bu ülkenin
Sağlık Bakanı, hocalara demiş ki: Kardeşim, biz size
1.500 lira ile 3.400 lira arasında bir temel maaş veriyoruz,
geçinebiliyorsanız geçinin. Bordrolar var, Sayın Sağlık
Bakanı çıkıp orada, oralardan 20 bin lira para alıyorlar,
15 bin lira para alıyorlar. diye söylüyor, ben de söz veriyorum,
pratisyen hekimden tutun profesöre kadar herkesin bordrosunu getiririm buraya.
YUNUS KILIÇ (Kars) - Döner sermayeleri de getir.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Döner sermayeleri de
getireceğim.
Ben, istifa ettiğimde, görevden
ayrıldığımda maaş bordromda 3.400 lira para
yazıyordu, 3.400 lira. 3.400 lira maaş alırken istifa ettim,
bunlar kayıtlarda vardır, bakabilirsiniz. Ben, üniversite
yaşamım boyunca Mersin Üniversitesinde bir tane özel hasta
bakmadım, hiçbir şekilde de performans uygulaması için fazla
mesai yapmadım, 3.400 liraya razı oldum. Diyor ki Sayın Bakan:
Yetmiyorsa kardeşim, daha çok hasta bak, ben de sana kelle başı
para veririm. Şaka etmiyorum, gerçekten de durum bu. Neyse... diyor
çocuk Peki, bari performans merformans olsun, hoca gene iş yapıyor,
ben hocanın peşinde koşayım, belki bir şeyler
öğrenirim. diyecek, ondan sonra bir polikliniğe gelecek, bakacak ki
poliklinikte hoca yok, hoca yok. Nereye gitti bu hoca? diye soracak, sonra
diyecek ki bir tanesi: Valla, Hakan Şüküre milletvekilliği gibi
kutsal bir görev yaparken astronomik rakamla ek iş yapmasına olanak
veren anlayış, hocalara bu hakkı tanımıyor. O hoca da
yasal hakkını kullanarak ücretsiz izne ayrılmış. Dün
Sayın Bakan dedi ya burada Bin kişi ayrılmış. diye,
birazdan ona da değineceğim zamanım yeterse. Eee, hoca da yasal
iznini kullanmış, iki sene. Ne zaman geri dönecek? İki sene
sonra. Ama garibim bilmiyor ki gidenler dönmez. Sakın, sakın
Burada çok önemli bir saptama yapacağım.
Şimdi Bakan notunu alıyordur, gelip diyecek ki: Aha CHP gene tam
zamana itiraz etti. Gene bunlar, işte, muayenehaneyi savunuyor.
Hayır Sayın Bakan, biz muayenehaneyi savunmuyoruz, bunu sözel olarak
da söylemiyoruz. Bir kanun teklifi verdik, o kanun teklifini de
incelediğinizi çok iyi biliyorum. Cumhuriyet Halk Partisi tam zamanlı
çalışmadan yanadır, bunun da kanun teklifini
hazırlamıştır. Eğer samimiyseniz getirin kanun
teklifini, komisyonda konuşalım, burada da geçirelim gidelim.
Hak ettikleri parayı öğretim üyelerine,
hocalara verin, bu da emekliliğe yansısın, ondan sonra da gelin
hesap sorun. Ha, diyeceksiniz ki: Emekliliğe yansımayan gelir olur
mu? Olur emekliliğe yansımayan gelir. İşte, demin sizden
bir milletvekilinin Döner sermayeye bak! Döner sermayeye bak! dediği bir
laf vardı ya işte o, emekliliğe yansımıyor ve
şimdi kaldırıldı Sayın Milletvekili. Şimdi o
döner sermaye kaldırıldı, adına performans deniyor;
çalışırsan alıyorsun, çalışmazsan
almıyorsun. Yok ben eğitim aşkıyla yanıyorum. Ben
çocuklarla zaman geçireceğim, öğrencilerle zaman geçireceğim.
dediğin zaman, o zaman temel maaşını alıyorsun. Değilse,
açık yüreklilikle çıksın, Bakan da burada, söylesin; ben de size
getireyim bordrolarla bunu buradan ispat edeyim.
Şimdi, Kıbrıstan öğrenci geldi ya
buraya, hani son üç yılını burada geçirecek. Hocalarla
eğitime devam ediyor ama bakıyor ki bu hastanedeki doktorların
büyük bir çoğunluğu bu Bakanı sevmiyorlar,
şaşırıyor. Ya bir ülkenin Sağlık Bakanı,
hangi partiden olursa olsun sevilmemeli mi? Sevilmeli. Niye sevmiyorsunuz
kardeşim? diyor. AKPlilere de soruyor, Senin AKPli olduğunu
biliyorum, oy verdin; niye sevmiyorsun? diyor. Diyorlar ki: Sağlık
Bakanı her fırsatta bize çirkin sözler söylüyor. Diyorlar ki:
Sağlık Bakanı bize yaygaracı diyor, hekimlere. Kendisi
hekim olduğu hâlde çıkıp yaygaracı diyor hekimlere,
özellikle de öğretim üyelerine. Sonra diyor ki: Sağlık
Bakanı, bizim, doktorların hastaların parasını
çaldığımızı söylüyor. diyor, Biz nasıl sevelim bu adamı?
diyor. Sürekli olarak, her mikrofonun başına geçtiğinde bıçak parası diyor, her
mikrofonun başına geçtiğinde hekimleri hastalara karşı
kötülüyor, Ayağınıza profesörler gelecek, şöyle olacak,
böyle olacak. diye söylüyor ve gerçekten kışkırtıyor.
Galiba herkesi kendisi gibi zannediyor. diyorlar ve Biz bunun için bu
Bakanı sevmiyoruz, keşke sevebilseydik. diyorlar. Öğrenci bir
hocalara bakıyor, bir Bakanın dediklerine bakıyor, utanıyor
ama acaba gerçekten utanması gereken kim?
Şimdi, bu öğrenci geliyor,
acil stajını yapıyor Çukurova Üniversitesinde. Gecenin bir vakti
bir amca geliyor karın ağrısı şikâyetiyle. Doktorlar
ve öğrenciler -eğitim de alıyorlar ya- iyice muayene ediyorlar.
Bakıyorlar ki önemli bir şey yok, Gaz sancısı var amca.
diyorlar ve amcayı evine gönderiyorlar. Bu arada bilgisayarda
kaydını girerken bir de bakıyor ki öğrenci, doktor
yeşil alan diye bir yere tıklıyor. Abi, bu ne? diyor, Ya bu
yeşil alan. diyor, Yani acil
değil ya bu hasta
Ee? Biz bunu yapacağız, SGK da gidecek, bu
adamdan daha sonra katkı payı alacak. Ya biz doktoruz, bu
adamın acil bir durumu olup olmadığını anlayana kadar
canımız çıktı; muayene ettik, mıncıkladık,
ettik, yaptık, sonra dedik ki bu gaz sancısıdır,
teşhis koyup gönderdik. Biz ne yüzle bu adama diyeceğiz ki sen niye
acile geldin de senin durumun acil değil. Adam nereden bilsin, belki
apandisiti var. Adam o apandisit korkusuyla gelmiş. Gaz
sancısıyla apandisiti ayırabilene aşk olsun incelemeden,
uzman muayenesi olmadan. Şimdi biz kalkacağız, bu adama
diyeceğiz ki sen yeşil alandasın. Doktorun da, öğrencinin
de boynu bükülüyor. İki gün sonraki nöbette aynı öğrenci,
aynı amca bir daha geliyor. Hoş geldin. demeden amca yumruğu
indiriyor öğrencinin gözünün üzerine. Ne oldu amca? filan, Yahu siz
beni nasıl yeşil alan diye bir yere attınız da benim
maaşımdan kestiniz? diye soruyor. Hiç Allahtan
korkmadınız mı? Benim üç kuruş emekli maaşım
vardı, siz benim karnımın ağrısına gittiniz,
yeşil alan dediniz ve benden para kestiniz. diyor. İşte bu
sebeplerden dolayı, daha birçok sebepten dolayı da hekime ve
sağlık çalışanlarına yönelik şiddet artıyor.
Hocalar bile şiddete uğruyor sizin sayenizde.
Farklı birimlerde staj
yapıyor bu öğrenci. Geliyor, bakıyor ki 4/Bli hemşire var,
taşeronda çalışan personel var. Yahu hani eşit işe
eşit ücretti? Ben şimdi bir hemşireye bakıyorum, devlet
memuru; öbürüne bakıyorum, 4/Bli; öbürüne bakıyorum, bu hemşire
taşeron. Bunların hepsinin maaşları da farklı.
Nasıl olacak bu iş? Bu eşit işe eşit ücret ancak
AKPde söz konusu olur, olsa da bu kadar olur. diyor.
Geliyor şimdi bu öğrenci halk
sağlığı stajını yapıyor, altıncı
sınıfa geldi. Tıpçılar bilirler, bu stajda birinci basamak
sağlık hizmetleri var. Bu birinci basamak sağlık hizmetleri
içinde aile hekimliği merkezine geliyor. Aklında öğrencinin -biz
de yetiştirdik ya onu- onurlu hekimlik ilkeleri var. Zannediyor ki bu
devlet, bu Sağlık Bakanlığı, Anayasanın kendine
verdiği görevler çerçevesinde halkın
sağlığını koruyacak, en azından bunu bekliyor.
Geliyor, aile sağlığı merkezi ekibiyle
tanışıyor. Bakıyor doktorun yanında bir tane
hemşire var, bakıyor ve ona göre de çok mutlu oluyor. Diyor ki; ne
güzel, doktor, hemşire
Sonra bir bakıyor ki sekreterin
parasını doktor ödüyor, binanın kirasını doktor
ödüyor, oturduğu sandalyenin kirasını doktor ödüyor,
temizlikçinin parasını doktor ödüyor. Diyor ki; Ağabey sen
nasıl para yetiştiriyorsun? Vallahi yetiştiremiyorum diyor
doktor Bazen temizlik işlerini ben yapıyorum, bazen de
arkadaşlarım yapıyor. O zaman da bu çocuk hekim olduğuna
mı yansın, yoksa başka bir şeye mi!
Bir gün gene bakıyor bu
Kıbrıstan gelen çocuk; aaa aile sağlığı
merkezindeki bütün hastalar çalınmış. Ağabey hasta çalınır
mı diyor; evet çalınır. 3 bin tane hastadan 2 tane hasta
kalmış. Üç beş saat sonra sisteme geri yükleniyor ve
yüklendikten sonra anlaşılıyor ki, genel müdürün şifresiyle
birisi giriyor ve daha önce size anlatmıştım bu Genel Kurulda,
bütün hastaların bilgilerini alıyor. Sağlık
Bakanlığından tıs var mı? Yok. Soru önergesi
hazırladık, cevap var mı? Yok. Niye yok? Bilmiyorum, bilmiyorum.
Sonra
Bu sonraları, bu sonraları uzun uzun anlatmak mümkün.
Eğer Sağlık Bakanı isterse daha da uzun
anlatırım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Atıcı.
Hükûmet adına Sağlık
Bakanı Recep Akdağ, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Akdağ.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz bir
anlaşma aslında Mecliste, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle
yapılan bir anlaşma. Güzel bir imkân sağlayacak. Çukurova Üniversitemiz
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bir kampüs oluşturuyor ve
burada öğrenci yetiştirmeye imkân tanıyan bir ortam oluşmuş olacak. Bir
taraftan da Çukurova ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde okuyacak
öğrencilerin eğitimleri açısından bir afiliasyon
sağlanmış oluyor. Öğrenciler eğitimlerinin bir
kısmını orada alacaklar, diğer kısmını da
Çukurovada alacaklar. Ben bu teşebbüs için hem Çukurova Üniversitesinin
Değerli Rektörünü hem de bu anlaşmaya önayak olan değerli
çalışanlarını, anlaşmayı bu noktayı getiren
herkesi tebrik ediyorum.
Şimdi bu konu
tartışılırken Meclis kürsüsünden, TÜBAdan bahsedildi, daha
sonra da Sağlık Bakanlığından bahsedildi, Türkiyedeki
sağlık uygulamalarından bahsedildi, Tam Gün Yasasından
bahsedildi.
Değerli milletvekilleri, tarihi
unutmamak lazım. Ben de üniversiteden siyasete gelmiş bir
arkadaşınızım, yıllarım üniversitede geçti, daha
sonra siyaset yoluyla şimdi ülkemize, insanımıza hizmet
ediyoruz.
TÜBAnın 1993te kuruluşu
var. Şimdi buradan, Meclis kürsüsünden konuşulurken gerçekleri
milletin gözünden kaçırmaya çalışmamak gerekiyor. TÜBAnın
kuruluşunda bir hükûmet var o zaman, Bakanlar Kurulu 10 üye atıyor,
daha sonra bu 10 üye kendi içerisinden 10 üye daha seçiyorlar, o günden bugüne
kadar da kapalı bir kast sistemi içerisinde üyeler değişiyor.
Bunun adına buradan konuşan bir değerli konuşmacı
sanki o zamanki iş demokratikmiş gibi çıkıp konuşma
yapıyor. Hakikaten, millet bunları gözden kaçırır mı
zannediyorsunuz?
Bakın bugün TÜBAya, seçimler
çeşitlendirilmiş bir durumda, bilim adamlarının rahatça bu
sistem içine girebileceği, burada hizmet verebileceği, temsil
edebileceği bir yapıya büründürüldü. Neden tarihselliğine
bakıp da meselenin orada küçük bir havuzun oluştuğunu, o havuzun
asla değişemediğini konuşmuyoruz? Neden milletin gözünden
bunu kaçırmaya çalışıyoruz?
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bu kürsüden sağlık politikalarımızla ilgili çok
şey konuşuldu ama söz konusu olan, millete birinci derecede bir
hizmet alanı olduğunda elbette aziz milletimiz sonuçta konuşanın
kendisi olduğunu sandıklarda her seferinde gösterdi. Bundan sonra da
biz göstereceğini çok iyi biliyoruz.
Bir üniversite öğretim üyesinin
bir taraftan üniversitede çalışırken, bir tıp fakültesi
öğretim üyesinin, bir doktorun aynı zamanda muayenehanesinin
olduğu ya da muayenehaneyi üniversitenin içine
taşıdığı eski bir sistemden geliyoruz biz. Bunu
halkımız herhâlde unutmadı. Burada öğretim üyelerinin,
doktorların bir günahı yoktu, bir suçu da yoktu, bir
yanlışı da yoktu ama geçmiş hükûmetler böyle bir sistemin
kurulmasına önayak olmuşlardı, bu sistemin devamına da
fırsat veriyorlardı. Bir üniversite öğretim üyesi
olacaksınız, tıp fakültesinde
çalışacaksınız, sabah dokuzda işinize gideceksiniz,
dokuzda işinize gittikten sonra, saat on birde, on ikide muayenehanenize
gideceksiniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Bakan, şimdi olmadığını mı
söylüyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Biraz önce değerli bir konuşmacı buradan
konuşurken, değerli bir milletvekilimiz, bir öğrenciden örnek
verdi, bir öğrencinin hayatından örnek verdi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yani
şimdi bunun olmadığını mı söylüyorsunuz,
bıçak parasının falan olmadığını mı
söylüyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Acaba o değerli öğrencimiz sistem böyle
çalışırken muayenehanede mi gidip de ders alıyordu
hocasından?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Başbakanı usulsüz ameliyat ettiler bu memlekette ya!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Yıllarca böyle devam etti bu iş değerli
arkadaşlar. Eğer muayenehane yoksa, bu sefer, bir şekilde
muayenehaneler hastanenin, üniversite hastanesinin içine taşındı.
Önce mesai sonrası dendi, daha sonra ikiye çekildi, daha sonra öğle
üzerine çekildi. Üniversiteye giderim, ben bir vatandaş olarak hizmet
alacağım, burası devletin üniversitesinin hastanesi. E nerede,
hocaya nasıl ulaşmam lazım? Özel muayene parası
yatırırsan olur. Nasıl çektireceğim MR filmimi,
tomografimi? Hocaya özel muayene için, özel işlem için para
yatırırsan olur. Yatır parayı, bastır parayı al
hizmeti; yatıramazsam, yoksulsam, garibansam, orta gelirli bir
vatandaşsam kusura bakma buradan hizmet alamazsın.
Değerli arkadaşlar, tıp
fakültelerimiz maalesef birer ticarethaneye döndürülmüştü. Şimdi bu
gerçeği göz ardı edemeyiz. Türkiyenin gerçeğiydi bu,
vatandaşlarımız bunu on yıllarca yaşadılar,
öğrencilerimiz de yaşadılar. Siz unuttunuz mu değerli
arkadaşlar, Antalyada tıp fakültesinde dereceye giren bir
öğrencimizin, bir değerli kızımızın diploma
töreninde Ben buradan mezun olan arkadaşlarıma annemi, babamı
teslim edemem. deyişini. İşte o köhne sistemin eseriydi bu.
Eğer ben hocayı öğleye kadar muayenehaneden getirdiği
hastalarla ilgilenirken bulursam, öğleden sonra da özel muayene, özel
ameliyat, özel işlem adı altında, hoca üniversitenin âdeta ticarethaneye
çevrilmiş ortamında kendi kaderiyle baş başa
bırakılmışsa burada eğitim olur mu? Burada
araştırma olur mu? Biz bu köhne sistemi değiştiriyoruz.
Şimdi gelelim şu performans
sistemine. Değerli arkadaşımız bordroları buraya
getirecekmiş, tabii getirebilir. Üniversitelerimizde, bu meseleye sahip
çıkan her üniversitede, bugün değerli öğretim üyeleri hatta
onların asistanları bordrolu maaşlarıyla beraber
emeklerinin karşılığını bu ek ödemelerden büyük
ölçüde almaya başladılar. Birçok Anadolu üniversitesi bu meseleyi
çözdü, bitirdi. Bundan kısa bir süre önce -isim veriyorum ben şimdi
size- Malatya Üniversitesinin değerli rektörü beni ziyaret etti, elinde
hocalarına ödediği meblağlarla birlikte bana geldi. Bir
profesör, tıp fakültesinde profesör olan bir klinisyen
arkadaşımızın ek ödeme ortalaması 10.500 Türk lirasıydı.
Evet, her üniversite böyle değil, herkes henüz bu yapıya bu
şekilde adapte olmuş ya da bu meseleyi bu şekilde
benimsemiş değil. İsmini söylemeyeceğim ama bir
üniversitemizde de Biz hasta bakmayacağız artık. deyip de
asistanlarının baktığı hastalar üzerinden ek ödeme
alan, daha sonra da asistanlarının eylem yaptığı
başka bir tıp fakültemiz de vardı.
Burada hangi tutumu benimseyeceğimize karar
vermemiz lazım. Biz, üniversitelerimizi, tıp fakültelerinin
hastanelerini birer ticarethane mi yapacağız, vatandaştan para
alınan, Parayı verirsen hizmet alırsın. denen bir
ticarethane mi yapacağız yoksa buralar devletin üniversitesi,
devletin hastanesi olarak vatandaşa hizmet edecek, devlet de
hocasının emeğinin karşılığını
maaşıyla birlikte bu ek ödemelerden mi verecek? Buna karar
vereceğiz.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, şimdi burada hayalî bir senaryodan
bahsedildi. Efendim, vatandaş hastaneye gelmiş de orada yeşil
alana onu götürmüşler de yeşil alanda hizmet aldığı
için bir dahaki sefer gelişinde de öğrenciye yumruğu
patlatmış. Değerli milletvekilleri, bunlar konuşulurken bir
acil serviste bütün hastalara bilimsel olarak yeşil, sarı ve
kırmızı kodlarıyla triajının
yapıldığını bilmiyorsanız ya da bildiğiniz
hâlde bunu gözden ırak tutmaya çalışıyorsanız, Meclis
kürsüsünden milletin gözünün içine baka baka bu fahiş hataları
yaparsınız.
Evet, bir acil servise
giden vatandaş mutlaka hastalığının durumuna ve
derecesine göre yeşil, sarı ve kırmızı triaja
ayrılmak durumundadır. Biz şimdi acil servislerimizde bu
bilimsel tasnifi yaptırıyoruz, yaptırmaya
çalışıyoruz. Çünkü eğer bir yeşil triajı alan
hasta belli bir alana ayrılmazsa, çekilmezse ya da yeşil triaj alan
hastalar hastanelerin acillerini doldurmaya devam ederlerse büyük bir
çoğunlukla, o zaman gerçekten ağır durumda olan,
kırmızı kod alan bir hasta, yerine göre solunumu bozulmuş,
ne bileyim, işte, ateşi 41 derece olmuş, ağır derecede
yaralanmış bir hasta ya da yaralı gerekli hizmeti gerektiği
biçimde alamaz.
Peki, yeşil triaj
alan bu hastamız, hikâyedeki değerli amcamız öğrencinin
burnuna yumruğu neden vurmuş? 5 lira katkı parası
ödediği için, öyle mi? Bu millet sizin bu Meclis kürsüsünden ifade
ettiğiniz bir millet değil. Hiçbir vatandaşımız,
hiçbir büyüğümüz
kendisinden 5 lira katkı payı alındı diye bir
öğrenciye yumruk vuracak basiretsizliği göstermez bu ülkede. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Siz bu milleti
tanımıyorsunuz, siz kafanızdaki hayali konuşturuyorsunuz
Meclis kürsüsünde ve yanlış yapıyorsunuz.
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) Kaç doktor
öldürüldü, kaçı darp edildi Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Siz bu yanlışı yaptığınız
müddetçe bu ülkenin insanı, Türk halkı, bu aziz millet AK
PARTİnin hizmetlerinin arkasında durmaya devam edecek ve siz de bu
yanlışı yapacaksınız çünkü muhalefeti yanlış
bir biçimde götürüyorsunuz, muhalefeti gerçekleri çarpıtma biçiminde
götürmek hiçbirimize bir fayda sağlamaz.
Şunu söyleyeyim, diyelim ki:
Evet, bir performans sistemi geldi, bu sistemin hekimlerimize getirileri var,
ancak sistemi daha da geliştirmemiz lazım, iyice adaletli hâle
getirmemiz lazım -ya da burada söylenenlerin hepsi yanlış
değil, haklı bir cümle de ifade edildi- hekimlerimize mutlaka
emeklilikleriyle ilgili artılar getirmemiz lazım. Son derece
haklısınız, çünkü sadece hekimlerimiz için değil,
diğer çalışanlarımız için de temel maaşlar,
bordrolu maaşlar dışındaki gelirler bir şekilde
emeklilik keseneğine esas teşkil etmiyor, dolayısıyla
emeklilik maaşları düşük kalıyor. Türkiyede bazı
sınıflar için, geçmişte yapılan bazı meslekler için
geçmişte yapılan kanunlarla daha yüksek emeklilik maaşları
var ama bugün hekim maaşları, emeklilik maaşları gerçekten
düşük. Bunu mutlaka bir şekilde el birliğiyle düzeltmemiz
lazım ve bu hususta da Başbakanımızın talimatıyla
kamu maliyesiyle ve Sosyal Güvenlik Kurumuyla birlikte
çalışmalarımıza başlamış bulunuyoruz.
Ancak, tekrar ifade ediyorum, siz
eğer vatandaşı geçmiş köhne dönemin muayenehanelerine -evet,
bu ismi Sağlık Bakanı Recep Akdağ koymadı,
vatandaşın yaptığı isimlendirmeyle- bıçak
parasına ya da benzeri kötü uygulamalara mahkûm etmek istemiyorsanız
tam günün yanında duracaksınız. Eğer, siz tam günün
yanında duruyorsanız, tam gün uygulamalarını Anayasa
Mahkemesine götürmeyeceksiniz. Anayasa Mahkemesinin yanına neredeyse bir kulübe kurup
orada bu işler için, her fırsatta bunları Anayasa Mahkemesine
taşamayacaktınız. Bu yanlışı yaptınız.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sen de doğru dürüst kanun çıkart. Öyle şey olur mu yani hem
doğru dürüst kanun çıkarmıyorsun hem de Anayasa Mahkemesine
gitmeyin diyorsun.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri, gelelim
işin öbür tarafına. Bakın, performans şu anlama geliyor,
Sağlık Bakanlığının uyguladığı performans
sistemini söylüyorum: Çalışanlara temel bir maaş verip temel bir
gelir temin edip bunun üstünde de bizzat kendi emeklerinin ya da
kurumlarının verimliliğinin ölçülmesi suretiyle emeklerinin
karşılığının ödenmesi. Ben bu ülkenin dokuz
yıldır Sağlık Bakanlığını yapan bir
kişi, bir siyasetçi olarak bunun hakkaniyetli bir yol olduğuna
inanıyorum.
Tekrar ifade ediyorum:
Performans yönetimiyle ilgili, performans ödemeleriyle ilgili sistemi daha da
geliştirebiliriz ve geliştirmeliyiz. Olabildiğince mükemmel hâle
getirip adaletli hâle de getirmeliyiz ancak biz Türkiyedeki bu büyük iş
yükünü ancak bu şekilde çözebilirdik. Bugün eğer
vatandaşlarımız hastanelerin kapılarında
boyunlarını büküp beklemiyorlarsa ortaya koyduğumuz bu yeni kamu
yönetimi anlayışındandır. Sağlık Bakanlığı
bu işte bir öncülük yaptı. Aslında, bana göre kamuda birçok
alanda da bu performans yönetimi ortaya çıkmalı ve verimlilik
artırılmalıdır. Kimse performansa ya da verimliliğe
karşı çıkmamalıdır. Hani herkese aynı yüksek
maaşı ödeyip daha sonra da yeterince çalışanla daha az
çalışanı birbirinden ayırmamak da bir hakkaniyet olmaz.
Ülke ismi
vermeyeceğim ama Sağlıkta Dönüşüm Programını
hazırlarken başvurduğumuz, ziyaret ettiğimiz ülkelerin
birinde bir sağlık bakanıyla görüşüyorum. Dedim ki:
İyi bir sistem kurmuşsunuz. Ülke biraz eski anlayışla, Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetlerinden kalan bir anlayışla yönetilen bir ülke,
ismini söylemiyorum. İyi bir sisteminiz var ama hastalar bir de
hekimlerini seçseler daha iyi olmaz mı? dedim. Sayın Bakan bana
şu cevabı verdi, dedi
ki: Bizim ülkemizde her öğrenci standart ve iyi bir tıp eğitimi
alır ve her hekim standart ve iyi bir tıp eğitimi verir, herkes
aynı işi yapar.
Arkadaşlar, insanlar böyle
değildir. İnsanlar farklı performanslar gösterebilirler.
Nitekim, muayenehanelerde vatandaştan para alınarak sistemin
yürümesine yıllarca karşı çıkmayanlar, oradaki meseleyi bir
para alışverişi olarak görmeyenler, vatandaşın
buradaki mağduriyetine gözünü yumanlar, bugün devletin bu ödemelerini bir
şekilde yanlış bir yoldaymış gibi göstermeye
çalışıyorlar.
Biz doğru olanı
yapıyoruz. Biz vatandaşımızı ezdirmeyeceğiz
değerli milletvekilleri. AK PARTİ hükûmetleri olarak, bugüne kadar
hep garibanın yanında durduk, hep yoksulun yanında durduk, hep
orta gelirli vatandaşın yanında durduk
KAMER GENÇ (Tunceli) Hangi garibanın,
hangi garibanın?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)
bundan sonra da bu ülkenin onurlu insanları sağlık
hizmetine ihtiyaç duyduklarında bu sağlık hizmetini almaya devam
edecekler, biz bu sistemi geliştirmeye devam edeceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Akdağ.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, Sayın Bakan partimizin Anayasa Mahkemesine
gitmesiyle ilgili çok ağır eleştirilerde bulundu. Kısaca
bir cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Sağlık Bakanı Recep Akdağın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sağlık
üzerinden politika yapılmaz, ahlaka, edebe, siyasete sığmaz, ama
şimdi, yani ısrarla Bunu söyle. diyorsunuz.
Garibanın yanında
durmuşsunuz hep
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Evet!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Başbakanın sağlığıyla ilgili sağlanan haklar
garibana sağlanıyor mu, Başbakan özel avantajla mı
yapıldı? Bana bunu anlatın. Başbakana yapılan herhangi
bir yurttaşa yapılabiliyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Elbette yapılıyor, elbette yapılıyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) Geçin
Sayın Bakan bunları! Kime anlatıyorsunuz bunları? Geç
bunları! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Sen geç onu, sen geç!
MUHARREM İNCE (Devamla)
İki: Daha dün benim elime gelmiş, 30 bin lira para isteniyor,
ameliyat olamıyor. Bunların her gün yüzlercesi var. İsterseniz
size ileteyim.
Üçüncüsü: Adam gibi, doğru düzgün,
hukuka uygun, Anayasaya uygun kanun çıkaracaksın, biz de Anayasa
Mahkemesini gitmeyeceğiz.
Biz Anayasa Mahkemesine
gittiğimizde hepsini Anayasa Mahkemesi kabul etmiyor ki, ret de ediyor.
Muhalefet engelini aştıysan Cumhurbaşkanı engeli var, onu
aştıysan Anayasa engeli var. Tabii ki, iktidara fren olmak isteyen
güçler olacak, demokrasi böyle bir şey zaten.
Peki, Sayın Bakan, siz niye
Fransız Anayasa Mahkemesinden medet umar hâle geldiniz Sayı 60
mı oldu, 70 mi oldu, kaç oldu? diye? Hatırlıyorsunuz değil
mi? Daha geçen haftalarda şu Fransa Anayasa Mahkemesine gitse şu
Fransız milletvekilleri, senatörler de şu
yaptığımız dış politikadan, şu
yaptığımız kötü dış politikadan kurtulsak diye
Fransız Anayasa Mahkemesinden nasıl medet umar bir hâle geldiğinizi
hatırlıyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Elmayla armudu karıştırıyorsun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunu
hatırlıyor musunuz?
Biz Fransız Anayasa Mahkemesinden
medet ummadık. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Biz Türk
Anayasa Mahkemesinden medet umduk.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın İnce.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkan, Sağlık Bakanı Cumhuriyet Halk Partisinin Tam Gün
Yasasına karşı olduğunu söyleyerek halkı
yanıltmıştır.
İzin verirseniz, düzeltme yapmak
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının,
Sağlık Bakanı Recep Akdağın Cumhuriyet Halk
Partisinin Tam Gün Yasasına karşı olduğunu söyleyerek
halkı yanılttığına ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Sağlık Bakanımız Cumhuriyet Halk Partisinin tam
günü istemediğini, Anayasa Mahkemesine götürdüğünü söyleyerek sizi
yanılttı. Benim burada konuştuğumu da dinlemedi, onun için
de kötü bir duruma düştü. Ben Bakanımın kötü duruma
düşmesini de istemem.
Cumhuriyet Halk Partisi, tam gün
çalışmayla ilgili kanun teklifini Meclise aylar öncesinden
vermiştir. Kayıtlara bakın. Eğer, yüreğiniz yetiyorsa
getirin burada konuşalım.
Şimdi, söz almışken,
birkaç noktaya değineceğim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Siz daha nelere karşı çıktınız.
AYTUĞ ATICI (Devamla) -
Karşılıkla konuşalım.
Karşılıkla konuşalım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Sen yenisin, onları göreceksin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Ben yeni
değilim Sayın Bakan, en az senin yaşındayım ve
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayınız.
Sayın Hatip, Genel Kurula hitap
ediniz.
AYTUĞ ATICI (Devamla)
ve bu
ülkeye otuz yıl hizmet ettim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Mecliste yenisin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ama
onurumla hizmet ettim, bir dediğim öbürünü şey yapmadı.(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Bilemiyorum, kimin onurlu
Ben kimseye
onursuz demedim. Siz kendinize yakıştırıyorsanız
bilemem Sayın Milletvekili.
Şimdi,
halkı yanıltmaya devam etmeyin. Bir triajın ne olduğunu
bilecek kadar iyi bir tıp bilgim vardır.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Bilseydin mugalata yapmazdın.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Benim size sorum şu: Kendisi karın
ağrısının acil olup olmadığını bilmeyen
bir vatandaş acile geldiğinde, siz de bunu yeşil alana
atarsanız, bundan para almak eğer insanlığa
sığıyorsa, çıkın burada onu söyleyin. Ben bunu
istiyorum. Elbette ki, triaj yapılmalı, elbette ki,
kırmızı alan olmalı, acil hastalar ayrılmalı
bunlara bir itirazım yok.
Şiddet:
Bizim halkımızı şiddet uygulamaya zorlayan sizsiniz. Sizin
politikalarınız. Ben bunu söylüyorum. Şiddet yok deyin hadi
çıkın. Doktorlar öldürülüyor. Bakın vurmaktan, tokattan
bahsetmiyorum. Doktorlar silahla öldürülüyor; daha iki gün önce başımıza
geldi. Ondan sonra diyorsunuz ki: Bizim halkımız hiçbir şey
yapmaz. Kardeşim, yapıyor ya, öldürüyor. Ben bunu söylüyorum,
gazeteler yazıyor; ispatlı bir şey.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sizin döneminizde doktorları
öldüren yok mu?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Ama niye yapıyor bizim bu güzel halkımız bunu?
Çünkü siz onları kışkırtıyorsunuz. El birliğiyle
düzeltelim. diyorsunuz. El insaf ya! On yıldır
iktidarsınız. On yıldır tek başınıza
düzeltemediniz de hâlâ mı bekliyorsunuz? Yazıklar olsun! (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarında gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.- Çukurova Üniversitesinin KKTCde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/482) (S. Sayısı: 67) 2.- Çukurova Üniversitesinin
KKTCde Kampus Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/482) (S. Sayısı: 67)
(Devam)
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan.
Buyurunuz
Sayın Tan.
BDP GRUBU
ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Çukurova Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde kampüs alanı oluşturmak ve daha sonra da orada
fakülte veya fakülteler açmasıyla ilgili söz almış
bulunmaktayım.
Tabii ki,
buna bizlerin bir itirazı yok yani hangi üniversite olursa olsun eğer
kanunlar, yasalar çerçevesinde bilime, sanata, kültüre başka bir amaç
gütmeden katkı sağlayacaksa bunlar desteklenir. Ancak,
Kıbrıs meselesi açılmışken birkaç şey söylemek
istiyorum:
Bugün
Kıbrıs, 1974ten beri fiili olarak Türkiyenin ekonomisini,
siyasetini, kültür hayatını, her şeyini ilgilendiriyor ve
alakadar ediyor. Ondan evvel de tabii ki, böyleydi ancak 1974ten sonra fiilî
bir durum ortaya çıktı, otuz sekiz yıl geçti. En sonunda, yine,
Kıbrısın kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Rauf
Denktaşın vefatıyla ilgili, yine, çokça Kıbrıs
konuşuldu ve Türkiye siyasetinin neredeyse bütün duayenleri, mevcut ve
eskiler, hepsi Kıbrısa gitti, törenler yapıldı.
Sevgili arkadaşlar, defalarca
ifade ettik. Biz bazı meselelerin üstünü ne kadar örtersek örtelim, büyük
sorunlar, büyük meseleler halledilmedikçe, bu sorunlar daha da katlanarak bir
kartopu gibi, bir çığ gibi büyüyerek önümüze geliyor. İşte,
bu çığlardan birisi de Türkiye'nin Kıbrıs
politikalarıdır. Bazı soruları gündeme getirdiğimiz
vakit, sorduğumuz zaman maalesef rahatsızlık duyuluyor ve hemen,
millî dava meselesi öne geliyor. Şimdi soruyorum: Türkiye Cumhuriyetinin
Kıbrısla ilgili stratejik ana politikası nedir?
Kıbrıs, bir askerî üs müdür? Kıbrıs, güvenlik meselesiyle
ilgili olarak mutlaka Türkiye'nin kontrolünde tutulması gereken bir ada
mıdır? Kıbrısla ilgili, Türkiye'nin ticaret, turizm,
sanayi, serbest pazar olma gibi bir politikaları var mıdır?
Sevgili arkadaşlar, işte, bunlara doğru düzgün cevaplar
verebilmek için, burada saatlerce konuşmamız lazım ve bir Meclis
araştırması yapmamız lazım.
Bugün gelinen noktada -kimse
alınmasın ve darılmasın- Kıbrıs, bir kumarhaneler
merkezi, bir fuhuş merkezi, bir ekonomik bataklık ve aynı
zamanda, uluslararası uyuşturucu trafiğinin de
güzergâhından yapıldığı bir mekân hâline
gelmiştir. İşte, otuz sekiz yıllık politikaların
neticesi budur. Bu böyle değildir, abartıyorsunuz. veya Yanlış
söylüyorsunuz. diyorsanız, lütfen, devletin elindeki bilgi ve belgeleri
de ortaya koyarak gelin, bütün millî istihbarat belgeleriyle, bütün ekonomik
verilerle, bütün yatırımlarla, maliyenin bütün harcamalarıyla
gelin, Kıbrıs niye bu hâle geldi ve niye bu hâlde;
konuşalım. Her yıl birkaç milyar dolarlık bir para o kara
delikte kayboluyor, bunun hesabını veren yok. Gelin,
konuşalım. dediğimiz vakit de Bu bir millî davadır. Ne
yapmak istiyorsun? Sen vatan haini misin? diye hemen bildik mevzular gündeme
geliyor.
Sevgili arkadaşlar, Kıbrısla
ilgili bu değerlendirmeleri yapmazsak uluslararası politikada sorun
olmaya yine devam edecek ve aynı şekilde, mali olarak da, kültürel ve
ahlaki olarak da bu sorun Türkiye'nin ayaklarına dolanmaya devam edecek.
Bugün Kıbrıs neredeydi, nereye geldi? Güney Kıbrıs Rum
Cumhuriyeti hangi ekonomik vaziyette ve Kuzey Kıbrıs hangi ekonomik
vaziyette? Oraya harcanan paralar nereye gidiyor? Bu kara deliği kapatmak
için orasıyla ilgili, cazibe merkezi olmasıyla ilgili nasıl bir
plan hazırlıyorsunuz? Master planınız nedir? Maalesef,
bunların hiçbiriyle ilgili derli toplu bir görüşme yok, sadece
suskunluk ve millî dava var.
Sevgili arkadaşlar, bu durum böyle
devam ettirilemez ve ayrıca, bugün orada daha başka şeyler de
oluyor. Kıbrısta yaklaşık 10 bin civarında Kürt
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öğrenci öğrenim görüyor ve
bunlar üzerinde de ciddi baskılar var; en son geçen ay 14 Kürt
öğrenci, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürt öğrenci hiçbir
ciddi belge, mahkeme ve soruşturmaya dayanılmadan sınır
dışı edildi. Bunları
konuşmadığımız müddetçe tekrar -konuşmamın
başında da söylediğim gibi- bu olaylar büyüyerek ve
ayağımıza dolanarak bizleri kilitlemeye devam edecek. Otuz sekiz
yılın muhasebesini bütün hükûmetlerin ve hususen de son on yılda
mevcut Hükûmetin vermesi gerekiyor. Ne yaptınız? Buyurun anlatın
ve toplam bugüne kadar Kıbrısla ilgili harcanan para kaç milyar
dolardır? Bu soruların hiçbirisine soru önergeleriyle bile
sormamıza rağmen doğru düzgün, ciddi cevaplar alamıyoruz,
yuvarlanıp gidiyor.
En son, sevgili arkadaşlar,
Sayın Denktaşın vefatı ve cenaze töreniyle ilgili de
bazı duygularımı ifade etmek istiyorum. Bunları aynı
gün veya o günü takip eden birkaç gün içerinde ifade etmek gerekirdi ama
yanlış anlaşılabileceği veya farklı
hassasiyetleri devreye sokacağı endişesiyle bugüne
sakladım. İzniniz olursa yazılı olarak kaleme
aldığım bu duygularımı sizlere de zaman yettiği
müddetçe aktarmak istiyorum.
Düğünler de, cenazeler de bizde
önemlidir. Kimlerin gelip kimlerin gelmediği, gelenlerin nasıl
davrandığı, giyindiği elbiseler, kıyafetler, yeterince
üzülüp üzülmedikleri, hâl ve hareketleri, her şey, hemen hemen her
şey inceden inceye takip edilir düğünlerde de, cenazelerde de.
Çocukluğumdan beri her ne hikmetse ben de bu ayrıntılara dikkat
ederim. Bugün sizlere düğünlerden bahsetmeyeceğim. Sizlere
katıldığım yüzlerce cenaze töreninden birkaç tanesini
anlatmak istiyorum, hafızamdan silinmeyen ve içimi burkan birkaç tanesini
ve bu ölümleri, yine aynı tarihlerde vefat eden bazı
Müslümanların cenaze törenleriyle kıyaslamak istiyorum.
İskenderpaşa Cemaatinin
Şeyhi Profesör Doktor Esad Coşan Avustralyada bir trafik
kazasında vefat etti. Necmettin Erbakandan Turgut Özala kadar yüzlerce
ünlü ve önemli kişinin mensubu olduğu bir tarikatın lideriydi.
Tarikatın özel okulları, hastaneleri, televizyon kanalları ve
daha birçok şirket ve kuruluşu vardı. Cenaze Avustralyadan
getirildi ve muhteşem bir törenle toprağa verildi. On binlerce
vatandaşın yanında Türkiyede bilinen, tanınan ne kadar
cemaat, tarikat, vakıf, dernek, örgüt ve parti lideri varsa cenazeye
katıldı. Sayfalarca gazete ilanları yayınlandı.
Esad Coşandan kısa bir
müddet sonra vefat eden İzzettin Yıldırım ise Zehra
Vakfının lideriydi. Benim tanıyabildiğim kadarıyla
samimi bir Müslüman, dindar ve hiç evlenmediği, çoluk çocuğu da
olmadığı için inancını anlatma ve yayma
dışında bir özel hayatı da olmayan bir şahsiyetti.
Yaşantısı oldukça mütevazıydı. 29/12/1999 tarihinde İlim Grubu
tarafından -Hizbullah olarak bilinen kamuoyunda- bir Ramazan gecesi
teravih namazından sonra Üsküdarda kalmakta olduğu evden
kaçırıldı ve yaklaşık bir ay sonra 28/01/2000de
öldürüldü. İşin en ilginç yanı, Hizbullah lideri Hüseyin
Velioğlunun Beykozda polislerce öldürülmesinden iki hafta sonra cenazesi
bulundu ve henüz birkaç saat önce öldürülmüş olduğu Adli Tıp
Kurumu raporlarınca tespit edildi. Daha sonra ifadelerine başvurulan
Hizbullah mensupları kaçırmayı kabul ettiler ancak öldürmeyi
kabul etmediler. Velioğlunun öldürülmesinden iki hafta sonra kimlerin
İzzettin Yıldırımı öldürdüğü bugüne kadar devlet
tarafından açıklanmadı, tamamen mağdur ve mazlum bir ölüm
olarak tarih sayfalarına geçti. Kaçırıldığı
gecenin sabahından itibaren İzzettin Yıldırımın
arkadaşları üzerlerine düşeni yaptılar. İstanbul Adli
Tabipliğinin morgundaki cenazesinin teşhisinde bizzat ben de
bulundum. İzzettin Yıldırımın Eyüp Sultan
Camisindeki cenaze töreninde Esad Coşanın cenazesine katılan
ünlü ve önemli zevattan hiç kimse yoktu, İslami grup ve cemaatlerden ise
birkaçının dışında kimse gelmemişti.
2008 ve 2009 yılında da beni
etkileyen cenaze törenleri oldu, Cengiz Aytmatov, ünlü Kürt romancısı
Mehmet Uzun, Muhsin Yazıcıoğlu, sinemacı Halit Refiğ
ve Abdulmelik Fıratın cenaze törenleri; en son olarak da bu
yıl, geçen ay kaybettiğimiz Sayın Rauf Denktaşın
cenaze töreni. Bunları birbirine bağlayacağım biraz
sabırlı olursanız.
Cengiz Aytmatov, ünlü Kırgız
ozan; dinle, diyanetle arası ne kadar olduğu
tartışmalı, kendi özel hayatı, hatta inanç anlamında
Müslüman olup olmadığı da tartışmalı. Türkiye'nin
en büyük İslami cemaatinin en önemli kişilerinden biri cenaze
törenine katılmak için İstanbuldan binlerce kilometre uzağa,
Kırgızistana kadar gitti. Muhsin Yazıcıoğlu için de
öyle; görüşüyordum, dostluk çerçevesinde bir
arkadaşlığımız vardı. Allah rahmet eylesin.
Türkiyedeki bütün sağcı, milliyetçi -tırnak içinde- dinci
grupların en önemli şahsiyetleri askerlerin
taşıdığı Türk Bayrağına sarılı
tabutun arkasında yürüdüler. Türkiye'nin en büyük cemaatinin lideri
gazetelerde sayfalarca ilan verdi.
Halit Refiğin vefat ettiği
günün gecesi ise bir toplantıdaydım. Aynı toplantıya
katılan yine çok önemli bir cemaatin çok önemli bir kişisi ertesi gün
yapılacak cenaze törenini dahi beklemeden Bu gece mutlaka aileye taziyede
bulunmalıyım. gerekçesiyle toplantıdan izin alarak terk etti ve
koşar adım taziyeye gitti. Taziye bizim kendimizce o çok önemli
toplantımızdan daha da önemliydi.
Sayın Rauf Denktaşın
cenaze töreniyse çok yakında oldu. Uzun uzadıya
anlatmayacağım. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah
Gülden, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğandan
Sayın Bülent Arınça kadar devletimizin, siyasetimizin ve
toplumumuzun bütün önemli kişileri ya bizzat cenazeye gidip tabutun
altına girdiler veya Sayın Bülent Arınç gibi Meclis kürsüsünden
bu konudaki konuşmalarını yaptılar.
İşte arkadaşlar
şimdi de birkaç diğer arkadaşımın cenaze törenlerinden
örnekler vererek bu konuşmamı bitirmek istiyorum.
Mehmet Uzuna gelince. O zaten Cengiz
Aytmatov ve Halit Refiğ kadar bile bizim -tırnak içinde-
İslamcılarımızca dindar değildi, nasıl
ölçüyorlarsa! Edebiyat değeri ise -yine tırnak içinde-
tartışmalıydı! Kimselerin varlığını
bile kabul etmediği bir dilde, Kürtçede romanlar, hikâyeler yazmanın
ne kıymeti harbiyesi olabilirdi ki! Cenazesine katılan, ona
kıymet veren Yaşar Kemal, Şerafettin Elçi ve benim gibi binlerce
kişi de zaten onun gibi sakıncalıydı!
Abdülmelik Fırat 2009un puslu bir
sonbahar günü Ankarada bir hastane odasında vefat etti.
Hınıstaki köyünden ayrılmak istemiyor, köyü Kolhisarda ölmek
istiyordu. Çok ağırlaşınca çocukları rızası
hilafına Ankaraya götürdüler. Son günlerinde tedavi olmak bile
istemiyordu. Vasiyet etti, askerî tören de istemiyordu, Türk Bayrağı
da Kürt Bayrağı da istemiyordu. Tabutunun üzerine sadece ayeti kerime
yazılı bir örtü örttüler; inna lillahi ve inna ileyhi raciun.
İnsan Rabbine giderken Rabbinin ayetlerinden başka,
bayrakların, sancakların ne önemi olur ki! Allahtan geldik ve yine
ona döneceğiz.
Her şey istediği gibi oldu.
Ankaranın anlı şanlı büyükleri, bakanları gece
karanlığında hastaneye gelerek veya biraz daha çekinenler
telefonla başsağlığı dileklerini ilettiler; gündüz
cenaze töreninde bulunmaya yüzleri tutmadı. Hayatı boyunca
sakıncalı birinin tabutuyla bile aynı fotoğraf karesine
girmek istemediler.
Cenaze töreninde Başbakan
Sayın Erdoğan da yoktu, Cumhurbaşkanımız Sayın
Gül de yoktu, Sayın Bülent Arınç da yoktu, Sayın Necmettin
Erbakan -ki bir dönem beraber politika yaptılar- o da yoktu.
Hınıs Kolhisardaki cenaze
namazına, çok büyük bir çoğunluğu babaları ve dedeleri Şeyh
Sait Efendinin mürit ve askerleri olan köylüler katıldı; fakir,
mazlum ve mağdur köylüler; Palunun, Bingölün, Gençin, Piranın,
Gulemanın, Karayazının, Karaçobanın,
Tekbaşın, Tekmanın, Muşun ve Bingölün ve daha nice
yerlerin mazlumları.
Öğle namazı, sararan sonbahar
çimenlerinin üzerinde köy meydanında kılındı.
Yıllardır huşu içinde kıldığım en sade ve en
gariban cemaat namazı. Cenaze namazını ise amcazadesi Şeyh
Sait Efendi, Kürtçe, Türkçe, Zazaca ve Arapça cenaze namazını izah
ederek kıldırdı. Tam bir birlik ve beraberlik tablosu ve
tekbirler, evet, sadece tekbirler. Büyük
dedesi Şeyh Mahmut Efendinin de metfun olduğu, yaklaşık 4
kilometre uzaklıktaki bir dağın doruğuna doğru giden
bir cenaze. Arkasında binler ve binlerin ağzından dökülen
tekbirler: Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber ve lillahil hamd.
Evet, birkaç cenaze ve birkaç cenaze
töreni. Tam da Yunusun dediği gibi:
Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar,
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin.
Sağcıların,
milliyetçilerin, anlı şanlı tarikat ve cemaat önderlerinin,
bakanların, başbakanların ne önemi var ki? Abdülmelik
Ağabey zaten hayatı boyunca hiç kıymet vermedi onlara.
İslam âlimlerinin büyük bir
kısmı, bir insana salt zenginliğinden dolayı, mevki ve
makamından dolayı izzet, ikram gösteren bir kişinin
imanının yarısının gittiği görüşündedirler.
İslam dininin en önde gelen prensiplerinden biri, sevginin de buğzun
da Allah için olması, gösteriş ve gururun işin içine
karıştırılmaması.
Evet, Abdülmelik Ağabey zaten
hayatı boyunca böyle yaşadı ve Necip Fazılın bir
şiiri aklıma geldi:
Son gün olmasın dostum, çelengim,
top arabam,
Alıp beni götürsün tam dört
inanmış adam.
Evet, sevgili arkadaşlar,
Kıbrıstan, Kıbrıs politikasından, Sayın
Denktaşın cenaze töreninden buralara kadar geldik, bir ufuk turu
yaptık. Sanırım, zülfüyâra dokundumsa da
saygısızlık etmedim ama bütün bunları -Kıbrıs
politikası da dâhil, bu cenaze törenleri de dâhil- böyle
değerlendirmediğimiz vakit, eğriyi doğruyu doğru
düzgün ortaya koymadığınız,
koyamadığımız vakit, bugün Türkiye'nin
aradığı barışı da bulması mümkün değil,
kardeşliği de bulması mümkün değil.
Cenaze törenlerinde bile çifte standart
var ise yazıklar olsun bu kardeşliğe. Selam, bütün mazlumlara ve
barış isteyenlere olsun.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tan.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Nurdan Şanlı.
Buyurunuz Sayın Şanlı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURDAN ŞANLI (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 67 sıra sayılı
Çukurova Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampüs
Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin
en büyük devlet üniversitelerinden birisi olan Çukurova Üniversitesinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kurmayı düşündüğü kampüs
tıp fakültesi ve diş hekimliği fakültelerini kapsamaktadır.
Çukurova Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
oluşturacağı eğitim kampüsü Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin iş birliğiyle
gerçekleştirilecektir.
Çukurova Üniversitesi, ülkemizin Güney
ve Güneydoğu Bölgesinin en büyük hastanesine, tıp fakültesine ve diş
hekimliği fakültesine sahiptir. Bu itibarla, hastane
yatırımı yapmadan Çukurova Üniversitesi tıp ve diş
hekimliği fakültelerinin Adanadaki hastane ve uygulama
alanlarının kullanılması amaçlanmaktadır. Bu
tasarı ile tıp fakültesi için üç yıllık temel tıp
eğitiminin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kampüsünde, üç
yıllık stajın ise Adana kampüsünde yapılması; diş
hekimliği fakültesi için üç yıllık temel diş hekimliği
eğitiminin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kampüsünde, iki
yıllık staj programının ise Adana kampüsünde
uygulanması öngörülmektedir. Bu eğitim biçimi öğrencilerimizin
çok daha iyi yetişmesi için ideal bir model olup bundan sonra sınava
hazırlanan gençlerimiz için de teşvik edici olacaktır.
Görüşmekte olduğumuz çerçeve
protokol ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, söz konusu kampüsün
tesisi ve faaliyetleriyle ilgili olarak devlet ve vakıf üniversiteleri
için öngörülen teşvik ve muafiyetleri sağlamayı taahhüt
etmektedir.
Çukurova Üniversitesinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kuracağı kampüsün ülkemize ve
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine hayırlı olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Şanlı.
Şahsı adına Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç
Yok.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Süremiz yirmi dakikadır.
On dakika sorulara ayırıyorum
sayın milletvekilleri, on dakika da cevaba. Onun için, sisteme girmiş
olan sayın milletvekillerimize sırayla söz vereceğim.
Sorularınızı net sorarsanız, zamanı daha tasarruflu
kullanmış oluruz.
Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, geçtiğimiz
günlerde Şanlıurfada bir tarikat mensupları hastane
bastılar, bu basına yansıdı. Bu konuda bir soruşturma
açıldı mı?
İkinci sorum: Performansa
dayalı ek ödeme sisteminde -bugün yine medyada vardı- bir Türk
doktoru Nobel alsa ödülü 140 lira. Nobeli birkaç kişi alırsa bu ödül
birleştirilecek. Şimdi, 11 milyar lira maaşı
beğenmeyip 200 milyar liraya televizyonda yorumculuk yapan bir milletvekili,
4 komisyon toplantısının 3üne katılmayan, 35 açık
oylamanın 25inde oy kullanmayan, soru önergesi ve araştırma
önergesi bulunmayan, 1 defa bir dakikalık konuşma yapan bir
milletvekilinin aldığı maaşla, aldığı ek
televizyon yorumculuğuyla Nobel ödülü alan bir Türk doktorunun adaleti var
mı? Adalet ve Kalkınma Partisinin programına, felsefesine uygun
mu bu ücret dengesi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın İnce.
Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sağlık Bakanımız
cevap verirken üniversite hastanelerinin ticarethane hâline geldiğini
söyledi. Ben, buradan Türk milletine ve buradan yüce Meclise
sesleniyorum. Bir devlet hastanesinde MR hizmeti, tomografi hizmeti, radyoloji
hizmeti, fizik tedavi hizmeti, diyaliz hizmeti, acil servis hizmeti,
laboratuvar hizmeti, yoğun bakım hizmeti özelden satın
alınıyorsa bu ticarethane midir değil midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Fırat.
Sayın
Kuşoğlu
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, dün sizin konuşmanız üzerine size soru sormak istedim ama
ayrılmıştınız. Bugün de yine aynı mahiyette bir
konuşma yaptınız. Onun için sorumu tekrarlayacağım.
Siz
her platformda konuştuğunuzda eski dönem-yeni dönem diyorsunuz ve
sanki Türkiyedeki sağlık sisteminin bu dönemde yeniden
yapılandırıldığını, tümüyle modernize
edildiğini, eskinin çok kötü olduğunu anlatıyorsunuz ama bunu
bir türlü rakamlara da tam olarak dayandırmıyorsunuz. Bunun
esası, biliyorsunuz ne kadar harcama yapılıyor, sizden önce
yapılan harcamalar kaç kat artmıştır; bir de ölüm
oranı ve tedavi süresi ne kadar iyileşmiştir. Bunu ortaya
koyabilir misiniz lütfen?
Bunlar
dışında, hastane hizmetlerinin, özellikle otelcilik
hizmetlerinin iyileşmesinin tıbbi anlamı yoktur, siz gayet iyi
biliyorsunuz. Bunu rakamlara dayandıralım. Mortalite nedir,
yataklı tedavide, kalp operasyonlarındaki iyileşme oranları
nedir, buna göre konuşalım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kuşoğlu.
Sayın
Öğüt
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakan, bildiğiniz gibi, ülkemizde diş ve diş eti sorunları
toplumun yüzde 75ini kapsamaktadır. Başta kalp ve damar
hastalıklarına, yüksek düşük riskine ve birçok
hastalığa yol açmaktadır. Diş ve diş eti
hastalıkları önlenebilir hastalıklar sınıfına
girmektedir. Bu toplumsal mücadelede kamudan yararlanıldığı
kadar özel muayenehanelerden de yararlanılmalıdır diye
düşünüyorum.
Genel
tıp alanında özel sağlık kuruluşlarından hizmet
alımı yapılırken diş hekimi muayenehaneleri unutulmuştur.
16 bin diş hekimi muayenehanesi bu topluma katkı sunmak için
beklemektedir. Hizmet satın alma ne zaman hayata geçecektir? Bunu sormak
istiyorum.
Performansta
yüzde 30 maaş, yüzde 70 prim denklemi tersine döndürülmelidir. Biz, performansa hiçbir
zaman karşı olmadık, sadece bu denklemin tersine dönmesini
istiyoruz. Tam güne de en ufak bir şeyde itirazımız yok.
İtirazımız, özlük haklarının emekliliğe
yansıması üzerinedir, daha düzgün bir çalışma sisteminin
oluşturulması içindir.
Teşekkür ediyorum beni
dinlediğiniz için.
BAŞKAN- Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Sayın Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Osmaniyenin Düziçi
ilçesi 100 bine yakın nüfusu olan bir ilçe ve bu ilçedeki devlet hastanesi
geçtiğimiz aylarda uzunca bir süre yoğun bakım ünitesi
olmaksızın çalıştı. Yeteri kadar ambulans ve yeteri
kadar da ambulans şoförü olmadığı için ciddi problemlerle
karşı karşıya kaldı hastalarımız. Şimdi
de yoğun bakım ünitesi tek yatakla çalışıyor, cihaz ve
personel yetersizliği dolayısıyla, ambulanslarda da yine
sıkıntı var, şoförleri yok. Bu konuda bir düzenleme
yapabilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Türkoğlu.
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, yurt
dışından doktor ve hemşire getirileceği yönünde
basında haberler çıkmaktadır. Hangi ülkeden ne kadar doktor ve
hemşire getirmeyi planladınız? Bu konuda bir çalışma
yaptınız mı? Bununla ilgili ön çalışmanız nedir?
Hangi ülkelerden ne kadar doktor ve hemşire getireceğinizi
öngörüyorsunuz?
Bir diğer sorum da, son çıkan
Sağlık Bakanlığı teşkilat yasasını da
içine alan kanun hükmünde kararname ile klinik şeflerini
kaldırdınız, şef yardımcılarını
kaldırdınız, eğitimci olarak görevlendirdiniz ve tümünü
sözleşmeli yapmayı planlıyorsunuz. Böylece klinik
şeflerinin, şef yardımcılarının güvencesi de
ortadan kalkmış olacak. Bunların başına bir
koordinatör atadınız. Bu koordinatörler, hiçbir kıstasa tabi
olmadan, bir uzman da olabiliyor, bir profesörün başına bir uzman
atanabiliyor ve klinikleri yönetebiliyor. Bu konuda yapılacak
çalışmaları yapıp
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Dinçer.
Sayın Hilal Kaplan
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
iktidarınızın getirmiş olduğu sağlık
sistemiyle vatandaşın
hekimlere ve sağlık çalışanlarına olan güveninin
yitirildiğini, hekimlerin ve sağlık
çalışanlarının da vatandaşa Daha çok nasıl
performansa dair para elde ederim. mantığıyla
baktığı bir süreçte sağlık
çalışanlarının iş güvenliği noktasındaki
iş güvencesinin azaldığını biliyoruz. Bu çerçevede son
süreçte, acilde darp ve şiddet olaylarının
arttığını da biliyoruz. Bunun oranını
çıkardınız mı? Merak ettiğim sorulardan bir tanesi bu.
İki: Acil
servislerde bakılan hasta sayısının yüzde 75inin gerçek
acil olmadığını
Acaba bu gerçek acil
olmayışının nedeniyle mi triaj yapıp
bazılarına sonradan fatura göndermeyi doğru mu buluyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın Türkkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Sayın Bakan, Kocaelinin Dilovası bölgesinde bilindiği gibi
ciddi bir çevre kirliliği ve buna bağlı olarak çok ciddi bir
kanser hastalığı mevcut ama aynı bölgede bu ilçeye hâkim ve
rüzgâr yönünden de hiç rüzgâr almayan bir tepesine kömür tozlarının o
bölgeye çökeceği bir şekilde kömür organize sanayi bölgesi
planlanmıştır. Yöre insanının Dilovası
değil Kanser ovası ismiyle anılmasına sebep olan,
aynı zamanda yaşamsal mağduriyetlerini giderecek
çalışmalar yaparak Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesinin şimdiki
yerinden kalkması ve de kanser hastalığına sebebiyet
verecek olan oluşumların ortadan kaldırılması
konusunda çalışmalarınız olacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Türkkan.
Sayın
Eyidoğan
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkanım.
Vana giden 105
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilinden biriyim, 3 kere gittim. Orada bir
Eğitim ve Araştırma Hastanesi var, Devlet Hastanesi var. Bu
hastanede ne tür ameliyatlar yapılabiliyor? Ameliyatlar yapılabiliyor
mu? 500 hasta yatak kapasitesi hizmette mi?
Ayrıca,
gezdiğimiz çadır kentlerde genel sağlık problemlerinden bir
tanesi yoğun, çok sayıda üst solunum yolu hastalıkları ve
parazit hastalıkları, özellikle çocuklarda. Bu konuda neler
yapılıyor? Çadır kentlerdeki sağlık hizmetleri ne
durumda? Çadır kentler ne zaman kalkacak?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.
Sayın Topal
RAMİS TOPAL (Amasya)
Teşekkür ederim Başkan.
Bakanımıza soru soruyorum:
Amasya Merzifon Kara Mustafa Paşa Hastanesi fiziki olarak şahane bir hastane,
emeklerine sağlık güzel bir hastane yapıldı. Yalnız,
hastanenin eksikleri çok fazla. 1 tane çocuk doktorumuz, 1 tane beyin
cerrahı, 7 tane diş doktorumuz bulunmaktadır. Ameliyathane perişan
durumda, lambalar yanmıyor, masaları çok kötü durumda. Bunları
iyileştirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Topal.
Sayın Hasip Kaplan
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Teşekkür Sayın Başkan.
Sayın Bakan, aile hekimliğinden
sonra
Demirköy ilçesine bağlı İğneada beldesi
kışın 3 bin ama yazın 50 binin üzerinde nüfusu olan bir
yer, 100 bine kadar da çıktığı oluyor. İğneada
beldesi, oradaki sağlık ocağındaki tek hekim de Demirköy
ilçesine alınıyor aile hekimliği uygulamasından sonra.
Sağlık ocağında şu an doktor yok. Doktor
olmayınca oranın kapatılma durumu söz konusu olmuş ve
özellikle on beşe yakın köyü olan bir belde, burada doktor
yokluğu söz konusu. Aile hekimliğinde böyle bir durum söz konusu mu?
Mutlaka ilçede olmaları mı gerekir? Yoksa, burada ayrıca bir
uygulama mı var? Onu öğrenmek istedim.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kaplan.
Buyurunuz Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Değerli Başkanım,
arkadaşlarımızın sorularına teşekkür ediyorum.
Sayın İnce,
Şanlıurfada bir hastanede meydana gelen bir olayla ilgili olarak bir
soru sordular. Bu hastanemizde yöneticiler arasında meydana gelmiş
bir problem vardı. Bu problem için biz il valiliğine talimat verdik,
ilde incelemeyi başlattık. Ancak, basına yansıyan,
işte sizin de ifade ettiğiniz Tarikat mensupları hastane
bastı. şeklindeki ifadelerin -bize gelen ilk bilgiler çerçevesinde
söylüyorum, incelemenin tamamlanması gerekir- aslında pek de olayın
aslını yansıtmadığı, bölgenin kendi
yapısı itibarıyla iki farklı ailenin ya da farklı
grubun birbiriyle, yöneticiler arasındaki münakaşadan dolayı
hastanede karşı karşıya geldiği şeklinde;
incelemeyi yaptırıyoruz.
Bu, performansa dayalı sistemde
Nobel Ödülü alan birine 140 lira verilecek. meselesi için bugün basına
bir açıklama yaptık biz Sayın İnce. Aslında
üniversitelerimizde performansla ilgili ek ödemelerin nasıl dağıtılacağına
ilişkin düzenlemeler, YÖKün hazırladığı bir çerçeve
yönetmelik ve üniversitelerin de bu çerçeve yönetmelik içerisinde ortaya
koyduğu kurallarla yapılıyor. Yani burada belirlenen performans
puanlarının, gerek hasta hizmetiyle gerek öğrenciye verilen
eğitimle gerek araştırmalarla gerekse en azından bugün için
teorik olarak konulmuş olan birtakım ödüllerle ilgili puanların
ne olacağına, bunların
karşılığının ne olacağına üniversiteler
karar veriyor.
Bizim, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
yasama ve yürütme olarak, Hükûmet olarak yaptığımız, bu ek
ödemelerle ilgili üst sınırların belirlenmesidir. Biz
alınabilecek en üst sınırları koyuyoruz, burada kanun
yapıyoruz, size tasarı getiriyoruz. Daha sonra da buna göre YÖK ve
üniversiteler kendi kararlarını alıyorlar. Eğer gerçekten,
böyle bir alt düzenlemede, Nobel alan bir kişiye 140 liraya
karşılık gelecek bir puanlama yapılmışsa çok
yanlış yapılmış. Ama bunun benim
Bakanlığımla, Sağlık Bakanlığının
ya da Hükûmetin uygulamalarıyla bir ilişkisi yok. Kaldı ki bir
Nobel Ödülünün böyle performans puanıyla falan değerlendirilmesi de
mümkün değil. Yani Nobel Ödülü ya da benzeri ödül alabilecek bir
araştırmacının, bir bilim adamının çok büyük
ödüllerle ödüllendirilmesi gerekir ayrıca Türkiye tarafından, üniversitelerimiz
tarafından.
Bir milletvekilimizle ilgili olarak
ifade ettiklerinizi bence o milletvekilimizle siz burada konuşun, yani ona
benim cevap vermemi beklemeyin, çok yakışık almaz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ben
konuşuyorum da gelmiyor, gelse konuşacağım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Konuşuyorsanız, o da geldiğinde size
cevabını verir, mesele çözülür yani.
Üniversitelerin ticarethane hâline
şimdi geldiğini söylemedim Değerli Milletvekilim; Sayın
Fıratın sorusuna cevap veriyorum. Üniversiteler, özellikle tıp
fakültesi hastaneleri ticarethane hâline getirilmişti. Geçmiş köhne
düzen böyle bir düzendi yani bunu herkes biliyor, bunu bilmeyen yok ki
içimizde. Ben üniversitede çalışan bir tıp fakültesi
öğretim üyesi olarak biliyorum, değerli arkadaşlarımdan
üniversiteden gelenler var, onlar da biliyorlar, siz de vatandaş
tarafından biliyorsunuz hastalarınızı götürdüğünüz
zaman başınıza ne geldiğini. Şimdi bu sistemi
değiştiriyoruz. Bütün meselemiz, bu sistemi daha adil, daha
hakkaniyetli bir sistem hâline dönüştürmektir.
Devlet hastanelerinde vatandaştan
herhangi bir fark falan alınmıyor. Böyle bir soru da soruldu. Devlet
hastanelerinde vatandaşlarımıza hizmetler ücretsiz olarak
veriliyor, yalnızca muayene için 5 lira katkı payı
alınıyor. Bunun da ne amaçla alındığını daha
önceki sorularla ya da Meclis kürsüsünde yaptığım
açıklamalarla ifade ettim. Bu 5 lira gereksiz yere hastanelere gidilmemesi
için konulmuş olan bir katkı ücretidir çünkü biz günübirlik
hastalıklarımız için aile hekimimize gidebiliriz. Dahası,
kronik hastalardan, sürekli hastalığı olan kişilerden
-mesela diyabet hastaları, kalp hastaları, kanser hastaları- bu
katkı payları alınmıyor Değerli Milletvekilim.
Eski dönem-yeni dönem diyoruz
Sayın Kuşoğlu, buna hakkımız var elbette. Bazı
arkadaşlarımız da ifade buyuruyorlar, biz on senedir, dokuz
senedir iktidarda olan bir partiyiz, elbette bir eski dönem ve yeni dönem var.
Zaten bir eski dönem ve yeni dönem olmasaydı vatandaşımız
dokuzuncu senenin sonunda, onuncu senenin içinde AK PARTİnin
arkasında bu kadar durmazdı. Yani daha önce hatırlayın, o
parçalı koalisyon hükûmetleri bir sene, bir buçuk sene içerisinde,
bilemediniz, iki sene içinde ömrünü tamamlar giderdi. Neden acaba bu Türk
milleti, aziz milletimiz, bu kadar AK PARTİnin arkasında duruyor?
Bir eski dönem-yeni dönem gerçekten var da onun için.
Peki, sağlık harcamaları
açısından bunun anlamı nedir? Nedir eski dönem-yeni dönem? Biz
geçmişe göre Türkiyede sağlık harcamalarını 3
katına çıkarmış bir Hükûmetiz, bununla da iftihar ediyoruz
ancak şunun altını çizerek özellikle ifade etmek istiyorum:
Kamunun harcadığı para açısından
sağlığa ayırdığımız para 3 katına
çıkmış miktar, kamunun faiz dışı diğer
harcamalarıyla paralel gitmiştir. Bu hususta kamuoyunda birtakım
yanlış bilgilendirmeler oluyor, bir kafa
karışıklığına yol açılıyor. Türkiye
büyüdü, bütçemiz büyüdü, elbette sağlık gibi önemli bir alan bundan
hakkını almalı. Zaten bunu başaramasaydık, ekonomimiz
iyiye gitmeseydi, Hükûmetimiz, Başbakanımız sağlık
meselesine önem vermeseydi ben Sağlık Bakanı olarak
bunların hiçbirini yapamazdım, bu dönüşümü
gerçekleştiremezdim.
Sağlığa ayrılan
para kamu bütçesinden diğer kamu harcamalarına ayrılan parayla
atbaşı gitmiştir ve çok verimli bir biçimde
kullanılmıştır, verimli bir biçimde kullanmaya da devam
edeceğiz.
Yaklaşık olarak 600 dolar civarında
-kura göre bu değişiyor, bir de son yılın hesapları
henüz çıkmadı, onun için kesin konuşamıyorum- bir toplam
sağlık harcaması var kişi başına. Bunun 450
dolara yakınını kamu olarak biz harcıyoruz, geri
kalanın 50 dolarını özel sektör yatırım yapıyor,
100 dolarını da vatandaş kendisi harcıyor, kişi
başına, ortalama. Onun için, verimli bir sistemden bahsediyoruz.
Mesela En önemli göstergelerden anne
ve bebek ölümleri ne oldu? derseniz, çok doğru bir sorudur bu. Hep OECD
ülkeleriyle kıyaslamalar yapıyoruz. OECD ülkelerinin 1960la 1990
arasında anne ölümlerinde aldığı yolu Türkiye Cumhuriyeti
son sekiz yılda almıştır. OECD ülkelerinin bebek
ölümlerinde 1960tan 1990a kadar aldığı yolu, aşağı
yukarı yirmi beş-otuz yıl içinde aldığı yolu
Türkiye Cumhuriyeti sekiz yıl içinde almıştır. Anne
ölümleri yüz binde 70ten yüz binde 15lere, bebek ölümleri binde 30dan binde
10lara kadar çekilmiştir. Bu düzelmeler, bu iyileşmeler önümüzdeki
yıllarda da devam edecektir.
Sayın Öğütün diş
hekimlerimizle ve diş hekim muayenehaneleriyle ilgili sorduğu soruyla
alakalı olarak: Biz Sağlık Bakanlığı olarak
muayenehanesi olan diş hekimlerimizle Sosyal Güvenlik Kurumu arasında
bir ara yüz oluşturmaya çalışıyoruz. Aslında,
doğrusu, ben Sağlık Bakanı olarak bu hizmetin diş
hekimi muayenehanelerinden alınmasına taraftarım ancak sonuçta
bu bir sigortacılık çalışması gerektiriyor, buraya ayrıca
para da ayırmak gerektiriyor. Söylediğim gibi, bir ara yüz
oluşturmaya çalışıyorum.
Şu anda Türkiyede uzman
hekimlerimiz açısından sabit maaş, sabit gelir diyelim -onun bir
kısmı da döner sermayeden geliyor ama sabit gelirdir- sabit gelir ve
ek ödeme oranları aşağı yukarı birbirine eşittir
Değerli Milletvekilim. 3.400 lira civarında sabit gelir var, 3.400
lira civarında da uzman hekimlerimizde ortalamadan bahsediyorum- ek ödeme
var.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Dişte öyle değil ama.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Aslında dişte de öyle çünkü bordrodaki maaş
dışında ek ödemeden gelen bir miktarı biz şimdi
sabitledik. Döner sermayeden geliyor ama o sabit bir paradır,
dolayısıyla aşağı yukarı yarı yarıya
hâle gelmiş durumdadır.
Özlük hakları konusunda, özellikle
emeklilikle ilgili olarak konuşmamda da ifade ettim, hakikaten burada
iyileştirme yapmamız gerekiyor.
Osmaniye ile ilgili sorusuna Sayın
Türkoğlunun: Bunu incelettireyim, herhangi bir eksiklik varsa,
onları inşallah karşılarız.
BAŞKAN Sayın Bakan,
süremizin sonuna geldik.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Bitti mi efendim?
BAŞKAN Süremiz doldu efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) O zaman, geri kalan sorulara yazılı olarak cevap
vereceğimi ifade edeyim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Biz teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.15
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Çukurova Üniversitesinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampus Kurmasına İlişkin
Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmış, maddelerine geçilmesi kabul
edilmişti.
Şimdi 1inci maddeyi okutuyorum:
ÇUKUROVA
ÜNİVERSİTESİNİN KKTCDE KAMPUS KURMASINA
İLİŞKİN ÇERÇEVE PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1- (1) 15 Kasım 2009 tarihinde Lefkoşada imzalanan
Çukurova Üniversitesinin KKTCde Kampus Kurmasına İlişkin
Çerçeve Protokolün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Gruplar adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Ümit Özgümüş.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özgümüş.
CHP GRUBU ADINA ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çukurova
Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampus Kurması
Yasa Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuya girmeden önce sizinle paylaşmak
istediğim bir şey, bugün bu kanun tasarısından önce gündeme
gelip ertelenen İç Tüzük değişikliği meselesi. Bundan
memnuniyet duyduğumu söylemek istiyorum. Umarım ki bu geçici bir
erteleme değildir, umarım ki geçen hafta olduğu gibi bir
dayatmayla, bir oldubittiyle tekrar Meclisin gündemine gelmez ve geçen hafta
yaşadığımız, yaşamak istemediğimiz, benim de
içinde olmak istemediğim olayları tekrar yaşamayız çünkü bu
olaya, yani geçen hafta yaşamak istemediğimiz olaylara ne yazık
ki bizi sizler zorladınız, bize başka alan
bırakmadınız. Bu kürsüyü korumak, bu kürsünün onurunu korumak
zorunda bıraktınız bizi. Daha önceki dönemde Türkiyede
basını ele geçirdiniz. Basının bir kısmını,
bizim verdiğimiz, halkın, vatandaşın verdiği
vergilerle bir gruba kredi olarak verip bazı basın
kuruluşlarını aldınız. Daha sonra, bazı
basın kuruluşlarını baskıyla
yıldırdınız,
tehditle yıldırdınız. Sonra, bizim burada kendimizi
halka anlatabileceğimiz, öneriler getirebileceğimiz yasa maddeleri
üzerinde, teklifler üzerinde görüş bildireceğimiz Meclis TVyi
kıstınız. En son olarak da Meclis TVnin çalışma
saatleri içerisinde muhalefetin burada kendini ifade etme imkânını
ortadan kaldıracak Tüzük değişikliğini getirdiniz.
Değerli arkadaşlar,
burası, bu nokta Türkiye Büyük Millet Meclisinin en kutsal yeridir.
Burası Türkiye milletinin sesidir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sesidir
ama aynı zamanda milletin sesidir. Bir gün öncesine kadar burada
selamlaştığımız, koridorda selamlaştığımız,
komisyonlarda beraber çalıştığımız arkadaşlarımızla
bir gün sonra koridorda karşılaştığımız
zaman, değerli milletvekillerinin başlarını farklı
taraflara çevirdiğini gördük.
Şimdi, bakın, Türk Ticaret
Kanununda nisaplar meselesi vardır yani oy yeter sayıları,
karar yeter sayıları. Şimdi, şirketlerde, limitet
şirketlerde, anonim şirketlerde bazı kararları yüzde 25
nisapla alabilirsiniz, bazı kararları yüzde 51le,
bazılarını yüzde 75le ama limitet ve anonim şirketlerde,
çok ortaklı şirketlerde ortakları ilzam eden, onları
yeniden sorumluluk altına sokan ya da hak kaybına uğratacak olan
maddeleri ancak ve ancak yüzde 100 nisapla geçirirsiniz, karar yeter
sayısı yüzde 100dür. Yani bir limitet şirkette sermaye
artıracaksanız, bir anonim şirkette şirketin nevini
değiştirecekseniz eğer, yüzde 99 oy çoğunluğunuz olsa
bile o kararı alamazsınız ve geçiremezsiniz. Burasını
da onunla paralel düşünürsek eğer, yüzde 50 oy çoğunluğunuz
var ama buranın başka paydaşları da var, buranın
başka yüzde 50 paydaşları da var ve eğer o
paydaşların konuşma hakkını kısıtlıyorsanız,
onların haklarında kısıtlamaya gidiyorsanız yüzde
51le, 60la, 70le bu kararları geçiremezsiniz. Bırakın
buradaki muhalefet partilerini, burada eğer 1 tane, 2 tane
bağımsız üye olsa bile onların sesini kısacak,
onların konuşma sürelerini kısacak, onların yasama
faaliyetlerine katılacakları maddelerde eğer
kısıntıya gidiyorsanız o zaman uzlaşmayla yapmak
zorundasınız, uzlaşmayla yapmak zorundadır. Umarım ki
bu ertelemenin sonucunda uzlaşmayla gelir Tüzük değişikliği
yoksa burada parmak sayısı fazlalığıyla ya da geçen
gün, çarşamba günü burada yaşanan, gece saat birden sonra üzerimize
saldırarak sayısal çoğunlukla bizi
yıldıracağınızı ve geri adım
atacağımızı bekliyorsanız önümüzdeki günlerde
yanıldığınızı göreceksiniz. Yani biz bir
gelenekten geliyoruz. Biz, 12 Eylülde, 12 Eylülün cezaevlerinde elimiz kolumuz
bağlı, işkenceye, işkencecilere boyun eğmemiş ve
onurunu dik tutmuş insanlarız. Bugün burada kaba kuvvetle
karşı karşıya kalırsak 8 tane, 10 tane, 20 tane
fazlasınız diye bunun karşısında boyun eğmeyiz,
bu kürsünün onurunu korumaya devam ederiz. Umarım bu
kararlılığımızı denemezsiniz.
Çukurova Üniversitesi, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde bir kampüs açmak istiyor, yasa geldi. Elbette, buna
karşı çıkacak durumumuz yok. Çukurova Üniversitesi bugün,
Türkiye'nin de göz bebeği olan, Türkiye'nin en önemli üniversitelerinden
biri tanesi. 14 fakültesi var, 4 yüksekokulu, 12 meslek yüksekokulu, 1
konservatuar, 3 enstitü, 25 araştırma merkezi, 2 bine yakın
öğretim üyesi ve 40 bine yakın öğrencisi var. Özellikle,
bölgenin sağlık alanında otorite, uzman bir üniversitesidir. Bu
bilgisinden, birikiminden, deneyiminden yola çıkarak Kuzey
Kıbrısta bir kampüs açması elbette yararlıdır. Üçlü
yararı var: Bir tanesi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
ekonomik katkısı olacaktır. İkincisi, şu anda Türkiye
üniversitelerinde kontenjan bulamayan öğrenciler Balkan ülkelerine veya
Kafkas ülkelerine giderek orada eğitim görmektedir, bu şekilde
Kıbrısa giderek eğitim görecektir. Üçüncü olarak da Çukurova
Üniversitesi devletten yeterli ödenek alamadığı zaman ona da
ekonomik olarak katkısı olacaktır. Ama şunu söylemek
istiyoruz: Türkiyede şu anda önemli olan şey, üniversitelerin
sayısını artırmak değil, üniversitelerin
niteliğini artırmak, üniversitelerin kalitesini
artırmaktır. Ne yazık ki üniversitelerin kalitesi 12 Eylül
döneminden sonra kademeli olarak gittikçe bozulmakta ve sizin döneminizde eski
uygulamalara devam edilmektedir.
Bütün dünyada ya da bütün dünyada değil, demokratik
ülkelerde, sanayisi gelişmiş ülkelerde üniversiteyi üniversite yapan
üniversitelerin özerkliği, mali bağımsız özerkliği,
düşünce özgürlüğü ve ortaya çıkardığı
düşünceleri de ifade edebilme özgürlüğüdür. Türkiyede bunu
yapabilmek için öncelikle Yükseköğretim Kurulunun, YÖKün
kaldırılması gerekir. Siz 2002de iktidara geldiğinizde,
2002-2003 programında o zaman YÖKten, şu anda bizden daha fazla
şikâyet eden bir siyasi iktidarsınız ve Hükûmet
Programınızda YÖKün düzeltileceği ve üniversitelerin birçok
düşüncenin özgürce tartışılacağı bir forum
olacağı yazılı. Ama biraz önce arkadaşım da
söyledi, o dönemde YÖKten en çok siz şikâyet ederken YÖKü şu anda
ele geçirdiğinizde YÖKü kullanmaya başladınız ve
üniversitelerin demokratik özerkliğini, bilimsel özerkliğini yok
ettiniz.
2 bin kişilik bir üniversiteyle 40 bin kişilik
bir üniversite, vakıf üniversitesiyle devlet üniversitesi aynı
çatı altında yönetilemez ya da üniversitede rektörlük için
başvuran 6 kişiden bir üniversite hocası 1.200 oy alırken
bir başkası 300 oy alıyor, bunlar YÖKe gidiyor, YÖK en az oy
alanı listenin başına koyarak Cumhurbaşkanına
gönderiyor, Cumhurbaşkanı cemaate yakın olan, bize yakın
olan birisini alıp götürüp üniversitenin başına koyuyor. Bir
tarafta 1.200 oy alan birisi varken bir tarafta 150, 200 oy alan, bizden birisi
üniversitenin başına geldiği zaman orada o rektörün
saygınlığını artık siz düşünün.
YUNUS KILIÇ (Kars) Onu en iyi siz yaptınız
ama.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Siz de
yaptınız, doğru.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Şimdi, bu,
savunma değil. En azından eğer o dönemde, geçmiş dönemde bu
yapılmışsa Suimisal misal olmaz. diye bir genel kaide
vardır, o zaman oturur düzeltirsiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) O zaman
eleştirmeyin.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Zamanım olsa
Hükûmet Programında söylediklerinizi açıklarım. Üniversitelerin
ne hâle geleceğini, YÖKten şikâyetlerinizi açıklarım ama
şu anda zamanım daraldı, başka bir zaman tekrar
konuşuruz.
Tabii, sadece YÖK ve üniversiteler değil, aynı
şekilde şu anda üniversitelerde öğrencilere uygulanan zulüm de
12 Eylül döneminden farklı değil. O zaman yine siz çok
şikâyetçiydiniz ama bugün aynı noktaya geldiniz.
Bakın -geçen hafta burada
konuşuldu- Yılmaz Güney afişlerini asan öğrencilere okuldan
uzaklaştırma cezası verildi. Biraz evvel söyledim, AKPnin
Hükûmet Programında, 82, 83te var; Üniversitelerde özgür düşünce
ortamı olacak. diye manzumeler var orada. Yılmaz Güneyin şu
anda on bir tane filmi Kültür Bakanlığı tarafından devlet
arşivine kondu.
Bakın, Pamukkale Üniversitesinde
öğrenciler YÖKü tiyatroyla protesto etti diye onları bir ay okuldan
uzaklaştırdınız. YÖKü biz de protesto ediyoruz, YÖKü siz
de protesto ettiniz. Eğer öğrencilerin YÖKü protesto etme
imkânını -tiyatroyla, skeçle veya bu tür olaylarla, o imkânları-
elinden alırsanız, geçmişte başka türlü örgütlenmelere
giderek nasıl protesto edeceğini hepimiz çok iyi biliyoruz.
Öğrencilerin başka bir
isteği parasız eğitim. Evet, parasız eğitim istemek ya
da parasız eğitim pankartı açmak suçsa ben o suçu
işliyorum, partimiz de o suçu işliyor çünkü bizim, Cumhuriyet Halk
Partisinin programında da sosyal devlet, sosyal eşitlik ilkesi adına
üniversitelerin parasız olması var, biz de parasız eğitim
istiyoruz. Kızılayda hangi siyasi görüş -sağcı, solcu
veya başkası- parasız eğitim istiyorsa, imza
kampanyası açtıysa, şimdi ve bundan önceki dönemde,
adımı, soyadımı, unvanımı yazarak hepsine imza
attım çünkü çocuklar üniversiteye gelinceye kadar, babaları,
anaları, kendilerine eşit imkân, sosyal adalet sağlansın
diye, fırsat eşitliği yaratılsın diye vergiler
veriyorlar ve çocuklarına fırsat eşitliği
yaratılmasını istiyorlar. Evet, parasız eğitim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla)
Bundan dolayı eğer çocuklar cezaevine girecekse, ceza alacaksa, biz
de o cezayı almaya razıyız. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özgümüş,
teşekkür ederiz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Adana Milletvekili Ali Halaman.
Buyurunuz Sayın Halaman. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ HALAMAN
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra
sayısı 67 olan, Çukurova Üniversitesi ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetine kurulacak olan kampüsün kurulmasıyla ilgili kanun
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Kıbrıs dendi mi Rauf
Denktaş akla gelir, onu rahmetle anmadan geçemeyeceğim. Yine dün
Şırnak Uluderede şehit olan askerlerimizi rahmetle
anıyorum.
Çukurova Üniversitesi; 14 fakülte, 4
yüksek okul, 13 meslek yüksekokulu, 1 devlet konservatuarı, 3 enstitü, 25
araştırma uygulama merkezi ile ülkemizin gelişmiş
üniversiteleri arasında yer almaktadır.
Öğretime ve araştırmaya
verdiği önemle, kütüphaneleri, laboratuvarlarıyla ülkemize nitelikli
bireyler kazandırmayı amaç edinmiş olan Çukurova Üniversitesi,
ana şehir merkezine 10 kilometre uzaklıkta, Seyhan baraj gölü
kıyısında yeşillikler içerisinde eğitim ve
öğretim yapmaktadır.
Çukurova Üniversitesi 1.871
öğretim elamanı, 32.700 lisans, ön lisans ve 2.600'ün üzerinde yüksek
lisans, doktora olmak üzere yaklaşık 35.300 öğrencinin
eğitim ve öğretimde görev aldığı yerdir.
Üniversitemizde, çeşitli Avrupa ülkelerinden ve Orta Doğu
ülkelerinden gelen öğrencilerimiz, üniversitemizde kampüs içindeki
fakültelerimizde öğrenim görmektedir.
Balcalı kampüsünde yer alan Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı 1.608'i kız 1.204'ü
erkek olmak üzere toplam 2.812 yatak kapasiteli Fevzi Çakmak Yurdu
öğrencilere barınma olanağı sağlamaktadır. Kent
merkezinde ise, yine Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna
bağlı 544 öğrenci kapasiteli Hacı Sabancı Kız
Öğrenci Yurdu ile 418 öğrenci kapasiteli Sümer Erkek Öğrenci Yurdu
hizmet vermektedir.
Üniversitenin Balcalı Kampüsünde,
kapalı yüzme havuzu, halı futbol sahaları, voleybol, basketbol
sahaları, tenis kortları ve Çukurova Üniversitesi Spor Kulübü ise
Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu öğretim üyelerinin de
desteğiyle 16 branşta 650 aktif sporcu ile üniversitemizi temsil
etmektedir.
Çukurova Üniversitesi elektronik
ortamda çeşitli konularda yurt içi ve yurt dışı veri
tabanlarıyla yirmi beş tam metin dergiye erişim
sağlamaktadır.
Çukurova Üniversitesi, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine yakın bir noktada bulunan ülkemizin
büyük devlet üniversitelerinden biridir. Adana ve Lefkoşa arasında
yoğun bir hava yolu ulaşımı mevcuttur.
Çukurova Üniversitesi, ülkemizin Güney
ve Güneydoğu bölgelerinin en büyük hastanesine, tıp fakültesine ve
diş hekimliği fakültesine sahiptir. Bu itibarla Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde hastane yatırımı yapmadan,
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Diş Hekimliği
fakültelerinin Adana'daki hastane ve uygulama alanlarının
kullanılması, Tıp Fakültesi için 3+3 yıllık, yine üç
yıllık stajın ise Adana kampüsünde yapılması için,
yine Diş Hekimliği Fakültesi için 3+2 yıllık, üç yıllık temel diş hekimliği
eğitiminin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ve iki
yıllık staj programının ise Adana kampüsünde yapılması,
öğretim programlarının uygulanması mümkün görünmektedir.
Bu durumda Çukurova Üniversitesi Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kampüsü diploması alacak öğrenciler
için teşvik edici olacak ve öğrencilerimiz tıp ve diş
hekimliği eğitimi için Orta Doğu, Balkan ülkeleri ve başka
ülkelerdeki programlar yerine Kıbrıs'a yönlendirilebilecektir.
Yine Adana'da kurulan Bilim ve
Teknoloji Üniversitesi, 2011 yılında kurulan bir devlet
üniversitesidir. Bunun bünyesinde, Mühendislik ve Doğa Bilimleri
Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, yine Denizcilik
Fakültesi, Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Hukuk
Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi gibi bazı fakültelerden
oluşmaktadır.
Bundan dolayı Çukurova
Üniversitesinin Kıbrısta kampüs açmasını bir Adana
Milletvekili olarak çok uygun görüyoruz. Dolayısıyla bu kanun
tasarısıyla ilgili elimizden ne geliyorsa gayreti içerisinde
olacağız.
Bu duygularla, Çukurova Üniversitesinin
rektörlerini, dolayısıyla görev alanları tebrik ediyor,
başarılar diliyor, Cenabıhak yardımcıları olsun
diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Nurdan Şanlı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Şanlı.
NURDAN ŞANLI (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 67 sıra sayılı
Çukurova Üniversitenin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampus
Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesiyle
ilgili söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Çukurova Üniversitesinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde oluşturacağı eğitim
kampüsü, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
iş birliği ile gerçekleştirilecektir. Bu eğitim biçimi,
öğrencilerimizin çok daha iyi yetişmesi için ideal bir model olup
gençlerimiz için de teşvik edici olacaktır.
Dolayısıyla Çukurova
Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampüs
Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün onaylanmasının
uygun olduğunu belirtir, bir kez daha Çukurova Üniversitesinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kuracağı kampüsün ülkemize ve
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine hayırlı olmasını
diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Şanlı.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Emrullah İşler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın İşler.
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, sözlerime
başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. 67 sıra
sayılı Çukurova Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde
söz almış bulunmaktayım.
Bilindiği gibi daha önce
Kıbrısta Orta Doğu Teknik Üniversitesi bir kampüs
kurmuştur. Orada Orta Doğu Teknik Üniversitesinin Kıbrıs
diplomasını alarak öğrenciler eğitim görmektedirler.
Ayrıca İstanbul Üniversitesinin de yine orada bir kampüs kurma
çalışmaları devam etmektedir. Ancak Çukurova Üniversitesi oraya
bir tıp fakültesi ve diş hekimliği fakültesi kurma gayreti
çerçevesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmetinin kendilerine
tahsis etmiş olduğu kampüs alanında bir tıp fakültesi ve
diş hekimliği fakültesi kurma kararı almıştır. Bu
karar, YÖKün muadili olan Kıbrıstaki YÖDAK tarafından da uygun
bulunmuştur.
Esas itibarıyla Çukurova
Üniversitesine baktığımız zaman Türkiyenin en büyük
üniversitelerinden birisidir. Adana, Kıbrısa yakın bir
ilimizdir. Adanayla Ercan Havaalanı arasında yoğun bir hava
trafiği de söz konusudur. Dolayısıyla ulaşımda bir
sıkıntı olmayacağı aşikârdır.
Bu fakülte kurulacak kampüste temel
eğitimi üç yıl tıp fakültesinde orada alacak öğrenciler,
diğer üç yıl stajlarını ise Adanada yapacaklar. Aynı
şekilde diş hekimliği fakültesinde de temel eğitim üç
yıl Kıbrısta yapılacak, iki yıl ise yine Adanada
staj olarak yapılacaktır.
Hacettepe Üniversitesi bildiğiniz
gibi Yakın Doğu Üniversitesindeki tıp fakültesine öğretim
elemanı göndererek katkı sağlamaktadır. Yakın
Doğu Üniversitesinin aslında orada muhteşem bir de hastanesi
bulunmaktadır. Dolayısıyla oraya bir hastane açmak yerine,
böylece bir tıp fakültesi açarak oraya destek vermenin daha yararlı
olacağını zaten Çukurova Üniversitesi Rektörü de komisyonda
yapmış olduğu görüşmede, konuşmada ifade
etmişlerdir. Bu, doğru bir adımdır. Orada bir hastane
açmanın çok rantabl ve doğru bir yatırım
olmayacağı kesindir. Dolayısıyla böyle bir
yatırımın yapılmasında ben şahsım adına
büyük fayda görüyorum.
Diğer yandan Kıbrısta
bildiğiniz gibi, Kıbrıs
gelirlerinin büyük çoğunluğunu turizmden sağlamakta.
Aslında Kıbrısı bir eğitim merkezi hâline getirmek
Hükûmetimizin politikaları arasındadır. Kıbrısta çok
sayıda üniversite bulunmaktadır, özel üniversiteler bulunmaktadır.
Biraz önce söylediğim gibi, ODTÜnün de kampüsü bulunmaktadır ama bu
Çukurova Üniversitesinin açacağı kampüsün de Kıbrısta,
Kuzey Kıbrısta eğitimi canlandıracağı
aşikârdır. Dolayısıyla, yurt dışından çok
sayıda öğrencinin oraya eğitim almak için -başta Türkiye
olmak üzere- gideceği de beklenmektedir.
Esas itibarıyla,
Türkiyede okuyamayan, tıp fakültesi okumak isteyen çoğu
öğrencilerin başka ülkelere gittiğini de biliyoruz. Özellikle
eski Doğu Bloku ülkelerinde eğitim seviyesinin düşüklüğü de
işin uzmanları tarafından zaten ifade edilmektedir.
Dolayısıyla, Türkiyeden Kuzey Kıbrısa tıp fakültesi
ve diş hekimliği fakültesi okumak için gidecek öğrencileri bu
akıllı yatırımla oraya yönlendirmenin doğru
olacağını düşünüyorum.
Biz Türkiye olarak Kıbrısı
her zaman destekliyoruz, Kıbrısın yanındayız.
Efendim, Kıbrısta, Kıbrısın dünyada
tanınması, Kıbrısın çeşitli ülkelerde, bizim iyi
ilişki içerisinde olduğumuz ülkelerde ticaret ofisi
açılması konusunda hep ikili görüşmelerde bunu ifade ediyoruz.
Aynı zamanda Kıbrıstaki üniversitelerimizden bahsediyoruz ve bu
ülkelerin Kıbrısa öğrencilerini yönlendirmelerini tavsiye
ediyoruz.
Burada biraz önce konuşan
değerli bir milletvekili arkadaşımız Meclis kürsüsünün
onurunu korumaktan bahsetti. Maalesef, geçen hafta çok talihsiz bir olay
yaşandı burada. Sözlerimi bitirmeden şunu söylemek isterim: Bu
Meclisin, bu kürsünün onuru bu kürsü işgal edilerek korunmaz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İşler.
Soru-cevap bölümüne
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Milletvekili, herhâlde, daha önce defalarca
anlatmamıza rağmen duymamış.
Bir, biz Meclisi
işgal etmedik ama böyle bir eylem yapmayı, baktık biz,
araştırdık, daha önce bunu Sayın Bülent Arınç
yapmış.
Yine İç Tüzük
tartışmalarında, eski Meclis Başkanı Sayın Mehmet
Ali Şahin, Sayın Bülent Arınç Refah Partisi milletvekiliyken
İç Tüzük değişimlerinde, İç Tüzük teklifleri gündeme geldiğinde,
burada bir ölüm olayı
gerçekleştiğinde aynı işlemi yapmışlar,
dolayısıyla bize anlatacağına önce kendi Bakanına
anlatırsa Sayın Vekil daha iyi olur diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın İnce, kayıtlara geçmiştir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Konuşmacının belirttiği gibi geçmişte bu
uygulamaların yapılması bugün de bu uygulamaların
yapılmasının doğruluğu anlamına gelmez.
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri
geçen hafta bu kürsüyü işgal ettiler. Bu kürsünün korunması
milletvekillerinin burada ancak konuşturulmasıyla mümkündür, bizim
milletvekilimiz bu kürsüde konuşturulmadı. Bu kürsü kutsal bir
kürsüdür ve Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
sözünün temsilcisi olarak bütün milletvekillerimizin kullanımına
açık bir kürsüdür. Ancak, CHPli milletvekili
arkadaşlarımız bu kürsüyü koruma adına işgal
etmişlerdir. Kimi, nereden koruduklarını kendilerine sormak
isterim. Onlar milletvekiliyse biz de milletvekiliyiz ve bu kürsü ancak
milletvekilinin burada konuşmasıyla korunmaktadır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bahçekapılı.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım, efendim, tabii bu kürsü ne AKPnin ne CHPnin, milletin
kürsüsü. Bu durumda bizim çağrımız şudur: Bu milletin
kürsüsüyse milletin sesini kesecek, siyasi parti gruplarının bu
konuda konuşma sürelerini parmak çoğunluğuyla kesmek isteyen bir
İç Tüzük Teklifine karşılık da iktidar partisinden bu
konuda bütün siyasi partilerle uzlaşma sağlayıp böyle bir
dayatmadan vazgeçmesini de bu konuşmayla bir taahhüt altına
alındığını da görüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Bahçekapılı saat 19.00da televizyon
yayınlarının kesileceğini herhâlde biliyor ve bunun için
MİT yasasını cuma günü getirmeyi, televizyon yayını
yokken milletten gizlemeyi, saat 19.00dan sonra burada olanları milletle
buluşturmamayı, bunu düşünen iktidarın kendisidir.
İkincisi, Meclis açıkken
kanun hükmünde kararnameler çıkarılmıştır.
Anayasanın hükmü açıkken, onlar ivedilikle görüşülür derken, ne
yazık ki burada görüşülmemektedir. On beş maddelik derleme
kanunu temel kanun olarak iktidar getirmektedir. Burada İç Tüzük dayatmaları,
televizyon yayınlarının kesilmesi, kanun hükmünde kararnameler,
bütün bunlar baskı rejiminin bir ürünüdür; biz buna direndik, milletin
sesini korumaya çalıştık. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
İnce...
Lütfen, konu netlikle
anlaşılmıştır sayın grup başkan vekilleri.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, bugün... Son sözüm...
BAŞKAN Lütfen...
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Son sözü söylüyorum: Bugün Meclis saat 13.00te
açıldı ve bugün, şu anda saat altıya çeyrek var ve bu kadar zaman zarfında muhalefet
gerektiği şekilde konuyla ilgili olsun olmasın
konuşuyorlar, hiçbir müdahalemiz yok, son derece
saygılıyız. İç Tüzükün gereklerini yerine getiriyorlar.
Bundan ötesi, sadece siyasi bir rant ve popülerlik kazanmak adınadır
ve bizim için de hiç itibarı yoktur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Bahçekapılı, konu anlaşılmıştır.
Teşekkür ederiz.
Şimdi sayın
milletvekilleri, soru-cevap bölümüne geçiyorum.
Madde üzerinde on dakika
soru-cevap işlemi yapacağım. Beş dakika sayın
milletvekillerine söz vereceğim, birer dakikayla sınırlı
olduğunu tekrar hatırlatıyorum.
Sayın Demir...
NURETTİN DEMİR
(Muğla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, geçen
hafta Milasın köylerine gittim. Özellikle aile hekimliği
aksamaları sonrası köy halkı ilaçlarını
yazdıramıyorlar. Yani merkeze ya da hastaneye gittikleri zaman Aile
hekimleri yazacak. diye köylüler, hastalar mağdur oluyor. Bu,
Muğlada, özellikle Milas bölgesinde ve bazı köylerde sıkça
gördüğümüz bir olay; diğer illerden de zaman zaman geliyor. Bu
organizasyonun sağlanmasını özellikle talep ediyorum.
İkincisi, diş
hekimliğinde uzman olan kişilerin, 250 kişi civarında
sanıyorum, bunların uzman kadro konusunda
çalışmalarınız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Sayın
Atıcı...
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yine
Halkımız sadece 5 lira katkı payı ödüyor. diyerek
halkımızı yine yanılttınız çünkü
halkımız sadece 5 lira katkı payı ödemiyor, bunu siz de çok
iyi biliyorsunuz. Hastaneye gidiyor
5 lira, reçete yazılırsa 3 lira, üç kalemden fazla, beş kalem
yazılırsa mesela 2 lira da ek yani etti 10 lira; on gün içerisinde
iyileşmeyip başka doktora giderse 15 lira ödüyor, toplam 25 lira
ediyor; özel hastaneye giderse de 39 lira ediyor bu hesap Sayın Bakan, 5
lira değil. Lütfen halkı yanıltmayın.
Bir de bunlar yetmiyormuş gibi
gelir vergisinden para ödeyen vatandaşımızın üzerine bir de
GSSden, genel sağlık sigortasından para bindirdiniz. Eh, ne
diyeyim artık ben size?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Atıcı.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Sağlık
Bakanımıza soruyorum: Adananın Kozan ilçesinde bir hastane
yapacağız. diyerek Adana AKP milletvekilleri sürekli yerel
basında vurgu yapıyor. Ben bu hastanenin ne zaman yapılacağını,
-ihalesi yapıldı mı, şartları oluştu mu- sormak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Sayın Öz
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere kısaca bir yavrudan
bahsetmek istiyorum. İklim İncedemiroğlu, üç yaşında,
doğuştan skolyoz hastası yani sol tarafında dört
kaburgası fazla, sağ tarafta ikisi eksik, çaresi uzman bir doktor
tarafından ameliyat edilmesi. Aslında iyi bir doktoru vardı ama
Tam Gün Yasası nedeniyle 9 Eylül Hastanesinden ayrıldı ve özel
hastaneye geçti. Şimdi, o doktora ameliyat olabilmesi için bu
kızın ailesinin 30 bin liraya ihtiyacı var. Sağlık
Bakanlığının İklim gibi yavruların Tam Gün
Yasasından sonra yaşadığı bu durum mağduriyet değil
midir? Bu çocuğumuza Tam Gün Yasasını delen bir uygulama
yapılıp tedavisi yapılabilir mi?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, aslında
ben soru sormayacaktım ama bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum.
Biz hem siyasetçi olarak hem millet
olarak sevdik mi hatasını görmüyoruz, kızdık mı iyi
yönünü görmüyoruz. Herhâlde bunları en iyi törpülemesi gereken dünya
görüşü olarak insanlardan biri sizsiniz. Yani siz de eskidiniz, on sene
oldu, on senedir Türkiyeyi yönetiyorsunuz. Eskiyle çok
uğraşmayın artık, eskiyle uğraşmaya
başladığınızda kendinizle de
uğraşıyorsunuz.
Şimdi, ben soruyu soruyorum: Acaba
Türkiye'de hâlen açıktan para alınmadığına,
bıçak parası denen bir şeyin olmadığına
inanıyor musunuz?
İkinci sorum -çok üzülerek
soruyorum bunu, istismar etmek için değil- Sayın Başbakanın
ameliyatıyla ilgili yönetmeliklere, kanuna aykırı birtakım
usul hatalarının olduğu söyleniyor. Ee, Sayın
Başbakanı bir vatandaş gibi eğer usul hatasız biz
yapamıyorsak bu ameliyatları, muayeneleri veya bir vatandaş
Başbakanın statüsünde bu ülkede aynı usulleri çiğneyerek mi
acaba olmak zorunda? Çünkü yapan doktorların hukuku çiğnediği
konusunda kamuoyunda tartışmalar var. Acaba bu doktorlar
hakkında soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Uzunırmak.
Buyurunuz Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum size ve
değerli arkadaşlarıma.
Milasın köylerinde ya da
başka bir köyde aile hekimleri köylülerin ilacını yazmıyor
gibi bir bilgi geldi. Ben Milastaki durumu araştıracağım,
normalde böyle bir şeyin olmaması gerekir. Yani uygulamayla ilgili
olarak, ortaya koyduğumuz sistemle, yeni sistemle ilgili olarak
oluşmuş bir şey olduğu kanaatinde değilim, belki
uygulamayla ilgili bir hata olabilir. Ben meseleyi incelettireceğim,
elbette vatandaşımızın ilaçlarını kolayca
yazdırması, ilacına kolayca ulaşması gerekir.
Diş hekimi uzmanlarının,
daha doğrusu yıllarca bir uzman gibi eğitim alarak
doktoralı kabul edilen ve uzmanlık hakları verilmeyen diş
hekimi meslektaşlarımızın, biliyorsunuz yakın bir
zamanda oluşturduğumuz yeni kurallarla, kanun hükmünde kararnameyle
uzmanlık haklarını kendilerine teslim ettik. Şimdi bu
uzmanlık haklarıyla ilgili olarak kadrolarının kendilerine
verilmesi lazım, kamu maliyesiyle ve devlet personelle bu
çalışmaları yürütüyoruz.
Sayın Atıcı çok
iddialı konuşmayı seviyor. Çok iddialı konuşmak
insanı zaman zaman mahcup edebilir. Bu mahcubiyet üstüne yeniden çok
iddialı konuşmayı getirebilir. Hepimiz bu konularda dikkatli
olmalıyız. Ben konuşmalarıma oldukça itina ediyorum.
5 lira katkı payı devlet
hastanesinde alınan yegâne paradır. dedim ben. İlaca
katkı payı ödemiyor vatandaş. demedik ki. İlaca katkı
payı öteden beri ödeniyor. Bu, çok normal bir şey, dünyanın her yerinde
var, bizim ülkemizde de var.
Dünyanın birçok ülkesinde,
gelişmiş, gelişmekte olan ülkede ilaca ödenen,
vatandaşın cebinden ödediği miktar itibarıyla en az
ödemenin yapıldığı ülkelerden birisi Türkiye
Cumhuriyetidir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Yani ödediğini
kabul ediyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Şu anda, ilaçlara yapılan ödemelerin yüzde 95ine
yakınını kamu yapmaktadır Değerli Milletvekilim.
Kronik bir hastalığı
olan, şeker hastalığı, diyabet gibi, kalp
hastalığı gibi, böbrek hastalığı gibi, kanser
gibi hastalığı olan hiçbir vatandaşımızdan ne
muayene katkı ücreti ne de ilaç katkı ücreti alınmamaktadır
raporlu ilaçları için.
Dolayısıyla, Türkiye
gerçekten cömert bir sistem kurmuştur. Bu cömert sistem, aslında,
milletin hakkını millete teslim eden bir sistemdir. Biz, kimseye bir
şey de lütfetmedik. Zaman zaman sizler konuşuyorsunuz Bunları
yapmanız gerekir, zaten iktidarsınız. diyorsunuz.
Doğrudur, iktidarların görevi budur. Biz de görevimizi yerine
getirmeye çalışıyoruz. Görevimizi yerine getirdikçe,
vatandaşımız bunun kıymetini biliyor.
Benim eski dönemden, eski sistemden
bahsettiğim şudur: Vatandaş, evet, bugün hastaneye
gittiğinde 5 lira katkı payı ödüyor, özel hastaneye
gittiğinde ilave katkı payları ödüyor, ilaç
aldığı zaman katkı payları ödüyor. Çok doğru.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Cebinden ne
çıkıyor Sayın Bakan? Onu söyleyin. Kimseyi
kandırmayın.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli milletvekilleri, bizi izleyen, bizi seyreden
vatandaşlarımız çok iyi biliyorlar, eskiden bir muayenehaneye
gitmeden hiçbir önemli hastalığınızı tedavi
ettiremiyordunuz. Bir muayenehanenin ücreti 100 lira, 150 lira, 200 lira, 250
liraydı. Bunu bilmiyor musunuz? Bunu hepimiz biliyoruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Siz de mi
öyle yapıyordunuz Sayın Bakan? Ben yapmadım. Siz öyle
yaptınız mı hiç hayatınızda?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli Milletvekilim sizi sükûnete davet ediyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ben
sakinim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Şu alışkanlığınızı biraz değiştirin.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Bakan, sizin önerinize ihtiyacım yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Bir öğretim üyeliği yapmışsınız,
zamanında, öğrencilerinize böyle davranmıyordunuz herhâlde.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Kimse buna müsaade etmez. Ben size karşı nasıl
naziksem; siz de aynı nezaketinizi korumaya mecbursunuz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ben
konuşurken müdahale ettiniz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Ha korumazsam ne olur diyeceksiniz?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Sayın Atıcı, lütfen
karşılıklı konuşmayınız.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkan, ben konuşurken müdahale etti Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Nezaketinizi korumazsanız, milletimiz size de, bize de notunu verir hiç
merak etmeyin. O notu ne ben size veriyorum, ne siz bana veriyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ben
konuşurken sen de müdahale ettin!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Evet ben dokuz senedir, on senedir burada oturuyorum, bu Komisyon
sıralarında. Bu gücü ve bu hakkı bana aziz Türk milleti verdi
Sayın Milletvekili, biliyor musunuz onu? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bana da
aynı gücü verdi tıpkı senin gibi.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum)- Evet, siz o muhalefet gücüyle devam edin.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Tabii
gideceğiz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Bu kafayla giderseniz hep bu muhalefeti yapacaksınız
zaten.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Yakıştı mı bu laf
şimdi Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Yakışmayacak neyi var? Böyle giderseniz hep muhalefet
olursunuz diyorum. Kötü bir şey söylemiyorum ki. Bunda ne hakaret var, ne
yanlış bir şey var. Bir gerçekten bahsediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Sana halk
verdi de bize kim verdi?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bana teknik
konuşun! Bana teknik konuşun, halk ağzıyla değil.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, lütfen müdahale eder misiniz?
BAŞKAN Lütfen
karşılıklı konuşmayınız sayın
milletvekilleri, lütfen
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Adana Kozana bir hastane yapıyoruz. Bunun zamanıyla
ilgili olarak, süreciyle ilgili olarak Değerli Milletvekilimize
yazılı olarak cevap vereceğim.
İklim diye bir yavrumuzdan bahsedildi.
Değerli Milletvekilim, yani Türkiyede sadece muayenehanesi olan doktorlar
mı İklim gibi yavrularımıza hizmet ediyor
sanıyorsunuz?
Bakın, siz bana ister ismini
verin, ister vermeyin; çünkü biz bunun sistemini zaten kurduk. Belki o yavrumuz
ve ailesinin bundan haberi yoktu. Ben hemen onu arattıracağım.
Türkiyenin hangi hastanesinde, neresinde en mükemmel hizmet varsa onu
almasını da sağlayacağım. Ama illa belli bir doktora
götürülecek, o doktor da ondan hastane, özel hastane 30 bin lira alacak ya da
üniversitede çalışırsa muayenehanesinde para alacak; biz bunda
yokuz işte.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Başbakana
yaptığınız gibi mi? Başbakana
yaptığınızın aynısını istiyor
vatandaş.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Olmadığımız nokta budur.
BAŞKAN Sayın Bakan,
süremizin sonuna geldik, geçiyoruz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Diğer sorulara yazılı cevap vereceğiz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Şimdi, madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddenin oylamasından önce bir
yoklama talebi vardır; şimdi bu talebi yerine getireceğim.
Önce, yoklama talebinde bulunan
sayın üyelerin isimlerini okutup salonda bulunup
bulunmadıklarını tespit edeceğim:
Sayın İnce, Sayın Ören,
Sayın Atıcı, Sayın Eyidoğan, Sayın Serindağ,
Sayın Topal, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Toptaş,
Sayın Öner, Sayın Akova, Sayın Kuşoğlu, Sayın
Ayata, Sayın Tayan, Sayın Acar, Sayın Bulut, Sayın Akar,
Sayın Öz, Sayın Korutürk, Sayın Demir, Sayın Kurt.
III.- YOKLAMA
Şimdi yoklama için iki dakika süre
vereceğim.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
2.- Çukurova Üniversitesinin KKTCde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/482) (S. Sayısı: 67) (Devam)
BAŞKAN 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1inci
madde kabul edilmiştir.
2inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu.
Buyurunuz Sayın Kuşoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sıra sayısı 67 olan,
Çukurova Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampus
Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Konu, bizim de parti olarak
desteklediğimiz çok önemli bir konu. Çünkü Kıbrıs çok önemli,
özellikle son yıllarda Doğu Akdeniz çok önemli, çok önem
kazandı. Dolayısıyla Kıbrısın,
Kıbrıstaki yatırımlarımızın,
Kıbrısla ilgili bütün ilgilerimizin çok önemli olması gerekir
diye düşünüyoruz, biz de parti olarak bu tür etkinlikleri, faaliyetleri
sonuna kadar destekliyoruz. Çukurova Üniversitesinin Kıbrıstaki bu
protokolü de önemli gördüğümüz, desteklediğimiz, devamını
dilediğimiz bir protokoldür. Kıbrıs çok önemli dedim, son
altmış-altmış beş yılda bizim dış
politikamızda çok önemli bir yeri var Kıbrısın.
Aşağı yukarı son yarım yüzyıl içerisindeki daha
da fazla bir dönemde Türk dış politikasını
Kıbrısı irdeleyerek ne yönde geliştiğiyle ilgili
izlenimler edinebilirsiniz, çok önemli bir konu.
Biliyorsunuz, diğer taraftan Orta
Doğuda, Orta Doğu ülkelerinde, Orta Doğu içerisindeki özellikle
İslam ülkeleri üzerinden bir güç yarışı, uluslararası
bir güç yarışı da sürüyor. Bu konu çok önemli, çünkü dönemimizdeki
bütün konuları, belki de iç politik gelişmelerin bir çoğunu bu
konu belirliyor; çok önemli bir konu bu. Orta Doğudaki güç
yarışı enerji kaynaklarına sanki yönelikmiş gibi
görünüyor, sadece enerji havzalarına ve enerji yollarına hâkim
olmayla ilgiliymiş gibi görünüyor ama bundan çok daha önemli
tarafları da var. Önümüzdeki yıllarda uluslararası güç olacak
merkezlerin önünü kesmek, onların kıt kaynaklarına
ulaşmalarını engellemek için özellikle yapılan bir
yarış söz konusu. Bu yarış sadece enerjiyle ilgili
değil, tabii ki askerî yöntemler de dâhil olmak üzere her türlü yol ve
yöntem kullanılarak yapılıyor.
Biraz önce söyledim, Doğu Akdeniz
uluslararası güç yarışında daima önemliydi ama son
yıllarda biraz daha önem kazandı. Çünkü ilave olarak Doğu
Akdenizde petrol ve doğal gazla ilgili önemli gelişmeler de oldu,
milyar dolarla ifade edilen bir doğal gaz kaynağı,
kaynakları keşfedildi. Ve Doğu Akdeniz, bu uluslararası güç
yarışında, enerji yarışında daha da önemli bir
yere sahip oldu. Biliyorsunuz, Amerika Birleşik Devletlerinin Doğu
Akdenizde bir deniz üssü var. İngilterenin yine Kıbrısta bir
üssü söz konusu. Yine İngiltere dışında Rusyanın
Suriyede bir üssü söz konusu, askerî üssü. İsrail de önümüzdeki günlerde
-böyle bir teklif olduğu söyleniyor- Kuzey Kıbrıstan üs almak
peşinde; böyle bir amacı olduğunu öğreniyoruz. Böyle bir
teklifte bulunulduğunu Netenyahu tarafından, bunun da olumlu olarak
görüldüğünü, pazarlıkların başladığını
öğreniyoruz, ne kadar doğrudur bilmiyoruz ama herkes Doğu
Akdenizle ilgili, Kıbrısla ilgili olarak bir şeyler elde
etmeye, burada yer tutmaya çalışıyor.
Değerli milletvekilleri, Doğu
Akdenizde tabii ki biraz önce anlatmaya çalıştığım
gibi uluslararası bir güç yarışı var ama bir taraftan da
bizimle ilgili olarak bu one minute sonrası özellikle İsrail bizi
bölgede sıkıştırmaya çalışıyor.
İsrailin buna ilişkin olarak birçok ülkeyle, Fransa, Almanya, Balkan
ülkeleri, Yunanistan, Güney Kıbrıs da dâhil olmak üzere birçok ülkeyle
anlaşması söz konusu. Hatta diğer taraftan Azerbaycan, Gürcistan
gibi ülkelerle ilgili olarak da girişimlerde bulunuyor. Daha önce
Türkiye-İsrail ekseni Orta Doğuyla ilgili olarak belirleyiciydi,
tabii ki bizim bir farklı politika izlememizden sonra bölgede farklı
gelişmeler de oldu. Bizim bunları önceden öngörmemiz maalesef
dış işleri politikamız tarafından becerilebilmiş
bir şey olamadı, bu konularla ilgili olarak yanlışlar
yapıldı. Bugün onun maalesef iç politikada da olumsuz etkilerini
görüyoruz, önemli sıkıntılar yaşıyoruz bu konuyla
ilgili olarak ama buna rağmen çok da farklı gelişmeler oluyor.
Mesela, evvelsi gün NATO sözcüsü Carmen Romero, NATO ve İsrailin
Akdenizde askerî iş birliği yapacaklarını
açıkladı. Bu, İsrailin verdiği teklif üzerine gerçekleşen
bir konu. İsrailin teklifi üzerine Doğu Akdenizde NATO ve
İsrail güçleri birlikte askerî iş birliği yapacaklar. Biz de
işin içinde olacağız; biz, istemediğimiz, şimdiye
kadar farklı, özellikle son yıllarda politika gütmeye
çalıştığımız bir konuyla ilgili olarak tam
zıddı politikalar izleme durumunda kalacağız mecburen. Bu
da çok büyük bir yanlış olacak yani one minute sonrası
İsrail bizden böyle adım adım her konuda intikam alıyor,
biz de bunun farkında değiliz, sıkıntılarını
çekiyoruz, buna karşı da herhangi bir stratejimiz yok maalesef. Ve bu
Doğu Akdenizdeki İsrail-NATO askerî iş birliğiyle birlikte
biz de Malatyadaki radar üssüyle beraber zorunlu olarak bir diğer konuya
daha girmiş olacağız. Biliyorsunuz Malatyadaki radar üssüyle
ilgili olarak da yine hem Amerikadan gelen açıklamalar hem NATOdan,
Rasmussenden gelen açıklamalar bunun özellikle İsrailin
çıkarlarına hizmet ettiği yönünde oldu. Burada da bizim
Dışişlerinin açıklamalarının tersine bir durum
maalesef söz konusu.
İsrail, Kıbrıs Rum
Kesimiyle de çok girift ilişkiler içerisindedir. Bu da özellikle
aleyhimize gelişen bir durum oluşturmaktadır.
Size özellikle Yeni Şafaktan
İbrahim Karagülün bir yazısından bir bölüm aktarmak istiyorum.
Özellikle inandırıcı olabilmek için bunu seçtim: Akdeniz ve
Balkanlarda İsrailin Türkiye karşıtı etkin
kampanyasını hatırlayalım. Onlarca yıl Orta
Doğuyu dizayn etmeye dönük Türk-İsrail ekseninin çökmesi dar anlamda
Türkiye-İsrail ilişkilerinin çok ötesinde sarsıntılara yol
açtı. Bu gelişme Akdenizden Karadenize, Macaristandan Gürcistana
uzanan geniş bir alanda Türkiyeyi çevreleme görüntüsü vermeye
başladı. Türk-İsrail ilişkilerindeki gerilime
karşıt olarak Tel Aviv kendi eksen arayışına
girişti. Bunun sonucu olarak da bizim Konya Ovasındaki
uçuşlarını iptal etmemize rağmen onlar çok daha geniş bir
alan buldular. Yunanistanla anlaşmalar yapıp, Doğu Akdenizdeki
diğer ülkelerle anlaşmalar yapıp çok daha geniş bir alanda
tatbikatlarını yapar hâle geldiler. Yani onlar kaybetmedi ama biz
kaybediyoruz ve bunun da bilincinde, farkında değiliz değerli arkadaşlarım.
Özellikle onu söylemek istiyorum.
Ekim 2010da iki ülke, yani Yunanistan
ve İsrail ortak hava tatbikatı düzenledi. Girit açıklarında
yapılan yüzden fazla İsrail savaş uçağının
katıldığı tatbikatta S-300 füzeleri de test edildi.
İsrail uçakları 1.900 kilometre menzil denedi. Uzun menzilli
saldırı tatbikatıydı bu, İran gibi hedeflere yönelik
bir tatbikat. Rusyanın İrana sattığı ancak
engellenen, Suriyeye verdiği ancak İsrailin bütün
baskılarına rağmen engelleyemediği S-300 hava savunma sistemine
karşı hazırlıklar yapıldı. İsrail, aynı
dönemde Kıbrıs Rum Kesimiyle de anlaşmalar yaptı, askerî
anlaşmalar. Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ile Rum
Kesimi Dışişleri Bakanı defalarca görüştü.
Değerli arkadaşlarım,
bütün bunları şunun için ifade ediyorum: Kıbrıs bizim için
çok önemlidir, Allahın lütfudur, atalarımızın gayretidir;
buranın kıymetini bilmemiz lazım. Biz, geçmişte,
burasının besleme olduğunu dahi söyleyerek burayı
küçümsedik, önemsemedik, yanlış politikalar izledik ama bunun
farkında olmamız lazım artık, bunun bilincinde olmamız
lazım. Bu tür Çukurova kampüsü yetmez, onun haricinde birçok yeni,
amaçlı, hedefli stratejiler oluşturmamız lazım bölgeyle
ilgili olarak, Kıbrısla ilgili olarak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Muharrem Varlı.
Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çukurova
Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kuracağı
kampüsle alakalı yapılan anlaşmanın 2nci maddesi üzerinde
söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıbrıs bizim için gerçekten
çok önemli. Akdenize, Doğu Akdenize ve bütün Akdenize hâkim olabilmemiz
için Kıbrısı kendi topraklarımız kadar önemsememiz
lazım. Kıbrıs bizim millî davamız. Rumların enosis
hayallerine karşı 1974te gerçekleştirilen harekâtla orada
binlerce şehit, kan, gözyaşı ve emekle elde edilmiş bir
toprak parçası ve bizim için millî dava. Kimsenin bize lütfederek
verdiği, haritalar üzerinde çizimler yapıp sınırlarını
belirlediği bir toprak parçası da değil; bizim bileğimizin
hakkıyla elde ettiğimiz ve bugün de her şeye rağmen
korumamız gerektiğine inandığımız bir ülke.
Tabii Kıbrıs denilince
oranın Kurucu Cumhurbaşkanı ve Kıbrıs davasına
çok emek sarf etmiş Sayın Rauf Denktaşı hatırlamadan,
onu yâd etmeden, onun ruhunu yâd etmeden geçmek de mümkün değil.
Sayın Rauf Denktaş, Kıbrıs davasına çok emek
vermiş, orada bu mücadelenin belki de sembol ismi, Türk
dünyasının da sembol ismi olmuş bir lider. Allah rahmet eylesin,
Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Keşke, ölümünde ona
gösterdiğimiz saygıyı, değeri yaşarken de
gösterebilseydik, onun dava adamlığını, onu mücadelesini
yaşarken de anlayabilseydik, onunla birlikte hareket edip Rumların
emellerine değil de Türklerin emellerine hizmet edebilseydik çok daha
anlamlı, çok daha güzel olurdu diye düşünüyorum.
Tabii, böyle bir millî
davamızın olduğu bir ülkede Çukurova Üniversitesinin bir kampüs
açması, bir Adana Milletvekili olarak benim için de gurur verici bir
hadise.
Çukurova Üniversitesi, Türkiye'nin çok
önemli, en büyük üniversitelerinden bir tanesi. Yaklaşık 40 bin
üniversite öğrencisine sahip bir üniversite. Çukurova Üniversitesinin
Kıbrısta bir kampüs oluşturması, orada tıp fakültesi
ve diş hekimliği fakültesini kurması Kıbrıs
açısından da, Türkiye açısından da çok önemli çünkü
Çukurova Üniversitesi eğitim kapasitesi yüksek bir üniversite. Burada
tıp fakültesi çok gelişmiş bir fakülte. Bütün Güneydoğu
Anadoluya, bütün güneye hitap eden, hatta İç Anadolunun belli
kısımlarından hastaların geldiği, tedavi gördüğü
çok büyük bir hastane. Böyle bir hastanenin hocalarının orada
eğitim verecek olması, hem Kıbrıs halkı
açısından hem bizim açımızdan çok faydalı
olacaktır. Hem Kıbrısta ekonomiye katkı
sağlayacaktır hem de oradaki öğrencilerin son üç
yılını Adanada devam ettirmeleri Adana ekonomisine katkı
sağlayacaktır. Bu manada da
katkı sağlayan değerli arkadaşlarımıza çok
teşekkür ediyorum.
Biz bu kampüsün kurulmasını
çok faydalı görüyoruz. Kıbrıs her ortamda dünya kamuoyuna
tanıtılmalı. Çukurova Üniversitesi gibi büyük bir üniversitenin
orada kampüs açmasının da bu manada çok faydalı
olacağına inanıyorum. Bu kanunla yapılacak
anlaşmanın hayırlı olmasını diliyorum. Katkı
sağlayanlara, başta Çukurova Üniversitesi Rektörü ve katkı
sağlayan herkese çok teşekkür ediyorum.
Hayırlı, uğurlu olsun.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Varlı.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Nurdan Şanlı.
Buyurunuz Sayın Şanlı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURDAN ŞANLI (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çukurova Üniversitesinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine kuracağı bu kampüsle ilgili
bugün görüştüğümüz bu anlaşmanın 2nci maddesiyle ilgili
söz almış bulunuyorum ve Genel Kurulu bir kez daha saygılarımla
selamlıyorum.
Bütün konuşmacılardan
gördüğümüz gibi, edindiğimiz intibaya göre bu kampüs bütün gruplar
tarafından kabul görmüştür faydalı olacağına dair.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili, Çukurova Üniversitesiyle
ilgili yine buradaki konuşmacılar detay bilgiler verdiler.
Dolayısıyla ben bir kez daha, yine, burada öğrenim görecek olan
öğrencilerimize, ülkemize ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine bu
kampüsün hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Şanlı.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Emrullah İşler.
Buyurunuz Sayın İşler.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
sözlerime başlarken saygıyla selamlıyorum.
67 sıra sayılı Çukurova
Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampus
Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
1inci maddede de bu tasarıyla
ilgili görüşlerimi aktardım. Zaten Mecliste yapılan
konuşmalarda da, komisyonda yapılan konuşmalarda da bu kanun
tasarısı, çerçeve protokol bütün gruplarca desteklenmektedir. Zaten
2nci madde -dikkatlerinize sunuyorum- yürürlük maddesidir.
Dolayısıyla bu
anlaşmanın hayırlı olmasını dileyerek yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın İşler.
Şimdi, soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
On dakika bu bölüm de.
Sayın Bulut
ARİF BULUT (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu kürsüden sürekli
bıçak parasını işleyerek hekimleri kamuoyunda
aşağılamaktasınız. Dokuz yıllık bakanlık
döneminizde bıçak parası alan kaç hekim hakkında işlem
yaptınız? Sizden önce bu oran neydi? Bu konuda ne kadar
başarılı oldunuz? Elinizde somut rakamlar var mıdır?
Ayrıca, bıçak parasını bir rüşvet olarak kabul edersek
hekimlerde diğer meslek gruplarından daha mı fazla rüşvet
eğilimi vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bulut.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Sağlık
Bakanına sorum: Adananın Saimbeyli ilçesi var. Nüfusu belki
birazcık küçük ama bugüne kadar sağlık hizmetlerinden hiç
faydalanamıyor. Oraya bir devlet hastanesi yaptırmayı
düşünüyorlar mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, Arguvan ilçesi Malatyanın en eski ilçelerinden
biridir. Yaz aylarında şehir dışından gelenler ile
birlikte nüfus artmaktadır. Ayrıca, yaz aylarında gerçekleştirilen
Uluslararası Türkü Festivali ile Arguvana yurt içi ve yurt
dışından binlerce kişi gelmektedir. Ancak Arguvan ilçesinde
bir yoğun nüfus sirkülasyonuna rağmen maalesef bir devlet hastanesi
yoktur. Merkezde bulunan sağlık ocağına ise 4 mahalle, 24
köy bağlıdır. Sağlık ocağında uzman
bulunmamaktadır. Herhangi bir trafik kazasında ilk müdahalenin
ardından yaralılar Malatya merkeze, hastanelere sevk edilmekte. En
son geçtiğimiz yıl trafik kazasında yaralanan bir vatandaşımız
Arguvan ilçesinde gerekli müdahale yapılmadığı için
hayatını kaybetmiştir. Arguvan ilçesinin üvey evlat muamelesi
görmesini kabul etmiyorum. Bu konuda sizin de girişiminizle bir devlet
hastanesi yapılmasını talep ediyorum.
Bir şey daha ilave etmek
istiyorum: Biraz önce Grup Başkan Vekilimiz Sayın Muharrem
İnceye de bir uyarıda bulunmak istiyorum. Yoklama isteyerek AK
PARTİli milletvekillerini hayati tehlikeye sokuyor. Biraz önce gelirken
Balıkesir Milletvekili olduğunu sandığım bir
bayan arkadaş beni ezme tehlikesiyle karşı karşıya
bıraktı ve bir milletvekiline yakışmayan da hakaretlerde
bulundu. Onu da buradan kınıyorum.(x)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ağbaba.
Sayın
Atıcı
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bir adam 1 lira da çalsa hırsızlık
suçu işler bin lira da çalsa hırsızlık suçu işler ve
yargılanır. Şimdi, ben demin size bir hesap yaptım, dedim
ki: Devlete muayene olanlar ikinci muayeneyi de olursa 25 lira ödüyorlar,
özele muayene olanlar 39 lira ödüyorlar. Şimdi, Sayın Bakan, bunun
adı bıçak parası mıdır değil midir? Devlet
sürümden kazanarak ciddi para alıyor mu almıyor mu?
Demin
dediniz ki: Biz bunu yaparak gereksiz hastaneye gelişleri önledik.
Hastane piknik yeri midir ki insanların oraya gereksiz gelişini
engelliyorsunuz? Gerekli olup olmadığına siz nasıl karar
veriyorsunuz? Göğsü ağrıyan bir adam acaba adale
ağrısı mı, yoksa miyokart enfarktüsü mü, gerekli mi
gereksiz mi nereden bilecek? Herkesin gelmesi gerekiyor.
Bebek
ölümlerini azalttık. dediniz. Doğrudur. Azalmıştır.
Hiçbir şey yapmasanız da zaten o azalacaktır ama verdiğiniz
binde 10 rakamı bir yansıtma rakamıdır. Bunu siz de çok iyi
biliyorsunuz. Hiçbir Batı ülkesi de bunun binde 10 olduğunu kabul
etmez.
Sağlığa
ayırdığınız pay 3 kat arttı. dediniz. Bunun ne
kadarı tedavi giderlerine yani ulus ötesi güçlere ve ilaca
harcanmaktadır?
Sağlıkta
işler iyi gidiyorsa
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Atıcı.
Sayın
Gürkan
FATOŞ
GÜRKAN (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben
de Çukurova Üniversitemizin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bir
kampüs kurulmasıyla ilgili bu kanun tasarısının
kanunlaşmasını özellikle diliyorum. Destek veren herkese
Adanalı olarak teşekkür ediyorum. Hem Kıbrısta okuyacak
hem de Adanada okuyacak öğrencilerimize şimdiden başarılar
diliyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gürkan.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak için bir
dakika söz alabilir miyim? Bir düzeltme yapabilir miyim Tülay Hanımla
ilgili yanlış bir şey söylemişiz?
BAŞKAN
Yanlış bir şey söylediniz, düzeltmek istiyorsunuz.
Sisteme
girerseniz size söz vereceğim.
Sayın
Bakan, devam edin.
Sisteme
girince Sayın Ağbabaya söz vereceğim.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Teşekkür ederim Değerli
Başkan.
Sayın
Bulut, ben asla hekimleri bıçak parası aldığı için suçlamadım, suçlamam. Biz, burada
bir sistem tartışması yapıyoruz. Siz, bir hekime, ömrünü
neredeyse eğitimle geçirmiş olan bir uzman hekime, geçmiş o
yanlış uygulama dönemlerinde olduğu gibi, küçük bir maaş
verirseniz ve sonra da ona Geri kalanını git muayenehanede kazan.
derseniz hekime başka bir yol bırakmamış oluyordunuz. Yanlış
bir sistem vardı ve bunun mağduru bir taraftan
vatandaşımız, öbür taraftan da hekimlerimiz oluyordu. Bunu
hepimiz biliyoruz, sizler de biliyorsunuz, bal gibi biliyorsunuz. Bunu bilmeyen
yok. Şimdi, bu değişti. Türkiyede şu anda 32 bin
civarında Sağlık Bakanlığında fiilen
çalışan uzman hekim var; asistanlarımız, pratisyenlerimiz,
üniversitedeki değerli hocalarımız, kamuda çalışan 90
bin doktor var. Yaklaşık bir değer, rakam söylüyorum size ama
işte o eski dönemin Hadi gel muayenehaneye ya da şu adrese de para
ver. uygulaması bitti. Şimdi, elbette hekimler, bu ülkenin
şerefiyle milletine hizmet eden çok değerli insanlarıdır.
Ben, onların hepsinin ellerinden öperim, hepsinin başımın
üstünde yeri var ama yanlış bir sistemle, vatandaşı
muayenehaneye mahkûm etmek, vatandaşı devletinin üniversitesine
gittiği zaman özel ameliyata, özel işleme mahkûm etmek, bunun
dışında aylarca bekletmek bir sosyal devlete
yakışmazdı. Biz bunu değiştirdik.
Kaç kişi bu şekilde tespit
edildi? diyorsunuz. Doğrusu bunun istatistiğini yapmadım,
yapmaya da niyetim yok. Zaten size söylediğim gibi artık kamuda bu
işlerin yaygın bir biçimde yapılma imkânı tamamen ortadan
kalkmıştır çünkü yanlış, kötü bir sistemi biz ortadan
kaldırdık.
Adana Saitbeyliyle ilgili konuyu
değerlendirelim. Biz hastaneler inşa ederken, değerli
arkadaşlar, mutlaka oranın nüfusuna, merkezlere
yakınlığına bakıyoruz. Değerli milletvekilimiz
Sağlık hizmetlerinden faydalanamıyor. dedi bu ilçemiz için.
Elbette faydalanıyor sağlık
hizmetlerinden. Orada aile hekimlerimiz var, acil hizmet olursa
ambulanslarımız hizmet ediyor. Bir ilçede hastane olmaması o
ilçede sağlık hizmetlerinin olmadığı anlamına
elbette gelmez.
Aynı konuyu Malatya
Arguvan için de söylemek istiyorum. Gerçekten, belli bir nüfusun altında,
hastane inşa etmek oraya hizmet etmek anlamına gelmiyor. Kaldı
ki acil sistemlerinde, 112 sistemlerinde uzman çalışmaz,
dünyanın hiçbir yerinde çalışmaz, böyle bir şeye gerek de
yok. Bu ambulanslarda ya da 112 servislerinde iyi yetişmiş acil
tıp teknisyenlerimiz, paramediklerimiz, doktorlarımız var.
Bunlar ihtiyaç olduğunda vatandaşımızın imdadına
koşuyorlar. Arguvanın durumunu da inceleyeceğim,
değerlendireceğim.
Hiçbir şey
yapmasanız da bebek ölümleri azalır. demek, gerçekten, koruyucu
sağlık hizmetlerinin ne anlama geldiğini bilmemek demektir
değerli arkadaşlar. UNICEFin, Dünya Sağlık Örgütünün,
OECDnin ya da dünyanın en muteber tıp dergilerinde çıkan
makalelerin raporlarına bakarsanız Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu
hususta bir sosyal devlet olarak vatandaşına yaptığı
hizmeti çok daha kolay anlarsınız. Bundan iftihar etmek lazım,
gurur duymak lazım. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin başarısıdır;
bu sadece AK PARTİ hükûmetlerinin, Sayın
Başbakanımızın, Sağlık Bakanının
başarısı değildir ki. Biz böyle önemli bir
başarıyı, bütün dünyaya örnek olacak bir ilerlemeyi, bebek
ölümleri ve anne ölümlerindeki bu geriletmeyle ortaya konmuş olan bu
ilerlemeyi milletçe başardık, sağlık
çalışanlarımızla, diğer kurumlarımızla, diğer
bakanlıklarımızla başardık ama takdir edersiniz ki bu
işin lokomotifi, hükûmetlerimizin ortaya koyduğu Sağlıkta
Dönüşüm Programı olmuştur. Tekrar ifade ediyorum: Bu ülkenin bir
vatandaşı olarak, bir milletvekili olarak hepimizin bununla iftihar
etmesi gerekir. Daha iyisi olmalı mı? Tabii ki daha iyisini yapmaya
çalışıyoruz. Size hedeflerimizi de ifade edeyim: 2015 için
Türkiye'nin hedefi, Sağlık Bakanlığımızın
hedefi anne ölümlerinde yüz binde 10a, bebek ölümlerinde de binde 7nin
altına inmektir.
Bu arada biraz önceki sorulardan da
Kozana 200 yataklı bir hastane yapıyoruz 15 Ocakta
inşaatını başlattık, Saimbeyliye de 20 yataklı
bir entegre hastane için çalışmalarımız devam ediyor. Ben Saitbeyli
diye yanlış söyledim herhâlde, Saimbeyliye 20 yataklı entegre
hastane için çalışmalarımız devam ediyor.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Sayın Ağbaba, düzeltme için
buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam))
12.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Genel Kurula gelirken
yaşadığı olayın sorumlusunun Tülay Hanım
olmadığı hususunda bir düzeltme yapmak istediğine
ilişkin açıklaması (x)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Şimdi, biraz önce bir olay yaşadım, Sayın Grup Başkan
Vekilimiz Muharrem İnce sık sık yoklama istiyor, o nedenle de AK
PARTİ'li milletvekili arkadaşlarımızın hayati tehlikesi
oluşuyor, bu konuda, yapmaması konusunda bir ricam var benim.
Şimdi, biraz önce bir isim
kullandım Tülay Hanım diye, ondan özür diliyorum. Şimdi Tülay
Hanımı gördüm, o değil o davranışı bana yapan.
Biraz önce yoklamaya gelirken B Bloktan 2 arkadaş çıkıyor,
birisinin ismi İsmail Safi, diğer, bayan milletvekilini
hatırlayamadım. Bir milletvekiline yakışmayan bir üslupla
bayan arkadaşımız cam kapının arasına
sıkıştırarak itti beni, hayati tehlike atlattım. Bu
nedenle
(AK PARTİ sıralarından gürültüler ve gülüşmeler)
BAŞKAN Daha nazik
olacaklardır herhâlde, umuyoruz Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Malatya)
daha
kibar olmasını ve bir milletvekili
Çünkü, o, milletvekili olup
olmaması da önemli değil bir vatandaş da olabilir. Çünkü, biraz
önce Sayın Bakan millî irade diyor, bu konuda
arkadaşlarımızı saygıya davet ediyorum ve o
arkadaşı da kınıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri(Devam)
2.- Çukurova Üniversitesinin KKTCde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/482) (S. Sayısı: 67) (Devam)
BAŞKAN 2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Gürkut Acar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Acar.
CHP GRUBU ADINA GÜRKUT ACAR (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 67 sıra
sayılı Çukurova Üniversitesinin KKTCde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde söz aldım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken,
geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin Kurucu Cumhurbaşkanı
Rauf Denktaşı saygıyla anıyorum. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkına bir kez daha
başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin gelişmesi, ekonomik ve sosyal
gelişmesi için her türlü katkının verilmesi gerektiğine
inanıyorum. Bu kampüs tasarısının da bu anlamda Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin gelişimine önemli katkılar
sağlayabileceğine inanıyorum. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin bir üniversite ve turizm adası olarak anılması
çok yararlı olacaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
Akdenizin çağdaş, aydınlık bir bilim ve yükseköğretim
merkezi hâline getirilmesi için başlatılan çalışmalar
desteklenmelidir.
Değerli milletvekilleri, biz
KKTCye şimdi üniversite ihraç ediyoruz ama bizim üniversitelerimizin
durumu nedir? Üniversitelerimiz suskundur, üniversitelerimiz sessizdir.
Türkiyede her gün hukuk skandalları yaşanıyor ama hukuk
fakülteleri suskun ve sessiz kalıyor.
Değerli arkadaşlarım,
Atatürkün kurumlarından Atatürkün adı siliniyor. Üniversiteler
suskun, üniversiteler sessiz. Kanun hükmünde kararnamelerle bütün kurumlar
altüst ediliyor, üniversiteler yine suskun.
Üniversitelerin rehberi akıl ve
bilim olmalıdır, üniversiteler hür tartışmanın merkezi
olmalıdır ama nerede! Farklı bir düşünceyi ifade eden
öğrenciler aylardır cezaevlerinde yatıyor. Parasız
eğitim diyen gençler bizim çocuklarımız, bizim gençlerimiz ama
terör örgütü kılıfıyla aylardır cezaevinde tutuluyor.
Atılmamış yumurtaya kırk dört ay hapis cezası
isteniyor. Öğrencilerin şenlikleri, toplantıları
engelleniyor. Üniversitelerde rektörlerin, dekanların
uygulamalarını eleştiren öğrenciler üniversitelerden
uzaklaştırılıyor.
Eleştiriye tahammülü olmayan bir
üniversite olur mu değerli arkadaşlarım? Eleştiriye
disiplin cezasıyla, okuldan uzaklaştırmayla
karşılık veren bir rektörü ne yapacağız? Böyle
üniversite, böyle bilim olur mu? Takdirlerinize bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri,
TÜBİTAK, YÖK ve üniversiteler kadrolaşma yoluyla susturulmuştur.
Sayın Bakan TÜBAyla ilgili diyor ki: Geniş bir seçim imkânı
getirilmiştir. Madem öyle bir derdiniz vardı, bu ülkenin Meclisi var
ve şimdilik açık, o zaman getirin burada tartışalım.
Neden bizden kaçırarak, Meclisten kaçırarak kanun hükmünde
kararnameyle yapıyorsunuz bu genişlemeyi? Çünkü amaç bu
değildir; amaç, son kalan özerk bir bilim kuruluşu olan TÜBAya
egemen olmaktır. Atatürkün kurumlarının özerk olması
zorunlu olan bilim kuruluşlarının hedef yapılması,
özerk bilim kuruluşundan rahatsızlık duyulması gelecek
açısından kaygı vericidir.
Değerli milletvekilleri,
üniversitenin her ile götürülmesi doğru bir projedir ancak bu
yanlış uygulanmıştır. Bakın, AKPnin
üniversitelere bakışının iki dönemi vardır: Abdullah
Gülün Cumhurbaşkanı olmasından önceki dönem ve ondan sonraki
dönem. Cumhurbaşkanının değişmesinden önce YÖK kötü,
tu kaka bir kurumdu, mutlaka değiştirilmesi gereken bir
yapıydı ama Cumhurbaşkanı değiştikten sonra
AKPnin YÖKten hiçbir şikâyeti kalmamıştır.
Cumhurbaşkanı değişince AKPnin YÖK ve üniversite derdi bir
çırpıda çözülüvermiştir, bir anda da Türkiye'nin üniversite
sayısı ikiye katlanmıştır, yeni üniversitelere yeni
YÖKün rektörleri atanmıştır ama ne yazık ki ülkede
üniversitelerin varlığı unutulmuştur. Sadece ÖSYM
skandallarıyla üniversiteler akla gelmektedir ve ne yazık ki bu
skandallarla ilgili her şeyin üzeri örtülmüş, skandalın
sorumluları hâlâ koltuklarında oturmaya devam edebilmektedirler.
Bunları anlamak, kabul etmek mümkün değildir. Son olarak da
mükafatlandırılmak suretiyle YÖK Başkanı büyükelçi
yapılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
üniversitelerimiz arttı, öğretim üyesi sayısı aynı
oranda arttı mı? Hayır. Üniversite mezunlarımız
iş bulabiliyor mu? Hayır. Binlerce, 100 binlerce gencimiz, elinde
üniversite diploması, boş geziyor, işsiz, umutsuz
dolaşıyor. Bir ülke için en büyük tehlike gelecekten ümidini
kesmiş gençliğidir. Bu konuda YÖKün, üniversitelerin, Millî
Eğitim Bakanlığının bir derdi var mı? Hayır.
Bunu anlamak, kabul etmek mümkün değildir.
Millî Eğitim Teşkilat
Kanunundan Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti, Türk milleti gibi
kavramları çıkararak bu sorunlara çözüm bulunması mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan diyor ki: Anayasa Mahkemesine niye gidiyorsunuz? Nereye
gidelim? Ulemaya mı gidelim, hacılara, hocalara mı gidelim? Siz
yaptığınız işlerden eminseniz, hukuka uygun
davranıyorsanız neden yargıya gidilmesinden şikâyetçisiniz?
Siz istiyorsunuz ki hukuk olmasın, kanun olmasın, yargı denetimi
olmasın, AKP istediğini yapsın. Bunun adı Kanun benim.
demektir. Kanun hükmünde kararnameler bu zihniyetin ürünüdür, gündeme
getirdiğiniz MİT kanun teklifi bu zihniyetin ürünüdür.
Başbakanın adamları olsun, dokunulmaz olsun; Sağlık
Bakanının adamları olsun, dokunulmaz olsun; istediğini
istediği yere göndersin, istediğini şef yapsın,
istediğine döner sermayeden pay dağıtsın, kimse buna ses
çıkarmasın. Böyle bir yapıya izin vermemiz mümkün değildir.
Bir ülkede bilim adamları,
üniversiteler konuşamıyor, konuşmaktan çekiniyorsa,
konuşmak cesaret gerektiren bir süreç hâline gelmişse
yazıktır o ülkenin hâline ve ne yazık ki Türkiye bu
aşamadadır.
Değerli milletvekillerim,
bakınız, hukukun, adaletin olmadığı yerde hiçbir
şey olmaz. Hukuka, adalete dayanmayan bir sistemde ne üniversite olur ne
akıl olur ne bilim olur ne özgürlük olur ne de özgür gençlik olur. Türkiye
bugün bu noktadır.
Böyle bir dönemde Sayın
Başbakan diyor ki: "Ben dindar bir gençlik yetişsin
istiyorum." Bunu, Arap ülkelerine Laik yönetim kurun. diyen
Başbakan, laik Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı söylüyor. Laik
bir ülkenin başbakanının görevi çağdaş, akıl ve
bilime dayanan bir eğitim sistemi kurmaktır, akıl ve bilimin
rehberliğinde bir üniversite oluşturmaktır. Başbakanlar
insanların neye inanacağına, hangi dine inanacağına
veya inanıp inanmayacağına karışmaz,
karışmamalıdır. Eğer demokrasi olacaksa laiklikle
olur, laikliğin olmadığı yerde demokrasi olmaz, ileri
demokrasi hiç olmaz, bu unutulmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu
kürsüden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hakkında, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
halkının hiç de hak etmediği kumarhane adası gibi sözler
sarf ediliyor. Farklı politikaların uygulanmasını
isteyebilirsiniz, mevcut duruma ilişkin farklı tespitleriniz olabilir
ama birtakım yakışıksız ifadelerle bunların
gündeme getirilmesinin iyi niyetle bağdaşır bir yanı
yoktur.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin KKTC'nin yükseköğretim alanına kakı
sağlaması olumlu ve desteklediğimiz bir süreçtir. Çukurova
Üniversitesinin KKTC'de kampüs açmasının yararlı bir adım
olacağına inanıyoruz.
KKTC'nin bir üniversite ve turizm
merkezi olarak gelişmesine katkı sağlanması
gerektiğine inanıyoruz. Türkiye, KKTC'ye üniversite
taşırken, Türkiye'deki üniversiteleri özgür düşüncenin merkezi
hâline getirecek adımların da atılması gerekir. Eğer,
Türkiye'deki zihniyet, KKTC'de açılacak üniversitelere
taşınacaksa bunun bir anlamı olmayacaktır. Bu
kurumların KKTC'ye bir katkısı olmayacaktır.
Ben, KKTC'nin bir üniversite, bilim ve
turizm adası olmasını diliyorum. Bu tasarının da bu
çabalara bir katkısı olacağına inancımı
belirtiyor, sizleri saygılarla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Acar.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut.
Buyurunuz Sayın Bulut. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çukurova Üniversitesinin, Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyetinde kampüs
açması konusundaki çerçeve anlaşmanın onaylanması hususunda
partim adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Türkiye için tabii ki çok önemli, bizim bir parçamız.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin kalkınmasında eğitim,
temel göstergelerden biri. Şimdi, bir üniversitemizin, devlet
üniversitesinin Kuzey Kıbrısa kampüs açması konusundaki
uluslararası çerçeve anlaşması Mecliste görüşülüyor.
Oysaki, Türkiyenin eğitim politikalarının
değerlendirilmesi, Millî Eğitim Komisyonunda görüşülmesi,
önceden çocuklarını Avrupaya, Amerikaya göndermek durumunda
kalırken Türkiye, şimdi hem kendi içindeki üniversitelerde
çocuklarını eğitirken hem de Türk coğrafyasında,
akraba toplulukların bulunduğu ülkelerde onlarla iş
birliğinin, anlaşmanın, kaynaşmanın
sağlanması adına Eğitimde nasıl yatırım, nasıl
katkıda bulunuruz?un bu Komisyonda değerlendirilip,
olgunlaştırılıp Parlamentoya getirilmesinde fayda
olacağını düşünmekteyim. Çukurova Üniversitesi gibi Orta
Doğu Teknik Üniversitesi de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
kampüs açmış bulunmaktadır.
Kuzey Kıbrıs, kumar turizmi
ve eğitimle ayakta durmakta. Belki dünyanın en güzel sahillerine
sahip, en güzel topraklarına sahip Kıbrısı yakın
zamanda gezip gördüyseniz, gerek tarımda, hayvancılıkta ve
turizmde ne kadar sahipsiz, ne kadar yalnız olduklarını
göreceksiniz. İş adamlarının olduğu kadar devletin de
bu anlamda, o bölgelerin kalkınması adına, o insanlarda,
yavaş yavaş Hükûmetinizin uygulamış olduğu Kıbrıs
politikaları çerçevesinde, Annan politikalarını onlara
dayattırarak Türkiyeye karşı bir soğumanın,
şüphenin, uzaklaşmanın doğduğu bir durumda bunun
telafi edilmesi; onlarla kardeş olduğumuzun, elimizi
uzattığımızda tutacağımız,
bağırdığımızda sesimizi
duyuracağımız ama daha ötesinde Türkiye'nin güvenliği için
Akdenizde bir yüzer gemi gibi, uçak gemisi gibi bulunan, hem onların
menfaatini olduğu kadar Türkiye'nin de menfaatini düşünerek
Kıbrısı çok önemsemeliyiz.
Eğitim alanında Çukurova
Üniversitesinin bu çalışmasını destekliyoruz, tasvip
ediyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin sadece kumar oynanan bir
ada, kumar için oraya gidilen bir yer olmaktan mutlaka çıkması
lazım.
Ancak, üniversiteyi açarken oradaki
üniversitede okuyan çocuklarımızın bazı
sorunlarını da değerlendirip düşünmemiz gerekmektedir.
Oradaki özel üniversitelerin almış olduğu harçlar kadar,
Türkiyeden orada kampüs açan Orta Doğu Teknik Üniversitesi de hemen hemen
onlara yakın harç almaktadır. Şimdi, Çukurova Üniversitesi de
orada kampüs açtığında oradaki diğer üniversitelerle
rekabet olmasın düşüncesiyle yapılıyor ama onların da
ayakta durmasının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Okul açılırken kampüsün
yanına yurtların da mutlaka düşünülmesi gerekmektedir.
Öğrenciler yurt konusunda büyük sıkıntı çekmekteler,
ulaşımlarını zaten özel taksilerle sağlamaktalar. Yeme,
içme noktasında bölgenin fiyatlarının yüksek olduğu,
Türkiyeden oraya giden öğrencilerin ailelerinin büyük bir yük
taşıdıklarını da bilmenizi isterim. Bu anlamda,
açılan üniversitelerin ve yeni kampüslerin, Türkiye'nin ve oradaki
öğrenci potansiyelinin eğitim almak adına, huzurlu bir
şekilde eğitim yapması adına bunları düşünmeleri
gerekmektedir.
Öğrencilerin
karşılaştıkları en önemli problemlerden biri,
çocuklar, öğrenciler şaşırarak, yanlışa uyarak
oralarda gazinolara gitmekteler ve bet adı verilen oyun salonlarına
alınmaktalar. Emin olunuz, harç
paralarını orada kaybetmiş ve ailelerini çok zor duruma
sokmuş öğrenciler bulunmaktadır. Tabii ki kumarın,
Türkiyede olduğu gibi, dünyanın hiçbir yerinde meşru
olmaması lazım. Bilhassa eğitim noktasında, bu çocukların
yanlışa sapmamaları adına, ailelerinden uzakta orada
eğitim gören bu çocuklara oradaki devlet disiplininin de mutlaka
uygulanması, bu gibi yerlere alınmamaları konusunda Türkiye'nin
oradaki yönetimlerin dikkatini çekmesi gerekmektedir.
Ülkemizin ihtiyacı olan tıp
adamının, bilim adamının yetişmesi için bu okullara
ihtiyaç var. Sadece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine değil,
akraba topluluklara, Türk dünyasına da bu tarz kampüslerin açılmasında
fayda var. Bizim en büyük
zenginliğimiz, kültür sınırımız burası ama bir
coğrafi sınırımız var ki, siyasi
sınırımızın ötesinde bir kültür
sınırımız var ki bu zenginlikte dil birliğinin
sağlanabilmesi, bilimin en kolay ulaşılabilir hâle getirilmesi,
oradaki öğrenci alışverişi sağlanarak Türkiyeye,
Türkiyedekilerin diğer ülkelere giderek bu iş birliğinin
oluşturulması noktasında yine Türkiyeye büyük görevler
düştüğü kanaatindeyim.
Açılacak olan kampüsün Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetine hayırlı olmasını diliyorum. Üniversitemizin
bu adımını destekliyor ve alkışlıyorum.
Kıbrısın, Kuzey Kıbrısın bu noktada bir
eğitim üssü olarak dünyada marka hâline getirilmesi, Doğu Akdeniz
Üniversitesi, Yakın Doğu Üniversitesi, Lefke Üniversitesi ve ODTÜnün
kampüsünden sonra bu açılacak kampüsle oradaki yükseköğretim kurumlarının
sayılarının artmış olması Kuzey
Kıbrısın bir zenginliğidir ancak bu zenginliğin
sağlıklı yürüyebilmesi, sağlıklı gidebilmesi
adına Türkiye'nin mutlaka takibinin gerektiğini,
öğrencilerin
-belirttiğim gibi- yurt sorunlarının, oradaki sosyal haklarının,
yaşantılarının takip edilmesini, Kuzey Kıbrısla
Türkiyedeki gençlerin birbirleriyle kaynaşmalarının bu anlamda
sağlanmasının yerinde olacağı, faydalı olacağı
düşüncesindeyim.
Kampüsün tekrar hayırlı olması
dilekleriyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bulut.
Şahsı adına Ankara Milletvekili Nurdan
Şanlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Şanlı.
NURDAN ŞANLI (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çukurova Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinde kuracağı kampüs anlaşmasıyla ilgili
3üncü maddesinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Eğitime olan katkıları,
faydalarını konuştuğumuz ve bu faydalarla
verimliliğini çok farklı açılardan değerlendirdiğimiz
bu anlaşmanın yine bütün parti grupları tarafından olumlu
bir şekilde onaylanacağına inanıyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Şanlı.
Şahsı adına Ankara Milletvekili Emrullah
İşler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın İşler.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, sözlerime başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
67 sıra sayılı Çukurova Üniversitesinin
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 3üncü ve son maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
3üncü maddede aynen şöyle denmektedir: Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. Bu söz üzerine söylenecek bir şey
bulamıyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
İşler.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
On dakikadır.
Sayın Bulut
ARİF BULUT (Antalya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Sağlık Bakanına sorduğum
sorunun cevabını alabilmiş değilim çünkü bu soruya verecek
bir cevabı yok.
Yirmi beş yıllık bir hekimim. Bu
bıçak parası söylemi biz hekimleri yeteri kadar yıpratmakta,
yaralamaktadır. Sayın Bakanı insafa davet etmek için bu soruyu
sormuştum zaten. Kutsal bir meslek olan hekimliği, hekimlik
mesleğini yeteri kadar hırpaladığı
kanısındayım. Sayın Bakan artık buna bir son
vermelidir.
Ayrıca, emekli hekimlerin hayat
standartlarını yükseltmek için emekli maaşlarının bir
an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Sayın Bakana bunu da
hatırlatırım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bulut.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Değerli Başkan.
Değerli milletvekilleri, Şanlıurfada
sürekli elektrik kesintileri yaşanmaktadır. Bu sebeple hem
halkın buzdolabı ve televizyonlarına, beyaz eşyasına
zarar veriliyor. Bu ne zaman giderilecek?
Soru iki: Şanlıurfa ili
Akçakale Suriye Kapısı kapatıldı ancak Kilis, Gaziantep,
Hatay kapatılmadı. Ticari yönden Urfa halkı gerçekten olumsuz
yönde etkilenmekte. Bu eşitsizlik nedendir? Urfa halkına bu ticari
hayatta neden reva görülmekte, üvey evlat muamelesi neden gösterilmektedir?
Üçüncü soru: Şanlıurfa
Havalimanına sisli havalarda uçaklar iniş yapamamakta.
İnişi sağlayan malzeme alınmamıştır. Bu
trafik güvenliği açısından, hava güvenliği
açısından tehlike yaratmaktadır. Bu ne zaman giderilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tanal.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Muğla iline bir
araştırma hastanesini ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
Yine, Ortaca ilçemizde yapılacak devlet hastanesi ne zaman
yapılacaktır? Kapasitesi ne kadar olacaktır?
Yine, bu son yapılan düzenlemeyle,
sağlık reformuyla devlet hastanelerinde uzman hekim
kalmamıştır. Bu çerçevede Ortaca Devlet Hastanesinden 4 uzman
hekim ayrılmıştır. Bunların yerine ne zaman atama
yapılacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Erdoğan.
Sayın Canalioğlu
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, şu
anda Sağlık Bakanımız burada değil ama Sayın
Bağış da sanıyorum bu konuyla ilgili cevap verebilir.
Bilindiği gibi, kamu ve üniversite
hastanelerinde yoğun bakım üniteleri yetersiz ve bu nedenle
hastaların çoğu yoğun bakım ünitesine giremeden
hayatlarını kaybetme noktasına gelmektedirler. Bu konuda ne gibi
tedbirler alınmasını Sağlık Bakanlığı
düşünüyor?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Canalioğlu.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Kanun tasarısı Çukurova
Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kampüs kurması
ve ağırlıklı olarak Tıp Fakültesini ilgilendiren ve
Diş Hekimliğini ilgilendiren bir şey, doğal olarak sorular da
sağlık alanından geliyor. Sorduğumuz sorulara
Sağlık Bakanı bile doğru düzgün cevap veremediği için
ben soru sormaktan vazgeçiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Atıcı.
Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Sayın Sağlık
Bakanımıza soracaktım ama ne yazık ki Sağlık
Bakanımız burada yok ama Sayın Bakan Sağlık
Bakanından ayrıntılı bir şekilde öğrenip bilgi
verebilirse çok sevinirim çünkü bu Uşak için çok önemli bir konu.
Uşakta iki hastanemiz var: SSK
Hastanesi yani şu anki adıyla Kadın Doğum Hastanesi ve
Devlet Hastanesi. Bu iki hastane 650 yatağa sahip bir hastanedir. 2009
yılında yapılan bir protokolle TOKİye devredilmesi,
TOKİ tarafından da 400 yataklı bir hastane yapılması,
bu iki hastanenin yerinin de, şehir merkezine olan yerlerin de AVM ve
konut merkezi hâline dönüştürülmesi söz konusu. Yalnız,
Uşakın merkezindeki bu sağlık tesislerinin biz
korunmasını istiyoruz ve Bakandan da, sayın AKPli milletvekili
arkadaşlarımız kanalıyla TOKİye devredilmeyeceği,
sağlık tesisi olarak korunacağı şeklinde bazı
sözler alındığını duyduk. Bu gerçek midir? Yani bizim
iki hastane yerimiz, Devlet Hastanesi ve Kadın Doğum Hastanesi yeri
korunacak mıdır? TOKİye devirden vazgeçilmiş midir?
Diğer 400 yataklı hastanemiz de araştırma hastanesi olarak
görevine devam edecek midir?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Bakan.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de, Çukurova Üniversitesinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Kampus Kurmasına İlişkin
Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporuyla ilgili bu
görüşmede Hükûmetimiz mensubu Sağlık Bakanımıza
yönelik soruları not ettim. Tabii, takdir edersiniz ki, kendi görev
alanım Avrupa Birliği reform süreciyle bağlantılı bir
soru gelmediği için bu sorulara genel olarak bir cevap vermeyi çok
doğru bulmuyorum ama Hükûmet olarak biz, Türkiye Cumhuriyetinin her bir
vatandaşının sağlık hizmetinin en iyi standartlarda
kendisine sunulma hakkı olduğuna inanıyoruz.
Bu çerçevede Türkiyede geçmişte
hayali bile kurulmayacak düzenlemeleri yapan bir hükûmetin mensubu olmaktan
onur duyuyorum. Eskiden hastane kapılarında saatlerce kuyruk bekleyen
vatandaşlarımız şimdi diledikleri hastanede diledikleri
doktora tedavi olabiliyorlar. Eğer birtakım sorunlar varsa da
bunların giderilmesi için de elimizden gelen her türlü katkıyı
sağlıyoruz. Aynı şekilde eczanelerden de bütün
vatandaşlarımızın
ilaçlarını alabilmesi için her türlü kolaylığı
cumhuriyet tarihinde en kararlı bir şekilde ortaya koyan bir
Hükûmetin mensubu olmaktan da onur duyuyorum.
Sayın milletvekilimiz, emekli
hekimlerin hayat standartlarının yükseltilmesini sordu. Biz sadece
emekli hekimlerin değil tüm emeklilerimizin hayat standartlarını
yükseltmek için de çabalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bu dünyada
olmazsa öbür dünyada yükseltirsiniz.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Şanlıurfadaki elektrik
kesilmeleriyle ilgili olarak Enerji Bakanımızın sayın
vekilimizi cevaplandırması
Aynı şekilde Akçakale
Kapısının kapatılması konusundaki soruyla ilgili
olarak da Gümrük
Bakanlığımızın kendilerini bilgilendirmesi
konusunda sorularını iletme konusunda elimden gelen katkıyı
göstereceğim.
Tabii, Şanlıurfada sisli
havalarda uçakların sorun yaşaması sadece Urfaya has bir olay
değil, Ankarada Esenboğa Havaalanında da aynı
sorunları sıkça yaşıyoruz, uçaklarımız rötar
yapabiliyor. Bu da yeni yapılan bir havaalanı değil, çok eskiden
yapılmış, hatta bazı uyarılara rağmen
yapılmış olduğu söylenen
bir havaalanı ama inşallah onların da hep birlikte
üzerine gideceğiz.
Muğla iline bir
araştırma hastanesi yapılmasıyla ilgili Sağlık
Bakanlığımızın bir çalışması var
mı? Emin olmamakla birlikte Sağlık
Bakanlığımızın hem Muğla iline hem Ortaca
ilçesine ne gibi projeler üzerinde çalıştıklarına dair
Sayın Vekilimizi, Sayın Erdoğanı bilgilendirmelerini de
kendilerinden rica edeceğim.
Aynı şekilde hastanelerimizin
yoğun bakım üniteleriyle ilgili soruyla ilgili olarak da
Sağlık Bakanlığımızın bu konunun üzerine
düşmesini ve Sayın Vekilimizi bilgilendirmelerini rica edeceğim.
Tabii Uşakta, Sayın
Yılmazın sorduğu iki hastanenin yerine TOKİnin bir
projesi olup olmadığı konusunda bir bilgim yok ama TOKİ
Başkanlığımıza ve Sağlık
Bakanlığımıza bu konuda da sizleri bilgilendirme konusunda
mesajınızı ileteceğim.
Sayın Vekilimize, Sayın
Atıcıya da özellikle bir teşekkürü buradan sunmak istiyorum.
Kendisi çok açık ve içtenlikle konunun Kıbrıstaki bir kampüsle
alakalı olduğunu, bu çerçevede sağlıkla ilgili bir soru
sormayı düşündüğünü ama Sağlık Bakanı
olmadığı için de sormamayı tercih ettiğini söyleyerek
gerçekten çok büyük nezaket ortaya koydu. Kendisine, milletvekili bir
kardeşi olarak da buradan teşekkür ediyorum, ortaya koyduğu bu
samimi davranışı için de şükranlarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
MUHARREM İNCE (Yalova) İki
dakika süre kaldı, soru sorabilir arkadaşlarımız.
BAŞKAN 3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkanım, daha iki
dakika süre vardı.
BAŞKAN Oyladım artık, kusura
bakmayınız.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümünü oylamadan
önce, son söz milletvekilinin olmak üzere, Sayın Genç, Tunceli
Milletvekili.
Buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, kış şartları her tarafta
büyük bir sıkıntı yaratıyor. Özellikle bizim ilimizde,
doğu, güneydoğuda, bugün Muşta gösterdiler, insanlar büyük bir
sefalet içinde. Maalesef Hükûmet buraya akaryakıt bile göndermemekte ama
Tayyip Bey yedi tane uçak kullanmaktan da çekinmemektedir. Abdullah Bey, keyfi
geldiği zaman, uçaklara binip Avrupaları ziyaret etmektedir. Tayyip
Bey son zamanlarda hasta oldu da çıkmıyor ama Abdullah Bey her
gidişinde 700-800 milyar liralık para ödüyor bir şeye
arkadaşlar.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, biraz önce AKP Grup Başkan Vekili diyor ki: Efendim,
geçmişte Bülent Arınç ile Mehmet Ali Şahin kürsüyü işgal
etti, siz etmeyin.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, burada getirilen, İç Tüzük değişikliğiyle
yapılmak istenen, Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefetin muhalefet
etme imkânlarından yoksun bırakılması. Bir tek kanunlar
üzerinde 2 kişinin konuşma hakkı var. İşte
görüyorsunuz, AKPliler çıkıyor, o 2 kişilik sözü de onlar
kapatıyorlar. Ondan sonra, bu İç Tüzük değişikliği
çıktığı zaman, muhalefet partilerinin Türkiye Büyük Millet
Meclisinde konuşma hakkı kalmıyor. Dolayısıyla, bu
duruma düşmemek için muhalefet partisinin milletvekillerinin burada
mevcudiyetlerini devam ettirebilmesi için muhakkak burada bu hakları
kaybetmemeleri için mücadele vermesi lazım.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Zorbalıkla
KAMER GENÇ (Devamla) Aksi takdirde bu
İç Tüzük değişikliğinden sonra artık bizim burada
konuşma hakkımız kalmıyor. O bakımdan burada bizim
yaptığımız, bu kürsüde konuşma
hakkımızı kaybetmeme yolunda verdiğimiz meşru bir
mücadeledir. İktidar partisi, bütün konuşmaları, kanunları
siz alıyorsunuz.
Şimdi, bakın,
arkadaşlar, geçmişte bu konuda getirilen
kısıtlamaların hep önü kesildi.
Şimdi, bir kanun getirdiniz.
MİT mensuplarının ve Başbakanın görev verdiği
kişilerin işlediği suçlara bir masuniyet getiriyorsunuz. Bu,
dünyada en vahim bir şey. Şimdi Tayyip Erdoğan yarın
rakiplerine diyecek ki birtakım adamları görevlendirerek Git
bunları öldür. diyecek. Arkadaşlar bakın, Hakkâride 27
askerimizin şehit olduğu gün Tayyip Erdoğanla Ahmet
Davutoğlu İsrailin serbest bıraktığı 11 tane
Hamaslıyı İsrailden
getirtmek için özel uçak gönderdiler, o gün onlarla ilgilendiler. Ben
soruyorum, o 27 askerimiz kim tarafından şehit edildi? Şimdi o
karakolları birdenbire gelip de, orada tarayıp da 27 askeri öldürmek
mümkün değil. Şimdi savcının
Diyor ki savcı: Ben
bununla ilgili soruşturma yapmıyorum.
Bakın İstanbulda bir otobüse
bomba atıldı. O bombada on yedi yaşındaki kız öldü.
Birileri diyor ki: Bunları bazı MİT mensupları
yaptı. Birileri diyor ki: Bu Kızılayda atılan bombadan 4
tane vatandaşımız öldü. Ya bunları açıklayalım
diyorum. Ben iddia etmiyorum, bunları açıklayalım;
savcının iddiasını açıklayalım, dolayısıyla
bu meseleleri kamuoyu bilsin. Siz niye çekiniyorsunuz? Demek ki suçlusunuz,
demek ki korkuyorsunuz, demek ki bu işler gelecek Tayyip Erdoğana
dayanacak. Tayyip Erdoğan korkuyor, sorumluluktan kaçıyor ve milleti
susturmaya çalışıyor.
Arkadaşlar Anayasanın
138inci maddesi var. Siz namusunuz ve şerefiniz üzerine Anayasaya
sadakat yapacağınıza yemin etmediniz mi? O 138inci madde ne
diyor: Görülmekte olan bir davayla ilgili olarak yargıya talimat
verilemez, emir verilemez. Peki, siz getirdiğiniz kanun, teklifiyle ne
diyorsunuz? Efendim, yargının açtığı
soruşturmayı kesiyorsunuz. Bu hangi şeref ve namus üzerine yemin
etmek demektir. Namusu ve şerefi üzerine yemin eden insanların
namusuna ve şerefine sahip çıkması lazım. Bu kanun
teklifini getirenlerin ve buna parmak kaldıranların bu namus ve
şeref meselesi üzerinde durmaları lazım yoksa
Şimdi, siz,
yarın öbür gün arkadaşlar, kimin Başbakan olacağı
belli değil. Siz bir insana var olması yani bir Başbakana Sen suç işlersen ben seni
istediğim şekilde yargılamam, korurum. diyor. Osloda
yapılan konuşmalar ortada, orada kimlerin ne yaptığı,
PKKyla anlaştığınız ortada, orada PKKya
Tayyip Bey
bu laflar ortaya çıktığı zaman Bunu kanıtlamayan
şerefsiz ve alçaktır. dedi mi? Dedi. Ondan sonra Tayyip Beyle PKK
mensuplarının görüştüğü ortaya çıktı mı?(x) Peki, şerefsiz ve alçak kim? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Kim? Kim? Kim? Kim? (AK
PARTİ sıralarından Sen, sen sesleri)
HÜSEYİN FİLİZ
(Çankırı) Sen!
KAMER GENÇ (Devamla) - Bu lafları söyleyenler. Dolayısıyla
PKKyla sen müzakere edeceksin ama bu karakterde de insanları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Sayın
Başkan
BAŞKAN Süreniz tamamdır
efendim, beş dakikaydı, yanlışlıkla oldu üç dakika.
Beş dakikanız doldu efendim, teşekkür ederiz.
KAMER GENÇ (Devamla) Hayır
efendim, daha beş dakikam dolmadı.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Geç
otur yerine, dırdır etme! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
Lütfen sakin olunuz.
Sayın Genç, lütfen yerinize
geçiniz.
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu, ne kadar
bağırırsanız bağırın
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen
yerinize geçiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin Başbakana sataşması nedeniyle
konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Meclis saat 13.00te
açıldı, bu saate kadar çalışıyoruz, elbette
birbirimizi eleştiriyoruz, yanlışlarımızı
söylüyoruz, zaman zaman bunun dozajını da artırıyoruz ama
yine de insani ilişkiyi kaybetmiyoruz ama ne yazık ki son
konuşmacı üzülerek söylüyorum ki bu değerini kaybederek, her
konuşmada, her kanunun görüşülmesinin sonunda bu değerini
kaybederek burada Meclisin çalışmasını geriyor, milletvekilleriyle
birbirleri arasında bir gerginlik yaratma ortamını
sağlamaya çalışıyor. Ben kendi adıma bu
konuşmacıya cevap vermeyi -beş yıldır buradayım-
hiç uygun görmedim çünkü bir konuşmacıya veya bir kişiye cevap
verme gereği hissederseniz en azından seviyelerinizin aynı
oranda olması gerekir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Veya bir konuşmacı size herhangi bir konuda bir
eleştiri sunuyorsa veya sizi bir değerler silsilesi konusunda alt
sıralara koyuyorsa o konuşmacının o değerler
silsilesine, o insani erdemlere, namus gibi, şeref gibi o insani
değerlere sahip olması gerekir diye düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Söylediği bütün sözleri kendisine
iade ediyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Hani
muhatap almayacaktınız!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Bakın, burada 326 milletvekili var. Bu milletvekillerine 22 milyon
kişi oy vermiş. Bu milletvekillerinin sayısını 22
milyonla çarpıyorum, AK PARTİ teşkilatlarında
çalışan herkesin sayısıyla çarpıyorum ve aynı
sözleri bu çarpımdan çıkan sonuçla size iade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bahçekapılı.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) -
Konuşmacı İnsanlık seviyesini kaybediyor. dedi. Bir de
Ben onun seviyesine inemiyorum
Sataşmadan söz istiyorum efendim. (AK
PARTİ sıralarından Yürü! sesi, gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen. Hitaplarınız düzgün olsun.
Sayın Genç, lütfen, kimsenin
şerefiyle ve şeref ve haysiyetiyle ilgili bir konuşma
yapmayınız. Çünkü herkesin şerefi...
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, ben
Anayasaya sadakat yemininden bahsettim. Şerefim, namusum üzerine
Müsaade ederseniz ben cevap vereyim efendim.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, o
İnsanlık seviyesini kaybetmemesi lazım. dedi. Bu bir
sataşma efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Bazı değerler vardır, hiç kimse bu değerleri
ağzına alıp bir başkasını eleştirme
hakkına sahip değildir. Lütfen oylamaya geçiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, hepiniz gayet iyi biliyorsunuz ki, ben bu kürsüden defaatle bu
konuda bütün sayın milletvekillerimize
tekrar ve tekrar söylemiş bulunuyorum. Şeref ve haysiyete
yönelik hiçbir konuşmanın hiçbirimize uygun düşmediğini
defaatle belirttim.
Lütfen Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, zaten
sataşmadan iki dakika söz veriyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sataşma yok efendim, lütfen.
BAŞKAN Size sataşmadan
dolayı sadece bir dakika bu konuyu düzeltmeniz için.
Buyurunuz efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sözünü geri alsın efendim.
HÜSEYİN FİLİZ
(Çankırı) Özür dilesin Başkanım.
BAŞKAN Şeref ve haysiyete
yönelik konuşmalar yapmayınız lütfen. Herkesin şerefi ve
haysiyeti
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır,
hayır. Şimdi iki dakika verin de bari
3.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) - Şimdi,
Sayın Başkan, ben şeref ve haysiyetten şunu kastettim,
dedim ki: Biz milletvekili olarak..
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir)
Lan salak mıyız biz ne dediğini anlamayacağız!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen dinleyiniz.
KAMER GENÇ (Devamla)
burada görevi
yaparken Anayasa'ya sadakat göstereceğimize namusumuz ve şerefimiz
üzerine yemin ediyoruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ne söylediğinizi duyduk.
KAMER GENÇ (Devamla) Ben de dedim ki:
Her milletvekili bu Anayasaya sadakat göstereceğine göre, namusu ve
şerefi üzerine yaptığı yemine sadakat göstermesi
lazım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Öyle demediniz.
KAMER GENÇ (Devamla) Bunda anormal
bir şey yok ki. Yani ondan sonra
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, AKPnin o kadar büyük suistimalleri var ki bize
bunları dile getirme imkânını vermiyorsunuz,
konuşturmuyorsunuz. Buyurun, geçelim televizyonlara, açık
konuşalım. Bakalım, eğer zaten siz haklıysanız
ben sizden özür dilemesini bilirim ama siz bu ülkeyi dikta rejimine götürdünüz;
siz bu memleketi dönüştürdünüz; Türkiye Cumhuriyeti devletini yok ettiniz,
itibarını yok ettiniz; Türkiye Cumhuriyeti devletini böldünüz,
itibarını sıfır ettiniz.
HÜSEYİN FİLİZ
(Çankırı) Geri al! Sözünü geri al!
KAMER GENÇ (Devamla)
Dışişleri Bakanınız nerede? Dışişleri
Bakanınız
Biz burada uluslararası anlaşmayı
konuşuyoruz, Sağlık Bakanı geliyor.
Dışişleri Bakanı kimden emir almaya gitmiş? Suriyeye
niye saldıracak?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Bunların
hesabını vermesi lazım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Efendim, sataşma var ama sataşmaya cevap verme
gereği hissetmiyorum. Bunu da Genel Kurulun bilgisine sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bahçekapılı.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Çukurova Üniversitesinin KKTCde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/482) (S. Sayısı: 67) (Devam)
BAŞKAN Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Çukurova Üniversitesinin KKTCde Kampus Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
|
Kullanılan
oy sayısı |
: |
283 |
|
|
Kabul |
: |
282 |
|
|
Ret |
: |
1 |
|
Kâtip Üye Muhammet Bilal Macit İstanbul |
Kâtip Üye Fatih Şahin Ankara |
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı
olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.11
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.13
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Şimdi, 3üncü sırada yer
alan, Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme
Kanunu Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/485) (S. Sayısı: 128)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı Arasında Ortaklık Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/480) (S. Sayısı: 100) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon raporu 100 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata
konuşacaktır.
Buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA
(Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı Arasında Ortaklık Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına
sunulmuş bulunan bu anlaşmanın 11 Mart 2011 tarihinde
imzalandığı anlaşılmaktadır. Bir
çerçeve anlaşma olması nedeniyle geniş kapsamlı bir özellik
arz ediyor. Atıfta bulunulan prensiplerin ve taahhütlerin çok sayıda
olması, iş birliği yapılması düşünülen
alanların genişliği bunu gösteriyor.
Çerçeve
anlaşmalar mahiyetleri itibarıyla genel, kapsamları
itibarıyla geniş tutulduklarından uygulanma süreci
tarafların takibine ve hassasiyetine bağlı olarak fayda
sağlayabilecek anlaşmalardır. Bu sebeple, bir taraftan bu
anlaşmaların karşı tarafı olan Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programının neleri yapmakta olduğuna ve
nasıl çalıştığına bakmak gerekiyor, diğer
taraftan Türkiye-Kalkınma Programı ilişkilerinin seyrine bakmak
icap ediyor.
Birleşmiş
Milletlerin temel görevlerinden biri kalkınmayı, ekonomik ve
toplumsal gelişmeyi teşvik etmektir. Birleşmiş Milletler
çalışmalarının yüzde 70 kadarının kalkınmaya
yönelik olduğu kabul ediliyor. Dünyada barış
şartlarının oluşturulması için dünya çapındaki
yoksulluğun ortadan kaldırılması ve refahın
artırılması arzu ediliyor.
Birleşmiş
Milletler çatısı altında yer alan bir kalkınma örgütü olan
UNDP, Birleşmiş Milletler bünyesinde insani gelişme alanına
en çok hibe veren kuruluş durumundadır. Temelleri Birleşmiş
Milletlerin genişletilmiş bazı teknik yardım
programlarıyla 1958 yılında kurulmuş olan
Birleşmiş Milletler Özel Fonunun birleştirilmesine
dayanıyor. UNDP 1965 yılında Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu tarafından kuruldu. Ülke ofislerinin çoğunda UNDP temsilcisi
Birleşmiş Milletler sisteminin bütünü adına kalkınma
etkinliklerinin koordinatörlüğü görevini de yürütmüş oluyor.
Kısaca
UNDP diye adlandırılan Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programının amaçlarından da kısaca söz edecek olursak,
temel görevi yoksullukla mücadeledir. Birleşmiş Milletlerin
kalkınma örgütü olarak bu ödevi sürdürebilir insani gelişmeyi
destekleyerek yerine getirmeye çalışıyor. Yoksulluğun
azaltılması yönündeki en
büyük hedef 2000 yılında Bin Yıl Kalkınma Hedefleri
aracılığıyla daha somut bir biçimde
tanımlanmış oldu. UNDP ağı, bu hedeflere varma
konusundaki küresel ve ulusal çabalar arasında bağlantılar
kurarak ikisi arasında uyum sağlıyor.
Görüşmekte olduğumuz 100
sıra sayılı anlaşmada önemli yer tutan UNDPnin, yani
Kalkınma Programının Bin Yıl Kalkınma Hedeflerine de
kısaca bakmak zorundayız çünkü bu 100 sıra sayılı
anlaşma, büyük oranda bu Bin Yıl Hedeflerine atıfta bulunuyor.
2000 yılında
Birleşmiş Milletler üyeleri, yeni yüzyıl için yeni bir gündem
belirledi. Bütün Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler için genel bir
taahhüt niteliği taşıyan Bin Yıl Bildirgesini ortaya
koydular. Bu bildirge, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ilkelerini
yeni bir dünya ve yeni bir bin yıla uyarlama iddiasıyla Bin Yıl
Kalkınma Hedefleri adıyla bir hedefler silsilesi ortaya koydu. Yani
UNDPnin hedefleri, Bin Yıl Kalkınma Hedefleriyle net hâle
getirilmiş oldu ve takibi kolaylaştı.
Bu hedefler şunlardan ibarettir:
Birincisi, aşırı yoksulluk ve açlığın ortadan
kaldırılması; diğeri evrensel temel eğitim
sağlanması; diğeri cinsiyet eşitliğinin desteklenmesi
ve kadının konumunun güçlendirilmesi; çocuk ölümlerinin
azaltılması; anne sağlığının
iyileştirilmesi; HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele;
çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması; kalkınma için
küresel ortaklık geliştirilmesi.
2000 yılında kabul edilen bu
hedefleri, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2001 yılında
onayladı. Birleşmiş Milletler Sekreterliği de UNDPden
bunun dünya çapında gerçekleştirilmesi yolunda gayret sarf etmesini
istemiş oldu. Aslında, Bin Yıl Kalkınma Hedefleri ile
ilgili çalışmalar 1990 yılında başlamış,
2000 yılında bildirgeye girmiş, 2001 yılında da
onaylanmıştır. Başlangıcı ile kabulü arasında
geçen uzun
süre dikkate alınırsa Bin Yıl Kalkınma Hedeflerinin zamanla
sınırlandırılması arzu ediliyordu, öyle de
yapıldı ve 2015 yılı diye bir hedef belirlendi, bir
sınır konuldu. 2015 yılına kadar gerçekleşmese bile
hedefler, gerçekleşme yoluna girildiğinin görülmesi arzu edildi.
Özetle,
Bin Yıl Kalkınma Hedefleri 8 ana hedef, 18 alt hedef ve 48
göstergeyle belirlenen bir hedefler silsilesidir. Bu hedeflere nasıl
ulaşılacağını gösteren stratejilerle sağlam bir
bağ kurulması gerekiyor. O bakımdan UNDP ülke ofislerinin
çalışmaları bulundukları ülkelerde büyük önem taşıyor.
Sözleşmede vurgu yapılan iş birliği alanlarına
baktığımız zaman bu sayılan sekiz hedefe ilaveten,
özellikle afet riskinin azaltılması ve kurtarma faaliyetlerinin
yürütülmesi alanlarında iş birliğinin geliştirilmesi, bilgi
alışverişi yoluyla UNDP ve Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi arasında ilişkilerin geliştirilmesi,
TİKA ve diğer devlet kurumlarıyla ilişkilerin
geliştirilmesi, şekilleri taraflar arasında ayrı bir anlaşmayla
belirlenecek UNDP İstanbul Uluslararası Kalkınma ve Özel Sektör
Merkezinin kurulması, yoksulluğun azaltılması ve Bin
Yıl Kalkınma Hedeflerinin ve gelişmekte olan ülkelerin
diğer uluslararası mutabık kalınmış kalkınma
hedeflerinin gerçekleştirilmesi ve sayılan birçok alanda, daha ilave
edilen birçok alanda iş birliği yapılması arzu ediliyor.
Çerçeve
anlaşmanın amacına baktığımız zaman, Bu
anlaşmanın genel amacı: Bin Yıl Kalkınma Hedefleri dâhil
olmak üzere uluslararası mutabık kalınmış
kalkınma hedeflerini gerçekleştirmede kaydedilen ilerlemeyi
hızlandırmak için küresel kalkınma ortaklıklarını
geliştirmek. deniliyor, Gelişmekte olan, en az gelişmiş
ve düşük gelirli ülkelerin zorluklarının ele
alınmasına katkı vermek. ifade ediliyor, Kalkınma iş
birliğinde haricî olarak uygulanan programlar ile ulusal olarak uygulanan programlar arasında
sinerji oluşturmak. gibi amaçlar sayılıyor. Türkiye'nin,
UNDPnin bölgesel ve küresel kalkınma kapasitesine
katkısını artırmak amacı ve bu anlaşmalarda
tanımlanan ortaklık temelinde taraflar arasında iş birliğinin
güçlendirilmesi isteniyor. Sayılan bu amaçlar sözleşmenin 1inci
maddesinde sıralanmış durumda.
Burada, değerli milletvekilleri,
iki nokta dikkat çekmektedir. Bunlardan bir tanesi, Türkiye'nin bir donör ülke
olduğu ve küresel kalkınma ortağı olduğudur. Yani
Türkiye bu anlaşma ile Bin Yıl Kalkınma Hedeflerinin gerçekleştirilmesinde zayıf
ülkelere yardımcı olacak ülke olarak kabul ediliyor. Dikkat çeken bir
diğer yön en az gelişmiş ülke tabiridir. En az
gelişmiş ülke ve düşük gelirli ülkelerin zorluklarının
ele alınması isteniyor. Burada çok ciddi bir çelişki gözler
önüne serilmektedir. Garabet düzeyindeki bu çelişki, G20 ülkeleri
arasında sayılan Türkiye'nin, en az gelişmiş ülkelerdeki
sorunların çözümüne yardımcı olmaya çalışırken
aynı sorunları kendisinin yaşıyor olmasıdır. O
bakımdan, bu en az gelişmiş ülke tabiri üzerinde çok
kısaca durmak gerekiyor.
Bu, iktisat literatüründe
canlılığı olan, işlerliği olan bir tabir
değildir bildiğiniz gibi; gelişmemiş, az gelişmiş
ülkeler, gelişmekte olan ülkeler -bunlar da nezaket ifadeleridir- ve
gelişmiş ülkeler. En az gelişmiş ülkeler zaman zaman
üçüncü dünya ülkeleri olarak ifade ediliyor. Bu ülkelerle kastedilen, çok
yüksek doğum oranları, çok yüksek ölüm oranları, çok düşük
ortalama ömür ve kalkınma imkânını ve potansiyelini
yitirmiş ülkelerdir.
Şimdi, Birleşmiş
Milletlerin, Kalkınma Örgütü vasıtası ile bu ülkelere
yardımcı olmaya çalışırken Türkiyeyi donör ülke
olarak görmesi ve kabul etmesi güzel bir husustur. Ancak, bu maddelere baktığımız
zaman, Bin
Yıl Kalkınma Hedeflerine baktığımız zaman, ne yazık ki Türkiyeyi birçok noktada
en az gelişmiş ülkeler diye ifade edilen ve iktisat literatüründe
pek de kullanılmayan bir tabirle, Türkiyenin bazı özellikleri
bakımından nitelendirilebildiği bir duruma düştüğünü
görüyoruz. Sizlerin dikkatini çekmek istediğim tezat budur. Bu hedeflerden
birincisi, biraz önce saydığım sekiz maddeden bir tanesi, mutlak
yoksulluk ve açlığın ortadan
kaldırılmasıdır. Bir tarafta dünyanın 17nci ekonomisi
olma durumu, diğer tarafta G20 ülkeleri arasında bulunma realitesi,
öbür taraftan AB ülkelerinin imrendiği bir ülke pozisyonunda
olduğumuzun iddia edilmesi meselesi ama onun arkasından Günde 1
doların altında geliri olan insan kalmadı. şeklinde
değerlendirmelerin Hükûmet tarafından dile getirilmesi. Bunlar çok
ciddi çelişkilerdir. Türkiye gibi bir ülkede, ortalama gelirinin 10 bin
doları bulduğu ve aştığı söylenen bir ülkede 1
dolarlık, 2 dolarlık günlük gelirlerden söz edilememesi gerekirdi.
Sayın Ali Babacan sık sık bunu dile getiriyor. En son 26
Aralık 2011de diyor ki Sayın Bakan: Geliri 1 doların
altında kimse kalmadı, 2 doların altında olanları da
binde 2ye indirdik.
Değerli milletvekilleri, G20ye
katılan bir ülkenin 1 dolar, 2 dolar gibi günlük gelir
tartışmalarının olmaması gerekir. Bunu ortadan kaldırmak
da marifet olmamalıdır. Çünkü, 365 milyon dolar tahsis etseniz, 1
milyon insanı 1 doların altında geliri olmaktan yukarıya
çıkarmış olursunuz. Bunlar başarı hikâyeleri olarak
söylenmemelidir. Bunlar dile getiriliyorsa Türkiyede genel durumun iyi olmadığı
ortaya çıkar.
TÜRK-İŞin 2012 için ilan
ettiği açlık sınırı 958 Türk lirasıdır,
yoksulluk sınırı 3.123 liradır. TÜİKin 19 Aralık
2011deki ilanına göre Türkiyede yoksulluk sınırının
altındaki insan sayısı 16,9dur ve yoksulluk tehlikesi
altında olan, sürekli tehlike altında olan nüfus da yüzde 18
civarındadır. Dolayısıyla Türkiye mutlak yoksulluk ve
açlıkla mücadele konusunda Birleşmiş Milletlere katkı
yapması gereken bir ülke olarak görülürken, diğer taraftan kendisi bu
sorunları yaşıyor durumdadır, birinci nokta bu.
İkincisi, ikinci hedef, herkesin
temel eğitim almasını sağlamaktır. OECDnin 2011
yılı raporunda Türkiyede ilkokullaşma oranı yüzde 91,3
olarak veriliyor ama OECD ülkelerinin ortalaması yüzde 98,6dır;
91,3-98,6
Türkiye burada en kötü durumdadır ve 1inci sıradadır
maalesef. 2nci sırada olan Polonya bile yüzde 94,1le Türkiye'nin 3 puana
yakın derecede önündedir.
OECDnin bir başka raporunda OECD
ve G20 ülkeleri içinde 5-14 yaş arası okullaşma oranı 4
ülke hariç yüzde 95in üzerindedir. Hariç tutulan bu 4 ülkeden bir tanesi
Türkiyedir. Diğer taraftan, insani gelişmişlik endeksinde 187
ülke arasında 92nci sırada olduğumuzu biliyoruz.
Eğitimdeki öğrencilerin başarı sıralamasında 65
ülke içinde 41inci sırada olduğumuzu biliyoruz. 25 yaşındaki
nüfusun aldığı ortalama eğitim açısından 187 ülke
arasında 126ncı sırada olduğumuzu biliyoruz.
Dolayısıyla bu da Türkiye'nin sadece yardımcı
olabileceği bir alan değil, kendisiyle ilgili düzeltmeler ve
gelişmeler yapması gereken bir alan olarak görülüyor.
Üçüncü hedef, kadınların
konumunu güçlendirmek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini
geliştirmektir. Bu konuya insan hiç girmek istemiyor çünkü Türkiyeyi en
az gelişmiş ülkeler safına itecek görüntülerin maalesef burada
olduğunu biliyoruz. Neresinden başlasak vicdanlar sızlıyor,
hâlâ kız çocuklarını okula gönderme kampanyaları yapmak
zorunda olan bir ülke pozisyonundayız. On iki yaşında
satılan evlatlar, on bir yaşında çok sayıda çocuk anneler
söz konusu. Kendilerine yönelik şiddet karşısında âciz kadınların
sayısı çığ gibi artıyor, öldürülmekten
koruyamadığımız kadın sayısı gittikçe
artıyor. Bu alanda Türkiyede gelişme mi var, gerileme mi var?
Gerçekten, bu hususların ciddi şekilde tespit edilmesi gerekir diye
düşünüyorum.
Çocuk ölümlerini azaltmak ve anne
sağlığını iyileştirmek bu hedeflerin 4 ve
5incisidir. Çocuk ölümlerinin azaltılması konusunda Türkiye mesafe
almıştır, anne sağlığının
iyileştirilmesi konusunda da Türkiye mesafe almıştır ama
2010 yılı UNICEF ve Dünya Bankası kaynaklı bir
araştırmaya göre beş yaş altı çocuk ölüm oranı
Türkiyede binde 18dir. Bu oran Tunusta binde 16dır, Kongoda bile
binde 16dır, Uruguayda binde 11dir, İspanyada binde 5,
Yunanistanda binde 4tür. 18 ile bunların kıyaslanması
lazım. Bu konuda gerçekten mesafe alınmıştır.
Sayın Sağlık Bakanı
yok galiba. Biraz önceki sözleşme görüşülürken
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Buradayım
MÜNİR KUTLUATA (Devamla)
Efendim? Burada mısınız Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Buradayım, burada
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) Güzel
Evet
BAŞKAN Buyurunuz efendim, devam
ediniz.
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) Biraz önce Sayın Bakan 1960la 1990
arasında OECD ülkelerinin çocuk ölümleri ve anne
sağlığında kaydettiği mesafeyi biz son sekiz senede
elde ettik. dedi.
Ciddi bir haksızlık
yaptı Sayın Bakan, onu söylemek istiyorum çünkü anne
sağlığı ve çocuk ölümleri meselesi Türkiyenin çok ciddiye
aldığı ve uğraştığı bir konudur. Hatta
Sayın Bakan, 1965 yılındaki Nüfus Planlaması Kanunu
çıkarılırken Nüfus Planlaması Kanununa destek
sağlamak amacıyla çocuk ölümleri ve doğum yaparken ölen anneler,
yani anne sağlığı meselesi öyle gündeme getirildi, o kadar
tartışma yapıldı ki, onun arkasından bu konuyla
ilgilenme fevkalade arttı ve o tarihlerde 50 bin olarak ifade edilen ve
kayıtlarda yer alan her yıl doğum yaparken ölen anne
sayısı yavaş yavaş azaltılarak, ciddi şekilde
azaltılarak bugünlere gelindi. OECD ülkeleri bunları 1960 ile 1990
arasında yapmıştı, Türkiyede de son sekiz yılda
yapıldı. demenin haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Türkiye bu konuya önem vermiştir ve ciddi şekilde azalma
olmuştur ama hâlen baktığımız zaman beş yaş
altı çocuk ölümlerinde binde 18 oranlarında olduğumuz görülüyor.
Bunun da çok sağlıklı bir yol olmadığını,
iyi bir sonuç olmadığını söylemeliyiz ancak
gelişmelerin devam ettiğini de ifade etmiş bulunuyoruz.
Değerli milletvekilleri, bir
başka hedef, çevresel sürdürülebilirliğin
sağlanmasıdır. Çevresel sürdürülebilirlikte Birleşmiş
Milletler ve gelişmiş ülkelerin şöyle bir
yaklaşımı vardır: Çevresel sıkıntılar büyük
oranda doğal kaynakların kullanımından ortaya
çıkmaktadır. Doğal kaynaklarla ilgili, Birleşmiş
Milletlerdeki esasen çalışmaların çoğunun stok
kaynakların dış ticaret yoluyla gelişmiş ülkelere
transfer edilmesi karşısında, o ülkelerin yenilenebilir
kaynaklara aşırı yüklenmek suretiyle toprak, orman, su gibi
bunların yenileme gücünü ellerinden almaları, Birleşmiş
Milletler açısından en üzerinde durulan bir konu olarak ikinci planda
bile gelmiyor. Onu ifade etmek gerekir
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) -
Zamanımız bu kadar elverdiği için
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kutluata.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Manisa Milletvekili Hasan Ören. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Ören.
Geçmiş olsun diliyoruz.
CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında
Ortaklık Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış
bulunuyorum.
Tasarı üzerinde görüşmeme
geçmeden önce, geçmiş dönemlerde, 22nci Dönemde iki yıl
Dışişleri Komisyonu üyeliği yaptım. Bu ikili
anlaşmalar o zaman da Parlamentonun gündemine gelirdi ve çok süratli bir
şekilde geçerdi. Danışma Kurulunda grup başkan vekilleri
belirli bir konu üzerinde veya bazı konular üzerinde anlaşmalar
yaparlardı ve bu anlaşmalar doğrultusunda da bugün önümüze gelen
ikili anlaşmalar çok süratli bir şekilde geçerdi. Ama ne yazık
ki AKPnin çıraklık döneminde ortaya çıkan tablo buydu,
ustalık döneminde ise farklı bir şey çıkmaya
başladı; Adalet ve Kalkınma Partisi, Danışma
Kurullarında anlaşmaz bir tutum sergileyerek, bugün bu Meclisten
şikâyet eden Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan
vekilleri, aslında Meclisin sesini kesmek ile Meclisi zorlamak ve
halkın iradesini de Meclise yansıtmak isteyen muhalefetin de sesini
kesmek istiyor.
Değerli arkadaşlarım,
eğer bir ailede mutluluk var ise ailenin mutluluğu sokağa
yansır. Bir siyasi partide demokrasi var ise, parti içi demokrasi var ise
o parti içi demokrasi ülkenin demokrasisine yansır. Ama gördüğümüz
kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisinin ileri demokrasi
anlayışı yani ileri demokrasi anlayışının
makyajı artık yavaş yavaş akmaya
başlamıştır. Ne kendi partisi içerisinde demokrasi
anlayışı vardır ne Türkiyedeki halk iradesine dayalı,
halkın iradesinin temsilinin yapıldığı Parlamentoda
demokratik hakların kullanılmasına müsaade etmez duruma
gelmiştir.
Bu Parlamentonun üye sayısı
550. Sayın Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili çok
sık bir şekilde, Meclis Başkanının arkasındaki
Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.
yazısını göstermektedir. Eğer gerçekten egemenlik
kayıtsız ve şartsız milletin ise milletin iradesiyle
hepimiz buraya geliyor isek bu Parlamentonun 8 milletvekili cezaevindedir. Acaba,
gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri rahat
uyuyabiliyorlar mı? Üç yılını doldurmuş Parlamentonun
üyeleri, Parlamento üyesi oldukları tescil edilmesine rağmen içeride
yatıyorlar. Peki, hangi ileri demokrasi? İleri demokrasi
anlayışı bu olabilir mi? Onlar halk iradesiyle, halkın
oylarıyla seçilmediler mi? Sayın Başbakan ne söylüyordu? Kendi
yasağı kalkar iken ve kalktıktan sonra söylediği
şuydu: Damdan düşenin hâlinden damdan düşen anlar. Sayın
Başbakan damdan düşenlerden biriydi. Allahtan, damın
yüksekliği çok olmadığından dolayı sadece
ayağı kırıldı, o ayağı
kırıldığında da Cumhuriyet Halk Partisi yetişti;
yetişmesinin bir tek nedeni vardı: Halk iradesi kimin arkasında
ise o halk iradesine saygı duymak
gerekli diye, o gün Adalet ve Kalkınma Partisinin oyu yetmemesine
rağmen, 367nin üzerinde Anayasa değişikliği ile Sayın
Başbakan Tayyip Erdoğanın milletvekili olmasına vesile
olduk. Şöyle de sorabilirsiniz:
Peki, bundan pişman mısınız? Asla pişman
değiliz. Biz onu Recep Tayyip Erdoğana yapmadık, halk iradesine
olan saygımızdan dolayı yaptık, bugün olursa yine
yaparız. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Başbakan ne diyor?
İçeridekileri kurtarmak için hâkimlere telefon mu açayım?
Sayın Başbakan, hâkimlere falan telefon açma, size ne
yapıldıysa sizin döneminizde, Cumhuriyet Halk Partisinin halk
iradesine olan saygısından dolayı size verdiği destekle
Anayasayı değiştirdik ve size milletvekili olma yolunu
açtık, hak ettiniz onun için açtık çünkü halk iradesi vardı.
Şimdi, hâkimlere telefon açmanı istemiyoruz, kendinden olursa
açarsın, aç, o bizi ilgilendirmiyor ama bugün içeride 8 milletvekili
arkadaşımız var ise, Anayasa değişikliğiyle veya
ilgili maddeye küçük bir fıkra eklenmek ile dışarıya
çıkacaklar ise, artık üç yıldan beri dosyalar üzerinde
karartacakları hiçbir şey kalmamış ise şimdi gelin,
bütün siyasi partilerin desteğiyle Anayasadaki değişikliği
yapalım, Sayın Başbakanın hiçbir şekilde bir hâkime
telefon açmasına ihtiyaç kalmadan o arkadaşlarımızı da
evimizin içine alalım. O arkadaşların arkasındaki oylar da
halk iradesidir ama buraya geldiğinde ne yazık ki parti içi
demokrasiyi işletemediğinizden dolayı buna gücünüz yetmez,
yetmez çünkü yetebilmesi için özgür iradenizle burada oy kullanmanız
gerekli. Nasıl kullanacaksınız? Kullanmanız mümkün mü?
Gelişiniz belli.
MURAT YILDIRIM (Çorum) Kendine bak.
HASAN ÖREN (Devamla) Kendime bakarsam mahcup duruma
düşersin, kendime bakar isem mahcup duruma düşersin. Cumhuriyet Halk
Partisinin içerisinde parti içi demokrasi var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Tabii, tabii!
HASAN ÖREN (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisinin
içerisinde hâkim huzurunda kurulmuş sandıklarla gelen milletvekilleri
var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ya, bütün
televizyon, parti içindeki demokrasinizi tartışıyor herkes, hâlâ
var diyorsunuz.
HASAN ÖREN (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bakınız, milletvekilliğini anlarım,
belediye başkanlığını anlarım, hatta il genel
meclisi üyesini anlarım, hatta il başkanını anlarım
ama artık AKPnin içerisinde bir ilçede 3 tane ilçe başkan adayı
çıkıyor ise genel merkeze sınava çağırıyorsunuz,
genel merkezde sınavdan geçirip teke düşürüp geriye gönderiyorsunuz.
Nasıl bir adalet? Nasıl bir demokrasi anlayışı?
MUHARREM İNCE (Yalova) İleri demokrasi!
HASAN ÖREN (Devamla) Gerçekten içinize siniyor mu?
Uzlaşma mı bunun adı? Kim onları kontrol ediyor?
Ben Manisa Milletvekiliyim. Turgutlu ilçesi Türkiyedeki
en büyük 5 ilçeden birisi. 6 tane Adalet ve Kalkınma Partisinin ilçe
başkan adayı çıktı. Ankaraya çağırdılar
hemen, bir dakikada. Ankaraya geldi. Hangi zihniyet, hangi düşünce, hangi
yetkili, hangi yetenekli arkadaşımız sınavdan geçirdiyse on
dakika sonra sınavı geçen, avukat olan arkadaşımız
dışarıya çıktı, dedi ki -sanki demokrasi
kahramanı- Adalet ve Kalkınma Partisi 5
arkadaşımızı eledi, benimle göreve devam. dedi ve seçim
yaptınız orada. Niye seçim yaptınız? Zaten tek aday. 2 aday
olan yerlerde hiçbir zaman seçim yapmıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, artık makyaj
düştü. İnsanlar Adalet ve Kalkınma Partisinin demokratik
anlayışını görmeye başladılar. Ne
yaptınız?
VELİ AĞBABA (Malatya) Hasan Ören ön seçimle
seçildi, bir tane ön seçim var mı burada?
HASAN ÖREN (Devamla) Ne yaptınız?
VELİ AĞBABA (Malatya) Hasan Ören ön seçimle
seçildi, var mı bir tane sorsana.
HASAN ÖREN (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, 29 ilde hâkim huzurunda ön seçim yaparak geldik,
şimdi kurultayımızı yapıyoruz, şimdi 81 ilde
yapacağız. Genel Başkanımıza saygımız
olacak, Genel Başkanımıza sevgimiz olacak ama Genel Başkana
dokunarak biz sevap kazanmayacağız. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Biz
kazanmayacağız.
Şimdi, burası nedir? Parlamento. Bu
Parlamentoda televizyon kanalları şu an veriyor mu? Vermiyor. Peki,
TRT 3 niye kuruldu, Meclis TV? Meclisin yayınlarını versin
Halkın seçtiği, halkın iradesinin yansıdığı
Parlamentoda vekillerin ne yaptığını takip etme hakkı
yok mudur bu insanların? Bakınız, TRT 3 yayınları
Meclis TVnin üzerinden yapılıyor. Meclis TVde 57 kişi
çalışıyor. Meclis TVye bağlı, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir müdürlük var. 8 kameraman var, 8 muhabir var, 5 yönetmen var, 5
montajcı var, 31 teknik ve büro elemanı çalışıyor.
Yirmi dört saat yayın yapan bir kanalda bile bu kadar insan
çalışmıyor. Yayınları kestiniz, bu rakamlar
azaldı mı? Azalmadı. Yani demek ki tasarruf amacıyla
kesmemişsiniz. Peki, benim ve bütün Türkiyedeki insanların, özgür
iradelerimizle hangi kanalı açıp da seyretme
hakkımızın olduğunu hepimiz bildiğimize göre,
19.00dan sonra seçtiği vekilleri denetleme hakkı yok mudur
iktidarıyla, muhalefetiyle? Yani Hakan Şükürün nostaljik
maçlarını mı seyretmek durumundadır insanlar, yoksa Tanju
Çolakın 1989daki Fenerbahçe-Galatasaray maçını mı
seyretmek zorundalar? Niye kestiniz arkadaşlar? Ne oldu, neresinde problem
çıktı?
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun)
İnternetten yayınlanıyor ya.
HASAN ÖREN (Devamla) Yani bu kürsüden
insanlar gelip sizi anlatmayacaklar mı? Siz insanlara, bu ülkede
yaşayan seçmene yaptıklarınızı bu kürsüden
anlatmayacak mısınız? Anlatmayacaksınız çünkü anlatma
hakkınız yok. O zaman, muhalefetin sesini kesmek lazım.
3üncü kanalı
kapattınız, 3üncü kanalda şu an hiçbir şekilde izleme
olasılığı yok.
Evet, şimdi
arkadaşımız der ki: İnternetten izleyen arkadaşlarımız
var. E, İnternetten izleyen arkadaşlarınız var ama belki
senin hanımın izleyemiyor, belki seçmenin izleyemiyor. Ben buradan
sizin yaptıklarınızı anlatacağım ki o seçmen
anlayacak. Ama aradaki farkı kaçırıyorsunuz. Aradaki fark
şu: Sizin bu kürsüye ihtiyacınız yok, sizin bu kürsüden halka
söyleyecek bir şeyiniz yok, söylemekle gelebileceğiniz bir makam yok.
Sadece dokunarak, sadece çanta taşıyarak, sadece Sayın
Başbakanın lütfuyla buraya oturacaksınız ama bizde öyle
değil. Ben buraya çıkmak zorundayım; anlatmak koşuluyla
seçildim. 15 bin insan sandığa girdi, 45 adayın içerisinden
seçilerek geldim. Öyle sizin yaptığınız gibi temayül
yoklamasıyla değil, hâkimin huzurunda seçilerek geldim. Onun için
diyorum ki; bu kürsüde bizim konuşma hakkımız var, sizin
olmayabilir, sizin talebiniz olmayabilir ama bizim talebimiz var. Bu talebi
kısıtlama hakkınız yok.
Değerli arkadaşlar,
şimdi
MURAT YILDIRIM (Çorum) Erzincanda
çantayı kim taşıdı onu söyle sen.
HASAN ÖREN (Devamla) Ben,
konuşmacının her zaman konuşmasında laf atan olursa
konuşmanın iyi olduğuna inanırım. Biraz daha laf
atarsan moralim daha iyi olacak. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Manisa,
karıştırdın Manisa Milletvekili.
MURAT YILDIRIM (Çorum) Hayır,
çantayı taşıyanlar CHPliydi.
VELİ AĞBABA (Malatya) -
Sayın Ören, atamayla mı geldin temayülle mi geldin!
HASAN ÖREN (Devamla) Gelmeyenlerin
hepsine gelecek şimdi, 81 ilde size de örnek olacağız. Bu
ülkenin lokomotifi, demokrasi lokomotifi Cumhuriyet Halk Partisidir. Bunu
herkes görecek, katkımız olacak. Yani siyasi partilerin ülkeye
katkısı olması gerekli, Cumhuriyet Halk Partisinin de
katkısı olacak hiç merak etmeyin.
Şimdi, televizyonda Meclisin sesi
soluğu kesildi, muhalefetin sesi kesildi. Haftada bir gün tüm siyasi
partiler grup toplantısı yapıyordu. Yani, halkla ilişkiyi
kurup, halkla iletişimi kurup, hafta içerisindeki değerlendirmeleri
genel başkanlar çıkıp sunum yapıyordu, bunun neresi
rahatsız etti sizi? Neresi rahatsız ediyor bu olayların,
anlamakta güçlük çekiyorum. Biriniz lütfen şuraya çıksın söylesin
Biz grup toplantılarında genel başkanların
konuşmalarını Türkiyeye vermemekle şu kazancı
sağlıyoruz, Meclisi konuşturmamakla bu kazancı
sağlıyoruz diye birileri bir şey söylesin; ama hiç birinizin bu
kürsüye gelip sadece görev itibarıyla beş dakikalık
konuşmalarınızı bir dakika yaparak, görevinizi savarak bu
iş olmaz arkadaşlar ve orada da bitirdiniz. Şimdi genel
başkanların konuşmasını da kestiniz, yetmedi; çünkü
kafanızın arkasındaki düşünce başka arkadaşlar.
Makyaj akmaya başladı, gerçek yüzünüz ortaya çıkıyor.
Şimdi İç Tüzük dayatmasına geldiniz
YILMAZ TUNÇ (Bartın) On
yıldır aynı şeyi söylüyorsunuz, on yıldır.
HASAN ÖREN (Devamla) Ne istiyorsunuz
İç Tüzükle? Muhalefetin sesi kesilsin. Niye keseceksiniz? Yani niye
kesiyorsunuz? Sayın Grup Başkan Vekilim, eğer siz
çıkaramadığınız yasa varsa bir söyleyin,
yardımcı olalım. Bütün yasaların hepsini
çıkarıyorsunuz. 1.535 maddelik Türk Ticaret Kanununu
çıkardınız ama o zaman kalfalık döneminizdi, daha
ustalık dönemine geçmediğiniz için danışma kurullarında
bir mutabakat sağlıyordunuz, o mutabakata da ihtiyacınız
yok, Kasımpaşalının buna ihtiyacı yok.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Hasan Bey, hangi anlaşma üzerinde konuşuyorsunuz?
HASAN ÖREN (Devamla) Şimdi hangi
noktaya geldik? Hangi noktaya geldik şimdi? İç Tüzükte diyorsunuz
ki: Onar dakika fazla konuşmanız, beş dakika konuşun.
Neden? Neden beş dakika konuşacağız? Demek ki siz
yasaları çıkarmakla ilgili zamanı iyi kullanamıyorsunuz
veya zaman yetmiyor. Zaman yetmiyorsa kolayı var. Sayın grup başkan vekillerim kolayı var zaman
yetmiyor ise, işte muhalefet burada, cuma günü çalışalım,
cumartesi günü çalışalım, pazar günü çalışalım,
pazartesi çalışalım.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bu hafta başlıyoruz
çalışmaya.
HASAN ÖREN (Devamla) Neden üç gün
içerisinde muhalefetin sesini kesmekle ilgili bir gayret içerisinde
oluyorsunuz? Bunu halka anlatamazsınız,
anlatamayacağınız için zaten geriye çektiniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hafta sonu çalışacağız.
HASAN ÖREN (Devamla) Getirir iseniz
aynı şeyle karşılaşacaksınız. Bu kürsü
halkın kürsüsü, halkın milletvekilinin sesini kesme hakkı size
verilmemiştir.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Hangi anlaşma üzerinde
konuşuyorsunuz?
HASAN ÖREN (Devamla) Sayın
bakanlarım veya grup başkan vekillerim ikide bir buraya gelip halk
iradesi, halk iradesi
Arkadaşlar, siz halk iradesiyle geldiniz de biz
başka bir şeyle mi geldik? Bize oy veren insanlar, cezaevinde yatan
Mustafa Balbaya oy veren insanlar halk değil miydi sizin
gözünüzde? Ama ötekileştirmekte ustasınız, ötekileştirmeyi
çok seviyorsunuz. Size oy veren yüzde 49 sizden, diğerleri öteki. Ötekinin
sesi de çıkacak burada.
Sizin gibi oy alıp da buraya gelen
çok partiler oldu: Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi,
Anavatan Partisi. Onlar da bu kürsülerde çok şeyler söyledi. Onlar söyler
iken, iktidar iken bu muhalefetin koltuklarında da Sayın Bülent
Arınç oturuyordu, burada Salih Kapusuz oturuyordu. Bizim
yaptığımızın 10 kat fazlasını
yapıyorlardı ama o günün muhalefeti veya iktidarı, onların
halk iradesine dayalı bir siyaset yaptığını gördükleri
için, hiçbir şekilde, sizin gibi, 50 kişinin üzerine 200 kişi
yürümediler. (CHP sıralarından alkışlar) Hayatımda ilk
defa gözünüze baktım, ilk defa hayatımda o çehrenizi gördüm. O
çehrede iyi şey yok, o çehre insanları korkutucu bir çehre. Ona sahip
olan Adalet ve Kalkınma Partisinin gerçekten gerçek yüzü gözükmüştür.
Burada muhalefeti konuşturmadığınız zaman, bilin ki
bir gün sizi de konuşturmayacaklar ama asla öyle bir zamanın
gelmesini istemiyoruz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yarım
saattir konuşuyorsun be!
HASAN ÖREN (Devamla) Bugün iğne
kendinize biraz battı, biraz battı iğne kendinize. Şimdi,
yeni MİT yasasını getiriyorsunuz. Ne oldu, hani hukuka
karışmayacaktık, hani hukuka saygılı olacaktık?
Bu ülkenin terörüyle ilgili, devletin mensupları dahi olsa,
kışkırtma veya buna benzer olayların içerisine
girdiğinde bu makamları sorgulayacak kimse olmayacak mı? Hani
saygılıydınız? Ne oldu, Deniz Fenerinde
aldığınız savcılara soruşturma
başlattınız. Şimdi, Hakan Fidanla ilgili ve
diğerleriyle ilgili soruşturma başlatan savcıyı da
görevden aldınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Biz almadık, savcı aldı, savcı
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul)
İtalyan savcısı aldı, onlar almadı!
HASAN ÖREN (Devamla) Hangi adaletten
bahsediyorsunuz, hangi demokrasiden bahsediyorsunuz? Neresi üzerinizde duruyor?
Hiçbir yeri üzerinizde durmuyor. Anlamıyor mu? Anlıyor halk,
anlıyor. Sizin de olacağınız, tabelayı indireceksiniz,
tıpkı dün indirenler gibi, tabelayı indireceksiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Basmadan
ipek elbise olmaz!
HASAN ÖREN (Devamla) - O tabela
indikten sonra yerinize başka birileri gelir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) O
tabelayı indirmeye gücünüz yetmez!
HASAN ÖREN (Devamla) Bizim gücümüz yetmez, halkın gücü
yetecek, bizim asla gücümüz yetmez, halk iradesinin gücü yetecek. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Onun için bilin ki yaptığınız demokratik değil.
Dün siz bunları yapar iken demokrasi olacak, muhalefet sesini biraz
yükselttiğinde, muhalefet sizinle ilgili biraz konuları gündeme
getirdiğinde sinir olacaksınız, kızacaksınız. Yok
böyle bir şey! Demokrasiyi ilk önce içinizde yaşayacaksınız.
Öyle dokunmakla falan sevap kazanılmıyor, kafanızda
fikirlerinizi hayata geçirdiğinizde sevap kazanılır,
doğruyu yaparak sevap kazanılır. Muharrem İnceye
dokunmakla sevap kazanmam ben, kazanamam, Tayyip Erdoğana da dokunursam
kazanamam. Demokrasiden ayrılmayacağız
(CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ören.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ya, bir
ameliyatlı olmasaydın kim bilir nasıl perişan edecektin
bunları; ameliyatlı, ameliyatlı perişan ettin yani.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Manisa Milletvekili Hasan Örenin partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hiçbir zaman bu kürsüden bir başka
partinin iç işlerine karışılmasını doğru
görmedim, hiçbir zaman da benim grubumdaki milletvekili arkadaşlar
diğer partilerin iç işleriyle ilgili olan konularda bu kürsüden bir
söz söylemedi ama madem söyleniyor, o zaman bizim de biraz söyleyeceğimiz
şeyler var.
VELİ AĞBABA (Malatya) Hiç
söylemediniz, ne Atatürk kaldı, ne İsmet İnönü kaldı,
söylemediğiniz şey mi kaldı!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Mesela, diyorlar ki: AK PARTİde parti içi demokrasi yok, bizde var. O
zaman ben size soruyorum: Gazetelerden okudum, televizyonlardan dinledim,
mesela, 12nci maddeniz varmış sizin tüzüğünüzde, Manisada bir
gecede 1.600 tane üye olmayan kişiyi birdenbire aday
yapmışsınız bir gecede, ön seçimde listeler altüst
olmuş.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Cumhuriyet Halk Partisine çok talep var orada.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Mesela, soruyorum: Kaç tane il ve ilçeyi görevden aldınız? Mesela,
soruyorum: Diyarbakırdaki ilçe veya il örgütünüzü kayyum mu yönetiyor,
Cumhuriyet Halk Partisinin yetkilileri mi yönetiyor? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Mesela, soruyorum: Bir başka
partiye üye olan -yani AK PARTİ oluyor bu parti- bir kişiyi
teşkilatlarınızda göreve getirdiniz mi, getirmediniz mi?
Şimdi biz bunları sorma gereğini hissetmiyoruz ama
OKTAY VURAL (İzmir) Ya, siz
CHPnin genel sekreterini bakan yaptınız!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
madem konu açıldı biz de konuşalım dedik, o bapta
söyledim.
Şimdi, Hakan Şükür
arkadaşımla ilgili de bir söz söylemek isterim. Sayın Muharrem
İnce ve Sayın Konuşmacı Hakan Şükür ile ilgili burada
bir iki şey söyledi. Bakın, çok kötü bir şey vardır, burada
olmayan kişiyle ilgili konuşmak hiç doğru bir şey
değildir.
HASAN ÖREN (Manisa) Olsun canım,
niye gelmiyor? Bize ne yani!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla)
Hakan Şükür hasta, rahatsız ve evinde. Eğer yüreğiniz
varsa, gücünüz varsa, o arkadaşımız burada olduğu zaman
aynı sözleri tekrar edersiniz, o zaman cevabınızı
alırsınız.
Ha bir
de şöyle bir şey var. Diyorsunuz ki: TRT-3te sözümüz
kesildi. E be kardeşim, biz 12 Haziran seçimlerine gitmeden önce TRT
bangır bangır yayın yapıyordu. Ne yaptınız, ne
aldınız 12 Haziran seçimlerinde? İşinize mi yaradı TRT
3? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) Size ne? Size ne?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Mesele o değil. Mesele nedir biliyor musunuz arkadaşlar: Sözünüzün
olması, vizyonunuzun olması ve halka değmenizdir. Bunu yaparsanız
inanın çok kârlı çıkarsınız diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bahçekapılı.
HASAN ÖREN (Manisa) Sayın
Başkanım, Manisayla ilgili 12nci maddeden yapılan üyeleri
söyledi, aldığı bilgiyi de bize sordu. Ben de gerekli
cevabı vermek istiyorum. Gerçek nedir bilmesi için gerekli cevabı
vermek istiyorum. Yani 1.600 rakamını vererek benim bulunduğum
ilde Cumhuriyet Halk Partisinin 12nci maddeden 1.680 tane kayıt
yaptığını söyledi. Doğru beyan değildir.
BAŞKAN Düzeltmek istiyorsunuz.
Buyurunuz Sayın Ören.
Yeni sataşmaya mahal vermeyiniz.
5.- Manisa Milletvekili Hasan Örenin, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılının partisine sataşması
nedeniyle konuşması
HASAN ÖREN (Manisa) Değerli
arkadaşlarım, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Manisadaki
Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili bilgiyi nereden aldı bilmiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Gazetelerde okudum, televizyonlarda izledim.
HASAN ÖREN (Devamla) Gazetelerden
okuduğunuz doğruysa, bakın önünüzdeki gazetelere, o gazetede
yazılanların birçoğu sizin şimdi iktidar
olmamanızı gerektiriyor. Yani gazeteden okuyup da bir Grup
Başkan Vekili buraya gelip
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Soruyorum.
HASAN ÖREN (Devamla) Soruyorsan, ben
de cevabını vereyim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bakın, sizin Grup Başkan Vekiliniz var ya, her
hafta gazetelerden buraya bir liste getiriyor.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, tekrar bana sataştı.
HASAN ÖREN (Devamla) - Sayın Grup
Başkan Vekilim, Manisada eğer 12nci maddeden sizin
söylediğinizin yarısı kadar, sizin söylediğinizin dörtte
1i kadar eğer 12nci maddeden kayıt olduysa ben bugün
milletvekilliğimi bırakacağım. Ama sizden de bir şey
istiyorum. Bana itimat edersiniz, meslektaşınız,
milletvekiliyiz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Tabii ki ederim.
HASAN ÖREN (Devamla) -
Aldığım bilgi doğru değildir. Özür diliyorum, kusura
bakmayın. demenizi istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ören.
OKTAY VURAL (İzmir) Özür
dileyecek mi efendim?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Bahçekapılı adımı zikrederek açıkça, aleni
bir şekilde bana sataştı. İzin verirseniz cevap
vereceğim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bir şey demedim. Ben Hakan Şükür burada. diye
konuşuyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) CHP
mesajı aldı.
BAŞKAN Buyurunuz. Yeni sataşmalara
mahal vermeyiniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Tamam da
sataşma yok ki zaten, söz veriyorsunuz.
6.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bahçekapılı,
Başka partilerden gelenleri partinizde yönetici yaptınız.
dediniz. Siz, CHPnin genel sekreterliğini yapmış kişiyi
bakan yaptınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani, Abdülkadir Aksu doğma büyüme
AK PARTİli mi? Cemil Çiçek doğma büyüme AKPli mi? Siz doğma
büyüme AKPli misiniz? Beraber aynı partide görev yapmadık mı?
AHMET AYDIN (Adıyaman) AKP
değil, AK PARTİ.
OKTAY VURAL (İzmir) Beraber
yürüdünüz siz o yollarda.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Sayın Bahçekapılı, şimdi, bir başkası
Kusura
bakmayın, ben, Sayın Hakan Şükürü bu kürsüde aylık takibe
aldım.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Mehmet Sağlam Beni saymadı. diyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ben
yapacağım, kusura bakmayın. Bakın, 4 komisyon
toplantısının 3üne katılmamış; 35 açık
oylama yapılmış, 25ine katılmamış.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Buradaydı.
MUHARREM İNCE (Devamla) Hiç soru
önergesi vermemiş, hiç araştırma önergesi vermemiş, 1 defa
yerinden bir dakikalık konuşma yapmış. 11 milyarlık
maaşı beğenmemiş, 200 milyar liraya gitmiş
televizyonda yorum yapmış.
Ben dilekçe vermişim bu Meclis
Başkanlığına Balgatta Ömer Seyfettin Lisesinde dersler
boş geçiyor. Ben fizik öğretmeniyim. Sabahtan Meclis yok. Sabahtan
gideyim, ücretsiz olarak ders vereyim. Yazdım Meclis
Başkanlığına, Sayın Bülent Arınça yazı
yazdım. Bana verilen cevap şu
AHMET AYDIN (Adıyaman) Özel ders
verebilirsiniz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Bana
verilen cevap şu: Öğretmenlik yürütmenin denetiminde olan bir
iştir yani bakanlık müfettişleri gelir seni denetler.
Dolayısıyla, sen yasamanın bir üyesisin, öğretmenlik
yaparsan müfettiş seni denetleyeceği için yürütmenin emrine
girmiş olursun, bunu yapamazsın. diyor.
Ben, bu milletin çocuklarına,
boş geçen derslerine ücret almadan öğretmenlik yapmak
isteyeceğim, Meclis Başkanı bana izin vermeyecek, Hakan
Şüküre 200 milyar liraya ayda yorum yaptıracaksınız.
Yazık ya! Yazık! Hangi vicdan bunu kabul eder? (CHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) AKP
vicdanı.
MUHARREM İNCE (Devamla) Hangi hukuk? Hangi İç Tüzük?
Tokat Milletvekilimiz Sayın Orhan
Düzgün Meclis Başkanlığına müracaat etti, Ben doktorum,
cerrahım. dedi, Ben de sabahtan öğleye kadar doktorluk yapmak
istiyorum. dedi. Hayır, sen doktorluk yapamazsın.
Kusura bakmayın beyler, ben Hakan
Şükürü görmek için burayı kapatıp TRT3te Hakan Şükürün
futbol maçlarını seyredemem, böyle bir şey yok. Gelecek bu
kürsüye, buradan konuşacak.
İki, 11 milyar lira
maaşı beğenmeyecek, 200 milyar liraya yorum yapacak,
Başbakan ona izin vermiş.
Bir kere, Başbakan izin veremez.
İzin makamı Meclis Başkanıdır. Bana Genel
Başkanım izin verdi. diyor. Başbakanın böyle bir yetkisi
yok. Bizler, genel başkanların marabası değiliz, öyle bir
şey yok. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, yasamanın
bir üyesiyiz. Bizim yapacağımız bir işe Meclis
Başkanı izin verebilir bize. Biz yasamanın bir üyesiyiz.
Nasıl böyle bir izin verebilir Başbakan, Sayın Hakan
Şüküre?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) Böyle
bir izin veremez. Ayda bir bu tartışmayı bu kürsüden
açacağım.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın İnce.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, bir düzeltme yapacağım,
sataşma yapmayacağım.
BAŞKAN Hangi konuda?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Şimdi, benimle ilgili olarak ve Sayın Ertuğrul
Günayla ilgili olarak CHPli olmamıza rağmen AK PARTİde
olduğumuza ilişkin bir beyanda bulundu. Onunla ilgili bir düzeltme
yapacağım sadece.
BAŞKAN Buyurunuz; yeni
sataşmalara mahal vermeyiniz ve bu son olsun lütfen. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
7.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin
şahsına ve partisine sataşması nedeniyle
konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Muharrem İnce,
yanlış anlattım herhâlde veya yanlış anladın ama
yanlış anlattım kabul edeyim. Ben Hakan Şükür veya bir
başka arkadaşımızı eleştirmeyin. demedim. Hakan
Şükür burada olduğu zaman eleştirirseniz o zaman da
cevaplarınızı haklı olarak almış olursunuz.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Gelmiyor ki eleştirelim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ama
getireceğim, merak etmeyin.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Bunu söylemiştim ama siz farklı anladınız, o sizi
ilgilendirir.
Şunu söylemek istiyorum:
Sayın Muharrem İnce dedi ki: Siz de bir zamanlar CHPdeydiniz,
şimdi AK PARTİdesiniz.
Bakın, ben geçmişte CHPde
oldum, SHPde oldum, şimdi AK PARTİdeyim çünkü SHP, CHPnin
söyledikleriyle yaptıkları arasında korkunç bir fark vardı.
OKTAY VURAL (İzmir) AKP, CHPnin
söylediklerini mi yapıyor?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
CHP Ben sosyal demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten yanayım.
diyordu ama bunları gerçekleştiremiyordu. Ben AK PARTİye
geldiğim zaman CHPyle yollarımı çoktan
ayırmıştım. Ben bu partideyim. Bu partide olduğuma
gurur duyuyorum. Çok iyi bir karar verdiğimi düşünüyorum. Sizlere de
bunu öneriyorum, biliyor musunuz?
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Bahçekapılı.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, biz
de öğrenmiş olduk, AKP eski CHPnin yapmak istediklerini
yapıyor. Demek sağ gösterip sol vuruyorlar.
BAŞKAN Lütfen, sakin olunuz.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/480) (S. Sayısı: 100) (Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şahsı adına Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Can.
Buyurunuz Sayın Can. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 100 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Sayın Hasan
Ören burada AK PARTİnin iç işlerine karıştı, biz
kurultaylar partisi Cumhuriyet Halk Partisinin iç işlerine
karışıyor muyuz? Karışmıyoruz. Biz işimize
bakıyoruz, biz hizmete devam ediyoruz.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Birleşmiş Milletler arasında kalkınma programına
ilişkin bir anlaşma imzalanmıştır. Bu
anlaşmanın evveliyatı, 1950 yılı 22 Ağustosunda
Türkiyenin Birleşmiş Milletlere kaydıyla beraber yüz
altmış ülke ortaklık anlaşması imzalamıştır.
Bu anlaşma
11 Mart 2011 tarihinde Türkiye bir protokole
dercetmiştir. Bu protokolde demokrasinin geliştirilmesi,
yoksulluğun yarı oranında indirilmesi ve bu konuda gayret
gösterilmesi, çevre ve sürdürülebilir kalkınma, kadın
haklarının güçlendirilmesi, özel sektörün geliştirilmesiyle
ilgili faaliyetler yer almaktadır. Bu faaliyetlerle ilgili
şartnamelerine de baktığımız zaman, TİKAyla
birlikte bu iş birliği yürütülecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son dönemde Türk dış politikası uluslararası
kamuoyunda dikkatle izlenir hâle gelmiştir. Küresel gelişmelere ve
ulusal önceliklerimize paralel olarak Orta Asya, Kafkaslar, Orta Doğu,
Balkanlar ve Afrikada yeni açılımlar gerçekleştirilmiş;
dünyanın her noktasını dikkatle izleyen, kucaklayan, bütünleştirici
bir yaklaşım benimsenmiştir. Dış politikada
alanındaki bu açılımlara paralel olarak gerçekleştirilen
iş birliği projeleri beş kıtaya
yayılmıştır. AK PARTİ 12 Haziran seçimlerinde Türkiye
genelinde her 2 seçmenden 1inin oyunu alarak yüksek bir oranla 3üncü kez bir
parti olarak demokrasi tarihimizde örneği az görülebilir bir
başarıyı sergilemiştir. 12 Haziran seçimlerimizde
milletimiz AK PARTİnin gerek yurt içinde gerekse yurt
dışındaki politikalarına onay vermiştir. İç
politikadan dış politikaya, ekonomiden demokratikleşmeye kadar
her alanda milletimiz AK PARTİnin politikalarına güvendiğini
bir kez daha teyit etmiştir. İçine kapanmış, dünyayla
arasına duvarlar örmüş bir ülkenin iç politikada istikrarı,
ekonomide büyümeyi, demokratikleşmede reformları
gerçekleştirmesi beklenemez.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aynı şekilde ekonomisi zayıf, istikrarsız,
güven zemininden uzak bir ülkenin dış politikada elinin güçlü
olması da beklenemez. AK PARTİ hükûmetleri dokuz yıl boyunca
işte bu hassas dengeyi gözetmiş, tek alanda değil, her alanda
koordineli, uyumlu bir çalışmayla topyekûn gelişmeyi Türkiyeye
yaşatmıştır. Aktif dış politikamızın
sıfır sorun ilkesinden, başta ekonomi olmak üzere, Türkiyede
her alanda, her boyutta yansımalarını görmekteyiz.
Bakınız, sıfır
sorun susmak değildir, onaylamak değildir; sessiz, tepkisiz kalmak
asla değildir. Biz, başta bölgemiz olmak üzere barışı
tesis etmek için her zeminde, her fırsatta azami gayret gösterdik. Bütün
komşularımızla sorunları masaya yatırdık ve aktif
şekilde sorunların çözümü için çaba sarf ettik. Ancak bunu yaparken
bölgemizde olsun, dünyada olsun haksızlıklara, zulme,
çatışmalara, katliamlara, yoksulluğa ve gelir
adaletsizliğine, hukuksuzluğa göz yummadık. Afganistandaki
insanı, Gazzedeki insanı da bir can olarak gördük. Afrika için,
Somali için, Libya, Mısır, Tunus, Filistin için seferber olduk. Haiti
için, Şili için, Gürcistan için de seferber olduk. Dinine, mezhebine,
derisinin rengine, yaşadığı toprağın
altındaki madenlere, petrole, elmasa bakmadan insana sadece insan
olduğu için sahip çıktık, hakkını savunduk.
Birileriyle ters düşeriz diye bakmadık, birilerini
karşımıza alırız diye de tedirgin olmadık. Aziz
Türk milleti de AK PARTİnin bu samimi politikalarına gereken
desteği verdi, dış politikadaki
başarılarımızı onayladı ve AK PARTİyi tek
başına iktidara getirmeye devam etti.
Birileri kürsüden geliyor ve burada AK
PARTİyi acımasızca eleştiriyor ama hâlâ muhalefet olmaya
devam ediyorlar. Siz muhalefet olmaya devam edin, biz hizmete devam
edeceğiz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Can.
Şahsı
adına İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat.
Buyurunuz
Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 100
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, Birleşmiş Milletler küresel kalkınma
ağı olan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı,
166 ülkede çeşitli ortaklarıyla birlikte toplumlara kendi
buldukları çözümlerde yardımcı olarak onların ulusal ve
küresel kalkınma çabalarına destek vermeyi hedefleyen bir
kuruluştur.
UNDP
Türkiye faaliyetlerini üç öncelikli alanda
yoğunlaştırmış bulunmaktadır. Bunlar demokratik
yönetişim yani halkın yönetim ve karar süreçlerine etkin biçimde
katılımı için kapasite geliştirme, ikincisi
yoksulluğun azaltılmasına yönelik eylem ve politika
geliştirme, üçüncüsü ise çevre ve sürdürülebilir kalkınmadır.
2000
yılının Eylül ayında yeni bin yılın
başlangıcında New Yorkta yapılan Bin Yıl Zirvesinde
dünya liderleri yüksek beklentili bir gündem üzerinde
uzlaşmışlardır. Zirvede kabul edilen Bin Yıl
Bildirgesinde 21inci yüzyılın uluslararası ilişkiler
açısından zorunlu görülen temel değerler özgürlük, eşitlik,
dayanışma, hoşgörü, doğaya saygı ve ortak sorumluluk
olarak tanımlanmıştır. Liderler, küreselleşmenin tüm
insanlık için olumlu bir güce dönüştürülmesi ve bu ortak
değerlerin yaşama geçirilmesine yönelik 8 hedef, bunlar Bin Yıl
Kalkınma Hedefleri olarak nitelendirilen bu hedefleri
belirlemişlerdir.
Liderler
özgürlük, demokrasi ve insan hakları konularındaki taahhütlerinin
yanı sıra 2015
yılına kadar gerçekleştirilmek üzere kalkınmaya ve
yoksulluğun azaltılmasına yönelik olarak 8 hedef
belirlemişlerdir. Bu hedefler: Aşırı yoksulluğun ve
açlığın azaltılması, evrensel temel eğitimin
sağlanması, cinsler arası eşitliğin
sağlanması ve kadınların yapabilir
kılınması, çocuk ölümlerinin azaltılması, ana-çocuk
sağlığının iyileştirilmesi; AIDS, HIV, sıtma
ve diğer hastalıklarla mücadele edilmesi; çevresel
sürdürülebilirliğin sağlanması, kalkınma için küresel bir
ortaklık geliştirilmesi.
Bildirgede bu hedeflere ulaşmada
başarının, her ülkede insanların kendi iradelerine
dayalı demokratik ve katılımcı yönetişim olarak
tanımlanan iyi yönetişime bağlı olduğu belirtilmekte
ve Gündem 21de belirtilen sürdürülebilir kalkınma ilkelerine verilen
destek de vurgulanmaktadır.
UNDP, Bin Yıl Kalkınma
Hedefleri konusundaki küresel görev alanına paralel olarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetine, Bin Yıllık Kalkınma Hedeflerinin ulusal
ölçekte teşviki ve bunlara odaklanılması konusunda artan ve çok
yönlü destek sağlamayı sürdürmektedir.
UNDP, ayrıca yerel düzeyde Bin
Yıllık Kalkınma Hedeflerinin olabildiğince gündelik
yaşam ile bağlantılı ve görünür bir duruma getirilmesi
açısından Bin Yıllık Kalkınma Hedeflerinin
yerelleştirilmesinin önemini küresel ölçekte de kabul etmektedir. Bu
itibarla, Türkiye ile UNDP arasında birçok alanda mevcut iş
birliğinin ileriye götürülmesi, çeşitlendirilerek
derinleştirilmesi, ilişkilere ivme ve stratejik boyut
kazandırılması, Türkiyenin millî kalkınma hedeflerinin
gerçekleştirilmesinde ulusal kalkınma iş birlikleri programları
ve haricen uygulanan programlar arasında bir sinerji
oluşturulması ve UNDPnin bölgesel ve küresel kalkınmayı
destekleme kapasitesine Türkiyenin katkısının
artırılması amacıyla, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında
Ortaklık Çerçeve Anlaşması imzalanmış. Bu anlaşma
ile iki taraf arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve
geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Bu anlaşmanın
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kubat.
Tasarının tümü
üzerinde soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
İdari Teşkilatı Yasasına göre istihdam edilen personelin,
15 Ocak-15 Şubat 2012 tarihleri arasında
çalıştığı hâlde, sigortası yattığı
hâlde, müstafi duruma düşmediği hâlde maaşı ödenmemektedir.
Meclis çalışanları Meclisi icraya verirse Meclisin
itibarını zedelemekten çekinmiyor musunuz? Bu ayıplanacak bir
durum değil midir? Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Alpay
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) CHPli Milletvekili Arkadaşımız kürsüden
hitap ederken özellikle AK PARTİ içerisindeki adaylık meselelerine
bilgisizce, en azından hafif tabirle bilgisizce müdahale etmişti.
Şöyle bir örnek vereyim: Sadece Elâzığda Alacakaya ilçemiz,
Palu, Kovancılar ve Sivrice ilçemizde ikişer aday gayet demokrat bir
ortamda yarışmışlar. Bunlar AK PARTİ Genel Merkezine
çağırılmamış. Hemen geçen hafta da Elâzığda
merkez ilçe kongremizi yaptık. Merkez ilçe kongremizde de 2 aday gayet
demokratik bir hava içerisinde ve olgunlukla yarıştılar. Bu en
azından eksik bilgiye dayalı talihsiz cümleler üzerine bu örneği
AK PARTİdeki demokrasi açısından Elâzığ örneği
üzerinden vermek istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Alpay.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben Sağlık
Bakanına bir soru sormak istiyordum, zannedersem Genel Kurulun içinde
geziyordur.
1 Ocak 2012de Adanada
Numune Araştırma ve Eğitim Hastanesi kuruldu. Bunun içinde acil
servis yok, kan merkezi yok, çocuk merkezi yok. Şimdi, Hürriyet gazetesi
dün veya geçen hafta şöyle diyor: Yeni taşınan, açılan
hastane tekrar ihaleye çıktı. Bu nasıl bir iş? Ben Sağlık
Bakanından bunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Sayın Canalioğlu
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Çevre ve Şehircilik Bakanı
değerli hemşehrim de burada. Kendisi de, bilmiyorum konuyu yakinen
takip edebildi mi? Bu taşeron işçileriyle ilgili olarak, gerçekten
zor şartlarda insanlar çalışıyorlar ve bu çalışma
sonucu da hak ettikleri maaşı alamadıkları gibi geç
alıyorlar. Örneğin, Trabzonda taşeron işçilerinin hâlen
maaşlarını alamadığı yönünde bilgiler bize iletilmişti.
Bu konuda Sayın Bakanımızdan da ilgi bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Canalioğlu.
Sayın Türkkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Benim sorum
Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar
Beyefendiye. Kocaeli Kandıra Akçaova ve çevresindeki 30 köyü su
havzası olarak içine alacak olan Sungurlu Barajı Projesi yürürlükte
midir? Yürürlükte ise ne zaman yapılacaktır? Köylülerin
mağduriyetlerini gidermek için devlet tarafından istimlak
yapılarak arazilerin ederlerinin ödenmesi konusunda
çalışmalarınız olacak mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Türkkan.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Belki konuyla ilgili değil ama çok
önemli olduğuna, bütün milletvekillerini ilgilendirdiğine
inanıyorum.
Biliyorsunuz, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Teşkilat Kanunu değişti, 18 Aralıkta
değişti. Diğer kurumlardan geçici görevlendirme yoluyla gelen
danışman ve sekreterler bu ay maaş alamıyor. Neden? Nedeni
şu: Bürokratik yazışmalar tamamlanamadı. Burada
danışman ve sekreterlerin bir kusuru var mı? Yok. Burada bizlere
yardımcı oldular mı? Evet oldular. Peki, böyle bir hak
kaybı yaşanmasının haklı, makul bir
açıklaması var mı? Yoktur. Bu konu, düzeltilmesi gereken bir
konudur. Kendilerinin bir kusuru ve eksiği yoktur. Tamamen bürokratik
süreçlerin yavaşlığından bu sorun yaşanıyor.
Bunun bedelini kusuru olmayanlara ödetmenin anlamı yok ve burada görevli danışman
ve sekreterlerin maaşlarının gecikmeden ödenmesini herkesten
talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Acar.
Sayın Eyidoğan
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Çevre ve Şehircilik
Bakanımız buradayken kendisine birkaç soru tevdi etmek istiyorum.
Bursada Doğanbey diye bir mahalle
var. Bu mahallede 4 bin kişinin şu anda mağdur olduğu
-2007den beri evlerine girmeyi bekleyen- TOKİ uygulaması var. Bu 4
bin kişinin mağduriyeti konusunda Sayın Bakan ne düşünüyor?
Ayrıca, Bursada Akçağlayan
ve Gürsu Dışkayada kentsel dönüşüm adı altında
uygulamalardan ortaya çıkan mağduriyetler var. Sayın
Bakanın bilgisi var mıdır?
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Eyidoğan.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Mahmut Tanalın
sorduğu 15 Ocak 2012den sonra çalışanların SSKları
ödeniyor fakat maaşları verilmiyor
Bunu inceleyip yazılı olarak cevap
vereceğimi arz ediyorum.
Elâzığ Milletvekili
Sayın Alpayın sorusuna da aynı şekilde yazılı
olarak, inceledikten sonra cevap vereceğimi arz ederim.
Sayın Halamanın ifade
ettiği Numune Hastanesindeki eksikliklerle ilgili yapılan ihaleyle de
ilgili olarak Sağlık Bakanımıza konuyu iletip bunun da
cevabını temin edeceğim.
Trabzon Milletvekili Sayın
Canalioğlunun Taşeron işçiler maaşlarını
alamıyor
Bunlar hangi işçilerse, hangi kurumun işçileridir
bunu bize tam, net olarak bildirirse
bunların da mağduriyetlerini giderme noktasında gerekli
çalışmayı yaparız. Bunu da arz ediyorum.
Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü
Türkkanın Kocaeli Kandıra Sungurludaki baraj yapılması
yürürlükte midir? diye sorusu var. Bunu da inceledikten sonra kendisine
yazılı olarak cevabını takdim edeceğim.
Antalya Milletvekilimiz Sayın
Acarın yine Geçici görevliler maaşlarını
alamıyorlar
Devlet kurumlarında, kamu kurumlarında böyle bir
bilgim yok benim. Belki Meclistekilerle ilgiliyse belki prosedür
tamamlanmamıştır, prosedür tamamlanınca maaşlarını
zamanında ödeyeceğiz. Yoksa bir para olmamasından dolayı
veya başka bir durumdan dolayı maaş ödememe söz konusu
değildir. Bunda da gene, detaylı olarak bize sorusu olursa çok daha
net bir bilgi takdim ederim.
Milletvekilimiz Sayın Haluk
Eyidoğanın Bursadaki konuyla ilgili sorduğu Doğanbeyde
yapmış olduğumuz kentsel dönüşümde yaklaşık 4 bin
kişi hak sahibidir. Burada tabii ki şehrin merkezinde olması
hasebiyle arsa bedelleri, yine oradaki hak sahiplerinin yahut arsa sahiplerinin
arsa bedelleri yüksek olduğu için konut fiyatları biraz yüksek
çıkmıştır fakat konut fiyatlarının maliyet bedeli
üzerinden Sayın Başbakanımızın yetkisinde olan yüzde
30 indirim yaptıktan sonra bunu kendilerine vereceğiz. Burada yüzde
90-95 vatandaşlar tarafından anlaşma sağlanmıştır,
bir mağduriyet söz konusu değildir, vatandaşlar şu anda memnundur.
Yine Akçağlayan ve Gürsuda da
yapılan projeler kentsel tasarım projeleridir, bunlar kentsel
dönüşüm projeleri değildir. Burada da yine yapılan sosyal konut
projelerdir, vatandaşlarımıza on yıl, on beş yıl
vade ile verilmektedir.
Arz ederim.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Vatandaş mektup yazıyor bize, feryat ediyor!
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) Eğer burada ben cevap
veremediysem onları detaylı olarak
Sorunuz var zaten,
yazılı bu konuda sorunuz vardı, ona da yazılı cevap vermiştim,
yine yazılı olarak tekrar detaylı sorarsanız çok daha
detaylı cevap veririm.
Çok teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan, iki
soru daha var, vaktimiz de var.
Sayın Canalioğlu
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Ben Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma
şunu iletmek istiyorum: Sordu, teşekkür ediyorum. Trabzon Tıp
Fakültesinde çalışan taşeron işçisi
arkadaşlarımızdan böyle bir teklif gelmişti.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Canalioğlu.
Sayın Elvan
LÜTFİ ELVAN (Karaman) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Biraz önce sorulan soruya bir
açıklık getirmek istiyorum -Meclis personeline yönelik olarak- Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanı olarak.
Devlet memuru olarak
çalışıp da danışman olarak, milletvekili
danışmanı olarak göreve başlayan arkadaşlar için
herhangi bir kayıp söz konusu değildir. Burada bir yanlış
anlaşılma söz konusu zannedersem. Devlet memuru olan arkadaşlar
15 Ocak itibarıyla 15 Ocak-15 Şubat dönemine ait olan
maaşlarını ilgili kamu kurumlarından aldılar. 15
Şubat itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde göreve başlayan
milletvekili danışmanları sözleşmeli statüye geçmelerinden
dolayı
Biliyorsunuz, devlet memurları maaşlarını
peşin olarak alırlar, sözleşmeli olanlar ise hak ettikleri aydan
sonra o maaşı alırlar. Dolayısıyla sözleşmeli
statüye geçmelerinden dolayı 15 Şubat yerine 15 Mart tarihinde
maaşlarını alacaklardır. Dolayısıyla ne sigorta
primi açısından ne de maaş açısından herhangi bir
kayıp söz konusu olmayacaktır.
Teşekkür ediyorum.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Şu an bir ay maaşsızlar! Borç alıyorlar,
bir aydır maaşsızlar, kredi alıyorlar.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Elvan.
Sayın Öz
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
2008 yılı içerisinde
Mersinin Gülnar ilçesinde birkaç tane köyü beraber içerisine alan, 4 bin-5 bin
hektar civarında ciddi bir orman yangını olmuştur. Bu orman
yangınında 60-80 kadar hane kayboldu. Bunun dışında, o
bölgede yaşayan köylülerin tamamen hayvanları da telef oldu. 2-3 tane
de can kaybımız olmuştu o zamanki orman yangınında.
TOKİnin yapmış
olduğu evler hâlen sahiplerine uygun fiyatlarla devredilmemiş olup
bir kısmı da özellikle bu kış ayında üstü akar bir
şekilde ortada kalmıştır. Bu konuyla ilgili bir araştırma
yapıp köylünün mağduriyetini gidermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, bugün bir gazetede -gazeteci demiyorum,
gazetecilere hakaret olur!- Tövbe, hem özürlü hem CHPli diye Şafak
Pavey için bir yazı yazmış gazeteci olduğunu iddia eden
birisi. Burada o gazeteciyi kınıyorum, o gazeteciyi
kınıyorum.
Geçtiğimiz günlerde nefret
suçlarıyla ilgili bir kanun teklifi vermiştim, bu kanun teklifinin de
ne kadar önemli olduğunu, bugün okuduğum yazıda o suçlamayı,
o hakareti görünce daha anlamlı olduğunu düşündüm.
Meclisten bu kanunun kabul edilmesini
diliyor; bu gazeteciyi bir milletvekili olarak, bir insan olarak
kınıyorum, onu protesto ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) Sayın Canalioğlunun
dediği, Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesinde
taşeron uhdesinde çalışan işçilerin maaşlarının,
ücretlerinin verilmediği noktasında. Buradaki sistem şudur
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: KTÜ tarafından bedel
taşerona ödeniyor. O ay eğer işçilerin maaşlarını
vermiyorsa, ikinci ay tüm işçilerin maaşlarının
ödendiğine dair temiz belgesi getirmiyorsa taşerona ödeme
yapılmıyor. Maaşlar ödendikten sonra hak edişler
taşerona ödeniyor. Bu bakımdan, işin işleyişi
gereği bir aylık bir mağduriyet söz konusu olabilir, ikinci ay
mutlaka taşeron bu çalıştırdığı
işçilerin maaşlarını ödemek zorundadır. İkinci ay
eğer ödemezse kesinlikle kendilerine hak ediş ödenmemektedir. Bunu
özellikle burada ifade etmek
Bir takip edelim, önümüzdeki ay ödenmezse
bunların biz ödemesini temin ederiz. Saygıyla arz ederim.
Yine, diğer taraftan Sayın
Özün Mersindeki orman yangınıyla ilgili
Konuyu ben bilmiyorum
şu anda, TOKİnin yaptığı konutların ne
şekilde verildiğini, onu inceleyip yazılı olarak
kendilerine takdim edeyim.
Sayın Ağbaba da açıklama
yaptı; açıklaması için kendisine teşekkür ediyorum.
Tekrar saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ
İLE
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KALKINMAPROGRAMIARASINDA ORTAKLIK
ÇERÇEVE ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 11 Mart 2011
tarihinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sedef
Küçük.
Buyurunuz Sayın Küçük. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDEF KÜÇÜK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 100
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, kendisine iki temel
misyon belirlemiştir. Bunlardan ilki, yoksulluk olmaksızın
büyümenin sağlanmasıdır. Ülkemizde gelir
dağılımının giderek bozulduğu ve nüfusun yüzde
16,9unun yoksulluk sınırının altında
yaşadığı hepimizin malumudur. İşte,
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, yoksulluk
altında ezilen bu kesimler için yoksullukla mücadele stratejileri
oluşturmaya çalışmaktadır. UNDP, dünyada yürüttüğü
böylesi sürdürülebilir mücadele programlarında pek çok başarıya
imza atmıştır. Bu açıdan bu anlaşma ülkemiz için de
faydalı olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının temel
misyonlarından bir diğeri ise demokratik yönetişimdir. Bu
misyonu da ekonomik kalkınmaya ilişkin misyonu kadar önemlidir, belki
de daha önemlidir. Geçtiğimiz haftalarda Sayın
Cumhurbaşkanı Birleşik Arap Emirliklerinde demokrasi ve
özgürlük çağrısı yaptı, Düşünce özgürlüğü
alanı kirlenirse diğer alanlarda ne yaparsanız yapın
gözükmez. dedi. Sayın Cumhurbaşkanının
yaptığı saptama gerçekleri yansıtmaktadır,
doğrudur. Düşünce özgürlüğünden nasibinizi
almamışsanız, insanlarınız fikirlerini özgürce ifade
edemiyorsa bütün yaptıklarınız nafiledir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ancak şunu da tespit etmek
gerekir: Gençlerin konser bileti sattı diye terör örgütüne üyelikten
yargılandığı bir ülkede insan haklarından söz
edemezsiniz. Parasız eğitim istediler diye öğrencilerin hapse
atıldığı bir ülkede ifade özgürlüğünden, protestonun
bir hak olduğundan söz edemezsiniz. Bunların olduğu bir ülkede
bırakın ileri demokrasiyi, kâğıt üstünde bile demokrasiden
söz edemezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Başka
ülkelerde demokrasinin sorunlu olduğundan bahsetmek, insan
haklarından dem vurmak bize kendi demokrasimizin sorunlarını
görmezden gelme hakkı vermez. Sizce de, başka ülkelere demokrasi
dersi verirken ülkemizde demokrasi isteyenlerin, basın özgürlüğü
isteyenlerin terör suçuyla hapishanelerde olması garip bir çelişki
değil mi?
Değerli milletvekilleri, dünyada
en çok terör suçlamasıyla yargılama yapan ülkelerden biriyiz.
Hidroelektrik santrallerine karşı çıkan köylüleri de,
basılmamış kitapların yazarlarını da, Kadınlar
Gününde yürüyüş yapan gençleri de terör suçlamasıyla yargılayabilen
bir ileri demokraside yaşıyoruz. Hatta, o kadar ileri bir demokraside
yaşıyoruz ki Sayın İçişleri Bakanına göre, bu
ülkede sanatçılar sanatlarıyla, bilim insanları makaleleriyle
terör suçu işlemektedir.
Biz ileri demokrasiden geçtik,
sıradan demokrasiye bile razıyız. Hani şu Batı
ülkelerinde olan, ifade özgürlüğünün sonuna kadar
kullanılabildiği, herkesin terör suçlusu
sayılmadığı, hukuk devleti kurallarına göre yönetilen,
üniversitelerin ve basının özgür olduğu, sıradan bir
demokrasiye özlem duyuyoruz çünkü bakıyoruz, sıradan demokrasilerde
hükûmeti eleştirdi diye gazeteciler işlerinden olmuyor. Sıradan
demokrasilerde muhalefete mensup milletvekilleri tutuklu değil.
Sıradan demokrasilerde ana muhalefet partisi lideri hakkında
Yargının çarpıklığına işaret etti, adaletin
işleyişini eleştirdi. diye fezleke düzenlenmiyor. Eleştiri
sıradan demokrasilerde bir haktır, ileri demokrasimizde olduğu
gibi, hükûmetin veya bir başkasının sunduğu bir lütuf
değildir! Görünen o ki ileri demokrasimizde eleştiriye tahammül
yoktur.
Sayın milletvekilleri, elinde çekiç olan her
şeyi çivi olarak görürmüş. Özel yetkili mahkemeler de her sesini
çıkaranı, her muhalefet edeni terörist olarak görmeye
başladı. Gençlerin taktıkları aksesuarlardan, duvara
astıkları posterlerden birer terör suçu yaratıldı.
Yazılmamış kitaplar suç unsuru oldu. İnsanlar
konuşmaya, eleştirmeye korkar oldular. İşte, yaratılan
ileri demokrasi budur. Doğal olarak, ileri demokrasi böyle olunca
basın özgürlüğü de buna uygun gelişiyor.
Bakınız, Sınır Tanımayan
Gazeteciler Örgütünün basın özgürlüğü listesinde Türkiye 179 ülke
arasında 148incidir. Rusyanın, Kazakistanın, Kenyanın,
Tanzanyanın gerisindeyiz. İnsan Hakları İzleme Örgütünün
yaklaşık 90 ülkeyi kapsayan raporunda, Türkiyede terörizm
tanımının çok geniş ve ucu açık tutulduğundan,
hakkında yeterli delil olmayan kişilerin bile ceza
aldıklarından, gazeteciler ve yazarlar hakkında sürekli davalar
açıldığından, ifade özgürlüğünün baskı altında
olduğundan söz ediliyor.
Avrupa İnsan Hakları Komiseri
yazdığı raporda Adaletteki aşırı gecikmeler
genel olarak adalet sisteminin saygınlığını ve
toplumun adalet sistemine olan güvenini zedelemektedir. diyor. Şimdi,
vicdanı olan bir kimse kalkıp Hayır, bu raporlar yalan
söylüyor, demokrasimizde sorun yok, basın özgür, yargı
bağımsız, gençler ifade özgürlüğünü sonuna kadar
kullanıyor. diyebilir mi? Bunları diyemiyorsak mızrak çuvala
sığmıyor demektir, bunları diyemiyorsak bu ülkede hukuk işlemiyor
demektir. Hukuk devletini değerli kılan, yurttaşları
arasında eşitliği sağlamasıdır. Eğer, bir
devlet yurttaşlarını keyfî uygulamalara maruz
bırakıyorsa, kişiye özel kanun çıkarıyorsa, kanun
önünde eşitliği sağlayamıyorsa bunun adı hukuk
devleti olmaz, bunun adı keyfiyet olur.
Değerli milletvekilleri, uygulamaya
baktığımızda, özel yetkili mahkemelerin eski devlet
güvenlik mahkemeleri gibi istedikleri zaman her muhalefet edeni terör örgütüne
üye olmaktan, yardım ve yataklık etmekten hapse
attığını görüyoruz. Özel yetkili mahkemelerin her yerde
terör örgütü bulurken her nedense Hrant Dink cinayetinde bir örgüt
bulamadığını görüyoruz. Bu cinayette ihmali olanların,
raporlara inat, terfi ettiğini görüyoruz. Uygulamaya
baktığımızda, Deniz Feneri sanıkları tutuksuz
yargılanırken başka davalarda herkesin ısrarlı bir biçimde
tutuklu yargılandığını görüyoruz; 12 Eylül yönetiminin
çıkardığı kanunların, yönetmeliklerin hâlâ
uygulandığını görüyoruz. Bu yüzden, haklarında kesin
hüküm olmayan gençlerin üniversitelerden atıldığını
görüyoruz. Bunlar Sağlık olsun, bizim demokrasimiz de bu
kadarmış. denilecek uygulamalar değildir. Bir ülkede adalet
sistemi yanlış işliyorsa her şey yanlış
işliyor demektir. İnsanlarınızda adalet duygusunu
incitiyorsanız sisteminizi tartışmalı hâle getiriyorsunuz
demektir.
Değerli milletvekilleri, kuşkusuz, 21inci
yüzyıl Türkiyesi bunların yaşandığı bir Türkiye
olmamalıdır. Gelin, hepimizin şikâyetçi olduğu bu sistemi
çağdaş ülkelerde nasıl işliyorsa o hâle getirelim. Gelin,
bu ayıptan Türkiyeyi kurtaralım.
Ancak biz bu çağrıları yaparken, bir bakıyoruz
ki iktidar partisi yalnızca toplumsal muhalefetin değil, Mecliste de
muhalefetin sesini kısmak için bir çaba içinde. Hem her fırsatta
millet iradesinden söz edeceksiniz hem millet iradesini temsil eden
milletvekillerinin konuşmalarını kısıtlayacaksınız;
bu, dünya üzerinde hangi demokraside görülmüştür? Böylesi kerameti
kendinden menkul bir demokrasi anlayışına nerede
rastlanmıştır? Ortada bir inandırıcılık
sorunu vardır, ortada bir demokrasi sorunu vardır.
Değerli milletvekilleri, uzlaşma, demokrasi
kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Uzlaşma olmadan
yaptığınız kanunlar hayat bulamaz, toplumun dertlerine çare
olamaz. Geçtiğimiz hafta biz Mecliste konuşma özgürlüğünü
savunurken, kürsünün onurunu yalnızca muhalefet için değil, tüm
milletvekilleri için, gelecek için korurken bize uygulanan şiddet böylesi
bir uzlaşmazlığın sonucudur, Ben yaptım, oldu.
mantığının sonucudur. Türkiyeyi susan bir Türkiye hâline
getirmeye hiçbirimizin hakkı yok.
Yapılmak istenenleri tüm halkımızın
gördüğünü ve tarih önünde hepimizin sorumlu olduğunu
hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Küçük.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Türkkan.
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında
Ortaklık Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini aktarmak üzere söz aldım. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
üzerine konuşmamın özünü ülkemizin ekonomik veriler üzerine
yoğunlaştırmakta yarar var diye düşünüyorum. Hükûmetinizin
sahip olduğu yoğun medya desteği ve iktidar olanaklarıyla
ekonomide bir başarı hikâyesi anlatmakta ve milletimizi de bu masala
inanmaya zorlamaktasınız.
Değerli milletvekilleri, 2002
sonunda yani çıraklık döneminizin başlangıcında
şöyle bir ekonomi devraldınız: Büyüme yüzde 6nın üstüne
çıkmıştı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Eksi 9du.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Enflasyon bir
yıl öncesine göre 39 puan birden düşerek yüzde 30un altındaydı.
Kamunun borçlanma faizleri de bir yılda 30 puanın üzerine
düşmüştü. Kısa sürede mali disiplin sağlanmış,
bankacılık sistemi yeniden yapılandırılmış,
şirketler kesimi verilen desteklerle yeniden ayağa kalkmış
ve güvenilirliğini kazanmıştı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Niye
sandığa gömüldünüz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
İşte, AKP böyle bir ekonomiyi ve güven uyandıran bir ekonomik
programı devralmıştı. Hükûmetiniz de bu sayede, ekonomiden
sorumlu Başbakan Yardımcınızın da söylediği gibi,
ekonomiyi otomatik pilota bağlamıştınız.
Çıraklık dönemini böyle
geçirdiniz ancak değişen dünya şartlarını göremediniz
ve ekonomideki kırılganlıkların birikmesine neden oldunuz.
2007de, kalfalığınızın hemen başında ise
ekonomik türbülansa girmeye başladınız. Şimdi bunları bazı
göstergelerle anlatmak istiyorum.
Çıraklık döneminizde Türkiye
149 gelişen ve yükselen ekonomi içinde gelirini en hızlı
artıran 44üncü ekonomi oldu. 2007 yılında başlayan
kalfalık döneminizden bugüne kadar ise ekonomiyi 98inci sıraya
gerilettiniz. Yani kalfalık döneminizde 54 ülke büyüme
yarışında Türkiyeyi geçti.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Çinden
sonra 2nci sıradayız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Kalkınma
yarışındaki durumumuzdan bahsetmek istiyorum size.
Birleşmiş Milletlerin insani kalkınma raporlarına göre,
Türkiye siz iktidara gelmeden hemen önce, 2000 yılında 80inci
sırada; çıraklık döneminizin sonunda, 2007 yılında da
85inci sırada; kalfalığı bitirdiğiniz 2011
yılında ise 92nci sıraya düşmüş.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) O
rakamları nereden aldınız?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Adında
Kalkınma olan bir partinin iktidarında Türkiye kalkınma
yarışında sürekli irtifa kaybetmiş, Kalkınma sadece
partinizin tabelasında kalmış.
İşsizlik cephesinde ne var
bir bakalım:
ADEM YEŞİLDAL (Hatay)
Doğru söylemiyorsun!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Gelişen
ve yükselen 71 ekonomi içinde Türkiye, iktidarı
devraldığınızda işsizliği en yüksek 36ncı
ekonomiydi. İktidarınızda Türkiye işsizlik
sıralamasında on dört basamak birden tırmandı; kalfalık
döneminizin sonunda işsizliği en yüksek 22nci ekonomi oldu.
Başarı bu mudur, sizler bunu başarı mı
sayıyorsunuz?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elazığ) Türkiyeden mi bahsediyorsunuz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı verilerine göre,
Türkiye, 2010 yılında çalışma çağındaki nüfusun
iş hayatına girmesi ve bunlara istihdam sağlanması
bakımından teşkilatın en son sıradaki üyesidir. Ancak
tablo kadınlarımız için daha da vahimdir. Kadınlar iş
ve çalışma yaşamında kendine yer bulamamaktadır.
Türkiyede her 100 kadından ancak 30u çalışma
yaşamındadır. Muasır medeniyet seviyesini hedefleyen
Türkiyede böyle bir göstergeyi kabul edemeyiz.
Yükselen piyasa ekonomisi Kore ve
Meksikada her 100 gençten 10u işsizken, bizde her 100 gençten 22si
işsizdir. Türkiyenin genç ve dinamik nüfusuyla hepimiz övünmüyor muyuz?
Siz bu nüfusa iş sağlayamazken, bu üstünlüğü kullanamazken
nasıl övünebiliyorsunuz, şaşmak gerek.
Kalfalık döneminizin en önemli
eseri cari açıkların önlenemez yükselişidir. Hükûmetiniz, hiçbir
cumhuriyet hükûmetinin yapamadığını yaptı, bu ülkede
cari açık yaratma ve yükseltme rekoru şampiyonusunuz.
Ülkemizde ihracatın sahibi
hükûmettir ama ithalat sahipsizdir, yetimdir. Türkiyeyi böyle bir iktidar
anlayışıyla tam dokuz yıldır yönetiyorsunuz.
Türkiyenin rekabet gücünü hızla aşındırdınız.
Ülkemizde kalabilecek iş ve istihdamı yurt dışına
transfer ettiniz. Verdiğiniz dış açıklar ortada. 150
gelişen ve yükselen ekonomi arasında gayrisafi yurt içi hasılaya
oranla çıraklığınızın ilk yılında
Türkiyeden daha az açık veren ülke sayısı 48di,
çıraklığınızın sonunda Türkiyeden daha az
açık veren ülke sayısı 77 oldu. Kalfalığı
bitirdiğinizde bu sayı 104 ekonominin cari açığı
içerisinde Türkiyeden daha düşük hâle geldi. 104 ülke ekonomisinde cari
açık, Türkiye bu 104 ülkenin içerisinde daha düşük hâle geldi. AKP İktidarında Türkiye'nin cari
açığı yani döviz açığı 55 basamak birden
kötüleşti. Buraya özellikle dikkat etmenizi istiyorum: AKPnin
çıraklık ve kalfalığı arasında büyüme
sıralamasında 54 basamak düşen Türkiye, döviz
açığı vermede 55 basamak birden yukarı çıktı. Bu
tabloya bakınca insan içinden Allah Türkiyeyi sizin ustalık
döneminizden korusun. demek istiyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ustalık dönemine geldik.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Nitekim,
ustalığınızın daha ilk yılında cari
açık 80 milyar dolara dayandı. Ülkemizi döviz açığı
vermede Amerika Birleşik Devletlerinin ardından dünya 2ncisi
yaptınız, sizleri kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
İstatistik Kurumunun açıkladığı rakamlar milletimizin
yaşadığı gerçek ekonominin aslını ortaya koyuyor.
Bu rakamlar, söyleyeceğim rakamlar TÜİKin rakamları:
Kalfalığınızın sonunda yani 2010 yılında 45
milyon 131 bin vatandaşımız hiç olmazsa iki günde bir et, tavuk
veya balık içeren bir kap yemek yiyemiyor. 58 milyon 308 bin
insanımız evinde eskiyen mobilyasını
değiştiremiyor. Kendisine yeni giysi alamayan insanlarımızın
sayısı 26 milyon 504 bin kişi. Evden uzakta bir haftalık
tatile çıkamayan insanlarımızın sayısı 62 milyon
396 bin kişi. Çetin geçen kış günlerinde evini ısıtma
olanağına sahip olmayan insanlarımızın
sayısı 26 milyon 268 bin kişi. Borç ve taksit ödemeleri
altında bunalanların sayısı 45 milyon 336 bin kişi.
Bu, sizin kontrolünüzde olan TÜİKin rakamları. 2010da maddi
yoksulluk sınırları altında yaşayan
yurttaşlarımızın sayısını 861 bin kişi
artırdınız, 45 milyon 303 bin kişiye getirdiniz.
Kısaca Kriz teğet geçti. dediniz ama
sıkıntısını yurttaşlarımızın üzerine
yıktınız.
İşte, başarı
hikâyelerini anlattığınız ülkemizdeki hayaliniz
dışındaki gerçek insan manzaraları budur.
Değerli milletvekilleri, OECD
geçenlerde ilk kez yaptığı bir çalışmayı
yayımladı. Çalışmanın adı:
Yaşamınız nasıl? Gelir, refah, iş, kazanç,
sağlık, eğitim gibi on bir ayrı ölçüte göre üye ülkelerdeki
vatandaşların yaşam memnuniyetini incelemişler. Sonuç: OECD
içinde yaşamından en az memnun olan insanlar Türkiyede.
Size rapordan birkaç çarpıcı
örnek vermek istiyorum. Türkiye, çalışma koşulları en
ağır ülke ve çalışanlarının yarısı
haftada elli saatten fazla çalışıyor. Hükûmetinizin
yönettiği Türkiyede insanların birbirine güveni kalmamış,
her 100 insandan ancak 9u başkasına güveniyor. 34 ülke içinde en
düşük oran Türkiyede. Bir ekonominin başarısı sadece millî
gelirinin artmasıyla ölçülemez. Bir ekonominin başarısı ve
gelişmesi, yaratılan refahın, milletin yaşam kalitesini
artırmasıyla ölçülür. Sizin yönetiminiz sadece ve sadece sıcak
paracıları memnun eden bir ekonomi.
Değerli milletvekilleri, ekonomik
gidişat hakkında uyarıları
yaptığımızda, Hükûmet, bunu muhalefet yapmak için
söylediğimiz zannına kapılıyor. Hükûmeti uyarıyorum,
bu marazi, narsist, öz güven görüntüsünden bir an önce kurtulun.
Yaptığınızın korkudan mezarlıkta ıslık
çalmak olduğunun siz de farkındasınız, bizler de
farkındayız. Hamasi nutuklarla çaka satarak görüntüyü
kurtardığını zannettiğiniz, sizinle birlikte tüm
milletin ayağının altındaki halının
çekilebileceğini unutmayın. Zaman, hamasi nutuklarla çaka
satmanın değil, doğru teşhis koyma ve doğru
politikalar üretme zamanıdır.
Sonuç olarak, Türkiye, yeniden kabaran
kriz dalgasına dünyada en yüksek ikinci cari açığı vererek
yakalanmıştır. Hükûmet, ekonominin çapalarını birer
birer yok etmektedir. Merkez Bankası ve bağımsız kurullar
Hükûmetin emrine girmiştir. Komşularla sıfır sorun. diye
yola çıkılmış, sorunsuz sıfır komşu
noktasına gelinmiştir. İhracatımız, turizm
gelirlerimiz darbe yemiştir. Türkiye'nin önümüzdeki yıl 200 milyar
dolar tutarındaki bir parayı bulamaması durumunda ekonomideki
iflası kaçınılmazdır.
Bu vesileyle hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Türkkan.
AHMET AYDIN (Adıyaman) -
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, konuşmacı konuşmasında
özellikle rakamları çarpıtmak suretiyle
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) TÜİKin
rakamları, sizin hazırladığınız rakamlar.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Rekabet
gücünü batırdınız, ülkemizi ekonomik alanda
sıkıntıya soktunuz. gibi rakamları çarpıtarak ifade
etti. Açıklamak istiyorum efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Neyi
açıklama efendim?
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Açıklamak istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Açıklama
yapacakmış efendim, TÜİK rakamları üzerine.
OKTAY VURAL (İzmir) Bizi
ilgilendiren
Sayın Başkanım, yani
sataşma mı var? TÜİKle ilgili açıklama yapacaksa yerinden
yapsın, grup adına söz istesin. Böyle bir şey olur mu efendim
ya! Eğer sataşma var ise sataşmanın konusunu belirtsin.
Yani neredeyse Hava bulutlu. diye, Bize sataştı. diye kalkıp
orada söz isteyecek.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Rakamları çarpıtmak suretiyle Türkiye'nin rekabet gücünü
batırdığımızı söyledi.
BAŞKAN Rakamlar nedeniyle grubun
Türkiyeyi batırdı. diye söylediğini
Buyurunuz efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ne şahsa
ne de partiye herhangi bir sataşma yok efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) O zaman o da
söylediği zaman biz de söz isteriz. Böyle bir şey olur mu ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Batırmadı. derse biz de Yalan söyledi. diye söz istemek zorunda
kalacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) İsteriz
şimdi.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın partisine sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
şimdi burada bu rakamları dinlerken emin olun çok trajikomik bir
görüntü sergiledi Lütfü Bey.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Trajik
doğru ama komik değil.
AHMET AYDIN (Devamla) Gerçekten
trajikomik bir görüntü sergiledi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bakın,
trajik doğru ama komik değil.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz
gülüyorsunuz ağlanacak hâlinize! Millete gülüyorsunuz ya!
AHMET AYDIN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, rakamlarla ilgili aslında geçtiğimiz dönemde bu
kürsüde biz 2002den 2010u derken bazı arkadaşlar sürekli
ayaklanıyordu, Niye 2002 rakamlarıyla kıyaslıyorsunuz?
diyordu. Bu dönem şöyle geri durduk, ya rakamları
kıyaslamayalım, artık AK PARTİ kendisiyle
yarışır oluyor. Bir önceki dönem ile bir sonraki dönemi
kıyaslıyorduk AK PARTİnin dönemlerini ama burada mecbur
bıraktı arkadaşımız, kusura bakmasın, isterseniz
net rakamları, istatistiki rakamları size vereyim, 2002 ile 2010u
kıyaslayalım değerli arkadaşlar.
Gayrisafi millî hasıla 230 milyar
dolardan 735 milyar dolara çıkmış, şu anda 800 milyar
doları geçti.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Dış
ticaret açığı ne kadar? Dış ticaret
açığı kaçmış 2002de? Bakın, dış
ticaret açığını söyleyin bana, kaçmış 2002de? Şimdi
söyleyin kaç, 2002de kaç?
OKTAY VURAL (İzmir) Cari
işlemler açığı ne kadar?
AHMET AYDIN (Devamla) - Kişi başına gayrisafi millî
hasıla 3.492 dolardan 10.067 dolara çıktı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Dış
ticaret açığından bahset Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Ya rakamları
bilmiyorsun ya! Ya, okuyamıyorsun kardeşim ya!
AHMET AYDIN (Devamla) - TÜFE, yıl sonu enflasyon yüzde 30lardan
yüzde 6lara düştü.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Dış
ticaret açığından bahseder misin, duymak istiyoruz Ahmet Bey.
Dış ticaret açığı rakamı ne kadar?
OKTAY VURAL (İzmir) Ya
okuyamıyorsun! Siz de memleketi böyle yönetiyorsanız vallahi ya!
AHMET AYDIN (Devamla) - İhracat 36 milyar dolarlardan 134 milyar
dolarlara çıktı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yahu, şu
dış ticaret
açığını bir söylersen duyalım.
AHMET AYDIN (Devamla) - Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankasının brüt döviz rezervleri 27 milyar
dolarlardaydı, biz bunu 90 milyar dolarlara çıkardık
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne
yaptık? IMFden aldığımız 23,5 milyar dolar borcu 3
milyar dolarlara düşürdük.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ahmet Bey,
şu dış ticaret açığının
rakamlarını alalım mı 2002yle, 2010u.
AHMET AYDIN (Devamla) - 14 milyar dolar
nema ödedik, 5 milyar dolar KEY ödedik, o kadar yatırım yaptık,
o kadar hizmet yaptık, Merkez Bankası döviz rezervlerini de,
değerli arkadaşlar, 4 kat artırdık.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ahmet Bey,
dış ticaret açığı 2002de ne kadar, 2012de ne kadar?
AHMET AYDIN (Devamla) Dinleyin,
dinleyin. Biz sizi dinledik. Rakamların diliyle konuşuyoruz.
Yine aynı şekilde,
değerli arkadaşlar, iktidara geldiğimizde vergi gelirleri
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
(AK PARTİ sıralarından
Bravo! sesleri, alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Gelince
mikrofonlar bile isyan etti valla!
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Devamla) 100
liranın 85 lirası vergiye, faize gidiyordu.
Çok teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aydın.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Vural. (Gürültüler)
Sakin olur musunuz Sayın
Milletvekilleri, duyamıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Grubumuz
adına konuşma yapan Sayın Milletvekili bugün Türkiye
İstatistik Kurumunun yayımladığı istatistikler
çerçevesinde Türkiye'nin durumunu ortaya koydu. Bundan niye rahatsız
oluyorlar? Şimdi bu konularla ilgili Hatip bahsetmemesine rağmen bunu
bir sataşma olarak ele alması, gerçekten trajikomik olan budur. Çok
komikti gerçekten. Bu trajikomik sahneye katkı
sağladığı için kendisine teşekkür ediyorum ama
sataşmadan dolayı
Trajikomik ifadesi açıkça bir sataşmadır
ve çarpıtmadır. Açıkçası Sayın Milletvekilimiz bu
sataşmadan dolayı söz istiyor.
BAŞKAN Buyurunuz iki dakika. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sadece bir
dakika
BAŞKAN İki dakika, lütfen
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, sataşma yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Dinle,
dinle!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen sataşmalara mahal vermeyiniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bu
rakamlarla Türkiye'nin ekonomisini
MUHARREM İNCE (Yalova) Rakamlar
yalan söylemez ama rakamlara yalan söyletilebilir.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Rakamları halkımız iyi takip ediyor zaten.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu rakamlara
yalan diyorsan ispat et, diyemiyorsan sus!
BAŞKAN Siz söylediniz sözünüzü
Sayın Aydın. Sayın Türkkan söylemişti, siz de söylediniz.
Şimdi Sayın Türkkan söyleyecek ve bu konuyu kapatalım lütfen.
Buyurunuz.
9.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli üyeler; bakın, ben Sayın Ahmet Aydın
söz aldığından itibaren bir soru soruyorum yerimden. Buradan o
soruyu bir daha tekrarlayacağım. 2002 ile 2011 arasında
rakamları kıyaslarken
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Millet sizi
niye sandığa gömdü? 2002den bahsetmeyin ya! Millet sandığa
gömdü sizi o zaman. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Milletvekilleri, lütfen
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bakın,
biz sandıktan çıktık, sizin gideceğiniz yeri bilmiyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) 2002yi
niye hatırlatıyorsunuz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bak, bir
şey söylüyorum. Biz sandıktan çıktık ama sizin
gideceğiniz yer konusunda çok emin konuşamıyorum.
BAŞKAN Sayın Türkkan,
lütfen karşılıklı konuşmayınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) 2002deki
dış ticaret açığı ile 2011 dış ticaret
açığı arasındaki farkı söylerseniz beni ikna
edebilirsiniz. O 106 milyar dolar dış ticaret açığı
Türkiyenin. Bakın, 200 milyar dolar bulamazsanız Türkiye iflas
edecek.
Trajik dediğiniz Türkiyenin
durumu, doğru ama komik olan, komik olmaktan kastettiğiniz, evine et
götüremeyen
OKTAY VURAL (İzmir) Ya
Bunlara
komik diyorsunuz ya.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
evine yemek
götüremeyen, ısınamayan
OKTAY VURAL (İzmir)
Isınamayanlara komik diyorsunuz değil mi?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
tatile
çıkamayan, çocuklarına okul malzemesi alamayan insanlarsa komik
değil, bu komiklikten siz utanın.
OKTAY VURAL (İzmir) Ya
Gülüyorsunuz milletin ağlanacak hâline!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) O
insanların durumu felaket, komedi değil.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) 2002 seçimlerinde niye Meclis dışında
kaldınız, onu söyle.
OKTAY VURAL (İzmir) Ya
Gülüyorsunuz değil mi? Vicdan olacak, vicdan! Kömüre muhtaç hâle
bıraktınız milleti ya!
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Türkkan.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/480) (S. Sayısı: 100) (Devam)
BAŞKAN Şahıslar
adına söz? Yok.
Soru-cevap bölümüne geçiyorum.
Sayın Toprak, buyurunuz.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
Ben, demin sözü edilen hem özürlü hem CHPli lafını burada bir kez daha
kınamak istiyorum. Özürlü kelimesi kendi başına korkunç bir
kelime. Engelli diyoruz biliyorsunuz, özürlü değil. Burada, Cumhuriyet
Halk Partili milletvekilleri de, BDPli milletvekilleri de bu tür
ırkçı, nefret söylemlerinin yasaklanması için defalarca önerge
verdiler, maalesef, AKPli arkadaşlarımızın oylarıyla
bu önergeler reddedildi. Şimdi, hakikaten bu tür ibareleri gazetelerde
okuduklarında, ben arkadaşlarıma sormak istiyorum, içleri
sızlamıyor mu?
Bir öneride bulunmak istiyorum. Lütfen,
bu önergelerimizi tekrar verelim ve bu Meclisten bu tür bir yasa
çıksın. Sadece engelliler değil, Alevisinden Kürtüne,
saçını uzatan, kulağına küpe takan çocuğuna, gayrimüslimine
kadar bu topraklarda pek çok insan hakarete uğruyor, kimliğinden
dolayı dayak yiyor.
Yeni bir yasayı hep birlikte
çıkaralım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Toprak.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Eskiden Karayolları Genel
Müdürlüğü Bayındırlık Bakanlığına
bağlıydı uzun dönem. Ben, dolayısıyla Bakan Beye
buradan şu soruyu soruyorum: Adana-Kozan bölünmüş yolu, Kozan,
Fethiye, Saimbeyli, Tufanbeyli burun düzeltme veya viraj düzeltme olarak
ihalelere çıktı. Uzun yıllar iş bir türlü bitmiyor. Ben
gidip gelirken siyasi müteahhitlerin sık sık değiştiği
söyleniyor.
Ben Sayın Bakanımın bu
işle ilgilenmesini, yoksa Sorun mu var? olarak soru soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Sayın Kaleli
SENA KALELİ (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı, yoksulluğu yarı yarıya
azaltmayı da içeren Bin Yıl Kalkınma Hedeflerine 2015
yılına kadar ulaşma kararı almıştır. Söz
konusu sürenin tamamlanmasına üç yıl kaldığı
düşünülürse Ortaklık Çerçeve Anlaşmasının Türkiye ve Kalkınma
Programına sinerji sağlayacağı ve ne kadar katkı
sağlayacağı mümkündür?
Türkiye'nin yoksulluk haritası
çıkarılmış mıdır?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kaleli.
Sayın Bakan, buyurunuz.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) Teşekkür ederim efendim.
Sayın Toprak açıklamalarda
bulundu.
Değerli milletvekillerimiz
Sayın Halaman da Adanada Adana-Kozan kara yolu hakkında Uzun
yıllardır bitmiyor ve sık sık müteahhit
değiştiriliyor. ifadesinde bulundu.
Tabii, ben bu işin içeriğini
bilmiyorum. Daha önce Karayolları Genel Müdürlüğünün
Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
bağlı olduğunu da ifade etti. Şu anda Ulaştırma
Bakanlığına bağlı olarak çalışıyor
fakat bu süre içerisinde de Türkiyede 15 bin kilometre bölünmüş duble
yolun bitirildiğini de buradan ifade etmek gerekir.
Adananın da hem otoban, otoyol
hem duble yol konusunda, Adanamızın gerek güneye
bağlanması noktasında gerekse Ankaraya bağlanması
noktasında en şanslı illerimizden bir tanesi olduğunu da
ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle Sayın Milletvekilime de teşekkür
ediyorum.
Sayın Milletvekilimiz Sayın
Kalelinin 2015 yılına kadar bu kalkınma hedefleri
doğrultusunda yoksulluğun azaltılması için bize ne gibi
fayda sağlanacak? diye bir sorusu var. Kalkınma Bakanlığımızdan
bunun cevabını yazılı olarak kendilerine takdim
edeceğim.
Bu vesileyle teşekkür ederim
efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz
talebi yoktur.
Soru-cevap yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE-3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi
yoktur.
Soru-cevap yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
|
Kullanılan
oy sayısı |
: |
262 |
|
|
Kabul |
: |
262 |
|
Kâtip Üye Muhammet Bilal Macit İstanbul |
Kâtip Üye Fatih Şahin Ankara |
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi 5inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı Arasında UNDP-İstanbul
Uluslararası Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin (IICPSD) Kuruluşu
ile İlgili Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı Arasında UNDP-İstanbul Uluslararası
Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin (IICPSD) Kuruluşu ile İlgili
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/511) (S.
Sayısı: 119)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin
Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret
Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011
Sayılı Ortak Komite Kararının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin Kurtuluş
Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı Ortak
Komite Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/472) (S. Sayısı: 98)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili
Mehmet Doğan Kubatın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibekin; 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın; Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin; 5275 Sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
Raporları (2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı
Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/414) (S. Sayısı: 76)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9uncu sırada yer
alan, Nükleer Terörizmin Önlenmesine İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
9.- Nükleer
Terörizmin Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/328) (S. Sayısı: 14) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 14 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Yalova Milletvekili Muharrem İnce konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın İnce. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE
(Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
yirmi dakikayı dolduracak değilim. Salonda sükûnet
sağlandığında üç dakikada derdimi anlatacağım.
Onu bekleyeceğim ama, onu bekleyeceğim
Siz bilirsiniz, yirmi dakika
sürem var...
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
İnce, devam ediniz lütfen.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın İnce, bize verdiğiniz bir söz var, hangisini
tercih ederseniz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Sözümü
yerine getirmek istiyorum ama
BAŞKAN Sayın
arkadaşlar dinleyeceklerdir sizi.
Buyurunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
herkes
ayakta değil, lütfen sessizce dinlerlerse bir şey
anlatacağım.
BAŞKAN Buyurunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlarım, yasama, yürütme, yargı,
işte dördüncü güç basın. Bir beşinci güç daha var, o
uzlaşma kültürü. Bakın, Mandela -Güney Afrikada yıllarca
ırkçılık yaşanıyor- ve siyahlar iktidara geliyor,
yüzde 62 oy, 257 milletvekili çıkarıyorlar. Yıllarca beyazlardan
çekmiş olmalarına rağmen, Ulusal Partiden çok çekmiş
olmalarına rağmen -Ulusal Parti yüzde 20 oy alıyor, 82
milletvekili çıkarıyor- Mandela, asla bir iktidar
şımarıklığı içerisine girmiyor, diyor ki: Bu
ülke yıllarca gerilimden, ırkçılıktan çok çekti, şimdi
Ulusal Partiyle bir koalisyon kuracağız. İşte bu
demokrasinin gücüdür, uzlaşma kültürüdür.
Şimdi, bakın, beş saatte
bir uluslararası anlaşmayı geçirdik, değil mi, beş
saatte. Yani iktidar, muhalefetin sesini kısmak isterse, İç Tüzükü
değiştirmek isterse, muhalefet kendine yeni yollar bulur.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Yani sesiniz kesilmez.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakın, soru-cevap hakkımızı kullandık, her madde
üzerinde konuştuk, karar yeter sayısı, yoklama istedik.
Şimdi, uzlaşma olmazsa beş saatte bir uluslararası
anlaşma geçiyor. Şimdi ise bakın, bir uzlaşma
sağladık, göreceğiz, beş dakikada geçecek. Bunu hep
birlikte göreceğiz. Bunu yapabiliriz istersek. Biz her şeye itiraz
etmeyeceğiz, sizde de iktidar sarhoşluğu olmayacak.
Bakın, siz, Danışma Kurulu
önerileri üzerindeki grup önerilerinde on dakikayı yok edelim, keselim
buradan sesini; Meclis Başkanına yetki verelim usul
tartışmasıyla ilgili
Bunları yapmayın.
Bakın,
Sayın Bahçekapılı, biz geçmişte burada Türk Ticaret
Kanununu, Borçlar Kanununu -iki bin dört yüz-iki bin beş yüz maddeydi
bunlar- iki bin beş yüz maddeyi dört günde geçirdik. Ben size bu İç
Tüzük tartışmalarında söyledim, Bakın, yakında
uluslararası anlaşmalar geldiğinde bunu size uygulamalı
olarak göstereceğiz. dedim. Az önce bir maddede direndik. Niye direndik?
Bunu uygulamalı olarak görün diye. Oysa bizim uluslararası
anlaşmaya karşı gelmek gibi bir niyetimiz yok, kendimiz evet
oyu veriyoruz. Şimdi, bakın, biraz sonra bu anlaşmayı hep
birlikte geçireceğiz, oylayacağız.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bunu yapmayın. Bizim burada onlarca
karşı olduğumuz yasa vardı. Cumhurbaşkanının
görev süresini biz onaylıyor muyduk? Hayır. Onlarca karşı
olduğumuz yasa vardı, hiçbirinde kürsüye gelmedik ama İç Tüzük
farklı. İç Tüzük bizim hukukumuz, buranın hukuku, bütün
yasaların nasıl görüşüleceğini İç Tüzük söylüyor. Onun
için kürsüye geldik, onun için Söz hakkımızı
kısamazsınız. deyip böyle bir eylem yaptık. Bu bir işgal
falan değildir.
Bakın,
yarın getireceğiniz MİT yasası
Toptan karşıyız,
her gün televizyonlarda açıklıyoruz, bu kürsüden
açıklıyoruz; yarın böyle bir eylemimiz olmayacak.
Karşı olduğumuzu biliyorsunuz, bütün kanallarda bunu
açıklıyoruz, bu kürsüden gelip açıklayacağız, İç
Tüzükün bize verdiği bütün hakları kullanacağız, engellemek
için uğraşacağız; Sayın Cumhurbaşkanı veto
eder diye bekleyeceğiz; Anayasa Mahkemesi ne yapar, onu bekleyeceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, şunu bilmenizi istiyorum: Uzlaşma, zor
iştir. Uzlaşma, Anayasada yazmaz, yasalarda, yönetmeliklerde yazmaz.
Uzlaşma, bir ruh meselesidir. Uzlaşma, demokrasiye bir inanç
meselesidir. Uzlaşma, onu yüreğinde hissetme meselesidir. Şimdi,
bakın, bir uluslararası anlaşma geldi. Ben, işte beş
dakikalık bir konuşma yapmışım -hep birlikte
göreceğiz- BDP yok, MHP yanılmıyorsam bir konuşma
yapmayacak, Cumhuriyet Halk
Partisi, bizler de konuşma yapmayacağız. Bakın, beş
dakika içinde bu uluslararası anlaşma geçecek. Uzlaşma
kültürüyle çok şey çözülebilir.
Bakın, siz, sonra
iktidarsınız. Taç giyen baş uslanır. Bence zafer sarhoşluğu
içerisinde olmaktansa ülkenin sorunlarını çözmek, zaman zaman
iktidarın sert eleştirilerine de katlanmak, zaman zaman haddini
aşan açıklamalara bile katlanmaktır iktidar olmak. İktidar
olmak böyle bir şeydir zaten, zor bir şeydir.
Teşekkür ediyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın İnce.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Sayın
Başkan, söz istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Grup
adına istiyor efendim.
BAŞKAN Ne oldu efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) Grup
adına efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Ben sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Nedir? Hangi konu?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - İktidar
sarhoşu olduğumuzu ve uzlaşma kültürü içinde
olmadığımızı beyan ettiler.
MUHARREM İNCE (Yalova) Öyle
olun
BAŞKAN Buyurunuz, buyurunuz
peki.
MUHARREM İNCE (Yalova) Öyle
olun. dedim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin
partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın İnce, gecenin bu
saatinde yapmış olduğu konuşmadan uzlaşma kültürüyle
ilgili bize bazı şeyler söyledi. Doğrusu
şaşırdım. Çünkü neden şaşırdım? İç
Tüzük tartışmaları gündeme geldiği zaman şu arka
tarafta veya Sayın Cemil Çiçekin odasında yapmış
olduğumuz tartışmaların içinde ben vardım. Biz ileri
sürdüğümüz İç Tüzükün 19uncu maddesiyle ilgili olarak Sayın
Başkanımızın söylediği şeyi kabul ettik ama
Cumhuriyet Halk Partisi kabul etmedi. Biz iki adım, üç adım geri
geldik ama Cumhuriyet Halk Partisi diretti. Hiçbir şekilde durduğu
yerden kıpırdamadı. Ben bunları burada konuşmak istemiyorum
ama bunları yapan bir kişinin uzlaşma kültürü üzerinde bizlere
ders vermeye kalkmasına da bu noktadan sonra
şaşırırım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın İnce, o
tartışmalarda siz hiç yoktunuz. Bizim ilk ileri sürdüğümüz
19uncu maddeyle ilgili öneriden, biraz önce söylediğim gibi, biz çok geri
geldik ama siz gelmediniz, üstüne üstlük burayı işgal ettiniz
VELİ AĞBABA (Malatya) Siz
de saldırdınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) -
üstüne üstlük, Meclis
Başkanımız bütün mesaisini bu işi uzlaşmayla çözme
noktasına getirme konusunda harcarken siz buradan Cemil Çiçek istifa
diye bağırdınız.
Sizi protesto ediyorum. O gün de
ediyordum, şimdi de ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet, Meclisi
yönetemedi, tarafsız durmadı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla)
Sizin bize uzlaşma kültürü
konusunda ders vermeye hakkınız yok, çünkü hiçbir pratiğiniz yok
bu konuda. Bizi de suçlamaya haddiniz yok, bunu da bilmenizi isterim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bahçekapılı.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bana bir
dakika yeter efendim, bir dakika.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ben de isterim.
BAŞKAN Sayın grup
başkan vekillerimiz, uzlaşma kültürü üzerinde konuşurken böyle
tartışmak da çok yakışmıyor ama buyurunuz efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, biz uzlaştık, ama
görüyorsunuz hâlimizi! Uzlaştık ve iki dakika içinde
uluslararası sözleşme bitecekti.
BAŞKAN Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
11.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bahçekapılı, verdiğim
sözün arkasındayım. Ne sözü verdiğimi biliyorum. Siz de beni çok
iyi bilirsiniz, asla verdiğim sözden geri dönmem, sözümün
arkasındayım. Bu kanun geçecek.
Bakın, Sayın
Bahçekapılı, önce kırk dakika olan süreyi beş dakikaya
düşürüp, sonra onu on beş dakikaya çıkartmak adım atmak
değildir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Uzlaşmadır.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakın değildir. Zaten kırk dakika. Sen kırk dakikayı
beş dakikaya düşürüyorsun, sonra diyorsun ki: Gel, on beşe
yükselteyim. Bu, önce su fiyatını 5 liradan 100 liraya yükseltip
sonra 70 liraya düşürdüm. demektir. Bu doğru değildir, bunu
söyleyeyim. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Siz ne yaptınız, onu söyleyin.
MUHARREM İNCE (Devamla) 68inci
madde
Bakın, bu tartışmalar uzar, gider.
Tartışmaları daha fazla sürdürmek istemiyorum.
Kanun hayırlı, uğurlu
olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın İnce.
OKTAY VURAL (İzmir) Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Sayın Vural,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına buyurunuz efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bakın arkadaşlar, uzlaşmıştık
Sayın Başkan
MUHARREM İNCE (Yalova) Ya yeter!
Sen susacaksın ya!. Sen susacaksın biraz ya!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Uzlaşmıştık ama görüyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) İyi
o zaman, devam. Sayın Başkan, anlaşma kalkmıştır,
devam.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, inanıyorum ki bu tartışmaların sonundan
çok güzel bir uzlaşma çıkacak, buna inanıyorum.
Buyurunuz Sayın Vural.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
9.- Nükleer
Terörizmin Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/328) (S. Sayısı: 14)
(Devam)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, tabii, bu kürsünün AKPyle CHPnin atışma ya
da eskiden CHPde siyaset yapanların bu vesileyle kendisini ispat etme
kürsüsü hâline dönüşmemesi lazım.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Hayır, ben hâlâ CHPdeyim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Benden bahsediyor, benden!
OKTAY VURAL (Devamla) Burada
değerli milletvekilleri olarak yani böyle bir konuda bu kürsüyü sürekli
olarak birbirine bir atışma ve sataşma vesilesi kılıp
ondan sonra da uzlaşmadan bahsetmek bence son derece anlamsız.
Şimdi, burada Milliyetçi Hareket
Partisi olarak İç Tüzük konusundaki yaklaşımımızı
tekrar paylaşmak istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim
İç Tüzükten kaynaklanan haklarımızın geriye götürülmesine
izin vermemiz, müsaade etmemiz mümkün değil. O bakımdan,
çoğunluk iradesinin bu konuda siyasi partilerin sahip olduğu
hakları geriye götürecek bir öneriyi burada, bu Parlamentoda bütün siyasi
partilerin uzlaşması olmadan çıkaramayacağını
bilmesi gerekiyor. Daha önce de söylemiştim, Essulhü seyyidül ahkâm.,
sulh hükümlerin en yücesidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bunu da mı bana söylüyorsunuz?
OKTAY VURAL (Devamla) Evet, size
söylüyorum çünkü çoğunluk partisi sizsiniz. O bakımdan, biraz önce bu
İç Tüzük çerçevesindeki konumunuzu, eski hâliyle hâlen muhafaza etme
gayreti içerisinde olmanızı anlayabilmiş değilim çünkü siz
Parlamentoda bu İç Tüzükü mutabakatla geçireceğiz. sözünü
getirdiniz, Uzlaşma sağlayacağız. sözünü getirdiniz.
Şimdi, bakıyorum, E, biz bunu önerdik
E, sizin önerinizi kabul
etmek durumunda değiliz. Dolayısıyla bugün geldiğimiz bu
noktada Milliyetçi Hareket Partisi olarak sözümüzü söylememiz gereken yerde
söyleriz, İç Tüzükten kaynaklanan bütün haklarımızı da
kullanırız. O bakımdan, bugün de siz geldiniz, Şu kanun
tasarısı geçsin. dediniz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
kanunla ilgili konuşmacımız olmasına rağmen bu
konuşmacının konuşmamasını temin ettik, rica
ettik kendisinden, konuşmadı, şimdi geçireceğiz. O
bakımdan, sizlerden isteğimiz
Demokrasi, yönetilen bir rejimdir.
Eğer yöneticiler demokrat olmazsa demokrasi kendine işlemez. Bu
bakımdan, parlamento hukukunu korumak, milletvekillerinin hukukunu
korumak, siyasi partilerin hukukunu korumak hepimize düşen bir görevdir.
Bu görev çerçevesinde, iktidar ve muhalefet görev bölümünü yapmak suretiyle,
karşılıklı saygıyla, sözümüzü de esirgemeden,
yetkimizi de başkasına devretmeden bu milletin kürsüsünü etkin bir
şekilde kullanacağımızı ifade ediyorum.
Ben, böyle, Sayın İncenin
bir konuşma yapma münasebetiyle bu uzlaşmanın hemen
bozulması konusundaki yaklaşımları çok
yadırgadığımı ifade ettim. Eğer
Uzlaşacağız diyorsanız sonuna kadar bu uzlaşmanın
arkasında olmanız gerekir. Bu dirayeti göstermeniz gerekiyor. O
bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, verdiğimiz sözün ne
olursa olsun arkasındayız; biz söz verdik, söz verdik mi
tutarız. Şimdi bu sözü tutmalarını da hem AKPden hem
CHPden beklemek de Milliyetçi Hareket Partisinin hakkıdır diyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, bu kanun ya geçecek ya geçecek! Ayşenur
Hanıma rağmen geçecek! (Gülüşmeler)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın İnce
Lütfen sayın milletvekilleri
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, bir dakika sataşmadan söz
istiyorum.
BAŞKAN Çok rica ederim
sayın grup başkan vekilleri, çok yakışık almıyor
bu iş.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bir dakika sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden söyleyiniz
lütfen. Çok rica ederim sayın grup başkan vekilleri, hiç
yakışık almıyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Ama sataşma var Sayın Başkan.
BAŞKAN Biz eminiz, Size
rağmen diye bir şey olmamıştır.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, benim ismim komedi konularında
geçebilecek bir isim değildir; lütfen, sataşma var, söz istiyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim,
tutanakları getirtin, duymadık herhangi bir sataşma.
MUHARREM İNCE (Yalova) Kim
sataştı?
BAŞKAN Buyurunuz, bir dakika
veriyorum, lütfen bu konuyu daha fazla uzatmayalım. Uzlaşma
kültürümüzü geliştirme için konuşuyoruz diye umuyorum.
Buyurunuz.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir şey söylemeyeceğim, tabii
ki uzlaşalım, tabii ki birlikte hep çalışalım,
işte, yasalarımızı birlikte gülerek,
tartışmalarımızda da birbirimizi incitmeden
çıkartalım ama bundan sonraki
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
Ayşe Nur Hanım, gülmek sana yakışıyor!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Gülmek bana her zaman yakışır, keşke size
de yakışsa!
Şimdi, biraz önce yapmış
olduğum bir konuşmadan dolayı Sayın Vural espriyle
karışık olmak üzere
OKTAY VURAL (İzmir) Yahu,
anladık eski solcusunuz da, milliyetçilere niye bu kadar düşmanca
şey yapıyorsunuz? Sataşma oradan, bize bakıyorsunuz ya!
Yani, eskiden solculuğunuz var sizin.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
hem de bu kürsüden benim geçmişte CHPli olmamla ilgili böyle espriler
yapıyor. Bakın, sayın milletvekili arkadaşlarım, ben
geçmişimden hiç utanmıyorum. Geçmişimden pişmanlık da
duymuyorum. O geçmişte kaldı. Ondan yeterli dersleri aldım. Ben
bugüne bakıyorum ve yarına bakıyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Dün dündür,
bugün bugündür! Vallahi hiç o durumda olmak istemezdim. Vallahi billahi, bak
yemin ediyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Bugüne ve yarına baktığım için ve AK PARTİye de
güvendiğim için, buradayım. Bundan da gurur duyuyorum. Sizleri de
davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yahu siz
kiracısınız orada ama, kontratınız bittiğinde
döneceksiniz!
OKTAY VURAL (İzmir) Yani
milliyetçiliğe bu kadar düşman bakmanıza gerek yok ya, MHPye.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bahçekapılı.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
9.- Nükleer
Terörizmin Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/328) (S. Sayısı: 14)
(Devam)
BAŞKAN - Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
NÜKLEER
TERÖRİZMİN ÖNLENMESİNE
İLİŞKİN
ULUSLARARASI SÖZLEŞMENİN
ONAYLANMASININUYGUNBULUNDUĞUNA
DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1)
14 Eylül 2005 tarihinde New Yorkta imzalanan Nükleer Terörizmin Önlenmesine İlişkin
Uluslararası Sözleşmenin bildirim ve çekince ile birlikte
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1)
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi
yok.
Soru-cevap yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Nükleer Terörizmin Önlenmesine İlişkin
Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
|
Kullanılan
oy sayısı |
: |
261 |
|
|
Kabul |
: |
260 |
|
|
Çekimser |
: |
1 |
|
Kâtip Üye Muhammet Bilal Macit İstanbul |
Kâtip Üye Fatih Şahin Ankara |
Böylece tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Şimdi de 10uncu sırada yer
alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının Ortak
Kullanımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının
Ortak Kullanımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/427) (S. Sayısı: 7)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
11inci
sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye-İran Hududunda Yeni Kara Hudut
Kapılarının Açılmasına Dair Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Türkiye-İran Hududunda Yeni Kara Hudut
Kapılarının Açılmasına Dair Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/450) (S.
Sayısı: 10)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun
olmayacağı anlaşıldığından ve gruplar
anlaşmış olduğundan, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 16 Şubat 2012 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.29
(x) 67. S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu ifadelere ilişkin düzeltme bu birleşim Tutanak Dergisinin 242nci sayfasında yer almaktadır.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifadeler bu birleşim Tutanak Dergisinin 235inci sayfasında yer almaktadır.
(x) Bu ifadeye ilişkin açıklama 16/2/2012 tarihli 67nci Birleşim Tutanağının 3üncü sayfasında Geçen Tutanak Hakkında Konuşmalar bölümünde yer almıştır.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 100 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 14 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.