TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
70inci
Birleşim
23
Şubat 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın,
Hocalı katliamının 20nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Hocalı katliamının 20nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan ilinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 91inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Ankara Çıkrıkçılar Yokuşunda meydana gelen yangın
nedeniyle esnafın yaşadığı mağduriyetin
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Hocalı
katliamını kınadıklarına ve 26 Şubatın
Hocalı katliamını anma günü olarak kabul edilmesini teklif
ettiklerine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Ardahan
ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 91inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
4.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın,
patates, elma ve yaş meyve sebze üreticilerinin pazarlama sorunlarının
Bakanlar Kurulunda dile getirilmesi talebine ilişkin açıklaması
5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Ardahan,
Trabzon ve Bayburt illerinin düşman işgalinden
kurtulmalarının yıl dönümüne ve Hocalı katliamına
ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmazın konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın soru önergeleriyle ilgili
beyanına ilişkin açıklaması
8.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Bingöl
ilinin yeterli hizmeti alamadığına ilişkin
açıklaması
9.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Ankara Çıkrıkçılar Yokuşunda
meydana gelen yangına ve esnafın yaşadığı
mağduriyete ilişkin açıklaması
10.- Ankara Milletvekili Emrullah İşlerin,
Ankara Çıkrıkçılar Yokuşunda meydana gelen yangına ve
esnafın yaşadığı mağduriyete ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Bayburt Milletvekili Bünyamin Özbekin, Çevre
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/27)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20
milletvekilinin, küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/164)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin, taklit mal üretimi ve satışının
engellenememesi ve ekonomik boyutunun giderek artmasının nedenlerinin
araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/165)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin, tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar ve çözüm
önerilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/166)
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- İslam Konferansı Örgütü
Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/443) (S. Sayısı: 85)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/414) (S. Sayısı: 76)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan
Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Endüstrisi Alanlarında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/456) (S. Sayısı: 161)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında
UNDP-İstanbul Uluslararası Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin
(IICPSD) Kuruluşu ile İlgili Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/511) (S. Sayısı: 119)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin Kurtuluş Örgütü
Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı Ortak
Komite Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/472) (S. Sayısı:
98)
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
IX.- OYLAMALAR
1.- İslam Konferansı Örgütü
Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun oylaması
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan
Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Endüstrisi Alanlarında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Turgutlu
1. Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi
Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/2785)
2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Başbakanlıktan TBMMye müşavir olarak atanan bir kişiyle
ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı
(7/2888)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
eski bir MİT görevlisinin bazı banka hesaplarıyla ilgili
açıklamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı (7/2956)
4.- Muş Milletvekili Demir Çelikin,
Kayalıdere Urartu Kalesi ören yerinin turizme
kazandırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/3072)
5.- Bursa Milletvekili Sena Kalelinin, Osmangazideki
Doğanbey Kentsel Dönüşüm Projesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/3137)
6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı
binalarının bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/3204)
7.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
depreme karşı riskli binaların yenilenmesi
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3206)
8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı
binalarının bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/3284)
9.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Ankara-Gölbaşı Park Eymir TOKİ konutları sahiplerinin
bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3291)
10.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Ankara-Gölbaşı Park Eymir TOKİ konutlarının
ısınma yakıt bedellerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/3292)
11.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
kredi kartı kullanımına ve kredi kartı borçlularına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/3301)
12.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
deniz kirliliğini önleme çalışmalarına ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/3343)
13.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlunun,
TOKİnin bazı ihalelerinde usulsüzlük bulunduğu iddialarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/3344)
14.- Adana Milletvekili Ali Halamanın;
Tufanbeyli, İmamoğlu, Aladağ, Ceyhan, Çukurova, Feke,
Karaisalı, Kozan, Sarıçam, Karataş, Yumurtalık,
Pozantı, Seyhan, Yüreğir ve Saimbeylide yürütülen proje ve
yatırımlara ilişkin soruları ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3345), (7/3346), (7/3347),
(7/3348), (7/3349), (7/3350), (7/3351), (7/3352), (7/3353), (7/3354), (7/3355),
(7/3356), (7/3357), (7/3358), (7/3359)
15.- Antalya Milletvekili Tunca Toskayın, Antalya
ve ilçelerinde tarım dışı amaçlarla kullanılan
tarım arazilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3360)
16.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşinin, Ayamama Deresi kenarında inşa edilen yakıt
tankları nedeniyle yaşanabilecek felakete ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/3362)
17.- Adana Milletvekili Ali Halamanın; Çukurova,
Yüreğir, Karaisalı, Saimbeyli, Pozantı, Yumurtalık,
Sarıçam, Karataş, İmamoğlu, Tufanbeyli, Aladağ,
Ceyhan, Kozan, Seyhan ve Fekede yürütülen proje ve yatırımlara
ilişkin soruları ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı (3458),
(3459), (3460), (3461),
(3462), (3463), (3464),
(3465), (3466), (3467),
(3468), (3469), (3470), (3471), (3472)
18.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Bakanlar Kurulunun oluşumuna ve Başbakan
yardımcılarının atanma koşullarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/3530)
19.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Çayırovada bulunan tehlikeli atık varilleri ile ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/3555)
20.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın,
Adanadaki 2-B arazilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3556)
21.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldanın, çevreye verdiği zararları azaltmak amacıyla
plastik poşet kullanımının azaltılmasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/3557)
22.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık teşkilatında ve bağlı
kurum ve kuruluşlarda görev yapan üst düzey kadın bürokrat
sayısına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3558)
23.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün,
İGDAŞın özelleştirilmesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/3589)
24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan üst
düzey kadın bürokrat sayısına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın
cevabı (7/3635)
25.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belenin,
ruhsatsız bir hayvan çiftliğinin çevreye verdiği zarara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/3671)
26.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Simav depremi sonrasında TOKİ tarafından yaptırılan
kalıcı konutların piyasa değerlerinin üzerinde
satıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3672)
27.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlunun, Ergene Havzasını koruma eylem planına
aykırı uygulamalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3674)
23 Şubat 2012 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70inci Birleşimini
açıyorum.
III.-
YO K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme
giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel
aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
70inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L
A M A
BAŞKAN - Açılışta yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç değerli
milletvekilimize gündem dışı söz vereceğim.
Genel Kurulda çok ciddi bir uğultu var. Eğer onu kesebilirsek
sayın hatiplerin yaptıkları hazırlıkları,
istifade edeceğimiz sözlerini daha rahat takip etmek imkânımız
olur.
Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ilk söz Hocalı katliamının
yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvara
aittir.
Buyurun Sayın Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Adana
Milletvekili Necdet Ünüvarın, Hocalı katliamının 20nci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Sayın Başkanımın da ifade ettiği gibi,
26 Şubat 1992 tarihinde vuku bulan Hocalı katliamının
20nci yıl dönümü. Öncelikle Hocalıda hayatını kaybeden Azerbaycan
Türkü kardeşlerime rahmet dileyerek başlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Hocalı, Yukarı Karabağ için
son derece önemli bir stratejik nokta. Aslında nüfus olarak çok yoğun
bir nüfusa sahip bir şehir değil, 10 bin kişinin
yaşadığı bir şehir 1992de ve orada 3 bin
civarında Azerbaycan Türkü yaşamaktaydı. Ama Hocalının
şöyle bir özelliği var: Özellikle stratejik açıdan son derece
askerî bir hedef niteliğinde olan bir şehir ve Dağlık
Karabağ veya Yukarı Karabağdaki tek havaalanı
Hocalıda bulunmaktaydı. Bundan dolayı, 1990
yılının ilk aylarından itibaren Ermeniler tarafından
sürekli Azeriler, Azerbaycan Türkü kardeşlerimiz saldırıya
uğramaya başladı ve nihayetinde, 25 Şubatı 26
Şubata bağlayan gece Hocalıya ulaşan Ermeni kuvvetleri
tarafından maalesef 613ü kesin olmak üzere yaklaşık 1.300
civarında Azerbaycan Türkü katledildi. Burada tabii sadece katledilen
Azerbaycan Türkü de değil. Azerbaycan Türkü dışındaki
Ahıska Türkleri ve diğer Müslüman unsurlar da vardı, bunlar da
hedef alınmıştı. O dönemde Hocalı Valisi olarak görev
yapan ve şu anda Azerbaycan Parlamentosunda milletvekili olan Elman
Memmedov, burada 3 bin insanın bulunduğunu ve sekiz dokuz saat içinde
613ü yaşlı, kadın ve çocuk demeden katledilen ve bir
kısmı da dağlara kaçarak, orada donarak hayatını
kaybeden vatandaşlarımızdan bahsediyor.
Bu Hocalı, değerli arkadaşlar, Türkiye ile Azerbaycanın
ortak problemidir yani bu sadece Azerbaycan veya Türkiyeyi ilgilendiren
problem değildir, aslında bütün Türk dünyasını ilgilendiren
problemdir. Bu vesileyle birkaç kanaatimi ifade etmek isterim.
Bunlardan birincisi: Türkiye Orta Doğunun, hatta Avrupanın
yükselen bir yıldızı, Azerbaycan dünyanın yükselen bir
yıldızı. Mutlaka hem Türkiyenin hem Azerbaycanın gerek
ekonomik gerek siyasi gerekse uluslararası konjonktürel açıdan daha
güçlü olması gerektiği çok açıktır.
İkinci vurgulayacağım husus: Türkiye ve Azerbaycan pek
çok uluslararası platformda birbirine destek vermektedir ve ortak hareket
etmektedir. Ama bu iş birliğini daha sıkı hâle getirmemiz
lazım. Artık uluslararası arenada ortak hareket ettiğiniz
zaman daha etkili netice alabiliyorsunuz. Dolayısıyla, bizlerin daha
ortak ve daha sıkı bir iş birliğine gitmesi gerekiyor.
Biz de Türkiye-Azerbaycan Dostluk Grubu üyeleri olarak gerçekten
bu noktada üzerimize düşen görevi yapmaya çalışıyoruz.
Geçen ay Azerbaycana bir seyahatimiz oldu ve son derece etkili görüşmeler
yaptık. Başta Sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev
olmak üzere pek çok yetkiliyle görüştük ve görüşme
noktamızın ana unsuru Fransadaki soykırımın
inkârını suç sayan yasa tasarısıyla ilgiliydi ve pek çok
olumlu görüşmeler yaptık.
Dolayısıyla, Hocalı katliamı da bu anlamda
Azerbaycan Türklerinin yaşadığı ama bizi de derinden
yaralayan hadiseler olması hasebiyle pek çok etkinlikle anılmaktadır,
pek çok üniversitemizde sempozyumlar, paneller yapılmaktadır. Bizler
parlamenter olarak pek çok etkinliğe imza atmaktayız.
İstanbulda ve Ankarada bu hafta sonu anıt
açılışları, yürüyüşler, mitingvari toplantılar
yapılacaktır. Bundaki amacımız Hocalıda
yaşananları unutturmamak ve Hocalıda yaşanan hadiselerden
ders çıkararak birliği beraberliği artırmaktır.
Esasında
Hocalıda olan hadiseyle ilgili bir hususu vurgulayıp sözlerimi
bitirmek istiyorum. Orada çok enteresan bir hadise yaşanmış.
Elleri bağlı bir Azerbaycan Türkü hamile kardeşimizin
karşısındaki katliamı yapan 2 Ermeni yazı tura atarak
Kız mı? Erkek mi? şeklinde iddiaya tutuşuyorlar ve daha
sonra iddialarını kanıtlamak için o
kadıncağızın karnına bıçakla darbeyle o çocuğun
cinsiyetini belirliyorlar ve çok enteresan olan husus, bunu niçin
yaptıklarını sordukları zaman şunu söylüyorlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET
ÜNÜVAR (Devamla) Bizim dedelerimiz de Ağrıda, Karsta, Erzurumda
aynı oyunu oynamıştı, biz de bu oyunu tekrarlamak istedik.
Onun için bunları unutmamak lazım.
Ben bu
vesileyle, Hocalıda hayatını kaybeden kardeşlerimize
rahmet diliyor, İnşallah makamları cennet olsun. diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünüvar.
Gündem dışı ikinci söz yine aynı konuda söz isteyen
Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğruya aittir.
Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından
alkışlar)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Hocalı katliamının
20nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Hocalı katliamının yıl dönümü hakkında gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 26 Şubat 1992
tarihinde Azerbaycanın Hocalı şehrinde insanlık tarihinin
en büyük vahşet ve katliamlarından birisi
yaşanmıştır. Bu soykırımda 106 kadın, 83
çocuk başta olmak üzere 613 Azerbaycan Türkü Ermeniler tarafından
katledilmiş, 478 kişi de ağır şekilde yaralanmıştır;
1.275 kişi de rehin alınarak zorla başka bölgelere
götürülmüş, birçoğu orada öldürülmüştür.
Sayın milletvekilleri, Ermenistanın Azerbaycan
topraklarına saldırması neticesinde Karabağ başta
olmak üzere yedi Azerbaycan kenti işgal edilmiştir. Bu işgal
esnasında 10 binlerce Azerbaycan Türkü öldürülmüştür. 1 milyondan
fazla insan da öz topraklarından zorla göç ettirilmiştir. Göç eden
insanlar Azerbaycanın çeşitli şehirlerinde çok zor şartlar
altında yaşamakta ve Ne zaman topraklarıma döneceğim?
diyerek beklemektedirler.
Modern dünya dediğimiz 21inci yüzyılın
eşiğinde yaşanan bu olaylar sessiz sedasız şekilde
hiçbir şey olmamış gibi bekliyor. Birleşmiş Milletler
başta olmak üzere dünyadaki bütün sivil toplum kuruluşları hiç
ses çıkartmıyorlar yani konu Türkler olunca sessiz kalınıyor,
hiç tepki gösterilmiyor. Ancak geçtiğimiz günlerde Fransada sözde Ermeni
soykırımıyla ilgili haksız suçlamalarla dolu kanun teklifi
meclislerinden kolayca geçti. Hâlbuki Hocalıda yaşanan Hocalı
katliamının canlı şahitleri, mağdurları yaşıyorlar.
Onlara da soralım neler yaşamışlar, başlarına ne
gelmiş? Yaşadıklarını Meclisimizde anlatsınlar,
gerçekleri bir kez de onlardan dinleyelim.
Sayın milletvekilleri, Hocalı soykırımı bütün
dünyanın gözü önünde yapılmış ve failleri de Ermenistanda
yaşıyor, birçoğu üst kadrolarda görevlidir. Hocalı
soykırımını bizzat yöneten bugünkü Ermenistan Devlet
Başkanı Sarkisyan, bir İngiliz gazeteye yaptığı
açıklamada yapılan soykırımı kabul etmiştir yani
savaş suçu işlemiştir. Bu durumda, bütün dünyadaki sözde insani
değerlere sahip çıkan her ülke, her sivil toplum kurumu bu konuyu
gündeme getirmeli ve soykırım yapanlardan mutlaka ama mutlaka hesap
sorulmalıdır.
26 Şubat 1992 Hocalı katliamını hiç kimse bizlere
unutturamaz. Her ortamda, her yerde anlatarak Türk oldukları için
öldürülen bu insanların haklarını dünyada her yerde dile getirmeliyiz.
26 Şubat günü ülkemizin her yerinde Hocalı
soykırımını anarak Hepimiz Hocalıyız, Hepimiz
Türküz, Hepimiz Mehmetiz, Hepimiz Karabağız sloganları
ile hep beraber haykırmalıyız ve bütün dünyaya da sesimizi
duyurmalıyız.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de 26 Şubat tarihinin,
soykırım, katliamı anma günü olarak kabul edilmesine dair kanun
teklifimizi Türkiye Büyük Millet Meclisine verdik. 23üncü Dönemde de
verdiğimiz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine de gelen bu kanun
teklifimiz maalesef kanunlaşmadı, kadük kaldı. Ancak bu kanun
teklifimizi 24üncü Dönemde de tekrar hazırlayarak Meclisimize sunduk.
Kanun teklifimizin ivedilikle Meclisimizde görüşülmesini ve
kanunlaşmasını bekliyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu kanun teklifimizde amacımız,
dünyaya bu günü hatırlatmak, yaşam hakkı elinden alınan
kardeşlerimizin hakkını dünyaya duyurmaktır; sözde Ermeni
soykırımı yalanı ile dünyayı yanıltan,
kandıran, aldatan Ermeni diasporasına cevap vermektir. Azerbaycan
Türklerine karşı yapılan bu vahşetin
acılarını kardeş Türk milleti olarak yüreğimizde
hissediyor ve bu katliamı şiddetle kınıyoruz.
İşgal edilen Azerbaycan topraklarından derhâl Ermenistanın
çıkması ve mağdur olan insanlara da hesap vermesini bütün
dünyadan bekliyoruz. Bu insanlık ayıbının süratli bir
şekilde çözümlenmesini ve Azerbaycan topraklarının derhâl Azerbaycanlılara
terk edilmesini canıyürekten bekliyoruz ancak gördüğümüz
kadarıyla da konu Türkler olunca, maalesef başta Birleşmiş
Milletler olmak üzere bütün STK kuruluşlarının hepsi
duyarsız kalıyorlar. Bu duyarsızlığı da
şiddetle kınıyor ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Gündem dışı üçüncü söz 23 Şubat Ardahanın
Kurtuluş Günü münasebetiyle söz isteyen Ardahan Milletvekili Sayın
Ensar Öğüte aittir.
Buyurun Sayın Öğüt.
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan ilinin
düşman işgalinden kurtuluşunun 91inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bugün 23
Şubat 2012. 23 Şubat 1920de, Ardahan 91 yıl önce düşman
işgalinden kurtuldu ancak Ardahan 43 yıl Rus işgali altında
kaldı, böyle bir zulüm görmedi, onu anlatacağım şimdi.
Niye diyeceksiniz? Yani 43 yıl Rus işgali altında
kaldık. Bizim halk ozanımız Âşık Şenlik
sazını eline aldı, kahve kahve dolaştı, Can sağ
iken yurt vermeyiz düşmana. dedi ve halkı örgütledi, Mustafa Kemal
Atatürkün de, Kazım Karabekir Paşanın da gayretiyle Ardahan
düşman işgalinden kurtuldu. Ancak şu anda Ardahandan 2 tane
doğal gaz hattı geçiyor, 1 tane de ham petrol borusu geçiyor. 2 tane
doğal gaz hattı geçiyor, 69 ile doğal gaz gidiyor bizim
sınırlarımız içinden, bizim topraklarımızdan; bir
de ham petrol borusu Ceyhana geliyor ama Ardahan doğal gazla değil,
tezekle ısınıyor. 21inci yüzyılın ayıbı!
Yani böyle bir zulüm olmaz. Şu anda eksi 35 derece. Ben Göleye
gittiğimde, gece saat on ikide Salut yolunun kenarında, arabanın
ekranına baktım eksi 43. Eksi 43 olur mu? Resim çektim geçen sene,
getirdim burada basın toplantısı yaptım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bu zulmün öznesini koy da konuş.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Şimdi, bu zulüm şu anki
iktidarın.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Özneyi koy, öyle konuş.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) Siz, onu konuşturmak istiyorsunuz.
Şimdi,
Niye? diyeceğim. Ya, arkadaş, sıkıntıyı biz
çekiyoruz, bakın, sıkıntıyı biz çekiyoruz. Doğal
gaz patlasa, ham petrol borusu patlasa köyler havaya uçacak, buradaki beyler
ısınıyor. Yetmiyor, öyle bir sistem kuruldu ki lütfen, beni mazur
görün- Sayın Enerji Bakanı, Ardahanlıları Yunanlılara
tercih etti; Yunanistana gaz veriyor, bize vermiyor kardeşim. (CHP
sıralarından alkışlar) Böyle bir zulüm olabilir mi?
İşte zulüm bu.
Şimdi,
ben size söylüyorum sayın milletvekilleri, yani Yunanistana gelirken gaz
var; sınırda 43 yıl Rus, düşman işgalinde
kalmış, Türk Bayrağını orada bekleyen insanlara yok.
Ya, bu hakikaten zulümdür arkadaşlar, böyle bir zulüm olmaz.
Şimdi,
ekonomik anlamda, dışarıdan getirilen ithal hayvan, ithal et
zaten köylümüzü bitirdi, göçe zorladı, yoksullaştırdı,
bitirdi. Yani bir de ben geçen dönem söyledim, Kardeşim, bak, doğal
gaz geçiyor Ardahandan. Doğal gaz vermezseniz Ardahana, kazmayı
alacağım, boruyu sökeceğim. dedim. Sonra ne oldu? Benim
hakkımda fezleke düzenlediler, Sen, halkı isyana teşvik
ediyorsun, suç işledin. dediler. Ya, suçsa suç işledim
kardeşim. Yani böyle bir şey olabilir mi? Yani bırakın
benim Ardahan Milletvekili olmamı ya!
Değerli
arkadaşlar, sizden istirham ediyorum, sayın milletvekilleri,
değerli AK PARTİliler, bakın, buna kulak verin, burada en acil
olarak
Bir de iskontolu olarak istiyoruz biz. Yani 105 bin nüfusa
düşmüş nüfusumuz, 105 bin, köyler ile beraber Ardahan, merkez 17 bine
düşmüş. Ya, neyi bekliyoruz? Yani Bölge boşalsın da
Ermenistan orayı işgal etsin. diye mi bekliyoruz arkadaşlar,
böyle bir zulüm olabilir mi?
İşte,
Hocaali katliamını arkadaşlarımız anlattı. Ben de
buradan Hocaali katliamını yapanları kınıyorum. 613
tane şehidimiz var orada, onlar bizim şehitlerimiz. Azerbaycana
sahip çıkmamız lazım. Azerbaycanın yüzde 20
toprağının geri alınıp Azerbaycana verilmesi
lazım, Hocaali katliamının hesaplarının sorulması
lazım, 1 milyon kaçkın insanın hesaplarının
sorulması lazım. Bunları kim yapacak? Hükûmet ve devlet yapacak
değerli arkadaşlar. Bakın, ben karalamayı sevmiyorum.
Biliyorsunuz benim prensibimi, ben son derece uzlaşmacı gitmeye
çalışıyorum ama görüyorum ki Ardahan 43 yıl Rus
işgalinde kaldı, böyle bir zulüm görmedi.
Evet,
değerli arkadaşlar, ben buradan şunu söylüyorum son söz olarak:
Edirneden Ardahana kadar bu topraklar kolay kazanılmadı. Bu
toprakları vatan yapan şehitleri rahmetle anıyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Sayın Ağbaba
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Ankara Çıkrıkçılar
Yokuşunda meydana gelen yangın nedeniyle esnafın
yaşadığı mağduriyetin giderilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, çok teşekkür ederim
öncelikle hoşgörünüze, dünden dolayı da teşekkür ediyorum.
Dün
Çıkrıkçılar Yokuşunda bir yangın oldu. Orada
çoğunluğu Malatyalı hemşehrimiz olan insanların
dükkânları yandı, iş yerleri yandı; onlara geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum. Onlar Malatyayı terk ederek kendi
tırnaklarıyla, çorap satarak, işportacılık yaparak bu
iş yerlerini oluşturdular. Şimdiye kadar hiç kimseye borçlu
kalmadılar, iyi günlerinde devlete vergilerini verdiler, askerliklerini
yaptılar. Bugün de -Sayın Bakan da burada- oradaki,
Çıkrıkçılar Yokuşundaki esnafın mağduriyetinin
giderilmesi için gerekenin yapılmasını diliyorum ben. Hakikaten
bugün gittik, hâlâ dumanlar tütüyor o yangın yerinden. Hükûmetin gerekeni
yapacağına inanıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Şandır
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak Hocalı katliamını kınadıklarına ve 26
Şubatın Hocalı katliamını anma günü olarak kabul
edilmesini teklif ettiklerine ilişkin açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, bundan yirmi yıl önce yaşanan,
Ermenilerin Azerbaycanlı soydaşlarımıza
yaşattığı katliamı şiddetle ve nefretle
kınıyoruz. Bu katliamda hayatını kaybeden tüm
şehitlerimize Yüce Allahtan rahmetler diliyoruz.
Sayın
Reşat Doğrunun ifade ettiği gibi, her 26 Şubatın
Hocalı katliamını anma günü olarak kutlanmasını veya
anılmasını talep ediyoruz. Bu konuda verdiğimiz, grubumuz
milletvekillerinin verdiği kanun tekliflerinin burada kabul edilmesini bugün
dolayısıyla tekrar hatırlatıyoruz.
Ayrıca,
Ardahanın zafer yılı demek lazım. Kırk yılı
geçkin bir Rus işgalinden sonra düşmanı topraklarından
söküp atan tüm Ardahanlıları kutluyorum, Allah bir daha bu zulmü
göstermesin. Tabii, Sayın Öğütün söylediği gibi, AKP zulmünden
de kurtarsın diyoruz.
Dolayısıyla, Ardahanlılara da saygılar sunuyorum
efendim.
BAŞKAN Sayın Özgündüz
3.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Ardahan ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 91inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ben de bugün Ardahanın düşman işgalinden
kurtuluşunun 91inci yılı sebebiyle, münasebetiyle başta
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir Paşa olmak üzere
kurtuluş mücadelesinde hayatını kaybeden tüm şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyor, Ardahanlı hemşehrilerimizi tebrik ediyor,
sevinçlerini paylaşıyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
4.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, patates, elma ve yaş meyve sebze
üreticilerinin pazarlama sorunlarının Bakanlar Kurulunda dile getirilmesi
talebine ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ben de Hocalı katliamını kınıyorum. Ayrıca
ülkemizde Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyesi olarak, patates
ürecilerinin, elma üreticilerinin, yaş meyve sebze üreticilerinin bu
kış koşullarında ürettikleri ürünlerin pazarlama yönünde
sorunları olduğunu
Bir Sayın Hükûmet yetkilimiz var, Sayın
Bakanımız var. Tarım Bakanı bugünlerde Meclise sık
uğramıyor. Bu konuda Bakanlar Kurulunda patates, elma, yaş meyve
sebze üreticilerinin sorunlarının dile getirilmesini talep ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Yeniçeri.
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Ardahan, Trabzon ve Bayburt illerinin
düşman işgalinden kurtulmalarının yıl dönümüne ve
Hocalı katliamına ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ben de başta Ardahan olmak üzere Trabzon, Bayburt vilayetlerimizin
düşman işgalinden kurtulmasının yıl dönümünü
kutluyorum ve bu arada tabii Hocaalide meydana gelen ve oradaki Azeri
kardeşlerimizin katliamıyla sona eren olaylar dolayısıyla
da üzüntülerimizi buradan ifade etmek istiyorum.
Bu vesileyle şunu özellikle ortaya koymamız gerekir ki bugün
somut, video kayıtlarıyla tespit edilmiş bu katliam ve
cinayetleri kınamasını beceremeyenler, bize 1915lerde çok da ne
olduğunu kendilerinin de bilmediği dayatmalar içerisinde
bulunuyorlar. Onun için Hocaaliyi hatırlamak ve onu kelimenin tam
anlamıyla milletimizin gündemine sokmak, tarihin gündemine sokmak
hepimizin görevi olduğunu söylüyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşlara vardır.
Komisyondan
istifa vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Bayburt
Milletvekili Bünyamin Özbekin, Çevre Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/27)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çevre
Komisyonu ile birlikte KİT Komisyonu ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu üyesiyim, diğer komisyon
çalışmaları ile Çevre Komisyonundaki çalışmaların
zaman zaman aynı tarihlere denk gelmesi, komisyon
çalışmalarına katkıda bulunamama neden olmaktadır, bu
itibarla Çevre Komisyonu üyeliğinden istifamı istiyorum, kabulünü
saygılarımla arz ederim. 23.02.2012
Bünyamin
Özbek
Bayburt
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/164)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Çarşı, mahalle ve sokak aralarında faaliyet gösteren
bakkal gibi küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz.
Gerekçe:
Daha önce mevcut eczaneleri tasfiye ederek, marketlerde eczane açmaya
çalışan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şimdi de
çarşı, mahalle ve sokak aralarında yıllardır hizmet
veren bakkallar ve diğer esnafları hedef almıştır. Bir
alışveriş merkezi açılışında
Başbakanın, bakkallarla ilgili yapmış olduğu
açıklama toplumun tüm kesimlerini derinden üzmüştür.
Çünkü dünden bugüne Türk toplumunun günlük hayatında başta
bakkal dükkânları olmak üzere, çarşı, mahalle ve sokak
aralarında hizmet veren tüm küçük esnaf ve sanatkârın önemi büyüktür.
Ekmeğiyle ve sütüyle büyüdüğümüz bakkalların devri, ne
şimdi ne de gelecek dönemlerde kapanacaktır. Son 7 yıldır
mahalle aralarına kadar giren büyük alışveriş merkezleri ve
ekonomik krize karşı çetin bir mücadele veren bakkal, terzi, berber,
ayakkabı tamircisi, kasap, manav gibi toplam sayıları 2 milyonu
bulan ve yaklaşık 60 meslek grubundan oluşan küçük esnaf ve
sanatkâr kesimi ve ailelerinin karşısına şimdi
Başbakan yeni bir kriz olarak çıkmıştır.
Çağın gereği olan alışveriş merkezleri
elbette ki olacaktır. Hiç kimse bu tip yerlere karşı
değildir. Fakat bu tip kuruluşlar küçük esnaf ve sanatkârları
sıkıntıya sokmayacak yerlere kurulmalıdır.
Başbakan tarafından eleştirilen çarşı, mahalle ve
sokak aralarındaki bakkal, manav, sap, terzi gibi küçük esnaf ve sanatkâr
kesimi; toplumun sosyo-ekonomik yapısı içinde sanayi ve ticaretin
temel unsurlarından birisi haline gelmiştir. Küçük işletmeler,
ülkemizde toplam işletmeler içinde yüzde 98, toplam istihdam içinde
yaklaşık yüzde 60, toplam üretim içinde yüzde 37 ve toplam
yatırım içinde de yüzde 26'lık bir paya sahiptir.
Esnaf ve sanatkârlarımız, ülkemizin ekonomik, toplumsal ve
siyasal hayatında göz ardı edilemeyecek derecede yere ve öneme
sahiptir. Bugün krizin olumsuz etkilerini en fazla hisseden kesim esnaf ve
sanatkâr kesimi olmuştur. Tüketimin azalması sonucunda iyice daralan
iş hacmi esnafın iş yerini ayakta tutmasını
imkânsız hale getirecek boyutlara ulaşmıştır.
İş yapamama bugün esnafın en önemli sorunu olmuştur.
İş hacminin daralması ve düşen satışlar,
esnafın zorunlu giderlerini bile karşılayamaz duruma
düşmesine neden olmaktadır. Aldığı kredisini
ödeyemeyen, vergi ve sosyal güvenlik primlerini yatıramayan esnaf ve
sanatkârların sayısı son yıllarda hızla
artmaktadır.
Esnaf ve sanatkâr kesimi ekonomik krize karşı hükümet
tarafından yeterince desteklenmemiştir. Esnaf kesimi büyük
işletmelerin yanında üvey evlat muamelesi görmüştür, doğrudan
esnaf ve sanatkâra yönelik destek paketleri acilen hayata geçirilmelidir.
Hükümet tarafından şimdiye kadar açıklanan paketler büyük
işletmelere yönelik destekleri kapsamaktadır. Elbette büyük
işletmelere de destek verilmelidir. Ancak yanlarında çalışan
ve aileleri ile birlikte ülke nüfusunun beşte birini oluşturan esnaf
ve sanatkâr kesimi de unutulmamalıdır.
Ekonominin canlanması ancak yeni işletmelerin
açılmasıyla sağlanabilir. Esnaf istihdam yaratır,
işsizliğe çare olur. İş yeri açtıkları
sokağı canlandıran esnaf, o bölgeye hareket katar ve hayat
verir. Sosyalleşmeye ve ekonomiye de katkı sağlayan esnaf,
parası olmayan memurun, işçinin, çiftçinin, öğrencinin ve dar
gelirlinin âdeta kara gün dostudur. Esnaf, bu camiaya yeri gelir borç para
verir, yeri gelir veresiye mal verir.
Sonuç olarak esnaf ve sanatkârlar hem ekonomik hem de toplumsal olarak
bu ülke için vazgeçilmezdir. Bu gerçekler toplumun tümünün bildiği ve
kabul ettiği gerçeklerdir. Bu nedenler, bu gerçeklere uygun olarak esnaf
ve sanatkârları destekleyecek onların gelişimini ve büyümesini
sağlayacak politika üretmek Hükümetin Anayasal görevidir. Çünkü
Anayasanın 173. maddesi esnaf ve sanatkârların desteklenmesini ve
korunmasını öngörmektedir.
Bu nedenle, çarşı, mahalle ve sokak aralarında hizmet
veren bakkal, manav, kasap, terzi, ayakkabı tamircisi gibi küçük esnaf ve
sanatkârlarının sorunlarının araştırılarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca
bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Ali Öz (Mersin)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Enver Erdem (Elazığ)
7) Seyfettin Yılmaz (Adana)
8) Zühal Topcu (Ankara)
9) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10) Sümer Oral (Manisa)
11) Mustafa Kalaycı (Konya)
12) D. Ali Torlak (İstanbul)
13) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
14) Mehmet Günal (Antalya)
15) Oktay Öztürk (Erzurum)
16) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
17) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) Erkan Akçay (Manisa)
21) Emin Çınar (Kastamonu)
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, taklit mal üretimi
ve satışının engellenememesi ve ekonomik boyutunun giderek
artmasının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/165)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde
Kararnamede değişiklik yapılmasına dair 5833
sayılı Kanunun 28 Ocak 2009'da yürürlüğe girmesine rağmen
taklit mal üretimi ve satışının engellenememesi ve ekonomik
boyutunun giderek artmasının nedenlerinin araştırılarak
tespit edilmesi ve bunların çözümü amacıyla Anayasanın 98.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz.
Gerekçe:
5833 sayılı "Markaların Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun" Resmi Gazetenin 28 Ocak 2009 tarihli 27124 sayısında
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt
edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek,
markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği
hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri
satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret
alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine
yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya
kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak, marka sahibi
tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz
genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek
"marka hakkına" tecavüz sayılacağı söz konusu
kanunda belirtilmiştir.
Başkasına ait marka hakkını iktibas (Ödünç alma)
veya iltibasla (taklit), tecavüz ederek mal veya hizmet üreten,
satışa sunan, satan kişi 1 yıldan 3 yıla kadar hapis
ve yüksek miktarlara denk gelen adli para cezasına
çarptırılacağı kanunda belirlenmiş olmasına
rağmen bu taklit ürünlerin her yerde rahatlıkla satılabilmesini
anlamak mümkün değildir.
Türkiye'nin üç milyar dolarlık cirosuyla Çin'den sonra
dünyanın ikinci büyük taklit ürün pazarı hâline geldiği ve
Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) raporuna göre "taklit"
ürünler cenneti olan Türkiye'de tüketicilerin yüzde 58'inin taklit ürün
satın aldığı belirtilmiştir. Taklit ürün
pazarının başkenti İstanbul olurken, turistlerin de taklit
ürün satılan yerlere rağbet gösterdiği ve sahtekârların iç
piyasanın yanı sıra komşu ülkelere de taklit ürün ihraç
ettiği belirtilmektedir.
Rapora göre, sahteciliğin Türkiye ekonomisinde yaklaşık
on iki milyar liralık üretim kaybına, altı milyar altı yüz
milyon liralık vergi kaybına ve altmış bin kişilik de
istihdam kaybına yol açtığı belirtilmektedir. Aynı
rapora göre, tüketicilerin yüzde 31'inin sahte malları işportadan,
yüzde 22'sinin semt pazarlarından, yüzde 16'sının da sosyete
pazarlarından satın aldıklarına dikkati çekilmekte ve bu
konuda belediyelere büyük iş düştüğü, belediyelerin işporta
ve sosyete pazarları ile yeterince mücadele etse sahteciliğe büyük
bir darbe vurulmuş olacağı belirtilmektedir.
Ayrıca bu taklit ürünlerin çok büyük kısmının yurt
dışından gayri resmi yollarla kaçak olarak yurda
sokulmasından dolayı gümrük teşkilatına da bu konuda büyük
sorumluluk düşmektedir. Gerçek dışı ürün beyanları ile
yurda sokulan taklit ürünler gümrüklerde yeterli kontroller
yapılmadığı için rahatlıkla ülkemize sokulmakta ve bu
sahtekârlığa alet olunmaktadır.
Türkiye'nin korsan ürün cenneti olduğunu öne süren bir yabancı
dergide, "Türkiye'nin de marka korsanlığı konusunda Çin'den
aşağı kalır tarafı yok" derken,
"İstanbul'un taşı toprağı altın mı
değil mi bilinmez ama tam bir korsan ürün cenneti olduğu
tartışma götürmez bir gerçek" ifadelerinin
kullanılması ülkemizin haksız yere eleştirilmesine neden
olmaktadır.
Yukarıda anlatılmaya çalışılan gerçekler
çerçevesinde; Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 5833
sayılı Kanunun 28 Ocak 2009'da yürürlüğe girmesine rağmen
taklit mal üretimi ve satışının engellenememesi ve ekonomik
boyutunun giderek artmasının nedenlerinin
araştırılarak tespit edilmesi ve bunların çözümü
amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz
ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Ali Öz (Mersin)
6) Seyfettin Yılmaz (Adana)
7) Zühal Topcu (Ankara)
8) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
9) Sümer Oral (Manisa)
10) Bülent Belen (Tekirdağ)
11) Necati Özensoy (Bursa)
12) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
13) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
14) D. Ali Torlak (İstanbul)
15) Oktay Öztürk (Erzurum)
16) Celal Adan (İstanbul)
17) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
18) Erkan Akçay (Manisa)
19) Emin Çınar (Kastamonu)
20) Atila Kaya (İstanbul)
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, tekstil sektörünün
içinde bulunduğu sorunlar ve çözüm önerilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/166)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini
ekte sunduğumuz tekstil sektörü; gelişmiş yapısı,
ihtisaslaşması, ihracata ve istihdama katkısı
bakımından stratejik öneme sahip olup, sorunları ve çözüm
önerilerinin araştırılması ve bunun için yapılacak
yasal düzenlemeler dahil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti için
Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi Tüzüğü'nün 104. ve 105.
maddeleri gereği Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
Gerekçe:
Dünyanın 7. büyük pamuk üreticisi olan Türkiye, 1.475 bin ton iplik
üretimi ile dünya iplik üretiminde ilk beş ülke içerisinde yer
almaktadır. Sektörde en büyük beş iplik üreticisi, aynı zamanda
en büyük pamuk üreticisi olan Çin, Hindistan, Pakistan, ABD ve Türkiye'dir.
Ayrıca, Türkiye'nin yıllık pamuklu dokuma üretimi 580 bin ton,
pamuklu örme üretimi 708 bin tondur. Dünya tekstil ticaretinde Türkiye,
dokuzuncu büyük tekstil ihracatçısıdır. Dünya hazır giyim
ihracatında Türkiye dördüncü büyük ülkedir.
Türkiye'nin en önemli pazarı yüzde 76,1lik pay ile AB ülkeleridir.
Tekstil ithalatı ise yüzde 6 artışla 2006 yılında 6,3
milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye'nin tekstil genel
ithalatı 2002 yılından itibaren ihracatın üzerinde gerçekleşmektedir.
Konfeksiyon ithalatı ise 2006 yılı sonu itibariyle 1 milyar
doları geçmiş bulunmaktadır.
Bugün Türkiye'de 40 bin firmanın tekstil ve konfeksiyon sektöründe
faaliyette bulunduğu bilinmektedir. Bu işletmelerin yüzde
90'ından fazlasını KOBİ'ler oluşturmaktadır. Bu
firmalar fason üretimde bulunmaktadır. Konfeksiyon sektöründeki
işletmelerin tamamına yakınını KOBİ'ler
oluştururken tekstil sektörü ağırlıklı olarak büyük
ölçekli firmaların elinde bulunmaktadır. Faaliyette bulunan 40 bin
firmanın yüzde 25'i aktif ihracatçı konumundadır.
Türkiye ekonomisinin bel kemiği tekstil sektörü, gelişmiş
yapısı, ihtisaslaşması, ihracata ve istihdama
katkısı bakımından stratejik olarak öneme sahiptir. Ancak
sektörün kan kaybından kurtulması ve gelişmesi, katma
değeri yüksek ürünler kategorisinde daha fazla hasıla üretmesi,
istihdam yaratmaya devam etmesi bakımından karşı
karşıya olduğu sorun ve tehditlerden kurtulması
gerekmektedir. Bu sorunlar kısa vadede çözüme kavuşturulamazsa,
önümüzdeki dönemde sektör kan kaybetmeye devam edecek sosyal huzursuzluk
boyutunda sıkıntılar ortaya çıkacaktır. Şimdiden,
başlıca sorunların devam etmesiyle sektörün rekabet gücü
hızla kaybolmaktadır. Sektör teknolojik dönüşümünü
yapamadığından yeni yatırımlar ertelenmekte ve daha
avantajlı koşulları sağlayan yabancı ülkelere
kaymaktadır. Polyester iplik ve kumaş ithalatı için ve Uzak Doğu
ülkelerinden her geçen gün artmaktadır. Türkiye'de iplik üretimi ve dokuma
sanayi bitmek üzeredir.
Bugün tekstilde makineler, fabrikalar yok pahasına elden
çıkarılmaktadır. Firmalar çaresizlik içerisinde üretim
tesislerini devretmekte veya birçoğu da kapanma aşamasında
bulunmaktadır. Dolayısıyla işsizlik
başlamıştır.
Bugün 2,5 milyon kişiyi istihdam eden, 20 milyar dolar ihracat
yapan, 10 milyar dolara yakın iç pazar büyüklüğüne sahip muazzam bir
sanayi yanlış politikaların kurbanı olmaktadır.
Türkiye'nin henüz, tekstil sektörünü ikame edecek, bu derecede büyük,
ihracatın ve istihdamın lideri başka bir sektörü
bulunmamaktadır.
Ülkenin toplam ihracatı 2006'da yüzde 16,4 artarken
ihracatımızın yüzde 23'ünü gerçekleştiren tekstil ve
hazır giyim sektörüdür. Cari açık, gerek istihdam açısından
son derece endişe vericidir. Özellikle, tarımdaki daralma ve milyonlarca
insanın tarımda işsiz kalması nedeniyle sektörden
boşalmaya devam edecek vasıfsız işgücüne önemli bir
istihdam kapısı oluşturan tekstil sektörü hayati öneme sahiptir.
Kentlerde kayıtlı genç işsizliğinin yüzde 23'leri
aştığı ve sosyal patlama sinyallerinin giderek
arttığı bir ortamda Türkiye'de toplam imalat sanayi
istihdamının yaklaşık yüzde 40'ını yaratan
sektördeki üretim kaybının yaratacağı ekonomik ve sosyal
tahribat ortadadır.
Yukarıda sunulan ve araştırma sırasında
belirlenecek nedenlerle Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İç Tüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca "Tekstil
Sektörünün içinde bulunduğu sorunlar ve çözüm önerilerinin
araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması" için Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Enver Erdem (Elâzığ)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Ali Öz (Mersin)
7) Seyfettin Yılmaz (Adana)
8) Zühal Topcu (Ankara)
9) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10) Mehmet Günal (Antalya)
11) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
12) Oktay Öztürk (Erzurum)
13) Mustafa Kalaycı (Konya)
14) Emin Çınar (Kastamonu)
15) Atila Kaya (İstanbul)
16) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
17) Erkan Akçay (Manisa)
18) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
19) D. Ali Torlak (İstanbul)
20) Celal Adan (İstanbul)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Sayın
Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, İslam Konferansı Örgütü
Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.-
İslam Konferansı Örgütü Şartının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/443) (S. Sayısı: 85) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 85 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz? Yok.
Şahıslar adına Ankara Milletvekili Sayın Emrullah
İşler.
Buyurun Sayın İşler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın milletvekilleri, sözlerime başlarken yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
85 sıra sayılı İslam Konferansı Örgütü
Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının tümü üzerinde görüşlerimi paylaşmak
üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Esas itibarıyla, bu kanun tasarısında geçen şart
kelimesini bir açıklama gerekliliğini duyuyorum. Zira, Türkçede
şart kelimesini telaffuz ettiğimizde,
kullandığımızda farklı anlam taşıyor. Bu
şart kelimesi, daha önce sözleşme anlamına, tüzük
anlamına kullanılan charter kelimesinden esinlenerek kullanılmıştır.
Bundan dolayı, yapacağım konuşmada geçecek şart
kelimesinin bu bağlamda anlaşılmasını temenni
ediyorum.
Türkiye'nin, 1969 yılında kuruluşundan bu yana üye
olduğu, Birleşmiş Milletlerden sonra küresel çaplı en büyük
2nci uluslararası örgüt olan 57 üyeli İslam Konferansı Örgütü,
siyasi, ekonomik, ticari, kültürel, sosyal ve bilim alanlarında üye
devletler arasında dayanışmayı ve iş birliğini
geliştirmek, üye devletlerin ortak çıkarlarını ve
meşru davalarını korumak ve üye devletlerin çabalarını
eş güdümleyerek, uluslararası düzeyde konumlarını
güçlendirmek amacıyla faaliyet göstermektedir.
Türkiye, örgütün dört daimi komitesinden biri olan İKÖ Ekonomik ve
Ticari İşbirliği Daimi Komitesi İSEDAKın
başkanlığını yürütmektedir. Ayrıca ülkemiz
İKÖnün alt organlarından İslam Ülkeleri İstatistik,
Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRIC) ile
İslam Sanat, Tarih ve Kültürünü Araştırma Merkezine ve örgütün
ilgili kuruluşlarından İslam Konferansı Diyalog ve
İşbirliği Gençlik Forumu, İslam Ülkeleri Müşavirler
Federasyonu ve İKÖ Standartlar ve Metroloji Enstitüsüne ev sahipliği
yapmaktadır.
Bugüne kadar 3 defa İKÖ Dışişleri Bakanları
Konseyi toplantılarına ev sahipliği yapmış olan
ülkemiz, 13üncü İKÖ Zirvesinin ev sahipliğine
adaylığını açıklamıştır.
İKÖ genel sekreterliğinin 1 Ocak 2005 tarihinde Prof. Dr.
Ekmeleddin İhsanoğlu tarafından üstlenilmesini takiben örgütün
yapısal ve işlevsel reformu yolunda önemli çalışmalar
başlatılmıştır. Burada temel amaç teşkilatın
günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek daha çağdaş bir yapıya
kavuşturulmasıdır. Bu amaçla, 2005 yılında Mekkede
yapılan İKÖ 3üncü Olağanüstü Zirvesinde bir yol haritası
niteliğinde olan On Yıllık Eylem Programı kabul
edilmiştir. Reform kapsamında atılan en önemli adımlardan
biri İKÖnün yeni şartının hazırlanması
olmuştur.
Ülkemizin de hazırlık çalışmalarında yer
aldığı yeni şart, Senegalin başkenti Dakarda 13-14
Mart 2008 tarihlerinde yapılan 11inci İKÖ Zirvesinde kabul
edilmiştir. Yeni şart, çağdaş ve evrensel ilke, normlara yer
vermesi, bu bağlamda insan hakları ve temel hürriyetler, hukukun
üstünlüğü ve hesap verebilirlik kavramına atıflar içermesi,
kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve özürlülerin haklarını
vurgulaması, Müslüman topluluk ve azınlıklara yardımı
öngörmesi, dinler ve kültürler arası diyaloğun geliştirilmesini
amaçlaması, bağımsız daimi insan hakları komisyonu
gibi yeni bir organ oluşturması bakımlarından önemli
reformlar içermektedir.
Özetle, yeni şartta iyi yönetişim, hesap verebilirlik, insan
haklarına ve temel özgürlüklere saygı, kadınların
statüsünün güçlendirilmesi, saydamlık ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
ön plana çıkmaktadır.
İnsanlığın çağdaş değerlerinin yer
aldığı yeni şartın, teşkilatın 21inci
yüzyılın getirdiği sorunlarla mücadele kapasitesini
arttıracağı kuşkusuzdur. Örgütün, başta yeni şart
olmak üzere, bu reform sürecinin uygulanmasıyla birlikte uluslararası
arenada daha fazla sorumluluk üstleneceğine ve daha güçlü bir şekilde
sesini duyuracağına inanıyoruz.
Hazırlık çalışmaları kapsamında yürütülen
müzakerelerde, ülkemiz tarafından yapılan öneri doğrultusunda,
şartın 37nci maddesinin ikinci fıkrasına şartın
hükümlerinin üye devletler tarafından kendi anayasal gereklerine uygun
olarak uygulanacağı hükmü dercedilmiştir.
18 Haziran 2008 tarihinde, Ugandanın başkenti Kampalada
düzenlenen İKÖ 35inci Dışişleri Bakanları Konseyi
toplantısı sırasında, ülkemiz adına yeni şartı
dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan
imzalamıştır. İmza sırasında Türkiyenin, şartın
37nci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde söz konusu şartı
Anayasamız, kanunlarımız ve uluslararası
anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerimize uygun olarak
yorumlayacağı ve uygulayacağı yolundaki çekincemiz de kayda
geçirilmiştir.
İKÖ, büyük kısmıyla köklü tarihî, kültürel ve sosyal
bağlara sahip olduğumuz, siyasi ve ekonomik
çıkarlarımız bakımından önem taşıyan Orta
Doğu, Afrika, Güney ve Uzak Asyada yer alan ülkelerle iş
birliği ve dayanışma sergilediğimiz, ülkemizin çıkarları
bakımından hayati önemi haiz konuları gündeme getirdiğimiz
çok taraflı bir platformdur.
Bu bağlamda, İKÖ, özellikle bölgesel ve küresel
barış ve istikrar bakımından büyük önem taşıyan
Filistin meselesi ve Kudüsün statüsü ile millî davamız Kıbrıs
konusunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin uluslararası alanda
daha yaygın kabul görmesi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
üzerindeki gayrimeşru ve gayriinsani tecride son verilmesi ile Batı
Trakya Türk azınlığının yasal hak ve
çıkarlarının korunmasına destek sağlanması
hususlarında faydalı bir uluslararası zemin teşkil
etmektedir. Kıbrıs Türklerinin 1979da Fas Zirvesinde konuk
statüsünden gözlemci statüsüne geçirilmesine karar verilmiş, 1981 Suudi
Arabistan Zirvesine daha önceki toplantılara Kıbrıs Müslüman
Türk Topluluğu olarak katılan Kıbrıs Türk heyeti ilk kez
Kıbrıs Türk Federe Devleti sıfatıyla
katılmış ve ülkemizin ev sahipliğinde 14-16 Haziran 2004
tarihlerinde İstanbulda düzenlenen 31inci İKÖ Dış
İşleri Bakanları Konseyinde, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin İKÖ toplantılarına Birleşmiş Milletler
Genel Sekreteri Kapsamlı Çözüm Planındaki -yani Annan Planı-
Kıbrıs Türk Devleti adıyla katılması kabul
edilmiştir.
Ayrıca İKÖ, ülkemizin Afrika açılımı ile Orta
Doğuda ve Balkanlarda barış ve istikrarın tesisi yönündeki
politikalarımızın hayata geçirilmesi ve uluslararası
kuruluşlar ile organlara adaylıklarımıza destek
sağlanması açısından önem taşıyan bir platformdur.
Bu çerçevede Türkiyenin yeni İKÖ Şartını,
ülkemizin şartı Anayasamız, kanunlarımız ve
uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerimize uygun
olarak yorumlayacağı ve uygulayacağı kaydıyla
onaylanmasının, Türkiyenin İKÖ içindeki konumunun
güçlendirilmesi, siyasi, ekonomik, ticari, kültürel, sosyal ve bilim
alanlarında İKÖ üyeleriyle iş birliğimizin
geliştirilmesi ve başta Orta Doğu, Balkanlar, Afrika, Güney ve
Uzak Asya olmak üzere geniş bir coğrafyada etkinliğimizin
artırılması yönündeki dış politika hedeflerimizle
uyumlu olacağı değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle bir
konuyu da sizlere arz etmek istiyorum: 2011 yılında düzenlenen
38inci Dışişleri Bakanları Konseyinde İslam
Konferansı Örgütünün ismi İslam İşbirliği
Teşkilatı olarak değiştirilmiştir. İKÖ Şartı
bugüne kadar 44 ülke tarafından imzalanmış ve 17 ülke
tarafından onaylanmıştır.
Geçtiğimiz dönemde yani 23üncü Dönemde- Genel Kurulda
görüşülemediğinden bu kanun tasarısı kadük olmuştur.
Bu kanun tasarısının geç kalmış olmakla birlikte bugün
yüce Meclisin onayından geçecek olmasının önemli bir
gelişme olduğunu düşünüyorum.
Bu vesileyle, yasalaşacak kanun tasarısının
hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İşler.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, başka konuşacak
kişi yoksa ben şahsım adına konuşmak istiyorum.
BAŞKAN Tabii, buyurun.
Bana gruplardan böyle bir cevap gelmişti de onun için. Sayın
Genç, kusura bakmayın.
Buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün önemli bir uluslararası anlaşmayı onaylıyoruz
fakat Dışişleri Bakanı burada yok. Nerede
Dışişleri Bakanı? Tunusta Suriye dostlarıyla bir
toplantı yapıyor. Bu
toplantıyı kimin için yapıyor? Birtakım emperyalist
güçlerce, Türkiye Cumhuriyeti devletini Suriyeye saldırmaya yönelik
kurulması düşünülen birtakım hain tezgâhlarla iş
birliği içinde.
Şimdi, evvela çok önemli bir anlaşmayı uyguluyoruz.
Bakın, Türk hukuk sistemine tamamen ters. Şimdi, anlaşmanın
başında evvela diyor ki: Esirgeyen ve bağışlayan
Allahın adıyla. Tabii ki bu uluslararası, yani İslam
ülkelerinde böyle bir şey var ama biz Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak
laik bir ülkeyiz. Dolayısıyla bizim tabii,hukuk sistemimize evvela bu
yönüyle uymayan bir başlangıç ama -ben tabii Dışişleri
Bakanına yine geleceğim de- bu anlaşmanın genel ilkeleri
arasında Müslüman çocukların ve gençliğin iyi
yetiştirilmesine elverişli koşulları yaratmaya ve onlara,
kültürel, sosyal, manevi, ahlaki ülkülerini güçlendirmek için eğitim
yollarıyla İslami değerleri öğretmeye
diyor. Şimdi,
yine amaçları ilkesinde Ilımlılık ve hoşgörü
temellerine dayanan İslam örgütlerini ve değerlerini yaymak,
teşvik etmek, korumak, İslam kültürünü teşvik etmek ve
İslamın mirasını korumak, İslamın gerçek
görünümünü muhafaza etmek, savunmak, İslamın karalanmasıyla
mücadele etmek, medeniyetler ve dinler arası diyaloğu teşvik
etmek.
Tabii, sayın milletvekilleri, elbette ki din, insanlar için çok
önemli bir unsur, toplumda din eğitiminin sağlıklı ilkelere
göre yapılması lazım ama biz laiklik ilkesini kabul eden bir
devletiz. Laiklik ilkesini kabul eden bir devlette
Elbette ki
bizim her şeyden önce Anayasamız, kanunlarımız din ve
devlet işlerinin birbirine karıştırılmaması
esasını getiriyor, Anayasamızın 24üncü maddesi Kimse
devletin ekonomik, sosyal, siyasal yapısını din ve dince kutsal
sayılan kurallara göre yönlendiremez. diyor. Dolayısıyla, gerçi
her ne kadar Bakan Ali Babacan bir ihtirazi kayıt koymuş ama bence bu
anlaşmanın getirilmesi bizim hukuk sistemimizde getirilen ilkelerle
tamamen ters düşüyor.
Biliyorsunuz, uluslararası anlaşmalarla eğer bir iç
kanun çatışırsa uluslararası anlaşmalar bizim
Anayasamızın 90ıncı maddesine göre daha üst bir
mertebede. Dolayısıyla bunların iptalleri için Anayasa
Mahkemesine gidilemeyeceği de
herkes tarafından bilinmektedir.
Tabii, son zamanlarda Tayyip Erdoğanın dindar gençlik
yetiştirme söylemlerinin, kin ve din esasına dayalı bir
gençlik yetiştirme söylemlerinin üzerine hemen bu anlaşmanın
gündeme gelip de onaylanmasının istenmesi gerçekten biraz bizi
tereddüde düşürdü, acaba AKPnin öteden beri kafasına koyduğu
laik Türkiye Cumhuriyeti devleti
Zaten Tayyip Bey gitti Mısırda ne
dedi? Ben laik değilim, Müslümanım. dedi. Dolayısıyla,
-bir insan laik değil de- hem Başbakan olacaksın hem Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasına göre Anayasaya sadakat üzerine, namusun ve
şerefin üzerine yemin edeceksin, ondan sonra da nasıl Ben laik
değilim. diyeceksin? Bunlar tabii, bizim aklımızın yani
havsalamızın almayacağı konular ama bence bu gibi
anlaşmalar burada müzakere edilirken Dışişleri
yetkililerinin çıkıp da bunların nasıl uygulanacağı
Yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesinde evvela
çağdaş, laik, bilime, ilme dayalı, gençleri bilim
sahasında, ilim sahasında geliştirmeyi ön plana alan bir
eğitim sistemini öne çıkarıyoruz ama daha önceki sekiz
yıllık kesintisiz eğitimi şimdi AKP getirdiği bir
kanunla tamamen yok etmeye çalışıyor.
AKPnin kafasındaki hedef şu:
İşte, altı-yedi yaşındaki kızların
kafasına siyah bir peçe geçireceksin, koltuğuna vereceksin bir
Kur'an-ı Kerim, Git, işte senin eğitimin bu. diyen böyle bir
anlayışla hareket ettikleri ortaya çıkıyor. Onun için,
bence Dışişleri Bakanının buraya gelip bu
anlaşmanın bizim kanunlarımızla nasıl bir uyum hâline
getirileceğini, nasıl uygulanacağını burada
açıklaması lazım. Yoksa bu hâliyle bana göre bizim hukuk sistemimize,
anayasal düzenimize aykırı bir şey.
Değerli milletvekilleri, tabii ki Ahmet Davutoğlunun
özellikle Suriye içine bu kadar müdahale etmesi bizi çok rahatsız ediyor.
Şimdi, Suriyedeki Müslüman Kardeşleri, işte Haması orada
başka yere götürüp
Hamasın Suriyeden çıkması için
Türkiye'den yapılan telkinleri ve oraya yapılan ekonomik
yardımların seviyesini bilmiyoruz, sorularımız
cevapsız kalıyor. Ayrıca da Mısırda Müslüman
Kardeşler iktidarı aldı. Bunu tabii ki Suriyede de almaya
çalışıyor, bunlara da destek veriyorlar. Suriyeden gelen
birtakım insanlara Türkiyede işte silah yardımı
yapıldığı söyleniyor. Suriye bizim dostumuz ve
kardeşimiz. Dolayısıyla bizim, Suriyeyle bir problemimiz yok.
Elbette ki Suriyenin içinde insan hakları ihlalleri varsa, başka bir
devletteki insan haklarına karşı nasıl bir tavır
içinde olmamız gerekiyorsa bunlara o seviyede müdahale etmemiz lazım.
Yoksa ki birtakım emperyalist güçler bize taktik verecekler, bize
emredecekler, Gideceksin, sen şu işi halledeceksin. diye. Zaten
televizyonda da izliyorsunuz. Birçok televizyon kanallarında deniliyor ki:
Amerika, Türkiyeye Sen gidip Suriyenin içine müdahale edeceksin, orada bir
güvenlik bölgesi yaratacaksın. diyor.
Peki, sayın milletvekilleri, -bakın, biz burada
milletvekiliyiz, milletin hakkını korumak zorundayız- hadi
muhalefet partisi bunu söylemiyor, siz niye müdahale etmiyorsunuz? Yani bizim
şimdi Suriyeye durup dururken müdahale etmemizi gerektiren bir durum var
mıdır? Suriyenin bu kadar aleyhine çalışmamızı
gerektiren bir durum var mıdır? Suriye de yarın bizim içimizde
silahlı eylemlerde bulunan insanların içinde kendi güvenlik birimleri
kanalıyla burada silahlı örgütleri örgütlerse, burada birtakım
cinayetleri işlerse bunun sorumlusu kim olacak? Bugün işte Ahmet
Davutoğlu ile Tayyip Erdoğan olacak. Bunun dışında kim
olabilir? Dolayısıyla yani bu devlette şimdiye kadar, seksen
beş senelik bir devlette bugüne kadar böyle olaylar olmadı. Hiçbir
zaman Türkiye Cumhuriyeti devleti gidip de bir başka devletin iç
işlerine karışmadı, onların iç işindeki muhalif gruplara
silah temin etmedi, para vermedi. Dolayısıyla, bu tamamen Türkiye
Cumhuriyeti devletine karşı güdülen bir tuzaktır, Türkiye
Cumhuriyeti devletine karşı bir tezgâhtır, bir ihanet çetesidir.
Bu ihanet çetesinin bu hareketlerinin durdurulması lazım.
Dolayısıyla, yani biz durup dururken, arkadaşlar, niye
Suriyeye saldıralım? Niye Suriyeyle aramız bozulsun?
Suriyeyle başlangıçta. Ahmet Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan -Amerikada
Bu İrana bizim saldırabilmemiz için gidin bunu, Suriyeyi
İranın yanından ayırın. dediler.- gittiler, bir
kardeşlik, bilmem, Bakanlar Kurulu toplantısını
yaptılar. Baktılar ki oradaki, Suriyedeki yöneticiler bu oyuna
gelmedi ama şimdi, Suriyenin içine öyle olaylar aktarıldı ki
artık Türkiyede birtakım güçler, silahlı güçler gidiyorlar,
Suriyenin içinde silahlı kuvvetlerine müdahale ediyorlar, polise
saldırıyorlar, adam öldürüyorlar. Artık, Suriye yaşanamaz
bir devlet hâline geldi. Dolayısıyla, burada Suriyenin
yöneticilerinden ziyade Suriyenin içindeki bu olayları bu kadar terörize
eden, burada silah desteği veren, para desteği veren en büyük suçlu
Türkiyedir,(x) Türkiye'nin
dış politikasıdır. Biz bunları burada söylemek
zorundayız. Ahmet Davutoğlu kimin hesabına hareket ediyor?
Türkiye Cumhuriyetinin bir Bakanıysa gelip Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bunlara cevap vermesi lazım. Hangi hakla ve hangi yetkiyle Suriyenin
içine gidip müdahale ediyor; oradaki Suriye yönetimine karşı olan
kişilere parasal yardım yapıyor; ondan sonra onları
Hükûmete karşı etkiliyor? İşte, sizin Saadet Partisi milletvekilleri
var; bir gün, İsmail -soy ismini şu anda hatırlayamadım-
dedi ki: Ben bir gün Humusa, Hamaya gitmiştim. Orada camiden
çıktım, bir kız Türkiyeye haber veriyor: Her tarafta silahlar
patlıyor, bombalar patlıyor. Dedim ki: Kızım, nerede
bunlar? Dedi ki: Efendim, bize böyle talimat veriyorlar: Gideceksiniz, Suriyenin
içini karışık göstereceksiniz
Bakın, bu bilgilerin çok büyük bir kısmı kirli
bilgilerdir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletinde herkesin bu
işe el koyması lazım. Biz şunun bunun yönlendirmesiyle
komşu ülkelerin içini karıştırarak, fesat karıştırarak,
oralarda insan öldürerek, orada terör yaratarak bu devletimizi ayakta
tutamayız. Bu anlaşmanın bu yönüyle de incelenmesi
gerektiğine inanıyorum.
Saygılar sunuyorum efendim, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
İSLAM KONFERANSI ÖRGÜTÜ ŞARTININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Türkiye Cumhuriyeti adına 18 Haziran 2008 tarihinde imzalanan
İslam Konferansı Örgütü Şartının, çekince ile
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için beş dakika süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen beş dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar
var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da
taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen beş
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN İslam Konferansı Örgütü Şartının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Oy Sayısı |
: |
204 |
|
Kabul |
: |
202 |
|
Ret |
: |
1 |
|
Çekimser |
: |
1 |
|
Boş |
: |
- |
|
Geçersiz |
: |
- |
Kâtip Üye Mustafa
Hamarat Ordu |
Kâtip Üye Bayram
Özçelik Burdur |
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
3üncü sırada bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında
İşbirliği ve Karşılıklı Yardım
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük
Konularında İşbirliği ve Karşılıklı
Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/414) (S.
Sayısı: 76)(XX)
BAŞKAN Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Komisyon raporu 76 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KORE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA GÜMRÜK KONULARINDA
İŞBİRLİĞİ VE KARŞILIKLI YARDIM
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE
1- (1) 15 Haziran 2010 tarihinde Seulde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında
İşbirliği ve Karşılıklı Yardım
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı: 190
Kabul : 186
Ret : 3
Çekimser : 1
(X)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mustafa
Hamarat Bayram
Özçelik Ordu Burdur
BAŞKAN
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4üncü sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Türkmenistan Hükûmeti Arasında Sağlık ve Tıp Endüstrisi
Alanlarında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/456) (S. Sayısı: 161) (X)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 161 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili
Sayın İdris Baluken.
Buyurun Sayın Baluken
EROL DORA (Mardin) - Yok.
BAŞKAN Peki.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın
Aytuğ Atıcı.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Türkmenistan Hükûmeti Arasında Sağlık ve Tıp Endüstrisi
Alanlarında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Türkmenistanla her alanda, özellikle de
sağlık alanında iş birliği yapılması bizleri
gerçekten çok memnun eder. Birçok ortak bağımız var, birçok
ortak değerimiz var, böyle bir anlaşma bizi mutlu eder.
Anlaşmayı detayıyla incelediğiniz zaman, toplam
altı maddeden oluştuğunu görürsünüz bu anlaşmanın. Bu
anlaşmanın ana amacı, iki ülke arasında sağlık
alanında bilgi değişimi ve iş birliğidir.
Şimdi, değerli milletvekilleri, ben de buradan yola
çıkarak konuşmamı üç ana başlıkta
toplayacağım:
Birincisi: Bu anlaşmanın hazırlanma tekniğiyle
ilgili görebildiğim sorunlar.
İkincisi: Sayın Başbakan imzasıyla gönderilen gerekçenin
bize anlattıkları, tabii anlayana. Başbakanın
imzasıyla gönderilen gerekçenin içinden bakın neler çıkacak.
Üçüncüsü: Kardeş Türkmenistanın Sağlık ve İlaç
Endüstrisi Bakanına naçizane bazı önerilerim olacak. Çünkü bu
anlaşmayı yine maddelerde görüleceği üzere- bizim
Sağlık Bakanımızla Türkmenistanın Sağlık ve
İlaç Endüstrisi Bakanı birlikte yürütecekler. Ben de ona
yıllardır bu ülkede sağlıkla ilgili neler yaşandığını
anlatmaya çalışacağım.
Şimdi, birinci bölüme başlıyorum. Birinci bölümde anlaşmanın
hazırlanma tekniğiyle ilgili sorunlardan bahsedeceğim.
Değerli milletvekilleri, bu sorun, aslında sadece bu
anlaşmaya özgü değildir. Dışişleri
Bakanlığımız, maalesef, anlaşmaların, iki ülke
arasındaki anlaşmaların büyük bir çoğunluğunda benzer
hatalar yaparak âdeta bizi küçük düşürmektedir. Bu anlaşmanın
2nci maddesi bakın ne diyor: Taraflar, sağlık ve tıp
endüstrisi alanlarında karşılıklı mutabakat ile
aşağıdaki yöntemlerle iş birliği yapacaklardır.
Güzel. Neymiş bu yöntemler bakalım: Taraflar, yani Türkiye ve
Türkmenistan bilgi değişimi yapacakmış; güzel, yapsın.
Heyetlerin ve sağlık uzmanlarının değişimi
olacakmış; bu da güzel. Taraflardan biri tarafından düzenlenecek
bilimsel konferanslara ve fuarlara katılım da olacakmış;
iyi, bu da güzel. Şu fıkraya dikkatinizi çekiyorum arkadaşlar,
burada diyor ki: Sağlık ve tıp endüstrisi alanında
karşılıklı mutabakat ile belirlenecek diğer
şekillerde iş birliği. 2nci maddenin (a), (b), (c) bentleri
çok açık bir şekilde hangi konularda anlaşma yapılacağını
saymış iken (d) bendi diğer şekillerde de iş
birliği yapılabileceğini hükme bağlıyor yani bu
anlaşmayı bir noktada anlamsız hâle getiriyor. Yani koca koca
heyetler bir araya gelecekler, oturacaklar, karşılıklı
mutabakata varacaklar, sonra da diyecekler ki: Ya iki heyetin uygun
gördüğü diğer alanlarda da iş birliği yapalım. O
zaman hiç böyle bir anlaşma yapmayalım, hiç
uğraşmayalım, bir madde koyalım İki heyetin uygun
gördüğü bütün alanlarda anlaşma yapılsın. diyelim, iş
bitsin. Madde anlamsız gibi görünüyor ama AKP zihniyetini iyi
okuduysanız bugüne kadar, bizi izleyenlere de sesleniyorum, bunun
aslında anlam yüklü olduğunu da anlayabilirsiniz. Ben size soruyorum:
Burada belirtilen diğer şekillerde iş birliğinden ne
anlıyorsunuz? İçeride birçok milletvekili var, eminim ki her birisi
farklı bir şey anlayacaktır. Diğer şekillerde iş
birliği ucu açık bir kavram
ama ben sizin için bir küçük yorum yapayım ve ne demek istediğimi
anlayın. Bu kavramın ucu açıktır ama diğer kanun
hükmünde kararname ve kanunlarla eğer birleştirirseniz ucu
kapanır. Bir örnek vereyim mi size: Mesela, 663 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile bu basit gibi görünen, Efendim, mutat bir iştir;
diğer işlerde iş birliği. gibi yorumlanan bu maddeyi
birleştirdiğiniz zaman önemli sorunlar ortaya çıkacak. 663ün
önemli bir maddesi neydi? İthal hekim getirme, ithal hemşire getirme
maddesiydi. Şimdi, siz, eğer Türkmenistanla veya diğer birçok
ülkeyle Diğer konularda da iş birliği. diye bir madde
eklerseniz, sizin çıkardığınız 663 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede birleştirirseniz AKPnin ne demek
istediğini çok çok iyi anlamış olursunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, son derece tehlikeli bir
durumdur. Eğer anlaşmalarla AKP Hükûmetine sınırsız
bir yetki verirseniz gerçekten büyük sıkıntı yaşarız.
Biz, aslında AKP Hükûmetinin sınırsız yetki kullanmayı
çok sevdiğini biliyoruz, bunu herkes biliyor.
Sıkışınca da AKP ne diyor? Kardeşim, halk bana yetki
verdi, biz de bu yetkiyi kullanıyoruz. diyor. Halkın verdiği
yetki bu şekilde yorumlanamaz, halkın verdiği yetki demokratik
teamüller çerçevesinde kullanılır. Bu nedenle biz de sık
sık kendilerine halkın yarısından fazlasının
kendilerine güvenmediğini ve bu yetkiyi vermediğini hatırlatmak
zorunda kalıyoruz.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın ikinci bölümüne
geçiyorum yani Sayın Başbakanın imzasıyla gönderilen
gerekçenin içerisindeki gizli kalmış bazı noktaları
açığa çıkaracağım. Gerekçenin ilk cümlesini okuyorum,
Sayın Başbakan ne diyor bakın: Yaşamakta olduğumuz
küresel, siyasi ve teknolojik gelişmeler ve her alandaki küreselleşme
eğilimi sağlığı sınır tanımayan bir
konu olarak dünya gündeminin ilk sırasına yerleştirmiştir.
Yani Başbakan, sağlığın küreselleştiğinin,
küresel sermayenin iştahını kabarttığının
oldukça farkında. Farkında ama bunun çok tehlikeli bir durum
olduğunun farkında mı? Eğer farkında değilse yani
küreselleşmenin sağlığa getireceği yükü bilmiyorsa o
zaman Başbakan, koltuğunda nasıl oturuyor? Sağlık
Bakanı acaba kendisini uyarmıyor mu? Eğer Sağlık
Bakanı da tehlikenin farkında değilse o zaman zaten vay
hâlimize.
Eğer Başbakan sağlıktaki küreselleşmenin
tehlikelerinin farkında ise çok daha vahim bir durumla karşı
karşıyayız demektir. Bu durumda, ülkemizi neden bu
küreselleşme belasından, özellikle de sağlığa
bulaşmasından korumamıştır sorusu gündeme gelir.
Bakın, olur, beşerdir şaşar, Sağlık
Bakanı da farkına varmamıştır, Başbakan da
farkına varmamıştır diye iyi niyetli düşünelim ve
küreselleşmenin sağlık üzerine nasıl etki ettiğini
birlikte şöyle bir inceleyelim.
Bu, benim, gerekçeden çıkardığım bir cümleden yola
çıkarak hazırladığım bir sunumdur arkadaşlar.
Bakın, küreselleşmeye çanak tutan ülkelerin bir tek amacı
vardır -hepiniz bilirsiniz- o da kâr etmek, daha çok cebini doldurmak,
daha çok cebini doldurmak. Bunlar, hiç düşünmeden her şeyi satarlar;
sağlığı da satarlar, her şeyi.. Ne yaparlar bunlar?
Örneğin, bunlar domuz gribi, kuş gribi diye bazı
hastalıklar üretirler; sonra, bunların aşılarını
da yaparlar; sonra, bizlere tırnak içinde İyilik olsun. diye
milyonlarca dolara satarlar. İşte, küreselleşmenin bir
örneği budur.
Bizim gibi uyuyan, daha da tehlikelisi küresel sermayeyle iş
birliği yapan ülkeler bu ürünleri alırlar, yine tırnak
içerisinde Biz vatandaşlara iyilik olsun. diye kullanırlar.
İşte, iğrenç küreselleşme budur değerli
milletvekilleri. Bu durum gerçekten kabul edilemez, hele hele sağlık
alanında hiçbir şekilde kabul edilemez çünkü insan
sağlığını ciddi şekilde tehlikeye atar.
Peki, küreselleşmeye çanak tutan ülkeler sadece bununla
sınırlı kalırlar mı? Hayır. Ne yaparlar?
Teknoloji üretirler; tomografi üretirler, MR üretirler. Biz de zannederiz ki
yani -gerçekten çok iyimser bir milletiz, iyimser, naif bir yapımız
vardır- bunları insanlık namına yapıyorlar. Sonra,
insanlık namına yaptıkları bu teknolojiyi bize fahiş
fiyata satarlar ve gereksiz kullanımı da, yine tırnak içinde
söylüyorum, birçok bilimsel verileri önümüze koyarak İşte, böyle
kullanın; işte, şu şekilde para harcayın. diye bizi
teşvik ederler ve uzun yıllar paramızı alırlar.
İşte, gözü dönmüş küreselleşme böyle bir şey.
Daha da ileri gider bu küreselleşmeye çanak tutan ülkeler, Dünya
Bankası ve IMFyi üzerimize gönderirler, bazı krediler
sağlarlar. Sağlık kökenli milletvekilleri ne demek
istediğimi çok iyi bilirler. Aile hekimliğinin bu Türkiyeye
nasıl geldiğini çok iyi biliyoruz ve bizim sağlık
politikalarımızı da IMF ve Dünya Bankası bu şekilde
belirler. Sonra, Sağlık Bakanımız kalkar Efendim, aile
hekimliği, Kamu Hastane Birlikleri, bunlar bizim özgün projelerimizdir.
der, biz de inanırız, alkışlarız. Halk inanabilir ama
değerli milletvekilleri, sizin inanmak gibi bir şansınız
yoktur. Bunu sizin Bakanınız dahi söylese araştırıp
doğruyu bulmak ve milletinize, size oy verenlere verdiğiniz sözleri
tutmak zorundasınız.
O yüzden, milletvekillerinin ve Başbakanın, Sağlık
Bakanının bu sözlerine inanmasını hiçbir şekilde
kendime anlatamıyorum, halka da anlatamıyorum, onlar da
şaşırıyorlar Nasıl inanıyorlar? diye.
Sayın Başbakan, buradan size seslenmek istiyorum:
Sağlık Bakanınız vatan haini olmadığına göre,
bu işi gerçekten bilmiyor, gerçekten bilmiyor; sizi de yanıltarak
Hükûmeti zor durumda bırakıyor.
Şimdi diyeceksiniz ki: Efendim, halk memnun, bize oy veriyor,
efendim, işte yüzde 50 oy aldık.
Değerli arkadaşlar, bizim halkımız kolay memnun olur
gerçekten, ANAPtan da memnundu. Ne oldu? Bizim halkımız 12 Eylülün
faşist darbecilerinden de memnundu, yüzde 90 küsur oylarla onların
anayasasını onayladı. Ne oldu sonra? (CHP sıralarından
alkışlar) Gerçekleri görünce, bunları bir bir yok etti
halkımız; yine halkımız yok etti, sandığa gömdü,
yargıladı, mahvetti. Şimdi, sizin de sonunuz tıpkı
onlar gibi olacak diye ben korkuyorum.
İşin garip yanı ne biliyor musunuz? Sağlıkla
geldiniz ikinci dönemde sağlığı çok öne
çıkardınız ama ayağınıza dolaştı. Bunun
için de bir slogan ürettik: Sağlıkla geldiniz, sağlıkla
gideceksiniz. haberiniz olsun.
Şimdi, konuşmamın üçüncü bölümüne geçeceğim
değerli arkadaşlar.
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Sağlık olsun.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Sağlık olsun, hepimize sağlık
olsun.
Şimdi, Türkmenistan bizim kardeş ülkemiz. Türkmenistanın
Sağlık ve İlaç Endüstrisi Bakanına bazı önerilerde
bulunmak istiyorum. Haddim değil ama kardeş ülke olduğu için
naçizane bazı şeyleri paylaşmak istiyorum.
Yapılan bu anlaşma çerçevesinde, kulağa hoş gelip de
içi boş olan konularda -Allah muhafaza- bize özenirler de Türkmenistana
da benzer bir sağlık sistemini getirirler diye çok korkuyorum. Yani
biz yandık on yıldır bari Türkmenistandaki kardeşlerimiz
yanmasınlar. Bizim çektiğimiz ızdırapları görsünler ve
ona göre tedbir alsınlar diye bunları söylemek bir kardeş olarak
benim borcum.
Sonra, çok iyi biliyorum ki Türkmenistanın Sağlık
Bakanı yiğit bir insan, Türkmen halkına yalan söylemez, bugüne
kadar söylemedi. Yine bu Bakan, Meclisteki tartışmalardan sonra
burada cevap veremeyip televizyon televizyon gezip, gazete gazete gezip
dikensiz gül bahçelerinde röportaj vermeyi kendine yediremez. Ben de diyorum
ki: Aman, bunlara dikkat edin. Sonra çıkar birisi sizi eleştirir,
hafazanallah, koltuğunuzdan olabilirsiniz. O yüzden bu önerilerimi
dikkatle dinleyeceğini ve değerlendireceğini de, Türkmen
halkının da yararına kullanacağını tahmin
ediyorum.
Değerli Türkmen Sağlık Bakanı, en önemli önerim: Ne
yaparsanız yapın sağlık alanında ama kesinlikle
sağlık hizmetlerini özelleştirmeyin. Bakın, biz
özelleştirdik başımıza neler geldi onu size kısaca
anlatayım. Şimdi, Sağlık Bakanımız da sık
sık çıkıp diyor ki: Özelleştirmedik, özelleştirme
yasası kapsamında değil. Değerli arkadaşlar,
Türkiyede sağlık hizmeti özelleşmiştir.
Özelleştirilmemiştir diyenler, çıksın, gelsin burada
söylesin ve karşılıklı konuşalım. Bakın,
nasıl özelleşmiş: Elbette, Özelleştirdik. demeyecekler
ama ben size bir şeyler söyleyeceğim, sağlığın
özelleşip özelleşmediğine buyurun siz karar verin, bizi dinleyen
sevgili vatandaşlarımız da karar versinler.
Şimdi, birinci basamak dediğimiz, koruyucu sağlık
hizmetlerinin ağırlıklı olarak ele alınan
kısmı. Ben de bir hekimim ve koruyucu sağlık hizmetlerine
çok önem veririm. Ben de öğrencilerimi yetiştirirken hep onlara
şunu söylerdim: Sevgili öğrenciler, öncelikli göreviniz
insanların hasta olmasını engellemektir. Hasta olduktan sonra
tedavi zordur. O yüzden koruyucu sağlık hizmetlerine bütün gücünüzü
veriniz. Ama ne oldu? Buradaki, Türkiyedeki birinci basamak yani
sağlık ocaklarımızı sattılar. Kime sattılar?
Öyle yabancıya filan değil, hiç öyle yabancıya gitmedi. Orada
oturan, sağlık ocağında çalışan doktorlara
sattılar. Kim sattı? AKP Hükûmeti sattı. Ha, nasıl
sattı? Yani tapusunu vererek satmadı. Buradaki, birinci basamaktaki
yani devletin anayasal görevi olan temel sağlık hizmeti sunumunu
sattılar. Aldılar, bir doktora 3 bin vatandaş bağladılar, bunun
karşılığında 5-6 bin lira para verdiler. Hem de bu
sefer halkı kabalaya sattılar. Bir doktorun 3-4 bin hastası
oldu. Sonra bu 5-6 bin lira parayı da vererek Biz
karışmıyoruz; eti de senin, kemiği de senin. deyip bir
kenara çekildi Sağlık Bakanlığı. Hangi anlamda? Tabii
ki ödemeler anlamında. Yani Gider anlamında hiçbir şeye karışmayacağım.
dedi. Sonra dedi: Yahu, burayı siz kullanacaksınız, kira
bedelini verin kardeşim. Masa var, sandalye var. Onların da
kirasını verin. Verdiği paranın bir kısmını
her ay geri almaya başladı, bir kurnazlık yaptı. Daha önce
burada ebe, hemşire, sağlık memuru, temizlik personeli
çalışıyordu. Hepsini aldı doktorun elinden, 1 tane
hemşire bıraktı. Geri kalanını
çalıştırmak istiyorsan sen çalıştır. dedi. Oldu mu
burası bir işletme? Oldu mu doktor işveren, personel işçi?
Peki, hasta ne oldu? Hasta da oldu müşteri.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu bir özelleştirme
değilse nedir? Buna bir isim koyun. Sakın bana aile hekimliği
filan demeyin. Artık doktorun kafasında benim ona
öğrettiğim, öğrencilerimin kafasında benim onlara
öğrettiğim koruyucu sağlık hizmetleri yok,
Hastalıkları nasıl önlerim, hastaları nasıl tedavi
ederim? zihniyeti artık yok. Ne var onların zihniyetinde biliyor
musunuz? Acaba ay sonunu nasıl getiririm, bu dükkânı nasıl
çeviririm ben, acaba nasıl tasarruf ederim? Bakın, çok tehlikeli bir
şey, Sağlıktan nasıl tasarruf ederim?i düşünmeye
başladı doktorlar. Acaba gelirimi nasıl
artırırım? gibi zararlı düşünceler artık
sağlık personelinin ve doktorların maalesef, maalesef
kafasında dolaşıyor.
Sağlık Bakanı döndü, bu da yetmedi, Birinci basamaktan
nasıl para kazanırım? diye düşündü ve sağlık
ocaklarına, çok iyi hatırlayacaksınız, yazar kasa
koydurmuştu. Bu yazar kasa işlemini Cumhuriyet Halk Partisi olarak
biz iptal ettik.
Sayın Türkmenistan Sağlık Bakanı, lütfen, birinci
basamağı bu şekilde pazarlamayın. Çünkü bunun faturası
dönüp dolaşıp sizin o güzel halkınıza çıkacaktır.
Daha sonra da biz bunu iptal ettirince, Sağlık Bakanı tabii,
bunu, çok böyle kendine gurur meselesi yapar ya her şeyi- bunu da gurur
meselesi yaptı, bu sefer Tamam, Anayasa Mahkemesi bunu
kaldırdı, ben de o zaman doktorun yazdığı her
reçeteden ceza olarak 3 lira para alacağım. Eğer doktor 4 reçete
yazdıysa sağlık ocağında, aile
sağlığı merkezinde 4 lira alacağım, 5 kalem ilaç
yazdıysa 5 lira alacağım. diye bir kanun hükmünde kararname
çıkardı.
Bakın, sağlığımız bu durumda, gerçekten
son derece vahim. Bu, birinci basamak. Gidin sağlık merkezlerine yani
devlet hastanelerine ve üniversitelere, burada da yine sağlığın
ticarileştiğini göreceksiniz. Bu sistemi Türkmenistana ne olur
uygulamayın çünkü bunu uygularsanız tıpkı burada
olduğu gibi doktorlar artık performans peşinde koşacaklar.
Yani eve ekmek götürebilmek için çok ameliyat yapmak zorunda kalacaklar.
Hastaların da aklında şöyle bir düşünce olacak: Ya bu
doktor beni ameliyat etti ama acaba evine ekmek götürmek için mi yaptı ben
gerçekten hasta mıyım?
Ben işin içinden gelen birisiyim, bütün bunları
arkadaşlarımla yaşıyorum. İki dönem tabip odası
başkanlığı yaptım, bütün tabiplerle gezdim; tabipler,
doktorlar, hemşireler kendilerine olan bu güvensizlikten gerçekten
gerçekten sıkıntılılar.
Değerli Türkmen Sağlık Bakanı, patates, soğan
satan birisinin performansı ne kadar çok satarsa o kadar
başarılıdır ama aynı durum doktorlar için geçerli
değil. Bizim Bakanımız bunu göremedi, umarım siz
görürsünüz.
Bir de yasa yaparken Sayın Bakan, ne olur tüm paydaşlarla
tartışın. Bizde bu kültür yok. Yani bizde yasa
yapılırken hiçbir paydaşla tartışılmaz. Biz
burada bunu yapamıyoruz. Bakanımız ne emrederse o da kimden
talimat alıyorsa- bir de onu alkışlayan bazı ak
sendikalar var eskiden sarı sendikalar vardı şimdi ak
sendikalara döndü- o alkışlayan sendikalarla da iş birliği
yapar ondan sonra da baş kaldıranları da içeri atar. Sendikalar
eğer eylem yaparsa da doğru soluğu içeride alır.
Bakın, daha beş gün önce sendikacılar içerisinde
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikalarının da,
SESin de olduğu KESKe bağlı sendikalar Mersinde bir eylem
yaptılar ve bu eylem sonucunda bu eylemleri de birazdan size
açıklayacağım- 36 kişiyi hemen toplayıp gözaltına
aldılar. Ben de merak ettim, hemen buradaki işlerimi yarıda
bıraktım koştum Mersine, ne oluyor Mersinde? 36 insan
tutuklanmış, 3 şube başkanı tutuklanmış,
gözaltına alınmış, bir siyasi partinin il başkanı
gözaltına alınmış. Ya ne oluyor? dedim ve gittim
konuştum onlarla, müdürle konuştum. Onlara dedim ki: Bunların
elinde silah var mıydı?, Yok.; Peki, bu göstericilerin elinde
molotof var mıydı?, Yok. ; peki, camı çerçeveyi indirdiler
mi?, Yok.; Yasa dışı örgüt lehine slogan attılar
mı?, Yok.; Peki, niye müdahale ettiniz? diye sordum. Efendim, ileri
demokrasi. dediler.
Sayın Bakan, bizim bu yönümüzü de ne olur örnek
almayınız. Bizde yapılan adaletsizlikleri de örnek
almayınız Sayın Türkmen Sağlık Bakanı.
Bakın, bir tane örnek okuyorum isim de veriyorum çünkü artık
kayıtlara da geçti: Başkaya Sağlık Müdürlüğünde Mustafa
Uçar diye bir doktor aile hekimliğine başvuruyor ve bundan iki sene
önce 20.573 puanla yerleştiriliyor. İki sene sonra açıklanan
puanı 17.311, yani bir buçuk yılda 3 puan düşmüş. Bunun
gibi binlerce, yüzlerce aile hekimi var.
Şiddetten, efendim GSSden, yolu kapalı olan Bingölün
hastanesinin de kapatılmasından bahsetmeye zamanım yok ama size
mektup yazacağım Sayın Türkmen Sağlık Bakanı, bu duygularımı
size tekrar ifade edeceğim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Atıcı.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan,
konuşmacı konuşmasını sürdürürken grup
başkanımıza yakışıksız bir ifadede bulundu.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, Başbakana
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Tabii, Hatip konuşmasını sürdürürken, özellikle burada
bir uluslararası sözleşmenin gerekçesinden söz ederek Grup Gaşkanımıza
da atfen çok yakışıksız ifadeler
kullanmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu ikili bir sözleşmedir, bu bir
uluslararası sözleşmedir. Bu sözleşmede zaten bir tarafla
sözleşme yaparken iş birliğine gidiyorsunuz. Buradaki bir
iş birliğini alıp başka manalar yüklendirmek çok
anlamsızdır. Bunu nasıl becerebildiğinize akıl
sır erdiremedim işin doğrusu. Uluslararası
anlaşmaların hepsinde iş birliği geçer iki ülkeyle. Hangi
alanlarda da iş birliği yaptığımız çok açık,
Sağlık ve tıp endüstrisi alanlarında diyor. Buna
başka manalar yüklemenin çok anlamsız olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Yine aynı şekilde, değerli arkadaşlar, Türkiyede
sağlık alanında yapılan reformları
vatandaşımız çok iyi biliyor ve yaşıyor. Bakın,
Özelleşti. diyorsunuz. Toplam sağlık harcamaları
içerisinde vatandaşın cebinden sağlık harcamalarına
giden parasal oran yüzde 32lerden yüzde 11lere geriledi. Özelleşen bir
sektörde böyle geriler mi? Gerilemez.
ALİ ÖZ (Mersin) Kayıt dışı rakamları
söylemiyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) Sağlıktan memnuniyete
bakıyorsunuz. Memnuniyet oranı yüzde 39lardan yüzde 73lere
çıkmış yani vatandaşın harcadığı para
üçte 1e düşmüş, memnuniyet 3 kat artmış. Vatandaş
zaten bunu yaşıyor, bunu görüyor. OECD ülkelerine bakıyorsunuz,
hane halkı harcamaları içerisinde sağlığa en az
yatırımın yapıldığı, vatandaş
tarafından en az yatırımın yapıldığı
ülke, vatandaşın cebinden en az para harcadığı ülke
Türkiyedir. Bunlar çok önemli rakamlardır. Yapılan hastaneleri,
teknik donanımları, uçak ambulanslarına kadar, bu insanlar bu
hizmeti görüyor. Yani gördüğünü bari yanlış bir şekilde
ifade etmeyin.
Yine
aynı şekilde değerli arkadaşlar, bir
arkadaşımız Dışişleri Bakanı hakkında
çok yakışıksız ifadeler kullandı. Bakın, şu
anda Dışişleri Bakanı burada yok ama herhangi bir ülkede
herhangi bir hususta Türkiye'nin hakkını savunan bir durumda.
İslam Konferansı Örgütüne 1969da Türkiye üye olmuştur, yeni üye
olmamıştır ama AK PARTİ döneminde ilk defa genel sekreter
bir Türk olmuştur, bunun da alkışlanması lazım diye
düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sayın Başkanım, Sayın Hatip benim
yakışıksız sözler kullandığımı ifade
etti. Ben böyle bir söz kullanmadım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başbakanımız hakkında
AYTUĞ
ATICI (Mersin) İzin verirseniz çok kısa, sataşmadan
BAŞKAN
Peki, şimdi siz de yakışıksız söz
söylemediğinizi mi söyleyeceksiniz?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Efendim, ben yakışıksız söz kullanmam.
BAŞKAN
Hayır, bir dakika
Yani geri mi alacaksınız sözünüzü?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sözümü geri almayacağım, düzelteceğim efendim.
Benim yapmadığım bir şeyi
İtham edildim efendim.
BAŞKAN
Peki, buyurun.
2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben buradan
yakışıksız sözler sarf etmedim, sadece gerçekleri sarf
ettim. Eğer yakışıksız bir söz söylemiş isem
tutanakları çıkarın.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Kendi gerçeklerinizi, kendi gördüğünüz
gerçekleri anlatıyorsunuz. Onlar sizin gördüğünüz yerden
anlattığınız gerçekler.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Kendi görüşlerimi anlatıyorum, bana göre gerçekleri
anlatıyorum
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Ülkenin gerçeklerinden ayrı onlar.
AYTUĞ
ATICI (Devamla)
ama bu gerçeklerin de halkın gerçekleri olduğunu
gördüğünüz zaman zaten sandıktan çıkmayacaksınız.
Şimdi,
Cepten harcamalar azalmış. dediniz. Cepten harcamalar
artmıştır. Bakın, eskiden sağlık ocaklarından
para alınmazdı Ahmet Bey, para alınmazdı, şimdi
alıyorsunuz. Nasıl cepten harcamalar azaldı?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Vatandaş cenazesini morgdan alamıyordu.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Ben size söyleyeyim: Eskiden hastanelerden 5 lira katkı
ücreti alınmazdı; alıyorsunuz, reçete yazılırsa
alıyorsunuz, bir 3 lira daha alıyorsunuz.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Toplam oranlara bakmak yerine 2 liraya, 3 liraya
niye bakıyorsun ya? Toplam oranlara baksana.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Dört kalem yazılırsa kutu başına 1 lira
para alıyorsunuz. Ondan sonra, eğer on gün içerisinde ben
iyileşmezsem, bir daha doktora gidersem, artı bütün
bunlara bir 5 lira daha koyuyorsunuz. Hesabını yaptık bunun ve
kişi başına 25 lira para aldığınızı
söyledim. Çıkın Almıyoruz. deyin. Sizin bu
aldığınız bıçak parasıdır. Siz bütün halktan
bıçak parası alıyorsunuz, sürümden kazanıyorsunuz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) 2 lira, öyle mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bıçak parası almak
yasaktır, suçtur.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Bakın İlerledik. diyorsunuz;
bakın, Sağlığa ayrılan pay arttı diyorsunuz.
Evet, doğru, arttı, Allah için bunu inkâr edemem, 3 kat
artmıştır. Ama sağlığa
ayırdığınız payın artan kısmı tamamen
ilaca gitmiştir, yani ulus ötesi güçlere gitmiştir.
Ahmet Bey, dediniz ki: Ambulanslarımız var, uçak
Ben
şimdi, bugün yaptığım bir görüşmeyi söylüyorum -Sayın
Bakan da Bingöl Milletvekilidir- şu anda 112nin kayıtlarında
var, söylüyorum: Hastanın adı Cihan Yarar. Yirmi yaşında
hasta. Kiğının Eskikavak, Arek mezrasında hastadır, günlerdir
ulaşılamıyor. 112yi aradığımda bana dediler ki:
Ona varana kadar daha birçok hastaya ulaşamıyoruz. Geldiğiniz
nokta budur Ahmet Bey.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Cenazeler morgdan alınamıyordu
ya!
AYTUĞ ATICI (Mersin) Cenaze ölmüş zaten, ona yapılacak
bir şey yok. Canlılar ölüyor, canlılar!
BAŞKAN Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 70inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında
Sağlık ve Tıp Endüstrisi Alanlarında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun tümü üzerindeki görüşmelere
devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/456) (S. Sayısı: 161) (Devam)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl
Milletvekili Sayın İdris Baluken. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin Aytuğ Hoca genel sağlık penceresinden bir resim
çizerek Bingöl Devlet Hastanesine kadar getirdi, bizler de, tabii, oradan
alarak birtakım şeyleri sizlerle paylaşacağız.
Görüşülen kanun tasarısı, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan
arasındaki sağlık ve tıp endüstrisi konusunda iş
birliğine dair yapılan anlaşmanın onayını öngören
tasarı. Tabii, biz genelde Meclis gündemlerine
takıldığımız zaman, yerellerde
yaşadığımız hiçbir sorunu burada dile getiremeyeceğiz.
Dolayısıyla, bu tür maddeler görüşülürken en azından
konuyla ilişkili olarak yerelde yaşadığımız
sorunları da burada bir şekilde paylaşma, bir şekilde
sizlere sunma fırsatı buluyoruz.
Her şeyden önce, sağlıktan söz açılmışken,
şu anda Türkiyedeki tüm cezaevlerinde aralarında Şırnak
milletvekillerimiz Sayın Faysal Sarıyıldız ve Sayın
Selma Irmakın da bulunduğu 400ü aşkın özgür
tutsağın açlık greviyle ilgili tekrar bir vicdanlarınızı
gözden geçirmenizi temenni ediyorum. Gerçekten, her geçen gün giderek büyüyen
bir vahamete doğru ilerleyen bir süreç söz konusu. Burada, özellikle bu
tutuklu arkadaşlarımızın dile getirdiği taleplere
eminim ki hiçbiriniz zahmet edip bakmamışsınızdır ama
ben, yine buradan, 400ün üzerinde insan neden süresiz, dönüşümsüz
açlık grevine başladılar, neden kendi
sağlıklarıyla ilgili, kendi bedenleriyle ilgili ölüme giden bir
kararlaşma içerisinde oldular, bu talepleri en azından bir gözden
geçirmenizi temenni ediyorum çünkü eğer bu talepler gözden geçirilirse
görülecek ki Kürt sorunu başta olmak üzere, Türkiye'nin
demokratikleşme konusunda yıllardır kangren hâline
dönüşmüş sorunlarıyla ilgili son derece özgürlük alanları
açan ve gerek toplumu gerekse ülkeyi rahatlatan birtakım öneriler var. Bu
önerilere karşı kör, sağır, dilsiz bir yaklaşım
ve tutum maalesef şu anda 400ün üstünde insanın süresiz,
dönüşümsüz açlık grevine girmesine sebebiyet verdi. Bu sayı
giderek artacaktır. Bu konuyla ilgili duyarsızlık arttıkça
ileriki günlerde, binlerce insanın, aralarında seçilmiş milletvekilleri,
seçilmiş belediye başkanlarının da bulunduğu binlerce
insanın ölümle yüz yüze gelen fotoğraflarını maalesef hep
beraber burada göreceğiz. Umarım ki bir an önce bu
duyarlılığı gösterirsiniz.
Değerli
milletvekilleri, tabii, sağlıkla ilgili her şeyi böyle tozpembe
gösteren bir Hükûmet söylemi söz konusu. Şimdi, buradan
arkadaşlarımız eleştiriler getirirken bile bir şekilde
tepki gösteriyorsunuz. Burada herkesin sizin gibi düşünmesini
istiyorsunuz. Söz konusu sağlık olunca bile, istiyorsunuz ki hepimiz
gelip buradan Sağlık Bakanının ağzıyla
konuşalım, sağlıkta yapılan dönüşümün halk
arasında, sağlık çalışanları, sağlık
emekçileri arasında takdirle karşılandığını
ve herkesin çok mutlu olduğunu söyleyelim ama mevcut tablonun bu
olmadığını sizler de çok iyi biliyorsunuz. Bu tabloyu
görmeniz için sadece birkaç yüz metre ötedeki Numune Hastanesinin aciline
akşam saatlerinde bir gidin, oradaki sağlık
çalışanlarıyla ve hastalarla bir görüşün. Eğer Numune
Hastanesindeki acil servisten çoğunluğun genel durumdan,
sağlıkla ilgili politikalardan memnun olduğu bir izlenimle
dönerseniz, o zaman buraya gelin, hep beraber tartışalım.
Şimdi,
Aytuğ Hocamın değindiği genel birtakım konulara
girmeyeceğim. Ancak sağlıkla ilgili uluslararası iş
birliğine dair birtakım anlaşmalar yaparken, tabii ki Meclisten
ve halktan kaçırarak, kanun hükmünde kararname şeklinde
geçirdiğiniz birtakım uygulamaların serbest sağlık
bölgelerine zemin hazırladığını buradan söylemiştik.
Bu serbest sağlık bölgelerinin aslında Türkiyedeki
sağlık sektörünü yabancı sermayeye peşkeş çekmenin bir
ön adımı olduğunu söylemiştik.
Yine bu
kapsamda, ithal doktor ve ithal hemşireyle ilgili düzenlemelerin, sizler
tarafından, Meclisten saklanarak geçirildiğini söyledik. Bakın,
ülkede yüz binlerce hemşire, sağlık memuru işsiz
dolaşıyor; bizler ithal hemşire, ithal doktor getirmenin
düzenlemesini yapıyoruz. Şimdi, biz bunları takip edeceğiz.
Bu ithal doktorlardan kaçı Hakkârinin köylerinde, Bitlisin köylerinde,
Bingölün köylerinde acaba görev yapacak? Bunu hep birlikte takip edeceğiz
ve gelip burada sizlerle paylaşacağız. Biz biliyoruz ki
oluşturduğunuz serbest sağlık bölgesine
yabancı sermayeyi çekip, kendi kadrolarıyla bir şekilde
sağlık üzerinde bir rant sistemi oluşturmanın
yollarını açıyorsunuz.
Şimdi, gelelim Bingöl Devlet Hastanesiyle ilgili duruma: Bingölde
şu anda -Aytuğ Hocam sadece 1 kişinin ismini söyledi ancak ben
biraz daha kapsamlı söyleyeyim- ben gelmeden hemen önce,
Adaklının Zeynelli mezrasından bizi aradılar; şu anda
bir kalp hastası, Adaklının Zeynelli köyünde doktora
ulaşmak için ya birinin kendini sırtlamasını ya da
köylülerin kendi koşullarında hazırladığı bir
kızak temin etmesini bekliyor. Bu fotoğraf sadece bugüne özgü bir
fotoğraf değildir. Bölgede, biliyorsunuz bir haftadır çok
yoğun bir kar yağışı var. Bingöl başta olmak
üzere, Bitliste, Muşta, Vanda sayısız köy yolları
kapalı ve bununla ilgili yapılan çalışmaların
tamamı yetersiz. Gerekli hazırlıklar, gerekli teknik
donanım, araç gereç, personel hazırlığı önceden
planlanmadığı için şu anda tam bir çaresizlik içerisinde
insanlar kendi kaderleriyle baş başa
bırakılmışlar.
Bakın, üç gün önce Bingöl-Sancak arasında Ünlüce köyüne
Aynı
şey Bingölde Gökdere yolunda da oldu. Şu anda Bingölde bir
aydır, Bingölün Karlıova ilçesinde bir aydır yolu
açılmayan köyler var. Kaynak köyü bir aydır yolun
açılmasını bekliyor. Kaynak köyünde ateşli havale geçiren
bir çocuğun yaşadıklarını saniye saniye bize
söylüyorlar, telefonla bize iletiyorlar. Sadece Kaynak köyü değil, bakın -Sayın Bakanımız burada, telefon açıp
Karlıovadan öğrenebilir- Karabalçık köyü, Soğukpınar,
Sarıkuşak, Harmantepe ve Mollaşakir köyünün yolları bir
aydır kapalı ve sadece bu köyler kapalı değil yani bunlar,
bir aydır kar yağışı var, köy yolları
açılmıyor, hastalar kaderlerine terk ediliyor. Bu arada yeni
yağan karın etkisiyle yüzlerce köy yolu şu anda tamamen
ulaşıma kapalı durumda.
Şimdi, burada, sağlıktan, tıp endüstrisinden
bahsederken Kaynak köyünde ateşli havale geçirerek ölümle yüz yüze gelen
bebeğin fotoğrafını buradan size
anlattığımızda da rahatsız olmayın. Bunlar
şu anda ülkemizin içinde bulunduğu asıl tabloyu,
sağlıkla ilgili asıl tabloyu gösteriyor. Sadece köy yolları
değil, Bingöl-Diyarbakır yolunda yüzlerce araç tam beş saat
boyunca mahsur kaldı. Bingöl-Erzurum yolunda her gün yüzlerce araç,
insanlar neredeyse donmak üzereyken bir şekilde kurtarılıyorlar.
Şimdi, bu bölgede kışın ağır
geçeceği, kış koşullarının çok zorlu
olacağı belli. Bölgede kışı daha hafif bir
şekilde atlatan, iklim koşulları daha uygun olan iller varken ve
bu illerden gerekli personel, araç gereç, teknik donanım desteğini bu
illere kaydırma gibi bir imkân varken biz her kış döneminde
insanlarımızı bu türlü mağduriyetlerle bir şekilde yüz
yüze bırakıyoruz.
Bakın, burada Bingölün köylerinden bahsederken sanmayın ki
Bingölün içinde her şey güllük gülistanlık. Neredeyse operasyon
yapmadığınız, operasyon emri vermediğiniz belediyemiz
kalmadı.
Bakın, buradan sizleri Bingöl Belediyesinin
çalışmalarıyla ilgili, Bingöl halkıyla bir telefon
bağlantısına davet ediyorum. Rastgele Bingöl esnafını
arayın, Bingöl Belediyesinin karla mücadelesinde göstermiş
olduğu performansı Bingöl esnafı size anlatsın. Şehir
içerisinde yağan kardan dolayı hastalar devlet hastanesine
ulaşamıyorlar. Böylesi hazin bir tabloyla karşı
karşıyayız ve ulaşamayan hasta yakınlarının
önlerine, bir şekilde -demin bahsettiğim köylerde yaşanan- kendi
sırtında hastayı ulaşımın
sağlandığı alanlara taşıma gibi bir şeyi
koyuyorlar.
Bingöl Belediyesi sadece karla mücadelede başarısız
kalmakla da kalmıyor. Seçim öncesinde sadece oy kapma telaşıyla
800 işçiyi popülist birtakım yaklaşımlarla işe
aldılar, şu anda, bu kış ortasında 200 işçiyi
belediyenin kapısının dışına koydular. Bu 200
işçinin tamamının siyasal bir tercih üzerinden
yapıldığına dair neredeyse kentte konuyu bilmeyen hiç kimse
yok. Bu insanların hepsi -ki çoğunluğu kirada oturuyor- çoluk
çocuk sahibi, hepsi zaten çalışırken bile geçim
sıkıntısı çekiyordu ve şu anda, bu acımasız
kış koşullarında popülist politikanın bir şekilde
acı faturasıyla yüzleşiyorlar. Böylesi bir resim var önümüzde.
Tabii, sağlıkla ilgili açılmışken söyleyelim,
defalarca buradan dile getirdik. Hükûmetiniz döneminde Bingölde yatak
kapasitesini artırmaya yönelik bir tek katkı bile olmadı.
Şu dakika itibarıyla Bingöllü hastalar Elazığda,
Malatyada, Erzurumda, Diyarbakırda kendi yakınlarıyla beraber
çok büyük mağduriyetler yaşıyorlar. Bakın, Bingölde,
bölgede şu anda Sağlık Bakanlığı bölge hastanesi
projelerini devreye sokmak için bir çalışma içerisinde. Bu bölge
hastanelerinin planlaması yapılırken, bölge hastanesini,
sağlıkla ilgili rölatif olarak, göreceli olarak durumu daha iyi olan
Elazığa bir şekilde bu çalışmayı götürüyorlar.
Yani şimdi, burada planlama yapılırken insanların
mağduriyetleri üzerinden eğer bir çalışma bir şekilde
kendi önüne konmazsa ortaya çıkacak vahim tabloları da bizler burada
gelip söyleyeceğiz. Şu anda Bingölde doğum hastanesi ve çocuk
hastanesine insanların kendi hastalarını
ulaştırmaları için karın yağmaması gerekiyor,
böylesi bir durumla karşı karşıyayız. Bingölün ilçelerinde,
bakın, Genç Devlet Hastanesi dört yıldır bitirilemedi.
35 binlik bir nüfus, elli yataklı bir hastane yapılacak, beş
yıldır bitirilemedi.
Kiğı
Devlet Hastanesini kapattılar, bir toplum sağlık merkezi hâline
getirdiler. Kiğıda şu anda yatmaya ihtiyacı olan bir
hasta, yolların açık olması için dua etme dışında
hiçbir şansa sahip değil; Yayladerede aynı şekilde,
Adaklıda aynı şekilde.
Şimdi,
burada, sağlıkla ilgili bahsetmiş olduğumuz bu
uygulamaları böyle buraya gelip, sırf sizi rahatsız edecek
şekilde eleştiri yapalım diye getirmiyoruz. Buraya getiriyoruz
ki hep beraber bir çözüm arayışı içerisinde olalım, hep
beraber Bingöl insanının, bölge insanının -Bingöl özelinde
konuşuyorum ama bölgenin genelinde şu anda bu tablolar var- bir
şekilde bu mağduriyetlerini giderelim.
Bakın,
Sayın Bakanımız buradayken biz de Bingölle ilgili
sorunlarımızı burada biraz daha detaylandırmak istiyoruz.
Belki seçim
sürecinde takip etmişsinizdir, Sayın Başbakan Bingöle
doğal gaz geldiğini biliyor. Bingöl seçim meydanında, tam
beş dakika boyunca, doğal gazın ne kadar büyük bir rahatlık
olduğunu, Bingöllü annelere doğal gaz getirdiği için ne kadar
mutlu olduğunu, bu hizmetin tarihe geçecek bir hizmet olduğunu
anlattı. Ama uçakta giderken herhâlde birisi kulağına
fısıldamamıştı, civardaki bütün kentlere doğal
gaz gitmişti ama bir şekilde Bingöl bu bahsetmiş olduğumuz
hizmetten muaf tutulmuştu.
Şimdi,
bu yıl özellikle Bingölde sık yaşanan elektrik kesintileri var,
üç gün süren elektrik kesintileri oluyor. Aynı şekilde, bu yıl
çok ciddi kömür sıkıntısı var. Hani bunları burada
söylüyoruz ama sürekli bize gelen ve biz Bingöle gittiğimizde
halkımızın burada dillendirilmesini istediği sorunlar
olduğu için söylüyoruz. Kömür sıkıntısı, elektrik
kesintileri, bu kadar yoğun, ağır kış
koşullarında neredeyse insanları donma noktasına getirecek
birtakım mağduriyetlerle yüz yüze bırakıyor.
Değerli
milletvekilleri, burada genel olarak bazı sorunlardan bahsettik. Bingölle
ilgili, özellikle Bingöl kamuoyunu çok yakından ilgilendiren
birtakım rahatsızlıklar var, bunları araştırma
önergeleri şeklinde haftaya veya önümüzdeki hafta tekrar sizlerle
paylaşacağız. Ancak, yine bakanı olan bir kentin durumuyla
ilgili bazı şeyleri sizlerle paylaşma gibi bir
sorumluluğumuz var. Burada Kalkınma Bakanımız Bingöllü
olmasına rağmen, kentin her açıdan, sosyoekonomik açıdan,
yaşanmış olan genel toplumsal rahatsızlıklar
açısından geriye giden bir durumu söz konusu.
Şimdi, doğal olarak biz, Bingöl halkı, Kalkınma
Bakanlığı Bingöle verildiği zaman bunun hizmet
şeklinde Bingöle yansımasını bekliyorduk. Bakın,
hizmet konusunda bir şey yapılmadığı gibi, kamu
kurumlarının bölgeyle ilgili bölge müdürlükleri de Bingölden bir
şekilde civar illere kaydırılıyor. Bingöl, orman
alanının, yeşil alanın Türkiyedeki en yoğun
olduğu kentlerden biri. Bingöldeki Orman Müdürlüğü bir şube
hâline çevriliyor, bölge Elâzığa taşınıyor. Aynı
şekilde, meteorolojiyle ilgili Bingölde bulunan Meteoroloji Müdürlüğü
Elâzığ bölge olacak şekilde Elâzığa
bağlanıyor. TÜİKle ilgili, Fırat Kalkınma
Ajansıyla ilgili, tarım ve kırsal kalkınmayı
destekleyen kurumlarla ilgili bütün bölge temsilcilikleri, Bingölün bir bakanı
olmasına rağmen, bir şekilde civar illerde
konumlandırılıyor.
Şimdi, siz, eğer şöylesi bir çaba içerisindeyseniz, bunu
söyleyin, biz de Bingöl halkıyla paylaşalım, hep beraber
beklentimizi, hiç olmazsa çıtamızı biraz düşük
tutarız: Biz Bingölü bir ilçe hâline getirmek istiyoruz, Bingölü
diğer kentlere bağlı, fiilî olarak bir ilçe konumuna, bir ilçe
rolüne sokmak istiyoruz. deyin, biz de gidip halkımızla
paylaşalım, halkımız da ona göre, beklentilerini ortaya
koyarken en azından biraz daha gerçekçi birtakım şeyler üzerinde
yoğunlaşsın.
Burada Bingölle ilgili sayısız soru önergeleri verdik. Bu
soru önergelerine verilen cevapların hiçbirisi tatmin edici, kamuoyunu
tatmin edici, halkın beklentilerini karşılayıcı
olmaktan uzak. Şu anda bir kentin yarısının tapu sorunu
var, bir kentin yarısı şu anda tapusuz görünüyor, insanlar tapu
olmadığı için, bu tapu sorunu bir şekilde çözülmediği
için birinci derece deprem bölgesi olan bir yerde deprem sigortası
yaptıramıyorlar ya da ticari faaliyetler için bankadan bir kredi
çekme durumu olacak ama gidip bankada bir şekilde tapusu olmayan bir
şeyi ipotek karşılığı gösterip kredi
çekemiyorlar. Böylesi vahim birtakım tablolarla karşı
karşıyayız.
Yine, özellikle bu deprem gerçeğiyle ilgili, 71de
yaşanan depremden sonra Bingölde
geçici birtakım konutlar yapılmıştı. Bu
konutların tam kırk yıldır kalıcı konuta
dönüştürülmesiyle ilgili -9 binin üzerinde hanenin bu şekilde
beklentisi var- önergemize verilen cevap: Bu geçici konutlara güçlendirme için
tuğla yardımı yapılmış, bu şekilde de
kalıcı konut hâline getirilmiş. deniyor.
Bakın sayın milletvekilleri, yapılan geçici konutlar 50
metrekarelik baraka dediğimiz konut tarzında planlanmış.
Bingölde kış koşulları ağır geçtiği için
sadece kış koşullarından korumak için, ısı
izolasyonu sağlamak için tuğla yardımı da
yapılmamış, tuğla yardımını
karşılayamayacak düzeyde bir nakdî yardım
yapılmış. Şimdi, Bakanlığa yazı gönderiyoruz,
soru önergesi veriyoruz Bu konutlarla ilgili hâlâ mağduriyet
giderilmemiştir. diyoruz. Onlar, bu izolasyonu sağlayamayacak
düzeydeki nakdî yardımı bile İşte kalıcı konut
yaptık, kalıcı konuta çevrildi. diye bir cevap şeklinde
bizim önümüze getiriyorlar.
Tabii, burada şunu belirtmek istiyorum: Gerek bölgede gerek
Bingölde yaşanan sorunların tamamı halkımız
tarafından takip ediliyor. Bizler buraya araştırma önergeleri
getiriyoruz, soru önergeleri getiriyoruz. Sanmayın ki, sizler burada
sayısal çoğunlukla bunlara duyarsız kaldığınızda
halk bunları takip etmiyor. Bunların hepsini biz gidip
halkımızla paylaşıyoruz.
Bizim yine de buna rağmen, temennimiz bahsetmiş olduğumuz
bu sorunlara karşı duyarlılık göstermeniz, bu soru
önergelerimizi ve araştırma önergelerimizi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
muhalefetin söylemiş
olduğu bütün düşüncelerin değerli olduğu ve
halkımızın sorunlarını yansıttığı
gerçeğiyle karşılamanız ve bu şekilde
cevaplamanız.
Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili
Sayın Reşat Doğru.
Buyurun Sayın Doğru.
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 161 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında
Sağlık ve Tıp Endüstrisi Alanlarında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunu görüşüyoruz. Biz de
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun tasarısına olumlu oy
vereceğimizi şimdiden söylemek istiyorum.
Tabii Türk dünyası dendiği zaman 1990lı yıllar
önce bizim aklımıza geliyor şu an itibarıyla. 1990lı
yıllarda tarihin güzel bir cilvesi olarak Sovyetler Birliğinin
dağılmasıyla beraber Türk dünyası dediğimiz
bağımsız Türk devletleri bir anda dünya kamuoyunun önüne
çıkmıştır. Türkmenistandan Azerbaycana, Kırgızistandan
Kazakistana kadar çeşitli Türk devletleri bir anda bağımsızlıklarını
kazanmış ve ülkemiz başta olmak üzere, 300 milyonluk Türk
dünyasında çok büyük bir heyecanla da
karşılaşılmıştır. Türk dünyası
Adriyatikten Çin Seddine tabirini önemsemiş ve Adriyatikten Çin
Seddine kadar geniş bir coğrafya üzerinde yaşayan
insanların hepsinin yeni yeni umutlar içerisinde olduğu da
görülmüştür.
Tabii 1990lı yıllar, 2012li yıllar
Bu zaman çok uzun
bir süreç değildir. Yani bu zaman süreci, öyle çok uzun bir süreç gibi
değerlendirilip devletler üzerinde veyahut bağımsızlıklar
üzerinde çok fazla büyük kararların verileceği bir süreç
değildir. Yirmi yıllık süreç, devletlerin hayatında çok
kısa bir zaman sürecidir. Dolayısıyla, yirmi-yirmi beş
yıllık bir bağımsızlık süreci olan bu
devletlerden çok şey beklemenin de doğru olmadığını
söylemek istiyorum. Yani ülkemizde bile demokrasiyle ilgili bazı
kuralların oturmamış olduğu bir yerde, bu ülkelerden çok
farklı demokrasinin beklenmesinin, çeşitli kurum ve kuruluşların
görevlerinin beklenmesinin de doğru olmadığı kabul
edilmelidir. Tabii, ilerideki dönemlerde çok farklı tablolarla
karşılaşabiliriz yani daha farklı, güzel ortamların
olduğu, bağımsızlığın en iyi şekilde
kullanıldığı dönemlere rastlayabiliriz ama bizim için en
önemli şey bu bağımsızlığını kazanan
1990lı yıllardaki Türk devletlerinin hepsinin
bağımsızlığının devam etmesidir. Yani
bağımsızlık mutlaka devam ettirilmelidir,
bağımsızlığınızı kaybettiğiniz
zaman çok şeyi de beraberinde kaybedersiniz.
Sayın milletvekilleri, Türk dünyası, Türkiye
dışındaki Türkleri ve soy, tarih, kültür birliklerini ifade
etmektedir. Lehçelerdeki farklılıklar olsa bile ortak dile, tarihe,
kültüre, ortak inanca sahip insan topluluğu Türk dünyasını
oluşturmaktadır. Bu yüzden Türk dünyası, Türkiye'nin
dış politikasında çok özel ve ayrıcalıklı bir
ilgi alanı oluşturmalıdır. Türk cumhuriyetlerinin dünya
üzerinde bağımsızlığını kazanmaları,
dünya üzerinde Türk birliği adına yeni bir gücün oluşmasına
da önayak olmuştur. Bu durum dünya üzerindeki diğer güçleri tedirgin
etmiş, böyle bir gücün oluşmaması için de neredeyse âdeta
seferberlik oluşturmuşlardır.
Türk dünyası en fazla kuzey yarım kürede nüfus
yoğunluğuna sahiptir. Dış güçler tarafından en fazla
sömürge ve asimilasyon da bu bölgede yaşanmaktadır. Sovyetler
Birliğinin dağılmasıyla özgürlüklerine kavuşan Türk
cumhuriyetleri Avrasya bölgesine hâkim olmak isteyen güçler tarafından
öncelikle kültür yozlaşmasına uğratılmış,
aralarındaki her türlü maddi ve manevi bağ kopartılmaya
çalışılmıştır. Ayrıca bu bölgelerde bulunan
yer üstü ve yer altı zenginlikleri tüm dünyanın buralara ilgisini de
biraz daha fazla artırmıştır.
Türk dünyası topluluklarında etnik kimlik yani Türk
kimliği öncelikli olarak belirtilmekte, toplamda Türkiye Türkçesini anlama
oranı da ancak yüzde 50 seviyesindedir.
Batı Trakya ve Balkanlarda Türk dünyası yoğun baskı
altındadır. Özellikle Kosova, stratejik açıdan Avrupada çok
önemli bir konuma sahiptir; parlamentosunda Türk asıllı bakan ve
milletvekilleri bulunmaktadır. Türkçenin yazı dili olarak kabul
edilme çalışmaları olan ülkenin bazı yönetim birimlerinde
Türkçe resmî yazı dili olarak kullanılmaktadır. Bu durum
Türkiye'nin siyasi ve kültürel birlikteliği açısından çok ama
çok büyük önem arz etmektedir.
Batı Trakya Türkleri hâlen Müslüman azınlık
statüsündedir. Uluslararası hukuk ve AB kriterleri çerçevesinde Türklerin
temsil hakkı çalışmaları sürdürülmelidir. Aynı
şekilde Bulgaristanda Türkçe, yasaklı dil hâline gelmiştir,
Türk okulları kapatılmış, tüm kültürel çalışmalar
engellenmiştir. Bu yüzden genç nüfus Türkçeyi unutma noktasına
gelmiştir.
Irak halkının eğitimli ve aydın bölümünü
oluşturan Türkmenler, Irakın işgaliyle birlikte büyük bir asimilasyona
uğramış, son zamanlarda etnik temizlik boyutuna
gelinmiştir. Başa gelen yeni hükûmet Irak Türklerini
sahiplenmemiş, üstünlüğü karşı güçlere
bırakmıştır.
Özellikle Irak Türkmenlerinden bahsetmek isterim ki Irakta şu anda
Türkmenler çok büyük bir azap ve zulüm içerisindedir. Özellikle Kerküktür,
Musuldur, Tuzhurmatudur, Tavuk bölgesidir, Telaferdir, bu bölgelerdeki
Türkmen kardeşlerimizin üzerinde çok yoğun bir baskının
olduğunu da söylemek mecburiyetindeyiz.
Özellikle bu bölgelerde, son zamanlarda Türk doktorlara karşı
aşırı bir saldırının olduğunu ve öldürülen
birçok doktorun olduğunu da buradan söylemek istiyorum yani bu konu
üzerinde Türkiye Cumhuriyeti devleti Dışişleri Bakanlığı
çok ciddi manada durmalıdır.
Türkiye'nin ve Türk dış politikasının en önemli
değerlerinden biri de Kıbrıs meselesidir. Kıbrıs
Adası, Türkleri yok edip adanın tek hâkimi olmak isteyen
Yunanistanın bu girişimini engellemek amacıyla 1974
yılında gerçekleşen barış harekâtı sonunda yeni
bir statüye kavuşmuştu. Harekât sonrası Türkiye tutarlı ve
istikrarlı bir politika izleyerek Kıbrıs Türk Federe Devleti,
daha sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuş ve
korunmuştur. Bu statünün adil ve kalıcı bir çözüm oluşuncaya
kadar devam ettirilmesi devlet politikası olarak mutlaka ama mutlaka
benimsenmelidir.
Kıbrıs, ülkemizin güvenliği, enerji güvenliği ve
Doğu Akdenizde etkili olabilmesi açısından çok önemlidir. Bu
yüzden, adanın kendi kontrolünde olacak bir statüde olmasını
sağlamamız gerekmektedir.
Tüm bu yapılan ve yapılması gerekenlerin aksine, bugünkü
Hükûmet, gümrük birliği ek protokolünü imzalamakla Rum yönetimini
tanıdığını kabul etmiş, Kıbrıs ve
dış politikamız iflas ettirilmiştir. Bunun akabinde de
Annan Planıyla Kıbrıs Türkünün başına gelmedik bir
şey kalmamış, Annan Planında söylenilenlerin hiçbirisi
yerine getirilmemiştir.
Türkiye'nin Türk dünyası jeopolitiğinin ortasında
bulunması nedeniyle bu fırsatların en iyi şekilde
değerlendirilmesi gerekmektedir. Öncelikle hiçbir karşılık
beklemeden bu bölgelere el uzatmalı,
bağımsızlığın her türlü şartlarda
devamı mutlaka ama mutlaka -tekrar ifade etmek istiyorum-
sağlanmalıdır.
Bütün iletişim araçlarını buralara kanalize ederek gerek
bölgede barış ve istikrarın gerçekleşmesine katkıda
bulunacak gerekse her türlü ekonomik, siyasi ve kültürel iş birliğini
gerçekleştirmiş olacaktır. Bu durum, hem Türkiye'nin lider ülke
konumunu sağlayacak hem de yeni ve güçlü bir Türk birliğinin
kurulmasına da vesile olacaktır.
Tüm bunların sonucunda dünyada artık güç dengeleri
değişecektir. Bunun için Türkiye, soydaş ve akraba
topluluklarına uluslararası hukuk ve devletler arası
ilişkiler dâhilinde onlara yardımcı olacak, güven ortamı
oluşturacak, ekonomik ve kültürel alanda her türlü kurumsal iş
birliğini de sağlayacaktır.
Sayın milletvekilleri, 1933 yılında Yüce Atatürkün
gösterdiği hedef doğrultusunda, özellikle 1991 yılından
sonra ortaya çıkan fırsatların değerlendirilmesi için
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri tarafından başlatılan
çalışmalar son yıllarda maalesef sekteye
uğramıştır. AKP İktidarıyla birlikte Türk
dünyasıyla ilişkilerde önemli bir yön değişikliği de
olmuştur. Türk dünyasına gereken önem verilmemektedir ve verilmemeye
de devam etmektedir.
Türk dünyasıyla ilişkilerde kültürel anlamda ilerleme
olmamakta olup ilişkilere ekonomik gözle bakılmaktadır ancak bu
göz, Türkün ve Türk milletinin gözü değil, AB ve ABDnin gözü ile
onların çıkarları doğrultusunda bir bakan göz olarak
değerlendirilmelidir.
Küresel güç mücadelesinin Orta Doğudan Avrasyaya
kaydığı günümüzde, bütün dünya devi devletler Orta Asyada söz
sahibi olabilmek için her türlü satranç oyunlarını oynarken Türkiye,
Afrikaya açılım adına dış politikada yön
değişikliğine gitmiştir. Bu durum çok dikkatli bir
şekilde takip edilmeli, mutlaka yön değişikliği tekrar
Türk dünyası gözlü olarak da değiştirilmelidir diye
düşünüyorum.
Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler ve akraba topluluklara
yardım ve ilişkilerin geliştirilmesi için kurulmuş olan
Türk İşbirliği Kalkınma İdaresinin kuruluşuyla
birlikte Türk cumhuriyetlerine koordinasyon ofisleri
açılmıştı ancak enteresandır, Türk dünyası için
kurulmuş olan TİKAnın ismi bile AKP İktidarı
tarafından maalesef değiştirilmiştir.
AKP İktidarıyla birlikte TİKA, kuruluş kanunun
amacındaki konular aksine, Kalkınmakta olan tüm ülke ve topluluklara
yardım şeklinde bir misyona bürünmüş, bu yönlü faaliyet yapar
konuma gelmiştir. Bundan dolayı da TİKA koordinasyon ofisleri
Sudandan Senegale, Etiyopyaya, Afganistana kadar çok çeşitli yerlerde
açılmıştır ancak TİKA Filistinde olmalı,
Irakta, Kerkükte, Musulda, Telaferde, Suriyede Halepte, Lübnanda
Beyrutta, Doğu Türkistanda, Sincan Bölgesinde de bulunmalı, o
bölgelere yardım yapmalı, oralarda da ofis açmalıdır.
TİKA tarafından yürütülen proje çalışmalarına
bakmış olduğumuz zaman Orta Asyadaki proje
sayılarının ve miktarlarının çok fazla
düştüğünü, ancak buna karşılık özelikle Afrika
ülkelerindeki proje sayılarının daha fazla artırılmış
olduğunu görürsünüz. Zaman zaman TİKA bütçesinin ciddi manada
artırıldığı söyleniyor. Doğrudur,
artırılmıştır ancak şurası bir gerçektir ki
artırılan TİKA bütçelerinin Türk dünyasına yönelik olarak
projelerde çok az kullanılmış olduğunu da söylemek
mecburiyetindeyiz. Geçmiş dönemlerde 20 milyar civarındaki bütçelerin
10 milyarı-15 milyarı o bölgelere ayrılırken şu anda
bu miktarın çok altında miktarlar o bölgelere yani Orta Asyadaki
Türk cumhuriyetleri bölgelerine ayrılmaktadır. Buna da dikkatlerinizi
çekmek istiyorum.
Türkiye, kalkınma yardımları açısından
bakıldığında, 1990lı yıllarda
bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetlerine
Eximbank kredileri açmıştır. Bakınız, o zamanki o zor
şartlar içerisinde özellikle dövize ihtiyacın hasıl olduğu
o ortamlarda Türk dünyasına Türkiye Cumhuriyeti devleti elinden gelen her
türlü imkânları zorlayarak, her türlü fedakârlığı yaparak
Eximbank kredileri açmıştır. Bu Eximbank kredilerinin
yaklaşık olarak değeri 1 ile 1,5 milyar dolar
civarındadır. Bundan Moğolistandan tutun da Tacikistana kadar,
Kırgızistana kadar birçok devlet kullanmıştır. Ancak
enteresandır o zaman yapılan yardımların hâlâ şu anda
bile o coğrafyaya yapılmamış olduğunu da yine hep
beraber görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, tabii, özellikle Türk dünyasının
çok çeşitli sorunlarıyla karşı karşıya
olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Özellikle Azerbaycanla olan
ilişkilerimiz gün geçtikçe bozulmaya başlamaktadır. Ermenilerin
Azerbaycan topraklarını işgal etmeleriyle beraber
Azerbaycanın şu anda topraklarının neredeyse 1/4ü, yüzde
25i işgal altında bulunmaktadır. Azerbaycan toprakları işgal
altındayken Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin
geliştirilmesi hiçbir zaman Türk dünyasına yakışan bir
durum değildir. Özellikle Türk dünyası Azerbaycan-Türkiye
ilişkilerini yakinen takip etmekte ve ayrıca Kıbrıs Türk
devletinin nasıl yaşayacağını takip etmektedir. Ancak
görülmüştür ki, bugün de işte gündem dışı
konuşmalarda da gündeme getirmiş olduğumuz Hocalı
katliamı gibi katliamlar şu anda kanı kurumamış şekilde
durmaktadır. Dünyanın birçok devletleri insanlıktan bahsetmekte,
çeşitli STK kuruluşları insani değerlerden bahsederken
Hocalı katliamı unutulmakta, Hocalı katliamını
yapanlardan hesap sorulmamaktadır.
Bakınız dünyanın birçok yerinde insani değerleri
çiğneyenlerle ilgili çeşitli mahkemeler kuruluyor ama şu anda
Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan, daha önceki Devlet
Başkanı Koçaryan insanlık suçu işlemişlerdir. O
insanlık suçu işleyenlerin bir tanesi de onların millî savunma
bakanlarıdır. Yani oradaki Azerbaycan Türklerine yapılan
katliamlar, konular Türkler olunca bir kenara bırakılmakta ve
dolayısıyla da bütün STK kuruluşları, bütün
Birleşmiş Milletler kuruluşlarının hepsi bir kenara
geçmektedirler. Ama şurası unutulmamalıdır ki, Hocalı
katliamı unutulmamalıdır. Hocalıda bir anda 613 tane
yaşlısıyla ihtiyarıyla, genç katledilmiştir. Hocalı
katliamı hem unutulmamalı hem de unutturulmamalıdır ve
mutlaka ama mutlaka hesabı sorulmalıdır.
İşte bu aşamada, Azerbaycanın
topraklarının işgal edildiği bir ortamda,
Ermenistanın her türlü söylemlerinin, soykırım dâhil
söylemlerinin devam etmiş olduğu bir ortamda siz Türkiye-Ermenistan
ilişkilerini geliştiremezsiniz. Özellikle Hükûmetin yapmış
olduğu protokoller, doğru protokoller değildir. O protokoller
şu anda, özellikle Ermenistan-Türkiye arasındaki protokoller Türkiye
Büyük Millet Meclisinde onaylanmayı beklemektedir.
Biz şunu söylemek isteriz ki, işte 26 Şubatlara
gelmiş olduğumuz önümüzdeki salı günü de, Hocalı
katliamıyla ilgili Mecliste özel bir gündemin oluşacağı bir
ortamda o protokollerin hepsinin iade edildiğini ve Türkiye Cumhuriyeti
devleti olarak işgaller sona ermeden bu protokollerin hiçbirisinin gündeme
getirilemeyeceği konusunda da biz buradan Türkiye Büyük Millet Meclisinden
bir ses bekliyoruz.
Yine, ayrıca, özellikle 26 Şubat tarihinin artık, Türk
dünyasında ve beraberinde de Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir
soykırım günü olarak ilan edilmelidir. Bakınız, şu
anda Hocalı katliamı yaklaşık olarak 51 ülkede kabul
edilmiştir. En sonunda Meksikada ve Pakistanda böyle bir katliam
yapıldı ve katliamı yapanların, sorumlularının ortaya
konulması noktasında meclislerde karar
alınmıştır. Oralarda kararlar alınırken Bir
millet iki devlet dediğimiz işte Azerbaycanlı
kardeşlerimizin yüreğini rahatlatacağımız, özellikle
26 Şubat soykırımıyla ilgili, katliam günü,
soykırım günüyle ilgili kanun teklifimizin mutlaka Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görüşülmesini ve kanunlaşmasını
bekliyoruz.
Tabii, bunların yanında özellikle Ahıska Türkleri diye
çok önemli bir konudan da sözlerimin içerisinde bahsetmek istiyorum. Malumunuz
olduğu şekliyle, Ahıska Türkleri, Gürcistanın
Ahılkelek bölgesinde yaşamaktadırlar. Ahıska Türkleri,
Stalin tarafından zorla göç ettirilmiş olan bizim
kardeşlerimizdir. Ahıska Türkleri, Rusyanın çok çeşitli yerlerine
dağıtılmış ve oralarda çok büyük eziyet görmüş
olan insanlardır. Ahıska Türkleri, kendi bölgelerine, öz
vatanlarına vatan cemiyetleri vasıtasıyla dönmek istiyorlar.
İşte, burada da maalesef AKP İktidarı sınıfta
kalmıştır. Bakınız, Gürcistan izin vermiş, izin
vermiş olmasına rağmen bu bölgeye geriye dönüşle ilgili
olarak çalışmalar yapılmamıştır. Hâlbuki
Kırımdaki Kırım Türkmenlerine, Kırım
Tatarlarına geçmiş hükûmetler zamanında yaklaşık
olarak 4.500 ile 5 bin civarında ev ve arazi alınmış ve o
insanların Kırıma yerleştirilmesi noktasında,
Kırım Türklerinin yerleştirilmesi noktasında destek
olunmuştur. Aynı tablo Ahıska Türkleri için de
yapılması gerekiyordu. Bunu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
müteaddit defalar, şahsım da yine burada gündem dışı
söz almak suretiyle gündeme getirdim ve çok çeşitli yerlere de
araştırma önergeleri, soru önergeleri vererek, aynı
Kırım Tatarlarına uygulanan sistemin Ahıska Türklerine de
uygulanması ve Ahıska bölgesine bu insanların dönüşüyle
ilgili olarak destek verilmesi gerektiğini ifade etmeye
çalışmıştık ancak maalesef bunda da
başarılı olamadık. Yani Ahıska Türkleri bu bölgeye
dönüşlerinde çok büyük sıkıntı yaşadılar ve
istediğimiz manada da herhangi bir dönüşle ilgili bir durumu da
görmedik.
Sayın milletvekilleri, tabii Devamlı tenkit edildi.
diyorsunuz. Bakınız, buradan, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi
nezdinde Türk dünyasıyla ilgili bazı önerilerimi de sunmak
istiyorum:
Türk
dünyası ile her türlü ilişkilerimizi düzenleyecek Türk dünyası
bakanlığı, bununla ilgili bakanlık mutlaka
kurulmalıdır.
Latin
esaslı ortak Türk alfabesi kararının Türk dili ve Türk
dünyasının geleceği için hayati önem taşıması
dikkate alınarak bu yoldaki çalışma ve uygulamalar
tamamlanmalı ve sonuca da bağlanmalıdır.
Türk
cumhuriyetlerinin eğitim kurumlarında ortak Türk edebiyatı ve
tarihi okutulmalı, bunun için ortak müfredatlar
hazırlanmalıdır.
Her düzeyde
sözlükler ve gramer kurallarını, lehçeler arasındaki benzerlik
ve farklılıkları gösteren kılavuz kitaplar
hazırlanmalıdır. Böylece Türk lehçelerin birer dil değil,
fonetik farklılıkları olan lehçeler ve şiveler olduğu
anlaşılacaktır. Dünya Türklerinin birbirini anlayacağı
ortak bir dilin geliştirilmesi konusunda çalışmalar
yapılmalıdır.
Türk devlet
ve topluluklarında yayımlanan edebiyat ve fikir eserlerinin bütün
Türk lehçeleri arasında birbirine uyarlanması
yapılmalıdır. Ortak şiir ve sanat günleri düzenlenerek
yazar ve şairlerin birbirini tanımaları, birbirlerinin
eserlerinden, çalışmalarından haberdar olmaları sağlanmalıdır.
Ortak sanat ve edebiyat dergileri çıkarılmalıdır.
İstanbul'da basılan bir derginin Bakü'de, Astana'da, Taşkent'te
satılması, okunması sağlanmalıdır.
Bağımsız
Türk devletleri başkentlerinde Türk kültürünü yansıtacak Türkiye
kütüphanesi kurulmalı ve Türkiye'den sürekli basılı yayın
desteğinde bulunulması gereklidir.
Yükseköğrenimde
denklik problemlerinin düzeltilmesi yönünde çalışmalar
yapılmalıdır. Türk cumhuriyetleri ile ülkemizdeki
üniversitelerin uyumunu sağlamak amacıyla bir üst kurul
oluşturulması sağlanmalı ve öğrencilerimizin
mağduriyetleri mutlaka giderilmelidir. Misafir öğretim üyesi
uygulaması ve Türk coğrafyasında öğrenci değişim
projelerinin hızlandırılması ve artırılması
gerekmektedir. Ülkemizdeki devlet üniversitelerinin özellikle Balkanlarda
kampüs kurması, hatta sağlık alanında yatırım
yapması uygun olacaktır.
Kültür
emperyalizminin en önemli kollarından birini oluşturan yabancı
dilde eğitim bütün Türk dünyasını etkisine almış
durumdadır. Türkçemize yönelik en önemli tehditlerden birini
oluşturan bu sorun mutlaka hem ülkemizde ortadan
kaldırılmalı hem de Türk dünyasında ortadan
kaldırılmalıdır.
Ortak bir yazı dili kurulması konusunda çaba sarf edilmeli
"Türk Dünyası Dil Birliği Kurumu"
oluşturulmalıdır.
Ayrıca Büyük Öğrenci Projesinde öğrencilerin ülkemizden
ayrılmalarıyla ilgili olarak da onlara destekler
sağlanmalıdır.
Büyük Öğrenci Projesi geçmişin en önemli projelerinden bir
tanesidir. O yönde olarak da destekler sağlanmalıdır diyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Şahıslar adına ilk söz Kocaeli Milletvekili Sayın
Mehmet Hilal Kaplana aittir.
Buyurun Sayın Kaplan. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım.
Anlaşmanın metninde, özünde, dost her iki ülkenin
sağlık ve tıp endüstrisi alanında bilgi değişimi,
sağlık uzmanlarının değişimi ve bilimsel
konferanslara karşılıklı katılım esastır.
Konu sağlık olunca, dost Türkmenistanla böyle bir uluslararası
anlaşmaya destek verdiğimizi belirtmek istiyorum. Ancak,
sağlık alanıyla ilgili söz almışken, özellikle
ülkemizde, Türkiyede sanayileşmenin getirdiği çevre
kirliliğinin halk sağlığı üzerindeki olumsuz
etkilerine biraz değinmek istiyorum.
Sanayileşmenin getirdiği kirlilik deyince,
sanayileşme deyince hepinizin bildiği gibi, Kocaeli akla geliyor.
Benim de yaşadığım kent olan Kocaelinin Dilovasıyla
ilgili, sanayileşmenin ve çevre kirliliğinin halk
sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinden biraz söz
edeceğim.
İki gün önce, Sayın Sağlık Bakanı bu kürsüde
bir gerçeğin altını çizerek ifade etti, dedi ki: Sanayi bir bölgede
yoğunlaşınca gerçekten orada halk
sağlığını tehdit eden birtakım faktörler ortaya
çıkıyor. Biz de bu konuda Çevre Bakanlığı ile
Sağlık Bakanlığı iş birliğiyle gerekli
önlemleri ve tedbirleri alıyoruz. Dolayısıyla, Sayın
Bakanım bir konuşmasında özellikle Dilovasıyla ilgili
çevre kirliliğinden bahsederken sanki o bölgede şimdiye kadar hiçbir
çalışma olmamış gibi şöyle bir cümle kullandı:
Dilovası başta olmak üzere bu bölgede çok ciddi
çalışmayı halk sağlığı uzmanlarıyla
birlikte başlatmış durumdayız. dedi. Ya Sağlık
Bakanlığına bu konuda yeterli bilgi verilmiyor ya da Sayın
Bakanım bu konuda bir fikir karışması içerisinde.
2001den 2007ye kadar Kocaeli Üniversitesi Halk
Sağlığı Anabilim Dalı, Gebze Yüksek Teknoloji
Enstitüsü ve TÜBİTAK tarafından, finansmanının da devlet
tarafından karşılandığı bir çalışma var
zaten. Bu çalışma sonrası yaşanan olumsuzlukları
kamuoyu da biliyor. İlgili Üniversite Halk Sağlığı
Anabilim Dalı bu konuyu kamuoyuyla paylaştığında bu
bölgedeki kanser vakalarının Türkiye ortalamasının
yaklaşık 2,5-3 katı olduğunu ifade etti.
Sayın Bakanım yine buradan, kürsüden dedi ki: Kocaeli
Üniversitesinde bazı bilim adamlarının yaptığı bu
çalışmada kamuoyunda bahsettiği sonuçlar doğru değil.
Biz de Kocaeli Üniversitesinden ve ilgili bilim adamından istediğimiz
sonuçlarda böyle bir sonuca rastlamadık. Ama yine Bakanıma iletmek
istiyorum: 2007 tarihinde Sağlık Bakanlığı
tarafından yayımlanan Türkiyede Kanser Kontrolü adlı bir
kitap var, Bakanlığın yayını, Prof. Dr. Murat Tuncer
tarafından yazılmış. Türkiyedeki kanser kontrolüyle ilgili
bölümünün büyük bir kısmını Dilovasına
ayırmış ve Dilovasında
Altını çizerek okumak
istiyorum: Kocaeli Dilovası bölgesinde Sağlık
Bakanlığının yapmış olduğu epidemiyolojik
araştırmalar sonucu kanserden ölümlerin kalp ve damar
hastalıklarından ölümlerin önüne geçtiği tespit edilmiş.
Bu, Sayın Bakanlığın elindeki bir kitap, veriler burada.
Yine aynı kitapta, ilgili öğretim üyesi, şu ana kadarki
çevre kirliliğinin sanayileşmenin getirdiği olumsuzluklar
nedeniyle oluştuğundan, buradaki sanayinin iyi kontrol
edilmediğinden, denetimin yetersiz yapıldığından,
deşarj izinlerinin büyük bir kısmının
olmadığından yakınıyor, özellikle Dilovasında
sanayi alanlarındaki birçok iş yerinin tehlikeli kimyasal maddeler
ürettiğini yazıyor ve kanser vakasının yüzde 33 gibi
olduğundan bahsediyor.
Şimdi, Sayın Bakanıma sormak istiyorum, biraz da sizin
vicdanlarınıza seslenmek için Dilovasının içinde
bulunduğu konumu size arz etmek istiyorum: Elimde Dilovasının
bir krokisi var. Dilovasında şu yerleşkenin üzerinde sarı
noktalarla gösterdiğim yerler 2006 tarihinden sonra, iktidarınız
döneminde bu bölgede organize sanayi bölgesi olmasına izin verdiğiniz
yerler. 2002 yılına kadarki bu bölgenin çarpık
sanayileşmesinde, çarpık kentleşmesinde varsayıyorum ki
sizin bir kabahatiniz yok ama 2002den sonra, yaşanan ölümlerden sonra
2006da yapılan Meclis araştırmasının sonucunda bu
bölgedeki çevre kirliliğinin sanayiden kaynaklandığı ve
bunun sonucunda da alınması gereken yirmi dokuz tedbir raporda
duruyor. Buna rağmen, siz, İktidarınız döneminde
Dilovası yerleşkesinin üzerine dört tane yeni organize sanayi bölgesi
kurulmasına izin verdiniz. Bunlardan bir tanesi, son günlerde çok
sıkça konuşulduğu için ifade etmek istiyorum, Kömürcüler
Organize Sanayi Bölgesi. Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesi
Dilovasının hemen üstünde. Kocaeli milletvekilim burada, biliyor,
Dilovası bir çanak gibidir, havalandırması yok, sanayi burada
yoğun olarak var, sadece, arada bir kuzeyden esen rüzgârlarla hava
sirkülasyonu olmakta. Zaten, yerleşkenin kuzeyinin sanayiye kapalı
olması lazım. 2006da Meclis araştırmasının
düşünceleri de, görüşleri de bu doğrultuda ama ne yazık ki
siz 2003 tarihinde Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasına izin
veriyorsunuz. Ne amaçla izin veriyorsunuz? Gebze bölgesinde
dağınık bulunan kömürcüleri bir arada toplama.. Baştan
bakıldığında mantıklı geliyor ancak ifade etmek
istiyorum, burada kömür depolanıyor, eleniyor, paketleniyor ve
briketleniyor. Tozun çıkmaması mümkün değil. Daha
yaklaşık bir ay önce bu bölgedeki sanayi kuruluşunun birinden
çıkan kimyasal beyaz tozun Herekenin, Tavşancılın ve
Dilovasının üzerine yağdığını hepiniz
biliyorsunuz. Şimdi, bunun üzerine, bu yerleşim bölgesinin üzerine
hemen bir kömürcüler sitesi kuruyorsunuz, kuzeyden gelecek rüzgârlarla tozun
toprağın da gelmesini istiyorsunuz. Yetmiyor, yanına katı
atık deposu organize ettiniz. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi nezdinde
hemen bitişiğinde çöp toplama merkezi var, bitişiğinde
Kimya Sanayicileri Organize Sanayi Bölgesi var, hemen bitişiğinde,
yine kuzeyinde, gösterdiğim gibi, İMES ve makineciler var. Ya, el
insaf! Dilovasının tek hava alabilecek kuzeyine bu kadar
kirliliğe neden olabilecek kömür tozu, çöp kokusu, zehirli maddeleri bu
insanların üzerine salmak hangi vicdana sığar? Eğer
amacınız, Dilovasında yaşayan insanların buradan
taşınmasıysa, bunları buradan yok etmek ve bu bölgeyi
sadece sanayiye bırakmaksa bunu açıkça ifade edin. Açıkça ifade edin;
gerekiyorsa bir araya geliriz, bölgenin taşınması konusunda da
mantıklı yol buluruz. Ama burada yaşayan 50 bin insan var, 50
bin insanın bulunduğu yerde bu kadar olumsuzlukları, çevre
katliamını, insanlar üzerine, insanların yaşamını
olumsuz etkilemeye hiçbirinizin hakkı yok.
Şunu
ifade etmek istiyorum: Biz bunu söylerken sanayicimiz yanlış
anlamasın, sanayiye karşı değiliz, şahsım olarak,
partim olarak sanayiciye karşı olmadığımızı
öteden beri söylüyoruz. Sanayinin, kalkınmanın ve gelişmenin vazgeçilmez
unsurlarından biri olduğunu biliyorum ama çevreyi kirletmeyen,
insanın yaşamını tehlikeye düşürmeyen, ekosistemi
bozmayan bir sanayileşmeye Evet. diyoruz ve destekliyoruz.
Unutmamanızı istiyorum -daha önce de ifade ettim- evet,
kalkınma, gelişme ve sanayi güzel bir olay ama hiçbir
yatırım insan yaşamından, insan
sağlığından daha
değerli değildir.
Dilovasına karşı, Dilovası halkına
karşı yapılmış olan bu olumsuzluğun Hükûmet
yetkilileri tarafından bir an önce giderilmesini diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Hükûmet adına Kalkınma Bakanı Sayın Cevdet
Yılmaz.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle bugün Meclisimizde verimli bir çalışma günü
yaşıyoruz, en azından üç tane uluslararası anlaşma bu
vesileyle kabul edilmiş olacak. Bu açıdan Meclisimizin bütün
üyelerine teşekkürlerimi sunuyorum.
Ancak bazı konuşmalarda Hükûmet olarak cevap vermemiz gereken
bazı yorumlar oldu, onlara cevap vermek üzere karşınıza
gelmiş bulunmaktayım. Öncelikle Sayın Kamer Gençin bir
konuşması vardı ve doğrusu ben kulaklarıma
inanamadım, tutanağı istettim, tutanaktan da şimdi size
aynen okumak istiyorum. Yani bu ifadeleri hiçbir şekilde kabul etmemiz
tabii mümkün değil. Şöyle diyor bir cümlede -diğerlerini okumaya
gerek duymuyorum, bu cümle yeterli diye düşünüyorum- Sayın Kamer
Genç: Dolayısıyla burada Suriyenin yöneticilerinden ziyade
Suriyenin içindeki bu olayları bu kadar terörize eden, burada silah
desteği veren, para desteği veren en büyük suçlu Türkiyedir.
Bir milletvekili, kendi ülkesiyle ilgili, Büyük Millet Meclisinde böyle
bir ifadeyi nasıl kullanabilir? Uluslararası alanda bu ifadeyi
ciddiye alıp Türkiyeye yönlendirilecek suçlamalara karşı ne
cevap verebilir acaba? Bunu hepinizin takdirine bırakıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye Cumhuriyeti hiçbir ülkenin iç işlerine karışmaz.
Türkiye Cumhuriyeti her zaman komşularıyla iyi ilişkilerden
yanadır, millî menfaatlerini korur ama aynı zamanda temel hak ve
hürriyetleri kesinlikle, titizlikle izler ve temel hak ve hürriyetler konusunda
nerede olursa olsun yapılan zulümlere, işkencelere cevap verir ve bu
konuda da net bir tutum sergiler.
Ben kendim Bakan olarak, geçmişte Suriyeye defalarca gittim,
defalarca gittim. Suriye, dünyada izole edildiği bir dönemde Suriyenin
bugünkü
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Bakan, Suriye iç
işlerimizdir. diyor Dışişleri Bakanı.
BAŞKAN Sayın Atıcı, lütfen
ERKAN AKÇAY (Manisa) Saptırmaya hâlâ devam ediyorsunuz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Birçok ülkenin Suriyeyi izole
etmeye çalıştığı bir dönemde Suriyeye en büyük
desteği Türkiye vermiştir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Başbakan da öyle söylüyor,
Dışişleri Bakanı da
BAŞKAN Sayın Atıcı, lütfen
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Her alanda kapasite
geliştirici destek verdik Türkiye olarak, Suriyenin reformlarına en
büyük desteği Türkiye olarak verdik ama maalesef Suriye yönetimi
yıllarca sağladığımız bu desteğe rağmen
bu fırsatı değerlendiremedi, Suriyeyi dönüştüremedi,
soğuk savaş yapılarıyla devam etme anlayışı
içinde kendi halkına karşı zulmeden tavrını maalesef
gösterdi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Amerika
BAŞKAN Sayın Özgündüz, rica ediyorum, lütfen
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Bundan biz de büyük üzüntü
duyuyoruz, halkımız da büyük üzüntü duyuyor ama elbette ki Türkiye
Cumhuriyeti devleti, genel, evrensel hukuk ilkeleri içinde, komşuluk
hukuku içinde, tarihî, coğrafi bağlarının getirdiği
sorumluluklar içinde bu olaya yaklaşmaya devam edecektir. Buradaki
suçlamaları, Türkiye Cumhuriyetine yönelik bu suçlamaları kabul
etmemiz mümkün değildir. Bunun özellikle altını çizmek
istiyorum.
Sayın Aytuğ Atıcı çeşitli yorumlar
yaptılar yine. Bir defa, Bingölle ilgili bazı yorumları oldu.
Teşekkür ediyorum yani sağlıkla ilgili demek ki biz o kadar
büyük mesafe almışız ki burada yapılan eleştiriler,
beklentilerin ne kadar yükseldiğini gösteriyor. Ben, doğrusu, bu
kadar yüksek beklentilerden büyük memnuniyet duydum. Demek ki çok mesafe
almışız. Artık, çok mikro meseleleri Türkiye Büyük Millet
Meclisinde tartışma dışında bir meselemiz
kalmamış. Hastanelerimiz her tarafta yapılıyor,
sağlık, aile hekimliği sistemine geçtik. Memnuniyeti az önce
arkadaşlarımız söyledi. Yüzde 40ların altındaydı
bizim Hükûmetimizden önce vatandaşımızın memnuniyeti,
şu anda yüzde 70lerin üzerinde. Paletli ambulanslardan hava
ambulanslarına kadar, aile hekimliği sistemine kadar çok sayıda
hizmet vatandaşımıza gittiği için
vatandaşımız memnun oluyor ama elbette ki mükemmel
olduğumuzu hiçbir zaman iddia edemeyiz. Elbette ki eksiklerimiz olabilir,
bunları da bize bildirdikleri için teşekkür ediyorum.
Kiğıda Cihan Yarar
isminde bir hastamıza ulaşılamadığını
söyledi buradan. Ben de hemen Valimizi aradım, durumu sordum; şu anda
2-
Bingölün şartlarını hepiniz biliyorsunuz, çok zor
şartlar. Gerçekten orada o yolları açan, canı pahasına
-geçenlerde bir işçimiz canından oldu bu çalışmalar
esnasında- büyük fedakârlıklarla o yolları açan,
uğraşan işçilerimize, çalışanlarımıza da
buradan ben şükranlarımı sunuyorum.
Yalnız Aytuğ Beyin bir ifadesini de doğrusu
tutanağı istemedim ama not ettim. Halkımız 12 Eylülden de
memnundu gibi bir ifade kullandı. Yani halkımıza dönük
birtakım değerlendirmeler yaparken 12 Eylül Anayasasına da bu
halk Evet. demedi mi? şeklinde bir ifadesi oldu.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül Anayasasına
halkımız Evet. demeseydi de askerî yönetim devam mı etseydi?
Karşı karşıya bulunduğu seçenekler neydi
halkımızın? Bu bir zihniyetin göstergesi. Siz demek ki
halkımızın 12 Eylülden memnun olduğunu düşünüyorsunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır,
hayır, öyle bir şey söylenmedi.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Biz böyle
düşünmüyoruz. Halkımız
kesinlikle 12 Eylülden memnun değildi. 12 Eylül Anayasasına
verdiği Evet. oyu 12 Eylül dönemini onayladığı anlamına
kesinlikle gelmemektedir. Sadece ve sadece 12 Eylül döneminden bir an önce
çıkma adına, ölümü gösterip bir anlamda sıtmaya razı
ettiler halkımızı, bundan başka bir anlamı da yoktur o
Evet.in. Kaldı ki memleketim Bingölde de en büyük oranda Hayır.,
bütün baskılara rağmen, o dönemdeki şartlara rağmen en
yüksek oranda Hayır. denmiştir. Hayır. diyenlerin bir
kısmı da çok büyük bedeller ödemişlerdir,
sıkıntılar yaşamışlardır, bunun da
altını çizmek isterim. Halkımıza bakış
açınız böyleyse eğer, bu halktan hiçbir zaman tabii ki destek
göremezsiniz. Biz halkımızın bu konularda çok sağlam bir
duruşa sahip olduğuna inanıyoruz, her zaman demokrasiden, temel
haklardan yana olduğuna inanıyoruz ama siz halkı köşeye
sıkıştırırsanız, halkın
karşısına seçenek koymazsanız halkı niye
suçlayasınız ki? Dolayısıyla, bu sözünün, doğrusu çok
demokratik olmayan bir zihniyeti çağrıştırdığını
belirtmek isterim.
Yine, Bingöl
Milletvekilimiz, Bingöl konusunda çeşitli fikirlerini, eleştirilerini
dile getirdi, hiçbir hizmet yapılmadığını söyledi, AK
PARTİ döneminde Bingöle hiçbir hizmet
yapılmadığını söyledi. Bunu ben insafınıza
bırakıyorum. Elbette ki beklentilerin sonu yok, eleştirilere her
zaman açığız, eksiğimiz gediğimiz varsa her zaman
söylensin fakat Hiçbir hizmet yapılmadı. ifadesini takdirine
bırakıyorum Değerli Milletvekilinin ve sizlerin.
Bingöl AK
PARTİden önce duble yolu olan bir şehir miydi, üniversitesi olan bir
şehir miydi? O üniversitenin yanından siz de geçiyorsunuz bizim gibi.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Bakanı olan bir kente hiçbir çalışmanın
yapılmadığını söylüyoruz.
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Ben 2007 yılında aday olduğum
zaman o sahaya gittim, bir yarım inşaat vardı o sahada 2007
yılında. Hiç gördünüz mü o tarihte bilmiyorum, 2007
yılını hatırlıyorsanız
Bugün gidin bakın,
üniversite kampüsü ne hâle geldi? Üniversitesi
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Üniversitesi olmayan bir şehir var mı ki Bingölde
yapılmasın.
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - İşte, ne güzel! Bundan
rahatsızlık mı duyacağız? AK PARTİnin hizmeti
değil mi bu? Havaalanımız ihale edildi, inşa ediliyor.
Havaalanı olan bir şehir hâline geliyor Bingöl. Bu bir hizmet
değil mi size göre?
Doğal
gaz konusunda, Sayın Başbakanımız, seçim yorgunluğu
içinde, kendisi de o konuşmasında düzeltti zaten,
sehven olduğunu söyledi. Bunu ikide bir gündeme getirmek ne kadar
siyaseten doğru bir yaklaşım? Çok insani bir durum, siz de
yapabilirsiniz, ben de yapabilirim, zaman zaman dalgınlığımıza
gelir, yorgunluğumuza gelir bir ifade kullanabiliriz. Bundan siyasi bir
şey çıkarmak ne derece doğru acaba?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Doğal gaz var mı yok mu
Bingölde? Siz onu söyleyin, biz Başbakanın söylemi peşinde
değiliz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Doğal gazın
mühendislik çalışmalarını bitirdik. Bitlis, Muş ve
Bingöl, bütün bu illerimizi kapsar bir şekilde mühendislik
çalışmalarımız bitti, bu sene içinde de ihalesi
yapılacak inşallah. O söz bir anlamda da hayırlı oldu, bu
işlerin inşallah hızlanmasına da vesile olacak diye
düşünüyorum.
Hastanelerimiz: Bingöl Devlet Hastanesinin yanında hemen 200 yataklı
bir devlet hastanesi ihale edildi, inşaatı devam ediyor. Kadın
doğum hastanemiz yeni bir modern binaya kavuştu, yıllardır
sürüncemede bir hastanemizdi, bitti, oraya taşınmış olduk.
Karlıova ilçemizde 50 yataklı devlet hastanesi, Solhan ilçemizde 50
yataklı devlet hastanemiz bitti, Genç ilçemizdeki 50 yataklı devlet
hastanemiz de bu yıl tamamlanıyor. Adaklı ilçemizde, en ücra
ilçelerimizden birinde yine 20 yataklı devlet hastanemizin
inşaatı devam ediyor. Bütün hizmetler bu anlamda hiçbir şekilde
aksamadan devam ediyor. Ağız diş sağlığı
merkezimiz şu anda yetersiz bir yerde. Onu eleştirseydiniz,
bakın anlardım, gerçekten yetersiz şu anki yeri, bunun için yeni
bir güzel proje yaptırdık ve yakında inşallah -az önce
Sağlık Bakanlığından yine bilgi aldım- çok modern
bir ağız diş sağlığı merkezimiz de ihale
edilecek.
Yine baktığınız zaman kalkınma ajansları
kanalıyla verdiğimiz proje destekleri, SODES kanalıyla
verdiğimizi proje destekleri, KÖYDESten köylere
yaptığımız içme suları, yollar, kırsal
kalkınma fonlarından yine işletmelere
sağladığımız destekler, DAP kapsamında hayvancılığa
verdiğimiz destekler, organize sanayi bölgemizde
yaptığımız yatırımlar, Et Balıktaki
modernizasyon yatırımlarımız, çağrı merkezi
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Et Balık şu anda açık
mı Sayın Bakan?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Bakın, bir tek örnek,
çağrı merkezi kurduk Bingöle değerli arkadaşlar, bunu da
bu vesileyle söyleyeyim, şu anda 700 kişiye yakın gencimiz,
çoğu da genç kız, bu çağrı merkezlerinde, tamamen özel
sektörün çağrı merkezlerinde, Bingölde iş buldular ve
çalışıyorlar. Bingöl bu noktalara geldi, daha da iyi noktalara
gidecek. Bingöl halkı AK PARTİye yüzde 70e yakın bir oyu
boşuna vermiyor. 10 kişiden 7 kişi hizmet yapmayan bir partiye
oy verir mi? Bingöl halkının zekâsıyla alay etmek demektir bu.
Bingöl halkı hizmete oy veriyor, devletin sıcak
yaklaşımına oy veriyor.
Bunlar hizmetler. Bunun dışında da Bingöl
halkının 90lı yıllarda olağanüstü hâl döneminde
yaşadığı sıkıntıları, demokratik
hakların daraldığı, yaşamın çekilmez hâle
geldiği, faili meçhullerin olduğu dönemden, bugün Bingöl halkı,
çok şükür, özgürlüklerin genişlediği, kendi kültürünü daha rahat
bir şekilde yaşadığı, ifade ettiği, temel hak ve
hürriyetlerin arttığı bir döneme geldi. Bingöl halkı çok
akıllı bir halk, zeki bir halk, faydasının nerede
olduğunu çok iyi gören, fark eden ve tercihlerini de çok akıllıca
kullanan bir halk ve böyle de yapmaya devam edecek.
Vakit olmadığı için çok fazla da detaya girip daha fazla
vaktinizi almak istemiyorum.
Bir diğer, belki açıkta kalmaması açısından: Yine
hem CHP Milletvekili hem BDP Milletvekili, aynı konuda değişik
defalar şahsıma dönük bir soru yönelttiler. Ilıcalar bölgemizde
bir termal kaynak, Bu niye satıldı? gibi bir soru yönlendirdiler,
araştırma önergesi de verileceğini az önce duydum.
Bir defa, sayın milletvekilimize ben şunu söylemek isterim:
Tabii ki soru önergesi, araştırma önergesi hakkınız,
istediğiniz kadar verebilirsiniz, en fazla soru önergesi veren
milletvekili sıfatı kazanmanız da güzel olabilir, iyi bir
şey olabilir, ona da bir şey diyemem ama sorduğunuz
soruların birçoğunu
Bakın, biz buraya nöbetçi olarak geliyoruz,
gelin, bir bilgi alın, çok zor değil. Ne olduğunu bir sorun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, sorulara doğru düzgün cevap
vermiyorsunuz. Soruların hangisine doğru cevap verdiniz?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Meclisin soru önergeleri
mekanizmasını da hafifletmeyin lütfen, oranın da bir ciddiyeti
var, oranın da bir ağırlığı var.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Soru önergesi
sınırını da siz mi belirleyeceksiniz?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Her konuda soru önergesi, her
konuda araştırma önergesi bu işin çok samimi
olmadığını, hafife alındığını da
gösterir. Olabilir, siz bunu popülist bir yaklaşım olarak
sürdürebilirsiniz, devam edin, bir şey diyemem ama biz her zaman
açığız, kim ne sorarsa gelsin sorsun, yüz yüze de sorsun,
bilgilensin.
Bölge müdürlükleri gitmiş. gibi ifadeler vesaire. Hiçbir bölge
müdürlüğü Bingöldeyken başka yere gitmedi, onlar zaten
değişik bölgelerdeydiler. Eğer sizin kalkınma
anlayışınız bu kadarsa yani kalkınmaya sadece bir kamu
kurumunun bölge müdürlüğü bir ile kurulduğunda o il
kalkınır gibi bir çerçeve içinde bakıyorsanız benim buna
yapacak bir yorumum yok. Benim kalkınma anlayışım böyle
değil. Ben girişimcilerle kalkınmadan yanayım. Bir ülke
girişimcisiyle, bir il girişimcisiyle kalkınır, üreticisiyle
kalkınır, köylüsüyle kalkınır, çiftçisiyle
kalkınır, KOBİsiyle kalkınır. Birkaç tane kamu kurumu
bir ilde bir ofis açtı diye bir ilin kalkınacağını
düşünüyorsanız çok ofis olan iller var, gidin hepsini görün; tam
aksine.
Bakın, sosyolojik bir gözlem olarak da şunu söylemek isterim:
Kamunun çok ağırlıklı olduğu iller uzun vadede çok da
gelişemiyorlar çünkü girişimcilik kültürünü öldürüyor. Esas olan kalkınmada,
girişimcilik kültürüdür; Gaziantep örnek, Denizli örnek, Kayseri örnek.
Bizim ihtiyacımız olan şey girişimcilik kültürüdür. Bunu ne
kadar geliştirirsek kalkınmamız da o kadar artar.
Ilıcalar bölgesiyle ilgili de şunu söyleyeyim: Orada gidip
sıcak suyun bulunması konusunda ben kendim büyük gayretler gösterdim.
Maden Tetkik ve Arama Enstitüsünü gidip orada bir sondaj yapsınlar diye
kendim motive ettim diyeyim, yönlendirdim. Sağ olsunlar, onlar da gittiler
ve hakikaten de güzel bir su çıktı oradan, 70 dereceyi aşan bir
sıcak su, belki daha derinlere inse daha da iyi su çıkacak. Bu,
MTAnın ruhsat sahası. Tüm Türkiyede MTA bu konularda ne
yapıyorsa Bingölde de aynısını yaptı, ihaleye
çıkardı, otuz küsur gün askıda kaldı ihale ilanı,
buraya bir iş adamı başvurup bunu aldı. Bunlar satılmış! Sanki Bingölden,
Türkiyeden almışız da bu suyu başka bir vilayete
götürmüşüz, satmışız gibi bir söylem içinde Bu
satıldı, Bingölün suyu elden gitti. gibi bir
yaklaşımı hiç de doğru bulmuyorum. Bu, Türkiyede bir
işletmeci
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Daha söylemedik, söyleyeceğiz,
paniklemeyin.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Söyleyin, istediğinizi
söyleyin.
Diğer taraftan, bu işletmeci burayı niye alıyor?
Satın aldı burayı. Ne yapacak? Yatırım yapmayıp
da evine götürüp turşusunu mu kuracak buranın? Yatırım
yapacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yatırım yapmazsa eğer, burada kurallar var, yatırım
yapmayanın elinden de alınır ya özel idare tekrar bakar bu
işe veya bir başka yatırımcıya verilir. Şimdi Bu
satıldı, gitti
İşte, bu anlayışla biz
gelişemiyoruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşvik de verecek misiniz?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Biz de onu diyoruz zaten.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Bingölde yüzlerce sene o
toprağın altında o su kalacak, Niye bu su
çıkarılmıyor? diye söylemeyeceksiniz; çıkan su ihale
edilecek, bir yatırımcıya verilecek, Su satıldı.
diye feryat edeceksiniz. Bu anlayışla mı bu ülkeyi
kalkındıracaksınız?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Bingöl halkının hizmetinde
kullanın. Eşref Bey size söylesin nasıl
kullanılacağını.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Bunu da takdirlerinize ve
Bingöl halkının takdirine bırakıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Atıcı.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle Sayın Bakan oldukça genç tabii ki. Burada
Sağlık Bakanı bile bizim sorduğumuz sorulara yanıt
veremiyor, televizyonlara gidip orada ifadeler kullanıyor. Yani burada
sizi aşan konularda çok yorum yapmamamızı ben öneririm. Çünkü
sağlıkta çok mesafe almışmışız da mikro
işlerle uğraşıyor
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Sen anlamıyorsun? Cevaptan ne
anlarsın?
AYTUĞ ATICI (Devamla) Yahu insan hayatı mikro olur mu?
İnsanlar ölüyorlar ve siz hâlâ bunu bir mikro olay olarak görüyorsunuz.
Paletli kar ambulansım var. diyorsunuz. Ben Kiğıdaydım;
oranın hastanesini kapatmıştınız, ya
hatırlarsınız, Kiğının yolu da
kapalıydı, hastanesi de kapalıydı. Kiğıda
doğum yapan kadına paletli kar ambulansı istedik, sekiz saatte
ya gelir ya gelmez, Bingöle dört saatte gider... On iki saat bir
kadını beklettiniz. Bu mu sizin mikro olaylar dediğiniz?
Yapmayın Allah aşkına! Çıkıp buraya bir de
teşekkür ediyorsunuz, diyorsunuz ki: İşte, bizi
eleştiriyorsunuz, öğreniyoruz, bir şeyler yapıyoruz,
geliştireceğiz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Teşekkür etmeyelim o zaman.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Size bir şey anlatayım. Doktorun
biri diyor ki hastasına, bir ameliyatı anlatıyor : Ölüm riski
var mı? diyor, Yüzde
Suriye konusu
Hiç bilmiyorsunuz Sayın Bakan Suriye konusunu,
lütfen konuşmayın.
MEHMET METİNER(Adıyaman) Bir tek siz biliyorsunuz!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Suriye iç işimizdir. diyen kim?
Senin Başbakanın. Suriye muhaliflerini burada besleyen kim? Yine
sizin Hükûmetiniz. Suriyenin sınır kamplarını, oradaki
Müslüman Kardeşler kamplarını gezen kim? Bakın,
bunları düşünün. Suriye konusunda, evet, orada bir katliam
yaşanıyor, orada bir şiddet yaşanıyor; buna hiçbir
şekilde hiç kimse alkış tutamaz.
EŞREF TAŞ (Bingöl) O zaman niye sessiz kalıyorsunuz?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bunlar araştırılmalı,
gereği yapılmalı ama siz kalkıp da muhalifleri
desteklerseniz olmaz.
12 Eylül diyorsun, 12 Eylül darbesinde biz ezilirken sen daha on üç
yaşındaydın Sayın Bakan, on üç yaşındaydın.
Ona göre konuşmalarınıza dikkat edin. 12 Eylülü sen hiç
anlamazsın, gel ben sana anlatayım 12 Eylülü. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler,)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Sen ne anlarsın?
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Ben şimdi Sayın Gençe söz veriyorum Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben sonra başka
bir şey için söz isteyeceğim.
BAŞKAN Tamam, anladım.
Sayın Genç, buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmazın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben sordum: Bu Ahmet Davutoğlu nerede? Yok. Şu anda
nerede? Tunusta Suriyenin dostlarını toplantıya
çağırıyor. Gitti Birleşmiş Milletlere, Çinle,
Rusyaya karşı çıktı, orada eli boş döndü. Ne dediler
kendine talimat verenler: Ya, git, işte Tunusta Suriyenin
dostlarını topla. Ben burada ne dedim? Arkadaşlar, siz Saadet
Partisinin konuşmalarını dinlemiyor musunuz? Dün daha Mustafa
Kamalak ne dedi sizinle ilgili? Suriyeyle ilgili ne dedi? Şimdi, Türkiye
Cumhuriyetinin başına büyük belalar getirebilecek nitelikte
konuşmalar var. Diyorlar ki Suriyenin muhaliflerini getiriyorlar
Türkiyede eğitiyorlar, dolayısıyla orada gidiyorlar
olayları çıkaran onlar. diyorlar. Biz de diyoruz ki, işte bu
Dışişleri Bakanlığı makamda oturan zat, Ahmet
Davutoğlu neredeyse gelsin burada Meclise bilgi versin. Bu niye sizi
rahatsız ediyor? Biz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını
sizin bin misli kadar koruruz çünkü siz bu devleti bitirmeye
çalışıyorsunuz, biz bu devleti itibar sahibi yapmaya
çalışıyoruz.
Şimdi, Sayın Bakan, bakın, yalnız Bingölde yollar
kapalı değil. Bakın, Tuncelide de, Muşta da, doğu,
güneydoğuda çok büyük kar var bu sene. Bizim bütün köy
yollarımız kapalı, ilçe yollarımız kapalı,
bunlara doğru dürüst bir yakıt parasını verin, yardım
edin, ekstradan makine gönderin. Köylerden her gün bize telefon ediyorlar:
Hastalarımız var, doktor gelmiyor. Yani şimdi artık bunu
siz Tayyip Bey seçim yorgunluğu içinde bu lafları söyledi.
diyorsunuz ama biraz seçim yorgunluğundan kendinizi kurtarın da
vatandaşın dertleriyle ilgilenin.
Tabii, zamanımız da az kaldığı için bir
şey diyemiyorum ama yani bir tek kendi ilinizle değil, biraz da öteki
illerle ilgilenin.
Benim dediğim şu: Maalesef, AKP gidiyor Suriyenin işine
karışıyor. Suriyenin işine karışmak senin
haddine değil, sen git Amerikanın istediklerini yap. Sen Türkiyede
yerleşme, git New Yorkta yerleş çünkü talimatı oradan
alıyorsun Ahmet Davutoğlu. Onun için gel bu Meclise, gelmiyorsan o
zaman bakanlıktan da istifa et.
Böyle bir şey olur mu ya? Bir devletin itibarı bu kadar
zedelenir mi? Hamasa kim Suriyeden çık dedi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) İşte, siz Hamasa Çık
Suriyeden. dediniz. (CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi, bir saniye
Böyle sırayla gidiyorum,
kafam karışıyor Sayın Baluken.
Şimdi buyurun, oturun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Evet
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Bakan doğal olarak sorulara cevap verdi,
eleştirilere yönelik değerlendirmelerini yaptı. Genellikle
Hükûmetin ekonomiyle ilgili bakanları, Maliye Bakanı, ekonomiden
sorumlu Bakan, işte Kalkınma Bakanı diyelim -şimdi
adı Kalkınma Bakanlığı oldu- teknik yanlarıyla,
siyasetleriyle kendilerini gösterirler. Gördüğüm kadarıyla Sayın
Bakan, Bakanlıktaki tecrübesi arttıkça siyasi veya teknik yanını
bir kenara bırakıp kendisini polemikle göstermeye
çalışıyor.
Bu üslubu Sayın Bakana yakıştıramadım ama bunu
tercih ettiği için bu üslup öncelikle hayırlı olsun diyorum.
Şimdi, ayağa kalkıp söz almamın nedeni şu:
Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin, soru önergesiyle Hükûmeti,
yürütmeyi denetlemesi en doğal haklarıdır. Sayın Bakan
konuşmasında, milletvekilinin, yasama organının bu
doğal denetim yolunu hafife alan bir üslup kullandı.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Hiç alakası yok.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Soru önergesi
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, ya
Sayın Hamzaçebi kürsüden cevap verir, yoksa burada
BAŞKAN Bir saniye
Bitirsin Sayın Elitaş, bitirsin, siz
de konuşursunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, kürsüden cevap versin
eğer şeyi varsa cevap verecekse, yoksa İç Tüzüke uygun bir
hareket değil.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Elitaş
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Eğer söz alacaksa kürsüden söz
verilsin.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, siz devam edin lütfen, ben sizi
dinliyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Kürsüden konuşun.
BAŞKAN Sayın Elitaş, lütfen, bir dakika.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bir saniye efendim.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Elitaş
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, Kürsüden
konuşun. diyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
bu size
yakışmıyor. Bakın, siz Grup Başkan Vekilisiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Hamzaçebi, bakın,
burada değil, orada konuşacaksınız.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bir saniye efendim.
Benim
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Grup başkan vekilleri
istediği an konuşabilme yetkisine sahip değil ki. Sayın
Başkandan oradan konuşma istersiniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, izin verir misiniz?
BAŞKAN Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın soru önergeleriyle ilgili
beyanına ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Elitaş, sizinle daha önce de bunları konuştuk. Bir siyasi
partinin grup başkan vekilinin konuşmasına, diğer bir
siyasi parti grup başkan vekili karışmaz, müdahale etmez. Bunu
size hatırlatıyorum. Yani bu, nezaketin bir gereğidir. Benim
nereden konuşacağımı siz düşünemezsiniz,
bırakın ben düşüneyim.
İç Tüzüke uygun değil. diyorsunuz. Siz
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) İstediğiniz gibi yapma
hakkına sahip değilsiniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bakın,
yakışmıyor, hâlâ oradan bana laf atıyorsunuz. Sizin,
İç Tüzüke uygun olmayan bir şekilde, bir gün kürsüye
çıktığınızı ben size hatırlattım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Meclis Başkan Vekili izin
verdi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ama bakın, itiraz
etmedim ben size
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) -
çünkü siz, Adalet ve
Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili olarak buraya çıkma
hakkına sahipsiniz. Ben bunu İç Tüzükle oturup tartmam. Bu,
nezaketin gereğidir. Kendinizi, partinizi savunma ihtiyacı
duyuyorsanız, söz istemişseniz buraya çıkarsınız. Ben
buna İç Tüzüke aykırı. diye itiraz etmem, bunu size söyledim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Herkes duysun, oraya geçin.
diyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bakın, hâlâ müdahale
ediyorsunuz.
Sayın Başkan
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Siz benimle diyalog kuruyorsunuz
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Neyse, sözlerimi bitireyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Siz benimle diyaloğa
giriyorsunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Siz müdahale etmeye devam
edin. Bu üslup da size hayırlı olsun Sayın Elitaş.
Benim dediğim şudur: Sayın Bakan uygun olmayan bir üslup
kullandı. Hayırlı olsun. diyorum bu üslup kendisine.
Soru önergesi, yasama organının en doğal denetim
hakkıdır. Bu hakkı hafife alıp İstediğiniz kadar
önerge verin, cevaplamayız. anlamında bir cümle
Evet, rakamları aldım. Verilmiş olan 4 bin küsur soru
önergesinin zamanında cevaplanmış olanı bin küsur. Ben
cevap vermem. diyor.
Bakın, ben, soru önergesi hakkını çok kullanan bir
milletvekili değilim, çok sınırlı kullanırım,
başvurmam bu yola ama sorduğum, verdiğim önergelerin yarıya
yakını bugüne kadar cevaplanmamıştır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken. (BDP sıralarından
alkışlar)
8.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, Bingöl ilinin yeterli hizmeti
alamadığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Tabii, Suriye konusuna ve sağlık konusuna Sayın
Bakanın ne kadar hâkim olduğunu arkadaşlarımız
belirttiler. Emin olun ki Bingöl konusuna da, Suriye konusuna ne kadar hâkimse
o kadar hâkim. Yani bunu buradan belirteyim ben.
Şimdi, biz Bingölle ilgili fotoğrafı buradan gösterirken
Bakanı olan kent kıyaslaması yaptık. Herhâlde bizi
dinlemediniz. Bakanı olan kentlerden Kayseri, Erzurum, Erzincan, Bursa, bu
kentlerle Bingölün bir kıyaslamasını yapın. Bingölün
aldığı hizmet konusunda bizim söylediklerimizin ne kadar
haklı olduğunu bir şekilde anlarsınız.
Şimdi, önergelerin fazla olmasından rahatsız herhâlde?
Önergelerin fazla olması zaten sizin iyi hizmet göstermediğinizi
gösteriyor. Siz eğer hizmet götürmüş olsaydınız bugün
bizler önergeye konu olacak sorunlar bulamazdık. Demek ki burada hâlâ
sırada bekleyen onlarca önergemiz var. Burada Bingölün çözülmeyen
sorunlarıyla ilgili ve genel siyasetle ilgili sizin bulunduğunuz
iktidar icraat yapar, bizim bulunduğumuz muhalefet de denetleme yapar.
Denetlemeyi yaparken de soru önergeleri ve araştırma önergeleriyle
yapar ve siz de halka karşı bunlara cevap vermek
zorundasınız.
Bu termal su olayına girmedim ama bir panik havası sezinledim.
Merak etmeyin onu da getireceğiz, burada Genel Kurulla
paylaşacağız maliyetin nasıl birilerine peşkeş
çekildiğini göstereceğiz. Tek bir firmanın girdiği bir
ihaleden bahsediyoruz ve yok pahasına satılmış. AKPli
diğer milletvekili arkadaşlarımızın seçim bildirgesini
de getireceğim ben. Termal suyla ilgili Bingöl halkına vermiş
olduğunuz, turizmle ilgili, ısınmayla ilgili ve tarımla
ilgili sözleri keşke seçim meydanında vermeseydiniz. Biz bu termal
suyu bir kişiye satacağız, ihalesini gizliden
yapacağız. deseydiniz o zaman baş göz üstüne kabul ederdik.
Son olarak, demin haber kanallarına baktım, AKP Hükûmeti 100
adet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
F35 savaş uçağı
alıyor. Hayırlı olsun memlekete. Siz bir Bakan olarak Bingöle
en azından 1-2 tane kar makinesi aldırın, 1 adet F35 savaş
uçağı maliyetini karşılar. (BDP sıralarından
alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/456) (S. Sayısı: 161) (Devam)
BAŞKAN Şahıslar adına son söz Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Kabakcıya aittir.
Buyurun Sayın Kabakcı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EŞREF TAŞ (Bingöl) Sayın Başkanım, 69uncu
maddeye göre söz almak istiyorum.
BAŞKAN Sataşmaya göre mi?
EŞREF TAŞ (Bingöl) Evet.
BAŞKAN Şahsınıza yönelik bir şey yok. Benim
gördüğüm Bakanla Sayın Milletvekili arasında. Sayın Bakan
verir. Lütfen
Allah rızası için rica ediyorum.
Sayın Bakan şimdi o sataşmaya cevap verir çünkü Hükûmeti
suçladı. Sizin şahsınızla alakalı bir şey geçmedi
benim gördüğüm kadarıyla.
Buyurun.
MUSTAFA KABAKCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti
Arasında Sağlık ve Tıp Endüstrisi Alanlarında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Şubatın 12sinde kardeş
cumhuriyet Türkmenistanda cumhurbaşkanlığı seçimi oldu, yeni
seçimi kazanan ve 17 Şubatta yemin eden Gurbanguli Berdimuhammedovu
tebrik ediyor, başarılı bir dönem niyaz ediyorum.
Ayrıca bağımsızlığını yeni
kazanan Türkmenistanın 19 Şubatta Bayrak Bayramı var.
Bayramlarını da buradan tebrik ediyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, sağlık
alanında uluslararası iş birliği yapma ihtiyacı ilk
kez 19uncu yüzyılın başında Avrupa kıtasındaki
kolera salgınları nedeniyle ortaya çıkmıştır.
Pariste 23 Temmuz 1851'de yapılan 1inci Uluslararası
Sağlık Konferansına 12 ülke katılmış,
toplantılar sonunda 137 maddelik bir uluslararası sağlık
yönetmeliği yayımlanmıştır. 19uncu yüzyıl sonuna
kadar toplam 12 kez düzenlenen bu konferansların 3üncüsü 1866'da
İstanbul'da yapılmıştır.
Bu konferanslarda üzerinde durulan başlıca konular
Avrupa'yı kolera, veba gibi bulaşıcı hastalıklara
karşı korumak ve bu hastalıklar yüzünden ticaret ve
ulaşımda görülen engelleri ortadan kaldırmaktır.
Bunun yanı sıra insanların sağlığa
bakışlarında da zamanımızda büyük
değişiklikler olmuştur. Günümüzde sağlık kavramı
eskisine oranla çok daha fazla unsur içermektedir. Sağlık
dendiğinde, hasta haklarından çevre sağlığına
uzanan geniş bir perspektif karşımıza çıkmakta, bunun
doğal bir sonucu olarak da sağlık alanında yapılan
uluslararası iş birliği de çeşitlenip
derinleşmektedir.
Bütün bu gelişmeleri ve değişimleri yakından takip
eden ve sağlık alanında uluslararası iş
birliğinin gerek halkımıza gerek tüm insanlığa
sağlayacağı yararın bilincinde olan Sağlık
Bakanlığı, yabancı devletlerle iş birliğine özel
bir önem vermektedir. Çünkü sağlık, ferdî bir mesele değil,
sosyal bir konudur. Bu açıdan bakıldığında
uluslararası anlaşmaların, sözleşmelerin önemini daha da
iyi anlamaktayız.
Değerli milletvekilleri, biraz önce muhalefetteki
kardeşlerimiz de sağlıkta birtakım
değişikliklerin olduğunu ama yeterli
olmadığını belirttiler. Buradan, Türkmenistan
Sağlık Bakanına da Türkiyede nelerin değiştiği
konusunda birkaç rakamla düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Baktığımız zaman, 2002de 107.307 olan yatak
sayısı AK PARTİ İktidarıyla beraber 120 bine
yaklaşmış. Nitelikli hasta yatağına baktığımız
zaman, 2002de 10 binken şu anda 35 bine ulaşmış. Rakamlara
bakmaya devam ediyoruz. Kara ambulansı sayısı 2002de 618ken,
şu anda, 2010 yılında 2.295 olmuş. 112 acil ile
taşıma vakası sayısı 2002de 350 binken şu anda 2
milyonu aşmış. İlk on dakikada ambulansla vakalara
ulaşma oranı yüzde 93 olmuş. Bu oran gelişmiş
ülkelerin normalde ulaştığı orandır. Türkiye genelinde
112 acil hizmeti verilmeyen hiçbir bölge kalmamış. Kara ambulansının
yanı sıra 132 adet kar paletli ambulans hizmete sokulmuş.
İstanbul, Balıkesir, Çanakkale ve Gökçeadada deniz ambulansı, 2
uçak ve 18 helikopterden oluşan hava ambulansı filosu da hizmet
vermeye devam ediyor. Köyde yaşayan bir hamile kadın artık,
isterse, masrafları devlet tarafından karşılanarak
çocuğunu şehir merkezindeki hastanelerde dünyaya getirebiliyor.
2002de 3,910 milyar olan sağlık bütçesi 2,2 kat artarak 2010da 13,9
milyar Türk lirasına ulaşmış, şu anda 14 milyar Türk
lirasını da geçmiş durumda.
Sağlıkla
ilgili gelişmelere baktığımız zaman gerçekten Türkiye'nin
çağ atladığını görüyoruz. Bu arada Türkiye'deki
sağlık hizmetlerinin iyiliğinden dolayı binlerce
yabancı da Türkiye'de sağlık hizmeti almak üzere ülkemize
geliyorlar. Baktığımızda göz ameliyatları başta
olmak üzere, açık kalp ameliyatları, kanser tedavileri,
kulak-burun-boğaz, diyaliz, kalp damar cerrahisi, beyin cerrahisi,
ortopedi, diş
Düşük maliyet ve yüksek kalite ve teknoloji
standartları sebebiyle yabancılar ülkemizi tercih ediyorlar.
Sizinle daha
önceki birtakım, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tutulan
rakamları da paylaşmak istiyorum. Yurt dışına tedaviye
giden Türklerin sayısı 2005 yılında 47 bin görünüyor.
Tedaviye yurt dışından gelen Türk vatandaşlarının
sayısı 55 bin gözüküyor. Tedaviye gelen yabancılar da artmaya
başlamış, 164 bini bulmuş. Bu rakam git gide
dışarıya gidenlerde düşüyor -2009da 30 bine
düşmüş- Türkiye'ye tedaviye gelen vatandaş sayısı da
artıyor, yabancı sayısı da artıyor.
Türkiye
artık, şairlerin hastanelerde görülen sıkıntılardan
dolayı şiirler yazdığı dönemleri geride
bıraktı. Hatırlar mısınız bilmem, Abdurrahim
Karakoç diye bir şairimiz vardı, hastaların gördüğü
muameleyi anlatırken sık sık Zengin gelir
karşılarsın köşeden/Memur gelir
kırılırsın neşeden/Öte kaçma bizim garip
Eşeden/Bakıp yakasında kire Doktor Bey! derdi. Eşe
olmayanlar bunu bilemezdi. Şükürler olsun, Türkiye'de şu anda
garibimiz, fakirimiz, gurebamız birinci sınıf sağlık
hizmetini alıyor, AK PARTİ de bunun gururuyla ortalıkta siyaset
yapmaya devam ediyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bununla
başka, başka neler olacak? Daha çok şeyler gelişecek.
Savunma Sanayii Müsteşarlığımız offset alımlar
yolunu açmak suretiyle şu anda savunma sanayisindeki yerli üretimi süratle
artırıyor. Sağlık Bakanlığı şu anda
gene aynı yolla, offset alımlarla sağlık malzemelerinin
Türkiye'de üretilmesi yönünde teşviklerine devam ediyor. Bu konuda da
Sağlık Bakanımızı bu yeni yoldan dolayı tebrik
ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda da
özetlenen iş birliği çalışmaları çerçevesinde, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşma 12 Kasım 2010 tarihinde imzalanmıştır.
İmzalanan Anlaşma ile her iki ülke arasında sağlık ve
tıp endüstrisi alanlarında iş birliği, bilgi
değişimi, heyetlerin ve sağlık uzmanlarının
değişimi, taraflardan birisinde düzenlenecek bilimsel konferans ve
fuarlara katılım gibi yollarla iş birliği
yapılması öngörülmektedir.
Sözlerime son verirken -biraz önce değerli hatipler de bahsettiler-
bundan yirmi yıl önce olan bir katliama da tekrar dikkat çekmek istiyorum.
Maalesef, dünyanın gözü önünde Ermenistan Karabağda, Hocalıda
613 tane kardeşimiz kadın, yaşlı, genç demeden katledilmiştir.
Modern dünya şu anda topraklarının yüzde 20si işgal
altında olan Azerbaycanı görmemeye direnmektedir.
Efendim, ben sözlerime son verirken hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kabakcı.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Değerli arkadaşlar, mülkiyeti Başbakanlık
Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait, kullanımı Diyanet
İşleri Başkanlığında bulunan camilerimizin
müştemilatlarında genel olarak din görevlisi personellerimiz ikamet
etmektedir. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü bu din
görevlilerimizi işgalci kabul ederek ecri misil isteyerek mağdur
etmektedir. Bu mağduriyeti gidermeyi düşünüyor musunuz?
İki: Bingölde ilkokullarda bulunan sınıflarda kaç
öğrenci bulunmaktadır?
Üç: Bingölde kaç tane lise bulunmakta, kaç tane dershane bulunmakta?
Eğer bir ilde dershane sayısı lise sayısından az ise
başarılı denilir. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek
isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sorularınızın
mümkünse tasarıyla ilgili olmasını rica ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ben görevimi yapıyorum, siz niye alkışlıyorsunuz?
Sayın Gök
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama soruyu cevaplandıracak ilgili bakan
olmayınca milletvekilleri de
BAŞKAN Bir şey demiyorum da Sayın Genç, ben
uyardım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Soruyu cevaplandıracak bakan bulundurun
efendim.
BAŞKAN Şimdi, bakın, Sayın Gökün mikrofonu
açık kaldı, engel olmayın da sorusunu sorsun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, dediğinizde
haklısınız Sayın Başkanım da ama ilgili bakan buraya
gelsin, sokaktan bakan toplamayalım.
BAŞKAN Ya, muhterem, anladık da gitti, sorusunun zamanı
bitti.
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, gerek siz ve gerekse partinizin sözcüleri ülkemizin ne
kadar kalkındığına ve ne kadar çok iş
yaptığınıza dair bilgiler verip övünmeyi seçiyorsunuz.
Ankaranın en eski ve köklü ilçelerinden Haymanada elektrik işlerini
yürüten BEDAŞın kapatıldığından haberiniz var
mıdır? Bu suretle Haymanalılar bundan sonra elektrik
hizmetlerini Gölbaşı ve Polatlıdan almak durumundadırlar
ve Haymanada elektrik arızasını giderecek hiçbir
çalışan kalmamıştır.
Geçtiğimiz günlerde siz de bir elektrik kesintisi nedeniyle
Vanın Gevaş ilçesinde telesiyejde on dakika havada mahsur
kaldınız, geçmiş olsun ama Bakan olarak
şanslıydınız çünkü orada jeneratör vardı ama
Haymanalıların hiçbirinde jeneratör yok. Bu konuda
Haymanalıların bu mağduriyetinin giderilmesi açısından
neler yapmayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakanım az önce konuşmasında Bingöle
yaptıkları havalimanından bahsettiler, hayırlı olsun.
Üç ülkeyle sınırı olan tek ilimiz Iğdır stratejik
konumuna rağmen havaalansız. Iğdıra karşı niçin
bu şekilde Hükûmetiniz ihmalkâr davranıyor? Yapımına
başlanan havalimanı inşallah bu sene içinde açılacak
mı merak ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli Başkan, ben yoruma
muhtaç olmayacak şekilde açık ve net soru sordum. Soru aynen şu:
Bingöldeki
BAŞKAN Ben sizin soru sormanıza bir şey söylemedim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
ilkokullarda bulunan
sınıflarda kaç öğrenci bulunmaktadır? Bu soru açık ve
net.
Soru 2: Bingölde kaç tane dershane vardır, kaç tane lise
vardır? Yoruma muhtaç olmayacak, açık ve net bir sorudur.
Teşekkür ederim.
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) Türkmenistanla ne alakası var?
BAŞKAN Çok Değerli Sayın Tanal, ben size yoruma
açık
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakan Bingölle ilgili konuşurken
niye sormadınız?
BAŞKAN Bakın, beni dinlemiyorsunuz Sayın Tanal. Ben
size Yoruma açık soru sordunuz. demedim ki. Ben sizin
şahsınızla ilgili de bir şey söylemedim. Bütün
milletvekillerine İç Tüzüke ait bir uyarıyı yaptım, o da
şu: Tasarıya ait soruların sorulmasının daha iyi
olacağını söyledim, Yorum yapıyorsunuz. demedim. Bu benim
açıklamam.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim, Sayın Bakan orada Bingölü
anlatıyor.
BAŞKAN Ben bir şey demiyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Şimdi, Sayın Tanalın sorusundan ben şunu
anlıyorum yani ana fikrine de doğrusu katılıyorum:
Dershanelerin daha az olduğu bir ortam oluşturmamız lazım.
Onu vurgulamak için soruyu değişik boyutlarıyla sormuş
olabilir. İnşallah, Türkiyede eğitime
yatırımlarımız daha fazla devam ettikçe, bu eleme
ihtiyacını daha da azalttıkça bu sorun da zaman içinde
hafifleyecektir diye inanıyorum.
Ben kendim hiç dershaneye gitmedim doğrusu. Keşke bu ihtiyaç
zamanla daha da azalsa. Çok da etkili bir kaynak kullanımı
olduğunu ben de iddia edemem doğrusu. Bu dershanelerin zaman içinde
azalmasını ben de kendisi gibi temenni ediyorum.
Vakıflar konusunda şu an için bir bilgim yok, ilgili
bakanlığımız yazılı bir cevap verebilir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Dosya elimde, 50ye yakın insandan
ecri misil istiyorsunuz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Yani benim şu an elimde
size verebileceğim bir bilgi yok, sonradan ilgili kurumumuzdan,
bakanlığımızdan bilgi alınabilir.
Sayın Gök, bu Haymanadaki yine bir arızadan bahsetti, onu da
ilgili kurumumuza ileteceğim ben.
LEVENT GÖK (Ankara) Arıza değil efendim, grup
kapatıldı.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Kapatıldı
Konuyu
ilgili kuruma ileteceğim inşallah. Tabii, bilemiyorum şimdi
detaylarını.
Yine, Vandaki o hadiseden dolayı Geçmiş olsun. dedi, ben de
teşekkür ediyorum.
Tabii, Vanda depremden dolayı konteyner kentler oluştu ve
doğal gaz güvenli bir şekilde kullanılamadığı
için elektriğe biraz fazla yüklenme var. Bu da elektrik
altyapısında birtakım zorlamalara neden oluyor. Bunları da
aşacağız inşallah.
Diğer taraftan, Iğdırla ilgili, Sayın Özgündüzün
sorusu olmuştu, Iğdıra da biliyorsunuz, sadece Bingöle
değil, şu anda Hakkâriye, Iğdıra, Şırnaka
havaalanları inşa ediyoruz. Daha önce hayal dahi edilemeyen
illerimize, bölgelerimize havaalanı inşa ediyoruz. Iğdır da
bunlar arasında.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ne zaman?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) İhalesi yapıldı,
inşaat çalışmaları başladı.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Martta bitecekti, martta.
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Şimdi tam, net bir şey söylemeyeyim
ama Iğdırın program tarihi, bildiğim kadarıyla, 2013
ama çok da hani hafızam beni yanıltmıyordur inşallah, çünkü
çok sayıda proje var tabii. Iğdır da gerçekten mikrokliması
çok güzel olan, büyük potansiyeli olan illerimizden bir tanesi. İnşallah,
önümüzdeki dönemde kalkınmasına, gelişmesine bu
havaalanımızın da önemli katkıları olacaktır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkanım, ben konunun
dışında bir şey soracağım eğer müsaade
ederseniz.
BAŞKAN
Ben size sormayın diyemem, ben bir açıklama yaptım sadece.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Peki, ben yine sizin izninizi alayım.
BAŞKAN
Hayır, estağfurullah, beni niye suça ortak ediyorsunuz?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Peki.
Şimdi,
Malatyada birçok köy yolu kapalı ve maalesef araç yetersiz olduğu
için açılamıyor. Geçtiğimiz günlerde Özel İdaredeki
işçiler başka yerlere dağıtıldı, Tunceliye,
Elâzığa dağıtıldı. Şimdi, taşeron
almak için tekrar ihale açmış Özel İdare. Bunu, buradan
belirtmek istiyorum.
Ayrıca,
bugün Arapgirin köy yolları, Gebik, Taşdibek gibi köy yolları
hâlâ kapalı. Oradaki görevliler de çaresiz çünkü ellerinde yeteri kadar
iş makinesi yok. Bu rotatif diye bir makine var. Bu, Malatyada
olmadığı için maalesef açılamıyor yollar, hâlâ
insanlar kırk beş günden beri Arapgirin köylerinde hayvanlarına
verecek yem almak için ilçeye gidemiyorlar. Bu konuyu dikkatinize sunuyorum.
Teşekkür
ederim Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, gerçi sizin konunuz değil ama Sayın Komisyon
Başkanımız cevap verebilir. Söz konusu Türkmenistan olunca Türk
dünyası ile ilgili bir soru sormak istiyorum.
Biliyorsunuz,
Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığa
kavuştuklarının 20nci yılını kutluyoruz,
kutluyorlar ama görülüyor ki Türkiye, Türkiyeyi yöneten iktidar ve Sayın
Cumhurbaşkanı bu kutlamalara çok da ilgili değil.
Görebildiğimiz ve takip edebildiğimiz kadar, bu kutlamalara
Türkiyeden bir bakan, Dışişleri Bakanı, Sayın
Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanı gitmedi. Şimdi,
önümüzdeki süreçte yeni seçimler yapılıyor ve Cumhurbaşkanı
seçimi yapıldı. Türkiyeden Başbakan olarak,
Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı olarak
Türkmenistana bir ziyaret düşünülüyor mu veya bir davet düşünülüyor
mu? Tutanaklara geçmesi için söylüyorum. Ümit ederim ki ilgili bakanlık
veya zatıalleriniz mümkünse cevap verirler.
Önemsiyorum çünkü gerçekten Türkiye ile Türk dünyası
arasındaki soğuma Türkiye'nin gücünü zayıflatacaktır,
bölgesel gücünü zayıflatacaktır, küresel gücünü
zayıflatacaktır. Bu noktayı dikkate sunmak üzere bu soruyu
sordum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Süreden istifadeyle Sayın Bakanıma bir soru daha sormak
istiyorum: Türkiye, Orta Asya Türkî cumhuriyetlerden uzaklaşırken her
nedense Arap Birliğinin toplantılarına katılmakta ve
kararlarına imza atmaktadır. Bildiğim kadarıyla Türkiye,
Arap Birliğinin bir üyesi değil. Bu olayı nasıl
yorumluyorsunuz? Yani, Türkiye'nin Arap Birliğinin üyesiymiş gibi
onlara önderlik ederek, o coğrafyaya ait sorunlarda bu kadar taraf
olmasını ve Türk dünyasından uzaklaşmasını
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Malatyayla ilgili özel idare işçileri, tabii, Malatyaya özel bir
düzenleme değil. Genelde özel idarelerimizde norm kadro fazlası,
aşırı çalışan sayısı vardı. Bu,
aslında özel idareleri rahatlatmak için yapılan bir düzenlemeydi.
Oradan merkezî idareye norm kadro fazlası işçilerimiz
aktarıldı. Böylece özel idarelerimiz finansal açıdan
aslında rahatlatılmış oldu, daha sürdürülebilir bir
şekilde bir finansman yapısına kavuştular.
Dolayısıyla, daha iyi hizmet etmeleri için de daha
sağlıklı bir yapı oluşmuş oldu.
Tabii köy yollarıyla ilgili birçok milletvekilimiz dile getirdi
bugün. Kış koşulları, çok ağır bir kış
yaşıyoruz. Uzun zamandır olmadığı kadar
yoğun bir kar yağışı var. Özellikle belli illerimizde
bu çok çok daha üst seviyelerde, işte metrelerce kar yağan, defalarca
temizlenip temizlenip kapanan yollardan bahsediyoruz. Bunun getirdiği
zorluklar var elbette. Kapasiteniz ne olursa olsun olağanın üstünde bir
yağış gerçekleştiği zaman ister istemez
sıkıntı oluşuyor.
İşte
size yine Bingölden, bildiğim yerden örnek vereyim: 320 tane
köyümüz var, 900e yakın mezramız var ve hakikaten çok
dağınık bir yapı. Burada çalışan
insanlarımızın da, bir program dâhilinde, grup yollarından
başlayıp aşama aşama açması gerekiyor. Bu ücra yerlere
ulaşıncaya kadar tabii ki belli bir vakit geçiyor ama tabii biz de
sizler gibi en kısa sürede yapılmasını temenni ediyoruz.
Sayın Şandırın sorusuna Komisyon
Başkanımız cevap verecek.
Sayın Özgündüzün sorusuna kısa bir yorum yapayım. Daha
dün, ben, Orta Asya cumhuriyetleriyle Kalkınma İş Birliği
konulu bir toplantının açılışını yaptım
Türkiyede, bütün Orta Aysa ülkelerinden katılımcılar
vardı. Türkiye'nin şu anda kalkınma, ikili kalkınma
yardımının yüzde 50den fazlası Orta Asya cumhuriyetleriyle.
TİKAnın sağladığı desteklerin yarıdan
fazlası aynı şekilde yani biz, hiçbir şekilde Türk
Cumhuriyetlerini ihmal ediyor değiliz. Ayrıca
Kırgızistanla ilgili Bakanlığım özel bir program
başlattı. Daha dün yine Kırgızistandan bir bakan
yardımcısıyla Türkiye ile Kırgızistan
ilişkilerini konuştuk, nasıl destek olabileceğimizi
konuştuk. Ben de bürokratlarımla ve bazı iş
adamlarımızla inşallah yakın zamanda
Kırgızistanı ziyaret edeceğim. O bölge bizim için çok
önemli, hem kalkınması, kendi açılarından kalkınmaları,
gelişmeleri hem de o bölgelerle, özellikle Orta Asyayla, Orta
Doğuyla, Balkanlarla, biz ne kadar çok iyi ilişkiler
geliştirirsek -ki bunlar birbirinin alternatifi değil, hepsi
birbirini tamamlayıcı yerler- bu o kadar bizim de menfaatimize diye
düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Arap Birliği konusunda bir
şey demediniz Sayın Bakan.
BAŞKAN Buyurun.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkanım, Sayın
Şandırın sorusuna, hafızadan olduğunu belirtmek
suretiyle, cevap vermek istiyorum.
Türkiye'nin Orta Asya cumhuriyetleriyle ilgili politikasında hiçbir
değişiklik mevcut değildir. Bu ilişki, bizim için bir
tercih sebebi olabilecek bir konu da değildir. Bu ülkelerle ve
soydaşlarımızla ilişkimizin başka ülkelerle
kıyaslanmayacak derecede iyi yürümesi ve karşılıklı
çıkarlara uygun olarak o ülkelere zarar vermeyecek boyutlarda olması
bizim temel hedefimizdir. Bir ilgisizlikten bahsetmenin doğru olmayacağını düşünüyorum.
Kırgızistan Cumhurbaşkanı daha yakın tarihlerde
buradaydı, Genel Kurulumuza hitap etti, hepimizi çok duygulandıran
bir konuşma yaptı. Önümüzdeki hafta Türkmenistan
Cumhurbaşkanı Türkiyeye geliyor. Dolayısıyla, gerçekten
böyle bir hissiyata kapılmış olmanızdan dolayı ben
üzüntü duydum ama böyle bir şey dış işleri politikamız
bakımından da yok, olması da mümkün değil.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
TÜRKMENİSTAN HÜKÜMETİ ARASINDA SAĞLIK VE TIP
ENDÜSTRİSİ ALANLARINDA İŞBİRLİĞİNE
DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUNBULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 12 Kasım 2010 tarihinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp
Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Gruplar adına, madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Levent Göke aittir.
Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 161 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türkmenistan Hükûmeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerine söz aldım, hepinizi
sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkmenistan
genellikle içine kapalı bir siyaseti çok uzun yıllardan beri
götürüyor. Genellikle yönetim tarafsızlık siyaseti doğrultusunda
bölgesel veya uluslararası sorunlara mesafeli yaklaşıyor. Ülke de
Türk müteahhitlerimizin, firmalarımızın Orta Asyada en çok
proje üstlendikleri ülke olarak birinci sırada yer alıyor
Türkiye açısından ve Türk mühendis ve mimarlarının
projelerinin tutarı 21 milyar doları buluyor.
Bizim bu
gerçekleştirdiğimiz sağlık ve tıp endüstrisi
alanlarındaki iş birliğinin ötesinde, Türkmenistanın esas
sahip olduğu ve en çok üreticisi bulunduğu doğal gaz konusundaki
anlaşmalarımızı ve onunla
yakınlaşmalarımızı artırmamız
gerektiğini düşünüyorum. Ancak Türkmenistan, özellikle doğal
gazın nakli ve bunun pazarlanması konusunda, ne yazık ki şu
anda Türkiyeyle çok yakın bir ilişkiyi sergilemiyor ve doğal
gazın pazarlanması ve nakli konusunda Çin Cumhuriyetiyle
anlaşmış gözüküyor. Umuyor ve diliyoruz ki bu tip anlaşmalar,
önümüzdeki süreç içerisinde, Türkmenistan doğal gazının da
Türkiyeye nakli ve naklinden sonra da Türkiyede kullanılmasına
yönelik daha uygun koşulları Türkiye için yaratabilir.
Elbette bu
anlaşmaları yaparken hepimizin arzusu Türkiyemizin ekonomisinin
gelişmesi, ekonomimizdeki aksaklıkların başka ülkelerle
yapacağımız anlaşmalarla en az seviyeye indirilmesi
olmalıdır. Ama Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
böylesine ülkelerle yaptığımız anlaşmaların
ötesinde, hemen daha burnumuzun dibinde yaşadığımız
ekonomik olaylar ya da toplumsal olaylar, ne yazık ki hepimiz
açısından ibret verici derslerin alınmasını da zorunlu
kılıyor.
Geçtiğimiz
iki gün önce, 21 Şubatta Ankaramızın kalbi olan
Çıkrıkçılar Yokuşunda meydana gelen yangın hepimizi
büyük ölçüde ürkütmüştür. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yangın sıradan bir yangın değildir,
Ankara bir facianın eşiğinden dönmüştür. Bu
Yokuştaki, Çıkrıkçılar Yokuşu diye tabir
ettiğimiz yöredeki yangın bakın ne anlam ifade ediyor. Eğer
bu yangın durdurulamasaydı, Ankaramızın kalesine, simgesi
olmuş kalesine kadar uzanma olasılığı vardı.
Yine, dünyanın en büyük müzelerinden bir tanesi olarak saygın bir
şekilde yerini almış Anadolu Medeniyetler
Müzesi Çıkrıkçılar Yokuşunun hemen yakın
mesafesindedir; yine, Ahi Elvan Camisi, ki daha 13üncü yüzyıldan kalan
bir cami; Suluhan, yapımına Fatih Sultan Mehmet zamanında
başlanmış ve II. Beyazıt zamanında devam etmiş
bir han, içinde bakırcılar var, incik boncuk diye tabir
ettiğimiz tasarımcılar var; bütün bunların hepsi
yüzyıllarca bir geçmişe dayalı izleri barındırıyor;
yine, Pirinç Han, tam 1739 tarihlidir değerli arkadaşlarım,
Bakırcılar Çarşısı ve hemen bu yokuşun yanı
başında Konya Sokak, elektronik dünyasının
başköşesi.
Bunlar
Anlaşılamadı daha henüz Ankaranın
başından geçen facia değerli arkadaşlarım. Bu
faciaların anlaşılması açısından acaba çok daha
büyük bedeller ödememiz mi gerekiyor? Bugün Çıkrıkçılar
Yokuşunda meydana gelen yangında üç bina tamamen yandı, on üç
dükkân ise kısmen ama içindeki tüm eşyalar da yanmak suretiyle tahrip
edildi ve onlarca esnaf aileleriyle birlikte zarar gördü.
Yangın söndürmede ne yazık ki Ankara Büyükşehir
Belediyesi ve yangının mahalline çok yakın olan
Altındağ Belediyesi, tam
Şimdi, böylesine bir yangının olabileceği ihtimali
niçin düşünülmemiştir? Bakın, oradaki bütün dükkânların
hiçbirini sigorta şirketleri sigortalamıyor çünkü diyorlar ki:
Burada yangın olasılığı her zaman vardır ve
burası sigorta şirketleri açısından bir risktir. Peki, sigorta
şirketlerinin gördüğü ve tespit ettiği bu riski devletimiz ve
belediyelerimiz niçin tespit edemiyorlar?
Değerli arkadaşlarım, benim çok basit bir önerim var: Bu
tip yerler Ankaramızın ve Türkiyemizin tarihî dokusunu
oluşturuyorlar, bunlar tarihimizi barındırıyorlar,
kültürümüzü barındırıyorlar ve ekonomimizi
barındırıyorlar, binlerce esnaf var. Eğer o yangın
durdurulmasaydı Ankaranın ekonomisinin çok ciddi oranda bir
çöküntüye gideceğini ben sizlere rahatlıkla söyleyebilirim.
Şu
niçin düşünülmemiştir, ben özellikle Ankara Belediye
Başkanına, Altındağ Belediye Başkanına buradan
seslenmek istiyorum: Böylesine dar sokaklara itfaiye araçlarının
giremeyeceği bellidir. Peki, değerli milletvekilleri, böyle yerlerde,
dar sokaklarda, en azından belli yerlerde bir su tankları
oluşturabilsek ya yerin altında ya da üstünde ya da o sokaklara
girecek tarzda itfaiye araçlarını üretemez miyiz biz? Bu kadar zor
mudur bunu düşünmek? Bunu niçin düşünmüyoruz? Gerçekten bir tarih
yanacaktı değerli arkadaşlarım. Benim gerçekten
uykularım kaçtı. Oradaki millî serveti biliyorum, tarihi biliyorum.
Bakın, size 1400lü yıllarda, 1500lü yıllarda
yapılmış binalardan bahsediyorum. Bu kadar ucuz mudur?
İnsan hayatı gibi şehir hayatı da ucuz değildir.
Bunları korumak da belediyelerimize düşen en büyük görevdir.
Çok
yapıcı bir öneriyi sizler aracılığıyla gündeme
taşıyorum: Derhâl bu tip yerlere veyahut da Türkiyemizdeki pek çok
böyle itfaiye araçlarının giremediği yerlerde belirli yerlere su
tanklarını koymalıyız, burada itfaiye hortumlarını
bulundurmalıyız ve anında ulaşabilecek bir şekilde
İtfaiye araçları girmedi. mazeretinin arkasına
sığınılmadan bu yangınların üzerine derhâl
gitmeliyiz.
Değerli
milletvekilleri, Çıkrıkçılar esnafı, acil ve derhâl somut
adımlar bekliyor, zararlarının
karşılanmasını bekliyorlar. Bu mağduriyetleri
giderilmeli, dükkânları eski hâle bir an önce getirilmelidir. Bankalara ve
kamuya olan bütün borçları ötelenmelidir. Bu
arkadaşlarımızın biraz nefes alması
sağlanmalıdır.
Ancak, yine
benim bu konuda çok ciddi endişelerim var, çok ciddi şüphelerim var.
Hatırlarsınız, yine Ankaramızın can kalbi olan Modern
Çarşı 2003 yılında tamamen yanmıştı.
Buradaki dükkân sahiplerinin zararı giderileceği sözü hemen
yangından sonra verilmişti ama 2003 yangınından itibaren
bugüne kadar gelinen süreçte Modern Çarşıdaki dükkân sahiplerinin
hiçbirinin mağduriyeti giderilmemiştir. Hepsi Ankaramızın
dört bir yanına savrulmuştur, ticari yönlerini kaybetmişlerdir,
ilişkilerini kaybetmişlerdir ve çok
mağdur olmuşlardır.
Dilerim ki bu acı örneklerden de yola çıkarak
Çıkrıkçılar esnafımızın mağduriyeti verilen
sözlerin bir an önce tutulmasıyla gerçekleşir ve burada
umutlarını yitiren, ticari hayatlarını yitiren
esnafımızın tekrar bundan sonraki ticari faaliyetlerini çok daha
iyi koşullarda sürdürmesinin yolunu hep birlikte açmamız
gerektiğini düşünüyorum.
Bu nedenle bu yangında zarar gören tüm esnafımıza ve
yangın nedeniyle büyük bir tehlike atlatan Ankaralılara geçmiş
olsun diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Gök.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.06
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 70inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında
Sağlık ve Tıp Endüstrisi Alanlarında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun 1inci maddesi üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şahıslar adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mustafa Ataş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Ataş.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 161 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsanların huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşam
sürmeleri açısından sağlık çok önemli bir faktördür.
Sağlıklı olmayan bir insanın dünya nimetlerinden haz
alması da mümkün değildir.
Tabii, Sağlık Bakanlığımızın
hizmetleriyle ilgili benden önceki konuşmacı
arkadaşlarımız bahsettiler, bunlar üzerinde çok
durmayacağım, ancak hepinizin de bildiği gibi, milletimizin de
görmüş olduğu gibi, AK PARTİ iktidarları döneminde, AK
PARTİ iktidarlarının öncesinde Türkiye'de çileye dönüşen
hastane kuyrukları, bugün çok şükür yapılan hastaneler ve
sağlık merkezleri sayesinde sağlıklı, mutlu, huzurlu
ve güvenli bir yapıya kavuşmuştur. AK PARTİ
iktidarları döneminde insan merkezli, toplumun tüm kesimlerini ve
ülkemizin tüm bölgelerinin ihtiyaçlarını dikkate alan bir
sağlık politikası geliştirilmiş ve
uygulanmıştır. Temel hedefimiz, toplumumuzun sağlığı
ve mutluluğudur.
AK PARTİ iktidarları döneminde yurt içi
politikalarının yanı sıra yurt dışı
politikalarda da ivme kazanılmış ve dünya ülkeleriyle
ilişkilere verilen önem her geçen gün artmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde
sağlık sorunlarının yarattığı
sınırlar ötesi etkiler, küresel çapta kaydedilen teknolojik
gelişmeler ve sağlık kavramında hasta haklarından
çevre sağlığına kadar uzanan geniş bir perspektifte
ortaya çıkan büyük değişimler, bu alandaki uluslararası iş
birliğinin çeşitlenmesine ve derinleşmesine yol
açmıştır.
Dünyadaki en önemli değerlerden birisi de şüphesiz
insanların sağlıklı olmasıdır. Dünya genelindeki
sağlık sorunları, bu alanda ülkeler arasında iş ve güç
birliğine duyulan ihtiyacı da giderek artırmıştır
çünkü dünyanın herhangi bir ülkesinde yayılan bir hastalık, ulaşımın
gelişmesiyle kısa sürede dünyanın dört bir tarafına
hızla yayılabilmektedir. Bu nedenle, ülkeler kendilerine özgü
sağlık sorunları yerine, genel dünya sağlık sorunlarıyla
da ilgilenme durumuna gitmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi ülkemiz ile
Türkmenistan arasındaki ilişkiler çok yönlü ve çeşitlidir. Siyasi,
ekonomik, ticari, askerî, eğitim ve kültür alanlarında
işbirliği faaliyetleri sürdürülmektedir.
Türkiye-Türkmenistan siyasi ilişkileri özellikle 2007'den itibaren
yeniden bir dinamizm ve ivme kazanmış, buna paralel olarak da iki
ülke arasındaki temas ve ziyaret trafiği istikrarlı bir
şekilde artmıştır. Hiç şüphesiz, bu gelişmede,
Şubat 2007'de iktidara gelen Sayın Berdimuhamedov'un, diğer ülkelerle
temaslara ve çok taraflı ilişkilere yönelik yapıcı tutumu
ve izlediği siyasetin rolü büyük olmuştur.
Ayrıca, Sayın Berdimuhamedov'un iktidara gelmesinin
ardından yeniden ve doğru zamanlama ile inisiyatif alarak,
Türkmenistan'a olan yakın ilgimizi ve desteğimizi en üst düzeyde
göstermemiz de bu sürece önemli katkı sağlamıştır.
Sayın
Cumhurbaşkanımızın 11-12 Kasım 2010 tarihlerinde
Türkmenistan'a gerçekleştirdiği ziyaret vesilesiyle "Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık ve Tıp Bilimi Alanlarında İşbirliğine
Dair Anlaşma Devlet Bakanı Sayın Zafer Çağlayan ve
Türkmenistan Bakanlar Kurulu Başkan Yardımcısı
Hıdır Saparaliyev tarafından 12 Kasım
2010 tarihinde Türkmenbaşı şehrinde
imzalanmıştır.
Anılan Anlaşma ile her iki ülke arasında sağlık
ve tıp endüstrisi alanlarında iş birliği, bilgi
değişimi, heyetlerin ve sağlık uzmanlarının
değişimi, taraflardan birisinde düzenlenecek bilimsel konferans ve
fuarlara katılım gibi yollarla iş birliği
yapılması öngörülmektedir.
Bu iş birliğinin ülkemiz ve Türkmenistan halklarının
sağlığının gelişmesine katkıda
bulunmasını temenni eder, Türkiye'nin 2023 yolculuğundaki
yürüyüşünü gerçekleştiren AK PARTİ iktidarlarının
kadrolarına, özelde ise Sağlık Bakanlığı ve
Dışişleri Bakanlığı kadrolarına
teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ataş.
1inci madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
Madde 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
Madde 3 Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ben bir şey söylemek istiyorum
müsaadeniz olursa.
BAŞKAN Sayın Şandır, bu arada ben şu tümünü
de hızlıca oylayayım ve ondan sonra size söz vereyim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Oylamadan önce
BAŞKAN Peki, buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Ankara Çıkrıkçılar
Yokuşunda meydana gelen yangına ve esnafın
yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, ihmalim
oldu, kusura bakmayın.
BAŞKAN Estağfurullah efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bu Ankara Ulusta yaşanan,
Çıkrıkçılar Yokuşunda yaşanan yangın gerçekten
çok önemli hasarlar meydana getirmiştir. Esnafımız çok büyük
zararlar görmüştür.
Bu çarşı, şehircilik açısından itfaiyelerin
giremediği dar sokaklardan kurulu bir çarşıdır.
Dolayısıyla, hem Hükûmetimizden hem Ankara Büyükşehir
Belediyesinden Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak gereken tedbirlerin alınmasını
biz de talep ediyoruz.
Bu yangında maddi zarar olmuştur. Mal kazanılır,
cana gelmemiş olmasına şükrederiz ama malını kaybeden
esnafımıza da Hükûmetimizin, devletimizin gereken desteği
vermesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de talep ediyor, temenni
ediyoruz.
Allah bir daha bu tür afatlardan ülkemizi, milletimizi,
insanımızı korusun diyor, söz verdiğiniz için de
teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Estağfurullah.
Sayın İşler, buyurun.
10.- Ankara
Milletvekili Emrullah İşlerin, Ankara Çıkrıkçılar
Yokuşunda meydana gelen yangına ve esnafın
yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Şandıra da teşekkür ediyorum, önemli bir
konuyu dile getirdi.
Biz de Ankara milletvekilleri olarak az önce Sayın Meclis
Başkanımızla birlikte o yangın mahallini ziyaret ettik,
belediyedeki arkadaşlarımızla birlikte gerekli tedbirler için
gerekli görüşmeleri yaptık, hem devletimiz hem sivil toplum örgütleri
bu yangından zarar gören arkadaşlara yardımcı olacaklar.
Bu münasebetle teşekkür ediyorum, sağ olun.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/456) (S. Sayısı: 161) (Devam)
BAŞKAN Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama
için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi
bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Endüstrisi Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı |
: |
209 |
|
Kabul |
: |
208 |
|
Ret |
: |
1 |
Kâtip Üye Mustafa
Hamarat Ordu |
Kâtip Üye Bayram
Özçelik Burdur |
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
5inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında
UNDP-İstanbul Uluslararası Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin
(IICPSD) Kuruluşu ile İlgili Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı Arasında UNDP-İstanbul Uluslararası
Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin (IICPSD) Kuruluşu ile İlgili
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/511) (S. Sayısı: 119)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile
Filistin Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici
Serbest Ticaret Anlaşmasında Değişiklik
Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı Ortak Komite Kararının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına
Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret
Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011
Sayılı Ortak Komite Kararının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/472) (S. Sayısı: 98)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükûmetin bundan sonra da
bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 28 Şubat 2012 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; bütün
arkadaşlarıma iyi haftalar diliyorum.
Kapanma Saati: 17.42
(x) 85 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu ifadeye ilişkin açıklama, 28/2/2012 tarihli 71inci Birleşim Tutanak Dergisinin 2nci sayfasındadır.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(XX) 76 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(X) 161 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.