TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
74üncü
Birleşim
06
Mart 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Artvin Milletvekili İsrafil
Kışlanın, 7 Mart Artvinin kurtuluşunun 91inci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, 7
Mart Artvinin kurtuluşunun 91inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, tarım ve hayvancılıkta
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın, bakanlıklara bağlı kurum ve
kuruluşlara işçi alımı sınavlarındaki
uygulamalara ilişkin
açıklaması
2.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemirin,
Sivasta yoğun kar yağışı nedeniyle yaşanan
mağduriyetlere ve Hükûmetten acil yardım talebine ilişkin açıklaması
3.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, İç Anadolu Bölgesinde artan göçün sebeplerine ilişkin açıklaması
4.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Artvinin 91inci zafer yıl dönümüne ve
kurtuluş yıl dönümü yerine zafer yıl dönümü tabirinin
kullanılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
5.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlının, çiftçilerin sorunlarına ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin bu sorunlarla ilgili
somut açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürkün, Erzurumda
Et ve Balık Kurumunun üç şubesinin açılmasına ilişkin açıklaması
7.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, TMOnun piyasaya fındık sürme
kararının sonuçlarına ilişkin
açıklaması
8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
gündem dışı konuşmaya verdiği cevabı yetersiz
bulduğuna ilişkin
açıklaması
9.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmazın,
sahte fatura mağduru çiftçilerin sıkıntılarının
giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
10.- Bursa Milletvekili İlhan Demirözün,
tarım sektörüyle ilgili sorunlara ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Avrupa Parlamentosu
Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komisyonu
tarafından 8 Mart 2012 tarihinde Belçikada düzenlenen Eşit
Değerde İşe Eşit Ücret konulu Parlamentolar Arası
Komisyon toplantısına katılacak olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyelerinden
bir heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının
bildirmiş olduğu isimlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/797)
2.- Bazı milletvekillerine,
belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/798)
B) Önergeler
1.- İzmir Milletvekili Erdal Kalkanın,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/29)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/209) esas numaralı Türk
Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/30)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 25 milletvekilinin, üstün yetenekli
çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti
ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin
istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/176)
2.- Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu ve 21 milletvekilinin, üstün
yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların
tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin
istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/177)
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, üstün yetenekli
çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti
ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin
istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/178)
4.- Yalova Milletvekili Temel
Coşkun ve 23 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine
katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/179)
5.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, üstün
yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların
tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin
istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)
6.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ve 22 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların
keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin
gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının
sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/181)
VII.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemde yer alan (10/136) esas numaralı Meclis
araştırması önergesi ile aynı konudaki (10/176), (10/177),
(10/178), (10/179), (10/180) (10/181) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin birleştirilerek görüşülmesine ve 181 ile 180 sıra
sayılı kanun tasarılarının İçtüzüğün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Posof'ta
yapılan HES inşaatının denetimine ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/15) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Gürcistan
ve Ermenistan gümrük kapılarının açılmasına
ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/75) ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in,
Diyanet İşleri Başkanlığınca Somali için toplanan
yardım miktarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/205) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı
4.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in,
Şile'de Cuma namazındaki bir uygulamaya ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/328) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
5.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, dövizdeki
ve altındaki fiyat artışlarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/329) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın,
TRT yayınlarına ve personeline ilişkin sözlü soru önergesi
(6/347) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı
7.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un,
Eskişehir'in 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti olmasına
yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/395) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı
8.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in,
Van-Erciş'teki depremde hasar gören Kur'an kursları ve camilere
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/403) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
9.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in,
Van-Erciş'teki depremde hasar gören bazı Kur'an kurslarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/404) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
10.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in,
Van-Erciş'teki depremde hasar gören Kur'an kurslarının ve
camilerin yapım tarihlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/409) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun,
azınlıklara devredilen vakıflara ait gayrimenkullere
ilişkin sözlü soru önergesi (6/462) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu'nun, bankalardan döviz karşılığı kredi
kullananların mağduriyetlerine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/595) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
13.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, kamu
kurumlarınca bazı gazetelere ödenen reklam ücreti miktarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/675) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu'nun, vakıf ve kültür varlıklarının kiraya
verileceği iddialarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1104) ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
15.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu'nun, vakıf eserlerinin korunmasına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1107) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu'nun, Vakıflar Genel Müdürlüğünün öğrencilere
verdiği bursa ilişkin sözlü soru önergesi (6/1109) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
17.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu'nun, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından muhtaç
aylığı bağlanan kişi sayısına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1110) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili
Halide İncekara ve 27 milletvekilinin (10/136), Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 25 milletvekilinin (10/176), Ankara
Milletvekili Tülay Selamoğlu ve 21 milletvekilinin (10/177), Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20
milletvekilinin (10/178), Yalova Milletvekili Temel Coşkun ve 23
milletvekilinin (10/179), BDP
Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan'ın (10/180), Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 22
milletvekilinin (10/181) esas numaralı, üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili
sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak
etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, kamu kurum ve kuruluşlarında şehit
yakınları ve maluller için ayrılması gereken kadrolara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/3197)
2.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, merkezi
hastane randevu sistemine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı (7/3275)
3.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkinin, 4/C
statüsünde çalışan personelin özlük haklarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelikin cevabı (7/3295)
4.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun,
TRT yayınlarının RTÜK denetimi kapsamına
alınmasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/3303)
5.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya
Önderin, iş kazalarına ve meslek hastalıklarına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/3342)
6.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, yer
inceleme çalışmalarında jeofizik mühendislerine yer
verilmediği iddialarına ve doğal afetlerden dolayı meydana
gelen toplam zarara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın
cevabı (7/3361)
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bazı gıda maddelerinin
üretiminde hile yapıldığı iddiasına,
- Antalya Milletvekili Tunca
Toskayın, Antalyada kredi kullanan üreticilere ve
yaşadıkları mağduriyete,
Antalyada yaşanan
sel felaketi neticesinde çiftçilerin yaşadıkları
mağduriyete,
-Adana Milletvekili Ali
Halamanın, İmamoğlunda yürütülen proje ve
yatırımlara,
Karataşta
yürütülen proje ve yatırımlara,
Sarıçamda
yürütülen proje ve yatırımlara,
Yumurtalıkta
yürütülen proje ve yatırımlara,
Pozantıda
yürütülen proje ve yatırımlara,
Saimbeylide yürütülen
proje ve yatırımlara,
Karaisalıda
yürütülen proje ve yatırımlara,
Aladağda
yürütülen proje ve yatırımlara,
Kozanda yürütülen
proje ve yatırımlara,
Ceyhanda yürütülen
proje ve yatırımlara,
Seyhanda yürütülen
proje ve yatırımlara,
Fekede yürütülen proje
ve yatırımlara,
Çukurovada yürütülen
proje ve yatırımlara,
Yüreğirde
yürütülen proje ve yatırımlara,
- Samsun Milletvekili Haluk Koçun,
TMOnun fındık alımına ve FİSKOBİRLİKin
fındık politikasına,
- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam
Kesimoğlunun, Tarımsal destek ödemelerinin hangi kriterlere göre
hangi illere yapıldığına
İlişkin
soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/3413), (7/3414), (7/3415), (7/3417),
(7/3418), (7/3419), (7/3420), (7/3421), (7/3422), (7/3423), (7/3424), (7/3425),
(7/3426), (7/3427), (7/3428), (7/3429), (7/3430), (7/3431), (7/3432),
8.- Antalya Milletvekili Tunca Toskayın, KÖYDES
projelerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahinin cevabı (7/3451)
9.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
kamu kurum ve kuruluşları ile belediyelere ait binalar ve
okulların depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı
(7/3518)
10.- Ankara Milletvekili İzzet Çetinin,
işsizlik sigortası fonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/3524)
11.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprakın, İstanbulda olası bir depreme karşı
alınan önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı (7/3527)
12.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet
Gümüşün, Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısına ve sendikal istatistiklere ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/3528)
13.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkinin, 2-B
olarak bilinen orman vasfını yitirmiş arazilere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/3532)
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık teşkilatında ve bağlı
kurum ve kuruluşlarda görev yapan üst düzey kadın bürokrat
sayısına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelikin cevabı (7/3554) (Ek cevap)
15.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüzün, endemik bitki ve tohum
kaçakçılığına,
- Adana Milletvekili Muharrem
Varlının, içerisinde yapay tatlandırıcı bulunan
balların satışına,
- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, ayçiçeği üretimi ve üretimin
artırılmasına,
Nohut üretimi ve
üretimin artırılmasına,
Kuru fasulye üretimi ve
üretimin artırılmasına,
Mercimek üretimi ve
üretimin artırılmasına,
- Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmazın, Çukurova Bölgesindeki çiftçilerin borçlarına ve
çiftçilere verilen desteklere,
-Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, mısır üretimi, ithalatı ve
ihracatına,
Yer
fıstığı üretimi ve üretimin artırılmasına,
Susam üretimi ve ekili
alan miktarına,
Soya ekili alan miktarına
ve üretimin artırılmasına,
Bakanlık
teşkilatında ve bağlı kurum ve kuruluşlarda görev
yapan üst düzey kadın bürokrat sayısına,
- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlunun, GDOlu besinlerin zararları ve
denetimine
İlişkin
soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/3566), (7/3567), (7/3568), (7/3569),
(7/3570), (7/3571), (7/3572), (7/3573), (7/3574), (7/3575),
(7/3576), (7/3577), (7/3578)
16.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun,
TOKİ ile bir gayrimenkul şirketi arasındaki sözleşmelere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3643)
17.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, Doğu Karadeniz bölgesinin bazı
sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/3648)
18.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
kadınların istihdam edildiği iş kolları ve
bunların illere göre dağılımına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/3667)
19.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebinin,
TSKda çalışan sivil memurların sendikal haklarına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/3668)
20.- Ankara Milletvekili İzzet Çetinin, 4447
sayılı Kanun sonrasında emeklilik koşullarına ve
yaşanan mağduriyete ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3669)
21.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Ankarada
yürütülen proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3670)
22.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
TBMM Başkan vekilleri, siyasi parti grup başkan vekilleri ve komisyon
başkanları için kiralanan araçlara ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı
(7/3749)
23.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, Van
depreminden zarar görenlerin olumsuz hava koşulları nedeniyle
yaşadıkları mağduriyete ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın
cevabı (7/3759)
24.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkinin,
kamu kurum iskontosu uygulamasının eczaneler üzerinden geçirilmesi
nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/3780)
25.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, Vandaki depremzedelerin mağduriyetlerine,
- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Van depreminden zarar görenlerin
barınma ve elektrik sorunlarına
İlişkin soruları ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı (7/3790),
(7/3792)
26.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
eski SGK Kütahya İl Müdürünün görevini kötüye kullandığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3800)
27.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürkün,
askerlik görevini yerine getiren Mehmetçiğin ailesinin sosyal güvence
altına alınmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3802)
28.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
665 sayılı KHK ile İŞKURun teşkilat
yapısında gerçekleştirilen değişikliklere ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/3803)
29.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın,
zımni millî gelir deflatörü ile ÜFE ve TÜFE arasındaki
bağlantıya ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmazın cevabı (7/3877)
30.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, Fransa
menşeli kurum ve kuruluşlarla yürütülen çalışmalara ve bu
ülkeye karşı uygulanacak yaptırımlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/3905)
31.- Bolu Milletvekili Tanju Özcanın,
bağlı kurum ve kuruluşların çıkardıkları
dergilere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın cevabı (7/3926)
32.- Van Milletvekili Nazmi Gürün, Vanda yaşanan
çadır yangınlarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı (7/3927)
33.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Bakanlığa yöneltilen yazılı ve sözlü soru önergelerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/4000)
34.- Bolu Milletvekili Tanju Özcanın,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların
çıkardıkları dergilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/4001)
35.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
Kocaelideki doğal gaz dağıtım şirketlerine ve
elektrik faturalarındaki kayıp kaçak oranına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/4002)
36.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının
dağıttığı kömürlerin kalitesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/4003)
37.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun,
Bakanlığın, Fransa menşeli kurum ve kuruluşlarla
yürüttüğü çalışmalara ve bu ülkeye karşı uygulanacak
yaptırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/4004)
38.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının,
Konyada şehir içi doğal gaz dağıtımını
yapan firmanın yükümlülüklerini yerine getirmemesinden kaynaklanan
sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/4006)
39.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın, Adıyaman-Gergerde elektrik kesintisi nedeniyle
yaşanan mağduriyete ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/4008)
40.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulunun, Libyada iş yapan Türk firmalarının
mağduriyetine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/4009)
41.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Bakanlığa yöneltilen yazılı ve sözlü soru önergelerine
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/4010)
42.- Bolu Milletvekili Tanju Özcanın,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların
çıkardıkları dergilere ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/4011)
43.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, Bakanlığın,
Fransa menşeli kurum ve kuruluşlarla yürüttüğü
çalışmalara ve bu ülkeye karşı uygulanacak
yaptırımlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/4012)
44.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Sivastan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin sorusu
ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/4013)
45.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Kastamonudan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/4014)
46.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Bakanlığa yöneltilen yazılı ve sözlü soru önergelerine
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahinin cevabı (7/4048)
47.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
isimleri değiştirilen yerleşim yerlerine eski isimlerinin
verilmesi ile ilgili yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı
(7/4059)
48.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu
Özbolatın, Afşin-Elbistan B Termik Santralinde temizlik
işlerini yürüten personelin özlük haklarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/4214)
49.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, kömür ve
doğal gaz kullanımına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/4215)
50.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bozdağda kurulmak istenen çimento fabrikası ve klinker tesisine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/4216)
51.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şekerin,
Bilecikte rüzgar ve güneş enerjisi santralleri lisans başvurusu ile
maden arama ve işletme ruhsatları başvurularına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/4342)
52.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık lojmanlarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/4343)
53.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşinin, Ordu ili sahillerinde stratejik önem taşıyan
minerallerin tespit edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/4460
6 Mart 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
---0---
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74üncü Birleşimini
açıyorum.
III.-
YO K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu
süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla iki dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer
dakikadır. Hükûmetin konuşmalara cevap verme hakkı vardır,
cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, 7
Mart Artvinin 91inci kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Artvin Milletvekili Sayın İsrafil Kışlaya aittir.
Buyurun Sayın Kışla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Artvin Milletvekili
İsrafil Kışlanın, 7 Mart Artvinin kurtuluşunun
91inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
İSRAFİL KIŞLA (Artvin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın 7 Mart
Artvinin düşman işgalinden kurtuluşunun 91inci yıl
dönümü. Bu vesileyle şahsım adına gündem dışı söz
almış bulunuyorum ve heyetinizi saygıyla selamlarım.
Artvinin kurtuluşunda
canlarını feda etmiş olan aziz şehitlerimizi ve
gazilerimizi bir kez daha rahmet ve şükranla yâd ederek sözlerime
başlamak istiyorum.
19uncu yüzyıla kadar Türklerin
elinde olan Artvin, 2 defa Rus işgaline uğramıştır.
Tarihte 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşları, Artvin ve
çevresi için ağır sonuçlar doğurmuştur. 1877-1878
Osmanlı-Rus savaşları sonunda 5 Mart 1878 tarihinde imzalanan
Ayastefanos Anlaşmasıyla Batum, Kars, Ardahan, Eleşkirt,
Beyazıt ve Artvin Ruslara savaş tazminatı olarak
bırakılmıştır.
3 Mart 1918 tarihinde yapılan halk
oylaması sonucunda, Artvin halkının yüzde 99unun üzerinde bir
rakam Türk hâkimiyetini istemiş ve sonucunda Artvin savaşsız
olarak Türklerin elinde kalmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonuna
kadar Rus işgaline maruz kalan Artvin halkı, 1914 Kasımında
Yüzbaşı İsmail Bey komutasındaki Melo taburu
öncülüğünde direnişe geçmiş, şehir ve çevresi Ruslardan
temizlenmiştir.
Artvin ilimiz asıl
özgürlüğüne 7 Mart 1921de kavuşmuştur. Artvinin ve Artvinlinin
yaşadığı esaret dolu yıllar acı ve ızdırap
dolu yıllardır. Esaret yıllarında, Artvin halkı
yoksulluklar, hastalıklar ve perişanlıklar
yaşamıştır ama asla esarete boyun eğmemiştir,
uzun yıllar esarette direnmiştir, işgalci güçlere
karşı savaşmıştır. Her seferinde düşman
güçlerine karşı başarı elde edilmiş ancak dönemindeki
zayıf yönetimlerle, elde edilen zaferleri muhafaza etme imkânı
olmamış, her seferinde Artvin düşmana terk edilmek durumunda
kalınmıştır.
Artvin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
hükûmetinin askerî ve diplomatik başarısının bir sonucu
olarak tam bağımsızlığını elde
etmiştir. Artvin, Mondros Mütarekesiyle Osmanlıların elinde
kalmasına rağmen, daha sonra kısa süreli 2 kez İngilizlerin
ve Gürcülerin işgaline uğramıştır. Kâzım
Karabekir Paşaların, Halit Paşaların Artvinin kazanılmasında
büyük emekleri vardır. Kendilerini minnetle ve rahmetle anıyor, tüm
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Ülkemizin her karış
toprağı ecdadımızın kanları pahasına bizlere
vatan olarak bırakılmıştır. Bu vatanın
kıymetini bilmek ve o bilinçle çalışmak mecburiyetindeyiz.
Maalesef, geçmiş dönemlerde
ülkenin yönetiminde söz sahibi olan hükûmetler, ülkemizin her bölgesinin
aynı düzeyde kalkınması hususunda gerekli hassasiyeti ve
başarıyı gösterememişlerdir. Bu nedenle, Artvin ili de gerek
okumak ve gerekse iş bulmak maksadıyla en çok göç veren iller
arasında yer almıştır.
Eşsiz doğal güzelliklere
sahip olmasına rağmen -yaşam merkezi olacak bir ilimiz- köyleri
tamamen boşalmış, turizm alanında bile yeterince
tanıtılamamıştır. İlk defa AK PARTİ iktidarları
döneminde Artvin yatırımlardan yeterince pay almaya
başlamıştır. Baraj yatırımları, Hopa Tüneli,
hastane yatırımları, üniversite kurulması, tarım,
hayvancılık ve turizmdeki teşvikler sonucu artık Artvinden
göç durma noktasına gelmiş, hatta geri dönüşler bile
başlamıştır.
Bu toprakları bizlere vatan olarak
emanet eden ecdadımıza layık olmak, ülkemizi, gösterilen
hedefler doğrultusunda muasır medeniyet seviyesinin üzerine
çıkarmak hususunda, milletvekilleri olarak hepimize büyük sorumluluklar
düştüğüne inanıyorum.
Millî günlerimiz,
bayramlarımız, kurtuluş günlerimiz ve dinî
bayramlarımız millî birlik ve beraberliğimizin
pekiştiği günlerdir. Bu birlik ve beraberliğin sadece
kurtuluş günleri ve bayramlarla sınırlı olmaması,
ülkemiz adına yapılacak her güzel çalışmada aynı
birlik ve beraberlik anlayışıyla hareket edilmesi
gerektiğini belirtmek istiyorum.
Artvinin kurtuluşunun 91inci
yılında bütün Artvinlilerin ve milletimizin zaferini kutluyorum. Bu
vesileyle, vatanımızın her karış
toprağını savunarak şehit düşen, gazi olan
ecdadımızı bir kez daha rahmet ve şükranla yâd ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kışla.
Gündem dışı ikinci söz,
aynı konuda söz isteyen Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutana
aittir.
Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, 7 Mart Artvinin kurtuluşunun 91inci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yıllarca esaret
altında kalan Artvin, doksan bir yıl önce, 7 Mart 1921 tarihinde
düşman işgalinden kurtarılmıştır. 7 Mart
Artvinin kurtuluşu kutlu olsun.
Artvin 9uncu yüzyıldan 7 Mart
1921 tarihine kadar çeşitli kavimlerin yönetimi altında kalarak çok
değişik uygarlıklara tanık olmuş serhat bir
kentimizdir. Kısa bir kronolojik geçmişi incelendiğinde tarih
itibarıyla hep acıların yaşandığı bir yerleşim
birimi olmuştur.
646 yılında Halife Hazreti Osman
döneminde İslam topraklarına katılan Artvin, Bizans ve
İslam orduları arasında defalarca el değiştirmiş,
939 yılında Artvin ve civarı Selçuklulara, daha sonra Azerbaycan
Atabeylerine, 9uncu yüzyılda Moğol ve İlhanlılara, 15inci
yüzyılda ise bir başka medeniyetin temsilcisi olan Akkoyunlular
yönetimine girmiştir.
Artvin ve yöresinin tarih boyunca
çilesi bitmemiş, 1500lü yıllarda Gürcü istilasına
karşın Osmanlı himayesine girerek nefes almıştır;
1570 yılında yapılan Osmanlı-İran mücadelesi sonunda
bölgede kesin Osmanlı hâkimiyeti sağlanmış olması
neticesinde 19uncu yüzyılın başlarına kadar kesintisiz
Türklerin elinde kalmıştır.
1917'de Rusyada Bolşevik
İhtilali çıkmış, 18 Aralık 1917'de imzalanan Erzincan
Ateşkes Antlaşmasıyla Artvin tekrar
boşaltılmış, Bolşevikler çekildikten sonra yörede
kalan Ermeni milisleri Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Ahıska'nın
kendilerine ait olduğunu iddia ederek katliamlara
başlamışlardır.
Artvin üzerinde karabulutlar hiç
bitmemiştir. 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesiyle Artvin
boşaltılmıştır. 3 Aralık 1920'de Gümrü
Antlaşması imzalanmıştır. Bu, Kurtuluş
Savaşının ilk başarısıdır. Yıllarca
işgal altında kalan Artvin doksan bir yıl önce bugün düşman
işgalinden kurtarılmıştır. Artvin ve Artvinli gücünü
Mustafa Kemalin Özgürlük ve bağımsızlık benim
karakterimdir. sözlerini kendine yol gösterici olarak almıştır.
Cumhuriyet tarihi boyunca Ulu Önder Atatürkün ilke ve devrimlerinin
yılmaz savunucusu da olmuştur. Tarihin çeşitli dönemlerinde
işgale maruz kalan Artvin, 7 Mart 1921 sabahında şanlı Türk
ordumuzun Artvine girmesi ile sonsuza dek, bir daha el değiştirmemek
üzere özgürlük ve bağımsızlığa kavuşmuştur.
16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova Anlaşması ile Artvin ve
Artvin halkının esaretle yaşamayacağı bütün dünyaya
duyurulmuştur. Kurtuluş Savaşının en önemli askerî
başarılarından birisi olan Artvinin kurtuluşu aynı
zamanda TBMM hükûmetinin ilk askerî diplomatik başarısıdır.
Nâzım Hikmetin Kuvayımilliye
Destanında da belirttiği gibi, bir destandır Artvinin
kurtuluşu. Ne diyordu:
Dağlarda tek tek ateşler
yanıyordu,
Ve yıldızlar öyle
ışıltılı ve öyle ferahtılar ki,
Şayak kalpaklı adam,
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden,
Güzel ve rahat günlere inanıyordu.
Ve gülen bıyıkları ile
duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birdenbire beş adım sağında
onu gördü,
Paşalar onun
arkasındaydılar,
O saati sordu,
Paşalar Üç dediler.
Sarışın bir kurda
benziyordu,
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi durdu.
Bıraksalar,
İnce uzun bacakları üzerinde
yaylanarak,
Ve karanlıkta akan bir
yıldız gibi kayarak,
Kocatepeden Afyon Ovasına
atlayacaktı. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu ülkeye güneş hep kuzeydoğudan, hep Artvinden
doğar ve biz Artvinliler her zaman güneşe döneriz yüzümüzü yani
aydınlığa, çağdaş yaşam biçimine. Geçmişten
sadece ders alır, değerlerimizi taşırız yarınlara
ve mutlaka geleceğe döner yüzümüz, aydınlık geleceğe.
Atatürke bakar bizim yüzümüz;
değerlerine, devrimlerine, ilkelerine bakar yüzümüz. Varsa bir tehlike ilk
farkına varan biz oluruz. İlk tepki veren, mücadele eden ve bu
cumhuriyetin değerlerinden asla vazgeçmeyen, ödün vermeyen bu cumhuriyetin
nirengileri oluruz. Demokrasiyi sahiplenir, ondan hiç vazgeçmeyiz çünkü biz
Artvinliyiz. Bu toprakların barındırdığı
değerlerin tümünde biz varız. Kuzeydoğudan doğan
güneşiz biz. Bu ülkede demokratik katılımın ve mücadelenin
arandığı, cumhuriyet değerlerinin altının
çizileceği her karanlığa doğan güneş oluruz biz çünkü
biz Artvinliyiz, aydınlığa bakar yüzümüz.
Tüm geçmişinde çıkar
ilişkilerini, bağnazlığı ve kardeş
kavgasını tanımayan Artvinlinin olağanüstü
birlikteliği, bu çağdaş Atatürkçü yolda Türkiye'nin
gelişimine damgasını vurmuştur. Artvinli, Atatürkçü,
cumhuriyetçi ruhuyla bir kurtuluş gününü daha kutlamaktadır. 7 Mart
1921 tarihinde düşmanı kovan Artvinli şimdi de aynı ulusal
ruh ve mücadele azmi ile Cerattepede maden bahane edilerek saldırıda
bulunan ve topraklarımıza tecavüz etmek isteyen iş birlikçileri
de tarihe gömecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
7 Mart Kurtuluş Gününü birlik ve
beraberlik duyguları ile kutluyor; çalışmaktan onur,
paylaşmaktan mutluluk duyanların memleketi Artvinin milletvekili
olarak yüce heyetiniz başta olmak üzere, televizyonları başında
bizleri izleyen tüm Artvin ve Artvin sevdalılarına
saygılarımı sunuyor; Atatürkün mabedinden sizleri tekrar
saygı ile selamlıyor; çağdaşlığın,
eğitimin, cumhuriyetin ve Kemalizmin meşalesi Artvinin
kurtuluşunun tüm ulusumuza kutlu olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bayraktutan.
Gündem
dışı üçüncü söz, tarım ve hayvancılıkta
yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın
Özcan Yeniçeriye aittir.
Buyurun Sayın
Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
3.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, tarım ve hayvancılıkta
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; beş dakika ne kadar söylenebilecekse o kadar
söyleyeceğim yani rezervler kalacak.
Önce ben de Artvin
ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunu kutluyorum. Bu vesileyle
Artvini düşman işgalinden kurtaran ve bu uğurda şehit olan
bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Bugün Türkiyede üretim yerine
tüketime, imalat yerine taklide, ihracat yerine ithalata öncelik veren bir
ekonomik model uygulanmaktadır. İktidar ekonomide tüketim, ithalat,
ticaret, borçlanma ve taklit üzerine oturan bir siyaset sürdürmektedir. Bu
siyaset hayvancılık ülkesi Türkiyeyi hayvan, tarım ülkesi
Türkiyeyi bakliyat, meyvecilik ülkesi Türkiyeyi de meyve ithal eder hâle
getirmiştir. Önüne her geleni ithal eden, yalnız dostlarını
ve komşularını değil aklına her geleni de satan bir
hükûmetle Türkiye karşı karşıyadır.
Sınırlı süre içinde,
iktidarın iş başında olduğu dönemde ithal edilen
bazı gıda maddelerine dikkatinizi çekmek istiyorum. AKP
İktidarı 2002-2010 yılları arasında 1,5 milyar dolarlık
mısır ithal etmiştir. 2003 ile 2011 yılları
arasında buğdayda 5,4 milyar dolarlık, pirinçte 1,1 milyar
dolarlık ithalat gerçekleştirilmiştir. 2003-2011
yılları arasında 3,8 milyar dolar soya; 9,9 milyar dolar da
pamuk; 2,3 milyar dolar ise ayçiçeği ithal edilmiştir.
2011 yılı için toplam
gıda ithalat tutarı kasım ayı itibarıyla 27 milyar
dolardır. Tüketim malı ithalatı son on yıldır ortalama
yüzde 10 ile 15 civarında artmıştır. Türk
lirasının aşırı değerlendiği yıllardan
2010da ise bu artış yüzde 30du. Böylece on yıl önce yılda
4 milyar dolarlık tüketim malı ithalatı gerçekleştiren
Türkiyenin bugün bu rakamı 30 milyar doları
aşmıştır. Türkiye her yıl 11 milyondan fazla cep
telefonu ithal ediyor. Her 3 araçtan 2si ithal. 2010 yılı
itibarıyla satılan otomobil sayısı 354 bindir. Bu rakam
2003te 154 bindi.
Hükûmet 2011 yılı
ihracatımız 2010 yılına göre yüzde 18 artış
göstererek 134,6 milyar dolara ulaştı. diye ihracatta
kırılan sanal bir rekorla övünüyor. Hâlbuki 2012 yılında
Türkiyede ithalat 237, ihracat 132 milyar dolardır. Asıl rekor
budur. Cari açık 78 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.
Üretim ile tüketim, ihracat ile ithalat, gelir ile gider, yatırım ile
finans, yatırım ile tasarruf arasındaki fark cari açık
olarak karşımıza çıkmaktadır. İhracatın
ithalatı karşılama oranı 2008de 65,37 iken 2011de 55,26ya
düşmüştür.
Cumhuriyet, ülkeyi demir ağlarla
ördüğüyle övünüyordu. AKP ise ülkeyi alışveriş
merkezleriyle örmekle övünüyor. Her alışveriş merkezinin
açılışı Türkiyede yüzlerce esnafın kepenk
indirmesine, binlerce yurttaşın da işsiz kalmasına sebep
olmaktadır.
İthalatta, borçlanmada ve
borçlandırmada sınır tanımayan bir iktidarla Türkiye
karşı karşıyadır. Buna hemşire ithalatı,
doktor ithalatı, öğretmen ithalatı da eklenmiştir. Bu
Hükûmeti gerçekte AKP Hükûmeti değil, bir ithalatlar hükûmeti olarak tarif
etmek çok daha doğru olacaktır.
Bir ithalat biçimine buradan özellikle
dikkat çekmek istiyorum: Türk iş adamları bugün hurda demir ithal
ediyor, sonra da bunu işleyip Çine satıyor. Türkiye son beş
yıldır hurda demir ithalatında dünya 1incisidir. Bu hurda demir
olayı Türk ekonomisinde var olan bir tür yapısal sorunu da gündeme
getiriyor. Türkiyede demir cevheri var ve biz yeni, modern işletmeler
kurup bunu işleyip satacak yerde, ithal edip ithal olan enerjiye döviz
harcayarak bunu işliyoruz. Bu yazıktır, bu ülkeye günah
yapılıyor.
Bu ülkenin tarlalarından elde
edilmesi mümkün olanları ithal ettiniz. Bu ülkenin meralarından,
çayırlarından yetişmesi gereken hayvanları ithal ettiniz.
Angus ithal ettiniz, bilmem şu kadar et ithal ettiniz. Bu ülkenin
bahçelerinde üretilmesi mümkün olan meyveleri ithal ettiniz. Hükûmet, 2011
yılı ihracatımızın yüzde 18 artış göstererek
yüzde 34 küsura çıkmasıyla övünürken, biraz önce de söylediğim
gibi, gerçekten, Türkiyede üretilen her şeyi, üretilmesi mümkün olan her
şeyi üretmek yerine ithal etmeyi seçmektedir.
Bu vesileyle, herkesi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
Şimdi, gündem dışı
konuşmalara cevap vermek üzere, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bakan.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Beş dakikaya yirmi dakika cevap.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Önce,
Özcan Yeniçeriye bir teşekkür etmeniz lazım, yirmi dakika
konuşacaksınız.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Yeniçerinin gündem dışı yaptığı
konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum tekrar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyede, tarım sektörünü, biz, iktidara
geldiğimiz 2002 tarihinden itibaren stratejik bir sektör olarak ele
aldık ve ilk defa bu sektörle ilgili bir strateji planı
hazırladık. Arkasından bir sektörel derinlik analizi çalışması
yaptık ve o tarihte, esasen, Türkiyeye kredi verme
karşılığında Türkiyeye dayatılan, Dünya
Bankası ve IMF tarafından dayatılan destekleme
politikasını da değiştirdik, bütünüyle
değiştirdik. Çünkü daha önce IMF ve Dünya Bankası
tarafından Kredi karşılığı olmak kaydıyla
Türkiyeye önerilen doğrudan gelir desteği dışında
başka bir destek çiftçiye verilmeyecek ve bunun da üretimle, verimlilikle
ilişkisi olmayacak. anlayışıyla yapılan desteklemenin
Türkiyede tarımı ileriye götürmediği, verimliliği
artırmadığı ve tarım sektörünü geliştirmediğini
gördük, o nedenle de bunu değiştirdik, kökten değiştirdik.
Şimdi, bununla ne yaptık? Önce şunu söyleyeyim: Biz
geldiğimiz tarihte Türkiyede 24 milyon hektar alanda ziraat
yapılıyordu, 7,5 milyon insan ziraatla uğraşıyordu ve
bu vatandaşlarımızın bu alanda ürettikleri tarımsal
hasılanın değeri, tarımsal üretimin değeri 23 milyar
dolardı. Türkiye bu tarımsal hasılayla dünya ülkeleri içerisinde
11inci sırada yer alıyordu. Bizim aldığımız
tedbirlerle, uyguladığımız politikalarla,
yaptığımız stratejiyle bugün Türkiye 62 milyar
dolarlık tarım hasılası elde ediyor ve bu 62 milyar
dolarlık tarım hasılasıyla da dünya ülkeleri içerisinde
Türkiye'nin sıralaması 11den 7ye çıktı. Avrupa ülkeleri
içerisinde 1inci sıradayız şu anda yani Fransayı,
İspanyayı, İtalyayı ve Rusya Federasyonunu bu süre
zarfında geçtik, AK PARTİ İktidarı döneminde geçtik, bizim
uyguladığımız politikalarla geçtik ve 7nci sıraya
geldik.
Şimdi, bizim bu tarımsal
verimliliği artırmaya, üretimi geliştirmeye, kalite ve
standardı artırmaya dönük olarak uyguladığımız
projeler sayesinde sektör bu kadar gelişmişken ve Türkiye gıda
sektörü alanında net ihracatçı durumundayken
Elimizde rakamlar var,
daha geçen, birkaç hafta önce açıklandı, Türkiyede gıda
sektörü, tarım sektörü Türkiyenin net 4 milyar dolara yakın ihracat
fazlasına sahip olduğu sektördür. Böyle bir tablo varken ortada,
kalkıp, işte Türkiye her şeyi ithal ediyor. iddiasıyla
ortaya çıkıp bunu bir başarısızlık gibi
göstermeye kalkışmak, doğrusu, bize göre çok insafla ve gerçeklerle
bağdaşmamaktadır.
Şimdi, daha bugün
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Bizim söylediğimiz rakamlara cevap verin Sayın Bakan, ithal
ettiklerinizi tek tek sayın!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli milletvekilleri, ithalat
yapacaksınız, dünyada ticaret yapıyorsunuz. Dünyanın
neresinde, dünyanın hangi ülkesi hiç ithalat yapmadan
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Bu
ülkenin toprağını ektirmiyorsunuz, başkalarına hizmet
ediyorsunuz.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
sadece ihracat yapan bir ticaret var
mıdır? Dünyanın neresinde böyle bir ticaret var?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Angusu sizinle öğrendik, Limuzini sizinle öğrendik!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir
şey yok. Bana bir tane ülke gösterin, deyin ki: Dünyada şu ülke hiç
kimseden bir mal almaz, sadece satar. Bana bir tane böyle ülke gösterin. Hiç
öyle bir ülke yok. Dünyada hiç öyle bir
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) 5
alıp 1 satıyorsunuz.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) O, hayal gücünüzün eseridir. O hayal gücü de
insanı
Eğer hayal gücünün sınırlarını
zorlarsanız sizi başka yere götürür. Dolayısıyla böyle bir
ülke yok, böyle bir gerçek de yok. Aslolan şey şu: Türkiye
üretebildiği ürünleri üretiyor, üretimini azami hâle getiriyor,
verimliliğini artırıyor. Demin de söylediğim gibi, 24
milyon hektar alandan dün 23 milyar dolarlık tarım hasılası
elde ederken bugün aynı alandan 62 milyar dolarlık hasıla elde
ediyor, dünya sıralamasına geçiyor ve Türkiyenin tarımdan
sağladığı başarı Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Teşkilatı tarafından da dünyaya örnek
gösteriliyor. Ben bu kürsüden de size gösterdim o raporu, dedim ki:
Bakın, Başarıya Giden Yollar adı altında
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Teşkilatının yayınladığı raporda Türkiyeden
bahsediliyor.
Biz, tabii, bir önemli noktaya geldik
ama biz burada durmuyoruz, daha iyi bir noktaya Türkiyeyi getirmeye
çalışıyoruz.
Özellikle Türkiyenin tarım arazilerinin
bölünmesi gibi önemli bir sorunu var. Bu, 1926 yılında Medeni
Kanunla gelişen, ortaya çıkan ve o tarihten sonra, gerçekte Türk
tarım sektörünü yapısal anlamda önemli bir sorunla karşı
karşıya bırakan bir gelişme. Biz şu anda bunu
düzeltmenin çabası içerisindeyiz. Geçtiğimiz hafta 270 civarında
konu uzmanını -gerek üniversitelerden gerek çiftçilerden gerek meslek
kuruluşlarından, meslek odalarından- sektör
paydaşlarını davet edip onlarla bir toplantı yaptık,
bir çalıştay yaptık, şu anda 50 bin kişiyle de anket
çalışması yapıyoruz ve bunların
ışığında ortaya çıkacak olan teklifi bir model
ile Meclisin huzuruna getireceğiz, sizlerin huzuruna getireceğiz ve
inşallah, Türkiyeyi bu sorundan kurtaracağız.
Biz Hükûmet olarak Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu çıkardık. Tarım arazilerinde
bölünebilme sınırına bir limit getirdik, 20 dekar ile
sınırlandırdık. Ama bunun daha iyi, daha köklü bir
şekilde çözülmesi için de ilave bir yasa değişikliğine
ihtiyaç var, onu da Meclisin huzuruna getireceğiz. Bizim şu anda
üzerinde durduğumuz konulardan bir tanesi bu.
Bir başka konu şu: Türkiyede
daha önce bölünmüş olan arazilerin toplulaştırılması
yoluyla verimli hâle getirilmesidir. 1961 yılında, Türkiye,
tarım arazilerinin toplulaştırılması çalışmasına
başlamış. Kırk bir yıl içerisinde, yani biz Hükûmeti
devralıncaya kadarki süre içerisinde Türkiye sadece 450 bin hektar alanda
bu toplulaştırma faaliyetini yapmış arkadaşlar. Bizim
devraldığımız noktadan bugüne şu anda, biten, hizmete
giren 1 milyon 800 bin hektar, devam etmekte olan ve bu yılın sonunda
da bitecek olan 2,8 milyon hektar civarındaki araziyle birlikte 4 milyon
hektarın üzerinde bir arazi toplulaştırılması bizim
Hükûmetimizin 2012 sonu itibarıyla bitirmiş olduğu bir
toplulaştırma faaliyeti olacak. Buna da son derece önem veriyoruz.
Bundan sonraki sürede de arazilerin
toplulaştırılmasının tamamlanması bizim yine
hedeflerimiz içerisinde.
Tarım ürünlerinde özellikle
hayvansal ürünlerle ilgili piyasa düzenleme mekanizması kuruyoruz. Gerek
sütle gerek etle ilgili olarak piyasaya müdahale edecek yeni bir mekanizma
kuruyoruz. Yani hem tüketici lehine hem üretici lehine, ayrı ayrı
olmak kaydıyla, fiyatların olumsuz seyrettiği dönemlerde buraya
müdahale edip, arz fazlası olduğu zamanlarda arzı çekecek, arz
yetersizliği olduğu durumda da bunu piyasaya sunacak şekilde bir
mekanizma geliştiriyoruz.
Organize tarımsal sanayi bölgeleri
kuruyoruz. Daha önce Sanayi Bakanlığı bünyesinde yer alan
organize sanayi bölgeleri Tarım Bakanlığına yasal
değişiklikle devredildi, şu anda geçiş sürecindeyiz ve
artık, eskisi gibi de olmayacak, belirli bir kısmını biz
hibe yoluyla vereceğiz ve süre vereceğiz, iki yıl gibi kısa
bir süre içerisinde bitme şartı getireceğiz. Arazisini
hazırlayıp müteşebbis heyetini oluşturan ve kendi
bölgelerinde tarım ve hayvancılıkla ilgili bir organize sanayi
bölgesi, tarıma dayalı ihtisas sanayi bölgesi kurmak isteyen
illerimize biz, Bakanlık olarak yardımcı olacağız ve
belirli faaliyetleri orada, kümelenme modeliyle daha verimli, daha sanayiye de
uygun üretim yapacakları tarzda, kaliteli ve yüksek standartta üretim
yapacakları şekilde bir üretim modeli hayata geçiriyoruz. Bu da yine
bu yıl içerisinde hizmete girecek, faaliyete girecek projelerimizden bir
tanesi.
Kırsal kalkınma
yatırımlarının desteklenmesi bizim
başlattığımız bir proje. Şu ana kadar Türkiyede
3.200ün üzerinde tarıma dayalı tesis bitirdik, yatırım
tutarının 600 bin liraya kadar olan kısmının yüzde
50sini hibe verdik, 32 bin kişi çalışıyor. Tarım,
sanayi entegrasyonu için son derece de önemli çünkü gerek bitkisel üretimde
gerek hayvansal üretimde gerek su ürünlerinde işleme, paketleme, ambalajlama
tesisleri kuruyoruz ve 3.200 tane tesis tamamladık. Bunlar şu anda
faal ve çalışıyor. Bu devam ediyor. 2015 yılına kadar
bir 3 bin tesis daha tamamlamayı, desteklemeyi planlıyoruz. Bu da
devam ediyor.
Meraların özel sektöre
açılmasıyla ilgili dün Bakanlar Kurulunda bir yasa tasarısı
taslağı verdik, Bakanlar Kurulunda imzaya açıldı.
Biliyorsunuz, uzun vadeli, yirmi beş yıllığına
kiralanma söz konusuydu ama bunlar üzerinde hayvancılık için,
tarım için gerekli olan tesislerin yapımına izin verilmiyordu,
şimdi biz buna imkân tanıyan bir düzenlemeyi de getiriyoruz. Bu da
çok kısa bir süre içerisinde yüce Meclisin huzuruna gelecek ve hayata
geçecek. Böylece meralarımızdan daha verimli, daha yüksek düzeyde bir
faydalanma söz konusu olmuş olacak.
Meralara ilaveten, yaş meyve sebzede sözleşmeli
üretim modeli getiriyoruz, yaş meyve sebze üretiminde. Özellikle pazar
değeri yüksek, ihracat imkânı olan, sanayide işleme imkânı
olan meyvelerde ve sebzelerde sözleşmeli üretim yapanlara ilave destek
getirmek suretiyle biz üretimde kaliteyi ve standardı artırmayı
hedefliyoruz. Kaliteli ve yüksek standarttaki bir üretimde istikrarlı bir
artışı öngörüyoruz bununla, bu da yine bu yıl içerisinde
hayata geçecek destekleme kapsamına alınacak konulardan bir tanesi.
Türkiyede biz, tarım havzaları üretim modelini
geliştirdik. Türkiyede şu anda biz, otuz havzada hangi tarımsal
ürünler hangi yüksek verimlilik düzeyiyle üretilebiliyor bunu biliyoruz.
Şimdi, meyvecilik alanında Türkiye'nin havzalarını
belirledik ve bu havzalara biz özel bir destek getirmek suretiyle o bölgelerde
öngörülen meyvelerin geliştirilmesini, daha yüksek miktarda üretilmesini
destekleyen bir yeni destekleme aracı geliştiriyoruz. Bunu da
Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu kararına aldık, bu da
yine uygulamaya giriyor meyvecilik havzalarıyla birlikte. Bizim
SADİR DURMAZ (Yozgat) Sayın Bakan, sahte
fatura mağduru çiftçilerin durumunu ne yapacaksınız? Çok ciddi
mağduriyetler var.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türk
çiftçisinin cebine 5 Mart günü 1,9 milyar lira, yani eski parayla 1,9 katrilyon
lira biz, çiftçilerin hesabına aktardık. Burada özellikle mazot,
gübre, toprak analizi, yem bitkileri, süt primi ve su ürünleri destekleri
ödeniyor, hesaplara dün gece yarısı itibarıyla geçti, çiftçilerimiz
alabiliyorlar. Tabii, mart sonu itibarıyla yine hububat, baklagil, çay,
fındık ve sertifikalı tohum verilecek. Mart ayında da, yine
martın sonunda da ödeyeceğimiz miktar 1 milyar 85 milyon lira. Yani mart
ayı içerisinde sadece yaklaşık 3 milyar lira Türk çiftçisinin
cebine destek olarak, nakit destek olarak biz ödeme yapıyoruz. Nisan
ayında 268 milyon, mayıs ayında 1 milyar 300 milyon, haziran
ayında 1,1 milyar ödemeyi planladık ve böylece, haziran ayına
kadar, toplam desteklerimizin 6 milyar lirasını ödemiş
olacağız yani 7 milyar 300 milyon liranın 6 milyarı haziran
ayına kadar çiftçinin cebine girmiş olacak yani artık, eskiden
olduğu gibi, bir yıl sonra taksitler hâlinde ödemek yerine, biz
yılın ilk altı ayında desteklemelerin, öngördüğümüz
desteklemenin yüzde 90ını ödemiş oluyoruz ve bunu ilk defa bu
sene yapmıyoruz, geçen yıl da yaptık, önceki yıl da
yaptık, ondan önceki yıl da yaptık. Son birkaç yıl
içerisinde, bu şekilde, yılın ilk altı ayı içerisinde,
desteklemelerimizin yüzde 90ını ödemiş oluyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizim tabii, gerek hayvancılık alanında gerekse
bitkisel üretim alanında vizyonumuz, 2023 vizyonumuz var. Biz, Türkiyeyi,
eğer 2002de devraldığımız noktadan, 23 milyar
dolarlık hasıladan, 2011 yılında 62 milyar dolara
çıkardıysak, 2023 yılında da biz Türkiye'nin tarım
hasılasını 150 milyar dolara çıkarmayı planladık
ve
MUHARREM VARLI (Adana) Tarla ekecek
çiftçi bulabilirseniz Sayın Bakan.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
rahatlıkla bunu
aşacağız.
MUHARREM VARLI (Adana) Traktörünü
çalıştıracak çiftçi bulabilirseniz.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Tarımsal ihracatımız bu sene
15,2 milyar dolar. 15,2 milyar dolar tarım ihracatımız. Bunu da
yine biz 40 milyar dolara çıkarmayı planlıyoruz.
MUHARREM VARLI (Adana) İthalat
kaç dolar?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) İthalat bundan daha az, merak etme.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizim gerek üretim artışında gerekse kaliteyi
ve verimliliği artırma konusunda aldığımız
tedbirler meyvesini verdi. Bundan sonraki süreç içerisinde de bu çok daha iyi
bir noktaya gelecek.
Yine, şunu da, değerli milletvekilleri,
ifade etmek istiyorum: Faizsiz kredi uygulamasını, biliyorsunuz,
Hükûmet olarak biz başlatmıştık ve bu çerçevede
SADİR DURMAZ (Yozgat) Kimlere verdiniz, kimlere?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Üreticilere verdik, üreticilere.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Üreticilere değil,
eczacılara verdiniz, üretimle alakası olmayanlara verdiniz, iş
adamlarına verdiniz. Listesini verin, o zaman inanırız.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Bu süre zarfında biz geçen sene yaklaşık 20 milyar
Türk lirası kredi kullandırdık.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Listesini verin,
bakalım kime verilmiş.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Sizin döneminizde, devri iktidarınızda çiftçinin kullandığı
kredi faizleri yüzde 59du. Biz bunları hayvancılıkta
sıfıra indirdik, damlama sulama yatırımlarında
sıfıra indirdik, diğer bütün kredilerde de yüzde 5e indirdik.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Traktörü ipotekli
değildi, tarlası ipotekli değildi, şimdi her şey
ipotekli.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Şimdi, 2012 yılı faiz kararnamesi yeniden
yayınlandı.
OKTAY VURAL (İzmir) Nasıl
başardınız Sayın Bakan? Bu hayvan sayısını
azaltmayı nasıl başardınız? Şunu bir
açıklayın gerçekten.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Burada da gerek hayvancılıkla ilgili gerekse
sertifikalı tohum, fidan ile ilgili üretimlerde biz yine faizsiz kredi
vermeye, uygulamaya devam ediyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) Köylüleri, çiftçileri
limuzinlere bağladınız, tebrik ediyorum sizi!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) Diğer yatırımlarımızda da, diğer
kredilerde de yine çok düşük düzeyli faiz ödemeleri olacak. Bunların
büyük bir kısmı, yine bazıları yüzde 50 oranında,
bazıları yüzde 60 oranında, bazı kalemlerde. Bunlarda da
desteklemeler, kredi faiz sübvansiyonu desteklemesi devam ediyor.
Türkiye'nin sertifikalı tohumluk üretimini biz 145
bin tondan 635 bin tona çıkardık. Tohumluk ihracatı, bu speküle
edilen bir konudur, o konuda da bilgi vereyim: Tohumluk ihracatı 2002
yılında 8 bin ton iken 2011 yılında 30 bin tona
çıktı değerli arkadaşlar. Bunların hepsi
çalışmalarla, gayretlerle oldu.
Türkiye 2004 yılında hibrit sebzenin büyük bir
kısmını dışarıdan temin ediyordu. Bizim
çıkardığımız mevzuatla,
uyguladığımız projeyle bu alanda da Türkiye çok büyük bir
mesafe katetti ve Türkiye dünyanın 3üncü büyük tohum gen bankasını
bizim başlatıp bitirdiğimiz bir projeyle hayata geçirdi, buna
sahip oldu. Dolayısıyla, bu alanda da Türkiye çok daha iyi bir
noktada. Gerek gıda güvenliği konusunda
çıkardığımız mevzuat ve Avrupa Birliği
standartlarıyla tüketicilerimizin, artık, gıdaya ulaşma
imkânına kavuşuyor olması gerek sağlık ve hijyenle
ilgili olarak aldığımız tedbirler gerekse üretim, üretimin
çeşitlendirilmesi, kalitesinin artırılması konusunda hayata
geçirdiğimiz projelerle Türkiyede tarım sektörü çok daha iyi bir
noktada bugün, dünden çok çok daha iyi bir noktada ve yarın da kesinlikle
öngördüğümüz, ortaya koyduğumuz vizyon,
hazırladığımız projelerle bugünden daha iyi olacak.
Bunları da inşallah hep birlikte göreceğiz.
Bu duygularla hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Bazı milletvekillerimiz kısa
açıklama için sisteme girmişler, sırasıyla söz
vereceğim.
Sayın Işık
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın, bakanlıklara bağlı kurum ve
kuruluşlara işçi alımı sınavlarındaki
uygulamalara ilişkin
açıklaması
MUHARREM IŞIK (Erzincan)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; çeşitli bakanlıklara bağlı
kurum ve kuruluşlarda sınavla işçi alınmaktadır.
Bunlarda KPSS yüzde 70, sözlü sınavı yüzde 30 olarak uygulanmakta.
Mesela, en son Soma Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ Genel Müdürlüğünde
metal işlerine teknisyen alındı. 83 puan alan arkadaşlar
giremezken 64 puanı olanlar girdi. Ayrıca benim hemşehrim bir
arkadaşımız 73 puan almış, o da giremedi. Burada, zaten
son zamanlarda özellikle sınavlarda CHPli, MHPli, BDPli ve diğer
arkadaşlar giremediği gibi AKPlilerin arasında da ayrım
yapıldığını görmekteyiz. Tüm sınavlarda bu
işlem uygulanmakta. Bunu sizin vicdanınıza bırakıyorum.
Bu konuda daha dikkatli olmanız gerekiyor diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Işık.
Sayın Özdemir
2.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemirin,
Sivasta yoğun kar yağışı nedeniyle yaşanan
mağduriyetlere ve Hükûmetten acil yardım talebine ilişkin açıklaması
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Türkiye'nin gündeminin yoğun
olduğunu biliyorum ancak önemsediğim bir konuyu sayın bakanların
dikkatine sunmak istiyorum.
Sayın Bakanım, Sivas,
gerçekten kelimenin tam anlamıyla bir kar esareti yaşıyor.
Kangalda, Divriğide, İmranlıda bütün köy yolları
kapalı. Bir haftadan bu tarafa muhtarlar mütemadiyen arıyorlar.
Taşımalı eğitimdeki öğrenciler okullarına
gidemiyor. Ayrıca bu ulaşım yetersizliğinin yanı
sıra elektrik kesintileri var. İnsanların bu çağda hem
yolları kapalı hem elektrikleri yok, ahırdaki hayvanları
perişan bir vaziyette. Dün İstanbuldan, iki gün önce cenaze
getirildi. Şerefiyede cenaze hâlâ iki günden bu tarafa bir kahvehanede
bekletiliyor, köye götüremiyorlar. Sayın Hükûmetten bu konuda acil
yardım talep ediyorum. Kaymakamları arıyoruz, ellerinde
yeterince alet ve makine olmadığı için çaresiz bir vaziyetteler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğru
3.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, İç Anadolu Bölgesinde artan göçün sebeplerine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizin en önemli sorunu
işsizlik ve yoksulluktur. Bunda da en büyük mağduriyeti İç
Anadolu Bölgesi yaşamaktadır. İç Anadolu Bölgesi nüfusu son on
yıldır devamlı olarak azalıyor, insanlar göç ediyorlar.
Bunun da en önemli sebebi çiftçinin tarımdan vazgeçmesi,
hayvancılık üretiminin ise bitirilmiş olmasıdır.
Hayvan ithalatı yapılması, hayvansal şarküteri ürünlerinin ithalatı
hayvancılığa çok büyük darbe vurmuştur. Hayvan ve ürünleri
için verdiğimiz ithalat paralarını üreticilere versek birkaç
sene içerisinde hayvan ihraç eder konuma geliriz. Ayrıca, tarıma
destek dendiği zaman tarıma desteğin mazotta, ilaçta, gübrede
KDV ve ÖTVnin yüzde 1lere düşürülmesi olmalıdır. Bu yönlü
olarak da Hükûmetten çalışma beklendiğini ifade ediyor,
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın
Şandır
4.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Artvinin 91inci zafer yıl dönümüne ve
kurtuluş yıl dönümü yerine zafer yıl dönümü tabirinin
kullanılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok
teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak Artvin ilimizin 91inci zafer yıl dönümünü kutluyoruz. Tüm
şehitlerimize rahmet diliyorum. Tüm Artvinlilere Allah bir daha o
acıları, o sıkıntıları yaşatmaması için
temennide bulunuyorum ve tekrar ifade ediyorum, bu, kurtuluş yıl
dönümü tabiri yanlıştır. Türk milleti düşmanın
istilasına uğramıştır ama milletimiz de bütün gücüyle
birliğini koruyarak düşmanı yurdundan atmıştır,
egemenliğini, bağımsızlığını
korumuş, devletini kurmuştur. Bunun bir kurtuluş değil bir
zafer günü olarak kutlanması gerekir. Aslında tüm illerimize bu türlü
kurtuluş yıl dönümü değil zafer veya bu anlamda kelimelerle
meseleyi tanımlamak gerekir. Tüm Artvinlileri buradan Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak kutluyoruz.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Varlı
5.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlının, çiftçilerin sorunlarına ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin bu sorunlarla ilgili
somut açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan
beş dakikalık gündem dışı konuşmaya yirmi dakika
cevap verdi ama çiftçinin beklentilerinin hiçbirine değinmedi. Şunu
yaptık, bunu yaptık
Ortada somut, gerçekten çiftçiyi ilgilendiren,
çiftçinin şu anda yüzünü güldürecek hiçbir şey yok. Pamuk yerde
sürünüyor, 1.250 lira yani 1 milyon 250 bin lira eski parayla ama gübre hangi
fiyatta, mazot hangi fiyatta? Çiftçi pamuğu depoda tuttu, belki para eder
diye. Bankadan, gitti faizli kredi aldı; faizler 10 puan yükseldi, pamuk
aynı yerinde sayıyor. Belki Hindistanda
İşte
ihracatı yasakladı Hindistan, ondan dolayı belki 3-5 kuruş
prim yapar mı diye bekliyor. Ama, inşallah, bu konuda Sayın
Bakan, gübre fiyatlarıyla ilgili, mazot fiyatlarıyla ilgili çiftçiye
somut bir şey söylesin; çiftçi bunları daha ucuza alabilecek mi, daha
ucuza mal edebilecek mi, bunları anlatsın. Yok şu kanunu
çıkarttık, yok bu kanunu çıkarttık
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM VARLI (Adana) -
Çiftçi ne gördü kardeşim? Onu anlat bana.
BAŞKAN Sayın
Öztürk
6.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürkün,
Erzurumda Et ve Balık Kurumunun üç şubesinin açılmasına ilişkin açıklaması
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
vatandaşın ucuz et yemesi sebebiyle veya gerekçesiyle Erzurumda üç
tane şube açtınız Et Balık Kurumu olarak. Tabii, bir
şeyi yaparken illa da bir diğerini sıkıntıya sokmak
mecburiyetinde miyiz, bunu merak ediyoruz. Çünkü kasaplar diyorlar ki: Üç
şube açılmak suretiyle bizim işsiz kalmamıza sebebiyet
verildi. Şubelerdeki et fiyatına biz eti satmaya hazırız.
Böyle bir yapılanmaya gitmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü bunların
her biri de birçok insanın mesuliyetini üzerinde toplamış
insanlar. Bunu hatırlatmak istedim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Karaahmetoğlu
7.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, TMOnun piyasaya fındık sürme
kararının sonuçlarına ilişkin
açıklaması
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU
(Giresun) Sayın Bakan, 9 Ocak 2012 tarihinde, Toprak Mahsulleri Ofisi
(TMO) 16 Ocak 2012 tarihinde piyasaya fındık süreceğini
açıkladığında fındık fiyatları
yaklaşık 8 lira civarında idi. Bu açıklamadan sonra,
piyasaya verilen fındık miktarı çok az olmasına
rağmen, psikolojik etkiyle fındık fiyatları
yaklaşık 6 liraya kadar düştü. Bu durumda fındık
üreticileriyle küçük manav zarar etti. TMOnun aldığı bu karar
fındık sermayedarlarını korumak için mi
yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Yeniçeri
8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
gündem dışı konuşmaya verdiği cevabı yetersiz
bulduğuna ilişkin
açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Çok
teşekkür ederim.
Sayın Bakan maalesef bir konuyu
çok başarılı bir şekilde yaptı, o da milletin gözünün
içine baka baka yanlışları çok doğru biçimde sunmaya
çalıştı, benim sorduğum hiçbir soruya da, benim ifade
ettiğim hiçbir şeye de cevap vermedi.
Sayın Bakan, buradan soruyorum:
Buğdayda 5,4 milyar dolar 2003 ile 2011 arasında ithal etmediniz mi?
Bu memlekette buğday ekilecek, bu 5 milyar doları bu memlekete
bırakabilecek imkânımız, tarlamız, arazimiz, bizim, yok mu?
Pirinçte 1,1; 2003-2011
yılları arasında 3,8 milyar dolar soya ithal ettiniz, 9,9 milyar
dolar pamuk ithal ettiniz, 2,3 milyar dolar ayçiçeği bu süreç içerisinde
ithal ettiniz. Biz şunu yaptık, bunu yaptık... Elbette on
senede bir çocuk on yaş büyür, siz de on senenin içerisinde 10 santim
mesafe aldıysanız, bunu zafer olarak ilan etmeniz hangi akla, hangi
mantığa uyar? (MHP sıralarından alkışlar) Yani,
hiç mi bir şey yapmayacaktınız? Hep mi oturduğunuz yerde
kalacaktınız?
İthal et diyorsunuz diyorum ben
size. Angus ithal ettiniz, yok mu? Nedir bu angusun mantığı?
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Yeniçeri.
Sayın Durmaz
9.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmazın,
sahte fatura mağduru çiftçilerin sıkıntılarının
giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
SADİR DURMAZ (Yozgat)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakana demin de bir
müdahaleyle esasında çiftçilerimizin beklentisi olan çok önemli bir konuya
açıklık getirmesini beklemiştim. Yazılı soru önergesi
verdim, bir ay oldu cevap vermiyor Sayın Bakan ve Bakanlık
yetkilileri.
Şimdi de burada kendisinden
istirham ediyorum, 10 binlerce çiftçinin gözü kulağı burada. Sahte
fatura mağduru çiftçilerimiz var, Bakanlık bunları biliyor,
Bakanlık ne kadar mağdur olduklarını da biliyor. Bu
çiftçilerimiz tarlaya gidemeyecek durumdalar, mazot alamayacak durumdalar.
Sahte fatura işini profesyonelce yapıp devleti dolandıranlara
elbette hak ettikleri ceza verilmelidir ama bunların mağdur
ettiği çiftçiler son derece sıkıntılıdır ve
Bakanlıktan bir çözüm beklemektedir.
Aylardır bu işi takip
ediyoruz, dile getiriyoruz, maalesef Sayın Bakan burada bir açıklama
yapmadı. Kendisinden istirham ediyorum, çiftçimizin şu oturumu takip
ettiğini, Anadolu çiftçisinin bu oturumu takip ettiğini ve buna ilişkin
bir cevap beklediğini biliyorum, kendisinden bir açıklama bekliyorum.
BAŞKAN Sayın Demiröz
10.- Bursa Milletvekili İlhan Demirözün,
tarım sektörüyle ilgili sorunlara ilişkin
açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Tarım
Bakanını dinlerken acaba Türkiyeyi mi anlatıyor diye bir
yanılgıya düştüm. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum çünkü ülkemizde 2 milyon
hektarın tarım alanından uzaklaştığını,
2,5 milyon insanın tarımdan koptuğunu hepimiz biliyoruz
Sayın Bakanım.
Ayrıca, yine,
yasalardan bahsettiniz. Tarım Kanununu da siz çıkarttınız
2006 yılında ama 2007yle 2011 yılında, şu anda,
çiftçiye Tarım Kanunundan dolayı, yüzde 1 gayrisafi yurt içi
hasıladan dolayı 20 milyar TL borcunuz var. Bunu ödemeyi
düşünüyor musunuz?
Son soru olarak da,
Bursada, biliyorsunuz, sofralık zeytinle ilgili kalite ve kilo kaybı
olmuştu, sizinle bu konuyu, ziraat odası başkanlarıyla
defaten görüştük. Acaba bu konuda, banka borçlarının ertelenmesi
konusunda herhangi bir adım atmayı düşünüyor musunuz?
Desteklemeden ve diğer konulardan tamamen vazgeçtik.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demiröz.
Sisteme giren
arkadaşlarımızdan özür diliyoruz. Genel uygulamamız 10
kişiyedir, dolayısıyla o dolmuş durumda.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Sayın
milletvekilleri, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent
Arınç, gündemin sözlü sorular kısmının 1, 28, 112, 187,
188, 201, 237, 239, 240, 245, 275, 359, 415, 818, 821, 823, ve 824üncü
sıralarında yer alan önergeleri birlikte cevaplandırmak
istemişlerdir.
Sayın Başbakan
Yardımcısının bu istemini sırası geldiğinde
yerine getireceğim.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutup bilgilerinize sunacağım:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Avrupa Parlamentosu
Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komisyonu
tarafından 8 Mart 2012 tarihinde Belçikada düzenlenen Eşit
Değerde İşe Eşit Ücret konulu Parlamentolar Arası
Komisyon toplantısına katılacak olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyelerinden
bir heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının
bildirmiş olduğu isimlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/797)
6
Mart 2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu
Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komisyonu
tarafından 8 Mart 2012 tarihinde Belçikada düzenlenen Eşit
Değerde İşe Eşit Ücret konulu Parlamentolar Arası
Komisyon Toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin
katılması hususu Genel Kurulun 9 Şubat 2012 tarihli 64üncü
Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli ve
3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 2nci maddesi
uyarınca heyeti
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş
olduğu isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Gürkut Acar Antalya
Gökcen Özdoğan Enç Antalya
Kemalettin Aydın Gümüşhane
Tülay Kaynarca İstanbul
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Komisyondan istifa tezkeresi
vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- İzmir Milletvekili Erdal Kalkanın,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/29)
TBMM Başkanlığına
AK PARTİ siyasi ve Hukuk
İşleri Başkanlığındaki görevim ve üyesi
bulunduğum Millî Savunma Komisyonundaki görevimden dolayı, İnsan
Hakları ve İnceleme Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla
arz ederim. 29.02.2012
Erdal
Kalkan
İzmir
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Şimdi de biraz sonra okutup
işleme alacağım Danışma Kurulu önerisinde yer alan,
üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili
sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak
etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin altı önergeyi
ayrı ayrı okutuyorum:
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 25 milletvekilinin, üstün yetenekli
çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti
ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin
istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/176)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin geleceği
açısından stratejik öneme haiz gördüğümüz, üstün yeteneklilerin
keşfi, eğitilmesi ve etkin istihdamlarının
sağlanması amacıyla Anayasanın 98 inci, İç Tüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılması hususunda gereğini arz ederiz.
Gerekçe:
Yetenekleri açısından
akranlarına göre üst seviyede olan, yaratıcılık yanı
güçlü, başladığı işi mutlaka tamamlama isteği
duyan, yüksek görev anlayışına sahip ve
karşılaştığı sorunları çözmede
yaratıcılığını kullanan üstün yetenekli çocuklar
bir ülkenin en büyük zenginlik kaynağıdır. Uygun ve yeterli
eğitim aldıkları takdirde ülkenin geleceğinin
şekillendirilmesinde en önemli rolü oynayacak olanlar yine bu
çocuklardır. Ülke menfaatleri doğrultusunda, kabiliyet ve
kapasitelerine uygun, mevcut potansiyellerini istenilen doğrultuda,
açığa çıkaracak etkin istihdamlarını sağlayacak
eğitim ve izleme programları geliştirilmediği takdirde,
insanlığa armağan olarak sunulmuş üstün yetenekli bu
çocuklarımız mevcut sistemde yaşayacakları uyumsuzluk
nedeniyle ya problemli vatandaşlara dönüşecek ya da, bu konuda
politikalarını onlarca yıl önce geliştirmiş bu
değerlerin farkında olan ülkeler ve gruplar tarafından kendi
menfaatleri doğrultusunda kullanılacaklardır.
Bugüne kadar üstün yetenekli çocuklara
yönelik bazı düzenlemeler yapılmasına rağmen üstün yetenekli
çocukların eğitimi ve izlenmesi arzu edilen seviyeye
ulaşamadığı kanısındayız.
Seçkin ve stratejik değer ifade
eden üstün yetenekli bireylerin değerlendirilmesi o ülkeye ve bütün
insanlığa yararlar sağlayacaktır. Değerlendirilmemesi
halinde ise, bu potansiyelin toplumda psikolojik ve kişilik
bozuklukları olan sorunlu bir kesim haline dönüşmesi muhtemeldir.
Ülkeler açısından üstün yeteneklilerin eğitiminin özel bir yere
sahip olması gerekmektedir. Zira eğitim-devlet ilişkisi
bağlamında üstünlerin eğitimi diğerlerine nazaran daha
stratejik ve fonksiyonel bir konuma sahiptir. Bununla birlikte ülkenin
gelişme potansiyeli açısından kıt bir beşeri kaynak
olan üstünler devlet açısından eğitimi zor ve o derece önemli
bir demografik alanı oluştururlar. Bu eğitimin
olabildiğince kusursuz ve itinalı yapılması her ülkenin
vazgeçilmez bir görevi olmalıdır. Ülkemizde de bu potansiyele
kusursuz bir eğitim verilebilmesinin çok sayıda değeri ortaya
çıkaracağı kuşkusuzdur. Bunun için de öncelikle ülkenin
rezervlerini belirlemek, sonra da bu rezervi uzun vadeli sonuçlar için tüm
boyutları ile ele alınması gerekmektedir.
Araştırmalara göre Ülkemizde
500 bin üstünde üstün zekâlı birey olduğu tahmin edilmektedir. Bu
sayı da nüfusumuzun yaklaşık yüzde 1,5 nu
oluşturmaktadır. Bu bireylerden 7.000 civarındakiler Bilim ve
Sanat Merkezlerinde üstün yeteneklilere yönelik tanımlanmış
eğitim alabilmektedir. Bu merkezlerin teşkilatlanması,
programlarının geliştirilmesi, imkanlarının ve sayılarının
artırılması ve çalışmaların kurumsallaşması
adına yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır Bu düzenlemede neler
olacağı ve ileriye yönelik projeksiyonlarımızın
belirlenmesi maksadıyla acil ve geniş kapsamlı bir
araştırmaya gerek duyulmaktadır.
Ülkemizin geleceği
açısından stratejik öneme haiz gördüğümüz, üstün yeteneklilerin
keşfi, eğitilmesi ve etkin istihdamlarının
sağlanması, ülke kaynaklarımızın en değerlisi
olan insanımızın yitirilmeden bir an önce katma değere
dönüştürülmesi amacıyla araştırma komisyonu kurulması
uygun görülmektedir.
1) Kerim Özkul (Konya)
2) İbrahim Yiğit (İstanbul)
3) Mustafa Baloğlu (Konya)
4) Cem Zorlu (Konya)
5) Mustafa Demir (Samsun)
6) İlhan Yerlikaya (Konya)
7) Cemal Yılmaz Demir (Samsun)
8) Nursuna Memecan (Sivas)
9) Fahrettin Poyraz (Bilecik)
10) Avni Erdemir (Amasya)
11) Nurcan Dalbudak (Denizli)
12) Nihat Zeybekci (Denizli)
13) Ayhan Sefer Üstün (Sakarya)
14) Hasan Ali Çelik (Sakarya)
15) Ali İhsan Yavuz (Sakarya)
16) Ayşenur İslam (Sakarya)
17) Vural Kavuncu (Kütahya)
18) Soner Aksoy (Kütahya)
19) Dilek Yüksel (Tokat)
20) Fazilet Dağcı
Çığlık (Erzurum)
21) Bilal Uçar (Denizli)
22) Mehmet Yüksel (Denizli)
23) Mehmet Erdoğan (Gaziantep)
24) Mevlüt Akgün (Karaman)
25) Azize Sibel Gönül (Kocaeli)
26) Mustafa Kabakçı (Konya)
2.- Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu ve 21 milletvekilinin, üstün
yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların
tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin
istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/177)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizin daha müreffeh bir
geleceğe sahip olması açısından gerekli olduğuna
inandığımız, üstün ve özel yetenekli çocukların
tespiti, eğitilmesi ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak
çalışmalarda değerlendirilmeleri amacıyla Anayasanın
98'inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir
Meclis Araştırması hususunda gereğini arz ederiz.
Gerekçe:
Üstün veya özel yetenekli çocuklar
zekâ, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya akademik alanlarda
yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösterdiği; alan
ve konu uzmanları tarafından tanımlanan çocuklardır. Üstün
ve özel yetenekli çocuklar daha bebeklik dönemimden itibaren bazı
yönlerden yaşıtlarından farklılık gösterirler.
Yapılan bir araştırma
sonucuna göre üstün zekâlı olarak doğan bir bebeğin normallere
göre işitsel ve görsel uyarılara daha çok tepki verdiği, daha az
uyku ihtiyacı duyduğu ve daha büyük yaştaki çocuklarda görülen yüz
ifadelerini sergilediği belirlenmiştir. Bu kişiler kendi
yaşıtlarından rastgele seçilmiş bir grubun % 98'inden daha
üstündürler. Yani toplumu oluşturan bireylerin % 2'lik bir kısmı
bu özelliğe sahiptir. Bu nedenle üstün zekâlı çocukların erken
yaşta fark edilmesi ve yeteneklerine uygun bir çerçevede yetişmesi
son derece önemlidir.
Üstün ve özel yetenekli çocuklar bir
ülkenin en büyük zenginlik kaynağıdır. Çünkü uygun ve yeterli
eğitim aldıkları takdirde ülkenin geleceğinin
şekillendirilmesinde en önemli rolü oynayacak olanlar yine bu çocuklardır.
Üstün ve özel yetenekli çocuklara
yönelik bazı kanunlar çıkartılarak birkaç girişimde
bulunulmasına rağmen uygulanabilir kapsayıcı
çalışmalar gerçekleştirilememiştir. Bu
çocuklarımızın tespiti, eğitimi ve izlenmesi sistemi
politikası açık bir şekilde tanımlanarak kurumsal ve
devamlılık arz eden bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Bu nedenle Meclis tarafından,
Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105 maddeleri gereğince,
üstün ve özel yetenekli çocukların tespitini ve eğitimini her yönüyle
ele alacak bir komisyonun kurulması yerinde olacaktır.
1) Tülay Selamoğlu (Ankara)
2) Nesrin Ulema (İzmir)
3) Sermin Balık (Elâzığ)
4) Gökcen Özdoğan Enç (Antalya)
5) Ebu Bekir Gizligider (Nevşehir)
6) Hamza Dağ (İzmir)
7) İsmail Safi (İstanbul)
8) Ahmet Erdal Feralan (Nevşehir)
9) Mustafa Ataş (İstanbul)
10) Ramazan Can (Kırıkkale)
11) Recep Özel (Isparta)
12) Osman Aşkın Bak (İstanbul)
13) Harun Karaca (İstanbul)
14) H. Hami Yıldırım (Burdur)
15) Murat Göktürk (Nevşehir)
16) İlknur Denizli (İzmir)
17) Aydın Şengül (İzmir)
18) Ali Aşlık (İzmir)
19) Soner Aksoy (Kütahya)
20) Osman Boyraz (İstanbul)
21) Ahmet Kutalmış
Türkeş (İstanbul)
22) Ahmet Berat Çonkar (İstanbul)
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, üstün yetenekli
çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti
ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin
istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/178)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizin daha müreffeh bir
geleceğe sahip olması açısından gerekli olduğuna
inandığımız, üstün yetenekli çocukların ileride önemli
roller oynayacak yetişkinler hâline getirilmesi için, eğitilmesi ve
ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak çalışmalarda
değerlendirilmeleri amacıyla Anayasanın 98'inci, İç
Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması hususunda gereğini arz ederiz.
Gerekçe
Yapılan bir araştırma
sonucuna göre üstün zekâlı olarak doğan bir bebeğin normallere
göre işitsel ve görsel uyarılara daha çok tepki verdiği, daha az
uyku ihtiyacı duyduğu ve daha büyük yaştaki çocuklarda görülen
yüz ifadelerini sergilediği belirlenmiştir. Bu kişiler kendi
yaşıtlarından rastgele seçilmiş bir grubun % 98'inden daha
üstündürler. Yani toplumu oluşturan bireylerin % 2'lik bir kısmı
bu özelliğe sahiptir. Bu nedenle üstün zekâlı çocukların erken
yaşta fark edilmesi ve yeteneklerine uygun bir çerçevede yetişmesi
son derece önemlidir.
Üstün veya özel yetenekli çocuklar
zekâ, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya akademik
alanlarda yaşıtlarına göre çeşitli alanlarda özel
yetenekleri, çabuk ve kolay öğrenirler, fikir ve hipotezleri test etmeye
yönelik deneyler yaparlar, fen ve teknik araçları kullanabilir ve bunlara
vâkıf olurlar. Yanlış ve doğruyu seçme güçleri fazla olup,
kavrama ve akılda tutma süreleri yüksek olup, ders
başarıları yüksektir, eleştirebilme yetenekleri yüksek
düzeyde performans gösterdiği; alan ve konu uzmanları tarafından
tanımlanan çocuklardır. Üstün ve özel yetenekli çocuklar daha
bebeklik döneminden itibaren bazı yönlerden yaşıtlarından
farklılık gösterirler.
Bu çocuklarımızın
tespiti, eğitimi ve izlenmesi sistemi politikası açık bir
şekilde tanımlanarak kurumsal ve devamlılık arz eden bir
yapıya kavuşturulmalıdır.
Üstün ve özel yetenekli çocuklar bir
ülkenin en büyük zenginlik kaynağıdır, yeterli eğitim
aldıkları takdirde ülkenin geleceğinin şekillendirilmesinde
en önemli rolü oynayacak olanlar yine bu çocuklarımızdır.
Bu nedenle Meclis tarafından
Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105 maddeleri gereğince,
üstün ve özel yetenekli çocukların tespitini ve eğitimini her yönüyle
ele alacak bir komisyonun kurulması yerinde olacaktır.
1) Ali Halaman (Adana)
2) Bahattin Şeker (Bilecik)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
5) Muharrem Varlı (Adana)
6) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
7) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
8) Özcan Yeniçeri (Ankara)
9) Sadir Durmaz (Yozgat)
10 Zühal Topcu (Ankara)
11) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
12) Bülent Belen (Tekirdağ)
13) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
14) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
15) Alim Işık (Kütahya)
16) Cemalettin Şimşek (Samsun)
17) Faruk Bal (Konya)
18) Enver Erdem (Elâzığ)
19) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
20) Seyfettin Yılmaz (Adana)
21) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4.- Yalova Milletvekili Temel
Coşkun ve 23 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine
katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/179)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizin daha müreffeh bir
geleceğe sahip olması açısından gerekli olduğuna
inandığımız, başarılı gelecek vaat eden
çocukların tespiti, eğitilmesi ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak yeni istihdam alanları oluşturacak
çalışmalarda değerlendirilmeleri amacıyla Anayasanın
98 inci, İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis Araştırması hususunda gereğini arz ederiz.
Gerekçe
Başarılı ve gelecek vaat
eden çocuklar anlama, anlatma, algılama ve değerlendirme
konularında kendi akranlarından belirgin bir şekilde
farklılık ve üstünlük sergileyebilen; beceri, yetenek, rasyonel zekâ
ve liderlik alanlarında yaşıtlarına göre daha fazla
özelliği ile nitelendirilebilen, kendi çağının
gereksinimlerini kolayca kavrayabilen, bilgi ışığında,
görgü kuralları çerçevesinde ve eğitim-öğretim terbiyesinde
yetiştirilmesinin ötesinde; uzmanlarca sosyoloji içerisinde farklı
tanımlama yapılabilecek çocuklardır. Başarılı ve
gelecek vaat eden çocuklardaki bu değişim organizmanın
gelişimiyle doğru orantılı olarak belirginleşmekte,
kendi yaşıtlarından farklılıkları kolayca fark
edilebilmektedir.
Başarılı ve gelecek vaat
eden bir çocuğun doğuştan var olan özelliklerinin üzerinde
durularak pozitif bir ayrımcılık kapsamında farklı bir
şekilde değerlendirilmesi, bir çocuğu eğitim ve bilgi ile
donatmaktan daha sonuç verici, daha çabuk ve garanti sonuç elde edici
olacaktır. Ülkesine ve milletine faydalı bir neslin yetişmesinde
büyük rol oynayacağı gibi, kendinden sonrakilere de örnek teşkil
edecek ve rekabette başarı çıtasının yüksekte
tutulmasına katkı sağlayacaktır.
Eğitimin ve öğretimin
gelişmesine önemli bir ivme kazandıracak olan bu çalışma
ile başarılı gelecek vaat eden çocukların tespiti
yapılıp örnek bir model oluşturulması yaklaşık 75
milyon nüfusumuz içerisindeki nice cevherlerin ortaya çıkması
adına önemli bir adım olacaktır. Tarihi, kültürü, sosyal
yapısı ve ekonomisi güçlü olan Türkiye'den, dünyaya yön verecek
yöneticilerin, çağa ışık tutan liderlerin
çıktığına tarih defalarca şahit olmuştur.
Bugün dünyada itibarı olan, sözü
geçen ülkenin evlatlarına dünyaya yön vermek yakışır.
Yapılan birçok yasal düzenleme ve
girişimler olsa da en geniş kapsamda, örnek ve model olacak bir
çalışma henüz geliştirilememiş ve oluşturulamamıştır.
Netice itibari ile gelinen noktada kurumsal bir yapı içerisinde yeni
tespit ve eğitim ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır.
Araştırmanın hedeflen
noktaya ulaşması büyük bir kazanç olduğu gibi,
başarılı ve gelecek vaat eden çocukların tespitinin tam
anlamı ile yapılamıyor olması adeta kaybın
korunmasını ifade eder haldedir. Başarılı ve gelecek
vaat eden çocukların tespiti, eğitimi ve izlenme
politikalarının belirlenip, sürdürülebilir bir yapı içerisinde
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle Meclis tarafından,
Anayasa'nın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince,
başarılı ve gelecek vaat eden çocukların tespitini ve
eğitimini her yönüyle ele alacak bir komisyon kurulması yerinde
olacaktır.
1) Temel Coşkun (Yalova)
2) Çiğdem Münevver Ökten (Mersin)
3) Fehmi Küpçü (Bolu)
4) Tülay Babuşcu (Balıkesir)
5) Orhan Atalay (Ardahan)
6) Mehmet Doğan Kubat (İstanbul)
7) Ali Turan (Sivas)
8) Mehmet Ersoy (Sinop)
9) Nebi Bozkurt (Mersin)
10) H. Hami
Yıldırım (Burdur)
11) Ahmet Berat Çonkar (İstanbul)
12) Bilal Uçar (Denizli)
13) Mustafa Şahin (Malatya)
14) Abdullah Çalışkan (Kırşehir)
15) Muhammed Murtaza Yetiş (Adıyaman)
16) Osman Boyraz (İstanbul)
17) İsmet Uçma (İstanbul)
18) Bedrettin Yıldırım (Bursa)
19) Fatih Han Ünal (Ordu)
20) Zeynep Armağan Uslu (Şanlıurfa)
21) İsrafil Kışla (Artvin)
22) Gürsoy Erol (İstanbul)
23) Mine Lök Beyaz (Diyarbakır)
24) Özcan Ulupınar (Zonguldak)
5.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, üstün
yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların
tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin
istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Üstün zekâlı/yetenekli
çocukların topluma yararlarını en üst düzeye çıkartmak
amacıyla yaşıtlarından daha farklı öğrenme
düzeyine sahip üstün zekâlı/yetenekli çocukların erken yaşlarda
tespiti ve öğrenme özelliklerine uygun bir eğitim alabilmeleri için
neler yapılması gerektiğini araştırmak üzere
Anayasa'nın 98. TBMM İç Tüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini arz ederim.
Hasip
Kaplan
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Bilindiği üzere üstün zekâlılar
başta daha hızlı öğrenebilme ve öğrendiklerini daha
uzun süre akılda tutabilme yetisi olmak üzere, daha geniş ve
derinliğine kavrayabilme, olay ve olgular arasındaki ilişkileri
daha önce anlayabilme ve sezgi gibi daha bir çok zihinsel yetenekler bakımından
üstün zihin kapasitesine sahip çocuklardır. Üstün yetenekliler ise bir
veya bir kaç alanda kabiliyeti olan, üstün başarı gösteren bireylere
denir. Bu bireyler müzik, spor, sanat ya da diğer bir alanda çok üstün
başarı gösterebilecek bireylerdir. Yukarıda sayılan
nitelikleri dolayısıyla bu çocukların eğitim ve
öğretimleri, dolayısıyla buna bağlı olarak eğitim
öğretim modelleri de farklı olmak durumundadır. Zira
yaşıtlarından daha çabuk öğrenme kabiliyetini haiz ve
onlardan daha yetenekli olan çocuklar aynı eğitim müfredatı ve
öğretme teknikleriyle yetiştirildikleri takdirde bir süre sonra
zihinsel gelişimlerinde gerileme görülmektedir. Bu sebeple bu çocuklara
uygulanacak öğretim modelleri, yararlandıkları materyaller,
kitap ve kaynaklar da farklı olmak zorundadır. Ülkemizde de üstün zekâlı/yetenekli
çocuk oranının Dünya'daki orana paralel olarak %2,5-3 civarında
olduğu sanılmaktadır. Ancak kamuoyunda sıkça yaşanan
tartışmalardan anlaşıldığı üzere bu
çocukların eğitim hususunda birçok eksiklikler vardır. Öncelikle
henüz ülkemizde okul öncesi eğitim açısından istenilen
seviyelerde olmadığımızdan dolayı, buna paralel olarak
bu çocukların üstün zekâlı/yetenekli olup
olmadıklarının tespiti konusunda güçlükler
yaşanmaktadır. Çocuklar yedi yaşına kadar okulla
tanışamadıklarından dolayı zekâ seviyesi hakkında
bir fikir sahibi olabilmek de güçleşmektedir. Bu sebeple ülkemizdeki üstün
yetenekli çocukların erken tespit edilmesi ve böylelikle kendilerine uygun
eğitim almaları sayesinde topluma yararlarının en üst
seviyeye çıkartılması için yapılması gerekenlerin
neler olduğunun araştırılması büyük önem arz
etmektedir.
6.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ve 22 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların
keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin
gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının
sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/181)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde üstün zekâlı (yetenekli)
çocuklar ve öğrencilerin tespit edilmesi ve eğitimleri hakkında
yaşanan sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının
bulunması hakkında Anayasamızın 98, İçtüzüğün 104
ve 105 maddeleri uyarınca bir meclis araştırması
açılması hakkında gereğini arz ederiz.
Gerekçe:
Üstün zekâlı veya diğer bir
söylemle üstün yetenekli çocuklar eğitim sistemleri içinde her zaman
farklı biçimde ele alınmışlardır. Bizim eğitim
sistemimiz içinde de bu tür çocukların eğitimi özel eğitim
anlayışı içinde ele alınmaktadır. Çünkü üstün yetenekli
çocuk, kronolojik olarak kendi yaşındaki çocuklarla
karşılaştırıldığında bir ya da daha
fazla alanda daha yüksek performans gösteren ya da gösterme potansiyeline sahip
olan, aileden, toplumdan ve eğitim ortamından sosyal ve duygusal
desteğe ihtiyaç duyan çocuktur.
Ülkemizdeki temel sorun bu
çocukların tespiti ve eğitimlerini sürdürme ve istihdamları
noktasında ortaya çıkmaktadır.
Büyük ölçüde bu çocukların tespiti
anne ve babaların gözlemleri ve öğretmenlerin
değerlendirmelerine bağlıdır. Özellikle anne babaların
bu konularda yeterli bilgi sahibi olmamaları okul öncesinde tespit
edilmesi gereken çocukların tespitini zorlaştırmaktadır.
Ülkemizde bugün okul öncesi dönemde bu
çocuklara yönelik özel programlar ya da okullar yok denecek kadar azdır.
Bu nedenle üstün yetenekli çocukların ve öğrencilerin eğitimi
ülkemizde oldukça yeni bir alandır. Milli Eğitim
Bakanlığı bünyesinde açılan Bilim Merkezleri bu
ihtiyacı karşılamak amacıyla kurulmuştur. Milli
Eğitim Bakanlığının yayınladığı
İç Denetim Raporu bu alandaki eğitimin önemli sorunları
bulunduğunu göstermektedir. Bu raporda belirtilen sorunları da
dikkate alarak bazı sorunlar şöyle sıralanabilir:
Bilim ve sanat merkezi
binalarının % 90'ı üstün yetenekli bireylerin eğitimine
uygun olarak tasarlanmamıştır.
2009 yılı bütçe
gerçekleşmelerine göre, özel eğitime ayrılan bütçenin binde
999'u alt zekâ gruplarına aktarılırken, sadece binde 1'lik
kısmı üst zekâ gruplarına aktarılmıştır.
Bilim ve Sanat merkezlerinde görev
yapan öğretmenlerin bu tür çocukların eğitimi için gerekli
donanıma sahip olduğu söylenemez.
Ülkemizde okul öncesi çağdaki
üstün yetenekli çocuk/öğrencilerin tanılaması ve eğitimine
yönelik herhangi bir faaliyet bulunmamaktadır.
Tanılama araçları
güncelliğini yitirmiştir.
Üstün yetenekli öğrencilerin
sayısı genel olarak toplam öğrenci sayısının
%2si olarak öngörülmesine rağmen ülkemizde ancak binde bir oranında
bu özelliklere sahip öğrenci tespit edilebilmiştir.
Dolayısıyla binlerce üstün yetenekli öğrenci keşfedilmeyi
beklemektedir.
Üstün yetenekli bireylerin
istihdamı için özel mevzuat düzenlemeleri
yapılmamıştır.
Yukarıda bir kısmı
belirtilen sorunlar da dikkate alındığında böylesine önemli
konunun Meclis Araştırması kapsamında ele
alınması gerektiğine inanmaktayız. Meclisimizin kuracağı
komisyon ülkemizin beyin gücünü en üst düzeyde kullanmasına fırsat
sağlayacaktır. Ülkemizin gelişimine önemli katkılar
sağlayacaktır.
1) Muharrem İnce (Yalova)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Nurettin Demir (Muğla)
4) Aytuğ Atıcı (Mersin)
5) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
6) Fatma Nur Serter (İstanbul)
7) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
8) Recep Gürkan (Edirne)
9) Engin Özkoç (Sakarya)
10) Ali Haydar Öner (Isparta)
11) Erdal Aksünger (İzmir)
12) Ali Serindağ (Gaziantep)
13) Binnaz Toprak (İstanbul)
14) Ömer Süha Aldan (Muğla)
15) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
16) Rıza Türmen (İzmir)
17) Gürkut Acar (Antalya)
18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
19) Faik Öztrak (Tekirdağ)
20) Engin Altay (Sinop)
21) Hurşit Güneş (Kocaeli)
22) Süleyman Çelebi (İstanbul)
23) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin
izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
A)
Tezkereler (Devam)
2.- Bazı milletvekillerine,
belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/798)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları
yazılı milletvekillerinin belirtilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları, Başkanlık Divanının 22/02/2012
tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Artvin Milletvekili İsrafil
Kışla, hastalığı nedeniyle 27/01/2012 tarihinden
itibaren 31 gün,"
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
"Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici, hastalığı nedeniyle 07/02/2012
tarihinden itibaren 21 gün,"
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
"Muğla
Milletvekili Ömer Süha Aldan, hastalığı nedeniyle 07/02/2012 tarihinden
itibaren 15 gün,"
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
"Manisa
Milletvekili Hasan Ören, hastalığı nedeniyle 08/02/2012
tarihinden itibaren 12 gün,"
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi,
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
B) Önergeler (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, (2/209) esas numaralı Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/30)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/209 Esas
numaralı kanun teklifimin İç Tüzük 37 Maddeye göre doğrudan
genel kurul gündemine alınmasını saygılarımla arz
ederim.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN
Teklif sahibi olarak Sayın Sezgin Tanrıkulu, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, kanun
teklifi her ne kadar Türk Ceza Yasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi olarak geçiyor ise de bunun Türkçesi:
Zaman aşımı kanunu.
Bugünlerde çok
konuşulan ve kamuoyunun gündemini uzun zamandır meşgul eden bu
teklifi aralık ayında arkadaşlarımızla beraber verdik.
Kırk beş günlük süresi geçti ve şimdi de tam da zamanında
İç Tüzükün 37nci maddesi uyarınca gündeme aldırmış
bulunmaktayız.
Değerli
arkadaşlar, faili meçhul cinayetler, işkence ve çocuklara cinsel
istismar suçları tüm dünyada ve Türkiye'de insanlığa
karşı suç olarak kabul edilmesi gereken suçlardır. Yakın
tarihimiz de faili meçhul cinayetler, kayıplar ve işkence ve
çocuklara cinsel istismar suçları bakımından da çok yoğun
bir geçmişe sahiptir. Bu nedenle de bu yasa teklifini verme zaruretinde
bulunduk.
Ceza
Yasasının 66ncı maddesindeki ceza zaman aşımı
ve yine Ceza Yasasının 68inci maddesindeki dava zaman
aşımı bakımından, bu suçlar yönünden istisna
getirilmesini amaçladık, bu şekilde teklifimizi verdik.
Bugün bu konuda üç şey söylemek
istiyorum öncelikle:
Bugün Sayın Meclis
Başkanı bu konuyla ilgili açıklama yaptı ve 20 Aralık
2011 tarihi itibarıyla teklifimizin komisyonlara havale edildiğini
ifade etti. Ben Sayın Meclis Başkanından bu şekilde bir
ifade kullanmasını beklemezdim. Evet bizim teklifimiz komisyonlara
havale edildi ama çok tecrübeli olan Meclis Başkanımız bilir ki
bu teklifimiz eğer öncelik almazsa dönem sonuna kadar da görüşülmez.
Bu nedenle, Meclis Başkanından beklentimiz, bu teklifimizle ilgili
olarak Danışma Kurulunu toplaması, eğer bugün bu Genel
Kurul bir karar vermezse Danışma Kurulunun toplanması ve bunu
bir Danışma Kurulu önerisi olarak buraya getirmesidir. Aslında
konuşması gerektiği biçim bu şekilde olmalıdır.
İkinci konuşmayı Kültür
Bakanımız yaptı. Kültür Bakanımız dün bu konuda
içeriği doğru bir açıklama yaptı, içeriği doğru
ama sonuç alıcı bir konuşma değildi. Bizim yasama
organı olarak her şeyi yargıdan beklememiz mümkün değil.
Biz faili meçhul cinayetler bakımından zaman aşımı
sürelerini yargının vicdanına bırakamayız. Bu nedenle
de bu düzenlemeyi bu Meclis yapmalıdır. O nedenle, Sayın Kültür
Bakanına çağrım benim buradan, bu tasarıyla ilgili olarak
Hükûmetin bir tutum almasını sağlamak olmalıdır.
Üçüncü ve vahim bir
konuşmayı, bana göre, Devlet Bakanımız yaptı. Devlet
Bakanı dün konuşurken bu konuyla ilgili olarak şu cümleleri
kullandı Sivas davasına atıfta bulanarak, aynen şunu
söyledi: İki taraf bakımından da bu davanın zaman aşımına
uğraması doğru olmaz. dedi, iki taraf bakımından da.
İki taraf ne demek bu davada? Sivas davasında iki taraf ne demek?
Bu davanın bir tarafı var, o da insanlığa karşı
suç işlemiş olanlardır.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Bravo.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Onun dışında bu davanın bir tarafı yoktur ve
mağdurlar vardır. Dolayısıyla iki taraf diyerek
insanlığa karşı suç işlemiş olanları
meşru gösterme eğilimini ben buradan kınıyorum, buradan
kınıyorum ve bugüne kadarki bu yaklaşım ve anlayış
da bu suçların faillerinin yargı önüne çıkarılmasını
engellemiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu nedenle,
bu yaklaşım doğru değildir. Bu davanın, Sivas
davasının iki tarafı yoktur, Sivas davasının tek
tarafı vardır, o da insanlığa karşı suç
işlemiş olanlardır. Eğer gerçekten de faili meçhul
cinayetler bakımından, kayıplar bakımından,
işkence bakımından bir iradeniz varsa yasa teklifimiz burada.
Bir gecede geçirdiniz burada MİT yasasını. Hiç kimse bu yasaya
Hukuka aykırıdır. diyemez. Nasıl o düzenlemede usul
hükmü dediniz ve yürürlük maddesi koydu iseniz bugün burada bunda da yürürlük
maddesi var, devam eden soruşturmalar bakımından,
açılmamış soruşturmalar bakımından da yürürlük
maddesi var; geçmişe de yürür, hiçbir şey de olmaz. O nedenle Genel
Kuruldan ricam, biraz sonra insanlığa karşı suç olan bu
suçlar bakımından elinizi kaldırmayın, tarihe bu
şekilde geçmeyin. Zaman aşımı yönünden Ceza
Yasasının 66ncı maddesine, 68inci maddesine istisna
koyalım ve Türkiyeyi bu ayıptan kurtaralım, hep beraber
kurtaralım. Topluma, 8 Martta annelere de ses verelim; sadece kadına
karşı şiddet yasasıyla değil, ağlayan,
çocuklarının mezarını arayan anneler bakımından
da topluma bir mesaj verelim ve bu yasayı bugün Genel Kurulun gündemine
aldıralım ve Türkiyeyi büyük bir ayıptan kurtaralım.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tanrıkulu.
Ankara Milletvekili Sayın Emine
Ülker Tarhan
Buyurun Sayın Tarhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Değerli milletvekilleri, öncelikle, gündeme alınmayan Türk Ceza
Yasasında değişiklik teklifimize ilişkin bir hatırlatma
yapmakta fayda görüyorum. Biz, işkence ve neticesi sebebiyle
ağırlaşmış işkence, vasıflı adam
öldürme, kasten adam öldürme, çocukların cinsel istismarı,
uyuşturucu ticareti suçlarında zaman aşımı
olmasın istiyoruz.
Türk Ceza Yasasının
66ncı maddesinde millete ve devlete karşı suçların yurt
dışında işlenmesi hâlinde, 76ncı maddesinin dördüncü
fıkrasında soykırım, 77nci maddesinde insanlığa
karşı işlenen suçlarda ve 78inci maddesinin üçüncü
fıkrasında soykırım ve insanlığa karşı
suç işlemek için örgüt kurma suçlarında zaman aşımı
işlemez, bunu biliyorsunuz. Askerî Ceza Yasasında da buna
ilişkin bir hüküm var. Benzer hükümler Alman Ceza Yasasında
soykırım ve vasıflı adam öldürmeye ilişkin,
İtalyan Ceza Yasasında, Avusturyada, hatta İngiliz müşterek
hukukunda tüm suçlar için zaman aşımı kabul edilmemekte. Bunun
nedeni şu: Çünkü bazı suçlar vardır ki bireyler ve toplum
üzerindeki etkisi kuşaklar boyu sürebiliyor bunların. Bunlarla
yüzleşme dediğiniz şey de, aslında, aradan ne kadar zaman
geçerse geçsin sorumluları yargılanabilir kılmak,
yüzleşme denilen şey bu.
Bakın, 12 Eylül 1980 sonrası
yapılan işkencelerle ilgili açılan bir davada Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı 12/2/2012 tarihli bir görevsizlik
kararı vermiş, burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
yerleşik içtihatları ve bu kararların iç hukukumuzdaki yeri
itibarıyla kamu görevlilerinin fail olduğu yaşama
hakkının ihlali, işkence ve kötü muamele suçlarında hiçbir
surette zaman aşımı uygulanamaz ve af düzenlemesi
yapılamaz. kanısına varmış ve yetkili mahkemelerin bu
türden suçlamalarla ilgili sanıkları yargılarken zaman
aşımı kuralını işletmeyerek makul sürede
yargılamayı sonlandırması gerektiğine işaret
etmiş.
Bizim önerimiz de Avrupa hukuku ve
uygulamalarıyla uyumlu ama asıl insanlık vicdanıyla uyumlu.
Toplumda infial yaratan, toplum hafızasında yer eden ve
vicdanında onulmaz yaralar açan bazı suçlar vardır ki
-Örneğin küçük çocukların cinsel istismarı, özellikle de ensest-
bu suçlarla mağdurlar ancak yıllar sonra yüzleşebiliyorlar ve
kurbanlar çocukken korktuğu cellatlarıyla ancak yetişkin hâle
geldiğinde mücadele gücü bulabiliyor fakat heyhat, zaman
aşımı dolmuş oluyor.
Tutun ki Pozantı Cezaevinde adli
suçlularla aynı yere koyduğunuz çocukları koğuşun
karanlık köşelerinde nelerin beklediğini bilmiyordunuz, diyelim
ki bunu öngöremediniz. Peki, bu çocuklara yapılanların bir gün
gelecek bir zaman aşımı örtüsüyle örtülüp örtülmeyeceğinin
bir garantisi var mı? Aslında bunu tartışmamız
gerekiyor.
Zaten bu çocuklar yedi aydır bu
tür muamelelere maruz kalıyorlardı, bunu biliyordu, Adalet
Bakanı da biliyordu. Adalet Bakanı olayın basına
yansımasından ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olaya el
koyduktan sonra bir müfettiş görevlendirmiştir. Oysa, bakın, bu
çocuklardan birisine yönelik eylemler nedeniyle ağır cezada
açılmış bir dava var, bu dava görülüyor. Kaldı ki bu davaya
rağmen o cezaevinin müdürü ve müdür yardımcısı terfi
ettirilmiş.
Ve duydum ki dün Sivas katliamına
ilişkin olarak Kültür Bakanı çıkmış, zaman
aşımından şikâyet etmiş. Bakanlarınız Geç
kalmış adalet adalet değildir. demeye
başlamışlar. Yargının yavaş
işlediğinden şikâyet etmeye başlamışlar. Ben
sayısını unuttum artık kaçıncı yargı
reformunu yapıyorsunuz. Bir yargı reformu olmadı, bir yargı
reformu daha yapıyorsunuz. Peki, madem zaman aşımından bu
kadar yakınıyorsunuz, neden kaldırmıyorsunuz? Peki, adalet
cephesinde, on yıldır adaleti siz yönetmenize rağmen neden
değişen bir şey yok? Peki, neden parti devletine dönüşen
devletimiz kendini hoş gösterecek davalara şahin olabiliyor da
kendisini zorlayacak türden davalara birdenbire güvercin kesiliyor? Sivasta
polisin, savcının burnunun dibinde bir ömür süren davada doğal
nedenlerle ömrünü tüketmiş bir sanığın DNAsı dünya
kriminal tarihinde görülmemiş bir devrim yapılarak karısı
ile eşleştiriliyor arkadaşlar, karısının
DNAsıyla. Düşünebiliyor musunuz?
Bakın, bu zaman
aşımı yirmi yıl mı beyler, AKPliler? Peki, bunun
yarısı sizin devri iktidarınızda geçmedi mi, bu zaman
aşımının yarısı? Hizbullah canileri bir hokus
pokusla ortadan kaybedilirken siz neredeydiniz? Sizler Hizbullah canilerini
kaçırmayacağınıza dair şeref sözü verenler değil
miydiniz? Hani neredeler? Buldunuz mu onları?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
Bulduysanız gösterin, görelim arkadaşlar.
Zaman aşımının
kaldırılması konusunda destek bekliyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Tarhan.
Sayın milletvekilleri, İç
Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
MUHARREM İNCE (Yalova) Karar
yeter sayısı var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN İstemediğinize
göre Kabul edilmiştir. demek zorundayım.
Kabul edilmemiştir.
Şimdi, birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.29
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
---0---
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemde yer alan (10/136) esas numaralı Meclis
araştırması önergesi ile aynı konudaki (10/176), (10/177),
(10/178), (10/179), (10/180) (10/181) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin birleştirilerek
görüşülmesine ve 181 ile 180 sıra sayılı kanun
tasarılarının İçtüzüğün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak bölümler halinde görüşülmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
06/03/2012
Danışma Kurulunun 06/03/2012 Salı günü
yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Cemil
Çiçek
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grup
Başkan Vekili Grup
Başkan Vekili
Mustafa
Elitaş Muharrem
İnce
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grup
Başkan Vekili Grup
Başkan Vekili
Mehmet
Şandır Hasip
Kaplan
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 181 ve 180 sıra sayılı kanun
tasarılarının 48 saat geçmeden Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
Kısmının 2 ve 3 üncü sıralarına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun;
06 Mart 2012
Salı günkü birleşiminde; Gündemin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan 10/136 esas numaralı Başarılı
ve Üstün Zekâlı Çocukların Tespiti ve Eğitimi ile ilgili Meclis
Araştırması Önergesi ile aynı konuda biraz önce okunan
10/176, 10/177, 10/178, 10/179, 10/180 ve 10/181 esas nolu Meclis
araştırması Önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek
06/03/2012 Salı günkü (bugünkü) Birleşiminde yapılması,
06/03/2012
Salı günkü Birleşiminde bu Meclis Araştırması
Önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına,
08/03/2012
Perşembe günkü Birleşiminde ise 181 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi,
181 ve 180
Sıra sayılı kanun tasarılarının
İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması; önerilmiştir.
181 Sıra Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/572) |
Bölümler |
Bölüm maddeleri |
Bölümdeki madde
sayısı |
1. Bölüm |
1 ila 13 üncü
maddeler |
13 |
2. Bölüm |
14 ila 25 inci
maddeler (Geçici madde 1
dâhil) |
13 |
|
Toplam madde
sayısı |
26 |
180 Sıra Sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/569) |
Bölümler |
Bölüm maddeleri |
Bölümdeki madde
sayısı |
1. Bölüm |
1 ila 18 inci
maddeler (14. maddeye
bağlı Ek madde 5 ve Geçici mad. 14 dâhil) |
19 |
2. Bölüm |
19 ila 25 inci
maddeler 19. maddenin (a,
b, c, ç, d, e) bentleri ayrı ayrı olmak üzere (Geçici madde
1-2 dâhil) |
14 |
|
Toplam madde
sayısı |
33 |
BAŞKAN Öneri üzerinde söz
isteyen?
Olmadığına göre,
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Danışma Kurulu önerisi kabul
edilmiştir.
Gündemin Sözlü Sorular
kısmına geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri
Sunuşlar bölümünde belirttiğimiz, Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın birlikte
cevaplandırmak istediği sözlü soru önergelerini okutuyorum:
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Posof'ta yapılan HES inşaatının denetimine
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/15) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Orman ve Su İşleri Bakanı tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim. 14/7/2011
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan Posofta yapılan HESler
ciddi anlamda doğaya zarar veriyor. Vatandaşlarımız
tarafından şikâyetler gelmektedir. HESlerin yapımının
kontrollerinin daha sık ve caydırıcı cezalar içerecek
şekilde yapılması gerekmektedir, moloz
yığınları öylece bırakılmıştır. Can
suyu için bırakılan derenin önümüzdeki yıllarda önce
bataklığa sonra da tamamen kuramaya yol açacaktır.
1- Ardahan Posofta yapımına
başlanan ve büyük bölümü tamamlanan HES projelerinde yapılan
çalışmalarda inşaatlarda kullanılan artık malzemeler
gelişigüzel bırakılmakta ve can suyu için bırakılan
suyun yeterli olmadığı bunun için de derelerin zaman içinde
kuruyacağı bilinmektedir. Bu yerlerin denetimlerinin daha
sıkı ve caydırıcı cezalarla yapılması
sağlanacak mı?
2.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Gürcistan ve Ermenistan gümrük kapılarının
açılmasına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından sözlü soru
önergesi (6/75) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Gümrük ve Ticaret Bakanı Sayın Hayati
Yazıcı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz
ederim. 26/7/2011
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan Posof ve Çıldır'da
bulunan sınır kapılarının bir an evvel tam yetkili
kadrolarıyla hizmete açılması, kapıdan giriş
çıkış yapmak isteyenlerin gümrük işlemlerinin kapıdan
yapılması, günübirlik ticaret yapmak isteyenlerin belli oranda ticari
eşya getirip götürmeleri sağlanmalı.
1- Ardahan'dan Gürcistan'a ve
Ermenistan'a açılan iki Gümrük kapısının bir an evvel
açılması sağlanmalı, kapıların gümrük
işlemleri kapıda yapılmalı. Kapılar ne zaman
açılacak?
2- Sınır
kapılarından belli oranda mazot getirilmesi için izin verilecek mi?
3.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Diyanet İşleri Başkanlığınca
Somali için toplanan yardım miktarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/205) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini arz ederim. 10.10.2011
İhsan Özkes
İstanbul
Somali'ye
yardım için Diyanet İşleri
Başkanlığı'nın organizasyonunda toplanan
yardımların miktarı nedir?
4.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Şile'de Cuma namazındaki bir uygulamaya
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/328) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini arz ederim. 07.10.2011
İhsan
Özkes
İstanbul
26 Ağustos
2011 Cuma günü Cuma hutbesinde Şile ilçesinde bazı camilerin din
görevlileri tarafından "Sayın Başbakan'ın teşrif
edeceği ve tören alanına belediye otobüsleriyle taşıma
yapılacağı" ilanı yapılmıştır.
Tören alanına giden cemaate Sayın Başbakan siyasi
konuşmalar yapmış ve muhalefet partileri aleyhine
konuşmuştur.
Bu durum camilerin
siyasete alet edilmesi değil mi?
Ayrıca
aynı tarihte Cuma namazı için Şile merkez camisine giren
cemaatin üzeri güvenlik güçleri tarafından aranmıştır.
Kaldı ki Sayın Başbakan bu camide Cuma namazı
kılmamıştır. Sayın Başbakan'ın Cuma
namazı kıldığı veya kılması muhtemel
camilerde cami cemaatinin üzerlerinin aranarak rahatsız edilmesi
uygulaması devam edecek midir?
5.- Adana Milletvekili Ali
Halaman'ın, dövizdeki ve altındaki fiyat artışlarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/329) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki soruların
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
16.10.2011
Ali
Halaman
Adana
1) Son günlerde dolar,
avro ve altın neden sürekli artmaktadır?
2)
Bu artış karşısında Hükûmet olarak ne gibi önlemler
alacaksınız?
6.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, TRT yayınlarına ve personeline ilişkin
sözlü soru önergesi (6/347) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
24.10.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıda
belirtilen sorularımın, Başbakan Yardımcısı
Sayın Bülent Arınç tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Son dönemde
giderek siyasileşen TRT'nin özellikle son yıllarda
yaptığı yayınlarla vatandaşlarımızın
gruplara ayrılmasına neden olduğu ve izlenme
oranlarının düştüğü iddialarıyla ilgili olarak;
1) Hâlen TRT Genel
Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan
toplam personel sayısı ne kadardır? Bu personelin ne kadarı
AKP iktidarı döneminde işe alınmıştır? Aynı
dönemde ne kadar personel emekli olmuştur?
2) TRT'ye ait
kanalların 2002-2011 dönemine ait ortalama izlenme oranları
nasıl değişmiştir? İzlenme oranlarının
giderek düştüğü iddiaları doğru mudur?
3) 2002-2011
döneminde siyasi partilere ayrılan toplam yayın süresinin
yıllara ve siyasi partilere göre dağılımı
nasıldır?
7.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt'un, Eskişehir'in 2013 Türk Dünyası Kültür
Başkenti olmasına yönelik çalışmalara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/395) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ankara
Aşağıdaki
sorularımın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 96.
maddesine uygun olarak Başbakanlığa iletilmesi ve Sayın
Başbakan tarafından sözlü olarak yanıtlanması için
gereğinin yapılmasını arz ederim. 20.10.2011
Kazım
Kurt
Eskişehir
Genel Seçimler öncesi
Eskişehir'deki mitingde Eskişehir'in "2013 Türk Dünyası
Kültür Başkenti" olacağını duyurmuştunuz.
Seçimlerin üstünden bunca süre geçmiş olmasına rağmen ciddi bir
girişim görülmemiştir. Bu çerçevede olmak üzere;
1) Gerçekten
Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti olacaksa yasal
dayanağı ne olacaktır?
2)
Konu ile ilgili bir yasa ya da yönetmelik çalışması var
mıdır?
3) Eğer böyle bir karar
alınacaksa ne zaman alınacaktır?
4) Yapılacak etkinlikler için
Eskişehir'e herhangi bir yatırım yapılacak mıdır?
5)
Etkinlikler ya da yatırımlar için kentin temsilcisi olarak
seçilmiş Belediyeler ile herhangi bir ortaklık kurulacak
mıdır?
6) Kentin seçilmiş temsilcilerinin
görüşleri alınacak mıdır?
8.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Van-Erciş'teki depremde hasar gören Kur'an
kursları ve camilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/403) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini arz ederim. 25.10.2011
İhsan
Özkes
İstanbul
23 Ekim 2011 Van-Erciş depreminde
Kur'an Kursu ve cami gibi Diyanet İşleri
Başkanlığına bağlı yapılardan ölümlü-ölümsüz
hasar gören binaların adları ve adresleri nelerdir?
Buralarda ölenlerin ve
yaralananların ad ve soyadları nedir?
9.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Van-Erciş'teki depremde hasar gören bazı Kur'an
kurslarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/404) ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini arz ederim. 25.10.2011
İhsan
Özkes
İstanbul
23 Ekim 2011 Van-Erciş depreminde
Arvasi Kur'an Kursu'nda kaç kişi ölmüştür ve
yaralanmıştır?
Bu Kur'an Kursu'nun eğitim ve
öğretime açılış tarihi nedir? Yatılı Kur'an Kursu
olarak mı açılmıştır?
Merkez Kırmızıtaş
Kur'an Kursu'nda ölen ve yaralı olan var mıdır? Varsa isimleri
nedir? Bu Kursun açılış tarihi nedir? Yatılı Kur'an
Kursu mudur?
10.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Van-Erciş'teki depremde hasar gören Kur'an
kurslarının ve camilerin yapım tarihlerine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/409) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini arz ederim. 25.10.2011
İhsan
Özkes
İstanbul
23 Ekim 2011 Van-Eriş depreminde
hasar gören Kur'an Kurslarının ve Camilerin yapım tarihleri
nelerdir?
Bu yapıların
açılışlarında depreme dayanıklılık
şartı aranmış mıdır?
11.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru'nun, azınlıklara devredilen vakıflara ait
gayrimenkullere ilişkin sözlü soru önergesi (6/462) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Reşat
Doğru
Tokat
Soru: Vakıflar kanununda
yapılan değişikliklerle azınlıklara devredilen
Vakıf Mülkleri nelerdir. Devir işlemleri devam eden başka
taşınmazlar var mıdır?
12.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu'nun, bankalardan döviz karşılığı
kredi kullananların mağduriyetlerine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/595) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mesut Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Kamuoyunda "dövizzede" olarak
bilinen ve bankalardan döviz karşılığı kredi kullanarak
ev sahibi olmaya çalışan vatandaşlarımız, yükselen
döviz fiyatları karşısında borçlarını ödeyemez
hale gelmişlerdir.
Bu bilgiler
ışığında;
1. Yükselen döviz fiyatları
karşısında kredi borçlarını ödeyemez duruma gelen
dövizzede vatandaşlarımıza yönelik bir çalışmanız
var mıdır?
2. Bu konuda bir çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz?
13.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç'in, kamu kurumlarınca bazı gazetelere ödenen reklam ücreti
miktarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/675) ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.07.12.2011
Kamer
Genç
Tunceli
2007-2011 Yılları
arasında Sabah-Atv Grubu, Taraf Gazetesi, Akit, Yeni Şafak, Zaman ve
Star Gazetelerine kamu kurumları tarafından her yıl ne kadar
reklam ücreti ödenmiştir? Her birinin ayrı ayrı gösterilmesi.
14.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu'nun, vakıf ve kültür varlıklarının
kiraya verileceği iddialarına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1104) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Hükümet, kaynak ayırarak
yaptırmak yerine vakıf ve kültür varlıklarına yönelik
onarım ve restorasyon işlerinde yap-işlet ve devret modeline
gitmektedir.
Bu bilgiler
ışığında;
1. Bu
doğru mudur? Doğru ise bugüne kadar toplam kaç adet vakıf ve
kültür varlığı bu şekilde kiraya verilmiştir?
2. Bu
varlıkların illere göre dağılımı hangi
şekildedir? Bu sistemin, vakıf ve kültür varlıklarına zarar
vermesi söz konusu mudur?
3. Bu
konudaki denetimler hangi kurum tarafından, hangi aralıklarla
yapılmaktadır?
15.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu'nun, vakıf eserlerinin korunmasına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1107) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından sözlü
olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne
bağlı vakıf eserlerinin korunması ve gelecek nesillere
güvenle taşınması tarihimiz açısından büyük önem
taşımaktadır.
Bu bilgiler
ışığında;
1) Son yıllarda vakıf
eserlerimizden çalınan bir parça var mıdır? Var ise hangi
ilimizden, hangi parçalar çalınmıştır?
2) Genel müdürlüğünüz bünyesindeki
kaçakçılıkla mücadele bürosu tarafından bu konuda hangi
çalışmalar yapılmıştır?
16.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu'nun, Vakıflar Genel Müdürlüğünün öğrencilere
verdiği bursa ilişkin sözlü soru önergesi (6/1109) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Vakıflar Genel Müdürlüğü
tarafından maddi durumu yeterli olmayan ilköğretim ve
ortaöğretim okulu öğrencilerine devlet imkânlarıyla burs
verilmektedir.
Bu bilgiler
ışığında;
1) Bu kapsamda, 2010 ve 2011
yılı içinde toplam kaç öğrencimize burs verilmiştir?
2) Bu öğrencilerimizin illere göre
dağılımı hangi şekilde gerçekleşmektedir?
3) Kahramanmaraş'ta toplam kaç
öğrencimiz bu burslardan yararlandırılmıştır?
17.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu'nun, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından
muhtaç aylığı bağlanan kişi sayısına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1110) ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Sosyal güvencesi olmayan muhtaç
çocuklarımıza Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından
muhtaç aylığı bağlanmaktadır.
Bu bilgiler
ışığında;
1) Son üç yıl içinde toplam kaç
kişiye, ne kadar muhtaç aylığı
bağlanmıştır? Bu kişilerin illerimize göre
dağılımı hangi şekildedir?
2) Kahramanmaraş'tan toplam kaç
kişi muhtaç aylığından
yararlandırılmıştır?
BAŞKAN Sözlü soru önergelerini
cevaplandırmak üzere Başbakan Yardımcısı Sayın
Bülent Arınç.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sırasıyla sözlü soru
önergelerine cevap vereceğim.
1inci olarak Ardahan Milletvekili
Sayın Ensar Öğütün (6/15) numaralı soru önergesine
cevabımızdır: Soru önergesine konu olan hususlar 4628 sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu ve bu Kanuna istinaden çıkarılan
Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere Su Kullanım
Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul
ve Esaslar Hakkında Yönetmelik çerçevesinde imzalanan anlaşma metninin
ilgili maddelerinde bu konu teminat altına alınmış olup
ilgili şirket söz konusu derenin doğal hâle getirilmesi konusunda
uyarılmış ve olumsuzluklara müsaade edilmeyeceği
bildirilmiştir.
Tabii hayat için gerekli
olan su, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından
belirlenmektedir.
İl genelinde
yapımı devam eden hidroelektrik santralleri kapsayan izleme ve
kontrol faaliyetleri, ilgili kurumlarca aylık olarak düzenli
yapılmakta ve olumsuz durumlarda gerekli cezai işlemler de
uygulanmaktadır.
Ardahan Milletvekili
Sayın Ensar Öğütün (6/75) sayılı soru önergesine
cevabımı takdim ediyorum: Ardahandan Gürcistana açılan
kapılardan Posof Türkgözü Kara Hudut Kapısı hâlihazırda
faal durumdadır.
Gürcistanla
aramızda 3üncü geçiş kapısını teşkil edecek
Çıldır-Aktaş- Karstaki Hudut Kapısının
açılması konusu 1995 yılından bu yana gündemde
bulunmasını ve Türkiye tarafındaki yol ve gümrük tesislerinin
inşaatı tamamlanarak 1995 yılı itibarıyla kapı
hizmete hazır hâle getirilmesine rağmen, Gürcistan tarafındaki
gümrük tesisleriyle 36 kilometrelik bağlantı yolunun inşa
çalışmalarının gecikmesi sebebiyle bugüne kadar mümkün
olamamıştır.
Bununla birlikte,
Gürcistan tarafı, Karstaki Kara Hudut Kapısının
yapımına 2009 yılı içerisinde başlamış, 2011
yılı ortasında ise tesislerin inşaatı tamamlanarak faaliyete
hazır hâle getirilmiştir.
Ayrıca, daha önce
problem teşkil eden bağlantı yolu ile mevcut yola alternatif
olarak inşa edilen yolun da tamamlandığı ve hizmete
girdiği bilgisi edinilmiştir.
Diğer taraftan,
Çıldır-Aktaş Kara Hudut Kapısının
yap-işlet-devret modeliyle yeniden inşasına ilişkin
çalışmalar Bakanlığımız bünyesinde devam ettirilmektedir. Bu çerçevede
diğer bazı kara hudut kapılarımızı yap-işlet-devret
modeliyle işletmekte olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Gümrük
ve Turizm İşletmeleri Ticaret Anonim Şirketine teklifte
bulunulmuş, anılan şirket tarafından bu yönde
çalışmalara başlanılmıştır.
Ayrıca, kullanılamaz hâle
gelen mevcut gümrük sahasının genişletilmesi için
kamulaştırma çalışmaları tamamlanma
aşamasına gelmiştir. Bu çerçevede özel mülkiyete ait
taşınmazlar kamulaştırılmış, bedelleri de
Gümrük ve Turizm İşletmeleri Ticaret Anonim Şirketi
tarafından Ardahan Valiliğine gönderilmiş ve hak sahiplerine
dağıtılmıştır. Hazineye ait olan 2 adet parsel
için de Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğüne
tahsis yazısı yazılmıştır. Kamulaştırma
çalışmalarının tamamlanmasını müteakip proje
çalışmaları başlayacaktır. İnşaat faaliyetlerinin
tamamlanmasının ardından 2012 yılı içerisinde hizmete
açılması planlanmaktadır.
Öte yandan, Ardahan il
sınırları içerisinde doğrudan Ermenistana açılan bir
kapımız bulunmamaktadır. Ayrıca anılan ülkeyle mevcut
hudut kapılarının faaliyete geçirilmesi hususundaki
çalışma ve işlemler Dışişleri
Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir.
2009/15481 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ekinde 4458 sayılı Gümrük Kanununun Bazı
Maddelerinin Uygulanması Hakkında Kararın 95inci maddesinde
Türkiye gümrük bölgesine giren her türlü ulaşım araçları, motosikletler
ve özel konteynerlerin içindeki standart depolarda bulunan yakıtlara;
96ncı maddesinde de motorlu ticari araçların ve özel konteynerlerin
standart depolarında mevcut bulunan ve tır çekicilerinde 550 litreyi,
istiap haddi 15 tona kadar olan -15 ton dâhil- kamyon ve tankerlerde 300
litreyi, istiap haddi 15 tonun üzerinde olan kamyon ve tankerlerde ise 400
litreyi aşmayan yakıta muafiyet tanınacağı hüküm
altına alınmıştır. Bu limitleri aşan miktarda
yakıt getirilmesi mümkün olmamaktadır.
İstanbul Milletvekili Sayın
İhsan Özkesin (6/205) numaralı soru önergesine cevabımız:
Somaliye yardım için Diyanet İşleri
Başkanlığımız tarafından 5 Ağustos 2011 Cuma
günü başlatılan Afrikaya yardım kampanyası sonucunda 126.957.784,38
Türk Lirası; 1.680.647,91 Amerikan Doları ve 9.408.987,24 avro
toplanmıştır.
İstanbul Milletvekili Sayın
İhsan Özkesin (6/238) numaralı soru önergesine
cevabımızdır: Diyanet İşleri
Başkanlığımızca camilerde sunulan hizmetlerde cami ve
müştemilatı sayılan yerlerde siyasi anlam taşıyacak
herhangi bir etkinliğe izin verilmemekte, seçim süreçlerinde bu konuda
ayrıca gerekli tedbirler alınmaktadır. Ayrıca, iddia
edildiği gibi, 26 Ağustos 2011 tarihinde bir duyuru hiçbir camide
hiçbir görevli tarafından yapılmamıştır.
Adana Milletvekili Sayın Ali
Halamanın (6/329) numaralı soru önergesine cevabımızdır:
Son dönemde, diğer gelişen ülke para birimleriyle birlikte Türk lirası
da bir miktar değer kaybetmiştir. Söz konusu değer
kaybının en önemli nedeni olarak Avrupa bölgesindeki bazı
ülkelerin ülke borçlarına ilişkin endişelerin artması ve
büyüme beklentilerindeki zayıflamayla gerileyen küresel risk
iştahı gösterilmektedir. Yunanistanın kamu
borçlanmalarında yaşanan sorunlarla başlayan değer
kayıpları, Avrupa Birliğinden mali yardım alması
sonrasında bir miktar azalmış ancak Yunanistanın mali
disiplin konusunda isteksiz olması ve siyasi gelişmeler
sonrasında tekrar artmıştır. Diğer taraftan, nominal
borç stoku çok daha yüksek olan İspanya ve İtalyanın da önemli
sorunlar yaşayabileceği beklentileri piyasalardaki tedirginliği
artırmıştır. Borçlanma maliyetlerinin artması ile mali
yardımlar ve alınacak tedbirlerin uygulanmasına ilişkin
özellikle Almanya ve Fransanın atılacak adımlar konusunda
anlaşmazlık yaşaması ve Avrupa Birliğinin ilgili karar
organlarının beklentilerden oldukça yavaş davranması nedeniyle
söz konusu ülke borçlanma maliyetleri rekor seviyelere yükselmiştir.
Diğer tarafta, mali
yardımlara kaynak sağlayan ülkelerin bir süre sonra mali güçlük
çekmeye başlayabilecekleri ve kredi notlarının
indirilebileceği, bunun sonucunda bu ülkelerin de borçlanma maliyetlerinin
artabileceği beklentileri Amerika Birleşik Devletleri dolarına
olan talebi daha da artırmıştır.
Bu gelişmelerin bir
yansıması olarak risk alma ve yatırım yapma
iştahındaki azalmanın sonucunda, neredeyse tüm para birimleri
Amerikan doları karşısında değişen oranlarda
değer kayıplarına uğramıştır. Küresel
piyasaların önemli bir parçası olan Türk lirası da diğer
tüm gelişmekte olan ülke para birimleri gibi değer kaybederken,
uğramış olduğu değer kaybı birçok ülke para
biriminden daha az olmuştur.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası,
finansal istikrarın fiyat istikrarının ön
koşullarından biri olduğunun bilinciyle, ülkemiz döviz
piyasasının etkin bir şekilde çalışabilmesi için
gerekli önlemleri almaktadır.
Bu doğrultuda, piyasalardaki aşırı
oynaklığı önlemek ve döviz piyasasındaki
akışkanlığı sağlamak amacıyla, döviz
piyasalarında arz ve talep yönlü tedbirler almıştır.
Bu çerçevede, Merkez Bankası,
döviz piyasalarına ilişkin aşağıdaki tedbirleri
almıştır:
25 Temmuz 2011 tarihinde döviz
alım ihalelerini durdurmuştur.
5 Ağustos 2011 tarihinden itibaren
günlük piyasa gelişmeleri doğrultusunda döviz satım ihaleleri
yoluyla döviz arzına başlamıştır.
9 Ağustos 2011 tarihinden geçerli
olmak üzere Merkez Bankası, taraflı borç verme faiz oranlarını
Amerikan doları için yüzde 5,5tan yüzde 4,5a, avro için yüzde 6,5tan
yüzde 5,5a düşürerek, yabancı para cinsinden borçlanma maliyetlerini
azaltmıştır.
5 Ekim 2011 tarihinden itibaren gerekli
görülen günlerde yüksek miktarda döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya
daha fazla döviz likitidesi sağlamaya başlamıştır.
18 Ekim 2011 tarihinde, doğrudan
döviz satım müdahalesi yoluyla piyasaya Amerikan doları likiditesi
sağlanmıştır. 10 Kasım 2011 tarihinden itibaren,
bankalar arası döviz piyasasında döviz likiditesinin
akışkanlığının artırılmasına
katkıda bulunmak amacıyla döviz ve efektif piyasaları döviz depo
piyasasındaki aracılık faaliyetlerine yeniden başlamıştır.
Eskişehir Milletvekili Sayın
Kazım Kurtun (6/395) numaralı soru önergesine cevabımız:
Bilindiği üzere, 16 Eylül 2010 tarihinde İstanbulda düzenlenen Türk
Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 10uncu Zirve
Toplantısında Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetiminin
(TÜRKSOY) önerisiyle 2012 yılının Astana Türk Kültür
Başkenti olarak ilan edilmesi
kararlaştırılmıştır. Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, 12 Haziran 2011
milletvekili genel seçimi çalışmaları kapsamında, 28
Mayıs 2011 tarihinde Odunpazarı semtinde Eskişehirlilere
seslenmiş ve konuşmasında, Eskişehirin 2013te Türk Dünyası
Kültür Başkenti yapılacağı, kültür zenginliklerimizin bütün
dünyaya tanıtılacağı, bunun için ilgili bütün
kuruluşların harekete geçirileceği ve böylelikle
Eskişehirin bütün Türk dünyasından yüzlerce kültür programına
ev sahipliği yapacağı, bu sayede Türk dünyası
halklarının Eskişehirde birbirleriyle
kucaklaşacağı ifade edilmiştir. 20/21 Eylül 2011 tarihinde
Kazakistanın Başkenti Astanada gerçekleştirilen Türk Dili
Konuşan Ülkeler Kültür Bakanları 29uncu Dönem Daimî Konsey
Toplantısında ise Türkiye'nin Eskişehir kentinin 2013
yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan edilmesi için
Türk Konseyine teklifte bulunulması
kararlaştırılmıştır. Bunun üzerine,
Kazakistanın Almatı kentinde 21 Ekim 2011 tarihinde düzenlenen Türk
Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin 1inci Zirve
Toplantısında, TÜRKSOYun Eskişehiri 2013 Türk Kültür
Başkenti ilan etme önerisinin desteklenmesine karar verilmiştir. Bu
gelişmeler ve paralel olarak Eskişehirin 2013 Türk Kültür
Başkenti olması konusunda çalışmalara yön vermek üzere yasa
tasarısı hazırlık çalışmaları da
sürdürülmekte olup, yakın bir tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine gelmesi planlanmaktadır.
İstanbul Milletvekili Sayın
İhsan Özkesin (6/403) numaralı soru önergesine
cevabımızdır: Vanın Erciş ilçesinde 23 Ekim 2011
tarihinde meydana gelen deprem felaketinde Diyanet İşleri
Başkanlığına bağlı yirmi dokuz adet cami hasar
görmüştür.
Erciş depreminde hasar gören
camilerin isimleri ve adresleri: Kara Yusuf Paşa Camisi, Van Erciş
ilçe merkezinde; Park Ulu Camisi, Salihiye Mahallesinde; Salihiye Camisi,
Salihiye Mahallesinde; Çataltepe Camisi, Çataltepe köyünde; Örene Mahallesi
Merkez Camisi, Örene Mahallesinde; Van Yolu Camisi, Van Yolu Mahallesinde;
Merkez Sanayi Camisi, Camiikebir Mahallesinde; Sulu Camisi, Yeşilova
Mahallesinde; Çelebibağı Merkez Camisi, Çelebibağı
kasabasında; Yukarı Çınarlı Camisi, Yukarı
Çınarlı Mahallesinde; Gölağzı Camisi, Gölağzı
Mahallesinde; Bahçelievler Camisi, Camiikebir Mahallesinde; Yukarı
Işıklı Camisi, Yukarı Işıklı köyünde;
Kızılören Camisi, Kızılören köyünde; Seyit Muhammet Camisi,
Beyazıt Mahallesinde; Bağlar Camisi, Salihiye Mahallesinde;
Salihiye Yeni Camisi, Salihiye Mahallesinde; Fakirullah Camisi, Beyazıt
Mahallesinde; Arvasi Camisi, Beyazıt Mahallesinde; Saadetler Camisi,
Yeşilova Mahallesinde; Kışla Camisi, Kışla
Mahallesinde; Hıfzı Efendi Camisi, Kışla Mahallesinde;
Aşağı Alkanat Camisi, Alkanat Mahallesinde; Yukarı Alkanat
Camisi, Alkanat Mahallesinde; Keklikova Yukarı Camisi, Keklikova köyünde;
Pay Köyü Camisi, Pay köyünde; Tekevler Mahallesi Camisi, Tekevler
Mahallesinde; Yukarı Latifiye Camisi, Latifiye Mahallesinde; Çimen Köyü
Camisi, Çimen köyündedir.
İstanbul Milletvekili Sayın
İhsan Özkesin (6/404) numaralı soru önergesine cevaplarımızdır:
23 Ekim 2011 Van Erciş depreminde Arvasi Kuran kursunda 27 öğrenci
yaralanmış ve 15 öğrenci hayatını kaybetmiştir.
Van Merkez Kırmızıtaş Kuran kursunda ise ölen ya da
yaralanan bulunmamaktadır. Bu vesileyle ölenlerin tümüne Allahtan rahmet
diliyoruz.
İstanbul Milletvekili Sayın
İhsan Özkesin (6/409) numaralı soru önergesine
cevaplarımızdır: Van ili Erciş ilçesinde 23 Ekim 2011
tarihinde meydana gelen deprem felaketinde yirmi dokuz adet cami ve sekiz adet
Kuran kursu hasar görmüştür. İl ve ilçelerdeki yapıların
depreme dayanıklılıkları konusu, 3194 sayılı
İmar Kanunu hükümleri uyarınca çevre ve şehircilik il
müdürlükleriyle il ve ilçe belediyelerinin denetim ve sorumluluğunda
olduğundan, Kuran kursları ve camilerin yapı denetimleri de bu
kuruluşlar tarafından yapılmaktadır.
23 Ekim 2011 tarihinde meydana gelen
deprem felaketinde hasar gören cami ve Kuran kurslarının yapım
tarihleri şu şekildedir: Kara Yusuf Paşa Camisi 1974, Park Ulu
Camisi 95, Salihiye Camisi 98 -1998, onu kastediyorum- Çataltepe Camisi 1985,
Örene Mahallesi Merkez Camisi 1955, Van Yolu Camisi 2004, Merkez Sanayi Camisi
1993, Sulu Camisi 1986, Çelebibağı Merkez Camisi 1950, Yukarı
Çınarlı 1980, Gölağzı 2008, Bahçelievler 1979, Yukarı
Işıklı 1980, Kızılören Camisi 1998, Seyit Muhammet
Camisi 1997, Bağlar Camisi 1994, Salihiye Yeni Camisi 1986, Fakirullah
Camisi 1995, Arvasi Camisi 1991, Saadetler Camisi 1993, Kışla Camisi
1978, Hıfzı Efendi 1998, Aşağı Alkanat 1965,
Yukarı Alkanat 1990. Keklikova Yukarı Camisinin yapım tarihi
bilinmemektedir. Pay Köyü Camisi 86, Tekevler Mahallesi Camisi 74, Yukarı
Latifiye Camisi 77, Çimen Köyü Camisi 77.
Kur'an kursları ve
yapılış tarihleri: Hazreti Osman Camisi Kur'an Kursu 2010,
Bayramlı Köyü Kur'an Kursu 2009, Park Kız Kur'an Kursu 95, Müftülük
Kur'an Kursu 97, Gölağzı Mahallesi Kur'an Kursu 2009, Van Yolu Kur'an
Kursu 2003, Haydarbey Mahallesi Yeni Cami Kur'an Kursu 2008, Arvasi Erkek
Kur'an Kursu 1997.
Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mesut Dedeoğlunun (6/595) numaralı soru önergesine
cevabımızdır: Yükselen döviz fiyatları
karşısında kredi borçlarını ödeyemez duruma gelen
vatandaşlara yönelik olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumunca yürütülen herhangi bir çalışma bulunmamaktadır.
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer
Gençin Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği (6/675) esas
numaralı soru önergesine cevabımızdır: Genel yönetim
kapsamında olan kamu kurumlarının muhasebe işlemlerini
düzenleyen muhasebe yönetmeliklerine göre, soruda geçen ifadesiyle Reklam
ücreti başlıklı bir hesap kodu ya da sınıflandırması
mevcut değildir. Dolayısıyla, böyle bir ücretin kamu
kurumları veya hizmet sunucuları için
ayrıştırılması mümkün gözükmemektedir ancak
farklı ödemeleri de içermekle birlikte, muhasebe hesaplarında reklam
ücretlerinin de bir ödeme çeşidi olarak değerlendirilebileceği
322.3.5.4.1 kodlu ilan giderleri ve 322.3.6.2.1 kodlu tanıtma,
ağırlama, tören, fuar, organizasyon giderleri hesapları
bulunmaktadır.
Bu hesaplara
bakıldığında, merkezî yönetim kapsamındaki kurumlar ve
mahallî idareler için ilan giderleri olarak 2007 yılında 127 milyon
742 bin 454, 95 Türk lirası, 2008 yılında 136 milyon 062 bin
281,99 Türk lirası, 2009 yılında 124 milyon 644 bin 651,12 Türk
lirası, 2010 yılında 148 milyon 945 bin 738,56 Türk lirası,
2011 yılında ise 141 milyon 899 bin 827,32 Türk lirası ödeme
yapıldığı görülmektedir.
Yine, tanıtma, ağırlama,
tören, fuar, organizasyon giderleri için 2007 yılında 145 milyon 51
bin 005,23 lira, 2008 yılında 202 milyon 258 bin 123,86 Türk
lirası, 2009 yılında 179 milyon 446 bin 848,28 Türk lirası,
2010 yılında 218 milyon 490 bin 892,50 Türk lirası, 2011
yılında 215 milyon 059 bin 373,03 Türk lirası ödeme
yapıldığı anlaşılmaktadır.
Kütahya Milletvekili Sayın Alim
Işıkın sözlü olarak sorduğu (6/347) numaralı soru
önergesine cevabımız: Bugün itibarıyla Türkiye Radyo-Televizyon
Kurumu Genel Müdürlüğümüzde memur statüsünde 6.211, sözleşmeli
statüde 835 olmak üzere toplam 7.046 personel istihdam edilmektedir. AK
PARTİ hükûmetleri döneminde Kamu Personel Seçme Sınavı sonucu,
mahkeme kararı uygulaması, şehit yakını ve benzeri
olmak üzere toplam 1.333 personel ataması yapılmış olup
2.836 kişi de emekli olmuştur.
TRT 1 kanalının tüm gün
izlenme oranları 2008 yılından 2010 yılına kadar sabit
kalmış ancak başarı grafiği artan bir ivme kazanan TRT
1 kanalı şubat ayında başarılı yapımlarla
birlikte izlenme oranlarını özellikle A/B sosyoekonomik statüsü daha
yüksek kişiler grubunda 2011 yılı prime time ortalamasına
göre yüzde 50 artırmıştır. TRT 1 kanalı TRTnin kendi
kanalları içerisinde en çok izlenen kanal olma özelliğini korumakta
olup, TRT Müzik kanalı da prime time zaman diliminde -yani saat 20.00 ile
23.00 arasında- ülkemizde en çok izlenen müzik kanalı, TRT Haber
kanalı tüm gün zaman diliminde yine ülkemizde en çok izlenen haber
kanalı, TRT Çocuk kanalıysa hem tüm gün hem de prime time zaman
diliminde ülkemizde açık ara en çok izlenen çocuk kanalı olma
başarısını sürdürmektedir.
Siyasi partilerin yayın
süreleriyle ilgili olarak: Türkiye Büyük Millet Meclisindeki temsil
oranları dikkate alınmakla birlikte haber değeri
taşıması kaydıyla tüm siyasi parti temsilcilerine ve
Hükûmet üyelerine TRT haber bülteni ve programlarında yer verilmektedir.
Tokat Milletvekili Sayın
Reşat Doğrunun (6/462) esas numaralı soru önergesine
cevabımız: 5737 sayılı Vakıflar Kanununun geçici
7nci maddesi kapsamında cemaat vakıflarınca 1.410 adet
taşınmazın vakıflarına iadesi için müracaat
edilmiş olup, Vakıflar Meclisince sadece 181 adet
taşınmazın vakıfları adına tesciline karar
verilmiştir.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Mesut Dedeoğlunun (6/1104) numaralı soru önergesine
cevaplarımızdır: Vakıf kültür varlıkları, tarihî
ve kültürel açıdan yadsınamayacak ölçüde önemi olan
taşınmazlardandır. Bu varlıkların en
sağlıklı şekilde yaşatılarak geçmişten
gelecek kuşaklara taşınması Vakıflar Genel
Müdürlüğünün asli görevleri arasında yer almaktadır. Bu
taşınmazların işlevsizlikten dolayı yok
olmalarının önüne geçmek için en kısa sürede müdahale ile aslına
uygun onarımları ve fonksiyon verilerek işletilmek suretiyle
korunarak yaşatılmaları öncelik arz etmektedir. Bu müdahale ve
işletmelerin oldukça yüksek bir maliyet tutacağı aşikâr
olup sınırlı kaynaklarla tüm vakıf kültür
varlığı taşınmazlarının restore edilmesi
mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, kamu kaynağı
kullanılmadan vakıf kültür varlıklarının korunarak
yaşatılması ve aynı zamanda akar nitelikte olanlardan gelir
elde edilmesi konusunda bir yöntem olarak restorasyon veya onarım
karşılığı uzun süreli kiralama modeli
kullanılmaktadır. Bu amaçla bu tür taşınmazlar, 5737
sayılı Vakıflar Kanununun 77nci maddesine istinaden
hazırlanan Vakıf Kültür Varlıklarının Restorasyon veya
Onarım Karşılığı Kiraya Verilmesi
İşlemlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
kapsamında ihale edilmek veya protokol yapılmak suretiyle
doğrudan kiralanarak değerlendirilmektedir.
Bu sistemde imzalanan sözleşme ya
da protokollere göre yapılan restorasyonlarda onarım süreci idari
imkânlarla yapılan restorasyonlardakilerle aynıdır. Gerek
projenin idarece onaylanması ve kabulü gerek Kültür Varlıklarını
Koruma Kurulundaki onay aşamaları gerekse de restorasyon
aşamasında şantiye kontrollüğünün Vakıflar Genel
Müdürlüğü teknik elemanları tarafından yapılması
bakımından süreçte bir farklılık yoktur.
Dolayısıyla bu tür onarımlarda, idari imkânlarla yapılanlara
nazaran vakıf kültür varlıklarının zarar görmesine neden
olacak farklı bir durum söz konusu değildir. Restorasyon veya
işletme aşamasında söz konusu olabilecek zarar verici veya
izinsiz müdahaleler sözleşme ve protokollerde düzenlenmekte olup
Vakfılar Genel Müdürlüğünün görevlendirdiği kontrol görevlileri
tarafından belirli dönemlerde denetlenmekte, esere zarar veren müdahaleler
tespit edildiğinde sözleşmenin veya protokolün feshine kadar varan
yaptırımlar uygulanmaktadır. Gerek restorasyon gerekse
işletme aşamasındaki denetimler Vakıflar Genel
Müdürlüğünce yapılmaktadır. Bu kapsamda 2003 yılından
bugüne kadar 181 adet vakıf kültür varlığı
taşınmazın değerlendirilmesi için Vakıflar Genel
Müdürlüğünce karar alınmış olup bunlardan 115 adet
vakıf kültür varlığı bu model kapsamında
kiralanmıştır.
Restorasyon karşılığı kiralanan
115 adet vakıf kültür varlığı taşınmazın
illere göre dağılımı şu şekildedir: Adana 2 adet
gayrimenkul; Ankara 2, Antalya 2, Burdur 2, Balıkesir 2, Çanakkale 1,
Bitlis 1, Bursa 2, Diyarbakır 1, Mardin 1, Edirne 1, Erzurum 1, Gaziantep
3, Hatay 4, İstanbul 55 adet gayrimenkul -Avrupa Yakasında 34,
Anadolu Yakasında 21- Kocaeli 1, İzmir 16, Manisa 1, Kastamonu 2,
Konya 5, Aksaray 4, Kütahya 1, Afyon 2, Eskişehir 1, Sivas ve Trabzon 1er
adet taşınmaz; toplam 115.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut
Dedeoğlunun (6/1107) sayılı soru önergesine
cevabımızdır: Çalınan eserlerin duyurularının
yapılması ve takipleri amacıyla 2002 yılında
Vakıflar Genel Müdürlüğü Kültür ve Tescil Daire Başkanlığı
bünyesinde bir Kaçakçılıkla Mücadele Bürosu
oluşturulmuştur. Duyurular ve takipler daha önce Kültür ve Turizm
Bakanlığı aracılığıyla yapılmaktayken
doğrudan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaya
başlanmıştır. Duyurular emniyet ve istihbarat birimleri,
sahil güvenlik, INTERPOL, gümrükler, müzeler, yurt dışı
temsilciliklerimiz, valilikler, ilgili medya gibi yerlere
yapılmaktadır. Normal posta yazışmasının
yanı sıra e-posta ile de duyurulmakta, ayrıca Vakıflar
Genel Müdürlüğünün İnternet sitesinde envanter fişleriyle
birlikte yayınlanmaktadır. Kaçakçılıkla Mücadele Bürosu
tarafından yurt içi ve yurt dışındaki müzayedeler
İnternet üzerinden sürekli takip
edilmektedir. Satışa çıkarılmış bir eser tespit
edildiğinde duyurusu yapılmakta ve aranılan bir eserse derhâl
müdahale edilip INTERPOL aracılığıyla esere el
konulmaktadır.
2002-2010 yılları arasında, çalınan
eserlerden 667 adedi yurt içi ve yurt dışında ele
geçirilmiştir. 2011 yılında 27 hırsızlık
olayı meydana gelmiş ve çalınan 60 eserin
hırsızlık duyuruları yapılmıştır.
Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mesut Dedeoğlunun (6/1109) numaralı soru önergesine
cevaplarımızdır: Vakıflar Genel Müdürlüğümüzce
2010-2011 öğretim yılında Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı okullarda öğrenim gören 10 bin ilköğretim ve
ortaöğretim öğrencisine burs verilmiştir. Bu çerçevede,
Kahramanmaraş ilinde 2010-2011 öğretim yılında toplam 134
öğrenci bu burs hizmetinden yararlanmıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğümüzce
burs verilen öğrencilerimizin illere göre dağılımı
şu şekildedir: Adana 250 -öğrenci kontenjanlarını
okuyorum- Mersin 160, Osmaniye 88, Ankara 500, Bolu 82, Düzce 82,
Kırıkkale 82, Çankırı 82, Antalya 166, Isparta 66, Burdur
66, Aydın 116, Denizli 100, Muğla 86, Balıkesir 150, Çanakkale
66; Bitlis, Siirt 100; Muş 100, Van 110, Hakkâri 86, Şırnak 100,
Bursa 200, Yalova 66, Sakarya 124, Bilecik 86, Diyarbakır 166, Bingöl 100,
Batman 86, Mardin 100; Edirne, Kırklareli 66; Erzurum 150, Erzincan 86;
Bayburt, Iğdır, Ağrı 100er; Kars 86, Ardahan 100,
Gaziantep 160, Kilis 86, Hatay ve Kahramanmaraş 134, İstanbul 910,
Tekirdağ 86, Kocaeli 166, İzmir 238, Manisa 160; Kastamonu,
Bartın 86; Karabük, Zonguldak 100er; Kayseri 166; Kırşehir,
Nevşehir, Niğde 86; Konya 200; Aksaray, Karaman, Kütahya, Afyon
86şar; Uşak 66, Eskişehir 100, Malatya 150, Elâzığ
100, Tunceli 66, Samsun 160, Ordu 98, Sinop 86, Sivas 118, Yozgat 86,
Şanlıurfa 132, Adıyaman 118, Tokat 134, Amasya 66, Çorum 86
-iller karışık, çünkü bölgelere göre okuyorum- Trabzon 134, Rize
66 -Gümüşhane, Artvin, Giresun illeridir- onu da arz ediyorum.
Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mesut Dedeoğlunun (6/1110) numaralı soru önergesine
cevaplarımızdır: Vakıflar Genel Müdürlüğünce son üç
yıl içerisinde 1.127 kişiye muhtaç aylığı bağlanmıştır.
Bu çerçevede Kahramanmaraş ilinde hâlen 37 kişi muhtaç
aylığı hizmetinden faydalanmaktadır.
Sayın Dedeoğlu buradaysa
iznini almak istiyorum; burada illerin her birine göre muhtaç, âmâ, yetim,
engelli toplam sayıları var; okumam belki yarım saat sürer, izin
verirseniz bunları okumayayım, sonra bilgi notu olarak takdim
edebilirim.
Sayın Başkanım, arz
ediyorum.
Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Değerli milletvekilleri, soru
sahiplerinin istemeleri hâlinde çok kısa bir ek açıklama
yapabileceklerine dair İç Tüzükümüzde bir hüküm var.
Dolayısıyla, sisteme
girenlerden Sayın Özkes
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan
Yardımcımızı dinledim, ancak gerçekten çarpıttı
ve inkâr etti.
26 Ağustos 2011de Cuma günü,
Şile merkez camilerinde ve köy camilerinde cuma namazlarının
hutbelerinde, Sayın Başbakanın Şile-TEM
bağlantısı açılışını yapacağı
ilan edildi. Buna dair, gerek ilçe merkezinden gerekse bazı köylerden bu
ilanın yapıldığına dair vatandaşların
tuttuğu tutanaklar elimde. Ancak maalesef bunu inkâr ettiler ve yok
saydılar. Ben olmayan bir şeyi sormadım. Gerçek olan bir
şeyi inkâr etmek ve yok gibi göstermek bazı muhteremlerin en bariz
vasıfları hâline geldi. Kindarlığın yanına bir de
şimdi inkârı eklediler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Öğüt
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Değerli Bakanım benim
sorularıma cevap verdi ama ben bir şeyi istirham edeceğim.
Bölgemiz çok yoksul ve göç verdi. Özellikle Çıldır Aktaş
kapısı Gürcistan tarafından yapıldı, sağ olsun,
Azerbaycan Cumhurbaşkanı yaptırdı o yolu da. Azerbaycanla
Türkiye arasında -1,5 saate- kara yolu bağlanmış oluyor
Çıldır Aktaş kapısı açılırsa.
Çıldır Aktaş kapısının açılmasıyla
ilgili ben Gümrük Bakanımıza istirham ettim, o da Ben TOBBla
görüşüyorum. TOBB kabul ederse, yaparsa kapı açılacak, yoksa
zor. dedi. Şimdi, ben istirham ediyorum yani koca Türkiye Cumhuriyeti
devleti Hükûmeti veya devleti TOBBa söz geçiremiyor mu? TOBB bu
kapıyı yaparsa bizim Azerbaycanla kara yolumuz olacak, Türk
cumhuriyetleri birbirine kavuşacak. Bu, çok önemli, stratejik bir yoldur.
Bu Çıldır Aktaş kapısının
açılmasına hassasiyetinizi bekliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Öğüt.
Sayın Dedeoğlu
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Başbakan
Yardımcımız Sayın Bülent Arınç Beye sorularıma
vermiş olduğu cevaplardan dolayı teşekkür ediyorum.
Atalarımızdan bize intikal
eden birçok vakıf eserlerimiz var hem dünyada, Türkiyede ve aynı
zamanda Kahramanmaraşta. Bu vakıf eserlerimizi tam koruma
altına almak, onları gelecek nesillere taşımak amacıyla
bu zamana kadar gördüğümüz kadarıyla onları koruma adı
altında pek fazla bir hazırlık yapılmadı, pek bir
restorasyon ve dekorasyon çalışmaları yapılmadı.
Bundan sonraki dönemde bu düşünülüyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Dedeoğlu.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın Başbakan
Yardımcısına özellikle TRTdeki personel sayısı ve
izlenme oranlarıyla ilgili bilgiler için teşekkür ediyorum ancak
siyasi partilere göre TRTde ayrılan zamanların açıklanmasıyla
ilgili bölümün çok doyurucu olmadığını ifade etmek
istiyorum. Söylenenlerin gerçeği yansıtmadığı
düşüncesindeyim. Özellikle son dönemde siyasi partilerin Meclisteki temsil
oranlarına göre TRTden pay aldıkları konusu maalesef bizlerin
inandırıcı bulduğu bir açıklama olmaktan uzaktır.
Özellikle TRTnin, TRT-1deki haber saatlerinde doğrudan iktidar
partisinin haberlerini verdiğini tüm kamuoyu bilmektedir. Bu konuda
elinizde bir istatistik var da açıklarsanız memnun olacağımı
ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Sayın Bakanım, buyurun
efendim.
BAŞBABAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Sayın Özkes bugün en çok sorusunu
cevaplandırdığımız arkadaşımızdır.
Şilede bir camiden din görevlileri tarafından ilan
yapıldığını iddia ederek sormuştu, ben de resmî
cevabımızı ifade ettim. Yani doğrusu çok rencide edici bir
şekilde bunun yalan veya çarpıtma olduğunu ifade ediyor. Ben
sadece bir şey soracağım: Siz kendiniz Şilede o gün
hazır bulundunuz mu? Eğer bizzat bunu duyduysanız ben bir
milletvekilimin sözüne itibar ederim. Benim verdiğim cevabı alıp
çöp kutusuna atabilirsiniz. Ama siz birilerinden duyarak bunu bu şekilde
bize sormuşsanız o zaman size düşen de bir Başbakan
Yardımcısının verdiği cevabı doğru kabul
etmektir.
Ben diğer sorularınıza
da ayrıntılı bir şekilde cevap verdim ama Parlamentoya
girdiğinizden günden bu yana, konuşmalarınızın,
sözlerinizin daha özenli olması gerektiğini şahsen
düşünüyorum. Ben de bunu bir eleştiri olarak size takdim edeyim.
Eğer Şilede o gün cuma namazında hazır bulunmuş ve
böyle bir ilanı da kulaklarınızla duymuşsanız -tutanak
istemiyorum sizden, ben sizin şahsınıza soruyorum- o zaman sizin
söylediğinize itibar edeceğim. Gelmenize gerek yok, diğer
arkadaşlarıma da cevap vereceğim.
Sayın Ensar Öğüt, her
konuşmasında, burada -bölgenin milletvekili olarak, haklı
olarak- Çıldır Aktaş kapısının
açılmasının bölgeye sağlayacağı ekonomik
getiriden bahsediyor, ben de buna katılıyorum. Bugün çok
ayrıntılı bir cevap verdim. Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızdan
aldığımız cevapta, özellikle 2011 yılında bütün
çalışmaların bittiği ve belki bugünlerde, önümüzdeki
günlerde bu açılışın yapılabileceği şeklinde
ama bu konuyu ayrıca takip etmemiz ve sonuçlandırmamız
gerekiyor. Ben kendisine teşekkür ediyorum.
Sayın Dedeoğlu
Arkadaşıma da teşekkür ederim. Bildiğimiz kadarıyla
cevaplarımızı vermiştik. Elbette vakıf eserlerine
sahip çıkmamız gerekir, bu bizim için bir emanettir. 2002den bu yana
kadar 3.500e yakın tarihî varlığımızı, yani
vakıf eserlerimizi restore etmek, onarmak veya tadilata maruz kılmak
şekliyle güzel bir çalışmamız oldu. Yalnız şuna
dikkatinizi çekmek istiyorum: Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi bir
özel bütçedir, genel bütçeye dâhil değildir. Gelirlerimiz kadar gider
bütçesi yapmak zorundayız. Bu, takriben 400 milyon civarındadır.
Burada da 200 milyondan fazlası daha çok yatırıma
ayrılmaktadır. Türkiyedeki envanterlere
baktığımızda, restore edilecek vakıf eserlerinin sayısının
giderek azaldığını biliyorum, bu konuda talepler olursa
onları da öncelikli olarak karşılamak imkânımız olur
ancak 5737 sayılı Kanuna sonradan eklendiği şekliyle
sorunuza da bu konuda cevap vermiştim. Yani Restore et ve uzun süreli
kullan. veya Yap-işlet uzun süreli kullan. yöntemleriyle de pek çok
yeri değerlendirmiş olduk. Bunların illere göre
dağılımını da size takdim ettim. Bundan sonra da
restorasyona devam edeceğiz. Esaslı tamirat, tadilatlara devam
edeceğiz. Bu bizim asli görevimizdir.
Sayın Alim Işık TRTyle
ilgili sorduğu soruda bir konuyu eksik bulduğunu ifade ediyorlar.
Yazılı soru önergelerinde de en çok bu konu gündeme geliyor. Yani
bütün muhalefet partilerimiz tarafından siyasi partilere haberlerde veya
haber dışındaki haber niteliği taşıyan olaylara
ilişkin ayrılan sürenin yeterli olmadığı, belki de bir
ayrımcılık yapıldığı, bu konuda iktidarın
kayrıldığına yönelik iddialar oluyor. Bu bir
eleştiridir. Biz, zaman içerisinde, yazılı soru önergelerinde
spesifik olarak şu gün ne kadarlık bir haber verildi veya şu
süreler içerisinde partilere ayrılan haber saatindeki süre ne
kadardır, bunlara cevap verdiğimizi hatırlıyorum. Eğer
siz de belli bir süreyi içerisine alan bir periyot koyarsanız memnuniyetle
bunun cevabını da vereceğim. Biz kamu yayıncılığı
yapıyoruz. Kamu yayıncılığı yapan bir
kuruluşun da mutlaka tarafsız olması ve adaletli olması
gerekir. Sadece bir genel başkanın konuşmasından ibaret
değildir haberlerimiz. Haber niteliği taşıyan herhangi bir
olay gördüğümüzde bunu mutlaka duyurmak, bildirmek ve haber içerisine
almak istiyoruz. Lütfen, belli periyotları dikkate alarak bir
yazılı soru önergesi verirseniz memnuniyetle
cevaplandıracağım.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkanım, rica ediyorum
BAŞKAN Buyurun efendim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sataşma var, söz
istiyorum.
BAŞKAN Sataşma mı?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Evet efendim.
BAŞKAN Nasıl sataşma efendim?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Duymadınız
mı efendim?
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Başbakan
Yardımcısı şöyle dedi biliyorsunuz: Eğer siz
şahit olduysanız sözünüze itibar ediyorum, cevaplarımı çöpe
atın. dedi, değilse ben
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Siz normal sözleri
duyuyor, diğerlerini duymuyor musunuz efendim?
BAŞKAN Efendim
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ne olmuş
efendim? Gerekçesini açıklamak zorunda sataşmanın.
BAŞKAN Sataşmanın ne olduğunu
öğrenmek istiyorum Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Bana
yakıştıramadığı, incitici sözler söylediğime
dair
BAŞKAN Evet
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
ismimi söyleyerek
konuştular. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bu güzel bir
şey.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Ya, çıkma her
şeyden be!
BAŞKAN Bir saniye, bir saniye
Sayın Başkan, Sayın Başkan
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ne biçim,
hangi hakla konuşuyorsun sen bunu bana?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Konuşmayayım
mı ben, benim konuşma hakkım yok mu?
BAŞKAN Sayın Özkes, rica ediyorum
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bu el
hareketini neye dayanarak yapıyorsun?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Benim konuşma
hakkım yok mu ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Özkes, rica ediyorum
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, böyle bir üslup mu olur?
BAŞKAN Böyle bir şey yok.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Nasıl olur ya? 50
kişi birden laf atıyor ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Böyle üslup olmaz!
Milletvekili gibi davranacaksınız.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Konuşma
hakkımız yok mu ya! Esir miyiz be, esir miyiz!
BAŞKAN Oturuma ara veriyorum beş dakika.
Kapanma
saati: 17.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
---0---
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun efendim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Rica
ediyorum, sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN Şimdi oturum
kapandı ama tutanaklara bakacağım, ona göre zatıalinize söz
vereceğim.
Şimdi, müsaade ederseniz,
alınan karar
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Hayır efendim, rica ediyorum.
BAŞKAN Ben de rica ediyorum.
Usul budur, tutanaklara baktıracağım, varsa söz vereceğim
efendim. Lütfen
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Kulaklarınız
yok mu efendim? Kulaklarınız duydu.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkan, rica ediyorum.
BAŞKAN Ne söyledi ki size?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Taraflı
davranamazsınız. Burası Büyük Millet Meclisi!
BAŞKAN Hayır, taraflıyla alakası
yok. Bakınız, şimdi, madde 1
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Burası Büyük
Millet Meclisi efendim, burası sizin çiftliğiniz değil!
BAŞKAN Bir dakika efendim
Bir dakika efendim, bir
dakika
İlk önce, sizi daha sakin olmaya davet ediyorum.
Sesinizi yükseltmeyin.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Ben sakinim, çok
sakinim.
BAŞKAN Müsaade buyurun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Ne dediğimi
biliyorum, sakinim.
BAŞKAN İkincisi: İkinci Oturuma geçtik.
Zabıtları getirteceğim. Eğer zatıalinize bir
sataşma söz konusu olduysa ona göre size söz vereceğim.
Şimdi, müsaade ederseniz, devam edelim efendim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Yanlış
yapıyorsunuz, taraflı davranıyorsunuz.
BAŞKAN Alınan karar gereğince, gündemin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 136ncı sırasında yer
alan, İstanbul Milletvekili Halide İncekara ve 27 milletvekilinin
(10/136) ve bugün okunarak bilgiye sunulan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve
25 milletvekilinin (10/176), Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu ve 21
milletvekilinin (10/177), Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin
(10/178), Yalova Milletvekili Temel Coşkun ve 23 milletvekilinin (10/179),
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına verdiği (10/180) ve Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve 22 milletvekilinin (10/181) esas numaralı üstün yetenekli
çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti
ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin
istihdamlarının sağlanması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin
birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara ve 27
milletvekilinin (10/136), Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 25 milletvekilinin (10/176), Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu ve 21
milletvekilinin (10/177), Adana
Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin (10/178), Yalova Milletvekili Temel
Coşkun ve 23 milletvekilinin (10/179), BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan'ın (10/180), Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve 22 milletvekilinin (10/181) esas numaralı, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine
katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması
amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
BAŞKAN Hükûmet? Yerinde.
Meclis araştırma önergeleri
daha önce Genel Kurulda okunduğundan tekrar okutmayacağım.
İç Tüzükümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda
sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki
birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza
sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri Hükûmet ve
gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyacağım.
Hükûmet adına Sayın Millî
Eğitim Bakanı Ömer Dinçer; gruplar adına, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Zühal Topcu, Ankara
Milletvekili; AK PARTİ Grubu adına Zeynep Armağan Uslu,
Şanlıurfa Milletvekili.
Önerge sahipleri: Halide İncekara,
İstanbul; Kerim Özkul, Konya; Tülay Selamoğlu, Ankara; Mesut
Dedeoğlu, Kahramanmaraş; Temel Coşkun, Yalova; Sebahat Tuncel,
İstanbul; Recep Gürkan, Edirne.
Şimdi ilk söz Sayın Millî
Eğitim Bakanı Ömer Dinçerin.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
ÖMER DİNÇER (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlar, bugün
ülkemiz için gerçekten önemli olan bir konuyu hep birlikte
görüşeceğiz. Hakikaten bu zamana kadar konuyla alakalı pek çok
çalışma yapılmış olmasına rağmen, bugünden
sonra da yine hâlâ birçok çalışmayı yapmaya
ihtiyacımız olduğu, bu çalışmaları
başardığımız takdirde de katma değerinin çok
yüksek olacağı bir konuyu birlikte tartışıyoruz.
Çok değerli arkadaşlar, siz de biliyorsunuz,
aslında Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde Özel
Eğitim Genel Müdürlüğü bulunmaktadır. Özel Eğitim Genel
Müdürlüğü, daha önceki dönemler içerisinde ağırlıklı
olarak engelli öğrencilerimizin eğitimi ve geliştirilmesiyle
ilgili konular üzerinde odaklaşmışken, zaman zaman yahut da
belirli oranlarda da özel yetenekli çocuklarımızın eğitimi
ve gelişimi üzerine programlar yürütmekteydi. Bundan birkaç ay önce 652
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Millî Eğitim Bakanlığında
yaptığımız yeniden yapılandırma süreci içerisinde,
özel yeteneklere sahip çocuklarımızın eğitimiyle ilgili
özel bir birim kurduk. Özel Yetenekler Grup Başkanlığı
ismini verdiğimiz bu grupta, biz, aslında, bugün üzerinde
konuşacağımız konunun farkında olarak bu alanda
gelişme sağlamak üzere çalışmalar
yapacağımız bir ekibi de oluşturmuş bulunuyoruz. Bu
açıdan bakıldığında, Millî Eğitim
Bakanlığının yeniden yapılanma süreciyle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin konuya verdiği önem ve araştırma komisyonuyla
alakalı uygulamanın eş zamanlı, birbirini takip edecek
şekilde düzenlenmiş olması da bizim için, doğrusu, önemli
bir katkı olacak gibi görünüyor.
Normalde tüm dünya ülkelerinde üstün
yetenekli çocuklar ve üstün zekâlı çocuklarla ilgili genel bir tespiti
yapmak ve de teşhisi koymak zor olmakla birlikte genel kabul görmüş
olan bir oran var. Toplam nüfusun yüzde
2sinin üstün yetenekli olduğu genellikle kabul edilen bir durumdur.
Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında, biz de
ülkemizde üstün yetenekli çocuklar için yüzde 2lik bir oranı eğitim
ve geliştirmede stratejik bir zemin, bir baz olarak alıyor ve bunun
üzerine değerlendirme yapıyoruz.
Özel yeteneklerin
geliştirilmesiyle ilgili grup başkanlığı, temelde
işte bu yüzde 2lik öğrenci grubunun tespiti ve teşhisinin
yapılması, onların eğitimlerinin yaygınlaştırılması
ve eğitimlerinin, eğitime erişimin
kolaylaştırılması, bu alanda görev alacak
öğretmenlerin özel olarak yetiştirilmesi ve geliştirilmesi, yine
bu alanda çalışacak personelin de özel, bu alanla ilgili
uzmanlıklarının ortaya konulmasıyla ilgili programları
ve çabaları yürütecek. Tabii özellikle bu çocukların hem
tanınması, tanımlanması, teşhis edilmesi hem de
eğitim programlarının ortaya konulmasıyla ilgili, dünyada
çok değişik modeller uygulanıyor. Bu modellerin
başında, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya,
Japonya ve Kore Cumhuriyeti gibi ülkelerde özel yetenekli bireyler için özel
okul uygulaması yapılıyor. Bu çocuklar seçiliyor, teşhis ve
tanısı yapıldıktan sonra onlar özel okullarda eğitime
tabi tutuluyorlar. İngiltere, Macaristan, Slovenya, Avusturya, Rusya,
Polonya gibi ülkelerde ise özel okulların en dikkat çekici yanı daha
çok güzel sanatlar alanına ağırlık vermeleri şeklinde
ortaya çıkıyor. Ağırlıklı olarak müzik, tiyatro,
resim ve benzeri alanlarda üstün zekâlı çocuklardan daha çok, aslında
özel yeteneğe sahip olan çocukların eğitimine önem veren bir
eğilim olduğunu görüyoruz.
Yine, Kanada, Norveç, Finlandiya,
Danimarka, Belçika, Hollanda, İspanya ve İtalyada ise örgün
öğretim sistemi içerisinde bireyselleştirilmiş eğitim politikaları
izleniyor. Yani başka bir ifadeyle, normalde var olan örgün öğretim
programı içerisinde üstün zekâlı olduğu veya üstün yetenekli
olduğu tespit edilen, teşhis edilen çocuklar için özel programlar
yapılıyor aynı okul bünyesinde ve o özel programlar sayesinde
çocukların kabiliyetleri ortaya konulmaya çalışılıyor.
Tabii bizim ülkemizde de aslında
buna benzer bir modeli uyguladığımızı ifade etmem
lazım. Türkiyede daha çok bireyselleştirilmiş eğitim
programları ağırlıklı olarak ama zaman zaman da
diğer modellerin de işlendiği bir yapı kurulmuş
vaziyette. Ülkemizde kullandığımız çalışmayı
biz daha çok hızlandırılmış ve
zenginleştirilmiş üstün yetenekli çocuklar eğitim programı
olarak kullanıyoruz ve bunu yaparken de daha çok bilim sanat merkezleri,
kısmen -belki bir seçme süreciyle birlikte- fen liseleri, sosyal bilimler
liseleri, güzel sanatlar ve spor liseleri gibi okullarımızda üstün
yetenekli çocuklar için özel programlar uyguluyoruz.
Bilim sanat merkezleri daha çok
bireysel yeteneklerin farkına varılması amacıyla, eğer
herhangi bir çocuğumuzun üstün yetenekli olduğu veya üstün
zekâlı olduğu düşünülüyorsa orada birtakım testlere ve
teşhis yöntemlerine tabi tutularak çocukların durumu tespit ediliyor
ve bundan sonra da yetenek türlerine uygun eğitim almaları için
kendilerine özel programlar yürütülüyor.
Bizim bilim sanat merkezlerimiz toplam
şu ana kadar Türkiyede 57 ilimizde 63e ulaşmış vaziyette.
Hemen hemen bütün illerimizde biz bilim sanat merkezlerini kurmaya
çalışıyoruz ama itiraf etmeliyiz ki bilim sanat merkezlerinin
özellikle teşhis ve tanıyla ilgili uygulamalarında ve bireye
yönelik eğitim programlarının geliştirilmesinde yeteri kadar
uzmanımızın olmaması sebebiyle sorunlar
yaşadığımız açıkça var.
Türkiyede şu ana
kadar toplam 10.960 öğrenciye kendi yetenekleri doğrultusunda
bireyselleştirilmiş eğitim uyguluyoruz ve 154 öğrenci
ayrıca müzik ve 422 öğrenci de resim yeteneği alanında
eğitim alıyor.
O açıdan
bakıldığında, yukarıda da ifade ettiğim gibi,
ağırlıklı olarak bireyselleştirilmiş eğitim
programı uyguladığımız okullardan yine, az önce ifade
ettiğim gibi, fen liseleri: Türkiyede yaklaşık 138 tane fen
lisemiz bulunuyor. Sosyal bilimler liseleri: 31 sosyal bilim lisemiz bulunuyor.
Anadolu güzel sanatlar ve spor liseleri: Yaklaşık 90 civarında
da bu liselerimiz var ve bu liselerimizde de yine, eğer üstün zekâlı
veya üstün yetenekli olduğu tanılanmış öğrencilerimiz
varsa onlar için kendi okullarında programlar yürütebiliyoruz.
Yine, bütün bunların
dışında, müzik ve bale ilköğretim okulları olarak da
tarif ettiğimiz bu alandaki üstün yeteneği olan
çocuklarımız için özel olarak açılmış 10 tane de
okulumuz bulunuyor.
Ülkemizde özel yetenekli
bireylerin eğitimde yer alan hızlandırılma modeli uygulamalarıyla
ilgili eğitime yönelik sınıf yükseltme uygulamaları
ayrıca var biliyorsunuz. Özellikle ilköğretime yeni
başlamış çocukların 1inci sınıfta üstün
yetenekleri olduğu veya üstün zekâsı olduğu fark ediliyorsa
onları üst sınıflarda eğitime başlatmak gibi bir
uygulamayı da yine burada uyguladığımızı ifade
etmek isterim.
Tabii, bütün bunlar
için, özellikle sınıf ve şubelerindeki rehber
öğretmenlerin, sınıf öğretmenlerinin durumu tespit
etmeleri, bizim yapacağımız testlerde teşhis ve
tanıların konulmuş olması ve nihayet ailenin de bunu
istemiş olması lazım.
Ama bütün bu çabalar,
özellikle 2009 yılına kadar daha çok Millî Eğitim
Bakanlığının ve biraz da birey üzerinde odaklanarak
yürüttüğü uygulamalar olarak yer aldılar. Ulusal düzeyde konuyla
ilgili bir strateji çalışması yapılmamıştı.
2009 yılında, 17 Haziran 2009
yılında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu -biliyorsunuz,
TÜBİTAKın sekretaryasını yaptığı, Millî
Eğitim Bakanlığının da üyesi olduğu ama
Başbakanlık düzeyinde götürülen bir yüksek kuruldur- üstün yetenekli
çocukların eğitimine yönelik ulusal düzeyde bir strateji
geliştirme çalışması için bir hazırlık ve proje
başlattı. Millî Eğitim Bakanlığı olarak bizler bu
strateji hazırlama görevini üstlendik. 2009 yılından bu zamana
kadar da üstün yetenekli çocukların eğitimiyle ilgili ulusal
stratejinin belirlenmesi konusunda çalışmalarımız önemli
oranda yürütüldü ve uygulamaya konuldu.
Başka bir ifadeyle şunu
söylemek lazım: Ulusal üstün yetenekli çocukların eğitim
stratejisiyle alakalı taslak çalışmalarımız tamamlandı
ancak önümüzdeki Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda
görüşülebileceğini veya gündeme alınabileceğini
varsaydığımız bu taslak metin henüz karara
bağlanmadığı için kamuoyuyla paylaşma
imkânımız olmadı. Ama bu stratejinin hazırlık
çalışmaları sürecinde biz kamuoyuyla ilgili ne kadar sivil
toplum örgütü ve uzman varsa onlarla birlikte çalıştık.
Öncelikle 23-25 Eylül 2004 tarihinde
İstanbulda 1inci Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi tertip
edildi. Arkasından yine 2009 yılında Üstün Yetenekliler ve Üstün
Zekâlılar Çalıştayı yürütüldü. Bunları yaparken normal
şartlarda, Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim
Bölümü Çocuk Vakfı ve Üstün Yetenekliler Araştırma Eğitim
ve Uygulama Merkezi, TÜBİTAK, TÜSSİDE gibi değişik kurumlar
çalışmalarda yer aldılar.
2009 yılında yine, Anadolu
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü Üstün
Zekâlıların Eğitimi Ana Bilim Dalı
Başkanlığı ve Üstün Yetenekliler Eğitim Programı
(ÜYEP) tarafından 2nci Ulusal Üstün Yetenekliler Kongresi tertip edildi
ve bu kongreyle ilgili çalışmalar da bizim
taslağımızda göz önüne alındı.
Millî Eğitim
Bakanlığı, TÜBİTAK iş birliğiyle Üstün Yetenekli
Bireylerin Eğitim Stratejisi ve Uygulama Planı 2009-2013
hazırlık toplantısı 22 Aralık 2009 tarihinde
gerçekleştirildi.
Millî Eğitim
Bakanlığı, Koç Üniversitesi ve Türk Eğitim Vakfı (TEV)
iş birliğiyle İstanbulda Koç Üniversitesinde Tanılama ve
izleme, Eğitim modelleri, İnsan kaynakları ve sürdürülebilirlik
konu başlıklı 1inci Ulusal Üstün Yetenekliler Eğitim
Sempozyumu 2010 yılında tertip edildi.
Millî Eğitim
Bakanlığı, TÜBİTAK ve TÜSSİDE iş birliğiyle
düzenlenen Strateji ve yöntem belirleme toplantısı 14 Haziran-20
Aralık 2010 tarihleri arasında yürütüldü.
Üstün Yetenekli Bireyler Strateji ve
Uygulama Planı için Millî Eğitim Bakanlığı,
TÜBİTAK, TÜSSİDE, üniversite ve STK iş birlikleriyle 20-22
Aralık 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilen
çalışmanın sonunda hazırlanan Strateji Taslağı
Değerlendirme Toplantısı yapıldı ve Üstün Yetenekli
Bireyler Strateji ve Uygulama Planı 2012-2016 Birinci Taslağı,
konuyla ilgili danışmanların da katkısıyla Millî
Eğitim Bakanlığı yetkililerinin ortak
çalışmaları sonucunda gözden geçirilerek Haziran 2011 tarihinde
alanındaki uzmanların görüşüne sunuldu ve nihayet, özel
yeteneklerin tanılama, eğitim modellerinin belirlenmesi,
kaynakların ve sürdürülebilirliğin sağlanması konusunda
dört ana başlık hâlinde bu çalışmaların yürütülmesiyle
ilgili bir karar verildi.
Çok değerli arkadaşlar, çok
kısaca bu dört ana başlık ve temel stratejiler hakkında da
bilgi arz etmek istiyorum sizlere.
Bir kere, her şeyden önce üstün
yetenekli çocuklarımızın teşhis edilmesiyle alakalı
amaç ve hedefler temel stratejiler olarak ortaya konuldular. Onlardan
birincisi, her şeyden önce çoklu tanılama modelleri kullanmak, hedef
olarak. Şu anda bu modellerle alakalı
çalışmalarımızın yetersiz olduğunun
farkındayız. Bununla ilgili olarak çoklu tanılama modelleri
geliştirmek üzere bir hazırlık yürütülüyor. İkincisi,
farklı ölçme ve değerlendirme ve standardizasyon oluşturma için
çalışma yürütülüyor ve nihayet, bütün bu yapılan
çalışmaların izleme ve değerlendirmesiyle ilgili
sistemlerin nasıl olabileceği üzerine tartışmalar
yapıyoruz.
İkinci alan, eğitim
modelleriyle ilgili amaç ve hedeflerin oluşturulması. Acaba bizim
mevcut eğitim modelimiz, yani daha çok Bireysel Eğitim
Geliştirme Modelinin yeterliliği üzerine yürüttüğümüz bir
tartışma. Hizmetlerin çeşitliliğini ve niteliğini
artırmak, test edilmiş eğitim modelleri geliştirmek ve var
olanları iyileştirmek ve nihayet, eğitimde mentorluk
uygulamalarını geliştirerek, buradaki öğretmenlerimizin
sadece teorik eğitimleri için değil, aynı zamanda pratik
eğitimlerini alabilecekleri bir fırsat oluşturmak konusunda ayrıca
çalışma yürütüyoruz.
Üçüncü alan da, insan kaynaklarıyla
ilgili olarak, yani üstün yetenekli, kurumlardaki
çalıştırdığımız personelin de yine o
çocukları anlayabilecek ve yönlendirebilecek, yönetebilecek nitelikte
olmaları için personelin yeterliliklerinin geliştirilmesi ve
niteliklerinin artırılması, personel ihtiyacının tam
olarak ortaya konulup planlanması ve çalışacak personelin ve
çalışmakta olan personelin eğitim programlarının
oluşturulmasıyla ilgili çalışmalar yürütülüyor ve nihayet
dördüncü bileşen olarak da bu alanda yapılan
çalışmaların, eğitim ve geliştirme faaliyetlerinin
sürdürülebilirliğinin sağlanmasıyla ilgili hizmetlerin
sürekliliğinin sağlanması, kurumsal yapının bu
maksatla güçlendirilmesi, bilgi iletişim teknolojisiyle ilgili altyapının
tamamlanması ve toplumsal kültür ve farkındalığın
oluşturulmasıyla ilgili ayrı bir bileşen üzerinde de
çalışmalar yürütüyoruz.
Sonuç olarak şunu kısaca
ifade etmek istiyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda
yapacağı çalışma ve ortaya koyacağı
araştırmalar aslında hem bizim
çalışmalarımız için rehber niteliği
taşıyacak hem de yaptığımız çalışmalar
için bir destek mahiyeti oluşturacak. O açıdan biz, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yapacağı bu çalışmanın bize güç
vereceği kanaatini taşıyoruz.
Ben bu vesileyle, bu
çalışmada ve önergede emeği olan arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. Burada yapılacak çalışmaların
nazarıdikkate alınacağını ve Türk eğitim
sistemine, özellikle de üstün yetenekli çocuklarımızın
gelişmesine katkı sağlayacağına inanarak,
teşekkürlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Bakan.
Gruplar adına ilk
konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı.
Buyurun Sayın Atıcı.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde üstün zekâlı veya üstün yetenekli bireylerin
tespit edilmesi, eğitimleri hakkında yaşanan sorunların
saptanması ve çözüm yollarının bulunması konusunda bir
Meclis araştırması açılmasıyla ilgili olarak
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yurdumuzun bulunduğu coğrafyanın zenginliği, Anadoluyu,
binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca, çeşitli kavimlerin
gelip geçtiği bir yer hâline getirmiştir. Bu durum Anadolumuza
genetik bir zenginlik de kazandırmış ve tarihsel süreç içinde
insanlık tarihinin en önemli buluşları ve ilerlemeleri burada
yani bizim topraklarımızda gerçekleşmiştir. Bunlara örnek
verecek olursam, tekerlek, yazı, tarım, hukuk, matematik, geometri
sayılabilir.
Değerli milletvekilleri,
insanlık tarihine iz bırakanlar toplumun yaklaşık olarak
yüzde 2 ila 3ünü oluştururlar. Bunlar toplumun en yetenekli ve en zeki
kesimidir. Bu oran, aslında, bütün toplumlar için kabaca aynıdır
denebilir fakat coğrafyamızın özelliğinden ve genetik
zenginliğinden dolayı bu oranın Anadoluda biraz daha
yukarıda olduğu kabul edilebilir, kaldı ki bunu destekleyen
çeşitli bilimsel çalışmalar da vardır. Yani, elimizde bir
hazine olduğunun farkına varmalıyız ve bu hazineyi iyi
işlemeliyiz ülkemizin yararı için.
Dünyada refah seviyesini
artırmış toplumların eğitim sistemleri
incelendiğinde, toplumun yüzde 2 ila 3ünü oluşturan üstün
zekâlı veya yetenekli kesimin korunduğu, bunların
ayrıcalıklı olduğu çok net bir şekilde görülür. Peki,
ülkemizdeki durum nedir? Cumhuriyet öncesi Anadoluda okuryazar oranı
ancak yüzde 5 ila 6ydı. Bu topraklarda üstün zekâlı ve üstün yetenekli
Mustafa Kemal Atatürkün ortaya çıkması, bu coğrafyanın
talihini ve tarihini değiştirmiştir. Onun kurduğu
cumhuriyetle birlikte, yeni harflerin kabulü, Eğitim Birliği
Yasası ve hızlı eğitim seferberliği çağdaş
eğitim düzeyine doğru yol almamızı
sağlamıştır. Eğitimin Anadolunun her tarafına
yayılması, ülkenin her yerinden yetenekli bireylerin
çıkmasına ve toplumu yönlendirmesine de zemin
hazırlamıştır.
Değerli milletvekilleri, son
yetmiş yılda dünyada eğitim bilimlerinde görülen
değişimler ve insan zekâsı üzerindeki çalışmalar
toplumun üstün yetenekli kısmının daha farklı bir
şekilde eğitilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Üstün
yetenekli veya zekâlı bireylerin saptanması, eğitimleri ve
yaşamları ile ilgili sorunların tespit edilmesi, hatta bu
bireylerin verimli bir şekilde istihdamı için öncelikle üstün
yetenekli veya üstün zekâlı tabirinden ne
anladığımıza bakmak gerekir. Üstün yetenekli veya üstün
zekâlının tanımını yapacak olursak, genetik
donanımları ve çevresel uyaranlar -bakın çevreselin
altını çiziyorum- arasındaki etkileşim sonucunda zekâ veya
yetenek gelişimleri akranlarına oranla daha fazla artmış
olanlar ve bu artış sonucunda ileri beyin işlevine sahip olanlar
üstün yetenekli veya üstün zekâlı olarak tanımlanırlar.
Bütün bireyler kendilerine özgü kalıtımsal yapıyı miras
olarak anne ve babalarından alırlar. Yetenek ve zekânın da
kalıtımsal yönü olduğu hiçbir şekilde inkâr edilemez. Son
yirmi-yirmi beş yıl içinde zekânın da dinamik bir özellik
gösterdiği kabul edilmiştir. Çevrenin sağladığı
imkânlarla zekâ veya yetenek gelişiminin artırılması veya
olumsuz çevresel etmenlerle zekâ veya yetenek gelişiminin engellenmesi
mümkündür. İşte, tam da bu noktada eğitim önem
kazanmaktadır. Yani üstün yetenekli olarak doğan, anasından
üstün yetenekli veya zeki, üstün zekâlı olarak doğan bireyler çevrenin
ciddi şekilde etkisinde olmaktadır. Yani çevre etkisiyle bu bireyler
daha iyi olabilmekte veya kötü çevre koşulları nedeniyle daha kötü
olabilmektedir. İşte, kurulacak olan bu araştırma komisyonu
bireylerin genetik yapısına müdahale edemeyeceğine göre çevresel
konularda iyileştirici girişimler yapmanın yollarını
aramalıdır. Tabii, bunun bir istisnası var, Erzurumda suç
potansiyeli olabilecek çocukları kromozomlarından tespit edip henüz
yürümeden yok etmeyi düşünen okul müdürü ve eğer varsa onu destekleyen
zihniyet bu kapsama girmiyor.
Değerli milletvekilleri, çevresel
etmenlerden kastımız nedir? Hani bir komisyon kuracağız, bu
komisyon üstün yetenekli, üstün zekâlı çocuklarımıza
yardımcı olacak, onların sorunlarını inceleyecek,
Daha çok nasıl yararlanabiliriz, nasıl toplumun hizmetine
sunarız? ona bakacak ya, evet. Peki, bu komisyon bu çocukların
genetik yapılarına bir katkı yapacak mı? Hayır. O
hâlde çevresel etmenler üzerine ciddi bir şekilde etki edebilir.
Nedir kastım çevresel etmenlerden?
Çevresel etmenleri çok geniş bir yelpazede inceleyebiliriz. Bebeğin
daha annesinin karnındayken geçirdiği süreden başlayarak anne sütü almasının
sağlanması, daha ileri yaşlardaki beslenme, aile ortamı,
toplumun etkileri ve eğitimi saymak mümkündür. Kurulacak olan komisyonun
temel olarak yaratması gereken algı, ülkemizde doğacak her
bebeğin, ama her bebeğin, üstün zekâlı veya yetenekli
olabileceği olmalıdır. Neden? Çünkü bir bebek
doğduğunda, doğar doğmaz, biz, bu bebeğin üstün
zekâlı mı, üstün yetenekli mi olduğunu bilemeyiz. Demin
Sayın Bakan da söyledi, ilkokul 1inci sınıfa geldiğinde
veya okul öncesi dönemde biz bunu anlayabiliriz ama artık çok geç olabilir
çünkü o geçirdiği ilk beş-altı sene biz bu çocuğun
yeteneklerini görmemiş, fark etmemiş ve bu konuda bir
çalışma yapmamış olabiliriz. Yapabilir miyiz?
Yapamayız. O hâlde toplumumuzda doğan her birey sanki üstün
zekâlıymış, sanki üstün yetenekliymiş gibi davranarak bizim
daha sonraki aşamalarda üstün yetenek veya üstün zekâ gösteren bu
bireyleri seçme şansımız vardır. Yani ilkokul 1inci
sınıfa geldiğinde Ya bu çocuk akıllı, bu çocuk çok
iyi. gibi gördüğümüzde aslında belki çok üstün zekâlı bir
çocuğu kaybetmiş olabiliriz yani bu çocuk eğer iyi
bakılsaydı, anne sütü alsaydı veyahut da daha az enfeksiyon geçirseydi
veya ailesinin refah seviyesi daha yüksek olsaydı belki de şu anda
mevcut olduğu, bulunduğu yerden çok daha yukarıda olabilirdi
diyebiliriz. O yüzden bizlerin görevi, her şeye rağmen üstün
zekâlı olmuş bireylerle birlikte, çok küçük girişimlerle, üstün zekâlı
veya üstün yetenekli olabilecek bireyleri çok erken dönemde saptamak, hatta ve
de hatta, dediğim gibi bütün bireyleri bu kapsamda değerlendirmek,
daha sonra da bunların üstün zekâlı ya da yetenekli olduğu
saptandıktan sonra özel olarak ilgilenmek vazifemizdir, görevimizdir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, zekâ
statik bir şey değildir; zekâ dinamiktir ve bu dinamik
özelliğinden dolayı, çevre koşullarının da sürekli
etkisinde kalmasından dolayı, doğumdan ölüme kadar ciddi
değişiklikler gösterebilir, aynı kalmaz. Bu nedenle, bu bireyler
sürekli olarak desteklenmelidir. Yani siz bir bireyi tespit ettiniz, bir
çocuğu tespit ettiniz, yedi yaşında, sekiz yaşında
üstün yetenekli dediniz, biraz ilgilendiniz ama on sekiz yaşında
bıraktınız; bu durumda, on sekiz yaşında
bıraktığınız bu çocuk eğer üstün yetenekliyse,
üstün zekâlıysa bu zekâsını pekâlâ kötü işlerde
kullanabilir çünkü bu bireyler zekâlarının yönlendirilmesini
beklerler. Üstün zekâlı ve yetenekli bireyler, zihinsel gelişimlerini
devam ettirebilmeleri için kendi düzeylerine uygun şekilde
eğitilmelidirler.
Üstün yetenekli öğrenciler kabaca
beş ana kategoride incelenebilir: Genel zihinsel yetenek, özel akademik
yetenek, yaratıcı veya üretici düşünce yeteneği, liderlik
yeteneği ve psikomotor yetenek yani bunun içerisine görsel sanatları
da koyabiliriz. Allah aşkına hangi birine ihtiyacımız yok?
Ülkemizin bu değerli varlıklarını bir bir bulup, lider
özelliklerini, akademik yeteneklerini, genel zihinsel yeteneği
olanları ve görsel, sanatsal yeteneği olanları tek tek bulup
çıkarmak ve bunları desteklemek bizim asli görevimizdir.
Uzun yıllar boyunca -hep halk
arasında da görülür, bilinir- IQ denilen klasik ölçütlerle
değerlendirmeler yapılmıştır ama bu
değerlendirme, zekâ ve üstün yetenek konusunda aslında çok da
kapsamlı, çok da yararlı değildir. O yüzden, değişik
yetenekler ve beceriler de dikkate alındığında, zekâ
kavramıyla yetenek kavramının da birbirinden farklı
olduğunu görebiliriz.
Bu alanda bilim insanları ne
diyor? Bu alandaki son yaklaşım şöyle: Üstün yetenekli
çocukların yetenek gelişimi adı altında, diğer
öğrencileri de kapsayarak yani onların çocuk olduklarını ve
paylaşmayı sevdiklerini de unutmadan, herkese hitap eden bir program
dâhilinde eğitilmeleridir.
Üstün yetenekli öğrencilerin
eğitimiyle ilgilenen bilim çevrelerinin ana mesajı, onların
eğitiminin bir ayrıcalık değil, bir ihtiyaç olduğu
yönündedir. Hani, bunlar üstün yetenekli; alıyorsunuz bunları, özel
merkezlerde eğitiyorsunuz, özel ilgileniyorsunuz
Sanki toplumda Ya, o
çocuklarla niye daha çok ilgileniliyor? gibi bir algı oluşabilir.
Nasıl ki yeteneği kısıtlı, zekâsı
kısıtlı olan çocuklarla özel olarak ilgileniliyorsa üstün olan
çocuklarla da özel olarak ilgilenilmelidir, bu da bir ihtiyaçtır çünkü
araştırmaların verdiği sonuçlar, üstün yetenekli
çocukların, en az, başarısız ve öğrenme
yetersizliği taşıyan öğrenciler kadar özel eğitime
ihtiyaç duydukları yönündedir.
Şu algıdan -birazdan da
bahsedeceğim- kesinlikle uzaklaşmalıyız: Bu çocuk üstün
zekâlı, bu çocuk üstün yetenekli, bırakalım kendi hâline, kendi
kendini toparlasın. zihniyeti kesinlikle yanlıştır.
Birazdan, bu çocukların ne gibi sorunlara maruz
kaldığını sizlere anlatmaya başlayacağım.
Araştırmalar, bu
öğrencilerin her alanda başarılı olmalarının söz
konusu olmadığını göstermiştir; okul derslerinde
başarısız olabildiklerini, ayrıca akademik, sosyal ve
duygusal ihtiyaçları tatmin edilmediğinde büyük çapta sorunlar
yaşayabildiklerini ve sınıf ortamını da olumsuz
etkileyebildiklerini göstermiştir. Yani bu çocukların özel olarak
eğitilmelerinin, bu çocuklarla özel olarak ilgilenmenin ne kadar önemli
olduğunu tekrar görmüş olduk.
İstatistiklere göre çocuk
nüfusunun yüzde 10 ila 15i akıllı ve çalışkan çocuklar.
Bunların çok büyük özellikleri yok; işte sizler, bizler gibi,
akıllı, çalışkan, gelmişler bir yerlere ama yüzde 2
ila 5i ise üstün yetenekli veya üstün zekâlı. İşte, bu üstün
yetenekli ve üstün zekâlı çocuklarımızı bizim âdeta
cımbızla çekip üzerlerine titrememiz gerekiyor.
Peki, nasıl anlayacağız
yetenekli çocukları? Yetenekli çocuklar vaktinden önce gelişirler. Bu
çocukların öğrenme ve bir konuyu kavrama yetenekleri, ortalama
yetenekleri olan çocuklara göre çok daha hızlıdır, hemen
kendilerini fark ettirirler yeter ki bir göz onları incelesin.
Yetenekli çocuklar
bağımsız olmayı çok severler, kendi başlarına
keşif yapmaya meraklıdırlar, her şeyi kurcalarlar.
Yetenekli çocuklar ilgili
oldukları konularda sınır tanımazlar; meraklı
oldukları konuya yoğun bir şekilde odaklanırlar ve
dış dünyayla bağlarını kesebilirler. İşte,
bunlar da, bu gibi durumlar da sanki bu çocukların anormal
çocuklarmış gibi olmaları algısını yaratabilir.
Peki, buraya kadar her şey iyi,
üstün zekâlı çocuklarımız iyi. Bunların sorunları var
mı? Elbette var. İşte, o yüzden bu çocuklar özel olarak
yetiştirilmeli. Genel kanının tersine üstün yetenekli
çocukların her zaman takdirle karşılandığı
söylenemez. Pek çoğunun yanlış anlaşılma, yeterince
ilgi görmeme ve alay konusu olma tehlikesiyle karşı karşıya
olduğunu biliyoruz. Üstün yeteneklere sahip olmak pek çoklarının
gözünde bir şans olabilir. Ne var ki gerçek aslında
sanıldığı gibi değil. Eğitim düzeyi düşük
toplumlarda, sorunlu olarak yaftalanan, yani, işte, Bu sorunlu bir çocuk,
problemli bir çocuk. diye yaftalanan, farklı oldukları için alay
konusu olan bu çocuklar çoğunlukla da kıskanıldıkları
için de toplum dışına da itilirler. Okulda öğretmenler
yaşıtlarından çok farklı bir yapı sergileyen bu
çocukları nasıl eğiteceğini bilemeyebilirler. Bu da çok
tehlikeli bir yaklaşım. Anne-baba da bilemeyebilir, bu da çok
tehlikeli bir yaklaşım. Hatta bir kısım öğretmenler,
daha da kötüsü, bu çocukların farkına bile varamayabilirler. Daha da
vahimi bu çocuklara kolayca ve yanlış olarak dikkat eksikliği ve
hiperaktivite sendromu tanısı konabilmektedir ve bu sebeple de
çeşitli ilaçlar verilebilmektedir. Yani zeki çocuğun
doğasından gelen davranış biçimleri bir hastalık
olarak bile zaman zaman algılanabilmektedir. Bu arada, çocuklardan
başarılı bir entelektüel, bir sanatçı olmalarını
bekleyen ve yaratıcı bir eser bekleyen toplum beklentileri
gerçekleşmeyince çocuklara başarısız damgasını
vurmaktan çekinmemektedirler. İşte, kuracağımız bu
komisyon bu detayları da göz önüne alarak çalışmalar yapmak
zorundadır.
Genellikle normal dışı
davranışlarla ilgilenme eğiliminde olan psikologlar yetenekli
çocuklardan ziyade zekâsı daha geri olanlarla ilgilenmeyi bugüne kadar
tercih etmişlerdir. Ancak son zamanlarda yapılan
araştırmalar bu çocuklar üzerine yoğunlaşmış ve
bu çocuklara da öncelik verilmeye başlanmıştır. Günümüzde
araştırmacılar üstün yetenekli çocukların yüzde 25inde,
bakın her üstün yetenekli çocuğun 4 tanesinden 1inde sosyal ve
duygusal sorunlar olduğunu belirtiyor. Normal oranların 2 katı
oranında bu sorunları yaşıyor bu çocuklar ve yetenekleri, zekâları
normale doğru indikçe bu sorunlar azalıyor.
Yalnız burada bir uyarı
yapmak istiyorum: Sakın ha, bunun tersinin de doğru olduğunu
düşünmeyin. Yani sorunlu olan insanlar Ben üstün zekâlıyım, ben
üstün yetenekliyim. diye kendilerini tanımlamasınlar.
Çocukluk döneminin sonlarına
doğru üstün yetenekli bu çocuklar yavaş yavaş artık
toplumdan dışlanma riskini de görerek kendilerini gizlemeye
başlıyorlar. Böylece, diğer çocuklardan farklı değilmiş
gibi bir görüntü vermeye çalışıyorlar. Vaktinden önce gelişen
yetenekleri, içe kapanık hâlleri ve yalnızlık duygusu gibi
sorunlarla da baş etmeye çalışıyorlar. Tek tip eğitim
vermek zorunda olan öğretmenler yetenekli çocukları da nasıl
eğiteceğini bilmiyorlar. Daha da kötüsü, bir alanda diğer
çocuklardan ileri fakat aynı çocuk başka alanlarda da diğer
çocuklardan geriyse işte yetenekleri eşit
dağıtılmamış bu çocuklarla öğretmenler nasıl
baş edeceklerini çok da iyi bilmiyorlar. Bazı konularda yetenekli,
bazı konularda da normal ve yeteneksiz çocukların eğitimleri
işte bu nedenle pek çok soruna gebedir. İşte, komisyonumuz, bu
çalışmalarla bu sorunları da masaya yatırıp çözüm
önerileri bulma çabasını gösterecektir.
Müzik, artistik ve atletik
yeteneği olan çocuklar bu testlerde yani IQ testlerinde fazla bir
başarı gösteremezler. Onun için IQsu şudur. deyip de
çocuğun yetenekli olduğunu düşünmeyin veya Çok yetenekli bir
çocuğun IQsu nasıl bu kadar düşük olabilir? diye de
düşünmeyin, mümkündür. Toplumları ileri götürmede itici güç
olmuş olan üstün yetenekli çocukların öncelikle kendi
mutluluklarını ve ruh sağlıklarını
gerçekleştirebilen bireyler olarak yetiştirilmeleri çok
önemsenmelidir. Bu çocuklar eğer bu şekilde yetiştirilmezlerse
toplumun başına bela olabilirler ve siz, çok zeki, çok yetenekli bir
insanla baş etmek zorunda kalabilirsiniz.
Peki, bu kadar önemli bir
kaynağımız var, acaba ülkemizde üstün zekâlı veya yetenekli
çocuklarımıza yeterince kaynak ayırabiliyor muyuz?
Bakın, çok çarpıcı bir
örnek vereceğim. Millî Eğitim Bakanlığının iç
denetim raporunu inceledim. Millî Eğitim Bakanlığı iç
denetim raporu diyor ki: Alt zekâ gruplarına 2009 yılında genel
bütçe ödeneklerinden ayrılan paranın ancak binde 1i üstün
zekâlılara harcanmıştır. Yani elbette ki alt zekâ
gruplarına para harcamayalım demiyorum, mutlaka harcayalım,
elbette ki harcayalım, son derece önemlidir. Bir çocuk hekimi olarak da
bunun altını üç kere çiziyorum. Bu çok önemlidir. Mutlaka oraya bir
ödenek, yeteri kadar bir ödenek ayrılmalıdır ama bu, üstün zekâlıların
ihmal edileceği anlamına gelmez.
Peki, bu kadar fark niye? Bu bir siyasi
tercih midir? Bilemem ama AKP hükûmetlerinin bu harcamaları bilinçsiz bir
şekilde yaptığını da söylemek hiçbir şekilde
mümkün değil.
Özel eğitime muhtaç çocuklarla
ilgili yönetmelikte üstün zekâlı, üstün yetenekli çocuklar için özel
eğitim okullarının da açılabileceği öngörülmüş
ama hepimizin bildiği gibi, alt zekâ grupları için açılan
okullar dışında günümüzde herhangi bir okul açılmamış
ama dikkati çeken bir nokta var: Buradaki nokta, alt zekâ gruplarına
yapılan harcamaların yüzde 99u özel sektör
aracılığıyla yapılırken üst zekâ gruplarına
yapılan harcamaların tamamı devlet eliyle
yapılmaktadır. Yani alt zekâ gruplarına harcanan para, bu rant
büyük oranda özel sektöre devredilmiştir.
Değerli milletvekilleri, peki,
üstün zekâlıların yeteneklerinin peşinden gidecek, onların
eserlerini inceleyecek olan normal zekâlı, normal bireylerin eğitimi
de önemli değil mi? En az bu kadar önemli. AKPnin on yıllık
iktidarında millî eğitimi âdeta yapboz tahtasına
çevirdiğini hepimiz biliyoruz. On yıldır 4 tane Millî
Eğitim Bakanı değiştiği hâlde millî eğitim bir
türlü yoluna sokulamamıştır. Yıllar içerisinde bilerek veya
bilmeyerek AKPnin bir eğitim boşluğu
yarattığını, bunun da dershaneler tarafından
doldurulduğunu biliyoruz. Şimdi, aynı AKP 4+4+4 denen ve
topladığınızda hiçbir şeklide 12 etmeyen bir kanun
teklifiyle karşımıza çıkmış bulunuyor. Bu kanun
teklifi tekâmül etmiş gibi görünmekle beraber on gün içerisinde büyük
oranda değişmiştir.
Şimdi, kısa sürede bu kadar
değişiklik yapılmasının anlamı nedir? Tekâmül
etmemiştir. Konu yeterince tartışılmamıştır.
Şimdi, ben, bu teklifi veren ve eğitimle ilgisi olmayan
milletvekillerine soruyorum: Tekâmül ettirdiğiniz bir teklif on gün
içerisinde bu kadar değiştiğinde acaba ne hissediyorsunuz?
Kesintisiz temel eğitimimize ne oluyor? Tabii ki hayale dönüyor. Hiçbir
şekilde, istediğimiz, beklediğimiz, özlediğimiz bir noktaya
bu yasayla gelemeyeceğimizi biliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Atıcı.
Şimdi, söz sırası
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplanda.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Mecliste zaman zaman
tartışmalar oluyor: Birlikte hareket edemiyoruz, muhalefet
yapıcı davranmıyor, muhalefet ortaklaşmıyor, muhalefet
iş yapmıyor, bizi engelliyor, onun için de sözlerini keselim, İç
Tüzük getirelim, Meclis yayınlarını getirelim, canlı
yayını keselim. gibi yaklaşımlar oluyor. Bugüne kadar
Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran AK PARTİ hangi
araştırma önergesini getirdi de biz reddettik? Buradan samimiyetle
sormak istiyorum.
İnternet dediniz, bizim zaten
önergemiz vardı daha önce. Doğrudur. dedik, onay verdik. Bugün dört
parti grubunun getirdiği üstün zekâlı, yetenekli çocuklarla ilgili
bir araştırma önergesi. Bunu getirdiniz, güzel. Karşı
mı çıktık? Bunca hatanıza, yöntem
yanlışınıza
Yukarıda komisyon
çalışıyor arkadaşlar, 4+4+4
tartışılıyor. Eğitim Komisyonu
çalışıyor yukarıda ama biz burada araştırma önergesi,
dört parti grubu birleştirerek yine ortaklaşıyoruz, yani üç
muhalefet partisi Yeter ki Meclis ortaklaşsın, birlikte
çalışsın. diye, Doğrudur. diye buna onay veriyor, biz de
veriyoruz.
Şimdi, burada çok teorik konuşmanın fazla
bir anlamı yok. Yukarıda Eğitim Komisyonundan ne çıkacak
bilmiyoruz, Genel Kurulda önergelerle ne olacak bilmiyoruz. Peki,
arkadaşlar, 4+4+4ü düşünen Hükûmet bu hususu o torba kanunda
düşünememiş mi? Yani, o torba kanunun içine bakıyorsunuz, her
şey girmiş, üniversite adları girmiş, FATİH Projesi de
girmiş, denetim standartları girmiş, Bankacılık
Düzenleme Denetleme Kurulu girmiş; e, peki, bu niye girmemiş kardeşim,
yani bunu sormak lazım! Böyle mi çalışılır?
AK PARTİ Hükûmetlerinin yaptığı en
büyük hata bu grubunun üyelerini çalıştırmamasıdır.
Bürokratları çalıştırıyor. Bürokratları
çalıştıran bir Meclis çoğunluğu iktidarı var.
Bürokratlar çalışıyor; üniversiteleri dinlemiyor, sivil toplumu
dinlemiyor, sendikaları dinlemiyor, muhalefet partilerini dinlemiyor,
hiçbir tarafta tartışmıyor, konuşmuyor; getiriyor buraya,
ondan sonra da mecbur kalıyorsunuz, sizler de sizin teklifiniz diye sahip
çıkıyorsunuz; yanlış yapılıyor.
Eğitim sadece sizin sorununuz mu arkadaşlar?
Gelin, eğitimi doğru dürüst tartışalım. Bana harp
akademilerindeki eğitimi getirin tartıştırın burada.
derim. Sizin bu teklifte niye yok? Harp akademilerinde nasıl bir ideolojik
eğitim verildiğini biliyor musunuz? Oraya alınanların,
genelgelerle ve yönetmeliklerle
12 Eylülde fişlenen 2 milyon insanın
torunlarının dahi harp okullarına
alınmadığını biliyor musunuz? Farkında
mısınız? 4 Nisanda Kenan Evren göstermelik yargılanacak.
78liler Vakfı Girişimi, Federasyonu, dernekler gelip bütün grupları,
bizleri ziyaret ediyor. Siz, orduda, silahlı güçlerdeki eğitimdeki
resmî ideolojiyi, tabuları, yasakları, standartları,
tornaları, ideolojileri, ırkçılığı,
ayrımcılığı ayıklamadıktan sonra, Polis
akademilerinde bunu yapamadıktan sonra, istediğiniz kadar 4x4, 4+4,
4+12 yapın. Bir bütündür eğitim. Bakın, anaokulu, ilköğretimden
önceki hazırlık bunun bir parçası değil mi?
Şimdi, saat 19.00da canlı
yayın kesilecek, benim konuşma yarıda kalacak.
Roboskide kaçağa giden ilkokul
öğrencisini gözlerinizin önüne getirin. Onun yeteneklerini, onun zekâ
durumunu, 50 lira mazot kaçakçılığı için giderken
paramparça olan vücudunu, onun anasının yüreğini getirin
gözlerinizin önüne. Siz, bu sistemle, bu eğitim sistemiyle, o çocuklara
sahip çıkamamışsınız, nasıl çözeceksiniz
eğitimi?
Bugün,
Başbakanımızın eşi Roboskideydi. Ortasuda 28 sayıyla
ferdini kaybeden Encü Ailesiyle beraberdi, 14 tanesi ilköğretim
öğrencisiydi. Yani, bu, 4+4+4 sistemi dâhilinde görüştüğünüz o
okullarda okuyan çocuklardı: Bir defter için, bir kalem için, bir kurs
için paramparça olan hayatlardı. Bugün gördük, Roboskide
ağırladılar -Başbakanımızın eşi oradan,
oralı, Siirtli, yabancı değil. Sayın Atalayda eşiyle
gitmişti, diğer milletvekilleri de vardı-
karşıladılar ama onurluca da isteklerini de söylediler, net
konuştular. Hem ağırladılar hem sitem ettiler hem net
konuştular ve adaleti istediler, adaletle beraber eğitim de
istenmişti. O istekleri bugün akşam haberlerinde göreceksiniz, ana
dilinde eğitim de vardı, ibadet de vardı.
Bir gerçekliğimiz var, 75 milyon
insan yaşıyor ülkemizde, 75 milyon insanımızın
yaşadığı ülkede, Lozanla belirlenmiş bir
azınlıklar hukuku çerçevesinde bunu sadece, gayrimüslim hukuku
çerçevesinde, kendi özel okulları
Tevhidi Tedrisat Kanunuyla, 625
sayılı Yasayla sınırlandırılarak, Ermeni
okullarında Ermenice ve Türkçe yayın yapılır, eğitim
yapılır veya Rum okullarında öyle veya Yahudi okullarında
öyle. Ama Süryaniler yok. Niye? Onlar hiç talepte bulunmamışlar,
azınlık değil, onların yasak. Peki, aynı Yasanın
39-45inci maddeleri arasında, farklı dillerde olan diğer
eğitim konuları yok mu? Var. Kürtçe de var, Çerkezce de var, Lazca da
var, diğer dillerin hepsi için var ama Lozanı bile hayata
geçirememiş bir Meclis bu eğitim sorununu nasıl çözecek? Söyler
misiniz, insanlar sadece bir dilde mi güzel müzik yapabiliyorlar? Söyler
misiniz, bir dilde mi güzel şiirler yazabiliyorlar? Bir dilde mi güzel
edebiyat yapılır? Bir dilde mi güzel şarkılar söylenir?
Sadece bir dilde mi rüya görülür? Sadece bir dilde mi bakılır
dünyaya? Sadece bir dilde mi insanlar hayat ve eser üretirler, hayata bakış
açıları olur? Zenginlikler, çok kültürlülük, çok dillilik, artık
evrensel dünyanın çağdaş bir mihenk taşı olmuş
durumdadır. Eğer eğitim sistemlerinde yasaklarla girilirse,
hiçbir üstün zekâlı çocuk ve yetenekli çocuk kendi ana dili
dışındaki bir eğitimle yetişemez.
Bütün dil bilimcilerinin
yaptığı bir tespit var, kendi ana dili dışında
farklı bir dili öğrenen, farklı bir dilde, örneğin Türk
olup Türkçe ana dili dışında, gidip Fransaya Fransızcayı
öğrenmiş birisi, daha sonra ne kadar kendini geliştirirse
geliştirsin, mutlaka ve mutlaka ana dilinden dolayı yüzde 10 ila 15
arası bir değer kaybı yaşıyormuş yeteneklerini
kullanmada, zekâsını geliştirmede, eserlerine dökmede, üretmede,
yaratmada, hayatı yakalamada ve kucaklamada.
Şimdi, biz burada teoriyi, kuracağız
araştırma komisyonunu, gelecek uzmanlar, hepsi konuşacaklar,
TÜBİTAKı da konuşacağız. Allah var, partimin,
grubumun eli yakasındadır TÜBİTAKın. Niye
TÜBİTAKın boynundadır? Nasıl bilim kurulu ki şu
Meclise doğru dürüst bir rapor bile verememiş bugüne kadar. 8.800
civarında bu kategoriye giren öğrenci olduğu söyleniyor. Ee,
zaten dünyadaki standardı yüzde 2 ila 3 arasıdır. Bunu
çıkardığınız zaman, 75 milyona
oranladığınız zaman bu rakam çıkıyor. Şimdi,
kalkıp bilim adına bu kadar ARGE parası nereye gidiyor diye
sorgulamak lazım.
Arkadaşlar, bu Meclisin bu
araştırma komisyonunda eğitimin nasıl
ticarileştirildiği, nasıl
metalaştırıldığı ve temel bir hak olmaktan
çıkarılıp piyasanın denetimine nasıl sunulduğu
çok iyi araştırılması gereken bir konudur. Bu kategoriyle
ilgili programımız olmadığı için üstün zekâlı,
yetenekli çocuklar problemimizdir, bir ülkenin problemi öyle olur.
Bakın -ilköğretim, orta,
lise- özel okullar var, özel okulların hepsinde yarışmalar var,
kayıtlar var bu grup için. Yok mu? Ben İstanbulda size on tane okul
sayabilirim, var, çalışmalar var ama temel teklif yasada yok. Temel
teklif yasanın 2nci maddesinden tartışılmaya
başlandı. CHPliler on iki saatle başlattılar muhalefeti.
Hadi on iki saat, 7 kişiden, 6 üyeden, haftaya gelir Meclise. Geldi
diyelim, çocuklarımızın istikbalini sağlam bir eğitim
sistemine bağlamış olacak mıyız? Geleceğimizi,
istikbalimizi, 21inci yüzyılın evrensel değerlerine, etik
değerlerine, insani değerlerine, çevre değerlerine, yurt
değerlerine, insanlık değerlerine, adalet değerlerine,
vicdan değerlerine, ahlak değerlerine göre bir nesil
yetiştirecek miyiz? Toplumda şiddetin alıp başını
gittiği, çıkarın, menfaatin, vergi kaçırmanın aflarla
korunduğu bir sistemin içinden gelen bu çocuklara hangi ahlakın, hangi
dürüstlüğün ideallerini eğitim sistemiyle vereceğiz?
Çok ciddi bir noktadan geçiyoruz, çok
ciddi bir eğitim sorgulamasından geçiyoruz. Bu sorgulamanın
içinde elbette ki inkârın, imhanın,
ayrımcılığın, yasaklamanın, şovenizmin,
militarizmin, bütün bu hastalıkların, bütün bu mikropların,
bütün bu virüslerin eğitim sisteminden ayıklanması gerekiyor.
Eğer sistemini
sağlıklı bir temele oturtursanız şu ahlaki
değerleri aşılarsınız: Bazı ülkelerde bahçelerin
yanına bir terazi koyarlar. Sahibi orada değildir, istediğin
kadar elma alırsın. Elmanın fiyatı
yazılıdır, alırsın, paranı koyar gidersin. Ahlaki
yükümlülüğü onu ona zorlar, eğitimini öyle almıştır.
Ama biri daha gelir, Vallahi, burada sahibi nasılsa yok, para
koyduğumu bilmez. der, alır istediğini götürür. Bu da bir
ahlaki değer yozlaşmasıdır.
Şimdi, bu, eğitimden
başlar. Eğitim bütün bu değerleri bir bütün olarak masaya
yatırmadığı sürece yine sakat bir eğitim sistemiyle
yola devam edeceğiz.
Dağ başındaki bir
mezrada ve İstanbul metropolünde, Boğaz sularına bakan,
Boğazdaki bir ilkokulda aynı sistemi uygulayacaksınız!
Karlıovaya 4 metre kar yağmış, haberiniz var mı?
Taşımalı eğitim sistemi. Nasıl gidecek? Kızak
mı götüreceksiniz oraya? Hele, Dersim Ovacıkta ulaşıma
açılmayan yollar var. Yani bu ülkenin coğrafyası, özellikleri,
haritası, dilleri, kültürleri bir bütün olarak yatırılamıyorsa
Antalyada turizmden gelirsiniz
Televizyonda da bir program var, Yetenek
Sizsiniz diye bir program. Öyle bir programa dönüştürürseniz burayı,
bu sistemi, bu araştırmayı, bu yasayı, Gel de içinden
çık. durumuna düşersiniz. Öyle değil. Bu işler ciddi
işler arkadaşlar, aceleye gelmez. Bu eğitim işi, gerekirse
bir sene, iki sene çalışılır üzerinde, enine boyuna
tartışılır, hatta bu yeni anayasa sürecinin akabine bırakılır
bir sene, hiçbir kaybınız olmaz. Yok Bunu ille yapacağım.
derseniz
Biz öyle dar bakmıyoruz olaya yani şöyle düşünmüyoruz
-dinci bir gençlik geliştireceksiniz- veya dar bir anlamda, bir eleştiri
düzeyinde bakmıyoruz. Aslında, neoliberal sistemde Ucuz iş gücü
nasıl sağlanır? Çıraklık yaşı nasıl
indirilir? Kız çocukları dört yıldan sonra evde nasıl
bırakılır, yaşamdan nasıl koparılır? Yani
bütün bunlar bir boyutuyla oturulur, sorgulanır.
Şimdi, bu eğitim sistemiyle
bir çocuk çok güzel müzik yapabilir
-dâhidir, çok güzel sesi vardır, yeteneklidir- ama Türkçe değil,
farz edin ki Lazca. Yani Kazım Koyuncunun diyarından çok güzel bir
çocuk yetenekli çıktı. Ne yapacaksınız onu bu ülkede?
Türkçe olmadığı için yasak, otur hemşehrim. mi diyeceksiniz?
Seni tanımıyorum. mu diyeceksiniz? Sen bu ülkenin evladı
değil misin? mi diyeceksiniz? Oysaki müzik evrenseldir. O müziğin
kelimeleri, tınısı beş yüz dile, bin dile çevrilebilir ve
bir şarkı, bakarsınız, o dilden binlerce dile çevrilir ve
bütün televizyonlarda, İnternette, sosyal ağlarda bir günde bütün
dünyaya mal olabilir. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Artık eskisi
gibi mektupla yazılmıyor her şey.
Böyle bir eğitim sisteminin
içinden geçerken biz, bu araştırma komisyonuna iyi niyetle
Bu araştırmayı
zararlı görmediğimiz için -mutlaka faydası vardır ama-
muhalefet olarak, gruplar olarak daha iyi bir araştırmanın bu
alanda kesinlikle katkı sunacağına da inanıyoruz ama bu eğitim,
yasa teklifiyle beraber düşündüğümüz zaman, bu ülkenin 75 milyon
insanının bunu hak etmediğini düşünüyoruz. Bu emrivakileri
hak etmiyoruz, bu hazırlıksız yaklaşımı, bu
plansız yaklaşımı, bu programsız
yaklaşımı, bu araştırmasız
yaklaşımı, bu ortaklaşmayan yaklaşımı, bu
halka sorulmayan yaklaşımı, üniversitesine sormayan
yaklaşımı, dünya örneklerini incelemeyen
yaklaşımı ve ben bilirim, benmerkezci yaklaşımı
biz kabul etmiyoruz, anlamıyoruz, anlamakta zorluk çekiyoruz çünkü bunu
demokrasi olarak görmüyoruz. Demokrasi bu değil arkadaşlar.
Demokrasi, bürokrasi olursa, bürokrasiye de ne derseniz onu yapar. Bürokrasiye
dersiniz ki: Şöyle bir şey yapın. 28 Şubattan önce 12
Eylüle bakın. 12 Eylülde generaller darbe yaptı, sonra önlerine
dediler ki: Bir darbe hukuku yap. Anayasasından temel yasalarına
kadar bütün yasalarını yaptırttılar. E, şimdi 28
Şubatı eleştiriyorsunuz, 28 Şubatın
yaptıklarının bir başka versiyonunu bir başka biçimde
getiriyorsunuz buraya. Bu doğru değil, bu yaklaşım
tarzı kaybettirir. Kime kaybettirir? İnanın, AK PARTİye
kaybettirmesi veya bir başka partiye kaybettirmesi hiç umurumda
değil; Türkiyeye kaybettirir, 75 milyona kaybettirir. Her geçen gün, her
bir ay, her bir e-müfredat, her bir program, her bir kırtasiye, her bir
programla beraber gelecek yeni eğitim dersleri, yeni kurslar, yeni
anlayışlar, yeni sınıflar, yeni atamalar, yeni
öğretmenler, bütün bunlar devasa bir karmaşanın, karambolün,
içinden çıkılmaz bir yumağın habercisi gibi.
Biz Mecliste sorun üretmek için
gelmedik. Hani, siyaset yönetme sanatıydı? Çözmek için geldik en
temel sorunlarımızı. Sağlık sorununda, SGKda
tartışamadık, her gün her gün, yasa değişiyor. En
temel sorun eğitimde tartışamıyoruz, yine bundan sonra her
gün her gün, iki ayda bir yasa teklifleri gelecek, yanlış düzeltmeye
çalışacağız. Bu Meclisin bu şekilde zaman kaybetmesi
doğru bir yaklaşım değildir.
Bu araştırma önergesinin faydalı
olmasını umuyorum, hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Şimdi yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma
saati: 19.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
---0---
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleri
ve ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacı
ile bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerin birlikte yapılan görüşmelerine devam ediyoruz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcunun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Topcu.
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Bir iki haftadan beri görüşülmekte olan,
eğitimin on iki yıla çıkarılmasına yönelik olarak
görüşülen tasarının içerisinde bütüncül bir perspektiften
bakılmasında, özellikle üstün yetenekli çocukların keşfi,
yetiştirilmesi ve istihdamlarına yönelik bu
çalışmanın, özellikle eğitimle bütünleştirilmesinde
fayda var diye düşünüyoruz. Çünkü sürekli olarak yapılan parça parça
çalışmalar hiçbir zaman birbirini desteklemiyor ve bu da daha sonra
problemlere de yol açıyor.
Şimdi, genel olarak
baktığımızda, üstün yetenekli ve üstün zekâlı çocuklar
açısından baktığımızda, bir ülke için
bunların çok önemli kıymetler veya değerler olduğunu
biliyoruz. İnsan kolay yetişmiyor. Aslında genel olarak
insanların yetiştirilme sistemlerinin çok önem arz ettiğini
biliyoruz ama işte, eğitim sistemlerinin bütün gençliği veya
bütün çocukları yetiştirmeye yönelik olarak yeniden dizayn edilmesi
gerektiğini de düşünüyoruz. Her bir çocuğun doğuş
fıtratı üzerine baktığımızda, hepsinin sahip
olduğu kendine ait bir yetenekler zinciri olduğunu biliyoruz. Önemli
olan, bu yeteneklerin geliştirilmesi çünkü doğarken zaten en az üç
tane yetenek alanının baskın olarak getirdiğini artık
bilimsel çalışmalar ortaya koymuş durumda. Böyle bir durumda
diğer alanlarda da buralara uyaran göndererek uyaran dediğimiz
şey, aslında eğitim vererek- bu alanları ne yapıyoruz?
Geliştirebiliyoruz.
Şimdi, böyle
bakıldığında, özellikle diyoruz ki artık bütün
gençliğimizin, bütün çocuklarımızın yetiştirilmesi
gerekir ama özellikle üstün yetenekli çocuklarımızın da
ayrıyeten bu yetenek alanlarının daha fazla dumura
uğratılmaması ve daha fazla geliştirilmesi için de
ayrı çalışmaların yapılması gerektiğine
inanıyoruz.
Şimdi, neden bu çocuklar önemli?
Ona baktığımızda, insan yeteneği, insan zekâsı
kıt kaynaklar arasında alındığı için bunları
gerçekten bir sosyal sermaye, bir entelektüel sermaye olarak
algıladığımızda bunlara özel ihtimam gösterilmesi
gerektiğini biliyoruz ve özellikle küreselleşen dünyada yoğun
bir rekabet var. Bu rekabet artık her bir bireyin ayrı ayrı
yetenek alanları çerçevesinde yetiştirilmesi gerektiğini
vurguluyor ve mutlaka her bir bireyin kendi özel alanına ilişkin bir
katma değer üretmesine yönelik olarak çalışmaların
yapılması lazım.
İşte diyoruz ki bu alanda
mutlaka yeni bir açılımın yapılması gerekiyor. Bu
çocuklar bizim için önemli. Geleceği oluşturacak, geleceği
yapılandıracak bu çocukların mutlaka eğitim sistemi
içerisinde bir yerinin olması ve buna uygun da planlı ve
programlı bir geçişin yapılması gerekmektedir. Bu
çocukların kendilerini gerçekleştirmelerine yönelik olarak, işte
demin ifade edildiği gibi, yeni programların, planların yapılması lazım.
Genel olarak
baktığımızda, nüfusun yüzde 2sini üstün yetenekli ve üstün
zekâlı çocuklar oluşturmakta ve bunların da diğer genel
nüfus içerisinde kaybolmalarını önlemek için böyle bir eğitim
sistemi gerçekten önem arz etmektedir.
Üstün yetenekli çocukların genel olarak diğer
çocuklardan farklılığına baktığımızda,
birçok alanlarda bunların
farklılık gösterdiğini görmekteyiz. Bir öğrenme alanında
farklılıklar gösterdiğini biliyoruz. Hafıza, bilginin
depolanması ve karşıdaki insanı veya olayları veya
objeleri algılamada diğerlerinden çok daha farklı olduğunu
görebiliyoruz. Problem çözme becerilerinin bu çocuklarda çok daha farklı
yollardan, daha kısa sürede olduğunu biliyoruz ve muhakeme
yeteneklerinin, olaylar arasında iletişim kurma yeteneklerinin de
veya çözümler üretmede de çok farklı yeteneklerinin olduğunu
biliyoruz.
Şimdi detaylara girmeden önce
özellikle şu anda gerçekten önem arz eden bu konu için öğretmen
yetiştirmeye baktığımızda, şu anda iki
üniversitede yalnızca üstün yetenek veya üstün zekâlılar
öğretmenliği bölümünün olduğunu biliyoruz. Bu kadar önemli bir
konuda yalnızca iki üniversitenin üstün zekâlılar
öğretmenliği bölümünün olması gerçekten üzüntü veriyor,
diğer üniversitelerde de bu alanda çalışmaların
yapılması gerekir diye düşünüyoruz. Bu alanda aslında
birçok okulların da açıldığını biliyoruz. Birtakım
münferit çalışmalar var ama bunların yeterli
olmadıklarını görüyoruz.
Bu çocukların özelliklerine
baktığımızda genel olarak bu çocukların fiziksel
enerjilerinin yüksek olduğu, güçlü bir merak duygularına sahip
olduklarını görüyoruz. Sıra dışı bir hafızaya
sahip bu çocuklar. Aynı problemlere birçok farklı çözüm yolları
bulabiliyorlar, üretebiliyorlar ve espri anlayışları, özellikle
son zamanlarda yapılan çalışmalar, üstün yetenekli ve üstün zekâlı
çocukların espri anlayışlarının ve espriyi yakalama,
kavrama ve yapma yeteneklerinin diğerlerinden çok daha farklı
olduğunu bize göstermektedir. Yaşıtlarından daha erken
okumayı öğreniyor bu çocuklar ve çok geniş kelime
dağarcıklarına sahipler, çabuk ve kolay öğreniyorlar, çok
iyi neden-sonuç ilişkisi kurabiliyorlar bunlar ve dikkat süreleri,
eğer ilgilerini çekerse dikkatlerini uzun soluklu olarak
odaklayabiliyorlar bunlar. Kendilerinden yaşça büyük kişilerle
arkadaşlık kurma gibi bir özellikleri var bunların. Hassas ve
aynı zamanda duygusal bir yapıya da sahipler. İlişkilerinde
dürüstlük ve adalet kavramı gelişmiş durumda bunlarda.
Doğaldır, içlerinden geldiği gibi davranırlar ve
yapmacıklıkları yoktur bu çocukların. Rekabeti severler. Özellikle
hani yeni bir şeyler keşfetme, kendini gösterebilme duyguları ön
plandadır. Sorumluluk duygularına sahiptirler ve üzerlerine
düşen görevleri yapma eğilimindedirler. Kişisel
farkındalıkları yüksektir ve kendilerini kontrol edebilirler ve
mükemmeliyetçi bir yapıya sahiptirler.
Şimdi, burada -tabii ki bunlar çok
genel özellikler- bu özelliklerden birçoğunu bu üstün yetenekli ve üstün
zekâlı çocuklarda görebilmemiz mümkün. Şimdi, bu üstün yetenekli ve
üstün zekâlı çocukların tanınmasına yönelik olarak çok
kesin şeyler yok ama birçok testler var baktığımızda.
İşte bunlar, grup zekâ testleri diye biliyoruz, grup başarı
testleri var, bireysel zekâ testleri, yaratıcılık testleri,
kritik düşünme testleri, resim, müzik gibi alanlarda yapılan
birtakım çalışmalar var, bunlarla görebiliyoruz.
Tabii, burada özellikle
vurgulamamız gereken bir nokta var: Bu testler genel olarak Batı
dünyasında keşfedildiği için özellikle bizim kültürümüze, bizim
dokumuza uygun olarak yeni testlerin geliştirilmesi veya eklemlenmesi, bu
testlere yönelik olarak yeni eklemlemelerin yapılması önem arz
ediyor. Yoksa birçok çocuğumuzu ne yapabiliyoruz? O Batılı veya
herhangi bir ülkenin kriterlerine veya değerlerine uygun olarak
geliştirilen bir teste tabi tuttuğumuzda veya bu teste muhatap
ettiğimizde bu çocuğu, bazı değerleri, bazı
alanları göremiyoruz. Bu çocuklar kendilerini de tam olarak ifade
edemiyorlar.
Şimdi, bu çocukları -bu
testler var ama- birçok tanıma alanları da var, bu çocukları
birçok alanlar var tanıyabileceğimiz. Özellikle diyoruz ki, bu
çocuklar için mutlaka bir dosyanın hazırlanması lazım veya
-buna bir portfolyo deniyor- bu çocuklar doğumundan itibaren mutlaka
takip edilmesi lazım. Aslında bütün çocukların takip edilmesi
lazım. Daha önce de ifade edildiği gibi, kendi yetenek
alanlarına uygun olarak bu çocukların yönlendirilmesinin
yapılabilmesi için mutlaka bütün çocukların takibi gerekiyor. Zaten
üstün yetenekli ve üstün zekâya sahip çocuklar da bu takip sayesinde ortaya
çıkacak ve bunlara yönelik olarak da bu eğitimler veya bu
çalışmalar uygulanabilecektir.
Şimdi, buna
baktığımızda nelere dikkate edilmesi gerekiyor? Özellikle,
burada aile görüşmeleri çok önemli. Ailenin burada çocukları
farklı bakış tarzlarıyla gözlemlemesi gerekiyor.
Öğretmenlerin tanıları önemli, öğretmenlerin
saptamaları önemli ama demin de ifade ettiğimiz gibi,
öğretmenlerin bu konularda eğitimli olması bu
farkındalığı, bu çocukları tanımayı
artıracaktır. Burada öğretmen faktörü çok önemli diyoruz. Aile
de önemli ama her aile biraz duygusal davranabilir, biraz belki
kayırmacı davranabilir, çocuğunun yeteneklerini sanki diğer
çocuklardan çok daha farklı ve abartılı bir biçimde sunabilir;
önemli ama yeterli değil. Bu da olması gereken, portfolyoda,
dosyamızda olması gereken verilerden bir tanesi.
Çocuğun yaşıtları
ile yaptığı iletişimde, görüşmelerde
yaşıtlarıyla ilişkileri, onlara sunduğu alternatifler,
onları idare yöntemlerinin de etkili olduğunu görüyoruz ve çocukla
yapılan işte, bu, öğretmendir, gerçekten uzman kişidir- bu
görüşmenin de önemli veriler sunacağını düşünüyoruz
veya çocuğa yönelik, herhangi bir olayda veya bir yerde
yaptığı davranışın anekdot irdelemesi veya
anekdot kayıtları da önem arz ediyor. Çocuğun ürettiği,
yaptığı malzemeler, işte bu el işleridir ta ana
sınıfından itibaren yaptığı
çalışmalardır, yaptığı resimlerdir, bunların
değerlendirilmesi gerekiyor.
Uzman görüşleri olabilir ve
çocuğun gittiği herhangi bir sosyal aktivitede veya çocuğun
çalışma gruplarındaki çalışmaları, o
çalışmalara yaptığı katkılar da burada veri
olarak kullanılabilir.
Bütün bunların hepsi uzun soluklu
olarak takip edildiğinde çocuk hakkında bir veri alanı
oluşturacak ve bu çocuğa yönelik olarak bir karar vermede veya
yönlendirme de yapmada önemli olmaktadır.
Şimdi, üstün yetenekli
çocukların bu toplamalardan sonra
Bu elde etmeler tabii ki devam
edecektir ama bunların eğitimine gelindiğinde bütün dünyada
benimsenen birçok yöntem var. Aslında bunları, demin sayın
konuşmacı arkadaşlarımız ve Sayın Millî
Eğitim Bakanımız da ifade etti. Birçok yöntem var; bunlardan en
çok bilineni üç başlık altında toplanmıştır bu
çocuklara yönelik olarak. Bunlardan bir tanesi gruplama yöntemidir; bu çocukları
bir arada toplama, gruplama, sınıflarda toplama şeklindedir
bunlar.
Bunların tabii ki
sakıncaları olabildiği gibi faydaları da var. Her bir
uygulamanın kendi içerisinde sakıncaları ve olumlu yönleri,
olumsuz yönleri bulunmaktadır.
Birbirlerini tetiklerken aynı
zamanda bu çocukları beraber, bir arada tutmanın dezavantajları
da var. Bu çocuklar diğer çocuklarla aralarına mesafe koyuyor ve
kendilerini algılamaları çok daha farklı; hani, onlardan
farklıymış gibi algılamaları daha ileriki
hayatlarında problem yaratabiliyor. Bunlara dikkat edilmesi gerekiyor.
Bir diğerine
hızlandırma diyoruz. Hızlandırma olayında
Belki
sizin de çocuklarınıza veya size de böyle teklifler gelmiştir;
okula kaydettirmeye götürdüğünüzde Bu çocuk okumayı biliyor,
sınıf atlatalım. şeklinde veya işte, Erken
başlatalım. şeklinde birtakım tekliflerle
karşılaşmışsınızdır. Çocuk için olumlu
olabilir aslında bu. İşte, Çocuk sıkılmaz. diye
böyle yorumlar yapılıyor ama her çocuğun olgunluk yaşı
var, çocuğun bir sosyal çevresi var. Bu sosyal çevreye uyum yapabilmesi
için bunlar da sakınca doğuruyor. Çocuğun kendi
akranlarıyla, kaç yaş grubundaysa o akranlarla beraber hareket etmesi
önemli, oynaması, duygu alışverişinde bulunması önemli.
Bunun için de sakıncaları var diyoruz.
Son olarak, genel olarak
zenginleştirme metodu diyoruz ki bu en çok tutulan metot, şu anda
bütün dünyada da kullanılan metotlardan bir tanesi. Çocuklar kendi akran
grupları içerisinde tutuluyor zenginleştirmede ama bir sürü
aktivitelerle bu çocuk ne yapılıyor? Meşgul ediliyor diyelim.
Burada kendi akranlarıyla beraber bazı dersleri alırken
ödevlerle, kendi bireyselleştirilmiş veya 2-3 kişinin beraber
bir araya geldiği farklı desteklenen yapılarla, işte,
diyelim ki hangi alanda yeteneği varsa o alanda
yoğunlaşmış kurslarla ama hiçbir zaman kendi akran
grubundan kopartılmadan yapılan çalışmalar, bunların
da mutlaka
Bunlar bağımsız çalışma ve
araştırma saatleri olabiliyor. Öğrenme merkezleri
Bu çocuklar,
işte, merakları vardır, bu meraklarının
giderilebilmesi için alan gezileri. Yaptırılabilir, mekân gezileri,
yaratıcı sorun çözme programları olabilir, teknolojinin
kullanılması veya bu çocuklara yönelik olarak bireysel
danışman verilir, normal sınıflarına ek olarak bu çocuklar
bu bire bir danışmanla veya uzmanla çalışarak hem sosyal ve
psikolojik gelişmeleri desteklenir hem de kendi uzmanlık veya yetenek
alanlarına göre gelişmeleri sağlanmış olabilir.
Demin de belirttiğimiz gibi, bu
çocukların gelişimlerinde öğretmen en önemli faktörlerden bir
tanesi. Bunun için öğretmen yetiştirmeye çok daha fazla önem
verilmesi gerekiyor. Bir yerde keşfedilir bu çocuk, tanısı
konabilir -demin arkadaşımızın belirttiği gibi- ama
daha sonra sistematik olarak bu çocuğun gelişimi desteklenmezse veya
yoğunlaştırılmış bir eğitim alanı veya
çalışma alanı sunulmazsa bu çocuğa, ne yapıyor? Bu
alanda çok fazla gelişmediği görülebiliyor.
Diyoruz ki: Bu çocuklara diğer
çocuklardan çok daha farklı öğretmenler ne yapabilir? Diğer
çocuklardan çok daha farklı ödevler verebilir bu çocuklara, daha fazla
alıştırmalar verebilir, daha farklı materyaller veya
teknikler kullanabilir bu çocuklara bu zenginleştirmelerde,
tartışma, proje veya dramatizasyonu kullanabilir bu çocuklar için,
analiz, sentez ve değerlendirme basamağında çalışmalar
yaptırabilir. Diğer çocuklara bilgi ve kavrama aşamasında
çalışmalar yaptırırken bu çocuklara bir aşama daha
fazla veya birkaç aşama daha ileriye giderek analiz, sentez ve
değerlendirme aşamasında ödevler verebilir ve aktif tutabilir. Ayrıyeten,
geniş gözlem ve deneyler bu çocukların öğrenmelerinde önemli
olmaktadır.
Okul dışı etkinlikler
önemli yine bu çocukların öğrenmesinde ve başarıları
mutlaka bir başka çocukla mukayese edilmemeli, kendi yetenek alanı
çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çocuklara mutlaka uygun
ortamlar ve fırsatların sunulması da gerekmektedir.
Şimdi, demin belirttiğimiz
gibi, Sayın Bakanın belirttiği gibi, 2009dan itibaren yeni bir
çalışma başlatılmış. Tam olarak
detayını bilmiyorum ama şu anda uygulanan bilim ve sanat
merkezlerinin gerçekten bu alana hitap etmediğini belirtmek istiyoruz.
Burada istihdam edilen öğretmenlerin de çok fazla bu çocukları
desteklemede, bu çocukların alanlarını zenginleştirmede,
yetenek alanlarına çok daha fazla bir şeyler katmada çok daha etkili
olduklarını veya verimli olduklarını da söyleyebilmemiz
mümkün değildir. Buraların aynı zamanda aktif olarak
kullanılamadığı, cumartesi, pazar özellikle, millî
eğitim müdürlüklerinin açılması için izin vermediği ancak
valiliklerden izin alarak bu alanların, bilim sanat merkezlerinin
açılabildiğini görebiliyoruz. Bu da problem yaratıyor ve bu
çocukların
İşte, öğretmenlere ödenen ücretlerin sorunlar
yarattığı özellikle belirtildi. Çünkü bu bilim ve sanat
merkezleri çocukların normal örgün eğitimin dışında
takip ettikleri veya geldikleri, bulundukları yerler olarak çok daha
devamlı bir surette planlı programlı bir yapı
oluşturulmadığı için problem arz ediyor.
Gönül ister ki, üstün zekâlı
öğrencilere yönelik kurulan eğitim fakültelerindeki öğretmenlik
bölümlerinin çok daha fazla sayıya ulaşması, bunların,
hatta daha detaylı olarak bölümlere ayrılması, bu
çocukların her birine hitap edilmesi ve kendi ülkemizin şartlarına
yönelik olarak yeni testlerin geliştirilmesi önem arz ediyor. Bunun da
tekrar bütüncül bir perspektiften olayın incelenmesiyle çok daha güzel ve
somut çalışmaları ortaya çıkartacağını
görebilmekteyiz. Bunun için de yine tekrar ediyoruz: Eğitimin, şu anda
olduğu gibi, aklımıza geldiği gibi bir yasa çıkarma
yerine, gerçekten çözüm üretmeye yönelik bütünsel perspektiften bakıp
sorunları çözmemiz gerekiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Topcu.
Gruplar adına son
konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Zeynep Armağan Uslu.
Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ZEYNEP KARAHAN
USLU (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üstün yetenekli bireylerin ülkemizin gelişimine yönelik
katkılarının daha etkin bir biçimde sağlanması
çalışmalarını güçlendirmek amacıyla Meclis araştırması
açılmasına dair görüşmelerde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, bugün en gelişmiş
16ncı büyük ekonomi olarak ve genç nüfusuyla kendi geleceğini
yeniden kurgulayan ve pek çok uluslararası gelecek öngörüsüne
baktığımızda da dünyanın parlayan yıldız ülkesi
olarak konumlandırılan bir ülke. Ve ülkemizin 2023 hedeflerine
ulaşması, dünyanın en gelişmiş 10 büyük ülkesi
arasında hak ettiği yeri alması için de hassasiyetle
değerlendirmemiz gereken en önemli kaynak şüphesiz ki insan
kaynağı ve bu çerçevede insan kaynağının iyi değerlendirilmesindeki
elzem unsurlardan biri de üstün yetenekli bireylerin tespiti ve yönlendirilmesi
ve bu hedefe ulaşıldığı ölçüde hem üstün yetenekliler
yetenekleri doğrultusunda parlak bir kariyere ulaşabilecekler hem de
ülkenin kendi evlatlarından elde edebileceği katma değer en üst
seviyelere erişebilecek. Ancak, elbette böyle bir bakışın
bir ayrımcılık olmadığı da belirtilmelidir. Yani
evet, elbette herkes yasalar önünde eşit hak ve özgürlüklere sahip fakat
aynı zamanda bireyler psikolojik ve biyolojik olarak da birbirinden çok
farklı niteliklere sahiplerdir ve eğitim ve toplumsal kalkınma
açısından değerlendirdiğimizde bu farklılıklar
bir zenginliktir de. Ve farklılıklar, aslında hayatın her
alanında olduğu gibi ortadan kaldırılacak bir durum
değil, yok sayılacak, üstüne basılacak bir durum değil,
tersine, geliştirilmesi gereken, sahip çıkılması gereken
bir potansiyel ve bu yüzden bireylerin farklı özelliklerinin
tanımlanması ve gelişmelerine zemin hazırlanması,
yönetimlerin halklarına karşı da açık bir sorumluluğu.
Ve toplumların, küreselleşmenin getirdiği yenilikleri
izleyebilen ve bu yenilikleri analiz ederek gelişmişlik düzeyine
katkıda bulunabilecek bireylere ihtiyacı var. Bu bireylerin
yetişmesi ise ancak bireysel farklılıkları dikkate alan,
liderlik, üstün motivasyon, yaratıcılık, analitik
düşünebilme gibi yetenekleri geliştiren eğitim sistemleriyle
mümkün.
Ve bu noktada üstün yeteneklilerin eğitimini dünya
üzerindeki çeşitli devletlerin ele alışıyla
değerlendirdiğimizde, bizim kültürümüzde yer alan enderun sisteminin
de bütün bu üstün yetenekli eğitimine kaynaklık eden önemli bir
zenginlik olduğunu ve bu çerçevede de geçmişimizde böylesi bir
birikime sahip olmamızın öneminin de altı çizilmeli. Tabii,
üstün yeteneklilerin kazanılması anlamında elbette cumhuriyetin
de belli katkıları oldu ve çeşitli yasal düzenlemeler
gerçekleştirildi. Fakat diğer taraftan şunu da ifade etmek
gerekir ki açık yüreklilikle: Yıllar boyunca, hem de uzun yıllar
boyunca eğitim politikalarında sistematik bir yaklaşım, özel
ve toplumsal katma değeri yüksek bu seçkin grubu hedefleyen,
devamlılık arz eden yapı ve yaklaşımlar
sergilenememiştir. Ve gelişmesi
hızlandırılmış tüm diğer ülkelere baktığımızda
ise en büyük yatırımın üstün yetenekli bireylere
yapıldığını görüyoruz. Yetenekleri ve ilgileri
doğrultusunda her türlü araştırma geliştirme
imkânının sağlandığı, bunun bir devlet
politikası olarak şekillendirildiği görülmektedir ve bu anlamda
üstün yeteneklilerin eğitimine yapılacak yatırımın
ülkenin kaynaklarının geliştirilmesindeki en kısa,
aynı zamanda en etkin ve en verimli yol olduğu da rahatlıkla
ifade edilebilir ve tabii, Türkiye'nin son yıllara kadar bu konuda
yeterince ilerleme sağlayamayışının arkasında ise
eğitimde fırsat eşitliğinin, aslında yoksunlukta
eşitlik olarak algılanmasının önemli bir katkısı
vardır.
Tarihsel ve kültürel mirasın
bireyi değil topluluğu öne çıkarması, dolayısıyla
bazı bireylerin bazı açılardan farklı olabileceğinin
-yani birilerinin ötekilerden daha üstün olabileceğinin, farklı
olabileceğinin- kabulüne yönelik bir sistemik direnç de söz konusudur.
Üstün yeteneklilerin eğitiminde uzmanlık eksikliği, genel olarak
eğitim hedefleri üzerinde tarafların anlaşamaması,
uzlaşamaması, toplumun geleceğini yönlendirmeye yönelik
senaryoların aslında olmayışı ve bunların
açıkça tartışılıp uzlaşma
sağlanmış senaryolar hâlinde bir konsensüs olarak ortaya
konulamayışı da sebepler arasında yer almaktadır.
Ancak, artık bu anlayış tamamıyla terk edilmiş ve
üstün yetenekli bireylerin eğitiminde yeni ve köklü adımlar
atılmaya başlanmıştır. Bilgisizlik
sarmalının bütün yetenek gruplarını
kuşattığı bir anlayıştan vazgeçilmiş, uygun
eğitim ortamlarının hazırlanması,
farklılığın bedeli döngüsünün sona erdirilmesi adına
aktif bir inisiyatif sergilenmeye başlanmıştır.
Bu çerçevede yapılan
çalışmalara da kısaca değinecek olursak -özellikle biraz önce Sayın
Bakanımız da zikretti- BİLSEM diye adlandırılan
bilim sanat merkezleri, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarına
devam eden üstün yetenekli öğrencilerin örgün eğitim
kurumlarındaki eğitimlerinin yanı sıra buna paralel
süreçler geliştirilmek suretiyle kendi yetenek türlerine uygun destek
eğitim almalarını sağlayan önemli bir yapıdır ve
nereden nereye geldik diye baktığımızda, şu anda 55
ilde 61 kurum mevcuttur ve 2013 perspektifini de ortaya koyacak olursak, seksen
bir ilin tamamında bu eğitim kurumlarına yer verilmesi, bilim
sanat merkezlerinin açılması öngörülmektedir. 2002-2012 perspektifine
bakacak olursak da yüzde 270 oranında bir gelişimin bu kısa süre
zarfında BİLSEMler örneğinde ortaya konulduğunu, böyle bir
performansın varlığını da belirtmemiz gerekir.
Yine, üstün yetenekli çocuklara yönelik
eğitimciler yetiştirmek de önemli bir meseledir. Çeşitli
arkadaşlarımız, değerli milletvekillerimiz zikrettiler, evet
bunun nirengi noktalarından biri eğitimci yetiştirmek. Bu
çerçevede de yapılan ve yine son yıllarda yapılmış
olan çalışmalar da var. İstanbul Üniversitesinin Hasan Âli Yücel
Eğitim Fakültesinin Özel Eğitim Bölümünde, Türkiyede ilk kez, Üstün
Zekâlıların Eğitimi Ana Bilim Dalı kurulmuştur ve
burası 2002 yılından beri hem lisans hem yüksek lisans hem de
doktora düzeyinde eğitim programları vermekte ve Türkiyenin bu
anlamdaki insan kaynağına katkı sağlamaktadır.
Bir diğer husus: Yine 2002-2003
eğitim öğretim yılından itibaren, cumhuriyet tarihinde bir
ilk olarak, yine Millî Eğitim Bakanlığı ve İstanbul
Üniversitesi işbirliğiyle Türkiyenin ilk, üstün zekâlı
öğrencilere eğitim veren ilköğretim okulu da faaliyete
başlamıştır. Ama neyi görüyoruz? Bunların hepsinin
yeni çalışmalar, yeni faaliyetler olduğunu ve
dolayısıyla meyvelerini de yeni vermeye
başlayacaklarını görüyoruz.
Bir diğer husus da, Anadolu
Üniversitesi ve TÜBİTAK desteğiyle Anadolu Üniversitesi Üstün
Zekâlılar Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanlığı tarafından
üstün yetenekli öğrencilerin eğitimlerine yönelik üniversite
tabanlı bir programın uygulamaya geçirilmiş olmasıdır.
Bu program da 2007-2008 öğretim yılında başlamış
ve hâlihazırda 6ncı sınıftan 9uncu sınıfa
kadar, yani ilköğretimin ikinci basamağında eğitim veren
bir yapı olarak karşımızdadır. Bu bağlamda,
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın başkanlığında
çalışan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda, Üstün Zekâlı ve
Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı 2012-2016nın
hazırlanması kararı da alınmıştır ve bu
Strateji Planı şu anda tamamlanmak üzere olup, Bakanlık
tarafından Yüksek Bilim ve Teknoloji Kurulunun 2012 yılı ilk
toplantısında da sunulacaktır. Ve şu da gerçektir ki
cumhuriyet tarihi açısından bu da bir ilktir yani ilk kez bu ülke
üstün yetenekli çocukları için bir strateji planı ortaya
koymuştur ve ilgili Plan Türkiyede üstün yetenekli bireylere yönelik
eğitim modelleri, tanılama ve izleme, insan kaynakları ve
sürdürülebilirlik ana başlıkları üzerinden kendini
konumlamış ve bu stratejik plan neticesinde ülkemizdeki üstün
nitelikli bireylerin eğitimi konusunda da yeni düzenlemeler kısa
sürede hayata geçirilecektir.
Ancak konu sadece tek bir
bakanlığın konusu da değildir yani sadece Millî Eğitim
Bakanlığını burada bir odak noktası olarak göremeyiz.
Elbette ki eğitimden sorumlu bakanlık olduğu için koordinasyon
bu Bakanlıkta olacaktır ama aynı zamanda Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Kalkınma Bakanlığı, Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı,
TÜBİTAK, YÖK, Sağlık Bakanlığı, Türk Patent
Enstitüsü, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları gibi çoklu
partnerlerin, pek çok kurum ve kuruluşun katkısıyla başarı
gelecektir. Hedeflenen amaca ulaşabilmek kurumlar arası sinerjinin yaratacağı
güce bağlıdır ve yine insan kaynağımızın
değerlendirilmesinden en yüksek katma değeri elde edecek olan
şüphesiz ki iş dünyasıdır ve bu çerçevede iş
dünyasının, her türlü üretim ve ticaret kuruluşlarının
mesleki teknik eğitimin yanı sıra üstün yetenekliler
eğitimine de yatırım yapmaları, destek vermeleri önemli bir
husustur. Problem çözme, analitik düşünebilme, yenilik yapabilme,
farklı bakış açılarıyla sorunu çözebilme gibi
beceriler bu kuruluşların işlerini daha büyük bir performansla,
daha büyük bir başarıyla yapmalarını sağlayacak ve bu
çerçevede de bu beceriler aynı zamanda üstün yeteneklilere ait
becerilerdir. Ve böyle
baktığımızda -sorunların yarattığı
ihtiyaçlara- öğrenme ve geliştirme ihtiyacı bir araya
getirilirse sonuçtan şüphesiz her iki taraf ve en geniş ölçekte de bu
ülkenin tamamı kazançlı çıkacaktır. Dolayısıyla,
üstün yeteneklilerin eğitimi konusu bilim, sanat, iş dünyası ve
üniversitelerin topluma hizmet boyutunda rahatlıkla iş birliği
yapabileceği, disiplinler arası çalışmaya elverişli
bir konudur ve bunun gereğinin yapılması için de tarafları
buradan katkı sağlamaya davet ediyoruz.
Türkiyede biz ne
durumdayız diye baktığımızda yani bu üstün
zekâlılardan bahsedip duruyoruz da yani nasıl bir büyüklükten
bahsediyoruz, nedir bu ülkenin pozisyonu diye baktığımızda,
0-24 yaş aralığında Türkiyede 25 milyon küsur birey var ve
bunların yüzde 2sinin üstün yetenekli yani 627.480 üstün yeteneklinin
olduğu tahmin edildiğinde -yani bazı küçük Avrupa ülkelerinin
neredeyse toplam nüfusundan daha fazla sayıda üstün yeteneklinin
olduğu bir Türkiyeden bahsediyoruz- bugünlerin ve yarınların
kurgulanması adına konunun ne kadar önemli olduğunu anlamak için
sadece bu veriye bakmak dahi tek başına yeterli.
Eğer beşerî sermayeyi
doğru değerlendirirsek 21inci yüzyılın bilgi ve
yaratıcılığa dayalı rekabet dünyasında her bir
üstün yeteneklinin kendi alanında, doğdukları ülkelere ve
insanlığa etkin ve farklı katkılar sağlamasına da
imkân sağlayabiliriz. Oysa, kendi hâline bırakıldığında,
yönlendirilmediği ve kendini gerçekleştirme fırsatı
yaratılmadığında üstün yeteneklilerin aynı zamanda
yıkıcı, kendisine ve çevresine zarar verici duruma gelebildiğini
yani en büyük zenginliğimizi kendi ellerimizle heba edebildiğimizi de
unutmamalıyız.
Üstün yetenekli
bireylerin eğitimi kadar bu çocukların izlenmesi ve
istihdamının da bu çalışmalar kapsamında
projelendirilmesi gerekmektedir. Ancak bu konudaki temel yaklaşım üstün yetenekli bireylerin yaş,
cinsiyet, sosyoekonomik statü, bütün bu düzeylerden bağımsız bir
biçimde desteklenmeleri ve yeteneklerinin geliştirilmesinde eğitimin
nesnesi değil, öznesi olarak konumlanmaları gereği de
ortadadır. Ve ülkelerin üstün yeteneklileri eğitmek yönündeki
uygulamalarına da baktığımızda aslında homojen
bir yapı görmüyoruz, farklı uygulamalar var. Yani çizginin bir ucuna
baktığımızda üstün yeteneklileri dâhil işte Amerikan
modelini burada öngörebiliriz- bütün öğrencilerine
farklılaşmış ve bireyselleştirilmiş eğitimi
olağan örgün eğitim içerisinde sunan ülkeler, diğer ucundaysa
kitlesel eğitimin dışında, seçilmiş öğrencilere
özgü okullar açan ülkeler vardır ve ülkelerin üstün yetenekliler konusuna
yaklaşımı, felsefesi, nüfus ve gayrisafi millî hasılalarıyla,
bundan eğitime ayırdıkları payla, gelişmişlik
düzeyleriyle ve hepsinden daha önemlisi eğitimde fırsat
eşitliği kavramından aslında ne anladıklarıyla
bağlantılıdır ve hayatın her alanında
fırsat eşitliği kavramını sonuna kadar sahiplenen,
tüm uygulamalarıyla bu yaklaşıma hayatiyet kazandıran Hükûmetimizin
bu alandaki çalışmalarının da aynı
bakışın iz düşümü olacağı açıktır.
Günümüzde ülkelerin ekonomik büyümesi sadece sermayeye
bağlı değildir. Artık, üstün beyin gücünün ve
yaratıcılığın maddi sermayenin üstünde olduğu,
pozitif dışsallık kavramının öne
çıktığı, bilim, teknoloji ve diğer alanlarda
yaratıcı düşünce gücü kullanılarak ortaya konan
çıktıların ekonomik büyümeyi tetiklediği bir dünyada
yaşıyoruz ve diğer bir ifadeyle, biz aslında üstün
yeteneklilerin iktisadi öneminden de bahsedebiliriz. Ekonomik kalkınmada
ülkeler, tarih ve kültür gibi değerlerinin yanı sıra çok boyutlu
bir yaklaşım doğrultusunda altın anahtar olarak yenilik ve
teknolojiyi kullanıyorlar. Yaratıcı beyin gücüne sahip bireyler
özgün çıktılar oluşturarak ülkeleri için markalar
yaratıyorlar ama bu hedefleri başarabilmek, bilim ve teknoloji
alanında öncü ve yaratıcı ürünler koymanın yanı
sıra marka oluşturmak için, ülkelerin üniversitelerinde,
fabrikalarında, laboratuvarlarında çalışacak
yaratıcı bireylerin eğitiminin desteklenmesi şarttır
ve bu destek, uygun araştırma ve eğitim ortamlarının
sunulmasıyla sağlanır ve malumunuz olduğu üzere, bir ülke
için stratejik açıdan önemi olan coğrafi konum, yer altı ve yer
üstü zenginlikleri gibi kaynaklarla değiştirilemez, bunlar sabittir
ama diğer önemli stratejik güç, insan kaynağı, bu
değiştirilebilir ve geliştirilebilir ve üstün yeteneklilerin
tespiti, eğitimi, istihdamı, keza beyin göçünün engellenmesi, bu
yönüyle stratejik önemi de haiz. Dolayısıyla, üstün yetenekli
gençlerimizin kendi öğrenme güçlerini ortaya çıkarmaya olanak
sağlayan bir sistemin yaygınlaştırılması, ülkemiz
açısından tam da bir toplumsal sıçrama hamlesi olacaktır ve
dünya çapında marka ürünler çıkarmak istiyorsak, işte, prestijli
ödüller dediğimiz Nobel, Pulitzer, Oscar, bütün bunların
yaygınlaştırılması, bunların bu ülke adına
elde edilmesi bakımından da başarılar elde edilen bir ülke
profiline ulaşmak bakımından da bu yatırımı ülke
olarak üstün yetenekli gençlerimize yapmak kaçınılmaz bir gereklilik ve
eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması
bakımından da her bireye kendi gelişim ve öğrenme
özelliklerine uygun, çeşitlendirilmiş, zenginleştirilmiş ve
farklılaştırılmış eğitim
ortamlarının sunulması temel bir hak, temel bir ihtiyaç ve bu
özellikli gruba karşı da aslında bir yönetsel sorumluluk.
Tüm bu gereklilikler ve gerekçelerin
ışığında, dünyada 1980lerden sonra gündeme gelen
üstün yetenekliler eğitiminde birikmiş olan tecrübe ve birikimi de
değerlendirerek gezegenin beyin göçü değil beyin dolaşımı
evresine girdiği bu dönemde konuya yönelik etkin stratejilere acilen
hayatiyet kazandırılmalıdır. Bu bağlamda, üstün
yetenekli bireylerin eğitiminde dünya genelinde uygulanan iyi örnekler
incelenerek, ülkemizin toplumsal yapısına uygun eğitim modelleri
ve bu modellere yönelik zenginleştirilmiş ve
farklılaştırılmış eğitim programları
oluşturulmalıdır.
Fırsat eşitliği temelinde üstün yetenekli
bireylerin geleceğe taşınacağı, bireyin kendini
gerçekleştirebileceği, insanlık yararını esas alan bir
eğitim sistemini kurgulamak açık bir gereklilik olarak
karşımızdadır ve bu anlamda nihai hedefimiz sadece ulusal
ölçekle sınırlı olmayıp, ülkemizi bütün üstün
yeteneklilerin değerlendirildiği bir cazibe merkezi hâline getirmek,
üstün yeteneklileri ulusal ve evrensel değerlerle geleceğe yön
verecek bireyler olarak yetiştiren modern ve lider bir ülke olarak
konumlamak da bir diğer hedefimizdir ve tüm bu sorumlulukların
gereğini yerine getirmek üzere eğitim sistemimiz açısından
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Uslu.
Süreniz tamam efendim.
ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) Bu önergenin yararlı
olduğunu belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önerge sahipleri adına birinci
konuşmacı Sayın Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; önerge üzerine Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğrusu, keşke bu ortak çalışma
birçok konuda da olsa. Bu araştırma önergesinde ortaya
koyduğumuz bu ortak tavır -iktidar muhalefet- Türkiye'nin temel
sorunlarında da benzer bir durumu geliştirse belki Türkiye'nin
demokrasisi açısından daha önemli olacak diye düşünüyorum.
Burada bütün milletvekili arkadaşlarımızın da ifade
ettiği gibi, aslında üstün yetenekli, üstün zekâlı
çocukların topluma yararlarını en üst düzeye çıkarmak
amacıyla, yaşıtlarından daha farklı öğrenme
düzeyine sahip çocukların erken yaşlarda tespiti ve öğrenme özelliklerine
uygun bir eğitim alabilmeleri için neler yapılması
gerektiğinin tespiti ortak bir tavır. Tabii, bu vesileyle biz birkaç
şey ifade etmek istiyoruz. Üstün yetenekli çocukların tespit
edilmesi, erken olarak tespit edilmesi önemli bir durum ancak bu tespitin
şöyle bir durumu da var: Yani hangi konuda yetenekli, matematik mi,
işte kültür mü, sanat mı, sinema mı, tiyatro mu ya da fen
bilimleri mi? Dolayısıyla, bu alanlardaki tespitin alanına göre
yapılması önemli bir konu.
Diğer bir nokta, aslında üstün
yetenekli çocukların eğitim meselesinde nerede eğitim
alacakları meselesi de önemli. Daha çok mesela İstanbul, Ankara,
İzmir gibi metropol kentlerde, büyük kentlerde okullar açılıyor.
Bu araştırma önergesinden sonra belki yani bu tespitler
yapıldıktan sonra, umuyorum, Millî Eğitim
Bakanlığı, bunu sadece böyle metropol kentlerde değil,
başka alanlarda, örneğin Diyarbakırda, Erzurumda, Malatyada,
başka alanlarda da açılmasını öngörür çünkü bu önemli bir
konu yani çocukların buradan faydalanması önemli bir nokta.
Bir de, bu üstün yetenekli çocuklar
çoğu zaman kendi ailesinden, çevresinden kopartılıyor,
başka bir mekâna gönderiliyor. Burada hem kültürel olarak hem sosyal
olarak başka zorluk yaşama durumu ortaya çıkıyor. Bu
açıdan da bu olayı düşünmek önemli diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, tabii ki
çocuklarımızın geleceğini düşünmek,
çocuklarımızı birey olarak yetiştirmek ve toplumda daha
etkin bir düzeye nasıl getirebilirizi tartışmak iyi bir nokta.
Dolayısıyla, hem engelli çocuklarımız için yapılacak
sorun, diyelim ki öğrenim zorluğu çeken çocukların
geleceğine dair işler yapmak, bunun için eğitim
kurumlarını düzenlemek hem de üstün yetenekli çocuklarımıza
ilişkin düzenlemeler yapmak temel görevlerimizden biri. Bunu yapmak bu
Parlamentonun görevi ancak bunu yaparken nasıl bir perspektiften, hangi
açıdan baktığımız da önemli.
Özellikle eğitim sistemi tartışması,
Türkiye'nin temel gündemlerinden birisi. Şimdi komisyonda 4+4+4
tartışılıyor. Buradaki yaklaşımda da yani bu
zorunlu eğitim meselesini 3e bölüp bunun üzerinden yeni bir sistem
yaratma tartışması Türkiyede ciddi tartışmalara neden oldu. Bu
yasa tasarısı bize göre geri
çekilmelidir. Bunun geri çekilme nedeni içerikten ziyade, bu kanun
tasarısının bu çevrelerle, diyelim ki eğitim kesimleriyle,
akademisyenleriyle, yazarlarıyla, yine eğitimin bu hâle
dönüştürülmesi, 4+4+4e dönüştürülmesi konusunda etkilenecek
kesimlerle tartışılmaması, sadece İktidarın kendi
gücüne dayanarak Benim nasıl olsa elimde iktidar gücü var, yeteri
sayıda milletvekili var, el kaldırım, bu işi
geliştiririm. tartışmasının, içeriğe girmeden
kendisi bile bu önergenin geri çekilmesini gerektiren bir noktadır.
Diğer boyutlarına
geldiğinde, zaten içeriğine girdiğimizde bu çok daha vahim bir
durumu gösteriyor. Türkiyede aslında AKP İktidarıyla
öğrendiğimiz bir şey var: Demokrasi kendisine yöneliktir.
Eğer biz varsak demokrasi var, diğer, muhalefetin görüşü,
önerisi bizim açımızdan önemli değildir; sadece muhalefetin
değil, sosyal yapıların, eğitim kurumlarının
görüş ve önerileri de önemli değildir. tartışması bu
açıdan
Gerçekten önümüzdeki dönem hem gençleri ilgilendirecek,
çocukları ilgilendirecek, ailelerini ilgilendirecek bu eğitim
sisteminin, bu kanun tasarısının gözden geçirilmesi önemli bir
konu diye düşünüyoruz. Dolayısıyla, Sayın Eğitim
Bakanımızın aslında bu meseleyi, biraz önce söylediğim
gibi, eğitim kurumlarıyla, diyelim ki bunun sosyal çevreleriyle,
etkilenecek kesimlerle, ailelerle tartışmadan önce zaten Millî Güvenlik
Kurulunda tartışması da ayrı bir nokta. Yıllarca Türkiye
bu zihniyetten çekti, 12 Eylül zihniyetinden çekti, askerî diktanın ne
demek olduğunu biliyor ama yine de biz millî eğitim
politikalarını belirlemek için önce bu işin uzmanlarıyla ya
da Parlamentoda değil, yine Millî Güvenlik Kurulunda tartışmaya
açıyoruz. Bu, durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor.
Yine, diğer bir konu:
Eğitimde fırsat eşitliği diye söyledi Sayın Milletvekili,
AKP Grubundan konuşan. Bu çok önemli bir konu. Evet, eğitimde herkes,
toplumun tüm kesimleri fırsatlardan eşit faydalanmalı ama
fırsatlardan eşit faydalanma koşulları da devlet
tarafından güvence altına alınmalı. Böyle bir durum yok,
zaten eğitimde ciddi bir eşitsizlik var. Bunun çeşitli nedenleri
var yani diyelim ki eğitim sistemimizin kendisi problemli, diyelim ki bu
ülkede hâlâ ana dilde eğitim talebi problemli bir alan. Ana dilde
eğitim talebi karşılanmıyor, ana dilde eğitim talep
edenler bu ülkede dışlanıyor, terörize ediliyor; bu ciddi bir
durum.
Yine, diyelim ki bu üstün yetenekli
çocukların belirlenmesi meselesinde de bu önemli bir ayrım çünkü
birçok çocuk diyelim ki ana dilini iyi kullandığı hâlde, bu
konuda yeteneklerini açığa çıkarabildiği hâlde, Türkçeyi
bilmediği için çoğu zaman bu çocuklar geri zekâlı diye ya da
işte öğrenim güçlüğü çekiyor diye topluma lanse ediliyor.
Bunun bile kendisi bir problem yani aslında bu konuda bile Türkiye'de ana
dillerini iyi bilen ve bu konuda belki yetenekli olan çocuklar, Türkiye
eğitim sistemi nedeniyle bu sistemin dışında kalıyor,
öğrenim bozukluğu görüyor ya da cahildir ya da birçok mesela bu
rehabilitasyon merkezlerine dikkat edin, çocuklar öğrenim güçlüğü
çekiyor diye gönderiliyor. Bütün bunların nedenlerinden birisi bu. Bu
zaten problemli bir alan.
Bir de eğitimde fırsat
eşitliğine bu kadar vurgu yapıp bu fırsatlardan eşit
faydalanmayan ancak kendi olanaklarıyla diyelim ki eğitim görmek
isteyen kesimlere yönelik de büyük bir saldırı var. Özellikle
Barış ve Demokrasi Partisinin iktidarda olduğu yerellerde,
belediyelerimizin bünyesinde geliştirilen eğitim destek evlerinin
kapatılması tam da bu noktaya geliyor. Çünkü AKP İktidarı,
kendisinden başkasına, gençlere, çocuklara bir destek verilmesini
istemiyor galiba ya da bundan faydalanmasını istemiyor.
Bugün diyelim ki BDPli belediyelerden
beş ilde, Batman, Mardin, Siirt, Ağrı, Erzurum ve Dersimde
beş tane eğitim destek evi kapatıldı, Orhan Doğan
Eğitim Destek Evi. İsimden dolayı mı bilemiyorum, bu
ilginç. Orhan Doğan bir dönem bu Parlamentoda milletvekilliği
yapmış biri. 2 Mart darbesiyle yaka paça bu Parlamentonun dışına
itildiler. Türkiye hâlâ bu ayıplı durumuyla
Yani aslında
demokrasi açısından ayıplı bir durum. galiba ismine
tahammül edemiyor ki Orhan Doğanın ismini verdiği eğitim
destek evleri de kapatılıyor ve binlerce çocuk, sınava az bir
zaman kalmışken bu eğitimden mahrum
bıraktırılıyor.
Şimdi, burada, gelip eğitim
sorunlarını konuşuyoruz, işte yüksek, üstün zekâlı
çocukların durumlarını konuşuyoruz. Oysa bu durumun kendisi
vahim bir durum. Yani bunu AKP Hükûmeti ne kadar dikkate alacak, bilemiyoruz.
Gerçekten, uyduruk gerekçelerle eğitim destek evlerimiz
kapatıldı. Bu, sorunlardan birisi.
Tabii burada buna herkesin
karşı çıkması gerekiyor. Eğer çocuklardan yana,
gençlerden yana bir düzenleme yapmak istiyorsak, o zaman, gençlerin
olanakları doğrultusunda bu sisteme dâhil olmaları, bu
fırsat eşitliği denilen aslında eşitsizlik sistemi
içerisinde yarışa dâhil olmaları konusunda ailelerinin,
işte belediyelerin ortaya çıkarttığı bu olanakları
bile heba eden yaklaşım, kabul edilebilir bir nokta değil.
Diğer bir konu sayın
milletvekilleri, aslında bu ülkede zar zor sınavla üniversiteye
girenlerin, bu eşitsizlik yarışını bin bir emekle,
çabayla geçen öğrencilerin, üniversiteye gidenlerin birçoğu
şimdi tutuklu. 500 tane tutuklu öğrenci var, hatta bunun
sayısı çok daha fazla. Hâlâ üniversitelerde -Sayın Bakan biliyor
mu- öğrenciler protesto ettiler diye, basın açıklaması
yaptılar diye, daha savcılık soruşturma başlatmadan
okul yönetimleri soruşturma başlatıyor ve öğrenciler
okuldan uzaklaştırılıyor, disiplin cezası veriliyor.
Şimdi buradan biz gelip gerçekten
bir eğitim sistemi tartışıyoruz. Nasıl bir ülkedeyiz?
Yani üniversitelerde insanlar, gençler kendi taleplerini dile getiremeyecek
durumdaysa, taleplerini dile getirdiği için soruşturmadan geçiyor ve
tutuklanıyorsa ya da okuldan atılıyorsa, eğitim hakkı
elinden alınıyorsa burada fırsat eşitliğinden falan
bahsetmek mümkün değildir. AKP İktidarının
yaptığı gibi Ya bendensin ya düşman; ya benim gibi
davranacaksın ya da sana yaşam hakkı tanımam, eğitim
hakkı tanımam. anlayışına bir an önce son vermesi
gerekiyor diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Tuncel.
İkincisi konuşmacı
Sayın Recep Gürkan, Edirne Milletvekili.
Sayın Gürkan, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
RECEP GÜRKAN (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan önergeyle
ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konfüçyüsün bir sözüyle başlamak
istiyorum. Konfüçyüs diyor ki: Bir neslin kaderini bir önceki nesil belirler.
Tıpkı bugünlerde bizim yapmaya
çalıştığımız gibi. Şu anda biz de bir
taraftan burada, Genel Kurulda; bir taraftan yukarıda, Millî Eğitim
Komisyonunda bizden sonraki neslin kaderini belirlemeye
çalışıyoruz.
Aslında iki tezat bir arada
yaşanıyor. Aynı Meclisin çatısı altında, yüce
Meclisin çatısı altında, bir, çok olumlu bir örneği
birlikte yaşıyoruz, bir de çok olumsuz bir örneği birlikte
yaşıyoruz. Genel Kurulda bütün grupların uzlaşmasıyla,
ortak önerileriyle, destekleri, içlerine sindirerek, katkılarıyla ülkenin
en değerli varlığı, en büyük hazinesi olan
çocuklarımızın, üstün yetenekli, üstün zekâlı
çocuklarımızın gelecekte ülkemizi daha iyi yarınlara, daha
büyük ufuklara taşımaları için elimizden ne geliyorsa hepimiz
bir katkı sunarak bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Ama diğer taraftan, toplam içerisindeki orana, yüzde 2ye denk gelen,
yüzde 2yle 3 arasında denk gelen bir orandaki üstün yetenekli
çocuklarımız için bu olanağı yaratmaya
çalışırken, bir taraftan da 12-13 milyon çocuğumuzu
ilgilendiren bir eğitim yasasını -hiç kimse kusura bakmasın,
amacım siyaset yapmak da değil, muhalefet yapmak da değil ama
doğruları konuşacağız- hiç kimseye
danışmadan âdeta bir oldubittiyle, dayatarak çıkarmaya
çalışıyoruz.
Şimdi, bunların hangisi
doğru, hangisine inanacağız? Parlamentoyu, milletvekillerini
örnek alan o gençlere, o çocuklara, o yurttaşlara hangisini doğru
model olarak sunacağız? Dün akşam, bildiğiniz gibi, Millî
Eğitim Komisyonu sabah dörde kadar çalıştı, bu akşam
yine çalışacak, yarın akşam yine çalışacak. Ha,
sonuç itibarıyla Parlamento çoğunluğuna dayanılarak bu yasa
Adalet ve Kalkınma Partisinin istediği biçimde çıkabilir.
Çıkarsa ne olacak? Yani bu ülke, bu ülkenin çocukları, bu ülkenin
evlatları bundan ne kazanç elde edecek, ne kazanım elde edecek bu ülke?
21inci yüzyılı bilgi toplumu
çağı olarak nitelendiriyoruz. 21inci yüzyılı
insanlığın bütün keşiflerinin neredeyse son yirmi otuz
yıla sığdığı çağ olarak nitelendiriyoruz.
Ama eğitim gibi bir nesli ve bir ülkenin kaderini belirleyecek bir konuda
dört siyasi parti bir araya gelmeyi başaramıyoruz. İktidar
Nasılsa çoğunluk benim, ben istediğimi bu Parlamentodan
çıkarırım. mantığıyla bir türlü uzlaşmaya
yanaşmıyor. Oysa, kaderi üzerinde bugünlerde
oynadığımız çocukların bu olayda hiç kabahati yok, hiç
günahı yok ve gerek çocuklara gerek ailelerine, velilere, annelere,
babalara gerekse de bu işin uzmanı olan
Az önce Sayın Bakan çok
güzel ifade etti, üstün yetenekli çocuklarla ilgili çalışmaları
anlatırken dedi ki: 2007-2008den bu yana şu kadar kurultay
yaptık, bu kadar çalıştay yaptık, bu kadar bu işle
ilgili uzmanla, akademisyenle görüştük, raporlar hazırladık.
Fevkalade bir şey, ben gurur duydum bir eğitimci olarak ama
aynısını ülkemizin tüm çocuklarını ilgilendiren bir
yasada beceremedik. Şimdi, burada suç muhalefetinse bu muhalefete ait olan
suçu biz üzerimize almaya hazırız ama siz sormadan, kimseye sormadan,
5 grup başkan vekilinin imzasıyla bir teklifi tasarı olarak dahi
getiremeyip bir teklifi getirir dayatırsanız bunu kimsenin kabul
etmesi mümkün değil değerli arkadaşlar, kimsenin kabul etmesi
mümkün değil. Getirilen teklif 4, 4, 4;12 yapmıyor, 12 yapmıyor.
Mızrak çuvala sığmıyor, sığmayacak.
Bakınız, o kadar
yanlış, o kadar acele, o kadar hazırlıksız bir teklif
getirildi ki Parlamentoya. Baştan 2nci 4ten itibaren açık
öğretime yönlendireceğiz kız çocukları. denildi, Erkek
çocukları da sanayiye, tamirhaneye. Sonra bakıldı ki: Ya,
hakikaten biz çok vahim hatalar yapıyoruz. Geri çekildi. Şimdi
3üncü 4e öteledik. Ama ötelediğimiz açık öğretim değil.
Teklif maddesinde aynen şu yazıyor: Ortaöğretimde eğitim,
örgün eğitim veya yaygın eğitim olarak verilir.
Bakıyorsunuz millî eğitim mevzuatına ve dünyadaki genel
uygulamaya yaygın eğitim deyince halk eğitim merkezleri,
burasını işaret ediyor. Yani şimdi zorunlu hâle getirmeye
çalıştığımız ortaöğretime, liseye gitmeyen
çocuk, halk eğitimdeki saz kursuna, biçki dikiş kursuna,
nakış kursuna, kanaviçe kursuna gidip o sertifikayı
getirdiğinde, bana diploma verin derse ne yapacağız biz?
Yaygın eğitimin tanımı mevzuatta belli, 1739da belli.
1739un 26ncı maddesini değiştirmeye çalışıyor
Hükûmet, belli.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Bakan, çok dikkatli dinliyor sizi!
RECEP GÜRKAN (Devamla) Sayın
Bakan dün akşamdan yorgun biraz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
ÖMER DİNÇER (İstanbul) Merak etmeyin, ben iki tarafı da
dinliyorum.
RECEP GÜRKAN (Devamla) Sağ olun,
sağ olun Sayın Bakan.
MUHARREM İNCE (Yalova) İki
işi bir arada yapabiliyor demek ki!
RECEP GÜRKAN (Devamla) Şimdi,
dolayısıyla bu kadar geniş bir kitleyi ilgilendiren bir kanun
yaparken -Allah aşkına size soruyorum, herkes kendi çocuğunu
düşünsün, kendi çocuğunu yüreğine koysun düşünsün- bu
işin uzmanlarına sorulmaz mı? Yani ekonomiyle ilgili bir kanun
çıkarırken eğitim bilimcilere, eğitim bilimiyle ilgili bir
kanun çıkarırken ekonomistlere mi soracağız biz?
MUHARREM İNCE (Yalova) O zaman
Sayın Bakan vekili dinlemiyor, Recep Beyi dinliyor!
RECEP GÜRKAN (Devamla) Şimdi,
Sayın Bakanı dün akşam komisyonda biraz fazla gerdik. Onun için
burada da çok üstüne gitmeyelim diyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
ÖMER DİNÇER (İstanbul) Yüzüm gülüyor, siz rahat olun. Ben
dinliyorum sizi.
RECEP GÜRKAN (Devamla) Yok Sayın
Bakanım, ben rahatım zaten.
MUHARREM İNCE (Yalova) O zaman
hanımefendiyi dinlemiyorsunuz. İkisini birden mi dinliyorsunuz?
RECEP GÜRKAN (Devamla) Sayın
Bakanın -dün akşam komisyonda bir vekilimiz öyle dedi- beyninin her
iki lobu da çalıştığı için hem onu hem beni
dinleyebilir, doğaldır.
Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar;
sizden bir kez daha şunu istiyoruz. Lütfen, şu getirdiğiniz ve
dünyada bir benzeri olmayan, hazırlanış biçimiyle,
getiriliş biçimiyle bir benzeri olmayan 4, 4, 4 teklifini geri çekin.
Sendikaları çağıralım. Sizi de çağıralım,
siz de buyurun Sayın Vekilim, siz de katkı verin. Eğer
çocuklarınız varsa -ki vardır- siz de katkı verebilirsiniz.
Bu 4,4,4 herkesi ilgilendiriyor, Ahmeti, Mehmeti, Hüseyini değil,
herkesi ilgilendiriyor.
Bakın, beş yaşında çocukları
hiçbir pedagojik ilkeye uymadan, hiçbir eğitim bilim ilkesine uymadan,
hiçbir fiziksel gelişmesine bakmadan birinci sınıfa
alacağız. 80lerde bu yöntem denendi. Hatırlayanlar bilirler,
Vehbi Dinçerlerin döneminde altı yaş uygulaması pilot olarak
uygulandı bu ülkede dört yıl ve o çocukların hepsi bir sürü
psikolojik travmayla okul yaşamlarında başarısız
oldular. Şimdi, önümüzdeki yıl biz 1 milyon 200-1 milyon 300 bin
çocuğu altmış, yetmiş iki ve yetmiş iki ayın
üzerindeki yaklaşık 2 buçuk milyon çocuğu aynı
sınıflara, birinci sınıfı okuması için
koyacağız. Bu çocukların hepsi yarın öbür gün bize lanet
okuyacaklar, bize kahredecekler ve biz bu ülkenin en değerli
varlığı olan çocuklarımızı, sırf birileri
kendi kafalarına göre, kendi ideolojilerine göre birtakım
şablonlara sokmak istiyor diye bu çocuklarımızı
kaybedeceğiz. Buna hakkımız yok, buna yetkimiz yok.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri)
Onların o yaşta çocuğu yok Sayın Vekilim.
RECEP GÜRKAN (Devamla) Başbakan 3 çocuk
yapın. dedi ya.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Ama
onların yok demek ki o yaşta çocukları.
RECEP GÜRKAN (Devamla) Yoksa da yaparlar yani
Başbakanı dinleyecekler.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Bir anne-baba olarak razı olacaklar
mı bakalım çocuklarının bu şekilde istismar
edilmesine?
RECEP GÜRKAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
eğitim yasası, 4,4,4 Parlamentoya geldiğinde umuyorum ki
aklıselim galip gelir, parmaklar çalışmaz, vicdanlar
çalışır, kanaatler çalışır, yürekler
çalışır.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri)
Boşuna bekliyorsun Sayın Vekilim.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sizin yüreğinizi
RECEP GÜRKAN (Devamla) Biz de sizin yüreklerinizi
biliyoruz Arkadaşım, biz de sizinkileri biliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gürkan.
Üçüncü konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurun Sayın Dedeoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin daha müreffeh
bir geleceğe sahip olması açısından gerekli olduğuna
inandığımız üstün zekâ ve yetenekli çocukların ileride
önemli roller oynayacak yetişkinler hâline gelmesi ve ülkemizin
gelişimine katkı sağlamak amacıyla vermiş olduğunuz
Meclis araştırması üzerinde söz almış bulunuyorum, bu
vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yapılan bir araştırma sonucuna göre üstün zekâlı olarak
doğan bir bebeğin normallere göre işitsel ve görsel
uyarılara daha çok tepki verdiği, daha az uyku ihtiyacı duyduğu
ve daha büyük yaştaki çocuklarda görülen yüz ifadelerini sergilediği
belirtilmiştir. Bu kişiler, kendi yaşıtlarından
rastgele seçilmiş bir grubun yüzde 98inden daha üstündür yani toplumu
oluşturan bireylerin yüzde 2lik bir kısmı bu özelliğe
sahiptir. Bu nedenle, üstün zekâlı çocukların erken yaşta fark
edilmesi ve yeteneklerine uygun bir çerçevede yetiştirilmesi son derece
önemlidir.
Üstün veya özel yetenekli çocuklar,
zekâ, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya akademik
alanlarda özel yetenekleri
Çabuk ve kolay öğrenilir fikir ve hipotezleri
test etmeye yönelik deneyler yaparlar, fen ve teknik açıları kullanabilir
ve bunlara vakıf olurlar; yanlış ve doğruyu seçme güçleri
fazla olup, kavrama ve akılda tutma süreleri yüksek olup ders
başarıları da yüksektir. Bu çocuklarımızın
tespiti, eğitimi ve izlenmesi sistemi politikası açık bir
şekilde tanımlanarak kurumsal ve devamlılık arz eden bir
yapıya kavuşturulmalıdır.
Üstün zekâlı çocukların istek
ve ihtiyaçlarıyla sorunlarını şu şekilde
sıralayabiliriz: Her çocuk gibi üstün zekâlı çocuklar da fiziksel
aktivitelerle ilgilenmeye ihtiyaç duyarlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üstün zekâlı çocuklara da diğer çocuklara
sağlandığı gibi koşmak, zıplamak, atlamak,
tırmanmak gibi basit eylemlerde bulunma, salıncakta sallanmak, top
oynamak, futbol, basketbol, voleybol, yüzme gibi sportif faaliyetlere kadar pek
çok fiziksel etkinliklerle diğer çocuklarla birlikteyken ilgilenebilme
imkânı sağlanmalıdır.
Üstün zekâlı çocukların
yetenekleri geliştirebilmelerine yönelik verilecek eğitimin yanı
sıra, kendilerine uygun imkânların sağlanmasına da ihtiyaç
vardır. Örneğin, okul öncesi çağdaki üstün zekâlı bir
çocuğun yeteneklerini geliştirebilmesine ortam ve imkân
sağlamanın yolu onun anaokuluna gitmesiyle başlayacaktır.
Çocuk anaokulunda yeteneklerini gösterebileceği ve fiziksel gücünü ortaya
koyabileceği çeşitli etkinlikler ve imkânlarla
karşılaşır.
Üstün zekâlı çocuklar, farklı
yaş gruplarından ve farklı sınıflara devam eden,
kendileriyle benzer özelliklere ve yeteneklere sahip çocuklarla iletişim
kurmaya ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle, onlara, okuldaki sınıf ve kulüp
çalışmalarına katılma imkânı
sağlanmalıdır.
Üstün zekâlı çocuklar direktif
almaktan hoşlanmazlar. Kendilerine verilen direktifler doğrultusunda
hareket etmeleri beklenirse tepkilerini çeşitli şekilde dile
getirirler. Direktiflere karşı gösterdikleri bu olumsuz
yaklaşımın altında yatan nedenlerden biri de potansiyel
olarak sahip oldukları liderlik yeteneğidir. Bu özellikteki çocuklar,
bu konuda rehberliğe de ihtiyaç duymalarında başvurabilecekleri
ve danışabilecekleri kişi veya kurumlara ihtiyaç duyarlar.
Üstün zekâlı çocuklar, daha fazla
bilgiye ulaşabilmek için okul kütüphanesindeki kaynak
çeşitliliğine ihtiyaç duyarlar.
Üstün zekâlı çocuklar okuldaki derslerini
fazla çaba harcamaksızın takip edebildikleri için, öğrenim
hayatları boyunca uzun süreli, düzenli ve planlı ders
çalışma alışkanlığı kazanamazlar. Bu
nedenle, onların, eğitim yaşantılarının
başından itibaren uzun süreli, düzenli rehberliğe ihtiyaçları
vardır.
Üstün zekâlı çocuklar, kendilerini
yetiştirebilecekleri, yeteneklerini sergileyebilecekleri, görüşlerine
önem veren, çabalarını dikkate alan, düşüncelerini uygulama
fırsatı bulabilecekleri fiziksel ortam ve koşullara sahip bir
okulda eğitim alma ihtiyacı duyarlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üstün zekâlı çocukların bu ihtiyaçlarını
karşılamak için Millî Eğitim Bakanlığınca
açılmış olan bilim ve sanat merkezlerinde yaşanan bazı
sorunları şu şekilde sıralayabiliriz:
Bilim sanat merkezlerinin birinci
sıkıntısı yönetmeliğinin olmaması ve hâlen
yönerge ile yönetiliyor olmasıdır. Bu yüzden bilim sanat merkezi
yöneticileri zaman zaman sıkıntılar yaşamaktadırlar.
İlk olarak, BİLSEM'lere
öğrenci başvurusu çok yoğun olduğu ve burada uygulanacak
testler uzmanlık istediği için Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı diğer okullardan testlerle
ilgili sertifika sahibi diğer öğretmenler görevlendirilmektedir ama
bilim sanat merkezleri Millî Eğitim Bakanlığını
ilgilendiren hiçbir yönetmelikte geçmediğinden bu öğretmenlere
yapmış oldukları sınav değerlendirme
çalışmaları için hiçbir şekilde ücret ödemesi
yapılmamaktadır. Bu durum sınavların
sağlıklı bir şekilde yürütülmesini engellemektedir.
Taşradaki birçok bilim ve sanat merkezi bu sınavlarla ilgili ücret onayını
valiliklerden almakta ve ücret ödemektedir ama ilgili ilin millî eğitim
müdürlüğü Bakanlığa bu konu hakkında görüş
sorduğunda Bakanlık maalesef olumsuz cevap vermekte ve birçok
mağduriyet oluşmaktadır. Bu durumda BİLSEM yöneticileri
sınav uygulayarak öğrenci seçmek durumunda olduklarından bu
ücretleri ödemek durumunda kalmaktadırlar.
Bilim sanat merkezleriyle ilgili bir
diğer sıkıntı, öğrencilerin kayıtlı
oldukları ilköğretim okulu ve liselerde eğitimlerini gördükten
sonra kalan zamanlarda haftada iki veya üç gün BİLSEM'lere devam
etmeleridir. Şöyle ki: Okulunda sabahçı olan öğrenci
öğleden sonra, öğleden sonra olan öğrenci sabah, tam gün olan
öğrenci ise akşam devam edebilmektedir. Bu noktada özellikle okulu
tam gün olan öğrencilerin
hafta içi akşam
grubuna devam etmeleri ulaşım güçlüğünden dolayı
mümkün olmamaktadır.
Birçok ildeki bilim ve sanat
merkezlerinde hafta sonu eğitim Millî Eğitim Bakanlığı
izin vermemesine rağmen yine ildeki yöneticilerin valiliklerden olur
alması ile yapılmaktadır. Bu noktada, hafta sonu eğitimi
için Millî Eğitim Bakanlığına resmi yazı ile
başvuran bilim sanat merkezleri olumsuz cevap almaktadırlar.
Bu durum hem bilim sanat
merkezi yöneticilerini zor durumda bırakmakta hem de geleceğin bilim
insanları, yöneticileri, sanatçıları olacak üstün zekâlı,
özel yetenekli öğrencilerin yetenekli oldukları alanda özel
eğitim alma hakkını zora sokmaktadır.
Ayrıca, birçok ilde
sadece bir tane bilim sanat merkezinin olması ve bilim sanat merkezlerinin
ulaşımı zor yerlerde açılması dolayısıyla bu
durum öğrencilerin bu kurumlara servis ile taşınması
zorunluluğunu getirmektedir fakat öğrencilerin
taşındığı güzergâhlar diğer ilköğretim
okulları ve liseler gibi olmadığı için öğrenci
velilerinden servis ücreti olarak fahiş fiyatlar istenmektedir. Bazı
öğrenci velileri bu fiyatları karşılayamadıkları
için çocuklarını gönderememektedirler.
Bilim sanat merkezlerine
ulaşım zorluğu, ders programlarından dolayı
öğrencinin BİLSEM'e sağlıklı devam edememesi, birçok
merkezin gerek fiziki imkânlarının gerekse fizik, kimya, biyoloji,
bilgisayar ve buna benzer özelliklerinin ve laboratuvarlarının
yetersiz durumda olduğu ortadadır.
Bütün bu olumsuzluklar
göz önünde bulundurulduğunda kurumlardan geleceğin liderlerini ve
bilim adamlarını yetiştirmek, maalesef,
Bakanlığımızın ilgisizliği sebebiyle sadece
idealist öğretmenlerin omuzlarına yüklenmiş bulunmaktadır.
En kısa sürede hem öğrencilerimizin hem de öğretmenlerimizin
içinde bulunduğu sıkıntılar çözüme
kavuşturulmalıdır.
Araştırma
önergemizin hayırlara vesile olması ve bu duygu ve düşüncelerle
yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dedeoğlu.
Dördüncü
konuşmacı Sayın Halide İncekara, İstanbul
Milletvekili.
Sayın
İncekara, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bugün ciddi bir konuyu konuşuyoruz.
Ben 2006 yılında hem kendi partimdeki arkadaşlarla hem muhalefetteki arkadaşlarla
üstün yetenekleri çocukları konuştuğum zaman pastanın
kaymağından ya da kremasından bahsediyorum gibi
algılandı. Ya, o kadar derdimiz varken şimdi bunun da
sırası mı? Zaten Allah onlara vermiş bir nimet,
akıllılar, zekiler sanki- kendi problemlerini de çözebilirler. gibi
ve 2006dan beri dilim döndüğünce her yerde anlatmaya
çalışıyorum. Tabii, bu arada sivil toplum örgütleri,
üniversiteler de aynı gayret içindeler. Evet, öncelikli problemlerimiz
vardı ama bunun da öncelikli problemlerimizden biri olduğunu maalesef
ihmal ettik. Geçen dönemde verilmiş araştırma komisyonu
önergelerimiz vardı ama dönem kapanınca, yeni dönemde kadük oldu ve
sizlerle birlikte, sanıyorum dört partinin de önergeleriyle inşallah
bugün bu araştırma komisyonu kurulmuş olacak.
Niçin üstün yetenekli ya da zekâlı dediğimiz
çocukları konuşuyoruz? Konuşmazsak hayatımızda neler
eksilir? Benim idrakim, 2006-2007 döneminde çocuklarda artan şiddet
eğilimini çalışırken önüme gelen, cezaevlerinde ziyaret
ettiğim suça itilmiş çocuklarla muhabbetlerimde gördüklerim, daha
sonra, 2nci dönemde, 23üncü Dönemde de kayıp çocuklarla ilgili ve
çocukların mağduriyetini gidermekle ilgili komisyon
çalışmaları sırasında bir şeyi fark ettik ki,
evet, üstün yetenekli ve zekâlı dediğimiz çocuklar büyük
mağduriyet yaşıyorlar. Nasıl yani? diyebilirsiniz.
Sınıfta herkes anlatırken onlar çabuk anlıyorlar,
matematik problemlerini çabuk çözebiliyorlar. Olur mu be Halide Hanım?
çok duydum bu sözleri ama emin olun, sekiz yaşındaki bir çocuğu,
on iki yaşındaki bir çocuğu -altı aylık bir
çocuğu- bebek mamasıyla beslemek gibi. Erken yaşta
zekâsını tespit edemediğiniz, göremediğiniz, zihinsel ve
ruhsal ihtiyacını karşılayamadığınız
çocuk, toplumda yapayalnız, arkadaşsız, dostsuz,
iletişimsiz, sınıfında yabancı,
karşıdakilerin onun için düşündükleri farklı, ya
horluyorlar, öteliyorlar yahut da fazlaca iltifat gösteriyorlar. Peki, evdeki
anneler, babalar? Emin olun, depresyon tedavisi gören çok üstün yetenekli çocuk
annesi babası tanıyorum çünkü çocuğunuzun sorularına cevap
veremediğinizde, iletişim dilinizi kuramadığınız
zaman, evinizde maalesef kötü bir ilişkiler halkası oluşuyor.
Bu çocuklar çok merhametli ve adalet duyguları
gelişmiş oluyor. Erken algıladıkları, önsezileri
kuvvetli olduğu için, öğrenmeleri erken olduğu için, daha büyük
yaştakilerle çabuk arkadaşlık kuruyorlar. İşte,
maazallah, o sırada siz, eğitim kuvvetiyle çocukla
bütünleşemezseniz onlar sokakta suçla bütünleşir hâle geliyorlar.
Liderlik davranışları, ön sezgileri, herkesten daha hızla
düşünebilmeleri, onları, belki çoğumuzun aklına gelmeyen
suçlara itebiliyor. Biz bunları hiç arzu etmiyoruz.
Peki, daha da acı olan bir şey var. Ben,
çocukların nüfuslarını ve sayılarını
gördüğümde çok üzüldüm çünkü benim ülkemde üstün yetenekli ya da
zekâlı diyen sayılar kadar bütün nüfusu olan ülkelerden ben teknoloji
satın alıyorum, düşünebiliyor musunuz? Sizin üstün yetenekli ve
zekâlı dediğiniz çocuklarınızın nüfusu kadar o
ülkelerin tüm yaş nüfusu var ve biz gidip onlardan insansız uçaklar
satın alıyoruz, biz gidip onlardan teknoloji satın alıyoruz,
adama gülerler. İşte, eğer bir toplumun sorunlarını
çözmek istiyorsanız sorunları çözerken sorunların sebeplerini
ortadan hızlı kaldıracak, yetenek sahibi, çözüm kabiliyeti belki
bizlerden çok daha fazla olan bu insanlara, bu çocuklara daha öncelik tanımamız
gerekiyor.
Biz bu araştırma komisyonunu kurduğumuzda,
inşallah, bu çocukları tanımlayan, bu eğitimi
kolaylaştıran yasaları çıkardığımızda
onlara iyilik yapmış olmayacağız, biz, 70 milyon bu topluma
iyilik yapmış olacağız. Demin Hocam, birisi söyledi,
özellikle Anadoluda çocuk oranları daha fazla çünkü problemle daha çok
mücadele ederken problem çözme kabiliyetleri gençlerimizin daha hızlı
gelişiyor. Mesela, bir örnek vereyim: İsmini vermeyeyim, dokuz
aylıkken konuşmaya başladı, iki yaşında bir televizyon
kanalını izleyerek İngilizceyi öğrendi, altı
yaşında ileri derecede keman çalmaya başladı ve
astronomiyle ilgileniyor. Kendisini Zekiyim, saygılıyım, sevgi
doluyum. diye tanımlıyor. Görseniz, bunlar bıcır
bıcır, şu kadar çocuklar ama değerseniz altın çocuk
oluyorlar, ilgilenirseniz altın çocuk oluyorlar; ilgilenmezseniz
cezaevlerinin hücrelerinde, maalesef, başka dünyalara dalıp
gidiyorlar. Evet, bunun için üstün yetenekli ve zekâlı
çocuklarımızın eğitimiyle ilgilenmek bizim boynumuzun borcu
diye düşünüyorum.
Peki, Madem Allah akıllı çocuklar vermiş
bu ailelere, e, okutuversinler çocuklarını. dediğinizde,
maalesef, bu çocukların eğitimleri o kadar ucuz değil,
eğitim araç gereçleri de bu kadar kolay ulaşılabilir değil.
İstanbulda veya Anadolunun birkaç yerinde kurulmuş özel vakıf
ve dernek okulları var fakat şuna dikkatinizi çekerim: Burada,
kürsüde birtakım şeyleri söyleyemiyorum. Üstün yetenekli ve
zekâlı çocuklarımızın bir kısmının,
maalesef, art niyetli amaçlar için de kullanılma şansı olabiliyor.
Kimlerin bu çocuklarımızı nelere hizmet edebilir duruma
getirdiğini düşünmek bile istemiyorum. Evlatlık alınıp
götürülenler
Kimdir? diye sormayın bana, Nasıl? diye de
sormayın. Alınıp aileden, okutmak üzere başka yere
götürülenler
Çünkü gerçekten bunlar bir hazine gibi. İşlendiği
zaman hepsi bir pırlanta, bir mücevhere dönüşüyor ama farklı
yolda işlendiği zaman çok iyi hırsız, çok iyi yankesici ya
da çok iyi bilgisayar suçlusu hâline gelebiliyorlar.
Evet, arkadaşlarımın çoğu üstün
yetenekli ve zekâlı çocukların tanımlarını
yaptılar. Bunlar çok kelime hazinesine sahip, mükemmel bir
hafızaları, merakları, yaşlarına göre
olgunlukları, adalet ve merhamet duyguları gelişmiş
Bakın, son yıllarda hep şu konuşulur
ya siyasette: Siyasetin lider problemi var., Siyasetin kadro problemi var.,
Bürokrasinin lider problemi, kadro problemi var. İşte, bu
çocuklarımızı, bu nesilleri ele alamadığımız
için
Bunları ele aldığımız zaman, bunları iyi
yetiştirdiğimiz zaman ben bunların içinden çok Recep Tayyip Erdoğanlar
çıkacağını düşünüyorum. (MHP sıralarından
Yaa! sesleri)
MUHARREM İNCE (Yalova) Ortalık yanık
yağ kokusu oldu!
HALİDE İNCEKARA (Devamla) Yaa! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
Evet, ben bu saatten sonra fazla meşgul etmeyeyim.
Arkadaşlarımla da demin iddiaya girdim, şu kadar dakikayı
doldurmayayım
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Yalnız bir kişiyi tespit edebilmeniz çok enteresan ya!
HALİDE İNCEKARA (Devamla) -
Sen erken bitir o zaman. dediler.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Çok
gayret sarf ettiniz herhâlde 75 milyonun içinden
HALİDE İNCEKARA (Devamla) -
Ben, bu arada, sadece sorumluluğun Millî Eğitim
Bakanlığına ait olduğunu düşünmüyorum. Millî
Eğitim Bakanlığı nihayetinde bizlere taşeron
eğitim veren bir Bakanlık. Çocukların hukuk ve
hakkının esas sahibi Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımız. Bence bütün çıkan yani o komisyonlarda
görüşülen eleştirdiğiniz tekliflerin de bir tarafında
durması gerekenin Çalışma ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı olduğunu düşünüyorum çünkü çocuğun
hukukundan ve hakkından sorumlu olan Bakanlık orası. Bu konuda
da YÖKün, DPTnin, Millî Eğitim Bakanlığının ve
TÜBİTAKın iş birliği içinde çalışması
gerektiğini düşünüyorum.
Peki, niçin araştırma
komisyonu kuruyoruz? Millî Eğitim Bakanlığının
aklı yetmiyor mu? Bir araya geliverseler, düşünüverseler,
bunları yapıverseler diye. Yok, maalesef bazen akılları
yetmiyor, bazen güçleri yetmiyor, bazen iş birliği yapmak kamu
kurumlarının içinde çok zor oluyor ama araştırma komisyonu
şöyle bir şey sağlıyor: Bir kere, bütün partilerin üyeleri
orada olduğu zaman birlikte tartışma, istişare etme,
yerinde ziyaret etme, akademisyenleri çağırma, bakanlıktan
görevli arkadaşları
Bir ortak akıl oluşuyor ve oradan
çıkan sonuçlar
Ki bunu iki araştırma komisyonu
başkanlığı yaptığımda gördüm, bütün
muhalefet partileri özellikle çocuk ve eğitim söz konusu olduğunda
gerçekten çok iyi bir uzlaşma gösteriyorlar ve o araştırma
komisyonu sonuçlarını bugün bakanlıklar hayata geçirdiği
için çok iyi sonuçlar alabiliyoruz. Tabii hepsinden memnun olmayabilirsiniz,
saygım var ama çoğunlukta mutabakat içinde olarak
yaptıklarımızdan iyi sonuçlar
aldığımızı düşünüyorum. Onun için bu
araştırma komisyonunun belki de 2002den bu yana
yaptığımız icraatların içinde en önemli, en etkili, en
faydalı ve tarihe nakşedecek faaliyetlerden biri
olacağını düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum,
hayırlı uğurlu olsun diyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Başkanım, yanık kokusu var, itfaiyeyi çağıralım!
HALİDE İNCEKARA (Devamla) -
Vaktim var yedi saniye
MUHARREM İNCE (Yalova)
Yanık yağ kokusu var. dedi.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) -
Ne var?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Yanık yağ kokusu
HALİDE İNCEKARA (Devamla) -
Ha, yağ kokusu
Olabilir, hiç gocunmam vallahi. Benim gibi lidere sahip olun,
siz de yağ çekin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın İncekara,
teşekkür ediyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yirmi
sene önce başkası için söylüyordunuz Halide Hanım bu sözleri.
Onları da biz biliyoruz yani.
BAŞKAN Bir sonraki
konuşmacı Sayın Kerim Özkul, Konya Milletvekili.
Sayın Özkul, buyurun.
Sayın Özkul yok mu efendim?
Sayın Tülay Selamoğlu, Ankara
Milletvekili.
Sayın Selamoğlu, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY SELAMOĞLU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ adına
söz almış bulunuyorum.
Şu an gelinen noktada üstün
zekâlılarla ilgili, özel yetenekli çocuklarımızla ilgili tüm
tanımlar, sıfatlar anlatıldı ama Eflatunun deyimiyle bu
çocuklar altın çocuklar. Altın çocuklar öyle bir şey ki
onlarla yaşamak gerçekten çok zor. Böyle bir deneyim
yaşamış biri olarak konuşuyorum, doymak bilmeyen
merakları yüzünden ilk başta aileleri çok ciddi
sıkıntılar çekiyor. 0-2 yaş arasında kelimelerin gücünü
görüyorsunuz onda, eş sesliler, anlamdaş kelimeler ama bu Neden?
sorusunu getiriyor. Niye aynı şey ayrı iki kelimeyle
anlatılıyor ya da iki aynı kelime niye ayrı eşyalar
üzerinde ya da sıfatlar üzerinde kullanılıyor?
Şimdi, bunlardan sonra üç-beş
yaş arası inanın korkunç bir dönem aileler için. Üç-beş
yaş arasında aklınıza gelebilecek her türlü soru soruluyor.
Bu sorular sorulurken de aileler şunu düşünüyorlar:
İnşallah bildiğim yerden çıkar, inşallah bu konuda
cevap verebilirim, inşallah çabuk öğrenebilirim. Bu deneyimi
yaşadığım dönemde İnternet daha yoktu, İnternet
inanın çok büyük bir destek oldu bu ailelere çünkü konunun nereden
çıkacağını bilmiyorsunuz. Üç yaşındaki bir
çocuğa nükleer füzyonu anlatmak için tekrar çalışmanız
gerekiyor ve ona anlatabilmeniz gerekiyor. Bu çocukların o kadar
meraklı olmasını anlayamıyorsunuz ama meraklarını
tatmin etmek zorundasınız, etmediğiniz zaman onun
yaşadığı sıkıntı çok büyük oluyor.
Meraklarını tatmin ettiğiniz zaman da bu sefer sosyal hayatta,
okulda sorunlar yaşamaya başlıyorlar. Bu sefer o çevrenin ona
uyum sağlaması ya da onun o çevreye uyum sağlaması için
kendisini zorlaması gerekiyor; gerçekten çok zor. Ama özellikle üstün
yetenekli potansiyelinin değerlendirilmesinde tarihsel tek nokta var:
Enderun. Dünyada ilk uygulama enderun mektepleri ve enderun mekteplerinin
yapısına baktığımızda, Osmanlı, o dönemde
tüm yetenekli özel çocukları buralara almış ve bu çocukları
devlet yönetiminde ve bilimde, sanatta kullanmış. Ama özellikle üstün
zekâlı çocukların mevcut potansiyelini arttırmak için sizin bir
şey yapmanız gerekmiyor; onun merakları ve
arayışları onu yükseltiyor ama kilitlendiği nokta en kötü
nokta.
Eğer çocuk, özellikle matematik
zekâsı ya da fen zekâsı yüksek bir çocuk kafasındaki soruya
cevap bulamazsa uyku sorunu yaşamaya başlayabiliyor, ilaçlar
kullanmanız gerekebiliyor ama bunlar gerçekten aileyi çok
yıpratıyor.
Üstün zekâlı çocuklarla ilgili
Dünya Üstün Yetenekli Çocuklar Konseyi Başkanı Doktor Wu-Tien Wunun
bir sözü var, diyor ki: Üstün zekâlı çocuk yaşıtlarından
farklıdır. O büyüyünce ya Einstein gibi dünyaya faydalı bir
bilim adamı ya da Hitler gibi bir diktatör olur. Wuya göre üstün zekâ ve
yetenekteki çocuğun eğitimi çok önemli; doğru eğitimle bu
çocuklar insanlık tarihine geçecek işler yapabilirler, yanlış
eğitim ise onları dünyanın başına bela edebilir.
Üstat Cemil Meriç, deli ile dâhi
arasındaki farkı İncecik bir çizgi. olarak tarif ediyor.
Biz şunu biliyoruz; İbni Sina
bugüne kadar yaşamış o altın çocuklardan en önemlilerinden
çünkü on yaşında tıp âlimi unvanını alıyor ama bu
altın çocuk olarak İbni Sina iyi bir müzisyen değil. Picasso çok
üstün yetenekli bir insan kabul ediliyor resim alanında ama o da
matematikten hiç anlamıyor. Mozart da müziğin dâhi çocuğu olarak
kabul ediliyor ama o da resim yapamıyor, matematik ya da fizik ya da
tıp, herhangi bir şeyden anlamıyor.
Bu yetenekler bireye özel
gelişiyor. Önemli olan, bu çocukların, altın çocukların
özelliklerini bulup onları tatmin edebilmek, hem ülkeye hem dünyaya
faydalı hâle getirebilmek.
Cumhuriyet döneminde çıkan Harika
Çocuklar Yasasıyla biz özel yetenekli, sanatta yetenekli çocukları
eğitime yurt dışına göndermeye başladık ama bunun
ülkemize, sanatın gelişmesine çok fazla etkisi olmadı, geri
dönüşler olmadı çünkü. Şimdi, BİLSEMler var; yirmi dokuz
tane BİLSEM var biliyorsunuz. Yirmi dokuz BİLSEM tabii ki yeterli
değil ama ilk çabalar, inanın, bu dönemlerde gerçekleşiyor.
Şimdi, Amerika üstün yetenekli
çocuklara önem verip eyaletlerde üstün yetenekli çocukların tespit
edilmesi için çalışmalar yaparken, Almanya, Rusya, İsrail bu
konuda ciddi programlar yaparken bizim bu programlarda geç kalmamız bizi
gerçekten üzüyor. Özel programların uygulanması için, inşallah,
elimizden geleni yapacağız; bu yetenekli, nadir bulunan
çocuklarımızın geleceğin liderleri, bilim ve fikir
insanları, sanatçıları olmaları için elimizden geleni
yapacağız. Bu komisyonun kurulmasıyla başlayacak bunlar ama
bu serveti, bu millî serveti heba etmeyeceğiz.
Öyle ilginç sorular gelebiliyor ki bir
tane anımı anlatmak istiyorum. Televizyon izlerken, ateş için
oksijen gerektiğini fark ediyor benim deneyimimde. Oksijenin nerede
olduğunu sordu bana. Atmosferi anlatmak zorunda kaldık, dünyayı
anlattık, yer çekimini, merkezkaç kuvvetini bildiğimiz
kadarıyla, bulabildiğimiz her türlü bilgiyi anlattık. Peki,
uzayda oksijen serbest dolaşıyor mu? dedi, Hayır. dedik.
Yani bir yerde sınırlanması lazım ve ateş için
oksijen gerekiyor. Peki, o zaman güneş nasıl yanıyor
güneşte atmosfer yoksa? dedi.
O nükleer füzyon olayını o
zaman birinden öğrenip, bir bilim adamını, bir bilim insanını
bulup bu konuda onun anlatmasını sağlamamız gerekiyordu
çünkü o, onu rahatsız etmeye başlıyor çünkü güneşe
bakıyor ve sadece bu soruyu soruyor: Nasıl yanıyor? Hep soru
bu. Gece uyurken bununla ve sabah uyanıp gözünü açtığında
Güneş nasıl yanıyor? Gerçekten çok zor, çok değerli
çocuklarımız var. Bu altın çocuklarımızı,
inşallah, çok daha gelişmiş bir bilim ortamı içerisinde,
sanat ortamı içerisinde yetiştireceğiz. Ama bizim
çocuklarımız, inanıyoruz ki bu ortamda yetişen
çocuklarımız hem ülkemizin geleceğini sağlayacaklar hem
dünyanın geleceğini onlar belirleyecekler.
Çok teşekkür ediyorum. Bu
komisyonun kurulmasına gerçekten çok büyük ihtiyaç olduğuna
inanıyorum ve bu çalışmalar için desteklerinizi bekliyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Selamoğlu.
Önerge sahipleri adına son konuşmacı
Yalova Milletvekili Sayın Temel Coşkun.
Sayın Coşkun, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN (Yalova) Sayın
Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; üstün zekâlı
çocukların değerlendirilmesi ve istihdamı konusunda vermiş
olduğum araştırma önergesi üzerine söz almış
bulunuyorum, yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta gerçekten eğitimin
ağırlıkta olduğu bir haftayı yaşıyoruz.
Millî Eğitim Komisyonumuzda görüşülen kanun teklifiyle ve Genel
Kurulda çok önemli bir konu olan üstün zekâlı
çocuklarımızın değerlendirilmesiyle alakalı olumlu ve
hayırlı neticelerin çıkacağını ümit ediyorum ve
bu konuda yüce Meclisimizin önemli bir katkı
sağlayacağını da düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, gelecek
vadeden çocukların tespiti üzerinde ülkemizdeki en ciddi çalışma
bilim ve sanat merkezleri tarafından yapılmıştır.
Bilim ve sanat merkezleri sınıf seviyesinin belirlenmesinde bölgesel
şartları da dikkate alarak ilköğretime devam eden
öğrencileri sınıf öğretmenlerinin önerileriyle
tanımlamaya ve bu tanımlama sürecini kısaca aday gösterme, grup
taraması ve mülakat olarak özetlemek gibi çalışmalarla devam
etmiştir. Öğrencilerin yalnızca değerlendirme
sınavlarıyla alındığı bu merkezlerde
yeteneğe yönelik bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu durum,
sanatsal ve el becerilerine yönelik yetenekli öğrencilerin bu merkezden
yararlanmasına neden olmuştur.
Türkiyede toplam 62 bilim ve sanat
merkezinde yaklaşık 10 bin öğrenci eğitim görmektedir. Bu
sayı yaklaşık 11 milyon ilköğretim öğrencisi dikkate alındığında
hedef kitlenin yarısı durumunda bile değildir. Diğer
taraftan, bilimsel çalışmalar gelişmiş ülkelerin üstün
zekâlı, yetenekli birey oranlarını en az yüzde 5 olarak vermektedir.
Korede bu oranın yüzde 10 ile 15 arasında olduğu tespit
edilirse, Kore, bu öğrencilerin büyük bölümüne özel eğitim
sağlayan ülkelerin en başında gelmektedir. Korenin bu
öğrencilere yüksek oranda ulaşması eğitim sistemine
koyduğu bir kanun ile gerçekleşmiştir. Türkiyede ise
tanımlanan öğrencilere özel eğitim sağlama oranı
yaklaşık yüzde 40 civarındadır. Ancak sağlanan bu
eğitim tam değil, kısmi zamanlı olarak bilim ve sanat
merkezlerinde verilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyede üstün zekâlı, yetenekli öğrencilere özel eğitim veren
tek kurum Özel Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel
Lisesidir. Tam zamanlı ve oldukça başarılı
uygulamaların yürütüldüğü kurumda gelecek vadeden öğrencilerin
iyi bir eğitim almaları sağlanmaktadır. Türkiyenin bu tür
eğitim kurumlarını kısa sürede artırması önemli
bir dönüm noktası olacaktır.
Bilimsel araştırmalar
çocuğun kendi kendine çevresiyle etkileşerek
geliştirebileceği, bilimsel kapasitenin dışında
çevresindeki yetişkinlerle ve diğer çocuklarla etkileşerek
geliştirebileceği bir gelişmeye açık alandan
bahsetmektedir. Bu yüzden, başarılı, gelecek vadeden üstün
zekâlı çocukların tespitinde ve eğitiminde sosyal ve çevre
faktörleri çok büyük önem arz etmektedir. Toplumu oluşturan bireyler
farklı zekâ seviyelerine sahiptir. Bunların yaklaşık yüzde
95i normal zekâ seviyesindeki bireylerden oluşmaktadır. Geriye kalan
yüzde 5lik bölümün yüzde 2lik kısmı üstün zekâlı bireylerden,
yüzde 3lük kısmı ise alt zekâ grubuna mensup bireylerden
oluştuğu tahmin edilmektedir. Ortalama bir insan beyin kapasitesinin
ancak yüzde 1,5unu kullanabilmektedir.
Değerli milletvekilleri, 20nci
yüzyılın eğitim anlayışına önemli katkı
sunan eğitim bilimci Benjamin Bloom, insan yaşamının ilk
dört yılının zihinsel gelişmenin en kritik dönemi olup ilk
dört yıl içinde eğitimsel uyarıların çok önemli
olduğunu ve zekâyı artırdığını,
çocukların on sekiz yaşına kadar gösterdikleri okul
başarısının yüzde 33ünün sıfırla altı
yaş arasındaki kazanımlarla açıklanabildiğini ileri
sürmektedir.
Eğitimde en gelişmiş
ülkeler deyince akla gelen Finlandiyada başarılı gelecek vadeden
üstün zekâlı öğrencilerin tespiti henüz çocuklar üç yaşına
geldiğinde yapılmaktadır. Böylece daha o yaşlarda tespit
edilen yetenekleri ve eğilimleri doğrultusunda bir eğitim
öğretim sürecine tabi tutulması mümkün olabilmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
2012 bütçesinde de yine en büyük payı eğitime ayıran
iktidarımız ve hepimize düşen sorumluluk, eğitimde kaliteyi
gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarmak için bu kaynağın en
verimli, en rasyonel şekilde kullanılması olmalıdır.
Bu hususta eğitimin tüm paydaşlarıyla daha etkili bir iş
birliği ve koordineli çalışma içinde olmak gerekir. Hep birlikte,
eğitimi sorunlarımızın değil, çözümlerimizin adresi
yapmalıyız.
Eğitimde fırsat
eşitliği sağlayacak, aynı zamanda
fırsatlarını değerlendirecek çalışmaları
yeni dönemde de milletimizin hizmetine sunacağız.
Ülkemizde genç nüfus 11 milyon 500
binden fazladır. Avrupada genç nüfus hızla azalırken, iş
ve iş gücü ciddi manada düşerken bizim gençlik gücümüz âdeta bölgesel
fırsat hâline gelmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
özel eğitim okulu ve sınıf programları ile engelleri
bulunan öğrenciler, eğitimlerini normal okullarda akranlarıyla
birlikte sürdürecek yeterliliklere ulaştırmayı amaçlayan bir
yaklaşımla hazırlanır. Vermiş olduğumuz
araştırma önergesiyle nasıl ki yeterlilik kazandırmak için
ayrıca bir yöntem geliştirilebildiyse, fırsat eşitliği
kapsamında maddi destekler sağlanıyorsa, yeteneklerin
değerlendirilmesi için de bir yöntem geliştirilmesi şart
olmuştur. İlköğretimde net okullaşma oranları yüzde
90,98 iken 2010-2011 eğitim ve öğretim yılında yüzde
98,41lere yükselmiştir. Bu eğitim ve öğretim yılında
yüzde 99lar hedeflenmektedir. Stratejik Planda ise 2014 yılında
yüzde 100ü bütünüyle gerçekleştirmek hedeflenmiştir.
Ortaöğretimde net okullaşma oranları, 2002 yılında
yüzde 50,57 iken 2010-2011 eğitim öğretim yılında yüzde
69,33lere ulaşmıştır.
İktidarımız ve
Bakanlığımız başarılı çalışmalarla
eğitim ve öğretime olan ilgiyi arttırarak devam ettirmiş ve
vaat edilen, çocukların, üstün zekâlı çocukların ve normal
çocuklarımızın önünü açmıştır.
İlköğretimi bilim ve sanat merkezleri yardımıyla
tanımlayan bu öğrencilerin genellikle fen liselerine
yerleştikleri görülmektedir. Ortaöğretimi fen liselerinde tamamlayan
üstün zekâlı bireylere yönelik yetersiz rehberlik ve yönlendirmelerle bu
öğrenciler başarılı olacakları alanlardan çok popüler
meslek alanlarına yönlenmektedirler. Doğru eğitim sistemi
uygulamasının yanında doğru rehberliğin yapılmasıyla
bu öğrenciler ülkemizin gelişmişliğine önemli katkı
sağlayacaklardır. Üstün zekâlı çocuklarımızın
sadece millî eğitim kurumuna sağlayacağı katkısı
düşünülmemelidir. Gelecek vadeden bu çocuklarımızın iş
gücü sahaları ve istihdam alanlarına yeni istihdam alanları
açılmalıdır. Hatta yeni bir sektöre ışık tutacak
yeteneklerin keşfedilmesi lazımdır. Onun için Millî Eğitim
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Maliye Bakanlığımız,
Kalkınma, Gençlik ve Spor Bakanlığımız, Bilim ve
Teknoloji Bakanlığımız gibi
bakanlıklarımızın ortak çalışması bu konuda
önemli mesafelerin alınmasına sebep olacaktır.
Değerli milletvekilleri, inanıyoruz ki
araştırma sonucunda ortaya konulacak yürürlükte hem çağına
hem de kendisinden sonraki çağa ışık tutacak gençlerimizi
ve çocuklarımızı keşfetmiş olacağız. Sadece
doktorluk ve belli mesleklerin dışında onların her sahada
yetişmesini ve koşmasını sağlayacağız.
Bu duygular içerisinde, araştırma önergesine
vereceğiniz desteğe şimdiden teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırma
önergeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım: Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Meclis araştırmasını yapacak
komisyonun 17 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin Başkan,
Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip Üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere
üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara
dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 7 Mart
Çarşamba saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Teşekkür ederim.
Kapanma
Saati: 21.17