TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
69uncu
Birleşim
22
Şubat 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- KAPALI OTURUMLAR
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Antalya Milletvekili Mehmet Günalın, Antalya
ilinin Kemer ilçesinin Ulupınar-Çıralı mevkisi Karaburun
bölgesinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, Trabzon ilinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 94üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun, 21
Şubat Dünya Ana Dil Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, 21
Şubat Dünya Ana Dil Gününe ilişkin açıklaması
2.- Antalya Milletvekili Mehmet Günalın, Antalya
ilinin Çıralı bölgesinde çevreyi ve tabiatı koruyan bir
yapılanma olması dileğine ilişkin açıklaması
3.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Trabzon ilinin kurtuluş yıl dönümünü
Milliyetçi Hareket Partisi camiası adına kutladığına
ilişkin açıklaması
4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Nemrutun dünya mirası olduğuna ve yıkılan Ermeni Mezarlığına
ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Sertere yönelik
davranışın insanlık dışı bir
saldırı olduğuna ve bu saldırıyı kınadığına
ilişkin açıklaması
6.- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın
konuşmasına ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki kıyı
illeri arasında deniz taşımacılığının
geliştirilmesi ve dünya ülkeleri ile rekabet edilebilmesi için
yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/161)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin, özel dershanelerin yarattığı fırsat
eşitsizliğinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/162)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20
milletvekilinin, küçükbaş hayvan yetiştiricilerinin
sorunlarının ve bu sektörün bitmemesi için gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/163)
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- İslam Konferansı Örgütü
Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/443) (S. Sayısı: 85)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/414) (S. Sayısı: 76)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan
Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Endüstrisi Alanlarında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/456) (S. Sayısı: 161)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında
UNDP-İstanbul Uluslararası Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin
(IICPSD) Kuruluşu ile İlgili Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/511) (S. Sayısı: 119)
6.- Çoğaltılmış Fikir ve Sanat
Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/485) (S. Sayısı: 128)
7.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına
Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret
Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011
Sayılı Ortak Komite Kararının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/472) (S. Sayısı: 98)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serterin partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
İstanbul Milletvekili İsmet Uçmanın grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
5.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın,
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
X.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Meral Akşenerin, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Sertere
yapılan davranışı ve basının haberi veriş
şeklini kınadığına ilişkin konuşması
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının,
YURTKUR Konya Bölge Müdürlüğüne bağlı yurtlarda
çalışan taşeron işçilerin mağduriyetine ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı
(7/2515)
2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Salihli
Organize Sanayi Bölgesinin sorunlarına ve jeotermal enerji projesine
ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün
cevabı (7/2786)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, merkez ve taşra teşkilatlarındaki boş
kadrolara ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi Teknoloji Bakanı Nihat
Ergünün cevabı (7/2787)
4.- Muş Milletvekili Demir Çelikin, Muştaki
öğrenci yurdu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/2860)
5.- Bursa Milletvekili Sena Kalelinin,
yapımı devam eden Bursa stadına ve 2012 yılında
yapılması planlanan spor komplekslerine ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/2862)
6.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın,
Vandaki spor tesislerine ve stadyum ihtiyacına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/2960)
7.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemirin, TÜRSAB A
sınıfı işletme belgesi giderlerinin KOSGEB hibesi
kapsamına dahil olmamasına ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi
Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/2967)
8.- Bursa Milletvekili Sena Kalelinin, bir
kayakçının ölümüne sebebiyet veren kazada gerekli tedbirlerin
alınmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/3040)
9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, bir millî kayakçının antrenman yaparken
hayatını kaybettiği tesisin eksikliklerine ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı
(7/3060)
10.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın,
Adanada yapılan ve yapılacak projelere ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/3073)
11.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmazın, cemaat
ve azınlık vakıflarına ait taşınmazların
iadesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/3135)
12.- İzmir Milletvekili Aytun Çırayın,
basın sektöründe çalışanların sorunlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/3136)
13.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
elektrik faturalarında yer alan tüketim dışındaki bedel
kalemlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı
(7/3217)
14.- Antalya Milletvekili Tunca Toskayın,
Antalyanın rüzgar ve güneş enerjisi potansiyeline ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/3381)
15.- İzmir Milletvekili Hülya Güvenin, bir köyün
elektriğinin kesilmesi sonucu yaşanan mağduriyete ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/3382)
16.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Uludağ Elektrik Dağıtım AŞ.nin
bazı faaliyet ve uygulamaları ile vatandaşların
yaşadığı mağduriyete ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/3559)
17.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık teşkilatında ve bağlı
kurum ve kuruluşlarda görev yapan üst düzey kadın bürokrat
sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/3560)
18.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydarın,
Atatürk Uluslararası Barış Ödülünün verilmemesine ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/3657)
19.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, eski
RTÜK Başkanının bir özel televizyonda çalışmasına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/3658)
20.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
bir doğalgaz dağıtım şirketinin doğalgaz
abonelerine mekanik sayaca geçmeleri konusunda baskı
yaptığı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/3677)
21.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
bir doğalgaz dağıtım şirketinin doğalgaz
abonelerinden güvence bedeli talep ettiği iddialarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/3678)
22.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Edipoğlunun,
Hataydaki elektrik direk ve hatlarının hasar görmesi sebebiyle
ortaya çıkan mağduriyete ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/3680)
22 Şubat 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 69uncu Birleşimini açıyorum.
III.-
YO K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu
süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
Sayın
milletvekilleri, görüşmelere başlamadan önce 16 Şubat 2012
tarihli 67nci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak
özetinin İç Tüzükün 71inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı
oturuma geçmemiz gerekmektedir.
Bu nedenle, sayın
milletvekilleri ile Genel Kurul salonunda bulunabilecek yeminli stenograf ve
yeminli görevliler
dışındakilerin salonu boşaltmalarını rica
ediyorum. Tutanak özeti okunduktan sonra açık oturuma geçilecek ve
görüşmelere devam edilecektir.
Sayın idare amirlerinin bu konuda
yardımcı olmalarını ve salon boşaltıldıktan
sonra Başkanlığa haber vermelerini rica ediyorum.
Şimdi kapalı oturuma
geçiyoruz.
Kapanma
Saati: 13.06
IV.-
KAPALI OTURUMLAR
(İkinci
Oturum)
(Kapalıdır)
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 13.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 69uncu Birleşiminin kapalı oturumdan sonraki Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz
Antalya Kemer ilçesi Ulupınar-Çıralı mevkisi Karaburun
bölgesinde yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili
Sayın Mehmet Günala aittir.
Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günalın, Antalya ilinin Kemer ilçesinin
Ulupınar-Çıralı mevkisi Karaburun bölgesinde yaşanan
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Antalya
ilimizde Kemer ilçesine bağlı Ulupınar köyünde Çıralı
sahilinde iki haftadır yaşanan bir gelişmeyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar -ulusal ve
yerel basında geniş şekilde yer aldı- maalesef bir
doğa katliamıyla karşı karşıyayız. Adalet ve
Kalkınma Partisinin ranta dayalı uygulamalarından bir tanesi
daha karşımızda. Çok kısa sürede size temel noktaları
özetleyeceğim, sizlerin de dikkatine sunmak istiyorum. Arada da bazı
tarihler var arka arkaya gelen, onlara da dikkat etmenizi rica edeceğim,
ki nasıl hızlı bir şekilde karar alındığını
göresiniz diye.
Proje, öncelikle Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı olan kurul tarafından
değerlendirilmiş ve mesire yeri olarak 18 Temmuz 2011de Orman Bölge
izin vermiş. Arkasından, bakıyoruz, on gün sonra hemen Ormanspor
Kulübüne tahsis edilmiş, aynı gün bir özel şirketle sponsorluk
sözleşmesi imzalanmış yani 28 Temmuzda, on gün sonra, hepsi on
gün içerisinde
Tabii bundan daha önce bu arada çıkan hepimizin
karşı olduğu kanun hükmünde kararnameler var biliyorsunuz. 644 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle bu yetkiler düzenlenmiş ama bakmışlar ki
orada olmuyor yeni bir kanun hükmünde kararname, o ne zaman? 17 Ağustos
2011de yani bir ay sonra ve sponsorluk
sözleşmesinden iki hafta sonra. Peki, o değişiklikle ne
yapmışlar biliyor musunuz? Tabiat Varlıklarını Koruma
Genel Müdürlüğü ve yeni bir Genel Müdürlük ve yetkiler Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına aktarılmış.
Bunları kısa kısa söylüyorum. Neden? Çünkü öncelikle Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı olan kurul onay vermemiş
yeniden yapılanmaya, projede
tadilat yapılmasına ve arkasından -bir bakıyorsunuz
ama- Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlandıktan
sonra Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu buranın
mesire alanı olmasına izin vermiş ve oradaki yapıya, o
mesire alanındaki yapıya izin vermiş.
Şimdi yani bir de bakıyoruz
Sayın Günay -burada yok- gerekli açıklamayı yapmış,
diyor ki: Bizden sorumluluk geçti
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Burada
Sayın Bakan.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Geldi mi?
Hoş geldiniz Sayın
Bakanım.
Tam sizi aklıyordum, Sayın
Bakana geçeceğim, onun için, başladığımda yoktunuz,
kusura bakmayın.
Sayın Günay diyor ki: Bizi
ilgilendiren kısmı kalktı, öncelikle de biz izin
vermemiştik, proje de bize uygun gelmedi, yoğun yapılaşma
vardı, o kurulun verdiği karar. Doğrudur.
Şimdi, o arada da Sayın
Valinin bir açıklaması var yani aynı gün izinleri söyledim,
aynı gün sponsorluk sözleşmesi. Bütün dokümanlar elimde, isteyen
arkadaşlarıma verebilirim. KHKda değişiklik yapan
düzenleme de burada. Öyle hızlı bir şekilde hareket ediliyor ki
büyük bir yağmanın önü açılıyor. Şimdi, bu örneği
yaşamamış olsak belki hepimiz
Tabiat yağmasını,
bu 644 sayılı KHKnın ilk kurbanı olarak
Çıralıyı gördük kendi seçim bölgemizde ve
vatandaşlarımızın duyarlılığı, sivil
toplum kuruluşlarımızın duyarlılığı
sayesinde bu katliamı öğrenmiş bulunduk. Acaba sırada neler
gelecek? Ben merak ediyorum. Yani bir on beş gün içerisinde
bakıyorsunuz, bir anda, daha bir ayı geçmeden, bir buçuk ay geçmeden
yeni bir düzenleme ve kurul yetkileri başka bakanlığa devrediliyor.
E, ne oluyor sonra? Hemen buradan onay çıkıyor. Demek ki burada ciddi
bir sorun var.
Şimdi, bu olaylar üzerine insanlar
ayağa kalkıyor ve bir galeyana geliyorlar ve burası
yapılaşmaya
Ben işin dedikodu tarafına girmiyorum, sadece
yapılan düzenlemelerle neyin önünün açıldığını
veya açılmaya çalışıldığını sizin
dikkatinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Valiye müracaat ediyorlar, açıklaması var, diyor ki:
Efendim, burası zaten futbol sahasıymış, burada ne var
yani başkaları da geliyor. Orada hiç futbol sahası
olmamış, otel dediğiniz şeyler küçücük küçücük zaten. Yani
ya bir yanlış bilgi verdiler. Sonra düzeltmiş ve şimdilik
yürütmeyi durdurma talebi var. O bitinceye kadar şimdilik durduruyoruz.
demiş. Zaten istenen buydu. Vatandaş dava açmış buranın
yapılması için. Burası, Sayın Bakanımız burada,
gayet yakından biliyorlar, ikisi de biliyor çünkü bu konuda
uluslararası sözleşmeler var, Bern Sözleşmesi var, Barselona
Sözleşmesi var ve bununla ilgili de genelge var. Yani Millî Emlakla ilgili
ve doğal alanları korumayla ilgili iki tane uluslararası
sözleşme var ve Bakanlığın çıkarmış
olduğu genelge var ve bütün bunların hepsine aykırı olarak
bir sponsorluk sözleşmesi adı altında oranın
yapılaşması sağlanmaya çalışılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Maalesef
doğa katlediliyor. Çıralı bu KHKnın ilk kurbanı. Sayın
bakanları bir an önce önlem alarak Türkiyenin bu güzelliklerini koruma
konusunda fikir birliği içinde olmalarını ve bütün
bakanların koordinasyon içerisinde buna karşı
çıkmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Hükûmet adına Orman ve Su
İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurun Sayın Eroğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; ben de
sizleri saygıyla selamlıyorum efendim.
Sayın Günalın özellikle
Kemer-Çıralı mesire yeriyle alakalı gündem dışı
konuşmasına cevap vermek için söz aldım. Ancak biliyorsunuz
bugün 24 Şubat Trabzonun düşman işgalinden kurtuluşunun 94üncü
yılı, ben bu vesileyle bütün Trabzonluları ve kurtuluş gününü
kutluyorum. İşte yediden yetmişe kadar gerçekten büyük mücadele
veren ve istiklallerini kazanmak için canlarını seve seve feda eden
şehitlerimizin ruhu şad olsun diyorum, Allahtan rahmet niyaz
ediyorum efendim.
Şimdi tabii ki
Kemer-Çıralı mesire yeriyle alakalı bir kere şunu özellikle
belirteyim: Bu konu bana intikal ettiği zaman ben hemen Orman Genel
Müdürlüğü müfettişlerini görevlendirdim ve derhal durdursun diye
çünkü bana bu bir e-posta mesajıyla geldi. Sonradan posta mesajları
yoğunlaştı. Bir kere bu kesinlikle Bakanlık tarafından
durdurulmuştur, ayrıca OGM müfettişleri konuyu incelemek üzere
gönderilmiştir. Tahkikat neticesinde
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bakanlık
tarafından ne zaman durdurulmuş Sayın Bakanım?
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Bakanlık, haber aldığım gün, yaklaşık
olarak beş altı gün önce durdurdum ben.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Önemli
olan durdurulmuş olması.
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Durum şu, bir kere o müjdeyi vereyim. Ancak burayla ilgili kaba
inceleme geldi. OGM müfettişlerinden sonra ben detaylı bilgi de
sunacağım. Bizim zaten bütün niyetimiz bu alanları
korumaktır ve benim de biliyorsunuz deniz kaplumbağalarına
karşı gösterdiğimiz hassasiyeti pek çok yerde bunların
rehabilitasyonu için merkezler
kurduğumu, üniversitelerle birlikte
çalıştığımı biliyorsunuz.
Peki, burası nedir?
Onunla ilgili bilgi vereyim. Mesire yeri, deniz kaplumbağası
yuvalanma alanı, birinci derece doğal sit alanı
Beydağları Millî Parkının dışında ve su
çizgisine yaklaşık
Tabii, buradaki husus
şu: Yapılaşmayla ilgili Bakanlığa herhangi bir tasdik
veya diğer bakanlıklara tasdik işlemleri gelmemiş, bir
miktar sınırı aştıkları şeklinde bir haber
var ama müfettişler
MEHMET GÜNAL (Antalya)
İl kurullarında var, Bakanlığa gelmiyor, size geçen
kurumlar var Sayın Bakan, onlar onay veriyor.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Tamam.
Yani şu anda, bu
konuda, Orman Genel Müdürlüğü müfettişleri inceliyor, tahkikat için
şu anda yerindeler. Ama şunu ifade edeyim: Burası zaten
durduruldu, müfettiş incelemesine göre karar verecektir.
Yani ben özetle
şunu ifade edeyim, tabii ki siz bir de şunu vurguladınız:
Daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığında olan tabii sitler
vardı, doğal sitler vesaire. Efendim, burada biz zaten daha önce
anlaşmıştık Sayın Bakanla. Doğal sitlerle Kültür
ve Turizm Bakanlığının bir alakası yok, orası
arkeolojik sitler ve kültür varlıkları, elbette koruma
kurullarına ait olacak ama Kültür ve Turizm Bakanlığından,
o tabii sitlerle, doğal sitlerle ilgili genel müdürlüklerde zaten bu konu
o zaman geçmişte
Çevre ve Orman Bakanlığına ait olması diye, o
kaldırılmış. Sonradan, yeni yapılanma çerçevesinde,
tabii ki özellikle arkeolojik sitler, kültür varlıkları tamamen
Kültür ve Turizm Bakanlığında kaldı, öbür taraftan
doğal sitlerle ilgili, bunların planlaması, planlama işleri
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
aktarıldığı için bütün planlama, kontrol, denetim, 1/100.000lik
çevre düzeni planlarının hazırlanması
Tabii ki, bu arada
bunların planlaması yapılırken yeni doğal sitlerin
ilanı konusunda karar merci Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı oldu ama koruma işlemleri gene Orman ve Su
İşleri Bakanlığı tarafından yapılacaktır,
bunu da burada bir açıklama olarak sizlere arz ediyorum.
Saygılar sunuyorum efendim. Çok
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Eroğlu.
Sayın Şandırın
talebini yerine getirdiniz, o on beş dakika demişti ama altı
dakika konuştu.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Böyle
daha güzel, tabii böyle daha güzel.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkanım, çok kısa bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN Sayın Günal, ben üç
gündem dışı konuşmadan sonra 60ıncı maddeye göre
söz veriyorum. Yani, nasıl olsa Sayın Bakan burada, kalkıp cevap
veremez, sadece bilgilendireceksiniz.
O nedenle, şimdi gündem
dışı ikinci söz, 24 Şubat Trabzonun kurtuluş
yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet
Volkan Canalioğluna aittir.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun, Trabzon ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 94üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Trabzon'umuzun işgalden kurtuluşunun 94üncü
yıldönümü nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesile ile yüce Meclisimizin siz değerli milletvekillerini
saygılarımla selamlıyorum.
Trabzon, coğrafi ve stratejik
konumu nedeni ile tarihin her döneminde önemli bir kent olmuştur. Hem
Asya-Avrupa ulaşım ağının bağlantı
noktasında bulunması hem de Kafkasya üzerinde doğu-batı göç
yolu üzerinde yer alması bölgenin kontrol edilmesi girişimlerini de
beraberinde getirmiştir. Nitekim Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u
fethedip Bizans İmparatorluğu'na son vermesinden sonra 1461 de
Trabzon'u alarak Komnenos Krallığını ortadan
kaldırması da bu stratejik düşüncenin bir sonucudur.
Bilindiği gibi,
Birinci Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğunun
paylaşılması amacı ile İngiltere ve Fransa,
yaptıkları Petrograd Protokolü ile Erzurum, Van ve Bitlis
dışında Trabzon'a kadar, Doğu Karadeniz
kıyılarının Rusya'ya bırakılması konusunda
anlaşmaya varmışlardı. Bu antlaşma çerçevesinde Rus
ordusu, Trabzon'u ele geçirmek üzere ileri harekâta başlayarak
çeşitli direnişlerden sonra 18 Nisan 1916'da Trabzon'a girdi.
Bu tarihten 24
Şubat 1918 tarihine kadar geçen yaklaşık iki yıl boyunca
evlerini terk ederek batıya doğru muhacirliğe çıkan
Türkler, çok ağır bedeller ödedikten sonra, 24 Şubat 1918de
yakılıp yıkılarak harabeye döndürülmüş ve
yağmalanmış evlerine geri döndüler. Ancak muhacirlikle geçen iki
yıl içerisinde insanlar, açlık, sefalet ve salgın
hastalıklarla mücadele ederek canlarını kurtarmaya
çalışmışlar ve Giresun, Ordu, Samsun, Amasya, Tokat
illerimiz başta olmak üzere, Batı Anadolu'ya doğru zorlu
yolculuk yapmışlardır. Bu yolculuk mânilere ve türkülere konu
olmuştur. Nenelerimizin şu türküleri hâlen yörelerimizde ve ülkemizde
söylenmektedir.
Trabzon'dan
çıktım başım selamet
Çavuşlu'ya
vardım koptu kıyamet
Anam ile yârim Hakka
emanet
Ah bu muhacirlik
şimdi büküyor belimi.
Sayın
milletvekilleri, Trabzon'un ve diğer illerimizin
kurtuluşlarının yıl dönümü törenlerinin düzenlenmesinden
amaç, geçmişte yaşanan olaylar nedeni ile günümüzde yeni
düşmanlıklar üretmek değildir. Amaç, geçmişte
yaşananları hatırlamak, dersler çıkarmak ve bir daha bu tür
gelişmelere tanık olmamaktır. Özellikle küresel güç
odakları tarafından dünyamızın yeniden
yapılandırılmaya çalışıldığı,
ülkemize ve bölgemize dair bazı planların kamuoyuna
yansıdığı bugünlerde daha da dikkatli olmamız
gerektiği açıktır.
Bu gelişmeleri
doğru okuyabilmek için de başvuracağımız yegâne kaynak
ise tarihtir. Bu nedenle, belleğimizi canlı tutmak
zorundayız.
Türkiye Cumhuriyeti
devleti, ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık
anlayışı üzerine kurulmuştur. Bu durumu, cumhuriyetimizin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, "Yurtta barış, dünyada
barış" sözü ile bize miras bırakmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 24 Şubat, Trabzon'umuzun işgalden
kurtuluşunun 94üncü yıl dönümüdür. Bu vesile ile, bu toprakları
bize vatan olarak bırakan aziz şehitlerimizin hatıraları
önünde saygı ile eğilip rahmet ve minnetle anarken nüfusu 757.353 olan ve büyükşehir
olmayı bekleyen Trabzon ilimiz gelişmişlik
sıralamasında 38inci sırada, işsizlik oranı
sıralamasında yüzde 6,3 ile 28inci sırada yer almaktadır.
Son bir yılda 6.361 kişi göç vermiş, yoksul sayısına
son bir yılda 61 bin kişi eklenmiştir.
Esnafın siftah etmeden
dükkânını kapattığı, hayvancılığın
can çekiştiği, fındığın hak ettiği
değeri bulamadığı, tarım alanlarının daraldığı,
150 bin kişinin icralık olduğu, işsizlik oranının
arttığı, sürekli göç veren güzel ilimiz Trabzon'umuzun
işgalden kurtuluşunun 94üncü yıl dönümünü tebrik eder, yüce
Meclisi tekrar saygıyla selamlarım.
Teşekkürler. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Canalioğlu.
Gündem dışı üçüncü söz,
21 Şubat Dünya Ana Dil Günü münasebetiyle söz isteyen Ağrı
Milletvekili Sayın Halil Aksoya aittir.
Buyurun Sayın Aksoy. (BDP
sıralarından alkışlar)
3.-
Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun, 21 Şubat Dünya Ana Dil Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
HALİL AKSOY (Ağrı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 Şubat Dünya Ana
Dil Günü nedeniyle söz aldım.
Bilindiği üzere UNESCO 1999
yılında aldığı bir kararla 21 Şubat gününü
Uluslararası Ana Dil Günü olarak kabul etmiş ve bu tarihten itibaren
her yıl çeşitli etkinliklerle ülkelerde kutlanmaktadır.
Ana dil insanların
doğuştan itibaren ve doğal olarak sahip oldukları, insana
kişilik kazandıran bir olgudur. Bu olgu insani, felsefi, ilahî,
meşru ve hukukidir. Bilimsel yönden ise dil düşünceyi, düşünce de
dili besler.
UNESCO verilerine göre dünya üzerinde
çok sayıda dil yok olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Türkiyede yok olma tehlikesinde olan ana dil
sayısı ise 18i bulmaktadır. Bunlardan birkaç tanesini saymak
gerekirse, içerisinde Lazca, Çerkezce, Abhazca, Romanca, Rumcanın Pontus
lehçesi de vardır. Bunların her birisi aynı zamanda yok olma
tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.
Yüz yıla yakın bir süredir
Türkiyede devam eden asimilasyon politikaları nedeniyle Türkçe
dışındaki diller
yasaklanarak yok edilmek istenmiştir. Bu, herkesin malumudur. Bu
asimilasyonist politikalar AKP Hükûmeti döneminde de çeşitli versiyonlarla
devam edegelmiştir.
Asimilasyon, Sayın
Başbakanın da 2008 yılında Almanyada ifade ettiği
gibi, bir insanlık suçudur. Dilleri yok etmek, o dilleri konuşan
halkları, insanları yok etmek demektir. Ancak aynı Başbakan
ana dilde eğitim talebinde bulunanları Bölücü diye yaftalıyor
ve Ana dilde eğitim konusu bizim kırmızı çizgimizdir.
diyebiliyor.
Ana dillere kelepçe vurarak, yasaklayarak
asimile etmeye çalışmak, onları hor görerek, hakaret ederek,
küçümseyerek yok etmek mümkün değildir. Zira, kişilerin ana dilleri
onların onurudur, şerefidir, varlık nedenidir. Halklar onuruna
sahip çıkarak, her tür zulme, baskıya, yasaklamaya ve inkâra rağmen
değerlerine sarılarak isyan etmeyi de bilmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, ana dilin
kullanımının engellenmesi, toplumun bütün bireylerini
değişik boyutlarda etkilese de, tartışmasız en fazla
çevresiyle iletişimini ana diliyle gerçekleştiren çocukları
etkilemektedir. Ana dili yasaklanan çocuğun
başarısızlığa mahkûm olduğu bilinir. Ana dili
yasaklamak, çocuğun yeteneklerini köreltmek anlamına da gelir,
çocuğun insanca gelişimini de engeller çünkü üretmek için
düşünmek, düşünmek içinse dil gerekir. Kendi dilinde
konuşamayan, yazamayan, türküler söyleyip şiirler okuyamayan bir
çocuk, yaşamı çalınmış bir çocuktur.
Dünyada çocuklarına bayram
armağan eden tek ülke olarak övünürüz. Övünürken, milyonlarca çocuğun
kendi ana dilinde eğitim görmesine karşı çıkan tek ülke de
biziz yani Türkiyedir.
Hükûmet Sözcüsü ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, Türkçe
dışındaki dillerde eğitimin yapılabileceğini
ifade etmiştir bir konuşmasında, yine bir başka
konuşmasında ise 40 milyon insanın konuştuğu Kürtçe için
çağ dışı anlamına gelecek sözler sarf etmiştir.
Bu sözlerinden dolayı bir halk, bir millet olarak duyduğumuz üzüntüyü
belirtirken, Sayın Arınça şu hatırlatmada bulunmak
istiyoruz: Kürtçe, Irak Federe Kürdistan bölgesinde yıllardır
ilköğretimden üniversiteye kadar her kademede eğitim ve öğretim
dili olmasının yanı sıra, kurumsal anlamda sosyal ve siyasi
yaşamda resmî dil olarak da kullanılmaktadır. Hâlen burada üç
üniversite Kürtçe eğitim vermektedir. Gerek eski ve gerekse yeni Irak
Anayasasında Kürtçe, Arapça ile birlikte ikinci resmî dil olarak kabul
edilmiştir.
Ayrıca, Avrupadaki birçok
üniversitede de Kürdoloji bölümleri vardır; yani Kürt dili ve
edebiyatında gerek klasik gerekse modern tarzda yazılmış
binlerce eserin de var olduğunu hatırlatmakta yarar vardır.
Değerli milletvekilleri, ana dil
eğitimi bir haktır; hiçbir siyasete kurban edilemez, pazarlık
konusu asla olamaz. Ana dilde eğitimin önündeki en büyük engel olan
Anayasanın 40ıncı maddesi artık
anlamsızlaşmıştır. Yeni yapılacak anayasada da
ana dilde eğitim hakkı düzenlenerek, güvence altına
alınmalıdır.
Sözlerime son verirken benim de ana
dilim olan Kürtçeyle, tüm halkların Dünya Ana Dil Gününü kutluyorum.
(X)
Genel Kurulu bir kez daha selamlamak
istiyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Aksoy.
Sayın Metiner, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, 21 Şubat Dünya Ana Dil
Gününe ilişkin açıklaması
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de 21 Şubat Dünya Ana Dil Günü
dolayısıyla diller konusundaki mülahazalarımı
paylaşmak istiyorum: Kutsal Kitabımız der ki, Rûm Suresi ayet
22: Dillerinizin ve renklerimizin farklı olması Allahın
ayetlerindendir. Kim ki, farklılıkları ortadan kaldırmak
adına bazı dillere ayrıcalık tanıyıp, bazı
dilleri yok varsayarsa, o dilin kendini özgürce geliştirmesi önünde
engeller koyarsa, bu, insanlık adına da demokrasi
bakımından da dinen de kabul edilebilir bir husus değildir.
Bu toprakların bütün ana dilleri
bizim için saygıdeğerdir. Hiçbir ana dilin bir diğerinden
üstünlüğü olamaz. Devletlerin resmî dili olabilir, devletin dili olmaz.
Çünkü devlet dediğimiz siyasal aygıt farklı olan bütün
yurttaşların yani ana dilleri farklı olan bütün
yurttaşların devletidir.
2.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günalın, Antalya ilinin Çıralı bölgesinde
çevreyi ve tabiatı koruyan bir yapılanma olması dileğine
ilişkin açıklaması
BAŞKAN Sayın Günal
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan ayrıldı bu
arada, siz Ayrılmaz. dediniz ama: Kendisine küçük bir şey
iletecektim: Çıralı vakasına el koymasından dolayı
teşekkür ediyoruz.
Sayın Kültür ve Turizm
Bakanımız burada, kendisi konunun takipçisi olacağını
söyledi, ama burada Orman Bakanlığına bağlı birimlerin
onayı var, ilgili işletme şefliğinin ret kararı var,
Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı kurulun ret
kararı var ve yine Millî Parklar Genel Müdürlüğünün ret kararı
var. En son onay veren kurulun içerisinde orman bölge müdür
yardımcısı, il müdür yardımcısı komisyon
başkanı. Yani kurulun yapısı değişince bir anda
onay çıkmış, ona dikkati de çektik. İnşallah, Kültür
ve Turizm Bakanımızın da destekleriyle orada oraya
yakışır, çevreyi, tabiatı koruyan bir yapılanma olur
ve rahatsız etmeden, yapılaşma aşırı olmadan
yapılırsa biz de kendilerine teşekkür edeceğiz
Çıralı halkı adına, Antalyalılar adına.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Şandır
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Trabzon ilinin kurtuluş
yıl dönümünü Milliyetçi Hareket Partisi camiası adına kutladığına
ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok
teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de şahsım ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu ve camiası adına Trabzonluların bu özel
gününü kutluyorum. Kurtuluş Günü demek uygun değil, Trabzon
halkına hakaret olur, Trabzonda yaşayan insanlarımıza.
Çünkü yurdumuzu işgal etme cüretini gösterenleri yurdumuzun her
bölgesindeki insanımız, bağımsızlığına,
egemenliğine, namusuna sahip çıkarak düşmanları yurdundan
atmıştır. Bu bir zafer günüdür, zafer günü olarak
kutlanmasını her defasında teklif ediyorum. Buradan da tüm
Trabzonluların bu zafer gününü Milliyetçi Hareket Partisi camiası
adına kutluyorum, tüm şehitlerimize de rahmetler diliyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20
milletvekilinin, ülkemizdeki kıyı illeri arasında deniz
taşımacılığının geliştirilmesi ve dünya
ülkeleri ile rekabet edilebilmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/161)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
"Ülkemizdeki kıyı illeri
arasında, deniz yolcu ve yük
taşımacılığının geliştirilmesi ve dünya
ülkeleri ile rekabet edilebilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen
gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe
Ülkemiz, dünya deniz
taşımacılığının % 30'unun
gerçekleştirildiği Akdeniz havzasında 3 tarafı denizlerle
çevrili bir konumdadır. Karadeniz'den açık denizlere açılan
İstanbul ve Çanakkale boğazları ülkemizin hâkimiyeti
altındadır.
Türkiye'nin kara
sınırlarının uzunluğu
Bütün bu verilere
bakıldığında ülkemizin denizcilik ülkesi olduğu
düşünülse de, gerçekte ülke nüfusunun çok azı denizcilikle
ilgilenmektedir. Diğer yandan, nüfusu ülkemiz nüfusundan daha az olan
komşu ülkelerin dünya deniz taşımacılığından
elde ettiği payın çok altında bir paya sahiptir. Günümüzde dünya
ticaret hacminin % 90'ı deniz yoluyla yapılmaktadır. Bu durumda
gemicilik sektörü dünya ticaretinin bel kemiğini
oluşturmaktadır. Türk sahipli deniz ticaret filosu, 1.156 adet gemi
ve 15,3 milyon DWT ile dünya deniz ticaret hacminden % 1 civarında bir pay
almaktadır. Dünya denizcilik ticaretinden elde edeceğimiz ilave bir
pay, denizciliğin iş hacmi parasal olarak çok yüksek değerlerle
ifade edildiğinden, ülke ekonomisine önemli katkılar
sağlayacaktır.
Denizcilik sektörünün gelişmesi,
bu sektörün yedek parça ve tersane gibi yan dallarının
gelişmesine tesir edecek, dolayısıyla istihdama katkı
sağlayacaktır.
Deniz yolu ile yolcu ve yük
taşımacılığı, yol yapım ve bakım
masrafları olmaması sebebiyle diğer ulaşım
vasıtalarına nazaran daha ucuzdur. Diğer bir avantajı da
bir defada çok sayıda yolcu ve binlerce ton
ağırlığındaki yük uzak mesafelere
taşınabilmektedir.
Ülkemizde yolcu
taşımacılığı İstanbul-Karadeniz,
İstanbul-İzmir, İstanbul-Bursa (Mudanya), İstanbul-Yalova,
İzmir-Akdeniz, İzmir-İtalya gibi belli başlı hatlar
dışında pek ilgi görmemektedir.
Nüfusumuzun % 50'den
fazlasının deniz kıyısında veya denize kıyısı
olan şehirlerde yaşadığı düşünüldüğünde,
potansiyel bir yolcu varlığı, ülkemizde deniz yolcu
taşımacılığı sektörüne yapılacak
yatırım için itici bir güç oluşturmaktadır.
Taşımacılığın ucuz ve diğer aşıma
vasıtalarına göre daha ucuz olacağından tercih edilme
şansı da yüksek olacaktır.
Ülkemize bir yılda gelen turist
sayısı 25 milyonun üzerindedir. Turistlerin büyük çoğunluğu
tatillerini, Akdeniz ve Ege bölgesindeki turistik yörelerde geçirmektedir.
Güvenli ve yorucu olmayan bir yolculuk
sebebiyle, ülkemize gelen turistler için de iller arasında deniz yolu ile
seyahat bir tercih sebebi olabilecektir. Turizm açısından ise, tur
programlarına dâhil edilen yeni bir pazarlama ürünü ortaya
çıkacaktır.
Cumhuriyetin kuruluşunun ilk
yıllarında Atatürk'ün "En güzel ve coğrafi vaziyette ve üç
tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, endüstrisi, ticareti ve sporu ile
en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten
istifade etmeyi bilmeliyiz. Denizciliği, Türk'ün büyük millî ülküsü olarak
düşünmeli ve onu kısa zamanda başarmalıyız"
sözünün çok uzağında olduğumuz da bir gerçektir.
Tüm bu sorunların sebepleri ve
sonuçlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Ali Öz (Mersin)
6) Seyfettin Yılmaz (Adana)
7) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
8) Sümer Oral (Manisa)
9) Zühal Topcu (Ankara)
10) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
11) Bülent Belen (Tekirdağ)
12) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
13) Necati Özensoy (Bursa)
14) D. Ali Torlak (İstanbul)
15) Celal Adan (İstanbul)
16) Oktay Öztürk (Erzurum)
17) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
18) Erkan Akçay (Manisa)
19) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
20) Atila Kaya (İstanbul)
21) Emin Çınar (Kastamonu)
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, özel dershanelerin
yarattığı fırsat eşitsizliğinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/162)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Özel dershanelerin
yarattığı fırsat eşitsizliğinin
araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasını
arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Eğitim sistemimiz içinde var olan
arz-talep dengesizliği ilköğretimden ortaöğretime ve
ortaöğretimden yükseköğretime geçişte, seçme ve yerleştirme
sınavlarını zorunlu kılmaktadır.
Eğitim sistemimizin bir sonucu
olarak, merkezî yerleştirme sınavlarında daha
başarılı sonuçlar alabilmek için veli ve öğrencilerin özel
ders talebi, özel dershaneler, özel ders verenler ve hatta kaçak özel
dershaneler tarafından karşılanmaktadır.
Bir üst eğitim kademesine
geçiş için sınav bulunmayan birçok ülkede özel dershaneler ve benzeri
kurumlar yokken, merkezî seçme ve yerleştirme sınavı yapan
ülkelerde özel dershaneler daha yaygın olarak bulunmaktadır.
Son yıllarda üniversite
sınavına 1 milyon 500 bin civarında aday başvurmuş,
bunların ancak üçte biri (1/3)'ni oluşturan sayıda öğrenci
bir eğitim kurumuna yerleştirilmektedir. Ortaöğretim kurumları
seçme sınavına giren 1 milyona yakın adayın ise, ancak
dörtte biri ortaöğretim kurumuna kayıt yaptırmaya hak
kazanabilmektedir.
Rakamlar göstermektedir ki,
yükseköğrenim görmek isteyenlerin ancak yüzde 35'ine, kaliteli okullarda
öğrenim görmek isteyen ilköğretim öğrencilerin ise yüzde 25'ine
bu imkân sağlanabilmektedir.
Ülkemizde sayılan 4.000'e
yaklaşan özel dershanelerde 60 bini aşkın öğretmen ve 20
bin personel çalışmaktadır. Özel dershanelere bir milyondan
fazla öğrenci devam etmektedir.
Özel dershanelere devam eden bir
milyondan fazla öğrencinin ortalama 2.000-2.500 TL'lik ödeme yapması,
yıllık 2-2,5 milyar TL'lik bir sektör oluşturmaktadır.
Dershaneler öğrencilerimizi
sınavlara hazırlamanın yanında, eğitimin niteliğini
yükseltmekte ve örgün eğitimi desteklemektedir. Hatta neredeyse temel
eğitime alternatif kurumlar hâline gelmişlerdir.
Özel dershaneler, paralı
eğitim yapmaları nedeniyle, eğitimde fırsat
eşitsizliği yaratan kurumlar olarak değerlendirilmektedir. Dershaneye
giden öğrencilerin, gitmeyen öğrencilere oranla çok daha
başarılı olduğu kanaati ve olgusu, fırsat
eşitsizliği iddiasını güçlendirmektedir. Okulda verilen
eğitimle çocuğunun sınav kazanamayacağını
düşünen velilerimiz, maddi imkânları yetersiz olsa bile,
çocuklarını dershaneye göndermenin bir yolunu aramaktadırlar.
Dershanelerin yarattığı
fırsat eşitsizliği, fakir aile çocuklarının iyi bir
eğitimle iyi bir iş bulma ve sınıflar arası geçiş
imkânını da azaltmaktadır. Cumhuriyetimizin büyük
başarılarından biri olan eğitim yolu ile sınıflar
arası hareketlilik, dershane sistemi ile azalmaktadır.
Özel dershanelerin,
başarılı öğrencileri kanuni zorunluluk ve sosyal
yardım amaçlı olarak ücretsiz ya da düşük ücretle kabul etmesi,
fırsat eşitsizliğini bir miktar azaltmakla birlikte, ortadan
kaldırmamaktadır. Yeterli eğitimi aldığı takdirde
çok daha başarılı olabilecek çocuklarımız, ailelerinin
yeterli kaynağa sahip olmaması nedeniyle heba olup gitmektedir.
Tüm bu gerekçelerle özel dershanelerin
yarattığı fırsat eşitsizliğinin
araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince bir Meclis araştırması komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Enver Erdem (Elâzığ)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Seyfettin Yılmaz (Adana)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Zühal Topcu (Ankara)
9) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10) Mehmet Günal (Antalya)
11) Mustafa Kalaycı (Konya)
12) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
13) Oktay Öztürk (Erzurum)
14) D. Ali Torlak (İstanbul)
15) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
16) Celal Adan (İstanbul)
17) Erkan Akçay (Manisa)
18) Atila Kaya (İstanbul)
19) Emin Çınar (Kastamonu)
20) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, küçükbaş
hayvan yetiştiricilerinin sorunlarının ve bu sektörün bitmemesi
için gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/163)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasamızın 98.
İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince, ülkemizde
artık bitme noktasına doğru hızlı bir şekilde
ilerleyen küçükbaş hayvan yetiştiricilerinin içinde bulunduğu
zor ve kötü ekonomik şartlar göz önünde bulundurularak küçükbaş
hayvan yetiştiricilerinin sorunlarının ele alınması,
bu sektörün bitmemesi için gereken önlemlerin ve çözüm önerilerinin
belirlenmesi amacıyla bir araştırma komisyonu kurularak konunun
tüm boyutlarıyla araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe
Tarımın ve özellikle
hayvancılığın ülkelerin ekonomisinde ve diğer ülkeler
nezdindeki prestiji açısından ne kadar önemli olduğunu hepimiz
çok iyi biliyoruz. Tarım ve hayvancılık alanında kendi
kendine yeten ülkelerin dışa bağımlı olmaktan
kurtulmaları, bağımsız bir ülke olmanın
vazgeçilmezidir.
Özellikle kırsal bölgelerde
yaşayan vatandaşlarımızın geçim kaynağı
olmaktayken artık bugünlerde ortadan kalkmaya başlayan küçükbaş
hayvan yetiştiriciliği konusunun çok yönlü olarak mercek altına
yatırılması gerekmektedir.
Bir zamanlar ülkemizde tarım ve
hayvancılıkla uğraşan nüfusun yüzde 70ler seviyesinde
olduğu göz önüne alınırsa bugün hayvancılık ve
tarım bitme aşamasına gelmiştir.
İleri seviyedeki ülkeler
hayvancılık ve tarıma hak etiği değeri vermektedirler.
Tarım ve hayvancılığı gerektiği gibi kullanmak
zorundayız. Tarım ve hayvancılığı ihmal
ederseniz, maalesef bugün olduğu gibi dışarıya
bağımlı hâle gelmeye başlarsınız.
Günümüzde ülkelerin
gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesinde kullanılan önemli
kriterlerden birisi de kişi başına tüketilen hayvansal ürünler
miktarıdır. İnsanoğlu her kg
ağırlığı için günlük 1 gr protein tüketmelidir. Bunun da
en az 1/3ü hayvansal kökenli proteinlerden
karşılanmalıdır. Gelişmiş ülkelerde kişi
başına düşen protein miktarı 102 gr ve bunun 70 grı
hayvansal kaynaklı proteinlerdir. Ülkemizde ise kişi başına
84 gr protein düşmesine karşın bunun yalnızca 17 gramı
hayvansal kaynaklı proteinlerdir.
Son yıllarda hemen hemen tüm
bölgelerimizde küçükbaş hayvan varlığımız bir yandan
azalmaya devam ederken, diğer yandan da türlerin oransal
dağılımında koyunculuğun payı giderek azalmaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında koyun varlığı, hayvan
varlığımızın yaklaşık %53'ünü
oluştururken, son yıllarda bu oran %80'lere çıkmış,
daha sonra tekrar %50'lere düşmüştür.
Koyunlardan elde edilen etin toplam et
üretimindeki payının 1985 yılında %33,90'a
çıktığı görülmektedir. Ancak daha sonraki 10 yılda bu
oran yaklaşık yarı yarıya azalarak %16,46'ya
gerilemiştir. Süt üretiminde de benzer azalmalar olmuştur.
Yapağı üretiminde 1985 yılında hayvan kesimlerinin en üst
düzeye çıkarılmasıyla bir azalma, daha sonra artış
gözlenmektedir. Bu rakamlardan açıkça görülmektedir ki, toplam et ve süt
üretimi içerisinde koyunculuğun payı giderek azalmaktadır. Bu
azalma 1985-1995 yılları arasında daha da
belirginleşmiştir.
İçinde bulunduğumuz dönemde
ise yirmi yıl öncesine göre koyun, keçi sayısı %50'nin
altına düşmüştür.
Koyun varlığımızın
sayıca azalmasına karşın yıllarla birlikte ülke
nüfusunun arttığını göz önüne
aldığımızda, koyun ve keçi yetiştiriciliğinin
mutlaka geliştirilmesi gerektiği anlaşılır.
Ülkemizde koyunculuğumuza ait
bugünkü genel yapıda; hem devletimize, hem bu işin bilimi ile
uğraşan kişi ve kuruluşlara ve hem de
yetiştiricilerimize önemli görevler düşmektedir.
Özellikle keçi
yetiştiriciliğinin birçok yerde yasaklanması, daha önceleri keçi
yetiştiriciliği ile dünyada meşhur olmuş bazı keçi
cinslerinin ortadan kalkmasına sebep olacak hâle gelmiştir.
Yeni nesil Ankara keçisini, sadece
parklarda heykellerini görerek tanımaktadır.
Küçükbaş
hayvancılığın; kırsaldan şehirlere göç gibi,
mevcut meraların kullanım yanlışlıkları gibi,
kış mevsiminde yem fiyatlarının pahalılığı
gibi, hatta yeterince ehil çoban bulamama gibi, hükûmetin yerli üreticilere
gereken desteği vermeyip et ithalatına yönelmesi gibi sorunların
bir an önce incelenmesi, alınacak tedbirlerin ve çözüm önerilerinin, yüce
Meclisimizce tespiti amacı ile Meclis araştırması
açılması yerinde olacaktır.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
3) Ali Uzunırmak (Aydın)
4) Mehmet Erdoğan (Muğla)
5) Seyfettin Yılmaz (Adana)
6) Ali Öz (Mersin)
7) Alim Işık (Kütahya)
8) Zühal Topcu (Ankara)
9) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
11) Bülent Belen (Tekirdağ)
12) Sümer Oral (Manisa)
13) Necati Özensoy (Bursa)
14) Oktay Öztürk (Erzurum)
15) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
16) Atila Kaya (İstanbul)
17) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
18) Emin Çınar (Kastamonu)
19) Erkan Akçay (Manisa)
20) Celal Adan (İstanbul)
21) D. Ali Torlak (İstanbul)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sayın
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Sayın Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Gençin; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, İslam
Konferansı Örgütü Şartının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- İslam
Konferansı Örgütü Şartının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/443) (S.
Sayısı: 85)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük
Konularında İşbirliği ve Karşılıklı
Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük
Konularında İşbirliği ve Karşılıklı
Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/414) (S.
Sayısı: 76)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/456) (S. Sayısı: 161)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı Arasında UNDP-İstanbul Uluslararası
Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin (IICPSD) Kuruluşu ile İlgili
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı Arasında UNDP-İstanbul Uluslararası
Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin (IICPSD) Kuruluşu ile İlgili
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/511) (S. Sayısı: 119)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan,
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
6.-
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/485) (S. Sayısı:
128) (x)
BAŞKAN Hükûmet? Burada.
Komisyon? Burada.
Komisyon raporu 128 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Zuhal Topcu, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter;
şahısları adına İzmir Milletvekili Sayın Mustafa
Moroğlu, İstanbul Milletvekili Sayın İsmet Uçma.
İlk söz, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Sırrı Süreyya Öndere aittir.
Buyurun Sayın Önder, süreniz yirmi
dakika. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli üyeler; yasanın bu
hâli önemli bir güncelleme içermektedir. Komisyonda muhalefet partilerinin verdiği
değişiklik önergeleri de, itirazlar da kısmen dikkate
alınmıştır. Bu anlamda çağın gereklerine dönük
bir derleme amacı taşıyan bu yasayı genelde olumlu
bulduğumuzu belirterek başlamak istiyorum.
Kültür, doğada var olanın
üzerine bizim eklediğimiz şeylerin tümüne deniyor, malum,
bunların tümünün toplamıdır. Bu anlamda geldiğimiz noktada
bu vesileyle ne durumdayız ona dair bir şeyler söylemek istiyorum.
Bizim eklediğimiz şeylerin tümüdür. dedik. Bu anlamda, aslına
bakılırsa, bir koruyuculuk ve kollayıcılığa
ihtiyaç yoktur. Sadece alanın gerekliliklerini düzenleme ile
sınırlı olmalıdır devletin bu konudaki
katkısı fakat bizde bu iş böyle görülmüyor ve bu söyleyeceklerim
de sadece mevcut Hükûmetle sınırlı değil, cumhuriyetin
kuruluşundan beri bizde kültür genellikle bir angarya olarak görülür,
Sayın Bakan kusura bakmasın.
Bir angarya olarak görülür çünkü bir
oksimoron durum var, Kültür ve Turizm Bakanlığı deniliyor,
birbirinden oldukça uzak iki alan bir bakanlığa emanet ediliyor.
Bunun ne kadar vahim olduğunu anlamak için şöyle düşünebiliriz:
Kültür ve İçişleri Bakanlığı dediğinizde ne
kadar alakasız duruyorsa Kültür ve Turizm denildiğinde de o kadar
alakasız duruyor. Her biri kendi içinde son derece önemli iki alandır
ve başta kültür, bir başka alanla birlikte bir bakanlığa
emanet edilmeyecek kadar önemli bir alandır. Ona rağmen
Bu vesileyle bir sinema yasası
çıkarma ihtiyacı vardır. Hâlen ülkemizde bu bir yasal
düzenlemeye kavuşmamıştır. Hâlen hem yasal mevzuatta hem
toplum algısında ücret ve telif ayrımı birbirine
karıştırılmaktadır. Sanatçılar, bu anlamda telif
ile iş yapan insanlar büyük sıkıntılar içerisindedir.
Yiğidi öldürmeden önce hakkını verelim. Sayın Kültür
Bakanımız bu meseleye duyarlılık göstermektedir. Bütün
diğer siyasal partilerden ve temsilcilerinden de bunu bekliyoruz, bir
müşterek çalışmayla bu ülkeye bir sinema yasası
kazandıralım ve telif ile ücret arasındaki ayrımı
yasal güvencelere kavuşturalım. Daha önce bir denemesi olmuş
fakat 1995 yılından önceye geçerli değildir. gibi bu Meclis
garabet bir şeye imza atmış. Niye 1995 yılından
öncesine geçerli değil? O zaman televizyonlara en büyük üretimi yapan firma bu filmlerin
kullanım hakkını neredeyse kiloyla alarak elinde bulunduruyordu
ve sanatçılara, senaristlerine, müzik yapımcılarına,
yönetmenlerine, yapımcılarına tek kuruş ödemeden
televizyonlarda döndürüyorlardı, buna halel gelmesin diye. Bu konuda
Sayın Bakanın da iyi niyeti ve
verdiği sözler var, diğer siyasal partiler olarak da bu konuda bir
görüş birliği sağlarsak ülkemiz bir sinema yasasına
kavuşur. Ben de gelecek dönem meslektaşlarımın yanına
gittiğimde söyleyecek sözüm, bakacak yüzüm olur.
Diziler, filmler, televizyonlar
demişken bir başka meseleye de dikkat çekmek istiyorum: Sayın
CHP Milletvekili Nur Serterle bizim televizyonlarda ve yazdığım
yazılarda birçok kez yoğun, ağır
tartışmalarımız olmuştur. Muhtemelen dünya
görüşlerimizi bir alt alta yazsak, buluşacağımız
kesişen bir koordinat bulmamız mümkün değildir ama ona büyük bir
ahlaksızlık yapılmıştır. Bu ahlaksızlığı
buradan teşhir etmeyi ve kınamayı da bir boyun borcu olarak
görüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü demokrat olmak
iddiasında olan insanların tutarlı olmak gibi bir kaygılarının
olması gerekiyor. Aynı tutarlılığı Sayın Nur
Sertere de bu vesileyle diliyorum.
Şimdi, bir televizyon dizisinde
bir karaktere bir kadın milletvekilinin adını vermek, seks
işçiliğiyle geçinen bir karaktere bir muhalif milletvekilinin
adını vermek hani zevzekliktir desem durumu karşılamayacak,
hafif kalacak ama bu cüreti nereden buluyorlar? Şu: Bir, yetersizlik. Yani
siz böyle bir ucuzluğa tevessül ettiğinizde sanatsal bir
altyapıya sahip değilsiniz demektir. Nur Serterin sahip olduğu
ideolojik zihniyet ve onun kodları bir sanat eserinde kıyasıya
eleştirilebilir, hatta mahkûm edebilirsiniz bunu ama direkt o karaktere
onun adını vermek sizin zihinsel kodlarınızı ele
verir, bir; bu konuda ne kadar zavallı ve sefil olduğunuzu gösterir,
iki.
Peki, niye böyle yapıyorlar? Bu
Hükûmetin zamanında, bu Hükûmetin bakıyoruz on senelik
icraatına, bir tane kültür insanı yetiştirebilmiş mi,
onunla anıyorlar mı kendilerini? Bir tane sanatçı var mı,
bu sanatçıya biz el verdik, bu sanatçı bizim zamanımızda ve
bizim dünya görüşümüzle haşır neşir oluyor. İşte
böyle de evrensel ya da vazgeçtim- Türkiye ölçeğinde böyle bir şey
Ben, bakıyorum, sayın
vekiller, iki tane üretiminiz var. Biri bal firmaları. Bugün
televizyonlarda nereyi açsanız bal firmalarından geçilmiyor.
Diğeri de inşaat firmaları. Hangi gazeteyi açsanız yani
göze gözüken en fazla üretim bu. Balı getiriyorlar Çinden 7 liraya, 25
liraya
Üstelik, gelen balın niteliği de bir hayli su götürür! Bizim
ülkemizde doğal yollarla elde edilen ve 100 lira civarında bir paraya
satılan balı, kilosunu 25 liradan piyasaya sürüyorlar ve bütün
televizyonlar bunların işgali altında. 7 lira kabaca maliyeti
olan bir şeyden, düşünüyoruz, aradaki 18 lira bu kadar yoğun
reklamın da bir açıklaması aslında. Onun
dışında bir de inşaat firmaları var. Ortalık
rantlardan geçilmiyor. İsimlerini söyleyip reklam yapmak istiyorum.
Peki, bu kifayetsiz adamlar şunun
farkında değiller, bu iktidarın yarattığı
zenginler: Siz daha henüz zengin değilsiniz, bu televizyonun sahibi de
böyle. Sahip olduğu yayın grubu için de bunu söylüyorum. Devre mülk
tapusu var sizin bu iktidarla kayyum. Bu ülke böyle çok zengin gördü ama
hiçbirinin tapusu olmadı, hep devre mülk kullanım hakkına sahip
oldular, geldikleri hükûmetle gittiler. Yarın siz de gideceksiniz,
akıbet, yaptığınız ayıplar bir utanç lekesi
olarak sizin alnınızda asılı kalacak. Kültür dedik, televizyon
dedik biraz daha devam edelim o alandan. Bir halk -sadece Nur Serter değil
bunun mağduru- televizyon dizileri eliyle sürekli
aşağılanıyor. Ortalığı töre canlar kapladı.
Bunlar, sürekli, bakacaksınız aksanı Kürt olan, Kürtçe olan
bütün karakterler dünyada en namussuz, en alçak, en arsız, en uğursuz
işleri yapıyorlar. Töre dedin mi vuran adam Kürtçe konuşuyor,
Kürt aksanıyla konuşuyor, hırsız dediğinde Kürt
aksanıyla konuşuyor, uğursuz dediğinde Kürt
aksanıyla konuşuyor. Bir halkı bu kadar
aşağılamaya hiç hakkınız yok. Mesela Sayın
Serterin de bu konuda büyük yüksek bir duyarlılık göstermesini
beklerim bu vesileyle.
Daha düne kadar nasıl
başörtülü insanlar karikatür tiplemeler olarak gösteriliyordu ve biz buna
ya da kendi adıma söyleyeyim ben buna o zaman da isyan ve intizar
ediyordum, bugün aynı şekil Kürtler başta olmak üzere,
kadınlar başta olmak üzere bilcümle ötekileştirme,
aşağılama tahfif etme kol gezmekte. Eş cinseller de yine
aynı şekilde bununla bir karton tipleme yapılmış bu
milletin algısında sadece ya aşağılamak ya
eğlenmek için gösteriyorsunuz. Diğer etnisiteler de böyle. Baktığınız
zaman Ermeni hain, Yahudi tefeci, Çerkez hain ve böyle uzar gider yani bunlara
biz bu tür nefret suçlarına varan şeyler için bir düzenleme
getirmiştik, Sayın Ertuğrul Kürkçü konuşmuştu bu tür
nefret suçlarına dair. İktidar ve muhalefet el birliğiyle
reddettiniz, hiçbir ajitasyon yapmadan o yasa taslağını tekrar
bir okumanızı ve neye hayır dediğinizi bu vesileyle tekrar
görmenizi diliyorum.
Kültür deyince
sayın arkadaşlarım, dil bundan ayrı bir şey
değildir. Malumunuz, dün UNESCOnun Dünya Ana Dil Günüydü ve dünyada
tükenmekte olan, kırılgan olan, tükenmiş olan dillerin bir
şekilde ihyasıyla, var olanın da korunmasıyla
uğraşmak için Birleşmiş Milletlere bağlı bu
teşkilat böyle bir karar almış ve 52den beri de uyguluyor.
Bunun bir de bizim ülkemizde bir millî komisyonu var: UNESCO Millî Komisyonu.
Bunların bir de İnternet siteleri var, faaliyetlerini oradan
duyuruyorlar. Akademisyenler, bakanlık mensupları
-Dışişleri mensubu olduğunu biliyorum, Millî Eğitimden
sanırım bir personel var- sivil toplum olarak bir tek ÇEKÜL Vakfından
birisi var yönetiminde. Bu Millî Komisyonun sitesine giriyoruz, Dünya Ana Dil
Günüyle ilgili ne var? Şu var -ben konuşmayı yapmadan önce
baktım- 13 Şubat Dünya Radyo Günü anonsu var şeylerinde,
UNESCOnun saptadığı dillerde. Niye? Zülfüyâre dokunur çünkü! Ana
dil dediniz mi, maazallah, bu ülkede hâlen daha, gelip geldiğimiz
noktada, bir halkın ana dilinin medeni mi barbar mı olduğu
tartışılıyor, ne kadar üzücü. Bu, çekip onu alnından
vurmaktan daha ağır bir şeydir. Birazcık empati yeter. Biri
gelse, buradaki Türk milletvekillerine Ya, sizin diliniz medeni mi, barbar
mı? ya da Medeni bile değil. deseler ne hissedecekseniz, Kürtler
de kendi dillerinin barbarlık kat sayısının ya da medeniyet
kat sayısının incelenmesinde, soruşturulmasından bu
kadar rahatsızlık hissediyorlar, bunu bilesiniz.
Ana Dil Günü
dolayısıyla, bu ülkede başta Kürtçe olmak üzere Çerkezce,
Zazaca, Gürcüce ve kırılgan olan, tükenmeye yüz tutan -bunun ölçüsü
de yüz yıl sonra bir çocuk bu dili konuşacak mı gibi bir
noktadan yola çıkar- bu anlamdaki bütün dillere ve bu dilleri konuşan
insanlara buradan saygılarımı ve tebriklerimi iletiyorum.
Dedik, kültür
Hükûmetin kültür
meselesindeki bakışı sorunlu, bu konuda Sayın Kültür
Bakanından başka elimizde dokunur hiçbir şey yok, gerçekten yok
ve bu acı bir şey, bunu polemik olsun diye söylemiyorum.
Nemrut Dağı meselesi var.
Sayın Aslanoğlu burada değil değil mi? Malatyalılara
biraz dokunalım, Aslanoğlu buradaysa daha ölçülü konuşayım!
Şimdi, Malatya Nemrut
Dağına talip oldu. Bu aşağı yukarı epey bir
zamandır yürütülmekte olan bir kampanya. Ben bu tür tarihî ve kültür
mirası sayılan ki 87de dünya mirası listesine
alınmıştır -bizim ülkemizdeki millî komisyonu saymazsak-
UNESCO tarafından, bunun insanlığın ortak malı
olduğunu düşünürüm fakat Malatya buna gözünü dikmiş, sanki böyle
baktığınız zaman çok büyük bir kültürel bilince sahip,
böyle bir bilinç ve şuur oluşmuş bir kent gibi bu Nemrutun
peşini bırakmıyor.
Arkadaşlar, çok değil, bundan
dört-beş ay önce
İki tane Malatyayla ilgili olay söyleyeceğim,
burada AK PARTİ Adıyamanlı vekilleri, başta Grup
Başkan Vekili olmak üzere kınıyorum, Salih Fırat olmasa,
CHP Milletvekili olmasa bu meseleyi burada kimse dile getirmiyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Nemrut
üzerine siyaset yapmıyoruz, Adıyamanındır.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Adıyamanınsa çıkıp söyleyeceksiniz buradan.
Adıyamanınsa söyleyeceksiniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Adıyamanındır, Adıyamanın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bak,
elinizden alırlar, memlekete gidecek yüzünüz kalmaz!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Tapusu
Adıyamanın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
İnsanlığın ortak mirasıdır. Peki, Malatya ne
yapıyor? Bundan önce geç tarihteki bir örneği söyleyeyim.
Dört-beş ay önce bir şarkı grubu, yabancı
Böyle sokak çalgıcıları
vardır arkadaşlar, bunlar dünyayı gezerler.
Veli Ağbaba da
buradaymış, onu unuttum!
Şimdi, bakın Malatya
zabıtası sokak çalgı grubu diye YouTubetan arayın ortaya
çıkan ibretlik manzarayı seyredin. Bu sokak
çalgıcıları sokakta müzik yapıp ondan sonra halkın himmetiyle
yollarına devam edip dünyayı geziyorlar. Daha bunlar
çalgılarını çıkarır çıkarmaz zabıta
tepelerine biniyor. İngilizce bilmedikleri için zabıta aynen
şöyle yapıyor arkadaşlar: Eliyle çalgı işareti
yapıyor, sonra böyle yapıyor. Malatyadaki yaklaşım bununla
sınırlı. İngilizce bilmemesi ayıp değil ama
İngilizce bilen bir arkadaşı yanınıza alır
gidersiniz. Ardından, halka, zabıta bunları niye
kovduklarını anlatıyor. Diyor ki: Ya, kalabalık
toplanır, maazallah. Bu benim uydurmam da değil, iftiram da
değil, YouTube'da, Facebook'ta açarsanız bunu, böyle, olduğu
gibi görürsünüz. Adamların çalgılarını apar topar
Maazallah, ya kalabalık toplanırsa. diye derdest ettiler
gönderdiler. Aynı Malatya Belediyesi, AK PARTİli. Hadi diyelim ki
zabıtaya bir savunma bulursunuz. Ya, ne yapalım işte, yeterli
bilince sahip değil. diye. Ermeni mezarlığında Ermeni
halkının kendi parasıyla yaptırdığı son dua
mekânını tuttu Malatya Belediyesi yıktırdı.
Şimdi...
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Başbakan da yaptırdı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Başbakan...
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Daha iyisini yaptırdı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Bu yazboz mu kardeşim? Önemli olan bir zihniyetin
teşhiri. Önemli olan...
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Daha iyisini yaptırdı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Daha iyisini yapmak. İşte, bak, bu, Biz yaparız.
anlayışı bu ülkedeki bütün sorunların neşet
ettiği ana gözdür. Onun yolu, ortak etmektir arkadaşlar.
Çağırırsın Ermeniyi ortak edersin bu işe. Ben
yaparım. lafı çok kibirli bir laftır.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Yaparım. demiyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Daha iyisini yaparım. lafı çok daha kibirli bir
laftır. Buyurun, siz kendiniz için neyi münasip görüyorsanız onu
yapın. Birinin size cami yaptırmasını ister misiniz? Ben
bunu yıkayım, ben size daha iyisini yapacağım. dese, Ahmet
Aydın, Allahını seversen doğru söyle Adıyamanda Ulu
Camiyi yıkacağım, yerine size daha iyi bir cami
yapacağım. dese bir İngiliz nasıl tepki verirsiniz?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Devletin inancı yoktur, devleti inançlarla
ayırma.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Mahir Bey, sen araya girme biz Ahmetle konuşuyoruz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bana sataşma.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Devletin inancı yoksa ona göre davranmak lazım ama
şu an devletin inancı var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Şimdi, bu Malatya kalkmış diyor ki: Nemrutu bize zimmetleyin.
Olmaz. Siz önce arkadaşlar, bakın, bu
anlayışınızı bir içselleştirin yani bu
anlayışı terk edin; daha, başkalarının
medeniyetini tartışacağınıza medeni ölçüleri siz içselleştirin,
ondan sonra size Nemrutu kumuyla, taşıyla, harcıyla veririz,
alın hayrını görün ama bu anlayışla zor. Siz onu
alır evlerin temeline ya da değirmen taşı olarak o
heykelleri kullanır bu anlayış, ben bunun filmini yaptım.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, bu
kültür ve sanat meselesinde bir kanayan yara daha var. Sayın Kültür
Bakanı da buradayken bu vesileyle sorayım. Bu ülkede birçok
halkın türküleri, ninnileri, öyküleri talan edildi. Kürtlerin binlerce
türküsünü siz Kürtlere ait olduğunu bilmeden dinliyorsunuz. Cane, cane, cane dediğinde siz bunu
Türkçe bir türkü zannediyorsunuz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Ne
fark eder?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Çok
şey fark eder. İşte, bu anlayışla işimiz zor Ne
fark eder?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Müziğin evrenselliği var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Öyle
değil, diliyle evresel. Evrensel dediğin öyle
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
sen
alıp dilini talan edeceksin, yağmalayacaksın değildir.
Kültür Bakanından ricam
Sayın Başkan, bir dakika
vaktim var mı?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Canın
sağ olsun.
Kültür Bakanından ricamız bu
halkların tükenmeye yüz tutan türkülerini, sanat eserlerini, dillerini
-bir tek Ahmedi Haniden ibaret değil- yapılanın da
hakkını verelim, bunların da bir derleme için
Komşu,
akraba ülkeler, kardeş ülkeler topluluğu kuruyorsunuz, bu
toprakların öz evlatlarının türküsüne, ninnisine hiçbir emek
vermiyorsunuz, yazıktır, günahtır, ayıptır.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Veriyoruz, veriyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Önder.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, 3 defa ismimi zikretmek suretiyle özellikle Nemrut
konusunda
BAŞKAN Buyurun iki dakika çünkü
epeyce sürecek gibi görünüyor.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Çok
teşekkür ediyorum, çok sağ olun Sayın Başkanım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, sataşma ile paslaşmayı ayırmak
lazım.
BAŞKAN Şimdi, devam edecek
bu da, bilgilendirecek, bilgilendirecek.
AHMET AYDIN (Devamla) Sayın Şandır,
bir açıklama yapayım bir dakika.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bundan
Hataya pay çıkar, Hataya laf at, ben de konuşayım.
AHMET AYDIN (Devamla) Yok. Hataya
gelmeyeceğim ben, Adıyamanla sınırlı
tutacağım.
Değerli arkadaşlar, tabii,
öncelikle şunu ifade edeyim: Bugün Dünya Ana Dili Günü. Ana dillerin
yaşaması ve yaşatılması konusunda AK PARTİnin
sadece söyledikleri değil eylemleri de ortada. Öncelikle, tabii bu dilin
öğrenilmesi, konuşulması, bu dille ilgili yayın
yapılması ve hem TRT nezdinde televizyon kanalı olarak hem de
özellikle Kültür Bakanlığımız ilk kez yine bu dönemde Mem ü
Zini Kürtçeye çevirdi. Aynı zamanda, şimdi üniversitelerde
artık Kürt dili ve edebiyatı bölümleri açıldı. Bunlar çok
güzel gelişmeler.
Bu dilin yaşaması, bu dilin
yaşatılması bizlerin arzusudur. Bu dil bizim de dilimizdir,
benim de aynı şekilde dilimdir ve bu dilin sonuna kadar da
yaşaması, yaşatılması, bu kültürün
yaşatılması için AK PARTİ İktidarı olarak ne
gerekirse yapmaya devam edeceğiz.
Tabii, Nemrutla alakalı olarak
Çok Değerli Hemşehrim bazı ifadeler kullandı.
Değerli arkadaşlar, öncelikle
şunu ifade edeyim: Nemrut, dünyanın en yüksek açık hava
müzesidir,
Bütün bunlarla birlikte, Nemrutun
tapusunun da Adıyamanda olduğunu çok açık söylemek istiyorum.
Bunun üzerinde siyaset yapmak yerine, Nemruttan, Türkiye turizmi,
Adıyaman olarak bizler ne kadar istifade edebiliyoruz, hep bununla ilgili
çalışma yapmamız gerektiğini ifade ettik.
Sayın Bakanımızın
da ben biliyorum ki, masasının üzerinde sürekli Nemrutla ilgili bir
dosya var. Nemrutun hem korunması, hem gelecek nesillere
aktarılması hem de turizm adına altyapısının
geliştirilmesi noktasında bize bugüne kadar da çok ciddi destek
verdiler. Ben kendilerine de Hükûmetimize de çok teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) - Nemrutla
ilgili siyasi polemikleri de bir tarafa bırakalım diyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sayın Başkan, bir şeyi düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Bir dakika. Sırayla
Sırayla gidiyoruz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Yok, yok. Sadece yerimden bir şeyi açıklamak istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden mi?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Yerimden.
BAŞKAN - Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) -
Hemşehrimin bir yanlışla tutanaklara geçmesini istemiyorum.
Dünya Ana Dili Günü dündü, bugün değildir. Onun kayıtlara geçmesini
istiyorum.
BAŞKAN Nemrut
Adıyamanındır, Adıyamanda kalacak. dedi yalnız.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan,
BAŞKAN - Sayın Ağbaba
buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bir
bilgi vereceğim sadece. Bilgi vermek için söz istedim.
BAŞKAN Hayır, canım,
ben size veriyorum, şimdi Malatyayı koruyacaksınız tabii
ki. Sonra, şehre sokmazlar adamı.
Size iki dakika süre; buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Nemrutun dünya mirası
olduğuna ve yıkılan Ermeni Mezarlığına
ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Tabii, ben önce Nemrutla ilgili bir
iki şey söylemek istiyorum, daha sonra da Ermeni Mezarlığı
ile ilgili söylemek istiyorum.
Nemrut, değerli arkadaşlar;
dünya, insanlığın ortak mirasıdır, ortak
malıdır. Buna böyle bakmak lazım.
Bir şeyi açık söylemek
istiyorum, çok içten söylemek istiyorum: Adıyaman, hem benim şahsen
hem de Malatyalıların kardeş kent gördüğü ve Malatya da
binlerce Adıyamanlının yaşadığı bir kent. O
anlamda, Adıyamanlılarla ilgili bir sorunumuz
olmadığını ve böyle çok kalpten sevdiğimizi belirtmek
istiyorum. Adıyamanlılar bizim kardeşimizdir,
dostlarımızdır.
Ancak bir şeyi belirtmek
istiyorum: Tabii, Nemruta yapılacak her yatırımın hem
Malatyaya hem Adıyamana yapılacak her yatırımın da
Nemrutu büyüteceğine inanıyorum. Malatyada bu otelle ilgili
Sayın Önder söylüyor ve haklı olarak da Adıyamana sahip
çıkıyor. Çünkü Adıyaman, bölgemizin en geri kalmış ve
sadece Nemrutla geçimini sağlamaya çalışan bir kentimiz. Ama
Malatyaya yapılacak yatırım da Adıyamanı büyütür.
Bizim Pütürge bölgemize yapılacak yatırımın da
Adıyamanı büyüteceğine inanıyorum ben. Orada
yapılacak her otel Adıyamana katkı verecektir; Nemruta
katkı verecektir. Bu anlamda Sayın Bakanımızın da
böyle düşüneceğine inanıyorum ben ve bu Adıyaman ile
Malatya arasında Nemrut konusunda bir çekişme olmamasını
diliyorum. Bu, dünya mirası, dünyanın ortak malıdır; bunu
belirtmek istiyorum.
Ayrıca, geçtiğimiz günlerde
maalesef Malatya, bir Zirve Yayınevi cinayetini üzerinden atmadan Ermeni
Mezarlığının yıkılmasıyla karşı
karşıya geldi. Bizim orada söylediğimiz şey şuydu: Ben
burada bir Malatyaya mal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Hakikaten de bunun da Belediyenin değil, orada bir
yanlışlıkla yıkıldığına inanıyorum
ben, Belediye Başkanının da açıklaması odur. Ama belediyenin
temel görevi, mezarlıkları yıkmak değildir. Belediyelerin
temel görevi, hangi dinden, hangi inançtan olursa olsun o
mezarlıkları yapmaktır. Bu Ermeniydi, Müslümandı diye hiç
ayırt etmeden yapmaktır. Yani insanların kendi parasıyla
yaptığı, yapılan yerin yıkılmasını da
buradan tekrar kınıyorum, açıklamalarımda da söyledim. Ama
belediyelerin, tekrar söylüyorum, görevi
Yaparız demiyor Belediye,
Başbakan da yaparız demiyor, Sayın Başbakan yapımı
konusunda yardım istiyor
Belediyenin temeli görevi, o Ermeni
Mezarlığını yeniden yapması lazım. (CHP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Şimdi, şöylece
yapın; sizin sesiniz gür, duyuluyor.
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Yalnız,
bakın biz bu işin sonunu alamayız. Bir Adıyaman bir de
sizin partinizden Malatyaya verdik. Sizin zaten soru şeyiniz de var
Sayın Fırat, uzatırsak bakın bu işi şey
yaparız yani rica ediyorum sizden
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Önder, mikrofonu
açamayacağım, söyleyin tutanaklara geçsin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın
Ağbaba, sosyal demokrat bir jargonda olmaması gereken bir kavram
kullandı, Adıyaman için geri kalmış dedi. Adıyaman
geri kalmış değildir, geri kalmışlık sosyal
demokrat ve sosyalist literatürde yoktur, geri
bıraktırılmıştır.
BAŞKAN Tutanaklara geçti.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım, Adıyaman geri
bırakılmamıştır, Adıyaman, son derece modern
yapılı, yatırımların yapıldığı ve
çevresindeki illerle makas farkını kapatan güzide bir memlekettir.
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim, sağ
olasınız.
Mikrofonu açmayacağım, kalkın ayağa
söyleyin.
Yani tutanaklara geçsin diye. Ben şimdi
seçmenleriniz için size bu konuşmaları yaptırıyorum,
normalde İç Tüzükte yeri meri yok.
Buyurun Sayın Fırat.
SALİH FIRAT (Adıyaman) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Evet, son zamanlarda Nemrutun Malatyaya ilhakı
düşünülüyor, ancak biz artık Adıyaman ili olarak
Adıyamanın varlıklarının sömürülmesini istemiyoruz.
Atatürk Baraj Gölünün suyu Şanlıurfaya, Göksunun suyu Maraş
ve Antepe, Çat Barajının suyu Malatyaya
Artık Nemrutu da
lütfen bıraksınlar, Adıyamanla özdeşleşen bir tarihî
eserdir, Adıyamana kalsın.
Teşekkür ederim tekrar.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
6.- Çoğaltılmış Fikir ve Sanat
Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/485) (S. Sayısı: 128) (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcu.
Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çoğaltılmış
Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış buluyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
İnsanlık tarihi boyunca bireyler ve toplumlar
hep daha iyiyi hedeflemişlerdir ve bunun için de eskiden beri gelen
birikimlerden faydalanmışlardır. Bu birikimlerden faydalanma ne
düzeyde oldu? Tabii ki onun tartışmasını bir tarafa
bırakıyoruz ama bilim tarihi ve kültür tarihi kitaplarına
bakıldığında, bu faydalanmanın, gerçekten,
insanlık tarihi açısından yeterli düzeyde
olmadığını da görmekteyiz.
Bu birikimlerden en önemlisi de kültür
ve kültürel varlıklardır. İşte, bu kültürel
varlıkları oluşturan fikir ve sanat eserlerinin toplumun bilgi
ve yararına sunulması, arşivlenip korunması ve gelecek
nesillere aktarılması, ülkede çoğaltılan fikir ve sanat
eserlerinin derlenmesiyle mümkündür. İşte, bunların
derlenmesinde, çoğaltılmasında en önemli görev de gerçekten
devlete düşmektedir. Devlet bunu ne kadar yapıyor?
Tabii, buna şu boyuttan da bakmak
lazım: Artık bir olaya tek perspektiften değil, çoklu
perspektiften bakmak lazım. Bunu eğer, yalnızca Kültür
Bakanlığının sorumluluğunda bir olay olarak veya bir
eylem olarak, karar olarak aldığımızda bunun çok
kısır ve yetersiz olduğunu görebiliyoruz. Bütünsel perspektiften
baktığımızda, bunun her bir sektörü ayrı ayrı
ilgilendiren boyutunun dikkate alınması gerektiğini de
söylememiz lazım.
Bunun için
baktığımızda, burada bu kararın
alınmasının ötesinde bunun bir de sürdürülebilirlik boyutu var.
İşte, bu görevlerdeki sürdürülebilirlik kavramının aktif
tutulması gerekiyor. Sürdürülebilirliğin sürekli
kılınabilmesi yetiştirdiğiniz nesle bağlı,
gençlere bu alanda kazandırılan formasyona bağlı.
Toplumun tüm kesimleri kültürel
mirasın yaşatılması ve gelecek kuşaklara
aktarılmasından sorumlu. Ama bu yaşatmayı ve aktarmayı
yapma düzeyindeki farkındalık hangi boyutta? Esas olarak bunun tartışılması
gerektiğini söyleyebiliriz.
Daha önceki
konuşmacımızın söylediklerine dikkat ettiğimizde ve
yine kültür tarihi ve bilim tarihine baktığımızda,
insanlık tarihinden itibaren doğaya katılan veya topluma
katılan birçok değerden habersiz olduğumuz ve bugüne gelmediği
de görülmektedir. Tabii, burada bunların önemsenmediğini ve bireyler
bazında da, yetiştirilen kişiler bazında da bu önemsemenin
verilmediğini düşünebiliriz.
Artık, uluslararası rekabette
politika ve ekonomiyi çevreleyen temel meseleler giderek daha fazla kültürel
kavramlarla izah edilmeye başlandı. Hiçbir kavram birbirinden
farklı değil, birbirini etkilemiyor değil, hepsi artık iç
içe. Disiplinler arasında da sınırlar kalktı. Sosyal
yaşamın en önemli kısmını temsil eden ekonomik
faaliyetler, çok çeşitli normlar, kurallar, ahlaki yükümlülükler ve hep
birlikte toplumu biçimlendiren direkt alışkanlıklarla da
sıkı sıkıya örülmüştür. Artık, ekonomik
refahın yaratılmasında da ağırlıklı olarak
sosyal sermaye ve bir toplumun bireyleri arasındaki güven ve saygı
duygusu ve aynı zamanda iş birliği etkili olmaktadır. Bu
yaygınlığı oluşturabilmek için de kültürel
değerlerin farkına varmak gerekiyor ve vardırmak gerekiyor.
Çünkü özellikle son günlerde gündemde olan ifade şu hem siyasal bilimciler
hem de sosyal bilimciler tarafından vurgulanan: Artık,
toplumları ayrıştıran ideolojiler değil,
toplumları ayrıştıran sahip oldukları kültürel
değerlerdir. Eğer biz bunun farkında olan bir toplum isek
şekillendirmemizi buna göre yapmamız lazım,
farkındalık düzeyini buna göre yapmamız lazım ki kültürel
değerlere, kültürel varlıklara, özellikle sosyal dokunun önemli
mihenk taşı olan bu yapıya çok önem vermemiz gerekmektedir.
Şimdi, buradan, bunun için diyoruz
ki: Artık, kültürel değerlerin değer temelli yaratıcı
çözümler üretmede eğitim kurumlarının öneminin ihmal edilmemesi
lazım. Bir yerde, siz, Kültür Bakanlığı olarak bunları
toparlayabilirsiniz, derleyebilirsiniz. Ama şunun hiçbir zaman
unutulmaması gerekiyor ki: Bunları üretecek olan, bunları
kullanacak olan insanlar olduğu için temel problemin aslında insan
yetiştirme sistemimizde yattığını da görmemiz
gerekmektedir.
Şimdi,
baktığımızda, eğitim kurumlarının ülke
geleceğindeki rollerinin önemi tartışma götürmüyor. Fakat
özellikle son on yıldaki uygulamaya baktığımızda bunların
plansız, sistematik olmayan ve sürdürülebilir
olmadığını görebiliyoruz. Özellikle son yıllarda, hem
gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde ve biz de
tarihimize baktığımızda birtakım kavramların
artık eğitim sistemlerinde ve toplumsal yapılarda ön plana
çıktığını görebiliyoruz, bu ise kültürel ve sosyal
beceriler. Bu sosyal dayanışmayı, sosyal dokuyu güçlendirecek
olan mihenk taşları ki biz bunlara artık değerler diyoruz,
kültürel değerler, bunların yeşertilmesi gerekiyor. Bir yandan
da, bunların yeşertilmesi gerekirken, Millî Eğitim
Bakanlığımızın yapmış olduğu
uygulamayı detaylı olarak irdelediğimizde gerçekten bu alanda
çok büyük boşlukların yaşandığını da
görebiliyoruz.
Millî Eğitim ilköğretim
programlarında öğrencilere kazandırılması gereken
beceriler birkaç başlık altında toplanıyor. Ben,
bunları özellikle vurgulamak istiyorum:
Türkçenin doğru ve etkin
kullanımı, yaratıcı düşünce, iletişim becerisi,
araştırma sorgulama, problem çözme, bilgi teknolojilerini kullanma,
girişimcilik ve eleştirel düşünme.
Şimdi, bunları
incelediğimizde, gerçekten çok büyük boşluğun olduğunu
görüyoruz ve sistemin de bu boşluğu doldurmanın ötesinde, bu
boşluğu, bu açıyı gittikte açtığını da
görebiliyoruz.
Özellikle Türkçeyi doğru
kullanmaya geldiğimizde: Gençlerin kendi aralarında
geliştirdikleri, hatta artık cümlelerin tam olarak, kelimelerin tam
olarak kullanılmasının ötesinde yalnızca birkaç harfle
ifadelendirilen yeni bir jargon dil oluşturduklarını da
görebiliyoruz burada ve buna herhangi bir olumlu yönde müdahalenin
yapılmadığını da görüyoruz.
Bir diğeri, yaratıcı
düşünce dediğimiz de aslında
Şu andaki eğitim
sistemimiz öğrencilerdeki yaratıcı düşünceyi öldürüyor ve
köreltiyor. Çocuk
okula gelene kadar gerçekten hayal edebiliyor, düşünebiliyor ve hayalleriyle
yaşarken okula geldikten sonra çocukların zihinlerinin
dikdörtgenleştiğine ve ancak verilen örnekler ve müfredatlar
çerçevesinde kendi zihinsel alanlarını kurgulayabildiklerine
şahit oluyoruz.
İletişim
becerilerine geldiğimizde: İletişim becerilerini
kullanamamanın yani var olduğunu söylemenin ötesinde, gerçekten, bir
eğitimli, bir entelektüel birey olarak eğitim almış birinin
kendini ifade edemediğini, konuşurken meramını
anlatamadığını çok rahatlıkla görebiliyoruz, problemi
çözmede problemin daha algılanmasında problemler olduğunu
görüyoruz.
Bilgi teknolojilerinin
kullanılması: Aslında burada biraz durup vurgu yapmak istiyorum.
Özellikle eğitim sisteminde bütün dünyada vurgulanan öğrenci
merkezli, insan merkezli veya çocuk merkezli dediğimiz bir sistem
var. Bunu özellikle vurgularken bizim ülkemizde bu sistemin tam tersine
döndüğünü görebiliyoruz. Özellikle iki hafta önce uygulamaya konan
FATİH Projesinde bunu rahatlıkla görebiliyoruz ve artık bunun
çocuk merkezli, öğrenci merkezli sistemin yerine geçecek iPad merkezli
eğitim hâlini aldığını da rahatlıkla
söyleyebiliriz. Çocuk merkezli eğitim dediğimizde veya insan
merkezli veya öğrenci merkezli dediğimizde çocuğun,
öğrencinin, o insanın, o yaş grubunun -hangi yaş grubuna
hitap ediyorsa- problemlerini çözmeye yönelik, gelişim düzeylerine uygun
ve bir sonraki aşamaya hazırlayacak olan bir yapıdan
oluşması gerektiğini söylemek istiyoruz. Ama bunlar dikkate
alınmadığı gibi, şu anda yalnızca günümüze kadar
kullanılan bilgisayarların veya bilişim teknolojilerinin
kullanılmasının özellikle destek mahiyetinde olduğu bir
sistemden, artık bunların merkeze alındığı,
artık, bilgisayarların nasıl daha gelişmiş hâle getirileceği
veya buradaki bu ihaleyi alanların nasıl daha zengin hâle
getirileceğine yönelik herhâlde bir sistem düşünüyoruz diye
artık zihinlerimize kocaman soru işaretleri geliyor. Bunların altyapısı
hazırlanmadan, bunların gerçekten eğitime veya öğretime
yaptıkları olumlu katkıları irdelenmeden
Ki birçok ülke
bunların hâlâ, on beş, yirmi yıldır
araştırmalarını sürdürüyor. En son Amerikada yapılan
bir araştırmada -bu iki, üç hafta önce yayınlandı- bunun,
özellikle bilgisayarların eğitimdeki başarıya çok fazla
etkilerinin olmadığına yönelik sonuçlar alındı ve bu
araştırmalar hâlâ devam ediyor.
Ülkemizde de bu alanda birçok araştırma yapıldı,
master veya doktora tezleri hazırlandı. Bunlar dikkate alınmadan
iPad merkezli eğitime geçilmesi gerçekten insanı üzüyor.
Şimdi, buradan, bunların
yanında
Bunlar temel becerilerdi, bunları bir kenara
bırakıyoruz, ikinci aşamaya geçiyoruz ki bunların ne kadar
verildiğini artık çok fazla tartışmıyoruz, sürekli
söylendi. PISA sınavlarının sonuçlarındaki ülkemizin hâlini
tekrar vermek istemiyoruz.
Ama, bir diğer taraftan da
değerler olarak alınan ve bunun gizli müfredatla verilmesi gereken ve
sosyal sermayeyi, kültürel sermayeyi güçlendirecek olan bir değerler
eğitim sisteminin de kurulması lazım. Eğer siz bunları
verdiğiniz takdirde, kültürel varlıkları hem üretebilir hem
kullanabilir hem de koruyabilir nesilleri yetiştirebilirsiniz. Bu
özellikler ne? Bunlara baktığımızda:
Dürüstlük ve güven. Gençliğimize,
nesillerimize dürüst olmayı öğretip güven duygusunun
aşılanması lazım. Artık kimse kimseye güvenmiyor. O
hâle geldi ki, herkes birbirini gammazlar hâle geldi veya bir
vurdumduymazlık söz konusu.
Bir diğeri, kendine ve
diğerlerine saygı. Tabii ki kendine saygı derken, kendi
varlığının özelliğini bilme, gerçekten
Cenabıhakkın yarattığı bir değer olarak, bir
güzellik olarak algılayabilme, hem
kendini hem karşıdakini.
Bireysel eylemlerde sorumluluk alma.
Sorumluluk alınca insanlar ancak bir şeyler üretebilirler.
Öz disiplin ve model olma zihniyeti.
Bir diğeri, olumlu iş
ahlakı ve çalışkanlık.
Bir diğeri, hukuka saygı.
Diğeri, sağlıklı ve
olumlu davranış.
Son olarak da, toplumun temel
direği olan ve sosyalleşmede, insan yavrusunun sosyalleşmesinde
ilk adımın atıldığı yerler olarak ailelerin
yaşatılması ve güçlendirilmesi.
Şimdi, bunlara
baktığımızda, özellikle kültürlerin hem üretilmesinde hem
de yaygınlaştırılmasında, korunmasında
bunların kullanılamamasının nasıl bir dezavantaj
olduğunu da ben özellikle söylemek istiyorum.
Şimdi, bir insan eğer kendine
güvenirse, kendine değer verir ise karşıdakine de verecektir.
Temel değerlerin verilmesiyle
Özellikle sosyolojide kuşaklar
çatışması dediğimiz bir kavram var ve bütün toplumlarda
genel olarak eğer hem genç kuşağı hem de yaşlı
kuşağı beslemediğinizde, temel değerlerle
beslemediğinizde, hoşgörü değerleriyle beslemediğinizde bu
çatışma alanı hâline geliyor. Buradan
baktığımızda, her kuşağın kendine ait bir
değeri var. Aslında işte öğretilmesi gereken
Diyelim ki
Yunusun sevgisinin öğretilmesi lazım, Mevlânânın
hoşgörüsünün öğretilmesi lazım ama bakıyoruz ki
kuşaklar arasındaki çatışma ve bu değerleri, her bir
kuşağın kendi değerinin yıkımına yönelik
çatışmayı ortaya çıkartıyor. Bir genç kuşak
yaşlı kuşağın ürettiği herhangi bir değere
sahip çıkmıyor. Annesinin, anneannesinin, bilmem, iki büyük annesinin
ürettiği değeri kabul alanına almadığı için bunlar
da ileride artık kaybedilen değerler olarak, muhafaza edilemeyen
değerler olarak kayıp alanlarına ne yapıyorlar?
Yerleşiyorlar.
Bir diğeri, yine aynı
şekilde, bu kültürel değerler tam olarak
oluşturulamadığı için özellikle gelişmiş
ülkelerin bize hediyesi olan hızlı tüketim kültürünün, işte,
fast food, özellikle hamburgerle anılan bir kültürün
yaygınlaşması. Bu yaygınlaşma aynı zamanda hem
sağlık problemlerini gündeme getirirken hem de bizim aynı
zamanda yemek kültürümüzün ortadan kalkmasına zemin hazırlıyor.
Burada da aslında bunları da bir kültürel değer olarak
aldığımızda ne yapıyoruz? Bunu da net olarak
görebiliyoruz.
Bir diğeri, özellikle
yazılmış eserler olarak, onların kullanılmasına
yönelik olarak alıntıların yapılmasında birtakım
neleri görebiliyoruz? Bilgi aktarmalarını, bilgi
çalmalarını görebiliyoruz. Bu, aslında en önemli haklardan bir
tanesi. Alıntılar yapılırken, özellikle tezlerde veya
diğer şeylerde alıntılar yapılırken, bu
alıntıların, gerçekten, o fikri üreten insanın izni
alınmadan veya o fikri üreten insanın herhangi bir
alıntısını, adını koymadan yaptığımız
alıntılar var. Bunlar da, aslında, yine, işte,
alınan-verilen eğitim sistemindeki eksikliklerden, böyle bir fikrî
mülkiyetin çalınması durumlarını, hâlini ortaya koyuyor.
Bir diğeri, kütüphaneleri kullanan
çocukların nasıl kullandığına
baktığımızda -bunlara ben bizzat şahit oldum-
öğrenciler kütüphaneye gittiğinde kitabı almaya eriniyor -tabii
ki, gerçekten çok güzel kullanan öğrenciler var ama münferit de olsa bu
olayların, bu örneklerin görülmesi insanları üzüyor- işine
yarayan sayfayı kitabın arasından kopartıyor ve o
sayfayı alıp çıkıyor. Kütüphanelere gittiğinizde,
kitapları şöyle sayfalarıyla kontrol ettiğinizde bunu
rahatlıkla görebilirsiniz. Yani bir kültürel esere yapılan bu
davranışı hangi eylemle veya düşünceyle
açıklayabilirsiniz?
Veya bir başka yerdeki herhangi
bir antik bölgeye, tarihî eserlerin açık havada sergilendiği yerlere
gittiğinizde eğer kamera sistemi veya güvenlik olmazsa burada neyi
görebiliyoruz? İşte, sevgililerin birbirlerine karşı
duygularını, sevgilerini pekiştiren işaretleri
görebiliyoruz, kalp işaretlerini veya hangi ilden geldiyse o illere
yönelik olarak yazılan sevginin veya duyguların antik eserler üzerine
işlendiğini görebiliyoruz.
Bir diğeri, işte,
kopyala-yapıştır. Demin dediğimiz gibi, bunları da
rahatlıkla görebiliyoruz.
Şimdi, bunlara
baktığımızda büyük bir sonuç çıkıyor: Eğitim
sistemimizde bu kültürel değerlerin üretilmesine, korunmasına ve
yaygınlaştırılmasına yönelik olarak eksiklikler dile
geliyor.
Dahası -daha birtakım örneklerle bunları
pekiştirmek istiyorum- kitap araştırmaları var. Kitap
okuyor musunuz? şeklinde yapılan araştırmalarda özellikle
Batı ülkelerinin bayağı bir, 8-9 kat
aşağısında kaldığını görebiliyoruz.
Kişi başına kitap okuma, kitap satın alma düzeylerine
baktığımızda, bunların bayağı bir düşük
seviyede kaldığını görebiliyoruz ve bilimsel dergi ve
magazin dergisi okunma durumlarının da birbirlerinden
ayrıldığını, daha çok bilimsel içerikli veya kendi
alanında bilgi aktaran dergilerin kullanımının çok daha az
olduğunu söyleyebiliyoruz.
Televizyon izlenmesine baktığımızda,
özellikle, Türkiyede günde en az beş saat televizyon izlendiğini
görebiliyoruz. Bu da kişinin uğraştığı alanlarla
ne yapıyor aslında? Paralellik arz ediyor ve akranlarla kurulan
iletişimdeki kopukluk da entelektüel sermayenin yaygınlaşamama
durumlarını da ortaya çıkarıyor.
Yine yapılan araştırmalarda, Türkiye
özellikle kitabın ihtiyaç olarak görülmesini 235inci sırada
algılıyor.
Daha birçok araştırmalar var. Bunlar üç
aşağı beş yukarı aslında bize bir fikir veriyor.
Biz diyoruz ki: Mutlaka kültürel eserlerin, kültürel varlıkların
korunması ve derlenmesi gerekiyor ama bunun temelinde mutlaka ve mutlaka
bunun üretimine katkı yapacak sistemlerin hep birlikte
çalışması ve üretmesi gerekiyor.
Teşekkür ediyorum hepinize. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Topcu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Nur Serter. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Sayın
Sırrı Süreyya Öndere ve Sayın Pervin Buldana bugün
göstermiş oldukları duyarlılık nedeniyle
teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bugün gerçekten
Türkiye'nin kültürel yaşamı açısından çok önemli bir yasa
konuşulacak, görüşülecek. Yasa önemli, hayatımızın
belki ileriki döneminde çocuklarımız açısından, gençlerimiz
açısından, araştırmacılar açısından da çok
büyük önem taşıyor ama tabii, her zaman olduğu gibi Genel
Kurulda ilgi düşük.
Şimdi, bu yasa neden önemli, kısaca ondan söz
etmek istiyorum.
Şimdi, burada ülkemizin kültürel
varlığını oluşturan basılmış ve
çoğaltılmış eserlerin gelecek kuşaklara da miras bırakılacak
ve araştırmacıların da hizmetine sunulacak bir biçimde
belli sayıda derleme kütüphanelerinde toplanmasıyla ilgili bazı
değişiklikler, düzenlemeler ve çağdaş ihtiyaçlara göre de gelişmeler
yapılıyor. Bu, son derece önemli bir konu. Özellikle araştırmacıların
-ki çoğunu yabancı araştırmacılar oluşturuyor
bizim derleme kütüphanelerinde çalışma yapanların- bir
kütüphanede çalışma yapabilmesi, Türkiyeyle ilgili
yapacağı araştırmalar, kültür, sanat, bilim, Türkiye'nin
sosyal yapısıyla ilgili araştırmalar gelecekte yayın
olarak bizim karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla
derleme kütüphaneleri gerçekten çok önemli.
Şimdi biz -doğruyu söylemek gerekirse- derleme
anlayışındaki gelişmeyi, değişimi de çok iyi
bilen bir toplum değiliz. Belki yaşamımızın her
alanına girmiyor ama eskiden bu kütüphanelerde basılı eserler ve
dokümanlar derleniyordu ama artık o kadar gelişti ki olay, işte,
slaytlar, elektronik ortamda elde edilmiş veriler, filmler, kasetler,
video kasetleri gibi derlemeler de yapılıyor. Dolayısıyla
Bir ülkenin hafızası nedir? diye bakarsak, aslında bir ülkenin
hafızasını bu derleme kütüphaneleri oluşturuyor,
geleceğe de bu hafızayı miras bırakacak, onları
koruyacak ortamı da yaratıyor. O bakımdan çok çok büyük önem
taşıyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
aslında, bu yasanın Genel Kurula inmeden önce Komisyondaki
görüşmeleri sırasında biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
bu yasaya destek vermek istedik, destek vermek istedik ama
anlaşamadığımız bir konu olduğu için ne
yazık ki bir muhalefet şerhi koymak zorunda kaldık.
Şimdi, bir önceki yasa teklifinde
Türkiyedeki derleme kütüphaneleri 6 kütüphane olarak belirlenmişti. Bu 6
kütüphanenin 3 tanesi Ankarada, 2 tanesi İstanbulda, 1 tanesi de
İzmirde olmak üzere 3 ilimize paylaşılmış 6 derleme
kütüphanemiz vardı. İstanbulda Beyazıt Kütüphanesinin yanı
sıra İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Ankarada Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Milli Kütüphane ve bir başka kütüphane ve bir de
İzmir Milli Kütüphanesi. Ancak yasa metninden bu iki kütüphanenin,
İzmir Milli Kütüphanesi ile İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinin
çıkarılmış olması nedeniyle biz bunların yeniden
yasa metnine konulmasına ilişkin teklifte bulunduk ve Sayın
Bakan bir söz verdi Biz Genel Kurulda bir önergeyle bunları metne dâhil
edeceğiz. dedi ama tabii, sebebini biraz sonra
açıklayacağım nedenlerle biz
yine bu muhalefet şerhini koyma ihtiyacı hissettik.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, İstanbul Üniversitesinin bir öğretim üyesi olmam
sıfatıyla da İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinin ne kadar
önemli bir kütüphane olduğundan da kısaca söz etmek istiyorum,
bilinmesinde yarar var.
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi,
iki milyonun üzerinde eser barındıran ve 1934te Atatürkün emriyle
derleme kütüphanesi özelliğine sahip olmuş bir büyük kütüphanemizdir.
Ayrıca, yine İstanbul Üniversitesi içinde Nadir Eserler Kütüphanesi
adı altında, el yazması tarihî eserlerin de korunduğu
ikinci bir binada ikinci bir kütüphane vardır. Şimdi, derleme
kütüphanesi olarak 1934ten bu yana hizmet veren bir kütüphaneyi siz belli bir
yıldan itibaren derleme kütüphanesi olmaktan
çıkardığınız takdirde, 1934ten 2012ye kadar orada
derlenmiş olan eserlerin hepsi çöp hükmündedir çünkü hiçbir
araştırmacı araştırmasını yaparken kesintili
yıllardaki birikimlerle donatılmış kütüphaneleri tercih
etmez, bir süreklilik arzu eder. Bu nedenle bu çok büyük önem
taşıyor.
İkincisi, İstanbul
Üniversitesi Kütüphanesi çok önemli bir başka hazineye sahiptir.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin bünyesinde eski adı
Kütüphanecilik yeni adı Bilgi ve Belge Yönetimi olan ve diploma veren,
çok değerli öğretim üyelerine sahip bir bölüm bulunmaktadır ve
yıllardır kütüphanemiz bu bölümün başkanları ve bu bölümün önemli öğretim üyelerinin
desteğiyle zaten hizmetini vermektedir ve alınan bütün kütüphaneciler
ya o bölüm mezunları veya o bölüm öğretim üyeleri tarafından
eğitime tabi tutulmuştur. Dolayısıyla en nitelikli
personeli sağlama konusunda da İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinin
en ufak bir sorunu yoktur. Bir dönemde birtakım altyapı sorunları,
teknolojik donanım sorunları yaşandı ama zaman içerisinde
büyük yatırımlar yapılarak onlar da
aşılmıştır. Dijital ortamda her türlü veriyi sunabilen niteliklerle de
donatılmıştır ve şu anda Ulusal Yayınlar Bilgi
Merkezi olma gibi bir özelliğe de sahiptir. Bütün bunlara ek olarak,
üniversite yönetiminin, derleme kütüphanesi olma özelliğinin
sürdürülmesine ilişkin de çok ciddi talepleri bulunmaktadır. Bu
nedenle, bu metne İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Merkezinin
de eklenmesini talep ettik.
İkinci talebimiz
İzmir Milli Kütüphanesiyle ilgili talepti. İzmir Milli Kütüphanesi de
İstanbul ve Ankara dışında ciddi bir bölgeye hizmet veren
tek derleme kütüphanesi yani büyük bir bölgede var olan tek derleme
kütüphanesi. İstanbul bir bilim ve kültür kenti diyoruz, hatta
başkenti diyoruz ama İzmir de bir bilim ve kültür kenti.
İstanbulda 40ın üzerinde üniversite var ama İzmirde de çok
sayıda üniversite var. Uluslararası bir cazibe merkezi özelliğine
sahip olan kentlerde kütüphanelerin konuşlanmış olması
araştırma yapacak yabancılar açısından da önem
taşıyor ve 100 binin üzerinde araştırmacı,
örneğin yabancı ve yerli araştırmacı İstanbul Üniversitesi
Kütüphanesinde araştırma yapıyor, bir o kadarı da
İzmir Milli Kütüphanesini tercih ediyor. Dolayısıyla, İzmir
Milli Kütüphanesinin de özellikle İzmir Milli Kütüphane Vakfı ve
İzmir Büyükşehir Belediyesinin desteğiyle gerekli altyapı
eksikliklerini de tamamlayarak bunun bu görevini, bu fonksiyonunu sürdürmesini
istedik. Dediğim gibi, Sayın Bakan Vereceğiz bir önerge. dedi
ama biz acaba buna neden güvenemedik? Demek ki ortada
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Verdik ortak, imzada.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Şu anda Sayın Grup Başkan Vekilinin yüz ifadesinden
böyle bir önergenin hazır olduğunu, verildiğini de görüyorum ve
teşekkür ediyorum Sayın Bakana.
Tabii, bu güvenle ilgili
sorun Sayın Bakanın şahsıyla doğrudan bağlantılı bir sorun
değil, bu genel bir güvensizliğin, geçmişe dayalı
örnekleriyle beslenen bir güvensizliğin sonucu.
Ne yazık ki Hükûmetin vermiş
olduğu sözlere, Hükûmetin yasalarla ilgili komisyonlarda
yaptığı mutabakatlara güvenemez oldu muhalefet partileri. Niye
güvenemiyoruz? Şunun için güvenemiyoruz: Bir bakıyorsunuz, bir
önergeyle komisyonda varılan anlaşma Genel Kurula geldiğinde
değiştirilebiliyor; bir bakıyorsunuz, bir gece yarısı
operasyonuyla herkes en uykulu hâliyle konsantre olmaya
çalışırken küçük bir kelime değişikliğiyle
bambaşka anlam yüklenmiş olan maddeler sunulabiliyor.
Şimdi, tabii güvensizlik yaratacak
kadar pervasızlık da ayrıca sorgulanması gereken bir
diğer konudur. Eğer bir siyasi parti veya eğer iktidar partisi
güvensizliği göze alacak kadar kendini üstün gören ve pervasızca
karar alacak bir hüviyete bürünmüşse bunun da ayrıca irdelenmesi ve
sorgulanması gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanmakta olan
tablo budur. Salt parmak çoğunluğuna dayalı bir otokratik
yönetim anlayışı, bir dayatmacı yönetim
anlayışı kendisini her alanda açık ve seçik bir biçimde
hissettirmektedir. Bu, AKPnin ustalık dönemidir, AKP çıraklık
ve kalfalık dönemlerindeki dikkatini giderek rahatlık
sağlayarak, rahatlık kazanarak terk etmiş ve artık
gündemini açık etmiştir. Artık AKP eskiden bizim
söylediğimiz ama kafalardaki soru işaretlerini gideremediğimiz o
gizli gündemini açık ve net olarak ortaya koymuştur. Evet, AKPnin
gizli gündemi artık yoktur, gündem açıktır artık.
NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) İkna odasına alıp yeniden düzenlersin!
FATMA NUR SERTER (Devamla) Gizli
gündeminiz yoktur, en azından o açıdan
baktığımızda bir rahatlama içinde olduğumuzu ifade
edeyim artık çünkü gündeminizi biliyoruz, çünkü gündeminiz belli. Siz
AKPnin Türkiyesini AKPli insan modeliyle yaratmak istiyorsunuz, siz bir tip
insan tipi üretmek istiyorsunuz.
Hani geçmişte bize
derdiniz ya Siz tek tip insan ürettiniz. diye. Bizim cumhuriyet yönetimi...
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) Beceremediniz.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - ...sizin o suçladığınız cumhuriyet yönetimi tek
tip insan üretmiş olsaydı siz burada olur muydunuz acaba!
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) İşte beceremediniz de onun için biz
buradayız.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) Tek tip insanlar ikna odasında kaldı.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - Sizler olur muydunuz acaba! Sizler bu cumhuriyet yönetiminin, bu
cumhuriyet eğitim sisteminin sonucu kendinize göre özgürce düşünen,
kendini ifade eden bireyler oldunuz ama sizin dayattığınız
ve Başbakanın önce dindar sonra kindar bir gençlik yetiştirmek
istediğini ifade ettiği cümlelerle siz, gençlerin
kafalarını formatlayarak ve onların genetik yapısıyla
oynayarak bir AKPli insan modeli üretmek için yola çıktınız.
AKPli insan nedir? Hani
iktisatta homo ekonomikus vardır, homo politikus vardır: Ekonomik
insan, politik insan. İşte siz de homo AKPlimusu üretmek için yola
çıktınız ve gençlerin genetik yapısıyla oynayarak,
gençlerin zihinlerini formatlayarak, açık ve net Başbakanın
ağzından da ifade edildiği gibi, kendi Türkiyenizi yaratma
çabası içerisinde, bir otoriter, dayatmacı anlayış
içerisinde hareket ediyorsunuz ve istediğinizi yapıp
istediğinizi yapmamakta kendinizi özgür görüyorsunuz. Demokrasiden
uzaklaştıkça özgürleştiğinizi zannediyorsunuz, otoriter
yönetime saplandıkça kendinizi daha özgür hissettiğinizi
zannediyorsunuz ama yanılıyorsunuz.
Tabii,
bunu yapabilmek için önce kurumları kuşatmanız gerekiyordu, önce
kendi kurumlarınızı yarattınız. Önce kendi
üniversitelerinizi yarattınız, suskun, sessiz üniversiteler
çıktı ortaya; sonra kendi
siyasallaştırdığınız yargınızı
yarattınız, istediğiniz kararları çıkarabilir hâle
geldiniz; sonra kendi sivil toplum örgütlerinizi, kendi yazarçizer
takımınızı, kendi medyanızı yarattınız;
bunları yarattıkça üstünlük duygunuz daha da arttı. Niye daha
arttı biliyor musunuz? Şunun için daha fazla arttı: Çünkü sizin
de Sayın Başbakanın da asla eleştiriye ve muhalefete
tahammülü yok.
NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) Öyle olmuş olsaydı siz ikna odasına
alırdınız.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Eğer
olsaydı ben burada yirmi dakika konuşurken onun on dakikası
bağırıp, üstelik temcit pilavı gibi yıllardır tekrarladığınız
sloganları tekrarlamak yerine en azından susup dinleme nezaketini
gösterirdiniz ama eleştiriye tahammülünüz yok, sizin muhalefete
tahammülünüz yok. Sizin istediğiniz sadece övgü. Övgülerinizle kuşattığınız
büyülü bir dünyada, rüyalar âleminde çok önemli ve iyi işler
yaptığınızı zannediyorsunuz ve onun için de sizi
alkışlayacak, size oy verecek bir insan nesli türetmeye
çalışıyorsunuz, homo AKPlimusu ürettiğiniz müddetçe hiç
kimse size itiraz etmeyecek, hiç kimse sizi eleştirmeyecek, sadece övüleceksiniz.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Saygılı ol, saygılı ol!
FATMA NUR SERTER (Devamla) Onun için,
dindar bir gençlik adına yola çıkıp sonra Necip Fazıl
Kısakürekin Gençliğe Hitabesindeki satırlardan da esinlenerek
kininin davacısı bir gençlik yetiştirmek isteyen Başbakan,
sanıyorum bundan sonraki aşamanın ne olacağının
işaretini de yine Necip Fazılın o satırlarından
verdi. Çünkü Necip Fazıl Kısakürek kininin davacısı bir
gençlik dedikten sonra halka değil Hakka inanan
NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) Elhamdülillah!
FATMA NUR SERTER (Devamla) Tabii.
ve Meclisin duvarında Hâkimiyet
Hakkındır. düsturuna hasret çeken bir gençlik özlüyor.
İnanıyorum ki bundan sonraki aşamada eğer elinize güç geçer
ya da otoriter yönetim anlayışının yarattığı
gözü dönmüşlükten kendinizi kurtaramazsanız şuradaki
yazıyı da değiştireceksiniz; orada Egemenlik
kayıtsız, şartsız milletindir. değil Egemenlik
kayıtsız, şartsız Hakkındır.
yazacaksınız ve o zaman rahatlayacaksınız, çünkü siz
demokratik, bireysel özgürlüklerin olduğu ve insanların özgürce
düşünüp özgürce inanabildiği bir toplum değil
İSMAİL AYDIN (Bursa)
Şimdi özgürlük!
FATMA NUR SERTER (Devamla)
sadece
sizin gibi düşünen, sizin gibi inanan, sizin gibi yaşayan insanlardan
oluşmuş bir Türkiye'nin özlemini çekiyorsunuz. Bunun adı,
değerli milletvekilleri, demokrasi değildir, bunun dünyadaki
uygulamaları da demokrasi değildir, ama bu rejime hep adım
adım geçilmiştir. Hep adım adım!
Tavsiye ediyorum size, Hitlerin Kavgam
kitabını bir okuyun. Bir o aynayı tutun, bakalım orada ne
göreceksiniz.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Kavgam
senin
BAŞKAN Sayın Milletvekili,
lütfen
FATMA NUR SERTER (Devamla) O aynada
göreceğiniz yüzün sizin yüzünüz olacağını düşünüyorum
ve yol yakınken kendi içinizde de bu özeleştiriyi yaparak bu
tehlikeli adımlardan vazgeçmenizi ve kendi tipolojiniz olan bir gençlik
yaratmak yerine, özgür düşünen, kendi karar veren, araştıran ve
gerçekten bu ülkenin geleceği için çalışan aydınlık
bir gençlik yetiştirmenizi tavsiye ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Biz onu
yapıyoruz işte!
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Serter.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, konuşmacı konuşmasında
özellikle AK PARTİ İktidarını pervasızlıkla
suçladı, başka ifadeler de kullandı, söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Hükûmet cevap verecek!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hükûmet
cevap verecek zaten! Sayın Bakan burada oturuyor, Bakan cevap verecek
zaten. Yanlış, doğru değil!
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serterin partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, tabii,
burada, konuşmacı konuşmasına devam ederken, ya, biz hangi
çağda yaşıyoruz, bu söyledikleri zannediyorum bundan elli
yıl öncesinde kaldı herhâlde.
SONER AKSOY (Kütahya) Aynen öyle!
AHMET AYDIN (Devamla) Bundan elli
yıl öncesinin Türkiyesinde de kimler vardı, bütün Türkiye çok iyi
biliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, tabii,
çok haksız ithamlarla karşı karşıya kaldık.
Bakın, doğrudur, bu ülke ne çektiyse formatlanan insanlardan çekti;
bu ülke ne çektiyse belli kalıplarla şekillendirilmek istenen
insandan çekti; bu ülke ne çektiyse ikna odalarında bir şekilde ikna
edilmeye çalışılan gençlerden dolayı çekti ve onları o
hâle getiren zihniyetten dolayı çekti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Eğer bir tek tip insan modeli
yaratmak var ise size sorarım: Tek tip insan modeli o ikna
odalarından çıkartmaya zorladığınız gençler
midir, şimdi çağdaş, özgür bir şekilde okuluna devam eden,
eğitimini sürdürmeye çalışan gençler midir? Tek tip insan modeli
hangisidir?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Dindar
gençlik!
AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, dindar insan sizi niye rahatsız ediyor? Dindar gençlikten
niye rahatsız oluyorsunuz?
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Bizi
dindarlık rahatsız etmiyor, kindarlık rahatsız ediyor
Beyefendi.
AHMET AYDIN (Devamla) - Bir insan
dindar olabilir, özgürlüklerden yana olabilir. Bir insan dindardır,
aynı zamanda çağdaştır, moderndir. Tabii ki sizin
çağdaşlık anlayışınızla bizim
çağdaşlık anlayışımız bir olmayabilir.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) İftira
atmayın.
AHMET AYDIN (Devamla) - Bizim
çağdaşlık anlayışımızda özgürlüklere
açık olmak vardır; bizim çağdaşlık
anlayışımızda yeniliklere, modernizme açık olmak
vardır; bizim çağdaşlık anlayışımızda
sadece Kafaların arkasında ne vardır? değil, Hangi
düşünceye mensuptur? değil, Hangi şekilde yaşıyor?
değil, Hangi sofralarda yer alıyor? değil, bizim
çağdaşlık anlayışımızda tamamen Anadolu
insanın modern, ahlaki bir şekilde ve aynı zamanda da millî ve
manevi duygularına sahip çıkacak bir tarzda yaşaması
vardır. Niye sizi rahatsız ediyor bu? Niye bundan
rahatsızlık duyuyorsunuz? Bir insan
. Dindarım, elhamdülillah.
derim ama aynı zamanda, çağdaşım, modernim, hukukun
üstünlüğüne inanıyorum
(CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) -
özgürlüklere
inanıyorum, farklılıklara saygı gösteriyorum yani bundan
rahatsız olmanıza akıl erdiremediğimi ifade ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Biz
dindarlardan rahatsız olmuyoruz. Niye rahatsız olalım?
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Aydın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Başladık,
gideceğiz inşallah.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna tavsiyem, naçizane tavsiyem, bu din,
dindarlık gibi konulara lütfen girmeyin, girdikçe batıyorsunuz çünkü.
AHMET YENİ (Samsun) Tavsiyeni kendine
sakla.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiyede son yıllarda öne
çıkan iki tane kavram var: Nefret söylemi ve nefret suçları yani
karşısındakini, kendisinden olmayanları, güçsüz olanları,
zayıf olanları, toplumda azınlıkta olanları
ötekileştiren ve ötekine güçlünün gözüyle bakan, otoritenin gözüyle bakan,
onları ezmeye çalışan ve onları peşinen suçlu olarak
ilan eden bir anlayış. Bu, toplumu bölen bir anlayıştır.
Toplumun barışa, huzura
ihtiyacı var. Nefret söylemleri, kin söylemleri, kininin
davacısı olan gençlik söylemleri toplumu böler. Buna
ihtiyacımız yok. Barışa, huzura ihtiyacımız var.
Karşınızdaki insanı ötekileştiren, onu küçümseyen,
sizden olanlar veya olmayanlar şeklindeki ayrım; bu, milletin
onaylayabileceği ayrımlar değildir.
AHMET YENİ (Samsun) O ayrım
ikna odalarında yapıldı, ikna odalarında!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Değerli milletvekilleri, tekrar söylüyorum: Bakın, dinin
içinden adaleti çekip alırsanız, dini sadece ibadetlere indirgerseniz
ortada din diye bir şey kalmaz. Lütfen bunu yapmayın! Dinin özü
adalettir. Dinin özü, Hükûmete ceketiyle gelip, ceketiyle gitmektir. Adaletin
özü: Adaletin özünde, dinin özünde siyaset, adalet dağıtmanın
yeri olarak görülür, nema dağıtmanın yeri olarak değil.
Sizi bu anlayışa davet ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.14
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
128 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.-
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/485) (S. Sayısı:
128) (Devam)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sakarya Milletvekili Sayın Ayşenur İslam.
Buyurun Sayın İslam. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞENUR
İSLAM (Sakarya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserleri Derleme Kanunu
Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Kanun hakkında konuşmadan
önce bir önceki Sayın Milletvekilinin sözünü ettiği bir konuyu
düzeltmek isterim. İki derleme kütüphanesinin Bakanlık
tarafından kapsam dışı
bırakıldığını söyledi Sayın Milletvekili ve
bu, sanki, Bakanlığın kendi arzusuyla yaptığı bir
daraltma imiş gibi anlattı durumu, oysa durum böyle değil.
Kapsam dışı bırakılan iki derleme kütüphanesi var
gerçekten, biri İstanbul Üniversitesi, biri de İzmir Millî
Kütüphanesi. Fakat bunun sebebi, her iki kütüphanenin de Bakanlığa
müracaat ederek depo imkânsızlıkları dolayısıyla
artık derleme kütüphanesi görevini göremeyecek olmalarını bizzat
kendilerinin beyan etmeleri ve derleme kütüphanesi kapsamından
çıkarılmak istenmeleridir. Yoksa Sayın Hatibin söylediği
gibi bizim bilime, bilim kuruluşlarına, özellikle üniversitelere
karşı saygısızlık yapmak gibi bir tutumuz, durumumuz
asla söz konusu değil. Hatta biz bilime, özellikle üniversitelere son
derece saygılıyız. Sadece, üniversiteye giriş
aşamasında olan birtakım genç çocukların saçını,
başını bahane ederek onları birtakım odalara sokup tek
tipleştirilmek üzere dersler verilmesi, kendileriyle, bu manada
ruhlarıyla, kişilikleriyle oynanması konusundaki birtakım
girişimlere karşı saygımız yok, ikna odalarına
karşı saygımız yok, bunu belirtmek isterim.
Konuya tekrar geri dönersek, millî ve
kültürel varlıklarımızın önemli bir kısmını
oluşturan fikir ve sanat eserlerinin toplanması, saklanması,
duyurulması, istifadeye sunulması ve gelecek kuşaklara
aktarılması devletin en önemli görevlerinden biri. Bu sebeple, hemen
hemen bütün ülkelerin derleme kanunları var. Ülkemizde de derleme konusu
üzerinde cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak önemle
durulduğunu biliyoruz. 1934 yılında 2527 sayılı Basma
Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu çıkarılarak millî
hafızamızın geleceğinin teminat altına
alınması sağlanmış hepimizin bildiği gibi.
1930larda dünyadaki birçok benzerinden daha ileri düzeyde olan ve o günün
bütün ihtiyaçlarına cevap verebilen bu kanun, günümüzdeki teknolojik
gelişimler, yayıncılık ve bilim sahasındaki
gelişmeler dolayısıyla artık ihtiyacı göremez hâle
geldiğinden, yenileşmesi, yenilenmesi bir zaruret hâlini
almış bulunmaktadır.
Günümüzde fikir ve sanat eserleri
sadece, biliyorsunuz, basılı materyal olarak değil, kitap
dışı materyal dediğimiz birtakım yöntemlerle de üretiliyor.
Hatta, bilim ve teknolojideki gelişmeler pek çok alanda olduğu gibi
yayıncılık alanının da âdeta seyrini
değiştirmiş durumda ve son teknikler gayet yaygın bir
biçimde kullanıldığı için her gün yüzlerce bilgi
kaynağı elektronik ortamlarda hizmete sunuluyor.
Şimdi, mevcut Kanuna
baktığımızda bütün bu ürünlerin devlet nüshası olarak
derlenmesi ne yazık ki bu Kanunla mümkün değil.
Dolayısıyla yeni çoğaltma yöntemleriyle üretilen eserlerin de
kapsama alınması gerekiyor.
Ayrıca, UNESCOnun 1977
yılında bütün üye ülkelerinin derleme yasalarını yeniden
gözden geçirerek çağın koşullarına göre
hazırlamalarını kararlaştırdığı da bir
veri elimizde. Dolayısıyla bugün görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısıyla bundan yetmiş yedi yıl önce çıkarılan
Kanunun uluslararası normlar ve yukarıda zikrettiğim zaruretler
dikkate alınarak yenilenmesi söz konusu olacak.
Bu doğrultuda benimsenen derleme
politikasına göre derleme kütüphanesinin, derleme nüshasının,
derleme mükellefinin ve cezai hükümlerinin belirlenmesi; ayrıca, 2527
sayılı Kanunun adının günümüz şartlarına göre
yenilenmesi gerekli hâle gelmiş bulunuyor.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı günümüz koşullarına uygun olarak
hazırlanan Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini
Derleme Kanunu Tasarısını 2006 yılında
Başbakanlığa sundu. Başbakanlık 1/5/2008 tarihinde
Bakanlar Kurulu kararıyla kanun tasarısı olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderdi. 2009 yılında komisyonlarda görüşüldü
ve yasalaşmak üzere Genel Kurula sevk edildi. Tasarı 23üncü Yasama
Döneminin sona ermesiyle yasalaşamadı, Başbakanlığa
iade edildi. Dolayısıyla bu vazifenin tamamlanması 24üncü
Döneme yani bizlere kalmış bulunuyor.
Bildiğimiz gibi ülkemizde
yayıncılık alanındaki gelişmeler Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel
Müdürlüğü bünyesinde bulunan ISBN -yani uluslararası standart kitap
numarası- ISSN -yani uluslararası standart süreli yayın
numarası- ve ISMN -yani uluslararası standart müzik numarası-
ajanslarından günü gününe takip edilebiliyor. Bütün dünyada olduğu
gibi ülkemizde yayınlanan her türlü eser uluslararası bir numara
alıyor ve dünyanın her yerinde esere bu numarayla ulaşmak mümkün
oluyor.
İsteğe bağlı olarak
kullanılan bu uygulama yayıncılar tarafından son derece
benimsendi. Türkiyede yayınlanan eserlerin yüzde 99unu kapsıyor bu
sistem. Kapsam dışı kalan yüzde 1lik kısımsa daha çok
kendi imkânlarıyla hiçbir yayın evine bağlı
olmaksızın genellikle metropol dışında yerleşim
alanlarında yayınlanan eserlerden oluşuyor. Bunların da kapsama
alınması için il ve ilçelerde il kültür ve turizm müdürlükleri,
kütüphaneler ve diğer kuruluşlar aracılığıyla
bilgilendirme çalışmaları sürekli olarak devam ediyor.
Yayıncılar,
yayıncılık alanındaki meslek örgütleri ve sivil toplum
kuruluşlarıyla yapılan toplantılarda derlemenin önemi
sürekli olarak vurgulanıyor ve bu konuda daha duyarlı olunması
da sağlanmaya çalışılıyor. 2009 yılında
yapılan 5inci Ulusal Yayın Kongresinde konunun üzerinde önemle
duruldu. Bu çerçevede Kültür ve Turizm Bakanlığı mevcut
yasanın eksiklerini bir derleme programı ve derleme genelgesiyle
aşmaya çalıştı. Söz konusu çalışma 2010
yılında tamamlandı ve 2011 yılı Ocak ayında
uygulamaya konuldu.
Hazırlanan derleme programı,
biraz önce sözünü ettiğim ISBN, ISSN ve ISMN veri tabanlarıyla da son
derece uyumlu bir program. Böylece derleme birimleri, derlenmeyen, derlenemeyen
-daha doğrusu- eserlerin hangileri olduğunu tespit edip takibini daha
kolay yapabilir durumdalar. Derlenen eserler de vakit kaybedilmeden ilgili
kütüphanelere gönderilebiliyor.
Yine 2011 yılı Ocak
ayında hazırlanan derleme genelgesinin, başta Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı il müdürlükleri olmak üzere derleme
görevini yerine getiren kütüphanelere, üniversitelere, meslek örgütlerine ve
yayın yapabilecek tüm kurum ve kuruluşlara iletilmesi de
sağlandı. Bu çalışmalar sonunda 2011 yılında
yayınlanan 43.217 kitaptan 43 bini derleme kapsamına alındı
ve ilgili kütüphanelere gönderilebildi. Tekrar etmem gerekirse 43.217 kitaptan
43 bini derlendi. Bu oldukça mükemmel bir rakam. Daha önceki yıllardan
mesela hatırlayabildiğim rakamları söyleyeyim size. 29 bin
kitaptan sadece 19 bininin derlenebildiği dönemlerden geçmiştik.
Ayrıca yayınlanan
kitapların eş zamanlı derlenmesine yönelik altyapı
çalışmaları da çok büyük ölçüde tamamlandı. Yeni
tasarının yasalaşmasıyla hukuki süreç de
tamamlanacağı için artık Türkiyede derleme sorunu diye bir
sorun kalmayacak diye düşünüyoruz.
Tasarıyla getirilen yenilikleri
çok kısaca özetlemek isterim. Mevcut kanunla sadece -biraz önce söylediğim
gibi- baskı tekniğine dayalı fikir ve sanat eserleri
derlenebiliyor. Bu tasarıyla elektronik ortamlar da dâhil bütün
çoğaltma yöntemleriyle üretilen tüm eserler kapsama alınmış
olacak. Mevcut kanunla derleme sorumluluğu sadece matbaalarda. Oysa yeni
tasarıyla bu sorumluluk yayınevlerine, yayım ve basımdan
sorumlu gerçek ve tüzel kişilere de yaygınlaştırılacak
ve dolayısıyla sorumluluk alanı genişleyince derleme daha
da iyi yapılabilecek.
Mevcut Kanunla uygulanan para
cezaları oldukça yetersiz, dolayısıyla caydırıcı
değil. Bu sebeple derleme işlemleri yayıncıların bir
nevi insafına kalmış durumda. Yeni tasarıyla cezalar
caydırıcı hâle getirildiği için yasanın daha kolay
işleyeceğini düşünüyoruz.
Yayıncıların
yayınladıkları her eser için belirli bir maddi bedel ödemesi söz
konusu. Mevcut Kanunla, kütüphanelere alınan derleme nüshaları
onlardan ücretsiz talep ediliyor. Oysa yeni tasarıyla mükellefler bu
derleme nüshalarını gider olarak gösterebilecekler. Bu da onlar için
sağlanmış bir kolaylık.
Son olarak, Kültür ve
Turizm Bakanlığına bağlı kütüphanelerde bulunan üç yüz
binin üzerindeki el yazması eserle dünyanın en önde gelen ülkesi
olduğumuzu söylemek isterim. İstanbul Süleymaniye Yazma Eser
Kütüphanesinde bulunan İbni Sina El Yazması Koleksiyonunun UNESCO
tarafından Dünya Belleği olarak kabul edildiğini size
hatırlatmak isterim.
Geçmişle
aramızdaki bağı tesis eden bu eserleri koruyup bize aktaran
önceki nesilleri örnek almamız gerektiğini düşünüyorum.
Dolayısıyla biz de günümüzün basılı ve yazılı
eserlerini geleceğe aktarmak konusunda daha dikkatli olmalıyız
ve organizasyonu daha mükemmelleştirilmiş sistemlerle
çalışmalıyız çünkü hepimiz biliyoruz ki geçmişini
bilmeyen milletlerin geleceğini sağlam temeller üzerine
oturtmaları mümkün değildir.
Bundan böyle Türkiye
içinde ya da dışında Türkiye ile ilgili üretilmiş ve
üretilecek, millî hafızamızı oluşturan fikir ve sanat
eserlerimizin derlenmesine, böylece korunarak gelecek kuşaklara
aktarılmasına katkı sağlayacak ve bu alandaki
boşluğu bütünüyle dolduracak olan bu tasarının
yasalaşması konusundaki katkı ve gayretleriniz için grubumuz
adına hepinize çok teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İslam.
Şahıslar
adına İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Moroğlu.
Buyurun Sayın
Moroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; derleme yasası
üzerine İzmirli bir Milletvekili olarak, İzmir Millî Kütüphanesine
yapılan düzenlemeyle ilgili görüşlerimi ifade etmek için söz
almış bulunuyorum.
İzmir, bütün siyasal partiler için
ve bugüne kadar İzmirle ilgili olan bütün ülkeler için ve İzmirin
çevresindeki bütün kentler için önemli bir kent. İzmir için en güzel
laflardan biri, şiirlere konu olmuş sözlerden biri İzmirin
denizi kız, kızı deniz kokar. lafıdır, ama
İzmire en fazla yakışan sözlerden biri de İzmirin hem
kızı hem denizi hem de insanı özgürlük, çağdaşlık
ve demokratlık kokar. olacaktır. Bu nedenle, bütün dikta özlemcileri
gibi, ülkemizde hoşgörüyü ve demokrasiyi daha da geriletmek isteyen AKP
İktidarı, AKP İktidarının bakanları ve siyasal
anlayış içinde İzmir önemli bir kent olarak gündemdeki yerini
korumaya devam ediyor. Öyle korumaya devam ediyor ki İzmire ilişkin
saldırılar bir derleme kanunu kapsamına bile girecek kadar
titizlikle dikkat ediliyor.
Şimdi, Sayın
Bakanımız Evet, bizim o milletvekili
arkadaşımızın söylediği gibi, İzmir Millî
Kütüphanesinin derleme kapsamından çıkarılmasını
ortadan kaldıracağız bir önergeyle, komisyondan böyle geçti
ama. diyebilir. Peki, o komisyonda Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri
olmasaydı ne olacaktı? Bakan, İzmir Millî Kütüphanesinin derleme
kapsamında olmasının önemini, İzmir için, Ege için ve çevre
iller için bilmeyecek kadar bilgisiz değildir İzmir hakkında.
Biz Bakanın kişisel olarak, kişisel düşünceler
açısından, İzmire böyle bir düşmanlık beslediği
kanısında da değiliz çünkü uzun yıllar yol
arkadaşlığı yaptığımız dönemlerde de ve
bu dönemde de kültüre, sanata bakış açısını biliyoruz
ama öyle bir iklimin, siyasal iklimin içine girince insanların
düşünceleri, bulundukları ortam, bulundukları siyasal iklim
bakış açısını değiştirebiliyor. O nedenle
bunun farkına varmamış olabilir ama tekrar ediyorum: Cumhuriyet
Halk Partililer o komisyonda ve bu Mecliste olmasaydı İzmir bir
saldırıyla daha, çok ince bir ayrıntıyla, bir
saldırıyla daha karşı karşıya kalacaktı.
Peki, neden İzmir Millî
Kütüphanesi derleme kapsamından çıkar? Demin burada konuşan
AKPli milletvekili arkadaşım Millî Kütüphanenin kendi talepleri
doğrultusunda, böyle bir istekte bulundukları için
kaldırıldığı gibi doğru olmayan bir şey
söyledi.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) İstanbul Üniversitesi
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla)
Hayır, Millî Kütüphaneyi söyledi. Şimdi ben dinledim, ya benim
kulaklarım
Sayın Başkan getirtsin kayıtları.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) İstanbul Üniversitesi, İstanbul
Üniversitesi
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) Öyle
olabilir ama ben duyduğumu söylüyorum.
BAŞKAN Sayın Moroğlu,
devam edin siz.
Sonra siz düzeltirsiniz Sayın
Bakan.
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) Yani
duyduğum, konuşmacı burada dedi ki: İstanbul ve İzmir
Millî Kütüphanesi kendi talepleri doğrultusunda, depoları
olmadığı için derleme kapsamından
çıkarıldı. dedi. Böyle bir şey yok. Ben konuşurken
tekrar teyit ettim, Millî Kütüphanemizin, İzmir Millî Kütüphanesinin böyle
bir talebi yok. O nedenle yanlış bilgilere dayalı
Yanlış bir iş yapıldıysa, evet, Sayın
Bakanın yaptığı gibi, Burada yanlış bir iş
yapıldı
Ama bu yanlış iş yapılmasının
altında yatan gerçeklerin ne olduğunu öğrenmek hem İzmir
halkının hem de milletvekili olarak bizim görevimiz.
Herkes bilir, değerli
milletvekilleri, bütün arkadaşlarım, İzmir, durup dururken,
sadece Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin olduğu bir kent olduğu
için saldırıya uğramıyor. İzmir, yaşam tarzı
olarak Türkiyeye ve dünyaya örnek bir kent. İzmirde bütün fikirler
özgürce konuşulur tartışılır. İzmirde bütün
insanlar özgürce kendi inançlarını yaşarlar. Ben, Türkiyenin
herhangi bir ilinden göç edip gelip de, İzmirde, o illerde
yaşadığı gibi yaşayamayan bir yurttaş
tanımam. Ben 1973ten beri İzmirde yaşıyorum.
İşte, asıl olan,
bazı provokatif nedenlerde, yine, bu böl-parçala-yönet
politikalarının taktikleriyle zaman zaman hoş olmayan hareketler
yaşasa da İzmirli bu yaşam tarzını koruyan önemli
illerden biridir. İşte, orada pırıl pırıl duran
bir kenti örnek olmaktan çıkarmak için yapılmaktadır bu
saldırılar ve yapılan bence bilinçsiz bir şey değil,
bilinçli bir şeydir. Birinci nedeni bu mudur? Bence budur.
Bir başka neden
Gerekçe şu,
İzmir Millî Kütüphanesinin derleme kapsamından
çıkarılmasının gerekçelerinden biri de şu: Personel ve
bütçe yetersizliği. Aksine, İzmir Millî Kütüphanesi
Yani Turizm Bakanlığı
Elhamra Sinemasının kiracısıdır, Devlet Opera ve
Balesi. Millî Kütüphanenin malıdır Elhamra Sineması yani bir
bütçe sorunu yok. Ayrıca, kendi vakıflarınca ve Büyükşehir
Belediyesince desteklenmekte, bu tür sorunlarla
karşılaşmamaktadır.
Ama akla şu soru geliyor: Acaba
Büyükşehir Belediyesi ile olan ilişkilerinden ötürü de Millî
Kütüphane cezalandırılmak mı istenmektedir? Yoksa, bugüne kadar
İzmirin çağdaşlığına, İzmirin bilimsel
yaklaşımına, hoşgörüsüne katkı veren çabalar
gösterdiğinden ötürü müdür? 90 tane köye gezici kütüphane
götürdüğünden ötürü müdür? 5 tane köy kütüphanesi kurduğundan ötürü
müdür? Yani İzmirli yurttaşların daha çok bilimle, akılla
yüz yüze gelmesine verdiği çabalardan ötürü müdür?
Büyükşehirle ne alakası var
demeyin, bugüne kadar Millî Eğitim Bakanlığının ve
millî eğitim müdürlüklerinin yapması gereken birçok işi belediye
yaparken son yıllarda okul müdürlükleri belediyeden kendi
okullarının bakımı için yardım talebinden korkar
duruma gelmişlerdir çünkü bizim belediye başkanlarımızın
yaptığı her iş -son gelen bir genelgeyle de- Yapılan
işlerin takdimi, reklamı yapılmasın, değilse yine
soruşturma açılacak. diye bir genelge daha geldi, bundan ötürü
müdür? Şimdi bir önergeyle düzeltilecek. Sayın Başkan,
sanırım bizim de önergelerimiz var, ama şöyle bir korku da var
içimde: Sanırım, o arkadaşlar bugün burada değiller. Bizim
verdiğimiz her önergeyi Daha önemli yasalarımız var. diye
çıkıp reddeden, bununla ilgili sanki kadrolu önerge reddi görevi
almış arkadaşlarımız var. Eğer onlar bizim
isimlerimizi duyarsa buna da Karşıyız. diye yanlış
bir konuşma yapabilirler. Bu bir kazaya uğrasın istemiyoruz.
İzmir Millî Kütüphanesi derleme kapsamına bir önergeyle
alınmalı ve İzmirliler hem Bakanımızın
hassasiyetleri açısından bu olanağa kavuşmalıdır
hem de İzmirliler, bütün Ege Bölgesi, Akdeniz ve çevre illeri bu
kütüphaneden yararlanır hâle gelmelidir diye düşünüyorum.
Zamanımız geliyor. Son sözüm
de şu: Aslında meselemiz ve sorunumuz, İzmir Millî
Kütüphanesinin derleme kapsamından çıkarılmasını
tartışmaktan daha derin bir tartışmadır. Özellikle,
mesela -ben şahsen- bütün milletvekili arkadaşlarım ve bütün
gruplar ve bunların temsilcisi grup başkan vekilleri bugün bir araya
gelip, iki gün önce Erzurum Dumlupınar Okul Müdürünün
yaptığı işin hesabını hep beraber
sormalıydılar. Onu kınamak sadece Cumhuriyet Halk Partili ya da
gruptaki diğer milletvekillerine, AKP dışındaki
arkadaşlarımıza kalmamalıydı ya da Nur Sertere yapılan,
bir dizi vasıtasıyla yapılan saldırıya bütün Meclis
ayağa kalkmalıydı. Yani biz kendimiz barış ve
hoşgörünün merkezi olması gereken Mecliste, milletvekili
arkadaşlarımız bu hoşgörüyü göstermiyorsa ve bunu kapatmaya
çalışıyorsa, hele hele bu vesileyle hep beraber çıkıp
kendi milletvekillerine Artık, bir Meclise istiyoruz. deme cesaretini
göstermiyorlarsa, bizim, derleme kanununda da, başka bir kanunda da
yapacağımız incelikler ya da yaklaşımlar Türkiye'nin
çıkarına olmaz değerli arkadaşlarım.
Son söz İzmir için. İzmir
4,4le evvelsi gün yine sallandı. Bir ay kadar önce yaptığım
bir konuşmayla, kentlere karşı işlediğimiz suçlardan
bahsedip İzmirin kent yenileme projelerinin bir an önce çıkması
gerektiğini söylemiştim. Sanırım, bu deprem nedeniyle AKPli
milletvekili arkadaşlarım da bir kez daha uyanır çünkü
İzmir 4,4le uyandı ve hep beraber, tekrar ediyorum burada,
İçişleri Bakanlığını mı,
Bayındırlık Bakanlığını mı,
Ulaştırma Bakanlığını mı, kimi harekete geçireceklerse,
İzmirin kent yenileme projeleri bir an önce onaylanır ve
İzmirliler kendi sorunlarını kendileri çözme yeteneğine
sahip olurlar diyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Moroğlu.
Hükûmet adına Kültür ve Turizm
Bakanı Sayın Ertuğrul Günay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
Buyurunuz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, kürsüye gelmeden önce bir
telefon mesajı aldım. Türk sinemasının değerli yönetmenlerinden
Sayın Yusuf Kurçenli uzunca bir süreden bu yana rahatsızdı, ben
dün de doktoruyla konuşmuştum, vefat etmiş, rahmet dileklerimi
sunuyorum ve şimdiye kadarki, sanatımıza, kültürümüze,
sinemamıza yapmış olduğu hizmetler için, emekler için de
teşekkür ediyorum milletimiz adına kendisine.
Değerli arkadaşlarım,
önemli bir çalışma yapıyoruz. Bence siyasi polemiklere kurban
etmememiz gereken önemde bir çalışma yapıyoruz, derleme
yasası. Derleme Yasası 30lu yıllarda çıkarılmış
bizim ülkemizde, 1934 yılında çıkarılmış;
çıkarıldığı zaman gerçekten önemli bir süre için
hizmetler görmüş ama o günkü teknik içinde matbaada
basılmış olan eserlerin derlenmesi, bir anlamda -bir
değerli arkadaşımız ifade etti- ulusal hafızanın
kayıt altına alınması konusunda önemli bir işlevi
yerine getirmiş ama zaman içinde, mecellede hüküm var biliyorsunuz, zaman
değişince hüküm değişir, ezmânın tagayyürü ile
ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz. Umarım ki bu sözlerimiz de
tutanaklara doğru geçer, zaman zaman bazen telaffuz
yanlışlıkları ya da ifade yanlışlıkları
oluyor.
Yeni dönemde tabii sadece matbaada
basılmış eserler değil, çeşitli mecralarda
basılmış olan bütün eserlerin, dijital ortamdaki eserlerin, web
sitelerinin, bütün bu çalışmaların, web ortamının
kayıt altına alınması gerekiyor. Zaten, sonraki
yıllarda da UNESCOnun Herkes derleme yasasını bu çerçevede, bu
ihtiyaçlar karşısında gözden geçirsin. diye bütün ülkelere,
ilgili ülkelere uyarıları da var. Biz bu çerçevede bir
hazırlık yaptık -geçen dönem aslında gündeme geldi-
Komisyondan geçirdik, daha sonra da birkaç noktayı anlatacağım-
tashih etme ihtiyacı doğdu, onu da bugün inşallah yerine
getireceğiz ve böylece derleme, ulusal hafızanın kayıt
altına alınması konusunda önemli bir çalışmayı
birlikte gerçekleştirmiş olacağız.
Arkadaşlarıma teşekkürlerimi ifade ederim.
Komisyonda gerçekten bir iki küçük konunun dışında, yani bugün
düzelteceğimiz konunun dışında mutabakatla, bütün
partilerin mutabakatıyla geçti. Zaman zaman bu konularda bu tür
mutabakatlara ihtiyacımız var. Yine arkadaşlarımız
hatırlayacaklar, geçen dönemde Bakanlığımızın
getirdiği bir başka teklif de mutabakatla geçmişti, Yazma
Eserler Başkanlığı kurulması. O çerçevede de şu
anda Türkiyede yazma eserlerimizi çok daha iyi muhafaza edecek bir
altyapıyı oluşturuyoruz ve İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi
merkez olmak üzere yazma eserlerimizin -ki bizim kültür dünyamızın
çok önemli hazinelerinin başında gelenlerdendir- dünya
standartlarına uygun bir biçimde korunması konusunda
altyapıyı kurmuş bulunuyoruz. Bunu da Parlamentodaki bütün
siyasi partilerin ittifakıyla gerçekleştirdik, bugün de aynı
şeyi yapmaya çalışıyoruz.
Aslında, biz 2009da uzun bir aradan sonra, on
yılı aşkın bir aradan sonra Ulusal
Yayıncılık Kongremizi topladık ve Yayıncılık
Kongresinin verdiği direktifler çerçevesinde de bugün hukuki statüsünü
kazandırmaya çalıştığımız bu
mekanizmayı fiilî olarak işler hâle getirdik ve onun
sonuçlarını da geride bıraktığımız yıllarda
aldık. Bir örnek vermek istiyorum, 2007 yılında Türkiyede 29
bin eser basılmış ve 19 bini derlenebilmiş bunların,
küçük küsurları var. 2011 yılında 43 bin eser
basılmış ve -43.217- biz 43 bin eseri derlemişiz. Yani
fiilî altyapıyı kurduk geride bıraktığımız
süre içinde. Bu, ISBN numarası, ISSN numarası ve ISMN numaraları
çerçevesinde yaptığımız uygulamalarla derleme konusunda çok
önemli mesafeler aldık. Bugün yeni bir yasayla bu
aldığımız mesafeyi hukuki altyapısına
kavuşturmuş olacağız. Ne yapıyoruz?
Arkadaşlarımız ayrıntılarına da değindiler
zaman zaman, çok zaman almak istemiyorum ben. Elektronik ortamlar da dâhil
olmak üzere bütün çoğaltma yöntemleriyle elde edilen eserleri bu
yasanın kapsamına alıyoruz. Mevcut Yasayla derleme
sorumluluğu sadece matbaalardayken şimdi gerçek ve tüzel
kişileri ve yayınevlerini de sorumluluk altına alıyoruz.
Mevcut Yasada idari para cezaları
caydırıcı olmaktan uzakken şimdi daha
caydırıcı hâle getiriyoruz ve daha önce Derleme Kurumuna bir
derleme nüshasının verilmesi yayıncı için bir yükken,
matbaa için bir yükken şimdi onu gider yazmasını ve böylece
yayıncı için bir yük olmaktan çıkarılmasını
sağlamaya çalışıyoruz. Böylece kimseye özel bir yük
getirmeden bu önemli ihtiyacı karşılamaya
çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, biz bunu
İstanbul ve Ankarada sınırlı tutmaya
çalıştık yasanın ilk hazırlanışında.
Yasanın asıl hazırlanışı bir önceki döneme kadar
gidiyor, 2006da.
Geçen dönemde biz Komisyona yasayı
getirdiğimizde İstanbul Üniversitesinin önümüzde bir Biz bu yükün
altından kalkamıyoruz. yazısı vardı, 95ten bu yana.
Bu konuyu uzun uzun anlatan Değerli Arkadaşım, muhalefet sözcüsü
arkadaşlarımdan birisi İstanbul Üniversitesinde Rektör
Yardımcılığı yaptı, bu süreci çok yakından
biliyor. Daha sonra İstanbul Üniversitesi bunun kendileri için de önemli
bir bilgi ve kültür kaynağı olduğunu düşünerek tashih etti
görüşlerini. Önce -Sayın Alemdaroğlu zamanında
sanıyorum- kısmen bazı eserlerin kendilerine verilmesi konusunda
bir talepleri var, en son da, şimdiki Rektörümüz zamanında da tümüyle
derleme kapsamına girmek istediklerine ilişkin bir önerileri var. Biz
bunu nazara aldık, ciddiye aldık Komisyonda. Genel Kurulda, daha önce
komisyondan geçmiş olan bir konuyu madde madde yeniden görüşme
külfetiyle ve zaman kaybetme külfetiyle karşı karşıya
kalmayalım diye -Bakanlık olarak benimsiyoruz, iktidar-muhalefet, hep
beraber benimsiyoruz- Ortak önergeyle o sorunu Genel Kurulda hallederiz.
dedik, sözümüzün arkasındayız. Yani bunun üzerinden uzun uzun yeniden
tartışma yapmayı ben Genel Kurulu işgal etmek olarak
görürüm. Kayıtlar ortada, Üniversitenin önce Bizi çıkarın.
talebi var, daha sonra Bizi dâhil edin. talebi var.
Kaldı ki biz İstanbulda Beyazıt
Kütüphanesi
Ki aşağı yukarı İstanbul Üniversitesi
kampüsü içinde sayılabilecek bir mekândır. Fiziki olarak Beyazıt
Kütüphanesini de son derece geliştiriyoruz. Beyazıt Kütüphanesinin
Beyazıt Külliyesi bölümünde şu anda yaptığımız ve
bu yıl sonunda bitireceğimiz restorasyon
çalışmalarımız var. Beyazıt Kütüphanesinin
imkânları misli misline artmış olacak İstanbulda. Ondan
ibaret değil, Süleymaniyeyi Yazma Eserler Merkezi
yaptığımız için Süleymaniye Kütüphanesinin yanı
başında belki kırk elli yıldır -ben
öğrenciliğimden beri hatırlıyorum- var olan bir
doğumevi vardı. O külliyenin
içinden doğumevini çıkardık ve Süleymaniye Kütüphanesini
doğumevini de kapsayacak şekilde restore edip, büyütüyoruz. Hemen
Süleymaniye Kütüphanesinin beş metrelik sokak aralığında
eski darüşşifa, Süleymaniye Külliyesi içindeki darüşşifa
binası vardı, orayı da kitap şifahanesi yaptık.
Böylece Süleymaniye Kütüphanesinin fiziki mekânı 1 mislinden fazla
büyüyor. Ayrıca 99 depreminde zarar görmüş olduğu için
kapatılmış bulunan, İstanbulda müstakil olarak, bir
kütüphane olarak yapılmış bulunan çok ender binalardan
birisidir, iki yüz elli yıl kadar önce Koca Ragıp Paşa merhum tarafından
yapılmış -haziresinde şu anda Koca Ragıp Paşa
merhum torunuyla birlikte yatıyor- o kütüphane kapalıydı 99
depreminden bu yana. Restore ediyoruz ve örnek bir restorasyon
yapılıyor, onu da İstanbulun kültür yaşamına
katıyoruz. Yani biz Türkiye'nin başka yerinde ve İstanbulda
kütüphane imkânlarımızı geliştiriyoruz. İstanbul
Üniversitesi bu imkânlardan yararlanabilir ama Biz buna dâhil olalım.
dediği için bugün oy birliğiyle bu sorunu halledeceğiz.
İzmirle ilgili belki bir
sürçülisan oldu arkadaşlarımdan birisinin. İzmirin böyle bir
yazılı talebi yok -orada Sayın Moroğlu haklı ama-
İzmir Kütüphanesi Ankaradaki Millî Kütüphane gibi doğrudan
doğruya devletin bir kurumu
değil. İzmir Kütüphanesi -adı Millî Kütüphane- İzmir Millî
Kütüphane Vakfının kütüphanesi yani bir vakıf kütüphanesi ve
evet, biz bir bölümünü kira olarak kullanıyoruz ama kütüphane olarak
kullanılan mekânlar doğrusu yeni bir kütüphane yapma
ihtiyacını da İzmirde gündeme getiriyor. Önümüzdeki dönemde hedefimiz
İzmire yeni bir kütüphane yapmak ve Millî Kütüphanenin, doğrudan
doğruya Halk Kütüphanesinin imkânlarını geliştirmektir.
Orada otuzlu yıllardan beri, hatta 1912den beri gelen bir kütüphane
geleneği var ama tarihî binada bir
kütüphane müzesi olması belki gerekiyor önümüzdeki süreçte ve yeni bir kütüphane binası yapmak gerekiyor.
Şimdi
arkadaşlarımızın yani burada uzun uzun İzmire
karşı bir kasıt mı var? Bir tavır mı var?
söylemlerini doğrusu ben
hayalhanelerine müthiş bir saygı duyarak izledim! İzmirle
ilgili ya da Türkiye'nin bir başka yerleşim merkeziyle ilgili bir
kültür etkinliğini oradan kaldırmak gibi bir derdimiz, bir gayretimiz
olabilir mi? Biz Anadoluyu yeni kültür mekânlarıyla kavuşturmaya,
tanıştırmaya çalışan, sözden çok icraata önem veren
bir anlayışı temsil ediyoruz. Arkadaşlarım bu dönemde
Türkiye'nin gündeminde şimdiye kadar olmayan yeni bir kütüphane konsepti
geliştirdiler örneğin. Onu da bilginize tekraren sunmak isterim.
Edebiyat müze kütüphaneleri, bu ilk defa bu dönem gündeme geldi. Bir kütüphane
dediğiniz zaman aklınıza gelen bütün eserler oraya
tıkış tıkış yığılıyordu,
şimdi bir tematik kütüphane yapmaya çalışıyoruz. Edebiyat
müze kütüphanesi, bunun ilk örneğini Ankarada Mehmet Âkif ismiyle
gerçekleştirdik biliyorsunuz Hamamönünde. Ankarada Edebiyat Müze Kütüphanesi
Mehmet Âkif ismiyle, İstanbulda Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze
Kütüphanesi açtık, Adanada Karacaoğlan Edebiyat Müze Kütüphanesi
açtık, Emrahı şimdi Erzurumda hazırlıyoruz. Hiç
ayrım yapmıyoruz, Atilla İlhan ismiyle İzmirde bir
edebiyat müze kütüphanesi kurmaya çalışıyoruz. Bedri Rahmi
Eyüboğlu ismiyle Trabzonda bir edebiyat müze kütüphanesi kurmaya
çalışıyoruz.
Biz, Anadolunun farklı
yerleşim merkezlerini kültür hizmetleriyle daha çok
tanıştırmaya çalışırken İzmirden bir
geleneği söküp almak kimsenin aklına bile gelmez ama mekân yetersiz
olduğu için ve bir derleme kütüphanesi inanılmaz yükler
getirdiği için ve o derleme kütüphanesine önceki yıllarda gönderilen
dergiler, gazeteler açılmamış balyalar hâlinde birtakım
depolarda durduğu için -bu fiziki bir gerçektir ve hâlen devam ediyor-
böyle bir külfetten arkadaşlar sadece kurtarılmak istendi. Ama mademki böyle bir talep var,
biz, bunu oy birliğiyle, bugün bir önergeyle gerçekleştireceğiz.
Şunu da bilmenizi isterim:
İzmir Milli Kütüphanesi, o binada galiba yetmişinci
yılını ama vakıf kütüphanesi olarak yüzüncü
yılını neredeyse tamamlıyor. Bu benim bilgim değil ve
benim verdiğim bir bilgi değil. Ben İzmir Milli Kütüphanesini
ziyaret ettiğim zaman, Millî Kütüphanenin hâlen görevdeki müdürü,
basın önünde, beni de çok şaşırtan bir bilgiyi benimle ve
basınla paylaştı Bu binaya Atatürk geldi, Milli Kütüphanemizi
Atatürk ziyaret etti -Celal Bayar
merhum, kuruculardandır- Celal Bayar geldi, ilk defa bir Kültür
Bakanı geliyor. dedi. Evet, ilk defa o kütüphaneyi de bir Kültür ve
Turizm Bakanı olarak ben ziyaret etmişim yani daha önceki
yıllarda İzmir Milli Kütüphanesi, Kültür ve Turizm
Bakanlığı yetkilileri ve sorumluları tarafından önceki
yıllarda göz ardı edilmiş. Yani bu kadar kültür
mekânlarıyla ilişkimiz ve bunları Türkiye sathına
yaydırma gayretimiz varken arkadaşlarımızın gerek
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi gerek İzmir Kütüphanesiyle ilgili böyle
birtakım vehimlerden kaynaklanan görüşler ileri sürmesini
doğrusu gülümseyerek karşıladım yani ben işin
gerçeğini bildiğim için gülümseyerek karşıladım.
Değerli arkadaşlarım, biz Türkiyenin her tarafına mümkün
olduğu kadar kültürü, hizmeti yaygınlaştırmaya
çalışıyoruz ve ayrıca elektronik ortamda da bütün bu bilgilerin
herkesle paylaşılmasının altyapısını kurmaya
çalışıyoruz. Yazma eserlerimizi yüzde 90 itibarıyla biz
şu anda dijital ortama aktardık. Umut ediyorum ki zaman içinde telif
hakları sorunlarını da bir ölçüde aşarak Millî Kütüphane
envanterimizi de önemli ölçüde dijital ortama aktaracağız ve insanlar
bir kütüphane merkezine gitmeksizin de Anadolunun bir başka
kütüphanesinden oradaki bilgiye ulaşma imkânı bulacaklar. Türkiye bu
alanlarda yeni yeni büyük mesafeler almaya başladı. Bütün
bunları Türkiyenin tabii ekonomik ve demokratik istikrarına
borçluyuz. Burada arkadaşlarımın hep beraber üzerinde
mutabık olduğumuz bir yasayı konuşurken iktidar
suçlamaları yapmaları ya da siyasi polemiklere kalkan birtakım
görüşler ileri sürmelerini doğrusu çok üzüntüyle
karşıladım. Yani ayrım yapmaksızın Türkiyenin
bütün kültür varlığına sahip çıkmaya
çalışıyoruz. Ben Adana Edebiyat Müze Kütüphanesini açarken
isminin Yaşar Kemal olmasında çok ısrarlıydım.
Bizzat Yaşar Kemalin önerisiyle Karacaoğlan yaptık çünkü Yaşar
Kemal Ben ne öğrendimse Karacaoğlandan öğrendim. dedi ve biz
onun önerisiyle yaptık.
Hatırlayacaksınız ki bundan
önceki Hükûmet döneminde daha önce çeşitli hükûmetlerin gündemine
gelmiş ve bir türlü çözülmemiş olan Nazım Hikmetin
vatandaşlık sorunu çözüldü. Türkiyeden koparılmış
bulunan birçok insanın maddi ya da manevi tekrar vatanıyla,
doğduğu toprakla bağ kurmasının önündeki engelleri biz
kaldırmaya çalıştık.
KAMER GENÇ (Tunceli) On senedir
iktidardasınız. On senedir yapamadığınız
şeyi on sene sonra
yapıyorsunuz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) - Yani böyle bir anlayışın insanları fikri hür,
irfanı hür, vicdanı hür bir nesil yaratmaktan
uzaklaştırmaya kalkması bir korkudur, bir kaygıdır.
Yaptıklarımızı biz hani merhum Ziya Paşanın bir
sözü var Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Kişinin
görünür rütbei aklı eserinde. anlayışından yapıyoruz
ve yapmaya çalıştıklarımızı bir gün mutlaka toplum
anlayacaktır düşüncesindeyiz. Anlıyor da nitekim yani bütün
seçim sonuçları bizim yaptıklarımızı, eğer
demokrasiye inanıyorsak eğer halkoyunun bizim için bir değeri
varsa yaptıklarımızı toplum anlıyor. Yani o yüzden
bizi eleştireceği yerde bazı arkadaşların dönüp biraz
kendilerine bakması ve Neden biz halktan -madem iyi şeyler
yapıyor ve söylüyoruz- bu desteği alamıyoruz? diye dönüp bir
irdeleme, bir yargılama yapması gerekir kanaatindeyim.
Bazı
arkadaşlarımız konuşup gittiler ama bir iki dakika
değinmek isterim. Kültür ve turizmin ayrı olması konusu hep
gündeme getiriliyor, Sayın Önder arkadaşım da gündeme getirdi.
Değerli arkadaşlarım, biz sıradan bir kıyı
turizmi ülkesi olmak istemiyoruz. Turizm, ülkenin uluslararası alanda
tanıtılmasının önemli araçlarından birisi. Biz
işin içine kültür boyutunu da katarak, kültür zenginliğini de katarak
sadece güzel sanatlar değil, halkımızın toplam yaşam
kalitesini yukarı çekmeye çalışıp ve onu dünya
tanıtımına katarak Türkiyenin marka bir ülke, Türkiyenin
farklı bir ülke, Türkiyenin bütün yaşam tarzıyla
farkındalık yaratan bir ülke olmasını anlatmaya ve dünyaya
bunu kanıtlamaya çalışıyoruz. O yüzden bu iki alan
birbiriyle çok yakın, birbiriyle çok iç içe ve biz bunları birlikte
sürdürmekten çok mutluyuz.
Bir de ana dillerle
ilgili dün bir anma günü vardı. Doğrusu, biz geçen dönem de -bir
yıl kadar önce- kültürel çeşitlilik konusunda Komisyonumuzdan,
Eğitim Komisyonumuzdan bu Birleşmiş Milletler Sözleşmesini
geçirdik ve şimdi Genel Kurulumuzun gündeminde. Umuyorum ki yakın bir
gelecekte Genel Kurulumuz bu sözleşmeyi de kayıt altına
alacaktır. Biz hiçbir dil kaybolmasın, hiçbir renk kaybolmasın,
hiçbir kültür kaybolmasın derdindeyiz. Devlet olarak herhangi bir kültür
baskısı, dil baskısı, herhangi bir formasyon zorlaması
yapmak istemiyoruz. Geçmiş yıllarda bunlar yapıldı. Ben
ikna odaları tartışmasını yeniden açmak istemiyorum
ama hafızayı beşer o kadar da nisyan ile malul değil,
hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Nerelerden geldik ve şimdi eskiye
göre nasıl daha çoğulcu bir ortamdayız, hepimiz bunun
farkındayız.
Biz elbette her dile
saygı gösterilsin istiyoruz. O yüzden, bir arkadaşım söyledi, bazı
lehçelerin, bazı yerel dillerin televizyonlarda bir suçlu ile veya bir
kötü kimlikle bir araya getirilmesini doğru bulmuyoruz. Bu konudaki
yaklaşımların yanlışlığının
altını çizmek istiyorum. Esas itibarıyla, zaten televizyonlar,
bizim kültür yayınlarımız doğru rol modelleri topluma
vermelidir, gençleri doğru modellere doğru yönlendirmelidir
düşüncesindeyiz. Elbette dile saygı göstermeliyiz, elbette insana saygı göstermeliyiz çünkü
bizim anlayışımız Sen kendine ne istersen
başkasına onu iste/Dört kitabın manası budur eğer var
ise diyen Sevgili Yunus Emreden kaynaklanıp gelmektedir. O inançla
yürüyoruz, o inançla işlerimizi yapıyoruz.
Ben bu yasaya
arkadaşlarımın verdiği destek için teşekkür ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşenerin, İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Sertere yapılan davranışı ve basının
haberi veriş şeklini kınadığına ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bugün bahsedildiği için, şahsım adına
Sayın Serteri üzmemek için, hatırlatmaktan
kaçındığım için konuşmayacaktım ama kendisine
yapılan tavrı kişisel olarak bütün Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kadın milletvekillerine karşı işlenmiş bir
tavır olarak, bir suç olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. (CHP,
MHP ve BDP sıralarından alkışlar) İkincisi, hem ciddi
bir saygısızlık ve terbiyesizlik olarak gördüğümü ifade etmek
istiyorum.
Diğer taraftan, kadına
şiddet ve tacizi önlemek için kadın haklarıyla, kadın-erkek
eşitliğini sağlamak için -benim ikinci dönemim bu Mecliste-
özellikle kadın milletvekili arkadaşlarımızın geçen
dönemde -parti farkı ayırt etmeden söylüyorum- yaptıkları
çalışmaların ne kadar önemli olduğunu ama ne kadar az yol
aldığımızı ifade ettiğini de bu olayla
gördüğümü ifade etmek isterim. Sayın Serterle ilgili bugün
basının bu haberi veriş şekline baktığım
zaman da aynı taciz ve aynı kadına şiddet anlayışını
gördüğümü ifade etmek istiyorum ve kınıyorum.
(Alkışlar)
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.-
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/485) (S. Sayısı:
128) (Devam)
BAŞKAN Şimdi,
şahısları adına son söz İstanbul Milletvekili
Sayın İsmet Uçmada.
Buyurun Sayın Uçma. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İSMET UÇMA (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben
de 128 sıra sayılı Çoğaltılmış Fikir ve
Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu itibarla hepinizi saygı,
sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar,
elimde gerçekten de derleme kanun tasarısı üzerine
yazılmış bir sürü not vardı ama bugün Mecliste rahmet
dilinden biraz uzaklaşıldığını görünce
arkadaşlarımla bu hususları paylaşmak istedim. Galiba bizim
bir üslup ve bir tarz derleme kanununa da ihtiyacımız var. Bu
itibarla, Meclisin cumhuriyet tarihi boyunca çalışmış
sürelerinde kullanılan üslupların bir derlenip toparlanıp bir
bilgi bankasında bir araya getirilip hakikaten günümüzle bir mukayese
edilmesinin yararlı olacağını düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlar,
biz, hepimiz bir merhamet dilini, bir rahmet dilini, bir kardeşlik dilini
geliştirebiliriz. Zira siyasetin tek gıdası milletin
teveccühüdür. Bunun dışında hangi gıdayı siyasete
takdim etseniz onunla beslenmez. Milletten teveccüh almak gerçekten fevkalade
önemlidir. Şimdi, biz, yapıp ettiklerimizi milletimizin bize
verdiği yetkilerle yapıyoruz.
Şimdi,
aykırı dil kullanan sevgili kardeşlerime şunu söylemek
istiyorum: Buyurun yetki alın, istediğiniz olguları millet talep
ve takdir ettiği sürece hayata geçirin.
Bu itibarla
arkadaşlar, ben de Sevgili Nur Serter Hanımefendiye -hangi dizide
olduğunu bilmediğim- yönelik çirkin yaklaşımı nefret
ve şiddetle kınıyorum. Zannediyorum grubum da bana
katılıyordur. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar) Fakat Sevgili Nur Hanımefendinin aynı
şekilde bir gerginlik diline düşmesini, bir nefret dilini besleyecek
tarzda yaklaşmasını da doğru
bulmadığımı ifade ediyorum. Yani zappingle insan kalbi
okuyarak sonuca varma imkânımız yok.
Sevgili arkadaşlar,
biz Çağdaşlık dediğimizde -tırnak içinde- gerçekten
de çağın trendleri olan bilişimi, iletişimi, teknolojiyi ve
özgürlükleri yakalamak olarak görüyoruz. Çağdaşlık
dediğimizde tırnak içine
alır da bir yaşam biçimini dayatmak olarak algılarsak bu
doğru olmaz, buna hepimizin birlikte karşı çıkması
gerekiyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) Çete kanununu
kabul eden çağdaş olur mu?
İSMET UÇMA (Devamla) Sevgili
arkadaşlar, şimdi Sevgili Süreyya burada yok tabii -Sevgili
Süreyyanın esprime alınmayacağını düşünerek
söylüyorum- bugün biraz fazla kafası karışık geldi bana. Oysa
ben çok seviyorum, çok yararlanıyorum kendisinden, çok değerli bir
dostum.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, bu
Kürt sorunu yüzde 70 psikolojik bir sorundur. Mesela ben de hep
başından beri, biz de parti olarak hep söylüyoruz. Doğru, bir
referandum yapılarak köy, mezra isimleri neyse yeniden iade edilmelidir,
bu psikolojik sorunlar aşılmalıdır. Dil, din, renk
ayrılıkları sevgili arkadaşlar, ancak indirgemeci
insanların işidir.
Hemen ifade etmek isterim ki yeryüzünde
iki tür anlayış vardır
-üçüncüsünü bulan olursa bunu bir icat olarak göreceğiz tabii- o da
şudur: Birisi, sosyal olayları anlamaya çalışır,
anlar, yorumlar, gözlemler, analitik gözlemlerle sonuçlandırır ve
mutlaka çözer. Bir diğeri indirgemeci, fanatik ve hakikaten de entegrist
anlayıştır. Bu, sosyal olayları kaşır,
kanatır ve bundan beslenir. Arkadaşlar, sosyal olayları
kanatıp ondan beslenmek kadar yeryüzünde etik olarak reddedilmesi gereken
başka hiçbir konu yoktur.
Şimdi, ayrıca Süreyya
Kardeşim bizim kültür sanat alanında yapıp ettiklerimizi eksik
bulabilir, doğrudur, eksiklerimiz elbette olabilir ama -Sevgili
Bakanım da biliyor- 2002ye kadar bizde 7 bin çeşit kitap vardı
-ben yayıncı ve yazar bir kardeşinizim- şimdi, hamdolsun,
43 bin çeşit kitabımız var. Bunun herhâlde özgürlükler
ortamının ve yazarı, yayıncıyı,
sanatçıyı besleyen ortamın oluşturulmasından
kaynaklanan bir durum olması iktiza eder. Çünkü özgürlüklere o kadar önem
veriyoruz ki, şahsen ben diğer milletvekili
arkadaşlarımın da aynı kanaatte olduğunu
düşünüyorum, özgürlük alanını daraltırsanız bireyde ve
toplumda, tıpkı ayağı sıkan ayakkabı gibi vücudun
hepsini rahatsız eder. Yani özgürlük alanını daralttığınız
bir toplumda ya da bireyde asla gelişme gözlemleyemezsiniz; sosyal
alanı daraltırsınız, ekonomik alanı
daraltırsınız, sanat alanını
daraltırsınız, kültürel alanı daraltırsınız
ve dolayısıyla büyümeyi daraltırsınız, özgürlükleri
daraltırsınız. Bunları yapmamak gerekir sevgili
arkadaşlar.
KAMER GENÇ (Tunceli) O ortamı
yaratan sizsiniz!
İSMET UÇMA (Devamla) Ben sevgili
Hamzaçebinin siyaset üslubuna çok değer veriyorum, sevgili
Şandırın siyaset üslubuna çok değer veriyorum,
kardeşlerimizin siyaset üsluplarına çok değer veriyorum, ama
bazen, kimi kere, hakikaten, yani partilerine zarar verecek şekilde bir
siyaset üslubu geliştirmeyi de doğrusu bir kardeşiniz -belki
herhâlde sizden yaşlıyım- bir ağabeyiniz olarak doğru
bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sen
kürsüden Türkeşe hakaret etmedin mi? Sen kendi üslubuna bak!
İSMET UÇMA (Devamla) O itibarla
sevgili arkadaşlar, yeryüzünde bizim
tartışamayacağımız hiçbir şey
olmamalıdır. Biraz önce Sayın Hamzaçebinin vurgu
yaptığı husus önemlidir.
Sevgili arkadaşlar, biz asla
din-siyaset kurumunun birbirine karıştırılmasını
istemiyoruz ve buna karşıyız. Biz, din ve din-siyaset
ilişkisini, hakikaten makası oldukça açarak ayırt etmek
istiyoruz, ama dindar siyasetçiden yana olmamız da herhâlde hiç kimseyi
rahatsız etmez. Bizim yaptığımız budur
arkadaşlar.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Biz de onu
arıyoruz zaten, dindar siyasetçi arıyoruz! Dürüst, dindar, sözünde
duran!
İSMET UÇMA (Devamla)
İşte, o sizlersiniz, bizleriz. Hep birlikte birbirimizi,
inşallah, daha güzele götürme gayreti içerisinde olacağız. Birbirimizden
alıp vereceğimiz, katacağımız çok şeylerin
olduğunu düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlar, ülkemiz
paranoyalarını yavaş yavaş atıyor. Yani on
yıllık periyotlarla darbeler yemiş bir ülke. Asla geçmişe
ilişkin potansiyel suçlu aramak, devri sabık yaratmak, arkadaşlar,
bize bir şey kazandırmaz. Geçmişle bizim yüzleşmemiz bizim
öz güvenimizdir ve aynı hatalara düşmemek içindir. Tarih övgü ya da
sövgü kitabı değildir, tarih ibret ve ders alınmak için
vardır.
Bir başkası arkadaşlar,
hiç unutmamak gerekiyor, demokrasilerde -ilginçtir, şimdi artık dünya
demokrasileri konuşuyor, yeni yeni
yöntemler geliştirmeye çalışıyor- halkın teveccüh
ettiği insan tipi, nasıl olursa olsun, sizinle yüz seksen derece
zıt da olsa ona büyük bir saygı duymayı gerektiriyor.
Dolayısıyla arkadaşlar,
biz hepimiz, hep birlikte dilleri, dinleri, etnisiteleri bir kardeşlik
potasında eriterek, onlar olmadığı zaman kendimiz üretmeye
çalışmamız lazım. Bütün vahiylerde
Dikkat edin
arkadaşlar, şunun için belki biraz birbirimizden uzak düşüyoruz:
Sevgili arkadaşlar, Sevgili
Süreyya yok, indirgemeci, yerel, mevzi, etnisiteye dayalı, gerilime
dayalı hiçbir anlayış asla Küllün nâs diyen
anlayışa rehberlik edemez. Şimdi, bizim belki mini minnacık
farkımız şu: Diğer vahiyler ve peygamberler bir bölgeye,
bir topluma gönderiliyor, diğer vahiyler de öyle ama bizim yani hepimizin
gerçekten övündüğümüz medeniyetimizin vahyi, dikkat ederseniz, evrensel ve
Resulü de, elçisi de evrensel. Dolayısıyla, bizim başka
topluluklar gibi Küllü Kürt, küllü Türk, küllü Laz, küllü Çerkez. demek
lüksümüz yoktur arkadaşlar, biz Küllün nâs demek zorundayız.
İşte, belki bu dili yakalarsak, Bütün insanlar deme dilini
yakalayabilirsek, öyle zannediyorum, içinde bulunduğumuz durumlara da bir
an önce çare üretmiş oluruz.
Sevgili arkadaşlar, bu derlemeyle
ilgili kütüphaneleri zaten hem Bakanım hem de diğer
konuşmacı arkadaşlarımız konuştular.
CHPli arkadaşlarımız
bunu espri kabul etsinler, bize bir güvensizlik serd ettiler komisyonda, yoksa
biz orada bütün maddeleri oylayıp yani kendi aramızda halledip burada
tamamı üzerinde konuşup kısa zamanda bitirecektik ama
şimdi, sevgili arkadaşlarımızın önüne,
bakınız, biz o güvensizliği hak etmiyoruz diye bunları
getirdik ve buradaki önergelerle düzeltmiş olacağız.
Bu itibarla, ben mevcut yasanın
hayırlara vesile olmasını niyaz ve temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Uçma.
Soru-cevap
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, geçmeden
Sayın Hatip grubumuza hitaben,
isim de vererek, vekil ismi de zikrederek, ayrıca üslup ve kavramlar
konusunu açarak sataşmada bulunmuştur; ona cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Ben çok dikkatle
dinledim; ama neyse
Başladık biz bu işe.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, aslında çok ağır söylediği
şeyler var, çok ağır şeyler.
BAŞKAN Buyurun, buyurun
Yani
ben çok dikkate izledim ama buyurun.
İki dakika Sayın Kaplan.
Siz de başka bir cevaba ne olur
fırsat vermeden
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, İstanbul Milletvekili
İsmet Uçmanın grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Değerli milletvekilleri, bir milletvekili arkadaşımızı
bir dizide -Gerçekten söyleyecek söz bulamıyorum- bu şekilde
yansıtan zihniyeti şiddetle kınıyorum buradan; bu bir.
İkincisi; seçilmiş bütün
milletvekillerine karşı kullandığı dil ve üslup
konusunda hepimiz eşit derecede sorumluyuz.
Bakın, Sayın Hatip burada bir
şeyler konuştu ama isterdim ki iğneyi kendisine, sonra çuvaldızı
da muhalefete batırsın; gerçekten bunu isterdim. Burada,
seçilmiş milletvekillerine Zerdüşt diyen iblis diyen
şerefsiz diyen parti genel başkanlarınızı da bu
şekilde doğru üsluba davet ederseniz, Meclisin adabına da
katkı sunarsınız. Yani dönüp burada, bir başka muhalefet
grubunun üslubunun kendine yok zarar veriyormuş, yok şöyledir
Peki,
bu üslup iktidar partisine zarar vermiyor mu? Bunun
Bu konuşmalar
yapılırken burada bir Bakan çıkıyor, seçilmiş
milletvekillerine On paralık tartışması açıyor. Kim
on paralık? Kim beş paralık? olayına girmek elbette ki
doğru değil ama üslubu kınamak gerekmiyor mu? Neredeydiniz o
üsluplar konuşulduğu zaman?
Yani buradan şunu ifade etmek
istiyorum: Sizin bu konuda başka gruplara ders verme niyetiniz varsa, önce
kendi dilinizi düzelteceksiniz. Bir de dillere saygı göstereceksiniz.
Medeniyet dili değildir diyen inkâr vandalizminin de tuzağına
düşmeyeceksiniz. Vandalizmdir inkâr, asimilasyon, şovenizm; dilleri,
kültürleri, kimlikleri inkâr etmek. Bu tuzağa düşmeyeceksiniz. Bizden
de uyarı bu kadar.
Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.-
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/485) (S. Sayısı:
128) (Devam)
BAŞKAN Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok
teşekkür ederim.
Sayın Başkanım,
öncelikle, Sayın İstanbul Milletvekili Nur Serter Hanımefendiyle
ilgili bugün gazetelere yansıyan hadiseyi biz de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Bu
kınama kalmaz, bunun hukuken de cezalandırılması
gerektiği kanaatindeyim.
Sayın Bakana sorum şu:
Sayın Bakanım, siz de biliyorsunuz ki bizim kültürümüzün ve kültür
hayatımızın çok değerli bir unsuru olan, çok özel bir
unsuru olan sahaflar, sahafçılık çok zor durumda,
yaşatılması gerekiyor. Bugün özellikle İstanbulda
Beyazıt Külliyesi çevresindeki sahaflar belediyenin yüksek kira gelirleri
altında kapatmak durumunda kalıyorlar. Bu noktada bir tedbir
alınması gerekiyor. Bir tedbiriniz var mı? Bunu sormak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Belen
BÜLENT BELEN (Tekirdağ)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Tekirdağ ili
Çorlu ilçesinde, bundan altı yıl evvel temelini de sizin
attığınız bir kültür merkezi inşaatı var, kaba
inşaat hâlinde duruyor ve yağmalanıyor. Hırsızlar ne
tesisat bıraktı ne cam çerçeve. Bunu tamamlamayı düşünüyor
musunuz?
Ayrıca, yine Çorlu ilçesinde Fatih
Camisinin bir restorasyon projesi vardı; Fatih Camisi var. Bu ne zaman
ihaleye çıkacak?
Kırklareli ilinde okuma yazma
oranı çok yüksek, kütüphanelere halk çok yoğun bir şekilde
gidiyor, fakat Pınarhisar, Pehlivanköy ve Babaeski ilçelerindeki kütüphanelerde
personel yetersiz. Ayrıca, Lüleburgaz, Evrensekiz, Ahmetbey beldelerinde
de kütüphane var, personel olmadığından dolayı kütüphaneler
kapalı.
Kırklarelinin Demirköy ilçesinde
Fatih Dökümhanesi var, yılan hikâyesine dönen bir restorasyon
çalışması var. Ödenek ayırıp en kısa zamanda
bitirmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, zaman zaman
Nemrut zirvesindeki anıtların, tarihî eserlerin
taşınacağı, yerine kopyalarının
yapılacağı söyleniyor. Bunları yerinde korumayı,
muhafaza etmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci bir sorum Dünya Ana Dil
Günü nedeniyle: Türkiyede on binlerce yerleşim yerinin 12 Eylül
rejiminden sonra ana dildeki isimleri değiştirildi. Bu ana dildeki
isimlerini geri iade etmeyi ne zaman düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Bakanım, Malatya, dünyanın kayısı başkenti
olmasının yanında yetiştirmiş olduğu
sanatçılarla Türkiye'nin kültür ve sanatına çok önemli katkı
vermiş ve markalaşmış bir şehirdir. Hatice Aslan,
Kemal Sunal, İlyas Salman, Kenan Işık, Yasemin Yalçın,
Melike Zobu, Sümer Tilmaç, Ünal Küpeli gibi tiyatro ve sinema
sanatçılarını yetiştiren Malatyada, bilindiği gibi,
birkaç yıl önce devlet tiyatrosu turne sahnesi olarak işlev görmeye
başlamıştır. Bu kadar önemli sanatçı yetiştiren
ve bir bölge kenti olan Malatyaya mutlak suretle bir devlet tiyatrosu
kurulmalı ve kadro verilmelidir. Bunu Malatyanın çoktan hak
ettiğini düşünüyorum. Bu konuda Malatyaya kalıcı bir
devlet tiyatrosunun kurulmasını ve kadro verilmesini sizden
istiyorum.
Ayrıca, Malatya Akçadağda
1992 yılında başlamış bir kültür merkezi inşaatı
var, hâlâ bitirilememiş. Bu konuyu da dikkatinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri, Doğu
ve Güneydoğu Anadoluda neden derleme kütüphanesi yoktur?
Şanlıurfadan 10 tane milletvekili çıkardınız. Harran
Üniversitesi, dünyada gerçekten bilinen bir üniversite. Erzurum aynı
şekilde, Diyarbakır aynı şekilde, Konya ilimiz aynı
şekilde. Bu illere de derleme kütüphanesi gerekmez miydi?
2) Şanlıurfa ilinde derleme
kütüphanesi ihtiyacı yok mu?
3) Şanlıurfa ilinin fiziki
imkânları müsait olduğu hâlde Şanlıurfada derleme
kütüphanesinin kurulmamasının sebebi nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımıza
soruyorum: Tokat ilinde bulunan Niksar Kalesi restorasyonu ve Sulusaray
Sebastopolis Antik Kenti restorasyonu, kazıları ne zaman bitecektir?
Bunu öğrenmek istiyorum.
İkinci soru olarak da:
Kurtuluş Savaşı esnasında, Orta Asyadaki Buhara ve
Semerkant Türkleri yardım olması amacıyla ülkemize bir miktar
para, üç tane kılıç, bir de altın varak kaplamalı yazma
Kur'an-ı Kerim göndermişlerdir. Altın varak Kur'an-ı Kerim
Atatürk tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesine, üç tane
kılıcın bir tanesi kendisine, bir tanesi İsmet
İnönüye, bir tanesi de İzmire giden, İzmirin kurtuluşunu
sağlayan komutana verilmişti. Benim arzım odur ki bu üç tane
kılıcın şu anda nerede olduğu belli değil ama
şu anda Kur'an-ı Kerim Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesindedir.
Kur'an-ı Kerim ve üç tane kılıçla beraber, o Kur'an-ı
Kerimin arka sayfasında niçin gönderildiğine dair bir yazı da
vardır Sayın Bakanım, onların ortaya çıkartılarak
Anıtkabirdeki Kurtuluş Müzesine bunlar konulamaz mı? Bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çıray
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın
Günay, siz yıllardır Bakansınız, icranın
başındasınız ve İzmir Milletvekilisiniz, buna
rağmen eğer CHP komisyonlarda önerge vermemiş olsaydı veya eleştirmemiş
olsaydı İzmirdeki derleme kütüphaneyi Millî Kütüphanenin
binasının yetersiz olması nedeniyle kapatacaktınız.
Onu kapatmak yerine, icrada olmanız nedeniyle yeni bir bina yapmayı
bu kadar yıl neden düşünmediniz? Bunu kendi hayal gücünüzün sınırlarıyla
mı ölçüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, milattan önce
2000 yılına kadar uzanan bir tarihi olan Bingöl ilimizde kentin
kültürel dokusunun ve tarihî mirasının sergilendiği bir müze
yoktur. Bu konuyla ilgili bir çalışmanız var mıdır?
Aynı şekilde, Bingölün
Karlıova ilçesinde Bingöl dağlarında güneşin
doğuşunun dünyada en iyi izlendiği ikinci bir yer vardır.
Burayla ilgili maddi yetersizliklerden dolayı geçen yıl Güneşin
Doğuşu Festivali düzenlenmedi. Bu yıl uluslararası bir
festival olacak şekilde proje hazırlıkları vardır. Bu
konuda Bakanlığınızın desteğine ihtiyaç var, o
konudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz.
Yine Bingöl ili
sınırları içerisinde olan Kiğı Kalesi, Gençteki
Kıralkızı Kalesi, Yüzenada ve Uzundere Şelalesinin turizme
kazandırılmasıyla ilgili bir çalışmanız var
mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilindiği gibi
ülkemizin önemli yazma kütüphanelerinden birisi olan Kütahya Vahit Paşa
İl Halk Kütüphanesi Fuzuli, Baki, Nabi, Ali Şir Nevaî gibi Türk
edebiyatının en büyük şairlerinin divanlarının da
bulunduğu çok önemli bir kütüphanedir. Ancak bu kütüphanenin çok ciddi
miktarda maddi ve manevi desteğe ihtiyacı vardır. Bu konuda bu
kütüphanenin desteklenmesi ve eksikliklerin giderilmesi 2012 yılında
gerçekleştirilebilecek midir? Ayrıca bu yasa tasarısı
kapsamına Kütahya Vahit Paşa İl Halk Kütüphanesi de
alınabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Susam
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir)
Sayın Bakanım, İzmirde 200 bin eser depolarda beklemekte ve
sergilenmek için sıra beklemektedir. İzmir mega müzesinin hâlâ yeri
tayin edilememiştir. İzmirde, döneminizde, mega müze açılacak
mıdır?
İkinci sorum: İnciraltı
EXPO alanının imar planının hâlâ gerçekleşememesi ve
bu konuda yaptığınız çalışmalar ne
aşamadadır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Üç: Tarihî çarşılar kanununda
gelinen noktada her türlü katkıyı koymaya hazır olmamıza
rağmen, seçim bölgeniz olan Ödemiş, Bergama, Tire ve Kemeraltı
gibi arastaların, tarihî çarşılar kanununun hızla
çıkarak desteğine ihtiyacı vardır. Bu konudaki durum ne noktadadır?
Kültür turizmini geliştirmeyi
istiyorum. demiştiniz. İzmirde kültür turizmini geliştirmek
için somut yapmış olduğunuz proje nedir? Şu an kültür
turizmi için hangi çalışmalar yapılamaktadır? Bunun
cevabını verirseniz mutlu olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Nazlıaka
AYLİN NAZLIAKA (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de öncelikle İstanbul
Milletvekilimiz Sevgili Nur Serterin isminin bir dizide kendisiyle hiç
bağdaşmayacak bir karakterle özdeşleştirilmeye
çalışılmasını şiddetle kınıyorum.
Benim Sayın Bakana sormak
istediğim birkaç soru var. Bunlardan bir tanesi: 2011de müzelerimizden
çalınan eser var mıdır? Varsa kaç eser kayıptır ve
hangi eserler kayıptır?
Bir başka sorum: 2010
yılında müzelerin 26 milyon kişi tarafından ziyaret
edildiği belirtilmektedir. Başkentimizde yani Ankarada bu sayı
maalesef sadece 350 bin civarındadır, dolayısıyla yüzde 1,5
gibi bir orana sahiptir. Koskoca bir başkentte müzelerin ziyaretçi
sayısının neden bu kadar az olduğu yönünde herhangi bir
şekilde bir zihin haritası oluşturulmuş mudur ve bunu
artırmaya, çoğaltmaya yönelik olarak herhangi bir çalışma
var mıdır?
Zaman kaldıysa çok kısa bir
şey daha sormak istiyorum.
Biliyorsunuz, Türkiyede bürokratik
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Serter
FATMA NUR SERTER (İstanbul)
Sayın Başkanım, şahsıma yönelik sarf ettiğiniz
yürekten gelen sözler ve gösterdiğiniz duyarlılık için ben de
size yürekten teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Estağfurullah
FATMA NUR SERTER (İstanbul)
Ayrıca, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Şandıra, Sevgili Kardeşim Aylin Nazlıakaya teşekkür
ediyorum. Elbette Sayın İsmet Uçmaya da teşekkür ediyorum
gösterdiği duyarlılık için. Ancak bir küçük şeyi Sayın
Uçmaya hatırlatmak istiyorum. Gerçekten, bir uyarı yaptı
özgürlük alanları konusunda ve siyaset üslubu konusunda. Ama, ne olur
dikkat etsin, Sayın Başbakan bu uyarıları duymasın
diyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Bakan,
şimdi sıra sizde.
Buyurun.
Süreniz on dakika.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; ben de arkadaşlarıma çok teşekkür
ederim. Sorularına zaman ölçüsünde cevap vermeye
çalışacağım ama Sayın Serterin şahsına
yönelik, onun kişilik haklarını rencide edici, dolaylı
biçimde de kadınlara karşı rencide edici böyle bir televizyon
programı, bir dizide bir kişileştirme olduğunu bu
müzakereler vesilesiyle öğrendim. Gerçekten çok üzüldüm. Bu çağda
hâlâ bu tür yanlış, çirkin, yakışıksız
yakıştırmalar yapma çabası herhangi bir televizyon
kanalına yakışmaz, herhangi bir yayın organına
yakışmaz bir davranıştır. Ben de üzüntülerimi ve
kınama duygularımı ifade etmek istiyorum gerçekten. Bu vesileyle
burada öğrendim ve duygularımı açıklamak ihtiyacı
hissettim.
Sayın Şandır, sahaflar
gerçekten öteki birçok geleneksel meslek grubu gibi bir sıkıntı
altında. Hatta, İstanbuldaki sahaflarla ilgili özel olarak
biliyorum. Yapılan bazı kitap
kampanyaları, kitap fuarları bile sahaflara -genel olarak kitapçılara,
özel olarak sahaflara- zarar veriyor. Kendilerini çalışabilir
Çünkü
orada bir kitap antikacılığı yapılıyor yani
sıradan bir kitap satışının ötesinde gerçek bir kültür
işlevi var. Nasıl bir koruyucu önlem alabiliriz onlarla ilgili,
konusunda arkadaşlarımız çalışıyor ama şu
anda çok somut bir gelişmeden söz etmem mümkün değil. Ama benim de
dikkatimi çeken ve üzüldüğüm konulardan bir tanesidir.
Tekirdağ Milletvekili
Arkadaşımız Çorlu Kültür Merkeziyle ilgili sordu. Çorlu Kültür
Merkezinin temelini ben attım, sonraki süreçte belediye üstlendi. Kültür
Merkezi yapımını biz belli bir noktaya getirdik ve belediye
aldı biz devam edeceğiz diye ama ne yazık ki devam etmedi.
Şimdi biz Muratlı Kültür Merkezini devlet eliyle yapmaya
çalışıyorduk. Bir takdim tehir yapsak mı diye
düşünüyorum. Çorlu büyük bir merkez. Acaba biz, belediye
yapacağız dedi, yerine getiremedi sözünü, tekrar Kültür Merkezini
üzerimize alalım ve bitirelim mi diye bir değerlendirme hâlindeyiz.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ)
Sayın Bakanım, belediyenin yapmaya niyeti yok.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Niyeti ve gücü yoksa, o zaman biz bu eseri
tamamlayacağız. Ama gecikme tamamen belediyenin
yapamayacağı bir yükün altına girmiş olmasından
kaynaklanıyor.
Fatih Camisini ilgili
arkadaşlarıma aktaracağım çünkü vakıflarla ilgili bir
restorasyon projesidir bizimle ilgili değil.
Kütüphanelerimizde ne yazık ki
personel eksiğimiz var. Bizim şimdi komisyonlara gelmeyi bekleyen bir
tasarımız var. Bu Anadoludaki ilçe kütüphanelerini ve belde
kütüphanelerini özel idarelere devretmeyi düşünüyoruz. Biz daha çok
işte yazma eserler, millî kütüphane, gerçekten kültür vasfı,
araştırma vasfı, kütüphanecilik hizmeti düzeyi daha yüksek
olanlarla yakından meşgul olalım ve okuma salonu
niteliğinde olanlara da özel idarelerle personel takviyesi yapalım
arayışındayız.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ)
Sayın Bakanım, Lüleburgaz çok büyük bir ilçe, kütüphane kapalı.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Evet. Bunu arkadaşlarımız
kaydediyorlar.
Ama personel
sıkıntımız var. Bunu ben de Maliye Bakanlığı
nezdinde sık sık takip ediyorum.
Nemrut konusuna Sayın Fırat
değindi.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Nemrut gerçekten bizim çok özgün kültür
miraslarımızdan birisi. UNESCO Dünya Mirası Listesinde de yer
alıyor. 2.
Sayın Ağbaba galiba,
değil mi arkadaşlar? Evet. Devlet Tiyatrosu Vanda sahne açtı.
Evet, gezici, turne sahnesi açtı. Şöyle: Şimdi,
arkadaşlarım, bunu bütün Parlamentonun dikkatle dinlemesini çok arzu
ederim. Devlet Tiyatroları 1948de kurulmuş. 1948den 2003
yılına gelene kadar, yani aradan geçen işte elli,
altmış yıl içinde, 1948den 2003e kadar 25 tane sahne
açılmış, yerleşik ve turne 25 sahne. 2003ten 2007ye kadar
da benden önceki arkadaşlarım 9 sahne daha açmışlardı.
33 sahneyle aldım ben Devlet Tiyatrolarını. Şu anda 33
sahne 58e çıktı. Yani 1948den 2003e kadar açılan sahne
sayısına eşit yeni sahne açtım 2007den bugüne. Ama bunların
hepsini tabii kadrolu açmamız mümkün değil. Ne yapmaya
çalışıyoruz? Her hafta sonu Malatyada, Çorumda, Elâzığda,
Kayseride, Manisada, Aydında, Türkiye'deki yirmi beş yeni sahnede
perde açıyoruz. Yani Devlet Tiyatroları görülmedik bir ivme
yakaladı. Tabii, Maliye kadro verirse bazılarını bölge
tiyatrosu, kadrolu tiyatro hâline getireceğiz. İstanbulda
VELİ AĞBABA
(Malatya) Malatya bölge olsun.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Malatyada, Antepte, Samsunda, bir
yerlerde yeni kadrolu sahne ben de istiyorum ama bunu dikkatten
kaçırmayın lütfen: Yani 2003e kadar, cumhuriyet tarihi boyunca
açılmış bulunan sahne sayısına denk sahneyi şu
anda açtım ve inşallah bu yılın sonunda açılmış
sahne sayılarımız Türkiye'de altmışı geçecektir.
Bu önemli bir gelişme.
Sayın Tanal
Derleme konusunda güneydoğuda bir kütüphaneyi düşünmediniz. dedi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, derleme kütüphaneleri
inanılmaz bir kütüphanecilik hizmeti, koleksiyon yükü, belli sorumluluklar
getiriyor. Dünyada, yani Her bölgeye bir derleme kütüphanesi açalım.
anlayışı hiçbir ülkede yok. Elimde örnekler var. Avustralyada,
Brezilyada, Kanadada, Amerika Birleşik Devletlerinde, Fransada,
Hindistanda 1-2-3-4 sayılarıyla sınırlı. Biz şu
anda Ankarada, İstanbulda, İzmirde toplam 7 kadar kütüphaneyi
-Meclis de dâhil olmak üzere- bu yükün altına sokuyoruz. Yani Her yerde
derleme kütüphanesi olur. diye bir şey yok. Her yerde araştırma
kütüphanesi, her yerde tematik yeni kütüphaneler elbette isteyelim ama Bizim
ilimizde de bir derleme kütüphanesi olsun
Dünyanın hiçbir yerinde böyle
bir bakış açısı yok. Bu derleme kütüphanesi
kavramına aykırı.
Harranda
Ama
başka bir çalışma yapıyoruz. Harran çok önemli. Harran ilk
Türk İslam üniversitesinin Orta Doğuda kurulduğu yerlerden
birisi ve ne yazık ki önceki yıllarda biz Urfaya çok önem
vermiş olmamıza rağmen Harranda bu konuda müthiş bir ihmal
vardı. Şimdi bu yıldan itibaren Harranda, Milasın
Beçininde, Beyşehirin Kubadabadında, Bitlisin Ahlatında
yani Anadoludaki Osmanlı, Selçuklu yerleşimlerinde de çok
hızlı bir restorasyon ivmesi yakalamaya
çalışacağız. Bir yandan Roma şehirleri, bir yandan
Likya, Karya, Hitit şehirleri ama bir yandan Osmanlı, Selçuklu
şehirleri bu yıldan itibaren çok daha hızla yükselmeye ve
Anadolunun kültürel çeşitliliği böylece görülmeye
çalışılacak.
Niksar Kalesiyle ilgili
ve Sebastopolisle ilgili çalışıyoruz, birkaç yıl daha
süreceğini tahmin ediyorum çünkü restorasyon çalışmaları
bir yıl içinde bitmiyor.
İzmir Millî
Kütüphanesiyle ilgili ben yeteri kadar açıklayıcı olduğumu
zannediyorum. İzmir Millî
Kütüphanesini ilk defa ziyaret eden bir bakan olduğum Kütüphane Müdürü
tarafından basına ifade edildi. Bu, İzmire verdiğimiz
önemi anlatıyor sanıyorum somut olarak.
Bingölle ilgili bu yıl yeni
restorasyon hazırlıklarımız var, bazı tarihî
mekanları ortaya çıkarmak konusunda.
Kütahya yazma eserleri
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Reşat Doğrunun sorusuna cevap verin.
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Sayın Bakan, Buhara Türkleriyle ilgili bir konu vardı efendim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Ha, Kuran-ı Kerim, onu
araştıracağız. Tabii, Meclisin envanteri bizim
dışımızda. Millî Saraylar var ve Meclis envanteri ya da
Atatürkün mirası, bunların hepsi bizde değil, ama bunu
araştıracağım. Yani daha önce de sizinle
konuşmuştuk bu konuyu, gerçekten ilginç bir konu, ama bizim
kayıtlarımızda yok ne yazık ki.
Sayın Işıkın
Kütahya
Yazma eserler kapsamında Kütahya Kütüphanesi ama bir derleme
-demin de söyledim- Kütahya için düşünülmüyor.
Sayın Susam, bana mı sordu,
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanına mı sordu, çok
bilemedim ama müze konusunda yer tespiti konusunda bir
çalışmamız var.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir)
Size sordum, polemik yapmayın! Ben kibarca sordum!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Bize büyükşehir bir yer göstermedi ama
ben alternatif yerler üzerinde çalışıyorum, yani İzmire
Mega Müze tabirini de kullanmıyorum. Benim kullandığım
tabir bir Frenk tabiri değildir. Ben Türkçe Ege Uygarlıkları
Müzesi tabirini kullanıyorum, Ankaraya da Türkiye
Uygarlıkları Müzesi tabirini kullanıyorum, Mega Müze tabirini
kullanmıyorum. Ama İzmire elbette çok zengin bir kültür
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan, süreniz doldu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN Tamam, karar yeter
sayısı arayacağım.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır
Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır; sehven söyledim, düzeltiyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul)
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi,
buyurunuz.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Sertere yönelik davranışın insanlık
dışı bir saldırı olduğuna ve bu
saldırıyı kınadığına ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Nur Serter, ismi bir televizyon dizisinde kullanılmak ve bu
isme toplumun onaylamayacağı bir rol
yakıştırılmak suretiyle çok açık bir şekilde
saldırıya uğramıştır.
Sayın Nur Sertere yönelik bu
saldırıyı bugün öğleden önce saat 11.30da yapmış
olduğum basın toplantısında kınamıştım.
Bu kınamayı bir kez de Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
milletvekillerinin huzurunda ve milletimizin huzurunda yapmak istiyorum.
Sayın Sertere yapılan saldırı, onun sadece siyasi
kimliğine yapılmış bir saldırı değil,
aynı zamanda bir kadına insanlık adına, insanlık
dışı bir saldırıdır. Bunu tekrar
kınadığımı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.-
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/485) (S. Sayısı:
128) (Devam)
BAŞKAN Şimdi birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 8inci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın
Avni Erdemir, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Özcan Yeniçeri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın
Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan;
şahıslar adına İstanbul Milletvekili Sayın Gülay
Dalyan, Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ.
Buyurun Sayın Erdemir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ
ERDEMİR (Amasya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
128 sıra sayılı Çoğaltılmış Fikir ve Sanat
Eserlerini Derleme Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerine AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kültür,
bizi birbirimize olduğu kadar geçmişimizi bugüne ve bugünümüzü de
geleceğe bağlayan en önemli bağdır. Unutmayalım ki
güçlü toplum güçlü düşünceler, işler ve değerler demektir. Değerleri
olmayan, geleneği bulunmayan, geleneğini gününe
taşıyıp yeniden üretemeyen bir toplum dünyaya söz söyleyemez,
geleceğe anlam katamaz.
AK PARTİ olarak tarihî ve kültürel
mirasımızı korumak, bizi biz yapan, bizi başkalarından
ayıran, bize has özelliklerimizi bizden sonraki nesillere aktarmak çok
önem verdiğimiz bir meseledir.
Değerli milletvekilleri,
Hükûmetimiz diğer alanlarda olduğu gibi kültür alanında da on
yılda büyük icraatlara imza atmıştır.
İktidarımız kültürü devletin yanı sıra bütün milletimizin
bir ortak faaliyet alanı olarak görmüş, özel kültürel oluşum ve
faaliyetlere büyük destek vermiştir. On yıl önce uluslararası
ölçekte bir kültür envanterine sahip değildik, şimdi bütün
illerimizde somut ve somut olmayan kültürel mirasımızın
ayrıntılı bir envanterine sahibiz.
Sadece ülke
sınırlarımız içindeki değil, dünyanın
çeşitli coğrafyalarındaki mimari mirasımızın da
restorasyonunu elbette biz yapmaktayız.
2002 yılında ülkemizde 42
kültür merkezi varken bu sayı iktidarımızda 2 kattan fazla
artmış ve 2011de 98 kültür merkezine ulaşmıştır.
Yenilerinin yapımına hızla devam edilmektedir.
Özel tiyatrolara verdiğimiz destek
2002de 850 bin Türk lirası iken 2011de 3,5 milyon Türk lirasına
çıkmış, özel tiyatrolara destek Hükûmetimiz döneminde 4 kattan fazla
artmıştır.
Yine, on yıllık iktidar
dönemimiz turizmde hamle yılları olmuştur. 2011
yılında ülkemizi ziyaret eden turist sayısı gelecek
adına daha umutlu olmamızı sağlıyor. İktidara
geldiğimiz 2002de 13 milyon olan turist sayısı 2011de 31
milyon 456 bine ulaşmış, turizm geliri de 8,5 milyar dolardan 23
milyar dolara yükselmiş ve İktidarımızda tüm
zamanların rekoru kırılmıştır. Elbette bu
başarılar kendiliğinden gerçekleşmemiştir. Bu
başarı hikâyesinin arkasında Hükûmetimizin,
Başbakanımızın, Bakanımızın, Bakanlık
bürokratlarının önemli katkısı olmuştur. Zira, hiçbir
bina yoktur ki harcına alın teri damlamasın. Hiçbir
başarı yoktur ki uykusuz geçen gecelerin arkasından gelmesin.
Değerli milletvekilleri,
yaptığımız en önemli işlerden biri de ecdat yadigârı
eserleri daha sağlıklı koruyabilmek için kurduğumuz Yazma
Eser Başkanlığıdır. Zira, yazma eserler milletimizin
hafıza kayıtlarıdır. Kültürümüzün, tarihimizin, sanat ve
edebiyatımızın, bilim dünyamızın birinci elden
kaynaklarıdır yazma eserlerimiz. Yazma eserlerimizi korumak
tarihimizi, edebiyatımızı, kültürümüzü korumaktır. Bilimsel
deneyim ve birikimimize sahip çıkmaktır. Yeni kurduğumuz Yazma
Eserler Kurumu Başkanlığı, alanında uzmanlaşmış
bir ihtisas kurumu olarak etkin bir şekilde hizmet veriyor. Başkanlık,
üç bölge müdürlüğü ve on beş yazma eser kütüphanesi şeklinde
teşkilatlanmasını hızla tamamlıyor.
İnanıyoruz ki, 2023 yılına kadar bu kurum, yazma eser
alanında dünyanın en önde gelen ihtisas kurumlarından birisi
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, AK
PARTİ İktidarı olarak kültür alanında
yaptığımız en hayırlı işlerden biri de
dünyanın dört bir yanında açılan Yunus Emre enstitüleridir.
Hızla kurulan ve gelişen bu enstitüler bir taraftan Türk kültürünü
tanıtmakta, diğer taraftan da Türkçeyi bir dünya dili yapmak için
önemli gayretler sarf etmektedir. İnşallah, 2023 yılına
geldiğimizde Yunus Emre enstitülerini bütün kıtalarda ve
dünyanın önemli merkezlerinde açmış bulunacağız.
Cumhuriyetimizin 100üncü yılına
ulaştığımızda insanımız kendi
değerlerine sahip olmanın verdiği öz güven ile bütün
dünyayı kendi bilgi ve iş sahası olduğu kadar kültürel
etkileşim alanı olarak da görecek, herkesin kültür ve sanat
faaliyetlerine erişebildiği bir toplumsal yapı
oluşacaktır.
Değerli milletvekilleri, bugün
görüştüğümüz Çoğaltılmış Fikir ve Sanat
Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı ile günün ihtiyaçlarına cevap
vermeyen yürürlükteki 1934 tarih ve 2527 sayılı Kanun yürürlükten
kaldırılıyor, teknolojik yeniliklere ve günün
şartlarına uygun, yeni ihtiyaçlara cevap verecek bir düzenleme
getiriliyor. Zira, biz inanıyoruz ki millî ve kültürel
varlıkları oluşturan fikir ve sanat eserlerinin toplanması,
saklanması, duyurulması, istifadeye sunulması ve gelecek
kuşaklara aktarılması devletin en önemli görevlerinden
birisidir. Yüzyılımızın bilgi çağı olması
sebebiyle dünyada hızlı bir bilgi üretimi ve kullanımı söz
konusudur bugün. Bilginin hızlı artışı, ülkemizde
basılan, yayımlanan ve dağıtılan materyallerin takip
edilmesini ve kullanımını, hazır hâle getirilmesini hem
gerekli kılmakta hem de zorlaştırmaktadır. Bu
doğrultuda, millî koleksiyonların çoğaltılması,
kültürel mirasın muhafazası, insan hafızasından
silinebilecek bilgileri içeren materyallerin toplanarak ulusal belleğin
oluşturulması ve kaynak olarak kullanılması amacıyla
kanun güncelleştirilmekte ve yeni çoğaltma yöntemleriyle üretilen
eserler de bu kapsama alınmaktadır. Diğer yandan, bu kanunla,
bedelsiz verilen derleme nüshalarının yayımcılara
getireceği mali yükü hafifletmek için, verilen eserlerin bedeli,
kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bizi geçmişimize,
kökümüze, ecdadımıza, geleceğe bağlayan her yerde AK
PARTİ İktidarı vardır. Balkanlarda, Afrikada, nerede
ecdadımız varsa orada AK PARTİ İktidarı vardır.
İlk yazılı belgeler olan Orhun Kitabelerine giden yolda
iktidarımızın izi vardır. Nerede bizi biz yapan bir
değer varsa, bizi kökümüze, bizi ecdadımıza
dolayısıyla bizi geleceğe bağlayan nerede bir köprü varsa orada
AK PARTİ İktidarı olarak biz varız. Bu aslında bizim
muhafazakâr demokrasi anlayışımızın da bir
tezahürüdür.
Bu duygularla, yasanın bilim, kültür ve sanat
ailemize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdemir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 128 sıra
sayılı Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserleri
Derleme Kanunu Tasarısı hakkında birinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin kültürel varlığıyla ilgili bilgi
birikiminin etkin, sağlıklı ve eksiksiz bir biçimde
toplanması, bunların gelecek nesillere aktarılması,
elverişli ortamlarda saklanması, korunması, düzenlenmesi ve
toplumun bilgi ve yararına sunulmasına ilişkin esasları
disiplinize etmeyi amaçlayan bu tasarı doğru yolda
atılmış bir adımdır, gerçekte ise gecikmiş bir
teşebbüstür. Bu tasarının 8inci maddesinde, derleme
nüshalarının gönderileceği kütüphaneler kapsamına
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ve İzmir Milli Kütüphanesinin de
önergelerle tasarı metnine dâhil edilmesi mantığın ve
aklın bir gereğidir.
Millî ve kültürel varlıkları oluşturan
fikir ve sanat eserleri Türk milletinin müktesebatıdır. Bu
müktesebatı dünden bugüne, bugünden yarınki nesillere aktarmak da hem
toplumun hem devletin görevidir. Derleme kanunlarıyla devletlerin bu
görevlerini etkili ve sağlıklı bir biçimde yerine getirmesi
ancak mümkün olabilecektir.
Bir başka açıdan konuya yaklaşarak bir iki
mesaj, aslında, konuyla ilgili vermek istiyorum. Biz hepimiz tarihî
muhassalalarız. Dolayısıyla, üç aşağı beş
yukarı herkesin bir tarihî müktesebatın ürünü olduğunu takdir
etmesi ve algılaması gerekiyor. Dünden bugüne intikal edenlerle biz
varız. Dünü olmayan kişilerin de, toplumların da geleceği
olmaz. Türk milleti dün, bugün, yarın arasındaki bağdır ve
bu bağ bizi kurar. Şöyle bir bakın, hepimizin ömrü üç
aşağı beş yukarı yetmiş sene, seksen senelik
-Allah daha uzun versin ama- bir ömürdür fakat bir millet iki bin
yıldır akıp geliyor. Dolayısıyla, bu millet üzerinde
herhangi bir tasarruf yaparken veya bir fikir ihdas ederken sıfırdan
birtakım düşünceler ileriye sürmek, sanki nevzuhur bir
varlıkmış gibi toplumu görerek bu toplumun dününe, bugününe,
yarınına egemen olduğunu düşünmek akla mugayir bir
durumdur.
Bu bakımdan şunu söylemekte yarar var: Bizim
Doğu kültüründe şifahi bir esas geçerlidir. İmanımız
da büyük ölçüde vaiz, nasihat üzerine kuruludur. Eski eğitim sisteminde
ruberu dediğimiz, kulaktan kulağa aktarma ya da duyma ile iman etme
düşüncesi ve duygusu vardı ve bu geçerliydi. Ancak bu geçerliliğini,
sözünü ettiğimiz bu olgunun günümüzde geçerliliğini önemli ölçüde
yitirdiğini, yeni teknik ve yöntemlerin devreye girmesiyle yepyeni bir
yaklaşım biçiminin ortaya çıktığını, bunun
için de bu kültürel ve tarihsel müktesebatın ciddi bir biçimde nesillere
aktarılması gerektiğini birinci derecede önemli bir unsur olarak
ortaya koymak ve değerlendirmek gerekiyor.
Küreselleşen dünya bilgi tekelini
kırmıştır, bilgi demokratikleşmiştir. Derleme
kanunu tasarısıyla herkesin de bu bilgiye ulaşmada daha kolay,
daha ucuz ve daha seri bir şekilde ulaşma imkânları ortaya
çıkacaktır. Bu da hem insanlarımızın daha bilinçli
hâle gelmesini hem de kaynağa ulaşıp kaynaktan doğrudan
doğruya bilginin elde edilmesini ve bunun kullanılmasını
sağlayacaktır ki bu basit bir iş ve küçük bir iş
değildir. Bu nedenle bu tasarıyı güçlü bir biçimde
desteklediğimizin altını çizmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
vesileyle eğitim, kültür ve sanatla ilgili birkaç hususun da
altını çizmek istiyorum: Geleceğin dünyasında,
gelişmiş ya da gelişmemiş ülkeler olmayacaktır.
Geleceğin dünyasında küresel, kültürel ve sanatsal hafızaya
sahip olan, olmayan ülkeler olarak ülkeler ayrılacaktır ve kategorize
edilecektir. Gelecekte ülkelerin etkinliği ve gücü, kişi
başına düşen kültür ve sanat eseri miktarıyla ölçülecektir.
Türk milletinin kültür ve sanat müktesebatının
tanımlanması, toplanması, tasnifi ve
yaygınlığı millî kültür yönünden ontolojik bir sorundur.
Kültürel esaret, önünde sonunda ekonomik ve siyasi esarete neden olur. Her
ülkenin temelde üç tane sınırı vardır: Bunlardan birisi
siyasi sınır, diğeri ekonomik sınır, üçüncüsü de
kültürel sınırdır. Türk milletinin kültür
sınırları her zaman siyasi sınırlarından 3 kat, 5
kat, 10 kat daha geniş bir müktesebata yayılmıştır.
Günümüzde kültür, milletlerin ekonomik ve silahlı gücünden daha önemli ve etkin hâle gelmiştir.
Hatta -biraz daha ileriye giderek söyleyeyim- kültür, millî güvenliğin de,
demokrasinin de, bölücülüğün de panzehiridir.
Buradan bir şeyin altını
çizmek istiyorum. Sayın Bakanla Kırımdan giderken otobüsün
içerisinde İsmail Gaspıralının ssinin düştüğünü
ve onun oraya konması gerektiğini yanındakine
fısıldadı. Şunu söylemek istiyorum: Büyük kültürün
evlatları, o kültürün gereğine göre
davranmak zorundadırlar. Dolayısıyla, bu kültür,
yalnız Anadoludaki çaktığımız, diktiğimiz abide,
anıt ve eserlerden ibaret değil. Bu kültür, büyük bir kültür. Büyük
bir kültürün evlatlarının o kültürü omuzlarında
taşıyabilecek gücü kendilerinde görmeleri ve birinci sınıf
eserlerle bunu ortaya koymaları ve bunu kanıtlamaları gerekiyor.
Buradan Sayın Bakana bir şey
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, biraz önce bir telefon geldi,
öğretmenler Biz, ören yerlerine ve müzelere siz Bakan oluncaya kadar
ücretsiz giriyorduk, siz Bakan oldunuz, buraları ücretli hâle getirdiniz.
diyorlar ve bunun için de Sayın Bakandan cevap bekliyorlar. Umarız,
öğretmenin zaten düşük maaşının etkisi altında
kalan ve geçimini zor sağlayan insanların müzelere ya da ören
yerlerine girerken onlardan ücret alınmamasını, bunu ekstra
söylemiş olalım.
Yumuşak güç denilen şey,
özünde kültürün gücüdür. Bu vesileyle, küresel güçlerin, yumuşak güçlerin
hegemonya üretmede nasıl kullandıklarına da kısaca
değinmekte yarar var. Amerikada 1970 yılında Amerika CIA
direktörlerinden Richard Helms diyor ki: Amerikan halkı ve topraklarının,
Amerikan değerler sisteminin, yaşama biçiminin -yani kültürünün-
yayılması yoluyla korunmasını öngören dolaylı bir
güvenlik stratejisi uygulanması gerekir. O şöyle diyor:
Değerlerimizin ve yaşam biçimimizin sürmesini istiyorsak başka
kültür ve güç merkezleriyle rekabet etmek zorundayız. Çok uluslu
şirketler, bu yolda en büyük destekçimizdir. Onlar bizim hukuk sistem ve
kavramlarımızı, siyasal felsefemizi, konuşma, anlaşma,
göreneklerimizi, sosyal hareketlilik anlayışımızı ve
uygarlığımıza özgü hümanite ve sanatlardan bir
parçasını da iletmekte ve aşılamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
kişiler kültürlerin taşıyıcılarıdır. Kültür
varlığının etkisi fertlerin davranışları
üzerinde ortaya çıkar. Şahsiyetin
kalitesi bireyin gösterebildiği kültürel yeterlilikle ölçülür çünkü
bir yönüyle şahsiyet, insanın insana ve maddeye karşı
tavır alışını ifade eder. Bu bakımdan kültürel
sınırları genişletmek millî sınırları
genişletmekten daha zordur. Maddi kültürdeki bu yön itibarıyla
değişmelere manevi kültür gecikerek intibak etmektedir. Böyle bir
gecikme kültürel gecikme dediğimiz bir vakıayı da gündeme
getirmektedir. Bu nedenle bizim eserlere ulaşma, bu eserleri
değerlendirme, bu eserlerden faydalanma ve bu eserleri kişisel müktesebatımız
hâline getirmemiz, bizim maddi ve manevi kültür arasındaki
bağlantıyı ve makası da daha daraltmamıza neden
olacaktır.
Millî kültürün alternatifiymiş
gibi sunulan evrensel kültür tartışmaları konusunda da bir iki
cümle söylemek istiyorum. Fransa kültür adamlarından Jack Lang Evrensellik
denilen o görkemli sözcüğün ardında her zaman tahakküm
eğilimleri yatar. derken aslında evrensel kültürü millî kültürün
alternatifi veya karşıtı olarak ifade etmenin ne kadar
yanlış olduğunu söylemiş oluyor. Siz kendi kültürünüzde
birinci sınıf olamazsanız evrensele
ulaşamazsınız. Evrensel olduğunuzu zannedersiniz ama bir
geriye döndüğünüz zaman aslında bir başkasının
tahakkümünü savunur hâle geldiğinizi de ifade etmiş olursunuz.
Bu vesileyle -zaman bitti-
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısının millî kültür ve sanatımızın
yaygınlaştırılması ve
kurumlaştırılmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
Sayın Susam, buyurun.
Aslında tutanakları daha getiremedi
arkadaşlar ama ara verdiğim zaman size haksızlık etmemek
için, sizin de sözünüze güvenerek, buyurun iki dakika; başkasına
lütfen cevap verme yolu açmadan.
Buyurunuz.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Az önce soru sorarken şöyle
başladım: Sayın Bakanım dedim ve sonunu bitirirken de Bu
konuyu açıklarsanız mutlu olurum. dedim. Bu kadar nazikçe
sorduğum bir soruya Sayın Bakan: Soruyu bana mı soruyorsunuz, Büyükşehir Belediye
Başkanı Aziz Kocaoğluna mı soruyorsunuz? dedi. Türkiye
Büyük Millet Meclisinde Sayın Bakan hitabıyla
başladığım bir konuşmanın muhatabının
kim olduğu çok açıktır. Siz eğer bana vereceğiniz
cevapta Aziz Kocaoğluyla bir polemik yaşamak istiyorsanız o
polemiğin yeri burası değildir.
İkincisi,
Sayın Bakanım, ben size şunu tavsiye ediyorum: Bakanım
diyorum siz çünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin Bakanı
değilsiniz, Türkiye Cumhuriyetinin Bakanısınız. Türkiye
Cumhuriyeti bakanları polemikten önce siyasetin gereği olarak hizmet
yapmayı ön planda tutarlar; cevap verecekleri kişilerin siyasi
kimliklerine değil, sordukları sorunun niteliğine bakarak cevap
verirler. Onun için size tavsiyem: Siz İzmir Milletvekilisiniz ve
İzmirin bir Bakanısınız, polemikleri bırakıp
İzmire hizmet etmeniz bizim için çok arzu edilen bir şeydir. Bu
polemikçi tavrınızla devam ederseniz İzmire katkınız
olmaz, başka yerlere mesajınız olabilir. Ama benim size tavsiyem
şudur: Hizmet etmek siyasetin en büyük aracıdır. Bu hizmet etme
anlayışıyla bundan sonraki cevaplarınızı ve
çalışmalarınızı yaparsanız biz de size her zaman
saygı duyar ve yardımcı oluruz.
Bu duygularla yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Bir cümle Sayın Başkan
BAŞKAN Bir cümle,
peki.
60ıncı
maddeye göre Sayın Bakana söz veriyorum.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın, İzmir Milletvekili Mehmet
Ali Susamın konuşmasına ilişkin açıklaması
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlarım; herhangi bir polemik yapmak
kaygısıyla söylemedim.
İzmir Milletvekili
olarak hepimizin bildiği bir gerçek var, Türkiyede de
uyguladığımız bir gerçek var: Bir yerde yerel yönetimler ve
özel idareler bir alan tahsis ettikleri takdirde biz üzerine bir proje
yapıyoruz ve sonra herhangi bir kültür eseri yapma konusunda bir
girişim başlatıyoruz. İzmirde de bize böyle bir taahhüt
var, böyle bir vaat var, bir alan tahsis edilmesi konusunda. Bu
gerçekleştirilmedi. Sayın Milletvekili bana bunu sorarken bu sorunun
cevabını biliyor, sadece onu hatırlatmak istedim. Herhangi bir
ismi de zikretmedim, bir kurumun adını zikrettim, hepsi ondan ibaret.
Bir polemik yapmak kastıyla söylemedim.
Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.-
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/485) (S. Sayısı:
128) (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi
Baydar. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Tasarı Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonunda görüşülürken bu kanunu Cumhuriyet Halk
Partisi olarak önemsediğimizi ve onayladığımızı
ancak 8inci maddesine, derleme nüshalarının gönderileceği
kütüphaneler kapsamında yer almayan İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi
ve İzmir Millî Kütüphanesinin de tasarı metnine eklenmesini önerdik
çünkü Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi İstanbul
Üniversitesi Rektörü de, İzmir Millî Kütüphanesi de bunu istiyorlardı
ve dedik ki: Bunları da ilave edelim, tasarı ilk defa, yani bu Komisyondan
oy birliğiyle geçsin. Böyle bir anlayışı da sergilemiş
olalım ve muhalefet şerhi koymayalım. Ama, tabii ki mümkün
olmadı, Tasarımın kelimesine dokundurtmam.
anlayışında olan iktidar yetkilileri Genel Kurulda düzeltiriz.
diyorlar. Düzelteceğiz ama ben şunu ifade etmek istiyorum: Neden bunu
Komisyondan tamamen bir oy birliğiyle geçirip de burada herkesin oy
birliği içerisinde olduğu bir yapı içerisinde
tartışmaya açmadık?
Şimdi, bu
arkadaşlarımın anlayışlarını, hayata nereden
baktıklarını ve nasıl bir yol izlediklerini, 2.500
yıllık bir filozofun düşünceleriyle açıklamaya
çalışacağım. Aristoteles Politika adlı
kitabında dört tür demokrasiden söz eder, bu dört tür demokrasinin ilk
üçünde iktidar yoksul çoğunluğun elindedir ama yine de yasaların
üstünlüğü kabul edilir, dördüncü tür demokrasi ise demokrasilerin en
kötüsüdür. Aristotelese göre demokrasilerin en kötüsü, yasaların rafa
kaldırıldığı, halkın iradesinin yasalardan üstün
tutulduğu ve her konuda doğrudan halkı yönlendiren
demagogların karar verdiği yönetim biçimidir. Bu kötü gidişin
sorumlusu, halkın tuttuğu siyasal önderler, yani eski deyişle
demagoglar, günümüz ifadesiyle siyasal parti liderleridir.
Dolayısıyla, demokrasinin en kötü biçimi, halkın iradesi,
çoğunluğun arzu ve istekleri veya inanç ve değerleri her
şeyin tek ölçütü yapıldığında ortaya çıkar.
Böylesi bir demokraside çoğunluğun idaresini elinde tuttuğunu
zannedenler ne isterse o olur. Örneğin demagog faşizmi istiyor ise
faşizm gelir, Anayasa askıya alınır; hukuki konularda neyin
hak neyin hak olmadığına, kimin suçlu kimin suçsuz olduğuna
bizzat halkın iradesini temsil ettiğini söyleyen demagoglar karar
verir.
Kısacası,
eğer halkın iradesinin üstünde başka bir güç yok ise ve bir
ülkede halkın çoğunluğunu temsil ettiğini söyleyenler hangi
inançta ise Anayasa maddeleri bu demagogun inancı esas alınarak
hazırlanabilir. Bu tür bir durumda mevcut yasalar engel teşkil ediyor
ise yüksek yargı organları halkın iradesinin tecelli etmesini
engellemekle suçlanır. Gerekirse referanduma gidilerek yüksek yargıda
halkın iradesinin tecelli etmesi sağlanabilir. Eğer
karşı çıkan tek tek kişilerse onlar da halkın
düşmanı, kendi çıkarını düşünen elit
azınlık veya demokrasi karşıtı olmakla suçlanır.
Dolayısıyla,
Hükûmet halkın iradesini temsil ediyorsa Hükûmetin aldığı
her türlü kararın aslında halkın çoğunluğunun
zararına bile olsa Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek yargı
organlarının denetimine tabi olmaması, yani hiçbir denetleyici
gücün var olmaması, var olsa bile şeklen olması istenir. Ancak
unutmamak gerekir ki bütün bunlar halkın iradesi söylemi arkasına
sığınarak bir devlette yasama, yürütme ve yargı erkini tek
başına ele geçirmek isteyen kişilerin tiranlık özleminin
yansımasıdır. Fakat tiranlık özlemiyle yanıp
tutuşan hiç kimse Ben tiran veya diktatör olmak istiyorum. demez. Tam
tersine Ben halkın sesiyim, ben özgürlüklerin savunucusuyum, ben yoksul
ve mazlum halkın kurtarıcısıyım. der. Bir gün Kürt
açılımı yapar, bir gün Roman açılımı yapar,
özgürlük aşıklarının ağzına bir parmak bal çalar,
bir gün bu halk isterse şeriatı bile getirir, ertesi gün Laiklik
olmadan demokrasi olmaz. der; bir gün demokrasiyi bir trene, amacına
ulaştıracak bir araca benzetir, bir başka gün ise ileri
demokrasiden söz eder, herkese her konuda özgürlük vaadinde bulunur.
Gel gelelim, Platonun
belirttiği gibi, oligarşiyi doymak bilmeyen, zenginlikten başka
şeye değer vermeyen tutkunun yıkması gibi, demokrasiyi
yıkacak olan da en büyük değer saydığı, doymadan arzuladığı
şey olan bu özgürlük
isteğidir. Bu tür bir demokrasi ve halkı yönetenler zamanla her
özgürlük isteğini karşılayamaz olunca halk onları suçlamaya
başlar. Özgürlük isteği sınırları zorlar, hızla
gelişir ve sonunda demokrasiyi köleliğe çevirir. Aşırı
özgürlüğün tepkisi insanda da, toplumda da aşırı bir kölelikten
başka bir şey değildir. Yoksulluktan, adaletsizlikten ve verilen
sözlerin tutulmamasından bıkan halk bir kurtarıcı aramaya
başlar, sonuçta da çoğunluğun yönetiminden ondan daha bozuk bir
devlet düzeni olan tiranlık doğar.
Hitabet gücü yüksek olan tiranların
iktidarlarını korumak için başvurduğu bazı yollar ve
dalkavukların verdiği bazı öğütler Aristotelesin Politika
adlı kitabında belirtilmiştir. Şöyle diyor Aristo:
Bunlardan birisi halk arasında öne çıkan, sivrilen kişileri yok
etmek ve bağımsız görüşleri olan adamlardan kurtulmak;
yurttaşların toplumsal, kültürel ya da benzeri amaçlarla derneklerde
toplanmalarına izin vermemektir çünkü bu tür yerler
bağımsızlık fikirlerinin ve kendine güvenin gelişip
serpildiği yerlerdir. Benzeri şekilde toplumda olup biten her
şeyden haberdar olmak için halk arasında casuslar gönder. Eğer
böyle yaparsan halk söylediklerinin onların kulağına gitmesinden
korkar ve daha az özgürlükte konuşmaya
başlar.
Bunların dışında
bir başka geleneksel yol tiranlığa karşı çıkabilecek
kimseler arasında çatışmayı
kışkırtmaktır, yalanlarla dostu dosta,
sınıfı sınıfa, varlıklıları birbirine
düşürmek ve uyruklarını kendi gündelik işlerinden baş
alıp da ayaklanmaya zaman bulamasınlar diye yoksulluk içinde tutmak
ve oyalamaktır. Örneğin Mısırda firavunların
yaptırdıkları piramitler ve Samoslu Polikratesin zamanında
girişilen bayındırlık etkinlikleri günümüzün TOKİ
uygulamalarına ne kadar da benzemektedir.
Aristoteles şöyle devam ediyor:
Tiranların dostu olmaz, onların sadece dalkavukları olur. Tiran
dalkavuğa büyük değer verir. Bu nedenle tiran, önünde yerlere
kapananları sever. Bağımsız ve özgür ruhlu bir kimse ise
böyle şeyler yapmaya yanaşmaz.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın
Başkan, konuya davet etmeyecek misiniz?
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Değerli kişiler dostluk ederler, dalkavukluk değil ama tipik
bir tiran ciddi ve özgürlüğe eğilimli insanlardan hoşlanmaz.
Kendisini tek yetki sayar. Birisi kalkıp kendi düşündüklerini özgürce
söylemeye hakkı olduğunu iddia ederse tirana üstünlüğünden ve
mutlak efendi olmasından bir şeyler eksiltiyormuş gibi gelir.
Ayrıca, tiranlar kendi
yurttaşlarından çok yabancılarla yemek yemeğe
meraklıdır, çünkü kendi yurttaşları onun gizli
düşmanıdır. Öyleyse halkın iradesinden daha üstün bir gücün
olmadığını savunanlar, aslında ileri demokrasinin
değil, halk diktasının ve bu tür tiranlığın
özlemini çekenlerdir.
İnsanların mutlak
olgunluğa erişemedikleri gerçeğinden hareketle düşünce
farklılıklarını nasıl olumlu
karşılıyorsak, aynı şekilde farklı yaşama
tarzlarının varlığını da normal
karşılamak ve bir hak olarak görmek gerekir. Başkalarına
zarar vermemek şartıyla farklı yaşama tarzlarına
özgürlük verilmeli, kişinin benimsediği şekilde bir hayat
tecrübesi edinmesine fırsat tanınmalıdır.
Sonuç olarak, demokrasi sadece çok
partili seçim sistemine ve bu sistem içerisinde en çok oyu alan, yani
halkın iradesini temsil ettiğini zanneden partinin mutlak
iktidarına indirgendiğinde ve bu yolla iktidara gelenler de sanal
olarak temsil ettikleri çoğunluğun arzu ve isteklerini yasaların
üstünde görmeye başladığında, o ülkede demokrasi yerini
halk diktasına, halk diktası da bir süre sonra yerini
tiranlığa bırakır.
İç Tüzükteki dayatma
anlayışı, MİT Yasasıyla yargılama erkinin
Başbakana bağlanması Türkiye'de tiranlığın
ilanıdır. Tüm bunları yaparken, kendilerini bugüne kadar
destekleyen camiaların açıkça beyan edilmese de el altından
günah keçisi ilan edilmesi anlayışı, tiranlığın
kendi içerisinde hiçbir farklı ve vicdanlı görüşe tahammül
edemediğinin göstergesidir.
Bu nedenle, çağdaş bir
demokrasiyi, çok partili seçim sistemi ve çoğunluğun iradesinin
temsili ilkelerinin ötesinde, ancak azınlıkta olanların da temel
hak ve özgürlüklerini güvence altına alan yasaların mevcut
olduğu bir demokrasi türü olarak kabul etmek zorundayız.
Mevcut Anayasa ve bunlardan türetilen
yasalar bu tür bir amacı karşılamaktan uzak olabilir, ama
toplumsal, siyasal yaşamda devletin aksayan yönlerini düzeltmenin yolu
yasaları askıya almak, mevcut yasaların boşluklarını
iktidarınızı güçlendirmek için kullanmak veya kendinizi
yasaların üstünde görmek değil, toplumsal uzlaşı
sağlayan bir yönetim anlayışı sergilemektir. Demokrasi
yalnız kendini değil, kendi gibi düşünmeyeni de sevebilme sanatıdır.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Aristo
başka ne söylüyor?
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) Anlatırım Hocam sana bir gün. Çok meraklıysan
Aristoya, her gün anlatırım.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Baydar.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel.
Buyurun Sayın Tuncel. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 128
sıra sayılı Kanun Tasarının birinci bölümü üzerine
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Genel olarak, bu yasa maddesi
görüşülmeye başladığından beri ifade edilen şey,
aslında kültür olayına nasıl
yaklaştığımızla alakalı.
Genel olarak kültür, bir toplumun
tarihsel süreç içinde ürettiği kuşaktan kuşağa
akıtılan her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütünü olarak
değerlendirilir. Kültür bir toplumun kimliğini oluşturur ve onu
diğer toplumlardan farklı kılar. Bu temel özelliği bile
aslında Türkiyede kültürün nasıl ele alınması
gerektiğini ifade eder ama bu ülkede ne yazık ki, farklı kimlik
ve kültürler her zaman için yok sayılmıştır, daha çok Türk
kimliği üzerinden bir algılama, bir yaklaşım içerisine girilmiştir.
O yüzdendir ki, bu, sadece Türkiye'nin sorunu değil, aslında tüm
dünyada benzer sorunlar yaşanmıştır. Kültür
olayını tartışırken yanında, bir kültür
emperyalizmi ya da yanında bir kültür asimilasyonu ya da kültürel
yozlaşma gibi tartışmaları da birlikte yapmak durumunda
hissederiz.
Türkiye açısından da özellikle
kültür emperyalizmi ve kültürel yozlaşma, tartışılması
gereken konulardan birisidir. Bu, hem Türk kültürü açısından hem
Kürt, Laz, Çerkez kültürü açısından da önemli bir noktadır.
Sadece bir kültür açısından değil, bütün bu olanları
birlikte tartışmak ciddi bir sorun. Hâlâ biz Türkiyede tabii bunu
tartışamıyoruz, sadece çoğaltılmış fikir ve
sanat eserlerinin derlenmesi konusunu konuşmak iyi bir şey, hem yurt
içinde hem yurt dışında bütün bu eserlerin bir arada
toplanması, denetlenmesi iyi bir fikir. Bu konuda, Grubumuz adına
konuşan Sayın Sırrı Süreyya Önder de ifade etmişti,
destekliyoruz ama bu vesileyle aslında Türkiyede kültüre nasıl
yaklaştığımızı da tartışmak gerektiğini
düşünüyoruz.
Dolayısıyla, kültür
asimilasyonunu belki burada çok ciddi olarak tartışmak gerekir. Çünkü
egemen olan Türk kültürü diğer kültürler üzerinde baskı unsuru
oluşturmakta ve bugüne kadar yaşanan her şeyi Türklük üzerinde
tanımlayan yaklaşım, ne yazık ki, kültür meselesi üzerinde
de ciddi bir sorun. Bugüne kadar o yüzden Kürt kültürü üzerinde çok ciddi bir
asimilasyon politikası uygulanmış. Ermeni, Laz, Çerkez, Gürcü,
diğer halkların kültürleri üzerinde çok ciddi asimilasyon
politikaları uygulanmış ve birçoğunda da sonuç alınmış.
Sonuç alınmayan bölümler de var ama hâlâ bu kavganın devam
ettiğini de görüyoruz.
Özellikle arkadaşlarımız
başta bahsetti; dün, Ana Dil Günüydü. Ana dil, kültürün temel
parçalarından birisidir ve bugün Türkiyede konuşulmakta olan birçok
dil ne yazık ki, kaybolmakla karşı karşıyadır.
Kürt dili ise hâlâ baskı altındadır. Daha bugün örneğini
gördük. Bugün Diyarbakırda, içinde Genel Merkez yöneticilerimizin, Derik
Belediye Başkanımızın da olduğu bir grup
arkadaşımız mahkemeye çıkartıldı ve bilinen
sonuç: Mahkemede Kürtçe krizi çıktığı için arkadaşlarımızın
kimlik tespiti bile yapılamadan dava 30 Nisana ertelendi. Biz 2009dan
beri bunu izliyoruz. Türkiyede, mahkemelerde Kürtçe kriziyle
karşılaşıyor Kürtçe bir dil midir, değil midir?
hatta en son, AKP Hükûmetinin yetkililerinin Medeni bir dil midir?
tartışmasına kadar getirdiği, aslında ciddi anlamda
bir problemli düşünce, problemli zihniyetin ürününü taşımak
durumunda kalıyoruz. Hâlâ arkadaşlarımıza kendilerini bile
savunma hakkı verilmiyor.
Şimdi, böyle bir durumda, gerçek
anlamda kültürel zenginliklerimizi ne kadar koruyacağız meselesi
önemli.
Tabii, bu kültür meselesini
konuşurken dil de önemli, zihniyet de önemli. Hangi bakış
açısından, hangi zihniyetten bakıyorsunuz?
Dolayısıyla, Türk kültürünü geliştirmek; evet, önemli ama bir o
kadar da Kürt kültürünü de geliştirmek önemli.
Dolayısıyla bütün bu kültürel
zenginlikler, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
zenginliğidir. Böyle ele almadığımız sürece bir
kültürü her şeyin önüne koyup, diğerlerini asimile etmek ya da yozlaştırmak
ya da baskı altına almak gibi bir yaklaşım ne yazık
ki, kabul edilebilir bir durum değildir. Türkiyenin bu işi her
zamankinden daha ciddi tartışması gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, bakın,
Azadiya Welat Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü geçen dönem
Vedat Kurşun yüz altmış altı yıl ceza aldı,
sırf Kürtçe gazete çıkarıldığı için. Yani bir
ülkenin, aslında, siz kültürüne, diline böyle bir ceza veriyorsunuz. Bugün
de işte Tayyip Temel, yine Azadiya Welat gazetesinin Yazı
İşleri Müdürü, savunma hakkını ana dilinde
yapamadığı için tekrar bu süreci yeniden yaşamak durumunda
kalıyoruz. Türkiye, umuyoruz, bu ayıplı şeye, tarihine bir
şekilde son verecek ve bütün kültürleri, Türkiye içerisinde yaşayan
bütün kültürleri kendi kültürü olarak görecek ama aynılaştırmadan,
ama asimile etmeden, ama yozlaştırmadan. Kürt, Türk, Laz, Çerkez,
Ermeni, Gürcü, Roman bütün kültürlerin aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kültürü olduğunu, hiçbir kültürün diğer kültürden üstün
olmadığını, sayısal olarak çok olmak ya da az olmanın
bunu getirmeyeceğini ifade etmek, sanırım en temel
şeylerden birisidir. O açıdan, bunu bir kez daha hatırlatmak
istiyorum bu kürsüde.
Sayın milletvekilleri, diğer
bir konu: Tabii, Türkiyede hep bu kültürü konuşurken dili, kimliği
de beraberinde konuşmak durumunda kalıyoruz. Türkiye'nin en temel
sorunlarından birisi hâlâ bu dil, kültür ve kimliğin inkârından
ortaya çıkan demokrasi sorunu. Özelikle bundan da en çok Kürtler yara
görüyor ve bugün buna dikkat çekmek için Türkiyede Kürt kültürü üzerindeki
baskının, zorun aynı zamanda savaşa neden olduğunu,
dolayısıyla bu baskı politikalarından vazgeçilmesi
gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz. Bu kürsüde belki de birçok
kez bize şu suçlama da getirildi: Siz her defasında bu meseleyi
götürüp Kürt meselesine bağlantı kuruyorsunuz. diye. Evet, çünkü,
sayın milletvekilleri, bu meselenin de yine Kürt meselesiyle alakası
var.
Bakın, biz, pazartesi ve salı
günü burada Türkiye'nin bu Parlamentoda bulunan 4üncü büyük partisinin
milletvekilleri olarak açlık grevine girdik iki gün, bir şeye dikkat
çekmek için: Cezaevinde bulunan Şırnak milletvekillerimiz Sayın
Selma Irmak ve Sayın Faysal Sarıyıldız bu ülkede
barış için, -bakın, dikkatinizi çekiyorum- kendisi için
değil, Koşullarımız düzelsin ya da cezaevinden
çıkalım. Biz milletvekili seçildik, niye cezaevindeyiz? diye
değil, Bu ülkede Kürt sorunu çözülmeden gerçek anlamda
demokratikleşme olmayacak, halkımızın, dili, kimliği,
kültürü üzerindeki yasaklar ortadan kaldırılsın, savaş
politikaları bir an önce son bulsun ve barış için adım
atılsın. diye. Selma Irmak arkadaşımızın
söylediği Sadece elimizi değil, bütün bedenimizi taşın
altına koymaya karar verdik. sözü, bence bu Parlamento tarafından
tartışılmalıdır. Farkında mısınız
sayın milletvekilleri, bu Parlamentonun 2 üyesi süresiz, dönüşümsüz
açlık grevinde, yani kendi bedenini ölüme yatırmış durumda?
Şimdi bu durumda buradaki arkadaşlarımız ne kadar rahat
oturabiliyor? Bu kolay bir karar değil, kendi bedenini ölüme yatırmak
öyle çok kolay bir karar değil, ama bu ülkede sorunlara dikkat çekmek için
ne yazık ki ölmek gerekiyor ya da kendini ölüme yatırmak gerekiyor.
Şimdi, biz pazartesi, salı kendi genel merkezimizde tam da bu soruna
dikkat çekmek için açlık grevindeydik, ama bu, Türkiye'nin gündemi
olmadı, sadece gazetelerde ya da televizyonda bir haber olmanın
ötesine gidemedi. Bu Parlamento ne zaman bu sorunu tartışmaya
başlayacak diye çok merak ediyoruz doğrusu.
Sadece iktidar partisinden de
değil, muhalefet partisinden de beklentilerimiz var. Gerçekten birlikte
yaşayacaksak, o zaman çok kimlikli, çok kültürlü yapımızı
birlikte koruyacaksak; eğer bu, sadece bir denetleme, bütün kimliklerin,
kültürlerin eserlerinin toplanıp bir binaya sıkıştırılmasından
öte bir anlam ifade ediyorsa; yani bu, yaşamımızın
kendisiyse, bu ülkede onlarca farklı kimlik, kültür yaşıyor ve
bir arada barış içerisinde, eşitlik temelinde bir kardeşlik
içerisinde yaşayacaksak bütün bunları bizim konuşmamız
gerekiyor, ama biz öyle bir şey yapıyoruz ki burada konuşurken
hiçbir sorunumuz yokmuş gibi, Türkiye'nin sorunları sadece bu
Parlamentodan ibaretmiş gibi sadece bunları
tartışıyoruz sayın milletvekilleri. İşte o yüzden
Türkiye gerçek anlamda demokratikleşemiyor, o yüzden biz bu ülkede
barışı konuşamıyoruz, o yüzden farklı kimlik ve
kültürler üzerinde oluşan baskıyı bir şekilde buradan
sineye çekiyoruz. Biraz önce Sayın Milletvekilimiz söyledi, o yüzden
Ermeni mezarlığında son dua yerinin kepçelerle yıkılmasını
doğal görüyoruz ya da yerine daha iyiyi yaparız diye ya da o yüzden
yine yanı başımızda, Yenimahallede cemevi
yapıldı diye belediye yer vermiyor, Orayı
yıkacağız, başka yer vereceğiz.
anlayışı aslında bütün şeylerde devam ediyor. Yani
iktidarıyla da muhalefetiyle de farklılıklarımızı
kabul etme, bunlarla eşit hukuk geliştirme konusunda ne yazık ki
ciddi bir tartışmamız yok. Sadece bunun siyasetini yapma, bunun
üzerinden politika yapmak bize bir şey kazandırmaz.
Sayın milletvekilleri, sonuç
olarak şunu ifade etmek istiyorum. Evet, Kültür Bakanlığının
düşünmesi gereken bir şey daha var: Burada farklı kimlik,
kültürler de var. Bunların ismini de sayarak, sadece Mem u Zini bir
reklam aracı olmaktan çıkartıp -aynı zamanda Mem u Zin gibi
binlerce eseri- Türkiye Cumhuriyeti devletinde Kürtlerin de farklı
kimlikleri ve kültürleri var, Mezopotamyanın en kadim
halklarındandır. Yine bu farklı halkların da kültürleri
var. deyip kendisine yeni bir yol haritası belirlemesinin Türkiye
demokrasisi açısından da önemli olacağını
düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Tuncel.
Şahıslar adına ilk söz
İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Dalyana aittir.
Buyurun Sayın Dalyan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
GÜLAY DALYAN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çoğaltılmış
Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısının birinci
bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; derlemenin amacı, bir ulusun kültürel
varlığını oluşturan düşün ve sanat ürünlerinin en
etkin ve sağlıklı biçimde toplumun bilgi ve yararına
sunulması ile ulusal kültür birikiminin gelecek kuşaklara aktarılmasını
sağlamaktır.
Ülkelerin derleme sistemleri birbirine
benzemekle beraber çeşitli farklılıklar göstermektedir.
Farklılıklar özellikle kapsam, yükümlülükler, derlenecek kopya
sayısı gibi konularda ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde
düşün ve sanat ürünlerinin derleme yoluyla denetim altına
alınması çalışmaları Osmanlı dönemine kadar
uzanır.
21 Haziran 1934te Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk öncülüğünde kabul edilen Basma Yazı ve Resimleri
Derleme Kanunu ilk günkü yapısını aynen koruyarak günümüze kadar
uygulana gelmiştir, oysa bu süreçte teknolojik ilerlemelere koşut olarak
Kanunun gözden geçirilmesini ve yeniden düzenlenmesini gerektiren pek çok
gelişme olmuştur. Yürürlükteki Basma Yazı ve Resimleri Derleme
Kanunu ile yeni teknolojik bilgi kayıt ortamlarına ulaşmak ya da
Kanunun öngördüğü ürünleri derlemek mümkün olamamaktadır. Bu durum
ülkemizin dijital ortamda ürettiği son dönem kültür ve bilgi birikiminin
bir bölümünün karanlıkta kalmasına yol açtığı gibi
ulusal bibliyografyanın güvenilirliğini de etkilemektedir.
Ülkemiz açısından oldukça
önemli olan derleme hizmetleri, maalesef, istenilen seviyede değildir.
Örneğin, 2010 yılında yüzde 35e varan bir derleme eksiği
tespit edilmiştir. Bu nedenle, 2011 yılı
başlangıcı itibarıyla Bakanlığımız
tarafından yeni bir derleme genelgesi hazırlanmış ve bu
uygulanan yeni sistem sayesinde derleme kaçaklarını giderme konusunda
ciddi bir başarı sağlanmıştır.
Derlenen eserlere ait verileri
incelediğimizde, 2001 yılında derlenen kitap 12.245, süreli
yayın ise 2.214 iken -toplam derleme rakamı- 2011 yılında
44.700 kitap ve 12.558 çeşit süreli yayın derlenerek bugüne kadar
ülkemizde basılan eserlerin derlenmesinde büyük bir başarı
yakalanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ulusların gelişebilmesi, üretilen düşünce ve
ürünlerinin kullanılması ile doğru orantılıdır.
Bu kanunla düşün ve sanat ürünlerinin bir araya getirilmesi, eksiksiz bir
ulusal derlemenin oluşturulması, devlet elinde toplanması
amaçlanmaktadır. Görüşmekte olduğumuz bu tasarı, ulusal
düzeyde bir veri bankasının oluşmasına, uluslararası
alanda daha doğru bilgilerle ülkemizin tanıtımının
yapılmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca,
ülkemizin yayın politikasının ne durumda olduğunun ve hangi
yönde ilerlediğinin izlenebilmesi, kamunun doğru bilgilenmesi ve
araştırmacıların bilimsel çalışmalarında
kullanabilmesinde büyük fayda sağlayacaktır.
Günümüzde bilgisayar ve bilgi
teknolojilerindeki gelişmelerin sonucunda yayımcılıkta ve
yayın türlerinde çok önemli gelişmeler olmuştur. Baskı
yöntemleri dışında, büyük bir ivmeyle gelişen yeni çoğaltma
usulleri ile çok miktarda bilim, fikir ve sanat eseri üretilmiştir. Mevcut
yasa bunların devlet nüshası olarak derlenmesine imkân
tanımamaktadır.
Bu çerçevede görüşmekte
olduğumuz kanunla derleme kapsamı genişletilerek
basılı eserler dışında, CD, DVD, film, müzik kaseti,
slayt, elektronik yayımlar da derleme kapsamına
alınmaktadır. Ayrıca, tasarıda, Türkiyede
araştırma yapıp yurt dışında basımı ve
çoğaltımı yabancı dilde yapılan eserlerin de
derlenmesi hüküm altına alınmıştır. Derleme
mükellefleri konusunda da düzenleme yapılarak, mevcut uygulamada
yayınevleri derleme mükellefi iken bu kanunla da basından sorumlu
gerçek ve tüzel kişiler de kapsama alınmıştır.
Yerel ve bölgesel gazeteler ile ilgili
yeni bir düzenleme öngörülmekte olup, tasarının 8inci maddesiyle, bu
yayınların ikişer nüsha derlenerek bir tanesinin Millî
Kütüphanede, diğerinin de yayınlandığı ilde bulunan il
halk kütüphanelerinde toplanması hükme bağlanmıştır.
Tarihî mirasımıza sahip
çıkmak millî bir görevdir. Görüşmekte olduğumuz bu kanun
tasarısının yasalaşmasıyla, ülkemizin fikir ve sanat
eserlerinin korunması konusunda hepimizin ortak duyarlılık
göstereceğine inanıyorum.
Bu vesileyle, 1950li yıllardan
beri kapsamının genişletilmesi tartışılan ve
büyük ihtiyaç duyulan bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen
herkese teşekkür eder, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı
olmasını temenni eder, yüce heyetinizi ve yüce milletimizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Dalyan.
Manisa Milletvekili Sayın Selçuk
Özdağ.
Buyurun Sayın Özdağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çoğaltılmış
Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı nedeniyle
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kültür, dünden bugüne bir milletin
yaşam biçimi ve toplamıdır. Kültür, dünden bugüne yaşam
biçimimizse eğer -bu coğrafyada bin yıldır
yaşıyoruz, 1041den bu yana yaşıyoruz- bu kültürel
coğrafyada, bu coğrafyada, tarihî coğrafyada Kürtün Türkü
asimile etmesi, Lazın Çerkezi asimile etmesi mümkün değildir çünkü
bin yıldır aynı topraklarda, aynı dinin
mensuplarıyız bizler. Aynı dinin mensupları birbirlerini
asimile etmezler, farklı kültürler birbirlerini asimile ederler.
Almanyaya giden işçilerimiz, Avrupaya giden insanlarımız,
orada yaşayan Hristiyan kültürünün tesiri altında kalabilirler ve
asimile olabilirler ama birileri kendilerini farklı addediyorlarsa, onlar
hâlâ kendilerini asimile ediliyorlar zannediyorlarsa yanılıyorlar ama
Türkiyede Kürtün, Çerkezin, Lazın, Gürcünün, Ermeninin, Yahudinin
veya Türkün birbirini asimile etmesi söz konusu değildir. O nedenle bu
uyarıyı yapma lüzumunu hissediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Eğitim, bilim, kültür ve sanat,
bir ülkenin kalkınması ve gelişmesinde, nesillerin geleceğe
hazırlanmasında hayati önemi haiz olgudur. Milletin her bir ferdinin
öğreniminin ilk dönemlerinden başlayarak geniş bilgilerle
donatılması ve geleceğe güçlü bir şekilde hazırlanması,
öncelikle, söz konusu unsurlar çerçevesinde alacağı temel eğitim
ve öğrenim ile gerçekleşebilecektir. Bu kazanımın sadece
örgün eğitimle olamayacağı, yaygın eğitim içerisinde
de çeşitli ortamlar vasıtasıyla bu yönde zenginleşmenin
mümkün olabileceği bilinmektedir. Bu bağlamda, yaşam boyu
öğrenme olgusunun giderek ülkemizde de önem kazandığı
bilinmektedir.
Gerek örgün gerekse yaygın
öğretim çerçevesinde bireylere eğitim, bilim, kültür ve sanat
odaklı kazanımların sağlanmasında temel eğitim
kurumları ve öğretim kadrosunun yanı sıra özellikle yaşam
boyu öğrenme bağlamında her biri birer eğitim kurumu olan
kütüphaneler ve bu kütüphanelerin koleksiyonlarında yer alan kitap, dergi
ve ansiklopedi, veri tabanı ve benzeri bilgi kaynakları da son derece
önemlidir.
Bu çerçevede, bir ülkede
yayınlanan bilgi kaynaklarının eksiksiz olarak gereksinim sahibi
öğrencilere, araştırmacılara ve bir bütün olarak halka
ulaştırılması her şeyden önce bu bilgi
kaynaklarının eksiksiz olarak tespit edilebilmesi ve ardından
derlenebilmesiyle mümkündür. Sevindirici bir durumdur ki ülkemizde bu yönde,
cumhuriyetin ilk yıllarında yasal düzenleme yapılmış
ve belirlenen derleme kütüphaneleri eliyle bu işlem bugüne değin
yapılagelmiştir.
AK PARTİ hükûmetlerinin göreve
başlamasından bir süre sonra, verilen önem doğrultusunda derleme
konusu tekrar gündeme alınmış ve nihayet konuyla ilgili yeni
yasal düzenleme kanunlaştırılmak üzere Genel Kurula
gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, gerçekten
de derleme konusu, eğitim, bilim, kültür ve sanat alanları
çerçevesinde ülkemizin bugünü ve geleceğini temelden etkileyen önemli
konulardan birisidir.
Derlemeyi kısaca Ülkede
yayınlanan her türlü biçim ve içerikteki bilim, eğitim, kültür ve
sanat ürünlerinin, kısacası üzerinde bilgi unsuru bulunduran tüm
bilgi kaynaklarının yasal mevzuat ve prosedürler çerçevesinde önceden
belirlenmiş kütüphanelere belirtilen sayıda teslim edilmesi.
şeklinde tanımlamamız mümkündür.
Az önce de ifade ettiğim gibi,
konuyla ilgili temel mevzuat olan 2527 sayılı Kanun kabul
edildiği 1934 yılından bugüne yıpranmış ve
çeşitli bakımlardan yetersiz kalmıştır.
İktidarıyla muhalefetiyle hep
birlikte komisyon çalışmalarının ardından Genel Kurula
getirdiğimiz bu tasarının kanunlaşmasıyla,
çağın gereklerini de karşılayabilecek verimli bir derleme
uygulamasının gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
Bilindiği üzere,
tasarının ilk aşamasında, çeşitli
değerlendirmeler çerçevesinde mevcut kanunda belirtilen 5 derleme
kütüphanesinden 2si olan İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ile İzmir
Millî Kütüphanesi derleme kapsamı dışında
bırakılmışken, komisyon aşamasında mutabık
kalındığı üzere burada tekrar tasarı kapsamına
dâhil edilmiştir. Böylece yapılan bu yerinde düzeltmeyle bu iki
güzide kurumumuzdaki koleksiyonun eksiksiz olarak bölge halkına, araştırmacılara
ve nihayet tüm Türkiyeye hizmet vermeye devam etmesinin zemini
hazırlanmış olacaktır.
Tasarının 10uncu maddesiyle
her bir derleme nüshası için mükelleflere bin ila 5 bin Türk lirasına
kadar idari para cezası öngörülmektedir. Fakat 12nci maddesiyle de
mükelleflere, derlemeye verdikleri eserlerin maliyetlerinin gider olarak
yazılması hakkı tanınmaktadır. Bu önemli bir
yeniliktir.
Ümit ediyor ve diliyoruz ki, yeni kanun
ile derleme konusu bir problem alanı olmaktan çıkar ve konunun temel
paydaşlarından olan yayıncıların da sorumluluk
bilinciyle verecekleri katkıyla bu konu tekrar ülke gündemine gelmez.
Çünkü derleme konusu sadece bugünün eğitim, bilim, kültür ve sanat
yaşamıyla değil, aynı bağlamda ülkesi ve milletiyle
Türkiyenin geleceğini de doğrudan ilgilendirmektedir. Bugün
nasıl ki çeşitli düzeylerdeki araştırmalar için önceki
dönemlerde hazırlanmış yayınların bulgularından
yararlanmak son derece önemliyse, günümüzden uzun yıllar sonra
yapılacak yeni araştırmalar çerçevesinde de bugünkü bilgi
kaynakları önemli olabilecektir. Bugünümüze ve gelecek nesillerimize bu
çok değerli imkânı sunabilmenin yegâne yolu ise, ülkemizde
yayımlanan kitap, dergi ve tüm bilgi kaynaklarının tasarıda
belirtilen kütüphanelerde eksiksiz olarak derlenmesidir. Bu uygulamanın
verimli bir şekilde gerçekleştirilmesi bir lüks değil,
Parlamento olarak bugüne ve gelecek nesillerimize karşı önemli bir görevidir.
Bu duygu ve düşüncelerle
tasarının ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özdağ.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim sorum Sayın Bakanadır.
Tokat ilinde Ballıca
Mağarası, Taşhan, Sulusokak, Beysokağı gibi çok önemli
kültürel değerler vardır. Tokat iline, bu değerlerin ortaya
çıkartılması ve restorasyonlarla ilgili olarak herhangi bir
çalışma yapılmakta mıdır veya ne kadar bütçe
ayrılmıştır? Sorumun birisi budur.
İkincisi: Genel arşivlerle
ilgili olarak ne kadar belge yeni Türkçeye çevrilmiştir? Arşivlerde
kaç tane uzman çalışmaktadır?
Ayrıca, illerde de bazı
yerlerde arşivler vardır. İllerde arşivlerin
açılmasıyla ilgili de bir çalışma yapılacak
mıdır?
Bir diğer sorum: İnternet
bağımlılığıyla ilgili olarak dün Meclisimizde bir
komisyon kuruldu. İnternet bağımlılığının
en önemli sorunlarından bir tanesi çocukların oyunlarıyla
ilgilidir. Türk kültür ve örflerine uygun bir şekilde böyle
hazırlanan çocuk oyunları var mıdır? Bunlarla ilgili bir
çalışma yapıyor musunuz? Mesela, bir Kürşadın
hayatının anlatılması veya bir Ulubatlı Hasan gibi
kültürel değerlerimizin olduğu, bunlarla ilgili çalışmalar
var mıdır? Bunları öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, tabii bir
önceki turda sorumuza cevap verdi ama şimdi iki bin yıl önce
yapılan tarihî eserler Nemrut Dağında bugüne kadar
korunabildiyse, şu anki teknolojiyle orada korunma yolları daha çabuk
bulunur diye düşünüyorum.
Yine diğer bir sorum vardı,
ona cevap veremediler. 12 Eylül rejimi sırasında Türkiyede on
binlerce yerleşim yerinin ana dildeki isimlerinin
kaldırıldığını, bunların ne zaman iade
edileceğini sormuştum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, ben dün Tortum Bağbaşı yani Hahoda
insanların topraklarını korumak için HESlere karşı
başlatmış olduğu mücadeleye katıldım. O
mücadeleyi desteklediğimi, o insanlara, o insanların yanında
olduğumu ve haksız yere yargılanan Leyla
Yalçınkayanın yanında olduğumu belirtmek istiyorum.
Dün, yine, orada Anadolunun ne kadar
büyük bir hazine olduğunu bir kez daha gördüm Hahoda yani
Bağbaşında, 961 yılında inşaatına
başlanan 1001 yılında bitirilen Gürcü Krallığı
döneminden bir kiliseye rastladım. Kilise şu anda cami olarak
kullanılıyor. O köydeki insanların da talebi buranın
restore edilerek turizme açılması. Görmenizi tavsiye ederim. Önemli
bir şey. Ben Anadolunun bu konuda ne kadar zengin olduğunu bir kez
daha gördüm. Bunu dikkatlerinize sunmak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Karaahmetoğlu
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU
(Giresun) Sayın Bakanım, Giresunun Tirebolu ve Eynesil ilçelerinde
denizle iç içe kaleler bulunmaktadır. Söz konusu kalelerin tarihsel,
kültürel ve turizm açısından önemi var mıdır? Varsa, onarım,
restorasyon, turizme açılması konusunda çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce Kütahya
İl Halk Kütüphanesinin yazma kütüphane olduğunu ben de
söylemiştim ama sorum, buranın ciddi anlamda maddi desteğe
ihtiyacı olduğu ve bu kapsama alınıp
alınamayacağı yönündeydi. Eğer ona bir açıklık
getirirseniz sevinirim.
İkinci sorum da, tarihî Kütahya
Kalesinin burçlarından birisi geçenlerde yıkıldı. Buna bu
bütçe yılında ne kadar ödenek göndermeyi düşünüyorsunuz? Bu
konuda yardım edebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Havutça
Sayın Havutça yok mu? Yok.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Ben
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma sorum: Ortada
yayın yapan yayın organları millî ve manevi değerlerimizi,
kültürümüzü defolu hâle getirmek için uğraşıyorlar. Biz, Bu
evrensel kültüre adapte oluyoruz. diyerek bu defolu hâle gelinmesine sevinmeli
miyiz?
Bir de ikinci sorum: Adananın
ilçeleri var, Kozan, Teke, Saimbeyli, Tufanbeyli, Aladağ. Bunlar kültür
kokuyor. Buralarda fiziki ve sosyal şartları olan kültür merkezleri
oluşturmak mümkün değil mi?
Teşekkür ediyorum,
saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Balıkesir
İvrindi -önemle- Dursunbey gibi ilçelerde çok miktarda tarihî ören yerleri
bulunmaktadır. Buralarda arkeolojik çalışma yapmak gibi bir
düşünceniz var mıdır? Oralardaki kültür varlıklarını,
ziynet aramak, altın aramak adına harap ediyorlar ve bulduklarını
da yurt dışına kaçırıyorlar. Bu konuda
Bakanlığınızın tedbir almasını düşünür
müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Susam
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir)
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın
Bakana sormak istiyorum. Demin sormuş olduğum sorulara maalesef cevap
alamadım.
Mega müzeyle ilgili iki tane yer var.
Bir, belediyenin işaret ettiği yer, şu an imar planları
hazırlanmış, sit kuruluna gönderdiği Agoranın üst
tarafındaki alan; bir de Sayın Bakanın üzerinde durduğu,
Sümerbankın eski arazisi. Bu konuda, adı ne olursa olsun, 200 bin
eserin depoda beklediği İzmire büyük bir müzenin, medeniyetler
müzesinin kazandırılması konusundaki çalışmalar ne
noktadadır?
İki: İzmirin beklediği
EXPO için alan İnciraltı olarak ayrılmıştır.
Bunun imar planındaki son durum nedir? Bunun bilgisini istiyorum
Sayın Bakandan.
Turizm kültürünü geliştirmek ve
turizmi çeşitlendirme anlamında yapılan somut projeler ve eko
turizm dediğimiz turizm konusunda İzmirde yapılan
çalışmalarla ilgili bilgi istiyorum.
Bir de tarihî çarşılarla
ilgili sorum vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurunuz.
Dört dakikanız var.
Toparlayabildiğiniz kadar, diğerlerini yazılı
verebilirsiniz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Dört dakika içinde ancak bir soruya, bir
arkadaşımızın sorusuna yeterince cevap verebilirim.
BAŞKAN Evet, hızlı bir
şekilde.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Tokattaki
çalışmalarımızı Sayın Doğru biliyor. Orada bir müze
yapmaya çalışıyoruz. Arastalı Bedesteni Vakıflardan
kiraladık ve bu yıl içinde açılışını
gerçekleştireceğiz.
İnternet
bağımlılığı hepimizin bildiği bir sorun. Onu
Millî Eğitim Bakanıyla ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanıyla
birlikte çalışıyoruz.
Arşivler başka
bir idareye bağlı, o yüzden bu konuyu bence ilgili idareye
soralım.
Nemrutla ilgili
görüşlerimi açıkladım yani Nemrutta şu anda bilimsel
olarak da beni tatmin eden bir koruma projesi gelmiş değil. O yüzden
belki bir yeni mekân arayışımız devam edecek.
Sayın Ağbaba
ve öteki arkadaşlarım -Sayın Karaahmetoğlu, Sayın
Işık, Sayın Halaman, Balıkesir Milletvekili Değerli
Arkadaşımız- Anadolunun kültür zenginliklerinden söz ettiler.
Gerçekten çok doğru. Ben de yirmi-yirmi beş yıldır merakla
Türkiye'nin bu kültür hazinelerini amatörce gezen bir
arkadaşınızdım, son dört beş yıldır da
sorumlu sıfatıyla geziyorum ve her gezişimde yeni
keşfettiğim alanlar ve gerçekten hem Bunlara nasıl
yetişeceğiz? diye duyduğum bir üzüntü hem de Ne kadar büyük
bir zenginlik içinde yaşıyoruz. diye duyduğum bir sevinç var;
bu iki duyguyu birlikte yaşıyorum.
Şunu
hatırlatmak isterim: 2002 yılı sonunda, 2003 yılında
devletin genel bütçeden ve öteki desteklerden ören yerlerine, kazılara
ayırdığı kaynak 2 milyon TLydi, 1,9 milyon TLydi. 14
milyon TLyle 2007 sonunda almıştım ben. Geçen yıl 48,1
milyon TL ayırdık. Yani 2003 yılında 2 milyon TL nerede ve
2011 yılında 48 milyon TL nerede? Ama bence 100 milyon TLye
ihtiyacımız var.
ALİM IŞIK
(Kütahya) On yıl geçti Bakanım, on yıl geçti, miktarlar üzerinden
gitmeyin.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) 100 milyon TLye
ihtiyacımız var. Bakın, kazdığımız yerlerin
sayısı artıyor, buradan çıkan eserlerin sayısı
artıyor, bütün Türkiye biliyor ki yurt dışından
getirdiğimiz eserlerin sayısı artıyor ama geçmiş
yıllardaki ihmal ve tahribat karşısında hâlâ çok büyük
sorunlarımız var.
Türkiye'den
inanılmaz zenginlikler önceki yıllarda
kaçırılmış. 2011de kaçırılmış bir
eser var mıydı? dedi Arkadaşımız. Kayda değer
bir şey yok şükürler olsun ama önceki yıllarda çok sayıda
eser var.
Bir
arkadaşımızın yine bir sorusu vardı: İsmi
değiştirilmiş olan yerler var. Tabii, şunu rahatlıkla
söyleyebilirim: Bizim iktidarımız döneminde ismi
değiştirilmiş yani asıl ismi kayıttan
çıkarılmış ve yeni bir isim takılmış hiçbir
yerleşim yeri hemen hemen yok Türkiye'de ama eski yıllarda, 80den
önce veya 80den sonra bu tür
yapılmış tahrifatlar var, onları düzeltmeye
çalışıyoruz bu süreçte, mümkün olduğu kadar. Anadolunun
bütünlüğünü zedelemeyecek bir yaklaşım içinde eski isimlerini
iade etmeye çalışıyoruz.
Sayın Susamın sorusuna,
zamanım kaldı mı bilmiyorum: İzmirde bir büyük müze yapma
hayalimiz var gerçekten, yani ben buna, tekrar ediyorum, Ege
Uygarlıkları Müzesi diyorum, var. Bu konuda Belediyenin işaret
ettiği alan eğer tahsis edilirse orada, değilse alternatif
alanlar üzerinde çalışıyoruz.
Tabii, şunu da
arkadaşlarımızın bilmesi lazım: Dünyanın hiçbir
müzesinde depolardaki bütün eserler sergilenmiyor. Her yerde yüzde 10, yüzde
15, yüzde 20 seviyesindedir. Biz zaman zaman bunu yakalıyoruz, zaman zaman
bunun altına düşüyoruz ama Müzelerin depolarındaki bütün
eserler sergilensin. hiçbir yerde yok. Periyodik sergilemeler var. Bazı
eserler de sergilenmez zaten çünkü onun benzerinden 50 tane deponuzda
vardır, siz 2sini sergilersiniz, 48ini deponuzda tutarsınız.
Onun dışında,
İnciraltı konusunda çalışıyoruz.
İnciraltında Bakanlığımızın bir ihmali yok.
Eğer davalarda bir yeni tökezlenme yaşanmazsa sanıyorum, velev
ki dava süreciyle karşılaşırsak bir yeni yasa ihtiyacımız
var, onu yapmaya çalışacağız.
İzmirin kültür turizmi konusunda
da Bergamayı dünya mirasına katmaya çalışıyoruz.
Bergamadaki çalışmalar son derece hızlı gidiyor. Efes
arkadan takip ediyor ama Bergama sanıyorum daha hızla yol alacak.
İzmirde çok sayıda ören
yerimiz var. Ören yerlerinin düzenlenmiş olanlarının
sayısı azdı, hızla, düzenlenmiş ören yerlerini
çoğaltmaya çalışıyoruz. Tarihî çarşılarla ilgili
de bütün Türkiye kapsamında yeni bir yasa çalışması,
Sayın Susamın da paylaştığı ve İzmirdeki
Kemeraltı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 1de iki önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 128 Sıra
Sayılı Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini
Derleme Kanunu Tasarısının 1. Maddesinin 1. Fıkrasında
yer alan elverişli ibaresinin uygun olarak değiştirilmesini
arz ve rica ederiz.
Metin Lütfi Baydar Tolga Çandar Engin Özkoç
Aydın Muğla Sakarya
Osman Kaptan Mehmet Ali Susam
Antalya İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 128 sıra
sayılı Yasa Tasarısının 1 inci maddesinde ülkemizin
ibaresinden sonra gelmek üzere tüm dillerde ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Özdal Üçer Hasip
Kaplan Erol
Dora
Van Şırnak Mardin
İdris Baluken Hüsamettin
Zenderlioğlu
Bingöl
Bitlis
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
AVNİ ERDEMİR (Amasya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Takdire bırakıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Hükûmet
takdire mi bıraktı efendim?
BAŞKAN Komisyon Katılmıyoruz.
dedi, Hükûmet takdire bıraktı.
Buyurunuz Sayın Üçer. (BDP
sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önerge lehine söz almış
bulunmaktayım, Genel Kurulu selamlıyorum.
Dün 21 Şubat Dünya Ana Dil
Günüydü ve ülkemizde biz onlarca dili yok sayarak, onlarca dili yokmuş
gibi kabul ederek ve o dili konuşan çocukları öyle bir dili
konuşmuyorlarmış gibi zorunlu eğitime tabi tutarak, o dilde
üretilen kültürel varlıkların tamamını yok sayarak bir
Dünya Ana Dil Gününü daha geride bıraktık. Umuyorum ki gelecekte bu
Mecliste, bir kültür beşiği olan Anadolu ve Mezopotamya
coğrafyasında halkların kardeşliğinin zeminini
oluşturacak demokratik bir anayasa çıkarılıp
halkımız için, bütün halklar için kendi dillerinde, kendi kültürlerinde
özgürce, kardeşçe yaşayabilecekleri bir alan yaratılır.
Bunun için de yapılması düşünülen, yapılmakta olan
anayasada mutlak surette farklı dillere, farklı kültürlere anayasal
güvence kazandırılması gerekmektedir.
Kültür Bakanlığının
çalışmaları bünyesinde yer alması gereken konularla ilgili
olarak Van depreminden de bahsetmek istiyoruz: Van Müzesi orta hasarlı,
tiyatro binası orta hasarlı, Erciş Kütüphanesi, tarihî
eserlerden Yedi Kilise, Akdamar Kilisesi, kale giriş kapısı, Van
Kalesinin değişik yerleri, değişik tarihî camilerin
muhtelif yerleri depremden hasar görmüş.
Bu arada, Sayın Bakana deprem
esnasında göstermiş olduğu duyarlılıktan dolayı
da teşekkür ederek bu çalışmalarında başarılar
diliyorum. Bakanlığınız bünyesindeki bütün
çalışmalarla görev ve ilgi alanınızdaki bütün tadilatlar
kısa bir sürede tamamlanır diye umuyoruz Van halkı olarak.
Depremle ilgili Hükûmetin genel olarak
ayrı bir ayıbını daha dile getirmek istiyorum: Bir iki gün
önce yine bir çadır yangınında yine bir
yurttaşımız yaşamını yitirdi; kendisine Allahtan
rahmet, bütün Vanlılara ve ailesine başsağlığı
diliyorum. Bu ölümün sorumlusu, bu ölümlerin sorumlusu inanın Hükûmetin
kendisidir. Umuyorum böylesi bir ayıp manzara bir daha yaşanmaz. Bu
tür ayıp manzaraların yaşanmaması için Hükûmetin ilk
yapması gereken, gerçekten, bir yönetici sorumluluğundan uzak olan
Van Valisinin derhâl görevden alınması ve halkın
sorunlarına duyarlı bir yöneticinin oraya atanmasıdır
diyorum.
Yine, kamuoyuna yansıdı,
bizler grup, blok milletvekilleri olarak iki gün açlık grevine gittik.
Öyle görünüyor ki sesimizi dünya ve ülke kamuoyuna duyurmak için daha çok grev
yapmamız lazım, daha güçlü eylemler yapmamız lazım çünkü
zindanlarda bedenini ölüme yatırarak antidemokratik uygulamalara
karşı direnen arkadaşlarımızın, siyasi
tutsakların çığlığını dünyaya
haykırabilmek için, duyurabilmek için daha çok eylem yapmamız ve daha
geniş tabanlara ulaşmamız lazım. Çünkü milletvekilleri,
belediye başkanları, siyasi parti yöneticileri, on binleri bulan
siyasi tutsaklar zindanda gördükleri işkenceleri bir kenara
bırakıp, zindanda görmüş oldukları zulmü bir kenara
bırakıp bu ülkenin özgürlüğü, barışı ve
demokrasisi için eylem yapıyorlarsa biz de onlara dünya ana dilinin
kutlandığı bir dönemde
(x)
(BDP sıralarından alkışlar)
MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) Anlamadık
ki bir şey Başkanım.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 128 Sıra
Sayılı Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini
Derleme Kanunu Tasarısının 1. Maddesinin 1. Fıkrasında
yer alan elverişli ibaresinin uygun olarak değiştirilmesini
arz ve rica ederiz.
Metin
Lütfi Baydar (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
AVNİ ERDEMİR (Amasya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor
mu?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Efendim, gerek yok; elverişli,
uygunu karşılıyor. Deminki önergeye de bence gerek yoktu çünkü
biz zaten uygulamamızı Türkiyedeki bütün yayınları
derleyecek şekilde yapıyoruz. O yüzden sadece zaman kaybediyoruz.
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Peki.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Tolga Çandar.
BAŞKAN Sayın Çandar,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
TOLGA ÇANDAR (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tüm kitle örgütleriyle -yıllardır
bu konularda çeşitli yazılar yazmış biri olarak, bir
sanatçı, bir kültür insanı olarak- tüm kitle araçlarıyla
ülkemizde yaygınca pompalanmaya çalışılan yoz ve
yabancı kültür bombardımanı üzerinde yıllarca
konuştum. Bu yozluğun, bu seviyesizliğin, bu düzeysizliğin,
kontrol edilmediği zaman hangi noktalara kadar ulaşabileceği,
kimlere kadar ulaşabileceği, nerelere kadar ulaşabileceği,
dün İstanbul Milletvekilimiz Sayın Nur Sertere yapılan
saldırıyla -o dizide yapılan saldırıyla- bir kere daha
ortaya çıkmıştır. (CHP sıralarından
alkışlar) Bir sanatçı olarak, bu seviyesizliğe, bu
yozluğa, bu düzeysizliğe isyan etmemek elde değil. Bir
milletvekili arkadaşımıza bunu yapan anlayıştan, dur
bakalım, önümüzdeki günlerde bu işin daha hangi noktalara kadar gittiğini
göreceğiz. Allah sonumuzu hayra çıkarsın diyoruz.
Sayın milletvekilleri,
dünyayı dilleriyle algılıyor insanlar,
algıladıkları bu dili de, bu dünyayı dilleri
aracılığıyla anlatıyor. Bu diller üzerine,
insanların ana dilleri üzerine baskı uygulamayı siyaseten ne
kadar yanlış bulduğumuzu da biz yıllarca yazdık,
doğru değil. Ne olur, ana diliyle kullansa ne olur, bir ülke mi
yıkılır? Eğer kendi toplumunun içerisinde farklı
dilleri yeşertemiyorsa, kültürel bir zenginlik olarak görmüyorsa
farklı kültürel zenginlikleri bir bütünün, mirasın bir parçası
olarak görmüyorsa zaten o ülkede çok ciddi bir problem var, dil 5inci
sırada, 7nci sırada, 10uncu sırada. Asıl sorun, bu ülkede
insanların birbirlerinin kültürlerine karşı saygı duyup
duymadığıdır. Bunun üzerine, bizim, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çalışanları olarak siyaseti bir tarafa atıp bu
konular üzerinde bir ortak duygu, bir ortak düşünce üretmemizin ülkenin
geleceği açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
Bin yıllık bir tarihten söz
etti Selçuk Arkadaşım, Manisa Milletvekilimiz. Ben işi biraz
daha gerilere götürerek düşünmek istiyorum. Beş bin yıllık
bir kültür mirasının üzerinde oturuyoruz. Evet 1071de Malazgirtle
gelindi, hoş geldik, sefalar getirdik ama bin yıllık tarihin
öncesini ret mi edeceğiz? Etmeyeceğiz tabii ki. Beş bin
yıllık kültür mirasının tamamını kendi ülkemizin
kültür mirası olarak görebilirsek bence bu Kültür
Bakanımızın da işini kolaylaştıracaktır.
Böyle bir zenginliğin üzerinde, beş bin yıllık bir tarihî
mirasın, bir kültür mirasının üzerinde Kültür
Bakanlığı yapmak da kolay bir iş değil, doğru,
kendisine hak veriyoruz, başarılar diliyoruz.
Biraz önce, Sayın Bakanımız dedi ki: 2011
yılında herhangi bir soygun yaşamadık. Benim bildiğim
Milas soygununu kendisine hatırlatmak isterim. Milasta bir kral
mezarlığı soyuldu, Karya uygarlığının bir
kral mezarlığıydı. Hepimizin içi parçalandı, eminim
kendisi de çok etkilenmiştir ama ne yazık ki bunlar yaşanıyor.
Biz bunların yaşanmaması için elimizden ne gelirse
yapacağız elbette.
İzmir Kütüphanesi çok konuşuldu, benim söylemek
istediğim o değil ama bölgemizde 4 bin yıl öncesinden beri
kütüphanecilik son derece yaygın. Bakın, Teos Kütüphanesi
Seferihasarda, Bergamada Asklepion Tıp Kütüphanesi, hemen notlarıma
bakıyorum, İzmirin merkezinde Smyrna Kütüphanesi, yine Bergamada
ayrıca Selçuk Efes Kütüphanesi. Bunlar 4 bin yıl öncesinden
başlayarak ülkemizde ve Ege yöresinde, sadece bizim bölgemizde
kütüphaneciliğin ne kadar yaygın olduğunu
Bu kütüphanelerdeki
eserlerin büyük bir bölümü ne yazık ki İskenderiye Kütüphanesine daha
sonra taşınmış ve İskenderiye Kütüphanesinde -kemikleri
sızlasın- Julius yangınında ne yazık ki bunların
hepsini kaybettik.
Biz, Komisyonda, evet, kararlaştırdık
keşke o gün Komisyonda bu 8inci madde hemen hallediliverseydi de bugün
akşama kadar bu konuyu konuşmak zorunda kalmasaydık. Siyasi
partilerin kişisel hırslarından ya da kişisel siyasi
yaklaşımlarından arınıp komisyonlarda dahi bir araya
gelip bir yasa üzerinde de anlaşamamasının
sonuçlarının neye mal olduğunu görüyorsunuz. Bu siyasi
kaprislerin bir tarafa bırakılıp mutlaka ama mutlaka da
komisyonlarda muhalefetin sözünü dinlemek lazım.
Daha önce de bütün arkadaşlarımız söyledi,
ben son söz olarak izninizle söyleyeceğim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TOLGA ÇANDAR (Devamla) -
iktidar her yerde var, her
toplumda var ama muhalefet bir tek demokrasilerde var.
Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çandar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 4te bir önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 128 sıra sayılı
yasa tasarısının 4üncü maddesi 1. fıkrasının (g)
bendinin başına Türkiyede konuşulan bütün dillerde ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı
Süreyya Önder Demir
Çelik Özdal
Üçer
İstanbul Muş Van
Hüsamettin
Zenderlioğlu İdris
Baluken
Bitlis Bingöl
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR
(Amasya) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İzmir) Katılmıyoruz efendim. Zaten uygulamamız bu
amacı karşılıyor, gereksiz.
BAŞKAN Sayın Çelik, buyurunuz.
DEMİR ÇELİK (Muş) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 128 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölüm 4üncü maddesi (g)
fıkrasına ilişkin söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
21 Şubatın, UNESCO tarafından ana dilleri
tespit etmiş olmasının ve ana dil olarak kabul gören
kararının üzerinden yıllar geçti. Buna imza atan bir ülke
olmamıza rağmen, ülkemizde yaşayan farklı kültürleri,
dilleri geliştirme, onların kendisini ifade etme
fırsatını sağlama yönlü bir niyet söz konusu olması
gerekirken hâlâ tekçi, resmî dille sınırlı, diğerlerini
hiçleştiren ve yok sayan bir algı, geldiğimiz noktada bizlere
çok da yakışan bir durum değildir diye düşünüyorum.
UNESCOnun bu kararının hemen ertesi, 22
Şubatta görüşmekte olduğumuz bu kanun değişikliklerine
ya da yasa değişikliklerine ilişkin konuyu
tartıştığımız bu saatlerde, diliyor ve umuyordum ki
herkesten önce Sayın Kültür Bakanımızın bu teklife biraz
daha olumlu ve sıcak bakıyor olması anlamlıydı. Mem u
Zini Türkiye halklarına kazandırma fırsatını
yakalayan önemli bir kararın imza sahibi olması anlamıyla,
Türkçeyle sınırlı olmaksızın, Türkiye ana dil
noktasında kendisini ifade eden, azınlıkta olması ve de
tekleştirme politikasından dolayı yok sayılan bütün diller
üzerinden yaratılmış, üretilmiş tüm eserlerin kendisine
fırsat verilmesi bu anlamıyla gerekliydi, anlamlıydı,
değerliydi ama görünen o ki zihniyetimiz değişmediği sürece
zihniyet değişikliğine yol açacak kendimizi yeniden
şekillendirme anlayışımız da değişmiyor. Biz
hâlâ doksan yıl öncesinin katı merkeziyetçi, tekçi, retçi,
inkârcı ve ötekileştirici anlayışını günümüzün
geçer akçesi olarak kabul etmeye devam ediyor, o anlamıyla da kimlikleri,
kültürleri, dilleri, yasaklayan bir zihniyetten yana tavrımızı
gösteriyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir insan olarak bizi diğer tüm varlıklardan
ayırt eden yanımız sosyal varlık olmamızdır. Yani
düşünen, yorumlayan, düşüncesini ifade eden varlık
olmamızdır. Bu ifadeyi yani düşündüğümüzü ifade edip
örgütleyen, örgütleme faaliyeti içerisinde de kendisini, düşüncesini dile
getiren varlık olmaktan dolayı başvuracağımız en
temel etmen dildir. Bu anlamıyla dil onurdur, şereftir. Her
insanın annesinden doğduğunda ilk öğrendiği dilini
geliştirmesi, büyütmesi, çoğaltması, toplumla
buluşturması ve düşüncelerini bu dil üzerinden
geliştirmesine fırsat vermek devlet denilen siyasal
organizmanın görevidir. Bu organizma, demin bir milletvekilimizin ifade
ettiği gibi işlerse işler tersine döner. Evet, din
kardeşliği noktasında İslamiyet üzerinden bizi asimile
etmemiş olabilirsiniz ama bir Kürt olarak bu ülkede yaşayan
vatandaş olma haklarını eşit, özgür vatandaş
olmanın gereği olarak yerine getiren bir kişi değilim, bir
birey değilim. Ben ana dilimi yazmak, okumak, ifade etmek durumuyla
karşı karşıyayım çünkü insanım, bireyim ve her
dil bir insandır fakat bize dayatılan tekleştirilmiş ve
Türkçenin dışında diğer dillere imkân vermeyen bu
anlayış demokratik değil, meşru değil, insani
değil, felsefik değildir.
Bu anlamıyla, bu kanun hükmünde
kararname noktasındaki (g) maddesine Türkiyede konuşulan bütün
dillerde ibaresinin eklenmesini uygun gördüğümüzü ifade ediyor,
şahsım ve Barış ve Demokrasi Partisi adına sizleri
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 7yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.16
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
128 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Madde 8de dört önerge vardır.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı'nın 8 inci maddesinin 1 inci fıkrasının
(ç) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) bendinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"d) 4 üncü maddenin (a), (b), (g)
ve (ğ) bentlerinde belirtilen eserlerin 5/12/1951 tarihli ve 5846
sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun ek 11 inci maddesi
uyarınca hizmete sunulmak amacıyla, elektronik ortama aktarılan
bir nüshasının görme engellilerin hizmetine sunulmak üzere Milli
Kütüphaneye gönderilir.
Ahmet Aydın Mehmet Akif Hamzaçebi Özcan Yeniçeri
Adıyaman
İstanbul Ankara
Mehmet
Doğan Kubat Pervin Buldan Gürsoy Erol
İstanbul
Iğdır İstanbul
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım,
talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı'nın 8 inci maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
"a) 4 üncü maddenin
(a), (b) ve (g) bentleri ile 5 inci maddenin (b) bendinde belirtilmiş
eserler, yerel ve bölgesel gazeteler hariç, altı nüsha derlenerek bir
adedi Milli Kütüphaneye, bir adedi İstanbul Beyazıt Devlet
Kütüphanesine, bir adedi 1/12/2011 tarihli ve 6253 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari
Teşkilatı Kanunu uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphane
ve Arşiv Hizmetleri Başkanlığına, bir adedi
İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire
Başkanlığına, bir adedi İzmir Milli Kütüphane
Vakfı Kütüphanesine, bir adedi de Ankara'da Bakanlıkça belirlenecek
bir kütüphaneye gönderilir."
Ahmet Aydın İlknur
Denizli Mehmet
Doğan Kubat
Adıyaman İzmir İstanbul
Kemalettin Aydın Ramazan Can
Gümüşhane Kırıkkale
Diğer önerge sahipleri:
Prof. Dr. F. Nur Serter Ali Haydar Öner Osman Kaptan
İstanbul Isparta Antalya
Metin Lütfi Baydar Mustafa
Moroğlu Alaattin
Yüksel
Aydın İzmir İzmir Tolga Çandar
Muğla
Diğer
önerge sahipleri:
Oktay Vural Ahmet Duran
Bulut Muharrem
Varlı
İzmir Balıkesir Adana
Alim Işık Reşat
Doğru
Kütahya Tokat
BAŞKAN
Önergelere Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR
(Amasya) Sayın Başkanım, uygun görüşle yüce Meclisin
takdirlerine bırakıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Katılıyoruz
efendim.
Bu ilk
önergede bir nüshasının kelimesi, sözcüğü bir nüshası
olacak; o şekilde katılıyoruz, evet.
BAŞKAN
Düzeltilecek, peki.
Şimdi
sırayla söz vereceğim.
Sayın
Öner
Sayın Öner yok mu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Gerekçe
okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN
Peki, Sayın Buldan, siz de mi gerekçe...
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Vural, siz?
OKTAY
VURAL (İzmir) Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İstanbul ve İzmir gibi iki
büyük ilimizin de kapsama alınması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Diğer önergenin
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi
1934 yılından bu yana Atatürkün özel emri ile Derleme Kütüphanesi
olarak günümüze kadar hizmet vermiş olan ve yılda 100 binden fazla
yerli ve yabancı araştırmacının yararlandığı
bir kütüphane olup, her türlü altyapı ve teknolojik eksikliğini
tamamlamıştır.
Üniversite bünyesinde
eğitim-öğretim veren "Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü"nün
geniş akademisyen kadrosu, personelin eğitim ve hizmetine büyük
katkı sunmaktadır.
1453'ten bu yana 2 milyonun üstünde yayınla
hizmet veren ve "Ulusal Yayınlar Bilgi Merkezi" olma
özelliği taşıyan İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nin
Derleme Kütüphanesi olarak devam eden hizmetinin kesintisiz sürmesi ulusal ve
uluslararası araştırmacılar açısından bir
zorunluluktur.
İzmir Milli Kütüphanesi ise Ankara
ve İstanbul illeri dışında Derleme Kütüphanesi
özelliği taşıyan tek kütüphane olup, tüm ihtiyaçları
İzmir Milli Kütüphanesi Vakfı ve İzmir Büyükşehir
Belediyesi'nin katkılarıyla karşılanmaktadır.
Kütüphanenin altyapı, teknolojik
donanım ve personel açısından Derleme Kütüphanesi olarak hizmet
verecek özelliklere sahip bulunması ve uluslararası bir kültür kenti
olan İzmir'de hizmet vermeyi sürdürmesi bilimsel araştırmalara
katkı açısından büyük önem taşımaktadır.
BAŞKAN Diğer önergenin
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve
Dokümantasyon Dairesi Başkanlığı Kütüphanesi 1934
yılından bu yana Atatürk'ün özel emri ile Derleme Kütüphanesi olarak
günümüze kadar hizmet vermiş olan ve yılda 100 binden fazla yerli ve
yabancı araştırmacının yararlandığı bir
kütüphane olup, her türlü alt yapı ve teknolojik eksikliğini
tamamlamıştır. Üniversite bünyesinde eğitim öğretim
veren "Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü"nün geniş akademisyen
kadrosu, personelin eğitim ve hizmetine büyük katkı sunmaktadır.
1453'ten bu yana 2 milyonun üstünde
yayınla hizmet veren ve "Ulusal Yayınlar Bilgi Merkezi"
olma özelliği taşıyan İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve
Dokümantasyon Daire Başkanlığı Kütüphanesinin derleme
kütüphanesi olarak devam eden hizmetinin kesintisiz sürmesi ulusal ve
uluslararası araştırmacılar açısından bir
zorunluluktur. İzmir Milli Kütüphane Vakfı Kütüphanesi ise Ankara ve
İstanbul illeri dışında Derleme Kütüphanesi özelliği
taşıyan tek kütüphane olup, tüm ihtiyaçları İzmir Milli
Kütüphanesi Vakfı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin
katkılarıyla karşılanmaktadır. Kütüphanenin
altyapı, teknolojik donanım ve personel açısından Derleme
Kütüphanesi olarak hizmet verecek özelliklere sahip bulunması ve
uluslararası bir kültür kenti olan İzmir'de hizmet vermeyi sürdürmesi
bilimsel araştırmalara katkı açısından büyük önem
taşımaktadır.
Ayrıca 6253 sayılı
Kanunla TBMM'nin idari teşkilat yapısı yeniden düzenlenmiş
ve 2919 sayılı kanun yürürlükten
kaldırılmıştır.
Önerge yukarıda belirtilen
açıklamalar ve gereklilikler çerçevesinde
hazırlanmıştır.
BAŞKAN Olumlu
görüşle önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı'nın 8 inci maddesinin 1 inci fıkrasının
(ç) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) bendinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"d) 4 üncü maddenin (a), (b), (g)
ve (ğ) bentlerinde belirtilen eserlerin 5/12/1951 tarihli ve 5846
sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun ek 11 inci maddesi
uyarınca hizmete sunulmak amacıyla, elektronik ortama aktarılan
bir nüshası görme engellilerin hizmetine sunulmak üzere Milli Kütüphaneye
gönderilir.
Ahmet
Aydın (Adıyaman) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
AVNİ ERDEMİR (Amasya) Sayın Başkanım, uygun
görüşle yüce Meclisin takdirlerine bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Katılıyoruz efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Gerekçe...
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Günümüz itibarıyla
erişilebilirlik her alanda önem kazanmış olup bu bağlamda
görme engellilerin bilgiye erişiminin sağlanması, devletin
engelliler alanındaki yapması gereken temel hizmetlerin
başında gelmektedir. Bu amaçla devlet her türlü önlemi almak ve
mevzuatta ilgili düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür.
Anayasanın 10 uncu
maddesi ile getirilen düzenleme gereğince görme engellilerin
yayınlanmış eserlere diğer insanlarla aynı anda
ulaşmasının sağlanması gerekmektedir.
Bunun yanı
sıra Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından imzalanan ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin 03/12/2008 tarihli Kanunla uygun bulması ile
yürürlüğe giren ve iç hukuk yolu ile Birleşmiş Milletler Engelli
Kişilerin Hakları Sözleşmesi'nin 1. maddesi, 3. maddesinin E ve
F bentleri, 5. maddesinin 3. fıkrası, 9. ve 21. maddeleri de
engelliler için erişilebilirliğin her alanda sağlanması
devlete bir yükümlülük olarak yüklenmiştir.
Önerge yukarıda
belirtilen açıklamalar ve gereklilikler çerçevesinde
hazırlanmıştır.
BAŞKAN Uygun
görüşle önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler çerçevesinde
madde 8i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm geçici
madde dâhil 9 ila 15inci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran
Bulut.
Buyurun Sayın Bulut. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 128
sıra sayılı Çoğaltılmış Fikir ve Sanat
Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı üzerine grubum adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kültür,
bir toplumun yaşama biçimini ifade eder. Bu biçim onlara sanat üretimini
ve profilini belirler. Millî kültür dendiğinde, binlerce
yıllık Türk tarihinden bugüne gelen dil, inanç, destan, hikâye,
roman, folklor, resim, mimari, heykel gibi değerleri kapsar. Göktürk
Anıtlarına kadar uzanan derin bir tarihî geçmişi kucaklayan ve
geniş bir coğrafyaya yayılmış bulunan çok değerli
fikir ve sanat eserlerine sahibiz. Bunların büyük çoğunluğu
ciddi bir derleme politikasının olmaması nedeniyle yok
olmuştur. Atatürk döneminde önemsenen, 2527 sayılı Kanunla
şekillenen derleme çalışmaları teknolojik gelişmeler
karşısında yetersiz kalmakla birlikte, şimdi, sunulan kanun
metninde de arzu edilen ihtiyaçlara cevap verecek kapsama sahip olduğu
söylenemez.
Yasada derleme kütüphanesi olarak
verilen kütüphaneler bugün, bırakın derleme
çalışmalarını, normal hizmeti vermekte bile
zorlanmaktadırlar. Bunda fiziki imkânların çağın çok
gerisinde kalmış olması, yeterli ve nitelikli personelin de
bulunmaması etkendir. Bu bakımdan, bu kütüphaneler üzerinde durmak
yerine, ülkemizde bilim ve sanat adamlarının kolayca
ulaşabilecekleri bir kentimiz veya kentlerimize modern, geleceği de
kucaklayacak, sadece derleme yapan kütüphaneler inşa edilebilir.
Sanat ve estetik değeri olan
materyallerin derlenmesi istismara açık bir konudur Sayın Bakan. Bu
eserlerin seçiminde bazı kıstaslar yasaya konulmalıdır. Fikir
ve sanat eserleri kavramı görecelidir. Bu eserler bir ücret
karşılığı alınmaya başlanınca, konuyla
ilgili oluşabilecek istismarları da önleyici tedbirler
alınmalıdır. Sizin zamanınızda her şey iyi
gidebilir ancak bir başka zaman başkası bu konuyu istismar
edebilir.
Kanunda derleme mükellefleri ve cezalar
belirtilmiştir. Bu çerçevede, her ilde bir derleme müdürlüğünün
açılması ve bu konuda ülke çapında teşkilatlanmaya gidilmesine
gerek yoktur, il halk kütüphanelerine yapılacak uzman atamalarıyla
derleme çalışmaları yürütülebilir. Her yıl derlenen
materyaller yayımlanmalı, bu konuda ilgililer bilgilendirilmeli ve
bütün derleme çalışmaları açıklık politikası
içinde eleştirilere açık olmalıdır.
Yüzyıllardır ülkemizin fikir
ve sanat eserleri maalesef yağmalanmaktadır. Buna rağmen hâlâ
birçok yerleşim yerlerimizde, kamu dairelerinde, üstün değerlere
sahip, yasanın ilgili maddelerinde sayılan materyaller
bulunmaktadır. Bunlar dikkatsizlik, bilgisizlik yüzünden
kaybolmaktadır. Bu bakımdan, bu Derleme Kanunu çerçevesinde tapu
müdürlüklerinde, nüfus müdürlüklerinde, belediyelerde, hatta arşivlerde
ciddi çalışmalar yapılarak bunların gün
ışığına çıkarılması gerekmektedir.
Bunun için uzman komisyonlar kurularak bu derlemeler ciddi boyutta
yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milletlerin bir siyasi sınırları vardır,
bir de kültür sınırları. Türkiye Cumhuriyeti devletinin siyasi
sınırları Edirneden Karsa kadardır ama kültür
coğrafyası neredeyse Adriyatikten Çin Seddine kadardır. Çekik
gözlü gidip çakır gözlü dönenler, Ayrı devlet ama aynı
millet. ifadeleri bizim kültür coğrafyamızın
genişliğini ifade eden zenginliklerimizdir.
Saraybosnalı İbrahimin,
Kırımlı Girayın, Azerbaycanlı Ayyazının,
Türkmenistanlı Gencehanın, Türkiyeli Kürşatın, Denizin,
Şehmuzun anıları bir, inançları bir, renkleri,
oyunları, hayalleri birdir. Birbirlerini anlayan, Türkçe anlaşan bu
coğrafya hepimizindir.
Dede Korkutun masallarıyla
büyüdük. Manasın destanını okuduk. Kürşad İhtilalini
öğrendik, mücadele azmimizi artırdık. Türk kültürüne hayran
olduğu için Ben Türk'üm. diyen İtalyan Türkolog Anna Masalayı
etkileyen bu büyük kültür coğrafyasındaki değerleri korumak,
derleyip toplamak, millî bir sorumluluk ve yapılması gereken önemli
bir görevdir. Bakanlığımızın önderliğinde diğer
ilgili tüm kurumlarla birlikte bu zenginliklerimize sahip
çıkmalıyız.
Değerli milletvekilleri, kendi
ülkemizdeki kaynaklarımıza sahip çıkabiliyor muyuz? Binlerce
yıllık tarihî zenginliklerimizi bırakın ortaya
çıkarmayı, çıkartılmış olanları, dışarıda
kalmış olanları koruyamıyoruz. Ülkemizin her tarafı
açık hava müzesi ama kültür turizmi konusunda ne sunumumuzu düzgün
yapabiliyoruz ne de tanıtımımızı.
Milletlerin büyüklüğü kültürel
zenginlikleriyle değerlendirilir. Millî kültürüne sahip olmayan milletler
maalesef yok olup giderler. Bir milletin millî kültürü o milletin millî
şahsiyetidir. Millî kültürden yoksun milletler kimliklerini, zamanla şahsiyetlerini kaybederler.
Ülkemiz uzun zamandır kültür
erozyonu ile karşı karşıyadır. Aydın olarak
adlandırılan kesim ile halk arasında bir kopukluk vardır.
Halk, kültürünü yaşayarak korumakta, öğrenmektedir. Yabancı
kültürlere bir hayranlık almış başını gidiyor.
Eğitim kurumları millîlikten çok uzak bir politika takip ediyorlar.
İstanbul Millî Eğitim
Müdürlüğü, okullarda, yazarları okullarla buluşturmak adına
bir proje uyguluyor. İstanbulun Kadıköy Millî Eğitim
Müdürlüğü ile okullara yazılar gönderiliyor. Ortaöğretim
düzeyinde Aslı Tohumcu, ilköğretim düzeyinde ise Yalvaç Vural isimli
yazarla okullar eşleştiriliyor. Proje kapsamında Yalvaç
Vuralın tüm kitapları, Aslı Tohumcunun ise Abis kitabı
tavsiye ediliyor.
Değerli milletvekilleri, bahse
konu bu kitap, Aslı Tohumcunun Abis kitabıdır. Bu kitap temin
edilerek, Kadıköy, Erenköy Kız Lisesi öğrencilerine
dağıtılmıştır. Bu kitap, yetişme
çağında bulunan çocuklarımızın seviyesinde asla
olmadığı gibi, okuyanı ahlaki ve psikolojik açıdan
derinden yaralayacak mahiyettedir. Söz konusu kitabın 25 ile 66ncı
sayfalarında geçen bazı kelimeler, tamlamalar tamamen cinsellik
içermektedir. Bu türden daha birçok ifadelerin yer aldığı
kitapta, ayrıca, nasıl cinayet hayalleri kurulduğu
anlatılmaktadır.
Bu konuları içeren kitaplar bu
yaştaki çocukların okuyabileceği kitaplar mıdır? Bu
toplumun inancına, kültürüne, manevi değerlerine, bilime, akla uygun
mudur? Adı millî olan bir Bakanlıkta bu kitaplar nasıl
dağıtılır? Bu kitaplar nasıl seçilmekte? Mali yükünü
kimler çekmektedir?
Aslında bizler, kendi kültürünü
özümsemiş, ortak örf, âdet ve ananelerine bağlı,
saygılı, yüreği vatan ve insanlık sevgisiyle dolu, kendi
milletinin refahına kendisini adamış insanlar
yetiştirmeliyiz. Bunları yetiştirmek, bu gençlerin kültür
değerlerimizle kucaklaşmasını,
tanışmasını sağlamak hepimizin görevidir.
Tasarıya Milliyetçi Hareket
Partisi olarak olumlu oy vereceğiz. Kaybolan değerlerimizin yeniden derlenmesi,
kültür hayatımıza kazandırılması için
Bakanlığımızın çalışmalarına
katkısı olması düşüncesiyle tasarının
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Ali Haydar Öner.
Buyurun Sayın
Öner. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; 128 sıra sayılı
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunu görüşüyoruz.
Tarihi boyunca
uygarlıklara öncülük etmiş bir ulusun çocukları olarak kültürel
varlıklarımızı korumak, fikir ve sanat eserlerini derleyip
saklayarak gelecek nesillere aktarmak önemli bir ulusal ve toplumsal
görevimizdir. Bu derlemelerin toparlanması, bu konuda anlayış
birliği sağlanması yanında yeterli altyapıya,
donanıma sahip olunmasını gerektirir. Büyük Atatürkün ilgi ve
direktifleriyle çıkartılan 21 Haziran 1934 tarih ve 2527
sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu bu konudaki
duyarlılığın bir sonucudur.
Günümüz
teknolojisi derleme kapsamının genişletilmesini zorunlu
kılmaktadır. Çoğaltılmış Fikir ve Sanat
Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı hakkında Komisyonda gerekli
uzlaşı sağlanmıştı ancak uzman
arkadaşımızın lafzi (sözel) yorum, gaî (amaçsal) yorum
yetersizliğiyle AKP çoğunluğunun dayatmacı
anlayışı yasanın muhalefet şerhleriyle Genel Kurula
gelmesine neden oldu.
Çoğulcu
anlayış demokratik anlayıştır, ileri demokrasi ve
hukuk devleti anlayışına uygun davranıştır.
Çoğunlukçu anlayış ise sadece azınlıkların
değil, azlıkların da haklarını gözetmeyen,
dayatmacı, antidemokratik anlayıştır. AKP hükûmetleri
giderek daha antidemokratik, daha dayatmacı, daha otokratik tavırlar
koymaktan sakınmıyor, Dediğim dedik, çaldığım
düdük; kim ne derse desin ben bildiğimi yaparım.
anlayışında. Türkiye, Anayasanın tanımladığı
çağdaş, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olacaksa
uzlaşı anlayışını öne çıkarmamız
gerekir.
Dindar sözcüğünden ulusumuzun
inançlı üyelerinin rahatsızlık duyduğunu söylemek adi bir
iftiradır. Elhamdülillah Müslümanım. diyenleri bölmek küfre girer,
gıybet günahını oluşturur. Gerçek inanç sahiplerinin
rahatsızlık duyduğu husus, inanç sömürücülüğüdür. Deniz
Feneriyle fitre, sadaka toplayıp yoksula, yetime ulaştırmadan
birlikte yürünen yollarda yutmaktır. Kesilen kurbanların
hesabını vermemek, verememektir. Sormamak, sordurmamak, soranları,
sorgulayanları görevden uzaklaştırmak, sorgulanır hâle
getirmektir. Hesap vermesi gerekenleri de yetkili makamlarda iş
başında tutmaktır. Emsalleri hüküm giyen şüphelilere zaman
kazandırmak, delilleri karartmalarına yardımcı olmaktır.
Kuvvetli şüphenin varlığına karşın, ziyaret
etmekten onur duyduğunu söylemekten utanmamaktır. Haram iki
türlüdür: Birisi yemek, diğeri yenmesine müsaade etmektir. diyen Yüce
Peygamberimizin hadisi şeriflerini bilerek unutmaktır.
Unuttuklarımız bir gün hatırlanacaktır, lakin haram lokma
boğazlardan geçmiş olacaktır. Yargıya veremediğiniz,
verdirmediğiniz hesabı Tanrıya nasıl vereceksiniz? Merhum
Erbakanı rahmetle analım: Sizi gidi dindar geçinenler sizi; sizi
gidi mücahit geçinip müteahhit olanlar sizi, şimdilerde müsait olanlar
sizi; sizi gidi Kahrolsun Amerika deyip Bushla, Obamayla dost, İsraile
kalkan olanlar sizi!
Ulusumuzun rahatsızlık
duyduğu husus, kindar gençlik yetiştirme arzusunun öfkeli bir
şekilde dışa vurulmasıdır; Mevlânânın
çağrısının, Hacı Bektaş Velinin
hoşgörüsünün, Yunusla sembolleşen sevgi kavramının
unutulmasıdır, yurttaşlarımızın bir
kısmının ötekileştirilmesidir. Kimse kendisinde,
istediklerini cennete gönderme, beğenmediklerini cehenneme yollama yetkisi
görmemelidir, bu yetki yüce makamındır ve yüce makam bu konudaki
yetkisini yeryüzündeki hiçbir kimseye vermemiştir. Geçmişte
kendilerini Tanrının yeryüzündeki temsilcisi olduğunu sananlar
layıklarını bulmuşlardır. Eğer hâlâ böyle
olduklarını sananlar varsa onlar da er geç layıklarını
bulacaklardır. Fânileri ilahlaştıranlar da aynı
akıbetten kurtulamazlar.
MİT soruşturmasında
uyuşmazlığa düşürdüğü kurumlar
karşısında Seçilmişleri atanmışlara kul
etmeyiz. tarzında öfkeyle söylenip taraftarlarca coşkuyla
alkışlanan bir ifade kullanıldı.
Arkadaşlar, seçilmiş kim,
atanmış kim? Seçilmiş dediklerimiz, bizlerin
çoğunluğu dâhil, atanarak seçilenleriz; atanmış
dediklerimiz de seçilerek atanan yurttaşlarımızdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Seçilmişleri seçenlerin bir
kısmı da atanmış yurttaşlarımızdır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın
Öner, genel başkanlığa mı oynuyorsun, ne yapıyorsun?
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla)
Asıl çirkin olan, toplumu her alanda olduğu gibi bu kez
seçilmişler-atanmışlar diye ayırmak,
atanmışları hor görmek, aslını küçümsemek,
kabuğunu beğenmemektir, kibre kapılmaktır. Kibirlenme
sultanım, senden büyük Allah var; sen de cürmün kadarsın!
Sayın Başkanım,
değerli milletvekillerimiz; kültür, bir oluşum, bir derinliktir;
turizm ise bir ticaret, bir sanayi, bir pazarlamadır. Kültür ve turizmin
birleştirilemeyeceği bir ülke varsa, zengin tarihe ve kültürel mirasa
sahip Türkiye Cumhuriyetidir. Bu anlayış TBMM komisyonlarına da
yansımıştır. Kültür hizmetleri, Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu kapsamına alınmıştır; turizm
sektörü ise Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu ile birlikte değerlendirilmektedir.
Aynı şekilde, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının birleştirilmesi de uzun
vadeli çözümler açısından uygun olmamıştır. Çevre,
özenle, bilinçle korunması gereken, kaybı hâlinde telafisi gayrikabil
bir değerdir; şehircilik ise mevcut Bakanın
yaklaşımları itibarıyla rant ağırlıklı
bir sektördür.
İnce ayarla Vanda 40 kişinin
ve yardımsever konuğun hayatını kaybetmesine neden olan
Bakanın çevreden ne anladığı, kentsel dönüşüm
adı altında insanların kendi çevresinden nasıl
uzaklaştırılmak istendiği, gündemdeki Kentsel Dönüşüm Yasa
Tasarısıyla daha iyi anlaşılacaktır.
Sayın Bakanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; çoğaltılmış fikir ve
sanat eserlerini derleme merkezlerinin kin ve nefret saçan eserlerle,
söylemlerle değil, sevgi ve güzelliklerle dolması dileklerimle
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Öner.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şu an Şırnak milletvekilleri Selma Irmak ve Faysal
Sarıyıldız açlık grevinde dokuzuncu güne giriyorlar ama bu Meclisin
üyesi olarak açlık grevine girerken bu Mecliste öyle bir suskunluk var ki
utanç verici.
Yani gönül arzu ederdi ki grup
başkan vekillerinin grupları adına, bu Meclisin üyeleri
açlık grevindeyken ya İyi yapmışlar. ya İyi
yapmamışlar., ya Haklarını aramışlar. ya
Aramamışlar. diye bir tepki koymasını beklerdik ancak
özgürlük diyen tutuklu milletvekillerimizi bundan sonra -tutanaklara da geçsin istiyorum- tutsak
milletvekilleri olarak tanımlıyoruz. Onlar özgürlük diyor, Meclis
Başkanımız Divanı topluyor, sanki bütün sorun özlükmüş
gibi bakıyor.
Arkadaşlar, özgürlük ve özlük
arasında dünya kadar fark var. Zaten, onları millet sandıkta
seçip Yüksek Seçim Kurulu kararıyla kesinleştiği anda onlar
haklarını tamamıyla kazanmıştı. Sekiz aydır
bu hak gasbediliyordu zaten. Ayıptır yani!
Bir tutuklu milletvekili Meclis
Başkanına bir dilekçe gönderip Bana özlük haklarımı ver.
dedi mi? Hiçbir milletvekili istemedi, tutuklu 8 milletvekilinin bir teki
istemedi ama Biz milletin vekilleriyiz, Mecliste çalışmak istiyoruz,
gelmek istiyoruz, görev yapmak istiyoruz; Anayasaya aykırı olarak
tutuluyoruz. dediler, mektuplar, dilekçeler de yazdılar.
Ben bu ayıbı bir kenara
bırakıyorum, bu ayıp ortada duracak ve her geçen gün, özgürlük
için ölüme giden milletvekillerinin durumu bu Mecliste gündeme gelecek, onu
açık söyleyeyim. Bu, kaçınılmaz olarak bu Genel Kurulda dile
gelecek.
Biz, kültürü konuşuyoruz. Kültür
insanlıktır, tarihtir, bütün bilimlerin yoğrulduğu
müthiş bir sanat olarak eserlerini verir. Ama bütün bunların
anahtarı dildir. Diliniz varsa eser verirsiniz, edebiyat
yaparsınız, müzik yaparsınız, eserlerinizi
yaratırsınız, şiir yazarsınız ve şarkı
da söylersiniz ve siz, diliniz özgür olduğu kadar kültür alanında
özgür olursunuz. Bu, bir gerçektir. Dilini yasakladığınız
bir toplumda eser yaratılamaz. Yaratılmayan eseri de Kültür
Bakanlığı derleyemez, toplayamaz. Ama bir gerçeği
unutuyoruz, biz, tarihten gelen bin yıllık kardeşliğin
içinde Osmanlıdan günümüze kadar her türlü felsefenin, kültürün,
edebiyatın eserlerini millî kütüphanelerde Osmanlıca
yazılmış olarak veya Arapça yazılmış olarak veya
Farsça yazılmış olarak veya Kürtçe yazılmış
olarak tozlar içinde bırakmışız. Bunu niye söylüyorum?
Dün Ana Dil Günüydü -21 Şubat-
UNESCOnun. Burada da arkadaşlar dile getirdi. Bir dile yasak vurmak, o
yasak, o asimilasyon, o şovenizm, 21inci yüzyılda Vandalizmdir. Bunu
yapan da siyasi Vandalizmin ta kendisini uyguluyor, kim olursa olsun, kim
olursa olsun. Bunun karşısında bunu savunanlar da aynı
şeyi yapıyor; ister iktidar olsun ister muhalefet olsun. Onun için,
her ana dilin özgür olması kadar doğal, tabii bir şey yok.
Bunu ifade ederken ben Sayın
Kültür Bakanına şunu söylemek istiyorum: Ahmedi Haninin Mem ü Zin
adlı eserini kitaplaştırdılar, dağıttılar,
sanıyorum vekil arkadaşlarımız da aldı. Kutluyorum,
takdir ediyorum ve bu alanda yazılmış bütün eserlerin Arapça
olsun, Kürtçe olsun, Çerkezce olsun, Farsça olsun, hatta Türki
cumhuriyetlerinde farklı farklı Türkçe lehçelerle yazılmış
ve çoğu da birbirini anlayamayan eserler de var. Görüyoruz Türki
cumhuriyetler bir araya geldiği zaman dahi ortak dil olarak mecburen Rusça
kullanılıyor. Bunu yakın zamanda gördük. Azerbaycan
Şimdi, Ahmedi Haninin sadece Mem
ü Zini yok. Bir filozof olan Hani felsefesindeki duygunun çiçeklenmesinde rol
oynayan şairler de var. Edebiyat, eser yaratmak o kadar kendiliğinden
olmuyor. Yani Ahmedi Hani kendisinden önce var olan eserlerden yararlandı.
Mesela Cizreli Melaye Ciziri. Meşhur bir divanı var, hatta orayı
ziyarete gelen milletvekili arkadaşlarımıza da birer tanesini,
Türkçesini hediye etme şansını yakalamıştım.
Yine Fake-i Tayranı biliyor
musunuz, kuşların hocasını? Var mı dünyada başka
bir kuşların hocası, onun şiirlerini yazan? Bunu birkaç
defa söyledim, Kültür Bakanımıza söylüyorum. Bakın, dünyada
kuşların hocası olarak eser vermiş, bunu yazan bir
başkası yok. Bu esere sahip çıkın, bu eserlere sahip
çıkın.
Şimdi, Hakkârili Mele Bate,
Şemdinanlı Ali Heriri ve diğerleri Ahmedi Haninin eşsiz
eserlerine zemin hazırladılar. Yalnız onlar değil, bakın,
çok kapsamlı tabii bu çalışmalar. Şöyle bakıyoruz,
Botan ve Mezopotamyada devam eden öğrenim, Bağdat, Şam, Halep
ve İran medreselerinde uzun yıllar öğrencilik hayatı; Kâbeyi
tavaf; Mısıra gidiş ve gittiği yerlerde eserlerin
etkileri. Bilhassa Suriye medreselerinde Antik Yunan felsefesini; Mezopotamya
ve İran medreselerinde tasavvufu, yani İslam felsefesini; astronomi,
şiir ve sanat tekniğini öğrendi. Bunun yanında, buralarda,
demin saydığım Fake-i Tayranı, Ahmedi Ciziriden
başka Hipokratı Platonu, Aristoyu, Farabiyi, Şahabettin
Sühreverdiyi, Mühyettin Arabiyi, Ali Heririyi, Firdevsiyi, Ömer
Hayyamı, Nizamiyi ve birçok ilim adamından öğrendi. Yani
tarihten gelen bir kültürel zenginliğimiz var, müthiş bir hazinemiz
var ve bu hazinelerin çoğunu ben Selimiye Kışlasında
duruşmalara gittiğim zaman, oradaki kütüphanelerin birinde çeviri
yapan ve o kitapları raflarda dizayn eden bir arkadaşım
vardı, onu ziyaret ederdim ve o kadar değerli eserlerin nasıl
tahrip olduğunu, nasıl kayda geçmediğini, nasıl
perişan bir şekilde çürüdüğünü bana anlatır ve içi
sızlardı. Elbette bugün dijital ortama geldik. Dijital ortamda da çok
önemli şeyler var. Bunların da dijital depolanmasında -dün bir
araştırma önergemize de konu oldu- birleştirilmesi var, bu
şifreleme problemi, metering denen olay, vesaire konusu. Bunlar da eser.
Yani günümüze geliyorum.
Sayın Bakan, sanıyorum,
bunların hepsinin telif hakları hukukunu unutmamak gerekiyor ve
Cizreliler demin telefonla aradı. Sayın Bakana söyleyin, bizim
kalemiz, kültürümüz, müthiş Mem ü Zinin destanının geçtiği kaleyi,
Mem ü Zinin yaşadığı ortamı ne zaman restore
edecekler? dediler. Haber bekliyorlar.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Şahıslar
adına ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın Nebi Bozkurtta.
Buyurun Sayın
Bozkurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
NEBİ BOZKURT
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Vallahi, tenkit
yapılacak çok şey var buradaki konuşmalarda ama tenkit
yapmayacağım, sadece şunu söyleyeyim: Sayın Valim, cirm
ile cürmü karıştırmasın. Böyle başlayalım.
Efendim, eserlerin toplanması,
derlenmesi çok eski bir gelenek. Türkçemize de Arapçadan geçmiş, edep
kelimesi edubbadan geliyor tablet evi demek. Eski Mezopotamyadaki
birtakım bilgileri, Kramerin Tarih Sümerde Başlar dediği
İlk kütüphane orada kurulmuş. Tablet evleri, o tabletlerden Von Soden
bir sözlük çıkarmış. Bugün onların kanunlarını,
onların bilgilerini, onlara ait kültürü buradan öğreniyoruz. Bu da
gösteriyor ki hakikaten bir kültürün ileriye taşınması
açısından çok büyük bir önem taşıyor yani bu kütüphaneler
olsun, diğer birtakım eserlerin, fikir eserlerinin, sanat eserlerinin
derlenmesi çok büyük önem taşıyor.
İskenderiye
Kütüphanesi yedi yüz bin rulo kitaptan oluşuyordu, yuvarlak hâlde raflara
konmuş eserlerden oluşuyordu. Batlamyuslar tarafından
oluşturulmuş bir kütüphane. Daha sonra bazı müsteşrikler, bu kütüphaneyi Romalılar
yaktığı hâlde Müslümanlara atfetmişlerdir, Müslümanlara
iftira atmışlardır Dozy gibi bazı müsteşrikler. Müslümanlar tarafından
yakıldığını söylemişlerdir. Hâlbuki
Romalılar yakmıştır, bunu da kendileri ispat etmiştir,
özellikle Alman tarihçiler.
Daha sonra Bergama İskenderden
sonra kurulan çok önemli bir kütüphaneydi. Türkçemizde de
kullandığımız parşömen kelimesi Bergamaya ait
kâğıt anlamında bir kelimedir ve çok önemli bir kütüphaneydi,
kâğıdın önemli kullanıldığı yerlerden bir
tanesi.
Tabii, burada epey hadis okuyanlar
oldu, ben de hadis hocası olarak şunu ifade edeyim: Bizim Kutsal
Kitapımızda kaleme yemin edilir. Daha çok, biliyorsunuz, bu
Kuran-ı Kerimdeki ilk ayetlerde oku emrinden bahsedilir, ama
arkasından gelen kalemle yazı yazma emri Allahın bir lütfu
olarak insanlara anlatılıyor. Rakk kelimesinden bahsediliyor, yine
parşömen demek rakk kelimesi de. Kalem üzerine yemin ediliyor. Bu
malzemelerin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Ziya Paşanın -sürem çok
kısa olduğu için bağışlayın- Ger Endülüs olmasa
ziyadar / Kim Avrupayı ederdi bidar? dediği Endülüs, hakikaten bu
kültür açısından, kültürün yaygınlaşması
açısından, Avrupayı aydınlatma açısından çok
büyük önem kazanmıştır. Endülüste, halifenin sarayında
dört yüz bin cilt eser muhafaza
edilirken -halifenin casusları vardı- Batılılar üç
asır sonra Charles Quentin dokuz yüz ciltlik kütüphanesiyle
övünmüşlerdir. Bu bakımdan, İslam bir kültür dinidir.
Efendim, burada dinle alakalı çok
değişik şeyler söylendi -elli beş saniyem kaldı-
Hazreti Peygamber Din dürüstlüktür diyor. Eddinün nasihaı çok kere
hocalarımız, vaizlerimiz yanlış söyler. Din dürüstlüktür,
din dürüstlüktür, din dürüstlüktür. 3 defa bunu ifade ediyor. Özellikle CHPli
kardeşlerime ifade ediyorum, kime karşı dürüstlük? Allaha
karşı dürüstlük. Kime karşı dürüstlük? Allahın
peygamberine karşı dürüstlük? Kime karşı dürüstlük?
Allahın kitabına göre dürüstlük. Kime karşı dürüstlük?
Eimme-i Müslimine, Müslümanların devlet yöneticilerine karşı
dürüstlük. Din
(CHP sıralarından Sen onu AKPye söyle! sesi)
MUSA ÇAM (İzmir) Siz söylemeyin
bari ya!
NEBİ BOZKURT (Devamla) Bütün
insanlara karşı dürüstlük. Şimdi, burada bazı örnekler
verirsem, inanın
OKTAY VURAL (İzmir) Sen bir de
hadislere gel, geçenki gibi yanlış
NEBİ BOZKURT (Devamla)
Beyefendi, özellikle bazı örnekler verirsem mahcup olursunuz. Onun için
gelin, dürüst olalım, Hakkı hâkim kılalım.
Hepinize selamlar, hürmetler. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahıslar adına son söz
İstanbul Milletvekili Sayın Nureddin Nebatinin.
Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısının ikinci bölümü hakkında şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Derleme, bir ülkenin entelektüel
mirasının devlet eliyle toplanmasına, korunmasına,
gelişiminin takip edilmesine ve paylaşılmasına olanak
tanıyan bir mekanizmadır ve bununla ilgili asıl amaç, gelecek
kuşaklara kültür mirasını koruyarak aktarmak, entelektüel
birikimi muhafaza ederek kültürel gelişime ivme kazandırmaktır.
Bununla ilgili oldukça çok konuşma yapıldı ancak derlemeyle
ilgili 1864 tarihli Matbuat Nizamnamesinin yürürlüğe girmesi
Osmanlıda ilk kullanılan argümandır. Daha sonra Fransanın
1925 yılında yürürlüğe giren derleme kanunundan
faydalanılarak hazırlanmış ve Basma Yazı ve Resimleri
Derleme Kanunu adıyla 1934 yılında yürürlüğe giren bu
Kanunun değiştirilmesiyle ilgili geçen dönem içerisinde, 1950lerden
itibaren, çok ciddi bir şekilde eleştiriler gelmeye başlamış
ve bu eleştiriler neticesinde de çeşitli tasarılar
hazırlanmıştır. 1970le 1980 arasında ve 1980den
sonra da aynı şeyler gündeme gelmiş, hatta 1981
yılında kalkınma planına sokulmuş olmasına
rağmen bununla ilgili bir değişiklik
gerçekleştirilememiştir. Bu değişikliğin bugün
gerçekleştiriliyor olmasından ve muhalefet ve iktidar partilerinin
ortaklaşa olarak yaptıkları çalışmalardan dolayı
bu değişikliğin gerçekleştirilmesinden dolayı da
mutluluk duyduğumu ifade ediyorum. Umuyorum ve diliyorum ki bundan sonra
yapılacak her türlü çalışmada gerekli iş birliği
sağlanacaktır.
Değerli arkadaşlar, bu
konuyla ilgili sabahtan beri zaten konuşmalar yapılıyor ama ben,
müsaade ederseniz, Nur Serter Hanımefendinin yaptığı
konuşmayla ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. Öncelikle, büyük
ihtimalle kendisi benden hazzetmiyordur, ben de İstanbul Üniversitesinde
öğrenci olduğum için yaşadığım olaylardan
dolayı kendisini hazzetmeme hakkımı elde tutarak birkaç şey
söylemek istiyorum. Öncelikle, Nur Serter Hanımefendinin ismi
zikredilerek bir dizide kendisine uygun olmayan bir şekilde ifade
edilmesinden dolayı bunun çok büyük bir yanlışlık
olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak kendisiyle ilgili bu
yanlışlığı ifade etmem kendisine karşı olan
duygularımın değişmesi anlamına gelmez çünkü kendisini
gördük
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Burada yok.
NUREDDİN NEBATİ (Devamla)
Kayıtlardan bakar.
Kendisini gördüğümüz zaman
İstanbul Üniversitesindeki ikna odaları, İstanbul
Üniversitesinde gece-gündüz ağlayan başörtülü kızları ve
ötekileştirilen, insanları bir örnek şekle dönüştürmeye
çalışan bir anlayışı gördüğümüz için -onu
gördüğümüz zaman- kendi ifadelerimizi ortaya koymak mecburiyetinde
hissediyoruz. Bunu yapmış olmasına rağmen, tarih boyunca,
özellikle son yıllarda biz ötekileştirilen bir nesil olarak bu konuda
kendimizi ifade etmeyi bir zorunluluk olarak görüyoruz.
Kadına karşı özellikle
bizim anlayışımız, dindar bir insan olarak
anlayışımız çok nettir: Kadınlar
başımızın tacı, gönlümüzün ilacıdır ve bizim
anlayışımız içerisinde kadının çok üstün bir yeri
vardır. Özellikle de Cennetin annelerin ayaklarının
altında olması. düsturu bizim için vazgeçilmez bir şeydir
dolayısıyla kadınlara karşı gerekli olan her türlü
hassasiyetin gösterilmesi de apayrı bir konudur.
Değerli arkadaşlar, bu, lehte
almış olduğum bir konuşmadır.
Teşekkür ediyor, hayırlı
akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Nebati.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Uzunırmak, sizin söz
isteminiz yanlışlıkla düştü herhâlde
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
görüşmekte olduğumuz tasarı ve Komisyon Raporunun 5inci
maddesinde Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında
derlenecek eserlere ilişkin hükümler yer almaktadır. Bu çerçevede
Alevi, Bektaşi kültüründe çok önemli yeri olan eserlerden örnek olarak,
Mısırdaki Kaygusuz Abdala ait belge ve eserler, gene eski Kültür
Bakanımız Sayın Namık Kemal Zeybek tarafından
Moskovaya götürüldüğü söylenen Hoca Ahmed Yesevîye ait eserler ve belgeleri
de derleyip Türkiyeye getirmeyi düşünüyor musunuz? Bu yasa buna müsaade
edecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yüksel
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, İzmirin
Millî Kütüphanesinin Derleme Kanununda kalması çok güzel oldu.
İzmirin Akdenizin kültür başkenti olma vizyonuna da çok uygun
düştü, teşekkür ediyoruz. Konuşmanız içinde
söylediğiniz bu kütüphane gerçekten hem binası itibarıyla hem
ihtiva ettiği eserler itibarıyla olağanüstü bir eser ve mutlaka
müze yapılması, müzeye dönüştürülmesi gereken bir eser.
İzmire onun yerine çağdaş, yeni bir bina, teknolojik
altyapısı güçlü yeni bir kütüphane kazandırmayı,
konuşmanız içinde geçtiğine göre müjde olarak düşünebilir
miyiz?
Bir de bu kütüphanenin içine de şu
Ahmet Şıkın basılamayan kitabını da, sonradan
basılan kitabını da koysak o da çok şık düşer mi
diye soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Demir
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakanım, ülkemizde
tarihî eser hırsızlığı ve
kaçakçılığı konusunda güvenlik önlemleri için bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz? Tarihî eserler antik kentlerdeki
İkincisi, Şanlıurfadaki
Göbeklitepede iki yıl önce çalınan bir heykelcik vardı. Bu
konuda bir gelişme var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çam
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın
Bakan, öncelikle derlemeyle ilgili İzmirdeki kütüphaneye göstermiş
olduğunuz destekten dolayı teşekkür ederim.
Plan ve Bütçe Komisyonundaydım,
konuşmanızı izleyemedim ama tutanaklardan okudum. İzmir
Millî Kütüphane Müdürünün
Atatürk, Celal Bayardan sonra gelen tek Bakan
olduğunuzu dile getirmişsiniz. Burada bir düzeltmeyi yapmak istiyorum. Sizin bu
Mecliste birlikte çalıştığınız, 1978 Ecevit
Hükûmetinde rahmetli Ahmet Taner Kışlalı Kültür Bakanı idi
ve Profesör Doktor Şerafettin Turan da Müsteşardı. Bir
İzmir gezisinde, hem yanı başındaki Elhamra
Sinemasını hem de Millî Kütüphaneyi ziyaret ettiğini tarihe bir
not olarak düşmek istiyorum. Bu, tabii sizden kaynaklanan değil,
Millî Kütüphane Müdürünün size vermiş olduğu yanlış
bilgiden dolayıdır. Bunu tarihe bir not olarak düşmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce sordum ama
cevabını alamadım. Kısa süre önce Kütahyanın tarihî
kalesinin bir burcu yıkıldı, sizin haberiniz vardır.
Özellikle bunun restore edilmesi konusunda bu dönem Bakanlığınızın
bir katkısı olabilecek midir? Olacaksa ne kadarlık bir ödenek
ayrılmıştır?
İkincisi de,
Bakanlığınızca tescil edilmiş çok sayıdaki tarihî
Kütahya evlerinin restore edilerek Türk kültürüne kazandırılması
konusunda ciddi bir projeniz var mı? Varsa bu konuda bir açıklama yapabilir
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakanımız
Seçilmişleri atanmışlara kul ettirmem. diyor ancak ne
yazık ki millet iradesiyle seçilen 8 milletvekilimiz hâlâ cezaevlerinde
tutsak bulunmaktadır. Millet iradesinin acilen özgür
bırakılması gerekmektedir. Bu konuda Meclis
Başkanını göreve davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Sayın Bakan, 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle teknik hizmetler
sınıfına geçtiği hâlde kütüphanecilerin özlük
haklarında tam anlamıyla bir iyileştirme
yapılmadığı görülmektedir. Emsal kadrolar olan
arkeologlarla kütüphaneciler ne zaman aynı seviyeye getirilecektir? Bu
yönde bir çalışmanız var mıdır?
Bir de bunun dışında,
Kültür Bakanlığı festivaller için tanıtım fonu
veriyor. AKPli Arhavi Belediyesi bu fondan yararlanıyor fakat
bu tanıtım fonundan vermiş olduğunuz
fon bedellerinden yararlanamıyor, buradaki ölçü nedir? Neden böyle bir
ayrım yapıyorsunuz? diye düşünüyorum.
BAŞKAN Sayın Havutça
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Kültür Bakanımıza soruyorum: Sayın Bakan,
Balıkesir Bandırmada Paşabayır Mahallesinde bir kültür
sitesi inşaatı var ve temel atma töreni Hükûmetinizin
yaklaşık ilk göreve başladığı dönemden
başlıyor ve yaklaşık on yıldan beri temeli
atılmış, öylesine kalan bir kültür sitesi inşaatı. Bu
inşaatın tamamlanmasıyla ilgili yaklaşık on
yıldan beri AKP hükûmetleri döneminde hiçbir somut adım
atılmadı. Bandırmanın, 120 bini aşan nüfusuyla güney
Marmaranın parlayan yıldızı olan bu kentin çok önemli bir
ihtiyacının giderilmesi noktasında Hükûmetinizin acaba bu
dönemle ilgili bir çözümü olacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir)
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
şimdi, Sayın Dinçer, bu yurt dışına daha önce
kaçırılmış bulunan bazı eserlerin, bazı önemli
yayınların ülkemize getirilmesiyle bu kanunun bir ilgisi yok
doğrusu. Bu ayrı bir çalışma konusu. O, ülkemizden yasa
dışı yollarla çıkarılmış bulunan arkeolojik
varlıklar veya başka kültür varlıklarının geri
dönüşümü için hukuk yoluyla veya diplomatik yollarla mücadele ediyoruz ama
bu yasa bunları da derlemek amacıyla düzenlenen bir yasa değil,
bu ayrımın altını çizmek istiyorum.
CELAL DİNÇER (İstanbul) Sayın
Bakanım, suretlerini getirebilir miyiz? Aslını istemiyoruz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir)
O ayrı bir şey, suret, o da
derlemeye girmez. O da ayrı bir şekilde yani bir müzeye, bir
kütüphaneye gelecekse o da ayrı bir çalışmanın konusu.
Derleme yasası ülkemizde basılmakta olan veya ülkemizdeki
yayınevlerinin ülke dışında yaptıkları
yayınların derlenmesi veya bizim ülkemizdeki arkeolojik, bilimsel
çalışmalarla ilgili yurt dışında
yapılmış olan eserlerin derlenmesi amacına yönelik. Yani
amacı iyi tasrih edelim burada, kayıtlara geçmesi için.
Sayın Yüksel, Millî Kütüphane gerçekten bir müze olabilir,
benim kanaatim bu. Sayın Çamın sözüne karşılık da
söylemek istiyorum, bu bilgi söylediğiniz gibi, yani İzmir Millî
Kütüphanesini ziyaret eden ilk Bakan olduğum bilgisi benim ortaya
attığım bir iddia değil, Millî Kütüphane Müdürünün
basın önünde söylediği ve benim de doğrusu hayretle
karşıladığım, biraz sevinç, biraz da eski
arkadaşlarım adına buruk bir duyguyla
karşıladığım bir bilgi. Yani doğrusu
yanlışı arkadaşlarımıza ait ama umuyorum, tahmin
ediyorum ki hakikaten başka kültür bakanları da ziyaret
etmiştir. Etmemişse gerçekten çok üzülürüm yani Türkiye'nin bütün
kültür tarihi adına.
İzmir Milli Kütüphanesi bir müze olabilir ve
İzmire, inşallah, yerel yönetimlerin, özel idarenin ve bizim
katkılarımızla bir büyük kütüphane
Bence Ankaraya da lazım
yani bir yeni millî kütüphane Ankaraya da lazım çünkü artık
Türkiyede çok sayıda öğrenci var ve Türkiye'nin nüfusu çok genç. Her
ne kadar elektronik ortamları kullansak bile kütüphane bizim
hayatımızdan çıkmaması gereken önemli bir kültür
varlığı. Bu tür amaçlarımız ve dileklerimiz var.
Sayın Demir, tarihî eser
kaçakçılığı için
Biz tarihî eser
kaçakçılığı konusunda çok yoğun biçimde
uğraşıyoruz, burada tekrar etmek istemem. Son yıllarda da
önceki yıllara kıyasla çok sayıda eserin ülkemize gelmesini -ki bunların bazıları
kamuoyunda önemli yer tuttu- sağladık. Geçen yıl içinde bir
talihsizlik oldu. Urfa Göbeklitepede -ki inanç kültürünün dünyadaki en önemli
merkezlerinden birisidir- bir heykel buluntusu, kazı heyeti
tarafından yeterince korunmadığı için sonraki
akşamlarda kayıplara karıştı. Biz bunu kazı
heyetine bir ölçüde tazmin ettirdik ama hiçbir zaman maddi
karşılıkla bu eserler ölçülemez ve başka
yaptırımlar da düşünüyoruz. Bizim yaptırımlar
düşünmemiz nedeniyle de kazı heyeti şu anda bir başka, bir
karşı bilgilendirme kampanyası açmış vaziyette.
Ama bu vesileyle altını çizmek isterim: Bizim
Türkiyede ister yabancılar yapsın bir kazıyı ister yerli
üniversitelerimiz veya hocalarımız yapsın, herkesin
çalıştığı toprağı sevmesi, düzgün bir
iş programı yapması, yeterince zaman ayırması, oradaki
buluntularla ilgili eser yazması; bu eser, bu makale yabancı dilden
yazılmışsa mutlaka bizim dilimizle yazılması gibi yeni
getirdiğimiz kurallar var. İster Türk hocalar olsun ister
yabancı hocalar, bu kurallara uyanlar devam edecekler, uymayanların
emeklerine teşekkür edeceğiz, uyan arkadaşlarımızla
yolumuza devam edeceğiz. Artık Türkiyedeki tarihî eserlerin
korunması konusunu eski yıllara göre daha büyük bir hassasiyetle ele
alıyoruz.
Sayın Işık, Kütahya Kalesi bizim
programımızda bu sene ama birkaç yerde daha benzer
sorunlarımız var, bu doğal afetlerden ötürü yıpranmalar
var, hatta birtakım kaza ihtimalleri de gündeme geliyor. Biz Bakanlık
olarak bunları yatırım programımıza alıyoruz ama
afetle ilgili birimlerden de, devletin öteki birimlerinden de destek istiyoruz.
Kaynak bulduğumuz takdirde biz, değilse öteki kuruluşları
seferber ederek -Bitliste de böyle bir sorunumuz var, Mardinde de var,
Kütahyada var- bunları sonuçlandırmaya
çalışacağız.
Kütahyada biz aslında oldukça
yoğun çalışmalar yapıyoruz. Kütahyada sokak
sağlıklaştırmaları yapıyoruz. Kütahya,
Osmanlı şehzadelerinin bir dönem gelip valilik yaptığı
Anadoludaki önemli yerleşim merkezlerinden bir tanesi ve bütün bu
vasfıyla ayağa kaldırılması konusunda Kütahya bizim
özel olarak işaretlediğimiz illerden birisidir. Bunları
biliyorsunuz ama tabii Türkiye'nin her tarafında -bu vesileyle bir daha
söylüyorum- yapmamız gereken çok sayıda işler var.
Sayın Bayraktutan,
kütüphanecilerin özlük hakları konusunda
Biz kütüphanecilerin özlük
hakları konusunda geçen dönem bir iyileşme yaptık ama bütün
Bakanlık çalışanlarımızla ilgili daha fazla bir
iyileştirme konusunda gayretlerimiz var. Kanun hükmünde kararnameyle bu
yaz içinde kısmi bir düzenleme daha oldu. Bizim gerek kütüphaneciler gerek
yine teknik nitelik taşıyan bazı personellerimizin statüsünün
iyileştirilmesi konusunda Maliye Bakanlığıyla
müzakerelerimiz ve bu yolda çalışmalarımız sürüyor.
Herhangi bir belediye arasında
ayrım yapmıyoruz. Bunu arkadaşlarım, bütün partilerden
arkadaşlarım bilirler, çok sayıda farklı partilerden örnek
de gösteririm somut olarak. Herhangi bir belediye bize kültürle ilgili,
turizmle ilgili, tarihin korunmasıyla ilgili doğru düzgün bir proje
getiriyorsa ona mutlaka kaynak ayırmaya çalışıyoruz o
bölgenin turizmde ve kültürdeki taşıdığı önceliğe
uygun olarak.
Geçmiş yıllarda turizm
tahsislerinden çok sayıda, çok miktarda para geldiğinde biraz
belediyelere gelişigüzel bir belediyecilik bakanlığı
konusunda tavrıyla kaynak aktarıldığı olmuş.
Şimdi böyle bir imkânımız yok. Bizim bütçe
kısıtlarımız içinde kültür projesi, turizm projesi
çerçevesinde destek veriyoruz. Herhangi bir belediye böyle bir proje
getirmiş ve bizden bir kayırma görmüş veya bir iteleme
görmüşse bunu somut olarak bilmek isterim, somut olarak takip ederim.
Balıkesir Milletvekili Arkadaşımızın
Bu bahsettiğiniz Bandırmadaki kültür merkezi midir?
Arkadaşımız nerede?
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir)
Bandırma
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) - Bandırmadaki kültür merkezi.
Evet, Bandırmadaki kültür merkezi
ne yazık ki daha eski yıllara dayanıyor. Yani Türkiyede,
arkadaşlarım, 90lı yıllarda biraz halkın
ihtiyaçları, beldenin ihtiyaçları gözetilmeden bir miktar müteahhitlik
projeleri, bunu açıklıkla söylüyorum burada ve üzüntüyle söylüyorum,
müteahhitlik projeleri hazırlanmış. Yani içinde mercimek kadar
bir salon var, 10 bin metrekare, 20 bin metrekare inşaat alanı olan
devasa yapılar. Bunları, biz, yeni proje almamak kaydıyla
tasfiye etmeye çalıştık. Aranızda idarede bulunmuş
arkadaşlarım var, bu gerçekleri biliyorlar. Yüzde 80, yüzde 70, yüzde
60dan aşağı eritmeye çalışıyoruz.
Bazılarına yerel yönetimler talip oluyor fakat müteahhitlerle ilgili
problemler var. Bandırmada da böyle bir sorunumuz var ama Erdekte
başlamış olan projeyi tamamlamaya çalışıyoruz.
Şu anda Ayvalıkta kültür merkezine dönüştürmeye
çalıştığımız bir eski eser restorasyonumuz var
ama takdir edersiniz ki geçmiş yıllarda abartılı biçimde ve
siyasi saiklerle Anadolu sathına atılmış bulunan bütün
temelleri bizim birkaç yıl içinde tamamlamamız mümkün değil.
Şimdi mümkün olduğu kadar yeni projeye almıyoruz, ihtiyaç
çerçevesinde, öncelik çerçevesinde tamamlamaya çalışıyoruz. Ben,
Bandırma gibi bir büyük yerleşimin böyle bir ihtiyacı olduğunu
biliyorum ama bir miktar bizim de kendi bütçe kısıtlarımız
var, o kısıtlar içinde davranmamızı sanıyorum ki
haklı karşılayacaksınız.
Son bir nokta vardı. Biraz önce
bir konuşmacı arkadaşım, geçen yıl bizim, Mem ü Zini
yayınladığımız ve bir miktar bunun reklamıyla
yetindiğimiz iddiasını ileri sürdü.
Değerli arkadaşlarım,
biz, Türkiyede herhangi bir ayrım yapmaksızın, bizim
felsefemizin, bizim kültürümüzün, bizim toprağımızın bütün
zenginliklerini yeni kuşaklara taşımaya
çalışıyoruz. Bu çerçevede, mesela, biz, bu yıl El Birûnînin
Kitâb-üs-Saydele Fi't- Tıp kitabını bastık. Matürîdînin
dünyası üzerine bir çalışma yayınladık. Şimdi
Şeyh Bedreddin üzerine bir çalışma yapıyoruz. Ahmedi Hani
üzerine bir çalışma yaptık. Şimdi Molla Ceziri üzerine bir
çalışma yapıyoruz. İlk defa bir Süryani kitabını
Türkçeye basmaya çalışıyoruz ama bir yandan da
Kaşgarlı Mahmut çalışması yaptık. Yani Anadolu
topraklarında, bugün üzerinde yaşadığımız bu
topraklarda bizim kültürümüzün derinliğini etkileyen ne varsa ona bu yeni
dönemde yeniden aşina olalım, bir anlamda Doğunun felsefesinin
bu temel öncülerini, yaratıcılarını yeniden
tanıyalım konusunda yoğun bir çalışmamız var. Bir
ayrımımız yok. Bu topraklarda hangi renkler varsa, hangi
çiçekler varsa, bir daha söylüyorum, hiçbirisi solmasın, bu
toprakların bereketi çoğalsın diye uğraşıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Sayın Başkan, bir düzeltme talebimiz var.
BAŞKAN O 9uncu maddede olacak.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 9la ilgili olarak komisyonun bir
düzeltme talebi vardır.
Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Sayın Başkan, görüşülmekte olan 128 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 9uncu maddesinin üçüncü fıkrasında
yer alan derleme birimine ifadesi, ibaresi sehven derleme bürosuna diye yazılmış
derleme birimine şeklinde düzeltilmesini arz ederim.
BAŞKAN Düzeltilmiş
şekilde madde 9u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 10u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 11i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 12yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 13ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 14ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 15i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Teşekkür konuşması
yapacak mısınız?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Sayın Başkan, bir cümleyle
teşekkür etmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; arkadaşlarımızın gösterdiği gayrete,
emeğe çok teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Bu Yasanın ülkemize, kültürümüze hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 7nci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin Kurtuluş Örgütü
Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı Ortak
Komite Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
7.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin Kurtuluş Örgütü
Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı Ortak
Komite Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/472) (S. Sayısı:
98)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların
olmayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 23 Şubat 2012 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kanun hayırlı olsun.
Kapanma Saati: 19.38