TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                   7’nci Birleşim

                                     13 Ekim 2011 Perşembe

 

 

(TBMM Tutanak Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- ANT İÇME

1.- Milletvekillerinin ant içmesi

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, 12/10/2011 tarihli 6’ncı Birleşim Tutanak Dergisi’nde yer alan, “şerefsizlik etmeyin” şeklindeki ifadesine ilişkin açıklaması

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, TBMM çatısı altında görev yapan ve Meclis kürsüsünde konuşan hiçbir milletvekilinin “terörist” olarak ifade edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Genel Kurul ve komisyonlarda grubuna ayrılan yerlerin yetersizliği nedeniyle meydana gelen sıkıntılara ilişkin açıklaması

4.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, İstanbul Üniversitesinin açılışı sırasında yaşanan olaylara ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Ankara’nın başkent oluşuna ve Merkez Bankasının İstanbul’a taşınmasına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

6.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, ülkemizde meydana gelen sel felaketine ve Adıyaman’daki binaların depreme dayanıklılık testlerinin yapılması konusunda alınması gereken tedbirlere ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

7.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdem’in, Ankara’nın başkent oluşunun 88’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

8.- Antalya Milletvekili Arif Bulut’un, Antalya’da meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

9.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, Ankara ve çevresinin gelişmesi için özel bir çalışma yapılmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

10.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’da yapılan HES’lerin çevreye vermiş olduğu zararlara ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

11.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden göç eden vatandaşların sorunlarıyla ilgili bir çalışma yapılmadığına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

12.- Hatay Milletvekili Mehmet Dudu’nun, İskenderun ilçesinin Denizciler beldesindeki polis karakoluna teröristlerce düzenlenen saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

13.- İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde İnternet’te  bazı sitelere girilemediğine ve bu uygulamanın nedenlerini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

14.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, İskenderun ilçesinin Denizciler beldesindeki polis karakoluna teröristlerce düzenlenen saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

15.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İskenderun’da teröristlerce düzenlenen saldırıda şehit edilen polis memuruna Allah’tan rahmet dilediğine; terörü lanetle kınadığına ve Merkez Bankasının İstanbul’a taşınmasına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

16.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, ülkemizde sel felaketine uğrayan yurttaşlara başsağlığı dilediğine ve Serik ilçesinin Gebiz beldesine yapılması planlanan Küçük Aksu Barajı’nın bir an önce yapılmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

17.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Zeytinburnu ilçesinde meydana gelen olaylarda işletmeleri zarar gören yurttaşlara hasar tazminatı ödenmesine ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

18.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Erzurum ilinin Çat ilçesi Tuzlataşı İlköğretim Okulunda görev yapan bir öğretmenin evinin teröristlerce basılmasına ve öğretmenlerin yaşam güvenliklerinin sağlanmasına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

19.- Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu’nun, Ankara’nın başkent oluşunun 88’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, afetlere dayanıklı konutlar yapılması gerektiğine ve Projelerde Yapı Denetim Yasası kurallarının uygulanmadığına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

21.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Çevre ve Şehircilik Bakanının kentsel dönüşüm hususundaki konuşmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Antalya Milletvekili Menderes Mehmet Tevfik Türel’in, Antalya ili Aksu ve Serik ilçelerinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın başkent oluşunun 88’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iç işleyişine ilişkin gündem dışı konuşması

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)      Önergeler

1.- Ankara Milletvekili Zelkif Kazdal’ın, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/7)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, İstanbul’daki su havzalarının korunmasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/17)

2.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli ve 23 milletvekilinin, Uludağ’ın doğal ve tarihî zenginliklerinin korunması, değerlendirilmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/18)

3.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 24 milletvekilinin, Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/19)

 

VIII.- ÖNERİLER

A)      Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşları tarafından (44 sıra nolu), güvenlik güçleri tarafından toplumsal gösterilerde yaygın olarak kullanılan biber gazı, gaz bombası ve plastik mermilerinin yol açtığı yaralanma, sakatlanma ve ölüm gibi ağır sonuçların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 13/10/2011 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

13 Ekim 2011 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

------ 0 ------

BAŞKAN –Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

 

III.- ANT İÇME

1.- Milletvekillerinin ant içmesi

 

BAŞKAN - Anayasa’mıza göre milletvekillerinin göreve başlamadan önce ant içmeleri gerekmektedir. Şimdi, daha önce ant içememiş olan sayın milletvekillerinden bu birleşimde ant içmek isteyenleri kürsüye davet edeceğim.

Bize bir başvuru var: Sayın İsa Gök.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KERİM ÖZKUL (Konya) – Diz çökerek yemin et İsa!

İSA GÖK (Mersin) – Diyecek lafın varsa… (AK PARTİ sıralarından “Diz çök!” sesleri) Eğer diyecek lafınız varsa, gelin burada konuşun. Yerinizden gazel atmak olmaz!

BAŞKAN – Lütfen İsa Bey, lütfen…

İSA GÖK (Devamla) – Arkadaşlar, daha sizlerle dört yıl çok kavga edeceğiz çok! Rahat olun, rahat olun! Biz sapasağlam yerimizdeyiz, siz kendinize bakın! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen yemininizi yapın İsa Bey, lütfen…

İSA GÖK (Devamla) – Sayın Başkan, sol tarafa bakarsanız bir…

BAŞKAN – Tamam efendim tamam. Lütfen…

İSA GÖK (Devamla) – Bir sahip olun sol tarafa. Sol tarafa sahip olun. Zaten daha sonra da Sayın Başkanlık makamına imzalı dilekçeler vereceğim Sayın Başkan. Dilekçeleri de getirdim buraya.

Halkın önünde kimin ne yapacağını tarih gösterecektir. Hiç unutma!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Milletvekili buraya yemin etmek için çıktı. Sayın Başkan…

İSA GÖK (Devamla) - Tarih, doğrunun yanında olacaktır. Tarihi oku sen! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, milletvekili yemin etmek için çıktı. Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Laf atmayın, yeminini etsin. Niye laf atıyorsunuz?

BAŞKAN – Lütfen ilk önce yemininizi yapın, lütfen.

İSA GÖK (Devamla) – Efendim, eğer ki sağlam durursa…

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Etsin yeminini. Niye rahatsız oluyorsunuz? Edecek yeminini. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum, sükûnetimizi muhafaza edelim. Beyler…

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Neden rahatsız oluyorsunuz? Bırakın etsin yeminini.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

(Mersin Milletvekili İsa Gök ant içti)

BAŞKAN – Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

İSA GÖK (Devamla) – Sayın Başkan, “İradem tutuklu, bir imza da sen ver” grubunun imzalarını… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Gök, teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şu anda Sayın Milletvekili sadece yemin etmek için oraya çıkmıştır.

İSA GÖK (Devamla) - …binlerce imzayı tutuklu vekiller için Sayın Başkanlığa…

BAŞKAN – Kesin mikrofonu…

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili sadece yemin etmek için çıkmıştır, başka bir şey konuşamaz.

İSA GÖK (Devamla) - …bu imzaları ulaştıracağım.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Gök, yerinize oturun ve ne demek istiyorsanız orada yapın.

İSA GÖK (Devamla) - Cezaevinde tutuklu bulunan… (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Lütfen… Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, daha sonra söz alır konuşur.

BAŞKAN – Sayın Gök, sen bir hukukçusun, çok rica ediyorum yani…

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Tekrar yemin etmesi lazım.

İSA GÖK (Mersin) – İç Tüzük’ü oku, ondan sonra gel.

BAŞKAN- Değerli arkadaşlarım, dünkü toplantımız sırasında Sayın Hasip Kaplan “Şerefsizlik etmeyin, doğru dürüst konuşun.” gibi bir söz sarf ettiler kürsüden. Anladığım kadarıyla kendileri de herhâlde bunu kastetmemişlerdir. Kendilerinin, lütfen, bu sözün ilgili maddesinde uymadığını da kabul edeceklerini zannediyorum ve özür dilemelerini rica ediyorum mümkünse.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, müsaadenizle…

BAŞKAN – Evet, mikrofonunuz açık efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, kürsüye geleceğim efendim.

BAŞKAN – Peki, kürsüye gelin.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, belediye başkanlarına “terörist” diyenler de çıkıp özür dilemeliler. Tutuklanan, halkın temsilcisi belediye başkanlarına “terörist” diyenler de çıkıp özür dilemeliler.

BAŞKAN – Efendim, bunu tartışmayalım. İlk önce bunu halledelim, öyle gerekiyorsa o da talep edilebilir.

Buyurun Sayın Kaplan.

Bir dakika, lütfen.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünkü Genel Kurul toplantısında söz aldığım bir sırada, bu kürsüde konuşma yaparken bir hatip olarak, belediye başkanlarını, Şırnak’ın bütün il meclis üyelerini, bütün belediye encümenlerini bütün olarak, göz altına alındığını, bunların seçimle gelen arkadaşlarımız olduğunu, milletin iradesini temsil ettiğini ifade ederek çok açık bir şey söyledim: Egemenlik kayıtsız şartsız milletinse bu seçilmişlere ve sandığa saygı göstereceğiz. Ve bu arkadaşlarımıza terörist denmesini kınayarak şunu söyledim: O arkadaşlarıma, belediye başkanlarıma terörist derseniz ben de onlar gibi aynı suçu işlemiş kabul ediyorum kendimi ve burada 5-10 kişi aynı anda kalkarak “Zaten siz teröristsiniz.” dediler. Şimdi, bu sözleri söyleyen arkadaşlarımızın, hepsinin cesaretle ayağa kalkıp kendilerini tek tek göstermelerini istiyorum.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Başkanım ne kadar hoşgörülüsünüz. Böyle bir şey olabilir mi!

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Siz o sözü düzeltin.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hayır, bir dakika arkadaşlar.

Sayın Başkanım, şöyle bir durum var, bakın: Eğer bir Meclis Genel Kurulunda bir tartışma varsa bu tartışmayı aşmak için iki şey var: Bir, Meclis Başkanımız, tüzük çok açık, 67’ye göre uyarır. Sayın Başkandan, ben, buradan rica ettim: “Hatibe sataşma oluyor, uyarın.” diye. Yetmedi grup başkan vekillerine, AK PARTİ’nin, uyardım: “Milletvekillerinize, lütfen, müdahale edin konuşmasınlar.” Ancak, tutanakları aldım. Bütün grup başkan vekilleri bu tutanakları almış olması lazım. Bu tutanakları aldığımız zaman en büyük sataşmanın AK PARTİ grup başkan vekillerinden geldiğini gördüm. Bakın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya)- Süre bitti özür yok!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, rica ediyorum…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Efendim, burada bir dakika olayı yok.

BAŞKAN - İki dakika verdim.

Rica ediyorum, bu bir tartışma konusu değil. Buradaki zabıtlarda var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi Başkanım…

BAŞKAN - Lütfen sözünüzü tavzih ediniz ve yerinize oturunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, şimdi, lütfen Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Lütfen, bir tartışma açmadık bu konuda,zabıtlar açık.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Beni davet ettiniz mi, etmediniz mi?

BAŞKAN – Evet.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Müsaade edin…

BAŞKAN - Tavzih edin diye davet ettik. Tartışma için…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşma hakkı…

BAŞKAN - Hayır efendim, hayır…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye davet ediyorsunuz?

BAŞKAN - Sizi özür dilemeye davet ediyorum. Sizi özür dilemeye davet ediyorum. Bakınız, ilgili madde açık.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu tutanaklarda kim varsa onu konuşacağız…

BAŞKAN - Bakınız, diyor ki: “Kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi temiz dille konuşmaya davet eder.”

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Saat yedide burada yayın kesiliyor. İşte, kasetler, güvenlik kamerası da bende, canlı yayın da yedide kesilmiş, bende…

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen yerinize oturun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Saat yedide kesildikten sonra topluca saldırı ve hakaret başladı.

BAŞKAN – Sayın Kaplan...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, siz hatibi dünkü o talihsiz sözünden dolayı, AK PARTİ Grubundan bir kısım milletvekili arkadaşlarımızı…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, AK PARTİ Grup Başkan Vekilinin tutanağa geçen sözünü okuyacağım…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –  …AK PARTİ Grubunu hedef alarak “Şerefsiz sizsiniz!” şeklindeki ifadeyi özür dilemek için buraya davet ettiniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne diyor? Normal konuşma… “Adam gibi konuş, adam gibi!” gibi sözler söylüyor Nurettin Canikli.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şu anda konuşmacı savunma yapıyor. Savunma yapabilmesi için sizin bir ceza vermeniz gerekir. Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ona cevabını vermeniz gerekir.

BAŞKAN - Lütfen… Sayın Kaplan, lütfen rica ediyorum, geçin…

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bana “terörist” kelimesi Sayın Başkan hakaret değil midir? Bana “terörist” diyenlerin buraya gelip özür dilemesi gerekmiyor mu?

BAŞKAN – Efendim, bir saniye, sakin olun. Lütfen, sakin olun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bana “terörist” diyenler gelip burada özür dilemeli.

BAŞKAN – Efendim, hakaretse onu da düzeltirsiniz ama sizinkini bu affettirmez. Siz, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Başkanım, 67’ye göre, ben buradan çok açık söylüyorum: Bana “teröristsin” diyenlere ben bu…

BAŞKAN – Bir saniye efendim, oturun lütfen yerinize…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, 67, hatibi düzeltmek içindir.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – …aynı sözümü tekrarlıyorum ve özür dileyecek bir durum da görmüyorum, özür de dilemiyorum…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, 67, hatibi düzeltmek içindir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bana “terörist” diyenler, bir grup başkan vekiline “Terörist” diyenler gelip burada özür dileyecek.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, eğer beni dinlemeyecekseniz başka şey uygulamak zorunda kalırım. Lütfen yerinize oturun. Lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başkanım, siz görevinizi yapacaksınız.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sana yakışıyor o laf. Sana iade ediyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tutanaklar burada, CD’ler burada. Hem konuşturmayacaksınız hem…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben, terörist… Bir grubun başkan vekili… Yargıç mısınız? Savcı mısınız? Kesin karar mı verdiniz?

BAŞKAN – Efendim, bakın…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –  Sayın Başkan, bir grubun başkan vekili bir gruba hakaret edemez, küfredemez.

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, bir saniye… Bir saniye…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bize “terörist” diyenler özür dileyecek burada.

BAŞKAN – Efendim, bir saniye... Yerinize oturur musunuz…

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bu Mecliste “terörist” diyenler çıkacak toplu burada ve özür dileyecek.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sana iade ediyoruz o lafı. Sana yakışıyor o.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben, asla AK PARTİ Grubunun hepsine, hiçbir zaman, hepsine söz söylemem, söylememişim, kişiliğim de buna uygun değil. Hiçbir dönem de yapmadım.

BAŞKAN – Efendim, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şu anda suçunu ikrar ediyor…

BAŞKAN – Bir saniye efendim…

Değerli arkadaşlar…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …bir kısım milletvekili arkadaşlarımıza söylediğini söylüyor.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir insana, bir milletvekiline Tüzük gereği bir söz veriyorsunuz. Eğer bunu dinlemeyecekse, yerine oturmayacaksa bu düzeni sağlamakla görevliyim ben. Lütfen buna mecbur etmeyiniz. Size böyle bir müracaat oldu, bir söz verdim. Lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Adil olun…

BAŞKAN - Ve bunu kalkıp orada tavzih etmenizi istedim. Burada bir mahkeme kurmuyoruz. Siz kendi savunmanızı yapıyorsunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben savunma yapmam ama “terörist” diyenlerin çıkıp özür dilemesini istiyorum Başkan!

BAŞKAN - Müracaat varsa, ona da bakarız. Ama lütfen müsaade edin çalışalım. Lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Burası engizisyon mahkemesi değil.

BAŞKAN - Lütfen müsaade edin çalışalım ve söz almadan da konuşmayınız lütfen! Lütfen söz alarak konuşalım!

Buyurun Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, biraz önce Hatibin dünkü konuşmasından dolayı özre davet ettiniz fakat Hatip sizin davetinize uymayarak yine suçlamalarına ve savunmaya geçti.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Savunmaya geçmiyorum!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hatibin savunma yapabilmesi için sizin bir cezai müeyyide uygulamanız gerekir. İç Tüzük’ün 160 ve 161’inci maddeleri buna müsaittir efendim. Dün AK PARTİ Grubunu hedef alarak “Şerefsiz sizsiniz.” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Onu… Tekrar Hatibi özre davet ediyorum, aksi hâlde İç Tüzük’ün 160 veya 161’inci maddelerini uygulamaya davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bu gruba “terörist” diyenler şerefsiz!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu gruba “terörist” diyenler çıksın!

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, bir dakika…

Grup başkan vekillerini lütfen arkaya davet ediyorum.

Oturumu kapatıyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 15.14

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

------ 0 ------

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, saat 15.14’te ara verdiniz, bir saat on dakika oldu. Sayın milletvekilleri bir saat on dakikadır burada bekliyorlar.

BAŞKAN – Evet efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne dersiniz bu konuya?

BAŞKAN – Aslında…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani bir saat on dakika, sayın milletvekillerine herhangi bir bilgi de göndermeksizin ve üstelik İç Tüzük’e göre gürültü ve kavga olması hâlinde bile en çok bir saat ara verilmesi mümkün iken…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gürültü, kavga yok Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) - …siz âdeta bir tatil ve ara verme kararı verdiniz. O zaman dört saat sonra da gelebilirsiniz, yani yedide de gelebilirsiniz.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Başkan, spekülasyonun hududu yok da ben bir uzlaşma sağlamaya çalıştım.

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük efendim.

BAŞKAN – İsterseniz İç Tüzük hükümlerinin uygulanması konusunda konuşabiliriz. Ben sadece bir uygulamaya çalıştım. Şimdi, bunu, işte şu kadar saatte gelirsiniz, bu kadar... Bu bir keyfî mesele değil. Mümkün mertebe benim çalışıp uğraştığım şu: Bu Meclisin her dakikası için bu millet para ödüyor…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, siz ne yaparsanız yapın…

BAŞKAN – Mümkün mertebe çalıştıralım. İstediğim bu Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bu Meclis, sizin istediğiniz zaman açılıp kapanmaz, çalışmaz. Siz milletvekillerinin amiri değilsiniz. Siz Türkiye Büyük Millet Meclisini yönetmek durumundasınız. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim, bunu söylediğiniz için çok teşekkür ederim. Ben de amiriyim zannediyordum milletvekillerinin!

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekilleri kimsenin memuru değildir, milletin hizmetkârıdır. Dolayısıyla…

BAŞKAN – Böyle bir iddiada bulunmadı kimse efendim, böyle bir iddiada bulunmadı. Lütfen…Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani o zaman, siz nasıl…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ali kıran baş kesen tavrından vazgeç Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, bu konuda tavrınız bile Türkiye Büyük Millet Meclisinin mehabetine uygun değil Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki, sizin tavrınız uygun mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Uygun tabii. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tabii! Bravo, bravo! Sizin tavrınız uygunsa millet dinliyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, ey vatandaşlarım, şuraya bir bakar mısınız! Allah’ım Ya Rabbel alemin!

BAŞKAN – Ben bir uzlaşmaya çalışmayı başarmaya çalıştığımı söyledim. “Eğer başarabilirsek çalışalım.” dedim. Sayın Başkan, hepsi bu konudan ibaret.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, istediğiniz zaman…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İç Tüzük’e göre…

BAŞKAN – Söylediklerinizi biliyorum. Bir saati doldurdu ise, eğer istenirse tatil edilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, burası keyfî yönetim yeri değildir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İç Tüzük’e göre yönetilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Keyfinize göre çalışmayız, İç Tüzük’e göre… Konuşma hakkın da, oturman da, başlaması da İç Tüzük’tür. Saat 15.00’te başlayacaksa “Ben 16.00’da geleceğim.” diyemezsiniz.

BAŞKAN – Gayet tabii.

OKTAY VURAL (İzmir) – 19.00’da bitecekse “Ben 20.00’de bitireceğim.” diyemezsiniz.

BAŞKAN – Böyle bir şey demedim zaten. Böyle bir şey demedim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Saat üçte geldim, bir tartışma çıktı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle yapıyorsunuz. Hâlen ısrar ediyorsunuz.

BAŞKAN – …bunu uzlaştırmaya çalışıyorum grup başkan vekilleriyle. Hepsi bu kadar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hâlen ısrar ediyorsunuz yani tutumunuzda.

BAŞKAN – Siz de ısrar ediyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ben yanlış tutumunuzu ifade etmek için ısrar ediyorum elbette.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim. Ben de yanlış olmadığımı ifade ediyorum efendim, kusura bakmayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekilinin o söylediği kısmen doğru. Ancak “Çalışmalar sırasında bir saat ara verilir. Bir saatten fazla ara verilemez” ifadesi var. Siz zaten, ayrılırken, oturumu kapatırken grup başkan vekillerini içeriye davet ettiniz, bir konuyu müzakere etmek adına davet ettiniz ve “Ara veriyorum.” dediniz. “Bir buçuk saat süre veriyorum, bir saat on dakika süre veriyorum.” demediniz. Ama olayın önemine binaen, süreç bu hâle gelmiştir, Sayın Grup Başkan Vekilinin de bunu anlayışla karşılayacağını ümit ediyorum. Çünkü siz sadece AK PARTİ, CHP ve BDP grup başkan vekillerini değil, buradaki tüm siyasi parti grup başkan vekillerini davet etmiştiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hepsi geri geldi efendim. Buradaydınız, Sayın Ülker Hanım’ı çağırdınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Olur mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bundan sonra.. Sayın Başkanım, bakın, tekrarlıyorum, sizin bu tavrınızı alkışlayan milletvekilleri olabilir ama bu milletvekillerinin kimsenin memuru olmadığını ifade etmek, sizin de bunu dikkate almanız gerektiğini ifade etmek de benim görevimdir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millet adına hizmet ediyoruz hepimiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer bu konuda bir gecikme olacaksa nezaketen grupları haberdar ederek “Kusura bakmayın, böyle bir konuyla ilgili uğraşıyoruz…” Bir nezaketle bu talep edilir, bunu anlayışla karşılarız. Ama böyle el kol hareketleriyle “Bunu yapmaya çalışıyorum, şunu yapmaya çalışıyorum…” Burası onun yeri değil Sayın Başkanım, onu başka yerde yaparsınız, nerede yaparsınız bilmem!

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Başkan, “el kol hareketi” derken zatıalinizin de el kol hareketleri devam ediyor.

Bakınız, ben bütün grup başkan vekillerini çağırdım, tenezzül buyurup gelmediniz ve “Bir uzlaşmaya çalışıyorum.” dedim, hepsi bu kadar ve bu Mecliste -4’üncü defadır ben de bu Mecliste görev yapıyorum- her zaman yapılan bir olaydır, grup başkan vekilleriyle Meclisi çalıştırmak için arkada görüşme yapmak. Hepsi bu kadar Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz bu yolda devam edin Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Başkanım, İç Tüzük’e göre hareket edeceksiniz, İç Tüzük’e göre. 67’ye göre bir saatten sonraki araya… Grup başkan vekilleriyle mutabakat da yapabilirsiniz. Bu bir saati geçti, Sayın Vural onu hatırlattı. Bir saatten önce siz buraya gelseydiniz bu tartışma olmazdı, onu söylüyoruz. 

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani ne diyeyim, eğer bu vekiller hakkına hukukuna sahip çıkmazsa ne olacak? Protokolün 60’ncı sırasına kadar da atarlar…

BAŞKAN – Efendim, yalnız ben de şunu söylüyorum Sayın Şandır: Çağırdığım zaman teşrif edilseydi orada konuşurduk, hatırlatsalardı yapardık. Elbette ki İç Tüzük hepimizi bağlıyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gayet tabii, onu hatırlatıyoruz biz de Başkanım.

BAŞKAN – Evet, şimdi Sayın Hasip Kaplan bir açıklamada bulunacak, arkasından da AK PARTİ Grup Başkan Vekili arkadaşımız bir açıklamada bulunacak.

Lütfen buyurun.

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, 12/10/2011 tarihli 6’ncı Birleşim Tutanak Dergisi’nde yer alan, “şerefsizlik etmeyin” şeklindeki ifadesine ilişkin açıklaması(×)

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, dünkü konuşmam esnasında hakaret ve sataşma nedeniyle söylediğim sözler kastı aşmıştır, Gruba yönelik değildir, bu Mecliste olmaması gerekiyordu. Bu nedenle bunun tekrar edilmemesi gerektiğini söylüyorum ve AK PARTİ Grup Başkan Vekilini de bu konuda, bana yönelik ağır hakaret konusunda aynı şekilde davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Sayın Elitaş…

 

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, TBMM çatısı altında görev yapan ve Meclis kürsüsünde konuşan hiçbir milletvekilinin “terörist” olarak ifade edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görev yapan ve bu Meclis kürsüsünde konuşan hiçbir milletvekili terörist olarak ifade edilemez, bu konuyu belirtmek isterim.

Saygılar sunuyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, İç Tüzük’ümüz birbirimize karşı temiz dille hitap etmeyi emrediyor. Mümkün olduğu kadar bir uzlaşı içerisinde, bir hoşgörü içerisinde… Bu Mecliste milletin seçtiği hiçbir milletvekilinin terörist olmadığını, hiçbir milletvekilinin de şerefsizlikle itham edilmemesi gerektiğini burada bir kere daha söylüyorum. Geliniz, karşılıklı, İç Tüzük’ün de emri olan temiz dille tartışmayı sürdürelim.

Çok teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı ilk sözü Antalya ili Aksu ve Serik ilçelerinde meydana gelen sel felaketiyle ilgili olarak söz isteyen Antalya Milletvekili Menderes Mehmet Tevfik Türel’e veriyorum.

Sayın Türel, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

 

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Antalya Milletvekili Menderes Mehmet Tevfik Türel’in, Antalya ili Aksu ve Serik ilçelerinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

 

MENDERES MEHMET TEVFİK TÜREL (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce Antalya’nın Haskızılören köyünde, Denizli’nin Çameli ilçesinde, Manisa’nın Gördes ilçesinde meydana gelen afetlerde hayatını kaybeden 9 vatandaşımıza Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına da sabırlar temenni ediyorum.

Elbette, Antalya’da yaşanan felaketin boyutlarını belki kelimelerle ifade etmek kolay olmayacak ancak şöyle bir karşılaştırma yaptığımızda; 2009 senesinde İstanbul’da yaşadığımız sel felaketinde hayatını kaybeden 31 vatandaşımız, bildiğiniz gibi, metrekareye yaklaşık 45 kilogram yağış yağan bir felaket neticesinde maalesef hayatlarını kaybettiler. Antalya’da ise, 45 kilogram, İstanbul’da yaşanan sel felaketindeki yağmurdan yaklaşık 6 misli fazla, yani metrekareye 300 kilogram düşen bir yağmurla birlikte yaşanan bir sel felaketine maruz kalındı. Dolayısıyla, devletimizin almış olduğu tedbirler olmasaydı belki 50’ye yakın vatandaşımız hayatını kaybetmiş olabilirdi. Çünkü, meteorolojinin vermiş olduğu ihbar neticesinde, köyde çok ciddi bir şekilde, hemen hemen bütün vatandaşlara ulaşılmak suretiyle vatandaşlarımızın evlerini terk etmeleri sağlanmış, ancak maalesef yaşı ileri olan vatandaşlarımız evlerini terk etmekte güçlük çekince 6 kişi hayatını sel suları içerisinde kaybetmek durumunda kalmışlardır.

Değerli arkadaşlar, çok kıymetli milletvekilleri; Antalya’da yaklaşık 45 bin dekarlık bir alanda  zarar oluşmuştur. 6 köprü, 3 menfez yıkılmıştır ve hakikaten, bölgede özellikle sel felaketinin yaşandığı Haskızılören köyünde 10 ev tamamen yok olmuştur, bir tuğlası bile kalmamıştır. Yaklaşık 16 ev hasarlıdır, toplam 50’ye yakın ev hasarlıdır. Tabii ki, sel felaketiyle birlikte bölgede devletimizin bütün kurumları seferber olmuştur. Sabahın erken saatlerinde Antalya Valisi, sel bölgesindeki Haskızılören köyünde vatandaşlarla birlikte oradaki gereken tedbirleri gayet iyi bir şekilde koordine etmiştir.

Bunun dışında, geçtiğimiz yıllarda Antalya’da yaşanan bir başka sel felaketi sonrasında özellikle Aksu Çayı üzerinde alınmış olan tedbirler neticesinde felaketin çok daha büyük boyutlara ulaşması da önlenmiştir. Aksu Çayı çıkışında yapılmış olan mendirek sayesinde sel sularının denizle buluşması sağlanmıştır ve yine, geçtiğimiz sene Antalya’da yaşanan bir başka sel felaketinde 145 kilogram bir yağışla Antalya-Alanya kara yolu tamamen trafiğe kapanmış iken bu sefer 300 kilogram bir yağışla bu gibi sıkıntılar hasıl olmamıştır.

Yine, bölgede Tehnelli ve Tekke köylerinde yapılan dere ıslah çalışmaları fevkalade başarılı sonuç vermiş ve sel felaketinin boyutlarının daha da büyümesi engellenmiştir.

Çok kıymetli milletvekilleri, tabii ki bölgede alınması gereken tedbirler süratle devam etmektedir. 27 Ekim tarihinde Aksu dere ıslah çalışması ihale edilecek -ki yaklaşık 300 trilyonluk bir yatırımdır- ve böylelikle inşallah bundan sonra böylesine ciddi sıkıntıları da daha da hafif boyutlarda hissedebilir duruma geleceğiz.

Yine, Aksu Çayı üzerindeki Küçük Aksu Barajı’nın da yatırım programına alınması gündemdedir, projeleri üzerinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüz çalışmaktadır ve böylelikle, o baraj çalışması da tamamlandığında, dediğim gibi, o bölgedeki tedbirler artık tamamen devletimiz tarafından alınmış olacaktır.

Tabii ki sel felaketinde açıkta kalan bir tek vatandaşımız söz konusu olmamıştır. Şu anda yaklaşık 500 kişiye bölgede sıcak yemek çıkmaktadır. 25 kişilik geçici prefabrik konutların yapımı süratle tamamlanacaktır. Bugün itibarıyla köye elektrik verilmiştir. Maalesef, 6 vatandaşımızdan henüz 4’ünün cesetlerine ulaşılabilmiştir çünkü 70 kilometrelik bir nehir boyunda arama çalışmaları devam etmektedir ve oldukça yoğun bir şekilde bu arama çalışmaları yani 190 kişiyle devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türel, teşekkür ediyorum efendim.

MENDERES MEHMET TEVFİK TÜREL (Devamla) – Teşekkür ediyorum, çok sağ olun.

Devletimizin yapmış olduğu çalışmalardan dolayı bütün kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Bayraktar söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

Süreniz yirmi dakika.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu toplantıyı AKP grup odasında yapar mısınız. Meclise getirmeyin, birbirinizle konuşun AKP grup toplantı salonunda.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir şey mi söylediniz efendim?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, AKP’li arkadaşımız soru sormadı, eleştirmedi, bir şey yapmadı. Neye cevap verecek?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz ki, gündem dışı konuşmaya Hükûmet isterse cevap veriyor veya konuyla ilgili konuşuyor. Lütfen…

Süreniz 20  dakika Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Trabzon) –  Sayın Başkan, yüce Meclisimizin çok değerli üyeleri, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

9 Ekim akşam saat -21.00’de- dokuzda başlayan ve pazarı pazartesine bağlayan gece saat 24.00’te afet konumuna gelen…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, dokuzu kaç geçe başladı yağmur?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Devamla) –  …özellikle Antalya-Serik ilçemizdeki sel felaketinden dolayı hem cevap vermek hem de yüce Meclisimizin üyelerini bilgilendirmek üzere huzurunuzdayım. Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, bilindiği üzere 9 Ekim Pazar günü akşam şiddetli bir biçimde, metrekareye 300 kilogram/metrekare şeklinde yağan şiddetli  yağmur…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – 300 değil, 301.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Devamla) – …ve hızı 80 kilometreye varan bir rüzgâr neticesinde Antalya Serik ilçesi Haskızılören köyünde Pınargözü Mahallesi’nde bir mesire yerini sel vurmuştur. Burası aslında dere yatağı değildir. Toroslar’ın eteklerindeki su gözeneklerinden, dağın kıvrımlarından oluşan aşırı yağmur neticesinde gelen suyun, gelen selin derenin yatağını değiştirmesi neticesinde yüz yıldır kullanılan köyün bir mahallesini tamamen sel götürmüştür yani burada yaklaşık 100 dönüm bir mesire alanı… Komşu köylerin de gelip mesire yaptığı, burada okulun bulunduğu, sağlık ocağının bulunduğu çok güzel bir yer, gerçekten görmeye değer. Salı günü akşam giderek ziyarette bulundum ve çarşamba günü sabahleyin de yine orada incelemelerde bulundum. Gerçekten, hakikaten bir afat burası, bir afet. Burada 6 vatandaşımızı kaybettik, bunlardan 4 insanımızı bulduk ve bunlar defnedildi.

Yine aynı şekilde, Manisa’da, Denizli’de, Balıkesir’de, Muğla’da da bu yağmurun etkilerinden dolayı zararlar oldu, burada da 3 tane vatandaşımızı kaybettik, toplam 9 vatandaşımız… Bu vatandaşlarımıza Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Tüm bu bölgelerde ve bu illerdeki zarar gören vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Çok değerli milletvekilleri, tabii afetler tüm dünyamızda olmakta. Dün ve bugün, evvelsi gün, üç gündür Meksika’da da çok şiddetli bir tayfun var. Orada da Meksika şu anda çok zor durumda. Bir devlet olarak, bir ülke olarak, oradaki vatandaşlara da, oradaki ülke vatandaşlarına da çok geçmiş olsun dileklerimizi sunuyorum Türkiye olarak, Türkiye vatandaşı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak.

Çok değerli milletvekilleri, ülkemiz, her şeyden evvel, Arabistan Yarımadası’ndan gelen ve ülkemizin güney doğusuna yerleşen bir deprem fayı üzerinde bulunmaktadır. Ülkemizin üçte 1’i birinci derecede ve çok ciddi bir deprem tehlikesiyle karşı karşıya, üçte 2’si de deprem kuşağındadır. Bu bakımdan, biz, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin, 2002 yılı sonundan itibaren, 2003 yılı başından itibaren ülkemizdeki özellikle deprem, sel felaketi, yangın felaketi gibi afetlere baktığımızda hükûmetlerimizin ne kadar duyarlı olduğunu görmekteyiz. Burada, ben, Adalet ve Kalkınma Partisine bir pay çıkartmak istemiyorum, ülkemizin, vatanımızın geldiği konumu ifade etmek istiyorum. Gerçekten, daha önceleri depremler olduğu zaman prefabrik ev yapmak için üç ay, dört ay, beş ay gibi süre verilirken, kalıcı konut yapılamazken, bu dönemde, bu son dokuz yıla yakın dönemde hem bu dokuz yıllık dönem içerisinde oluşan depremlerdeki konut ihtiyacı olan insanlarımıza üç ay ile on iki ay arasında kalıcı konutlar yapılmış ve verilmiştir. Yine yangında afete maruz kalan evler iki ay gibi, üç ay gibi süre içerisinde yapılarak hak sahiplerine verilmiştir. Bu, ülkemizin, vatanımızın kalkınma düzeyini göstermektedir. Devletimizin ne kadar kolay konuşlanabildiğini, ne kadar kolay mekanize olduğunu, devlet kurumlarının da artık vatandaşına hizmet eder bir konuma geldiğini göstermektedir. Bu bakımdan biz sadece Türkiye’de değil, Açe’de de, Pakistan’da da, Hindistan’da da, dünyanın neresinde olursa olsun tabii afetler olduğu zaman hemen Türkiye olarak artık Kızılayımızla, Afet Acil Durum Yönetimi Başkanlığımızla çok kısa sürede bu ülkelere ulaşabilmekteyiz.

Antalya Serik’te de oluşan selden sonra çok kısa sürede tüm devletin kurumları, ilgili tüm kurumlar, valiliğin özel idaresi, Devlet Su İşleri, sahil güvenlik birimleri, jandarma, tüm kurumlar anında bölgeye intikal etmiş ve vatandaşlar şu anda gerçekten acısını en az hisseder durumdadır ve yine muhtar ifade etti, ben tekraren size burada ifade etmek istiyorum: “Devletimize şükran borçluyuz.” diyor. “Eğer burada Küçüksu Deresi’nin önünde denize giren mendirek yapılmamış olsaydı, anafor şeklinde eğer deniz içeriye girmiş olsaydı bizim can kaybımız çok daha fazla olacaktı.” diye ifade etti.

Yine, aynı şekilde, meteoroloji cuma günü valiliği ve kaymakamlığı uyarmasaydı, kaymakamlık hem yazıyla hem bizzat elemanlar göndererek hem okula hem camiye hem de derenin sel taşkını havzasında kalma ihtimali olan bölgelere uyarıda bulunmasaydı bizim buradaki can kaybımız 50’leri de aşacaktı. Bunu burada insanlar bizzat ifade ettiler.

Yine, vatandaşların ifadesi: “Sel basan yerlere hemen helikopterler geldi ve kurtarma ekipleriyle 85 kişi anında kurtarıldı.”

Yine, burada 3 tane köprümüz tamamen gitti, birçok menfezimiz yok oldu, hemen anında yine hem jandarma hem sahil güvenlik hem İl Özel İdaresi hem Acil Afet Durumu Yönetimi ve Çevre ve Şehirciliğin elemanları burada köprüleri ve menfezleri geçici bir süre için yaptılar ve köye şu anda ulaşım yapılmakta, köyün elektriği verilmiştir, taşımayla su temin edilmektedir ve yerinde günde üç öğün sıcak yemek verilmektedir. Bu da yine Hükûmetimizin mekanize olma durumunu, ciddiyetini ve afete maruz kalan ve yardım gereken insanlarımıza ne kadar hızlı ulaşabildiğini çok açık bir şekilde göstermektedir.

Yine, derenin ıslahı için bu ayın 27’sinde ihale vardır. Yaklaşık 300 milyon, eski rakamla 300 trilyonluk bir ihale 27’sinde inşallah yapılacak, bu dere tamamen denize kadar ıslah edilecektir.

Yine burada bir baraj ihalesi var, bunun da proje çalışmaları bitmiştir. Kısa sürede inşallah onu da yatırım programına almak suretiyle onu da tamamlayacağız.

Yine hem Serik’in köylerinde hem Aksu’nun köylerinde portakal bahçeleri, narenciye bahçeleri, pamuk tarlaları ve seralarda da yine sel baskını olmuştur. Yerinde valiliğimiz inceleme yapmaktadır. Buradaki vatandaşlarımızın borçlarının yapılandırılması noktasında olsun yasal çerçeve içerisinde diğer yardım noktasında olsun ne varsa bunları yapacağız.

Yine Haskızılören köyünde de yaklaşık 15 tane ev, 8 tanesi tamamen gitti, 9-10 tanesi de ağır hasar gördü. Bunların tamamı 25’e yakın evdir. Bunlara da hemen köyün daha üst kısmında, kotu yüksek olan, dereye göre  30 metre, 40 metre yüksek olan bir bölgede şu anda valilik yer seçiyor, beğeniyor. Buradaki evleri de çok kısa sürede yapıp kendilerine teslim edeceğiz.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; biz tabii ki ülkemizi, vatanımızı, milletimizi ve coğrafyamızı tabii afetlerden korumak için çok daha mekanize duruma gelmek zorundayız.

Bu bakımdan, bu dönemde hem tüm dünyanın geldiği konjonktür hem de ülkemizin konumu itibarıyla Hükûmetimiz yeni bir yapılandırma getirmiştir. Bu yapılandırmayla bakanlıklarımızın 20 tanesi, 21 tanesi icracı bakanlık konumuna getirilmiş, benim Bakanlığım da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak yapılandırılmıştır. Buradaki ana eksenimiz, insanlarımızın yani 74,5 milyon nüfusumuzun yaşadığı tüm bölgeleri gerçekten modern, çağdaş, yaşanılır konuma getirmektir. Yani şehirlerimizin kentsel dönüşümünü sağlamaktır, ilçelerimizin kentsel dönüşümünü sağlamaktır, kasabalarımızın, köylerimizin dönüşümlerini sağlamaktır. Bunun için çok ciddi çalışma içerisindeyiz. Ülkemizin coğrafi bilgi sistemini yenilemek için ciddi bir çalışma sistemi içerisindeyiz.

Ülkemizin tapu sistemini, “TAKBİS” dediğimiz tapu sistemini yenilemek için hem kadastral bakımdan hem de tapuya girmesi gereken ipotek bilgileri, takyidat bilgileri, coğrafi bilgiler ve o yörenin özelliklerine, depremden tutun da diğer afetlere varıncaya kadar, ekonomik pozisyondan tutun da endemik hayatından, faunasından florasına varıncaya kadar ne özelliği varsa bunları coğrafi bilgi sistemi olarak hem coğrafi bilgi sistemine hem de tapu kayıtlarına işlemek durumundayız.

Arkasından, yine aynı şekilde, ülkemizin geldiği düzey itibarıyla çevre bakımından çok daha duyarlı olmak zorundayız. Çevreyle tabii afetler, iklimle tabii afetler, coğrafi durumla, deprem durumuyla tabii afetler ne kadar iç içeyse yaptığımız, kurduğumuz şehirlerin bugün geldiği konum, köylerimizin geldiği konum da tabii afetlerle o kadar ilgilidir.

Derelerin kenarlarındaki evleri kaldırmak, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nde ve Akdeniz Bölgesi’ndeki derelerin ıslah edilmesi noktasında çok ciddi gayret içerisindeyiz.

Yine, deprem özelliği olan Bingöl’den tutunuz da Elâzığ’ından Tunceli’ye varıncaya kadar, Bolu’ya varıncaya kadar, İzmir’e varıncaya kadar deprem kuşağı üzerinde olan, İstanbul’dan, Tekirdağ’dan Çanakkale’ye kadar deprem kuşağı üzerinde olan, tüm depremsellik etkisi altında olan ve depreme dayanamayacak evlerin datasını şu anda çıkarmak üzere çok ciddi çalışma içerisindeyiz. Bu evleri kentsel dönüşüm programıyla birer birer değiştireceğiz. En önemli olandan, en acil olandan, en basit olandan, en pratik olandan başlamak suretiyle bunları, bu salaş yapıları, kaçak yapıları, depreme dayanaksız yapıları şehirlerimizden, köylerimizden söküp atmak durumundayız.

Yine, aynı şekilde, şehirlerimizin ulaşımını tıkayan, şehirlerimizdeki yaşam standartlarını, eğitim olsun, sağlık olsun, yangın olsun, okullaşma olsun özelliklerini, modernleşme konusundaki, yaşam kalitesini artıran özelliklerin önünde set gibi duran kaçak yapılaşmaları, gecekonduları da kaldırıp söküp atmak hepimizin görevidir.

Bu hususta şunu özellikle arz etmek istiyorum: Saygıdeğer milletvekilleri, bu konuda bir bütün olmamız lazım, beraber olmamız lazım. Kesinlikle, TOKİ’de görev yaptığım sürede -samimiyetle arz etmek istiyorum, ifade etmek istiyorum- biz hiç kimseye rant sağlamadık, temin etmedik. Bunu, inanın, biz her belediyeye eşit yaklaşmaya çalıştık, her belediyeyi eşit kucaklamaya çalıştık ve kentsel dönüşümde bizim hedefimiz, eksenimiz yoksul vatandaşlardı. Yoksul vatandaşımızı, eve ihtiyacı olan, barınmaya ihtiyacı olan, sadece çocuğunun eğitimi için, çocuğunun iaşesi için, çocuğunun sağlığı için harcayacak parasından başka parası olmayan ama barınmaya ihtiyacı olan insanlarımızı nasıl ev sahibi yaparız diye kentsel dönüşümlere yaklaştık. Kentsel dönüşüm yapacağımız bölgedeki gecekondu bölgelerinde oturan insanlarımız hak sahibi olsun olmasın onları bir şekilde ev sahibi yaptık. Kısaca örnek vermek gerekirse, Ankara kent girişi protokol yolundaki hak sahibi olmayan insanlarımızı Karacaören’de on beş yıl, yirmi yıl vade, peşinatsız, 150-200 lira taksitlerle ev sahibi yaptık. Bunlar aftan istifade etsin etmesin, 2009/81-82 sayılı yasalardan istifade etmeyenleri de orada ev sahibi yaptık. Orada bugüne kadar yaptığımız 8.500 tane konuttan hiçbir tanesini satmadık. Sadece orada hak sahibi olanlara o evleri vereceğiz, yine oradaki evlerin de kendi enkaz bedellerini ve oradaki parsel bedellerini düşmek suretiyle, kalan bedelleri de on beş yıl vadeyle kendilerine almak suretiyle ev sahibi yapacağız.

Diyarbakır’da sur etrafında, Kars’ta, Erzincan’da, Karabük’te, İstanbul-Küçükçekmece’de, Bursa’da, İzmir’de, Denizli’de, Türkiye'nin neresinde olursa olsun önceliğimiz oradaki barınmaya ihtiyacı olan insanlardır. Ama takdir edersiniz ki hepsini aynı yerde ev sahibi yapma imkânı olmuyor. Bazen gecekonduların yapıldığı yerler dere yatağıdır, bazen deprem aksı üzerindedir, bazen de oradaki yapılan yapılaşma katsayısı yüksektir. Hepsine ev verme imkânınız yok. Mesela şunu da itiraf edeyim: İstanbul’da hemen İkitelli turnikelerinin yanındaki, tepe üstündeki bölge de tamamen hazinenin yeriydi ve gecekondular vardı. Oradaki gecekondu sahiplerine biz Küçükçekmece’nin Halkalı bölgesinden ev verdik ve orayı değerlendirdik, orayı da 200 trilyon liraya sattık, oradan aldığımız parayı da yine gecekondu dönüşümlerine harcadık. Bu bakımdan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O paradan müteahhitler ne kadar pay aldı?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Çok değerli milletvekilleri, inanın, samimiyetle arz ediyorum: Kentsel dönüşümde, gecekondu dönüşümünde, bu ülkenin evlatları olarak, bu milletin seçerek bu Meclise bizi gönderdiği çok değerli vekilleri olarak kentsel dönüşüme hepimiz dört elle sarılmak durumundayız. Benim Bakanlığım olarak ben hiçbir siyasi ayrım gözetmeksizin üretim eksenli, yatırım eksenli, kentsel dönüşüm eksenli tüm milletvekillerinin emrinde olacağımızı burada özellikle ifade etmek istiyorum. Kentsel dönüşümde siyaset yapmak günahtır. Kentsel dönüşümde siyaset yapmayı ben eğer kendim siyaset yaparsam inanın en büyük günahla karşı karşıya kalır diye kendimi kabul ediyorum. Meslekten gelen birisi olmak hasebiyle, kentsel dönüşümün, gecekondu dönüşümünün dertlisi olan birisi olarak ifade etmek istiyorum. Bugüne kadar yaptığımız çalışmalar da bunun göstergesidir.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Depremden bahsedecektiniz. Deprem nerede kaldı?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – İnanın, Bingöl’de insanlarımız depremden zarar gördüğü zaman iki gün içerisinde oraya gittik ve Bingöl’de yeni bir şehir kurduk çok değerli milletvekilleri. Aynı şekilde, Bursa’da Mustafakemalpaşa’da yangın oldu, iki ayda orada bir köy yaptık. Bugün de Antalya’da Serik’te de oradaki 30 ev, 40 ev neyse, valilikten bize gelen rapor neyse o rapor doğrultusunda bundan sonra -burada sizlerin huzurunda söz veriyorum- valilikten gelecek rapordan sonra biz orada yedi ay içerisinde köyü yapıp köylülere teslim edeceğiz aynı şekilde.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Bakan, vergi almamanız gerekirken vergi aldınız. O vergilerin…

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) –Biz burada hiçbir zaman “Biz kendi paramızı kullanıyoruz.” demedik, böyle bir şeyi demeye hakkımız yok. “Biz vatandaşa da hizmet yapıyoruz.” demeye de hakkımız yok, yapmak mecburiyetindeyiz diye bunu ifade etmek istiyorum. Tabii ki bu milletin parasıdır, sizlerin parasıdır. Milletin parasını millete harcıyoruz. Ama ifade etmek istiyorum, arz etmek istiyorum: Çok dikkatli harcıyoruz. İnanın paranın 3 sefer, 5 sefer üzerine atlamak suretiyle bu parayı harcıyoruz. Buna çok dikkat ettiğimizi, bundan sonra da dikkat edeceğimizi, hesap verme ilkesini en önde tutacağımızı da özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Menderes Türel’in konuştuklarıyla ne alakası var şimdi?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) –

Niye sizlerle bütünlük içerisinde olmak istiyorum? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türkiye vatanının kentsel dönüşüme ihtiyacı var. Bu ülke kalkındı, bu ülke gelişti. Artık Türkiye'nin verdiği büyük fotoğraf gıpta edilen bir fotoğraftır, Türkiye'nin verdiği imaj gıpta edilen bir imajdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz şehirlerimizi, köylerimizi salaş yapılardan, kaçak yapılardan hep birlikte kurtaracağız.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Başbakanın Ümraniye’deki evi kaçak duruyor mu daha?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) –

Bu bizim, bu Meclisin şerefi olacak, bu sizlerin, bizlerin, hepimizin onuru olacak.

Bu bakımdan, bu çalışmayı, sizlerin desteği olmazsa biz bunu yapamayız, sizlerin eğer birlikteliği olmazsa biz bunu yapamayız.

Biz Maltepe’de kentsel dönüşüm yapmak istedik, orada önümüzü kestiler. Bu yazıktır. Biz Maltepe’de hiçbir tane evi ahara satmadık, üçüncü şahıslara vermedik, oradaki gecekondu sahiplerine verdik, vermek istedik. Bunun için, burada eğer biz bütünlük içerisinde olursak ülkemizi salaş yapılardan, kaçak yapılardan, kaynak israfından kurtarırız; ulaşım rahatlar, su kaybı azalır, iklimsellik, çevre dostu evler olur, Türkiye'de terör de azalır; birliktelik, kaynaşma olur; biz birbirimizi daha çok severiz, 780 bin kilometrekare coğrafya içerisindeki 74,5 milyon insan birbirine daha çok sarılır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sele dönün sele!

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) –Biz bu kentsel dönüşümleri yapalım. Biz gittik, Yüksekova’da kentsel dönüşüm yapmaya çalıştık, Hakkâri’de yapmaya çalıştık, Tunceli’de de yapmaya çalıştık, her tarafta… Tunceli Belediye Başkanını 8 sefer aradım, Kars Belediye Başkanını 10 sefer aradım, İzmir Belediye Başkanını 100 sefer aradım, Diyarbakır Belediye Başkanını 5 sefer aradım. Bundan bir hafta evvel yanımdaydı, ben Diyarbakır Belediye Başkanına teşrif ettiği için teşekkür ediyorum. Onunla da çalışacağım, İstanbul Belediyesiyle de, Ankara Belediyesiyle de, 81 vilayetin belediyesiyle 954 ilçenin ilçe belediye başkanıyla, aşağı yukarı 2 bine yakın da belde belediyesiyle çalışmak zorundayız, herkesin emrindeyiz, herkesin hizmetindeyiz.

Ben değerli milletvekilleri kardeşlerimden şunu istirham ediyorum: Bizi denetleyin, bizi eleştirin sonuna kadar, ama kentsel dönüşüm noktasında, Türkiye’mizi afetlerden kurtarma noktasında sizden yardım istiyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, KDV alınmaması gerekirken halktan neden KDV alıyorsun?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bu duygularla hepinizi en içten saygılarla selamlıyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündem dışı ikinci söz, Ankara’nın başkent oluşunun 88’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili Levent Gök’e aittir.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

 

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın başkent oluşunun 88’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

 

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Ankara’mızın başkent oluşunun 88’inci yılını kutluyoruz. Bu nedenle söz istedim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Mücadele döneminin kahramanlarına en güç zamanda en büyük desteği veren Ankara için Mustafa Kemal “Benim gönlümde Ankara’nın ve Ankaralıların ayrı bir yeri vardır.” diyerek Ankara’yı başkent yapmak suretiyle onurlandırmıştır. Ancak ne var ki, bugün gelinen noktada, Ankara’mızın tarihî kimliği, cumhuriyetçi nitelikleri, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşantısı iktidarın ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin tehdidi altındadır.

Sayın milletvekilleri, AKP İktidarının Ankara’daki, başta Merkez Bankası olmak üzere finans kuruluşlarını yetişmiş ve nitelikli insan gücüyle birlikte İstanbul’a taşımaya çalıştığından ve Ankara’nın bu şekilde boş kent olacağından haberiniz var mıdır?

Ankaralıların Türkiye’de en pahalı suyu, en pahalı elektriği, en pahalı doğal gazı kullandığını biliyor musunuz?

Ankara’nın dış ilçelerinin nüfuslarının on yılda, iktidarınız döneminde yarıya düştüğünü, köylerinin içinin boşaldığını, çiftçiliğin ve hayvancılığın yok edildiğini görebiliyor musunuz?

Ankara’nın amblemini değiştirmeyi marifet sayan, Türkiye'nin en borçlu Büyükşehir Belediye Başkanının Ankaralıları yirmi yıldır “Metro yapıyorum.” diye aldattığını ama hâlâ Ankara’da bir metre bile ray döşenemediğini ibretle izleyebiliyor musunuz?

En sıradan bir yağmurda bile sele teslim olan, ana caddelerinde insanların yüzerek canını zor kurtardığı, dalgıçların caddelerine dalış yaptığı dünyada başka bir başkent hatırlıyor musunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

Kars’taki heykeli “Ucube” diye yıkan ve korumasız bir sanatçıyı rencide eden zihniyetin, mahkeme kararıyla inşaatı durdurulan Eskişehir yolundaki gerçek ucube “Demir kafes”e hangi rant uğruna dokunamadığını sorgulayabiliyor musunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

Türk halkının paralarıyla Somali’de açlık ve yoksulluk üzerinden reklam yapmaya çalışırken hemen yanı başınızda, burnunuzun dibinde, tüm Türkiye’de olduğu gibi, her gün yatağa aç giren on binlerce Ankaralının ızdırabını niçin hissetmiyorsunuz?

Meclis tatildeyken kanun hükmündeki kararnamelerle Meclisin de içinin boşaltıldığının, Millî Eğitim Bakanlığının görevleri arasından Atatürk milliyetçiliğine, laik, sosyal hukuk devletine bağlı vatandaş yetiştirme ilkesinin çıkartıldığının farkında mısınız?

Okulların açıldığı bu dönemde tüm okul idarecilerinin yerinin değiştirildiğini, okullarda şu an büyük bir kaos yaşandığını, kız ve erkek öğrenciler arasına mesafeler konulmaya başlandığını izliyor musunuz?

Sayın milletvekilleri, biz, AKP’nin ne yapmak istediğini biliyoruz ve tehlikelerin farkındayız. AKP İktidarının tüm yanlışlarına karşı meydan okuyacak, Anadolu’nun her bir köşesinden gelmiş Cumhuriyet Halk Partisi Grubu yaptığınız her yanlışın hesabını sizden tek tek soracaktır. Acaba siz bunun farkında mısınız? (CHP sıralarından alkışlar)

Ankara, laik cumhuriyetçilerin, demokratların, antiemperyalistlerin, tam bağımsızlıktan yana olanların ve Mustafa Kemal’i sevenlerin sonsuza kadar koruyacakları bir başkent olmaya devam edecektir.

Bu duygularla Büyük Önderimizi, Mustafa Kemal’imizi minnetle anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Gündem dışı üçüncü söz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iç işleyişi hakkında söz isteyen Muş Milletvekili…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın  Başkanım, Sayın Bakanın söz talebi var efendim.

BAŞKAN – Evet Sayın Bakan, söz mü istiyorsunuz efendim?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Evet, gündem dışı konuşmaya cevap vereceğim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; biraz önce bu kürsüden söz alan ve söz aldığı için kendisine teşekkür etmek istediğim Sayın Levent Gök arkadaşımız, Ankara’mızın başkent oluşunun 88’inci yılı vesilesiyle Ankara’mız üzerine değerlendirmelerde bulundu. Her şeyden önce, Ankara’mızın başkent oluşunun hatırlanması, bu kürsüden bu değerin ifade edilmesi önemli bir duyarlılıktır, kendilerine teşekkür ediyorum ancak Ankara’dan bahsederken, Ankara’yı konuşurken gerçek Ankara’yı görerek konuşmak, Ankara’nın gerçeklerini doğru ifade etmek gerekir diye düşünüyorum.

Ankara gerçeklerine geçmeden önce, Ankara’mız 13 Ekim 1923 tarihinde yani seksen sekiz yıl önce başkent olarak ilan edilmiş, kabul edilmiş bu Meclis tarafından kanunla. Seksen sekiz yıl önce bu kabul, bu karar çok önemli bir karardır. Bir devletin doğuş tarihi, yılı, başkentinin belirleniş tarihidir. Büyük devletimizin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarıyla şekillendiği yıllardır ve Ankara başkent ilan edilmiştir ve o günden bugüne başkenttir, bugünden de geleceğe hep var olan ülkemizin, devletimizin değişmez başkenti olarak devam edecektir. Önce bunu bir tespit etmemiz lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bugün Ankara’mızın, yağmur yağdığında dünyanın her büyük şehrinde olduğu gibi, olabildiği gibi, her metropolünde olabildiği gibi, tıkanan, su altında kalan sınırlı sayıdaki alt geçitlerini dile getirerek seksen sekiz yıl önceki ruhu, anlayışı ötelememizin doğru olmadığını düşünüyorum. Filhakika, dile getirilen gerçeklerin…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - 2010 yılında yapılıyor bu alt geçit ya, olmadı ya!

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Dile getirilen gerçeklerin tamamen de saptırıldığını ifade etmek istiyorum.

Ankara’da insanların aç yattığını, açık yattığını ifade eden bir sözün, bir değerlendirmenin Ankara ve Türkiye gerçeğiyle bağdaşmadığını, başka bir Ankara hayalinin veya başka bir Ankara hatırasının ifadesi olduğunu belirtmek istiyorum.

Değerli Arkadaşımız, sanki otuz yıl önceki, yirmi yıl önceki, kırk yıl önceki açlık, yokluk ve sıkıntılı yıllar Ankara’sını fotoğraflıyor, hâlâ o günün Ankara’sında kalmış bir değerlendirmeyle bizleri bilgilendirmeye çalışıyor.

Ankara’da suyun, gazın pahalı oluşu, her yerden pahalı oluşu, bugünün, başkent oluşun tartışması olmamalı. Bu, belediye meclisinde, il genel meclisinde tartışılacak bir konudur. Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışacağımız konu Ankara’nın başkent oluşu ve bu başkentin ne anlama geldiğinin ifadesi olmalıdır.

Ankara, başkent olma özelliğiyle birlikte başka özellikleri bünyesinde taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin devlet olarak konuşlandığı bir merkezdir başkent olarak Ankara. Yasama erkinin konuşlandığı bir merkezdir Ankara ve şu anda biz bu erkin mensupları olarak, bu erki oluşturan kişiler olarak buradayız ve yasama organının, binasının bulunduğu, faaliyetini yürüttüğü burada, Ankara’dayız ve hep Ankara’da olacağız; bunu hatırlamalı, bunun andını bir kez daha içmeliyiz biz Ankara’nın başkent olduğu bugünde. Ankara yürütmenin başkentidir, Hükûmetin başkentidir ve hep öyle kalacaktır, “öyle kalmalıdır”ı bugün değerlendirmeliyiz bugünde. Ankara yargının başkentidir ve hep öyle kalacaktır, öyle kalacağını bir kez daha hatırlamalı ve o konudaki kararlılığımızı ifade etmeliyiz bugünde.

Ankara, Türkiye’de siyasetin başkentidir ve öyle kalacaktır, öyle kalmalıdır dile getirmeliyiz biz bugünde.

Değerli arkadaşlar, saygıdeğer milletvekillerimiz; Ankara’nın finans başkenti olduğuna dair Anayasa’da, yasada, mevzuatta herhangi bir kayıt yok, herhangi bir düzenleme yok. Ekonomi, ekonominin kurallarına göre yönlendirilir, şekillendirilir ve ekonomik gerekler, gerekçeler, oluşumlar neyi gerektiriyorsa, ekonominin, finansın ağırlık merkezi İstanbul olabilir, Adana olabilir, İzmir olabilir, Bursa da olabilir, bunun siyasetle bir ilgisi yoktur. Esasında, siyaset kurumu olarak, yasama organı olarak, devlet organları olarak, erkleri olarak bizim nihai hedefimiz, bu toplumun huzurunu, refahını ve kalkınmasını sağlamaktır; onun için de iyi bir ekonomi ve doğru bir ekonomi yönetimi, doğru ekonomi yönetiminin de eğer gereği bazı bankaların yerinin değiştirilmesini gerektiriyorsa, toplumun huzur ve refahını, ülkenin kalkınmasını sağlama adına onu yapmaktan hiçbir zaman çekinmemeliyiz, akli davranmalı ve çağdaş davranmak durumundayız. Ankara’nın başkent oluşu siyasi bir gerçektir ve o siyasi gerçek bizim olmazsa olmazlarımızdandır. Ankara, Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığının ve devamının bir ifadesidir.

Hepimiz bu kürsüden yemin ettik, bir kısmımız temmuz ayının ilk günlerinde Meclis açıldığında yemin ettik, bir kısmımız da en son bugün bir arkadaşımız da yemin etti. O yemini ederken devletin varlığı ve bağımsızlığına yemin ettik, vatanın ve milletin bölünmezliğine yemin ettik.  O yemini ederken milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğine yemin ettik. İşte, Ankara’nın başkent oluşu o yeminimizde ifadesini bulan somut bir gerçektir. Ankara, o yemin ettiğimiz devletin varlığı ve bağımsızlığının, milletin kayıtsız şartsız egemenliğinin somut bir ifadesidir, müşahhas bir ifadesidir. Seksen bir tane ilimiz var ama bir tane ilimiz başkenttir, farklıdır ve seksen bir ilin seksen tanesinin ismi Anayasa’mızda geçmez ama 3’üncü maddeye baktığımızda “Türkiye devletinin başkenti Ankara’dır.” ifadesi yer alır ve Ankara, bu yönüyle seksen ilden farklı bir ildir. Ankara, farklı bir misyonu yüklenmiştir. Ankara, devletin merkezi olma şansını ve gururunu yaşamaktadır. Ankaralılar da bunun farkındadır. Esas itibarıyla herkes Ankaralıdır, bütün Türkiye Ankaralıdır bu manada; Karslısı da Ankaralıdır, Muğlalısı da Ankaralıdır, Edirnelisi de Ankaralıdır, hepimiz Ankaralıyız. Ankara başkenttir ve bununla övünüyoruz, gurur duyuyoruz, bu gerçeği de ilelebet hep birlikte yaşatmalıyız ve yaşatacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; Ankara başkent olduğunda küçücük bir kasabaydı, yurttaşlık bilgisi ölçütlerine göre küçücüktü, nüfusu 10 binler, 20 binler mertebesindeydi, 100 binin altında bir nüfusa sahipti ama bugün, biraz önce Sayın Levent Gök arkadaşımızın fotoğrafladığı Ankara’nın ben nüfus gerçeğini sizlerle paylaşmak istiyorum, bildiğiniz bir gerçek ama tekrarında hiçbir mahzur yok. 4 milyon civarında merkez nüfusuna sahip bir büyük Ankara, modern bir Ankara. Sizin beğenemediğiniz, beğenmekte zorlandığınız, belki de tahammül edemediğiniz için öyle görmek ve göstermek istediğiniz Ankara, 2010 yılında Avrupa’nın başkenti seçilen bir şehir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ankara, modern bir şehir; Ankara, bir dünya şehri; Ankara, gerçek bir başkent ve Ankara, hepimizin sevdiği bir şehir; Ankara, Türkiye'nin orta yerinde ve Türkiye'nin gerçekten coğrafi olarak da çok rahat temsil edilebildiği bir şehir. Ulaşım yönünden çok rahat ulaşılan bir şehir. “Bir metronun olmadığı” denilen Ankara’da galiba özel araçlarla gezmekten halka ait, halkın seyahat ettiği metrolara binme imkânı bulunamamış, öyle anlaşılıyor. Ankara’da yerin altında da, yerin üstünde de çalışan metro sistemleri olduğu gibi, inşaatı devam eden onlarca kilometre metro inşaatları var. Hatta Ankara’yı bu manada daha modern bir şehir yapmak için Ulaştırma Bakanlığımız konuyu üstlendi ve kaldığı yerden daha hızlı bir şekilde Ankara’yı metro şehri, demir ağlarla ulaşılan bir şehir yapma yolunda çalışmalarını devam ettiriyor. Dahası, yakın tarihte, ağustos ayının sonunda Ankara’dan Eskişehir’e devam eden yüksek hızlı tren Konya’ya da gitti. Bilmiyorum, haberiniz var mutlaka da, olmayanlar için söylüyorum. Ankara’dan Konya’ya yolculuk süresi -Konyalı arkadaşlarımız bilirler- bir saat kırk beş dakika. Ama bu bir saat on beş dakikaya da inecek. Ankara’dan kalkan bu raylı sistem acaba Ankaralıya ve Türkiye’ye hitap etmiyor da, bizler uyurken yabancılar mı gelip biniyor bu trenlere diye insanın düşünesi geliyor.

Değerli arkadaşlar, Ankara’mız hakikaten gittikçe modernleşen, gittikçe çağdaşlaşan bir şehir. Ankara’nın tarihî değerlerine büyük önem veriliyor son yıllarda, son on yıl içerisinde, on beş yıl içerisinde. Büyükşehir Belediyemiz ve bazı ilçe belediyelerimiz, özellikle Altındağ İlçe Belediyemizin Ankara’nın tarihî dokusuna yönelik çalışmalarını, Kültür Bakanlığıyla birlikte yürüttüğü çalışmaları -Ankara’nın o Ulucanlar Cezaevi örneğinde görüldüğü üzere- gittiğinizde rahatlıkla ve hayranlıkla görmemiz mümkün. Bütün bunları görmemek, görememek, artık bir şeyleri görmek-görmemek niyetinden başka bir şey ifade etmez. Bakıldığında görülecektir, gezildiğinde görülecektir, Ankara hem modern bir şehirdir hem de diğer taraftan tarihî dokusuna, kültürel varlığına sahip bir çıkan bir şehirdir ve Ankara, Türk birliğinin, Türk devletinin, Türk milletinin sembolü bir şehir olarak hakikaten önemlidir.

Ankara’da diğer şehirlerden farklı bir değerimiz daha vardır; cumhuriyetimizin kurucusu, bu Meclisin ilk Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün mezarı, anıt mezarı Ankara’dadır. Ankara bu yönüyle de diğer şehirlere göre farklı bir değere ve konuma sahiptir ve o Anıtkabir’i her zaman, çoğu zaman hepimiz bir vesileyle ziyaret ederiz. Anıtkabir’de Misakımillî Kulesi vardır, hepimiz biliriz. Misakımillî Kulesi’nde de taş duvarlara oyularak yazılmış olan yazılar vardır. O yazılar normal bakışta görülemeyebilir ama biraz şöyle yukarıya bir bakış yapıldığında görülebilen yazılarda şunlar yazar: “Yıl 1920, millî hudutlarımız dâhilinde hür ve müstakil yaşamak istiyoruz.” der Gazi Mustafa Kemal Atatürk, milletin fikriyatını ve hissiyatını ifade etmek adına.

Yıl 1923, millî mücadele kazanılmıştır; bu gazi Meclisin önderliğinde ve idaresinde kazanılmıştır, cumhuriyet kurumlarıyla, kuruluşlarıyla şekillenmiştir, Ankara başkent olmuştur ve 29 Ekim tarihinde yani bugüne göre on altı gün sonra 29 Ekimde de cumhuriyet ilan edilecektir. Ekim ayı bu bakımdan önemli bir aydır ve 1923 yılında söylenen bir diğer söz: “Düstur-u halâsımız olan Misakımillîyi safha-i tarihe yazan milletin demir elidir.” yazar. Bu söz Ankara’dadır, Anıtkabir’de Misakımillî Kulesi’nin duvarlarındadır, taş duvardadır, taşa oyularak yazılmıştır. Başkent Ankara’nın okunması gereken, bilinmesi gereken en önemli birinci özelliği budur ve oraya Misakımillî’yi, kurtuluş düsturu olan Misakımillî’yi tarihin safhasına, tarihin o dönemine silinmeyecek şekilde yazan da bu büyük millettir, bu aziz milletir. Ankaralısıyla, Konyalısıyla, Kastamonulusuyla, Karslısıyla, Edirnelisiyle, Hakkârilisiyle birlikte o söz oraya yazılmış, daha doğrusu o söz gerçekte yaşanmış ve oraya Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle şekillenerek yazılmıştır. O ifade bütün milletin ortak ifadesi, ortak düşüncesi ve ortak kararıdır.

İşte, Ankara deyince üniter yapıya sahip bölünmez bir Türkiye’yi anlıyoruz; Ankara deyince bölünmez, parçalanamaz bir Türk milletini anlıyoruz; Ankara deyince Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran halkın adının Türk milleti olduğunu anlıyoruz ve öyle de anlamaya, öyle de yaşamaya ve öyle de yaşatmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti! Yaşasın Ankara’nın başkent oluşunun 88’inci yılı! Nice yıllara! Başkent Ankara’yla nice güzel günlere ve geleceğe, asırlara. Bugünden, bu milletin Ankara’daki temsilcileri ve evlatları olarak, aynı zamanda sade birer Türk yurttaşı olarak diyoruz ki: Selam olsun Türkiye Cumhuriyeti’ne, selam olsun Ankara’ya. Saygılar olsun hem yüce milletimize hem de onun siz değerli temsilcilerine.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündem dışı üçüncü söz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iç işleyişi hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Sırrı Sakık’a aittir.

Buyurun Sayın Sakık, süreniz beş dakika.

 

3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iç işleyişine ilişkin gündem dışı konuşması

 

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Meclisin iç işleyişiyle ilgili gündem dışı söz almışım. Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Sizi ve Divanı saygıyla selamlıyorum.

Evet, Ankara’nın başkent oluşunun 88’inci yılı; nutukları dinledik. Ankara başkent oluşundan bugüne kadar böyle bir zulüm görmedi, böyle bir Bakan da görmedi. (BDP sıralarından alkışlar) Çünkü geldiği günden bugüne kadar ölüleri adetten sayan, geldiği günden bugüne kadar ülkeyi emlakçı dükkânına çeviren, siyasi halk temsilcilerini terörist ilan eden, “Yeri gelince yine tutuklarız.” kendisini yargının yerine koyan bir Bakanı dinledik biraz önce. Hamasi nutuklar, yine Türklük, yine Türk halkı ve buradaki diğer halklara haksızlığı yine bu kürsüde dinledik ve bu Bakandan dinledik.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Adam gibi adam dinledik.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, lütfen dinleyiniz.

Bakın, bir Parlamento eğer kendi içinde hukuku ve adaleti işletemezse topluma adalet vadedemez.

Geçen gün, açıldığı günün ikinci günü de söyledik, grubumuz 35 kişi, içinde bağımsızlar da var ama hepimiz birbirimize bağımlıyız, hepimiz bir gelenekten geliyoruz, bu halkın özgürlük mücadelesi için çabalıyoruz. Yasalar, Anayasa farklı bir şekilde milletvekilliklerini düşürür, onlar bu gruptan olmaz, o bizi ilgilendirmiyor ama biz 35 kişilik bir grubuz ve bu gruba ayrılan yer 14 kişi, 21 kişimiz yokuz, yok hükmünde sayılıyoruz. Şimdi, bizim ne hakkımız var MHP Grubunun içinde oturmaya veyahut da onların bizim içimizde ne hakkı var? Sizin CHP Grubunda oturma hakkınız var mı? Yok. Böyle bir adaletsizlik var.

Bakın, komisyonlara dönün, bakın. Biz yokken AKP ve MHP Başkanlık Divanında bir araya geliyorlar, kendilerine göre bir dizayn… 52 milletvekili olan bir grup 52 komisyon üyesiyle kendisini temsil ediyor ama 35 milletvekili olan bir grup sadece 18 kişiyle komisyonlarda temsil ediliyor. Burada, hep hukuktan, adaletten bahsediyorsunuz; çoğunuz da adalet ve hukuku hiç ağzınızdan düşürmezsiniz ama sorun, Türkiye demokrasi güçleri ve Kürtler olunca adalet de askıdadır, hukuk da askıdadır.

Dönün bakın, milletvekili arkadaşlarımıza ayrılan odalara bakın. Sözüm ona kuralarda çekilmiş. Geçen dönem 22 milletvekiliydik, en az oturulabilir oda sayımız 10’du. Şimdi hepsi hücre tipinde, hepsi… Yani cezaevindeki arkadaşlarımıza buradan selam olsun; oradaki hücreleri neyse buradaki onlara ayrılan odalar ve bu gruba ayrılan odalar hücre tipidir ve büyük bir haksızlık yapıyorsunuz.

Bakın, o dönemde Divandaydık, Divan şöyle bir karar almıştı: Eski genel başkanlar ve grubu bulunmayan genel başkanlara özel odalar tahsis edilmişti. 2007 seçimlerinden hemen sonra. O dönem, mesela dönün bakın, Başbakanlık yapmış Mesut Yılmaz, başka, Muhsin Yazıcıoğlu, Baykal -eski Genel Başkan- bunların hepsine özel odalar tahsis edildi ama bu partide birkaç tane Emek ve Özgürlük Blokundan gelen arkadaşlarımız var, bunlara özel oda yok. Eski Genel Başkanımız var Ahmet Türk, özel oda yok çünkü siz beyazsınız, bunlar da siyah. Hayatın her alanı böyle.

Biz “demokratik özerklik” diyoruz, siz kıyamet koparıyorsunuz. O zaman çıkın bakın, AKP’nin grubuna özerk bir bölge oluşturmuşsunuz. MHP Grubuna gidin, 52 milletvekili var, yine AKP kadar yer kaplamış, özerk bir bölgesi var. Dönün CHP Grubuna, özerk bir bölge var ama gidin BDP Grubuna… Eliniz vicdanınızdaysa bir gidin, oradan geçin, Plan Bütçenin orada, ayaklar altında. Bütün bürokratlar gelir, yanlışlıkla bizim odalarımıza girerler ve grup başkan vekillerimizin odaları ve Genel Başkanımızın odası emin olun ki F tipi hücreleri gibidir.

Böyle bir Parlamento olur mu? Allah aşkına, böyle bir hakkaniyet olur mu? Onun için, bu Parlamento bir an önce iç hukukunu sağlamalı. Bu da yetmiyor -süremiz çok da kısaldı- dönün bakın, mesela burada özerk bir bölge daha oluşmuş. Nedir? Muhafız Alayı. Ne işi var burada Allah aşkına? Her gün postal sesleriyle, biz onların sesini duymak zorunda mıyız? Ne işleri var? Burada bine yakın polis görev yaparken hâlen onlar burada, ne işleri var? Çünkü BDP’liler onların özerk bölgesine giremez, BDP çalışanları ve temsilcileri o bölgeye giremez…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bağışlayın, bitiriyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Eğer bu Meclis halkın iradesiyse biz o alana girebilmeliyiz. Geçmişte sizi de sokmuyorlardı ama bugünlerde ne değişti bilmiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Sayın Konuşmacı Meclis Başkanının icraatıyla ilgili meseleyi gündeme getirirken -Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı 28 Haziran tarihinde, işleyişin devam etmesi adına, iki siyasi parti yemin ettiğinden dolayı Başkanlık Divanı ancak o şekilde oluştu- sanki bu odaların kura çekimiyle ilgili veya grupların tahsisiyle ilgili AK PARTİ ve MHP Grubunu suçlayıcı bir tavır içerisinde bulunmasını açıkçası yadırgıyorum. Şu anda 26 veya 29 milletvekili BDP Grubuna mensup milletvekili ama bağımsızları da bizim grubumuz içinde sayıyor olabilir, ona bir şey diyemeyiz. AK PARTİ ilk kurulduğu zaman 53 milletvekili varken, şu anda arkadaşlarımızın beğenmediği odalarda icraatına devam etmişti. 326 milletvekilinin olduğu yerde Halkla İlişkiler Binasında 10 metrekarelik oda sayısı sınırlı. Her bir koridorda iki tane 10 metrekarelik oda var. Diğer kalan odalar da 7 metrekarelik veya 8 metrekarelik…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – 6.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 6 metrekarelik. Orada CHP Grubundan arkadaşlarımıza kaç tanesi düştü bilmiyorum, buraya kaç tanesi düştü bilmiyorum ama kurayla olan işler.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “MHP’ye” de canım, “Buraya” dedin, olmaz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdi, bakın, MHP’ye de çıkmamıştır. Bizim burada da şans olarak çıkmış olabilir.

Değerli Başkanım, şu anda…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, kürsüden söz verirseniz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın, müsaade ederseniz, şu anda, açıkçası, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gruplara tahsis ettiği personel sayısı var, o personel sayısında da büyük bir haksızlık var.

SIRRI SAKIK (Muş) – Hepsi sırt sırta oturuyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önce 20, arkasından yüzde 5 veya yüzde 10 personel tahsis ediliyor. BDP Grubunun 26 milletvekili var. Geçen dönem 22 milletvekili 25 tahsis ediliyordu.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bizim 29 milletvekilimiz var, 35 milletvekili var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Geçen dönem 22 milletvekili vardı BDP Grubunun ama çalışan sayısı, personel sayısı 30’du. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun 347 milletvekili vardı, çalışan sayısı 47’ydi. Milliyetçi Hareket Partisinin 50 küsur milletvekili var, çalışan sayısı herhâlde 27, 28.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 53.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Olay bu değil ki!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – AK PARTİ’nin şu anda 327 milletvekili var, çalışan sayısı 44. Yani haksızlık varsa… Şu anda her milletvekilinde 1 çalışan var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bakan değil ki! Beş dakika konuşmak…

BAŞKAN – Bir dakika… Bitirsin, size söz vereceğim. Lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz bakana söz vermediniz.

BAŞKAN – Siz söz istediniz mi benden Sayın Kaplan?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama bakan değil ki.

BAŞKAN – Lütfen oturun, lütfen oturun. Bir izahat veriyor, kimseyi de itham etmiyor. Lütfen…

Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, şu anda Meclis Başkanlığının yaptığı ve yıllardır gelenek hâline gelmiş formüllerin uygulanmasıyla ilgili, o dönem içerisinde seçilmiş milletvekillerinin göreve başlayabilmesi için bu kürsüden yemin etme gereğini bilerek iki siyasi parti gelmiş, Başkanlık Divanında bunları dağıtmak zorunda kalmış. Niye dağıtmak zorunda kalmış?

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, işte bizim de dediğimiz, suçüstü yakalanmışlardır. İki siyasi parti yan yana gelerek diğer grupların hakkını gasbetmiştir, benim de demek istediğim bu.

BAŞKAN – Bir dakika… Size de söz vereceğim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niye dağıtmak zorunda kalmış? Meclisin işleyişi hiç kimsenin ihtiyarında değildir, hiç kimsenin keyfiyetinde değildir…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin de keyfiyetinizde olmaması gerekir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O anlamda biz bunu yapmışız ve hiç de hakkaniyetin dışına çıkmamışız.

Aslında bu konuyu Meclis Başkan vekillerinden birinin cevaplaması gerekirdi.

Teşekkürlerimi sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu soruya sizin cevap vermeniz lazım.

BAŞKAN – Evet.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – AK PARTİ Grup Başkan Vekili cevap veremez bu soruya, sizin cevap vermeniz lazım.

BAŞKAN – Şimdi, efendim, bir saniye…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, sayın hatipler, partimin, grubumun ismini anarak, bizi de ilzam edecek beyanlarda bulundular. İç Tüzük 69’a göre söz hakkı doğmuştur, kürsüden söz vermenizi istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, aynı durumda bizim grubumuza da yönelik isimlendirme vardır.

BAŞKAN – Size de vereceğim.

Buyurun Sayın Şandır.

Lütfen üç dakika içinde toparlayın.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim efendim, daha kısa sürede söyleyeceğim.

Değerli arkadaşlar, Barış ve Demokrasi Partisi Sözcüsü arkadaşımız kendilerine ayrımcılık yapıldığını, haklarının yenildiğini burada örnekleriyle ifade etmiştir. Bunu ciddiye almak lazım. Meclis Başkanlığı olarak, Barış ve Demokrasi Partisinin Meclis hizmetlerinden yararlandırılmasında bir farklılık oluşmuşsa bunun giderilmesini talep etmek hepimize düşer. Burada hiç kimse bir diğerinden farklı değil. (MHP, CHP ve BDP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, arkadaşımızın, Barış ve Demokrasi Partisinin… Ama her defasında bunu bir başka tartışmanın mazereti yaparak Meclisi de germenin bir anlamı yok. Bunu Meclis Başkanlığıyla, Meclis Başkanlık Divanıyla Grup Başkanlığınızın hükmi şahsiyeti olarak gidip görüşmesi ve gerçekten bir haksızlık varsa düzeltilmesi gerekir.

Bu noktayı Meclisimizin gündemini meşgul etmek veya tartışmaya sebep olmak için değil, bir haksızlığı gidermek için, bir haklı talep olarak ifade etmekte fayda var. Yoksa, bu çatı altında herkes bu Meclisin eşit ve onurlu bir üyesi olarak, bu kürsüde yemin etmiş, milletin önünde, milletin huzurunda yemin etmiş bir sayın milletvekili olarak, eşit ve onurlu bir birey olarak görev yapacaktır, bir üye olarak görev yapacaktır. Kimseye bir ayrıcalık, kimseye bir dışlanmışlık, bir farklılık gibi bir niyet asla olmaz. Bu noktada Meclis Başkanlığının gereğini yapacağına da inanıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin kendisine ayrımcılık, farklılık uygulanması yönünde bir talebi olmamıştır. Neyse adalet onun uygulanmasını biz de talep ediyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Buyurun efendim, siz de üç dakika içinde toparlayın lütfen.

 

 

 

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Genel Kurul ve komisyonlarda grubuna ayrılan yerlerin yetersizliği nedeniyle meydana gelen sıkıntılara ilişkin açıklaması

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında benimki bir bilgilendirme olacak. Çünkü dün Danışma Kurulunda Sayın Meclis Başkanına bu durumu açıkladım, daha önce açıklamıştık ve Genel Sekreterle de görüştüm, mimarları da getirdim. 20 kişilik masada 35 milletvekili oturuyoruz, bunu ifade edeyim. Gördüğünüz gibi şekilde, 14 kişi bir sıra, geriye kalan bütün milletvekili arkadaşlarımız, şöyle, şu direkten öbür kameraya kadar arka sırada… Bakın, şu düzende oturan bir grup var mı? Yani şu bir ayıptır. Biz MHP’yle dört yıl yan yana oturduk, aramızda 40 santimetre var ve bu konuda bir sıkıntı olmadı ve inşallah hiçbir zaman da olmayacak.

Şunu ifade etmek istiyorum: Benim ve Grup Başkan Vekili arkadaşım Sayın Pervin Buldan’ın sekreter ve danışmanlarının oturacağı masası yok, grubumuzun danışmanlarının oturacağı yer yok ve hatta espri yaptım Meclis Başkanına, dedim ki: “Eğer yer bulmazsanız koridora mecburen masa koyacağız.” Sürekli toplantı oluyor, dış heyetler geliyor, 5 danışmanı toplantı salonundaki o 20 kişilik masanın etrafından alıyorum, dışarı çıkarıyorum ve geliyorum, görüşüyorum.

Komisyonlara gelince: Burada da bir teknik hata var. Ben bunu bir şey olarak söylemiyorum, Sayın Sakık bunu çok güzel dile getirdi, komisyon üyeliklerini, AK PARTİ ve MHP’nin, iki partinin, Danışma Kurulu olduğu bir günde belirlediniz. 25 üyeyi 26 yaptınız. Yani biz olmadığımız için…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siz yoktunuz…

HASİP KAPLAN (Devamla) - O gün biz olsaydık derdik ki: “Komisyonlar 29 olsun.” O zaman hiçbir parti grubu mağdur olmazdı arkadaşlar. Hatta, yine MHP aynı üyelikleri alırdı, belki bir iki komisyonda da fazla olurdu, CHP de üç dört komisyonda daha fazla alırdı, sizler de dört beş komisyonda, bizim de üyeliklerimiz 1 yerine 2 olurdu.

Şimdi, bu kadar teknik sorunları yaşarken eğer başkanlar için gerçekten özel tahsis yapılmışsa ve Meclis Başkanlığını, yukarıda biliyorum, eski Meclis başkanlarına da özel tahsisler var, Sayın Ahmet Türk’ün yerini tartışmayacağım, yerinden memnundur, “Tartışma konusu da yapmayın.” dedi, alt zemindedir, bir gün ziyaretine gidersiniz.

Yine KADEP Genel Başkanı Sayın Elçi burada, şu an resmî, Mecliste, ona da bir şey söylemiyorum. Yalnız, bunları konuşmak için, Meclis Başkanlığına yaptığımız başvuruların, dört grup bir araya gelip oturup konuşup çözmemiz gerekiyor. Bunu burada tartışma konusu yapmak bir şey getirmiyor diye düşünüyorum, birlikte çözelim diye davet ediyorum. Eşitlik istiyoruz, başka bir şey değil.

Teşekkür ederim.  (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler efendim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi için bir şey söyleyeceğim, çok önemli.

BAŞKAN – Yerinizden lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Yerimden.

Geçmişten bugüne kadar, mesela bağımsızlar komisyonlarda görev alırdı. 23’üncü Dönemde de böyleydi ama bu dönem nasıl olsa bağımsızlar Emek ve Demokrasi Blokundan geliyor…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayıyla alakalı bu iş ya… Sayıyla alakalı, formülle alakalı, başka bir şey diyemezsiniz, formülü değiştirelim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tekrar bir Danışma Kurulu yapalım…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Formülü değiştirelim canım.

SIRRI SAKIK (Muş) - …bir tek tane bağımsız, komisyonlarda görev almadı. Peki, bağımsız milletvekilleri komisyonlarda görev alamıyor, nasıl görev yapacak, nasıl Parlamentoda halkının sesini seslendirecek, dile getirecek? Bunlar bile yok. Yani, bu ayrımcı politikaları bir an önce ortadan kaldırmak gerekiyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yahu ayrımcılık yok, ayrımcılık yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz… İzin verirseniz üç dakika da ben meramımı anlatayım.

BAŞKAN - Siz daha önce konuştunuz, ben izah edeyim müsaade ederseniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Peki, efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, iki grup yemin etmemiş, Danışma Kuruluna gelmemiş, aksaklıklar ondan doğmuş, tekrar toplansın, bura yeri değil, Danışma Kurulunda halletsinler. Onu söylemek istedim.

BAŞKAN – Doğrudur.

Şimdi, sayın milletvekilleri, bana verilen bilgiye göre, partilerin üye sayılarına göre bir hesaplama yapılmış, toplam içindeki oran çıkarılmış, bu orana göre de daimî komisyonlarda üyeler belirlenmiş. Şimdi, belki, başlangıçtaki yemin meselesindeki gecikmeden dolayı Danışma Kurulu eksik toplanmış olabilir ama o zamanki eksiklik, yeminlerin tamamlanmasıyla aşağı yukarı tamamlandığına göre, Danışma Kurulu tekrar toplanabilir, bu başvurularınız oraya gidebilir, yeniden bir değerlendirme yapılabilir. Yani, o zamanki yapılan değerlendirme, benim elimdeki bilgilere göre, normal oranlara göre yapılmış ama “Danışma Kurulunda biz bulunamadığımız için bir eksiklik var.” diyorsanız, bunu da Sayın Başkanlığa ulaştırırız.

Çok teşekkür ederim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Talebimiz bu, teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Teşekkürler efendim..

Sayın milletvekilleri, şimdi, birçok arkadaşımız söz istemiş, bunlar Sayın Bakanın açıklamasıyla ilgili olabilir yahut gündem dışı konuşmalarla ilgili  olabilir.

İlk önce, baştan itibaren, Sayın Tezcan, neyle ilgili söz istemiştiniz?

MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın Başkan, gündem dışı çok önemli bir konuda çok kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Evet, gündem dışı…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Efendim, bir polisimiz şehit olmuş, o konuyla ilgili…

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkanım, benim söz isteyen. İstanbul Üniversitesinin açılışı sırasında yaşanan olaylarla ilgili kısa konuşma talep ediyorum bulunduğum yerden. Bir dakikayı geçmeyecek.

BAŞKAN – Bulunduğunuz yerden, buyurun efendim.

 

4.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, İstanbul Üniversitesinin açılışı sırasında yaşanan olaylara ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

 

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün İstanbul Üniversitesinin açılış törenleri sırasında, parasız eğitim isteyen ve Başbakanı protesto ettiği ifade edilen 37 öğrenci gözaltına alınmıştır.

Demokrasilerde bakanlar da başbakanlar da protesto edilir. Protesto hakkı demokrasinin özüdür. Son yıllarda Türkiye, ne yazık ki, koro hâlinde Başbakanı övmenin serbest olduğu, eleştirenlerinse terörist muamelesi gördüğü bir ülke hâline gelmiştir.

Üniversite, özgür düşünce ikliminin hâkim olması gereken bir ortamdır. Özgür düşüncenin en önemli temellerinden biri de protesto hakkıdır. Avrupa Birliğinin 2011 İlerleme Raporu, Türkiye’deki hak ve ifade özgürlüğü ihlallerinin ulaştığı kaygı verici boyutlara dikkat çekmektedir. Bu çerçevede, demokratik hakkını kullandığı için gözaltına alınan 37 öğrencinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - …İktidarın antidemokratik hışmına uğramaması…

BAŞKAN – Tamam Sayın Tezcan. Süreniz doldu, lütfen...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - …ve üniversitemizin, özgürlüğün yeşerdiği alan hâline gelmesi konusunda…

BAŞKAN – Sayın Tezcan, lütfen…

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - …sayın Meclisin dikkatini…

BAŞKAN - Süreniz doldu efendim, “bir dakika” dedik.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Efendim, geç başlattınız, onun için yetişmedi.

BAŞKAN - Sayın Tezcan, lütfen… Oturun lütfen.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal, yerinizden buyurun efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ankara’nın başkent oluşuyla ilgili söz almak istiyorum Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

 

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Ankara’nın başkent oluşuna ve Merkez Bankasının İstanbul’a taşınmasına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Değerli milletvekilleri, Ankara, cumhuriyeti temsil ediyor. Bundan memnun olmayan siyasal iktidarın Merkez Bankasını İstanbul’a taşımasının üç nedeni var: Bir tanesi, cumhuriyet karşıtlığı çünkü başkent olarak Ankara’yı zayıflatmak amacıyla Merkez Bankasını İstanbul’a taşıyor. İkincisi, inşaat rantı için Merkez Bankasını İstanbul’a taşıyor. Acaba Ataşehir’de hangi firmalar orada büyük inşaatlar yapıyor? Hangi bakanlar, hangi milletvekilleri oralarda villalar satın aldılar? Üçüncüsü, Merkez Bankasının İstanbul’a taşınması kadrolaşma nedeniyledir çünkü buradan, Merkez Bankasından, şehir dışına taşınması nedeniyle gitmeyen personel olmuş olacak ve bu üç nedenden dolayı siyasal iktidar finansman merkezini İstanbul’a taşımaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti. Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Fırat…

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Felaketler konusunda.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Fırat.

 

6.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, ülkemizde meydana gelen sel felaketine ve Adıyaman’daki binaların depreme dayanıklılık testlerinin yapılması konusunda alınması gereken tedbirlere ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

 

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Devlet olmanın gereği, vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamak ve korumaktır. Bu sel felaketinden dolayı izliyor ve gözlüyorum ki Hükûmet sanki bu hizmetler bir lütufmuş gibi halkımıza sunuyor. Bunu üzüntüyle karşılıyorum.

Diğer taraftan, Adıyaman ilimiz depremde riskli olan, birinci derece bir kuşak üzerindedir. Sayın Bakanımızdan özellikle rica ediyorum: Adıyaman’daki binaların acilen statik ve depreme dayanıklılık testlerinin yapılmasını ve bunların tadilatlarının yapılması için gerekenin yapılmasını arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Sayın Erdem…

 

7.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdem’in, Ankara’nın başkent oluşunun 88’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Ankara’nın başkent oluşuyla ilgili söz istemiştim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, Ankara, sahip olduğu jeopolitik ve stratejik konumu itibarıyla Kurtuluş Savaşı’mızda ve cumhuriyetimizin kuruluşunda çok önemli bir misyon icra etmiştir. Buna ilave olarak, Ankara’nın başkent olması her Türk milleti mensubunun, Ankara’nın, Ankaralıların ve Ankara, Büyük Millet Meclisinin onurudur. Ankara’yı bu işlevinden, bu fonksiyonundan geri götürmek Ankara ve Ankaralıya, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı bir saygısızlıktır diye düşünüyorum.

Özellikle Ankara’daki kurumların İstanbul’a taşınması, turizm, sanayi gibi ekonomik imkânlardan mahrum olan Ankara’nın memura bağlı girdilerinden mahrum kalacağı düşüncesiyle, sahip olacağı mağduriyetin telafisi açısından Ankara’ya sahip çıkılması lazım geldiğini düşünüyor, sizlere saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Sayın Bulut…

ARİF BULUT (Antalya) – Antalya’daki sel felaketiyle ilgili olarak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bulut.

 

8.- Antalya Milletvekili Arif Bulut’un, Antalya’da meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

 

ARİF BULUT (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya’daki sel afetiyle ilgili olarak Sayın Bakanın ıslah çalışmasının yapılacağından bahsettiği Aksu Deresi esasında bir dere değil, üzerinde iki tane hidroelektrik santrali olan önemli bir çaydır. Sayın Bakan Haskızılören köyünü inceledi, oradaki her şeyi kendi gözleriyle gördü ve dedi ki: “Haskızılören köyündeki maddi kayıpları en kısa zamanda telafi edeceğiz.” Ancak, bu afet nedeniyle 15 köy etkilenmiş 1.250 çiftçimiz zarar görmüştür. Yalnız Aksu Ovası’ndaki maddi kayıp yaklaşık olarak 36 milyon TL’dir, eski parayla 36 trilyondur, bir o kadar da Serik’te kayıp vardır. Bizim talebimiz, bu bölgenin afet bölgesi kapsamına alınarak bu maddi kayıpların da karşılanmasıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Sayın Kuşoğlu, buyurun.

 

9.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, Ankara ve çevresinin gelişmesi için özel bir çalışma yapılmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

 

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Her ne kadar Sayın İçişleri Bakanımız belagatli bir şekilde ifade etmişse de Ankara’nın son yıllarda özellikle İstanbul karşısında gerilediği, Ankara’nın, Anadolu’nun gerilediği açık bir gerçektir. Özellikle seksen sekiz yıl önce Ankara başkent olduktan sonra Anadolu’da büyük bir kalkınma hamlesi gerçekleşmiştir, bunun yetersiz olduğu, yetersiz kaldığı çok açıktır. Bu konuda özel çalışmaların yapılması, Hükûmetinizin, özellikle Ankara’nın ve çevresinin gelişmesi için özel bir program uygulaması gerçeği önümüzde durmaktadır. Onun için, Ankara’nın gelişmişlik düzeyini yeterli görmek, çağdaş olarak görmek, ne kadar belagatli bir şekilde anlatılırsa anlatılsın, yetersizdir, özel bir çalışma yapılmasını diliyorum Hükûmetinizden.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Sayın Ağbaba…

 

10.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’da yapılan HES’lerin çevreye vermiş olduğu zararlara ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

 

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Çevre Bakanının açıklamalarıyla ilgili bir bilgi vereceğim.

Sayın Bakan, Malatya’da şimdiye kadar yapılan HES’ler doğayı yok ettiği gibi, kurulduğu bölgelerdeki tarım arazilerine de çok zarar vermiştir ve orada yaşayan insanları mağdur etmiştir. Özellikle Darende ilçesi Tohma üzerinde yapılan HES’ler Yeşiltaş, Hisarcık, Hisarkale, Ilıca ve Gökçeören köylerini, Doğanşehir ilçesi, Kadılı ve çevre köylerini -her türlü itirazlara rağmen- mağdur etmiştir. Ayrıca, Malatya’da farklı bölgelere de HES’ler yapılacağı bilinmektedir. Yapılan ve yapılacak olan HES’lerin, o bölgede yaşayan insanlara, köylere hiçbir faydası yoktur, sadece yapan insanlara kârı vardır. Bütün insanlığın ortak malı olan nehirlerin mülkiyet hakkını da özel şahıslara devretmektedir. Bu nedenle, HES’ler sadece doğanın değil insanlığın düşmanıdır. HES’ler kurulurken mutlaka orada yaşayan insanlara sorulmalıdır. Malatya’ya yapılan HES’lerden bu konuda köylerimiz rahatsızdır.

Bilgilerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aygün…

 

11.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden göç eden vatandaşların sorunlarıyla ilgili bir çalışma yapılmadığına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

 

HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Sayın Başkanım, çok teşekkürler.

Sayın Başkanım, değerli Bakanımız çevreyle ilgili, şehircilikle ilgili projelerini anlattılar fakat yaklaşık yirmi yıldır Batman’dan, Diyarbakır’dan, Dersim’den Türkiye'nin batısına sürgün edilen ve yirmi yıldır geri dönüşleri sağlanamayan 1 milyon civarında insanın dertleriyle ilgili tek bir kelime edilmedi. Bunlar, Türkiye'nin çeşitli kentlerinde, elimizde bir envanter dahi olmadan tenekekondularda, gecekondularda sefalet içinde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarıdır. Gönül ister ki Sayın Bakanın bu konuda da bir çalışma ve programı olsun. Sayın Bakan seçimlerden evvel “Sekiz yılda dokuz Trabzon yaptık.” şeklinde bir demeç vermişti büyük bir gazeteye. Acaba, Türkiye'nin doğusu, güneydoğusu için ileride söyleyecek bir şeyi olacak mı?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Dudu…

 

12.- Hatay Milletvekili Mehmet Dudu’nun, İskenderun ilçesinin Denizciler beldesindeki polis karakoluna teröristlerce düzenlenen saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

 

MEVLÜT DUDU (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce aldığımız bir habere göre, İskenderun ilçemizin Denizciler beldesindeki polis karakoluna teröristlerce saldırı düzenlenmiş ve 1 polisimiz şehit olmuş, 1 polisimiz de yaralanmıştır.

Ben, şehidimize Tanrı’dan rahmet diliyorum, yaralı polisimize de acil şifalar diliyorum ve bu insanlık dışı saldırıyı gerçekleştirenleri nefretle kınıyorum. Hazır Sayın Bakan da huzurdayken bu konuda bize bilgi vereceğini umuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ben de yüce heyetiniz adına, şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum, yaralı polisimizin de acil şifalarla inşallah normal hayatına dönmesini temenni ediyorum ve bu terörist hareketleri de kınıyorum.

Sayın Toprak…

 

13.- İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde İnternet’te  bazı sitelere girilemediğine ve bu uygulamanın nedenlerini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

 

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Meclisin iç işleyişiyle ilgili bir konuya daha değinmek istiyordum.

Dün ben Alevi vatandaşlarımızdan bir şikâyet mektubu aldım. Konuyu araştırmak üzere Alevi Bektaşi federasyonlarının sitesine girmeye çalıştım. Karşıma bu sitenin Meclisçe -belki de Meclis Başkanlığınca, bilemeyeceğim- sansür edildiği, “sansür” demiyordu ama izlemeye kapalı olduğu yazısı çıktı ve Mecliste çalışan sekreterlerden öğrendiğim kadarıyla pek çok site bu şekilde kapatılmış. Şimdi, bu, biz milletvekillerinin tabii ki bilgi edinme özgürlüğümüzü ve olanağımızı kısıtlayan bir uygulama. Bu uygulamanın nedenlerini öğrenmek istiyordum. Bunun kabul edilemez olduğunu şahsen düşünüyorum.

İkincisi de, zaten odalardaki İnternet sistemi o kadar yavaş ki herhangi bir bilgiye erişebilmek mümkün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toprak.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Onun da düzeltilmesi için…

BAŞKAN – Sayın Çirkin…

 

14.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, İskenderun ilçesinin Denizciler beldesindeki polis karakoluna teröristlerce düzenlenen saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

 

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim de aldığım bilgiye göre, Hatay ili İskenderun ilçesinde yapılan menfur saldırı sonucu 1 polisimiz şehit olmuştur. Yaralı sayımız benim aldığım bilgiye göre 1 değil 3’tür, 1 yaralımız ağırdır. Tüm yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz, şehidimize başsağlığı diliyoruz, tüm milletimize ve başta emniyet camiamıza başsağlığı diliyoruz.

Bu arada, birdenbire son haftalarda hedef hâline gelen polisimizin acaba nasıl olup da terör örgütünün menfur saldırılarında artan bir yoğunlukla hedef hâline geldiğinin Sayın İçişleri Bakanımızın mutlaka dikkatinde olduğunu tahmin ediyoruz ve bu konuda da hassas bir çalışma arz ediyoruz.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çirkin.

Sayın Elitaş…

 

15.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İskenderun’da teröristlerce düzenlenen saldırıda şehit edilen polis memuruna Allah’tan rahmet dilediğine; terörü lanetle kınadığına ve Merkez Bankasının İstanbul’a taşınmasına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aslında bu soru-cevap işlemine dönmeye başladı. 60’ıncı maddedeki, çok kısa bir sözünü ifade eden ve bugün gündemde olmayan meseleleri tartışmak adına sayın milletvekillerinin… Ki bugün öğrendiğimiz kadarıyla İskenderun’da bir polisimiz şehit olmuş. Allah’tan rahmet diliyoruz, terörü de lanetle kınıyoruz. Bunun gibi konuların ancak bu şeyde gündeme getirilmesi lazım ama sayın milletvekili arkadaşlarımız bunu gelenek hâline getiriyorlar. Başkanlık Divanının da bu konuyu gündeme almasını ve değerlendirmesini istirham ediyorum.

İlk konuşmacı bir arkadaşımız bir ifade kullandı, “Merkez Bankası İstanbul’a taşınmıştır.” dedi. Merkez Bankasının İstanbul’a taşınmasıyla ilgili herhangi bir yasal düzenleme olmamıştır, sadece kamuoyunda bu konuyla ilgili tartışmalar ortaya çıkmıştır ama bu yapılan tartışmaları sanki ihanet gibi, hıyanet gibi meselelerle değerlendirmek, niyet okumak ve bir kanaate ulaşmak yerine, tartışmaya demokratik anlamda fırsat vermenin daha olumlu olduğu kanaatindeyim.

Bu soru-cevap işlemine dönen 60’ıncı maddenin de istismarını ve farklı bir şekilde kullanılmasını önlemenizi talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Sayın Acar…

 

16.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, ülkemizde sel felaketine uğrayan yurttaşlara başsağlığı dilediğine ve Serik ilçesinin Gebiz beldesine yapılması planlanan Küçük Aksu Barajı’nın bir an önce yapılmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

 

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle Serik Gebiz’deki sel felaketine uğrayan yurttaşlarımıza ve diğer illerdeki yurttaşlarımıza başsağlığı diliyorum ve ikinci olarak da yüce Kurulun yanlış bilgilendirildiğini söylemek istiyorum. Daha önce söz alan sayın AKP sözcüleri, henüz yeni, Gebiz beldesinde yapılacak olan Küçük Aksu hidroelektrik santralinin bugünlerde gündeme alındığını söylüyorlar. Oysa daha önce Hüsnü Çöllü arkadaşımızın verdiği bir dilekçeye verdikleri cevapta -soruya cevapta- 24/7/2006 tarihinde Küçük Aksu Projesi’nin -Gebiz’e yapılacak olan projenin- DSİ Genel Müdürlüğünce planlama çalışmaları tamamlanarak tasdik edildiğini söylüyorlar. Yani beş yıldan beri orada bu baraj yapılmamıştır. Eğer bu baraj yapılsaydı beş yıldan beri, bunlar olmayacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Önder…

 

17.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Zeytinburnu ilçesinde meydana gelen olaylarda işletmeleri zarar gören yurttaşlara hasar tazminatı ödenmesine ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

 

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın İçişleri Bakanına buradan bir önemli uyarıda bulunmak istiyorum. Zeytinburnu ilçemiz, geçtiğimiz günlerde, bir linç histerisiyle, kötü ve tehlikeli, sıkıntılı günler geçirdi. Küçük çaplı bir faşist ayaklanma provasıydı bu. Burada 20’ye yakın Kürt yurttaşımızın işletmeleri büyük zarar gördü. Bunun hem emniyet tarafından hem kaymakamlık ve vilayet tarafından tespiti yapıldı. Fakat terör tazminatı dolayısıyla bunlara ödenmesi gereken bu hasar tazminatları bir türlü ödenmiyor verilen bütün sözlere rağmen. Gidildiğinde de lakayıt ve laubali bir şekilde “Yedi sekiz aydan önce alamazsınız.” deniyor. Devlet orada o yurttaşı o güruhun eline teslim etmiş, bedelini ödemekten kaçınıyor.

BAŞKAN –  Teşekkür ederim.

Sayın Havutça…

 

18.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Erzurum ilinin Çat ilçesi Tuzlataşı İlköğretim Okulunda görev yapan bir öğretmenin evinin teröristlerce basılmasına ve öğretmenlerin yaşam güvenliklerinin sağlanmasına ilişkin açıklaması ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı

 

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemde öğretmenlerimizin terör örgütünün hedefi hâline geldiğini ve öğretmenlerin kaçırıldığını gözlemlemekteyiz. Bana az önce gelen bir mesajda, Erzurum’un Çat ilçesinde Tuzlataşı İlköğretim Okulunda görev yapan bir öğretmenimizin evini –teröristlerin- basarak “Bir daha gelirseniz bunu canınızla ödersiniz.” diyerek… Bana mesaj atmıştır.

Sayın Bakandan ve Hükûmet yetkililerinden soruyorum: Bu öğretmenimize ne tavsiye edersiniz? Öğretmenlerimizin yaşam hakkını güvence altına alacak mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Selamoğlu…

 

19.- Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu’nun, Ankara’nın başkent oluşunun 88’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

TÜLAY SELAMOĞLU (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Ankara’mızın başkent olmasının 88’inci yıl dönümüyle ilgili konuşma talep ettim.

Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti. Bilinen tarihi en az on bin yıl öncesine dayanıyor ve doğu ve batı medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bir şehir. Millî Mücadelenin başladığı, gerçekleştiği, ilk Meclisin kurulduğu, başkentin ilan edildiği, daha sonra cumhuriyetin ilan edildiği çok özel bir şehir. Bu şehri Gazi Mustafa Kemal Atatürk seçerken özellikle stratejik konumuna değinerek seçmiştir çünkü bu şehir İstanbul’la bağlantılı cephelerle bağlantılı, yolun merkezi, Anadolu’nun merkezi noktasında olan şehir. Ama maalesef AK PARTİ’ye kadar bu gecikmeler yaşandı ve çok şükür AK PARTİ Hükûmetiyle beraber Ankara başkent olmanın bu özelliklerini tekrar yaşadı. Tekrar hem ulaşımda her ulaşım ağında, kara yolu, hava yolu ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Eyidoğan…

 

20.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, afetlere dayanıklı konutlar yapılması gerektiğine ve Projelerde Yapı Denetim Yasası kurallarının uygulanmadığına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

 

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın AKP sözcüleri, afete dönüşen doğa olaylarında hayatını kaybedenler için genellikle “maalesef” diyorlar, kayıplar için “maalesef” diyorlar. Bence “maalesef” sözünü, yapamadığınız ülke afet risklerini azaltma planları için söylemelisiniz. Demelisiniz ki: “Maalesef planları yapamadık, on yıllık iktidarımızda kayıpları azaltamadık.” “Maalesef”i böyle söylemelisiniz. 

Sayın Bakanımız “kentsel dönüşüm” diyor ama AKP  belediyeleri, AVM yapıyorlar, alışveriş merkezi yapıyorlar “kentsel dönüşüm” diyorlar, rezidans yapıp “kentsel dönüşüm” diyorlar, yoksulları yerinden edip milyon dolarlık lüks konut yaptırıyorlar “kentsel dönüşüm” diyorlar. Silüet bozan gökdelenler böyledir, Sulukule böyledir, Ayvansaray Topludede böyledir. Simav’da gittiniz fay zonu üzerine yeni konutlar yaptınız, hiçbir etüt yapmadınız. TOKİ, afetlere hazırlıkta ülkeyi böyle mi hazırlayacak? Projelerinizde Yapı Denetim Yasası kurallarını bile uygulamıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkes…

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Sayın Başkan, yeter ya!

BAŞKAN – Bu son…

Sayın Özkes…

 

21.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Çevre ve Şehircilik Bakanının kentsel dönüşüm hususundaki konuşmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı

 

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı, kentsel dönüşüme destek vermemeyi en büyük günah olarak ilan etti. Ben emekli bir müftüyüm. En büyük günah şirktir. Sayın Bakan en büyük günahı belirleme yetkisine sahip değildir. (CHP sıralarından alkışlar) En büyük günahı belirlemek Allah’a aittir. Dolayısıyla Sayın Bakanı özür dilemeye davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, konuyla ilgili açıklama yapmak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanımıza söz veriyorum.

Buyurun efendim.

Üç dakika lütfen…

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Üç dakika yeterli olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, üç dakikada 40 kişiye nasıl cevap verecek efendim? Soru-cevaba döndü bu iş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Böyle bir usul yok, 60’a göre böyle bir usul de yok efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakana söz verilmez.

BAŞKAN – Efendim, şimdi, bazı arkadaşlarımız –haklısınız- açıklama istediler. Onun için kısa bir açıklama yapmasına müsaade edelim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yanlış yanlışı getiriyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın bakanlar 69’a göre söz istiyorlar sizden. Sataşma yapıldı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen onun avukatı mısın?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, evet, yani isim zikrederek, biliyorsunuz, açıklama istediler.

Sayın Bakanım, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, 69’a göre söz istiyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bu yanlış.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu yanlış ama…

BAŞKAN – O zaman 69’a göre beş dakika söz vermek zorundayım.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; İstanbul’un Ataşehir Ümraniye sınırları içerisinde finans merkezi yapılması Türkiye’nin menfaatinedir, Ankara’nın başkent olmasını destekler mahiyettedir. Bunu özellikle arz etmek istiyorum. İstanbul Ataşehir’deki arazide şu anda Türkiye’nin rant projeleri yapılıyor, bu doğrudur. Ben TOKİ Başkanı olduğum zaman İstanbul Teknik Üniversitesinin verdiği rapor aleyhinde burası otogar yapılmak istenmişti, biz bunu durdurduk ve buradan devletin kasasına -tam doğru olmayabilir ama yaklaşık söylüyorum- 2 katrilyona yakın yani 2 milyar, bugünün parasıyla, para koyduk. Şimdi bu para devletin kasasına girdi ve Türkiye’de 500 binden fazla konut yaptık.

“9 tane Trabzon yaptım.” derken ben orada seçim olduğu için… Trabzon’a yapmadık, Türkiye’nin 81 vilayetine, 800 ilçesinde yaklaşık 2 bin şantiyede yaptık. Bu 9 tane, 10 tane Trabzon demektir, 1 tane Bursa demektir, 20 tane de 100 bini aşkın şehir demektir. Fakir fukarayı konut sahibi yaptık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Konut fiyatları düştü, istihdam arttı, işsizlik azaldı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Anadolu’yu boşaltıyorsunuz.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Türkiye’nin müteahhitleri dünyada şampiyon oldu. Şu anda Türkiye’nin müteahhitleri bugün gidin Arjantin’den, Brezilya’dan Kore’ye kadar, Avustralya’ya kadar her tarafta iş yapmaktadır. Bu, bunun sayesinde oldu. Bu sizlerin sayesinde oldu.

Ataşehir gerçekten rant getiren bir projedir ve gerçekten İstanbul dünyada bir megapoldür. Dünyada bir başkent mesabesinde bir şehirdir ve tabii bir finans merkezidir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kaç tane bakan oradan villa aldı? Onu söyler misiniz.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) -  Atatürk’e Allah binlerce, yüz binlerce rahmet etsin, Ankara’yı başkent yaptı. Ankara stratejik bakımdan önemli.

Biz hızlı trenlerle Konya’yı Ankara’ya bağladık, Eskişehir’i Ankara’ya bağladık…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bunun karşılığında kaç tane villa alındı?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) -  …Samsun’u bağlıyoruz, Karadeniz’i bağlıyoruz. Ankara başkenttir, ilanihaye başkent kalacaktır.(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz Atatürk’ün yolundan gidiyoruz, biz Atatürk’ün izinden gidiyoruz. Ankara’yı sadece memur şehri değil, artık orta ölçekli bir sanayi şehri de yaptık, yapıyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anadolu’yu boşalttınız, Anadolu’yu…

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) -  Ankara’da şimdi… Ankara’nın konumu nedir? Ankara’da hububat var, Konya’da hububat var, Ankara’ya da getiriyoruz. Ankara’da mobilya sanayi olsun, Ankara’da diğer matbaa sanayi olsun, ayakkabı sanayi olsun, Ankara’nın konumuna ne varsa uygun, Ankara’ya bunları getiriyoruz. Ankara şu anda dünyanın başkentleriyle yarışıyor, ödül üstüne ödül alıyor. Ankara hakikaten şu anda modern bir dünya kenti. Biz, küçük meselelere takılamayız, büyük fotoğrafa bakacağız. Hiçbir zaman “Biz hizmet yapıyoruz, hizmet yaptık.” diye bir iddiayı burada söylemedik, söylediysek özür diliyorum, söyleme hakkına sahip değiliz. Biz bu milletin hizmetçisiyiz. Biz bu millete hizmet etmeye, bu milletin hayat kalitesini, yaşam kalitesini artırmaya ahdettik, azmettik. Biz bunun için vardık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu para milletin parasıdır. Bu milletin parasına gözümüz gibi bakmak mecburiyetindeyiz. Evet, kentsel dönüşümlere destek vermemek günahtır, vebaldir, bunu söylüyorum. Kim olursa olsun, müftü de bunu böyle bile, din adamı da bunu böyle bile, âlim de böyle bile. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL(İstanbul) - Bunun karşılığında villa alanlar…

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) -    Kentsel dönüşümlere destek vermemek bu ülkenin insanına eziyettir.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Dikran Masis’e verdiğin parayı söyle! 40 trilyon… Ayıptır!

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) -  Biz kazandığımız paralarla fakir fukarayı ev sahibi yaptık. Kiralar düştü, konut fiyatları düştü, konut piyasasını disipline ettik. Türkiye’de, inanın, şu anda biz konut malzemesi, inşaat malzemesi üretiminde dünyada şampiyon olduk. En iyi fayansı üretiyoruz, en iyi armatürü üretiyoruz ve hakikaten, şu anda mallarımız dünyada yarışıyor değerli arkadaşlar. Bunu beraber yapacağız, hepimiz beraber yapacağız, 550 milletvekili beraber yapacağız.

Siz destek vermezseniz zaman kaybederiz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Asla!

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Siz destek vermezseniz başarımız engellenir, Türkiye'nin başarısı engellenir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O şirketlerden kaç tane villa alındı acaba, hangi bakanlar aldı? Cevap verin!

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Bu bakımdan beraberce çevreye daha duyarlı olacağız, bir.

Burada “Küçüksu Deresi Barajı bugün yapılıyor” demedim. “Küçüksu Deresi’nin 27 Ekimde ihalesi var.” dedim, yapılacak ihalesi. Bu beş senelik çalışmanın ürünüdür. Ben teşekkür ediyorum arkadaşıma da duyarlı olduğu için ama orada derenin ıslahının 27’sinde ihalesi var, bu beş senelik bir çalışmanın ürünüdür. Gidin, orada köylülerle konuşun, ne diyorlar: “85 tane insanımızı anında helikopter geldi, kurtardı.”

AHMET TOPBAŞ (Afyonkarahisar) – Saat geçti, niye kesmiyorsun?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Arkadaşlar, bunlar kolay değil, bu bakımdan herkese teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, Ataşehir’de villa alan bakan var mı, yok mu?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanımız Sayın İdris Naim Şahin de 69’a göre söz istemiştir. Beş dakika da kendilerine veriyorum.

Buyursunlar Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekillerimiz; İç Tüzük uyarınca yerinden söz alan değerli milletvekili arkadaşlarımız Hükûmetimizi ve Bakanlığımızı ilgilendiren konularda değerlendirmelerde bulunmuşlar ve haklı olarak da bazı konuların açıklanmasını talep etmişlerdir.

Biraz önceki Sayın Levent Gök’ün gündem dışı konuşmasına karşılık yaptığım açıklamalarda ifade ettiğim üzere, Ankara’mızın başkent oluşu konusunda yeterli açıklamayı yapabildiğimi düşünmüş olmakla birlikte, hâlâ Ankara’da Merkez Bankasının kalması-gitmesi noktasında takılan arkadaşlarımızın olduğunu görüyoruz. Onlar orada duradursunlar, Türkiye ekonomide, finans yapısını yenilemede ve dünyayla yarışmada devam ediyor. Arzu eden bu yarışa bakar ve katılır, arzu etmeyen de yıllar önceki, 1920’lerdeki, 30’lardaki, 40’lardaki statik anlayışı ve siyasi anlayışıyla bugünü değerlendirmeye çalışır, en sonunda da değerlendirmeyi yüce halkımız, yüce milletimiz yapar. Son değerlendirme, son karar yüce milletimizin kararıdır. Ankara için, yerel yönetim seçimlerinde de yine Ankara halkı, değerlendirmesini 2009’da yaptığı gibi, 2014 yılında da yapar.

Değerli arkadaşlar, bu bölümü geçtikten sonra asıl Bakanlığımla ilgili konulara, diğer konulara gelmek isterim. İstanbul Üniversitemizin açılışında dün, Sayın Başbakanın üniversiteyi yeni eğitim-öğretim yılına açmak üzere katıldığı toplantıda gerçekleşen protestolar...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Katılmasın, gitmesin. Öğrenciler ona tepki gösteriyor.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - ...aynen şu şekilde görüldüğü gibi yapılan protestolar karşısında...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Gitmesin veya öğrencilere hoşgörülü davransın.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - ...devlet bu ülkede...

NAZMİ GÜR (Van) – Hemen gözaltına alın, bakın konuştu!

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Tabii, sizin zihniyetinize göre gözaltına almak lazım ama biz Sayın Milletvekilinin dokunulmazlığının farkındayız ve dokunmayacağız, o hep konuşmaya devam edecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu ülkede Sayın Başbakan da, Sayın Cumhurbaşkanı da, herhangi bir sayın milletvekili de, herhangi bir sıradan sayın ülke vatandaşı da üniversitenin açılışına –törense bu, herkese açıksa- gider, gitme hakkına sahiptir. Sayın Başbakan, Başbakan olmasının ötesinde Recep Tayyip Erdoğan olarak da doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı, hemşehrisi olduğu o şehirdeki üniversitenin açılışına gider. Bunun gitmesi, gitmemesi tartışma konusu olamaz, Türkiye bu tartışmaları çok geçti. Özgürlükler ülkesi Türkiye ama başkalarının özgürlüklerine müdahale edilmediği, edilemediği, edilmemesi gerektiği bir Türkiye’deyiz, önce onu bir bilelim.

NAZMİ GÜR (Van) - Öğrencileri niye gözaltına aldın?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Öğrencilerin her biri değerlidir. Protesto yapan öğrenciler de bizim için değerlidir, sadece o protestolarında bir yanlış yapmışlardır veya yanlış yaptıkları düşünülmektedir. Dolayısıyla kendilerine müdahale edilmiştir, gözlem altına alınmışlardır, hukuk süreci başlamıştır, hukuk süreci sonuçlanmamıştır. Sonuçlanmayan bir hukuk süreci üzerinden bugün hüküm vermek kimsenin haddi değildir, kimsenin de hakkı değildir. Sonucun ne olacağını bilmiyoruz ama bir yerde birisi bir başkasını rahatsız ediyorsa, birisi bir başkasına müdahale ediyorsa…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya rahatsız olduysa gitsin evinde otursun kardeşim! Rahatsız oluyorsan git evinde otur ya!

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – …saygı sınırlarını zorluyorsa buna ne ben ne siz hiç kimse karışamaz, devlet ve hukuk karışır, hepimiz adına hepimizi temsilen ve hepimizin huzuru ve refahı için, hepimizin güvenliği için.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu nasıl mantık? Öğrenci karşısında söz söylüyor, rahatsız oluyor.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Bu dün Sayın Başbakana lazımdır, bugün size lazım olabilir, yarın bana da lazım olabilir. Bir gün gelir o protestoyu yapan ve inşallah gelecekte belki de başbakan olacak olan o gençlerimizden birine de bu lazımdır. Bizi aşan değerlerdir, bizi aşan kurallardır, bu kurallarla öyle rastgele değerlendirme yapmayız, yapamayız, yapmamanızı da tavsiye ederim. (CHP sıralarından gürültüler)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hukuktan bahsediyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Terörü konuş Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Birbirimizi sevmek zorunda olmayabiliriz, o öğrencilerimiz veya birileri Sayın Başbakanı veya beni veya birilerini sevmeye mecbur değilsiniz ama birbirimize, herkes birbirine bu ülkede saygı göstermek mecburiyetindeyiz. Sizler konuşurken biz saygılı bir şekilde dinledik ve not aldık, tahammülü zor ifadeleri dinleyerek not alıyoruz. Lütfen buradan da cevap verirken tahammül etmek zorundasınız.

İskenderun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım teşekkür ediyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – İskenderun’u anlatmak gerekiyor Sayın Başkanım.

İskenderun ve İskenderun’un bağlantılı olduğu oluşumları bir başka toplantıda anlatmak üzere hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, bugün şehit var, öncelikle onu konuşmanız gerekirdi. Yani şehitleri konuşmadan…

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

Değerli milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum.

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

B)      Önergeler

1.- Ankara Milletvekili Zelkif Kazdal’ın, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/7)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adalet Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim. 12.10.2011

                                                                                                                                   Zelkif Kazdal

                                                                                                                                        Ankara

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, İstanbul’daki su havzalarının korunmasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/17)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İklim değişiklikleri ve küresel ısınma nedeniyle ortaya çıkan kuraklık hayatı tehdit eder boyutlara gelmiştir. Kuraklık yaşam kalitesi ve insan sağlığı açısından son derece önemli bir konudur. Çünkü su yaşamın kaynağıdır. Suyun korunması ve sağlıklı kullanımı için gereken tedbirlerin ivedilikle alınması gerekmektedir. Suyun toplandığı su havzaları bu noktada daha da önem kazanmaktadır. İstanbul'daki su havzaları yapılaşma nedeniyle tehdit altındadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ su havzalarını koruma konusunda yetersiz kalmaktadır. İstanbul'un içme suyu kaynaklarını kirlenmeye karşı koruyacak önlemleri almakla sorumlu olan İSKİ tarafından hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisince kabul edilen İçme Suyu Havzaları Koruma ve Kontrol Yönetmeliği su havzalarını koruma açısından eksik ve yanlış düzenlemeler içermektedir.

Söz konusu yönetmelikle yapılaşmanın önünün kesilmesi gerekirken aksine yapılaşmanın önü açılmış, mutlak koruma alanlarına konut yapılmasına izin verilmiştir. Sivil toplum kuruluşlarının, odaların yönetmelikle ilgili olarak açtığı davalar sonucunda verilen yargı kararları önemsenmemiş, yeni yönetmelikler hazırlanmıştır.

İstanbul'un Avrupa Yakası'nda Sazlıdere ile Alibeyköy su havzalarının, Anadolu'da ise Ömerli ile Elmalı su havzalarının kaçak ve aşırı yapılaşma nedeniyle tehdit altında olduğu görülmektedir. Şehir plancılığını ve bilimsel planlama ilkelerini hiçe sayarak ranta ve yandaşlara çıkar sağlayıcı yapılaşmalara ağırlık veren bir zihniyetle yapılan planlara göz yumulması mümkün değildir. İstanbul'un şu andaki durumu bu anlayışla yapılan çarpık yapılaşmanın sonucudur.

Basına yansıyan haberlere göre İSKİ, İstanbul'un içme suyu kaynaklarını korumak için hazırlanan Havza Yönetmeliğini dikkate almadan imar planı yapan 20 belediye hakkında bugüne kadar 68'i imar planı iptali, 141'i ruhsat iptali olmak üzere toplam 209 dava açmıştır.

İçme Suyu Havzaları Koruma ve Kontrol Yönetmeliği'nin 5. maddesinin a bendinde: "İçme ve kullanma suyu kaynakları içinde ve havzasında suların kirlenmesine sebep olacak faaliyetler yapılamaz. Su veriminin azalmasına, rejimin bozulmasına neden olabilecek hiçbir faaliyette bulunamaz."

Yine 5. maddenin b bendinde "imar planlarının hazırlanması ve revize edilmesi için İSKİ'nin görüşünün alınması şarttır." denilmektedir.

Uygulamalar yönetmeliğin önemsenmediğini, İSKİ'nin görüşlerinin yapılan plan tadillerinde etkili olmadığını göstermektedir.

Her alanda olduğu gibi bu alanda da bilimsel çalışmalara önem verilmesi, konusunda uzman kişi ve kuruluşlarla birlikte çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Su havzalarının korunması için yapılaşmanın önüne geçilmelidir.

Su kaynakları etkin ve verimli bir şekilde kullanılmalıdır.

Mevcut su kaynaklarının kirlenmesini engelleyecek yasa ve yönetmeliklerin yapılması ve bunların doğru bir şekilde uygulanması gerekmektedir.

İstanbul'daki su havzalarının durumu ve su havzaları ile ilgili olarak alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1. Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                 (İstanbul)

2. Candan Yüceer                                           (Tekirdağ)

3. Atilla Kart                                                  (Konya)

4. İhsan Özkes                                               (İstanbul)

5. Veli Ağbaba                                               (Malatya)

6.Erdal Aksünger                                            (İzmir)

7. Ali Rıza Öztürk                                           (Mersin)

8. Kamer Genç                                               (Tunceli)

9. Mehmet Şeker                                            (Gaziantep)

10. Mevlüt Dudu                                             (Hatay)

11. Mehmet Ali Ediboğlu                                  (Hatay)

12. Kazım Kurt                                               (Eskişehir)

13. Salih Fırat                                                (Adıyaman)

14. Özgür Özel                                               (Manisa)

15. Aytuğ Atıcı                                               (Mersin)

16. Nurettin Demir                                          (Muğla)

17. Ramazan Kerim Özkan                               (Burdur)

18. Mustafa Sezgin Tanrıkulu                           (İstanbul)

19. Celal Dinçer                                             (İstanbul)

20. Mehmet Şevki Kulkuloğlu                            (Kayseri)

21. Malik Ecder Özdemir                                  (Sivas)

 

2.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli ve 23 milletvekilinin, Uludağ’ın doğal ve tarihî zenginliklerinin korunması, değerlendirilmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/18)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizdeki 41 Milli Park içinde ilk 10'un arasında yer alan Bursa'nın ve ülkemizin gözbebeği Uludağ, 2543 metre yüksekliği ile Türkiye'nin en büyük kış ve doğa sporu merkezidir. Antik çağın ilk tarihçilerinden Herodot'un (MÖ 490-420) yazdığı Herodot Tarihi isimli kitapta "Olympos" olarak geçen Uludağ, Marmara Bölgesi'nin en yüksek dağıdır. Roma İmparatorluğu'nda resmi din olarak Hıristiyanlık kabul edildikten sonra keşişlerin yaşamaya başladığı Uludağ'da 28 manastır kurulmuştur. Orhan Gazi'nin Bursa'yı almasından sonra bu manastırlardan bazıları Doğulu Baba, Geyikli Baba, Abdal Murat gibi Müslüman dervişlerin inziva yerleri olmuştur.

Uludağ'ın yüksek yerlerinde eski buzullara ait izlere rastlanmaktadır. Karatepe'nin kuzeyindeki Aynalıgöl, Karagöl ve Kilimligöl buzul gölleri bu izlerin en önemlileridir.

Etrafındaki çöküntü sahalarının çevresinde yükselen Uludağ'da tabakalar arasında yer yer maden ve maden damar yataklarına rastlanmaktadır. Türkiye'nin önemli volfram yatakları buradadır. İklimi yüksek dağ özelliğindedir. Uludağ'dan kaynaklanan derin vadiler içindeki pek çok dere Göksu'ya ulaşır.

Uludağ, bitkisel zenginlik bakımından ülkemizin ender yerlerinden biridir. Özellikle orman kuşağının üzerinde yer alan ve pek çok kişi tarafından kıraç olarak bilinen dağda, çok zengin ve bu bölgeye özgü nadir bitki türleri yayılış göstermektedir.

1925 yılında Bursa Vilayeti Coğrafya Cemiyeti'nin girişimleri ve Osman Şevki Bey'in önerisiyle "Uludağ" adını alan bölge, Bursa'nın yanı başında olması nedeniyle dağ ve kış turizminin merkezi olmuştur. Doğu ve kuzey eteklerinin Bursa'ya yakın yerlerinde sıcak su kaynaklarının bulunmasından dolayı bölge kaplıca turizmi açısından da büyük bir cazibe merkezidir. Bursa'nın Çekirge semtindeki bu kaplıcalar, birçok hastalığa şifa olmaktadır.

Bütün bu tarihsel, kültürel ve coğrafi zenginliğinin yanı sıra Uludağ, Bursa'nın su kaynağı havzasını oluşturmaktadır.

Uludağ, bu zenginliklerine karşın her geçen gün önemini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Ulaşım ve yol sorunu başta olmak üzere, otel ve misafirhane yerleşkelerinin gelişigüzel yerlerde bulunması, kayak pistlerinin standardı, düzensiz kentleşme, teleferiklerin modernizasyonu ve ilavesi, yetki karmaşası Uludağ'ın zamanla insan eliyle yok olmasına neden olacaktır.

Bu bağlamda;                                     

Bursa ve Marmara Bölgesi'nin ikliminin oluşumunda büyük önemi olan Uludağ'ın sahip olduğu doğal zenginliğin korunması ve bu kaynakların gelecek kuşaklara da aktarılabilmesi amacıyla, acil eylem planının oluşturulması,

Tarih, termal ve kış turizmi potansiyelinin belirlenmesi ve bu potansiyelin ülke ekonomisine kazandırılması,

Uludağ'ın sahip olduğu volfram ile maden yataklarının ve rezerv durumlarının belirlenip ekonomiye katkı sağlar hale getirilmesi,

Ciddi yapılaşma ve gelişme tehdidine karşı önleyici tedbirlerin alınması,

Orman dokusu ve tarihi yapının korunarak, restore edilerek doğa ve tarih turizmine açılması,

Çevre kirliliğinin önlenmesi ve gelecekte ortaya çıkabilecek sorunların bugünden tespit edilerek gereken önlemlerin alınması amacıyla, Anayasanın 98. TBMM İç Tüzüğünün 104 ve 105. Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Sena Kaleli                                     (Bursa)

2) İlhan Demiröz                                 (Bursa)

3) Candan Yüceer                                (Tekirdağ)

4) Atilla Kart                                       (Konya)

5) Mehmet Şeker                                 (Gaziantep)

6) Erdal Aksünger                                (İzmir)

7) İhsan Özkes                                    (İstanbul)

8) Mehmet Ali Ediboğlu                         (Hatay)

9) Tufan Köse                                     (Çorum)

10) Kazım Kurt                                    (Eskişehir)

11) Aykan Erdemir                               (Bursa)

12) Aytuğ Atıcı                                    (Mersin)

13) Sinan Aydın Aygün                         (Ankara)

14) Salih Fırat                                     (Adıyaman)

15) Ali Rıza Öztürk                              (Mersin)

16) Metin Lütfi Baydar                          (Aydın)

17) Özgür Özel                                    (Manisa)

18) Nurettin Demir                               (Muğla)

19) Ramazan Kerim Özkan                    (Burdur)

20) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                (İstanbul)

21) Ali Özgündüz                                 (İstanbul)

22) Celal Dinçer                                  (İstanbul)

23) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                 (Kayseri)

24) Malik Ecder Özdemir                       (Sivas)

 

3.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 24 milletvekilinin, Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/19)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ile ilgili sorunların tespiti ve çözümlenmesi için Anayasamızın 98. Maddesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1)  Orhan Düzgün                                (Tokat)

2)   Candan Yüceer                              (Tekirdağ)

3)  İhsan Özkes                                   (İstanbul)

4)  Recep Gürkan                                (Edirne)

5)  Turgut Dibek                                  (Kırklareli)

6)  Atilla Kart                                      (Konya)

7)  Tufan Köse                                    (Çorum)

8)  Mehmet Şeker                                (Gaziantep)

9)  Erdal Aksünger                               (İzmir)

10) Metin Lütfi Baydar                          (Aydın)

11) Mehmet Ali Ediboğlu                       (Hatay)

12) Kazım Kurt                                    (Eskişehir)

13) Salih Fırat                                     (Adıyaman)

14) Aytuğ Atıcı                                    (Mersin)

15) Özgür Özel                                    (Manisa)

16) Nurettin Demir                               (Muğla)

17) Sinan Aydın Aygün                         (Ankara)

18) Ramazan Kerim Özkan                    (Burdur)

19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                (İstanbul)

20) Ali Özgündüz                                 (İstanbul)

21) Rıza Mahmut Türmen          (İzmir)

22) Ali Rıza Öztürk                   (Mersin)

23) Celal Dinçer                       (İstanbul)

24) Mehmet Şevki Kulkuloğlu    (Kayseri)

25) Malik Ecder Özdemir            (Sivas)

Gerekçe:

Kırım-Kongo kanamalı ateşi (KKKA) ilk kez 1944 ve 1945 yılı yaz aylarında Batı Kırım steplerinde çoğunlukla ürün toplamaya yardım eden Sovyet askerleri arasında görülmüştür. Hastalığa Kırım hemorajik ateşi adı verilmiştir. 1956 yılında Zaire’de ateşli bir hastadan Kongo virüsü tespit edilmiştir. 1969 ise Kongo virüsü ile Kırım hemorajik ateşi virüslerinin aynı virüs olduğu belirlenmiş ve Kırım-Kongo kanamalı ateşi olarak hastalık yeniden adlandırılmıştır. “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi” hastalığı, bahar-yaz dönemlerinde artış göstererek, kenelerden insanlara bulaşan, kenenin ısırması ile “NAİROVİRUS” adı altında verilen bir RNA virüsünün vücuda girmesi sonucu oluşan bir hastalıktır. Hastalık virüsünü taşıyan canlıların kanı veya vücut salgılarıyla temas sonucu hastalığın bulaşabileceği uzmanlar tarafından dile getirilmektedir.

Özellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar, veterinerler, sağlık personeli, kamp ve piknik yapanlar, askerler ve korunmasız olarak yeşil alanlarda bulunanlar da risk altındadır. Kenenin ısırması sonucu birkaç gün içerisinde, virüs içeren kan veya vücut salgılarıyla temas sonucu takriben 2 hafta içinde hastalık belirtileri görülmeye başlıyor. Hastada ateş, üşüme, titreme, kas ağrıları, iştahsızla başlayıp; bulantı kusma, ishal gibi şikâyetlerle kendini göstermektedir.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Kelkit vadisi başta olmak üzere, Tokat, Yozgat, Çorum, Sivas Amasya gibi illerimizde yoğun olarak görülmektedir. 2002 yılından itibaren Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı nedeniyle çoğunluğu Tokat ilimizde olmak üzere birçok vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Son derece ölümcül olan bu hastalık başta Tokat ve çevre illeri olmak üzere hâlen büyük bir tehdit oluşturmakta ve can almaya devam etmektedir. Halkımız, korku içerisinde her yıl tekrarlanan kene vakalarını çaresizce izlemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisince daha önce KKKA hastalığının araştırılması ve çözüm önerilerinin bulunması için birçok kez Meclis araştırma önergesi verilmesine rağmen bir araştırma komisyonu kurulmamıştır. Geç tedavi, bilinçlendirme yöntemlerinin yetersizliği ve en önemlisi hâlâ bir aşının bulunmaması nedeniyle yaşanan ölümler ilgili kurumların sorumluluğundadır.

Hayvancılıkla, tarımla geçimini sağlayan vatandaşlarımız başta olmak üzere, sağlık çalışanlarımız ve tüm halkımız korku ve endişe içindedir. 2002 yılından günümüze kadar geçen bu uzun sürede Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı durdurulmak bir yana bu yıl diğer yıllara göre artış göstermektedir sadece Tokat ilimizde bu yıl 8 vatandaşımız Kırım Kongo Kanamalı Ateşi nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

Halkımızın can güvenliğini tehdit eden “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi” hastalığına karşı gerekli önlemlerin alınması için acilen harekete geçilmelidir. 21. yüzyılda ülkemiz insanlarının bedelini canı ile ödediği “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi” hastalığının oluşmasına neden olan kenelerden korunmak ve sorunun tamamen ortadan kaldırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi, çaresizlik içerisindeki halkımızın bilinçlendirilmesi, bu hastalığın gerçek boyutlarının ortaya çıkarılması, ilgili kurumlarca ihmal veya görev zafiyeti varsa bu sorumlular belirlenmelidir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

                                                                              

 

VIII.- ÖNERİLER

B)      Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşları tarafından (44 sıra nolu), güvenlik güçleri tarafından toplumsal gösterilerde yaygın olarak kullanılan biber gazı, gaz bombası ve plastik mermilerinin yol açtığı yaralanma, sakatlanma ve ölüm gibi ağır sonuçların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 13/10/2011 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

 

                                                                               13.10.2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 13.10.2011 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                  Pervin Buldan

                                                                                         Iğdır

                                                                               Grup Başkanvekili

 

Öneri:

07 Ekim 2011 tarihinde, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşları tarafından (44 sıra nolu), Güvenlik güçleri tarafından toplumsal gösterilerde yaygın olarak kullanılan biber gazı, gaz bombası ve plastik mermilerinin yol açtığı yaralanma, sakatlanma ve ölüm gibi ağır sonuçların, araştırılması, amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 13.10.2011 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.-

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerinin lehinde söz isteyen Sayın İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.

Buyurun Sayın Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Son dönemlerde yaşanan olaylara baktığımızda hızla ve kararlılıkla sivil bir vesayet sisteminin kurumsallaştığına tanıklık etmekteyiz. Hükûmetin, “ileri demokrasi” söylemlerine rağmen güpegündüz sivillerin katledilmesi, sokaklarda işkencelerin yapılması, halkın ve seçilmiş milletvekillerinin antidemokratik müdahalelere maruz kalması bu konularda ne kadar yetersiz kaldığını gözler önüne sermektedir.

Hükûmetin, yandaş medyanın, iktidara yakın bazı çevrelerin özellikle 12 Eylül referandum dönemiyle birlikte ülke tarihinde görülmemiş birtakım demokratikleşme hamlelerinin yaşanacağı tezinin iflası için sadece bugünkü resme bakmamız yetmektedir. Olağanüstü hâl, sıkıyönetim ve darbe dönemlerinde bile görülmeyen şafak operasyonlarıyla halkımızın seçilmiş iradesini temsil eden belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine, il genel meclis üyelerine ve parlamenterlerimize karşı topyekûn bir siyasi soykırım operasyonu devreye sokulmuş bulunmaktadır. Hükûmet tarafından son yıllarda ortaya konan konsept ve uygulamalar sürecin 90’lı yılların metaforundan farklı olmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Burada temel sorun, Kürt sorununun demokratik, siyasi yollarla çözümü yerine askerî ve siyasi operasyonlarla çözümünün esas alınmasından kaynaklanmaktadır. Sadece son bir ay içerisinde yüzlerce askerin, PKK’lının ve aynı zamanda bir o kadar sivilin yaşamını yitirmesi bile devrede olan çözüm yöntemlerinin sorgulanması gerektiğini gözler önüne sermektedir.

Özellikle kendini “Müslüman muhafazakâr” kimliğiyle siyaset yapma ekseninde tanımlayan bir hükûmet döneminde iktidarın mevcut uygulamaları son derece çelişkili durumlar yaratmaktadır. Biz gelinen bu noktada Hazreti Muhammet’in (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadisiyle seslenmek istiyoruz: “Mazlumun bedduasından sakınınız. O dua ile Allah arasında perde yoktur.” Bu uygulamalarla Kürt halkının bedduasını her geçen gün çığ gibi büyüttüğünüzü sizlere hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, halkımızın en demokratik meşru taleplerine bile gaz bombalarıyla, TOMA araçlarıyla, panzerler ile müdahale etmek, neredeyse alışılagelmiş, kanıksanmış bir devlet uygulaması hâline geldi. Özellikle gaz bombasının kendisinin vücuda isabet etmesi hâlinde delici silah yaralanması şeklinde direkt olarak ölüme sebebiyet verdiği, defalarca bölgede yaşanan pratiklerde görüldü.

Yine aynı şekilde gaz bombasının etkilediği alanda örneğin bir astım hastasının astım krizine girebileceği, bir hipertansiyon hastasının hipertansif krizden dolayı beyin kanaması geçirebileceği veya bir kalp hastasının kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirebileceği, defalarca pratik sahada, sokakta izlendi. İstanbul’da, Hopa’da ve bölgede gaz bombalarının etkisiyle defalarca fenalaşarak yere yığılan insan portrelerini hepimiz defalarca takip ettik, medyada bu görüntüleri izledik.

Bir hekim olarak sadece bu pencereden baktığımızda bile bu yöntemlerin sorgulanması gerektiğini yüce Meclisle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, polisin toplumsal olaylarda bulunma sebebinin kitleye şiddet uygulaması değil, aşırı kitlesel reflekslerin kontrol altına alınması ve kitlenin dışarıdan gelebilecek müdahalelere karşı güvenliğinin sağlanması olduğunu belirtmek istiyorum.

Zaman kısıtlı olduğu için biraz hızla geçeceğim. Özellikle son dönemde uygulanan yanlış politikalarla halkın devletle nasıl karşı karşıya getirildiğinin fotoğrafını sizlere aktarmak istiyorum.

Diyarbakır’da göğüs hastalıkları uzmanı olarak çalıştığım sırada tedavi ettiğim ve takip ettiğim üst düzey bir emniyet amiriyle, geçen hafta, bu Hükûmetin uygulamış olduğu yanlış politikalar neticesinde karşı karşıya gelmiş bulundum. Yıllarca takibim altında bulunan emniyet amiri, uygulanan yanlış politikalar neticesinde bir milletvekiline düşmanlaştırılma aşamasına getirilmiş bulunmaktadır.

Hekim-hasta ilişkisinin kutsal değerleri tuzla buz edilecek düzeyde bir talimat silsilesine tabi tutulduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.

Değerli milletvekilleri, toplumsal olayları bastırma konusunda son günlerde Türkiye siyasetinin parlayan yıldızı İçişleri Bakanına ise ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Deyim yerindeyse İçişleri Bakanımız Sayın Başbakanın başına ek bir iş olarak kaldı. Bakanın her konuşmasından sonra ilk arayanı Sayın Başbakan oluyor. “Sınır ötesi operasyonu her an yapabiliriz.” diyor, Başbakan hemen arayıp düzeltme yapmasını istiyor çünkü henüz Sayın Başbakan Amerika’da insansız hava araçları için veya İran’la savaş politikalarını ortaklaştırmak için temaslarını bitirmemiş durumda ama İçişleri Bakanı bütün bu gelişmelerden habersiz olarak operasyon startını vererek bilinçaltında uygulamaya koymak istediği konseptin ipuçlarını ele veriyor.

Biz, buradan Sayın Başbakana seslenmek istiyoruz: Sürekli uyardığınız bu Bakanınızı, TOMA tarafından ezilmek istenen Eş Başkanımız Gülten Kışanak için, polis tarafından hakaretlere maruz kalan milletvekillerimiz için, sokak ortasında katledilen insanların hesabını sormak için ve adet adet saydığı insan canları için de yapmanızı rica ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanı kendini o kadar rahat bırakmış ve demokrasiden uzaklaşmış ki siyasi soykırım davası olan KCK davalarıyla ilgili sadece 485 tutuklama olduğunu söylüyor. Peki, bu durumda sormak istiyoruz: İçeride bulunan 3.100 tutuklu arkadaşımız, niye içeride bunlar, niye cezaevinde rehine durumda tutuluyor? 485 kişiye ulaşmak için 7.845 kişiyi gözaltına alarak mağdur etmeniz mi gerekiyor? Bu uygulamaların bile sadece istifa etmeyi gerektirdiği bir gerçek olarak, bu kadar gün yüzünde bulunduğu bir durumda İçişleri Bakanı istifa etmeyi bir kenara bırakalım, kendisinde aynı zamanda savcı yetkisini, hâkim yetkisini görerek, gerekirse bir siyasal partiye yönelik operasyonlara hız verebileceğini belirtmek istiyor. Biz, bu anlayışı kabul etmiyoruz. Bu şoven anlayışa bağlı İçişleri Bakanının talimatıyla, polisin son aylarda ortaya koymuş olduğu icraatlarla birebir örtüşmektedir. Bakınız, zamanımız kısıtlı olduğu için hızla geçmek istiyorum.

29 Temmuz 2011, Bingöl Valisi, Bingöl Emniyet Müdürü ve Karlıova Emniyet Müdürü ilçedeyken korucular tarafından Karlıova ilçesinde altı saat boyunca tam bir terör dalgası estirilerek parti binamız, iş yerleri ve evler ateşe veriliyor, silahla taranıyor ve bu konuyla ilgili bir tek korucu bile bugüne kadar gözaltına alınmış ya da ifade vermiş değildir. Şemdinli’de 11 Eylülde meydana gelen silahlı çatışma sonrası 4 sivil hayatını yitiriyor, 6 sivil yaralanıyor. İçişleri Bakanı Şemdinli’de askeri kışlaya uğramasına rağmen halkımıza gidip bir taziye ziyaretinde bile bulunmadığı için kamuoyuna yanlış bilgi veriyor.

Van İl Genel Meclis Üyemiz Yıldırım Ayhan 28 Ağustosta sadece savaşı önlemeye yönelik bir barış gösterisinde güpegündüz polisin gaz bombasına hedef olarak yaşamını yitiriyor. Tek bir soruşturma açıldığına dair bugüne kadar kamuoyuna yansıyan bir şey yoktur. Zamanımız kısıtlı olduğu için ben birtakım olayları daha sonra önergeler olarak buraya getirme şeklinde geçeceğim.

Şunu belirtmek istiyorum ki 9 Ekim günü Sayın Eş Başkanımız Gültan Kışanak’ın üzerine öldürmek maksadıyla TOMA aracıyla fiilî bir saldırı yapılmıştır. Bu saldırı sadece Gültan Kışanak’ın şahsına yapılmış değildir, demokrasiye, özgürlüğe ve Türkiye Meclisinin iradesine yapılmış bir saldırıdır. Aynı şekilde, milletin hizmetinde olması gereken bir kamu görevlisinin “Ben devletim.” histerisine girerek milletin vekiline üstünlük sağlamaya çalışması “Milletvekilini muhatap almıyorum.” cehaletine kapılması ise bu Meclisin iradesine yapılan saygısızlığın geldiği boyutu göstermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Üstelik kendini devletin yerine koyan bu cahil takımının devletin yargısından ve hukukundan kaçmak amacıyla…

BAŞKAN – Sayın Baluken, süreniz doldu efendim.

Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Cümleyi bitirmek istiyorum.

BAŞKAN – Yok böyle bir şey.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …yaka numarasını vermek istememesi bile… (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, lütfen yerinize oturun. Süreniz doldu efendim. On dakika doldu. Teşekkür ediyorum.

Şimdi, önerinin aleyhinde Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Oğuz Kağan Köksal.

Buyurun Sayın Köksal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; her şeyden önce sözlerime başlarken sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum ve Barış ve Demokrasi Partisi tarafından verilen Meclis araştırması önergesi hakkında olumsuz mütalaamı belirtmek üzere Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekillerim, az önce konuşan Hatip şöyle bir ifadede bulundu, ben sözlerime oradan başlamak istiyorum, diyor ki: “Mazlumun bedduasını sakın almayın.” ifadesi. Az önce bu Mecliste konuşulan, haber verilen İskenderun’da şehit edilen, İskenderun’da yaralanan 3 kişi, 3 polisimiz ve şehit olan 1 polisimizden daha mazlumu var mıydı? Buradaki polisimiz niçin oradaydı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Ne alakası var!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ayrım yapmayın! Ayrım yapmayın! Sivili de aynı, polisi de aynı, askeri de aynı…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – İnsanlar arasında ayrım yapmayın!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Oradaki insanların huzurunu, güvenini sağlamak için, oradaki insanların geceleri rahat uyumasını sağlamak için oradaydı ve maalesef…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İnsanlar arasında ayrım yapılmaz!

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sizin bu anlayışınız yüzünden Türkiye bu durumda.

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – …maalesef telin edeceğimiz terör tarafından katledildiler, terör tarafından şehit edildiler. Ben huzurlarınızda, yüce milletimizin huzurunda şehit olan polisimiz için Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve gazi polislerimiz için de sağlık, sıhhat, afiyet diliyorum ve dolayısıyla yüce milletimizin de başı sağ olsun diyor, sözlerime böyle devam etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; az önce araştırma önergesi hakkındaki söylenenleri dinlediniz. Aslında, belki elbette ki bir önerge vermiştir ve muhalefettir, bunu söyleyecektir, o noktada bir şey demiyorum ama tabii ki gerçeklerin çarpıtılmaması lazım. Ben de gerçekleri bir nebze sizlerin görüşüne sunabilmek, dolayısıyla da bizi izleyen değerli yüce milletimize de bu doğruları anlatmak için huzurlarınızdayım.

Polis teşkilatı, özellikle son yıllarda kendini yenileyen ve her geçen gün yenileme gayreti içerisinde olan ve âdeta insan haklarını, hukukun üstünlüğünü kendisine şiar edinmiş bir teşkilattır ve özellikle son beş yıla baktığımızda, polis teşkilatı, şöylesine bir değişiklikle karşı karşıya. Gerek eğitimlerinde gerekse polis meslek yüksekokullarında gerekse akademideki eğitimlerimizde polis teşkilatının ders müfredatı değiştirilmiştir. Bu müfredatta ağırlıklı insan hakları, ağırlıklı Anayasa ve ağırlıklı hukukun üstünlüğü okutulmaktadır.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Nusaybin’e de gönder.

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Yani bizim polisimiz, vatandaşına hizmet edebilmenin gayreti içerisindedir.

Sadece bununla mı kalıyoruz? Bununla da kalmıyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yeni gaz bombaları da geldi, tebrik ediyoruz.

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Polis teşkilatı -ki başka bir teşkilatta yoktur- her yıl en az yüzde 50’sini kendi içerisinde hizmet içi eğitimden geçirir. Bu eğitimler, her yıl değişen şartlara polisi adapte etmek, daha fazla vatandaşına hizmet edebilmek ve daha doğru hizmet edebilmek için yapılan çalışmadır. Nitekim bu çalışmaların sonunda, şu anda polislerimizin yüzde 85’i üniversite mezunu hâline getirilmiştir ve teşkilat her gün bu konu üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir ve toplumsal olaylara baktığımızda, polislerimiz, izinli ve kanuni olarak yapılan her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, o toplantı ve gösteriyi yapan insanların güvenliğini sağlamak için, onların bu demokratik ve yasal haklarını en iyi şekilde kullanabilmesi için ayaktadır ve görevini o şekilde yapmaktadır ve polis teşkilatına baktığımızda kolaylaştırıcı, rahatlatıcı, hatta büyük bir özveriyle bu mitinglerde ve toplantı, gösteri yürüyüşlerinde olduğunu hepimiz görmekteyiz. Ama bir bakıyorsunuz ki bu bir grup, bir kalabalık grup önce izinsiz, sonra zorla polise ve oradaki insanlara zarar verebilme adına ortaya çıkmakta ve bunun adını da “demokratik hak” diye ilan edebilmektedir. Demokratik hak ve özgürlük, kanun, nizam ve Anayasa’dan doğan hak ve özgürlüktür ve bu özgürlüğü kullanırken de elbette ki yasalara uygun hareket edilmesi gerekiyor. Yasalara uygun hareket edenlerin polis her zaman yanındadır. Bazen toplumsal olaylar artık üçüncü şahıslara, oradaki devlete ait kamu mallarına ve vatandaşlara zarar verebilecek noktaya geldiğinde polisimiz ister istemez bazı önlemler almak suretiyle, bu kanunsuz hâle gelen gösteri ve yürüyüşleri engellemeye çalışmaktadır ki bunu yaparken de büyük bir sabır ve özveri göstermektedir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Şerzan Kurt’u Muğla’da öldüren senin polisin değil miydi? Öğrenciydi. Uğur Kaymaz bir çocuktu, onu senin polislerin katletmedi mi?

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Nasıl ki bu Mecliste konuşan insanlar, bu Mecliste konuşan hatipler birbirinin düşüncelerine saygı gösterip büyük bir sabır ve özveriyle dinleniyor ise…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin düşünceniz değil… Zalimsiniz siz de!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – …oradaki polisimiz de büyük bir sabır ve özveri göstererek o toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin  kanunlarda yazıldığı şekilde, vatandaşımızın en tabii olan hakkını kullanması için gayret etmektedirler. Ama bakıyorsunuz, zaman zaman televizyonlardan izliyorsunuz, görüyorsunuz, yerdeki insanların kaldırım taşlarını sökerek polislere attığı, kaldırım taşlarını sökerek o yöredeki bankaların, o yöredeki iş yerlerinin, insanların camlarının kırıldığı… Hatta biraz daha ileriye giderek -yakalanan olaylarda görüyorsunuz- ellerinde sapanlarla, ellerinde çelik bilyelerle, hatta biraz daha ileri giderek molotof kokteylleriyle, patlayıcılarla yürüyerek polisin ve vatandaşımızın üzerine yürüdüğünde elbette ki polisin görevi nedir?

AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) – Siz de kurşun sıkıyorsunuz!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Vatandaşının huzur ve güvenliğini sağlamaktır. İşte vatandaşının huzur ve güvenliğini sağlamak için polis gerektiğinde kendisine yasalarla tanınan bu hakkı kullanabilmektedir. Ama kullanırken ne yapmaktadır?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Taşa karşı kurşun geliyor o çocuklara!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Asla polis özellikle toplumsal olaylara müdahale etmek istememektedir. İster ki olay olmasın, polisin bütün özelliği, varlığı odur. Olay olmasın, kanunlar ve nizamlar, her şey düzgün yürüsün ve dolayısıyla polise de iş düşmesin…

SIRRI SAKIK (Muş) – Kime iş düştüğü zaman?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – İş düştüğü zaman kurşun sıkmak zorunda değil!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – …ama iş düştüğü zaman, en düşük olaydan başlayarak, en düşük olayları kullanarak müdahale etmektedir. Nedir? Önce ikaz ve ikna metodunu uygulamaktadır.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Öldürmek zorunda değil!

SIRRI SAKIK (Muş) – Ne iş düştüğü zaman!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Polis devletine döndürdünüz ülkeyi, farkında mısınız? Eski emniyet müdürü Cizre kaymakamı, Bakan da Cizre kaymakamı, Cizre’de görev yapıyor. Sayenizde Cizre ne hâle geldi, bir onlara bakın!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, sayın milletvekillerim; şunu söylemek istiyorum: Ben dört yıl Emniyet Genel Müdürlüğü yaptım. Bu süre zarfında her ilde polis amirlerinden kurs yaparak müzakereci yetiştirdik. Bunlara psikologlar sayesinde ders verdirdik…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ters etki yapmış, psikolojik tedavi ters etki yapmış!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – …üniversite hocalarımız geldi ders verdi ve bu toplumsal olaylarda görüşme yapmak için, görüşmeci olarak olayların çıkmadan önlenmesi için gayret sarf edildi. Ama karşınızda zaman zaman öyle bir grup, öyle bir güruh oluyor ki bunların işi anlaşmak değil…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu çocuklar ne yaptı Sayın Başkan? Kürt çocuklar ne yaptı, ona cevap verin!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – …bunların işi demokratik hakları yerine getirmek değil, bunların işi olay çıkartabilmek ve gündemde kalabilmek. Bu nokta üzerinde de elbette ki polisler kendisine verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmektedir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bravo Sayın Başkan, bravo!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tekel işçilerine yaptığınız neydi? Tekel işçilerini sokağa atıp polisi de üstüne salmadınız mı?

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Ha, şunu ifade etmek istiyorum: Değerli Başkanım, kıymetli milletvekillerimiz; polisimiz gerçekten büyük bir gayret, özveri…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizin günahınızı dünya üzerinde hiçbir terazi tartmaz!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – …fedakârlık içerisinde çalışmaktadır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Demokratik bir ülkede senden milletvekili değil, bekçi bile olmaz, bekçi!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Her geçen gün üzerine gelen olayları büyük bir feragatle önleme gayreti içerisindedir ve dolayısıyladır ki milletimizin gönlünde de taht kurmuştur.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sen milletvekili misin, polis şefi misin? Önce ona cevap ver! Daha milletvekili olduğunun bile farkında değilsin!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Bugün 166’ncı yılını kutlayan polis teşkilatı, yapılan kamuoyu oylamalarına bakıldığı zaman devletin en çok güvenilen, vatandaş tarafından…

ADİL KURT (Hakkâri) – Polis ağzıyla konuşuyorsun Müdür Bey!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – …en çok güvenilen kurumlarının başında gelmektedir. Çünkü niye? Görevini tarafsız, adil ve bütün bir güzellikle yapmaktadır, adil olarak yapmaktadır. Bunu burada ifade etmek istiyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Gençlerden özür dilesin, gençlerden!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) - Ha, tabii ki 300 bin kişilik bir grup, bunun içerisinde belki tek tük yanlış yapan da olabilir. Biz bunları da aslında göğüsleriz, kabul ederiz. Nedir? Yanlış yapanların da gerek idari gerek adli olarak soruşturmalar yapılır, cezaları verilir. Hiçbir zaman polis teşkilatı içerisinde “Kol kırılır, yen içinde kalır.” düşüncesinden hareket edilmez. (BDP sıralarından gürültüler)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Öldürülen çocukların listesini size vereceğiz, merak etmeyin.

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) - Bu teşkilata uymayan insanlar kendi içerisinden ayıklanır ama teşkilata uyan insanlar da elbette korunur. (BDP sıralarından gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gaz fişeklerinden ölen çocuklardan haberiniz var mı? 290 sayısı…

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Ben sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, Türk polis teşkilatı Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatmak, o yüce bayrağımızı sonsuza kadar gönderde tutabilmek… (BDP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) - …ve devletinin emrinde, milletinin hizmetinde…(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim… Teşekkür ederim…

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) - …kanunsuzların korkulu rüyası… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Başkan, teşekkür ederim, süreniz doldu… Lütfen…

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) - Onun için olumsuz görüşümüzü burada ifade ediyor…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Süresi bitti…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, süresi doldu.

BAŞKAN – Süreniz doldu efendim. Kestik, kestik…

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) - …hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, neden uyarmıyorsunuz? Bizim hatip konuşurken uyardınız.

BAŞKAN – Kestik... Zamanında kestik Hanımefendi. Ne diyorsunuz?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hayır ama uyarmıyorsunuz.

BAŞKAN – Kestik…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Aynı muameleyi onlara yapmıyorsunuz.

BAŞKAN – Sizdekiler de yapıyor. Kestik… Süresi doldu… Kestik efendim…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, alkış varken Sayın Başkan müdahale etmedi.

ERTUĞRUL KÜRKÇÜ (Mersin) – Çok bağırıyorsun Başkan, bağırma!

BAŞKAN – O bağırdığı için ben bağırıyorum.

ERTUĞRUL KÜRKÇÜ (Mersin) – Bağırma!

BAŞKAN - Asıl siz niye bağırıyorsunuz? Siz söz istediniz mi?

ERTUĞRUL KÜRKÇÜ (Mersin) – Ancak bağırıyorsun!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz bağırıyorsak vekil olarak… (Gürültüler)

BAŞKAN – Sana söylemiyorum, arkadan söyleyene söylüyorum. Size söz vermedim. Lütfen…

ERTUĞRUL KÜRKÇÜ (Mersin) – Mikrofonların açık, bağırıyorsun, bağırmadan konuş ya!

BAŞKAN – Söz isteyin ondan sonra. Lütfen… Lütfen… Bir düzen kuralım yani.

Değerli arkadaşlarım, çalışma süremizin sonuna geldik.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Söz istedik!

BAŞKAN – Önerge üzerinde lehte ve aleyhte 2 arkadaşımız konuştu. Eğer süreyi uzatmayacaksak, çalışma süresi yetmeyeceği için diğerlerine, birleşimi kapatmak istiyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hayır, söz hakkımız var, kapatamazsın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, süre yoksa kapatalım efendim.

BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek üzere, 18 Ekim 2011 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                                    Kapanma Saati: 18.52



(×) Bu açıklamaya ilişkin ifade 12/10/2011 tarihli 6’ncı Birleşim Tutanak Dergisi’nin 223’üncü sayfasında yer almıştır.