TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
77nci
Birleşim
13
Mart 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili İlhan Yerlikayanın,
İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoyu Anma
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınarın,
Kastamonunun sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
3.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşinin,
medyayla ilgili sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, 12
Mart İstiklal Marşının kabulünün yıl dönümüne ve
İstanbul Esenyurtta
bir şantiyede
çıkan yangına ilişkin açıklaması
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonunda yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, 12 Mart İstiklal
Marşının kabulünün yıl dönümüne, İstanbul Esenyurtta bir şantiyede çıkan
yangına ve Sivas davası kararına ilişkin
açıklaması
4.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, İstanbul Esenyurtta bir
şantiyede çıkan yangına ve cezaevlerindeki tutukluların
serbest kalması gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, 12 Mart İstiklal Marşının kabulünün yıl dönümüne
ve İstanbul Esenyurtta
bir şantiyede
çıkan yangına ilişkin açıklaması
6.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemirin, Sivas davası
kararına ilişkin açıklaması
7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonunda yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
8.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygünün, Sivas davası kararına ilişkin
açıklaması
9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, 12 Mart İstiklal Marşının kabulünün yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
10.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın, İstanbul Esenyurtta bir şantiyede çıkan
yangına, Sivas davası kararına ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda
yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
11.- Adana Milletvekili Ali
Halamanın, 12 Mart İstiklal Marşının kabulünün yıl
dönümüne ve Adana Kozanda baraj kapağı patlaması olayına
ilişkin açıklaması
12.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin,
Mehmet Akif Ersoy ve CHP İktidarı dönemine ilişkin
açıklaması
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşinin, Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metinerin şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Adıyaman Milletvekili
Mehmet Metinerin, İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşinin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşinin, Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metinerin şahsına tekrar sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Adıyaman Milletvekili
Mehmet Metinerin, İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşinin
şahsına tekrar sataşması nedeniyle konuşması
5.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Sinop Milletvekili Engin Altayın
Başbakana sataşması nedeniyle konuşması
6.- Sinop Milletvekili Engin
Altayın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metinerin, Sinop Milletvekili Engin Altayın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metinerin partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 7 Mart 2012 tarih ve 16 sayılı Kararı ile
Suudi Arabistan Şûra Meclisi Türkiye Dostluk Grubu üyelerinden oluşan
bir parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna
ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/801)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, ülkemizde yaşanan orman yangınlarının
sebeplerinin ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/188)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, et fiyatlarının aniden yükselmesinin sebeplerinin ve
sonuçlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/189)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22
milletvekilinin, tersanelerde yaşanan işçi ölümlerinin ve iş
kazalarının nedenlerinin; işçilerin çalışma
koşullarının yasalara uygun olup olmadığı,
taşeron firmalara iş devirlerinin iş gereklerine uygun olup
olmadığı hususlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/190)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve
arkadaşları tarafından iş kazaları ve meslek
hastalıklarının araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
13/3/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- İlköğretim çağındaki
çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri konusundaki sorunların
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 13/3/2012 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
3.- Sinop Milletvekili Engin
Altay ve arkadaşları tarafından Türk eğitim sisteminin
içinde bulunduğu sorunların araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 13/3/2012 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
4.- Gündemdeki sıralama
ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Simavdaki depremde görev alan devlet memurlarına fazla mesai ve özel
hizmet tazminatı ödenmediği iddiasına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı
(7/894) (Ek cevap)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında ödenen
tazminatlara ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/3007)
3.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın,
Adanada yapılan ve yapılacak olan projelere ilişkin sorusu ve
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/3123)
4.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtanenin, Kars
Organize Sanayi Bölgesi ve Küçük Sanayi Sitesinin sorunlarının
çözümüne ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat
Ergünün cevabı (7/3191)
5.- Hatay Milletvekili Hasan Akgölün, Van depremi
sonrası KOSGEB kredileri için yapılan başvurulara ilişkin
sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün cevabı
(7/3547)
6.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
TÜBİTAKtaki personel atamalarıyla ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün
cevabı (7/3548)
7.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
TÜBİTAK çalışanlarının geçici görevlendirilmelerine
ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün
cevabı (7/3549)
8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık teşkilatında ve bağlı
kurum ve kuruluşlarda görev yapan üst düzey kadın bürokrat
sayısına ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/3551)
9.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, Balıkesirde tarıma dayalı sanayinin
desteklenmesi ve geliştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/3753)
10.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Van depremi sonrasında TOKİ tarafından gerçekleştirilen
ihaleleri kazanan şirketlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre
ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/3771)
11.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin
zararlarının tazminine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/3819)
12.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğanın, TOKİ tarafından yapılan konutlara ve
ihalelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3895)
13.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın,
Güney Akım Gaz Boru Hattı ve NABUCCO Projesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/3896)
14.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Mersindeki Sülfürik Asit Üretim Tesisinin çevreye ve
insan sağlığına etkisine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/3904)
15.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
yabancılara toprak satışındaki kısıtlama
oranının yükseltileceği iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/3910)
16.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün, bir televizyon
kanalında yaptığı açıklamasına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/3923)
17.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun, Kürtçe
ile ilgili bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/3924)
18.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlunun, bir yazar hakkındaki sözlerine ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/3925)
19.- Van Milletvekili Nazmi Gürün, Van Deprem
Çalıştayı kapsamında yapılması planlanan çalışmalara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/3976)
20.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberala Tedavi Yardımı
Yapılmasına Dair Yönetmelik hükümlerinin uygulanmasına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlamın cevabı (7/4005)
21.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, elektrik
üretim tesislerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/4007)
22.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyanın,
İzmir Büyükşehir Belediyesine tahakkuk ettirilen kurumlar vergisine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/4102)
23.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmet alım
yoluyla çalışan personele ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/4141)
24.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binicinin, valiler toplantısındaki bir konuşmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahinin cevabı (7/4180)
25.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, tapu ve kadastro ile harita ve kadastro meslek
yüksekokulları mezunlarının istihdamına ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/4205)
26.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Dilovasındaki
kömür tesislerinin taşınması sonrası oluşabilecek
sorunlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/4206)
27.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, şehit
aileleri ve gazilerin mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı
(7/4217)
28.- Hatay Milletvekili Hasan Akgölün,
çalışma yerleri değiştirilen banko memurları ve
şefler ile Şubat ayı maaşı ödenmeyen bazı
personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/4270)
29.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
yapılan yurt dışı seyahatlerine ve bu seyahatlerdeki toplam
harcamalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/4302)
30.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın,
Antalya-Gazipaşa Devlet Hastanesi arazisinin TOKİye tahsis
edileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/4330)
31.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün,
İstanbul Finans Merkezi Projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/4334)
32.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
yapılan yurt dışı seyahatlerine ve bu seyahatlerdeki toplam
harcamalara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun cevabı (7/4336)
33.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkayanın, kömür sahalarının termik santral
kurulması amacıyla özel sektöre devredileceği iddiasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/4339)
34.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
yapılan yurt dışı seyahatlerine ve bu seyahatlerdeki toplam
harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/4340)
35.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
NABUCCO Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/4341)
36.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, ülkemizin petrol ve doğal gaz kaynaklarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/4344)
37.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Artvinde metal bakır üretimi için yapılan bir ihaleye ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/4345)
38.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtanenin, soba
zehirlenmelerinin engellenmesi için alınacak önlemlere ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/4346)
39.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binicinin, elektrik üretimi ve enerji politikasına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/4347)
40.- İzmir Milletvekili Aytun Çırayın,
Ödemişte hava kirliliğinin önlenmesi için alınacak önlemlere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/4348)
41.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
yapılan yurt dışı seyahatlerine ve bu seyahatlerdeki toplam
harcamalara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/4435)
42.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Kars
Kalesi eteklerinde bulunan tarihî evlerin restorasyonuna ilişkin sorusu
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/4448)
13 Mart 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
---0---
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşimini
açıyorum.
III.- Y O K L A M
A
BAŞKAN Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz
İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoyu Anma Günü
münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili İlhan Yerlikayaya aittir.
Buyurunuz Sayın Yerlikaya. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili İlhan Yerlikayanın,
İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoyu Anma
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
İLHAN YERLİKAYA (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 91inci yılında
İstiklal Marşımızın kabulü ve Mehmet Akif Ersoyu
anma münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her yıl 12 Mart tarihi
İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoyu Anma Günü
olarak kutlanır. İstiklal Marşını anlamak için, onun
hangi şartlarda yazıldığını bilmemiz ve o
çerçevede değerlendirmemiz gerekmektedir.
Savaşın elemli ve
buhranlı günlerinde, İzmir gitmiş, Bursa düşmüş, Afyon
kaybedilmiş, düşman orduları Türk yurdunun her yanına
girmiş, Türk milleti tarihin en karanlık günlerini
yaşamaktadır. İşgal güçlerinin çifte standart, zulüm ve
vahşeti karşısında Batı medeniyetinin umursamazlığı
ayyuka çıkmıştır. Mehmet Akif bunu İstiklal
Marşımızda Medeniyet dediğin tek dişi
kalmış canavar. diye eleştirmekte. Burada eleştirilen
medeniyetin bizatihi kendisi değil elbette, çağdaş medeniyet
kisvesi altında yapılan haksızlık, zulüm ve çifte
standarttır.
Mehmet Akif şair olduğu kadar
fikir adamı, devlet adamı ve gönül ehli bir insandır
değerli milletvekilleri; mütevazıdır ama millet
düşmanlarına karşı gururlu ve dik başlıdır;
bu zor günlerde, milletimize şanlı tarihimizi ve
başarılarımızı şiirleri ve
konuşmalarıyla hatırlatarak bağımsızlığımızın
tekrar kazanılması için öz güven sağlamaya
çalışmıştır. Bu acı dönemi milletimizle birlikte
yaşayan yüce şairimiz Hayal ile yoktur alışverişim. Her
ne demişsem görüp de söylemişim. diyerek
yaşadıklarını dizelerine aktarmıştır.
Mehmet Akif, 6 Şubat 1920de Kuvayımilliyenin
Egedeki merkezlerinden Balıkesire gider. Burada halktan aralardaki
ayrılıkları kaldırmalarını, düşmanlara
karşı birleşmelerini isteyip herkesi yurt savunmasına
çağırır. Anadolu iç isyanlarla karşı
karşıyadır. Kurtuluş Savaşı sürerken Mehmet Akif Ersoy Kastamonu camilerinde
yaptığı konuşmalarda millî, manevi değerler ve
ülkemizin tehlikede olduğunu belirterek Müslümanları birliğe,
düşmana karşı olmaya çağırır. Bu
konuşmaların yayımlandığı dergi ve gazeteler
Anadolunun bütün illerinde sancaklar ve kazalardaki idarecilere okutturulur.
Kitaplar, broşürler şeklinde yeniden basılarak, cephelere,
köylere dağıtılır.
Meclisin açıldığı günlerde
Artık burada duracak zaman değildir. diyerek Kastamonudan
Ankaraya gelir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışının ertesi günü olan 24 Nisan 1920 günü
Ankaraya varır. Ankaraya geldiği günlerde Mustafa Kemal Paşa,
Konya Vali Vekiline telgraf göndererek Mehmet Akif Ersoyun Burdur milletvekili seçilmesini
sağlamasını istemiştir. Haziran ayında Burdurdan,
temmuz ayında ise Bigadan mebus seçildiği haberi Meclise
ulaşır. Akif, Burdur mebusluğunu tercih eder. Böylece, 1920-23
yılları arasında vekil olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yer alır. Meclis kayıtlarında Burdur Milletvekili ve İslam
şairi olarak geçmektedir ama biz, üstadı o dönem Burdurun Konyaya
bağlı bir sancak olması hasebiyle aynı zamanda Konya
milletvekili olarak da kabul etmekteyiz.
Vatan sevgisini ve inancını canlı tutacak
ve gelecekte millî bir marşımızın hazırlanması
için teklifler gelir ve şairler yarışmaya girer. 739 şiir
katılmış ama hiçbirisi istenilen özellikte
bulunmamıştır. Mehmet Akif ise Milletin kurtulacağını
para ile mi söyleyeceğiz? diyerek yarışmaya
katılmamıştır ancak ikna edilerek yarışmaya
katılmış ve İstiklal Marşı, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde alkışlarla kabul edilmiştir. İstiklal
Marşımızın kabulü ile Mehmet Akif e Tekrar böyle bir
şiir yazar mısınız? diye sorulduğunda Allah o
günleri bize tekrar göstermesin. demiştir Milletimiz ilelebet
bağımsız, özgür olarak yaşasın. demiştir, bu
bakımdan, bizler de bu temenni ile sözlerimizi bitiriyor ve üstadın
şu tavsiyesiyle söze noktayı koymak istiyorum: Allaha dayan, sâye
sarıl, hikmete râm ol/Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar
yol!
İstiklal
Marşımızı ve üstat Mehmet Akif i daha iyi anlamak ve
anlatabilmek ümidiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Yerlikaya.
Gündem dışı ikinci söz,
Kastamonunun sorunları hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili
Emin Çınara aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çınar.
2.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınarın,
Kastamonunun sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
EMİN ÇINAR (Kastamonu)
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri;
Kastamonunun sorunlarıyla alakalı gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kastamonunun sorunlarına
değinmeden önce, 91inci yıl dönümünü kutladığımız
Türkiye Büyük Millet Meclisinde İstiklal Marşımızın
kabulünün onur ve gururunu taşıdığımız, rahmetle
ve şükranla yâd ettiğimiz Mehmet Akif Ersoyu bir kere daha anmak
istiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Kastamonunun sorunlarıyla alakalı gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Kastamonu coğrafyasının iyi
tanınması gerektiğini düşünmekteyim. Geçmiş
dönemlerde, Kastamonu büyük şehirler arasında yer alan bir vilayet
olmasına rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk yasama döneminde
Parlamentoda 8 tane milletvekiliyle temsil edilirken ülke nüfusunun 15 milyon
civarında olduğu dönemde Kastamonu ilinin nüfusu 365 bin
civarında idi. Aradan geçen zaman içerisinde, 1980li yıllara kadar,
Kastamonu her geçen gün nüfus itibarıyla ciddi manada büyüme kaydetmiş
ve 80li yıllarda yapılan nüfus sayımında Kastamonu nüfusu
450 bin ama 2002nin 3 Kasım tarihinde yapılan genel seçimlerden
sonra, AKPye devredilen iktidar döneminde Kastamonu nüfusu, maalesef,
ülkemizdeki yapılan hizmetlerden gerekli payı alamamış ve en
son 2011 tarihinde yapılan genel seçimlerde Kastamonunun nüfusu 361 bin
olmuştur ve akabinde, bölgemiz itibarıyla Kurtuluş
Savaşında istiklal yolu çizgisi içerisinde beyaz şeritli
İstiklal Madalyasına sahip olan bu ilimiz, maalesef, bugün
itibarıyla Parlamentoda 3 milletvekiliyle temsil edilmektedir. Tabii ki
sayın bakanlarımızın, Sayın Başbakanın
Kastamonuya geldiklerinde vadettiklerinin, maalesef, bugüne kadar hiçbir
şekilde yerine gelmediğini görmekteyiz.
Ülkemiz şu anda ciddi manada kış
şartlarıyla boğuşmakta. Kastamonu 20 tane ilçesi, 1.071
köyü, 2.620 yerleşimiyle ülkemiz içerisinde yer alan iller arasında
ilk 3 sırada yer almaktadır. Sayın Ulaştırma
Bakanımız ve diğer bakanlarımız Kastamonuya
geliş yolu itibarıyla havaalanını kullanmaktadırlar
yani helikopterle ziyaretlerini yapmaktadırlar. Ama Kastamonu, Ankaraya
240 kilometre mesafede bir il olmasına rağmen, ulaşımda
ciddi manada zorluklar yaşamaktadır. Her yıl yenilenen, her
yıl yeniden yapılandırması yapılan asfalt program
çalışmalarının içerisinde yer alan bir ildir. Sayın
bakanların özellikle Kastamonuyu ziyaret programlarının bundan
sonraki kısımlarında kara yolu tercihini kullanmasını
özellikle istirham ediyorum. Çünkü bu yolu tercih ettikleri noktada, o zaman,
Kastamonuda yaşayan insanlarımızın nasıl bir
sıkıntıyla karşı karşıya geldiğini
görme anlayışı içerisinde olacaklarını
düşünüyorum.
Bizim değişik noktalarda ilçelerimizle
alakalı vermiş olduğumuz soru önergelerinde Kastamonu
yollarıyla alakalı hiçbir problemin olmadığını
Sayın Ulaştırma Bakanımız bizlere ifade etti.
Tosyayla alakalı bir soru önergesi verdik, akabinde dedi ki: Yollar
ciddi manada güzeldir ve kullanışlıdır. Şu anda karla
mücadele çalışmalarının yapıldığı
Kastamonu merkezinde ve köylerinde birçok köy yolumuz, maalesef, kapalı
vaziyettedir. Yaşlı insanlarımızın yer
aldığı bu ilçe köylerimizde insanlarımız
sağlık hizmetlerinden faydalanamamakta, gençlerimiz okullara gitmekte
güçlük çekmektedir. Bir aydır henüz öğretim göremeyen genç nüfusumuz
vardır.
Yine, yakın bir tarihte, geçen
hafta içerisinde İstiklal Madalyalı ilçemiz olan İnebolu
ilçemiz, bu dediğim noktadaki yaşanan Abana ve İnebolu
arasındaki devlet yolunun çökmesiyle ciddi manada bir mağduriyet
yaşamıştır.
Diyeceksiniz ki: Bunlar sözlerden mi ibarettir? İşte ben
bunu özellikle sayın milletvekillerimize, Değerli Ulaştırma
Bakanımıza Kastamonunun şu andaki mevcut yollarıyla
alakalı yerel basında ve ulusal basındaki son durumunu sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Özellikle, böylesine millî mücadelede
her türlü olumsuzluktan kaçınmayan, kendi çocuğunu rahmetle veren ama
kurtuluş mücadelesinde göğsünü cepheye siper eden bu ilin bu
noktadaki yaşam mücadelesini hak etmediğini düşünüyorum.
Özellikle ustalık dönemi olarak
addeden AKP İktidarının artık sırtını
değil, yüzünü Kastamonuya dönmesini bekliyor ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Çınar.
Hükûmet adına Sayın
Eroğlu cevap verecektir.
Buyurunuz Eroğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekilleri; ben de sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Özellikle, Kastamonu Milletvekili
Sayın Emin Çınar Beyefendinin gündem dışı
konuşmasına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.
Efendim özellikle şunu belirteyim:
Kastamonu gerçekten ülkemizin en değer verdiğimiz şehirlerinden
birisi. Zaten istiklal mücadelesinde de destan yazan bir şehrimiz.
Dolayısıyla bu vesileyle ben de İstiklal
Marşının şairi Mehmet Akif Ersoyu rahmetle anıyorum,
ruhu şad olsun.
Efendim evvela şunu ifade edeyim:
Kastamonuya Sayın Vekilim ben defalarca gittim -belki en çok giden
bakanlardan birisiyim- ben hiçbir zaman hava yolunu kullanmadım, kara yoluyla
gittim. Onu özellikle belirteyim ve şu anda da kara yollarıyla ilgili
geçen yıl sonuna kadar Kastamonuya Hükûmetimiz döneminde
yaklaşık 454 milyon TLlik kara yolu yatırımı
yapılmış.
Bakın ne yapılmış
bunlarla ilgili? Daha önce Kastamonuya gitmek, 2002 yılından önce
-ben Kastamonuya çok gittim- gitmek bir eziyetti yani ulaşmak bile mümkün
değildi ama Hükûmetimiz döneminde şu ana kadar, geçen yıl sonuna
kadar yaklaşık 200 kilometre Kastamonuya bölünmüş yol
yapıldı ancak takdir buyurursunuz ki bu sene hava şartları
çok sert geçti yani Türkiye'nin hemen her yerinde eksi 27, hatta eksi 30
santigrada kadar soğuk hava şartlarında yollarda bir bozulma var
ama sadece Kastamonuda değil. Ben, geçenlerde özellikle Kütahya-Eskişehir
arasında ve aynı zamanda Bilecik-Kütahya-Afyonkarahisar
arasındaki yoldan geçtim orada da birtakım bozulmalar var ancak dün
Sayın Ulaştırma Bakanımızla görüştüm, hava
şartları şu anda daha müsait değil, hava şartları
düzelir düzelmez asfalt programı uygulanacak ve yollardaki bu sıkıntılar
giderilecektir. Ben, özellikle vurgulamak istiyorum.
Tabii ki burada şunu ifade edeyim:
Kastamonuya gerçekten Hükûmetimiz çok büyük yatırımlar yaptı.
Bir kısmını, müsaadenizle, ben arz edeyim. Bir kere, biz, Çevre
ve Orman Bakanlığı, şimdi de Orman ve Su İşleri
Bakanlığı olarak geçen yıl sonuna kadar Kastamonuya
yaklaşık 500 milyon TLlik yani 500 trilyonluk yatırım
yapmışız. Bakın, bunun büyük kısmı da,
yaklaşık 400 milyon TLsi de DSİye ait. Neler yaptık?
Kastamonuda Kulaksızlar Barajını biz bitirdik ve bu barajda
51.280 dekar arazi sulanacak. Hasköy sulamasını biz tamamladık,
30 bin dekar arazi sulanıyor. Karadere Barajı
Karadere Barajı,
Kastamonu için bir rüyaydı. Bakın, ben DSİ Genel Müdürü olduğum
zaman, o zamanki Kastamonu milletvekilleri Yahu, bu baraj -DSİdekiler- bu ödeneklerle tam
altmış beş yılda biter. şeklinde, maalesef bana böyle
bir bilgi verdiler. Ben, bizzat kendim giderek
Hakikaten barajda birtakım
teknik problemler vardı, bu kardeşiniz bizzat bu problemleri yerinde
çözdü ve Kastamonunun âdeta GAPı olan bu Karadere Barajını
bitirdik, sulaması da büyük ölçüde bitmek üzere.
Keza Tosya
Kösençayırı Göleti sulaması, 8.500 dekar arazi sulanıyor.
Kastamonu Taşköprü Asar Göleti ikmali ve sulaması, 10.100 dekar ve
bunun dışında pek çok gölet inşaatına
başladık.
Ayrıca 18 adet dere
ıslahını Kastamonuda geçen yıl sonuna kadar
tamamladık. Bunların bir kısmını isterseniz ben
sizlere okuyayım: Kastamonu merkezde Mehmet Akif Ersoy Mahallesi.
Tesadüfen Mehmet Akif gününde böyle bir derenin ıslahını
yaptık. Devrekâni Şenlik Köyü Pazaryeri, Sökü Deresi; merkezde
Çağlayık Deresi dere ıslahı; Taşköprü
Alamakayış ve Yukarıçayırcık köyleri taşkın
koruma tesisleri; Taşköprü ilçe merkezi dere ıslahı; Küre ilçe
merkezi Müderris Mahallesi, Tabakalar Deresi dere ıslahı; Tosya
Karabey köyü köy içi ve Fındıklı dereleri dere
ıslahları; Tosya Ekincik köyü Tıkınık Deresi
taşkın koruma inşaatı; Çatalzeytin ilçe merkezi Akçay
Deresi ıslahı; Cide Toygarlı Köyü Soğuksu Pazarı
taşkın koruma inşaatı; Kastamonu Daday, Honsalar,
Bağışlar, Seydibey, Civköy, Budaklar ve Honcaklar köyleri
arazileriyle ilgili dere ıslahları; Kastamonu İhsangazi ilçe
merkezi Ilgaz Çayı taşkın koruma inşaatı; Merkez
Aktekke ve İnönü mahalleleri, Suluceviz Deresi dere ıslahı;
Çatalzeytin ilçe merkezi Akçay Deresi ikinci kısım inşaatı;
Cide Toygarlı Soğuksu Pazarı dere ıslahı; Devrekâni
ilçe merkezi Tekke Deresi; Taşköprü ilçe merkezi ikinci kısım
dere ıslahı ve Alamakayış Yukarı Çayırcık
köyleri arazileriyle ilgili eksik kalan işlerin tamamlanması.
Bakın, bunları biz gerçekten yaptık.
Şu anda Kastamonu
Daday Bezirgan Hazım Kılıç Göleti hemen hemen ikmal edildi.
Bunun dışında 7 tane dere ıslahı inşaatı,
derelerin ıslahı devam ediyor, 2 tane de taşkın koruma ve rusubat
kontrol tesisi inşaatı devam ediyor. Sadece dere ıslahları,
sulama, Bin günde bin gölet kapsamında yapılacak göletlerden ben
burada bahsetmiyorum, vaktimiz sınırlı ancak Orman Genel
Müdürlüğünün de faaliyetleri var.
Bildiğiniz gibi daha önce söz
vermiştik Hanönünde Orman İşletme Müdürlüğünü
kuralım. dedik. Biliyorsunuz, ben Sinop dönüşünde bu sözü,
Başbakanımızın da desteğiyle, yerine getirdik,
Hanönünde Orman İşletme Müdürlüğü yeniden kuruldu. Kastamonu
hakikaten ormancılık açısından en önemli
şehirlerimizden birisi, yüzde 60ı ormanlarla kaplı ama
bunların ancak yüzde 35i bozuk orman, bu konularda biz çalışma
yaptık ve şu ana kadar yaklaşık 950 bin dekar arazide,
orman arazisinde çalışma yaptık ve 35 milyon fidanı toprakla
buluşturduk Kastamonuda. Bunun dışında 2 adet kent
ormanı ve 14 tane orman içi dinlenme yeri tesis ettik. ORKÖY Genel
Müdürlüğümüz Kastamonuya çok büyük destek veriyor, şu ana kadar,
geçen yıl sonuna kadar 3.247 aileye yaklaşık 15 trilyonluk bir
destek sağlamışız ve doğa koruma millî parklar
açısından da Kastamonu çok önemli, başımızın
tacı bir ildir, onu da özellikle belirtmek istiyorum.
Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğümüz oraya 8 adet otomatik meteoroloji ölçüm istasyonu
kurdu, daha önce hiç yoktu. Bakın, Kastamonulu bir kardeşim yurt
dışından istediği yerden, İstanbuldan veya
Almanyadan Kastamonuda merkezde, Bozkurtta, Çatalzeytinde, Cidede, Devrekânide,
İneboluda, Tosyada ve Ilgazda herhangi bir anda hava durumu nedir onu
görebilecek durumda şu anda, otomatik olarak. Ayrıca araçla da
kuruluyor, onu da ifade edeyim.
Sağlık
Bakanlığımız Kastamonuda 2 tane devlet hastanesi olmak
üzere 18 adet sağlık tesisi hizmete açtı.
Millî Eğitim
Bakanlığımız 467 dersliği tamamladı,
yaklaşık 6 milyon adet kitabı ücretsiz olarak gönderdi.
Biliyorsunuz, Kastamonuda üniversite yoktu bir defa, 2006 yılında
Kastamonu Üniversitesini bu Hükûmet kurdu ve şu anda 15 tane birim hizmete
açıldı.
Bendeniz Çevre ve Orman Bakanıyken
Kastamonuya çevre konusunda özel sıkıştırmalı çöp
kamyonları konusunda büyük destek verdim, milletvekillerimiz biliyor.
TOKİ, 7 tane dev
projeyi başlattı ve 1.696 adet konutu inşa ediyor. Tarım
sektöründe 2003ten 2010 yılı sonuna kadar Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığımız 285 milyon TL destek
vermiş; KÖYDES ve BELDES kapsamında Kastamonuya verilen destekle
köylere su götürme, kanalizasyon hizmetleri 150 milyon TLyi
aşmış, yani 150 trilyon. Yani Kastamonu, asla Hükûmetimiz
döneminde ihmal edilmiyor ancak Sayın Vekilim Kastamonuda nüfusun
azaldığını söylüyor. Tabii, İstanbulda Kastamonudan
daha çok Kastamonulu olduğunu da ben bu arada belirtmek istiyorum.
İnşallah Kastamonunun ekonomik durumu daha geliştikçe daha da
güzel olacaktır. Şimdi, havaalanıyla beraber, bu bölünmüş
yollarla beraber, Kastamonu daha da gelişecektir, ben ona inanıyorum.
Ayrıca,
Kastamonuda biz Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü
çerçevesinde, Sayın Vekilim, özel bir program yapıyoruz. Doğa
turizmini, yani yayla turizmini geliştirmek, Kastamonuyu bu şekilde
dünyaya tanıtmak şeklinde böyle bir projemiz var. Bu konuda da
sizlerin de tavsiyeleri olursa fevkalade memnun oluruz çünkü birlikte,
Kastamonuyu, hep birlikte layık olduğu yere taşımamız
gerektiği kanaatindeyim, onu özellikle belirteyim.
Tekrar ediyorum,
yollarla ilgili her yerde birtakım bozulmalar var ama Ulaştırma
Bakanlığımız gerçekten çok ciddi hazırlık
yapıyor. Dün Bakanlar Kurulunda da görüştük, inşallah bu bozuk
olan yolları, hava şartları düzelir düzelmez
yıldırım hızıyla Karayolları Genel
Müdürlüğümüz gerekeni yapacaktır.
Ben bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Gündem
dışı üçüncü söz, medyayla ilgili sorunlar hakkında söz
isteyen İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşiye aittir.
Buyurunuz Sayın
Ekşi. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşinin, medyayla ilgili sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
OSMAN OKTAY
EKŞİ (İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer
arkadaşlarım; bugün, bildiğiniz gibi, İstiklal
Marşımızın kabulünün yıl dönümü. O nedenle, merhum
Mehmet Akif Ersoyu sizler gibi ben de saygıyla anmak istiyorum sözlerimin
başında.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bugün bir başka özellik daha taşıyor.
Bildiğiniz gibi, dün akşam, yetkili mahkemenin verdiği kararla
Oda TV adıyla bilinen davanın sanıklarından 4 gazeteci
arkadaşımız serbest bırakıldılar. Bu, tabii,
benim gibi, sizler de katılıyorsunuz umudundayım, insanları
mutlu edecek bir gelişmeydi fakat olayın aslını burada
değil, geride aramak gerektiğini dikkate alarak medya
dünyamızın bugünkü durumunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çok açık ve net bir şekilde
söylemek gerekirse Türk basını tüm geçmişinin, bütün tarihinin
en karanlık dönemini yaşamaktadır şimdi. O nedenle, 4
arkadaşımızın serbest bırakılması
aslında herhangi bir şekilde temeldeki gerçekleri
değiştirecek ağırlıkta değildir. Bunu normal olarak
hiç istemediğim bir şekilde çizmemin sebebi şu sevgili
dostlarım: Türkiyede bu 4 arkadaşımızın serbest
bırakılması aslında yargının iyi
işlediğinin değil, maalesef bağımlı
olduğunun ve o nedenle de bu kararın adalet değerleri
açısından, hukuk değerleri açısından maalesef fazla
bir önem taşımadığıdır.
Dostlarım, Türkiyedeki
medyanın ne kadar bağımlı veya bağımsız
olduğunu eğer merak eden varsa sadece Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekillerinin veya yetkililerin değil, bağımsız,
tarafsız bir şekilde durumu değerlendiren kesimlerin de
kanaatlerine kulak vermek zorundayız. Gerçekten Adalet ve Kalkınma
Partisinin Türkiyede demokratik yönde bazı reformlar
yaptığını ileri süren Avrupa Birliği kesimi, Avrupa
Birliğinin yetkilileri, Avrupa Parlamentosunun görevlendirilmiş
komiseri ve raportörleri dahi, artık Türkiye'de basının dünyada
en ağır baskı altında olduğunu kabul ettiklerini
ortaya koymaktadır. Nitekim, yakın bir gelecekte Avrupa
Parlamentosundan görevlendirilmiş 5 kişilik bir komite Türkiye'deki
durumu yerinde inceleyerek Parlamentoya rapor verecek, bu görevle
geleceklerdir.
Dostlarım, az önce 4
arkadaşımızın tahliye edilmesinden duyduğum sevinci
ifade ettim. Bunlardan birini, özellikle Nedim Şenerin adını
altını çizerek anmak istiyorum, çünkü şu anda İstanbulda
Maçkada Nedim Şener tarafından açılması istenen,
açılması için beklenen bir ifade özgürlüğü anıtı
vardır. Bundan haberiniz olup olmadığını bilmiyorum,
ama Nedim Şenerin tutuklu olduğu sırada Maçka Parkında
yapılan bu anıt, ifade özgürlüğünün hiçbir koşulda, hiçbir
baskıcı rejim tarafından engellenemeyeceğini, ne kadar
baskı altına alınırsa alınsın sonucun
değişmeyeceğini, yani ifade özgürlüğünün başarıya
ulaşacağını simgelemek için konuldu. Sadece böyle bir
anıtın inşa edilmiş olması dahi, zannediyorum ki daha
önce Türkiye'de hiçbir zaman duyulmamış bu ihtiyacın bu
şekilde giderilmesi dahi, Adalet ve Kalkınma Partisinin medya
dünyamız üzerindeki baskısını anlatmaya, ortaya koymaya
yetecek ağırlıktadır.
Bugün bir başka çok önemli mesele
daha var dostlarım, sözlerimi bitirmeden değinmek isterim: Anadolu
Ajansı çok ağır bir baskı altında, sendikalı
üyelerin sendikadan istifa etmeye zorlandığı bir döneme
girmiş durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü
bağlayınız.
OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla)
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bu, doğrudan doğruya
iktidarınızın medya üzerine kurduğu baskının
somut örneklerinden biridir ve çalışan insanları
haklarından mahrum eden, özgürce görevlerini yapmaktan alıkoyan bu
tavır, iktidarınız için hiçbir zaman şeref vesilesi
olmayacak bir gerçektir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ekşi.
Sayın Şandır, buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, 12 Mart İstiklal Marşının
kabulünün yıl dönümüne ve İstanbul Esenyurtta bir şantiyede çıkan
yangına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok
teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, 12 Mart,
İstiklal Marşımızın kabul edildiği gün. Türk
milletinin bugüne gelişinde, çok önemli bir süreçte, merhum Mehmet Akifin
üstlendiği görev gerçekten çok değerli, çok önemli. Yeterince
anıldığı, hatırlandığı kanaatinde
değilim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak öncelikle bu hususu ifade
ediyorum. TRT, İstiklal Marşının kabulü konusunda
yeterince hassasiyet göstermemiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak başta Mehmet Akif olmak üzere, millî mücadelenin tüm
kahramanlarına, başta Atatürk ve silah arkadaşları olmak
üzere, rahmet diliyor, Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı
yazdırmasın diyorum.
Ayrıca, dün hayatını
kaybeden 11 vatandaşımıza rahmet diliyor, yakınlarına
da başsağlığı diliyorum. Hükûmetimizi de bu konudaki
-maalesef vatandaşın hayatını koruyamayan bir Hükûmet
görüntüsü ortada- bu türlü konulara tedbir geliştirmesini
Çünkü her
defasında bunlar oluyor, yani mahkûm nakledilirken insanlar ölüyor,
organize sanayi bölgelerinde sağlıksız çalışma
koşulları dolayısıyla patlamalar oluyor, çok sayıda
insanlarımız ölüyor. Büyüdük, kalkındık. denen
Türkiye'nin Hükûmetine sesleniyorum: Bunlar Türkiyeye
yakışmıyor. Dün, milletin, dünyanın gözü önünde,
sağlıksız koşullarda bir şantiyede çıkan
yangında 11 tane vatandaşımız diri diri
yanmıştır. Bunu kabul edebilmek mümkün değil. Her şeye
rağmen, bu konuda Hükûmeti uyarıyorum, tedbir almaya davet ediyorum.
Tekrar, bu insanlarımıza rahmet diliyorum, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak, yakınlarına da başsağlığı
diliyorum efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Şandır.
Sayın Vural
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda yaşanan olaylara ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milletin oylarıyla gelen ve bu
iradeyi kullanan buradaki milletvekillerinin, egemenliğini kullanan
milletvekillerinin 11 Mart günü Millî Eğitim Komisyonunda, maalesef,
zorlamayla, cebir ve şiddetle iradeleri ve egemenliği
kullanmaları engellenmiştir; bunu kınıyorum. Bu millet ve
Parlamento zorbalığa, baskıya, tehdide pabuç
bırakmayacaktır. Dolayısıyla pazar günü olanlar
aslında bir kara pazardır. Söyleyecek sözü olmayanlar, sözlerden
korkanlar, görüşlerini savunamayanlar cebir ve şiddetle Milliyetçi
Hareket Partisinin sözünü ve milletvekillerini susturmuşlar, önerge verme
haklarını ellerinden almışlar, söz söyleme haklarını
ellerinden almışlardır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak
dinini, milliyetini, diyanetini, cumhuriyetini bilen ve anlayan nesiller
yetiştirme ülkümüzün hayata geçirilmesi için her türlü mücadeleye
hazır olduğumuzu ve bu mücadeleyi hiç kimsenin
engelleyemeyeceğini, bu mücadelede sözümüzü hiç kimsenin
kesemeyeceğini hatırlatmak istiyorum.
Meclis
Başkanlığının da Komisyon toplantısı
sonucunda milletvekillerinin önerge verme ve konuşma haklarının
gasbedildiği bu Komisyon toplantısını yenileyerek bu
milletin sesini ve sözünü kullanabileceği yeni bir toplantıyla bu
meselenin tartışılması ve millî iradenin tesis edilmesini
istiyoruz. Bu bakımdan, bunun, Meclis Başkanlığı
tarafından bir görev addedilmesini ve bu Komisyon toplantısı
neticesinde varılan kararın hukuka uygun olmayan bir karar
olduğunu ifade ederek hukuka uygun bir komisyon toplantısı temin
edilmesini özellikle istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
Sayın Hamzaçebi
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
12 Mart İstiklal Marşının kabulünün yıl dönümüne,
İstanbul Esenyurtta
bir şantiyede çıkan yangına ve Sivas davası kararına
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün tarihler 12 Martı
gösteriyordu. Dün itibarıyla bundan doksan bir yıl önce İstiklal
Marşımız 12 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edildi. Bizim için onur verici bir olayın dün yıl dönümüydü. Bu
vesileyle, Mehmet Akif Ersoyu şükranla ve rahmetle anıyorum. Mehmet
Akif Ersoyun sadece İstiklal Marşının yazarı
olması nedeniyle anılmasını da yeterli bulmuyoruz. Mehmet
Akif Ersoy, dürüstlüğüyle, sanatıyla bugünlere örnek olabilecek bir
şahsiyettir. Bugünlerde rahmetli Mehmet Akif Ersoyu örnek almaya, örnek
göstermeye çalışan çok kişi var, çok siyasi var; keşke onun
dürüstlük üzerine oturmuş olan yaşam anlayışı herkes
tarafından örnek alınabilseydi. Bir kez daha Mehmet Akif Ersoyu
şükranla, rahmetle anıyorum. İstiklal Marşının
yazarı olması nedeniyle de, böyle bir İstiklal
Marşımız olması nedeniyle de gurur ve mutluluk
duyduğumu ifade ediyorum.
Dün İstanbulda 11 işçimiz
hayatını kaybetti. Bu, geçiştirilebilecek bir olay
değildir. Bundan birkaç yıl önce yine İstanbulda,
Bayrampaşada bir iş hanında meydana gelen yangında onlarca
vatandaşımız yanarak hayatını kaybetmişti. O
günlerde, ilgili bakanlar, Sayın Başbakan çıkıp bir daha
bunların olmayacağı yönünde açıklamalar
yapmışlardı ama görünen tablo, bu konuda Türkiye'nin bir arpa
boyu yol gidemediğidir. 11 işçimize Allah rahmet etsin diyorum,
Hükûmeti de bu konuda göreve davet ediyorum.
Yine,
yaşadığımız bir olay, acı bir olay şu:
Bundan on dokuz yıl önce Sivasta çok acı bir olay yaşandı,
35 vatandaşımız hayatını kaybetti, yakılarak
öldürüldüler. Bu olay nedeniyle açılmış olan dava zaman
aşımına uğradı, failler yakalanamadı. Bir hukuk
devletinde, hukuk devleti olarak tanımlamak istediğimiz Türkiye
Cumhuriyetinde yaşanmaması gereken bir olaydır. Bir
insanlık suçunu işleyen kişi hakkında, kişiler
hakkında zaman aşımı diye bir kavramın olmaması
gerekir, bu suçun takip edilebilmesi gerekir, bu konuda gerekli, Anayasa
değişikliği dâhil, tüm yasal değişikliklerin
yapılması gerekir. Sayın Başbakanın buna yönelik
olarak Hayırlı olsun. açıklamasını da oldukça
yadırgadığımı ve milletin bu vesileyle de
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Son bir şey daha kaldı efendim.
BAŞKAN Süre epey aştı,
teşekkür ediyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Buldan.
4.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, İstanbul
Esenyurtta bir şantiyede çıkan yangına ve cezaevlerindeki
tutukluların serbest kalması gerektiğine ilişkin
açıklaması
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de dün İstanbulda
çadırda çıkan yangında 11 işçinin yaşamını
yitirmesinden dolayı kendilerine Allahtan rahmet diliyorum, aynı
zamanda yakınlarına da başsağlığı
dileklerimi iletiyorum. Ne yazık ki Türkiye, yanarak ölenlerin ve
kendisini yakarak ölümsüzleşenlerin ülkesi oldu, bunu ifade etmek
istiyorum.
Ayrıca dün gazeteciler Nedim
Şener ve Ahmet Şık tahliye edildiler. Kararı
Barış ve Demokrasi Partisi olarak olumlu bulduğumuzu belirtmek
istiyorum ama verdikleri mesajın Hükûmet tarafından iyi anlaşılması
gerektiğini ifade ediyorum. Cezaevindeki gazetecilerin, aydınların
-hangi gerekçeyle cezaevinde oldukları belli olmayan binlerce tutuklu var
bugün Türkiyede- ve en kısa zamanda bütün tutukluların serbest
kalması gerektiğini de ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Buldan.
Sayın Bahçekapılı,
buyurunuz.
5.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının, 12 Mart İstiklal Marşının
kabulünün yıl dönümüne ve İstanbul Esenyurtta bir şantiyede çıkan
yangına ilişkin açıklaması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstiklal
Marşımızın kabul yıl dönümünü hep birlikte
kutladık. Ben de Kurtuluş Savaşımızın simgesi
olan İstiklal Marşımızın kabul yıl dönümünü
kutluyorum ve İstiklal Marşımızın
bağımsız bir Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun ifadesi
olduğunu hiçbir zaman unutmayacağımızı ifade etmek
istiyorum ve bu vesileyle merhum Mehmet Akif Ersoy ve tüm şehitlerimizi
rahmetle ve saygıyla anıyorum.
Elbette ki dün Esenyurtta yaşanan
elim kaza hepimizi derinden üzdü. Bu vesileyle işçi kardeşlerimize
Allahtan rahmet diliyorum, kederli ailelerine
başsağlığı diliyorum ve şöyle seslenmek
istiyorum: Bilmelidirler ki -Faruk Çelik Bakanımız da olay yerinden
yapmış olduğu açıklamalar neticesinde- bu olayın
faillerinin cezasız kalmayacağını ve bu olayı
şiddetle takip edeceğimizi bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Son bir notum daha var: Geçtiğimiz
günler 12 Mart darbesinin yıl dönümüydü. Ben ve Grubum bütün darbeleri
şiddetle ve lanetle kınıyoruz, bütün darbelerin geride
kaldığı düşüncesi ve kararlılığıyla
bütün darbe mağdurlarını saygıyla anıyoruz ve
selamlıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bahçekapılı.
Sayın Erdemir
6.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemirin, Sivas
davası kararına ilişkin açıklaması
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; insanlık tarihi
göstermiştir ki kitapları yakanlar gün gelir insanları da
yakarlar ve bugün bir kez daha gördük ki yargının vesayet altına
alındığı ülkelerde insanları yakanlar gün gelir zaman aşımına
uğrarlar.
Sivas katliamı
sanıklarını kollayan, saklayan ve adaletten kaçıran,
başta siyasetçi ve kamu görevlileri olmak üzere, tüm iş birlikçileri
ve suç ortaklarını kınıyorum, lanetliyorum.
Katliama duyarsız kalanların
bir gün, Sizin hiç babanız yandı mı? diye seslenen Zeynep
Altıokun feryadını duyabilecek bir vicdana
kavuşabilmelerini umut ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
İbrahimi ateşe atan Nemrutun karşısında
Tarafım belli olsun. diyerek su taşıyan karınca olmaya
devam edeceğiz. Biliyoruz ki mazlumun ahı, gün gelir indirir
şahı.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Erdemir.
Sayın Yeniçeri
7.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda yaşanan olaylara
ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eğitimcilik ince iştir, zarif
davranış gerektirir. Eğitimcinin
davranışlarının izan, idrak, etik, estetik, edep içermesi
şarttır. Eğitim ile kaba kuvvet ya da fiziki güç yan yana
konulmaması gereken, birbirine ters süreçlerdir.
Eğitim seviyesi yükseldikçe
insanların davranışlarının daha rafine ve daha estetik
hâle gelmesi beklenir. Hâl bu iken 11 Mart ve öncesinde Eğitim
Komisyonunda yaşanan kavga ve kaos görüntülerinden Komisyon üyesi olarak
büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek isterim.
Olgunluğu, yetkinliği,
birikimi ve saygınlığıyla temayüz etmiş insanlardan
oluşan bir komisyonda kavgadan söz etmek, eşyanın
doğasına aykırı bir durumdur. İtiş kakış,
bağırış çağırış ve kavga,
eğitimin, kişilere yüklediği vasıflar değildir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Eğitim Komisyonunun en üst düzeyde rafine, entelektüel, aksakallı ve
donanımlı çalışmalara sahne olması gerekirken, kavga,
gürültü ve çirkin görüntülerle gündeme gelmesi çok kötü olmuştur.
Eğitimi siyasi rant aracı olarak kullanmak doğru bir mesaj
olmamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Eğitim Komisyonunun
verilen kötü görüntüler için Türk milletinden özür dileme borcu vardır.
Umarım Komisyon Divanı kamuoyunu bu konuda ikna edici bir tutum
içinde olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Yeniçeri.
Sayın Aygün
8.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygünün, Sivas davası kararına ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
On dokuz yıl evvel 35 kişi
yakıldı dava bugün sonuçlandı ve failleri cezasız
kaldı tıpkı, dünkü, Gazi Mahallesi katliamında öldürülenlerin
22sinin faillerinin, gerçek sorumlularının hiçbir zaman
açığa çıkarılmaması gibi. İnsanları yakmak
barbarlıktır. Kamu vicdanını rahatsız eden bu karar
karşısında barışçıl gösteri hakkını
kullanmak isteyenlere gaz bombası atanları nefretle
kınıyorum.
Sayın Başbakanın bugünkü
grup konuşmasında söylediği Hayırlı olsun. sözünü
duyduktan sonra polisin neden gaz attığını, faillerin niçin
cezasız kaldığını daha iyi anlaması
gerektiğini düşünüyorum halkımızın. Çünkü böyle
barbarca bir eylemin faillerinin bulunamamış ve yargılanmamış
olmasını Hayırlı olsun. gibi kupkuru bir sözcükle âdeta
politikanın bir unsuruna çevirmiştir; onu da buradan protesto
ediyorum.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aygün.
Sayın Doğru
9.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, 12 Mart İstiklal
Marşının kabulünün
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yüce Türk milleti yedi düvele
karşı büyük bir mücadele vererek Kurtuluş
Savaşını kazanmış ve Türkiye Cumhuriyeti devletini
kurmuştur. Büyük insan Mehmet Akif Ersoy tarih boyunca hür
yaşamış aziz milletimizin bu özelliğini vatan ve hürriyet
sevgisiyle yoğurarak çok güzel bir şekilde İstiklal
Marşımızda anlatmıştır. İstiklal
Marşımız Türk milletinin bağımsız yaşama
arzusunun dünyaya anlatımıdır. Bu büyük şair ve devlet
adamını ve ülkemizin kurucusu büyük Atatürkü minnet ve şükranla
anıyorum, Allahtan rahmet diliyorum.
Ülkemizin her türlü değerine
saldırıldığı günümüzde Atatürk ilke ve
inkılaplarına, bayrağımıza, istiklalimize,
vatanımıza herkesin sahip çıkmasını bekliyor,
gerekenin yapılmasını arzu ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Doğru.
Sayın Fırat
10.-
Adıyaman Milletvekili Salih Fıratın, İstanbul Esenyurtta
bir şantiyede çıkan yangına, Sivas davası kararına ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda
yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün İstanbulda çıkan
yangında şehit olan 11 emekçinin yakınlarına
başsağlığı, kendilerine Allahtan rahmet diliyorum.
Türkiye iş güvenliği açısından, iş kazası
açısından dünyada 3üncü, Avrupada 1incidir. İvedilikle
Türkiyenin iş güvenliğiyle ilgili yasaları çıkarması
gerekir, iş güvenliğini sağlaması gerekir.
Yine, bundan on dokuz yıl önce
yakılarak hayatını kaybedenlere de Allahtan rahmet diliyorum.
Bugün, üzüntüyle, alınan kararı duyduk, zaman aşımı
kararını duyduk. İnsanlığa karşı
işlenen suçlarda zaman aşımı olamaz, olmamalıdır.
İnsanlık suçu işleyenlerden mutlaka hesap
sorulmalıdır.
Yine, 11 Mart kara pazar günü Millî
Eğitim Komisyonunda çıkarılan olaylardan dolayı Meclisin
yasama görevi gasbedilmiştir. Bu olayları çıkaranları
kınıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Fırat.
Sayın Halaman
11.- Adana
Milletvekili Ali Halamanın, 12 Mart İstiklal Marşının kabulünün yıl dönümüne ve Adana Kozanda
baraj kapağı patlaması olayına ilişkin
açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana)
Başkanım, teşekkür ediyorum.
12 Mart 1921de İstiklal
Marşımızın kabulü, Türk milletinin
bağımsızlığı ve dik duruşu demek, onu temsil
eder. Ben, bunun devamını diliyorum. Bunu okuyan, yazan Mehmet Akife,
Hamdullah Suphiye Allahtan rahmet diliyorum, onlara
saygılarımı sunuyorum.
Bir de, Orman Bakanımız
buradayken, bundan on beş gün önce Adananın Kozan ilçesinde
HESlerden dolayı bir patlama oldu. Bu patlamadan mütevellit 12 tane o
bölgenin insanı sele gitti. Bunun 3 tanesinin cenazesi bulundu,
diğerleri bulunmadı. Ben, özellikle Adana Milletvekili olarak,
Kozanlı olarak bunu takip ediyorum. Bu mağduriyetin ortadan
kalkması için Sayın Orman Bakanımızın bugüne kadar ne
yaptıklarıyla ilgili bilgi vermesini ister, saygı sunarım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Sayın Metiner
12.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, Mehmet Akif Ersoy ve CHP
İktidarı dönemine ilişkin açıklaması
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Eskiler ne güzel demişler: Dinime
dahleden bari Müselman olsa. Sayın Ekşiyi dinlerken bu söz
aklıma geldi, bağışlasınlar. Aramızdaki
dostluğa halel gelsin de istemem ama darbe süreçlerinin, en son da 28
Şubatın medyadaki başaktörlerinden biri olan Sayın
Ekşinin demokrasi ve özgürlük bahsinde konuşacak en son kişi
olduğuna inanıyorum. Karanlık çağ ve baskı
edebiyatı yapmadan önce kendi geçmişini ve duruşunu gözden geçirmesi
gerektiğine inanıyorum.
Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal
Marşıyla ilgili olarak da bir çift söz söylemek istiyorum.
İstiklal Marşı kabul edildiğinde biliyorsunuz cumhuriyet
henüz ilan edilmemişti ama Cumhuriyet Halk Partisinin devri
iktidarında Mehmet Akif zihniyetinin nasıl irticayla anılarak
yurt dışına sürgüne gönderildiğini de hiç kimsenin
unutmaması gerekiyor. Eğer İstiklal Marşının
dizeleri okunursa CHPnin devri iktidarında yaptığı
şeylerin, bu İstiklal Marşımızın ruhuyla ve
anlamıyla bağdaşır olmadığını görürler.
CHPnin muktedir ideoloğu ve Genel
Sekreteri Recep Pekerin dini sadece devlet hayatından değil memleket
ve toplum hayatından söküp atmasını amaçlayan laikçilik
anlayışını, laisizm anlayışını da
yeniden okurlarsa, Mehmet Akif nesline yapılan zulümleri, mezalimleri
hatırlarlarsa buradaki çifte standardı da sanıyorum herkes bir
şekilde gözden geçirir.
Evet, kitaplar
yakılmıştır, elifbalar toplatılmıştır,
ilmihaller toplatılmıştır ve meydanlarda
yakılmıştır. CHPnin devri iktidarında bütün bunlar
yaşanmıştır. Karanlık çağ edebiyatı yapmadan
önce kendi geçmişine övünçle sahip çıktığını
söyleyen CHPli arkadaşların bunları da unutmamaları
gerektiğini hatırlatırım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Metiner.
Buyurunuz Sayın Ekşi. Kürsüye
lütfen sataşmadan dolayı istediniz için.
OSMAN KAHVECİ (Karabük) O
yerinden konuştu, o da yerinden konuşsun.
SONER AKSOY (Kütahya) Söz istemiyor
niye söz veriyorsunuz?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, İç Tüzüke tekrar bakmanızı önereceğim.
Buyurunuz Sayın Ekşi.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşinin, Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metinerin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
OSMAN OKTAY EKŞİ
(İstanbul) Sayın Başkan, teşekkür ederim çünkü alenen
sataşma var bir meslektaşımdan.
Bendenizin 28 Şubat veya yirmi
bilmem ne tarihli Türkiyenin hepimiz açısından üzüntü verici
olaylarının destekçisi olduğuma dair kardeşimizin bir
beyanı oldu. Biz gazeteciler her gün kendi sicilini yazan insanlarız.
Hepimizin sicili ortada. Mehmet Metinerinki de ortada, bendenizinki de ortada.
Merak eden şurada kütüphaneye gider bakar, kim demokrasiyi ne zaman
savunmuş, kim 28 Şubat dönemi dediği dönemde de o dönemin
aktörlerine en ağır eleştirileri yapmış gazetecidir ve
o tarihte Sevgili Mehmet Metiner acaba hangi araziye uyarak ne
yapmıştır? (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Onu bizim şeylerimiz gösterir.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ekşi.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Sayın Başkan, sataşma gerekçesiyle söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Metiner.
Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz
lütfen. Yoksa bu sonsuza kadar uzar. Lütfen sadece cevap veriniz.
Buyurunuz.
2.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, İstanbul Milletvekili Osman
Oktay Ekşinin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hangi arazide
olduğumu merak edenler yazdıklarıma bakabilirler. 28
Şubatın hemen ertesinde, Sözleşme dergisinin genel yayın
yönetmeniydim, orada yazdıklarımı okuyabilirsiniz. Orada
yazdıklarımı okuyabilirsiniz. 28 Şubat sürecindeki
yazılarınızı daha önceki bir televizyon programında
size hatırlatmıştım Sevgili Dostum. 60 darbesinde de bu
Meclisteydiniz. 60 darbesini de alkışlıyordunuz. 61 faşist
anayasasının yapımına da katkıda bulundunuz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Faşist deme! Senin kafan faşist!
MEHMET METİNER (Devamla) 27
Nisan e-muhtırasına da katkıda bulundunuz. Bu ülke sizin de
zihniyetinizi bilir, Mehmet Metiner gibilerin zihniyetini de bilir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen beynini
özgürleştir önce, beynini özgürleştir.
MEHMET METİNER (Devamla) Biz
herkes için demokrasi ve herkes için özgürlük istiyoruz Sayın Ekşi.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU
(Kayseri) Siz milletvekilleri için demokrasiyi çok görüyorsunuz.
MEHMET METİNER (Devamla) Hangi
arazide bulunduğumuzu da başka bir platformda isterseniz sizinle
tartışabiliriz.
Çok teşekkür ederim, sağ
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Metiner.
OSMAN OKTAY EKŞİ
(İstanbul) Sayın Başkan, bir dakikalık söz hakkı
rica ediyorum.
BAŞKAN Buyurunuz efendim ama
lütfen bu konu son olsun. Yeniden sataşma
Böyle uzayıp gider. Lütfen
cevap veriniz ve yeni sataşma olmadan.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
60 darbesini destekledin mi, desteklemedin mi, onu söyle.
3.-
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşinin, Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metinerin şahsına tekrar sataşması
nedeniyle konuşması
OSMAN OKTAY EKŞİ
(İstanbul) 1960 darbesini destekleyip desteklemediğimi merak
ediyormuş kardeşimiz. O tarihte bendeniz askerdim. Desteklemek gibi,
desteklememek gibi bir konumum zaten yoktu. Yedek subaydım. Bu
kardeşimiz o tarihte neredeydi, bilmiyorum. Yedek subaydım. Herhangi
bir şekilde
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Ben annemin kucağındaydım.
OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla)
Onu merak ediyorsan eğer, git Çetin Altanın
yazdıklarını oku, güneş nasıl doğmuş orada,
o zaman o anlatıyordu ve devamlarının da ne
yazdıklarına bak.
Aziz dostlarım, tekrar edeyim: Biz sicilimizi her
gün yazan insanlarız. Hiçbir şeyimiz gürültüye gitmez. Tekrar
ediyorum: Mehmet Metiner kaç tane zikzak çizmiş, hangi tarihlerde kaç
kıble değiştirmiş onları merak eden bir baksın.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) Bir tek sözümü
hatırlatın!
OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) Bendeniz gibi
bütün hayatı boyunca tek çizgide devam etmişleri de orada görsün.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ekşi.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sayın
Başkan, lütfen
BAŞKAN Bu konu kapanmıştır, lütfen
Sayın Metiner
MEHMET METİNER (Adıyaman) Hayır,
kapanmamıştır. Zikzakçılık yapmakla suçlayamaz.
BAŞKAN Onu söylemişti daha önce, siz de cevap
vermiştiniz Sayın Metiner.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Otur yerine, otur!
MEHMET METİNER (Adıyaman) Hayır,
söylemedi, ilk defa söylüyor.
BAŞKAN Bu konunun kapandığını
ve yeterli tartışma olduğunu düşünüyorum.
Gündeme geçiyoruz
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sayın
Başkan, şahsıma hakarette bulunmuştur
BAŞKAN Sayın Metiner, hayır efendim,
lütfen, siz söylediniz
Sayın Ekşi söyledi, sonra siz söylediniz, o
da cevap verdi ve söyledi; bu konuyu daha önce de söylemişti Sayın
Metiner.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Ona
tanıdığınız hakkı bana da tanımak
zorundasınız.
BAŞKAN Parmağınızı öyle
sallayamazsınız Divana, kürsüye karşı, lütfen.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan, söylediğinde hakaret varsa, Arkadaşımızın
söz hakkını niçin alıyorsunuz elinden?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Söz hakkına
saygı duyalım Sayın Başkan!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sataşma
konusunda yeterince söz verdiğim kanaatindeyim ve bu konunun
kapanmış olduğu kanaatindeyim.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Her suçlama
yaptığında cevabını alır!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan, hakaret varsa bu konuyu siz sonlandıramazsınız.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Lütfen, cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN Siz de cevap verdiniz, Sayın Ekşi
de cevap verdi. Böyle devam ederse, bu Genel Kurul akşama kadar devam eder.
Çok rica ederim.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Devam etmesin o
zaman, söz veriniz o zaman.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hakaret varsa
cevap hakkı da var. Lütfen
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sayın
Başkan, lütfen, İç Tüzüke göre söz hakkımı kullanmak
istiyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hakaret
yok Sayın Başkan, öyle bir şey kesinlikle yok.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Size Zikzak
çizdi. dersem sizin için hakaret olmaz mı Sayın Hamzaçebi?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan, hakaret var, kısa bir süre verirseniz lütfen
BAŞKAN Bir dakika söz hakkı veriyorum.
Tekrar, bir daha sataşırsanız bu konu uzamaktadır.
4.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, İstanbul Milletvekili Osman
Oktay Ekşinin şahsına tekrar sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET METİNER (Adıyaman) Bu Genel Kurulun
huzurunda bir kez daha hatırlatıyorum: Zikzakçılıkla
suçladığı Mehmet Metinerin söylemlerinde yani herkes için
demokrasi isteyen
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sivil
darbenin neresindesin söylesene!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Nasıl milletvekili oldun
anlatsana!
MEHMET METİNER (Devamla)
herkes için özgürlük
isteyen söyleminden bir sapma varsa, Sayın Ekşi bunu ispatlamazsa
sözlerini fazlasıyla kendisine iade ediyorum.
Ben kendimi bildim bileli, bu ülkede
yaşayan Kürt, Alevi, Müslüman, dindar herkesin, hiçbir baskıya
uğramaksızın, kendilerini özgürce ifade etmelerini savundum, her
yerde, hangi pozisyonda olursam olayım bunu savundum. Söylemlerimde
zikzaklık tespit ederseniz sizi saygıyla anarım ama tespit
edemezsiniz, söylediklerinizin tümünü size iade ediyorum.
Durduğum yer belli, hep
söylediğim şeyler belli. Bir tek kanıt bekliyorum sizden. Yoksa,
sizin yaşınıza hürmeten başka kelime kullanmak istemiyorum
ama medyada köşe yazarken de hep böyle yaptınız, Vay
şerefsizler vay. dediniz, başka şeyler dediniz, tankların
yanında kalemlerinizi oynattınız, yazıklar olsun! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Amerikaya,
Amerikaya, hadi!
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Metiner.
Gündeme geçiyoruz sayın
milletvekilleri.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Orman ve Su
İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, gündemin
Sözlü Sorular kısmının
1, 108, 109, 110, 128, 131, 149, 151, 159, 177, 181, 183, 194, 201, 211, 218,
222, 235, 236, 241, 269, 286, 287, 294, 302, 305, 306, 307, 339, 353, 374, 401,
485, 523 ve 587nci sıralarda yer alan önergeleri birlikte
cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini
sırası geldiğinde yerine getireceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım:
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 7 Mart 2012 tarih
ve 16 sayılı Kararı ile Suudi Arabistan Şûra Meclisi
Türkiye Dostluk Grubu üyelerinden oluşan bir parlamento heyetinin ülkemizi
ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/801)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 7 Mart 2012 tarih ve 16 sayılı
kararı ile Suudi Arabistan Şûra Meclisi Türkiye Dostluk Grubu
üyelerinden oluşan bir parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmesi uygun
bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7. maddesi
gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır.
Okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, ülkemizde yaşanan orman yangınlarının
sebeplerinin ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/188)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde yaşanan orman
yangınlarının sebepleri ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Genel orman
varlığımız, 21 milyon 188 bin 747 hektardır.
Ormanlık alan miktarı ülke topraklarının yüzde 27,2'sini
teşkil etmektedir.
Türkiye'de son 10 yıl içinde
20.998 adet orman yangını meydana gelmiştir.
Ülkemizde her yıl
yaklaşık 2 bin orman yangını çıkmaktadır. Son
yıllarda bu rakamlar 3 bine yaklaşmıştır.
Orman Genel
Müdürlüğünün (OGM) verilerine göre 2003-2006 döneminin yıllık
ortalama orman yangını sayısı yüzde 48, bu yangınlarda
zarar gören orman ekosistemi genişliği ise yüzde 110 oranında
artmıştır.
Ülkemizde orman
ekosistemlerinin yapısal özellikleri hem dikey hem de yatay olarak son
derece değişkendir ve yaklaşık olarak yüzde 60'ı orman
yangınları çıkma olasılığının en yüksek
olduğu bölgelerde bulunmaktadır. Dahası, bu bölgelerdeki
sıcaklık ve kuraklıkların küresel ısınmaya
koşut olarak giderek artacağı öne sürülmektedir. Üstelik
orman-halk ilişkileri, bu bölgelerde görece olarak daha yoğundur. Ek
olarak; yaklaşık 45 milyon dönüm orman ekosistemi, yanıcı
madde birikiminin, dolayısıyla yangın çıkma
olasılığının en yüksek düzeyde olduğu 30-40
yaşlarına ulaşmıştır.
Öte yandan, yine
bilindiği gibi, orman ekosistemleri ile küresel ısınma
arasında iki yönlü bir ilişki vardır:
a) Orman ekosistemlerinin küresel
ısınmaya yol açan sera gazlarını tutabilmesi, bu
ilişkinin ülkemizde de üzerinde görece olarak daha fazla durulan bir
yönüdür. Ne var ki, ülkemizde, hangi yapısal özelliklere sahip orman
ekosistemlerinin bu işlevi görece olarak daha iyi görebildiği henüz
belirlenmemiştir.
b) Küresel ısınmanın yol açabileceği
sıcaklık ve kuraklık artışlarından zarar
görebilecek ekosistemlerden birisi de ormanlardır. Ancak, ülkemizde
farklı bölgeler bir yana aynı bölgede bile farklı yapısal
özelliklere sahip orman ekosistemlerinin bu süreçten ne yönde ve denli etkilenebileceği
bilinmemektedir.
Orman
yangınlarıyla mücadele stratejisi yeniden ve hiç vakit geçirmeden
değerlendirilmeli.
Orman yangınları, sadece
orman teşkilatının sorunu olmaktan
çıkartılmalıdır. Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının, Çevre ve Orman Bakanlığı ile
derhal işbirliği yaparak, orman içi mücavir alanlarında
yapı uygulama teknikleri, yani yanmayan malzemelerin kullanımı,
yangına karşı alınması gereken tedbirlerin
değerlendirilmesini ele alması gerekiyor. YÖK ve üniversiteleri
uyarmak gerekiyor. Orman fakülteleri harekete geçmeli.
Yangına hassas bitki türleri bir
kez daha değerlendirilmelidir.
Tüm bu sorunların sebepleri ve
sonuçlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
6) Enver Erdem (Elâzığ)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Seyfettin Yılmaz (Adana)
9) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10) Zühal Topcu (Ankara)
11) Sümer Oral (Manisa)
12) Bülent Belen (Tekirdağ)
13) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
14) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
15) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
16) Oktay Öztürk (Erzurum)
17) Celal Adan (İstanbul)
18) Emin Çınar (Kastamonu)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) D. Ali Torlak (İstanbul)
21) Erkan Akçay (Manisa)
22) Necati Özensoy (Bursa)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, et fiyatlarının aniden yükselmesinin sebeplerinin ve
sonuçlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/189)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Et insan sağlığı
açısından önemli bir besin maddesidir. Son zamanlarda fiyatların
aşırı derece artması, dolayısıyla zaten et
yiyemeyen insanlarımızı daha da yiyemez hale getirmiştir.
Et fiyatlarının aniden bu kadar yükselmesinin sebep ve
sonuçlarının tespiti ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
için, Anayasamızın 98 ve İç Tüzükün 104 ve 105. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını
arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Ekonomik değer taşıyan
hayvanların üretilmesi, beslenmesi, pazarlanması gibi işlere
hayvancılık denir. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de
nüfusun yeterli ve dengeli beslenmesinde ve birçok alanda endüstri hammaddesi
olarak kullanılması açısından önemli bir yer
tutmaktadır. Bunun yanı sıra hayvancılık sektörü
diğer sektörlerden farklı olarak içinde birçok sektörü
barındırması sebebiyle ülke ekonomisine büyük katkılar
sağlamaktadır.
Çeşitli iklimlere ve geniş
meralara sahip olan ülkemiz, hayvancılık açısından önemli
bir potansiyele sahiptir. Hayvancılığın gelişimini
yaşanan iklim koşulları belirlemektedir. Ülkemizde en çok
beslenen küçükbaş hayvandır. Özellikle İç Anadolu Bölgesi ile
Doğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilir. Büyükbaş
hayvancılığın da en fazla yapıldığı
yer, Erzurum-Kars bölümü ile Doğu Karadeniz bölümüdür.
Türkiye, coğrafi özellikleri bakımından
her türlü hayvansal ürün üretimine uygun iken, uygulanan politikalardan
dolayı hayvan varlığında hızlı azalmalar
yaşamaktadır. Yanlış tarım politikaları,
ırkların ıslah edilmemesi ve yeterli miktarda ucuz ve kaliteli
yem bitkisi tarımının yapılamaması gibi nedenlerden
dolayı ülkemiz mevcut hayvancılığı
koruyamamıştır. Hayvancılık sektöründe üretimin
azalması fiyatların da yükselmesine neden olmuştur.
TÜİK verilerine göre 2008
yılı sonu itibarıyla toplam büyükbaş hayvan
sayısı bir önceki yıla göre %1,58 azalış göstererek
10.946.239 baş olarak gerçekleşmiştir. Küçükbaş hayvan
sayısı 2009 yılında bir önceki yıla göre %6,87
oranında azalış göstermiştir. Koyun sayısı 2008
yılı sonu itibarıyla bir önceki yıla göre %5,84 azalarak
23.974.591 baş, keçi sayısı ise %11,2 azalarak 5.593.561
baş olmuştur. Yıllar itibarıyla hayvan üretiminde azalmalar
yaşanmaktadır. Bu duruma paralel olarak da et üretiminde
azalışlar meydana gelmiştir. 2008 yılında
kırmızı et üretimi, 2007 yılına göre toplamda %16,18
oranında azalarak 482,458 ton olmuştur. Et ve Balık Kurumu Genel
Müdürlüğünün hazırlamış olduğu sektör
değerlendirme raporuna göre, 1990 yılında et üretimi 742.149 ton
iken, 2005 yılında bu oran 640.258 tona düşmüştür.
İnsanların temel besin maddelerinden biri olan et, ülkemiz nüfusunun
artmasına rağmen üretilen hayvan sayısı uygulanan
politikalardan dolayı azalma göstermiştir.
Et ve Balık Kurumu Genel
Müdürlüğünün sektör değerlendirme raporuna göre, gelişmiş
ülkeler ve Türkiye'de kişi başına tüketilen et miktarı ABD'de
Son aylarda et fiyatlarında
aşırı derecede artışlar yaşanmaktadır. Etin
kasaptaki fiyatı, kıyma
Et insan sağlığı
açısında önemli bir yer teşkil etmektedir. Son zamanlarda
fiyatların aşırı derece artması, dolayısıyla
zaten et yiyemeyen insanlarımızı daha da yiyemez hale
getirmiştir. Et fiyatlarının aniden bu kadar yükselmesinin sebep
ve sonuçlarının tespiti ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi için, Anayasamızın 98 ve İç Tüzükün 104 ve 105.
maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu
Kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Mehmet Erdoğan (Muğla)
3) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
4) Ali Uzunırmak (Aydın)
5) Enver Erdem (Elâzığ)
6) Alim Işık (Kütahya)
7) Seyfettin Yılmaz (Adana)
8) Ali Öz (Mersin)
9) Zühal Topcu (Ankara)
10) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
11) Mustafa Kalaycı (Konya)
12) Mehmet Günal (Antalya)
13) Sümer Oral (Manisa)
14) Oktay Öztürk (Erzurum)
15) Emin Çınar (Kastamonu)
16) D. Ali Torlak (İstanbul)
17) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
20) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
21) Erkan Akçay (Manisa)
22) Atila Kaya (İstanbul)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22
milletvekilinin, tersanelerde yaşanan işçi ölümlerinin ve iş
kazalarının nedenlerinin; işçilerin çalışma
koşullarının yasalara uygun olup olmadığı, taşeron
firmalara iş devirlerinin iş gereklerine uygun olup
olmadığı hususlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/190)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tersane sektöründe
büyüme ve başarı, ülke ekonomisinin gerekleri ile
çalışanların hakları dikkate alınarak; tersanelerde
yaşanan işçi ölümlerinin ve iş kazalarının
nedenlerini; işçilerin çalışma koşullarının
yasalara uygun olup olmadığı, yasal haklarının verilip
verilmediği; iş güvenliği tedbirlerinin eksiksiz
alınıp alınmadığının; taşeron firmalara
iş devirlerinin iş gereklerine uygun olup olmadığı
hususlarının araştırılması, alınacak
önlemlerin ve çözüm önerilerinin, mevzuatta yapılacak
değişikliklerin tespiti amacıyla Anayasanın 98 İç Tüzükün
104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
arz ve talep ederiz.
Gerekçe:
Endüstrinin emek
yoğun dalı olan ve diğer sanayi kollarını bir
lokomotif gibi sürükleyerek gelişmelerine önemli katkıda bulunan gemi
inşa sanayi, hem ekonomiye katkısı hem de istihdam potansiyeli
oluşturması nedeniyle ülkemiz açısından önemi
yadsınamaz.
Tersanelerimizde
yaşanan ölümle sonuçlanan kazalar, medyada çıkan olumsuz
çalışma koşulları ve kamuoyuna yansıyan
tartışmalar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tersaneler konusuna el
atma zorunluluğunu doğurmuştur.
Ülkemizin gemi imalatında, dünyada
tonaj açısından 6'ncı sırada, gemi adedi olarak da 4üncü
sırada olduğu resmî makamlarca açıklanmaktadır. Bu
rakamlar, sektörün önemini bir kez daha göstermeye yetmektedir.
Tersanelerde yürütülen işler
ağır ve tehlikelidir. "Tehlikeli İşkolları
Yönetmeliği" kapsamında özel değerlendirmeye ihtiyaç
duymaktadır. İşçiler ekmek parası için olumsuz
koşullarda barınmak, insanca olmayan şartlarda yaşamak ve
çalışmak zorunda kalmaktadır.
Tersanelerde yaşanan kazalarda son
20 yılda 100'e yakın işçinin ölmesi bu iş yerlerindeki
çalışma şartlarının iş güvenliği
önlemlerinin yeterliliğini tartışılır hâle
getirmektedir. Ölümlere "işin doğası gereği"
şeklinde yaklaşılması kabul edilemez. Sadece 2006
yılında tersanelerde 18.500 iş kazasının yaşandığı
da istatistiklere geçmiştir.
Ölümle sonuçlanan kazalar
incelendiğinde, büyük çoğunluğunun elektrik çarpması ve
düşme sonucu gerçekleştiği görülmektedir. Bazı ölümlerin de
patlama neticesinde olduğu bilinmektedir. Ölüm nedenleri, olağanüstü
durumlar olmayıp önlenebilir nedenlerdir.
Bakanlık yetkililerince, ölümle
sonuçlanan olayların incelendiği yönünde açıklamalar
yapılmakla birlikte kamuoyunu ve sektörün taraflarını
rahatlatacak önlemlerin alınmadığı görülmektedir.
Tersanelerde taşeron firmalara asıl
işler değil uzmanlık gerektiren geçici işler verilmelidir.
Bu firmaların da belli bir deneyime ve uzmanlığa sahip
olması gerekir.
Sektörde tarafların
yaşananlarla ilgili karşılıklı olarak birbirlerini
itham etmeleri ve Bakanlıkların olayı izlemek, demeç vermek,
basit teftişler yapmak suretiyle takibi sorunların çözümünün
ertelenmesinin ötesinde çalışma barışını
tehlikeye atmaktadır. Gerekli önlemlerin alınması ve sorunlara
çözüm getirilmesi, başarı kazanan tersanelerimizin
başarısını daha da artıracaktır.
Bu nedenlerle, gemi inşa
sanayisinin büyümesi ve başarısı, inşa, bakım
onarım ve tadilat faaliyetlerinin kurumsal bir yapıda, ulusal ve
uluslararası mevzuata uygun olarak yürütülmesi, ülke ekonomisinin gerekleri
ile çalışanların hakları dikkate alınarak;
tersanelerde yaşanan işçi ölümlerinin ve iş
kazalarının nedenlerini; işçilerin çalışma
koşullarının yasalara uygun olup olmadığı, yasal
haklarının verilip verilmediği; iş güvenliği
tedbirlerinin eksiksiz alınıp alınmadığının;
taşeron firmalara iş devirlerinin iş gereklerine uygun olup
olmadığı hususlarının
araştırılması, alınacak önlemlerin ve çözüm
önerilerinin, mevzuatta yapılacak değişikliklerin tespiti
amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Enver Erdem (Elâzığ)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Ali Öz (Mersin)
7) Erkan Akçay (Manisa)
8) Seyfettin Yılmaz (Adana)
9) Zühal Topcu (Ankara)
10) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
11) Mehmet Günal (Antalya)
12) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
13) Sümer Oral (Manisa)
14) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
15) Bülent Belen (Tekirdağ)
16) Emin Çınar (Kastamonu)
17) Oktay Öztürk (Erzurum)
18) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
19) Necati Özensoy (Bursa)
20) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
21) D. Ali Torlak (İstanbul)
22) Atila Kaya (İstanbul)
23) Celal Adan (İstanbul)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım.
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve
arkadaşları tarafından iş kazaları ve meslek
hastalıklarının araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 13/3/2012
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
13.03.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13.03.2012
Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisi, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
21 Aralık 2011 tarihinde, Bingöl
Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşları tarafından
verilen (274 sıra nolu), İş Kazaları ve Meslek
Hastalıkları araştırılması amacıyla, Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin, Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 13.03.2012 Salı günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Lehte İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel.
Buyurunuz Sayın Tuncel. (BDP sıralarından
alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
araştırma önergesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Araştırma önergemize geçmeden önce bir iki
konuya ben de dikkat çekmek istiyorum. Özellikle, bugün Ankarada önemli
bir dava görülüyordu, aslında gündem dışı
konuşmalarda milletvekilleri de
ifade etti, Sivas davası. Bu, önemli bir davaydı aslında yani
zaman aşımına uğrayıp uğramaması
tartışılıyordu ve Türkiye kamuoyu bunu bekliyordu. Ne
yazık ki bu dava zaman aşımına uğratıldı ve
aslında Sivasta on dokuz yıl önce yaşananlar bir kez daha
tazelenmiş oldu. Bu karar umuyorum ki bir yüksek mahkemeden geri dönecek
ve Türkiye vicdanına, Türkiye toplumunun adalet beklentisine cevap
olacaktır. Ancak bundan daha vahim bir durum: Hem bu karar konusunda
özellikle Toplumsal Bellek Platformundaki insanlar, yine Aleviler çok ciddi
yaralandı ama bir yaralanmayı da yine İçişleri
Bakanlığına bağlı güvenlik kuvvetlerinin bu olayı
protesto eden, buna tepkisini gösteren yurttaşlarımıza yönelik
gaz bombalı, tazyikli suyla saldırısıyla karşı
karşıya kaldık. Bu da kabul edilemez bir konu.
Şunu bir kez daha ifade etmek
istiyoruz: İnsanlığa karşı suçlarda zaman
aşımı olmaz. İnsanlığa karşı
işlenen suçları eğer biz yargılayamazsak, gün yüzüne
çıkartamazsak Türkiye'nin gerçekten demokratikleşmesi mümkün
değil.
Ben bir kez daha burada Sivasta yanan
canları anmak istiyorum ve diyorum ki: Acınız
acımızdır, mutlaka bunun hesabı sorulacaktır.
İnsanlık tarihinde hiçbir acı, hiçbir adaletsizlik hesapsız
kalmamıştır. Bunu, bir kez daha burada ifade etmek istiyorum.
Yine, sayın milletvekilleri, 12
Mart, Gazi katliamının yıl
dönümü ve 12 Mart Kamışlı katliamının
yıl dönümü; biri Türkiye, biri
Suriye. İkisinde de halklara yönelik büyük bir saldırı,
baskı var ve bir katliam var. On iki yıldır aslında Gazi
katliamı da, Sivas katliamı gibi benzer bir süreci yaşıyor,
ne yazık ki orada da dava benzer bir sürece gidiyor. Umarım bu konuda
en azından ders çıkartır mahkemeler ve Gazi katliamını
zaman aşımına uğratmadan Gazi katliamına neden
olanları, onun zihniyetini ortadan kaldırır.
Diğeri de 16 Mart
Dikkat
ederseniz mart ayı hem direniş tarihi ama aynı zamanda hem de
katliamlar tarihi. Mart ayı Halepçe katliamının yıl dönümü, aynı zamanda da Beyazıt
katliamının yıl dönümü.
Halepçede 5 bin Kürt katledildi, Beyazıtta 7 genç katledildi, üniversite
öğrencisi katledildi. Dolayısıyla bu katliamlar tarihiyle
yüzleşmediğimiz sürece Türkiyede gerçek anlamda demokrasinin, insan
haklarının, özgürlüklerin var olduğunu söyleyebilmek mümkün
olmayacaktır. Bir kez daha bu katliamları kınıyor ve bir
daha insanlığın bu tip katliamlarla karşı
karşıya kalmaması için daha güçlü bir özgürlük ve eşitlik
mücadelesi yürütmemiz gerektiğini ifade etmek istiyorum çünkü bunu
yürütmediğimiz sürece egemenler her zaman için bu katliamların
üzerini örtmek isteyeceklerdir ve örteceklerdir.
Sayın milletvekilleri, diğer
bir konu, bugün iş kazalarına ilişkin bir araştırma
önergesi verdik, muhtemelen reddedilecek, bugüne kadar kabul edildiği
görülmedi. Ancak bugün gerçekten acı bir olay, Esenyurtta biliyorsunuz 11
yurttaşımız, işçi arkadaşımız
yaşamını yitirdi. Bu ilk değil, umarız son olur.
Bundan daha önceki dönemlerde de yani Adana Kozanda daha bir hafta on gün önce
10 işçi yaşamını yitirdi, baraj kapağının
patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Yine geçen yıl 3
Şubatta Ankara Ostim Organize Sanayi Bölgesinde 20 işçi iş
cinayetine kurban gitti. 2008 yılında İstanbul Davutpaşada
yaşanan patlamada 23 işçi yaşamını yitirdi.
Dikkat ederseniz, buna bir iş
kazası demek mümkün değil, katliama dönüşmüş durumda. 60
bin işçi ölmüş bu iş kazaları nedeniyle. Bu kabul
edilebilir bir durum değil, rakam değil. Aslında bundan
başta iktidarın rahatsız olması gerekiyor ve iş
kazaları konusunda elinden geleni
yapması gerekiyor Bunu nasıl önleyebiliriz, gerçekten işçilerin
insanca yaşam koşullarını nasıl sağlayabiliriz?
diye ama iktidar, nasıl daha çok zengin olabiliriz, nasıl daha emek
sömürüsü yapabiliriz, esnek çalışmayı nasıl
geliştirebiliriz, insanlar üzerindeki sömürüyü, rekabeti nasıl
geliştiririz üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Bu işçi ölümlerinin temel
şeylerinden birisi taşeronlaşma sayın milletvekilleri. Bu
firma da yani şu an 11 işçinin ölümüne neden olan firma da bu Marmara
Park Alışveriş Merkezi inşaatında çalışan
beş taşeron firmadan birisi, Kaldem İnşaatta olan bir
durum. Ana firma açıklama yaptı
Bu işçilerin bizimle alakası yoktur. dedi çünkü ana firma
kaç tane taşeron örgüt çalıştırıyor belli değil.
Kaldı ki yükümlülüğü taşeron firmalara atıyor. Böylece
sorumluluktan kaçmış oluyor.
Biz Tuzla tersanelerinde de bunu gördük.
Tuzla tersanelerinde de ölümlerin temel nedeni taşeronlaşmaya
ilişkin bir yaklaşım. Yine esnek çalışma, rekabet,
daha çok gelir elde etmenin üzerinde, insanların yaşamı üzerinde
oyun oynanıyor yani daha çok çalışalım, daha çok
kazanalım ama iş sağlığı ve iş
güvenliği konusunda herhangi bir şey yapılmıyor. Şimdi
burada söylenebilir yasal mevzuatta bazı düzenlemeler yapıldı.
Evet yasal olarak iş sağlığı ve iş güvenliği
konusunda yapılan düzenlemeler şu an sorunu çözmüyorsa, hâlâ
inşaatlarda insanlar düşerek yaşamını yitiriyorsa,
Tuzla tersanelerinde iş kazaları devam ediyorsa, inşaat
firmalarında insanlar yanıyorsa burada bir sorun vardır
demektir. Demek ki sadece yasal olarak düzenleme yapmak yetmiyor. Bu rekabetçi
sistemi bir defa ortadan kaldırmak gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, 1945
yılında çıkartılan İş Kazaları Meslek
Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunundan bu yana
ülkemizde iş kazası ve meslek hastalıkları sonucunda ölen
ve sakat kalan işçilerin kaydı tutuluyor. Yani 1945ten beri bir kayıt
tutuluyor ama bu daha çok diyelim ki kayıtlı olan, oysa bu ülkede
kayıt dışı istihdam konusu çok ciddi bir sorun ve
kayıt dışı alanlarda çalışanların
ölümlerinin de ya da iş kazalarının ya da meslek
hastalıklarının da ne yazık ki kaydı tutulmuyor. 1946dan
2010 yılına kadar iş kazaları sonucunda ölen işçi
sayısı tam 59.300e ulaşmış durumda Türkiyede. Yani
son on yılda 10.723 işçi
ölmüş, bu toplam her yıl neredeyse 1.072 işçinin ölümü
demek ortalama yani bu ülkede bir işçi katliamı var, buna iş
kazası demek mümkün değil. Bu işçi katliamlarını
nasıl önleriz meselesi buranın sorumluluğundadır.
Yine, meslek hastalıkları
meselesi ciddi bir sorun. Meslek hastalıklarından kaynaklı bunun
tespitinin yapılması konusu da sorun. Birçok bürokratik engel var.
Özelikle kot kumlama işlerinde çalışan hastaların kendi
durumunu kanıtlaması isteniyor. Bu konuda bizim bir kanun teklifimiz
var, önümüzdeki dönem gündeme gelir umarız, bu konuda bazı
düzenlemeler yapılır. Her gün bir silikozis hastası
yaşamını yitiriyor ama ne yazık ki burada insan
yaşamı ucuz ve çok fazla gündem olmuyor yani insanlarımız
yaşamını yitiriyor, insanlarımız katlediliyor, inşaatlarda
düşüyor, işte
çukura düşüyor ya da çadırlarda yanarak can veriyor ama buranın
gündemi bu değil, burası bu konuda herhangi bir adım atmak
durumunda hissetmiyor. Bütün bu ölümlerin temel nedeni neoliberal politikalar. Çünkü
AKP Hükûmeti, çok övündüğü dünyanın 17nci büyük ekonomisine,
işte bu ölümler nedeniyle gelmiş durumda. O, sadece kâr etmeyi,
torbasının nasıl dolduğunu düşünüyor torba yasalar
yaparak ama işçilerin, burada çalışanların durumu nedir,
iş güvenliği konusunda gerekli önlemler alınmış
mı, iş sağlığı konusunda gerekli tedbirler
alınmış mı, insanların insanca yaşama
koşulları var mı, sigortaları var mı, sendikal
mücadele içerisindeki durumları nedir;
aksine, sendikal mücadele engelleniyor. Dünyaya bakın,
sendikalı olan ve bu konuda bilinçli olan işçilerin olduğu
ülkelerde işçi kazaları azalmış. Demek ki burada örgütsel
olarak da bir sorun var ama bu Hükûmet, işçilerin örgütlenmesini kendisine
yönelik bir davranış olarak algılıyor ve işçilerin
örgütlenmesini engelliyor yani kanunda, yasalarda bazı düzenlemeler yapsa
da Avrupa Birliği sürecinde ama işçilerin örgütlenmesi onun için
büyük tehlike. O yüzden örgütlenen işçileri ya da sendika isteyen,
sendikal mücadele veren işçileri de işten atıyor. Bu,
aslında tam da bir yaklaşım. Böyle olduğu sürece de ne
yazık ki insanlar ölmeye devam edecek, işçiler
sağlıksız koşullarda çalışmaya devam edecek. Biz
de burada o insanların yaşamı uğruna, emeğin sömürüsü
uğruna buradan güzel sözler söyleyeceğiz ve Türkiyenin ne kadar
ileri olduğunu söyleyeceğiz. Bir kez daha bunu reddettiğimizi,
insanlığın olmadığı, insanca yaşam
koşullarının sağlanmadığı bir yerde
kazancın da helal olmadığını buradan bir kez daha
ifade etmek istiyoruz. Eğer gerçekten siz kazanmak istiyorsanız,
zengin olmak istiyorsanız bu insanların yaşam
koşullarında güvence, yaşam hakkını en azından
güvence altına almak durumundasınız. Bu, Hükûmetin temel sorumluluklarından
birisidir.
Umuyorum, şimdi bu
önergemize Evet oyu vereceksiniz ve bir daha insanlar yaşamını
yitirmesin diye buradaki koşulların araştırılması
konusunda, meslek hastalıklarının ve iş kazalarının
araştırılması konusunda
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözünüzü bağlayınız.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Meslek
hastalıklarının ve iş kazalarının nedenleri ve bunları
nasıl giderebiliriz konusunda verdiğimiz araştırma
önergesine olumlu oy vereceksiniz ve en azından biz bu konudaki
sorumluluğumuzu, Duyarsız değiliz, ilgileniyoruz ve gerekli
sorunları çözeceğiz. yaklaşımını
işçilerimize, emekçilerimize gösterelim diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tuncel.
Aleyhine, İstanbul Milletvekili
Mehmet Domaç.
Buyurunuz Sayın Domaç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOMAÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Bu araştırma önergesi
aleyhinde konuşacağım, ancak araştırma önergesi insan
sağlığını yakinen ilgilendirdiği için neden
aleyhinde konuşacağımı da belirtmek istiyorum. Şöyle
söyleyeyim, bu konuda yapılmış çok sayıda
araştırma var Türkiyede ve hemen hemen her sektörde yapılmış
araştırma var. Benden önceki konuşmacı tersaneler konusunda
düşüncelerini söyledi, kendisiyle birlikte geçen dönem tersaneler konusunu
araştırdık ve sanıyorum üç yüz yirmi sayfalık bir
rapor da oluşturduk, oradaki nedenler belliydi.
Yine, diğer alanlarda da çok
sayıda çalışma ve araştırma var, onun için tekrar
olmasın bu araştırmalar diye aleyhinde söz aldım ama bu
konudaki düşüncelerimizi de söylemek istiyorum. Sağlıklı
çalışma ortamı ve çevresi iş barışının
ve hızlı sağlıklı kalkınmanın en önemli şartı.
İş kazaları ve meslek hastalıkları sonuçları
itibarıyla insan hayatını ve sağlığını
özellikle tehdit eder ve bunun yanında işletmelerin de maliyetlerini
büyük ölçüde etkiler, maliyet unsuru olarak iş verimliliği ve
kârlılığını da doğrudan etkiler.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde
iş sağlığı ve güvenliği istatistiklerine
ulaşabildiğimiz tek kaynak Sosyal Güvenlik kaynağıdır,
dolayısıyla bu verilere göre 2010 yılında Türkiyede 1
milyon 325 bin 749 iş yeri faaliyet göstermekte ve iş yerlerinde 10
milyon küsur işçi istihdam edilmektedir. Ayrıca, bu iş
yerlerinde 62.903
iş kazası, 533 de meslek hastalıkları vakası ve 1.454 de
ölüm meydana gelmiştir. Ölümlerin 1.444ü iş kazaları, 10u
meslek hastalıkları nedeniyle meydana gelmiştir. İş
kazaları, meslek hastalıkları sonucu kaybedilen iş günü
sayısı 1 milyon 516 bin 24 adettir. Sürekli iş göremez
sayısı ise 2.085 adettir. Bu rakamlara göre, Türkiyede günde
yaklaşık 172 iş kazası olmakta, 4 kişi iş
kazası sonucunda hayatını kaybetmekte ve 6 kişi iş
kazası sonucu iş göremez hâle gelmektedir. Bu rakamların
yanı sıra Sosyal Güvenlik istatistiklerine yansımayan kapsam ve
kayıt dışı iş kazaları ve meslek
hastalıkları sonucu kayıplar da ayrıca dikkate
alınmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, iş sağlığı ve güvenliği konusu,
sadece iş yeri ve çalışan düzeyinde değil, toplumun
genelini de doğrudan ilgilendirmektedir. Aynı zamanda, ulusal ve
uluslararası düzeyde ele alınması gereken bir öncelik
olduğunu kabul etmemiz gerekir. İş kazaları ve meslek
hastalıkları sonucu maddi ve manevi kayıplar, ülke ekonomisi
açısından fevkalade önemli boyutlara ulaşmaktadır. Bu
nedenle ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği
alanında çok ciddi tedbirlerin alınması mecburiyeti vardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şüphesiz hepimizin amacı,
sağlıklı gelişen bir sanayi, işçi-işveren
ilişkisidir. Bunun da vazgeçilmezlerinden birisi sendikal örgütlenmedir.
Sendikal örgütlenme, iş sağlığı ve güvenliği
konusunda önemli bir güvencedir, bu alanın gelişmesi gerekmektedir.
Komisyon gündeminde bulunan Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının yüce Meclisimizde ivedilikle kanunlaşması
ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği alanında
gelişme sağlanması açısından önem arz etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, iş sağlığı ve güvenliğinin
sağlanması konusunda sanayicimizin, sendikalarımızın
gayretleri dışında, şüphesiz Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının etkin denetimlerini yürütmesi
gerekmektedir. Son beş yıllık dağılıma
bakıldığında 2006 yılına göre 2010
yılında iş yeri sayısında yüzde 28, çalışan sayısında
da yüzde 28lik bir artış meydana gelmiş yani iş gücü
piyasasında büyüme sağlanmıştır. Ekonomik
gelişmeye rağmen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının iş kazalarının azalmasına
yönelik çalışmaları sayesinde, iş kazası oranında
yüzde 38, ölümlü iş kazası ve meslek hastalıkları
oranında yüzde 28, iş gücü kaybında yüzde 20, sürekli iş
görmezlik sayısında ise yüzde 8lik bir azalma izlenmektedir.
Türkiyede iş
kazalarının ve meslek hastalıklarının azalması
konusunda gelişme kaydedebilmemiz için iş sağlığı
ve güvenliği kanununa da ihtiyacımız bulunmaktadır.
Bakanlığımız kanun tasarısı
çalışmalarını sonuçlandırmış ve Bakanlar
Kuruluna sunmuş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yeni
taslak önleyici yaklaşımı esas almaktadır, iş
kazası olmadan önce önlem almaya yöneliktir. Bütün iş yerlerine risk
değerlendirmesi zorunluluğu getirilmektedir. İş yerinde
çalışanların sağlık ve güvenliğini etkileyecek
tehlikelerin belirlenerek gerekli tedbirlerin alınmasını
sağlamaktadır. Böylece iş verimliliği artmış
olacaktır.
Taslak, iş kazalarında tek
bildirimin esas alınarak bildirimin sadece Sosyal Güvenlik Kurumuna
yapılmasını sağlamaktadır.
Taslak, sağlık
kuruluşlarına kendilerine intikal eden iş kazası ve meslek
hastalıklarına bildirim zorunluluğu getirmektedir.
Birden fazla iş yerinin
bulunduğu iş merkezleri, iş hanları, sanayi bölgeleri veya
siteleri gibi yerlerde iş sağlığı ve güvenliği
konusunda iş birliği yapılması yükümlülüğü getirilerek
iş kazalarının ve meslek hastalıklarının
önlenmesine katkı sağlanması ve koordinasyonla
toplulaştırmanın iş yerlerinin yönetimi tarafından
gerçekleştirilmesi sağlanacaktır.
Hayati tehlike durumunda, tehlike
giderilinceye kadar tehlikeli bölgenin veya işin kısmen veya
tehlikenin büyüklüğüne göre tamamen durdurulması esası getirilmektedir.
İş yerleri tehlikelerine göre gruplandırılmaktadır; az
tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli iş yerleri olmak üzere
sınıflandırılma getirilmektedir. Bugünkü iş
kazalarının çoğu çok tehlikeli alanlarda ortaya
çıkmaktadır; maden işletmeleri, inşaat, metal, tersaneler,
mobilya üretimi ve kimya sektörü gibi.
Değerli milletvekilleri, iş
sağlığı ve güvenliği kanun taslağında 10dan
az çalışanı bulunan iş yerlerine yönelik özel düzenleme
yapılması için Bakanlığa yetki verilmektedir.
Hepimizin bildiği gibi, çoğu
iş kazaları daha çok küçük işletmelerde meydana gelmekte ve bu
küçük işletmelerde gerekli önlemin alınmaması nedeniyle
ölümlerle karşı karşıya kalınmaktadır.
Parlamentomuzda bu alanda oldukça fazla
araştırma yapılmıştır, araştırma
önergesi verilmiştir, hemen hemen her konuda veriler
oluşturulmuştur.
Şimdi bizim esas görevimiz, bu
veriler doğrultusunda az önce bahsettiğim Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısı ve İş
Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu Tasarısını
burada tartışarak, ülkemizdeki iş sağlığı ve
iş güvenliğine katkılarını artırmayı
sağlamaktır. Bu nedenlerle araştırma önergesine
katılamıyoruz.
Hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Domaç.
Önerinin lehinde İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, BDP
tarafından iş kazaları ve meslek hastalıklarının
araştırılması için verilen Meclis
araştırması önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle, o bölgeden geliyorum, o
bölgede yaşayan birisiyim. Dün de iş kazaları diye
tanımlanan, bana göre iş cinayetinin olduğu iş yerindeydim
ve bu kötü manzaranın bir kez daha bu Mecliste
tartışılması, konuşulması amacıyla bu
sorunların araştırılması konusunda verilen önergeleri
bile es geçerek yeni iş kazalarına, iş cinayetlerine davetiye
çıkarılmaması adına bir kez daha Meclisin
duyarlılığını bu konuda göstermesini diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
iş cinayetleri diyoruz, Sayın Bakan, burada sorduğumuz
sorularda, burada yaptığı açıklamalarda, kamuoyuna
yaptığı açıklamalarda sürekli, bir muhalefet partisi
milletvekiliymiş gibi, sanki bütün bu süreçlerden habersiz, bir kaza
oluyor, kazadan hemen sonra şunu söylüyor: İşçi
sağlığı, iş güvenliğiyle ilgili yasal düzenlemeyi
Meclisin gündemine getireceğiz. diyor. Getirin Allah aşkına da
bir an önce bu iş kazalarına, bu cinayetlere son verelim, yoksa kuru
kuruya Bunları yapacağız, yapıyoruz, getirdik... Bakanlar
Kurulunda kim engelliyorsa, kime takılıyorsa, bunları o zaman
konuşun, ona göre işlem yapılsın.
Değerli arkadaşlar, iş
kazaları sorunu bizim ülkemizde yıllarca devam ediyor ve bu konuyla
ilgili daha önce evet, burada ifade edildiği gibi, Meclis
araştırması komisyonu kuruldu, araştırıldı
Tuzla tersaneleri için ama bugün geldiğimiz noktada bir değişim
mi oldu, bir gelişme mi oldu, denetim mekanizmalarında bir
artış mı oldu, bu sorunu çözdük mü, iş cinayetleri bitti
mi? Davutpaşada iş cinayetleri, OSTİMde iş cinayetleri,
selde iş cinayetleri, en son Adanada iş cinayetleri; cinayet
bitmiyor. Ama ölünün sonrasında ağıtlar yakıyoruz, bol bol
edebiyat çekiyoruz, bol bol bu konuda söylem geliştiriyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, tam 800 bin tane iş yeri var bu ülkede, 600 tane
müfettişle denetim yapılacak. 600 müfettiş bu denetimi yapacak
ve sonuçta da 800 bin tane iş yerinde işçi
sağlığına, iş güvenliğine uygun düzenleme olup
olmadığını denetlemiş olacağız. Burada
meseleyi yalnız Bakanlığın sorumluluğuna vermek
doğru değil; dün inşaatta gelişen cinayetin temelinde,
yalnız ruhsattan vergi almayı amaçlayan belediyelerin de bir o kadar
sorumluluğu var. Orada, ilkel koşullarda, insan onuruna
yakışmayan, insan onuruyla bağdaşmayan bir koşulda
yirmişer kişilik koğuşlarda, çadırda, soğukta
insanlar inim inim inliyor ve sonra, orada insanlar yaşamını
kaybediyorlar. Bunun üzerinden ağıtlar yakıyoruz, oraya
gidiyoruz. Bakan açıklama yapıyor. Bu konuda yapılan
açıklamalar da şu: Sonuna kadar gideceğiz. Daha önce nereye
kadar gittiniz? Sorumlular ne oldu, Davutpaşanın sorumluları
nerede? Daha önce iş kazalarında, cinayetlerinde ölenlerin
akıbeti ne oldu? Bu davalar niye yıllarca devam ediyor ve niye sonuç
alınamıyor? İlk önce bunun hesabını vermek zorundalar.
Değerli arkadaşlar, dün
Vandan gelen ve ölen işçinin yakınıyla konuştum. Orada
donmaktan kurtardı kendisini, burada yanmaktan kurtaramadı; orada
çadırlarda donuyorlardı, ölüyorlardı, şimdi burada yanarak
canını verdi.
İlginç bir belgeyi sizinle
paylaşacağım; işin vahametini, skandalını ortaya
koymak açısından bir skandal belgeyi sizinle paylaşmak
istiyorum. Şimdi, ölen arkadaşlarımızdan 2sinin isimlerini
veriyorum, burada da belgeleri var, Sosyal Güvenlik Kurumunun belgesi,
burayı bir kez daha dikkatinize sunuyorum: Ölen
arkadaşlarımızdan Sevdin Özen, işe giriş tarihi, dikkatinizi
çekiyorum arkadaşlar, 11/3/2012. Diğeri Çetin Coşkun, yine ölen
arkadaşımız, işe giriş tarihi 11/3/2012.
Hangi gün oluyor arkadaşlar?
Sosyal Güvenlik Kurumu pazar günü çalışıyor ve belge veriyor
-işte belgeler burada, kim istiyorsa dikkatine sunuyorum- bu
arkadaşların öldükten sonra işbaşısını
vermiş oluyor, sigortalı yapmış oluyor. Bu ayıptan
Bu
hesabı vermeden nereye hesap vereceksiniz, hangi vicdana hesap
vereceksiniz, soruyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Allah Allah!
Bir bakan cevap versin buna ya!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Müteahhidi
söyle, kim olduğunu! Ödüllü müteahhidi de söyle!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Belli,
Kaldem Yapı İnşaat Limitet Şirketi.
OKTAY VURAL (İzmir) Veysel Bey
cevap verir buna herhâlde.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) -
Şimdi, bunlarla ilgili, değerli arkadaşlarım, ölenler
ölüyor, ağıtlar yakılıyor, tedbirler alınmıyor. Burada
edebiyat çekiliyor. Sendikalar Yasası; ne hâle geldiği belli. Oradayım,
o Komisyondayım; orada olmak zorundaydım, şimdi buraya geldim
sırf bunu anlatmak için.
Bakın, ilk defa dünyada üç gün
önce ILO Genel Merkezi işgal ediliyor, üç gün önce, dünya tarihinde yok.
Amerikadan, Washingtondan Başbakan aranıyor, Cenevreden
aranıyor, Çalışma Bakanı aranıyor: Ne oluyor? Niye
bizim temsilcilik işgal edildi? Aslında işgal edilmek istenen
ILO değil, ILO kurallarına aykırı uygulamaları
protesto etmek ve dünyaya kendilerini duyurmak için yaptılar: Oraya giden
canlı yayın araçlarının hepsi geri çekildi. Medyaya
sansürlerin hepsi zaten konuluyor, konuluyor, oraya giden yayın
araçları da sansüre uğradı, hepsi geri alındı.
Dolayısıyla değerli
arkadaşlarım, şimdi soruyorum: Biraz önce Sayın Ekşi
ifade etti, Anadolu Ajansında sendika var, yıllarca orada örgütlü
Oradaki
arkadaşımız, Türkiye Gazeteciler Sendikasının
Başkanı açlık grevine başladı. Nedeni, dünyaya yine
duyurmak sesini, anlatabilmek ve bu baskılara, zulme son vermek için. Bu sistemle,
bu anlayışla, bu yaklaşımla İş
kazalarını önlemek istiyoruz. diyenler, ilk önce bugün, buradan bu
Meclis araştırmasına onay verirler ve gerçekten derinlemesine,
bütün boyutuyla, iş kazalarının nedenleri ve niçinleri sonuna
kadar tartışılır ve bir daha bu cinayetlere bir son
verilir. Vicdanı olan herkes, bir kere, bu konuda sorumludur; bundan sonra
öleceklerden de sorumludur. Bu Meclis, artık, bir gün vakit geçirmeden,
eğitimden de daha önemli olan, insan yaşamını ilgilendiren
bu yasayı
Şimdi, buradan Bakana, Başbakana sesleniyorum: Bir
gün vakit geçirmeden hemen Meclis gündemine getirin, biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak sonuna kadar destek vereceğiz. Sonuna kadar, bu
yasanın çıkması için, başka ölümlerin olmaması için,
başka skandallar yaşanmaması için, bundan böyle, özellikle
inşaat sektöründe ilkel koşullarda, çağ dışı
kölelik koşullarında çalışmaya son vermek için, onları
gerçekten sigortalı emekli etmek için, gelin, bir an önce bu yasayı
bu Mecliste görüşelim ve ölümlere dur diyelim. Yoksa, diğer
çalışmalar, diğer yaklaşımlar, artık sözün
bittiği yerdir. İş cinayetlerinin bitmesi için bu sürece,
kesinlikle, artık herkesin destek vermesi gerekiyor. Öyle büyüyen
ekonomi edebiyatı filan kimse bize çekmesin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözünüzü
bağlayınız.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Büyüyen ekonomide, dünyada iş
kazalarında 2nci ülkeyiz, Avrupada 1inciyiz. Bunun bedelini hangi
mantıkla geliştirdiklerini ortaya koyuyor bu anlayış, bu iktidar.
Onun için iktidara bir kez daha sesleniyorum: Bundan sonra artık bunun
istismarını yapmasın en azından ve bu cinayetlere son
versin diyorum.
Ölenlere bir kez daha rahmet diliyorum,
yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yüce
Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Çelebi.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
Sayın Milletvekili çok önemli bir konuyu dile getirdi. Bakın, vefat
eden 2 kişinin işe girişlerinin vefat ettiği günün
sonrasında yapıldığına ilişkin çok vahim bir
iddiayı gündeme getirdi.
BAŞKAN Evet Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
Dolayısıyla bu konuda Sayın Veysel Eroğlu, Sayın Suat
Kılıç, Hükûmet adına lütfen bunu bir inceleyip Parlamentoya bu
konuda bilgi verirlerse
Çok vahim bir iddiadır, dolayısıyla bu
konuda Hükûmetin Genel Kurulu bilgilendirmesini istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
Aleyhinde Şanlıurfa
Milletvekili Mahmut Kaçar.
Buyurunuz Sayın Kaçar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; BDP
tarafından verilen araştırma önergesinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum, bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Benden önce Saygıdeğer
İstanbul Milletvekilimiz Mehmet Domaç Beyin de ifade ettiği gibi,
bizim AK PARTİ Grubu olarak bunun aleyhinde olmamız, daha önce bu
konularla ilgili birçok araştırmanın yapılmış
olması, bununla ilgili bir tespitin olması ve Çalışma
Bakanlığının da bu doğrultuda gereken
adımları atmış olmasındandır.
Ben, sözlerime başlamadan önce,
vefat eden işçilerimize Allahtan rahmet diliyorum, yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Bu acı hepimizin ortak
acısı. Bence, iktidar ve muhalefet olarak, bunun üzerinden siyaset
yapma yerine, Türkiyedeki iş kazaları gerçeğini, bununla ilgili
alınması gereken önlemleri, alınan önlemleri ve bu konuyla
ilgili yalnız olayı yasal mevzuatlara havale ederek değil Genel
anlamda bir toplumsal bilinç oluşturmayla ilgili neler yapabiliriz?in
üzerine söz söylememiz çok daha sağlıklı olur diye
düşünüyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Türkiyede, Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre, şu anda 1 milyon 325
bin civarında iş yeri faaliyet gösteriyor ve bu iş yerlerinde 10
milyonu aşkın çalışanımız var. Bu iş
yerlerinde 2010 yılında yaklaşık 62 bin civarında iş
kazası ve 533 meslek hastalığı meydana gelmiş.
Meslek hastalıkları ve
iş kazası gerçeği yalnız Türkiyeye ait olan bir durum
değil. Bütün sanayileşmiş ülkelerde, gelişen ülkelerde,
gelişmekte olan ülkelerde, kısacası üretimin olduğu her
yerde, maalesef, her gün binlerce iş kazasına dünyada şahit
oluyoruz. Türkiyede yaklaşık günde 172 iş kazası meydana
gelmekte ve bu iş kazalarından ortalama günde 4
çalışanımız, emekçimiz maalesef vefat etmektedir.
Türkiyede son beş
yıllık değişimin yani 2006 ile 2010 yılları arasının
bir mukayesesini yaptığımızda, Türkiyedeki ekonomik
büyümeye paralel olarak Türkiyedeki işletme sayısının ve
dolayısıyla da işletmelerde çalışan
sayısının yaklaşık yüzde 28 ile yüzde 30 oranında
arttığını müşahede ediyoruz. Ancak Türkiyede son
beş yıldaki iş yeri artışına ve çalışan
artışına rağmen Türkiyedeki iş kazalarında
yaklaşık yüzde 38 bir düşüş olduğunu da özellikle yüce
Mecliste ifade etmek istiyorum. Burada iş kazalarında yüzde 38lik
bir düşüş ancak ölümlü iş kazalarında ve meslek hastalıklarında
ise yüzde 28 civarında bir azalma söz konusu.
Elbette ki bu iş
kazalarının daha ziyade ağır çalışma
koşullarının olduğu alanlarda olduğu da bir gerçek.
Özellikle burada metal sanayisi, maden sanayisi ve inşaat sanayisi sektörü,
maalesef, bu anlamda iş kazalarının en fazla olduğu
alanlar. Ancak ölümlü iş kazalarına baktığımız
zaman, maalesef, burada inşaat sektörünün en önde olduğunu görüyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri,
burada iş sağlığı ve güvenliğinde kuralcı
bir yaklaşımdan ziyade iyileştirici ve geliştirici bir
yaklaşımın benimsenmesi şu anda bütün gelişmiş
ülkelerde benimsenen bir yöntem. İş sağlığı ve
güvenliği mevzuatının uyulması gereken bir zorunluluk
olarak algılanması yerine sağlığı ve
güvenliğimizi destekleyici bir araç olarak görülmesi durumunda iş
sağlığı ve güvenliği konusunda sürekli bir
iyileşme ve gelişmenin sağlanacağı açıktır.
Çalışma hayatını düzenleyici, işçi-işveren
ilişkilerinde çalışma barışını
sağlamak, çalışma hayatındaki mevcut ve muhtemel sorunlar
için çözüm yolları araştırmak, istihdamı arttırmak,
iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak,
çalışanların hayat seviyelerini yükseltmek Hükûmetimizin
öncelikleri arasındadır.
Sağlıklı ve güvenli bir
ortamda çalışma, tüm çalışanlarımız için en temel
insan haklarından biridir. İşçi sağlığı ve
güvenliğinin sağlanamamasıyla bağlantılı
sorunlardan kaynaklanan insani ve ekonomik kayıplar tüm ülkemizi olumsuz
bir şekilde etkilemektedir. Bu nedenle, çalışanların hayat
seviyesini yükseltecek ve insana yakışır işi ve verimli
çalışmayı destekleyecek tedbirleri almak ve çalışma
barışını sağlamak Hükûmetimizin öncelikleri
arasında yer almaktadır.
Çalışma hayatında
insanı merkeze alan Hükûmetimizce hazırlanan 61inci Hükûmet Programında
işin değil, insanın korunması uygulanmakta ve iş
sağlığı, güvenliği kültürünün
yaygınlaştırılması, çalışan ve
işverenlerin bilinçlendirilmesine yönelik faaliyetlerin
sürdürüleceği, belli bir dönem boyunca çalışma ve sosyal
güvenlik mevzuatına uyduğu tespit edilen, iş
sağlığı ve güvenliği tedbirlerini alan ve kayıt
dışı işçi çalıştırmayan işverenlerimiz
için bu durumlarını gösteren ve ödüllendiren düzenlemelerin
yapılacağı belirtilmektedir. Bu konuyla ilgili
çalışmalarda yalnız cezalandırıcı bir yöntem
değil, aynı zamanda, bu anlamda işini iyi yapan ve özellikle kayıt
dışı işçi çalıştırmayan
işverenlerimizin bu konularda ödüllendirilmesi temel esastır.
Burada hepimizin üzerinde durması
gereken önemli bir konu da toplumsal anlamda bir güvenlik bilincinin
geliştirilmesidir. İlköğretime başlayacak olan
çocuklarımıza, işe başlamadan önce işçilerimize ve
hayatın her alanında bu anlamda bir güvenlik bilinci oluşturmak
son derece önemli. Bu nedenle, sadece mevzuat altyapısıyla
değil, aynı zamanda güvenlik bilincinin yükseltilmesi için
çocuklarımızı da kapsayacak bir seferberlik içinde olmamız
gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Şu anda Çalışma
Bakanlığımızın Millî Eğitim
Bakanlığımızla ortak yürütmüş olduğu
çalışma özellikle toplumsal bilincin geliştirilmesi
açısından son derece önemli bir çalışma.
Bir diğer önemli çalışma, şu anda
Çalışma Bakanlığımızca hazırlanan ve son
şekli verilmekte olan iş sağlığı ve
güvenliği yasa tasarısı. Değerli arkadaşlar, şu
anda hazırlanan iş sağlığı ve güvenliği yasa
tasarısı, çağdaş çalışma koşulları için
öngörülen bütün güvenlik tedbirlerini esas alan ve birçok çağdaş
ülkeye de, birçok gelişmiş ülkeye de örnek teşkil edecek olan
bir iş sağlığı ve güvenliği yasa
tasarısı.
Mevcut olan mevzuata göre, bildiğiniz gibi 50nin
altında işçi çalıştıran yerlerde iş
sağlığı ve güvenliğiyle ilgili ciddi bir
mevzuatın olmadığı bir gerçek. Bu yasal düzenlemenin en
önemli getirisi, 50nin altında işçi çalışan iş
yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin
zorunlu hâle getiriliyor olmasıdır. Bu anlamda, özellikle küçük
ölçekli işletmelere de yeni bir maddi yük getirmeme adına buradaki,
iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili alınacak
olan tedbirlerdeki maliyetin devlet tarafından, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından ödeneceğinin de
yasal düzenlemede yer alacak olması özellikle küçük ölçekli
işletmelerimizin bu anlamda korunması açısından son derece
önemli.
Yine bu düzenlemede en çok önemsediğimiz konulardan
biri, mevcut olan iş sağlığı ve güvenliği
yalnız özel sektörü merkeze alırken burada özel ve kamu
ayrımı yapmadan bütün devlet memurlarını da içine alacak
şekilde, yani kısacası bütün çalışanları
içerisine alan bir yasa tasarısı olmasıdır. Bir yandan özel
ve kamu ayrımını ortadan kaldıran, bugün itibarıyla
yaklaşık 13 milyon 500 bin çalışanımızı bu
iş güvenliği yasa tasarısı kapsamına alacak,
diğer yandan da yaklaşık 6,5 milyon
çalışanımızın ve 1 milyon 327 bin işletmemizin de
dâhil edileceği çok önemli bir yasa tasarısı. Bu yasa
tasarısının da bir an önce Meclis Genel Kuruluna gelerek
yasalaşacağını ümit ediyorum. Gerek Millî Eğitim Bakanlığıyla
yapacağımız çalışmalar gerekse de bu iş
sağlığı ve güvenliğiyle ilgili hazırlanan,
insanı merkez alan, çalışma hayatında iş
sağlığı ve güvenliği noktasında son derece önemli
adımlar atmamızı sağlayacak olan bu yasal düzenlemeyle
birlikte bu alanda önemli mesafeler alacağımızı
düşünüyorum.
Sözlerime son vermeden önce, tekrar,
vefat eden işçilerimize, emekçilerimize Cenabıhaktan rahmet
diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaçar.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza
sunacağım:
2.- İlköğretim çağındaki
çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri konusundaki sorunların
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 13/3/2012 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13.03.2012
Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İçtüzüğün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP Grup Başkanvekili
Öneri:
19 Ocak 2012 tarih ve 2349 sayı
ile İlköğretim çağındaki çocukların yeterli ve
dengeli beslenme konusundaki sorunların araştırılması
ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verdiğimiz Meclis Araştırma önergemizin 13.03.2012 Salı
günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut.
Buyurunuz Sayın Bulut. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Mart İstiklal
Marşının kabulü dolayısıyla Marşın
yazarı büyük kahraman, büyük şair Mehmet Akif Ersoyu rahmet ve
şükranla anıyorum. İstiklal Harbimizde, istiklal mücadelesinde
canlarını bu ülke için severek vermiş tüm şehitlerimizi rahmet
ve minnetle anıyorum ve Akifin Allah bu millete bir daha İstiklal
Marşı yazdırmasın. dileğini yeniden dile
getiriyorum.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu bu
araştırma önergesi üzerine görüşlerimizi ifade edeceğiz.
Beslenme, insanların
hayatlarını devam ettirmeleri için çok önemli. İnsanoğlunun
en önemli ihtiyacıdır beslenme. Büyümesi, gelişmesi,
gelişimini tamamlaması, üremesi için sağlıklı bir
bedene, sağlıklı bir vücuda ihtiyacı vardır. Bu
ihtiyacı insanoğlu kendisi ektiği, kendisi biçtiği,
tabiatın nimetlerini değerlendirerek, üreterek, çoğaltarak
karşılar. En ilkel, en iptidai dönemden günümüze gelinceye kadar
bilimin önderliğinde insanoğlunun, bir insanın yetişmesinde
ihtiyaç duyduğu vitaminler, mineraller artık belirlenmiş, sadece
doymak için beslenmek değil, sağlıklı beslenip hem vücudun
hem zekânın gelişimini ancak sağlıklı bir beslenmeyle
karşılayabileceği artık öğrenilmiştir. Bunun
geleneksel, iptidai metotlarla değil, bilimsel bilgiler, verilerle ve
eğitimle ancak sağlanabileceği gerçeği herkes
tarafından kavranmıştır.
Eğitim yönünden geri
kalmış, ekonomik yönden geri kalmış ülkelerde insanlar
sadece doymak için beslenirler ancak gelişmiş toplumlarda insanlar
ise insanın ihtiyacı olan, çocuğun ihtiyacı olan
vitaminleri, mineralleri, yağları bilerek, bilinçli bir şekilde
alırlar. Bunu alamayan, bu eğitimden uzak olan toplumlarda dirençsiz,
hayata karşı, topluma karşı dayanıksız,
hastalıklara karşı zayıf, korumasız insanlar meydana
gelir. Oysaki, bunun, gençlerin eğitilerek, öğretilerek
yaptıkları beslenmenin hem israfı önlediği hem de vücut ve
zekâ gelişimlerini sağladığı tespit edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, insan
dediğimiz zaman, tabii ki insan, -ki en küçük varlığı
öğrenciler- öğrencilerimiz, dünyadaki bütün çocuklar gibi Türk
çocukları da anne babanın, ailenin eğitimiyle, ailede
gördüğü geleneksel beslenme şekliyle, ailenin sosyal
yaşantısına uygun bir şekilde geçimlerini, beslenmelerini
sağlamaktalar.
Diğer toplumlara
baktığımızda, bir Amerikan toplumuna
baktığımızda eğitim sistemimizi Amerikan eğitim
sistemiyle karşılaştıran, sanki onların her sistemi
iyiymiş gibi hazır getirip bize dayatmaya çalışan iktidar
partisi mensuplarının konunun altyapısını iyi
değerlendirmelerini, Amerikan toplumunun obez çocuklardan meydana gelen
bir topluluk hâline dönüştüğünü, hazır yiyeceklerle
beslenmelerinin çok bozuk olduğunu, bu hazırcı metotların
bizim bünyemize, bizim yapımıza, bölgemize, iklimimize
uymadığını, bize uygun beslenme ve eğitim
şekillerinin, metotlarının mutlak surette bu topraklarda
uygulanması gerektiği gerçeğini ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
televizyonlarda önceden, on sene, on beş sene önce,
hatırlarsınız, bankalar reklamlar verirlerdi. Bu bankalar
bilirlerdi ki vatandaşın cebinde para var. Banka reklamlarında
derdi ki bankalar: Getirin, paranızı bizim bankamıza
yatırın, en yüksek faizi biz veriyoruz. Şimdi bankalar
vatandaşta para kalmadığını biliyorlar, vatandaşa
Gelin, size para satalım, en düşük faizi biz veriyoruz. diyorlar.
Sattıkları para bankaların kendi paraları değil,
yabancının parasını bu topluma satıyorlar. Bu toplum
taksitlenerek, taksit yaparak yine yabancının ürünlerini satın
alıyor. Böyle bir döngü içerisinde, geçimini, çocuklarının
beslenmesini sağlamakta, bilimsel metotları, sağlıklı
beslenme yollarını araştırmayı bırakın, en
zengin, en çok gelir sağlayan toplum dilimiyle en alt gelire sahip toplum
dilimi, sınıfı arasındaki farkın 16 kata
ulaştığı, OECD raporlarında Bu kat 8 kat olursa o
toplumda kaos çıkar. ifadelerine karşın, Türkiyede
kurbağa gibi ısıtılan toplumun sessiz sedasız günü
geçirme kavgası, mücadelesi içerisinde, yarın adına,
çocukları adına bir hesap yapamadıkları, onlara bir
eğitim veremedikleri bir gerçek. Okullarda yapılan bazı anketler
var, bu anketlerden size örnekler vermek istiyorum.
132 denek üzerinde yapılan bir
ankette, öğrencilerin yüzde 78i kahvaltı yaparak, yüzde 21i
kahvaltı yapmadan okula gittiğini ifade ediyor. Oysaki on beş-on
yedi yaş grubu öğrencilerin sabahları mutlaka kahvaltı
yapması gerekir. Bu kahvaltıda 1 yumurta, 1 kibrit kutusu peynir, 2-4
dilim ekmek, 1-1,5 yemek kaşığı reçel, 1 bardak süt, 15-20
adet zeytin yemeleri gerekmektedir. Şimdi bizi dinleyen ailelerin
bunları bulmakta ne kadar güçlük çektiklerini, üzülerek o sucuk
reklamlarını, çikolata reklamlarını gördüklerinde aile
olarak, anne baba olarak çocuklarına bunları verememenin, onları
sağlıklı yetiştirememenin ezikliği içerisindeki
ailelerin bu saydığım gıdaları tek tek, böyle,
çocuklarına her gün nasıl verebileceklerini, bu işsizlik, bu zor
hayat şartları altında ezilirken nasıl karşılayacaklarını
düşündüklerini tahmin ediyorum.
Anketin diğer sorusunda,
öğrencilerin yüzde 71i eğitimleri süresince beslenme eğitimi
aldıklarını, yüzde 29u ise eğitimleri süresince hiç
beslenme eğitimi almadıklarını ifade etmektedirler.
Lise üçüncü sınıfta organik
kimya konulu ders içerisinde, hayat kimyası adlı dersin
dışında gençlerin nasıl sağlıklı bir
beslenme öğretimi, eğitimi alacakları konusunda maalesef
Bakanlığımızın da bir çalışması
bulunmamaktadır.
Taşımalı eğitimle
yatılı bölge okullarında yemek ihale ile şirketlere
veriliyor. Bu şirketler, okul kantinleri, tabii ki çocuklara
gıdaları verirken bundan bir ticari menfaat, bir kâr elde etmek
istemektedirler, maliyeti düşürmek için bozuk, kalitesiz gıdalar
vermektedirler. Buradan şu teklifi ilgililere yapmak istiyorum: Nasıl
polis, askeriye kantinlerinde KDV alınmıyorsa okul kantinlerinden de
KDV alınmamalı, yemek ihalesinde, okullara yemek yapan
şirketlerden de KDV alınmayarak düşük fiyatlardan almış
oldukları bu ihalelerin Altından nasıl kalkarız? diye, et
yerine soya, değişik sağlıksız gıdaları
çocuklara veren, dayatan bu kuruluşların bir denetimle ancak
onların da geçimlerini sağlaması adına bir tedbirin, bir
düzenlemenin Bakanlık tarafından mutlaka alınması
gerektiğini ifade ediyorum. Ülkemizin sağlıklı gençlerle
yarınlara sağlıkla gideceği düşüncesiyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET DURAN BULUT (Devamla) -
önergemizin kabul
edilmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bulut.
Aleyhinde, Bitlis Milletvekili Hüsamettin
Zenderlioğlu. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Zenderlioğlu.
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi adına her ne kadar aleyhte söz almış isem de
lehine konuşacağımı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Ancak konuşmama başlamadan önce ben de
yaşamını yitiren işçi kardeşlerime
Cenabıallahtan rahmet diliyor, ailelerine sabır temenni ediyorum. Bu
11 kişinin giriş kartında belirtilen tarih şuna benziyor:
Alavere dalavere, Kürt Mehmet yine nöbete. Neden diyeceksiniz? Bunlardan
birisi, Bitlis Tatvan ilçesi nüfusuna kayıtlı Hakim Akcandır.
İkincisi ise Van iline bağlı Özalp ilçesi nüfusuna
kayıtlı Sevdin Özendir.
Ben şunu söylemek istiyorum:
Aslında kaza olmaz demiyoruz, elbette olur, iş kazası olur,
trafik kazası olur, bu tür kazalar olmayacak diye bir garanti de yoktur
ancak el vicdan olan, insanın öldüğü tarih, öldüğü gün,
nasıl böyle bir giriş yapabiliyor? Ben o firmaya
yakıştırmıyorum, o firmayı buradan
kınıyorum, o firma bunun hesabını verecek. Ben onları
aradım, aileleriyle de konuştum ve hüzünlerini de paylaştım
ancak o firma, sakın ha Yasaların denetiminden
kurtulacağım. diyorsa yanılıyordur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde aslında eğitim başlı
başına bir sorun. Bütün sorunların başı
eğitimdir. Eğitimi çözersek sorunları da çözeriz yani bütün çelişkilerin,
antagonist çelişkilerin başı bu eğitim sorunudur. Eğer
eğitim sorununu çözmüş olsaydık belki bugün o işveren -ya
da o işçi kardeşimizin vefatı- böylesi bir oyunla tezgâh kurmaz
ve Kendimi kurtarayım, aklayayım. diye böyle bir hayal
kurmazdı, doğruları söylerdi. Demek ki bu ülkede
doğruları söylemek pek fazla itibar görmüyor. Deniyor ya Doğru
söyleyeni dokuz köyden kovarlar, yaşasın onuncu köy.
Bu vesileyle, ülkemizde ilköğretim
çağından lise çağı dediğimiz yani on beş
yılın sonu veya on beş yılın içinde olan insanın
yaşamını idame edebilmesi için geniş kapsamlı bir
besine ihtiyacı vardır ancak bu besini alabilmesi için ailenin önce
ekonomik şartlarının iyi olması gerekir. Bu yasaları
oluştururken hiçbir zaman yüzümüzü doğuya çevirmiyoruz, güneye
çevirmiyoruz. Kime göre hazırlıyoruz bu yasaları? En iyi
okullara, kolejlere göre hazırlıyoruz. Peki, siz kolejlere göre böyle
bir yasama veya yasal hazırlık yaparken öteki tarafındakini
neden düşünmüyorsunuz ya da düşünmek mi istemiyorsunuz?
Tabii ki yedi yaşındaki çocukların,
altı yaşındaki çocukların yetişkin olabilmeleri için
belli ölçüde gıda almaları gerekir. Ailesini geçindiremeyen bir baba,
işçi olan bir baba, 500 lira, 600 lira alan bir baba, peki, nasıl
çocuklarını doyurabilir? O çocukları okula gönderirken
anaları o çantaya bıraktığı iaşeye
baktığında ve o çocuk okula gittiğinde açtığında
gördüğü manzaradan etkilenmez mi diyorsunuz? Etkilenir elbette çünkü insan
ne de olsa canlıdır, psikolojik olarak etkilenir.
İnsanın düşünebilmesi için mutlaka doyum
sağlaması gerekir. Zaten açlık da biraz budur. Bunun
ilköğretim düzeyinde, yatılı okullarda daha değişik
olduğunu biliyoruz. Bu yatılı okullardaki olayı fazla
irdelemek istemiyorum çünkü yatılı okulların bir asimilasyon
yuvası olduğunu biz biliyoruz. İnsan ancak ana diliyle bir
şeyler kavrayabilir, özümseyebilir; biliyoruz. E, dilleri yasaklanan,
düşüncesi yasaklanan insanlar, karnı aç olan insanlar nasıl
böyle bir eğitim sistemine entegre olabilir? Bunu şu anlamda ifade
etmek istiyorum: İlköğretim çağında yani yedi
yaşından on beş yaşına kadar, bu süre içerisinde iyi
beslenmekle insanlar düşüncelerini ifade edebilir. Okula aç gelen bir
çocuk nasıl düşünebilir? Erkenden onu uyandırıp, yayan
Bu temelde
değerlendirdiğimizde genel olarak AKP Hükûmetinin eğitime
bakış açısını değerlendirdiğimde
şaşıyorum yani diyorum ki: Bu ne mantık? Daha dün sekiz
yıllık bir eğitim süreci başlatıldı. Ya bundan
bir verimlilik sağladın mı? Yine, ilkokula, beş
sınıflı bir okula 1
öğretmen ataması
yapıldı. Peki, sekiz yıllık süresi olan okula ise kaç tane
öğretmen? 2. Peki, öğretmen açığı var. Diğer
taraftan baktığımızda, öğretmenler yani 300 bine
yakın öğretmen ataması bekleyen birçok öğretmen
arkadaşımız şu anda bekliyor.
Şimdi
4+4+4=12 yıl. Baktığımızda, bu dört yıl evresinin
acaba doğuda yaratabileceği vahameti siz hesaplayabiliyor musunuz?
Hani her gün çıkıyorsunuz televizyonların
karşısına Baba beni okula gönder. Kız
çocuklarını özellikle okula davet ediyorsunuz. Bunlar güzel
şeyler, güzel duygular. Zaten diyoruz ya: Her şeyin başı
eğitim. Eğitim olmadan hiçbir şey
olmaz. Burada dört yılını bitiren bir kız çocuğu,
Bitliste, Muşta, Ağrıda, Hakkâride yahut da başka bir
yerde o dört yılı bitirdikten sonra okula gitmeyeceğini
şimdiden söyleyebilirim ama her yerde aynı mıdır?
Değildir. Fakat ben şunu hemen şurada ifade etmekten imtina
ediyorum, sıkılıyorum: Gelin çocuklar yaratacağız,
emin olun gelin çocuklar. Gelin, bunu önlemeye çalışalım.
Öbür taraftan, on bir yaşına gelecek çocuk, ne
yapılacak orada? 4+4; 8 mi? Çırak olarak tekrar başka bir
iş yerine ucuz iş gücü, böyle, öbürünü işte mesleğe
yönlendirme. Biz ne kadar eğitim sistemiyle oynadıksa yalama oldu.
Gelin, doğru dürüst bir eğitim sistemi oluşturalım.
Bakın, her gün Avrupadan söz ediyoruz
MUZAFFER ÇAKAR (Muş) Sayın Milletvekili,
Muşta ve Bitliste 2 öğretmene sahip bir tane okul gösterebilir
misiniz?
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) Sana
yüzlercesini söyleyeyim, müfettişleri çağırın
baksınlar. Ağaçköprü, Hormuzu söyleyeyim sana
BAŞKAN Lütfen karşılıklı
konuşmayınız, Genel Kurula hitap ediniz.
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla)
Şimdi, ben, öğretmenlik yaptığım için biliyorum. Beni
okutan, benim kendi yetiştiğim köyde 5 sınıflı okulda
1 öğretmen idare ediyordu. Şimdi bunu söylerken yani biz bunu
düzeltmek için söylüyoruz; sizi küçültmek için, yermek için söylemiyorum. Çünkü
biz Başarının eleştirisi yoktur. diyoruz. Biz burada
eksikleri dile getiriyoruz. Neden? Diyoruz ki gelin yani bugünden
itibaren
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü bağlayınız.
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) Onun için,
bu süreleri
Ben, şunu
Bu, ne insan haklarıyla
bağdaşabiliyor ne insan mantığıyla
bağdaşabiliyor yani hangi ölçülere vurursanız vurun burada bir
eksiklik vardır. Yani şimdi beş yıl 2 öğretmen değil de, 1
öğretmen değil de 3 öğretmen olmuş olsun. İşte
listeler sizin önünüzde, çağırın. Şu anda Millî Eğitim
Bakanını, Millî Eğitim Müdürünü çağıralım,
baksın, arşivler orada. Bizde, Kürtçede bir söz var: (
)(x) Buyurun lütfen, bunu ben laf olsun
diye söylemiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dedik çocuk ağırlıklı gelinler
çoğalacak. Bu yasayla bu nedenle ilköğretimde devlet
okullarının da parasız olması, parasız eğitim
savunuluyordu. Siz bunu ilkokuldan başlatırsanız el vicdan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU
(Devamla) - Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Zenderlioğlu. (BDP sıralarından alkışlar)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU
(Devamla) İşte buradaki eğitim sistemini görüyorsunuz, benim
söylememe gerek var mı? Buyurun!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Lehinde Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
MHPnin getirdiği teklife, önergeye bakıyorum,
çocuklarımızın yiyeceği mamadan beslenmelerine kadar
düşünülmesi gereken Mecliste, tartışılacak Mecliste daha
dün çıktığımız mücadele herhâlde akıldadır.
Yani bırakın çocuklarımızın hangi mamayla
besleneceği, hangi besinle besleneceği, çocuklarımızın
geleceğiyle ilgili yasaların nasıl
çıkartıldığı konusunu bu Meclis çok daha ciddi bir
şekilde tartışmak zorundadır.
Değerli arkadaşlarım,
kişisel olarak hiç kimseye saygısızlık etmem, insanlarla ve
muhataplarımla konuşurken önümü iliklerim ve genellikle saygıyla
konuşurum. Bildiğiniz gibi bu Meclisin önüne ve Millî Eğitim
Komisyonunun önüne çok önemli
bir yasa getirilmiştir. Yasanın muhatapları AKPnin başkan
vekilleridir.
Millî eğitimin ve
eğitimin önünü açması beklenen, onlar açısından böyle
düşünülen bir yasanın, maalesef, Millî Eğitim
Bakanlığımız tarafından değil, bu konuyla daha
uzak olan başkan vekilleri tarafından Meclis Komisyonuna getirilmesi
uygun görülmüştür.
Biz, geldiği günden
itibaren AKPnin programında olmayan, daha önceden bu Meclisin gündemine
hiç getirilmeyen, Sayın Bakanın da gerçekten bu getirilen yasadan
uzak kalmış olduğu anlaşılan bir yasanın, üstelik
de çocuklarımızın geleceğiyle ilgili bir yasanın böyle
apar topar Meclise getirilmesini hiç doğru bulmadık ve dedik ki çok
net olarak, net bir şekilde dedik ki: Değerli arkadaşlarım,
sevgili Komisyon üyeleri, Sevgili Komisyon Başkanımız, demokrat
Komisyon Başkanımız; biz bu konuyu tartışmadan önce,
bunu akademik çevreler, bilim adamları, sivil toplum örgütleri, meslek
odaları, pedagoglar yeterince tartışsınlar.
Zamanımız var, okullar devam ediyor, önümüzdeki eğitim
yılının açılmasına vakit var. Bunu bir oldubittiye
getirmeyelim. Büyük bir nezaketle Millî Eğitim Komisyonuna dedim ki: Siz
gerçekten bu yasayı, on iki yıllık zorunlu eğitim
yasasını bir oldubittiyle getirirseniz, Alt komisyonda dinledik.
dediğiniz meslek odalarının, ne dediğini söylemediğiniz,
üst komisyona da getirmediğiniz 25 tane meslek odasından 21 tanesinin
bu yasa önergesine Hayır. dediği, Doğru değil.
dediği şeyleri tek tek okurum, gerekirse, bu on iki saat sürse de
okurum. Şimdi biz bunları okuduk. Bazı insanlar çıkıyorlar,
müstehzi bir tarzda diyorlar ki:
İşte, birileri on iki saat okumuş, o on iki saat kendi
söylemiş kendi dinlemiş. Şimdi, eğitime bakış
açımız bu mu? Hayır, değil. Peki, birileri
çıkıyor, Biz bu yasayı hemen geçirelim, hiç
konuşmayalım, yeteri kadar konuştuk. diyor.
Değerli arkadaşlar Yeteri
kadar konuştuk. dediğiniz yasaya eğer biz muhalefet etmeseydik
muhalefet milletvekilleriyle, siz uluslararası bir ayıbın
altına imzanızı atıyordunuz. Çıraklık
yaşının on dörtten geriye çekilmesi mümkün değildi, siz
bunu da yasa önergesi içerisinde getirdiniz. Dua edin ki hiç olmazsa altı
gün tartıştık, bu ayıptan kurtuldunuz.
Siz bu kadar
tartıştıysanız, bu kadar gerçekten kafa yorduysanız,
siz şimdi dört yılda değil de sekiz yıl sonrasına
aldığınız açık öğretimi neden dört yıl diye
getirdiğinizi izah etmek durumundasınız. Siz gerçekten bu kadar
araştırdınız ve ünlü pedagoglarınızla
değerlendirdiğiniz meseleyi, çocuğun beş yaşına
hangi aydan sonra girdiğini dahi tereddüt ettiğiniz,
tartıştığınız meseleyi dünya
tartışıyor ve çocuğun okul öncesi eğitimiyle ilgili
kaygıları dile getiriyorlar ama ne yaptınız? Bakın,
burada var: Oturumu yöneten Nabi Avcı, oturum saat 15.10da
başlamış. Saat kaçta bitmiş arkadaşlar? 15.34te
bitmiş, yirmi dört dakika içerisinde yirmi tane madde geçirmişsiniz.
Nasıl mı, kaba kuvvetle mi? Bravo! Alkışlıyorum sizi!
Hani birbirinizi tebrik ediyorsunuz ya, sizi gerçekten
alkışlıyorum! Hani o birbirinize Nasıl becerdik. deyip de
yüzlerinizdeki müstehzi bir anlayışla birbirinizi tebrik ediyorsunuz
ya, ben de sizi tebrik ediyorum! Çocuklarımızın geleceğiyle
ilgili yirmi dört tane maddeyi tam on dakikada çıkardınız,
bravo!
Şimdi, Sayın Başbakan
bugünkü grup toplantısındaki konuşmasında diyor ki: Ya, bu
on iki saat konuşan -sizin
dediğiniz gibi- on iki saat konuşan milletvekilinin kalbi
varmış. Ddoğru söylüyor Sayın Başbakan. Benim
gerçekten bir kalbim var, çocuklarımızın geleceği için
endişe eden bir kalbim var, ihmal yüzünden yanarak ölen ama hâlâ gülerek
dinlediğiniz, gözlerinizin içinde hâlâ pırıl pırıl
kendi zafer havanızda olduğunuz, 11 kişinin ölmesiyle ilgili
yanan bir kalbim var.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) - Ne alakası var!
HARUN KARACA
(İstanbul) Ayıp be ayıp!
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) - Dinleyin, dinleyin, daha çok şey duyacaksınız.
Vanda çadırlarda
ölen çocuklarımız için sızlayan bir kalbim var, şehit olan
askerlerimiz için yanan bir kalbim var, isyan eden bir yüreğim var fakat
sizin ve yandaşlarınızın, Sayın Başbakana sesleniyorum,
böyle bir kalbi yok. Bunun için üzülmelisiniz.
Yandaşlarınızın
bunu bilmesi gerekir, benim kalbimi durdurmaya ne
yandaşlarınızın ne de sizin gücünüz yeter. Sizin
yandaşlarınızın ancak birilerinin arkasından yumruk
atmaya gücü yeter, yere düşen adama tekme atmaya gücü yeter. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
HARUN KARACA
(İstanbul) Söyle, suyu
verdiğimi söyle.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) - Sizin ölen insanların arkasından böyle yapmaya gücünüz
yeter ama bizim...
HARUN KARACA
(İstanbul) Seni koruyanı
söyle, kendin söyle!
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) - Bırakın bunları, bırakın. Ben tek tek
göreyim sizi, tek tek. 100 kişiyle değil, tek tek göreyim
kahramanlar!
HARUN KARACA
(İstanbul) Seni kim kurtardı?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) - Bizim Allahtan başka kimseden korkumuz yok ama sizin
birbirinizin arkasına saklanıp, birbirinizi tebrik edecek kadar
yüreğiniz var.
HARUN KARACA
(İstanbul) Seni kim kurtardı, onu da söyle.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) - Onun için, biz çocuklarımızın geleceği için,
insanlarımızın geleceği için, çocuklarımızın
eğitim anlayışı için mücadele edeceğiz.
Siz, bu yasayı
çıkartmadan önce, 11 kişinin...
(Tunceli Milletvekili
Kamer Genç ile İstanbul Milletvekili Harun Karaca arasında
karşılıklı laf atmalar)
Otur, otur,
kabadayılık yapma. Ben seni dün gördüm kimin arkasında ne
yaptığını. Sen 10 kişinin arkasında yumruk
sallıyordun havalarda. Ben seni biliyorum, otur oraya, otur, sen otur.
Şimdi öyle dayılanma buralarda, ben seni dışarıda
görürüm.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Meclisin kürsüsünde hakaret etme!
BAŞKAN Sayın Özkoç
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Sizin buna
gücünüz yetmez, sizin buna gücünüz yetmez. Siz, 11 kişinin öldüğü
Yasayı
bir an önce getirip de kardeşlerimizin ölmesine engel
olsaydınız, o kadar gerçekten buradan yasa çıkartmak
istiyorsanız. Siz
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Yaptığınız zulümlerin hesabını vereceksiniz, o
yasa buradan çıkacak.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Ölüme engel olunmaz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Tabii ki ölüme engel olunmaz, maden
ocaklarında ölen çocuklarımıza engel olunmaz, şehit
düşen çocuklarımıza engel olunmaz, Vanda çadırda ölen
çocuklarımıza engel olunmaz; siz bunların hiçbirisine engel
olmayın, siz sadece on iki saatte geçirip de 10 trilyon liralık
tablet yasasını Kamu İhaleden çıkartın, cebinizi
şişirin. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) O
tablete senin aklın ermez!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Siz ancak
buna engel olabilirsiniz, siz ancak bununla
uğraşırsınız.
Bu duygularla ben siz AKPlileri
değil, ben muhalefeti selamlayarak sözlerime son veriyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Özkoç.
Aleyhinde, Mersin Milletvekili
Çiğdem Münevver Ökten. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Ökten.
(AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar,
gürültüler)
Sayın milletvekilleri, lütfen sakin
olunuz.
Buyurunuz Sayın Ökten.
ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilli
arkadaşlarım; isterseniz bu tartışmayı burada
bitirelim ve konuşmamı dinlerseniz çok memnun olurum, çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Ökten, buyurunuz,
devam ediniz.
ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN (Devamla)
Sayın Başkan
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, kısa bir şey
söyleyeceğim.
Sayın Başkan, CHP
sıralarından grubuma tehditvari sözler gelmektedir,
Dışarı gel, tek başına gel. şeklinde. Biz
buraya kavga etmeye gelmedik, burası ring değil, söyleyecekleri varsa
kürsü burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, bizi Komisyona sokmadılar, Komisyona. Tayyip Erdoğan
bunu tebrik ediyor bizi Komisyona sokmadığı için.
BAŞKAN Sayın
Bahçekapılı, kürsüye bir milletvekili
arkadaşımızı çağırdım, lütfen onun sözünü
dinleyiniz.
Buyurunuz Sayın Ökten.
ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ilköğretim çağındaki çocukların yeterli ve
dengeli beslenme konusundaki sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılması konusunda AK
PARTİ Grubu adına aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; insan genetik donanımı
itibarıyla her şeye potansiyeli olan bir canlıdır. Onu
istenilen şekle sokan eğitim ve öğretim sürecindeki
yaşadıklarıdır. İmam Gazalinin deyimiyle, çocuk, anne
ve baba elinde bir emanettir ve onlar her şekli alabilecek bir bal mumuna
benzer.
Bir çocuk anne karnına
düştüğü andan itibaren annenin sağlıklı beslenmesi,
düzgün ve mutlu bir ruh sağlığı içerisinde olması
gerekir çünkü çocuğun gelişiminde bebeklik dönemi çok önemlidir. Anne
sütüyle beslenen çocukların büyümelerinin normal olduğu, obezite ve
koroner kalp hastalıklarının daha az görüldüğü,
bağışıklık sistemiyle ilgili olduğu
düşünülen hastalıklara ve bazı kanser türlerine yakalanma
ihtimallerinin az olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, hem normal
zekâlarının hem de duygusal zekâlarının daha üst düzeyde
geliştiği tespit edilmiştir. Sıfır-otuz altı ay
dönemi, anne ile bebeğin kesintisiz ilişkide olması gereken bir
dönemdir çünkü biyolojik gereksinmelerinin doyurulmasının
yanında psikolojik, duygusal, temel gelişim süreçlerinin de
sağlıklı tamamlanması gerekir.
Üç yaşına kadar bir
çocuğun beyni bir yetişkinin beyninden 2,5 kat daha hızlı
çalışmaktadır. İnsan beyninin en fazla öğrenme
kapasitesi otuz altı-yetmiş iki ay içerisindedir. Altı yaşına
kadar bir profesörden 2 kat daha hızlıdır. Çocuktaki zekâ
gelişiminin yüzde 70lik kısmı yedi yaşına kadar
tamamlanır. Bu yüzden beş yaşına kadar olan bebeklik
dönemindeki sağlıklı beslenme evde başlar, bununla birlikte
normal zekâ ve duygusal zekâ gelişiminin de en hızlı olduğu
dönem bu dönemdir.
Anne ve babanın çocuğu
eğitme görevi çok önemlidir, çünkü yaşama başlarken ailesinde
edindiği temel değerlerle, beslenme
alışkanlıklarıyla, sofra adabıyla, davranış
biçimleriyle, inanç sistemleriyle, görgüsüyle, örf ve âdetleriyle ilkokula
başlar. Öğretmenin öğretim görevi, işte bu altyapı
üzerinde şekillenir.
Çocuğun yeterli ve dengeli
beslenmesinden bahsediyoruz. Bu beslenmenin -hepinizin bildiği gibi- temel
iki tane ayağı vardır. Bir tanesi fizyolojik anlamda temel
beslenme, diğeri de ruhi anlamda temel beslenmedir. İşte, sekiz
yaşına kadar devam eden bu dönem ilk çocukluk dönemi yani oyun
dönemidir. Son çocukluk dönemi sekiz-on iki yaşına kadar olan
zamanı içerisine alır. Ergenlik dönemi de on üç-yirmi yaş
dönemini içerisine alır. İlkokul ve ortaokul dönemini de içine alan
bu süreç, çocuğun aileden ayrıldığı, artık sosyal
bir gelişiminin başladığı, kendini birey olarak kabul
ettiği, fiziksel değişiminin hızla belirginleştiği,
yoğun bir eğitim ve öğretim sürecidir. Bu nedenle de çocuklar
için sağlıklı beslenme şarttır, gereklidir ve
önemlidir.
Özellikle Millî Eğitim
Bakanlığımızca, sağlıklı beslenme,
obeziteyle mücadele ve fiziksel aktivite alışkanlıkları
kazandırma konularında okullarda çalışmalar yapılmıştır.
Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum: Türkiyede Okul Çağı
Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi Projesi (TOÇBİ)
yürütülmektedir. İlköğretim çağı çocuklarında,
altı-on yaş grubu, beslenme, fiziksel aktivite
alışkanlıkları ile şişmanlık ve
zayıflık durumunun belirlenmesine yönelik, Türkiyede Okul
Çağı Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi Projesi
yürütülmüş, 26 ilimizde 140 okulda yaklaşık 12.500
çocuğumuza ulaşılmıştır. Araştırma
raporu 2011 yılında yayımlanmıştır. Türkiye
genelinde çocukların yüzde 6,5inin şişman, yüzde 14,3ünün
hafif şişman, kilolu, yüzde 7,9unun zayıf ve yüzde 1,3ünün ise
çok zayıf vücut ağırlığında olduğu
bulunmuştur. Obezite, zayıflık durumunun yanı sıra,
çocukların beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite
alışkanlıkları ve bunun gibi pek çok bilgi ve veri elde
edilmiştir.
İkinci olarak da Beslenme Dostu
Okul Programı başlatılmış ve bu program dâhilinde
Şubat 2010 tarihinde başlatılan bu proje içerisinde bugüne kadar
üç yüz okulumuza Beslenme Dostu Okul Sertifikası verilmiştir.
Millî Eğitim
Bakanlığı ile sürdürülen çalışmalar sonucunda okul
kantinlerinde gıda satışıyla ilgili olarak 2011/41
sayılı Genelge 21 Temmuz 2011 tarihinde
yayınlanmıştır. Bunu gerçekten çok önemsiyoruz, çünkü, bu,
çocuklarımızın kantinlerde sağlıksız
beslenmesinin önünü bir derece kısıtlamıştır. Söz konusu
genelge ile okul kantinlerinde doğal maden suları hariç, enerji
yoğunluğu yüksek, besin değeri düşük olan enerji
içecekleri, gazlı, kolalı, aromalı içecekler ile kızartma
ve cipslerin satışının yapılmaması, otomatik
satış yapan makinelerin bulundurulmaması, bunların yerine
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından
üretim veya ithalat izni bulunan süt, ayran, yoğurt, meyve suyu, taze
sıkılmış meyve suyu ve tane ile satışı
yapılabilen meyvelerin bulundurulması zorunlu hâle
getirilmiştir. Tam gün eğitim veren okullara yönelik
geliştirilen menü modelleri ve örnek öğle yemeği listeleri
hazırlanmış, okullara uygulanmak üzere Millî Eğitim
Bakanlığına gönderilmiştir.
Okul öncesi ve okul çağı
çocuklarının fiziksel aktivite alışkanlığı
kazanmalarını teşvik etmek amacıyla üç-altı yaş
çocukları için egzersiz programı ile yedi-on dört yaş grubu
çocukları için egzersiz programı hazırlanmış ve
uygulanmak üzere yine Millî Eğitim Bakanlığına gönderilmiştir.
Ayrıca, Millî Eğitim
Bakanlığı, Okullarda Diyabet Eğitim Programı
İşbirliği Protokolü ile yine Ağız ve Diş
Sağlığı Bilincinin Geliştirilmesi
İşbirliği Protokolünü Sağlık
Bakanlığıyla birlikte imzalamışlardır. Tüm
bunlarla birlikte, beslenme eğitim programı kapsamında otuz
ilköğretim okulu belirlenmiş, sınıf öğretmenleri
dengeli ve sağlıklı beslenmeyle ilgili eğitici
eğitimlere tabi tutulmuşlardır. Bunun neticesinde Türkiye
genelindeki okullarımıza baktığımız zaman,
şimdiki çıkan 4+4+4 yasasıyla birlikte çocuklarımız
çok daha dengeli ve sağlıklı besleneceklerdir.
Hepinizi saygıyla ve sevgiyle
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ökten.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
önerisini oylarınıza sunuyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.53
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
---0---
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri
kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ama
Sayın Başkanım, burada oturulsun on dakika lütfen.
BAŞKAN Okunduğu anda
girdiler salona efendim.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
3.- Sinop
Milletvekili Engin Altay ve arkadaşları tarafından Türk
eğitim sisteminin içinde bulunduğu sorunların
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel
Kurulun 13/3/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13.03.2012
Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Milletvekili
Grup Başkanvekili
Öneri
Sinop Milletvekili Engin Altay ve
arkadaşları tarafından, 16.12.2011 tarihinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına "Türk Eğitim
Sisteminin içinde bulunduğu sorunların araştırılması"
hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (177
sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 13.03.2012 Salı günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisinin lehinde, Sinop Milletvekili Engin Altay.
Buyurun Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
11 Mart Pazar günü, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin itibarı ağır bir hasar
almıştır. Dün 12 Mart; 12 Martla ilgili yerinden söz alan
hatipler çok şey söyledi ama 12 Mart 1971 de parlamenter demokrasimiz
açısından kara bir lekedir. Bu vesileyle, ben de 12 Mart
muhtırasından zarar gören herkese Türkiye Büyük Millet Meclisinden
selam olsun diyorum. Ziverbey Köşkünde işkence görenlere buradan
selam yolluyorum, ölenleri rahmetle anıyorum. Ancak, 12 Martın bir
gün öncesi 11 Mart günü de bana göre, parlamenter demokrasi, dışarıdan
değil ama içeriden bir tahribat almıştır.
Çok partili siyasi
yaşamımızda Parlamentoya 5 defa müdahale edilmiştir ve ne
yazık ki bu 5 müdahalenin 5i de Türk Silahlı Kuvvetleri
tarafından yapılmıştır; hiçbirisi, ayırt etmeden
söylüyorum, hiçbirisi doğru değildir, hiçbirini tasvip etmemiz mümkün
değildir. Ancak, demokrasi her zaman militarist güçler tarafından
tahrip edilmez ve askıya alınmaz; zaman zaman demokrasinin sivil güç
odakları tarafından tahrip edildiğine ve askıya
alındığına dünya da Türkiyede tanık olmuştur.
11 Mart 2012 Pazar günü parlamenter
demokratik yaşamımız açısından kara bir tarihtir, bir
utanç abidesidir; sebep olanları önce millete sonra Allaha havale ediyorum
ve 4+4+4 kanun teklifi Başbakanın talimatıyla pazar günü
maalesef bitirilememiştir. Hiç O teklif bitti, Komisyondan geçti. diye
düşünülmesin. O teklifin 6ncı maddesinden sonra oylanan bütün
hükümleri de bana göre ve hukuka göre yok hükmündedir.
Sayın Başbakan bugünkü sert
konuşmasında Anladığınız dil. diyor. Sayın
Başbakana buradan söylüyorum: Bizim anladığımız dil
budur, bizim başka anladığımız bir dil yoktur. (CHP
sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü, bizim
anladığımız ve kullandığımız tek
dildir. Bundan sonra da inanın böyle olacaktır.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
İşgalle
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ancak
çoğulculukla çoğunlukçuluku birbirine karıştıran
kimi kafaların bunu anlaması biraz zaman alacaktır.
Değerli arkadaşlar, pazar
günü yaşanan olayları hiçbirinizin, hiçbirimizin kabul etmesi, tasvip
etmesi düşünülemez. Bunda mutabık olduğumuzu zannediyorum ama
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının ki bana göre, sizden
çok önce benim Başkanımdır- benim hakkımı, benim
hukukumu koruması ve gözetmesi gibi bir sorumluluğu vardır.
Ben, Sayın Başkandan,
Sayın Meclis Başkanından, bu konuda kamuoyunun
karşısına çıkıp en azından özürden vazgeçtim-
yaşanan olaylardan dolayı üzüntü duyduğunu beyan etmesini -bugün
13 Mart- hâlen bekliyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kamuoyuna çıkarak
böyle bir üzüntü beyanında bulunmalıdır.
Aynı şekilde iktidar
partisinin, birinci ya da ikinci derece sorumlularının, aynı
şekilde, Cumhuriyet Halk Partisinden, Milliyetçi Hareket Partisinden,
BDPden, esasen Türk milletinden, çıkıp yaşanan olaylarla ilgili
özür dilemeleri de gerekir.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Yavuz hırsız meselesi!
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, konu eğitim. Ben bir Meclis
araştırma önergesi verdim. Keyif için vermedim,
çocuklarımızın geleceği için verdim. Ben, bu Parlamentoya
elinden tebeşiri bırakıp gelen ender milletvekillerindenim. Yani
hayatımın büyük bir bölümü öğretmenlikle, eğitim
yöneticiliğiyle geçti. Şimdi, bir yeri yönetirken istikrarlı
olmazsanız, yönetimde istikrarı sağlayamazsanız orada kaos
oluşmasına yol açarsınız ve çok doğal olarak kaostan
kargaşa doğar ve kargaşa mutlaka ve mutlaka şiddete
dönüşür. Pazar gün yaşanan budur ve o, orada bana, milletvekili
arkadaşıma karşı şiddet uygulayan, heyecana, cereyana,
gaza, talimata gelip şiddet uygulayanlarla bir zorum yok ama o arkadaşlarımıza
o ortamı sağlayan Komisyon Başkanıyla zorum var. Kendisinin
iletişim konusunda uzman olduğunu biliyoruz ama o
uzmanlığı beni ilgilendirmez, kötü bir yönetici olduğu
kesindir. İsterse gelsin sataşmadan dolayı söz alsın.
Şimdi, bu olaylara sebep olan, Başbakandan telefonla talimat alan
Komisyon Başkanıdır. Olaylara müdahale etmeyerek, seyrederek,
Parlamentoda bu kadar gerginlik varken Antalyalarda gezerek göz yuman Meclis
Başkanı da bir o kadar sorumludur.
Sayın milletvekilleri, bir
hadiseye AKP Genel Merkezinden farklı bakılır, CHP Genel
Merkezinden farklı, MHP Genel Merkezinden farklı, BDP Genel
Merkezinden farklı. Bu Parlamento onun için var. AKP Genel Merkezinde
baktığınız gözle bakamazsınız, oranın
mutfağında kanun hazırlayıp sayısal
çoğunluğunuzla eğitim gibi en temel meseleyi burada oldubittiye
getirip geçiremezsiniz. Bu Parlamento onun için var. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Geçiririz, geçiririz!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Şimdi, öyle olmasaydı Parlamentoya hiç gerek yoktu. En çok oy alan
partinin genel merkezi Hükûmetin de merkezi olurdu, Parlamentonun merkezi
olurdu. Ne gerek var burada bu kadar personele? Bu bakımdan, bu konularda
Uzlaşma, uzlaşma
Bir tek somut öneri yok. deyip durmayın,
arkadaşlarımızın çok somut önerileri var ve söyledik.
Şimdi, Sayın Başbakan
Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin ülkeye verdiği
hasarı düzelteceğiz. dedi. Bir şey daha söyledi, 4+4+4 ile 28
Şubatın izlerini kazıyacağız. dedi. İyi, güzel.
Peki, siz sekiz dokuz yıldır neredeydiniz? Yani bu sekiz
yıllık kesintisiz eğitim bu ülkeye bu kadar zarar verdiyse, siz
orada kabak çekirdeği mi yiyordunuz?
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Her şeyin bir vakti var.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Aceleye
getirmedik işi. Aceleye getirseydik zaten
ENGİN ALTAY (Devamla)
Şimdi, 28 Şubat sendromu Sayın Başbakanda sendromun ötesine
geçti, bir saplantıya dönüştü, bir fobiye dönüştü.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Rövanş
ENGİN ALTAY (Devamla) Şimdi, Sayın Başbakanın
sağlık sorunları yaşadığını biliyorum.
Müteaddit defalar söyledim, Allah şifa versin. Allah bir an önce tümüyle
sağlığına kavuştursun. Ama sağlık
sorunları, işinin yapımıyla ilgili, ülkede gerginliğe
yol açıyorsa, Parlamentoda gerginliğe yol açıyorsa, bu olmaz. O
zaman rapor alması lazım.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Saygılı ol! Saygılı ol!
ENGİN ALTAY (Devamla) Sayın
Başbakanın görevi memleketin huzurunu tesistir. Sayın
Başbakanın görevi memlekette gerginlik fitilinin ateşini yakmak
değildir.
Şimdi, arkadaşlar, şunu
bilin: Bu sekiz yıllık kesintisiz temel eğitimin 28 Şubat
muhtırasıyla ilgisi yoktur. Bir konuyu ehliyetsiz, hadsiz ve
haksız bir insanın ya da bir organın istemesi o konunun zinhar
yanlış olduğu ve mutlaka karşı
çıkılması gerektiği anlamına da gelmez. Nitekim, 1996
şûrasında zapturapt altında alınmış kararlar var.
Gözünüzü seveyim, bunu siz de biliyorsunuz. Velev ki 73te
Daha geri gidin,
1946dan beri bu mesele var ve siz şimdi bunu âdeta bir sendrom ve
saplantıya çevirdiniz. Şimdi, bu normal. Bu normal, şunun için
normal: Recep Tayyip Erdoğan yaz Googlea, önüne tevhidi tedrisat yaz,
bak ne çıkıyor? Recep Tayyip Erdoğan yaz Googlea, ara verme,
harf devrimi yaz, harf inkılabı yaz, bas entera, ne
çıkıyor?
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Ne çıkıyor? Ne çıkıyor?
ENGİN ALTAY (Devamla) Bu konuda
Başbakanın düşüncesini biz biliyoruz. Nitekim, bir anket
yaptırdınız.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
- Düşünce özgürlüğüne
saygınız yok mu? Ne çıkıyor?
ENGİN ALTAY (Devamla) Aç, bak
sen! Ne soruyorsun bana?
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Ne çıkıyor? Söyleyin o zaman.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Konuşma!
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Söyle o zaman! Söyleyeceksin!
ENGİN ALTAY (Devamla) Söylerim,
biliyorum ben.
Sayın Başkan,
zamanımı çalıyorlar.
BAŞKAN- Lütfen, siz Genel Kurula
hitap ediniz, karşılıklı konuşmayınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bir anket
yaptırdınız. Şimdi
Şimdi
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Ne çıkıyor?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne laf
atıyorsun oradan.
MEHMET METİNER (Adıyaman) O
faşizanlık
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Otur
yerine! Sus! Ne laf atıyorsun!
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Ruh sağlığınız bozuk sizin.(x)
ENGİN ALTAY (Devamla) Bak, sana
bir laf söylerim şimdi. Asabımı bozma!
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Lütfen saygılı ol!
ENGİN ALTAY (Devamla) Otur!
Terbiyesizlik yapma! Terbiyesiz adam! Eşek herif!(xx)
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Saygılı ol!
BAŞKAN Sayın Altay, lütfen
devam ediniz. Genel Kurula
ENGİN ALTAY (Devamla)
Şimdi, bir anket yaptırdınız, halkımıza sordunuz.
Halkımız size dedi ki: Gençliğe Hitabı elleme.
Halkımız size dedi ki: Andımızı kaldırma.
Halkımız size dedi ki: 19 Mayısıma dokunma. Dindar nesli
de sordunuz. Ne dedi halkımız? Kim istemez? dedi. Kim istemez?
dedi. Kim istemez, evet ama Türkiye kindar nesil istemez. Onu bilin. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü
tamamlayınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ve bu
halkın yüzde 85i kesintisiz eğitimden memnun. Hepinizin
odasında vardır. Dünya Bankası raporu var. Baktınız
mı? 30 Haziranda yayınlandı. Hükûmetin kontrolünden geçti, çek
edildi ve Ocak 2012de Türkçe olarak yayınlandı. Yahu
40ıncı sayfasını açın, bir bakın. Dünya
Bankası, Türkiyede temel eğitimde kalite ve eşitliğin
geliştirilmesi ile ilgili yaptığı çalışmada sekiz
yıllık temel eğitimi dünyaya referans gösteriyor kardeşim,
dünyaya örnek model gösteriyor, siz hâlâ bir 28 Şubat telaşıyla
ve başka sebeplerle, bizce malum başka sebeplerle taktınız
sekiz yıllık kesintisiz eğitime.
Ben size soruyorum. Siz, ona
bakın. Baktım süre bitmiş. Şimdi, bu sorularımı
soramıyorum, sürem az. Sürem az. Ama bir şeyi söyleyeyim. 32.700
tane, sekiz yıllık kesintisiz ilköğretime göre
planlanmış, yapılmış okulumuz var. Ne yapacak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Altay, ek süreniz de bitti.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Sayın Başkan terbiyesiz lafını geri alsın lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Otur
yerine be!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne geri alacak!
ENGİN ALTAY (Devamla) Ne geri
alacağım!
BAŞKAN Sayın Altay, lütfen
yerinize geçiniz.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Terbiyesiz lafını geri almıyorsa kendisine iade ediyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sayın
Başkan, Başbakan bugün yanlış bir şey daha söyledi.
Taşımalı sistemi biz kurduk. dedi. Ben 1999-2000
arasında
(AK PARTİ sıralarından gürültüler
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, ikinci kez süre veriyorsunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Yahu kardeşim, bir
dakikadan niye rahatsız oluyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Altay, sözü geri
alınız lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla) Taşımalı
sistem Başbakan Başbakan olmadan önce vardı.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Bağırma
bize! Milletvekillerine bağırma hakkın yok!
ENGİN ALTAY (Devamla) Kim bağırıyor
ya?
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Sen
bağırıyorsun oradan!
ENGİN ALTAY (Devamla) Konuşma ya!
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY (Devamla) Sayın milletvekilleri,
Taşımalı sistemi biz kurduk. dedi Başbakan
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Altay, sözü geri almanız
için açmıştım mikrofonu.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ya Başbakana
yanlış bilgi veriyorlar ya Başbakan eğitimle ilgili hiçbir
şey bilmiyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bir söz daha
verin, bir tane daha bizden olsun!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Seni okutacak
kadar bilgisi var Başbakanın!
ENGİN ALTAY (Devamla) Taşımalı
sistem siz iktidar olduğunuzda vardı ve 585 bin öğrenci bu
ülkede taşınıyordu. Ayıp ya!
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY (Devamla) Nereden bunu siz Kurduk.
diyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Altay, terbiyesiz sözünü geri
almanız talep ediliyor. Lütfen
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan, bir dakika daha bizden verin!
MEHMET METİNER (Adıyaman) Terbiyesiz
lafını size iade ediyorum!
ENGİN ALTAY (Devamla) 2 misli ben sana iade
ediyorum.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Aynen! Aynen!
ENGİN ALTAY (Devamla) Sen dik âlâsısın!
MEHMET METİNER (Adıyaman) Aynen!
ENGİN ALTAY (Devamla) Dik âlâsısın sen!
Terbiyesiz adam!
BAŞKAN Lütfen yerinize geçiniz.
ENGİN ALTAY (Sinop) Terbiyesiz adam!
BAŞKAN Sayın Altay, lütfen yerinize geçiniz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Bu Meclis sizin
faşizminize boyun eğmeyecek! (CHP sıralarından Otur
yerine! sesleri)
ENGİN ALTAY (Sinop) Hayret bir şey! Ulan, bir
dakika susmadın orada be! Bir dakika susmadın be!
BAŞKAN Sayın Altay, lütfen yerinize geçiniz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sizin bu
faşizminize boyun eğmeyeceğiz!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ENGİN ALTAY (Sinop) Otur! Otur! Haddini bil! Gel
burada konuş!
MEHMET METİNER (Adıyaman) Kabadayı
mısınız!
ENGİN ALTAY (Sinop) Gel burada konuş! Aç
tutanakları bak! (AK PARTİ ve CHP sıralarından ayağa
kalkmalar, gürültüler)
BAŞKAN Yerlerinize geçiniz lütfen.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Burası
babanızın çiftliği değil, burası çiftlik değil,
CHPnin çiftliği değil!
ENGİN ALTAY (Sinop) Hayret bir şey ya!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) Kaypak adamsın!
Başbakana çapsız diyen sensin! (AK PARTİ ve CHP
sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Düzgün konuş,
kaypak adam ne demek!
BAŞKAN On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih
ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hatip
konuşurken biraz önce, özellikle Sayın Başbakanımızla alakalı,
Grup Başkanımızla alakalı rapor alması
gerektiği yolunda ifadeler kullandı.
BAŞKAN Duyamadım, ne
dediniz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Başbakanımızla
alakalı rapor alması gerektiği gibi çok çirkin ifadeler
kullandı, söz istiyorum.
BAŞKAN Öyle mi?
Buyurunuz Sayın Aydın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Sinop Milletvekili
Engin Altayın Başbakana sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, değerli arkadaşlar,
pazar gününden sonra sinirler bir hayli gerilmiş, öyle
anlaşılıyor ama bu gerilimin, bu gerginliğin sebebinin kim
olduğunu da bütün kamuoyu çok iyi biliyor.
Bakın değerli
arkadaşlar, az önceki konuşmacıyı burada biz
milletvekilleri, dışarıda tüm Türk milleti izledi. Bir
Başbakan hakkında ruh sağlığıyla ilgili laflar
attıktan sonra bir rapor alması gerektiğini
ENGİN ALTAY (Sinop) Yahu, ruh
sağlığı değil kardeşim, lafı doğru
anla!
AHMET AYDIN (Devamla) İkincisi,
bir milletvekilimiz hakkında
ENGİN ALTAY (Sinop) - Lafı
doğru anla, ruh sağlığından bahsetmedim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Dinle, dinle! Hatip konuşurken dinle! İyi niyetli değilsin,
dinle!
BAŞKAN Sayın Altay, lütfen
oturunuz.
AHMET AYDIN (Devamla)
Azıcık da sus, dinlemeyi bilin ya! Dinlemeyi bilin, dinlemeyi bilin
biraz.
Sayın Başbakan hakkında
rapor alması gerektiği eğer rahatsızsa, hastaysa gibi
ifadeleri, bir milletvekili arkadaşımız hakkında ağza
alamayacağımız türden ifadeleri -hiç
yakıştıramadığımız, hiç şık
olmayan- aynısıyla kendisine iade ediyorum, öncelikle bunu ifade
etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, ifade
ettiniz, Bizim anladığımız dil İç Tüzük dili.
diyorsunuz. İç Tüzükü açın, bakın, bakmıyorsanız biz
açıp size okuyalım. İç Tüzükün neresinde Kürsü işgali
vardır. diyor?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne zaman
işgal ettik?
AHMET AYDIN (Devamla) İç
Tüzükün neresinde Komisyon başkanlık divanına birtakım
cisimler fırlatılır. diyor? İç Tüzükün neresinde
Komisyon, Genel Kurul çalıştırılamaz hâle getirilebilir.
gibi bir hak bahşediliyor size? İç Tüzükün neresinde bunlar var?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
O sizsiniz, siz işgal ettiniz! Kürsüyü işgal eden sensin!
AHMET AYDIN (Devamla) Eğer siz
ana muhalefet olarak Bu Meclisi çalıştıramayız.
diyorsanız, kusura bakmayın, biz iktidar partisi olarak bu Meclisi
çalıştıracağız, sonuna kadar da bu halkın
taleplerine, beklentilerine cevap vereceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Eğer yine siz Bu komisyonu biz
gücümüzle, yaptığımız her şeyi kendimize meşru
sayarak çalıştıramaz hâle getiririz. diyorsanız, kusura bakmayın, bunda da yanıldınız,
yanılmaya da devam edersiniz. Çünkü komisyon da gündemine hakimdir,
komisyon gündemini doğru bir şekilde, hukuki bir şekilde
işlemiştir.
Konu, ilgili teklif önümüzdeki günlerde
de inşallah Genel Kurulun huzuruna gelecek ve bütün bir milletin
beklediği bu teklifi de hep beraber inşallah
yasalaştıracağız diyorum, sizlere teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Aydın.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, belli ki sözlerim grupça yanlış
anlaşılmış ya da kasıtlı olarak başka bir
şekle çekilmiş, öyle anlıyorum. 69a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Altay.
Lütfen sataşmalara mahal
vermeyiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Biz de söz hakkı talep ediyoruz Sayın Başkan.
6.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; samimiyetle ve peşinen söyleyeyim
ki benim buradaki konuşmamda Sayın Başbakanın ruh sağlığını
kasteden bir cümle de yok, kafamdan da, aklımdan da, kastımda da
böyle bir şey asla geçmedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ne
söyledin o zaman?
ENGİN ALTAY (Devamla)
Kastım şuydu arkadaşlar: Hepimizce malum, Başbakan bir
ameliyat geçirdi, yeni düzeldi, sağlık sorunları var. Gergin
görüyorum Başbakanı dedim. Bugünkü konuşması da çok
gergindi. Bunu ruh hâliyle ilgili söylemiyorum, yaşadığı,
geçirdiği ameliyatla ilgili sağlık sorunundan dolayı dedim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kendi Genel
Başkanına bak!
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Ne alakası var?
ENGİN ALTAY (Devamla) Bir dakika
kardeşim. Başbakan herkesin, milletin Başbakanı, hep sizin
şey değil.
Bunu kastettim
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Grupta kendi Genel Başkanınız söyledi bunu.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Kastım, kesinlikle Başbakanın ruh sağlığıyla
ilgili değildi, fiziki, biyolojik sağlığıyla
ilgiliydi. Bunu böyle çevirmeyin, ayıp edersiniz.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Genel Başkanınız ayıp etti!
ENGİN ALTAY (Devamla) İki:
Sayın Grup Başkan Vekili İç Tüzükün neresinde şu var,
neresinde bu var? diyor. İç Tüzükün neresinde üyelerin
önergeleri bile işleme alınmadan -bırak diğer
milletvekillerini- milletvekillerine söz hakkı tanınmadan karambole
getirip madde oylamak var? Futbolda bile oyuncu yere düşünce hakem oyunu
durdurmazsa bütün tribün hakemi ıslıklıyor. İç Tüzükün
neresinde yerde milletvekili yatarken kanun oylamak var?
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yatma
yerde, yatma!
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Altay.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Altay az önceki konuşmasında çok ağır bir ifade
kullandı bir milletvekili arkadaşımızla alakalı
olarak. O ifadeyi geri almasını istiyorum.
BAŞKAN Ne söyledi?
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Terbiyesiz dedi.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
3 kere söyledi!
BAŞKAN Hangi
konuşmasında? Şimdiki konuşmasından mı
bahsediyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Hayır, az önceki konuşmasında.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Ama cevap verdiniz ona.
BAŞKAN Ben görmedim onu.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Sataşmadan dolayı söz veriyorsanız bize de vereceksiniz.
BAŞKAN Ne diyorsunuz Sayın
Metiner, anlayamadım.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Az önce konuşan o arkadaşımız
BAŞKAN
Parmağınızı lütfen öyle yapmayınız kürsüye
karşı, Divana karşı.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Terbiyesiz dediğinde niye uyarmadınız Sayın Başkan?
BAŞKAN Uyardım efendim geri
alması için.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Siz Meclis Başkanısınız, hepimizin
Başkanısınız.
BAŞKAN Sizin de
Başkanınızım, herkesin Başkanıyım burada.
Lütfen, çok rica ederim, saygıyı da gerekli görüyorum buraya.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Terbiyesiz dediğinde niye itiraz etmediniz?
BAŞKAN Ettim efendim, geri
almasını söyledim.
MEHMET METİNER (Adıyaman) -
Ben size terbiyesiz desem kabul eder misiniz?
BAŞKAN Sayın Metiner, ne
sözü istiyorsunuz, onu dile getiriniz.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Terbiyesiz dediği için kendisine iade etmek istiyorum.
BAŞKAN Hangi konuda?
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Şahsıma hakaret yok mu burada?
BAŞKAN Geçen oturumda
söylediniz, karşılıklı cevabınızı
söylediniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Geri
almadı, sözünü geri almadı.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Siz Meclis Başkanısınız, Meclis kürsüsünden bir
milletvekiline terbiyesiz denilmesine nasıl izin verirsiniz?
BAŞKAN Geri almasını
söyledim. (AK PARTİ sıralarından Almadı sesleri)
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Alsın o zaman!
BAŞKAN Aldı o da,
şeyini söyledi, karşılıklı
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, 69a göre söz istiyor.
BAŞKAN Peki, buyurun, siz de
cevabınızı verin terbiyesize karşılık ama yeni
sataşmalara lütfen mahal vermeyiniz Sayın Metiner.
Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
7.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, Sinop Milletvekili Engin
Altayın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz terbiyesize bile
terbiyesiz demeyecek kadar terbiyeli insanlarız ama kem söz sahibine
aittir diyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) Belli
terbiyen, benden çok konuştun orada!
MEHMET METİNER (Devamla) Hem,
yavuz hırsız misali, her türlü hakareti yapacaksınız,
inançlarımıza, değerlerimize yapacaksınız hem de size
cevap verdiğimizde yeri göğü inleteceksiniz. (CHP
sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yuh!
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Terbiyesiz herif!
MEHMET METİNER (Devamla) - Bu kesintili,
bu kesintisiz zulmünüz sona erecek, bu mezalim rejimi değişecek
inşallah. (CHP sıralarından gürültüler)
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Ayrımcısın sen, ayrımcı!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Metiner.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Metiner, ayrımcısın sen! Ayrımcısın sen!
Irkçısın sen!
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- Sinop
Milletvekili Engin Altay ve arkadaşları tarafından Türk
eğitim sisteminin içinde bulunduğu sorunların
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel
Kurulun 13/3/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde Ardahan Milletvekili Orhan Atalay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Başka bildiğin yok! Başka bir şey bildiğin yok, ancak
inanca saldırırsın! Ayrımcısın sen,
ayrımcı, ayrımcı! Sakalından utanmıyorsun sen!
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Bitecek, CHP rejimi bitecek!
VELİ AĞBABA (Malatya)
Terbiyeli sen ol! Sen terbiyeli ol!
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Anayasanız da bitecek, yasalarınız da bitecek.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
VELİ AĞBABA (Malatya)
Terbiyesiz herif! Sen terbiyeli ol! Utanmıyorsun da!
İftiracısın sen!
BAŞKAN Sayın Metiner,
lütfen, kürsüye bir konuşmacı arkadaşımız
gelmiştir.
VELİ AĞBABA (Malatya)
İftiracısın sen! İftiracısın sen!
Utanmıyorsun da!
BAŞKAN Sayın Ağbaba,
lütfen yerinize oturunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Utanmaz!
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Utanmaz sensin, sen!
BAŞKAN Sayın Atalay,
buyurunuz efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, Utanmaz! diyorlar milletvekiline.
ORHAN ATALAY (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
VELİ AĞBABA (Malatya)
Utanmıyorsun da sen! İnançmış
Ne inancın var senin!
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Utanacak yüzün yok senin!
VELİ AĞBABA (Malatya) Hangi
inancın var senin!
BAŞKAN Sayın Ağbaba,
lütfen sakin olunuz.
Buyurunuz Sayın Atalay.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Yeter be! Yeter!
ORHAN ATALAY (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal
Marşımızın 91inci kabul yıl dönümünü tebrik ediyor,
İstiklal Marşımızın özüne ve ruhuna, özellikle de
rahmetli Mehmet Akif Ersoyun ideallerine uygun olarak -kendisinin de bir
milletvekili olması hasebiyle- bir yasama yılı
geçireceğimizi umarak yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bu
vesileyle, hayatını kaybeden işçilerimize de Allahtan rahmet
diliyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle
kendi nefsime söylüyorum bu sözü: Seçilmiş olmanın bize her
şeyden önce söz ve davranışlarımızın da seçkin
olma zorunluluğunu yüklediğini hatırlatmak istiyorum.
Bu vesileyle Abraham Lincolnun,
çocuğunun öğretmenine yazmış olduğu mektuptan bir iki
satırı da hatırlatmak istiyorum. Diyor ki Abraham
Oğluma
şunları şunları öğret derken öğretmesini
istediği birtakım ilkeler arasında şunları da
sayıyor: Her düşmana karşı bir dost olduğunu da
öğret fakat eğer öğretebilirsen kazanılan 1 doların
bulunan 5 dolardan daha değerli olduğunu da. Okulda hata
yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu da öğret. Ona
kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış
olduğunu söylese bile. Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara
karşı da sert olmasını da öğret. Ona kuvvetini ve
beynini yüksek fiyata satmasını ama hiçbir zaman kalbine ve ruhuna
fiyat etiketi koymamasını da öğret. diyor.
Değerli arkadaşlar, AK
PARTİ olarak biz 3üncü dönemimizde bulunurken, eğitim öğretime
ne kadar büyük bir değer verdiğimizi, ona yatırmış
olduğumuz yatırımlarda, biraz sonra sizlere arz edeceğim
rakamlarda görmek mümkündür. Bu rakamları arz etmeden önce, eğitim ve
öğretimin niteliğinden neler anladığımızı
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bize göre, eğitimin temelindeki
yegâne varlık insandır. İnsan ruhsal, zihinsel ve bedensel olmak
üzere üç boyutlu bir varlıktır. Öyleyse, bir eğitim ve
öğretimin bu üç boyutu birden beslemesi, bunların yeteneklerini ve
kabiliyetlerini birlikte geliştirmesini kendisine hedef olarak seçmesi
olmazsa olmazdır. Şüphesiz ki eğitim öğretim, çocuğun
ruhsal boyutuyla ilgili, çocuğa temiz bir kalp, arı, duru bir vicdan,
adalet ve merhamet duygusu, hak ve hakikat uğruna yürekli ve cesaretli bir
tavır ve duruşu öğretmelidir. Zihinsel olarak eğitim ve
öğretime yüklenmesi gereken işlev, doğru düşünme,
eleştirel akıl yürütme, taklitten sakınma, tahlil ve terkip
kabiliyeti kazandırma, açık bir bilinç, doğrunun orada da
olabileceğine dair eleştirel bir akıl kazandırması
gerekir. Dolayısıyla insan eğer eğitim ve öğretim
sürecinden mezun olmuş ise doğrunun buradaki doğru
olmayabileceğini, doğrunun orada da olabileceğini, bu ihtimali
sürekli göz önünde bulundurmalıdır. Bedensel olarak da eğitim,
çocuğun bedenî kabiliyetlerini de geliştirebilecek, ona birtakım
bedensel yetenekler kazandırabilecek bir kıvamda olmalıdır.
Yunanlıların dediği gibi Sağlam kafa sağlam bedende
bulunur.
Çok değerli arkadaşlar,
çağımızdaki eğitim öğretim paradigmalarına
baktığımız zaman mevcut eğitimin iki temel boyut
taşıdığını görürüz. Bir, modern dönemdeki mesleki
farklılaşma; ondan dolayı mesleki okullar
çağımızda son derece büyük bir değer yüklenmiş, onlara
toplumun ihtiyacından dolayı büyük kıymetler yüklenmiştir.
İkinci boyut ise birey-devlet ilişkisini tanzim eden boyutudur. Esas
olan da, tartışmamız gereken de belki bu boyuttur. Bu da kendi
arasında iki şıkka ayrılır. Birisi, insanı ve
toplumu beşerî bir kaynak olarak algılayan bir paradigma. Bu özellikle
totaliter rejimlerin insanı, bireyi, toplumu değiştirme,
dönüştürme, devletin temel esaslarıyla bütünleştirme, onu
homojen bir hâle getirme ve benzeri işlevler yükleyen bir
anlayıştır. Bu özellikle çağdaş dünya
açısından bakıldığında, bugün itibarıyla
geride kalmış, bir gericiliğe tekabül eden arkaik bir düşünce
olarak tarihe kaldı. Bugün, asıl insanoğlunun ihtiyaç
duyduğu eğitim sistemi özgürleştirici bir sistem
olmalıdır. Eğer eğitim sistemi insanı
özgürleştirmiyorsa, insanı birtakım teamüllerden, inançlardan,
kliklerden oluşan toplumsal yapının dışına taşımıyorsa,
insanı Şeriatinin ifade ettiği gibi bir mağaradan, bir
zindandan kurtaramıyorsa, gerçekten aklını, fikrini,
düşüncesini, kalbini birtakım bağlardan azade hâle getirmiyorsa
bu eğitim, esas itibarıyla köleleştirici bir eğitim,
uydulaştırıcı bir eğitim, sürüye bir fert
kazandıran bir eğitim sistemidir. Bunun, bugün, insanlık
tarafından makbul bir şey olmadığını sizler de
takdir edersiniz. Dolayısıyla özgürleştirici eğitim sistemini
eğer esas alacak olursak bilgi çoğulcu bir nitelik
taşıyordur çünkü bilginin tekil olduğunu, monist bir bilgi
sistemi olduğunu iddia edenler, daha ziyade biraz önce bahsettiğim
totaliter rejimlerin algısıdır. Demokratik bilgi sistemine göre
bilgi birden fazla olabilir, bilgi çoğulcu olabilir. Böyle olunca da
mütevazılık özellikle çağımız bilim
paradigmasının bir karakteri hâline gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, biz AK PARTİliler
olarak 2002de iktidara geldiğimiz zaman birkaç rakam arz ederek
eğitime nasıl baktığımızı, eğitimin
niteliğini artıran niceliksel altyapıyı nasıl
kuvvetlendirdiğimizi, tahkim ettiğimizi sizlere arz etmek istiyorum:
Bakın, 2002 yılında 7,4 milyar lira
ayrılırken eğitime, yüzde 7,60, 2012 yılında 39 milyar
TL ayrılmıştır, yüzde 11,16.
Okullaşma oranına
baktığımız zaman, değerli arkadaşlar, 2002-2003
eğitim öğretim yılında toplamda yüzde 91 iken
ilköğretimde, 2010 ve 2011 eğitim öğretim yılında bu
oran yüzde 98e çıkmıştır.
Ortaöğretimde biz iktidara geldiğimizde yüzde
50 iken okullaşma oranımız, geçtiğimiz eğitim
öğretim yılında bu oranı yüzde 69a çıkarttık.
Derslik başına düşen öğrenci
sayısı itibarıyla baktığımızda ise 2002-2003
yılında ilköğretimde 36 ama 2010 ve 2011 eğitim
öğretim yılında bu sayıyı 31e çekebilmeyi
başarmışızdır.
Öğretmen ve öğretim elemanı
sayısı açısından baktığımızda da 2002
ve 2003 eğitim öğretim yılında Türkiyede 575 bin
öğretmen var iken 2010-2011de bu sayı 744 bine çıkmış
ve artış oranı yüzde 34.
Keza, biz iktidara geldiğimizde üniversitelerimizde
76.495 öğretim elemanı mevcut iken bugün bu sayı 111.495e
çıkmış, artış oranımız yüzde 46.
Toplam üniversite sayısı
açısından baktığımızda, değerli
arkadaşlar, 2002de bu sayı, devlet üniversiteleri itibarıyla 53
ama bugün 103e çıkmıştır.
Engellilerin rehabilitasyonu
açısından baktığımızda, 2002 yılında
0,2 milyon TL tahsisat ayrılmışken 2011 yılında bu
rakam 3,2 milyara çıkmıştır.
Son olarak şunu da aktarmak
istiyorum: 2002 yılında 4.100 bilgisayar
dağıtılmış iken -bunun oranı yüzde 0,4tür- 2011
yılında 844 bin bilgisayar dağıtmışız
okullarımıza, artış oranı yüzde 205, İnternet
erişimi yüzde 97ye çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bu rakamları alt alta sıralayın, isterseniz yan yana
sıralayın, aradaki fark, bu altyapıya yatırmış
olduğumuz yatırım, ortaya koymuş olduğumuz fark, AK
PARTİnin eğitim ve öğretime
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözünüzü bağlayınız.
ORHAN ATALAY (Devamla)
vermiş
olduğu değeri göstermektedir.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Atalay.
Önerinin lehinde
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Biraz önce, Sayın Mehmet Metiner, kürsüye çıkarak
yaptığı konuşmada Değer ve inançlarımıza
saygı göstermiyorsunuz. anlamında bir cümle söyleyerek Cumhuriyet
Halk Partisini hedef alan bir sataşmada bulunmuştur. Grubumuz
adına söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Hamzaçebi.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metinerin partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Engin Altay, bu kürsüye çıkarak yaptığı bir
konuşmada, Sayın Başbakanın bazı açıklamalarıyla
ilgili bir değerlendirmede bulundu. Sayın Ahmet Aydın, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili, Sayın Altayın
söylemediği bir şeyi söylemiş gibi varsayarak kürsüye
çıkıp sanki Altay çok ağır bir şey söylemiş gibi
bir açıklamada bulundu, ağır cümleler söyledi. Gerçekte
sataşılan bir şey yoktu, Sayın Altayı ben dikkatle
dinledim ama Sayın Aydını dinleyince Acaba, Altayın
konuşmasında kaçırdığım bir şey mi var?
dedim. Onu geçtim, sonra Sayın Mehmet Metiner, sataşma nedeniyle söz
istedi. Gerçekte oturum kapanmıştı, bir önceki oturumdaki
sataşma nedeniyle bir sonraki oturumda söz istenmesi mümkün değil.
Sayın Metiner neden söz istedi? diye bir eleştiride bulunacak
değilim, söz hakkına saygım var. Ama Adalet ve Kalkınma
Partisinin 2 Grup Başkan Vekili ayağa kalkarak, İç Tüzükün bu
hükmünü bildikleri hâlde, bir psikolojik baskı uyguladılar Sayın
Başkana. Sayın grup başkan vekilleri, siz İç Tüzüke
uyması gereken kişilersiniz. Sayın Metinerin kürsüye
çıkarak söz hakkını kullanmış olmasından
rahatsız değilim, saygı duyuyorum ama siz hukuka
aykırı hareket ediyorsunuz, doğru bulmuyorum.
Sayın Metinere de bir çift sözüm var. Sayın
Metiner, ya yazdığınız kitaplardaki gibi olun ya o
kitapları yazmayın. İdeolojik Devletten Demokratik Devlete
diye bir kitabınız var; özgürlük, eşitlik, adalet, hak,
demokrasi gibi kavramları o kadar güzel anlatıyorsunuz ki
Ama
buraya geliyorsunuz, bu ön sıradan şu kürsüye çıkan Sayın
Metiner başka şeyler söylüyor.
Cumhuriyet Halk Partisi halkın değerlerini ve
inançlarını içine sindirmiş bir partidir. Sadece
farkımız, bu değerler, bu inançlar üzerinden siyaset
yapmamamızdır. Bilgilerinize sunuyorum.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Grup Başkan Vekili şahsımı ve diğer Grup Başkan
Vekili Arkadaşımı hedef göstererek hukuku bilmemekle
suçladı bizi. İzin verirseniz, açıklama yapmak istiyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, söylediğim eğer İç Tüzüke aykırıysa
söz verin efendim.
BAŞKAN Bir hakarette bulunmadılar efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Efendim,
hukuku bilmemek benim için hakarettir, hakaret sayarım ben bunu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Evet,
ama öyle. Bakın, ama İç Tüzüke göre
BAŞKAN İç Tüzüke uygun
davrandığınızı mı beyan edeceksiniz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Evet.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bahçekapılı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
9.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sevgili arkadaşlar, iyi bir çalışma
haftası diliyorum hepimize.
Elbette ki bazı gerginlikler yaşıyoruz
bugün, her zaman olduğu gibi. Nedenleri üzerinde durmayacağım
ama Sayın Akif Hamzaçebi, CHP Grup Başkan Vekili mikrofona gelip beni
ve diğer Grup Başkan Vekili Arkadaşım Ahmet
Aydını hedef göstererek İç Tüzükü bilmemekle suçladılar.
Gerekçe olarak da Mehmet Metineri
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Bilmemek demedim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) Veya
aykırı davranmakla
Yani aynı anlama gelecek kelimeler
kullandınız.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
İkisi arasında fark var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Mehmet Metinerle
ilgili İç Tüzüke uygun olarak söz verilmemesi gerekirken Sayın
Başkanı baskı altında tuttuğumuzu ve bu nedenle
Sayın Başkanın da Mehmet Metinere İç Tüzüke
aykırı bir şekilde söz verdiğini söyledi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Hayır ama bakın, asıl hareket noktam o
değil Sayın Bahçekapılı, siz
anlamamışsınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla)
Hatırladığım
kadarıyla bu Mecliste kulağa hoş gelmeyen sözler sarf
edildiğinde Meclis kapanır, Meclis açıldıktan sonra taraflar
aynı konuyla ilgili olarak ya sözlerini geri alırlar ya sözlerini
açıklayıcı konuşma yaparlar veya bu konuda, kapanmaya neden
olacak sözlerle ilgili olarak yeni oturum açıldığı zaman
tartışmalar tekrar sürer. Bu, ilk defa yapılan bir şey
değil.
Ben kendi kulağımla da
duydum, Sayın Engin Altay buradan giderken Mehmet Metinere Terbiyesiz
dedi ve Mehmet Metiner de buna cevap verme gereğini hissetti. En
doğal hakkı değil midir bu? Yani bazı zamanlarda İç
Tüzükü katı olarak uygulamayalım diye bizi eleştiriyorsunuz
ama bazı zamanlarda, örneğin şimdiki bu konuda da İç
Tüzüke niye uymadınız? diye tekrar aynı eleştirilerde
bulunuyorsunuz ve konu bir milletvekili arkadaşın, bir milletvekili
arkadaşımıza Terbiyesiz
demesi.
Takdiri kamuoyuna
bırakıyorum, teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Bahçekapılı.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Sayın Başkan, yerimden Sayın Hamzaçebiye kısa bir cevap
vermek için
BAŞKAN Yerinizden söz veremem efendim bu
şekilde. Nedir konu? Bir sataşma yani bir şey değil,
eleştiri sınırları içinde kaldı.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Mehmet
Metineri dinlemeye mi geldik? Hep seni mi dinleyeceğiz? Allah Allah, otur
oturduğun yere!
BAŞKAN Yani her eleştiriye söz verirsek bu
Genel Kurulda nasıl devam edeceğiz acaba sayın milletvekilleri?
Eleştiri sınırları içinde olan bir şey olarak
niteliyorum.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- Sinop
Milletvekili Engin Altay ve arkadaşları tarafından Türk
eğitim sisteminin içinde bulunduğu sorunların
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel
Kurulun 13/3/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
lehinde Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Yeniçeri.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Değerli milletvekilleri, ben buraya gelirken arkadaşlar Sakin
dediler. Elbette sakin
Benim sesim -Allah vermiş- biraz yüksek
çıkıyor yoksa kimseye bağırma gibi bir niyetim yok ama bu
yapı gereği biraz yüksek sesle konuşuyorum.
Anlamadığımız bir
şey var. Bu Mecliste henüz şekilden,
biçimden, usulden esasa geçemedik, kabuktan öze giremedik, sataşmadan, atışmadan
meseleleri tartışmaya başlayamadık. Komisyonda da söyledim,
büyük adamlar fikirlerden, orta boy adamlar olaylardan, küçük adamlar da
kişilerden bahseder. Bu kişileri biz şu veya bu biçimde
hırpalayarak, örseleyerek, tabir yerindeyse, puan almak ya da kamuya,
millete kötü örnek olarak siyasi avantaj sağlamak gibi bir tavrı
benimsiyorsanız ve benimsiyorsak yanlıştır,
yapmayalım, bunun bir yararı yoktur. Bunun özellikle altını
çizeyim.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, eşyalar ve metalar fiziki olarak bir yerden bir
başka yere taşınırken bir araçla taşınabilirler.
Hâlbuki insanlığın birikimleri, inançları, değerleri
ve ülküleri fiziki yöntemlerle çıkarılıp takılamaz, bir
yerden de bir başka yere fiziki yöntemlerle aktarılamazlar. Öyleyse
onların aktarımını daha farklı bir biçimde
gerçekleştirmek gerekir ki bu da ancak eğitimle olur.
Eğitim, gerçekte manaları ve
deneyimleri aktarma ve ortaklaştırma sürecidir. Bu süreç
paylaşılan tarafların niteliklerini değiştirir,
insanların yeteneklerini geliştirir ve onları faydalı hâle
getirir.
Sayın Başkan, sükûneti
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Yeniçeri, devam ediniz.
Sayın milletvekilleri, lütfen
biraz daha sessiz olalım.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla)
Bilindiği gibi, insanın iyi ve tüketici olması yalnız
başına yeterli değildir, aynı zamanda insanın işe
yarar ve üretici olması da gerekir. Eğitimin amacı, işe
yarar insan yetiştirmektir. Yararlı ve üretici insanlar,
toplumların yaşama kapasitesini iyileştirirler. Bütün dikkatleri
madde üzerine çekmek materyalist ve pragmatist, ruh üzerine çekmek ise
spiritüalist ve melankolik insanı üretir.
Eğitimde madde ile manayı,
millî olanla dinî olanı birlikte düşünmek gerekir. İnsanı
tamamlayan her iki değer konusunda da açık vermemek gerekir.
Unutmamak gerekir ki hedefler daima açıkta kalan yanlarından vurulur.
Bir toplumun millî yanı ile dinî yanını birlikte ele almak,
onları bir konsept içerisinde değerlendirmek doğru bir
yöntemdir. Madde ile mana, dinî olanla millî olan arasında dengeyi
kuramamış, istikameti belli olmayan, yaşamla da ilişkisini
kesmiş eğitim sistemleri millet içinde millete yabancı
nesillerin yetişmesinin önünü açar. Millet sevgisinden nasibini
almamış, tarihî müktesebatından habersiz, millî kültür ve
geleneklere yabancı müfredatlar âdeta gelecek nesilleri yabancıların
avı hâline getirir. Kişi kendisini bilmeden başkasını
bilemez. İçinde yaşadığı coğrafyayı
tanımadan dünyayı tanıyamaz. Parçası olduğu toplumu
kavrayamadan insanlığı da kavrayamaz.
Avrupa Birliği için kendi
müfredatını altüst eden bir anlayışı bu noktada
eleştirmek konumunda ve durumundayız. Avrupa Birliğine
giriyoruz. sloganı arkasına kendi müktesebatını,
kimliğini, değerler sistemini yok saymayı gerekçe yapmak bu
ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Konu buraya gelmişken sanal
ABye giricilere de bir söz söylemeden geçemeyeceğim. Nereye girmek
istiyorsanız girin kardeşim. Girin de kendiniz olarak girin,
kendinizi inkâr ederek değil, kendinizi maymuna ya da bukalemuna çevirerek
bu işi yapmayın. Doğulusunuz. Yok yok, biz aslında
Batılıyız. diyerek bunu yapmayınız.
Asyalısınız. Yok yok, biz gerçekte Avrupalıyız.
diyerek gülünç duruma düşmeyiniz. Müslümanız ama zinayı da
Avrupalının istediği gibi düzenleriz. anlamına gelen
yaklaşımlar içinde olmayınız.
Değerli milletvekilleri,
şimdi AK PARTİli arkadaşlarımın bu
anlatacaklarımı çok iyi not almalarını istiyorum. AK
PARTİ İktidarı döneminde ders kitaplarında insan
hakları projesi kapsamında birtakım mihrakların
talimatlarına ve keyfine göre dinî
ve millî konuların nasıl ayıklandığından kısaca
söz etmek istiyorum. Söyleyeceklerim Tarih Vakfının kendi İnternet
sitesinde olduğu gibi mevcut. Burada dikkati çeken bir husus var. Zamanın Talim
Terbiye Kurulu Başkanlığında, 16 Haziran 2003 tarihinde
Ankara Başkent Öğretmenevinde yapılan 3 numaralı program
geliştirme toplantısından söz edeceğim. Bu programda,
sosyal bilgiler programının görüşüldüğü bu toplantı
tutanağına göre, Başkanın programların felsefi
altyapısı ve temel değerlerini oluşturacak görüş ve
önerilerin beklendiğinin belirtilmesi üzerine, toplantıya
katılan profesörlerden birisi -onun ismini anmak istemiyorum- Tarihimizde
verilen üç model artık geride kalmıştır. demiştir.
1) İslam tarihi
(Hazreti Muhammed ve halifeler)
2)
Osmanlının yükseliş tarihi (Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan
Selim, Kanuni Sultan Süleyman)
3)
Cumhuriyet; Kemalizmin model olamayacağını söyler.
Bu
Profesör, TÜBA Bilim Eğitimi Çalışma Grubu üyesi, Tarih
Vakfı Kurucusu, eski Başkanı, aktif üyesi ve Helsinki
Yurttaşlar Derneğinin de kurucusudur.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Kim Hocam? İsmini de söyle.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Söyleyeyim, madem ki söylüyorsunuz: Profesör
İlhan Tekeli.
Ders
kitaplarının ve müfredatının iyileştirilmesi
amacıyla yapıldığı belirtilen proje kapsamında,
uzman bir ekibin hazırladığı ölçütlere göre, 287 gönüllüden
oluşan tarayıcı grup yapılmış, 190 ders
kitabı gözden geçirilmiş, 4 bin farklı soru saptanmış.
Buna müteakip Öğretim üyeleri, öğretmenler, ilgili sendikalar, veliler,
ders kitabı yazarları, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri,
aydınların baskı grubu oluşturarak ders kitaplarına ya
da eğitim uygulamalarındaki sorunları belirleyip kamuoyuna ve
ilgili devlet kurumlarına iletileceği belirtilmiş. Neler
yapılmış? Zamanım çok azaldığı için
Konu
çok uzun ama bakın, neler yapıldı, onu aktarmak istiyorum.
Diyor
ki burada, yapmak istedikleri değişiklikler Millî Eğitim
Bakanlığına âdeta dikte ettirilmiş, 1968 Programında
yer verilen din ve millî konular 2004 Programından
çıkarılmıştır. Neler çıkarılmış,
bunların üzerinde bilgi vermek istiyorum.
Sosyal
bilgiler 4üncü sınıf programından çıkarılan üniteler:
1)
Aile,
okul ve toplum hayatı.
2)
Türklerin ana yurdu ve ilk Türk devletleri.
3)
İslamiyetin doğuşu ve
Türklerin İslamiyet'i kabulü (İslamiyet'in doğuşu, Hazreti
Muhammed'in hayatı, İslamiyet'in yayılışı, Dört
Halife Dönemi) bunlar ders kitaplarından, sosyal bilgiler
kitaplarından ayıklanmış.
4) İslam kültür
medeniyeti, Fikri Bey.
5) İlk Müslüman
Türk Devletleri: Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular.
Vatan ve
millet...
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Nereden çıkarılmış Hocam bunlar?
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) Şimdi söyleyeceğim, biliyorsun da bilmezlikten
geliyorsun.
Şimdi, 1968
Programında yer alan 2004 Programıyla çıkarılan üniteler
bunlar.
Türk milletinin gelecek
nesillerinin Kur'anını, dinini, Peygamberini bilmesinden,
öğrenmesinden daha doğal ne olabilirdi? Yani bunlar sosyal bilgiler,
5inci sınıf programından çıkarılan üniteler.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Ne zaman çıkarılmış?
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) Sizin döneminizde.
1) Osmanlı Devleti.
2) Dünyamız ve
Türkiye.
3) Cumhuriyete
Nasıl Kavuştuk?
4) Kurtuluş
Savaşı.
5) Türk Dünyasına
Toplu Bakış.
1968 Programında
yer alan 2004 Programıyla çıkarılan üniteler.
Şimdi, bir taraftan
dinî, bir taraftan millî esaslar çıkarılmış. Şimdi
bunlar diyor ki, aşırı taraftar, bağnaz bir ruh hâliyle
hakikatleri örtbas ederek yapılan bu değişiklikleri
çarpıtıp savunan tevilciler şöyle diyor: "Eski programda 4
ve 5inci sınıflarda yer verilen konular programdan
çıkarılmadı, daha üst sınıflara, 6ncı
sınıfa aktarıldı." iddiasında bulunuyorlar,
doğru değil. Oysa ilköğretim 6ncı sınıf yeni
sosyal bilgiler programında "Işık Doğuyor" isimli
3üncü ünitede yer verilen Peygamberimizin hayatı konusu, Mekke ve
Medine'ye ait görüntüler, resimler dâhil, ders kitaplarında tek bir
sayfaya sığdırılmış, simgesel ve çok küçük bir
hâle getirilmiş.
Türklerin
İslamiyete girişi konusuna ders
kitaplarında konuyla ilgili haritalar ve resimler dâhil
yalnızca bir sayfada yer vermekle yetinilmiş.
Aynı ünitede
"Asya'nın Kandilleri" ismi ile yer verilen bölümde
Kaşgarlı Mahmut ve Gazneli Mahmut hakkındaki bilgi miktarı,
her birinin ders kitabında aldığı yer, o dönem
haritaları ve resimler dâhil birer sayfa ile
sınırlandırılmış.
Yine 3üncü ünitede yer
verilen Alparslan, Melikşah ve Nizamülmülk gibi çok önemli tarihî
şahsiyetlerin her birinin ders kitabında aldıkları yer
birer sayfa ile sınırlı tutulmuş.
Geleneksel Türk
sanatlarına, sanatlara ait tanıtıcı resimler dâhil
yalnız iki sayfada yer verilmiş.
1968...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) - ...2004 ilköğretim programı
karşılaştırıldığında dinî ve millî
konular alanında gerçekleştirilen değişiklik iman, izan ve vicdan sahibi bir
insanı dehşete düşürecek boyuttadır. Çünkü bir milletin
maneviyatı için hayatî derecede önemli olan bu konuları koskoca sekiz
yıllık ilköğretim boyunca üç-beş sayfayla geçiştirmek
en hafif tabiriyle sorumsuzluk, millî kültür ve şuur
düşmanlığıdır. Çocukların İslam'ı ve
peygamberini 4 ve 5inci sınıflarda öğrenmesinin engellenmesinin
ve ertelenmesinin izahı olamaz.
Ayrıca "1968 Programında
yer alan konular 1998 yılında sosyal bilgiler programının
değiştirilmesi sonucunda çıkarıldı." diyebilenler
olabilir. Doğrusu, 1998 yılında sosyal bilgiler programında
yapılan değişiklik ünite konularının bir üst
sınıfa aktarılmasından ibarettir. 4üncü sınıfta
okutulan üniteler 5inci sınıfa aktarılmış, 5inci
sınıfta okutulan üniteler ise 6ncı sınıfa
aktarılmıştır.
Şimdi, millî ve manevi
değerlerin ticaretini yapacak yerde, 2003 yılından
başlayarak bugüne gelen süreç içerisinde çıkarılan bu
konuları lütfen yerine iade ediniz.
Saygılar sunuyorum hepinize. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yeniçeri.
Önerinin aleyhine Kocaeli Milletvekili
Fikri Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Işık.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun verdiği önergenin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
normalde bizim bugün önerge üzerinde burada değerlendirme yapmamız
lazımdı ama önergeyi veren arkadaşların dahi kendi
önergeleri üzerine konuşmaması üzerine ben de önerge üzerinde
değil de arkadaşlarımızın bahsettiği, Komisyonda
yaşanan gelişmeler üzerinde size bilgi arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kişilerin niyetini yargılayacak değiliz ama Sayın
Başbakanımızın rapor alması gerektiği gibi bir
ifadeyi şiddetle kınadığımızı ifade
ediyorum. Zira biz bu başbakanların rapor alması konusunu daha
önce yaşadık. Hatırlıyorsunuz, merhum Bülent Ecevitin
rapor almaya zorlanması ve o süreçte Başbakanlıktan indirilmesi
ve Başbakanlıktan indirildikten sonra bir oldubitti hükûmetinin
kurulması sürecini -zannediyorum- bu Parlamentoda bulunan herkes çok iyi biliyor.
Dolayısıyla, rapor kelimesinin Başbakanla birlikte dahi
anılmasının, sadece Sayın Başbakanımıza
değil, Meclisimize ve demokrasimize de bir hakaret olduğunu
düşünüyorum. Arkadaşımızın niyeti farklı olabilir
ama kayıtlara geçmesi açısından bunu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben Millî Eğitim Komisyonu sözcüsüyüm ve bu zorunlu eğitimin on iki
yıla çıkarılmasıyla ilgili kanun teklifi komisyon gündemine
gelmeden önce başlayan süreci tamamen yaşadım.
Öncelikle, her milletvekili
arkadaşımızın kanun teklifi verme en temel
hakkıdır. Bu kanun teklifi verildi. Daha sonra, komisyonda
görüşmelere geçilmeden önce teklifin bir alt komisyonda
değerlendirilmesi gerektiğini biz AK PARTİ Grubunda
konuştuk. Bu konuşmaya Sayın Bakanımız da dâhil oldu
ve 23 Şubatta komisyon gündeminde görüşülmeye başlandı;
yaklaşık dokuz saat, hatta daha da belki fazla bu komisyonda konunun
geneli üzerinde görüşüldü ve orada hiçbir süre
sınırlamasını Sayın Başkan ortaya koymadı,
komisyonun başından sonuna kadar son derece demokrat bir yönetim
tarzı ortaya koydu Komisyon Başkanımız.
O gün akşam, neyse saat sekiz
sularında alt komisyona bu teklifin gitmesi kararı verildi. Alt
komisyon başkanı olarak da arkadaşlarımız bizi belirlediler
ve biz gerçekten -perşembe günü oldu bu iş- salı günü alt
komisyon toplantısına başladık.
Değerli arkadaşlarım,
yaklaşık on saatten fazla, zannediyorum on bir saate yakın
eğitim sendikalarının tamamını dinledik, konusu bizzat
eğitim olan sivil toplum örgütlerini, vakıfları, hepsini tek tek
dinledik. Dinleme imkânımız olmayan ama alanı sadece eğitim
olmayıp eğitimle de ilgilenen sivil toplum örgütlerinin de
yazılı görüşlerini aldık; ondan sonra onları da tek
tek inceledik, okuduk, değerlendirdik ve çarşamba günü akşam da alt
komisyon toplantımızı tamamladık. Daha sonra, pazartesi
günü Komisyon görüşmelerine başladık. Pazartesi günü Komisyon
görüşmelerine başladığımızda gördüğümüz
tablo şu:
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
arkadaşlarımız bize açıkça söylediler: Biz, bu Kanun
Teklifinin görüşmelerini engelleyeceğiz. Bu Kanun Teklifini
Komisyonda görüştürmeyeceğiz ve bunun için de engelleme
hakkımızı kullanacağız.
Sayın Başkanımız
gerçekten çok büyük bir sabır göstererek, bir tek arkadaşımızın
on iki saat konuşmasına, aslında konuşma da
diyemeyeceğim değerli arkadaşlarım, on iki saat metinden
okumasına sabretti ve onu bir demokratik hak olarak gördü.
Arkadaşımız alınmasın lütfen, en son, okuyacak metin
bulamadı, Millî Eğitim Bakanlığının Strateji
Belgesini okudu. Daha sonra, bir Hanımefendi Milletvekili, Komisyon üyesi
olmayan bir arkadaşımız üç buçuk saat bir kitap okudu ve
Komisyon yaklaşık iki gün daha maddeler üzerine geçme imkânı
veya 1inci maddeyi bitirme imkânı bulamadı.
Bu Komisyon, sonuçta, Kanun Teklifini
görüşmek üzere toplanmış bir Komisyon idi. Biz ne zaman
Ya
makul bir sürede anlaşalım. Hatta gelin, günde kaç tane madde
konuşacağımızı, beraber anlaşalım, boşu
boşuna gereksiz bir gerilim oluşturmayalım. Bu teklifleri de
yaptık. Yani Günde üç madde mi, üç madde; dört madde mi, dört madde ama
bunları gerçekten müzakere edelim. Bir siyasi kaygının ötesinde
çocuklarımızın geleceğiyle ilgili bir Kanun Teklifi
görüşüyoruz. Bunu, ne olur, siyasetin ötesine taşıyalım ve
tamamen pedagojik gerekçelerle bu Kanun metni üzerinde birlikte
çalışalım.
Değerli arkadaşlar, bu
teklifimiz, yaklaşımımız kabul görmedi. Kabul gören veya
ısrarla istenen Biz kesinlikle bu kanunu Komisyonda engelleyeceğiz.
Şimdi, burada çıkan
konuşan Engin Altay arkadaşımızın ben bir cümlesine
çok katılıyorum. Keşke bu yaşananlar
yaşanmasaydı pazar günü. Benim de çok içten dileğim, keşke
bu yaşananlar, sadece pazar günü değil, Komisyonun
başladığı günden pazar gününe kadar yaşananlar
keşke hiç yaşanmasaydı. Keşke Biz size bu kanunun,
teklifin görüşmelerini yaptırmayacağız. denmeseydi.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Öyle
bir şey denmedi!
FİKRİ IŞIK (Devamla) -
Keşke Size biz bu kifayeti müzakereyi oylatmayacağız. denmeseydi.
Keşke kürsü işgalleri yaşanmasaydı. Keşke bizzat
Sayın Engin Altay Burada kan çıkacak. demeseydi. Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, bu kan kelimesi Parlamentoda bir partinin
kapanmasına sebep oldu. Keşke grup başkan vekili
arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partisinin, kürsüye yürüyüp, bütün
milletvekilleriyle kürsüyü işgal edip Divanı çalışmaz hâle
getirip Biz size, ne olursa olsun, bedeli ne olursa olsun bu kanun teklifinin
görüşmelerini yaptırmayacağız. demeseydi. Keşke
sayısal üstünlüklerini arkadaşlarımız hissettikleri zaman,
arkadaşlarımızın her kelimesine laf atarak ortamı bir
anda gerip Komisyon toplantılarını yapılamaz hâle
getirmeseydi. Keşke değerli arkadaşlarım, her maddede
neredeyse 50nin üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin Komisyon üyesi olmayan
milletvekilleri söz talep edip âdeta Komisyonu bloke etmeseydi ve en son,
değerli arkadaşlarım, keşke Cumhuriyet Halk Partisinin
Sayın Genel Başkanı, yurt dışında olan dâhil, tüm
milletvekillerine, işinizi gücünüzü bırakın, Ankaraya dönün ve
Millî Eğitim Komisyonuna gidin, bu kanunun görüşmelerini, âdeta,
engelleyin tarzında bir mesajı milletvekillerine hiç çekmeseydi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Öyle bir şey söylemedi! Hayır, hayır,
hayır
Fikri Bey
Fikri Bey, öyle bir şey söylemedi.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız,
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Pazar günü telepatiyle mi anlaştınız?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) -
şu anda benim bilebildiğim kadarıyla
yirmi beş-yirmi altı tane sandalye önde var, bir otuz-otuz beş
tane de arkada var. Yani gazetecisi, bürokratı, Komisyon üyesi olmayan
milletvekili, hepsi alsa alsa alsa 50 kişi alır salonu, e, Cumhuriyet
Halk Partisinin 135 tane bildiğim kadarıyla milletvekili var.
Şimdi, o Komisyonda sağlıklı bir çalışma
yapmanın imkânının olduğunu düşünebilir misiniz?
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, şimdi, burada herkesin
yaşanan olaydan ders çıkarması lazım, herkesin ama.
Bakın, burası demokrasinin kalbidir. Elbette, biz, burada ne olursa
olsun, nedeni ne olursa olsun kavgayla, gürültüyle görüntü vermemek
durumundayız ama bunu, bir hafta
-pazartesiden pazara kadar- her türlü engellemeyi yapıp da, sonra
pazar günü yaşanan olayları sadece AK PARTİ Grubunun
suçuymuş gibi lanse etmenin hakla, adaletle, izanla
bağdaştığını hiç düşünmüyorum ve şunu
da söylüyorum: Keşke
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Sayın Başkan, Engin Altaya on iki dakika süre
verdiniz, sizden o toleransı beklediğimi ifade ediyorum.
BAŞKAN Siz,
Sayın Işık devam ediniz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu Mecliste, bana
Komisyon Başkanına fiilî şiddet Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerinden hangisi uygular? diye sorsalardı, inanın benim
aklıma en son Sayın Akif Hamzaçebi gelirdi. Ama benim gözlerimin
önünde Sayın Hamzaçebi önce suyu aldı fırlattı, o yetmedi benim
önümdeki tüzüğümü aldı fırlattı, -o tüzüğüm hâlâ
kayıp, bir tüzük alacaklıyım sizden- ve son olarak da o
bandın kabı olan neredeyse yarım kilo tutarındaki şeyi
bizim gözümüzün önünde aldı ve Sayın Komisyon Başkanına
fırlattı.
Değerli
arkadaşlarım, keşke bunların hiçbirisi
yaşanmasaydı. Ama şunu ifade etmek istiyorum: Biz
Sayın
Başkanım, lütfen sözlerimi tamamlamak için bir dakikanızı
daha
BAŞKAN Ek
süre verdim efendim. Sayın Işık, herkese ek süre verdim, ona
ayrıca vermiştim.
FİKRİ IŞIK (Devamla)
Ama Sayın Altaya bir ek süre daha verdiniz. Bir dakika daha
BAŞKAN Çok rica ederim, böyle
kıyaslamalar yapmanız yakışmıyor.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) On iki
dakika verdiniz ona.
BAŞKAN On iki dakika; on dakika
doğal hakkıydı, bir dakika uzatma yaptım, bir dakika da
açıklama yapması için söz hakkı verdim.
FİKRİ IŞIK (Devamla)
Bir dakika daha Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Işık, lütfen
FİKRİ IŞIK (Devamla)
Sayın Başkanım, bir dakika daha açıklama için.
BAŞKAN Buyurun, buyurun.
FİKRİ IŞIK (Devamla)
Peki, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Rica ederim sayın
milletvekilleri.
FİKRİ IŞIK (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, biz, aslında Komisyonun
Bakın,
şunu çok samimi olarak söylüyorum: Eğer bu Komisyona gelirken niyet
sadece engelleme olmasaydı, bizim, Cumhuriyet Halk Partili Millî
Eğitim Komisyonu üyeleriyle her aşamada müzakere etme, her
aşamada kanunla ilgili teknik konuları müzakere etme
imkânımız vardı ve şuna yürekten inanıyorum, pek çok
noktada da mutabakat sağlayacağımıza ben inanıyor idim.
Keşke bu fırsat verilseydi ve biz, bugün gergin bir ortamda Genel
Kurula başlamasaydık da çok daha rahat bir ortamda
başlasaydık diye düşünüyorum.
Tabii, grup önerisinin aleyhinde
olduğumu ifade ediyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı bana
bir sataşmada bulundu.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye)
Doğruyu söyledi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Ancak, sataşma nedeniyle bana vereceğiniz süre
eğer iki dakika ise izninizle ben bu süreyi kullanmak istemiyorum. Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisinde konuşacağım, onun
aleyhinde. Çok daha geniş bir çerçevede o gün Komisyonda yaşananları
ve Sayın Komisyon Sözcüsü ile Komisyon Başkanının
nasıl gerçeğe aykırı bir şekilde kamuoyunu
yanılttıklarını, kamuoyunun ve milletin bilgisine sunmak
istiyorum. İlave söz talebimi o süreme eklerseniz memnun olurum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Hamzaçebi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım.
4.-
Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13.03.2012
Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
İçtüzüğün 19uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Ayşe Nur
Bahçekapılı
İstanbul
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında
yer alan 97, 101, 177, 178 ve 179 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 4, 5, 6, 7 ve 8inci
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel kurulun;
20,
27 Mart 2012 ile 03, 10 Nisan 2012 Salı günkü birleşimlerinde bir
saat süre ile sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer
denetim konularının görüşülmeyerek, gündemin kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında
yer alan işlerin görüşülmesi,
21,
28 Mart 2012 ile 04, 11 Nisan 2012 Çarşamba günkü birleşimlerinde ise
sözlü soruların görüşülmemesi,
20,
27 Mart 2012 ile 03, 10 Nisan 2012 Salı günkü birleşimlerinde 15:00 -
20:00 saatleri arasında,
21, 22,
28, 29 Mart 2012 ile 04, 05, 11, 12 Nisan 2012 Çarşamba ve Perşembe
günkü birleşimlerinde ise 14:00 - 20:00 saatleri arasında,
Çalışmalarını
sürdürmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN Lehinde Bolu Milletvekili
Ali Ercoşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Ercoşkun.
ALİ ERCOŞKUN (Bolu)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
uluslararası sözleşmelerden 97, 101, 177, 178 ve 179 sıra
sayılı sözleşmeleri, ekonomik açıdan önemli olması ve
acil çıkarılması gerektiği için gündemin ön
sıralarına çekmek istiyoruz. İnşallah 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun Tasarısının bitiminde yani perşembe
günü bu sözleşmelerin de yasalaşmasını ümit ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ercoşkun.
Aleyhinde, İstanbul Milletvekili
Akif Hamzaçebi.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz
önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili,
anlaşılan benimle ilgili bir konuşma görevi almış; bu
görevi birisinin yapmasını bekliyordum, demek ki görev Sayın
Konuşmacıya verilmiş.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Ben gördüğümü söylerim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Ben de hem Sayın Konuşmacının hem Komisyon
Başkanının tutumu hakkında sizlere bilgi vermek istiyorum.
Burada konuşan arkadaşlar,
kamuoyuna çıkan Komisyon Başkanı Sayın Nabi Avcı,
Sayın Başbakan, âdeta hepsi birer melek, melaike; olağanüstü
demokratik bir ortam var pazar günü Millî Eğitim Komisyonunda ve buna
rağmen Cumhuriyet Halk Partisi huzursuzluk çıkarmış!
Keşke şunlar şunlar olmasaydı. diyerek Sayın
Konuşmacı burada birçok şey sıralıyor.
Anlaşılan şu, özeti şudur: Keşke, Cumhuriyet Halk
Partisi Millî Eğitim Komisyonunda bu kadar konuşmasaydı, bu
kadar milletvekili o Komisyona gelmeseydi.
Bu kürsüden bugün bir
arkadaşımız kullandı, ben o cümleyi pek sevmem ama
kullanmak zorundayım: Dinime küfreden Müslüman olsa. diye birisi
kullandı, kim hatırlayamıyorum.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Ben kullandım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Siz mi? Sayın Metiner, inanın, bilerek telaffuz etmedim;
size bir sataşma kastım da yok, onu ifade edeyim.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Dinime dahleden bari Müselman olsa.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Şimdi, 97-98 öğretim döneminde kabul edilen sekiz
yıllık kesintisiz eğitimle ilgili yasanın komisyon
görüşmelerine ilişkin birkaç rakamı sizinle paylaşmak
istiyorum: 11 maddelik bir kanun tasarısıdır, komisyon
görüşmeleri doksan üç saat sürmüştür, dokuz gün, doksan üç saat ve bu
görüşmelere komisyon üyesi olmayan 113 milletvekili
katılmıştır.
HASAN ÖREN (Manisa) Fikri, dinliyor
musun?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Dün, sizin çok önemli bir milletvekiliniz de yani önemli mevkilerde
bulunmuş olan, şu anda da önemli mevkide bulunmuş olan bir
milletvekilinize bunları hatırlattım, Evet, ben de
oradaydım. dedi, Ben de vardım. dedi. Sizin büyükleriniz,
ağabeyleriniz, o zaman bunu kendilerine hak görmüşler.
Haklarıdır tabii ki; Türkiye Büyük Millet Meclisi, demokrasinin
işlemesi gereken yerdir ve parlamenterler, İç Tüzükün kendilerine
verdiği hakları sonuna kadar kullanırlar, en doğal
haklarıdır. Bu güzel bir şeydir, bundan gocunmamak gerekir.
Peki, bizim şimdi
görüştüğümüz tasarı kaç maddedir? Yirmi altı madde. Kaç
saat konuşmuş milletvekilleri? Doksan bir saat. Yani bakın, kaç
saat?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Beş madde için.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Yirmi altı madde. O zamanki kaç madde? On bir madde.
TEMEL COŞKUN (Yalova) Ama
6ncı maddeye kadar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Yani ölçüyü size söylüyorum. Bu önemli bir şey, bunu bilginize
sunuyorum.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Bunu mu esas alarak söylüyorsun?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Bakın, sizin nereden nereye geldiğinizi söylüyorum. Siz,
dünün mazlumuydunuz bugünün zalimisiniz. (CHP sıralarından
alkışlar) Mazlum ve zalim, iki kelime de aynı kökten gelir.
Hiç yadırgamam, mazlumdan bir zalim çıkabilir. Siz bugün osunuz.
Değerli milletvekilleri, pazar
günü bir olay yaşandı. Komisyon, Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekilleri tarafından işgal edildi. İçeriye, sadece 3 grup
başkan vekili olarak biz girebildik ve bizim Komisyon üyesi 4 veya 5
arkadaşımız girebildi; onlar da ayakta kaldı, yerlerine
oturamadılar.
Bir görüşme
başlatıldı. Bu işgali yöneten bir grup başkan vekili
de var orada, Divanın orada duruyor, kravatsız gelmiş. Bunu da
ben dokuz yıllık Parlamento tecrübemde ilk kez görüyorum, bir
milletvekili komisyonda, hele de grup başkan vekili kravatsız,
harekâtı yönetmek üzere orada.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Siz o cismi attınız mı atmadınız mı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Geleceğim oraya.
Sayın Metiner, lütfen şu ön
sıradaki konumunuzu laf atmak için kullanmayın. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Merak etmeyin, oraya geleceğim.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Cismi atmışsanız özür dilemek size yakışır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Sayın Metiner, siz niye müdahale ediyorsunuz gerçekten?
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Niye müdahale etmeyeceğim canım, demokratik hakkım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Ne demek Demokratik hakkım?
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi,
lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Sayın Metiner, ben sizin canınız değilim. Bana
canım diye hitap edecek şekilde bir
yakınlığımız olduğunu düşünmüyorum. Ben bir
entelektüel seviyede sizinle tartışma yapabileceğimizi
düşünürüm kitaplarınızı okudukça ama kürsüdeki Metineri
gördükçe bu düşüncemden de vazgeçiyorum.
Değerli arkadaşlar, devam
ediyorum. Şimdi, ne yapıldı orada? Orada Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri konuşturulmadı. Bir oturum başladı,
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri konuşturulmadı.
Tutanağı istedik Meclis Başkanlığından.
Tutanağı aldım çünkü ne konuşulduğunu bilmiyoruz.
Oturumun başlangıcında bir önerge oylatmış Sayın
Başkan: Komisyon üyelerine on dakikalık süre verelim, Komisyon üyesi
olmayan en fazla 3 milletvekiline de beşer dakika süre verelim. Komisyon
üyeleri de bir önerge üzerinde beş dakika konuşabilsin. Bu,
oylatılmış, kabul edilmiş. Bilgimiz dâhilinde değil.
Varsayalım ki bu önerge uyarınca oturumlar yürüyecek, değil mi,
görüşmeler buna göre yürüyecek. Maddelere yani o maddeler
sırasıyla konuşuluyor. Başkan söz isteyenleri sayıyor.
Örnek veriyorum: Sayın Ali Haydar Öner, Sayın Recep Gürkan,
Sayın Engin Özkoç, Sayın Metin Lütfi Baydar, Sayın Nur Serter
Bizim üyeleri sayıyor. Sonra Yok. diyor, devam ediyor: Kabul edenler
Etmeyenler
Bu arkadaşlarımız o esnada salonun içinde.
Sayın Komisyon Başkanına düşen Sayın Serter,
Sayın Gürkan, Sayın Baydar; lütfen yerinize geçin, mikrofonu
açıyorum, konuşun. Sayın Başkan talimatı
aldığı için bunu yapma hak ve yetkisinde görmüyor kendisini.
Geçiyorum, devam ediyorum. Bu
şekilde birkaç madde geçiyor. İlerleyen maddelerde Söz isteyenler
diyor Komisyon Başkanı. Sayın Muharrem İncenin
tutanaklarda 6 kez Söz istiyorum. talebi var, 6 kez ve Başkan söz
vermiyor. O grup başkan vekili de orada. Başkanı koruyan, o
koruma görevini üstlenmiş olan milletvekillerinin en ucunda duruyor
kravatsız bir şekilde harekâtı yönetiyor. O da görüyor
Sayın Muharrem İncenin söz talebini.
Değerli milletvekilleri,
Anayasanın 87nci maddesi yasama görevinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
ait olduğunu söyler. Yani yasama görevi milletvekillerinindir.
Milletvekili yasama görevini konuşarak, görüşünü ifade ederek yapacaktır.
Milletvekilinin yasama görevi yapması engellenmiştir.
İç Tüzükün 29uncu maddesi der
ki: Komisyonlarda istem sırasına göre söz verilir. İstemler
burada. Ayrıca, yazılı başvurularımız var. Benim
de var. Varsayalım ki o komisyon üyeleri yok -aslında oradalar-
diğer yazılı başvurularımız var. Onları
okuyun; onlar da yok! Benim de başvurum var.
Şimdi, İç Tüzükün 29uncu
maddesi ve bunun referansıyla Anayasanın 87nci maddesi açık
bir şekilde ihlal edilmiştir. Sayın Meclis Başkanına
düşen görev şimdi bunu iade etmektir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Hangi
maddeye göre iade edecek?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) AKPnin kurmay kadrosu cumhurbaşkanlığı
seçiminde nasıl bir hata yaptıysa, burada da bu grup başkan
vekilleri, kurmay kadro, Sayın Başbakana ve Komisyon Başkanına
hata yaptırmıştır.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) Öze
gel Başkanım, öze
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Siz hiç merak etmeyin, oraya geleceğim. Hiç merak etmeyin.
Sizin aklınız magazinde. Orada da mahcup olacaksınız.
Mahcup olacaksınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bizi karıştırmayın Akif Bey, grup
başkan vekillerini, Başbakanı
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Evet, evet, bu harekâtı sizler yönettiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bilemezsiniz siz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Sizler, oradaki grup başkan vekilleri. Birisi kravatsız
bir şekilde divanın yanındaydı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Onu anlatın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Divanın yanındaydı, harekâtı yönetiyordu.
İç Tüzüke aykırı olarak
kabul edilen, kabul edilmiş sayılan teklifler Meclis
Başkanı tarafından Komisyona bir kez daha görüşülmek üzere
iade edilir. Geçmişte bunun bir örneğini ben Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesiyken yaşadım. Plan ve Bütçe Komisyonu görüşülen
tasarıyla ilgisi olmayan bir maddeyi önergeyle tasarıya ilave
ettiği için Meclis Başkanı 35inci maddenin ikinci
fıkrasının ilk cümlesine dayanarak iade etmişti.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Farklı şeyler.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Sayın Aydın, dinlerseniz
Siz, işte, Sayın
Başbakanın gözünde kendinizi aklamak için öyle savunuyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başbakan bizim ne olduğumuzu bilir, hiç
merak etmeyin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Değerli grup dinleyin, grup başkan vekillerinizin
nasıl hata yaptığını anlayın.
Şimdi, bakın, o madde diyor
ki: Komisyonlar, kendilerine havale edilen iş dışında bir
işle uğraşamazlar. Doğrudan ilgisi bile yok. Ona
rağmen Meclis Başkanı iade etmiş. Burada İç Tüzükün 29uncu
maddesine açık bir aykırılık vardır. Meclis
Başkanı iade etmek zorundadır. Sayın Meclis
Başkanı bir hukuk adamıysa, bu Meclisin Başkanıysa
başka bir seçeneği yoktur. (CHP sıralarından
alkışlar) Ya demokrasi ya otoriter tutum sergileyen Sayın
Başbakanın talimatı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Adıyaman) İç
Tüzük 35te böyle bir şey yok.
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Ben, Sayın Meclis Başkanının bir hukuk
adamı olduğu inancımı kaybetmek istemiyorum. Kaybetmek
istemiyorum. Sayın Meclis Başkanının sağduyusuna
inanmak istiyorum. Bugüne kadarki inancım böyleydi. Bu inancın
sarsılacağı bir tavrı Sayın Meclis
Başkanından beklemiyorum.
Gelelim diğer konuya: O
görüşmeler başladığında
Aslında
başlamaması gerekir. İç Tüzükün 46ncı maddesi de ihlal
ediliyor. İç Tüzükün 46ncı maddesi der ki: Komisyonda eğer
görüşülecek bir ortam yok ise -gerginlik, kavga, vesaire, kelimeler böyle
değil ama- sükûnet ortamı yok ise Başkan oturuma ara verir,
gerekirse erteler ve durumu Meclis Başkanına bildirir. 46ncı
maddeye de aykırılık vardır. Görüşmeyi
başlatmaması gerekir, başlattı. Peki, başlattı, ben
kalktım, Komisyon Başkanına yöneldim: Sayın Başkan
diye sesliyorum. Bir baktım, önümde bir duvar, etten bir duvar var. Bir
hamle yapıyorum. Tanımadığım birisi -koruma diye
düşündüm, Başkanın koruması buraya girmiş- bir dakika
falan, beni iteledi. Bir şeyler de söyledi bana. Kelimeleri, cümleleri
hatırlamıyorum.
MUSTAFA AKIŞ (Konya) Bu hâle siz
getirdiniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Sen kimsin? dedim. Koruma diye düşündüm. Ben
milletvekiliyim. dedi. Tanımıyorum. Görsem tanırım
şimdi, ismini bilmiyorum daha doğrusu, fiziken görsem
tanırım. Bir saniye, Sayın Başkanla
görüşeceğim. Bana bir şeyler söyledi, iteledi. Bir başka
uzun boylu milletvekili arkadaşımız Ağabey, sen gel böyle
falan gibi bir şeyler söyledi. Sayın Komisyon Sözcüsü de orada.
Sayın Başkan, Sayın Başkan
diye sesleniyorum.
Harekâtı yöneten grup başkan vekili de orada. Aslında ona
yakışan, bir grup başkan vekili oraya gelmiş, onun Komisyon
Başkanıyla görüşmesini sağlamaktır. Komisyon Sözcüsü
beni görüyor ama umurunda değil çünkü talimat almışlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Siz talimat
almadınız mı Başkanım?
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, son bir
dakikanızı veriyorum.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın
Başkan
BAŞKAN İki dakikanızı ilave ettim
efendim.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın
Başkan, ben izninizle, sataşmadan
BAŞKAN O hakkınızı ilave ettim.
Buyurunuz efendim, tekrar buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) O koruma
duvarını aşamadım. Başkana
farkındalığımı ifade etmek için önüne bir İç
Tüzük attım şöyle, önüne. Bunu biliyorsunuz. Devam ediyorum:
Sayın Başbakan
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) Hiç
yakışmıyor size!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ben
oradayım, ben oradayım. Sayın Başbakan bunu bir tank
olarak tanımladı; Komisyon Başkanı 300-
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Akşam
televizyonda izlersin!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) O selobant
aparatını, o plastik aparatı da İç Tüzük gibi Sayın
Başkanın önüne attım. Fırlatma budur arkadaşlar. Ben
öyle bir şeyi kesinlikle yapmadım, kesinlikle yapmadım; kimseye,
bir yerine bir şey gelsin diye bir aparat fırlatmadım.
Sayın Komisyon Başkanını da üzme niyetiyle bir hareket
yapmadım, kesinlikle böyle bir niyetim yok ama Sayın Başkan o
demokrasi ayıbını plastik aparatla örtmeye çalışıyor.
Bu yakışmamıştır. Plastik aparatla o demokrasi
ayıpları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Son bir
dakika Sayın Başkan, izninizle
BAŞKAN Tamamlayınız lütfen sözünüzü, çok
fazla
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan, kaç dakika oldu bir söyler misiniz lütfen Sayın Başkan?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Siz İç
Tüzüke aykırı olarak buralara çıkıyorsunuz.
BAŞKAN Lütfen tamamlayınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Toplam kaç
dakika oldu Sayın Başkan, bir söyler misiniz lütfen, öğrenmek
istiyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sizin o
harekâtı yöneten grup başkan vekilinize sorun
BAŞKAN Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Toplam kaç
dakikadır konuşuyor Sayın Grup Başkan Vekili öğrenmek
istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bahçekapılı, size
sonra söylerim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
o, İç
Tüzüke aykırı olarak buraya çok çıkmıştır.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Öğrenmek
istiyorum.
BAŞKAN Lütfen
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ben
saygı göstermişimdir çünkü grup başkan vekili her zaman
çıkıp konuşur benim inancıma göre, İç Tüzük önemli
değildir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Konuşun,
biz dinliyoruz sizi!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın
Metiner de çıkıp konuşabilir, İç Tüzükte ben madde aramam,
milletvekilinin konuşma hakkı esastır.
Kimseyi üzme niyetiyle bir şey yapmadım ama
pazar gününe kadarki demokratik tavrı pazar günü sona eren bir Komisyon
Başkanı var. Sınanmamış demokratlıklardır
bunlar. Ya demokrasi ya makam aracı, makam otomobili arasındaki
tercihini makam otomobilinden yana yapan bir Komisyon Başkanı gördük.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bir dakika daha verin, bu da bizden olsun!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, toplam kaç dakika
konuştuğunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Konuşmacının toplam kaç dakika
konuştuğunu öğrenmek istiyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) İki dakika
fazlalığı var.
BAŞKAN Siz izlemişsinizdir
herhâlde Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sizden öğrenmek istiyorum, toparlayamadım çünkü çok
verdiniz.
BAŞKAN
İzlemişsinizdir, sonra size bilgisini verirler.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) İzleyemedik efendim, çok saat verdiniz, çok dakika
verdiniz, toparlayamadım.
BAŞKAN Vermedik efendim,
vermedim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Lütfen söyleyin efendim, lütfen
BAŞKAN Lehinde, Kocaeli
Milletvekili Fikri Işık
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Söyleyemiyorsunuz, ben söyleyeyim: On dört dakika!
BAŞKAN O söz hakları size
de lazım oluyor Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) On dört dakika konuştu, ben söyleyeyim.
BAŞKAN Hayır efendim.
Buyurunuz Sayın Işık.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubunun
grup önerisi lehinde söz aldım, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, işin
doğrusu: Sayın Hamzaçebi, benim bu Mecliste takdir ettiğim,
bilgisine, mantık bütünlüğüne gerçekten itibar ettiğim birisi ve
o gün de, gerçekten Bu, Akif Hamzaçebi mi? diye inanın şey
yaptım, yahu Hani, yüz nakli mi yapıldı? gibi bir şeyle
karşılaştım. İnanın, bakın çok samimi
söylüyorum yani bana Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan kim? deseler en sona
Akif Hamzaçebiyi yazarım. Onun için de çok dikkatimi çekti.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, biz, dünün mazlumlarıyız, doğru. Bugün de
mazlumların hakkını koruyan iktidar partisiyiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) Ya, bugün
sokakta bize neler yapmadınız, sokakta
FİKRİ IŞIK (Devamla)
Bakın, değerli arkadaşlar
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Yerde
yatan adamı tekmeleyerek mi koruyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Muş) Ne gaz
bombaları atmadınız!
FİKRİ IŞIK (Devamla)
komisyonda, saatlerce, sekiz yıllık zorunlu kesintisiz eğitimin
Türkiyeye neler kazandırdığı anlatıldı.
Sayın Mehmet Ali Şahin aramızda. 1997 yılında bu
kesintisiz eğitim, daha doğrusu zorunlu eğitimin sekiz yıla
çıkarılması görüşmeleri yapılırken, Sayın
Mehmet Ali Şahinin zorunlu eğitimin sekiz yıla veya
Dokuz yıl mıydı
Sayın Başkanım?
MEHMET ALİ ŞAHİN
(Karabük) Evet.
FİKRİ IŞIK (Devamla)
Dokuz yıla
çıkarılmasıyla ilgili kanun teklifini ben okudum. Türkiyede o
dönemde hiç kimse zorunlu eğitimin sekiz yıla
çıkarılmasına karşı değildi ama eğitimin
kesintisiz olmasına -ki kesintisiz kelimesi hiçbir şekilde
pedagojik bir terim değildir, ideolojik bir terimdir- herkes
karşı çıktı.
HASAN ÖREN (Manisa) Kaç saat
konuşulmuş, kaç saat?
FİKRİ IŞIK (Devamla)
Sonuçta, o gün Meclis yapısı, Meclis aritmetiği de bir-iki parti
değildi, Mecliste en az beş tane parti vardı, tabii ki doksan
saat sürer.
HASAN ÖREN (Manisa) Şimdi de
dört tane var.
FİKRİ IŞIK (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlarım, şunu söyleyeyim: Evet,
biz dün mazlumduk, bugün de mazlumların hakkını korumaya devam
ediyoruz. Burada kesintisiz kelimesini madde metninden çıkarmakla,
üniversitedeki katsayı adaletsizliğini ortadan kaldırmakla
mazlumlara hizmet ettiğimizi düşünüyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Aleyhinde, Kütahya Milletvekili Alim Işık
(MHP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, okunurken Ben de aleyhte istiyorum. dedim ama siz
duymazlıktan geldiniz. Bir uzlaşı da yok. Yani bu Parlamentoda
sadece üç grup yoktur, bu anlayıştan vazgeçin.
BAŞKAN Sayın Sakık, söz
hakları çok daha önceden yazdırılmış,
yazdırılmayan şeyi bilmiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Daha önceden
nereden? Böyle bir gelenek yok ki! Okunduğunda, milletvekili Ben
isterim. dediği zaman siz onu dikkate almak zorundasınız. Yani
burası üç partinin
BAŞKAN Daha önceden istekler
bildirilmiş efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) Hayır,
böyle bir uzlaşı yok. Hep böyle davranıyorsunuz.
BAŞKAN Aranızda hallediniz
lütfen.
Sayın Işık, buyurunuz.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii ki
iktidar partisi önümüzdeki haftaların nasıl
değerlendireceği konusunda gündemi belirlemekle sorumludur. Bu
doğal hakkıdır, buna saygı duyuyoruz. Ancak, şimdiye
kadar olduğu gibi bundan sonra da bu programın tutmayacağı
zaten belli. Bugün elimizdeki programa göre, daha İç Tüzük 37ye göre
verilmiş bir kanun teklifinin görüşmesi yapılacaktı, o
yapılamayacak; bir saat sözlü soru önergelerinin
cevaplandırılması var, ona geçecektik, bunlar kaldı.
Dolayısıyla burada yazılanların, geçmiş deneyimlerimiz
de dikkate alındığında, hiçbir anlam ifade etmediğini
hepimiz biliyoruz fakat bir şekilde bu program belirlenecek. Onun için bu
programın önümüzdeki günlerde de yeniden değiştirileceğini
hepimiz bilmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bugünkü
gergin ortama nasıl gelindi; bir ay öncesinden başlamak üzere
kısaca bir hatırlamakta fayda var: Adalet ve Kalkınma Partisinin
PKK ve MİT temsilcilerinin görüşmelerinin basına, medyaya,
İnternete yansımasının ardından suçüstü yakalanma
psikolojisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisini bir ay önce nasıl
gerdiğini biliyoruz. Onun arkasından, son altı yılda
dünyada hiçbir örneği görülmemiş bir şekilde 3üncü kez
parasını değiştiren bir Türkiye örneğini
yaşadık. Adı nedir bilemeyiz ama çıkan sembolün bir ucube
olduğunu herkes biliyor, TLde bir simge operasyonu yapıldı. Değerli
milletvekilleri, bunun anlamı gizli devalüasyondur. Kimseyi kandırmayınız,
yakında, basılacak yeni parayla emisyon hacminin ne kadar
artacağını ve milletin cebinden ne kadar paranın
çekileceğini hep beraber göreceğiz. Bunlar
tartışılırken hemen Sayın Başbakanın Mardinden
uzaktan kumandayla pazar gününe kadar kesintili eğitimle ilgili
görüşmelerin bitirileceği talimatı verilince yaşanan
manzarayı, burada ne kadar konuşursak konuşalım, bu millete
anlatmamız mümkün değildir değerli milletvekilleri. O
manzarayı bu yüce çatı altında yaşayanlar ve
yaşatanlar ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar bu aziz millete
doğru iş yaptıklarını söyleyemezler. Birilerini
suçlamakla bu kötü davranışı kapatmamız mümkün değil.
Umarım bundan sonra
RECEP ÖZEL (Isparta) Siz ne
ALİM IŞIK (Devamla)
Konuşmayı bırakın da eğer konuşma cesaretiniz varsa
çıkın burada konuşun.
RECEP ÖZEL (Isparta) Çıkar
konuşurum da.
ALİM IŞIK (Devamla) Laf
atmayı bırakın lütfen.
RECEP ÖZEL (Isparta) Laf
atmıyorum.
ALİM IŞIK (Devamla) Bak,
saygım sonsuz.
Ben, özellikle hiçbir
milletvekili arkadaşıma
BAŞKAN Sayın
Işık, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
ALİM IŞIK
(Devamla) -
buradan cevap vermeyi kendime yakıştırmam ama
oradan laf atmayın.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Laf atmadım.
ALİM IŞIK
(Devamla) Laf atmayın, dinleyin lütfen.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayınız.
Genel Kurula hitap edin
lütfen Sayın Işık.
ALİM IŞIK
(Devamla) Değerli milletvekilleri, bugün Sayın Başbakanın
grup toplantısında sarf ettiği bir sözü, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Başbakanı olarak kendisine yakıştıramadığımı
ifade etmek isterim. Sayın Başbakan MHPye gönül vermiş
vatandaşlarımıza seslenerek MHP 28 Şubatla
bağlantısını koparma fırsatını elinin
tersiyle itmiş ve CHPye vagon olmuştur. demiştir. Aynen iade
ediyorum, aynen iade ediyorum. Bu haksızlığı, bu milletin
oylarıyla buraya gelmiş bir partiye Sayın Başbakanın
yapmaması lazım. Sayın Başbakanı bugün
konuşturan, demokrasiye sahip çıkan ve 28 Şubatla zerre kadar
bağlantısı olmayan bir partiye bu ithamı geri
almasını söylüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi bu
haksızlık karşısında susamaz. Milliyetçi Hareket
Partisi 367 garabetini bu milletin oylarıyla buraya geldikten sonra
bitiren partidir. Sayın Cumhurbaşkanının seçimi konusunu
horoz dövüşüne dönüştüren iki partinin Türkiyeyi ne hâle
getirdiğini bu aziz milletimiz biliyor ve bu bataklıktan Türkiyeyi
kurtaran partiye bu haksız ithamda bulunamaz.
İkincisi, 28
Şubata karşı çıkmak demek, eğer bugün 4+4+4 diye
kamuoyuna dayatılan ve içeriğini aziz milletimizin temsilcisi olan
milletvekillerinin dahi bilmediği bir konu, Biz istediğimiz gibi
geçiririz. anlayışına Evet demek şeklinde
yorumlanıyorsa Milliyetçi Hareket Partisi buna boyun eğmez.
Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde ve parti programında,
anaokulu ve okul öncesi eğitim programı dâhil olmak üzere sekiz yıllık
eğitimin dokuz yıla çıkarılması ve yönlendirmeyle
beraber arkasından üç yıllık lise eğitiminin
yapılması ve herkesin isteği doğrultusunda bunun yapılması
konusundaki politikasını aziz
milletimiz bilmektedir.
Eğer AKPnin 14 Mart 2008
tarihinde açılan kapatma davasının ardından Sayın
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli Beyin 15
Mart 2008 tarihinde yaptığı yazılı basın
açıklamasını okursanız, Milliyetçi Hareket Partisinin 28
Şubatla ne kadar ters bir parti olduğunu çok iyi görürsünüz. O gün
yiğitçe bir partinin kapatılmasına karşı çıkan
tek lider Devlet Bahçelidir. Adalet ve Kalkınma Partisinin
kapatılması konusunda açılan davanın demokrasiye vurulan
bir darbe olduğunu açıkça savunan bir parti liderinin partisine 28
Şubat yaftasını yakıştırmak bir Sayın
Başbakanımıza yakışmamıştır. Bunu
öncelikle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir diğeri, eğer burada imam-hatiplerin
ortaokul bölümünü açmak istiyorsanız, bunu açıkça aziz milletimize
deklare ediniz, biz de Evet, biz de varız. diyelim, ama bunu
demiyorsunuz ve Ortaokul kısmında Peygamberimizin hayatı,
Kur'an-ı Kerimin meali, dinî eğitim gibi konuları biz
programımıza koymak istiyoruz. deyin, biz de destekleyelim. Biz
diyoruz, açıkça diyoruz ki 1+5+3 yıllık ikinci kademedeki
ortaokul bölümüne bu ülkenin millî, manevi değerlerini yansıtan her
türlü dinî bilgiyi her öğrencimizin isterse seçmeli olarak
alabileceği bir programı koyalım, yönlendirmenin ardından
da üç yıllık lise bölümünde isteyen istediği okula gitsin.
Üniversite sınavını da kaldıralım, istediği gibi,
başarı ortalamasına göre her öğrencimiz istediği
okulda okusun.
Şimdi, bunu biz tartışma
fırsatı bulamadık sizlerle, Komisyondaki
arkadaşlarımız bu görüşlerini yansıtacak önergelerini
verip böyle bir görüşü sizlerle paylaşamadık. Şimdi
tartışılmayan bir konuda birilerini yaftayla karalamanın
hiçbir anlamı var mı?
Geçen dönem benim de imzamın
bulunduğu, Milliyetçi Hareket Partisi Millî Eğitim Komisyonu üyelerimizin kanun
teklifi kadük kalmıştır. Meslek liselerindeki katsayı
dengesizliğini sıfırlayan, ortadan kaldıran kanun teklifi
yüce Meclisin arşivlerindedir; getirip, bunu gündeme alıp,
kaldırmadınız. Şimdi bunlarla milletin kafasını
karıştırıp bir partiyi aziz milletimizin gönlünden
koparmaya çalışmanın hiç kimseye faydasının
olmadığını, olmayacağını siz değerli
milletvekillerinin bildiğini düşünüyorum ama birbirimizi karalayarak
bir yere varamayız. Bu millet zaten kararını vermiş, sizi
buraya iktidar partisi olarak göndermiş, bizi de muhalefet partisi olarak
göndermiş. Yarın bu kararı aziz milletimiz verecek ama bizim
burada yaptıklarımıza bakarak verecek.
Şimdi, illa pazar
günü bitecek diye bir komisyon toplantı odasını... Biraz önce
değerli milletvekili saydı, işte 30-35 kişilik, toplam 100
kişinin oturabileceği bir komisyon odasını siz diğer
partilerin oturacağı yerler de dâhil olmak üzere kapatır ve
görüşmeleri engellerseniz bunu doğru
yaptığınızı söyleyemezsiniz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Koltuklar boştu, üye koltukları boştu.
ALİM IŞIK
(Devamla) Evet, diğer taraftan, değerli milletvekilleri, Sayın
Genel Başkanımızın gerek Adalet ve Kalkınma Partisinin
kapatılma davası açıldığında gerekse Anayasa Mahkemesinin
kararını açıklamasının ardından
yaptığı 24 Ekim 2008 tarihli yazılı basın
açıklamalarını okursanız, bugün Sayın
Başbakanın ne kadar büyük haksızlık
yaptığını siz de görürsünüz.
Bu vesileyle iyi bir
çalışma haftası diliyor, hepinize tekrar saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Karar
yeter sayısı arayacağım.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için,
alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek üzere, 14 Mart 2012
Çarşamba günü saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.53
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme 14/3/2012 tarihli 78inci Birleşim Tutanak Dergisinin 96ncı sayfasında yer almaktadır.
(xx) Bu ifadeye ilişkin düzeltme 14/3/2012 tarihli 78inci Birleşim Tutanak Dergisinin 96ncı sayfasında yer almaktadır.