TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
67nci
Birleşim
16
Şubat 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GEÇEN TUTANAK
HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, 15/2/2012 tarihli 66ncı Birleşimdeki bir
beyanını düzeltmeye ve kendisine atılan lafların
tutanaklara yansımadığına ilişkin konuşması
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan
Vekili Oturum Başkanı Şükran Güldal Mumcunun, tutanakların
titizlikle tutulduğuna ve hiçbir baskının söz konusu
olmadığına ilişkin konuşması
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın
partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının partisine
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
İstanbul Milletvekili Bülent Turanın grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
9.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının,
Yalova Milletvekili Muharrem İncenin partisine sataşması
nedeniyle konuşması
10.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl
Batumun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın şahsına ve
partisine sataşması nedeniyle konuşması
12.- Isparta
Milletvekili Recep Özelin, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
13.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın,
Isparta Milletvekili Recep Özelin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
14.- Isparta Milletvekili Recep Özelin, Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
15.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın partisine sataşması nedeniyle konuşması
VII.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Manisa Milletvekili Sakine Özün, Manisa ilinde
faaliyet gösteren toprak sanayicilerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili Rıfat Saitin, Kosova
Cumhuriyeti Bağımsızlık Günü ve Türkiye-Balkan ülkeleri
ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Türk
hukukunda özel yetkili mahkemelerin yeri ve uygulamalarına ilişkin
gündem dışı konuşması
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, emeklilerin içinde
bulundukları sıkıntıların, bazı
uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin ve bu
sorunların çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/148)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, uzman erbaş uygulaması sonucunda ortaya çıkan
sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, 29 Ocak olayları ve Batı Trakya Türk
azınlığının durumu ile sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150)
B) Önergeler
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 164
sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşlarının vermiş
olduğu önergenin görüşmelerinin İçtüzükün 70inci maddesine
göre kapalı oturumda yapılmasına ilişkin önergesi
IX.- AÇIKLAMALAR
1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, kamu kurum ve kuruluşlarında ne kadar engelli
personel çalıştığına ve engelli personel
açığı var ise ne zaman alım yapılacağına
ilişkin açıklaması
2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın,
kötü hava koşulları nedeniyle Muş ve çevre illerde köy
yollarının kapalı olduğuna ve devletin bu konuda daha
duyarlı olmasını beklediklerine ilişkin
açıklaması
3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın,
esnaf ve sanatkârlarla tarım kesiminin destek kredilerine ilişkin
kararnamenin henüz Bakanlar Kurulunca imzalanmaması nedeniyle kredilerin
kullandırılamadığına ilişkin açıklaması
4.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün, AK
PARTİli bir milletvekilinin bir televizyon kanalında Cumhuriyet Halk
Partili milletvekillerini tehdit ettiğine ve özür dilemesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurtun,
Porsuk su havzasının Kütahyanın atıklarıyla
kirlendiğine ve Kütahyaya bir an önce arıtma tesisleri
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Artvinin Cerattepe mevkisi ve Genya Dağındaki madencilik
faaliyetinin mahkeme kararıyla durdurulmasına rağmen yasal
mevzuata aykırı olarak yeniden ihaleye çıkarıldığına
ve bu ihalenin bir an önce durdurulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
7.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Malatyanın Darende ilçesine bağlı Çukurkaya köyünde meydana
gelen depremde can kaybı olmadığına ancak Malatyanın
olası bir depreme hazırlıklı olmadığına,
devlet kurumlarının şimdiden tedbir alması gerektiğine
ilişkin açıklaması
8.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlunun,
Genel Kurul salonundaki gürültü ve hareketten dolayı Meclis
çalışmalarından yeterince verim
alınamadığına ilişkin açıklaması
9.- Adana Milletvekili Ali Halamanın,
Adananın Kozan ilçesinde Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı bir
yurdun ihalesinin ne zaman yapılacağına ilişkin
açıklaması
10.- İzmir Milletvekili Hülya Güvenin,
İzmirde karakolda elleri bağlı olarak dayak yediği ve
işkenceye maruz kalan Fevziye Cengizin mahkemesinde görevsizlik
kararı verildiğine ilişkin açıklaması
11.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair
tasarının acilen Meclise gelmesi gerektiğine, ne zaman
geleceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
12.- Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin, Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmazın Isparta Şarkikaraağaç Belediye Başkanıyla
ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
13.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiçin Isparta Belediye Başkanlığıyla ilgili ifadelerine
ilişkin açıklaması
14.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, İzmir Milletvekili Oktay Vuralın
ifadelerine ilişkin açıklaması
15.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan ve Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın ifadelerine
ilişkin açıklaması
16.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, 1999 yılında
görüşmeler yapıldığına ilişkin
açıklaması
X.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşları
tarafından, görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki
artışın nedenleri ile işkence ve kötü muamele
iddiaları arasındaki ilişkinin araştırılarak
işkence ve eziyet suçlarının önlenmesi ve cezasız
kalmaması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi hakkında
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 16/2/2012
Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
B) Danışma
Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 17/2/2012 Cuma günü
toplanmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
XI.- MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 arkadaşının,
görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki artışın
nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki ilişkinin
araştırılarak işkence ve eziyet suçlarının
önlenmesi ve cezasız kalmaması için alınacak tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/151)
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Isparta
Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343)
(S. Sayısı: 164)
XIII.- KAPALI OTURUMLAR
XIV.- OYLAMALAR
1.- Isparta
Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci maddesinin oylaması
2.- Isparta
Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin oylaması
XV.- KOMİSYONLAR
BÜLTENİ
1.-
16/2/2011-31/12/2011 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan
çıkan ve 31/12/2011 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde
kararnameler, tasarılar, teklifler ile tezkereler
XVI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, yerel
basın kuruluşlarının sorunlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/2464)
2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin,
Tekirdağda İŞKURa başvuran özürlülerin istihdamına
ve açılan kurslara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/2509)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurum ve kuruluşlardaki boş
kadrolara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/2756)
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmetlerde
taşeronlaşmaya ve taşeron firma
çalışanlarının bazı sorunlarına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/2757)
5.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatlarına ait binalarının depreme karşı
güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/2758)
6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurum ve kuruluşlardaki boş
kadrolara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/2768)
7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmetlerde
taşeronlaşmaya ve taşeron firma
çalışanlarının bazı sorunlarına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
cevabı (7/2769)
8.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatlarına ait binalarının depreme karşı
güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı
(7/2770)
9.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmetlerde
taşeronlaşmaya ve taşeron firma
çalışanlarının bazı sorunlarına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/2814)
10.- Diyarbakır Milletvekili Nursel
Aydoğanın, enerji tasarruflu ampullerin çevreye ve insan
sağlığına zararlı olduğu iddiasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/2833)
11.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatlarına ait binalarının depreme karşı
güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/2837)
12.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatlarına ait binalarının depreme karşı
güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve Avrupa
Birliği Bakanı Egemen Bağışın cevabı (7/2955)
13.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin,
Diyanet Haberler adlı İnternet sitesinde yayınlanan bir
yazıya ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/3128)
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Merkez ve taşra teşkilatı
binalarının bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı
(7/3145)
15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
Bakanlık birimlerinde görev yapan bazı yöneticilerle ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/3214)
16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
madencilikle ilgili kurum ve kuruluşlarda maden mühendisi istihdamına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/3215)
17.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık Merkez ve taşra teşkilatı
binalarının bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/3218)
18.- İzmir Milletvekili Rıza Türmenin,
AİHMnin nüfus cüzdanlarındaki din hanesi ile ilgili vermiş
olduğu kararın uygulanmasına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı
(7/3239)
19.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, Çakırgöl Kış Sporları Turizm Merkezi
Projesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı (7/3250)
20.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkanlarına
tahsis edilen makam araçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı
(7/3289)
21.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
EÜAŞta koruma güvenlik görevlisi olarak çalışan personele
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/3380)
22.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bursada yaptığı bir konuşmasına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/3538)
23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, elektrik üretimine ve ithalatına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/3561)
24.- Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğanın, Sayıştayın 2010-2011 yıllarında
denetlediği belediyelere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/3795)
16 Şubat 2012 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşimini
açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, 58inci
maddeye göre, geçen tutanak hakkında bir
Tutanakta bir ifadem
yanlış anlaşılmış da efendim, onu bir
açıklamak istiyorum. 58inci maddeye göre birleşimin
başında söz istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Geçen tutanak özeti
KAMER GENÇ (Tunceli) Geçen tutanak hakkında
efendim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Genç.
IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, 15/2/2012 tarihli 66ncı Birleşimdeki bir
beyanını düzeltmeye ve kendisine atılan lafların
tutanaklara yansımadığına ilişkin konuşması(x)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün burada yaptığım
bir toplantıda şöyle bir ifade
İşte, Oslo
görüşmeleriyle ilgili bir konudan bahsederken
İşte, orada
Tayyip Bey, biliyorsunuz
Muhalefet partileri, işte Siz PKKyla
konuşma yaptınız. gibi birtakım sorulardan bahsedince
Tayyip Bey o zaman demişti ki: Bunları kanıtlamayan
şerefsiz ve alçaktır. demişim. Arkasından Ondan sonra
Tayyip Beyle PKK mensuplarının görüştüğü ortaya
çıktı mı? demişim. Hâlbuki Tayyip Beyin -bizzat kendisi
değil- temsilcilerinin PKKyla görüştüğü ortaya
çıktı. demem lazımken burada Tayyip Beyle PKK
mensuplarının görüştüğü. şeklinde bir ifade
olmuş.
Bunun sebebi şu tabii: Biz buraya,
kürsüye çıktığımız zaman her taraftan bize laf
atılıyor, laf atılınca da tabii, bizim burada
amaçlarımızı kısa olarak izah etmemiz mümkün değil.
Ayrıca da burada yaptığım konuşmada MİTin
bazı ölüm olayları içinde bulunduğu şeklinde anlaşılıyor
fakat ben bunu, Hakan Fidanı ve bazı MİT mensuplarını
göreve davet edip de ifadesine başvurmak istediği kişilerin,
buna rağmen gitmeyen
Savcının beyanatını dile
getiriyorum. Yoksa ki benim buradaki konuşmamın amacı, hiçbir
surette, MİT mensuplarının suç işlediği veya herhangi
bir ölüm meselesine katıldığı şeklinde bir ifade
değildir.
O bakımdan, bunu bu şekilde
düzeltmek de istiyorum ancak arkadaşlar, daha feci bir şey:
Şimdi, ben burada konuşurken AKP sıralarından en
azından 10 tane kişi bana laf attı. Tutanağı aldım,
tek laf yok, AKP sıralarından gürültü. Böyle bir şey olmaz ki!
Şimdi, ben Tutanak Müdürüyle
görüştüm, diyor ki: Şu mikrofonlar karşıdan gelen sözleri
kesiyor. E, bunun, kesiyorsa önüne geçmek lazım. Biz buraya
gittiğimiz zaman en azından 10 tane AKPli bana laf atıyor, hakaret
ediyor, ağır laflar söylüyor, tutanaklarda geçmiyor. Ben bundan
normal olarak şunu anlıyorum: Demek ki AKPliler Tutanakta
çalışanları tehdit ediyorlar Bu lafları göstermeyin
diyorlar. Yani böyle bir şey olur mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, bu size ve Başkanlık Divanına yapılan
bir hakarettir.
KAMER GENÇ (Devamla) Efendim,
Başkanlık Divanı işte
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, Başkanlık Divanına yapılan bir
hakarettir bu.
KAMER GENÇ (Devamla)
Başkanlık Divanı
Ben de hatırlatıyorum şimdi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakın, yani burada şunu belirtmek de istiyorum
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Stenograf arkadaşlarımıza haksızlıktır bu.
KAMER GENÇ (Devamla) Tayyip Beyin
bir hesabı vardı; 12 Haziran seçimlerinden önce her ne pahasına
olursa olsun PKKyla pazarlık yapalım, biz seçimi kazanalım,
ondan sonra biz istediği gibi hareket ederiz
Nitekim ateşkeslerde,
Osloda yapılan görüşmelerde PKKnın temsilcileriyle
yapılan konuşmalarda hep diyorlar ki: 16 Hazirana kadar ateşi
kesin. diyor. 12 Haziranda seçim var tabii. Dolayısıyla burada
görülüyor ki, Tayyip Erdoğan seçimi kazanmak için her türlü yola
başvurmuş. Her türlü gayrimeşru yollara, çarelere
başvurmuş ve dolayısıyla orada seçimde de bu sonuç
alınmış.
Şimdi AKPliler diyorlar ki; Biz
burada milleti temsil ediyoruz. Sizin aranızda 57 tane milletvekili
gaspçı arkadaşlar, gaspçı. Şimdi, biz yüzde 26 oy
almamış mıyız, yüzde 26 oy almışız 135
milletvekilimiz var. Siz ne kadar almışsınız? Yüzde 49 oy
almışsınız. Dolayısıyla sizin bu Parlamentoda
bulunması gereken milletvekili sayısı 265le 270 arasındaki
bir rakamdır, ama siz 326 tane milletvekiliyle geliyorsunuz. Bunun 57-58i
gasbetmiş, başkasının yerine gelmiş buraya.
Cuntanın getirdiği seçim sebebiyle buradasınız. Yoksa ki
siz, bu çoğunluğu, hakkaniyet ölçülerine göre yapılmış
bir seçimle gelmiş bir grup değilsiniz. Dolayısıyla, bu 57
milletvekili, burada Türkiyenin rejimine değiştirilmesine yönelik
haksız bir oy sahibi burada. O bakımdan, yani sizin burada
çıkıp da Efendim, biz millî iradeyi temsil ediyoruz. Sen millî
iradeyi temsil etmiyorsun ki. 57 tane milletvekilinin milletvekili olması,
buraya gelmesi mümkün değil aldığınız oya göre. Gasp
yoluyla buraya gelmişsiniz, Seçim Kanunundaki o gayrimeşru adaletsiz
bir Seçim Kanunundan dolayı gelmişsiniz buraya.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elazığ) O hesaplamaya göre sen de milletvekili olamazsın.
KAMER GENÇ (Devamla)
Dolayısıyla, eğer adaletli bir seçim olsaydı siz tek
başına iktidara da gelemezdiniz. O bakımdan, yani Biz burada
millî iradeyi temsil ediyoruz. safsatalarını bırakın,
burada muhalefetin de yüzde 50nin üzerinde oyu vardır.
Dolayısıyla, burada Anayasa değişikliğiyse, İç
Tüzükse, kanunsa, rejimse bunları şey edelim.
Getirdiğiniz, bugün de
görüşeceğimiz bu, Başbakana dikta rejimi kurma
Zaten dikta rejimini
kurdu ya Tayyip Bey. Kurduğu bu dikta rejimini daha da güçlendirdiği,
yetkileri verme yolundaki getirdiğiniz kanun, Türkiyede rejimi her türlü
karanlıklara götürecek ve birtakım masum insanları öldüren
Yeşillere
Hamastan adam getirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Niye bu
adamları getirdiniz? İşte talimat verecekler, insan
öldürecekler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Genç,
teşekkür ederiz.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan
Vekili Oturum Başkanı Şükran Güldal Mumcunun, tutanakların
titizlikle tutulduğuna ve hiçbir baskının söz konusu
olmadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Sayın Gençin belirttiği husus, doğrusu bizim
Başkanlık Divanımızı rencide etmiştir. Tutanak
tutan sayın yetkili arkadaşlarımızın bütün
titizliğiyle tuttuklarını biz biliyoruz, bundan sonra da bütün
titizlikleriyle tutacaklardır. Bu Mecliste hiçbir zaman tutanak
tutanların üstünde bir baskı olmamıştır,
olmamalıdır da. Böyle bir şeyi kabul edemeyiz. Tutanak tutan
arkadaşlar görevlerini çok iyi bilirler, tek satır bile
kaçırmazlar, bunu hepiniz gayet iyi biliyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, biraz önce
kürsüde konuşma yapan konuşmacı, AK PARTİ
İktidarının 12 Haziran seçimlerinden önce seçimleri kazanabilmek
için gayrimeşru yolları da ilke edindiğini ve onları da
mübah gördüğünü ifade etti.
Açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin, partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye çok partili hayata 1946
yılından bu tarafa geçti. 1946 yılındaki seçimler tarihe
kara bir leke olarak girdi. 1950den bu tarafa yapılan seçimler, çok
partili siyasi hayatın önemli gelişmelerinden ortaya çıktı
ve yapılan seçimlerde çeşitli iddialar, şaibeler ortaya
atıldı ama hiçbirinin de mesnedi olmadığı yargı
tarafından tespit edildi.
Şunu herkes açık ve net iyi
bilmeli ki kurulduğu günden bu tarafa halkın gönlündeki yerini
pekiştirmiş, halkın gönlünü fethetmiş Sayın Recep
Tayyip Erdoğan Başkanlığındaki AK PARTİ
İktidarı cumhuriyet tarihinde görülmedik bir şekilde her
seçimden yükselerek çıkmıştır ama maalesef bunu
muhalefetteki milletvekili arkadaşlar ifade etmeye
çalışırken kendi beceriksizliklerini, kendi
başarısızlıklarını başkalarına iftira
atarak kulp takmaya gayret etmekteler.
Bakın, az önce bir hesap
yapıldı. Bu hesabın yapılmasındaki sebeplerden birisi,
Seçim Kanunu ve Anayasadır. Seçim Kanununu biz yapmadık,
Anayasayı biz yapmadık.
KAMER GENÇ (Tunceli) Niye
değiştirmiyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Anayasanın yapılmasında yanaşma meclisinin üyesi sendin. O
Mecliste geldin buna -dedin ki- Yönetimde istikrar ifadesini koydurdun.
Arkasından, Seçim Kanununda, o dönemde, senin milletvekili olduğun
dönemde, yanaşma meclisi üyesi olduğun dönemde de onlara oy verdin
geldin. Bu oylar çerçevesinde de gelen düzenlemeyle yüzde 10 barajı ortaya
çıktı. Bu barajla birlikte, Cumhuriyet Halk Partisi de diğer
partiler de hiç kimse aklının ucuna getirmedi ki Seçim Kanunundan
dolayı böyle olmuştur diye.
Bakın, değerli
milletvekilleri, Seçim Kanunundaki yapılan düzenlemeyle ilgili AK
PARTİ İktidarında herhangi bir değişiklik
yapılmamıştır. Sadece seçimlerin güvenliğiyle ilgili,
geçen dönemde, 23üncü Dönemde kapsamlı bir değişiklik
yaptık
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
ve bu düzenleme de 24üncü Dönem Parlamentosundaki seçimlerin daha
sağlıklı bir şekilde geçmesine imkân
sağlamıştır.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, on senedir iktidardalar. Gayri âciz cuntanın kabul
ettiği Seçim Kanununu içine sindiren bura değil mi? Seçim Kanununu
niye değiştirmiyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Seni muhatap almıyorum, adını da ağzıma
almıyorum!
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben de seni
muhatap almıyorum!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Manisa ilinde faaliyet gösteren toprak sanayicilerinin sorunları
hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Sakine Öze aittir.
Buyurunuz Sayın Öz. (CHP
sıralarından alkışlar)
VII.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Manisa Milletvekili Sakine Özün, Manisa ilinde
faaliyet gösteren toprak sanayicilerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, AKP
İktidarının yargının işini yapmaması için
hazırladığı hukuk cinayetine kilitlenmiş durumda. Ne
yazık ki bu uğultuda işçilerin, emekçilerin gündemleri, iş
dünyasının talepleri duyulmuyor. Oysa yoksulluk ve işsizlik
ateşi Türkiyenin dört bir tarafını sarmış durumda.
Halk çözüm bekliyor. Çözüm getirmesi gereken iktidarsa milyonlarca insanın
sıkıntılarına çare olmak yerine kişiye özel yasalarla
demokrasiye darbe vurmaya çalışıyor. Belki birkaç kişinin
yerine binlerce kişiyi ilgilendiren sorunlara da kulak vermemizi
sağlar umuduyla sıkıntılar içinde ayakta kalmak için
mücadele veren bir sektörün, Manisadaki Toprak Sanayisinin
sorunlarını size aktarmak istiyorum.
Salihli ve Turgutlu yalnızca
Manisanın değil Türkiyenin en büyük ilçelerinden ikisidir.
Tuğla ve kiremit fabrikaları da bu iki ilçede en önemli iş
alanlarından biridir. Türkiyede işsizlik rakamları
düşünüldüğünde bu fabrikaların bacalarının hâlâ
tütüyor olması çok önemlidir. Bu iki ilçemizde toprak sanayisi
geçmişten beri önemli bir sektör olduğu için
insanlarımızın birçoğu emeklilik haklarını
tuğla ve kiremit fabrikalarında çalışarak elde
etmiştir. Aslında bu fabrikaların sayısı geçmişte
çoktu ama şimdi kırk altısı ayakta kalabilmiştir. Buna
rağmen ülkemizin kilden mamul yapı malzemesi ihtiyacının
yaklaşık yüzde 20si bu ilçelerden karşılanmaktadır.
Üstelik bölgeden yapılan ihracat da önemli seviyelerdedir.
Sayın milletvekilleri, bu
firmalarda yaşanan sorunlar toprak sanayisi ile bağlantılı
iş alanları ve aileleri de hesaba katıldığında 20
bin kişiyi ilgilendirmektedir. Aslına bakarsanız bu kadar önemli
bir rol oynayan fabrikaların çözülmeyecek hiçbir sorunu yoktur.
Sanayicilerimiz yalnızca son dönemlerde üst üste atılmış
yanlış adımların geri alınmasını
istemektedir.
Salihli ve Turgutludaki bu
fabrikalarda tuğla ve kiremit ürünlerinin pişirilmesi
sırasında toz kömür kullanılmaktadır. Sanayicilerimiz ise
bu kömür taleplerinin büyük bölümünü Ege Linyit İşletmelerinden temin
etmektedir. Son yıllarda kömür işletmeleri sosyal
yardımlaşma fonlarına
çalıştırıldığından olsa gerek bu
fabrikaların talepleri yeterince karşılanamamaktadır.
Örneğin bu
fabrikaların kömür ihtiyacı yılda yaklaşık 170 bin
tondur. TKİ ne kadar veriyor dersiniz? 54 bin ton. 170 bin nere, 54 bin
nere! Yani bir başka deyişle, sanayiciye Git, kömürü nereden
alırsan al. denilmektedir. Fabrikalar mecburen dışarıdan
yani TKİnin bayilerinden daha pahalıya kömür almak zorunda
kalıyor. Geçen yıllarda TKİ üç aylık teminat
mektuplarıyla kömür verirken şimdi sanayicilerimize peşin
parayla kömür vermeye başlamıştır.
Tüm bu olumsuz
gelişmeler sözleşmeli alıcılara sadece bir gün önce
duyurulmuş ve uygulamaya geçilmiştir. Firmalar bu durumdan
mağdur olmuştur. Ayrıca son bir yılda bu
fabrikalarımızın kullandığı kömür
fiyatlarına yüzde 28, elektrik fiyatına da yüzde 25 oranında zam
yapılarak sektöre üst üste olumsuzluklar yaşatılmıştır.
Bu zamların herhangi bir açıklaması yoktur. Bu
artışlar tuğla ve kiremit üreticilerinin belini bükmekten
başka bir anlam taşımamaktadır. Kimsenin bu
fabrikaların kapısına kilit vurmaya hakkı yoktur.
Değerli
milletvekilleri, toprak sanayisinin önemli sorunlarından birine daha
değinmek istiyorum. Kiremit ve tuğla ham maddesi olan toprak kili
2005 yılından itibaren 1(b) grubu maden sayılmaya
başlandı. Böylece ruhsat ve izin işlemleri de Maden
İşleri Genel Müdürlüğüne geçti. Bu ruhsat işlemleri dokuz
ile on iki ay arasında sonuçlanabilmekte, bu uzun süreç sürekli üretim
yapmak zorunda olan fabrikaları zor duruma düşürmektedir. Bundan
dolayı tuğla ve kiremit üreticileri, kilin Maden Kanunundan
çıkarılması ve Taş Ocakları Nizamnamesine uygun bir
yasayla düzenlenmesini talep ediyor. Ayrıca gerek ham maddesi gerekse
katı yakıtlar açısından sık sık değişen
mevzuata ayak uydurmakta güçlük çektiklerini dile getirip dikkate alınmak
istemektedirler.
Değerli
milletvekilleri, bir bölgede fabrikaları zor durumda bırakmak,
aslında o bölgedeki bütün halkı sıkıntıya sokmak
demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öz.
SAKİNE ÖZ (Devamla)
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından tuğla ve kiremit
fabrikalarının sorunlarını çözmesini bekliyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı ikinci söz, Kosova Cumhuriyeti
Bağımsızlık Günü ve Türkiye-Balkan ülkeleri ilişkileri
hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Rıfat Saite aittir.
Buyurunuz Sayın Sait. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili
Rıfat Saitin, Kosova Cumhuriyeti Bağımsızlık Günü ve
Türkiye-Balkan ülkeleri ilişkilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
RIFAT SAİT (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; yarın 17 Şubat dost ve kardeş
Kosova Cumhuriyetinin bağımsızlığının 4üncü
yılıdır. Bu vesileyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kosova
bağımsızlığını 17 Şubat 2008 tarihinde
ilan ederek dünyada büyük ses getirmişti. Kosova'nın
Sırbistan'dan ayrılıp böyle bir karar alması önemli bir
etki yapmıştır, Balkanlarda önemli bir süreci
başlatmıştır.
Kosovanın
bağımsızlık kararı, Hollandadaki Uluslararası
Adalet Divanı tarafından alınan bir kararla meşru
kılınmıştır. Şu an itibarıyla Kosovayı
seksen yedi ülke tanımıştır ve Kosovayı ilk
tanıyan ülkelerden bir tanesi de Türkiye Cumhuriyetidir.
Türkiye'nin Kosovayı
tanıması dünya kamuoyunda öncelikle farklı algılandı,
zira, eski hükûmetlerde Türkiye'nin böyle bir karar alması zor
görünüyordu. Amerika Birleşik Devletleri ve birçok Avrupa ülkesinin
Kosovayı tanıması, Kosovanın
bağımsızlığını güçlendirmektedir.
Eylül ayında Birleşmiş
Milletler Genel Kurul toplantısı nedeniyle Sayın
Başbakanımızla birlikte New Yorkta bulunuyorduk ve burada,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Sayın
Başbakanımızın bir konuşma yapacağı ifade
edilmişti. Sayın Başbakanımızdan ben Kosova için de
birkaç kelime söylemesini rica ettim ve bizleri kırmadı Sayın
Başbakan ve Kosovadan da bahsetti. Kosovanın tanınmasıyla
ilgili güzel sözlerden bahsedince gurur duyduk, gerçekten mutlu olduk.
Kosova, Türkiye Cumhuriyeti
İstiklal Marşı yazarı merhum Mehmet Âkif Ersoyun da
babasının memleketidir. Kosova ilk Türk sözlüğünün yazarı
Şemsettin Sami'nin -Ali Saminin babasıdır- memleketidir.
İstanbuldan tam altmış
dört yıl önce 1389 yılında fethettiğimiz Kosova, bir
Anadoludur, aslında Rumelidir, evladı fatihandır, Sultan Murat
Hüdavendigâr'ın bize yadigârıdır. Kosovanın fethi
sırasında şehit edilen Murat Hüdavendigârın iç
organları Kosovada, Sultan Murat Türbesinde bulunmaktadır. Kosovada çok
sayıda Osmanlı eseri bulunuyor. Kosovayı bu yıl 100üncü
yılını idrak ettiğimiz 1912 Balkan savaşlarında
kaybettik, 1912-1913 yıllarında ve bu süre içerisinde Balkan
savaşlarıyla beraber Balkan göçleri başladı. Bizi gerçekten
çok etkilemiştir bu göçler. Yüz yıl sonra bugün, 2012
yılının, Balkanlarda barış, dünyada hoşgörü
yılı olmasını temenni ediyoruz. Ve bu vesileyle
Türkiyedeki Balkan sivil toplum kuruluşlarının da 100e
yakın etkinlik yapacağını de belirtmek istiyorum.
Kosovada 50 bin Türk
soydaşımız ve dost ve kardeş olarak kabul ettiğimiz 2
milyon Arnavut kardeşimiz yaşamaktadır. Bunlar
Müslümandır, Kosova Müslüman bir ülkedir. Avrupa'nın 49uncu,
dünyanın en genç ülkesi olan Kosova, Balkanlar'ın stratejik öneme
sahip bir ülkesidir. Kosova, aynı zamanda, sahip olduğu altın,
gümüş, linyit ve hatta uranyum madenleriyle önemli bir ülke olduğunu
gösteriyor. Bir Türk firmasının yeni yapmış olduğu
Prizren-Durs kara yoluyla birlikte Kosovanın limana uzantısı
buranın lojistik merkezi hâline getirmiştir Balkanlarda. Bu lojistik
merkez, aynı zamanda Sırbistan, Makedonya ve Bosna-Hersek için ticari
bir merkez hâline getiriyor Kosovayı.
Kosovada Birleşmiş
Milletler Kosova Barış Gücü bünyesinde Türk askeri ve polisi de görev
yapmaktadır. Ayrıca, büyükelçimiz dışında TİKA,
Yurt Dışı Türkler Başkanlığı, Yunus Emre
Enstitüsü büroları da mevcut olup Türkiye'nin önemli etkileri vardır
Kosovada. Kosovada irili ufaklı 50ye
yakın Türk firması da bulunuyor. Bunlardan bir tanesi de Kosova
havaalanını bir Türk firması işletmektedir.
Şu ana kadar seksen
yedi ülkenin tanıdığı Kosova'yı, başta İslam
ülkeleri ve Türki cumhuriyetleri olmak üzere, tüm dost ülkelerin
tanımasını bekliyoruz. Dost ve kardeş ülke Kosova,
cumhuriyetinin 4üncü yılını kutluyor, daha nice
başarılı ve refah dolu yıllar diliyorum.
Konuşmamı
babası Kosovalı olan istiklal şairimiz merhum Mehmet Âkif
Ersoyun şu şiirleriyle bitirmek istiyorum:
Üç beyinsiz
kafanın derdine, üç milyon halk,
Bak nasıl
doğranıyor?
Kalk, baba, kabrinden
kalk!
Bari bir hâtıra
kalsaydı şu toprakta diri
Yer
yarılmış, yere geçmiş, şühedâ türbeleri
Nerede olsam
çıkıyor karşıma bir kanlı ova
Sen misin, yoksa hayâlin
mi? Vefasız Kosova!
Buradan sizleri ve tüm evladı
fatihanı selamlıyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Sait.
Gündem dışı üçüncü söz,
Türk hukukunda özel yetkili mahkemelerin yeri ve uygulamaları hakkında
söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürke aittir.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, Türk hukukunda özel yetkili mahkemelerin yeri ve
uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi
Kanununun 250, 251 ve 252nci maddelerine göre kurulan ve faaliyet gösteren
özel yetkili mahkemelerin Türk hukukundaki uygulamaları üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
hepimizin bildiği üzere Ceza Muhakemesi Kanununun 250, 251 ve 252nci
maddesinden önce, bu özel yetkili mahkemeler kurulmadan önce Türkiye'de devlet
güvenlik mahkemeleri faaliyet göstermekteydi. Ancak devlet güvenlik mahkemeleri
toplumsal muhalefet ve Türkiyede meydana getirdiği hak ihlalleri
sonucunda, Avrupadan alınan tepkiler ve eleştiriler, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiyeyi tazminata mahkûm etmesi sonucu
bu devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması zorunluluğu
doğdu. Önce bu mahkemelerden askerî kişi çekildi, arkasından da
devlet güvenlik mahkemeleri sözüm ona kaldırıldı, devlet
güvenlik mahkemelerinin kuruluşuna dayanak oluşturan Anayasanın
143üncü maddesi kaldırıldı.
Ancak onun yerine 2005
yılında kabul edilen Ceza Muhakemesi Kanununun 250, 251 ve 252nci
maddeleri konularak devlet güvenlik mahkemeleri yerine tıpkı onlar
gibi olan özel yetkili mahkemeler, özel yetkili ağır ceza mahkemeleri
ihdas edildi. O tarihte, 2004 Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarını
açtığımız zaman Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak özel
yetkili mahkemelerin kuruluşuna ilişkin bu üç maddeye açıkça
karşı olduğumuz açıkça anlaşılacaktır. O günden
bugüne yaşanan olaylar göstermiştir ki özel yetkili mahkemeler
aslında kendisinden beklenen amacı gerçekleştirmemiş, tam
aksine hukuksuzluk ve keyfîlik üreten üretim merkezleri hâline gelmiştir.
Özel yetkili ağır ceza
mahkemeleri, aslında yurttaşın özgür hukuku yerine devletin
kutsal hukukunu esas alarak faaliyet göstermişlerdir. Özel yetkili
ağır ceza mahkemeleri hukuku referans alacakları yerde siyaseti
referans almışlardır. Kimi zaman siyaset tarafından
yönetilir ve yönlendirilir hâle gelmişlerdir, kimi zaman da kendileri
yasama organının yerine geçerek siyaseti dizayn etme görevi
üstlenmişlerdir.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararlarını, uluslararası temel hukuk
kurallarını hiçe saydıkları gibi, mevcut Ceza Muhakemesi
Kanunundaki kuralları da hiçe saymışlardır ve bu özel
yetkili mahkemeler artık hak, hukuk tanımaz, dizginlenemez bir güç
hâline gelmişlerdir. Özel yetkili mahkemeler hukukun gücünü uygulama
yerine gücün hukukunu uygulayan, konjonktüre göre hareket eden mahkemeler
hâline gelmişlerdir, tarafsızlıklarını
yitirmişlerdir, özel olmaktan çıkmışlardır, artık
genel mahkeme hâline gelmişlerdir. Bizim yargı sistemimiz içerisinde
özel yetkili mahkemeler diye bir kavram yoktur.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, hem iktidar cephesinde hem muhalefet cephesinde hem de hukuk
çevrelerinde özel yetkili mahkemelere yönelik olarak, kaldırılması
gerektiği yönündeki düşünceler güç kazanmıştır. Ve son
günlerde yaşanan, özellikle özel yetkili mahkemeler ile MİT
arasında yaşanan tartışmalar da demokrasi adına sevinç
verici bir gelişme, böylesine ikili bir hukuk garabeti olan bu ikili
yapının işlemeyeceği yönündeki genel kanı artık
herkese egemen olmaya başlamıştır. Hatta Hükûmette,
Sayın Bakan Ertuğrul Günay, dün Cumhuriyet gazetesinde Utku
Çakırözere verdiği demeçte, özel yetkili mahkemelerin devlet
güvenlik mahkemesine dönüştüğünü, hukuku
uygulamadıklarını söylemiştir ve
kaldırılmasına yönelik eğilimlerini belirtmiştir.
Aslında, tabii, Sayın
Bakanın düşüncelerine katılmakla beraber şunu söylemek
istiyorum: Özel yetkili mahkemeler aslında devlet güvenlik mahkemelerine
dönüşmedi, zaten devlet güvenlik mahkemelerinin ta kendisiydi, hiçbir
zaman özgürlükçü yorum yapmadılar, dediğim gibi, devletin kutsal
hukukunu esas aldılar. O nedenle, bu tartışmalara son vermemiz
için özel yetkili mahkemeleri kaldırmamız lazım. Bizim kahraman
savcılara, kahraman hâkimlere ihtiyacımız yok, bizim özel
kişilere ihtiyacımız yok. Bizim hukuk kurallarına
bağlı, hukuka uygun davranan, hukuka saygılı hâkim ve
savcılara ihtiyacımız var diyorum.
Bu nedenle, özel yetkili mahkemelerin
kaldırılmasına ilişkin verdiğimiz kanun teklifinin
desteklenilmesinin ve özel yetkili mahkemelerin Türk hukuk sisteminden
çıkarılmasının gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Öztürk.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, emeklilerin içinde
bulundukları sıkıntıların, bazı
uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin ve bu
sorunların çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/148)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizdeki sayıları 9
milyonu bulan emeklilerimizin içinde bulundukları
sıkıntıların araştırılması, taban
aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi, sağlıkta katkı
payı alınması ve çok düşük oranda kalan maaş
zamları gibi benzeri uygulamaların yarattığı
mağduriyetlerin tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Ülkemizde her kesimi derinden etkileyen
ekonomik krizin faturasını en ağır şekilde ödeyen
kesimlerin başında, sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimiz
ile onların dul ve yetimleri gelmektedir. Günümüz şartlarında
geçinmekte bile zorlanırken, bir de işini kaybeden çocuklarına
da bakmak zorunda kalan emeklilerimizin durumu içler acısıdır.
Ekonomik kriz öncesinde de
emeklilerimiz, en mağdur kesimler arasında ön sıralarda yer
alırken, zaman zaman gündeme taşınan ancak
sonuçlandırılmayan emekli aylıkları arsındaki
eşitsizlikleri ortadan kaldıracak olan İntibak Kanunu'nun
çıkarılamamış olması, çeşitli dönemlerde eksik
hesaplamalar nedeniyle ortaya çıkan adaletsizlikler, sağlıkta
katkı payı alınması ve komik denecek oranda reva görülen
maaş zamları gibi benzeri uygulamalar, emeklilerimizin mağdur
olmalarında en büyük etkenlerdendir.
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereğince, emekli
aylıklarına yapılacak zamlar önceki 6 aylık dönemin
gerçekleşen enflasyon oranı doğrultusunda tespit edilmektedir.
Buna göre, yapılan artışlarla da işçi ve BAĞ-KUR
emeklileriyle bunların dul ve yetimlerine 2009 Temmuz ayı itibariyle
8-11 TL arasında bir zam yapılmıştır.
Emeklilere 8-11 lira zam verilirken,
Eylül 2009'da ise, emeklilerin sağlıktaki muayene katkı
payları 15 TL'ye kadar yükseltilmiştir. 6 ay için emekliye
yapılan zam, bir defalık muayene katkı payını bile karşılamaz
durumdadır. SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin yüzde 90'ı açlık
sınırının altındaki maaşları ile yaşam
mücadelesi verirken, ayda 5-10 kez hastaneye gitmek zorunda kalan
emeklilerimiz, sağlıkta katkı payının
kaldırılmasını beklerken tam aksine
artırılması ile, yeni bir darbe daha almışlardır.
Emekli Sandığı emeklilerinin durumu da SSK ve BAĞ-KUR
emeklilerinden çok farklı değildir.
Durum böyle iken, mevcut ekonomik kriz
ortamında, işsiz kalan çocuğu ve hatta çocuğunun da
ailesine bakmak durumunda kalan emeklilerimiz, ciddi bir mağduriyet
yaşamaktadırlar. Özellikle SSK ve BAĞ-KUR emeklileri
intibakların yapılmaması nedeniyle zaten büyük bir
sıkıntı içerisinde iken, aylıklarının da
alım gücünü giderek yitirmesiyle, adeta hayatta kalma mücadelesi verir
duruma gelmişlerdir.
Sosyal güvenlikte reform diye sunulan
ve sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı altında toplayan kanuna
da bakıldığında, emeklilerin mağduriyetlerini ortadan
kaldıran bir değişikliğe yer verilmediği
görülmektedir. Emeklilere genel bir iyileştirme ve alt sınır
aylıklarında eşitlik getirilmeden, norm ve standart
birliğinin sağlanamayacağı hep dile getirilmesine
rağmen bu yasayla da bir çözüm elde edilememiştir. Mevcut durumda
emeklilere çok düşük oranda verilen yüzdeli artışların
emeklileri ekonomik olarak korumayan bir sistem olduğu gerçeği
artık görülmeli, üç ayrı sosyal güvenlikte de uygulanan alt
sınır emekli aylıklarının eşitlenmesini
sağlayacak değişikliklere acilen gidilmelidir.
Ülkemizdeki sayıları 9
milyonu bulan emeklilerimizin içinde bulundukları
sıkıntıların araştırılması, taban
aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi, sağlıkta katkı
payı alınması ve çok düşük oranda kalan maaş
zamları gibi benzeri uygulamaların yarattığı
mağduriyetlerin tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla, anayasamızın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Ali Öz (Mersin)
6) Seyfettin Yılmaz (Adana)
7) Zühal Topcu (Ankara)
8) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
9) Erkan Akçay (Manisa)
10) Sümer Oral (Manisa)
11) Bülent Belen (Tekirdağ)
12) Necati Özensoy (Bursa)
13) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
14) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
15) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
17) Atila Kaya (İstanbul)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) Emin Çınar (Kastamonu)
20) Oktay Öztürk (Erzurum)
21) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, uzman erbaş uygulaması
sonucunda ortaya çıkan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/149)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
3269 sayılı yasa
kapsamında 1986 yılından itibaren Türk Silahlı
Kuvvetlerinde Uzman Erbaş uygulaması
başlatılmıştır.
Ancak ilk aşamada, gelecekte
karşılaşılacak sorunlar değerlendirilmeden
yapılan düzenlemeler, geçen yıllar içinde büyük sosyal ve ekonomik
sıkıntıları beraberinde getirmiştir.
Uzman Erbaş uygulaması
sonucunda ortaya çıkan sorunların ve alınabilecek tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 nci maddesi ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi iç tüzüğünün 104 ve 105 nci maddeleri gereğince meclis
araştırması yapılmasını arz ederim.
Gerekçe:
Türk Silahlı Kuvvetlerinde 1986
yılından itibaren 3269 sayılı yasa uyarınca Uzman
Erbaş istihdamı başlatılmıştır.
Ancak geçen süre içinde Uzman
Erbaşlarla ilgili olarak ortaya çıkan sorunlar üzerinde hiçbir
düzenleme yapılmamış olup, artan Uzman Erbaş
miktarıyla birlikte sorunlar yanında mağduriyetlerde
artmıştır.
Bu konudaki mağduriyetleri
gidermek üzere, Genelkurmay Başkanlığınca düşünülen
hususlar Aralık 2009'da haftalık basın açıklamasıyla
gündeme getirilmiştir.
Aynı hususlar 2 Nisan 2009 tarihinde
yazılı teklifler hâlinde Milli Savunma Bakanlığına da
gönderilmiştir.
En önemli mağduriyet; 45 yaşına
girmiş olan Uzman Erbaşların, sözleşmelerinin feshedilerek
âdeta aile fertleriyle birlikte sokağa atılmalarıdır.
45 yaşını
doldurduğu için emekli olamadan ayrılmak zorunda kalan ve aile
fertleriyle birlikte âdeta sokağa atılan kişi sayısı
her geçen yıl âdeta katlanarak artmaktadır.
Yeni Sosyal Güvenlik Yasasında
ortaya konan, yaş haddi uygulamaları bu konudaki endişeleri daha
da artırmıştır.
Bu konuda 28 Temmuz 2003 tarih ve 27302
Sayılı Resmî Gazete'de yer alan değişiklik
aşağıdadır:
"Bu itibarla, 3269
sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi uzman erbaş olarak en az
iki yıl süreyle çalışmış olmak şartıyla,
sağlık niteliklerini kaybetmeleri veya 45 yaşına girmiş
olmaları sebebiyle görev süreleri sona erenler ile kendi istekleriyle
sözleşmelerini feshetmiş olanlardan, kamu kurum ve
kuruluşlarında Devlet memuru olarak istihdam edilmek isteyenlerin
atanmak istedikleri kamu kurum ve kuruluşlarına
başvurmaları gerekmektedir."
Ancak yukarıdaki yasa
değişikliği ile öngörülen iş müracaatları, kamu kurum
ve kuruluşlarınca dikkate alınmamakta olup cevapsız
bırakılmakta veya menfi cevap verilmektedir.
Uzman Erbaş uygulamasındaki
en önemli sorun alanları aşağıdadır.
- Uzman Erbaşların emekli
yaşlarının artırılması
- Ayrılanların kamu kurum ve
kuruluşlarında istihdamı
-
Geçmişte yaş haddi nedeniyle ayrılmak zorunda kalanların
yapılacak değişikliklerden yararlandırılması.
- Belirli hizmet süreleri sonunda
diğer Türk Silahlı Kuvvetleri personeli gibi derece-kademe ilerlemesi
yapabilmeleri
- Ceza
aldıklarında sözleşmelerinin feshi konusunda, en azından
belirli hizmet sürelerinden sonra daha esnek ve hoşgörülü bir uygulama
yapılması
-
Atanmaları konusunda diğer Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarına benzer bir sistem uygulanması
-
Eşitlik ilkesine uygun olarak belirli hizmet sürelerinden sonra diğer
Türk Silahlı Kuvvetleri personeline uygulanan esaslardan
yararlanabilmeleri
- Sosyal ve ekonomik
sorunlarının iyileştirilmesi.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Enver Erdem (Elazığ)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Erkan Akçay (Manisa)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Emin Çınar (Kastamonu)
9) Seyfettin Yılmaz (Adana)
10) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
11) Zühal Topcu (Ankara)
12) Sümer Oral (Manisa)
13) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
14) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
15) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16) Bülent Belen (Tekirdağ)
17) Atila Kaya (İstanbul)
18) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
19) Necati Özensoy (Bursa)
20) Celal Adan (İstanbul)
21) Oktay Öztürk (Erzurum)
22) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, 29 Ocak olayları ve
Batı Trakya Türk azınlığının durumu ile
sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
29 Ocak olayları ve Batı
Trakya Türk Azınlığı'nın durumu ile günümüzde
yaşamakta oldukları ekli gerekçede belirtilen sorunlarının
araştırılarak, alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla, Anayasamızın 98. ve İç Tüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını
arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
29 Ocak Olayları Batı Trakya'daki
Müslüman Türk Azınlığa yönelik uzun yıllar sürdürülen
baskı ve haksızlıklar sonucu katlanılamaz hâle gelen insan
hakları ihlallerinin bir sonucu olarak meydana gelmiştir. 24 Temmuz
1923'te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla Batı Trakya Müslüman Türk
Azınlığın hakları güvence altına
alınmış olmasına rağmen, zaman içerisinde uygulanan
politikalar ve düzenlemeler sonucu bir çok alanda hak ihlalleri meydana
gelmiştir. Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının
yaşadığı başlıca sorunları ana
hatlarıyla sıralamak gerekirse; 1-Türk Kimliğinin Reddi 2-Eğitim Sorunları 3- Din ve
İnanç Hürriyetine Yapılan Baskılar 4-Vakıflar 5- Ekonomik Baskılar 6-
Vatandaşlıktan Çıkarılma Uygulamaları olarak ifade
etmek mümkündür.
Bugün Yunanistan'da büyük bir
çoğunluğu Batı Trakya'da bulunan yaklaşık 150.000
civarında Müslüman Türk azınlığı
yaşamaktadır. Türk azınlığın statüsünü belirleyen
1923 Lozan Barış Anlaşmasının hâlen yürürlükte olmasına
mukabil, uygulanan baskıcı politikalar sonucu birçok
haklarının ellerinden alınması yanında bir de
Yunanistan Yüksek Mahkemesi'nin "Batı Trakya'da Türk yoktur"
gerekçesiyle Türklere ait tüm derneklerin kapatılması kararı
vermesiyle Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı tarafından
milli kimliklerinin inkârı anlamına gelen bu karar üzerine 29 Ocak
1988 tarihinde elim olayların yaşandığı bir
direniş meydana gelmiştir.
Türklere ait ekilebilir verimli
araziler değişik gerekçeler ve düzenlemelerle istimlâk
edilmiştir. Çeşitli nedenlerle Batı Trakya'yı terk
etmiş olan soydaşlarımızın arazileri çıkarılan
yasalarla hazine malı sayılmışlardır. Mübadeleden
sonra çıkarılan yasalarla birçok Türk çiftliği
kamulaştırılarak topraksız Yunan halkına
dağıtılmıştır. Yunan Makamları 1932-1933
yıllarında havadan çekilen fotoğraflarla nadasa
bırakıldığı için üzerinde ürün bulunmayan
tarlaları hazine malı kabul ederek binlerce dönüm soydaş
arazisini bu şekilde hazineye intikal ettirmiştir. Yine 1952
yılında yapılan toprak reformu ile birçok arazi
kamulaştırılarak sözde topraksız yunan köylüsüne
dağıtılmış, iskân yasasının bazı
maddeleri değiştirilerek izinsiz ve pasaportsuz olarak yurt
dışına çıkan soydaşlarımızın arazisi
hazine mülkiyetine geçirilmiştir. Bu uygulamalar 21 Nisan 1967'de
Yunanistan idaresini eline alan cunta yönetiminde de devam etmiş ve
Türklerin yoğun olarak yaşadığı Küçük Doğanca
Köyü'nde 10.000 dönüm civarındaki arazi zorunlu kamulaştırmaya
tabi tutularak komşu köylerdeki Rum çiftçilere
dağıtılmıştır. Haksız olarak yapılan bu
uygulamaların örneklerini artırmak mümkündür. Bu haksız
uygulamalarla 1923'ten sonra Batı Trakyadaki araziler Yunan devleti
tarafından haksız olarak Müslüman Türk azınlık aleyhine
değişmiştir. Batı Trakya Türk Azınlığın
Mübadele ile başlayan toprak kaybı günümüze kadar devam etmiştir
Lozan Barış Konferansının resmî istatistiklerine göre,
1923'te Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının
elindeki araziler bölgenin işlenebilen arazilerinin %84'ünü
oluştururken, uygulanan politikalar ve hak ihlalleri sonucu günümüzde
%25'in altına düşürülmüştür.
Batı Trakya Türk
azınlığının uğradığı haksızlıkların
son bulması, yaşadıkları sorunların çözümüne
katkı sağlayacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasamızın 98. ve İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması uygun
olacaktır.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Ali Öz (Mersin)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Enver Erdem (Elâzığ)
7) Emin Çınar (Kastamonu)
8) Seyfettin Yılmaz (Adana)
9) Zühal Topcu (Ankara)
10) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
11) Sümer Oral (Manisa)
12) Bülent Belen (Tekirdağ)
13) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
14) Necati Özensoy (Bursa)
15) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16) Oktay Öztürk (Erzurum)
17) Durmuşali Torlak (İstanbul)
18) Erkan Akçay (Manisa)
19) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
20) Celal Adan (İstanbul)
21) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
22) Atila Kaya (İstanbul)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, şimdi
İç Tüzükün 60ıncı maddesine göre sisteme girmiş olan
milletvekillerine kısa söz vereceğim.
Sayın Canalioğlu
IX.- AÇIKLAMALAR
1.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlunun, kamu kurum ve kuruluşlarında ne
kadar engelli personel çalıştığına ve engelli personel
açığı var ise ne zaman alım yapılacağına
ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakanlar Kurulundan 2
bakanımız burada. Umuyorum soracağım soruları onlar
ilgili bakana iletirler.
Bilindiği gibi, kamu kurum ve
kuruluşlarında 44.189 engelli personel çalıştırma
zorunluluğu bulunmakta olmasına karşın kamu kurum ve
kuruluşlarında hâlen ne kadar engelli personel vatandaşımız
çalışmaktadır? Ne kadar açık vardır? Hükûmet bu
açığı ne zaman doldurmayı düşünmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Canalioğlu.
Sayın Sakık
2.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, kötü hava koşulları nedeniyle
Muş ve çevre illerde köy yollarının kapalı olduğuna ve
devletin bu konuda daha duyarlı olmasını beklediklerine
ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Devlet Bakanımız
da burada, Cevdet Yılmaz Bey de burada, o da dinlerse sevinirim. Bu
yıl hepimiz -onun seçim bölgesiyle kapı komşuyuz- büyük bir
felaket yaşıyoruz; ciddi bir kar var, bütün köy yolları
kapalı. Her gün yüzlerce telefon alıyoruz. Benim seçim bölgemde emin
olun belki yirmi gündür yolları açılmayan köyler var. Şimdi
Bingölde nasıl bir formül buldunuz, nasıl çözdünüz bilmiyorum ama
bizim bütün komşu illerimizde aynı felaket var. Anadolu tabiriyle
gerçekten dardayız. Yani insanlar perişan. Mesela okullar tatil oldu.
Batıdan giden öğrencilerin büyük bir çoğunluğu on gün
köylerine gidemediler, aileleriyle görüşemeyip geri döndüler. Bu konuda
devletin daha duyarlı davranmasını
Bingöl formülü neyse
Muşa da böyle bir katkı sunabilirlerse çok sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Sakık.
Sayın Susam
3.- İzmir Milletvekili Mehmet
Ali Susamın, esnaf ve sanatkârlarla tarım kesiminin destek
kredilerine ilişkin kararnamenin henüz Bakanlar Kurulunca
imzalanmaması nedeniyle kredilerin
kullandırılamadığına ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın bakanlara bu vesileyle bir
şeyi sormak istiyorum: Esnaf ve sanatkârlarla tarım kesiminin
bankalar vasıtasıyla almış olduğu destek kredileri bu
sene, kararname Bakanlar Kuruluna gönderilmiş olmasına rağmen
daha imzalanmadığı için şu an hem Ziraat Bankası hem
Halk Bankası kredileri kullandırmada gerekli girişimi
yapamamaktadır. Hem tarımda doğan büyük zararlar hem esnaf ve
sanatkârın ödemede içinde bulunduğu zorluklar nedeniyle, tabii ki
Başbakanın sağlık nedenleriyle Bakanlar Kurulunun
toplanamamasından dolayı böyle bir gecikme olabilir ama -ona acil
şifa diliyoruz- hızla da Bakanlar Kurulunun bu kararnameleri,
Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Hazineden gelen
şekliyle imzalanması konusunda gerekli desteği bekliyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Susam.
Sayın Düzgün
4.- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgünün, AK PARTİli bir milletvekilinin bir televizyon kanalında
Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerini tehdit ettiğine ve özür dilemesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım,
geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında AKPli bir milletvekili
arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerini
kafasını kırmakla tehdit etmiştir. Bu davranışı
bir milletvekiline yakışır bulmuyorum ve şiddetle
kınıyorum. Ayrıca, arkadaşımızın millet
kürsüsünden özür dilemesini bekliyorum. Eğer kendisi bu olgunluğu
göstermezse ben de kendisine söylemek istiyorum ki bir Denizli vekili olarak,
vakitsiz öten horozun başına ne geldiğini çok iyi biliyordur
diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Düzgün.
Sayın Kurt
5.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurtun, Porsuk su havzasının
Kütahyanın atıklarıyla kirlendiğine ve Kütahyaya bir an
önce arıtma tesisleri yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
KAZIM KURT (Eskişehir)
Sayın Başkanım, Eskişehir içme ve kullanma suyu
havzasını ilgilendiren Porsuk su havzası Kütahya tarafından
evsel ve endüstriyel atıklarla kirletilmektedir. Bu konuda, Kütahyaya bir
an önce arıtma tesisleri yapılması konusunda Hükûmetin çaba
göstermesi gerektiğini düşünüyorum ve Eskişehir
açısından ciddi bir tehlikeyi Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kurt.
Sayın milletvekilleri, on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza
sunacağım:
X.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşları
tarafından, görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki
artışın nedenleri ile işkence ve kötü muamele
iddiaları arasındaki ilişkinin araştırılarak
işkence ve eziyet suçlarının önlenmesi ve cezasız
kalmaması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi hakkında
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 16/2/2012
Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
16.02.2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
16.02.2012 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince
Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili M. Sezgin
Tanrıkulu ve arkadaşları tarafından, 27.12.2011 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Görevi
yaptırmamak için direnme suçlarındaki artışın
nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki
ilişkinin araştırılarak işkence ve eziyet
suçlarının önlenmesi ve cezasız kalmaması için
alınacak tedbirlerin belirlenmesi" hakkında verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin, (185 sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 16.02.2012
Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Sayın
Tanrıkulu, önerinin lehine.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
araştırma önergesini hazırlamadan önce Adalet
Bakanlığına yanıtlanması amacıyla soru sordum,
çok kapsamlı bir cevap aldım Adalet Bakanlığından. Bu
cevap 23 Aralık 2011 tarihinde geldi. Keza, 12 Haziran seçimlerinden hemen
sonra Meclis Araştırma Merkezine bir araştırma
yaptırdım, bunun cevabı da Temmuz 2011 tarihinde geldi. Bu
cevaplar geldi. Birçok kaynaktan araştırma yaptım ve bu
araştırmaların sonucunda da bu araştırma önergesini
vermeye karar verdik arkadaşlarımızla beraber.
Ben, milletvekilliğinden önce
Türkiye İnsan Hakları Vakfının Diyarbakır
temsilciliğini yürüttüm, İnsan Hakları Derneğinde
çalıştım, avukatlık yaptım. İşkence
suçlarıyla ilgili olarak da, kötü muamele suçlarıyla ilgili olarak
birçok araştırma yaptım, birçok davada bulundum, birçok
mağduru temsil ettim. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002
iktidarından sonra, Sayın Başbakanın İşkenceye
sıfır tolerans gösterileceği sözlerinden sonra, Türkiyede
işkencenin aslında azalmadığını, kötü muamelenin
azalmadığını ancak bunun bir vesileyle gizlendiğini
birçok insan hakları kuruluşuyla beraber tespit ettik.
Dolayısıyla da rakamların çarpıcılığı da
bu durumu ortaya koymaktadır. Her ne kadar Anayasamızın 17nci
maddesinde işkence ve eziyet görme yasaklanmış ise de, bir
negatif yükümlülük devlete yükümlenmişse de pratikte, uygulamada
gözaltı merkezlerinde ve başka merkezlerde gözaltına
alınmadan önce ve cezaevlerinde işkence ve kötü muamelenin bir idari
pratik olarak devam ettiği konusunda insan hakları
kuruluşlarının yaygın kanısı var. Şimdi,
size, özellikle Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın
bu rakamları görmesi açısından tablo yaptım. Okuduğumuzu
dinlemiyorsunuz, belki görsel bir malzemeden faydalanırsınız
diye bunu yaptım, daha iyi göresiniz diye.
Değerli arkadaşlar,
bakın, sizin iktidarınız döneminde işkence ve kötü muamele
suçlarıyla memura direnme suçları arasındaki
artışı bu tabloda görebilirsiniz. Sekiz yıllık dönem
içerisinde, 2003ten 2010a kadarki dönem içerisinde işkence ve eziyet
suçundan dava açılan görevli sayısı 5.643 kişi ama
yurttaşlarımıza karşı direnme suçundan ve hakaret
suçundan açılan dava sayısı ise 104.348. Yani bu dönem
içerisinde yaklaşık 104 bin yurttaşımıza, polise veya
başka bir görevliye direndiği için veya hakaret ettiği için dava
açılmış ve yaklaşık bunlardan 64 bin kişi mahkûm
olmuş değerli arkadaşlar 64 bin yurttaşımız
mahkûm olmuş. Böyle çarpıcı rakamlar var bakanlığın
istatistiklerinde. Ne oldu da sizin döneminizde acaba
yurttaşlarımıza bir cesaret geldi; herhangi bir güvenlik
görevlisini gördüğü zaman direnmeye, hakaret etmeye başladılar?
Acaba ne oldu? Hiç düşündünüz mü bunu? Niye sizin döneminizde
yurttaşlar bu hâle geldiler? Ya bunu sosyolojik olarak
araştıracağız veya psikolojik olarak
araştıracağız veya işkence suçuyla, kötü muamele
suçuyla polise karşı direnme suçları arasındaki artışın
araştırılmasını sağlayacağız ve bunu da
bu Meclis yapacak.
Size başka bir şey okumak
istiyorum. Sanmıyorum okuduğunuzu. Bu da Avrupa
İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammerbergin raporu değerli
arkadaşlar. 10 Ocak 2012 tarihli. Bu raporda da, otuz sayfalık
raporda da Türkiyede yargı uygulamaları ve insan hakları
uygulamalarıyla ilgili olarak çok çarpıcı tespitler var.
Türkiyeye çok önemli öneriler var bu raporda. Okuduğunuzu sanmıyorum
ama okumanızı tavsiye ediyorum. Bu raporlardan çok önemli sonuçlar
çıkarabiliriz, çıkarabilirsiniz, beraber burada çıkarabiliriz.
Bakın
ne diyor Hammerberg raporunda? Aynen okuyorum, bu rapordan okuyorum:
Cezasızlıkla ilgili bir başka endişe de görevi kötüye
kullanmakla suçlanan polis memurlarının bilhassa TCK'nın kamu
görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek
amacıyla direnç göstermeye ilişkin 265inci maddesi uyarınca
davacılar aleyhine suçlamalarda bulunduğu iddia edilen
uygulamadır. Komiser, ceza hukuku sisteminin bu tür karşı
suçlamalarla asıl şikâyetlerden daha çabuk ilgilendiğine dair
haberlerden ve bu durumun da zaman zaman yargının
saygınlığına zarar vermesinden endişe
duymaktadır.
Geldi
buraya ekim ayında; sizlerle görüştü, bakanlarla görüştü, cezaevlerini
ziyaret etti, insan hakları savunucularıyla görüştü, insan
hakları kurumlarıyla görüştü ve gördüğünüz bu raporu
yazdı ve bu raporda da Hükûmete önerilerde bulundu.
Öneride
bulunduğu konulardan bir tanesi de memura karşı direnme
suçlarındaki artış. Bunun işkence ve kötü muamele
suçlarını gizlemek amacıyla
yapıldığını, yargının buna sessiz
kaldığını, yargının direnme suçlarına
karşı önemli bir alaka gösterdiğini, insanları çok çabuk
mahkûm ettiğini ama işkence ve kötü muamele suçları konusunda da
bir cezasızlığın devam ettiğini Komiser, hem
İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıfta bulunarak hem
görüştüğü insan hakları kurumlarının raporlarına
atıfta bulunarak hem de bakanlıktan aldığı raporlara
ve bilgilere atıfta bulunarak bu tespitte bulundu. Bu tespitini de
Hükûmete öneri olarak iletti. Biz de okuduk. Daha önce yaptığım
araştırmalar da, Meclis Araştırma Merkezinin
araştırmasından çıkan sonuçlar da buydu. Sayın
Bakanın bizim soru önergemize verdiği cevaplar da buydu.
Dolayısıyla,
güneş balçıkla sıvanmıyor değerli arkadaşlar.
Sizler ne kadar deseniz de İşkence ve kötü muameleye sıfır
tolerans var. ama asıl burada korunan bir biçimde gizlenen ve korunan işkencecilerdir ve
vatandaşlarımıza ve yurttaşlarımıza kötü
muamelede bulunanlardır. Rakamlar, Bakanlığın
rakamları çok çarpıcı bir biçimde bunu ortaya koymakta.
Şimdi, ne yapabiliriz değerli
arkadaşlar? En son 14 Ekim 2011 tarihinde Milliyet gazetesinde çıkan
haberi hepiniz okumuşsunuz. Özgür Benol ve Mine Sayarı adlı 2
yurttaşımızın, 2 öğrencinin nasıl
dövüldüğüne ilişkin haberlerdi. Bu haberlerde bir görevlinin bu
gençleri niçin dövdüğü konusundaki açıklamalar çok
çarpıcıydı. Niçin dövdüğü noktasında aynen şunu
ifade etmişti: Devlet aleyhinde konuştuğu için biz onları
dövdük ve kötü muamelede bulunduk. demişti. 2 öğrenciye
karşı açılan davada istenen cezalarla polis memurlarına
karşı açılan davada istenen cezaları bir
karşılaştırın. Bunun da haberi ve kaynakları
kayıtlarınızda var.
Yine, daha sonra İzmirdeki
Karabağlardaki karakolda kadın bir yurttaşımıza
karşı davranışı hepimiz tüylerimiz ürperir bir biçimde
izledik, nasıl dövüldüğünü izledik ve daha sonra
anlaşıldı ki o kadın yurttaşımız polislere
karşı direnmiş, o nedenle kötü muamelede bulunulmuş.
Kadın yurttaşımıza istenen ceza yedi yıldır. Bunu
bilin. Dolayısıyla, işkence ve kötü muamelenin karakollarda ve
diğer gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde nasıl gizlendiği
artık çok çarpıcı bir biçimde açık. Bu suçlar nedeniyle
direnme ve kötü muamele suçu gibi gösterilerek işkence ve eziyet suçu
gizlenmekte. Bu nedenle, burada yapmamız gereken çok açık, yapmamız
gereken çok açık. Eğer yurttaşlarımıza bir cesaret
gelmişse polise direnme konusunda, bu yüksek cesareti
araştıralım. Niye sizin döneminizde bu kadar cesur hâle geldiler,
bu kadar cesur hâle geldiler? Yok, eğer diğeri varsa o zaman niçin
gizlendiğini, nasıl gizlendiğini ve bu suçlardaki
artışı karşılaştırmalı olarak
inceleyelim.
Son olarak, değerli
arkadaşlar, İçişleri Bakanı da Karabağlardaki olayla
ilgili olarak şunu ifade etmişti: Asalım mı bu polis
memurlarını? Hiç kimse kimseyi asmasını talep etmiyor ama
biz, bütün bu suçların, yurttaşlarımıza karşı, insanlığa
karşı suç olarak kabul ettiğimiz bu suçların gerektiği
biçimde araştırılmasını ve
cezalandırılmasını talep ediyoruz, yoksa 30 liralık
bir para cezasıyla geçiştirilmesini talep etmiyoruz, istemiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, hiçbir rejim işkenceyle, baskı ve zorbalıkla
insanları hizaya getirememiştir. Vatandaşımı hem
severim hem döverim. anlayışıyla demokrasiyi tesis edemezsiniz.
Gözaltında bir kadına kameralara bile aldırmadan işkence
yapan görevlilere 30 lira para cezası vererek veya Ne yani, asalım
mı? diyerek, sahip çıkarak işkence ve kötü muameleyi
önleyemezsiniz. Çünkü bu halk iyinin de kötünün de cezasını er veya
geç verir. İşkenceciyi koruyan hiçbir hükûmet ayakta kalmadı,
bunu bir kenara not etmenizi istiyorum ve bu araştırma önergesine
bugün de biraz sonra yapacağınız gibi Meclisin gündemi çok
yoğun, o nedenle de Meclis gündemini işgal etmeye dönüktür. demeyin.
Bu kadar araştırmadan sonra, bu kadar dayanaktan sonra biz
bunları hazırladık, verdik. Eğer gerekçe gösterecekseniz
başka bir gerekçe gösterin.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.
Önerinin aleyhinde Bursa
Milletvekili Mustafa Kemal Şerbetçioğlu.
Buyurunuz Sayın
Şerbetçioğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA KEMAL
ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Türkiye-Kosova Dostluk
Grubu Başkanı sıfatıyla öncelikle dost ve kardeş
Kosova Cumhuriyetinin bağımsızlığının
4üncü yıl dönümünü canıgönülden kutluyorum.
Kosova, geçen dört
yıllık süre zarfında
bağımsızlığının pekiştirilmesi, demokratik
kurumlarının geliştirilmesi ve bölgesel iş birliği
adına son derece ciddi adımlar atmıştır. Türkiye'nin
demokratik, çok kültürlü ve müreffeh bir Kosovanın
başarılı geleceğine olan taahhüdü tamdır.
Kosovanın önümüzdeki dönemde daha fazla ülke tarafından
tanınarak uluslararası toplumun saygın bir üyesi olma yolunda
önemli bir mesafe katedeceğine inanıyorum. Bu mutlu günleri
vesilesiyle dost ve kardeş Kosova halkını tekrar tebrik ediyor,
bağımsızlıklarının ebedî olmasını
diliyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin önergesiyle
ilgili de şunları belirtmek isterim: İşkence ve kötü
muamelenin önlenmesine dair iktidarımız döneminde çok ciddi
düzenlemeler yapılmıştır. Gerek Hükûmetimiz gerekse
yargı mercileri bunların önlenmesi için kararlılıkla
mücadele etmektedir. Hâlihazırda, İnsan Hakları Komisyonumuz
bünyesinde kurulan bir alt komisyon çalışmalarına devam
etmektedir. Ayrıca bir araştırma
çalışmasına gerek yoktur. Önergeyi kabul etmiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Şerbetçioğlu.
Önerinin lehine, Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yeniçeri.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve çok değerli burada
olmayan milletvekilleri; bugün, işkence ve eziyet suçlarının
önlenmesi ve alınacak tedbirlerin belirlenmesine yönelik olarak verilen
Meclis araştırma önergesi lehinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İşkenceye sıfır
tolerans hiç kuşkusuz son derece saygın bir söylemdir. Ancak bu
söylemin hayata geçirilebilmesi her şeyden önce işkenceye yasak
koymak ya da bunu yasalarla düzenlemek değildir. İşkenceye yasak
koyabilirsiniz ancak işkenceye giden yolları açık
tutarsanız işkenceyi önleyemezsiniz.
İşkence, kötü bir psikoloji,
kötü yasa, yanlış algı sorunu olduğu kadar aynı
zamanda sosyolojik bir sorundur da. Yalnız yasaların değil
aynı zamanda toplumun da işkenceye sıfır sorun demesi
gerekir.
Tarih boyunca insanlık hep onur
ile konfor, erdem ile ekmek arasında kalmaya zorlanmıştır.
Kapitalist sistemin özü de aslında bu mantık üzerine kuruludur.
Sistem size Onur istiyorsanız konforunuzdan taviz vermeniz gerekir, ekmek
istiyorsanız biraz erdeminizden vazgeçmeniz gerekir. şeklinde bir
dayatma içerisinde bulunuyorsa böyle bir toplumda sağlıklı bir
şahsiyet, sağlıklı bir sistem oluşturmak çok zor
olacaktır.
Olmak için ölmeyi göze alanları
inadından vazgeçirmek doğrultusunda işkence, tarih boyunca,
hatta sistemler içinde hasta ruhlu kişiler tarafından hep
uygulanagelmiştir. Hiç tartışmaya bile gerek yoktur ki
işkence, insanı alçaltmaya yönelik aşağılık bir
iştir. İşkence, gerçekte yapılanı değil,
yapanı alçaltır. İşkence ve kötü muamelenin
gelenekselleştiği bir yerde bu tür uygulamalar üzerinde sosyolojik,
siyasal, kültürel, dinî inceleme ve irdelemelerin yapılması
şarttır.
İşkence ve kötü muamelelere
karşı olmak sorunu çözmüyor. Hatta işkenceyi ve kötü muameleyi
şiddetle yasaklayan yasalar çıkarmak da sorunu tam anlamıyla
çözmez. Bu yüzden işkence ve kötü
muameleyi doğuran, sosyal, kültürel, ekonomik ve geleneksel
damarların irdelenmesi gerekir. Konu ciddidir, üzerinde durulmaya ve
irdelemeye değerdir.
İşkence ve kötü muameleden
söz ederken sistem, devlet, hukuk düzeni konularını ele alıp
önce bunların üzerinde bir mutabakat sağlamak gerekir. Hukuk toplum
yaratmaz, toplum hukuk yaratır. Topluma uygun olmayan yasal düzenlemelerin
geleceği olmaz. Hukuk ile otorite birbirine bağlı iki
kavramdır. Hukuku tesis, temin ve korumak ancak otorite ile mümkündür.
Onun için Hukuk ile güvenlik, demokrasi ile güvenlik, ikisinden birini tercih
edin. şeklinde yapılan değerlendirmeler külliyen
yanlış, hatta tehlikelidir. Bunların ikisini bir arada, ikisini
de birbirlerinin sınırlarına girmeden ama birbirlerini
tamamlayan unsurlar olarak ele almak gerekir. Bunlar birbirlerinin
karşıtı, alternatifi ya da biri öbürünün yerine konulacak
şeyler değildir; koyarsanız totaliter bir kafaya, otoriter bir
rejime gidersiniz.
Devlet bireyleri hem birbirlerine
karşı hem de kendine karşı korumakla yükümlüdür. O hâlde
demek ki devlet ile birey, devlet ile toplum ve nihayet devlet ile hukuk
birbirine bağlı kavramlardır. Bu kavramlar bir paranın iki
yüzü gibidir, birbirlerini tamamlarlar ama asla birbirlerinin aynısı
değillerdir. Birey yoksa toplum, toplum yoksa devlet, hukuk yoksa da
meşruiyet olmaz. Bu olgulardan birisi olmadan diğerinin
anlamından söz edemeyiz. Bu kavramların birbirleriyle olan
ilişkisine vurgu yapan en önemli tabir hukuk devleti tabiridir.
Kişilerin ekonomik, kültürel, siyasal, sosyal ve düşünsel
hakları hukuk devletinde bir bütün olarak ele alınır.
İşkencenin olduğu yerde
hiç kuşkunuz olmasın ki hiçbir şey doğru ve mecrasında
yürümez. İşkenceyi birey yapar, sistem yapılmasına imkân
sağlar. İşkencenin üzerinden yapılan
değerlendirmelerin birçoğu bu parametreleri dikkate almamaktan
kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan işkencenin üzerinden devleti
işkenceci ya da devleti katil ilan etmek, haddini fena hâlde
aşmak ve ne söylediğini bilmemek anlamına gelir.
İşkenceyi istismar etmek de
işkence yapmak kadar adi bir iştir. Bu yüzden işkenceye yönelik
Meclis araştırması açılması, insanları, devleti
bu tür iddia, isnat, iftira, ithamları bir anlamda dengeleyecek bir konuma
bizi getirecektir. İstismarları engellemenin yolu bu tür
araştırmaları açmak, nedenlerini tespit etmek ve hiçbir
kuşkuya yer bırakmayacak şekilde işkence
olaylarını açığa çıkartmaktan geçiyor ancak bireysel
veya münferit olayları da ele alarak onların üzerinden yargılara
varmak da aklı başında insanların yapacağı bir
iş değildir, bunun da altını çizmek istiyorum.
Birey ile devleti
barıştırmanın yolu da işkenceyi tümüyle ortadan
kaldırmaktan geçmektedir. Bu vesileyle birey, toplum ve devlet
ilişkilerine kısaca değinmekte yarar var.
Unutmamak gerekir ki
bireylerin hem karakteri hem de dünya görüşünün içinde
yaşadığı toplumla yakından ilişkisi vardır. Eflatun bunu
binlerce yıl önce ifade etmişti. Bireyin temel hak ve özgürlüklerini
ancak devletin sayesinde korumak ve sürdürmek mümkün olabilir. Dünya anlamlı
bir biçimde incelenirse, devleti olmayan toplulukların kâmil anlamda
herhangi bir özgürlüğünden söz edilemeyeceği görülür. Devlet
anarşist ütopyalara kurban edilmeyecek kadar önemli bir siyasi
organizasyondur. Devletin bu anlamda bir başka tanımı da Siyasileşmiş
millet. demektir. Faşist, teokratik ve komünist sapmalar devletin millet
yönünden amaç-araç dengesini kaybetmesiyle ortaya çıkar.
Değerli milletvekilleri,
kuşkusuz birey ve devlet bir neden-sonuç ya da tez-antitez ilişkisi
içerisinde ele alınamaz. Birey ve devleti, aralarında fonksiyonel
ilişki bulunan, birbirlerine tercih edilme konumunda olmayan, her ikisi
yönünden de varlıklarını tamamlayıcı ve bütünleyici
bir mekanizmanın unsurları olarak görmek şarttır.
Tamamen zihinsel bir soyutlama yaparak
birey ile devleti karşı karşıya getirip sonra da devasa
otorite karşısında bir molekül kadar âciz kalarak ezilen bireyin
yanında yer almak verileri baştan yanlış yere koymak
anlamına gelir. Devleti, bireyi ve bireyin özgürlüklerini koruyan,
sağlayan ve var eden bir misyon ile teçhiz ederseniz o zaman bu tür
olgulardan ticari ya da siyasi yarar sağlama olayı da ortadan kalkar.
Binlerce yıldan bu yana Ya
devleti yönetenler bilgin olmalı ya da bilginler devleti yönetmelidir.
şeklinde görüşlerin olduğunu hepimiz biliyoruz ama erdemsiz,
yeteneksiz ve işkenceci bir yönetim kurdunuz. Siz bilge dediniz,
namuslu dediniz, dürüst dediniz ve yönetimin başına bütün bu
insanları getirdiniz ama onlar işkenceci çıktı, onlar rüşvetçi
çıktı, onlar toplum aleyhine çalışan insanlar hâline geldi.
O zaman Toplumu bunlardan nasıl koruyacaksınız? sorusu gündeme
geliyor. Toplumu bunlardan korumanın yolu da öyle bir devlet
yapısı oluşturalım ki en kötü, en hain, en erdemsiz insan
da oraya geldiği zaman, devletin başına geldiği zaman
devlete ve topluma iyilik yapmaktan başka yapabileceği bir yolu
bulamasın. Bu anlamda devleti o şekilde yapılandırmak ve
anlamlandırmak gerekir ki, topluma ve bireye başta özgürlükleri olmak
üzere her türden haklarını sağlayan, veren ve koruyan bir
mekanizma hâline gelmiş olsun.
Bireyin bütün hakları ancak bir
otorite tarafından teminat altına alınabilirse
anlamlıdır. Bu otorite de devlettir. Devlet kendisini meydana getiren
halkın bir çeşit sosyal mukavele ile devrettiği yetkiden alır
meşruiyetini. Devleti olmayan millet sürü, milleti olmayan devlet ise
anlamsız bir slogandır.
Bu bağlamda verilen işkence
ve eziyet suçlarının önlenmesi ve alınacak tedbirlerin
belirlenmesine yönelik olarak ortaya konan Meclis araştırma
önergesinin gündeme alınması demokrasi ve hukuk açısından
da doğru buluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Yeniçeri.
Aleyhinde Bursa Milletvekili Hüseyin
Şahin.
Buyurunuz Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ŞAHİİN
(Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ben de bugün 4üncü kuruluş yıl dönümünü
kutlayan dost ve kardeş ülke, tarihî ve kültürel
bağlarımızın bulunduğu Kosovanın kuruluş
yıl dönümünü kutluyor, daha nice barış ve kardeşlik
içerisinde Avrupada hüküm sürmesini ve faaliyetlerine devam etmesini
diliyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin işkence
ve eziyet suçlarının önlenmesi ve cezasız kalmaması için
alınacak tedbirlerin belirlenmesi hususunda vermiş olduğu
araştırma önergesinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım. 2002 yılından sonra Hükûmete gelen AK PARTİ,
işkenceye ve işkencecilere karşı sıfır tolerans
göstererek bu duruma karşı olduğunu her durumda ve her şart
altında uygulamalarıyla göstermiştir.
Biz işkenceyi önlemenin ve
işkencenin önüne geçilmesinin bir araştırma önergesiyle
değil, yasal düzenlemelerle ancak önüne geçilebileceğini isteyerek,
bu duygu ve düşüncelerle araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu
belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Şahin.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir. (Gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Kabul edildi
galiba efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Sayın efendim.
BAŞKAN Edilmiştir.
Sayın efendim, edilmiştir. (CHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Kabul
edildi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Niye saymıyorsunuz efendim?
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayayım
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul)- Sayın Başkan, itiraz ediyoruz. Sayar
mısınız?
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi
OKTAY VURAL (İzmir) 41 kişi
var orada.
MUHARREM İNCE (Yalova) 44
kişi var.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- Gündemdeki sıralama
ile Genel Kurulun çalışma gün
ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
16/02/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 16.02.2012
Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Ayşe Nur Bahçekapılı
İstanbul
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan ve Gelen Kâğıtlar Listesinde yayınlanan
164 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 2 nci sırasına; 85, 76,
161 ve 119 sıra sayılı kanun tasarılarının ise bu
kısmın 3, 4, 5 ve 6 ncı sıralarına alınması
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun;
16
Şubat 2012 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 164 sıra
sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışması,
17 Şubat
2012 Cuma günkü birleşiminde ise 119 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışması,
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24:00'de günlük programların tamamlanamaması
halinde günlük programların tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun önerisinin lehine konuşma yok mu?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Var efendim, verdik.
BAŞKAN Burada görünmüyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
- Ben konuşayım.
BAŞKAN Sayın
Bahçekapılı, buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ grup önerisi lehine söz aldım. Hepinize iyi
çalışmalar diliyorum.
Konuyla ilgili bilgi vermeden önce,
kısa bir şey söylemek isterim. Dün akşam, Meclis
görüşmeleri esnasında, bugünün ve yarının
programını belirleme konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili ve
Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkan vekilleriyle
görüştüm. Bir uzlaşmayla bugünkü grup önerimizin içeriği belli
oldu, kendilerine teşekkür ederim.
Grup önerimizi özetlemek istersem: 164
sıra sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden
gündemin 2nci sırasına alınmasını öneriyoruz.
Devamla; 85, 76, 161 ve 119 sayılı kanun tasarılarının
ise -ki bunlar uluslararası sözleşmelerdir- gündemin 3, 4 ve 5inci
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının da buna göre oluşmasını önermekteyiz.
Çalışma saatleri konusunda
ise sevgili arkadaşlar, 16 Şubat 2012 Perşembe günü yani bugün,
164 sıra sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar; 17 Şubat 2012 Cuma günkü birleşiminde ise
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; bu bahsettiğim
birleşimlerde gece saat 24.00te günlük programın tamamlanamaması
hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmaların
devam etmesini öneriyoruz.
Grubumuzun önerisinin lehinde oy
kullanmanızı talep eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bahçekapılı.
Aleyhinde, Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan.
Buyurunuz Sayın Tezcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, bu hafta içerisinde Türkiye çok hızlı bir gündem
yaşıyor. O hızlı gündem geldi, Meclisin
çalışmalarına da aynı hızla, aynı süratle etki
etmeye başladı. Bugün, Meclis çalışmamızda, MİT
Kanunu diye bilinen kamuoyunda, MİT Kanununun 26ncı maddesindeki
değişiklik önerisinin gündeme getirilip hızla geçirilen bu
öneriyi bugün yasalaştırma planlanıyor.
Değerli arkadaşlar, yaşanan sürece bir
bakın. Son günlerde bir KCK operasyonu var Türkiyede. Yürütülen KCK
operasyonu çerçevesinde bakıyorsunuz, operasyonun bir bölümü MİTin
şu andaki MİT Müsteşarı dâhil olmak üzere, önemli MİT
görevlilerine uzama tehlikesi ortaya çıkıyor ve soruşturmayı
yürüten özel yetkili savcılık 5 MİT görevlisini ifade vermek
üzere çağırıyor. İşte o ifade vermek üzere gönderilen
celpten sonra ne oluyorsa oluyor ve birden Türkiye'nin gündemi, hatta AKPnin,
sizlerin çok istediği o Mecliste muhalefetin sesini kısmaya dönük
İç Tüzük değişikliği çabası ve
iştahının da önüne geçerek hızla bir milletvekili
arkadaşımızın verdiği kanun teklifi, hem de İç
Tüzüke aykırı bir şekilde, önce Adalet Komisyonu gündemine
geliyor, ondan sonra da Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine geliyor.
Değerli arkadaşlar, İç Tüzükün
36ncı maddesi açık. Kırk sekiz saat geçmeden önce görüşme
yapmanın mümkün olmadığı hâlde pazartesi günü bize
gönderilen kanun teklifi apar topar, kırk sekiz saat geçmeden, salı
günü öğleden sonra başlayıp gece on bir buçuğa kadar Adalet
Komisyonundan geçirildi, bütün usul hükümleri çiğnenerek, usulsüzlük
yapılarak. Değerli arkadaşlar, şimdi bunu aynı
telaş ve heyecanla, önceden planlanan Meclisin çalışma düzenini
değiştirerek burada görüşmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiyede,
geçmişte hem de iktidar partisi mensuplarının, bakanların,
Adalet ve Kalkınma Partisi kurmaylarının ısrarla
Yargıya müdahale ediliyor. Yargı işini yapsın,
bırakın! diye bağırdıkları konudan daha vahim
bir olay yaşanıyor. Bir kanun teklifi getiriliyor. Bir
soruşturma başlamış; bu soruşturmada MİT
görevlilerine celp çıkarılmış. Hakkında terör örgütünü
yönettiği, terör örgütünün terör faaliyetlerine destek verdiği iddia
edilen kamu görevlileri var. Bunlarla ilgili soruşturma
başlamış, bu soruşturma çerçevesinde işlem
yapılıyor ve burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak buna el
koyup MİT Kanununun 26ncı maddesini değiştirerek bu
soruşturmayı yapma yetkisini Başbakana bırakma
çabasıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Değerli arkadaşlar, vicdanlarınıza
sesleniyorum, Adalet Komisyonunda da söyledim aynısını,
vicdanlarınıza sesleniyorum: Bir akıl tutulması
yaşıyoruz. Bugün burada MİT Kanununun 26ncı maddesi değişikliğini
tartışırsak ve maazallah, karar verip,
kanunlaştırıp 26ncı maddeyi değiştirirsek
Anayasanın 138inci maddesini açıkça ihlal etmiş
olacağız. Açıkça, Anayasanın 138inci maddesini ihlal
etmiş olacağız, görüşülmekte olan bir davayla ilgili Yasama
Meclisinde karar almış olacağız, kanun
çıkarmış olacağız. Bu, bağımsız
yargıya müdahale değil mi arkadaşlar?
Bakın, getirilmek istenen kanun teklifinde şu
yapılmak isteniyor
Mevcut MİT Kanununun 26ncı maddesine göre,
MİT görevlileri, MİT mensupları görev yaptıkları
sırada görevleriyle ilgili bir suç işledikleri iddiası olursa,
soruşturulmaları ve yargılanmaları,
kovuşturulmaları Başbakanın iznine tabi olacak. Mevcut
kanun bu. Şimdi getirilmek istenen değişiklikle buna bir ilave
yapılmak isteniyor. Yapılmak istenen ilave şu arkadaşlar,
deniyor ki: Başbakanın özel olarak görevlendireceği
kişileri de buraya ilave edelim. Yani MİT mensupları sözü
yetmiyor, Başbakanın özel olarak görevlendireceği kişiler
de bu görevlerini yaparken suç işlerlerse onların soruşturulması
da Başbakanın iznine tabi olsun. deniyor, bir.
İkincisi, getirilmek istenen
ikinci nokta, hep o tartışılan: Bu suçlar özel yetkili
mahkemelerin görev alanına giren suçlarsa, yani Ceza Muhakemeleri
Kanununun 250, 251, 252nci maddeleri kapsamındaki suçlardan birisi ise
eğer, o zaman dahi özel yetkili savcılar soruşturamasın,
ancak Başbakan izin verirse soruşturabilsin. diyorlar.
Değerli arkadaşlar, bugün
bunun lehine kamuoyuna, televizyonlara, gazetelere beyanat veren, iki gün önce
Komisyonda bunu savunan iktidar partisinin bakanlarından, Başbakan yardımcılarından
Sayın Bekir Bozdağdan tutun Sayın Adalet Bakanına kadar,
Sayın Adalet Bakanından tutun Bülent Arınça kadar kim varsa,
bunu savunan ifadelerde bulundular.
Değerli arkadaşlar, düne
kadar özel yargılama usulüne tabi Erzincan Başsavcısı
görevi başında derdest edilip savcılık makamı
basılırken, o zaman Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu Erzurum
Özel Yetkili Savcısının elinden yetkiyi aldı. diye
kıyameti koparanlar, Bu yargıya müdahaledir. diyenler, şimdi,
bırakın Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun bir yargı
organına müdahalesini, doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet
Meclisi eliyle, yasama organı eliyle yargıya müdahale ediyor. Böyle
bir düzen, böyle bir sistem kurmaya çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bu getirilmek istenen kanun, Başbakana istediği
kişiyi görevlendirebilme yetkisi ve imkânı veren bir kanun. Burada
kamu görevlisi olma şartı getirilmiyor, Başbakan kimi
görevlendirirse görevlendirsin bunlara yargılanma muafiyeti getiriliyor,
bir.
İkincisi, bunun tabiiyetiyle
ilgili de bir ölçü de yok. Yani Türk vatandaşını da
görevlendirebilir, bir yabancı uyrukluyu da görevlendirebilir, bir gizli
istihbarat elemanını da görevlendirebilir Türkiyede ve bunlara da
kovuşturmanın engellenmesi imtiyazı, zırhı
tanınabilecek bir kanun getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bunun
adı akıl tutulması değil de nedir? Bakın, bu kanunun
bir tane amacı vardır; bu kanun, Türkiyede başka türlü derin
ilişkileri korumaya, kollamaya ve yargı muafiyeti altında
yargılanmama güvencesi sağlamaya dönük bir kanun olabilir ancak. Bu
kanun, Başbakanlara özel örgüt kurma yetkisi verir. Bu kanun, derin
devleti meşrulaştırma yetkisi verir. Hani hep o
söylediğiniz darbecilikle mücadele var ya, bu kanun Başbakanlık
yetkisi kullanan kişilere ileriki dönemlerde doğrudan doğruya devlet
darbesi yapma imkânı verir. Yani siz kalkacaksınız,
ağzınızdan çıkan iki sözden biri darbecilikle mücadele
olacak; ağzınızdan çıkan iki sözden biri yargının
bağımsızlığı olacak; ağzınızdan
çıkan iki sözden biri Yargıya müdahale etmeyin. olacak; azınızdan
çıkan iki sözden biri Çetelerle mücadele edelim. olacak; ondan sonra da
önümüze öyle bir kanun getireceksiniz ki, o ülkenin başbakanına
istediği gizli örgütü kurabilme imkânı vereceksiniz.
Değerli arkadaşlar, bunun
çözümü bu değildir.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan)
Ne alakası var!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Hiç
rahatsız olmayın, hiç rahatsız olmayın. Siz
Başbakanınıza güveniyor olabilirsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Bugünkü Başbakan bunu
yapmıyor da olabilir, yapmayacak da olabilir, bu başka bir
tartışma, ama demokrasilerde ve hukuk devletinde, hiçbir zaman hukuk
kimsenin vicdanına bırakılamaz. Komutanlar
yargılanacağı zaman özel yetkili mahkemeler
bağımsız yargıdır, başkaları
yargılanacağı zaman bağımsız yargıdır
ama soruşturmanın ucu Başbakana dokunma tehlikesi söz konusu
olduğunda dönüp bunun önünü kesmenin yollarını
(CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tezcan.
Önerinin lehinde, Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çelebi.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
AK PARTİ Grubu adına önerinin lehinde söz almış
bulunmaktayım.
1inci sırada, gündemin kanun
tasarılarının sıralanması: 164 sıra
sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin 2nci
sırasına; yine, uluslararası sözleşmelerde 85, 76, 161 ve
119 sıra sayılı kanun tasarılarının ise gündemin
3, 4 ve 5inci sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
çalışma saatlerinin Genel Kurulun 16 Şubat 2012 Perşembe
günü yani bugün 164 sıra sayılı Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar; 17 Şubat 2012 Cuma günkü birleşiminde 119
sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar; yukarıda belirtilen birleşimlerde gece
24.00'te günlük programların tamamlanamaması hâlinde ise günlük
programların tamamlanmasına kadar çalışmalara devam
edilmesi hususunda
Yine bu konuyla ilgili olarak Başbakan, herhangi bir
kişiyi görevlendirmeyecek teklife verilecek bir önergeyle kamu
görevlilerin arasında görevlendirilebileceği hususunu yüce
Meclisinize arz eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.
Önerinin aleyhine Muş Milletvekili Sırrı
Sakık.
Buyurunuz Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ben de bu öneriyle ilgili düşüncelerimi, grubumun düşüncelerini sizlerle
paylaşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, görüşülmekte olacak,
birazdan gelecek bu MİTle ilgili yasaya ne iktidar partisi ne de
muhalefet partileri gibi bakmıyoruz biz. Asıl nedenin ne
olduğunu hepimiz çok açık ve net olarak biliyoruz yani sizin özel bir
yasa çıkararak onları kollama, koruma projesi de
yanlıştır, muhalefet partisinin de diyalogların ve
müzakerenin önünü kesmek adına yaptıkları hamle de
yanlıştır. İkisi de ülkede iç barışı
sağlamaz. Hele hele muhalefetin bu anlayışı, özellikle iç
barışa bir suikast düzenlemektir. Açık ve net olarak söylüyoruz:
Bütün hesap, Osloda neden görüşüldü, neden Haburdan Kürt çocukları
sağ salim geldiler? O günden başladı bu fırtına yani
bugün özel bir yasa çıkıyor yani bu yasadan dolayı bir tepki
değil. Asıl tepki, neden diyalog ve müzakerelerle Kürt sorununun
çözülmeye başlandığı bir süreci hep birlikte
yaşadık
Bunun intikamı alınıyor.
Aslında sizin de bir
programınız ve bir projeniz yok. Geçmişte, mesela, sormak
istiyorum, bu kadar özel yasaları kollayıp koruyan İşte
özel yasalar geliyor, birileri, efendim, bundan sonra suikastlar düzenleyecek.
diyenlere, peki, geçmişte MİT elinde silah vardı, operasyonlara
katılıyordu, cinayet işliyordu, kimse bunları
yargılayıp sorgulamıyordu, hiç kimsenin kılı
kıpırdamıyordu, hukuk ülkesinden, hukuktan, demokrasiden
bahsedenlerin sesi çıkmıyordu. Eski Başbakanlardan Mesut
Yılmaz, çıktı açıkça Yunanistandaki ormanları biz
yaktık. dedi. Hiçbir MİT elemanı hakkında bir işlem
yapılmadı ve bu savcılar görevlerini yapmadılar ve yine
şu anda eski MİT Müsteşarları Boğazda oturuyor. Bir
gazetecinin geçen gün açıklaması vardı köşesinde, 10 milyon
dolarlık bir villada oturuyor. Kimse bir soruşturmaya tabi
tutmadı.
Şimdi, aslında sorun,
Kemalist cumhuriyetten demokratik cumhuriyete nasıl geçeceğiz? Biz
böyle bakıyoruz. Eğer sizin yüreğiniz buna yetiyorsa Avrupa
standartlarına uygun bir hukuk düzenine Türkiyenin ihtiyacı
vardır. Türkiyenin bu görüşmelerin önünü kesecek operasyonlara
değil tam tersine bu görüşmeleri yeniden hayata geçirebilmeliyiz.
Mesela biz BDP olarak şunu öneriyoruz yani bir projemiz var, diyoruz ki:
Bu görüşmeleri sürdürecek birimler MİT elemanları
olmamalıdır yani aydınlardan, sanatçılardan,
siyasetçilerden, vicdan sahibi olan herkesi bir özel komisyon, bu Meclis bir
özel komisyon oluşturabilir ve özel bir yasa da bunlar için çıkabilir,
bu barış ve bu görüşmeleri bu komisyonlar sürdürebilir.
Bakın, projemiz bu kadar net ve açık ama bunlar yapılmıyor.
Sizin bugün yapmaya çalıştığınız belli birkaç
şahsiyeti kollama ve koruma projesidir. Bu size bir şey
kazandırtmaz, onlara da bir şey kazandırtmaz ve iddialar
ciddiyse, mesela özellikle MİTin KCKye adam
sızdırdığı ve KCK içerisinde eylemler
yaptığını gelin birlikte bunları
araştıralım ama ben eminim ki savcının
mantığı bu değil. Savcının mantığı
çok açık ve nettir. Hâlâ o devletin tortuları savcının
beyninde var, niye Kürt sorununda müzakere arandı? Bütün çaba da budur.
Kimileri, işte sarayda kanlı bıçaklı kavga diyor, bilmem ne
diyor. Asıl hâlâ siz dünyanın en iyi yasasını da
çıkarsanız, en iyi kanunlarını da uygulasanız ama
beyninde bir bahar temizliği yapmamış bu yargıçların
mantığı, anlayışı bu olur. Onun için, özel
yetkili savcıları siz bu kadar yetkilendireceğinize, özel
mahkemeler kuracağınıza, daha herkesin
sığınabileceği özel mahkemeler değil, hepimizin
eşit şartlarda yargılandığı bir hukuk sistemini
uygulayalım. Hep birlikte bunun altyapısını
oluşturalım. Siz çok şey söylüyorsunuz ama hiçbir şey
yapmıyorsunuz. Mesela, siz Ruhban Okuluyla ilgili söylüyorsunuz,
gidiyorsunuz, açıklamalar yapıyorsunuz ama bunun gereğini
yapmıyorsunuz. Cemevleriyle ilgili önemli şeyler söylüyorsunuz ama
hiçbir şey yapmıyorsunuz. Kürt sorunuyla ilgili önemli şeyler
söylüyorsunuz ama Kürt alfabesini özgürleştirmiyorsunuz. Hâlâ birçok
milletvekiliniz çıkıp bu kürsüden
Yani eskiden adlarını,
işte gidip asimilasyon politikasını uygulamak adına
Kürtlerin, Azerilerin, Rumların, gayrimüslimlerin isimlerini alıp
değiştiriyorsunuz. Bazı milletvekilleri hâlen buraya
çıkıp onları bile içine sindiremiyor. Bunları
değiştirebilirsiniz, bunları hayata geçirebilirsiniz ama hiçbir
şey yapmıyorsunuz. İlk kez bugün Mecliste Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun Meclis araştırma önergesi -elhamdülillah, yoktunuz-
kabul oldu, geçti, kıyamet mi koptu? Bu konularda ortaklaşamayız
mı? Acaba, ortak bir platform oluşturamayız mı? İşte,
bahar geliyor. Baharla kan ve gözyaşı, hepimiz tanıklık
ediyoruz. Son bir hafta içerisinde 30a yakın PKK gerillası
öldürüldü, bundan dolayı mutlu musunuz? Bunlar bu ülkenin çocukları
değil mi? Askerler öldü, bundan dolayı kim mutlu olabilir? Bu insanların
hepsi
MUZAFFER YURTTAŞ
(Manisa) Gerilla değil, terörist
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Oradan tepki göstermenize gerek yok. Ben bir realiteyi vurguluyorum. Kan
akıyor, bu kanı durdurmak bu Parlamentonun görevi. Sizin başka
bir göreviniz yok mudur? Yani Tanrı sizi sadece laf atmak üzere mi buraya
veyahut da
MUZAFFER YURTTAŞ
(Manisa) Teröriste gerilla derseniz laf atarız tabii!
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Ya bunu senin bakanın da söylüyor. Sen hâlen 1930larda
kalmışsın ya!
MUZAFFER YURTTAŞ
(Manisa) Terörist o.
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Ya sen terörist diyorsun ama halkın büyük bir çoğunluğu da benim
iradem diyor, benim çocuklarım diyor.
MUZAFFER YURTTAŞ
(Manisa) Büyük çoğunluğun iradesi burada.
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Şimdi, bakın, ben bir şey söyleyeyim size: Hayat sadece sizin
pencereden baktığınız gibi değil. Orada milyonlarca
insan yaşıyor ve o insanların çocukları ve
kardeşleridir. Ben dün İzmirdeydim, alanlardaydım. Binlerce
genç oradan bağırıyordu: Dağda bayırda aramayın,
biz hepimiz buradayız çünkü dağdakiler benim kardeşim,
cezaevindeki benim kardeşim. diyor. Siz hâlâ bunu içinize
sindiremiyorsunuz. Onun için, mesela, hep söylenir ya, çare yoksa yol çaredir, dağ
çaredir, cezaevi çaredir, ölüm çaredir. İşte, Kürtleri bu sizin
anlayışınız dağlara sürdü, cezaevlerine sürdü,
zindanlara sürdü, ölümlere sürdü, faili meçhul cinayetlere Kürtler kurban oldu.
Keyfinden dolayı kimse bu dağlara gitmedi, çaresizlikten dolayı
Eğer çare yoksa kendini dağlara vurdular ve çareyi oralarda
aradılar.
Şimdi, dönüp diyoruz ki: Aradan bu
kadar uzun süre geçti, hayat hepimize birçok şeyi öğretti, biz hâlâ
dağ mantığıyla, hâlâ buradaki ret ve inkâr
mantığıyla bu sorunu çözemeyiz. Hepimiz birbirimizi kabullenmek
zorundayız, hepimiz birbirimizin diline, kimliğine, kültürüne
saygı duymak zorundayız; bu bir lütuf değil.
Burada çıkıp söylersiniz, biz
sizi alkışlarız ama gider Diyarbakırda ret veya inkâr
edersiniz Ana dilde eğitim olmaz. dersiniz, sonra gelirsiniz Kürt dili
medeni bir dil değil. dersiniz. İşte, bunlar örtüşmüyor,
burada çıkıp söylediğiniz ve taahhüt ettiğiniz
şeylerle örtüşmüyor.
Evet, burada bir halk vardır, bu
halkın dili, kültürü, kimliği vardır, yıllardır ret ve
inkâr edildi, bunun gereği yapılmalıdır. Aslında,
bugün Parlamento bunun gereğini yapmalıydı ki özel
savcılara veyahut da özel mahkemelere veyahut da sizin özel birimlerinizi
kollayıp koruyacak yasalara gerek kalmadan bu sorunu birlikte çözmeliydik.
Aslında konuşup
tartıştığımız sorun da şu: Neden doksan
yıldır aynı yasaları çıkarıyoruz? Çözemediğimiz
Kürt sorununu işte çözemediğimiz için, istiklal mahkemelerinden
devlet güvenlik mahkemelerine ve bugün geldiğimiz noktada da özel yetkili
mahkemelerden medet umuyoruz. Oysaki bu Parlamento bunlara gerek duymadan,
dönüp bunların hepsini lağvedip bütün sonuçlarıyla hukukun ve
huzurun ülkesini birlikte yaratabilir, birlikte iç
barışımızı sağlayabilir.
Keşke Parlamento
Bugün AKPnin
grup önerisi bu konuda olmuş olsaydı, biz de çıkıp evet,
destekliyoruz
Keşke bizim önerdiğimiz bu özel bir yasayla bu aydınları,
demokratları, siyasetçileri
içine alacak bir diyalog ve müzakere grubu oluşmuş olsaydı, biz
de buna destek verseydik.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Beş dakika ara
veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma
Saati: 14.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.16
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 arkadaşının,
görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki artışın
nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki
ilişkinin araştırılarak, işkence ve eziyet
suçlarının önlenmesi ve cezasız kalmaması için
alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci
ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesinin ön
görüşmelerine başlayacağız.
XI.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 arkadaşının,
görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki artışın
nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki
ilişkinin araştırılarak işkence ve eziyet
suçlarının önlenmesi ve cezasız kalmaması için
alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151)
BAŞKAN Hükûmet? Yerinde.
Şimdi, daha önce
okunmadığı için önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görevi Yaptırmamak İçin
Direnme Suçlarındaki Artışın Nedenleri ile
İşkence ve Kötü Muamele İddiaları Arasındaki
İlişkinin Araştırılarak, İşkence ve Eziyet
Suçlarının Önlenmesi ve Cezasız Kalmaması İçin
Alınacak Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) M. Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Alaattin Yüksel (İzmir)
3) İlhan Demiröz (Bursa)
4) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
5) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
6) Şafak Pavey (İstanbul)
7) İhsan Kalkavan (Samsun)
8) Aylin Nazlıaka (Ankara)
9) Engin Altay (Sinop)
10) Doğan Şafak (Niğde)
11) Mehmet Volkan Canailoğlu (Trabzon)
12) Aykan Erdemir (Bursa)
13) Recep Gürkan (Edirne)
14) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
15) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
16) Mustafa Moroğlu (İzmir)
17) Ali Serindağ (Gaziantep)
18) Hurşit Güneş (Kocaeli)
19) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
20) Gürkut Acar (Antalya)
21) Ali Demirçalı (Adana)
22) Engin Özkoç (Sakarya)
23) İhsan Özkes (İstanbul)
24) Hülya Güven (İzmir)
Gerekçe:
2011 Temmuz ayında, İzmir
Karabağlar Polis Karakolu'nda elleri kelepçeli olduğu hâlde iki polis
memurunun ağır işkencesine ve kötü muamelesine maruz kalan
Fevziye Cengiz adlı yurttaşımız hakkında görevli
memura mukavemet (görevi yaptırmamak için direnme) ve hakaret suçu
iddiasıyla, 6,5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava
açılması, buna karşılık mağdurenin
şikâyetinin ise savcılık tarafından işkence
kapsamında değerlendirilmeyerek, "Zor kullanma yetkisine
ilişkin sınırın aşılması" suretiyle
basit yaralama olarak kabul edilmesi Türkiye'de işkence ve kötü muamele
suçlarına ilişkin çok vahim bir tabloyu gözler önüne sermiştir.
Nitekim istatistikler, Türkiye'de son
yıllarda işkence ve eziyet suçu nedeniyle açılan davaların
sayısının pek değişmediğini, buna
karşılık görevi yaptırmamak için direnme (memura
karşı mukavemet) suçu nedeniyle açılan davaların
sayısının üç kat arttığını göstermektedir.
2003 yılında,
765 sayılı mülga TCKnın "Hükümet memurları
tarafından efrada karşı yapılacak sui muameleler"
başlıklı 6. Faslında yer alan 243. ve 245. maddeleri
kapsamında karara bağlanan işkence ve kötü muamele
suçlarına ilişkin dava sayısı 1.141 iken, aynı kanunun
memura mukavemetle ilgili 254., 256., 257., 258., 260. ve 271. Maddelerine göre
açılan davalardan karara bağlananların sayısı 6.243'tür.
2004 yılında, karara
bağlanan işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin dava
sayısı 1.243 iken, aynı kanunun memura mukavemetle ilgili maddelerine
göre açılan davalardan karara bağlananların sayısı 7.297'dir.
2005 yılında,
mülga TCK'nın ilgili maddeleri kapsamında karara bağlanan
işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin dava sayısı
944 iken, aynı kanunun memura mukavemetle ilgili maddelerine göre
açılan davalardan karara bağlananların sayısı 7.814'tür.
2004 yılında kabul edilen ve
1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren 5237 sayılı yeni Türk Ceza
Kanunu'nda memura mukavemet suçu 265. Maddede "Görevi yaptırmamak
için direnme" adıyla düzenlenmiş ve bu suçlara ilişkin dava
sayısında belirgin bir artış ortaya
çıkmıştır.
Örneğin, 2009 yılında,
765 sayılı mülga TCK'nın 243. ve 245. maddeleri ile Yeni
TCK'nın 94., 95 ve 96. maddeleri kapsamındaki işkence ve kötü
muamele suçlarına ilişkin açılan 891 dava karara
bağlanmış, 765 sayılı mülga TCK'nın memura
mukavemetle ilgili 254., 256., 257., 258. 260. ve 271. maddeleri ile Yeni
TCK'nın görevi yaptırmamak için direnme suçunu düzenleyen 265.
maddesi kapsamında ise açılan toplam 24.001 dava karara
bağlanmıştır. 2010 yılında ise bu sayılar
sırasıyla 963 ve 24.938 olmuştur.
İlk bakışta, toplumumuza
aniden bir cesaret ve memura karşı direnme isteği gelmiş
gibi görünmektedir. Oysa memura mukavemet iddiasıyla açılan dava
sayısındaki bu çarpıcı artış ile İzmir'de
yaşanan olay birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye'de görevli
memura mukavemet suçlamalarının, işkence ve kötü muamele suçunun
hafifletilmesi, meşru gösterilmesi veya mağdurun sindirilmesi
amacıyla savcıların da desteğiyle yoğun bir
şekilde kullanıldığı kanısı
oluşmaktadır.
İşkence ve kötü muamele
yasağı, Anayasamızın 17. maddesinde ve Türkiye'nin
onayladığı temel insan hakları sözleşmelerinde yer
alan negatif hakların en önemlilerindendir. Mevzuat bağlamında
temel insan haklarını her düzeyde güvence altına almış
gibi görünen Türkiye'de uygulamada özellikle güvenlik görevlilerinin
kişilere insanlık dışı ve küçük düşürücü
muamelede bulunması ve bunun soruşturulmasını engellemek
için karşı davalar açarak bir karartma içine girmeleri, bu süreçte
savcılardan ve adli tıp yetkililerinden destek görmeleri, TBMM'nin
insanlık onuru adına araştırması gereken bir konudur.
Asıl olan devletin değil, insanların haklarıdır.
BAŞKAN
İç Tüzükümüze göre, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda, sırasıyla Hükûmete, siyasi parti
gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği
bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma
süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için on
dakikadır; madde 102, 104 ve 60.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Hükûmet adına
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç; gruplar adına Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Rıza Türmen; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri; önerge
sahibi olarak İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Hükûmet adına Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıç.
Buyurunuz Sayın Kılıç.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından verilmiş olan
Meclis araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önerge
üzerinde Hükûmetimiz adına görüşlerimizi paylaşmak üzere
huzurlarınızda bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii, grup önerileri sırasında
konunun gelmiş olmasından dolayı çok kapsamlı bir
hazırlığı sizlerle paylaşabilmek durumunda
değiliz. Ancak değerli milletvekilleri, sürece dair bilgileri
sizlerle paylaşmak arzusundayım.
Evvela, konunun üzerindeki hassasiyetin
müşterek bir hassasiyet olduğu noktasında fikrimizi
paylaşmak isterim. İşkenceye karşı mücadele zemini
hepimizin canlı ve diri tutması gereken bir zemindir. Çünkü
işkence ve kötü muamele nedeniyle yaşanan olumsuz görüntüler sadece
iktidarı değil, iktidarıyla muhalefetiyle topyekûn bir ülkeyi,
topyekûn bir parlamentoyu ve o parlamentoya yansıyan, iradesi parlamentoya
yansıyan tümüyle bir milleti rahatsız etmektedir.
Geçmiş senelerde Türkiyeye
işkence ve kötü muamele nedeniyle atfedilen ithamlar herkesin malumudur.
Bu ithamlar nedeniyle uluslararası insan hakları
kuruluşları nezdinde maruz kaldığımız ikinci,
üçüncü sınıf ülke muamelesi yine herkesin malumudur.
Uluslararası zeminlerde Türkiyenin imajının ne şekilde
geriye düştüğü, ne şekilde karamsar ve karanlık
tabloların Türkiyeye mal edildiği, atfedildiği yine herkesin
malumu olan konulardır.
Son yıllarda Türkiyenin bu konuda
Hükûmet politikaları, devlet politikaları, Avrupa Birliğine tam
üyelik süreci vizyonunun gereği olarak atılan çok önemli adımlar
var ve son yıllarda insan haklarına riayet konusunda atılan bu
adımların idareye yönelik yansıyan olumlu yanları herkesin
malumudur. Bu konudaki bir inkâr kesinlikle devletimize, milletimize, kendi
Parlamentomuza, Türk milletinin kendi kurumlarına yönelik bir
haksızlık olacaktır. Münferit olumsuzlukların
olmadığı kanaatinde değiliz, elbette ki bunlar var
olabilecektir; münferit, bireysel. İdareye ilişkin yetki kullanan
bazı kamu görevlilerinin bireysel kusurlarından, kabahatlerinden kaynaklanan
hukuk dışıların tümüyle ortadan kaldırıldığı
iddiasında, kalktığı iddiasında değiliz ama
bununla birlikte, mutlak surette kayda geçirilmesi gereken iki şey
vardır:
1) Türkiyede sistematik işkence,
Türkiyede sistematik insan hakları ihlalleri, Türkiyede sistematik
olarak bireyler üzerinde kötü muamele uygulamaları söz konusu
değildir.
2) Tam aksine olmak üzere, Türkiyede
sistematik bir şekilde işkenceyle mücadele anlayışı
bugün itibarıyla egemendir. Türkiyede sistemli bir şekilde, insan
haklarının evrensel gereklerinin hem idari sahada hem özel alanda hem
de hukuk dünyasında tanınması ve gereklerinin yerine getirilmesi
vizyonu egemendir.
Bütün bunlarla birlikte, Türkiyede,
Hükûmet tavrı olarak bilinçli bir politikanın gereği olmak
üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden kaynaklanan
yükümlülüklerimiz, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair protokollere
attığımız imzalardan kaynaklanan yükümlülüklerimiz ve yine,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, oraya intikal eden başvurular
üzerine almış olduğu karar metinlerine esas olan hükümler
çerçevesinde yapmamız gerekenlere yönelik olarak atılması
gereken bütün adımlar atılmaktadır.
Araştırma önergesi talebine
ilişkin başvuru metninde, İzmirde yaşanan ve bir Türk
kadınına yönelik şiddet uygulamasını tekrardan
hatırlara getiren o kötü muamele örneği yeniden gözler önüne
getirilmiştir.
Burada, idari sistem, bütün
birimleriyle, yaşananlardan dolayı kamuoyundan özür dilemiştir.
İzmirdeki, başta İzmir Valisi olmak üzere, kamu görevlileri
olayı örtbas etmemiş, olayı gizlememiş, saklama cihetine
asla gitmemiş, yaşananlardan dolayı özür dileme gereğini
hissetmiş ve özür dilemiştir. Bütün bunlarla birlikte, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığımız, kadına yönelik bu
şiddet hadisesini sonuna kadar takip etmiştir ve takibine devam
etmektedir.
Bir münferit hadisenin takibiyle de
yetinmek durumunda değiliz. Göz önünde olan olmayan, bilinen bilinmeyen,
medyaya intikal eden etmeyen, yargıya taşınan
taşınmayan, her türlü insan hakkı ihlalini bir insanlık ve
onur meselesi olarak ele almak insan olarak yaratılan herkesin asli
vazifesidir, temel görevidir. Biz buna bu şekilde bakıyoruz.
İnsan hakları ihlallerini, işkenceyi, kötü muameleyi bir siyasi
mesele olarak görmüyoruz, bir iktidar muhalefet çekişmesi ya da rekabeti
olarak görmüyoruz. İşkencenin her türlüsünü, insan hakları
alanındaki her türlü kötü muameleyi temelde bir insanlık sorunu, bir
vicdan sorunu, bir hukuk sorunu olarak görüyor ve değerlendiriyoruz.
Bu çerçevede, yapılması
gerekenlerin neler olduğu yönünde pek çok adım geçmişte
iktidarıyla muhalefetiyle birlikte zaten atıldı, olaylar kapatılmadı,
örtbas edilmedi. Bugün işbaşında bulunan Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti işkenceye sıfır tolerans vizyonunu cumhuriyet
idaresine ilk defa olarak kazandıran bir hükûmet
anlayışını temsil etmektedir. İşkenceye
sıfır tolerans yaklaşımı ilk defa olarak AK
PARTİ hükûmetleri ile Türkiye'nin gündemine gelmiştir ve bu
gereğin paralelinde atılması gereken adımlar, yargıda,
idari yapıda, uygulamada atılması gereken bütün adımlar
bizzat cumhuriyet hükûmetinin Başbakanı Sayın
Başbakanın takibinde atılmıştır,
atılmaktadır.
Bu yönüyle
bakıldığı zaman, değerli milletvekilleri, bizim
dönemimizde biz Faili meçhuller kalmasın. çabasını en üst
düzeyde ortaya koyduk. İktidar dönemimizden önce yaşanmış
bazı cinayetlerin meçhul kalmış faillerinin açığa
çıkarılması, yargı önüne getirilmesi,
yargılanması ve adaletin haklarında tecelli etmesi için azami
bir çaba ve gayret içerisinde olduk. Türkiyede bizim dönemimizde hiçbir insan
hakları ihlali, hiçbir işkence hadisesi, hiçbir cinayet, hiçbir
hukuksuzluk bile bile, göz göre göre, bilerek ve isteyerek yani hukuki ifadeyle
kasten ve taammüden örtülmemiştir, gizlenmemiştir,
perdelenmemiştir, sümen altı edilmemiştir.
Bugün, Diyarbakırda sur
diplerinde insan bedenlerine ait kafatasları ve iskeletlerin sonuna kadar
aranması, bulunması, analizlerinin yapılması, kime ait
olduğunun belirlenmesi, hangi olaylar neticesinde o insanların
öldürüldüğü ve hangi kasta mahsus olmak üzere sur diplerine
gömüldüğünün açığa çıkması için çaba gösteren Hükûmet,
bugünkü cumhuriyet hükûmetidir. Bu irade bizde ziyadesiyle var, bu bilinç bizde
var, bu kararlılık bizde var. Dolayısıyla, bu çerçevede,
bilinen kararlılığımızı yeniden teyit etmeye,
deklare etmeye, işin aslını isterseniz gerek görmüyoruz.
Başta da ifade ettiğim gibi,
insan hakları alanında alınması gereken kararları
almak için, atılması gereken adımları atmak için, ortaya
konulması gereken duyarlılığın
sınırlarını tayin etmek için iktidar-muhalefet
ayrımıyla hareket etmenin de lüzumu yoktur. İdare zaten bütün
birimleriyle bu hadiseleri açığa çıkarmak için,
sorumlularını cezalandırmak için kararlılık
içerisindedir. Bakın, İzmirde yaşanan talihsiz olay öncesinde
ve sonrasında gerek emniyet teşkilatında hizmet içi onlarca
eğitim semineri düzenlenmiş gerekse Adalet
Bakanlığında uygulayıcıların konulara yönelik
hassasiyetlerini artırmak, bilgi ve birikimlerini yükseltmek üzere onlarca
seminer düzenlenmiş, yüzlerce hâkim ve savcı bu seminerlerde ilave
eğitimlerden geçirilmiştir. Bu anlamda, Polis Akademisi
Başkanlığı bir yandan, Adalet Akademisi
Başkanlığı diğer yandan çalışmak suretiyle,
İzmirde yaşanan hadise ve benzerlerinin bu coğrafyada bir daha
tekerrür etmemesine yönelik önlemleri azami düzeyde alma gayretiyle hareket
edilmiştir.
Kuşkusuz, ülkenin
Başbakanı, bakanları, kamu yöneticileri üst düzeyde ne kadar
kararlılık içerisinde olursa olsun, idarenin bazı
noktalarında bazı ihmaller ya da bazı kaidelerin, evrensel
kaidelerin göz ardı edildiği uygulamalar söz konusu olabilecektir;
insan hatasından, insan zaafından kaynaklanan birtakım
uygulamalar söz konusu olabilecektir. Mühim olan şudur: Bazı kamu
görevlilerinin kanundan aldıkları devlet yetkisini kullanırken
hukuk dışına çıkmaları hâlinde, idare, bu insan
hakları ihlalleri, işkence ya da kötü muamele örneklerini himaye mi
etmektedir, hukukun önüne mi çıkarmaktadır, mühim olan budur. Bugüne
kadarki bizim uygulamalarımız, bütün bu ihlallerin, dönemimizden önce
yaşananlar çoğunlukta olmak üzere
Zaten bizim dönemimizde
sıfır tolerans anlayışı nedeniyle olabildiğince
nadirdir yaşanan olumsuzluklar. İdare eğer ki bunları
yargı önüne çıkarıyorsa, hâkim huzuruna getiriyorsa, hukuka
teslim ediyorsa, hesabını soruyorsa ortada sistemli, bilinçli,
istikrarlı bir iyi niyet ve hukuki duruş var demektir. Bu hukuki
duruşa destek vermek hepimizin görevidir diye düşünüyorum.
Bu durumda araştırma
komisyonu kurulsa ne olur? Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki pek çok
kanun tasarı ve tekliflerini bile görüşmek ve
kanunlaştırmak için gereken zamanı maalesef bulamıyoruz.
Yeni yeni komisyonlar kurmak, komisyonların sayısını
artırmak, milletvekillerini o komisyonlara yönlendirmek -bu yönüyle
bakıldığı zaman geçen dönem de biz bunun
sıkıntılarını hep beraber yaşadık- bunca
komisyonu, ihtisas komisyonları bir yandan çalışmalarına
devam ederken faal tutabilmek çok işlevsel bir tercih maalesef değil.
OKTAY VURAL (İzmir) Başkan
vekili gibi konuşuyorsunuz, siz Hükûmet üyesisiniz.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) Grup Başkan Vekiliydim bir zaman biliyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Hükûmet
üyesisiniz, Hükûmetiniz adına konuşun, AKP Grubu adına
konuşacak arkadaşlar var. Dolayısıyla yürütme olarak
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) Grup başkan vekili arkadaşlarımın işini
kolaylaştırıyorum belki.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz Hükûmet
adına konuşun. Bırakın da AKP Grubu kendi görüşlerini
açıklasın.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) Değerli milletvekilleri, bu yönüyle
bakıldığı zaman Hükûmet olarak bizim kanaatimiz, insan
hakları ihlalleriyle sonuna kadar mücadele etmektir. İnsan
hakları ihlallerine neden olan ya da kanunu ezen geçen kamu görevlileri
varsa onları ivedi bir şekilde hiçbir himaye kabul etmeksizin
adaletin önüne çıkarabilmektir. Bugüne kadar da
yaptığımız her zeminde bu olmuştur, bundan sonra da bu
olacaktır. Eğer bir kısım kötü muamele örneklerinin
izlerini sürmek gerekiyorsa, bir kısım faili meçhullerin izlerini
sürmek, faillerini bulmak, takip etmek gerekiyorsa faillerin
aranacağı dönem yıllar itibarıyla AK PARTİ
hükûmetlerinin görev yaptığı dönem değildir çünkü AK
PARTİ hükûmetleri bu hukuk dışılıkları hiçbir
zaman himaye etme yoluna girmemiştir. Kanaatimiz, Hükûmetimizin hadiseye
bakışı bu çerçevededir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kılıç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Rıza Türmen. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Türmen.
CHP GRUBU ADINA RIZA TÜRMEN
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce kabul edilmiş olan araştırma
komisyonu kurulmasıyla ilgili olarak konuşmak için buradayım.
Araştırma komisyonunun konusu görevi yaptırmamak için direnme
suçlarındaki artış nedeniyle işkence ve kötü muamele
iddiaları arasındaki ilişkinin
araştırılması, eziyet ve işkence suçlarının
önlenmesi ve cezasız kalmaması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi.
Sayın Bakanın
konuşmasını dikkatle dinledim biraz önce. Gerçekten bu konuda
gösterdiği, ortaya koyduğu kaygının olumlu bir işaret
olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, kendisi işkence konusunun
iktidar-muhalefet sorunu olmadığını söyledi. Bu da olumlu bir
gelişme. Tabii o zaman ortaya bazı sorular çıkıyor.
Eğer iktidar-muhalefet konusu değilse işkenceyle mücadele, o
zaman neden bu araştırma önergesini beraber veremedik? Gönül isterdi
ki, mademki bu ortak bir endişemiz, bütün Meclisin ortak bir
endişesi, bir iktidar-muhalefet sorunu değil, o zaman bu
araştırma önergesini beraber verebilelim, araştırma
komisyonunu beraber kuralım. Bu olmadı.
Tabii ikinci bir soru daha var.
Sayın Bakan Her şey iyi hoş da, biz mücadele ediyoruz ama böyle
bir komisyona da ihtiyaç yok. Çünkü zaman alır. dedi. Şimdi bu
işkenceyle mücadelede gösterilen hassasiyetle orantılı bir söz
değil. Yani bir taraftan çok hassasiyet göstereceksiniz, öbür taraftan
Buna ayıracak vaktimiz yok. diyeceksiniz. Bu olmuyor tabii. Mademki bu
kadar önemli bir şey gerek iktidar gerek muhalefet gerek bütün Meclis
için, o zaman tabii buna ayıracak vaktimizin de olması gerekir diye
düşünüyoruz. Doğal olan sonucun bu olması lazım.
Arkadaşlar, işkence ve kötü
muamele gerek Anayasamızda gerek Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinde üç kategoride inceleniyor: Bir işkence, bir kötü
muamele; bir de küçük düşürücü, haysiyet kırıcı muamele
olarak görülüyor.
İşkenceden söz edilirken
burada anlaşılması gereken şey, bir kasıt
bulunması, bir itiraf, delil elde etmek için zor kullanılması ve
bir acı eşiğine, belirli bir ıstırap eşiğine
ulaşılması; bu takdirde işkence oluyor. Bu
ıstırap eşiğine ulaşılmadığı zaman,
daha düşük bir eşikte kalındığı zaman ve
kasıt olmadığı zaman, bu, kötü muamele kategorisine
giriyor. Haysiyet kırıcı muamele ise subjektif bir unsur
içeriyor; mağdurun kendisi açısından haysiyet
kırıcı, küçük düşürücü bir durum var mı yok mu bu
araştırılıyor. Fakat her üçü de yani ister işkence
ister kötü muamele ister haysiyet kırıcı muamele olsun,
aynı işlemi görüyorlar, aynı derecede kötü
sayılıyorlar.
Tabii, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin istatistiklerine baktığımız zaman görüyoruz ki
Türkiyede işkence sorunu bitmemiştir, Türkiyede işkence sorunu
hâlâ vardır. Yani, işkence o kadar ağır, o kadar insanlığa
karşı işlenen bir suç ki tek bir davadan mahkûm olmak dahi
işkenceden çok ağır bir şey, başka davalardan mahkûm
olmaya benzemiyor. O nedenle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
taraf ülkeler işkenceden mahkûm olmamak için çok büyük bir çaba sarf
ederler ve işkenceden mahkûm oldukları zaman da, bu, kamuoyunda büyük
bir yankı bulur, büyük bir akis bulur, gazeteler yazar ve bu, Hükûmet
bakımından çok zor bir durum yaratır işkenceden bir tek
davadan mahkûm olmak bile. Hâlbuki Türkiyeye baktığımız
zaman, pek çok dava var Türkiye aleyhine sonuçlanan işkence, kötü muamele
ya da haysiyet kırıcı muamelede. Bunu düzeltmemiz lazım
sayın milletvekilleri, bu konuda gerçekten tolerans göstermememiz
lazım. Bunun düzeltilme yolları vardır.
Bu, Türkiyedeki davalara baktığınız
zaman görüyorsunuz ki Türkiyede aleyhine sonuçlanan işkence, kötü muamele
davaları bir gelişme gösteriyor. Daha önceleri, 1990larda
işkence kaba bir şekilde yapılırken yani işte birtakım
yöntemlerle yapılırken -Filistin askısı, soğuk su,
bilmem, işte falaka filan gibi- bu gibi yöntemler bugün
azalmıştır. Bu doğrudur.
Bugün Türkiye'nin mahkûm olduğu
davalar başka bir nitelik göstermektedir. Bir kaba kuvvet kullanarak bir
şey vardır, kötü muamele vardır, daha çok dayak
atılmaktadır filan ama asıl Türkiye'nin mahkûmiyet nedenlerine
baktığınız zaman şuradan kaynaklanmaktadır: Ya
işkence, kötü muamele iddiasından sonra devlet gerekli özeni
göstermemekte, soruşturma açma yükümlülüğünü yerine getirmemektedir,
etkili bir soruşturma açmamaktadır, bu yüzden Türkiye aleyhine ihlal
çıkmaktadır ya da başka bir şey -asıl Türkiye'nin davalarını
niteleyen özellik bugün budur- devlet koruma sağlamaktadır; devlet,
işkence yapan, kötü muamele yapan, dayak atan kamu görevlisine kol kanat
germektedir. Bu birkaç türlü olmaktadır; ya deliller ortadan kaldırılmaktadır
ya da yargı önüne çıkarılamamaktadır ya da yargı önüne
çıkarılırsa o yargı süreci bir türlü işlememektedir,
ya zaman aşımına uğramaktadır ya efendim, ilgili
görevli bulunamamaktadır, bir türlü getirilememektedir ifade almak için,
türlü şekillerde... Sonunda cezasız kalmaktadır.
Bugün Türkiye'nin en çok
başını ağrıtan davalar bu şekildeki, bu
nitelikteki davalardır. Yani kötü muamele, işkence yapan devlet
görevlisine karşı bir koruma, bir kol kanat germe söz konusudur. Bunu
değiştirmek gerekecek asıl. Bu araştırma komisyonunun
da toplanacağını ümit ediyorum. Öncelikle bu konuya
eğilmesi önem taşımaktadır.
Tabii bir başka yönü daha
vardır; bu güvenlik görevlileri, polis daha akıllı hareket
etmektedir ve karşı dava açmaktadır. Direnirken işte
Çünkü
işkence, kötü muamelede bir doktor raporu vardır her zaman. Ortada,
alınmış bir doktor raporu, izler vardır. Polis
tarafından şöyle denmektedir: O izler, efendim, işte bana
karşı direnirken o direnme nedeniyle olmuştur. gibi, böyle bir
karşı davalar serisi vardır. Bu da tabii
İşkence, kötü
muamelenin üstünü örtmektedir bu karşı davalar. Tabii, burada
kurumların bağımsızlığı devreye girmektedir.
Özellikle Adli Tıp Kurumunun bağımsız olmaması,
işkence, kötü muamele davalarında büyük bir problem
yaratmaktadır. Tabii, şeyi de anlamak mümkün değildir. Neden
sadece Adli Tıp Kurumundan getirilen rapora yargı itibar etmektedir
de özel hastanelerden getirilen raporlara yargı itibar etmemektedir, bunu
anlamak da mümkün değildir.
Fakat, bu konu Türkiyenin
başını ağrıtan tek konu değildir. Türkiyeyle
ilgili çok önemli başka insan hakları ihlalleri bulunmaktadır.
İşte, düşünce özgürlüğünden tutun tutuklamalara kadar bir
dizi insan hakları ihlalleri bulunmaktadır. Türkiye, biliyorsunuz,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde sözleşmeyi en fazla ihlal eden
devlet konumundadır, en fazla kendisi aleyhine karar çıkan devlet
durumundadır ve en fazla bekleyen davası bulunan devlet
konumundadır.
Şimdi, bu insan hakları
ihlalleri kimi zaman hukuk devletiyle de iç içe gözükmektedir. Hukuk devletiyle
ilgili bugün önümüzde başka bir sorun vardır. O da hepimizin
bildiği gibi MİT Kanununda -Millî İstihbarat
Teşkilatı Kanununda- yapılan değişikliktir. Bu,
Türkiye açısından yeni bir hukuk devleti, yeni bir insan hakları
sorunu yaratacaktır. Olay şudur hepimizin bildiği gibi:
Birtakım görevliler Osloda, gitmişlerdir, PKK yetkilileriyle
görüşmeler yapmışlardır. Bu görüşmenin
zabıtları sızmıştır. Şimdi, birkaç mesele
var burada ve zabıtlar nedeniyle de soruşturma
açılmıştır. Ortada açılan bir soruşturma
vardır.
Şimdi, burada birkaç tane soru
var. Birinci soru şu: Verilen görev neydi bu yetkililere? Bu verilen
görevin ne olduğu ortada yoktur. Bu Osloda görüşme yapan yetkililere
verilen görevin niteliği neydi? Başbakan tarafından verilen görev
nedir bunu açıklamak lazım. Kamuoyunun bunu bilmesine ihtiyaç
vardır. Çünkü şundan, çünkü denmektedir ki savcılık
tarafından Verilen görev bir suç teşkil etmektedir. Bu görev
aşılmış, bir suç oluşturmaktadır. O zaman verilen
görev neydi ki bu görev aşılmıştır, bunu bilmek
lazım.
Tabii, burada, şunu dikkatinize
sunmak isterim: Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Kanununun 4üncü maddesi vardır. Bu 4üncü maddesi
MİTe yapacağı, üstleneceği görevleri saymaktadır. Bu
görevler tadadi bir şekilde sayılmaktadır: Türkiye
Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne,
varlığına, bağımsızlığına,
güvenliğine, içten, dıştan yöneltilen faaliyetler hakkında
güvenlik istihbaratı oluşturmak, bu istihbaratı
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterine ulaştırmak. Bir tanesi.
Bir diğeri: Milli güvenlik
siyasetiyle ilgili planların hazırlanması ve yürütülmesinde
istihbarat istek ve ihtiyaçlarını karşılamak.
Bir başkası mesela: Kamu
kurum ve kuruluşlarının istihbarat ve istihbarata
karşı koyma faaliyetlerine teknik konularda müşavirlik yapmak
filan.
Bunlar tadadi şekilde
sayılmıştır. Bir de, başka görevler varsa, o da Millî
Güvenlik Kurulunda belirlenecek diğer görevleri yapmak. denmektedir. O
zaman şimdi nasıl açıklayacaksınız ki bir kanun
değişikliği yapıyoruz MİT Kanununda ve diyoruz ki:
MİT mensupları veya Başbakan tarafından özel bir görev ifa
etmek üzere görevlendirileceklerdir. Bu kanunla ne kadar bağdaşacaktır
bu? Bu önemli bir sorudur.
Tabii, başka bir soru daha vardır
ortada. Başbakanın, suç teşkil etsin etmesin, herhangi bir
görevliye herhangi bir yetki verme yetkisi var mıdır?
Başbakanın, hele suç teşkil edecekse, böyle bir yetki verme
yetkisi var mıdır? Bu sorunun cevabı bu getirilen kanun
teklifiyle açıklığa kavuşmuştur. Çünkü bu getirilen
kanun teklifinde denmektedir ki: Sadece MİT mensupları değil, Başbakan
tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilen kişiler.
Demek ki, birtakım kişiler, özel bir görevi
Kim olduğu belli
değil bunların, herkes olabilir. Birtakım özel görev
verilecektir bunlara.
Arkadaşlar,
bu, hukuk devletiyle bağdaşmayan bir kanun teklifidir. Hukuk devleti
dediğimiz zaman hukuk devletinden üç şey anlaşılır:
Birinci anlaşılan şey, devletin bütün tasarrufları hukuk
denetimine tabidir. Bu kanunda hukuk denetimi dışına
çıkılmaktadır. Yani Başbakanın görevlendirdiği
kişiler hakkında Başbakan izin vermeden soruşturma
açılamayacaktır. Bu kişiler suç işlemiş olsalar bile
hukuk denetiminin dışında kalacaklardır. Bir kere hukuk
devletinin bu birinci unsuru yani devletin bütün tasarruflarının
hukuk denetimine tabii olma unsuruna aykırıdır.
Hukuk
devletinin ikinci unsuru, yasalar açık olmalıdır, yasalar
öngörülebilir olmalıdır, yasalar erişilebilir
olmalıdır. Burada hukuk devletinin bu unsuru da ihlal edilmektedir.
Özel bir görevi -bu görevin ne olacağı hiç belli değildir-
yapmak üzere görevlendirilen kişiler. Bu kişilerin kim
olacağı da belli değildir. Yani başı sonu belli
olmayan, tamamen belirsizlik içinde duran bir kanun değişikliği
vardır. Böyle bir kanun değişikliğinin hukuk devletinde
yeri yoktur. Kanunlar, söylediğim gibi, açık, belirli, öngörülebilir
olmalıdır. Bu öngörülebilir de değildir, açık da
değildir. Kimin ne yapacağı belli değildir bu kanunda.
Herkes her şeyi yapabilir. Burada sonsuz bir yetki, bir keyfî yetki
kullanma kapısı açılmaktadır. Bu keyfîlik kapısı,
hukuk devleti bakımından büyük bir tehdit arz etmektedir. Hukuk
devletini buna karşı korumamız gerekir Meclis olarak.
Ve
nihayet üçüncü olarak da, hukuk devleti aynı zamanda kanun devletinden
farklı olarak adalet, insan hakları gibi temel değerleri içermelidir. Bu temel değerleri
içermezse hukuk devleti gene olmaz. Örneğin Nazi Almanyasında
yapılan her şey son derece kanunidir, kanuni olmayan hiçbir şey
yoktur. Nazi Almanyasında cezaevinde bulunan Yahudiler ceza sürelerini
bitirmeden gaz odasına gönderilmemişlerdir. Cezaevinden
çıktıktan sonra gestapo alıp onları gaz odasına
götürmüştür ama cezaları bitmeden götürmemiştir. Her şey
kanunidir ama hiçbir şey hukuki değildir, hukuk devletinde olan
hiçbir şey yoktur. Bu ikisini ayırmak lazım.
Burada bir tek kişiyi kurtarmak
için, bir soruşturmayı durdurmak için yapılan bir kanun
değişikliği varken, öbür tarafta milletvekilleri tutuklu olarak
cezaevinde, 8 milletvekili tutuklu olarak cezaevinde yatarken bunlarla ilgili
hiçbir şey yapılmaması kamu vicdanını
yaralamaktadır. (CHP sıralarından alkışlar) Bu,
işte hukuk devletinde bulunması gereken adalet duygusunu zedelemektedir.
O bakımdan da bu getirilen kanun değişikliği hukuk
devletine aykırıdır.
Burada, tabii başka tehlikeler
ortaya çıkacaktır. Burada yeni Susurluklar yaratılacaktır.
Burada nasıl kullanılacağını nereden bileceksiniz
bunun? Nasıl sınırlayacaksınız? Bu sonsuz yetkinin,
sınırsız bir yetkinin nasıl kullanılacağı,
keyfî bir yetkinin nasıl kullanılacağı tabii ki o yetkiyi
kullanan kişinin kendi takdirinde kalacaktır. Başka hiçbir
sınırlaması olmayacaktır bunun. Bütün bu nedenlerle bu
kanun değişikliği hukuk devleti açısından büyük
tehlikeler göstermektedir. Böyle bir kanun değişikliğiyle, böyle
bir kanunla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne giderseniz Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi bu kanunun geçerli bir kanun
olmadığı sonucuna varır. Bu kanun, bu kadar belirsiz, bu
kadar ucu açık, nerede başladığı, nerede bittiği
belli olmayan, sınırsız yetki veren bir kanun, hukuk devleti ve
dolayısıyla demokrasiyle bağdaşmayan bir kanundur. Bunun
düzeltilmesi gerekir mutlaka. Bu, Türkiyedeki özgürlükler, Türkiye'deki demokrasi
üzerindeki baskıları artıracaktır.
Martine
Gozlan adlı bir Fransız yazarı bir kitap yazmış
Türkiye üzerine, çok yeni bir kitap bu. O, şunu söylüyor Türkiyeyle
ilgili olarak: Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde üç tane aldatmaca
vardır Türkiye'de, üç tane yanıltmaca vardır. Birincisi: Türkiye
demokratik bir model değildir. İkincisi: Türkiye laik bir model
değildir. Üçüncüsü: Türkiye jeopolitik bir model değildir. Ve ondan
sonra da diyor ki: Araplar seviyorlar Türkiyeyi. Niye seviyorlar? Çünkü
kendilerine benzediği için, bir Orta Doğu devleti hâline geldiği
için giderek ve Batı karşıtı bir devlet hâline geldiği
için sempatiyle bakıyorlar ve kendileri bakımından bir model
olarak görüyorlar. Ama Martine Gozlan şu soruyu soruyor, Peki, bu
Araplara bir model olacaksa Türkiye, Türkiye Cumhuriyetinin kendi modeli ne
olacaktır? diyor. Asıl üzerinde durulması gereken soru bence de
budur. Bugün bu kanun teklifini kabul etmekle aslında demokrasiden, hukuk
devletinden bir adım daha uzaklaşmış bulunmaktayız ve
Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, hukuk devletine saygılı, insan
haklarına saygılı Türkiye Cumhuriyeti modelini de
yaralamış bulunmaktayız.
Çok teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Türmen.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri.
Buyurunuz Sayın
Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin, en azından
bizim girdiğimiz bu dönem içerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin
de salonda bulunmaması nedeniyle kabul ettiği bir önerge var. Bunun
için Türkiye Büyük Millet Meclisine teşekkürlerimi aktarmak istiyorum.
Yüce Meclis,
işkenceyi önlemeyle ilgili önergeyi kabul etti. O hâlde, bütün Meclisin, bütün
grupların bu önergeyle ilgili kurulacak komisyona fiilî bir katkıda
bulunması gerekiyor. Herkesin, bu çalışmalara sempatiyle
bakması ve bu çalışmaların arkasından ülkedeki
bazı şaibelerin, bazı iddiaların, bazı
iftiraların, bazı isnatların, bazı ithamların da sonuçlandırılması
için katkı sağlaması gerekiyor. Bu bir anlamda bazı
seslerin, bazı sözlerin, bazı yanlış algıların da
değişmesine neden olacaktır.
Şunu açıkça söyleyeyim: Bu
ülkede birçok olgu gerçeği gibi değerlendirilmiyor, gerçeği gibi
algılanmıyor; olgular başka, algılar daha başka bir
boyutta şekilleniyor. Bu bakımdan, olguyla algıyı
eşitleyebilmek için, aynı seviyede gerçekleşmesini
sağlayabilmek için bu tür araştırmalara, bu tür
çalışmalara ihtiyaç var. Bunlardan kaçınmak doğrudan
doğruya bu tür faaliyetlere katkı sağlamak anlamını
taşıyor, öncelikle bunun altını çizeyim.
Değerli milletvekilleri,
işkence madem en adi iştir, işkenceye madem herkes
karşıdır, işkenceye mademki sıfır tolerans
tanıyoruz; buyurun, bütün şaibeleri, istismarları, söylentileri ortadan
kaldırarak bu komisyonu kurup, bu komisyonun
çalışmalarını başarılı bir biçimde
sürdürmesini sağlayalım. Kurumları, kavramları ve
kişileri iftiralardan ve üzerlerine atılan ithamlardan
kurtaralım.
Türkiyede sistematik işkence
olmamış olması, bazı kişilerin işkence
yapmadığını ya da bazı insanların bu şekilde
hareket etmediğini göstermez ki. Hiçbir hukuk devletinde, hiçbir
anayasada, hiçbir kural işkenceyi makul, meşru ve mübah görmüyor zaten.
Ama mesele yasaların uygun görüp görmemesi değil ki; mesele teorinin,
kuramın çok iyi olması değil ki; mesele
uygulayıcıların meselesidir. Konu uygulayıcılarla
ilgilidir, bazı insanların kendini kanun yerine koymasıyla
ilgilidir. Bazı yönetimlerin kendilerini Ben demek devlet demek, ben
demek din demek, ben demek ahlak demek. demesiyle bütün çürüme, bütün
kokuşma, bütün totalitarizm başlar. İşte bu bakımdan,
konuyu yasa sorunu olarak ele almak ve bu boyutta bakmak
yanlıştır, çünkü hiçbir döneme ait yasalarda işkenceye
zaten müsamaha hoş görülmez. Konu sosyal, kültürel, toplumsal, geleneksel
yapısı olan bir konudur. Konunun bu biçimde üzerine gitmek gerekir.
Yani şunu söyleyeyim: Yarın
buraya gelecek, hep beraber konuşacağız,
tartışacağız, üzerinde yorumlar yapacağız. Ben
size bir şey söyleyeyim: Kadına şiddetin önlenmesi veya çocuk
istismarlarının önlenmesi, buna benzer birtakım tedbirler,
birtakım yaklaşım biçimleri yasayla korunmaya veya denetim
altına alınmaya çalışılacak. Ama size bir şey
söyleyeyim: Bakın, bir yasa var, bir anayasa var, bir de baba yasa var bu
ülkede maalesef. Tırnak içinde söylüyorum ama bu, birçok anayasada ya da
yasalarda olmayan unsurların veya anayasa ya da yasaların o insanlar
tarafından nasıl algılandığıyla yakından
alakalı. Bu durum, biraz önce de ifade ettiğim gibi, işkenceyi
de, ithamı da ve buna benzer kötü muameleyi de gündeme getiriyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ortak
aklın teşekkül ve tekemmül ettiği yerdir. Bir defa bu Adalet ve
Kalkınma Partili arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet ve
Kalkınma Partisinin Meclisi değildir, Türkiyenin Meclisidir.
Dolayısıyla, burada Adalet ve Kalkınma Partisinin
aklını Türkiye Büyük Millet Meclisi aklına çevirmenin ya da o
boyutta düşünmenin, korkunç derecede bir narsisizme ve egoizme sizi
götüreceğini buradan özellikle hatırlatmak istiyorum. Milletin
sorunlarına çözümlemeler getirme yeridir burası. Türkiye Büyük Millet
Meclisi iktidarın aklını milletin aklı hâline getirme yeri
de değildir.
Bakın ben size bir şey
söyleyeceğim; hayretler içerisinde izliyoruz çalışmaları ve
şunu görüyoruz: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
hayvancılıkla ilgili, tarımla ilgili, orman köylüsü ve ormanla
ilgili, narenciyeyle ilgili, çiftçinin sorunlarıyla ilgili birçok önerge
getirdik, durmadan getirdik ve siz durmadan reddettiniz. Muhalefetin diğer
kanadı da, diğer unsurları da buna benzer birçok önerge getirdi
ve siz de başarılı bir şekilde reddettiniz. Âdeta Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu muhalefetin getirdiği önergeleri reddetmekten
sorumlu bir grup hâline dönüştü. Bu meselelerde tarım dedik, reddettiniz.
Ben hepinize öneriyorum: Ne kadar pirinç alındı 2003le 2011
yılları arasında? Bu ülkede ne kadar soya ithal edildi 2003le
2011 yılları arasında? Bu ülkede 2003le 2011 yılları
arasında ne kadar alışveriş merkezi açıldı? Bir
alışveriş merkezi açıyorsunuz, yüzlerce, binlerce küçük
esnafın kepenk indirmesine sebebiyet veriyorsunuz. Bir
alışveriş merkezi açmak, bin kişiyi işsiz
bırakmak anlamına geliyor. Bugün açtığınız
alışveriş merkezlerinde -çok açık söylüyorum- Amerikadan
gelen çekyatlar var. Sitelerin, mobilyacıların köküne kıran
mı girdi? Amerikadan gelen çekyatları bu memlekette halkın
önüne getirdiğiniz zaman, o zaman o çekyatları üretenleri işsiz
bırakıyorsunuz ve sonra da bunu Efendim, daha önce durum daha
kötüydü, hatta 1937lerde durum daha felaketti, biz bu konuyu şimdi
şu, şu, şu açıdan düzelttik
Ee, her taraftan sorunlu bir
yaklaşım içerisinde bakıldığında bir noktaya
gitmek mümkün olmuyor.
Efendim, ihracatta rekor
kırdık. diyorsunuz. Doğru, evet, rekor kırdınız.
İthalatta ne yaptınız, cari açıkta ne yaptınız?
Ee yani problem zaten ithalatla, cari açıkla ilgili bir şey. Sonra,
ihracatın ne kadarı ithal? Şimdi, bunları ortaya koyarken
şu mantığı buradan uzak tutmamak gerekiyor: Gelirle gider
arasında, üretimle tüketim arasında, ihracatla ithalat arasında
makası ne kadar açarsanız bu ülkeyi o kadar çok açık sorunuyla
karşı karşıya getirirsiniz. Bu ülke ticaret ve tüketim
toplumuna çevrildi. İnsanların yüzde 80i şu anda rehinedir, ya
kredi kartlarının rehinesi ya otomobil kredilerinin rehinesi ya
tüketici kredilerinin rehinesi ya da geçinmek için kullandıkları
çeşitli unsurların rehinesi hâline geldiler. İşe böyle
bakarsanız oradaki sosyal sorunların nasıl halledileceğini
de ancak o zaman kavramış oluruz.
Biz getirdik, dedik ki: Hayvancılığı
işleyelim. Efendim, hayvancılık çok mükemmel, işte, her
türlü kredi veriliyor, teşvik veriliyor. Güzel güzel sözler, cilalı
cilalı yaklaşım biçimleri
Sonra ne oluyor? Biz Kurban
Bayramında kurban kesmek için yabancı yerlerden hayvan ithal
ediyoruz. Efendim, muzu Ekvadordan yiyoruz.
Seçim çalışmaları
sırasında -çok açık söylüyorum- GİMATta bir iş
yerinin penceresinde bir yazı gördüm. Yazıda deniliyor ki: Yeni
mahsul Şili cevizi gelmiştir. Çok net söylüyorum, Taze mahsul
Şili cevizi gelmiştir. denilince girdim sordum: Şili ile
Türkiye arasındaki mesafe ne kadar, ne kadar zamanda geliyor? Gemiyle
kırk beş günde geliyor. Peki, eski mahsul Şili cevizi ne oldu?
Bitti. Yahu, Aksarayın, Niğdenin, Gümüşhanenin cevizinin
dibine kıran mı girdi?
Şimdi, gelin bunları bir
konuşalım, gelin şu hayvancılığı bir
konuşalım. Evet, burada bir problem var. Nasıl yok
sayarsınız bunu siz? Siz bunu reddediyorsunuz, Biz her şeyi en
mükemmel yapıyoruz. diyorsunuz. Bir aklı kullanıyorsunuz.
Kullandığınız akıl statik, belli bir alana tahsis
edilmiş ve o boyut içerisinde bakıldığı için de
içinden çıkılması mümkün olmuyor. Hâlbuki, en iyi idareler, en
iyi yönetimler kendilerine hayır diyenleri kullanabilen, onların
hayırlarından sonuç çıkararak açıklarını
kapatan yönetimlerdir. Muhalefet size açıklarınızı
gösteriyor.
Bu ülke hepimizin. Bu ülkede ne
iyilikler yaptıysanız Allah hepinizden razı olsun. İktidara
bu konuda minnettarız, ondan hiç kimsenin kuşkusu yok ama bu ülkede
yapılmayan, bu ülkede geniş kitleler lehine işleyen bir düzen
var ve bu düzen, yabancı firmaların, dışarıdaki finans
kapitalin ve Türkiyeyi küreselleşmeye eklemlemeye çalışan
birtakım mekanizmaların lehine çalışıyor. Biz bu
mekanizmaları Türkiyenin lehine dönüştürelim istiyoruz, bu
memleketlere ayağı bassın istiyoruz ekonominin. Bu memleketin
hayvanı, bu memleketin tarımı, tarım ürünleri, bu
memleketin orman ürünleri en yüksek seviyede kullanılsın. Bugün
sözünü ettiğimiz bu tarım konusunda Türkiyenin önemli bir
kısmı şu anda tarlalarını ekmiyor, para etmiyor diye
ekmiyor insanlar ve bazı ürünler tarlalarda kalıyor. E bunlara bir
çözüm getirmek gerekmiyor mu?
Şimdi, bütün bunları
getirirken biz baktık ki, şöyle bir durum ortaya çıkıyor:
İktidar bir defa narsist bir algıya sahip olmuş. Şu
durmadan yüzde 50 oy aldık demeyin, bir seçimlik ömrünüz var, ikinci
seçimde ne olacağınızı Allah bilir!
AHMET AYDIN (Adıyaman) 7 seçim
oldu, 7 seçim! Geçenkiler de böyle söylüyordu.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla)
Onun için şunu söyleyeyim: İstediğiniz kadar oy alın,
istediğiniz kadar sermaye biriktirin. Ne yaparsanız yapın, bir
yere geldiğiniz andan itibaren bunlar sizin hukuku çiğnemenize, sizin
gibi düşünmeyenlerin hukukunu ezmenize veya yok saymanıza imkân
vermez, size öyle bir fırsat da vermez, öyle bir hak da vermez.
Hukuk devleti diyorsunuz, anayasal
düzen diyorsunuz, ileri demokrasi diyorsunuz, hepsini
alkışlıyoruz. Bunlarda hiç problem yok. Fakat bunların
uygulamasına geldiğimiz zaman bir de bakıyoruz ki, bir suç
işleyen veya suç işlediği iddia edilen, altında son derece
sağlıklı delillerle hakkında dava açılmış
olan bir konuyla ilgili, siz o konunun muhatabını yargının
elinden almaya kalkıyorsunuz ve şunu söylüyorum
RECEP ÖZEL (Isparta) Dava
açılmadı Hocam.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla)
Dava açılmadı evet, ama soruşturma sürüyor.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) Niye
açıldı diyorsun, göre göre doğruyu söylemiyorsun.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) -
Soruşturmayı engelliyorsunuz, o soruşturmayı
etkiliyorsunuz, suç işliyorsunuz. Dolayısıyla, öyle bir gün
gelir ki, yargılamayı etkilemeye teşebbüsten sizin de birileri
yakanızdan tutmak durumuyla karşı karşıya kalır.
Onun için böyle geçmiş daha da kötüydü, biz her şeyi en mükemmel
şekilde yapıyoruz, bundan sonra da böyle yapmaya devam ediyoruz
derseniz, o sizin bileceğiniz iştir, o yolda siz gidebilirsiniz ama
gittiğiniz yolun çıkmaz sokak olduğunun özellikle
altını çizmek istiyorum.
İşkenceye sıfır
tolerans, yasadışı
Bunlara kimse bir şey demiyor, ama
işkenceye sıfır toleransa gidecek yolları
kapatmışsınız. Biraz önce söylediğim gibi, bakın,
bu ülkenin bakanları konuşma yapıyor, bir soruşturmayla
ilgili konuşma yapıyor. Ne diyor bakanın birisi? Diyor ki:
MİT Müsteşarının soruşturmaya
çağrılmasını aklımla izah edemiyorum. Yani 700 bin
kişilik bir ordunun komutanının, şu kadar süre Genelkurmay
Başkanlığını yapmış olan bir kişinin
tutuklanmasına aklımız eriyor ama Osloda yapılan
görüşmeler veya diğer görüşmeler sonucu savcının eline
geçmiş iddiaları soruşturmaya aklı ermiyor. Bizim de bu
akıl ermemeye aklımız ermiyor.
Bir başkası, Ahmet
Davutoğlu: Hakan Fidan ve ekibi doğru bir çalışma
yaptı. dedi. Sormak lazım: Sayın Davutoğlu, siz beraber mi
yaptınız bu çalışmayı? Ya da sormak lazım: Siz de
bu işin içerisindesiniz? Nereden biliyorsunuz?
MUHARREM VARLI (Adana) Şüphen mi
var Hocam? Şüphen mi var?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla)
Başbakan Yardımcısı Sayın Bozdağ -kendisi hukukçudur,
ilginçtir bu da- diyor ki Ortaya çıkan şeylere
baktığımızda işlenen herhangi bir suç yok,
yapılan bir vazife var. Gayet güzel. Yani her şeyi siz zaten
biliyormuşsunuz. Demek ki iddiaların da farkındasınız,
savcılığı da siz yapacaksınız. O zaman vay bu
ülkenin hâline. O zaman Yürütme, yargı ve yasama nerede kaldı?
sorusunu sormak gerekiyor. Bir araya gelirseniz, hâkim siz olursanız,
savcı siz olursanız, zanlı da siz olursanız, o zaman hiçbir
problem yok ama bilin ki bunlar çok hayra delil gelişmeler değil.
Şimdi, bu Parlamento 8 tane
milletvekili içeride olan bir Parlamento, bunların tamamı da
muhalefete ait milletvekilleri. Bunlarla ilgili niye bir yasa getirmiyorsunuz?
Bir MİT mensubunu içeriden veya yargının pençesinden almak için
yasa getiriyorsunuz ama bunlarla ilgili yasa getirmiyorsunuz. Sonra, MİT,
her türlü günahtan, suçtan ari ve münezzeh ise Suriyede 100 bin dolar
karşılığında ülkeye sığınmış
olan albayın Suriyeye teslim edilmesi hadisesinde insanların
tutuklanmasına niye izin verdiniz? Onu da getirin, ona da Burada suç
yoktur, görev vardır, görev yapmıştır. deyin.
Dolayısıyla, yasayı
çiğneyen, yasaya rağmen iş yapan kişilerin hakkında
gerekeni yapması bu Meclisin ve herkesin görevidir.
Şimdi, her ne hikmetse, bir
taraftan ucu AKPye dokunabilecek ne kadar olay varsa, o olayla ilgili
soruşturmayı yürüten savcı, o olayla ilgili ne kadar insan varsa
bir de bakıyorsunuz ki apar topar bir bahane bulunarak içeriye
alınıyor veya kendisine -tabir yerindeyse- bir suç
kılıfı yapıştırılıyor. Ben size bir
şey söyleyeyim: Ergenekon davasında içeriye alınan Teğmen
Çelebinin telefonuna Hizb-ut Tahrir militanı 37 kişinin telefon
numarası aktarılmış, sonra mahkemeye itiraz
yapılmış, en sonunda adam şu kadar ay içeride
yattıktan sonra anlaşılmış ki gerçekten
dışarıdan birileri buraya bu 37 kişilik teröristlerin
telefon numaralarını aktarmış. Bunlara ne cevap verdiler
biliyor musunuz? Sehven yapılmıştır. Niye Deniz Feneri
savcılarının evrakta tahrifatı sehven
yaptıklarını söylemiyoruz? Bir suç varsa bu suç Aya başka
türlü, Bye başka türlü uygulanabilir mi? Bunun mantığı var
mı? Hangi vicdan bunu kaldırabilir?
Ben özellikle bir şeyin
altını buradan çizmek istiyorum. Şimdi, sorunları ajite
etmek
Daha doğrusu, sorunlar çözülmek için vardır, istismar etmek ve
ajite etmek için sorunlar yoktur. Bu bakımdan, bu sorunların üzerine
gitmek gerekiyor, sorunların etrafında dolaşmak yerine
doğrudan doğruya üzerine gitmek gerekiyor fakat İktidar bozar,
mutlak iktidar mutlaka bozar. diyor düşünürler. Demokratik yollarla
iş başına gelenler demokratik ideallere ihanet edebilirler. Bir
defa iş başına geldikten sonra, bir daha iş
başından gitmemek üzere yasa dışı veya demokrasiye
ihanet eden tavırlar içerisinde bulunabilirler. şeklinde siyaset
biliminde Oligarşinin tunç kanunu. denilen bir yasa var veya bir
yaklaşım biçimi var. Bugün, ben, burada gerçekten böyle bir
yaklaşım biçiminin esiri olduğunu iktidarın görüyorum.
İlk kıtasını Başbakanımızın hep
okuduğu ancak devamını getirmediği Kanuni Sultan
Süleymanın o mısralarını bir kez daha buradan ben okumak
istiyorum:
Halk içinde
muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet
cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat
dediğin ancak cihan gavgasıdır,
Olmaya baht-ü
saadet dünyada vahdet gibi.
Muhteşem
Süleyman, dünyanın Sultan Süleymana bile kalmadığı duygusu
içinde bunları söylemiştir.
İstanbulu
fetheden Fatih Sultan Mehmet de Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasana yönelik
olarak iktidarına güvenerek haddini aşanlar için ikaz
niteliğinde bir mektup yazmıştır. Şöyle diyor Sultan
Fatih: Kişi devletine mağrur olur, haddini aşar, mülkü
İslam olan memleketime tecavüz ederse meşruiyetini yitirir.
Şevval ayında yer götürmez asker ile gelip zulmünü mazlumların
üzerinden kaldıracağım. Gerçekten Uzun Hasanın sonu tam
bu söylenilen gibi olmuştur.
Buradan tarihe
kayıt düşmek için söylüyorum: Demokrasilerde her iktidarın bir
seçimlik ömrü vardır. Gururlanmayın, kibirlenmeyin, övünmeyin, sizi
buraya getirenler götürmesini de bilir. Demokrasiler had aşmayı, sınır
şaşırmayı kaldırmaz.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
İşkence,
kötü muamele, onur kırıcı davranış, sanıyorum,
insan olmayla özdeş, insani değerlerle, onurlu bir yaşamla son
derece bağlantılı kavramlar. Aynı zamanda, bir ülkenin
demokratikleşmesi ve uygar bir ülke olup olmamasının ölçütü de
genellikle işkence istatistiklerinden geçer. Yani işkence o ülkede ne
kadar var? Ne kadar yapılıyor? Bununla ilgili etkin önlemler
nelerdir? Neler yapılıyor?
Araştırma önergesine
baktığımız zaman, bu konularda, özellikle son dönemlerde
artış göstermesi de dikkate alınarak, işkence ve kötü
muamele iddialarıyla ilgili, önlenme konusunda Meclis araştırması
açılması yönündedir. Bu araştırmalar, biliyorsunuz, üç
aylık bir çalışmadır. Genelde de iktidar partisi
çoğunluk üyelerinden oluşur. Bize 1 tane düşüyor, MHPye 2 tane
düşüyor, CHPye 3 tane düşüyor, 12 tane de iktidar partisine
düşüyor. Yani burada sonuçta komisyonun kararlarını da
belirleyecek rakam, yine çoğunluk iktidar partisindedir.
Tabii, 12 Eylül işkencesini görmüş, bu Mecliste,
sanıyorum, bütün partilerin içinde 12 Eylülde mutlaka gözaltına
alınan, işkenceden geçenler vardır. Ahmet Türk gibi 5 no.lu Cezaevinden
geçenlerin durumu çok, tabii, daha vahim. Mamakta cezaevinde işkence
görenlerin durumu var, Metriste görenlerin var ve günümüzde de F tipi
canavarlarında işkencede ölenlerin listeleri her geçen gün
artıyor. F tipi cezaevlerinde, şu an, her an ölmek üzere olan 100ü
aşkın, ağır derecede hasta hükümlü ve tutuklu var.
Geçenlerde Grup Başkan Vekilimiz Pervin Buldan Mehmet Arasın buradan
mektubunu okudu, ertesi günü ölüm haberi geldi.
İşkence, kötü muamele hangi alanlarda var?
Bakıyoruz, kollukta başlıyor, jandarma, polis, gözaltı,
yakalama, özellikle siyasi suçlarda ve nitelikli bazı suçlarda da çokça
kullanılıyordu. Yani eskiden hani bu gizli dinleme yoktu, ortam
dinlemesi yoktu, telefon dinlemesi yoktu. İşkencelere alınanlar zorla
konuşturulurdu; elektrik verilirdi, falakaya yatırıldı; 66
tabir edilir, tekerlere alınır, işkence edilirdi, öldürüldü;
karda, buzda gezdirilir, tekrar tekrar işkenceden geçirilirdi. Şimdi
bu, özellikle darbe dönemleri, sıkıyönetim dönemleri eğer bugün
de devam ediyorsa bu ciddi bir tehlikedir.
Şimdi, 99dan itibaren Türkiyenin
yeni bir mecrası oldu. Avrupa Birliğine üye olmak için -koalisyon
dönemi- o zaman, 17 Ekim 2001de Anayasada çok ciddi değişiklikler
yapıldı aslında. Yani darbe Anayasasında, kişilik
hakları, adil yargılanma, insan temel hak ve hürriyetleri konusunda
AK PARTİ İktidarından önce
Bakın, bu size kısmet
olmadı maalesef, onu açıkça söylüyorum. Sizden önceki dönemde burada
Anayasa değişiklikleri var. Açın, okuyun, 2001dir; rahmetli
Ecevit koalisyon döneminde. Şimdi, orada, okursanız, 17nci maddede
çok net tanımlar var, Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz. der. Bir de
hemen devamında Zorla çalıştırma yasağı var,
18inci madde: Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya
yasaktır.
Zaman zaman espri konusu yaparız.
Verdiğiniz önergelerle hani Bitimine kadar. diyorsunuz ya, sabaha kadar
sürekli Meclisi çalıştırmanın da bir angarya türü
olduğunu
Fakat insan hakları hukukunu iyi okumayanlar bunu
anlamıyorlar yani yirmi dört saat durmadan çalışan bir duruma
dikkat çektiğimiz zaman.
Şimdi, bu süreç içinde Anayasa
reformu yapıldıktan sonra Anayasanın 90ıncı maddesi
değiştirildi. Uluslararası sözleşmeler iç hukukumuzda kanun
üstü olmaya başladı. Bu uluslararası sözleşmelerin içinde
en önemlisi iki sözleşme: Birleşmiş Milletlerin Medeni ve Siyasi
Haklar Sözleşmesi, sonra Ekonomik, Sosyal Sözleşme. Ama en önemlisi, geçtiğimiz
dönem sonlarında Birleşmiş Milletler İşkenceye
Karşı Seçmeli Protokolü Meclisimiz onayladı, hep beraber bunu
onayladık. Sanıyorum yaptığımız en doğru
kararlardan birisiydi, birlikte bu kararı aldık, bir
uluslararası sözleşmeydi. Orada, İstanbul Protokolünün,
işkenceyle mücadele standartları konusunda İstanbul Protokolü
ismini alması bile anlamlıdır.
Şimdi, buradaki uluslararası,
ulusal üstü hukuk, ulusal üstü sözleşmelerden
baktığımız zaman Türkiye Avrupa Konseyinin üyesi, bölgesel
bir parkta üye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini kabul
etmiş. 3üncü maddesi de, işkence, kötü muamele ve haysiyet
kırıcı davranışları suç olarak
yasaklayıcı bir hüküm olarak kabul ediyor.
Bu arada uyum paketleri
çıktı, uyum yasaları çıktı. Kafa değişti mi,
zihniyet değişti mi? Gerçekten çok fazla değişmedi. Yani
değişti bazı şeyler, yani bunu keşke Meclisimiz karar
verseydi; ama dış dinamiklerin etkisiyle, Avrupa Birliği
reformlarının zorlamasıyla Gözaltı Yönetmeliği
değişti. Gözaltındaki nezarethanelerdeki o berbat ortam biraz
daha nispeten değiştirildi, tutanak tutma usulleri
değiştirildi, görevlilerle ilgili düzenlemeler getirildi. Bu nispeten
biraz caydırıcı olsa da, asıl önemli olan, jandarmada ve
poliste insan hakları eğitiminin köklü bir eğitim sürecinin
başlatılması ve polis okullarında, harp akademilerinde,
okullarda bunun eğitiminin verilmesi. Şimdi bunlar da verildiği
iddia ediliyor, söyleniyor ama bunun yeterli olmadığını
düşünüyoruz. Bir kere sadece polisin, jandarmanın, gardiyanın
eğitimden geçmesi yetmiyor. Eğer yetmiş olsaydı bugün
Edirne F tipinden, Tekirdağ F tipinden -ondan sonra- Kandıra F tipinden,
Sincandan -bilmiyorum- size de geliyor mu? Her gün bana işkence, kötü
muamele mektupları geliyor.
Bakın, milletvekillerimizin
kaldığı cezaevlerini bu hafta ziyaret ettim. Eğer 8
kişilik bir kadın koğuşuna 38 kişi koyuyorsanız
bu, işkencenin dik âlâsı.
Bakın, Diyarbakır E Tipi
Cezaevi, 8 kişilik kadın koğuşunda Şırnak
Milletvekili Selma Irmakın kaldığı koğuşta, 8
kadının kalacağı yerde 38 kadın kalıyor ve
şu an açlık grevini başlatmış. Hem de dönüşümsüz,
süresiz, ölüm orucu yani. Niçin? Bu işkenceyi protesto için, bu
baskıları, bu tecridi, bu izolasyonu, bu
haksızlığı, bu hukuksuzluğu.
Eğer bu milletin Meclisindeki bir
milletvekili şu an ölüm orucundaysa bu dikkat çekici bir olaydır.
Halkın seçtiği bir milletvekili, bu işkencelere karşı
açlık grevinde.
Yine, Şırnak Milletvekili
Faysal Sarıyıldız Mardin Cezaevinde, o da dün itibarıyla
süresiz açlık grevine başladı ve Mardin Cezaevi mevcut
kapasitesinin tam 4 katı full dolu şu an. Yani, bir yatak, üç vardiya
usulü yetmiyor. Bir yatakta 3 kişi sekizer saat arayla yatamıyor, 1
kişi ayakta kalıyor.
Şimdi siz hiç düşünmüyor
musunuz bu cezaevlerini doldurduğunuz zaman, bir yatağa 4 kişiyi
koyduğunuz zaman insan haklarını hem ihlal ediyorsunuz hem kötü
muamele ediyorsunuz hem onur kırıcı davranışa
zorluyorsunuz ve bir uygulama bu.
130 bin tane tutuklu ve hükümlü var,
şu anki gelinen nokta. Ben bunu sık sık Adalet Bakanına
raporlarıyla iletiyorum.
Şimdi Diyarbakır,
Diyarbakır gibi 1 milyonluk bir metropol kente
Diyarbakırda
biliyorsunuz özel mahkemeler var, Mardinden, Urfadan, Siirtten
tutukluları getiriyorlar, kelepçeli getiriyorlar. Yolda bir işkence,
kelepçeli ve korkunç bir sıkışıklık içinde o ring
araçlarında getirdikten sonra
Dışarıdan
baktığınız Diyarbakır Adliyesi var ya, o ekranlarda
duruşma salonlarında görünen, duruşma salonlarının bir
de altı var. Affedersiniz, orası tuvaletten beter bir yer. Oraya sanık
olarak gelip henüz ifadesi alınmamış insanlar konuyor, on
beş saat bekletiliyor orada, biliyor musunuz? Diyarbakır Adliyesinin
dibinde böylesi bir ortamda tutuklular. Ben şu bu demiyorum, insanlar
bekletiliyor bakın.
Yani, arkadaşlar, bunu görmüyor mu
savcılar, bunu Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, Tevkif Evleri
görmüyor mu? İnsan Hakları Komisyonu iki üç tane cezaevine
gitmiş, Kırıkkale bilmem nereye; neredeyse cennet diyecek diye
raporlar çıkıyor. Yani biz
yaşadığımızı, gözlerimizle gördüklerimizi mi konuşacağız,
anlatacağız yoksa gerçekleri mi konuşacağız? Bir
ülkede böylesi bir yaklaşım tarzı kabul edilebilinir mi?
Şimdi, siz, buradan, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde -Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 3üncü maddesinde- üç noktada, bir, işkenceden -direkt
işkence suçu yoğunluklu olan bölümü- ikincisi kötü muamele, üçüncü de
onur kırıcı davranış. Bu üçünde Türkiye 2011de bütün
üye ülkelerin içinde rekor kırıyor. Bundan gurur duyulur mu
arkadaşlar? Yani bundan gurur duyuyorsanız ret oyu kullanmaya devam
edin. Eğer vicdanınız, insafınız,
insanlığınız ve inandığınız din
uğruna da söylüyorum, inançlarınız uğruna da söylüyorum,
siz bu insanlık dışı muameleyi, bu kararları bunun
ışığında kabul ediyorsanız ret oyu kullanın.
Meclis üç ay bu insanlık onuruyla ilgili çalışmayı
yapmasın. Hâlâ insanlar slogan atıyor İnsanlık onuru
işkenceye yenecek. diye.
Ben hiç unutmam, biz de geçtik bu
işkencelerden. Bu partide, bu Mecliste, dört grupta işkenceden
geçenler var. Ben darbe sürecinde geçtim hem de avukat olduğum zamanda.
Gözaltındayım, baktım, sakallarından Sivastan getirilen 2
öğretmen belli ki elli gündür içeride tutulmuşlar, elli gün ve
gözleri kapalı benim hücreye getirildiler. Bu 2 tane öğretmenin
gözleri kapalıydı, ben yalnızdım hücrede. Birbirleriyle
konuşuyorlardı: Avukatımız Hasip Kaplana haber veririz
derhâl bizim beraat kararını savcının önüne koyar,
çıkar, biz de tahliye oluruz. O gün dedim ki: Valla avukatınız
da burada, önce onun çıkması lazım.
Bakın, o günden bugüne geldik.
Bugüne gelirken şöyle bir çıkardım kadına şiddet
konusunu. KCK operasyonunda yapılanları çıkardım. Özel
timler gecenin sabahında belediye başkanlarının,
seçilmişlerin, milletvekillerinin evlerini basıyor. Leyla
Zananın evini bastılar. Bu Meclisten çıt çıkmadı,
tık çıkmadı ya, tık çıkmadı buradan. Merve
Kavakçının evi basıldığı zaman burada
kıyamet koparanlar şu an Başbakan Yardımcısı.
Şimdi, böyle bir anlayış olabilir mi? İnsanlara mı,
kendine mi insan hakları olur, bu herkesin hak hukuku değil mi?
Şimdi bakın, kadına
şiddet konusu, kadına şiddetin bu son dönemde bu kadar çok
artması manidar değil mi? Nedir bunu besleyen? Her gün kadın
cinayetleri işleniyor. Bugün ben adliyedeydim. Kamu Emekçileri
Sendikasından 16 tane genel sekreter, yönetici, kadın yöneticiyi özel
timler evlerini basmış, sendikalarını,
konfederasyonlarını basmış, hepsini gözaltına
getirmiş, beş gündür gözaltından sonra adliyeye getirmiş.
Ne farkı var? Sabahın köründe evini basıyorsun, evini darmaduman ediyorsun.
Özel eşyalarını, bilgisayarlarını aldığın
yetmiyormuş gibi onun mensubu olduğu kurumu, konfederasyonu da
basıyorsunuz, konfederasyonun bilgisayarlarını da
alıyorsunuz. Nerede bu olur? Bu, dikta dönemlerinde, dikta rejimlerinde
olur. Arkadaşlar, kimse kimseyi kandırmasın. Öyle terörizm
merörizm diyecekseniz, terörizm F-16 uçaklarına Bombala. emri veren
zihniyetin ta kendisidir. 34 tane canımız ölecek, istihbarat
zaafı yaşayacağız, bu istihbarat zaafının üzerine
getireceğiz buraya istihbarat kanunları, istihbaratı farklı
biçimde güçlendireceğiz; koruma getireceğiz, dokunulmazlık
getireceğiz.
Bakın, size
şunu söyleyeyim: İnsan Hakları Derneğinin
raporlarını okuyun, MAZLUMDERin raporlarını okuyun. En çok
başvuru işkenceyle ilgilidir, çıkardım listelerini, bir
baktım. Gerçi burada da veriler var, arkadaşlar okudu.
Şimdi, siz, bir
kanun oylayacaksınız biraz sonra. Ha, biz diyoruz ki elbette ki
istihbarat da hükûmet de diyalog, müzakere, bu mutlaka olmalı; bunu Meclis
yapmalı, hükûmet yapmalı. Doğru olan budur, sorunlar konuşa
konuşa çözülür, konuşulmadan sorun çözülmez ama siz
dokunulmazlık zırhına büründürüp zırhları
yüklediğiniz zaman, kişiye veya kuruma veya başka görevlerde
sınırsız bir uç açıklığı bıraktığınız
zaman, sayısı açık, çerçevesi açık, görev alanı
açık yani MİTin dışında jandarmaya, özel
güvenliğe, Sahil Güvenliğe, Kara Kuvvetlerine, Hava Kuvvetlerine,
Deniz Kuvvetlerine ve hatta itfaiyecilere kadar istediği alana,
istediği kişiye küçük bir MİT belgesi verirsiniz, özel
görevlidir diye. Ondan sonra işlediği suçu hiç kimse
soruşturamaz, gösterir
Susurluk Raporunda okudunuz değil mi
onları? O Susurluk Raporunda o küçük belgeleri cüzdanında
taşıyanlar insanların canını aldılar, insanlara
işkence ettiler, Sapancayı ölüm üçgenine çevirdiler. Faili meçhul cinayetlerin hepsi
onların dosyalarında var, raporlarında var. O Susurluk
raporlarının hepsini getirin, koyun buraya, cinayetlerin
uzatmalı çavuşların düzeyine düştüğünü görürsünüz,
JİTEMi görürsünüz, itirafçıların nasıl
kullanıldığını görürsünüz, ajanların nasıl
yapıldığını görürsünüz, istihbaratın ne tür katliamlara
katıldığını, beyaz Renaultları görürsünüz,
işlenen cinayetleri görürsünüz. Şimdi, Allah aşkına, hiç mi
ders almadık geçmişten? Bırakın işkenceyi, kötü
muameleyi, direkt insan yaşamına yönelecek düzenlemelere doğru gideceğiz.
O zaman bunun gereğini yapmak çok
basit. Gelin, hayvan haklarında birleştik, arkadaşlar, hayvan
haklarında birleştik, dört parti grubu olarak çıktık dedik
ki: Onlarla ilgili araştırma komisyonu dâhil, komisyon dâhil, yasa
çıkaracağız. Ben de sizi insan haklarına davet ediyorum. Sayın
iktidar mensupları, hayvan haklarında anlaştık, lütfen,
gelin, şu insan haklarında da anlaşalım. Sizi insan
hakları konusunda anlaşmaya davet ediyoruz. Gerçekten bu davete
vicdanınızla ses verin, vicdanınızla. Yani ne kaybedeceksiniz?
Üç ay bir araştırma önergesi
Uzmanları dinleyin,
Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitesine gidin
bakın, İnsan Hakları Komisyonunda çok değerli
akademisyenler de var, hukukçular da var, gidelim CPTyi dinleyelim, CPTden
öteye dünya örneklerine bakalım, onlar bu mekanizmayı nasıl
kurmuş? İspanyada halkın hakemi, halkın avukatı
kurumu nasıl kurulmuş, bunları önlemiş? O
ombudsmanlıkla Türkiyedeki ombudsmanlık arasındaki fark nedir?
Bunları araştıralım ve sizleri insan hakları konusunda
tekrar davet ediyorum: Gelin, hayvan haklarında anlaştık, insan
haklarında da anlaşalım, bu araştırma komisyonunu
birlikte kuralım.
Teşekkürler. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı.
Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Çok teşekkür ediyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu
araştırma önergesinin girişinde zikredilen olay, İzmir
Karabağlar semtinde polis karakolunda kötü muameleye maruz kalan Fevziye
Cengiz olayı, kamuoyuna hangi vesileyle intikal etti? Kameralar
marifetiyle. Karakolun içinde kameralar vardı ve o kameralar karakolda
insan haklarına, insan onuruna aykırı herhangi bir fiil olup
olmadığını tespit amacıyla konulmuştu. Kim koydu?
AK PARTİ koydu. AK PARTİnin İktidarı döneminde bütün
karakollara kameralar kondu. Amaç, bu, geçmişte birçok olaya ilişkin şaibe
yaşanan yerde kural dışı, insan haklarına
aykırı herhangi bir iş yapılır ise bunun tespiti
amacıyla konuldu. Kamuoyunun gündemine bu şekilde intikal etti,
gazeteler yazdı ve olayın ardından orada görevli olan 30 kadar
kişi açığa alındı, yargılamaları sürüyor.
Tabii,
burada zikredilen olay doğrudur. Cumhuriyet savcısının
mukavemet çerçevesinde açmış olduğu dava, o da kendi
mecrasında yürüyecek.
Değerli
arkadaşlar, bundan on-on beş yıl önce, eğer bu Mecliste
karakollarda yaşanan ihlallere ilişkin konuşmalar yapıyor
olsaydık başka hiçbir iş yapamazdık. Tabii, oradaki
ihlalleri tespit edecek kameralar da olsa idi o zaman yapamazdık ama
karakollar, Türkiye'nin yakın geçmişinde kapıları
kapandığında içeride ne olupbittiğine ilişkin ancak
rivayetlerin insanlara ulaştığı yerlerdi. Üçüncü kattan
kaçmak için atlamalar yahut merdivenden düşerken kafasını,
gözünü kırmalar, hep tutuklu kişinin, zanlının kendi
fiiliyle kendisine zarar verdiği hikâyeler.
Evet,
bu Mecliste işkence, kötü muamele denildiğinde bunu sadece
kitaplardan okumayan, fiilen kendi hayatında yaşamış olan
insanlar var, bütün partilerde var. Ben de müteferrikadan geçtim, müteferrikanın ne olduğunu
belki yeni kuşaklar bilmez. O müteferrikada, emniyetin alt katındaki
yerlerde zanlı olarak getirilen kişilere, bir gün, iki gün sonra
bırakılan insanlara nasıl muamele
yapıldığını gördüm. Evet, 12 Eylül döneminde
Türkiyede birçok cezaevinde insanlara işkenceler yapıldı, kötü
muameleler uygulandı. Ben de bir yıl kadar Mamak Askerî Cezaevinde
kaldım ve orada bütün bunlara hem maruz kaldım hem de şahidi
oldum.
Türkiye sadece otuz yıllık
dönemde değil geçmişe doğru gittiğimizde devlet-toplum
ilişkilerinde devlet görevlilerinin çeşitli nedenlerle -bunları
anlatacağım- halka suçlu, şüpheli, gözetilmesi gereken, tedip
edilmesi, terbiye edilmesi gereken insanlar olarak yaklaştığı
doğrudur ve devletin güvenlik aygıtları bu çerçevede bir -tabiri
caizse ironi olsun diye söylüyorum- halkla ilişkiler faaliyeti
yürütmüşlerdir. Ancak 80lerden sonra, 12 Eylül tecrübesiyle birlikte
Türkiye'nin yaşadığı değişim ve dönüşüm
bunların üzerindeki örtü perdelerini, örtüleri çekmiş ve bu alan bir
açıklık kazanmaya başlamıştır, devlet ve toplum
ilişkisi, güvenlik eksenli uygulamalar, karakollar, bürokratik mekânlar,
yargılamalar yani insan hakları ihlallerinin olabileceği her yer
daha şeffaf ve daha açık bir hâle gelmeye
başlamıştır, bu bir süreçtir.
Daha 2000 yılında yani bundan
on iki yıl önce İstanbulda bir karakolda devletin envanterine
kayıtlı Filistin askısı vardır arkadaşlar.
Filistin askısına asılan varsa bilir onun ne işe
yaradığını. Üstelik devletin envanterine kaydetmişler
2000 yılında. Bugün böyle bir şey düşünülemez bile. AK
PARTİ İktidarı bu on yıllık süre içerisinde uyum
yasaları çerçevesinde ifade haklarına ilişkin düzenlemeler
yaptı, çocuk haklarına ilişkin düzenlemeler yaptı, kadın
erkek fırsat eşitliğine ilişkin düzenlemeler yaptı.
Bir iktidar, yargıya dair bu
alanda görmüş olduğu problemlere ilişkin düzenlemeler yapar,
yaptık. 2005 yılında gerçekleştirilen Türk Ceza Kanunu
değişikliği çerçevesinde, işkence, eziyet, kötü muamele
tanımlandı, müessir fiil olmaktan çıkartıldı,
ağır cezalar öngörüldü. Dolayısıyla -bunlara ilişkin
detayları görebilirsiniz- AK PARTİ, demokratik, özgürlükçü, modern,
medeni bir ülkenin teşekkülünün siyasi iradesi olarak, yargı
alanında gerekli düzenlemeleri yaptı, yapmaya da devam edecek.
Bizim kötü muamele ve işkence
konusunda, eziyet konusunda elbette hassasiyetlerimiz sürecektir, buna
ilişkin birtakım bilgiler, bulgular geldiğinde bunlar takip
edilecektir. Devletin, kamu görevlilerinin görevidir bu, aynı zamanda bu
yönde o kamu görevlilerine cesaret ve cüret veren bir siyasi iktidar
vardır yaklaşımı, siyasi pozisyonu böyle olduğu için,
bürokratik çarklar da buradan aldığı cesaretle insan
hakları esasında çalışmak durumundadır.
Resmin büyüğünü görmek lazım.
Eziyet, işkence, kötü muamele nereden çıkar, niçin yapılır
ve esasen bunlar nasıl önlenir? Eğer biz resmin büyüğünü görür
isek Türkiye'nin yaşadığı problemlere ilişkin olarak
da nereye doğru gittiğimiz hakkında bir fikrimiz olur.
Değerli arkadaşlar, son
beş yüz yıla kadar insanlar kutsal otorite karşısında,
kralın, haşmetmeablarının iktidarı
karşısında hayat hakları bile olmayan varlıklar olarak
görülürdü. 1679 Habeas Corpus, ilgilenenler bilirler, John Lockeun yaşam
hürriyet ve mülkiyet hakları diye bahsettiği temel, devredilemez,
bırakılamaz hakları ve o süreç içerisinde dünya
modernleşirken, siyasal iktidar ilişkileri dönüşürken, halk,
güruh, kalabalık, ayaktakımı olmaktan çıkıp, bu
iktidar ilişkilerinin asli faili olma yolunda ilerlerken, işte devlet
otoritesi kaynaklı, kötü muamele ve işkence meseleleri de
azalmıştır.
İşin püf noktası iktidar
ilişkilerindedir. Kim yönetiyor? Nasıl yönetiyor? Hangi meşruluk
referansları çerçevesinde yönetiyor? Eğer bir ülkede demokrasi varsa,
meşru bir iktidar varsa, kamu gücünü temsil eden çevreler halka hesap
veriyorlarsa, orada kamu otoritesinin, devletin halkın
rızasını inşa etmek için cebre, şiddete, kötü
muameleye, eziyete müracaat etmesi söz konusu olmaz. Bu uygulamalar, eziyetler,
işkenceler otoriter yönetimlerde olur, totaliter yönetimlerde olur, halka
hesap vermeyen, halkın seçmediği, halkın geri
çağıramadığı rejimlerde olur. İnsan
haklarına ilişkin hiçbir söz söyleyemezsiniz, kamusal alanda herhangi
bir görüş beyan edemezsiniz.
Yakın zamanlarda, 20nci yüzyılda
bu tür devlet modellerini insanlık büyük bir tecrübe, acılı bir
tecrübe olarak yaşadı. Sovyetler Birliği bir bürokratik
despotizmdi. İnsan hakları ihlallerinin en inanılmaz
şekilde yaşandığı yer, daha yakınlarda, 1900lü
yıllarda, özellikle Stalin döneminde Sovyetler Birliğinde oldu, 1931
ve 1932deki büyük kıyım, 1937 ve 1938deki büyük kıyım
Milyonlarca insan, ne yazık ki, kendisini proleterlerin hamisi olarak
gösteren bir bürokratik despotizm tarafından ucuz iş gücü olarak
kullanıldı, mahkûm olarak Kuzey Buz Denizindeki kanalların
yapımında, çeşitli ağır sanayi hamlelerinde
Amerikayı geçme rüyasının makineleri olarak
kullanıldı.
Eğer bir ülkede siyasi otorite
halka hesap vermiyorsa, bir azınlığın iktidarıysa,
kerameti kendinden menkul bir meşruiyet iddiasıyla hükümferma oluyor
ise orada eziyet ve işkence olur.
Türkiye, ne yazık ki yakın
dönemlere kadar, 1980 darbesine kadar iktidar ilişkileri
bakımından yalın, açık, kısa bir ifadeyle, veciz
şekilde anlaşılması bakımından Bürokratik vesayet
dediğimiz bir yapı tarafından idare ediliyordu.
1946ya kadar tek parti yönetimi
vardı, 46dan sonra çok partili hayata geçtik. Çok partili hayata geçmekle
birlikte iktidar ilişkilerinde hâkim unsurlar, tayin edici, Carl
Schmittin ifadesiyle İstisnai olana karar verebilme niteliğini haiz
olan çevreler sandıktan gelenler olmadı.
Tabii, bürokratik vesayetin olduğu
bir yerde halkın rızası, yapılıp edilenlerin
şeffaf bir şekilde ortaya konulması, kamu otoritesiyle halk
arasındaki ilişkiler açık ve anlaşılır,
şeffaf bir şekilde olmaz. Orada devletin görevlileri, en alt kademede
olanlar bile kendisini halka karşı, sivil insanlara karşı
kutsal devletin dokunulamaz gücü olarak görürler. Memurin Muhakematı
Kanununda Bir memurun düğmelerine dokunmak bile altı ay cezadan
başlar diye halkın zihninde bir bilgi vardır. Kamu otoritesini
temsil eden insanlara karşı bırakın el
kaldırmayı, söz bile söylemezsin. Daha 90lı yıllarda Nokta
dergisi bir çalışma yapmıştı Kızılay
Meydanında. Oradan geçen insanlara Nokta dergisinin muhabirleri kimlik
sormuş, duvara yaslamış, arama yapmışlardı ve
insanlar itirazsız bir şekilde buna uymuşlardı. Sen
kimsin? Kimliğini göster. Neyi temsi ediyorsun? Niçin böyle bir muamele
yapıyorsun? demek insanların akıllarına bile
gelmemişti. Niçin? Çünkü öyle bir gelenekten geliyor. Eğer birisi
buyurgan bir ses tonuyla kendisine bir söz söylüyorsa, bir komut veriyorsa,
emir veriyorsa bu, kendisini sivil dünyanın, sivil insanların,
halkın üzerinde gören kutsal devletin temsilcisi olarak algıladığı
için itaat ediyor.
Bürokratik vesayetin, 80li, 90lı
yıllarda, Türkiye'nin yaşadığı modernleşme,
şehirleşme, metropolleşme, dışarıya açılma,
iktisadi zenginleşme, yeni iktisadi elitlerin ve entelektüellerin ortaya
çıkmasıyla birlikte tasfiye olduğu bir süreç yaşadık.
Esasen güç ilişkileri, değerli arkadaşlar, kendi
başına, sadece siyasal düzlemde yaşanan, olupbiten işler
değildir. Bunun temelinde toplumsal zemin vardır, oradaki kesimlerin,
oradaki elitlerin, oradaki çevrelerin güç ilişkilerinde
oynadığı rol vardır. Türkiyede de değişen,
yerleşik iktisadi elitlerin yerine gelen Anadolu aslanları diye
tarif edilen insanlardır, iktisadi elitlerin ekseni
değişmiştir. Bürokratik ve o yerleşik elitler ekseninde yer
almış, onlarla tarihî bir iktidar bloku oluşturan
okuryazarların yerine -tam tabiri budur- Anadolu çocukları
üniversiteler okuyarak, yurt dışlarına giderek master, doktora
yapmışlar, geldikleri gelenekle bağlantılı ama
aynı zamanda dünyadan da haberdar yeni entelektüeller olarak
yükselmişlerdir.
Türkiyedeki iktidar ilişkilerini
dönüştüren, Türkiyedeki toplumsal dönüşümdür. Genellikle muhalefet
çevresindeki arkadaşlar AK PARTİyi eleştirirken şu tür
sözler ediyorlar: Geldiniz, yandaş basın yarattınız,
yandaş iş adamı yarattınız, yandaşlar
oluşturdunuz. Ben bunları duyunca, doğrusu, alana ilişkin,
siyasete, iktisada, sosyolojiye dair okumalarda bir eksiklik görüyorum.
Şunun için: Marxın yaptığı değerlendirmelerden
muhakkak haberdar olan çok değerli arkadaşlar vardır
aramızda. Marx, Hegelin diyalektiğini tersine çevirmiştir,
Böylelikle maddi şartlarla siyasal ilişkiler arasında bir
bağ kurmuştu. Esasen, Marxın bu akıl yürütmesi abartı
payı bir kenara bırakılır ise siyasal ilişikleri
anlamak bakımından da önemlidir. Güç ilişkilerini tayin eden
toplumsal dinamiklerdir. AK PARTİ kendisine yandaş basın
kurmadı. AK PARTİ kendisine yandaş sermaye kurmadı. Türkiye'nin
değişen toplumsal şartlarında yükselen yeni zenginler, yeni
elitler, Anadolu aslanları denilen çevreler, yeni entelektüeller, yeni
bürokratik çevreler, ekmeğini uluslararası piyasalarda kan, ter ve
gözyaşıyla kazanan, devletin koruması altında, kuvöz
şartlarında ticaret yapmayan insanlar Türkiye'nin bu
değişimine damga vurdular ve AK PARTİ dediğimiz siyaset
de, siyasi iktidar, buradaki irade de işte bu toplumsal dönüşümün
karşılığı olarak ortaya çıktı. Yoksa,
eğer bu akıl yürütme, muhalefetin söylediği akıl yürütme
doğru olsa idi kendisine yandaşlar oluşturarak güç olmak
isteyen, kendisine yandaşlar oluşturarak ayakta kalmak isteyen bu
iktidarın darbe marifetiyle gelmiş olması gerekirdi, halkın
iradesiyle değil, halkın seçimiyle değil, halkın desteğiyle
değil bir şekilde gökten zembille inmesi lazımdı; oysaki
böyle olmadı. Dolayısıyla olupbitenleri, Türkiye'nin
dönüşümünü, AK PARTİnin burada oynadığı rolü sadece
siyasete ve iktisada ilişkin genel değerlendirmeler
bakımından değil, insan hakları, modernleşme,
medenileşme, bu konular bakımından da yerli yerine oturtmak
gerekir.
İnsan hakları konusunda
siyasetin oynayacağı rol, değerli arkadaşlar, yargıya
ilişkin düzenlemelerdir, bürokrasiye, sivil kesimlerle ilişkisi
itibarıyla, haddini ve hududunu bildiren bir siyasi iradedir. Bu irade de
keyfekeder ortaya çıkmaz, ben öyle düşündüğüm için, AK
PARTİdeki falan arkadaşım böyle düşündüğü için ortaya
çıkmaz, bu insanların düşüncelerini tayin eden, bizatihi
Türkiyeyi modernleştiren ve medenileştiren o toplumsal
dinamiklerdir. Onun temsilcisi olduğumuz için AK PARTİ, bu
şekilde, âdeta determinist bir şekilde davranmak durumundadır.
Modernleşen bir ülkede vatandaş, reşit olan insandır, kendi
hakkını ve hukukunu arayan insandır. Bugün, köyde okuma yazma bilmeyen
insanlar bile eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat
edebilmeyi biliyorlarsa, insanlar iç hukuku tüketerek uluslararası hukukta
haklarını arayabiliyorlarsa Türkiyede o reşit
vatandaşlık olgusu ortaya çıktığı içindir. Bir
ülkenin onuru da, gelişmişliği de, demokrasisi de,
özgürlüğü de bu reşit vatandaşlarda kayıtlıdır ve
Türkiye vatandaşları, geçmişle mukayese ederseniz, profili
itibarıyla daha şehirli, haklarını, hukukunu bilen, asla
kandırılmayan, asla biat geleneğiyle ilgisi olmayan insanlardır.
500 lira geliri varken pazar yerinde hangi sebzenin daha iyi olduğunu,
hangi maydanozun daha iyi olduğunu seçebilen bu okuryazar olmayan
insanlar, emin olun siyasette de hangi siyasi partinin kendi dertlerine derman
olacağını bilecek olgunluktadır. O yüzden, Türkiye
devletinin, Türkiye toplumunun istikameti insan onurunun daha yükseldiği,
hakkın ve hukukun bütün mecralarda arandığı bir
istikamettedir. Bunun kayıtlı olduğu, yazılı
olduğu yer toplumsal zemindir, bunun siyasi iradesi muhakkak muhalefetiyle
birlikte ama mihmandarı, koçbaşı ve asli rolünü oynayan AK
PARTİnin kendisidir.
İnşallah, bu konulara
ilişkin daha az konuştuğumuz, daha az
tartıştığımız, insan haklarının bizim
vatandaşlarımızın, herkesin daha onurla
yaşadığı bir Türkiye el birliğiyle kurulacaktır.
Çok teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bostancı.
Önerge sahibi olarak, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle Genel Kurula teşekkür ediyorum ön görüşmesini
yaptığımız için. Bu ön görüşmenin
yapılmış olmasını da bu araştırma
önergesinin kabul edilmesine bir kaide olarak kabul ediyorum öncelikle yani
Meclis ilk defa bir araştırma önergesini kabul etsin ve gerçekten de
bu sorunun üzerinde konuşalım.
Biraz önce Sayın Bakanı
dinledim, Sayın Hocamızı dinledim ama inanın bizi
dinleyenler, insan hakları savunucuları her iki konuşma
bakımından da şunu söylerler: Bu her iki konuşma da
cezasızlığı meşrulaştıran
konuşmalardı, cezasızlığı
meşrulaştıran konuşmalardı. Biz, burada
İşkenceye ve işkence yapanlara karşı nasıl
önlemler alırız ve bunu nasıl en aza indiririz? diye bir araştırma
önergesi verdik fakat yapılan her iki konuşma da maalesef
meşrulaştırmıştır ve cesaretlendirmiştir.
Sayın Bakan İnsan
hakları ihlali bizim dönemimizde olmamıştır, demiyorum ama
en aza inmiştir, biz buna irade ortaya koyduk. demiştir. Ben, burada
birçok milletvekilinin de üyesi ve kurucusu olmakla övündüğü, benim de
çalışmalarını takdirle izlediğim, çok yakın
arkadaşlarımın içinde olduğu MAZLUMDERin 2011
rakamlarından sayı vermek istiyorum çünkü biliyorum ki artık o Derneğin
raporlarını sizler de okumuyorsunuz, o nedenle burada okuyayım,
kayıtlara geçsin, belki biraz kendinize gelirsiniz.
2011 yılı İnsan
Hakları Raporu karanlık bir tabloyu ortaya koydu. Rapora göre 2011
yılında faili meçhul cinayetlerden 158, işkencede 47, bombalama
ve mayınlar sonucu 259, töre cinayetlerinde 18 kişi
yaşamını yitirdi. Aynı yıl 34.947 kişi de
gözaltına alındı.
Bu, biraz evvel Hocamın
dediği 1950lerde, 60larda, 70lerde, 80lerde, 90larda değil, 2011
MAZLUMDER Raporu değerli arkadaşlar. Ben raporu okuyorum, bugüne
kadar da bir bakanınız kalkıp buna bir cevap vermedi, Bunlar
yanlıştır. demedi, Eksiktir. demedi, o nedenle
doğruluğunu kabul ediyorum. Diğer insan hakları
kuruluşlarının raporlarını da bir tarafa
bırakıyorum, İnsan Hakları Vakfının çok
değerli raporları var, İnsan Hakları Derneğinin çok
değerli raporları var, Türk Tabipleri Birliğinin çok
değerli raporları var, bu konuda yazılmış
raporları var, o raporlara da bakmanızı isterim.
Biz bu araştırma önergesini
de İzmirde meydana gelen olaydan sonra verdik, doğrudur. Ama biraz
önce ifade etmiştim, Meclis Araştırma Merkezine Temmuz 2011
tarihinde araştırma yaptırdım. Araştırmanın
başlığı da şu: İşkence ve Eziyet Suçu ile
Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçunun
Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi. Temmuz 2011
yılında yaptırdım. Ardından Adalet Bakanına soru
sordum, 4 Ağustos 2011 tarihinde sormuşum soruyu. Kapsamlı bir
önerge. Kaç sayfa? Yedi sayfa. Sayın Bakan da 23/12/2011 tarihinde buna
cevap vermiş, kapsamlı bir cevap vermiş. Değerli
arkadaşlar, bu rakamları da Bakanın verdiği cevaplardan ve
Araştırma Merkezinin yaptığı araştırmadan
aldım. Güneş balçıkla sıvanmaz! İşkence
Türkiyede bir idari pratik olarak devam ediyor, sadece üstü örtülüyor. Bunun
bilinmesini isterim.
2004te, 2005te, 2006da Diyarbakır
Barosunun Başkanıydım. Tedbirler nedeniyle yapılan
seminerlerde bu işin uzmanlarının güvenlik görevlilerine
verdiği dersler arasında Kendinizi nasıl
kurtarırsınız? dersleri vardı ve o dersler içerisinde de
şunu ifade ediyorlardı: Tutarsınız bir tutanak, böylece
izleri falan filan göz ardı edersiniz. Böylece işkenceyi
gizlemiş olursunuz. Yoksa
Bakın değerli
arkadaşlar, rakamlar burada var. Ben bu rakamları
Bakanlığın verdiği sayılardan aldım. Sadece geçen
yıl 24.938 tane dava açılmış. Sanık sayısını
bilemiyorum bu davalardaki. Bu davalar şu polise karşı direnme
davası, güvenlik görevlilerine karşı direnme davası. 24
bin dava sayısıdır, bunun içerisinde belki 50 bin-60 bin
yurttaşımız var. Eğer İşkence yoktur. diyorsanız,
o zaman, gelin tersini yapalım, ben önergemi geri çekerim. Güvenlik
görevlileri eziyet ve işkence görüyor yurttaşlarımızdan! Bu
kadar çok mağdur oluyorlar, bu kadar çok onlara karşı direnme
var! Bunu araştıralım. Niye yurttaşlarımız
polise karşı direniyor? Eğer polislerimiz, ondan sonra güvenlik
görevlilerimiz meşru bir şekilde görev yapıyorlarsa, hukuka
uygun bir şekilde görev yapıyorlarsa ne oldu da Türkiye Cumhuriyeti
devletinin yurttaşları güvenlik görevlilerine karşı bu
kadar direniyorlar ve hakaret ediyorlar? Bu da çözmemiz gereken bir sorundur.
Eğer işkence yoksa bu sorun vardır, bunu
araştıralım.
İşkence demek size zor
geliyor, İşkence vardır. demek size zor geliyor. Buna
zamanınız yok, Bakan öyle ifade etti, Bu Meclisi işte yasa
yaparak çalıştıralım ama bu tür komisyonlarla meşgul
etmeyelim. Her milletvekilinin çok değerli işi var burada yapacak,
işkence gibi konularla bu Meclis ilgilenmesin. Zaten, biz yasama
organı olarak yasalarımızı yapmışız, onlara
göndermişiz. böyle ifade etti.
Peki, bu Meclis işkenceyi
araştırmayacaksa, faili meçhul cinayetleri
araştırmayacaksa, bunları ortaya çıkarmayacaksa kim yapacak
bunu? Sadece yargının mı görevi? Sadece yürütme
organının mı görevi? Biz, Meclis olarak, yasama organı
olarak yürütmeye, yargıya yol gösterici, uygulamada ortaya çıkan
aksaklıkları ortaya çıkaracak önerilerde bulunamaz
mıyız? Bundan niye kaçıyoruz? Hepimizin ne işi var?
Değerli arkadaşlar, ne
işimiz var? 8-9 arkadaşımız görev alır, raporunu sunar
ve o rapordan sonra da gerekirse yasa çıkartırız gerekirse de
yürütme organı gerekli tedbirleri alır ama bundan kaçıyorsunuz,
işkenceyi ortadan kaldırmaktan kaçıyorsunuz.
Bakın, değerli
arkadaşlar, bunu okudum. Bundan belki tam on beş-yirmi tane
araştırma önergesi çıkar değerli arkadaşlar. Thomas
Hammarbergin 10 Ocak tarihli raporu, değerli arkadaşlar. On tane,
yirmi tane araştırma önergesi bundan çıkar. Şimdi Bu
Thomas Hammarberg kimdir? diyeceksiniz; insan hakları komiseri.
Cumhuriyet Halk Partisini denetlemeye
gelmedi, Barış ve Demokrasi Partisini denetlemeye gelmedi, Milliyetçi
Hareket Partisini denetlemeye gelmedi; sizin Hükûmetinizi denetlemeye geldi,
uygulamayı denetlemeye geldi. Bu rapor bizim için
yazılmamış, bu otuz sayfa rapor bizim için yazılmamış.
Buradaki tespitler, olumlu öneriler, pozitif öneriler, negatif öneriler bizim
için yazılmamış; aynı zamanda sizler için
yazılmış, yasama organı için yazılmış.
Dolayısıyla, gelin, önergeyi
kabul edin, beraber çalışalım burada. Ayrıca, işkence
yapanlara karşı da yasama organının aktif tutumunu ortaya
koyalım, bundan kaçınmaya gerek yok.
Son olarak, buna da ben Evet. diyeceğinizi kabul ediyorum,
diğer konuya geçiyorum. MİT'le ilgili, geçen gün uyarımı
yaptım değerli arkadaşlar. Her şeyin arkasından
dolanmaya çalışıyorsunuz; hukuk devletinin arkasından
dolanmaya çalışıyorsunuz, yasaların arkasından
dolanmaya çalışıyorsunuz ama bu dolanma, bir gün gelir sizi
yakalar. Hukuken ve siyaseten yanlış yapıyorsunuz.
Bakın,
kimsenin aklına gelmez çünkü sizler, birçoğunuz sıkıyönetim
mahkemelerinde bulunmadınız, avukatlık da yapmadınız
oralarda; özel yetkili mahkemelerde bulunmadınız, avukatlık da
yapmadınız; devlet güvenlik mahkemelerinde bulunmadınız,
avukatlık da yapmadınız, o yüzden bilmezsiniz o
mantığın nasıl çalıştığını. O
yüzden, bugün için şaşkınlık içerisindesiniz ama yarın
öbür gün başka bir şaşkınlık daha
yaşamayasınız diye ben Ceza Yasasının 283üncü
maddesini bir kez daha okuyorum. Diyebilirsiniz ki: Bu madde onun için
olmamış, bunun için konmamış. Ama okuyorum, kayıtlara
geçsin.
Madde 283 Suç işleyen bir
kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün
infazından kurtulması için imkân sağlayan kimse... Yani
Sayın Recep Özel, yani komisyon üyeleri, yani yarın öbür gün burada
yasayı çıkartacak, Evet. diyecek üyeler. Bu onların
akıllarına gelir. O nedenle, tek kişiye özgü, olaya özgü yasa
çıkartmayalım. Bu sorunun arkasındaki nedenler neyse beraber
araştıralım. Bu Mecliste uzlaşma yakalayabiliriz.
Uzlaşmadan kaçan muhalefet değil, muhalefet partileri değil,
Cumhuriyet Halk Partisi değil; uzlaşmadan kaçan, Türkiye'nin temel
sorunlarını halının altına süpüren artık
sizsiniz. On yıldır iktidarsınız, usta oldunuz; evet, usta
oldunuz: Hukukun üstünlüğünü ihlal etmede usta oldunuz, insan hakları
ihlallerinde usta oldunuz, özel yaşama müdahalede usta oldunuz. Bu
ustalığınızı, gelin, yeniden Türkiyeyi hukuk devleti
yapmada, beraber çalışmada gösterelim. Eğer bunu
başarabilirsek 24üncü Dönem gerçek işlevini yapmış
demektir.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Tanrıkulu.
Meclis araştırması
önergesi üzerindeki ön görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusunda
oylarınıza başvuracağım: Meclis
araştırması açılmasını kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Şimdi İç Tüzük 60a göre
sisteme girmiş sadece 5 tane sayın milletvekilimize söz
vereceğim.
Buyurunuz Sayın Bayraktutan
IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Artvinin Cerattepe mevkisi ve Genya
Dağındaki madencilik faaliyetinin mahkeme kararıyla
durdurulmasına rağmen yasal mevzuata aykırı olarak yeniden
ihaleye çıkarıldığına ve bu ihalenin bir an önce
durdurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artvinimizin hemen üzerinde bulunan
Cerattepe mevki ve bu alana bitişik Genya Dağını da içine
alan iki ruhsat alanında yapılmak istenilen madencilik faaliyetiyle
alakalı olarak Rize İdare Mahkemesi 2008 yılında durma
kararı vermiştir. Bu mahkemenin vermiş olduğu karar göz
ardı edilmiş ve önümüzdeki dönem itibarıyla yani yarın
Maden İşleri Genel Müdürlüğü saat bir buçukta bu yeri tekrar
ihaleye çıkartmak istemektedir. İhale şartnamesi incelendiğinde
görülecektir ki çok kötü kokular gelmektedir bu ihaleden. Sayın
Bakanı uyarmaya çalıştım, bazı şeyler söyledim.
Muhtemelen bu ihalenin sonucunda bir yargı süreci, belki -korkarım
ki- bir Yüce Divan süreci de başlayacaktır. Bu ihale şartnamesi
açıkça bir firmayı tarif etmektedir yani rengini, cinsini, şirketini,
yerini tarif etmektedir. Bu nedenle Mecliste bunun tutanaklara geçmesini talep
ediyorum ve Sayın Bakanı buradan uyarıyorum: Yarın
yapılacak olan bu ihaleyi lütfen durdurun. Artvinin tepesinde
çıkartılmak istenen maden faaliyetiyle yapılmak istenen bu ihale
her şeyden öte ihale mevzuatına, yasal mevzuata
aykırıdır. İhalenin bir an önce durdurulmasını
talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bayraktutan.
Sayın Ağbaba
7.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Malatyanın Darende ilçesine bağlı Çukurkaya köyünde meydana
gelen depremde can kaybı olmadığına ancak Malatyanın
olası bir depreme hazırlıklı olmadığına,
devlet kurumlarının şimdiden tedbir alması gerektiğine
ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, bugün Malatyada Darende Çukurkaya köyü merkezde 4,7
büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremde can kaybı
olmaması hepimizi sevindirmiştir. Kullanılmayan bir evin
yıkıldığının, çok sayıda evde de çatlaklar
oluştuğunun duyumunu aldık.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde
en hareketli faylardan biri olan Doğu Anadolu fayı üzerinde yer alan
Malatyada geçmiş yıllarda da depremler nedeniyle büyük can
kayıpları yaşanmıştır. Van depremi akıllarda
tazeliğini korurken, Vanlı depremzedeler hâlâ mağdurken
Malatyada yaşanılan deprem hepimizi tedirgin etmiştir. Malatya
da tıpkı diğer şehirlerimizin olduğu gibi depreme
hazırlıklı değildir. Türkiyede hangi binaların
depreme dayanıklı, hangilerinin dayanıksız olduğu
bilinmemektedir. Yapılan araştırmalara göre, Malatyadaki
binaların yüzde 70inin olası büyük depremde
yıkılacağı belirtilmektedir.
Bu nedenle, Malatya merkez ilçe ve
köylerinde bina envanteri çıkarılmalı, hakça bir kentsel
dönüşüm uygulanmalıdır. Devlet kurumlarının olası
bir depremde Malatyadaki can kayıplarını önlemek için
şimdiden tedbir alması gerekmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
Sayın Moroğlu
8.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlunun,
Genel Kurul salonundaki gürültü ve hareketten dolayı Meclis
çalışmalarından yeterince verim
alınamadığına ilişkin açıklaması
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir)
Sayın Başkan, biraz yüksek sesle konuşacağım, belki
Meclisin gürültüsü kesilir.
Baştan beri bu Meclisin
gürültüsünden çalışma verimliliğimizin yeterince
yapılamadığını düşünüyorum. Bu Meclisi hepimiz
oluşturuyoruz ve hepimiz konuşurken, lütfen, bütün milletvekili
arkadaşlarım, özellikle de bakanlar, özellikle belli, önemli
konuların görüşülmesinde söz söyleyip ayrılmamalarını
Çünkü bir polemiğe giriliyor, bakanların biri gidiyor, biri geliyor
ve hangisiyle muhatap olduğumuzu, hangisinin bize cevap vereceğini
bilemiyoruz. Milletvekili arkadaşlarımın da bundan sonra
görüşmelerde, ya konuşulanları dinlemelerini ya da
dinlemiyorlarsa çıkıp dışarıda sohbet etmelerini
saygıyla bütün Meclisten rica ediyorum.
Size de bu önerimi iletiyorum. Sağ
olun.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Moroğlu.
Sayın Halaman
9.- Adana Milletvekili Ali Halamanın,
Adananın Kozan ilçesinde Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı bir
yurdun ihalesinin ne zaman yapılacağına ilişkin
açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben sorumu Gençlik ve Spor
Bakanına sormak istiyordum. Zannedersem, kuliste oturuyor. Bir bakana da
soru sorduğumuzda Ben o bakana söyleyeyim, size yazılı cevap
versin. diyor.
Ben, bugün bu Mecliste, sürekli özel,
kişiye özel kanunların görüşüldüğünü düşünüyorum.
Ben toplumsal bir sorunu yani
Adananın Kozan ilçesinde Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı bir
yurdun ne zaman ihalesinin yapılacağını, ne zaman
programının ortaya konacağını Sayın
Bakanımızdan sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Sayın Güven
10.- İzmir Milletvekili Hülya Güvenin,
İzmirde karakolda elleri bağlı olarak dayak yediği ve
işkenceye maruz kalan Fevziye Cengizin mahkemesinde görevsizlik
kararı verildiğine ilişkin açıklaması
HÜLYA GÜVEN (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepimiz
biliyoruz ki Fevziye Cengiz İzmirde, karakolda elleri bağlı
olarak dayak yemiş ve işkenceye maruz kalmıştır.
Fevziye Cengizin 15 Şubatta yani iki gün önce yapılan mahkemesinde
hâkim yeterli işkence delili olmadığı gerekçesiyle
görevsizlik kararı vermiş, dosyayı
ağır cezaya değil adi suçlarla ilgilenen asliye ceza mahkemesine
yönlendirmiştir.
Ben
burada sormak istiyorum: Bu olay işkence değil midir? Sayın
Bakanımız az önce insan hakları ihlallerinden bahsetmişti.
Bu olay da bir insan hakları ihlali değil midir?
Bakanlarımız bundan sonra ne yapacaklardır? Söylemleri ve
uygulamaları farklı olan bir hükûmet değil, aynı olan bir
hükûmet istiyoruz.
Teşekkür
ediyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Güven.
Son
olarak Sayın Yılmaza söz veriyorum.
11.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair
tasarının acilen Meclise gelmesi gerektiğine, ne zaman
geleceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de buradayken ben
kendisine bir soru yöneltmek istiyorum. Eğer uygun görürse,
cevaplayabilirse çok memnun olurum.
BAŞKAN
Sayın Milletvekilimiz, bu soru-cevap değil, İç Tüzükün
60ına göre olan bir söz talebi.
Buyurunuz.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Biliyorum, biliyorum efendim ama Fatma Şahini
her zaman göremiyoruz, Sayın Bakan burada.
Mümkün
olursa kendisinden bu konuyu öğrenmek istiyorum. Kadına yönelik
şiddetin önlenmesine dair tasarı ne zaman Meclise gelecek? Çünkü son
dönemlerde hepimiz biliyoruz kadına yönelik şiddet çok arttı ve
çok sayıda kadın cinayeti olmaya başladı. Bu konuda acilen
önlemlerin alınması gerekiyor. Sayın Fatma Şahinin bu
konuda ben çaba sarf ettiğini görüyorum ama aciliyetle bu
tasarının Meclise gelmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Bakan da bu konuda bir açıklama yapabilirse çok teşekkür
ederim.
Sağ
olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.11
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.23
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon
ve Başkanlık Temsilcisi? Yok
Ertelenmiştir.
2nci sıraya
alınan, Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.-
Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343)
(S. Sayısı: 164)(x)
BAŞKAN Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 164
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel tarafından verilen MİT
Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifinin
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün burada, hep beraber
bağırdığımız 12 Eylül 1980 darbesinden sonra
oluşturulan Anayasanın 17nci maddesiyle güvence altına
alınan yaşama hakkını ilgilendiren ve demokratik hukuk
devleti ilkesinden sapıldığını gösteren bir kanun
teklifini görüşüyoruz. Belki bu kanun teklifi bir maddeden ibaret ama bu
kanun teklifinin içerdiği anlam, sonuçları çok ciddidir, çok büyük
olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
hepimiz biliyoruz ki geçen hafta İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza
Mahkemesi Savcısı tarafından MİT Müsteşarı
Sayın Hakan Fidan ve eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski
MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve 2 MİT
mensubu hakkında soruşturma açıldığı bunların
ifadeye çağırılması üzerine anlaşılmış
ve hemen Hükûmet ve Hükûmet yanlıları, AKP yanlıları
ayaklanmıştır. Sanki Türkiye'de ilk defa bir MİT mensubunun
ifadesi alınıyormuş gibi ortalığı toz dumana
katmışlardır. Önce bu soruşturmayı açan,
başlatan, yürüten savcının kararında değişiklik
yapılmak üzere her türlü baskı uygulanmış ama kararında değişiklik
olmayınca cuma günü saat 17.00 sıralarında söz konusu bu teklif
apar topar hazırlatılarak -acemice ve panik hâlinde, mevcut zordan
kurtulma anlayışıyla hazırlanmış- bugüne kadar
görülmediği bir şekilde Meclis Başkanlığına
sunulmuş ve daha Meclis Başkanlığındayken Adalet
Komisyonuna, telefonla, kanunun yolda olduğu ve gündem
oluşturulması ve Komisyon üyelerine dağıtılması
söyleniliyor ve bu kanun teklifi, cuma günü saat 18.00den sonra Komisyon
üyelerine elektronik posta adresiyle gönderiliyor.
Değerli arkadaşlarım,
salı günü bu kanun teklifini enine boyuna Komisyonda konuştuk,
eleştirilerimizi dile getirdik.
Şimdi, öncelikle söylemek
istediğim konu şudur, demokrasiler şu sorunun
yanıtını vermek zorundadır: Demokrasilerde terörle mücadele
etmek için hukuk devletinden sapılmak gerekiyor mu? Ya da devletin legal
örgütleri dışında illegal bir örgütlenmeye gidecek
kanalları açmak gerekiyor mu?
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasasında
yazıldığı üzere -Anayasanın 2nci maddesinde
yazıldığı üzere- gerçekten demokratik bir hukuk devleti ise
o zaman terörle mücadelede de, başka konularda da bu ilkeye uymak durumundadır,
hukuk devleti ilkesine herkes sarılmak durumundadır.
Aslında, gazetelere
bakıyorum, bu teklifin mimarının Sayın Recep Özel
olduğu söyleniyor, bu teklifin mimarı aslında Sayın
Başbakan.
Şimdi ben tüm heyetinize
soruyorum, tüm Türkiyeye soruyorum: Eğer, İstanbul Özel Yetkili
Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı bu kişileri ifadeye
çağırmasaydı ve ifadeye
çağrılmasıyla bunlar hakkında soruşturma
açıldığı öğrenilmeseydi, bu kanun teklifi bu Meclise
gelecek miydi değerli arkadaşlarım? Çıkıp, önce bunun sorgusunu
objektif olarak vermek durumundayız.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
teklifi geldikten sonra, bakıyorum, Hükûmetten hemen isyanlar
başladı, bağırmalar çağırmalar başladı
ve Sayın Bekir Bozdağ hemen demeçler verdi Özel yetkili ağır
ceza mahkemesi kanun metnini yanlış yorumlamıştır.
dedi.
Değerli arkadaşlarım,
konu nedir? Mevcut MİT Kanununun 26ncı maddesine göre, MİT
mensuplarının görevlerinin niteliğinden doğan ya da görevi
ifa ederken işledikleri suçlardan dolayı soruşturulmaları
Başbakanın iznine tabidir. Şimdi, Sayın Bozdağ ve
Hükûmet yetkilileri buna dayanarak, özel yetkili mahkemenin soruşturma
açabilmesi için Başbakandan izin alınması gerektiğini
savundular. Bu düşüncenin yanlış ya da doğruluğunu bir
kenara bırakıyorum, bunu tartışabiliriz, bu bir
düşüncedir. Ama değerli arkadaşlarım, ilk defa MİT
mensuplarının ifadesi alınmıyor.
Daha önce, isimsiz ve imzasız bir
mektupla başlatılan İrtica İle Mücadele Eylem Planı
çerçevesinde, MİTin İstanbul Bölge Başkan
Yardımcısı sanık sıfatıyla ifade verdi ve
sanık olarak yargılanmakta. Sayın Bozdağ ve Hükûmete sormak
lazım: Bu kişi MİT mensubu değil miydi? Bu kişinin
aynı mahkeme tarafından ifadesi alınırken, sanık
yapılırken bu MİT Kanununun 26ncı maddesi yok muydu? Niye
o zaman çıkıp bağırmadınız?
Devam ediyorum arkadaşlar:
Erzincanda 2009 yılında, bundan daha iki yıl önce, Erzurum Özel
Yetkili Mahkeme Savcısı Osman Şanal, Erzincan MİT Şube
Başkanı Sadri Barkın İnceyle MİT mensubu
Kıvılcım Üsteli 4 Aralık 2009 günü gözaltına
aldı, hem de çatışmaya varan bir boyutta, gergin olaylar içinde
gözaltına aldı. 7 Aralık 2009da tutukladı arkadaşlar,
tutukladı. Yani ifade almaya çağırmadı, bunlarda
olduğu gibi ifadeye davet etmedi. Gittiler, orayı bastılar,
MİTi ve bu kişileri gözaltına aldılar. O zaman MİT
Kanununun 26ncı maddesi yok muydu? Bekir Bozdağ o dönem AKP Grup
Başkan Vekiliydi, aklın neredeydi Sayın Bakan, niye o zaman
söylemedin? Niye o zaman Başbakanın izni gerekiyor. demedin?
Devam ediyoruz arkadaşlar:
MİT Asya Bölge Başmüşaviri Kaşif Kozinoğlu 9 Mart 2011
günü Afganistandan Türkiyeye döndü. Bir gün sonra Oda TV davasında
tutuklandı ve sanık sıfatıyla o davada
yargılanıyor ve değerli arkadaşlarım, bu kişi,
biliyorsunuz, Silivri zindanlarında öldü. Öldü mü öldürüldü mü, onu da
bilmiyoruz. Peki, Kaşif Kozinoğlu MİT mensubu değil miydi?
Kaşif Kozinoğlu yargılanırken bu 26ncı madde yok
muydu? Hâlen şimdi İstanbulda şike operasyonu kapsamında
İstanbul MİT Bölge Başkanı şüpheli olarak, sanık
olarak yargılanmaktadır değerli arkadaşlarım.
Sevgili milletvekilleri, hukukta çifte
standart olmaz. Burada sormak gerekiyor, gerçekten bütün bu kanunsuzluklar
olurken bu özel yetkili mahkemeler acaba yorumda hata yapmadı mı? Bu
özel yetkili mahkemeler Ergenekon, Oda TV, Balyoz davalarında, KCK davalarında,
Hükûmetin sempatiyle baktığı davalarda hukuk
dışı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarına aykırı kararlar verirken acaba yasalarda yorum
hatası yapmamışlar mıydı? Şimdi mi yorum
hatası yaptılar? Bunları Hükûmetin yanıtlaması
gerekiyor ama demokrasi adına bu tartışmalardan çıkan
olumlu bir sonuç vardır, o da şudur: Bu tartışmaların
altında Fethullah Gülen-Erdoğan çatışması var
mıdır, yok mudur? Bu beni ilgilendirmiyor, gazeteler hep bu konunun
üstünde duruyor. Ya da bu çatışmanın şifresi yargı-MİT
çatışması mıdır? Bu da ilgilendirmiyor. Hukukçu olarak
beni ilgilendiren, bu tartışmalardan çıkan bir olay vardır,
o da haksızlıkların ve hukuksuzlukların üretim merkezi hâline
gelmiş özel yetkili mahkemelerin gerçekten hoyratça, kaba, hukuk
tanımaz uygulamalarının artık iktidar çevrelerini
rahatsız ettiğidir yani bumerang etkisiyle de olsa iktidar artık
aklını başına toplamalıdır, Sayın Adalet
Bakanının geçmişte bir yerde söylediği gibi, olayları
tek tek tartışmak yerine kökünden çözmelidir. Nedir kökünden çözmek?
Bu olayların ana merkezini oluşturan özel yetkili mahkemeleri
kaldırmaktır değerli arkadaşlarım.
Sayın Bakan bir
konuşmasında -sorulduğu zaman- aynen şunu söylüyor:
Konuları tek tek tartışamayız. Eğer bugün bunu
tartışırsak yarın başka bir konuyu tartışmak
zorunda kalırız.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı
sıfatıyla Ergenekon ve KCK davalarında ve diğer davalarda
Herkes yaptığının hesabını verecek. diyor ve
burada Bütün kurumlar hesap verebilir olmalıdır. diyor, Kurumlar
denetlenebilir olmalıdır. diyor.
O zaman Bülent Arınça sormak
lazım: Gerçekten, İstanbul özel yetkili ağır ceza mahkemesi
savcısının Ceza Muhakemesi Kanununun 250nci maddesindeki
suçlar nedeniyle başlatmış olduğu soruşturmadan bu
kişileri apar topar kurtarmanın, kurtarmaya çalışmanın
amacı nedir? Bunları niye hesap verebilir olmaktan
çıkartıyorsunuz?
Bugün getirilen bu kanun teklifi çok
masum bir kanun teklifi değildir değerli milletvekilleri. Bu kanun
teklifiyle, aslında, mevcut MİT Kanununda MİT mensuplarına
dokunulmazlık tanındığı gibi Başbakanın özel
bir görevle görevi ifa etmek üzere görevlendireceği kişilere de bir
ayrıcalık, dokunulmazlık tanımlanıyor.
Şimdi söyledik yani bu kanun
teklifi o kadar acemice hazırlanmış ki hazırlayan, teklifi
veren arkadaşımın bu teklifi hazırladığına
ben inanmıyorum zaten; kendisine saygı duyuyorum çünkü bir hukukçu bu
kanun teklifini hazırlamaz, o kadar acemice hazırlanmış ki
Şimdi, önce, bakın, bu kanun
teklifi verildi. Bu kanun teklifi nasıl geldi? Şöyle: MİT
mensuplarının veya Başbakan tarafından özel bir görevi ifa
etmek üzere görevlendirilenlerin
Yani iki grup, özel grup Başbakan
tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilenler
Nedir bu
özel görev? Bilen yok. Peki, kimler görevlendirilecek? Mesela, bu kapsamda
terör örgütünün liderini Sayın Başbakan görevlendirebilir mi?
Komisyonda arkadaşlar dedi ki: Canım öyle şey mi olur? Yani
koskocaman Başbakan bunu yapar mı? E peki ben size soruyorum: Bu
ülkede sizin atadığınız, kuvvet komutanı
yaptığınız, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
başına getirdiğiniz, Genelkurmay Başkanı
yaptığınız İlker Başbuğ bugün terör örgütü
kurmak ve yönetmek suçlamasıyla yargılanıyor, hapishanede ve bu
kişi, iddianamede Türk Silahlı Kuvvetleri içine
sızmış Ergenekoncu olmakla suçlanıyor. E peki
Başbakan niye yapmasın? Yani Başbakanın güvenilirliği
nereden kaynaklanıyor? Yani arkadaşlar, bir hukuk devletinde
kişilerin yarattığı bir güvence olabilir mi?
Dolayısıyla, bu olaylara
baktığımızda insanların güvencesini bir Başbakana
bağlayamazsınız. Başbakanın özel görevlendirdiği
kişiler. Pekâlâ, bana göre, bir
terör örgütünün yöneticisini görevlendirebilir. Niçin görevlendirebilir? O da
belli değil: Özel bir görevi ifa etmek üzere. Arkadaşlar,
Anayasamız açık, Anayasanın 6ncı maddesinde Hiçbir
kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet
yetkisini kullanamaz. Şimdi, Sayın Başbakanın hangi
görevleri yapacağı, Anayasada ve yasalarda bellidir. Şimdi öyle
bir şey düşünün ki, bir görevi ifa etmek üzere herhangi bir
kişiye Sayın Başbakan, örneğin, ana muhalefet partisine
suikast yaptırabilir, örneğin Cumhurbaşkanına suikast
yaptırabilir ya da Cumhurbaşkanına veya ana muhalefet partisine
suikast yapan bir kişi, Ben Başbakanın özel görevlendirmesiyle
bu görevi yaptım. diyebilir. Buna engel yok. E canım Başbakan
yapmaz.
Şimdi, aldığım
habere göre AKP Grubu bir önerge verecekmiş. Bu özel görevlendirilenleri
kamu görevlisi olmakla sınırlayacakmış. E arkadaşlar
bu kanun teklifinin acemice hazırlandığının somut
göstergesidir bu. Yine Adalet Komisyonunda getirildi denildi ki, Bu kanun teklifi
geçmişe de uygulanır. Değerli arkadaşlarım.,
şimdi bakın Anayasanın 2nci maddesi hukuk devletidir. Bu kanun
teklifi Anayasanın 2nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine
aykırıdır, bu kanun teklifi Anayasada yazan kuvvetler
ayrılığı ilkesine aykırıdır, bu kanun
teklifi Anayasanın 137nci maddesindeki kanunsuz emre
aykırıdır. Hiç kimse, ister Başbakan ister
Cumhurbaşkanı, konusu suç olan bir konuda emir veremez. (CHP
sıralarından alkışlar) Şimdi, Sayın Başbakan
neyin emrini verecek? Hangi özel görevi ifa etmenin emrini verecek? Yani bu
ülkede devletin legal kurumları görevlerini ifa edemiyor da, Sayın
Başbakana bağlı olan legal organlar, Millî İstihbarat
Teşkilatı görevini ifa edemiyor da bir de Sayın
Başbakanın özel görevlendirmesine ihtiyaç mı duyuluyor? Buna
Sayın Başbakan neden ihtiyaç duyuyor? Biz şunu
söylediğimizde, Siz Sayın Başbakana devlet içerisinde kendi
özel örgütünü kurma yetkisi veriyorsunuz. dediğimizde
arkadaşlarımız kırılıyor. Eğer
arkadaşlar, siz gerçekten Başbakana, devletin legal örgütlenmesi
dışında başka bir örgütlenmenin içinde olmasını
istemiyorsanız böyle bir kanun teklifi, yetkiyi vermezsiniz.
Ben Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekiliyim. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olsaydı,
Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Başbakan olsaydı
ona bu yetkiyi veren bir kanuna bir hukukçu olarak evet demeyi içime
sindiremezdim değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sevgili arkadaşlarım,
değerli milletvekillerim; şimdi, Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakan, gerçekten Türkiyede neler oluyor? Bunu ben size Komisyonda
sordum, yanıt vermediniz. Türkiyeyi kim yönetiyor? Bakın,
Uluderede istihbaratı kim verdi? dedik. Genelkurmay açıklama
yaptı: Biz istihbarat aldık ve bu istihbaratı
değerlendirdik, buna göre operasyon yaptık. dedi. MİT
açıklama yaptı: Biz istihbarat vermedik. dedi. Sayın Bakan,
sayın arkadaşlarım; MİTin istihbarat vermediğini
varsaydığımıza göre Uludere olayındaki
istihbaratı kim vermiştir ya da MİT bu konuda gerçekleri
saptırmakta mıdır? Ülkelerin tarihlerine
baktığımızda, bizim kendi tarihimize
baktığımızda, istihbarat örgütlerinin bizzat terör
olaylarını örgütlediğini, yönettiğini biliriz. Türkiyede
12 Eylül öncesinde, hatta 12 Eylül sonrasında kimi toplumsal felaketlerin
istihbarat teşkilatları tarafından, CIAyle, MİTle iş
birliği tarafından düzenlendiği konusunda bu toplumdaki
kuşkular hâlen giderilememiştir. İtalyada Gladio
yargılaması vardır ve oradaki olaydan sonra, en son
Başbakan çıkıp açıklama yapmak zorunda
kalmıştır bu olayın İtalyan istihbarat örgütü
tarafından yapıldığı konusunda.
Şimdi, ben Sayın Bakana
soruyorum: Türkiyeyi kim yönetiyor? diyorum. Bugüne kadar, KCK ya da başka
örgütlerin yaptığını bildiğimiz, en azından bizim
öyle sandığımız olayların kaç tanesi MİT
tarafından ya da illegal örgütler tarafından
yapılmıştır? Bakan çıkıp açıklamak
zorundadır. Bakan demeç verdi: Suç işlenmezse, örgüte
sızılmazsa bu işler olmaz.mış! Arkadaşlar, MİTin ülkenin
milletiyle, ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü parçalamak gibi bir görevi mi
var? MİTin görevi kanunda yazılı. Yine ben soruyorum Sayın
Bakana: Yakalananların bin tanesinin MİT mensubu olduğu
söyleniyor. Ya arkadaşlar, çok vahim bir şey. Yani KCK operasyonunda
yakalananların bin tanesi diyorlar ki MİT mensubu. Eğer
öyleyse o zaman, Sayın Bakan, MİT KCKyi ele geçirmiş midir?
Yani KCK MİTin bir yan kuruluşu hâline mi gelmiştir? KCKnin
yürütme kurulunda kaç tane MİT mensubu vardır? Ya da bölge
sorumlularının kaç tanesi MİT mensubudur Sayın Bakan?
Bunları çıkıp açıklamak zorundasınız. Siz bu iktidarda,
özellikle Susurluk sürecindeki birtakım gayrihukuki kanun ve emirlerden
dolayı yapılan uygulamaları Ergenekon davasında sorgulatmak
iddiasını savunan bir Hükûmetsiniz. Şimdi, Başbakana böyle,
sınırsız, ne idüğü belirsiz bir yetki, ne idüğü
belirsiz insanlara vermek suretiyle, yeni illegal bir örgütlenme
yaratacağınızın, Türkiyede yeni yeni faili meçhul
bırakılan siyasi cinayetleri
başlatacağınızın farkında mısınız?
Yani bir zamanların Başbakanının söylediği
Kurşun atan da devlet için, yiyen de, şereftir. dönemini mi
başlatmak istiyorsunuz?
Arkadaşlar, bu kanun teklifi soruşturulmakta
olan somut bir olaya özgü bir kanun teklifidir. Yani kişiye özel
olmanın ötesinde olaya özeldir, somut bir olaya özeldir. Yani yapılan
soruşturmanın elinden belirli kişileri kurtarmaya yöneliktir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü toparlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
soruşturmayı
bertaraf etmeye yöneliktir. Bu, yasama organındaki çoğunluğun
parmak sayısını dayatarak yargıyı yok
saymasıdır. Dolayısıyla, bu yönüyle özellikle Anayasanın
138inci maddesine çok açıkça aykırıdır. Gerçekten bu
ülkede demokrasiyi savunuyorsanız, hukuku savunuyorsanız o zaman
yapılacak bir tek iş vardır, özel yetkili mahkemeleri
kaldırmak, hoyratça, kaba, hukuk tanımaz uygulamalara son verdirmek,
herkesin ama herkesin normal adliye mahkemelerinde soruşturulması ve
aklanması olanağının tanınmasıdır.
Şimdi, ben, AKP Grubuna sorarak sözlerimi bitirmek
istiyorum. Ey AKP Grubu, MİTe yönelik, gazetelere yansıyan bu kadar
ciddi suçlamalar var. Bu ciddi suçlamalar karşısında siz burada
çıkardığınız yasayla onlar hakkındaki
soruşturmayı örtbas edebilirsiniz ama toplum vicdanında o
insanların suç işlediği yönündeki kanıyı nasıl
yok edeceksiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Buna MİTin de
müsaade etmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Adana Milletvekili Murat Bozlak. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Bozlak.
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 164 sıra sayılı Kanun Teklifinin
geneli üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini
belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sayın
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kanun teklifinin özünde yatan, İstanbul Özel
Yetkili Cumhuriyet Savcısının MİT Müsteşarı
hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 250nci maddesine dayanarak
başlattığı soruşturmadan Müsteşarı ve arkadaşlarını
nasıl kurtarırız? mantığına dayanıyor.
Çünkü Sayın Savcı 26ncı maddeyi bir engel olarak görmemiş,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 250nci maddesinin bu imkânı kendisine
verdiğini düşünerek bu soruşturmayı
başlatmış.
Şimdi, değerli arkadaşlar, öncelikle bir
noktanın altını çizmek istiyorum. AKPli milletvekili
arkadaşlarımız da kanun teklifi veriyor, muhalefet partisine
mensup milletvekili arkadaşlarımız da kanun teklifleri
veriyorlar. Her ne hikmetse AKP milletvekili
arkadaşlarımızın verdiği kanun teklifleri önce Meclis
Başkanı, sonra Anayasa Komisyonu başkanları tarafından
jet hızıyla kabul ediliyor ve gerekli görüşmeler
yaptırıldıktan sonra da Genel Kurula iniyor. Bu öyle bir hâl
aldı ki biz artık -AKPnin getirdiği- her somut olayda özel bir
yasa çıkarma durumuyla karşı karşıya kaldık.
Bu, jet hızıyla yasa çıkarma hukuk
tekniğini altüst ediyor, gelen yasa teklifleri üzerinde milletvekillerinin
doğru dürüst bir değerlendirme yapma olayını da ortadan
kaldırıyor ve sonuç itibarıyla, tabii, yasa tekniğiyle
bağdaşmayan, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan
yasaları, ne yazık ki, Parlamentomuz çıkarıp yürürlüğe
koyuyor. Bu durum giderek -demin arkadaşlarımız da bahsettiler-
bu Parlamentoyu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Parlamentosu olmaktan
çıkarıp AKP parlamentosu hâline dönüştürüyor. Oysa burada
AKPnin dışında diğer siyasi partiler de var. O siyasi
partilerin teklifleri neden Meclis başkanları tarafından
zamanında uygulamaya konulmaz ve Parlamentonun, Genel Kurulun gündemine
getirilmez? İşin doğrusu, bu eşitsizliği hâlâ anlamış
değilim.
Yine, iktidar partisi, sayısal
çoğunluğuna dayanarak, karşı karşıya
kaldığı her sıkıntıyı bir yasa
çıkararak aşmaya çalışıyor. Biliyorsunuz, Sayın
Deniz Baykal, Mehmet Haberal olayıyla ilgili, gitti, Sayın
Başbakanla görüştü, Mehmet Haberalın annesinin rahatsız
olduğunu söyledi ve son bir kez de olsa annesini görmesine olanak
sağlanmasını istedi. Sayın Başbakan Tamam. dedi ama
döndüler Peki, nasıl bu olanak sağlanacak? Yasa var mı? Yasa
yok. O zaman, yap yasa. dediler. Sipariş üzerine bir yasa teklifi verildi
ve komisyonlarda da görüşüldü, şimdi Genel Kurulun gündeminde
bekliyor.
Keza, Sayın Adalet Bakanı da
çıktı, dedi ki: Altı aydır biz İmralıya tecrit
uyguluyoruz. Bu tecridin yasal dayanağı yok. Ben
sıkıntıdayım, bunun yasal dayanağını nasıl
sağlayacağız? Yasa yok mu? O zaman, tecrit uygulamak için yap
yasa. Yok yasa ise, yap yasa. dediler. Keza, Şike Yasasında da
benzer şeyle karşılaştık. Şike Yasasında da
daha üç ay önce çıkarılmış, yürürlüğe konulmuş
bir yasa patronlara uygulanınca, döndüler, geldiler, Parlamentoda grubu
bulunan partilere Ya bu yasada öngörülen cezalar çok yüksek, lütfen bunu
değiştirin. Ne yapacağız? Yasa yapılması
lazım bu konuda. O zaman yine, yok yasa, yap yasa.
Bu nedir biliyor musunuz değerli
arkadaşlar? Bu Yok yasa, yap yasa. mantığı İttihat
Terakkinin mantığıdır. Bu mantık Türkiyeye hiçbir
şey kazandırmamıştır, ancak Türkiyeye zarar
vermiştir. Eğer bugüne kadar bu ülke demokratikleşmemişse,
demokratikleşme sürecini tamamlayamamışsa, içeride özde bu
mantık yatmaktadır.
Yine teknik itibarıyla yasanın
bazı eksiklerine değinmek istiyorum. Kişiye özel düzenleme
yapılamaz, hukuk bunu emrediyor. Ceza muhakemelerinde genel kaidedir bu
ama, ne yazık ki, biz sürekli bu Parlamentoda kişiye özel kanunlar
yapıyoruz, tıpkı işte bugün de gelen kanun gibi. Bu kanun
da üç dört kişi için özel olarak getirilen bir yasa. Kişiler için
çıkarıyoruz ondan sonra genelleştiriyoruz; hiç önemi yok, önemli
olan başlangıçtaki düşüncemizdir. Biz bu yasayı genel ve
objektif bir yasa olarak mı getiriyoruz, yoksa kişiye özel mi ve bu
kanun bu anlamda da son derece sakattır.
Bir diğer eksiklik, genel yasayla
özel yasa çelişebilir. 2937 Sayılı MİT Yasası özel bir
yasadır. Ceza Muhakemeleri Kanununun 250nci maddesi genel bir
yasadır. Eğer genel yasayla özel yasa çelişkisi varsa, burada
özel yasa uygulanır; ama yasa koyucunun, genel yasayla özel yasa
arasında bilerek, bilinçli olarak çelişki yaratma hakkı yoktur.
Bu, görevin kötüye kullanılmasıdır. Biz yanlış
yapıyoruz, bize verilen görev doğrultusunda hareket etmiyoruz. Bile
bile genel yasayı aşabilmek için, genel yasadaki hükmü aşabilmek
için özel bir yasa çıkarıyoruz.
Keza yine hukuk tekniği
açısından söylüyorum. Yine, bu kanun teklifi, Adalet Komisyonunda
arkadaşlarımız da dile getirdiler, gerçekten Türk Ceza
Kanununun 283üncü maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Türk Ceza Kanununun 283üncü maddesi der ki; başlamış olan bir
soruşturmada soruşturmaya uğrayan kişileri korumaya
çalışanlara şu kadar ceza verilir.
Şimdi arkadaşlar söylediler,
size ceza vereceklerdi ama şimdi hepimize herhâlde ceza verecekler yani el
kaldıran herkese kabul ettikleri için ceza verecekler. Ben şimdiden
söyleyeyim, bu yasayı kabul etmiyorum.
Yine, değerli arkadaşlar,
Anayasaya göre de yaptığınız bu şey Anayasayı
ihlal suçudur. Anayasamıza göre de başlamış olan davalar
nedeniyle Parlamentoda görüşme yapılamaz. Biz şimdi bu
görüşmeleri, ne yazık ki, yapıyoruz.
Bir diğer önemli şey: Yine
arkadaşlar belirttiler, kanun teklifiyle gerçekten Başbakana öyle bir
özel yetki veriliyor ki -benim dilim varmıyor- hani bir çete kuracak
demiyorum ama buna yol açabilecek bir düzenlemedir.
Siz sayın AKPli milletvekili
arkadaşlarım, Başbakanı iyi tanıyorsunuz Böyle bir
şey yapmaz. diyebilirsiniz, Biz kendisine güveniyoruz, o çete kurmaz,
yanlış yapmaz. diyebilirsiniz ama ölümlü bir dünyadayız, fani
bir dünyadayız, yarın hepimiz öleceğiz. Allah gecinden versin,
Başbakan ölür giderse yerine başka biri gelmeyecek mi? Bu ülke
Başbakansız mı kalacak? Eğer böyle bir durum olduğu
zaman yarın Kurşun atan da, devlet adına, kurşun yiyen de
bizim için kutsaldır. diyen başbakanların eline geçerse ne
olur? Bu yasayla neler yapılmaz? Gerçekten bu konuda da son derece
mahzurludur. Bu anlamda da bu yasanın kabul edilmemesi, reddedilmesi
gerektiği düşüncesindeyim.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, genelde şunu söylediler: İşte MİT-Emniyet
çelişkisidir, bunun temel nedeni bu. İster MİT-Emniyet çelişkisi
olsun, isterse AKP ile AKPyi destekleyen gruplar arasındaki
çelişkiden kaynaklansın, hiç önemli değil. Bu memlekette
cumhuriyetin kuruluşundan beri bir statüko oluşturuldu. Bu statüko
etrafında oluşturulan bir resmî devlet ideolojisi var. İşte
bu statükoyu korumak, resmî devlet ideolojisini korumak için cumhuriyetin
kuruluşundan itibaren bu ülkede sürekli özel yetkili mahkemeler var
edildi; istiklal mahkemeleri cumhuriyetin hemen kuruluşunda, peşinden
Yassıada mahkemeleri, arkasından sıkıyönetim mahkemeleri,
keza devlet güvenlik mahkemeleri. Devlet güvenlik mahkemeleri, Avrupa
Birliği süreci içerisinde olmaz denilince Avrupa ülkelerince, AKP
tarafından isim değişikliğiyle bu sefer özel yetkili
ağır ceza mahkemeleri hâline dönüştürüldü.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu mahkemeler bugüne kadar bu ülkeye ne
katmışlardır, toplumun huzurunu, refahını
sağlamaya yönelik bir katkıları olmuş mudur? Kim diyebilir?
Demokrasimize faydası olmuştur diyen çıkabilir mi? Yargı
bağımsızlığını
sağlamıştır bu siyasi mahkemeler diyen olabilir mi? Bu
mahkemeler siyasi mahkemelerdir ve bu mahkemelerin görevi de statükoya
karşı çıkan, resmî devlet ideolojisine karşı
çıkan herkesi yakasından tutup yargılamaktır.
Bakın geçmişe, ne
yapmıştır istiklal mahkemeleri? Şeyh Saidin kellesini
almıştır, Seyit Rızanın idam fermanını
vermiştir. Yine bu mahkemeler Adnan Menderes ve
arkadaşlarının idam fermanını
yazmıştır. Keza Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının
idam fermanını yazan bu mahkemelerdir. İşte bu mahkemelerin
devamı olan özel görevli mahkemeler, yetkili mahkemeler, şimdi de
milletvekillerimizi, bu Parlamentonun milletvekillerini yakalayıp
tutukluyor, halk desteğine rağmen, halk iradesine rağmen
onları cezaevinde tutma gibi bir yetkiye sahip olduğunu iddia ediyor.
Şimdi yapılması gereken
işin kenarından dolaşma değil esasa gitmektir ve bu
mahkemeleri kaldırmaktır. Gelin hep beraber Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 250nci maddesini, 251inci maddesini, 252nci maddesini
kaldıralım, bu iş bitsin, memleket rahata kavuşsun. Bunu
yapmadığımız sürece de bu tür sıkıntılarla
bu ülke sürekli karşı karşıya gelir.
Şimdi, bugün Sayın Hasip
Kaplan ve arkadaşlarımızla birlikte Ankara Özel Yetkili
Cumhuriyet Savcısına bir dilekçe vermek üzere gittik. Orada KESK
yöneticileri ifade ediyorlardı Cumhuriyet
Savcılığında. KESK yöneticileri, bunlar memur değil
mi? KESKin en üst düzey yöneticileri ve hepsi memur. Kimseden ses
çıkmıyor, Parlamentodan özellikle iktidar partisinden, belki
haberiniz dahi olmamıştır. Peki bunlar yargılanıyor.
Bunları izne bağlayalım memurdur, bunlar da üst düzeyde
görevlidir. diyenimiz var mı? Hayır yok. Demiyoruz ama
İstanbuldaki Başsavcı üst düzeydeki bürokratlar için bir karar
veriyor, soruşturma açıyor, bir taraftan iktidar partisi, bir
taraftan da -gerçekten niçin muhalefet ettiklerini anlayamadım- ana
muhalefet partisi birlikte biri karşı çıkıyor, biri bu
işi yapalım diyor, bir çalışma ve çaba içerisine
giriyorlar. Nedir, mesele ne? Şimdi ana muhalefet partisi diyor ki: Siz ey
MİT müsteşarı veyahut da MİT yetkilileri nasıl olur
gidersiniz barış için, kardeşlik için gider Osloda,
İmralıda görüşmeler yaparsınız? Peki bu
görüşmeleri yapmayalım ne yapalım? Ne yapsın? Bugüne kadar
denenmiş yöntemlere devam mı edelim?
SIRRI SAKIK (Muş) - Öldürelim,
öldürelim!
MURAT BOZLAK (Devamla) - Öldürelim mi?
SIRRI SAKIK (Muş) - Evet evet!
MURAT BOZLAK (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdi dönüyoruz iktidar partisine. İktidar partisi
de şunu düşünüyor, diyor ki: Sen benim bürokratımı
yargılayamazsın. Şimdi anlayış bu: Bürokratımı
yargılayamaz. Bir tarafta statükoya karşı çıkan,
çıktığı için cezalandırılmasını
isteyen, bir taraftan da Benim adamım. diye bir sahiplenme var. Biz bu
tarzda bu ülkenin sorunlarını asla çözemeyiz.
Değerli
arkadaşlar, şimdi bütün bu sorunların temelinde yatan Kürt
sorunudur. Sayın Sırrı Sakık da benden önce
yaptığı konuşmada dile getirmişti. Gerçekten biz
90lı yılların yöntemleriyle bu meseleyi çözemeyiz. Barış
konusunda adım atan insanları mahkemelerin kapısına
çıkararak, yargılattırarak bu sorunu çözemeyiz. Bu, bu ülkenin
temel sorunudur. Bu ülkede yaşayan insanların çocukları şu
an için can veriyor. Onun içerisinde, can veren askerler içerisinde Kürt
çocukları da var, Türk çocukları da var, Arap çocukları da var,
Laz çocukları da var. Gerillada da can veren gençler bu ülkenin
yurttaşları, onlar da Kürtlerin çocukları. Biz bu
çatışma sürecini ne kadar daha çok devam ettireceğiz? Bu
işi barışçıl yolla çözmeyi denemeyecek miyiz? Kendimize
90lı yılların Başbakanlarını mı örnek
alacağız, o hükûmetleri mi örnek alacağız? Nerede o
hükûmetler? Eğer o hükûmetler doğru şeyler yapmış
olsaydı bugün ayakta kalırlardı. Bakın, o dönemde
şiddetten medet uman siyasi partinin esamesi okunmuyor, var mı
adı? Koskoca Demokrat Partinin mirasını
devralmışlardı. Sonra Adalet Partisi, DYP oldular ve o
mantıktan dolayı da Kürt sorunu konusundaki çözümsüzlükleri nedeniyle
de bitirdiler. Bu halk size bir görev verdi AKP olarak. Sanmayın ki siz
her gün Diyarbakırdan Kandile uçakları kaldırasınız
diye bu halk size oy vermedi. Özellikle Diyarbakırlı milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum,
gidin, Diyarbakırda sorun Biz her gün buradan Kandile uçak
kaldırsa idik, bunu size söyleseydik, kaldıracağız deseydik
bize oy verir miydiniz? diye sorun, kimse kabul etmeyecektir.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Ne demişler
orada, Diyarbakırda oy isterken?
MURAT BOZLAK (Devamla)
Barışı savundular
Barışı savundular,
kardeşliği savundular ve bu doğru bir savunmadır,
olması gereken de budur. Sevgili AKPli arkadaşlar, özellikle
şunu söylüyorum: Şiddet çözüm değil, Kürt meselesini
şiddetle çözemezsiniz.
Buraya daha önce Avrupada
yıllarca kalmış, otuz sene, kırk sene önce kalmış
bir Kürt siyasetçisini özellikle Hükûmet özel bir çabayla getirdi İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda dinletti ve şunu
konuşturdu, şunu söylettirdi: PKK bir devlet organizasyonudur.
PKKyi MİT kurdurmuştur. Arkasından da şimdi deniyor ki:
KCKnin içerisinde bin tane MİT mensubu var.
Ya, insaf! Bunların hepsi bizim
arkadaşlarımız, 5 tanesi milletvekili
arkadaşımız, diğerleri belediye
başkanlarımız, il başkanlarımız, il genel meclis
üyelerimiz, belediye meclis üyelerimiz ve partimizin üst düzey yöneticileri.
Şimdi, bin kişi MİT elemanı burada ise lütfen
çıkarın bunu, açığa çıkarın biz de bilelim kimdir
bunlar. Bunlarla beraber biz yürüyoruz, çalışıyoruz, biz diyoruz
ki, bunlar bizim arkadaşlarımızdır, bu bir karalama
kampanyasıdır ama bu karalama kampanyasına Kürt halkı asla
inanmaz, bir puan kazandırmaz size.
Şimdi, şunu son olarak
söylüyorum: Şu an AKP olarak siz gerçek anlamda bir iktidar gücüsünüz,
1930ların devlet yöneten CHPsi konumundasınız. CHPnin
yaptığı yanlışlığı siz yapmayın bu
ülkeye ve doğru olanı seçin. Doğru olanı seçin,
barışın yolunu açın. Arkadaşlarımızın
da dediği gibi, bu işi bürokratlar üzerinden götürmeyelim, Meclis
bizzat el koysun, bu konuda duyarlı olan akil insanları da
yanımıza alalım ve bu problemi, bu akan kardeş
kanını hep birlikte, el ele verelim durduralım. Bu Meclise
düşen tarihî görev budur.
Bu düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bozlak.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vural.
Buyurunuz Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, yüce heyeti
ve değerli milletvekillerini, Sayın Başkan sizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında bugün
görüştüğümüz konu, gerçekten önergeyi verenin ismiyle Özel, hedefiyle
özel, özel bir amaçla verilmiş bir kanun teklifini Anayasaya
aykırı bir şekilde görüşüyoruz. Bunun hangi amaçla, kimin
için verildiğini, hangi hukuk dışı eylemleri kamufle etmek
amacıyla verildiğini bütün milletimiz açıkça biliyor.
Bu bakımdan,
Sayın Başbakana verilen... Ki burada Sayın Başbakana
geçirdiği ameliyattan dolayı yine, Cenabıhaktan şifalar
diliyorum, gerçekten. Ama biraz önce Özcan Yeniçerinin okuduğu Sultan
Süleyman, Kanuni Sultan Süleymanın bir lafı var Halk içinde muteber
bir nesne yok devlet gibi. diyor.
Aslında bugün
tartıştığımız konu, devlet dediğimiz, halk
için muteber bir nesne olması gereken devletin, muteber
dışına çıkartıldığı bir süreci
yaşıyoruz. Gerçekten, bugün bu tartışma, bir bakıma
bir turnusol kağıdı. Bu tartışmayı, bu kanun
teklifini getiren süreçler, bu kanun teklifiyle hedeflenen amaçlar,
yapılmak istenler, aslında doğrudan doğruya halk için
muteber bir devletin olmadığını ortaya koyan ve bugün, hep
beraber, birlikte bu Mecliste namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin
ettiğimiz değerleri nasıl
yozlaştırdığını, yok
saydığını göstermesi bakımından son derece
önemlidir.
O bakımdan, söylenen sözler,
yapılanlar bir silsile içerisinde takip edilmeli ve bu noktada gerçekten
son derece önemli gördüğüm, henüz daha bugün, değerli
arkadaşlarım, bugün, AKP Grubu adına ve Hükûmet adına
işkenceyle ilgili, hukuk dışı eylemlerle ilgili
verilmiş bir araştırma önergesine verilen cevaplar ve bugün,
sizlerin vicdanlarınızla değerlendirmeyi umduğum kanun
teklifinin amaçlarını dikkate aldığımız zaman ne
kadar büyük çelişkiler içerisinde olunduğunu gösterir.
Bakınız, AKP adına
konuşan Değerli Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı
diyor ki: Eğer bir ülkede siyasi otorite kendinden menkul bir
meşruiyet iddiasıyla hüküm ferman oluyor ise orada eziyet, işkence
vardır. Bürokratik vesayetin olduğu bir yerde halkın
rızası, yapılıp edilenlerin şeffaf bir şekilde
ortaya konulması, kamu otoritesi ile halk arasındaki ilişkiler
açık, anlaşılır ve şeffaf bir şekilde olmaz.
Değerli arkadaşlar, aslında, bugün, bürokratik vesayetin
odağında nasıl bir kanun teklifi geçirildiğini ve AKP
adına konuşan bürokratik vesayetten bahsedenlerin bugün, nasıl
Türkiyeyi bir bürokratik vesayete, hukuk dışılığa,
ferman devletine götürdüğünün örneğini burada gayet rahatlıkla
görüyoruz. Sen kimsin, kimliğini göster, neyi temsil ediyorsun, niçin
böyle bir muamele yapıyorsun? diye artık söz hakkı olmayacak.
Bakın, AKP adına konuşan
Sayın Suat Kılıç diyor ki: Kuşkusuz, önemli olan
şudur, mühim olan, bazı kamu görevlilerinin kanundan
aldıkları devlet yetkisini kullanırken hukuk
dışına çıkmaları hâlinde idare -yani siz ey Bakanlar
Kurulu- bu insan hakkı ihlalleri işkence ya da kötü muamele
örneklerini himaye mi etmektedir, hukukun önüne mi çıkartmaktadır?
Şimdi, işte, bugün Suat
Kılıç diyor ki: Eğer hukuk ihlalleri varsa, bunlar hukukun önüne
çıkartılmıyorsa işkence, eziyet vardır.
İşte, bugün geldiğimiz bu noktada, aslında idare eğer
bunları yargı önüne çıkartıyorsa, hâkim huzuruna
getiriyorsa, hukuka teslim ediyorsa, hesabını soruyorsa ortada
bilinçli, istikrarlı bir iyi niyet ve hukuki duruş var demektir. O
zaman, çıkartmadığınıza göre, iyi niyetli bir
duruşunuzun, istikrarlı bir duruşunuzun
olmadığını kendi ifadelerinizle burada ortaya koyuyorsunuz.
Cenabıhak kimseyi kendi sözleriyle
imtihan etmesin. Biraz önce Hükûmet adına konuşanlar, AKP Grubu
adına konuşanlar, bürokratik vesayetten bahsedenler, hukuka
bağlı olmaktan bahsedenler, hukuk ihlallerinin yargı önüne
çıkartılmasından bahsedenler, bugün hukuk ihlallerini
yargının gündeminden kaçırtmak istemektedir.
Aslında fazla söze gerek yok.
Dolayısıyla, sizlerin ifadelerinizin, hukuk devleti, ileri
demokrasi ifadelerinin, Darbeye karşıyız. ifadelerinizin
aslında içi boş bir ifade olduğunu gösteriyor.
Şimdi, bir olayı
konuşuyoruz. Aslında böyle bir olayı konuştuğumuz
zaman hangi süreçler bizi buraya getirdi, bunları tahlil etmemiz
lazım.
Değerli milletvekilleri, burada
biz muhalefet partisi olarak konuşuyoruz ama, hepimiz bu millete
sorumluyuz. Hepimizin şu Anayasa çerçevesinde görev yapmamız
lazım. Hepimiz hukukun üstünlüğüne namus ve şeref sözü verdik.
Dolayısıyla, ben, burada
görüşmeleri ve konuşmalarımızı, vereceğiniz
kararlarınızı, öncelikle sizin Türk milletinin
vicdanının tecelli ettiği bir yerde milletvekillerinin
vicdanına tevdi ediyorum. Bugün bu vicdan muhasebesini yapmak, sorumlusu
olduğumuz, kendilerine karşı sorumlu olduğumuz milletimize
ve bu devletimize karşı görevimizdir.
O bakımdan, buradaki
değerlendirmeleri bir iktidar-muhalefet değerlendirmesi şeklinde
ele alıp bu çerçevede değerlendirmenin milletvekili
sıfatıyla tam manasıyla
bağdaşmayacağını ifade etmek istiyorum.
Bakın, burada
konuştuğumuz bu konuya gelen süreçleri iyi tahlil edelim.
Değerli arkadaşlarım, bu
sürece getiren, bu noktalara getiren süreçler aslında Türkiyede terörle
mücadelede bugüne kadar uygulanan tedbirler başarılı
olmadı, siyasal bir çözüm bulmamız gerekir. diyen birtakım
kılavuzların, iç ve dış kılavuzların ekseninde
Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve milletinin yeniden tanımlanmasına
kadar götürebilecek bir teşhisten sonra bunlar gelmiştir ve böyle bir
siyasal çözüm arayışı netice itibarıyla, bölücü terör
örgütünün talepleri doğrultusunda adım atılmasına, terör
örgütüyle ilişki içerisine girilmesine, terör örgütünün muhatap
alınmasına ve terör örgütünün istekleri doğrultusunda
açılım politikalarının getirilmesine kadar bir süreç geldi.
Bakın, bu konularla ilgili
geldiğimiz zaman, müzakereler yapılması konusunda ifadelerde
bulunduğumuz zaman bunları reddettiniz ama sonra ortaya
çıktı ki, müzakereler yapılıyor ama siz milletin huzurunda
reddettiniz. Müzakereler yapıldıktan sonra Devlet görüşür, hükûmet
görüşmez. dediniz, Genelkurmay Başkanı Oslo
görüşmelerinden bizim hiçbir haberimiz olmadı. dedi, bunun devlet
katında bir görüşme olmadığı ortaya çıktı.
Ahmet Davutoğlu Bu bir siyasi talimatla olmuştur. diyerek adresin
Hükûmet olduğunu ortaya koydu. Körle yatan şaşı kalkar.
Hatta bazı kılavuzlarınız şunu söyledi: Şeytanla
bile görüşürüz. Şeytanla bile görüşenler, sonuçta, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin, birtakım kesimlerin resmî ideoloji olarak
dediği ama bu devletin ve milletin temel dayandığı hususları,
kimliğini, bütünlüğünü göz ardı eden ilişkilere girdi.
İşte, aslında bugün
görüştüğümüz konunun perde arkasında bu yanlış
teşhis vardı ve böyle bir yanlış teşhis sonucunda
böyle bir müzakere süreci oldu; reddettiniz. Kayıtları
çıktı; Efendim, bunlar başkalarının
uydurmasıdır. diye söylediniz. Karda yürürken izinizin belli
olmayacağını gösterdiniz ve bütün bunlarla birlikte şeytanla
bile yapılan görüşmeler sonucunda, şeytanla yapılan görüşmenin
protokolleri yansımaya başladı. Protokoller var. dendi.
Sayın Başbakan dedi ki: Hayır, yok böyle protokoller.
Şimdi görüyoruz, bakıyoruz
ki, KCK soruşturması çerçevesinde ortada protokoller var. Hakem
devletler var ve bütün bu süreçler aslında değerli
arkadaşlarım, birer iddiayla, iddialar bunlar. Bu iddiaların
doğru olup olmadığını kim tayin edecek?
Şimdi, böyle bir süreç içerisinde
değerli arkadaşlarım, MİT ile, daha doğrusu
Başbakanın özel temsilcisi sıfatıyla götürülen heyette
Türkiyeliliğinnin Anayasaya sokulması, ikinci dil olarak Kürtçenin
Anayasaya girmesi, Demokratik Çözüm İlkeleri Taslağı adı
altında üç tane protokolün kabulü, Öcalana ev hapsi, ondan sonra af
getirilmesi, KCK tutuklularının serbest bırakılması
gibi birçok iddialar var. Bu iddialar doğru mu, değil mi?
Değerli arkadaşlarım,
böyle birtakım iddialar, hukuk dışı, Anayasa
dışı birtakım iddiaların doğru olup
olmadığına ilişkin sorgulaması gereken kimdir?
Şimdi, Sayın Bakan buradan söylüyor: Suç yok, vazife vardır.
Devletin görevi, bu milletin birliğini ve bütünlüğünü bir terör
örgütüyle müzakere etmek midir?
Bakın Devletin temel amaç ve
görevleri şunlardır. deniliyor 5inci maddede. Türk milletinin
bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini korumak. diyor. Şimdi, böyle
bir süreç içerisinde siz kalkıp da Suç yok, vazife var. demek suretiyle
hukuk dışı, Anayasa dışı birtakım eylemleri
meşru gösterirseniz, o zaman, devletin kendisi, dibine dinamit koyuyor
demektir. Bu bakımdan, bu ilişkiler çerçevesinde iddia edilen hususlar
vahimdir. Diyarbakırda sırtında bomba yüklü olarak emniyete
giren, girmek isteyen birisinin kamu görevlisi olduğu söyleniyor. Belediye
otobüsüne molotofkokteyli atan KCK üyesiyle ilgili iddialar var.
Şimdi, bütün bunlarla ilgili
bakıldığı zaman, bu vahim iddiaları doğrudan
doğruya devletin üzerinde bir suçmuş gibi kabul etmeniz,
aslında, devleti yok saymanız demektir. Bu yönüyle
bakıldığı zaman, PKKyı devletin kurduğuna,
devletin birtakım birimleriyle ilişki içerisinde olduğuna dair
bu kürsüde birtakım ifadelerde bulunanların, aslında,
meğer, KCKyla ve PKKyla ilişki içerisinde olduklarının
üstünü örtmek için bunları yaptıkları gayet açık ve net
ortaya çıkmıştır.
İşte, bugün geldiğimiz
bu noktada, demokratik özerklik statüsünün sağlanması
Değerli
milletvekilleri, bunlar yenilir yutulur iddialar değil. Allah için,
eğer siyasi irade Ben bunların arkasındayım. diyorsa,
çıksın, yüreklice desin ki: Evet, ben özerkliği, özerk
Kürdistanın kurulmasını, Kürtçenin resmî dil olmasını
ben istedim. Bu benim siyasal düşüncemdir. desin. Devleti bu işe
niye müdahil ettiriyorsunuz? Devlet görevlileri üzerinden niye siyaset
oluşturuyorsunuz?
O bakımdan, bugün geldiğimiz
bu noktada, devletimizin temel vasıflarına aykırı bir
şekilde, bir terör örgütüyle müzakereler yapıldığı
iddiası, hukuk dışı müzakereler
yapıldığı, bununla yetinmeyip bir terör örgütünün
yönetilmesi, kurulması gibi birtakım ilişkilere girildiğine
ilişkin bir kanaat var. Eğer siz bu kanunla bunun üstünü örterseniz
devlet töhmet altında kalacaktır. O bakımdan, bugün bizim
korumamız gereken değer devletin hukuk dışı
birtakım iş ve eylemlere giremeyeceğine ilişkin, halk
nezdinde muteber bir devlet olduğuna ilişkin kanaati güçlendirmektir.
Bu yaptığınız, devlet yönetimi açısından da, bu
devletin temelleri ve Anayasa açısından da sorgulanması ve
soruşturulması gereken hususlardır.
Bunun dışında Türkiyede
-birçok ifadelerde bulundunuz- darbe planları var. Şunlar var,
soruşturulmalı. Herkes hesap vermeli. dediniz, e, biz de diyoruz.
Planlar hazırlanmışsa, PKKyla beraber, birlikte bu milletin
birlik ve bütünlüğüne bir plan hazırlanmışsa -var mı,
yok mudur- kim varsa hesabını çıksın versin. Niye
kaçıyoruz bundan? Kimi kaçırıyorsunuz? O bakımdan, bugün
geldiğimiz bu noktada birtakım üst düzey kamu görevlilerinin hesap
vermesini ileri demokrasi adı altında meşru görenler, bugün
geldiğimiz bu noktada, maalesef, kendi kamu görevlilerine verdiği
talimatlar doğrultusunda görev yapanları hukuktan
kaçırıyor. Nerede kaldı hukukun üstünlüğü, nerede
kaldı değerli arkadaşlarım? Bir hukuk yaptık. Diyor ki
MİT Yasası: Anayasadaki devletin bütünlüğünü, ülke
bütünlüğünü korumakla görevlidir, bunun dışında görev
verilemez.; MİT Kanununun 4üncü maddesi. Bunun dışında
görev verilemez ise, yapılan görev de bu görev çerçevesindeyse, bu durum
da Hükûmet bu görev dışında kamu görevlilerine talimat
vermiş olduğuna ilişkin bir delildir. Burada illiyet
bağı kurulmuş oluyor. Eğer siz gerçekten Türkiye'nin
bütünlüğüne yönelik bir talimat vermemişseniz, böyle bir hukuk
arayışı içerisinde değilseniz bu koruma ve kollama niye?
Zaten 26ncı maddede Görevi sırasında yapılan
işlerden dolayı Başbakanın iznine tabidir. diyor. O zaman,
siz, demek ki devletin birtakım görevlilerine siyasi görev
vermişsiniz. Bu siyasi görev çerçevesinde Türkiye'nin birlik ve
bütünlüğünü hakem devlet eşliğinde değerli
arkadaşlarım, hakem devlet eşliğinde bunların
müzakeresini yapmışsınız, protokoller
hazırlanmış ve PKK yerine de KCK gibi bir paralel devlet
yapılanmasının önünü açmışsınız. 2005te
kurulmuş, 2009a kadar önünü açmışsınız. Ki,
Öcalanın üçüncü aşama dediği husus da:
Demokratikleşmenin yasal adımları atıldıkça tekrar
silahlara başvurmanın zemini kalmayacaktır. PKK da KCK
faaliyetlerinin yasallık kazanmasıyla siyasallaşacaktır.
İşte bu girdiğiniz denklem, PKKyı
siyasallaştırma denklemiydi. Siyasal bir çözüm bulmak için
KCKnın planlamasına izin verdiniz, paralel devlet uygulaması
yaptınız ama büyük Türk milleti bu oyunun farkına vardı.
Milliyetçi Hareket Partisi bu politikaları deşifre etti. Eğer
gerçekten bu politikalarla ilgili verdiğiniz talimatlar doğrultusunda
adım attırma konusunda bir fırsat bulsaydınız, biliniz
ki bu protokolleri Meclise getirecektiniz. Ama biz, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu oyunu gördük, bunu deşifre ettik. Deşifre ettiğimiz
zaman AKPye oy veren vatandaşlarımızın kahir ekseriyetinin
reddettiği bu pis ve kirli pazarlık karşısında tepki
kondu, tepki konunca U dönüşü yapmak zorunda kaldınız.
İşte, işin özü odur.
O zaman, Hükûmet, burada
şunları açıklamalıdır: Eğer Bekir Bozdağ
Vazife vardır. diyorsa bu vazifeyi hangi tarihte, hangi amaçla, hangi
çerçevede, kime verdiğinizi çıkın açıklayın yüreklice.
Bakın, burada size açık bir teklifte de bulunuyorum: Eğer bu
görüşmelerin yapılması konusunda Hükûmetin talimatı var
ise, ki siz bu eylemle var olduğunu söylüyorsunuz, gelin kapalı
oturum yapalım, öğrenelim bunu. Ne amaçla bu görevlileri oraya
gönderdiniz, bu insanlara talimat veren kim, hangi amaçla vermiş,
bunları gelin kapalı oturumda açıklayın. Böyle muğlak
kanunların arkasına saklanmaya gerek yok, yüreklice çıkın
söyleyin: Biz talimat verdik, kamu görevlilerine biz talimat verdik. (MHP
sıralarından alkışlar) Niye onları ateşe
atıyorsunuz? Tehdit mi ediyorlar? Yargının
karşısına gidersek kimden talimat aldığımızı
söyleriz. herhâlde diyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
bağlayınız Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) Teşekkür
ederim.
Dolayısıyla bugünkü kanun
aslında devletimizin ve milletimizin önünde kurulan tuzakları
gösteren bir süreç. Hukukun üstünlüğü, hukuk devleti, devletin hukuka
bağımlı olması gibi yüksek değerlere sahip bir Türkiye
Büyük Millet Meclisi olduğunu göstermenin zamanıdır. Gelin hep
beraber, birlikte -hukukun üstünlüğüne yemin ettik, hukuk devletine yemin
ettik- bürokratik oligarşiye hayır diyelim. Devletin ve kamu
görevlisinin gücünü alıp bize tuzak kurmak isteyenlere karşı
siyasi partilerin izlenmesine, dinlenmesine karşı, gelin hep beraber
birlikte hukuku savunalım. O bakımdan bugün sizlerin
vicdanlarına sesleniyorum, bu kanun teklifine hayır demenizi
istirham ediyorum. Ayrıca da Hükûmetten ve AKP Grubundan bu kanun
teklifini ivedilikle çekmesini de Milliyetçi Hareket Partisi olarak istiyorum.
Hepinize saygılarımı arz
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
AK PARTİ Grubu adına Isparta
Milletvekili Recep Özel.
Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 164
sıra sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî İstihbarat
Teşkilatı 6 Temmuz 1965 tarih ve 644 sayılı Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanunuyla Başbakanlığa
bağlı olarak kurulmuştur. On sekiz yılı
aşkın bir süre yürürlükte kalan bu Yasa, uygulamada ortaya çıkan
aksaklıkların giderilmesi ve hızla gelişen,
değişen dünya koşullarına uygun hâle getirilebilmesi
amacıyla yürütülen çalışmalar sonucunda yerini 1 Ocak 1984
tarihinden itibaren 2937 sayılı ve hâlen yürürlükte olan Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı
Kanununa bırakmıştır. 2937 sayılı Yasada Teşkilatın
kuruluşu ve ana görevleri genel hatlarıyla belirtilmiş, iç
örgütlenmeyle ilgili diğer hususlar Başbakanın
onaylayacağı gizli yönetmeliklere bırakılmak suretiyle hem
gizlilik sağlanmış hem de değişen koşullarda
hızlı hareket edebilme olanağına kavuşulmuştur.
2937 sayılı Yasayı 644 sayılı Yasadan ayıran
bir diğer özellik de, Teşkilatın 2937 sayılı Yasayla
doğrudan Başbakana bağlanmasıdır. Anayasa
gereğince Hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden Bakanlar Kuruluyla
birlikte Başbakanın sorumlu olduğu göz önünde tutularak MİT
doğrudan Başbakana bağlanmıştır.
Millî İstihbarat
Teşkilatı Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle
bütünlüğüne, varlığına,
bağımsızlığına ve güvenliğine, anayasal
düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı
içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler
hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında
oluşturmak ve oluşturulan bu istihbaratı
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara
ulaştırmaktır.
MİT, devletin millî güvenlik
siyasetiyle ilgili planların hazırlanması ve yürütülmesinde
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile ilgili bakanlıkların istihbarat
istek ve ihtiyaçlarını karşılamak, ülkemize yönelik olarak
yürütülen istihbarat faaliyetlerine karşı koymakla görevlidir. Millî
İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev
verilemez ve bu teşkilat devletin güvenliği ile ilgili istihbarat
hizmetlerinden başka hizmet istikametlerine yöneltilemez.
MİT Kanununun 7nci maddesi
MİT Müsteşarı MİT Kanununda belirtilen görevlerinin
yerine getirilmesinden Başbakana karşı sorumlu olup,
Başbakanın dışında herhangi bir kişi veya makama
karşı sorumlu tutulamaz. hükmünü içermektedir.
Adalet Komisyonunda kabul edilen ve
şu anda da yüce Meclisin gündemine getirerek görüşmelerine
başladığımız bu yasa teklifiyle neyi amaçlıyoruz,
kısaca bunları da ifade etmek istiyorum.
Aslında, böyle bir yasal
düzenlemeye ihtiyaç bulunmamaktadır fakat gelişen olaylar ve
uygulamadaki yanlış yorum ve uygulamalar neticesinde böyle bir
düzenlemeyi Meclis gündemine getirmek ve uygulamadaki yanlış yorum ve
uygulamaların önüne geçmek amaçlanmıştır.
MİT Kanununun 26ncı
maddesinde, MİT mensuplarının hakkındaki cezai takibata
Başbakanın izin verme durumu bulunmaktadır. Bu yeni bir durum
değildir.
MİT Kanununun 2nci maddesinin
Tanımlar başlığı altındaki bölümde, MİT
personeli ile MİT mensubu ayrımı bulunmaktadır. MİT
personeli denildiği zaman MİT kadrosuna dâhil olan memurları,
Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde MİTte görevlendirilenleri,
MİTte çalıştırılan sözleşmeli personeli ifade
etmektedir. MİT mensubu denilince ise de Bu kanun veya bu kanuna göre
çıkarılmış yönetmeliklerle belirlenen ve bu kanunda
verilmiş olan görevleri yerine getirmekle görevli MİT personeli ve
diğer görevliler. ibaresi bulunmaktadır. Bu diğer görevliler
ibaresiyle kastedilen MİTin görev ve faaliyetleriyle ilgili olarak
görevlendirilen kişileri de kapsamaktadır.
MİT Kanununun 26ncı
maddesinde, diğer kanunlarda ve düzenlemelerde bulunmayan görevin
niteliğinden doğan ibaresi de bulunmaktadır.
Soruşturma makamı,
bahsetmiş olduğum MİT mensubu ve görev tanımını
çok dar yorumlayarak izin alması gereken bir soruşturmada izin
almamış, yasa koyucunun gerçek iradesine aykırı hareket
etmiştir. Bu nedenle de bu yasa teklifini hazırlamak ve bu yorum ve
uygulama yanlışlıklarına bir son vermek gerekmiştir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Yani bunu
bir tek sen mi gördün?
RECEP ÖZEL (Devamla) - Konu hukukidir,
güvenlikle ilgilidir. Şu anda mevcut, meri, yürürlükte bulunan MİT
Kanununun 26ncı maddesine göre, sadece müsteşar değil,
MİT mensuplarının tamamı için görevin niteliğinden
doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia
edilen suçlardan dolayı soruşturma açılması zaten
Başbakanın iznine bağlıdır. Buna, yasanın
çıktığı 1983 yılından beri yaklaşık
otuz yıldır kimse itiraz etmedi, kimse hukuka aykırı
bulmadı. Şimdi Başbakanın izni denince hep bir
ağızdan Bu da nereden çıktı, nasıl bir yetki bu? gibi,
hukuk mantığına sığmayan ve bu zamana kadar ki
uygulamaları görmezden gelen, acımasızca, insafsızca
eleştiriler yöneltilmektedir. Bu yetki zaten vardı.
Türkiyede ayrıca 4483
sayılı memur ve diğer kamu görevlilerinin yargılanması
hakkında bir kanun da bulunmaktadır. Bu Kanun 1999 yılında
Anasol-M Hükûmeti döneminde çıkmıştır ve hâlen
yürürlüktedir.
Bir ilçedeki tapu memuru hakkında
görevi sebebiyle işlediği iddia edilen suçla ilgili soruşturma
açılması kaymakamın iznine bağlıdır. Bu Kanuna
göre, bakanlıkların yüksek bürokratları hakkında
savcıların soruşturma açması ilgili bakanın iznine
bağlıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4483 sayılı Yasanın 3üncü maddesine göre,
Bakanlar Kurulu kararıyla ve üçlü kararnameyle atanan MİT
Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve
diğer kamu görevlileri hakkında soruşturma açılması
Başbakanın iznine bağlıdır. Rahmetli Ecevit bu
yetkiyle Başbakanlık yaptı. Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan da bu yetkiyle 2009 yılına kadar
4483 sayılı Yasada bu yetki zaten mevcuttu ve kimse de
şikâyetçi olmadı.
MUHARREM İNCE (Yalova) Veysi
Kaynak da böyle konuştu ama bir daha seçilemedi.
RECEP ÖZEL (Devamla) - 2009
yılında Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan
değişiklikle özel yetkili savcılara mutlak soruşturma açma
yetkisi verilmiş, dolayısıyla 4483 sayılı Yasadaki
izin müessesesi, 3üncü maddenin (e) fıkrasındaki üst düzey
bürokratlar için sınırlandırılmış fakat MİT
mensupları için MİT Kanununun 26ncı maddesinde herhangi bir
değişiklik yapılmamış, MİT mensupları için
her türlü soruşturma ve izin müessesesi işlemeye devam etmiştir.
Yargının, yürütme organının terörle mücadele
politikasını ve tercihlerini sorgulaması demokratik hukuk
devletinde ve güçler ayrılığı ilkesini benimsemiş
ülkelerde mümkün değildir.
Konuştuğumuz bu konu çok
hassas bir konudur. Birçok eylemin önlenmesi istihbarat
çalışmaları sayesinde oluyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Bütün
bunları senden başka düşünen olmadı mı?
RECEP ÖZEL (Devamla) İstihbarat
toplama görevi çok önemli ve çok hassas bir görevdir. Bu itibarla, canları
pahasına bu görevi yapan insanları örgütle iş birliği
yapıyor diye suçlamak çok büyük zararlar verir.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Biz
suçlamıyoruz.
RECEP ÖZEL (Devamla) Deşifre
oldukları hayatlarıyla ödemeleri gereken bir bedel de ortaya
çıkıyor maalesef.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Kim suçluyor?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Genelkurmay Başkanını suçlarken iyiydi.
RECEP ÖZEL (Devamla) Bu bakımdan
çok dikkatli olunması gereken bir konudur.
ALİ ÖZ (Mersin) Genelkurmay
Başkanını suçlarken neredeydin?
RECEP ÖZEL (Devamla) Terörle
mücadelede istihbarat toplama görevine zarar verilmemesi de gerekiyor. Bu
insanlar büyük fedakârlıklarla ülkemiz ve vatanımız için
çalışıyorlar.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Yeni mi uyandın?
RECEP ÖZEL (Devamla) Sayın
Başkan ve değerli milletvekilleri; mevcut olan ve getirilen bu
düzenlemeyle uygulayıcıların yanlış
uygulamasının önüne geçmek
Yorum
yanlışlıklarını düzelten bu düzenleme, ceza soruşturmasına
başlamadan önce ceza muhakemesinin ve soruşturmasının ön
şartı olarak getirilen izin müessesesi hukuk sistemimize yeni
girmiş bir müessese değildir.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Üç senedir aklınız neredeydi?
RECEP ÖZEL (Devamla) Özel kanunda
yazılı olan kişiler, avukatlar, noterler ile tüm kamu personeli
görevleri ile ilgili işledikleri iddia edilen suçları
soruşturmasıyla ilgili kişiler, işlemler her birinde izin
müessesi zaten bulunmaktadır.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Bu
metni kim hazırladı size?
RECEP ÖZEL (Devamla) Her izin
durumlarında olduğu gibi bu düzenlemedeki izin müessesesi de
yargı denetimine tabii ki de açıktır.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Okumadan
anlat, okumadan.
RECEP ÖZEL (Devamla) Tamamen
yargı denetiminden çıkartılarak bir koruma, bir
dokunulmazlık zırhı giydirilen bir durum değildir.
Başbakanın yapacağı izin işlemi idari bir
işlemdir ve Anayasayla yasalarımıza
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Televizyonlar açık, açık. İzliyor insanlar ona göre konuş.
RECEP ÖZEL (Devamla)
göre de her
idari işlem gibi bu da idari yargı denetimine tabidir, açıktır.
Başbakan izin verir veya vermez
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Komisyonda değilsin bak Genel Kuruldasın.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Kim
denetliyor?
RECEP ÖZEL (Devamla) Her iki hâlde de
idari yargı denetimine açıktır.
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
TRT veriyor daha.
RECEP ÖZEL (Devamla) İzin
vermediği takdirde soruşturmayı yapan makam, izin verdiği
takdirde ise ilgili kişi bu idari işlemi idari yargıya
götürecek, itiraz etme hakkı her zaman için bulunmaktadır.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) - Öyle bakanı göstersene bana!
KAMER GENÇ (Tunceli) Yok, yok
RECEP ÖZEL (Devamla) - Bu nedenle,
Hukuki denetim yok. iddiası, görüldüğü gibi, temeli olmayan,
gerçeği yansıtmayan da bir iddiadır. Bir kez daha burada
vurguluyorum. Hâlen mevcut olan ve şimdi de daha açıklığa
kavuşturduğumuz düzenlemede hukuki denetim yolu sonuna kadar
açık bulunmaktadır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Genelkurmay Başkanı hakkında niye açıklığa
kavuşturmuyorsunuz?
RECEP ÖZEL (Devamla) - Kimseye hukuki
bir zırh, yargıdan kaçırılma gibi bir düzenleme burada
kesinlikle de getirilmemektedir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Başbakanın iki dudağı arasında
RECEP ÖZEL (Devamla) - Özel yetkili
mahkemelerin ve özel yetkili savcıların görevlerine giren suçlarla
ilgili olarak ilk defa burada bir izin müessesesi getiriyor da değiliz.
Örnek olarak, mevcut Türk Ceza Kanununun 301inci ve 306ncı maddesinde
bu özel yetkili mahkemelerin ve özel yetkili savcıların görev
alanına giren suçlarla ilgili soruşturmayı başlatabilmeleri
için Adalet Bakanının izni de gerekiyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Türklüğe hakareti de serbest bıraktınız.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Normal bir
vatandaş bu maddelerle ilgili bir suç işlediği zaman onunla
ilgili Adalet Bakanı yetkili olacak. Ağır ceza yetkisiyle
görevlendirilmiş olan savcılar Bunda izin müessesesi
çalıştıracağız ama birtakım görevleri
yapması gereken, görevleri icabı korunması gereken kişileri
bir izin müessesesine dâhil etmeyeceğiz
Bunu anlamak, bunu sizin değerlendirdiğiniz
şekilde kabul etmek mümkün değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) Devletin
içinde çete yönetmektir yahu!
RECEP ÖZEL (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifte en fazla
eleştirilen konu olan Başbakan tarafından özel olarak
görevlendirilen. ibaresi ucu açık bir görevlendirme de aslında değildir.
Bu kanun yani MİT Kanunu kapsamındaki görevler dolayısıyla
görevlendirilen kişileri ilgilendirmektedir. Fakat yanlış
anlaşılmaların ve tartışmaların önüne geçmek için
değişiklik önergesiyle Belli bir görevi ifa etmek üzere kamu
görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenler.
ibaresi getirilerek artık tartışmaları da bir sona
erdiriyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) Bunu da
yapamazsın! Bunu da yapamazsın!
RECEP ÖZEL (Devamla) - Yürütme
organı bir yanlış yaptığında bunu düzeltir.
OKTAY VURAL (İzmir) Kanunlar
görev verir.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Yargı her
zaman için doğruyu yapar. gibi yaklaşımlar sergilemek
En
azından içinde bulunduğumuz siyaset kurumuna, yasama organına
bir haksızlık yapmaktayız. Bu ülkede her platformda hesap
veren hep siyasetçilerdir. Bu ülkede bu anlamda bizi eleştirenler,
Sayın Başbakana en az yargı mensuplarına güvendikleri kadar
güvensinler hiçbir zaman bu ülkenin Başbakanı suç örgütlerine en ufak
bir taviz vermez. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Bu
düzenleme kamuoyuna muhalefet tarafından, kişiye özel ve adrese
teslim bir düzenlemedir iddiaları da doğru değildir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Çeteleri açıklayın, çeteleri
Görev
verdiğiniz çeteleri açıklayın.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Bir dinleyin arkadaşlar.
RECEP
ÖZEL (Devamla) Sayın Başkanım, buna müdahale edecek misiniz
ben mi edeyim?
BAŞKAN
Devam ediniz Sayın Özel, buyurunuz.
OKTAY
VURAL (İzmir) Hangi faili meçhullerin arkasında kim var,
onları açıklayın.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Burası hukuk devleti.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen sakin dinleyiniz.
Buyurunuz
Sayın Özel, devam ediniz.
RECEP
ÖZEL (Devamla) Bu düzenleme kamuoyuna muhalefet tarafından kişiye
özel ve adrese teslim bir düzenlemedir iddiaları da doğru
değildir. Zira bir düzenlemenin kişiye özel olabilmesi için bir
defaya mahsus ve sadece o kişiye uygulanıp daha sonra uygulama
imkânının kalmaması gerekir. Oysaki bu düzenleme MİT Kanunu
kapsamında, MİT mensubu olan tüm ilgililer hakkında bundan önce
yapılmış soruşturma, kovuşturma ile bundan sonraki tüm
soruşturma ve kovuşturmalarda uygulanacaktır. Bu da düzenlemenin
kişiye özel ve adrese teslim düzenleme olmadığını da
göstermektedir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Biz de inandık!
RECEP
ÖZEL (Devamla) Burada Türk Ceza Kanununda ve ceza muhakemeleri
kanunlarında pek çok değişiklikler yapıldı. Yakın
zamanda Çek Kanununda hapis cezasını kaldıran düzenleme bu
Mecliste kısa bir süre önce kabul edildi ve yasalaştı. Tüm bu
düzenlemeler yapılırken devam etmekte olan on binlerce, yüz binlerce
dava bulunmakta idi. Hiç kimse çıkıp siz bu davalara müdahale
ediyorsunuz, yargı sürecine müdahale ediyorsunuz demedi. Tabii ki ceza
mevzuatlarında yapılan her türlü değişikliğin
öngörülen veya öngörülemeyen davalara etkisi olacaktır. Bu olmasın
demek, yasamanın görevini yapmasın demekle eş
anlamlıdır. Tabii ki yasama kendi iradesini de ortaya
koyacaktır.
ALİ
ÖZ (Mersin) Ne alakası var?
RECEP
ÖZEL (Devamla) Son on yılda çetelerle, mafyayla ve suç örgütleriyle
nasıl mücadele edildiği de ortadadır. Bütün karanlık senaryolar
bir bir ortaya çıkartılmıştır.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Görüşerek, müzakere ederek.
RECEP
ÖZEL (Devamla) Kararlılıkla üzerine gidilmiştir, gidilmeye de
devam edilecektir. Hiçbir yasa dışı olayın üstü
örtülmemiştir, örtülmeyecektir. Tüm bunlar göz önündeyken yeni çeteler
oluştururlar iddiasına bizler sadece Türkiye artık eski Türkiye
değildir. cevabını veririz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) Tabii, tabii
Çeteleşmeyi
meşrulaştırıyorsunuz yeni Türkiyede.
RECEP
ÖZEL (Devamla) Türkiyede
Hükûmetimize ve partimize karşı yapılan tüm bu
çalışmalara ve saldırılara hazır kıta
bekleyenler, yargı-MİT çatışması yaftasıyla
sürekli Ergenekon davasını sulandırma ve bulandırmayla
görevli tüm kesimler sindikleri mevzilerinden bu yasa teklifiyle tekrar
çıkıp arzıendam etmektedirler. Hiç kimse son gelişen
olaylara hukuk devletinin gereği, şeffaflık, aklanma gibi ikna
edici pembe kavramlar üzerinden siyaset ederek kötü emellere alet
olmamalı, bu oyuna gelmemelidir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hocam,
Veysiden sonra sen de tarihe geçtin.
RECEP ÖZEL (Devamla) MİT
Kanununda -şu anda yürürlükte bulunan 26ncı maddesi- başka
hiçbir yasada geçmeyen görevin niteliğinden doğan ibaresi yer
almaktadır. Bu nedenle Ceza Muhakemeleri Kanunu 250 ve 251inci madde
kapsam dışındadır. Bundan dolayı Başbakanın
izni olmaksızın MİT mensupları hakkında
soruşturma yapılamaz.
Peki, biz iş bu hâldeyken ne
yapıyoruz, bu yasayı niçin getirdik? Kanunda yazılı
olanı daha büyük harflerle, altını kalın çizgilerle çizerek
ve herkesin, tüm uygulayıcıların ve tarafların
anlayacağı bir dille yasaya derç ediyoruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) PKKyla
daha rahat müzakere edin diye. Artık aleni yaparsınız bu
müzakereleri.
RECEP ÖZEL (Devamla) Yürürlükte olan
Ceza Muhakemeleri Kanunu Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir,
MİT Kanunu ise 1983 yılında. Ceza Muhakemeleri Kanununun
251inci maddesine göre Savcılar 250nci madde kapsamına giren
suçları doğrudan soruştururlar. MİT Kanununun 26ncı
maddesi ise MİT mensuplarının soruşturulmasını
Başbakanın iznine tabi kılmaktadır. Savcılık
makamı Ceza Muhakemeleri Kanunu yeni kanun olduğundan dolayı
izne gerek yok. diyor. Buna karşı ise MİT Kanununu, özel kanun
olduğu ve 26ncı maddenin uygulanacağı gerektiğinden
göz ardı ediyorlar.
Evet, Ceza Muhakemeleri Kanunu Haziran
2005 tarihinde yürürlüğe giriyor ve bu ceza hukuku alanındaki
düzenlemelere paralel olarak bu Mecliste birçok uyum yasaları da
çıkartıldı ve yürürlüğe de girmiştir. Bu kapsamda 5397
sayılı Yasa ile MİT Kanununda uyum değişiklikleri
yapılmıştır. Eğer bununla MİT Kanunundaki
Başbakanın izninin gerekli olmadığına yönelik bir yasa
koyucu iradesi olmuş olsaydı, yapılan bu uyum yasalarında,
MİT Kanununda anılan uyum değişiklikleri
yapılırken bu alanda da gerekli adımlar atılır ve
düzenlemeler yapılırdı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; MİT Kanununun dinlemelere ilişkin
kısmında Ceza Muhakemeleri Kanununun 250 ve 251inci maddelerine
uyum sağlanırken MİT Kanununun 26ncı maddesindeki
soruşturmanın Başbakanın iznine tabi tutulması
kuralına dokunulmamış olması yasa koyucunun bu izni korumak
istediğinin açık kanıtıdır. MİT Kanununda 5651
sayılı Yasa ile 2007 yılında tekrar değişiklik
yapılmış olup izin mevzusuna yine
dokunulmamıştır. Buradan Ceza Muhakemeleri Kanununun 250 ve
251inci maddelerinin sonraki kanun olması nedeniyle 26ncı maddeyi
ilga ettiği tezi ve iddiası temelden de yoksundur.
Savcılık, Başbakanın izni olmaksızın
soruşturma yapamaz.
Diğer bir noktadan
bakıldığında, uyum yasaları çerçevesinde MİT
Kanununun 6ncı maddesinin altıncı fıkrası bakın
ne diyor: Bu fıkra hükümlerine göre yürütülen faaliyetler çerçevesinde
elde edilen kayıtlar bu kanunda belirtilen amaçlar dışında
kullanılamaz. Elde edilen bilgi ve kayıtların saklanmasında
ve korunmasında gizlilik ilkesi geçerlidir. Bu madde hükümlerine
aykırı hareket edenler hakkında, görev sırasında veya
görevden dolayı işlenmiş olsa bile cumhuriyet
savcıları tarafından doğrudan soruşturulur. diyor.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Recep Bey, 4üncü maddenin son fıkrasını okusana.
RECEP ÖZEL (Devamla)
2005 yılında yapılan bu uyum değişikliğinde
26ncı madde değiştirilmemiş, dolayısıyla da
buradaki yasama, Meclis iradesi, izin müessesesinin tüm suçlarda kapsadığını
bir kez daha burada teyit etmiştir.
Diğer bir önemli
nokta ise kurumun yani MİTin silahlı kuvvetler, polis vesair devlet
kurumlarının farklı olarak istihdam niteliğiyle ilgilidir.
Kural olarak bizatihi suç örgütlerinin içinde eleman bulundurmak zorunda olan
bir kurumdur. Muhtemelen başka hiçbir kurumda ve hiçbir yasal düzenlemede
geçmeyen görevin niteliğinden doğan ibaresi bu nedenle MİT
Kanununun 26ncı maddesinde yer almaktadır. Ceza Muhakemeleri
Kanununun 250 ve 251inci maddeleri ise bunu kapsamamaktadır.
İşte MİT Kanunundaki bu ayrık ve farklı ifade Ceza
Muhakemeleri Kanunu karşısında onu özel kural hâline getirmekte
ve Başbakanın izin şartının devam ettiğini
kanıtlamaktadır.
Hâl böyle iken bu
hususlar göz ardı edilerek izin alınmadan soruşturmaya
başlanılması açık bir hukuk ve kural ihlali olmuştur. Yapılan yanlış uygulama
bu düzenlemeyle giderilmiş olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
RECEP ÖZEL (Devamla) Bu ülkede
menfaat değil, ideal birlikteliğiyle oluşan kardeşliğe
kimse halel getiremez. Biz, kardeşlik, samimiyet ve ortak akılla
hareket etmeyi sürdüreceğiz. Yanlış yapanlar veya istismar
edenler hesabını adli ilahiye verirler.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Özel.
Şahsı adına, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Şimdi bir maddelik bir kanun
aslında bu, üç madde falan değil bir madde; yürütme, yürürlüğü
çık bir. Bir maddelik bir kanunu, komisyona geldiği zaman bir geçici
madde ekleyeceksin, Genel Kurula geldiği zaman şimdi önergelerle değiştirmeye
çalışacaksın. Bir Hükûmet, bir iktidar partisi, 326 milletvekili
olan bir parti, bu kadar beceriksiz olabilir mi? Bence değil, bence
beceriksiz değiller. Bence bir telaş içerisindeler, telaş.
Telaş bir maddelik bir kanunda bile insana böyle hata yaptırır işte.
Bir suç var ortada, birilerini kurtarmak istiyorlar, Eyvah! Bunun ucu bize
dokundu. diyorlar. Bu, bu kadar net. Bunu size özetleyeyim, bu yasanın
özeti iki cümle: Muhalifi haklama, yandaşı paklama.dır. Bunun
amacı budur. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın, özel görevlilere
dokunulmazlık. Kim bu özel görevliler? Türk vatandaşı mı?
Belli değil. Kamu görevlisi mi? Belli değil. 2005te bir kanun
çıkardınız bu polisin, jandarmanın, istihbaratın
dinlemesiyle ilgili. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. Aynen şöyle
yazmıştınız: Başbakanın özel olarak
yetkilendireceği kişi veya komisyon tarafından
yapılır. Anayasa Mahkemesi bunu oybirliğiyle reddetti.
Sayın Haşim Kılıç bile oybirliğinin içindeydi, oy
verdi buna. Bugün ne oldu da şimdi siz
Hukuk devletine
aykırıdır. dedi o zaman Anayasa Mahkemesi, şimdi
bakalım, göreceğiz, sizin Anayasa anlayışınız,
Sayın Cumhurbaşkanının takdiri, sizlerin takdiri, hepsini
göreceğiz.
Yani, hukuk fakültesini bitirmeye gerek
yok. Az buçuk, şurada üç beş ay milletvekilliği yapan birisi
bunun Anayasanın 2nci maddesine yani hukuk devleti ilkesine
aykırı olduğunu görür; Anayasanın 10uncu maddesi
eşitlik ilkesine aykırı olduğunu görür; 128inci maddesi
Kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri memurlar ve
diğer kamu görevlileri yapar. diyor, tanımlama yapıyor, 128e
aykırı olduğunu görür; Kanunsuz emir uygulanamaz. Anayasa 137
diyor, buna aykırı olduğunu görür; Görülmekte olan bir
soruşturma hakkında Yasama Meclisinde soru sorulamaz, görüşme
yapılamaz, beyanda bulunamaz. diyor, 138e aykırı olduğunu
görür.
Biz bir gensoru önergesi
vermiştik, Meclis Başkanı Sayın Çiçek, görülmekte olan bir
davayla ilgili olduğu için gensorumuzu işleme koymadı, alelacele
bunu nasıl işleme koydu? Tarafsızlığını
yitirmiş bir Meclis Başkanı. diyorduk, bir kez daha burada
karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar,
demokrasilerde başbakanların yetkisi sınırsız
değildir, böyle bir şey yok. Hele hele Bitaraf olan bertaraf olur.
diyen Başbakanın yetkisi hiç sınırsız olamaz. Bir
kere, TİB başkanının Başbakan tarafından
atanacağı hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilmişti.
Bakın,
sıkıştığınız zaman ne yaptınız, on
yıllık icraatlarınızdan örnekler vereyim: Bir defaya mahsus
olmak üzere TÜBİTAK başkanı Başbakan tarafından atanır.
RTÜK başkan ve üyelerinin yargılanma iznini Başbakan verir.
Şimdi, MİT mensupları ve Başbakanın özel
görevlendireceği kişilerin soruşturma iznini başbakan
verecek? Ne demek bu? Kanuni Sultan Süleymanın böyle yetkileri yoktu. Ne
demek bu? Yalova AKP İl Başkanı Başkanın özel görevlisi
mi? Başbakan bizi öldürtebilir mi?
Böyle bir yetki olabilir mi? Yani herhâlde Başbakan Muhteşem
Yüzyılı çok seyretmiş, kendini Kanuniyle
özdeşleştirmiş, MİT Başkanını da herhâlde
Pargalı yapmak istiyor. Pargalının bile böyle bir yetkisi
yoktu.
Değerli arkadaşlarım,
kutsal devlet anlayışından kutsal yönetici
anlayışına, kutsal Başbakana doğru bir geçiş var
burada. Bakın, Çiller diyordu Kurşun atanla yiyen bir olur mu?
diye. Bir zamanlar kutsal devlet vardı, onu yıktık. diyorsunuz
ama şimdi bir kutsal Başbakan yaratıyorsunuz. Bir zamanlar
eleştirdiğiniz bir tanım daha vardı,
hatırlarsınız değil mi? Bir zamanlar bir genelkurmay
başkanı Tanırım, iyi çocuklardır. dediğinde
sayfa sayfa beyanlarınız var. Tanırım, iyi çocuktur.
diyen genelkurmay başkanıyla bugün Başbakana verdiğiniz bu
yetki arasında ne fark var? Aynı şekilde Başbakan da
diyecek ki: Tanırım, iyi çocuktur, izne gerek yok.
SADİR DURMAZ (Yozgat) JİTEM
gitti, MİTEM geldi, MİTEM!
MUHARREM İNCE (Devamla) Bu
Meclis yürütmenin yasa dışı işlerine yasal kılıf
oluşturma yeri olamaz. Bu ülkede herkesin güvencesi hukuktur. Oysa bu
ülkede herkesin ne yazık ki tek bir kişidir, güvencesi de tek
kişidir, korkulu rüyası da tek kişidir. Bu ülkede birilerinin
güvencesi de Başbakandır, korkulu rüyası da
Başbakandır. Yandaşlarının güvencesi
Başbakandır, muhaliflerinin korktuğu da Başbakandır.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin dışında herkes bu ülkede
teslim olmuş durumda. Bir gazeteci azar işittiği zaman
Başbakandan hemen işinden oluyor. Kafayı taktığı
bir iş adamı
(MHP ve BDP sıralarından Ooo! sesleri,
gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Ne demek ya
o?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Başkaları da var
SIRRI SAKIK (Muş) Ne demek?
MUHARREM İNCE (Devamla) Siyasi
partileri kastederek söylemedim, herkes kendini savunabilir. Ben siyasi
partileri, sizlerin partilerini savunacak durumda değilim. Ben siyasi
parti ve diğer kurumlar anlamında söyledim, siz de kendi partinizi
savunursunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Biz de
bundan sonra böyle söyleriz.
SIRRI SAKIK (Muş) Geri al, geri.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Eğer bir gazeteciyi azarlamışsa o gazeteci gitti; bir iş
adamını kafaya takmışsa iflas ettirene kadar maliyeciler,
vergiciler başından eksik olmuyor; bir bürokrata kafayı
takmışsa hiç şansı yok.
Değerli arkadaşlarım,
Kenan Evrenin mantığıyla sizin mantığınız
arasında ne fark var? Kenan Evren o geçici 15inci maddeyi
getirmişti, onu kaldırmakla övünüyorsunuz ama bu da ne yazık ki
geçici 15inci maddedir. Haydi onlar darbe yaptı, kendilerini korumak
istiyorlardı da, siz ne yaptınız da böyle bir koruma
kalkanının arkasındasınız? (CHP sıralarından
alkışlar)
Yine başka bir şey daha
söyleyeyim: Bakın, çok kolay, diyelim ki bir naylon fatura olayı var,
bir bakan naylon faturadan sanık, nasıl olsa çoğunluğumuz
var, bir kanun, bir naylon fatura affı, bakan kurtardı,
yırttı paçayı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Nerede o bakan
şimdi?
MUHARREM İNCE (Devamla) Göreve
getirdiğiniz bir bürokrat tazminat ödeyecek, tazminatı o ödeyecek,
bir kanun değiştiriyorsunuz tazminatı bürokrat ödemiyor, devlet
ödüyor.
Şimdi de suç işleme görevi
verdiğiniz kişilere koruma kalkanı oluşturuyorsunuz, ucu
size dokundu mu hemen yasal düzenlemeye gidiyorsunuz, anayasal düzeni bozuyorsunuz,
kuvvetler ayrılığını bozuyorsunuz,
Başbakanın ülkeyi teslim almasının hukukunu
oluşturuyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
size Türk Ceza Kanununun 283üncü maddesini okuyorum. Bir gün herkese
lazım olur. Bu ülkede Genelkurmay Başbakanlığı
yapmış birisinin hapse gireceğini söyleselerdi herhâlde buna
kimse inanmazdı. Bugün, suçlu suçsuz, ileride görülecek ama bu güç de size
kalmayacak, bir gün siz de gideceksiniz. (CHP sıralarından
alkışlar) Onun için TCK 283 size, herkese, 75 milyona
lazımdır, okuyorum: Suç işleyen bir kişiye
araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından
kurtulması için imkân sağlayan kimse, altı aydan beş
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Hafif kalır Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bu
suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak
işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılır
Bu bir gün sizlere umarım
lazım olmaz diyorum ve Türkiyedeki bütün sivil toplumun,
sendikaların, iş dünyasının, özellikle ve özellikle,
Türkiyedeki suskun kalan, konuşamayan üniversitelerin ve şu ana
kadar tepkisini göstermeyen hukuk fakültelerinin nerede olduğunu
doğrusu çok merak ediyorum. Bu, Türkiyede bu yasa geçerse yeni
Yeşiller yaratacaktır, Gladioyu oluşturacaktır,
şimdiden sonra oluşacak, gerçekleşecek bütün faili meçhul
cinayetlerin sorumlusu siz olacaksınız diyorum, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın İnce.
Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ.
Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde hem görüşlerimizi
açıklamak hem de yapılan eleştiriler konusunda değerlendirmelerde
bulunmak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Millî
İstihbarat Teşkilatı ülkemizin güzide kurumlarından bir
tanesi. Kuruluş kanununun 4üncü maddesi göreviyle ilgili hususları
açıklıyor. Oraya baktığımızda Türkiye
Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bütünlüğüne,
varlığına, bağımsızlığına,
güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün
unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve
muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını
devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı ilgili yerlere
iletmek ve burada başka da görevler sayılıyor. Çok önemli
görevler veriliyor ve bu görevler ülkenin bekası için,
varlığı için, bağımsızlığı için,
güvenliği için, huzuru için, barışı için oldukça önemli
görevler.
Sadece bizim ülkemizde istihbarat
teşkilatı yok, dünyanın her ülkesinde var, o
teşkilatların kanunlarına baktığınızda da
Türk İstihbarat Teşkilatını kuran ve görevlerini düzenleyen
kanuna benzer olduklarını görüyoruz ama koruma şeylerine
baktığınız zaman o kanunlarda bugünkü bizim İstihbarat
Teşkilatımızın Kanununda yer alan korumalardan daha fazla
korumaların ve kollamaların olduğunu da çok açık görüyoruz.
Bugün ülkeler sadece kendi içinde değil, bölgelerinde ve küresel anlamda
da güçlü olmak için
OKTAY VURAL (İzmir)
Bırakın ya. Terör örgütüne eylem yaptırmak mı göreviniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) -
içeride ve dışarıda güçlü bir
istihbarata ihtiyacı olduğunu görüyor ve buna göre kendileri de
birtakım değerlendirmeler yapıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Özerk
Kürdistan mı verdiniz ona?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Türkiye de büyüyen bir ülke. Bölgesinde bugün büyük bir
güç, dünyada küresel bir aktör.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bırakın onları, bırakın. Suç yok, vazife var, öyle mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Türkiyede de bu anlamda değişimin
olması, gelişmenin olması ve ülkemizin dışarıda,
içeride güvenliğiyle ilgili görevleri yapacak kişilerle ilgili
düzenlemeler yapılırken birtakım istisnaların olması
doğaldır.
Burada tartışmaları
yaparken, konuları değerlendirirken
OKTAY VURAL (İzmir)
Bunların her birisi kanunda var. 26ncı maddede koruma altında
bunlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) -
ülkemizin bu güzide kurumunu birtakım siyasi
tartışmalar vesilesiyle yıpratacak yaklaşımların
doğru olmadığını huzurlarınızda bir kez daha
ifade etmek isterim
OKTAY VURAL (İzmir) Millete
gerçekleri söyleyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) -
çünkü bu kurumda görev yapanlar canı
pahasına görev yapıyorlar.
Şimdi, bunların görevlerinin
ciddiyeti ve tehlikeliliği bütün Parlamento ve kamuoyu tarafından da
tartışmasızdır.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz onlara
kanunla verilen görevin dışında görev veriyorsunuz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
MİTten kaç kişi şehit oldu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Bu kadar hassas görev yapanlarla ilgili
tartışmaların da belirli bir hassasiyet üzerinde olmasında
fevkalade büyük önem vardır.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz kamu
görevlilerine siyasi görev veriyorsunuz, hukuk dışı görev. Bütün
bunların, konuşmalarınızın hepsi delil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Yapılan bu düzenlemeyi bir Anayasa ihlali,
yapılan bir düzenlemeyi bir suç olarak, hatta birtakım Ceza Kanunu
müeyyideleri okunarak, Bakın, ey milletvekilleri, siz bunu
yaparsanız başınıza ileride neler gelir. diyerek
Parlamentoyu tehdit etmek de bu Parlamentoda görev yapanların
yapacağı bir iş değildir. Neden değildir? Çünkü
Parlamentonun yasama faaliyeti yapması Anayasanın 7nci ve 87nci
maddesiyle kendisine verilmiş asli bir görevdir. Parlamentonun vazifesini
yapmasını suç telakki eden bir yaklaşım.
OKTAY VURAL (İzmir) Parlamento
milletin hâkimiyetidir, bürokratik hâkimiyeti yok
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Efendim, görülen bir dava var, bu davayla ilgili
düzenleme yaparsanız yargıyı etkilersiniz, duruşmayı
etkilersiniz, bu da suç olur, o zaman da bunun cezası falan kanundur,
şöyledir, böyledir, Anayasayı ihlaldir. Bu ne demektir? Bu şu
demektir: Mevcut Parlamentonun Anayasa hükümlerine göre
çalışmamasını temenni etmektir çünkü Anayasanın
hiçbir hükmü diğer bir hükmü işlemez kılacak tarzda
yorumlanamaz. Parlamentoda görüşülen bütün kanunların mahkemelerde karşılığı
var. Eğer siz Bu kanunu görüşürseniz -Ceza Kanununu- bu davalara
etki edersiniz. derseniz Ceza Kanununu görüşmemeniz lazım ama biz
görüştük. Ceza Muhakemesini görüşürseniz şöyle olur,
görüşmemeniz lazım. Biz görüştük. Değerli milletvekillerine
soruyorum: Parlamentoda görüşülüp de karşılığı
mahkemelerde olmayan kaç tane iş veya işlem vardır? Bir
baktığınızda, bunların çok az olduğunu herkes
görür.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu
Parlamento, PKKyla görüşmeleri meşrulaştıracak olanlara
izin vermez, hangi partiden olursa olsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Aksi takdirde, bir dava var bir konuyla alakalı
veya bir maddeyi düzenliyorsunuz, onunla ilgili bir şey var, Düzenleme
yapamazsınız. derseniz, Parlamentonun kapısına kilit
vuracaksınız demektir. Hâlbuki Parlamento her şart altında
çalışır ve yasama yapması yargıya müdahale olarak
Anayasayı ihlal olarak değerlendirilemez, Anayasa tarafından
verilmiş bir görevdir ve bu görevi yerine getiriyor. Devam eden davalara
uygulanmaz. denmesi de fevkalade yanlıştır çünkü hem maddi ceza
hukuku hem de usul hukukunda yapılan düzenlemeler eğer esasa müessir,
kişinin lehine birtakım hukuki sonuçlar doğuruyorsa
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun burada kararı var, başkaca da kararları
var, uygulanıyor. Ceza Muhakemesinde biz hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasını ne
yaptık? Meclisten çıkardık ve geçiş hükmü dahi yoktu,
Yargıtay bunu uyguladı, mahkemeler de bunu uyguladı. Neden?
Çünkü kişinin lehine hukuki sonuç doğuracak nitelikte bir usul
düzenlemesi olduğu için. Bu nedenle, bu düzenlemeler Anayasayı ihlal
değildir. Peki, nedir? Bir tartışma var: Genel kanun-özel kanun;
önceki kanun-sonraki kanun. Pek çok tartışmalar var, bu
tartışmaları ortadan kaldırmak için de önemli. Meclis,
zaman zaman tartışma olan konularla alakalı kanunlar
çıkarmıştır, birtakım belirsizlikler olduğunda
belirsizlikleri gideren düzenlemeler bu Parlamentodan çok geçmiştir. Peki,
özel bir düzenleme mi? Bu da çok çarpıtılıyor. Kişiye özel
kanun. dediğiniz zaman, benim elimde bir kanun var, okuyorum: Kanun
tarihi 7/7/1948, numarası 5245. Kanunun adı ne? İdil Biret ve
Suna Kanın Yabancı Memleketlere Müzik Tahsiline Gönderilmesine Dair
Kanun, başkaca da kanunlar var. Özel kanun. dediğiniz böyle olur,
adı da açık olur
OKTAY VURAL (İzmir) Burada, Başbakanı
tatile gönderdik biz de.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
özel kanundan yararlanacak kişilerin sayısı da belli olur, o
sayılarda da adlar yazar. Baktığınızda -ben
incelettim- bütün özel kanunlar böyle ada çıkarılmış kanunlar,
bunlardan bir sürü örnek var ama bu düzenleme genel bir düzenleme ve
OKTAY VURAL (İzmir) Vay anasına be!
Milletvekilleri inandı yani!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
kapsamında yer alan herkese ve her kesime uygulanacak nitelikte olan
bir düzenlemedir.
Bir başka şey, burada büyük
tartışmalar yapıldı, görüşler ifade edildi. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan, duymuyoruz konuşmacının söylediklerini, duymuyoruz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Nedir? derseniz, o da şu, değerli milletvekilleri, savcı
ülkenin hayrını düşünür, yararını düşünür
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakika
OKTAY VURAL (İzmir) Ayağını
kaldırarak konuşma bari Sayın Bozdağ.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, salonda bir
uğultu var, lütfen, biraz daha sessiz olalım.
Buyurunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Savcı ülkenin hayrını düşünür, çıkarını
düşünür. Peki, hâkim? Düşünür. Polis? Düşünür. Asker?
Düşünür. Falanca yerdeki memur? Düşünür, ülkenin menfaatini
çıkarını. Bunlar zinhar ülkenin aleyhine iş ve işlem
yapmazlar ama ülkenin Başbakanı ülkenin hayrını,
yararını, çıkarını düşünmez, ülkenin
zararına, aleyhine iş ve işlemler yapar. Bu Parlamento milletin
Parlamentosu. Bu görüşler demokrasiyi içselleştirememiş
anlayışların dışarı vurumudur. Siz,
atanmışlara güveneceksiniz, milletin seçtiklerine güvenmeyeceksiniz.
Bu, millete güvenmemektir. Böyle bir şey olabilir mi? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Ya, siz, milletin
yaptığı kanuna güvenmiyorsunuz be!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bakın, Başbakanın yaptığı bütün işlerin,
bütün kararların hukuki denetim yolu da açık, siyasi denetim yolu da
açık.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Anayasada Başbakan
yargı yetkisini kullanacak. mı diyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Siyasi denetimi Parlamento yapabilir, ayrıca sandıkta halk
yapabilir. Kamuoyu denetimine de açık, ayrıca yargı denetimine
de açık.
OKTAY VURAL (İzmir) Yasama, yargının
yerine geçemez; yargı değil!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Anayasanın 125inci maddesi çok açık, idarenin bütün eylem ve
işlemlerine yargı yolu açıktır.
OKTAY VURAL (İzmir) Molotofkokteyli atılan
Serapın hakkı nerede?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Başbakanın izin kararı veya izin vermeme kararı nihai bir
karar değildir, yargı yolu genel hükümler çerçevesinde oraya da
açıktır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan,
sorduğum sorulara yanıt versene!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Burada örtülen, gizlenen herhangi bir husus söz konusu değildir.
Kaldı ki bakın, Sayın Başbakana izin verilmesi yeni de
değil.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Komisyonda soru sordum,
yanıt vermedin, burada yanıt ver!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ali Rıza
Bey
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bu Kanun yürürlüğe girdiği günden beri 26ncı maddede izin
verme sistemi var, izni veren makam da Başbakandır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Soru sordum ama
yanıt vermiyor.
BAŞKAN Sayın Öztürk, lütfen
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sen
konuşmadın mı yirmi dakika boyunca Ali Rıza Bey?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Şimdiye kadar bunu tartışmayanların bugün bunu
tartışması da doğru değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) Yargıdan kaçmayın,
kaçmayın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bir başka şey: Konusu suç olan emri Başbakan verir mi? Vermez.
Neden vermez? Çünkü Başbakanın hangi konularda görev
yapacağı Anayasa ve ilgili kanunlarla belirtilmiştir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sorulara yanıt ver
Sayın Bakan! Açık, net sordum sana! Öyle demagojiyi bırak,
sorulara yanıt ver!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Anayasa 137 çok açık.
OKTAY VURAL (İzmir) Çetelere yer yok, çetelere!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Konusu suç olan bir emri vermez, verildiği zaman da yerine getiren
kişi sorumluluktan kurtulmaz ve Türkiye'nin Başbakanı konusu suç
olan bir emri ne bugün verir ne de yarın verir ne de başka bir zaman
verir. Ama, maalesef, siz atanmışlara güveniyorsunuz ama
seçilmişlere güvenmiyorsunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan,
sorulara yanıt ver, yanıt! Sağır mısın?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan, lütfen
Hakaret ediyor Sayın Başkan, müdahale edin.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
dinleyiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Hele bunu AK PARTİ Hükûmeti ile
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sorulara yanıt
BAŞKAN Sayın Öztürk, lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
bugüne kadar çetelerle
BAŞKAN Sakin dinleyiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) Olacak bu kadar
tartışma ya, basit bir konu değil ya bu! Basit bir konu mu bu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
mafyalarla, hukuk dışı yapılanmalarla mücadele
etmiş, ortaya koyduğu tavırlarla milletimizin takdirini
kazanmış bir iktidarı
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Türkiyeyi kim yönetiyor
Sayın Bakan?
BAŞKAN Sayın Öztürk
Sayın Öztürk,
lütfen yerinize oturunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
onun Başbakanını ve Genel Başkanını çete
kurmakla itham edecek imalı, imasız yaklaşımlar buraya
yakışmamıştır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen yönetiyorsan cevap
ver, yönetmiyorsan Yönetmiyorum. de! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Buraya yakışmamıştır, yakışması da
doğru değildir, hoş da değildir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sorulara yanıt ver!
Siz yönetiyorsanız sorulara yanıt verin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Bu ülkenin Başbakanı ülkenin ali menfaatlerini korur ama maalesef
başka şeyler söyleniyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Peki, birtakım operasyonlar
yapılıyor. KCK paralel bir yapılanma olarak kurulmuş, falan
kurmuş, filan kurmuş.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sorulara yanıt ver!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bunu kim söylüyor? Terör örgütü ve yandaşları
söylüyor. Falan yerde mutabakat yapılmış, işte belgesi.
Belgeyi kim açıklıyor, kimler çıkarıyor?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Savcı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Terör örgütleri ve onların mensupları bir şey
söylüyorlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Demagoji, sırf demagoji! Sen AKP milletvekillerini
kandırırsın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Peki, ülkenin Hükûmeti, Başbakanı ne diyor:
Böyle bir şey yoktur. diye açıklama yapıyor, Bunlar
iftiradır. diye söylüyor, Böyle bir mutabakat yoktur. diye
açıklaması var. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sorulara yanıt ver, Uluderedeki istihbaratı kim verdi?
OKTAY VURAL (İzmir) Belgeleri
çıkıyor, belgeleri. Madem öyle, yargıdan kaçırmayın
bunu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Uluderede istihbaratı kimden aldınız?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Peki, ben şimdi sormak istiyorum: Ülkemizde
siyaset yapan partiler veya başkaları
Ülkemizin Başbakanı, Türkiyenin
Başbakanı bir konu gündeme geldiği zaman Böyle bir şey
yoktur, bu yanlıştır, doğru değildir. diye
açıklama yapıyor, Başbakana inanmıyoruz
OKTAY VURAL (İzmir) O zaman
üzerine gidelim hep beraber.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla)
ama terör örgütü yandaşlarının elinde
bir belge veya bir kâğıt parçası olduğu zaman da
kalkıp Bu doğru. diye ülkenin Başbakanını terör
örgütlerinin ağzıyla suçluyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Böyle bir şey olabilir mi?
Böyle bir şey olabilir mi? Türkiyede ülkenin Başbakanını
yıpratmak için birtakım yerler, birtakım çevreler birtakım
iftiraları uyduruyorlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
İftiraları sen atıyorsun, gerçekleri çarpıtıyorsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bakıyorsunuz, nereden çıktı bu?
İşte, KCK operasyonunda falanca yerde yapılan aramada KCK
militanlarının elinde çıktı. Kim bunu dillendiriyor? Bakıyorsunuz,
herkes konuşuyor. E, ne olmuş? Böyle bir şey varmış.
Peki, Hükûmet ne diyor? Böyle bir mutabakat yoktur. diye bunun
açıklamasını yapıyoruz ama bütün bunlara rağmen
OKTAY VURAL (İzmir) Belki sen
koydun oraya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla)
terör örgütlerinin yandaşları ve üyelerinin
ağzıyla, onların ellerinde olanlarla Hükûmeti suçluyoruz; terör
örgütü yandaşlarına inanıyoruz ama ülkenin Hükûmetine
inanmıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
KCKyı veya PKK terör örgütünü
Millî İstihbarat Teşkilatının kurduğunu söylemek bu Teşkilata
ve ülkemize yapılmış bir iftiradır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Hüseyin Çelik söylüyor, Hüseyin Çelik söylüyor söylediğini.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Bugüne kadar terörle mücadele eden onca
insanımıza, onca şehidimize yapılmış bir
haksızlıktır, doğru bir şey de değildir.
OKTAY VURAL (İzmir)
Şeytanla bile görüşürüz. diyor, şimdi
kalkmışsınız bunu inkâr ediyorsunuz be! Siyasi talimatla
görüşüldü. diyen Ahmet Davutoğlu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) KCK paralel yapılanma yapacak buna Hükûmet müsaade
edecek, yok öyle bir şey. O zaman bu operasyonları kim yapıyor?
İktidarda kim var? Kimler içeride? Operasyonları yapanlar kim? Bu
delilleri savcıların önüne koyan kolluk kim, güvenlik görevlileri
kim? Bu istihbaratları verenler kim? Böyle bir şey olabilir mi?
Onlardan yargıya götürüp teslim eden yürütme organında görev yapan
güvenlik birimleridir. Yargı organlarına delillerini götürüp teslim
ediyorlar. Onların soruşturmasını,
kovuşturmasını yapacak da onlardır. Onlar
yapacaklardır. Ama kalkıp oradan, bütün bunlar ortadayken Hükûmeti
veya
OKTAY VURAL (İzmir) Bırak
ya Allahını seversen, bu konuşmaların milletvekillerine
hakaret be!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) -
devlette büyük görevler yapmış
insanları KCKyı, paralel bir yapılanmayı örgütledi diye
suçlamak fevkalade büyük bir yanlışlıktır, büyük bir
haksızlıktır.
Türkiyenin üzerinde herkes bir
şeyler söylüyor. Türkiye, Orta Doğuda, Balkanlarda, dünyanın
pek çok yerinde yöresinde önemli değişimler yaşanırken,
Türkiye de bu değişimler çerçevesinde kendi gücüyle
orantılı pozisyon alırken, Türkiyeye karşı birileri
başka şeyler, hesaplar içerisinde olabilir, hesaplar yapabilir, ama
bütün bu hesapları bozacak güç bu Parlamentodadır, milletimizdedir,
Hükûmetimizdedir. Her türlü hesabı bu Parlamento bozdu, bugüne kadar bütün
oyunları bozdu, başka oyunları da bozacaktır; hesap
yapanlar boşa hesap yapıyorlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir başka hususu paylaşmak
istiyorum, o da şu: Terör örgütlerinin içerisine sızmış
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Kim
bunlar kim?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) -
istihbarat görevlilerinin suç işlediklerini ben
söylemedim. Ben sadece şunu söyledim
OKTAY VURAL (İzmir) Neyi
söyledin?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Terör örgütlerinin içerisine sızarken suç
işlemeden sızma imkânı yok dedim.
OKTAY VURAL (İzmir) Allah Allah!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Ne dedim? Şunun için dedim
OKTAY VURAL (İzmir) Adam asker
öldürecek
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Örneğin, bir istihbarat elemanı -şimdi
soruyorum- bir terör örgütüne gitti
OKTAY VURAL (İzmir) Ya senden de
ne Başbakan Yardımcısı olur!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen dinleyiniz, sakin olunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Hangi
suçları işlettiniz? Sen nereden biliyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) -
şunu mu diyecek: Beni istihbarat, MİT
görevlendirdi
OKTAY VURAL (İzmir) Böyle bir
töhmeti devletin üzerine nasıl bırakırsın sen? Şuna
bak ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) -
işte görev kâğıdım, ben de sizin
aranıza gireceğim, sizden istihbarat toplayacağım, ondan
sonra da ilgili yerlere bildireceğim
OKTAY VURAL (İzmir)
Anlaşılan sen daha önce orada mı görev yaptın? Görevli
misin sen?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) -
bana izin verir misiniz diyecek? Demeyecek. O zaman ne
olacak? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Suç işleyecek öyle mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Yani oraya
gittiği zaman, onların içerisine girmek için
bazı şeyler söylediği zaman Ceza Kanunu ne diyor: Örgüte üye
olmak. diyor. Benim kastettiğim odur.
OKTAY VURAL (İzmir) Uyuşturucu ticareti yapacak
öyle mi? Adam mı öldürecek?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Yoksa, terör örgütünün içerisine
canı pahasına, hayatı pahasına sızmış
OKTAY VURAL (İzmir) Bomba mı atacak? Molotof mu
atacak?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
bu ülkesi için şehit
olmayı göze almış vatan evlatlarını terör örgütünün
eylemlerine katılmış gibi gösteren bir beyanı ben
yapmadım.
OKTAY VURAL (İzmir) Onları sorgulayan yok.
Onları sorgulayan yok.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Benim adıma bana bunu
söyletenler onlara da, bana da büyük bir iftira yapıyorlar.
Benim açıklamalarım ortada. Böyle bir şeyin
olmadığını da o açıklamanın içinde açıkça
zikrediyorum. Eylemlere katılma yok, bu söylenemez, söylenmesi de mümkün
değil. Düşünülemez, düşünülmesi de mümkün değil.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Kıvırma Bekir
Bey, kıvırma ya, kıvırma!
OKTAY VURAL (İzmir) Mert ol, mert mert! Mert ol!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ama
oradan aldılar, sanki terör örgütünün eylemlerini MİT mensupları
gerçekleştirmiş gibi birtakım yandaşlar konuştu, sonra
baktık başkaları da konuşuyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Başbakana da Ameliyat
olmadı. dedin, on dakika sonra çıktı. Ne bilirsin sen bu
konuları? Ne anlarsın ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Onun için burada bir gerçeği
doğru tespit etmek lazım.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Doğru
söylemediğini tespit etmek lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) Doğru söylemiyorsun!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) O da şu: Burada görev yapan
MİT mensupları, örgütlerin içerisine sızmış olan
MİT görevlileri canı pahasına görev yapıyorlar,
şehitliği göze alarak görev yapıyorlar.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) İstismar etme,
istismar etme! Sığınma arkalarına!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Onları
teröristlerle, terör örgütleriyle iş birliği yapar göstermek
Bunu
kim hangi saikle yapıyorsa yapsın, bu ülkenin birliğine,
beraberliğine, güvenliğine, bekasına iyilik değil,
kötülüklerin en büyüğünü yapıyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Siz töhmet altında
bırakıyorsunuz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Elbette
ki, değerli milletvekilleri, şunu söylemiyorum: Her kurumun
içerisinde eksiği olan, yanlışı olan olabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) Niye töhmet altında
bırakıyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bir
kuruma dönük eleştiri yaparken bir kişide eksik var diye herkesi
eksiklikle, bir kişide yanlışlık var diye herkesi
yanlışlıkla ve kurumu yanlışlıklarla, töhmetle
suçlamak haksızlıktır.
OKTAY VURAL (İzmir) Genelkurmay Başkanı
terör örgütü başı diye hemen yaptın değil mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Yanlış yapan birisi olduğu zaman onu hukuka teslim etmek,
yargı yolunu açmak, yargıda hesap vermesini sağlamak, hepimizin,
sizin, bizim ve sizin adınıza ülkeyi yöneten Hükûmetin asli
görevidir.
Bu Hükûmet, hiçbir zaman suç işleyenleri himaye
etmemiştir, hiçbir zaman arkasında durmamıştır. (CHP
ve MHP sıralarından Aa sesleri) Karanlık yapılarla,
çetelerle, mafyalarla biz mücadele ettik, biz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Mahkeme karar veriyor suça, suça sen karar vermiyorsun
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Biz yaptık,
hukuk dışı yapılanmalarla biz yaptık
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Mahkeme karar veriyor suça. Yani mahkemeye giden adama hemen
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - O
fotoğraflar, bu eleştiriyi yapanların Türkiyeyi yönettiği
dönemlerin fotoğrafıdır. Şimdi bakın manşetlerde
mafya babaları, çeteler yok, yok onlar, gizli örgütler yok, hukuk
dışı yapılanmalar yok.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yargıdan kaçtınız ama buradan kaçamayacaksınız!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Milletin iradesi
her şeye hukuk çerçevesinde hâkim. Hukukun dışına kim
çıkıyorsa onların karşısında milletten ve
hukuktan aldığı güçle çıkan bir irade var.
OKTAY VURAL (İzmir) Hukuktan
kaçmayın, yargıdan kaçmayın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Bu irade her
zaman böyle olmaya devam edecektir diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bozdağ.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir dakika
Buyurunuz Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
Sayın Bakan, ben konuşmamda da belirtmiştim, birtakım
protokollerin bulunduğunu ve işte Oslo görüşmeleriyle ilgili ses
kasetlerinin bulunduğunu ifade etmiştim ve buradan
Başbakanın, bunların olmadığını Terör örgütünün
elindekilere inanıyorsunuz. demek suretiyle sanki bizim bu konudaki
bilgileri hukuk dışı bir örgütten aldığımıza
ilişkin bir yanlış kanaat uyandırmıştır.
Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Vural.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sataşma yok Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bir şeyi sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Lütfen, bütün konuşmacı milletvekillerimizi sakinlikle dinler, sonra
da konuşmak gerekiyorsa cevap verirseniz daha iyi olacak.
Buyurunuz Sayın Vural.
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Sayın Başkan, bunu biraz önce yapsaydınız.
BAŞKAN Herkese söylüyorum
efendim.
Buyurunuz Sayın Vural.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, burada sataşma yok ama.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, bize de sataştı, biz de cevap vereceğiz.
BAŞKAN Buyurunuz.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Bakan, ne
konuştuğunuzu bilmiyorsunuz, ne dediğinizi bilmiyorsunuz. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar) Burada bir ajitasyonla, bir
ajitasyonla buradaki milletvekillerinin vicdanlarını
kullanmasının önünü kesmek istiyorsunuz ama bu vicdanlar er ya da geç
tecelli edecektir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Kendi vicdanına bak, kendi vicdanına!
OKTAY VURAL (Devamla) - Bu
bakımdan, siz Müzakere yok. demiştiniz, Böyle bir müzakere
olduğunu ispat etmeyen şerefsizdir, alçaktır. demiştiniz,
ondan sonra Oslo görüşmelerinde müzakere yaptığınız
ortaya çıktı. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Ahmet Davutoğlu, bunun siyasi talimatla olduğunu ortaya koydu.
Protokol yok. dediniz.
İşte değerli
arkadaşlarım, bunları eleştiriyoruz. Eğer bir protokol
yoksa bu protokolde özerk Kürdistan, Türkiyelilik, PKK polis gücü gibi birtakım
hususlar konusunda eğer Hükûmet bunlarla ilgili siyasi talimat
vermemiş de, oraya gidenler bunlarla ilgili görüşmeler
yapmışsa o zaman bu hukuk dışı eyleme
karşılık neden bunun önünü kapatıyorsunuz? Neden bunun
önünü kapatıyorsunuz? Hayır, siz gerçekleri söylemiyorsunuz.
Eğer dediğiniz gibi olsaydı, yargının bunun yürütmenin
verdiği görevin dışına çıkıldığına
ilişkin bir kanaatle soruşturuyoruz demenin önünü
açardınız, kapatmazdınız. Bu millet kürsüsü vicdanın
kürsüsü olması lazım. O bakımdan, kalkıp kimseyi
kandırmayın. Madem öyle, eğer birtakım görevler
çıkmış da oralarda sizin verdiğiniz yetkinin
dışına çıkmışsa niye yargıdan
kaçırıyorsunuz bunları? Neden bu soruşturmayı
engellemek istiyorsunuz? O bakımdan, milletvekillerine bunları
Başbakanı araya koyup Başbakan verir, vermez gibi birtakım
şeylerle bu kirli ve pis pazarlıkların millet nezdinde
sorgulanmasının, yargı nezdinde hesaba çekilmesinin önünü
kesiyorsunuz. Burada açıkçası sizin de bu tavrınız,
Hükûmetle bu yapılanlar arasında illiyet bağı
olduğunun da delilidir bunlar. (MHP sıralarından
alkışlar)
Hepinize saygılarımı arz
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Vural.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, KCK soruşturmaları
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, bir saniye
BAŞKAN Bir dakika, söz verdim
Sayın Kaplana, dinliyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Suç işlemede bine yakın MİT mensubunun KCK
soruşturmalarında
BAŞKAN - Bir dakika,
duyamadım efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
partimizi hedef alan bir açıklamalarına açıklık
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, sataşma yok.
BAŞKAN Lütfen sakin olur
musunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Efendim,
KCK dedi, BDP
Sayın Başkanım
BAŞKAN - Bir dakika
anlayamadım Sayın Kaplan. Sayın Kaplan, anlayamadım.
Anlayamadım söz ne için.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Suç işlemede bine yakın MİT mensubunun KCK soruşturmalarında
BAŞKAN Evet, buyurunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, bir dakikanızı alabilir miyim. Ama
Sayın Başkanım, ortada bir sataşma yok, KCK diyor BDP
çıkıyor, başka bir şey diyor MHP çıkıyor, böyle
şey olmaz ki.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Kaplan.
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yanlışa,
bir doğruya dikkat
çekmek için söz aldım, amacım burayı germek değil.
Hükûmete buradan
sesleniyorum: Otuz yıldır süren bu savaşı, bu
çatışmayı, kardeş kavgasını bitirmek için
diyaloğa sonuna kadar gidin, müzakereye sonuna kadar gidin,
görüşmeleri sonuna kadar yapın, yeter ki bu ateşi söndürelim.
Arkanızdayız, yanınızdayız, sizinle beraber yürümeye
hazırız. Doğru olan budur, doğru olan Türkiyeyi felaketten
kurtarmaktır. Sonuna kadar yanınızdayız, hele hiç kimseden
korkmayız. Otuz yıldır işlenen faili meçhul cinayetlerin
belgeleri Meclis arşivlerinde vardır, bunu açın, okuyun. Faili
meçhul cinayetleri kim işlemiş? Öyle korkmayın,
İmralıyla da görüşün, Kandille de görüşün, Osloya da
gidin, Erbile de gidin.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) İnkâr etmesinler!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Siz bu Mecliste eğer bunu başaramıyorsanız,
kendi içinizde konuşamıyorsanız, kendi içinizde
çözemiyorsanız bu ayıp Meclisin, siyaset kurumunun
ayıbıdır, bu bir doğru. Buna kimse, bizim
açımızdan, bizim adımıza kimse konuşmasın.
Diğer bir noktada
yanlışınıza dikkat çekeceğim. Bin tane MİTti
KCKde 10 bin tane arkadaşımızı tutukladınız.
Bizim milletvekillerini sizin MİT mi örgütledi? Belediye
başkanlarımızı aday gösterip seçimden onlar mı
çıkardı? 10 bin kişi. Bugün bile 15 KESK yöneticisi kadın
mahkemede tutuklamaya sevk edildi.
Siyasi partiler
demokrasinin vazgeçilmez unsurları. Bakın, biz buraya geldik,
ısrarla bu Mecliste çalışmaya inat ediyoruz, bunu birlikte
yaşamanın, birlikte çözümün adresi olarak gördüğümüz için. Onun
için biz yasalara sığınmıyoruz. Bu yasalarla bu iş
çözülmez arkadaşlar. Kürt sorununun çözümü için gelin birlikte irade
koyalım, birlikte, kapalı kapıların ardına gizlenmeden
harbi harbi, dobra dobra
Bu yasa çıktıktan sonra BDPnin içinde bin
tane MİTçi var, bana bir tane gösterin, size madalya takayım, bir
tane gösterin! BDP açık partidir, yüreği olan gelir
çalışır, inanan gelir çalışır, özgürlük
inancı olan gelir çalışır. Biz bedel veren partiyiz,
direnen partiyiz ama bu yasa çıkarsa önümüze bu çıkacak: 009 B.B. X Görevli
Şahıs Buyurun... Bu yasa çıkarsa, Başbakanlık belgesi
de şöyle bakın: Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Özel
Görevli Belgesi
009 B.B. X Görevli Şahıs
Tarafından Görevli.
Not: Görevi meçhuldür.
Yapmayın arkadaşlar, bu size
de zarar verir, Türkiyeye de verir, hepimize verir.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkanım, benim konuşmamdan sonra Sayın
Bozdağ, ben TCK 283ü okuyunca Meclisi tehdit mi ediyorsun? dedi. Benim
söylediğim sözlere farklı anlamlar yükledi ve grubumuzu itham
altında bıraktı. İzin verirseniz grubumuz adına cevap
vermek istiyoruz.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Tanrıkulu grubumuz adına cevap verecek.
BAŞKAN Peki, Sayın
Tanrıkulu, buyurunuz.
4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan, Değerli milletvekilleri; yani
gerçekten tarihî bir gündeyiz, çok önemli bir sorunu bir yasayla çözmeye
çalışıyoruz. Meclis bu şekilde yapmamalıydı, bu
soruna bu şekilde yaklaşmamalıydı.
Ben dün Komisyonda bir duruma dikkat
çektim, gerçekten de özel yetkili mahkemeleri tanımıyorsunuz, özel
yetkili savcıları tanımıyorsunuz,
tanımadığınız için de başınıza bu
geldi, yarın başka bir işte gelebilir. O nedenle bu maddeye
dikkat çektim, dün Komisyonda, bugün de Genel Kurulda. Bu yapılan faaliyet
özel yetkili savcıların mantığı içerisinde, yakalama
emri çıkarılan bir şahsa imkân tanımaktır
yakalanmaması noktasında. Bu şekilde yorumlanabilir Sayın
Bakan, yorumlanabilir. Yoksa, bu Meclis şu anda özel yetkili
savcıların ve mahkemelerin takdir alanı içerisinde yasama görevi
yapıyor. Bunu niye anlamıyorsunuz ya! Türkçe konuşuyoruz, niye
anlamıyorsunuz! Yarın öbür gün bir özel yetkili savcı çıkar
Niye bu yasa teklifini verdin? Seni MİT Müsteşarı mı
ayarladı, o örgütün üyesi misiniz? der size, diyebilir.
Bu soruna dikkat çekiyoruz çünkü böyle
bir madde var. Sizin döneminizde yazılmış bu, biz yazmadık,
siz yazdınız, getirdiniz bu Meclis de kabul etti. Bir savcı
çıkarsa bu teklifi hazırlayan milletvekiline bunu derse ne
yapacaksınız? Komisyona
derse ne yapacaksınız? O yüzden, bu palyatif önlemlerle değil,
gelin sorunun özünü çözelim. Özel yetkili mahkemeleri burada
yatıralım, kaldıralım Türkiye'nin yargı sistemi
içerisinden. Niye kaçıyorsunuz? Ne işinize yarıyor?
Sayın Bakan
şunu diyor: Bu dönemde Başbakan emir vermez, yarın da vermez,
gelecekte de vermez. Geçmişte vermedi mi değerli arkadaşlar?
Türkiye'nin geleceğini ve önümüzdeki dönemlerde görev yapacak
başbakanları nasıl güvence altına alıyorsunuz? Sizden
mi olacak? Nereden biliyorsunuz? O dönemleri yaşadık, o belgeleri ben
de gördüm. Yarın öbür gün o belgelerle dolaşacak insanlar, siz
nasıl Yok. diyeceksiniz?
Dolayısıyla,
yanlış yapıyorsunuz, hukuken yanlış yapıyorsunuz,
siyaseten yanlış yapıyorsunuz. Bu sorunları tek maddelik
yasalarla çözemezsiniz, çözülemedi. O nedenle, yargı orada, insanlara da
yazık ediyorsunuz, Müsteşara da yazık ediyorsunuz. Bu kadar çok
tartıştırarak hepsine yazık ediyorsunuz, o kurumun tümüne
yazık ediyorsunuz, bu hâle getirerek yazık ediyorsunuz. Yapacağı
bütün doğru işleri ve yanlış işleri burada
tartışma konusu yapıyorsunuz. Giderler, ifadelerini verirler, yargı
takdir eder. Sonra da biz tümünü burada değerlendiririz ama siz hem bu
kurumu teslim alıyorsunuz hem özel yetkili savcı ve mahkemeleri
siyasetin harcı olarak kullanıyorsunuz, yanlış
yapıyorsunuz. Bu nedenle, sorunlar tek maddelik yasalarla değil,
getirin masaya beraber çözelim, irademizi burada
ortaklaştıralım. Türkiyeye yazık ediyorsunuz.
İnsanlar her gün ölüyorlar. Sorunların kenarından geçiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) - Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Sayın
Aydın, buyurun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, az önce konuşmacılar,
BDP sözcüsü 10 bin arkadaşımızı KCKdan
tutukladınız. Diğer sözcülere tek tek girmiyorum, bu bile tek
başına yeter. Efendim, sataşmadan dolayı ben de söz
istiyorum Başkanım.
BAŞKAN
Nasıl?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) KCKdan dolayı 10 bin arkadaşımızı...
deyip grubumuzu töhmet altında bıraktı. Açıklama istiyorum.
Tutuklama senin görevin
değil ki, yargının görevi. Sizinle ne alâkası var?
OKTAY VURAL (İzmir)
Yargı diyor. Siz mi tutukladınız?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) Siz yargı mısınız?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yargı olmadığımızı ifade
edeceğim.
BAŞKAN Yani size
yönelik söylemedi ama buyurunuz cevap verin.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ayıp olur, İdris Beyi yalanlama ya, İdris
Bey arkada duruyor, yalanlama.
5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Değerli arkadaşlar, hakikaten çok...
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ya İdris doğru söylüyor, ya sen!
AHMET AYDIN (Devamla)
önemli bir
yasayı görüşüyoruz. Yalnız ben bu yasa görüşmelerine
başladıktan sonra çok değerli hatipleri yerimde usluca dinledim,
hakikaten doğru söylüyorlar mı? Olabilir, arada bir doğru
söyledikleri de vardır ancak konuşmacıları tek tek
dinledikten sonra şunu anladım: Hakikaten biz güzel bir iş
yapıyoruz burada, çok doğru bir iş yapıyoruz, çok net bir
iş yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Onun
için 10 tane önerge getirdiniz.
AHMET AYDIN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bir taraftan bir grup kalkıyor müzakerelere devam
diyor, öbür taraf kalkıyor Siz müzakerede bulunmuyorsunuz. Ya
değerli arkadaşlar, biz müzakerede bulunuyor muyuz, bulunmuyor muyuz?
OKTAY VURAL (İzmir) Senin ruh
ikizin, ruh ikizin, beraber yürüdünüz o yollarda siz.
AHMET AYDIN (Devamla) Biriniz
Müzakerede bulunuyorsunuz, devam. diyorsunuz, biriniz müzakerede
bulunmadığımız için bizi eleştiriyorsunuz, bir
başka grup farklı bir şey söylüyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Anlamamışsın sen konuşulanları,
anlamamışsın!
AHMET AYDIN (Devamla) Bakın,
arkadaşlar, Millî İstihbarat Teşkilatı, adı üstünde,
bu istihbarat birimi, görevi bu, bunu Hükûmet yapmaz, devlet bunu yapar ama
OKTAY VURAL (İzmir) Hem
görüşüyorsunuz hem Görüşmüyoruz. diyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla)
geçmişte
de yaptı, bugün de devlet birtakım görüşmeler yapabilir çünkü
amaç terörü bitirmek, amaç çetelere, mafyaya son vermek, amaç Türkiye'nin
geleceği açısından, milletimizin huzuru açısından
refah düzeyi yüksek bir sistem kurabilmek.
OKTAY VURAL (İzmir) Hani Yok.
dedi Bekir Bozdağ?
AHMET AYDIN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, lütfen biraz daha makul olalım, lütfen değerli
arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyalım, burada
konuşurken doğruları konuşalım.
OKTAY VURAL (İzmir) Sen de
müzakerecisin öyle mi?
AHMET AYDIN (Devamla) Bu yasa daha
önceden de var mıydı, yok muydu? Biz hiç el atmadık yani
dünyayı yeni keşfetmiyoruz, zaten MİT Kanununun 26ncı
maddesinde böyle bir hüküm var.
ALİM IŞIK (Kütahya) Milleti
kandırma, özel düzenleme getirdiniz buraya! Eski yasayı niye
değiştiriyorsunuz o zaman?
AHMET AYDIN (Devamla) 1984te
yürürlüğe giren bir kanun ve bu Kanunda bu hüküm var ancak bu hüküm
uygulanmadı. Bu hükmün uygulanmaması demek ülkenin istihbaratı
açısından çok ciddi sıkıntılar doğurur.
Bakın, arkadaşlar, biz
eğer çetelerle mücadele diyorsak, eğer Organize suç örgütlerini
ortadan kaldıracağız. diyorsak, hele ki en büyük terör
belası varken ve terörle mücadelede kararlı bir şekilde bu
Hükûmet devam ediyorsa
OKTAY VURAL (İzmir) Ne
mücadelesi, siz müzakere ediyorsunuz!
AHMET AYDIN (Devamla)
devlet bu
mücadelesini sürdürüyorsa lütfen ama lütfen bu görevi yapanlar, istihbarat
bilgisini alıp yetkili makamlarla paylaşanları da çok ciddi
cezai müeyyidelere maruz bırakmamak lazım.
Bir kez daha düşünsün diyoruz ya,
bir kez daha düşünsün. Başbakanın iznine gitti, izin verdi veya
vermedi, nihai kararı Başbakan vermiyor, nihai kararı yine
yargı veriyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Ne
anlamı olur?
AHMET AYDIN (Devamla) Bu bir idari
işlemdir, idari işlemler idari yargıya tabidir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sonra
savcıları değiştiriyorsunuz, hâkimleri
değiştiriyorsunuz!
AHMET AYDIN (Devamla) Başbakan
izin verdi, savcı iddiaları da eğer ciddi görüyorsa idari
yargıya götürür ve nihai kararı zaten yargı verecek. Yani
Başbakan son kararı vermiyor, bir kez daha bir düşünme
fırsatı tanıyor. Böyle önemli bir görev üstlenmişsin,
devletin geleceği açısından, bu görevi sürdürmek
açısından da bu işi vazife edinmişsin, sırf bu
vazifeyi yaptığın için, görevin gereği olan işi
yaptığın için de ağır cezalara maruz kalmak, ömür boyu
hapis cezalarıyla tehdit edilmek ne kadar doğrudur diye
düşünüyorum.
Tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Biz talimat
verdik deyin ya!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Aydın.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Bakan konuşmasında dedi ki: Suçluları adalete teslim
ediyoruz.
Şimdi, burada şöyle bir
mantık kurmak mümkün. Yani biz hapishaneden, hastaneden, en zenginine
kadar herkesin milletvekiliyiz. Hapishanedeki gözaltında olan, zanlı
olan insanların hepsi suçlu değil adalete teslim edilmiş
olanların. Sayın Bakanın ifadelerinden şu çıkar ki,
Hükûmet adalete teslim ettiği herkesi suçlu olarak görmüş demektir ve
bugün yargının yerini almış demektir, yargıya da
tahakkümdür bu.
Bu konuda bir konuşma istiyorum.
BAŞKAN Ee,
katkınızı yaptınız, teşekkür ediyoruz Sayın
Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkanım, içeride tutuklu milletvekilleri de var
BAŞKAN Teşekkür ederiz,
size tam yönelik bir şey yok. Siz söyleyeceklerinizi söylediniz,
teşekkür ediyoruz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
İçeride tutuklu milletvekilleri de var, onları da suçlu görüyor
Sayın Bakan.
BAŞKAN Ama söylediniz,
düzeltmeyi yaptınız.
Teşekkür ederiz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Peki,
teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, Sayın Ahmet Aydın Arada bir doğru
söylüyorlar. dedi bizi kastederek. Bu çok açık bir sataşmadır,
izin verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce.
Yeni sataşmalara lütfen mahal
vermeyiniz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın İnce, lütfen sataşmaya mahal vermeyin.
BAŞKAN Buyurunuz.
6.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim.
Bu Yalan söylüyorsun!un farklı
söylenme biçimidir. Bu arada da az önce gazi oldum, eğilirken
başımı vurdum, dikkat edin, sizlere de şunu söyleyeyim.
Değerli arkadaşlar,
bakın, şunu bir düzeltelim. Osloda görüşme oldu mu olmadı
mı? Görüştük. Kim görüştü? Ne görüştü? Bunu bir kenara
bıraktım.
Şimdi, Kayseri Meydanında,
referandum öncesinde -görüşülür görüşülmez bu tartışma
ayrı, biz başka bir şeyi tartışıyoruz bakın-
Kayseri Meydanına gitti Başbakan, Sayın Başbakan O
Görüşme oldu. şerefsizliğini yapanlar,
alçaklığını yapanlar dedi. Biz bunu söylüyoruz. Yani hem
görüşeceksin hem de Görüştün. diyen insanlara Alçak, şerefsiz.
diyeceksin. O sözler Kayseri Meydanında sahibini bekliyor. O sözler
asılı duruyor. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Asılı kaldı.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Birincisi, bunu söylüyoruz.
İkincisi, Sayın Ahmet
Aydın, duran saat bile günde iki kere doğruyu gösterir. Ama ne
yazık ki sen bugün duran saat bile değilsin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, siz, MİT, Emniyet,
iktidar, cemaat
Bir tartışmadır gidiyor. Bu
tartışmanın neresinde kim var, gerçekten tam bilemiyoruz.
Şimdi, siz, bu
sıkışık ortamda, toz duman giden ortamda, devlet allak
bullak olmuş, kurumlar birbirine girmiş, karışmış
her şey, böyle bir ortamda diyorsunuz ki: Bunun ucu bize dokunacak, bu
belli oldu. Nasıl olsa bizim arkadaşlar Kaldır
parmağını. dedin mi kaldırırlar, bir kanun getirelim,
bunu düzenleyelim, buradan kendimizi kurtaralım derdindesiniz.
Peki, anladım. Büyük ihtimalle de
buradan bu kanunu geçireceksiniz, Sayın Cumhurbaşkanının
tavrı, sonra Anayasa Mahkemesinin tavrı, bunları göreceğiz,
ama şimdi size bir gazete haberi göstereceğim: 100 ihalede
milyarlık vurgun. Bunu hangi kanunla düzelteceksiniz acaba?
OKTAY VURAL (İzmir) Geliyor,
geliyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunu
hangi kanunla düzelteceksiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) Onun da
hazırlıkları var.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bakın, bir insan yanlış yapmaya başlamaya görsün, bir
başladı mı çorap söküğü gibi arkası gelir. Bugün
Başbakanın özel görevlilerini kurtarmaya
çalışacaksınız, yarın bu ihalelerdeki vurgunlarla
ilgili mi yapacaksınız? Öbür gün ne yapacaksınız?
OKTAY VURAL (İzmir)
Hazırlıkları var.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunun
sonu gelecek mi? Bunun sonu ne zaman gelecek?
Bakın: Her derede bir
değirmen, eğer suyu gelirse,
Her köylüden bir tavuk, eğer köylü
verirse,
Güzel gidiş bu gidiş
eğer sonu gelirse.
Teşekkür ederim hepinize. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın İnce.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343) (S. Sayısı: 164) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı
adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Zannediyorum yeterince
tartışıldı, bağrışıldı,
çağrışıldı. Şimdi, sizi suhuletle, sükûnetle
şu söylediklerimi anlamaya çalışmaya davet ediyorum.
Vicdanlarınızda, akıllarınızda
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Tahmin etmiştik vicdanlarımıza sesleneceksiniz!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Evet,
yani arada fıkra anlatıp gülebilirsiniz ama lütfen şu
dediklerimi dinleyin.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bu konuyla ilgili bir de öncelikle şunu söyleyelim. Milletimiz
de bizi dinliyor, tam dinleme saati.
ALİM IŞIK (Kütahya) Geçti,
geçti! Kapattılar!
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Geçmiş maalesef, maalesef geçmiş. O zaman size söylüyorum:
Değerli arkadaşlar, on
yıl sonra, dokuz yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde Adalet ve
Kalkınma Partisi olarak böyle bir tartışmanın içinde olmak
size yakışıyor mu? Önce bu soruyu kendi
vicdanlarınızda cevaplandırın.
Bakın değerli
arkadaşlar, iddialar çok ağır. Bu iddiaları yok sayarak
meseleyi değerlendirebilmek mümkün değil. Gazetelere yansıyan ve
reddedilmeyen yargı iddiası, Millî İstihbarat
Teşkilatı gibi ülkemiz ve milletimizin geleceği
açısından çok değerli bir kurumun bir suç örgütüyle bir suç
iş birliği içerisinde olduğu iddiası ortada. Bunu kim iddia
ediyor? Bunu yargı ortaya koyuyor. Diyor ki: Millî İstihbarat
Teşkilatı elemanları bu KCK denen yapılanmanın hem
yapılanmasında hem yönetilmesinde görev alıyor. KCKnın
yaptığı, işlediği suçlarda bilfiil katılıyor
ve Millî İstihbarat Teşkilatı, KCKnın amaçları
doğrultusunda bir sonucun hasıl edilebilmesi için gereken
çalışmayı yapıyor. Daha buna bağlı, yediye
yakın, yedi tane, çok ağır iddia ve itham var.
Şimdi bunları, bu konularla
millet adına görevli olan cumhuriyet savcıları, bu
soruşturmanın incelemesinde ulaştığı belgelere
dayalı olarak soruşturmaya kalkıyor. Bu soruşturmada, bu
bilgi ve belgelere dayalı soruşturmada, MİT yöneticilerinin, MİT
elemanlarının suça karıştığı yönünde bir
delil elde ediyor ki dosyayı açıyor. Açtığı dosyayla 5
MİT yöneticisini sorguya çağırıyor. Olay bu. İddia
ağır. Devletimizin geleceğini
Yani, bu iddia cevaplandırılmazsa,
bundan sonra tüm faili meçhullerin faili bulunmuş olacak. O, devlet olarak
zaten iddia ediyor, şimdi, devletin içerisindeki kurum da belli olacak,
MİT.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, yargının başlattığı bu
soruşturmanın Hükûmetin siyasi tercihleri ve politikalarına
karşı olmadığını bu konudaki en yetkili kişi
açıklıyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili
Sayın Fikret Seçen diyor ki: Bu soruşturma, Cumhuriyet
Başsavcı Vekilliğimizce KCK terör örgütüne yönelik olarak
yapılan bir soruşturma sırasında, bazı devlet
görevlilerinin kendilerine yürütme organı tarafından verilen görevin
dışına çıkarak hareket ettikleri, bu suretle örgütün
eylemlerini gerçekleştirilmesine yardım ettikleri şüphesini
doğuracak deliller elde edilmesi nedeniyle başlatılmış
olup, sadece bu görevlerin görevlilerin- eylemlerine yöneliktir. Bunu kim
diyor? Cumhuriyet Başsavcısı. Buna inanmayacak mıyız
arkadaşlar? Bunu değerli bulmayacak mıyız?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Soruşturulmasın mı? İnanmak değil,
soruşturulmasın mı? Soruşturulsun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Yani
kusura bakmayınız, suçüstü yakalanmış olmanın
telaşında bu kanunu buraya getiriyorsunuz. Bu savcıyı niye
görevden aldınız? Ve bu soruşturmayı yapan 12 tane emniyet
görevlisini de görevden aldınız. Bu öfke ne? Bu
soruşturmanın nereye ulaşacağı gibi bir korkunuz var.
Bunu, resmen suçüstü yakalanmanın veya ileride, şimdi tedbir
alınmazsa çok daha vahim sonuçlar getireceği endişesiyle
şahsınızla ilgili, Hükûmetinizle ilgili, partinizle ilgili
duyduğunuz endişeye tedbir olarak bu kanunu getiriyorsunuz, işin
özü bu. Burada çok ağır ithamlar, iddialar konuşuldu, sorular
soruldu; cevabı yok. Sayın Başbakan Yardımcısının
yaptığı duygusal, Sayın Başbakanın üzerinden
polemik yapmak, istismar yapmak. Öyle değil. Yani Yargının
bağımsızlığına müdahale edemeyiz. diye övünen
AKP İktidarı, Sayın Başbakan, şimdi yargının
ortaya koyduğu bir soruşturmanın önünü kesmek için buraya bir
kanun teklifi getirilmesini nasıl izah edecek? Bunu nasıl
anlatacaksınız millete? Şimdi, 5 kişi hakkında
tutuklama kararı var. Araya girdiniz, emniyet görevini yapmıyor,
yapamıyor. Bu 5 kişiyi
AHMET AYDIN (Adıyaman)
İfadeye çağırıyor, tutuklama kararı değil.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Tutuklama değil, ifadeye çağırdı, yakalama emri var.
Yargının önünü kestiniz.
Bunun gerekçesi ne?
Değerli arkadaşlar,
bakın, sayın teklif sahibi burada uzun uzun anlattı. Ben bir
şey daha söylemek istiyorum size. Aslolan suç işlememektir. Aslolan
hukukun dışında bir eylemin içinde olmamaktır, yoksa
alacağınız tedbirler sizi korumaz. Bu kanun sizi korumaz. Demin
bir arkadaşım söyledi, aslında ben de bugün televizyonlara
söyledim. Kaldırdığınız Anayasanın geçici
15inci maddesinde olduğu gibi kendinize bir zırh kurmanız
lazım. Bu yaptıklarınız Anayasaya aykırı, bu
yaptıklarınız hukuka aykırı, bu
yaptıklarınız mevcut Türk Ceza Kanununa aykırı.
Şimdi, siz, bana göre bu kanuna bir önergeyle şu katkıyı
vermelisiniz: AKP hükûmetleri tüm yöneticileriyle, dönemlerindeki tüm idari,
mali, hukuki sorumluluktan varestedir, soruşturmaya tabi tutulamaz. diye
buraya bir madde koyun ki kendinizi koruyabilesiniz. (MHP
sıralarından alkışlar) Aksinde, bu işin sonu oraya gidecek.
Değerli arkadaşlar, ümit
ederim ihtiyacınız olmaz ama şimdi niye böyle bir şey
getiriyorsunuz? Bakın, sayın teklif sahibi arkadaşıma
söyleyeyim: MİT Yasasının 26ncı maddesinde zaten Başbakandan
izin alınır. diye çok açık, net yazıyor. Şimdi niye
gerek gördünüz? Getirdiğiniz teklifle diyorsunuz ki: Başbakanın
özel görevlendirmeleri de soruşturulacaksa Başbakandan izin
alınır.
Değerli arkadaşlar, MİT
Yasasının 4üncü maddesinde MİTin görevleri yazılı.
MİTin görevleri içerisinde Başbakanın vereceği özel
görevler yok.
RECEP ÖZEL (Isparta) Almıyor, 2nci
maddeyi okusana.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Değerli arkadaşlar, MİT Yasasının 4üncü maddesinde
MİT istihbarat elemanlarının görevleri arasında
Başbakanın vereceği özel görevler yok. Başbakan hangi özel
görevi verecek de bu özel görevde suç işlenmesi hâlinde
soruşturmasının Başbakandan izin
alınacağını buraya bir amir hüküm hâline getiriyorsunuz?
Hangi varsayıma dayalı?
OKTAY VURAL (İzmir)
İşlenmiş suçlar var demek ki.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Kim bu
Başbakanın özel görev vereceği kişiler? Tanım yok.
Hangi özel görevler verilecek? Tanım yok. Dolayısıyla,
birilerinin iddia ettiği gibi, Başbakan kendi derin devletini mi
kuruyor, buna mı hukuk geliştiriyor?
Ben bir şey daha söylüyorum, sürem
de doluyor: Başbakanın böyle bir korumaya da ihtiyacı yok. Hiç
kimsenin hukuktan, yargıdan korunmaya ihtiyacı yok; gitsin ifadesini
versin. Milliyetçi Hareket Partisi olarak ısrarla söylüyoruz; niye
yargının önünü kesiyorsunuz, insanların aklanmasının
önünü kesiyorsunuz? Çok ağır ithamlar var, bu ithamlar
sorgulansın. Kendi yargınızdan niye kaçıyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Tayyip Beye
dayanıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Doğru
herhâlde.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Hani
yargıya güvenecektik, hani yargıda yargıç teminatı
vardı, yargının bağımsızlığı
vardı, Anayasanın 138inci maddesi vardı? Bu telaş niye?
Bu korku niye?
Değerli arkadaşlar,
bakın, ben size 1957 sonrasını tekrar okumanızı
hatırlatıyorum, zeval döneminin tepkileri bunlar.
Bir başka şey daha söylüyorum:
İçinizde çok değerli hukukçular var, biliyorsunuz ki bu yasa hem
Anayasaya aykırı hem evrensel hukuka aykırı. Yargı
yani yasamanın üzerinden yürütme kendine alan belirliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Sayın Başkan, tamamlıyorum.
Yani yasama kullanılarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi kullanılarak Hükûmetin yargının
alanını daraltma gibi bir hakkı yok arkadaşlar, kendi
alanını genişletmek açısından Türkiye Büyük Millet
Meclisini kullanmak gibi bir hakkı yok. Bu, hukuk
anlayışına, hukuk devleti ilkesine de aykırı; bu,
bizim sistemimizin kuvvetler ayrılığı ilkesine de
aykırı. Dolayısıyla, bu yasanın getiriliş
sebebini -Sayın Oktay Vuralın söylediği gibi- Sayın Bozdağın
burada açıklaması lazım.
Hangi suçları saklıyorsunuz?
Hangi korku sizi böyle bir sonuca götürüyor? Akla ziyan bir yasa bu. Var zaten
kanunda, Başbakandan izin alınacak, tekrar niye getiriyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Niye
almadı?
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Gerekiyor demek ki! Gerekiyor demek ki!
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, ben, sizin sağduyunuza, vicdanlarınızın
namusuna hitap ediyorum, akıllarınızın namusuna hitap
ediyorum: Yaptığınız şey doğru değil ve bu
yaptığınızla Başbakana çok ağır bir yük
yüklüyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Artık Başbakan taraftır, pazarlığın
tarafıdır.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Şandır.
Sayın milletvekilleri, bu madde
üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre verilmiş bir önerge
vardır.
Önergeyi okutuyorum
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Maddeye geçmediniz.
BAŞKAN Hayır, tümü
üzerinde
Yanlış söyledim, özür dilerim.
Tümü üzerindeki görüşmeler için
İç Tüzükün 72nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
İçtüzüğün 72. maddesine göre
görüşmelerin devam etmesini arz ederiz.
Oktay
Vural Nevzat
Korkmaz Reşat
Doğru
İzmir Isparta Tokat
Kemalettin
Yılmaz Oktay
Öztürk
Afyonkarahisar Erzurum
Gerekçe:
Hukuk devletini, hukukun
üstünlüğünü ihlal eden, yargıya müdahaleyi sağlayan, devletin
hukuk dışı eylemlerle paralel devlet oluşumunu
meşrulaştırmaya yönelik bu teklif hakkında
milletvekillerinin daha fazla bilgi edinmesi için.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.53
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.53
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
164 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, teklifin tümü üzerinde
yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Kaplan
Yok.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sorum Hükûmetedir: Açılımlara
bağlı olarak Habur Sınır Kapısından PKK terör
örgütü militanları ellerini kollarını sallayarak ülkemize
giriş yapmışlardı. Bölücü terör örgütü
militanlarının bu girişleri öncesinde ve sonrasında PKK
terör örgütüyle kaç defa görüşme yapılmış, görüşme
emrini kim vermiştir?
İmralı canisi ve terör
örgütüyle yüzde 90-95 oranında mutabakat sağlanan konular var
mıdır? Nelerdir? Sağlanan mutabakat çerçevesinde terör örgütüyle
birlikte yürütülen çalışmalar nelerdir?
Kamuoyunun hazırlanması için
yurt içine yönelik yürütülen kampanyaların sınırları nerede
ve hangi seviyede tutulmuştur? Üzerinde yüzde 90-95 mutabakat
sağladığınız konuların topluma, devlete
benimsetilmesinde Parlamentoda, Hükûmette ne gibi çalışmalar
yürütülmüştür?
Bunları öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Doğru.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Aslında bugünkü
tartışmalarda gördük, yani aranan, hak, hukuk ve adalet değil.
Neden görüşmelerin yapıldığının, neden bu
görüşmelerin Haburdan başlayarak Oslodaki görüşmelerin
yapıldığının hesabı soruluyor. Biz de şunu
söylüyoruz: Bu görüşmeler doğru görüşmelerdi, bundan sonra da
yapılması gereken tek şey budur. Otuz yıldır kavga ve
şiddetle bu sorun çözülmedi. Bu görüşmede sadece MİT
elemanları yoktu, devlet adına olanlar da vardı. Bundan sonra da
bu görüşmeler olmalıdır.
İkincisi, bu savcıya bu
olaydan el çektirildi ama aynı savcı, KCKyle ilgili aynı gece
bir operasyon düzenlendi ve yüzlerce insan tutuklandı. Bu kavgada yani
Kürt Mehmet yine nöbete, Kürtler yine cezaevine. Bu savcı eğer hak,
hukuk ve adaleti savunmuyorsa neden hâlâ özel yetkilerle donatılıyor?
Neden hâlâ KCK operasyonlarının başındadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Sakık.
Sayın Tanal
Yok.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aslında, sorum Sayın
Bozdağaydı ama Sayın Bakan da cevaplandırabilir.
Hatırlarsınız Sayın
Bakan, Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkayanın görevden
alınması karşısında Sayın Bozdağ ve sizler
Bu, yargı bağımsızlığına açıkça bir
müdahaledir. demiştiniz, Ferhat Sarıkayanın görevden
alınmasına. Şimdi, yine aynı soy isimli bir başka
savcı bir başka soruşturmada görevden alındı. Size
göre, bu yargıya müdahale değil mi? Yargı
bağımsızlığına bir müdahale değil mi?
İkinci hadise: KCKya operasyon
yapmaya devam ediyorsunuz ama bu operasyonu soruşturan savcıyı
ve polisleri de görevden alıyorsunuz. Bu nasıl çelişki? Bunu
nasıl izah edeceksiniz, merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Şandır.
Sayın Öztürk
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, terör örgütü
elebaşının sözde önderlik yol haritası Başbakana
verilmiş midir?
İkinci sorum: Kanlı terör
örgütünün Hükûmete verdiği ve Hükûmetin de yurt dışındaki
teröristlerle paylaştığı anlaşılan sözde önderlik
yol haritası neler içermektedir?
Sözde önderlik yol haritasında
terör örgütüyle müzakere edilmesine izin verdiğiniz konular nelerdir ve bu
konularda bugüne kadar AKP Hükûmeti tarafından atılan adımlar
hangileridir?
5inci Oslo görüşmesinden önceki
diğer 4 görüşmede neler konuşulmuş ve hangi sözler
verilmiştir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Sayın Halaçoğlu...
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Başkan.
Sayın Bakan, Hakan Fidanı hangi tarihlerde
İmralıya gönderdiniz? İmralının muhatap
alınmasına yönelik yazılı bir emriniz var mıdır?
Vaki ziyaret ve görüşme talebi İmralıdan mı
gelmiştir? İmralıdan dönüşte Hakan Fidan size İmralıdan
hangi mesajları iletmiştir?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Halaçoğlu.
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, doğrudan sizin
vicdanınıza ve mantığınıza hitap etmek istiyorum.
Basına sızdığı kadarıyla bu referandum ve genel
seçim sürecinde MİTin, iktidar partisi lehine, Cumhuriyet Halk Partisi, MHP
ve BDPnin aleyhine seçim sürecinde faaliyet yürüttüğü bilgisi mevcut. Bu
tür bilgiler mevcutken, ortada ölümler varken, vatana ihanete kadar bazı
suçlamalar söz konusuyken MİTin bu kanundan sonra, bu kanuni düzenlemeden
sonra görev yapabileceğini, bu elemanların rahatlıkla görev
yapabileceğini düşünüyor musunuz, mantıklı olur mu,
doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kuşoğlu.
Sayın Toprak
Yok.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Oslo görüşmelerine
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı
sıfatıyla Başbakanın özel temsilcisi olarak
katıldığını ifade eden Hakan Fidan bu dönemde MİT
mensubu olmadığına göre bu kanuna eklediğiniz
Başbakanın özel görevler yüklediği kişiler onu ve o gün
talimatı veren Sayın Başbakanı kurtarmaya yönelik bir
operasyon mudur?
İkincisi: Bu görüşmelerde PKK
muhataplarına doğuda televizyon kanalı kurmak için
başvuranların sicillerinde PKK sempatizanı yazıyordu,
aradım valiyi, Sempatizan olmayan mı var? Verin izin, kursunlar.
dedim. İzin verildi ve o televizyon kanalı yayına
başladı. ifadelerini kullanan Sayın Hakan Fidanın
kurulduğundan bahsettiği televizyon hangi kanaldır? Bu vali
kimdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Işık.
Sayın Yeniçeri
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, özel yetkili savcılara
Genelkurmaydan izin alınmadan inceleme hakkı
tanınmıştır ve kozmik odalara girilmiştir, biliyoruz
bunu. Bu durum özel yetkili savcılara sonsuz güven duyulduğu anlamına
geliyor. Peki, MİT Müsteşarı hakkında soruşturma söz
konusu olunca niçin özel yetkili savcılara güvenilmiyor? Bu çelişki
değil midir?
İkincisi: Bu getirilen yasa teklifiyle MİT
Müsteşarına hukuka karşı
bağışıklık kazandırmış olmuyor musunuz?
Üçüncüsü: Anayasal demokratik hukuk devletinde bir
yasaların, bir de Başbakanın yönlendirdiği iki ayrı
hukuk olmayacak mıdır?
Dördüncüsü: Demokrasilerde herkes kendisi için, hukuk
herkes için değil midir?
Beşincisi: Demokrasiye, yargıya ve yasamaya
vasilik yapmanın hukuk devletindeki yeri nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ her ne kadar inkâr etse de MİT, terör örgütlerine
sızmak için polis, askere silah sıkmamak ve canlı bomba olmamak
kaydıyla suç işlemek zorundadır. demişti. Bunu kendisi de
az önce de itiraf etti zaten. Bu hakikaten bir itiraftır. Demek ki
bazı bildiği şeyler var.
Ben de şimdi çok merak ediyorum; acaba Çorumda,
Maraşta, Madımakta yapılan katliamlarda o katliamı yapan
örgütler içerisine MİT sızmış mıydı?
Sızdıysa suçlara karışmış mıydı ve ne
gibi suçlar işlemişti?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Atıcı.
Sayın Moroğlu
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) Sayın Bakan, bu
yasa henüz çıkmadı ve bu kişiler hakkında soruşturma
başlayalı da bir hafta oldu. Cumhurbaşkanından dönünceye ve
Resmî Gazetede yayımlanıncaya kadar da herhâlde iki üç gün daha
geçer. Bu süre zarfında bu görevlileri kim saklıyor?
Başlarına bir iş gelirse kim sorumlu olacak? Ya da bunlar suç
işlemeye devam ederse biz kimden hesap soracağız?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Moroğlu.
Buyurunuz Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Son on yılda Millî İstihbarat
Teşkilatımızda çeşitli faaliyetlerle görevini kötüye
kullanmış, görevini aşmış, yetkiyi
aşmış kaç mensup, eleman veya görevli adliyeye sevk
edilmiştir? Bunun sayısını bilmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Uzunırmak.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk soru Sayın Reşat
Doğrunun. Açılımlara bağlı olarak PKK terör örgütü
militanları yurda giriş yaptılar ellerini kollarını
sallayarak. dediniz. Bunlarla kaç kez görüşüldü? Birinci sorusu bu
Sayın Doğrunun.
Değerli milletvekilleri, 2009
yılında yaşanan o hadiseyle ilgili olarak, o gelen
kişilerle herhangi yapılmış bir görüşme söz konusu
değil, yurda giriş yapan kişilerle ancak -daha önce de ifade edildi,
bu Parlamentoda çok konuşuldu- terör örgütü elebaşı 1999
yılında Türkiyeye geldiğinde İmralı Adasına
hapsedildi ve yargılamaları, Ankara mahkemeleri tarafından,
İmralıya gidilmek üzere adada yapıldı. Bu yargılamaların
öncesi, esnası ve sonrasında, devletin ilgili, yetkili birimleri, Türkiyeye
geldiği günden itibaren, ihtiyaç duydukları zaman ve zeminde terör
örgütü elebaşıyla görüşmeler yapmışlardır. Bu
müteaddit kereler buradan ifade edildi. Bu sırada ve bugüne kadar görev
yapmış tüm siyasi iktidarlar döneminde, ihtiyaç duyulduğunda belli
görüşmeler yapılmıştır; asker bürokrasisi
yapmıştır, istihbarat bürokrasisi yapmıştır,
güvenlik bürokrasisi yapmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) Hiçbir zaman
siyasi görüşme olmadı.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Siyasi demiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Siyaset,
sizin siyasi görüşmeleriniz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Siyasi demedim Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Biz
siyasiden bahsediyoruz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Sayın Vural, siyasi demedim. Söylediğim şudur:
Asker bürokrasisi görüşmüştür, istihbarat bürokrasisi
görüşmüştür, güvenlik bürokrasisinden görüşenler olmuştur.
dedim. Ben sözlerimin, ne söylediğimin farkındayım.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Anayasa
müzakeresi yapmışlar mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Ve değerli milletvekilleri, zaten bir devletin, ülkesinde var olan
böylesi yakıcı bir problemi çözmek için şayet bir imkân varsa,
elinde böyle bir enstrüman varsa bunu kullanmaması, bu yola müracaat
etmemesi sorgulanması gereken bir olaydır. Dünyanın hangi ülkesi
vardır ki elinde böyle bir imkân varken bu imkânları
kullanmış olmasın. Türkiyede mevcut kanın, mevcut
şiddetin durması, sonlanması, anaların ağlamaması
için çare arayan güvenlik bürokrasisi, siyasetçi, ne derseniz deyin
OKTAY VURAL (İzmir)
Anaların ağlamamasıyla ne alakası var!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) - Türkiyelilik
safsatasıyla, özerk Kürdistanla ne alakası var!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Eh o zaman sayın milletvekilleri
BAŞKAN Lütfen, lütfen
karşılıklı konuşmayınız Sayın Vural.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay)
burada bu görüşmeler başladıktan sonra üç siyasi
partinin değerli sözcüleri yirmişer dakika çıkıp
konuştular. Epeyce de ithamlarda bulundular, ağır laflar ettiler
ama
OKTAY VURAL (İzmir) Daha var
arkası, 12 tane ses kaydı var.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Ama bizim demokrasi anlayışımız, demokratik
kültürümüz, muhatabımıza saygımız
İktidar partisi
sözcüsü çıktığında başladı laf atmalar, Hükûmet
adına çıkıp konuşma yapan Başbakan
Yardımcımıza aynı şekilde müdahaleler. Şimdi on
dakika süreyle soru sordunuz, o sorularınıza cevap vermeye
çalışıyorum; ama görüyorum ki, ne kürsüden konuşana imkân
sağlamak istiyorsunuz, ne oturduğu yerden sorularınıza
OKTAY VURAL (İzmir) Demagoji
yapma!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay)
belli bir sühulet ile cevap vermeye çalışan Hükûmet
mensubuna imkân sağlıyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Demagoji
yapma! Demagoji yapmayın sorulara cevap verin. Yan çizmeyin!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Lütfen sabote etmeyin
OKTAY VURAL (İzmir) Yan
çizmeyin!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay)
mümkün olduğu kadar buradan çok soruya cevap vermeye
çalışıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Sorulara
ciddi cevap verin.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Ergin.
Sayın Vural lütfen
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Bu şekilde bir diyalog söz konusu değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) Sorulara
cevap vermiyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Siz grup başkan vekilisiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz de
Bakansınız, sorulara mertçe cevap verin!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Lütfen, lütfen
BAŞKAN Sayın Ergin, devam
ediniz.
OKTAY VURAL (İzmir) Hukuku ihlal
ettiniz Haburda.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Değerli milletvekilleri
BAŞKAN Sayın Vural, lütfen
karşılıklı konuşmayınız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, böyle bir usul yok ki efendim!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Değerli arkadaşlar, herkes kendine yakışanı
yapacaktır, biz işimize bakalım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Bu kanunu
çıkarmak size çok yakıştı Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Bugüne kadar bu görüşmeler yapılmıştır ve
bundan sonra da ihtiyaç olması hâlinde devlet güvenlik birimleri,
istihbarat birimleri ihtiyaç duyarsa bundan sonra da bu görüşmeler
yapılır.
OKTAY VURAL (İzmir) Size,
PKKyla müzakere edenlere karşı soru sormayı
yakıştırırız biz, soru sorma yüreğimiz var.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Soru sorun ama soruyu usulüne göre sorun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Dinleyin, dinleyin!
OKTAY VURAL (İzmir) Bak sen de
usulüne göre konuşmuyorsun ya, ya
Gördün mü? Yakışanı
yapıyorsun Mahir Bak sen de.
BAŞKAN Lütfen
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Bir ikinci konu: İstihbarat
birimlerinin İmralıdaki hükümlüyle ilgili neler
görüşüldüğü, neler görüşülmediği, bu görüşmelerde mutabakata
varılıp varılmadığı, herhangi bir mutabakat
zaptı yapılıp yapılmadığına ilişkin
birçok laf söylendi.
Değerli milletvekilleri, doğrusu
bu görüşmelerde siz de yoktunuz, biz de yoktuk.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz
varsınız, vardınız. Siyasi talimat diyor Ahmet
Davutoğlu.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Bu görüşmelerin sonucunda
şayet Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve o devletin yönetiminde var olan
Parlamentonun içinden çıkmış yetkili Hükûmetin, güvenoyu
almış Hükûmetin kabul edebileceği bir zemin oluşmuş
olsa bunu getirip bu Parlamentoda gereğini yapmak üzere harekete geçerdik.
OKTAY VURAL (İzmir) Tabii, tabi
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) İstihbarat örgütleri
dünyanın her yerinde iyi insanlarla görüşmek için var olan örgütler
değildir. Suçla, suçluyla, bunları önlemeye dönük organizasyonlar
için çalışır istihbarat örgütleri. Dolayısıyla burada
makul bir sonuca ulaşır ise bunlar uygulanmak üzere bir yere gelir.
Muhatabınız hiç akla hayale gelmedik şeyler söyleyebilir,
talepte bulunabilir ama bunlar kabul edilmediği sürece sadece o talebi
dile getireni bağlar. Bizim bu görüşmeleri yapan istihbarat
birimlerinin Hükûmetimize bu noktada yapmış olduğu herhangi bir
telkin yoktur. Hükûmetimizin bu noktada, siyaset kurumunun bu noktada
vermiş olduğu herhangi bir söz ve taahhüt söz konusu değildir,
çok açık ilan ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Siyasi
talimat dedi Ahmet Davutoğlu.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Sayın Sakıkın sorusuna geçiyorum: Sayın Sakık
Habur ve sonrası görüşmeler neden yapılmıştır?
Şu anda bunun hesabı sorulmaktadır. neviden bir soru sordular.
Ayrıca savcının bu soruşturmadan el çektirildiği ve
aynı savcının KCK soruşturmasına neden devam
ettirildiği sorusunu sordu.
Değerli milletvekilleri, hepiniz
izliyorsunuz, bir sonraki sorunun sahibi Sayın Şandır benzer bir
soru sordu: Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya görevden
alınmış idi, buna karşı çok yoğun tepki koydunuz;
şimdi bir başka Sarıkaya görevden alındı, niçin buna herhangi bir tepki koymuyorsunuz?
İki soruyu birleştirerek
cevaplandırmaya çalışacağım. Habur sonrası
görüşmeler vesaire bu sizin yorumunuz. Ben, bununla ilgili, şu anda
süreç devam ettiği için, herhangi bir değerlendirmeye
girmeyeceğim ama savcının elinden dosyanın
alınmasıyla ilgili hadise, tamamen İstanbul
Başsavcılığının yapmış olduğu bir
tasarruftur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Sizden bağımsız mı yapıyorlar?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) HSYK, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, savcının
elinden bu dosyanın ilgili bölümünün alınmasına dair herhangi
bir tasarrufu yoktur.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Deniz Feneri
ne oldu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) KCK soruşturmalarına devam etmesine ilişkin karar da
ilgili Başsavcılığın tasarrufudur,
uygulamasıdır.
Sayın Şandır Ferhat
Sarıkayaya tepki gösterdiniz, buna niye göstermiyorsunuz? dediniz.
Değerli milletvekilleri,
şöyle bir hatırlayalım: Van Savcısı Ferhat Sarıkaya,
hazırlamış olduğu bir fezleke sonrasında hem dosyadan
alındı hem de meslekten ihraç edildi. Bu meslekten ihraç hadisesinin,
o savcının varsa yapmış olduğu bir yanlış,
buna bağlı olarak şikâyete dayalı bir işlem
yapılabileceği ama HSYKnın yapmış olduğu ihraç
tasarrufunun mevcut Hâkimler ve Savcılar Yasasındaki gerekçelerin
hiçbirine dayanmadığı ve bunun keyfî bir ihraç olduğunu
ifade ettik. Oysa önümüzdeki uygulamada Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna uzanmış herhangi bir el çektirme de yoktur, herhangi bir
görevden alma işlemi de yoktur. Yapılan şey,
soruşturmayı yürütmekle görevli olan İstanbul
Başsavcılığı, ortaya çıkan tablo
karşısında ve gerekçesini de ifade etmiştir. Bir tanesi,
Başsavcılığımız bu konuda
bilgilendirilmemiştir bu kadar önemli bir tasarruf yapılır iken.
İkincisi de bu soruşturmanın gizliliğine riayet
edilmemiştir. Dosyanın içerisinde taraf avukatlarından,
taraflardan saklanmış olan bilgilerin tüm basın yayın organlarında
çarşaf çarşaf yayınlanmış olması sebebiyle
elindeki bu soruşturmadan el çektirilmesi kararı verilmiştir. Bu
da ilgili Başsavcılığın tasarrufudur. O savcı
şu anda görevinin başındadır, elindeki diğer
soruşturma dosyalarına ilişkin çalışmalarını
yapmaktadır. Van Savcısı Ferhat Sarıkayayla bunun
arasında bir benzetme yapmak çok yanlış olur kanaatindeyim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Sayın Bakan, o zamanki beyanlarınız yanımda. O zaman
dosyadan alınmasına tepki koymuştunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Aynı ikinci sorunuz KCK ve soruşturma yapan savcı ve
polisleri görevden aldınız. diyorsunuz. Tabii güvenlik güçleriyle
ilgili tasarruf Emniyet Teşkilatının, İçişleri
Bakanlığımızın, onun gerekçesini bilmiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Hükûmeti
temsil ediyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Onunla ilgili gerekçeyi ilgili bakanımızdan sorar size
yazılı olarak bilgi veririm.
OKTAY VURAL (İzmir) - Dokunan
yanıyor. KCKya dokunan yanar.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Ama KCK soruşturmasını yapan savcıya biz görevden
el çektirmedik, biraz önce ifade etmiştim.
Sayın Başkanım, kalan
sorulara yazılı olarak cevap vereceğim. Süremiz doldu.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ergin.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın
Başkanım, Sayın Bakan dolandı, dolandı, dolandı;
açık ve net sorulara cevap vermekten kaçındı.
Dolayısıyla Sayın Bakanın bu sorulara mertçe cevap
vermesini bekliyorduk.
BAŞKAN Sayın Vural, süremiz
bitti. Yazılı olarak cevap vereceğini beyan etti.
OKTAY VURAL (İzmir) -
Konuşacaksanız kürsüde konuşursunuz. Kürsüde konuşma
hakkınız var, niye konuşmuyorsunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Cevap verilmesine müsaade etmediniz ki.
BAŞKAN - Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
DEVLET İSTİHBARAT HİZMETLERİ
VE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- 1/11/1983 tarihli ve 2937
sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi
başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Soruşturma izni
MADDE 26- MİT mensuplarının veya
Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere
görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden
doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia
olunan suçlardan dolayı ya da 5271 sayılı Kanunun 250 nci
maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza
mahkemelerinin görev alanına giren suçları işledikleri
iddiasıyla, haklarında soruşturma yapılması
Başbakanın iznine bağlıdır.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Öztürk.
MHP GRUBU ADINA OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 164
sıra sayılı Kanunun 1inci maddesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, krizin ortasında bir yasa yapıyoruz. Böyle ortamlarda
yasa yapmak gerçekten zor bir iştir ama hepimiz milletvekili olarak
olabildiğince şahsi, subjektif görüşlerimizden uzakta, objektif
olarak bu olaya yaklaşmamız -çıkarılacak veyahut da bir
şekilde çıkarılmamasını temenni ediyoruz- kanunun
sağlık ve sıhhati açısından önemlidir bu duruş.
Gerçekten hiç de istemediğimiz, hiç kimsenin de memnun olmadığı
bir kriz yaşanıyor, buna devlet krizi diyenler de var.
İşte, bir tarafta MİT, Hükûmet, bir tarafta yargı ve
emniyet. Çeşitli bir gruplaşma şu anda karşılıklı
pozisyon almış durumda ve dosyaya bakan savcı dosyadan el
çektirilmiş, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hakkında
inceleme başlatmış. Diğer taraftan mahkeme kararı var
ortada; yakalama kararları ve ifadeye çağrılmaya ilişkin de
mahkeme kararları verilmiş durumda. Yani böyle bir ortamda yasama
meclisi olarak yargının bu işleyişine bir şekilde
müdahil oluyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Komisyondan geçerek huzurlarınıza gelen tasarı
bize göre bir hukuk cinayeti, bir hilkat garibesidir. Yalnız ve
yalnız parmak gücüne dayanılarak hazırlanmış bir
tasarıyla karşı karşıyayız. İktidarlar bu
erki halktan aldıkları yetkiyle kullanırlar, kimi zaman bu erki
kötü niyetle ya da iyi niyetle olmakla birlikte yanlış
uygulamaktadırlar. Bu durumlarda kuvvetler ayrılığı ilkesi
gereği bağımsız yargı devreye girer. İktidar
yetkisini yanlış, kötü ya da kasıtlı kullanan iktidar
sahiplerine yargı yolu, yargılanma yolu devreye girer. Yargı
diyalektiği içinde suç işleme tezine Hayır, suç değil.
antitezi ileri sürülür ve bu süreçte
yargı karara varır, cumhuriyet savcıları gördükleri lüzum
üzerine soruşturma başlatırlar. Şu anda da yürüyen bir
soruşturma var; bu, KCK soruşturmasıdır, yani PKK terör
örgütünün şehir yapılanması iddiası. Savcılık bu
yapılanmada bir kısım MİT görevlilerinin aktif rol oynamak
suretiyle suç işledikleri iddiasında kararlar alıyor.
Şimdi önümüze gelen kanun
Biraz
önce Bekir Bozdağ konuşurken hayretler içerisinde kaldık, sanki
bu kanunu biz getirmişiz veya bu kanunun gelmesine sebebiyet veren
hadiseleri biz oluşturmuşuz -bizi fırsatçılıkla itham
ediyor- fırsat bulmuşuz da konuşuyormuşuz gibi bir ifade
kullandı. Kendisine hatırlatırız, bu kanun sizin kanununuz,
bu kanunun çıkmasına sebebiyet veren hadiseler basında
yayınlandı ve bu konuda savcı soruşturma açtı, biz
bunun üzerine haberdar olduk ve burada konuşuyoruz.
Bakın, o savcının
iddialarına baktığımız vakit, eğer bunlar gerçek
ise vay halimize diyoruz. Birinci olarak MİTin KCK
yapılanmasını kendi gözetimi ve denetimi altında
gerçekleştirdiği iddia ediliyor, bu vahim bir iddiadır.
MİT heyetinin istihbarat toplama ve bilgi edinme görevi haricinde örgütün
yönetilmesine aracılık yapmış ve yönlendirmiştir.
diyor. MİT, gerek doğrudan temaslarında gerekse de örgüt
içindeki elemanları aracılığıyla elde ettiği
saldırıya ilişkin bilgileri ve eylem talimatlarını
engellemesi ve önlemesi gerekirken bunları engelleyecek ve önleyecek bir
faaliyette bulunmaması, yani bu eylemlerin gerçekleştirilmesine pasif
duruşu nedeniyle katkıda bulunmuştur. diyor. İstihbarat
toplama görevini ihlal ederek devletin bütünlüğünü bozma ve anayasal
düzeni yıkma konusunda bölücü çevrelerle mutabakata
varmıştır. diyor. Kanlı eylemlere göz yummuş ve
İmralıdaki mahkûm ile Kandil arasında kuryelik
yapmıştır. diyor. MİTin örgüte verdiği taahhütler
kapsamında güvenlik güçlerinin operasyonlarını engellemek için
çalışmalara girmesi ve kanlı teröre geri bildirimde
bulunması söz konusudur. diyor.
Bunları biz söylemiyoruz,
bunları masaya oturup da anlaştığınız ama
anlaşmanıza sadık
kalmadığınız için oradaki konuşmaları ifşa
eden PKKlılar söylüyor, cumhuriyet savcısı da...
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sen de inanıyorsun.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla)
Ben kanuna inanırım.
...dava açıyor.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Devam et.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla)
Cumhuriyet savcısı dava açıyor ve biz de diyoruz ki: Bunlar
araştırılsın, soruşturulsun. Niye kaçıyoruz
bundan, niye kaçıyoruz?
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bir öyle, bir böyle.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla)
Hiç öyle böyle değil, o size yakışır ancak, size yakışır.
Bir aynaya baksana, aynaya baksana kardeşim bir. Bir aynaya bak da kendini
görürsün orada.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Savcıya inanmasın mı, savcıya? Savcıya siz
inanmıyor musunuz?
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla)
Eğer bu savcıya inanmıyorsak bundan önce de bu
savcıların yapmış oldukları soruşturmalar
tartışılır arkadaşlar.
Konu savcı dosyadan
alındı ve hemen HSYK tarafından soruşturmaya
başlandı, Adalet Bakanı da yargılama izni vereceğinin
işaretlerini hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak
şekilde açıkladı.
Burada bir mantık
çatışması var. Savcının usulü mü
tartışılıyor, kastı mı? Bu tasarıyı
kanunlaştırarak bu soruşturmaya mı engel olma
hedeflenmektedir, yoksa Hükûmet kendini suç sarmalının içinde bulma
telaşıyla suç araştırmalarına karşı kale mi
inşa etmektedir? Yoksa yargıda kötü niyetli bir
yapılanmanın kasıtlı olarak Başbakanı
hedeflediği mi düşünülmektedir? Bu çok önemli noktayı
düşünmemiz için ciddi gerekçemiz, Oslo görüşmesinde bulunanların
Başbakanı temsil ettiği beyanıdır.
Dün Adalet Komisyonunda
konuşurken bir milletvekili, burada sadece MİT mensubunun da
değil, jandarmanın da, Savunma Bakanlığının da
birçok bürokratın burada olduğunu, yani devletin topyekûn orada
olduğunu ifade ediyordu Hükûmetle beraber.
Beyanda bulunan ifade
verseydi bu talimat sorulacak ve azmettirme iddiası devreye girebilecekti.
CMK 250 kapsamında Genelkurmay Başkanını tutuklayıp
sanık yapan iradenin ülke Başbakanını sorgulamasına ne
engel olacaktı?
Burada, geçmişte AKP muhaliflerinin yatak
odalarına konan kameraları koyanlar AKPyi saf
kadrolaştırmak için aynı
kameraları Osloda kullanmışlardır. Bu tasarıyla
tehlikenin kapınıza dayanışını gördüğünüz
anlaşılmaktadır. Çıkarmak istediğiniz yasa Anayasa
Mahkemesinden dönecektir. Açıkça kuvvetler ayrılığı
ilkesini çiğneyen bir yasa çıkarmaktasınız. Bu
kurtuluş yolu değildir. Kadrolaşma ve iktidar olmayı gizli
kamera görüntüleri ve sınırsız bütçelerde sağlamaya
çalışanlardan mevcut Hükûmet ve Başbakan korkmuş
görünmektedir ama çareyi yanlışta aramaktasınız.
Günümüz demokratikleşme programı
mevcut iktidar partisinin en önemli faaliyeti kapsamındadır. Hatta bu
maksatla devlet askerî sırlarının olduğu odalara
girilmiş, genelkurmay başkanları tutuklanmış,
tutukluluk tedbir olmasına rağmen milletvekili seçilen halkın
iradesinin temsilcileri tahliye edilmemiştir. Bu kararları yargı
camiası mensupları kararı olarak saygıyla
karşıladık ve izlemekteyiz. Bütün bunlar da bizzat Başbakan
tarafından Yargıya karışmayın.
uyarılarıyla yapılmış ve hatta bir kısım
davalarda Başbakan Ben bu davanın savcısıyım.
diyerek soruşturmaları da sahiplenmiştir.
Şimdi, ise Başbakanı
temsil ediyorum. diyen kişi, ki kendisi MİT Müsteşarı, KCK
faaliyetleri kapsamında soruşturuluyor ancak buna karşı
çıkarak AKP İktidarının en önemli kadroları bu
soruşturmayı ayıpladı ve karşı
çıktılar. En son Bekir Bozdağ Suç işlemeden örgüte
girilmez. dedi. Şimdi, biz hukukçu olarak değerlendirelim. Suçu
önlemek ya da bir suç şebekesini dağıtmak üzere suç işlemek
karşısında yasamızda hafifletici sebep var mı? Suça
ceza verilmemesine ilişkin bir madde var mı? Biz hukuk devletiyiz,
millet iradesiyle seçilmiş milletvekilini Meclise getiremeyeceğiz ama
Başbakanı temsil ediyorum mazeretiyle suç işleyeni mazur
göreceğiz ve soruşturulmasına engel olacağız. Tamam da
Başbakanın doğru yaptığını nasıl
bileceğiz? Netice itibarıyla siyasi irade. Muhalefete göre
yanlışı Başbakanın doğrusu görüp yasada ona o
zaman suç değil etiketi mi yapıştıracağız?
Gelin, önerimize kulak verin. Önce AKP
kadrolaşmasına derhâl son verin. Sınavlara dahi uzanan hırsa
gem vurun. Kur'anı dinleyin. Allah Emaneti ehline verin. diyor, bu emre
biat edin. Sonra bu tarz soruşturmaları yani genelkurmay
başkanı, müsteşar, daire başkanları ya da genel müdür
ile milletvekili suçları hakkında soruşturma yetkisinin ön iznini
Yargıtay Başsavcısına verelim ve bu ön
soruşturmayı da Yargıtayda belirleyeceğimiz bir daire ya da
Anayasa Mahkemesi incelemesiyle soruşturma devamı kararına konu
olsun, sonrasında devam eden soruşturmada ilgili dinlenebilsin, ya
tutuklamaya sevk edilsin ya da dava açılabilsin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
tamamlar mısınız.
Buyurunuz.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) Siz, siyasi
iradenin suçlarını siyasi iradenin başının
vereceği izne bağlayarak yanlış yapmış oluyorsunuz,
bu ısrardan lütfen vazgeçin.
Bugüne kadar sağdan soldan toplanan
paraları ne yaptığınızı bu millet fazla
üstelemedi, Haram olsun, zehir zıkkım olsun. dedi ve not etti. Ama
bu iş böyle değil, bu iş vatan evlatlarının
kanıyla alakalıdır; zehir zıkkım olsunla kapanmaz,
kapatamazsınız, kapatmayacağız.
Eğer bu iddiaların yüzde 1i
dahi doğruysa, bir vatan evladının bir damla kanı sizin
yüzünüzden aktıysa sizi kudretinizi kullanarak susturduğunuz
mahkemelere çıkartmazsak bu kürsü bize haram olsun.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Öztürk.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten
tartıştığımız konu ülkenin demokrasisi,
geleceği, yeni Anayasa süreci ve bütün bunlarla
bağlantılıdır. Bugün görüştüğümüz MİT
Yasasındaki değişiklikle de kişiye özel, görevlendirilen
bir zümreye, gruba özel bir dokunulmazlık getiriliyor, bu
dokunulmazlık da verilen özel görev nedeniyle deniliyor.
Nedir bu özel görev? Belirsiz. Konu
belirsiz, sayı belirsiz, çerçeve belirsiz. Hangi alanda
çalışacak? Belirsiz. Her ne kadar millî istihbarat alanında
deniliyorsa da ve ister istemez bizi kaçınılmaz olarak yine
90lı yıllara götürüyor. 90lı yıllarda ne yapmış
istihbarat örgütleri, neler yaşanmış o dönemde, o günden ne ders
çıkarmışız, bugün ne yapmamız gerekir noktasına
getiriyor.
Şimdi, elimde
Ben, hep bu
Susurluk Raporunu gösteriyorum, çoğu kişinin hoşuna gitmiyor
fakat şu Susurluk Raporunun her sayfasında MİTin, Millî
İstihbaratın, JİTEMin, Jandarma istihbaratının,
Genelkurmay istihbaratının, Özel Harp Dairesi, bakın, dikkat
edin, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler istihbaratının içinde
cinayetler var, faili meçhul cinayetler var; Ape Musanın öldürülmesinden,
Milletvekili Mehmet Sincarın öldürülmesine kadar, birçok partili, il
başkanımızın, yöneticimizin öldürülmesine kadar.
İşte o tarihlerde bu Susurluk Raporuna düşen dehşet
sayfaları içinde gizli ödenekten, örtülü ödenekten operasyonel görevler
verildiği görülüyor Millî İstihbarat Teşkilatına. Peki,
Millî İstihbarat Teşkilatının
kanunda operasyonel yetkisi var mı istihbaratın
dışında, gidip suikast işlemek, cinayet işlemek,
muhataplarını, muhaliflerini yok etmek? Yok. Fakat, bu güneydoğu
sendromu, bölücülük sendromu kıskacında, bu işlenen cinayetlerin
hepsinin failleri ellerinde bir belgeyle dolaşıyorlardı, Bin
operasyon yaptık. diyen Ağarın iki satır
imzaladığı Özel görevlimizdir. belgesi. Şimdi bu Özel
görevlimizdir. belgesinin aynısını bu yasayla
yapacağız.
Bugün, siz kendinize güvenebilirsiniz,
iktidarsınız. Başbakan, belki, yanlış yapmaz diye
düşünebilirsiniz. Yarın, bu koltuklar, bu makamlar bize tapulu
değil yani çivi çakmadık hiçbirimiz buralara, gideceğiz,
görevler değişecek ve birileri geldiği zaman, istediği gibi
kullanmaya kalktığı zaman, vicdanen sizler bunu nasıl
tartacaksınız? Bunu çok çok iyi düşünün.
Şimdi, bu dönemin cinayetleri için
de bakıyoruz, bir taraftan Çatlı kullanılıyor, cinayetler
işleniyor, siyaset-mafya-bilmem ne üçgeni kuruluyor; bir taraftan,
bakıyorsunuz Yeşil kullanılıyor. Yeşile 50 milyon
dolar örtülü ödenekten veriliyor. Gidiyor Bekaada bombalama, Öcalana
karşı suikast girişimi oluyor. Bomba patlıyor, telefonlar
devam ediyor uydu üzerinden, sonuç alınmadığı
anlaşılıyor; bir taraftan, bakıyorsunuz kayıp silahlar
var, Batmanda bir vali kalkmış bir ton silah almış. O
silahların envanteri yok, silah yok ortada.
Şimdi biz bunları
unutmadık. Bunların hesabı da sorulmadı. Yani on
yıldır iktidarsınız. Diyorsunuz ki Darbelerden hesap
soracağız. Çetelerden hesap soracağız. Buyurun, sizi tutan
mı var kardeşim ya? Allah aşkına bu Rapor da, bir de Faili
Meçhul Cinayetler Komisyonunun Raporu da duruyor burada. Sizi tutan yok.
Yapmıyorsunuz, yani sizi bir güç tutuyor; gidemiyorsunuz üstüne. Ya
gidemiyorsunuz ya korkuyorsunuz ya gücünüz yetmiyor veya bir kuvvet, bir güç
sizi bir noktada tutuyor. Özellikle Fıratın ötesine gidemiyorsunuz.
Şimdi, bu yetkiyi
aldığınız zaman kendinizi korumuş mu
olacaksınız? O da büyük bir yanlış.
Şimdi, şurada bakın
MİT örtülü ödenekten
Sayıyor. Bunu söyleyen kişi kim? Eymür.
Arkasından, verilen, Emniyet Genel Müdürlüğüne nakit olarak tevdi
edilen paralar var. Tarık Ümit olayı var, kumarhaneler olayı
var. Hangisini karıştırsanız altından Millî İstihbarat
Teşkilatıyla ilgili çok özel bir bölüm var. Bakın, bu özel
bölümde, kullanılan kirli ajanların ne kadar para
tırtıkladığını yazıyor örtülü ödenekten.
Şimdi acaba, siz de bunu yapacak
mısınız bu yasayı, bu yetkiyi aldığınız
zaman operasyonel olarak?
Şimdi, Yeşile verilen
paranın haddi hesabı yok. Burada var, Susurluk Raporunda. Yeşil
gibilerini kullanacak mısınız? Diyorsunuz ki Bin tane MİT
elemanı siyasi partiye sızmış. Ya MİTin bin tane
elemanı yok. BDPnin bin tane yöneticisi yok. Ne iş bu ya? Bunu
eğer Başbakan Yardımcısı düzeyinde biri söylüyorsa ve Suç
işlendi. diyorsa, vallahi onu iyi açıklaması lazım.
Nasrettin Hocanın dediği gibi, Kedi eti yediyse et nerede, et ise
kedi nerede? misali. Vallahi, operasyon yapıldı, gördük. Seçim
öncesi, bol bol kasetleri çıkardınız, bolca kaset, hatta
elinizde de on on beş tanesi olduğu söyleniyor. Bu kasetler ne
zaman tedavüle çıkacak bilmiyorum. Bu, özel görevlerin içine girer mi onu
da bilmiyorum. Kapalı kutu sorgulanır. Her kötülük oradan
sorgulanır. Her kötülük oradan sorumlu bulur. Hepsinden siyasi hükûmet
sorumlu tutulur. Biz buradaki tehlikeye dikkat çekiyoruz.
Bakın, devam ediyor: İnfaz
grupları var. diyor. Kelleciler var. diyor, Hançer Timi var. diyor.
Arkadaşlar, buradan ders alınmamış,
alınmamış.
Şimdi, alınmamış bu
noktada bir şeye daha dikkat çekeceğim. Soruyorum: Farz et ki,
görevlendirdiğiniz 009.B.BX ajan görevli. Başbakan da Onunla ilgili
izin kararı vermiyorum. dedi. Başbakan, hükûmet yürütme değil
mi? Yürütme. Yürütmenin işlemleri idari yargının denetimine tabi
mi, değil mi? Yani, CMKdan, özel mahkemeden kaçınca, siz idare
mahkemesinde işlemin iptalinden kurtulacağınızı
mı zannediyorsunuz? İşlemi iptal etti. İşlemini iptal
etti, özel mahkeme de yargılamıyor, ne olacak? Uyuşmazlık
mahkemesine gittiniz. Mahkemede de birbirinize düştünüz, orada da
çözemediniz, AİHM veya Anayasa Mahkemesine gider. Alın size, yeni bir
tartışma konusu açtınız, buyurun, alın size,
çetrefilli bir konu daha açtınız. Şimdi, inatçı bir
savcı çıktı veya avukatı çıktı birisinin, bu
davayı çok rahat açar. Bunu engelleyebilir misiniz? İdare değil
mi hükûmet? Başbakan idare değil mi, yürütme değil mi? Yani,
tasarrufları, Anayasaya göre, işlemin iptaline tabi. Siz özel
mahkemeden kurtulur, Danıştaya gelir takılırsınız.
Şimdi, özel mahkemelerin eğer
gerçekten, açmak istiyorum ama vaktim sınırlı
Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay diyor ki: Kürt sorunu öyle askerî
önlemlerle çözülmez. Demokrasi yapacağız. Bilmem ne. Şimdi,
Maliye Bakanlığına soruyorum, diyorum ki
Otuz yıldır
çatışmalarda yer alan, operasyonlara katılanlara özel para
veriliyor, tazminat veriliyor. diyor. Bakın, bu bana verilen
cevaplardır, bu hafta içinde gelen. AİHM tazminatlarını da
kimse ödemiyor. E, şimdi, mademki doğru dürüst bir şey
yapacağız, gelin, yeni bir Anayasa da yapacağız
Özel
mahkemeleri kaldırmak için kanun verdik, gizliliği kaldırmak
için kanun verdik, adil yargılanma için kanun verdik, demokrasinin
geliştirilmesi için kanun verdik, düşünce, örgütlenme özgürlüğü
için kanun verdik, demokrasinin çarkları işlesin diye kanun verdik.
Buyurun gelin, mademki demokrasi, mademki yasama, mademki Parlamento iradesi,
buyurun sizi davet ediyoruz. Ama bizim TMK, CMKyla benim ilgili verdiğim
teklifler ne bu maddeyle birleştirildi ne Adalet
Bakanlığının paketindeki geçen çarşamba günü
görüşülen kanunların içinde yer alıyor. Aradım, Meclise
verdim, kanun teklifim kayıp. Kayıp. dedim Yok, bulunmuş.
dediler. Hayır arkadaşlar, o gün pakette bulunan bilişim
suçlarıyla ilgili, özel hayatla ilgili kanun teklifimdi, hâlâ CMK 250,
251, özel mahkemelerin kaldırılmasıyla ilgili kanun teklifi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi
tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Toparlıyorum.
Özel kanun teklifimiz kayıp.
Şimdi, soruyorum: Meclis Başkanlığı -burada dört grup görev yapıyor-
nasıl bizim kanun teklifimizi kaybeder? Usul kanunları,
arkadaşlar, takdirî değil, kanunidir. Usul kanunları
geçmişe işlemez. Bakın, bu hatayı yapmayın.
Bakın, getirmişsiniz daha 1inci maddeye de önerge vermişsiniz.
Yolda gelirken bile değiştirmeye kalkmışsınız.
Bir de geçici madde vermişsiniz, Süren davalara da uygulanır.
Uygulanmaz. İki tane açık vermişsiniz, Anayasa Mahkemesinin
iptal etmesi için. Eğer hukuken bakarsa iptal olur, iki tanesi de iptal
olur, bu kadar da boşuna kürek çekmiş olur, Meclis mesai
harcamış olur. Bunlara dikkat etmek gerekiyor.
Gelin, demokrasinin önünü açalım,
kurallarını işletelim ama gizli, saklı, gizli
soruşturmayla, fetvayla, icazetle bunlar olmaz, bunu söylüyoruz. Biz
doğru yol gösteriyoruz, siz yanlış yolda diretiyorsunuz. Bunu
söylemeye devam edeceğiz.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan.
Buyurunuz Sayın Tarhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, kafeste
özgürlükler yaşanan bir ülkede bazı illüzyonistler var ve bize
diyorlar ki: Yaşadığınız dönem ileri demokrasidir.
Ben, bu söylediklerini biraz abartılı buluyorum. Çünkü
çağdaş, iyi işleyen, akılcı bir demokraside sorumlu
bir Başbakanın yakın çevresini korumak için bir yasa
yapması mümkün değildir. Aslında, demokrasilerde gücünü
sınırlaması gerekir başbakanların.
Ve çağdaş demokrasilerde,
bizim bildiğimiz kitle iletişim araçlarına başbakanlar yeni
yeni normlar koymazlar. Gazetecileri susturmak için adı konmamış
sansür yasaları, özgür düşünceyi yasaklamalar
Bunları
yapmazlar. İktidarın tekelinin sözün tekelini dayatmasına izin
vermezler. Korku içinde titreşen kocaman adamlar, gazeteciler,
cellatları kutsamazlar demokratik toplumlarda.
Gerçek bir hukuk devletinde,
şehirleri bombalarla dolduranları, Reşadiyede
coşanları şakayla karışık takdir edenler,
bombaların yerlerini ve nerede patlayacağını bilip de
bilmezden gelenler hesap verirler. Sivillerin ölümüne, yoksa Kumrulardaki
masumların ölümüne, bombalanmasına göz mü yummuşlardı bu
insanlar? Bunun hesabını verirler.
İstihbarat kurumları,
örgütlere suç işlemek için değil, demokratik toplumlarda suçu önlemek
için girerler.
Ve çağdaş demokrasilerde,
herkesin gizlice dinlendiği ve bu yasa dışı
kayıtların iktidar tarafından seçim malzemesi olarak
kullanıldığı olağan değildir, olağan
karşılanmaz.
Beşinci kol faaliyetlerine
demokrasilerde izin verilmez.
Demokratik itiraz hakkını
kullananların, şifre skandalıyla canı yanmış
gençlerin karşısına Beş on bin kişilik özel görevli
ordularımızı çıkartırız. tehditleriyle bu
çocuklar karşılaşmazlar.
Demokratik devlet tüm usulsüz
yargılamalara karşı çıkar. Tefrika hâlinde yayınlanan
soruşturmaları basına veren savcıları da
cezalandırır, sadece Deniz Feneri savcılarını
değil. Bakın, Hrant Dinkin öldürülmesine göz yumanları niye
terfi ettirdiniz? sorusuna yanıt verirler, Bunu deşifre eden
gazetecileri niye zindanlara attınız? sorusuna yanıt verirler,
Anayasa ile milletvekillerine verilen haklar ihlal edilirken neredeydiniz?
Onların hakkı daha mı önemsizdi MİTçilerden? sorusuna
yanıt verirler.
Hukuk eğitimi
aldığı söylenen Bekir Bozdağ, istihbarat görevlilerinin suç
örgütlerine sızabilmek için suç işleyebileceklerini söylemez
demokratik toplumlarda çünkü bir hukukçu bunun demokratik devlet düzenini
ortadan kaldıracağını gayet iyi bilir. Özel yasa genel yasa
allameliğinden sonra Bu yasayı da haydi değiştiriverelim.
demez. Özel yetkili mahkemelere hâlâ bizim ihtiyacımız var,
ihtiyacımız ortadan kalktığında kaldırabiliriz.
demez, bunu söyleyemez. Hoş, nasıl olsa özel görevlileriniz olduktan
sonra özel yetkili mahkemelere de ihtiyacınız kalmayacak.
Demokratik bir devlette bir devlet
krizi çıktığında Başbakan ortadan kaybolmaz
arkadaşlar, yazılı da olsa çıkar ve bir açıklama
yapar. Bu yasayı çıkarmak için, tansiyonu patlatmak için sahte polemikler
ve ikinci Sarıkaya vakası yaratılma pahasına hazırlanan
bu yasa demokratik toplumlarda çok tehlikelidir, bunun bilinmesi gerekir.
Ancak, ne yazık ki, bunun ön koşulu bir demokratik ve
akılcı devlettir ancak biz öyle bir yerde yaşamıyoruz. Bizi
yönetenler Ben bir şey yapmak istiyorum yargı karşıma
çıkıyor, ciğerlerimize kadar kan ağlatıyor. diyor,
Hay Allah o da yetmedi, yasa karşımıza çıkıyor, onu
da değiştirelim, bozalım, tekrar yapalım. diyor.
Nasıl birilerinin iyi çocukları vardı, Benim de iyi
çocuklarım olsun, onları tanıyorum. diyor ve onları korumak
durumunda hissediyor.
Şimdi, yirmi beş
yıllık bir hukukçu olarak bu yasa bana neyi ifade ediyor, onu
anlatayım size: Bir kere, bu yasa ilk bakışta iktidarın
panik odası arkadaşlar, saklanmaya çalıştığı
bir panik odası ancak sadece iktidarı değil, belli ki devleti de
içine hapsedecek.
Bu yasa kişiye özel, hem
Başbakanı, kurduğu ya da kurması muhtemel olan o özel
yapıları ve çeteleri korumaya yönelik.
Bir çamur deryasını, unutmaya
çalıştığımız bir çamur deryasını,
devlet için kurşun atanı, yakanı, yıkanı,
bombalayanı yeniden hatırlamamız gerekecek diye korkuyorum.
Bakın, suç teşkil eden eylemleri gizlemeye yönelik bu yasa ve emin
olun, bugünden itibaren aklımızdan hiç ama hiç çıkmayacak: Acaba
Başbakan, Başbakanınız ne görev vermişti bu
MİTçilere?
Bu yasayla özel yetkililerin tek
hedefinin muhalifleri ezmek olduğunu tescil ediyorsunuz. Bu
yazılmamış kuralı yazılı hâle getiriyorsunuz.
Yapılmaya çalışılan, demokratik hukuk devletindeki habis
bir ur olan özel yetkili mahkemelerin yetki alanının sadece muhaliflerle
sınırlandırılmasıdır. Bakın, kanunsuz emri
meşrulaştırıyorsunuz ve yapanların parçacı ve
operasyonel bakış açısını bu yasaya çok güzel
yansıtıyorsunuz. Suç işleme imtiyazı yaratıyorsunuz,
suçu teşvik ediyorsunuz ve Başbakanın kozmik odasını
korumaya çalışıyorsunuz, bu suça ortak oluyorsunuz.
Bu, devleti çeteleştirme
yasası, bazı kişileri yargıdan ve hesap vermekten koruma
yasası, toplumun adalet inancına meydan okuma yasası, yasa
önünde eşitlik anlayışını yok eden bir suç sığınağı
bu yaptığınız ve baştan aklanmışlar özel
sınıfı yaratmak bu yaptığınız. Ha bir de
verilen görevi eline, yüzüne bulaştırıp PKKya
sızacağım derken PKKlılaşanları mecburen topluma
kazandırma yasası, bu yasanız. Bir iktidar büyüğünün
söylediği gibi, Yargı hâkimlere bırakılmayacak kadar
önemlidir. Demokrasi sadece bizim için bir araçtır. düsturunun hayata
geçirilmesi yasası bu.
Bir siyasetçi, acemi bir siyasetçi
olarak gözlemim ise şu, izninizle paylaşmak istiyorum: Gafil
avlandınız ve tek çareyi böyle yüzkarası bir yasa
çıkarmakta buldunuz. Çünkü biliyorsunuz ki, artık Gladiodan bir
farkı yok olanbitenin, yaşananların. Gerçeklerin şifresi
çözülünce altından kalkamayacağınızı biliyorsunuz.
Basılmamış kitaplardan da işte bu yüzden korkuyordunuz, o
kitaplarda kendinizi gördüğünüz için korkuyordunuz. Rahmet
okutacağınızı söylediğiniz Yorgun
Savaşçıyı yakan 12 Eylüle henüz yayınlanmamış
kitap yakarak gerçekten de rahmet okuttunuz ve yarattığınız
bu yeni 12 Eylülden de aslında korkuyorsunuz. Aslında,
yaktığınız o kitapta yazılanlardan da,
yazılmayanlardan da korkuyorsunuz.
Bakın, o özel görevlileri
yargıdan kaçırdığınız suçlar neler biliyor
musunuz? Artık, Başbakanın izin verdiği kişiler
Anayasayı ihlal edecek, ülkemizi bölüp parçalayacak, özgürlükleri askıya
alabilecek, düşmanla iş birliği yapabilecek, savaşı
tahrik edebilecek. Varsayalım Başbakanınız sevgili
kardeşi Esadın ülkesini karıştırma iznini, belki
cinayetler işleme iznini verebilecek. Teorik olarak bunlar mümkün mü
hukukçular? Mümkün.
Bu yasa ile yabancı uzmanlara,
Orta Doğu coğrafyasının ajanlarına özel görevler
verilebilecek. Tunus, Mısır ve Libyada kendi propaganda ekibinizi
gönderdiğiniz ve bazı kesimlerin güçlenmesi için açık destek
verdiğiniz ve iç işlerine karıştığınız
gibi, özel görevlilerinizi de o coğrafyada kim bilir hangi görevlerle
görevlendireceksiniz. Aman, dikkat edin lütfen, Çatlıya, Yeşile,
Mehmet Ali Ağcaya verilen görevlere benzemesin sakın.
Referandum sırasında
Cumhuriyet Halk Partisi, MHP, YARSAV, PKK yan yana diyerek hedef gösterenler,
bizi terörist yerine koyarak daha sonra pek çok ortam dinlemesini, izlemesini,
röntgenlemesini dizayn edenler, meydanlara çıkıp kaset dedikodusu ile
halkı zehirleyenlere zemin hazırlayanlar muhakkak
Başbakanın özel görevlileri değildi.
Nefes alışverişlerimizi
bile Başbakana bildirenler kimlerdi? Tam donanımlı pahalı
dinleme aygıtlarıyla evimizi gözetleyip dinleyenler, peşimize
her gün araçlarla karanlık adamlarını takanlar acaba özel
görevliler miydi?
Bir kez daha, bu vesileyle, buradan,
bir davanın, bir ülkünün, bir ilkenin, hukukun üstünlüğünün
militanı olmaktan onur duyduğumu ilan ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) İlkesizliğin, gıybet
ve yalanın militanı olanlar, böcek gibi kuytu köşelerinde
dinleyip namuslu insanları hedef gösteren alçaklar da kimin özel
görevlileriydi merak ediyorum.
Siz on yıldır ne iç
güvenliği ne de iç barışı tesis edemediniz, bunu
yapamadınız üzgünüm. Bugün görünen o ki
yaptığınız her şeyi ama her şeyi elinize yüzünüze
bulaştırdınız.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) O
işleri iyi biliyorsunuz siz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) -
Bakanın kişisel listesini bize HSYK diye yutturmaya
çalışanlardan da ancak ve ancak bunlar beklenirdi zaten.
Bakın, ama inanın ve
inanın ki, hukuk cinayetlerini işleyenlerden de, azmettirenlerden de
bunların hesabı tek tek sorulacaktır.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Soruluyor zaten, merak etme.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Sıra sana da gelecek, merak etme.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) -
Bundan sonra MİT de, Başbakan da, siz de, oy verenler de şaibe
altındasınız, tam bir şaibe altındasınız ve
bu şaibeden kurtulamayacaksınız. Ülkemizde geriye doğru on
yıl ve önümüzdeki dönemde işlenen tüm gerçek faili meçhul cinayetler,
artık tüm faili meçhullerin faili olarak birileri ve bir yerler
işaret edilecektir. Hrant Dinkin de, Uluderede ölen köylülerin de gerçek
failleri kimdir diye tekrar ve tekrar sorular soracağız biz
kendimize.
Siz, görünmez bir mürekkeple rejimin
adını Baas olarak değiştirdiniz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) O
sizin işiniz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
Ancak en son duyan, bunu en son duyan Türk halkı mı olacak dersiniz?
Devlet sırrı yasasını da eklediniz mi listenize,
değmeyin keyfinize arkadaşlar! Katilin adını özel görevli
koyacağınız gibi cinayetin, uyuşturucunun, silah
kaçakçılığının ve terör eyleminin adını da
devlet sırrı koyarsınız, olur biter.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi
tamamlayınız.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
Özel görevlileriniz de olur size devlet içinde devlet. Karışık
işlerde ustalaşmanız nedeniyle hak ve özgürlüklerimizi yok eden
Baas rejiminizin yakın tarihlerde, yakın coğrafyalarda
görüldüğü ve düşünürün dediği gibi Bir gün sonu gelir.
Eğer itilmezse hiçbir diktatör düşmezmiş, biliyor musunuz? Biz
de yardım edebiliriz, olanları duyurarak, olmuşları yeniden
ortaya çıkartarak ve bu kötü, korkunç rüzgârlar
değiştiğinde olabileceklerden umut duyarak. Unutmayın ki
gök kubbe altında
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Sayın Tarhan, yapmayın
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
Beni susturabilecek tek şey bilgidir, o da sizde yok Hanımefendi.
Unutmayın, gök kubbe altında
artık hiçbir şey gizli kalmaz, hele bu çağda. (CHP
sıralarından alkışlar) Şeffaflık
çağında hiçbir şey yok edilemiyor, çok üzgünüm!
Bu toz duman, ileri demokrasi yalanı
dağıldığında Yetmez ama evetçiler bile, gemiden
atıldıkça artık idrak ediyorlar olanı biteni. Cumhuriyetle
hesaplaşma adına eski defterleri karıştırıp
halkı ayrıştırmaya çalışanların kendi günah
defterlerinin yapraklarını aceleyle yırtma, yok etme telaşında
olmaları acizliktir, âcizsiniz,
sıkışıksınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Teşekkürler. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tarhan.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, açıklama yapmak
BAŞKAN Grubunuz adına
mı konuşacaksınız Sayın Aydın?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Grubum
adına söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii burada çok duygusal, çok da romantik ortamda âdeta bir
şiir dinletisi gibi oldu ama hakikaten şöyle
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şöyle bir notlarımı
alayım yani Nerede acaba doğru bir şey söyler? dedim ama
maalesef bir doğruyu bulamadım, yanlışları da
artık yazmaktan vazgeçtim, gelip şöyle bir ben de sohbet etmek
istedim.
Değerli arkadaşlar, demokratik hukuk
devletinde, demokratik hukuk devletinin unsurlarıyla ilgili bizim ders
alacak durumumuz yok. Bazı arkadaşlar da kalkıp burada
demokratik hukuk devletiyle ilgili bize ders vermeye kalkmasın.
Bakın, demokratik hukuk devletinde darbe planları olmaz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Demokratik hukuk
devletinde Ergenekonlar olmaz, balyozlar olmaz, çeteler ve mafyalarla idare
edilemez. (Gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) PKKyla planlar da olmaz,
protokoller de olmaz, Oslo da olmaz.
AHMET AYDIN (Devamla) - Bakın, demokratik hukuk
devletinde asıl ne olmaz biliyor musunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) Demokratik hukuk devletinde
terör örgütüyle peşkeş çekmek olmaz.
AHMET AYDIN (Devamla) - Demokratik hukuk devletinde
militan yargı asla olmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Tam bağımsız, tam tarafsız bir
yargı olur, yasama olur, yürütme olur, eşgüdüm ve koordinasyon olur
ama militan yargı asla olmaz arkadaşlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Aynen sizin gibi, AKP
gibi
OKTAY VURAL (İzmir) Ya, siz yürütmesiniz zaten!
AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tek
bir doğru bulabildim, biliyor musunuz ne dedi? Sizin için demokrasi araç,
amaç değil. dedi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Başbakan söyledi
onu, Başbakan.
AHMET AYDIN (Devamla) - Evet, bizim için demokrasi amaç
değil. Bizim için demokrasi araçtır, aslolan
halkımızın, milletimizin refahıdır, mutluluğudur,
demokrasiyi de bunun için savunuyoruz işte, milletin refahı için,
milletin mutluluğu için demokrasiyi savunuyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Faşist diktayı
kurdunuz ülkede. Dönün bakın, hâlinize bakın.
AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
demokrasilerde, burada gelinir, konuşulur ama konuşulurken öyle
sataşmalar, müdahalelerden ziyade, burada kürsü işgalleri olmaz
demokrasilerde. Bu, milletin kürsüsüdür ve bu kürsüde herkes konuşmak
durumundadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Siz, demokrasiden bahsedeceksiniz, demokratik kanallarla iktidara gelen bir
partiye verilen oyları şaibeli göreceksiniz. Bu milletin verdiği
oyları şaibeli göremezsiniz ve gösteremezsiniz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Milletin
oyları değil, sizin yaptıklarınız şaibeli.
AHMET AYDIN (Devamla) - Milletin oylarını
şaibeyle nitelendirenler kendilerini demokrat olarak addedemezler. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu millet yüzde 34
dedi, siz bu muhalefeti yaptıkça bizi yüzde 47ye çıkarttı. Siz
muhalefetinizi devam ettirdikçe biz yüzde 50 olduk. Siz bu muhalefeti devam
ettirin, siz iyi yoldasınız, biz yüzde 50lerin üzerine çıkmaya
devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Hrantları, Etyen
Mahçupyanları lütfen konuşmayın. Siz o Hrantın
Parazitleri yazısını lütfen bir okuyun, ona göre gelin, burada
konuşun diye düşünüyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bravo Ahmet!
Hrantın Parazitleri diyeceksin, Hrantın Parazitleri o
yazıyı okuyacaklar!
OKTAY VURAL (İzmir) Hangi
Pkkyla yapılan
protokolü mü?
AHMET AYDIN (Devamla) Bakın, değerli
arkadaşlar, burada biz sanki dünyayı yeniden
keşfediyormuşuz gibi bir hava uyandırılıyor.
Değerli arkadaşlar, şurada yaptığımız,
mevcut olan bir durumu yani malumu ilan etmektir. Bu MİT
Yasasını 1983te çıkarıp 84te yürürlüğe koyan AK
PARTİ miydi? Yok. E, bu Yasa o gün var mıydı? Vardı. Bugün
de var mı? Var.
ALİM IŞIK (Kütahya) Niye
değiştiriyorsunuz, onu söyle!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Niye
değiştiriyorsunuz o zaman?
AHMET AYDIN (Devamla) 26ncı madde, şu anda
mevcut, yürürlükteki 26ncı madde Başbakana bu izni veriyor mu?
OKTAY VURAL (İzmir) Hangi çeteleri koruyorsunuz?
İhale çetelerini mi?
AHMET AYDIN (Devamla) Başbakana veriyor mu bu
izni? Evet, veriyor. Ancak bu izni görmezden gelenler var. Hani sizde var ya
OKTAY VURAL (İzmir) Ahmet, sen hangisinin
yanındasın, onu söyle, adını söyle!
AHMET AYDIN (Devamla) Sizde de var ya hani derler ya
Gözleri vardır, görmezler; kulakları vardır, duymazlar. Biz ne
yaparsak yapalım siz görmeyebilirsiniz, siz duymayabilirsiniz ama burada
milletimiz bizi görüyor, milletimiz bizi duyuyor, milletimiz bizim
hizmetlerimizi alkışlıyor, yürekten alkışlıyor.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Duyacak,
duyuracağız!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Duymaması için
Meclis TVnin sesini kestiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sokağa
çıkın, bırakın televizyonları.
AHMET AYDIN (Devamla) Bir dakika, konuşuyoruz,
böyle sohbet ediyoruz arkadaşlar. Ben öyle çok şiirsel bir şekilde,
belki akıcı bir şekilde konuşmadım ama bizler
doğruları konuşmak zorundayız.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz organize işlerle
uğraşın, boş verin.
AHMET AYDIN (Devamla) MİT Yasasıyla ilgili
fırtınalar koparılıyor bir bardakta. Ancak ve ancak biz
sadece var olan bir durumu, altını kırmızı harflerle
çizmek suretiyle ilan ediyoruz. Yahu gözünüz görsün, burada bu durum var.
diyoruz ama her çıkan konuşmacı farklı konuşuyor. Bu
durumu herkesin görmesini istiyoruz.
Yine, değerli arkadaşlar, demokrasi derken,
demokratlıktan bahsederken hani deriz ya Ayinesi iştir kişinin,
lafa bakılmaz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Aynen öyle, bak bunu
doğru söyledin.
AHMET AYDIN (Devamla) Türkiye, AK PARTİyle
demokraside çıtaları yükseltti. Türkiye, dün
konuşulamayanları bugün konuşabiliyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Tabii, onun için Türkiye
148inci sırada!
AHMET AYDIN (Devamla) Dün sizin tartışmaya
cesaret edemediğinizi artık bu halkımız konuşuyor,
konuşuyor; tabuları yıktık biz. Dokunulamayanlara bu
dönemde dokunuldu, artık hiç kimsenin dokunulmazlığı yok.
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Değerli arkadaşlar,
hiç kimsenin dokunulmazlığı yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Allah Allah!
AHMET AYDIN (Devamla) Kesinlikle
dokunulmazlığı yok ve herkese, suç işleyen herkese
dokunuluyor.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Ahmet Bey, siz yasa teklifini okudunuz mu? Okur musunuz yasa teklifini.
AHMET AYDIN (Devamla) Hiç kimsenin bu
ülkede artık suç işleme özgürlüğü yok; hiç ama hiç kimsenin suç
işleme özgürlüğü yok.
Bakın, konuştuğumuz konu
var olan bir hadise. Bir istihbarat kurumunu konuşuyoruz. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan, bu kadar yanıltılmaz ya.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, yani
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olalım. Lütfen dinleyiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu
kadarına pes doğrusu!
AHMET AYDIN (Devamla) Lütfen sessiz
olun da konuşalım. Var olan bir konuyu biz ilan ediyoruz. Biz Böyle
bir konu vardır. diyoruz ve bu konu da haklı, makul bir konudur.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Diplomayı bakkaldan mı aldın?
AHMET AYDIN (Devamla) Bakın, siz
bu ülkenizin geleceğini korumak durumundasınız; devletin
bekası söz konusu. Bu ülkede birileri görevi gereği illegal
örgütlerin içine sızıyorsa, adamı cepheye sürüyorsanız
Bir
personeli, bir MİT görevlisini cepheye sürüyorsunuz, Gidin, o organize
suç örgütünün içerisine girin, oradan bana bilgileri getirip devletin yetkili
makamlarıyla paylaşın. diyoruz.
Bakın, terörle mücadele diyoruz.
Türkiye etkin bir şekilde bu mücadeleyi vermek durumunda. En önemli
kararlardan biri budur.
OKTAY VURAL (İzmir) Bunu
engelleyen bir şey mi var ya?
AHMET AYDIN (Devamla) En önemli
kanallardan biri budur.
Eğer çetelerle, mafyalarla
mücadele ediyorsak
OKTAY VURAL (İzmir) Bugüne kadar
nasıl yaptınız peki?
AHMET AYDIN (Devamla)
ve bu
mücadelede başarıyı da sağlamışsak, emin olun, bu
ciddi manada önemsenmesi gereken bir konu. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
ALİM IŞIK (Kütahya) On
senedir niye getirmediniz?
AHMET AYDIN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, tabii rahatsız olacaksınız, biliyorum,
farkındayım ama lütfen konuşmacıya da saygılı
durun.
Burada, tabii,
konuşmacıları dinledikçe şöyle bir taraftan geriye dönüp
bakıyorum, Türkiye on yıl önce ne hâldeydi, bugün ne hâlde? Ekonomide
düşünüyorum, sağlıkta düşünüyorum, eğitimde,
ulaştırmada nereden nereye geldik?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Ekonomi çok düzgün! En çok cari açık sizin döneminizde.
Dışarıya 80 milyar dolar kaynak çıktı.
AHMET AYDIN (Devamla) Demokrasiye
bakıyorum
(CHP sıralarından gürültüler) Ya kusura
bakmayın, sizin hiç laf atmaya hakkınız yok, hiç
hakkınız yok yani. Tek parti zihniyeti döneminde bu ülke zaten göreceğini
gördü, yaşayacağını yaşadı. Artık, o
dönemler geride kaldı; artık bu ülkede dağdaki çoban da,
Cumhurbaşkanı da eşit konumda, bu ülkede herkes kanunlar önünde
eşit konumda. Bu ülke artık özgürlükler noktasında çok daha
ileri adımlar attı ve atmak da durumunda. Artık biz bir yola koyulduk.
Siz engel olsanız da, siz mâni olsanız da bu özgürlükleri bu ülke
evladı için sonuna kadar götüreceğiz, devam edeceğiz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Hamaset yapma, hamaset yapma, doğru söyle.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Özgürlük neresinde bunun? Yargıya müdahale ediyorsunuz, nerede özgürlük?
AHMET AYDIN (Devamla) Demokratik
açılım dedik, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi dedik ve
adına her ne denirse densin bütün bu projeleri sonuna kadar
kararlılıkla götüreceğiz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Hamaset yapma, doğruyu söyle!
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim
kürsüye bir yalan makinesi koyabilir miyiz?
AHMET AYDIN (Devamla) Evet, birileri
etnik sorundan beslenebilir, birileri bölgesel sorundan beslenebilir, birileri
mezhepsel sorundan beslenebilir ama bizim üç kırmızı çizgimizdir
dedik. Hiçbir sorundan da beslenmeyeceğiz, bu ülkenin bütün
evlatlarını, 75 milyonu bir sayacağız, yedi bölgesini bir
sayacağız.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Ne
zaman, ne zaman?
AHMET AYDIN (Devamla) Her yerde
eğitimden sağlığa, ulaştırmadan adalete
hizmetleri götüreceğiz. Bu ülke insanının hak ettiği
demokratik bir ortamda yaşaması için de gereken mücadeleyi
vereceğiz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Almanyada faşistler de böyle diyordu!
AHMET AYDIN (Devamla) Hepinize tekrar
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Aydın.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım, acaba Başkanlığın bu kürsüye bir yalan
makinesi koyması mümkün mü acaba böyle bir teknik cihaz?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Tüzüke aykırı.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani
faydalı olur bence.
BAŞKAN Sayın Vural
Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Aydın açıkça partimize sataştı.
BAŞKAN Bir dakika
duyamıyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Ergenekonla, darbelerle partimiz arasında bir bağlantı kurdu,
partimizin tüzel kişiliğine ağır hakaretlerde bulundu.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Demokratik devlette olmaz dedim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ergenekoncu
sizsiniz be, darbecisiniz siz!
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, özür dilerim bir açıklama getirmek istiyorum.
Demokratik devlette Ergenekonlar olmaz, Balyozlar olmaz, bunu CHP üzerine
alınıyorsa ben bir şey diyemem ama CHPnin ismini zikretmedim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Grup
Başkan Vekilimize hitaben söyledin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Faili
meçhulleri niye araştırmıyorsun Ahmet, yüreğin varsa onu
araştır çünkü faili meçhuller size dayanıyor size, sizin
içinizde çok adam var.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
İnce.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydının partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, demokrasilerde Ergenekon
olmaz, darbe olmaz, hiç itirazımız yok ama demokrasilerde Hükûmet
eşeği aday gösterse oy veririm diyen hâkimler de olmaz. (CHP
sıralarından alkışlar) Yani eşekle hukuk devleti
olmaz. Yani demokrasilerde TRT 3ten yayınlar kesilmez saat yedide. On
dakikalık konuşmamın dokuz dakikasını halkımız
izledi, son bir dakikası da, saat 19.00 olduğu için bir dakikası
kesildi. Demokrasilerde bunlar olmaz. Demokrasilerde millet iradesi tutuklu
olmaz. Demokrasilerde 8 milletvekili hapishanede yatmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Demokrasilerde bu ülkenin sıradan
yurttaşları telefonla konuşurken korkmaz. Son iki yılda, üç
yılda benimle telefonda konuşabilen, muhalefet milletvekilleriyle
telefonda konuşabilen bir babayiğit bürokrat kalmadı.
Bırakın bürokratları, genel müdürleri, müsteşarları
SADİR DURMAZ (Yozgat) Geri
dönmüyorlar, geri.
MUHARREM İNCE (Devamla)
çöpçü,
simitçi, köylü, işçi, emekli, pazarcı telefon açıyor bana diyor
ki: Vekilim, seninle görüşeceğim, ofisinin yanındayım.
Gel, anlat derdini, ben şimdi köydeyim, derdini anlat diyorum. Telefonla
olmaz. diyor. Ne iş yapıyorsun diyorum. Pazarcıyım
pazarcı diyor. Demokrasilerde pazarcı telefonda konuşurken
korkmaz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) O
pazarcının verdiği oya saygılı ol.
MUHARREM İNCE (Devamla) Demokrasilerde
tutuklu gazeteciler olmaz. Demokrasilerde Ali Dibolar olmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Tilkiyle aslan karınları
acıkmış, tilki demiş ki: Gel şu bağa girelim.
Aslan demiş ki: Orası halkın malı, bekçisi var. Bende
ferman var, ferman, oradan istediğimiz kadar üzüm yiyebiliriz aslan
kardeş. demiş. Birlikte bağa girmişler, oradan halkın
bekçisi gelmiş elinde sopayla aslanı bir güzel dövmüş. Aslan kan
revan içinde Tilki kardeş, karnımız
acıkmıştı, şuradan ne güzel karnımızı
doyurduk, hani sende ferman vardı? Buradan üzüm yemek serbesttir diye.
demiş. Tilki demiş ki: Bu toz duman içinde ferman merman okunmaz,
kaç aslan kardeş, kaç.
Bu
çıkardığınız kanun falan işe yaramayacak. Bir gün
ortalık toz duman olacak seçimlerde, sandıkta, meydanda, kaçacak
delik arayacaksınız, kaçacak delik arayacaksınız. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın İnce.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ne zaman?
Ne zaman?
MUHARREM İNCE (Yalova) Görüşeceğiz
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Meydanlarda gördük, sandıkta gördük.
BAŞKAN Lütfen sakin olun.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343)
(S. Sayısı: 164) (Devam)
BAŞKAN Şahsı
adına Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Zana.
LEYLA ZANA (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Halklarımızın
değerli vekilleri, bugün gerçekten tarihî bir gün, geleceğimizi
özgürlükler üzerine mi kuracağız, yoksa bu korku
imparatorluğunun devamını mı sağlayacağız?
Beş aydır bu Genel Kurulun, parti ayırmaksızın, tek
tek vekillerin üsluplarına dikkat ediyorum, dinlemeye
çalışıyorum, kendimce anlama ve kavrama ihtiyacını
hissediyorum. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki bana Sovyetler sürecini
hatırlatıyor, soğuk savaş döneminin dili. Her kalkan,
diğerini tehdit ediyor. Her görüş belirten, korkudan bahsediyor. Her
yoğunlaşan, öbürünü kovmaya, birilerini cezaevine tıkmaya
çalışıyor.
Bu ülkede bütün bunları zaten
yaşadık, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yaşadık.
Tek dil, tek din, tek ırk, teklik üzerine kurulan bu sistem, toplumu bu
hâle getirdi. Demin korkulardan bahsedilirken rahmetli Aziz Nesin aklıma
geldi, Korkudan korkmak, böyle bir kitabı var. Bütün vekillerin bunu
alıp okumasını öneriyorum. Kendi korkularımızı
yaratıyoruz, sonradan bu korkulardan korkmaya başlıyoruz.
Tanrının işine ve
tarihin cilvesine bakın ki dünün toplumu, Kürtüdüyle, Türküyle,
Çerkeziyle, Arapıyla, sağıyla soluyla, MİT gibi, Millî
İstihbarat gibi bir kurumsal alanın gazabından kendini muhafaza
etmek için olağanüstü çaba içerisine giriyordu, korkularından
bazı geceler kimisi evinde gece giysisini, eşofmanını
giymeden kafasını yastığa koyuyordu ama şu talihe bakalım
ki geldi gitti, şu anda MİT korkudan kendini kurtarmak için özel yasa
çıkartma ihtiyacını duyuyor. Yarın başka yargı
bunu yapacak, başka kurumsal alanlar yapacak. Bu ülke ne çektiyse
özellerden ve tüzellerden çekti, tüzel kişilikler, özel savcılar,
özel kurumlar, özel MİTler, özel ve özel.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Şimdi de Recep Özelden çekiyor.
LEYLA ZANA (Devamla) Şimdi
şunu kabul edelim Sayın CHPli vekiller: AK PARTİnin birinci
dönemi takdire şayan bir dönemdir. Neden bunları söylüyorum? Bu
cumhuriyetin, bu sistemin mağdurları olarak toplum büyük bir umut
besledi ve bu dinamizmi AK PARTİde gördü, BDPde, MHPde, CHPde görmedi,
bu toplumun takdiridir. Bu takdire de saygı duymak lazım çünkü toplum
dinamiktir statik değildir. Bu dinamizmi de AK PARTİde gördü. AK
PARTİ birinci dönemi çok da iyi götürdü, hakkını da verelim ama
ikinci dönem duraksadı. Duraksadığı oranda toplumun da
duraksayacağını düşündü ama toplum dinamiktir, durağan
değildir, statik değildir. İkinci dönem durağan bir süreç
geçirdiği için bugün bu sıkıntıları ve
sancıları çekiyoruz. Toplumun beklentilerini, toplumun umutlarını,
toplumun geleceğini çok iyi örgütleyebilseydi, koordine edebilseydi bugün
bunları tartışmamış olacaktık. Şunu da çok
iyi merak ediyorum: Kürt sorunu çözülse bu Meclis neyi tartışacak?
Bütün günümüzü, yaklaşık dokuz saattir, hatta on saattir
enerjilerimizi polemik üzerine tükettik. Bu topluma yazık, hepimizin
geleceğine yazık. Hadi kendimizi tükettik, bir jenerasyonu gerçekten
bu tür problemlerle uğraştırarak tükettik. Gelecek nesle
acıyalım, onlara karşı toplumsal ve vicdani
sorumluluklarımızın gereğini yapalım. Bu kadar
kişisel sataşmaya bu ortamı, bu zemini kullanmaya hangimizin
hakkı var? Bu ülkeye bunu yapmaya hiç kimsenin hakkı yok, ne BDPnin
var ne MHPnin var ne de AK PARTİnin ne de CHPnin var. Büyük
çoğunluk, sessiz çoğunluğun yarınını gasbetmeye,
esaret altına almaya, karartmaya hiç kimsenin hakkı yok. Güneşi
zapt edemediğimiz gibi karanlıkları da avuçlarımız
içerisinde tutamayız, mutlak suretle bir ışık
sızıntısı olur. Onun için, geleceği karanlıklar
üzerine kurmayalım. Tam tersine, özel ve tüzel olan ne varsa kaldıralım ve
bu toplumun önünü hep birlikte açalım. Göreceksiniz ki o zaman Türkiye
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz Sayın
Zana.
LEYLA ZANA (Devamla)
Sayın Başkanım, demek ki çok doluyum, yirmi yıllık
birikim var.
Bu toplumun önünü hiç
kimse ve hiçbir güç tutamayacak. Ama böyle söz düellosuna
dönüştürdüğünüz müddetçe de kendi içsel problemlerinizi
çözmediğiniz müddetçe de hiç kimse kusura bakmasın, değil model,
ancak kötü örnek olabiliriz, bunu da lütfen görelim.
Tekrar iktidara sesleniyorum:
Tarihe geçmek değil, bugün tarihi yazmakla karşı
karşıyasınız. Ben şahsen bu ülkenin bir
vatandaşı olarak, bir bireyi olarak, bir Kürt olarak, ezilen bir
taraf olarak içsel çekişmelerin bu ülkenin önünü tıkaması
taraftarı değilim. Devlet kapışmayı bir tarafa
bırakmalı; emniyetiyle, MİTiyle, ordusuyla, siyasetiyle. Kürt
sorunu bütün siyasetler üstü bir sorundur. Bu sorunu çözmeli, bütün
tarafları dâhil etmeli ve bir konsensüsle, bir projeyle bu soruna yaklaşmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
LEYLA ZANA (Devamla)
AK PARTİ eğer toplumu kandırdıysa, lütfen
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Zana.
LEYLA ZANA (Devamla)
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Şahsı adına İstanbul Milletvekili Bülent Turan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Turan.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
görüşülmekte olan teklifin 1inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Zaman epey geçti,
hepimiz yorulduk, sürem çok az. Eğer sabrederseniz -beş dakika- çok
kısa birkaç noktayı ifade edip huzurlarınızdan
ayrılacağım.
Değerli
arkadaşlarım, tarihî birikimi olan lider karakterli devletlerin
önemli bir kurumu olarak düşünülen istihbarat örgütlerinden bir tanesinin
özel bir kanununu görüşüyoruz. Siyasi iddialarımızın çok
ötesinde, temel politik yargılarımızın çok ötesinde, millî
sorumluluğumuzun daha fazla olması gereken,
saygınlığın, aklıselimin, soğuk aklın daha önde olması gereken özel bir
düzenlemeyi konuşuyoruz. İstiyoruz ki bu ülkede artık kan
akmasın, istiyoruz ki artık bu ülkede aynen yaşananlar bir daha,
bir daha yaşanmasın. O yüzden bu tarz iddialı, bu tarz kadim
hâli olan devletlerin, aralarındaki kurum uyumları en az
kurumların ayrılığı kadar önemlidir, yani kuvvetler
ayrılığının önemi ne kadar fazlaysa hukuk
devletlerinde kuvvetlerin uyumu da bir o kadar anlamlı, önemlidir.
Değerli arkadaşlarım,
bir ülkede o istihbarat teşkilatının bir çalışanı
devletine güvenerek bir göreve gidemiyorsa vah o ülkenin hâline! Bu düzenlemeye
karşı çıkan arkadaşlar
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yahu,
kaç yıldır gidemiyorlar mı sanki göreve?
BÜLENT TURAN (Devamla) Beş
dakika sürem var, fazla değil
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
MİT yok mu kaç yıldır?
BÜLENT TURAN (Devamla) Bu düzenlemeye
karşı çıkan arkadaşlar bilmiyorlar mı bu ülkede her
türlü memurun, her türlü devlet görevlisinin zaten amirinin iznine
bağlı olarak sorgulandığını?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yahu,
yatıyordu bunlar, boşuna para veriyorduk biz bunlara! Hakaret ediyorsunuz
ya!
BÜLENT TURAN (Devamla) Bilmiyorlar
mı karşı çıkan arkadaşlar, bu ülkede nüfus müdürü
yargılanırken, tapu memuru yargılanırken ilgili amirin
iznine bağlı olarak sorgulandığını? (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
MİT mensupları, size diyorlar!
OKTAY VURAL (İzmir) Yan gelip
yatıyorlar!
BÜLENT TURAN (Devamla)
Bakınız, değerli arkadaşlar, az önce bu kürsüde ısrarla
muhalefet partisinden arkadaşlarımız dediler ki: Bizim sözümüz
kesiliyor. Sizi millete şikâyet ediyorum arkadaşlar, şikâyet
ediyorum, şundan dolayı: Bu Mecliste muhalefetin sesinin kesilme
tehlikesi yoktur, iktidarın vardır. İzliyorum sabahtan beri,
herkes konuşuyor, neler neler söylüyorsunuz, bazen keyif alıyoruz,
bazen üzülüyoruz ama 300 arkadaş keyifle, onurla dinliyor. Bir iktidar
partisi vekili çıkıyor, bir bakanımız çıkıyor,
daha birinci dakikada bağırmaya başlıyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Doğru söylemiyor da ondan.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bu nasıl
bir saygı, bu nasıl bir anlayış? Bu mu sizin demokrasi
anlayışınız? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Bakınız, bir muhalefet
partisi vekili derse ki eğer Muhalefetin sesi kesiliyor. Allah çarpar
ya! Samimi söylüyorum Allah çarpar! Zaten millet sizi çarpıyor, her seçimde
çarpıyor, Allah çarpar!
Niye diyorum biliyor musunuz?
Bakın, ben Adalet Komisyonu üyesiyim, bu kanunda tam dokuz saat -bir, iki,
üç değil, tam dokuz saat- sadece muhalefet konuştu arkadaşlar,
bir tek iktidar partisi vekili söz almadı.
OKTAY VURAL (İzmir) Niye, sizin
söz hakkınız yok mu?
BÜLENT TURAN (Devamla) Dinlemek için
OKTAY VURAL (İzmir) Niye
konuşmuyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Devamla) Ama
sabretmezseniz anlayamazsınız ki, öğrenemezsiniz ki! Diyorum ki,
dokuz saat konuştular, muhalefet konuşsun dedik, sakin olalım dedik,
yanlış bilgileri var doğruları söyleyelim dedik, dokuz
saatin bitiminde gece 12.00 oldu ve ayrıldık. Bugün sabah Genel
Kurula geldi, sabahtan beri konuşuyorsunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Konuşuyoruz da bir faydası oluyor mu sanki!
BÜLENT TURAN (Devamla) -
Bekir Bozdağ Bey çıktı birinci dakikada, Ahmet Aydın Bey
çıktı birinci dakikada bağırmaya başladınız.
Bir daha şikâyet ediyorum: Bu Mecliste muhalefetin sesinin kesilmesi
değil, iktidarın sesinin kesilmesi tehlikesi vardır
arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, izin vermediğinizden
dolayı teknik konulara giremeyeceğim ama TCK 250, 251... (CHP
sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan,
göreve davet ediyorum.
BAŞKAN Buyurunuz
devam ediniz, siz cevap vermeyiniz, devam ediniz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Ya, burası oturma, dinleme Meclisi değil ya!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, sessiz dinleyiniz.
BÜLENT TURAN (Devamla)
4483 sayılı Yasa memurların yargılanma usulüdür ve genel
bir düzenlemedir. TCK 250, 251 özeldir. MİT Kanunu daha da özeldir ve
MİT Kanununu biz çıkarmadık arkadaşlar 1983 te vardı.
Bir yanlış uygulama ihtimalini düzeltmek istiyoruz, bir hatalı
yaklaşım olma ihtimalini düzeltmek istiyoruz.
Bu ülkenin
Başbakanına Çeteci diyeceksiniz, her türlü hakareti edeceksiniz ama
biz ağzımızı açmayacağız. Ama güvendiğimiz
bir şey var, önce Allaha güveniyoruz, sonra milletimize güveniyoruz.
Bakın, dünkü
Milliyet gazetesi. Siz bağırdıkça eriyorsunuz, siz
karşı çıktıkça eriyorsunuz. CHPnin oyu yüzde 26nın
altına indi, inersiniz daha. (CHP sıralarından gürültüler) Bir
aynaya bakın ya, bir sakin olun ya, durup bakın. Beraber
konuşalım, beraber anlaşalım istiyoruz. Derdimiz iş
yapmak.
Bakın, on sayfa
metnim var, konuşamadım yine, söyleyemedim yine. Yüzde 20yle bu
kadar agresif olan bir grup, yüzde 50yle ne olur bilmiyorum! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler) O yüzden demokrasi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) -
...AK PARTİyle güçlenmiştir, daha da güçlenecektir, size rağmen
güçlenecektir, milletimizin desteğiyle güçlenecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu düzenlemenin de makul
bir düzenleme olduğunu hepiniz biliyorsunuz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Alkış!
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Turan.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, Sayın Hatip Yüzde 20yle bu kadar agresif
olan bir grup. dedi, grubumuza hakaret etti. Biz agresif bir grup
değiliz. Cevap vermek istiyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, her hatibimiz
çıktığı zaman söylediği her söze sataşmadan
dolayı söz almak. Ben bunu
anlamıyorum. Bu Tüzükü nasıl kullanıyorsunuz? Lütfen
objektifliğinizi koruyun, lütfen.
BAŞKAN Sayın
Bahçekapılı, aynı hak her zaman size de lazım oluyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Biz o haklarımızı İç Tüzükteki
haklarımıza uygun olarak kullanıyoruz. Aynı tarzda
muhalefet partilerini de yönlendirmenizi isteriz. Bu kadar alınganlık
olmaz ki.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
İnce. (CHP sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
İstanbul Milletvekili Bülent Turanın grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
dünyanın en eski on partisinden birisidir Cumhuriyet Halk Partisi, 7
kişi bir araya gelerek dilekçe yazılıp damga puluyla
İçişleri Bakanlığına müracaat edilerek kurulmuş
bir parti değildir.
Bak, size son kez anlatıyorum.
Doğru, doğru, on yıldır seçimlerde siz
başarılı oldunuz, bu doğru. Bu sevgili kardeşimiz, bir
zamanlar burada bir ANAP vardı, 300 milletvekiliyle bıçağının
iki tarafı kesiyordu, gitti, siz de gideceksiniz ama Cumhuriyet Halk
Partisi dimdik ayakta bakın. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bak, size şunu söyleyeyim, duymayanlara
bir daha anlatayım, bir daha anlatmayacağım. Bak, seçim
başarınızla övünürseniz son kez anlatıyorum: Bir ulu
çınarın dibine bir kabak tohumu düşmüş.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Ya,
onu 10 kez dinledik, yeter.
MUHARREM İNCE (Devamla) Sen 10
kere anlatırsan ben de sana 10 kere bunu anlatırım.
Kabak tohumu düşmüş, bir ayda
gelmiş, çınarın boyuna yetişmiş, çınarla dalga
geçmeye başlamış. Bak, sen yüz yılda bu hâle geldin, ben
bir ayda bu hâle geldim. demiş.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Bırak, çınarı anlatma.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Çınar demiş ki ona Hele, bir kış gelsin,
kırağı düşmeye başlasın, seni göreceğim.
Kış gelince su kabağı aşağıya. Ne bileyim
şimdi, millet sizi bal kabağı zannetti, siz su kabağı
çıktınız. Ne bilsin millet bunu? (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bakın, bakın,
insanların yaşamında on yıl uzun bir süredir,
toplumların yaşamında on yıl kısa bir süredir. Sizi
başarılarınızdan dolayı kutluyoruz, hiç merak etmeyin,
buna bir şey demiyoruz ama merak etmeyin burada oturan o tek parti, 83ten
sonra gelen Anavatan Partisinin akıbetine düştüğünüzde parça
parça olacaksınız. Siz bizim gibi seksen yıl, doksan yıl
dayanamayacaksınız. Bir parti düşünün ki, yıllarca iktidar
olamamasına rağmen parçalanmıyor, dimdik ayakta duruyor. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, siz var ya siz, siz iktidar
nimetlerinden uzaklaştığınızda bir haftada
dağılırsınız, bir haftada! Siz bir haftada
dağılırsınız! Sizi birbirinize tutan, tutkal gibi
yapıştıran iktidar nimetleridir. Siz bir muhalefete düşün,
sizden yirmi tane parti çıkar.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın İnce.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Aydın.
9.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının,
Yalova Milletvekili Muharrem İncenin partisine
sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben özellikle şu soruyu sormak
istiyorum
Tabii, Cumhuriyet Halk Partisi tek partiydi, belli bir dönem, uzun
bir dönem bu ülkeyi tek parti, tek devlet şeklinde idare etti. Artık,
bu partinin bu ülkeye olan katkılarını da bir tarafa
bırakın, bu ülkeye olan sıkıntılarını da bir
tarafa bırakın. Sadece şunu sormak istiyorum değerli
arkadaşlar: Cumhuriyet Halk Partisi bu tek parti yönetiminden sonra, çok
partili hayata geçtikten sonra kaç defa tek başına iktidar oldu? Onu
soruyorum. (CHP sıralarından gürültüler) Tek partisiniz,
altmış yıl gene gidersiniz arkadaş, başka parti yok ki
ülkede. Ama çok partili hayata geçtikten sonra millet sizi gördü,
diğerlerini de gördü, bir daha sizi iktidara taşımaz bu millet.
Bu millet sizi bir daha asla iktidara getirmez. Onu iyi bilin. Onu iyi bilin,
ona göre düşünün ve siz, hâlâ o seksen yıl önceki eski kafayla
giderseniz, zaten bir daha da dediğim gibi bu millet sizi iktidara
getirmez, bir bu.
İkincisi, milletin
oylarını küçültmeyin. Millet sizi şu sandı da bu
çıktınız. Doğru, hakem millettir, kararı millet
verir, millet ne derse o doğrudur. Eğer siz de bir gün istikametinizi
Silivriden çıkarıp da milletin yoluna düşerseniz, o zaman siz
de bir yerlere varabilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, bu
milleti küçümsemeyin. Bu milleti küçümsemeyin. Bu millet dört yılda bir,
beş yılda bir önüne gelen sandıkta her zaman doğru karar
vermiştir ve biz yüzde 50yle iktidar olmuşsak, Acaba geri kalan
yüzde 50 niye bize oy vermedi? muhasebesini yapıyoruz gene. Ama siz hâlâ
düşüştesiniz, hâlâ onun muhasebesini bile yapmıyorsunuz. Allah
aşkına, biraz irdeleyin, inceleyin. Niçin iktidara gelemiyorsunuz?
Bunu bir inceleyin. Demokratik ülkelerde ana muhalefet bir sonraki seçimde
iktidar adayıdır, en üçlü iktidar adaylarından biridir ama
Türkiyede maalesef böyle bir ana muhalefet yok.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Siz
egemen güçlere uşaklık yapın.
AHMET AYDIN (Devamla) - AK PARTİ
için güzel bir muhalefet ama bu ülke için maalesef iyi bir muhalefet
diyemeyeceğim. Proje üreten, üzerinde sorumluluk olan bir muhalefet
istiyoruz değerli arkadaşlar, ülke için. AK PARTİ kaybedecekse,
biz burada yine düzgün muhalefet istiyoruz.
Biz, burada sadece yok sayan, sadece
eleştiren değil yeri geldiğinde proje üretebilen, fikir
üretebilen, bu ülke insanının, bu milletin refahı için, huzuru
için doğrulara Evet yanlışlara Hayır diyebilen bir
muhalefet istiyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Deliğe süpürülmediniz, kullanıldınız.
AHMET AYDIN (Devamla) - Bakın,
bizim için hava hoş. Sizin gibi muhalefet olduktan sonra biz iktidar
olmaya devam ederiz ama size tavsiyem, istikametinizi milletin istikametine
doğru dönüştürün, o zaman belki sizler de bir yerlere gelirsiniz
diyorum, tekrar teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Aydın.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, Sayın Aydın konuşmasında
Cumhuriyet Halk Partisi döneminde tek parti tek devletti. dedi. (AK
PARTİ sıralarından Doğru sesleri) Tek parti tek devletti.
dedi. Siz şimdi tek parti çok devlet misiniz? Onu bir düzeltsinler. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) - Sizi gidi çok devletçiler!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bu konu yeterlidir. Lütfen
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Sayın Başkan, CHP il
başkanları o ilin valileriydi ve o ilin bütün kurumlarını
yönetiyorlardı. Ben onu demek istedim.
BAŞKAN Herkes her şeyi çok
net biliyor efendim.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343) (S. Sayısı:
164) (Devam)
BAŞKAN Madde üzerinde İç
Tüzükün 72nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
İç Tüzük 72nci maddeye göre madde
görüşmelerinin devam etmesini arz ederiz.
Oktay Vural Sadir
Durmaz Reşat
Doğru
İzmir Yozgat Tokat
Kemalettin Yılmaz Nevzat
Korkmaz
Afyonkarahisar Isparta
Gerekçe:
Hukuk devleti ilkesini zedeleyen,
hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu meşrulaştıran,
devlet yapısı dışında hukuk dışı
paralel devlet oluşumunu sağlayan, yargıya müdahale eden,
çeteleşmeye yol açacak madde üzerinde konuşmalar devam etmelidir.
III.-
YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talep
ediyorsunuz.
Yoklama talebini yerine
getireceğim.
Sayın Vural, Sayın
Uzunırmak, Sayın Şandır, Sayın Yılmaz, Sayın
Doğru, Sayın Durmaz, Sayın Öztürk, Sayın Halaçoğlu, Sayın
Özensoy, Sayın Işık, Sayın Kalaycı, Sayın
Türkoğlu, Sayın Erdem, Sayın Yeniçeri, Sayın Korkmaz,
Sayın Demirel, Sayın Oğan, Sayın Adan, Sayın
Erdoğan, Sayın Ayhan, Sayın Öz.
Bir dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343)
(S. Sayısı: 164) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, yoklama
yaptığımız için, soru-cevap işlemi için
milletvekillerimizin tekrar sisteme girmesini rica edeceğim liste bizde, ama
sistemden çıkmıştır, ona göre, onu gözeterek söz
vereceğim.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu kanun teklifi
-bilindiği gibi- Başbakanın, bazı özel görevlileri koruma
yasasıdır. Bu verilen özel görevlerin kapsamı nedir? Kimlere,
hangi tarihte, hangi özel görevler verilmiştir? Türkiye Büyük Millet
Meclisini, bir kapalı oturumda, bu özel görevlilerle ilgili olarak
bilgilendirmeyi düşünüyor musunuz? Buna hazır mısınız?
Bugün bu bilgilendirme yapılabilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bu, MİTle ilgili bir kanun.
Dolayısıyla birden fazla bakana sormak istiyorum.
Soru 1: MİTçiler KCKnın
kuruluşuna katıldı mı?
Soru 2: MİTçiler Kandile eylem
talimatı iletti mi?
Soru 3: MİTçiler Öcalana
özgürlük sözü verdi mi?
Soru 4: MİTçiler KCKlılara
tahliye sözü verdi mi?
MİTçiler Kürdistanın
kurulması için çalıştı mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Sayın Cihaner
İLHAN CİHANER (Denizli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Benim sorum: Adalet Bakanı
Dolmabahçede İstanbul KCK soruşturmasını ve MİT
görevlileriyle ilgili soruşturmayı yürüten Başsavcı Vekili
Fikret Seçenle baş başa bir görüşme yaptı iki gün önce. Bu
görüşme doğru mudur, konusu nedir? Benzer bir randevuyu biz de
istesek kendisinden baş başa böyle bir görüşmeyi alabilir miyiz?
Diğer soruşturmalarda da
inanılmaz sızmalar oldu, hatta henüz tutuklama kararı verilmeden
tutuklama kararları yayınlandı, gizli tanıklar adliyeden
çıkmadan ifadeleri servis edildi. Bunlarla ilgili de bir soruşturma
açıp oradaki savcıların da yetkilerinin
kaldırılmasını düşünüyor musunuz?
Bizzat kendi bakanlarınız
tarafından yaşanan sürecin sadece adli olarak
açıklanamayacağı söylendi, kapalı devre bir sistemin
yargıda ve emniyette egemen olduğu söylendi. Bu sistemi
açığa çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Uludere soruşturması niçin
özel yetkili cumhuriyet savcılıkları tarafından
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Cihaner.
Sayın Kaleli
SENA KALELİ (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kamu bünyesinde yapılan ihalelerde
Kamu İhale Kurumunun görevini yapmadığı ve yolsuzluk
olduğu ortaya çıkmıştır. 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu 2003ten beri 18 kez değiştirilmiştir. Cumhuriyet
Halk Partisi sivil toplum kurumları ve odaların kanunda yapılan
değişikliklerin yolsuzluklara neden olacağı, istisna ve
muafiyetlerle usulsüzlüklere ve yolsuzluklara zemin
hazırlandığı yönündeki uyarı ve tespitleri her zaman
olduğu gibi dikkate alınmamıştır. Yolsuzluğun
sorumlusu kimdir? İktidar, her konuda sorumsuz yetkili davranış
biçimini benimsemiştir, sorumluluğu muhalefete, iş birliği
yaptığı dış güçlere ve devlete yüklemiştir.
Şimdi MİT Yasasında da yetkisini genişletip sorulan
sorumluluktan kaçacak mısınız? Devlettir ne yapsa yeridir. mi
diyeceksiniz?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaleli.
Sayın Özgündüz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, Genel Kurula bir konu
hakkında bilgi vermek istiyorum. Az önce iktidar partisi hatibi, birinci
Sarıkayadan, Ferhat Sarıkayadan bahsederken -herhâlde çoğu
arkadaş bilmiyor- o zaman Adalet Bakanı AKPli Cemil Çiçek,
Müsteşar Fahri Kasırgaydı. Dolayısıyla, bunu bilin,
olaya öyle yaklaşın.
İkinci bir mesele, Sayın
Adalet Bakanına sormak istiyorum: Soruşturmanın gizliliğini
ihlal gerekçesiyle şu anda Sayın Savcı Sarıkaya
hakkında soruşturma açıldığı söyleniyor. Siz
soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiğini nereden
biliyorsunuz yürütme olarak? Siz yürütmesiniz. O dosya size mi intikal etti?
Oradan bazı bilgilerin basına sızdığını
nereden biliyorsunuz, savcının
sızdırdığını nereden biliyorsunuz? Eğer
dosya size geldiyse yürütme organı olarak yargıya nasıl müdahale
ederseniz? Başka bu tür dosyalar da size intikal ediyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Özgündüz.
Buyurunuz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Alim Işık, özel görevlilerle ilgili
bir soru sordu. Tabii bu kanun teklifinde ifade edilen özel görevliyle
alakalı değerli arkadaşlarımızın da pek çok
eleştirileri oldu. O eleştiriler dikkate alınarak, zannedersem
bir değişiklik önergesi verildi. Orada bunların kamu görevlileri
arasından seçilecek kişiler olduğu ifade ediliyor. Tabii kamu
görevlisi, vatandaştır, yabancı olma imkânı yok. Tabii
herkes değildir, sadece kamuda çalışanlardan böyle bir görev verildiği
zaman bunlardan olacak olan kişilerle ilgilidir. Ve Başbakan böyle
bir görevlendirme yaptığı zaman da bunu Anayasa ve kanunlar
çerçevesinde yapacaktır çünkü hem Anayasada hem de kanunlarda bu konuda
ALİM IŞIK (Kütahya) Şu
ana kadar kimlere özel görev verildi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) -
neler yapılacağına ilişkin
şeyler açık açık tadat edilmiştir ve
ALİM IŞIK (Kütahya) Şu
ana kadar kimlere özel görev verildi, onu söyler misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Şu anda o konuyla ilgili elimde bir bilgi yok,
olmuş olsa sizinle paylaşırım.
OKTAY VURAL (İzmir) Suç yok,
vazife var. dediniz siz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Halaman MİT ve KCK ile ilgili ve
basında yer alan birtakım bilgilerden hareketle birtakım
şeylerden bahsetti.
Biz konuşmamızda da ifade
ettik, MİTi PKK terör örgütünü veya KCK terör örgütünü kurmakla suçlamak
büyük bir haksızlık ve büyük bir iftiradır çünkü Millî
İstihbarat Teşkilatını yıpratmak isteyenler, terör
örgütünün ortaya koyduğu kimi eylemleri değil pek çok eylemi sanki
Millî İstihbarat Teşkilatı işlemiş gibi onun üzerine
yıkma gayretleri, çabaları var. Bu tür haberleri, yorumları bu
çabalar açısından bir gösterge olarak görüyoruz ve bu bir karalama
kampanyasıdır. Bu kampanyanın soruları bunlar bir noktada.
Bunların hepsi iftira olduğu için bunlara verilecek bir cevap yok,
iftira çünkü.
ALİ ÖZ (Mersin) Savcı
mısın, Bakan mısın?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Cihanerin Adalet Bakanı Dolmabahçede
Fikret Seçenle görüştü mü?, Diğer davalarda sızma oldu mu?
ve benzeri konularla alakalı soruları oldu.
Tabii, ben Sayın Bakana bu
soruları ileteceğim. Şu anda kendisinin böyle bir görüşmesi
var mı yok mu bilmiyorum yani Sayın Bakan da izliyorsa duymuştur,
görevliler de burada var, onlar da Sayın Bakana iletirler, umarım bir
cevap verilir.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Belki
yetkililer biliyordur Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Öte yandan, sızmalarla alakalı
Tabii,
başka, savcılarla ilgili veyahut da şu anda
Sayın
Özgündüzün sorusunda Nereden Adalet Bakanı bunu biliyor?, Dosya
kendisine geldi mi? şeklinde bir şey var.
O da şu: Bu konuda Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun bir basın açıklaması var
14/2/2012 tarihli: Kamuoyunda KCK soruşturması olarak bilinen
soruşturma kapsamında Millî İstihbarat Teşkilatı
görevlileri hakkındaki çeşitli iddialar içeren bilgi ve belgelerin
basında yer alması nedeniyle, soruşturmanın
gizliliğinin ihlal edildiği gerekçesiyle resen başlatılan
inceleme sonucunda İstanbul Cumhuriyet Savcısı Sadrettin
Sarıkaya hakkında inceleme yapılmak üzere kurul müfettişi
görevlendirilmesi hususunda Kurul Başkanına teklifte
bulunulmasına oy birliğiyle karar verilmiştir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Teftiş Kurulu Başkanını Adalet Bakanı atıyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) - Adalet Bakanı bunu kendisi yapmıyor, kurul, biliyorsunuz,
yeni yapılandırmada orada ilgili daire, bu konuda Adalet
Bakanına bir teklif getirirse izin verip vermemek konusunda Adalet
Bakanının yetkisi var, yoksa Adalet Bakanının resen Böyle
bir iş yapın. demesine, talimat vermesine anayasal açıdan da,
yasal açıdan da imkân yok. Buradan anlaşıldığına
göre de kuruldan, böyle bir, daha doğrusu ilgili daireden Kurul
Başkanı Adalet Bakanına böyle bir teklif oy birliğiyle
gidiyor ve bu şekilde inceleme kararını da Adalet Bakanı
veriyor. Vermediği takdirde oy birliğiyle alınmış bir
karar üzerine, o da ayrı bir eleştiri konusu olacaktır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Şu ana kadar uygulaması yok bunun, ilk defa oluyor bu. El çektiriyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Tabii, Sayın Kalelinin sorusu var: Tabii,
Sayın Kalelinin sorusunu bir sorudan öte, daha ziyade görüşünü
paylaşmak olarak algıladım. Görüşünü de hem Genel Kurul hem
de kamuoyu dinledi.
Ben bütün soran arkadaşlara
ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Madde üzerinde yedi önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas
numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesi ile değiştirilen 26 ncı
maddesinde geçen "ifa etmek" ibaresinin "yerine getirmek"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Küçükaydın
Adana
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 164 sıra sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve1 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Aydın Ayşenur
Bahçekapılı Emrullah
İşler
Adıyaman İstanbul
Ankara
Hüseyin
Bürge Ertuğrul
Soysal
İstanbul Yozgat
Madde 1- 01.11.1983 tarihli ve 2937
sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi
başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Soruşturma izni
Madde 26- MİT
mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu
görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin;
görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya
görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan
dolayı ya da 5271 sayılı Kanunun 250 nci maddesinin birinci
fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev
alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla
haklarında soruşturma yapılması Başbakanın iznine
bağlıdır."
TBMM Başkanlığına
164 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 1. maddesinde aşağıdaki değişikliğin
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Nevzat
Korkmaz Yusuf
Halaçoğlu Oktay
Öztürk
Isparta Kayseri Erzurum
Reşat
Doğru Mehmet
Şandır Celal
Adan
Tokat Mersin
İstanbul
Madde 26; MİT
mensuplarının Devlet İstihbaratına ilişkin görevlerini
yerine getirirken, görevinin niteliğinden doğan veya görevin
ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü
haklarında cezai takibat yapılması Başbakanın iznine
bağlıdır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge aynı
mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki dört
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra
sayılı yasanın 1. maddesinin tekliften
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Türk Leyla
Zana Hasip
Kaplan
Mardin
Diyarbakır Şırnak
Sırrı
Süreyya Önder Adil
Kurt Sırrı
Sakık
İstanbul Hakkâri
Muş
İdris
Baluken Murat
Bozlak
Bingöl
Adana
Diğer önergenin imza sahipleri:
Kemal
Değirmendereli Ali
İhsan Köktürk
Edirne Zonguldak
Diğer önergenin imza sahibi:
Gürkut
Acar
Antalya
Diğer önergenin imza sahipleri:
Yusuf
Halaçoğlu Oktay
Vural
Kayseri İzmir
BAŞKAN Ayrı ayrı
okuttuğum bu önergelere Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HARUN
TÜFEKCİ (Konya) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Vural, siz mi
konuşacaksınız önerge için?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Halaçoğlu konuşacaklar Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Halaçoğlu, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sizin
vicdanlarınıza seslenmek istemiyorum,
akılcılığınıza da seslenmek istemiyorum, hukuka
saygınıza da seslenmek istemiyorum.
NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) O zaman bize dönme!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) O
zaman burada ne işin var? diyeceksiniz. Aslında şöyle bir
işim var: Çıkardığınız yasa -dikkatlice lütfen
dinleyin- hayrına zannettiğiniz kurumu, MİTi çok kötü bir
duruma düşürecek. Şöyle bir düşünün: Bundan sonra
çıkarılacak, olacak her olay, diyelim ki Uludere meselesi dâhil,
aklınıza gelecek her olay bundan sonra MİTin üzerine
yüklenecek. Bu kaçınılmazdır. Ne yaparsanız yapın,
artık kamuoyu üzerinde bundan vazgeçemezsiniz, sizin elinizde olan bir
şey değildir. Bunun sorumluluğunu
taşıyacaksınız, bunu unutmayın. Bunu tarih yazacak ama
bundan pişman olacağınızı da özellikle belirteyim, çok
zaman geçmeden pişman olacaksınız.
Gerçekten, Türkiye için çok önemli olan
bir kuruma bundan böyle sürekli olarak birileri hep Bunu MİT
yapmıştır. diyecek, MİTin eli vardır. diyecek,
tıpkı Hizbullahın ortaya çıkışı gibi.
Değişikliklerin olup olmaması hiç önemli değil. Eğer
böyle bir yasayı çıkarırsanız, hukuk dışı
bir şekilde çıkaracak olursanız, bunun vebalini sizler
taşıyacaksınız çünkü 26ncı madde değil bütün
mesele çünkü 26ncı maddede var olan, zaten normal şartlarda
Başbakanın iznine bağlıdır, sadece MİT mensupları
değil, bürokratlar da öyledir. Hepimiz, birçoğumuz bu
bürokratlığı yapmışızdır.
Başbakanın izni olmadan kişiler hakkında soruşturma
açılamaz ancak Danıştaya başvurmak zorundasınız,
ondan sonra ancak soruşturma izni verilir. Dolayısıyla, o
değildir mesele, sizin çıkarmak istediğiniz 250nci maddedir.
Dolayısıyla, belli bir savcı, sizin yine çıkardığınız
olağanüstü yetkilere sahip savcılık ve mahkemeleri kontrol
altına alacaksınız. Siz o hatayı işlediniz, şimdi
sadece MİTte düzeltmeye çalışıyorsunuz. Bunların
tıpkı geçmişte şikâyet ettiğiniz istiklal
mahkemelerinden hiçbir farkı kalmayacaktır. Yapılacak
hareketlerde ve sonuçlarında bunları göreceksiniz. Lütfen, herkes
elini vicdanına koysun, MİTi bu dereceye kimse düşürmesin,
yazıktır, bu ülkeye gerekli olan bir teşkilattır.
Söylediğim gibi, Uluderede MİTin ne kadar
etkisi vardır, Haburda ne kadar etkisi vardır, diğer konularda
ne kadar etkisi vardır, özerklik istemekten bilmem neye kadar, kim
bunları organize etmiştir, ne kadar içerisinde yer almaktadır,
yarın bu halk tarafından sorgulanacaktır. Bunun altından
hiç kimse kalkamaz, sizler de kalkamazsınız, keşke demenin
hiçbir anlamı da kalmaz. Bakın, sadece bu dünyada değil, öbür
dünyada Allaha karşı da sorumluluğunuzu göreceksiniz. Bu
toplumu, bu milleti bu hâle sokmak hakkı kimse tarafından size verilmemiştir.
Hepinizin belli bir sorumluluğu vardır, tıpkı diğer kurumların
sorumluluğu olduğu gibi. Herkes, her kurum kendi sorumluluk
alanında görev yapar. Sayın Başbakana vereceğiniz o
-250nci maddeden dolayı vereceğiniz, 26ncı madde değil-
sorumluluk aslında Sayın Başbakana da öylesine bir ağır
yük yüklemektedir ki maazallah, onun vereceği kararlar ondan sonra onun
üzerine bindirilecektir, tarih de öyle yazacaktır. Bundan kimse
kaçınamaz. Tekrar ediyorum, burada vereceğiniz karar, elinizi
kaldıracağınız, vereceğiniz her oy yarın sizden
hesap soracaktır. İsterseniz verin, isterseniz vermeyin; sizin
bileceğiniz iş. Hepiniz yetişkin, değerli
insanlarsınız; gerisi size kalmış. Ben bilim adamı
olarak -siyasetçi değil- uyarıyorum. Yarın Bunu söylemedi.
diye hiç kimse söylemesin. Yarın Allahın huzurunda da bunu aynı
şekilde ifade ettiğimi söylemiş olurum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Halaçoğlu.
Sayın Gürkut Acar
(CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Acar.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; öncelikle bu teklif hangi ihtiyaçtan gündeme
geldi, buna bir bakmamız gerekiyor. Bir savcı dedi ki: MİTte
suç işleyenler var. Bakınız, bu bir savcının
kişisel görüşü olarak değil, birçok tartışmadan sonra
Ve birkaç gün önce de -arkadaşlar da söylediler, konuşanlar-
Başsavcı Vekili Fikret Seçen de MİTin yaptığı
görüşmeleri değil, Hükûmetin politikalarını değil; suç
işlediği şüphesi bulunan MİT personelini
soruşturuyoruz. diyor. Yani bir savcı çıkıp kafasına
göre işlem yapmıyor.
Bunun üzerine de deniliyor ki: Bizim
adamlarımız dokunulmaz adamlar olsunlar ve bunlar
Başbakanın işlerini yapsınlar. Değerli
arkadaşlarım, bu, AKPnin kendi politikalarıyla, geçmişte
vadettikleriyle çok çelişkili bir durumdur. Bakınız, ben size hatırlatayım:
Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla Mücadelenin
Güçlendirilmesi Stratejisini hazırladınız, siz
hazırladınız ve orada taahhüt ettiniz. Neyi taahhüt ettiniz?
Kamu görevlilerinin soruşturulmasına izin sistemini
kaldıracağız. dediniz, yani Bu soruşturmalarda,
yolsuzluklarda korumayacağız. dediniz ama siz şimdi bu kanunla
yeni bir hukuk kalkanı oluşturuyorsunuz ve bu kanunun adı
aslında MİT Yasasında değişiklik yapma kanunu
değil, Başbakanın adamları kanunudur. Budur, özeldir, çok
özel bir kanundur. Burada arkadaşlar şiddetle, defalarca söylediler.
Ben de otuz dokuz yıllık bir hukukçu olarak söylüyorum değerli
arkadaşlarım, bu yol yol değildir, bu gidiş gidiş
değildir; sizi, ciddi şekilde, bir hukukçu olarak da, bir siyasetçi
olarak da uyarıyorum.
Çoğunluğunuza da o kadar
güvenmeyin değerli arkadaşlarım, çoğunluklar
kalıcı değildir ve burada böyle iterek kakarak ve küçümseyerek,
mizahi görerek Cumhuriyet Halk Partisinin aldığı oyu alay konusu
yapmayınız. Bu ülkenin her 4 kişisinden 1inin oyunu da
Cumhuriyet Halk Partisi almıştır, bunu da unutmayınız.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, burada yaptığınız bir hatayı size
anlatayım parti olarak. Savcılık MİT Müsteşarı ve
personeli ile eski MİT yöneticilerini ifadeye çağırdıktan
sonra gelmemeleri üzerine yakalanmalarına ilişkin bir yazı
yazdı hatırlarsanız. Aradan geçen bir haftada bu kişilerin
yakalandıklarına ve mahkemeye götürüldüklerine ilişkin bir bilgi
yok. Bu kişilerle ilgili yakalama kararında bir değişiklik
var mı? Hâlâ var mı hukuksal durumunda? Yok. Yoksa bu kişiler
mahkemeye çıkarıldılar mı bizim haberimiz yok?
Çıkarılmadılar. Yakalama kararı geçerliyse bu kişiler
neden bugüne kadar bulunmamıştır,
yakalanmamıştır? Ya da polis ve savcılar bu görüşmekte
olduğumuz kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkıp
Cumhurbaşkanının onayı ve Resmî Gazetede yayınlanıncaya
kadar bekleme kararı mı almışlardır? Böyle bir bekleme
süresi yasal mıdır? Açıkça kanunu ihlal ettiniz, hâlâ etmeye
devam ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, Genelkurmay Başkanını yakaladınız,
tutukladınız, içeri attırdınız, Anayasa Mahkemesinde
Yüce Divan sıfatıyla yargılanmasına dair yasa varken yine
de özel yetkili mahkemede tutuklanmasına karar alındı ve burada
sesiniz çıkmadı, elinizi ovuşturdunuz ve sessiz
kaldınız ama şimdi bu olay size yöneldi çünkü Osloda
yaptığınız görüşmeler ve o görüşmelere gönderilen
özel temsilci sizin adamınız. Sonradan onu MİT
Müsteşarı yaptınız ve şimdi siz, telaş içinde onu
korumaya çalışıyorsunuz çünkü onun vereceği ifadenin doğrudan
doğruya Başbakanı bağlayacağını
biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
buradan ikaz ediyorum: Deniz Feneri davasında aslında siz halkın
vicdanında mahkûm oldunuz. Burada, bir deniz feneriyle, bir fenerle gelip
elinde gezdiren arkadaşımıza bile tahammül edemediniz. Çünkü,
halk sizi vicdanında Deniz Feneri davasındaki sanıkları
koruyor AKP. diye mahkûm etmiştir. Şimdi ben size buradan
söylüyorum: Bakınız, bu kez bu yasayla bir kez daha mahkûm
olacaksınız. Yani benim suçlumsa korurum inadına, senin suçlunsa
doğru zindana; bu anlayış, anlayış değildir
değerli arkadaşlarım.
Evet, Türkiyede kamuda çok
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Acar.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Efendim
bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
uyarılardan sonra şöyle bitireyim ben: Bakınız ben size 12
Şubat
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Acar.
GÜRKUT ACAR (Devamla) İyi günler
diliyorum, saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk
Buyurunuz Sayın Köktürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, özel
yetkili savcı ve özel yetkili mahkemece verilen bir karar üzerine
alelacele Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen, İç Tüzük hükümleri
ağır bir şekilde ihlal edilerek apar topar Adalet Komisyonu
gündemine indirilen, Anayasamızın açık hükümleri
karşısında bırakın yasalaşmasını,
görüşülmesi dahi mümkün olmayan özel bir yasa teklifini ivedilikle
görüşüyoruz.
Diğer taraftan, bu yasa teklifi
görüşülürken, halkımızın iradesiyle seçilen
milletvekillerimiz, üniversite rektörlerimiz, Genelkurmay
Başkanımız, Parasız eğitim istiyoruz. diyen
öğrencilerimiz, halka karşı bilgilendirme görevini namuslu bir
şekilde yerine getirmeye çalışan basın
mensuplarımız, asker-sivil binlerce yurttaşımız özel
yetkili mahkemelerce verilen kararlarla tutukludur. Özel yetkili mahkemelerce
verilen uzun tutuklama kararları münferit olmaktan çıkmış,
sistematik bir hâle dönüşmüştür ve nitekim ağır insan
hakkı ihlali oluşturan bu uzun tutuklama kararları
karşısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2009
yılından bu yana ülkemizi tam 440 kez mahkûm etmiştir.
Değerli arkadaşlar, sormak
istiyorum: Bütün bunlara karşın aciliyet arz eden temel
sorunları ortadan kaldırmaya, uzun süren tutuklulukları
sınırlayarak özel yetkili mahkemelerdeki hukuk dışı
uygulamaları önlemeye yönelik yasa teklifleri Meclisin tozlu
raflarında bekletilirken, bu özel yasa teklifinin dört beş gün gibi
kısa bir süre içerisinde yasalaşma noktasına getirilmesinin
nedeni acaba nedir? Teklif sahibi Sayın Milletvekilinin Meclisteki
ağırlığı mıdır? Yoksa teklif sahibi
Sayın Milletvekilinin himayeye mazhar bir kişi olması mıdır?
Yoksa görüştüğümüz teklifin içeriğindeki düzenlemenin ülkemizdeki
vicdan kanatan diğer sorunlara karşı daha öncelikli ve
ivedilikli bir sorun teşkil etmesi midir?
Değerli arkadaşlar,
soruyorum: Bu teklifi acilen Meclis gündemine getiren, soruşturma
savcısının işten elden çektirilerek Başbakan
tarafından bizzat görevlendirilenler ibaresiyle suç işlenmesi
hâlinde soruşturmayı Başbakanın iznine bağlayarak
yargının ve kamuoyunun gözünden kaçırılmaya
çalışılan, başta Bekir Bozdağ olmak üzere Hükûmetin
bakanlarını panik hâlinde açıklamalar yapmaya sevk eden
eylemler, nedenler, olaylar nelerdir? Ne oldu da daha düne kadar
milletvekillerinin, Genelkurmay Başkanının, Erzincandaki
MİT görevlilerinin tutuklanmalarında Herkes kanun
karşısında eşittir, yargı işini yapıyor.
diyenler, bugün birdenbire MİT
Müsteşarı Fidan, Taner ve Güneş söz konusu olduğunda âdeta
zıplayıp yerlerinden kalkarak özel yetkili savcıyı
alaşağı etmişlerdir. Ne oldu da birdenbire polis
memurlarını, polis müdürlerini işten el çektirmişlerdir,
görevden almışlardır?
Değerli arkadaşlar, burada
merak ediyorum ve soruyorum: Acaba Hükûmet yetkililerinin vicdanları
mı sızlamıştır? Acaba bu olaylar
karşısında geçmişteki tüm olaylara gözlerini kapatan
Hükûmet yetkilileri bir vicdanları olduğunu mu hatırlamışlardır?
Tabii, bu iyimser bir düşünce. Bu düşüncenin söz konusu
olmadığını hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, hepimiz
biliyoruz ki bugün bütün bunlar ve bu yasal düzenleme, ucu yüksek tepelere
dokunan bir soruşturmayı alelacele örtbas etme çabasıdır.
Görünen odur ki geçmişteki derin devlet temsilcilerinin bile
bırakın Meclise getirmeyi aklına dahi getiremediği kadar
vahim, Anayasaya açıkça aykırılık oluşturan, hukuk
devleti normları içerisinde değerlendirilmesi mümkün bulunmayan bir
çete yasasıyla, iktidarın tepesine kadar giden, özel temsilcisi
kanalıyla Başbakana kadar uzanan bir suç soruşturulması
kapatılmaya çalışılıyor.
Yine açıkça görünen odur ki
iktidar temsilcilerine bu kadar panik yaptıran neden, basına
sızan savcılık iddiaları ve bilgilerden de açıkça
anlaşılacağı üzere, yangının büyüklüğü ve
vahimliğidir.
Buradan değerli AKP
milletvekillerini ve sayın bakanları uyarmak istiyorum: Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan, bilin ki kokusu Fizana kadar giden bu vahim
tablonun izlerini ve tanıklarını bu yasa teklifiyle dahi silemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla)
Bilin ki ülkemizin yangın yerine çevrilmesine katkı verenlerin
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Köktürk.
Önergelerimiz beş dakika
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla)
Efendim, bir dakika
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla)
Son olarak şunu söylemek istiyorum Sayın Başkanım: Bir tek
cümlem var, o da Ahmet Aydına. Sayın Ahmet Aydına buradan
hitap etmek istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, konuşma süresi bitti.
BAŞKAN - Sayın Köktürk
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla)
Sayın Aydın, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak iktidar olmanın yanı sıra, ülkemizin
geleceğine yönelik Cumhuriyet Halk Partisinin başka görevleri de
vardır.
BAŞKAN - Sayın Köktürk,
teşekkür ediyoruz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) -
Ancak biliniz ki Bizi delikten süpürmeyin. diye
(CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Köktürk
İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder
Buyurunuz Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli üyeler; bugün bu ülke ileride
kazanacağı bir sinema Oscarını kaybetti. Şaka
yapmıyorum, latife değil. Onu bir sonraki önerge üzerinde anlatacağım,
şimdiden haberini veriyorum. Bu beş dakikaya sığmayacak
çünkü, sanırım beş dakika hakkım, onu on dakikaya
saklayıp size başka bir şey söyleyeyim.
Ulus olarak bir topyekûn Türkiye
halkları felaketlerden öğrenmek gibi bir meziyete sahip oldu yani
evlerden ırak, deprem oldu, hepimiz jeolojinin bütün girdisini
çıktısını öğrendik. Bu memlekette hepi topu 20 küsur tane
anayasa hukukçusu var. Bir anayasa tartışması başladı,
gerçekten gidin hangi köy kahvesine sorsanız anayasa konusunda Senedi
İttifaktan başlayan bir kronolojiyi size anlatabilirler. Bu ülkenin
gizli saklı, pasaklı işlerini de bu sayede öğreniyoruz.
Giderek artık herkes bir istihbarat uzmanı oldu. İstihbarat
örgütleri nedir, ne değildir, nasıl çalışır, neleri
yaparlar, neleri yapmazlar, bu sayede de bunları öğreniyoruz.
Yalnız, sayın vekiller, ben bu kürsüden size son konuşmalardan
birinde
Sayın Kuzu size
sataşmadım.
BURHAN KUZU (İstanbul) Ben bir
şey demedim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Siz bir
piri mugansınız, üstünüze alınmayın.
BURHAN KUZU (İstanbul)
Alınmadım, alınmadım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Şimdi, burada
bir şey söylemiştim, dedim ki: Kaybı bilemezsiniz, bilemeyiz.
Hatırlayın, bundan bir hafta önce ya da bilemedim iki hafta önce
stratejistlerimiz bir sürü hesaplar yapmışlardı ve ben yine
şunu demiştim: Siyasette bütün hesaplar rasyonel yapılır,
sonuçları irrasyonel çıkar. Bakın, geldi, ulus olarak
ayağımıza dolandı. Niye? Çünkü açıklık
özgürlüktür. Kapalı olan yere her türlü oksidasyon, küf, kir, pas
yerleşir. Onun için, bu vesileyle, size bir kez daha bu halkın bu
kanayan yarada inisiyatif almayan tek kurumu olan Meclisin ve siyasetin hiçbir
komplekse kapılmadan konuşulmasının önünde ne mani
olabilir? Bunları asla düşünmeden, evlatlarımızın
evlerine rahat dönebilmesi, anaların, babaların yastığa
başını rahat koyabilmesi için gelin bir araya gelelim diyoruz.
Son olarak -biraz
hazırlıksız çıktım, onun için doldur boşalt
yapıyorum, kusura bakmayın- şunu söyleyeceğim: Bu
televizyonlarda çok muazzep olduğum bir şey var: Strateji
uzmanları var. Ülkede strateji uzmanı dövseniz geçinirsiniz, o kadar
fazlalar. Bir sürü enstitü kuruldu, bunlar ne zaman türediler, hangi okullarda
okudular. Adama bakıyorsun Kürt uzmanı, bir tane Kürtün türküsünü
dinlememiş, bir tane ninnisini dinlememiş, birinin sofrasına
oturmamış, kalktılar ahkâm kestiler. Bakın, onların
aklına uyanlar bugün ne hâle geldiler. Bunun için, şüphesiz gören
gözlere büyük ibretler vardır diyorum.
Son olarak, Sayın
Genel Kurul
Beş dakika da konuşacak bir şey olmazsa
bayağı çok süre hâline gelebiliyormuş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Son olarak şunu söylemek
istiyorum, çok önemli: Sayın Leyla
Zana burada konuştu biraz önce sayın vekiller, bu önemli. Beş
dakika konuşabildi, niye? Siyaset yasağı var.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Altı dakika
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Altı dakika olsun, sayma bereketi kaçar.
Altı dakika konuşabildi,
bütün vekiller de büyük bir dikkatle dinlediler. Niye biliyor musunuz? Siyaset
yasağı var. Meclise gönderiyorsunuz bunu Bir siyasal partiye
giremezsin. diyorsunuz, girseydi, grubumuz adına on dakika
konuşacaktı, daha fazla müstefit olacaktık. Eğer bu
memleketteki hukuksuzluklara dikkat çekecekseniz, bunu da gözden uzak
tutmayın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Oscar
konuşmasında buluşmak üzere.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Önder.
Önergeleri işleme alıyorum ve
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler
ret olmuştur.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
164 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 1. maddesinde aşağıdaki değişikliklerin
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay Öztürk (Erzurum) ve arkadaşları.
Madde 26; MİT
mensuplarının Devlet İstihbaratına ilişkin görevlerini
yerine getirirken, görevinin niteliğinden doğan veya görevin
ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü
haklarında cezai takibat yapılması Başbakanın iznine
bağlıdır.
BAŞKAN Bu okuttuğum
önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HARUN
TÜFEKCİ (Konya) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçe için
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, bir dakika
Bir önergem vardı.
BAŞKAN Şimdi, sayın
milletvekilleri, okuttuğum bu önergenin kapalı oturumda görüşülmesine
dair İç Tüzükün 70inci maddesine göre verilmiş bir önerge
vardır.
Kapalı oturum istemine dair bu
önergeyi okutuyorum:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
B) Önergeler
İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, 164 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi
üzerinde Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşlarının
vermiş olduğu önergenin görüşmelerinin İçtüzükün 70inci
maddesine göre kapalı oturumda yapılmasına ilişkin önergesi
TBMM
Başkanlığına
Başbakanın
teklife konu özel görevi açıklamasını teminen MHP Grubuna mensup
milletvekillerinin verdiği önerge görüşülmesini İç Tüzük 70inci
madde çerçevesinde kapalı oturumda yapılmasını arz ederiz.
Oktay
Vural
MHP Grup Başkan Vekili
İzmir
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım, o şekilde bir
kapalı oturum önergesi verilemez. Kapalı oturum önergesi verilir,
bundan sonraki görüşmelerin kapalı yapılması talep
edilebilir.
Bakın, 70inci
maddeye baktığınızda Sayın Başkanım,
kapalı oturum önergesi verilince, yani kapalı oturum önergesi
şartlı olarak şu önergenin görüşülmesi, belirli herhangi
bir konunun görüşülmesi değil, müteakip bundan sonra yapılacak
olan görüşmelerin kapalı oturumda yapılmasına ilişkin
olarak verilebilir. Dolayısıyla önerge, münhasıran önerge için
kapalı oturum verilemez Sayın Başkanım.
Nedeni şu
Sayın Başkanım: Kapalı oturumdan çıkmak için Genel
Kurulun kararı gerekir. Eğer münhasıran herhangi bir önergenin
görüşülmesi için böyle bir şeyi kabul ettiğimiz zaman otomatik
olarak çıkma gerektirir ama çıkma için, yani kapalı oturumdan
çıkabilmek için 70inci maddenin son fıkrasına göre Genel
Kurulun karar vermesi gerekir Sayın Başkanım.
Dolayısıyla, kapalı oturum önergesi verilebilir ancak önerge
için verilemez.
BAŞKAN Şimdi
gerekçesini açıklamak için zaten kapalı oturum istedi Sayın Grup
Başkan Vekilimiz Sayın Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım, önergenin
görüşülmesi için, yani kendi önergelerinin görüşülmesi için
kapalı oturum önergesi veriyor Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir)
Ben kapalı oturum önergesi verdiğim için şu anda gerekçeyi
açıklayamam, yoksa hakkımda takibat yapılır.
BAŞKAN Yani
gerekçesini o nedenle verdi.
Ben oylamaya
sunacağım bunu.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım, o zaman şöyle
söyleyeyim efendim: Diyelim ki münhasıran o önergenin görüşülmesi
için kapalı oturum önergesi verildi.
OKTAY VURAL (İzmir)
Gerekçe ortadan kalkınca sona erer.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teknik olarak Sayın Başkan, tamamen
teknik olarak böyle bir usul çerçevesinde değerlendiriyorum.
Şimdi...
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, Sayın Grup Başkan Vekilinin bu konuyla ilgili
konuşması da yanlış.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Olur mu efendim öyle, her zaman konuşuruz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sen bu itirazları kapalı oturumda yapacaksın.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım, peki, şimdi,
bu önerge görüşüldükten sonra Genel Kuruldan kapalı oturumdan
otomatik olarak çıkabilir miyiz?
BAŞKAN Sayın
Canikli, oylayacağım, kabul ederseniz zaten kapalı oturum
yapacağız, etmezsek kapalı oturum olmayacak. (CHP ve MHP
sıralarından Hayır sesleri)
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Kapalı oturuma geçeceksiniz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Hayır, olmaz; kapalı oturuma geçeceksin.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım, kapalı
oturuma geçilirken oylama yapılmıyor ama çıkışta
oylama gerekiyor.
BAŞKAN Evet.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Şunu söylüyorum: Efendim, önerge için,
sadece önerge için verildiği zaman, o zaman önerge görüşmesi bittikten sonra otomatik
olarak çıkılacak mı, çıkılmayacak mı? Neden?
70inci maddenin son fıkrası çok açık. Onun için diyor ki,
verilebilir ama önerge olarak verilemez yani önergenin görüşülmesi için
verilemez.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Niye?
Yok, öyle bir sınırlama yok.
BAŞKAN Sonra isterseniz
çıkabiliyorsunuz Sayın Canikli, onu söylemek istedim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Usul tartışması yapabiliriz.
BAŞKAN Lütfen, usul
tartışması, kapalı oturumu
OKTAY VURAL (İzmir)
Tartışmaya gerek yok efendim. Bunlar hep kapalı oturumda
konuşulacak hususlardır.
BAŞKAN Evet.
Şimdi, sayın milletvekilleri
OKTAY VURAL (İzmir) Biz çok
önemli bir konuda talepte bulunduk. Müsaade ediniz de gerekçesini burada
açıklamayayım.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Tamam, açıklayın, ona bir şey demiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani
kapalıda açıklayabilirim.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, kapalı oturumda Genel Kurul salonunda bulunabilecek
sayın üyeler dışındaki dinleyicilerin ve görevlilerin
dışarı çıkmaları gerekmektedir.
Sayın idare amirlerinin salonun
boşaltılmasını temin etmelerini rica ediyorum.
Yeminli stenograflar ile yeminli
görevlilerin salonda kalmalarını da oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Yani zabıtsız olmaz herhâlde.
OKTAY VURAL (İzmir) Edilmedi
efendim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Duyamadık Sayın Başkan.
BAŞKAN
Kabul edilmiştir.
Evet, işleme
başlayınız lütfen.
Evet, salonun
boşaltılmasını rica ediyoruz.
Sayın dinleyiciler, lütfen
dışarıya çıkınız.
Kapalı oturuma geçiyoruz.
Kapanma Saati: 23.10
XIII.- KAPALI OTURUMLAR
ALTINCI OTURUM
(Kapalıdır)
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.50
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343)
(S. Sayısı: 164) (Devam)
BAŞKAN 164 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 1inci maddesi üzerinde
verilen Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru ve
arkadaşlarının önergesi okunmuştu.
Önergesini açıklamak üzere buyurun
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 164 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii bugün yeniden bir AKP
klasiği görüyoruz. Kendi istekleri ve menfaatleri doğrultusunda, daha
önceki zamanlarda çıkartılan torba kanunlar gibi bir kanunu da hep
beraber burada çıkartmaya çalışıyoruz.
Tabii burada, esasında,
görüşmekte olduğumuz kanun da çok önemli bir kanun. Burada, çok
önemli, ülkemizin millî menfaatleri noktasında bir kurum bir şaibe
altında, bir söylem içerisinde bulunuyor. Bununla ilgili bazı
gerçeklerin ortaya konulması gerek. Bununla ilgili olarak, biraz önce Grup
Başkan Vekilimiz Oktay Vural Beyefendinin vermiş olduğu
kapalı oturum, esasında çok önemli bir fırsattı. O
fırsatı değerlendiremedik. Yani burada söylendiği
kadarıyla, gizli kalması gerekmeyen, yani gizli kalması gereken
veyahut da bu konuyla ilgili olarak da açıklanması gereken bazı
konular var. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuyu bilmesi gerekiyor,
milletvekillerinin, milletimizin temsilcileri olan bizlerin bu konuları
açık ve net bir şekilde bilmemiz gerekiyor ancak yani kapalı
oturumla ilgili olarak, kapalı oturumun reddedilmiş olmasının
AKP milletvekilleri tarafından, ben normal
karşılamadığımı ifade etmek istiyorum.
Burada tabii, söylenen çok önemli iddialar da var. Bir
MİT başkanı şu anda suçlanmış konumdadır.
MİTle ilgili söylemler çok tabii, geçmişe matuf olarak çok
çeşitli söylemler vardır. Bunların tabii, milletvekilleri
tarafından bilinmesi gerekmektedir. İnsanlarımızın
kafasında çok çeşitli sorular vardır, bu soruların
cevabının olması gerekmektedir. Bakınız, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak şöyle, şu şekilde
soruları sormak istiyoruz. Bunlara da tabii, Hükûmet yetkilileri
tarafından açık ve net bir şekilde cevap verilmesi gerekiyor.
KCKnın kuruluşunda, eylemlerinin planlanmasında
kimin müdahalesi ve katkısı olmuştur, bunu öğrenmek
istiyoruz.
Hapisten çıkan bölücü militanların ve hatta
dağdaki eşkıyanın siyasete taşınabilmesi ve
meşrulaşması amacıyla KCKnın önü bizzat Hükûmet
tarafından açılmış mıdır, bölücü ve
yıkıcı faaliyetlerine bile bile göz mü yumulmuştur?
Sayın Başbakan Erdoğanın
KCKnın kuruluşundan başından beri bir haberi var
mıdır veyahut Hükûmet yetkililerinin böyle bir konuda bilgileri var
mıdır?
PKKyı devlet kurdu. iftiraları, KCKnın
acaba AKP güdümünde olduğunu gizleme veya bu konudaki delilleri yok
etmeyle ilgili bir düşünce midir?
Sözde Kürdistanın kurulması başta olmak
üzere, İmralı mahkûmunun serbest bırakılması, anayasal
çözümler konusunda teminatlar sunulması ve PKKnın dağ
kadrosunun polis gücü olarak kullanılması konularında bir mutabakat
sağlanmış mıdır?
Bakın, Oslo görüşmeleriyle ilgili çok ciddi
söylemler vardır. Yani orada ülkemizin çok önemli durumuyla ilgili
çeşitli görüşmeler yapılmıştır ve bu
görüşmeler de şu anda muallaktadır. Acaba, bununla ilgili olarak
en azından Türkiye Büyük Millet Meclisinin açık ve net bir
şekilde bilgilendirilmesi gerekmektedir. Yani bu fırsatı
kaçırmamak gerekmektedir. İnanıyorum ki önümüzdeki zaman dilimi
içerisinde tekrar bir kapalı oturum isteği olur da bununla ilgili de
kapalı oturum kabul edilmiş olur ve bizler de, sizler de milletimizin
bize vermiş olduğu yetkiler doğrultusunda bu yetkiyi
kullanmış oluruz.
Yine, Millî İstihbarat Teşkilatı
kanlı saldırıların zamanlamasını ve
yapılış şeklini önceden öğrenmesine rağmen,
bununla ilgili önleyici tedbirleri almış mıdır ve
lazım gelen uyarıları yapmış mıdır? Bu da
çok önemli bir konudur. Bakınız, Millî İstihbarat
Teşkilatı şu anda suçlanıyor. Millî İstihbarat
Teşkilatının başı Hakan Fidan Beyefendi, kendisiyle
ilgili o söylemlere devlet memuru olarak cevap veremiyor ama en azından
bağımsız Türk mahkemelerinin huzurunda, yapılan
işlerle ilgili olarak veyahut diğer konularla ilgili olarak açık
ve net şekilde bilgi verebilirdi.
Yine, bakınız, işte, dün itibarıyla
Heronların görüntüsü Türkiye Büyük Millet Meclisinde İnsan
Hakları Komisyonunun üyeleri tarafından izlendi. Gerçi
Heronların görüntüsünü tüm milletvekillerinin hepsi de izlemek isterlerdi,
ben de şahsen o konuda izlemek isterdim. Heronların görüntüsü
incelendiği zaman, iki saat içerisinde 4 kere aralıklarla
insanların bombalanmış olduğunu görüyoruz; bu çok önemli
bir konudur. Yani burada 4 kere üst üste, özellikle de insanların
geçtiği, beraberinde katırların üzerinde çeşitli yüklerin
olmuş olduğu Heronların görüntüsü içerisinde var ve bu iki
saatlik süre içerisinde 4 kere üst üste bombalanması, herhangi bir
uyarıya mahal vermeden bombalanmış olması çok önemlidir. En
azından bu gizli görüşmede, Sayın Oktay Vural Beyefendinin
istediği bu kapalı oturumda, bu gizli görüşmede en azından
bunlarla ilgili söylemler olabilirdi. Acaba bu MİT mi? MİTle ilgili
bir ilişkisi var mıdır? Veyahut da bu Heronların o
görüntüsünden sonra bombalanmayı, kim emrini vermiştir? Veyahut da bu
verilen emirler ne derece uygulanmıştır? Veyahut da bunun
arkasında acaba
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Doğru, buyurun,
toparlayın, vaktiniz doldu.
REŞAT DOĞRU (Devamla) Bitiriyorum efendim.
Yani bu Heronların görüntüsü incelendikten sonra
bununla ilgili bizim bilgilenmemiz gerekmiyor mu? En azından, kapalı
oturum yapıyoruz, kapalı oturumda bunlar söylense Hükûmet yetkilileri
tarafından, herhâlde daha fazla mutmain olurduk diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 164 sıra sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ahmet Aydın
(Adıyaman) ve arkadaşları
MADDE 1- 01.11.1983 tarihli ve 2937
sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi
başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Soruşturma izni
MADDE 26- MİT
mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu
görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin;
görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya
görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan
dolayı ya da 5271 sayılı Kanunun 250 nci maddesinin birinci
fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev
alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla
haklarında soruşturma yapılması Başbakanın iznine
bağlıdır."
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, efendim, önergeyi birazdan Sayın Bakan belki -grup ama-
değerlendirecek. Bir konu var, bilemiyorum muratları bu mu? 26da
MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere
diyor. Şimdi, nerede belirli bir görev? Yani belirli ise bir yerde
belirlenmiş bir görev olması lazım. Gerekçede Bu Kanun
kapsamındaki görevlerin yanında diğer mevzuatla
diyor.
Dolayısıyla burada Bu Kanun kapsamında ve diğer mevzuatla
belirli bir görevi
diye yapılması lazım.
Bir hususu da
Bu önemli bir konu.
Şimdi, 250nci maddeye göre, bu suçlardan dolayı hakkında
soruşturma yapılması Başbakanın iznine tabidir. Tabii,
bu konuda kategorik olarak, topyekûn 250nci madde almış ama 250nin
(a)sında diyor ki: Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen
uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti, haksız
ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün
faaliyeti çerçevesinde cebir ve şiddet. Yani kamu görevlilerinin
uyuşturucu, haksız ekonomik şeyler dolayısıyla suça
bulaşmış olmasından
Herhâlde Başbakanın bunlarla
ilgili görev verdiğine ilişkin bir kanaati oluşturmak
istemiyorlar? Dolayısıyla acaba burada münhasıran bu yüksek
menfaatler doğrultusunda, millî menfaatler doğrultusundaki maddelere
indirgense de, haksız ekonomik çıkar sağlamak, yolsuzluk yapmak,
uyuşturucu yapmak gibi konuları Başbakanın göreviyle
bağdaştırmak ve burada parmak kaldırmak son derece
yanlış olur. O bakımdan bu önergenin değiştirilmesi
gerekiyor.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, önerge
sahibine müsaade ederseniz söz verelim açıklasınlar.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Gerekçeyi okutun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Bir dakika,
önemli bir konu, Başbakan sizin Başbakanınız da bizim
değil mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Önerge bizim önergemiz, gerekçeyi okutur musunuz efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, bu değişiklik MİT Kanunuyla ilgili.
Örneğin, MİT Kanununda 26ncı madde Başbakan
açısından MİT mensubu olmayan bir görevlidir. Örneğin
Adalet Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığı
görevlisi MİT mensubu olmadığı zaman bununla ilgili ne
26ncı madde kapsamına girer ne de bu izin şartının
konusu olur. Buradaki önerge çerçeveyi MİTin görevlileri
dışına çıkarıyor. MİT mensuplarının
görevi dışına çıkarılan bir önergenin mevcut teklifle
çelişkisi, mevcut teklifle uyuşmazlığı var.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, nerede
yazıyor bu görev, kanunda yazıyor mu yazmıyor mu?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yani bu yasanın önceki hâlini de
iptal eden bir durum var. Buradaki belirsizlik belli bir görev ifa etmek üzere
kamu görevlileri
Her kamu görevlisi MİT mensubu olmadığı
için 26cı maddeye zaten tabi değil. O zaman şöyle bir durum
doğar: CMK 250 özel yetkili mahkemelerin görev alanı
tartışması doğar. Bizim de görev alanı
tartışmasında verdiğimiz kanun teklifleri var, bunlarla
birleştirilmedi. Adalet Bakanlığı paketiyle de
birleştirilmedi, bu kanunda da
Yani bunun burada birleştirilme
şansı yok.
BAŞKAN - Söyledikleriniz zapta
geçti efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Önemli bir
konu yahu, beş dakika daha sabredin Ayşenur Hanım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Gerekçeyi
OKTAY VURAL (İzmir) Okuduk
gerekçeyi, önümüzde var gerekçe.
BAŞKAN Bir saniye
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
Şandır buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, kanunların yapılmasında müzakereler yani
tutanaklar da uygulayıcıları açısında yol gösterici.
Onun için bu itirazları yapıyoruz tutanaklara geçsin diye.
BAŞKAN Geçsin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Takdir ve
sorumluluk bu önergeyi verenlerde.
Bakınız, İç Tüzükümüzün
87nci maddesinin -zannediyorum- beşinci fıkrasında:
Değişiklik önergelerinde, değiştirilmesi,
kaldırılması veya eklenmesi istenen hükümler açıkça
belirtilir. Açık olmayan ve şarta bağlı önergeler işleme
konulmaz. Bu önerge, İç Tüzükün 87nci maddesi beşinci
fıkrasını karşılamamaktadır. Onun için
Divanı da göreve davet ediyorum, bu önergeyi verenleri göreve davet ediyorum. Önergeyi açık ve
anlaşılır hâle getirmelerini talep ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Belirli
görevler ne demek? Belirli görev
Neresi belirli?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Belirli
görev dediğimiz alanı belirlemeleri gerekmektedir.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şandır, zabıtlara geçti.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Aksi takdirde İç Tüzüke
aykırı bir düzenleme yapmış oluruz.
OKTAY VURAL (İzmir) Hukuk
dışı her türlü emri verebilirsiniz.
BAŞKAN Zabıtlara geçti.
Şimdi, Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılıyoruz.
BAŞKAN Komisyonun
katılmadığı ve
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir saniye
KAMER GENÇ (Tunceli) Başbakan
uyuşturucu kaçakçılığını yapacak yani
Yani,
uyuşturucu kaçakçılığı yapmak için ben izin verdim mi
diyecek? Böyle bir şey olur mu ya!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, gerekçeyi okutur musunuz lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yanlış yapıyorsunuz. Haksız çıkar sağlamak için
nasıl olur da bir görev verebilir ya? Bu konu o zaman bunun
dışında bir konu. Hayret! Ne kadar gözünüz kara ya!
BAŞKAN Efendim, gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Komisyon görüşmeleri
sırasında, Kanun teklifindeki Başbakan tarafından
yapılacak görevlendirmelerle ilgili belirsizlik bulunduğu yönündeki
görüşler dikkate alınarak verilen bu değişiklik önergesi
ile, Başbakan tarafından yapılacak görevlendirmelerin;
değişiklik yapılan Kanun kapsamındaki görevlerin
yanında diğer mevzuatla Başbakana verilen görevler çerçevesinde
kamu görevlileri arasından yapılacak görevlendirmeler olduğu
hususu netleştirilmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sorumluluk size ait.
OKTAY VURAL (İzmir) Helal olsun
size ya! Yani bravo vallahi, helal olsun! Haksız çıkar sağlamak
için örgüt kurmak
Başbakandan izin alacak.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, biraz önce kabul önerge maddeyi tümüyle
değiştirdiğinden diğer önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2937 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 4- Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hâlen devam eden
soruşturma ve kovuşturmalar hakkında da 26 ncı madde
hükümleri uygulanır.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde gruplar adına birinci konuşmacı Sayın Süheyl
Batum, Eskişehir Milletvekili.
Sayın Batum, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi önümüze getirdiğiniz yasanın 2nci maddesini
konuşuyoruz ve bugüne kadar birçok getirdiğiniz yasa için Anayasaya
aykırı olduklarını söyledik, gerçekten de Anayasaya
aykırıydılar ama bu sefer, değerli arkadaşlar,
işi şahikasına vardırdınız. Anayasaya, İç
Tüzüke, Anayasanın birçok maddesine tamamen aykırı bir
düzenlemeyi apar topar, hiç çekinmeden, hiç zerre kadar utanç duymadan maalesef
getirdiniz.
Değerli arkadaşlar,
kişiye özgü olduğundan söz ediyoruz bu yasanın. Bu, kişiye
özgü değil sadece, bir olaya da özgü, hem de bir olaydaki yargısal
sürece doğrudan doğruya
müdahale etmeye özgü.
Bir gün öğrendik ki
Başbakanın özel yetkilisi olduğunu söyleyen birileri şöyle
söylüyormuş Osloda: Reşadiyede aşka geldiniz. diyormuş,
gülüyormuş. Reşadiyede aşka geldiniz. dedikleri olay, 7
kişinin, 7 Türk askerinin şehit edildiği olay.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Sen
de buna inandın mı?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Arkasından Türk Milleti tembeldir, zeki bir adamı buldu mu
sırtına yüklenir. diyormuş Abdullah Öcalan için. Bu birileri,
Başbakanın özel yetkilisi olduğunu iddia edenler, KCK yaptı
deyip çocukları bombalıyormuş, öldürüyormuş ve üstelik
şöyle diyormuş: 15 Hazirana kadar bir şey yapmayın, 15
Hazirandan sonra istediğinizi yaparsınız, seçimleri geçirelim.
Şimdi, MİT Müsteşarı
olan bu kişi hakkında açıkça bir soruşturma
başlatıldı. Arkasından ertesi gün savcıyı
görevden aldılar. HSYK soruşturma başlattı. Adalet
Bakanı soruşturmaya izin verdi ve çete kanunu dediğimiz bu
kanunu getirdiniz. Şimdi demin Sayın Ahmet Aydın şöyle
diyordu: Bugüne kadar cesaret edilemeyenleri yapıyoruz.
Görüşülemeyenler görüşülüyor. Çok haklı. Bugüne kadar sizler
bile buna cesaret edememiştiniz. 2008de bir Anayasa değişikliği
Anayasa Mahkemesindeyken çok açık bir biçimde Ahmet İyimaya Anayasa
Mahkemesinde görüşülen davayı engellemek için bir Anayasa
değişikliği yapalım, dedi. Malum, askıya alma formülü
fakat o sırada Meclis Başkanı olan, AKPnin içinden olan
arkadaş dedi ki: Biz Anayasaya aykırı ne bir eylem içinde
olabiliriz ne de bir yasa getiririz.
Şimdi, bunun şahikasına
vardınız, yasal bir yargı sürecine açıkça müdahale ettiniz.
Adalet Komisyonunda bunu konuştuk. Şimdiki yürürlükte olan, yürüyen
soruşturma ve kovuşturmalara da uygulanır. dediniz. Bunu
getirdiniz. Tabii, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ
oradaydı. Bizim gözümüzün içine baka baka Bunun ne alakası var bu
soruşturmayla. Bizim hiç alakamız yok bununla. Uyum yasaları
gereğidir, Avrupa Birliğinin uyum yasaları gereğidir.
Koskoca Başbakan yetkiyi neden kötüye kullansın. dedi, gözümüzün
içine baka baka. MİTi çok eleştirmeyin, şerefli bir kurumdur. dedi.
Şimdi, kusura bakmayın ama Sayın Bozdağın dünyadan
haberi yok, dünyadan haberi varsa hukuktan zerre kadar haberi yok. (CHP
sıralarından alkışlar) Eğer hukuktan haberi varsa
bizleri ve sizleri kandırmaya çalışıyor. Dikkat edin,
sizleri de diyorum çünkü 2008de yaptıramadıklarını sizlere
şimdi el kaldırıp sizleri de alet etmek istiyor. Ben sizlerin
yapmayacağını düşünerek söylüyorum.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Biz bir ekibiz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Sus bir be! Sus bir be! Sus bir dinle! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) - Ne bileyim ben sizin Bekir Bozdağla aynı suçu
işlemeye eğilimli olduğunuzu.
İBRAHİM KORMAZ
(Düzce) Otur yerine! Otur yerine!
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Konuşarak zayıflayamazsın, kürsüye çık da
zayıfla!
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben sizin hukuka açıkça
aykırı bir yasaya
(CHP ve AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Beyler,
lütfen
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla)-
Başbakan size talimat verdi diye el
kaldıracağınızı tahmin etmiyordum, Bekir Bozdağ
talimat verdi diye sizin el kaldıracağınızı gene
tahmin etmiyordum. Göreceğim, yanılırsam yanılmış
olurum.
Anayasa Mahkemesinin
kararları çok açık. Demin Sayın İnce de söyledi. 2009
yılında, 2009/15 karar sayılı verdiği gene buna benzer
belirsiz bir düzenleme getirmişti -düzenlemeler- Anayasa Mahkemesi
açıkça iptal etti. 25/6/1992 tarihinde yine iptal etti Anayasa Mahkemesi.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararları açık ama bu yasayı getirdiniz.
Değerli arkadaşlar, bu yasa Anayasanın 88inci maddesine de
aykırıydı; gerekçesi yoktu gerekçesi, gerekçesi yoktu,
oralı bile olmadınız. Anayasanın 138inci maddesine
diğer maddelerin yanında açıkça aykırı, hiç oralı
bile olmadınız sevgili arkadaşlar. Söylüyoruz, bunları
anlatmaya çalıştık. Çete kurma, Başbakana bağlı
bir çete kurma imkânı tanıyan yasayı getirdiniz. Bunu
söylüyorum, sizler farkına varırsınız diye; farkına
varmasanız da Türk milleti tutanaklardan okuyacak, muhakkak bir gün ne
yaptığınızı anlayacak diye.
Başbakan tarafından özel bir
görevi ifa etmek üzere görevlendirilen dediniz. Şimdi
değiştirdiniz: Belli bir görevi
Ne demek belli bir görev? Hangi
görev? Görevin niteliğinden doğan
Ne doğuyor görevin
niteliğinden? Görevin ifası sırasında
Milletvekiline
bile tanımadığınız bir dokunulmazlığı,
Başbakanın belli görevler vermek için görevlendirdiğine
verdiniz. Böyle bir düzenleme olur mu? Böyle bir düzenleme Türkiye Büyük Millet
Meclisine yakışır mı? Sizlere dahi yakışmaz.
Dediğim gibi Anayasa Mahkemesi
kararları açık, üstelik Anayasa Mahkemesi kararı bir de
şöyle diyor, diyor ki: Hukuk güvenliği kurallarda belirlilik ve
öngörülebilirlik gerektirir. Belirlilik, öngörülebilirlik
Hangi
öngörülebilirlik? Belli görevleri yapmak üzere
Sevgili arkadaşlar, söylüyorum,
siz bunları hiç oralı olmadan yapıyorsunuz. Bu, çete kurma
imkânı tanıyan bir yasa, kim ne derse desin. Başbakanlara
üstelik doğruları söylememeleri, maalesef, yalan söyleyebilmeleri
imkânı tanıyacak bir yasa. Nasıl mı? PKK ile görüşen
şerefsizdir. derken emriyle, talimatıyla Reşadiyede aşka
geldiniz. diyenlerin, KCK yaptı. deyip çocuk bombalayanların
korunmasına imkân tanıyan bir yasa. Bu yasayı bile yaptırabildiniz.
Sevgili arkadaşlar, şunu
söyleyeyim: Bazen Başbakanınız suçluyor ya bizleri 1920lerle,
30larla Atatürkü, İnönüyü suçluyor ya, ben gerçekten, bu yasayı
getirdiğiniz zaman gerçekten bir kez daha gurur duydum, o insanların
kurduğu partideyim. Böyle bir ilkesizliğe, böyle bir düzene, böyle
bir ilkesizliğe hiçbir zaman prim vermeyenlerin, vermeyecek
insanların partisindeyim. (CHP sıralarından alkışlar)
Çocuklarına bu geceyi, bu günü utançla değil, yüzleri kızararak
değil, gururla anlatacakların partisindeyim ve Ahmet Aydın
Arkadaşım gibi Yahu, biz bugüne kadar cesaret edemiyorduk, ilk defa
böyle bir yasayı getirebildik. Vallahi nerelere geldik? diyen
arkadaşların olmadığı bir partideyim.
Hepinize saygılar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Batum.
İkinci
konuşmacı...
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, Konuşmacı 2 defa ismimi vererek
bana ait olmayan bir görüşü ifade etti. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Peki,
lütfen iki dakika içinde toparlayın.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sataşmadan dolayı mı efendim?
BAŞKAN
Sataşmadan dolayı istiyor, evet.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının,
Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batumun şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Evet, değerli arkadaşlar, az önceki
Konuşmacı, Sayın Hatip ismimi de 2 defa zikretmek suretiyle bana
ait olmayan birtakım ifadeler kullandı.
Değerli
arkadaşlar, şunu bilin ki: Biz on yıllık parti sürecinde,
dokuz yıllık iktidar sürecinde ne badireler atlattık.
Ergenekonlarla mücadele ettik, Balyozlarla mücadele ettik,
Sarıkızlarla, Ay ışığılarla mücadele
ettik.
OKTAY VURAL (İzmir)
Belki onları da siz kurmuşsunuzdur.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Partimiz kapatılmaya çalışıldı, yılmadık,
dik durduk; e-bildiriler geldi, e bildirilere karşı dimdik ayakta
durduk.
OKTAY VURAL (İzmir)
Onları da siz kurmuşsunuz anlaşıldı.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Her şeyi ciddi manada cesaretle buraya getirdik. (CHP
sıralarından gürültüler)
Bakın, dinleyin.
OKTAY VURAL (İzmir)
O çeteleri de siz kurmuşsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Sayın İnce, az önce buradaki arkadaşa
bağırıyordunuz, dönüp arkanızdaki insanlara da
bağırsanıza, o vekillerinize de bağırsanıza. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Az önce bizim
arkadaşa bağırıyordunuz değil mi, kürsüdeki hatibe
sataşmada bulunurken? Yaptığı doğru değildi ama
orada bütün bir grup burada sataşmada bulunuyor.
Bakın,
arkadaşlar, AK PARTİ, bugüne kadar dimdik ayaktaysa,
oylarını ha bire artırarak geliyorsa cesaretle bu işlerin
üzerine gittiği için yapmıştır. AK PARTİ, hiç
kimseden, hiçbir zümreden, hiçbir şahıstan korkacak bir parti
değildir ve biz bugüne kadar cesaretle her şeyi de getirdik.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Bırakın savcı işini yapsın
o zaman kardeşim.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Benim ifade etmek istediğim: Düne kadar sizin konuşmaya cesaret
edemediğinizi AK PARTİ mevzuata geçirdi. dedim
OKTAY VURAL (İzmir)
Obamaya elçi gönderin.
AHMET AYDIN (Devamla) -
AK PARTİ yürürlüğe getirdi. dedim.
BAŞKAN Lütfen
dinleyelim.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) Sayın Ahmet Aydın, yürüyen bir
soruşturmayı engellemek için yasa çıkardınız, buna
cesaret ettin diyorum.
BAŞKAN - Sayın
Batum, lütfen dinleyelim.
AHMET AYDIN (Devamla)
Düne kadar sizin konuşamadıklarınızı, düne kadar tartışamadıklarınızı
bu dönemde tartışabiliyorsanız AK PARTİnin cesareti
sayesinde olmuştur, AK PARTİnin açılımları sayesinde
olmuştur.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) Sevgili Ahmet Aydın, yürüyen bir
soruşturmayı engellemek için yasa
çıkarttınız, onu diyoruz.
AHMET AYDIN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bizler yeni bir partiyiz ve bugüne kadar da yılmadan,
bıkmadan bu aşamaya geldik. Bundan sonra da hiçbir kimseden, hiçbir
şeyden korkmadan cesaretle de yolumuza devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) Çünkü biz
şunu dedik: İşimiz hizmet, gücümüz millet ve biz bu gücü sadece
o milletten alıyoruz ve hiçbirinizden de korkumuz yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Aydın.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343) (S. Sayısı:
164) (Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde ikinci konuşmacı Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın İdris
Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika lütfen.
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
heyetinizi saygıyla selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.
Tabii, 8 Şubatta aralarında
MİT Müsteşarının da bulunduğu 4 MİTçinin ifadeye
çağrılmasıyla başlayan süreç 16 Şubatın bu
ilerleyen saatlerinde, hatta 17 Şubatın bu ilk saatlerinde de çok
fırtınalı bir şekilde devam ediyor. Keşke bu süreç
özel yetkili savcıların daha önce, seçilmiş milletvekillerini,
belediye başkanlarını, halkın iradesini temsil eden
seçilmiş belediye Meclis üyelerini gözaltına alarak cezaevine
gönderdikleri dönemlerde yaşanmış olsaydı. O zaman
olsaydı gerçekten bizler bu yaşanılan tartışmalara çok
büyük anlamlar atfeder ve bunun için gerekli düzenlemeler için hep beraber
oturur, birtakım tartışmaları yürütürdük.
Şimdi, burada başlayan
süreçte kamuoyunda çok tartışıldı, farklı
değerlendirmeler yapıldı ancak özellikle ön plana çıkan
değerlendirmelerde bunun bir iktidar içi savaş, bir saray içi paylaşımın
somutlaşmış bir tezahürü olduğu yönünde hâkim bir kanaat
belirdi. Tabii, bu saray içi iktidar kavgası yapılırken de
ortaya bir algı yanılsaması atıldı ve bunun
doğrultusunda da Kürt sorunu eksenli müzakere ve diyalog süreçlerinin
önünü kapatan ve bütün bu faaliyetleri vatana ihanetmiş gibi sayan
birtakım yaklaşımlar açığa çıktı.
Burada, şunu net olarak söylememiz
ve ifade etmemiz gerekiyor. Osloda ve İmralıda yürütülen süreçler,
MİTin kendi başına otonom olarak Hükûmetten ve devletten
bağımsız olarak yürüttüğü süreçler değildir.
İmralıda ve Osloda yürütülen süreçler, devlet-PKK devlet-Öcalan
görüşmeleridir. Bunu net olarak söylemek gerekiyor.
Şimdi, yapılan her
görüşmede, bu kadar önemli kararların alındığı
her süreçte, Millî Güvenlik Kurulundan başlayarak, Cumhurbaşkanının,
Başbakanın bilgisi dâhilinde gelişen süreçlerden, biz sanki
devlet içerisindeki bir kurumun otonom bir faaliyet içerisinde birtakım
görüşmeleri yürüttüğünü varsayarsak, o zaman ciddi bir yanılgıya
düşmüş olacağız. Dolayısıyla, bu tespiti yaparken
aynı zamanda geçmişe de bakmak gerekiyor. Bu müzakereler
geçmişte de yapıldı; Özal döneminde yapıldı,
Sayın Erbakan döneminde, rahmetli Sayın Ecevit döneminde de
yapıldı ve bütün bunlar yapılırken de yine bir devlet
projesi kapsamında yapıldı.
Peki, yapıldı da kötü mü
oldu? Bunların sonuçlarını hep beraber konuşmak gerekiyor.
Şimdi, ünlü bir düşünürün çok
anlamlı bir sözü var: Topraklarınızda eğer dişe
dokunur bir şey söyleyen bir canlı topluluk yok ise, o zaman çok
şey ifade eden sessiz ölülerin söylediklerine kulak kabartın.
Şimdi, biz bugünkü
tartışmalara bakıyoruz, gerçekten dişe dokunur, bu
halkın taleplerini ifade eden hiçbir şey çıkmıyor.
Bakın, ben size o sessiz
çığlığını yükseltmeye çalışan ölülerin
rakamını söyleyeyim. Ateşkes dönemlerinde, diyalog süreçlerinde
yaşamını kaybeden, beş yılda yaşamını
kaybeden askerlerin toplamı, çatışmalı süreçteki bir
yılda yaşamını yitiren askerler kadar değildir. 2002de
7, 2003te 31, 2004te 75, 2005te 105, 2006da 111 asker
yaşamını yitirirken, sadece 2008 yılında 809 gencimiz
yaşamını yitirmiştir. Dolayısıyla, buradan
birtakım tartışmalar için çok önemli sonuçlar
doğurmamız gerekiyor.
Bizim için önemli olan
tartışma süreci şudur: Burada ortaya çıkan krizden bir
fırsat yaratma becerisini göstermemiz gerekiyor. Ortaya çıkan
fırsat, bu yaşanılan savaş konseptinin bir şekilde
barışa, bir şekilde diyalog ve müzakereye evrilmesiyle ilgili
tartışmaları olgunlaştırmaktır.
Şunu hepimizin bilmesi gerekiyor:
Şu anda yürürlükte olan savaş konseptinde de devlet
kurumlarının eş güdüm içerisinde, Bakanlar Kurulunda
kararlaştırılan entegre projeler çerçevesinde yürütüldüğünü
zaten Hükûmet yetkilileri söylüyorlar. Buradaki konseptte MİT, yargı,
Emniyet, Millî Güvenlik Kurulu ya da Hükûmet birbirinden
bağımsız bir faaliyet yürütmüyor. Dolayısıyla,
tartışmayı odaklamaya çalıştığımız
operasyoncular ya da diyalogcular anlayışı son derece
yanlıştır. Buradan bizim çıkaracağımız en
önemli sonuç, bir an önce artık müzakere ve diyalog sürecine tekrar dönmek
olmalıdır. Tabii, krizin böylesi fırsatını maalesef
iktidar partisi farklı bir şekilde değerlendiriyor.
Burada, daha çok tek parti hakimiyetini
sağlayan anlayıştan, tek adam sultasına doğru giden ve
Başbakana çok önemli yetkiler veren birtakım yasal düzenlemeler
önümüze getiriliyor. Burada, şunu belirtmek istiyorum ki: Örneğin
daha dün Meclis komisyonunda, izlenen Roboskiyle ilgili eğer bu teklif bu
şekilde yasalaşırsa istihbaratı veren MİT görevlisi
hakkında herhangi bir işlem yapılamayacaktır veya bombalama
emrini veren kamu görevlisi hakkında herhangi bir işlem yapmak için
Başbakanın özel yetkisine ihtiyaç duyulacaktır yani 34 insan
savunmasız bir şekilde savaş bombalarıyla parçalanacak,
bizler buradan kalkıp Başbakanın müsaade edip etmeyeceğine
bakacağız. Bu mantığı gerçekten iyi çözmemiz
gerekiyor.
Bakın, bu tartışmalarda
özellikle iktidar içi kavgasını tanımlayan iktidar partisine
yakın yazarların söyledikleri var. Burada isim belirtmeyeceğim
ama Akıllı tüccar, hem kazanan hem kazandıran tüccardır.
Sadece Rabbena, hep bana diyen tüccar bir kazanır, iki kazanır ama
eninde sonunda kaybeder. demişti.
Şimdi, biz sizin ticaretinize
karışmıyoruz. Ticarette kazanır mısınız,
kendi aranızda paylaşır mısınız, buna
karışmıyoruz. Ancak bu paylaşım
savaşını yaparken bu algı yanılsamalarını
bir kenara bırakmanız lazım. Burada sistemin ucu bir
şekilde size yönelmiş durumda.
Hemingwayin İhtiyar
Balıkçı kitabında çok güzel bir köpekbalığı
tanımlaması vardır. Derin suların altında
köpekbalığının ihtişamından bahseder. O asalet,
o görkem, o renk cümbüşüne baktığınız zaman büyülenmemeniz
mümkün değildir. der. Ne zamana kadar? Köpekbalığı,
kafasını çevirip o vahşi dişlerini gösterdiği zamana
kadar.
Şimdi, aslında siz,
iktidarın bu renk cümbüşü ve görkemini bir şekilde kendi önünüze
almışsınız.
Bakınız, burada sistem,
aslında kendi dişlerini sizlere gösteriyor. Eğer siz, burada
sistemin size göstermiş olduğu dişlerden bir sonuç
çıkarıp, asıl meselelerle ilgilenirseniz, yani örneğin,
özel yetkili mahkemeleri kaldırırsanız, Terörle Mücadele
Kanununu kaldırırsanız, hatta Milli Güvenlik Kurulunun
kaldırılmasını getirip bu Mecliste tartıştırırsanız,
o zaman bu sistemin görkeminden bahsetmeniz mümkün olur; aksi takdirde,
sistemin dişlerini sizlere gösterenler yarın, öbür gün Suriye
kriziyle ilgili, İran kriziyle ilgili size önermiş oldukları,
sizin önünüze koymuş oldukları taşeronluk görevinde herhangi bir
şekilde ters düşerseniz, bu vahşi dişlerle size
saldırmaya da başlarlar ve bu ülkenin siyasi tarihinde hükûmetlerin
nasıl devrildiğine bir bakarsanız bu söylediklerimiz
sanırım hak etmiş olduğu yeri bulur.
Değerli milletvekilleri, burada Tabii,
edebiyattan açıldı.- sürekli yüzde 50lik bir oy oranı ve
çoğunluktan bahsediyorsunuz. Bir de Kazancakisin Günaha Son
Çağrı kitabında bir heykel betimlemesi vardır. Demirden,
tunçtan ya da bronzdan, neden yapılmış olursa olsun, bir
heykelin ihtişamının temsil etmiş olduğu güçten
bahseder. Ancak, heykel ne kadar görkemli olursa olsun, heykelin herhangi bir
yerinde, örneğin ayaklarında başlayan aşınmaya
karşı eğer tedbir alınmazsa, o aşınmanın
yaratacağı tahribatla bu görkemli heykelin yüzüstü yere kapaklanıp
tuzla buz olma hikâyesini anlatır.
Şimdi, aslında siz, mevcut
iktidarınızla, çok görkemli bir heykeli burada temsil ediyorsunuz.
Ancak, halkın sesine kulağınızı tıkayarak,
halkın muhalefetine kulağınızı tıkayarak ve
cezaevlerine atarak heykelin diz kapakları altında sürekli bir
aşınmayı yaşıyorsunuz. Eğer bu şekilde
giderse, eğer bu şekilde kulaklarınızı
tıkarsanız, korkarım ki yapılmış olduğu
malzeme
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
ne
kadar sağlam olursa olsun, bu heykelin tuzla buz olacağı günler
yakındır.
Ben, tabii, konuşma süremiz de
yetersiz olduğu için, daha fazla ifade edecek birtakım şeyler
vardı, bunları burada ifade edemiyorum. Ancak, hepinizi tekrar,
önümüzdeki tehlikeli süreçler açısından, bir kez daha düşünmeye
davet ediyorum.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Baluken.
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Uzunırmak.
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yönetmek
öngörmektir. Eğer doğru öngöremiyorsanız yönetemezsiniz.
Yönetmek, aynı zamanda, olması gerekenler ile olabilirleri en çok
birbirine yaklaştırabilme sanatıdır. Dolayısıyla,
buradan baktığımızda, on yıldır iktidarda olan
AKPnin, bu süreç içerisindeki söylem ve eylemleriyle, birbirine tenakuza
düşen, çelişen, mantık kurgularından her türlü
davranışına varıncaya kadar, çok şeyden bahsetmek
mümkündür.
Bugün bir teklifi görüşüyoruz ama
teklif öyle bir teklif ki, her yönüyle tartışılabilecek bir
teklif. Değerli arkadaşlar, önce, teklifi veren
arkadaşımızın özgeçmişine baktım. Hukuk fakültesi
mezunu ama devletle hiçbir iştigali olmamış. Oysaki bunları
tabii ki bir milletvekili her zaman teklif verebilir. Ama MİT temsilcisine
sormak istiyorum: Acaba sözleşmeli olarak MİTte falan
çalıştı mı, kurumun işleyişine, kurumun hukukuna,
kurumun birtakım şeylerine vâkıf mıdır, değil
midir, onu da merak ediyorum. Eğer hakikaten kurumun böyle bir yasaya
ihtiyacı var idiyse kurumun mutlaka bunu bildirip ve bunun bir tasarı
şeklinde gelip burada gerçekten Hükûmetin sahip
çıktığı bir tasarı olması gerekirdi veya sayın
teklif sahibi Milletvekili Arkadaşımızın teklifi verdikten
sonra kurum görüşü alınmak için -Devlet geleneğidir- kurumlara
yazılır ve kurumların görüşü gelir.
Arkadaşlar, ayın 8inde bu
hadise başlıyor, ayın 10unda arkadaşımız teklifi
veriyor, cumartesi, pazar ve pazartesi, salı günü Mecliste bunlar
görüşülmeye başlanıyor. Bu, devletin kurumuyla ilgili bile acaba
ne olduğu tereddüdü içerisindeki bir teklifi görüşüyoruz.
Ayrıca, bir şeyi
paylaşmak istiyorum sizlerle değerli arkadaşlar. Burada bilgi
konuşmalı, akıl konuşmalı, duygu konuşarak
siyaseti bir şov sanatına dönüştürmek akıl ve mantık
inşasını engeller. Aklın ve mantığın
inşa edilmediği bir yönetim, bir toplum gelişemez,
çağdaşlaşamaz. Grupta tanıdığımız çok
değerli insanlar var. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı
yapmış, Emniyet Genel Müdürlüğü yapmış, büyükelçilik
yapmış ve bu kurumların geleneklerini, ihtiyaçlarını
inanıyorum ki çok iyi tahlil edebilmiş ve yaşamış
insanlar var. Acaba onlar neden böyle bir teklifi getirmedi? Onların korktuğu
bir şey mi var? Onlar başka bir şeylerle mi itham ediliyorlar,
edilmeye acaba muhatap olurlar diye mi korkuyorlar?
Değerli arkadaşlar, bu
hadiseler ne zaman başladı, aslında burada yapılmak istenen
nedir? Açılım bir devlet politikasıdır. diye bir terane
başladı. Devlet politikası ne zaman olur? Bir hadise ne zaman
millî hâle gelir ve ne zaman devlet politikası olur? Devletin bütün
anayasal kurumlarının ortak bir görüşü olursa o zaman o
politikalar devlet politikası olur. Peki, devletin kuruluşları, kurumları,
anayasal kurumları bilhassa Anayasanın kendisine verdiği,
yasaların kendisine verdiği bir yetkinin dışında bir
görüşle devlet politikası inşa edebilirler mi? Örneğin,
Millî İstihbarat Teşkilatı, Anayasanın ve yasaların
kendine verdiği görev, yetki ve sorumlulukların
dışında, onlara aykırı bir şekilde bir
politikanın inşasında kullanılabilir mi? Anayasa Mahkemesi
böyle bir konumda, üniversiteler böyle bir konumda kullanılabilir mi? Kullanılamaz.
İşte Hükûmetin düştüğü en büyük hata burada, Sayın
Başbakanın düştüğü en büyük hata burada.
Açılım politikasıyla
ilgili, siz değerli milletvekillerine soruyorum: Değerli
arkadaşlar, açılımın içerik, strateji, taktik, metot, gaye,
hedef olarak ne olduğunu hanginiz biliyorsunuz ve bu politika ne zaman
sizlere anlatıldı, anlatıldı mı?
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Saatlerce anlatıldı.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Bunu
Bakanlar Kurulunda dahi bilen varsa gelsin burada bize anlatsın.
Kapalı oturumlar bile yapıldı ama hiçbir şey söylenmedi.
Dolayısıyla, istihbarat
örgütleri haber toplar, ama istihbarat örgütleriyle demokrasilerde politika
inşa edilemez. Eğer istihbarat örgütleriyle politika inşa
ediliyorsa o rejimin adı demokrasi olmaz değerli arkadaşlar.
Eğer istihbarat örgütleri haber toplamanın dışında
ajan provokatör yetiştirmeye yönelmişse, ajan provokatörler bilhassa
halkın oylarıyla gelmiş başbakanlar tarafından
eğer örgütlerin açık veya gizli şekilde içine
yerleştiriliyorsa, ajan provokatörler iş başına
gelmişse o rejimin adı demokrasi olmaz. İşte, bugün,
Türkiyede, çıkartılacak olan, teklif edilen bu yasayla MİTin
kafasına böyle bir ilmik geçiriliyor. Bu güzide kuruluşumuzun ve bu
önemli olan kuruluşumuzun, adaletin, Hükûmetin, devletin, milletin yolunu
aydınlatan, haber toplaması gereken bu kuruluşun boynuna böyle
bir yafta geçirilerek dünden bugüne ve yarına MİTi töhmet
altında bırakmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Millî
İstihbarat Teşkilatı, haber toplamaya devam etmelidir ve yol
aydınlatmaya devam etmelidir. Ajan provokatörlerin cirit
attığı, birbirine şüpheyle bakılan, milleti
tarafından şüpheyle bakılan bir örgüt olmamalıdır.
Eğer demokrasiyi, demokrasideki denetimi doğru
tanımlıyorsanız değerli milletvekilleri, demokrasiyi bir
bilinç, bir kültür, bir kurum ve kurallar manzumesi olarak görüyorsanız,
eğer bunlardan birisi çekildiğinde, herhangi bir kural veya kurum yok
edildiğinde demokrasinin tümüyle domino tesiriyle
yıkılacağına inanıyorsanız, demokrasiyi
işinize geldiği gibi tanımlamadan eğer halk iradesini ancak
ve ancak hukukun üstünlüğüyle teminat altına alabilecekseniz, halk
iradesini halk mahkemelerine dönüştürmüyorsanız, halk iradesini halk
mahkemeleri olarak, parmak çoğunluğu olarak görmüyorsanız,
demokrasiye bütün kurum ve kurallarıyla sahip çıkacaksanız o
zaman çağdaşlaşabilirsiniz ve o zaman ülkede demokrasiyi
doğru inşa edebilirsiniz. Aslında, burada bir mantık
inşasını, bir aklı konuşmamız lazım;
duygusal konuşmalarla, hamasi nutuklarla devlet yönetilmez.
Değerli arkadaşlar, bir
şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Yönetmek öngörmektir. dedim.
Çıraklık, Ustalık, Kalfalık gibi birtakım
deyimler ve birtakım tarifler yapılageldi. Değerli
arkadaşlar, devlet yöneticiliği bir meslek değildir,
mesleğin çıraklığı, kalfalığı,
ustalığı olur. Üzülerek bir şeyi ifade etmek istiyorum:
Devleti acemi nalbant eşeği mi zannettiniz köşkerlik
öğreniyorsunuz orada çıraklık, kalfalık, ustalık diye.
Böyle bir terim olabilir mi? Böyle bir terim devlet literatürüne girebilir mi?
Siz, değerli arkadaşlar,
düşünün ve karar verin, bu ülke nasıl yönetiliyor, mantığı
bir yoklayın: Cumhurbaşkanı seçiyorsunuz görev süresi belli
değil, arkasından tekâmül ettiriyorsunuz; on yıldır
kararnameler imzalıyor Sayın Başbakan, Hükûmet,
Cumhurbaşkanı; Genelkurmay Başkanı yargının
karşısına çıkıyor, terör örgütünün başı
oluyor; kendi vatandaşları bombalanıyor; Genelkurmay
Başkanının odası dinleniyor, dinleyen belli değil; Ana
Muhalefet Partisinin Genel Başkanı kasetlere kurban ediliyor,
failleri yok; bir siyasi partinin başkanlık divanı bütün
üyeleriyle takip ediliyor ülkede, takip edenler ortada yok. Peki, bu MİT
ne yapar? Benim güvenliğimi kim sağlayacak bu ülkede? Acaba bütün
bunlar
Sayın Başbakan diyor ki yeri geldiğinde Ülkemde
ameliyat yaptırmam. E Sayın Başbakan, o zaman bütün bu
ameliyatları sen yapıyorsun. İşte, böyle özel görevlilerle,
ajan provokatörlerle, başka başka birtakım şeylerle
bunları sen yapıyorsun, şimdi iş ortaya
çıkacağı zaman
Anayasaya bile aykırı düşen
demokratik özerklik, öz savunma gücü, işte ikinci bir resmî dil,
bunun gibi Anayasaya ters düşen görüşmeler eski
Başbakanlık Sayın Müsteşar Muavini olarak,
Başbakanın özel temsilcisi olarak Anayasayı ilgaya yönelen
birtakım görüşmelerle terör örgütüyle pazarlık
yapılıyor ve ondan sonra da Anayasaya ters düşen görevler
verdim, acaba onları nasıl geri alabilirim? diye kurtarma
yasası yapıyoruz şimdi.
Değerli milletvekilleri, burada
şimdi Sayın Başbakana ve Sayın Cumhurbaşkanına
düşen bir görev var. Eğer siyaset dürüstçe yapılacak, demokrasi,
halk iradesi açıklıkla yapılacaksa Sayın Başbakan dünden
bugüne söylediği şerefsiz kelimesinden dolayı halktan ve
muhalefetten özür dilemelidir ve demelidir ki Ben halkı
yanılttım., muhalefete de demelidir ki Sizlere yanlış bir
ithamda bulundum özür diliyorum. ve Sayın Cumhurbaşkanına bir
görev düşmektedir
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Eğer kişiye özgü yasayı veto ediyorsa, eğer süren
davaları etkilemek için bir yasanın
çıkamayacağını, bir kanunu veto ederek Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderdiyse, işte bugünkü teklif, bugünkü görüşülen yasa
tam Sayın Cumhurbaşkanının veto ederek gönderdiği
yasanın tıpkısının aynısıdır,
noktasına, virgülüne. Bunu da geri göndermelidir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Uzunırmak.
Madde üzerinde gruplar adına
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, şahısları
adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Adalet Komisyonu Raporunda Cumhuriyet
Halk Partisinin muhalefet gerekçesi, muhalefet şerhi var, şerhten bir
satır okumak istiyorum: Hatta öyle ki; örneğin, Başbakanın
görevlendirdiği herhangi bir kişi, Cumhurbaşkanına suikast
veya fiilî saldırıda bulunsa bile Başbakan izin vermedikçe
yargılanamayacak, dokunulamayacak. Böyle bir iddia akıldan, izandan,
insaftan, mantıktan, hukuktan yoksun bir iddiadır. Böyle bir iddia
olabilir mi? (Gürültüler)
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Anayasada bu suçlar var.
RAMAZAN CAN (Devamla) Böyle bir
iddianın ceza hukukunda karşılığı olabilir mi?
Böyle bir iddiada hukukçu bulunabilir mi?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Senin suçlardan haberin var mı?
RAMAZAN CAN (Devamla) Öyle ya, bu
memlekette savcılar, hâkimler, valiler memleketini sever ama
başbakanlar memleketini sevmez. Siz başbakanlara niye
güvenmiyorsunuz? Siz başbakanlara güvenmezsiniz tabii.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Kişiye niye güvenelim!
RAMAZAN CAN (Devamla) Sizin mazinizde
darağacına giden başbakanların tarihi var.
OKTAY VURAL (İzmir) Biz Allaha
güveniriz Allaha! Cenabıhaktan başka kimseye güvenmeyiz!
RAMAZAN CAN (Devamla) Sizin mazinizde
darbeye alkış tutan zihniyet var. Allah sizi ıslah etsin!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Ramazan, bana da güvenme ya! Allah seni ıslah etsin!
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sen maddeyi oku.
RAMAZAN CAN (Devamla) Hocam, ben
İstanbul Hukukta okudum. Allahtan tek idim, siz çiftlere ders verdiniz.
Sizden ders almadığıma o kadar şükrediyorum ki.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Maddeyi oku. Sevgili dostum, maddeyi oku, maddeyi.
RAMAZAN CAN (Devamla) Öte yandan,
burada dile getirilen bir iddia daha var, deniyor ki Savcı
Sarıkayayla ilgili: Efendim, ikinci bir Sarıkaya vakası
işleniyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hangi
Sarıkaya, hangisi? İkisinde farklı uygulama var da, hangisi?
RAMAZAN CAN (Devamla) Allah
aşkına, İkinci bir Sarıkaya vakası işleniyor.
diyenler, Sarıkayanın başına gelen, avukatlıktan da
dâhil mesleğinden menedildiğinde, HSYK bu kararı verirken bu
karara alkış tutmadınız mı?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sizin
Hükûmetiniz döneminde uygulandı, AKP döneminde uygulandı.
RAMAZAN CAN (Devamla) Gelin,
HSYKnın ve Askerî Şûranın kararlarını yargı
denetimine açalım. dediğimizde buradaki Anayasa
değişikliklerine karşı çıkmadınız mı,
boykot etmediniz mi?
SIRRI SAKIK (Muş) Askerî
yargı devam ediyor.
RAMAZAN CAN (Devamla) Referandumda Hayır.
demediniz mi? Ama Allaha çok şükür ki aziz Türk milleti yüzde 58lik bir
Evet. oyuyla size ders verdi, umarım ders
almışsınızdır ama ders aldığınız
da hiçbir yerinizden belli olmuyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Yalanla alıyorsunuz oyları.
RAMAZAN CAN (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
MUHARREM İNCE (Yalova) Öbür
Sarıkayaya ne oldu, bir de onu anlat!
RAMAZAN CAN (Devamla) Demokratik
devlette darbe planları olmaz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ne
alakası var şimdi darbeyle ya!
RAMAZAN CAN (Devamla) Darbe
planlarına, darbeye sessiz kalan, hatta alkış tutan siyasiler
hele hiç olmaz. Darbe tetikçiliği yapan siyasi partiler hiç olmaz. Sözüm
ona enteller, hukukçular darbeye alkış tutmaz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Yaşar Büyükanıtı niye yargılamıyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) PKKyla
darbe planlamışsınız! Ne yapmışsınız?
Oturmuşsunuz anlaşmışsınız!
RAMAZAN CAN (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; CHP sözcüsü burada MİTle
ilgili devam eden tahkikatın ucu Sayın Başbakana dokunuyor.
diye ithamda bulundu. Müddei iddiasını ispat etmek durumundadır.
Eğer müddei iddiasını ispat etmiyorsa müfteridir, namerttir.
Mert insanlar iddialarını ispat ederler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada bu yasanın, bu teklifin özel bir teklif
olduğundan bahsedildi, belirli kişilerin koruma altına
alındığından bahsedildi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen önce
Şerefsizi açıkla.
RAMAZAN CAN (Devamla) Şimdi
diyorum ki ben: Muhtemelen teklifin görüşülme zamanında hareke
getirilen, kişiye özel düzenleme görüntüsü, normun benzeri tüm
durumlarını kapsaması ve kuralın uygulanmakla tükenen
değil, aksine genellik, soyutluk ve süreklilik unsurları
içerdiği açıktır. Bu nedenle teklif kişiye özel
değildir, geneldir ve bundan böyle, ileride oluşabilecek bütün
olaylara da uygulanacaktır.
Diğer taraftan, burada dile
getirilen diğer bir iddia da, ceza normlarının
uygulanmasında mevcut tahkikatlara, soruşturmalara,
kovuşturmalara uygulanıp uygulanmayacağı yönünde. Bu bir
usuli işlemdir. Bu usuli işlem, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasında, Yargıtayın uygulamalarında
geriye yönelik uygulanmıştır. Dolayısıyla bu
uygulamanın da mahzuru yoktur, kişiye özel de değildir,
uygulanacaktır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) O
zaman niye koydunuz ek maddeyi?
OKTAY VURAL (İzmir) Çeteciler,
çeteciler! Darbeciler!
RAMAZAN CAN (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz şunu söylemek istiyoruz:
MİT bu memleketin göz bebeği bir kurum. MİT devletin güvenliğini,
istihbaratını araştıran bir kurum. Eğer MİTle
ilgili bir düzenlemede bunları koruyacak bir hükme imza atmazsak o zaman
kimler gidecek, kimler araştırmaları yapacak?
OKTAY VURAL (İzmir) Var zaten,
koruma var.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Eğer bu
kurum içerisinde tabii ki suç işleyenler varsa yargılanacaklar, hiç
kimse suçtan ari değildir. İmtiyaza kavuşacak bir yapı
yoktur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Kimler verecek? Başbakan izin vermeden yargılanamaz. diyor.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yargının önünü açın!
BAŞKAN Lütfen
RAMAZAN CAN (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin milletimize, memleketimize
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Can.
Şahısları adına
ikinci konuşmacı Konya Milletvekili Sayın Harun Tüfekci.
Buyurun Sayın Tüfekci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HARUN TÜFEKCİ (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Teklifin
2nci maddesinde şahsım adına görüşlerimi bildirmek üzere
söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Millî İstihbarat
Teşkilatı ülkemizin güvenliği için gerekli istihbaratın
içte ve dışta toplanması için çok önemli bir görev ifa
etmektedir. Bu kadar önemli bir kurumla ilgili soruşturma
yapılırken özen ve hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir.
Yapılan düzenleme ile Millî İstihbarat
Teşkilatı mensuplarının veya özel bir görevi ifa etmek
üzere Başbakan tarafından görevlendirilen kişilerin görevlerini
yerine getirirken görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası
sırasında işledikleri iddia olunan suçlar sebebiyle
haklarında yapılacak soruşturmalar ile bunların Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 250nci maddesinin birinci fıkrasına göre
kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren
suçları işledikleri iddiasıyla haklarında yapılacak
soruşturmaların Başbakanın iznine bağlanması
öngörülmektedir. MİT Kanunu'nun 26ncı maddesine göre sadece
Müsteşar değil, bütün MİT elemanları için görevin
niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında
işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı soruşturma açılması
zaten Başbakanın iznine bağlıdır. Yıllarca kimse
buna itiraz etmezken, hukuka aykırı bulmazken şimdi,
Başbakanın izin yetkisi deyince niye bu kadar
yadırganıyor anlaşılabilir bir durum değildir.
Kaldı ki şu andaki uygulamalarda da devletin en üst düzey
yetkilileriyle alakalı, savcıların yapmış olduğu
soruşturmada Başbakanın iznine tabi olan bir durum vardır.
Değerli arkadaşlar, ben bu saatte çok fazla
söze hacet olmadığını düşünüyorum. Mutlaka, Millî
İstihbarat Teşkilatı ile alakalı hususta gereken hassasiyeti
göstermemiz gerekiyor. Ülkemizin bekası ve bağımsız Türkiye
Cumhuriyeti için bu gereklidir ve bunun için hep beraber mücadele vermemiz
gerektiği kanaatindeyim ve şahsım adına ilgili teklifi
desteklediğimi beyan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, hayır, önergemiz
var.
BAŞKAN Önergeleri bundan sonra okuyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır, efendim,
görüşmeler tamamlanmadı daha, devam etmesine yönelik önergemiz var.
BAŞKAN Efendim, şimdi on dakika süreyle
soru-cevap işlemimiz var.
Sisteme giren arkadaşlarımıza
sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Şener
Yok.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, KCK operasyonları
sırasında ele geçirildiği iddia edilen ve dokuz maddelik
protokol söz konusu. Bu protokolün altında kimlerin imzası var?
İkincisi: 13 Eylül 2011 tarihinde bir İnternet
sitesinde yayınlanarak kamuoyuna deşifre edilen MİT-PKK
yöneticileri görüşmesinde, Başbakan adına özel temsilci olarak
katıldığını beyan eden o günkü Başbakanlık
Müsteşar Yardımcısı Sayın Hakan Fidanın o
görüşmelerdeki konuşmaları hakkında bugüne kadar
Hükûmetinizce herhangi bir yasal işlem yapılmış
mıdır? Bunu içinize sindiriyor musunuz? Sayın Fidanın
ifadeleri bizzat Sayın Başbakan tarafından mı ona dikte
ettirilmiştir? Bunu açıklamanızı istiyorum. Bu kanun
Sayın Başbakanı ve Fidanı korumak için bugün buraya
getiriliyor. Bunu açıklamanız lazım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Ekşi
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Getirdiğiniz ve oylarınızla kabul edilen
öneriden anlaşıldığına göre, ülkemizde suç eylemlerine
katılan MİT mensubu veya başka sıfatlı birçok insan
vardır. Sayın Bakan, bugün itibarıyla Başbakandan izin
alınmasını gerektiren olay ve kişi sayısı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Başkan.
Sayın Bozdağ, Adalet Bakanlığı
Personel Daire Başkan Yardımcılığına atanan Ünal
Bozdağa yakınlığınız nedir? Akrabanız ise
işbu atama siyasi etik ilkeleriyle bağdaşır mı?
İki: Biraz önce kürsüde
açıklama yaptınız Diğer ülkelerde bundan dahi ileri
maddeler var. diye. İngiliz istihbarat teşkilat kanunu, Finlandiya,
İtalya, Portekiz, Polonya, Belçika, Almanya, Türkçeye çevirdim, böyle bir
madde yok. Sizin açıkladığınız hangi ülkenin kanununda
var, bana bunu açıklar mısınız? Eğer yoksa, burada
Türkiye Büyük Millet Meclisini aldattığınız için Türkiye
Büyük Millet Meclisinden özür diler misiniz?
BAŞKAN Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiyede yıllardır faili
meçhul cinayet ve olaylar tartışılır. Bu son MİT
soruşturmasında da faili meçhul cinayetlerin nereye kadar
uzandığı az çok ortaya çıkıyor çünkü soruşturma
yapılan herhangi bir tetikçi Ben ağzımı açarsam yer
yerinden oynar. derdi, hep derler. Bu yasa çıkarılırken ne
yazık ki Başbakan zan altında bırakılacaktır. AKP
Grubunu, bu yasayı çıkarmaktan vazgeçmek için davet ediyorum çünkü
Başbakanı zanlı ilan edeceklerdir.
Ayrıca, Ergenekon davasında,
Balyoz davasında, PKK davasında ve KCK davasında gözaltında
bulunan MİT mensupları var mıdır? Eğer var ise bunlar
için bir genel af çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Öz, buyurun efendim.
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Son on yıl içerisinde MİT
mensuplarına ait kaç adet soruşturma yapılmıştır
ve bu soruşturmalar esnasında Başbakandan izin
alınmış mıdır?
İkinci bir sorum: Bu maddeyle
görevin niteliğini ve görevin ifası sırasında Suç
ibaresindeki nitelik ve suç değerlendirmesinin sınırları
nedir? Bunu kim belirleyecektir? Bu subjektif ifadelerin kanunda yer
alması doğru mudur?
Üçüncü sorum: Avrupa Birliğine
şiddetle girmek isterken bugünkü yasalaştırmaya
çalıştığınız kanun hangi Avrupa Birliği
ülkelerinde mevcuttur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Öztürk
Yok.
Sayın Bakan buyursunlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Alim Işık, basına
yansıyan protokollerle ilgili bir soru sordu. Ben konuşmamda da bunu
ifade ettim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sayın Başkan, bizim söz talebimiz vardı ama.
BAŞKAN Hayır, yoktu
efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Böyle bir protokol olmadığını
söyledim ve bunların bir gerçek dışı beyan olduğunu da
söyledim basına.
Öte yandan
OKTAY VURAL (İzmir) Yani
bulmamış mı yargı, böyle bir protokol bulmamış
mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bir dakika, cevabını vereceğim dinleyin.
Öte yandan, burada Şerefsiz
vesaire lafları ifade edilerek birtakım şeyler söylendi,
değerlendirmeler yapıldı. Bununla bağlantılı
olduğu için o soruyu da cevaplandırmak istiyorum. Sayın Başbakanımız
seçimin arifesi zamanda siyasi partilerin genel başkanları bu konuyla
alakalı Hükûmetin bizzat görüştüğüyle ilgili, AK PARTİnin
bizzat
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Böyle
bir şey olmaz yani!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bir dakika, bir dakika
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Böyle
bir şey olmaz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Ben ne dediğimi biliyorum. Bakın, ne
dediğimi gayet iyi biliyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Kime
anlatıyorsun bunları!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Gayet iyi biliyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) O kadar
yalan atılmaz ya!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Devlet adamısın sen! Başbakanlık Müsteşar Muavini
ziyarete mi gidiyor? Ayıp be!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bunlarla alakalı
Biz dinledik seni
Ayıbı sen
yapıyorsun! Seni dinledim, sordun cevabını dinleyeceksiniz. Hem
soruyorsunuz hem cevabını dinlemiyorsunuz, ayıptır!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bu
kadar yalan atılmaz, devlet adamısın sen!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Ama bakın, ben okuyacağım. Bakın,
hiç şey yapmayın. Bakın, sormasını soruyorsunuz,
cevabına tahammül edemiyorsunuz. Bakın ben cevabını da
veriyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Çıkarım daha ağır söylerim.
OKTAY VURAL (İzmir) Niye yalan
söylüyorsunuz ya!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sen
çıkacaksın millete Şerefsiz diyeceksin, ondan sonra şimdi
burada şey yapacaksın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bakın, Başbakanımızın
çok net, açıklaması var.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Daha
ağır söylerim oradan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sıkıysa söyle!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bu konuyla alakalı Parlamentoda da
konuşması var, aynen okuyorum: Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı hiçbir zaman, devlet, ada ile ya da bu tür kişilerle
görüşme yapmaz diye bir yaklaşımın içinde
olmamıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) Ya
bırak Allahını seversen. Başbakanın görevi özel
temsilcilikli mi? Başbakanın özel temsilcisi kim? (Gürültüler)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Hükûmet olarak biz yapmadık ama devlet olarak bu
görüşmeleri yaptığımızı ben Parlamentoda dile
getirdim.
OKTAY VURAL (İzmir) Özel
temsilci hangi sıfatla görüşüyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Eğer Parlamentodaki tutanaklara bakılırsa
orada bunlar görülür.
OKTAY VURAL (İzmir) Özel
temsilci hangi sıfatla görüşüyor? Orada haysiyet
cellatlığı yapıyorsunuz bir de!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Benim
şahsımın veya Hükûmet üyesi arkadaşlarımın, hatta
MKYK vesaire buradaki arkadaşlarımdan birisini ispat etsinler dedim,
ispat etmezlerse şerefsizdirler, alçaktırlar dedim. Ne oldu?
İspat ettiler mi?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
İspatı ortada işte! Adam olun özür dileyin, özür. Adam olun özür
dileyin, ispatı ortada! Protokoller var ortada.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Devletin görevlisi MİT Müsteşarı herkesle
görüşme yapar, sadece terör örgütü mensubuyla değil.
Başkalarıyla da yapar. Niye? İz sürecek, suçluyu tespit edecek.
OKTAY VURAL (İzmir) Ya, suç
işlemek için değil mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Bununla ilgili onun görevi bu zaten. Benim özel temsilcim olarak
giden yine devlet görevlisi olarak Müsteşar Yardımcılığı
döneminde göndermişimdir, bir devlet görevlisidir, kiminle gitmiştir?
Yine MİT Müsteşarıyla beraber gitmiştir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Başbakanın adamı olmadan mı gitti oraya?
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Otur
yerine, dinle!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bunlardan kaçan birisi değilim ki, bunları
söyleyen birisiyim, söylemiş birisiyim ve bunu göğsümü gere gere yine
söylüyorum. Dün de söyledim, bugün de söyledim, yarın da söylerim (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Recep Tayyip Erdoğan, söylediğinin
arkasında duran. Öyle konuşmayın. Hükûmet görüştü, parti
görüştü değil.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz nesiniz
ya? İn misiniz, cin misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sizin
söylediğiniz ayrı bir şey, Sayın
Başbakanımızın söylediği ayrı bir şey. Biz
yaptığımızın da söylediğimizin de
arkasındayız, bir yere gizlemiyoruz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Soruya cevap ver.
OKTAY VURAL (İzmir) Sen kimi
kandırıyorsun? Sen kendi kendini bile kandıramazsın be!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Herkes, herkes
her şeyi biliyor. İftiraları söyleyip ondan sonra cevaba
tahammül edemiyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) PKKyla
görüşüyorsun, seçim iş birliği yapıyorsun, seçim iş
birliği yapıyorsun!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bırakın öyle şeyi, bırakın.
Biz, açık açık söylüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunu hiçbir yerde gizlemedik. Bu kürsüde bizzat Sayın
Başbakanımız söyledi ve bu konuyu Sayın
Başbakanımız meydanlarda da söyledi, açıklamasını
yaptı. Gizleyen yok
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Bekir
Bozdağ, soruya cevap ver, soruya, bakanlığı garantiye alma!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Gizleyen yok, bunu açık açık
söylüyoruz. Sizin iktidarınız döneminde, 99dan sonraki dönemde de
kimlerin kimlerle görüştüğünü herkes biliyor.
OKTAY VURAL (İzmir) PKKyla müzakere kurmak isteyen,
müzakere masası kurup bu milletin birlik bütünlüğünü peşkeş
çeken şerefsiz ve alçaktır!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) O
dönemde de görüştü İmralıyla devlet görevlileri. (MHP
sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Açıkla o zaman
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) İspat etmeyen
şerefsizdir!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Şimdi, o zaman görüşülüyor şey değil
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) İspat etmeyen
şerefsizdir!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Bizim dönemimizde diyelim, devlet
adına devlet görevlileri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan,
teşekkür ederim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, lütfen
Lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
MİT mensupları hakkında
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Olmaz Bekir Bey,
yanlış şeyler konuşuyorsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
97 tarihinden bu yana 27 kişi için takibat izni istenmiş, 10
kişi için izin verilmiştir. Bizim dönemimizde de, 2004
itibarıyla 5 kişi için izin verilmiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
ya mikrofonu açın veya soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır, yazılı cevap versin.
BAŞKAN Mikrofon açık efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, açık değil
mikrofon.
BAŞKAN - Mikrofonu açın
Evet, Sayın Bakan, toparlar mısınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
92den önceki süreçle ilgili rakam yok.
Ünal Bozdağ da benim kardeşimdir, bu ülkenin
vatandaşıdır, hukuk mezunudur, hâkimdir. Herkes gibi onun da
devlette çalışma hakkı vardır. (MHP sıralarından
gürültüler)
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Öyle mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Ayıptır ayıp
Bu memlekette alın teriyle, hem de o sizin
alkışladığınız 28 Şubatçıların
yaptığı sınavlarda alın teriyle girmiş, hâkimlik
yapıyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) 75 milyonda
Bekirin kardeşini buldular!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Suç mu bu, ayıp mı bu? Ayıptır sizin
yaptığınız, ayıptır ayıp. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan, süreniz
tamam.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Uzunırmak, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen
Lütfen dinleyelim arkadaşımızı.
Buyurun Sayın Uzunırmak.
Lütfen değerli arkadaşlarım, lütfen
dinleyelim.
Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan,
Sayın Bakan benim konuşmamla ilgili maksadını aşan
yanlış ifadelerle değerlendirmeler yaptı. Aynı zamanda
1999dan itibaren de bizim ortak olduğumuz hükûmetle ilgili, benim de
milletvekili olduğum, partimin ortak olduğu hükûmetle ilgili
sataştı, yanlış beyanda bulundu, düzeltmek istiyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, böyle bir usul yok.
BAŞKAN Bir saniye lütfen
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) 69a göre, sataşmadan
dolayı
BAŞKAN - Bir dakika lütfen Sayın Uzunırmak.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Gerilim
yaratmayacağım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Sayın Başkan, sataşma yok.
BAŞKAN - Bir dakikada
Buyurun.
Lütfen, bir dakikada açıklama dediniz, buyurun açıklayın.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmakın, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın şahsına ve partisine sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Çok değerli milletvekilleri, gerilim
yaratmak istemiyorum ama bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen oturun.
Duyamıyoruz, lütfen
Efendim, sükuneti muhafaza edelim. Bir dakikada
açıklamada bulunacak. Lütfen
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Eğer
gerçekten demokrasinin kurumsallaştığı ülkelerde şu
yaşanan, Türkiyedeki olaylardan bir tanesi olsun, ya Hükûmet istifa eder
ya da Sayın Başbakan veya o hatayı yapanlar çıkar özür
diler medenice. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Eğer medenice özür dileyemiyorsak biz
çağdaşlaşamayız. Eğer hatalarımızı
düzeltemiyorsak biz çağdaşlaşamayız. O zaman birbirimizi
anlayamayız. Hakaretlerle siyaset olmaz, hamasetle siyaset olmaz,
akılla siyaset olur. Ben Sayın Başbakanın bir
yanlışından dolayı özür dilemesini rica ettim, hakaret
etmedim. Dolayısıyla sizlerin bu hezeyanları
boşunadır, bir mantık inşa edemezsiniz. Üfürükle geldiniz
üfürükle gidersiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Konjonktürle
geldiniz başka şeyle gidersiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Uzunırmak
teşekkürler. Tamam, tamam, lütfen
Sayın milletvekilleri
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen
Lütfen
Hayır, sizinle ilgili bir şey olmadı.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Nedir, nedir
kardeşim?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Nedir Sayın Tanal? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Beyler işitemiyorum. Bir saniye,
lütfen sükuneti muhafaza edelim.
Buyurun, ne için söz istiyorsunuz?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Bakın Sayın Başkan, Sayın Bakan cevap verirken benim
kişilik, şahsi haklarıma sataşarak Ayıp değil mi
kardeşim
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bakın
kardeşim dedi, ayıptır dedi bana, bu bir sataşmadır.
BAŞKAN Hayır, kimsenin
ismini
Kusura bakmayın. Hayır
Sayın Tanal, sizin isminizle
ilgili bir şey söylemedi, ben de dinledim. Lütfen
Zapta geçti
söyledikleriniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki,
benim sizden istirhamım, tutanaklarını getirtebilir misiniz?
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343) (S. Sayısı:
164) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde yedi önerge vardır, geliş
sırasına göre bunları okutacağım ve
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin Çerçeve 2 nci maddesi ile eklenen
geçici 4 üncü maddesinde geçen "hakkında da" ibaresinin
"için de" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Feyzullah
Kıyıklık
İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
Çerçeve 2 nci maddesi ile eklenen geçici 4 üncü maddesinde geçen
"hakkında da" ibaresinin "için de" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Enver Yılmaz
İstanbul
TBMM Başkanlığına,
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2. Maddesinde yer alan Geçici Madde-4ün aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Geçici Madde 4- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarih itibarıyla hâlen devam eden soruşturma ve kovuşturmalara
26 ıncı madde hükümleri uygulanmaz.
Alim
Işık Sümer
Oral Nevzat
Korkmaz
Kütahya Manisa Isparta
Seyfettin
Yılmaz Reşat
Doğru Oktay
Öztürk
Adana Tokat Erzurum
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım dört önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2. maddesinin Teklif metninden çıkartılmasını
arz ederiz.
Mehmet
Erdoğan Alim
Işık Mehmet
Şandır
Muğla Kütahya Mersin
S. Nevzat
Korkmaz Oktay
Vural Ali
Öz
Isparta İzmir Mersin
Diğer önerge sahipleri:
Ahmet
Türk Hasip
Kaplan Sırrı
Süreyya Önder
Mardin Şırnak İstanbul Adil Kurt Sırrı
Sakık İdris
Baluken
Hakkâri Muş Bingöl
Murat
Bozlak Leyla
Zana
Adana Diyarbakır
Diğer önerge sahipleri:
Mahmut
Tanal Dilek
Akagün Yılmaz
İstanbul Uşak
Diğer önerge sahipleri:
Hüseyin
Aygün Celal
Dinçer
Tunceli İstanbul
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Şimdi sırasıyla önerge
sahiplerine beşer dakika söz vereceğim.
Birinci söz Hüseyin Aygün, Tunceli Milletvekili.
Sayın Aygün, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli üyeler; Hükûmet ısrarla bu kanun
teklifinin de, Oslo sürecinin de Kürt sorununu çözmek adına
yapıldığını, barış ve ülkenin
güvenliğine bir şans verilmesi gerektiğini söylüyor,
çeşitli partiler Genel Kurulda buna çeşitli noktalardan itiraz
ediyorlar. Sayın Bekir Bozdağ da saatler boyu süren
konuşmasında Ülkenin huzuru adına bu yetki verilmiştir.
Ülkenin hassas bir kurumu olan MİT yıpratılmamalı ve
Başbakana güven duyulmalıdır. diyor.
Arkadaşlar, Türkiye otuz
yıldır Kürt meselesinden kaynaklı terör ve iç çatışma
ortamında 40 bin insan kaybetti. Dün Erzincan Cemevinden bir askerin,
Murat Bayram isimli bir askerin, şehit Güneydoğuda, cenazesi
kaldırıldı ve hızla yeni bir çatışma ortamı
kapımıza yaklaşıyor. Aklı başında hiç kimse
MİTin veya başka bir devlet kurumunun örgütle müzakere yürütmesini,
akan kanın durmasını reddedemez, bu Mecliste de hiç kimsenin
reddedeceğini düşmüyorum.
Dilerseniz şuna bir bakalım,
yani bu kapalı müzakere dediğiniz süreç nasıl başladı,
bunun amacı neydi, Başbakan başta olmak üzere Hükûmet
temsilcileri bu süreci öncelikle Parlamentoya, daha sonra Türk toplumuna
nasıl sundular, daha sonra da birtakım güçler bu görüşmeleri
nasıl medyaya ve İnternete yansıttılar ve Hükûmet üyeleri
yeni bazı açıklamaları nasıl yaptılar?
Şimdi, diğer ülkelerin
deneyimlerine baktığımızda şunu görüyoruz: Öncelikle
hedefi net, güvenlik açısından sınırlandırılmış,
siyasetin alanını gasbetmeyen, siyasetçinin sözünü bugünkü
çelişkili duruma düşürmeyecek bir plan ve programın
uygulandığı görülüyor ve ağır aksak, pek çok ülkede
böyle yürüdü.
Şimdi, mesela, demin Hocamız
Süheyl Batum söyledi, bir görüşmede, Oslo süreci sırasındaki bir
görüşmede şöyle bir cümle sarf ediyor oraya katılan MİT
yetkilisi, diyor ki: 15 Hazirana kadar bir şey yapmayın, durun.
Buradan gerçekten Kürt sorununun çözümüne dair bir hedef güdülmediği, daha
çok Hükûmetin taktik bazı başarılar -örneğin 12 Haziran
seçimlerindeki başarı- ekseninde hareket ettiği
anlaşılıyor.
Bu süreç açısından Hükûmet bugüne kadar
hiçbir bilgi vermediği için... Gerçekten bu görüşmeler ne için
yapıldı, amaç neydi? MHPli hatibe yürekten katılıyorum, verilen
bu vazifenin içeriği hiç açıklanmadığı için, bu
Mecliste açıklanırsa, artık dünya âlem bildiğine göre, biz
de öğrenirsek iyi olur ve bu süreci hepimiz anlayıp yeni Murat
Bayramların ölümünü engelleyebiliriz diye düşünüyoruz ama Hükûmet,
bırakın bu süreci açıklamayı, verilen vazifenin
içeriği hakkında Meclisi bilgilendirmeyi, toplumu ikna etmeyi,
toplumu hazırlamayı, yeni bir tasarı ile suç işleyen
MİT görevlilerini koruma kalkanı altına almayı
planlıyor.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Sen müzakerelere karşı mısın, değil
misin?
HÜSEYİN AYGÜN
(Devamla) - Şimdi, mesela şuna da bakalım: Ben müzakerenin
diliyle ilgili İnternette bir şey okudum, şöyle diyor:
Arkadaşlar, şu an en önemli nokta, yemek molası, en önemli
şeyi halledeceğiz, karnımız acıktı.
İnanın ben bile o kaydı okuduğumda dedim ki: Bu
görüşmeleri yürütenler ne kadar özensiz, ne kadar sorumsuz. İnsan
hayatı için bu görüşmeler yürütülüyor, barış olsun diye
yapılıyor sözüm ona ama bu kadar özensiz bir dil, bu kadar kötü
kadrolarla böylesine zorlu bir süreç nasıl yürütülüyor, anlayamadım
ve isyan ettim.
Yine, Hocamız
kendisi söyledi, ben de ondan öğrendim, çok öğreticiydi
konuşması Süheyl Hocanın. Şöyle dedi: MİT
mensupları artık belediye otobüslerini bombalıyorlar, çocuk
öldürüyorlar ve İstanbuldaki Sarıkaya, görevden el çektirilen,
hakkında da bugün soruşturma açıldığı basına
yansıyan savcı şöyle diyor: Eylemler o kadar dayanılmaz
bir hâl aldı ve gizlenemez oldu ki mecburen soruşturma açtım.
Aslında siyasetin işine karışmak için değil,
üzülüyorum yapılan yorumlara, isyan ediyordu, Mehmet Ali Birand yazdı
bunları.
Arkadaşlar,
MİT çeşitli güçleri, yasa dışı oluşumları
ASALAya karşı da otuz yıl evvel kullandı. O zaman
Eğer deşifre olursanız size sahip çıkmam. diyordu ama
bugün öyle görülüyor ki Deşifre olanlara, savcılara, hâkimlere,
yargıya sahip çıkmam. diye yanıt veriyor ve suç
işleyenleri koruyor.
Bu süreci eğer adam
gibi yürütmek istiyorsak lütfen Parlamentoyu bilgilendirelim, Parlamentoya
bilgi verelim, MHPli hatip doğru söylüyor, o vazifenin içeriği
açıklansın. Bundan sonra müzakerelerin nasıl yürütüleceğini
öğrenelim çünkü Müzakere yürüyecek. diye bizzat Sayın
Başbakanın yaptığı açıklamalar var.
Ben şahsen müzakereye
karşı değilim ama bu hâliyle yürütülürse, bu, terörü ve kan
dökülme ortamını şiddetlendirmekten başka bir şeye yol
açmaz. Dün izlediğimiz heron görüntülerinde bile MİTin ihmalinden
bahsediliyorsa artık varın düşünün.
Çok sağ olun dinlediğiniz için. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aygün.
İkinci konuşmacı Dilek Akagün Yılmaz,
Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 164 sıra sayılı
Başbakan özel illegal örgütünün oluşturulmasına dair yasa
teklifi üzerindeki görüşlerimi aktarmak üzere ben de söz almış
bulunuyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, böyle bir giriş olur mu efendim, böyle bir konuşma olur
mu?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) İktidar
milletvekillerinin tümüne soruyorum: Siz verdiğiniz ve savunduğunuz
bu yasa teklifiyle ne yapıyorsunuz, nasıl bir hukuk faciasına
imza atıyorsunuz, farkında mısınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, lütfen konuşmacıyı uyarır
mısınız? Sayın Başkan, Sayın Başkan,
bakınız, İç Tüzükün ilgili maddesi, 67nci maddesi
Sayın
Başkan, uyarır mısınız? Lütfen düzeltsin.
BAŞKAN Sayın Milletvekilim, bir saniyenizi
alabilir miyim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) Efendim?
BAŞKAN Yasanın resmî ismini lütfen ifade
ediniz, buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, Başbakanın illegal örgütü diye başlıyor.
Sayın Başkan, lütfen düzeltsin.
BAŞKAN Evet, düzeltiyor efendim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) Biraz önce de pek
çok arkadaş bundan bahsetti Sayın Elitaş, siz yoktunuz, arkadaşlarınız
müdahale etmedi.
BAŞKAN Sayın Milletvekilim
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, Sayın Milletvekili ne yaptığının, ne
konuştuğunun farkında değil. Bakın, önerge kanun
maddesinin aynısı.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) Evet, Sayın
Başkanım, 164 sıra sayılı
BAŞKAN Sayın Yılmaz, bir saniyenizi
alabilir miyim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
Yasa Teklifiyle
ilgili görüşlerimi bildiriyorum.
BAŞKAN Bir saniye, bir saniye
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan,
kürsü dokunulmazlığını Sayın Elitaş
sınırlandıracak değil, lütfen devam etsin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, orada herkes istediğini söyleyemez!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) Sayın
Başkan, yalnız, sözümü bitirmem lazım lütfen
BAŞKAN Sayın Yılmaz, bir saniye, bir daha,
yeniden başlatacağım. Lütfen kanunun resmî ismini söyleyiniz,
sonra yine eleştirinizi yapınız.
Sürenizi yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) Sevgili
arkadaşlar, 164 sıra sayılı Yasa Teklifiyle ilgili
görüşlerimi bildiriyorum ama biraz önceki düşüncelerimi de tekrar
ediyorum.
İktidar milletvekillerinin tümüne soruyorum: Siz
verdiğiniz ve savunduğunuz bu yasa teklifiyle ne yapıyorsunuz,
nasıl bir hukuk faciasına imza atıyorsunuz, farkında
mısınız? Elbette farkındasınız. İşin vahameti
de burada başlıyor zaten. En başta Anayasa madde 138i ihlal
ediyorsunuz, Anayasa suçu işliyorsunuz ve bunu bilerek, isteyerek,
tasarlayarak yapıyorsunuz. Ne diyor madde 138? Görülmekte olan bir dava
hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması
ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi beyanda
bulunulamaz. Sizler bundan da ileri gidiyorsunuz, yargı alanına
doğrudan müdahale ediyorsunuz ve yasayı değiştiriyorsunuz.
İşte, bu nedenle, sadece bu nedenle hepinizin
yargılanacağı, bunun hesabının sorulacağı
günler de gelecektir elbet, bunu bilesiniz.
Çok açıktır ki burada
yapılmak istenen, Başbakanın özel temsilcisi sıfatıyla
ve MİT mensubu olarak, Başbakanın talimatıyla görevlerini
aşarak suç işlediği iddia edilen kişilerin, bu yasayla
koruma altına alınması söz konusudur, çünkü bu kişilerin
ifade vermesi durumunda, azmettiren sıfatıyla Başbakanın da
sanık sandalyesine oturması muhtemeldir.
İşte, bu nedenle, bu
kişileri korumak adına, asıl olarak da Başbakanı
korumak adına bu yasayı çıkarmak istiyorsunuz ve üstelik de bunu
fırsat bilerek Başbakana bağlı illegal bir çete
örgütlenmesini yaratmak istiyorsunuz. Başbakana bağlı bu özel
çeteyi hangi suçlardan kurtarmak istiyorsunuz, CMK madde 250 kapsamında
özel yetkili mahkemelerde hangi suç failleri yargılanıyor, isterseniz
size hatırlatayım, sevgili Ramazan Can, size de
hatırlatıyorum.
Suç işlemek amacıyla örgüt
kurmak, devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak, düşmanla
iş birliği yapmak, askerî tesisleri tahrip ve düşman askerî
hareketleri yararına anlaşma yapmak, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine
karşı silahlı isyan, Cumhurbaşkanına suikast ve fiilî
saldırı, siyasal ve askerî casusluk ve buna benzer suçlardan
dolayı Başbakan özel örgütünü koruma altına alıyorsunuz.
Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilen
herhangi kişileri bu koruma kalkanı altına alıyorsunuz.
Bundan daha ilerisi var mı?
Sizler Başbakanın gladyosunu,
derin devletini oluşturmasının yolunu açıyor ve bu
kişiler ne suç işlerse işlesin yargılanmasını
Başbakanın iznine bağlıyorsunuz.
Korkunç bir koruma kalkanı
oluşturuyorsunuz, ancak tüm bunlara rağmen Başbakanı
koruyamıyorsunuz. Korktuğunuz şey, bu soruşturmanın
sonucunun Başbakana kadar gideceği ise, ne yazık ki özel yetkili
mahkeme canavarından Başbakanı koruyamıyorsunuz. Doğal
hâkim ilkesine, adil yargılama ilkesine aykırı olan ve bu
ülkenin üstünde Demoklesin kılıcı gibi sallanan, ne gün kime
dokunacağı bilinmeyen, yarattığınız canavar özel
yetkili mahkemeler ve özel yetkili savcılar daha düne kadar çok iyiydi,
şimdi mi kötü oldu? Daha ocak ayında, Yüce Divanda
yargılanacağı Anayasada açıkça yazılı olan eski
Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ özel
yetkili mahkemece tutuklandığında
alkışladınız. Aynı şekilde, kuvvet
komutanları özel yetkili mahkemece tutuklandığında
alkışladınız. Yine Yargıtayda yargılanması
gereken Erzincan eski Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner,
hukuk yok sayılarak özel yetkili savcılarca makamından cezaevine
götürüldüğünde alkışladınız.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) O
konuya hiç girme istersen.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sadullah Ergin ile Bekir Bozdağ da
alkışladı.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
Milletin oylarıyla seçilmiş milletvekilleri özel yetkili
mahkemelerce, millet iradesi hiçe sayılarak cezaevinde tutulmaya devam
edildiğinde alkışladınız. Özel yetkili mahkemelerce
MİT mensubu Kâşif Kozinoğlu, MİT Erzincan Şube Müdürü
Sadri Barkın İnce, Kıvılcım Üstel tutuklanırken
ne Başbakanlık izni aklınıza geldi ne de bir
itirazınız oldu çünkü özel yetkili savcılar ve özel yetkili
mahkemeler tarafından hukuk dışı, Anayasaya
aykırı bu işlemler yapılırken sizin muhaliflerinizin
sesi kısılmaya çalışılıyordu. Bunlar
yapılırken Yargıya müdahale edilemez, bu ülkede kimsenin
ayrıcalığı yok, herkes yaptığının
hesabını verecek. dediniz, bunları sizler söylediniz.
Şimdi ise yarattığınız canavar özel yetkili mahkemeler
size döndüğünde Biz yaptıklarımızın
hesabını vermeyiz. diyorsunuz, bunun için özel yasa çıkarmaya
çalışıyorsunuz ancak hâlen daha özel yetkili mahkeme garabetine
son vermeyi düşünmüyorsunuz.
Bu ülkedeki demokrasiyi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) -
hukuk
devletini ortadan kaldırmak için hâlâ daha bu mahkemelere
ihtiyacınız var çünkü.
İşte bu nedenlerle
BAŞKAN Sayın Yılmaz,
teşekkür ederim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
Sayın Başkan, sözümü kestiniz, bitireyim, son cümlelerimi söyleyeyim.
BAŞKAN Yok efendim. Lütfen
Yeniden verdim efendim, tekrar verdim size zaman. Lütfen
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
İşte bu nedenlerle tarih sizi yargılayacaktır. Bu
yaptığınız tarihe kara bir leke olarak geçecektir.
BAŞKAN Sayın Yılmaz,
lütfen
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Bu
tarihî hatanız nedeniyle yarın çocuklarınızın yüzüne
bile bakamayacaksınız. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Haydi be!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hakikaten
ayıp ediyorsunuz. Ayıp! Ayıp!
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Ayıp ya!
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın)
Lop gibi oturuyorsun! Lop gibi, lop!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Otur yerine! Adam diye konuşuyoruz. Adam
olmadığınızı başkanınız söyledi. (AK
PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Beyler, lütfen
Lütfen
beyler, lütfen
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Utan biraz!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Bağırma!
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Konuşma oradan!
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, geldiğimiz noktanın, bu işlerin
mimarlarından birisi Sayın Beşir Atalaydır. Sayın
Beşir Atalay Mecliste yok. Ağzını bıçak açmıyor.
Yeni İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin bu kadar olay
oluyor tek kelime etmiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, böyle bir usul yok. Sayın Başkan
BAŞKAN Size söz vereceğim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Lütfen müdahale edin!
MUHARREM İNCE (Yalova) Adalet
Bakanı karşıda oturuyor, Kalkınma Bakanı orada
oturuyor. Adalet Bakanı orada oturmaya utanıyor mu? Bunu sahiplenemiyor
mu? Beşir Atalay bunu sahiplenemiyor mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, böyle bir usul olur mu?
MUHARREM İNCE (Yalova) Niye
oraya gelmiyor? Niye orada oturuyor?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Hükûmetin her bir bakanı buraya oturur!
MUHARREM İNCE (Yalova)
Kalkınma Bakanı cevap versin o zaman bunlara. Buyursun gelsin. Bizim
hakkımızı da o kullansın.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
İnce. Zapta geçti efendim, zapta geçti.
Şimdi, üçüncü konuşmacı
Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.
MUHARREM İNCE (Yalova) Gel anlat
o zaman. Biliyorsan anlat!
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) İleride Farkında değildim, onlar
yaptı. diyecek.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Sakık.
Süreniz beş dakika efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sevgili arkadaşlar, hepinize
selam. Aslında
MAHMUT TANAL (İstanbul) Adalet
Bakanı otursun oraya! (AK PARTİ İstanbul Milletvekili Gülay
Dalyan ile CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal arasında
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Dinleyelim
Sayın
milletvekilleri, lütfen sükûneti muhafaza edersek hatibi dinleyebiliriz.
Sayın Tanal, lütfen
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, Adalet Bakanı otursun! (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın Sakık,
buyurun; süreyi yeniden tamamlıyorum.
SIRRI SAKIK (Devamla) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Bu tartışma devam ettiği
müddetçe konuşmayacağım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Başkan, ara verin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Sen konuşmaya devam et, ben geçiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bravo
Sayın Bakan, bravo! [CHP sıralarından alkışlar(!)]
Sayın Sakık, süreyi yeniden
başlattı, merak etmeyin.
BAŞKAN Evet, Sayın
Sakık... Lütfen
SIRRI SAKIK (Devamla) Sayın
Başkan, süreyi yeniden
(AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Sayın Başkanım, süreyi
BAŞKAN Yenileyeceğim.
Evet, siz buyurun şimdi. Tamam
SIRRI SAKIK (Devamla) Sevgili
arkadaşlar, aslında uzun süredir Parlamento hep bu konuları
konuşur ama konunun, sorunun adını koymaktan
korkarsınız, korkarız. Yani, keşke bu Kürt sorunu
çözülseydi, herkes, beynindeki, bagajındaki bilgi birikimiyle, projeleriyle
siyaset yapmış olsaydı. Yani, Mecliste bugün,
açıldığı saatten bu saate kadar, Haburda başlayan,
Osloya kadar giden, İmralıya kadar giden süreçler
tartışıldı ve konuşuldu ve bu Parlamento, sürekli,
kandan kanunlar yaptı ve bu kandan kanunlardır ki
sorunlarımızı çözmüyor. Burada tezkereler çıktı,
Çözmez. dedik. Siz buradan sınır ötesi operasyonlar için el
kaldırdınız, bütün partiler, Bu sorunu çözmez. dedik. Oraya
seferler yapabilirsiniz ama seferlerin zaferi yoktur. dedik. Gidersiniz,
masum insanları öldürürsünüz. dedik, bizi dinlemediniz. Gittiniz,
Uluderede 34 tane masum insan öldürüldü. Aslında bunları
konuşmalıydık, bunları tartışmalıydık.
Eğer gerçekten Adalet ve
Kalkınma Partisi bir açılımdan bahsediyorsa, bir planı, bir
projesi varsa, gizli saklı şeyler yapmamıza gerek yok. Bu gök
kubbe altında hiçbir şey gizli kalmıyor. Biz görüşmüyoruz,
efendim, benim MİTten elemanlarım görüşüyor,
Başbakanlıktan birimler görüşüyor. Bunları örterek bu
sorunun üstünü örtemeyiz. Kürtlerin çok hoş bir sözü var:
(X) Yani ayran talep ederken
kabınızı arkaya saklayamazsınız. Eğer siz sorunu
çözmek istiyorsanız, açık bir şekilde müzakere yapmak
zorundasınız. Onun için diyoruz ki: İki tarafın önerileri
de gerçekçi öneriler değil. Yeni yasalarla birilerini kollamak, korumakla
siz müzakereleri sürdüremezsiniz. Onun için gelin, yeni bir komisyon için hep
birlikte bu komisyonu kollayan, koruyan bir yasa çıkaralım ve bu
komisyon bir diyalog ve müzakereleri başlatsın. Bu müzakereler kanı
durdurur, şiddeti durdurur. Baharda gelecek tehlikeleri bu müzakereler
sonlandırabilir. Ama siz bunları yapmıyorsunuz, bugünkü mevcut
MİT mensuplarını kollamaya, korumaya
çalışıyorsunuz. Sabahleyin de söyledim, peki, daha önce MİT
mensuplarıyla, eli kana bulaşmış olan MİT mensuplarıyla
ilgili bu ülkede savcılar bir gün neden bir dava açmadılar?
Başbakanlık yapmış bir adam Biz Yunanistanda MİT
elemanlarıyla ormanları yaktık. dediklerinde neden
savcılar bir dava açmadılar?
Aslında bugünkü dava 28
Şubatın bir versiyonudur, 367nin farklı bir versiyonudur. Siz
de bunu biliyorsunuz. Onun için, demokratik bir Anayasa yapacaksak bunun
gereğini yapmalıyız. Avrupa standartlarında bir demokrasiye
Türkiye'nin ihtiyacı var. Onun için, sizin çark edip, arkadan dolanarak 2
puan almak gibi bir derdiniz varsa bu bizim sorunlarımızı
çözmez, bu gerçekten yeniden şiddete davetiye çıkarır.
Keşke, MİT mensupları ve Hükûmet adına korkmadan Evet,
bizim heyetimiz şu, gidip görüşmeleri sürdürmelidir ve bu
görüşmelerin arkasında biz siyasi iktidar olarak duruyoruz., Biz de
muhalefet olarak, evet, arkanızdayız ve yanınızdayız.
diyebilme cesaretini siz gösterirseniz, biz hazırız. Aslında
Türkiye'nin buna ihtiyacı vardır. Siz kimden korkuyorsunuz? Birkaç
seçimdir halka gidiyorsunuz. Haburdaki olaylardan sonra halka gitmediniz mi,
referandum olmadı mı, halk sizi desteklemedi mi? Arkasından bir
genel seçim olmadı mı, yüzde 50 oy almadınız mı? Bu
halk sizin adınıza Osloda da, İmralıda da, Kandilde de,
Süleymaniyede de görüşmeler yaptığınızı bilmiyorlar
mıydı? Biz biliyorduk. Peki, bu halk size destek vermiyor muydu?
Veriyor. Neden korkuyorsunuz? Muhalefetten mi korkuyorsunuz? Bırakın
kalsınlar, bırakın bu politikalarıyla baş başa
kalsınlar. Yeter ki cesur olun, yeter ki inançlı olun ve bu ülkenin buna
ihtiyacı var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) Eğer bunu
yapabilirseniz, emin olun ki iki cihanda da dik yürürsünüz.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) Gerisi burada
iktidar kavgasıdır. Gerçek sorun halkın sorunlarını
çözmektir. Ben herkesi bu noktada duyarlı olmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Aynı mahiyetteki önergelerde son
konuşmacı Sayın Celal Adan, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Adan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Bakan, Meclis çalışıyor MİT Müsteşarı
nerede?
SIRRI SAKIK (Muş) Ne
yapsın, gelsin burada tutuklansın mı?
MUHARREM İNCE (Yalova) Nerede?
Bir yerde mi saklanıyor?
OKTAY VURAL (İzmir) Gelir de
yakalanır diye
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sana ne?
MUHARREM İNCE (Yalova) O zaman,
Ayşe Nur, senin evinde mi saklanıyor? Nerede?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Benimle ilgili espri yapma! Bunu söyledim sana.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sana
ne? dediğin zaman yaparım. Sana ne? diyemezsin!
BAŞKAN Sayın İnce
OKTAY VURAL (İzmir)
Yargıdan kaçıyor, Meclisten kaçmasın bari. Yargıdan
kaçıyorlar, milletten kaçmasınlar!
BAŞKAN Değerli
arkadaşlar, Hükûmet temsilcisi yerinde, ilgililerden de kurumların
temsilcileri de burada.
Buyurun Sayın Adan.
CELAL ADAN (İstanbul)
Değerli milletvekilleri, hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Benim demin dikkatimi çeken bir
şey oldu. Bu Oslo görüşmeleriyle ilgili Ali Bey bazı
konuları dile getirdiğinde, özellikle sizden çok büyük bir tepki
gördü ancak Sayın Sakık Oslo görüşmeleri yapıldı,
gelin sahip çıkın. dediğinde hiçbir tepki göstermediniz.
Benim sizinle
paylaşacağım en önemli konu, bir milletin, bir devletin en büyük
hazinesi adalettir. Bugün adalete baktığımız zaman
karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Silivri
hukuku, Deniz Feneri hukuku, Habur hukuku, şimdi de MİT hukukunu
tartışıyoruz. Siz buna mecbur muydunuz? Bu
tartışmaların olmasına mecbur muydunuz? diye gerçekten
düşünüyorum ve ben bunun cevabını bulamıyorum.
Şimdi -biraz evvel Ali
Uzunırmak bahsetti- bir gün Cumhurbaşkanını dinliyordum
ben, kendisine süresini sordular; emin olun içim incindi, İnşallah
yakında belli olur. diye bir ifade kullandı.
Yeni yıl dolayısıyla
Cumhurbaşkanı kurumları yemeğe çağırdı, bir
hafta sonra kurumların çatıştığı bir Türkiye ile
karşı karşıyayız.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bugün on yaşında bulunan bir çocuk on sene sonra
bugünkü Türkiyeyi okusa, on yıllık bir iktidarın
atadığı bir Genelkurmay Başkanı iki yıl sonra
terör örgütü başkanı oluyor, atadığı MİT
Başkanı şu anda yakalansa tutuklanacak hâle geliyor.
Türkiyenin gerçekten şu hassas
döneminde, Suriye kaynarken, Irakta birtakım gelişmeler olurken -ne
hakla- tam bir haftadır MİT, polis ve yargının
çatıştığı bir Türkiyeyi bizim önümüze niye
getirdiniz? Ne hakla getirdiniz?
İçinizde deneyimli bir siyasetçiyi
dinledim bugün, bu ifadeleri o söyledi televizyonda, Suriye kaynıyor. dedi,
Irak kaynıyor. dedi ve Türkiye bunlarla uğraşıyor.
Peki, Türkiyeyi Milliyetçi Hareket
Partisi mi yönetiyor? Türkiyeyi başkası mı yönetiyor da bu
manzarayı getirip Türkiyenin önüne koydular?
O görevden alınan emniyet
görevlilerini tanıyorum ben, pırıl pırıl çocuklar.
Savcıyla ilgili de birtakım şeyler sorduk etrafa, o da bu
memleketin çocuğu, bir Anadolu çocuğu. Dolayısıyla, sizin
yönettiğiniz Türkiye, herkesin birbiriyle
çatıştığı Türkiye.
Sığındığınız
bir alan var, buna benim büyük itirazım var: Siz zaman zaman gerçekten
Türk devletinin belli kurumlarıyla, çok iyi propaganda yaparak,
çatışarak demokrasiden yana olduğunuzu ifade ettiniz. Türkiyede
bugün Türkiyenin şartlarına göre demokrasinin dışında
hiçbir şeyin şansı yoktur, toplumun yapısı bunu
emretmektedir ama bugün yaşadıklarımız,
yaşattıklarınızdan, emin olun, çok büyük bir
sıkıntı duyuyoruz.
İstanbulda KCKnin altında
kaldınız, Haburda çadırın altında kaldınız.
Yani siz çok büyük bir yürekle gelip demelisiniz ki, Açılımda
yanlış yaptık, biz bu açılımın altında
kaldık. Aksi takdirde Barış ve Demokrasi Partisinin sözcüleri,
sizi çok acımasız bir şekilde sorgulayacaklar eğer bunu
demezseniz. Görüştünüz. diyor Sayın Sakık, hiçbirinizden bir
cevap çıkmıyor. Milliyetçi Hareket Partisi Görüştünüz. deyince
âdeta neredeyse Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsünü durdurmak için büyük bir
irade ortaya koyacaksınız. Dolayısıyla, bugünkü manzara
kurumların birbiriyle çatıştığı ve Türkiyenin
itibar kaybettiği
Bir şey daha gördük: İş
adamlarını aldınız, götürdünüz Iraka, Saddamla
görüştürdünüz, on beş gün sonra Saddam devrildi; Libyaya gittiniz,
Adam, kahraman! dediniz, 25 milyar, 30 milyar dolar iş yapıyoruz.
dediniz, sonra Kaddafi gitti!
SIRRI SAKIK (Muş) Bizimle de
görüştüler, bizden 8 bin insanı tutukladılar!
CELAL ADAN (Devamla) E Suriyede olup
bitenler, Irakta olup bitenler? Yahu arkadaş, şu istihbaratın
önünü açın da, doğru dürüst size istihbarat getirsinler. Şimdi
Millî İstihbarat Teşkilatının önemini, polisin önemini,
yargının önemini bizimle, bir kere, hiçbir zaman
tartışmayın, bunlar Türkiyenin en önemli kurumlarıdır
ama bu kurumlar, adalet de yıpranıyor, Millî İstihbarat da yıpranıyor
ve emin olun devlet yıpranıyor, bu coğrafyada devletsiz
yaşanır mı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla) Sizin çok iyi
tanıdığınız, önem verdiğiniz bir insan Devletsiz
yaşamak, dinsiz yaşamaktır. diyor. Dolayısıyla, bu
yapılanlar yanlıştır, Türkiyeyi yanlış
yönetiyorsunuz, gelin buradan Açılımın altında
kaldık, açılım yanlıştır. deyin ve bu meselenin
içerisinden çıkın. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Adan.
Sayın milletvekilleri, aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2. Maddesinde yer alan Geçici Madde-4ün aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Geçici Madde 4- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarih itibarıyla hâlen devam eden soruşturma ve kovuşturmalara
26 ıncı madde hükümleri uygulanmaz.
Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge sahibi Sayın
Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MİT Kanununda
Değişlik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
2nci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, yedi sekiz saattir iddialar
ortada dolaşıyor. İddialar, Oslo görüşmelerinin de çok
ötesinde ve tüyler ürperticidir. Mesela, 14 Temmuzda 13 Mehmetçikin toprağa
düşmesine neden olan eylemin talimatına bizzat MİTin
aracılık ettiği ileri sürülüyor. Yine, teröristbaşı
Öcalanın Silvan olayından bir hafta sonra yazdığı
mektupta, örgüte Silah bırakmayın, savaşmaya devam edin.
talimatı verdiği ve MİTin bu mektuba da aracılık
ettiği belirtiliyor. Mektupları PKKya ulaştıran
MİTçilerin güvenlik kuruluşlarına bilgi vermediği de
iddialar arasındadır. Hele, PKK militanlarının
güneydoğuda polis olmasının sağlanması yönündeki
suçlama, KCK yapılanmasında MİTin akıl
hocalığı yapması, sokak eylemlerinde işi bizzat
organize edenler arasında yer almasıyla ilgili suçlamalar yenilir
yutulur türden değil.
Değerli milletvekilleri, bu
iddiaları söyleyenler Anadoluda Ali amca, Mehmet amca, Ayşe teyze,
Fatma teyze değil, bu iddiaları söyleyenler Türkiye Cumhuriyetinin
savcısı, Türkiye Cumhuriyetinin Emniyet Genel Müdürlüğünün
polis teşkilatı. Şimdi, buradan şunu ifade etmek istiyorum:
Şimdi, böyle iddialara maruz kalan MİTin Türkiye devletinin
MİTi olması şansı var mı? MİT kendine güvenmiyor
mu? Eğer siz devletin size verdiği görevleri yapıyorsanız,
çıkın cumhuriyet savcısına açıkça ifadenizi verin,
Biz devletin bize yüklediği görevlerin gereğini yaptık. deyin.
Bundan niye kaçınıyorsunuz? Yanlış
yaptığınız bir iş mi var? MİTi yıpratmaya
kimin hakkı var? MİT bu ülkenin en önemli millî istihbarat
teşkilatıdır. Türkiye Cumhuriyetinin Millî İstihbarat
Teşkilatını kanunlarla, yasalarla sınırlayarak,
koruyarak ömür boyu zan altında bırakmaya kimin hakkı var, kimin
yetkisi var? Evet, hiç kimsenin yetkisi yok. Şimdi, burada Sayın
Başbakan Yardımcısı diyor ki: Ortaya çıkan
şeylere baktığınızda işlenen herhangi bir suç
yok, yapılan bir vazife var. Nerede Bekir Bozdağ Beyefendi?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Arka tarafta.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
Buradaysanız, neden korkuyorsunuz savcıya ifade vermekten?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Savcı
mıymış, bir sorsaydınız.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
Savcıya ifade vermekten niye çekiniyorsunuz? Arkasında durun
işlerinizin. (AK PARTİ sıralarından Niye
bağırıyorsun? sesleri) Evet, bağırırım,
milletimizin sıkıntıları olduğu zaman
haykıracağım, haykıracağım. Evet, siz yerinizde
oturun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Mevcut kanun buna izin vermiyor zaten, 26ncı madde buna izin vermiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Mahir Bey
sataşmayın, Meclisin huzurunu bozmayın. Bak, Sayın Bakan
sana bakıyor!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
Şimdi, şunu ifade ediyorum: Herkes çıkıp bu ülkede ifade
veriyorsa MİTi yıpratmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
MİTin içerisinde
Burada MİT yetkilileri duruyor, MİT
mensupları duruyor. Eğer içinizde KCKyla iş birliği yapan
varsa, vatanın birliğiyle, bütünlüğüyle ilgili
sıkıntıya düşen varsa derhâl içinizden temizleyin. Millî
İstihbarat Teşkilatı bu milletin en önemli kurumudur, hiç
kimsenin yıpratmaya hakkı yok. Evet, Adalet ve Kalkınma
Partisindeki arkadaşlara söylüyorum: Bakın, Sayın Başbakan,
28 Şubat sürecinde, biliyorsunuz, birileri çıktı, güç
sarhoşluğuyla Bin yıl bu ülkede 28 Şubat süreci sürecek.
dedi, aynı güç sarhoşluğuna siz kapılıyorsunuz. Evet,
ne diyordu Sayın Başbakan? Üstünlerin hukuku değil, hukukun
üstünlüğünü yerine getireceğiz. diyordu. Bugün, aynı güç
sarhoşluğuna kapıldınız, aynı güç sarhoşluğu
içerisinde hukukun üstünlüğü yerine yandaşlarınızın,
yoldaşlarınızın hukukunu ortaya koyuyorsunuz.
Şimdi, biraz önce grup başkan vekilleriniz
söyledi. Bakın, millete doğruları açıkça ifade edin. Burada
çuvalladınız, ortada. Cumhurbaşkanlığında
milletin iradesine gittiniz, 5 artı 5 dediniz, sonra milletin iradesine rağmen,
ne yaptınız? Yedi yıla çıkardınız, Deniz
Fenerinde aynısını yaptınız. Evet, şimdi buradan
söylüyorum, içinizde bu işin teorisyenleri var, dediler ki: Biz, Habur
açılımı yapacağız, Kürt açılımı
yapacağız. Haburda çadır mahkemeleri kurdunuz, açılımlar
yaptınız, teröristbaşıyla görüşmeler
yaptınız.
Şimdi, sürem bitiyor ama, şunu söylüyorum:
Eğer, sizin yaptığınız uygulamalardan dolayı bu
ülkede bir tane vatandaşımızın burnu kanamışsa
bunun hesabını sormak bizim boynumuzun borcu olsun.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
İBRHAHİM KORKMAZ (Düzce) Yaşa,
yaşa!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Siz çok güzel
yakışıyorsunuz, oturun.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin Çerçeve 2 nci maddesi ile eklenen
geçici 4 üncü maddesinde geçen "hakkında da" ibaresinin
"için de" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Feyzullah
Kıyıklık Mustafa
Elitaş
İstanbul Kayseri
Diğer önergenin imza sahibi:
Enver
Yılmaz
İstanbul
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Daha uygun bir anlatım dili kullanılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin 2nci maddesinin
oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair
bir önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan teklifin 2nci maddesinin
açık olarak oylanmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN Sadir Durmaz, Yozgat? Burada.
Ali Uzunırmak, Aydın? Burada.
Nevzat Korkmaz, Isparta? Burada.
Durmuş Ali Torlak, İstanbul?
OKTAY VURAL (İzmir) Tekeffül
ediyorum.
BAŞKAN Yerine Oktay Vural, evet.
Oktay Öztürk?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Tekeffül ediyorum efendim.
BAŞKAN Burada, yerine.
Reşat Doğru, Tokat?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Tekeffül ediyorum.
BAŞKAN Yerine, burada, evet.
Münir Kutluata, Sakarya? Burada.
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri? Burada.
Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar?
Burada.
Ruhsar Demirel, Eskişehir? Burada.
Bülent Belen, Tekirdağ? Burada.
Necati Özensoy, Bursa? Burada.
Mustafa Kalaycı, Konya? Burada.
Alim Işık, Kütahya? Burada.
Enver Erdem, Elâzığ? Burada.
Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye?
Burada.
Ali Öz, Mersin? Burada.
Özcan Yeniçeri, Ankara?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Tekeffül
ediyorum.
BAŞKAN Tekeffül ediyor
Sayın Şandır, evet.
Celal Adan, İstanbul? Burada.
Mehmet Erdoğan, Muğla?
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Tekeffül ediyorum.
BAŞKAN Emin Haluk Ayhan,
Denizli? Burada.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, elektronik
oylama cihazıyla oylama yapacağız.
Oylama için iki dakika süre veriyorum
ve öngörülen süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerimizin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için verilen iki dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, 164 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci
maddesinin açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı: 329
Kabul : 257
Ret : 72(x)
Kâtip
Üye Fatih
Şahin Ankara |
Kâtip
Üye Muhammet
Bilal Macit İstanbul |
Bu şekilde 2nci madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Turgut Dibek,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun Sayın Dibek. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 3üncü
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bilmiyorum, saymadım kaç saattir çalışıyoruz ama
sanıyorum bir altı, yedi saat oldu bu kanun üzerinde
görüşüyoruz. Tabii bu kanun üzerinde hukuki değerlendirme
yapmanın bir anlamı yok. Yani hukuk tamamen hiçe
sayılmış, bertaraf edilmiş, yok edilmiş.
Bir geçici madde var, az önce kabul
edildi. Yani bilmiyorum, onu dikkatli bir şekilde okursanız
değerli arkadaşlar, bu istisnayı, Komisyona getirirken
unutmuştunuz o maddeyi, Komisyona geldiğinde ilave etti
arkadaşlar. Bugün baktım bir ilave daha oldu. Ama orada yani Hakan
Fidan kurtarılsın, ifadeye gitmesin diye uğraşırken
bir de soruşturmanın yanına kovuşturma
aşamasını da katmışsınız. Tabii onu
düşündüğümüzde şöyle bir değerlendirme
yapmıştık değerli arkadaşlarımızla: Yani bu
kovuşturma nereden çıktı? Yani hukukçu
arkadaşlarımız bilirler.
Değerli arkadaşlar, yani
soruşturma kovuşturma aşaması ayrı, yargılama
aşamasında yani bu hükümler nasıl uygulanacak, nasıl
başa dönülecek? Tabii şunu düşündük: Ya dedik bir tane Hakan
Fidan var yargılanan, bir Hakan Fidan var herhâlde yargılanan, bir
tane daha bilmediğimiz; ya onun için bunu getirdiniz ya da bu telaşla
fark etmeden oraya, soruşturmanın yanına kovuşturmayı
da koydunuz. Öyle bir olay. Yani hukuku konuşmak burada hiçbir anlam ifade
etmiyor.
Arkadaşlar, aslında, tüm
sözcüler yasanın niye getirildiğini anlattılar. Benim de, bu
fotoğrafın daha iyi anlaşılması, daha iyi görünmesi
için tamamlamak istediğim noktalar var değerli arkadaşlar.
Sayın Başbakan dâhil AKP sözcülerinin tümü hep şunu söylediniz,
dediniz ki: İşte bu Oslo görüşmeleri ortaya
çıktığında
Daha öncesine girmiyor
Yani Sayın Bakan
Bozdağ burada değerli arkadaşlara az önce bir şey söylüyor:
Sayın Başbakandan siz nasıl böyle şeyler beklersiniz?
İşte kendisi değerli bir insan, yediemin, güvenilir bir insan
yani burada kalkıp da ülkenin yararına olmayacak bir şeyi
kendisinden nasıl bekliyorsunuz? Arkadaşlar haklı olarak burada
söylüyorlar. Ama değerli arkadaşlar, bu Sayın Başbakan,
gerek referandum öncesi gerek genel seçimler öncesi, açık açık,
milletin gözünün içine baka baka yalan söylemedi mi, açık açık yalan
söylemedi mi değerli arkadaşlar?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hayır,
söylemedi hiçbir zaman.
TURGUT DİBEK (Devamla) -
MİTin görüntüleri benim telefonumda kayıtlı. Size onları
izlettireyim, Samsunda, Kayseride yani biz terör örgütüyle masaya
oturmayız, pazarlık yapmayız, bir araya gelmeyiz. İşte
siz Cumhuriyet Halk Partisi, MHP, Kandilin borazanlığını
yapıyorsunuz diye anlatmadı mı?
Ben şunu beklerdim Sayın
Başbakandan: Gerçekten dediğiniz gibiyse, o seçim öncesi
çıkardı halkımızın karşısına Evet, biz
görüşüyoruz, devlet görüşür. Bunu söylüyorsunuz ya, oraya
geleceğim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Bizim görüşmemiz ayrı, devlet ayrı
TURGUT DİBEK (Devamla) Ha,
devlet görüşür, biz görüşüyoruz, neyse
Başbakan,
arkadaşlar, kimdir? Bu Hükûmetin başı yani bir insan
göndermiş -birazdan okuyacağım size- Hakan Fidan Osloda PKK
teröristlerine neler anlatıyor? Birer cümle, çok değil -zaten korku
oradan geldi ya, anladığım kadarıyla- okuyacağım.
Ama bunu söylemedi, söylemedi bunu. Bildiğimiz yöntem, ne derseniz deyin.
O yüzden, Sayın Başbakanın ne yapacağından biz
şüpheliyiz değerli arkadaşlar, her şey yapılabilir ama
bakın, bir devlet, dünyanın her yerinde terör örgütleriyle hangi
aşamada görüşür, ne zaman görüşür değerli arkadaşlar?
Bunun örnekleri olmuştur, İngilterede de oldu.
Şimdi, ne zaman görüşür?
Terör örgütü silah bırakmıştır, terörden vazgeçmiştir.
Ondan sonra oturursun, dersin ki işte, tamam, oturalım, bak terör
bitti, Yeni bir sürece geçiyoruz, toplumsal şartlar, koşullar
farklı bir boyuta geldi, oturalım konuşalım. diyebilirsin.
Şimdi böyle bir olay var mı? Şu Oslo görüşmelerini
okuduğumuzda terör örgütünün Ben silah bıraktım,
bırakıyorum. diye herhangi bir açıklaması var mı?
Birazdan okuyacağım Afet Güneş bir şey söylüyor orada
ordumuzla ilgili, hangi boyutta. Ya da
şöyle bir şey olur: Silah bırakmamıştır ama silah
bıraktırılması için Anayasanın çizmiş
olduğu hükümler çerçevesinde Sayın Başbakana verilen yetkiler,
Hükûmete verilen yetkiler, arkadaşlar biliyoruz, hepimiz biliyoruz. Yani
orada kalkıp da
Şimdi bir KCK sözleşmesi var, kaçınız
okudu onu? Açın bakın, internetten indirin şu KCK
sözleşmesini. Nedir diye baktığınızda, bir devletin
anayasası. Yüksek Seçim Kuruluna kadar her şeyi koymuşlar
yasama, yürütme, yargısıyla, parası var, bayrağı var,
mahkemeleri var, özel güvenliği var, eğitimi var, seçimleri var. KCK
sözleşmesini bir alın, okuyun.
Değerli arkadaşlar,
şimdi o boyutuyla devlet MİTin görevlileri veya Başbakanın
yetkilendirdiği kişiler PKKya gidip bu anayasal çerçevede
Kardeşim silahı bırakın, bu terörden vazgeçin ama bu
ülkenin bölünmez bütünlüğü var, bu ülkenin anayasal kuralları,
kurumları var, yargısı var. Neyse gelin
hesabınızı verin yargının karşısında
mı demiştir? Öyle bir görüşme zemini mi gördük biz,
hazırlandı değerli arkadaşlar? Bizim Genel
Başkanımızın da, bizlerin de zaman zaman söylediği bir
söz var: Devlet, evet yeri geldiğinde görüşür ama bu boyutuyla
görüşür, bunu söylemeye çalışıyoruz. Ya silahı
bırakmıştır terör örgütü, ondan sonraki o aşamada
görüşülür ya da dediğim gibi sen oturup da Abdullah Öcalanın
çizmiş olduğu yol haritasını Yüzde 95 uzlaştık,
anlaştık. diye orada, Oslo görüşmelerinde anlatırsan
savcı da kalkar bunu sorar. Her ne kadar Fikret Seçen, geçen gün bu
savcı görevden alındıktan sonra başsavcı vekili
kalktı bir şeyler söyledi. Dedi ki: Bu soruşturma
kapsamında Hükûmetin politikaları ve Oslo görüşmeleri yoktur.
Hayır vardır arkadaşlar, işin özü odur, işin özü odur.
Birkaç şey okuyacağım size, çok değil. Bakın, şimdi,
Hakan Fidan diyor ki: Olayın siyasi içerikli daha farklı bir boyuta
taşınması ihtiyacı hâsıl olunca Sayın
Başbakanımız bu konuda beni görevlendirdi. Yani artık siyasi boyuta geçtik.
diyor. Başka
bir yerde daha var kendisinin bir görüşmesi, diyor ki: Düşünce
olarak bulunduğum yer açısından önemli değil -devam
ediyorum- çünkü görüyorsunuz ki yüzde 90-95 bütün konularda birleşen bir
genel çizgiye gelindi. Ne anlarsınız bunlardan değerli
arkadaşlar, ne anlarsınız?
Devam edeceğim.
Şimdi, Sabri Ok bir şey söylüyor, diyor ki
Afet Güneşle
beraber diyalog içerisinde, Sabri Okun açıklaması: Biz istiyoruz ki
en kısa sürede bu sorun çözülsün, böyle altı yılda, yedi
yılda değil. diyor. Afet Güneş ne diyor değerli
arkadaşlar: Ya, neresinden bakarsak bakalım, çözümün parametreleri
içinde işte basit birtakım talepleriniz var. Taleplerden, anayasa
değişikliğinden Öcalanın serbest
bırakılmasına kadar çok geniş bir skala var. Talepleri
şöyle bir göz önüne getirdiğimiz zaman çok geniş bir skala var.
Bunların üç ayda, beş ayda, sekiz ayda, bir senede tamamlanabilmesi
söz konusu değildir. Buradan ne anlıyorsunuz? Zamana
ihtiyacımız var, hepsini tamamlayacağız, ben bunu
anlıyorum yani orta zekadaki herkes bunu anlar.
Değerli
arkadaşlar, silah bırakılmasıyla ilgili Silahı
bıraktık, işte bundan sonra biz terör eylemlerinden vazgeçtik.
diye şu Oslo görüşmelerinde bir tek söz var mı? Ama şu var
değerli arkadaşlar, Afet Güneş diyor ki: Ordunun şu an
yaptığı planlı bir operasyonu yoktur. Silahı bırakan
devlet, PKK değil, onlar bırakmamışlar, biz
bırakmışız görüşmeye giderken ve bunu da onlara
söylüyoruz, Ordunun şu an yaptığı bir planlı
operasyon yoktur. diyoruz.
Değerli
arkadaşlar, işte bu telaş budur. Bakın, fotoğraf bu.
Sayın Başbakan
Ha, burada bir şey
daha var, atladım. Hakan Fidan bir şey daha söylüyor orada, diyor ki:
Sayın Başbakan bir risk alıyor, bir risk. AKP içinde, Bakanlar
Kurulunda -değerli arkadaşlar- kendisine karşı olanlar
var. diyor, onu da söyleyeyim. Ama etrafta bazı bakanlar defalarca
gidip, benim ismim ve benim pozisyonumda burada bulunmamın Hükûmet için
çok ciddi bir risk alanı, sıkıntı alanı olduğunu
söyledi. Yani şunu diyor: Bu konuda AKPnin içinde yani sizlerin içinde
ve Hükûmetin içerisinde bu yürütmeyi, bu sürecin götürülmesine karşı
çıkan, itiraz eden çok sayıda insan var. diyor. Buna rağmen
Başbakan bir risk aldı, sorumluluğu üzerine aldı. diyor.
Değerli
arkadaşlar, fotoğrafın boyutu budur. Bakın, savcı zaten söylüyor, ele geçen
belgelerde, ortada var. Ne yapmış Sayın Başbakan, ne
yapmış değerli arkadaşlar? Kendisi birilerini
görevlendirmiş Oraya git, bu işi siyaseten çözelim. demiş.
Siyaseten çözmek için de orada, işte KCK sözleşmesinde belirlenen ve
protokollerde de konuşulan her türlü çözüm hayata geçirilecek.
denmiş. Bunlar bizim Anayasamızın ihlalidir, anayasal suçlardır.
Sayın Başbakan da bunun
farkında, değerli arkadaşlarım, o da farkında ama
şunu söyleyeyim -süre kısa, bitiyor- bu yasa Hakan Fidanı
kurtarır, yani soruşturma aşaması, kovuşturma aşaması
Az önce söyledim, belki başka Hakan Fidanınız da var çünkü
kovuşturmayı da dâhil ettiğiniz için buraya, bilemiyorum, ama
Sayın Başbakanı kurtarmaz. (CHP sıralarından
alkışlar) İnanın, bu yasa Sayın Başbakanı
kurtarmaz. Niye kurtarmaz? Ortada suç varsa, orada duruyorsa değerli
arkadaşlar, 257nci maddenin üçüncü fıkrası duruyorsa, 250nci
madde duruyorsa, özel yetkili savcılar orada duruyorsa, bir suç varsa
Hakan Fidan zaten söyleyeceğini Osloda söylemiş, Afet Güneş
söyleyeceğini Osloda söylemiş, onların ifadesinin
alınmasına gerek yok. Sayın savcı alır,
Başbakanı da çağırır, onun da ifadesini alır,
fezleke de düzenler. Onun için de bir yasa düzenlemeniz lazım bana göre
değerli arkadaşlar. Bu yasa Sayın Başbakanı kurtarmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) Sürem
yetmedi, bir şey daha söyleyeyim
BAŞKAN Sayın Dibek,
teşekkür ederim.
TURGUT DİBEK (Devamla) Bir
dakika Başkanım
Değerli arkadaşlarım, şu
Atatürkü Koruma Kanununa ihtiyaç var mı? diye Hüseyin Çelik söylüyor,
zaman zaman da sizin arkadaşlarınız söylüyor. Bugün Hakan
Fidanı koruma kanununu getirdiniz, farkında mısınız?
Bunu da söylemeden edemedim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Dibek.
İkinci konuşmacı,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın
Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Önder. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli üyeler; 1980li
yılların hemen başında Mardinden bir hikâye
anlatacağım. Diyarbakır Cezaevi ya da Diyarbakır
zulümhanesinin zulmünü yaşayan bir hoca, yeni doğan kızına
Mizgin adını verdi. O yıllarda Kürtler arasında -Mizgin müjde
demektir, Baver inanç demektir- bu isimler çok revaçtaydı.
İnsanlar, umutlu olmak ve bir müjde almak istiyorlardı. Bu ruh
haletiyle çocuklarına bu adı veriyorlardı fakat çocuğu üç
aylıkken babası ve annesi bu zulme uğrayınca dağa
gittiler.
Gerçek bir insan hikâyesi
ve o bahsettiğim Oscar hikâyesi. Dağa gittiler, bu kız
çocuğu dört yaşına, beş yaşına gelene kadar o
zaman yaygın olan teyp kasetleriyle baba, kızına mektuplar
gönderdi, sesini gönderdi. Dört yıl sonra bu kasetler de kesildi. Jandarma
bu köyü sürekli basıp bu evi talan ediyordu, terörist arıyordu.
Burada gelişigüzel
kullanıyorsunuz ya terörist, terörist, biz demeyince de böyle bir
hışma geliyorsunuz. Bu kız çocuğu ilkokula
başladığında öğretmeni sordu ona, herkese sorduğu
gibi: Senin baban ne iş yapıyor? diye. Benim babam terörist.
dedi. Kız, babası hakkında terörist tanımlamasından başka
bir şey duymamıştı.
Dedesini baba,
babaannesini anne bilerek büyüdü. Okulunda çok başarılı oldu ve
sinema ile ilgili bir yüksekokul kazandı. İstanbula geldi.
İstanbulda bu arkadaşımızla benim yollarımız
kesişti. Öğretmen-öğrenci diyebilirsiniz, yol
arkadaşlığı diyebilirsiniz.
İki tane kısa
film çekti bu arkadaşımız önce. Dikkat ettim, filmlerinde büyük
bir duygu aktarımı ve bir dert vardı. Bu, bir araya gelip bir
sinema duygusu olarak geçiyordu fakat
karakterler iki filmde de hiç konuşmuyorlardı. Yıl 2004, 2005
falan. Niye konuşmuyorlar bunlar Mizgin? dediğimde Hocam,
konuşurlarsa Kürtçe konuşacaklar. dedi. O zaman da Kürtçeye bugün
nasıl hani Medeni bir dil değildir. dediniz ya, o zaman da
aynı anlayış biraz
(AK PARTİ sıralarından Kim
dedi? sesi) Medeni bir dil midir diye kim dedi? diye niye bana soruyorsunuz?
Bakanlar Kurulu sırasına bakın, Sayın Başbakanın
yanında hemen oturan Sayın Bülent Arınç dedi. Şimdi, bir
insanı yok saymak öldürmekten daha büyük bir şiddettir, yok saymak.
Sizin dilinize, birisi, ana dilinize, ananızdan işittiğiniz dile
Medeni bir dil midir? derse bunun antagonisti yani karşıtı
barbar demektir. Hiç mi bunu izzetinefsinize yönelik bir şey
saymıyorsunuz yani birazcık empati duygusu yeter.
Tekrar hikâyeye dönelim. Daha sonra bu
arkadaşımız bu filmle Erivan Film Festivaline seçildi ve o
yarışma için Erivana gitti. Erivana gittiğinde Mahmurdan
gelen 2 tane sinemacı gençle tanıştı orada. Bu vesileyle
yıllardır haber alamadığı babasından bir haber
alırım diye Siz Kemal Hocayı tanıyor musunuz? diye bir
soru sordu. O 2 çocuk Tanıyoruz, o bizim babamızdı. dediler.
Bu açılım, açılım
diye gelişigüzel telin ettiğiniz şey aslında sizin bu
topraklardan muhacir ettiğiniz 10 bin tane Mahmurda ikamet eden Kürt için
düşünülmüştür, onları tekrar yurduna, yuvasına getirmek
Oraya turistik seyahate ya da keyfinden gitmemişlerdir, hacir
edilmişlerdir, muhacir edilmişlerdir.
Bizim babamızdı.
Nasıl sizin babanız? diye telaşla sordu. Yani
öğretmenimizdi çünkü yaralanmıştı, bize, o çocuklara Kürtçe
öğretiyordu. dedi. Ne oldu peki, şimdi? Bir bombardımanda
öldü. dediler.
Bu arkadaşımız geri
benim yanıma geldi, Ben ne yapayım şimdi? dedi. Önünde iki üç
tane yol vardı. Bu kız dağa gitseydi, hangi vicdan buna Niye
dağa gittin kardeşim? derdi. Babası Diyarbakır zulmünden
sonra bir intizarla soluğu orada almış, orada, muhtemelen bundan
önceki Meclislerde gelişigüzel onaylanan savaş tezkerelerinden
biriyle bombardımanda hayatını kaybetmiş, o kız da
bana Ben ne yapayım? dedi.
Mizgin, filmini yap. dedim. Mizgin
filmini yapmaya karar verdi. Tabii ki bu böyle bir kelimelik diyalog
değil, ben süreye uymak için söylüyorum. Kayıp Mezar diye bir
hikâye yazdı ve Özay diye bir arkadaşımızı görüntü
yönetmeni olarak, Özay arkadaşımızla -Almanyada yaşayan ve
önemli festivallerde filmleri gösterilen bir sinemacımızdı-
kolektif bir dayanışmayla bunun yanında görüntü
yönetmenliğini üstlendi, bir imeceyle bunun filmini çekmek istediler.
Paramız yoktu.
Ben Kültür Bakanlığına
bir proje için başvurdum, 300 bin lira aldım, çekmeden geri götürdüm
o 300 bin lirayı iade ettim, bir de faiziyle birlikte, çünkü filmime bir
yapımcı bulmuştum, o parayı kullanmayı kendim için zül
saydım. Mizgin için kefil oldum, Kültür Bakanlığına gittim
ve hikâyesine Kültür Bakanlığından destek çıktı.
Mizgin filmini çekmeye
başladı, dün değil evvelsi günkü KCK operasyonlarında
Mizgin Müjde Arslan olarak duyduğunuz bu kardeşimiz gözaltına
alındı.
100 tane sinemacı, belki
başka hiçbir iş için bir araya gelmedikleri süratle bir araya
geldiler ve bir o kadarı da yurt dışından, çünkü
festivallerde bu tür duygusu olan, Batı artık hikâyesini
tükettiği için, içinde hikâye olan, dert olan ve sahicilik olan
işleri hemen tanır. Bugün, bu konuşmayı size saat dörtten
önce yapsaydım Mizgin daha içeride olmuş olacaktı. Bu iki
arkadaşımızı tahliye ettiler.
Şimdi, elinizi gerçekten hepiniz
Bir duygu istismarı falan yapmak istemiyorum. Bütün onurum, şerefimle
kefil olabileceğim, hayatının önemli bir kısmına
tanık olduğum ve Ben dağa mı gideyim? diye
karşıma geldiğinde, bu enerjisini, bu öfkesini, bu
hakikiliğini sanata dönüştürmesini âdeta yalvarırcasına
istediğim bir insan çok rahat bir beş altı ay mahkeme yüzü görmeden
içeriye atılabilirdi. Özel yetkili mahkemeler böyle bir şeydir.
Muhtemelen iki tane telefon konuşması
Şimdi, Mizgin o filmi çekmeye
devam edebilir mi? Emin değilim, inşallah devam eder.
Bu, sadece sizin şu kadar KCKli
gözaltına alındı dediğiniz, içine MİTin
sızdığını iddia ettiğiniz, öyle bir garabetle
İçişleri Bakanı diyordu ki: Bin tane tutuklama yaptık.
başka bir Bakan da 1.100 tane. diyordu, Hüseyin Çelik de bunu tasdik
etti. Bunun bin tanesini de ajan olarak nitelediniz, onlardan birisinin küçük
bir hikâyesiydi.
Dağdakilerle pazarlık, Habur,
Oslo, şu, bu derken hangisini kazısanız arkasında
yakıcı bir insan hikâyesi olduğunu görürsünüz. Dağ
dediğiniz yer boş beleş bir yer değildir, çekilecek bir yer
değildir, katlanılacak bir yer değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bu
karda, kışta oradaki askerine de, gerillasına da dünyanın
en büyük zulmüdür. Arkasında büyük bir insan hikâyesi vardır.
Yapılacak olan şey
Sabrınıza
sığınıyorum Başkanım, bir dakika daha rica
ediyorum.
BAŞKAN Toparlayın lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Teşekkür ederim.
Yapılacak şey, nihai, bu
senaryolarla bir yere varılmaz. Siz iki iktidar bileşeni
dövüşür, birleşirler, bu harekete yönelirler, bire kadar
kırabilirler; taş üstünde taş, kelle üstünde baş
bırakmayabilirler. Bunlar geçmişte de yapıldı ama orta
yerde bir halkın hakikati duruyor. Medeni olduğu hâlen bugün bile
tartışılan bir dilini kullanma talebi duruyor ve bunun gibi bir
sürü şey. Oturursunuz dersiniz kardeşim Ortak geleceğimiz için
bu olur, bu olmaz. Bunu daha bugüne kadar hiç demedik.
Onun için -bitiriyorum- sizlerden
ricam, bu KCK tutuklamalarında, bu özel yetkili mahkeme denilen
fütursuzluklarda, hepsinde bir evin, bir ocağın büyük bir kine maden
olduğunu, bundan başka da hiçbir işe
yaramadığını bir an olsun düşünmeniz.
Dinlediğiniz için hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Önder.
Gruplar adına üçüncü
konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ceza
hukukunun evrensel ilkeleridir: Bir insanın suçu ispatlanıncaya kadar
suçsuzluğu asıldır ve herkesin yapılan isnatlara
karşı kendisini savunma hakkı vardır.
Peki, bu haklarınızı
nerede ileri süreceksiniz? Elbette, millet adına karar veren mahkemelerde.
Millet adına karar verme
ayrıcalığı değerli arkadaşlar, Anayasamıza
göre Meclise ve mahkemelere verilmiş; yürütmeye, yani Başbakan ve
bakanlara değil. Bu makamlar, görevlerini Anayasaya ve mevcut kanunlara
göre yerine getirmek zorundadır. Siz ne yapıyorsunuz? Millet
adına karar veren mahkemelerden bu yetkiyi alıyor, yürütmenin iznine
bağlıyorsunuz.
2002de iktidara gelirken
vatandaşlar arasında ayrıcalıklı sınıf
yaratan tüm korumaların, himayelerin kaldırılacağını
Acil Eylem Planında vaat eden sizsiniz. Nereden nereye değil mi? Kastettiğiniz
ileri demokrasi anlayışınız herhâlde bu olsa gerek. Bu
ayrıcalığı, bir süre önce hapse atılan, örneğin,
askerler, polisler için istemediniz. Kimisi öz, kimisi üvey evlat mı bu
insanların? Yahut bu kurumları sizden ya da sizden olmayan diye
tasnif mi ettiniz? Bu anaç tavrınızı, Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak, diğerleri için neden ortaya koymadınız? Acaba,
Hükûmetinizin yahut Sayın Başbakanın sinir uçlarına
basılması olmasın bu gayretinizin açıklaması yahut bu
karanlık işlerin ucunun Başbakana kadar gidebileceği
korkusu?
Çok ciddi iddialar var. Bunun ortaya
çıkarılması lazım. Sayın Bekir Bozdağın
dediği gibi Canım, bunlar istihbarat elemanı. Örgüte
sızabilmek için suç işleyip onlardan görünmesi lazım ama bunlar,
asker, polis öldürmemiş ya da terör eylemine
karışmamış. diye geçiştiremezsiniz. Kaldı ki
Yapmazlar, yapmadılar. dedikleri eylemleri hakikaten yapıp
yapmadıkları ancak soruşturma ve yargılama ile anlaşılabilir.
Bunları yapmadan inkâr etmeniz, araştırmadan, incelemeden âdeta
kefil olmanız ilginç, hatta vahim. O zaman şu soruyu sorma
hakkımız var: Sen bunları nereden biliyorsun? Bu işlerin
neresindesin Sayın Bozdağ? İstihbarat uzmanlık gerektirir.
Millî İstihbarat Teşkilatı istihbarat yapıyor. Onlara özel
statü getiriyoruz. diyorsunuz. Emniyet de istihbarat yapıyor.
Silahlı kuvvetlerin de istihbaratı var. Mali suçları
araştıran MASAK var. Onlar için de böyle bir himaye düşünüyor
musunuz? Yarın, onlar için de yargı yolunu kapatacak
mısınız? Hangi demokratik hukuk devletinde Ama bunlar yurtsever
insanlar. denilip hesap sorulamaz hâle getirilmiş? Askerimiz, polisimiz
vatansever değil mi? Böyle bir tespitiniz mi var? Nasıl bir
mantık yürütmedir bu?
2010daki anayasa
değişikliğini halka anlatırken Uyarı ve kınama
cezalarını bile yargı denetimine açıyoruz. Hak arama
hürriyetini genişletiyoruz. diye propaganda yapıp halktan kabul oyu
istiyordunuz. İdare hesap verebilir, şeffaf olmalı. diyordunuz
meydanlarda. Peki, ne oldu da yargıyı sınırlandırma
arayışı içine girdiniz? Çünkü alevler çatıyı
sardı, Başbakana doğru gidiyor ve telaş içerisinde bu
gidişatı engellemeye çalışıyorsunuz. Aslında bunu
yaparken adaletin tecellisini engelliyorsunuz. Yani kıymetli arkadaşlar,
bir başka suçu işliyorsunuz. Bir gün gelir hesap döner yani
bunların hesabının sorulmayacağını falan mı
sanıyorsunuz? Millet endişeli, kaygılı. MİT alelade
bir kuruluş değil, devletin güvenliği açısından hayati
önemi haiz. İnsanımız bu kuruma inanmak, güvenmek istiyor; gece
yatarken rahat uyumak istiyor, geleceğinden emin olmak istiyor. Hep
diyorduk düne kadar, tuz vardı et kokarsa, şimdi tuz da kokmuş.
Tüm iddiaların açıklığa kavuşturulması
lazım, aksi takdirde millet nezdinde MİT de, ona talimat verenler de
hepsi şaibeli olacaklar, terör örgütüne yardım, yataklık
eylemlerine destek olma hususunda hepsi töhmet altında kalacak.
Değerli milletvekilleri, devletin
en önemli görevlerinden biri olan güvenlik ve asayişin vazgeçilmez
unsurudur istihbarat. Olaylar olmadan haber alabilmek, öncesinde tedbir
üretebilmektir, çağdaş devletin gereği budur. Ancak istihbarat
hiçbir zaman hukuksuzluk, başıbozukluk anlamına gelmez; hele
hele keyfîlik hiç değildir. Siz değil misiniz biraz da siyasi
istismara soyunarak faili meçhulleri, devlet içindeki muhtemel hukuk
dışı yapılanmaları sık sık gündeme getiren,
hatta Hukukun üstünlüğünü hedefliyoruz, üstünlerin hukukunu değil.
diyen? Şu yaptığınız açıkça devlet
teşkilatını hukuksuzluğa itmek, devlet içinde gizli
kapaklı ilişkiler tesis etmek değil de nedir? Hangisi
doğru, dün söyledikleriniz mi, bugün yaptıklarınız mı?
Yargılamanın önünü kapatırsanız bu kurumlara, devlete
iyilik yapmış mı olacaksınız? Hayır, her seferinde
zil takıp oynuyordunuz âdeta; Ergenekon, Balyoz, Andıç vesaire
operasyonlarında. İrin akıyor, arınıyoruz.
diyordunuz, şimdi ayağınıza mı basıldı
bağırmaya başladınız? İddialar bir araştırılsın,
bir incelensin, belki de hakikaten mahkemede şüpheliler aklanacak, beraat
edecek. Bu imkânı neden insanların ellerinden alıyorsunuz?
Yangından mal kaçırmaya çalışan bu aceleciliğiniz
niye? Neden korkuyorsunuz, neden çekiniyorsunuz?
Ayrıca, böyle bir yasal
değişiklik gereği varsa bu karar basit bir karar olamaz, devlet
yönetim biçiminizle de yakından alakalı. Bürokrasi ve hukuk
çevrelerinin görüşünü aldıktan ve dünyadaki tüm gelişmeleri de
değerlendirdikten sonra bir taslak getirilebilirdi. Alelacele, kargalar
kahvaltısını yapmadan teklif verilmiş. Kim vermiş?
Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel. Kıymetli
arkadaşımızın şahsına bir şey söyleyemem,
kibar bir arkadaşımız. Ancak bildiğim kadarıyla bu
arkadaşımızın devlet hizmeti yoktur, devleti tanımaz,
istihbarat birimleri ve çalışmaları hakkında tecrübesi
yoktur. Kendisini tanıdığım kadarıyla güvenlik,
istihbarat bilgisi 007 James Bond filmlerini televizyondan izlemekten ibaret.
Hakikaten Meclisimiz bilmek istiyor; bu kadar önemli bir konuda bugüne kadar
nasıl bir emek ve çalışma sergilemiş de devletin güvenlik
konseptini ve görevlerini yakından alakadar eden bu kanun teklifini
hazırlamış? Anlaşılıyor ki, teklif bir yerlerde
hazırlanmış ve bir gece yarısı eline verilmiş,
altına imza atması istenmiş.
Ispartalı hemşehrilerimiz Sayın
Vekilimize şu soruları sormamı istedi: Ispartanın yüzde
20si on yılda boşalmış, 102 bin nüfusu göç etmiş. Bu
konuda ülke birincisiyiz. Altı yılda İŞKUR
kayıtlarına göre işsizliğimiz ikiye katlanmış.
Fabrikalarımız kapatılmış. Trilyonlarca liralık batık
kredi var. 3. İcra Dairesi açılmış. Bugüne kadar kendi ili
ile ilgili kılı kıpırdamamış, kendi ili ile
ilgili en küçük bir teklifi ya da Meclis araştırma önergesini Meclise
getirmemiş Sayın Özel. Isparta ekonomik olarak irtifa kaybederken,
nüfusu hızla düşerken olan biteni sade vatandaş gibi
oturmuş izlemiş. Sonra bir gece rüyasında görmüş ve böyle
bir teklif vermiş. Siz Sayın Özelden ricam şu: Bilmediği
konulara, istihbarat, ajanlık vesaire, bunlara kafa yormaktan ziyade
kendisine oy veren ve sıkıntılar içinde yaşayan
hemşehrilerimizin sorunlarına kulak versin. Ona Ispartalı
hemşehrilerimizin verdiği yetki birilerini yargıdan
kaçırmak değil herhâlde! Birilerini kurtaracaksan içinde
bulunduğu zor şartlardan Ispartalıları kurtar.
Örneğin, Ispartanın teşvik kapsamına alınması,
tarım ve hayvancılıkta desteklemelerin verilmesi, tarım
girdilerinin üzerindeki verginin kaldırılması gibi hayati
konuları gündeme getir. Isparta kendisinden iktidar partisi milletvekili
olarak bunları bekliyor. Hem Isparta olarak iktidarın üvey
evladı olacaksın hem de kimseye imzalatamadıklarını
sana imzalatacaklar.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Gerçekten ayıp ediyorsun!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
Değerli hemşehrim, kendine de Ispartaya da yazık edersin. Evet
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ayıp ama, gerçekten ayıp ediyorsun!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Evet,
kimin ayıp ettiğini bakın size açıklayacağım.
Biraz önce geldi, akşamın erken saatlerinde bize hukuk dersi verdi
Sayın Özel.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Şahsileştiriyorsun işi!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) -
Bakın, bu resme iyi bakmanızı istiyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) Geldim, geldim,
buradayım. (MHP sıralarından alkışlar [!])
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Burada
olacaksın, burada olacaksın, verdiğin teklif görüşülüyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bak, bu
resme iyi bakmanızı istiyorum. Bu resimde ne var? Adalet ve
Kalkınma Partili Şarkikaraağaç Belediye Başkanı iki
buçuk yıl kalpazanlık suçundan mahkûm olmuştu, bir türlü içeri
atılamıyor. Niye biliyor musunuz arkadaşlar? Polise soruyorsun
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Evet, süreniz doldu
efendim, toparlayın lütfen, toparlayın.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Efendim,
biraz önceki konuşmacıya verilen hakkı istiyorum.
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Az önce bana vermediniz.
BAŞKAN Allah Allah! Ne güzel ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Evet, bu
Şarkikarağaç Belediye Başkanına verilen cezanın
infazı bir türlü gerçekleştirilemiyor.
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Sayın Başkan, benim bir dakika alacağım var, bana
vermediniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Sebebi?
Polis diyor ki: Ben bunu bulamıyorum. Devlete soruluyor, Ben bunu
bulamıyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Maddeyle
ilgili konuş!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
Bakın, bu arkadaşımız Sayın Recep Özelle birlikte
Ispartada yapılan bir düğünde beraberler.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne kadar
basit ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Gelsin,
bunu açıklasın, ondan sonra vereceği hukuk dersini dinlemeye
hazırız.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Korkmaz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel
[AK
PARTİ sıralarından alkışlar; MHP
sıralarından Bravo (!) sesleri, alkışlar(!)]
İki dakikada lütfen
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kanun
teklifin görüşülüyor, sen Genel Kurulda değilsin Sayın Özel!
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.- Isparta Milletvekili Recep Özelin, Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; bir Isparta Milletvekili olarak
muhalefetten bir arkadaşım buraya çıkıp yerel siyaseti ve
Ispartanın siyasetinin biz biraz kalitesini artıralım derken,
bizim Ispartaya bu yakışır derken, siyaset ahlakına
yakışmayan, nezakete yakışmayan
(MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Senden mi
öğrenecek?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bak,
şunu da açıkla!
RECEP ÖZEL (Devamla)
milletvekilinin
asli görevi olan yasama ve yasa teklifi verme hakkını
ağzına bile kötü bir şekilde alarak, bizim bu kabiliyette
olmadığımızı, bizim devlet tecrübesi içerisinde
olmadığımızı
(MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sen
sorulara cevap ver.
ALİM IŞIK (Kütahya) Resmin
var, hangi ahlaktan bahsediyorsun?
BAŞKAN Lütfen dinleyin.
RECEP ÖZEL (Devamla) Ben 22nci
Dönemde de burada milletvekiliydim; Adalet Komisyonunda Ceza Muhakemesi
Kanununun hazırlanmasında çok ciddi, büyük
katkılarımız olmuştur. Tabii ki, bunların hepsini
yerine getirirken Ispartayı da hiçbir zaman ihmal ettiğimizi burada
söyleyemez. (MHP sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ne
yaptın Ispartayla ilgili, hangi kanun teklifini verdin? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Evet, lütfen
karşılıklı konuşmayalım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hangi
kanun teklifini verdin, hangi Meclis araştırmasını
getirdin? Ispartanın hangi sorununa sahip çıktın? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Devamla) Ispartayla
ilgili biz lütfen.. (MHP sıralarından gürültüler) Bu yasa teklifinin hangi amaçla
verildiğini, geldim biraz önce burada yirmi dakika boyunca anlattım,
eğer anlamadıysan biraz zekânı gidip kontrol ettirmende fayda
vardır.
ALİ ÖZ (Mersin) Sen
baktırdın mı zekâna, kaç çıktı?
RECEP ÖZEL (Devamla) Ben bu yasa
teklifini verecek kabiliyette kendimi görüyorum. O iddia ettiğin Belediye
Başkanıyla ilgili olarak yargı bir karar vermiştir,
partimiz ihraç etmiştir, görevden alınmıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bununla
berabersin, içeri atılamıyor bu adam!
RECEP ÖZEL (Devamla) Siz şu anda
MHPnin Isparta İl Başkanı tutuklu olmasına rağmen
hâlâ daha İl başkanımız, arkasındayız. deyip
kongrede aday olarak göstermektesiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar)
Beraat etti, çıktı.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Bir kere
içeride değil, duruşma bile olmadan tahliye edildi!
RECEP ÖZEL (Devamla) Çete suçundan,
ihaleye yolsuzluk karıştırmasından Isparta MHP İl
Başkanı hakkında yüz seneye yakın, Isparta Belediye Başkanı
hakkında MHPli olarak yargılama devam etmekte
OKTAY VURAL (İzmir) Bir kere,
tutuklu değil, yalan atıyorsun sen!
SADİR DURMAZ (Yozgat) Yalan
söylüyorsun, dışarıda çünkü!
RECEP ÖZEL (Devamla) 17 Martta
duruşması var. O MHPli değil mi? (MHP sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, lütfen, lütfen
RECEP ÖZEL (Devamla) Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özel, teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Sen suç isnat
ediyorsun, sende vicdan var mı! Mahkeme mi olmuş, vicdan var mı
sende! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar)
Yalan söylüyorsun!
OKTAY VURAL (İzmir) Sen
kaçaklarla beraber dolaşıyorsun, kalpazanlarla! Tutuklu diyorsun!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ayıp!
Ayıp!
SADİR DURMAZ (Yozgat) Yirmi gün
oldu, yirmi gün, tahliye oldu! (Gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Korkmaz, yerinizden lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sataşma var Sayın Başkan, kürsüden
BAŞKAN
Konuşmanızın yarısını oraya
ayırdınız. Lütfen, iki dakikada, fazla şey yapmayalım.
(Gürültüler) Lütfen, lütfen, lütfen
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) -
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Korkmaz,
lütfen iki dakika içerisinde fazla şeye meydan vermeden
(MHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika, buyurun.
13.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın,
Isparta Milletvekili Recep Özelin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Evet,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, bakın,
gazete kupürüyle, fotoğraflarla ileri sürdüğüm bir iddiayı gelip
burada cevaplandırıp Türkiye Büyük Millet Meclisini doğru
bilgilendirmek yerine
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen sahip
çıkıyorsun bu yolsuzluk yapanlara.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) -
kendisinin âdeta aynen Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununda
niye imza attığının gerekçesini ortaya koyarcasına
şahsımı hedef alan, efendim, politik nezakete
(Gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Hiç şahsınla ilgili bir şey söylemedi.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hedef alan
sensin ya!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, dinleyelim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
saygıya uyuşmayan görüşler ifade edildi. (Gürültüler)
BAŞKAN Dinleyelim sayın
milletvekilleri.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
Bakın, efendim, biraz önce Sayın Özel, buradan dedin ki İl Başkanımız
İl Başkanının şu anda duruşmaya bile çıkarılmadan
tahliye edildiğini çok iyi biliyorsun.
RECEP ÖZEL (Isparta) Kaç yılla
yargılanıyor?
OKTAY VURAL (İzmir)
Yargıdan adam kaçırıyor ya! Sen yargıdan adam kaçırmak
için kanun teklifi getiriyorsun ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Çok iyi
biliyorsun. Bak, çok iyi biliyorsun ve burada sadece benden değil,
Ispartadan da, Milliyetçi Hareket Partisinden de özür dileyeceksin.
RECEP ÖZEL (Isparta) Niye özür
dileyeceğim!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bak, bunu
her gittiğin yerde mutlaka karşına çıkaracağım.
Şimdi, şuraya gelip tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine, özellikle bu
Belediye Başkanıyla ilgili doğru bilgi vermeni istiyorum. Bu
adamın neden adaletin önüne çıkarılmadığını,
neden efendim infazının gerçekleştirilemediğini ifade
etmeni istiyorum. Bunu yapıncaya kadar da kesinlikle şu
yaptıklarını her gittiğim ortamda yüzüne söyleyeceğim.
Bulunduğum her ortamda söyleyeceğim
RECEP ÖZEL (Isparta) Söylemeyen
namert!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
seni
müfterilikle suçlayacağım. (MHP sıralarından
alkışlar) Buna hazırsan hodri meydan! Tamam mı!
RECEP ÖZEL (Isparta)
Hazırım!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Benim
adım Nevzat Korkmaz, bundan sonra da Ispartayı sana dar
edeceğim. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hadi oradan
be!
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Korkmaz. Sağ olun. Teşekkürler.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Sayın Başkan, 60ıncı maddeye göre söz
istiyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan, sataşmadan söz istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Tehdit etti Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri
Peki, bir dakika, lütfen. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Şu
fotoğrafı bir anlat Recep!
14.- Isparta Milletvekili Recep Özelin, Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
RECEP ÖZEL (Isparta) Arkadaşlar,
öncelikle gecenin bu saatinde bu Isparta meselesiyle ilgili sizleri meşgul
ettiğimizden dolayı özür dileriz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Çok özür
dileyeceksin daha.
RECEP ÖZEL (Devamla) Ama Sayın
Nevzat Korkmaz, burada
Evet, il başkanları tahliye olmuştur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Niye
yalan söyledin?
RECEP ÖZEL (Devamla) Ben biraz önce
burada haklarında kaç yılla yargılandığına,
belediye ihalelerinde, ilgili yolsuzluklardan dolayı
ALİM IŞIK (Kütahya) - Niye
yalan söylüyorsun bu kadar insana?
RECEP ÖZEL (Devamla) Nevzat Korkmaz,
sen kimsin, Ispartayı bana dar etmek kim? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Göreceksin!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ne
hizmetin var?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Göreceksin!
RECEP ÖZEL (Devamla) Sen önce kendine
bak. Sen kimsin!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Göreceksin!
RECEP ÖZEL (Devamla) Yalvaçın
içerisine siyasetini sıkıştırmış,
Ispartanın hiçbir ilçesine gitmeyen bir milletvekili tablosunu çizdin ama
biz, kendimiz, partimizin bir belediye başkanı hakkında verilen
bir mahkûmiyet kararından sonra, o partimizden ihraç edildi ama siz, il
başkanınızın hakkında bu kadar iddia ve iddianame
hazırlanmış olmasına rağmen Gelecek kongrelerde hâlâ
daha arkasındayız. diyor musunuz? Diyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sen resmi
anlat, resmi!
SADİR DURMAZ (Yozgat)
Duruşmaya bile çıkmadan tahliye kararı verdi hâkim!
RECEP ÖZEL (Devamla) Bizim söylediğimiz
bundan ibarettir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Şarkikarağaç Belediye Başkanını nerede
saklıyorsunuz? Bir söyleyin.
OKTAY VURAL (İzmir) Sen o
belediye başkanını nerede sakladın, evinde mi
sakladın?
RECEP ÖZEL (Devamla) Biz,
Ispartanın her yerinde göğsümüzü gere gere siyasetimizi
yaparız. Bugüne kadar, hiçbir, altına imza atmış
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Özel.
Şimdi, rica edeyim
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Sayın Başkan, 60a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Hayır, şu anda
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Burada dezenformasyon yapılıyor, yanlış bilgi
veriliyor. Düzeltmem gereken konular var. 60a göre söz istiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Seninle
ilgili değil.
BAŞKAN - Buyurun, yerinizden
düzeltin bir dakikada.
IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin, Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın Isparta Şarkikaraağaç Belediye
Başkanıyla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce, Milliyetçi Hareket Partisi
Milletvekili Nevzat Bey burada Şarkikaraağaç Belediye
Başkanıyla ilgili birtakım ifadelerde bulundu. Bu
arkadaşımıza isnat edilen suç, kendisinin belediye
başkanı olmadığı dönemde işlemiş olduğu
bir suçtur.
OKTAY VURAL (İzmir) Belediye
Başkanı yaptınız onun için!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) O gün için
Müsaade edin
Belediye Başkanı değildi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) O
adamı niye aday gösterdiniz bile bile?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Daha sonra, kendisi bu dava devam ederken seçimlere
katılmıştır hem 2004te hem de 2009da. Bu dava sürecinde
de millet tarafından tekrar Belediye Başkanı olarak seçilmiştir.
Bu arada bu dava devam ederken, bakın, dava devam ederken suçun bir
belediye hizmetiyle ilgili olmamasına rağmen, İçişleri
Bakanımız Beşir Atalay tarafından görevden
uzaklaştırılmıştır
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bir sene sonra.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) -
ama bugün
Ispartada batağa düşmüş bir belediye başkanı ve
tamamen de Belediye ile ilgili birtakım meselelerden dolayı
batağa düşmüş ve şu anda davası devam eden bir
belediye başkanı göreve devam etmektedir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Batağa düşmeyi anlatacaksın.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Batağa düşmeyi
rakamlarla söyleyeceksin, doğru değil bunlar.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Ben de
buradan İçişleri Bakanlığını göreve davet
ediyorum.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Kaç lira borçla
devralıp şu anda kasasında kaç lira olduğunu söylemen
lazım. Bunlar doğru değil, söylediklerin doğru değil.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) -
İçişleri Bakanlığı, delilleri karartma tehlikesiyle bu
ilgili Belediye
(MHP sıralarında gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Açıkla.
BAŞKAN - Şimdi, değerli arkadaşlar,
bir saniyenizi alabilir miyim?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Batak belediyeyi kurtardı
Belediye Başkanı, yalan söylüyorsun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan
BAŞKAN - Ya, bir dakika beyler, bir dakika,
arkadaşınız söz istiyor, bir dakika sükûnet
Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim, Isparta Belediye
Başkanlığıyla ilgili batak kelimesini kullandı.
Isparta, Milliyetçi Hareket Partili Belediye Başkanıdır.
Yanlışı düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Yerinizden düzeltin siz de.
13.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiçin Isparta Belediye Başkanlığıyla ilgili ifadelerine
ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Şimdi, tabii, Şarkikaraağaç diye
söyleyince bundan alınan arkadaşlarımız oldu. Kendileri de
ifade ettiler, seçimlerden önce işlemiş olduğu bir suç. Tabii,
onu aday gösteren arkadaşların bir açıklama ihtiyacı var ki
millete, çıktı, söz aldı. Onu aday gösteren arkadaşlar bu
suçluluğunu bu şekilde gidermeye çalışıyor.
Şimdi, Isparta Belediyesi, batak belediye
dediği Isparta Belediyesi, 130 trilyon lira borçla Adalet ve Kalkınma
Partisinden aldı, aşağı yukarı bütün
borçlarını temizledi, şu anda da Adalet ve Kalkınma
Partisinin beş yılda yapamadığı hizmetleri bir
yılda yapıyor. Bir müddet önceki Adalet ve Kalkınma Partili
Isparta Belediye Başkanı da iki buçuk yıl ayrıca bir hapis
cezası aldı. Bütün bunları bana değil, Ispartalıya ve
Ispartanın iradesine açıklamak durumundasınız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343)
(S. Sayısı: 164) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
madde üzerinde şahısları adına Sayın Hakan
Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 164 sıra
sayılı 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 2937
sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Kanunu, devlet istihbaratının istihsali ve
kullanılması ile Millî İstihbarat Teşkilatının
kuruluş, görev ve faaliyetlerine ait esas ve usulleri düzenleyen özel bir
kanundur.
Millî İstihbarat Teşkilatı ise ülkemizin
ve milletimizin varlığına,
bağımsızlığına, güvenliğine ve anayasal
düzenine yönelik olarak içeriden ve dışarıdan gelecek her türlü
tehditleri zamanında haber alma ve strateji geliştirmekle sorumludur.
Özetle, MİTin görev ve sorumlulukları diğer kamu hizmeti ve
görevlerini yerine getiren kamu kurumlarına nazaran farklı ve
özellikli bir konuma sahiptir. MİTin görev ve sorumlulukları,
devletin istiklal ve bekası açısından son derece önemlidir. Bu
nedenledir ki Millî İstihbarat Teşkilatının, görevini
yaparken bu görevi etkin, verimli, süratli bir şekilde yerine getirmesi
toplumun vazgeçemeyeceği bir olgudur.
Millî İstihbarat Teşkilatı hizmet görürken
bunu mensupları eliyle yapacağı da tabiidir. Bu noktada kurumun
mensuplarının hizmetin gerektirdiği görevleri yerine getirirken
bu görevleri sebebiyle işledikleri iddia olunan suçlar nedeniyle
doğrudan doğruya ceza kovuşturmasına tabi tutulmaları
görevin yerine getirilmesinde aksamalara ve kamu otoritesinin
saygınlığının zedelenmesine yol açabilecektir.
Nitekim, bu tür sakıncaları gidermek, memurlar ve diğer kamu
görevlilerini asılsız isnat ve iftiralar karşısında
korumak için, bunların görevleri sebebiyle işledikleri iddia olunan
suçlar hakkında adli makamların kovuşturma yapmasından önce
idarenin bir inceleme yapmasını ve bu incelemenin sonucuna göre
olayın yetkili ve görevli adli mercilere intikal ettirilmesini öngören
sistemler geliştirilmiştir. Bu durum Anayasamızın 129uncu
maddesinin son fıkrası altında anayasal güvence altına
alınmış bulunmaktadır. Ülkemizde de kamu hizmetinin
aksamadan yürütülmesi için öngörülen özel soruşturma sistemini en
kapsamlı biçimde düzenleyen metin 1913 yılında kabul edilerek
yürürlüğe konulan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu
Muvakkattır. Bu Kanunun yürürlükteki karşılığı
ise 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanundur.
Sayın milletvekilleri, genel kamu
hizmetleri görevini yürüten ve Millî İstihbarat Teşkilatı
mensuplarının yürüttüğü faaliyetlere nazaran alelade nitelik
taşıyan hizmetleri yürüten kamu görevlileri için 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanun ihdas edilmişken, ülkemizin
varlığına, bağımsızlığına,
güvenliğine ve anayasal düzenine yönelik tehditlere karşı
özellikli görevler yapan MİT mensupları için 4483 sayılı
Yasada öngörülmeyen bazı ek düzenlemelerin getirilmemesi
düşünülemez. Nitekim, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat
yürürlükteyken bu hususta 2937 sayılı Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilâtı Kanununun mevcut
maddesine aynı mahiyette bir hüküm konulması, esasen yasa koyucunun
MİT mensupları için haklarında iddia olunacak suç
isnatlarıyla ilgili olarak farklılık arz edecek bir düzenlemeye
tabi olacağı iradesini ortaya koymuştur. Nitekim, yasa koyucu,
bu iradesini, MİT Kanununda, başka hiçbir yasada geçmeyen görevin
niteliğinden doğan ibaresine kanunda yer vermek suretiyle
kullanmıştır. Bunun için MİT mensuplarının
görevin niteliğinden doğan faaliyetleri nedeniyle isnat olunan
suçların soruşturulması için Başbakanın iznine
tabidir. Değişiklik teklifi yerinde ve hukukun gereklerindendir.
Öte yandan, teklifin, gündemde yer alan
bazı soruşturmalara ilişkin düzenleme içerdiğinden bahisle
Anayasanın 138inci maddesine aykırılık teşkil
ettiği iddia edilmektedir. Bu iddialara katılmak mümkün
değildir. Zira, ceza veya ceza yargılamasına ilişkin olarak
yapılan değişikliklerin bazı hâllerde soruşturulan ve
kovuşturulan kişilerin durumunu etkilemesi de kaçınılmazdır.
Görüşülmekte olan
değişiklik teklifinin Anayasanın 138inci maddesine
aykırılık teşkil ettiği iddiasının aksine
yapılan değişiklik Anayasanın 129uncu maddesinin son
fıkrasının bir gereğidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Yargılamayı kaldırıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın
Çavuşoğlu teşekkür ediyorum.
İkinci konuşmacı
Sayın Mevlüt Akgün, Karaman Milletvekili.
Buyurun Sayın Akgün, süreniz
beş dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kanun Teklifinin 3üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
önemli bir kanun teklifini görüşüyoruz. Değişiklik teklifi
üzerinde kamuoyunda farklı değerlendirmeler yapılmaktadır.
MİT Kanunu 1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanuna
baktığımız zaman, Kanun uyarınca MİT
Teşkilatı Müsteşarlığı
Başbakanlığa direkt olarak bağlı olarak kurulmuştur.
Yine Kanunda, MİT
Müsteşarı, 7nci maddeyle, görevlerinden dolayı, görevlerinin
yerine getirilmesinden Başbakana karşı sorumlu olup,
Başbakan dışında herhangi bir kişi veya makama
karşı sorumlu tutulamayacağı Kanunda açıkça ifade
edilmiştir.
Yine MİT Kanununun 21inci
maddesinde; MİT Müsteşarı gizli hizmet giderlerinin
harcanmasından Başbakana karşı sorumludur denilmektedir.
Görülmektedir ki MİT
Müsteşarlığının teşkilat yapısı tamamen
Başbakana bağlı bir yapı içermektedir. Kanunun bu nedenle
26ncı maddesinde zaten MİT mensuplarının işledikleri
iddia olunan suçlardan dolayı haklarında soruşturma
yapılması Başbakan iznine tabi
kılınmıştır yani Başbakanın izin
şartı yeni değildir. 1983 yılından bu yana tüm
başbakanlar bu izin yetkisini kullanmaktadırlar. Başbakanlara
verilmiş bu yetki, diğer başbakanlara verildiği gibi
memleketine sevdalı, milletine gönülden bağlı Sayın
Başbakanımıza verildiğinde kötü bir yetki midir? Bu mantığı
kabul etmek ve anlamak mümkün değildir.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir)
Hangi görevler için verilmiş?
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) Kaldı ki,
Başbakanın iznine ilişkin işlem idari bir işlemdir ve
bu işleme karşı idari yargı yolu da her zaman
açıktır. Aslında bu kanun izin şartını tekrar
etmekte ve kuvvetlendirmektedir. Genel Kurul aşamasında verilen
önergeyle Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere
görevlendirilenler ibaresi açıklığa kavuşturulmakta ve bu
konudaki tereddütler ortadan kaldırılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
devletin istihbarat faaliyetleri önemli ve gizli çalışmalardır.
Ordu, polis ve sair devlet kurumlarından farklı olarak istihbari
faaliyetler yürütülmektedir. Kural olarak bizatihi suç örgütlerinin içinde
eleman bulundurmak zorunluluğu vardır. Bu nedenle MİT Kanununda
başka hiçbir kanunda geçmeyen görevin niteliğinden doğan
ibaresi yer almaktadır. Görev yapan insanlar, devletin millî
güvenliği ve ülke menfaatleri için canını tehlikeye atarak
çalışmaktadırlar. Bu nedenle MİT Kanununda yer alan özel
hükümlerle korunmaktadırlar.
Nitekim Kanunun 26ncı maddesinde
görev sırasında işlenen suçlar ile görevin niteliğinden
doğan suçlardan dolayı haklarında soruşturma
yapılması bu nedenle Başbakanın iznine
bağlanmıştır. Kanun, izni bir atanmışa değil
seçilmiş bir Başbakana vermektedir çünkü güvenlik politikasından
dolayı millete karşı siyasi olarak sorumlu olan makam
Başbakandır.
Değerli arkadaşlarım,
bir an için, CMK 250 ve 251inci maddesi kapsamındaki suçlarda
doğrudan savcıların soruşturma yetkisinin bulunduğu
iddia edilebilir ancak CMK 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Daha
sonra, 2005ten sonra MİT Kanununda uyum değişikliği
yapılmıştır. Bu değişiklikte yine
Başbakanın izin şartına dokunulmamıştır.
Yasa koyucunun farklı bir iradesi olsaydı Başbakanın izin
şartını bu değişiklikte ortadan kaldırırdı.
Nitekim MİT Kanununda yapılan değişiklikte dinleme
faaliyeti yapan ve elde edilen bilgilerin saklanması ve
korunmasındaki kurallara aykırı davranan kişilerle ilgili
olarak savcılara doğrudan soruşturma izni verilmiş ve
26ncı maddeye dokunulmamıştır. Dolayısıyla,
CMKnın yürürlük tarihi olan 2005ten sonra yürürlüğe giren MİT
Kanunundaki değişiklik yeni kanundur ve bu yeni kanunda 26ncı
maddedeki Başbakanın izin şartı yasa koyucu tarafından
muhafaza edilmiştir. 251inci maddenin 26 maddeyi ilga ettiği tezi bu
nedenle temelinden yoksundur.
Değerli arkadaşlarım,
kürsüden sürekli olarak bize bakarak işte, Mutlaka hesap
soracağız. diyen arkadaşlara, bize el sallayan arkadaşlara
söylüyorum: Biz, milletimizin önünde yüzümüzü yere eğdirecek hiçbir yanlışa
imza atmadık.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Ne
yaptığınızın farkında değilsiniz.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) Buraya hep
hesap vererek geldik ama siyasete bayramlık gömleğimiz de hazır,
idamlık gömleğimiz de hazır. Hodri meydan diyorum! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Akgün.
Madde üzerindeki gruplar adına ve
şahıslar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi İç Tüzükün 72nci
maddesine göre madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
164 sıra sayılı Kanun
teklifinin 3. maddesi üzerindeki görüşmelerin içtüzüğün 72. maddesi
gereğince devam ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet
Şandır Nevzat Korkmaz
İzmir
Mersin Isparta
Reşat Doğru Yusuf
Halaçoğlu Kemalettin
Yılmaz
Tokat
Kayseri
Afyonkarahisar
Gerekçe:
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet
Savcısının KCK soruşturması kapsamında Milli
İstihbarat Teşkilatı yetkililerini ifadeye
çağırmasıyla başlayan ve kurumlar arası krize
dönüşen bir süreç yaşanmıştır.
Yaşanan yargı sürecine,
yürütme organı müdahil olmuş ve bir kanun teklifiyle konu yasama
organının huzuruna gelmiştir.
Bu Kanun teklifi ile iç tüzük ihlali
yapılmıştır.
a)
Meclis İç Tüzüğü 40. Maddesi, "Başkanlığa sunulan
teklifler derhal Başbakanlığa gönderilir" hükmünü
içermektedir.
Teklif Başbakanlığa
gönderilmiş midir? Başbakanlık ilgili kurum ve kuruluşlara
dağıtım yapmış mıdır? Kurum ve kuruluşların
teklif hakkındaki görüşleri toplanmış mıdır? Bu
görüşler sonucu teklifin uygun bulunup bulunmadığı belli
değildir.
b) Teklifin Havalesi eksik
yapılmıştır.
Bu kanunla ilgili olarak Anayasaya
aykırılık iddiaları ileri sürülmüştür. Bu nedenle Anayasa
Komisyonunun görüşü alınması gerekmektedir.
Ayrıca, bir teşkilat kanunu
olduğu için Kanun, Plan ve Bütçe Komisyonu dahil,
Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma
komisyonlarında görüşülmesi gerekmektedir.
Dolayısı ile
değişiklik teklifinin sadece Adalet Komisyonunda görüşülmesi
İç Tüzük Hükümlerine uygun değildir.
c)
Ortada bir mahkeme kararı ve yargı süreci olduğu için de
"görüşülmesi" Anayasa'nın 138. Maddesi'ne
aykırıdır.
Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununun 26. Maddesi, MİT Mensupları
hakkında cezai takibat yapılmasını Başbakanın
iznine bağlamıştır.
Ancak, C.M.K 250. madde de, Anayasa
Mahkemesi, Yargıtay ve Askeri Mahkemelerde yargılanacak kişiler
bu kanundan istisna tutulmuştur.
Bu hükümler karşısında
bir düzenleme eksikliğinden bahsetmek mümkün değildir.
Zaten teklif sahibi de bir norm
boşluğundan ziyade, yorum farkından dolayı teklif
verdiğini ifade etmiştir.
Kanunların öncelik
sırasında ve yorumlanmasında bir yanlışlık
olursa, yargı kendi iç dinamiğinde bunu düzeltebilir.
Keza Adalet Bakanlığı da
düzenleyici işlemlerle bu yorum farklılıklarını
giderebilir. Her yorum farkı için yasa yapmaya yeltenmek savunulamaz.
Yine teklifte "Başbakan
tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilenler"
ibaresinin hiçbir hukuki referansı ve kanun yapma teknikleriyle
bağdaşır tarafı yoktur.
Bir hukuk devletinde Başbakanlara
bu denli bir yetki ve sorumluluk vermek düşünülemez.
Keza, C.M.K 250. Maddesinde
sayılan suçlar, Vatana İhanetten başlayıp, Devlet
Sırrı, Casusluk, Anayasal nizama karşı suçlar gibi çok ağır
suçlardır.
Bu düzenleme Başbakanlara
ağır bir sorumluluk yüklemekte, aydınlanamayan, faili meçhul
kalan her olayda bütün dikkatlerin bu makama çevrilmesine yol açacaktır.
Böylece, Başbakan'a
bağlı ve yargıdan "korunma garantisi olan bir çevre"
oluşturulacaktır. Bu Başbakan'ın "Derin
Devleti"ne dönüşmesi ihtimali vardır. Bu durum Hukuk devleti ilkelerine
aykırıdır.
Bir süredir Devlete ve Kurumlarına
sinsi bir saldırı söz konusudur. Ülkemizde ve yakın
coğrafyamızda yaşanan olağanüstü gelişmeler
karşısında, kurumlarımızın Hukuk Devleti
ilkelerine bağlı, demokratik, saygın ve güvenilir bir konumda
olmaları son derece önemlidir. Milli İstihbarat
Teşkilatının en kısa sürede ve net bir şekilde bu
iddiaları cevaplaması gerekir. Bunun yolu M.İ.T.
mensuplarının yargıya gitmelerini engellemek değildir.
Bu konuda
başlatılmış bulunan yargı süreçlerine müdahale etmemek
ve Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarına, kurumun
saygınlığına ve güvenirliliğine gölge düşürecek
her türlü iddiadan kurtulması için fırsat tanımaktır.
Yasa teklifi bu amaca hizmet etmemekte,
aksine kurumlar arası çatışmayı arttırmaktadır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, madde
üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Sisteme
girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla söz
vereceğim.
Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Adalet
Bakanına soruyorum. Bir şey okuyacağım, KCKyla ilgili
iddianamede: Bakana bunu söyledik. Bakan da tecrit olayıyla ilgili
Bakacağız, şimdilik bir şey söylemiyoruz,
bakacağız, anlıyoruz
Muhtemelen süreci adım adım
işletmek istiyor olabilirler. Normal bir siyasal ama daha medenileşmiş
bir siyasal süreç, adım adım yapılabileceği konusunda
şey alıyoruz aslında. Zaman gösterir ama bunlar yenileniyor her
görüşmede. diye ve bu değerlendirmede KCK Türkiye meclisi
sorumlularıyla sizin bir toplantı yaptığınız ve
Öcalan ve örgütle ilgili konuları orada değerlendirdiğinize
ilişkin bir değerlendirme var iddianamede. Soruyorum: KCK TM
sorumlularıyla ne zaman, nerede, hangi konuları görüştünüz?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Vural.
Sayın Fırat
SALİH FIRAT
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, son
zamanlarda tabii öğreniyoruz ki MİT içinde bazı elemanlar
bazı görevlerle
görevlendirilmiş. Acaba Suriyede, Libyada, Mısırda bu tür
görevler verildi mi?
İkinci sorum: Başbakan
Türkiyede Kürt sorunu var. diyordu, şimdi Yok. diyor. Kürt sorunu
Türkiyede var mıdır, yok mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Fırat.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakana: Efendim, burada
bazı hatipler baharda gelecek tehlikeden bahsediyor. Sizce bu tehlikeler
nelerdir Sayın Bakan? Bu konuda Türkiyeye bir saldırı bekliyor
musunuz, bir tedbiriniz var mıdır?
İkinci sorum: Oslo
görüşmelerinin yapıldığını kabul ediyorsunuz
artık. Devlet de deseniz, Hükûmet de deseniz kabul ediyorsunuz ve
devamını getireceğinizi de beyan ediyorsunuz. Ancak, Oslo
görüşmelerinde bir yabancının varlığından
bahsedilmektedir. Kimdir bu yabancı, hangi ülkedendir ve bu
görüşmeleri siz bir başka ülkenin gözetimin de mi yaptınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Şandır.
Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de sorumu Sayın Adalet
Bakanına sormak istiyorum: Görüştüğümüz yasa teklifinde MİT
mensuplarına ve Başbakan tarafından görevlendirilen
kişilere CMK madde 250 uyarınca kurulan özel yetkili mahkemelerin
görev alanına giren suçlar için de Başbakanın izin prosedürünü
getiriyorsunuz. CMK madde 250yle kurulan özel yetkili mahkemeler hangi suçları
işleyen failleri yargılar? Bunu açıklar mısınız çünkü
gözlemliyoruz ki bazı AKPli vekiller bu konuyu algılamamışlar
ve şunu soruyorlar: Cumhurbaşkanına suikastı düzenleyen
kişiyi de Başbakan korur mu? diye bir soru soruyorlar ya da Bu suçu
nereden çıkardınız? diye soruyorlar. Bunu siz açıklarsanız
belki daha anlamlı olur diye düşünüyorum.
Ayrıca, MİT mensupları
için getirmiş olduğunuz, süren davalarda da kovuşturma iznini
veriyorsunuz, Başbakana böyle bir yetki veriyorsunuz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, siz yoktunuz,
Sayın Bozdağ buradayken bir soru sorduk. Sayın Savcı
Sarıkaya hakkındaki soruşturmanın, yaptığı
hazırlık soruşturmasının gizliliğini ihlal
nedeniyle başlatıldığını söyledi. Daha önce sizin
Ergenekon diye nitelendirdiğiniz soruşturma dosyasında ve yine
Oda TV davasında daha henüz dava açılmadan birçok belge, birçok
kişinin özel hayatına ilişkin görüşme tutanakları,
konuşma tutanakları, hatta Sayın Genel Başkanımızın
Oda TV davasında sanık bir kişiyle
başsağlığı görüşmesi, Genel Başkanımızın
telefonu, ev adresi dahi basına yansıdı. İlgili
savcılar hakkında da HSYK bu şekilde resen bir soruşturma
başlattı mı ya da düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın Bakan,
buyursunlar efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Yirmi saniye daha var Sayın Başkan.
BAŞKAN Yirmi
saniyede kimse konuşamaz efendim, birer dakika veriyoruz,
dolayısıyla fark etmiyor.
Özür dilerim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Böyle bir usul olur mu ya? Nasıl oluyor böyle bir şey? Daha bizim
süremiz ya.
BAŞKAN
Hayır, efendim.
Buyurun Sayın
Bakan.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Başkan, niye bizim hakkımızı Bakana
veriyorsunuz?
BAŞKAN Efendim,
on yedi saniyede, yirmi saniyede kimse konuşamaz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) On yedi saniyede açıklayacağım burada.
BAŞKAN - Size sıra
gelmedi Sayın Alim Işık, siz hiç bağırmayın, size
sıra gelmiyor zaten. Sizden önce bir arkadaşımız var.
Sayın Bakan
buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Bana geliyordu. Böyle bir şey yok Başkanım.
BAŞKAN Bazen
milletvekiline bazen Sayın Bakana geçebiliyor çünkü birer dakika
veriyoruz, olmuyor efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Otuz saniye vardı, otuz saniye. Nasıl yaparsınız bunu?
Sayın Başkanım, böyle bir şey olmaz.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri,
Sayın Oktay Vuralın...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ayrıca
Sayın Bakana geçiyor olabilir, sayın milletvekiline geçmiyor hiçbir
şey.
BAŞKAN Sayın
Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Şahsiyetinizle çok yakışık, münasip
bir beyanda bulundunuz, son derece yakıştı Sayın
Milletvekili.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Başkan söyledi, Başkan.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Değerli milletvekilleri, Sayın Vuralın
sorusuyla başlıyorum. KCKyla ilgili tecride dair, işte oradan
bir pasaj okudunuz. Sayın Bakana sorduk, o da bakacağız türünden
şeyler söyledi gibi. Tabii, bu şekildeki bir diyalog ilgili bakan
dışında birileri arasında geçen bir diyalog.
OKTAY VURAL (İzmir)
Siz hiç toplantı yaptınız mı?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Ama bana yöneltmiş olduğunuz soruya cevap
veriyorum: KCK yetkilileriyle ne zaman, nerede, hangi konuları
görüştünüz? Cevap: Bugüne kadar hiçbir KCK yetkilisiyle, hiçbir zeminde,
hiçbir konuyu görüşmedim. Bunun ispatını yapacak olanın
alnını karışlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Öcalanla
ilgili kiminle görüştünüz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay)
biz siyaset yapıyoruz ve Parlamentoda halkın
oylarıyla gelmiş olan siyasi partilerin değerli temsilcileriyle
her zeminde her platformda görüştüm, görüşmeye de devam edeceğim
bundan sonra. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır,
onlar değil, bak, burada. Öcalanla ilgili kimlerle görüştünüz hücre
cezasını?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Sayın milletvekilleri, İmralı Cezaevinin
koşullarıyla ilgili olarak Avrupa Konseyinin denetim mekanizması
olan CPT, İşkenceyi Önleme Komitesi
OKTAY VURAL (İzmir) Değil.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay)
Türkiyeyi izlemeye alma pozisyonunda iken 2009 yılında birtakım
şartları vardı. Yalnız başına kalmasını
eleştiriyordu, orada diğer F tipi cezaevlerinde mevcut
koşulların bulunmadığını eleştiriyordu ve
OKTAY VURAL (İzmir) Şimdi,
değerlendirmeyi okuyacağım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay)
Türkiye de bu eleştirileri karşılamak üzere
İmralıda ilave cezaevine bölümler yapmak suretiyle 5 yeni mahkûm
göndermiştir, ayrıca orada diğer F tipi cezaevlerindeki
koşulları karşılayacak şartları
oluşturmuştur.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu o
konuşma değil.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Bunun ötesinde hiçbir kurumla, hiçbir kuruluşla orayla ilgili
bir görüşme yapılmamıştır, bu bizim
cevabımız, aksi iddianız varsa bunları ispat edersiniz Sayın
Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Bakın,
bakın, görüştünüz ya.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Ben siyasetçilerle görüştüğümü ifade ediyorum. BDP
milletvekilleriyle görüştüm, bugün de görüşürüm, yarın da
görüşürüm, bundan da gocunmam, gocunmadım bugüne kadar.
Değerli milletvekilleri,
Suriyede -Sayın Fıratın sorusu- MİT
Teşkilatına herhangi bir görev verildi mi? Bunu bilme
şansım yok, MİT bana bağlı bir kurum değil,
faaliyetlerinin tamamını Bakanlar Kurulu üyelerinin her birinin
ayrı ayrı bilme sorumluluğu da söz konusu değil,
Başbakana karşı sorumlu bir kurum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Dolayısıyla KCKyı da bilemezsiniz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Onun dışında, Sayın Fıratın
Türkiyede Kürt sorunu var mıdır, yok mudur? gibi bir sorusu oldu.
Ben var desem ne değişecek, yok desem ne değişecek?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Yorumunuzu duyalım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Türkiye'nin otuz yıldan beri yaşamış olduğu
bir problem var ve daha kökleri derinde olan bir problem var. Buna var desek
de var, yok desek de var. Onun için, Türkiye'nin yaşamış
olduğu, buna asayiş sorunu deyin, terör sorunu deyin, doğu
sorunu deyin, Kürt sorunu deyin, ne derseniz deyin aşmamız gereken
bir problemimiz var, buna yok demekle yok olmuyor, o açıdan bunun çözümü
için de gayretler gösteriliyor, bundan sonra da gösterilecek.
Sayın Şandırın
Baharda bir tehdit bekliyor musunuz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Öyle
konuşuluyor.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Sayın Şandır, Türkiye'nin kış sonrası
yaşamış olduğu geçmiş yıllardaki örneklere
bakarak, devlet elbette ki birtakım tedbirler alacak, tedbirler
geliştirecek. Bu tedbirleri almamazlık yapamaz.
Dolayısıyla, müdebbir olmanın bu şekilde eleştirilir
olmasını ben anlamakta zorlanıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Eleştirmiyorum, böyle konuşuluyor, bir tedbiriniz var mı? Siz de
böyle bir tehlike görüyor musunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Kolluk güçleri, bahara dönük olarak, yaza dönük olarak elbette ki
tedbirlerini alıyorlar, güvenlik güçlerimizin,
vatandaşlarımızın can, mal emniyetini sağlamak için
her türlü tedbir alınıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yani
burada hatipler konuşuyor, siz de duyuyorsunuz!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, kalan
soruları da yazılı cevaplayacağım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bakan.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde yedi önerge vardır.
Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra da aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas
numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinde geçen yayımı ibaresinin
yayımından bir ay sonra şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Gülay
Samancı
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas
numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinde geçen yayımı ibaresinin
yayımından bir ay sonra şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Öztürk
Bursa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 3. Maddesi yayımı tarihinde yürürlüğe girer
yerine, yayımı
tarihinden 3 ay sonra yürürlüğe girer ibaresinin eklenmesi arz ederim.
Oktay Vural Ruhsar Demirel
İzmir Eskişehir
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 3. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Madde 3- Bu Kanun 01.01.2013 tarihinde
yürürlüğe girer.
Celal
Adan Alim
Işık Ali
Öz
İstanbul Kütahya Mersin
Oktay
Öztürk Mehmet
Şandır D.
Ali Torlak
Erzurum Mersin İstanbul
Ahmet
Kenan Tanrıkulu
İzmir
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
Ali Haydar Öner
Isparta
Bu kanun hükümleri 30 Temmuz 2014
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.
Talepleri hâlinde, önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3. maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Aylin
Nazlıaka Bülent
Tezcan
Ankara Aydın
Diğer önergenin imza sahiplerini
okutuyorum:
Ahmet
Türk Hasip
Kaplan Sırrı
Süreyya Önder
Mardin Şırnak İstanbul
Adil
Kurt İdris
Baluken Murat
Bozlak
Hakkâri Bingöl Adana
Sırrı
Sakık
Muş
BAŞKAN Komisyon önergelere
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HARUN
TÜFEKCİ (Konya) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan.
Süreniz beş dakika.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Değerli milletvekilleri, tezkerelerde konuştuk. Kürt sorunuyla ilgili
kapalı oturumlar yaptık. Şimdi de MİT Yasasıyla
ilgili konuşuyoruz. Dikkat edin, odağında Kürt sorunu var.
Bu Mecliste yüzlerce defa Habur
tartışılmıştır. Yüzlerce defa İmralı
tartışılmıştır. Yüzlerce defa Oslo
tartışılmıştır. Yüzlerce defa yaşanan acı
olayları konuşmuşuz. Siyaset kurumu hakikaten ne
yaşadığının farkında değil mi?
Bu Mecliste, bakıyorum, siyasi
hesap yapılıyor; yani Kürt sorunu üzerinden, otuz sene yaşanan
acılar üzerinden, 40 binin üstünde yaşanan can kaybının,
300 milyar, 400 milyar doları aşkın ekonomik zararın
üstünden, yedi aydır savaş uçaklarının
bombaladığı Kandilden, şu an bile çatışma
haberlerinin üzerinden, günde 100-200 kişinin operasyonlarla
tutuklandığı bir süreçte bir sorunu doğru dürüst konuşamamanın
aczini yaşıyor siyaset, beceriksizliğini yaşıyor, çözümsüzlüğünü
yaşıyor ve dibe vurmuşluğunu yaşıyor. Yani bütün
milletin iradesiyle seçilip geleceğiz buraya, mektupları
konuşuyoruz. Kim ne demiş?.. Kim ne görüşmüş?.. İsmi
üstünde, Millî İstihbarat Teşkilatı veya gizli örgütlenmeler.
Bunların gizlilik düzeyleri var, dereceleri var. Burada açık
açık söyledim, Koalisyon Hükûmeti döneminde, 99 yılında
görüşmeler yapıldı; ben kendim gözlerimle gördüm. Yani
şimdi, ben avukat olarak gözlerimle gördüm.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Vural, cevap ver!
OKTAY VURAL (İzmir)
Vereceğim, vereceğim!.. Sizin ruh ikiziniz. Nasıl da
savunuluyorsunuz değil mi? Kucaklaşıyorsunuz bakıyorum.
Beraber yürüdünüz siz bu yollarda!
HASİP KAPLAN (Devamla) - 99da
yaşandı, 2002de yaşandı, bugün de yaşanıyor.
Şimdi bakın, birisi şunu
diyebilir: Ben Hükûmet olarak görüşmedim, devlet olarak, devlet
görüştü. Birisi diyebilir: Benim memurum görüştü, ben
görüşmedim.
OKTAY VURAL (İzmir) Ya!..
Beraber Oslolarda, Haburlarda
Aynı sudan içmişsiniz siz!
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Aynı sudan içmeye devam edeceğiz!
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Şimdi soruyorum size: Hükûmetler bostan korkuluğu mu? Hükûmetler
bostan korkuluğu mu Allah aşkına? Genelkurmay hükûmetlere
bağlı değil mi?
OKTAY VURAL (İzmir) Devam edin,
devam edin!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Millî İstihbarat
hükûmetlere bağlı değil mi?
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Devam edeceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) Biz de onu
diyoruz zaten! Devam edin! İnkâr etmeyin!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Oralara
giden, görüşen memurlar, istihbarat, hepsi, hükûmetlere bağlı
değil mi? Yani, memurlarınız bir şeyler yapıyor,
görüşmeler yapıyor, hiçbirinizin dünyadan haberi yok, Hükûmet
oluyorsunuz, olabilir mi?
Şimdi, şunu soruyorum: Çok mu
merak ediyorsunuz bazı şeylerin cevabını? Buyurun, her dört
parti grubundan ikişer, üçer, birer heyet oluşturalım. Gelin,
Meclis İnsan Hakları Komisyonu kanalıyla mı gideriz, direkt
bir uzlaşma komisyonu mu, gelin, İmralıya gidelim.
Kafanızdaki bütün soruları sorun; sorun, alın direkt
cevabınızı. Ne böyle mektup yazıyorsunuz birbirinize
durmadan? Sayın Bakan aracı mıdır, postacı
mıdır Bakan? Bakan postacı mıdır, Allah
aşkına söyleyin? Herkes doğruyu konuşsun. Varsa
kafanızda bir soru, gelin, gidelim, İmralıda
konuşalım. Gelin, Osloya gidelim. Osloya gidelim, kim var, kim yok.
Gelin, Erbile gidelim. Erbildeki parlamentoya gidelim, orada görüşelim.
Yüreğiniz varsa, cesaretiniz varsa, bu ülkeye barışı
istiyorsanız, gelin, Kandile de gidelim. Var mı 12 tane yürekli
milletvekili? Her partiden üçer tane milletvekili var mı? Gelin,
barış için gidelim, silahların susması için gidelim,
Türkiye'nin geleceği için gidelim, gençlerimizin geleceği için
gidelim, asker için gidelim, polis için gidelim, çocuklarımız için
gidelim, Türkiye için gidelim, 74 milyon için gidelim. Var mı yürekli 12
tane insan, milletvekili? Böyle bir uzlaşma komisyonu, böyle bir irade,
böyle bir cesaret var mı? Yeter artık ya! Yeter, nedir,
bıktırdınız! Yok Habur, yok Kandil, yok Oslo, yok
İmralı! E bu Meclis ne işe yarıyor? Ne işe
yarıyor? Arkadaşlar, burası kahvehane midir ya? Allahtan
korkun! Kimin hakkı var buna ya? Kimin bu ciddi sorunda bu kadar
kayıkçı kavgası yapmaya hakkı var? Ya, biraz vicdani
düşünelim, insani. Evet, bahar geliyor, korkuyorum. Her bahar
geldiğinde korkarım. Dağlarda karlar eridiği zaman asker
ölüyor, gençler ölüyor, analar ağlıyor; sizin
vicdanınızı sızlatmıyor mu? Korkmuyor musunuz ya? Ben
korkuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - Cenazeler
geliyor arkadaşlar. Ben buna çözüm arıyorum. Siyaset budur, gerisi
hikâyedir. Havanda su dövmenin zamanı değil. Gelin, elimizi
taşın altına koyalım. Dört parti grubu olarak davet
ediyorum. Davet ediyorum, bu işi bu kadar daha fazla
tartışmanın gereği yok.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kaplan,
teşekkürler ediyorum efendim, sağ olun.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim,
Hatip, 99 yılında Koalisyon Hükûmeti devrinde görüşmeler
yaptığı safsatasını dile getirdi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Safsata değil. Oktay, Hasip Kaplan safsata konuşmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) Bunu
şimdi açıklayacağım.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sana açık söyleyeyim, beni konuşturursan dökerim her şeyi
buraya.
OKTAY VURAL (İzmir)
İstediğin kadar, ne varsa dök. Hangi bakanlarla görüştünüz?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
İnkâr etme.
OKTAY VURAL (İzmir) - Gidin
görüşün. Hangi bakanlarla birlikte oldunuz? Hangi bakanlarla aynı
sudan içtiniz, neleri görüştünüz? Çıkın, açıklayın
yüreklice.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Söylerim. Söylüyorum hepsini.
OKTAY VURAL (İzmir) -
Çıkın, açıklayın. Açıklayın.
BAŞKAN Sayın Vural,
buyurun.
Sayın Vural, iki dakikada, daha
sakin lütfen
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
15.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) Şimdi,
bakın, burada açıkça ilan ediyorum: O zaman, Koalisyon Hükûmeti
döneminde İmralıyla bir müzakere ve diyalogla ilgili siyasi anlamda
bir görevlendirme olduğunu iddia eden varsa o görevlendirmeyi burada
açıklamak şeref ve haysiyet sorunudur; bir.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Tamam, çıkıp söyleyeceğim.
OKTAY VURAL (Devamla) Bakın,
evet, işte burada o gün İmralı canisi ve PKKyı bitirmek
için devletin görevlileri, Atilla Uğur Yıldırım sorgulama
süreciyle bugün sizin de içeriye tıktırdığınız
kişi, onun da bu sorgulamayla ilgili kitabı yayınlandı.
Bakın, bu Öcalanın size gönderdiği yol haritası. Diyor ki:
İmralı sorgulama sürecimi, bir diyalog ve müzakere zemini olarak
değerlendirme konusundaki tüm çabalarıma rağmen birileri hep
bozdu. Tüm önerilerim cevapsız kaldı. Açık ki sonuna kadar
hareketin tasfiyesi planlanıyordu. Müzakere ve diyaloğu sonları
gibi gören yapılar vardı. O zaman PKKyı bitirmek için
görüşen devlet, bugün PKKyı canlandırmak, siyasi amaçlarını
protokollerle, Oslo görüşmeleriyle gündeme getiren bir devlet
yapısı var. (MHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler) İşte burada.
BAŞKAN Sayın Vural,
teşekkürler.
Sayın milletvekilleri
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan
BAŞKAN Yerinizden lütfen, lütfen
yerinizden.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ama Sayın Başkan, Hatip namusu varsa
BAŞKAN Peki, bir dakikayı
geçmeyin o zaman.
Buyurun.
IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın ifadelerine ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Oktay, madem istediniz söyleyeceğim. Şu an KCK ana
davasının bir numaralı sanığı olarak Sabri Ok
geçiyor. Sabri Ok, 99da 15 Şubatta, İmralıya komplo sonucu
Abdullah Öcalan getirildiğinde görüşmüştür; bir. Sizin
iktidarınız dönemi.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) 15
Şubatta biz var mıydık? Mecliste bile yoktuk.
HASİP KAPLAN (Devamla) Sizin iktidarınız
dönemi, 15 Şubat 99. (MHP sıralarından gürültüler)
ALİM IŞIK (Kütahya) 15
Şubatta biz yoktuk.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bir
dakika
İki: Üç tane heyet buradan,
Ankaradan üç tane heyet İmralıdaki sorgulamalar sürecinde yer
aldı. Genelkurmay, jandarma, emniyet, İçişleri
Bakanlığı, MİT
SADİR DURMAZ (Yozgat) MHPyle ne
alakası var?
HASİP KAPLAN (Devamla) Ve ben
bunu açık açık söylüyorum; bunun heyetinin üç defa değişen
listesi var. Bu bilginiz olmasa Hükûmet olarak ayakta uyuyorsanız
ayrı bir konu.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Şubatta biz yokuz.
HASİP KAPLAN (Devamla) Ayakta
uyuyabilirsiniz, herkesin uyuma hakkı var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın, kötü yaptınız
demiyorum; 99da silahlar sustu 2004e kadar, silahlar sustu
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Şubatta biz yokuz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Seçimler 18 Nisanda yapıldı.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Hurşit Tolon o dönemde görevdeydi. Hurşit Tolon içeride, gelsin
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, 15
Şubatta MHP Mecliste bile değildi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) MHP
Mecliste yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz AKPyle
nerede toplantılar yaptığınızı
açıklayın, çıkın açıklayın. Hangi bakanlarla
toplandınız?
HASİP KAPLAN (Devamla) Aynı
dönemde beş sene de AK PARTİ hükûmetleri döneminde
sürdürülmüştür.
OKTAY VURAL (İzmir) Hangi
bakanlarla toplantı yaptı KCK? Açıklayın!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Görüşme kötü bir şey değil arkadaşlar.
OKTAY VURAL (İzmir) KCKyla
birlikte hangi toplantılar yapıldı açıklayın. Millet
görsün, millet bilsin ya! Açıklayın ya!
HASİP KAPLAN (Devamla) Yani
çözüm için buyurun görüşelim.
BAŞKAN Sayın Kaplan,
teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Açıklayın, hangi bakanlarla KCK toplantı yaptı?
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) KCK yoktu
o zaman.
OKTAY VURAL (İzmir) PKKyla
toplantı yaptı, açıklayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) KCK daha
iki yıllık bir olay ya!
BAŞKAN Sayın Kaplan,
teşekkür ediyorum efendim, teşekkür ediyorum.
Şimdi, önerge üzerinde
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Hükûmet yapıyor, devlet yapıyor
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
OKTAY VURAL (İzmir) Demek 15
Şubatta biz yokmuşuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Onları
geri alsın.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, Sayın Kaplanın eksik bıraktığı bir
şey var: 1999da görüşmeler olmuştur. Görüşmeler
sonrası PKKnin silahlı militanları ülke sınırlarının
dışına çıkmıştır.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Beş sene çıktı.
SIRRI SAKIK (Muş) Bu
görüşmeler sonrası idam cezası
kaldırılmıştır.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kötü mü oldu yani! Beş sene insan ölmedi ya!
SIRRI SAKIK (Muş) Bu
görüşmeler İmralıda yapılmıştır, açık
ve net olarak söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından Oo [!]
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Söylediğiniz zapta
geçti, tamam lütfen
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan
SIRRI SAKIK (Muş) Ve bu
görüşmelere sadık kalınmamıştır, 500 gerilla tuzağa
düşürülmüş, ondan sonra zaten PKK ve o dönemin hükûmeti
arasındaki güven bunalımından sonra görüşmeler
kesilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Siz AKP ile
yaptığınız toplantıları açıklayın.
SIRRI SAKIK (Muş) Biz sizinle
konuştuğumuzu açıkça söylüyoruz.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Sakık. Teşekkür ediyorum, tamam, zapta geçmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir)
Açıklayın, AKPyle yaptığınız
toplantıları açıklayın.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, siz de bulunduğunuz yerden, zapta geçsin.
Buyurun efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Efendim, bulunduğumuz yerden olmaz, oradan cevap
BAŞKAN Hayır, şimdi
böyle yapıyoruz, bakın, daha bitmez bu şekilde.
Buyurun
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan buradan açabilir misiniz?
BAŞKAN Açın.
15.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan ve Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın ifadelerine
ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Her şeyden önce,
1) Nisan 1999da olan seçimlerle Milliyetçi
Hareket Partisi Parlamentoya girmiştir ve Hükûmetin kurulması bir
buçuk ay gibi bir zaman almıştır. Dolayısıyla
şubattaki görüşmelerde veya sonrasındaki belli bir zamandaki
görüşmelerde Milliyetçi Hareket Partisi hükûmette falan değildir,
Parlamentoda da değildir, Mecliste de değildir.
2) İdam cezasıyla ilgili,
idam cezası kaldırılırken bu Mecliste o zamanki AKPnin
Refah Partisi adı altında ve AKPnin ayrıldığı
dönemde idam cezasının kalkmasına Evet. oyu veren
milletvekilleri vardır, grup kararı vardır. Milliyetçi Hareket
Partisinin 126 milletvekili de idam cezasının kalkmaması için Hayır.
oyu vermiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bunların hepsi Meclis zabıtlarında vardır. Bağırmaya
hiç gerek yok. Eğer aklı, izanı olan, okumasını bilen
varsa, Meclis zabıtlarını açsın, kimin Evet. oyu, kimin
Hayır. oyu verdiğini idam cezasıyla ilgili baksın. Hiç
kimseyle de Milliyetçi Hareket Partisi pazarlık etmemiştir.
Görüşenlerin isimleri de açıklanabilir.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Uzunırmak.
Tamam zabıtlara geçti efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, bir düzeltme yapayım
BAŞKAN Sayın Kaplan,
buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın
Uzunırmakın dediği nokta, 15 Şubatta, doğrudur, 17-18
Nisanda seçimler oldu. Bu benim söylediğim görüşmeler, 1999
yazı
OKTAY VURAL (İzmir) Onlar
sorgulamalar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
ve 1 Eylülde gerilla gruplarına kadar, barış gruplarına
kadar geldi, sürdü.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Kaplan, acaba o zaman örgüt üyesi mi ki, milletvekili de değil,
nereden biliyor bunları?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yahu, ben avukattım.
BAŞKAN - Bir saniye efendim, bir
saniye
Evet
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, ben de yerimden tarihe not düşmek
Olup bitenleri kamuoyu
bilmelidir, halkımız bilmelidir
BAŞKAN - Demin söylediğinize
ilave mi?
SIRRI SAKIK (Muş) Hayır,
eksik bıraktınız, ben yerimden
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sayın Başkan, MİT temsilcilerine soralım, doğrusunu
söylesinler!
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sakık, bir dakika.
16.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, 1999 yılında
görüşmeler yapıldığına ilişkin
açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Gerçekten, tarihî bir süreçten
geçiyoruz. Hangi gün ne oldu, kamuoyunun, halkımızın
bunları bilmesi gerekir. Eğer 1999da görüşmeler yok ise,
silahlı bir grup, İran sınırından
OKTAY VURAL (İzmir) Yahu
yakalamışız, yakalamışız
Yakalanmış,
avucunun içinde.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Irak sınırından
SIRRI SAKIK (Muş) -
veyahut da
Irak sınırından silahlı bir grup geldi, ikinci bir grup
Avrupadan geldi, anlaşmalar sonucu geldiler, ama o dönem
anlaşmaları yapanlar ihanet ettiler.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Korkudan
geldiler, korkudan.
SIRRI SAKIK (Muş) - Onlara
ağır cezalar verdiler ve o güven bu şekilde baltalandı ve
500 gerilla da pusuya düşürülerek öldürüldü.
OKTAY VURAL (İzmir) Teslim ol.
dendi, Teslim ol, başka yolu yok. Teröre teslim olmayacağız,
PKK teslim olacak. dendi. Biz Habur gibi devlet töreni düzenlemedik.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ne alaka ya, ne teslimi ya!
SIRRI SAKIK (Muş) Kendileri
geldiler. Kendileri ellerinde silahla geldi.
OKTAY VURAL (İzmir) Teslim
olacaklar! Tıpış tıpış gelecekler, teslim
olacaklar! Türkiyeye teslim olacaklar, bundan başka yolu yok! Aynen
böyle! Gelecekler! (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Zabıtlara geçti
Sayın Vural. Teşekkür ediyorum. Tamam, teşekkürler.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, hamasi nutuklara gerek yok. Anlaşmalar sonucu geldiler,
ellerinde silahla geldiler. Öyle şey yok.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ne Oslo
olur, ne protokol, ne Habur! Böyle olur
Sonuna kadar! Sonuna kadar! Böyle
yakaladık, ümüğünden yakaladık!
BAŞKAN Efendim, şimdi,
sayın milletvekilleri
HASİP KAPLAN (Şırnak) Birinci
Barış Grubunun Tuğgeneral paşası gelen
gerillaları kucaklayarak Hoş geldiniz. demiştir.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkan, yeter artık. Böyle bir usul yok
Sayın Başkan.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
O dönemde görev yapan avukatların ismini de biliyorum, o görüşmeleri
yapanları da biliyorum. 5 tane avukat
İmralıdan orijinal
mektup geldi, birinci barış grupları geldi, o barış
gruplarına ihanet edildi, tutuklandı, ceza verildi. Habur sürecinde
de maalesef AK PARTİ hata yaptı. Habur sürecinde de aynı
hatanın sonucu ceza aldılar. Bir güvensizlik yaşanıyor.
Doğruyu konuşacağız.
BAŞKAN Sayın Kaplan,
teşekkür ediyorum, sağ olun.
OKTAY VURAL (İzmir) - Teröre geçit
yok!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi, Sayın
Uzunırmak, çok rica edeyim, sabaha kadar bunu sürdüremeyiz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bu
konuda arkadaşların açıklamasına gerek yok.
BAŞKAN Bakınız, 2 defa
size söz verdim, o tarafa. Rica ediyorum
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Devlet kayıtları kendilerindedir. AKPlilerin MHPye karşı
söyleyeceği bir şey varsa çıksınlar, söylesinler,
zabıtları açıklasınlar. Hiç gerek yok böyle bir duruma.
BAŞKAN Çok teşekkür ederim.
Şimdi, Sayın Bülent Tezcan,
Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim, süreniz beş
dakika.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Isparta Milletvekili Recep Özelin; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343)
(S. Sayısı: 164) (Devam)
BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; neredeyse gece yarısını geçtik, sabaha
ulaştık.
Değerli arkadaşlar, şu
ana kadar yaptığımız görüşmelerde iktidar partisi
milletvekilleri, AKP milletvekillerinin buradan sürekli söyledikleri bir
şey var. Şimdi, bu yasayla ilgili tereddütlerimizi söylediğimiz
zaman, bu yasanın Başbakana sınırsız yetki
tanıdığını söylediğimiz zaman ve bu
sınırsız yetkinin kontrolsüz bir şekle
bürünebileceğinin tehlikelerine işaret ettiğimiz zaman, hemen
hemen ağız birliği içerisinde şunu söylüyorsunuz: Yahu
Başbakana güvenmiyor musunuz? Söylenen söz bu. Yani bir yasa
değişikliği yapıyorsunuz, bir kanun getiriyorsunuz ve bunun
tek güvencesi Başbakanınızın ulvi özellikleri, ulvi
nitelikleri; Başbakanın ulvi özellikleri, ulvi nitelikleri.
Değerli arkadaşlar,
bakın, şunu söyleyeceğim: Bir şeyleri dönüp
hatırlayalım. Güvenmiyor musunuz? diye sorduğunuz
Başbakan Terör örgütüyle görüştüğümüzü söyleyen şerefsiz
ve alçaklar. demedi mi miting meydanlarında? Dedi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Hâlâ anlamadınız mı?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Terör
örgütüyle görüşenler şerefsiz ve alçaklar. demedi mi? Dedi.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul)
Olmayan şeyleri tekrar ediyorsun. On saat oldu ya!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Tekrar
ediyorum, etmiyorum
Demedi mi, dedi mi? Dedi. Sonra
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Yalan söyleme, demedi!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Sonra bu sözü
yutmak zorunda kaldı mı, kalmadı mı? Bu bir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Aynı
şeyleri söylüyorsun.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Demedi.
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
Kayıtlarda
İki: Güvenmiyor musunuz?
dediğiniz Sayın Başbakan, güvenmemizi istediğiniz,
beklediğiniz Sayın Başbakan
BÜLENT TURAN (İstanbul) Güvenme
sen!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Çok
da umurumuzdaydı!
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
komutanlar
için, savcılar için, daha önceki MİT mensupları için,
soruşturmalar yapılıp tutuklanırlarken, özel yetkili
savcılar tarafından soruşturulup mahkemelerde tutuklanırken
Yargı bağımsızdır. deyip bugün Oslo süreci nedeniyle
Hakan Fidandan dolayı soruşturmalar kendisine uzayacağı
zaman önümüze bu kanun teklifini getirten Başbakan değil mi? (CHP
sıralarından alkışlar) Güvenmiyor musunuz? diyen
Başbakan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu burada, 1 tane milletvekilleri
de içeride, Engin Alan, Korgeneral olarak görev yaparken Karşımda
ayağa kalkmadığı için bedelini ödedi, hesabını
verdi. deyip Ergenekondan tutuklatan Başbakan değil mi?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Yalan söyleme!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Şimdi,
siz, kalkacaksınız
(AK PARTİ sıralarından Uzatma
sesleri) Uzatabilirim, uzatabilirim, uzatabilirim
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
İddianameleri oku, iddianameleri oku.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, siz kalkıyorsunuz,
Türkiyeyi yasa dışı dinlemeler cenneti hâline getiren,
Türkiyeyi hiç kimsenin hukuki güvenliğinin kalmadığı bir
ülke hâline getiren, Başbakana karşı itiraz eden üniversite
gençlerinin terör örgütü üyesi diye yargılandığı bir
cinnet ülkesi hâline getiren Başbakana güvenmemizi istiyorsunuz. Hem de ne
için güvenmemizi istiyorsunuz biliyor musunuz?
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) Millet
güveniyor bize.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bütün suç örgütü kurabilecek
şekilde yetkiyi eline almak istediği kanun teklifini görüşürken
ona güvenmemizi istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, hiç uzatmaya lüzum yok,
bakın, hiç uzatmaya lüzum yok, sadece son yapılan
soruşturmalardan sonra kendisi için bir başbakanın bu yetkiyi
istiyor olması bile ona güvenmememiz için başlı başına
bir sebeptir.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Sen ne
konuşuyorsun! Ne diyorsun sen?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Ben hiçbir hatibe
oturduğum yerden söz atmadım. Terbiyesizlik yapma!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, aynı
mahiyetteki iki önergeyi
(AK PARTİ ve CHP milletvekillerinin
birbirlerinin üzerine yürümeleri)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Hazmedemeyeceğiniz
işleri yapmayacaksınız. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
beş dakika ara ver.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Kavga mı seyretmek
istiyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
kavgayı mı izlemek istiyorsunuz? Beş dakika ara verin
canım, zaten milletvekillerimiz gergin.
BAŞKAN Ya niye bağırıyorsun? Buyur,
sen kendin yönet! Niye bağırıyorsun kardeşim?
Sayın milletvekilleri, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Beş dakika ara verin.
BAŞKAN Verelim, tamam ama bağırmadan,
daha kibarca konuş.
OKTAY VURAL (İzmir) Seyirci misiniz siz!
BAŞKAN Sen benim emrimde değilsin, ben de
senin emrinde değilim. Daha sakin konuş, daha efendice konuş,
ben de sana ona göre cevap vereyim.(AK PARTİSİ ve CHP
milletvekillerinin üzerine yürümeleri, gürültüler.)
Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 03.26
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 03.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
164 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Teklifin 3üncü maddesi üzerinde
birlikte işleme alınan iki önergenin oylamasında
kalmıştık.
Şimdi önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
Aylin
Nazlıaka (Ankara) ve arkadaşları
Bu kanun hükümleri 30 Temmuz 2014
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge sahiplerinden Ali
Haydar Öner, Isparta Milletvekili
Buyurun Sayın Öner. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; istisnalar
kural hâline, kurallar istisna hâline getiriliyor.
12 Eylüle nasıl geldik? Sağcı
gençlerle solcu gençler, kendilerine ülkücü adını verenlerle yurtsever
adını veren gençler kurtuluşu farklı reçetelerde arayarak
vuruştular. Gençlerimiz birbirlerini kırdılar, darbeciler
seyirci kalmayıp, darbe ortamının oluşmasına
katkı sağlamışlar, şimdilerde daha çok farkına
varılıyor.
Darbecilerin yüzde 92 oyla
onaylattıkları Anayasa bugün yargılanmalarını
engelleyemiyor. Şimdi yeni bir oyun oynanıyor. Birinci sahne Davosta
başarıyla sergilendi. One minute oyununun baş aktörü çok
başarılıydı. Oturumdan sıkılan gazeteciyi
arkadaşları uyarmıştı; Nereye gidiyorsun, asıl
gösteri birazdan başlayacak.
Mavi Marmarada milletvekilleri gemiden
indirildi, memleketin saf ve temiz evlatları ateşe atıldı,
insafsız İsrail askerleri tarafından katledildiler.
Hasmınızı yaratıp
karşısına sözde kahraman olarak çıkıyorsunuz. 27
Nisanda dönemin Genelkurmay Başkanı e-muhtıracık veriyor,
gemicik sahibi Başbakan kahramanlık rolünü oynuyor. Dolmabahçede
kapalı kapılar ardında uzlaşıyorlar.
KCKnın içine MİTçiler
sokuluyor, eylemleri karşısında kahraman kesilen yetkililer
çıkıyor. Bu oyun ne zaman bitecek? Perde inmeden
ıslıklanabileceğinizi unutmayınız.
Yandaşların alkışları, akşam yatarken Sen
neymişsin be abi dedirtir ama bu yanıltıcı durum en çok
alkış alan diktatörleri, Kaddafiyi, Saddamı, Mübareki kurtaramadı.
Bugünün diktatörlerini, sultanlığa özenenleri de kurtaramaz.
Güngörendeki kızın, Reşadiye pazardan dönen 7 şehidin,
deşifre olmayan olaylardaki kayıpların hesabı kimden
sorulacak? Osloda PKK temsilcilerine Sayın Başbakanın
temsilcileri Memnun olmadığınız vali, emniyet müdürü var
mı? diyebiliyor, bir anlamda icazet alıyorsa bunu kim savunabilir?
Bu tavır ülkemin valilerinin, emniyet müdürlerinin otoritesini, yasa
hâkimiyeti sağlamadaki görev heyecanlarını sarsmaz mı?
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; su kaçıran bir havuz dıştan sıvayla su
tutmaz. Su kaçırmaması için içten sıva yapılması,
beton enjekte edilmesi gerekir. Bu bahçe yama tutmaz. Kaç ek madde eklerseniz
ekleyin özel amaca hizmet etmez. MİTin onurlu mensuplarına
haksızlık etmeyiniz. Onları himayeye muhtaç durumda
bırakmayınız. Kaldı ki cephede eğilenler, cephede
görev yapanları kollayamazlar.
AKP içinde yer alan ama özde AKPli olmayan
milletvekillerimiz açısından katlanılamaz bir elem,
ıstırap ve vicdani rahatsızlık
yaşandığını gözlemliyoruz, beden dilleri kendilerini
ele veriyor. Kimileri ensesini kaşıyor, kimi elini şakağına,
kimi çenesine atmış. Onlar kendilerini kurtaramazlarsa kimse
kendilerini kurtaramaz. Sağduyuyla davranmaya davet ediyorum.
Ben size Ispartalı
hemşehrilerimin verdiği yetkiyle sarı kart gösteriyorum,
yanlıştan dönmezseniz yüce milletimiz ve tarih size
kırmızı kart gösterecektir. (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla)
Saygıyla selamlıyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Millet
size kırmızı kart gösterdi.
BAŞKAN Sayın Öner,
teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 3. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Madde 3- Bu Kanun 01.01.2013 tarihinde
yürürlüğe girer.
Alim Işık (Kütahya ) ve arkadaşları
BAŞKAN Katılıyor
musunuz Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Katılmıyorsunuz.
Sayın Alim Işık, Kütahya
Milletvekili
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sabahın bu saatinde hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle mevcut 2937 sayılı
MİT Kanunundaki 26ncı maddeyi sizlere bir okumak istiyorum.
Başlığı Cezai takibat izni (AK PARTİ
sıralarından Biliyoruz, biliyoruz. sesleri) Bilmiyorsunuz,
okumamışsınız da onun için.
MİT mensuplarının
görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya
görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan
ötürü haklarında cezai takibat yapılması Başbakanın
iznine bağlıdır.
Şimdi size soruyorum: Oslo
görüşmelerini Sayın Başbakanın özel temsilcisi olarak
yaptığını söyleyen Sayın Hakan Fidan o tarihte
MİT mensubu mu, değil mi? Değil, Başbakanlık
Müsteşar Yardımcısı. İşte şimdiki bu kanun
teklifindeki ilave ettiğiniz, bu maddeye ilave olarak MİT
mensuplarının veya Başbakan tarafından özel bir görevi ifa
etmek üzere görevlendirilenlerin
işte bu madde bunu getiriyor. O görüşmede MİT mensubu
olmayan Hakan Fidanın cezai soruşturmadan men edilmesi için kanun
teklifine imza atan arkadaşıma bir kez daha duyuruyorum buradan neye
imza attığını. İlave ne var veya devam ediyor
ya
da 5271 sayılı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasına
göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren
suçları işledikleri iddiasıyla, haklarında soruşturma
yapılması Başbakanın iznine tabidir.
Şimdi 250nci maddedeki
suçları size sayıyorum:
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde
işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imâl ve ticareti suçu veya
suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar
sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar. Bunlar ağır ceza
mahkemesi tarafından takip edilir diyor.
İşte, değerli
milletvekilleri, sizin bir türlü anlamak istemediğiniz ama bu kanun
teklifiyle o tarihte MİT mensubu olmayan birisinin -Sayın Bakan hâlâ
cevaplayamadı- hangi suçu işlediği için soruşturmaya
alındığına bir türlü cevap alamadığımız
soruşturma konusunun Başbakanın iznine bağlanması bu
kanun teklifiyle gerçekleşecektir. Vicdanlarınız var mı
bilmem çünkü bugüne kadar buradan herhangi bir komisyon başkanı Hayır.
dediği için bu milletvekillerinden bir tanesi, daha, doğru olan
hiçbir şeye Evet. demedi. İster deyin ister demeyin ama bu, bir gün
size de lazım olacak. Eğer bu hukuka inanıyorsanız, bu
hukuk er ya da geç bir gün size de lazım olacak.
Şimdi size soruyorum: 2011
dokuzuncu ay, on birinci ay, 2011 on ikinci ay ve 2012 birinci ayda dört tane
yazılı soru önergesi vermiştim Sayın Başbakana bu konuyla ilgili. Dört soru önergesine cevap
yok, ta ki ne zamana kadar? Dördünü birlikte 3 Şubat 2012 tarihinde
Sayın Başbakan adına Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalay Bey cevaplıyor. İki farklı cevap aynı
tarihte. Önergelere atıfta bulunulmuş. Cevabın birinde son
paragraf çıkartılmış, diğerinde unutulmuş. Son
paragraf diyor ki Beşir Atalay Beyden: Ancak bütün bu
çalışmalar yargısal süreçlerden bağımsız olup
Anayasanın mahkemelerin bağımsızlığına
ilişkin 138inci maddesi uyarınca yargı makamlarına ve
yargısal süreçlere hiçbir suretle müdahale edilmesi söz konusu olamaz. Aynı gün ikinci
cevapta bu yok. Bir beyefendi -yani inanıyorum ki- bir bürokrat
öğleden sonra Sayın Başbakanımızı uyarıyor,
diyor ki: Sayın Başbakan Yardımcım, böyle bir konu bize
geldi -çünkü MİTçiler var- bu paragrafı çıkaralım çünkü
hazırlayacağımız kanun bunun tam tersi. Değerli
milletvekilleri, kimseyi aldatmayalım. Sayın Başbakan adına
cevap veren Başbakan Yardımcısı bugün burada yok. Burada
diyor ki: Bunlar yargıya müdahale konusu olamaz. ama bu kanun
yargıya müdahalenin ta kendisi.
Anayasanın
138inci maddesinin üçüncü fıkrasında, Görülmekte olan bir dava
hakkında Yasama Meclisinde
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Cevap verildi bunlara
ALİM IŞIK
(Devamla) Değerli Kardeşim, sen gelir konuşursun buraya, ne
demek geç? Bana mı öğreteceksin?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
müdahale etmeyelim Hatibe, tamam.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Başkan cevap verdi onlara.
ALİM IŞIK
(Devamla) Beyefendi, gelip burada konuşursun.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Cevap verildi.
ALİM IŞIK (Devamla)
Sana ne! Sana ne! Sana ne!
BAŞKAN Sayın
Işık, teşekkür ederim.
ALİM IŞIK
(Devamla) Sayın Başkan, bir dakika ilave
BAŞKAN Peki,
sözünüzü bağlayın lütfen.
ALİM IŞIK
(Devamla) Değerli Kardeşim, siz burada konuşurken
Siz burada
militanca gelip savunacaksınız.
BAŞKAN Meclise
hitap edelim, Meclise.
ALİM IŞIK
(Devamla) - Biz burada, Anayasanın hükmüne aykırı işlem
yaptığınızı söylüyoruz. Efendice oturunuz, hatibe söz
atmayınız.
Değerli
milletvekilleri, bunu unutmayınız, bunu herkese dağıtacağım.
İşlediğiniz işlevin Anayasaya aykırı bir suç
olduğunu tekrar hatırlatıyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Işık, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3. Maddesi yayımı
tarihinde yürürlüğe girer yerine, yayımı tarihinden 3 ay sonra
yürürlüğe girer ibaresinin eklenmesi arz ederim.
Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Ruhsar
Demirel konuşacak.
BAŞKAN Sayın Ruhsar
Demirel, Eskişehir Milletvekili
Sayın Demirel, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayırlı
sabahlar.
Malum, gündemdeki yasayla ilgili
konuşacağım ama bu yasanın bir ismi olacak ileride,
sanıyorum bunun adı: Hamili kart yakınımdır
yasası. Bu hamili kart yakınımdır yasasına geçmeden önce,
burada bazı siyasi çarpıtmalar yapıldı, onlarla ilgili bir
tespit yapayım ki şu Meclis çatısı altındaki bütün
parlamenterler ülkenin siyasi tarihi hakkında biraz bilgi sahibi olsunlar.
Milliyetçi Hareket Partisinin Isparta
İl Başkanı tutuklu değildir. Milliyetçi Hareket Partisi 15
Şubat 1999da Mecliste de değildir. Ben bir hataya düşmemeniz
için şimdiden bir şey daha söyleyeyim, o e-muhtıraların
verildiği Nisan 2007de de Milliyetçi Hareket Partisi bu Mecliste
değildi, yani Cumhurbaşkanını seçemediğiniz zaman.
Bu tespitleri yaptıktan sonra
Sizler sıklıkla bir şey söylersiniz Millî irade, oyla geldik.
diye. Siz atanmış 5 tane memur ifadeye
çağrıldığında Anayasanın hilafına yasa
çıkarmaya koşturuyorsunuz da biz o millî iradeyle seçilmiş
belediye başkanımızın yanında duruyorsak sizin niye
ağırınıza gidiyor?
Sayın Bilgiç, neden gülüyorsunuz?
Komik bir şey değil, üzülmeniz lazım buna.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Gülüyorum çünkü tahrifat var burada.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) Buna
üzülmeniz lazım ve siz, bu millî irade dediğiniz şey,
Türkiyede 40 milyonu aşkın seçmen var, 550 tane koltuk var burada,
ortalama her milletvekili 80 bin oyla seçiliyor, bu kadar millî iradeye
saygılıysanız Sayın Engin Alan için bir tek laf söylemediniz
bugüne kadar, bundan utanmıyor musunuz? (MHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından Ne
utanacağız! sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
RUHSAR DEMİREL (Devamla) Beyler,
beyler, size söylüyorum, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak çok zor
mücadelelerden geldik, sizin bu laf atmalarınız bana ancak tatbikat
olur, hiç umurum bile olmaz. Size saygı duyuyorum, beni dinlemeye
çalışın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sivilleşme, tarihle yüzleşme
bunlar sizin sözleriniz. Tarihle yüzleşiyorsanız ben size bir şey
hatırlatayım, Genelkurmayın kozmik odasına girilirken
alkış tutan sizler, Bağırsaklar temizleniyor. diyenler,
MİTin 5 tane memuru ifadeye çağrıldığında
Sayın Başbakanı zan altında bırakmaya utanmıyor
musunuz? Şimdi bütün millet şunu düşünüyor: Heybedeki büyük turp
Başbakan diye. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, Sayın Konuşmacının ifadeleri uygun
değil, lütfen
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Efendim, ben size başka bir şey hatırlatayım.
(AK PARTİ sıralarından Düzgün konuş. sesleri)
BAŞKAN Sayın
Demirel...
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Konuşmayı sizlerden öğreneceksem ben size
anlatayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan,
müdahale eder misiniz?
BAŞKAN Sayın
Demirel, daha temiz bir dille lütfen.
Çok teşekkür
ediyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, hangi kirli dili kullanıyor? Lütfen...
BAŞKAN Utanmaz.
diyor
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Efendim, dilimin temizliğini siz... Sizin dilinizi
kullanırsam...
BAŞKAN Müdahale edilmesin
arkadaşlar. Siz de sükûnet içinde lütfen...
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) ...pek temiz olmayacak Sayın Başkan. Sayın
Başkan, siz dil temizliği konusunda biraz kötü bir sicile sahipsiniz.
İsterseniz benim dilimin temizliği sizinkinden beter olmasın.
Siz bu konuda çok iyi bir sicile sahip değilsiniz. (AK PARTİ
sıralarından Ayıp, ayıp. sesleri)
Sayın
milletvekilleri, sizleri sükûnete davet ediyor ve bir şey daha
hatırlatıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Başka bir mikrofon bulun! Zorlamayın!
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen dinleyelim Hatibi, lütfen...
OKTAY VURAL (İzmir)
Ne kadar tahammülsüzsünüz ya!
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Bir sayın hatip, Hükûmet eden partiye ait bu siyasi kişi,
bir hatip burada şu kelimeyi kullandı: Biz balyozla mücadele ettik.
dedi. Çok doğru, balyozla mücadele ettiniz, tebrik ederim sizi. Sizler
Sayın Başbakanın hamili kartına sahip şoförü, özel
kalem müdürü ve o araçta bulunan bir kısım zevat, tesadüfen o
mahallede bulunan bir inşaat vesilesiyle bir balyozla mücadele ederek
Başbakan neredeyse ölüyordu. Çok doğru, siz balyozla mücadele
ettiniz, tebrik ederim sizi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen dinleyelim, lütfen dinleyelim. Sayın
milletvekilleri... Lütfen...
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Sayın milletvekilleri, mahkeme kadıya mülk olmuyor, insan
hakları ödülü alınan Kaddafiye de mülk olmadı, sonunda
kendisini katil ilan ettiniz. Ben size başka bir şey söyleyeyim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) Çalışın gelin!
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Sizin bu laflarınız bize tatbikat beyler, biz sizin gibi
konjonktür partisi değiliz, hamdolsun 43üncü
yılımızdayız. (MHP sıralarından
alkışlar)
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) Biz de kuruluşunun 1inci yılında
iktidara gelen partiyiz hanımefendi.
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Sizler hep demokrasiden bahsediyorsunuz. Demokrasi için demokrat
akıl lazım, vicdanlı vekil lazım. Sizleri demokrasi için
vicdana davet ediyorum. Demokrasi ağza sakız yapılası bir
şey değildir. Demokrasi bir duruştur. Demokrasi çok
sesliliğe müsaade etmek demektir, tek seslilik demek değildir. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Bu hamili kart
yasası kimler için çıkıyor ben bilmiyorum ama kimler için
çıkmadığını hepimiz biliyoruz. Mesela ta 2013ü
bekleyecek intibak
yasacılar için çıkmadığından hepimiz eminiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Demirel.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas
numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinde geçen yayımı ibaresinin yayımından
bir ay sonra şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Öztürk
Bursa
Diğer önergenin imza sahibi:
Gülay Samancı
Konya
BAŞKAN Komisyon önergelere
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yürürlük tarihinin daha ileri bir tarih
olması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Şimdi 3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İlhan Cihaner, Denizli Milletvekili
Sayın Cihaner, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA İLHAN CİHANER
(Denizli) Teşekkür ediyorum.
Herkesi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, söylenecek çok şey var,
onun için en baştan süre yetmeme ihtimalini göz önünde bulundurarak en son
söyleyeceğimi söyleyeyim. Önümüzde çok büyük bir fırsat var. Bir
devlet krizi yaşıyoruz. Krizin gerçek nedenlerine aslında hiç
değinilmedi.
Krizin gerçek nedenlerinden birisi,
Kürt sorununun ne şekilde çözüleceğine dair tartışmalar,
bir diğeri MİTin gizli kapaklı birtakım, suç olduğu
iddia edilen eylemlere bulaştığı iddiası, bir
diğeri de yargıda ve poliste kadrolaştığı iddia
edilen Fethullah Gülen cemaati ile Hükûmet arasında var olduğu iddia
edilen kavga. Nedense şu anda tüm medya bunun üzerine, tüm toplum bunun
üzerine kavga ederken, burada bunun söylenmesine bile cesaret edilmiyor. Oysa
önümüzde çok büyük bir fırsat var. Gerçekten hem Kürt sorununun
barışçıl yollardan çözümüne bir vesile edebiliriz bu krizi hem
polis ve yargı üzerindeki bu kadrolaşma iddialarının
açıklığa kavuşmasını, tüm toplum üzerindeki bu
hayaletten kurtulmasını sağlayabiliriz hem de MİTin, ta
6-7 Eylül olaylarından bu yana gelen tüm karanlık olaylarının
açığa çıkmasını sağlayabiliriz.
Ama anlaşılıyor ki zaten
Meclis de özel yetkili hâle gelmiş, çünkü henüz madde görüşülmeden
önce, Star gazetesinin bugünkü baskısını İnternetten
gördüm. Başlık sekiz sütuna manşet Yargı vesayeti
Meclisten döndü. Yani zaten karar verilmiş ve buraya çıkan
arkadaşlarımız aslında yasa tasarısından bahsettiler,
oysa biz şu anda 6278 no.lu yasayı konuşuyoruz. Yani karar
verilmiş, Meclisimiz de özel yetkili hâle gelmiş, özel görev
verilmiş ve burada yapılan konuşmalar gerçekten boş.
Onun için, bu söylenenleri daha çok
tarihe ve başlangıçta söylediğim bu fırsata çevirmeye
ilişkin, önümüzdeki günlere ilişkin olarak söylüyorum.
Şimdi, burada herkes konuştu,
herkes konuşuldu ama olayın en önemli aktörleri konuşmadı.
Kim bunlar? İstanbulda soruşturmayı yürüten savcılar. Bu
savcılar 15 şubatta Mehmet Ali Biranda konuştular kimliklerini
açıklamadan, oradan çarpıcı birkaç şey okuyacağım
size: Medyaya şaşırıyorum. Neden bu kadar
saldırıyorlar anlamıyoruz. Biz de MİTin ne yaptığını
biliyoruz. Biz de Hakan Fidanın Başbakan tarafından en
güvenilen kişilerden biri olduğunun farkındayız. Kendi
kendinize sormuyor musunuz? Bunlar neden rahatlarını bozuyorlar?
Neden Başbakanın en güvendiği bir insanı gündeme
getiriyorlar? demiyorsunuz. Biz bu kadar saf insanlar mıyız? Demek
ki, elimizde öyle deliller var ki, bunları göz ardı edemiyoruz.
Yine aynı savcılar Devlet
bunları görmezden geliyor, PKK bunları kendilerinden sayıyor,
böyle olunca da ajanlar vızır vızır dolaşabiliyorlar,
en çok suç işleyenler arasında karşımıza
çıkıyorlar, sınır boyunda cirit atıyorlar, denetimsiz
olduklarından da bizim için suç anlamına gelen olaylara
katılıyorlar. Suç işleyeni yakalayan polis bunları
yakaladığında serbest mi bırakacak? Bunların suç
işledikleri bize intikal ettiğinde gözümüzü mü yumacağız?
Ardından ekliyorlar: Eğer
MİT ajanıysan, risk alıp teşkilata sızdıysan o
zaman yakalanmasaydın. Biz seni deşifre etmedik. Sen orada
çalışırken seni alıp çıkarmadık. Sen molotofkokteyli
atarken yakalandın. Dikkatinizi çekiyorum, savcılar söylüyor bunu.
Sen molotofkokteyli atarken yakalandığın için ben senin yakana
yapıştım. O zaman sen de dikkatli davransaydın. Emniyetten
savcılığa yollanmış suç listesi de epey kabarık.
Bu listeyi gördükten sonra ne yapalım şimdi diye sorduklarında
yanıt veremiyorsunuz.
En ilginç örnek Öcalanın, Silvan
baskını başta olmak üzere bir dizi senaryoyu içeren mektubunu
MİT aracılığıyla PKKya yollaması. Bir
diğeri, Öcalan ile Hakan Fidan arasında, bulunduğu MİT
heyeti arasındaki mutabakat zaptı.
Bakın, bunları savcılar
söylüyor. Şimdi, bunlar eğer doğruysa
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Savcılar doğru mu yapıyor bunları
söyleyerek? Bunları söyleyin.
İLHAN CİHANER (Devamla)
Yanlış yapıyorlar.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) - Gizlilik kararı olan bir dosyada bunları
söyleyerek doğru mu yapıyor?
İLHAN CİHANER (Devamla)
Adalet Bakanı burada, gereğini yapsın. Katılıyorum.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) İşinize gelmediğinde
İLHAN CİHANER (Devamla)
Hayır, hayır
İşimize geliyor, katılıyorum,
söylediğinize katılıyorum. Zaten o soruyu soracağım ben
Adalet Bakanına Bunlar hakkında da gereğini yapacak
mısınız? diye. Katılıyorum.
Ama burada daha önemli bir şey var
arkadaşlar, gerçekten çok önemli. Çünkü bu, özellikle Kürt sorununa
milliyetçi yaklaşanlar, hem Kürt bakış açısıyla hem
Türk bakış açısıyla herkesin tasarımını
değiştirecek bir şey. Yani aslında, PKKnın
yaptığı şeyleri PKKlılar yapmayabilir ve yine Star
gazetesinden çok daha çarpıcı bir şey. Hüseyin Gülerce diyor ki:
Savcıya belgeleri MOSSAD vermiş olabilir. Yabancı servisler
savcının önüne öyle belgeler koyar ki, savcı düğmeye basmak
zorunda kalabilir. Şimdi, burada bu duruma düşen savcı
Niçin yıllardan beri aynı
iddiaları feryat şeklinde söyleyen kişilere söz verilmiyor,
kulak verilmiyor? Yani bizim eğer topyekûn bir arınmaya ihtiyacımız
varsa bunu Meclis yapacak. Kürt sorununu da biz çözeceğiz.
Yargının üzerindeki, MİTin üzerindeki bu şaibeleri de biz
çözeceğiz. Lütfen, Meclisi ne hâle getirdiğinize bir bakın!..
Meclisin sesini kısıyorsunuz. Meclisi âdeta bir yasamatik hâline getirmiş
durumdasınız.
Şimdi, burada olup yine
seslendiremeyen, sesini çıkaramayan birisi daha var; o da
Başbakanımız. Yeni Şafak gazetesinde Yasin Doğan var.
Belki tanırsınız Yasin Doğanı. Yasin Doğan hep
Başbakana çok yakın birisi olarak bilinir ve Başbakanın
gayriresmî sesi olarak bilinir.
Şimdi, Yasin Doğan da
aynı günkü yazısında aynen şöyle diyor cemaat ve Hükûmet
çatışmasına ilişkin: Bu, sadece gönül birlikteliği
değil. Büyük Türkiye idealinde temerküz eden bir amaç ve hedef birlikteliğidir.
İki farklı kulvarda hareket eden bu yapılar arasında güç ve
iktidar çekişmesi yaşanması
Şimdi bakın, biraz önce,
iktidara gelmekten bahsettiniz ve sürekli bunu söylüyorsunuz.
Yurttaşlarımız size mi oy verdi, cemaate mi oy verdi? İki
ayrı kulvar nedir? Siz iktidar mısınız; ne
kadarını kiminle paylaşıyorsunuz?
Aslında söylenecek çok şey
var ama yasanın teknik boyutuna da çok kısaca ve hızlıca
değinmeye çalışacağım.
Şimdi Kişisel yasa
değil diyorsunuz. Tek bir örnek daha verin bana. Başbakanın
özel olarak görevlendirdiği tek bir örnek daha verin Hakan Fidandan
başka. Yasa yolu açık diyorsunuz; tamamen yalan. Çünkü bu maddede
ilgili kişilerin, cumhuriyet savcısının nereye, hangi yola
başvuracağına dair hiçbir şey yok. Anayasaya atıfta
bulunuyorsunuz.
Şimdi, idari yargıda üç
çeşit dava var: Tam yargı davası, iptal davası. Bunlar
harçla açılır. Şimdi, burada hukukçu uzmanlar var.
RECEP ÖZEL (Isparta) İdari
yargıyı bilmiyorsun sen!
İLHAN CİHANER (Devamla)
Hayır, hayır
Hayır, hayır, bakın
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen ceza
savcısısın!
İLHAN CİHANER (Devamla) Çok
iyi biliyorum, size de öğretirim!
RECEP ÖZEL (Isparta) Nereden
biliyorsun?
İLHAN CİHANER (Devamla)
Nereye başvuracak, söyler misiniz?
Sayın Özel, lütfen, ben indikten
sonra, gelin, anlatın, ben de aydınlanayım.
Eğer, Başbakan izin vermezse
cumhuriyet savcısı hangi yasal yola başvuracak? Bunu bana
söyleyin. Bunun şöyle bir anlamsız hâli de var arkadaşlar: Zaten
gizli olan bir şeye, nasıl, kim başvuracak? Mağduru kim
olacak? Bunlar zaten gizli kapaklı olacak. Bir kişi, gizli
soruşturmada savcı soruşturma izni verecek, bu gizli olacak,
Başbakan da gizli olarak reddedecek, mağdurların haberi
olmayacak. Bu, savcıyla Başbakan arasında geçen bir şey
olacak. Varsayalım, molotofkokteyliyle yakınını kaybeden
bir yurttaş, bundan haberdar bile olamayacak ki başvursun. Yani,
burada gizlenmek istenen ne var?
Ben bir öngörümü de söyleyeyim size:
Bunun siyasal riskini siz de alamazsınız, Başbakan da alamaz.
Muhtemelen bu sorunu, yani MİT mensupları hakkındaki yakalama
müzekkereleri sorununu yargıya çözdüreceksiniz. Bunun altında
başka bir hesap var. Şu anda bizim bilmediğimiz, Türkiyedeki
her şeyi değiştirecek başka bir karanlık olay var.
Neyi gizlediğinizi bilmiyoruz. Uludereyi mi gizliyorsunuz, Silvanı
mı gizliyorsunuz, Hrant Dinki mi gizliyorsunuz bilmiyoruz ama bu
çıkacak.
OKTAY VURAL (İzmir) Islak
imzalı bir belge var!
İLHAN CİHANER (Devamla)
Ben, Bekir Bozdağa çok kısa bir cevap vermek istiyorum. Bekir
Bozdağ, dün bir televizyon kanalında, Genel Başkanımıza
siyasi ahlaksızlık şeklinde bir yakıştırmada
bulundu. Siyasi ahlaksızlık yüzde 10 seçim barajıdır. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Siyasi ahlaksızlık,
kayıtların
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Günaydın!
İLHAN CİHANER (Devamla) Günaydın!
Buyurun... Bakın, Ben yapmadım, miki yaptı. sendromu var. Çok,
tarihte eşeleniyorsunuz sürekli. Bugünün rezilliklerini, geçmişin
bağlamından koparılmış olaylarıyla örtmeye
çalışıyorsunuz. İstiklal mahkemelerini getiriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İLHAN CİHANER (Devamla)
Geçmişte eşelenmeyin. Lütfen, bugüne gelin. Siyasi
ahlaksızlık, seçim barajıdır, gizli kayıtlardır.
OKTAY VURAL (İzmir) - Bir dakika
daha verin Sayın Başkan.
İLHAN CİHANER (Devamla)
Siyasi ahlaksızlık
BAŞKAN Sayın Cihaner,
süreniz doldu, teşekkür ediyorum efendim.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Bir dakika daha verin.
BAŞKAN - Müsaade edin.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
BDPye verdiniz.
BAŞKAN Hayır. Ben vermedim
efendim.
Çok teşekkür ederim efendim, çok
sağ olun. Sayın Cihaner, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
İkinci konuşmacı
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın
Sırrı Sakık.
Buyurun Sayın Sakık.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gecenin bu geç saatinde
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Aslında hep konuşuyoruz,
tartışıyoruz. Kim konuştu, kim konuşmadı? Ben
size kimlerin konuştuğunu söyleyeceğim. Yıl 1993,
Parlamentodayız. Rahmetli Özal bizi aradı. Bir grup milletvekiliyle
Çankaya Köşküne gittik. Oturduk, uzun sohbetler ettik: Bu kanı, bu
şiddeti nasıl durdurabiliriz? Hepimize sorumluluklar düşüyor.
Ben belli bir yaş grubuna geldim. Bu ülkede gelebileceğim en üst
makam Cumhurbaşkanlığıdır, buraya geldim ama ülkeme
bir şeyler yapmak istiyorum. Sizin de misyonunuz buna uygun, bunun için
geldiniz. Hep birlikte bu süreci nasıl barışa çevirebiliriz?
Onun için uzun uzun sohbetlerimiz oldu. O dönem PKK tek taraflı bir
eylemsizlik kararı almıştı ve belli bir süre koymuştu,
süre de dolmak üzereydi. Bize şöyle bir öneride bulundu: Siz
gitmelisiniz, Şama gitmelisiniz ama yanınıza -belki daha önce
bunu sizlerle paylaşmış olabilirim- ANAPtan, DYPden de
milletvekili arkadaşlarımızı alın. Bu sorun hepimizin
ortak sorunudur. Onlarla birlikte gidin, o yaramaz çocuğa -yani Sayın
Öcalana- söyleyin, gelsin, burada siyaset yapsın, Mecliste olsun.
Dağda ne işleri vardır? Biz bunu bir teminat olarak gördük ve
böyle bir sorumluluğumuz da vardı. Bir grup milletvekili Şama
gittik. Gittik, oturduk. Irak Cumhurbaşkanı Talabani o da vardı.
Birlikte gittik. Ateşkes süreci başladı. Bir basın
toplantısı yapıldı ama arkasından biz rahmetli
Özalın ölüm haberini aldık. Öcalan aynen şöyle dedi: Bu, zor
bir iştir, Özal öldürüldü. Ve o dönem, tabii ta 99a kadar böyle bir
diyalog süreci başlamadı. Rahmetli Erbakan döneminde de
başladı, askerler onu tehdit edince geri adım attı. Ama Öcalanın
gelişinden sonra, yıl 1999, Öcalanla İmralıda
görüşmeler yapıldı. Görüşmeleri kimler yaptı, kimler
katıldı? Bizim elimizde böyle bir liste yok ama o dönem Öcalanla
görüşüldü ve Öcalana şu teminat verildi: İdam
edilmeyeceksiniz. ve Silahlı güçleri ülkenin
sınırlarının dışına çekeceksiniz. dediler
ve bunun üzerine Öcalan talimat verdi, gerilla birlikleri tamamen ülke
sınırları dışına çıktı, çıkarken
daha bir kısmı ülkedeydi. Bu arada iki grup geldi. Biri
silahlıydı Irak bölgesinden geldiler. Hatta burada üst düzey bir
komutan onları sınırda karşıladı, Hoş
geldiniz ülkenize, yeni bir sürece giriyoruz, hoş geldiniz. dedi ve
onlara konukseverliğin evrensel yasalarını uyguladılar.
Avrupadan da bir grup arkadaş geldiler ama iki grup da tutuklandı.
Ve bölgede kalan militanlara İran veyahut da Irak sınırına
doğru giderken tuzak kuruldu, 500e yakın gerilla tuzağa
düşürüldü, bunlar öldürüldü; içinde benim yeğenim de vardı. Ve o
süreçte samimi olmadıkları ortaya çıktı, tekrar askıya
alındı. Ve en son geldiğimiz noktada Oslo süreci dedikleri
süreç, İmralıdaki görüşmeler ve Kandildeki görüşmeler
Şimdi, aslında Niye siz
yaptınız? Niye biz
Keşke, hepimiz hep birlikte bunları
yapmış olsaydık. Yani kanı durduracaksak bunun yolu,
yöntemi görüşmelerdir ve müzakeredir. Ama Kürtlerle sistem arasında
ciddi bir güven sorunu vardır. Yıl 1925, Şeyh Sait
İsyanında o dönemin Hükûmeti Şeyh Sait Efendiye aynen
şunu söylüyorlar, haber gönderiyorlar: Gelin, biz oturup konuşacağız,
demokratik yasalar çıkaracağız, sizin taleplerinizi dikkate
alacağız ve siz özgürleşeceksiniz. Şeyh Sait bunu bir
güvence olarak görüyor, dönüp geliyor ama ne yazık ki Şeyh Sait ve
arkadaşları idam ediliyor.
Yine, 1937de Seyit Rızayı
aynı gerekçeyle Erzincana davet ediyorlar. Erzincana giderken pusuya
düşürüyorlar ve Seyit Rızayı alıp götürüyorlar. Seyit
Rızanın uğradığı o zalimane politikaları
hep birlikte gördük, Sayın Başbakan da O günkü yapılanlardan
dolayı özür diliyorum. dedi. Yıl 2011, yıl 2012 ve Osloda
yapılan görüşmeler, İmralıda yapılan görüşmeler
Evet, doğrudur, bugün PKKnin
açıklaması var, Karayılan diyor ki: Bizim Türkiyede KCK
denilen bir örgütlenmemiz yoktur. Kimseden de korkmazlar, örgütlülerse bunu da
yürekli bir şekilde söylerler. Bu tutuklanan insanlar demokratik zeminde
siyaset yapan Kürt şahsiyetleridir, bizimle hiçbir ilişkileri yoktur,
-yani illegaliteyle bir ilişki yoktur- bundan dolayı da
görüşmelerin samimi olmadığını
Bugün Grup Başkan Vekiliniz bir
açıklama yaptı, dedi ki: MİT tabii ki sızacak, tabii ki
MİT bu görevi yapacak.
Bizim amacımız, MİTi
görevlendirerek gidip PKKnin içine sızıp içinde illegal şeyler
yapmak değil, sorunu barışçıl bir şekilde nasıl
çözebiliriz? Eğer siz bu konuda samimiyseniz biraz önce dediklerimi hayata
geçirmeliyiz.
Yani bu alandan beslenenler, bu alandan
nemalananlar, hiçbir politikaları olmayanlar, topluma, Türkiyeye hiçbir
şey vadetmeyenler bu konuda fırtına koparırlar ama
eğer gerçekten siz bu kanı durdurmak istiyorsanız
Bu
şiddeti bir an önce durdurmak zorundayız, böyle bir
sorumluluğumuz var çocuklarımıza karşı, ülkemize
karşı, halkımıza karşı.
Belalı bir coğrafyada
yaşıyoruz. Dörtbir tarafımızda
sıkıntılarımız var ve bu
sıkıntıların ana kaynağı da Kürt sorunudur. Yani
bunun adını bu kadar net ve korkmadan koymalıyız.
Eğer, bu sorunu çözebilirsek, emin olun ki, model bir ülke olabiliriz.
Amerika nasıl bütün Amerikalıların ülkesi olmayı
başardıysa, biz de Türkiyede bütün halkların Türkiyesini
arzuluyoruz.
Bizim kafamızda yani A projesinin
yanında B projesi yok. Biz kaderimizi sizlerle birleştirdik. Türkiye
bizim anayurdumuzdur. Biz Türkiyede eşit koşullarda yaşamak
istiyoruz. Bu bizim hakkımız değil mi? Yani, buradan niye tepki
gösteriyorsunuz. Yok, boğazladık, getirdik!
Atalarımızı boğazladınız, sorunu çözdünüz mü?
Öldürdünüz, çözdünüz mü? Vallahi size bir şey söyleyeyim: PKKyi yediden
yetmişe yok etseniz de Kürtler sizin bu politikalarınıza boyun
eğmez ve yine Kürtler diyor ki:
(x)
Ev sahibi ve hırsız birbirini artık tanıyor. Onun için bu
kadar kardeşlik duygusu içerisinde olan bir halkı elimizin tersiyle
itmeyelim. Bu halka demokratik zemini adres gösterelim. Bütün
olanaksızlıklara, bütün hukuksuzluklara rağmen bu halk tercihini
parlamenter demokrasiden yana koyuyorsa, bu, Türkiye için büyük bir
şanstır ama gözüken o ki, demokratik zemin ve parlamenter demokrasi
Kürtlere çok görülüyor. Kürtlere dağın yolları
Yani Haburda koparılan
fırtına nedir? Kürt çocukları ilk kez tabutları ve
cenazeleri Haburdan gelmemiş, sağ salim bir şekilde Haburdan giriş
yapmışlar ve ben Haburdaydım arkadaşlarımızla
birlikte, bir bütün olarak bölge halkı ayaktaydı: AKPlisi, MHPlisi,
korucusu, CHPlisi, BDPlisi Barış geliyor, bizim
çocuklarımız artık ölmeyecek. Orada bir zafer
çığlığı yoktu, bir barış
çığlığı vardı. Bu mazlum halkın bu
çığlığını hepimiz duymalıyız. Yani
Kürtler bir zafer kazanmış. 50 bin ölümden sonra neyin zaferidir?
Burada bir zafer yok. Burada bir hak, hukuk ve bir adalet talebi vardır.
Yani Kürtlerin bu duygularına herkesin saygılı olması gerekir.
Ben evrensel hukukun bu sorunu
çözeceğine inanıyorum. Dünyanın dört bir tarafında,
İngilterede, İspanyada bu sorun nasıl çözüldüyse bizim
ülkemizde de bu sorun bu şekilde çözülmelidir yani savcıların haddine
olmamalıdır. Bu tür sorunlarda hükûmetleri baskı altına
almak, milletvekillerini tutuklamak... İşte biz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ben de
teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan, bir açıklamada bulunmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) Sen grup başkan vekili misin? Nesin sen?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ne
olduğuma herhâlde sen karar verecek değilsin değil mi? Oradan
öyle törenle ıslık çalma.
BAŞKAN Evet, lütfen
Sayın
Uzunırmak, buyurun efendim, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan, Öcalanın idam edilmemesiyle ilgili teminat
Hükûmet kayıtlarında, devletin arşivlerinde vardır ki
Öcalanın tesliminde verilmiş bir garantidir. Milliyetçi Hareket
Partisinin hükûmette ve Parlamentoda olmadığı bir dönemde
verilmiş bir garantidir. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket
Partisinin
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Eğer biraz saygılı olur
dinlersek
Saygısızlık yapmayın arkadaş.
BAŞKAN Lütfen, lütfen
Sayın Uzunırmak, tamamlayın lütfen.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Eğer devlet kayıtları açıklanırsa Öcalanın idam
edilmemesiyle ilgili ne zaman devlet teminatının ve garantisinin
verildiği ortaya çıkar ve Milliyetçi Hareket Partisinin de
Parlamentoda ve hükûmette olmadığının ispatıdır.
Dolayısıyla
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Zabıtlara geçti sözleriniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ben
de teşekkür ediyorum. Sağ olun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Doğrudur, 15 Şubatta MHP Mecliste değildi.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Türkoğlu, buyurun.
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; 164 sıra sayılı Teklif
için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İstihbarat faaliyetleri
yeraltında kaldığı sürece sorgulanamaz ve yargılanamaz
çünkü zaten bilinmiyordur ancak yer üstüne çıktığı andan
itibaren hukuk devleti alanına girmiş demektir ve herkesin
yargılandığı gibi istihbaratçılar da yargılanmak
zorundadırlar. Demokratik hukuk devletinde hiç kimse layüsel olamaz, hiç
kimse hukukun üzerinde değildir. Dün Anayasanın yargı denetimi
dışında bıraktığı alanları dahi
yargı denetimi içine almayı Hükûmet politikası hâline
getirmiş olan iktidarın, bugün konusu suç teşkil edecek fiilleri
dahi yargısal denetimin dışına çıkarmaya
çalışması artık AKP treninin raydan
çıktığını ve Sayın Başbakanın üç mektup
yazıp halefine bırakma zamanının geldiğine işaret
etmektedir.
Değerli milletvekilleri, MİT
Yasasında değişiklik içeren bu teklif usul açısından
arızalıdır. Bu düzenlemeyle kanunların genelliği
ilkesi ihlal edilmektedir. Gerek hukuk devleti gerekse kanun tekniği
bağlamında temel ilkelerden birisi de kanunların genelliği
ilkesidir. Demokrasiler kişiye özel kanun düzenlemesini reddeder. Herhangi
bir kişinin hak ve menfaatini amaç edinen ya da herhangi bir kişi ya
da zümreyi cezalandırmaya yönelik, onların kanunlar
karşısındaki durumunu müspet ya da menfi etkileyecek mahiyette
kanun yapılamaz. Kanunların genel amacı kamu yararını
korumaktır. Toplumun genelinin yararını göz ardı ederek bir
kamu görevlisinin genel kurallar dışına çıkarak, hatta suç
işleyerek kamusal bir faaliyeti yürütmesine kanun koruması ve
güvencesi sağlanamaz. Kanun tekniği açısından,
kurumların teşkilat kanunları o kurumların hizmet
alanlarıyla sınırlı olup sadece o kurumlarda
çalışanların yetki ve sorumluluklarını düzenler. Bu
durum kanunların amaç ve kapsam maddelerinde özellikle düzenlenir.
MİT Kanunu da MİTin görev ve yetki sorumluluklarını
düzenleyen bir kanundur; Amaç başlıklı 1inci maddesinde Bu
kanunun amacı: Devlet istihbaratının istihsali ve
kullanılması ile Millî İstihbarat Teşkilatının
kuruluş, görev ve faaliyetlerine ait esas ve usulleri düzenlemektir.
hükmü mevcuttur. Bu çerçevede, MİT Kanununda Köy Hizmetleri personelinin
ya da Meteoroloji memurlarının hizmet kriterleri, görev ve yetki
sorumluluklarını düzenleyemezsiniz, eğer düzenlemeye
kalkarsanız, o zaman bu düzenleme teşkilat yasası olmaktan çok
sizin o çok sevdiğiniz torbacı işine benzer. Şimdi, siz,
MİT personelinin görev icra ederken suç işlediği iddiaları
karşısında soruşturma usulünü düzenleyen bir maddeye
çarşı ve mahalle bekçileri ya da Çemişgezek Belediyesi
zabıta memuruyla ilgili soruşturma usulüne ilişkin bir düzenleme
yapmaya kalkışmaktasınız. Bu, gerek Anayasanın
koyduğu idare sistemine gerekse hukuk düzenine tamamen aykırı
bir durumdur.
Türk hukuk sistemi memurların, Türk Ceza Kanunu ve
diğer kanunlarda suç olarak tanımlanmış olan eylemlere
ilişkin genel bir usul kanunu benimsemiştir. Bu kanun 4483
sayılı Kanundur. Unvanına ve kurumlarına
bakılmaksızın tüm kamu görevlilerinin göreviyle ilgili suç
işlediği yolundaki iddiaların olması hâlinde bu kanundaki
usuller uygulanır. Bu kanunla tüm kamu görevlilerinin
yargılanmaları, izin vermeye yetkili mercinin, yani amirlerinin
iznine tabidir. Bu kanun çerçevesinde, MİT Müsteşarının
göreviyle ilgili suç nedeniyle ilgili yargılanması da zaten
Başbakanın iznine tabidir ancak bunun istisnaları da yine genel
kanunlarla düzenlenmiştir. Görevden kaynaklı bir kısım
suçlar, zimmet, rüşvet, irtikap, ihtilas gibi suçlar doğrudan
cumhuriyet savcılarının yetki alanına girer ve amirin izni
aranmaz. Bir diğer istisna ise AKP Hükûmetinin getirdiği fiilî
istisnadır. CMK ile özel yetkili mahkemeler düzenlenirken 250nci maddedeki
katalog suçların yargılanmasının bu mahkemelerde
yapılacağı düzenlenmiştir. Bu düzenleme, iktidarın da
teşvik ve göz yummasıyla özel bir düzenleme olarak kabul edilip
diğer kanunlarda memurların yargılanmasını düzenleyen
usul hükümlerinin üzerine çıkarılmıştır. Erzincanda
MİT görevlileri tutuklanırken, rahmetli Kaşif Kozinoğlu
içeri atılırken, rektörler, komutanlar, emniyet müdürleri ve
Genelkurmay eski başkanı hakkında doğrudan ve izin
alınmaksızın soruşturmalar başlatılıp
tutuklanırken Hükûmet yetkilileri bu uygulamaları
alkışlamış ve özel yetkili mahkemelerin memurun amirinin
iznini almadan soruşturma ve kovuşturma başlatmaları
tasarruflarını savunmuş ve
teşvik etmişlerdir ancak bugün, yargının
mızrağı kendi kalbine dokununca kıyameti koparmış
ve Özel yetkili mahkemeler izin almadan kamu görevlileri hakkında
soruşturma başlatamaz. diyerek ortalığı velveleye
vermişler ve bu ucube düzenlemeyi önümüze koymuşlardır. Hükûmete
sormak gerek, bu gücü kontrolsüz bırakarak siyaseti dizayn etmeye kadar
cüretkâr hâle getiren, toplum mühendisliği yapmaya teşvik eden,
toplumsal ve siyasal krizlerin kaynağı hâline gelmesine göz yuman siz
değil misiniz? Birileri haksız ve hukuksuz bir şekilde adli
tedbirleri cezaya dönüştürürken kıs kıs gülüyordunuz, şimdi
kalkmış, kendi yarattığınız canavardan
şikâyetçi oluyorsunuz. Bu duruma Sayın Başbakan Men dakka
dukka. diyor, eden bulur; rüzgâr eken fırtına biçer. Bir an için
Hükûmetin maksadının meşru olduğunu düşünsek dahi yine
de benimsediğiniz bu yöntemin meşru olduğunu söyleyemeyiz.
Şayet Başbakan özel görev verdiği kamu görevlilerinin yargı
karşısında korunmasını istiyorsa, o zaman, 4483
sayılı Kanunda ya da CMKnın yetkili mahkemelere ilişkin
hükümlerinde bu hususları düzenleyebilirsiniz. Belki de bu düzenlemeleri
yapamayacağınız tek kanun MİT Kanunudur.
Saygıdeğer milletvekilleri, teklif esas
yönünden de sakıncalıdır. Bu teklifle Türk devletinin
Başbakanına tuzak kurulmaktadır. Bu düzenlemeyi getirenler
sureti haktan görünüp büyük bir tuzak hazırlamaktadırlar. Bu
düzenlemeyle Başbakanlık makamının siyasi sorumluluğu
cezai sorumluluğa dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Kamu görevlilerine münhasır olan bürokratik ve hukuki sorumluluk, siyasi
sorumluluğu dışında esasen sorumluluk kabul etmeyen siyaset
kurumuna yüklenmektedir.
Demokrasilerde siyaset kurumu siyasi kararlar alır
ve alınan bu kararları mevcut yasalar çerçevesinde bürokratlar eyleme
dönüştürerek icra ederler. Alınan kararların toplum
tarafından değerlendirilmesi, takdir ve tecziyesi seçimlerde
sandığa yansır ve yanlış kararlar oralarda
cezalandırılır. Alınan siyasi kararların
uygulanması esnasında hukuka bağlı kalma mecburiyeti ise
bürokratlara aittir. Kamu görevlileri mevzuat ve genel, özel kararlar olarak
aldıkları siyasi talimatları yasal sınırlar içerisinde
kalarak icra etmek zorundadırlar. Aksi hâlde kanunun suç
saydığı emir ve talimatların yerine getirilmesi,
kendilerini hukuki cezai sorumluluktan kurtaramaz. Hâl böyle iken
Başbakan, konusu suç olan bir emir dahi verse kamu görevlileri bu emri
yerine getiremezler.
Bununla birlikte, bir diğer anayasal kural, idarenin
her türlü eylem ve işleminin yargı denetiminde olduğu hükmüdür.
Hikmeti hükûmet dönemi çoktan kapanmıştır. Yani suç
işlediği iddia olunan bir kamu görevlisi hakkında Başbakan
Ben buna özel görev verdim, yargılanmasına gerek yoktur. dese dahi
savcılar süreci devam ettirecek, Başbakanın bu yöndeki idari
tasarrufu yargıya taşınacaktır. Dolayısıyla,
nihai karar, 4483 sayılı Kanunda olduğu gibi yine yargı
tarafından verilecektir. Şayet Danıştay
Başbakanın soruşturmaya izin vermeme konusundaki
kararını kaldırırsa savcılık soruşturmaya
başlayabilecektir.
Şimdi diyeceksiniz ki madem bu
yasa kimseye dokunulmazlık sağlamıyor, o zaman neden
karşı çıkıyorsunuz? Nedeni şudur: Demokrasilerde
siyasi otorite bu ölçüde cezai sorumluluk altına itilemez. Bu düzenleme,
Başbakanlık makamını sanık sandalyesine
oturtmanın yolunu açan, ülkede siyasi kriz ve kaosa zemin hazırlayan,
sinsi bir düzenlemedir. Şimdi bir an düşünelim, Başbakan
MİT Müsteşarıyla ilgili yargılanma talebi önüne
geldiğinde Ben özel görev verdim, yargılanmasın. dediği
zaman savcı bu karara itiraz ederek Danıştaya götürsün.
Danıştay Başbakanın kararını kaldırıp
Yargılanmalıdır. yolunda karar verdiğinde yargılama
başlayacaktır ancak bu defa, sadece MİT Müsteşarı
değil, ona emir ve talimat verdiği kendi kararıyla da açık
hâle gelen Başbakan davanın bir numaralı sanığı
hâline gelecektir. Özellikle terör suçları dokunulmazlık
zırhı dışında kabul edildiğinden,
başbakanların tutuklanması için gerekli tüm koşullar
sağlanmış olacaktır. Bu nedenle, önünüze getirilen bu ucube
değişikliği, bırakın bizim muhalefet olarak
isteğimizi, kendi Başbakanınızın güvenliği, ona
duyduğunuz muhabbet için lütfen geri çekiniz. Bugün Başbakanın
ismi Recep Tayyip Erdoğan olabilir, yarın ise bu Meclisten başka
biri başbakan olacaktır. Olaya bu gözlükle bakmak doğruları
görmek için yeterli olacaktır.
Yüce heyetinizi, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Türkoğlu.
Şimdi şahısları
adına Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili.
Sayın Özgündüz, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, değerli arkadaşlar,
sabahtan beri bu kanun görüşülüyor. Nedir bu kanunun özü? Aslında
yeni yeşiller kanunu, yeşilin değişik tonları.
Amerikan yeşili, Suud yeşili, El Kaide yeşili, efendim
uyuşturucu yeşili, türbe yeşili, genişletebilirsiniz. Polat
Alemdarlar yaratıyorsunuz, Polat Alemdarlar üretiyorsunuz. Bu kanun çok
tehlikeli, komisyonda da söyledim, Sayın Başbakanı da
sıkıntıya sokacak nitelikte bir kanun. Getirdiğiniz
değişiklikle MİT görevlileri dışında ayrıca
Başbakan tarafından özel olarak görevlendirilen kamu görevlileri
dediniz. Kamu görevlisi kavramının içine yargı mensupları
girer mi? Girer mi?
RECEP ÖZEL (Isparta) Girer.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Kanunu
teklif eden sayın arkadaş Girer diyor. Yarın Sayın
Başbakan, özel yetkili savcılar içinden özel birine özel görev verse
bu işin sonu nereye gidecek?
Sayın bakanlar, size Sayın
Başbakan yanınıza birer bakan yardımcısı
atadı. Yarın bu yardımcılarınıza görev verse
sizinle ilgili, şahsınızla ilgili ne yapacaksınız?
Bakın arkadaşlar, parlamenter
rejimde kabine vardır, Bakanlar Kurulu vardır, Başbakan
eşitler arasında birincidir. Yani tek adam değildir. Hükûmet bir
bütün hâlinde Başbakan ve Bakanlar Kurulundan oluşur ve siyasi
projeden tümü sorumludur.
Yine Anayasamıza göre, bakanlar,
Anayasa 112: Her bakan, Başbakana karşı sorumlu olup
ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin
eylem ve işlemlerinden sorumludur.
İçinizde Emniyet Genel
Müdürlüğü, valilik yapanlar var. Şimdi, İçişleri
Bakanının emri altındaki bir emniyet müdürüne Sayın
Başbakan özel görev verse, yarın bu kişinin işlediği
suçlardan dolayı Sayın Başbakan izin vermese ama sayın
bakan sorumlu olacaktır. Böyle bir düzenleme getiriyorsunuz. Aslında
ne getirdiğinizin farkında değilsiniz çünkü burada Kanunda
diyor ki
Az önce 250yle ilgili tartışmalar yapıldı yani
efendim işte MİT Kanununun 26ncı maddesi var. Doğru
vardı fakat 26ncı maddenin önceki hâline bir şey ekliyorsunuz:
Görevin niteliğinden ve görevi ifası sırasında
işledikleri suçlardan dolayı ya da, ya da CMK 250nci maddesinin
birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemesinin
görevine giren suçlardan dolayı.
Hangi suçlar arkadaşlar? Devletin
birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak, TCK 302; düşmanla iş
birliği yapmak, 303; devlete karşı savaşa tahrik, 304; yabancı
devlet aleyhine asker toplama, 306. Suriye
Şu anda -uyduruk- Özgür Suriye
Ordusu denilen bir terör örgütü Türkiyede konuşlanmış durumda,
Antakyada ve başka yerlerde eğitilerek tekrar Suriyeye giderek
terör eylemleri yapıyorlar. Yarın orada birisi yakalansa değerli
arkadaşlar, El Muhaberata da dese ki: Efendim beni Sayın
Başbakan görevlendirdi. Bunun kaydını alsa uluslararası
camiada ne duruma düşecek ülkemiz? Uluslararası hukuka göre
savaş sebebidir. Böyle bir yetkiyi nasıl verirsiniz Sayın
Başbakana? Bakın şu andaki düzenlemede MİT sorumludur.
Bırakın orası sorumlu olsun ama Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini,
devletini sıkıntıya sokacak böyle tehlikeli bir iş
yapıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, tekrar
sizi uyarıyorum, lütfen yapmayın yani Oslo görüşmesi, KCK
davasından dolayı alelacele getirdiğiniz bu düzenleme yarın
sizi de sıkıntıya sokar, Sayın Başbakanı da
sıkıntıya sokar diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özgündüz.
Şahsı adına ikinci
konuşmacı Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Türkoğlu, beş
dakika süreniz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bizim dört kez bunlarla -terör
örgütüyle- bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini
yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar bunun hesabını her yerde
vereceklerdir. Biz, terör örgütü ile hiçbir zaman masaya oturmadık, hiçbir
zaman da oturmayacağız. Bizim felsefemizde,
anlayışımızda böyle bir şey olamaz. Kendilerine
baksınlar. Şunu bilin ki Tayyip Erdoğanın başında
bulunduğu bir iktidar, hiçbir zaman terör örgütüyle masaya oturmaz. Biz,
milletin avukatlığını yapıyoruz. CHP ise Silivride
avukatlık yapmaya devam ediyor. Ey Kılıçdaroğlu ve Bahçeli,
bizim masaya oturduğumuzu iddia ediyorsanız ispat etmek
zorundasınız. Eğer bunu ispatlamazsanız müfterisiniz.
Sayın Başbakanın 21 Ağustos 2010 günü Kayseride
yapmış olduğu konuşma.
Şimdi, bugün ise terör örgütüyle,
PKK ve KCKyla görüşme yaptığı bilinen ve bu
görüşmelerden dolayı haklarında adli takibat, soruşturma
başlatılan MİT görevlilerinin bu takibattan kurtulmalarına
yönelik bir teklifi tartışıyoruz.
Bu çerçevede, biraz evvel burada
bizlere Millete güvenmeyecek misiniz, Sayın Başbakana güvenmeyecek
misiniz? diye hitap eden Sayın Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ Beyefendiye soruyorum; lütfen, kendisine iletin: Şu ilk
okuduğum Kayseride yapılan konuşmadan dolayı mı
güveneceğiz Sayın Başbakana, yoksa bu teklifi buraya gönderen
Sayın Başbakana mı güveneceğiz? Eğer bunu bize
söylerlerse çok memnun olurum.
Bu tasarının Genel Kurul
gündemine gelirken çiğnenen İç Tüzük hükümlerine hiç
değinmeyeceğim çünkü İç Tüzükün ve Anayasanın paspas
edildiği bir dönemde, İç Tüzük ve Anayasa ihlallerinin kimseyi rahatsız etmediği bir
Mecliste bunun bir anlamı yok ancak hepimizce malum olduğu üzere, bir
özel yetkili savcı, eski bir Başbakanlık Müsteşar
Yardımcısı, şimdiki MİT Müsteşarı Hakan
Fidan ile bir grup eski MİT yöneticisini kamuoyunda KCK davası diye
bilinen dava kapsamında ifadeye davet ettikten sonra kızılca
kıyamet koptu. Cumhuriyet savcısının önündeki sıfatla
cumhuriyet kelimesinin niye olduğunu zamanın Adalet Bakanı
Mahmut Esat Bozkurt şöyle ifade ediyor Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürke: Bir
gün savcılar cumhuriyeti korumak için Başbakan hatta
Cumhurbaşkanlarını da sorgulamak zorunda kalabilirler, o yüzden
onlara Cumhuriyet savcısı demek uygundur. demiştir.
Cumhuriyet savcısı elinde
bulunan bilgi ve belgelerden hareketle MİT mensuplarını ifadeye
çağırması, cemaatin Hükûmetle çatışması, cemaatle
Tayyip Erdoğanın iktidar mücadelesi, Suriye operasyonunun engellenmesi,
Hakan Fidanın İran yanlısı olması, İsrailin
Hakan Fidanı sevmiyor, istemiyor olması gibi birçok
başlıklarla değerlendirilmiştir. Oysa Cumhuriyet savcısı
bir şey diyordu. Cumhuriyet savcısı, KCK soruşturması
yapılırken ele geçen bilgi ve belgelere göre PKK/KCK içine avukattan
başka kimliklere kadar değişik boyutlarda sızan MİT
elemanları İmralıdan Öcalanın Kandile verdiği
örgütün yeni şiddet eylemlerini nasıl gerçekleştireceğine
dair talimatlarını aktarmaları, PKK/KCK içinde MİT
elemanları bazı terör eylemlerinin istihbaratlarını
aldıkları hâlde bunları polis ve askerle
paylaşmamış, eylemlerin gerçekleşmesine göz yummuş
oldukları, KCK yapılanmasının MİT
elemanlarının gözetiminde onay ve desteğiyle
gerçekleştiği, Öcalanın 6 Temmuz 2011de altı
sayfalık el yazısıyla örgüte halk savaşı başlatma
talimatlarını verdiği mektubun MİT tarafından Kandile
taşındığı ve 14 Temmuzda Silvanda 13 askerimizin
şehit olduğu saldırıyla PKK tarafından halk
savaşının başlatıldığı iddiaları
var. Cumhuriyet savcısı buna ilişkin bilgilerine başvurmak
üzere adı geçen MİT yöneticilerini ifadeye
çağırmıştır. Ancak Hükûmet buna razı
değildir, bu Mecliste bu haksızlığa ve bu zulme razı
olmayacak çoğunluk vardır elbette buna inanıyorum. Size bununla
ilgili Hazreti Peygamberden bir örnek vermek istiyorum. Hazreti Peygamber
ashabına Zulme uğrayana da, zalime de dua edin; yardım edin.
dediğinde, sahabe Ya Resulallah, zalime niçin dua edelim? diye sorar.
O yüce zat da Dua edin ki daha fazla zulmederek daha çok günah
işlemesinler.
İşte, bugün,
bu Mecliste bize tevdi edilen görev budur. Daha fazla hata, daha fazla
yanlış yapılmasına müsaade etmeyelim ve bu teklifi hep
beraber reddedelim.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde, İç Tüzükün 72nci maddesine göre
verilmiş bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
164 sıra sayılı Kanun
teklifinin 4. maddesi üzerindeki görüşmelerin içtüzüğün 72. maddesi
gereğince devam ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz
İzmir Mersin Isparta
Yusuf
Halaçoğlu Kemalettin
Yılmaz
Kayseri Afyonkarahisar
Gerekçe:
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet
Savcısının KCK soruşturması kapsamında Milli
İstihbarat Teşkilatı yetkililerini ifadeye
çağırmasıyla başlayan ve kurumlar arası krize
dönüşen bir süreç yaşanmıştır.
Yaşanan yargı sürecine,
yürütme organı müdahil olmuş ve bir kanun teklifiyle konu yasama
organının huzuruna gelmiştir.
Bu Kanun teklifi ile iç tüzük ihlali
yapılmıştır.
a)
Meclis İç Tüzüğü 40. Maddesi, "Başkanlığa sunulan
teklifler derhal Başbakanlığa gönderilir" hükmünü
içermektedir.
Teklif Başbakanlığa
gönderilmiş midir? Başbakanlık ilgili kurum ve kuruluşlara
dağıtım yapmış mıdır? Kurum ve
kuruluşların teklif hakkındaki görüşleri
toplanmış mıdır? Bu görüşler sonucu teklifin uygun
bulunup bulunmadığı belli değildir.
b) Teklifin Havalesi eksik
yapılmıştır.
Bu kanunla ilgili olarak Anayasaya
aykırılık iddiaları ileri sürülmüştür. Bu nedenle
Anayasa Komisyonunun görüşü alınması gerekmektedir.
Ayrıca, bir teşkilat kanunu
olduğu için Kanun, Plan ve Bütçe Komisyonu dahil,
Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma
komisyonlarında görüşülmesi gerekmektedir.
Dolayısı ile
değişiklik teklifinin sadece Adalet Komisyonunda görüşülmesi
İç Tüzük Hükümlerine uygun değildir.
c)
Ortada bir mahkeme kararı ve yargı süreci olduğu için de
"görüşülmesi" Anayasa'nın 138. Maddesi'ne
aykırıdır.
Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununun 26. Maddesi, MİT Mensupları
hakkında cezai takibat yapılmasını Başbakanın
iznine bağlamıştır.
Ancak, C.M.K 250. madde de, Anayasa
Mahkemesi, Yargıtay ve Askeri Mahkemelerde yargılanacak kişiler
bu kanundan istisna tutulmuştur.
Bu hükümler karşısında
bir düzenleme eksikliğinden bahsetmek mümkün değildir.
Zaten teklif sahibi de bir norm
boşluğundan ziyade, yorum farkından dolayı teklif
verdiğini ifade etmiştir.
Kanunların öncelik
sırasında ve yorumlanmasında bir yanlışlık
olursa, yargı kendi iç dinamiğinde bunu düzeltebilir.
Keza Adalet Bakanlığı da
düzenleyici işlemlerle bu yorum farklılıklarını
giderebilir.
Her yorum farkı için yasa yapmaya
yeltenmek savunulamaz.
Yine teklifte "Başbakan
tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilenler"
ibaresinin hiçbir hukuki referansı ve kanun yapma teknikleriyle
bağdaşır tarafı yoktur.
Bir hukuk devletinde Başbakanlara
bu denli bir yetki ve sorumluluk vermek düşünülemez.
Keza, C.M.K 250. Maddesinde
sayılan suçlar, Vatana İhanetten başlayıp, Devlet
Sırrı, Casusluk, Anayasal nizama karşı suçlar gibi çok
ağır suçlardır.
Bu düzenleme Başbakanlara
ağır bir sorumluluk yüklemekte, aydınlanamayan, faili meçhul
kalan her olayda bütün dikkatlerin bu makama çevrilmesine yol açacaktır.
Böylece, Başbakan'a
bağlı ve yargıdan "korunma garantisi olan bir çevre"
oluşturulacaktır. Bu Başbakan'ın "Derin
Devleti"ne dönüşmesi ihtimali vardır. Bu durum Hukuk devleti
ilkelerine aykırıdır.
Bir süredir Devlete ve Kurumlarına
sinsi bir saldırı söz konusudur. Ülkemizde ve yakın
coğrafyamızda yaşanan olağanüstü gelişmeler
karşısında, kurumlarımızın Hukuk Devleti
ilkelerine bağlı, demokratik, saygın ve güvenilir bir konumda
olmaları son derece önemlidir.
Milli İstihbarat
Teşkilatının en kısa sürede ve net bir şekilde bu
iddiaları cevaplaması gerekir. Bunun yolu M.İ.T.
mensuplarının yargıya gitmelerini engellemek değildir.
Bu konuda
başlatılmış bulunan yargı süreçlerine müdahale etmemek
ve Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarına, kurumun
saygınlığına ve güvenirliliğine gölge düşürecek
her türlü iddiadan kurtulması için fırsat tanımaktır.
Yasa teklifi bu amaca hizmet etmemekte,
aksine kurumlar arası çatışmayı arttırmaktadır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, 72nci maddeye göre verilen bu önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi 4üncü madde
üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız, on dakika süreyle.
Sisteme girmiş olan
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın
Uzunırmak...
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
1985ten bugüne kadar hangi tarihlerde, Oslo modeli, hangi ülkelerde, kaç
görüşme, kimlerin katılımıyla yapıldı?
Sınırları içinde görüşmeye nezaret eden, güvenliğini
sağlayan, hakem ülkeler rol aldı mı? Hangi ülkelerin temsilcileri,
sıfatları ve isimleri?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Kuşoğlu...
BÜLENT KUŞOĞLU
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
şüyuu vukuundan beterdir biliyorsunuz. Şayiaların vuku bulup
bulmadığına fırsat vermediniz. Bu şayialardan bir
tanesi de referandum döneminde ve seçim döneminde yine bu ilgili kuruluşun
iktidar partisi lehine, Cumhuriyet Halk Partisi, MHP ve BDP aleyhine
çalışmalar yaptığıydı. Bununla ilgili bir bilgi
verebilir misiniz?
Bir de bu kanun
teklifine benzer yeni kanun, tasarı ve teklifleri söz konusu mu önümüzdeki
günlerde gelecek olan? Yeni adalet paketleri var mı? Özellikle bu konuyla
ilgili paketler var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Işık...
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Oslo
görüşmelerine katılan Afet
Güneş PKK temsilcilerine hitaben aynen şöyle diyor: Sizin de çok iyi
bildiğiniz gibi Haburda hukuk ihlal edildi, her şey yok edildi.
Amaç, size verilen birtakım sözlerin tutulmasıydı. Hangi sözler
verildi ve niçin tutulmadı?
İkinci sorum:
Yetmiş bir sayfalık KCK iddianamesinin yedinci sayfasında
sizinle ilgili bir değerlendirme yer almaktadır. Bu görüşmeden
KCK/TM sorumlularıyla cezaevine giden avukatlar arasında PKK terör
örgütü elebaşının saçının kesilmesi, verilen hücre
cezaları ve örgüt ile ilgili olarak Adalet Bakanıyla toplantı yapılması
konusunda grup kararı aldıkları, yapılan toplantıda
Bakanın örgüt elebaşısı Abdullah Öcalanın
saçının kesilmesinden
haberi olmadığı ve benzeri diye devam ediyor. Bu
değerlendirmedeki adı geçen Bakan siz misiniz? Niçin biraz önce Ben
görüşmedim. dediniz?
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Işık.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan, özel
temsilcisi olan, özel görevler verdiği özel yetkili mahkemelerin özel
yetkili savcısınca ifadeye çağırılan MİT
Müsteşarını kurtarmak için kişiye özel bir kanun
çıkarma özel görevini kendi adaşı, benim de soyadaşım
Recep Özele vermiştir. Kendisiyle soyisim benzerliği
dışında bir ilgim yoktur. Özgür Özel olarak bu hukuksuzluğu
kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kurt
KAZIM KURT (Eskişehir) Sayın
Komisyon Başkan Vekili ve teklif sahibine sormak istiyorum.
Komisyonda dokuz saat, burada da on
saat teklifin Anayasaya, İç Tüzüke, Türk Ceza Kanununa ve Mevzuat
Hazırlama Yönetmeliğine aykırı olduğunu anlatmaya çalıştık
ama bunu inatla geçirmeye çalıştınız ancak Genel Kurulda
değiştirilmesine müsaade ettiniz. Şimdi, son dakikada bu
tekliften vazgeçmeyi düşünür müsünüz?
BAŞKAN Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu kadar yasa
çıkarmaktansa -Türkiye'nin bir genel affa ihtiyacı vardır- genel
af çıkarmayı düşünüyor musunuz? (BDP sıralarından
çıkışlar)
BAŞKAN Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Emin
Çölaşanın 12 Şubat 2012 tarihinde
yayınladığı bir belge var, o belgede aynen şöyle
diyor: Özellikle son bir yılda MİTe alınan çok sayıda
kişinin tarikat mensubu olması, 15 kadar üst düzey tarikatçı
bürokratın MİTe aktarılarak kritik yerlere gelmesi, aynı
şekilde ideolojik olarak istenilen çizgide olmadığı için
orduda terfi edemeyen 6 emekli subayın daire başkanı ve daha üst
düzeyde görevlendirilmesi Atatürkçü kadroda rahatsızlık
yaratmıştır. Bu tayinler doğru mudur? Birinci soru bu.
Aynı belgede Bu noktadan
bakıldığında olanı biteni AKP-cemaat kavgası
olarak nitelemek yanlış ve eksik yorum olur. Her şeyden önce
Erdoğan MİTi iktidarını kalıcı bir rejime
döndürmek için kullanmaktadır. diyor. Nasıl bir rejimdir bu yeni,
hangi rejime döndürmeye çalışıyor, ikinci bu.
Üçüncüsü de savcılığın
ulaştığı belgeler, Erdoğanın Kürt sorunu
üzerinden hem Türk hem de Kürt siyasetini kalıcı olarak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; benim burada oturmadığım,
Başbakan Yardımcımızın oturduğu anda Sayın
Cihanerin bir sorusu olmuş şahsıma, müsaade ederseniz kısaca
ona değinmek istiyorum.
O da 13 Şubat Pazartesi günü
Adalet Bakanının akşamüzeri Dolmabahçede Başsavcı
Vekiliyle baş başa bir görüşme yaptığına dair bir
bilgi sormuş, bu doğru mu diye.
O görüşme
yapıldığına dair televizyonun altyazıları
yazıldığında, Dolmabahçede şu anda savcıyla
görüşme yapılıyor. denildiği saat 17.45 suları, pazartesi
günü akşam saati. Ben, o saatte AK PARTİ Genel Merkezi girişinde
MYK toplantısına girerken aynı televizyonun muhabirine
canlı yayında Ben buradayım, oysa siz beni İstanbulda
görüşme yaparken şu anda anons ediyorsunuz, lütfen bu
yanlışınızı düzeltin. dedim, onlar da özür dilediler
ve bu yanlışlarını düzelttiler. Dolayısıyla,
Sayın Cihaner sizdeki bu bilgi doğru değil, televizyonun
yaptığı bir yanlışlık.
Onun dışında, Sayın
Uzunırmakın sormuş olduğu 1985ten bugüne kadar Oslo modeli
görüşme kaç defa yapılmıştır, hangi tarihlerde, kimler
katılmıştır, bunlara hakem ülkeler katılmış
mıdır? sorusu var. Bu soruların cevabının hiçbir
tanesi bizde yok. Bununla ilgili 85ten bu yana görüşme yapılıp
yapılmadığını bilmiyorum, ama şayet MİTteki
bilgiler bununla ilgili, varsa bu tip görüşmeler
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Yazılı olarak verirseniz memnun olurum.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay)
ve gizlilik engeline takılmıyorsa size yazılı
olarak göndereceğim Sayın Uzunırmak.
Sayın Kuşoğlu,
referandum ve seçim döneminde iktidar partisi lehine, muhalefet partisi
aleyhine çalıştığına dair istihbarat
teşkilatının, bilgiler olduğunu ifade etti.
İlk defa sizden duyuyorum, belki
basında çıktıysa biz izleyememiş olabiliriz, ama bizde
böyle bir bilgi yok. Buna ilişkin herhangi bir müdellel bir husus varsa
bunları da öğrenip bize bildirebilirseniz gereğini yapma
noktasında biz hazırız diyeyim.
Sayın Alim Işık, Afet
Güneş, KCK soruşturması ve bu soruşturmanın 71
sayfalık bölümünde ilgili bakanla ilgili Öcalanın saçının
kesildiğine dair hususta görüşme yapılması kararı
alındığına dair
Bu konuyu ilk defa sizden duyuyorum, böyle
bir şeyden haberim yok.
ALİM IŞIK (Kütahya)
İddianame.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Olabilir.
Geçmiş tarihlerde, benden önceki
bakanlar döneminde söz konusu olmuş olan ama ilk defa sizin söylemenizle
muttali olduğum bir konudur.
Sayın Fırat Bu kadar yasayla
uğraşacağınıza bir genel af çıkarsanız daha
rahat olmaz mı? diye bir soru sordu. Böyle bir düşünceniz var
mı? dediler.
Değerli arkadaşlar, ne genel
af ne özel af niteliğinde herhangi bir düzenleme yapma düşüncemiz yok
şu an için.
SIRRI SAKIK (Muş) Nasıl
çözeceğiz Sayın Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Yine Sayın Acarın bir sorusu oldu.
Emin Çölaşanın
yazdığı bir günlük yazıda MİTe alınan
elemanların son dönemde tarikat mensubu olduklarına dair
birtakım ifadelerde bulundular. Yine bizde bu şekilde bir bilgi yok.
Buna ilişkin elinizde somut veriler varsa bunları da değerlendirmek
üzere gereğini yaparız.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkan, bir dakikamız var.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Sayın Başkanım,
Komisyona bir soru sorulmuştu, müsaade ederseniz ona cevap vereyim.
BAŞKAN Buyurun.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Bir arkadaşımız,
ismini hatırlayamadım, Sayın Kurt bir soru sormuştu, ona
cevap vermek istiyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Teklif
sahibine sordu, size değil Sayın Başkan.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Teklif Adalet Komisyonunda Tüzüke
uygun bir şekilde görüşülmüş ve o şekilde karara
bağlanarak da Genel Kurula gelmiştir. Genel Kurulda değişiklik
yapma yetkisi elbette ki Türkiye Büyük Millet Meclisine yani Genel Kurulda
bulunan sayın milletvekillerine aittir. Bizim bu konuda
değişikliği önleme gibi bir yetkimiz de yoktur.
Dolayısıyla, teklifi geri çekmemiz de söz konusu değildir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim sorum Bingöl Milletvekili ve
Kalkınma Bakanına. Bingölde yaşanan bir rezaleti sormak
istiyorum. Bakalım bu konuyu hangi kanunla örtbas edecekler?
Bingöl Karlıovada ekonomik
değeri yüksek bir jeotermal su kaynağı bulundu; bunu
biliyorsunuz. Siz de Bingöl halkına müjde verdiniz. Isınma,
seracılık, turistik yatırımda halkın yüzü gülecekti.
Ne yaptınız? Burayı sattınız. Tek bir firma girdi
ihaleye; 470 bin dolara hediye ettiniz, üstelik dört yıl taksitle.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bu
satıştan Bingöl halkı ne kazandı? Sıfır lira
kazandı. Niye? Çünkü masraflar da birbirine denkti. Bedavaya verdiniz ve
buradan İl Özel İdaresine hiçbir şey kalmadı.
Bingöl halkının yüzüne
nasıl bakacaksınız Sayın Bakan? (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Atıcı.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde yedi önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas
numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinde geçen "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür" ibaresinin "Bu Kanun Bakanlar Kurulunca
yürütülür" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Feyzullah
Kıyıklık
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas
numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinde geçen "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür" ibaresinin "Bu Kanun Bakanlar Kurulunca
yürütülür" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Enver
Yılmaz
İstanbul
TBMM Başkanlığına
164 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 4. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 4; Bu Kanun hükümlerini
Başbakan yürütür.
Enver
Erdem Oktay
Öztürk Kemalettin
Yılmaz
Elâzığ Erzurum Afyonkarahisar
Mehmet
Şandır Ahmet
Kenan Tanrıkulu Reşat
Doğru
Mersin İzmir Tokat
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. Maddesi Bakanlar Kurulu yürütür
ibaresinin yerine, Başbakan Yürütür ibaresinin eklenmesini arz ederim.
Oktay Vural Mehmet
Erdoğan Celal
Adan
İzmir Muğla
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
İhsan
Kalkavan Muharrem
İnce
Samsun
Yalova
Madde 4 Bu Kanun hükümlerini
İçişleri Bakanı yürütür.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
İhsan
Kalkavan Refik
Eryılmaz
Samsun
Hatay
Madde 4 Bu Kanun hükümlerini Adalet
Bakanı yürütür.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra
sayılı yasanın 4. maddesinin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri
Bakanlığı yürütür olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ahmet
Türk Leyla
Zana Hasip
Kaplan
Mardin
Diyarbakır Şırnak
Sırrı
Süreyya Önder Sırrı
Sakık Adil
Kurt
İstanbul
Muş
Hakkâri
İdris
Baluken Murat
Bozlak
Bingöl
Adana
BAŞKAN Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Kaplan,
buyurun efendim.
Süreniz beş dakika.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Değerli arkadaşlar, bu kadar ciddi bir yasaya böyle bir önerge gider.
En iyisi bunu Hayvancılık ve Orman Bakanlıkları beraber
yürütsün, ne İçişleri ne Beşir Atalaya bağlı güvenlik
koordinasyon
Şimdi ben size iki acı
gerçeği söyleyeceğim. Bunu, bu final, kapatıyoruz ve sorumluluk
ve vicdanınızla da baş başasınız. Şimdi, 99
seçimlerinde CHP barajı aşamadı. 99 seçimleri 18 Nisanda
yapıldı. 15 Şubat komplosunda rahmetli Bülent Ecevit Bize
Öcalanı niye teslim ettiler, bilmiyoruz. dedi. Hatta o dönemden sonraki
koalisyon ortaklarının açıklamaları var. Bir taahhütle,
İdam etmeyeceksiniz. taahhüdüyle de teslim edildiği yönünde
iddialar var. Bu konuda çok şey söylendi. Yalnız, ben o sürece
dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunu söylememin nedeni şu: 99da, Türkiye,
Avrupa Birliğine aday üyelik sürecini başlatıyor. Bu aday
üyelik süreci hızlı bir şekilde müzakere sürecine evriliyor.
Reformların konuşulduğu, demokrasinin konuşulduğu
günlerdir. Bir umut dışarıdan
Dış dinamiklerle
Türkiyede hukuk, demokrasi gelişiyor ve her alanda bir umut var. O süreç
içinde 18 Nisan seçimleri yapıldı, 18 Nisan seçimlerinden sonra da
bir koalisyon hükûmeti kuruldu yine rahmetli Ecevit
Başkanlığında, MHP de o dönemde ortak koalisyona.
Şimdi, ondan sonraki 2002
seçimlerine geleceğim. Bu süreçte, bu Koalisyon Hükûmeti döneminde
yapılanlarda ve sizin 2002den 2012ye kadar -on yılda-
yapılanlarda bir iki noktaya değineceğim. Bu Koalisyon Hükûmeti
döneminde Kürtçe ana dil yayın yasağı RTÜKte on beş
dakika, otuz dakika da olsa ilk başlatan Koalisyon Hükûmeti oldu, AK
PARTİ Hükûmeti olmadı. Yani Kürtçe yayının serbest
bırakılmasını AK PARTİ Hükûmeti sağlamadı.
İdam cezası bu Koalisyon Hükûmeti döneminde kalktı, saklı
da olsa MHPnin oyu, çoğunluk olarak DSPnin ve o dönemin koalisyonu.
İdam cezası da kalktı. Şimdi, devlet güvenlik
mahkemelerindeki asker üye statüsünün değiştirilmesi de bu döneme
denk geliyor. Ama daha önemlisi, o döneme iyi bakın, temel hak ve
hürriyetler, kişi hakları, kişilik hakları, ev
hakları, çalışma yaşamı, adil yargılanma; on yedi
tane Anayasa değişikliği olmuş temel haklarda. 2002den
sonra, 2005te Terörle Mücadele Kanunuyla bu yapılan anayasal
reformların tam aksi yapılmış ve o dönemde iki parti
Mecliste var, ana muhalefet CHP. CHP de o Terörle Mücadele Kanununa onay
vererek, ortaklık yaparak bugün onun bedelini ödüyor.
Ergenekon, Silivri davasının
hepsinin, özel savcıların, özel mahkemelerin nedeni sizlerin
getirdiği mahkemelerdir. Oysaki 2001 reformundaki Anayasada adil
yargılanma hakkı vardı. Siz, on yıl boyunca çıraklık,
kalfalık ve ustalık döneminde koalisyon partileri dönemi kadar bir
reform yapamamışsınız.
Bakın, bizim
cevaplarımızı veren Sayın Atalay ne diyor: Kürt sorunu
silahla, askerle çözülmez; demokrasi sorunudur. Eğer demokrasi sorunuysa
yüzde 10 barajından vazgeçeceksiniz, hazine yardımı adil
dağılacak, seçim sistemi adil olacak, özel mahkemeleri
kapatacaksınız, bu soruşturmaları
durduracaksınız, her gün KCKlilere devlet terörü estirmekten
vazgeçeceksiniz; düşünce, örgütlenme özgürlüğünün önünü
açacaksınız; gizli soruşturmalar, gizli tahkikatlar, gizli
deliller, gizli ve işte bu yasayla daha da gizliliğini
artırdığınız delilerle hukuk devletine dinamit
koymaktan vazgeçeceksiniz.
Bu demokrasi öyle ekmek peynir gibi
yenecek bir şey değildir, kuralları vardır arkadaşlar.
Siz on yıldaki iktidar döneminizde, dört parçalı bir koalisyon
hükûmetinin, koalisyon hükûmetlerinin döneminin bir yılı kadar bir
icraat yapamamışsınız insan hakları konusunda, hukuk
konusunda, adalet konusunda; düşünce, örgütlenme özgürlüğü konusunda,
kültür konusunda, çalışma yaşamı konusunda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Devamla)
İşte sıkıntı burada.
Son sözümüzü burada böylece söylüyoruz
ve Orman Bakanlığına ve Hayvancılık
Bakanlığına yürütmesini havale ediyoruz böyle bir yasanın.
Başka çaresi kalmadı.
Hepinize iyi sabahlar.
BAŞKAN Sayın Kaplan,
teşekkür ediyorum efendim.
Şimdi, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
İhsan
Kalkavan Refik
Eryılmaz
Samsun Hatay
Madde 4.- Bu Kanun hükümlerini Adalet
Bakanı yürütür.
BAŞKAN Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Refik
Eryılmaz, Hatay Milletvekili.
Süreniz beş dakika.
REFİK ERYILMAZ (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüştüğümüz kanun teklifinin içerik ve amaç yönünden Anayasaya ve
hukukun temel ilkelerine açıkça aykırı olduğu konusunda
fikir beyan etmek için hukuk profesörü olmaya gerek yoktur. Biz, burada, bu
kanunun Başbakana çok geniş yetkiler
tanıdığını, hatta çete kurma yetkisi
tanıdığını ifade ettiğimiz zaman bize çok ciddi
bir tepki veriyorsunuz. Bu yetki Recep Tayyip Erdoğana verilen bir yetki
değil arkadaşlar, şu anda Recep Tayyip Erdoğanın çete
kuracağı yönündeki tereddütlerinize ben de bir anlık
katılıyorum ancak Sayın Recep Tayyip Erdoğanın geçici
olduğunu bilmeniz gerekiyor. Bundan sonra gelecek olan
başbakanın bu kanun maddesini keyfî olarak kullanmayacağı
konusunda kim garanti verebilir? Bizim esas dikkat çekmek istediğimiz nokta
da budur.
Değerli milletvekilleri,
Başbakanı korumaya yönelik hazırlanan bu kanun teklifi sadece Başbakanı
korumakla kalmayacak, aynı zamanda, hukuk devletinde kabul edilmesi mümkün
olmayan tehlike ve sakıncaları da beraberinde getirecektir. Ben bu tehlikeleri
maddeler hâlinde sizlerle paylaşmak istiyorum:
1) Bu kanunla Başbakana âdeta
padişah yetkisi verilmektedir.
2) Başbakana istediği konuda,
istediği kişiye, istediği görevi verme yetkisi
tanınmaktadır.
3) Bu özel görevlendirdiği
kişilerin görevin ifası sırasında işlediği
suçlarla ilgili soruşturma yapılabilmesini yine Başbakanın
iznine bağlıyorsunuz.
4) Kişiye özel yasa
çıkarıyorsunuz.
5) Devam eden bir soruşturmaya
Anayasaya aykırı bir şekilde müdahalede bulunuyorsunuz.
6) Özel görevlendirmede bulunan
Başbakana, görevlendirdiği kişi hakkında izin verme
yetkisini yine Başbakana veriyorsunuz.
Böyle ucu açık, böyle keyfî ve
denetimsiz yetkilerin hukuk devletinde yerinin olmadığı, hukuku
bilen herkesin kabul edeceği bir gerçektir.
Sayın Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ, MİT Müsteşarı ile diğer MİT
elemanlarının ifadesinin alınması sürecinde Burada suç
yok, görev var. diyor. Sayın Bozdağ, siz mahkeme misiniz? Bir olayda
suç olup olmayacağına karar verme yetkisinin mahkemede olduğunu
bilmiyor musunuz? Eğer gerçekten bu olayda iddia ettiğiniz gibi bir
suç yoksa, bu bir görev ise bu telaş niye? Neden soruşturmanın
önünü kesmeye çalışıyorsunuz? Neden bu olayın üstünü
örtmeye çalışıyorsunuz? Neden yargıya müdahale edecek
şekilde yangından mal kaçırırcasına yasa
çıkarmaya çalışıyorsunuz? Bırakınız, sizin
kurduğunuz ve her fırsatta savunduğunuz, koruyup
kolladığınız özel yetkili savcılar, özel yetkili
mahkemeler karar versin.
Bu ülkede milletvekilleri, Genelkurmay
Başkanı, belediye başkanları, avukatlar, kurduğunuz bu
özel yetkili savcılar ve mahkemeler tarafından gözaltına
alınıp sorgulandı. Buna yönelik yapılan eleştirilerde
yargı bağımsızlığı dediniz, Yargıya
müdahale ediyorsunuz. dediniz, Bırakın, yargı kendi
mecrasında kararını versin. dediniz. Peki, şimdi ne oldu?
Neden şimdi Yargı bağımsızdır, yargıya
müdahale etmeyin. demiyorsunuz? Çünkü ucu size dokunuyor değil mi? Onun
için apar topar ve tamamen suçluluk telaşı ile bu karanlık olayın
üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. Bu kanun teklifiyle hukuku ve
hukukun üstünlüğünü katlettiğinizin farkında
mısınız? Sayın Bozdağ Örgüte sızmak için suç
işlemek gerekiyor. diyor. Basına yansıyan haberlerde
yaklaşık bin MİT elemanının KCK içine
sızdığı söyleniyor. Peki, Sayın Bozdağ, bu bin
MİT elemanı acaba KCK içine sızmak için hangi suçları
işlemek zorunda kalmışlardır?
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Bizim o kadar geniş yerimiz yok.
REFİK ERYILMAZ (Devamla) Bunun
açığa çıkmasından mı korkuyorsunuz? Bunu er ya da geç
açıklamak zorunda kalacaksınız.
Özel yetkili mahkemelere gelince: 1980
darbesinin ürünü olan devlet güvenlik mahkemelerinin devamı olan özel
yetkili mahkemeler ortadan kaldırılmadıkça bu ülkede hukukun
üstünlüğünden bahsedemezsiniz. Hukukun ve adaletin tecellisi için özel
yetkili mahkemelerin mutlaka kaldırılması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
REFİK ERYILMAZ (Devamla)
Sayın Bozdağ, özel yetkili mahkemelerin
BAŞKAN Sayın Eryılmaz,
teşekkür ederim efendim. Süreniz tamam.
REFİK ERYILMAZ (Devamla) Ne
dersek diyelim unutmayınız ki
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, önergeyi oya sunun efendim.
BAŞKAN Sayın
Eryılmaz... Teşekkür ederim Sayın Eryılmaz.
REFİK ERYILMAZ (Devamla) -
bu
hukuk katliamı karşısında tarih sizi mutlaka
yargılayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
İhsan Kalkavan (Samsun) ve arkadaşları
Madde 4 Bu Kanun hükümlerini İçişleri
Bakanı yürütür.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın İnce,
buyurun.
Süreniz beş dakika. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Geçen yıl bu kürsüden
bürokratları uyarmıştım: Türkiye bir hukuk devletidir,
iş ve işlemlerinizi buna göre yapın, parti devleti
sevdalılarının siyasal emellerine alet olmayınız.
demiştim. Yine bürokratlara Dik durun, omurgalı durun, kurala uyun,
korkmayın, kanunsuz emri, Anayasa 137yi hep hatırlayın.
demiştim. İşte, bugün hep birlikte görüyoruz. Hukukun silah olarak
kullanılması durumunda mutlak olarak bumerang etkisi
yapacağını herkes görmüş oldu. Şimdi, silah döndü ve
kendilerini vurdu. Ey bürokratlar, geleceğinizi görün. MİT
Müsteşarında olduğu gibi, suya yazılan sözlerin
faturasının ne kadar ağır olduğunu herkes böylece
görmüş olsun.
Bu ülkede yapılan hiçbir
şeyin karşılıksız kalmayacağını herkes
anlamıştır herhâlde. Burada pek çok milletvekili, pek çok
hukukçu sayın milletvekili görüşlerini açıkladı. Ben size
yakın siyasi tarihimizi bilen bir arkadaşınız olarak bir
küçük örnek vermek istiyorum. Daha çok değil 2003te, 2004te, Meclis
tutanaklarından okuyacağım şimdi size.
Hüsnü Ordu, Kütahya AKP Milletvekili
diyor ki: Dönemin ilgili Başbakan Yardımcısı Sayın
Hüsamettin Özkan ve Devlet eski Bakanı Sayın Recep Önalın
gerekli tedbirleri zamanında almayarak, görevlerini yerine getirmemek
suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep
oldukları, bu raporlarla ilgili yasal soruşturma izinlerini
geciktirdikleri, savsaklandığı
Yani soruşturma iznini geciktirdi,
savsakladı diye, siz bu ülkede Başbakan
Yardımcısını Yüce Divana gönderdiniz. Geciktirdi diye
soruşturma iznini Başbakan Yardımcısını Yüce
Divana gönderiyorsunuz, şimdi Başbakana o izni veriyorsunuz! Hiç
göndermeyeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Ne
alakası var?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Kanun
çıkarıyorsun. Sen daha neye oy verdiğini bilmiyorsun. Neye oy
verdiğini bilmiyorsun. (CHP sıralarından alkışlar)
O zaman İzin vermenin geciktirilmesi bile suçtur,
yargılanmayı gerektirir. dediniz burada. Meclis
zabıtlarına bakarsanız bunları görürsünüz. Şimdi, siz,
Başbakana böyle bir yetkiyi vererek davayı durdurabilirsiniz ama suçu
ortadan kaldıramazsınız, er ya da geç hesap ödenecektir. İzin
vermeyen işlemle hukuksal süreç tamamlanmaz çünkü kuvvetli suç
şüphesi savcı tarafından tespit edilmiştir. Kuvvetli suç
şüphesi oluşturan fiili kamu görevlileri işlemiştir.
Sayın milletvekilleri, suç şüphesi
taşıyan fiil MİT Müsteşarı için ne
ağırlık taşıyorsa Başbakan için de aynı
ağırlığı taşımaktadır.
Tüm siyasetçilere sesleniyorum değerli
milletvekilleri, adalet topaldır ama asla kör değildir.
Şimdi, ben size bir öneride
bulunayım. Bakınız, hatta bu önerimi dinleyen milletvekili,
Recep Özeli bile sollayacaktır, Başbakanın gözünde öyle bir
yücelecektir ki Sana helal olsun, bizim Recep bile bunu düşünemedi, sen
beni bu kadar nasıl da koruyorsun. diyecektir. Önerim şudur:
Geçmişte TÜBİTAK Kanunu görüşülürken şöyle bir madde
vardı: TÜBİTAK Başkanını bir kereye mahsus
Başbakan atar., RTÜK Başkan ve üyelerinin yargılanmasına
bir kereye mahsus Başbakan izin verir. Şimdi, bakın, bir
yürekli AKP milletvekili arıyorum, Başbakanın gözünde çok
yücelecek. Bir geçici madde ihdasında bulunsun, komisyon otursun ya da bu
geçici maddeye bir fıkra önergesi versin, Bir kereye mahsus Başbakan
yargılanamaz. önergesi versin. (CHP sıralarından
alkışlar) Ancak bu kurtarır.
Bunun haricinde, Hakan Fidanı
kurtarabilirsiniz, bunun haricinde bir maddeyle Başbakanı asla
kurtaramazsınız diyorum, sabahın bu saatinde yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın İnce.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, Sayın Hatipin konuşmasında bir ifade
kullanıldı. Sayın Hüsnü Ordunun verdiği konuşmadan
bir pasaj okudu. O önergenin altında, sayın bakanlarla ilgili
soruşturma komisyonu kurulmasıyla ilgili önergenin altında Cumhuriyet
Halk Partisi grup başkan vekillerinin imzası vardı.
Meclisin bilgilerine arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim. Zabıtlara geçti.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. Maddesi Bakanlar Kurulu yürütür
ibaresinin yerine, Başbakan Yürütür ibaresinin eklenmesini arz ederim.
Mehmet Erdoğan
(Muğla) ve arkadaşları
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay Öztürk (Erzurum) ve arkadaşları
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) Komisyon katılmıyor efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sormadı ki efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sormadan cevap verdi de
efendim, soruyor musunuz?
BAŞKAN Efendim? Bir saniye
OKTAY VURAL (İzmir) Komisyona sormadınız
da kendileri cevap verdi.
BAŞKAN Sorduğumu zannediyorum,
zatıaliniz duymadı belki.
Mehmet Erdoğan, Muğla.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Tutanaklara bakarız.
BAŞKAN Bakarız. Bu saatte her şey
olabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) Vallahi Komisyon
Başkanı da duymamıştı, siz de sorduğunuzu
zannediyorsunuz herhâlde.
BAŞKAN Yorulmadığını iddia
eden yoktur şu saatte herhâlde grubun içerisinde.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, arka
tarafta uyuyan milletvekillerini uyandırmak için Sayın Salim Usluyu
göreve davet eder misiniz?
BAŞKAN Uyandıralım efendim,
uyandıralım. Teşekkür ederiz.
Buyurun Sayın Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 164 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 4üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet mülkün temelidir. Tabii ki bu vecizedeki mülk,
birilerinin şahsi mülkü değildir. Bu mülk, atalarımızın,
dedelerimizin kanı pahasına, canı pahasına bize emanet
ettiği Türk devletidir. Onun için, Türk devletinin bekasını
sağlamak için adalet herkese lazımdır, her zaman lazımdır,
bundan sonra da herkese her zaman lazım olacaktır.
Şimdi, Haburda yaptığınız
bir olayla çadır mahkemeleri kurdunuz, Adalet
bağımsızdır, buna biz karışmadık. dediniz.
Şemdinlide başlayan soruşturma Genelkurmay Başkanına
gitti, orada bir savcı görevinden oldu, o zaman Adalet
bağımsızdır, ne yapalım? dediniz. Genelkurmay Özel
Harp Dairesi aranırken Adalet bağımsızdır, ne
yapalım? dediniz. Türk ordusunun generallerinin üçte 1i
tutuklanırken Adalet bağımsızdır, biz ne
yapalım? dediniz. Gazeteciler tutuklanırken Yüce yargı
bağımsızdır, bizim yapacağımız hiçbir
şey yok. dediniz. Emniyette yıllarca istihbaratçılık
yapmış emniyet müdürleri tutuklanırken Biz ne yapalım?
dediniz. Milletvekilleri tutuklanırken Biz ne yapalım? dediniz. Ama
iş 28 Şubatçıları sorgulamaya gelince, Deniz Feneri
sanıklarını sorgulamaya gelince, MİTçileri sorgulamaya
gelince, tıs, ses kesildi. O zaman Özel düzenlemeler yapalım,
savcıları görevden alalım, her işe yeni bir kulp
bulalım.
12 Eylül referandumuyla kendi
oluşturduğunuz yargıya bile güvenmiyorsunuz, bize diyorsunuz ki:
Başbakana güvenin. Yani yargının
bağımsızlığını kaldırdınız
bizim haberimiz mi yok? Biz Başbakana niye güvenelim? Başbakan taraf
değil midir? Başbakan bir partinin genel başkanı değil
midir? Yüzde 50 oy alınca Başbakan artık ilanihaye ulvi bir
statüye mi kavuşmuştur? Bizim ona güvenmemiz için hangi sebep
vardır yapılan bir sürü yolsuzluk, bir sürü usulsüzlük ortadayken?
Bürokratik oligarşiye
hayır. dediniz, şimdi geldiniz, kendi bürokratik oligarşinizi
yarattınız, onu korumak için kılıf arıyorsunuz.
Bunlardan vazgeçin.
Şimdi, siz bu durumlarda
istediğiniz zaman -tabii ki parmak sayınız yetiyor-
istediğiniz kanunu çıkarabilirsiniz, istediğiniz kanunu
değiştirebilirsiniz, istediğiniz kanunu istediğiniz
şekle getirebilirsiniz, bu şekilde dünyada bu mahkemelerden kurtulmayı
başarabilirsiniz ama mahkemey-i kübrada hesap vermekten
kurtulamazsınız; orada sizi ne Hakan Fidan kurtarabilir ne Bekir
Bozdağ kurtarabilir ne Adalet Bakanı kurtarabilir ne de Başbakan
kurtarabilir. Şu kanunu oylamadan önce Allah rızası için bir
daha düşünün.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, cumanız mübarek olsun. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Erdoğan.
Şimdi söz sırası
Sayın Enver Erdemin, Elâzığ. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ENVER ERDEM (Elâzığ)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MİT Kanununda
değişiklik yapılmasına ilişkin verilen kanun
teklifinin 4üncü maddesinin değiştirilmesiyle ilgili önerge üzerinde
söz almış bulunmaktayım. Sabahın bu ilk saatlerinde çok da
fazla vaktinizi almadan birkaç cümleyle ben de özetlemek istiyorum.
Tabii bu kanun, çeşitli yönleriyle
değerli hukukçular ve değerli milletvekillerimiz tarafından
değerlendirildi, bu kanunun sakıncaları her boyutuyla ortaya
konmaya çalışıldı. Ancak, hepimizin malumu olduğu
üzere, siz AKP Grubu olarak, bu getirdiğiniz metinleri kutsal metinler
olarak gördüğünüz için bunlar üzerinde getirilen herhangi bir önergeyi,
değişikliği veya değerlendirmeyi dikkate
almadınız ve almayacaksınız.
Esasında, en büyük zalimler zulüm
görenler arasından çıkarmış, gerçekten siz bunları
haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bu
yapılan düzenlemeyi birkaç cümleyle özetleyecek olursak, bir defa bu
düzenleme hukuki açıdan ciddi sakıncalar teşkil etmekte, ahlaki
açıdan sakıncalar teşkil etmekte; yerindelik yönüyle
bakıldığı zaman da yerinde bir düzenleme değil. Bu
düzenlemeyi getiren arkadaş açısından da böyle bir talihsizlik
var.
Yine bu düzenleme, usul ve şekil
açısından bakıldığında da birçok
sıkıntıyı paralelinde getirmekte ve
taşımaktadır. Yasa yapma tekniği açısından
bakıldığı zaman, teamül olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisinde
uygulanması
gereken teamüller, İç Tüzük kuralları uygulanmamıştır,
görüşülmesi gereken komisyonlarda yeterince görüşülmemiştir. Bu
düzenleme esas yönüyle de birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Özellikle
Anayasanın 2nci, 10uncu, 128inci ve 138inci maddeleri gibi maddelere
aykırılıklar teşkil etmektedir. 138inci maddenin üçüncü
fıkrasıyla ilgili konuyu çok sayıda duyduğunuz için
tekrarlamıyorum ama görülmekte olan bir davayla alakalı Mecliste soru
bile sorulamaz ancak soru, görüşme, her türlü konuşulmadık bir
şey kalmadı.
Bu düzenleme ahlaki midir?
noktasındaki değerlendirmeye baktığımız zaman, bu
düzenleme ahlaki de değildir değerli milletvekilleri. Aynı
konuda özel yargılama usullerine göre yargılanması gereken
genelkurmay başkanları yargılanmıştır,
soruşturulmuştur, tutuklanmıştır. Erzincan
Başsavcısı benzer bir uygulamaya tabi tutulmuştur. Ancak
konu buraya gelince burada böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.
Değerli milletvekilleri, bugünün
aslında en önemli özetlerinden birisi BDP Grubunun Başkan Vekili
Sayın Hasip Kaplanın söylediği: Biz bu süreçlerin
yanındayız. Bu çok önemli bir cümle. Bizim rezalet olarak
gördüğümüz Habur açılımını Destekliyoruz. dediler, Osloyu
destekliyoruz. dediler; protokollerle alakalı da Biz bu protokolleri de
destekliyoruz. dediler.
Esasında BDP Grubunun
görüşünü aşağı yukarı hepimiz her gün dinliyoruz,
biliyoruz. Size, AK PARTİ Grubuna ve Hükûmetin değerli temsilcilerine
seslenmek istiyorum: Allah için sizler de bu milletin karşısında
bir defa olsun dürüst davranarak siz bu Habur rezaletinin yanında
mısınız, karşısında mısınız? Bu
Oslo sürecini tasvip ediyor musunuz? Bu protokolleri onaylıyor musunuz?
Özerkliği destekliyor musunuz? İkinci bir ana dili kabul ediyor
musunuz? PKKnın polis gücü olarak dönüştürülmesine razı oluyor
musunuz? Kendi valisine, emniyet müdürüne PKK dostu anlamına gelen
ifadeler kullanılmasını kabul ediyor musunuz?
Şimdi, esasında bütün
soruların cevabı bu. AK PARTİ olarak, bu konularda sessiz
kalıyorsunuz, burada açık açık konuşmuyorsunuz. Bu
bağlamda, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu sürecin tamamen karşısındayız
ve bu süreci açık ve net olarak ortaya koymanız için Sayın Grup
Başkan Vekilimiz tarafından bir kapalı görüşme talebinde
bulunuldu. Bunu da kabul etmediniz. Sizin amacınızın ne
olduğunu bu milletten saklamaya çalışıyorsunuz ama sizin
adaletiniz, hukuk anlayışınız bu olsa da
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erdem,
teşekkür ediyorum efendim, süreniz doldu.
ENVER ERDEM (Devamla) -
Cenabı
Allahın adaletinin sizler hakkında nasıl tecelli edeceğini
sizler de, bizler de bekliyoruz. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas
numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinde geçen "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür" ibaresinin "Bu Kanun Bakanlar Kurulunca
yürütülür" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Enver Yılmaz
İstanbul
Diğer
önerge sahibi:
Feyzullah
Kıyıklık
İstanbul
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeleri okutuyorum:
Gerekçe:
Daha uygun bir anlatım dili
kullanılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul
edilmemiştir.
4üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Şimdi lehte Ali Rıza Öztürk
Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu yasa teklifinin lehinde söz aldım. Bu yasa teklifine
aslında evet oyu verecektim ama bu yasa teklifi devlet büyüğümüz
Sayın Bülent Arınçın Herkes yaptığının
hesabını verecek. ilkesine aykırı olduğundan, bu yasa
teklifi Anayasanın 2nci maddesinde tanımlanan hukuk devleti
ilkesine aykırı olduğundan, bu yasa teklifi Anayasanın
6ncı maddesinde Hiçbir makam ya da merci hiçbir kimse Anayasadan
kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanamaz. ilkesine aykırı bir
şekilde Başbakana önceden sınırsız bir yetki
verdiğinden, bu yasa teklifi yine Anayasanın 17nci maddesinde
tanımlanan bireylerin temel hak ve özgürlüğü kapsamında olan
korkusuz ve özgür yaşama kuralına tehdit oluşturduğundan,
yine Anayasanın 137nci maddesindeki Konusu suç olan konularda emir ve
talimat verilemez, kanuna aykırı emir olmaz. ilkesine
aykırı olduğundan, somut yürütülen bir soruşturmayı
bertaraf etmek, onu yok etmek amacıyla getirildiği nedenle Anayasanın
özellikle 138inci maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça
aykırı olduğundan, bu kanun teklifi Verdiysem ben verdim.
dönemini başlatacağından, bu kanun teklifi yine faili meçhuller
dönemi başlatacağından, bu kanun teklifi devlette illegal
örgütlenmeler çağını, devresini başlatacağından,
çocuklarıma karşı duyduğum tarihsel sorumluluğumun
gereği Evet. oyu veremeyeceğim arkadaşlar, Hayır. oyu
vereceğim. Çünkü ben bir hukukçuyum, milletvekili olmadan da önce bir
hukukçuyum çünkü ben milletvekili olmadan önce de çocuklarıma
karşı sorumluluk duygusu duyan birisiyim, milletime karşı
sorumluluk duyan birisiyim. Bakın, sizin Demokrasi var. dediğiniz
bugünkü ülkede bu manzaralar sizin döneminizde başladı. Burada
Hâkimin zor anları. diyor. Biz 2009un 20 Ekiminde, bu kürsüde Habur
açılımıyla başlayan süreci tartıştık. O
zaman hukuku eğip büktünüz. Hukuku götürdünüz, Haburda mobil mahkemeler, çadır
mahkemeleri kurdunuz. Orada hâkimlere karar verirken zor anlar
yaşattınız. İnsan yaşamında pişman
olacağı şeyler yapmamalı, utanacağı şeyler
yapmamalı, eğer bir insan yaptıklarından utanacaksa o
şeyi yapmamalı, eğer yapıyorsa da utanmamalı. Siz,
Haburda açılım yaptınız, onu yüreklice
savunamadınız. Arkasından, o tarihten bugüne kadar terör
örgütünün yöneticileriyle görüştünüz ama kendi
yaptığınız görüşmeye Devlet görüştü. dediniz.
Ama bugün buraya getirdiğiniz bu kanun teklifi, aslında
görüşmenin bizzat Başbakan tarafından
yapıldığının somut göstergesidir.
Görüştüğünüz hâlde o zaman neden Görüşmüyoruz. diyorsunuz?
Eğer görüşmüş olmak size göre ayıpsa, utanılacak bir şeyse,
halka açıklanmayacak kadar ayıp bir olaysa niye görüştünüz?
Efendim, gizli
Gizlilik kalmadı, her şey meydana çıktı.
Bundan sonra niye söylemiyorsunuz?
Burada aslında
sorgulanması gereken konu şu: Sayın Başbakan MİT
mensuplarına ve Hakan Fidana hangi yasadan kaynaklı bir yetki
veriyor? Sanki şöyle bir algı var: Sayın Başbakanın,
MİT mensuplarını ya da Hakan Fidanı özel temsilci olarak
oraya görevlendirme
yetkisi varmış gibi, Anayasadan kaynaklanan böyle bir yetkisi
varmış gibi bu sorgulanmıyor, gidenlerin yürütmenin verdiği
bu yetkiye aykırı davranıp davranmadığı
sorgulanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, burada asıl sorgulanması
gereken, Başbakan bunlara verdiği yetkiyi Anayasanın hangi
maddesinden almıştır?
BAŞKAN Sayın Öztürk,
teşekkür ediyorum efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) O
nedenle, ben sizin de tarihsel sorumluluğunuz gereği bu yasaya
hayır oyu vermenizi istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Öztürk.
Aleyhte, Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Genç.
Buyurun Sayın Genç. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir dikta rejimini getirmeye yönelik
bir kanun tasarısının son oylamasına geldik.
Şimdi, bir KCK operasyonu
yapılıyor, savcı aramalar yapıyor, bir belgeler elde
ediyor. Bu belgelerde bakıyor ki iş geldi Tayyip Erdoğana
dayandı. Orada öyle deliller elde ediyor ki, ondan sonra hemen Sadullah
Ergini çağırıyor. Sadullah Ergin kim? Türkiye adaletini dizayn
eden adam. Ne yapalım yahu! Bakın, Hakan Fidan daha MİT
Müsteşarı değilken, Başbakan Müsteşar
Yardımcısı, biz bunu nasıl kurtaracağız?
Efendim, elde edilen belgelere göre
tabii Tayyip Bey birtakım olaylara girmiş. Tayyip Bey bir seçim
kazansın, Türkiye gitsin onun elinden, hiç mesele değil! 12 Haziran
seçimlerini kazanmak için gitti Barzaniyle pazarlık etti, gitti PKKyla
pazarlık etti Siz bana oy verin, 15 Hazirana kadar eylemler
yapmayın, ondan sonra istediğinizi ben size veririm. dedi. Ondan
sonra çağırdı bunları, Adalet şeyini, ondan sonra bu
kanun teklifi geldi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Yazıp duruyorsun bunları, siyasi fanteziler kuruyorsun. Gerçi bu
saatte böyle konuşman normal!
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, bu
kanun teklifinin benzerini daha önceden görmüştük. Şimdi, Tayyip
Erdoğan bir gün, böyle bir gece yarısı bir RTÜK Kanunu getirdi,
RTÜK Kanununda RTÜK Başkanı için dava açma müsaadesini
Başbakan verir. dedi. Zahid Akmanı suçlu olduğu hâlde Deniz
Feneri davasında, bir sürü para geldiğini bildiği hâlde tam dört
sene izin vermedi ve o makamda oturttu kendisini
Şimdi, AKPliler
Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı besledikleri kin ve nefret
duyguları gereği bu devleti çökertmek istiyorlar. Çökertmek için de
evvela ne yapmak lazım? Evvela o devletin kurumlarını yok etmek
lazım. Başta adaleti yok ettiler, Türk Silahlı Kuvvetlerini yok
ettiler çünkü onun Genelkurmay Başkanı
Diyor ki: Terör örgütünü
kurmak ve yönetmek. Peki, Abdullah Gül oraya bunu sen atamadın mı?
Atadın. Suçlu sen değil misin? Sensin.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, AKPyle beraber Türkiyede rejim dönüştü.
Şimdi, getirilen bu kanun, arkadaşlarımız söylediler,
Anayasanın en başta 138inci maddesine aykırı. Şimdi,
bu getirilen kanunla ileride cinayetler işletecek. Kimler
kanalıyla? Tayyip Bey, bir çete oluşturacak.
Karşısındaki rakiplerini bitirecek. Nasıl bitirmez çünkü
bakıyor artık; hukuk düzeni içinde kalsa, kendisini
yargılayacaklar, gideceği yer belli. O, Silivri yanında bir yere
gidecek o da ama şimdi bunu önlemek için ne yapıyor? Bir çete kanunu
getiriyor, bu bir çete kanunudur. Yani dünyanın neresinde...
Bakın Hitler
rejimini inceleyin, Mussolini rejimini inceleyin. Mussolini ve dahi Hitler
kendi meclislerinde böyle bir yetki almamıştır. Yani ben, terör
örgütünü kuracağım, o örgüte adamlar atayacağım, onlar suç
işleyecek; ondan sonra, onları yargılamak için benden izin
alacaksınız. Bu, dünyanın neresinde görülmüş
arkadaşlar? Ne yapacak?
Biliyorsunuz Hamastan
adam getirdi, El Kaideden getirdi. Tayyip Erdoğanın bir hedefi de
var, Amerikanın verdiği bir hedef: Türkiyede Sünni rejim, Suriyede
Sünni rejim, Mısırda Sünni rejim, daha doğrusu Müslüman Kardeşlerin
hâkim olduğu bir Sünni devlet rejimini kurmak için çaba harcıyor. Ne
yapacak? Kendi amacına engel olacak kişileri ne yapacak? Hamastan,
El Kaideden Türkiyeye getirdikleri birtakım örgütler kanalıyla
bunları öldürtecek. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ne
yapacak? Ondan sonra da yargılamak için müsaade almayacaklar.
Şimdi, efendim,
deniliyor ki: Yargı... Arkadaşlar, Sadullah Bey, hangi güne
kalıyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yargıyı istediği gibi zaten dizayn ediyor. Yarına
çıktı orada herhangi bir kanunun hangi mahkemeye gideceğini
kendisi de belirleyecek, orada da zaten karar aldıracak. Onun için
bakın, değerli milletvekilleri, bana göre vicdanı olan,
ahlakı olan, hukuka saygısı olan hiçbir kimse bu kanuna Evet.
oyunu veremez. Bu kanuna Evet. oyunu verenler cinayete yataklık
etmiş olurlar çünkü bu kanun cinayet getiren bir kanundur. Bu kanuna Evet.
oyu verdiniz mi cinayete yataklık etmiş olursunuz. Onun için ben
sizin hiçbirinizin bu kanuna Evet. oyu vereceğinize inanmıyorum.
Ama bakın, arkadaşlar, yarın öbür gün çocuklarınız
sizi eğer bu kanuna Evet. verirseniz işte, o cinayetlerin
sorumlusunu babaları olarak görecekler ve size çok güzel methiyeler
yağdıracaklar. Benim size tavsiyem bu kara lekeyi
alnınızdan silin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri, teklifin
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Bakan konuşacak galiba.
BAŞKAN Bir saniye efendim,
müsaade edin, öyle bir talebi yok.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, sayın milletvekilleri,
teklifin tümünün oylamasının açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini
arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan teklifin tümünün
oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Erdoğan, Muğla?
Burada.
Sadir Durmaz, Yozgat? Burada.
Mehmet Şandır, Mersin? Burada.
Oktay Vural, İzmir? Burada.
S. Nevzat Korkmaz, Isparta? Burada.
Ali Uzunırmak, Aydın? Burada.
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri? Burada.
Durmuşali Torlak, İstanbul?
Burada.
Celal Adan, İstanbul? Burada.
Erkan Akçay, Manisa? Burada.
Bülent Belen, Tekirdağ? Burada.
Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar?
Burada.
Necati Özensoy, Bursa? Burada.
Alim Işık, Kütahya? Burada.
Enver Erdem, Elâzığ? Burada.
Ali Öz, Mersin? Burada.
Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye?
Burada.
Seyfettin Yılmaz, Adana? Burada.
Sinan Oğan, Iğdır?
Burada.
Emin Çınar, Kastamonu? Burada.
Sayın milletvekilleri, açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Elektronik oylama cihazıyla
oylamayı başlatıyorum ve iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, 164 sıra sayılı Kanun Teklifinin açık
oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 329
Kabul : 266(X)
Ret :
63
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatih Şahin Muhammet Bilal Macit
Ankara İstanbul
Teklif, kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Bakan, teşekkür konuşması yapmıyor musunuz? Bekir Bey,
teşekkür konuşması yapmayacak mısınız?
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bir Danışma Kurulu önerisi vardır; öneriyi
okutup, oylarınıza sunacağım:
X.-
ÖNERİLER (Devam)
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 17/2/2012 Cuma günü
toplanmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: Tarih:
16/2/2012
Danışma Kurulunun 16/2/2012
Perşembe günü yaptığı toplantıda,
aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Cemil Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ayşe Nur
Bahçekapılı Muharrem
İnce
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk
Partisi
Grubu
Başkanvekili
Grubu Başkanvekili
İstanbul
Yalova
Oktay
Vural
Hasip Kaplan
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
İzmir
Şırnak
Öneri:
Genel Kurulun 17/02/2012 Cuma günü
toplanmaması önerilmiştir.
BAŞKAN Söz isteyen? Yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince sözlü sorular ile Kanun Tasarı ve Teklifleri
İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşleri sırasıyla
görüşmek üzere, 21 Şubat 2012 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 05.47
(x) Bu ifadeye ilişkin açıklama 15/2/2012 tarihli 66ncı Birleşim Tutanağının 273üncü sayfasında yer almıştır.
(x) 164 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(X) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.