TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
75inci
Birleşim
7 Mart 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Nevzat Pakdilin, Almanyadaki Neonazi cinayetlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Niğde Milletvekili Doğan
Şafakın, Niğde ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
3.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın,
Sağlık Bakanlığında göreve başlatılan uzman
erbaşların durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin,
TBMM Başkan Vekili Mehmet Sağlamın Genel Kuruldaki
uygulamalarına ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, İstanbulda aile hekimliği uygulamasıyla ilgili
sorunlara ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçekle
birlikte, Polonya Meclis Başkanı Ewa Kopaczın vâki davetine icabet edecek olan Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/799)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, başta Afşin-Elbistan Termik Santrali olmak üzere
ülkemizde faaliyet gösteren tüm termik santrallerin çevreye verdikleri
zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/182)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20
milletvekilinin, ülkemizde kalsit üretiminin artırılması ve
üretilen kalsitin dünya pazarlarında hak ettiği yeri bulması
için yapılacak düzenlemelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/183)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, çiftçilerin sulama amaçlı kullandıkları
elektrik borçları ve aylık fatura uygulamasından kaynaklanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/184)
VI.- ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun 8/3/2012
Perşembe günkü birleşiminde 118 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarına devam etmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Kadını Şiddetten Koruma Kanunu
Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın; Türk Medeni Kanunu ile Ailenin
Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in;
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve 4320 Sayılı Ailenin
Korunması Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın; Türk Medeni
Kanunu ve Ailenin Korunmasına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Ailenin
Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/572, 2/38,
2/51, 2/145, 2/328, 2/383) (S. Sayısı: 181)
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Sakarya-Kocaalideki bazı köylerde oturan
vatandaşların kredi borçları sebebiyle
yaşadıkları mağduriyete ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/3302)
2.- Adana Milletvekili Ali Halamanın,
Aladağ, Karataş, Kozan, Seyhan, Feke, Çukurova, Karaisalı,
Saimbeyli, Pozantı, Yumurtalık, Sarıçam, İmamoğlu ve
Tufanbeylide yürütülen proje ve yatırımlara ilişkin
soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/3399), (7/3400), (7/3401), (7/3402), (7/3403), (7/3404),
(7/3405), (7/3406), (7/3407), (7/3408), (7/3409), (7/3410), (7/3411)
3.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürkün,
bazı yükseköğretim yurtlarında cemaat propagandası
yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/3562)
4.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
İstanbuldaki yükseköğrenim öğrenci yurtları ile
öğrencilere verilen kredi ve burslara ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/3564)
5.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin, aile
hekimleri ve aile sağlığı personelinden damga vergisi
alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/3765)
6.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Van
depremi sonrasında TOKİ tarafından yapılan ve
yapılacak ihalelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3769)
7.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Tokatta hava kirliliği oranlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3806)
8.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Merkez İnköy 2. Etap Alt Gelir Grubu Konut Projesi kapsamında
yaptırılan iş merkezine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/3892)
9.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yöneltilen yazılı
ve sözlü soru önergelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3973)
10.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Diyarbakır Bismil imar planına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3975)
11.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Zeytinbağı beldesinin adının Tirilye olarak
değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/4044)
12.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın, sivil toplum örgütleri tarafından Vanlı
depremzedelere destek amacıyla yaptırılacak binalar için
kullanılacak malzemelerden KDV alınmamasına ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/4094)
13.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bozdağda kurulmak istenen çimento fabrikası ve klinker tesisine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/4207)
7
Mart 2012 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Özlem Yemişçi (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
---0---
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim, konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu
konuşmalara cevap verebilir, Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, Almanyadaki Neonazi cinayetleri hakkında söz
isteyen, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Nevzat Pakdile aittir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Pakdil.
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdilin, Almanyadaki Neonazi
cinayetlerine ilişkin gündem dışı konuşması
NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sanayileşmenin
kaçınılmaz sonuçlarından biri olan göç hareketlerinden bir
tanesi de uluslararası iş gücü göçüdür. Ülkemizin de göç veren bir
ülke olduğu düşünüldüğünde, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın olduğu, beraberinde bu
vatandaşlarımızın çeşitli problemler
yaşadığı bilinmektedir. Özellikle Almanyada yaşayan
vatandaşlarımıza karşı işlenen son Neonazi
cinayetleri incelendiğinde, bu problemlerin ne tür boyutlara
ulaşabileceği farklı bir boyutuyla gözler önüne serilmektedir. Öncelikle
insan canına kastetmenin hiçbir ahlaki, dinî ya da siyasi bir
açıklaması olamayacağını belirtmek istiyorum.
AHMET
YENİ (Samsun) Sayın Başkan, çok gürültü var.
BAŞKAN
Arkadaşlar, yoğun bir gürültü var, biraz sakin ve sükûnet içinde
dinleyelim.
NEVZAT
PAKDİL (Devamla) Neonazi seri cinayetleri adıyla anılan,
2000-2006 tarihleri arasında 8 vatandaşımız öldürülmüştür.
Nasyonal Sosyalist yeraltı örgütünün gerçekleştirdiği bu
cinayetlerle ilgili olarak terör örgütünün 3 üyesinden 2sinin bir karavanda
intihar etmek suretiyle ölü olarak bulundukları, fakat intihar etmeden
önce örgüt üyelerinin polis telsizini dinledikleri, yakalanacaklarını
anlamaları üzerine örgütün diğer üyesi olan kadın teröriste
delilleri yok etme talimatı verdikleri, gözaltına alınan otuz
altı yaşındaki teröristin ifadeleri sonucu ortaya
çıkmıştır.
Özellikle
2000 yılından bu yana işlenen cinayetlerin faillerinin
yakalanamaması, Alman yetkililerinin bu konuya olan samimiyetsizlik ve
ciddiyetsizliğini gözler önüne sermektedir ve Almanyada yaşayan
Türklerin büyük bir bölümü de bu tür cinayetlerin devam edeceği
kanaatindedir. Bu cinayetlerle ilgili olarak, 21-24 Şubat 2012 tarihleri
arasında, Almanyadaki Neonazi cinayetlerini yerinde inceleyip vatandaşlarımıza
destek olmak için, Sakarya Milletvekili, Komisyon Başkanı Sayın
Ayhan Sefer Üstün Beyin Başkanlığında, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu olarak Almanyada bir dizi
ziyaretlerimiz ve görüşmelerimiz oldu. Görüşmelerimizin ilk gününde
Federal Parlamento Neonazi Cinayetleri Araştırma Komisyonu, Federal
Hükûmet İnsan Hakları Komiseri, Hükûmet ile maktul aileleri
arasında arabulucu olarak atanan ombudsman ile daha sonra, ırkçı
Neonazi teröründe hayatlarını kaybedenler için düzenlenen anma töreni
ve sonrasında Şansölye Sayın Merkel, Federal Parlamento
Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve bakanlarla
görüşmelerimiz oldu. Bu cinayetlerde hayatlarını kaybeden
vatandaşlarımızın aileleri onuruna Türk Evinde bir yemek
düzenlendi ve bu yemekte Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Gauck
bir konuşma yaptı. Bu toplantıda, ayrıca maktul aileleri
ile tek tek görüşüldü. Bu görüşmelerde, cinayetlerin
işlendiği yerlere intikal eden Alman güvenlik güçlerinin
vatandaşlarımıza suçlu gibi davrandıkları, cinayet
sonrasında hiçbir gerekçe göstermeksizin kendilerinin on-on iki saat
gözaltında tutuldukları beyan edildi. Bu görüşmelere ek olarak,
Türk toplumu temsilcileriyle Sayın Büyükelçinin konutunda bir görüşme
gerçekleştirildi. Sayın Başbakanımızın
Türkiyeden Avrupaya göçün 50nci yılı vesilesiyle düzenlenen
etkinliklerde dile getirdiği gibi, artık, yurt dışında
yaşayan Türk vatandaşlarımızın sahipsiz
olmadıklarını, kendi vatandaşlarımızın hak
ve hukuklarını her yerde sonuna kadar savunacağını
belirterek vatandaşlarımızın da, özellikle üçüncü ve
dördüncü nesil olarak nitelendireceğimiz gençlerimizin, kendi inanç, dil
ve kültürel değerlerinden vazgeçmemelerini, asimilasyona karşı
tedbirli olmalarını vurgulamışlardır. Sayın
Başbakanımız açıklamalarının devamında Elli
yıl önce misafir işçi olarak gelen, bugün üçüncü ve dördüncü nesille
Almanyanın sosyal dokusunda tartışmasız yer edinen
Türklerin fırsat eşitliğinden, eşit katılımdan ve
birlikte yaşama imkânlarından ne kadar istifade ettiğini sormak
ve sorgulamak bizim hakkımızdır. diyerek 11 Eylül
saldırılarından sonraki dönemde genelde Müslümanlara ve özelde
Almanyada yaşayan vatandaşlarımıza birer tehdit
unsuruymuşlar gibi bakılmalarının ne denli yanlış
olduğunu bir kez daha dünya kamuoyuna açıklamışlardır.
Hükûmet
olarak yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın gerek kendi işlerinde ve gerekse
farklı kültür ve gruplar ile uyum içinde yaşamaları
gerektiği, ayrıca Türkiyeli göçmen
vatandaşlarımızın, Anayasamızda da belirtildiği
gibi, gereken tüm devlet desteğinin sağlanması ve ana vatanla
koordinasyon içinde olmaları hasebiyle Başbakanlık
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı kurulmuş, yurt dışında
unutulmuş vatandaşlarımızı kucaklayıcı ve
vatanlarıyla bütünleştirici politikalar geliştirilmeye gayret
gösterilmiştir.
Bu
cinayetlerle ilgili Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve Hükûmet olarak konunun sonuna kadar takipçisi
olacağımızı, bilerek ve tasarlanarak işlenen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
NEVZAT
PAKDİL (Devamla)
bu cinayetlerin faillerinin yakalanması ve
yargı önüne çıkarılmaları yönündeki hassasiyetlerimizi
Alman yetkililerine anlattık. Türk milleti adına bu işin her
kademesinde konunun takipçisi olacağımızı açıkça
belirtmek istiyorum. Kaldı ki bu cinayetlerin faillerinin
yakalanmaması veya yakalanamaması Alman güvenlik güçlerinin ve Alman
yargısının çok ağır bir kusuru ve
ayıbıdır.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
NEVZAT
PAKDİL (Devamla) Ümit ediyoruz ki bu cinayetlerin failleri yakalanacak
ve yargı önüne çıkarılacaktır.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, bir gün siz de o kürsüye
geçebilirsiniz, unutmayın!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, hem eski Meclis Başkan
Vekili hem Kahramanmaraş Milletvekili, davet ediyorum, iki dakika daha
verin Sayın Başkanım. Hiç mi ayrıcalık yok?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan Vekiline bir dakika
tolerans gösterebilirdiniz efendim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bizim hakkımızdan alıp verseydiniz Sayın
Başkana.
BAŞKAN
Bir dahaki sefere dinleriz efendim.
Gündem
dışı ikinci söz, Niğdenin sorunları hakkında söz
isteyen Niğde Milletvekili Sayın Doğan Şafaka aittir.
Buyurun
Sayın Şafak. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafakın, Niğde ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
DOĞAN
ŞAFAK (Niğde) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Niğde ilimizin sorunları hakkında şahsım adına
gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, Niğdenin yıllardır sorunları çözüm
beklemektedir. 1996 yılında Niğdenin Emen Ovasında
yapımına başlanmış olan stol tipi havaalanı on
altı yıldır bir türlü bitirilememiştir. Şu anda
havaalanının inşaat tabelası ve tel örgüleri sökülmüş,
arazi hayvanların otlak yeri hâline gelmiş, tamamlanmayan
havaalanı ihmal alanına dönüşmüştür.
Ecevit
Hükûmeti döneminde tüneliyle birlikte büyük bölümü tamamlanan
Pozantı-Niğde-Ankara otoban yolu çalışmaları bu
Hükûmet döneminde kağnı gibi ilerlemektedir.
Niğdenin
Tepeköy-Çiftlik yolunun tamamlanmasını Çiftlik halkı
yıllardır beklemektedir.
Ayrıca,
Pozantı-Çamardı yolu da bir an önce tamamlanmalıdır.
Niğde
Üniversitesinde 13.913 öğrenci eğitim ve öğretim görmektedir.
Maalesef, 1.500 öğrenci yurt bulamadığından dolayı
kayıtlarını dondurmuş veya kayıt
yaptıramamıştır. İlimizde sadece 4 bin yatak
kapasiteli yurt bulunmaktadır. Öğrencilerin büyük bir bölümü
barınma sorunuyla karşı karşıyadır.
1999
yılında, ilimizde bulunan gümrük müdürlüğü
kapatılmıştır. Bu müdürlüğün kapatılması
ihracatçıları hem maddi hem de manevi yönden büyük zarara
uğratmıştır. Madencilik sektöründe ve tarım
alanında gelişmeye açık olan ilimizde gümrük müdürlüğünün
tekrar açılması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Niğde-Bor Şeker Fabrikası satılmak
üzeredir. Burada çalışan işçi ve memur sayısı 583tür.
Üretilen şeker 49.550 ton, işlenen şeker pancarı 410 bin
tondur. Ortalama 4.500 civarında şeker pancarı çiftçisi
şeker fabrikasına ürün satarak geçimini sağlamaktadır.
Bunun dışında 1.500 civarında nakliyecimiz yine şeker
pancarının nakliyesini yaparak bu sektörden geçimini
sağlamaktadır.
2,5
trilyon kâr eden fabrikanın özelleştirilmesi durumunda bölge
ekonomisine verdiği bu katma değer kaybolacaktır. Tarımda
ağır sorunları olan ilimizde nüfus işsizlik nedeniyle 388
binden 325 bine düşmüştür. Türkiyede 4,5 milyon ton patatesin,
patates üretiminin yüzde 20si Niğdede gerçekleşmektedir; buna
rağmen patates üreticisi açlıkla karşı
karşıyadır. Elektrik borçlarından dolayı icra
vatandaşların kapısına dayanmıştır.
MEDAŞ avukatları tarafından jandarma eşliğinde haciz
yapılmakta ve yüzlerce insan borcunu ödeyemediğinden dolayı
Niğde Kapalı Cezaevine, toplama kampına getirilmektedir.
Patatesin
maliyeti 60 kuruştur, şu anda 300 kuruşa alıcı yoktur.
800 bin tonluk patates ürününün 200 bin tonu donmuş, Hükûmet çiftçiye
ödemesi gereken afet paralarını ödememiştir. Bunun
dışında sadece Niğdede, Niğde ilinde geriye kalan 600
bin tonluk patatesin büyük bir bölümü de satılmadığı için
şu anda ambarlarda çürümeye terk edilmiş durumdadır; bu da
yaklaşık olarak 360 trilyona yakın bir ekonomik
kayıptır. Bu durum da Niğde esnafını zor duruma
sokmaktadır. Nevşehir, Aksaray ve Konyada da durum
aynıdır. AKP Hükûmeti ise bu gerçekleri görmezden gelmektedir.
Trilyonlarca hayvancılık kredisi iktidar yandaşları
tarafından yağmalanmıştır, hayvancılık
kredileri doğru adrese ulaşmamıştır.
Hayvancılığı meslek edinen çiftçimiz yerine bu krediler
AKPnin il genel ve belediye meclis üyelerine verilmiştir.
Niğde
ile Bor ilçesi arasında yer alan, uluslararası öneme sahip sulak alan
ilan edilen ve tarımsal sulamada kullanılan Akkaya Barajı
kirlilik sebebiyle insan sağlığını önemli derecede
tehdit etmektedir. İlimize bağlı İçmeli beldesine 1992
yılında kadastro girmesi ve yanlış işlem
yapılması sonucu vatandaşlarımızın arazilerinin
yüzde 85e yakını hazine adına tescil edilmiştir. Bu
nedenle köylü tarlasına kaçak girip çıkmaktadır. Çamardı
ilçesi Bademdere Bulanık Göleti ve on yıldır bir türlü bitmeyen Ulukışla
Porsuk Göleti Hükûmetten ilgi beklemektedir.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şafak.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan
BAŞKAN Cevap
mı vermek istiyorsunuz?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Evet.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de Niğde Milletvekili
Sayın Doğan Şafakın gündem dışı
konuşmasına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evvela, Niğde ile
alakalı yatırımlardan kısaca bahsedeyim müsaadenizle. Yani
Niğde, Hükûmetimiz döneminde gerçekten bütün büyük yatırımlara
imza atmıştır. Esasen bunlardan birkaçını söyleyeyim.
Evvela, Niğdede
sulama çok önemli bizce. Hükûmetimiz döneminde tam 14 bin, geçen yıl
sonuna kadar 14.900 dekar araziyi tarıma kavuşturduk. Ayrıca çok
sayıda dere ıslahı yaptık. Bunun dışında,
Bor ve Niğdede pek çok sulama göletleri tamamlandı. Ayrıca,
Niğdede içme suyunda problem vardı, arsenik problemi.
Bakanlığımız bu arsenik problemini tamamen çözmek için
oraya çok ileri bir içme suyu arıtma tesisi kurdu. Bu, geçtiğimiz
yılda işletmeye alındı. Yani Hıdırlık
Kırüstü deposuna 65 litre/saniye kapasitede su arıtacak,
Niğdeye tertemiz su verecek bir tesis inşa edildi ve
Niğdemizin hizmetine sunuldu. Ayrıca, Bor Bostanlı Göleti ve
sulamasını tamamen açtık, 3.060 dekar arazi sulanıyor.
Uluağaç Göleti sulamasını biz tamamladık, 5.940 dekar arazi
sulanıyor. Altunhisar Göleti rezerv alanının yenilenmesi, 2.740
dekar alanın sulama şebekesini yeniledik. Yeşilburç Barajı
ve derivasyon tesisleri inşaatı devam ediyor. Şu anda,
Sayın Vekilim, yüzde 50 bir gerçekleşme var, onu inşallah
kısa zamanda bitireceğiz, bizzat ben de kendim el atıyorum.
Niğde bahçeleri sulaması ve yenilenmesi inşaatı devam
ediyor. Bunu da 4.500 dekar yeni su tesisi, ayrıca 4.800 dekar da
yenilemeyle bu da hızla tamamlanacak.
Sizin bahsettiğiniz
göletlerden de bahsetmek istiyorum. Altunhisar Göleti derivasyon kanalı
yapımı, bunu inşallah yapacağız. Çiftlik Azatlı
Göleti sulaması, 2.200 dekar arazi sulanacak, bu yıl ihalesini
yapıyoruz. Ulukışla Darboğaz Göleti ve sulaması, bunun
yüzde 90ı bitti, 1.960 dekar, bunun bu sene tamamını
bitireceğiz Sayın Vekilim.
Taşkın
korumayla ilgili 3 tane dere ıslahı talep edildi bizden. Merkez
Azatlı kasabası, Güllüce Göğüs Deresi, Çamardı Eyneli köyü
dere ıslahı ve Merkezde Gümüşler kasabası dere
ıslahlarına da başladık, bu sene bitiririz.
Ayrıca,
9 tane gölet ve sulamasını da planlamaya aldık. Bunlardan
inşaatı devam eden, Ulukışlada Darboğaz Göleti
sulaması. Bunun dışında, planlaması ve projesi
yapılan göletlerin isimlerin vereceğim: Niğdede Çiftlik
Azatlı Göleti sulaması, Merkezde Hançerli Göleti ve sulaması,
Ulukışla Handeresi Göleti sulaması, Çamardı Ören Göleti sulaması,
Borda Kılavuz Göleti sulaması, Çiftlikte Kayırlı Göleti
sulaması, Çamardı Bademdere Göleti ve sulaması, Merkez
Hacıabdullah Göleti ve sulaması. Bunların da planlama ve
projeleri hızlanıyor, parası hazır, projeleri bittiği
zaman onların da inşaatına devam edeceğiz, onu ifade
edeyim.
Tabii,
Niğdede taşkınlardan korumak için ağaçlandırmada
Sayın Vekilim, çok büyük adım attık. Niğde orman
açısından oldukça fakir yani ancak yüzde 8i ormanlık alan. Bunu
artırmak için biz, 2003-2011 yılları arasında -bakın,
tam rakamı veriyorum- 315.280 dekar arazide çalışma yaparak 27
milyon adet fidanı toprakla buluşturduk. Ayrıca, 2008-2012
yılları arasında da 121.500 dekar arazide çalışma
yapılması planlandı. 2 tane orman içi dinlenme tesisi kuruldu.
Ayrıca, ORKÖY Genel Müdürlüğümüz destek veriyordu, şimdi Orman
Genel Müdürlüğü destek verecek.
Bunun
dışında, Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz, oraya 2 tane
otomatik meteoroloji gözlem istasyonu kurdu, Niğde ve Ulukışla.
Bir de Çamardıdan talep ettiler, onun da bu sene kurulması
talimatını verdim.
Ayrıca,
biliyorsunuz, geçmişte Çevre Orman Bakanlığı döneminde
gerek katı atık gerekse atık su arıtma tesisi için
Niğdedeki belediyelere -merkezde katı atık bertaraf tesisi
olmak üzere- gerçekten büyük destek verildi; onun yerinin seçimi, katı
atık projesinin hazırlanması, maddi açıdan desteklenmesi
konusunda. Geçen yılın sonuna kadar Çevre Orman
Bakanlığı 6 milyon 395 bin 583 TL Niğdemize hibe olarak
tamamen çevre desteği göndermiş. Ayrıca, Bor, Edikli,
Sazlıca ve Niğdedeki Düzenli Katı Atık Depo
İşletme Birliğine de özel katı atık bertaraf tesisleri
taşıma araçları göndermiş.
Tabii, sadece biz
yatırım yapmıyoruz, aynı zamanda -Sayın
Sağlık Bakanımız burada, kendileri söyleyeceklerdir- 38
milyon TLlik yatırım yapılmış. Bor Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezi, merkezde çocuk hastanesi, Çamardı Entegre
İlçe Hastanesi, 9 adet sağlık ocağı ve 1 adet
sağlıkevi Niğdede hizmete alındı.
Millî Eğitim
Bakanlığı 766 yeni dersliği tamamladı ve okullara
4.375 adet bilgisayarı gönderdi. Bunun dışında,
şartlı nakit transferinden yaklaşık 8 milyon TL oradaki
çocuklarımıza, okuması için destek parası gönderdi.
Bunun
dışında, Ulaştırma Bakanlığımız
-bakın, siz bahsettiniz- Niğdede destan yazdı, hiçbir dönemde
görülmemiş yatırımlar yaptı. Bakın, rakamı
veriyorum. Geçen seneki rakam yok, 2009 yılı sonuna kadar
Ulaştırma Bakanlığının Niğde ili için
harcadığı parayı söylüyorum: 1 milyar 89 milyon 358 bin 968
TL. Yani şimdi, bu seneyle birlikte, tahmin ediyorum 1,3 milyar TLyi yani
1,3 katrilyonu aşmış olacak. 173 kilometre bölünmüş yol
yapıldı, 173; geçen yıl sonuna kadar. Ayrıca, çok
sayıda asfalt onarımı vesaire yapıldı.
TOKİ keza
Niğdede destan yazıyor. 2.560 tane konut inşa ediliyor, yüzde
90ı bitti.
Tarım sektöründen
bahsettiniz. Tarım sektöründe de 155 milyon TL geçen yıl sonuna kadar
bir destek var. Geçen yılki rakamlar bende yok şu anda. Bakın, 8
bitkisel ürün işleme ve paketleme tesisi, 4 hayvansal ürün işleme-paketleme
tesisi, 9 tarımsal ürün depolama projesi uygulanmış, 1 adet
sulama sistemi ekipman, 12 adet balya ve
silaj makinesi, 2 adet soğuk taşıma aracı alımı
gerçekleştirilmiştir.
Şimdi,
siz diyorsunuz ki Ya, falanca filancaya verildi. Efendim, özellikle bu
hayvancılık kredileri herkese açık, şartları
sağlayan herkese. Biz onların kimliğine bakmıyoruz. Yani
bunu özellikle lütfen Falanca aldı, filanca aldı. diye böyle bir
iddiada bulunmak fevkalade yanlış olur.
Köylere
hizmet götürme adına Niğdemize 35 milyon TLden fazla destek
verildi. Biliyorsunuz, neredeyse içme suyu olmayan köy kalmadı, BELDES
kapsamında destek verildi.
Şimdi,
patatese gelince
Şimdi, benim memleketimde de çok patates ekiliyor
-Niğde, Nevşehir, Afyonkarahisar- ama geçen sene, biliyorsunuz,
aynı problemle 2011 yılında da karşılaştık
ama biz o zaman işte gerek Niğde, Afyonkarahisar, Nevşehirdeki
bütün patates üreticilerini, hatta ticaret odalarını Ankarada
topladık nasıl bir çözüm bulacağız diye. Hakikaten geçen
sene başlangıçta 11 kuruşken, sonradan hatırlarsanız
patates neredeyse 1 liraya kadar çıktı ama bu sene -tabii geçen sene
para ettiği için- haddinden fazla eken oldu. Bir de maalesef kış
şartlarıyla bazı patatesler de dondu. Tabii, bunlarla ilgili,
biliyorsunuz sigorta sistemi işliyor, ayrıca gerekli destekler de
verilecektir. Ben de zaten patates meselesini yakından takip ediyorum.
Bunun
dışında, bu Akkaya Barajıyla ilgili de arkadaşlara
talimat verdik yani Akkaya Barajında hakikaten kirlenme var. Bunu ben de
kabul ediyorum. Hatta Niğde milletvekillerimiz de burada, bugün de benden
randevu istediler, siz de buyurun, Akkaya Barajındaki bu problemi -yeni
oluşan bir şey değil, yılların problemi- birlikte,
neyse hep beraber yapalım. Bunu da yapmak için, hatta ben dün akşam
buraya geleceğim için dedim ki benim Müsteşarıma, Akkaya
Barajıyla ilgili sorumluluğu biz üstlenelim, her ne kadar pek çok
bakanlığı ilgilendiriyorsa da bir kısmı Çevre ve
Şehircilik Bakanlığında ama neticede biz Niğdenin bu
Akkaya meselesini, problemini çözelim dedim. Sizlerin de tavsiyeleri varsa bu
konuda memnuniyetle bunu yapmamız gerekir diye düşünüyorum, memnun
oluruz. Ayrıca kadastroyla ilgili problemleri gerek İçmelide gerek
de Çamardıda ormanla ilgiliyse lütfen bize verin, ben onlara bakayım
ama tapu kadastroyla ilgiliyse onu da hangi ada, hangi pafta ise onları
vermediniz, onları verdiğiniz zaman birlikte çözebilirsek
çözeceğiz inşallah, bir kanuni mani yoksa onu da çözeriz.
Ben
hepinize saygılar sunuyorum. Ayrıca Sayın Milletvekilimiz
Doğan Şafaka da böyle bir açıklama imkânını
verdiği için bana, ayrıca teşekkür ediyorum. Ayrıca
Niğde milletvekillerimiz de burada, onlar da Niğdeyle ilgili her
şeyi her gün takip ediyor neredeyse, sadece burada takip etmekle
kalmıyor, e-posta mesajıyla bana neredeyse her gün mesaj
gönderiyorlar ama biz de Niğde için ne yaparsak gerçekten her şey
yakışır.
Ben
bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
Sağ
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Gündem
dışı üçüncü söz, Sağlık Bakanlığında
göreve başlatılan uzman erbaşların durumu hakkında söz
isteyen Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaza aittir.
Buyurun
Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Sağlık
Bakanlığında göreve başlatılan uzman
erbaşların durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir hukuk garabetine parmak basmak ve Meclisimizi
bilgilendirmek üzere söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türk
Silahlı Kuvvetlerinde uzman erbaş olarak görev yapıyorken çoluk
çocuklarının geleceği kaygısıyla bu görevinden
ayrılıp onların nafakalarını temin etmek
maksadıyla diğer kamu kurumlarında görev yapan
arkadaşlarımız bugünkü konuşmamın konusu.
6000
sayılı Kanun çıkardı 23üncü Dönem Meclisi, buna istinaden
istifa etmiş binlerce uzman erbaş kamu kurumlarına dilekçeler
vererek görev almak istediklerini ilettiler, Sağlık Bakanlığı
da bu kurumlardan biriydi. Sağlık Bakanlığınca uzman
erbaşlar için ayrılan 100 kişilik kontenjan için ikinci dönem
açıktan atama kurasına bu arkadaşlar müracaatlarını
yaptılar. Müracaatları internet üzerinden, kura çekimleri de noter
huzurunda yapıldı. Herkes Allah devletimize, milletimize zeval
vermesin, bizleri sahipsiz bırakmadı. derken Devlet Personel
Başkanlığı bu atamaya karşı çıktı.
Atanan toplam 243 kişi içinden uzman erbaş kontenjanına
müracaatta bulunan Türk
Silahlı Kuvvetleri mensupları seçilerek bir kenara ayrıldı,
diğerleri görevlerine başlatıldı. Bu
anlattıklarımın doğruluğunu Sağlık
Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün resmî sitesinden de
teyit edersiniz değerli arkadaşlar.
Sonra ne oldu? Âdeta
üvey evlat gibi kenara ayrılan 80 uzman erbaş idare mahkemesine
haklarını aramak üzere dava açtılar. İşte, hukuk
garabeti ve AKPnin ülkeyi nasıl bir haksızlıklar yurdu hâline
getirdiği bir kez daha bu tarihten sonra görüldü. Önce mahkeme başvuruları
haklı buldu ve arkadaşlar on ay önce görevlerine mahkeme
kararları ile başladılar.
Devlet Personel
Başkanlığı davayı Danıştaya, temyize
götürdü. Danıştay 12. Dairesinin ilk kararı da bu
arkadaşları haklı bulan bir karardı. Bunun üzerine
oluşan iyimser hava ile kimi arkadaşlar evlendiler, evli olanlar ödeyebilecekleri
inancı ile bankalardan kredi çekerek ev aldılar, araba aldılar,
borçlandılar. Ancak sanki ilk davayı sonuçlandırırken
hukuku bilmiyorlarmış da sonradan öğrenmişler gibi, sadece,
evet sadece kırk gün sonra ne olduysa Danıştay 12. Dairesi kararını
değiştirdi ve kendisine gelen son dört dosyayı bu
arkadaşların aleyhine karar vermeye başladı.
Değişen ne
olmuştu, mevzuat mı değişmişti? Hayır.
İstihdam şartları mı değişmişti? Hayır.
Hatta yargıçlar bile değişmemişti, sadece davaya bakan
hâkimlerin görüşleri değişmişti. Nasıl oldu,
nasıl bitti, gözlerine görünenler mi oldu bilinmez, sadece kırk gün
sonra aleyhe çıkan kararlar üzerine bu arkadaşlara, işten
çıkarıldıkları ve aldıkları maaşları
geri ödemeleri gerektiği bildirildi. Aslında verilen karar yürütmenin
durdurulması kararıydı yani bildiğiniz üzere ara karar
niteliğinde. İdare sanki bir yerlerden talimat almış,
zehrini kusuyormuşçasına işten çıkartmalar
başladı.
Bu insanlar için
yarın karanlık, ne yapacaklarını bilmiyorlar.
İşsiz güçsüz, parasız pulsuz, bu soğukta esas kararı
bekliyorlar. Hani derler ya Hükûmetin vatandaşına
yaptığı eziyeti gâvur olsa yapmaz. diye. Böyle bir zulüm olur
mu? Bunun adına adalet denir mi?
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde kırk günde doğru değişiyor, hâkimler
görüş değiştiriyor, sizce bir yerlerde bir sakatlık yok mu,
yoksa hukukun üstünlüğünden anladığınız bu muydu?
Devlet
Personel Başkanlığı mahkemeye 6000 sayılı Kanunu
gerekçe göstererek itiraz ediyor, diğer taraftan da bu arkadaşlara
Siz 6000 sayılı Kanuna tabi değilsiniz. diye yazı
veriyor. Bu yazıların hepsi bende mevcut arkadaşlar. Diyorsunuz
ki: Mevzubahis olan 80-100 kişi. Arkadaşlar, hukukun bu kadar
pespaye edilmesine seyirci mi kalacağız? Öte yandan sizler değil
misiniz İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. diyen.
Kaldı ki buna benzer binlerce adaletsiz uygulama ve hukuk garabeti var on
yıldır yönettiğiniz ülkemizde.
Bu
somut meselenin çözümü için Hükûmetin, kurumları arasındaki bu
çekişmeyi gidermesi gerekiyor. Devlet Personel
Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı ve
Danıştay arasında sıkışıp kalan ve ne
yapacağını bilemez hâlde Meclisten çıkış yolu
arayan insanlar
Gelin, Hükûmetinizin çare makamı olduğunu gösterin, partinizin
adaletle ilgisinin bir isim benzerliği olmadığını
gösterin. Devlet Personel Başkanlığı ve Sağlık
Bakanlığı karşılıklı olarak
davalarını geri çeksin, bu arkadaşlar ister eski
kurumlarında ister yeni kurumlarında göreve
başlatılsın. Aksi takdirde, bir insanın
ağlamasının millî vicdanları da gözyaşına
boğacağının ve bunun hem Allah nezdinde hem de vicdanlarda
sorumluluğunun Hükûmetinize ait olacağının bilinmesini
istiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Korkmaz.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sayın Başkan, değerli
Meclisimizin değerli üyeleri; bu uzman çavuşların istifa
sonrası yeniden atanmaları hakkında benden hemen önce
yapılan konuşmaya cevap vermek üzere huzurunuzdayım.
Aslında
Milletvekilimiz buraya çıktığı zaman, konuşma yapmak
üzere Meclis Başkanımıza müracaat etmeyi çok da
düşünmemiştim çünkü önemli bir meseleye işaret edecek, biz de bu
meseleyi değerlendireceğiz diye düşünmüştüm. Şu
sebeple söz aldım: Gerçekten, Değerli Milletvekilimizin
hassasiyetine, yani kendi gönül
hassasiyeti sebebiyle gündeme getirdiğine inandığım bu
konuda, aslında bence, bu kürsüden sarf edilmemesi gereken sözleri
Değerli Milletvekilimiz sarf etti. Bunlar biraz incitici oldu.
Şimdi,
İdare bir yerlerden talimat almış, zehrini kusuyormuşçasına...
ifadesi, Değerli Milletvekilim, çok yakışık almıyor.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Devlet Personel
Başkanlığını kastetmiştim, sizi değil.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Devlet Personel de olsa Hükûmetin
talimatı altındaki Devlet Personel ya da Hükûmetin
vatandaşına yaptığı eziyeti gâvur olsa
vatandaşına yapmaz. falan... Bunlar, gerçekten bu Meclisin
mehabetine yakışmayan ifadeler.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim, siz çözün bu meseleyi.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Şimdi, şunu ifade etmek istiyorum
değerli milletvekilleri: Konu, belli ki aslında çözülmesi arzulanan
bir konu ve bir hukuki problem hâline gelmiş. Sonuçta biz de zaman zaman
hukukun uygulamalarından şikâyet ettik, ediyoruz, Değerli
Milletvekilimizin de bu uygulamadan şikâyet etmesi çok tabii olabilir. Bir
karar verilmiş, önce başka bir karar verilmiş, sonra başka
bir karar verilmiş. Bu şikâyeti yapalım ama bu şikâyeti
yaparken... Hatta Buna başka bir çözüm bulalım. önerisini de
çok saygıyla
karşılıyorum, bunu da ifade etmek isterim.
Nitekim
Devlet Personelle ben görüşerek, Devlet Personelden sorumlu
Bakanımızla görüşerek konuya bir çözüm bulabilir miyiz,
nasıl bir çözüm bulabiliriz, bu konuşmadan sonra üzerinde
çalışacağım; Değerli Milletvekilimiz bundan emin
olabilir. Ama hukukun verdiği kararlara hepimizin uymak zorunda
olduğu açık; beğenmeyebiliriz, istemeyebiliriz, sonra da onlara
uyuyoruz. Özellikle idare mahkemelerinin ya da Danıştayın
verdiği kararlara, biliyorsunuz, bir ay içerisinde idarenin uyması
gerekir.
Şimdi,
bunu, bu ifadelerle, bu cümlelerle tarif etmek gerçekten biraz incitici oluyor.
Sadece bunu...
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim, ara kararı, yürütmenin
durdurulması kararı; esas karar değil.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Şimdi, Değerli Milletvekilim
oradan uyarıda bulununca belki vatandaşlarımız onun sesini
işitmiyorlar ama ben işitiyorum, cevap veriyorum. Şimdi
vatandaşlarımız da neye cevap verdiğimi bilsinler.
Yürütmeyi
durdurma kararına da uymak zorundasınız, bu çok bilinen bir
şey.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Çok örnekleri var efendim, inanın çok örnekleri
var.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Yok, hiçbir örneği yok. Yürütmeyi
durdurma kararına idare uymazsa bu yürütmeyi durdurma kararına
uymadığı için idare hakkında bu sefer soruşturma
açılıyor, idare hakkında kararlar veriliyor. Bizim birçok
bürokratımız, bir gün geçirdiği için yürütmeyi durdurma
kararının uygulamasını, ceza aldılar, başka
yürüyen birtakım davalar var bir gün gecikmiş diye.
Dolayısıyla
yargının verdiği kararlara uymak zorundayız.
Yargının verdiği kararlara uyduk diye zehri kusmak ya da
gâvur eziyeti yapmak gibi bunu bence ifade etmemek lazım. Ama
Değerli Milletvekilimizin bu uyarısı için ben kendisine
teşekkür ediyorum. Meselenin başka bir çözümü olabilir mi, bunu
Devlet Personelden sorumlu Değerli Bakan Arkadaşımla
çalışacağım, bir çözüm arayacağım. Tekrar
Milletvekilimize teşekkür ediyorum.
Yüce
Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
İki
arkadaşımız sisteme girmiş, sırasıyla söz
vereceğim.
Sayın
Özkes
IV.- AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin, TBMM Başkan Vekili Mehmet
Sağlamın Genel Kuruldaki uygulamalarına ilişkin
açıklaması
İHSAN
ÖZKES (İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
bin dört yüz yıl önce Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed bile
eleştirilebiliyordu. Ama bugünün muhteremlerinin hiçbir eleştiriye
tahammülü yoktur. Sayın Sağlam dün beni konuşturmadı.
Sayın Sağlam sadece AKPlilere sağlam duruyor, muhalefete ise sağlam
davranmıyor. Sayın Sağlam Genel Kurulu AKPlilerin telkinleriyle
yönetiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi AKPnin çiftliği değildir.
Yüce Mecliste Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
yazıyor. AKPlilerin baskısıyla beni konuşturmayan
Sayın Sağlamı kınıyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özkes.
Dün,
karşılıklı, Sayın Bakanla görüşmeleriniz oldu.
Zabıtları getirttim. Size de izah ettim. O zabıtlarda sizin
sözleriniz ve Sayın Bakanının sözleri arasında keskinlik
bakımından siz galiptiniz. O kanaate vardığım için
size söz vermedim ve ilgili maddeye göre de buna yetkim var.
Teşekkür
ediyorum.
Şimdi,
Sayın Öğüt
İHSAN
ÖZKES (İstanbul) Sayın Başkan, kendiniz konuşuyorsunuz, kendiniz
duyuyorsunuz, ondan sonra söz hakkı vermiyorsunuz.
BAŞKAN
Ama tek taraflı itham ederseniz tabii ki cevabınızı
alacaksınız.
İHSAN
ÖZKES (İstanbul) Konuşturmuyorsunuz.
BAŞKAN
- Yalnız, sizin kadar benim de bana söylediğiniz sözlere cevap
hakkım var. Ben, bu Meclisi tarafsız yönetiyorum ve böyle iddia
ediyorum.
İHSAN
ÖZKES (İstanbul) Taraflı yönetiyorsunuz efendim. Taraflı
yönetiyorsunuz.
BAŞKAN
- İlgili maddeyi de size hatırlattım. Başka
yapacağım bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Lütfen
yerinize oturun.
İHSAN
ÖZKES (İstanbul) Taraflı yönetiyorsunuz.
BAŞKAN
- Sayın Öğüt, şimdi size söz veriyorum.
Buyurun.
2.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, İstanbulda aile
hekimliği uygulamasıyla ilgili sorunlara ilişkin açıklaması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Sayın Başkan, pilot
uygulamanın Düzcede 2005 yılında başlamasından beri
yedi yıl, İstanbul ilinde 1 Kasım 2010 tarihinde başlayan
aile hekimliği sisteminin başlamasından beri bir yıl
geçmesine rağmen, hâlen İstanbulda 100 bine yakın
vatandaşın sabit bir aile hekimi bulunmamaktadır.
Son
birkaç yerleştirmede boş birimlerin sayısını vermek
istiyorum: 12nci yerleştirme duyurusunda 72 birim; 13üncü
yerleştirmede 78; 14üncü yerleştirmede de 68 birim için
başvurular alınmıştır. Bu duyurularda bildirilen
birimlerin yaklaşık yarısı nakillerle, yer
değiştirmeler veya oradan oraya geçici görevlendirmelerle
bunalmış hekimlerce doldurulmuşken, yaklaşık
yarısı tekrar tekrar duyurulara çıkmasına rağmen
doldurulamamaktadır. 13üncü yerleştirme sonunda açıklanan 78
birimden 36sı, 14üncüdeki 68 birimden 35i
doldurulamamıştır. Tekrarlayan duyurulara rağmen,
doldurulamayan ve bazen adı geçen Sanal Aile Sağlığı
Merkezinin tamamının boşalmasına neden olan birimlerle
ilgili pozitif ayrımcılık yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın
milletvekilleri, başka söz isteyen yok.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilginize sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçekle birlikte, Polonya Meclis Başkanı Ewa
Kopaczın vâki davetine icabet edecek olan Parlamento heyetini oluşturmak
üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/799)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçekin, Polonya
Meclis Başkanı Sayın Ewa Kopaczın davetine icabet etmek
üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle 12-15 Mart 2012 tarihleri
arasında Polonyaya resmî ziyarette bulunması TBMM Genel Kurulunun
28 Şubat 2012 tarih ve 71. birleşiminde kabul edilmiştir.
Anılan
Kanunun 2. Maddesi uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere Siyasi
Parti Gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Adı
Soyadı: Seçim
Çevresi:
1.
Mehmet Necati Çetinkaya (Adana)
2.
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
3.
Mine Lök Beyaz (Diyarbakır)
4.
Altan Tan (Diyarbakır)
5.
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır; okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, başta
Afşin-Elbistan Termik Santrali olmak üzere ülkemizde faaliyet gösteren tüm
termik santrallerin çevreye verdikleri zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/182)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Başta
Afşin-Elbistan Termik Santrali olmak üzere ülkemizde hâlen faaliyet
göstermekte olan tüm termik santrallerin çevreye verdiği zararların
ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla Anayasanın
98 ve içtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Son
yıllarda gelişme yolundaki ülkeler hızlı bir ekonomik büyüme
göstermişler ve enerji tüketimlerini yaklaşık iki katına
çıkarmışlardır. Ülkeler, artan enerji
ihtiyaçlarını karşılamak için kaynaklarının
elverdiği ölçüde değişik üretim tekniklerine
başvurmaktadırlar.
Dünya
enerji ihtiyacının büyük bir kısmını fosil yakıt
kaynaklarından, hidrolik enerji, nükleer santraller, güneş ve rüzgar
enerjisi tesisleri ile gidermektedir.
1970'li
yıllar artan enerji ihtiyacının giderek
hızlandığı yıllar olup; Türkiye de bu yıllarda
çabuk yapılabilirliği, ucuza mal edilmesi ve dış kredi
kaynaklarının kolay bulunabilirliği nedeniyle termik santrallere
yönelmiştir. O yıllarda termik santrallerin yapabileceği çevre
sorunları konusunda Türkiye'de ve dünyada yeterli bilgi birikiminin ve
dolayısıyla kamuoyunun bu konuda hassas olmaması nedeniyle çevre
sorunları akla gelmeden ve önemsenmeden hızla termik santraller
inşa edilmeye başlanmıştır. Yapımları
sırasında projelerinde hiç gözükmeyen birçok çevre sorunu termik
santraller ile Türkiye gündemine girmiştir.
Yüksek
kullanım payına sahip fosil yakıtlı termik santrallerin
hava kirliliği ekolojik dengenin bozulmasına olumsuz etkilerde
bulunmaktadır. Kömüre dayalı termik santrallerin külleri atık
olarak sorun olmakla birlikte, toprak üzerinde depolanması sonucunda, kül
içindeki zararlı bileşenlerin yağmur suları ile
toprağa sızması sonucu yer altı suları ile de
geniş bir alanda zararlı etkisini sürdürme özelliği
bulunmaktadır. Termik santraller için gerekli madencilik ve
taşıma faaliyetleri de yaratılan diğer çevre sorunları
da olmaktadır. Bütün bu olumsuz etkilerine rağmen kömür hâlâ enerji
üretiminde tercih edilen bir kaynak olmayı sürdürmektedir. Bu gerçeği
dikkate alarak mevcut termik santrallerin kontrollü ve çevresi ile dost bir
şekilde işletilmesine olanak sağlayacak yeni teknolojiler monte
ettirilmelidir.
Afşin-Elbistan
Termik Santralı da Türkiye'nin büyük santrallerinden biri olup, önemli
ölçüp çevre kirliliği yaratmakta ve bu çevre sorunları
karşısında yalnız yöre halkı değil, yerel, resmî
ve özel kuruluşlar da sağlıklı olmayan tespitlerde
bulunmuşlardır.
Afşin-Elbistan
civarında düşük kaliteli linyit rezervini değerlendirmek
amacı ile çevreye vereceği zararlar hiç düşünülmeden
kurulmuş olan termik santral baca gazı emisyonlarının ve
santralden sorumsuzca çevreye bırakılan uçucu küllerin santral
çevresindeki insan, toprak, su, hava ve bitkilere etkisi önemli safhalara
ulaşmıştır.
Gazi
Üniversitesi tarafından hazırlanan raporda santralden her yıl
Çernobil kazasının yaklaşık 2,5 katı kadar radyoaktif
madde yayıldığı, Çukurova Üniversitesi'nden gelen üç
kişilik profesörler heyetinin verdiği raporda ise; "Bu kül ve
duman havaya böyle savrulması devam ettiği takdirde bölgede toplu
ölümler olabilir" denilmektedir.
Ancak
ulusal kaynaklarımızı değerlendirmek zorunda oluşumuz
ve diğer enerji kaynaklarına göre kömürün elimizde bulunan en fazla
potansiyele sahip enerji kaynağı olması nedeniyle, özellikle
linyitlerin çevreyi en az kirletecek şekilde kullanımı için
yanma öncesi, yanma sırasında ve yanma sonrasındaki
teknolojilerin incelenmesi, geliştirilmesi ve ülke koşullarına
uyarlanması gerekmektedir. Yanlış alan ve yanlış
teknoloji yüzünden, kurulduğundan bugüne değin çevresindeki tüm
varlıklara (insan, toprak, su, hava ve bitki) sürekli zarar vermekte olan
Afşin-Elbistan Termik Santralinin zararlarının en aza
indirgenmesi zorunludur.
Anayasanın
98. içtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince başta Afşin
Elbistan Termik Santrali olmak üzere Türkiyedeki tüm termik santrallerin
çevreye verdiği zararlarının araştırılması
ve alınması gereken tedbirlerin tespiti için bir Meclis
Araştırması Komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz.
1)
Mehmet Şandır (Mersin)
2)
Ali Uzunırmak (Aydın)
3)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
4)
Enver Erdem (Elâzığ)
5)
Alim Işık (Kütahya)
6)
Ali Öz (Mersin)
7)
Seyfettin YILMAZ (Adana)
8)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
9)
Zühal Topcu (Ankara)
10)
Sümer Oral (Manisa)
11)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
12)
Bülent Belen (Tekirdağ)
13)
Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
14)
Necati Özensoy (Bursa)
15)
Oktay Öztürk (Erzurum)
16)
D. Ali Torlak (İstanbul)
17)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
18)
Celal Adan (İstanbul)
19)
Erkan Akçay (Manisa)
20)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
21)
Atila Kaya (İstanbul)
22)
Emin Çınar (Kastamonu)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ve 20 milletvekilinin, ülkemizde kalsit üretiminin artırılması
ve üretilen kalsitin dünya pazarlarında hak ettiği yeri bulması
için yapılacak düzenlemelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/183)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini
ekte sunduğumuz, ülkemizde madencilik sektöründeki kalsit üretimi,
hammadde ve rezerv bolluğuna rağmen istenilen düzeye
gelmemiştir. Sektörde faaliyet gösteren kalsit üreticileri, "Türk
kalsitinin standardını, uluslararası standartlara çekmek için
doğru teknik bilgilere ve üreticilerin desteğe ihtiyaç
duyduğunu" ifade etmektedirler. Ülkemizde üretimin
arttırılması ve üretilen kalsitin, dünya pazarlarında hak
ettiği yeri bulması amacıyla, alınması gereken
tedbirlerin ve bunlara ilişkin yapılacak düzenlemelerin ele
alınabilmesi için, Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün
104. ve 105'inci maddeleri gereğince, Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Kalsit,
kimyasal yapısı CaC03 olan ve mikronize boyutlarda öğütüldükten
sonra başta, boya, kâğıt, plastik vs. gibi birçok sektörde olmak
üzere, beyazlık, ucuzluk ve kazandırdığı özellikler
nedeniyle mümkün olduğu kadar fazla kullanılan bir dolgu ve
katkı maddesidir. Kalsit, çevreye en az zarar veren minerallerden
olduğu için, birçok yabancı ülkede toprağa zenginleştirmek
için karıştırılmakta ve kirlenen göllerin asiditesini
düşürmek için de kullanılmaktadır.
Devlet
Planlama Teşkilatının Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı çerçevesinde hazırlattığı
Madencilik Sektörü Özel İhtisas Komisyonu Raporunda;
"Cevher
olarak ocaktaki değeri ton başına 3-5 $ (ABD Doları) olan
kalsit, öğütülüp torbalandıktan sonra tonu 40 ila 200$ (ABD
Doları) değerlere ulaşmaktadır. Ton başına
katkı payı çimentodan daha yüksektir. Yüksek tonajlarda üretilip,
Avrupa ve yakın ülkelere ihracı teşvik edilmelidir. Bu
teşvikte tüm maden ihracatında yapılması gerektiği
gibi, limanlarımızı yükleme imkânlarıyla donatmak, maden
yüklemelerinden diğer birim satış fiyatı yüksek ihraç
mallarından alınan yükleme masraflarından daha düşük bir
bedel almak, üreticimizin elektriği rakip ülkelerin fiyatlarıyla
kullanmasını sağlamak gerekmektedir.
Kalsit,
temel birçok sanayiinin ana girdisi olmakta, Titanyum dioksit gibi çok
pahalı pigmentlerin daha az kullanılmasını
sağladığı için gerek ekonomik, gerekse çevre
sağlığını artırıcı (kâğıt
sektöründe daha az selüloz kullanılmasına neden olarak) etkisi
bulunmaktadır. Sektörde yerli veya yabancı ayrımı
yapılmadan;
Tekelleşmenin
engellenmesi,
Yabancı kuruluşların yurt içi
fiyatları ile dünya fiyatlarının uyumluluğunun
sağlanması,
Üretim faaliyetinde bulunmadıkları
halde Maden Kanununun boşluklarından istifade edilerek ihtiyacın
çok üzerinde bir rezervin bloke edilmesinin engellenmesi (Bu
yapılmadığı takdirde yaygın olmasına rağmen
kalsit rezervleri bir kaç kuruluşun tekelinde kalabilir.) gerekmektedir.
Hâlihazırda
mevcut kuruluşlar yarı kapasite ile çalışmaktadır.
Yâni % 50 kapasite fazlası vardır. Bu sorun ihracat yoluyla
çözülebilir. Aksi hâlde kuruluşların satışı,
kapanması kaçınılmaz olacaktır." şeklinde
görüşler beyan edilmesine rağmen, sektör temsilcileri bu konularda
hiçbir gelişme olmadığını ifade etmektedirler.
Kalsit
üreticileri, düşük döviz değerleri, yüksek enerji, lojistik
maliyetleri, kalifiye personel yetersizliği vb. gibi sorunların
sektörel gelişmeyi yavaşlattığını, üretimin dünya
standartlarına uygunluk hususunda değişkenlik göstermesinin
öncelikli olarak ele alınması gerektiğini, üretim sahasında
arzu edilen canlılık için, enerji maliyetlerinin mümkün olan en alt
seviyeye çekilmesi ve enerji konusunda uluslararası standartlarda özel bir
tarife uygulanması gerektiğini belirterek, mevcut
demiryollarının, deniz taşımacılığının
maksimum faydalanacağı şekilde yeniden rehabilite edilmesini
talep etmektedirler.
Yukarıda
açıklanan sorunların çözümü için alınacak tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması açılması
gerekmektedir.
1)
Mehmet Şandır (Mersin)
2)
Alim Işık (Kütahya)
3)
Ali Uzunırmak (Aydın)
4)
Erkan Akçay (Manisa)
5)
Enver Erdem (Elâzığ)
6)
Emin Çınar (Kastamonu)
7)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
8)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
9)
Ali Öz (Mersin)
10)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
11)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
12)
Zühal Topcu (Ankara)
13)
Celal Adan (İstanbul)
14)
Sümer Oral (Manisa)
15)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16)
Mustafa Kalaycı (Konya)
17)
Oktay Öztürk (Erzurum)
18)
Mehmet Günal (Antalya)
19)
D. Ali Torlak (İstanbul)
20)
Atila Kaya (İstanbul)
21)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, çiftçilerin sulama
amaçlı kullandıkları elektrik borçları ve aylık fatura
uygulamasından kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/184)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Çiftçilerimizin
sulama amaçlı kullandıkları elektrik borçları ile yine bu
kesime yönelik başlatılan aylık fatura uygulaması konusunda
araştırma yapılarak, sorunların çözümüne yönelik
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve
TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz
ve talep ederiz.
Gerekçe
Ülkemizde
ekonomik alanda baş gösteren kriz, toplumun tüm kesimlerinde etkisini
artırarak sürmektedir, kriz, toplumsal alanda en fazla etkiyi
işsizlik konusunda göstermiştir. Türkiye İstatistik Kurumu'nun
son verilerine göre ülkemizdeki işsizlik sayısı her yıl
artarak 3 milyon 471 bin kişiye yükselmiştir.
Üretim
düşmüş, sanayi küçülmüştür. Kapanan fabrika ve işyerleri
küçülmesi ve kapanması yüzünden istihdam iyice azalmıştır.
Günlerce siftah yapmadan kepenk kapatmak zorunda kalan esnaflarımıza
yeni esnaflar eklenmiştir. Takibe düşen kredi borçları
artmış, işçi, memur, emekli ve esnaf kesimi konut,
taşıt ve ihtiyaç gibi kredilerini ödeyemez hale gelmiştir.
7
yıldır hiç aralıksız süren ekonomik krizden en fazla
etkilenen kesimlerden birisi de çiftçi kesimi olmuştur. Bu kesimde verim
düşmüş, girdiler artmıştır. Çiftçilerimiz
tarlasına gübre ve ilaç atamaz duruma gelmiştir. Çiftçilerimizin
mazot, gübre ve elektrik gibi borçları her yıl katlanarak
artmıştır. Banka, tarım kredi ve Medaş gibi kurumlar
çiftçileri kara listeye almıştır.
Ürettikleri
ürünlere yanlış hükümet politikaları nedeniyle para ettiremeyen
ve emeklerinin karşılığını alamayan
çiftçilerimiz, her yıl "seneye" diyerek borçlarını
ertelemiş ve bir türlü ödeyememiştir. Anaparaya eklenen faizler
çiftçilerimizin borçlarını ikiye, üçe katlamıştır.
Büyük bir borç yükü altına giren çiftçilerimizin sadece sulama amaçlı
elektrik borçları 1 milyar lirası gecikme faizi olmak üzere toplam
2,5 milyar liraya yükselmiştir.
Ülke
genelinde 27 bölgede toplam 2 bin 500 sulama kooperatifi bulunmaktadır. Bu
kooperatiflerin hemen hemen hepsinin ödenememiş elektrik borcu mevcuttur.
Ödenemeyen elektrik borçları nedeniyle çiftçilerimize yönelik
başlatılan icra takipleri artarken, onlarca sulama kooperatifi
başkanı kefil oldukları sulama borçlarını ödeyemedikleri
için hapse atılmıştır. Üretim ve istihdamın öncüsü
konumundaki çiftçilerimizi hacizlik ve hapislik olmaktan kurtaracak politikalar
ivedilikle hayata geçirilmelidir. Bu konuda çiftçi kesimi üzerinde büyük bir
beklenti oluşmuştur. Adeta çiftçilerimizin gözü ve kulağı
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne çevrilmiştir.
Ülkemizde
tarım alanındaki istihdam halen sanayiden yüksektir. Tarımda
istihdam yüzde 23,7 iken, sanayi de istihdam yüzde 21'dir. Buna
karşılık, hükümet tarafından sanayiye yatırım
indirimleri ve sigorta primi gibi teşvikler getirilirken, halen sanayiden
daha fazla istihdam sağlayan tarım sektörünün gübre, mazot ve
elektrik gibi temel girdilerinde herhangi bir indirime gidilmemektedir.
Daha
sulama amaçlı eski elektrik borçlarını ödeyemeyen ve ödeme
konusunda çare arayan çiftçilerimiz, şimdi de her ay elektrik
faturası uygulaması ile karşı karşıya
bırakılmışlardır. Bu uygulama dönemlik gelir elde eden
çiftçilerimizi, daha da büyük sıkıntıya düşürecektir.
Çiftçilerimiz, aylık fatura ödemek yerine iki dönemlik fatura ödeme
konusunda düzenleme istemektedir.
Bu
nedenle, çiftçilerimizin sulama amaçlı kullandıkları elektrik
borçları ile yine bu kesime yönelik başlatılan aylık fatura
uygulaması konusunda araştırma yapılması için
Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca
bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
1)
Mehmet Şandır (Mersin)
2)
Ali Uzunırmak (Aydın)
3)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
4)
Enver Erdem (Elâzığ)
5)
Alim Işık (Kütahya)
6)
Ali Öz (Mersin)
7)
Atila Kaya (İstanbul)
8)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
9)
Zühal Topcu (Ankara)
10)
Emin Çınar (Kastamonu)
11)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
12)
Sümer Oral (Manisa)
13)
Bülent Belen (Tekirdağ)
14)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
15)
Necati Özensoy (Bursa)
16)
Celal Adan (İstanbul)
17)
D. Ali Torlak (İstanbul)
18)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
19)
Oktay Öztürk (Erzurum)
20)
Erkan Akçay (Manisa)
21)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
22)
Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
BAŞKAN
Araştırma önergeleri bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun 8/3/2012 Perşembe günkü birleşiminde
118 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına
devam etmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
Tarih:7/3/2012
Danışma
Kurulunun 7/3/2012 Çarşamba günü yaptığı toplantıda,
aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mustafa
Elitaş Muharrem
İnce
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu
Başkan
Vekili Başkan
Vekili
Oktay
Vural Hasip
Kaplan
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler Kısmının 74 üncü ve 79 uncu
sıralarında bulunan 110 ve 118 sırasayılı kanun
tasarılarının Gündemin 3 ve 4 üncü sıralarına
alınması,
Genel
Kurulun 08/03/2012 Perşembe günkü Birleşiminde 118 sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesi,
önerilmiştir.
BAŞKAN
Danışma Kurulu önerisi üzerinde söz isteyen? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin
Seçim kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN
- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metiner aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin; Kadını Şiddetten Koruma Kanunu Teklifi, Antalya
Milletvekili Gürkut Acar'ın; Türk Medeni Kanunu ile Ailenin
Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in;
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve 4320 Sayılı Ailenin
Korunması Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın; Türk Medeni
Kanunu ve Ailenin Korunmasına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Ailenin
Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Ailenin Korunması
ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Kadını
Şiddetten Koruma Kanunu Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın;
Türk Medeni Kanunu ile Ailenin Korunmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; 5237 Sayılı Türk Ceza
Kanunu ve 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın; Türk Medeni Kanunu ve Ailenin
Korunmasına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Ailenin Korunmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/572, 2/38, 2/51, 2/145, 2/328, 2/383) (S. Sayısı:
181)
(x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 181 sıra sayıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu
tasarı, İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun
olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Ruhsar Demirel, Eskişehir Milletvekili.
Sayın Demirel, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ancak bir sitemimi ifade etmek istiyorum. Böyle bir yasanın,
kadına şiddetin konuşulduğu bir oturuma başta
kadın milletvekillerimizin duyarsız ve ilgisiz kalmalarından
ötürü hakikaten hicap duyuyorum. Mecliste şu anda sayının
artmış olması hep dile getiriliyor Kadın milletvekili
sayımız arttı. diye ama kadın milletvekillerimiz,
kadınla ilgili bir yasanın konuşulduğu oturuma ilgi
göstermiyorlarsa bu, başta çoğunlukla bulunan siyasi partideki
kadın milletvekillerimizin konuya bakışını da
gösteriyor diye düşünüyorum ve bu konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi
kameramanları tarafından milletimize de gösterilmesini rica ediyorum.
Efendim, bugün, burada, biliyorsunuz, kadına şiddet konusuyla
ilgili bir yasa tasarısı üzerine konuşacağız ancak bu
yasa tasarısının Meclis gündemine gelmeden önceki arka
planını paylaşmak istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhtelif komisyonlar var. Bunlardan biri
de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu. Ancak
kadınlarla ilgili daha eşitlikçi bir yaşam sürdürmeleri
adına yapılmaya çalışıldığı ifade
edilen bu yasal düzenleme bile asli komisyon olarak Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonuna yönlendirilmedi. Sayın Meclis
Başkanımız bu yasanın Adalet Komisyonunun asli komisyon
olarak değerlendirilmesini uygun bulmuşlar. Bu konudaki çekincemizi,
komisyonun elverdiği ölçüdeki o iki saatlik görüşme süresinde ifade
etmeye çalıştık çünkü alt komisyon olmasına rağmen
kadın-erkek fırsat eşitliği konusunda, başta
kadın konusunda bilirkişi bile olabilecek durumda olan komisyon
üyelerinin yeterince konuyu tartışmalarına bile mahal vermeden,
tanınan iki saatlik süre içinde bu konunun bir an önce toparlanıp
Adalet Komisyonuna yollanmasını isteyen komisyondaki yetkili
arkadaşlarımıza da sitemimizi ifade ettik. Ancak o gün orada
başka konular da konuşuldu ve sonuçta Adalet Komisyonuna hep beraber
gittik ve o gün tanık olduğum bir olay gösterdi ki, 8 Marta yetiştirilmeye
çalışılan bu yasa tasarısından ötürü, 8 Martın
Parlamento çatısı altındaki milletvekillerimiz tarafından
çok da iyi bilinmediği. Çünkü bir parlamenterimiz şöyle bir ifade
kullandı. Bu konuyu çok da uzatmanın lüzumu olmadığına
dair bir imayla, kelimeler bu olmasa da Bu güzel güne biz o yasayı
yetiştirelim. dedi. 8 Mart güzel bir gün değildir. 8 Martın
anlamını, 8 Martın neden tespit edildiğini bilmeyen
parlamenterlerimiz olduğuna göre, bence, 8 Martın ne olduğunu
konuşmak gerekir diye düşünüyorum.
8
Mart, 1857 yılında New Yorkta bir tekstil fabrikasında
çalışma koşullarının kötü olması nedeniyle grev
yapan işçilerle ilgili bir gündür ve o işçiler, polis müdahalesi
sırasında fabrikaya kilitlendiklerinden daha sonra çıkan
yangında kendilerini kurtaramamış ve ölmüşlerdir. 129 tane
ölen kadın adına, 1857 yılında olan bu olay, ta ki
1977lerde dünyada kadınların, emekçi kadınların günü diye
tespit edilmiştir. Dolayısıyla 8 Mart güzel bir gün
değildir ama ben o zihniyeti çok da kınamıyorum çünkü maden
ocağında ölenlere Güzel öldüler. demekten çok farklı bir
şey değildir. Ancak şöyle bir durum da var tabii. Neden
yapıldığını, ne amaçla tespit edildiğini, yani
öyküsünü bilmediğimiz günler için kutlama günleri tabirini kullanıyoruz.
Oysa öyle günler, öyle olaylar yaşanıyor ki memleketimizde,
hafızalarımızda o kadar canlı ki bunlar, başka
ülkelerin kadınlarının ölümleri üzerine yapılan günleri
anarken kendi kadınlarımızı atlıyoruz. Bakın, ben
size birkaç isim okuyacağım: Güldane Çiftçi, Özlem Ünal, Bircan
Karataş, Naciye Karadeniz, Nebahat Salkım, Altun Yüksek, Fikriye
Özentürk ve Nuriye Can. Sanıyorum, bu kişileri, bu merhumeleri
tanıyanlar dışında hemen hiçbiriniz
hatırlamıyorsunuz. Tarih çok eski değil, 9 Eylül 2009.
İstanbulda bir sel felaketinde, Trafik Kanununa aykırı bir
şekilde düzenlenmiş bir servis aracında, taşımaya
uygun olmayan bir servis aracında, çalıştıkları
tekstil fabrikasına gitmeye çalışırken araçta sel felaketi
sırasında kilitli kalarak ölen 8 tane kadın. 1857
yılında New Yorkta kilitli kalıp ölen kadınlar için 1970lere
kadar varan bir mücadele sürdüren dünyanın farklı ülkelerindeki
insanlar kendi kadınlarının ölüm günlerinin bütün dünyada
anılması için çalışırken, biz, daha Eylül 2009da
ölmüş 8 tane kadınımızı hiç hatırlamıyoruz.
E, peki, biz hatırlamıyoruz da başkaları
hatırlıyor mu?
Mahkeme
tutanaklarından ben size birkaç cümle okumak istiyorum. İş yeri
sahibi, iş yerinin idare amiri, bunlar mahkemede ifade verirken bu 8 tane,
sel felaketinde ölen kadın işçi için şunları
söylemişler
Maalesef kader ağlarını örünce insan neticeye
mâni olamıyor. Ateşin çaresi su, suyun çaresi yok. Beraatimi talep
ediyorum. diyen yöneticilerin olduğu bir ülkedeyiz.
Dolayısıyla, başkalarının günlerini kutlama konusunda,
başkalarının tespit ettiği günleri yâd etme anlamında
çok cevval davranıyoruz: Aman, 8 Marta bir yasa yetiştirelim!
Hanımefendiler,
beyefendiler; 25 Kasıma şiddetle ilgili sözleşmeyi
imzalayıp yetiştirdik; sizce hayatımızda ne
değişti, şiddet mi azaldı? Hiç azalmadı.
Bakınız gazete sayfalarına, bakınız televizyon ekranlarına
ve kulağınızı sokağa çeviriniz. Her yer şiddet
içinde. Pozantıyı hiçbirimiz konuşmuyoruz ama 8 Marta bir
şey yetiştirmeye çalışıyoruz.
8 Mart -dünyadaki herkesin
insan olması, dünyadaki her insanın kıymetli olması bir
mutlak kabulümüz olmakla beraber- 1857 yılında New Yorkta ölmüş
129 tane kadının anısına yapılan bir gün. Peki, biz
bugün yaşayanlarımızı koruyabiliyor muyuz?
Yaşayanlarımızı korumak adına ne yapıyoruz?
Aslında bu yasa tasarısına baktığınızda,
şiddete uğradıktan sonra sağ kalma becerisi
gösterebilmiş şiddet mağdurları için
yapılmış bir düzenleme olduğunu hepiniz çok da
kolaylıkla göreceksiniz. Ama bir şeyi tekrar ifade etmek istiyorum:
Pozantıyı hiç unutmayınız çünkü şiddet kadın,
çocuk, genç, yaşlı, engelli, hiç, hiç bunların birini ayırt
etmiyor. Her gün her an karşımızda bir şiddetle
karşılaşıyoruz. Bu şiddetin, sözel, yazılı,
fiziksel, ruhsal olması hiç önemli değil. Evrensel bazı
tanımlar var ama bu tanımlara sığınıp
bunları detay detay konuşmaya da gerek yok. Aslında şiddet,
bizatihi, insanın kendi iradesi dışında genel
sağlığına etki eden, olumsuz yönde etkileyen her tür eylem.
Niye böyle söylüyorum? Çünkü sağlık, topluma ifade edildiği
gibi, hastaneye erişme, doktora kavuşma değildir.
Sağlık, insanların fiziken, ruhen, sosyal çevresiyle bir bütün
hâlinde iyilik hâlidir. Dolayısıyla, şiddet mağduru hiç
kimse sosyal çevresiyle birlikte bence iyilik hâlinde değildir. O yüzden
daha kısa, daha özet olması adına böyle bir tanım
yapmayı uygun buldum. Ve 8 Mart, 1977 yılından bu yana dünyada
kutlanan bir gün, anılan bir gün ama ne olarak anılıyor?
Kadınların sürdürdüğü eşitlik mücadelesinin bütün süreç
içindeki çabaları anlatılmakla beraber, kadınların güncel
sorunlarının bir kez daha dile getirildiği bir gün olarak
anılıyor, sorun çözen bir gün değil, geçmiş mücadelelerin
tekrarı, mevcut sorunların dile getirilmesine sebep olan bir gün. Biz
de bu yasa tasarısıyla -gördüğümüz kadarıyla- bir sorun
çözmeye değil, yalnızca 8 Martta biz bu konuda bir yasa
çıkardık. demeye çalışıyoruz. diye bir kaygım
var. Bu kaygımı destekleyen sebepleri sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Öncelikle,
bu yasa tasarısının Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunun asli komisyon olarak belirlenmemesi
konusundaki gönül kırgınlığımızı, ben, bütün
kadın parlamenterlerimiz adına tekrarlamak istiyorum çünkü ben,
inanıyorum ki, her partideki kadın milletvekillerimiz bu konuda
gönüllerinde bir kırgınlık yaşıyorlar.
İkincisi:Yasanın
genel gerekçesinde, 4320 sayılı Ailenin Korunması Kanununa ve
CEDAWa, kadına karşı eşitsizliklerin önlenmesiyle ilgili
uluslararası sözleşmeye atıf olmakla birlikte, işte o 25
Kasıma yetiştirilerek imzalanan İstanbul Sözleşmesine
atıf olmaması da sanıyorum bir eksiklik, ya genel gerekçe daha
önce yazıldı ya da imzaladığımızı birileri
unuttu!
Bu
yasa tasarısındaki maksat, ismi her ne olursa olsun,
başında Ailenin Korunması olmakla beraber, önlemeyi içermeyen,
şiddeti önlemek için bir tedbir getirmeyen, yalnızca koruma, tedbir
ve yargılamayla beraber kovuşturmayı içine alan bir süreç.
Şiddeti önlemeye dair bazı ibarelerin
bulunmadığını detaylı baktığımız
zaman hepimiz görebiliriz, biraz sonra ben sizlerle bunu
paylaşacağım. Bu şiddetle ilgili tasarıda, toplumsal
cinsiyet eşitliğine, kadın-erkek eşitliğine,
kadın-erkek fırsat eşitliğine ve mobbinge hiç yer
verilmiyor. Mobbinge yer verilmemesini ironi de olsa anlayabiliyorum, çünkü
istihdamda kadın bırakmadınız, hamdolsun!
Dolayısıyla mobbing muhakkak ki düşüyor ama bu toplumsal bir
sorun. Çünkü şiddet bir halk sağlığı sorunu,
şiddet bir sağlık sorunu.
Ben
şiddeti önleme ve izleme merkezleri adı altında bir
kuruluştan söz edildiğini görüyorum yasa tasarısında,
sizlerin de dikkatini çekmiştir sanıyorum. İşte, bu
şiddeti önleme ve izleme merkezlerinin tamamlayıcısı
konumundaki sığınma evlerinden tasarılarda söz edilmemesi
de enteresan, onların göz ardı edilmesi, çok ufak detaylarla
geçiştirilmiş olması da bizim için en büyük sorunlardan biri.
Bu
arada tasarının 16ncı maddesinin 3üncü bendinde, şiddeti
önlemenin değil oluşacak şiddetle mücadele etmek için bir
çabanın olduğunu hepimiz görüyoruz. Çünkü, o 3üncü bentteki
ifadelerden sonra 6ncı bentte müfredattaki düzenleme var. Müfredattaki
düzenlemeyi kendi başımıza yapamayız ta ki madde 22de
Millî Eğitim Bakanlığını bu sistemin içine sokmuyorsak.
Evet, eğitim şiddetin önlenmesi için mutlaka olmalı. Elbette ki
16ncı maddedeki bu eğitim birimlerinin, eğitimle ilgili
müfredat düzenlemelerinin bulunması hepimizin talebi ancak Millî
Eğitim Bakanlığını işin içine dâhil etmezsek,
yalnızca Adalet Bakanlığını, İçişleri
Bakanlığını, Sağlık
Bakanlığını ve Maliye Bakanlığını
kapsam içine alırsak, Millî Eğitim Bakanlığını
burada zikretmezsek yapacağımız müfredat düzenlemesini kiminle
yapacağız? Ben Sayın Bakandan bu konuda bir cevap istiyorum.
Millî
Eğitim Bakanlığının en kısa sürede o kapsama alınması
hepimizin arzusu çünkü hatırlayacaksınız, Sayın Millî
Eğitim Bakanı göreve geldiğinden hemen sonra, ağustos
ayında Talim Terbiye Kuruluyla yaptığı bir
çalışmanın neticesinde millî eğitim müfredatında daha
önce bulunan CEDAW ve empati konularını millî eğitim
müfredatından çıkardı. Dolayısıyla Sayın Bakan,
sizin o maddede eğitimin yer alması konusundaki talebinizi hep
beraber o gün dile getirdik, burada yer almasından mutluyuz ama Sayın
Millî Eğitim Bakanını sanıyorum bu konuda ikna etmek ve ona
bu konuda gereklilikleri izah etmek sorumluluğu düşecek size çünkü
Millî Eğitim Bakanı CEDAWı ve empatiyi çıkarırken,
müfredata ne koymuştu hatırlıyorsunuz, toplam kaliteyi.
İşte, biz de sanki bir toplam kalite çalışması yapıyoruz.
Bizim bir şiddet önleme yasamız var mı? Evet, var, toplam kalite
anlamında bir artı ama niteliği nedir, neyi elde etmeye
çalışıyoruz, şiddeti önlemek derken ne yapmaya
çalışıyoruz, bunların detayı yok.
Ayrıca,
ülkemizde zorunlu bir askerlik sistemi hâlihazırda varsa ve askerlik
kaçırılmış fırsatlarla dolu bir zaman dilimiyse bu
fırsatı kaçırmamak adına Millî Savunma
Bakanlığıyla iş birliği yapılması da sanıyorum
bu düzenlemeler içinde yer almalı.
Ayrıca,
yükseköğretim kurumlarının eğitim müfredatlarına bu
konularda bir bilgilendirme konulmasının neden
atlandığını da ben anlamakta güçlük çektim ama
sanıyorum, eğitimi bir bütüncül zihniyet altında
düşünmüyoruz, ne Millî Eğitim Bakanlığı var o
düzenlemenin içinde ne Yükseköğretim Kurumu ne Millî Savunma
Bakanlığı. Ben Sayın Bakanın bu konuları dikkate
alıp Bakanlar Kurulunda gündeme getirmesini arzu ediyor ve umuyorum.
Ayrıca,
bu yapılan düzenlemeyle kadınlara maddi yardım
yapılacağına dair bir ibare var. Sayın Bakan gayet iyi
hatırlayacaktır, bütçe görüşmelerinde de bu konuyu dile
getirmiştik hepimiz, Bakanlığının yaklaşık 8
milyar bütçesi var, bunun 4,1 milyarı görev zararı diye görünüyordu bütçe
yapılırken. Bütçe zamanı zaten Bakanlığın
bütçesinin yarısı zarardı. Peki, Sayın Bakan, bu konuda
kaynakları nereden bulacaksınız? Bu konuda bir
çalışmanız var mıdır? Çünkü Sayın Maliye
Bakanının bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı
bir konuşma var, dağıtılan kitapçıklarda da mevcut,
istihdamın üzerindeki yükü azaltmak adına kreş açma
zorunluluğunu esnetmek gibi bir yaklaşımı olduğunu
Sayın Maliye Bakanı Şimşek o toplantılarda
zikretmişti. Ancak siz bu parayı nereden bulacaksınız; bu
kadınlara bunu vadederken gerçekleştirme yüzdeniz ne olacaktır;
ben merak ediyorum. Ama bir şeyi de hatırlatmak isterim: Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, benim de imzamın bulunduğu, Sayın
Mehmet Şandır ve Zühal Topcu Hanımefendi ile birlikte
verdiğimiz nafaka alacaklarından doğan hak
kayıplarının telafisi için sunduğumuz bir yasa tasarısı
var, belki o yasa tasarısı size kaynak bulma konusunda
yardımcı olur. Biz umuyoruz ki bir an önce o yasa tasarısı
Meclisin gündemine gelsin ve nafaka alacaklarından doğan hak
kayıpları telafi edilsin.
Koruma
anlamında şiddeti önleme ve izleme merkezlerinin
açılacağı -az önce de
söyledim- var. Tabii ki, bunların destek kurumları olan
sığınma evlerine daha fazla atıf yapılabilirdi ancak
bu merkezlerin pilot uygulaması eğer daha önceki tasarı
nedeniyle gördüğümüz 14 tane ille sınırlı kalacaksa bu 14 il
neye göre seçildi; Batman gibi kadın intiharlarının çok yüksek
olduğu bir il bu kapsama neden alınmadı; ben merak ediyorum.
Medyayla
ilgili, orada detaylı ifade ettiğiniz Televizyonlarda haftada 90
dakika sözünün ötesinde yazılı basınla ilgili ne gibi bir
çerçeve çiziyorsunuz? Yazılı basındaki şiddet objelerinin,
şiddete dair ifadelerin ve haberlerin ne şekilde düzenleneceğini
bizimle paylaşırsanız memnun olacağız.
Aile
mahkemesi kaç tane ilimizde var, kaç tanesinde yeterli personel var, ben bu
bilgiye sahip değilim. Sanıyorum Sayın Bakan bu bilgiye sahiptir
ama aile mahkemelerinin olmadığı yerlerde sanıyorum asliye
cezalar uygun yerler olacaktır. Ama yine yasa tasarısında
unutulan bir şey var; azmettiriciler. Hiç kimsenin değinmediği
bir konu bu. Yalnızca şiddeti yapan değil, şiddeti
azmettirenlerin de bir şekilde bu şiddetle mücadeleyle ilgili
olduğunu umut ettiğimiz yasa tasarısının
kapsamına alınmasını istiyor ve diliyoruz.
Sonuç
olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yasa tasarısıyla
ilgili çekincelerimizi, önerilerimizi komisyon toplantılarında, bire
bir görüşmelerimizde Sayın Bakan ve diğer partilerdeki
milletvekili arkadaşlarımızla paylaştık. Ancak bir
konudaki talebimizi Sayın Meclis Başkanına buradan iletmek
istiyorum: Eğer kadın gündem konusuysa, eğer bir yasa
tasarısının öznesinde kadın varsa, eğer bir yasa
tasarısı
kadın-erkek arasındaki eşitsizlikleri, fırsat
eşitsizliklerini, hakkaniyetsizlikleri bir nebze de olsa
iyileştirecekse Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunun asli komisyon olarak görevlendirilmesi sanıyorum buradaki
bütün kadın parlamenterlerin birinci derecede talebidir. Bu talebi ben
buradaki bütün kadın milletvekilleri adına ve bütün Türk
kadınları adına Sayın Meclis Başkanına bir talep
olarak iletiyorum.
Evet,
bu defa bu tasarı geçti komisyondan. Ama bu tıpkı da
referandumlarda birilerinin söylediği gibi Yetmez ama evet.
şeklinde geçti Sayın Başkan. Biz kadın parlamenterler
yalnızca sayı olarak ifade edilmek istemiyoruz, biz bildiğimiz
konuda yetkili ve asli komisyon olmak istiyoruz.
Bir
sözüm de erkeklere: Bu tasarı gündeme geldiğinden beri elektronik
posta adreslerimize, telefonlarımıza pek çok erkek ulaştı
ve şunu söylüyorlardı: Hep kadını konuşuyorsunuz. Biz
erkeklere pozitif ayrımcılık yapılmayacak mı? diye.
Ben bana ulaşan erkeklerin birçoğuna şu soruyu sordum, bence
televizyon başındakiler ve bu salondaki erkekler de bunu kendine
sormalı: 2010 referandumunda hanım kardeşlerimize
ayrımcılık yapacağız. Bu, eşitsizlik
sayılmaz. denilen referandum maddelerine evet derken beyler, bunu hiç
düşünmemiş miydiniz?
Yasa
tasarısı mevcut hükûmet eden partinin milletvekillerinin
sayısının çok olması nedeniyle mutlaka geçecek ama
eksikleri var. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu eksiklerin
tamamlanması konusunda bizden bir yardım istenirse her zaman
hazırız.
Nafakayla ilgili yasa
tasarımızı da tekrar hatırlatıyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Demirel.
İkinci
konuşmacımız Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel.
Buyurun Sayın Tuncel.
(BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun Tasarısı geneli üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Benden önce Sayın Milletvekilinin
ifade ettiği gibi, aslında buradaki tabloya
baktığımızda, izleyicilere ya da buradaki
katılıma, özellikle iktidar partisinin hem kadın
milletvekillerinin hem erkek milletvekillerinin bu yasaya ilgisine
baktığımızda neden bu yasanın isminin değiştiğine
de anlam vermek mümkün çünkü bu Genel
Kurulda aslında genel olarak kadın sorunlarının, kadın
politikasının konuşulmasına dair bir yaklaşım yok,
daha çok gündelikçi, toplumsal baskı genelinde işte yapılan
değişiklikleri Alelacele yapalım. yaklaşımı
var. Ben de bunu eleştirerek başlamak istiyorum çünkü bu sadece
kadınları ilgilendiren mesele değil, aslında bir bütün
toplumun hepsini ilgilendiren bir mesele ve de
Türkiye Büyük Millet Meclisini ilgilendiren bir mesele çünkü buradan
başlamak lazım toplumsal cinsiyet eşitliğine, eşitlik
politikalarına. Buradan başlamayınca tabana kadar da farklı
yansımaları oluyor.
Sayın
milletvekilleri, yasa tasarısı hakkındaki görüşlerimizi
belirtmeden önce, yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, birçok çevre de
Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ifade ediyor. Ben bu vesileyle bir kez
daha 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü tüm kadınlara kutlu olsun
diyorum ve 8 Mart dolayısıyla alanlarda olan, eşitlik, demokrasi
ve özgürlük talebini haykıran kadınlara da buradan sevgilerimizi ve
selamlarımızı iletiyoruz.
Diğer
bir konu, biliyorsunuz, KCK adı altında yürütülen siyasi
soykırım davalarında en çok kadınlar, politika yapan,
siyaset yapan kadınlar zarar gördü. 500e yakın kadın şu an
tutuklu. Bu Parlamentonun 2 kadın üyesi şu an tutuklu ve açlık
grevindeler. Bu, Parlamentonun gündemi değil tabii, hiçbir zaman burada,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu dışında
arkadaşlarımız buna değinme gereği bile
duymadılar. Cezaevinde bulunan 2 arkadaşımız, Profesör
Büşra Ersanlı ve Ayşe Berktay, kimlik ismi Ayşe
Hacımirzaoğlu, bu arkadaşlarımız, bu yıl PEN
Duygu Asena Ödülünü kazandılar. Ben, bu arkadaşlarımız
şahsında, tüm cezaevinde bulunan kadınların, hem politik
nedenlerle hem adli nedenlerle cezaevlerinde bulunan tüm kadınların 8
Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine, aslında bu kanun
tasarısı gündeme geldiğinde, benden önce Milliyetçi Hareket
Partisinden Sayın Milletvekili de ifade etti, görüşülen komisyon
meselesi de bizim açımızdan eleştiri konusudur. Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu bunu tali komisyon olarak
değerlendirdi, asıl komisyon Adalet Komisyonu oldu. Biz, Komisyonda
da buna itiraz ettik, asıl olması, asıl konuşulması gereken
komisyonun Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olması
gerektiğini söyledik. Hatırlarsanız, aslında Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulduğunda da burada
ciddi anlamda sorunlar yaşadık. O zaman, kadın-erkek
eşitlik komisyonu olarak kadınlar çalıştı, bunu bin
bir emekle getirdik ve buradan bütün partilerin ortaklaşmasıyla,
üstelik o zaman komisyonda da kadın-erkek eşitlik komisyonu olarak
çıkmıştı ama buraya geldi, fırsat eşitliğine
dönüştü burası, yine AKPnin oylarıyla. Burada da benzer bir
yaklaşımı gördük aslında çünkü AKP karar vermişti
nerede görüşüleceğine dair. Sayın Bakan da buna hukuki bir
gerekçe yaratmaya çalıştı. Biz buradan bir kez daha gördük ki
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu hikâye. Kadınlar
adına dair bir konuyu bile konuşamıyoruz,
tartışamıyoruz. En çok kadın üyenin olduğu komisyon,
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu sayın
milletvekilleri ama kadınlara dair şeyi Adalet Komisyonunda biz
görüştük. Adalet Komisyonundaki kadın üye sayısına
baktığınızda aynı derecede değil. Bu, ciddi bir
sorun.
İkincisi,
ikinci eleştiri konumuz bu kanun tasarısına ilişkin,
kadın örgütleriyle o kadar çok çalışma yürütüldü, Sayın
Bakanımız bu konuda altı ay öncesinde bazı
çalışmalar yürüttü. Parlamentoda bulunan milletvekilleriyle kahvaltılar
yaptı. Bu kahvaltının faturası kamuoyuna da
yansıdı. O, kadın örgütleriyle yapılan
kahvaltının faturası mıydı, bilmiyorum. Yine,
kadın örgütleriyle görüştü. 237 kadın örgütü diyelim ki o kadar
çalışma yürüttü ve kadın örgütleri bu konuda, gerçekten,
kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda, yine, şiddete dair
önleyici tedbirler alınması konusunda çok önemli çalışmalar
yürüttü.
Bu altı ayın
sonunda gördük ki en azından, kadın örgütlerinin 12, 13 ve 15
Şubat 2012 tarihinde ve 31 Ocak tarihine kadar Bakanlığın
önerisi, taslağı üzerinde yaptığı çalışmalar
ve Başbakanlığa sunulan tasarı bile Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonuna geldiğinde tamamen
değişmişti. Bu ciddi bir durum. Yani hem Bakanlık
kadın örgütlerinin bu konudaki çalışmasını kabul
etmedi, Tamam, biz sizin çalışmanızı kabul etmiyoruz ama
bizim çalışmamız üzerinde çalışabilirsiniz. denildi
hem bu çalışma da sonra kuşa çevrildi. Sonra da kadın
örgütlerine bari
Yani kadın örgütleri bu tasarıyı bile eksik ve
yetersiz görmüşken, Komisyonda düzeltebiliriz, bunun mücadelesini
verebiliriz. diye bu konuda Komisyonda görüşülürken bile Bari
Başbakanlığa giden olsun. denildi. Şimdi, orada da
kısmen bu düzenlemeler yapıldı ancak hâlâ ismi
değişmedi.
Bu yasa tasarısı
Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması Yasa
Tasarısı iken Komisyona gelirken Başbakanlıktan
Ki
muhtemelen Sayın Başbakan buna müdahale etmiştir -Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda da böyle olmuştu- ya da
erkek yöneticiler müdahale etmiştir buna. Çünkü kadınlar olarak,
Sayın Bakanın da ben kadın-erkek fırsat
eşitliğine inandığını düşünüyorum. Çünkü
uzun süre kadın politikaları yürütmüş, kadın kolları
başkanlığını yapmış, kadın
politikalarını bildiğim için, onun bu referansına da
güveniyorum; muhtemelen erkek arkadaşlarının düşüncesini
değiştiremediği için aile kavramı oldu. Aile ve
Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi bu da temel eleştiri konusu.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Kahrolsun erkeklerin bu düşüncesi o zaman.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla)
Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımız şunu diyebilir:
Yani isimde bu kadar ne var, önemli olan içerik. Aslında öyle
değil, önemli olan isim.
4320 sayılı
Kanunda da aslında kadın örgütleri ailenin korunması meselesine
bu kadar itiraz ettiler. Dediler ki: Mesele ailenin korunması değil
çünkü aileyi korudukça siz aile içerisindeki şiddeti görünmez
kılıyorsunuz. Bu ciddi bir problem. Bugün aslında Bakanlık
da bir şekilde bunu kabul etmiş durumda. Biz, bu konudaki
eleştirilerimizi de Sayın Bakana iletmek istiyoruz.
Sayın
Bakan, bu, 237 kadın örgütünün emeği değil; bu, AKP
İktidarının düzenlemiş olduğu bir kanun
tasarısı. Biz kadınlar, günde 5 kadının
öldürüldüğü bir Türkiyede bir an önce kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve bu konuda koruyucu tedbirler
alınması gerektiğini tabii ki savunuyoruz. O açıdan, bu
yasaya ilişkin, mümkün olduğunca, gün boyunca
konuşulduğunda yasanın daha etkin olması konusunda yine
önerilerimizi sunacağız. Umuyorum, AKP İktidarı ve
Sayın Bakan bu konudaki görüşlerimizi en azından dikkate
alır diye düşünüyorum.
Diğer
bir nokta, aslında AKP İktidarının sürekli
yaptığı bir şey. Bu kanun tasarısında öncesinden
bunu reddediyor yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi bir
durum. Şimdi bize yapılan şey de bu. Bu ciddi bir sorun.
Sayın
milletvekilleri, bu yasanın en temel problemi, toplumsal cinsiyet
eşitliğini esas almaması, kadın-erkek eşitliğini
esas almaması. Kadın örgütlerinin itirazlarıyla bu kelimeler
yasaya girdi kısmi olarak ancak bu, bu zihniyetin
değiştiğini göstermiyor. Kadın-erkek eşitliğine
inanmayan, kadın-erkek eşitliği perspektifinden bir siyaset
yürütmeyen ve buradan bakmayan hiçbir yasanın toplumsal olarak
karşılığı yok. Genelgeler çıkartmak, yasalar
yapmak, bu konudaki ne yazık ki sorunlarımızı çözmüyor.
Biz, bugüne kadar bunu çok gördük. En çok AKP İktidarı döneminde
genelgeler çıktı, kadına yönelik şiddet konusunda
çalışmalar yürütüldü ama görüyoruz ki AKP döneminde kadına
yönelik şiddet de yüzde 1.400 arttı, günde 5 kadın öldürülür
hâle geldi. Öyle Sayın Bakanın ifade ettiği gibi Eskiden de kadın ölümleri vardı,
şimdi görünür oldu. meselesi büyük bir aldatmacıdır.
Evet, eskiden de
kadına yönelik şiddet vardı ama sizin döneminizde arttı
çünkü sizin döneminizde kadın-erkek eşitliğine dair ortaya
çıkan durum kendi elinizle ortadan kaldırıldı. Bu ciddi bir
sorun diye düşünüyoruz ve bundan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor.
Mesele çünkü sadece bu yasa değil, bundan sonra da birçok
çalışmalar yürütülecek. Eğer böyle olmadığı takdirde
önümüzdeki dönem kadınlar hâlâ şiddete maruz kalacaklar, her gün
kadınlar öldürülecek, her gün aslında biz kadına yönelik şiddeti
konuşuyor durumda olacağız. Biz bunları istemiyoruz
kadınlar olarak. O yüzden de
kadına yönelik şiddet meselesini de siyasi partiler üstü,
kadın politikalarını siyaset üstü ele alıyoruz. Kadına
yönelik yapılacak her türlü düzenlemeyi Barış ve Demokrasi
Partisi olarak destekleyeceğimizi ifade ettik.
Sayın
milletvekilleri, kadın örgütlerinin bu yasa tasarısına
ilişkin birkaç önemli tespiti var, eksik olarak, hâlâ eski yasa
tasarısı sanki görüşülüyormuş gibi denilse de bunları
birkaç başlıkta sizlere sunmak istiyorum.
Kadın
örgütlerinin yasaya ilişkin başlıca talepleri şudur:
Ayrımcılık yasağı, fiilî eşitsizlikler gibi
şiddetin arkasındaki dinamiklere dair düzenlemelere yer verilmesi,
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadesinin yasaya eklenmesi, mağdur
yakınlarının ve şiddete tanıklık edenlerin de
koruma kapsamına alınması, kadın örgütlerinin şiddet
ile ilgili her türlü davada müdahilliklerinin kabul edilmesi,
sığınaklar ve cinsel şiddet kriz merkezlerine ilişkin
düzenlemeler yer alması, tedbir kararlarının gerektiğinde
süresiz verilmesi, çocukların velayet hakkının koruma sürecinde
kadının talebiyle şiddet mağduru tarafından
kullanılacağı, çocukların şiddet uygulayan ile kişisel ilişkisinin
bu süre boyunca kaldırılacağı veya denetime tabi
tutulacağı düzenlemelere yer verilmesi, şiddet
uygulayanların yanı sıra şiddeti azmettirenlere ve
yardım edenlere karşı da tedbir alınması ve bu
kişilerin de tedbir kararına aykırılıktan ötürü
cezalandırılması, hâkim ve savcılar dahil olmak üzere bu
vakalarda görev alacak herkese yönelik kadının insan hakları,
toplumsal cinsiyet, kadın-erkek eşitliği konularını
içeren eğitimler verilmesi. Bu yasada kısmen eğitim düzenlemesi
var ancak bu eğitimi kim yapacak, hangi kadroyla yapılacak, nerede
başlayacağı meseleleri çok muğlak çünkü hâkim ve
savcılar çoğu zaman kadınları aslında geleneksel
toplumsal cinsiyet algısına göre, erkek algısına göre
yargılamakta, bu ciddi bir sorun.
Yine,
şiddetle ilgili yasal başvuru süreçlerinde taraflar arasında ara
buluculuk ve uzlaşma girişiminde bulunamayacağının
düzenlenmesi. Bu ara buluculuk meselesi ciddi bir durum, yasada yok ancak genel
olarak zihniyette kadınlar şiddete uğradığında
genel de evine gönderiliyor Gidin bu işi çözün. ya da ara bulucular
bulunuyor. En son mesela Adanada yaşanan olay. Genç kadın 8 defa
savcılığa suç duyurusunda bulunmuş ama sonra ölümden
kurtulamadı çünkü savcılık gereğini yerine getirmedi.
Birçok vakada benzer durumla karşılaşıyoruz. Yani
başvuru var, bunun dışında gereğini yapmıyor
çünkü oradaki kolluk kuvvetleri, idare amiri, hâkim, savcı aslında
erkek egemen zihniyete göre yaklaşıyor, erkekçe düşünüyor, dolayısıyla
ona göre karar veriyor bütün duygusu, hissiyatı buna göre olduğu için.
Bunun önlenmesi gerekiyor, bu konuda mutlaka eğitim verilmesi şart.
Yine, yasanın
uygulanmasını etkili şekilde izleyecek ve denetleyecek
şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulması ve kadın
örgütleriyle eş güdümlü çalışması
Bu merkezler kuruluyor
aslında bu kanun teklifinde ama kadın örgütleriyle eş güdümlü
çalışması önemli. Çünkü kadınların
olmadığı yerlerde ne yazık ki kadınlar lehine kararlar
alınmıyor sayın milletvekilleri. Madem burada bir yasa
düzenliyoruz kadınların yaşamını etkileyecek,
dolayısıyla aslında toplumun yaşamını
etkileyecek, onun için daha sağlıklı şeyler yapmak
gerekirdi.
Biz, bu yasa
tasarısı konuşulurken Sayın Bakana söyledik, Tamam, 8
Marta ulaştırmak, kadınlara bu konuda müjde vermek önemli bir
şey, biz de bunu isteriz. Ancak bu yasayı iyi
çalışalım, birlikte çalışalım ve gerçekten bir
daha düzenlenmemek üzere bir yaklaşım sergileyelim.
Sanırım Meclis Başkanımız söylemişti; artık
her gün yasa şeyine döndü burası, sürekli yasalar
çıkartıyoruz çünkü çıkarttığımız yasalar
yeterli olmuyor, sonra onu düzenlemek için yasalar çıkartıyoruz,
fiiliyatta bu eşitliği sağlayamıyoruz.
Yine, sayın milletvekilleri,
tabii -biraz önce de söyledik- mesele yasalar değil, mesele bu
yasaları uygulayan kişiler. Eğer uygulayan kişiler
gerçekten eşitlik politikalarına inanmıyorsa, bu ülkede
kadın ve erkeğin eşit olduğuna inanmıyorsa yapacağı
uygulamalar da buna göre geliyor. Dolayısıyla, bu ülkenin
yapması gereken temel şeylerden birisi kadın ve erkek
eşitliğini sağlamak. Bu Parlamento, Avrupa Sözleşmesini,
kadına yönelik sözleşmeyi, Avrupa Konseyi İstanbul
Sözleşmesini ilk imzalayan ülke olmakla övünüyor. O sözleşme çok
önemli; evet, kadın erkek eşitliğini içeren bir nokta. Özellikle
özel alan diye tabir edilen, aile içi şiddete yönelik önlemlerin
alınması konusunda önemli kararları var. Biz, bu Parlamentonun
bunu uygulamasını bekliyoruz. Sadece imzaladık, burada kalsın
değil. Bunun için de burada zihniyet değişimi önemli.
Yine,
sayın milletvekilleri, tabii ki kadınların sorunları sadece
işte bu yasalarla düzenlenecek sorun değil, sadece şiddet sorunu
değil, kadınlar birçok alanda aslında ciddi olarak sorunlarla
karşı karşıya kalıyor. Özellikle kadın istihdamı
sorunu Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisidir. Türkiye, 2011 Temmuz
ayı istatistiklerine göre, yüzde 30 kadın istihdamı
oranıyla Avrupa Birliği ülkelerindeki yüzde 62nin çok gerisinde yer
almakta. Yine, kadınların işgücüne katılım oranı
yüzde 30larda seyretmektedir. İşsizlik oranı tüm Türkiye için
yüzde 11lere çıkmış durumdayken kadınlar için bu oran
yüzde 13lerde.
Kadınların
iş gücüne katılım oranlarına
baktığımızda ise tablonun 2002 yılından beri hiç
değişmediğini görmekteyiz. Yani, o kadar yasal düzenlemeler
yapıyoruz, sözde kadınlar lehine etkinlikler yapıyoruz ama
2002den beri, yani sizin iktidarınızdan beri hiç
değişmiyor bu tablo ve kadınlar giderek yoksullaşıyor.
Aslında, bu yoksulluk aynı zamanda kadına şiddet olarak
dönüyor. Bu, şiddet politikalarının ortadan
kaldırılması meselesi açısından da önemli.
OECD
Kadın Raporuna göre yüzde 20lerin altına düşmektedir
Türkiyedeki kadınların istihdam oranı, oysa bu oran Avrupa
Birliği ülkelerinde yüzde 45 civarındadır. Biz her yasayı
Avrupaya göre çıkarıyoruz ya, niye istihdamı Avrupaya göre
düzenlemiyoruz o zaman? Yani Avrupa Birliği sürecinde, bütün
yasalarımıza oradan atıfta bulunuyoruz. Bu çok ciddi bir sorun,
bunların geliştirilmesi bizim temel sorunlarımızdan birisi.
Yine,
diyelim ki ev eksenli çalışan kadınların durumu çok daha
vahim. Hani, genel tablo vermek istemiyorum ama bu kadınlar işçi bile
sayılmıyor, sömürüleri var. Diyelim ki bir evde
çalıştığı için pencereden düşüp hayat mücadelesi
verenler var ve ne sigortası karşılanıyor, çünkü bunlar
kayıt dışı çalışıyor ve bu
kadınların
En azından ILOnun 189uncu maddesinin
imzalanması konusunda kadın bakanlığımızın,
daha doğrusu, kadın bakanlığı değil, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının daha etkin görev
alması gerekir diye düşünüyorum çünkü mesele sadece istihdamdaki
kadınlar değil, yaşamın alanındaki tüm kadınlarda
bu şeyden bahsetmek önemli diye düşünüyorum.
Sayın
milletvekilleri, tabii ki, yani bu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
neler yapabilir meselesinde, aslında bunları yapabilir. Aileyi ve
sosyal politikaları yanına getirdiğinizde, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığının ortaya çıkartacağı yasa
tasarısı da Ailenin Korunması Yasa Tasarısı olur
doğal olarak. Oysa aileyi korumanın temel şeylerinden birisi
aile bireylerinin daha etkin birey olabilme koşullarını
sağlayabilmektir. Şimdi, siz Aileyi koruyalım. derken
aslında aile içerisindeki sorunları hep örtüyorsunuz çünkü aile
içerisindeki hiçbir şey yansımıyor. Bu yaklaşımla
yapılacak yasal düzenlemelerde ne yazık ki önce aile korunacak, sonra
birey korunacak.
Yine, bu aile
kavramı nasıl olacak? Sadece evli olanlarla mı ifade
edeceksiniz? Bu, aile bireyleri içerisindeki durum nedir? Evli olmayan ve
birlikte olanlar, diyelim ki imam nikâhlı olanlar Türkiyede böyle bir
gerçeklik de var- yine diyelim ki bu ülkede eş cinseller gerçeği var,
bütün bunları nasıl olacak da bu aile kavramı içerisine
koyacaksınız, çok merak ediyoruz. Dolayısıyla, bu yasa
tasarısı, Türkiye'nin ihtiyacını, kadınların
ihtiyacını karşılayan bir yasa tasarısı
değildir. Bölümlerde de bu konudaki önerilerimizi, değişiklik
önerilerimizi ifade edeceğiz maddelere ilişkin. Bu ciddi bir sorun.
Son olarak, sayın
milletvekilleri, tabii, bu Parlamentonun 550 milletvekilinden sadece 78i
kadın. Şu an kadın konusuyla ilgilenen 6 tane kadın var,
toplam 10 tane kadın yok, erkekler zaten yok; demek ki ciddi bir sorun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yok olur mu, olur mu?
SEBAHAT TUNCEL (Devamla)
Ben sizi katmıyorum.
Dolayısıyla,
bu ciddi bir problem. Yani şu an yüzde 14,2yle övünüyoruz Parlamentodaki
temsil konusunda. Özellikle, bu konuda, AKP İktidarı döneminde
politika yapan kadınların ne büyük bir baskıya
uğradığını en çok biz biliyoruz. Şu an 500den
fazla kadın arkadaşımız, siyaset yapan, politika yapan
kadın arkadaşımız tutuklu ve bu kadınlar siyaset
yaptıkları için tutuklu, Türkiye gündeminde de kadın
politikası yaptıkları için tutuklu çünkü AKP
İktidarının Barış ve Demokrasi Partisini tek
yenemediği konu kadın konusu. Yüzde 40 cinsiyet kotası
uyguluyoruz, eş başkanlık uyguluyoruz. Bu ülkede 26 kadın
belediyesi var, bunun 14 tanesi BDP ama şimdi 3 tane kadın belediye
başkanımız tutuklu. Parlamentoda diyelim ki yüzde 30 üzerinde
temsil bizim temsilimiz. Avrupada sorduklarında bir tek diyorlar ki:
Barış ve Demokrasi Partisine biz kadın konusunda bir şey
diyemiyoruz. Peki, ne yapacağız o zaman? BDPli kadınları
tutuklayacağız; kadın da olsa, çocuk da olsa gereğini
yapacağız. Kadınlara siyasetin önünde nasıl engel
olacağız yaklaşımından öte bir şey değildir.
Eğer böyle olmasaydı
Dün Sayın Bakan,
Roboskiye gitti. Bu ülkenin temel sorunu Kürt sorunu. Oradan,
oradaki annelerle ağlarken barış mesajları verdiler. Bu
ülkenin temel sorunu bu; bu kadınlar barış meselesiyle
ilgilendikleri için tam da gözaltına alındılar,
tutuklandılar, bu insanlar Kürt sorunu çözülsün. dedikleri için
Madem
öyle, o kadınların acılarını anlıyorsunuz, o
kadınların gözyaşını anlıyorsunuz, o zaman gelin
önce politika yapan kadınları özgürlüğüne kavuşturun, en azından
8 Martta onlara açık görüş izni verin. Şimdi, böyle
yapmayacaksınız, onun üzerinden gidip politika
yapacaksınız, barış meselesine geldiğinizde
kılınızı kıpırdatmayacaksınız, sonra
diyeceksiniz ki: Biz kadınlar üzerinde politika yapıyoruz,
kadınların gelişmesini istiyoruz. AKPnin tek derdi, biz bu
konuda nasıl reklam yapabiliriz, şunu yaptık, bunu yaptık,
dolayısıyla bazı gelişmeler sergiledik diye
Bu
konuda ben bir kez daha özellikle kadınların siyasete
katılımı önündeki engellerin kaldırılmasını,
TMKnın bir an önce kaldırılmasını da kadınlar
lehine talep ediyorum ve sözlerimi bitirirken bir kez daha tüm
kadınların 8 Mart Gününü kutluyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tuncel.
Gruplar
adına üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Balıkesir Milletvekili Sayın Ayşe Nedret Akova.
Buyurun
Sayın Akova. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ailenin Koruması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı
hakkında konuşmak üzere CHP Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
4320
sayılı Kanun 4 maddeden ibaret iken bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirilen 181 sıra sayılı Yasa Taslağı 25
maddeden ibaret olup bu olumlu bir gelişmedir ve önemlidir. Sayın
Bakanın da gayret ve çalışmalarını biliyoruz. Ancak
muhalefetin, kadın kuruluşlarının, sivil toplum
örgütlerinin görüşleri de yeterince
yansıtılmamıştır.
Kadın
ve çocuklarımızın maruz kaldığı şiddet,
tehdit, sindirme, baskı ve zulmün engellenmesi için bir kanunun
çıkartılmasına uzun zamandır toplumun bütün kesimleri
tarafından ihtiyaç duyulmaktaydı. Kadına karşı
şiddeti engellemek için çıkarılmak istenen bu kanunun Dünya
Kadınlar Gününe yetişmesi için komisyonlardan çok hızlı
geçirtilerek Genel Kurul gündemine
getirilmesi birçok eksikliği de beraberinde getirmektedir.
Hazırlanan
kanun tasarısında, taslağında kadınları
şiddete karşı korumak için çok önemli adımlar
atılmıştır. Şiddet veya şiddet uygulanma
tehlikesinin varlığı hâlinde herkesin bu durumu resmî makam veya
mercilere ihbar edebilmesinin yolunun açılması çok önemli bir
değişikliktir.
Şiddet
uygulanan kişi çoğu zaman korku, eğitim yetersizliği ve
maddi imkânsızlıklar yüzünden kendisine şiddet
uygulandığını ihbar etmemekte, şiddete karşı
devlet tarafından korunabileceğini bilmediğinden dolayı da
şiddete boyun eğmektedir. Şiddetle mücadele yollarının
varlığından habersiz olan mağdurun hayatı ve vücut
bütünlüğü çoğu zaman da tehlikeye girmektedir. Bu vahim
sonuçları ortadan kaldırabilmek için şiddet veya şiddet
uygulanma tehlikesinin varlığı durumunda şiddet uygulanan
kişinin haricindekilerin de yetkili mercilere ihbarda bulunabilmesi çok
önemlidir.
Kolluk
görevlilerinin, konuyla ilgili görev yapacak kamu kurum ve
kuruluşlarının personelinin çocuk ve kadının insan
hakları, kadın erkek eşitliği konularında eğitim
almaları gerektiğinin kabulü kanunun amacına uygun şekilde
görevlerini yerine getirmeyi kolaylaştıracaktır elbette.
Grubumuzca
verilen değişiklik önergesiyle, koruma tedbirinde, korunan
kişinin şikâyeti olmasa dahi hâkim kararıyla tedbirlerin
devamına karar verilmesi konusu çok önemlidir.
Yine
grubumuzca verilen değişiklik önergesiyle ilköğretim,
ortaöğretim müfredatına toplumsal cinsiyet, kadının insan
hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda eğitime
yönelik derslerin konulmasının kabul edilmesi, toplumsal zihniyet
değişmesinde önemli bir adım olacaktır.
Toplumsal
zihniyet değişimi için erken yaşta çocuklara bireyin cinsiyet
temelinde ayrımcılığa uğramaması, kamusal ve özel
hayatın tüm alanlarında her iki cinsin de eşit şekilde yer
alması, görülebilmesi, güçlenmesi, temsil edilebilmesi ve
katılım hususlarında verilecek eğitimle, erken yaşta
bilinçlerde kadın erkek eşitliği sağlanarak kadına ve
ev içi şiddete karşı önleyici tedbir alınmış
olunacaktır.
Kanun
maddeleri her ne kadar mükemmel olsa da toplumsal değişiklik,
toplumsal zihniyet değişimine neden olacak eğitim hükümleri
düzenlenmeden kadına karşı şiddetle mücadele etmek mümkün
değildir.
Toplumsal
cinsiyet eşitliği hususunda gerek ilköğretim seviyesinde
verilecek zorunlu ders ile gerekse ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan personelin alacağı
toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı eğitim
çalışmaları ile kadına karşı şiddetle ilgili
çok daha etkili adımlar atılması ve kanunun
uygulanabilirliğinin artırılması mümkün olacaktır.
Bakanlığın
özellikle kreş imkânı sağlama ve sağlık alanında
kabul ettiği yükümlülükler ile girdiği bütçe yükü takdir
edilmektedir. Ancak Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının uygulanmasından
sorumlu Bakanlık olarak içinde kadın ismi geçmeyen bir
Bakanlığın sorumlu olmasını ve kanunun adında
bile önceliğin Ailenin Korunmasına verilmesini şiddetle
eleştiriyoruz.
Başta,
kadın aile kavramı içerisine hapsedilerek tek başına
yaşayabileceği ve birey olabileceği kabul edilmemekte, aile
kavramı içinde değilse dikkate alınmayacağı ve
korunmayacağı mesajı verilerek şiddete örtülü destek
olunmaktadır.
Kanunun
adının İstanbul Sözleşmesi ile uyumlu olması için, Kadın
ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması ve Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun Tasarısı olarak değiştirilmelidir. Bu konuda
Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mehmet Şekerin de kanunun
adının değiştirilmesi ve kadın adının
konulması konusunda bir kanun teklifi vardır. Gelin, hep birlikte, bu
kanun tasarısında birlikte olarak kanunun adını
değiştirelim ve kadının adını kanuna ekleyelim.
Benzer
şekilde, kanunun adının da Ailenin Korunması olarak
başlaması, kadın şiddet görse de öncelikle aile
birliğinin korunması, kolun kırılıp yen içinde
kalması mesajını toplumsal zihniyete işlemektedir.
Kadın
şiddet görse de aile birliğinin devamına öncelik verilmektedir.
Mükemmel yasalar hazırlansa dahi, bu şekilde gizlenen mesajlar ile
yola çıkılınca, kadını ikinci sınıf gören,
evinde en az çocuğa bakmakla yükümlü kılan geleneksel toplumsal
zihniyetin değişimine hiçbir katkı yapılamayacaktır.
Kanun
tasarısının Ailenin Korunması ifadesiyle
başlaması, yasanın evli olmayan, nişanlı, sevgili,
boşanmış ya da evlilik birliği olmadan birlikte
yaşayan kadınları korumama, hâkimlerin kanaatini bu konuda
kullanmama olasılığına mahal vermektedir. Kadını
şiddete karşı korumada kadının içinde bulunduğu
duruma göre ayrım yapılması, bizzat şiddete davetiye
çıkarmaktadır.
Ayrıca,
tasarının adı, CEDAWın kadınların medeni
durumlarına bakılmaksızın gerekli tedbirlerin
alınması yükümlülüğünü yerine getirmekten uzaktır.
Tasarının adı, yanlış algılamalara ve psikolojik
baskılara gayet açıktır. Kadınlara Yönelik Şiddet ve
Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesini imzalayan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde
onaylayan ilk ülke olmaktan her yerde gururla bahsediyorsak, bunun iç
hukukumuzda karşılığını da vermekten
çekinmemeliyiz. Avrupa Konseyi Sözleşmesinin diğer Avrupa Konseyi
üyelerinin yeteri kadar imzası olmadığı için yürürlüğe
girmediğini hatırlarsak, bu Sözleşmede kabul ettiğimiz çok
önemli yükümlülüklerin bu kanun tasarısıyla hayata geçirilmesi gerekliydi.
İstanbul Sözleşmesiyle kabul ettiğimiz devletin şiddete
uğrayan vatandaşın zararını tazmin etmesi
gerektiği, sığınma evleri açmanın zorunlu hâle
getirilmesi, uyuşmazlık çözüm yollarının uygulanamaz
olmasının kabul edilmesi, tek taraflı ve resen yargılamalar
için gerekli hukuki ve diğer tedbirlerin alınması
gerektiği, mağdurların ücretsiz adli yardım ve destek alma
haklarının sağlanması haklarına bu kanun
tasarısında yer verilmemiş, ilk imzalamak ve onaylamakla
övündüğümüz Sözleşme de görmezden gelinmiştir. Buradan
çıkan sonuç, iç hukukumuzda bu Sözleşmeyi uygulamaktan
kaçınıldığıdır.
Üstelik,
kanun tasarısında Amaç, Kapsam ve Temel İlkeler
başlığı altında uluslararası sözleşmelerin,
özellikle Avrupa Konseyi Sözleşmesindeki diğer kanuni düzenlemelerin
esas alınacağının belirtilmesine rağmen, bu hüküm
kanunun diğer hükümleri tasarlanırken dikkate
alınmamıştır. En temel insan hakkı olan yaşam
hakkının korunması için devletimiz, uluslararası
sözleşmelerle de kabul ettiği görevi ve sorumluluğu yerine
getirmek için daha geniş kapsamlı yasalar çıkartmalı,
uygulamada başarılı olabilmek için eğitim ile destekleyerek
toplumsal zihniyet değişimini de mutlaka ve acilen
sağlamalıdır.
İlk
tasarıya göre şiddet tanımı daha kapsamlı hâle
getirilmesine rağmen, yazılı tutum ve
davranışları içeren şiddet unsuruna dikkat
edilmemiştir. TRT ile ulusal, bölgesel ve yerel yayın yapan özel
televizyon kuruluşları ve radyoların ayda en az doksan dakika
yapacağı yayınların içeriğinde konular daha net
belirtilmeliydi. TV yayınlarının toplumsal cinsiyet
eşitliği veya kadın-erkek eşitliği, çocuk ve
kadının insan hakları konularında yayın yapması.
ifadesi açıkça tasarıda yer almalıydı. Keyfiyete
bırakılan her türlü düzenleme, ileride daha büyük sorunlar yaratacak
şekilde ortaya çıkacaktır. Görüşler alınabilir ama
zihniyet, yine istediği gibi yoluna devam edebilir.
Sığınma
evi açma zorunluluğunun getirilmesi gerekliydi. İstanbul
Sözleşmesi 30uncu maddede kabul ettiğimiz gibi, devlet, çocuk ve
kadını şiddetten koruyamıyorsa tazminat ödeme
yükümlülüğünü kabul etmelidir.
Şiddet
sonucu bedeni zarar görmüş ya da sağlığı bozulmuş
olan ya uğradıkları zarar, fail, sigorta ya da devlet
tarafından finanse edilen sağlık ve sosyal hizmetler gibi
diğer kaynaklar tarafından karşılanmayanlara yeterli
miktarda tazminatı da devletin ödemesi gerekmektedir.
İstanbul
Sözleşmesi 48inci maddede de kabul ettiğimiz gibi, her türlü
şiddete ilişkin olarak, ara buluculuk ve uzlaştırma dâhil
olmak üzere, zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak
üzere, gerekli hukuki veya diğer tedbirlerin alınması kanun
tasarısında yer almalıydı. Zaten baskı altında
olan kadın şiddete karşı koyamazken, ara buluculuk ve
uzlaştırma baskısıyla karşı karşıya
kalınca alacağı tavrın da sonucu bellidir. Bu sefer,
devletin aracı olacağı baskıyla, kadın farklı bir
tür şiddet ile de karşı karşıya kalacaktır.
Şiddet
mağdurunu korumak ve şiddet uygulayana gerekli tedbir
kararlarını etkin bir şekilde uygulayabilmek için tasarıda
yer alan, önemli bir yenilik olan zorlama hapsinin altı ay süreyle
geçerli olması ise bir eksikliktir. Altı aydan sonra mağduriyet
devam ederse ne olacağı belirsiz kalmıştır. Yani
şiddet uygulayan kişi altı ay dişini sıkarsa zorlama
hapsi kalkacaktır, suçu önlemek için gerekli, önemli bir tedbirin
etkinliği de yok olacaktır.
Tasarıda
kullanılan kadın erkek eşitliği kavramı eğer
daha geniş bir anlam içeren toplumsal cinsiyet eşitliği
kavramını da kapsayacak şekilde kullanılıyorsa, neden
aslı yerine süreci kullanılmaktadır? Toplumsal cinsiyet
eşitliği kavramından neden çekinildiği, Sayın
Bakanım, anlaşılamamaktadır.
Kolluk
birimleri içinde kadın ve çocukları şiddetten koruma özel
birimlerinin kurulmaması yine büyük bir eksikliktir. Kadını
şiddetten korumak için kolluk birimlerine bu kanun tasarısıyla
önemli görevler veriliyorsa, bu görevlerin özel birimler tarafından yerine
getirilmesi gerekliydi.
Kadın
ve çocuğa karşı şiddetle mücadele için, bu konuda
eğitim alıp ihtisaslaşmış, kadını ve
çocuğu şiddetten koruma özel birimlerinin kurulması
zorunluluktur.
Özel
kolluk birimlerinin görevini tüm sorumluluğuyla yerine getirebilmesi için,
sadece bu kanunda belirtilen hizmetlerle ilgili değil, işin felsefi
temeli hususunda da eğitim alması gereklidir.
Özel
kolluk birimleri, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda
alacağı eğitim ile kişinin cinsiyet temelli olarak
ayrımcılığa uğramaması, kamusal ve özel
hayatın tüm alanlarında her iki cinsin de eşit şekilde yer
alması, görülebilmesi, güçlenmesi, temsil edilmesi ve
katılımı hususunda bilinçlendikten sonra, kanundan doğan
yükümlülükleri hakkaniyetle yerine getirebilir.
Şiddet
gören kadın çalışmıyor, öğrenim görüyor olabilir. Bu
yüzden, şiddete uğrayan bireyin sadece iş yerinin
değiştirilmesi değil, eğer öğrenim görüyorsa
öğrenim yerinin de değiştirilmesi çok önemlidir.
Korunan
kişi çalışmıyorsa, ekonomik açıdan
bağımlığının azaltılması için
istediği takdirde istihdam edilmesinin sağlanması devletin
yükümlülüğü altında olmalıdır çünkü bireyin ekonomik
açıdan yetersizliği şiddet görmesini ve şiddetin sürdürülebilmesini
kolaylaştırmaktadır. Şiddet gören mağdur, ekonomik
açıdan bağımsızlığını elde ederse
şiddete karşı devlet tarafından da aynı zamanda
korunmuş olacaktır.
Sadece
şiddet uygulayana değil, şiddet uygulayana yardım edene de
yönelik olarak önleyici tedbirlerin uygulanması gereklidir. Toplumumuzda
şiddet uygulayan kocaya ailenin diğer bireyleri tarafından da
destek verildiği hepimiz tarafından gayet açık bilinmektedir.
Mağdur şiddet görürken ev içindeki diğer bireyler de şiddet
uygulayana yardım ederek veya aile dışındaki başka
bireyler de şiddet uygulayana yardım ederek şiddetin boyutunu
arttırmaktadır. Bu yüzden şiddet uygulayana yardım edene
yönelik olarak da önleyici tedbir kararı hâkim tarafından gerekli
görüldüğü durumlarda mutlaka alınmalıdır.
Geleneksel
bir toplumda yaşayan kadının şiddete maruz kalınca
bunu yaşadığı ortamdan dışarı
taşıması ve buna karşı tedbir alınması için
mücadele etmesi çok zordur. Gelenekler çerçevesinde şiddet
olmamış gibi hayatına devam etmesi hatta böyle bir ortamda aile
birliğini devam ettirmesi baskısıyla karşı
karşıya kalması da hepimizin çok iyi bildiği vakıadır.
Burada kadını şiddete karşı korumak için en büyük
sorumluluk, kolluk kuvveti, mülki amir, hâkim, Bakanlığın il ve
ilçe müdürlüklerine aittir. Şiddete karşı kadını
koruyucu ve önleyici tedbirlerle korumakla görevli kişiler
aldıkları sorumlulukları yerine getirmezlerse mutlaka tazminat
ödeme yükümlülüğü altına girilmelidir. Tazminat ödeme
yükümlülüğü altında oldukları bilinciyle görevlerine
karşı daha sorumlu davranacaklardır.
Kusursuz
bir anayasa ve kurumlar oluştursak, uluslararası ve ulusal bütün
yasalar kadın-erkek eşitliği, kadın ve çocuğun
korunması ve güçlenmesi için mükemmel bir şekilde düzenlense dahi
demokrasiye uygun bir siyasal kültür ortamı olmadan ve kadını
aşağılayıp eve kapatıp en az 3 çocuk doğurmakla
yükümlü kılan, güçsüzleştiren, kocanın yanında sesini
çıkarmadan oturmasını nasihat eden toplumsal zihniyette
değişim olmadan kadın ve çocuklarımız hususunda var
olan sorunlar giderek de ağırlaşıp devam edecektir. Her ne
kadar yasal zeminde kadın ve çocuğumuzun hakları korunup insanca
yaşamak için gerekli düzenlemeler yapılsa da uygulamada bunlar hayata
geçmeden yine biz bu sorunları konuşup duracağız.
Eşitlik
ilkesi: Tasarıdan çıkarılmış olan kadın-erkek
eşitliği, fiilî eşitlik, toplumsal cinsiyet
eşitliği ve ev içi şiddet gibi kavramlar mutlaka, Sayın
Bakanım, tekrar konulmalıdır. Uluslararası insan
hakları standardı, uluslararası insan hakları belge ve
sözleşmelerinde olduğu gibi, tasarıda kadın-erkek
eşitliğine atıf yapılmalıdır.
Koruma:
Türkiyede kamuya ait sığınak sayısı 40, yetersizdir.
Önce, her ilde mutlaka sığınak yapılması mecburiyeti
getirilmeli ve mevcut sığınaklar da iyileştirilmelidir
acilen diyoruz.
2008
yılında yapılan Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırmasına
göre, Türkiyede kadınlarımızın yüzde 42si
yaşamın herhangi bir döneminde fiziksel veya cinsel şiddete
maruz kalmıştır. Dünya Ekonomik Forumu Cinsiyet Uçurumu Endeksi
2011 yılı derecelendirmesine göre 135 ülke arasında Türkiye
122nci sıradadır.
Bu
nedenle, biz diyoruz ki kadınların her alanda erkeklerle eşit
hakları elde etmesi, her türlü istismardan ve şiddetten
korunması, karar alma mekanizmalarında yer alması, siyasette
temsil oranının yükselmesi bir demokrasi, hukuk, eğitim ve
toplumsal zihniyet dönüşümü sorunudur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ben Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda da bilgilendirdim. Geçmişte bir lisede müstahdem olarak
çalışan bir müvekkilimin kocasından şiddet görmesi
nedeniyle, hiçbir avukat ücreti almadan, masraflarını da karşılamak
kaydıyla şiddetli geçimsizlikten boşanmasını karar
altına aldım ancak tehdit ve şiddet devam etmişti,
karakollara müracaat ettik, savcılıkla müracaat ettik ancak, tabii,
biz bunu önleyemedik. Ne oldu? Benim müvekkilim köprü başında
kocası tarafından öldürüldü. Bundan sonra da müvekkilimin
sorumluluğunu taşıyarak ailesinin yine vekâletini aldım,
yine hiçbir ücret almadan müdahil oldum ve öldükten sonra müvekkilimin
haklarını savunmaya ve devam ettirmeye çalıştım.
Onun için -hepimizin yaşadığı olaylar vardır,
etkilendiği olaylar vardır- ben bu kadına şiddet konusunu
çok önemsiyorum. Hakikaten önemli bir gelişmedir, önemli bir gelişme
olduğunu da kabul ediyorum ancak bizlerin ve kadın örgütlerinin
verdiği maddeler üzerindeki değişiklik tekliflerinin dikkate
alınarak daha mükemmel bir yasa yapılacağını tahmin
ediyorum ve bu konuda hep birlikte olacağımızı ve destek
istiyoruz sizlerden birlikte.
Yine, Samsun ilinde diz seviyesinin altında, Kılık
Kıyafet Yönetmeliğine uygun olarak giyilen bir eteğe bile
tahammül gösteremeyen ve bu nedenle kadın bir meslek elemanını
işinden eden, Van depremi nedeniyle oluşturulan kriz masasında
bile akşamları kadınlar ve erkeklerin bir araya gelmesini
yasaklayan zihniyet kamusal alanda var oldukça kadınlara karşı işlenen
şiddet de devam edecektir maalesef diyorum.
Bu nedenle, bu kanun tasarısı üzerinde yürütmenin daha fazla
sorumluluk alması, Dünya Emekçi Kadınlar Günü arifesinde bu konuda
daha duyarlı olacağınızı bekliyor, selam ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akova.
Gruplar adına son konuşmacı, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Azize Sibel Gönül.
Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 181
sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerine
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Tüm dünya ve ülkemiz
kadınlarının eşitlik, kalkınma ve daha huzurlu
yaşam özlemlerini dile getirdikleri 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü
kutluyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, az önceki konuşmacı
arkadaşlarımızın, milletvekillerimizin, bu kanunun
görüşmelerinde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunun esas komisyon olmaması konusundaki görüşlerine
katılmakla birlikte, Komisyonumuzun, bu kanunun uygulamada, özellikle
uygulama konusunda hassasiyetler konusunda izleyici ve takip edici bir esas
komisyon olarak görev yapacağını buradan duyurmak istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası,
kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi
varlığının tanımlandığı 17nci maddesi
ile herkesin yaşam hakkını garanti altına almayı ve
kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye
tabi tutulamayacağını taahhüt eder. Kadına karşı şiddet
bu anayasal hakkın ihlali anlamına gelmekte, bu ihlalin önlenmesi
için devlete önemli sorumluluklar düşmektedir.
Yine Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasına göre ülke sınırları içinde yaşayan
herkesin sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesi bir devlet
görevidir. Biyolojik ve fiziksel çevrenin yanında sosyal çevrenin de
sağlıklı olması bireyin en temel anayasal
hakkıdır.
Bu bakımdan,
şiddetin tanımına bakacak olursak, şiddet, kişinin
fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesi ve
acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri,
buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî
engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen
fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış
biçimi olarak tanımlanmaktadır.
Kadına yönelik
şiddet ise, kadınlara yalnızca kadın oldukları için
uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir
ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol
açan her türlü tutum, davranış ve şiddet biçiminde
tanımlanmaktadır.
Şu bilinmelidir ki,
kadına yönelik şiddet sorunu ne Türkiye ile
başlamıştır ne de Türkiyeye özgüdür.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından on ülkede
24 bin kadınla görüşülerek gerçekleştirilen
araştırmaya göre, eşleri tarafından fiziksel şiddete
maruz kalan kadınların oranı ülkeden ülkeye yüzde 13 ile yüzde
61 arasında değişmektedir. Bir başka araştırmada
ise Amerika Birleşik Devletlerinde her 15 saniyede 1 kadının kocasının,
partnerinin fiziksel şiddetine maruz kaldığı ortaya konulmuştur.
Türkiyede Başbakanlık Aile Araştırma
Kurumu tarafından 1993 ve 1994 yılları arasında yürütülen
Aile İçi Şiddetin Sebep ve Sonuçları adlı ilk ulusal
çaptaki araştırmadan sonra, 2006-2007 yılları arasında
Altınay ve Arat tarafından yürütülerek TÜBİTAKın
desteğiyle on sekiz ayda tamamlanan Toplumsal Cinsiyete Dayalı
Şiddet: Sorun Tespiti ve Mücadele Yöntemlerinin Analizi adlı ulusal
çaptaki 2nci araştırmada kadına yönelik şiddet konusunda
çok çarpıcı sonuçlara ulaşılmıştır.
Araştırmaya göre, hayatı boyunca eşinden an az 1 defa
şiddet görmüş kadınların oranı Türkiye örnekleminde
yüzde 35, Doğu örnekleminde yüzde 40tır. Bunların Türkiye
örnekleminde yüzde 49u, Doğu örnekleminde ise yüzde 63ü bu durumdan
kimseye bahsetmediğini söylemiştir. Yani Türkiyede
kadınların 1/3ü fiziksel şiddete maruz kalmakta, bunların
da sadece 1/4ü açığa çıkmaktadır. Dolayısıyla,
yaşanan şiddet çoğunlukla gizlenmekte, şiddet gören
kadınlar bununla tek başına mücadele etmek durumunda
kalmaktadırlar.
Kadına yönelik şiddet uluslararası
toplumun gündemine kadının insan hakları kavramı
çerçevesinde girmiştir. Türkiyede ise özellikle 80lerden sonra
kadına yönelik şiddetle mücadele için yürütülen kampanyalarla konu
kamuoyu gündeminde yer almıştır. 90 yılında
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün kuruluşu bu konudaki ilk
somut ve önemli gelişme olmuştur.
Toplumsal yaşamın her alanında
kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasını ve
kadın-erkek rollerine dayalı ön yargıların ve
ayrımcılık içeren uygulamaların ortadan kaldırılmasını
amaçlaması nedeniyle kadınların insan hakları beyannamesi
olarak da tanımlanan Birleşmiş Milletler Kadına
Karşı Her Türk Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi Türkiye tarafından 1985 yılında
imzalanmış ve 86 yılından itibaren de yürürlüğe
konulmuştur. Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin 99da
aldığı 12 sayılı Genel Tavsiyesi, devletleri
kadına yönelik şiddetle mücadele etmeye davet etmiştir. Bu
konuda istatistiksel verilere ihtiyaç duyulduğunu belirlemiştir.
Komitenin 92 yılında 19 sayılı bir tavsiyesi ise -genel
tavsiyesi ise- toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti,
kadınların erkeklerle eşit hak ve özgürlüklerden
faydalanabilmelerini engelleyen bir ayrımcılık türü olarak
tanımlamıştır. Bu karar, Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu tarafından yayınlanan Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi
Bildirgesine de temel teşkil etmiştir. Bu Bildirge, devletlerin
gelenek, görenek veya din gibi gerekçeler öne sürerek kadına yönelik
şiddetle mücadele alanındaki sorumluluklarını aksatmamaları
gerektiğini vurgulamıştır.
Aile
içi şiddete maruz kalan kadınların korunması amacıyla
98 yılında yürürlüğe giren ve 2007 yılında yeniden
düzenlenen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunla önemli
bir adım atılmış ve hem aile içi şiddet kavramı
ilk kez hukuksal bir metinde tanımlanmış hem de aile içinde
şiddete maruz kalan bireylerin korunmasına yönelik olarak aile
mahkemesi hâkimleri tarafından alınabilecek tedbirler
düzenlenmiştir.
Bu
gelişmeleri takiben, 11/10/2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir komisyon kurulmuş ve komisyonun raporu esas
alınarak kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması
için alınması gereken önlemler ve sorumlu olacak
kuruluşların belirlendiği 2006/17 sayılı
Başbakanlık Genelgesi yayınlanmıştır. 2006/17
sayılı Başbakanlık Genelgesi, konunun ülke gündemine
oturması ve en üst düzeyde sahiplenilmesi bakımından bir milat
olmuş, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi bir devlet
politikası hâline getirmiştir. Uygulamanın geliştirilmesi
için Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından Kadına
Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı
hazırlanmıştır.
Türkiye'nin
hazırlanmasına öncülük ettiği Kadınlara Yönelik Şiddet
ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa
Konseyi Sözleşmesi ya da kısa adıyla İstanbul
Sözleşmesi olarak anılan Sözleşme, Mayıs 2011 tarihinde
İstanbul'da imzaya açılmış ve Türkiye'nin de
aralarında bulunduğu on üç ülke tarafından
imzalanmıştır. Sözleşmeyi imzalayan ilk ülke olan Türkiye,
Meclisinde 25 Kasım 2011 tarihinde onaylayarak yasalaştıran ilk
ülke olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, Başkanlığını yaptığım
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu,
kadınının sağlık hakkı, insan hakkı, maddi
ve manevi bütünlük hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkı, çalışma hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerinden tam
olarak yararlanmasını engelleyen ve toplumun kanayan bir yarası
olan kadına yönelik şiddet konusunda duyarsız
kalmamıştır. Bu bağlamda, Komisyon olarak, kadına
yönelik şiddetin önlenmesinde mevzuattaki ve uygulamadaki
noksanlıkların tespitine ilişkin bir alt komisyon oluşturulmuş,
konuyla ilgili uzman kişiler dinlenilmiş, yerinde incelemeler
gerçekleştirmiş ve bütün bu görüşmelerden elde edilen bulgulara
dayalı olarak da, kadına yönelik şiddetin önlenmesine
ilişkin mevzuattaki ve uygulamadaki noksanlıklar tespit edilip çözüm
önerileri geliştirilmiştir. Söz konusu rapor ilgili tüm kurumlara
gönderilmiştir.
Yine
bu dönemde, bu çalışma döneminde İnsan Hakları Komisyonu
tarafından, kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla
Kadın ve Aile Bireylerine Yönelik Şiddetin İncelenmesi
başlıklı bir alt komisyon kurulmuştur, komisyon
çalışmalarını tamamlamıştır.
Tüm
bunların ışığında, 4320 sayılı Kanunun
ihtiyaçlara cevap vermemesi gerçeğinden hareketle ve reformist bir
anlayışla yeni bir kanun tasarısı
hazırlanmıştır. Tasarının
hazırlanmasında şiddet konusu olay ve süreçlerden, konuyla ilgili
STKların gözlem, talep ve önerilerinden, akademik çevrelerden ve
yargı pratiğinden en üst düzeyde
yararlanılmıştır. Yani tasarı, toplumsal
katılımı ve birikimi esas alan bir zeminde
geliştirilmiş ortak bir çabanın ve iş birliğinin somut
bir neticesidir.
Tasarının
amacı ise şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan
kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı
ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu
kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak
tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Tasarının
1inci maddesinde amaç ve kapsam açık bir şekilde ortaya
konulmaktadır. Salt evlilik birliğinden kaynaklanan şiddetin
engellenmesi değil, aksine 4721 sayılı Kanun uyarınca
kurulmuş bir evlilik birliğinden ari olarak maddede zikredilen
şiddet mağdurları da korunduğundan CEDAWın taraf
devletlere yüklediği kadınların medeni durumlarına
bakılmaksızın gerekli tedbirlerin alınması
yükümlülüğü de yerine getirilmiş olmaktadır.
Diğer taraftan, şiddetin
engellenmesi ve önlenmesi amacıyla gerek mülki amirlere gerek hâkimlere ve
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kolluk amirlerine tedbir alabilme
yetkisi verilerek en hızlı şekilde sonuç
alınmasının yolu açılmaktadır yani 4320
sayılı Kanunda şiddetin engellenmesi ve önlenmesine
ilişkin tedbirler yetersiz olmasına rağmen tasarıda
kapsamlı ve sonuç odaklı tedbirlere yer verilmiştir.
Etkin
uygulamayı sağlamak için tasarıda yer alan önemli yenilik ise
zorlama hapsidir. Zorlama hapsi, bir suç karşılığı
uygulanan ceza yaptırımı değil, aksine şiddet
uygulayanı tedbir uygulamaya zorlamayı amaçlayan önleyici nitelikte
bir müessesedir. Mevcut uygulamada tedbir gereklerine aykırı
davranılması hâlinde oluşan suç nedeniyle açılan davaların
uzun sürmesi ve öngörülen hapis cezalarının ise çok nadiren
uygulanması dolayısıyla caydırıcılık etkisi
olmadığı yolundaki haklı eleştiriler tasarıda
zorlama hapsi müessesesi ile giderilmektedir.
Bu
tasarının getirdiği en önemli yeniliklerinden bir tanesi de
şiddete maruz kalmış bireyin mağduriyetinin çok kısa
sürede giderilmesi, hizmetlerden ücretsiz yararlanması ve şiddeti
uygulayanın da rehabilite edilmesidir.
Kanun
tasarısı, imza koyduğumuz ve Meclisimizden geçerek
yasalaşmış uluslararası anlaşmalara uygun olarak,
şiddete maruz kalan kadınlarımızla ilgili koruyucu ve
önleyici tedbirlerle, sadece şiddete maruz kalan kadın hakkında
tedbir almak değil, bu şiddetin meydana gelmesini önleyici tedbirleri
de almayı hedeflemiştir. Bununla birlikte, şiddete maruz
kaldıktan sonra ikincil bir mağduriyete maruz kalmaması da bu
tasarının getirdiği önemli düzenlemelerden biridir.
Verilecek
koruyucu tedbir kararlarının takibinin teknik araç ve yöntemler
kullanılmak suretiyle de yapılabileceği, buna ilişkin usul
ve esasların yönetmelikle düzenleneceği öngörülmüştür. Teknik
yöntemlerle takip, şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali olan
kişiye yönelik olarak çeşitli alternatifler aslında
görüşülmüştür. Bunu bugün kanunda da belki
detaylandıracağız. Elektronik kelepçe veya bileklik, korunan
kişinin sabit ev içi ikaz cihazı veya mağdura hareket
özgürlüğü tanıyan ev dışında da kullanabileceği
telefon görünümlü mobil cihazın kullanılması gibi yöntemlerle de
yapılabilecektir.
Değerli
milletvekilleri, koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak
kullanılmasına yönelik destek hizmetlerinin verildiği ve izleme
çalışmalarının yedi gün yirmi dört saat esası ile
yürütüldüğü şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulması
öngörülmüştür. Mağduru korumaya yönelik sadece koruyucu ve önleyici
tedbirlere karar vermek değil, aynı zamanda bu tedbirlerin
uygulanabilirliği ve takibi anlamında bu merkezlerin kurulmuş
olması şiddetle mücadelede önemli bir adımdır.
Bu
tasarı ile hâkim tarafından alınacak koruyucu ve önleyici
tedbirlere geniş bir şekilde yer verilmiştir. Tedbir
kararlarının hızlılığı ve gizliliği
için düzenlemelere gidilmiş olması da bu tasarının önemli
yeniliklerindendir. Bununla birlikte, sadece şiddete maruz
kalmış kişileri değil, aynı zamanda asılsız
bir şekilde suçlanan tarafları da koruyucu itiraz müessesine de yer
verilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, tasarıda ihbar mükellefiyetinin getirilmesi önemli
yeniliklerden yine bir tanesidir. İhbarı alan kamu görevlisi için de
gecikmeksizin kanun kapsamında görevini yerine getirmek yükümlülük hâline
getirilmiştir.
Son olarak da, bu kanun
kapsamında mağdura yönelik geçici maddi yardım
yapılmasıyla nafaka ile kolaylaştırıcı hükümlere
harç, masraf ve vergilerden muafiyet, şiddet mağdurunu korumaya
yönelik düzenlemeler olduğu belirtilmektedir.
Ben öncelikle
tasarıda emeği geçen başta Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımıza, komisyonlarda görev yapan değerli
milletvekili arkadaşlarımıza, sivil toplum
kuruluşlarımıza, akademisyenlerimize, bürokratlarımıza
velhasıl emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum.
Kanunumuzun milletimize, ülkemize ve ülkemiz kadınlarına
hayırlı olmasını temenni ediyorum ve özellikle şiddet
konusunda, gerek kadına karşı şiddet gerek toplumsal
şiddet konusunda toplumun tüm katmanlarının ve
kurumlarının hassasiyetle bu konu üzerine eğilmesi
gerektiğini düşünerek bu konuda
topyekûn bir mücadele verilmesini, başta Meclisin -şiddetle
ilgili- topluma örnek olacak davranışları sergilemesini, bu
davranış kalıplarının düzeltilmesi konusunda topyekûn
bir çalışma yapılması gerektiği inancımla, yine
bir son dörtlükle sizleri selamlamak istiyorum, diyorum ki:
Kavgayı ağacın yaprağına yazmak
isterdim,
Sonbahar gelsin yapraklar dökülsün diye.
Nefreti bulutların üstüne yazmak isterdim,
Yağmur yağsın bulutlar yok olsun diye.
Öfkeyi karların üstüne yazmak isterdim,
Güneş açsın karlar erisin diye.
Sevgiyi ve dostluğu yeni doğmuş, tüm
bebeklerin kalbine yazmak isterdim,
Onlar büyüsün tüm dünyayı sarsın diye.
Sevgiyle, dostlukla kalın diyorum, hepinize
saygılar sunarım. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gönül.
Şimdi, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahıslar adına İstanbul Milletvekili
Sayın Türkan Dağoğlu.
Sayın Dağoğlu, buyurun.(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum.
Öncelikle,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkan Vekili olmamın yanı sıra, bir kadın olarak
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun Tasarısı hazırlığında emeği,
kararlılığı ve entelektüel birikimlerini cömertçe ortaya
koyan tüm ilgili arkadaşlara, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Sayın Fatma Şahinin şahsında tüm Bakanlığa
tebrik ve teşekkürlerimi iletmek isterim.
Bu
anlamda, seçim beyannamemizde, kadının sorunlarını parti
olarak çözme yönündeki kararlılığımızı da
belirtmiş, kadına yönelik şiddetin önlenmesini öncelikli
politikalarımız arasına almıştık. 4320
sayılı Ailenin Korunması Kanunundaki boşluklardan ve
değişen koşullardan da yararlanarak kadın cinayetlerinin ne
boyutlara vardığına hepimiz şahit olduk. Erkekler, her ay
onlarca kadını öldürme, onlarcasını yaralama ve tacizde
bulunma hakkını kendilerinde bulabiliyorlardı. İşte,
bu yeni kanun tasarısının yasalaşmasıyla birlikte,
kadının statüsünün güçlendirilmesine yönelik tüm tedbirler bir
bütünsellik ve güncellik içinde gündelik hayatımıza girecek ve
kadınlara zarar verme hakkını kendinde bulan da en
ağır yaptırımlarla cezalandırılacaktır.
Türkiyede kadına yönelik şiddet ile ilgili tartışmalarda
çok sık dillendirilen bir eleştiri, bu şiddetin yeni yasalar
getirerek önlenmesinin mümkün olmadığı, pratiğe, uygulamaya
dönük bir modele geçilmesi gerektiği fikridir. Bu anlamda, söz konusu yasa
tasarısında, Batının mevcut en iyi
uygulamalarını derinlemesine incelemek suretiyle Avusturya modelinin
örnek alınmasını oldukça önemsiyorum. Keza bu model, yasa ile
uygulama arasındaki boşlukların, yasalarla paralel
çalışan kurumlar getirerek söz konusu boşluğun önüne
geçmeyi öngörüyor. Örneğin karakollarda kadın bürolarının
açılması ve şiddet gören kadına temin edilen sabit ev içi
cihaz, ikaz cihazlarının acil arama tuşuna basılmasıyla
birlikte söz konusu büronun devreye girmesi oldukça yenilikçi ve etkin bir
çözüm olacaktır.
Birleşmiş
Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi,
kadına yönelik şiddeti, toplumsal cinsiyete dayalı ve bir
kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da
orantısız bir şekilde kadınları etkileyen bir şiddet
olarak tanımlıyor.
İktidar
partisi olarak, şiddeti sadece fiziksel şiddetle
sınırlandırmayıp kadının onurunu zedeleyen,
haysiyetini kıran her türlü şiddet biçimini de önlemeyi son derece
önemsiyoruz. Bu anlamda yeni yasa tasarısında şiddetin
tanımını genişleterek şiddet tehdidi, hakaret gibi
davranışları da şiddet kapsamına dâhil ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, kadına karşı şiddetle mücadele etmek ve
elde ettiğimiz olumlu sonuçları kalıcı hâle getirmek için
bir zihniyet devrimini gerçekleştirmeliyiz. Bu anlamda, yeni yasa
tasarısıyla da kabul edilen, şiddet uygulayan kişiye
zorunlu öfke kontrolüne dair rehabilitasyon programları uygulanması,
Diyanet İşleri Başkanlığının cuma hutbelerini
kadına yönelik şiddete ayırması bence önem
taşıyor.
Dolayısıyla,
erkeklerde zihniyet devrimini tetikleyecek ve şiddete yönelimi
sorgulayacak bir zihinsel ortam yaratmalıyız. Ailenin
korunmasına, kadına yönelik şiddette çocukların
varlığını da unutmayarak bu yeni yasa tasarısıyla
birlikte korunan kişinin çalışması durumunda
çalışma yaşamına katılımını desteklemek
üzere varsa çocukları için iki aylık süreyle gerektiğinde ücreti
karşılanmak üzere kreş imkânı sağlanabilecektir. Öte
yandan, şiddet mağruru kadınların birer yaralı ruh
olarak varlıklarını sürdürmesinin önüne geçmek için bu yasa
tasarısıyla da birlikte psikolojik, mesleki, hukuki ve sosyal
bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilebilecektir.
Şunu unutmayalım ki: Türk kültüründe kadın her zaman son derece önemli
bir yere sahip olmuştur. Bunun bilincinde olan bizler de gerek bu tür
yasal tedbirleri alarak gerekse Avrupa Birliği, Birleşmiş
Milletler gibi kuruluşlardan sağlanan hibe programlarından da
yararlanıp kadının sosyoekonomik gücünü ön plana çıkartarak
bu iradesini en başından beri sergilemektedir.
Şiddete
uğrayan kadının sessizlik çemberini kırması için AK
PARTİ olarak elimizden gelen özveriyi gösteriyoruz ve göstereceğiz.
Bunun için de kadının ekonomik anlamda güçlenerek kocasının
karşısında daha dik bir duruş sergilemesi için birçok
önemli girişimde bulunuyoruz. Uzun süredir yürütülen mikrokredi
projelerinin özellikle kırsal alanda kadının aile içinde
statüsünün güçlendirilmesi açısından başarısı
aşikârdır. Bunun yanı sıra, şubat ayında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında imzalanan protokolle
İŞKURun toplum yararına yürüttüğü çalışma
programlarında kadın sığınma evlerinde kalan
şiddet mağduru kadınların iş edinmelerine öncelik
verilecektir. Kadına yönelik şiddetin tam anlamıyla
önlenebilmesi için yasal ve uygulamaya dönük düzenlemelerin yapılması
elbette bir kazançtır ancak yeterli değildir. Bu anlamla ilgili tüm
paydaşların bu süreçte ellerini taşın altına
koymaları gerekir. Örneğin, barolar ve kadın sivil toplum
kuruluşları kanun konusunda bilgilendirme toplantıları
düzenlemelidir. Kırsal kesimdeki kadınlara erişmede görsel ve
yazılı medya, yasa ile gelen haklar hakkında bilgilendirmelerde
bulunmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, bütün dünler bugünleri aydınlatan fenerlerdir.
Kadına karşı şiddetin önlenmesinde, geçmişte
yaşanan cinayetler, şiddet vakaları, intiharlardan ders
çıkararak hataları tekrarlamamak adına hangi partiden, hangi
ideolojiden, hangi cinsiyetten olursa olsun herkesi bu insanlık görevinde
bir rol üstlenmeye davet ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dağoğlu.
Şimdi, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Şahin.
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sayılı, Ailenin
Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair
Kanun Tasarısı üzerinde Hükûmet adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Parlamentonun
bütün milletvekillerine, bütün partilere, grup başkan vekillerine bu
konudaki şükranlarımı sunmak istiyorum çünkü kadın
meselesinin toplumsal bir mesele olduğu, kadına yönelik şiddetle
mücadelenin toplumsal bir mesele olduğu, bu yüzden topyekûn hareket
edebilmemiz gerektiği, hızlı bir şekilde sürecin
hazırlanması, komisyonlarda çalışılması;
katılımcı demokrasi adına sivil toplumla, üniversitelerle,
herkesle, bu konuda fikri olan herkesle iş birliği yaparak çok uzun
bir hazırlık sürecini geçirmiş bulunuyoruz. Hızlı
bir şekilde de Parlamentoya getirdik ve bugün inşallah bütün
partilerin buradaki mutabakatıyla da bu süreci götüreceğiz,
kadına yönelik şiddetle ilgili önemli bir hukuki temelin
altyapısını oluşturacağız.
Nedir
bizim 4320de eksiğimiz, neden buna ihtiyaç hissettik demeden önce, bizim
on yıllık siyasi geçmişimizde gördüğümüz bir şey var
ki, toplumsal huzur ve barış, kadının ve erkeğin,
toplumun her kesiminin potansiyelini kullanmaktan ve sürdürülebilir
kalkınmadan geçmektedir. O yüzden 74 milyonun potansiyelinin
kullanıldığı, burada hiçbir ayrımcılığa
gitmeden, kadın demeden, erkek demeden, engelli demeden, engelsiz demeden,
yaşlı demeden, genç demeden herkesin olan kapasitesini kalkınma
hamlesinin içerisine koymak için bu yola çıktık. Çıktığımız
günden beri söylediğimiz bir şey var ki Kadını
dışlayan siyaset, siyaset olmaz. dedik, Kadına karşı
her türlü ayrımcılığı reddediyoruz. dedik,
kadınla ilgili olan sürecin bir insan hakkı süreci olduğunu ve
kadına yönelik şiddetin de bir insan hakkı ihlali olduğunu
düşündük.
Her
türlü ayrımcılığı reddederken
kadınımızın renginden, kılığından
kıyafetinden dolayı yaşadığı bütün
sorunların da önemli bir sorun olduğunu ve mutlaka hızlı
bir şekilde düzeltilmesi, çözülmesi gerektiğine inandık. O
yüzden biz kadına yönelik mücadelemizi de bugün yalnızca
şiddetle bir mücadele olarak değil, bir medenileşme, bir
demokratikleşme, bir çağdaşlaşma mücadelesi olarak gördük.
Biz
kadınlarla ilgili süreçte bir taraftan şiddetle ilgili süreci
yönetirken birey olarak kadının güçlenmesinde üç kalemi çok
önemsedik: Onurluca yaşam mücadelesinde kız çocuklarının
eğitilmesini, eğitimle ilgili fırsat eşitliğinin
mutlaka hayata geçmesine inandık. O yüzden son on yılda herkesin ama
herkesin desteğiyle Eğitim olmazsa olmaz. dediğimizde büyük
kampanyalar düzenledik, Millî Eğitim Bakanlığıyla beraber
yapılan çok olumlu çalışmalar sonucunda ve Anayasanın
10uncu maddesinin bize
getirmiş olduğu pozitif ayrımcılığı
eğitim hakkını artırmada kullandığımız
için, beraber, birlikte bir şeyi başardık. Bugün yüzde 98 temel
eğitime ulaşmış, temel eğitimde kız
çocuklarıyla erkek çocuklarına eşit fırsatlar sunmuş
bir ülkeyiz.
Sağlıkla
ilgili, her doğan çocuğun sigortalı doğduğu ve
herkesin, 74 milyonun sağlık imkânlarından eşit bir
şekilde istifade ettiği bir Türkiye için reformlar yaptık, çok
radikal tedbirler aldık. Bugün, Avrupa Birliği standartlarında
2015 hedefi dediğimiz anne ve çocuk ölümü hızlarındaki
oranı yakaladık. Anne ve çocuk ölümü hızlarını yüzde
76 gibi, son on yılda, hızlı bir şekilde düşürdük
çünkü can hakkı, yaşam hakkı, bizim Olmazsa
olmazımız. dedik.
İstihdamla ilgili,
kadının birey olarak eğitim hakkını kullanırken
ekonomik olarak mutlaka desteklenmesi gerektiğine inandık. O yüzden,
İş Kanununda çıkarttığımız eşit
işe eşit ücretle beraber başlayan süreçte istihdamla ilgili,
2008de çıkan istihdam paketinin içerisinde kadın ve gençlerimiz,
engellilerimiz için konan pozitif ayrımcılıkta son iki
yılda iş gücü piyasasında kadının oranını
yüzde 4 arttırdık. Çok net bir artıştır bu ve ilk kez
şeytanın bacağını kırarak yüzde 30lara
çıktık. Bu gelişmeleri, bu değişimi ve her alanda ama
her alanda aktif ve etkin kılacak bir şekilde
kadınımızı, sürecin takipçisi oluyoruz.
Neden bu kanunu yapma
ihtiyacımız oluştu? diyecek olursak, aslında şiddetle
mücadeleye de bugün başlamadık biz. Özellikle Töre ve Namus Cinayeti
Araştırma Komisyonu Başkanlığı
yaptığım sırada, o sırada Millî Eğitim
Bakanımız olan, daha önceden de Devlet Bakanımız olan
Sayın Bakanımızın, Sayın Çubukçunun da o gün verdiğimiz
mücadeleyle başlayan bir süreçtir bu süreç ve ondan sonra 2008de
çıkan Başbakanlık genelgesiyle Kadına yönelik şiddet
toplumsal bir sorundur ve derhâl gereği yapılmalıdır.
anlayışı önemli bir siyasi iradenin
başlangıcıdır. Çünkü Kol kırılır yen içinde
kalır. anlayışıyla toplum olarak hep üç maymunu
oynadık; duymadık, görmedik, işitmedik. Bunların bu
şekilde devam edemeyeceğine, toplumsal kalkınma hamlesinde
artık sorunların çözülebilmesine, bunların mutlaka görülmesi
gerektiğine inandık.
2008de
çıkan o Başbakanlık genelgesiyle beraber bugün çok önemli bir
hukuki temelin altyapısını da oluşturuyoruz. 4320, 1998de
çıkmış bir kanundu ama 2003 yılında aile mahkemesi
hâkimliği oluşmasıyla uygulaması başladı.
Uygulama başladığı zaman
Bir de 2003te hep beraber bu
Parlamento, TCKda otuz beş yıl sonra önemli bir değişim
yapıp kadının insan hakkıyla ilgili cezalarda ve
çocukların hakkıyla ilgili cezalarda önemli artırımlar
getirince, uygulamalarda kadın artık hakkının, hukukunun
korunduğunu, karakola gittiği zaman Sen ne yaptın da bunu hak
ettin? veya Kocan sever de döver de. anlayışının
bittiği, kurumsal manada her birimin, Adalet
Bakanlığının, İçişleri
Bakanlığının, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının, Sağlık Bakanlığının,
Millî Eğitim Bakanlığının aktif bir şekilde,
diğer bütün bakanlıkların da desteğiyle bu süreç bir
toplumsal çalışmaya, bir kurumsal mutabakata dönüşmeye
başlayınca, uygulamalarda Ayşe Paşalı gibi birçok
olayın yaşanmaya başladığını ve
koruyamadığımızı gördük. Boşanma öncesi ve
boşanma sonrasında yaşanan bu olaylar ve yaşanan kadın
sığınma evlerinde yaptığımız
görüşmelerde, cezaevindeki erkeklerle yaptığımız
görüşmelerde yeni bir kanunu mutlaka hazırlamamız
gerektiğine inandık.
Bu
kanunun temeline baktığınız zaman, koruyucu ve önleyici
tedbirlerin hayata geçtiği, koruyamadığınız ve
önleyemediğiniz zaman da kurumsal manada kim, nasıl hareket edecek,
kadının yaşam hakkını derhâl nasıl
koruyacağız, bunun temel bir mantığını
görüyorsunuz. Tanımı genişlettik, kadın, aile bireyleri ve
çocuk diye ısrarlı takibi de koyduk.
Özellikle
Osmaniyede, yaklaşık on gün önce olan ve hepimizin içini,
canımızı yakan bir kız çocuğumuzun, on altı
yaşındaki kız çocuğumuzun Bundan sonra hukuki temelde
böyle bir boşluk var. diyeceği boşluğu doldurduğumuz,
tek taraflı ısrarlı takibe de önlem alan ve mağdur erkekse
Bakın Aile Bakanısınız, siz hep kadınları
korumaya çalışıyorsunuz. diyorlar. Mağdur erkekse aile
bireyi olarak biz erkekleri de koruyacağız. Erkekler Ben
mağdurum. dediği ölçüde bu kanunun bütün haklarından da
istifade edecekler.
İstanbul
Anlaşmasında koyduğumuz şiddet tanımını
-psikolojik, ekonomik- uluslararası sözleşmeye uygun tanımı
genişlettikten sonra Nasıl koruma tedbiri koyacağız? dediğimizde,
özellikle gece yarısı olan ve bu noktada
yaşadığımız sıkıntıda,
kadınların elindeki koruma kararıyla öldürüldüğü
olayları yaşadığımız zaman derhâl korumada mülki
amirlere yetki vermemiz gerektiğini gördük. Daha da ileri gittik, bir
kolluk kuvvetindeki birisinin Burada yaşam hakkıyla ilgili bir sorun
var ve hemen tedbir alınmalı, hemen geçici barınma, mali
yardım ve ihtiyacı olan desteğin verilmesi. dediği bir
sistemi hayata geçirdik. Hâkimlerimizin koruma tedbirinde de iş yerini değiştirme
hakkını, beraberinde aile konutu şerhinde de şerh
koyabilmesinin fırsatını bugün bu kanunda koyuyoruz.
Önleyici
tedbir: Bir erkek sürekli şiddet uyguluyorsa bunun öfke kontrolüyle,
stresle mücadele etme gibi bir sorunu vardır yani hastadır ama hasta
olduğunun da farkında değildir. Önleyici tedbirde de burada
kadın istediği takdirde psikolojik desteğin verileceği,
erkeğe de beraber psikolojik destek verileceği, bunun da bütçesinin
Bakanlığımız tarafından
karşılandığı önemli radikal tedbirleri hayata
geçiriyoruz. Çocuğun gizlilik bilgisiyle, okula yaklaşmadan ve oradan
kadına ulaşmadan dolayı farklı hayati tehlikenin
yaşanmasına karşı önlem alıyoruz. Eğer silah
bulunduruyorsa, kendini kontrol edemiyorsa o silahı elinden alacak
şekilde tedbirler alıyoruz. Hele bir de kolluk kuvvetiyse, silah
bulundurma onun zaten görev alanı içerisindeyse onun da silahını
elinden alarak önemli yaptırım güçlerini hayata geçiriyoruz.
Koruyamadığımız ve
önleyemediğimiz zaman, bu olay olduğunda peki ne olacak? diyecek
olursanız; hâkimlerimizin verdiği kararla altı aylık tedbir
getiriyoruz. Tedbire ya uymuyorsa, hâkim karar vermesine rağmen, alkollü
bir şekilde, uyuşturucu alarak, her şekilde, ne şekilde
olursa olsun o mahkeme kararına rağmen yeniden eve
ulaşıyorsa, burada önemli bir, yeni bir tedbir kararı getiriyoruz
zorlama hapsi dediğimiz bir hapis. Hâkim Kardeşim, ben sana bu eve
yaklaşma diyorum. Sen buna rağmen yaklaşıyor ve benim
kararıma uymuyorsan, ben temel hak ve özgürlüklerinden de seni yoksun
bırakıyorum. dediğimiz, aslında bunun
caydırıcı olduğu ve eve yaklaşmasını da
engelleyecek bir sistem olduğu, üç günle on gün arasında bir zorlama
hapsini de bu kanun tasarımıza koymuş oluyoruz.
Biz
peki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak ne
yapacağız? Biz tamamen burada koordinasyon bakanlığı
olarak görev yapacağız. Bunun için de kadın izleme merkezleri
dediğimiz pilot çalışmalarla veri tabanlarının
oluşturulduğu, UYAP sisteminin takip edildiği, Adalet
Bakanlığındaki mahkemelerle ilgili sürecin takip edildiği,
profesyonel ekiplerle bu olayların tamamen izlendiği,
değerlendirildiği ve kimin ne yapması gerektiğini,
yapmaması durumunda da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
olarak ne tür destek vermemiz gerektiği 15 maddelik önemli bir
değişim olarak Bakanlığımız burada görev
almıştır.
Geçici
mali yardımı önemsiyoruz çünkü sığınma evlerine
gittiğimiz zaman, kadınlarla görüştüğümüz zaman
Bakanım, zaten ekonomik olarak ciddi sorunumuz var. Okumamız
yazmamız yok, mesleğimiz yok. Bu süreci geçirene kadar, bizim bu
süreçte yanımızda olmanızı, ekonomik destekle bizim bu
süreci daha kolay atlatmamıza, bize yardımcı olun. talebine
karşı geçici mali desteklerle, kadınımızın
hayatını normalleştirene kadar ve kendi ayakları üzerinde
durana kadar yanında olduğumuz ve radikal tedbirler
aldığımız bir kanunun altyapısını
oluşturuyoruz.
Nafaka
sistemini kolaylaştırıyoruz. Sosyal güvenlik sisteminin
içindeyse ihtiyacı ve talebi, daha doğrusu talebi olmadan, otomatik
olarak nafaka sisteminin çalışmaya başladığı
önemli bir yasal düzenlemeyi hayata geçiriyoruz.
Konuşmamın
içinde söylediğim gibi, bütün sağlık tedbirlerinin, sosyal
güvenlik sistemi olsun olmasın, Bakanlık olarak biz bunun takipçisi
olacağız.
Çalışan
kadınlarımızla ilgili, eğer şiddet görüyorsa,
çocuğu da varsa, bu süreçte onlara kreş desteği vererek çocukların
daha az mağdur edildiği önemli bir yan desteği de hayata
geçirmek istiyoruz.
Aslında
bu yasanın temeline baktığınız zaman, hakikaten çok
olumlu, pozitif bir tarafı var ama ben bunu hazırlayan ve buna emek
çekmiş bir Bakan olarak biliyorum ki uygulamada bunu hızlı bir
şekilde çözmemiz çok kolay değil. Bu, topyekûn bir seferberlik
istiyor, iyi bir zihinsel dönüşüm istiyor. Kadının ve
erkeğin, birbirinin nimetinin ve külfetinin eşit bir şekilde
paylaşıldığı, kadının insan
hakkının, erkeğin insan hakkının, ikisinin de insan
olduğu ve burada, ortak alanlarda, ortak paylaşım
alanlarının normalleştiği bir sistemi hayata
geçirmediğimiz, kafalarımızı bu şekilde, zihinlerimizi
bu şekilde aydınlatmadığımız sürece,
dünyanın en iyi, hakikaten en kapasiteli bir yasasını da
çıkarmış olsak, en mükemmel yasasını da
çıkarmış olsak buna mutlaka toplumun inanması, bilincinin
yükselmesi, farkındalığının artırılması
gerektiğine inanıyoruz. O yüzden, kamu spotlarıyla da bir ayda
doksan dakika -günlük ortalama bir buçuk dakikadan- hem kanunla ilgili,
değişimle ilgili bilgilendirmenin olduğu hem
Bakanlığımızla ilgili, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı nedir, kapsama alanı nedir, aile nasıl
korunacaktır, nasıl tedbirler alınacaktır? kısa
filmlerle bunları halkımıza, radyo ve televizyon
aracılığıyla duyuracağımız
kampanyaların düzenlendiği yeni bir dönemin de
başlangıcındayız.
İnşallah,
nasıl 2003te TCKyı çıkardığımızda önemli
bir devrim yaptıysak, nasıl aile mahkemelerinin hâkimlerini
çalıştırmaya başladığımız zaman
uygulamalarda önemli bir değişim yaptıysak, bugün hep beraber
şiddetle mücadelede de önemli bir hukuki devrimi
yapacağımıza ben bütün gönlümle inanıyorum. Diğer
devrimler için de el ele vermemiz gerektiğine, insan olma ortak
paydası içerisinde kadını ve erkeği güçlendiren destek
mekanizmalarını mutlaka hayata geçirmemiz gerektiğine
inanıyorum. Desteklerinizden dolayı,
katılımlarınızdan dolayı, bugüne kadar verdiğiniz
bilgi birikiminiz ve tecrübelerinizle uygulamalardaki
yaşadığınız olayların çözümünde gelen bütün destekten
dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma bütün kalbimle
teşekkür ediyorum. Yasa tasarısının ülkemize ve ülkemizin
tüm kadınlarına hayırlı uğurlu olmasını
temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Şimdi
şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut
Dedeoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Dünya
üzerinde değişen toplum düzeni ve beraberinde getirmiş
olduğu şartlar ülkemizde de ailenin konumunu yakından etkilemiştir,
kadını iş dünyasında yer almaya zorlamıştır.
Sanayi Devrimine kadar kadınların görevleri arasında ev, bahçe
ve tarla gibi işlere yer verilmiştir. Sonraki dönemlerde
kadınların toplumdaki yeri giderek değişmiştir.
Özellikle 1980li yıllardan itibaren Türkiyede kadınlar ekonomik ve
sosyal alanda daha aktif bir şekilde yer almaya
başlamıştır. Batı ülkelerindeki kadar olmasa da
kadınlar yalnızca belli bir meslek kolunda çalışan olarak
değil, aynı zamanda bir girişimci olarak da yeteneklerini ortaya
koymaya başlamışlardır. Türkiyedeki kadınların
iş gücüne katılım oranı oldukça düşüktür. Bunun tek
nedeni Evin geçimini erkek sağlar. anlayışıyla
kadınların iş hayatına çok geç
atılmalarıdır. Zaten ülkemizde eğitime erişim de
kızlar açısından önemli bir sorun olarak devam etmektedir.
Kırsal kesimde kız çocuklarının eğitim ve
öğretime tüm çabalara rağmen istenilen düzeyde
ulaşamayışı, kadınları hem eğitim hem de
istihdam konusunda erkeklerin gerisinde bırakmıştır.
Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2010 yılı verilerine göre
Türkiye'nin toplam nüfusunun yüzde 50,2si erkekler ve yüzde 49,8i de
kadınlardan oluşmaktadır yani erkek nüfusu ile kadın
nüfusumuz neredeyse birbirine eşit durumdadır. Nüfusumuza göre erkek
ve kadın dağılımı bu şekildeyken ülkemizde
kadınların iş gücüne katılımı ve ekonomik
özgürlüğünü kazanması oranı daha düşüktür. Türkiyede
kadınların iş gücüne katılım oranı erkeklerin
iş gücüne katılım oranının üçte 1i kadardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine Türkiye İstatistik
Kurumunun 2011 yılı Ekim ayı verilerine göre 11,9 milyon
düzeyindeki ev hanımı sayısı kasım ayında 150 bin
kişilik bir artış göstererek 12,1 milyon düzeyine
çıkmıştır. Aynı dönemde kadınların iş
gücüne katılım oranı ise yüzde 28den yüzde 27,5e düşmüştür.
Kadınların annelik görevlerinin yanı sıra toplumun büyük
bir kesimi tarafından eş ve ev hanımı olarak görülmesi
kadınların ücretli bir işte çalışması önündeki en
büyük engellerden birini oluşturmaktadır. Hâlbuki pek çok konuda
olduğu gibi savaş yıllarında vatan hizmetlerinde
bulunmuş kahraman Türk kadınları vardır. Bunlar hem cephede
hem de cephe gerisinde büyük kahramanlıklar yapmışlardır.
Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşında
yaralı askerlerimizin bakım hizmetlerini üstlenen
kadınlarımız, kimi zaman sırtlarında cephane
taşımış, kimi zaman da en ön cephelerde erkeklerle birlikte
işgal güçlerine karşı cesur bir şekilde mücadele
etmişlerdir.
Bugün
gelinen noktada ülkemizde ekonomik ve sosyal sorunlar artmış, 2000
yılında 34.862 olan ülkemizdeki boşanma sayısı 2010
yılında 118.568e yükselmiştir.
Ülkemizde
intihar olaylarında da artış meydana gelmiştir. Yine, 2000
yılında 1.802 olarak gerçekleşen intihar olay sayısı,
2010 yılında 2.933e çıkmıştır. Her gün
ağırlaşan ekonomik şartlar, ülkemizde açlık ve
yoksulluk sınırı altında kalan kişi
sayısını da artırmıştır.
Bugün
ülke nüfusumuzun yüzde 17si yani 12,5 milyon insan yoksulluk
sınırı altında yaşamaktadır. Ekonomik alanda
yaşanan bu sıkıntılar sosyal alanda da kendisini
göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye genelinde hizmet veren 89 yetiştirme yurdunda
4.342 korunmaya muhtaç çocuk kalmaktadır. Ayrıca 53 sevgi evinde
3.004 ve 448 adet çocuk evinde ise 2.994 olmak üzere toplam 5.998 korunmaya
muhtaç çocuk da bulunmaktadır.
Bütün
bu gelişmeler Türk aile yapısına zarar verdiği gibi
kadına karşı gösterilen şiddeti de artırmaktadır.
Hükûmet
tarafından ekonomik ve sosyal alanda uygulanan yanlış
politikalar toplumun pek çok kesiminde yaralar açmıştır,
açılan bu yaralar giderek de derinleşmektedir. Tüm dünyaya örnek
teşkil eden Türk aile yapısında, bugün -maalesef üzülerek
belirtmeliyiz ki- kadına karşı gösterilen şiddet
olayları artarak devam etmektedir.
Ülkemizde
kadına şiddet, fiziksel olarak görülebildiği gibi ekonomik,
sosyal, sözel, psikolojik ve cinsel olarak da farklı şekillerde
ortaya çıkmaktadır.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından 51 ilimizde ve 24 bin kişi
üzerinde, kadına karşı aile içi şiddet konusunda bir
araştırma yapılmıştır. Kadının
Statüsünün bu araştırmasına göre, Türkiye genelinde
kadınların yüzde 39u hayatlarında en az 1 defa fiziksel
şiddete, yüzde 15i cinsel şiddete, yüzde 23ü ekonomik şiddete,
yüzde 44ü duygusal ve psikolojik şiddete maruz kalmışlardır.
Ayrıca,
eğitim seviyesi düşük kadınların yüzde 56sı
şiddete maruz kalırken lise ve üstü okul mezunu kadınlar da
şiddete maruz kalmaktadırlar.
Refah
seviyesinin düştüğü ailelerde kadının şiddete maruz
kalma oranı yüzde 50 olarak gerçekleşmektedir.
Kadının,
sırf kadın olmasından dolayı şiddete maruz kalmasının
temelinde yatan nedenler ülkemizde pek çok kurum tarafından
araştırma konusu yapılmıştır. Bugüne kadar
gerçekleştirilen yasal düzenlemeler ve açılan kadın konukevleri,
kadına karşı şiddetin önüne geçememiştir. Kadına
uygulanan şiddet, belirli bir süre sonra bazı ailelerde cinayete
dönüşmektedir.
Kadın
cinayetleri son on yıl içinde ülkemizde artmıştır. Gazete
ve televizyon ekranlarında Devlet yine koruyamadı. şeklinde
haberlere sık sık şahit olmaktayız. Devlet koruması
isteyen kadınların bile cinayete kurban gitmesi, insanı daha da
fazlasıyla üzmektedir. Ülkemizde kadına karşı gösterilen
şiddet, genelde toplumun erkek egemen yapısından
kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda toplumsal, hukuksal, sosyal ve
ekonomik nedenlerden dolayı da yine kadınlar şiddete maruz
kalmaktadırlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; uygulanan şiddet, boyutuna
göre, kadını intihara sürükleyebileceği gibi cinayete kurban
gitmesine de neden olmaktadır.
Şiddetin
fiziksel ve ruhsal boyutu ise sosyal ve duygusal olarak bireyi, aileyi ve
toplumun tümünü olumsuz yönde etkilemektedir.
Türkiyedeki
araştırmaya göre şehirlerde evli kadınların yüzde
18i, köylerde ise yüzde 76sı eşleri tarafından dövülmektedir.
Kadınların yüzde 57si, evliliklerinin ilk gününden şiddete
maruz kalmaktadırlar.
Yine,
ülkemizde aile içi suçların yüzde 90ını kadına
karşı işlenen suçlar oluşturuyor.
Başbakanlık
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü
tarafından yapılan bir araştırmaya göre, aile içi
şiddetin yüzde 87si kadınlara karşı işlenmektedir.
Şiddetin yüzde 34ü fiziksel, yüzde 53ü sözlü olarak gerçekleşiyor.
Bu oran gecekondu semtlerinde yüzde 97ye kadar çıkabilmektedir.
Kadınların yüzde 20si okuryazar değil. Lise ve daha üstü
eğitimli on beş-yirmi dört yaş grubunda bulunan
kadınların yüzde 39,6sı işsiz durumdadır.
Kadınların yüzde 43ü görücü usulüyle evleniyor, yüzde 20si ise
nikâhsız yaşamaktadır. Bu nedenle hükûmetler
uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalarda refahı artırıcı
düzenlemelere ağırlık vermelidirler.
Köylerden
şehirlere yapılan göçler çok önemlidir. Kadın konukevleri,
sığınma evlerinin işlevi artırılmalı ve
ilgili kurumlarla koordineli çalışma sağlanmalıdır.
Kamuda ve özel sektörde kadın istihdamına ağırlık
verilmelidir. Kadın konukevi ve sığınma evlerinden
ayrılan kadının devlet imkânıyla bağımsız
yaşaması sağlanmalıdır. Yoksulluğu ve
işsizliği yönetmek yerine ortadan kaldırılması
konusunda çalışmalar yapılmalıdır.
Bu
duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Dedeoğlu.
Sayın
milletvekilleri, şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağız. Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza
sırasıyla söz vereceğim.
Birinci
sırada Sayın Ata, buyurun efendim.
AYLA
AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla
Sayın Bakanıma sorumu ifade edeyim: Sayın Bakanım, kolluk
güçleri tarafından toplumsal eylem ve etkinliklerde genel müdahale
adı altında uygulanan şiddet ne yazık ki yediden
yetmişe herkesi hedef almakta, ağır yaralanmalara ve hatta
ölümlere sebebiyet vermektedir. Ben de bu şiddete defalarca maruz
kalmış olan bir kadın olarak bu şiddete maruz kalan
kadınların kendilerini ifade etmeleri ve konuyu yargıya
taşımalarının önünde gerçekten ciddi sorunlar olduğunu
görebiliyoruz. Bu konuda Bakanlığınız tarafından hem
bu şiddeti görünür kılmak hem kadınları bu şiddete
karşı koruma noktasında ve kendilerini yargıya
taşıyacak mekanizmalara güç vermek ve ulaşılabilir
olmalarını sağlamak adına herhangi bir çalışma
var mıdır öğrenmek istiyoruz?
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Kaplan
Sayın
Alim Işık
Yok.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Altmış
beş yaş üzerindeki, 2022
sayılı Kanunla muhtaçlık aylığı alan
vatandaşlara verilen aylık çok düşüktür. Bunun yükseltilmesi
noktasında, en az asgari ücretin yarısının verilmesi
noktasında bir çalışma yapmayı düşünür müsünüz?
İkinci
olarak da, altmış beş yaş üzerindeki bakıma muhtaç
anne ve babaların yaşlı bakım merkezlerinde
bakılmaları çok zordur ve çok da ciddi sıralar vardır. Bu
noktada kendi çocuklarının veyahut da akrabalarının yanında
bakılmasıyla ilgili olarak bunlara herhangi bir maddi yardım yapılamaz
mı? Hani özürlülere verilen, özürlülerin ailelerin yanında
bakılması gibi yaşlı insanların da kendi ailesinin
yanında bakılmasıyla ilgili bir çalışmanız var
mıdır?
Bunu
öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Vural
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim efendim.
Grubumuz
adına konuşma yapan Ruhsar Hanım bir sual tevcih etti: Bu yasa
tasarısında birtakım maddi yardımlar öngörüyorsunuz. Bu
maddi yardımlar eğer bu sene başlayacaksa bunların
kaynağı nedir acaba? Çünkü bütçenin -8 milyar TL- 4,1i de görev
zararı. Kaynağını nereden bulacaksınız?
Bir
de, altmış beş yaş üzerinde dul kadınlara iki ayda bir
ödeme yapılacağı ifade ediliyor. Bu konudaki düzenlemenin
kapsamı ve kimleri kapsayacağı konusunda bir bilgi verebilir
misiniz?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Eşi vefat edenlere mi?
OKTAY
VURAL (İzmir) Evet.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Vural.
Sayın
Şeker
MEHMET
ŞEKER (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Taslağın
adı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesi. Kadınlar zaten aile içinde şiddetle karşı
karşıya geliyorlar. Bu durumda, hem ailenin hem de kadının
korunması tabii ki mümkün değil. Kadın örgütleri taslağın
adının İstanbul Sözleşmesiyle uyumlu olması için
kadın ve aile bireylerinin şiddetten korunması ve şiddetin
önlenmesine dair kadın tasarısı olarak
değiştirilmesini istiyorlar. Türkiyede her gün kadınlar
öldürülüyor. Öldürenler de eş, sevgili, baba, erkek kardeş gibi
ailenin bireyleri. Burada temel sorun
kadının bağımsız bir birey olarak görülmemesi,
kadının sadece ailenin bir parçası olarak
değerlendirilmesi. Oysaki kadını bağımsız bir
birey olarak gören Bakanlığın adının kadın, aile
ve sosyal politikalar bakanlığı olması gerekirdi ve buna
göre de yapılandırılmalıydı.
Buna
ilişkin verdiğim kanun teklifini de bu vesileyle desteklemenizi
bekler, saygılarımı sunarım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şeker.
Sayın
Ağbaba
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, ben geçtiğimiz hafta sonu
Bakırköy Kadın Cezaevini ziyaret ettim. Oradaki izlenimlerimden
birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yasemin
Karadağ, tutuklu, bir böbreği yok, bir böbreği yüzde 18
çalışıyor, beyin kanaması geçirmiş, tutuklu
olmasına rağmen, her türlü raporu olmasına rağmen serbest
bırakılmıyor. Fatma Tokmak, kalp hastası, hayati risk
taşıyor cezaevinde yatmaktan dolayı. Hediye Aksoy, iki gözü
görmüyor, kanser hastası, tek başına kendi
yaşamını idame ettirmekten yoksun. Bu hasta tutuklular
hakkında bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir
de, Şeyma Özcan, Boğaziçi tarihte okuyor, Türkiyenin en parlak
öğrencilerinden birisi. Tutuklanmasındaki tek kanıt avukatla
telefonla görüşmek. Avukat serbest. Derya Gönen, yine ona benzer bir
öğrenci. Öğrencilerin öğrenim hakkıyla ilgili bir şey
düşünüyor musunuz?
Yine
aynı cezaevinde Nazire Ayata Civelek ve Serpil Aslan Düzgün isminde 2 tane
anne çocuklarıyla beraber cezaevinde yaşıyorlar. Bunların
yaşam kalitesini yükseltmeyle ilgili bir projeniz var mı, çocuklu
tutuklularla ilgili?
Bir
de, buradan huzurunuzda Bakırköy Cezaevi Müdürüne ve yönetimine ve oradaki
savcıya teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Demiröz
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gündem
dışı konuşmalar bölümünde bir dakikalık söz
alacaktım ancak Anıtkabirdeki Artvinlilerin törenine katılmam
nedeniyle bu bölümde konuşuyorum.
Bugün
7 Mart, Artvinin düşman işgalinden kurtuluşunun 91inci
yıl dönümü. Tüm hemşehrilerimin bu kurtuluş gününü kutluyorum.
Bursa
Milletvekiliyim. Doğduğum, büyüdüğüm il Artvin, doyduğum
yer Bursa. Artvin ve Bursaya selam ve saygılar.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Tuncel
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakana soruyorum.
Birincisi,
bu Parlamentonun 2 tane kadın milletvekili şu an cezaevinde. Acaba
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, bir grup kadınla
birlikte -siyasi partilerden olabilir- bu kadın milletvekillerimizi
ziyaret etmeyi düşünüyor mu?
İkincisi,
bu kadar kadın meselesini konuşuyoruz. Kadınların siyasette
katılımını artırmak için kotanın yasal güvenceye
kavuşması konusunda herhangi bir çalışma
yapılması düşünülüyor mu?
Üçüncüsü de: Biraz önce
konuşmamda da bahsetmiştim, Türkiye'de iş gücünün
yaklaşık yüzde 10unu oluşturan ev eksenli çalışan
kadınların öncelikli olarak işçi olarak
tanımlanmaları ve sosyal olarak sosyal güvenceye alınmaları
konusundaki talepleri konusunda herhangi bir çalışmaları var
mı ya da aslında bu statüde çalışan kadınların
sayısı yani ne kadar kadın çalışıyor bu konuda,
kayıt dışı istihdamı konusunda bir bilgi var mı?
Çünkü bu konuda ciddi bir mağduriyet var. Ev hizmetlerinin İş
Yasası kapsamında yeri yok. Bu konuda bir çalışma yapacak
mısınız?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tuncel.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
1) Yasamanın 24üncü
Döneminde kaç tane müsteşar var, bunların kaçı
kadındır?
2) Yasamanın 24üncü
Döneminde kaç tane müsteşar yardımcısı vardır,
bunların kaçı kadındır?
3) Bugün itibarıyla
bürokrasinin başında kaç tane genel müdür vardır, bunların
kaçı kadındır?
4) Bugün itibarıyla
kaç tane bölge müdürü vardır, bunların kaçı kadındır?
5) İçişleri
Bakanlığında en üst seviyede 11 bürokrat olduğu söyleniyor,
arasında hiç kadın olmadığı söyleniyor; doğru
mudur, değilse doğru bilgi nedir?
6) Türkiye'deki
öğretmenlerin yüzde 40ı kadındır. Millî Eğitim
Bakanlığında en üst düzeyde, 27 kişi arasında hiç
kadın yok denilmektedir; doğru mudur, değilse doğrusu
nedir?
7) Türkiye'deki mühendislerin yüzde 35i, doktorların
yüzde 30u kadın olmasına rağmen Tarım
Bakanlığında, Enerji Bakanlığında,
Ulaştırma Bakanlığında, Sağlık
Bakanlığında üst düzey pozisyonda tek kadın bürokrat
olmadığı söyleniyor; bu doğru mudur, doğrusu nedir?
8) Ülkedeki
avukatların yüzde 33ü kadın olmasına rağmen Adalet
Bakanlığında üst düzeyde bürokrat bulunmamaktadır;
doğrusu nedir efendim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tanal.
Sayın Tüzel
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) Sayın Bakan, kadına şiddeti ve ailenin
korunmasını konuşuyoruz. Pozantı Çocuk Tutukevinde Kürt
çocuklarına dayak, taciz ve tecavüzde yaşadığımız
insanlık dramı bugün gazetelerde. Bu çocukların Sincan Cezaevine
nakledilmesiyle üzeri örtülmek, kapatılmak isteniyor. Şimdi, burada
asıl sorumluyu hep birlikte sorgulamalıyız. Bize göre, Adalet
Bakanlığı ve Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğüdür çünkü
İnfaz Kanunu çok açık bir şekilde çocuk tutukluları suç
tipine göre gruplandırmayı gerektirir. Toplumsal olaylardan
dolayı tutuklanmış bu çocukların adli suçlular içerisine atılmasının,
cezaevinde güvenlik ve otorite mülahazasıyla yapıldığı
açıktır. Oysaki, çocukların fiziksel, ruhsal bütünlüğü
gözetilmeliydi. Sindirme ve ıslah etme yöntemi olarak bunun
yapılmış olmasında Bakanlık birinci dereceden
sorumludur. Şimdi bu çocuklar Sincana nakledildi. Bu çocukların
aileleri, avukatları ve yargılamayı yapacak olan mahkeme bu
ulaşımı nasıl sağlayacak, bu savunma hakkı
nasıl yerine gelecek? Bunu yanıtlamanızı bekliyoruz.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle,
bugün, Çetin Emeçin öldürülmesinin yıl dönümü. Ben hem faili meçhul tüm
cinayetler için hem Çetin Emeç için buradan Adalet Bakanlığına
ve tüm yetkililere bir çağrı yapmak istiyorum: Bu faili meçhullerin
artık katilleri bulunmalı, bu insanların kanı yerde
kalmamalı, verilen sözler tutulmalı. Çetin Emeçin ailesine de
başsağlığı diliyorum.
Onun
dışında, Sayın Bakanım, biliyorsunuz, Adalet
Komisyonunda bu konuyu görüşürken, İstanbul Sözleşmesi
çerçevesinde, devletin, cismani zararlar ve yaşamsal tehlike söz konusu
olduğunda bu zararların, şiddet görenin bu
zararlarının karşılanmasıyla ilgili bir tazmin
yükümlülüğü var, bunu biz ne yazık ki bu tasarıya
koyamadık. Bu konuda ileride herhangi bir değişiklik
yapmayı düşünüyor musunuz? Ne zaman böyle bir
değişikliği yapabilirsiniz? Çünkü insanlar gerçekten çok zor
şartlarda yaşıyorlar hem şiddet görüyorlar hem
yaşamlarını tehlikeye atıyorlar ve de ölüyorlar ama devlet
onlara yeterince sahip çıkmıyor diye düşünüyorum.
Onun
dışında, Sayın Bakanım, bir de
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Sayın
Bakan
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Ayla Akat Hanımın sorusuna cevap vererek, Sayın Vekilimin
sorusuna cevap vererek başlamak istiyorum: Özellikle şu anda emniyet
teşkilatımızda, toplumsal olaylara müdahaleyle ilgili Çevik
Kuvvet birimlerinin tüm personelinin insan ve kadın haklarıyla ilgili
ciddi bir eğitim çalışması başlamıştır.
Bu işin topyekûn bir eğitim seferberliğiyle düzeleceğine
ben de inanıyorum. Biz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
olarak da, Birleşmiş Milletlerle beraber, İçişleri
Bakanlığıyla, kolluk kuvvetiyle, 45 bin polisimizin hem
kadının insan haklarıyla ilgili hem de şiddetle mücadelede
kolluk kuvvetine düşen görevlerle ilgili önemli bir eğitim
kampanyasının çalışmasını tamamladık. Hukuk
devleti olmak, tabii ki hukuki temeli oluşturmak ama sizin de
belirtmiş olduğunuz gibi, kadının insan hakkında ve bu
tür toplumsal olaylarda da gerekli hassasiyeti göstermek gerektiğine ben
de inanıyorum. Biz de Bakanlık olarak sizinle aynı hassasiyette
sürecin takipçisi olacağız.
Sayın
Doğrunun altmış beş yaş aylığıyla
ilgili, bakıma muhtaçlar aylığıyla ilgili sorusuna cevap
vermek istiyorum. Burada biz altmış beş yaş
aylığının miktarıyla ilgili ne yapılabilir diye
Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünde bir çalışma
başlattık. Maliye Bakanlığımızla beraber,
elimizdeki bütçe imkânlarına göre nasıl bir yol gideceğiz, bunun
çalışmasını yapıyoruz, ilerlediği süreçte de
sizinle bunu paylaşacağız. Yaşlı olsun, genç olsun,
bizim herkesin, özellikle yaşlılarımızın yanında
olmak ve ekonomik desteğini sağlamak adına bir politikamız
ve irademiz var. Bu konuda da önümüzdeki günlerde gerekli
çalışmaları yapıp tamamlayacağız.
Sayın
Ruhsar Hanımın mali yardımın kaynağıyla ilgili
sorduğu bir soru vardı. Biz bu kanunla ilgili süreci
başlattığımızda
Bakanlığımızın vereceği mali destekle ilgili
kısımda Maliye Bakanlığımızın
onayını aldık. Kendi bütçemiz imkânları içerisinde bunu
tamamlayacağız, tamamlayamadığımız, talep fazla
geldiği zaman da Maliye Bakanlığımızdan destek alacak
şekilde süreci takip edeceğiz. 2012 ve 2013 bütçesinde de bu gelen
talepler doğrultusunda bütçemizi revize edeceğiz.
Eşi
vefat edenlerle ilgili mali destekteki çalışmamız da şudur:
Yaklaşık bir buçuk yıl önce Boğaziçi Üniversitesiyle bir
çalışma yapılmıştır. Eşi vefat eden
kadınların şu andaki ekonomik durumları, sosyal
durumları, çocuklarıyla ilgili durumlar
Burada yapılan
araştırmanın sonunda, 150 bine yakın eşi vefat
etmiş kadınımızın eşleri vefat ettiği zaman
ekonomik olarak da ciddi bir sorun yaşadığı,
çocuklarıyla ilgili, eğitimleriyle ilgili de ciddi bir sorun yaşadığı
araştırmamızda çıkınca biz bunu Sayın
Başbakanımıza ilettik. Sosyal Yardımlaşma Genel
Müdürlüğü bütçesi içerisinde zaten bizim Fon Kuruluyla beraber
oluşturduğumuz bir bütçeleme var. Bu bütçelemede bunlarla ilgili
kısma ne kadar destek vererek düzenli yardıma geçmemiz
gerektiğini gördük çünkü zaten bir kısmı da bizim Sosyal
Yardımlaşmadan destek alan haneler bunlar. Bunların gelir-gider
dengesine baktığımız zaman, 250 TL aylık düzenli
yardıma geçtiğimiz zaman sosyal devlet olarak onların
yanında olacağımızı gördük, bu kararı verdik. Sosyal
Yardımlaşma SOYBİS Sistemi bilgi ve teknoloji
altyapısı, TÜBİTAKla beraber çalışıldı.
Nisan ayı itibarıyla artık gelip kaymakamlık önünde
beklemeden, valiye söylemeden evlerine düzenli yardım
ulaşacağı bir sistemi hayata geçiriyoruz. Bunun hakikaten sosyal
devlet olma adına ve kadınlarımız adına,
yanlarındaki çocuklar adına da önemli bir çalışma
olduğunu düşünüyoruz. Mali olarak gerekli çalışmayı
yaptık ve 250 TLyi bizim şu anda bütçemizin
kaldırdığını gördüğümüz için de bu kararı
verdik. Sayın Başkanım, bilgisine sunuyorum.
Sayın
Şeker ailenin korunmasıyla ilgili, isimle ilgili süreçte sorduğu
soruyu ve kanun teklifini söyledi. Aslında bunu çok konuştuk. 4320
sayılı Ailenin Korunması Kanunuyla ilgili süreçte bize
özellikle 4320yi, Ailenin Korunması Kanununu bilen, 183le beraber, Alo
Şiddet hattıyla beraber toplumun
farkındalığının arttığı, bilincinin
yükseldiği bir süreçte tamamen biz bunu kadına yönelik şiddet
diye devam ettiğimiz zaman geçmişe yönelik bütün süreci toplumsal
hafıza olarak bitireceğimizi, bu yüzden hem 4320nin revize edilmesi
manasında bu ismi koyup, yanına da kadına yönelik şiddetle
de tamamladığımızda ve ikisini birleştirdiğimiz
zaman kanunun ruhuna aykırı olmadan süreci yönetmeye
çalıştık. Ailenin korunması kadının
zayıflaması anlamına kesinlikle gelmiyor. Biz güçlü ailenin
güçlü kadın, güçlü çocuk, güçlü erkekten oluştuğuna, ailenin
güçlenmesinin kadını zayıflatmadığına
inanıyoruz. İsimlerin içeriklerine baktığımız
zaman da, kadın üzerindeki şiddetle mücadelede yapılan
yapısal dönüşümlere de baktığınız zaman da buradaki,
bizim, içerikte ne kadar güçlü bir, kadını koruyan ve
kadının yanında olan bir desteği güçlendirdiğimiz bir
yasal altyapının da olduğunu yeniden hatırlatmak istiyorum.
Sayın
Ağbabanın Bakırköy Cezaevindeki kadın hastalarla ilgili,
yaşlılarla ilgili, cezaevindeki çocuklarla ve öğrencilerle
ilgili sorduğu soruya cevaben şunu söylemek istiyorum: Adalet
Bakanlığımız yaptığı çalışmada
Bir kısmı komisyonlara ve Meclise sevk edildi, bir kısmı
şu anda Bakanlık bünyesinde çalışıyor. Bu konuda neler
yapılabilir? Özellikle hakikaten kendi başına artık
kalamayacak, aşırı hasta olan ve bakıma muhtaç olan
tutuklularımız ve hükümlülerle ilgili Adalet
Bakanlığımızın yeni bir yapılandırması
var, yeni bir çalışma sistemi var. Bu hayata geçtiği zaman da
Sayın Ağbabanın gördüğü birçok örneğin
düzeltildiği yeni bir sistemi hayata geçireceğimizi umuyoruz ve bizim
de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak da bu işin
rehabilitasyonunda sosyal çalışmacılarımızla, çocuk
psikiyatrlarımızla, psikolojik ve psikososyal desteklerimizle de,
rehabilitasyon sistemlerimizle de Adalet Bakanlığımızla
beraber çalıştığımızı ifade etmek istiyorum.
Sayın
Tüzelin Pozantıdaki çocuklarımızla ilgili söylediği ve
son günlerde kamuoyunda dikkatle takip edilen bir süreç var. Ben orada Kürt
çocuğu kavramının doğru olmadığını,
çocuğun Kürt ve Türk diye ayrılmayacağını,
çocuğun, bizim, 74 milyonun, hepsinin bizim çocuğumuz olduğunu
ifade etmek istiyorum. Adalet Bakanlığı bu konuda zaten gerekli
idari ve adli soruşturmayı başlatmıştır. Sayın
Bakanımız bunun sonucunda aydınlatılmamış hiçbir
şeyin karanlıkta kalmayacağını bir irade beyanı
yapmıştır. Şu andaki rehabilitasyon, Sincandaki sistem de
yaşlarına göre, cinsiyetine göre ve mağdur ve failin suç
gruplarına göre rehabilite edildiği, yeni bir sistemle
çalışıldığı bir sistem hayata geçecek. Biz de
yine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak bu sistemin
takibinde, koordinasyonunda, izlenmesinde bunun bire bir takipçisi
olacağımızı ifade etmek istiyorum.
Sayın
Tuncelin sorusuna cevap vermek istiyorum. Tabii, kayıt
dışılık bizim en önemli sorun alanlarımızdan bir
tanesi. Özellikle kadınlarla ilgili, çalışan
kadınlarımızın kayıt dışı oranlarının
daha yüksek olmasıyla ilgili de sosyal güvenlik sistemiyle ve
Çalışma Bakanlığımızla önemli çalışmaların
şu anda takibini yapıyoruz. Burada, kayıt
dışını nasıl önleyeceğiz, nasıl radikal
tedbirler alacağız, nasıl yapısal dönüşümler
yapacağız, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili kısmı
olgunlaştığı zaman da yeniden sizlerle paylaşmak
istiyoruz.
İki
önemli çalışmayı hem Çalışma
Bakanlığımızla hem Sanayi
Bakanlığımızla yaptık. Özellikle Sanayi
Bakanlığımızla, organize sanayide kadın
çalışanların fazla olduğu konfeksiyon, tekstil, gıda
gibi alanlarda kreş açılarak çalışan kadının
çocuk desteği almasıyla ilgili çalışmamızı ve
protokolümüzü yaptık. Şu anda, Sayın Bakanımızla
beraber, hangi illerde bunu yapacağız, uygulamada bunu nasıl
takip edeceğiz, bunun çalışmasını yapıyoruz.
Aynı şekilde, Çalışma Bakanlığımızla da
bizim kadına yönelik şiddetle mücadelede kadın
sığınma evlerinde meslek kurslarının
açılması, Millî Eğitim Bakanlığımızla okuma
yazma kursu veya eğitimine devam etmek isteyenlere orada kurs
açılacağı ve şiddet görmüş kadına İŞKUR
bağlantısıyla öncelik verileceği ve daha hızlı
iş bulacağı, uygulamada da yasal altyapıyla beraber bunu
takip edeceğimiz bir çalışmayla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 13üncü maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde söz isteyen, gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Sayın Ruhsar Demirel, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Demirel. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
MHP
GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Malum,
8 Marta yasayı yetiştirmeye çalışıyoruz.
Dolayısıyla bazı hatalar, bazı yol kazaları da var.
Ben, daha önce parti grubumuz adına yirmi dakikalık bir konuşma
yaptım. O konuşmam sırasında bir konuyu altını
çizerek de ifade ettim. Komisyon görüşmeleri sırasında
eğitim konusundaki talebimizin Bakanlık tarafından
değerlendirildiğini ve metne bu konuda bir ibare konulduğunu
ancak Millî Eğitim Bakanlığının unutulduğunu
söylemiştim. Dolayısıyla benzer şey ihbar konusunda da var.
İhbar diye bir madde konulmuş ama metin içinde hiçbir şekilde
ihbar konusu ele alınmamış.
Bakın,
size metinden bir cümle okuyorum: İlgilinin talebi üzerine tedbir
kararının verilmesi. Efendim, eğer İhbar maddesini
koyduysak ilgilinin talebi ya da ihbar üzerine diye bunu detaylandırmamız
lazım.
Sayın
Bakan, aceleye getirmek her zaman fayda sağlamıyor.
Hatırlarsınız, geçtiğimiz günlerde de aceleye
getirilmiş bir organ nakli faciası yaşadık. Ben eminim ki
yarın 8 Mart itibarıyla bütün gazeteler bu yasanın eksiklerini,
bu yasanın yanlışlıklarını tartışacak.
İsterdik ki hepimiz, daha sağlam, daha ayakları yere basan,
ihtiyaca cevap veren, hiç değilse bir grup kadının
hayatını koruyan, bir grup çocuğun daha sağlıklı
bir aile ortamında yaşamasına sebep olabilecek bir yasa
tasarımız olsun ancak maalesef bunu bu metinde göremiyoruz. Ama ben
bir şey ifade etmek istiyorum: Sıklıkla aile ve kadın
konuşulurken ülkemizde bebek ve anne ölümlerinin azaldığına
atıf yapılır. Türkiyedeki anne ve bebek ölümlerinin
azaltılması hiçbir bakanın, hiçbir kabinenin Ben, Biz diye
ifade edebileceği bir durum değildir ve kimsenin de haddi
değildir.
Türkiye, 1961de
çıkan 224 sayılı Yasayla beraber 1978 yılında
Almaatada dünyaya örnek gösterilmiştir bu konuda ve dünya döndüğü
sürece, gelişmeler yürüdüğü sürece nasıl ki insan ömrümüz
artmışsa bebek ölümlerimiz ve anne ölümlerimiz de
azalmaktadır ancak aile hekimliğine yüzde yüz geçildiği günden
bu yana Ne kadar bebek kaydedilmemiştir, ne kadar gebe tespit
edilmemiştir? diye bakarsak ben size bazı örneklerle anlatayım.
Tespit etmediğiniz gebe sizin değilse ölmüş anneyi de kayda
alamazsınız. On bir, on iki yaşlarında gebe kızlar
bulundu biliyorsunuz ülkemizde, biri de Sayın Bakanın memleketi Antepteydi
ve Sayın Bakan hemen refleks gösterdi Bunların kemik yaşı
on yedi. diye. Sayın Bakan, eğer bu kızların gebelikleri
gebelik kaydına geçmiyorsa, Sağlık Bakanlığı
bunları doğru takip etmiyorsa sizin onların yanlış bilgilendirmesiyle
şu kürsüde Bebek ölümlerini, anne ölümlerini düşürdük. ifadesini kullanmanızdan
ben hicap duyarım çünkü bazı gerçekler istatistiklerde göründüğü
gibi değildir eğer bir gebeyi kaydetmiyorsanız o gebe sizin için
zaten ölemez, bir bebeği doğduğunda kaydetmiyorsanız o bebek
sizin için zaten hiç var olmamıştır ama siz diyorsunuz ki: Can
hakkı, yaşam hakkı, bunlar bizim için önemlidir. Can hakkı
ve yaşam hakkı sizin için önemliyse bu küçük yaşta hamile
bulunmuş genç kızların yaşam hakları, hayata daha
sağlıklı başlama hakları ve o an itibarıyla
doğuracakları çocukların daha refah bir aile ortamında
yaşama hakları önemli değil miydi ki bu kızlar için On
yedi yaş kemik yaşı dediniz? Siz bu kızlar için eğer
On yedi yaşında kemik yaşları var bunların. diyorsanız
bir başkası da cinayet işleyen bir delikanlı için Bunun
kemik yaşına bakalım. demez mi? Münevver Karabulutlar böyle
ölmedi mi? Yalnızca Ayşe Hanımı, merhumeyi hatırlamak
burada yetmiyor. Bu şekildeki cinayetler de var. Bu ülkede bir kez
insanların kemik yaşına bakmaya kalkarsanız birileri
insanların zekâ yaşına, akıl yaşına bakar.
Dolayısıyla siz kadınla ilgili konuları da içeren Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı olarak kadının adının
geçtiği her yerde refleks olarak telefona sarılıyorsunuz, takdir
ediyoruz ama sizin telefona sarılmanızı beklemekle geçmesin bu
kadınların, çocukların hayatı. Ne Pozantıdakilerin ne
Osmaniyede okul servisinde öldürülen kızlarımızın ne
diğer kadınlarımızın. Mesela hep ısrarla
söylüyorsunuz Kamu personelini eğittik, emniyet mensuplarını
eğittik, yargı mensuplarını eğittik. Peki
İzmirde karakolda dövülen kadına ne oldu da böyle bir şey oldu?
Ne oldu da onu döven
insanlara ceza verilmedi. Bazılarını eğittik,
bazılarını eğitmedik. derseniz eğer bunu hepimiz
kabul ederiz ama Biz yıllardır bu insanları eğitiyoruz.
diyorsunuz. O zaman, eğitim programınızda ne vardır? Biz
hiçbir şey göremedik burada, eğitim programınıza dair
hiçbir ibare yok.
TRTnin yayın
yapacağını söylüyorsunuz. TRTnin şu anda bir sürü kanalı
var. TRTnin hangi kanalıyla ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Diyebilirsiniz ki
Kazuistik bir yasa çıkarmayalım. dedik. Eğer öyleyse bu yasada
o kadar detaycı ifadeler var ki onlardan yola çıkarak diyebilirim ki
ben de öyleyse, sözlü diye şiddete tanım getirirken sözlü
şiddet de yasada yer alıyorsa yazılısı da bulunsun,
yazılısı bulunuyorsa görseli bulunsun. Bu kadar detaya
girmeyelim ama daha genel, daha kapsayıcı bir ifadeyle, mesela
azmettiricileri yasa tasarısına bir önergeyle koymayı
düşünür müsünüz? Kolluk kuvvetleri görevini ihmal ederse ne olacak, bunun
yaptırımı nedir? 362 personelle bütün Türkiyede ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
Bu yasayla beraber
izleme birimleri kuracağınızı ifade ediyorsunuz. Hangi
illerde? İki yıl uzun bir süre değil mi? Türkiyede
kadınlar hiç ölmesin, çok acelemiz var, 8 Marta yasayı
yetiştirelim. diyorsunuz, arkasından, yasa tasarısında iki
yıl sonra kurulacak izleme komitelerinden bahsediyorsunuz. Madem
kadınlar için biz 8 Marta bir şey yetiştiriyoruz, bu kurulacak
kuruluşların -ki bunlar sığınma evlerinin destekçisi,
sığınma evlerinin yardımcısı olacaktır diye
düşünüyorum- bu kuruluşların çok daha öncelikle kurulması,
İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük illerin ilçelerinde de
kurulması gerekmez mi? Ama personel kısıtlılığınızı
gördüğümde, o zaman kaynak
kısıtlılığınız için söylediğiniz
şeye inanmakta güçlük çekiyorum: Maliye Bakanlığıyla
görüşüldü, kaynağımızı verecek. diyorsunuz. Siz
personel alamıyorsunuz Sayın Bakan, 362 tane personel. Bu personelle
hiçbir şey yapamazsınız, ancak yaptığınız
bir pansuman olur, hastalığı çözemezsiniz. Bizlerin, hepimizin
derdi bence şu anda bu konuda katkı sağlamak.
Ama ben tekrar, ilk
konuşmamda da ifade ettim ve Meclis TVnin kameramanlarından tekrar
rica ediyorum: Şu Genel Kurulu vatandaş görsün. Bu yasayı bu
memlekette pek çok insan bekliyor, pek çok insanın emeği var bunda.
Bu yasa Türkiyede belki de çıkan en önemli yasalardan biri. Hepimiz bir
ailenin içinde dünyaya geldik. Hayatımızdaki ilkler hep ailelerimizle
oldu. İlk gülüşümüz, ilk
ağlayışımız, ilk yemeğimiz, ilk
açlığımız, ilk üzüntümüz, ilk sevincimiz, ilk
adımımız, ilk düşmemiz, ilk ağlamalarımız
hepsi bu ailelerin içinde oldu ve bizler bu ailenin güçlenmesiyle millet olarak
bir bütün, bir güçlü duruş sergilemek için kültürünün getirdiği birikimi
paylaşmaya çalışan bir milletiz fakat milletin bu kadar derinden
ilgilendiği bir konuya sayın parlamenterlerin bu kadar
kayıtsız kalmasını anlamakta güçlük çekiyorum.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Kendi grubuna bak!
RUHSAR
DEMİREL (Devamla) İnteraktiviteyi her zaman takdirle
karşılamışımdır ama sen hitabıyla
kurulmuş cümlelere cevap bile vermeye tenezzül etmeyeceğimdir, çünkü
sen deme samimiyetimizin olduğunu düşünmüyorum Beyefendiyle.
Dolayısıyla,
aile kavramının bu kadar önemli olduğu bir toplumda
yaşıyoruz, hepimiz bir aile içinde dünyaya geldik ve bu aileleri
yaşatmaya çalışıyoruz, tek yaşayan kadınlar, tek
yaşayan erkekler de olsak hepimiz büyük ailelerin içindeyiz.
Dolayısıyla, ben bütün Parlamentonun, bütün parlamenterlerin bu yasa
tasarısına katkı sağlayacaklarını umardım,
burada bulunarak çekincelerini, doğru bulduklarını,
desteklediklerini ifade etmelerini isterdim, özellikle kadın
parlamenterlerden.
Son
cümle olarak şunu söylemek istiyorum: Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak bundan sonraki süreçte de ailenin güçlendirilmesi, kadının,
çocuğun, dezavantajlı tüm grupların desteklenmesi için
yapılacak her tür yasal düzenlemede destek olmaya, bildiğimizce,
bilgi birikimimizle katkı sağlamaya çalışacağız.
Ancak, bu katkılarımızın yapılan düzenlemelerde yer
alacağını umarak bu cümleleri sarf ediyorum çünkü
geçtiğimiz günlerde komisyonlarda yapılan ifadelerin büyük bir
kısmı bu sözleşmelere, bu yasalara, bu yürütmelere
uygulanmıyor.
Mevzuatı
düzenlemekten öte mevzuatı yürütmek çok önemli, dolayısıyla yasa
yapmak bizlerin görevi ama bu yasayı yapıldıktan sonra yürütmede
nasıl gittiğini, denetimini yapmak Sayın Bakanın
sorumluluğunda. Bu ağır bir sorumluluk ama bu sorumlulukta
destek isterlerse, dediğim gibi Milliyetçi Hareket Partisi olarak her
zaman kendilerine katkı vermeye hazırız.
Ben
yasa tasarısının milletimize, bütün Türk ailesine,
çocuklarına, kadınlarına, hepsine hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirel.
Gruplar adına
ikinci konuşmacı Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata.
Buyurun Sayın Ata.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA AYLA
AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181
sıra sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce 8 Martın
geçmişinde eşitlik için direnen kadın gerçeğinin
olması ve yaşanan bir katliamın söz konusu olması
dolayısıyla, bugüne kadar kadın özgürlük mücadelesinde
yaşamını yitiren tüm kadınların anısı önünde
saygıyla eğiliyorum.
Yine, siyasi iktidarlar
tarafından, yönetenler tarafından korunamadıkları için,
önleyici tedbirler alınamadığı için, düzenlemeler
yapılamadığı için katledilen tüm kadınlara Allahtan
rahmet diliyorum, ailelerine de sabır diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının oluşum sürecine
baktığımızda Sayın Bakanımızın gerçekten
mesaisini harcayarak, yine meşakkatli bir çalışma, özverili bir
çalışma ortaya koyduğunu ifade edebiliriz. Hem Parlamentoda
grubu bulanan tüm siyasi partilerin konu hakkında bilgi sahibi
olmasının ve görüşlerini ifade etmesinin önü
açılmıştır hem de Parlamento dışında
kadına yönelik şiddetin önlenmesi noktasında çalışma
yürüten tüm kadın kurumlarının bir şekilde ilgisi ve
dikkati çekilmiş, yine bu konu hakkındaki görüş ve önerileri
alınmıştır. Ama tasarının oluşum sürecinde
alınan bu katkı tasarının şu anki metnine
yansımamıştır. Bu nedenledir ki iki yüz otuz yedi
kadın örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu Şiddete Son
Kadın Platformu ve buna destek veren diğer kadın
platformları yasanın bu hâlinden ne yazık ki rahatsız
olmuşlardır.
Yine, şunu ifade etmek
gerekir: Bu tasarının Başbakanlıkta, Bakanlıkta ve
hatta -kadın örgütleri ifade ediyorlar ki- Parlamentoda bir odadan
diğerine giderken bazı değişikliklere uğraması
üzüntü vericidir ve buna tanıklık etmiş olmaktan dolayı da
kaygı duyduklarını ifade ediyorlar.
Sayın Bakanım,
burada Müdahaleyi kim gerçekleştirdi? diye düşünmek lazım. Biz
bu konuda sizin iyi niyetinize ve samimiyetinize inanıyoruz ama bu
müdahale kimin tarafından gerçekleşmiştir?
Şunu
kabul etmek gerekir: Sadece sayısal olarak değil Parlamentoda da
Hükûmet içerisinde de erkek egemen bir anlayış vardır ve bu
anlayış, işte, bu yasa gündeme geldiğinde, bu yasanın
oluşum sürecinde titiz davranılmış olmasına
rağmen şu an önümüze gelen tasarı metninden açığa
çıkıyor ki hâlâ bu anlayış tüm Türkiye'nin izlediği ve
belki de birtakım sonuçların çıkması için umut
beklediği bu Meclis çatısı altında da yine o erkek egemen
bakış açısının, eril anlayışın var olduğunu
ortaya koymaktadır.
Tabii,
bundan üzüntü duyuyoruz ama bu bizim bir mücadele gerekçemiz
olmalıdır hem Parlamentodaki kadın vekillerin
sayısının arttırılması süreci -ki bunun yöntemi
tabii ki- kotanın, siyasi partilerin liderlerinin iki dudağı
arasında olmaması gerekiyor kadın temsiliyet oranının,
en kısa zamanda yasal bir statüye kavuşması ve bu vesileyle de
bunun, erkeklerin ya da siyasi parti liderlerinin insafına değil
kadınların yürüttükleri örgütlü mücadele sonucu yasada
yapacakları değişim vesilesiyle gerçekleşmesi gerekiyor.
Diğer
bir boyutu değerli milletvekilleri, bu kadın kuruluşları
tabii ki yasanın oluşum sürecinde heyecan duydular. Ve bizler
Parlamentoda 23üncü Dönemde de görev aldık. 23üncü Dönem öncesinde de
biliyorum ki buradaki birçok kadın arkadaşımız, kadın
özgürlük, eşitlik mücadelesinin değişik alanlarından
geliyorlar ve yine, bu mücadelenin örgütlü yapıları içerisinde
gönüllü olarak ya da örgütlü olarak görev yaptılar. Ama şu anki
tasarı metnine baktığımızda yasanın ismi dahi bu
ortaya konulan örgütlü kadın mücadelesini ne yazık ki dikkate
almıyor.
2005
yılında Türk Ceza Kanunumuzda düzenleme yapılırken -ki o
dönemde de kadın örgütleri gerçekten ciddi bir mücadele
yürütmüşlerdi- yasada, o güne kadar, 765 sayılı TCKda sekizinci
bapta Adabı umumiye ve nizamı aile aleyhinde cürümler
başlığı altında yer alan kadına yönelik
şiddet hükümleri, düzenlemeleri yasanın, 5237 sayılı TCKda
ikinci kısımda Kişilere Karşı Suçlar
babının altıncı bölümünde Cinsel Dokunulmazlığa
Karşı Suçlar şeklinde değiştirildi. Bugün
İstanbul Protokolünde bile -ki bugün bu yasanın çıkmasına
vesile olan protokoldür- Kadın ve Aile Bireylerinin Korunması ve
Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi başlığı
taşınırken biz tekrar yasanın ismini aileyi koruma
şeklinde ele aldık.
Sayın
Bakanım, 2002 yılında yani ilk seçildiği dönemi, AKPnin
iktidara ilk geldiği dönemi Acemilik dönemi olarak ifade ediliyor ama
sadece kadına yönelik şiddetin önlenmesi boyutuyla değil birçok
alanda sizin acemilik dönemi pratikleriniz şu anki pratiklerinizden çok
çok daha iyi.
Biz,
o dönemde TCKda yapılan değişikliğin de
tarafıydık, mücadele ettik, örgütlü bir kadın mücadelesiydi,
Türkiyedeki tüm kadın hareketleri bu sürecin içerisinde yer aldılar
ve bu bir olması gerekendi Türk Ceza Kanunumuzda. Kadına yönelik
şiddetin karşısında korunan kamu düzeni
olmamalıydı, aile olmamalıydı ve düzenleme
gerçekleşti. Ama bugün bakıyoruz, böyle bir yasada -ki referans
aldığı İstanbul Protokolüdür- İstanbul Protokolüne
de aykırı bir şekilde aileyi korumak esas alınmıştır.
Bu konudaki eleştirilerimiz de kadın örgütleriyle benzerdir.
Yine
Saygıdeğer Bakanım, şiddete uğrayan
kadınların tek adımda yardım ve koruma alabileceği
yedi gün yirmi dört saat çalışacak merkezlerin teşkilat, görev
ve kadrolarının kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda
düzenlenmediği gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Bu önemli bir konu. Öncelikle, her yıl sonunda bütçe belirleniyor,
kadına yönelik şiddetin önlenmesi noktasında ayrılan,
Bakanlığınıza ayrılan bütçe ortadadır. Bunun
yetersiz olduğunu bütçe görüşmeleri sırasında söylüyoruz.
Aynı şekilde, her bakanlığın ilgili birimleri
içerisinde bu politikaların, eşitlik politikalarının hayata
geçirilmesi için bir bütçe ayrılması gerektiğini söylüyoruz.
Eğer
biz kadına yönelik şiddeti gerek kamusal alanda gerek özel alanda
yaşanan şekliyle bir toplumsal sorun olarak görüyorsak, bu sorunun
çözümü için ortaya koyacağımız politikaların ya da iradenin
gerçekçi olması gerekir.
Sayın
Bakanım, biz başarı istiyorsak bir kadromuzun olması
gerekir, başarı istiyorsak bir ekonomimizin olması lazım.
Bir ekonomi ve kadro ve bunun özerk bir şekilde tanımlanması
gerekiyor ki bir bağımlılık ilkesinden kurtulsun ve
gerçekten açığa çıkarmış olduğu çalışma
sonuç alıcı olsun.
Sonuçta,
bunlar ifade edilirken bir eğitim boyutu var. Tabii, bu merkezlere giden
kadınların karşılaşacağı uygulama da çok
önemlidir çünkü hâlâ toplumumuzda -biz çok iddia etsek de siz bunun
kalktığını söylediniz ama maalesef öyle değil, gönül
ister ki öyle olsun ama maalesef öyle değil- kadın gittiğinde
Sen kadınsın, kocan sever de döver de. anlayışı hem
kollukta hem yargıda karşısına çıkıyor. Hâlâ aile
içinde yaşananın aile içinde kalması gerektiği ve sorunun
çözüm yerinin sorunun yaşandığı yer olan aile olması
gerektiği noktasında bir irade var ama bizim şunu kabul etmemiz
lazım: İçinde yaşadığımız toplum dinin
yanlış yorumlanması ve yine feodal değer
yargılarının gerçekten hâlâ yaşamda var olması olumsuz
olanların, işte berdel gibi, töre cinayeti gibi, beşik kertmesi
gibi değer yargılarının hâlâ kendini koruyor
olmasından kaynaklı kadına yönelik şiddet konusunda
elimizdekinden fazlasını hayata geçirmemiz gerekiyor. Ama şu
durumda bakıyoruz, bu merkezlerin çalışma usulü, içinde
barındıkları kadrolar ve sadece Eğitim vereceğiz,
bunu gidereceğiz anlayışı ne yazık ki yeterli
değil. Bizim rol model olarak da rolümüzü oynamamız gerekiyor.
Kendisine
kota sorulduğunda Ruandayı örnek gösteren bir Başbakan ya da
bir toplumsal eylemdeki bir genç kızımız için Kadın
mıdır, kız mıdır belli değildir. diyen bir
Başbakan ne yazık ki, topluma ya da kadına Üç çocuk doğur.
diyen bir Başbakan ne yazık ki kadının toplumsal konumu
noktasında değişim, dönüşümün öncülüğünü
üstlenebilecek bir model ortaya koymamaktadır. Birçok insan kendini örnek
alıyor, bir Başbakansınız; bunun sorumluluğuyla
hareket etmeniz lazım.
Eğer
şiddeti, kadına yönelik şiddeti bir sorun olarak
görüyorsanız, ortaya koymuş olduğunuz pratikte, hem eylemde hem
sözde samimi olmanız gerekiyor ve yine yasada Cinsel Şiddet Kriz
Merkezlerinin yer alması var.
Biz,
kadına yönelik şiddet boyutuyla cinsel şiddeti ayrı
değerlendiriyoruz. Çünkü cinsel şiddet, hem ilk
karşılaşıldığı anda hem de yargıya
taşındığı mekanizma boyutuyla da gerçekten ayrı
değerlendirilmesi, bununla ilk ilgilenen psikologdan tutun sosyal hizmet
uzmanına ve yine hukukçuya kadar daha özenli, daha eğitimli bir
şekilde ele alınması gereken bir konu. Bu merkezlerin ne
yazık ki yasada yer almamasını da biz eleştiriyoruz. Cinsel
şiddetle ilgili daha özgün bir çalışmamızın
olması gerekiyor çünkü bu alanda yaşanan şiddet daha çok aile içerisinde
kalıyor. Her ne kadar kadın örgütlerinin vermiş olduğu
mücadele dolayısıyla Yasamızda bir değişiklik
yapıldıysa da aile içerisinde de, evlilik içi tecavüz vakası
kabul edildiyse de henüz kadının bu konuda konuşmasını
sağlayacak, yaşadıklarını anlatmasını ve
bunun için koruyucu önlem talep ettiğinde karşılık
bulmasını sağlayacak mekanizmalar hayata geçirilmiş
değildir.
Yine
Sayın Bakanım, şunu ifade edelim: Kadın örgütlerinin
şiddet ve cinayet davalarına katılımı, bizim bu
davalara müdahilliğimiz kabul edilmedi. Bizim
ulaşamadığımız koruma altına alınan
kadınlara failleri ulaştılar, katilleri ulaştılar. Bu
bizim için can alıcı bir noktadır. Bu kadınların
kimsesizler mezarlığına gömülmesini ya da davaları takip
edilirken yalnız olmalarını bizler kabul etmiyoruz. Bu davalara
müdahilliğimizin mutlaka ama mutlaka yasal statüye kavuşması
gerekiyor ki edilmese de kadın örgütleri bu kadınları
yalnız bırakmayacaklar, isimlerini yaşatacaklar.
Tekrar
saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ata.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Dilek Akagün
Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Yılmaz.
Süreniz
on dakika.
CHP
GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yarın
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Tüm dünyanın ve ülkemin emekçi
kadınlarına selam olsun, günleri kutlu olsun diyorum.
8
Mart 1857, Amerikanın New York kentinde 40 bin dokuma işçisi
kadın daha iyi çalışma koşulları için greve
gittiğinde polisin saldırısına uğramış,
çıkan yangında 129 kadın işçi can vermiştir.
İşte bu nedenle 8 Mart günü, 1910 yılında toplanan
Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında alınan karar
uyarınca tüm dünyanın emekçi kadınlarının mücadele
günü olmuştur.
İşte
böylesine anlamlı bir mücadele gününde, Türkiyedeki kadınların,
kadın örgütlerinin büyük uğraşıları ve emekleri
sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bir insanlık suçu olan
kadına karşı şiddetin önlenmesi tasarısını
görüşüyoruz. Ülkemizde son yıllarda kadın cinayetleri,
kadına karşı şiddet o denli arttı ki artık bu
insanlık dışı duruma daha fazla seyirci
kalınamazdı. Nedendir kadına karşı bu kadar
şiddet? Nedir eşlerin, babaların, kardeşlerin bu büyük
vahşetinin nedeni? Nedir kadın cinayetlerinin temelinde yatan
şey? Bu kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin
nedeni, görünürde, töre, namus, öfke gibi nedenler gösterilse de asıl
neden, erkekler tarafından kadının, üzerinde hak iddia ettikleri
bir mal gibi görülmesi, ikinci sınıf bir insan gibi görülmesidir.
İşte bu nedenlerle erkekler, kadınlara yaptıkları her
türlü ezayı cefayı kendi hakları gibi görüyorlar.
Cumhuriyet
dönemiyle beraber kabul edilen Medeni Kanun, kadını ilk kez eşit
haklara sahip bir birey olarak görmüş, bizim kadınlarımız
Avrupadaki pek çok ülkeden daha önce seçme ve seçilme hakkına
kavuşmuşlardır. Ancak bu haklar kadınların Amerikadaki
gibi dişe diş mücadelesi sonucunda alınmadığından,
ne yazık ki bu hakların içi doldurulamamış, kadınlar
bu hakları yeterince kullanamamışlardır. Cumhuriyetin
kurulmasının üzerinden seksen dokuz yıl geçmesine rağmen,
ülkemizde hâlen töre, namus ve öfke cinayetleri oluyorsa kadını ve
erkeğiyle herkesin kendisini sorgulaması gerekmektedir. Bizlerin, bu
ülkeyi yönetmeye talip olmuş 550 milletvekilinin, bu ülkenin
insanlarına, kadınlarına, erkeklerine, çocuklarına ve
yaşlılarına karşı sorumluluğumuz var, bu ülkenin
var olan sorunlarını görüp arkamızı dönemeyiz, görmezden
gelemeyiz. İşte bu nedenle, Türkiyedeki kadınlara uygulanan
şiddetin önlenmesi, kadını ve erkeğiyle tüm bireylerin
eğitilmesi, kadın erkek eşitliği konusunda
farkındalık yaratılması ve zihniyet dönüşümünün
sağlanması için her türlü önlemi almak zorundayız. Bugün
görüştüğümüz tasarı -işte bu sorumluluğumuzun
gereği- bireyin üzeride özenle durmamız gereken bir
tasarıdır. Her türlü siyasi kimliğimizi bir tarafa
bırakarak bu tasarının eksiklerini tamamlayıp en iyi
şekilde toplumun önüne sunmalıyız.
Bu
tasarının hazırlanma sürecinde Sayın Bakan Fatma
Şahinin kadın örgütleriyle birlikte yaptığı
katılımcı ve yapıcı çalışma yöntemlerinin
tüm bakanlara örnek olması gerektiğini düşünüyorum ve Sayın
Bakan Fatma Şahine bu tasarıya verdiği emek için teşekkür
ediyorum. Her ne kadar kadınlar tarafından ilk taslakta daha sonra
bazı değişiklikler olmuş olsa da, Bakanın ve bizlerin
de çok ciddi çabaları sonucunda, taslak yeniden daha kabul edilebilir bir
hâle getirilmiştir. Bu nedenle de bütün arkadaşlara, bütün kadın
örgütlerine bu konuda harcadıkları çaba için de teşekkür
ediyorum.
Bugün
görüştüğümüz tasarı, şu anda yürürlükte bulunan 4320
sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasaya göre daha
ayrıntılı düzenlenmiş olup daha geliştirilmiş
olmasına rağmen, kadının ve şiddet
mağdurlarının korunmasını tam olarak
sağlayamayabilir. Çünkü şiddete başvuran ve bunu
alışkanlık hâline getiren, yaptığı
davranışları haklı gören, ısrarcı şiddet
uygulayıcılarını caydırıcı nitelikte
değildir. Bu nedenle, grubumuz tarafından
verilen önergelerin kabulü eksiklerin
tamamlanmasında katkı sağlayacaktır. Bu konuda Adalet
Komisyonundaki görüşmeler sırasında da önergeler vermemize
rağmen ne yazık ki o önergelerimizi kabul ettiremedik.
Zorlayıcı hapis diye bir hapis
cezası var; koruma tedbirlerine uymayan, şiddet uygulayanlara her
seferinde on beş ila otuz gün arasında bir zorlama hapsi
getirilebiliyor ama bu zorlama hapsi en fazla altı ayla
sınırlandırılmış durumda.
Ben,
burada şimdi bütün arkadaşlarıma soruyorum: Bir şiddet
uygulayan kişi, düşünün, her seferinde gitti,
karısının iş yerinde kendisini rahatsız etti, okulunda
rahatsız etti ve her seferinde otuz gün üzerinden hâkim kendisine bir
hapsen tazyik cezası verdi. Peki altı aylık süre
dolduğunda, 7nci kez yaptığında, aynı işi
yaptığında, aynı şekilde rahatsız ettiğinde
ve koruma tedbirlerine uymadığında ne olacak? İşte bu
nedenle şiddet uygulayıcılığını
ısrarlı hâle getirmiş olan kişiler açısından ne
yazık ki bu yasada yetersizlikler vardır.
Öncelikle
tasarının ismine ilişkin kamuoyunun, kadın örgütlerinin
ve grubumuzun itirazları hiç
dikkate alınmamıştır. Kamuoyunda yaygın bir
şekilde tasarının adının Kadın ve Aile
Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı
olması yönündeki istemler makul ve haklı bir gerekçe gösterilmeksizin
reddedilmiştir. Sayın Bakanımızın bu konuda
söylediği gerekçeler ne yazık ki yeterince doyurucu değildir. Tasarının
dayanağı olan uluslararası anlaşmanın ismi
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve
Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olmasına
rağmen bu dahi göz ardı edilmiştir. Söz konusu uluslararası
anlaşmayı İstanbulda ilk imzalayan ülke olmaktan ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinde ilk onaylayan ülke olmaktan haklı olarak gurur
duyarken, aynı duyarlılığın tasarının
hazırlanması ve isimlendirilmesi konusunda gösterilmemesi ciddi ve
sorgulanması gereken bir çelişkidir. Bu durumda Uluslararası
anlaşma sadece Türkiye'nin imajını düzeltmek amacıyla
mı imzalandı? diye sormak gerekiyor çünkü Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi tarafından 9 Haziran 2009 tarihinde Nahide Opuz
davasında Türkiye kadına karşı şiddeti önleyememekten
dolayı ilk ve tek mahkûm olan ülke unvanını
almıştır. Bu durum doğal olarak ülkemizin uluslararası
itibarını zedelemiş ve ardından ise Kadınlara Yönelik
Şiddetin Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi İstanbulda
imzalanmıştır. Ancak, uluslararası anlaşmaların
imzalanması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanması, ne
yazık ki ülkemizde kadına, çocuklara ve aile bireylerine yönelik
şiddeti ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. Öncelikle bu konuda bir
zihniyet dönüşümü gerekmektedir. İşte bunun içindir ki
tasarının adı kadın ve aile bireylerinin şiddetten
korunmasına dair kanun tasarısı olmalıdır yani kadın
önce eşit haklara sahip bir birey olarak kabul edilmelidir.
Aile
içinde ya da dışında, evli, boşanmış, bekâr ya da
on sekiz yaş altında çocuk yaşta olsun, öncelikle
kadının şiddetten korunması düşünülmelidir.
Kadına ve çocuğa uygulanan her türlü şiddetin bir insan
hakkı ihlali olduğu kabul edilmelidir. Yani Ailenin korunması
adına, kadına ve çocuğa, diğer aile bireylerine
yapılan şiddete ve eziyete göz yumabiliriz. gibi bir anlam
çıkabilecek bu tasarının ismi değiştirilmelidir.
Öncelikle,
tasarıya dayanak olarak aldığımız İstanbul
Sözleşmesine tasarının gerekçesinde yer verilmemiş,
atıf dahi yapılmamıştı. Bu nedenle, uluslararası
anlaşmaların yanında İstanbul Sözleşmesine de
tasarıya dayanak anlaşma olması nedeniyle yer verilmesi
gerektiği önerilmiş ve bu önergemiz komisyon tarafından kabul
edilmiştir.
Tasarıda
uluslararası bu Sözleşmeye atıf yapılması çok
önemlidir çünkü yasayı uygulayan hukukçular, genel olarak yasa metnine
bakmakta ve Anayasa gereği de olsa uluslararası anlaşmaları
göz ardı etmekte ya da bilmemektedirler. Bu durumda ise uygulamadan
kaynaklanan tereddütler uluslararası anlaşmalar dikkate
alınmaksızın hâkimin takdirine göre çözümlenebilmektedir. Bu
nedenle, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin
Önlenmesine ve Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesine
tasarının 1inci maddesinde yer verilmesi, uygulayıcılara
yol göstermek, uluslararası anlaşmaların hukukumuzdaki yerinin
anlaşılması ve bir iç hukuk kuralı olarak da
uygulanmasının sağlanması sonucunu
doğuracağından, yerinde ve doğru bir karar olmuştur.
Tasarının
en önemli eksiklikleri ise, dayanak İstanbul Sözleşmesinde
olmasına rağmen devletin şiddete uğrayan
vatandaşın zararını tazmin, sığınma evlerini
açma zorunluluğu, ara buluculuk ve uzlaştırma yasağı,
şikâyete bağlı olmama, hukuki ve adli yardım hükümlerine
tasarıda yer verilmemiş olmasıdır.
Tümü
hukukçu olan komisyon üyeleri tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
24 Kasım 2011 günü onayladığımız Kadınlara
Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesine
İlişkin Sözleşmenin bir iç hukuk kuralı olduğu
bilinmesine rağmen, işbu Uluslararası Anlaşmada
açıkça düzenlenen haklara tasarıda yer verilmemesi, bu hakların
iç hukukumuzda uygulanmaması, gözden kaçırılması sonucuna
neden olabilecektir.
Bu
durumda uluslararası kamuoyuna, Türkiye'nin ileri demokrasi
propagandası yapılırken gerçekte bu kuralların
uygulanmayabileceği gizlenmekte, bu durum ise AKPnin ileri demokrasi ve
sosyal devlet anlayışını açıkça gözler önüne
sermektedir diye düşünüyorum.
Grubumuz
tarafından
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, teşekkür ediyorum efendim.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Devamla) Teşekkür ederim arkadaşlar, sağ olun.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.
Sayın
Can, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sizin
en hayırlınız eşine en iyi davrananınızdır.
Eğer içerinizden biri eşine karşı el kaldırıyorsa
bilesiniz ki o hayırlı değildir. hadisi şerifi ile
konuşmama başlamak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; netameli konulara el atan, gerçekten
gayretkeş, çalışkan, başarılı Bakanımız
bu konuyu da gündeme getirdi. Huzurlarınızda Sayın
Bakanımıza da özellikle teşekkür etmek istiyorum.
Gerçekten
netameli bir konuydu. Bu netameli konuya bu zamana kadar el atılmadı.
Her ne kadar 4320 sayılı Kanun 1998 yılında yürürlüğe
girmiş olsa da üzerinden yaklaşık on dört yıl geçti. Bu on
dört yıl süre zarfında teknolojik, içtimai ve sosyal alanda bir sürü
gelişmeler oldu. Bu gelişmelere ayak uyduramayan, iyi niyetli
hazırlanmış bu kanunun uygulamasındaki
sıkıntılarından mütevellit yeni bir kanun hazırlama
ihtiyacı hasıl olmuştu. Gerçekten, Sayın
Bakanımıza da bu konudaki gayretlerinden dolayı teşekkür
ediyorum.
Özellikle
Anayasanın 41inci maddesine göre Aile, Türk toplumunun temelidir ve
eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet,
ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların
korunması için gerekli tedbirleri alır ve teşkilâtı kurar.
Burada,
Sayın Bakanım haricindeki konuşmacıların kahir
ekseriyeti özellikle kadın vurgusu üzerinde mesaj vermek istedi. Hâlbuki
aile Türk toplumunun temelidir. Aile olmadan kadın olmaz, erkek olmaz.
Burada bir sıralama yapmak gereği hasıl olacaksa
-katılmıyorum ama- bu sıralamada aile ön planda
olmalıdır diye düşünüyorum. Sonra çocuklar, sonra kadın, erkek
Eğer eşitler arasında önde gelen olmak, sıralamak
gerekiyorsa hadi kadınları öne alalım diyorum ama aile, Türk
toplumunun temelidir. Eğer bir toplumda aile çatırdayacak olursa o
ülkenin geleceği, o milletin geleceği de tehlikededir diye
düşünüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 41inci maddesinde
devlete aileyi korumak üzere görev verilmiştir. Yine, TCK 86ncı
maddesinde Kasten yaralama suçunun üst soya, alt soya, eşe ve
kardeşe karşı işlenmesi hâlinde şikâyet
aranmaksızın verilecek ceza yarı oranında
arttırılır. hükmü
Yine, cumhuriyet savcıları
tarafından aile içi şiddete maruz
kalındığının öğrenilmesi hâlinde bu konuda
herhangi bir şikâyet de gerekmediğinden derhâl soruşturmaya
geçilmesi, koruma kararı için derhâl aile mahkemesine bilgi verilmesi,
mahkeme tarafından tedbir içeren koruma kararı verilen hâllerde
kararın uygun bir biçimde infazının sağlanması da
mevzuatımızda vardır. Ayrıca, kadınlar lehine pozitif
ayrımcılık içeren, referandumdan geçen Anayasanın 10uncu
maddesinde de lehe düzenlemeler yapılmıştır.
Gerçekten
kadının, zulmedilen, baskı altında tutulan bir insan olarak
bulunması her şeyden önce temel insan haklarına
aykırılıktır. Fakat kadına karşı pozitif
ayrımcılık uygulayalım derken kadının aile
içerisindeki statüsünü zayıflatmaya, dolayısıyla aileyi
zayıflatmaya sebep olacak şeylerden de kaçınmalıyız.
Unutulmamalı ki her kadın aslında bir aile bireyidir.
Kadının birey olarak hakkı elbette önemlidir fakat ailenin
dağılmaması daha önemlidir. Kadına pozitif
ayrımcılık tanınması durumundaki bütün hâllerde
ailenin hukukunu muhafaza etmek şartıyla bir anlam ifade eder çünkü
biz eğer kadını koruyorsak insanı koruyoruz, oysa
insanı korumanın birinci önceliği aileyi sağlıklı
olarak muhafaza etmektir. Pozitif ayrımcılık uygulamaları
boşanmayı kolaylaştıracak, ailenin çabucak
dağılmasına sebep olacak uygulamalara dönüştürülmemeli, bir
denge gözetilmesi, tercih yapılması, birey olarak kadının
haklarıyla birlikte ailenin hakları ve hukuku muhafaza edilmelidir
diye düşünüyorum.
Bu meyanda,
televizyonlardaki evlilik programlarının kadın onuruna
yakışmadığını, TVlerin buna riayet etmelerini
özellikle istirham ediyorum. Her türlü aşırı tavırdan ve
uçtan uzak durulmalı. Erkeğin otoritesini, egemenliğini
kıralım. derken feminizme de davetiye çıkarmamak gerekir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tüm dünya kadınlarının ülkemizin vefakâr,
cefakâr, onurlu kadınlarının 8 Mart Kadınlar Gününü
yürekten tebrik ediyorum. Dokuz yıldır Türkiyede AK PARTİ
olarak her alanda gerçekten çok yoğun bir mücadele yürütüyoruz. Yurt
içinde demokrasinin standartlarını daha ileri seviyelere
taşımanın, ekonomiyi büyütmenin, huzuru, güvenliği,
istikrarı pekiştirmenin mücadelesini veriyoruz. Eğitim,
sağlık, adalet ve emniyet başta olmak üzere Türkiyeyi her
alanda çok daha huzurlu, kalkınmış, müreffeh bir ülke hâline
getirmek için gayret ediyoruz, çalışıyoruz. Hiç kuşkusuz,
bütün bu mücadeleyi insanlık için, adalet için veriyoruz. Ama bu
mücadelede kadınların ve çocukların özellikle
gözetildiğini, dikkate alındığını, her ne
yapıyorsak öncelikle onlar için yaptığımızı
vurgulamak istiyorum.
Dünyanın neresinde
olursa olsun, savaşlar ve çatışmalar en önce kadınları
ve çocukları hedef alıyor, en fazla onları vuruyor. Ekonomik
krizler toplumda en fazla kadınları ve çocukları etkiliyor.
Terör, göç, yoksulluk, aynı şekilde herkesten önce
kadınları ve çocukları hedef alıyor. Antidemokratik
uygulamalar, baskılar, zulümler, dayatmalar, kısıtlamalar
maalesef en çok kadınlarımızı ve çocuklarımızı
tahkir ediyor.
İşte, AK
PARTİ olarak Türkiyede dokuz senedir gerçekleştirdiğimiz
reformlar, yaptığımız yatırımlar, uygulamalar ve
icraatlar, attığımız adımlar herkesten çok
kadınları mutlu etti, onların yaşamlarında âdeta
sessiz devrimler gerçekleştirdi. Eğitim imkânlarından en önce
kadınların, kızların istifade etmesini amaçladık.
Dokuz yılda eğitim noktasında, kızların okuma
noktasında önemli başarılar elde ettik. Kızların
okullaşma oranını yükselttiğimiz kadar üniversitelerde
kız çocuklarına kılık kıyafetlerinden dolayı
uygulanan faşizan dayatmaya ve baskıya biz son verdik.
Sağlık alanındaki reformlarla en çok anneleri, çilekeş
Anadolu kadınlarını biz gözettik. Terörle mücadeleyi Bu ülkenin
anneleri ağlamasın, kadınları dul kalmasın,
çocukları yetim kalmasın. diyerek kadınlarımız
adına bir daha azimle, kararlılıkla yürüttük, yürütmeye devam
edeceğiz.
İşkenceye
sıfır tolerans gösterdiğimiz kadar kadınlara yönelik
şiddete sıfır tolerans gösterdik. Bu tasarıyla da
kadınlara yönelik şiddete en kapsamlı, en kararlı
şekilde önlemler getiriyoruz. Tabii burada sadece kadın
demeyeceğiz, mağdur diyeceğiz çünkü bu kanun kapsamında
gerek çocuklar gerekse erkeklerin de yararlanma durumu vardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak sadece
Türkiyede değil, bölgemizdeki, dünyadaki kadınların da
haklarını en güçlü şekilde savunan biz olduk. Tunusun,
Fasın, Cezayirin kadınları için sesimizi yükselttik.
Afganistanın, Somalinin, Bosnanın, Irakın, Filistinin,
Suriyenin kadınları için, çocukları için biz yüreğimizi
ortaya koyduk.
8
Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle özellikle Vanın
kadınlarının, depremzede hanım kardeşlerimizin,
Uluderede çocuklarını kaybetmiş mahzun annelerimizin, Kuzey
Afrikanın, Somalinin, Orta Doğunun yüzyıllardır çile
çeken kadınlarının, Filistinin, özellikle Gazzenin,
Şamın, Halepin, Hamanın, Humusun, Itlipin, Deranın
mazlum ama mağrur kadınlarının 8 Mart gününü de tebrik
ediyorum.
Anadolunun
elleri nasır tutmuş emektar annelerimizin de günlerini tebrik
ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu yasayla neler getiriyoruz? Bu
yasayla getirmek istediğimiz en büyük şey, özellikle kurmuş
olduğumuz aile merkezleriyle birlikte, şiddete maruz kalan
kişinin, öncelikle şiddet uygulayanla arasındaki husumeti
derinleştirmemek babından, öncelikle adliyeye gitmeden önce bu
merkezlerde gerekli rehabilite ve eğitim çalışmalarına önem
verilecektir. Dolayısıyla, adliyeye gidildikten sonra yapılacak
koruma tedbirlerinin belki de ailenin bir araya gelmesine, buradaki
huzursuzluğu derinleştireceğinden dolayı bu önleyici bir tedbirdir,
önemlidir diye düşünüyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi sözcüsü, burada, eğitimle ilgili herhangi bir şey
olmadığından bahsetti. Hâlbuki Eğitim ve koordinasyon
başlıklı madde vardır. Diğer taraftan da
ilköğretimde ve ortaöğretimde kadın fırsat eşitliğine
inanmış, kadın haklarını üstün, hukukun
üstünlüğünü kabul eden müfredatı, Millî Eğitim Bakanıyla
Sayın Bakanımızın da protokolü çerçevesinde, inşallah
müfredat programına da bu eklenmiştir ve burada öncelikle neslimiz bu
konuda bilgilendirilecektir, bu konuda desteklenecektir diye düşünüyorum
ben. Özellikle kız çocuklarımızın eğitimi
alanında, okula yöneltilmeleri anlamında Sayın
Bakanımızın özellikle katkıları oldu, bu desteklerinden
dolayı teşekkür ediyorum.
Netice itibarıyla, bu
kanunun öncelikle Türk milletine, Türk ailesine, kadınlarımıza,
gençlerimize, çocuklarımıza hayırlı olmasını
temenni ediyorum. İnşallah bu kanun neticesi itibarıyla
şiddetin bir daha tansiyonu artmaz, şiddet bitirilir.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) İnşallah önce sizi değiştirir, sonra
RAMAZAN CAN (Devamla)
Ama her şeyden önce şunu söylemek istiyorum ben: Aile bireyleri
arasında sadakate, nezakete ve saygıya, sevgiye önem verdiğimiz
sürece şiddet önlenecektir diye düşünüyorum ben. Tabii ki Türk milleti
yapı itibarıyla muhafazakâr bir aile, geleneklerine, göreneklerine,
dinî değerlerine, millî örf ve ananelerine bağlı bir ailedir.
Ailemizi önemsemeliyiz. diyorum.
Tekrar, bu duygular
içerisinde tasarının kanunlaşmasını diliyor, Hepimize
hayırlı uğurlu olsun. diyor, teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Can.
Gruplar adına
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
şahısları adına Sermin Balık, Elâzığ
Milletvekili.
Sayın Balık,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SERMİN BALIK (Elâzığ)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı
hakkında görüşlerimi bildirmek üzere şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesile ile Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Toplumumuzda ne yazık
ki var olan fiziksel, cinsel, psikolojik ve sözlü şiddetin artık
yaşanmaması ve önlenmesi, en temel insan hakkı olan yaşam
hakkının korunması, siyaset üstü olarak düşündüğümüzde
hepimizin ortak paydasıdır. Bu bakış açısıyla,
topluma şekil veren, yeni nesiller yetiştiren
kadınlarımızın, geleceğimizin umudu
çocuklarımızın ve şiddetin her türüne maruz
kalmış insanlarımızın korunması ortak
hassasiyetimizdir.
Bugün
görüştüğümüz bu kanun tasarısının amacı,
şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan
kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı
ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu
kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak
tedbirleri düzenlemektedir. Bu tasarıyla birlikte, şiddetin
engellenmesi ve önlenmesi amacı ile mülki amirlere, hâkimlere ve kolluk
amirlerine tedbir alabilme yetkisi verilerek hızlı bir şekilde
sonuç alınabilmesinin yolu açılmaktadır. Tasarıdaki ana amaç
şiddetin önlenmesidir, ancak aksi durumlarda da şiddete maruz kalan
mağdurların korunması ve şiddet uygulayanlarla ilgili
tedbir kararlarının süratle alınması ve etkin bir biçimde
uygulanmasıdır. Tasarıyla, şiddet mağdurlarının
şiddetten korunması ve sonrasında toplumsal hayatta var olabilme
mücadelelerine yönelik tedbirler alınmaktadır. Bu tedbirler geçici
maddi yardım, sağlık yardımlarından
faydalandırılması, barınma ihtiyaçlarının
karşılanması, meslek edindirilmesi, çocuklarının
kreş ihtiyaçlarının giderilmesi, adli yardımda
bulunulması ve hatta, gerekirse, kimlik değiştirilmesi olarak
sıralanabilir.
Bu
tasarıdaki yeniliklerden biri de şiddet uygulayanlara yönelik
düzenlenen önleyici tedbirlerdir. Bu tedbirler süre kısıtlaması
olmaksızın müşterek konuttan veya bulunduğu yerden
uzaklaştırılması ve konutun korunan kişiye tahsis
edilmesi, uzaklaştırılma emrinin çıkarılması,
öfke kontrolüyle ilgili eğitim ve rehabilitasyon programlarına
katılması, herhangi bir bağımlılığı
olması hâlinde tedavi olması, meslek edindirme kurslarına
katılması olarak sıralanabilir. Elbette ki etkin
uygulamayı sağlamak için de en önemli yenilik zorlama hapsidir. Bu
tedbir, bir suç karşılığı uygulanan bir ceza
yaptırımı değil, aksine, şiddet uygulayanı
tedbirlere uymayı zorlamayı amaçlamaktadır. Önleyici ve
caydırıcı bir uygulamadır. Mevcut uygulamada tedbir
kararına aykırı davranılması hâlinde gelen suç,
açılan ceza davalarının uzun sürmesi ve öngörülen hapis
cezasının çoğu zaman verilememesinden, uygulanmamasından
dolayı etkin olunamazken bu kanun tasarısıyla zorlama hapsinin
uygulanması caydırıcı olacaktır. Şiddeti önlemek
ve koruyucu tedbirleri etkin olarak uygulamak için destek ve izleme
hizmetlerinin verildiği, yedi gün, yirmi dört saat esasına
dayalı, tercihen kadınların istihdam edileceği şiddet
önleme ve izleme merkezleri bu tasarıyla hayata geçirilecektir. Bu
merkezlerle birlikte, destek hizmetleri ve ilgili kurumlar arası
koordinasyon sağlanarak çağrı merkezleri kurulacak, kayıt
altına alınan vakaların izlenmesi sağlanacak ve bu
şekilde kanunun daha etkin bir biçimde uygulanması
sağlanacaktır.
Bugün
bu tasarıyı görüşmemiz vesilesiyle, fedakâr, cefakâr ve onurlu
kadınlarımızın Dünya Kadınlar Gününü kutlarım.
Çıkacak
bu kanun ile birlikte Gül Dünya, N. Ç. ve Ayşe Paşalı
olaylarının yaşanmadığı, herkesin birbirinin yaşam
hakkına saygı duyduğu bir dünya dileklerimle, bu tasarıda
emeği geçenlere teşekkür eder, hayırlara vesile
olmasını diler, Meclisimizi saygılarımla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Balık.
Şahsı
adına Ankara Milletvekili Sayın Nurdan Şanlı, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
NURDAN
ŞANLI (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181
sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısıyla
ilgili ben de şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği üzere, 8 Mart yani yarın Dünya
Kadınlar Günü. Ben bugün burada, söz almam vesilesiyle, tüm
kadınlarımızın bu özel gününü yürekten kutluyorum. Dünya Kadınlar
Gününün kutlanmasının yanı sıra 8 Mart ve onu izleyen
günlerde kadın haklarından daha etkili bir biçimde söz etmeli ve
gündeme getirmeliyiz.
Kadın
hakları ilk kez 18inci yüzyıl düşünürleri tarafından
gündeme getirilmiş ve kadın haklarını savunmaya
başlamışlardır. Kadın haklarının en
önemlilerinden birisi kadın erkek eşitliğidir ve bu
eşitliğin sağlanmasıdır. Çağdaş devlet olabilmenin en temel
fonksiyonlarından birisi kadın erkek eşitliğinin
sağlanmasıdır. Demokratik çağdaş bir devlet
olabilmenin yolu bu anlayışın gerçekleşmesinden geçer ve bu
anlayış tüm insanlığın ortak davranış
biçimlerinden birisi olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin en önemli sorunlarından birisi de kadına
uygulanan şiddettir. Bu bağlamda, bugün burada Ailenin Korunması
ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısını görüşmekteyiz ve bunun amacı, şiddete
uğrayan ve şiddete uğrama tehlikesi bulunan
kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı
ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere
yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere
ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Özellikle kadınlara
karşı uygulanan şiddet yalnızca ülkemizin değil, tüm
dünyanın ortak sorunlarından birisidir. Tarih boyunca erkek
egemenliğine dayanan toplumlar kadınları
dışlamış ve onları ikinci sınıf olarak
görmüştür. Şiddetin önlenmesine yönelik çalışmalar ancak
1970li yıllardan sonra gündeme gelebilmiştir. Savaşta, yoklukta
ve tüm zorlu anlarda kadınımızın erkeklerle beraber
analık duygusunun da vermiş olduğu güçle nasıl
kahramanlık gösterdiği bilinen bir gerçekken kendilerine yapılan
zulmü anlamak mümkün değildir. Özellikle kadınlar başta olmak
üzere yaygınlaşan şiddet olaylarının boyutları
küçümsenemeyecek boyutlardadır. Gerek yazılı gerekse görsel
medyada sık sık gördüğümüz dayak, işkence ve öldürme
olayları konunun ne kadar vahim olduğunun önemli bir göstergesidir.
Elbette ki bu eylemlerin ekonomik, toplumsal, kültürel, psikolojik ve birçok
nedeni bulunmaktadır. Aile ve toplum bu tür davranış biçimlerinden
fevkalade olumsuz şekilde etkilenmektedir. Ayrıca töre cinayetleri de
kabul edilemez feodal bir anlayışın ürünüdür.
Şiddetin
azaltılmasının, hatta yok edilmesinin en önemli güvencelerinden
birisi de eğitimdir. Uygulamaya koyduğumuz Haydi Kızlar Okula,
Baba Beni Okula Gönder, Ana-Kız Okuldayız kampanyalarıyla
kazanılan ilerleme ve ülke genelinde başlatılan eğitim
seferberliği bu tip anlamsız ve çağ dışı
alışkanlık ve gelenekleri yok edecek ve daha çağdaş,
daha eğitimli bir toplumu kazanmamızda önemli bir aşama
olacaktır. Ne var ki daha çağdaş, daha insancıl
değerleri kazanmamızda eğitimin yanı sıra ilgili kurum
ve kuruluşlara, basına, sivil toplum örgütlerine ve tüm toplum
kesimlerine büyük görevler düşmektedir. Herkes üzerine düşen görev ve
sorumlulukları layıkıyla yerine getirirse eminim ki çok önemli
mesafeler katedebileceğiz.
Kişinin
fiziksel, cinsel, ekonomik veya psikolojik açıdan zarar görmesiyle veya
acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri,
buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî
engellenmesini; fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü
tutum ve davranışı ifade eden, şiddeti önlemeye yönelik
hazırlanan kanun tasarısı çok önemli bir gelişmedir. Bu
kanunla birlikte şiddetin önleneceğine inancımla, ailenin
korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair
yapılan bu düzenlemenin ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şanlı.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi,
on beş dakika süreyle soru-cevap kısmına geçiyoruz. Sisteme
giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın
Belen
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, özel bir TV kanalında yayınlanmakta olan polisiye bir
dizi var, adı da Behzat Ç. Bu dizide Türk ailesinin temeline dinamit
konuluyor. Bir savcı, üstelik kamu görevlileri; birisi savcı,
diğeri emniyet görevlisi; evlenmeden, nikâhsız bir şekilde
birlikte yaşıyorlar ve emniyet görevlisi, savcı rolündeki bayana
karşı rolü gereği çok sert davranıyor, kadını
aşağılayıcı sözler ve davranışlarda
bulunuyor. Bu konuda Bakanlığınız herhangi bir
girişimde bulunmuş mudur? RTÜKten veya ilgili bakanlıktan bu
dizideki bu tür sahnelerin çıkartılmasını isteyecek
misiniz? Bunun örneği daha birçok dizide var. Birçok dizide maço erkekler
kadına karşı şiddet uygulamaktadır. Bu konuda bir
şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Ata
AYLA
AKAT ATA (Batman) Sayın Başkanım, teşekkürler.
Aracılığınızla,
Sayın Bakanıma sorumu yöneltiyorum:
Sayın
Bakanım, maddi ve manevi kayıpları tartışmasız
olan; henüz savaş mı, çatışma mı, şiddet mi
tartışmalarını bile tüketemediğimiz Türkiye
gerçeğinin demokratik, barışçıl bir temelde çözümü
noktasında ne yazık ki Parlamento rolünü oynamamaktadır. Aile ve
sosyal politikalardan sorumlu Bakan olarak, yaşanan büyük acılar
düşünüldüğünde, en çok ailenin etkilendiği gerçeğiyle ortak
bir barış dili ve yaklaşımının açığa
çıkması için yürüttüğünüz bir çalışma var
mıdır? Eğer yoksa bu konuda herhangi bir planlamanız mevcut
mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Tuncel
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz
önce, Sayın Bakana iki sorumun cevabını alamadım. Bir
soruma ek yapıyorum. Cezaevindeki milletvekillerini ziyaret etmeyi
düşünüyor musunuz diye, buna belediye başkanlarımızı
da ekliyorum. Sayın Bakanımız belediye
başkanlarımızı ve milletvekillerimizi ziyaret etmeyi
düşünüyor mu? Bu konuda eğer bir heyet oluşturursa bu heyette
biz de yer almak isteriz tabii.
İkincisi,
bu kanun tasarısında, şiddeti önleme merkezleri var ancak
kadınların birçoğu cinsel şiddete maruz kalıyorlar ve
bunu ifade edecekleri mekanizmalar yok. Kadın örgütleri ısrarla bunu
çok istediler. Cinsel şiddeti izleme ve önleme merkezleri kurmayı
düşünüyor musunuz? Bu kanun kapsamında bu olmadı ama bu çok
ciddi bir sorun.
Üçüncüsü
yine, biz çok uğraştık ama kanunda yer almadı, bu
eşcinsellere yönelik, LGBT bireylerine yönelik herhangi düzenleme yok ve
bunlar en çok şiddete maruz kalanlar. Özellikle trans bireyler çok
yoğun
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) -
şiddete maruz kalıyorlar. Bu konuda
herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Sayın Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Son
yıllarda, çeşitli sebeplere bağlı olarak boşanmalar
artmış, aileler dağılmaktadır. Bundan da en çok
çocuklar zarar görmektedir. 2011 yılında kaç aile
boşanmıştır? Ayrılan ailelerin çocuklarına ve
eşlere psikolojik destek verilmesi düşünülüyor mu? Ayrıca, 2011de
boşanma sebepleri nelerdir? Bunları öğrenmek istiyorum.
Bir
diğer soru da eşi vefat eden kadınlara maaş
bağlanacağı ifade edildi. Aynı durumda olan erkeklere de
maaş bağlanamaz mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Alim Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
özellikle son dört yıldır Hükûmetin değişik bakanları
ve Sayın Başbakan tarafından şehit ve gazi ailelerine
ikinci bir iş istihdamı konusunda verilen sözler ne
aşamadadır? Şu anda Bakanlık olarak sizin de kamuoyuna yaptığınız
açıklamalar doğrultusunda iş bekleyen şehit ve gazi ailelerine
nasıl bir müjde vermeyi düşünüyorsunuz?
İkinci sorum:
Pozantı Çocuk Cezaevinde meydana gelen insanlık dışı
olaylar hakkında Bakanlığınızın nasıl bir
müdahalesi olmuştur? Altı yedi aydır kamuoyundan gizlendiği
iddia edilen bu konuyla ilgili açıklamanız nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Tan
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sayın Bakan, iki sorum var. Bunlardan birincisi
Pozantıda yaşanan rezaletle alakalı. Bu çocukların
uğradıkları bu mağduriyetle ilgili şu ana kadar neler
yapıldı? Ciddi bir yaptırım var mı?
İkincisi:
Şırnakın Uludere ilçesinde 34
vatandaşımızın katledildiği olayda katledilenlerin
büyük bir çoğunluğu çocuk yaştaki
vatandaşlarımızdan oluşmaktadır. Bunların
aileleriyle bir irtibat kurdunuz mu? Geride kalanlarla ilgili bir
rehabilitasyon çalışması yaptınız mı? Ve bu
çocukların mağduriyetlerinin giderilmesi, katillerinin bulunması
için neler yaptınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Sakık
Yok.
Sayın Tüzel
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) Sayın Bakan, Anadolu Ajansında çalışan
kadın basın emekçileriyle ilgili son zamandaki gelişmeleri sizle
paylaşmak istiyorum. Bugün Başbakanın konuşmasında da
Türkiye Gazeteciler Sendikası, Gazetecilere Özgürlük Platformu ve tutuklu
gazetecilerden bahsedilmiştir bu konuyla ilgili. Bir zamandır
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınça bağlı
Anadolu Ajansı Genel Müdürü Kemal Öztürkün sürdürdüğü âdeta bir
operasyon söz konusudur. Özellikle sendikanın bu faaliyetlerinden ötürü
Genel Başkan Ercan İpekçiyi hedef alır şekilde,
sendikayı suçlayan bir metne imza toplanmakta ve bu metni imzalamayan
Anadolu Ajansı çalışanları Haritadan yer seçin. diyerek
tehdit edilmekte. Bir zamandır toplu emekliliğe, sürgüne ve
sendikadan istifaya zorlanan Anadolu Ajansı emekçileri üzerindeki bu baskı
sendikal hak ve özgürlükler açısından son derece tehlikelidir.
Halkın doğru haber alma hakkı, gerçekleri öğrenme
açısından
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu
Yok
mu efendim?
Sayın
Yılmaz
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Bakanım, ben size şu konuyu
sormak istiyorum, daha önce Çalışma Bakanımıza da
sormuştum: Şimdi, sigortalı kadınlar için doğum
borçlanması var, iki doğum için borçlanabiliyorlar ama
BAĞ-KURlu kadınlar için ve Emekli Sandığına tabi
kadınlar için geriye doğru doğum borçlanması yok,
çocuklarının doğumu nedeniyle. Aslında bu çok ciddi bir
dengesizlik ve eşitsizlik.
Sayın
Bakana da biz daha önce söylemiştik ama Sayın Bakan bu konuda çok
fazla ilgili olmadı. Ben, sizin de kadınlar adına yani aynen
işçi kadınlar gibi, esnaf kadınların, tarım
işçisi olarak çalışan kadınların, BAĞ-KURlu
kadınların ve Emekli Sandığındaki kadınların
askerlik borçlandırılmasındaki gibi geriye doğru bir
borçlanma yapabilmesi konusunda desteğinizi istiyorum. Bu konuda
yakın bir zamanda bir yasa teklifi vereceğiz. Bütün kadınlar
bunu bekliyorlar. Bu, devlete hiçbir yük de getirmeyecek aslında borçlanma
için bedelini ödeyecekleri için yani ödenen bir bedel olacak. Buna devletin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Buldan
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakana sormak istiyorum: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün resmî tatil
edilmesi konusunda kadın örgütlerinin yoğun talepleri var. Bu konuda
biz de Barış ve Demokrasi Partisi olarak 8 Martın resmî tatil
olması konusunda kanun teklifi hazırladık.
Bakanlığınızın bu konuda herhangi bir girişimi
var mı? Yani 8 Martı resmî tatil günü ilan edecek misiniz diye sormak
isterim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan buyurun.
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Sayın Belenin dizilerle ilgili genel olarak -Behzat üzerinde sordu ama-
baktığımız zaman -bizim son yaptığımız
araştırmada, genel olarak medya üzerinde yapılan
araştırmalarda- Türk toplumunun kadını ikincilleştiren,
şiddeti artıran, kadının cinselliğini öne çıkaran
dizilerle ilgili genel manada yüksek oranda şikâyeti olduğunu
çıkan araştırmalar da gösteriyor, ben de 2 çocuk annesi olarak
da hakikaten bu dizilerden, kadını ikincilleştiren ve şiddeti artıran dizilerden
şahsi olarak da rahatsız olduğumu ifade etmek istiyorum fakat
şimdi Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Kanununa ve Basın Kanununa
göre şikâyete bağlı bir süreç çalışıyor. Toplum
hem şikâyet ediyor hem izliyor. Ciddi bir sorunla karşı
karşıyayız. Medya okuryazarlığı dediğimiz
şey de eğer ratingle ilgili bir süreç çalışıyorsa,
eğer reklamlar ve rating ticari ve mali kaygıyla
çalışıyorsa, bizim, farkındalığı
artırarak, bilinci yükselterek şunu başarmamız gerekiyor:
Ya seyretmeyeceğiz ya da şikâyet mekanizmasını
güçlendireceğiz. Bir gerçekle daha karşı
karşıyayız; şikâyet edilen oran yüzde 2,5. Radyo ve
Televizyon Üst Kuruluyla görüştüğümüz zaman onlar da diyorlar ki:
Biz gelen şikâyetler üzerine hukuki süreci başlatıyoruz.
Dolayısıyla bize bu konuda eğer hakikaten ciddi bir şikâyet
alanı varsa şikâyet edecek mekanizmanın güçlendirilmesi
gerekiyor. Bizim burada sivil inisiyatifi geliştirerek, toplumsal
duyarlılığı artırarak ve özellikle Amerika merkezli,
Amerikada reklamlar üzerinde yapılan bir sivil inisiyatif var, güçlü bir
etik kurulu var. Eğer toplumun yapısını bozuyorsa, aile
değerlerini yıpratıyorsa ki güçlü bir sivil inisiyatif reklamlar
üzerinden o dizilerin ve o yayınların toplumsal baskı üzerinden
kaldırılmasını sağlıyor. Bunu da güçlendirmemiz
gerekiyor. Bu konuda biz de halkımızın
duyarlılığını artıracak
çalışmaları önemsiyoruz ayrıca Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu sisteminin daha aktif hâle getirilmesi gerekiyor, kamu spotlarıyla
da bunun duyurulmasını önemsiyoruz. Çünkü halkımız çok az
okuyor, en fazla televizyon seyrederek ve görsel olarak bilgi sahibi
olduğu için, bizim bu alanlarda daha toplumsal
duyarlılığı artıracak çalışmaların
güçlendirilmesi ve desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Sizinle bu
konuda da aynı fikirde olduğumu belirtmek istiyorum.
Sayın Akatın
Şimdi, tabii, özellikle Millî Birlik ve Kardeşlik Projesiyle ilgili
başlattığımız süreçte -Ayla Hanımın
hassasiyeti üzerinde başlamış bir süreçtir- biz burada bölgesi,
mezhebi, dili, dini ne olursa olsun herkesin birinci sınıf
vatandaş olduğu ve herkesin onurluca bir yaşam mücadelesi
sürmesi gerektiğine inandığımız için demokratik
açılımı önemsedik ve temel hak ve özgürlüklerde, hukuk devleti
olma noktasında, ileri demokrasiye gitme noktasında bölgeden gelen
birisi olarak da bu hassasiyetlerinizi paylaşıyorum. Bunun hem
ekonomik kalkınmayla hem de temel hak ve özgürlükleri artırarak,
Millî Birlik ve Kardeşlik Projesinde sizlerin de desteğiyle bu
süreci tamamlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca biz Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak da ASDEP dediğimiz
önemli bir projeyi hayata geçiriyoruz, çalışma modelimizi
oluşturduk. ASDEP dediğimiz proje, aile sosyal destek
uzmanlığı yani nasıl her ailenin bir aile hekimliği
varsa onların bir sosyal hizmet uzmanı olacak. Koruyucu ve önleyici
tedbirler dediğimiz, şiddetle mücadelede de, toplumun bugün
yaşadığı birçok sorunda da kadının, çocuğun
hakkının, hukukunun korunmasında da bu
uzmanlarımızın tespitlerine göre hızlı bir
şekilde çözüm bulacakları, her aile bazlı, her birey bazlı,
onların yaptığı araştırmalara dönük bir
çalışma sistemini önemsiyoruz. İki ilde şu an pilot
çalışma olarak başlatacağız bu ay itibarıyla,
Kırıkkale ve Karabükte. Arkasından iki ayrı modeli
çalışacağız. Hangi model üzerinde karar verirsek de daha
geniş bir pilot çalışmayla, özellikle göç alan şehirler ve
güneydoğudaki iller başta olmak üzere bunu önemsiyoruz. Eğer bu
sosyal destek sistemini hayata geçirebilirsek, sosyopsikolojik
desteği uzmanlarımız aracılığıyla
güçlendirebilirsek bugün sizin söylemiş olduğunuz birçok alanda da koruyucu
ve önleyici tedbir alabileceğimizi düşünüyoruz ve bunun da takipçisi
olduğumu ifade etmek istiyorum.
Boşanma
oranlarıyla ilgili olan bir soru var. Şimdi, özellikle açık
topluma gittiğimiz, temel hak ve özgürlüklerin arttığı,
kadının birey olarak güçlendiği noktada bu kadar sosyolojik
olarak yaşanan boşanma oranlarının artması bir
sosyolojik vaka olarak karşımızda duruyor. Biz burada hangi
aşamadayız, dünyadaki durum nedir? diyecek olursanız, son on
beş yılda binde 2lik bir artış gözüküyor. Yani binde
14ten binde 16ya yükselmiş gözüküyoruz ama dünya ortalamalarına
baktığınız zaman burada binde 25 ile binde 50 arası,
şu andaki Türkiyedeki boşanma oranlarının 4 katı
dünya ortalamalarının olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla,
aile, şu anda bizim toplumumuzun en önemli temeli olarak duruyor ve bu
bizim açımızdan, özellikle toplumsal sorunlarda parçalanmış
ailelerde daha çok sorun yaşandığından dolayı
sevindirici bir noktadır. Biz de Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı olarak hem evlilik öncesi destek mekanizmalarını
güçlendirecek evlilik öncesi eğitim programlarını hem de evlilik
sonrası bir danışma sistemini, danışmanlık
mekanizmasını güçlendirecek şekilde ailelerimizin yanında olmayı,
ailelerin sorun çözme kapasitesini artırıp kadınıyla
erkeğiyle onların yanında olacağı, iletişim
mekanizmalarını güçlendireceği bir politikayı da hayata
geçirmek için büyük bir gayret içerisinde çalışıyoruz.
Sayın
Tüzelin sendikayla ilgili, Anadolu Ajansındaki sendikayla ilgili
sorduğu soruyla ilgili detayları bilmiyorum. Bunu hem Sayın
Başkanla hem de Sendika Başkanıyla görüşeceğim, bize
düşen bir şey varsa da bunu sizinle de konuşup takipçisi
olacağımızı ifade etmek istiyorum.
Şehit
yakınları ve gazilerle ilgili gelen bir sorumuz vardı. Burada
şehit yakınlarıyla ilgili, Başbakan
Yardımcımızın Başkanlığında beş
bakanlığımız beraber bir çalışma yaptık.
Özellikle şehit yakınları ve derneklerle, vakıflarla
yaptığımız çalışmada onların talepleri
doğrultusunda birçok düzenlemeyi hayata geçirecek bir taslağı
oluşturduk. İkinci istihdamın da içinde olduğu, birçok
sağlık hizmetlerinin güçlendirildiği,
ulaşılabilirlikle ilgili sorunların çözüldüğü,
muhtaçlık belgesinin aranmadığı, birçok sorunun
çözüldüğü bir taslak şu anda çalışıldı.
Sayın Başbakanımıza şu anda taslağı
anlatacak aşamaya geldik, ona vereceğimiz bilgiler doğrultusunda
Sayın Başbakanımızın bunu halkımıza
anlatacağı şekilde, hızlı bir şekilde, bir on
beş-yirmi gün içerisinde süreci tamamlayacağımızı da
ifade etmek istiyorum.
Pozantıyla
ilgili...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi oturuma on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 17.42
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
---0---
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
181
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci
madde üzerinde tasarının başlığını da
kapsayan iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
181
sıra sayılı kanun tasarısının isminin
"Kadına Yönelik Her Türlü Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısı" olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz.
Ayla Akat Sırrı
Süreyya Önder Sebahat
Tuncel
Batman İstanbul İstanbul
Erol Dora Levent
Tüzel Ertuğrul
Kürkcü
Mardin İstanbul Mersin
Hasip Kaplan
Şırnak
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının isminin "Kadın ve Aile Bireylerinin
Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı" olarak
değiştirilmesini ve 1. maddesinin 1. fıkrasına
"ısrarlı takip mağduru ibaresinden sonra gelmek üzere
"ve cinsel tercih farklılığı" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nedret Akova Dilek
Akagün Yılmaz Sena
Kaleli
Balıkesir Uşak Bursa
Sakine Öz Sedef
Küçük
Manisa İstanbul
BAŞKAN Okunan son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge sahibi, İstanbul Milletvekili Sedef Küçük.
Buyurun
Sayın Küçük.
Süreniz
beş dakika.
SEDEF
KÜÇÜK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerine söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 25 Kasımda büyük bir mutabakatla Avrupa Konseyi
Sözleşmesini Meclisimizden geçirdik. Aradan yaklaşık yüz gün
geçti, o günden bu yana onlarca kadın daha öldürüldü. Her geçen gün
kadınlarımızı böylesi kör bir şiddete kurban vermeye
devam ettik. Umudumuz yeni hazırlanan tasarıdaydı.
Bakanlığın bu konuda caydırıcı olabilecek bir
tasarı ortaya koyacağını, Meclisimizin tüm partileriyle
uzlaşma içinde, 25 Kasımda yaptığı gibi büyük bir
mutabakat göstereceğini ve hep beraber bu sorunun çözümü konusunda olumlu
bir adım atmış olacağımızı umuyorduk ama
gördük ki, ortaya vadedilen tasarının silik bir gölgesi
çıkmış.
Bu,
yalnızca bizce böyle algılanmadı. Bu tasarıya katkı
veren 200ü aşkın sivil toplum örgütü de aynı hayal kırıklığını
yaşadı. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu bu
tasarıyı görüşürken, toplantıya katılan kadın
örgütleri temsilcileri, yetersiz bir kanunun çıkmasındansa sorunun
acil çözüm bekliyor olmasına rağmen beklenebileceğini, 8 Marta
yetiştireceğiz. diye eksik ve yetersiz bir kanun
çıkarmanın yanlış olacağını ifade
etmişlerdir. Bu doğru bir yaklaşımdır. Elbette böyle
bir kanunun 8 Marta yetiştirilmesinin büyük bir sembolik değeri vardır
ama sembolik olmasından daha değerli olan, bu kanunun çözüm üretmesidir.
Kanunlar çözüm ürettiği sürece anlamlıdır.
Sayın
Bakanın bunu gerçekleştirebilmek için gösterdiği çabanın
hepimiz farkındayız. Kimsenin iyi niyetinden kuşkumuz da yoktur.
Ancak, iyi niyet, tarihin hiçbir döneminde sorunların çözümü için yeterli
olmamıştır. Tarih, niyetleri değil, yapılanları
yazar, hangi hakları verdiğinizi, eşitliği nasıl
sağladığınızı yazar.
Değerli
milletvekilleri, yapılan kanunları hayata geçirebilmek kanunları
yapmak kadar önemlidir, hatta, belki de daha önemlidir. Bunun için size bir
örnek vermek istiyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye
aleyhine verdiği bir kararda bakınız ne diyor: Türkiyede
gerçekleştirilen tüm yasal reformlar kadın-erkek
eşitliğinin gerçekleştirilmesinde yetersiz
kalmıştır. Türkiyede siyasi irade, fiilen kadın-erkek
eşitliğini sağlamakta isteksiz, kararsız ve duyarsız
bir görünüm sergilemektedir. Bu da yasalardaki olumlu düzenlemelerin uygulamaya
geçmesini, çoğu kez kamu görevlilerinin keyfî uygulamalarına
bırakılmasına neden olmaktadır. Bu tasarıda söz
konusu eleştirileri ve saptamaları ortadan kaldıracak bir
düzenleme var mıdır? Kamu görevlilerinin keyfî
uygulamalarını engelleyecek tek bir satır var mıdır?
Seviyordum öldürdüm., Namusumu kirletti, öldürdüm. diye savunma verene
haksız tahrik indirimi yapan hâkime karşı bir yaptırım
var mıdır? O zaten konsomatristi, öyleyse karakolda yediği
dayağı hak etmiştir. diyen kamu görevlisine karşı
herhangi bir düzenleme var mıdır? Oysa kamu görevlilerinin
alışkanlıklarını değiştirmeleri için
zorlayıcı tedbirler konulması gereği açık bir
şekilde önümüzde durmaktadır.
Kadın
cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucudur. Bu,
altında imzamız olan bütün sözleşmelerde yazıyor. Toplumsal
cinsiyet eşitliğine ilişkin, bunu sağlayacak mekanizmalara
ilişkin yirmi beş maddelik kanunda tek bir kelime var
mıdır?
Değerli
milletvekilleri, toplumsal cinsiyet eşitliği yalnızca bu kanun
tasarısıyla sınırlı kalmaksızın
yaşamın her alanında vurgu yapılması gereken bir
kavramdır. Kadına yönelik şiddetin azaltılmasının
ancak ve ancak toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanarak
aşılabileceği görülmektedir. Buna değinmeyen bir kanun,
kadın ve erkeğin her koşulda eşitliğini amaçlayan
mekanizmaları kurmayan bir kanun eksik kalmaya mahkûm bir kanundur. Bu
nedenle, bu düzenlemenin de yetersiz kalacağı
kaygısını taşımaktayım. Bu kaygının
yalnızca benim kaygım olmadığını, sivil toplum
örgütlerinin de aynı kaygıyı paylaştığını
belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Küçük.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
önceki önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
181
sıra sayılı kanun tasarısının isminin
"Kadına Yönelik Her Türlü Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısı" olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz.
Ayla
Akat Ata (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN
Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçe mi? Kim konuşacak?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Levent Tüzel konuşacak.
BAŞKAN
Sayın Tüzel, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
"Kadınlarımızın
yüzü acılarımızın kitabıdır.
Acılarımız,
ayıplarımız ve döktüğümüz kan
Karabasanlar
gibi çizer kadınların yüzünü."
Nâzım
Hikmetin dizeleriyle bu yasa tasarısı üzerine görüşlerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle,
Hükûmetteki tek kadın Bakanı, Meclisimizin kadın
milletvekillerini ve Komisyon üyelerini selamlıyorum. Aynı
şekilde, bu tasarıya emek eden ama karşılığını
bulamayan iki yüz altmış yedi kadın örgütünün çatısı
Şiddete Son Platformunda buluşan kadın örgütlerinin
yöneticilerini selamlıyorum. Keza, ülkemizde iş cinayetlerinde
hayatını kaybeden, işten atılmalarla karşı
karşıya kalan, cinsel şiddet altında emeği sömürülen,
evlatlarını, eşlerini, kardeşlerini bir bombalanma sonucu
kaybeden Roboskideki Kürt kadınlarını, keza düşünceleri,
özgürlükleri, gelecekleri için cezaevinde yatan bütün kadınları, ülkemizin
kadınlarını selamlıyorum.
Önce
Hükûmetin bu yasa tasarısını hazırlarken
yaklaşımına değinmek istiyorum. Âdeta 8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Gününe dönük, birkaç gün kala bu yasa tasarısı bir
hediye ve bir prestij yapmak adına, Hükûmetin prestijini yapmak adına
hazırlanıyor ama gördüğümüz kadarıyla uygulamalar ve
politikalarıyla Hükûmet yine kadına dönük şiddeti bünyesinde
barındırıyor.
İşte, 4 Mart günü Hatay Antakyada
Emekçi Kadınlar Gününü kutlayan kadınların üzerine polis copla,
gazla saldırmıştır. Keza Üç çocuk söylemi arkasında
sosyal güvencesiz, işsiz, son 4+4+4 eğitim yasa tasarısıyla
eğitimsiz bırakılmaya hazırlanan, eve tıkılan
kadınlar, yine aynı şekilde giyimi kuşamı, yaşam
biçimi sorgulanarak Fiş ile priz benzetmeleriyle, Perdesiz ev
söylemleriyle âdeta şiddete davet çıkaran bir devlet bürokrasisi
karşısında elbette bütün bu söylenenler, kadını
koruma, aileyi koruma, şiddete karşı bir yasa
çalışması gerçekten sözde kalmaktadır.
Korunan
ailenin durumu nedir? dersek, Dünya Ekonomik Forumunda Cinsiyet
Eşitsizliği Raporunda ülkemiz kadınları 135inci
sırada yani sondan 9uncudur. Kadının ekonomideki payı
yüzde 29 olarak belirtilmektedir. On beş yaş üstü 20 milyon
kadın, ülkemiz kadını evinde oturmaktadır. Küçük
fabrikalara dönen evlerde çocuk, hasta, yaşlılarıyla üç
kuruş karşılığında parça başı
işlerle aileyi korumaya çalışan, emek eden kadınlar ülkemiz
kadınlarıdır. İşsizlik korkusuyla hakarete, tacize
sessizlikle boyun eğmeye zorlanan kadınlar, yine işe girerken
hamile kalmayacağına dair söz veren kadınlar bizim
gerçekliğimizdir.
100
kadından fazla işçinin bulunduğu iş yerlerinde kreş
hakkı yasalarda yazar ama uygulanmaz. Yine aynı şekilde,
Başbakanlık genelgesiyle iş yeri denetiminde cinsiyet
eşitliğine uyulup uyulmadığı denetlenecektir ama
denetlenmez.
Dünya
Emekçi Kadınlar Gününün kutlandığı yüz elli beş
yıldır, işte sekiz saat çalışma hakkı için
fabrikasında yanarak can veren kadınlardan sonra, bugün ülkemiz
kadınları on iki, on dört saat çalışmaktadır. Zorunlu
mesailer, düşük ücret, performans uygulaması, kuralsız esnek
çalışma yine ülkemiz kadınlarının gerçekliğidir.
Çocuk yaşta evlendirilen kadınlar, savaşın mağdur
ettiği, parçaladığı, dağıttığı
aileler
Ülkemizde
kadınları korumak adına sığınma evi
oluşturulmuştur ama bunların sayısı 78dir. Yine,
Bakanlığın bu yasa tasarısıyla oluşturduğu
personel sayısı 320dir ama istenen 5.577dir. Şimdi, bununla
yapılmak istenen, eğitimsiz personelle, âdeta onları angarya
olarak değerlendirmektir.
İnsanca
iş, gerçek eşitlik ve özgürlük, barışın
sağlandığı bir düzen ancak şiddeti ortadan
kaldıracaktır. Böyle bir düzeni sağlamak için bütün ülkemiz
kadınlarını el ele vermeye çağırıyorum.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Ben teşekkür ederim Sayın Tüzel.
Sayın
Tüzel ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci
madde kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2-
BAŞKAN 2nci madde üzerinde üç
önergemiz var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 2. Maddesine h) bendinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki ı) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nedret
Akova Sakine
Öz Hülya Güven
Balıkesir Manisa
İzmir
Aylin Nazlıaka Dilek Akagün
Yılmaz Sedef Küçük
Ankara Uşak İstanbul
ı)
Toplumsal cinsiyet: Toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen
ve sosyal olarak kurgulanan cinsiyetçi roller, beklentiler, tutum ve
davranışları ifade eder.
TBMM
Başkanlığına
181
sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesinin
"şiddet mağduru" tanımının sonuna
"trans kadınlar, lezbiyen, gay ve eşcinseller" ibaresinin
eklenmesini,
h)
bendinden sonra gelmek üzere; ı) Toplumsal cinsiyet: Toplum
tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan
cinsiyetçi roller, beklentiler, tutum ve davranışları"
bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.
Ayla
Akat Ata Sırrı
Süreyya Önder Sebahat
Tuncel
Batman İstanbul İstanbul
Hasip
Kaplan Levent
Tüzel Erol
Dora
Şırnak İstanbul Mardin
Ertuğrul
Kürkcü
Mersin
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının b) bendinin madde metninden
çıkartılmasını ve diğer bentlerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Mehmet Doğan
Kubat A. Sibel
Gönül
Adıyaman İstanbul Kocaeli
Mustafa
Elitaş Sermin
Balık Nurdan
Şanlı
Kayseri
Elâzığ
Ankara
Zeynep
Karahan Uslu Oya
Eronat
Şanlıurfa Diyarbakır
BAŞKAN
Son okunan önergeye Sayın Komisyon katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Takdire
bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Başkan
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçe
Gerekçe:
Bakanlık
il ve ilçe müdürlüklerine bu Kanun hükümleri çerçevesinde atfedilen görevler
geçici madde 1 ile düzenlenmiş olduğundan, uygulamada
karışıklığa meydan vermemek üzere Bakanlık il ve
ilçe müdürlüklerinin tanımının madde metninden
çıkarılması için bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
181
sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesinin
"şiddet mağduru" tanımının sonuna
"trans kadınlar, lezbiyen, gay ve eşcinseller" ibaresinin
eklenmesini,
h)
bendinden sonra gelmek üzere; ı) Toplumsal cinsiyet: Toplum
tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan
cinsiyetçi roller, beklentiler, tutum ve davranışları"
bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.
Ayla
Akat Ata (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN
Sayın Komisyon katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
AYLA
AKAT ATA (Batman) Ben konuşacağım.
BAŞKAN
- Sayın Ata, buyurun.
AYLA
AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülen yasanın 2nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerine konuşmak üzere söz aldım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, önergemizde öncelikle toplumsal cinsiyet tanımı bir
maddede atıfta bulunulmuş olmakla beraber ne yazık ki
tanımlar içerisinde yer almıyor. Toplumsal cinsiyetin de
tanımının yapılması gerektiğini düşünüyoruz
2nci madde içerisinde.
Ve
yine, şiddet mağduru kadınların dışında
aynı zamanda trans kadınlar, lezbiyen, gay ve eş cinseller
ibaresinin de eklenmesini istiyoruz. Biz ne kadar yok sayarsak sayalım
toplumumuzun bir gerçekliğidir ve herkesin
Biz eğer cinsiyet
eşitliği politikalarını hayata geçireceksek, ki biz burada
ifade ediyoruz, kadın olarak ikinci cins olarak
adlandırılıyoruz ama onlara üçüncü cins olarak bile bir
değer verilmiyor, var sayılmıyorlar, hakları korunmuyor ve bu
çerçevede de her gün şiddet mağduru oluyorlar. Bu konuda öncelikli
olarak biz nefret suçlarıyla ilgili değişik yasa
tasarıları, teklifleri hazırladık, değişiklik
önergeleri ama bu nefret suçlarının da en büyük mağduru olanlar
yine trans kadınlar, lezbiyenler, gay ve eş cinseller. Bu
tanımın da mutlaka yasa içerisinde yer alması gerektiğine
inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Toplumsal cinsiyet: Toplum tarafından kadın ve
erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan cinsiyetçi roller,
beklentiler, tutum ve davranışları bendinin eklenmesi
şeklinde ifade ettik. Şöyle ki: Ne yazık ki bizlerin cinsiyet
eşitliği politikalarını hayata geçirme mücadelemiz
yanında yine toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması
noktasında da bir mücadele içerisinde görüyoruz kendimizi. Bizim mücadele
etmemiz toplumumuzun bu konudaki, esasında, gerçeğini açığa
çıkartır ki bu noktada da Parlamentonun bu konu üzerinde
çıkarılan yasa gerekçe görülerek bir düzenleme yapması
gerekiyor, bu tanımlara mutlaka yer verilmesi gerekiyor.
Bunun
dışında değerli milletvekilleri, Türkiyede en çabuk
olabildiğiniz şey terörist ki bugün özellikle Barış ve
Demokrasi Partisi üzerinde yürütülen bir şiddet söz konusu ki bunda en
büyük mağduriyeti yine kadın siyasetçilerimiz ve seçilmişlerimiz
yaşıyor. KCK adı altında yürütülen soruşturmalar
vesilesiyle toplumda ötekileştirme mantığının en somut
örneğiyle karşılaşıyor kadınlar. Bizler cinsiyet
kotası noktasında yürütmüş olduğumuz mücadeleyi kendi
siyasi partimiz içerisinde, yine temsiliyetini şahsımızda
gördüğümüz tabanımız için yürütüyoruz. Ama şu bir gerçek,
hem parti içerisinde hem de topluma karşı verilen bu mücadele
karşısında zaten kadın yalnız iken bunun yasalarla da
korunmadığı gerçeğiyle karşı
karşıyayız. Ama buna rağmen bir de yargıyla
bastırılma sürecini yaşıyoruz.
Şu
an Diyarbakırda görülmekte olan KCK ana davasında yargılanan
kadın arkadaşlarımızın iddianamesinde şu ifade
yer alıyor: Sadece cinsiyet kotasını savunmadılar, bir de
seçilebilecek yerlerde kadınlara yer vererek ve kadınları
seçtirerek bunu başardılar. Bu, hepimiz için bir ayıptır
ve bunu savunmak eğer KCKli olmaksa, cinsiyet eşitliği
politikaları noktasında mücadele etmek eğer KCKli olarak
sayılmaksa, evet, biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz; cinsiyet
kotasını savunacağız, toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanabilmesi için politikaları ortaya
koyacağız ki bu amaçla attığımız bazı
adımlar ve yürüttüğümüz bazı çalışmalar var.
Bunların en çok görünür olanı, eş başkanlık
sistemimiz, yine parti içerisinde oluşturduğumuz cinsiyet
kotası, tüzüğümüze aldığımız cinsiyet
kotasıyla ilgili düzenleme ve yine iktidarda olduğumuz illerde yerel
yönetimlerimizde oluşturduğumuz, işçiyle kurmuş
olduğumuz hizmet akitlerinde kadını koruyan hükümlerle bunu
görünür kılmaya çalışıyoruz.
Kadına
şiddet uygulayan ve yine bu şiddetin meşru görülebilmesi
koşullarını yaratmaya çalışan erkek
arkadaşlarımız için bu sözleşmelerde ortaya konulan
hükümlere uyma zorunluluğunu, eğer şiddet uygularsa öncelikle
maaşının kesilmesi, daha sonrasında gerekirse kendisi
işten çıkarılarak eşinin alınması noktasına
varan düzenlemelere yer veriyoruz.
Ve
yine şunu belirtmek istiyoruz: Bu verilen mücadele, toplumsal cinsiyet
eşitliği noktasında verilen mücadele toplumun çok çabuk kabul
edebileceği bir mücadele değil çünkü verilen roller ve statüler var
ve bu statüleri değiştirme noktasında ne yazık ki azim ve
kararlılık gerekiyor ve yine destek gerekiyor. Sadece
kadının bu noktada yaşadığı toplumsal konumu
doğru tahlil edebilmesi yeterli değil, aynı zamanda erkeğin
de beş bin yıllık egemenlikten kaynaklı feodalizmiyle
buluşması gerekiyor, bunu tanımlayabilmesi gerekiyor ki ortak
mücadelenin sonucu olan eşitliğin sağlandığı bir
toplumsal süreç de yaşanılır olabilsin.
Ben yine saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ata.
Sayın Ata ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 2. Maddesine h) bendinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki ı) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir) ve arkadaşları
ı)
Toplumsal cinsiyet: Toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen
ve sosyal olarak kurgulanan cinsiyetçi roller, beklentiler, tutum ve
davranışları ifade eder.
BAŞKAN Sayın Komisyon katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sedef Küçük, İstanbul.
Buyurun Sayın Küçük.
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 181 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerine söz aldım, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütün çağdaş ülkeler toplumsal
cinsiyet eşitsizliğini gidermek için kadın odaklı bir
yaklaşım benimsemektedir. Biz ise hâlâ aile odaklı bir
yaklaşım benimseyerek kadına yönelik şiddetin önlenmesinde
eksik bir çerçeveden bakmaktayız. Elbette aile çok önemlidir ama
unutulmamalıdır, Türkiyede kadınlar aile bireyi olsun ya da
olmasınlar kadın oldukları için şiddet görmektedir.
Kadının varlık nedenini yalnızca eş ve anne rolüne
indirgemek, yalnızca bu iki role sıkıştırmak
rahatsız edici olduğu kadar olumsuz sonuçlara da yol açmaktadır.
Bu anlayış, kadını yaşamın
dışına itmektedir, eğitimin dışına
itmektedir, çalışma hayatının dışına
itmektedir. Bu anlayış, kadınlarımızı kurban
vermektedir. Geçtiğimiz yıl 232 kadının canına
kıyılmıştır. 600 kadın tacize, 180 kadın
tecavüze uğramıştır. Bunlar yalnızca basına
yansıyanlar, buz dağının görünen yüzü. Ne üzücü ki bu
konuda herhangi bir veri tabanımız bile yoktur. Hepimiz, ancak
bunları basına yansıdığı kadar ve
basının yansıttığı kadar öğrenebiliyoruz. Bu
ülkenin insanları böyle bir ülkeyi değil, kadınların
payına, şiddetin ve ölümün düştüğü bir Türkiyeyi
değil, eşit hakların, eşit koşulların, eşit
paylaşımın olduğu bir Türkiyeyi hak ediyorlar.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyet ilan edileli seksen dokuz yıl, Medeni Kanun
kabul edileli seksen altı yıl, kadınlarımıza seçme ve
seçilme hakkının verilmesinin üzerinden yetmiş sekiz yıl
geçmiştir. Bugün, kadın-erkek eşitliğinin neresinde
olduğumuza bakılınca görünen durum hiç de iç açıcı
değildir. Nerede durduğumuzu anlamak için, bir hayli olumsuz olan
uluslararası performansımızdan bahsetmeyeceğim bile.
Çalışma yaşamındaki kadınların oranına,
şiddet karşısında polisinden bakanına kadar gösterilen
tavra, kadının görünürlüğü meselesine, hatta gazetelerin 3üncü
sayfasına bakmak bile ne hâlde olduğumuz hakkında net bir fikir
vermektedir. Ne yazık ki kadınla erkeğin eşit
olmadığı ve olamayacağı gibi bir anlayış,
kadınların yaşadıkları sorunların çözümü
konusunda ilerleme sağlayamamaktadır.
Kadınlar
ve eşitlik konusunda toplumun büyük çoğunluğuna hâkim olan ön
yargılar, düşünce biçimleri ne yazık ki yönetime de hâkimdir.
Kadın-erkek eşitliği konusunda kaydedilen bütün mesafe, bir
karakolda kadının gördüğü şiddet ve idarecilerin buna
karşı aldığı tavırla altüst olabiliyor.
Birtakım gelişmeler var mıdır? Elbette vardır. Avrupa
Konseyi sözleşmesine imza attık, Meclisimizde onayladık. Daha
önce Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası
Sözleşmesini imzaladık. Bugün tüm eksiklerine rağmen bu tasarı
kanunlaşacak. Bunlar gelişmedir. Ancak uygulamaya gelince işin
rengi değişmektedir. Ben, tüm idare kötü niyetlidir demiyorum ama
uygulama konusunda yıllardır aksaklıkların sürdüğü ve
bunun önlenemediği de aşikârdır. Anlaşılan
kadınların sorunlarını çözmeden hiçbir sorunun
çözülemeyeceğine önce idarenin ikna olması gerekmektedir. Bu ön
yargılar ve duyarsızlıklar bizlerin kadınsız bir
demokrasi ve uygarlık kurulamayacağını anlatmak konusunda
hayli mesafe kaydetmemiz gerektiğini de ortaya koymaktadır.
Kadınsız bir
demokrasi ve uygarlık olamayacağının altını bir
kez daha çizmek istiyorum. Kadınsız bir barış da mümkün
değildir. Bakın, Bosna eski Başbakanı Haris Silajdzic ne
diyor: Masanın etrafında kadınlar oturuyor olsaydı
savaş olmazdı. Kadınlar evlatlarını diğerlerinin
evlatlarını öldürmesi için göndermeden önce uzunca düşünür. Kadının
ikinci sınıf görüldüğü bir yerde ne barıştan ne
demokrasiden ne de özgürlükten söz edilebilir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yarın 8 Mart. Bütün
kadınlarımızın Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum. Her
şeye rağmen, daha eşit bir dünya için hiçbir kadının
umudunu yitirmemesi gerektiğini düşünüyorum çünkü haklıyız
ve biz kazanacağız; biz kazandığımızda Türkiye
kazanacak.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Küçük.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Küçük ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde üç
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısı"nın 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (d) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sermin
Balık Ahmet
Aydın Mehmet
Doğan Kubat
Elâzığ
Adıyaman
İstanbul
Mustafa
Elitaş A.
Sibel Gönül Nurdan
Şanlı
Kayseri
Kocaeli
Ankara
Oya Eronat Zeynep Karahan
Uslu
Diyarbakır Şanlıurfa
d) Gerekli olması halinde, korunan kişinin
çocukları varsa çalışma yaşamına
katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin
çalışması halinde ise iki aylık süre ile
sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından
büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret
tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek
kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak
suretiyle kreş imkanının sağlanması."
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 3.maddesinin ç) bendinin "ilgilinin talebi
üzerine veya resen" ibaresinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
''kendisinin,çocuklarının
ve yakınlarının "
Nedret
Akova Sakine
Öz Aylin
Nazlıaka
Balıkesir Manisa Ankara
Dilek
Akagün Yılmaz Sena
Kaleli Sedef
Küçük
Uşak Bursa İstanbul
Ayşe
Eser Danışoğlu Hülya
Güven
İstanbul İzmir
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
181
sıra sayılı kanun tasarısının 3. maddesinin 1
inci fıkrasında geçen ""veya uygun görülecek benzer
tedbirlere" ibaresinin çıkarılmasını,
1
inci fıkranın ç bendinde "hayati tehlikesi bulunması
halinde" ibaresinden sonra ihbar" kelimesinin eklenmesini,
1
inci fıkranın d bendinde bulunan "çalışması
durumunda varsa çocukları için tedbir kararı sürecince,
çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere varsa" ibaresinin
çıkarılmasını,
2
inci fıkrası çıkarılarak "(2) Gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde birinci fıkranın (a) ve (ç) bentlerinde
yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince alınır. Bu işlem
tatil günleri hariç olmak üzere, en geç kırk sekiz saat içinde mülki
amirin onayına sunulur. Mülki amir tarafından kırk sekiz saat
içinde onaylanmayan işlemlerin uygulanmasına son verilir."
ibaresi ile değiştirilmiştir.
Ayla
Akat Sırrı
Süreyya Önder Ertuğrul
Kürkcü
Batman
İstanbul Mersin
Pervin
Buldan Sebahat
Tuncel Sırrı
Sakık
Iğdır İstanbul
Muş
BAŞKAN Son
önergeye Sayın Komisyon katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın
Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Pervin
Buldan, buyurun.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz 3üncü madde
değişikliği dolayısıyla söz aldım, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Aynı zamanda,
yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, bu vesileyle, bütün
kadınlarımızın 8 Martını kutluyorum.
Evet, kadına
yönelik şiddetle mücadelede hukuksal gelişmeler oldukça
önemlidir. Kadın hareketinin yoğun ve uzun çabaları ve Avrupa
Birliğinin olumlu baskılarıyla Medeni Kanun ve Ceza Kanunu
kadınlara karşı ayrımcılık içeren maddelerinden
arındırılarak yeniden kabul edilmiştir. Birçok
uluslararası anlaşmalar da yine bu dönemde
imzalanmıştır. Gelişen süreçte bu yasal düzenlemeler
kadına yönelik şiddeti sona erdirmemiş, şiddete
uğrayan kadın sayısı gittikçe artış
göstermiştir. Bu can yakıcı sorunu bir nebze de olsa
çözeceği umuduyla beklediğimiz, bugün gündemimizdeki, adı
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi
olan yasa ne yazık ki beklentileri tam olarak karşılayacak
nitelikte değildir. Yasayı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
öncesinde yasalaştırarak kadınlara bir hediye vermek niyetinde
olan Hükûmet ve Bakanlık, tasarıyı yasalaştırmak için
gereksiz bir acelecilik içindedir. Zira, Bakanlık, söz konusu kanun
tasarısı çalışmalarında bu tasarının belki
de en önünde yer alması gereken kadın hareketlerini, onların
talep ve itirazlarını gereği gibi dikkate almamıştır.
Türkiyede
kadına yönelik şiddetle mücadelede kadın hareketlerinin yeri
büyüktür. Şiddetin ekonomik, psikolojik veya fiziksel, çok çeşitli
boyutlarının sıradanlaştığı Türkiye'de,
kadın hareketi kadına karşı şiddete bir
başkaldırı olarak gelişmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, Avrupa Konseyinin kadına yönelik şiddet
konulu İstanbul Sözleşmesinin ilk imzacıları arasında
olduğunu dile getirmekte, bununla sürekli övünmekte, fakat Bakanlık
ve Hükûmet yetkilileri tarafından kamuoyuna açıklanan pek çok olumlu
düzenleme, kanun tasarısında yer almamaktadır. Hükûmet,
kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye dair kadınlara ve
kadın hareketlerine verdiği sözleri tutmamıştır. Bu
tasarı bu nedenle kadın örgütlerinin taleplerini ve beklentilerini
karşılamamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, kanunun adı Ailenin Korunması ile başlamakta,
kanunun amacı olan Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi
ise daha sonra gelmektedir. Kanunun adı ile bile, kadını aileden
sonra gören ve bu hâliyle korumak isteyen ya da aile içinde görmek isteyen bir
yaklaşım hissedilmektedir. Ayrımcı ve ataerkil bir
zihniyetin devamı niteliğindeki bu bakış açısı
ile bu kanun tasarısı şu an yürürlükteki Ailenin Korunması
Kanunu'ndan farklı olmayacağı endişesini
doğurmaktadır.
Yasa
tasarısının 3üncü maddesinde koruyucu tedbir kararlarına
mülki amir tarafından karar verileceği düzenlenmiştir.
Yürürlükte bulunan yasa ve diğer yasalarda şiddetin önlenmesi için
gerekli tedbirler hâkim tarafından verilmekte idi. Yasada mülki amire de
tanınan bu yetkinin etkin bir biçimde yerine getirileceği
tartışmalıdır. Bu konuda yeterli donanıma ve tecrübeye
sahip olunmaması ayrı bir sorundur. Bu nedenle bu kişilerin,
kadın hakları ve şiddet konusunda eğitimden geçmeleri
gerekmektedir. Yasa tasarısının aynı maddesinde Mülki amir
tarafından 48 saat içinde onaylanmayan işlemlerin uygulanmasına
son verilir. hükmü ile iş yoğunluğu nedeniyle bu sürenin
aşılması durumunda kadın yine şiddet uygulayanın
kollarına terk edilmektedir.
Bu
vesileyle değişiklik önergemizin kabul edilmesini arzu ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Buldan.
Sayın
Buldan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 3. maddesinin ç) bendinin "ilgilinin talebi
üzerine veya resen" ibaresinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Aylin Nazlıaka (Ankara) ve
arkadaşları
''kendisinin, çocuklarının ve
yakınlarının "
BAŞKAN
Sayın Komisyon?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Nazlıaka, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde konuşmak
üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, kadına karşı
şiddet bir insanlık suçudur. Kadın örgütlerinin aylardır
üzerinde çalıştığı tasarı maalesef Bakanlar
Kurulundan Meclise değişerek, dönüşerek ve eksilerek
gelmiştir. Aslında bu yasa tasarısında kadını göz
ardı eden zihniyet 12 Hazirandan bu yana kendini göstermektedir. İlk
olarak Bakanlığın isminden kadının adı
çıkartılmıştır, daha sonrasında Bakanlar
Kurulunda maalesef sadece tek bir kadın temsilci bulundurulmuştur. Bu
anlamda 96 ülke içerisinde kabinede kadın temsili açısından
maalesef Türkiye 90ıncı sırada yer almaktadır.
Daha
sonra öğrencilerimizin eğitim hayatına yönelik de birtakım
değişiklikler yapılmaya başlanmıştır.
Örneğin, vatandaşlık ve demokrasi dersinin içerisinden CEDAW,
yani Kadına Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesiyle ilgili
bölüm çıkartılmıştır. Yine, aynı dersin
içeriğinden Haydi Kızlar Okula kampanyasıyla ilgili bölüm de
çıkartılmıştır. Şimdi -ben o dönem de Sayın
Bakana, Millî Eğitim Bakanına bunu bir soru önergesi olarak yöneltmiştim-
anlıyorum ki aslında bu kampanya artık devam etmeyecek,
artık, kampanyanın adı 4+4+4 eğitim tasarısından
sonra Haydi Kızlar Okula değil, Haydi Kızlar Kocaya
şeklinde değişecek, öyle görünüyor.
Yasa
taslağında öncelikle isimden başlayarak itiraz ettiğimiz
birtakım unsurlar var bildiğiniz gibi. Kadın ve Aile
Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun
Tasarısının ismi neden sizi rahatsız etmiştir, bunu
merak ediyorum. İstanbul Anlaşmasını ilk imzalayan ve
onaylayan ülke olmakla gururlanan AKP Hükûmeti, Meclise gönderdiği yasa
taslağında İstanbul Sözleşmesine ve diğer
uluslararası hiçbir sözleşmeye yer vermemiştir. Adalet
Komisyonuna gelen yasa taslağının üzerinden önergelerle tekrar
uluslararası sözleşmeler yasa metnine eklenmiştir. Şimdi
anlamakta zorluk çektiğim konulardan bir tanesi de kadın örgütlerinin
aylarca uğraşarak hazırladığı bu yasa
taslağı neden böylesine eksiltilerek, dönüştürülerek Meclise
gönderilmiştir.
Yasanın
bir önemli eksiğini daha vurgulamak isterim. Yasa tasarısında
trans kadınlardan bahsedilmemektedir. 2011 yılında 9 trans
kadın öldürülmüştür. Tabii, bu sayı, LGBT örgütleri
tarafından iletilen bir sayıdır, resmî rakamın ne
olduğunu maalesef bilmiyoruz ama çok daha yüksek olduğunu tahmin
ediyoruz. Ve bu yasa trans kadınları yok sayarken trans kadın
cinayetlerini nasıl engelleyecektir? Cinsiyet kimliği, cinsel yönelim
kavramları, bir kez daha mı yok sayılacaktır?
Yasa
tasarısının 3üncü maddesinde, mülki amirlere verilen yetkilerin
hâkimlere verilmemesi, ciddi sorunlara ve şiddet
mağdurlarının korunmasının gecikmesine, koruma
tedbirlerinin yetersizliğine neden olacağı için, alt komisyonda,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak verdiğimiz önergeyle, hâkimlere de
mülki amirlere verilen yetki verilmiştir.
Kadının
siyasette temsil oranında 143 ülke arasında 88inci sırada
olduğumuz, kadın istihdamında OECD ülkeleri içerisinde en alt
sırada yer aldığımız, devletten koruma isteyen
kadınların yüzde 73ünü koruyamadığımız, son on
yılında kadına yönelik şiddetin yüzde 1.400
arttığı, kamuda ve siyasette kadının
varlığının yok sayıldığı ülkemizde,
kadın sorunu partiler üstüdür.
8
Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadınların
tırnaklarıyla kazıyarak, canlarıyla bedel ödeyerek elde
ettikleri hakları hatırlatan gündür. Kadınlara yönelik
şiddetle mücadele ediyormuş gibi davranarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Gününü kutlamamalıyız diye düşünüyorum.
Bu
ülkenin kadınları, Erzurumda Nene Hatundur, Sultanahmet
Meydanında Ey özgürlük! diye bağıran Halide
Onbaşıdır, kadının Meclisteki ilk temsilcilerinden
Ankaralı Satı Kadındır, devrimci Behice Borandır,
ömrünü kız çocuklarının eğitimine ayıran Türkan
Saylandır, bilimin aydınlık yüzü Bahriye Üçoktur, töre
bahanesiyle öldürülen Güldünyadır, eşinden
ayrıldığı için koruyamadığımız
Ayşe Paşalıdır.
Ülkemin
tüm emekçi kadınlarını saygıyla selamlıyorum ve yüce
Meclisin huzurunda, ülkemin tüm kadınlarından, böylesine eksik bir
tasarının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) -
yasalaştırılarak çıkartılacak
olması nedeniyle özür diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Nazlıaka.
Sayın
Nazlıaka ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısı"nın 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (d) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
d) Gerekli olması halinde, korunan kişinin
çocukları varsa çalışma yaşamına
katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin
çalışması halinde ise iki aylık süre ile
sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından
büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret
tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek
kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak
suretiyle kreş imkanının sağlanması."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) Katılıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, bu önergede bu tedbir
kararı süresince çıkarılmış. Yani hangi süre için
ödenecek? Tedbir kararı süresince mi yoksa sadece dört ay mı? Yani
süre, ne olursa olsun dört ay mıdır, iki ay mıdır,
yıllık mıdır?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Önergedeki gibi Sayın Başkan, dört ay ve iki ay.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Önergedeki gibi, dört ay ve iki ay.
OKTAY
VURAL (İzmir) Dört ay ve iki ay, tamam da tedbir kararı süresince
mi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, hayır; dört ay ve iki ay.
OKTAY
VURAL (İzmir) Yani dört aydan fazla verilmeyecek anlamı
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Evet.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sadece dört ay verilecek.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Evet.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ondan sonra ihtiyaç olursa
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
İş imkânı bulana kadar yardımcı destek veriyoruz.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ondan sonra yardımcı destek ama sadece dört
aylığına veriyorsunuz, anlıyorum, bir
defalığına dört ay.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede korunan kişiye kreş imkânının
sağlanması ve verilecek koruyucu tedbir kararının açık
ve net bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü madde üzerinde dört önerge vardır, önergeleri
sırasıyla okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 181 sıra sayılı
"Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "3 üncü maddede öngörülenlerin
yanı sıra" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
A.
Sibel Gönül Ahmet
Aydın Mustafa
Elitaş
Kocaeli
Adıyaman
Kayseri
Sermin
Balık Mehmet
Doğan Kubat
Nurdan Şanlı
Elâzığ
İstanbul
Ankara
Oya
Eronat
Diyarbakır
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısının 4. maddesinin 1.fıkrasının ç) bendine
"tanık koruma kanunu hükümlerine göre" ibaresinden sonra gelmek
üzere aşağıda belirtilen ibarenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Nedret
Akova Dilek
Akagün Yılmaz Hülya
Güven
Balıkesir
Uşak
İzmir
Aylin
Nazlıaka Sakine
Öz Sena
Kaleli
Ankara
Manisa Bursa
Sedef
Küçük
İstanbul
"ve bu kanunda öngörülen makam ve merciler tarafından
uygulanmak üzere kendisinin, çocuklarının ve
yakınlarının"
TBMM
Başkanlığına
181
sıra sayılı kanun tasarısının 4. maddesinin ç
bendinden sonra gelmek üzere d) Şiddet mağdurunun çalışma
yaşamına katılımını desteklemek üzere varsa
çocukları için gerektiğinde ücreti bu Kanun kapsamında
karşılanmak suretiyle kreş imkânının
sağlanması" bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.
Sebahat
Tuncel Hasip
Kaplan
Sırrı Süreyya Önder
İstanbul
Şırnak
İstanbul
Ertuğrul
Kürkcü Ayla
Akat Erol
Dora
Mersin
Batman
Mardin
Levent
Tüzel
İstanbul
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 181 sıra sayılı kanun tasarısının 4.
maddesinin (1) fıkrasında geçen yanı sıra ibaresinden
sonra gelmek üzere ilgilinin bilgilendirildikten sonra alınmış
rızasına dayalı olarak ibaresinin ve (ç) bendinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki (d) bendinin eklenmesini arz ederiz.
d)
Hakim tarafından verilmiş veya verilecek kişisel ilişki
kararlarında, tarafların ortak tanıdıkları veya
Bakanlığın belirleyeceği ve giderleri Bakanlık
tarafından karşılanan uzman görevliler refakatinde çocuk
teslimlerinin gerçekleştirilmesi.
Oktay
Vural Alim
Işık Mehmet
Erdoğan
İzmir
Kütahya Muğla
Reşat
Doğru Enver
Erdem Mustafa
Kalaycı
Tokat
Elâzığ
Konya
Ruhsar
Demirel Seyfettin
Yılmaz
Eskişehir
Adana
BAŞKAN
Sayın Komisyon, son önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Katılmıyorsunuz.
OKTAY
VURAL (İzmir) Alim Işık konuşacak.
BAŞKAN
Alim Işık.
Sayın
Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi hakkında vermiş olduğumuz
önerge üzerine söz aldım, bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
8
Mart Dünya Kadınlar Gününden bir gün önce o güne yetiştirilmek üzere
başladığımız kanun görüşmelerinin her şeye
rağmen kadınlarımıza hayırlı olmasını
diliyorum. Eksiği de olsa Türk aile yapısında ve Türk kültüründe
kadının yerinin hepimiz tarafından iyi bilindiği
düşüncesindeyim.
Bu
önergeyle ailenin en önemli ürünü ve varlığı olan
çocukların anne ve babadan ayrı kalmaları hâlinde bunların
en azından istedikleri zaman bireylerin çocuklarını görmesi,
istedikleri zaman da çocukların anne ve babalarına rahat
kavuşabilmesini sağlayacak bir düzenlemeyi öngördük. Sayın
Bakanın ve Komisyonun katılmamasına şaşırmadım
ama Allah kimsenin başına vermesin, bir ailede böyle bir durumun
yaşanması hâlinde önergemizde yer alan ek bendin ne kadar önemli
olduğunu umarım siz değerli milletvekilleri daha iyi
anlarsınız.
Buradaki
amaç şudur değerli milletvekilleri: Bugün yürürlükte olan mevzuata
göre tedbir kararıyla uzaklaştırma kararı verilen birey bir
anne veya baba ise çocuklarıyla da hâkim tarafından verilmiş bir
kişisel ilişki kararı varsa çocukla
uzaklaştırılan birey arasında kişisel ilişki icra
müdürlüğü aracılığıyla tesis ettirilmektedir. Bu
amaçla birey yani anne veya baba eğer çocuğunu görmek isterse bir
günlüğüne teslim almak için gidecek ilgili icra memuruna önce 50+50=100
TL, daha
sonra sosyal hizmet uzmanına 100+100=200 TL, toplamda da 100+200=300 TL
para yatıracak ve hâkim kararı doğrultusunda çocuğunu bir
gün görebilecek.
Önergedeki bentte, söz
konusu ödemenin, ödeme gücü olmayan bireylere, Bakanlık tarafından
karşılanmak kaydıyla hiç olmazsa hafifletilmesi amaçlanıyor
ve söz konusu hâkim kararı doğrultusunda çocuğun geleceği
ve ailenin dağılmış yapısının
birleşmeye yönelik bütünlüğünü öngören düzenleme garanti altına
alınmak isteniyor. Fakat tabii ki bugün aile bireylerinden, özellikle
nafakayı sağlamak durumunda olan erkek, bir taraftan kira, bir
taraftan çocuğun nafakası, bir taraftan hanımına ödenecek
nafakayı karşılamanın yanında, dışarıda
-kendisi kirada- lokantada karnını doyuracak, para
artırırsa da bahsettiğim bir günlük görüşme için 300 TL
yatırıp çocuğunu görebilecek.
Bu düzenlemenin önemli
olduğunu düşünüyoruz ancak takdir tabii ki yüce Kurulumuzun. Bu
vesileyle, bu konuyu sizlerle paylaşmanın yararlı olduğunu
düşünüyorum.
Diğer taraftan, söz
konusu düzenlemeyle Türkiyenin taraf olduğu uluslararası
sözleşmeler yanında Medeni Kanundaki hükümlere de uyulmuş
olacağını düşünüyor, önergeye desteğinizi bekliyor,
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir önceki önergeyi
okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
181 sıra
sayılı kanun tasarısının 4. maddesinin ç bendinden
sonra gelmek üzere d) Şiddet mağdurunun çalışma
yaşamına katılımını desteklemek üzere varsa
çocukları için gerektiğinde ücreti bu Kanun kapsamında
karşılanmak suretiyle kreş imkânının
sağlanması" bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.
Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Sayın
Komisyon?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın
Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Altan Tan konuşacak.
BAŞKAN Altan Tan,
buyurun.
Sayın Tan,
imzanız var mıydı burada? Galiba yok, bir imza
atarsanız
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Şimdi mi atıyorum Sayın Başkanım?
BAŞKAN
Evet.
Teşekkür
ederim.
Buyurun
Sayın Tan.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Şiddet mağduru kadınların çalışma
yaşamına katılımlarını desteklemek üzere varsa
çocukları için gerektiğinde ücreti bu Kanun kapsamında
karşılanmak suretiyle kreş imkânının
sağlanması bendinin yasaya eklenmesini teklif ediyoruz.
Malumunuz,
şiddet mağduru kadınlar toplumumuzun büyük bir yarası ve bu
kadınlarımızın sürekli olarak bu şiddete maruz
kalmalarının belki de en önemli sebebi ekonomik özgürlüklerine sahip
olmamaları çünkü ekonomik özgürlüğü olan bir kadının uzunca
bir müddet böyle bir baskıyı, şiddeti ve kötü muameleyi kabul
etmesi mümkün değil, bir şekilde kendi yaşantısını
eşinden veya beraber yaşadığı insandan ayırarak
yoluna devam etme imkânı var.
Bugün
Türkiyede şiddet mağduru kadınların barınabilmeleri
için, korunabilmeleri için yetersiz de olsa bazı çalışmalar var
ve bu konuyla ilgili kullanılan mekânlar da var, kadın
sığınma evleri gibi. Ancak, tabii ki sizin de takdir
ettiğiniz gibi, konu bu şekilde bitmiş olmuyor, kadının
sığınmasından sonra bir de yaşamını
sürdürebilmesi lazım, yaşamını sürdürebilmesi için de
mutlaka çalışması lazım. Bu çalışmada da yine
çoğu çocuklu olan kadınlarımızın en büyük engelleri
çocuklarına bakacak kimselerinin olmaması. Zaten kadın
sığınma evine sığınan veya bir şekilde
dışlanmış olan kadınların kendi aileleriyle de
irtibatları önemli oranda kopmuş bulunuyor.
Bizim
teklifimiz, bu durumdaki kadınlarımızın insanca bir
yaşam şartına sahip olabilmeleri için, barınma ve iş
imkânlarının yanında çocuklarının da
bakımlarının sağlanması. Gayet insani ve vicdani bir
teklif ama her ne hikmetse, bu Meclis
Genel Kuruluna muhalefetin getirdiği hiçbir öneriyi, hiçbir teklifi
maalesef iktidar partisi kabul etmiyor, Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir. denilip gidiliyor. Gönül ister ki arkadaşlar, bu
maddeleri eğer bizim getirmemiz sorun ise siz getirin, bizler Evet.
diyelim ama burada belli müzakerelerle doğruyu bulmaya
çalışalım. Yoksa böyle sürekli olarak,
karşılıklı olarak getirdiklerimizi reddedersek bir yere
varmamız mümkün değil.
Aynı
şekilde, bunun bir örneği: Parlamento çalışmaları bu
sene 1 Ekimde başladıktan hemen sonra grubumuza mensup olan bazı
arkadaşlar, benim de içinde, dâhil olduğum kişiler bir kanun
teklifi verdi. Burada hem pantolon giyilmesinin yani bayan milletvekillerinin,
kadın milletvekillerinin pantolon giymesinin önü açılıyordu
bununla hem de başörtülü olarak, inancından dolayı baş
örtüsü örten kadın milletvekillerinin baş örtüsüyle Meclise
girebilmelerinin önü açılıyordu, bir de kravat takma mecburiyeti
kaldırılıyordu. Ancak yine her zamanki gibi, başta iktidar partisi
milletvekillerince bu önerimiz de reddedildi; 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü
kutlamakta olduğumuz bugünlerde -ki yarın; bütün
kadınlarımızın 8 Mart Kadınlar Gününü, emekçi
kadınlarımızın Kadınlar Gününü kutluyorum- bu da
reddedildi.
Siyaset
tarihinde başörtülü kadınlar kadar istismar edilen başka bir
zümre olmadı ve bugün, iktidar partisi de dâhil olmak üzere, bundan önceki
birçok parti en az yedi sekiz seçimi bu istismarla kazanma yoluna gittiler. En
büyük emeği, kapı kapı gezen, mahalle mahalle dolaşan,
yazısıyla, oyuyla, her türlü desteğiyle, sandık
başından tutun, entelektüel katkısına kadar sunmuş
olan başörtülü kadınlar maalesef Mecliste temsil edilemedi ve bu
mağduriyet hâlen de devam ediyor. 2002 seçimlerinde duayen bir
politikacımız Maraş Meydanında Baş örtüsü sorunu
bizim namus borcumuzdur. dedi, ondan sonra da beş yıl Meclis
Başkanlığı yaptı, bu borç hâlâ Maraş
Meydanında duruyor.
Sevgili
arkadaşlar, kılık kıyafet, işte, kravatın mecburi
olmaması, bunun da şöyle bir gerekçesi vardır: Dünyada kendi
millî kıyafetiyle kendi millî Meclisine giremeyen ender milletlerden
birisiyiz. İsrail Meclisinde Başbakan kafasına kipasını,
takkesini takıp, gidiyor; Araplar, Hindistanlılar, Pakistanlılar
kendi millî kıyafetleriyle giriyor; İngiliz lortları
peruklarıyla katılıyor toplantıya. Bunu da dikkatlerinize
sunuyorum.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
önceki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 4. maddesinin 1. fıkrasının ç)
bendine tanık koruma kanunu hükümlerine göre ibaresinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hülya Güven
(İzmir) ve arkadaşları
ve
bu kanunda öngörülen makam ve merciler tarafından uygulanmak üzere
kendisinin, çocuklarının ve yakınlarının
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
Hülya
Güven, buyurun efendim.
Süreniz
beş dakika.
HÜLYA
GÜVEN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi birinci fıkrası (ç) bendi
için verdiğimiz önerge hakkında görüş belirtmek üzere Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle,
teklif edilen kanun tasarısı hakkındaki gerekçeleri okuyacak
olursak, bugüne kadar sivil toplum kuruluşları Kadına
şiddetin önlenmesi gerekiyor, şiddet artıyor. diye
çırpındıkları hâlde mevcut iktidarın bugüne kadar yine
önlem almadığını itiraf ettiğini görüyoruz.
Kanun
tasarısının gerekçesi aynen şöyle diyor: Son yıllarda
başta kadınlar olmak üzere kişilere karşı işlenen
şiddet olayları toplumumuzu sarsan boyutlara ulaşmıştır.
Her geçen gün yaşanan dayak, işkence ve cinayet gibi şiddet
olayları görsel ve yazılı basında izlenmektedir. Bu
olaylara daha çok kadınlar ve çocuklar maruz kalmaktadırlar.
deniyor, bu devam ediyor. Bunun sebebi olarak da 1998 tarihli Ailenin Korunmasına
Dair Kanunun içerik olarak zayıf olduğunu ve onun için
yenilendiğini bu sene, bu yıl yenilendiğini söylüyoruz. Hâlbuki
2007 yılında da Kanunda düzenlemeler yapılmıştı,
unutuldu herhâlde.
Sivil
toplum örgütlerinin yasalarımızda olduğu hâlde, istedikleri ama
yapılamayan neler var?
Bu
istekleri gözden geçirecek olursak, birinci istekleri, şiddete
uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma
evlerinin sayılarının artırılması. Bunda bir
yasal engel var mı? Yok. Bugüne kadar pekâlâ yapılabilirdi.
Bir
diğeri, şiddete uğrayan kadınlara
danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek, yasal yardım
yapılması. On yıldan beri yapılması gereken ama
yapılamayan, yeterli eleman yetiştirilmeyen bir süreç geçti.
Bir
üçüncü olarak da cinsiyet ayrımcı politikalar Yasalar ve
uygulamaların kaldırılması, eylem ve eğitim
projelerinin kadın örgütleriyle birlikte yapılmasını
istiyorlar. Biz ise iktidarın, kadın örgütleriyle birlikte
çalışmak yerine, onların hazırladığı
önerileri bir çırpıda yok etme çabasını gösteriyoruz, gösterdik.
Kadınların
ekonomik özgürlüğü için, çalışmasının önündeki
engellerin kaldırılmasını istiyor sivil toplum
kuruluşları. Kadın çalışması, her ne kadar Biz
teşvik ediyoruz. deniliyorsa da aslında teşvik edilmemekte,
aksine, engellenmektedir. Genellikle kadınlar alt düzeyde ve düşük
ücretli işlerde çalıştırılmaktadırlar. Yönetici
kadın sayısı ise parmakla sayılacak kadar çok azdır.
Evde,
sokakta, iş yerinde, gözaltında, cezaevinde yaşanan kadına
ve çocuklara yönelik şiddetin sorumlularının
yargılanmasını ve caydırıcı yasal tedbirler
alınmasını istiyorlardı. Bugün, saçını kesti diye
üniversite öğrencilerimiz cezalandırılırken, karakolda
kadına dayak atan görevlilere gereğinin
yapılmadığını yaşıyoruz. Tüm bu isteklerin
karşılığı mevcut yasalarımızda varken
uygulamada yetersiz kalındığı görülmektedir.
Sığınma
evleri yetersiz. Bugüne kadar çoğalamaz mıydı?
Kadınların
iş gücüne katılma oranı düşük. 181 sıra
sayılı Kanun Tasarısı bile bir yıldır
çıkarılamadı; son iki gün içinde, yeterince
tartışılmadan çıkarılmaya
çalışılıyor.
Sağlık
hakkı için
Biliyoruz ki artık sağlık paralı oldu,
geliri olmayan yurttaşlarımız bile giderek artan katkı
paylarıyla karşı karşıyalar.
Tüm
bu nedenlerle, kanunun her maddesinin yanlış yorumlanmaması ve
daha geniş olarak uygulanabilmesi için, 4üncü maddenin birinci
fıkrasının (ç) bendinin önerdiğimiz şekilde
düzenlenmesini öneriyoruz.
Bu
vesileyle tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Gününü kutluyor, saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Güven.
Sayın
Güven ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Bir
önceki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 181 sıra sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısı"nın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında
yer alan "3 üncü maddede öngörülenlerin yanı sıra"
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Oya Eronat (Diyarbakır)
ve arkadaşları
BAŞKAN
Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede
belirtilen koruyucu tedbirlerin birine, birkaçına veya uygun görülecek
tedbirlere hâkim tarafından karar verilebileceği belirtilmek
suretiyle, sayılan tedbirlerin tahdidi olmadığı
anlaşılmaktadır. Bu nedenle, "3 üncü maddede öngörülenlerin
yanı sıra" ibaresine ihtiyaç bulunmamaktadır. Ayrıca,
3 üncü maddede belirtilen ve mülki amirce verilecek bu tedbirlerin, uygulamada,
bu kararların mutlaka hâkim tarafından verilmesi gerektiği
şeklinde yanlış yoruma neden olmaması ve böylece
tedbirlerin hızlı ve etkin bir şekilde
alınmasının sağlanması amacıyla bu önerge
verilmiştir.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
4üncü
maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
5inci
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 5. maddesinin 1. fıkrasının
Şiddet uygulayanlarla ibaresinden sonra , şiddet uygulama ihtimali
bulunan ve şiddet uygulayanlara yardımcı olanlarla ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nedret Akova Hülya
Güven Dilek
Akagün Yılmaz
Balıkesir İzmir Uşak
Sakine
Öz Aylin
Nazlıaka Ayşe
Eser Danışoğlu
Manisa Ankara İstanbul
Sedef
Küçük
İstanbul
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
181
sıra sayılı kanun tasarısının 5. maddesinin 1.
fıkrasında Şiddet uygulayanlarla ibaresinden sonra veya
uygulama ihtimali bulunan bireylerle ibaresinin eklenmesini,
ç
bendinden sonra gelmek üzere d) Şiddet mağdurunun çalışma
yaşamına katılımını desteklemek üzere varsa
çocukları için gerektiğinde ücreti bu Kanun kapsamında
karşılanmak suretiyle kreş imkânının
sağlanması bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.
Ayla
Akat Sırrı
Süreyya Önder Ertuğrul
Kürkcü
Batman İstanbul Mersin
Sırrı
Sakık Sebahat
Tuncel
Muş İstanbul
BAŞKAN
Son okunan önergeye Sayın Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sebahat Tuncel.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
madde üzerinde verdiğimiz değişiklik üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu,
bu yasa tasarısı tartışılırken bu kadar az
milletvekillinin olması -hem aslında iktidardan hem muhalefetten-
Türkiyede kadın-erkek eşitliğine, kadın
politikalarına ne kadar önem verdiğimizin de göstergesi. Hâlâ bu
konuda çok yol almamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmak
istiyorum. Başka konularda milletvekilleri burada daha heyecanlı
oluyor, oysa bu, bizim yaşamımızı etkileyen bir nokta.
Şimdi,
genel olarak şöyle bir şey ifade edildi: Bu kanun tasarısı
da kadınlara hayırlı olsun. deniliyor. Oysa erkekler de bundan
etkilenecek yani bir bütün yaşamı değiştirecek bir nokta.
Şimdi,
genel olarak burada ailenin korunması meselesine karşı
olduğumuz yaklaşımı bazı eleştirilere neden
oluyor neden aileyi korumak gerektiği üzerinden. Oysa, aileyi
koruyalım, evet, ama hangi aileyi koruyacağız? Bu önemli bir
nokta. Yani demokratik bir aileyi mi? Aile bireylerine şiddet uygulamayan
bir aileyi mi? Gerçekten geleceğimizi ifade edecek bir aileyi mi, yoksa
geleneksel aileyi mi?
Sayın
milletvekilleri, unutmayın ki erkek egemen sistem, binlerce
yıldır -beş bin yıllık bir geleneği var- bütün
yaşamımızı, siyaseti, ekonomiyi, politikayı, kültürü,
dilimizi buna göre şekillendirmiş durumda yani beş bin
yıllık gelenekçi bir yaklaşım, aile modeli bugün 21inci
yüzyılda insanlığın sorunlarına çözüm
olmamaktadır. Onun ürettiği geleneksel, öğretilen erkeklik ve
kadınlık rolleri, aslında bugün karşı
karşıya olduğumuz tablonun sorumlusudur. Bu
değişmediği sürece, siz geleneksel aile yapısını
korumaya çalıştığınız sürece, ne yazık ki
şiddet devam edecektir. Şiddetin kaynağında tahakküm
vardır, iktidar vardır, gasp vardır. Şimdi, mevcut durumda,
aile kurumu içerisinde tam da bu vardır. Bu değiştirilecek
ilişkiler iktidar ilişkisidir; eşitsizlik yok bu temel
içerisinde.
Diyelim
ki kadın ve erkeğin eşit olmadığı bir ailede
çocuklar, yetiştirilen aile bireyleri de eşit olarak
yetiştirilmiyor. O açıdan, bu aile kurumunu reddetmek, yeni
demokratik, eşitlikçi, aile bireylerinin birbirine tahakküm
uygulamadığı, birbirini ezmediği, ne yaş
hiyerarşisi ne de kadın-erkek ilişkisini,
eşitsizliğini koruyan bir noktada olmadığı bir aile
modeli. Evet, bu aileyi koruyalım, destekleyelim ama buradaki korunmak
istenen mesele bu değil.
Diğer
bir nokta: Özellikle feminizm mücadelesi tam da bu noktanın görünür
kılınması açısından önemli bir noktadır.
Şimdiye kadar, erkek egemen sistem ve zihniyet, feminizmi hep erkek
düşmanlığı olarak anlattı. Oysa feminizm, kadın
kurtuluş ideolojisidir, kadın perspektifinden bakmaktır topluma.
Erkeklerin de bu konuda, kadın bakış açısına göre
yeniden sistemi yorumlaması gerekir, aksi takdirde bir
değişimden bahsetmek mümkün değildir. O açıdan, aile
kurumunu yeniden ele alacağız. Diyelim ki demokratik ailenin
gelişimi konusunda birlikte mücadele edeceğiz. Ama geleneksel olarak
bize öğretilen kadınlık ve erkeklik rollerini reddederek,
kadın ve erkeklik rollerini yeniden tanımlayarak, yeni bir dil
oluşturarak, beş bin yıldır bize öğretilen dili,
kültürü, kimliği, zihniyeti değiştirerek ancak yeni bir toplum
yaratabiliriz; o zaman bu kanunun bir anlamı olacak.
Şimdi
kanun çıkıyor; yakında göreceğiz, pratikte hiçbir sonucu
olmayacak çünkü bunu uygulayanlar hâlâ erkek zihniyetine göre devam edecek.
Hatta birçok kadın bu zihniyeti devam ettiren konumda ne yazık ki.
O
açıdan, sayın milletvekilleri, sadece kanun çıkarmak yetmez.
Farkındalık denildi, evet, farkındalık yaratalım,
farkındalık yaratarak toplumsal değişimi, dönüşümü
sağlayalım; toplumdaki bireylerin değişimini,
dönüşümünü sağlayalım ki bu
çıkarttığımız kanunlar, yasalar bir anlam bulsun. O
açıdan, işte Adanadan örnek verildi, kadın 8 defa
başvuruyor ama 8 defa da evine gönderiliyor işte aile bireyini
korumak adına. Çoğu zaman işte namus adına, çoğu zaman
dedikodu çıkmasın diye, çoğu zaman Aman, nasıl benim
kızım böyle olur? yaklaşımıyla kaç tane kadın
öldürülüyor, farkında mısınız? Yani bugün bu zihniyet
değil midir namus adına, töre adına, sevgili adına
kadınları öldüren ve hepsine de bir gerekçe bulan, kadını
suçlayan üstelik? Erkeği hiçbir zaman suçlamıyor. Namus meselesi
gelince ilk kadın akla geliyor, hiçbir zaman erkek gelmiyor.
Dolayısıyla, bu yaklaşım değişmediği sürece,
biz istediğimiz kadar yasal değişiklik yapalım hiçbir
anlamı yok.
O
açıdan, iktidar milletvekilleri başta olmak üzere bu Parlamentoda
bulunan herkese, özellikle erkeklere, toplumsal cinsiyet eşitliği
sağlanmadan yeni bir değişim olmaz, şiddet de ne yazık
ki ortadan kalkmaz diyorum, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tuncel.
Sayın
Tuncel ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 5. maddesinin 1. fıkrasının
Şiddet uygulayanlarla ibaresinden sonra , şiddet uygulama ihtimali
bulunan ve şiddet uygulayanlara yardımcı olanlarla ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hülya
Güven (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Hükûmet, önergeye katılıyor musunuz?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hülya Güven, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
HÜLYA
GÜVEN (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 181
sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının
5inci maddesinin birinci fıkrası için verdiğimiz
değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, araştırmalara göre, Türkiyede kadınların
en az yüzde 40ının yaşamlarının en az bir döneminde
eş şiddetine uğradığını göstermiştir.
Tasarının gerekçelerinde de belirtildiği gibi, iktidarın
son on yılda gösterdiği içten olmayan tutum ve davranış
nedeniyle de şiddetin hızla arttığını görüyoruz.
Aslında, hazırlanan kanunun hedefi öncelikle bir insan hakları
olan kadının ve çocukların şiddetten korunması yani
can güvenliğini korumak olduğuna göre, kadını ve
çocukları şiddetten korumak için alınması gereken
önlemlerin içinde şiddetin uygulanması sırasında şiddete
karışan diğer yakınlarının da kanun
kapsamına alınması gerekmektedir. Bunun için çok çeşitli
örnekler verebiliriz yaşantımızda, gazetelerden, birçok duyumlar
ve görsel basında görüyoruz. Örneğin, bir kuma olayı. Bu bir
şiddet değil de nedir? Buna göz yuman, teşvik eden kişiler
de şiddete ortaktırlar. Gazetelerimiz yakın zamanda Urfada kuma
nedeniyle intihar eden kadınlardan bahsetmektedir. Bir başka örnek,
çocuk çırak ve çocuk gelinler. Eğitimde 4+4+4 uygulamasıyla
çocuk gelinleri, çocuk çırakları teşvik etmekteyiz.
Eğitimlerini daha baştan bırakan çocuklar büyüdükleri zaman
aynı şiddeti kendi çocuklarına ve eşlerine
uygulayacaklardır. Böylece eğitimsiz, şiddet
uyguladığını bile bilmeyen bir kitle yetişecek ve
ülkemiz ileriye değil geriye gidecektir bu koşullarda.
Bugün,
yine, son dönemlerde giderek artan çocuk gelinlerden bahsetmek istiyorum.
Aileler bilerek ya da bilmeden, zorunluluktan, çocuklarını küçük
yaşta evlendiriyorlar. Hamile kalarak çocukken çocuk doğuran anneler
yaş uygun olmadığı için bebeklerini bile
kucaklayamıyorlar, çocuğumuz diyemiyorlar, kayınvalidenin üstüne
kayıt oluyor ve bu çocuklar henüz oyuncak bebeklerle oynayacaklarına
sahici bebek ile karşı karşıya kalıyorlar. Kendisinin ve
bebeğinin sağlıkları ise bu arada yok oluyor tabii ki.
Kız
çocuklarının erken evlendirilmelerinin başta gelen nedenleri
yoksulluk yani geçim sıkıntısı, yine geleneksel olarak da
kocaya itaatin erken yaşta öğretileceği bilgisidir. Bugün
Türkiyede her 3 kadından 1inin çocuk evliliği
yaptığı ortaya çıkmış ve bugün çocuklar kırk
yaşında, elli yaşında, altmış yaşında,
hatta yetmiş yaşındaki erkeklerle para
karşılığı evlendirilmektedirler. Annelerle
konuştuğumuz zaman, küçük yaşta evlenen anneler,
kızlarının erken yaşta evlenmesini kesinlikle
istemediklerini söylüyorlar. Ancak geçim sıkıntısı
çektiklerini ve işsizlik söz konusu olduğu için başka çare
bulamadıklarını, bu nedenle de çocuklarını, kız
çocuklarını evlendirdiklerini söylemektedirler.
Yine,
biliyoruz ki ülkemizde kadınlar yaşamın her alanında
çeşitli biçimlerde başka çeşitli şiddetlere de maruz
kalıyorlar. Hâlâ ülkemizde taşlanarak öldürülen, namus cinayetlerine
kurban giden, topluca tecavüze uğrayan, nedeni belirsiz bir biçimde
intihar eden kadınlara ilişkin haberler de giderek artıyor.
Kadına
yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasının, öncelikle devletin ve siyasal
iktidarların sorumluluk duyarak, hukuki ve sosyal politikaların
yaşama geçirilmesiyle mümkün olacağı açıktır. Bu
nedenle, kanun tasarısının 5inci maddesinin birinci fıkrasına
şiddet uygulayanlarla ibaresinden sonra şiddet uygulama ihtimali
bulunan ve şiddeti uygulayanlara yardımcı olanlara ibaresinin
de eklenmesi gerekmektedir.
Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Güven.
Sayın Güven ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
5inci madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 6. maddesinin 1. Fıkrasının b)
bendinin son ibaresi olan saklıdır ibaresinin
kaldırılarak aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Ayşe
Nedret Akova Dilek
Akagün Yılmaz Hülya
Güven
Balıkesir Uşak
İzmir
Sakine
Öz Aylin
Nazlıaka Sena
Kaleli
Manisa
Ankara
Bursa
Sedef
Küçük
İstanbul
uygulanmaz.
Bu
kanuna ilişkin koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında
şiddet uygulayanlar tarafından işlenen suçlarda erteleme, paraya
çevirme, hükmün açıklanmasının ertelenmesi hükümleri
uygulanmaz.
BAŞKAN Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, buyurun.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
şimdi, burada, biraz önce oylanan maddeyle ilgili üzüntüleri bildirmek
istiyorum çünkü biz 4üncü maddede hep beraber Adalet Komisyonunda
konuşmuş ve şöyle bir karar vermiştik: 3üncü madde mülki
amirlerin yetkilerini ve alabilecekleri tedbir kararlarını
belirtiyordu, 4üncü maddede de hâkim tarafından verilebilecek tedbir
kararlarından bahsediliyordu. Biz mülki amire verilen yetkilerin aynı
şekilde hâkime de verilmesi gerektiğini düşünerek, çünkü hâkimin
bu konuda daha geniş yetkileri olması gerektiğini
düşünerek, 3üncü maddedeki yetkilerin hâkime de verildiğine dair
3üncü maddedeki öngörülenlerin yanı sıra diye bir madde
eklenmiştik Adalet Komisyonu görüşmeleri sırasında ama ne
yazık ki biraz önce arkadaşlarımızın bir grubu -AKP
Grubundan- bu şekilde, sonradan eklenen maddenin
çıkartılmasına ilişkin bir önerge verdiler ve bu önerge
kabul edildi. Bence bu, çok ciddi bir hata durumundadır yani siz mülki
amire verdiğiniz bir yetkiyi, örneğin barınma hakkının
sağlanması, örneğin maddi yardım sağlanması gibi
konuları hâkime vermezseniz bu konuda uygulamada o kadar ciddi sorunlar
çıkartırsınız ki. Yani mülki amir bunu reddettiğinde,
itiraz üzerine ancak aile mahkemesi hâkimine gidilebilecektir, aile mahkemesi
hâkimi de uygun olduğu zamanda verecektir; işte o zaman acil olarak
kullanılması gereken bu yetkiler kullanılamayacak ve insanlar,
şiddete maruz kalmaları nedeniyle şiddet eylemlerinden
korunamayacak duruma geleceklerdir. Bu nedenle de, ben, burada bunun çıkartılmasının
hiç uygun olmadığını ve bu yapılanı, Adalet
Komisyonunda hep beraber görüşmüş, konuşmuşken ve karar
vermişken bu şekilde bir maddenin çıkartılmasını,
bir ibarenin çıkartılmasını hiç hoş görmediğimi
ve şiddetle protesto ettiğimi söylemek isterim, bu yasanın
amacına uygun değil çünkü.
Onun
dışında, şu anda 6ncı madde için söz aldım
sevgili arkadaşlar ve ben özellikle sevgili hanımlara sesleniyorum:
Şimdi, burada koruyucu tedbirler sırasında eğer bir suç
işlenirse, örneğin eve yaklaşmama kararı verildi ama o adam
ya da baba ya da erkek kardeş ya da koca, geldi, evin
kapısını, bacasını indirdi, dövdü, sövdü, her türlü
şeyi yaptı, örneğin yaraladı oradaki insanı,
kadını, çoluğu çocuğu, işte o zaman bu durumda
verilecek cezalarda, koruma tedbirleri sırasında verilecek olan cezalarda
paraya çevrilmeme, ertelenmeme ve hükmün açıklanmasının
ertelenmesi yani CMK 231in uygulanmaması yolunda önerilerimiz oldu çünkü
koruma tedbiri veriyorsunuz siz. Nedir hâkimin verdiği ya da mülki
idarenin verdiği koruma tedbirleri? Siz oraya yaklaşmayacaksınız.,
Eşinizin iş yerine gitmeyeceksiniz., Çocuğunuzu okulda
rahatsız etmeyeceksiniz. diyorsunuz ancak ondan sonra bu ihlal
edildiğinde ve özellikle saldırgan bir tutum içine girildiğinde,
yaralama ya da öldürmeye kadar giden olaylar olduğunda da, hâkimler, bu
sefer, denetimli serbestlik, paraya çevirme gibi bu türden cezaları bu
şekilde azaltabilecekleri ya da paraya çevirebilecekleri, denetimli
serbestliğe dönüştürebilecekleri için işte o zaman bu yasa
amacına ulaşmamış oluyor.
Ben
biraz önce geneli üzerine konuşurken bundan dolayı da bahsettim
zaten, caydırıcılık konusu bu yasada yeterince öne
çıkartılmamış durumda. Bu nedenle de bu konuya
karşı çıktığımızı, bu önergemizin kabul
edilmesi gerektiğini özellikle -belki tarihe not düşmek
açısından- kadın arkadaşlarımızın bu
önergeyi kabul etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir
de arkadaşlar -bir daha söz alamayabilirim- şu konudan bahsetmek
istiyorum: Bizim dayanak yaptığımız İstanbul
Sözleşmesinde aynı zamanda sığınma evlerinin
kurulması gerektiği, devlet tarafından da bu konuda gerekli
yatırımların yapılması gerektiği söyleniyor ama
ne yazık ki biz Adalet Komisyonunda tasarıya verdiğimiz
önergelerde bunu kabul ettiremedik. Biraz sonra önergelerimiz gelecek. O konuda
da ben bütün arkadaşlarımızın desteğini bekliyorum
çünkü siz evden uzaklaştırıyorsunuz kadını,
çocuğu ya da aile bireylerini, eğer yeterince barınma yerleri
açmazsanız, güvenli bir şekilde o insanları orada
bulunduramazsanız o zaman aldığınız tedbirlerin -hâkim
tarafından olsun ya da mülki amir tarafından olsun- hiçbir
anlamı kalmayacaktır. Bu koruma altına alınan
kişilerin, kadınların, çocukların ve aile bireylerinin
mutlaka güvenli bir şekilde sığınabilecekleri sığınma
evlerinin olması gereklidir. Üstelik yapmış olduğumuz
sözleşmeler, uluslararası anlaşmalar, Meclisten
geçirdiğimiz uluslararası anlaşma, İstanbul Sözleşmesi
bize bu konuda böylesine bir yükümlülük yüklerken bunu göz ardı etmemiz,
bunu görmezden gelmemiz ve yasaya dercini yapmamamız çok ciddi bir hata
olacaktır. Üstelik Sayın Başbakan bu söz konusu İstanbul
Sözleşmesini Meclise sevk ederken gerekçesinde aynen şunu söylüyor:
Kadınlar ve şiddet gören insanlar daha iyi korunacaklardır.
Onlara verilen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Sayın
Yılmaz ve arkadaşlarının önergelerini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
6ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
6ncı madde kabul edilmiştir.
7nci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 7. maddesinin 1. Fıkrasının ihbar
edebilir ibaresinin kaldırılarak ihbar eder ibaresinin
konulmasını arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nedret Akova Hülya
Güven Sakine
Öz
Balıkesir İzmir
Manisa
Aylin
Nazlıaka Sena
Kaleli Dilek
Akagün Yılmaz
Ankara
Bursa Uşak
Sedef
Küçük
İstanbul
BAŞKAN Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Yüceer, Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CANDAN YÜCEER
(Tekirdağ) Sayın milletvekilleri, 181 sıra sayılı
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun Tasarısının 7nci maddesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahini gayretli çalışmalarından ve
diğer bakanlarla
karşılaştırıldığında
uzlaşmacı kişiliğinden dolayı kutluyorum ancak komisyonlardan
geçerek Genel Kurula inen bu tasarının eksiklik içerdiğini de
belirtmek zorundayım.
Tasarıda özellikle
toplumsal cinsiyet eşitliği, kadının insan hakları,
kadın-erkek eşitliği kavramlarına yer verilmemiştir.
Bir ülkede toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayamadan uygarlaşmadan,
insan haklarından söz etmek mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
Millî Eğitim Komisyonunda kıymetli milletvekili
arkadaşımız Sayın Engin Özkoç tam on iki saat konuştu.
Kendisini bu performansından dolayı bir kez daha yürekten kutluyorum.
Diğer birçok milletvekili arkadaşım da bu toplantıya
katılıp Komisyondan geçirerek Genel Kurula getirmeye
çalıştığınız 4+4+4ün baştan sona
yanlışları üzerine konuştu. Kadın sorunu ve
eğitim, bir ülkenin parti üstü, ideoloji üstü, yani siyaset üstü
kavramlarıdır. Bu kavramlara Cumhuriyet Halk Partisinin
bakışı budur ama maalesef, AKPnin bakışı bu
değil. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak haksıza haksız
demeye, yanlışa yanlış demeye ve daha iyi yarınlar
için direnmeye devam edeceğiz. Yanlış yaparak doğruya
gitmeyeceğiz, yanlışa doğruyu öğreteceğiz. Evet,
bunun için gerekirse yirmi dört saat de, kırk sekiz saat de
konuşacağız.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyetimizin kuruluş dönemindeki kadın
hakları alanındaki süratli reformlardan sonraki dönemlerde aynı
gelişme çizgisi sağlanamamış olsa da kadına
şiddetin önlenmesine ilişkin uluslararası sözleşmelerde
yeterince imzamız, ülkemiz mevzuatında da yasal düzenlemelerimiz
vardır. Kadına karşı şiddet en sık rastlanan
insan hakları ihlalidir ancak en az cezalandırılanıdır.
Bugünkü durumumuz ibret verici ve üzücüdür. İnsan hakları, demokrasi,
kadın-erkek eşitliği, insani gelişmişlik, siyasette
kadın konusu temsil olunca dünya ülkeleri arasında hemen son
sıralarda yerimizi alıyoruz. Oysaki mevcut yasalarla yetinmeyip yeni
düzenlemeler yapıyoruz bu tasarıda olduğu gibi. O zaman, bir
türlü lehimize çeviremediğimiz bu rakamların, şiddetin,
cinayetlerin sebebi ne? Bizim sorunumuz ne? Uygulanmayan, kâğıt
üzerinde kalan sözleşmeler ve yasalar bu sorunun çözümünü
sağlamıyor ve bu sorun, toplumsal kanayan bir yaraya dönüşüyor.
Devlete düşen görev, kanunları iyileştirmek ve mevcut
yasaları uygulamaktır. Aslında bütün sorunların temelinde
kadın-erkek ayrımcılığı yatıyor.
Kadınlar, kanunlardan çok, birtakım sosyal ve kültürel zorluklarla
karşılaşıyor. Yaşadıkları şiddeti
kimseye anlatamayan kadınların oranı yüzde 48,5. Kadın,
yaşadığı şiddete bırakın Yeter artık,
dur! demeyi, kadın bu şiddeti anlatamıyor bile, utanıyor,
korkuyor.
Değerli
milletvekilleri, bu utanç, demokrasiyi sindirememiş, sosyokültürel
oluşumunu tamamlayamamış, fizik gücünü akıl gücünün önüne
geçiren kişilerin ve bu toplumun yarısının
haklarını, can güvenliğini, kötü muameleye maruz
kalmamasını sağlayamayan devletin utancıdır. Öpülesi
ayakları olan analarımız. deriz, Ailenin direği
kadınlardır. deriz ancak aile içi şiddet korkutucu boyutlarda.
Kadın toplumun yapı taşıdır, kadın olmazsa
olmaz. deriz ama toplumsal alanlarda biz kadınlar var-yok
arasındayız. Siyasi partiler, her fırsatta
başarılarını gerek partide gerek sahalarda kadın
kollarının, kadınların özverili çalışmalarına
borçlu olduklarını söylerler ancak dönüp
baktığınızda partilerin yönetiminde ve karar
organlarında kadınlar yoktur. Bakanlar Kurulunda sadece 1 kadın
Bakanımız var, onun da Bakanlığının adında
kadın adı yok. Amacı kadına şiddeti önlemek,
kadını korumak olan bu tasarının adı Ailenin
Korunması. Ne önemi var diyebilirsiniz, diyorsunuz da zaten ancak bu,
kadını sadece aile ve sosyal politikalar bünyesinde hapsetmek, aile
yaşamı dışındaki sorunları yok saymaktır.
Sadece aile içindeki kadını, aile içindeki sorunları meşru
göstermektedir. Bu tasarının adı, asıl önceliğinin
kadını korumak değil, aileyi korumak olduğunun
ispatıdır. Kadına Ne yaşarsan yaşa ama aileni koru.
denilmektedir. İşte, ülkemizdeki sorunun asıl çözümü,
kadının adını ve kadın kelimesini kullanmaktan bile
imtina eden bu zihniyetle mücadele ve toplumsal zihniyet dönüşümünü
sağlamaktan geçer. Bundan dolayı, kadının adını,
varlığını silmek yerine her alanda var olmasını
sağlamak için geçerli adımlar atılmalıdır.
Ben bu anlamda,
ayrımcılığın olmadığı, kadın erkek
eşitliğinin her alanda olduğu bir Türkiyede yaşamak
umuduyla, başta fedakâr analarımız olmak üzere, tüm
kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Yüceer, teşekkür ederim.
Sayın Yüceer ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
7nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
8inci madde üzerinde üç
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,
Görüşülmekte olan "Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısı"nın 8 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini,
dördüncü ve beşinci fıkralarının metinden
çıkarılmasını ve fıkra numaralarının buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için,
şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.
Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın
verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye
sokabilecek şekilde geciktirilemez.
Mustafa
Elitaş
Mehmet Doğan Kubat İlknur
Denizli
Kayseri İstanbul İzmir
A.
Sibel Gönül Sermin
Balık
Kocaeli Elâzığ
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 8. maddesinin 3. fıkrasının delil ve
belge aramaksızın ibaresinden sonra gelmek üzere derhal karar
ibaresinin eklenmesini ve ikinci fıkrasındaki altı ay
ibaresinin sekiz ay olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nedret Akova Hülya
Güven Dilek
Akagün Yılmaz
Balıkesir İzmir Uşak
Sakine
Öz Aylin
Nazlıaka Ayşe
Eser Danışoğlu
Manisa Ankara İstanbul
Sedef
Küçük
İstanbul
TBMM
Başkanlığına
181 sıra sayılı kanun
tasarısının 8. maddesinin 1 inci fıkrasında
"tedbir kararı" ibaresinden sonra gelmek üzere "ihbar"
kelimesinin eklenmesini,
2 inci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini,
Tedbir kararı ilk
defasında en çok altı ay için verilebilir. Ancak şiddet ve
şiddet uygulama tehlikesinin devam edeceğinin
anlaşıldığı hallerde, karar süresiz olarak da
verilebilir. Süresiz verilen tedbir kararları, korunan bireyin ya da Bakanlık
görevlilerinin talebi üzerine değiştirilebilir veya
kaldırılabilir."
3 üncü
fıkrasında "hakim tedbir kararı" ibaresinden sonra
"derhal" kelimesinin eklenmesini,
4 üncü
fıkranın çıkarılmasını teklif ediyoruz.
Ayla Akat Sırrı
Sakık Sırrı
Süreyya Önder
Batman Muş
İstanbul
Sebahat Tuncel Ertuğrul
Kürkcü Hasip
Kaplan
İstanbul Mersin
Şırnak
BAŞKAN
Sayın Komisyon, son önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
- Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, buyurun
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Değerli milletvekilleri, bu önergemizle
caydırıcı tedbirleri artırıyoruz. Takdir sizin ancak
şunu ifade etmek istiyorum: Ailenin korunması denildiği zaman çocuklar
başta gelir, kadınlar, tabii ki anneleri başta gelir ve en
önemli sorunlardan birisi velayet ve çocuk kaçırma davaları. En çok
baskı, en çok şiddetin uygulandığı alan bu. Bunu ben
yirmi sene yaşadım ve kitabını sonunda yazdım, Anne
Çığlığı, burada. Burada bir uluslararası
sözleşmeye dikkat çektim, HUGE Sözleşmesi, şimdi Lahey
Sözleşmesi olarak geçiyor ve kabul ettik. Üstelik bu davada Hükûmetin bir
bakanıyla karşı karşıyaydık, ikimiz beraber Evet.
oyu verdik. Bu kadar acıları yaşamak için çok uzun şeylere
gerek yok.
Şuna dikkat çekmek
istiyorum: Şiddet, şiddet, şiddet
Devletin şiddeti ne
olacak? Siyasi temsiliyetin dibe vurduğu Türkiyede, yüzde 14 olduğu
Meclisinde, 500ün üstünde kadın siyasi tutuklunun olduğu ülkemizde,
devletin kapıları kırarak tek başına yaşayan
belediye başkanlarının evlerini basarak aramasını,
özel timlerin, kar maskeli görevlilerin terörü, şiddeti ne olacak, bunu
sormak istiyorum?
Burada şunu
açıklamak istiyorum: Bu yasanın bir ruhu eksik, bir
eksik yanı var. Bu eksik yanı da devletin şiddetini kutsayan
yaklaşımına hiç dokunulmamasıdır. İlk şiddete uğrayanın
gittiği yer polistir, karakoldur, jandarmadır. Buradaki önlemlerden
başlayarak, uluslararası sözleşmenin Anayasanın
90ıncı maddesine göre uygulanması gerekmiyor mu? Sayın
Bakanım, Çocuk Hakları Sözleşmesine konan çekincelerin hepsi
birer şiddet değil, birer darbedir darbe. Nasıl bu Çocuk
Hakları Sözleşmesindeki çekincelere tahammül ediliyor? Kendi
kimliğini, kültürünü, dilini yaşamak isteyen çocuklara nasıl
çekince konuluyor? Bu şiddet ve zorbalık değil midir? Bu
şiddeti ve zorbalığı bu Meclisin kaldırması
gerekiyor.
Yine,
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesine konan
çekinceler şiddetin ta kendisidir. Bu sözleşmeler, bu hukuk maalesef
bu yasada yok. Çocukları kaçırılanlarla ilgili bir koruma yok,
velayetle ilgili yok. Görüşememenin müeyyidesi on beş gün ceza, bir
ay ceza, altı ay ceza olduğu sürece kimse kimseye çocuğunu
göstermiyor. Bunun önlemi yok. Bu çok önemli ve bu Lahey Sözleşmesinin
önlenmesi elbette ki önemli.
Ben
buradan devletin siyasal şiddeti nedeniyle cezaevinde olan Büşra
Ersanlıdan 8 Mart mesajını okumak istiyorum. Bakırköy L
tipi cezaevinde karşılıyorum. diyor bir akademisyen. Bir
öğretim üyesi siyaset akademisinde ders verdiği için, KADERe kitap
yazdığı için, eğitimi için, bilimi için, ilimi için,
insanlığı için zindandaysa bunun ötesinde kadına
şiddet uygulanabilir mi bir ülkede? Bakın, Fatma Kurtulan grup
başkan vekiliydi, bir önceki dönem bu Meclisteydi. Ne diyor: Benim için
kadınların ortak coşkusu. 8 Mart, erkek egemen sisteme,
haksızlığa, adaletsizliğe, yok sayılmaya, zulme,
dilsiz, sözsüz bırakılmaya karşı başkaldırımızdır,
direnişimizdir. Evet, bu değil sadece, Sakine Güven, Hatice Vural,
Lütfiye Gürbüz, Hediye
Aksoy ve daha birçok kadın siyasi yönetici ve belediye
başkanlarımızı
Ve yirminci gününde açlık grevinde
olan Selma Irmaka uygulanan devlet şiddeti değil midir? Bu Meclisin
milletvekili hâlâ tutuklu. Milletin iradesiyle Gülser Yıldırım
milletvekili değil midir? Açlık grevinde, bu Meclisin tutuklu,
tutsak, esir milletvekilli; milletin iradesi kelepçeli.
Meydanlarda
Kürtçe bir
atasözü var
(x) Bunun çevirisini
isteyenlere şunu söyleyeyim: Aslan aslandır, ha kadın ha
erkek. diyor. İşte eşitlik burada yatar. Meydanlara bakın,
şu yoksulluğun çemberindeki kadınlara. Meydanlar rengârenk, yüz
otuz yerde miting yapılıyor, farkında mı Meclis? Renklere
bakın
KESK üyeleri içeride, sahip çıkılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla)
- İşte resimler, işte 8 Mart, işte istek, direniş,
işte hayat. Doğru konuşmanın zamanıdır artık
Mecliste. Öyle eksik kadın hakları olmaz, aile korunmaz, çocuk
korunmaz. Gerisi hikâye
Biraz geniş düşünelim arkadaşlar.
BAŞKAN Sayın
Kaplan, teşekkür ederim.
Sayın Kaplan ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Ailenin korunması ve kadına
karşı şiddetin önlenmesine dair kanun tasarısının
8. maddesinin 3. fıkrasının delil ve belge aramaksızın
ibaresinden sonra gelmek üzere derhal karar ibaresinin eklenmesini ve ikinci
fıkrasındaki altı ay ibaresinin sekiz ay olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe Nedret Akova
(Balıkesir) ve arkadaşları
BAŞKAN
Sayın Komisyon?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sakine Öz.
BAŞKAN Sayın
Öz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
SAKİNE ÖZ (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ailenin Korunması
ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının
8inci maddesi için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kadına
şiddet Türkiye'nin kanayan yaralarından biridir ama bu yara
yaklaşık on yıldır, yani AKP döneminde çok daha fazla
kanamıştır. Gün geçmiyor ki basında bir kadının
öldürüldüğünü anlatan bir haber çıkmasın. İşte,
kadına şiddetin önlenmesiyle ilgili tasarının böyle bir sıkıntıya
çözüm olması gerekiyor ancak tasarıdaki maddeler üzerinde
birtakım değişiklikler yapılmazsa bu çözüm mümkün
olmayacaktır.
Hepinizin
bildiği gibi, cinayete kurban giden kadınların bir bölümü Can
güvenliğim tehlikede. diyerek devlete başvurmuşlardır,
buna rağmen bu kadınlar korunamamış, canlarını
devlete emanet ettikleri hâlde şiddetin önüne geçilememiştir.
Bazı kadınlar ise tehdit altında olduklarını
hissettikleri için koruma tedbirlerinin alınmasına dair başvuru
bile yapamaz durumdadır ancak çoğu zaman komşuları,
yakın çevresi, akrabaları şiddete
uğradığını bilmektedir. Bunun için, bir önceki ihbar
maddesiyle alınan tedbiri çok önemli bulmaktayım. Bu yöndeki bir
düzenleme, göz göre göre yaşanan dramların,
saldırıların ve ölümlerin önüne geçecektir.
Yine,
tedbir kararlarının Adalet Komisyonunda altı ayla
sınırlandırılmasına karşı çıkmış
ve önerge vermiştik fakat bu önergemiz reddedilmişti. Şimdi
bunun sekiz aya yükseltildiği bilgisini aldık ancak bunun da yeterli
olmadığını düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, sürekli şiddet görme tehlikesi altında bulunan bir
insanın her altı ya da sekiz ayda bir kararın
uzatılmasını beklemesi, sürekli bu tedirginlikle
yaşaması hangi vicdana sığar? Burada yapılması
gereken, tedbir kararlarının gerekirse süresiz olarak verilmesini
sağlamaktır. Bu süresiz verilen kararın daha sonra talep üzerine
kaldırılması mümkündür. Ancak bu yapılmadı, bu noktada
kadın örgütlerinin talepleri hiçe sayıldı.
Yine,
maddede hâkimin tedbir kararını duruşma yapmaksızın,
delil veya belge aramaksızın verebileceği hükmü var ama
mağdur kadın canının korunması için zamanla yarışıyor
olabilir, bu nedenle bu fıkraya derhâl ibaresinin eklenmesi yönündeki
önergemize destek olmanız kadınlarımız açısından
çok önemlidir. Hâkim bu kararı derhâl vermelidir ki mağdur kadın
hemen korunmaya başlayabilsin. Bu insanın hayatından daha ivedi hiçbir
şeyin olmayacağını herhâlde buradaki tüm milletvekilleri
takdir eder.
Tasarının
adıyla ilgili AKPnin ısrarına anlamlı hiçbir gerekçe
görmemekteyim. Düzenlemenin adının Kadın ve aile bireylerinin
şiddetten korunmasına dair kanun tasarısı olması yönünde
kamuoyundan yükselen ve partimizin de ısrarla dile getirdiği talep
AKP tarafından reddedilmiştir. Böylece tasarıda kadın odak
noktası olmaktan çıkarılmış, tasarının
odağına aile konulmuştur.
Şimdi
soracaksınız Siz aileye karşı mısınız?
Elbette değiliz, ailenin kutsallığına elbette
inanıyoruz, hepimizin aileleri var ama biz iktidara soruyoruz: Siz henüz
bir aile kurmamış kadınlara şiddet uygulanmasına
karşı değil misiniz? Karşıysanız
kadınların kendini daha güvende hissetmesini sağlayacak bu kadar
basit bir değişikliğe neden Evet. demediniz. Bir
kadının şiddetten korunması için evli ya da bekâr
olmasının ne gibi bir önemi var. Yarın gözünüzün önünde
şiddete uğrayan bir kadına yardım etmek için nüfus
cüzdanını mı soracaksınız?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı üzerinde gerekli
düzenlemeler yapılmazsa 8 Martta kadınlara bir armağan vermeye
çalışan Hükûmet boş yere uğraşıyor demektir.
Bunun, bizlere, yani kadınlara parlak bir kâğıda
sarılmış, kurdelesi takılmış ama içi bir boş
bir hediye paketi verilmesinden farkı yoktur. Gelin, bu
değişiklikleri yaparak kadınlara gerçek bir armağan
verelim.
Bu tasarıda yer
alan tedbirlerin alınması önemlidir ama elektronik kelepçelerden daha
önemlisi zihinlerdeki kelepçeleri çıkarmaktır. Kadınlar için en
iyi koruma, onları eve kapatmak yerine, hayatın içine katmak,
ekonomik bağımsızlıklarını kazanacakları
ortamı hazırlamak ve yaşamın her alanında erkeklerle
omuz omuza çalışmalarına olanak sağlamakla olacaktır.
Böyle bir Türkiyede
yaşayacağımız 8 Martların bir an önce gelmesini
diliyor, tüm emekçi kadınların Kadınlar Gününü kutluyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öz.
Sayın
Öz ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı"nın 8 inci maddesinin
üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, dördüncü ve beşinci
fıkralarının metinden çıkarılmasını ve
fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"(3)
Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin
uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir
kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun
amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde
geciktirilemez.
Mustafa Elitaş
(Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçe lütfen.
Gerekçe:
Şiddete
maruz kalan veya maruz kalma tehlikesi altında bulunan kişi ile
ilgili olarak koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, herhangi bir
delil araştırması veya belge ibrazı aranmaması
gerekir. Aksi yöndeki uygulamalar göstermiştir ki, koruyucu tedbir
kararı verilmesi yönünde talepte bulunulmasına rağmen, bu yönde
karar verilebilmesi için örneğin kişinin şiddete
uğradığına dair bir sağlık kuruluşundan
rapor alınmasının istenmesi, şiddetin devam etmesi sonucunu
doğurmakta ve daha büyük mağduriyetlere sebebiyet vermektedir. Bu
nedenle, ister hâkim, ister mülki amir ve hatta ister kolluk tarafından
verilsin, delil araştırmasına veya belge ibrazına ihtiyaç
olmadan, başvuru hâlinde derhal koruyucu tedbir kararının verilebilmesi
gerekmektedir.
Buna
karşılık, önleyici tedbir kararı verilebilmesi için,
kişinin şiddet uyguladığı veya uygulama tehlikesinin
bulunduğu hususunda olguların bulunması gerekmektedir. Aksi
yöndeki uygulama, kötüye kullanmalara sebebiyet verebilir. Keza, önleyici
tedbir kararları, kişi hak ve özgürlükleri bakımından
önemli sınırlamalar doğurmaktadır. Ancak, önleyici tedbir
kararının olgulara dayalı olarak verilebilmesi gerekliliği,
bu kararın verilmesini geciktirmeye matuf bir sonuç
doğurmamalıdır. Aksi takdirde, koruyucu veya önleyici tedbir
kararı verilmesine rağmen, bu Kanunla güdülen amaç
gerçekleşmemiş olur.
Ayrıca,
Tasarıda tedbir kararlarına karşı kanun yolu
belirlenmiş olduğu için, korunan kişinin talebi
olmaksızın tedbir kararı verilmesi hâlinde bu yola
başvurulabileceği gibi, ayrıca korunan kişinin her durumda
sahih rızasının tespitinin mümkün olamayacağı
değerlendirilmiştir.
Belirtilen
sakıncaları giderebilmek amacıyla işbu değişiklik
önergesi verilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 8inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
8inci madde kabul edilmiştir.
9uncu
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 9. maddesinin 3. Fıkrasının itiraz
ibaresinden sonra gelmek üzere edilen ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Ayşe
Nedret Akova Hülya
Güven Dilek
Akagün Yılmaz
Balıkesir İzmir Uşak
Sakine
Öz Aylin
Nazlıaka Sena
Kaleli
Manisa Ankara Bursa
Sedef
Küçük Ayşe
Eser Danışoğlu
İstanbul İstanbul
TBMM
Başkanlığına
181
sıra sayılı kanun tasarısının 9. maddesinin 1. ve
3. fıkralarının metinden çıkarılmasını
aşağıdaki fıkraların eklenmesini teklif ediyoruz.
"Madde
9: Aleyhine tedbir kararı verilen, kararın tebliğinden itibaren
7 gün içinde, tedbir kararının kaldırılmasını
veya değiştirilmesini kararı veren hâkimden isteyebilir.
İtiraz durumunda öncelikle
hakkında koruma kararı verilmiş olan kişilerin beyanı
alınır ve bu beyan aksi ispat edilip gerekçeli olarak kararda
gösterilmediği sürece hükme esas alınır.
(2)
Lehine tedbir kararı verilen kişi her zaman, verilen kararın
eksikliği, yetersizliği, yeni ya da ek tedbirler
alınmasını, kararı veren hâkimden talep edebilir.
(3)
Hâkim, talep üzerine veya resen tedbirleri bütünüyle veya kısmen
kaldırabilir, değiştirebilir ya da kişiyi bunlardan
bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir ya da itirazın
niteliğine göre, itirazcı aleyhine yeni ek tedbirlere hükmedebilir.
(4)
Tedbirin uygulanması, kararda öngörülen sürenin dolması veya
altı aylık sürenin bitmesiyle kendiliğinden sona erer."
Ayla
Akat Sırrı
Süreyya Önder Levent
Tüzel
Batman İstanbul İstanbul
Hasip
Kaplan Altan
Tan Erol
Dora
Şırnak Diyarbakır Mardin
Sebahat
Tuncel Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Mersin
BAŞKAN
Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?..
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ata.
AYLA
AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülen yasanın 9uncu maddesi üzerine vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerine söz hakkı almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün bu salonda açığa çıkan tablo budur;
siyasi iktidar, bazı maddeler için bazı düzenlemeler
öngörmüştür, değişiklik önergeleri getirmiştir, o konudaki
düzenlemeler geçmiştir ama bunun dışında, muhalefet
partilerinin ortaya koyduğu hiçbir düzenleme, buraya sunduğu hiçbir
düzenleme kabul edilmemiştir. Yani bu, bizde bir tabir var, diyor ki. Ben
bana hayran, ben bana kurban. mesele bu yani en iyisini ben bilirim, en
iyisini ben yaparım anlayışını ortaya koyuyor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ben bana kurban, el bana kurban!
AYLA
AKAT ATA (Devamla) - Şimdi, birçok
milletvekili arkadaşımız söz hakkı aldı ve şunu
belirtti, dedi ki: Kadına şiddet konusunda yaklaşım siyaset
üstü olmalıdır. Partiler üstü, siyaset üstü kavramlarını
kullanıyoruz. Sayın İyimaya bu konuda itiraz ettiği için
aklıma geldi. Kendisi, partiler üstü değil, siyaset üstü ele
alınması gereken bir konu olduğunu düşünüyor. Bu temelde
bir araya gelip, ortak üretebileceksek çözümü neden bu kadar bir direnç var ve
çözümsüzlükte ısrar var?
Sayın
Bakanım, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ve bu Parlamentoda oturan
ve bu kadar ilgisiz davranan siyasi iktidarın saygıdeğer
milletvekilleri de biliyor, Türkiyede kadın katliamı bugün
sırtımızı dönebileceğimiz bir gerçeklik değildir,
çok açıktır. Bizim sizden alabildiğimiz tek sonuç şudur:
2002-2009 yılları arasındaki artış yılda yüzde
1.400 oranındadır. 2002 yılında 66 kadın
katledilmiştir, 2009 yılında bu rakam 953e
çıkmıştır; artış yüzde 1.400.
Şimdi, daha önce bu
kürsüden şunu ifade ettiniz: Bizim dönemimizde kadına yönelik
şiddet görünür oldu, bilinir oldu. O nedenle bu sayıdaki
artış söz konusudur. Böyle bir yorumu açıkçası ortaya
koymuş olduğunuz samimiyete uygun görmüyorum. Niye? 1 kadın bile
olsa bu bizim problemimiz, öldürülen 1 kadın bile olsa ki, doğrudur,
kadına yönelik şiddeti görünür kılamıyoruz, bilinir
kılamıyoruz. Bunun önünde toplumsal değer yargıları
engeldir. Bunun içerisinde kadını eve hapseden politikalar engeldir.
Bunu biliyoruz ama bunu kırmanın yöntemi de başta yasalarda
düzenlemeler yapmaktır ki, kaldı ki, sadece yasalarda düzenleme
yapmak yeterli değildir. Hepimiz biliyoruz ki burada 2005, 2006
yılında yapılan değişikliklerin toplumdaki
yansıması istediğimiz gibi olmamıştır.
Artık, ailenin reisi erkek değildir. dediğimizde, bu, aile
içerisinde karşılığını
bulmamıştır. Niye? Çünkü ortada bir geleneksel aile modeli var
ve bunun değişebilmesi için önce bu sürecin
farkında olan, eşitlik politikalarını hayata geçirebilecek
bir siyasi iktidar ve Parlamento iradesiyle mümkün olabilir. Görünür, bilinir
kılmamız gerekiyor. Neden erkek değildir?i eğitimle, her
türlü materyali kullanarak, her türlü enstrümanı araç olarak kullanarak
ortaya koyabilmeliyiz ama bundan çok uzak bir politika içerisindeyiz.
Şimdi,
biz yarın bu yasayı çıkartacağız. Gönül
rahatlığıyla çıkmayacak bu yasa. Ama nasıl? Buradaki
hiçbir kadın milletvekili de bu yasanın çıkmasında
hayır demeyecektir çünkü var olan duruma göre daha bir iyileştirme
öngörüyor ama açıkçası bu yasayı çıkarırken de
vicdanımız rahat değildir. Yarın gerçekleşecek aile
bireyi olmayan bir kadının katliamı karşısında
Biz masumuz. diyebilecek miyiz? Bunu yapabilecek miyiz? Hayır. Bu, bile
bile lades olmaktır, bile bile Bu sonucu kabul ediyorum. demektir,
Kadın katliamına göz yumuyorum. demektir. Bunlar
yaşanmış, toplum tarafından görülmüş, hatta biz engel
olamadığımız için bazı araçlar, bazı enstrümanlar
kullanarak yaygınlaştırılmış ama buna
karşı şimdi bir önlem alma durumumuz söz konusuyken, Parlamentoya
yasa tasarısı gelmişken, biz bunu bilerek hayır
diyeceğiz. Bu demektir ki: Biz yaşanan katliamlar
karşısında sessiz kalmayı tercih ediyoruz. Esasında
sorunun farkındayız, sorunun hangi toplumsal kaynaklarının
olduğunun farkındayız, bunu değiştirebilmenin
yöntemini biliyoruz. Zor olacaktır, bu bir gerçektir çünkü mevcut statüye
karşı bir adım atıyoruz, zor olacağı kesindir.
Tabii ki eleştirilecektir, birçok insan kalkıp birçok şey
söyleyecektir ama bunu göze almamız lazım çünkü ortada, insan
yaşamı söz konusudur çünkü ortada, karartılacak yaşamlar
söz konusudur. Bizim tercihimiz, insan yaşamından, yaşama
hakkından taraf olmalıdır, kim olursa olsun. Aksi hâlde,
kadını katledip buna gerekçe bulan, kadını katledip Hak
etmişti. diyenlerden farkımız kalmaz. Bugün, hepimiz biliyoruz
ki kadın katliamlarında failler çoğu zaman toplum
tarafından kahraman olarak gösteriliyor. Biz buna boyun mu
eğeceğiz? Biz bunu kabul mü edeceğiz? Hayır.
Buradaki
değişiklik önergelerine karşı biraz daha duyarlı
olunmasını beklerdik ama hiçbir önerge kabul edilmedi. Bu önergemizde
de bir hususun altını çiziyoruz. Yıllardır bunun
mücadelesini verdik. Kadına yönelik şiddet vakalarında
kadının beyanı esas alınmalıdır. Bu,
soruşturma aşamasında, bu daha sonra, itirazın geliştiği,
aleyhine tedbir uygulanan şahsın itirazının
geliştiği aşamada da söz konusu olmalıdır. Kadının
beyanı esas alınmalı hükmü esas olmalıdır.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ata, teşekkür ediyorum.
Sayın
Ata ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 9. maddesinin 3. fıkrasının itiraz
ibaresinden sonra gelmek üzere edilen ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Ayşe Eser Danışoğlu
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Sayın Komisyon, okunan önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Danışoğlu
BAŞKAN
Sayın Danışoğlu, buyurun lütfen. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYŞE
ESER DANIŞOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısının 9uncu maddesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 1857 yılından bu yana
kadınların eşitlik mücadelesinin bir simgesi hâline geldi.
Günümüzde ise yalnızca eşitlik mücadelesinin değil, kadına
karşı her türlü ayrımcılığın
kaldırılması, kadınların karar mekanizmalarında
yer alması ve kadına karşı şiddete son verilmesi
konularının vurgulandığı bir gün olma özelliği
taşıyor. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda onaylanmasının bu tarihe denk
getirilmesi elbette ki tesadüf değil. Ancak, aynı şekilde, bu
kanun tasarısının kadına karşı şiddetin
önlenmesi adı altında duyurulmuş olmasına rağmen
aileyi odak alması da tesadüf değil. Bu, kadını birey
olarak kabul etmeyi içine sindiremeyen zihniyetin siyasi
politikasının bir uzantısıdır.
Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelere bağlı
kalması gerekmektedir. Kadından ve aileden sorumlu Devlet
Bakanlığının kaldırılması ve yerine Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulması kadın
çalışmaları adına bir geriye gidişin ifadesidir.
Türkiyenin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve Avrupa
Birliği müktesebatı Türkiyeyi kadına yönelik şiddet ve
ayrımcılığı sona erdirmekle ve kadın-erkek
eşitliğini güçlendirecek politikalar izlemekle yükümlü
kılıyor.
İsminde
Kadın ifadesi yer alan bir bakanlığın
kaldırılarak Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlanmasıyla
kadın-erkek eşitliğini sağlayacak mekanizma
zayıflatıldı ve bu adımla kadın birey olarak
değil, ailenin bir unsuru olarak konumlandırıldı.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin kadına karşı şiddeti önlemeye,
kadının statüsünü güçlendirmeye yönelik çalışmalara
ihtiyacı var ancak yasal düzenlemelerin kadınlara yönelik insan
hakkı ihlallerini azaltmaya yetmediğini de biliyoruz. Uygulamadaki
sıkıntıların giderilmesi için önemli olan, kadına
karşı şiddetle mücadelenin bir devlet politikası olarak
Hükûmet tarafından ana eksene konulmasıdır. Kadın-erkek eşitliğinin
toplumun sosyokültürel yapısına yerleştirilmesi, önleme ve
koruma mekanizmalarıyla gerçekleştirilebilir.
Çocuklarımızın
toplumsal cinsiyet, kadın-erkek eşitliği, kadının
insan hakları kavramlarıyla küçük yaşta
tanışması, gelecek nesillerde, mevcut toplumsal zihniyetteki
erkek egemen anlayışın ortadan kalkmasını
sağlayacaktır. Bu eğitimin öğretmenlerin algısı
çerçevesiyle sınırlı olmaması, taraf olduğumuz
uluslararası sözleşmeler kapsamında gerçekleştirilmesi ise
ayrıca önemlidir.
Bulguları
bir gün önce yayımlanan bir araştırmaya göre
kadınların yüzde 80i şiddet karşısında adaletin
yerine gelmediğini savunuyor. Evlilerde bu oran yüzde 78,6, bekârlarda ise
yüzde 85,8. Şiddet gördüğünü söyleyen kadınların da yüzde
87,4ü verilen cezaları yetersiz buluyor.
Adaletin
sağlanması koruma tedbirlerinin sağlam temellere
oturtulmasıyla gerçekleşebilir. Bunun için ise hâkimlerin,
savcıların, kolluk görevlilerinin düzenli olarak ve sık sık
eğitimlere tabi tutulması şarttır.
Değerli
milletvekilleri, kadına karşı şiddetle mücadele etmek hem
siyasi hem de insani görevimiz. Bu görevi layıkıyla yerine getirmemiz
için öncelikle kadını aile kavramı içerisinden
çıkarmalı ve kendisini birey olarak görmekten
korkmamalıyız. Kadına karşı şiddetle mücadelenin
olumlu sonuçlarını görebilmek adına toplumsal zihniyeti
değiştirmek öncelikli hedefimiz olmalı. Toplumsal cinsiyet,
kadının insan hakları ve kadın-erkek eşitliği
kavramlarını benimsemek, çocuklarımızı bu
doğrultuda eğitmek bu yolda atmamız gereken
adımlardır. Bu kavramları içselleştiremediğimiz,
uygulamadaki sorunları çözmediğimiz sürece
kadınlarımızı da, çocuklarımızı da
şiddetten koruyamayız.
Hepinize
teşekkür eder, saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
9uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Dilek
Akagün, oturduğu yerden bir dakikalık bir söz istedi.
Buyurun
efendim.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, biraz önce de çıktığım konuşmamda
söyledim. 4üncü maddede hâkimin yetkilerini sınırladık.
Aynı şekilde 8inci maddede de, yine, korunan kişinin hâkimin
dinlemesi sonucunda eğer hâkim uygun görürse, onun kabul
beyanını aramaksızın tedbirlerin devamına ilişkin,
biliyorsunuz uzun tartışmalar sonucunda bir karar vermiştik.
İstanbul Sözleşmesinde çok açıkça diyor ki: Şikâyete
bağlı olmama ilkesi benimsenmelidir bu türden şiddet
konularında. Öte yandan, Opuz kararını ben size, bütün Komisyon
üyelerine de anlatmıştım. Hâl böyleyken niye bu korunan
kişinin onayına bırakılıyor, koruma kararı
alınan kişinin onayına bırakılıyor, yeniden o
madde çıkartılıyor? Yani ben gerçekten üzüntülerimi bildiriyorum.
Her iki maddede de uzun tartışmaların sonucunda karar
vermiştik, ben sizin o maddelere sahip çıkmanızı beklerdim.
Çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun,
siz de yerinizden lütfen kısa
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Dilek Hanımın söylediği hassasiyetten
dolayı zaten bu önergeyi verdik. Kavram kargaşası olur, mülki
amirler ve hâkimler birbirlerinin üzerine atar ve burada kadın mağdur
olur. anlayışından dolayı korumak için bunu yaptık.
Biraz önce Ayla Hanım da konuşmasında söyledi ama biz,
Komisyonda, Komisyon Başkanımız, Komisyondaki
milletvekillerimizin hepsi şahit, sivil toplumumuzun ve muhalefetteki
bütün milletvekili arkadaşlarımızın olumlu bütün
görüşlerini alarak buraya getirdik. Dolayısıyla, buradaki, Dilek
Hanımın söylediği şey de uygulamada zaten sorun
yaşanmasını düzeltmek için bu önergeyi verdiğimizi ifade
etmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim efendim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Sayın Bakanım, 8inci maddede de benzer bir şey
yapıldı. 8inci maddede de, benzer bir şekilde, 4üncü, 5inci
maddede de çıkarılmış efendim.
BAŞKAN 10uncu
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 10. maddesinin 7. Fıkrasının
"merci veya kişi tarafından" ibaresinden sonra "en geç
bir ay içinde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nedret Akova Hülya
Güven Dilek
Akagün Yılmaz
Balıkesir İzmir Uşak
Sakine
Öz Sena
Kaleli Ayşe
Eser Danışoğlu
Manisa Bursa İstanbul
Sedef
Küçük
İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun Tasarısının 10 uncu maddesinin altıncı
fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "benzeri
yerlerde" ibaresinden sonra gelmek üzere "geçici olarak"
ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Aydın Mehmet
Doğan Kubat A.
Sibel Gönül
Adıyaman İstanbul Kocaeli
Mustafa
Elitaş Sermin
Balık Nurdan
Şanlı
Kayseri Elâzığ Ankara
Oya
Eronat
Diyarbakır
BAŞKAN
Sayın Komisyon, son okunan
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçe
lütfen
Gerekçe:
Kamu kurum ve
kuruluşlarına ait sosyal tesis yurt ve benzeri yerlerde geçici olarak
barındırılmasını temin için bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 10. maddesinin 7. Fıkrasının
"merci veya kişi tarafından" ibaresinden sonra "en geç
bir ay içinde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Ayşe Eser Danışoğlu, buyurun.
AYŞE
ESER DANIŞOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısının 10uncu maddesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi yeniden selamlıyorum.
Hepimiz
biliyoruz, Türkiyede eşlerinden şiddet görmüş ya da görmeye
devam eden kadın sayısı çok ciddi rakamlara ulaşıyor.
Özellikle, boşanmış ya da dul kadınlarda şiddet görme
oranı çok daha yüksek. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun kadına ve aile bireylerine
yönelik şiddetin incelenmesi amacıyla kurulan alt komisyon raporu
verilerine göre, 81 ilde aile içi şiddet kapsamında yapılan
başvurular 2011 yılında toplam 80.398i buldu. Ulusal bir
gazetenin yaptığı son bir araştırmaya göre ise
Türkiyede kadınların yüzde 41,5i eşlerinden şiddet
görüyor. Ev hanımı olan kadınlarda bu oran yüzde 71,4e
çıkıyor.
Dünya
Ekonomik Forumunun 2011 raporuna göre, kadınların ekonomik hayata
katılımı ve fırsat eşitliği konusunda Türkiye 135
ülke arasında ancak 132nci sıraya yerleşebildi. Kadına
karşı şiddetin büyük ölçüde kadın ve erkek arasındaki
ekonomik ve sosyal dengesizlikten kaynaklandığını
düşünürsek sıralamanın çok da yersiz olmadığını
görüyoruz. Kadınların Türkiyede istihdam içindeki payının
düşüklüğü, uluslararası platformlarda, Avrupa Birliği ve
Birleşmiş Milletler yetkilileri tarafından çeşitli
raporlarda zaman zaman belirtiliyor. Peki, bu şartlar altında Avrupa
Birliğine tam üye olmayı hedefleyen Türkiye, Avrupa Birliğinin
kadın istihdamını yüzde 60a çıkarma hedefine nasıl
ulaşacak? 1990 yılında kadınların istihdama
katılımı yüzde 34 oranıyla bu hedefe daha yakınken
şu anda yüzde 30u bile tutturamıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce belirttiğim gibi, ev
hanımlarında şiddet görme oranı yüzde 71,4.
Kadının yüksek eğitim görmesi, istihdama katılması ve
ekonomik özgürlüğünü kazanması birey olarak güçlenmesine
yardımcı olacak ve şiddet görme
olasılığını düşürecektir. Maalesef, toplumumuzda
kadınların bir kısmı kendilerini birey olarak görmemektedir.
Bunun göze çarpan kanıtlarından biri, eşlerinden dayak yemeyi
doğal kabul eden kadınların yüzde 20,3 gibi müthiş yüksek
bir oranda olmasıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son olarak sizlerle paylaşmak istediğim
bir nokta daha var. Bildiğiniz üzere, görüşmekte olduğumuz bu
kanun tasarısı, sivil toplum kuruluşlarının,
kadın örgütlerinin uzun süredir üzerinde
çalıştığı ve mutabakata vardığı
metinden yola çıkarak hazırlandı. Zaten katılımcı
demokrasi, sivil toplum örgütlerinin yasama faaliyetlerine doğrudan
katılması anlamını taşımaktadır. Ancak,
Komisyon görüşmelerinde kanunun özünü etkileyecek değişiklikler
yapılmış ve 237 kadın örgütünü temsil eden Şiddete Son
Platformunun isyanını da beraberinde getirmiştir.
Bu çerçevede,
tasarıda emeği bulunan sivil toplum örgütlerinin çekincelerini
duyurabilmesi adına Şiddete Son Platformunun başlıca
itirazlarını da sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.
Onların ifadesiyle: Şiddete Son Platformu olarak, şu andaki
hâliyle yasanın adının, kadın değil, aileyi korumak
üzere düzenlenmiş olmasına; şiddete uğrayan
kadınların yardım ve koruma alabileceği yedi gün yirmi dört
saat ve tek adım ilkesiyle çalışacak merkezlerin teşkilat,
görev ve kadrolarının kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda
düzenlenmemiş olmasına; yasada sığınaklar ve cinsel
şiddet kriz merkezlerinin yer almamasına; kadın örgütlerinin
şiddet ve cinayet davalarına müdahilliğinin kabul edilmemiş
olmasına itiraz ediyoruz.
Tüm
kadınların Dünya Kadınlar Gününü kutluyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Danışoğlu.
Sayın
Danışoğlu ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
10uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
10uncu madde kabul edilmiştir.
11inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 181 sıra sayılı Ailenin korunması ve
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
tasarısının 11. maddesine aşağıda belirtilen 2.
Fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nedret Akova Dilek Akagün Yılmaz Hülya Güven
Balıkesir
Uşak
İzmir
Aylin
Nazlıaka Sakine
Öz Ayşe
Eser Danışoğlu
Ankara
Manisa İstanbul
Sedef
Küçük Candan
Yüceer
İstanbul
Tekirdağ
"(2)
Kolluk birimleri içinde bu kanunda belirtilen hizmetlerin yürütülmesi için
kadın ve çocuğu şiddetten koruma birimleri kurulur ve bu
birimlerde yeteri kadar kadın personel istihdam edilir.
BAŞKAN
Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Candan Yüceer
BAŞKAN
- Sayın Yüceer, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CANDAN
YÜCEER (Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısının 11inci maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Kadına
yönelik ayrımcılık hayatın her aşamasında kendini
farklı boyutlarda gösteriyor. Kız çocukları doğduğu
günden itibaren başlayan bu süreç, kadının yaşamı
boyunca devam ediyor. Ataerkil bir aile ve toplum yapısına sahip
ülkemizde gerek bu düşünce yapısıyla gerekse ekonomik güçlükler
sebebiyle kız çocuklarının eğitimi ikinci plana
atılıyor. Kız çocuklarımız daha ergenlik
çağında kendilerinden yaşça çok büyük kişilerle zorla
evlendirilebiliyor. Erkek kardeşleri kadar sevgi ve ilgi görmüyorlar ama
aile bireylerinden baskı, şiddet hatta taciz görüyorlar.
Doğduğu gün başlayan bu ayrımcılık hayatları
boyunca sürüyor. Zaten eğitim olanaklarından erkeklerle eşit
oranda yararlanamamış kadın iş yerinde de
ayrımcılığa, tacize ve şiddete uğruyor.
Kadın hem siyasette hem aile hem de toplum içinde kendine biçilen rolleri
kabul ediyor, kabul etmek zorunda bırakılıyor. Hayatı
boyunca bu kadar çok ayrımcılığa maruz kalan
kadının çalışma hayatında başarılı
olması, yönetim ve karar aşamalarında söz sahibi olabilmesi,
aile yaşamında mutlu olabilmesi oldukça güçtür.
Ülkemizde
kadınlar hâlâ eğitim hakkına ulaşmakta karar alma
süreçlerinin dışında bırakılmakta, baskı, taciz,
şiddete maruz kalmakta, töre, namus adı altında cinayetlere
kurban gitmektedirler. Bugün, bilim ve teknoloji çağında kadın
sığınma evi diye bir şey varsa, sığınma
evleri şiddeti gören kadınlara yetmiyorsa, kadına uygulanan
şiddetin, cinayetlerin durdurulması, kadının eğitimde
yerinin artırılması için bu kadar çaba gösteriliyorsa bu bizim
aslında insanlık, demokrasi, gelişmişlik adına ne
kadar geride kaldığımızı gösteriyor. Diğer
taraftan, kadın, erkeğin yanında ikinci sınıf olarak
sayılıyor hatta bu, kadınlar tarafından bile
yaygın olarak doğal düzen,
din, gelenek gereği olarak kabul görüyor. Kadın hakları
konusunda istediğimiz hedeflere ulaşamamamızın en önemli
nedenlerinden biri de kendi gücünün, kendi haklarının farkında
olamaması kadınların maalesef çünkü bunu düşünecek,
irdeleyecek, gerektiğinde karşı duracak eğitimden yoksun
bırakılıyor, aile içine, dört duvar arasına hapsediliyor.
Değerli
milletvekilleri, ailemiz bizim kutsalımız, önceliğimiz; ailemiz,
yuvamız, yavrularımız bizim için her şeyin önünde. Söz
konusu aile olunca akan sular durur bizim için. Özveriliyizdir,
fedakârızdır ancak yıllardır yapıldığı
ve bu yasa tasarısıyla yapılmaya çalışıldığı
gibi ailenin
tüm sorumluluğunu, manevi yükünü kadınların omzuna yüklemek,
üzerine bir de baskı, şiddet, taciz uygulamak ve buna göz yummak; bu,
aileyi korumak değildir; bu, sağlıklı bir
yaklaşım da değildir. Bu ailede yetişen çocuklar
sağlıklı yetişmez.
Değerli
milletvekilleri, artık kadınların şu gerçeğin
farkına varması lazım: Evet, ailemiz önceliğimiz ancak
kadınlar, anneler, kızlarımız, bu toplumda hak ettiği
yeri almadığı sürece, erkeklerle birlikte eşitlik ve
özgürlük ilkesine dayalı bir yaşam paylaşmadığı
sürece ne çocuklarımız ne de ailelerimiz rahat ve huzurlu bir ortam
görecek. O yüzden, bizler, kadınlar, emeğimizin sömürülmesine,
kadın haklarının göz ardı edilmesine, kadına
şiddete, kadının dört duvar arasına hapsedilmesine, siyasi
görüşümüz, mesleğimiz, eğitimimiz ne olursa olsun hep beraber
karşı duracağız. Kadının sadece kaç çocuk
doğuracağıyla ve sadece ailenin korunmasıyla ilgilenen
zihniyetle de mücadeleye devam edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, 8 Mart kazandığımız hakların
anlamı ve değerinin sadece bir sembolü. Bu alandaki eksikliklerimizi
ve gerçekleştirmemiz gereken pek çok reformu düşünmemize,
konuşmamıza, farkındalık yaratmamıza bir vesile olarak
düşünüyorum. Umarım, 2012 yılında bu vesileyi en iyi
şekilde hep beraber değerlendirebiliriz.
Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yüceer.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Yüceer ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
11inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
11inci madde
kabul edilmiştir.
Çalışma
süremizin sonuna geldiğimizden dolayı, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek üzere, 8 Mart 2012 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.57