TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
78inci
Birleşim
14 Mart 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman
Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişin, 14 Mart Tıp Bayramına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, 14 Mart Tıp Bayramına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Hülya Güvenin, 14 Mart Tıp Bayramına ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, 14 Mart Tıp Bayramı ve Artvin ilinin
Ardanuç ilçesindeki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, 14 Mart Tıp Bayramına
ilişkin açıklaması
3.- Manisa Milletvekili
Muzaffer Yurttaşın, 14 Mart Tıp Bayramına ilişkin
açıklaması
4.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın, 14 Mart Tıp Bayramına
ilişkin açıklaması
5.- Kayseri
Milletvekili İsmail Tamerin, 14 Mart Tıp Bayramına
ilişkin açıklaması
6.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemirin, Sivasta ağır kış
şartları nedeniyle yaşanan mağduriyetlere ve Sivasın
afet bölgesi ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygünün, yargı mercilerindeki bazı atamalara
ilişkin açıklaması
8.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metinerin,
İdeolojik Devletten Demokratik
Devlete adlı kitabındaki demokrasi ve özgürlük
anlayışına ilişkin açıklaması
9.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda
yaşanan olaylar sonrasında Başbakanın konuyla ilgili
ifadelerine ilişkin açıklaması
10.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, 14 Mart Tıp Bayramına
ilişkin açıklaması
11.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgünün, 14 Mart Tıp Bayramına ilişkin
açıklaması
12.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçerin,
Kızılay Genel Müdürlüğü
Kartal Hastanesi yönetiminin Kartal Şubesine bırakılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, 14 Mart Tıp Bayramına
ilişkin açıklaması
14.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, 14 Mart Tıp Bayramına
ilişkin açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının, 14 Mart Tıp
Bayramına ilişkin açıklaması
16.- Van Milletvekili
Özdal Üçerin, 14 Mart Tıp Bayramı ve Kütahyada Kürt işçilere
yapılan saldırıya ilişkin açıklaması
17.- Sağlık
Bakanı Recep Akdağın, 14 Mart Tıp Bayramına
ilişkin açıklaması
18.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, kuliste Barış ve
Demokrasi Partisinden 2 milletvekilinin Bitlis Milletvekili Vahit Kilere fiilî
saldırıda bulunduğuna ilişkin açıklaması
19.- İstanbul
Milletvekili Türkan Dağoğlunun, 14 Mart Tıp Bayramına
ilişkin açıklaması
20.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, kuliste Bitlis Milletvekili
Vahit Kilerle aralarında yaşanan olaya ilişkin
açıklaması
21.- Bitlis
Milletvekili Vahit Kilerin, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın kendisiyle ilgili beyanlarının doğru
olmadığına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun (6/1038) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/31)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, tarım ve
hayvancılıkla uğraşan üreticilerin içinde bulunduğu
sorunların; çiftçilerin üretim sıkıntılarının
giderilmesine, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına
yönelik çözümlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/191)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 20 milletvekilinin, özelleştirme
uygulamalarının öncesi ve sonrasında yaşanan
olumsuzlukların, özelleştirmeden kaynaklanan ekonomik ve sosyal
sorunların ve çözüm yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/192)
3.- Van Milletvekili
Özdal Üçer ve 21 milletvekilinin, Türkiye'de eğitim fakültelerinden mezun
olan öğrencilerin istihdamına yönelik Millî Eğitim
Bakanlığının politikalarının ve eğitim
sistemindeki sıkıntıların ve ihtiyaçların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/193)
VII.- ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/118) esas
numaralı, hekim ve diğer
sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları
hakkında Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
14/3/2012 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA
KONUŞMALAR
1.- Sinop Milletvekili Engin Altayın,
13/3/2012 tarihli 77nci Birleşimdeki bir beyanını düzeltmek
istediğine ilişkin konuşması
2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metinerin, 13/3/2012 tarihli 77nci Birleşimdeki bir beyanını
düzeltmek istediğine ilişkin konuşması
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın, Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Bitlis Milletvekili Vahit
Kilerin şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Bitlis
Milletvekili Vahit Kilerin, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Manisa
Milletvekili Sakine Özün, Halkbank AŞ tarafından yayımlanan
kredilerin geri ödenmesi ile ilgili bir genelgeye ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın cevabı
(7/3786)
2.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskayın, tüketici kredileri ve kredili mevduat
hesabı borçlarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/3930)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, yabancı sermayeli bankalarca
kullandırılan tarımsal kredilerin takibine ilişkin sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın cevabı
(7/3931)
4.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Bakanlığa yöneltilen
yazılı ve sözlü soru önergelerine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/4081)
5.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, bir kamu kurumunda cinsel tacize ve
mobbinge maruz kalan bir kadın çalışanın mağduriyetine
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/4082)
6.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcanın, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşların çıkardıkları dergilere ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/4083)
7.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, AKMnin bakım, onarım ve
akıbetine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı (7/4085)
8.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskayın, Antalyada kiraya verilen ve tescil
kaydı kaldırılan taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/4086)
9.-
İstanbul Milletvekili Umut Oranın, Sultanahmette tarihî
kalıntılar üzerine bina inşa edilmesine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/4228)
10.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlunun, 1923den bugüne Bitlisteki
arkeolojik çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/4229)
11.-
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın, korsan yayınlarla
mücadeleye ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı (7/4230)
12.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapanın, tur şirketlerine ait
araçların yaptıkları kazalara ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/4231)
14
Mart 2012 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 13.02
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78'inci
Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz 14 Mart Tıp Bayramı hakkında söz
isteyen Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişe aittir.
Buyurun
Sayın Yetiş.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza
Yetişin, 14 Mart Tıp Bayramına ilişkin gündem
dışı konuşması
MUHAMMED
MURTAZA YETİŞ (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün 14 Mart 2012. Yüz seksen beş yıl önce, 14 Mart
1827de ülkemizde modern anlamda ilk tıp fakültesi kuruldu. İlk
tıp bayramı ise 14 Mart 1919da, Birinci Dünya Savaşı
sonrası, işgal altındaki İstanbulda işgal
kuvvetlerine karşı tepki gösteren tıp öğrencileri
tarafından kutlanmıştır.
Cumhuriyetimizin
kuruluşunu izleyen yıllar içinde yeni tıp fakülteleri kuruldu ve
yeni nesil tıbbiyeliler eliyle ülkemiz, sağlık hizmetlerinin
yaygınlığı ve kalitesi açısından dünya
standartlarına ulaştı.
Ülkemiz
son on yılda, sağlık hizmetlerinin daha planlı, daha
kaliteli, daha ulaşılabilir, daha insan odaklı olması
yolunda ciddi mesafeler kat etti. Hasta memnuniyeti geçmiş dönemlerle
kıyaslanamayacak düzeyde yükseldi.
Memnuniyetle birlikte doğal olarak beklentiler de
yükselmiş, hasta yoğunluğundan kaynaklanan anksiyete ve
gerilimler de artmıştır. Maalesef, hastalarla sağlık
personeli arasındaki iletişimde yaşanan olumsuzluklar zaman
zaman sağlık personelimizin şiddete maruz kalması ile
sonuçlanmaktadır. Bakanlığımızın
sağlıkta şiddete yönelik olarak duyarlılık
geliştirici kampanyalarının ve aldığı önlemlerin
sonuç vereceğine inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, hekim sayımız Avrupa Birliği
ortalamasının 3 kat altında. Hekimlerimiz, Avrupalı
meslektaşlarımızdan daha fazla ve zorlu süreçlerden geçmesine
rağmen, bütün iyileştirmelere karşın üzülerek ifade edelim
ki hâlâ emeklerinin sosyoekonomik karşılığını da
almış değiller. Tıp fakültesi, uzmanlık süreci ve
mecburi hizmetle birlikte bir de on iki ay bilfiil yerine getirilen askerlik
hizmetiyle birlikte hekimlerimizin doğal aile düzenine kavuşması
ancak otuzlu yaşların ortalarına kadar uzamaktadır. Hiç
olmazsa askerlik hizmetinin mecburi kamu hizmeti şeklinde düzenlenmesi bu
zorlu süreci biraz hafifletebilir. Hekimliğin özünde bulunan geleneksel
değerleri geliştirmek ve bu değerler üzerinden motivasyon
oluşturmak, tıbbi uygulamaları puan cetveline dönüştürmeye
çalışarak yarışmacı bir motivasyon üretme
yaklaşımının sakıncalarını giderebilir.
Evet,
AK PARTİ olarak İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
düsturuyla vatandaşımızın memnuniyet grafiği ile
sağlık çalışanlarımızın memnuniyet
grafiğini birbirine paralel bir hâle getirmek için elimizden geleni
yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bugün 14 Mart. Ben, bir çocuk hekimi olarak, ağır
hastasının sorumluluğuyla uykusuz geçirilen nöbetlerin,
aynı tempo ile nöbet sonrası poliklinikte devam eden mesainin, elinde
kalın dosyalarla sizden teşhis bekleyen ve hastasının
durumunu yorgun gözlerinizden okumaya çalışan hasta
yakınlarına bilgi vermenin, umut vermenin ne denli zor olduğunu
biliyorum. Uzun süredir yatan bir çocuğun tüm çabalarınıza
rağmen, ellerinizin altında son nefesini vermesine tanık olmak,
kaybedilen bir hastanın haberini yakınlarına aktarmak, sonra
odanıza geçip ağlamak nasıl bir duygudur biliyorum. Ben de
hayatlarına hayat kurtarma gayesini giydirmiş binlerce meslektaşım
gibi, bunca emek, bunca yük, bunca riskin hiçbir puan cetveline
sığmayacağını elbette biliyorum.
Değerli
arkadaşlar, biz, hekimliğe bir hikmet arayışı olarak
bakan bir düşünce geleneğinden geliyoruz. Hekim olmak nasıl?
sorusunun ardından yürüyerek hem evrendeki insanı hem de insandaki
evreni tanımak ve Niçin? sorusunun elinden tutarak
varlığı kuşatan nedensellik ilişkilerinin ötesine
geçip, eşyanın ve insanın hikmetine doğru yol
almaktır. O hâlde, hekimlerimizin sesine biraz kulak verelim.
Hekimliğin yeryüzünde kan ve gözyaşı dökülmesine yol açan tüm
farklılıkları bir çırpıda insanlık potasında
eriten bilgelik iksirini yudumlama günü bugün.
Buradan,
Edirneden Karsa, Adıyaman Çelikhandan Gerger Tilloya, ülkemizin en
ücra köşelerinde halkımıza hizmet veren
meslektaşlarıma, aynı zamanda kendileri de depremzede olan,
mesleklerinin kutsiyeti içerisinde görevlerine devam eden Vandaki
meslektaşlarıma ve üyesi olmaktan onur duyduğum tüm
sağlık çalışanlarına, ailelerine selamlarımı
iletiyor, Tıp Bayramını gönülden kutluyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMED
MURTAZA YETİŞ (Devamla) Hepinize saygılarımı
sunuyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yetiş.
Gündem
dışı ikinci söz, aynı konuda söz isteyen Tokat Milletvekili
Reşat Doğruya aittir.
Buyurunuz
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, 14
Mart Tıp Bayramına ilişkin gündem dışı
konuşması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 14
Mart Tıp Bayramıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
14
Mart Tıp Bayramı, 1919 yılından itibaren
kutlanmaktadır. Dünyanın en onurlu, şerefli işini yapan
bütün doktor ve sağlık personelinin 14 Mart Tıp
Bayramını candan kutluyorum.
Hekimlik
ve sağlık personeli olmak çok büyük bir özveri gerektirir; gecesini
gündüzüne katarak çalışırlar, onlarda yorulma yoktur. Ancak bütün olumsuzluklar hekimler üzerine
yıkılırken, haksız suçlamalar hekimleri üzmektedir. Hâlbuki
hekimler her türlü fedakârlığı yaparak
çalışmaktadırlar. Son yıllarda sağlık sisteminde
yapılan ve yapılmaya çalışılan değişiklikler
hekimlerde çok büyük rahatsızlıklara ve problemlere sebep
olmuştur. Sağlıkta dönüşüm adı altında, bir
gecede, Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılmadan,
tarafların görüşünü almadan çıkarılan yasalar hekimlerin ve
sağlık personelinin geleceğe umutla bakmalarını
imkânsızlaştırmıştır.
Sayın
milletvekilleri, AKP on yıldan beri iktidardadır, bu zaman dilimi
ülkemizdeki bütün meseleleri çözmesi gereken süreçtir. Hekimlerin,
sağlık personelinin, hizmet alan herkesin sorunları
çözümlenmeliydi ancak hep geçmişte yapılanları anlatarak zaman
doldurulmaya çalışılmaktadır. Bugün ülkemizde hekim de
şikâyetçi hizmeti alan da şikâyetçidir. Türkiye'nin her yerinde
binlerce hekim ve sağlık personeli ayaktadır; hepsinin ortak
isteği hekimlik sanatını toplumun hizmetine sunmak, bunu
yaparken de sağlığımızdan, iş güvencesinden ve
gelecek kaygısı korkusundan kurtulmak istemektedirler.
Sayın
milletvekilleri, hekimler, özlük haklarının geri plana atıldığı
performans baskısı içerisinde çalışmak istemiyorlar.
Hekimler, nitelikli sağlık hizmeti sunmak için emeklerine değer
verilen bir anlayışla özlük haklarının
korunmasını, kayıplarının telafi edilmesi için yeni
düzenlemeler yapılmasını istiyorlar, mesleki
bağımsızlık istiyorlar. Hasta sayıları her geçen
gün artan hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarının
emeklilik sonrasıyla ilgili hiçbir düzenleme şu ana kadar doğru
dürüst yapılmamıştır. Emekliliğe yansıyan
güvenceli gelir dağılımı istiyorlar. Emekli hekim,
yıllarca çalışıp emekli olduktan sonra tekrar bir yerde
çalışmak istemiyor, onurlu bir emeklilik yaşamı
oluşturacak emeklilik aylığı bekliyorlar. Döner sermaye
gelirleri çeşitli yöntemlerle göz ardı edilmeyip direkt olarak
tamamı emekliliğe sayılsın, onun
karşılığını alalım. diyorlar.
Sayın
milletvekilleri, hekimler ve sağlık çalışanları her
geçen gün artan şiddet ortamına maruz kalıyorlar. Bunlarla
ilgili önlem alınmadığı, geç kalındığı
da unutulmamalıdır. Artan şiddetin boyutları
değerlendirilmeli ve zaman geçirmeden de gerekli önlemler mutlaka
alınmalıdır.
İşsizliğin
ve gelir payları arasındaki uçurumun giderek arttığı
günümüzde, toplumun en yoksul kesimlerinden bile alınmakta olan katkı
payları ve fark ücretleri insanlarımızın canını
yakmaktadır. Yaşından dolayı sık sık hastaneye
giden emekli insanlarımız bu durumdan çok zarar görmekte ve
şikâyetçi de olmaktadırlar.
Sayın
milletvekilleri, koruyucu sağlık hizmetleri devletin temel ve
vazgeçilmez göreviyken, hızla gelişen aile hekimliği birçok
sorunu da beraberinde getirmiştir. Aile hekimliği nedeniyle
kırsalda kapatılan sağlık ocakları atıl
kalmış, hastalar köylerinden kilometrelerce uzaklıktaki aile
hekimliği merkezlerine gitmek zorunda bırakılmışlardır.
Bugün,
verimli ve kaliteli bir sağlık hizmeti sunumu, ülkemizde, toplumun
bütün kesimlerinin özlemi hâline gelmiştir. Bugüne kadar, sağlık
alanında, iktidar partisi tarafından yenilik olarak sunulan bir
dizi çalışma, sağlığın sorunlarını
maalesef çözmemiştir. Hekimlerimizin iş yükü artarken, yeni
uygulamalar hastanelerde hasta kuyruklarına neden olmuş, bazı
bölümlerde yatışlar için haftalar sonrasına gün verilmeye
başlanmıştır. Mesela, acil yoğun bakım hizmetine
ihtiyaç duyulduğunda hasta sahiplerinin feleği şaşmakta, ne
yapacaklarını da maalesef bilememektedirler.
Son
zamanlarda gündeme gelen yabancı doktor konusu da yanlış bir
tercihtir. Bugün, ülkemizin doktorları, yüz nakli, kol-bacak nakli ve
yapmış oldukları kardiyolojik ameliyatlar konusunda dünyanın
sayılı hekimleri arasında bulunmaktadırlar. Bu manada,
yabancı hekim ve sağlık personelinin getirilmesi hiç doğru
bir hareket değildir, bu karardan mutlaka vazgeçilmelidir.
Şurası
bir gerçektir ki Türk hekimlerinin önü açıldığı zaman
yapamayacakları hiçbir şey yoktur ve dünyadaki bütün tıp
merkezleriyle de gayet rahat bir şekilde yarışabilirler ve her
türlü hizmeti yapabilirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
REŞAT
DOĞRU (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Lütfen, selamlayınız.
REŞAT
DOĞRU (Devamla) Bu duygu ve düşünceler içerisinde, bütün
hekimlerimizin ve sağlık personelinin 14 Mart Tıp
Bayramını candan kutluyor, onlara sağlıklar,
sıhhatler ve başarılar diliyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Gündem
dışı üçüncü söz, aynı konuda söz isteyen İzmir
Milletvekili Hülya Güvene aittir.
Buyurunuz
Sayın Güven. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İzmir Milletvekili Hülya Güvenin, 14 Mart
Tıp Bayramına ilişkin gündem dışı konuşması
HÜLYA
GÜVEN (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 14
Mart Tıp Bayramı nedeniyle gündem dışı söz
almış bulunuyor, saygılarımı sunuyorum.
Bugün
14 Mart Tıp Bayramı, aynı zamanda bu hafta Sağlık
Haftası ama biliyoruz ki tüm sağlık
çalışanlarımız bayramlarını buruk bir
şekilde kutluyorlar. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile
aslında sağlıksızlığa dönüşümü
yaşıyoruz. Maalesef bu dönüşümden de sorumlu olarak hekimlerimiz
gösteriliyorlar, vatandaş gözünde
itibarsızlaştırılıyorlar.
Seçimlerden
önce Herkes hastanelerde istediği hekimi seçebilecektir, hekim seçme
hakkı vardır. denilirken, yönergesi ve logosu bile
hazırlanmışken, seçimden sonra getirilen Tam Gün Yasasıyla
bu hak vatandaşın elinden alınmıştır.
Bugün
hastalarımız hastanelere gittiklerinde istedikleri doktora muayene ve
ameliyat olamıyor -hatta özel hastane bile olsa- tabii ki hasta bu durumda
hekimi sorumlu tutuyor, ona kızıyor.
Yine
seçimden önce Hükûmetimiz Aile hekimliği ücretsiz. diye övünürken
şimdi para alınmaktadır. Bugün muayene ve ilaçta 3er lira
alınıyor, yarın ise ne alınacağı belli
değil.
Seçim
öncesi Aciller, özel olsun, devlet hastanesi olsun ücretsiz olacak.
deniyordu, üstelik üstüne basa basa. Şimdi, acile gelen hastanın acil
olup olmadığına acil hekimi karar verecek. Ayrıca, gelen
günlük hastaların ancak belli bir yüzdesine acil diyebilecekler, yoksa
cezalandırılıyorlar.
Eğer
bir vatandaşımız başı
ağrıdığı için acile geliyorsa acildir. Bunun acil
olmadığına nasıl karar verilebilir? Sen acil
değilsin. diye nasıl söylenebilir? Herhâlde bu karar, acil
çalışanları dövülsün ya da bıçaklansın diye verildi,
çıkarıldı! Bu durum tabii ki hekim ve eczacıyla
vatandaşı karşı karşıya bırakarak
şiddete yol açacaktır. Prim borcu olan ise zaten acil
kapısından içeri girememektedir hatta gelir tespiti yaptırmak
isteyen vatandaş, sistem yavaş işlediği için acil dahi olsa
tedavisini yaptıramamaktadır. Hani sosyal güvencesizlere Hükûmet
bakıyordu!
Sayın
milletvekilleri, aslında sağlık bir haktır ve ücretsiz
olmalıdır. Yurttaşlarımız da bu haklarını
devletten istemelidirler tabii ki. Hekimlerimiz için başka bir sorun:
Hekimlerimize bugün performans adı altında Paranı hastadan
çıkar. deniliyor. Hekim ne kadar çok hasta bakarsa aylığı
ona göre düzenleniyor. Bazı hastanelerde dakika bile tutuluyor. Doktorun
istediği sürede hasta bakması engelleniyor. Hasta memnun
olmadığı için de doktora kızıyor. Hekimlerimiz
biliyoruz ki aslında tam gün çalışmayı elbette istiyorlar
ancak performans ile aylıklarını hastadan çıkarmak
istemiyorlar. Bu aylıkları devlet sağlamak zorunda.
Bugün,
bir hekimin uzmanlığını kaç yılda
tamamladığını biliyor musunuz? Bir hekimin
uzmanlıklarını tamamlayıp diplomasını özgürce
kullanabileceği hâle gelmesi için yirmi yıl geçmesi gerekiyor. Bunun
altı yılı zorunlu hizmet. Zorunlu hizmetini eğer yapmazsa
diploma alamıyor. Hekimlik hiçbir şekilde yapılamıyor. Yani
yirmi yaşında bir gencimiz tıp fakültesine girdikten sonra ancak
kırk yaşında diplomasını özgürce kullanabilir hâle
geliyor. Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir hukuksuzluk var?
Tüm
bunların yanında tabii ki Hükûmetimizin bir sürprizi daha var:
Yabancı doktor ve hemşireler. Yüzlerce sağlık
çalışanlarımız işsiz iken ithal hekim ve
hemşireler getiriliyor. Bu gelenler nasıl bir sınavla
alınacak, kriterler nedir, gelmeleri için sebep nedir, verilmiş
sözler mi var? Tüm bu sorulara yanıt beklerken, sağlıklı
toplum olabilme yolunda yurttaşlarımızın sağlık
hizmetlerinden yararlanabilmeleri için gece gündüz çalışan
doktorlarımızın ve diğer sağlık
çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramını
kutluyor, Sağlık bir haktır ve ücretsiz olmalıdır.
diyerek sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Ayrıca, Sayın Mevlüt Aslanoğluna da biz vekil hekimlerin
14 Martını kutladığı için teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Güven.
Sayın milletvekilleri, sisteme girmiş 10 milletvekilimize
sırayla bir dakika süre vereceğim.
Sayın Bayraktutan
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
14 Mart Tıp Bayramı ve Artvin ilinin Ardanuç ilçesindeki elektrik
kesintilerine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Öncelikle ben de 14 Mart Tıp Bayramını, bütün
sağlık çalışanlarının bayramının bir
bayram güzelliğinde olması dileğiyle kutluyorum.
Bunun haricinde kendi seçim bölgemle alakalı olarak, Artvin ili
Ardanuç ilçemizde çok yoğun bir şekilde elektrik
kısıntıları yaşanmaktadır. Enerjinin
özelleştirilmesinden sonra -enerji dağıtımını
üstlenen bizim bölgemizdeki AKSA Elektrik- ne yazık ki bu enerji
dağıtımıyla alakalı ciddi sorunlar ortaya
çıkmaktadır. Ardanuç ilçemizde birer saat arayla, ikişer saat
arayla çok sık elektrik kesintileri yaşanmakta ve insanların bu
artık tahammül boyutunun öbür tarafına taşınmaktadır.
Bu nedenle, hem elektrikli araçlar, buzdolapları, çamaşır
makineleri müthiş bir kaos yaşanmaktadır. Bu sorunun giderilmesi
için yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimler sonuçsuz
kalmıştır. Bunu Parlamento düzeyine taşımak istedim.
Bu nedenle teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın Öğüt
2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün,
14 Mart Tıp Bayramına ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Tüm hekimlerimizin
Tıp Bayramını kutluyorum. Onların hedef
gösterilmediği, şiddette maruz kalmadığı bir ortam
istiyoruz.
Performans denilen sistemin daha insani yollara çekilmesini istiyoruz.
Yine tam gün yasasından yararlanan -tam gün yasasına
karşı olmadığımızı bir daha belirtiyoruz-
tam gün vasıtasıyla yok olan özlük haklarının tekrar
hekimlerimize verilmesini istiyoruz.
Kapanan muayenehaneler sonucunda orada çalışan arkadaşlarımıza
ve hekimlerimize iş ortamı ve iş güvenliği
sağlanması istiyoruz.
Tekrar kutluyorum arkadaşlarımı.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Yurttaş
3.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaşın,
14 Mart Tıp Bayramına ilişkin açıklaması
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hekimlik mesleği önemini hiçbir zaman kaybetmemiş
kutsal bir meslek olarak kabul görmüştür.
Sağlığımızı emanet ettiğimiz
saygıdeğer hekimlerimizin ve tüm sağlık
çalışanlarımızın bu hizmet kervanında özveri ve
inançla, meslek onuruna yakışır bir şekilde hizmet üretmeye
devam edeceklerine inancımız sonsuzdur. Sağlıkta
yapılan yapısal dönüşümü ve kaliteyi değerli hekimlerimiz
ve sağlık çalışanlarıyla birlikte
gerçekleştirdik. Herkese eşit ve kaliteli sağlık hizmeti
felsefesiyle hareket eden, fedakârca çalışan ve sağlık
alanında değerli katkılarda bulunan
doktorlarımızın ve tüm sağlık
çalışanlarımızın yaptıkları
çalışmalar her türlü takdirin üzerindedir.
Bir
hekim milletvekili olarak, bu duygu ve düşüncelerle, insanı
yaşatmayı ve insanın acısını azaltmayı,
insanlığa daha nitelikli bir yaşam sunmayı amaç edinen bu
kutsal, saygın ve onurlu mesleği büyük bir özveriyle yerine getiren
doktorlarımız ile tüm sağlık
çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramını
en içten dileklerimle kutlar, saygı ve selamlarımı sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yurttaş.
Sayın
Kaplan
4.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın,
14 Mart Tıp Bayramına ilişkin açıklaması
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sağlıkta
dönüşüm adı altında sağlığın
özelleştirildiği, piyasalaştırıldığı,
halk sağlığının yeteri kadar önemsenmediği,
vatandaşın ücretsiz, eşit, kolay ulaşılabilir
sağlık hizmetini almada zorlandığı bir ortamda,
başta hekimler olmak üzere tüm sağlık
çalışanlarının çalışma koşulları, özlük
hakları gün geçtikçe maalesef zorlanmaktadır. Artık, nitelikli
sağlık hizmeti sunma sağlık çalışmaları
açısından çok zorlanmaktadır. Buna rağmen böyle bir
ortamda, başta tüm hekimlerimizin olmak üzere tüm sağlık
çalışanlarını fedakârca çalışmalarından
dolayı kutluyor ve Tıp Bayramlarını kutluyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın
Tamer
5.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamerin, 14 Mart
Tıp Bayramına ilişkin açıklaması
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gece
gündüz demeden emeğini esirgemeyen vefakâr, cefakâr, hoşgörüyle
mesleklerini icra eden tüm meslektaşlarımızın 14 Mart
Tıp Bayramlarını kutluyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tamer.
Sayın
Özdemir
6.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemirin, Sivasta
ağır kış şartları nedeniyle yaşanan
mağduriyetlere ve Sivasın afet bölgesi ilan edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Teşekkürler Sayın Başkanım,
Genel Kurul açıldı, 3 arkadaşımız gündem
dışı söz aldı, konuşan arkadaşlarımız
var; ne yazık ki şu anda Genel Kurulda Hükûmetten bir tane temsilci yoktur.
Geçen hafta yine oturduğum yerden söyledim. Sesimizi Hükûmete nasıl
duyuracağız?
Sivas
yaklaşık bir aydan bu tarafa kara esir düşmüş vaziyette.
Özellikle Kangal, Divriği, İmranlının, Zaranın sekiz
yüze yakın köy yolları kapalı, insanların bir taraftan
elektrikleri kesik, bir taraftan şehre ulaşamıyorlar,
taşımalı sistemle ilçeye gitmesi gereken öğrenciler
gidemiyor, hastalar ilaç bulamıyorlar; Sivasın acil bir şekilde
afet bölgesi ilan edilmesi lazım, Valinin, kaymakamların gücü
yetmiyor, Özel İdarenin, Karayollarının makine ve
ekipmanları yeterli değil. Buradan haykırıyorum, eğer
beni duyan, işiten bir Hükûmet temsilcisi varsa, Sivasa acil müdahale
edilmesi gerekiyor. Aracılığınızla buradan duyurmak
istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.
Sayın Aygün
7.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün, yargı
mercilerindeki bazı atamalara ilişkin açıklaması
HÜSEYİN AYGÜN
(Tunceli) Sayın Başkanım, evvela 14 Mart Tıp
Bayramını kutlayarak söze başlamak istiyorum.
Sayın
Başkanım, parasız eğitim istedikleri için on dokuz ay
tutuklu kalan Berna ve Ferhat, duruşma savcısının mütalaa
verildikten sonra değiştirilmesinin ardından on beşer
yıl hapisle cezalandırılma ile karşı
karşıya. Yine, ünlü bir dava olan poşu davasının
mağduru Cihan Kırmızıgülün de mütalaa sonrası
savcısı değişti ve kendisine önümüzdeki hafta
yapılacak İstanbul özel yetkili mahkemede tam kırk beş
yıl hapis cezası isteniyor. Son olarak da Başbakana özel çete
kurma yetkisi veren MİT Kanunu ile ilgili mevzuatın itiraz mercisi
olan Danıştayın ilgili dairesine de 3 yeni üyenin
atandığını gazetelerden okuyoruz. Danıştay dün bu
atamayı doğrulamış bulunmakta. Hükûmetin iddia ettiği
gibi, ileri demokrasi değil, sağlıklı bir demokrasi ve
hukuk devleti için yargıya bu tür müdahalelerin son bulmasını
temenni ediyoruz.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aygün.
Sayın Halaman
Yok.
Sayın Metiner
8.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin,
İdeolojik
Devletten Demokratik Devlete adlı kitabındaki demokrasi ve özgürlük
anlayışına ilişkin açıklaması
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Teşekkürler Sayın Başkan.
Zabıtlara geçsin diye
küçük bir açıklama yapacağım.
Dün burada Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi, İdeolojik Devletten
Demokratik Devlete adlı kitabıma göndermede bulunarak kitapta
demokrasi ve özgürlük adına söylediklerimle Meclisteki söylemlerimin
uyuşmadığını söyledi. O yüzden, o kitabımda
savunduğum demokrasi ve özgürlük anlayışımı bir kez
daha dikkatinize sunmak istiyorum.
Türkiyede ideolojik
vesayetçi bir rejim var, dolayısıyla devletin ideolojisine uygun
düşünmeyen ve hareket etmeyen vatandaşlar düşman kabul edilip
ötekileştiriliyor. Demokrasi, özü itibarıyla ideolojisizdir. Devleti
demokratikleştirmek için ideolojiden arındırmak lazım.
Ayrıcalıkları olan beyaz adamın rejimi değildir;
askerî, bürokratik elitin vesayetindeki bir rejimin adı değildir
demokrasi. Herkesin kendisini farklılıklarıyla özgürce
geliştirebildiği bir demokratik cumhuriyet, herkes için demokrasi ve
herkes için özgürlük isteyen temada kaleme alınmış bir
kitaptır. Bugün de bu anlayışı savunuyorum, ne bir eksik ne
bir fazla. Kesintisiz sekiz yıllık eğitim ve üniversitelere
girişte katsayılarla ilgili
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Metiner.
Sayın
Yeniçeri
9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda yaşanan olaylar
sonrasında Başbakanın konuyla ilgili ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben
de bütün hekimlerimizin 14 Mart Tıp Bayramını kutluyorum.
11
Mart tarihinde Millî Eğitim Komisyonunda yaşanan talihsiz olaylardan
dolayı bir kez daha üzüntülerimi ifade etmek istiyorum. Bu konuda,
Sayın Başbakanın, yaşanan bu kaba kuvvet, fiziki baskı
ve şiddeti işaret ederek Hangi dilden anlıyorlarsa o dilden
konuşacağız. gibi talihsiz bir ifade kullanmasını da
kınıyorum. Sayın Başbakanın, hukuk devletinde, İç
Tüzükün gereğini, yasanın dilini konuşmak gibi bir mecburiyeti
vardır. Göze göz, dişe diş türünden bir
anlayışın demokratik devlette yeri yoktur. Kaba kuvvet, fiziki
güç gösterisini kısasa kısas mantığı içinde
değerlendirmek yanlıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kaba kuvvetle kavga alanı olmaktan çıkartılması, her
şeyden önce Sayın Başbakanın görevidir. Bunun için ilk
yapılması gereken şey de gerilim artırıcı
konuşmalardan kaçınmaktır. İktidar yetkililerini, demokrasi
adına, sorumluluk içinde davranmaya davet ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın
Şandır
10.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, 14 Mart Tıp Bayramına ilişkin
açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biz
de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, sağlık sektörünün,
başta doktorlar olmak üzere tüm hastane
çalışanlarımızın Tıp Bayramını,
tıp gününü yürekten kutluyoruz. Sorunlarını biliyoruz ve her
zeminde dile getirmeye çalışıyoruz. Ümit ederiz ki siyasi
iktidar da bu konuda, sorunları ertelemeden, çözümlerini Meclise getirir,
ortak akılla, uzlaşarak buradan bu sorunların çözümü için hukuk
çıkartırız. Tıp bayramlarının her defa
sorunların konuşularak kutlanması Türkiyeye
yakışmamaktadır. Bu sorunlar bilinmektedir. Bu sorunların
çözümü konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin, başta siyasi iktidar
olmak üzere hepimizin ortak sorumluluğu bulunmaktadır.
Ama
her şeye rağmen, Tıp Bayramı dolayısıyla tüm
sağlık sektörü çalışanlarını yürekten kutluyorum
ve tüm ülkemize sağlıklar diliyorum efendim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
Sayın
Düzgün
11.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün, 14 Mart Tıp
Bayramına ilişkin açıklaması
ORHAN
DÜZGÜN (Tokat) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sağlıktaki
her türlü olumlu gelişmenin Hükûmete, olumsuz her türlü gelişmenin de
hekimlere yazıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu vesileyle,
ben bütün bu hekimlerin uğradığı şiddet
olaylarını yüce kürsünüzden kınıyorum. Bilinmesini
istiyorum ki hekim meslektaşlarım, bugüne kadar olduğu gibi
bugünden sonra da hastalarına en iyi hizmeti vermeye devam edecekler.
Bizim
Cumhuriyet Halk Partisi olarak onların her türlü demokratik mücadelesinin
yanında olacağımızı belirterek Tıp
Bayramlarını kutluyorum, hepsini sevgi ve özlemle kucaklıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Düzgün.
Sayın
Dinçer
12.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçerin,
Kızılay
Genel Müdürlüğü Kartal Hastanesi yönetiminin Kartal Şubesine
bırakılması gerektiğine ilişkin açıklaması
CELAL
DİNÇER (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, ben de tüm sağlık çalışanlarının 14
Mart Tıp Bayramını kutluyorum.
Kartalda
Kızılay Şube Başkanlığının büyük
emeklerle yaptırdığı bir hastane var. Gerçekten fakir bir
bölge. Buradaki insanlar çok ucuz ve sağlıklı, kaliteli
sağlık hizmeti almakta. Ancak Kızılay Genel Müdürlüğü
gerekçesiz bir şekilde bu hastanenin yönetimine el koydu, Şube
yönetiminin elinden aldı. Şimdi o bölgede konuşulan Bu hastane
iktidara yakın bir sağlık grubuna peşkeş çekilecek.
Ben
bu konunun dikkate alınmasını, Sayın Sağlık
Bakanı ve diğer yetkililerin bu konu üzerinde durmasını,
halka hizmet edecek bu hastanenin tekrar Kızılaya devredilmesini,
Kızılay üzerinde kalmasını istirham ediyorum. Aksi
takdirde, çok yanlış bir uygulama olacak. Tıp Bayramı
gününde bunu hatırlatmak istiyorum.
Teşekkürler
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dinçer.
Sayın
Hamzaçebi
13.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, 14 Mart Tıp Bayramına ilişkin
açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ben
de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına tüm hekimlerimizin ve
sağlık çalışanlarımızın Tıp
Bayramını kutluyorum. Türkiyenin, toplumumuzun sağlık
güvencesine sahip olduğu ve sağlık güvencesine sahip olan
vatandaşlarımızın da sınırsız bir
şekilde sağlık hizmetlerinden yararlandığı bir
Türkiyeyi diliyorum.
Tıp
Bayramı nedeniyle burada konuşmalar yapılırken bu
konuşmaları dinlemek için Hükûmetten bir bakanın buraya
teşrif etmiş olmamasını da, gelmemiş
olmasını da bugüne bir saygısızlık olarak
alıyorum.
Biraz
sonra Tıp Bayramı nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
Genel Kurulun bilgi ve takdirine sunacağımız önergenin
görüşülmesi sırasında Sağlık Bakanının
burada olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Sayın
Baluken
14.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, 14 Mart
Tıp Bayramına ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İnsanlığın
varoluşundan bugüne kadar en kutsal emeği insanlığın
hizmetinde kullanan tüm hekimlerimizin ve sağlık
çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramını
Barış ve Demokrasi Partisi adına ben de kutluyorum.
Her
geçen gün büyüyen sorunların çözümü için Meclisin daha duyarlı
olması çağrısını partimiz adına yapmak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Sayın
milletvekilleri, son 2 milletvekilimize söz vereceğim. Bundan sonra
sisteme girmemenizi rica edeceğim bu konuyla ilgili.
Buyurunuz
Sayın Bahçekapılı.
15.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, 14 Mart Tıp Bayramına ilişkin
açıklaması
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben
de AK PARTİ Grubu olarak bütün hekimlerimizin ve sağlık
alanında çalışan tüm çalışanların Tıp
Bayramını kutluyorum, hayırlı olmasını
diliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bahçekapılı.
Son
olarak, Sayın Üçer
16.- Van Milletvekili Özdal Üçerin, 14 Mart Tıp
Bayramı ve Kütahyada Kürt işçilere yapılan saldırıya
ilişkin açıklaması
ÖZDAL
ÜÇER (Van) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben
de bütün sağlık emekçilerinin Tıp Bayramını
kutluyorum. Gelecekte daha güzel bir yaşamı yaşama
dileğiyle hepsine sevgi ve saygılarımı iletiyorum.
Ayrıca,
bugün Kütahyada Kürt işçilere yönelik yapılan
saldırıyı kınıyor, Hükûmet yetkililerinin, orada saldırıya
uğrayan Vanlı depremzedeye, Çelebibağı beldesinde
yaşamakta olup da oraya işçilik için giden emekçilere sahip
çıkmasını, güvenlik güçlerince kollanması gerektiğini
vurgulamak istiyorum. Yapılan faşist saldırıyı da
kınıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Üçer.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığına
Genel Kurula sunuşları vardır.
Sözlü
soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır,
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun (6/1038)
esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/31)
13.03.2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Sözlü
sorular bölümündeki 6/1038 sıra sayılı sözlü soru önergemi geri
almak istiyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
BAŞKAN Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin, tarım ve hayvancılıkla uğraşan
üreticilerin içinde bulunduğu sorunların; çiftçilerin üretim
sıkıntılarının giderilmesine, üretilen ürünlerin
değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/191)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizdeki
tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerin, içinde
bulunduğu sorunların araştırılarak, çiftçimizin üretim
sıkıntılarının giderilmesine, üretilen ürünlerin
değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerin
araştırılıp, alınması gereken tedbirlerin tespit
edilmesi ve bunlara ilişkin yapılacak düzenlemelerin ele
alınabilmesi için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Dünya
üzerinde, toplumların giderek artan ve çeşitlenen gıda maddeleri
taleplerinin karşılanamaması, tarıma dayalı sanayiler
aracılığıyla millî gelir, ihracat ve istihdama olan
katkısı, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik dengeye olan
faydaları nedeniyle tarım, tüm ülkeler için çok önemli ve stratejik
bir sektör olmaktadır. Son yıllarda yaşanan küresel
kuraklık, birçok ülkeye tarımın stratejik bir sektör olduğunu
yeniden hatırlatmış ve bilinçli ülkeler, tarım
politikalarını, ülkemizin aksine, liberal söylemler ve piyasa
şartlarına göre değil, bu gerçekliğe göre
değiştirmişlerdir.
Ülkemiz
tarımı uygulanan ekonomik politikaların
yanlışlığı ve yaşanan iklim
değişiklikleri nedeniyle 2007 yılında
kırmızı alarm verecek ölçüde küçülmüştür. Küresel
ısınma, kuraklık, girdi maliyetlerinin yüksekliği ve
gıda fiyatlarının yükselmesi, Türkiye'nin aylardan beri en çok
konuştuğu konuların başında gelmektedir. Topraktan
elde ettiği üretimle kendi kendisine yetebilen ülkemizi, kuraklık ve
küresel ısınmanın yanında, Hükûmetin
uyguladığı politikalar nedeniyle çok ciddi tehlikeler
beklemektedir. Tarımla ilgili bütün uzmanlar da "Türkiye
topraklarının önemli bölümü çöl haline gelecek" diyerek, bu kötü
tablo karşısında hepimizi uyarmaktadırlar. Bu öngörünün ilk
somut görüntüleri İç Anadoluda ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
kendisini açıkça göstermektedir. Susuzluk ve kuraklığın
yanı sıra, mazot, gübre, tohum ve zirai ilaçların
fiyatlarındaki aşırı artışlar nedeniyle, Türkiye
tahıl, sebze ve meyve üretiminde çok ciddi sıkıntılar
yaşamakta iken, sulanabilir araziler de çiftçilerimizin enerji
borçlarından dolayı elektrikleri kesildiğinden sulanamamakta,
devlet çiftçiye nefes alma şansı bırakmamaktadır. Türkiye
Ziraat Odaları Birliğinin 2008 Buğday raporuna göre son
yıllarda ülkemizdeki buğday ekim alanları % 10 civarında
gerileyerek 9,4 milyon hektardan 8,5 milyon hektara düşmüş, Türkiye
geçmişte, önemli miktarda buğday ve un ihracatı yaparken dünyada
fiyatların tavan yaptığı 2007 yılında büyük
miktarda buğday ithal etmek zorunda kalmıştır.
Benzer
sorunların hayvancılık sektöründe de
yaşandığı bilinen bir gerçektir. 1980'lerin
başında Türkiye'de 16 milyon adet büyükbaş hayvan bulunduğu
tahmin edilirken bu rakam günümüzde 10 milyonun altına inmiştir.
Sadece büyükbaş hayvanlarda değil, diğer hayvan türlerinde de
gerileme yaşandığı bilinmektedir. Üreticilerimiz,
maliyetlerdeki aşırı artışlar nedeniyle, ürettikleri
ürünleri maliyetlerin altında satmak zorunda kalmış, buna
çeşitli hastalıklar gibi sorunlar da eklendiğinde her geçen gün
üretimden uzaklaşmışlardır.
Hükûmet,
uyguladığı yanlış tarım politikaları sonucu,
iyi kötü kendini idare edebilen ve geçimini temin eden çiftçilerimizi iflasa
sürükleyip, devlete olan borçlarından dolayı her şeyini haciz
edip, üretim yapamaz hale getirmiştir. Çiftçimize köyünü ve
toprağını bıraktırarak, şehirlerimizdeki
milyonlarca işsizler ordusuna yeni milyonlar eklenmesine sebep
olmaktadır.
Yukarıda
açıklanan sorunların çözümü için alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis Araştırması açılması
gerekmektedir.
1)
Mehmet Şandır (Mersin)
2)
Ali Uzunırmak (Aydın)
3)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
4)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
5)
Enver Erdem (Elâzığ)
6)
Alim Işık (Kütahya)
7)
Ali Öz (Mersin)
8)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
9)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10)
Zühal Topcu (Ankara)
11)
Mehmet Günal (Antalya)
12)
Mustafa Kalaycı (Konya)
13)
D. Ali Torlak (İstanbul)
14)
Oktay Öztürk (Erzurum)
15)
Celal Adan (İstanbul)
16)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
17)
Erkan Akçay (Manisa)
18)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
19)
Atila Kaya (İstanbul)
20)
Emin Çınar (Kastamonu)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 20
milletvekilinin, özelleştirme uygulamalarının öncesi ve
sonrasında yaşanan olumsuzlukların, özelleştirmeden
kaynaklanan ekonomik ve sosyal sorunların ve çözüm yollarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/192)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarının
öncesi ve sonrasında yaşanan olumsuzlukların
araştırılması, değer tespiti ve ihale bedellerinde
yapılan yanlışlıkların belirlenmesi, özelleştirmeden
kaynaklanan ekonomik ve sosyal sorunlar ile özelleştirme gelirlerinin
nasıl değerlendirildiğinin tespiti, uygulamadaki eksikliklerin
giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi ile yolsuzluk
iddialarının araştırılması amacıyla,
Anayasamızın
98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını
arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Özelleştirme; üretimi, yatırımı,
dış ticareti, altyapıyı, sanayileşmeyi, teknolojiyi,
kalkınmayı, başka bir ifadeyle ülkenin özellikle geleceğini
yakından ilgilendiren önemli bir konudur. Ve 1980'den itibaren de ülke
gündemindedir. Ancak özelleştirme ülkemizde yeterince yukarıda
sayılan amaçlara hizmet edecek şekilde uygulanmamaktadır.
Ülkemizde yapılan özelleştirme
uygulamaları, yönteminden rayiç bedeline ve belirlenen değerine,
alıcıların yerli-yabancı olmasından istihdamı
daraltmasına, gelirlerinin bütçeye yama yapılmasına kadar hemen
hemen her dönemde, tartışma konusu olmuş, özelleştirme
uygulamalarında özellikle yolsuzluk ve yandaşlara yok pahasına
peşkeş çekildiği iddiaları ayyuka
çıkmıştır. Özelleştirme uygulamalarından
kaynaklanan çok sayıda usulsüzlük bulunduğu haberleri zaman zaman
gazete manşetlerinde yer alırken, Anayasa Mahkemesi kararlarına
da konu olmuştur.
Uygulanan özelleştirme politikalarının en
sakıncalı yönü, ne pahasına olursa olsun anlayışıyla
hareket edilerek, keyfî davranılmasıdır. Yerli yabancı
ayırımı iyi yapılmadan, stratejik özelliklerine
bakılmadan yapılan özelleştirmeler çok daha büyük
sorunları, sıkıntıları beraberinde getirmiştir.
Stratejik tesislerin özellikle yabancılara satışı ise,
başlı başına bir araştırma konusu
olmalıdır.
Özelleştirme uygulamalarının maddi
boyutunun yanı sıra, özelleştirilen kurumlardaki
çalışanların durumu da ülke gündeminin başında gelen
konulardan biridir. Buna en yakın örnek Tekel işçilerinin durumudur.
Özelleştirilen kuruluşlarda çalışan işçi ve personelin
durumu kıdem ve ihbar tazminatları, sosyal yardım zamları,
diğer kamu kurumlarına devredilmeleri gibi, konularda mağdur
edilmemeleri son derece önemlidir.
Özellikle son yıllarda yapılan özelleştirme
uygulamalarının ardından, özelleştirilen kurumlardaki
personelin 4/C statüsüne alınması ayrı bir mağdur kesim
yaratmıştır. Özelleştirilen kurum ve kuruluşlardaki
personelin diğer kurumlara kadrolu geçirilmesi gerekirken, ne işçi ne
de memur statüsü taşımayan 4/C'li personel sosyal hakları özlük
ve maaşları bakımından hak gaspına
uğramaktadırlar.
İşte
tüm bu nedenlerle ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarının
öncesi ve sonrasında yaşanan olumsuzlukların
araştırılması, değer tespiti ve ihale bedellerinde yapılan
yanlışlıkların belirlenmesi, özelleştirmeden
kaynaklanan ekonomik ve sosyal sorunlar ile özelleştirme gelirlerinin
nasıl değerlendirildiğinin tespiti, uygulamadaki eksikliklerin
irdelenmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi ile, yolsuzluk
iddialarının araştırılması amacıyla,
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması
gerekmektedir
1)
Alim Işık (Kütahya)
2)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
3)
Ali Uzunırmak (Aydın)
4)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
5)
Ali Öz (Mersin)
6)
Enver Erdem (Elazığ)
7)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
8)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
9)
Zühal Topcu (Ankara)
10)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
11)
Sümer Oral (Manisa)
12)
Bülent Belen (Tekirdağ)
13)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
14)
Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
15)
Necati Özensoy (Bursa)
16)
D. Ali Torlak (İstanbul)
17)
Celal Adan (İstanbul)
18)
Erkan Akçay (Manisa)
19)
Emin Çınar (Kastamonu)
20)
Oktay Öztürk (Erzurum)
21)
Atila Kaya (İstanbul)
3.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 21 milletvekilinin,
Türkiye'de eğitim fakültelerinden mezun olan öğrencilerin
istihdamına yönelik Millî Eğitim Bakanlığının
politikalarının ve eğitim sistemindeki sıkıntıların
ve ihtiyaçların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/193)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de
eğitim fakültelerinden mezun olan öğrencilerin istihdamına
yönelik Millî Eğitim Bakanlığının
politikalarının irdelenmesi ve eğitim sistemindeki
sıkıntıları, eğitim sisteminin eksikliklerini ve
ihtiyaçlarını araştırmak amacıyla Anayasanın 98.
TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe:
Türkiye'de
2011 itibariyle 172 üniversite vardır. Bunlardan 105'i devlet
üniversitesi, 61'i vakıf üniversitesi, 6 tanesi de vakıf meslek
yüksekokuludur. Bu sayı her geçen gün artmaktadır ve buna paralel,
üniversitelerden mezun olan öğretmen adayları da bu oranda artmaktadır.
Millî Eğitim Bakanının açıklamalarına göre bu
yılki öğretmen açığı 150 bindir. Bu sayı
bağımsız kurum ve kuruluşlara göre 300 binin üzerindedir.
Atama bekleyen öğretmen sayısı da 350 bini aşmış
durumdadır. Öğretmen ihtiyacının yüksek olduğu
ülkemizde, eğitim sistemine ve eğitim emekçilerine gereken önem
verilmemiştir. Toplumun en etkili yapılarından biri olan
eğitim sistemi, mali politikaların kurbanı yapılmakta ve
çocuklarımızın eğitimi aksatılmaktadır.
OECD'nin
Türkiye ile ilgili eğitim raporuna baktığımızda,
OECD ülkelerinde ilköğretimde derslik başına düşen
öğrenci sayısı 21,6, bu rakam Avusturya'da 19,3, Danimarka'da
19,6, Yunanistan'da 16,8, İtalya'da 18,7dir. "Türkiye'de ise
ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci
sayısı 32'dir. Bu rakam İstanbul'da 46, Ankara'da 36, Bursa'da
38, Adana'da 39, Van'da 45, Şanlıurfa'da 53'tür." OECD
ülkelerinde ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci
sayısı 21,6 iken, bu sayının Türkiye'de 32 olduğu
açıklanmıştır. OECD ülkelerinde öğrenci
başına yapılan harcama ilköğretimde yıllık 6 bin
741 dolar, Türkiye'de ise bin 130 dolardır.
Ayrıca
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) verilerine göre; ülkemizde okuma
yazma bilmeyenlerin sayısı 4 milyon 640 bin'dir. Bu sayı okuma
yazma öğrenecek yaştakilerin % 7.68'ine denk gelmektedir. Okuma yazma
bilmeyenlerin içinde kadınların oranı % 79.98'dir. Bu verilerden
de anlaşılmaktadır ki Türkiye'de eğitime gerekli önem
verilmemekte ve eğitim sistemi toplumun ihtiyaçlarına cevap
olamamaktadır. Eğitim faaliyetleri, yeterli öğretmen
olmadığından aksamakta, nitelik düşmekte ve
çalışan öğretmenlerin iş yükü her geçen yıl
artmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı ise bu sorunu,
ticari kâr hamlesi ile ücretli öğretmen çalıştırarak
çözümden çok, çözümsüzlüğe doğru sürüklemektedir. Eğitimi
ticarileştiren bu uygulamanın psikolojik yansımalarını
da unutmamalıyız.
Bir
taraftan ilköğretim ve ortaöğretimdeki teknik ve müfredat
konularındaki eksiklikler, merkezî sınavlarda ortaya çıkan
skandallar, üniversitelerin kurumsal sorunları, diğer tarafta
belirsizlik içinde çırpınan fen-edebiyat fakülteli mezunlar ve
yıllardır atanamayan öğretmen adayları... Bunların
toplamında ortaya çıkan ortak sonuç, şüphesiz artan
işsizlik olurken, okumanın ve diploma sahibi olmanın işe
yaramadığı bir Türkiye gerçeği ile yüz yüze
kalmaktadır. Türkiye'de eğitim sistemine ayrılması gereken
ödeneklerin, eğitimdeki ihtiyaçların göz önünde bulundurularak
hesaplanmasının sağlanması ve eğitim sisteminin
ekonomik merkezli sıkıntılarının giderilmesi için
gerekli önlemlerin alınması aciliyet arz etmektedir. Ataması
yapılmayan öğretmenlerin mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik
Millî Eğitim Bakanlığının, bir an önce gerekli
çalışmaları yapması gerekmektedir.
1)
Özdal Üçer (Van)
2)
Pervin Buldan (Iğdır)
3)
Hasip Kaplan (Şırnak)
4)
Sırrı Sakık (Muş)
5)
Murat Bozlak (Adana)
6)
Halil Aksoy (Ağrı)
7)
Ayla Akat Ata (Batman)
8)
İdris Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10)
Emine Ayna (Diyarbakır)
11)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12)
Altan Tan (Diyarbakır)
13)
Adil Kurt (Hakkâri)
14)
Esat Canan (Hakkâri)
15)
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
17)
Mülkiye Birtane (Kars)
18)
Erol Dora (Mardin)
19)
Demir Çelik (Muş)
20)
Nazmi Gür (Van)
21)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
22)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra da
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/118) esas numaralı, hekim ve diğer sağlık çalışanlarına
yönelik şiddet olayları hakkında Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 14/3/2012 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 14.03.2012 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımızla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan (Hekim ve diğer sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olayları hakkında);
10/118 Esas Numaralı Meclis Araştırma Önergesinin
görüşmesinin, Genel Kurulun 14.03.2012 Çarşamba günlü (Bugün)
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehine Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı.
Buyurunuz
Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hekimlere ve diğer
sağlık çalışanlarına yönelik şiddet
olaylarının nedenlerinin araştırılması, çözüm
yollarının bulunması ve şiddeti önleyici politikaların
oluşturulması amacıyla Meclis araştırması ile
ilgili teklifimizin lehine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Hekimlerin çok büyük bir
kısmı buruk bir bayram yaşıyor çünkü mesleklerini
değersizleştiren, her fırsatta kendilerine saldıran ve
sürekli baskı uygulayan bir Bakan tarafından yönetiliyorlar.
Keşke Bakan burada olsaydı da bu sözlerimizi dinleseydi ve
sağlığa en azından şeklen de olsa önem verdiğini
gösterseydi. Aslında, hekimleri kahreden sadece bu değil,
hekimlerimizi kahreden, Bakanın bir hekim olması. Ben her şeye
rağmen Tıp Bayramını kutluyorum, sağlık
çalışanları önünde de saygı ve minnetle eğiliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bayramlar onu kutlayanları birbirine sıkıca
bağlayan ve umutları diri tutan günlerdir. Bugünlerde birlik,
beraberlik ve kardeşlik duyguları en üst düzeye erişir. Hekimlerin oldukça
sıkıntılı günlerden geçtiği bu dönemde bayram
kutlaması da neyin nesi? diye düşünenler olabilir. Biz tam tersini
düşünüyoruz. Tıp öğrencileri, pratisyen hekimler, asistan
hekimler, uzman hekimler, öğretim üyeleri ve tüm sağlık çalışanları
el ele verip, bayramımızı zehir etmeye çalışanlara
inat, 14 Mart Tıp Bayramını coşkuyla kutluyoruz.
Birbirimize kenetlenerek önce halkımızın
sağlığını, sonra da hekimlerin özlük hakları
üzerinde oynanan çirkin oyunları bir bir açığa
çıkarıyor ve halkımızı bugün de bilinçlendiriyoruz. Bu
durumun tabii ki sağlıkta oynanan oyunun senaristleri ve başrol
oyuncularının da hoşuna gitmediğini çok iyi biliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, şiddet konusunu niye işliyoruz? Çünkü şiddet
önlenebilir bir durumdur. Bu nedenle bu konuya dikkat çekmenin işe
yarayacağını düşünüyoruz. AKP Hükûmetinin
Sağlıkta dönüşüm adıyla yürüttüğü sağlık
politikası yerleştikçe sağlık çalışanlarına
yönelik fiziksel, sözlü, psikolojik ve ekonomik şiddet olayları
giderek artmakta ve bu konudaki haberler yazılı ve görsel
basında giderek artan sayıda yer almaktadır. Tabip
odalarına ve diğer sağlık meslek kuruluşlarına
başvurarak şiddete uğradığını bildiren ve
destek isteyen sağlık çalışanı sayısı
çığ gibi büyümektedir.
Bakın,
son üç yılda her şeye rağmen, her şeyi göze alarak tabip
odalarına veya meslek örgütlerine başvuran, Şiddete
uğradım. diyen hekim sayısı üç sene önce 26, daha sonra
50, daha sonra 84. Neredeyse 3 katını geçmiş. Ama şöyle bir
çalışma da var: Yurt içinde ve yurt dışında bütün çalışmalar,
bu tür durumlarda bildirilen vaka sayısının buz
dağının sadece görünen bir parçası olduğunu ve
aslında sayının çok çok daha yüksek olduğunu söylemektedir.
Ne
yazık ki Sağlık Bakanının ve zaman zaman Başbakanın ucuz
politikalarla gerçekleri saptırarak
ve sağlık çalışanlarını hedef göstererek
yaptıkları konuşmalar, sağlık alanında
yaşanan sorunları sağlık emekçilerine mal etmiştir.
Şiddete maruz kalan ve sürekli olarak şiddete uğrama korkusuyla
yaşayan sağlık çalışanlarının, özellikle de
hekimlerin çalışma şevkleri
kırılmıştır. Hepinizin bir gün hasta
olabileceğini ve bu hekimlere muayene olabileceğinizi de
hatırlatmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, yanlış politikalarla -dikkat edin, buranın
altını çiziyorum- sağlık gibi bir konuda kişisel ve siyasi
çıkarlar uğruna kalitesizleştirilen sağlık
hizmetlerinin faturası her zaman hekime yüklenmeye
çalışılmıştır. Sağlığı ve
hekimleri siyasetin oyuncağı hâline getirerek yıpratmaya
çalışanlar, mesleğimizin onurlu geçmişine bakarak
yaptıklarından utanmalıdır, hele bunlar hekimse, hele
bunlar yöneticisiyse iyice utanmalıdır. Kim bilir belki de bu
saldırılar bir amaca yönelik yapılmaktadır, belki de bu
kişiler Çanakkale Savaşında aynı sınıftaki tüm
tıp öğrencilerinin şehit olmayı onurlu bir görev sayacak
kadar cesur olmalarından korkmuşlardır. Kim bilir belki de bu
kişiler, cumhuriyet döneminde hekimlerin Atatürkün
Sayın
Bakan, izin verir misiniz konuşmama devam etmem için.
Kim
bilir belki de cumhuriyet döneminde hekimlerin Atatürkün yanında yer
alarak üniversite ve sağlık devrimlerini gerçekleştirmiş
olmaları bazı çevreleri, bu kişileri ürkütmüş ve hekimleri
hedef hâline getirmiş olabilir. Hekimler daima bilim önderliğinde
yürümekte ve aklını kullanmasını bilmektedirler.
Deneyimleri arttıkça erdemleri de artan ve halk tarafından da sevilen
sayılan hekimler, gerici akımlar karşısında dimdik
ayakta durmuştur. Kim bilir belki de bu yöneticileri korkutan ve bilinçli
bir şekilde hekimleri yıpratmaya sevk eden durum budur.
Başta performansa
dayalı ek ödeme sistemi olmak üzere Sağlıkta Dönüşüm
Programının diğer başlıkları konusunda
çalışanların artık güven duygusu
kalmamıştır, aidiyet duyguları
zayıflamıştır, motivasyonları sürekli düşmüş
ve defansif tıp uygulamaları adına verdiğimiz yani
tabiri caizse korkak tıp uygulamaları dediğimiz bir tutum
geliştirmişlerdir. Yani sağlık çalışanları,
hekimler artık bu uygulamalar nedeniyle hastaya dokunmaktan korkar hâle
gelmişlerdir. O yüzden artık hastalardan bol miktarda tetkik istemekte
ve kafalarında sağlık yerine şiddet, Acaba şiddete
uğrar mıyım, acaba birileri beni azarlar mı? diye
düşünceler ortaya çıkarmıştır.
AKP
İktidarının ürünü sağlıkta şiddet, bilimsel
kongre ve sempozyumların bile konusu olmuştur değerli
arkadaşlar. Hatta Sağlık Bakanı bu kongrelere, bu
sempozyumlara da katılmıştır. Umarım bir şeyler
öğrenmiştir bu sempozyumlardan.
AKP
İktidarı Sağlıkta Dönüşüm
adıyla bir masal uydurmuş ve dokuz yıldır bu masalı
bitirememiştir. Ülkenin tamamını ilgilendiren ve sağlık gibi önemli bir konuyu
dönüştürmeye çalışan bu Hükûmet ve bu hükûmetler, kanun hükmünde
kararname denilen, KHK denilen ucube mevzuatlarla işleri yürütmeye
çalışmışlardır. Kanun hükmünde kararname yani
KHKnın bizdeki açılımı ise kanunsuz, hukuksuz ve keyfî
uygulamalardır. Tabiri caizse Bakan, sağlıkla kafasına göre
oynamakta ve deneme yanılma yöntemiyle bir şeyler yapmaya
çalışmaktadır.
Bakın,
Sağlık Bakanının tutarsızlıklarıyla ilgili
birkaç örnek vereceğim. Bu örneklerin de hepsinin doğrudan
şiddete neden olduğunu sizlere anlatmaya çalışacağım.
Bakın,
bu hükûmetler, AKP hükûmetleri mecburi hizmeti kaldırdılar. Çok iyi,
tebrik ettik, güzel bir iş yaptılar. Çok kısa bir süre sonra
tekrar getirdiler. Bir baktık ki AKP Hükûmeti sevk zincirini koymuş.
Çok güzel, tam bizim istediğimiz gibi, tam bütün hekimlerin istediği
gibi birinci, ikinci, üçüncü basamak sevk zincirleri oluşacak, güzel ama
bir de baktık ki sevk zincirleri tekrar ortadan kaldırıldı
ve gerçekten ortada büyük bir kargaşa var. Bu kargaşa
çıktıkça Hükûmet ha bire mevzuat değiştiriyor. Mevzuat
değişikliklerinin sayısı ve içeriği artık
Bakanlık bürokratları tarafından bile bilinmez hâle geldi.
Artık sorulan sorulara hiçbir şekilde cevap alamıyoruz. Her
şey karmakarışık bir duruma geldi, bu da şiddeti
arttırıyor.
Bakın,
bu Hükûmet halkın sağlığı konusunda
yaptığı düzenlemeler Danıştay tarafından iptal
edilince hemen kanun çıkarıyor, kanun da Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilince, yani insan biraz durup Yahu, ne oluyor, niye
benim her çıkardığım şey iptal ediliyor, nerede
yanlış yapıyorum? diye düşüneceğine, gözümüzün içine
baka baka, hiç utanmadan Meclisi baypas ederek bir kanun hükmünde kararname
denilen saçmalıklara imza atıyor.
Bakın,
bu Hükûmet başka ne yaptı: Doktorla hasta arasındaki para
ilişkisini keseceğiz. dedi. Çok mutlu olduk, gerçekten hoşumuza
gitti bu uygulama ama bir de baktık ki kendisi hastayla hekim
arasında, hastane arasında bir para ilişkisi kurdu ve âdeta
bütün hastalardan bıçak parası almaya başladı, bütün
hastalardan. Hangi sağlık kuruluşuna giderseniz gidin,
istisnasız, bıçak parası ödemeden, en az 5 lira ile
başlayıp bu 40 liraya kadar çıkan bir ödeme yapmadan kimse
dışarı çıkamıyor. Yani Cebine nüfus
kâğıdı koyan hastaneye gitsin. diyen Sağlık
Bakanı, şimdi Aman ha, para cüzdanınızı da unutmayın.
diyor çok net bir şekilde.
Değerli
arkadaşlar, görüldüğü gibi şiddet kendi kendine
oluşmamıştır, tam dokuz yıldır şiddet
üretilmektedir. Sayın Bakan Şiddet bizzat benim sorunumdur, bu
konuyu himayem altına aldım. demiştir. Ben de buradan sesleniyorum:
Sayın Bakan, ne olur bu şiddeti himayen altından çıkar.
Bunu himayenizde tutmayın çünkü gerçekten siz himaye ettikçe şiddet
azıyor.
Peki,
biz bu şiddete, hekimlere, sağlık çalışanlarına
yönelik şiddete dur diyebilecek miyiz? İşte, size bir önerge getirdik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü bağlayınız.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Ben
şimdi bakacağım, hekim milletvekilleri acaba ne yapacaklar?
Acaba hekimlere yönelik şiddet konusu araştırılsın
mı? diye Sayın Meclis Başkanı sorduğu zaman
Hayır, araştırılmasın. diye el kaldıran kaç
tane hekim olduğunu ben bizzat buradan seçeceğim, göreceğim ve
inanın sizleri her yerde şikâyet edeceğim.
Umudum
azalıyor, giderek azalıyor çünkü Mecliste sık sık
şiddet sahnelerinin yaşanması bu öneriyi destekleyeceğiniz
ümidimi azaltıyor. Dün Sivasta Sivas katliamının
duruşması sonrasında son derece mülayim halkın üzerine
âdeta biber gazı bombardımanı yapılması Şiddete
hayır. diyeceğiniz ümidini bende giderek giderek azaltıyor ama
yine de içinizde vicdanlı olanlar var, içinizde hekimler var. Gelin, bu
öneriye destek verin, 400 bin sağlık çalışanını
şiddetten koruyalım; hiç olmazsa 14 Martta böyle bir karara bu Meclis
imza atsın. Gelin, bu tasarıyı destekleyelim, hepimiz sizi
alkışlayalım.
Çok
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Atıcı.
Aleyhine,
Mersin Milletvekili Ali Öz.
Buyurun
Sayın Öz.
ALİ
ÖZ (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, hepimizin bildiği gibi
14 Mart Tıp Bayramı. Önce Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.
diyen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve ahirete intikal eden tüm Türk
tabiplerini huzurlarınızda rahmetle ve şükranla anıyorum.
Değerli
Konuşmacının da ifade ettiği gibi, hekimlere şiddet
uygulaması son yıllarda giderek, günden güne artmaktadır. Bunu
özellikle medyada yakinen hepimiz takip etmekteyiz.
Tabii
ki 14 Martın Tıp Bayramı olarak ilan edilmesinde Türk
tabiplerinin, Türk hekimlerinin Kurtuluş Savaşı esnasında
Çanakkale geçilmez şeklindeki ifadelerinde kendilerini bulan,
kendilerine cesaret veren, burada da ciddi manada mücadele etmiş bir
meslek grubundan bahsediyoruz.
Hekimler,
gerçekten, meslek hayatlarının başlangıcından itibaren
birçok zorlukları bu millete olan güvenleri, sevgileri, onlara olan
sadakatleri ve bağlılıkları sayesinde aşmayı
başarmışlardır. Ama üzülerek ifade etmek istiyoruz ki
özellikle son yıllarda hekime karşı şiddet, hekimlere veya
sağlık çalışanlarına karşı şiddet
günden güne artmış durumdadır. Tabii ki 14 Mart münasebetiyle
aslında hekimlere uygulanan şiddetten daha fazla, hekimlerin bugünkü
durumu, sağlık çalışanlarının talepleri ve
onların ne kadarının karşılanabildiğini konuşmak
hepimizin daha fazla arzuladığı bir durumdur.
Hekimlik
mesleği değerleri, bize yaşamımızı
insanlığın hizmetine adamayı, tıbbi bilgilerimizi
insanlık yararına kullanmayı, hastalarımızın
sağlığının bizim için en önde gelen mesele olduğu
gerçeğini, mesleğimizi vicdan ve
ağırbaşlılıkla yürütmeyi, din, ulus, ırk, parti
politikaları ya da toplumsal durumla ilgili değerlendirmelerin
görevimiz ile hastalarımızın arasına girmesine izin
vermemeyi, sağlık hizmetlerinin sunumunda ve geliştirilmesinde
insanı temel almayı, sağlık hakkının tüm yurttaşlar
için doğuştan kazanılmış bir insan hakkı
olduğunu öğretiyor. Bu evrensel meslek ilkeleri gereği insan
hayatını en kutsal değer olarak görmekteyiz. İnsan
hayatının en ince çizgisinde duran, en sıkıntılı
vakitlerinde yanında olan, yedi gün yirmi dört saat hiçbir
fedakârlıktan kaçınmayan isimsiz kahramanlarımız olan
hekimlerimiz adına, hekimlik mesleğinin
kutsallığının ve saygınlığının
korunması gerektiği ve bunu hiç kimsenin göz ardı etmemesi ve
sıradanlaştırmaya çalışmaması bilincini herkesin
paylaşması gerektiğine inanıyoruz.
Hekimlere
uygulanan şiddetin önüne geçebilmek için toplumun her kesimindeki
sorunları çözme adına eğitimin gene en önemli faktör
olduğunu, eğitimin her şeyin önünde geldiğini açık bir
şekilde ifade etmek gerekiyor. Özellikle son yıllarda, hekimlerin
kendi aralarında yapmış olduğu konuşmalarda ve medyada
hekimlere uygulanan şiddetin çok fazla görüntülenmesi, hekimlere
yapılan şiddetin bundan sonraki süreçte önlenmesi adına bir katkı
sağlamamaktadır. Sadece hekimlerin vatandaşın önüne
atılmış, gerektiğinde şiddete de maruz kalabilecek,
şiddet görmeleri sanki hekimlik mesleğinin doğası
gereği gibi algılanabiliyor olması, tüm hekimlerimizi gerçekten
ciddi manada rahatsız etmektedir.
Bu
konuyla alakalı olarak Sağlık Bakanlığının
iki yıl önce yürürlüğe koymuş olduğu bazı
tebliğler, özellikle Acil Servis Tebliğinin 10uncu maddesine
bakıldığında, bu maddenin acil servislerin
güvenliğiyle ilgili düzenlemelerden oluştuğu görülüyor. Tabii ki
acil serviste çalışan hekimlerimiz ve özellikle Sağlıkta
Dönüşüm Politikası adı altında sağlık
çalışanlarının, özellikle acilde görev yapanların
üzerine çok ciddi bir yük getirmiştir. Özellikle
vatandaşlarımızın sağlığına
ayıracakları, ceplerinden harcayacakları parayı daha da
azaltma adına, acil olmayan insanların acil servislerde bir
yığılma yaptığını, gerçek manada acil olan
insanların bu kalabalık ortamda bazen gerçekten ciddi
mağduriyetler yaşadığını hepimiz biliyoruz. Son
uygulamayla, özellikle acil servislerdeki hekim arkadaşlarımız
hastalarla daha fazla karşı karşıya kalmaktadır.
Hastalar, acil durumu nasıl değerlendireceklerini ifade ederken,
eczaneye gidip bir reçete bedelinde yeni koymuş olduğunuz bu
farkı ödememe adına, tekrardan acil servise dönmekte hem orayı
meşgul etmekte hem de hangi hastalığın acil olup
olmadığını hekime âdeta yeniden öğretmeye
kalkmaktadır. Bu durum, hekimlerimiz adına gerçekten üzüntü verici
bir durumdur.
Değerli
milletvekilleri, hekimlik uygulamasında, tababet uygulamasında
özellikle performansa dayalı bir sistemin tüm hekimlere
dayatılmış olması, hekimlere sadece Ne kadar fazla hasta
bakarsanız, o kadar fazla sayıda puan toplarsanız onun
karşılığında maddi bir gelir elde edersiniz demek
bile, en basitinden, hekimlere yapılabilecek olan aslında bir nevi
diğer bir şiddet örneğidir.
Toplumumuzda
günden güne artan kadına şiddet, özellikle kadın, hanım,
bayan arkadaşlarımızdaki hekimlerde de kendini daha fazla
göstermektedir. Toplumumuzda genel manada bir algı var,
kadınların sanki şiddet görmesi erkeklere göre daha doğal
gibi algılanıp, orada çalışan bir bayan hekim
arkadaşımız hastayla karşılaşmasını bir
iki dakikalık bir gecikmeye maruz bıraksa çok değişik sözlü
ithamlara maruz kalmakta, bir nevi sözlü bir şiddetin de muhatabı
hâline gelmektedir.
Bu
Meclisin, özellikle hekimlik mesleğinin kutsallığını
da göz önünde bulundurarak, hekimlere uygulanan şiddet noktasında çok
ciddi şeyler yapması gerektiğine ve buna hekim
arkadaşlarımıza şahsen borçlu olduğuna
inanıyorum. Çünkü hekimlik mesleği, gerçekten kutsal bir meslektir.
Sonuçta, karşısındaki sadece acısı olan, ızdırabı
olan insanlara hizmet edebilmenin ötesinde başka bir amacı gütmeyen
bir meslektir.
Şiddet
uygulanması, genellikle kamu hizmetinde çalışan hekim
arkadaşlarımıza yapılan istatistiklere göre yüzde 45 olarak
belirtilirken, özel sektörde çalışan hekimlerimiz şiddete daha
az maruz kalmaktadır, yüzde 5 oranında.
Yaşamları
boyunca en az bir defa şiddet içeren bir olaya tanık olduğunu
söyleyen sağlık çalışanı oranı yüzde 96 iken
bunların yüzde 64ü en az bir defa şiddete maruz
kaldığını belirtiyor.
Öte
yandan, hekime şiddet uygulayan grupların, hasta ve hasta
yakınları, sağlık idarecileri olduğunu ama özellikle
erkeklerin ezici çoğunlukla şiddet uyguladığını
kaydeden araştırma verilerine göre şu profil çiziliyor:
Şiddet uygulayanların profilinin yüzde 86sı hasta ve hasta
yakınıdır. Sadece hastaların uyguladığı
şiddetin oranı ise yüzde 6 civarındadır. Sağlık
çalışanlarına uygulanan şiddetin yüzde 14ü de
sağlık idarecileri tarafından gerçekleştirilmektedir.
Şiddet uygulayanların yüzde 92si erkekler tarafından
oluşturulmaktadır. Yukarıda belirtilen yüzde 14lük bölümde,
şiddetin, özellikle çalışma ortamı içerisindeki ast-üst
ilişkilerine bağlı olduğunu görmekteyiz.
Türk
Tabipler Birliği başta olmak üzere, meslek örgütlerinin gündeminde
hekime yönelik şiddet konusu güncelliğini korurken meslek örgütleri,
üyelerine yönelik şiddeti önleme yönünde ortak platformlar
oluşturarak şiddetin nedenleri, risk faktörleri ve şiddete
yönelik alınacak önlemler konusunda çalışmalarını
sürdürüyorlar.
Hekime
uygulanan şiddetin bireysel olmaktan çıkarak genel ve sistematik
duruma gelmesi, son yıllarda yaşanan sürecin değerlendirilmesini
zorunlu hâle getirmiştir. Değerlendirme sürecinde şiddeti insan
doğası gereği gibi doğal kavramlardan kurtarıp somut
gerçekler üzerine oturtmakta yarar vardır. Bu çerçevede, sağlık
ortamında uygulanan şiddetin birçok kesimin kendi
iktidarını, gücünü yaratma ve sürdürme isteğine bağlı
olarak ortaya çıktığının bilinmesi önemlidir çünkü
sağlık ortamında şiddet kavramı her ne kadar
toplumsal şiddet kavramından ayrılmaz ise de sağlık
ortamında, kendi dinamikleri içinde gelişmekte, uygulanmakta ve de
sürdürülmektedir. Burada, siyasi iktidarın isteklerini uygulama durumunda
bulunan bakanlık ve kurumları, hasta ve hasta yakınları,
sağlık hizmetinin sunumunda yer alan hekim ve diğer
sağlık çalışanları, şiddet olgusunun aktörleri
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sağlık
hizmetinin sektör hâline getirilmesi amacıyla yürütülen Sağlıkta
Dönüşüm Programı ile birlikte, yukarıda sayılan taraflar
arasında önemli karşıtlıklar ve yakınlıklar
ortaya çıkmıştır. Acil servis hekimlerinin sıkça
şiddete maruz kalmasının nedeni, iş yoğunluğu,
başvuranların gerginliği ve hepsinin ötesinde
Sağlıkta Dönüşüm adı altında siyasiler
tarafından halka vadedilen, acilde sonsuz hizmet ve hürmet görecekleri
masalıdır. Burada gerçekten kendimizi yeniden bir gözden geçirme
gereğimizin olduğu çok açıktır.
Dolayısıyla
özellikle hekimlerin görevleri esnasında hiçbir kesimin maruz
kalmasını arzu etmediğimiz şekilde şiddet
olaylarına maruz kalmasının gerçekten ciddi bir sorun
olduğu gerçeğiyle bu Meclis araştırmasının
lehinde destek olacağımızı ifade ediyor, yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Lehine,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Cumhuriyet
Halk Partisinin hekim ve sağlık çalışanlarına yönelik
şiddet hakkında vermiş olduğu araştırma önergesinin
lehinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün
14 Mart vesilesiyle tekrar tüm hekimlerimizin ve sağlık emekçilerinin
14 Mart Tıp Bayramını partimiz adına kutluyorum.
Şimdi,
hekimlere yönelik şiddetle ilgili genel birtakım sorunlara bakarken
aslında fotoğrafın bütününe bakıp sağlık
çalışanlarına yansıyan kısmını irdelemenin
doğru olduğunu düşünüyorum. Genel olarak kapitalist sistemin
küresel düzeyde uygulamış olduğu neoliberal politikaların
Türkiyedeki yürütücüsü konumunda olan AKP Hükûmetinin, özellikle
sağlıkta da yürütmüş olduğu politikalar ile
sağlık çalışanlarını ve hekimlerini tam bir
sorunlar yumağı içerisine soktuğu ve tam bir çıkmaz
içerisine soktuğu görülmektedir. Yürütülen neoliberal politikaların
genel amacı, yüzde 2lik bir zengin kulübü, yüzde 98lik bir muhtaçlar
ordusu yaratmaktır. Bu, toplumsal kesimlerin tamamında kendi gücünü,
kendi hayatını emeğiyle sağlayan orta sınıfı
bir silindir gibi ezen ve orta sınıfın bütün dinamiklerini ya
zenginler kulübüne ya da muhtaçlar ordusuna yönlendiren bir
anlayıştır. Burada sağlık çalışanları
için de aynı koşulların söz konusu olduğunu belirtmek
istiyorum. Ya bireyi ve toplumu önceleyen, hastayı önceleyen, etik
anlayışı önceleyen bir yaklaşımla kendi mesleğini
icra eden bir hekim profili ya da bahsettiğimiz noktada yüzde 2lik ya da
yüzde 5lik zenginler kulübüne girmek için aşırı kâr
hırsıyla piyasalaştırılmış bir
sağlık sisteminde çalıştırılan bir hekimlik
profili önümüze çıkmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, 2004 yılından beri AKP Hükûmeti
tarafından yürütülen bir Sağlıkta Dönüşüm Programı
var. Sağlıkta Dönüşüm Programının halkımıza
ve hastalara olan yansımalarını, defalarca bu Meclis kürsüsünde
paylaşmıştık. En son yeşil kartlılara gelir testi
uygulamasıyla beraber, artık paran kadar sağlık ve
paralı sağlık anlayışına geçen bu sistemde
ortaya çıkan sistemsel sorunlar, çok usta demagojik birtakım
söylemlerle, maalesef, hekimlere ve sağlık çalışanlarına
yönlendirilmiştir. Sanki sistemin yaşadığı bütün
tıkanıklıkların, bütün sorunların muhatabı
hekimlermiş gibi, muhatabı sağlık
çalışanlarıymış gibi kullanılan bir dil ve üslup,
maalesef, bugün hekimlere yönelik ve sağlık çalışanlarına
yönelik şiddetin önünü açmıştır.
Değerli
arkadaşlar, bugün paran kadar sağlık
anlayışıyla parası olmayanın hastanelere giderken bile
artık çekindiği bir pratik içerisinde, hekimlik, çok fazla para
kazanan, ancak kazandığı para kadar iş üretmeyen, deyim
yerindeyse yan gelip yatan bir meslek grubu olarak topluma takdim edilmektedir.
Şimdi, burada temel amacın, bahsetmiş olduğumuz noktada
yürütülen dönüşüm projesiyle ilgili sorunların günah keçisini
belirlemek olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum. Özellikle son günlerde
sıkça hekime yönelik darp olaylarına, hekime yönelik şiddet olaylarına,
hatta hayatını kaybeden hekimlerle ilgili trajedilere
tanıklık etmekteyiz. Buradaki genel yaklaşımın, can
kurtarmak için kendi hayatının en güzel yıllarını
veren, kendi vaktinin bütün fedakârlıklarını halkına sunan
bir hekimin, eğer darba, şiddete ve ölüme uğramasıyla
ilgili bir tıkanıklık yaşanıyorsa, bu Meclis
tarafından açıklıkla sorgulanması gerektiğini
düşünüyorum.
Meslek
örgütleri tarafından yapılan araştırmalarda, psikolojik,
sözsel veya fiziksel olarak, çalışan hekimlerin her gün yüzde 30unun
bu travmaya maruz kaldığı görülmektedir. Travmaya maruz kalan
hekimlerin hukuksal süreçlerde hak arama oranları ise yüzde 40lar gibi
son derece düşük oranlardadır.
Tabii,
buradaki bu düşük oranları şu şekilde algılamak
gerekir: Özellikle gerek halkımız düzeyinde hekime yönelik
şiddet olaylarında gerekse idari kamu görevlilerinin hekime yönelik
baskı ve şiddet olayları karşısında Hükûmetin
yeterli bir tavır almaması, Sağlık Bakanlığının
yeterli bir tavır almaması ve deyim yerinde ise bu şiddet olaylarına
göz yumması, bahsetmiş olduğumuz şiddet
olaylarını artıran önemli bir etkendir. Son dönemlerde, burada,
Mecliste siyasi etkinliği olan, yakınları bulunan hastane müdürü
tarafından darp edilen doktor haberlerini hepimiz geçen haftalarda okuduk.
Aynı şekilde Diyarbakırın bir ilçesinde kadın hekime
yönelik kaymakamın uygulamış olduğu şiddetle ilgili,
darpla ilgili herhangi bir yasal işlemin
yapılmadığını, herhangi bir idari soruşturmanın
yapılmadığını yine zaman zaman burada, Mecliste
sizlerle birlikte paylaşmıştık. İşte bu tarz
yaklaşımların hekime yönelik şiddetin bir şekilde
önünü açan, bir şekilde meşrulaştıran yaklaşımlar
olarak ele alınması gerektiği düşüncesindeyiz.
Değerli
milletvekilleri, insanlığın var oluşundan beri en kutsal
emeği ortaya koyan hekimlerin emeği, bugün performans üzerinden,
bugün bonus puanı üzerinden maalesef metalaştırılarak
değersizleştirilmiştir. Burada aslında hekim
performansı yerine Hükûmet performansını sorgulayacak
birtakım yaklaşımları açığa çıkarmak
gerekiyor.
Bakın,
sadece Van depreminde bu Hükûmetin performansını defalarca burada
sizlerle paylaştık. Enkaz altında kalan Hükûmetin Van depreminde
meydana getirmiş olduğu mağduriyetleri, gerek Vanda
çalışan hekimlerin gerekse Tabipler Birliği ve SES
öncülüğünde oraya gönüllü olarak giden hekimlerin nasıl
göğüslemeye çalıştığına hepimiz
tanıklık ettik. Ailesini geçindiren, çocuğunu okutma ve gelecek
kaygısı taşıyan hekimlerin, yaşanan bir doğal
afet sırasında nasıl fedakârlıkla
çalıştığına bütün insanlık tanıklık
etti.
Bu vesileyle,
Van depremi sırasında, idarecilerin tedbirsizliği yüzünden
hayatını kaybeden Japon doktor Miyazakiyi de buradan, insanlık
adına, şükranla ve rahmetle anmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün, ortalama bir hekim maaşı 1.900 TL
civarındadır; bunun dışındaki bütün ödemeler, ek ödeme
ve performans sistemi üzerinden değerlendirilmektedir. Bu ek ödeme ve
performansların hiçbirinin emekliliğe bir yansıması yoktur.
Yine,
çalışma sırasında böylesi bir yaklaşım, hekimin
hasta olma hakkını, hekimin hastalıktan dolayı rapor alma
hakkını ya da hekimin izin alma hakkını elinden
almaktadır.
Belirttiğimiz
tüm bu genel yaklaşımlar ve hekime uygulanan şiddet, maalesef,
umutsuzluk içerisinde düş kırıklığı yaşayan
karamsar bir hekim popülasyonu yaratmıştır. Son yapılan
araştırmalarda, hekimler içerisinde ve sağlık
çalışanları içerisinde, gelecekten umutlu olma oranları
yüzde 10un altına düşmüştür.
Mecburi
hizmet hiçbir meslek grubunda yokken hekimlikte zorunlu olarak devrede
bulunmaktadır. Mecburi hizmetle beraber kendi görevini tamamlayan bir
hekim, bu sefer zorunlu bir askerlik kıskacıyla tabii bir
şekilde yüz yüze gelmektedir. Buradan, biz, Sayın Bakana ve Meclise
çağrıda bulunmak istiyoruz. En azından, mecburi hizmetin
icrası sırasında hekimin orada ortaya koymuş olduğu
çalışma sürelerinin, bu zorunlu askerlik hizmeti olarak
sayılması hususunda bir yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır.
Hekimlik
sorunlarını burada tamamen belirtmek son derece zor, çok uzun bir
konuşma süresine ihtiyaç var ancak pratisyen hekimlerin, aile
hekimlerinin, asistan hekimlerin, son sınıftaki intern hekimlerin
yaşamış olduğu sorunların bugün çığ gibi
büyüdüğünü burada belirtmek istiyoruz.
Hiçbir
meslek grubunda otuz altı saatlik bir nöbet periyodu
yaşanmadığı hâlde, hekimler, asistan hekimler, intern
hekimler ve pratisyen hekimler otuz altı saatlik gayriinsani, insan
haklarına aykırı koşullarda nöbet tutmaya zorlanmaktadır.
İntern doktorlar karın tokluğuna bile olmadan, deyim yerindeyse
joker kölelik şeklinde, yeri geldiğinde hasta bakıcı,
yeri geldiğinde personel, yeri geldiğinde hemşire, yeri
geldiğinde asistan doktor işini görmektedir. En azından intern
doktorlarla ilgili bir asgari ücret ödemesinin yapılmasını bu
Meclis bir şekilde kendi önüne koymalıdır. Biz, performansla
ilgili bütün uygulamaların yanlış olduğunu ve bir an önce
eşit işe eşit ücret uygulamasına geçilerek
çalışma barışını sağlayan, iş yeri
huzurunu sağlayan, bir hekimin başkasına muhtaç olmadan onurlu
bir şekilde mesleğini icra eden bir düzenlemenin esas
alınması gerektiğini düşünüyoruz. Hiçbir meslek grubunda
olmayan icap nöbeti sistemiyle hekimlerin aslında haftalık kırk
saat değil yılda üç yüz altmış beş saat
çalışmak zorunda olduğunu buradan belirtmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözlerinizi bağlayınız.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Özellikle hafta sonu tatilleri, bayram tatilleri, resmî
tatiller dâhil olmak üzere icap nöbeti sistemi ile hekimlerin acil servisten
çıkamadığı, yoğun iş temposu, artan iş
yüküyle sürekli boğuşmak zorunda kaldıklarını buradan
tekrar belirtmek istiyorum.
Tüm
saydığımız bu olumsuzluklar nedeniyle her geçen gün artan
hekime ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet
hakkında mutlaka Meclisin müdahil olması, bir araştırma
komisyonu oluşturması ve sonuçlarına göre birtakım çözüm
yaklaşımlarını ortaya koyması gerekmektedir. Bu
nedenle, verilen araştırma önergesi hakkında lehte oy
kullanacağımızı belirtir, hepinize
saygılarımızı sunarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.
Aleyhte,
Uşak Milletvekili İsmail Güneş.
Buyurunuz
Sayın Güneş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu, hekimlere şiddet
hakkındaki önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Ben
de fedakârca çalışan, başarıyla
çalışmalarına devam eden hem ülkemizde hem yurt
dışında bizi temsil eden fedakâr tıp
çalışanlarının, tüm hekimlerimizin ve sağlık
çalışanlarımızın Tıp Bayramını
kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde 121 bini hekim, 173 bini ebe
hemşire olmak üzere toplam 358 bin sağlık
çalışanı bulunmaktadır. Tabii benden önceki hatipleri
dinleyince sanki aynı ülkede yaşamadığımızı
fark ettim. Şimdi, 2002 yılı öncesi hekimlerimiz ve
sağlık çalışanlarımız ne durumdaydı, ona bir
bakmamız lazım.
Şimdi, 2002 yılından önce pratisyen hekimlerimiz
yaklaşık, bugünün parasıyla 1.600-1.700 lira ücret
almaktaydı, haftada bir gün sağlık ocağında poliklinik
yapmaktaydı, geçimini sağlayamadığı için de
haftanın diğer günleri başka işlerle meşgul
olmaktaydı. Bu hekim arkadaşlarımızı hekim yerine bile
koyan yoktu. Başta Sağlık Bakanımız o dönemde
koymuyordu ki vatandaş bunları hekim yerine koysun.
Dolayısıyla da kimse onlara hekim gözüyle bakmıyordu ve her bir
sağlık ocağında sadece bir tane poliklinik odası
vardı, diğer dört beş tane hekim olmasına rağmen
onlara bir türlü muayene odası açılamıyordu. Diğer taraftan,
uzman hekimlere baktığımızda, uzman hekimler bugünün
parasıyla yaklaşık 1.800-1.900 lira ve alabilirlerse de üç ayda
bir yaklaşık 200-300 TL de döner sermaye alıyorlardı.
Burada, tabii ki hekimlere şu söyleniyordu: Benim devlet olarak
size verebileceğim para bu kadar, bunun haricinde siz ne yapabilirseniz
yapın. Dolayısıyla da işini bilen veya
muayenehaneciliği iyi uygulayan hekim arkadaşların refah
seviyesi yüksekti, diğer hekimlerin, bunu yapamayan, bilgi ve
donanımı iyi olduğu hâlde kendini iyi prezante edemeyen
hekimlerin mali durumu kötüydü fakat kimse de bundan şikâyetçi
değildi. Bundan esas şikâyetçi olan vatandaştı çünkü
vatandaş o dönemde hekime ulaşamıyordu. Buna istatistiksel
olarak baktığımızda da, halkın, bir
vatandaşın yılda hekime gitme oranı o dönemde yüzde 2,8di
ve bunun da büyük bir kısmı, yüzde 60-70i hastanelereydi, ikinci
basamağaydı. Birinci basamağı sağlık tesisi
yerine koyan da yoktu.
Tabii
ki diğer taraftan, sağlık tesislerimiz ne durumdaydı diye
baktığımız zaman: Nitelikli oda sayımız oldukça
azdı, yoğun bakım yatak sayımız 6.800
civarlarındaydı ve alet edevat yönünden oldukça fakir bir ülkeydik.
Diğer taraftan da her hekime bir tane muayene odası düşmüyordu.
5-6 hekimin olduğu bir branşta sadece bir veya iki tane poliklinik
odası vardı, eğer hasta, hekimini denk getiremezse vay hâline.
Anca bir hafta bekleyecek veya muayenehanesine gidecekti. Tabii ki biz o
günleri beraber yaşadık, unutmadık. Kimimiz o günlerden
menfaatlendik, kimimiz menfaatlenemedi fakat en büyük zulmü de vatandaş
gördü. Bir devletin ilk önce kendi vatandaşına hizmet etmesi gerekir
ve ikinci aşamada da tabii ki sağlık
çalışanlarına hizmet etmesi gerekir.
Tabii
ki sağlıkta 2002 yılından sonra büyük bir değişim
ve dönüşüm başladı ve ilk önce bizim yaptığımız
şudur: Hastaneleri birleştirdik ve saat beşte, saat altıda
sıraya geçen vatandaşlara, SSKlı vatandaşlara tüm
hastanelerden hizmet alma imkânı getirdik. Daha önceden
vatandaşlarımıza Sen SSKlısın, sadece SSK
hastanesine gidebilirsin, diğer hastanelere gidemezsin, sadece SSKda var
olan ilaçları alabilirsin, diğer ilaçları alamazsın diye
bir kısıtlama vardı. O zaman niye sesiniz çıkmıyordu?
Ben bunu anlamakta güçlük çekiyorum yani. Niye sesiniz çıkmıyordu?
Çünkü
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Bizim programımızı okursan anlarsın. Kendi
grubuna konuş.
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) Devlet hastanelerinin büyük bir kısmında
tahliller yapılamıyordu
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Dünyadan bihaber konuşuyorsun.
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) -
ve tomografi yoktu, MR yoktu, hastaların büyük bir
kısmı sevk oluyordu. Ama Allaha şükürler olsun ki 2002
yılından sonra sağlıkta değişim ve dönüşüm
başladı ve her şey değişti.
Ekonomik
anlamda bakarsanız, şimdi, performansa dayalı sistem geldikten
sonra hekimlerin hastaya bakışı değişti ve daha çok
hasta bakar hâle geldi ve hastaya daha iyi davranır hâle geldi. Tabii ki
biz ekonomik olarak da destekledik. O zaman 1.900 lira alan hekim şimdi en
asgari 4.500 lira ile 10 bin liraya kadar ücret alabilmektedir ve
dolayısıyla da
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bu
para kimlerin cebine gidiyor?
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) Bu para devletin parası, bizlerin parası.
Dolayısıyla
hekimlerin refah seviyesi yükseldi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Bir anket yaptırın bakalım hekimlere! Her şeye
yaptırıyorsunuz, hekimlere bir anket yaptırın!
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) Pratisyen hekimleri kimse hekim yerine koymazken aile
hekimliğine geçildi ve dolayısıyla da bir aile hekimi 4 bin lira
ila 8 bin lira arasında ücret alır hâle geldi ve onurlu bir
yaşam sürme imkânı sağlandı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Anket yaptırın, anket!
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) Tabii ki, biz aynı ülkede yaşamıyoruz
galiba; sizin baktığınız pencere çok farklı, bizim ve
halkın baktığı pencere oldukça farklı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Anket yaptırın hekimlere, bir anket yaptırın!
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) Diğer taraftan, tabii ki 112 hizmetlerinde
BAĞ-KURluysan bile Önce mazot parasını yatır, sonra
ambulans göndeririz. diyordunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Kim diyordu ya? Sizin grubunuzda yer alan
Bak, bakan oldular, Meclis
Başkanı oldular, onlar sizde; onlar diyordu.
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) Bizde şimdi 112 hizmetleri tamamen bedava hâle
geldi ve dolayısıyla da 112nin kentsel alanda ulaşımı
5-10 dakikaya, kırsal alanda 25-30 dakikaya ulaştı.
Dolayısıyla, sağlıkta, yoğun bakım
sayısı hızla artırıldı, her türlü ameliyatlar il
hastanelerinde yapılır hâle geldi, hastaların sevki oldukça
azaldı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Şu beynini özgürleştir, beynini!
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) Dolayısıyla, büyük bir değişim,
dönüşüm olduğu için sizin bunları idrak etmeniz tabii ki biraz
zaman alacaktır. İnşallah daha sonraki yıllarda bunu
anlayacaksınız.
Dolayısıyla, en
büyük sosyal devlet diyorsunuz, siz sözünü ediyorsunuz, biz
gerçekleştiriyoruz. Sosyal devlet olma adına, on sekiz yaş
altındaki çocuklarımızın hepsi sosyal güvenlik sistemi
altına alınarak ve dolayısıyla da hiçbir endişe ve
kaygı olmadan çocuklarımız tedavi olabilmektedir.
Diğer taraftan, tabii
ki, acil hizmetleri tamamen ücretsiz hâle getirildi. Eskiden acile gelenler ilk
önce parasını yatırıyordu veya rehin kalıyordu.
Şimdi öyle bir şeyler duymuyorsunuz Allaha şükür ve
vatandaşımız bunları çok çok iyi görmektedir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Parayı kim alıyordu, onu da söyle? Parayı biz alıyorduk
değil mi!
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) Siz de tabii geliyorsunuz, bu hizmetlerden siz de
oldukça faydalanıyorsunuz.
Dolayısıyla,
tabii ki hastalara hak arama diye bir şey yoktu eskiden, hasta
hakkı diye bir şey yoktu. 2003 yılında hasta hakları
getirildi ve dolayısıyla
Sizin için vatandaş önemli değil
mi? Biz niçin çalışıyoruz? Bu vatandaşa hizmet için
çalışıyoruz. Hasta hakları getirildi ve
dolayısıyla da hastalar ilk defa kendilerinin insan yerine
konulmasının şerefine eriştiler ve mutluluğunu
yaşadılar. Dolayısıyla da hasta hakları
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Uşaktaki yatak sayısını söyle.
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla)
oldukça iyi çalışır hâle geldi.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kaça düştü Uşakta yatak sayısı?
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) 2002 yılında 2,8 olan sağlığa
ulaşım bugün 7,5a ulaştığı için ve dolayısıyla
da eskiye göre çok fazla bir yoğunluk olduğu için, tabii, bu hasta
hakları uygulaması ilk defa başladığı için,
başlangıçta birtakım hastalar bu hakların nasıl
kullanılacağını bilemedikleri için, birtakım
sağlık çalışanlarının aleyhi yönünde
kullanmış olabilirler. Ama şimdi bilinç arttığı
için artık sağlık çalışanlarına şiddet daha
da azalmıştır. Hekimle vatandaş bütünleşmiştir,
ayrı kalmamıştır.
Şunları
biz çok iyi biliyoruz: Hasta büyükşehire geldiği zaman, üniversiteye
geldiği zaman sadece hastaneye yatabilmesi için, hocanın yatak
rezervini alabilmesi için muayenehaneye çok gittiğini biliyoruz, biz
bunları çok biliyoruz yani bunları asla unutmadık. Yani, siz,
kendi çoluğunuz çocuğunuz olsa, anneniz olsa, babanız olsa
bunlara razı olur muydunuz?
Bizden
önceki konuşan hatip üniversitede öğretim görevlisi herhâlde, o
bundan faydalanacak ki onun için bir şikâyeti yok.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Niye bize söylüyorsun arkadaşım?
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) Dolayısıyla, bu şiddet daha da
azalacaktır. Sayın Sağlık Bakanımızın bu
konudaki çalışmaları devam etmektedir. Beyaz kod
uygulaması -inşallah- şiddete sıfır tolerans
uygulaması nisan ayında devreye girecektir. Dolayısıyla,
sağlık çalışanlarına şiddeti
sıfırlamaya çalışacağız.
Dolayısıyla,
ben, bu önergenin aleyhinde olduğumu bildiriyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Güneş.
III.-
YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama istiyorsunuz.
Yoklama
talebi vardır. Sayın milletvekillerimiz ayağa kalkarlarsa...
Sayın
Hamzaçebi, Sayın Çıray, Sayın Eyidoğan, Sayın Altay,
Sayın Öğüt, Sayın Akar, Sayın Çam, Sayın Özkan,
Sayın Ekşi, Sayın Tanal, Sayın Tayan, Sayın
Toptaş, Sayın Özgündüz, Sayın Özkes, Sayın Kaplan,
Sayın Oyan, Sayın Ekinci, Sayın Atıcı, Sayın
Yıldız, Sayın Ayaydın.
Yoklama
için iki dakika süre vereceğim:
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
On
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.38
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 14.54
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istenen yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/118) esas numaralı, hekim ve diğer sağlık çalışanlarına
yönelik şiddet olayları hakkında Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 14/3/2012 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Buyurunuz
Sayın Akdağ.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Sağlık Bakanı Recep
Akdağın, 14 Mart Tıp Bayramına ilişkin
açıklaması
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım
teşekkür ediyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün, bireyin en değerli varlığını,
sağlığı korumak için yemin eden, gecesini gündüzüne katarak
çalışan başta hekimler olmak üzere bütün sağlık mensuplarının
bayramıdır. Bugün bizim bayramımız, sağlık
çalışanlarının bayramı. Kendi adıma ve tüm
çalışanlarım adına bütün sağlık
camiasının bayramını tebrik ediyorum, yüce Meclisimize de
sağlık konusuna gösterdiği alakadan dolayı teşekkür
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, elbette insanımıza hizmet verirken, Hükûmet olarak
insanı öne alan bir hizmet anlayışı geliştirirken
çalışanları da önemsiyoruz çünkü biz biliyoruz ki Türkiyedeki
büyük Sağlıkta Dönüşüm Programı başarısını
Hükûmetimizin politikaları, Başbakanımızın bu meseleye
gösterdiği hassasiyetin yanı sıra, değerli sağlık
çalışanlarının fedakâr çalışmalarıyla
başarılı hâle getirmiştir. Dolayısıyla, buradan
Türk milletinin huzurunda, sizlerin huzurunuzda bütün sağlık çalışanlarına,
insanımıza verdikleri sağlık hizmetinden dolayı,
fedakârca çalışmalarından dolayı teşekkürü bir borç
biliyorum, kendilerine şükranlarımı ifade ediyorum.
Gerçekten,
Sağlıkta Dönüşüm Programı, Türkiyede 2003lü yıllarda
yüzde 39 olan memnuniyet oranlarını yüzde 76lara kadar
çıkarmıştır. Bu büyük bir başarıdır; bu,
Türkiye Cumhuriyetinin başarısıdır; bu, Türkiyedeki
sağlık çalışanlarının başarısıdır.
Bütün sağlık çalışanlarını tekrar tekrar tebrik
ediyorum ve halkım adına, Türk milleti adına hepsine Allah
razı olsun diyorum, sağ olsunlar, var olsunlar. Bundan sonra,
programımızı geliştirirken hem insanımıza verilen
hizmeti geliştirmeye devam edeceğiz hem de sağlık
çalışanlarını önceleyen, sağlık
çalışanlarının imkânlarını, özlük
haklarını geliştiren çalışmalarımıza devam
edeceğiz.
Değerli
Başkanım, size ve yüce Meclisimize teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akdağ.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Bahçekapılı, buyurunuz.
18.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, kuliste Barış ve Demokrasi Partisinden 2
milletvekilinin Bitlis Milletvekili Vahit Kilere fiilî saldırıda
bulunduğuna ilişkin açıklaması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle Sayın
Meclis üyelerimize şunu belirtmek isterim, vurgulamak isterim: Bu kürsüyü
kullanan bütün milletvekilleri her konuşmasında barıştan
yana olduğunu ve şiddete karşı olduğunu beyan etmektedir.
Bilinmelidir ki şiddette karşı olmak sadece sözlü anlamda ifade
etmek değil, özümüzün, sözümün, hâl ve
davranışımızın ve duruşumuzun da bir olması
gerekir, söylediğimiz sözle örtüşmesi gerekir.
Hâl böyle iken,
öğrendiğime göre, biraz önce kuliste, Bitlis Milletvekilimiz
Sayın Vahit Kilere, Barış ve Demokrasi Partisi
milletvekillerinden 2 arkadaşımız fiilî saldırıda
bulunmuştur.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) Kim kime saldırmış?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ben, şiddete karşı olan bir partinin bir üyesi olarak bir kez daha
yineliyorum ki şiddeti kınıyoruz, kınayacağız.
Bunu kayıtlara geçirmek anlamında beyanda bulundum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bahçekapılı.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çatısı altında bütün şiddeti
kınıyoruz. Bu elim olaylara müthiş bir şekilde
üzüldüğümüzü Başkanlık Divanı olarak bilmenizi istiyoruz.
Tekrarlamamasını hepinizden diliyorum.
Sayın
Dağoğlu, buyurunuz.
19.- İstanbul Milletvekili Türkan
Dağoğlunun, 14 Mart Tıp Bayramına ilişkin
açıklaması
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde modern tıp eğitiminin
başlangıcı olarak kabul edilen 14 Mart, tıp kökenli bir AK
PARTİ milletvekili olarak benim kişisel takvimimde en çok
önemsediğim tarihlerden biridir. Milletvekili olmadan önce otuz
yılı aşkın süre sağlık sektöründe aktif görev
alan bir kişi olarak tüm doktorlarımızın ve
sağlık çalışanlarımızın, bu alanda meslek
onuruna yaraşır bir şekilde ve tüm zorlukların üzerinden
var güçleriyle gelerek hizmet sunduklarını gördüm ve önümüzdeki
dönemde de bu azimlerinden bir nebze bile eksilmeyeceği yönündeki
inancımın sonsuz olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.
Bu
duygu ve düşüncelerle, tüm sağlık
çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramını
kutluyor, başarılı ve değerli hizmetlerinin
devamını diliyorum. Mecliste
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Şimdi,
İç Tüzükün 58inci maddesine göre
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, biraz önce, Grup Başkan
Vekili Sayın Ayşenur Bahçekapılının grubumuzdaki bir
milletvekiline ilişkin yapmış olduğu bir açıklama var
dışarıda yaşanan olayla ilgili.
BAŞKAN
Evet.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Muhatabı olan arkadaşımız
Sırrı Sakık burada, cevap verecek efendim.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Sakık.
20.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, kuliste Bitlis Milletvekili Vahit Kilerle aralarında
yaşanan olaya ilişkin açıklaması
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Aslında
kimlerin şiddet uyguladığı ortada. Bakınız, biz,
bir konuyu tartışmak üzere Milletvekilimizle oturup sohbet ediyoruz.
Bölgemizde ciddi bir afet var, bölgenin her tarafı kar altında.
Başbakanlıktan giden paraya bizzat Milletvekili müdahale ederek kendi
ilinin Belediye Başkanlığına 500 milyon lira tahsis ederek
diğer belediye başkanlıklarına tek lira vermeyen bizzat bu
şahıs. Valiyi il başkanı gibi çalıştıran bu
milletvekili. Kendisine bunların doğru olmadığını
söyledik. Hani siz Halka hizmet, Hakka hizmettir. sloganıyla yola
çıkıyorsunuz ama siz her zaman ayrımcı politikalar yapıyorsunuz.
Kimi belediyelere, bakın 45 bin nüfusu olan yere 500 milyon ama
diğer, 75 bin nüfusu olan belediyeye tek lira para gitmiyor. İlin
milletvekilinin böyle davranmaması gerektiğini söyledik ve sesini
bize yükselten de o. O çünkü parasına güveniyor; o, iktidarına
güveniyor. O halklar arasında, o kendi ilinde bile ayrımcı
politikaları uygulayan bizzat kendisidir.
Ben şimdi AKPli
bütün vekillerin vicdanına sesleniyorum: Bir ile giden parayı sadece
AKPnin belediye başkanlarına tahsis etmek halka hizmet midir, Hakka
hizmet midir? Bu ayrımcı politikalar nedir? Bunları kendilerine
söyledim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Sayın Kiler
21.- Bitlis Milletvekili Vahit Kilerin, Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın kendisiyle ilgili
beyanlarının doğru olmadığına ilişkin
açıklaması
VAHİT KİLER
(Bitlis) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabii, Sayın
Sakıkın konuşmalarını açıkçası ben üzülerek
dinledim. Dışarıda çay içmeye kendisi beni davet etti.
Oturduğumuz masada çok nezaket ortamında
konuşacağımızı zannettim, çok usulünde de
konuşuyorduk. Bitlisle ilgili -kendi iliyle ilgili değil, Bitlisle
ilgili- konuşuyorduk.
SIRRI SAKIK (Muş)
Bitlis de benim ilim, Şırnak da benim ilim, Yozgat da benim ilim!
VAHİT KİLER
(Bitlis) Bitlisle ilgili gelişmeleri, gönderilen kaynakları,
yapılan yatırımları konuşurken
Konuşmalarının,
söylediklerinin hepsi yalan ve iftira; hiçbirine katılmıyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
Yalan sen söylersin! Ben yalan söylemem!
VAHİT KİLER
(Bitlis) Evraklarda, gönderilen paranın
dağıtıldığı yerler belli.
SIRRI SAKIK (Muş)
Ben direkt konuşurum, Başbakanlıktan sor, yalan yok bende, yalan
yok!
BAŞKAN Sayın
Sakık, lütfen
VAHİT KİLER
(Bitlis) Kaldı ki
(BDP Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu, AK PARTİ Bitlis Milletvekili Vahit Kilerin
oturduğu sıranın önüne geldi) (AK PARTİ
sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)
VAHİT KİLER
(Bitlis) Otur yerine!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Şiddete bak şiddete!
BAŞKAN Sayın
Sakık, lütfen yerinize oturunuz.
VAHİT KİLER
(Bitlis) Kaldı ki doğru dahi olsa
BAŞKAN Sizi
dinledik, şimdi de Sayın Kileri dinleyelim.
VAHİT KİLER
(Bitlis) Kaldı ki dedikleri doğru dahi olsa
Otur yerine!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
VAHİT KİLER
(Bitlis) Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, burası dağ
başı değil. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Dağ başı değil burası!
VAHİT KİLER
(Bitlis) Zannediyorsam kendilerini hâlen dağda zannediyorlar. Sizden
korkmadığımızı, bizim hizmete devam edeceğimizi
bilmenizi istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
Ne hizmeti! Sen kendi hizmetindesin, kendi bütçeni dolduruyorsun. Senin orayla
işin yok. Sen eğer gerçekten ayrımcı politikalar
yapmasaydın
VAHİT KİLER
(Bitlis) Sakık, senin tehditlerinden korkmuyoruz; biz on senedir senin
tehditlerine rağmen iş yapıyoruz orada, hizmet ediyoruz. Bütün
Bitlise hizmet ediyoruz, bütün ülkeye hizmet ediyoruz.
Kaldı ki dediklerinin
tamamı doğru olsa bile, bunun karşılığı vazo
atmak değil, bunun karşılığı saldırmak
değil, yumruk atmak değil, küfür etmek değil.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kiler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, bu doğru değil.
BAŞKAN
Sayın Sakık sizi de dinledik, Sayın Kileri de dinledik,
lütfen beni bir dakika dinler misiniz.
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, şimdi bakın, bu
Parlamentoyu yanıltmak
Yalan söylüyor diyor. Bakın Sayın
Başkan, bu doğru değil. Bakın, Başbakanlıktan
belgeleri alın, eğer Başbakanlıktan giden belgeler beni
doğrulamıyorsa haklısınız, ama siz yalan
söylüyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen yerinize geçiniz.
Sayın
milletvekilleri, burası Parlamento
SIRRI
SAKIK (Muş) Sen sadece bütçeni doldur, boşver! Sen boşu
boşuna şey yapma. Ayrımcı olma, sana söylediğim bu
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bir şeyi tekrar hatırlatmak istiyorum
hepinize.
SIRRI
SAKIK (Muş) Senden rica ettim, iller arasında ayrımcı
olma
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen
SIRRI
SAKIK (Muş) Tatvan da senin ilçen, Güroymak da senin ilçen dedim.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Konuşma!
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen
Lütfen
Sayın
milletvekilleri, demin söyledim, tekrar bir şeyi daha hatırlatmak
istiyorum hepinize. Bunu hepinizin gayet iyi bildiğinizden eminim.
Burası Parlamento, yani konuşulan yer, tartışılan,
fikirlerin yarıştığı yer. Kaba kuvvetin, şiddetin
geçerli olmayacağı, yaralayıcı ve kaba sözlerin
kullanılmayacağı bir yer. Lütfen, sayın milletvekillerimize
bu olay çerçevesinde tekrar bu konuyu hatırlatıyorum ve bu konuyu
kapatıyorum. Yeterince netlik kazandı, siz de söylediniz, o da
söyledi, kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Olaylar
netleşmiştir, daha sonrasını da sonra konuşarak
anlaşırsınız.
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, tek kelime söylüyorum.
BAŞKAN
Siz söylediniz efendim.
SIRRI
SAKIK (Muş) Tek kelime söylüyorum bütün Parlamentonun huzurunda,
söylediklerim eğer yalansa yarın vekillikten istifa etmezsem
namerdim. Orada oturup yalan söylemeye gerek yok.
BAŞKAN
Sayın Sakık, bunun konusunu karşılıklı
birbirinizle anlaşırsınız.
Şimdi,
İç Tüzükün 58inci maddesine göre geçen tutanak hakkında
konuşma hakkını kullanmak isteyen ve kendisine ait olup geçen
birleşim tutanağında yer alan bir beyanın düzeltilmesi
hakkında söz isteyen Sinop Milletvekili Engin Altaya söz vereceğim.
Buyurunuz
Sayın Engin Altay.
Üç
dakika söz veriyorum tutanaklardaki konuşmanızı düzeltmek üzere.
VIII.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Sinop Milletvekili Engin Altayın,
13/3/2012 tarihli 77nci Birleşimdeki bir beyanını düzeltmek
istediğine ilişkin konuşması (x)
ENGİN
ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim
Sayın Başkan, üç dakikayı da kullanmayabilirim.
Öncelikle
14 Mart Tıp Bayramını kutluyorum. Doktor milletvekillerimizin,
bütün sağlık çalışanlarının, sağlık
emekçilerinin bu anlamlı gününü kutluyorum. Bunu belirtmek istedim. Biraz
önce Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Sadık Yakutu gördüm, ona da
geçmiş olsun diyorum.
Sayın
milletvekilleri, oldukça gergin günler yaşıyoruz. Dünkü
konuşmamda şu olmamalıydı: Bana yerinden Ruh
sağlığı bozuk. diyen birine Eşek herif dememeliydim. Kaldı ki kimse bunu
duymadı. Ben de son anda kestim, kendimi kontrol etmeye
çalıştım ama tutanaklar yalan söylemez. Burada, tutanaklarda
böyle bir ifade var. Bu doğru
değildir, benim bunu söylememem gerekir ama bilirsiniz ki bu
bilerek, isteyerek, kasten söylenmiş bir laf da değildir. Ancak bu
arada şu da var: Dünkü tutanakları lütfen alın bakın, benim
buradaki on iki dakikalık konuşma süremin neredeyse
yarısına yakın da Sayın Milletvekili yerinden
konuşmuş; bu doğru değil. Burası diyalog kürsüsü
değil, burası monolog kürsüsü. Biz bu hakkımızı
kullanacağız. Biz bu hakkımızı kullanırken siz
sabırla dinleyeceksiniz, bunu müteaddit defalar söyledim. Başka türlü burada bakın
işte tadımız tuzumuz kaçıyor.
Bir
şey daha söyleyip iniyorum: Sayın Bahçekapılı milletvekiline
yönelik fiilî bir saldırı olduğunu söyledi. Öyleyse ben de
Sayın Milletvekilime Geçmiş olsun. diyorum. Ancak beklerdim ki
Sayın Bahçekapılı bana da Geçmiş olsun. desin ya da bana
yapılanı da kınasın.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın
Altay.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan, benim de kendisine
cevaben
BAŞKAN
Tutanak düzeltme konusunda Engin
Altayın talebi vardı, sizin öyle bir talebiniz yok. Yani, siz de
sözünüzü geri alıp düzeltecek misiniz? O zaman
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Belki ben de özür dilemek istiyorum.
BAŞKAN
Efendim?
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Belki ben de özür dileyeceğim.
BAŞKAN
Belki ile olmaz efendim burada. Sizin
de talebinizi net duymak isteriz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman)
Çıkayım ben de
BAŞKAN
Ne için
çıkacağınızı söyleyiniz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Burada Ruh sağlığı bozuk.
diye kendisine sataştığımı söylüyor.
BAŞKAN
Siz düzelteceksiniz onu da...
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, hangi ifade düzeltilecek?
BAŞKAN
İç Tüzük 58e göre buyurunuz efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Hangi ifade düzeltilecek?
BAŞKAN
Ruh sağlığı bozuktur. demiş, onu düzeltmek istiyor
efendim.
Buyurunuz
Sayın Metiner.
2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, 13/3/2012 tarihli 77nci
Birleşimdeki bir beyanını düzeltmek istediğine ilişkin
konuşması (x)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki bu Genel Kurulda yaralayıcı sözlerin
edilmemesi gerekiyor. Zaman zaman sinirlerimizin gerildiği anlar oluyor.
Ben Sayın Altayın kasten bunu söylemiş olduğunu
varsaymıyorum -Eşek herif tabirini- ama CHP saflarından da çok
sayıda hakaretler var. Ben onlara değinmek istemiyorum,
değinmenin yeri de burası değil fakat Sayın Başbakana
sağlığıyla ilgili rapor alması gerektiğini
defalarca söylemesi üzerine ben de Sizin ruh sağlığınız
bozuk. diye bir ifade kullanmışım. İddia edildiği
üzere sık sık sözünü de kesmiş değilim. Tutanaklar burada,
hepiniz okuyabilirsiniz. Ben de bilmeden kendisini yaralamışsam özür
dilerim, sözümü geri alıyorum ama keşke açık yüreklilikle özür
dileme erdemliliğinde bulunsaydı.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Metiner.
Bundan
sonra da kimsenin kaba ve yaralayıcı söz kullanmayacağına
olan inancımla konumuza geçiyoruz.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/569) (S. Sayısı:
180) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu 180 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle tasarı tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler
hâlinde görüşülecek ve bölümlerde
yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Gökhan Günaydın konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Günaydın. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 180 sıra sayılı Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısına ilişkin Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
sunmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
Ülkemizde
74 milyon yurttaşımız 19 milyonu aşkın bina stoku
içerisinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Yıllardır
sürdürülen yanlış politikalar çerçevesinde Anayasanın
56ncı maddesinin hak olarak saydığı
sağlıklı, dengeli ve güvenli bir çevrede yaşama olanağından
yurttaşlarımızın önemli ölçüde yoksun olduğunu hepimiz
biliyoruz. Yine aynı şekilde Anayasamızın 23üncü
maddesinde devletin görevleri arasında sayılan
sağlıklı ve düzenli bir kentleşme olgusundan Türkiyenin ne
kadar uzak olduğu hepimizin bilgileri arasındadır.
Geçen
sene sonbaharda Vanda büyük bir deprem yaşadık ve Van depremi
sonrasında Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri giderek
sıklaşan söylemleriyle Türkiye'nin 25 bin kilometrelik bir fay
hattı üzerinde bulunduğunu, dolayısıyla
insanlarımızın mal ve can güvenliğini koruyabilmek için 9
ila 11 milyonluk yapı stokunun yıkılması ve yenilenmesi
gerektiğini, bunun için de 400 ila 500 milyar dolar civarında bir
kaynağa ihtiyaç bulunduğunu söylemeye başladılar.
Çevre
ve Şehircilik Bakanı ile Başbakanın söylemlerini
karşılaştırdığınızda
yıkılması gereken yapı stokunda 2 milyonluk bir fark
görüyorsunuz, birisi 9 milyon diyor, öbürü 11 milyon diyor. Sonra Ne kadar
kaynak harcanmalı? sorusunda 100 milyar dolarlık bir fark
görüyorsunuz, birisi 400 milyar dolar diyor, öbürü 500 milyar dolar diyor.
Neyse, bu kadar kusur kadı kızında da bulunur diyelim ve bunu
çok önemsemeyelim.
Bu
tartışmalar içerisinde, değerli milletvekilleri, Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı 2 Şubat 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine
sevk edildi. Aslında asıl komisyon olarak Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu gösterildi, tali komisyon
olarak da İçişleri, Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonları
gösterildi. Ancak, tali komisyonların hiçbirinde görüşülmeden bu
tasarı doğrudan asıl komisyona getirildi ve 22 ila 23 Şubat
tarihleri arasında iki güne sıkıştırılarak
geçirildi. Oysa bu tasarının yerel yönetimlerin yetkilerini
düzenleyen önemli hükümleri var, yerel yönetimlerin yetkilerini merkezî
hükûmete devrediyor, bu hâliyle mutlaka İçişleri Komisyonunun
görüşünden ve denetiminden geçmesi gerekiyor.
Yine
bu tasarı, bu tasarıyla çelişen 11 kanunu uygulanamaz
kılıyor, Anayasaya aykırılık iddiaları var.
Dolayısıyla bu hâliyle de Anayasa Komisyonunun görüşmesinden,
denetiminden geçirilmesi gerekiyor ve elbette, başlangıçta da
söylediğim gibi, çok sayıda ve önemli mali hükümler getiriyor. Bu
anlamıyla, bu yönüyle de Plan ve Bütçe Komisyonunun incelemesinden
geçirilmek zorunda. Ancak hiçbir incelemeden geçirilmeden bu tasarı Genel
Kurula indirildi ve bugün görüşüyoruz. Bunun gerekçesi neymiş? Çünkü
bu çok acil bir tasarıymış ve derhâl, daha fazla gecikmeden
yasalaşması gerekiyormuş.
Peki,
o zaman soralım. 2002nin sonbaharında iktidar olan Adalet ve
Kalkınma Partisi 2012nin Martında, on yıl sonra bir
tasarıyı acil diye önünüze getiriyorsa şu soruyu sormak bizim
hakkımız değil midir? Ey AKP, on yıldır
getirmediğin bu tasarıyı on gün daha bekleyip de tali
komisyonların incelemesinden geçirsen ve bu anlamda da Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 37nci maddesi hükmüne uygun davransan
daha doğru olmaz mı? Şüphesiz daha doğru olur çünkü İç
Tüzükün 37nci maddesi -aynen okuyorum- diyor ki: Başkanlıkça esas
komisyon dışında, tali komisyonlara da havale edilmiş olan
bir konu bu komisyonlarca on gün içinde sonuçlandırılır. Bu süre
Başkanlıkça kısaltılabileceği gibi komisyonun
müracaatı hâlinde en çok on gün daha uzatılabilir. İç Tüzük ne
yazarsa yazsın, biz, bildiğimizi yaparız. Dolayısıyla
tali komisyonlardan geçmeden esas komisyonda görüşür, Genel Kurula da
getiririz. diyorsunuz. Hadi bunu da mesele yapmayalım, mesele
yapacağımız başka şeyler var çünkü! İç Tüzük bir
kere çiğnenivermiş, ne olur?
Değerli
arkadaşlarım, bir kere şu saptamayı öncelikle yapalım:
Türkiyede ilk kentsel dönüşüm uygulamasını yapanlar sosyal
demokrat belediyelerdir. Bundan yirmi yıl evvel kentsel dönüşüm
diye bir tema Türkiyede yokken Dikmen Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesini
yapan, Portakal Çiçeği Vadisi Kentsel Dönüşümünü yapan sosyal
demokrat belediyedir. Ancak bu kentsel dönüşümde sizlerin
anladığından bir fark vardır. Bizim kentsel
dönüşümümüzde polis yoktur, jandarma yoktur, gözyaşları yoktur,
insanların evlerinin zorla yıkılması yoktur ve elbette bomba
yoktur, dayak yoktur. Ne vardır yerine? Gönüllü bir uygulama vardır.
Çünkü sosyal demokrat belediyecilik anlayışında oranın
sakinine sorulur. İster mülkiyet hakkına sahip olsun, ister
sınırlı ayni hak sahibi olsun, isterse gecekondu sahibi olsun
barınma hakkı denilen bir şey vardır, mülkiyet hakkı
denilen bir şey vardır. Sorarız Biz burada böyle bir proje
getirmek istiyoruz. Ne dersiniz? Gelin, hep beraber konuşalım.
Katılımcı bir anlayışla bu projenin içinin nasıl
doldurulacağına karar verelim. Eğer siz karar
mekanizmasını mahalle sakiniyle birlikte oluşturursanız
orada ranta geçit olmaz. Rantsal dönüşüm değil, halkçı ve
halksal dönüşüm olur ve bu çerçevede Türkiyenin ilk kentsel dönüşüm
uygulamalarını biber gazı olmadan, buldozer olmadan, jandarma,
polis olmadan sosyal demokrat belediyeler gerçekleştirmişlerdir. Biz
buna Halkçı Kentsel Dönüşüm diyoruz. Halkla beraber yapılan,
sevinçle yapılan kentsel dönüşüm diyoruz.
Bir
de bunun karşısında bir anlayış var: Yeşil gördü
mü, orman gördü mü, mera gördü mü avucu kaşınan, zamanında kent
yoksullarının kendilerine yurt yaptıkları, emeklerini
döktükleri ve zamanla kentin ortasında kalarak rant alanı hâline
gelmiş alanları gördükçe gözünde dolarlar çakan bir anlayış
var. O anlayış sizin anlayışınızdır ve bu anlayışın
gönüllülük ilkesiyle uzaktan yakından bir alakası olamaz. Çünkü
diyorsunuz ki afet alanlarında kentsel dönüşüme ilişkin yasa
tasarısının gerekçesinde: 7269 sayılı Yasa, umumi
hayata müessir afetlere yönelik düzenlemeleri yaparken bazı
olağanüstü tedbirler getiriyor. Bu, sosyal hayata olumsuz etki ediyor. Biz
onun için gönüllülük ilkesini getirmek istiyoruz. Peki, ben bakıyorum, bu
tasarıda gönüllülük ilkesi var mı? Arkadaşlar, gönüllülük ilkesi
bir aşama olarak var ama bu aşamanın dışında,
doğrudan zor kullanma devreye girmektedir.
Bakınız,
ben size tasarının işleyiş mekanizmasını
anlatayım da söylediklerim somutlansın. Diyelim ki siz evinizde
oturuyorsunuz, birileri size diyor ki: Sizin alanınız riskli mi
değil mi bir bakın. Eğer siz risklilik tespitini kendiniz
yaptırmazsanız Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve
TOKİ sizin alanınızda, sizin binanızda riskli tespiti
yapabilir. Buna itiraz edebilir misiniz? Evet, buna itiraz edebilirsiniz.
Nereye edeceksiniz itiraz? 5 kişilik bir komisyona. Bu komisyonun 2
kişisi Bakanlık görevlisi, 3 kişisi de Bakanlığın
seçtiği öğretim üyesi. Yani, sizin evinize riskli tespiti
yapanların bu tespitlerine itiraz ediyorsunuz ve itiraz görüşmesini
yapacak komisyon tamamen Bakanlığın emir komutası
altında çalışıyor. Böyle bir itiraz mercisi, böyle bir
bağımsız komisyon olabilir mi arkadaşlar? Bu ancak, evlere
şenlik, totaliter, ne yapmak istediğine odaklanan bir
anlayış içerisinde söz konusu olabilir. İtirazınız doğal
olarak reddedildi. Sizin riskli yapı tespitiniz ortaya çıktı ve
siz, derhâl, yürütmeyi durdurmayı da içeren bir dava açmak istiyorsunuz.
Yasa diyor ki: Olmaz. Dava açabilirsiniz, davada sorun yok ama bir küçük
sorun var, yürütmeyi durdurma isteyemezsiniz. Arkadaşlar, ben sizlere
soruyorum: İçimizde hukukçu olan var ama hepimiz hayatın içinde olan
insanlarız. Benim evim riskli tespiti yapıldıktan sonra, benim
evim otuz gün içinde yıkıldıktan sonra, benim evimin yerine
başkaları bina yapıp oralarda oturmaya başladıktan
sonra ben yürütmeyi durdurma alamamışsam ve bu dava
görüşülüyorsa, üç yıl sonra evimin yerinde yeller esip başka bir
binada başkaları otururken ben o davayı kazanırsam bu
davanın ne tür bir hukuki sonucu olabilir? Siz, özetle, fiili bir durum
yaratıyorsunuz ve vatandaşın bu memlekette idari yargıdan
sonuç alma hakkını fiilen ortadan kaldırıyorsunuz. Bu bir
hukuk devleti ilkesiyle bağdaşamaz, hele hele kanunun gerekçesinde
söylenildiği gibi Anayasanın 125inci maddesi hangi alanlarda
yürütmeyi durdurma kararı verilemezi sayıyor. Burada kamu yararı
vardır, dolayısıyla bu Anayasaya uygundur. diyemezsiniz. Çünkü
vatandaş eğer riskli, canına mal olacak bir binada oturmakta
ısrar ediyorsa onun mutlaka bir nedeni vardır. Nedir bu neden? Çünkü
o geçiş sürecinde onun için hayatını idame ettirecek bir mekanizma
kuramamışsınızdır. Onun cezalandırması
nedir? Onun cezalandırması evinin yıkılmasıdır ve
hiçbir hakkın kendisine verilmemesidir.
Devam
edelim. Risk tespiti yapıldı, size diyorlar ki: Evinizi otuz gün
içinde yıkın. Eğer tebligattan itibaren verilen süre içerisinde
yıkmazsanız eviniz idare, TOKİ ya da Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından yıkılır ve bunun ücreti
de sizden tahsil edilir. Eskiden üzerinde bina olan, artık arsa hâline gelmiş
olan alanda paydaşlar var, ne yapacakmışsınız? Üçte 2
oranında paydaşlar anlaşacakmışsınız,
eğer anlaşırsanız size geçici konut, geçici iş yeri
tahsisi ya da kira yardımı yapılabilirmiş. Yapılır
değil arkadaşlar, yapılabilir. Kime
yapılacağına, kime yapılmayacağına kim karar
verecek? AKPnin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bürokrasisi
karar verecek. Sizin bu kararları adaletten ne kadar uzak verdiğinizi
herkes biliyor. Dolayısıyla, böyle bir kanun maddesinde bu kadar
ayrımcılığa olanak veren bir düzenlemenin
yapılabilmesinin de ayrı bir skandal olduğunu ortaya
koyalım.
Peki,
üçte 2 çoğunlukla biz anlaşamadık, ne olacak? Geriye kalanlar,
paydaşlar diğerlerinin haklarını satın alabilecekler.
Almazlarsa ne olacak? Almazlarsa Hazine rayiç bedel üzerinden satın
alacak. Diyelim ki değerli milletvekili arkadaşlarım, Biz bu
arsamızı size vermek istemiyoruz, size güvenmiyoruz, sizin projenizi
bize yararlı bulmuyoruz. dedik, ne yapacaklar biliyor musunuz? Acele
kamulaştırma. Üstelik de eğer anlaşma yoluna gitmezsen,
acele kamulaştırmayla eviniz elinizden alınırsa kira yardımını
unut, geçici konut yardımını unut. Yani bu havuç ve sopa
ilişkisidir. Benimle beraber çalışırsan havuç olabilir.
Olur değil olabilir. Ama benimle beraber çalışmazsan sopa zaten
hazır!
Böyle
bir düzenlemeyi, biz gönüllü kentsel dönüşüm uygulaması diye
Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirmeye çalışıyoruz; bu da
ayrı bir skandaldır.
Nihayetinde
arkadaşlar, bir madde daha var, diyor ki: Bu Kanunun uygulanmasına
zorluk çıkartan olursa Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uyarınca
suç duyurusunda bulunulabilir. Ben size soruyorum: Hukukun genel ilkeleri
uyarınca, Türk Ceza Kanunu uyarınca birisi zaten kanunlarda
tanımlanmış bir fiili suç tanımına göre işlerse
yine yasa devleti, hukuk devleti olarak ona yaptırım
uygularsınız. Ne diye bu kanuna ayrıca yazmak
durumundasınız, hangi gereksinimle bu kanuna ayrıca
yazıyorsunuz, yazmazsanız bu uygulamayı yapamaz
mısınız? Yaparsınız, bunu herkes görüyor. Niye
yazıyorsunuz biliyor musunuz? Bunu vatandaşa kahvelerde okuyacaklar
ve diyecekler ki: Bak ha, o buldozerin önüne çıkarsan, o polisin önünde
durursan tıpkı Tortumda HESe karşı
çıktığı için cezalandırılan on dokuz
yaşındaki kız çocuğu gibi seni de içeri atarlar, seni de yargılamaya
başlarlar. Yani vatandaşa gözdağı veriyorsunuz ve bunu da
kanun metni üzerinden yapıyorsunuz. Bunların kabul edilebilir
şeyler olmadığı açıktır.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de kentsel dönüşüm acil bir gereksinimdir
ancak kentsel dönüşüm adı altında yurttaşın
alanlarına, doğal kaynaklarımıza, meralarımıza,
ormanlarımıza, kıyılarımıza göz koyan bir rant
anlayışı, elbette, Cumhuriyet Halk Partisinden destek
görmeyecektir.
Maddeler
hakkında arkadaşlarım konuşacaklar ancak birkaç konuyu
hızla bahsetmek istiyorum. Yerel yönetimlere değer verdiğinizi
söylersiniz. Mevcut Belediyeler Kanununun 73üncü maddesi, kamu arazisi
kullanmayan belediyeye kentsel dönüşüm yapabilme hakkı tanır.
Ancak hazine arazisi kullanacaksa Bakanlar Kurulundan onay alması gerekir
belediyelerin. İzmir Büyükşehir Belediyesinin sekiz projesine bir
yıldır geçit vermezsiniz, İçişleri
Bakanlığından geçirtmezsiniz. Eskişehir Büyükşehir
Belediyesinin üç tane Kentsel Dönüşüm Projesini bir Valilikten, bir
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünden geçirirsiniz ancak Ankara
Büyükşehir Belediyesinin projelerini on beş gün içerisinde Resmî
Gazetede yayınlarsınız.
Şimdi
yetki ne? Şimdi, yetki diyor ki: Hiçbir belediye, eğer Bakanlar
Kurulu kararı edinemezse Kentsel Dönüşüm Projesi uygulayamaz. Bu,
belediyeler üzerinde nasıl bir ayrımcı uygulama
yapabileceğinizin de şimdiden kanıtı niteliğindedir.
Örnekler
vereceğim. Zamanımız da daralıyor. Ankara Büyükşehir
Belediyesinin Kentsel Dönüşüm Projesine bir bakın. Asrın
projesi. dediğiniz Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm Projesinin
-Esenboğa Havaalanına doğru giderken sağ tarafta-
Altındağdaki binalarına bir bakın, o binaları
göremezsiniz. Niye göremezsiniz biliyor musunuz? Vadinin dibindedir. Orada
vatandaş diyor ki: AKP milletvekili gelsin, Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı gelsin, Çevre ve Şehircilik Bakanı gelsin
buraya. Neden hak sahibinden 2.000 fazla kişiye kura çektirildi? Neden o kuralarda hak
sahibi olmaması gerekenler, Keçiören tarafından ciddi ve güzel
binalar aldılar ve neden biz hak sahipleri vadinin dibinde ancak su tutma
bölgesi olabilecek bir yerde, birinci katta, bodrum katında yerlere
muhatap olabildik. O binaları gidin görün, gökyüzünü görebilmek için
binadan çıkmak ve başınızı yukarıya
kaldırmanız gerekiyor. İnsanları oralara mahkûm ediyorsunuz,
kentsel dönüşümle yapacaklarınız da budur.
Son olarak, değerli
milletvekili arkadaşlarım, Kamu ihale Kurumu üzerinde skandallar bu
kadar ayyuka çıkmışken siz bu yasa uygulaması
çerçevesindeki ihale ve yapım işlerini Kamu İhale Kurumu
denetiminden tümüyle çıkartıyorsunuz. Hiç olmazsa bugünlerde bunu
yapmaktan birazcık tereddüt etseydiniz. Kamu İhale Kurumunda neler
yaptığınızı herkes biliyor. Kamu İhale Kurumunun
başkanı on aydır yok. Kilit noktalara on bir atama
yaptınız, ben size hatırlatayım mı? Başkan
yardımcılıklarına Maliye Bakanının
sınıf arkadaşını getirdiniz. Anayasa Komisyonu
Başkanı Burhan Kuzunun yeğenini daire başkanı
yaptınız. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayanın
danışmanını, Hüseyin Çelikin
danışmanını
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
GÖKHAN GÜNAYDIN
(Devamla) -
Maliye Bakanının danışmanını yine
daire başkanı yaptınız. Plan Bütçe Komisyonu
Başkanının eşi müşavirlik görevine getirildi. Sadullah
Erginin danışmanı müşavirlik görevine getirildi. Anayasa
Mahkemesinde hemşire olarak çalışan kişiyi müşavir
yaptınız. Sonra ne oldu? Adapazarı Su ve Kanalizasyon
İdaresi Müdürünü Kamu İhale Kurumuna üye yaptınız.
Kanalizasyondan çıkan kokular şimdi Kamu İhale Kurumundan
çıkmaya başladı. (CHP sıralarından alkışlar)
Yolsuzluğun bedeli 1 milyar liranın üzerinde tahmin ediliyor. 4 tane
yandaş iş adamını bir türlü bulamıyorsunuz. 23 tane
kişi, içlerinde raportörler, tutuklu.
Şimdi, ben soruyu
şöyle soruyorum: Kamu İhale Kurumunu bu noktaya getirmişseniz ve
bu yasayı da Kamu İhale Kurumunun denetiminden tümüyle
dışarı çıkartmak istiyorsanız yapmak istediğiniz
nedir? Bu 500 milyar doları birilerine paylaştırmak.
Tevfik Fikretin bir şiiri var. Okumanızı öneririm.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Günaydın.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) Bitiriyorum. On beş saniye verir
misiniz.
BAŞKAN Lütfen bitiriniz.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) Teşekkür ederim.
Yiyin efendiler, yiyin. Aksırıncaya,
tıksırıncaya kadar yiyin. (CHP sıralarından
alkışlar) Ama bu dünyanın öbür dünyası da var,
unutmayın.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Günaydın.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Hatip konuşmasında
kullandığı ifadelerle, AK PARTİ Grubunun ve AK PARTİ Hükûmetinin
yolsuzluk yaptığı gibi bir şaibe ve iddia ortaya attı.
Sözünü ettiği kurumla ilgili soruşturma devam etmektedir. Devam eden
bir soruşturma üzerinden Hatibin, bir siyasi parti üzerinde bu
şekilde siyaset yapması ve dil kullanmasını
kınıyorum ve kabul etmiyoruz. Kayıtlara geçsin diye ifade ettim.
BAŞKAN Kayıtlara geçmiştir efendim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Başkan, bu yasa,
yasayla yolsuzluk yapılmasıdır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Yasa üzerinde konuşun.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, açıklama
yapıldı, tutanaklara geçti.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
İç Tüzükün 60ıncı maddesine göre kısa bir
açıklaması vardır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir dakika
Bakana bir açıklama hakkı var, onu vereceğim, sonra size
tekrar döneceğim Sayın Hamzaçebi.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR
(Trabzon) Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Sayın Gökhan Beye de uyarıları için son derece
teşekkür ediyorum. Yalnız 3üncü maddede itiraz mercisini ifade
ederken bu heyetin 5 kişi olduğunu söyledi ve üniversitelerden tayin
edilecek 3 kişinin de Bakanlık tarafından seçileceğini
ifade etti. Oysa bu heyet 7 kişidir ve üniversiteler tarafından tayin
edilecek 4 kişi, üniversitenin kendisi tarafından gönderilecek. Bunu
arz etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bayraktar.
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, şimdi önemli bir yasa tasarısını
görüşüyoruz. Bütün yasa tasarısı görüşmelerinde olduğu
gibi muhalefet partileri konuyla ilgili görüşlerini ifade ederler,
eleştirilerini ortaya koyarlar, hükûmeti eleştirirler. Bundan daha
doğal bir şey yoktur. İktidar partisi sözcüleri de
çıkarlar, eleştirileri yanıtlarlar. Sıra onlara da
gelecektir. Şimdi, burada Kamu İhale Kurumuna yönelik olarak
yapılan bir eleştiriden nem kapıp grubumuzu, Hükûmeti itham
etti, doğru değil, burada siyaset yapılıyor gibi bir
açıklamayı, savunmayı, Parlamentonun geleneğine, savunma
hakkına, yani çalışma usulümüze uygun bulmuyorum. Bu doğru
bir şey değil. Şimdi
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, bunu bir şiirle
süsleyip..
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) İzninizle
İzninizle
bitireyim. Sayın Ünal, izin verir misiniz.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş)
burada birçok insanın ismini kullanıp bu
insanlarla ilgili iddiayı herhangi bir isnada, temelsiz bir bilgiyle
burada vermek doğru mudur efendim?
BAŞKAN
Sayın Ünal, siz hakkınızı kullandınız,
kayıtlara geçti.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Ünal, ben sözümü
bitirmedim, izin verirseniz bitireyim.
BAŞKAN
- Sayın Hamzaçebi, siz de açıklamalarınızı
yaptınız, teşekkür ediyorum.
Şimdi
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yani genellikle şahıs
olarak değil ama parti olarak böyle yapıyorsunuz. Muhalefet partisine
söz hakkı vermemek gibi bir anlayışınız var.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Hayır efendim. Kayıtlara geçmesi için
kendimizi ifade ediyoruz.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) İzin verir misiniz ben cümlemi
bitireyim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, sükûneti bir
sağlayalım efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, ben cümlemi
bitiriyorum.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Doğru bir yöntem değil.
Sıra eğer ihaleleri konuşmaya gelirse bize burada saatler
yetmez. Ben çıkıp konuşsam mahcup olursunuz. Verdiğim soru
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Neyiniz varsa konuşun, hodri meydan!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Mahcup olursunuz derken, vermiş
olduğum ihale yolsuzluk önergelerine, bizzat Sayın
Başbakanı muhatap alan soru önergelerime Sayın Başbakan
yıllardır cevap vermemiştir. Bakın, devam edebilirim ama
burada noktalıyorum.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın grup başkan vekilleri, konu netliğe kavuştu.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkanım, son bir cümle
söylemek istiyorum. Yolsuzluklarla ilgili merci Büyük Millet Meclisi
değildir efendim, bağımsız yargıdır,
mahkemelerdir. Ellerinde delil bulunanlar giderler, bu belgeleri,
dokümanları mahkemeye verirler.
MUHARREM
VARLI (Adana) Nerede bağımsız yargı!
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Ama bunun üzerinden, mesnetsiz ifadeler üzerinden
burada birilerini itham altında bırakmak doğru değildir.
Bizim söylediğimiz sadece budur efendim.
BAŞKAN
Peki, efendim.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman.
Buyurunuz
Sayın Büyükataman. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tamamına yakını deprem kuşağında
yer alan ülkemizde, başta deprem ve seller olmak üzere yapı
stokumuzun önemli bir bölümünün afetler açısından risk
taşıdığı, var olan riskin ortadan
kaldırılmasına yönelik önlemlerin alınması
gerektiği bir gerçektir. Bununla birlikte, mevcut yapıların
büyük bir kısmının muhtemel afetlere karşı
dayanıklı olmadıkları ve orta şiddetteki bir depremde
bile ağır derecede hasar görüp yıkıldıkları,
bundan dolayı sosyoekonomik problemlerin yaşandığı ve
devletin beklenmedik bir anda büyük mali külfetler ile karşı
karşıya kaldığı bilinmektedir.
Diğer yandan, yeni
yapılaşmaların afetlere karşı duyarlı
hazırlanmış plan kararlarına dayalı, yeterli
mühendislik hizmeti almış, ruhsatlı ve kamusal denetimden
geçmiş yapılardan oluşması icap etmektedir. On binlerce
insanın ölümüne ve çok yüksek mali kayıplara sebebiyet veren ve 1999
yılında Marmara Bölgesinde vuku bulan büyük deprem felaketleri,
müteakip depremler ve en son olarak 2011 yılında Vanda meydana gelen
deprem ile bu gerçek acı bir şekilde ortaya
çıkmıştır. 19 Mayıs 2011 tarihinde Simavda
yaşadığımız 5,9 büyüklüğündeki orta şiddetli
bir depremde dahi yapı stokumuzun gerekli direnci gösterememiş
olması da acı gerçeğimizdir. Ülkemizin bazı yerleri ve
yerleşim merkezleri hâlen çok yüksek deprem riski altındadır.
Örneğin Bursada üç yüz bin civarında yapı olduğu tahmin
edilmektedir ancak tam olarak kaç adet mevcut yapı olduğunun kesin
bir envanteri yapılmamıştır. Bu yapıların da
yüzde 60-70 kadarı kaçak yapıdan oluşmaktadır. Her türlü
denetimden uzak ve depreme dayanıksız bu mevcut yapı stoku,
kentimiz ve insanlarımızın geleceğini hayati olarak ipotek
altına almaktadır. Sağlıklı ve yaşanabilir
kentler, gelecek kuşaklara bırakacağımız en önemli
mirasımız olacaktır. Bu mirasa sahip çıkmanın ve
gelecek kuşaklara aktarmanın ilk adımı, günümüz
ihtiyaçları ve geleceğin projeksiyonu göz önüne alınarak
hazırlanmış gerçekçi, uygulanabilir, herkesin
katılımı ve katkısıyla yapılacak planlama
çalışmaları ışığında bir yasayla mümkün
olacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ülkemiz açısından büyük acılara sebep olan Van
depreminin deprem öncesi izlenen politikalardan daha farklı bir çizgide
yeni arayışları gündeme getirmiş olması, bu
yanıyla olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Ancak, riskli
yapıların ve riskli alanların yenilenmesine yönelik gerekçenin,
hazırlanan tasarıda yerel yönetimlere ait yetkilere Bakanlık
tarafından sınırsız biçimde el konulmasının
yanı sıra kentsel toprak rantlarının merkezi olarak
dilediğince yönetilmesinin önünün açılması amacıyla
kullanılması kabul edilemez bir yaklaşımdır.
Tasarıyla
Bakanlığa tanınan yetkiler, belediyeleri kentlerinde yetkisiz
bırakacak, görevlerini yerine getirmesini engelleyecek, halk ile belediye,
belediye ile Bakanlık karşı karşıya gelecektir.
Tasarının yasalaşması sonrasında riskli alanların
ve riskli yapıların belirlenmesiyle ülkenin tüm afet riskli
alanlarında var olan yapıların iyileştirilmesi, tasfiyesi ve
yenilenmesi konularında yetki genel olarak Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına verilmekte, bu yerleşmelerin asıl
sorumlusu olan yerel yönetim birimleri devre dışı
bırakılmaktadır. Tasarıda bu yetkilerin ancak Bakanlık
tarafından görevlendirilmeleri hâlinde yerel yönetimlerce ya da TOKİ
tarafından kullanılabileceği düzenlenmiştir. Diğer bir
ifadeyle, yerel yönetimlerin kanunlarla verilmiş yetkilerini
kullanması Bakanlık görevlendirmesine bağlanmakta, yerel
yönetimler sınırsız biçimde Bakanlığın
doğrudan vesayeti altına alınmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının gelirleri arasında en büyük pay 2/B
orman alanlarından elde edilecek gelir olarak belirlenmiştir. 2/B
gelirleri yanında çevre vergisi olarak bilinen vergi ve idari para
cezalarının yüzde 50si, İller Bankasının
yıllık safi kâr tutarının yüzde 49u,
Bakanlığın el koyduğu taşınmazlarda imar uygulanmasına
tabi tutulanların satışından elde edilecek gelirler,
dönüşüm projelerinden elde edilecek kredilerin geri ödemeleri ve gecikme
zamları, faizler, genel bütçeden ayrılan paylar ve sair gelirlerden
oluşmaktadır. Büyük yetki ve bütçeyle donatılan Bakanlık ve
TOKİ, hem ülke toprağı hem de emlak piyasasını
yönlendiren tek aktör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tasarı
bu hâliyle geçerse, İller Bankası belediyelere dönük hiçbir faaliyeti
yerine getiremez ve kısa vadede, çalışanların ücretlerini
dahi ödeyemez duruma gelecektir. Oysa Banka, belediye paylarından kesilen
ödeneklerle kurulmuştur ve ortakları olan belediyelere hibe dahil
kredi desteği sağlayamayacaktır. Hâlen devam eden belediyelere
ait onlarca altyapı işi yarım kalacak, belediyeler âdeta felç
olacaktır. Bu para alınacaksa
karşılığının mutlaka ödenmesi gerekmektedir. Bu
yasa böyle geçerse, İller Bankası kısa sürede kapatılma
noktasına gelecektir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının yasalaşmasıyla, kamunun elinde
kalan son araziler de elden çıkarılacak, kamusal fakirleşme yeni
bir boyut kazanacaktır. Tasarı içine özenle yerleştirilen
düzenlemelerle, kentlerimizin rantı yükselen merkezî bölgelerindeki kamu
tesislerine yönelik talan süreci de hızlandırılmış
olacaktır. Tasarı, riskli yapıların yenilenmesi gerekçesi
kullanılarak, mera alanlarının talan edilmesini kolaylaştırıcı
düzenlemeleri yasalaştırmayı amaçlamaktadır.
Gerektiğinde sağlam yapılara da kanun hükümlerinin
uygulanmasına ilişkin düzenleme açıkça Anayasaya
aykırıdır. Böylesi bir düzenleme, güvenli, risk
taşımayan yapılarda oturan, Benim yapım risk
taşımıyor, güvendeyim. düşüncesine sahip olan
kişilerin hukuki güvencelerini, barınma haklarını, konut
dokunulmazlığını, belirsizlik taşıyan uygulama
bütünlüğü kavramı ardına gizlenerek ortadan kaldıran
yanlarıyla Anayasaya aykırıdır.
Tasarıda
yer verilen mülkiyet hakkının kullanımının
kısıtlanmasına ilişkin tanımlanan yetkiler de
açıkça Anayasaya aykırıdır. Riskli alanlardaki
yapılara verilen kamu hizmetlerinin durdurulmasına ilişkin
düzenleme, barınma sorunlarının çözümüne ilişkin kararlarla
desteklenmediği sürece bu alanlarda yaşayanlar açısından
kabul edilemez bir niteliğe sahiptir. Elektrik, su, doğal gaz gibi
hizmetlerin bir anda kesilmesi bu tür yapılarda yaşamayı
imkânsız hâle getirecek, bu yapılarda yaşayanlar
açısından önemli sağlık ve güvenlik sorunlarının
ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Sosyal devlet ilkesiyle
bağdaşmayan bu düzenleme, barınma hakkını güvence
altına alacak kararlarla desteklenmediği sürece kabul edilemez bir
niteliğe sahiptir.
Riskli
yapıların tahliyesine ve yıktırılmasına ilişkin
düzenlemeler, uygulamada ayrımcılık yapılmasına neden
olabilecek belirsizlikler taşımaktadır. Sosyal donatı ve
altyapı maliyetinin konutlarını yıktıranlara ödetilmesi
yoksul kesimlerin borç miktarlarını büyütecek, Anayasanın hukuk
devleti ve sosyal devlet ilkeleriyle çelişen bir düzenlemedir.
Planlama
kararlarına yönelik özel standart belirleme yetkisi, sosyal ve teknik
altyapı standartlarının düşürülmesinin önünü açan,
yenilenen alanların yaşanabilir alanlar olmaktan
uzaklaşmasına neden olabilecek bir düzenlemedir.
Riskli
yapı olduğu iddia edilen yapılara ilişkin yargıya
başvurma hakkının kısıtlanması, Anayasanın
hak arama hürriyetiyle ilgili 36ncı maddesine aykırıdır.
Orman Kanununun 2/B maddesine tabi olan arazilerin satışından
elde edilen gelirlerin dönüşüme aktarılmasına ilişkin
düzenleme, afet riskinden kaynaklanan korkunun Anayasaya aykırı bir
talana gerekçe yapılması anlamına gelmektedir. Kamu İhale
Kanununu devre dışı bırakan düzenlemeler, yapım
firmaları arasında eşitlikçi yarışma imkânını
ortadan kaldıracak, ihalelerde suistimal algılamasının
oluşmasına neden olacaktır.
Tasarı
ile ülkemizin tüm kıyılarında, tarım alanlarında,
zeytin alanlarında, meralarında, orman alanlarında ve hatta sit
alanlarında yaygın bir talanın önü açılmaktadır.
Tasarı ile diğer mevzuatta yapılan değişiklikler de
kamu yararından oldukça uzaktır. Bu kapsamda Orman Kanununa eklenmek
istenen ek madde 13, orman alanlarında önemli bozulmalara ve yeniden orman
kaybının yaşanmasına neden olacaktır.
Ayrıca,
tasarıda Ankara Atatürk Kültür Merkezi alanı ile ilgili yapılan
düzenlemeler kabul edilemez açık bir talan girişimidir. Yasa
tasarısının 18inci maddesinin (n) fıkrası ve 21inci
maddesiyle 2302 sayılı Atatürk'ün Doğumunun 100üncü
Yılının Kutlanması, Atatürk Kültür Merkezi Kurulması
Hakkındaki Kanunun 3üncü maddesi yürürlükten kaldırılarak bu
alana ilişkin alınmış tüm koruma kararları ortadan
kaldırılmakta, tasarruf yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
verilmektedir. Anılan yasanın 3üncü maddesinde, açıkça Bu alan
içerisinde; Milli Mücadele tarihini, Türk Halk Kültürünü ve
sanatlarını tanıtan yerler ve çeşitli müzeler, çeşitli
sahneler ve toplantı salonları, sergi alanları, arşiv ve
kitaplıklar, atölyeler ve benzeri yerlerden meydana gelen Atatürk Kültür
Merkezi ile Milli Komitece saptanacak tesis ve alanlar bulunur. Bunların
dışında Atatürk Kültür Merkezi alanına hiçbir yapı
yapılamaz. denilmiştir. Bu maddenin ortadan
kaldırılması, Ankaranın ender açık alanlarından
birinin daha yok edilmesinin önünün açılması, alanın
korumasız bırakılması anlamına gelecektir. Atatürk
Kültür Merkezi alanı, Ankaranın akciğerleri olarak da ifade
edilen Atatürk Orman Çiftliğinin bir parçasıdır. Ankara
kentinin tarihi açısından önemi kadar, coğrafi olarak da önemi
olan bu bölgenin yapılaşmaya açılması kentin açık ve
yeşil alan sistemi içinde son kalan bütüncül açık alanlarından
birisinin daha yok edilmesi anlamını taşımaktadır.
Tasarının
22nci maddesiyle 2981 sayılı imar affı içerikli 1984 tarihli
Kanun yürürlükten kaldırılmaktadır. Yürürlüğe girdiği
1984 öncesinde yapılmış olan kaçak yapılar ve gecekondular
için af çıkarılmasını amaçlayan söz konusu Kanunun
günümüzde kaçak yapıların affedilmesi açısından herhangi
bir işlevi kalmamıştır. Diğer yandan, Kanunun
kaldırılması her ne kadar etkisiz bir girişim gibi görünse
de özellikle kentsel sit niteliğindeki korunması gereken
alanlarımız açısından önemli sorunların ortaya
çıkmasına neden olabilecektir.
Kanunla
birlikte yürürlükten kalkacak olan geçici 2nci madde, özellikle kentsel sit
niteliğine sahip tarihî kent merkezlerinde var olan, henüz tescil
edilmemiş kültür varlığı yapıların ruhsatlı
biçimde onarılmasına imkân sağlayan bir düzenlemedir. Düzenlemenin
iptali ile önemli bir boşluk ortaya çıkacak, tescilli olmayan ancak
korunması gereken yapıların onarımları imkânsız
hâle gelecektir. Bu nedenle, 2981 sayılı Kanunun iptali
sonrasında ortaya çıkacak olası boşluğun giderilmesi
için yasal düzenleme yapılması zorunludur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, öncelikli olarak en
baştan itibaren konuyla doğrudan ve dolaylı ilgili kesimlerin de
görüş ve önerileri geniş bir perspektifte alınarak yeniden
gözden geçirilmeli ve düzenlenmelidir. Bu alanda yapılacak bir kanun
mutlak surette kenti sadece fiziki değil, sosyal, kültürel, ekonomik ve
diğer boyutlarını da kapsayacak şekilde bütüncül bir
yaklaşımla ele alınmalıdır. Bu bütünlük, söz konusu
yasa tasarısı genişletilerek sağlanabileceği gibi, kentsel
yenilenme ve kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesi adlı bir yasa
ile de ele alınabilir. Kent olgusu bu yasa tasarısındaki
çerçevede ele alınsa dahi alt ve üstyapı bütünlüğünde daha
sistematik ve işlevsel bir içeriğin metne hâkim olması beklenir.
Sosyal bilimcilerin ve uzmanların bu konudaki birikim ve önerilerinden
yararlanılması icap etmektedir. Afet yönetiminde yapılması
gereken yeni düzenlemelerle uyumlu ve entegre bir metnin daha kalıcı
ve işlevsel olacağı kuşkusuzdur.
Yeni Anayasada kentsel
yenilenme, kentlerin sağlıklı büyümesi ve gelişmesi,
kentlerde afet risklerinden korunma ve kentsel yaşam kalitesine
ilişkin temel ve belirleyici hükümlerin yer alması, bu hükümler
ekseninde bu alanlardaki yasaların düzenlenmesi, Anayasanın üstün
hukuk normu vasfından ötürü önceliklidir. Afet yönetimi, kentsel
politikalar, imar düzenlemeleri, yapı denetimleri gibi konulardaki yasal
düzenlemelerin öz ve içerik boyutlarıyla birbiriyle uyumlu olması,
birbirini desteklemesi ve uygulamaya dönük düzenlenmemiş konuların
bırakılmaması özellikle dikkate alınmalıdır.
Konuya sadece güvenli konut açısından değil, ulaşım,
kent güvenliği, tarihî dokuyu koruma, mimari estetik, kullanıma
elverişlilik, kent ekonomisi, kent sosyolojisi, doğal çevreyi koruma,
sürdürülebilir kentleşme, tarım, orman ve su havzalarını ve
alanlarını koruma ve geliştirme, çevre kirliliğini önleme,
kentsel demografi, kent kimliği, yönetime katılım, geleneksel
yerleşim karakterimizin çağa uydurularak yaşatılması
gibi açılardan da yaklaşılması son derece önemlidir.
Kentsel yenilenme, bu tasarıda olduğu üzere, afet boyutu ekseninde
olsa bile mekânsal gelişim, sosyokültürel gelişim ve ekonomik
gelişim şeklinde kentsel düzenlemeler için üç önemli konuyu
içermelidir. Yerleşim, insan odaklı anlayışla planlanmalı
ve uygulanmalıdır.
TOKİ
politikaları ve uygulamaları, yukarıda anlatılan esaslar da
dikkate alınarak yeniden yapılandırılmalıdır.
TOKİ yönetiminde yeterli sayıda ve kalifiyede kent bilimciler,
sosyologlar, psikologlar, yönetim bilimciler, siyaset bilimciler,
eğitimciler, kent tarihçileri gibi uzmanlıklara mutlaka yer
verilmelidir.
Kamu
meslek odalarının merkezî ve illerdeki birimleri bu süreçlere daha
müdahil olmalı ve görüşleri her aşamada ayrıntılı
alınıp dikkatlice değerlendirilmelidir. Üniversitelerimizin de
bu alanlarla alakalı öğretim üyelerinin görüş ve önerilerine
başvurulmalı, onların bilgi birikimi ve deneyimlerinden mutlaka
yararlanılmalıdır. Kamu meslek odalarının söz konusu
süreçlerde denetim ve düzeltme yetkileri genişletilmeli, etkin
kılınmalıdır. Kentsel alanların dönüştürülmesi
kaynakların ve toprağın yeniden
dağıtımını esas aldığından, tek kamu
otoritesi yetkili kılınmamalı, çok aktörlü, şeffaf ve
katılımcı yöntemler belirlenmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının bu hâliyle
yasalaşması, ülkemizde kentleşme konusunda izlenen ikiyüzlü
politikanın sürdürülmesi, bir yandan riskli yapı ilan edilen
yapıların yıkıldığı, diğer yandan yeni
riskli yapıların üretiminin sürdüğü, afet riski gerekçe
gösterilerek tüm kentlerimizin bir rant aktarım alanı hâline
dönüştürüldüğü, hukuk devleti ilkesinin yerle bir edildiği bir
gerçekliğe doğru yol almaktadır. Bu tasarının
yasalaşması durumunda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
İSMET
BÜYÜKATAMAN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Afet
riskinin azaltılması gerekçesiyle hazırlanan tasarıda var
olan, yaşamın gerçek sigortası olan ormanlar, meralar, sulak
alanlar, kıyılar, tarım alanları gibi doğal
varlıkların talanına imkân sağlayacak, yeni afetlerin
oluşmasına neden olacak yaklaşımlardan mutlaka
vazgeçilmelidir temennisi ile sözlerimi tamamlıyor, yüce heyetinizi bir
kez daha en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Büyükataman.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gür. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gür.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ
GÜR (Van) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKPnin bir emrivakisiyle daha karşı
karşıyayız. Bu yasayla ilgili ne sivil toplum örgütlerinin ne
ilgili odaların ne de bu yasaya muhatap olacak
yurttaşlarımızın görüşleri alınmadan ve fakat
büyük rant beklentisiyle kentsel dönüşüm adı altında âdeta bir
rantsal dönüşüm yasasıyla karşı
karşıyayız.
Ben Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile ilgili Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu yasa kuşkusuz Vanda yaşanan büyük depremin
etkisiyle ve biraz da kamçılanmasıyla, Sayın
Başbakanın özellikle talimatlarıyla hazırlandı ve
önümüze pişirilmeden getirildi. Biraz önce de sözünü ettiğim sivil
toplum örgütlerinin, odaların, meslek odalarının hiçbirinin
görüşüne başvurulmadan önümüze getirilen bir yasayla karşı
karşıyayız.
Van depremi sonrası
ortaya çıkan durum ve diğer afetlerle ilgili yaşanacak korkular
ve yaşanan trajedileri bahane ederek bütün alanları yani kamu ve özel
mülkiyeti -riskli olsun ya da olmasın- Bakanlık ve Hükûmetin
himayesine almak, kentleri rant odaklarına açmak, kamusal kaynakları
fütursuzca kullanmak, halkın çıkarlarını tamamen ötelemek,
halkın barınma hakkını gasbetmek ve direnişini
cezalandırmak, hak arama yollarını kapatmak ve bütün bunun
maliyetini de halka ödetmek üzere önümüze bir yasa teklifi getirilmiş
bulunuyor.
Yasanın
ismi her ne kadar Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun Tasarısı olsa da, tasarıdaki
değişikliklerin büyük bir bölümü, imar mevzuatı ve kentsel alan,
mera, kıyı, orman ve kültür varlıklarıyla ilgili birçok
yasayı doğrudan etkiliyor, değiştiriyor ya da tümden
ortadan kaldırıyor.
Anlaşılan
o ki, AKP, 648 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının edindiği yetkileri yeterli
bulmamış ki, zaten uzun süredir yapmış olduğu kentsel
dönüşüm adı altındaki talanı bu yasayla daha da sağlam
zemine oturtmak ve yapılan usulsüzlüklere karşı meslek
odaları veya ilgili idareler tarafından açılan davalar ile
yürütmeyi durdurma
Yargı da bu süreçte tamamen saf dışı
bırakılmak istenmektedir. Yani yurttaşın bu yasayla
birlikte yargıya gitme hakkı da ortadan
kaldırılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasayla neler mi
değişiyor? Maddeler üzerinde ayrıca konuşulacak ama ben size
en geniş şekliyle izah etmeye çalışacağım. Bu
yasa tasarısıyla, afet riski taşıyan alanlar
dönüştürülmek isteniyor gibi görünse de, tasarının 3üncü
maddesinin yedinci fıkrasındaki düzenleme ile uygulama bütünlüğü
bahanesine sığınılarak, risk taşımayan
yapıların da kanun hükümlerine tabi olacağı, başka bir
ifadeyle, önemli bir kısmı risk altında olan yapıların
gerektiğinde sağlam olanlarına da siyasi iktidar tarafından
el konulacağı açıkça belirtilmiştir. Bu durumun özeti
şudur: Benim yapım risk altında değil, güvendeyim. diyen,
hukukun şemsiyesine sığınması beklenen
yurttaşın barınma hakları bu maddeyle ortadan
kaldırılıyor.
Tasarıda
en dikkat çeken hususlardan bir tanesi de, özerkliği katı
merkeziyetçi devlet modelinden ötürü zaten oldukça kısıtlı olan
yerel yönetimlerin kanunlarla verilmiş yetkilerinin de açıkça
ellerinden alınması, yani belediyelerin kentlerde yetkisiz
bırakılmasıdır.
5393
Sayılı Belediye Kanununun kentsel dönüşüm konulu 73üncü
maddesinde yapılan değişiklikle, belediyelerin kentlerde tek
başına kentsel dönüşüm alanı ilanı yetkisi tümüyle
kaldırılmaktadır. Bu süreç, belediyenin talebi,
Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulunun onayıyla mümkün
olacak yani katı merkeziyetçi bu yaklaşımla yerel yönetimlerin karar verme
olanağı tamamen ortadan kalkacak ve Bakanlığın
inisiyatifine bırakılacaktır.
Bu durum, belediyeleri Bakanlığın vesayeti altına
alacak ve belediye ile Bakanlığı, kentlerde de halk ile
belediyeyi karşı karşıya getirecek bir sürecin başlangıcı olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, tasarının en büyük yaptırımı
halkı yerinden etmeye ve borçlandırmaya yöneliktir. Riskli
alanların boşaltılması, halk ile anlaşmaktan öte
halkı doğrudan zorunlu kılmaya yönelik yaptırımları
içermektedir.
Zira,
tasarının 4üncü maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen,
riskli yapılarda elektrik, su ve doğal gaz gibi kamusal hizmetlerin
durdurulması, bu yapılarda yaşayan yoksul halk ve
kiracılara barınma imkânı yaratmadan bu yapıları terk
etmeye mecbur bırakmak ve bölgenin zorunlu tasfiyesi anlamına
gelmektedir.
Bu
en temel kamusal hizmetlerin durdurulması ve vatandaşın
sağlık ve güvenliğinin riske edilmesi, açıkça görülüyor ki
Anayasanın 2nci maddesindeki sosyal devlet ilkesiyle
çelişmektedir.
Halkı
yerinden etme, borçlandırma, tasarının 5inci maddesinde kendini
açıkça göstermektedir. Maddede, riskli yapılarda yaşayanlarla
anlaşma yoluna gidilmesinin öncelikli olduğu belirtilse de madde
içindeki tutarsızlıklar bu tahliyenin anlaşmadan ziyade zorunlu
kılıcılığını ve anlaşmaları
doğrudan ötekileştirdiğini göstermektedir.
Madde Anlaşma
ile tahliye edilen yapıların maliklerine, kiracılarına veya
bu yapılarda işyeri bulunanlara geçici konut veya işyeri tahsisi
ya da kira yardımı yapılabilir. cümlesindeki yapılabilir
kelimesi idarenin inisiyatifine bırakılmış ve bu
muğlak tanım barınma hakkını güvencesiz
bırakmıştır.
Ayrıca,
Anlaşma ile tahliye edilen sözü ile anlaşmayı kabul etmeyenler
ötekileştirilerek bu kişilerin öne sürülen hakların
dışında tutulması hedeflenmiştir. Bu yönüyle madde
Anayasanın 10uncu maddesindeki Eşitlik ilkesine açıkça
aykırıdır.
Halkın
zorunlu tasfiyesiyle yetinmeyen tasarı, 5inci maddenin üç, dört ve
beşinci fıkraları ile bu tasfiyeyi halka ödetmek ve halkı
borçlandırmaktan geri durmamaktadır.
Tasarı,
riskli yapının yıkım masrafını halka ödetmekle
kalmıyor, 6ncı maddenin dördüncü fıkrasıyla Gerekli
görüldüğünde Bakanlar Kurulu kararıyla sosyal donatı ve
altyapı harcamaları uygulama maliyetine dahil edilmeyebilir.
cümlesiyle yıktırma masrafları dışında
altyapı ve sosyal donatı alanlarının maliyetinin de
vatandaşa ödetilebileceği Bakanlığın keyfine
bırakılmıştır. Bu maddeleriyle tasarının
Anayasanın hukuk ve sosyal devlet ilkeleriyle doğrudan
çeliştiği görülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda daha neler yok ki. AKP
bu tasarı üzerine oldukça sağlam mesai yapmış olmalı.
Zira geçmişten beri usulsüz kentsel uygulamalara yönelik açılan
davalarla durdurulan yürütmeler bu yasayla son bulacak, bunun haricinde anlaşmaya
direnenler TCK kapsamında suçlu sayılabileceklerdir.
Tasarının 6ncı maddesinin dokuzuncu fıkrası bu
uygulamalara karşı yargıya başvurma hakkını
tebliğ tarihinden itibaren altmış günden otuz güne
düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda, açılan davalarla
yürütmeyi durdurma kararını da ortadan kaldırıyor. Yani çok
açık ki siyasal iktidar kentlerde yapmak istediği ne varsa -ki bu ne
varsanın altını kalın bir çizgiyle çiziyorum- önüne
çıkan bütün engelleri bu yasa tasarısıyla tamamen
kaldırmayı hedeflemiş durumdadır. Bu engellere, Hükûmetin
sürekli bağımsızlığına vurgu
yaptığı güçler ayrılığının üç erkinden
biri olan yargı organı da dâhildir. Bu yargıya başvurma
hakkı ve yürütmeyi durdurmayı engelleyen düzenlemeler
Anayasanın 36ncı maddesinde belirtilen hak arama hürriyetini de
ortadan kaldırmaktadır. Bunun dışında barınma
hakkını savunmak ve zorla kabul edilmesini öngören anlaşmaya
direnmek ya da hak arama yoluna başvurmak tasarının 8inci maddesinin
üçüncü fıkrasıyla suç kapsamına alınacaktır. Tahliye
ve yıkım işlemlerini engelleyenlerin TCKnın ilgili
hükümlerince cezalandırılmasının önü açılacaktır.
Bu da uzun yıllardır Dikmen vadisi halkı gibi, bu kentsel
uygulamalara, haksızlıklara karşı direnen halkın
yasalara başvurma ve yasal haklarını koruma hakkını
açıkça ortadan kaldıracaktır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının çok önemli bir diğer düzenlemesi
8inci maddenin birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenmiş olup
ileride tartışmaya çokça açılacak olan yandaş firmalara
ihaleler peşkeş çekiliyor düşüncesini ya da
suçlamasını egemen kılacaktır. Düzenlemeye göre
alanların dönüşümüyle ilgili mal ve hizmet alımları ve
yapım işlerinin 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 21/b
maddesi kapsamında, yani ihalelerin şeffaflıktan uzak, davetiye
usulü yapılacak olmasıdır. Bu durum, ihalelerin -Bakanlık,
TOKİ veya yerel yönetimlerin- objektif bir değerlendirmeden uzak
seçilmiş firmalara yapılacağı kaygısını
oldukça güçlü bir şekilde ortaya getirmektedir.
Değerli
arkadaşlar, tasarıda uygulamanın hangi bütçeyle
yapılacağı da belirtilmiş, buna göre uygulamanın
bütçesi henüz yasallaşmamış, satışı
düşünülen 2/B orman alanlarının gelirinin yüzde 90ı, çevre
vergisi ve idari para cezalarının yüzde 50si, İller
Bankasının yıllık safi kâr tutarının yüzde 49u,
Bakanlığın el koyduğu taşınmazların
satışından elde edilecek gelirler, dönüşüm projelerinden
sağlanacak kredi ve bunların faiz ve gecikme zamlarıyla, genel
bütçeden ayrılacak paylar ve sair gelirlerden oluşmaktadır. Bu
yönüyle de muazzam bir bütçeyle donatılmış Bakanlık ve TOKİ
ülkedeki emlak piyasasının tek hâkimi, aktörü, âdeta
krallığı olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, önümüzdeki bu tasarının belki de en kritik
düzenlemesi Uygulanmayacak mevzuat başlığı verilen ve
geçmişten bugüne imarla ilgili bütün mevzuatı yok sayan 9uncu
maddesidir. Bu düzenlemeyle ülkenin tüm mera alanları, tarım
alanları, ormanlıkları, zeytinlik alanları,
kıyıları ve hatta sit alanları yapılaşma ve
işgal altına alınma tehlikesiyle karşı
karşıya kalacaktır. Kamu yararı gözeten temel planlama
kararları ve şehircilik ilkelerinin bu tasarıyla yok
sayılması en hafif tabirle talandır.
Bu
maddenin özeti şudur değerli milletvekilleri: Ülkedeki yasal güvence
altındaki kıyılarımız, meralarımız,
ormanlarımız, zeytinliklerimiz, yani bütün doğal ve kültüler
zenginliklerimiz bu yasanın uygulanmasına mâni olamaz çünkü ilgili
bütün yasaların engelleyici hükümleri, hiçbir koşul
olmaksızın bu yasa tasarısına aykırı
olacaktır. Ne amaçlanıyor? Bu yasa tasarısı, elbette ki
afet riski altındaki alanları dönüştürmek mi, yoksa bütün ülkeyi
yeniden kendi isteğine göre dizayn etmek mi, bunu da sizin değerli
görüşlerinize sunmak istiyorum.
Tasarı,
Anayasanın 2nci maddesi olan sosyal ve hukuk devleti ilkesini,
36ncı maddesi olan hak arama hürriyetini, 56 ve 57nci maddeleri olan
sağlık, çevre ve konut ilkelerini ve Anayasa dışında,
toplamda 27 yasanın koruyucu hükümlerini de ortadan
kaldırmaktadır.
Bize göre bu yasayla
bütün ülkeyi kendi isteğine göre dizayn etme planlanıyor. Zira, bu,
bütün mevzuat yok sayılıyor. Kamu yararı, sağlıklı
ve yaşanabilir çevre, tabiat varlıkları, mera, zeytinlik, orman,
tarım ve kıyı alanları umursanmıyor; meslek
odaları ve diğer sivil toplum örgütlerinin görüşlerine önem
verilmiyor.
Afet riski
açısından afete duyarlı sakınım planları içeren,
açık ve yeşil alan sistemleri olan, doğal ve kültürel
zenginliklerimizi koruyan kentler mi, yoksa ucu bucağı olmayan
yetkilerle donatılmış TOKİnin yaptığı ve
tekdüze, bundan sonra ülkeyi, Türkiyeyi TOKİ Lande, âdeta bir
TOKİ Lande dönüştüren kentler mi? Bu ikilemin, elbette ki
cevabını sizlerden beklemek bizim de hakkımızdır. Biz,
ilkini tercih ediyoruz kuşkusuz ama görünen o ki Hükûmet ikinciden yana
bir tavır sergilemiş ve bu yasayı önümüze koymuştur.
Ayrıca, amaç
eğer afet riskini azaltmak olsaydı burada, bu yasaya destek olmayacak
bir tek milletvekili bulunamazdı ancak bu ad altında kamuoyunu da
yanıltarak farklı amaçlar güdüldüğü tasarının her
maddesinde kendini göstermektedir.
Değerli
arkadaşlar, sonuç olarak, açıkça görünüyor ki bu yasa
tasarısı kentlerimizi talan etme, ülkeyi TOKİye ve
yandaşlara bağlama ve yaşam alanlarımız olan kentleri
vahşi kapitalizmin kendini yeniden ürettiği rant alanına
dönüştürme yasasıdır.
AKP, bu yasa
tasarısı Meclisten geçerse ileriki günlerde büyük bir vebalin
altına girecektir. Zira, bu yasayla edindiği yetkiler, arazi
mafyasının Hükûmet kontrolünde uygulanması ve
yandaşları kayırma sürecini beraberinde getirecektir.
Değerli
arkadaşlar, bu yasanın bu hâliyle çıkmasına katkı
vermek elbette ki mümkün değildir. Grubumuz olarak biz, bu konuda birçok
sivil toplum örgütünün de görüşünü alarak önergelerimizi
hazırladık, önergelerimiz grup başkan vekillerimiz eliyle
kuşkusuz Başkanlığa verilecektir ve
önümüzdeki günlerde önergelerimiz üzerinde de söz alarak bu yasanın bizim
istediğimiz, kamuoyunun istediği, halklarımızın
istediği biçime dönüştürülmesi için de çaba göstereceğiz.
Değerli
arkadaşlar, gelin, bir kez daha bu yasa tasarısının metnini
okuyun, hepiniz tek tek okuyun -belki okumayanınız vardır- ne
olur bir kez daha okuyun ve elinizi vicdanınıza koyun. Bu yasa
gerçekten kentlerimizi sürdürülebilir, insani yerleşimleri oluşturan;
çevresiyle, kültürüyle, tarihî geçmişiyle bağdaştıran ve
çocuklarımıza gelecekteki güzel, yaşanabilir bir ülke
bırakma isteği mi, yoksa rant ve talan için
hazırlanmış bir yasa mı olduğuna hep birlikte karar
verin. Gelin, bir kez daha düşünün ve bir kez daha okuyun bu metni ve ne
olur, sizden ricamız muhalefetin önerilerini dikkate alın çünkü
muhalefetin önerileri, bizlerin önerileri bu halkın bu yasayla bu
şekilde terbiye edilmesinin önünde bir engel teşkil edecektir.
Değerli
arkadaşlar, biz böyle yapmazsak, sizler böyle yapmazsanız tarih ve
çocuklarımız, gelecekte bu kentlerde, bu çarpık kentlerde
yaşacak çocuklarımız asla bizi affetmeyecektir. Ortada bir soru
vardır: Kentsel dönüşüm mü, rantsal dönüşüm mü? Bunu da sizlerin
vicdanına bırakıyorum.
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gür.
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Sayın Başkan, söz
istiyorum.
BAŞKAN
Komisyon Başkanı Sayın Güllücenin İç Tüzük 60a göre bir
söz talebi vardır.
Buyurunuz
efendim.
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Efendim, 5393 sayılı
Yasanın 73üncü maddesi ortadan kaldırılmaktadır. diye
bir cümle kullanıldı. Bu ifade doğru değildir, madde aynen
yerinde kalmıştır, sadece İçişleri
Bakanlığı yerine şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
bu işin sekreteryasını yapacaktır, bu düzeltmeyi yapmak
istedim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Güllüce.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Erol Kaya.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kaya.
AK
PARTİ GRUBU ADINA EROL KAYA (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, her şey gibi konut da, şehir de insan
içindir. İnsan ile çevresi arasındaki ilişki
karşılıklıdır, insan çevresini şekillendirir,
çevresi de insanı.
Şairin
dediği gibi:
İnsan
yaşadığı yere benzer.
O
yerin suyuna, o yerin toprağına benzer.
Evlerine,
sokaklarına, köşe başlarına benzer.
Dünyayı
algılamaya başlayan çocuk annesinden, babasından, aile
fertlerinden sonra yaşadığı konutu, o konutun
bulunduğu sokağı, muhiti, mahalleyi, ilçeyi, şehri kavrar,
bunlar üzerinden dünyayı okur, diğer insanları
değerlendirir. İnsan ile mekân arasındaki bu kadim ilişkiyi
kavramadan atılan her adım, bulunulan her tasarruf, yapılan her
iş potansiyel sorun kaynağıdır.
Sağlam,
güvenli, estetik, çevreyle dost bir ortamda büyümek ve yaşamak ile ilk
depremde yıkılması muhtemel olan, güvensiz, bununla birlikte her
türlü kirliliğin de tam ortasında bulunan bir mekânda yaşamak
aynı değildir. Zorunluluklar ve asırlık yanlışlar
insanlara yaşayacakları yerleri seçme imkânını maalesef
tanımıyor. Bilhassa yeni nesiller kendilerini çarpık
yerleşim birimlerinin ortasında buluyorlar. Sanıyorum burada
bulunan bütün milletvekillerimiz, konutun temel bir insan hakkı
olduğu konusunda hemfikir.
Anayasamızın
23üncü maddesi, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamayı,
sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmeyi,
56ncı maddesi ise herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahip olmasını vurgulamaktadır.
Burada
sormamız gereken soru şudur: Konut, ama hangi konut? Elbette,
hepimiz, bütün vatandaşlarımızın çevresiyle,
sokağıyla, binasıyla, içindeki imkânlarıyla insanca
yaşayabileceği, güven ve huzurla ikamet edebileceği konutlara
sahip olmasını istiyoruz. Ülkemizde çarpık kentleşme sadece
gecekondulardan ibaret değildir. Uzaktan baktığınızda
sıra sıra dizili apartmanlardan oluşan yerlerin önemli bir
bölümü de çarpık kentleşme kapsamındadır. Çünkü bu
binaların gerçek anlamda konutla, medeniyet kavramının mütemmim
cüzü olan şehirle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Çarpık
kentleşmenin sonuçlarından biri de yoksulluğu, asayiş
sorunlarını, adaletsizlikleri içinde barındıran
çürümüş şehir yapısını bünyesinde beslemesi ama
gözlerden uzak saklamasıdır.
İstanbulun
Pendik ilçesinde Belediye Başkanlığına
başladığımda, on beş yıllık süre içerisinde,
zorunlu olarak köylerinden, ilçelerinden, illerinden İstanbula
göçmüş büyük bir nüfusla karşılaştım. Bunların
büyük bölümü, başını sokacağı derme çatma bir yer
inşa etmiş ancak suyu ve elektriği olmayan binalarda, çamurlu
sokaklardan geçilmeyen, okulu, sağlık ocağı, yolu olmayan
mahallelerde yaşıyordu. Başta Büyükşehir Belediye
Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere
bütün arkadaşlarımızla birlikte İstanbulu modern bir
şehir görüntüsüne büründürmek, gerçek manada şehirleşmeyi tesis
etmek için yoğun bir çaba sarf ettik.
Genel
Başkanımız, Hükûmete geldikten sonra da İstanbulda
edindiği bu tecrübeyi TOKİ aracılığıyla bütün
Türkiyeye taşıdı. AK PARTİ olarak 2002 yılında
500 bin konut yapacağız. dediğimizde sanıyorum pek çok
kimse buna bıyık altından gülmüştü. Bugün birinci 500
binlik hedefe ulaşmış, ikinci 500 binlik konut üretimine
başlamış bir parti olarak huzurlarınızda bulunuyoruz.
TOKİ
ile gecekondulaşmanın, kentlerin daha çarpık hâle gelmesinin
önüne geçildi. Ancak önceden oluşmuş, şehirlerin artık
merkezlerinde kalmış yerleşim yerlerinin dönüşümü konusunda
arzu ettiğimiz hızı ve etkinliği yakalayamadık.
Şunu ifade etmek isterim ki: Bu sorun mevcut mevzuatla, mevcut uygulamalarla
çözülebilecek olsaydı bugüne kadar zaten çözülmüş olurdu.
Afet
riski taşıyan bölgelerin dönüştürülmesi düşüncesi yeni bir
düşünce değildir. 1939 Erzincan depreminin ardından, zelzele
mıntıkalarında yapılacak inşaata ait İtalyan
Yapı Talimatnamesinin Türkçeye çevrilmesiyle mevzuat çalışmaları
başlamıştır. 2007 yılına kadar toplam 9 adet
deprem yönetmeliği yürürlüğe girdi. Bu süreçte 775 sayılı
Gecekondu Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 2985 sayılı
TOKİ Kanunu gibi birçok düzenlemeler yapıldı. Geçtiğimiz
yıllarda, kamu reformu kapsamında, Belediye Kanunu ve bunun
içerisinde 73üncü maddede, kentsel dönüşüm alanlarıyla ilgili
belediyelere yetki verildi. 2010 yılında, 5998 sayılı
Kanunla aynı yetki yeniden düzenlendi. 2007 yılında, 634
sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda yaptığımız
değişiklikle, binaların güçlendirilmesi veya yıkılarak
yeniden yapılması süreciyle ilgili bina yönetiminin karar
almasını kolaylaştırdık, yaptırımlar
getirdik. Bu düzenlemelerle, yıllardır ihmal edilen kentsel
dönüşümde ciddi adımlar atıldı.
Değerli
arkadaşlar, tüm Türkiyede kentsel dönüşümün gerekliliğini, afet
ve deprem yönetmeliklerine göre hazırlanan rakamlar çarpıcı bir
şekilde ortaya koymaktadır. Nüfusumuzun yüzde 45i 1inci derecede
deprem bölgesinde, yüzde 25i 2nci derecede deprem bölgesinde, yüzde 15i
3üncü, yüzde 13ü 4üncü, yüzde 2si 5inci derecede deprem bölgesinde
yaşamaktadır. Deprem bölgeleri haritası baz
alındığında, ülkemiz topraklarının yüzde
96sı farklı oranlarda tehlikeye sahip deprem bölgeleri içinde
kalmakta olup nüfusumuzun yüzde 98lik kısmı da bu bölgelerde
yaşamaktadır. Deprem tarihimizde, yüz yedi yılda 100 binden
fazla insanımızı kaybettik, 600 binden fazla konutumuz ise hasar
gördü. Bizi bugün görüşmekte olduğumuz kanunu huzurlarınıza
getirmeye iten sebep işte budur.
Biliyorsunuz,
1999 depreminin üzerinden on üç yıla yakın zaman geçti. Bu arada, son
örneği Van olmak üzere, daha başka depremler ve sel felaketleri
yaşadık. Biz mevcut sistemin çıkmazları içinde dönüp
durdukça depremler bizi vurmaya, can almaya, yıkıntılar
altında hayatlar söndürmeye devam etmektedir. Ülkemizin önemli bir gerçeği
olması hasebiyle hep depremden bahsediyorum ancak başta Karadeniz
Bölgemiz olmak üzere, Isparta Senirkent gibi şehirlerde
yaşadığımız heyelan ve sel felaketleri hepimizin
belleklerinde tazeliğini korumaktadır.
Bu
düşüncelerle ve yaşadığımız felaketlerden ders
çıkararak afet riski altındaki alanların dönüştürülmesinin
aynı zamanda büyük kentlerimiz için köklü bir yeniden yapılanma ile
eş değerde olduğunu biliyoruz. Bunun için, hem depreme
karşı hazırlıklı olmak hem de bu vesileyle
şehirlerimizi hastalıklı yapılardan kurtarmak için sistemde
köklü değişikliklere gitmek zorundayız. Şartları
değiştirmeden sürekli aynı şeyleri yapıp sonucun
değişmesini beklemenin akılla, mantıkla, izanla
bağdaşır tarafı yoktur. İşte bu kanun
tasarısıyla şartları değiştirmeyi hedefliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 12 Haziran 2011 seçimlerinden önce AK PARTİ olarak
demiştik ki: Önümüzdeki dönemde iki önceliğimiz var, bunlar kentsel
dönüşüm ve depreme hazırlıktır. Esasen, geçtiğimiz
dokuz yılda kentsel dönüşüm noktasında çok büyük projeler
gerçekleştirildi. Türkiye genelinde yüzlerce bölgede yüzlerce proje ile on
binlerce konutluk gecekondu dönüşüm çalışmaları
yapıldı. Trabzon Zağnosta, İzmir Kadifekalede, Denizli
Bağırsakderede, Diyarbakır Sur ilçesinde yürüttüğümüz
kentsel dönüşüm projeleri ayrımcılık yapmadan
çalıştığımızın somut örnekleridir. Bu
kanunun çıkmasından sonra kentsel dönüşüme daha da hız
verilecek, şehirlerimizin çehreleri süratle değiştirilecektir.
Deprem tehdidine karşı mevcut imkânlar çerçevesinde alınabilecek
önlemleri alacak, binalarıyla, altyapısıyla, çevresiyle güvenli
ve huzurla yaşanabilecek yerleşim yerlerini
oluşturacağız. Dikkatlerinizi çekiyorum ki bugün bütün bu
çalışmaların odağında insan vardır.
İnsanın can güvenliğini sağlamak, insanın yaşam kalitesini
yükseltmek, insanın mutluluğunu sağlamak bizim için her
şeyin önünde gelmektedir. İnsan için üretilmeyen konutun, insan için
inşa edilmeyen şehrin, insan için dizayn edilmeyen çevrenin bizim
nezdimizde hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Aynı şekilde, bize
göre bir ülkedeki yönetim kalitesini, toplumun gelişmişlik düzeyini
ve medeniyete yaptığı katkıyı belirleyen faktörlerin
başında şehirler gelmektedir. Bugün ülkemizde nüfusumuzun henüz
yaklaşık dörtte 3ü şehirlerde yaşıyor. Avrupada bu
oranın yüzde 85lerde olduğunu hatırlatmak isterim.
Sürdürülebilir şartların yerine getirilmesiyle şehirleşme
olumlu bir gelişim gösterir, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının kuruluşu da işte bu bakış
açısının ürünüdür. Altını çizerek belirtmek istiyorum
ki deprem tehdidine karşı oluşturulmuş standartlar, zaman
zaman bu konuda yeterli özeni göstermeyen yerel yönetimler bulunsa da genel
olarak tavizsiz şekilde uygulanıyor.
Değerli
milletvekilleri, ikametten ibaret görülmemesi gereken konut alanları,
alışveriş yerleri, çocuk oyun alanları, parkları,
kütüphaneleri, spor alanları, ibadethaneleri ve sağlık
ocakları, bir bütün olduğu anlayışıyla inşa
edilmelidir. Afet riski altındaki alanların dönüşümünü de
aynı şekilde gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Sadece depreme
dayanıksız konutları yıkıp yerine depreme
dayanıklı konutlar inşa etmek çok kolaycı bir
yaklaşım olur. Biz, kolay olanı değil, zor olanı
tercih ediyoruz. Afet riski sebebiyle zorunlu olarak başlatmak zorunda
olduğumuz bir süreci topyekûn dönüşüm fırsatına çevirmek, gerçek
anlamda yaşam alanları oluşturmak amacındayız. Bu
sistemi kendi finansman dinamikleriyle işler kılmak zorundayız.
Elbette vatandaşlarımız da, kamu da elini taşın
altına koyacak. Aksi takdirde, buna ne tek başına
vatandaşımızın gücü yeter ne de sadece kamu
imkânlarıyla makul bir sürede bu işi başarmamız mümkün
olabilir. 12 Haziran seçimlerinde ortaya koyduğumuz 2023 vizyonunun
şehircilikle ilgili hedeflerinin odağında işte bu
anlayış yer alıyor. Yaşanabilir mekânlar ve marka
şehirler olarak ifade ettiğimiz yaklaşım, hem afet riski
altındaki alanların dönüştürülmesi hem de kentsel tasarım
ve estetik kaygılarını karşılayacak yaşam
alanlarının oluşturulmasını sağlayacak. Bunun
için sadece afet riski altındaki alanları yeniden
değerlendirilmekle kalmayacak, şehirlerdeki kamu arazilerini de bütün
toplum için ortak fayda sağlayacak şekilde aktif kullanıma
açacağız. Kentsel dönüşümde önceliğimiz orta ve alt gelir
grubunun konut ihtiyacını karşılamak olacak. Bütün
bunları yaparken elbette hem kentlerin özgün kimliğini hem de çevreyi
koruma ilkelerinden asla taviz vermeyerek gerçekleştirmek ve yapmak
zorundayız. Bu süreçte işlemleri basitleştirecek ve
hızlandıracak her türlü tedbirleri alacağız.
Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, bu bakımdan
önemli yenilikler içeriyor.
Değerli
milletvekilleri, İstanbulun yakın bir gelecekte şiddetli bir
depremle karşı karşıya kalma
olasılığının yüksek olduğu bilim adamlarınca
belirtilmektedir. Bu depremin 100 milyar lira hasar ortaya koyacağı
tahmin edilmektedir. Bugüne kadar İstanbulun Anadolu yakasında ve
Avrupa yakasında Başakşehir ve Kayabaşında, Maltepe
ve Pendikte depreme dayanıklı, yaşanabilir ve güzel örnekler
inşa edildi. Benzer çalışmalar, Ankara, İzmir, Bursa,
Kayseri, Konya, Trabzon, Samsun, Kocaeli başta olmak üzere, bütün
şehirlerimizin tamamı ile deprem riski altındaki bütün
yerleşim yerleri için düşünülmektedir. Tasarı, afet meydana
geldikten sonra yara sarma değil, yara almama anlayışına
dayanıyor. Bu sayede, Anayasamızdaki sosyal devlet ilkesinin hayata
geçirilmesi için önemli bir adım atılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu düzenleme ile mevzuatımızda ilk defa
kapsamlı bir biçimde, riskli yapılaşmaya ciddi bir alternatif
çözüm üretilmektedir. Bilindiği gibi Hükûmetimiz dönemine kadar çözüm
adına iki yaklaşım hâkimdi: İlki; yasalarla, düzenlemeyle,
imara aykırı olan binalarla ilgili düzenleme, yapılan af
çalışmasıdır ki bugüne kadar on bir af
çıkmıştır.
İkincisi
ise; imar plan değişikleri yoluyla yoğunluk artırmak
suretiyle ve yapsat anlayışı çerçevesinde yapılan
uygulamalardır.
Tasarı
ile riskli yapılaşmaya dair kapsamlı bir çözüm üretilmekte,
bugüne kadar yapılan düzenlemelerin devamı ve
tamamlayıcısı bir kanun hazırlanmıştır. Af
yerine sağlıklı ve kapsamlı bir dönüşüm getirilmekte,
yeni uygulama araçları oluşturulmakta, İmar Kanununun 18inci
maddesi yerine değer esaslı yönteme geçilmekte, imar hakkı
transferi düzenlemesi yapılmakta, finansal problem çözülmekte, kamu
arazilerinin kullanım imkânı sunulmaktadır.
Anlaşma
esaslı olan bu tasarı ile bürokrasi azaltılmakta,
kamulaştırma süresi kısaltılmakta, diğer sürelere
tahditler getirilmekte, oluşacak olan değer
artışının bir kısmının kamuya geri
dönüşü öngörülmektedir.
Hâlen
ülkemizde kırka yakın özel kanunda imar yetkisi bulunmakta ve bu
durum büyük bir karmaşaya neden olmaktadır. Tasarı ile bu yetki
karmaşasına da çözüm üretilmektedir.
Biz,
afet riskiyle ilgili zorunluluğu, köklü kentsel dönüşüm
çalışmaları için bir fırsat olarak görüyoruz. Bu kanun
tasarısının, Türkiye'nin çok derin ve acil bir sorununun
çözümünü hızlandıracağına olan inancımı bir kez
daha tekrarlamak istiyorum. Bu düşüncelerle, tasarının
şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyor, birkaç hatip arkadaşımızın gündeme getirdiği
hususla ilgili de bir iki açıklamada bulunmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir hatip arkadaşımız, acele
kamulaştırmanın ve süre
kısıtlılığının fevkalade yanlış
olduğunun altını çizdi.
Değerli
arkadaşlar, ben on beş yıl belediye
başkanlığı yaptım. Bu süreçte biz şunu gördük:
Hukuki engellere eğer bir tahdit getirmezseniz, hukuki haklar korunmak
kaydıyla ve vatandaş haklarını korumak kaydıyla tahdit
getirmezseniz, biz 1939 depremiyle başladığımız bu
sürece herhâlde bir yüz yıl daha devam ederiz.
Orman
ve meralarla ilgili yağmadan bahsedildi. Ben, tasarının 10uncu
maddesinin ek 13üncü maddesini okumak istiyorum: Şehrin içindeki veya
yakın çevresindeki ormanlık alanların afet öncesinde piknik
alanı, mesire yeri ve afet sonrasında geçici barınma yeri olarak
kullanılması için, Orman Genel Müdürlüğüne veya bu Genel
Müdürlüğün uygun görmesi hâlinde talepte bulunan idarelere altyapı
hizmeti verir. şeklinde bir düzenleme söz konusu. Dolayısıyla,
herhangi bir şekilde, afet öncesinde, bugün orman alanlarının kullanılması
söz konusu değil.
İkincisi
ise meralarla ilgili çok gündeme getirildiği için buna da
açıklık getirmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, şehir içerisinde -Belediye Kanunu çok açıktır-
hayvancılık yapamazsınız. Dolayısıyla, şehir
içerisinde veya şehrin hemen çevresinde bulunan meraların, bu konuyla
ilgili yapılacak olan yönetmelikle düzenlenmesi, gayet doğru ve
doğal olan bir hadisedir.
Bir
başka husus ise Niçin İzmir ve Eskişehir geciktiriliyor veya
geçit verilmiyor? Kuzey Ankara Projesi niçin hayata geçti? Tek nedeni, bugünkü
kanunun çıkmasıdır çünkü Kuzey Ankara Projesi, Belediye
Kanunundan yola çıkarak yapılan bir düzenleme değil, bir
kanunla yapılan düzenleme olduğu için başarılı olmuştur.
Şimdiye
kadar neredeydiniz?
Değerli
arkadaşlar, bir de sağlam binalarla ilgili şu anda bir düzenleme
yok ama şu anda 5393 sayılı Belediye Kanunumuzun 73üncü
maddesinde, sağlam binaların kentsel dönüşüm kapsamına
alınacağıyla ilgili düzenleme zaten var. Ben onu da size okumak
istiyorum
Kentsel dönüşüm ve proje alanı olarak ilan edilecek
alanın üzerinde yapı olan veya olmayan, imarlı veya imarsız
alanlarla ilgili, belediye meclisine yetkiyi 5393 sayılı Kanunun
73üncü maddesi zaten veriyor. 2005 yılında bu düzenleme
yapıldığında, 73üncü madde düzenlemesi
yapıldığında belediye başkanlarımız
haklı olarak önünde engeller olduğunu ifade etti. 2010
yılında yeni bir düzenleme daha yapıldı ve 2007
yılında da 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda bir
düzenleme yapıldı. 2007 yılına kadar Kat Mülkiyeti
Kanununda karar alabilmek için oy birliği şartı gerekiyordu, bu
düzenlemeyle bu kaldırıldı. Ancak bu düzenlemeler bize şunu
gösterdi ki: Yeterli olmadığını ya da bu harekete geçme
noktasında hem kamunun, belediyelerimizin ve büyükşehir
belediyelerimizin hem merkezî otoriterinin hem de
vatandaşlarımızın kendi yapılarında harekete
geçmesine imkân vermediğini gördük.
Bir
başka husussa 2/B gelirlerine aktarılması talan imkânı
vermektedir. deniyor. Değerli arkadaşlar, bu kanunda iki tane önemli
düzenleme var. Birisi 7nci maddedeki gelirlerle ilgili düzenleme, ikicisi ise
muafiyetlerle ilgili. Bence tasarının hayata geçmesi ya da
Türkiyenin depremle yüzleşmesi noktasında en önemli düzenleme
gelirlerle ilgili düzenlemedir ve sadece 2/B alanlarıyla ilgili değil
diğer maddelerde de düzenleme yapılmaktadır ki bu da bu kanunun
hayata geçmesiyle ilgili bize çok ciddi bir imkân sunacaktır.
Tekrar
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, kanunun hayırlara vesile
olmasını Allahtan temenni ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaya.
Şahsı
adına Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş.
Buyurunuz
Sayın Sarıbaş. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 180 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi sevgi ve
saygıyla selamlıyor, bugün ayrıca doktorlarımız ve
sağlık çalışanlarının da Tıp
Bayramını kutluyorum.
Çok
değerli milletvekilleri, bu tasarı, ülkemizin kentsel
dönüşümünü, ekonomisini, sosyolojisini, toplum psikolojisini, hukuk
sistemini, genel ve yerel siyasetini, mimarlık, mühendislik,
plancılık ve kentsel dönüşüm alanlarını yakından
ilgilendirmektedir. Bu kadar önemli bir yasa tasarısı nasıl
uygulanması gerektiği yönündeki görüşlerin ilgili Türk Mühendis
ve Mimar Odalarınca paylaşılmış olmasına
rağmen, maalesef, yasa tasarısının hazırlanması
aşamasında bu görüşlerin dikkate alınmadığı
tasarıyı incelediğimizde ortaya çıkıyor.
Bu
yasa tasarısı, ne yazık ki, Van depremi, afet riski bahane
edilerek, AKPnin kendi çevresine yeni rant kapıları yaratma, bugüne
kadar dokunulmaz alanları ele geçirme, her alanda tasfiye ve
yapılaşmayı hedefleyen bir yasa tasarısıdır. Bu
tasarı ile doğal sit alanlarımız, ormanlarımız, kültürel ve tarihî
alan ve varlıklarımız, meralarımız çok ciddi tehdit
altına girecektir. Bundan böyle bu alanlarımızı
korumamız mümkün olmayacaktır.
Tasarının
genel gerekçesinde Genel Hayatı Etkileyecek Afetler Nedeniyle
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanuna göre doğal afete maruz kalan alanlarda
alınacak olağanüstü tedbirlerin sosyal probleme neden olduğu,
buna karşılık yaşam alanlarının yenilenmesinin
gönüllülük esasına göre düzenlemenin yapılması zorunludur. diye
getiriliyor. Doğrusu, olması gereken de zaten budur. Ancak
tasarının genel gerekçesinde yer alan gönüllülük esası sonraki
bölümlerde bunu hükümsüzleştirerek her türlü zor kullanma yöntemini
öngörmektedir. Sözü edilen meşruiyet çerçevesinin dışına
çıkılarak hiç de gönüllülük esasına dayanmayan, demokratik
yaklaşımlarla bağdaşmayan bir ranta yönelik uygulama
döneminin bu tasarıyla başlatılmak istendiği izlenimi
verilmektedir. Şöyle ki: Afet sonucu evi hasar gören ve risk
taşıyan yapıların yıkılması ve
yapılması için mülk sahibine tanınan süre içerisinde
gereğini yerine getirmez ise bakanlık, TOKİ ve ilgili belediye
tespit yapacak. Tespite itiraz olunduğunda ise 5 kişilik bir heyet
tarafından karara bağlanacak, tespiti yapacak heyetteki 2 kişi
Bakanlıkta görevli kişiler, 3ü de gene Bakanlığın
seçtiği öğretim görevlilerinden olacak. Bakanımız az önce
buna dedi ki: Bu seçilecek 7 kişi olacak. Bunun 4 kişisi yine, az
önce söylediği ifadeyle de- YÖK tarafından seçilecek. Ancak,
bilirkişi, tarafsız olması gereken ve devletin içerisinde
Yine
YÖKün bugünkü durumu da göz önüne alındığında, niye
bağımsız ve sivil toplum örgütlerinde olan diğer mühendis
ve mimarlardan oluşmadığını da ayrıca sormak
isterim.
Çok değerli milletvekilleri, Yapıda risk
oluşturmadığı hâlde uygulamada bütünlük sağlamak için
Bakanlıkça gerekli görülen yapılara da el konularak,
kamulaştırılarak mülk sahibinin elinden alınır.
denmektedir. İnceleme sonucunda riskli olduğu tespit edilen
binaların elektrik, su, doğal gazı kesilerek
satışı ve kiralanması yasaklanmaktadır. Yani bu, bir
başka deyişle diktatörlük anlamına gelir. İstediği
gibi insanların yetkisini kullanmasını elinden almaktır.
İncelemeler sonucunda riskli olduğu tespit edilen
binaların mülk sahibine yapılan tebligattan otuz gün içerisinde
yıkılması istenecek, yapı sahibi bu süre içerisinde
yıkmaz ise Bakanlık yıktırıp masrafları mülk
sahibinden tahsil edilecek. Parası varsa, yoksa belli değil ama onu
da alamıyorsanız ona ipotek koyacaksınız.
Riskli binaların yıkılması sonucunda ortaya
çıkacak arsa üzerinde yapılacak uygulamada hak sahiplerinin 2/3ünün
anlaşması yeterli olacak. Karara itiraz eden, katılmayan hak
sahiplerinin arsa payları açık artırmayla satışa
sunulacak, diğer paydaşlar almaz ise Bakanlık rayiç bedelini
ödeyerek bahse konu arsayı alacaktır.
Değerli milletvekilleri, Hak sahipleri kendi aralarında
anlaşmaya varırlarsa hak sahiplerine geçici konut, iş yeri
tahsisi ve kira yardımı yapılabilecek. diyor. Hep sonuçta
cümlelerin sonu yapılabilir, yapılacak, yapılması
uygun görülebilir anlamında bitmektedir.
Mülklerin değerlerinin tespiti Bakanlık, TOKİ ve
belediyelerce belirlenecek, itiraz eden hak sahipleri idari yargı
davaları açabilecek ancak mahkemeler yürütmenin durdurulması
kararını veremeyecek, yani hukuk yok sayılacak. Bu kanun
kapsamında yapılacak iş ve işlemleri engellemeye
çalışanlar hakkında, TTKnın ilgili hükümleri çerçevesinde
cumhuriyet başsavcılığında suç duyurusunda
bulunulacak.
AKP,
toplumun tüm katmanlarında, başta demokrasi, insan hakları
özgürlüğü alanlarında olmak üzere gerçekleştirdiği
darbelere bir yenisini daha eklemek üzeredir. Eklemek istenen yeni darbe ise
bir imar darbesidir. AKP, gerçekleştirmek istediği imar darbesiyle
Çevre ve Şehircilik Bakanlığını tek imar otoritesi
yaratarak gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Ülkemizde bugüne kadar makro
düzeyde bir ulaşım planlaması yapılmış
mıdır? Enerji üretim merkezleri, organize küçük sanayi siteleri,
tarım arazileri, orman, su havzaları, korunması gerekli tarih,
kültürel, sit alanları planlamaları yapılmış
mıdır? Bu planlamalar yapılmadan önce afet bölgeleri, deprem,
yangın, sel, erozyon ve bunun gibi belirlenecek planlamalar
yapılmış mıdır? Yukarıdaki planlamalar
yapılarak, yerleşim yerleri haritaları üzerine oturtularak son
hâli verilmiş midir? Makro düzeydeki bu planlamalar yapılmadan afet
riski altındaki alanların dönüştürülmesi, yasanın
çıkmasıyla birlikte gelecekte daha karmaşık hâl
alacaktır. Planlama bir bütündür, parçalanamaz ve ayrı ayrı
yönetilemez.
Burada
11 tane maddenin içerisinde yok sayarak -bu maddelerin hepsi- tüm yetkiler tek
elde, Şehircilik ve İmar Bakanlığında ve
dolayısıyla da TOKİde toplanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, tüm dünyada ve özellikle AKP, on yıldır yerinden
yönetmeye, insanlığa değer verdiğini ve insanların
içinde yaşadığını iddia etmektedir ama son görülen bu
yasa teklifi de dâhil olmak üzere bundan önceki ve bundan sonraki, gelecekteki
yasalara da baktığımızda yerinden yönetimden çok,
artık, merkezî otoritenin etkilerinin yerini aldığını
görüyoruz. Bir başka deyişle AKP acaba başkanlık sistemini
yavaş yavaş oturtuyor mudur? Bir başka deyişle, tüm yasalar
tek ele mi toplanıyor?
Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla, ülkemizde hemen hemen yapılacak tüm
yapılaşma ve kentsel dönüşüm uygulamaları artık bundan
sonra Başbakanlık ve Çevre Bakanlığıyla birlikte
TOKİ Başkanlığına devredilerek bağlanmaya
çalışılacak. Afet riski altındaki bölgelerin
dışında da hiç riski olmadan, planlaması yapılmadan
olan yerlere de istediği gibi el konulacak ve oradaki insanların da
bu yasa çerçevesinde hakları olmadan da onları ranta
dönüştürmesi sağlanacaktır.
Şunu görüyorum ki:
Bugüne kadar, uygulamalarda TOKİnin yaptırdığı ve
başarıyla yazdığımız kentlerde kendisini gösteren
ve binalarıyla ve çevresiyle göstermesi gerekirken, mimari olarak
göstermesi gerekirken ancak oraya büyük TOKİ yazılarıyla ve
insanlar reklamları yapılarak aldatılmaya
çalışılan ve reklamları yapılan bu konutlar acaba bu
anlamda da devam edecek midir? Bakın, kendi yaptırdıkları
bir anket sonucunu, vatandaşlarımızın yüzde 68,8inin
başkalarına TOKİ binası almayın. dediği,
TOKİnin 2009da yaptırdığı anket
sonuçlarını sizlere bildirmek istiyorum.
Bu çerçevede, bu
tasarının buradan geçtiğinde hukukun ve yerel yönetimdeki tüm yetkilerin,
çevrelerin ve insanların ama özellikle de orta sınıf
insanlarının yaşam haklarının ellerinden
alınacağını ve yeni yapılan alanda da onların
yaşam haklarının yok olacağını özellikle
belirtmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ SARIBAŞ
(Devamla) Sizlere en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
İnşallah bu
tasarının, TOKİnin bu kötü uygulamalarıyla birlikte,
vatandaşlarımızı kentten uzaklaştıran, yaşam
haklarını elinden alan, onları çevrelerinden uzaklaştıran,
köylülerimizin meralarına el konulan, tarım alanlarını,
nefes almasını yok sayacak bir tasarı olmaktan
çıkmasını ve özellikle de bu konuda Hükûmet milletvekillerini
uyarmak istiyorum.
Hepinize en derin sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sarıbaş.
Çevre
ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Hükûmet adına
buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Bayraktar.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu
yasa ile afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi ve afet
riski taşıyan binaların yıkılması ve de ülke
genelinde güvenli ve yaşanabilir alanların oluşturulması
hedeflenmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bugün, dünya nüfusunun yarıdan fazlası kentlerde
yaşıyor ve 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 9 milyara, şehirli nüfusunun ise 6 milyara
ulaşacağı tahmin edilmektedir. Hızlı
şehirleşme birçok kentleşme sorunlarını da beraber
getirmiştir. Bu bakımdan, gelişmiş ülkeler dahi kentsel
dönüşüm noktasında büyük zorluklar yaşamaktadırlar. Amerika,
Almanya, İngiltere, Japonya gibi gelişmesini tamamlamış
ülkelerde kentsel dönüşüm uygulamaları daha çok kent merkezlerindeki
köhneleşmiş alanların, çöküntü alanlarının veya sanayi
alanlarının dönüşümüne ve yeniden fonksiyon kazanmasına
yönelik olup, bu tarzdaki dönüşümler bile önemli mali ve sosyal zorluklar
getirmektedir.
İspanya
ve Güney Kore, millî gelirlerini 20 bin doların üzerine
çıkardıktan sonra gecekondu dönüşümleriyle baş
edebilmiştir. Diğer taraftan, gelişmekte olan ülkeler bu
sorunlarını çözebilmek için ciddi şekilde kafa
yormaktadırlar. Örneğin, Brezilyada 1.700 gecekondu bölgesinden acil
olan 200 bölgenin dönüştürülmesi için devlet 570 milyar dolar bütçe
ayırmayı hedeflemektedir. Diğer yandan, Çinde 10 milyon acil
konut ihtiyacı, Hindistanda da 10 milyon çok acil konut ihtiyacı
bulunmaktadır. Aynı şekilde Afrikada, Güney Amerikada, Orta Doğuda
ve Asyada da sosyal konut ihtiyacı ve gecekondu dönüşüm
sorunları vardır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde de dünyanın yaşadığı benzer
sorunlar yaşanmaktadır. Şehirlerimize olan yoğun nüfus
baskısının oluşturduğu gecekondulaşma ve kaçak
yapılaşma kentlerimizin sağlıklı büyümesini ve gelişmesini
önlemiş, doğal çevrenin tahrip olmasına yol açmış,
olası bir afet durumunda can ve mal kaybı riskini de artırarak
yoksulluğu besleyen bir yapı oluşturmuştur. 2003
yılına kadar geçen süreçte, konut talebini karşılamak ve
kentsel sorunlara çare bulmak gayesiyle geliştirilen politikalar sorunun
çözümü noktasında yetersiz kalmıştır.
Bilindiği
gibi, niteliksiz yapılaşmanın en vahim sonuçlarını
1999 yılında meydana gelen Marmara depreminde yaşadık. Bu
depremde bir buçuk dakikada yaklaşık 18 bin canımızı kaybettik,
110 binden fazla bina yıkıldı veya ağır hasar gördü.
Ekonomimiz yüzde 10 oranında küçüldü. 17 Ağustos Marmara depremi
ülkemiz açısından büyük bir travmaydı. Ancak bu travma aynı
zamanda bir değişim paradigmasını da oluşturdu. Bu
deprem insanlarımızın ve kamuoyunun hafızasında önemli
bir yer etmiş, deprem bilinci ve yapı güvenliği ülkemizin
gündemine gelmiştir. 1999 Marmara depremi sonrasında yasa ve
yönetmeliklerde yapılan değişikliklerle, afetlere
dayanıklı binaların yapılması noktasında önemli mesafeler
aldık. Bu çerçevede, can ve mal güvenliği ile millî servetlerimizi
koruyabilmek için, yapıların çağdaş norm ve standartlarda
oluşmasını sağlamak gayesiyle Deprem Yönetmeliği
değiştirildi, Yapı Denetim Kanunu çıkartılarak önemli
mesafeler alındı. Yapı denetimi uygulaması önce 19
vilayetimizde, 2011 yılının başından itibaren de
Türkiyenin tamamında, yani 81 vilayetimizde uygulamaya konuldu. Yine 2003
yılı başından itibaren Ceza Kanunundan Medeni Kanuna, Kat
Mülkiyeti Kanunundan Belediye Kanununa kadar pek çok kanunda yapılan
yasal düzenlemelerle kaçak ve salaş yapıların dönüşümü
noktasında ciddi adımlar atılmıştır. Aynı
süreçte özellikle hükûmetlerimizin planlı kentleşme ve konut üretimi
programı doğrultusunda ülkemizin dört bir yanında
başlattığı konut ve kentsel dönüşüm seferberliği
ile alt gelir grubu ve yoksul vatandaşlarımızın ev sahibi
olmalarına katkı sağladık. Böylece gecekondu
yapımı da çok büyük oranda durdu, vatandaşlarımızın
devlete olan güveni arttı. Hazinenin ve diğer kamu kurumlarının
elindeki atıl, takyidatlı ve sorunlu arazileri değerlendirerek
yeni kaynaklar temin ettik.
Yine
İstanbul Kayabaşında ve İstanbulun birçok yerinde,
Ankaranın birçok yerinde -Yapracıkta- Kayseride,
Diyarbakırda, Konyada modern hayatın gerektirdiği sosyal
donatılarla bezenmiş, altyapılarıyla mücehhez yeni
şehir, yeni yerleşim birimleri oluşturduk. Devlet eliyle 500 bin
konut inşa ettik. Ayrıca aynı süreçte özel sektör eliyle de 4,5
milyon konut yaparak dokuz yılda ülkemizde 5 milyon konut üretildi,
inşaat sektörümüz gelişti, müteahhitlerimiz ve ara teknik
elemanlarımız tecrübe kazanarak yurt dışına
açıldı. Ayrıca bu süreçte cumhuriyet tarihinin en büyük
gecekondu dönüşüm ve kentsel yönetim programını oluşturarak
Karstan İzmire, Uşaktan Trabzona, Ankaradan Diyarbakıra ve
Gaziantepten İstanbula kadar ülke genelinde 248 noktada kentsel
dönüşüm projelerini başlattık. Özellikle Ankarada kent
girişi protokol yolu, Eskişehir Odunpazarı, Gaziantep Şahinbey,
İstanbul Küçükçekmece ve Beyoğlu, İzmir Kadifekale,
Diyarbakır Suriçi, Uşak, Trabzon, Erzincan gibi illerimizde, siyasi
parti ayrımı gözetmeksizin, gecekondu ve kentsel dönüşüm
uygulamalarını bitirdik. Bütün bu projelerde rant yoktur,
insanımıza hak ettiği hayat şartlarını
sağlamaya yönelik adımlar vardır. Bu süreçte ülkemizin konut
açığını kapatmak ve kentsel dönüşüm
uygulamalarını yaygınlaştırmak doğrultusunda
ciddi uygulamalar gerçekleştirdik. Son dokuz yılda yapılan 5 milyon
konut toplam konut stokumuzun yaklaşık dörtte 1ini teşkil
etmektedir. Bu konutlar büyük oranda Deprem Yönetmeliklerine ve yapı
denetim mevzuatlarına uygun, nitelikli ve güvenli konutlardır. Bu
kapsamlı uygulamalar Hükûmetimize ve kurumlarımıza büyük tecrübe
kazandırdı, fakat yine de geldiğimiz noktada bunları
yeterli göremeyiz. Yaşadığımız büyük acılar ve
kayıplar deprem konusunda çok daha radikal adımlar atmamızı
gerektirmektedir. Van depreminin oluşturduğu travma,
insanlarımızın afet riskine karşı dönüşüm yapma
konusundaki iradelerini kuvvetlendirmiştir. Özellikle son dönemde kamu
kurum ve kuruluşlarında, belediyelerde, sivil toplum
kuruluşlarında ve vatandaşlarımızda afetlere
karşı önemli bir beklenti ve önemli bir bilinç oluşmuştur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiyede depremi doğuran yaklaşık
Bilindiği
üzere, kentlerimizin altyapısı eski ve yetersiz niteliktedir. 20
milyon civarında olan konut stokumuzun yarısına yakını
yeterli mühendislik hizmeti almamış, dayanıksız ve enerjiyi
savuran yapılardan oluşmaktadır. Bu açıdan, dönüşümün
ülkemiz için hayati önemi vardır. Bu kanun ile çağdaş ve modern
şehirlerin oluşturulmasını, yoksulluğun
azaltılmasını, doğal kaynakların
korunmasını, iş potansiyellerinin artırılarak
ekonominin canlandırılmasını ve işsizliğin
azaltılmasını, hepsinden daha önemlisi de can ve mal emniyetinin
temin edilmesini hedefliyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tüm bu hususlar, deprem dönüşümünün bunları sadece
yenilemek olmadığını, aynı zamanda bunun sosyal
dönüşümün de bir anahtarı olduğunu göstermektedir. Deprem dönüşümü
bir rant aracı olarak görülmemeli, ülkemizin her kesimini kapsayacak
sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmanın önemli bir aracı olarak
değerlendirilmelidir. Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı tam da bu hedefe
yönelik olup ülkemizdeki yapı stokunun kontrol edilerek riskli
yapıların hızlı ve ivedi bir şekilde tespitini,
bertarafını ve yerine sağlıklı yapıların
yapılmasını kapsamakta ve sosyal gelişmeye yönelik
düzenlemeleri içermektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu kanun salt bir kentsel dönüşüm kanunu değildir,
afetler karşısında binaların
yıkılmasını önlemeye yönelik bir kanundur. Biz öncelikli
olarak vatandaşımızın canını, sonra da
malını koruma derdindeyiz.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun, Türkiye'nin gelişmesini ve
kalkınmasını hızlandırmaya, insanımızın
refah ve mutluluğunu artırmaya yönelik bir kanundur. Dönüşümün
uygulanması noktasında beklemeye tahammülümüz yoktur. Bu
dönüşümün de siyasi partilerimiz, sivil toplum örgütleri,
üniversitelerimiz, mühendisler, mimarlar, şehir plancıları,
sosyologlar, hukukçular, özel sektör ve hak sahiplerinin
katkılarından istifade ederek ortak aklı oluşturmak
zorundayız. Ana eksenimiz, milletimizin ve ülkemizin menfaatleri
çerçevesindeki bir dönüşümün sağlanması olacaktır. Bu
kanunun temel dayanağı can güvenliği olup
vatandaşlarımızın güvenli ve sağlıklı
konutlarda yaşamasına yönelik uygulamaları içermektedir. Bu
bakımdan, yasada yaptırım özelliğinin güçlü
olmasını, pratiğe yönelik ayağının kuvvetli
olmasını arzu ettik.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu kanunun hazırlanması sürecinde ilgili
kanunların detaylı analizleri yapılmış, kanun
taslağı, mahallî idareler ve kamuoyu ile paylaşılarak
gerekli her türlü bilgiler alınmak suretiyle düzenlenmiştir. 775
sayılı Gecekondu Kanunundan 2981 sayılı Af Kanununa
kadar, 3194 sayılı İmar Kanunundan 5366 sayılı
-tarihî dokunun korunmasına yönelik- Kanuna kadar, 5543 sayılı
İskan Kanunu, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 5393
sayılı Belediye Kanunu ve 7269 sayılı Afet Kanunu detaylı
bir şekilde incelenmiştir.
Bu kanunu daha önceki
yasalardan ayıran en temel hususlardan birisi, vatandaşın
kendisinin dönüşüm yapmasına imkân tanıması
özelliğidir. Bu kanun tasarısı, özünde anlaşma
esasını getirerek vatandaşımızın nitelikli
çoğunluk olan 2/3le karar vermesini sağlamaktadır. Kanun
taslağında riskli alan, riskli yapı ve rezerv yapı
alanı öne çıkmaktadır. Bu yolla yıkım,
vatandaşın kendi binasını kendisinin yıkması ve
kendisinin yapması öncelikli hedefimizdir. Bu yolla yıkım
sağlanamazsa mahallî idarelerin de iştiraki ile mülki amirler
tarafından tahliye ve yıkım işlemi yapılacak veya
yaptırılacaktır. Bina sahipleri tarafından veya idarece
yıktırılmadığı tespit edilen riskli yapılar
Bakanlıkça da yıktırılabilecektir. Kanunun özünde,
anlaşma usulü esastır. Yeniden yapımda da hissedarların
2/3le karar verecekleri ve kendilerinin yapması esas
alınmıştır. Şayet 2/3le karar verilemezse ve kentsel
dönüşüm, afet dönüşümü yapmak mecburiyeti varsa
kamulaştırma ve acele kamulaştırma yoluna gidilecektir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, mülkiyet hakkı, dava açma hürriyeti Anayasa ile teminat
altına alınmıştır ancak insanların yaşama ve
hayat hakları ise en temel haktır. Bu yüzden, tasarının ana
maksadının can ve mal emniyetini temin olduğu gözetilerek bu
kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı
açılabilecek davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilmemesi
öngörülmüştür. Dönüşümü, insan odaklı ve devlet şefkatiyle
yürüteceğiz. Bu manada, yegâne niyetimiz, insanımızın
canını ve malını korumaktır.
Değerli
arkadaşlar, kanunun ana uygulayıcısı,
Bakanlığımızın koordinasyonunda
vatandaşlarımız ve belediyelerimiz ve de TOKİdir.
Belediyelerimizden bir gram yetki alınmamaktadır. Nerede bir
rızai oluşum varsa ve hangi belediye dönüşüm için daha
hazırlıklı ise ve başarılı ise oradan
başlayacağız.
Muhalefet
partisine mensup Büyükçekmece Belediye Başkanımız, basına
yansıyan demecinde -demeci de burada Sayın Belediye
Başkanımızın- Ya binaları yıkacağız,
yenisini yapacağız ya da 1 milyon insan için mezar
kazacağız. demektedir. Yine, bir başka muhalefet partisine
mensup Diyarbakır Bağlar Belediye Başkanımız, yine
Bakanlığımıza yazdığı yazı ile Çok
acil olarak benim ilçemde dönüşüm yapmak istiyoruz, bana yardım
edin. diye bizden talepte bulunmaktadır. Yine bu süreçte,
vatandaşlarımızdan, sivil toplum kuruluşlarından,
odalarımızdan
SADİR
DURMAZ (Yozgat) Yardım edin diyorlar, el koyun demiyorlar.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) -
Bakanlığımıza
yoğun bir şekilde talep gelmektedir.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) Belediyenin bütün gelirlerine el koyuyorsunuz. Yardım
istiyorlar, el koyun demiyorlar.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) -Bu
bakımdan, tüm bu hususlar göz önüne alındığında,
Türkiye'nin kentsel dönüşüm için hazır olduğu gözükmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarının yasalaşması ile
yaşanabilirlikten uzak, köhnemiş, can ve mal emniyeti
bakımından riskli ve görüntü itibarıyla da çirkin olan
yapılaşmalar ortadan kaldırılabilecek; şehirlerimiz,
kasabalarımız ve köylerimiz daha yaşanılır konum
kazanacaktır. Halkın daha sıhhatli ve emniyetli şartlar
altında ikametleri temin edilecektir. Afet sonrası oluşan can ve
mal kayıpları büyük ölçüde azalacaktır. Dönüşüm yapılan
alanlarda bütüncül bir planlama anlayışı ile yeni bir
altyapı ve ulaşım sistemi sağlanacaktır.
Diğer yandan,
ekonomimizin gelişmesi açısından yerel malzemeler
kullanılacak ve ekonomimiz canlanacaktır. En önemli tezlerimizden
birisi olan inşaat ve teknik müşavirlik sektörü ciddi manada
gelişecek ve yurt dışı müteahhitlik hizmetlerimiz daha da
artacaktır. Bu sayede işsizlik ve yoksulluk azalacak, ekonomik
hareketlilik canlanacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu doğrultuda, vatandaşlarımızın
devlete olan itimadının da daha da pekişmesi
sağlanacaktır. Yine bu süreçte Sayın Başbakanımız
Van depremi sonrası yaşanan trajediyi görmüş ve bu tablolar
karşısında Bedeli ne olursa olsun, iktidarı kaybetmek
pahasına da olsa dönüşümleri mutlaka gerçekleştireceğiz.
ifadesiyle bizlere destek vermiştir ve elini taşın altına
koymuştur.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye büyük bir kalkınma hamlesi içinde, Türkiye büyük
bir değişim ve dönüşüm yaşıyor ve gelişiyor. Bu
gelişmeye paralel olarak şehirlerimizi çarpık yapılardan,
plan dışı kaçak yapılardan, depreme dayanıksız
yapılardan arındırmalıyız. Ancak bu şekilde tam
anlamıyla gelişmiş bir ülke olabiliriz. Hedefimiz,
şehirlerimizi, kasabalarımızı, köylerimizi kaçak
yapılardan, salaş yapılardan ve depreme dayanıksız
yapılardan arındırmaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altındaki tüm milletvekillerimizden,
akademisyenlerden, sivil toplum kuruluşlarından destek ve yardım
bekliyoruz. Bu nedenle, bu kanun taslağına vereceğiniz
katkı ve destek için şimdiden teşekkür eder, Genel Kurulumuzun
vereceği her kararın milletimiz ve memleketimiz için hayırlara
vesile olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bayraktar.
Şahsı
adına, İstanbul Milletvekili Durmuş Ali Torlak.
Buyurunuz
Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)
D.
ALİ TORLAK (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısının geneli üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle ifade etmeliyim ki ülkemizin imar ve
yapılaşma faaliyetlerini baştan aşağı
değiştirecek böylesine önemli bir yasa tasarısı
hazırlanırken konunun birinci dereceden muhatabı olan yerel
yönetimlerin, meslek odalarının ve üniversitelerin görüşünün
alınmaması tasarının ne amaçla
hazırlandığı noktasında birçok şüpheler
uyandırmaktadır.
Diğer
taraftan, tasarının bu hâlinin, gerek şehircilik ilkeleri
gerekse toplumsal eşitlik ve adalet ilkeleri açısından çok
önemli eksiklikler, çelişkiler ve yanlışlıklarla dolu
olduğunu belirtmek istiyorum. Dolayısıyla, Türkiyede 10 milyon
yapıyı ilgilendiren bu kanun tasarısı, Hükûmetin, can ve
mal kaybını önlemeyi gerekçe göstererek
vatandaşlarımızın mülklerine el koymayı beraberinde
getiren ve mülksüzleştirme yasa tasarısı olarak
değerlendirilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türk milletinin birer temsilcileri olarak,
vatandaşlarımızın afet riskinden korunmasını, can
ve mal kayıplarının yaşanmamasını sağlama
noktasında milletten aldığımız yetkiyi özgür
irademizle burada kullanarak geleceğe yönelik yeni bir yasa
çıkarmamız gerektiğine hepimiz inanıyoruz. Ancak Hükûmetin
gündeme getirdiği ve Komisyon çalışmalarında
yanlışlıkların düzeltilmesi noktasında muhalefet
olarak verdiğimiz hiçbir değişiklik önergesi maalesef kabul
edilmemiştir. Bu yasa tasarısının önerilen bu hâli,
şehircilik ilke ve esaslarıyla, insan hak ve hürriyetlerini
karşılamaktan çok uzakta olup, tasarıda katılım,
şeffaflık ve yaşanabilirlilik ilkeleri yok
sayılmıştır. Oysa güvenli ve sağlıklı
yapı yönetimini düzenleyen hukuki altyapının oluşturulması,
süreçteki tüm yetkililerin sorumluluk üstlenecekleri bir sistemin kurulması
gerekirdi.
Bu
bağlamda, yapı yönetiminin her aşamasının standartlara
ve kurallara uygunluğunu belgeleyen yapı güvenlik
sertifikasını da içeren bir yasal düzenleme yapılması risk
yönetiminin vazgeçilmez ön şartıdır.
Değerli
milletvekilleri, uygulama sırasında talep edilmesi hâlinde riskli
alanlardaki yapılar ile riskli yapılara hayati gereksinimlerin
verilmesinin durdurulması sosyal yaşam ve insani bakımdan son
derece sakıncalıdır. Dolayısıyla riskli
yapıların tespiti ve yıkımının zaman alması
hâlinde insanların hayatlarını zora sokarak maliklerin âdeta
evinden barkından çıkartılmasının hiçbir yasal
gerekçeyle açıklanması mümkün değildir.
O
nedenle bu düzenlemeler ile olağanüstü yetkilerle
donatılmış ve her türlü denetimin dışında tutulan
Bakanlığın böyle bir yol seçmesi, kanun
tasarısının insani boyutun da dikkate alınmadan
hazırlandığını ortaya koymaktadır.
Diğer
taraftan, riskli yapılar dışında kalan yapılardan
uygun görülenlerin bu yasa kapsamı içerisine alınması mülk
sahibini elindeki sağlam yapısını bir anda kaybetme
riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Üstelik
yıktırdığı takdirde kat
karşılığı yeniden
yaptırıldığında mülkünün yaklaşık
yarısını kaybetme riski bulunmakta ve anlaşmazlık
hâlinde ise tüm haklarını üçte 2 çoğunluğa veya hazineye
devretmek zorunda bırakılmaktadır.
Ayrıca,
anlaşma ile tahliye edilen, yıktırılan veya
kamulaştırılan yapıların maliklerine, malik olmasalar
bile bu yapılarda kiracı veya sınırlı ayni hak
sahiplerine konut ve iş yeri için kira yardımının veya yer
tahsisinin kıstasları kesin bir ifadeyle tasarıda
belirtilmemiştir. Bu durum, uygulamanın tamamen inisiyatife
bırakıldığı izlenimini vermektedir. Dolayısıyla
maliklerden bir kısmı korunurken diğerinin siyasi tercihi nedeniyle
zora sokulması muhtemeldir. Böyle uygulamalar vatandaşlar
arasında ikiliğe neden olabileceği gibi, siyasi rant gibi
olumsuz uygulamaları da beraberinde getirecektir. Ayrıca, uygulama
işlemlerinde yapılan düzenlemede yapı sahiplerinin veya
hissedarların özgür iradesi hiçe sayılmaktadır.
Diğer tarafta,
ipoteğe dayalı şerh konulan bir yapı veya tesisin yeri arsa
hâline dönüştüğü takdirde bu şerhin
varlığının ne anlam ifade edeceği tasarıda
belirtilmemiştir. Oysaki ipotek, arsa ve üzerindeki yapının
değerleri toplamı üzerinden konmaktadır. İpotekli
yapılan yapı yıkılarak ve arsa değeri düşürülerek
alacaklı aleyhine hukuka aykırı işlem nasıl tesis
edilecektir? Bu tasarıda bütün bunlar birer muammadır.
Ayrıca, kat
irtifakı terkin edilerek arsaya dönmüş olan taşınmazda
maliklerin Kat Mülkiyeti Kanununun 7 ve 8inci maddelerinde düzenlenen
ortaklığın giderilmesi davası ile şufa
hakkını nasıl kullanacağı yasa metninde
açıklığa kavuşturulamamıştır.
Diğer tarafta,
yıkılarak arsa hâline gelen taşınmazlarda maliklerin sahip
oldukları hisseler oranında ve en az üçte 2 çoğunluk ile karar
vermesi neticesinde mülkiyet hakkının kapsam ve içeriğine
kısıtlamalar getirilmesi kabul edilir bir uygulama değildir.
Yine bu kapsamda kat irtifakı ya da kat mülkiyeti olmaksızın fiilen
inşa edilmiş kaçak bağımsız bölümlerin durumunun da ne
olacağı belirsizdir.
Değerli
milletvekilleri, deprem riski altındaki ülkemizde olası bir depremin
en az hasarla atlatılması bakımından bazı zaruretlerin
olduğu ortadır ancak bu zaruretin ortaya çıkardığı
ihtiyaç İdari Yargılama Usulü Kanununa ters düşen ve idareye
denetimsiz ve sınırsız bir yetki verilmesi anlamını
taşımamalıdır. Dolayısıyla, plan
yapımından bina yıkımına, mülkiyetin
dönüştürülmesinden idari yargı davalarında yürütmenin durdurulması
kararının verilmemesine kadar oldukça önemli konularda idarenin
denetimsiz söz sahibi olmasının telafisi imkânsız
zararların doğmasına yol açacağı muhakkaktır.
Diğer tarafta,
riskli yapıların devri sonunda bu yapıların yerine ne
yapılacağı belirtilmemiştir. Söz konusu alanlara aynı
yapılar mı tekrar inşa edilecek, yoksa orayı alanlar
tamamen farklı amaçlar doğrultusunda mı kullanacak, bu
açıklanmamıştır. O nedenle değerli kamu arazilerinin
risk taşıyor yaftasıyla suistimale açık hâle getirilme
riski bulunmaktadır. Risk taşımayan alanların da gerek
görülürse riskli alan gibi kabul edileceği bu savımı destekler
niteliktedir. Bu bakımdan mülkiyet hakkıyla kat mülkiyeti ve irtifak
haklarına aykırı olarak mülkiyet sahiplerinin anlaşmaya
varmadığı gerekçesiyle yerlerinin rayiç bedel
karşılığı satılması ya da Maliyece el
konulması sağlam yapıya ve riskli bölgede kaldığı
için plan içerisine alınması ve Bakanlığa ve idareye el
koyma yetkisinin verilmesi birçok haksızlıkları beraberinde
getirecek uygulamalara neden olacaktır. Yine, tüm hak sahiplerinin her
türlü yargı yoluna, Anayasa Mahkemesine ve İnsan Hakları
Mahkemesine gitmesinin önü açılarak en temel hak olan mülkiyet
haklarının koruma altına alınması gerekirken,
vatandaşın devlete güvencinin sarsılmasına neden olacak
kanuni müeyyidelerin yer aldığı bu düzenleme içeriğine
sahip bir tasarıyla karşı karşıyayız. Kanun
tasarısı bu hâliyle yasalaştığı takdirde,
haksız bir şekilde mülkü elinden alınan ve bu nedenle devletin
kendisini kandırdığına inanan vatandaşlardan devletin
de vatandaşın vatandaşlık görevi noktasında herhangi
bir şey beklememesi doğal ve üzücü bir sonuç olarak
karşımıza çıkabilecektir.
Değerli
milletvekilleri, yeni yerleşim alanlarını açarken, açılan
alanlar sınıflandırılarak, amaç ve niteliğini
kaybetmiş ya da kaybetmekte olan yerler seçilmelidir. Orman, mera ve hazine
arazileriyle devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerlerin
kullanılmasında sınırlar iyi belirlenmelidir. Ayrıca,
yeni yerleşim alanları çok iyi araştırılarak
belirlenmelidir.
Değerli
milletvekilleri, sonuç olarak, tasarı, yasalaşması istenen
iş ve işlemlere dair tüm uygulamalara yönelik olarak Mimarlar
Odasının, Şehir Plancıları Odasının, Jeoloji
ve Jeofizik Odalarının, İnşaat Mühendisleri Odasının,
Harita Mühendisleri Odasının, yapı denetim
firmalarının, Barolar Birliği
Başkanlığının görüş ve önerileri alınmadan
hazırlanmıştır ve bu nedenle kanun tasarısında
yer alan maddelerin birçoğu ileride telafisi mümkün olmayan durumlar
meydana getirecek mahiyet taşımaktadır.
Kanun
tasarısının bütün bu anlatılanlara rağmen büyük Türk
milletine hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Torlak.
Şimdi,
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız, on
dakikasını sorulara ayıracağım.
Sayın
milletvekilleri, birer dakika süre veriyorum, bir dakikada mümkün olduğu
kadar sorunuzu sorunuz lütfen.
Buyurunuz
Sayın Varlı.
MUHARREM
VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, zaten sıkıntılı bir süreç geçiren belediyeler
işçisine maaş ödeyemeyecek durumda, iş üretemeyecek durumdayken
İller Bankasından alacakları payın yüzde 5ine,
topladıkları verginin de yüzde 50sine yeni
çıkaracağınız bu yasayla el koyuyorsunuz. Bu,
belediyelerimizi zaten sıkıntıdayken daha büyük
sıkıntıya sürüklemeyecek mi, belediyelerimizin iş
yapmasını engellemeyecek mi? Maaşların ödenmesinde
sıkıntı yaşamayacaklar mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Varlı.
Sayın
Bulut
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Bakan, tasarıyla
Bakanlığa tanınan yetkiler belediyeleri kentlerde yetkisiz
bırakacak, görevlerini yerine getirmelerini engelleyecek. Halk ile
belediye, belediye ile Bakanlık karşı karşıya
gelmeyecek midir?
Tasarının
yasalaşmasıyla kamunun elinde kalan son araziler de elden
çıkarılacak. Kamusal fakirleşme yeni bir boyut kazanmayacak
mıdır?
Tasarı
içine özenle zerk edilen düzenlemelerle kentlerimizin rantı yükselen
merkezî bölgelerindeki kamu tesislerine yönelik talan süreci de
hızlanmış olmayacak mıdır?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bulut.
Sayın
Erdem
ENVER
ERDEM (Elâzığ) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, dönüşüme nereden, hangi ilden
başlayacaksınız? Başlarken objektif kriterler kullanacak
mısınız? Önceliği neye göre tespit edeceksiniz?
Doğu
Anadolu fay
hattında 7 ve üzerinde şiddette deprem beklenen Elâzığ,
Bingöl, Malatya, Maraş, Hatay gibi illere öncelik verecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdem.
Sayın Öz...
ALİ ÖZ (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
dönüşüm çerçevesinde toplam kaç adet bina yeniden yapılacaktır?
Bu binaların toplam tahminî maliyeti ne kadardır? Bu maliyet ile
yapılacak iş ve işlemlerin 4734 sayılı İhale Kanununun
21/Bye göre yapılması, yani ilansız, pazarlık veya
davetiye usulüyle yapılması vicdanınızı rahatsız
etmez mi? Bu uygulamalar yolsuzluklara davetiye çıkarmaz mı?
Olağanüstü bir durum olmamasına ve aciliyeti olmamasına
rağmen bu uygulama kimlere yarar sağlayacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Sayın
Halaçoğlu...
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Ankaranın akciğeri olan Atatürk Orman Çiftliği hangi gerekçeye
dayanılarak afet riski altında sayılmaktadır?
Bilindiği gibi, burası doğal sit alanıdır. Sit
alanı olmaktan çıkarmanız yapılaşmasına sebep
olmayacak mıdır? Olacaksa neden tasarıda yer almaktadır?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.
Sayın
Işık...
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiyedeki hangi illerde afet riski altında bulunan alanlar
bulunmaktadır? Bu iller arasında Kütahya ili var mıdır?
İkinci soru:
Yapı denetim firmalarının sorunlarının çözümüne
yönelik, tasarıda gördüğüm kadarıyla, herhangi bir hüküm
bulunmamaktadır. Bu firmaların sorunlarıyla ilgili
düşünceniz nedir?
Son sorum da: Simav
depreminden etkilendiği hâlde hâlen ev yaptıramayan, belde veya
köylerde yaşayan vatandaşlarımızın probleminin çözümü
konusunda Bakanlığınızın düşüncesi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Doğru...
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak
istiyorum: Şu anda Atatürk Orman Çiftliği üzerinde büyük bir yol
çalışması vardır. Yol üzerinde köprüler
yapılmaktadır, yolun etrafında da çeşitli iş
yerlerinin yapılacağı ifade edilmektedir. Bu
çalışmalarla ilgili izin alınmış mıdır,
kimler izin vermiştir? Bunu öğrenmek istiyorum.
İkinci olarak da:
Tokat ilinin de bulunduğu Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde depremle
ilgili ne tür çalışmalar yapılmaktadır? Resmî dairelerde
depreme dayanıklılık testleri yapılmış
mıdır? Sonuçları nedir illerle ilgili olarak?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Sayın
Tüzel
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Bakan, Van depreminin sonuçlarının
hesabı verilmemişken, nedeni sorgulanmamışken yeni bir rant
ve kazanç yasası hazırlandı. Bu kapitalist rant ve yağma
düzeni kent ve sosyal hayatta insana, emekçiye, işçiye yaşama şansı
ne yazık ki tanımıyor.
Son
olarak önceki gece İstanbul Esenyurtta alışveriş merkezi
inşaatında çalışan 11 işçi ne yazık ki yanarak
öldü. O gece oradaydım. İhmal değil, tedbirsizlik değil,
göz göre göre cinayet. Özellikle inşaat işçilerinin barınma
sorunlarını çözmeden bu yapılara imar izni verilerek kent
planlarında yer verilirken bu çadırlar neden sorgulanmaz? Özellikle
başta Marmara inşaatında olmak üzere İstanbulda bütün
şantiyeler çadırlardan oluşmuşken yeni
yangınları, yeni iş cinayetlerini önlemek için nasıl
tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tüzel.
Sayın
Dora
EROL
DORA (Mardin) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, hemen bütün kentsel dönüşüm uygulamalarında gecekondu ve
sağlıksız alanlarda yaşayan vatandaşlarımız
evlerinden olmakta, barınma haklarından mahrum kalmakta ya da kentin
uzak bölgelerinde yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Kentsel
dönüşüm uygulamalarında önemli olan, vatandaşların
yaşadıkları yerlerden koparılmamasıdır. Bunu
sağlamaya yönelik bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dora.
Sayın
Önder
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün
Dünya Nehirleri Eylem Günü, en az 30 ülkede 50den fazla etkinlikle bu kutlanıyor.
Dünyanın su varlığı 1,4 milyar kilometreküp; bu suyun yaklaşık
yüzde 97,5u tuzlu su, toplam su varlığının sadece yüzde
2,5u tatlı su; bunun da yüzde 70i kutuplarda ve sürekli don olarak
duruyor, yüzde 30u toprakta, sadece yüzde 0,3ü nehirlerde ve göllerde
bulunuyor. Siz de 2023e kadar öngördüğünüz programla bunların tümünü
HESlerin ve şirketlerin ipoteğine vermiş olacaksınız.
Hasankeyf
halkı yerini bırakmak istemiyor. Bırakacaksınız,
Beşiktaş Çarşı Grubunun dediği gibi Hasan keyfine
baksın. mı yoksa orada yetmiş yıllık bir projeksiyon
için doğanın dengesini bozacak ve oradaki insanların
mağduriyetine mucip olacak bu uygulamalarda ısrar edecek misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Önder.
Sayın
Baluken
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, 71 yılında Bingölde meydana gelen deprem sonrasında
geçici prefabrik konutlar yapılmıştı. Bu geçici prefabrik
konutlar, aradan geçen kırk yıla rağmen kalıcı
konutlara dönüştürülmemiştir. 45-
Kısacası,
kırk yıldır kalıcı konuta çevrilmeyen geçici konut
sahiplerinin mağduriyetleriyle ilgili bir çalışmanız olacak
mıdır? Buna yönelik bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Bakanım; spesifik soruyorum. İstanbul Bakırköyde planda dört
kat fakat reelde beş kat. 1981de imar affı olmuş, beş kat
bina af olmuş. Buralarda insanlar yaşıyor. Güçlendirme yapmak
istiyoruz fakat beş kat diye vermiyor, İlla yıkacaksın bir
katını. diyor. İmar affında hak ettiğimiz
beşinci katı vermiyor. Bakırköy, spesifik örnek veriyorum.
Bakırköy Belediyesi her yıl 3-4 kez Büyükşehre müracaat ediyor,
Güçlendirme yapacağım. diyor, müsaade etmiyorlar. Burada insanlar
ölecek Sayın Bakan.
Bilginize
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Sayın
Havutça
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın Başkan, Sayın Bakan; 99
yılından sonra özellikle ülkemizde deprem Türkiye'nin gündemine
damgasını vurdu.
Bildiğiniz
gibi, milyonlarca öğrencimiz her gün İstanbulda, Ankarada, Türkiye'nin
her yerinde okullarımıza gidiyor, orada öğretmenlerimizle
birlikte geleceğimizin teminatı olan yavrularımız
eğitim görüyor. Bu okullarımızın deprem güvenliği
açısından incelemesi yapılmış mıdır?
Özellikle yatılı ilköğretim bölge okullarında,
yatılı devlet fen liselerinde bu güvenlik açısından, deprem
güvenliği açısından binalarımız ne durumdadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Havutça.
Sayın
Serindağ
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Başkanım.
Tasarıya
göre, gerçekleştirilen her türlü mal ve hizmet alımlarıyla
yapı işlemleri, yapı işleri 4734 sayılı
Yasanın 21inci maddesi kapsamına alınmıştır.
Bilindiği gibi, bu madde, pazarlık usulüyle yapılan işleri
düzenlemektedir. Tasarıda böyle bir düzenlemenin yapılmış
olması AKPye destek vermeyen firmaları dışlamak için
midir?
Sayın
Bakan destek istedi milletvekillerinden. Acaba 25 maddelik bir tasarının
temel kanun şeklinde gelmesi milletvekillerinin destek vermesi
imkânını da ortadan kaldırmamakta mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Serindağ.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) Çok
teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara Atatürk Orman Çiftliği
neden bu yasa içerisine alınmıştır? diye soru var. Zaten yasamızda
diğer kanunlarda da değişiklik var.
Burada,
Atatürkün doğumunun 100üncü yıl dönümü münasebetiyle bu alanın
korunması, rehabilite edilmesi ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Yüce
Atatürkün şanına yakışır şekilde yeniden düzenlenmesi
için yeni bir düzenleme yapılmaktadır.
Arz
ederim.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama o kaldırılıyor Bakanım;
bazı maddeler var, hepsi kaldırılıyor onların.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Yeni düzenleme yapmak için Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
yetki veriliyor.
Arz
ederim.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Şu anda orada çalışma var Sayın Bakan.
OKTAY
VURAL (İzmir) Atatürkü niye bulaştırıyorsunuz rant
arayışınıza ya? Dobra dobra söyleyin ya! İyi para var
orada!
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) Türkiyenin
hangi illerinde afet var, afet kapsamında sayılıyor? Yapı
Denetim Kanunundaki sorunlar bu kanunda konulmadı. Simav depreminden
etkilendiği hâlde evlerini yapamayanlar var. deniliyor.
Şimdi,
efendim, tabii, burada hangi iller
İl bazında Türkiyenin üzerinden
geçtiği afet aksı belli. Arap Yarımadasından, Hakkâriden
Türkiyeye girerek, bir taraftan Bingöl, Elâzığ üzerinden, Ankara
üzerinden Marmaraya giden bir aks var, diğer taraftan da yine aynı aksın
Afyon üzerinden, İzmirden, hatta Gaziantepi de kapsayan bir aks var. Bu,
Simavda,
bildiğiniz gibi, etkilenen ve hak sahibi olan depremzedelerin ev sahibi
olması için altı ayda evleri bitirdik ve hak sahiplerini tespit
ettik. Köylerde de afet için gerekli yardımı yaptık, tam olarak
kaç lira verildiğini bilmiyorum ama bunlar da hak sahiplerine maddi
şekilde kredi verilmiştir, uzun vadeli kredi verilmiştir. Bunu
da arz ediyorum.
Yine,
Atatürk Orman Çiftliğinde yol yapılıyor. şeklinde bir
ifade var. Buradaki düzenleme belediyenin yapmış olduğu bir
düzenlemedir, buranın yasasıyla ilgili bir düzenleme değil, esasa
müteallik bir düzenleme değil gerekli yasal izinler de
alınmıştır.
Tokatla ilgili bir çalışma var
mı? Biz henüz şehirleri belli etmedik. Ben buradaki konuşmamda
da ifade ettim, yine yüce huzurunuzda ifade etmek istiyorum: Tabii ki nüfusun
yoğun olduğu, afet riskinin en çok yaşanacağı iller
bizim ana eksenimizdir, ana hedefimizdir. Burada, Marmaradan,
İstanbuldan, Kocaeliden, Boludan, Düzceden, Eskişehirden,
İzmirden ve Bursadan başlamak suretiyle, Bingöle kadar, Hakkâriye
kadar, tüm şehirlerimizi kapsayan bir çalışma
yapacağız ama takdir edersiniz ki bu çalışmayı, dalga
dalga, iki sene, beş sene, sekiz sene, on sene ve yirmi senelik
periyotlarla ve bulduğumuz maddi imkânlarla hep birlikte yürüteceğiz.
Bunu da arz ederim.
Van
depremi konusunda Sayın Milletvekilimizin sorusu var. Vanla ilgili son
bilgileri arkadaşlar verdiler. Vanda, şu ana kadar, 16 bine
yakın konutun ihalesi yapılmıştır ve inşallah
önümüzdeki ağustos sonu gibi bu konutları teslim etmeye
çalışacağız. Konutlara yapılacak olan
yatırım hariç, bugüne kadar 1 katrilyon 293 trilyon -yani eski
rakamla söylüyorum- para harcanmıştır buraya ve
yaklaşık olarak 30 bine yakın konteyner
yerleştirilmiştir ve çadır kentlerin tamamı
kaldırılmıştır. Burada, ben, tarafsız bir gözle
ifade etmek istiyorum, kendim de 8 sefer Vana gittim, tabii ki depremi Allah
göstermesin, zor bir olay, bir tabiat olayı, bir afat olayı, fakat
dünyayla mukayese ettiğimiz zaman en gelişmiş ülkelerden yani
Japonyadan da, Amerikadan da, Haitiden de daha gayretli, daha
başarılı, tüm Türkiye'nin seksen vilayeti Vana yardım
etmiştir. Bu bakımdan, bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.
Yine
bir soru: Gecekondu uygulamalarında, tabii ki gecekondularda hem 2981
sayılı aftan istifade etmeyip hak sahibi olmayanlar var ve kendisi,
tapusu üzerinde ev yapmayanlar var. Eğer imkân olursa bunları da
yerinde ev sahibi yapmak için çalışacağız ama imar müsaade
etmezse bunları 100 lira taksitle, 200 lira taksitle on, yirmi yıla
yayılan vadelerle ev sahibi yapma projemizin içerisindedir.
Esenyurttaki
11 işçimiz canını kaybetti, şehit oldu; buradaki
işçilerimize Allahtan rahmet diliyorum. Buradaki olayın üzerine
Hükûmet olarak çok ciddi şekilde gidiyoruz. Buradaki işverenin
yapmış olduğu yanlışı gerekli
Hem
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız hem
Adalet Bakanlığımız hem de mahallî idareler, İstanbul
Valiliğimiz ciddi şekilde olayın üzerine gitmektedir.
Burada
nehirlerle ilgili bir milletvekilimizin sorusu var. Bu suların yüzde
70inin kutuplarda olduğunu ifade etti. Ben bunu Orman ve Su
İşleri Bakanımıza ileteceğim, cevabını
yazılı olarak müsaadenizle vereceğim.
Bingölde
1971 yılında yapılan geçici konutlar kalıcı konuta
döndü ve buradaki hak sahiplerine yeterli yardım yapılmadı
noktasında bir soru var. Eğer bunu bilgi notu olarak değerli
milletvekillerimiz bana iletirse bu konu için de gereğini
yapacağımı burada ifade etmek istiyorum.
Sayın
Aslanoğlunun, İstanbul Bakırköyle ilgili sorduğu bir soru
var. İşte biz bu tip problemleri çözmek için bu yasayı
getiriyoruz.
Değerli
milletvekilleri, ben haddim olmayarak bir defa daha burada sizlere arz etmek
istiyorum, ifade etmek istiyorum: Bu yasayı biz devlet terbiyesi
içerisinde, vatan eksenli, millet eksenli, üretim eksenli ve ibadet duygusu
içerisinde yürüteceğiz. Bugüne kadar böyle yaptık, bundan sonra da
böyle yapacağız.
OKTAY
VURAL (İzmir) Kamu İhale Kurumunda görüyoruz Sayın Bakan.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Burada esas, ana hedefimiz, ana eksenimiz vatandaşımızın
canını korumaktır, malını korumaktır.
OKTAY
VURAL (İzmir) TOKİ ihalelerini gördük.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
İmarla ilgili yapılamayan düzenlemeleri de bu yasa ile ilgili olarak
yapmaya çalışacağız.
Yine,
İstanbul ve deprem riski altında olan diğer vilayetlerimizdeki
okulların yüzde 98inin güçlendirilmesi yapılmıştır ve
depremsellik özelliği bakımından testleri
yapılmıştır. Bunu da arz ediyorum.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, yine, mal ve hizmet alımlarında Kamu
İhale Kanununun 21/b maddesi ile işlem yapacağımız
ifade edilmektedir, bu doğrudur. Kamu İhale Kanununun 21inci
maddesi de Kamu İhale Kanununa tabi olmayı gerektiren bir maddedir.
Şu anda birçok uygulamada, afet sonrası, afet olduktan sonra
yapılan uygulamalarda Kamu İhale Kurumunun tamamen
dışına çıkılabilmektedir. Ama biz, yine bu yasayla
yapacağımız acil uygulamalarda, Kamu İhale Kanununun
içinde pazarlıkla değil, belli, bu iş için yeterli olan
firmaları davet etmek suretiyle, yine yarışmaya açık ihale
sistemiyle bu projeyi yürüteceğimizi ifade etmek istiyorum.
Tekrar
hepinize saygılarımı sunuyorum.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) Acil uygulamalarda değil, tamamında
yapıyorsunuz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Bir
buçuk dakika süremiz var. Soru sormak isteyen diğer vekillerimize tekrar
söz vereceğim.
Sayın
Susam
Yok.
Sayın
Özkan
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Bakan, İstanbul Ataşehirde
mülkiyeti Emlak Konuta ait arazinin TOKİ tarafından gelir
paylaşımı metoduyla ihale edilerek Varyap-Gap
ortaklığına verildiği duyumlarını alıyoruz.
Duyum doğru ise ihale kaça verilmiştir, projenin tamamlanmasından
ne kadar gelir elde edilecektir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özkan.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arsa
satışı karşılığı hasılat
paylaşımı projelerinde maksat şudur: Öncelikle TOKİ,
ihale edilecek arsanın bedelini SPKya bağlı ekspertizler
vasıtasıyla belirliyor, bu bedeli peşinen almak için ihaleye
çıkıyor yani benim arsamın değeri 100 liradır, bu 100
liradan az olmamak üzere benim arsamın üzerinde inşaat yapsanız
da yapmasanız da, aldıktan sonra satsanız da satmasanız da
bu arsanın bedelini bana ödeyeceksiniz. Yani en çok ne ödeyeceksiniz: 100
lira, 150 lira, 200 lira, 300 lira.
Ayrıca, bu bedeli
öderken buradan toplayacağınız hasılatı da bana
bildireceksiniz. Bu bedel 300 lira ise, eğer 300 lirayı aşarsa
bundan da bana yüzde 10, yüzde 20, yüzde 40, yüzde 50 şeklinde artı
bir pay vereceksin. Niye? Çünkü bu tip ihalelerde devlet güvencesini
vatandaşa veriyoruz. Vatandaşa diyoruz ki: Bu müteahhit bu arsa
satışı karşılığı hasılat
paylaşımı tarzında aldığı işi
şayet yapamazsa biz yapacağız. Yine, müteahhit buradan
satış yaparken, konut, iş yeri satarken parasını
kendisi alamıyor, para TOKİnin havuzuna geliyor, kendisi
yaptıkça inşaatın ilerlemesi tarzında kendisine para
serbest bırakılıyor. Yani burada ihaleler tamamen açık
usulde yapılmaktadır, kamuoyunun tamamının, yani davet
usulü değildir ve pazarlık usulü değildir, tamamen kamuya
açıktır. TOKİnin İhale Yönetmeliğine göre isteyen
herkes ihaleye katılabilmektedir. Bu yolla devletin elindeki araziler, çok
inanarak söylüyorum, çok ciddi şekilde ve en iyi şekilde
değerlendirilmiştir. Burada 50 liralık yer devletin güvencesini
de koyarak 150 liraya satılmıştır. Bu yolla devletin
elindeki Ataşehirde, Ataköyde, Bahçeşehirde,
Kayabaşında, İzmir Mavişehirde, Ankara Eryamanda,
Ankarada Oranda olan arazilerini 1,5 misli, 2 misli, 5 misli değerle
değerlendirdik ve kamuya 25 katrilyon -eski rakamla söylüyorum- gelir
temin ettik ve hazineye direkt, yük olmadan, TOKİ eliyle 35 katrilyonluk
yatırım yaptık.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, benim sorumun
cevabı ne oldu? Cevabı verilmiyor, başka şey söylüyor.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) -
Bunu özellikle arz ediyorum. Eğer özel olarak da bu soruyu bana
sorarsanız bu hususu da uzun uzun size ifade edebilirim.
Tekrar teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Süremiz doldu, ek süremiz
de doldu. Teşekkür ediyoruz.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.40
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.54
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
---0---
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
180
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
birinci bölüm üzerinde görüşmelere başlıyoruz.
Birinci
bölüm 14üncü maddeye bağlı ek madde 5 ve geçici madde 14 dâhil 1 ila
18inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Eyidoğan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı için CHP Grubu
adına söz almış bulunuyorum.
Hükûmet
bu kanunu hazırlarken gerekçesi şuydu: Mevcut kanunlarla afet riski
altında olan yapıların dönüştürülmesinin mümkün
olmadığı, bu nedenle daha kısa ve yaptırım gücü
yüksek bir kanun -aynen böyle ifade yaptırım gücü yüksek- yapma
ihtiyacı doğduğu için. Yani mevcut 3194le, 5393le, 5366yla
veya bunun gibi 775le yapamadıklarını böyle bir kanunla
yapmayı düşünüyorlar. Ama aceleyle yapılan, yazılan bu
kanun, bu yaptırım gücü yüksek tanımını çok çok
aşmış, ölçüyü aşmış, dozu aşmış,
insan haklarına, mülkiyet haklarına ve hatta Anayasaya
aykırılıklarla dolu bir yasa ortaya çıkmış. Yani
Sayın Bakan, Yaptırım gücü yüksek bir kanun. dediğinizde
anladığınız buysa sizlerin, bizlerin ve
vatandaşın çok işi var. Dediniz ki: Bu kanun salt bir kentsel
dönüşüm kanunu değildir. Nedir? Afet risklerini azaltma kanunudur.
Ama bu kanunda daha afetleri bile tanımlayamamışsınız.
Kanununuzda tanımlar bölümü o kadar acemice yazılmış ki,
o kadar eksik yazılmış ki böyle, Türkiyenin geleceğini
ilgilendiren önemli bir kanunda daha tanımları
yazamamışsınız. Yazdığınız
tanımlar da zaten bilimsel açıdan yetersiz. Dediniz ki: Ortak
akıl oluşturarak bunu yapmak zorundaydık. Ortak akıl oluşturdunuz
mu Sayın Bakan? TMMOB, sivil toplum örgütleri, bu konuyla ilgili kurumlar,
kuruluşlar, kişiler çeşitli beyanatlar veriyorlar, siz de
beyanatlar veriyorsunuz. Mesela, Mimarlar Odası diyor ki: Türkiye kentsel
dönüşüm çılgınlıklarına kurban edilemez., Türkiye
TOKİye bağlanıyor. gibi haberler çıkıyor. Peki,
ortak akılla bunu yaptıysanız, bu örgütlerin katkısı
olmadı mı? Olduysa, niye bunları söylüyorlar? Demek ki ortak
akılla falan çıkmış bir kanun yok önümüzde.
Türkiyede
göç ve nüfus artışı, hızlı kentleşme,
hızlı ama sorunlu bir kentsel büyüme yarattı biliyorsunuz. Bunun
hikâyesi uzundur. Önce gecekondu, arkasından hisseli mülkiyet, daha sonra
da hepimizin bir şekilde dâhil olduğumuz kat mülkiyeti sürecini
yaşıyoruz. Bundan sonra da sizin bu kanununuzla, umarım,
hasarsız, kazasız belasız bir kentsel dönüşüm
başlatılacaktır. Pek fazla umudumuz yok.
Türkiye
o kadar hızlı kentleşti ki Türkiyede iki şampiyonluk
ortaya çıktı: Birinci şampiyonluk, plansız ve denetimsiz
konut ve kentlerde özellikle apartman üretimi sayısı. Birinci
şampiyonluk bu.
İkinci
şampiyonluk ne? İkinci şampiyonluk da bu denetimsiz ve
plansız oluşturulan betonarme yığınının,
apartmanların -son örneği Vandadır- depremde
yıkılması. Bu da ikinci şampiyonluğumuz.
Yani
bir yandan plansız ve denetimsiz bir kentleşme, öbür taraftan da
yıkım. Denetimsiz ve plansız bu yapılaşma, risk
havuzları ve intihar havuzları
oluşturdu. Bunu seyrettiniz. Son on senede bu konuda ciddi adımlar
atamadınız. Bu süreç, geldiğimiz noktada, plansız kentleşme
giderek rant güdümlü bir yapı stoku oluşturma yarışına
döndü.
Bakınız, bir şey hatırlatmak istiyorum Sayın
Bakan, değerli milletvekilleri; son on senedir kentlerimizde, Anadoluda
kentlerimizde yüksek yapılar yapılıyor. Yüksek
yapıların, biliyor musunuz, hâlâ bir yönetmeliği yok. 10 kat, 15
kat, 20 kat, 25 kat. Her gün televizyonlarda, gazetelerde gördüğünüz
yüksek yapıların bir mühendislik yönetmeliği yok. Neden yok?
Çünkü ciddiye alınmadı bu. Son on senedir hiç bu konuya
eğildiniz mi? Hazırlanan yönetmeliklere ciddiyetle
yaklaştınız mı? Şimdi, gökdelenlerden
oluşmuş bir kentsel dönüşüm sürecini başlatmak istiyorsunuz
ve bu yüksek yapıların yönetmeliği yok. Önce bunu çıkarın.
Yani herkesin gözü önünde büyük kentlerde gecekondu gökdelenler inşa
etmeye başladık. Bu süreç böyle devam edecek.
Şimdi, bakınız, bu kentsel dönüşümden
bazıları ne anlıyor? Diyor ki Emlak Konut GYO Başkanı
(Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı): Resneli,
Kayaşehir, Başakşehir gibi bölgelerde rezerv alanları
oluşturmayı ve kentsel dönüşüme katkı sağlayacak
projeleri hayata geçirmeyi planlıyoruz.
Hoşdere ve Zekeriyaköyde büyük ölçekli araziler için kentsel
tasarım çalışması gerçekleştirdiklerini söylüyorlar;
diyorlar ki: İstanbul Başakşehir Hoşderede -bu dün bir
gazetemizde çıkan haber- ise TOKİye ait 1 milyon 105 bin metrekare
üzerindeki 550 bin metrekare imar parselinin üç grup tarafından
ortaklaşa geliştirildiği bilgisi verildi. Kim diyor bunu? Emlak
Konut GYO diyor yani bir KİT diyor bunu. Yani biz diyoruz ki
Siz de
diyorsunuz ki: Afet risklerini azaltmak için kentsel dönüşüm
yapacağız. Afet risklerini azaltmak için kentsel dönüşümü
nereden öncelikle başlatacaksınız? Eskimiş, köhne, ekonomik
ömrünü doldurmuş, riskli yapı -onları da nasıl
saptayacaksınız- riskli alan, buralardaki yani kentin yerleşik
yerlerindeki eski yapı stokunu yenileriyle, afetlere dayanıklı
olanlarıyla değiştireceksiniz. Onlar nerede? Yerleşimlerin
eski yerlerinde, merkezlerinde. Peki bu mudur? Bu mudur? İstanbulun
dışındaki rezerv alanlarını, böyle 500 bin metrekare,
1 milyon metrekarelik alanları açacaksınız, yeni alanları,
rezerv alanları. Bu rezerv alanları da mahvedeceksiniz. Buna müsaade
etmeyiniz, rezerv alanlarının kullanılmasına müsaade
etmeyiniz, yerinde dönüşüm yapınız Sayın Bakan, yerinde
dönüşüm.
Şimdi,
biz bu konularda eleştirileri getirince, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
kentsel dönüşüme karşı çıkıyormuşuz gibi bir imaj
yaratılıyor bilerek ya da bilmeyerek. Böyle bir şey yok.
Cumhuriyet Halk Partisi, başta deprem olmak üzere diğer afet
risklerinin azaltılmasına dönük mevcut yerleşmelerimizde
yenileme, iyileştirme, dönüşüm ihtiyacının giderilmesine
yönelik ve halkın çıkarlarını gözeten yasal ve kurumsal
düzenlemelerin bir an önce yapılmasını istiyor ama biraz önce
verdiğim örnekteki gibi rezerv alanlara hücum ederek değil,
Boğazın yakasına hücum ederek değil, tarihî
yarımadaya hücum ederek değil. Bakın, İstanbulun
çeperlerinde, şu anda -benim aldığım bilgiye göre- en az 50
bin tane boş konut var, 50 bin tane boş konut müşteri bekliyor
ve bunlara biz insan bulamıyoruz, İstanbulun merkezî yerlerinde,
kentlerin merkezî yerlerinde afet riski altındaki yerlerde hâlâ kentsel
dönüşüm yapacağız ama bir beyefendi çıkıyor, diyor ki:
Biz bu rezerv alanları işte 1 milyon metrekare, şöyle yapacağız,
böyle yapacağız.
Kentsel
dönüşüm yalnız inşaat faaliyeti değildir. Bu yasadan öyle
anlaşılıyor. Yalnız inşaat faaliyeti gibi görüyorlar
kentsel dönüşümü ya da afet riskinin azaltılmasını.
Yık, yap. yalnız bu değildir; bunun, kent planlaması yanında,
ekonomi, sosyoloji, toplum psikolojisi, hukuk, finans, siyaset, mühendislik,
mimarlık ve kentsel tasarım alanlarını buluşturan bir
bilim uygulama alanı olduğunu söylüyor CHP, bunu söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
HALUK EYİDOĞAN
(Devamla) Biz, bu yasanın bu hâliyle, bu buldozer yasasının,
bu Ben yaptım oldu. yasasının bu hâliyle, bu, teknik
açıdan ve hukuki açıdan çok ciddi zafiyetleri olan ve vatandaşımızın
dikkatle incelemesi gereken, izlemesi gereken bu kanunun beklediğimiz,
özlediğimiz, afet riskini azaltacak kentsel dönüşüm için yeterli
olacağını sanmıyoruz.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eyidoğan.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Adana Milletvekili Ali Halaman.
Buyurunuz Sayın
Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ
HALAMAN (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; afet riski altındaki alanların kentsel
dönüşümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Afet riski altındaki
alanların kentsel dönüşümü
Bilindiği üzere ülkemizin çok önemli
bir kısmı, başta deprem bölgesi olmak üzere tabii afetler riski
taşımaktadır. Buna rağmen mevcut yapıların büyük
bir kısmının muhtemel afetlere karşı
dayanıklı olmadıkları ve orta şiddetteki bir depremde
bile ağır derecede hasar görüp yıkıldıkları,
bundan dolayı sosyoekonomik problemlerin yaşandığı ve
devletin beklenmedik bir anda büyük mali külfetler ile karşı
karşıya kaldığı bilinmektedir. Türkiye'de kentsel
dönüşüm deyince akıllara gecekondu bölgelerinin dönüşümü
geliyor. Kentsel dönüşümün doğasına aykırı olarak
kentlerin farklı problemlerine karşı tek ve aynı çözümler
uygulanıyor. Dönüşüm sorunları fiziksel mekânın
dönüşümüne indirgenerek ekonomik, sosyal, kültürel boyutlar genellikle
dikkate alınmıyor. Kentsel dönüşüm, faaliyet alanı ve
doğası gereği mevcut şehrin yapısına ve burada
yaşayan insanların fiziksel, sosyal, ekonomik geleceği üzerine
ve buna bağlı olarak da kentin bütün geleneklerine etki ediyor. Bu
nedenle, bütün planlama çalışmalarında sosyologlar,
ekonomistler, mühendisler, mimarlar, plancılar, peyzaj mimarları gibi
farklı disiplinde olan insanların birlikte çalışması
gerekiyor. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun Tasarısında, riskli yapıların
Bakanlığa veya ilgili idareye devri sonunda bu yapıların
yerine ne yapılacağı bu kanunda belirtilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, kanun tasarısında risk taşımayan
alanların da gerek görülürse riskli alan gibi kabul edileceği
değerlendirilerek kamu arazilerinin risk taşıyor
yaftasıyla suistimale açık hâle getirilme riski bulunmaktadır. Son yıllarda
alışkanlık hâline gelen, her yeni yasal düzenlemede yasanın
amacına ilişkin düzenlemeler yapılırken gizlenen yerel
yönetimlere ait görev ve yetkilerin merkeze taşınması ve kentsel
rantların yönlendirilmesine ilişkin yetkilerin merkezî olarak
kullanılmasının önünü açacak düzenlemelerin bir araya
sıkıştırılması veya bunun politika hâline
getirilmesinin bu düzenlemede egemen olduğu görülmektedir.
Kanun
tasarısında belirlenen alanların içerisinde kalıp da riskli
yapılar dışında kalan yapıların Bakanlıkça
uygun görülenlerin bu yasa kapsamı içerisine alınması,
sağlam yapıların da yıkılmasına karar verilmesi
nedeniyle mülk sahibinin elindeki sağlam yapısını bir anda
kaybetme riski bulunmakta olup, yıktırıldığı
takdirde kat karşılığı yeniden
yaptırıldığında mülkünün yaklaşık
yarısını kaybetme riski bulunmaktadır. Anlaşmazlık
hâlinde ise tüm haklarını 2/3 çoğunluğa veya hazineye
devretmek zorunda bırakılmakta. Bu nedenle, mülkiyet hakkı ile
kat mülkiyeti ve irtifak haklarına aykırı olarak mülkiyet
sahiplerinin Anlaşmaya varmadı. diyerek yerlerinin rayiç bedel
karşılığı satılması ya da maliyece el
konulması ile sağlam yapının riskli bölgede
kaldığı için plan içerisine alınması ve Maliyeye veya
idareye el koyma yetkisinin verilmesi birçok haksızlıkları
beraberinde getirecek uygulamalara neden olabilecek mahiyet
taşımaktadır.
Bu
tasarının yasalaşması durumunda Bakanlar Kurulu,
Bakanlık ve TOKİnin Yüzde 90ı risk altında. gerekçesiyle,
ülke toprağı hiçbir kayıt ve koşula bağlı
olmaksızın, istediği imar hareketine açabilecektir. Uygulamada
gerek bölge halkının hakkını gerekse kamu
yararını koruma altına alan yasa hükümleri devre
dışı bırakılmakta ve idarenin denetim yollarından
olan yargısal denetim yolu kapatılmaktadır.
Kendini
hukukla sınırlandırmayan, kişilere hukuk güvenliği
tanımayan bu tasarının yasalaşması demek, yasama
organının kendi varlık gerekçesine aykırı olarak
sosyal hukuk devleti ilkesinden kamu adına vazgeçmesi anlamına
gelmektedir.
Tasarı,
iş, işlem ve araçları ile bizatihi kendisi yakın bir
tehlike arz etmektedir. Tasarının yasalaşması hâlinde, kamu
ve özel mülkiyet idari kararla alınıp satılabilir,
yaptırılabilir, dönüştürülebilir, gerek toplu gerekse zorunlu iskân
olabilir, toplulaştırılıp dağıtılabilir.
Bugün
gelinen durum kısaca şudur: Geçmiş yıllarda 2/B
arazilerinden parsel satın alarak evini yapmış, varını
yoğunu bu evin yapılması için harcamış olan yoksul
kesimlere, yapılmak istenen 2/B ile ilgili yasal düzenlemeyle aynı
parsel yeniden, bu kez devlet eliyle satılacaktır. Bu
satışla yeni bir borç yükü altına girecek olan
vatandaşların evleri, afet riski altındaki alanların
dönüştürülmesi amaçlı yasa gereğince yıkılması
gereken yapılardan olup, bu kişiler gerek yıkım nedeniyle
ve gerekse yapılacak yeni yapılar için bir kez daha
borçlandırılacaklardır.
Sayın
milletvekilleri, iki yasa tasarısı bir arada
değerlendirildiğinde; eğer Hükûmet her iki yasal düzenleme
konusunda samimi ise özellikle 2/B arazilerinde yaşayan vatandaşlar
açısından kabul edilemez bir sürece doğru gidilmektedir. Tersi
durum ise bu alanlarda var olan riskli yapıların tapulanarak
affedilmesi, yaşayanların kendi kaderine terk edilmesi anlamına
gelecektir.
Tasarının
bu hâliyle yasalaşması, ülkemizde kentleşme konusunda izlenen
ikiyüzlü politikanın sürdürülmesi, bir yandan riskli yapı ilan edilen
yapıların yıkıldığı, diğer yandan yeni
riskli yapıların üretiminin sürdüğü, afet riski gerekçe
gösterilerek tüm kentlerimizin bir rant aktarım alanı hâline
dönüştürüldüğü, hukuk devleti ilkesinin yerle bir edildiği bir
gerçekliğe doğru yol almak demektir.
Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı, ülkemizin gerçek ihtiyacı olan, kentlerin afetlere
karşı duyarlı sakınım içerikli
planlanmasını, denetimsiz ve mühendislik hizmeti almamış
yapılaşmanın engellenmesini sağlayacak bir düzenleme
olmaktan oldukça uzaktır.
Sayın
milletvekilleri, afet riskinin azaltılması gerekçesi ile
hazırlanan tasarıda var olan yaşamın gerçek sigortası olan
ormanlar, meralar, sulak alanlar, kıyılar, tarım alanları
gibi doğal varlıkların talanına olanak sağlayacak,
yeni afetlerin oluşmasına neden olacak yaklaşımdan
vazgeçilmelidir.
Getirilen
düzenleme ile köye dönüş projesi kapsamında yeni yerleşim alanları
açarken, açılan alanların sınıflandırılarak, amaç
ve niteliğini kaybetmiş ya da kaybetmekte olan yerler seçilmeli ve
orman, mera ve hazine arsa ve arazileri ile devletin hüküm ve tasarrufundaki
yerlerin kullanılmasında sınırlar iyi belirlenmeliyken buna
riayet edilmemiştir. Ayrıca kıyı şeridinde ya da büyük
şehirlere yakın yeni rant kapılarının
açılmasında ve yöre halkının kendi köy
sınırları içerisinden çıkarılarak bölgesel göçlere
neden olacak yerleşim yerlerinin oluşmasında belirsizlikleri
içinde barındıran hükümler bulunmaktadır. Tasarı, temel hak
ve özgürlükleri gözeten, ülke kaynaklarını yok etmeyen, sosyal devlet
ilkesini önemseyen, bütünlükçü ve idareyi de bağlayan tutarlı bir
düzenleme ile, tüm ilgili tarafların katılımı ile
hazırlanmalıdır.
Hayırlı
olmasını dilerim. Bu duygu, düşüncelerle yüce heyetinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Halaman.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı
Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Sakık.
BDP
GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet,
bugün burada önemli bir yasayı görüşüyoruz. Ne yazık ki bu
ülkede hemen bir afetten sonra bir tespit yapılır, büyük ölümlerden
sonra. Yani 30 bin ölüm olur, bu ülkede bir deprem realitesiyle karşı
karşıya olduğumuzu o gün fark ederiz; 50 bin insanın
ölümünden sonra Kürt realitesinin olduğunu o gün fark ederiz. Bugün
görüşmekte olduğumuz bu yasa da Van depreminden sonra alelacele
gündeme gelen
Ve diliyorum, umuyorum -geçmişte de buna benzer yasalar
geldi- sadece o günün ruhuna uygun bir şekilde olmaz. Olumlu adımlar
atılırsa destekleriz. Biz BDP olarak hayata siyah ve beyaz bir
şekilde bakmıyoruz, olumlu şeyler yaptığınız
zaman sizleri alkışlarız ama olumsuz şeyler
yaptığınız zaman da karşınızda oluruz.
Bugün,
biraz önce burada tartışılıp konuşulan, kulislerde
gündeme gelen bir afet konusuydu. Yani bu yıl özellikle bizim bölgemizde
çok kötü bir kışla karşılaştık, bir afet hâli
yaşanıyor; hâlâ Muşta, Bitliste, Ağrıda,
Hakkâride, Bingölde yüzlerce köy yolu kapalı. Bir sosyal devletten
bahsediyoruz ama benim seçim bölgemde 230 tane köy yolu kapalı.
Ağrıda da aynı koşullar var, Erzurumda da var. Her gün
ilçe kaymakamlarıyla, oradaki yerel yöneticilerle sürekli telefon
trafiği var nasıl o yolları açabiliriz diye çünkü orada insanlar
hasta, köyde doğum yapmak üzere, çaresiz bir şekilde gece
arıyorlar, telefonlarımız santral gibi ama bizde oradaki
yetkililerle görüşüyoruz, Ankaradaki birimlerle görüşüyoruz, daha
adil bir dağılım nasıl olabilir, bunları
konuşuyoruz. Ankarada Başbakanlık bünyesinde kurulan Afet ve
Acil Durumdan ilgili illerimize yardım yapılıyor. Mesela, benim
ilime 1,3 milyon yani eski parayla 1 trilyon 300 milyar lira para
yardımı yapılmıştır ve Vali -belki çok adil
olmamıştır ama- bütün belediyelere bu paradan pay vermiştir
ama aynı para Bitlise gidiyor. Bitlis Milletvekili, iktidar içerisinde,
kendi iktidarını korumak, kollamak adına gidiyor, müdahale
ediyor. Valinin yetkisi
Hani geçmişte siz hep çıkar söylerdiniz ya,
her salı polemiğinde Cumhuriyet Halk Partisine yüklenirsiniz Sizin,
eskiden, tek parti döneminde valiler il başkanıydı, parti
müfettişiydi. dersiniz. Bugün sizin de valilerinizin bir kısmı
emin olun ki partinin il başkanı ve parti müfettişi gibi.
Buradan giden paradan, milletvekilinin talimatıyla, nüfusu 45 bin olan ile
500 milyon yardım yapıyor ama yanı başında,
Dönüyoruz,
Norşin, Sayın Cumhurbaşkanı geçerken Norşin diyordu
ya, o Norşine bir tek lira yardım yapılmıyor. Dönüyorum,
Valiyle görüşüyorum: Ne hakkınız var? Siz orayı bir
çiftlik gibi yönetemezsiniz. Ama bana gelen bilgiler, duyumlar, Vali,
Sayın Milletvekilinin emrinde bir memur gibi çalışıyor. E,
vallahi bunu size yedirtmeyiz arkadaşlar! Yani ben bunu kendisiyle
konuşurken Siz niye Bitlisin sorunlarıyla ilgileniyorsunuz?
Anayasa diyor ki hepimiz Türkiye milletvekiliyiz. Eğer biraz vicdan sahibi
olsaydı dönüp bana teşekkür etmesi lazımdı Siz, Bitlisin
sorunlarıyla ilgileniyorsanız size teşekkür ediyorum. ama siz,
Bitliste bir çiftlik kurmuşsunuz. Hani, yani, halka hizmet Hakka
hizmetti? Hani adalet? Kar yağarken orada Sen BDPlisin, AKPlisin,
CHPlisin, MHPlisin. diye ayrım yapmıyor ki ama siz
ayrımcısınız, bütün boyutuyla
ayrımcısınız. Ne yapmalıyız? Bunu gündeme
getirdiğimizde dönüp gözümüzün içine baka baka
Ben açık söylüyorum,
eğer bunu Beşir Bey, gelip burada açıklamazsa ve bu
söylediklerimi teyit etmezse ben sizin huzurunuzda milletvekilliğinden
istifa ederim.
Yani iktidar
olduğunuz zaman da siz bu ülkeyi çiftlik gibi yönetme hakkına sahip
değilsiniz. Bizim söylediğimiz buydu, arkadaşımızla
tartışmamız bu boyuttaydı ve eminim ki sizin ilinizde de,
hangi milletvekilinin ilinde olsa aynı haksızlığa
karşı tepki gösterir ve bu Sayın Vali sadece bugün değil
Bakın, buradan giden paralar
Bize ne söylüyorlar biliyor musunuz? Diyor
ki: Sizin belediyeleriniz müracaat etmemiş. Buyurun, Tatvan
Belediyesinin müracaatıdır. Bu yetmiyor, sonra değişik bir
yalan söylüyorlar, Tatvana kar yağmadı. diyor. Git, eğer
Tatvanda şu anda birkaç metre kar yoksa sözlerimi geri alırım.
Şimdi, gidin, Meteorolojiden öğrenin. Ben, bölge müdürüyle
görüştüm, bana şunu söylüyor, diyor ki: Meteoroloji verilerine göre
bu yıl Bitlis ve Muşa
Şimdi,
bakın, böyle bir Valiniz var. Hatta, şunu da söyleyeyim, bazı
konularda çok da yetenekli bir Valiniz var. Vallahi, yetenekli olduğu
zaman da hiç böyle kimliğine bakmadan da kendisine teşekkür
etmişim. Hatta, o bu teşekkürü alıp Sayın Başbakana
götürmüş Sayın Sakık bana teşekkür etti. Bundan rahatsızlık
da duymam eğer olumlu bir şey yapıyorsanız ama siz, hakkaniyet
adına değil de bir parti adına bunları yaparsanız
gerçekten o zaman elimiz yakanızda olur.
Buradan
giden paralar kamunun parası yani Kiler alışveriş
merkezlerinden, şirketlerinden gitmiyor yani kamunun parasıdır,
sizin, bizim, Türkiye halklarının verdiği paralar oraya gidiyor.
O adaleti istiyoruz ama onu bile kendi şirketlerini yönetir gibi yönetmeye
çalışıyor, tepkimiz de oradan ve Kur'an-ı Kerimde
şöyle bir ayet vardır: Adaletle hükmediniz, zorbalıkla
hükmetmeyiniz. Siz, işte, zorbalıkla hükmediyorsunuz. Dün,
şeyde de gördük, on dokuz yıl sonra, Sivas katilleri zaman
aşımına uğradılar ve sokağa çıkıp
Zaman aşımına hukuk uğrayabilir ama
acılarımız zaman aşımına uğramaz. diyen
insanların üzerine gaz bombası atıldı.
Bugün,
AİHMe sunulan bir savunma var, bir utanç, Uğur Kaymazla ilgili.
Uğur Kaymazın bedenine 13 kurşun sıkılmış,
bu ülkenin avukatları AİHMe yalan söylüyorlar, Uğur 9 tane
kurşun sıktı. diyorlar. Bu ülkenin Adli Tıp Kurumu diyor
ki: 9 kurşun alan bir insan tek kurşun sıkamaz. ve Adli
Tıp Kurumu diyor ki: Uğur Kaymaz keleş kullanamaz. Sizin de on
iki yaşındaki çocuklarınız var, alın ve keleşi
verin eline, eğer bir tek mermi sıkarsa gelsin ikinci mermiyi benim
bedenime sıksın.
Bir
ülkede hukuk ve adalet yoksa, bütün kurumlarıyla yoksa bizim kavgamız
olur sizinle. Biz haksız yere kimsenin haysiyetiyle, onuruyla
oynamayız, kimseye de haksızlık etmeyiz ama adalet yoksa vallahi
kendimizi öldürtürüz. Burada bunları söylerken çıkıp basın
açıklaması yapıp, Efendim, kendisini dağda zannediyor
Dağda bile adalet vardır. Dağda 10 kişi
yaşıyorsa, dört parça ekmek varsa 10 kişiyle
paylaşılır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) İnfaz var orada, infaz!
SIRRI SAKIK (Devamla)
Ama hele hele böyle, hukuktan, huzurdan bahsettiğimiz bir ülkede siz diğer
belediyelerin parasını gasbedip adaletten ve hukuktan
bahsediyorsanız, işte sizinki dağ kanunlarıdır,
sizinki hukuksuzluktur. Siz hukuksuzluk yaptığınız müddetçe
elimiz yakanızda olur. Adil olursanız da vallahi sizi
alkışlarız. Bu, sadece yasalar değişerek olmaz.
Şimdi, bakın, bu
Anayasada herkesin adalet, hukuk ve eşitlikten
Ama biz bu Anayasada yokuz,
bizden de saygı beklemeyiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Sakık, lütfen sözünüzü bağlayınız.
SIRRI SAKIK (Devamla)
İçinde olmadığımız, içinde hakkın, hukukun ve
adaletin olmadığı bir Anayasaya bizden de saygı
beklemeyiniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sakık. (BDP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Konuşmacı, AK PARTİli milletvekiliyle
geçen bir tartışmanın sonucunda, bizim iktidarımızı,
grubumuzu itham ederek Zorbalıkla idare ediyorsunuz. şeklinde ifade
kullandı. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
X.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hatip burada
konuşurken İç Tüzük gösterdi. Dedi ki: Bu Anayasada yazıyor,
hepimiz belirli yerlerden seçilebiliriz ama Türkiye milletvekiliyiz.
Milletvekili arkadaşımızı eleştirirken Bitlisle
ilgili konuyu, Siirtle ilgili konuyu, Muşla ilgili konuyu benim de
tartışma hakkım var. dedi, Anayasayı gösterdi.
Arkasından son cümlesinde O Anayasanın içinde ben yokum. dedi ama
sen o Anayasaya göre, Türkiyedeki usul ve esaslara göre, şartlara göre
burada milletvekilisin ve konuşuyorsun. İstediğin zaman
varsın, istediğin zaman yoksun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) İstediğin zaman bu Anayasanın hükümleri,
istemediğin zaman dağın hükümleri; birini kabul etmek
zorundasın.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sen ne dediğini anladın mı?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Ya bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin hükümlerini
kabul edeceksin, beğenirsin veya beğenmezsin, o Anayasaya burada
uymak zorundasın.
İki:
Bizi zorbalıkla itham eden kişi, az önce söyledi, inkâr etsin,
konuşurken, Siirtin, Bitlisin meselesini konuşurken, velev ki öyle
bir şey yapılmış, 500 bin liralık kısım
başka bir ile gitmiş ama bunun karşılığı
oradaki sehpanın üstündeki katı cismi atmak değildir, bunun
karşılığı konuşmaktır. Zorbalık hangisi,
dağ kanunu hangisi? İşte buna cevap vermeniz gerekir.
Değerli
milletvekilleri, şu kürsüde oturuyorsanız, Türkiye Büyük Millet
Meclisi içerisinde bulunuyorsanız, bu kürsüyü kullanıyorsanız,
edepli, adaplı konuşmanız gerekir. Türkiye milletvekiliyseniz,
Türk milletine yakışır bir şekilde davranışta
bulunmanız gerekir. Burada, ithamla, iftirayla, zeytinyağı gibi
suyun üstünde, cıva gibi suyun dibinde, istediğiniz şekilde
hareket etme hakkını bu millet size vermez.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Sakık.
SIRRI
SAKIK (Muş) Benim doğru bilgi aktarmadığımı
söylüyor. Anayasayla ilgili ben ne söylediğimi aslında
açıkladım ama edep ve ahlakla ilgili konuda açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
Lütfen yeni bir tartışmaya mahal vermeyelim Sayın Sakık,
buyurunuz.
2.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sevgili
arkadaşlar, biz kimin zorba olduğunu çok iyi biliriz. Biz bize
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Millet biliyor kimin zorba olduğunu.
SIRRI
SAKIK (Devamla) Bakın, bir şey söyleyeyim size: Burada İç
Tüzük görüşmelerinde tanıklık ettim, buradaydım,
kavganın içerisindeydim, kadınlara bile saldırı oldu,
kadınlara. CHPli gruba nasıl bir saldırı olduğunu
gördüm.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İşin gücün yalan söylemek, bırak
yalan söylemeyi!
SIRRI
SAKIK (Devamla) Şimdi bakın, burada biraz önce Sağlık
Bakanı alkışlıyordu, ne ilişkileriniz vardı onu
bilmem Kiler grubuyla. Ama, ben Sağlık Bakanının burada
ceket çıkardığını
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ya bırak iftira atmayı!
SIRRI
SAKIK (Devamla) Bak sevgili kardeşim, haklı noktada ceket
çıkardığını da bilirim ama
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kimin bardak fırlattığını
da biz biliriz.
SIRRI
SAKIK (Devamla)
biz şiddetin nereden geldiğini de biliriz, ama
biz, bunları söylerken zeytinyağı gibi üste çıkmak gibi bir
derdimiz yok. Ben, tartışmaları yaparken bunların
doğru
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sen fırlatmadın mı vazoyu, onu
söyle.
SIRRI
SAKIK (Devamla) Ben de size söylüyorum, bu söylediklerim, bu iddialarım
doğru değilse, kamuoyundan
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Vazoyu
fırlattın mı fırlatmadın mı?
SIRRI
SAKIK (Devamla) Bakın, hak edene
fırlatırım, elli kere fırlatırım ben, elli kere
fırlatırım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır,
olmaz o iş. Hayır, olmaz o
iş.
SIRRI
SAKIK (Devamla) Evet, bana
Yalancı derse ve ben Doğru diyorum. Buyurun getirin Beşir
Atalay beni haksız
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri)
Zorbalık mı yapmak gerekir?
SIRRI
SAKIK (Devamla) Derse ki: Senin
bilgilerin yalan yanlış bilgiyse
Çıkıp ben özür dilerim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) O zaman
silah çekseydin öyleyse.
SIRRI
SAKIK (Devamla) Ama ben doğru bilgiler sunuyorsam bana Yalancı
dediği zaman da hak ettiği şekilde cevabını alır.
Teşekkür
ediyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sen
zorbasın o zaman.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın
Sakık.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/569) (S. Sayısı:
180) (Devam)
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Zeybekci.
AK
PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı
hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milletin
kürsüsünden milletin vekillerine hitap etmek her zaman her kula nasip olmaz,
onun için, burada sizlerle birlikte olmak güzelliklerle birlikte olmak diyerek
Yunusla sözüme başlamak istiyorum. Dışarıda kuliste
yaşananlar veya burada söylenen sözler inşallah Yunusun bu
sözleriyle başka bir boyuta geçer.
Bakın,
Âşık Yunus ne diyor:
Benim
bunda kararım yok,
Ben
bundan gitmeye geldim.
Bezirgânım
metaım çok,
Alana
satmaya geldim.
Ben
gelmedim davi için,
Benim
işim sevi için.
Dostun
evi gönüllerdir,
Ben
gönüller yapmaya geldim.
Diğer
bir gönül ağlamasında Yunus:
Gelin
tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim
sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz. diyerek bize çağlar ötesinden
sesleniyor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ama bu dizeleri Denizlide
söylemiyorsun, Denizlide.
NİHAT
ZEYBEKCİ (Devamla) Değerli kardeşlerim, sözlerime
başlamadan önce bugün 14 Mart Tıp Bayramı sebebiyle, ülkemin en
ücra köşelerinde, en ıssız yerlerinde, en umutsuz anlarında
milletime hizmet eden bütün doktorların da Tıp Bayramlarını
kutluyorum.
Bugün
burada görüştüğümüz bu kanun, eğer 24üncü Dönemi 1 Ekim 2011
tarihi itibarıyla fiilen başladı diye varsayarsak o günden
bugüne kadar görüştüğümüz en önemli bir veya iki kanun
tasarısından birisidir çünkü yıllardan beri, belki yüzyıllardan
beri maalesef yanlış iliklenen
bir ceketi veya düğmeyi, düğmeler silsilesini bir türlü
değiştirememiş olmanın da zorluklarını
yaşadık. Yedi yıl belediye başkanlığı
yaptım, yedi yıl bu zorlukları fırının satış
bölümünde değil, fırının ocak bölümünde yaşayarak
yaşadım, görerek yaşadım, ateşin orada
yaşadım. Öyle mahalleler gördüm ki şehrin göbeğinde,
ortasından, kırk yıldan beri, elli yıldan beri 20-30 bin
kişinin ortasından kanalizasyon dereleri akıyor. Öyle mahalleler
gördük ki, öyle mahalleler vardı ki gözümle gördüm, gelinlik kız
damadın sırtında evine çıkmaya çalışıyordu.
Öyle mahalleler gördük ki bir cenaze olduğunda battaniyeyle düz alana
indirilip ancak orada yıkanabiliyordu.
Değerli
kardeşlerim, değerli milletvekillerim; tüm dünya 1700lü
yıllardan itibaren inanılmaz bir şekilde sanayileşerek,
inanılmaz bir şekilde bilim ve teknoloji toplumu olarak büyük bir
dönüşüme uğradı. İlkel tarımdan modern tarıma, el
emeğinden büyük sanayi kuruluşlarına, habersizlikten
haberleşmeye, köylerde, kırsalda yaşamaktan şehirlere,
modern kentlere doğru yoğun bir, afete benzer bir göç
yaşandı. Bu olgu, sanayinin, teknolojinin, bilimin
geliştiği ülkelerde kentleşmeyle sanayileşme birlikte
gerçekleştirildi, çarpık kentleşme, çarpık sosyal doku
hemen hemen yok sayılacak derecede iyi olarak yapıldı ama bizim gibi
ülkelerde, bizim gibi, bize benzer ülkelerde, Türkiye, Brezilya, Çin, Hindistan
gibi ülkelerde önce tüketim toplumu olduk, önce köylerden, kırsaldan
kentlere doğru büyük bir hücum yaşadık; sonradan
sanayileşme, sonradan bilim toplumu olma, sonradan endüstriyel toplumlar
hâline gelmeye çalıştık. İşte asıl afet budur.
Köyden kente geldiğimizde -ki Anadolu kentleri genelde hep böyledir-
ilçesinden kente girerken kentin ilk girişinde, ilçesinden giren tarafta
hemen kendisi bir parsel alır, en yakın akrabasının
uygulamış olduğu projeyi, mimari veyahut da mühendislik
projesini kendi başını sokacak ev için yapar ve aynı
vatandaşımız belediyeye gider. Belediyeden su ister, belediye
ona 200, 300, 500 metre,
Bakın
bazı rakamlar vererek nereden nereye geldiğimize dikkatinizi çekmek
istiyorum. 1927 yılında Türkiyenin nüfusu 13 milyondu, 2011
yılında Türkiyenin nüfusu 75 milyon, tam 6 kat arttı. 1927 yılında Türkiyedeki
nüfusun yüzde 24,2si şehirlerde yaşıyordu, 1950
yılına kadar bu durağan seyretti, 1950 yılında
Türkiyede yaşayan nüfusun ancak yüzde 25i kentlerde yaşıyordu.
1975 yılına, 1980 yılına geldiğimizde Türkiyedeki
kentlerde yaşayan nüfus oranı yüzde 50ye geldi. 2010
yılına geldiğimizde bu rakam yüzde 75e geldi yani katlanarak
arttı. Asıl afet budur.
Değerli
milletvekilleri, bakın bir örnek vereceğim, bu da Denizliden örnek.
1975 yılında Denizli Hollandanın Almelo kentiyle kardeş
şehir oldu. 1975 yılında Denizlinin nüfusu 72 bindi, Almelonun
nüfusu 70 bindi. 2011 yılına geldiğimizde -son sayımdan
bahsediyorum- Denizlinin merkez belediye nüfusu 536 bine çıktı,
Almelonun nüfusu 70 binden 72 bine çıktı. Yani, bu kentsel
dönüşüm yasasının, bu uygulamanın neden gerekli
olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, aklı olan insanların yaşadıkları,
yaptıkları gibi bizim de artık aklımızı
kullanmamızın zamanı geldi. Biraz önce Değerli
Bakanımız burada İstanbulda yaşanacak olan bir afetin
insanlık dramına nasıl dönüşeceğini anlatmaya
çalıştı. 8 veya 9 şiddetinde -Allah vermesin-
İstanbulda bir deprem afeti olursa İstanbulda bütün elektriklerin
kesildiğini, bütün caddelerin ulaşıma
kapandığını, suyun akmadığını,
enerjinin olmadığını -doğal gazın- birçok yerde
yangın çıktığını ve günlerce hiçbir yere
ulaşılamadığını, 15 milyon insanın iki gün,
üç gün sonra ne hâle geleceğini düşündüğümüzde inanın bir
korku filmini seyreder gibi oluyoruz. Bu Türkiyede birçok şehirde
böyledir.
Yine,
2004 yılında 28 Mart seçimleriyle belediye başkanı olduk. Bir
deprem tatbikatı yapılıyor, belediyenin itfaiye ekipleri iki
dakikada deprem alanına varıyor, tugay komutanlığından
askerî birlikler iki buçuk dakikada varıyor, sivil savunmanın
ekipleri beş dakikada varıyor. Ben dedim ki: Arkadaşlar, deprem
oldu, yollar kapandı, hiçbir yerden geçemiyorsunuz, nasıl
geliyorsunuz?
Onun
için, insanlık dramı yaşanmaması için, onun için
aklımızı kullanmamız için
Ve bize bahsedilen gibi Biz
size akıl verdik, siz aklınızı kullanmaz
mısınız? Siz akletmez misiniz? Aklını kullanmayan
toplulukların üzerine biz pislik yağdırırız.
dedikleri bu olsa gerek. Bir
an önce aklımızı kullanalım, bir an önce bu tür
uygulamaları başlatalım diye düşünüyorum.
Bu yasa tabii ki birçok
derdi, birçok sorunu ortadan kaldıracak bir yasa değildir, bu yasa
milletin rızası olmadan yapılabilecek bir uygulama da
değildir. Onun için, bu siyaset üstü bir şeydir, bütün siyasi
partilerin meselesidir bu. Belediye başkanı olduğumuzda biz bunu
yaşadık. Ne zaman ki bir yerde bir sorunu köklü olarak çözmeye
gittiğimizde, maalesef siyasi kaygılardan dolayı bu iş
siyasete alet edildi, yaptırılmamaya çalışıldı.
Kentsel dönüşümün olduğu, gecekondu dönüşümünün olduğu
yerlerde maalesef seçimlerde Bunlar bu şehri baştan
aşağıya yıkacak. efsanesi ve tevatürleri
çıkarıldı.
Ne olur, burada bütün
siyasi partilere diyorum ki: Bu siyaset üstü, bu partiler üstü bir
uygulamadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözünüzü bağlayınız.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Yasada öyle bir şey yok ki.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) Oturalım hep beraber bu Mecliste bir kerecik olsun aklı
egemen kılalım. Gelecek nesillere ait bize emanet olan bu
tabiatı, doğayı, suyu, çevreyi, her ne varsa bizim burada
endişemiz olan, onları hep beraber yönetelim diyorum.
Bu tasarının
yasalaşması hâlinde ülkemize, şehirlerimize, insanlığa
hayırlar getirmesini dileyerek yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Zeybekci.
Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle bu yasa
tasarısı kapsamında, bu kürsüden görüşlerini serdederek
bizlere katkı sağlayan tüm milletvekillerine teşekkür ediyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti, devlet olarak, Hükûmet
olarak, millet olarak, tüm sivil toplum kuruluşları olarak ve bugün
yüce Meclisin huzuruna getirdiğimiz bu yasa tasarısı
kapsamında tüm ilgili kurum, kuruluşlar, akademisyenler ve
kişiler ciddi bir duyarlılık kazanmıştır,
halkımız çok ciddi bir duyarlılık
kazanmıştır.
Şunu
da ifade etmek zorundayım: Hükûmetlerimiz döneminde vuku bulan Pülümür
depremi, 2003 yılındaki Bingöl depremi, İzmir Seferihisar
depremi, daha sonra Elâzığ depremi, Kütahya Simav depremi, en son Van
depremi, tüm bu, yaklaşık 7 tane, depremlerde
Rizede sel afeti
oldu, Bursada, Mustafakemalpaşada yangın oldu. Valiliklerin ve
teknik heyetlerin tespit ettikleri hak sahiplerinin konutlarını üç
ayda, altı ayda, sekiz ayda hak sahiplerine verdik.
Şimdi,
Bingöl Milletvekilim -lütfen beni bağışlasın, beni
uyardı, kendisine teşekkür ediyorum- kırk bir yıl önce
Bingölde olan depremin hesabını benden soruyor, tabii ki soracak,
haklıdır sormakta. Biz bu süreçte, dokuz yıl içerisindeki,
hükûmetlerimizin dönemindeki afetlerde oluşan hak sahipliği
kapsamında 16 bin konut yaptık. Diğer kapsamda da yani son
kırk yıldaki afetlerde oluşan konut açığı hak
sahipliği kapsamında da 19 bin konut yaptık yani 35 bin konut
yaptık. Şimdi, Bingölü inceleyeceğim ben, oradaki geçici
konutları daha sonra kalıcı konut gibi addettiler ve bugüne
kadar geldi; biz bunları da kalıcı konut yapmak
durumundayız, bunu inceleyip gereğini yapacağım.
Çok
değerli milletvekilleri, bu ülkemize biz bu durumda geldik yani hep
beraber geldik. Dünya 18inci yüzyılda -gelişmiş ülkeleri
söylüyorum; Avrupayı, Amerikayı, Japonyayı söylüyorum-
sanayileşmesine başladı, biz 1970li yıllarda, yani 20nci
yüzyılın ortalarında başladık. Bu bakımdan, bizim
şehirleşmemiz 1950den itibaren çok düzensiz oluştu,
şehirlerimizde âdeta yığılma oluştu.
1800lü
yıllarda dünyada nüfusu 1 milyonu geçen sadece 3 şehir vardı,
yanılmıyorsam Londra, Pekin ve Tokyo -yanılabilirim- ama bugün
nüfusu 3 milyonu geçen 60tan fazla şehir var.
Dünya
nüfusunu burada konuşmacılar ifade ettiler, dünya nüfusunun
yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor, Türkiye
nüfusunun da yüzde 77den fazlası şehirlerde yaşıyor. Bu
olgu artacak. Bu ciddi konut ihtiyacını getiriyor.
Bugün
kuzey Afrika ülkelerinde çok ciddi konut ihtiyacı var, Afrikada var,
Taylandda var, Endonezyada var. Mısırda bugün mezarların
üzerinde gecekondu yapıyorlar. Bugün Brezilya dünyanın büyük
ekonomileri arasına girdi, favela dediğimiz gecekondulardan kurtarmak
için her türlü yasal tedbirleri alıyor, başa çıkamıyor, ama
biz son dokuz yılda gecekondu yapımını durdurduk.
Türkiye'de
5 milyon konut yapıldı, bunun 500 bin tanesini devlet yaptı, 4,5
milyon tanesini de özel sektör yaptı. Bu konutlar göreceli olarak
sağlam konutlar. Gecekonduya yönelme imajı da kırıldı
fakat biz yaklaşık 20 milyon konut stokumuza
baktığımız zaman, bugün dörtte 1i yenilenmiş
vaziyette ama hâlâ daha yarısından biraz azı çok kötü durumda,
İstanbuldaki 3,5 milyon konutun yarısı 6,5 şiddetinde bir
depreme karşı dayanıksızdır.
İşte,
bundan bir hafta önce, Japon bilim adamı, deprem uzmanı Profesör
Honkura İstanbula geldi ve yaptığı incelemelerde,
İstanbuldaki ve acil deprem riski altında olan şehirlerimizi
Az
önce Kütahya milletvekilim de beni uyardı Kütahyadan hiç
bahsetmiyorsun. Kütahyada deprem oldu, Simav depremi, işte, altı
ayda orada konutları yaptık. Kütahya da tabii deprem fayı
üzerinde.
Mutlaka
binalarınıza bakın, baktırın, dayanıksız
binalarınızı da yıkın. Şu anda Türkiye'nin en
önemli meselesidir bu. Ben mesleğim olduğu için ifade ediyorum. Benim
için, Türkiyede bir sürü problem var; işte, terör problemi var,
başka bir sürü problemler var ama benim için, mesleğim olduğu
için ifade ediyorum, Türkiyenin en önemli meselesi, Türkiyeyi depremsellik
riskinden kurtarmaktır veyahut da depremsellik riskini minimize etmektir.
Ben samimiyim. Aklımın kestiği kadar, gücümün yettiği
kadar, tecrübem ne kadar varsa, hafızamda ne varsa bütün samimiyetimle
yasayı, bütün yasaları da incelemek suretiyle, mümasil yasaları
incelemek suretiyle, ilgili yasaları incelemek suretiyle bir yasa
yaptık, huzurunuza getirdik.
Bayındırlık
Komisyonunda biz Cumhuriyet Halk Partisinin önerilerini dikkate aldık.
Sayın Milletvekilim burada yanıldı 5 üye dedi. Bunların
3 tanesini Bakanlık üniversitelerden kendisi isteyecek, 2 tanesini de
kendisi tayin edecek. dedi. CHP milletvekilleri dedi ki: Bu yanlış.
Siz tayin etmeyin, üniversite kendisi versin. dedi; biz onlara uyduk.
Üniversiteler kendileri 4 tane verecek, 3 tane de Bakanlıktan; 7 tane. Heyet
bunları tarafsız bir şekilde, itirazları inceleyecek.
Diğer
taraftan, diğer önerileri de dikkate alarak
Bugün yine bir önerileri var
yanılmıyorsam. Yine burada, biz bu yasada, yasanın en temel
özelliği, vatandaşa diyoruz ki: Riskli binanı kendin tahlil
ettir, kendin bak. Eğer binan riskliyse, lütfen binanı yık.
Eğer yıkarsan, mal sahibiysen ve binanı yapmak için paran yoksa
sana para yardımı yapacağız, kredi vereceğiz.
Kiracı ise kira yardımı yapacağız. İş yeri
ise iş yeri yardımı yapacağız. Sertifika istiyorsan
konut sertifikası vereceğiz. İmar hakkı istiyorsan imar
hakkı vereceğiz veya imar hakkı transferi yapacağız.
Yine
değerli milletvekilleri burada ifade ettiler, saygı duyuyorum
Belediyelerin yetkileri alınıyor
Efendim, her ifademizde diyoruz
ki idare diyoruz. İdare kimdir? Belediyeler. Büyük şehirlerde
büyükşehir belediyeleri, yetki verildiği takdirde büyük
şehirlerde ilçe belediyeleri ve özel idareler, yani valilikler.
Öncelikle
diyoruz ki belediyelere: Siz vatandaşla anlaşın, bu işi
yapın. Vatandaşa diyoruz ki: Siz riskli binalarınızı
tespit ettirin. Önce bir süre veriyoruz üç ay, beş ay, altı ay; bunu
tespit edeceğiz. Sonra, bir defa daha süre veriyoruz; diyoruz ki: Size
süre verdik, riskli binanızı tespit ettirmediniz ve yıkmaya
başlamadınız. Artık sen yıkmazsan, biz senin riskli
binanı, senin canını tehlikeye atan binanı yıkmak
durumundayız. Ve ondan sonra belediyeye diyeceğiz ki: Vatandaş
binasını yıkmadı. Git, bunu tespit et. Bu binayı,
vatandaşla anlaşabiliyorsan anlaş, anlaşamıyorsan
riskli binayı yıkmak zorundasın. Daha sonra valiliklere verdik
yetkiyi, mülki amirlere. Belediyenin yardımıyla mülki amirler riskli
binayı insandan tahliye edecek ve yıkacak ama valilik ve belediye
yıkmazsa, biz Bakanlık olarak bunları yıkmak
durumundayız. Türkiye'nin geldiği nokta budur.
Burada,
uygulamada da yine aynı şeyi söylüyoruz: Yıkılan binada
katlı mülkiyetler yani kat mülkiyeti veya kat irtifakı sona erecek ve
paylı mülkiyete dönüşecek. Burada, paylı mülkiyete
dönüşürken mülkiyetin ana binadaki haklılığını ve
oradaki rüçhan haklarını tapu kaydındaki deftere
işleyeceğiz. Bundan sonra da Nitelikli çoğunluk olan üçte 2
çoğunlukla karar verin. diyoruz. Bu kararı verirken diğer,
size uymayanların hakkını da size satacağız, ekspertiz
tarafından tespit edilen fiyattan az olmamak suretiyle ve açık
artırmayla. diyoruz. Alamazsanız veya almazsanız, biz hazine
olarak bu 1/3 payı alacağız, bunu da sizin emrinize
vereceğiz. Siz 2/3 olarak ne karar verdiyseniz, satmak şeklinde,
yapmak şeklinde veya bekletmek şeklinde, biz de size
uyacağız. diyoruz vatandaşlara ve bizim -tamamen vatandaş eksenli, vatandaş
odaklı- İlla biz, afet riski altındaki binaları
yapalım. diye bir derdimiz yok, Afet riski taşıyan
binaları yıkmak. diye bir riskimiz var. Bunu da sizlerle
paylaşmak istedim.
Tekrar
hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bayraktar.
Şahsı
adına İzmir Milletvekili Aydın Şengül.
Buyurun
Sayın Şengül.
AYDIN
ŞENGÜL (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi
hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım.
Öncelikle
şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, şehirlerimiz
hasta ve şehirlerimiz çok çirkin. Zannediyorum, iktidar ve muhalefet bu
konuda hemfikir. Kaybedecek zamanımız yok. Bir an önce
şehirlerimize operasyon yapmamız gerekiyor.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Ben, şimdi, başka bir çirkinlik
göstereceğim. Ben size daha çirkin bir şey göstereceğim.
AYDIN
ŞENGÜL (Devamla) Hastalıklı hücreler oluşmuş
durumda, şehirlerin çıkış noktaları
tıkanmış, gelişimini engellemiş ve ciddi anlamda
karmaşaya yol açmıştır.
Şimdi
eleştirilere baktığımızda, muhalefetimizin
Bu yasayla
beraber Bakanlık tüm yetkiyi kendisinde topluyor. 1985 yılına
kadar planlama yetkisi -o zaman- Bayındırlık ve İskân
Bakanlığında, belediyeler gerekirse imar planları
yapıyorlar, onay için Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına gönderiyorlardı. 1985 yılından sonra
planlama yetkileri yerele devredildi. Yerelde öyle belediyeler oluşturuldu
ki, 2 bin nüfusa ulaşan her belde, köy belediye oluşturuldu.
Belediyelerde teknik eleman yok, belediye başkanı ilkokul mezunu,
meclis üyeleri belediye mevzuatından yoksun, küçük bir beldeyi, özellikle
büyük şehirlerin içerisindeki belde belediyeleri tüm beldeleri
yağmaladılar, peşkeş çektiler, kaçak yapılaşmaya
izin verdiler, o zamanki ekonomik koşullar bu kaçak yapılaşmanın
önünü açtı. Hiçbir yasaya, hiçbir kanuna dayanmadan
Bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler.
dedik, bugünlere kadar geldik.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) İstanbul da öyle oldu değil
mi, İstanbulda da öyle? Tayyip Beyin döneminde. Bak duymasın!
AYDIN
ŞENGÜL (Devamla) İstanbulda, İzmirde, Ankarada, tüm büyük
şehirlerde.
Değerli
arkadaşlar, herkes şunu söylüyor: Evet, kentlerimizi
dönüştürmemiz gerekiyor, kentsel dönüşüme bir an önce
başlamamız gerekiyor. Tamam, başlayalım. Şu anda
zaten yürürlükte kentsel dönüşümün yapılmasıyla ilgili gerekli
yasalar var, buyurun yapın. Şimdiye kadar biz o yasalara göre
işlemlerimizi yürütemediğimiz için, birçok
sıkıntılarla karşılaştığımız
için bu yasayı çıkarma gereği duyduk.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) Bir yıldır bekliyor, bir yıldır
göndermiyorsunuz Bakanlar Kuruluna.
AYDIN
ŞENGÜL (Devamla) Az önce bir şey söyledim, kaybedecek vaktimiz,
zamanımız yok. Ne diyoruz? Siz o şehirlerimizdeki o
çirkinliği, o karmaşayı gördüğünüzde rahatsız olmuyor
musunuz?
Değerli
arkadaşlar, ben şehir plancısıyım, planlamanın içerisindeyim.
Şehirlerin yapılaşmasını, çıkan zorlukları,
sıkıntıları çok iyi biliyorum. İçinde olan bir
arkadaşınızım. Böyle kulaktan dolma, periyodik olarak
hazırlanmış metinleri okuyarak değil, hissederek
bunları söylüyorum. Yıllardır bekledik, bugünlere kadar geldik.
Bizim bir an önce
Orada
oturan vatandaşlarımız köyünden göç etmiş, şehre
yerleşmiş; sözde şehirde yaşıyor. Şehirde
yaşayan köylüler o köy hayatını yaşamaya
çalışıyor; hâlâ bahçesinde tandırı var,
hayvanlarını besliyor. Kentte yaşamakla kentlilik olmuyor,
öncelikle fiziki altyapısını yapmanız gerekiyor. Fiziki
altyapısını nasıl yapacağız? İşte
bunları dönüştürerek yapacağız. Bu kentsel dönüşümü,
yenilemeyi yaparken aynı zamanda sağlıklı binaları
yapmak için bu dönüşümü yapmayacağız, sağlıklı
binalar yaparken sağlıklı bir çevre de yaratmamız
gerekiyor. İnsanlar o sağlıklı çevrede yaşamak
istiyorlar. Ben seçim bölgeme gittiğimde oradaki çocuklar benden çocuk
oyun bahçesi istiyorlar, oyun oynayacakları alan istiyorlar, hemen
yakında gidebileceği okulunu, sağlık tesisini, sosyal ve
kültürel tesislerini istiyorlar. Nasıl yapacağız bunu? Tamam,
şu yasaya uyalım. İşte Yok ormanlarımızı
yok ettik, mera alanları yok edildi.
Arkadaşlar, zaten
şu andaki yasalarda, istenildiği takdirde birçok mera alanı da
imara açılabiliyor. Mera alanları, bildiğiniz gibi, şehrin
içerisinde. Birçok arkadaşımız bilir, birçok mera alanımız
var. Ben oralarda hayvancılık yapıldığını
hiç görmedim ve şahit olmadım. Boş araziler durur. Eyvallah,
geçmişte mera olarak belirlenmiş, koruma altına
alınmış. Ne yapıyoruz? Ot mu biçiyoruz?
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Bina yapmak lazım, bina!
AYDIN ŞENGÜL
(Devamla) Ot büyüdüğünü hiç görmedim, hayvancılık
yapıldığını da hiç görmedim.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Birkaç müteahhit var, onlara verip bina yapmak
lazım!
AYDIN ŞENGÜL
(Devamla) Arkadaşlar, bizim şu anda birçok şehrimizde kaçak
yapılaşan yerlerde ciddi bir yoğunluk var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
AYDIN ŞENGÜL
(Devamla) O yoğunlukta kentsel donatı alanları anlamında
ciddi anlamda sıkıntılar var. Bu boş alanları,
gerekirse o mevcuttaki kaçak yapılaşmalardaki yoğunlukları
düşünerek, kentin içerisinde kalmış bu mera alanları veya
zeytin alanları veya devlete ait hazine yerlerini kullanmamızda çok
önemli faydalar var. Nasıl faydalar var? Yoğunluğu
azaltacağız, buralarda kentsel donatı alanlarını
kullanmamız gerekiyor ve bizim
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Beyefendi, meralar, et veren alanlardır, süt veren
alanlardır. Mantığınız kavramıyor ki o işi!
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Gene et, süt var ama müteahhitler
aracılığıyla kendileri alıyor.
AYDIN
ŞENGÜL (Devamla) Arkadaşlar, beş dakikada bu kadar anlatma
vaktim var, inşallah önümüzdeki süreç içerisinde daha fazla vaktimiz olur
da uzun uzun konuşma, anlatma vaktimiz olur.
Ben,
yasayı hazırlayan, başta Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımıza, bürokratlara teşekkür ediyorum.
Yasanın ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
sevgi, saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şengül.
Şahsı
adına Bitlis Milletvekili Vahit Kiler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kiler.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Tam
afet kanunu görüşülürken bu sene neredeyse kardan dolayı afet hâline
gelen bir ilin milletvekili olarak huzurlarınızdayım. Bu sene
yaklaşık kırk beş-elli gündür karın altında
ezilen bir ilin milletvekili olarak huzurlarınızdayım. Biraz
önce Bitlisin karından dolayı, Bitlisteki karın verdiği
zararlardan dolayı konuşan BDP milletvekili Sırrı
Sakıka cevap vermek üzere huzurlarınızdayım. Bazı
rakamlar verdi, tamamen doğru olmayan, doğruluktan uzak rakamlar verdi,
onları, evraka dayalı doğru rakamları vermek üzere
huzurlarınızdayım.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) O zaman istifa edecek.
VAHİT
KİLER (Devamla) - Özellikle dokuz yılı aşkın bir
süredir -on yıla giriyoruz- AK PARTİ İktidarında bir defa
hiçbir belediyeye ayrımcılık yapılmadı. Özellikle,
bizim ilimizde AK PARTİli belediye var, MHPli belediye var, Saadet
Partili belediye var, biz, bunların her birinin, getirdikleri her projede
yanlarında olduk.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Size yanlış bilgi
vermişler.
VAHİT
KİLER (Devamla) Bugüne kadar her ilçeye yapılan hizmette belediye
ayrımı yapılmadan biz hizmetlerimize devam ettik.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) İnanarak söyle.
VAHİT
KİLER (Devamla) Eğer, İller Bankasının
dağıttığı ödeneklere bakılırsa,
geçmişte olmadığı gibi, geçmişte yapılmayan bir
adalet anlayışında, İller Bankasının
dağıttığı ödeneklerde bir adalet var. Adalet
anlayışı içinde, nüfusa oranla aynı eşitlikte kesinti
yapılacaksa aynı kesinti yapılıyor, kesinti
yapılmayacaksa o ay aynı şekilde ödenekler hesaplarına
aktarılıyor. Bir defa bunun bilinmesini istiyorum.
Diğer
taraftan, BDP Milletvekili Sırrı Sakıkın bahsetmiş
olduğu Tatvanda
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Az mı
VAHİT
KİLER (Devamla) Ama biraz evvel bu kürsüde, Tatvanda
SIRRI
SAKIK (Muş) Ben
VAHİT
KİLER (Devamla)
Bitlisle eşit kar
yağdığını, Bitlisten daha fazla kar
yağmasına rağmen eşit miktarda dağıtım
yapılmadığını söyledi.
SIRRI
SAKIK (Muş) Allah BDPyi seviyor, daha az yağdırmış.
VAHİT
KİLER (Devamla) Gelelim, giden paranın
dağıtımına.
Değerli
arkadaşlarım, Bitlise, afet dolayısıyla, toplamda 1 milyon
300 bin lira para gitti ve bu 1 milyon 300 bin liranın 500 bin lirası
direkt özel idare hesaplarına aktarıldı. Diğer 500 bin
lira, yine Belediye Başkanımızın buraya gelip afet
işlerinden sorumlu Bakanımızla görüşmesi ve Afet
İşlerine getirdiği evraklar neticesinde -çünkü Bitlis İl
Belediyesi sadece şehir içini, kendi hinterlandını değil,
Karayollarına ait olan yerleri de açtığı için- 500 bin lira
da direkt buradan, Afet İşlerinden, Özel İdarenin veya Valinin
inisiyatifine bırakılmadan, direkt buradan İl Belediyesinin
hesabına aktarıldı.
SIRRI
SAKIK (Muş) Aynı şeyi söyledik.
VAHİT
KİLER (Devamla) Yani burada iddia ettiği gibi Vahit Kiler o
hesaplara müdahale etmedi, dağıtıma müdahale etmedi.
Daha
sonra, 300 bin lira tekrar aktarıldı geçen hafta ve o 300 bin lira,
belediyelere, hasar gören, bu anlamda sıkıntısı olan
belediyelere ödenek olarak aktarıldı. Kime aktarıldı? 300
bin liranın 60 bin lirası BDPli Tatvan Belediyesine, 30 bin
lirası AK PARTİli Mutki Belediyesine, yine 30 bin lirası
Güroymak Belediyesine yine BDPli- ve 30 bin lirası Fazilet Partisinden
olan Hizan Belediyesine, diğer geri kalan da 25er bin lira bütün
beldelere dağıtıldı.
Ben
size Allah aşkına soruyorum, burada bir adaletsizlik var mı?
Çıkıp burada bunu adaletsiz gibi gösterip de dışarıda
eşkıyalık yapmanın bir anlamı var mı?
SIRRI
SAKIK (Muş) Eşkıya sensin, sen!
VAHİT
KİLER (Devamla) - Ve daha sonra basın mensuplarına söylüyor ki:
Biz kavga yaparsak adam gibi yaparız; kavgayı adam gibi
yaparız. Evet, biz de milletvekilliğini de adam gibi yaparız,
insanlığımız da adam gibidir ve hangi laftan da
anlıyorsanız o laftan da konuşuruz, hangi dilden de anlıyorsanız
o dilden konuşuruz, hiç merak etmeyin.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kiler.
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Sakık.
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, zaten beş dakika
konuşmayı bana ayırdı. Doğruyu söylemiyor. Ben
kendisine teşekkür edeceğim.
BAŞKAN
Peki, buyurun Sayın Sakık.
Lütfen,
yeni sataşmalara mahal vermeyiniz.
X.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Bitlis Milletvekili Vahit Kilerin şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Vahit
Bey, size bin kez teşekkür ediyorum, benim söylediklerimi teyit ettiniz.
Bakın, ben de söyledim, 500 milyarı il belediyesine tahsis ettiniz
çünkü dünden bu saate kadar valiyle, sizinle kavga ettikten sonra bu saat
itibarıyla Tatvan Belediyesine 60 milyon lira aktardınız,
diğer belediyelere, bu kavga sonucu 300 milyondan
Çünkü görüştüm,
bir tek lira vermeyeceğini söyledi Çünkü Tatvana kar az
yağdı. dedi
VAHİT
KİLER (Bitlis) Doğru söylemiyorsun.
SIRRI
SAKIK (Devamla) -
ve bu kavgadan sonra bu ilçe belediyelerimize para böyle
tahsil edildi. İşte, benim söylediğim bu. Sen Bitlise 500
milyarı aktarırsan, 70-80 bin nüfusu olan Tatvana 60 bin lirayı
kavga sonrası... Benim de isyanım buna.
Size
teşekkür ediyorum, doğruları söylediniz, ben de bunları
söylüyordum. Eğer bunları çıkıp demiş
olsaydınız, aramızda kavga da olmayacaktı.
Ve
ben burada
VAHİT
KİLER (Bitlis) Tutanaklar orada, konuşman tutanaklarda.
SIRRI
SAKIK (Devamla) - Bakın, tek ilçeye para ödenmemişti ama biraz önce
hemen gittiniz alelacele görüştünüz, sizin Bitlis Valisi bizim ilçe
belediyelerinin hesabına o 300 milyon liradan 60 bin lira gönderdi.
Şimdi, senin vicdanına sesleniyorum: 45 bin nüfusu olan bir ile 500
milyon, kavga sonrası diğer ilçelere, 80 bin nüfusu olanlara 60
milyon. Takdir sizin.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
VAHİT
KİLER (Bitlis) Sayın Başkanım, düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
- Konu kapanmıştır, netleştiğini zannediyorum.
Böylece
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim?
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, şimdi, eğer devletin işleri böyle
zorbalıkla, kavga ederek, ondan sonra netice alınıyorsa
sayın bakanlar bu konuda bir cevap versinler. Yani böyle bir şey
olamaz ya! Çok vahim bir iddia bu. Hükûmetin bu konuda cevap vermesi
lazım. Yani fiilî bir şeyden sonra para gönderilmişse -ki bunu
kabul etmemiz mümkün değildir- bu konuda bir tavzihe, bir açıklamaya
ihtiyaç var. O bakımdan, kim hangi dilden anlıyorsa, onu
kullanıp da anlatıyorsa o zaman milletvekillerimize de hangi yolu
tavsiye ediyorlar?
VAHİT
KİLER (Bitlis) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Kiler, bu konuda açıklama mı yapacaksınız?
Buyurunuz
Sayın Kiler.
SIRRI
SAKIK (Muş) Sataşma olmadı ki kendisine teşekkür ettim.
BAŞKAN
Dillerimizi lütfen şiddetten arındıralım.
Buyurunuz
Sayın Kiler.
4.- Bitlis Milletvekili Vahit Kilerin, Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VAHİT
KİLER (Bitlis) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bir
defa bir konunun açıklığa kavuşması lazım,
Sayın Vuralın dediği doğru. Türkiye Cumhuriyetinde
işler
Kavga ederek, tehdit ederek bir yerlere para gönderilmiyor. Dün
Sayın
OKTAY
VURAL (İzmir) Ne zaman gönderilmiş bu para?
VAHİT
KİLER (Devamla) Para geçen hafta gönderildi ve dün itibarıyla
Bitlis Valimiz gönderilecek paraların miktarını belirleyip
hesaplarına aktarmak üzereydi, aktarmıştır belki de. Dün
itibarıyla aktarılmıştı. Benim verdiğim,
vermiş olduğum rakamlar bugünkü rakamlar değil, dün Valilikten
almış olduğum rakamlar ki bugün de kendisine oturduğumda
söyledim. Doğruyu söylemiyorsun, Sayın Sakık doğruyu
konuşmuyorsun.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Ben biliyorum, doğru konuşuyor.
VAHİT
KİLER (Devamla) Ben, biraz evvel oturduğumuz yerde, çay ikram
ettiğin yerde, daha sonra hakaret ettiğin yerde, Tatvan Belediyesine
ne kadar gittiğini, bu rakamların aynısını sana
okudum. Gelip burada gözlerime
SIRRI
SAKIK (Muş) Namaz kıldın, yalan söyleme!
VAHİT
KİLER (Devamla) - Gelip burada, gözüme baka baka yalan konuşuyorsun.
SIRRI
SAKIK (Muş) Yalan söyleme! Namazdan çıktın, yalan söyleme!
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen, bu konu çok fazla uzadı.
VAHİT
KİLER (Devamla) Gözlerimin içine baka baka yalan konuşuyorsun.
SIRRI
SAKIK (Muş) Demek ki servetini böyle yalanlar üzerine kurmuşsun.
VAHİT
KİLER (Devamla) - Yalan konuşma!
BAŞKAN
Lütfen
SIRRI
SAKIK (Muş) Benim kellem gitse yalan söylemem. Sen namaz kılarak
yalan söylüyorsun!
VAHİT
KİLER (Devamla) Biz on senedir orada hiçbir ayrımcılık
yapmadık.
BAŞKAN
Genel Kurula hitap ediniz Sayın Kiler.
VAHİT
KİLER (Devamla) - Sizin gibi diğer insanları yok saymadık.
Bütün Bitliste yaşayan 336 bin insan bizim insanımız.
BAŞKAN
Sayın Kiler, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
VAHİT
KİLER (Devamla) Senin gibi oradaki insanları yok saymıyoruz.
Oradaki Türkü de, orada bize oy veren de, vermeyen de, herkes bizim
vatandaşımız. Eğer öyle olmasaydı, biz on senedir
orada 1inci parti olmazdık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, şimdi şuraya bu kadar
gönderdik ama Bitlisin Ahlatı da Milliyetçi Hareket Partili bir
belediye. Ama ona da göndermemişler. Demek ki burada Ahlat Belediyesini
zikretmediklerine göre gerçekten haksızlık yapılmış
herhâlde Ahlata.
SIRRI
SAKIK (Muş) Bakın, Sayın Başkan
OKTAY
VURAL (İzmir) BDP olunca ver, MHP olunca verme! Niye bu kadar
düşman olunuyor?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bu konu yeterince tartışıldı.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/569) (S. Sayısı:
180) (Devam)
BAŞKAN
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
On
beş dakika süremiz var.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, İstanbulda 99
depreminden sonra ağır hasarlı, orta hasarlı ve az
hasarlı binalarda hâlâ bazı ilçelerde oturanlar var. Belediyeler
yasal olarak bu insanları çıkaramıyor. Hâlâ bu insanlar, bu
ağır hasarlı ve orta hasarlı binalarda yaşıyor.
Bunun için ne önlem alacaksınız? Bir.
İki:
Bazı ilçelere bazı inşaat grupları haksızlık yapıyor,
haksız rekabet yaratıyor İlçe deprem bölgesi değil,
kuvvetli ilçe, kuvvetli zemini olan ilçe. diye. Bunu nasıl
önleyeceksiniz? İstanbulun tüm ilçelerinde deprem riski var
mıdır? En yoğun hangi ilçede vardır ve bunun kriterleri
nedir? Ama bazı bilim adamlarıyla bazı inşaat
gruplarının çıkıp ortaya, velveleye vererek, haksız
rekabet yapmasını önleyecek misiniz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Sayın
Vural, buyurunuz.
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim.
Efendim,
Sayın Bakandan yazılı olarak da, mümkün olursa, istirham
ediyorum.
Bu
çeşitli illerde kentsel dönüşüm adı altında uygulanan
projeler var. Hangi ilde kaç proje uygulanmış? Hangi tarihte
başlamış, hangi tarihte bitmiş? Hak sahibi ne
kadardır? Bunların kaçına teslimat
yapılmıştır? Bu konuda bir bilgi vermelerini istiyorum.
Ayrıca, TOKİden ihale alan ve bu ihale alan şirketlerden
hangileri gıda, temizlik maddesi adı altında gıda
bankalarına ne kadar hibede bulunmuşlardır? Eğer bu
bilgileri temin edip bana gönderebilirseniz çok memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum: Belediyelerin verdiği inşaat
ruhsatlarında çok sayıda formalite ve yüksek harçlar vardır.
Fakir fukara bunu karşılamada zorlandığı için
ruhsatsız bina yapmaktadır. Bu da sağlam olmayan binaları
karşımıza çıkarmaktadır. Tokat ili gibi küçük ölçekli
deprem kuşağında bulunan il ve ilçelerde belediyelerce
kontrolleri yapılmak kaydıyla, formaliteyi azaltmayı,
harçları düşürmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci soru olarak, deprem sigorta ücretleri gelir düzeyi
düşük insanlar ve emekliler için ağır ve ödenmez
durumdadır. Bu grup insanların yaptırmak zorunda olduğu
deprem sigortasıyla ilgili ücretlerin devletçe
karşılanmasını düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakana sorum var. Vanda, biliyorsunuz Depremden sonra
çadırda yaşayan insanlar konteynerlere taşındı. dendi
ancak kiracılara konteyner verme konusunda sıkıntılar
yaşanıyor, kiracılara konteyner verilmiyor. Bu sorun ne zaman
çözülecek; bir.
İkinci sorum da, Adıyamanda bazı AKPli belediyelere çöp
toplama araçları Çevre Bakanlığı tarafından
verilmiş. CHPli veya diğer partili belediyelere de vermeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Fırat.
Sayın Halaçoğlu
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanım, Kayseri bir fay hattı üzerinde
bulunmaktadır. Geçmişte Kayseride 8 büyüklüğünde bir deprem
meydana gelmiştir. Kayserinin deprem riskiyle ilgili bir
çalışma yapılmış mıdır, bir tedbir
düşünülmekte midir? Bunu istirham ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.
Sayın Öğüt
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, en son Esenyurttaki çadır yangını
tekrar Vandaki çadır kentleri ve inşaatlardaki çadırları
gündeme getirmiştir. Bu cinayetlere kurban giden ve öldükten sonra
sahtekârca sigortalı yapılan vatandaşlarımıza rahmet
diliyorum.
Çadır
kentlerde çadırlar arası emniyet mesafesi var mıdır?
Çadırlarda yangın söndürücü var mıdır? Isınma
nasıl sağlanmaktadır? Güvenli midir? Hangi kurumlarca
denetlenmektedir? Yönetmeliği var mıdır? Konteynerlere geçme
zorunluluğu getirilecek midir? Türkiye Yangınla Mücadele Vakfının
uzmanlığından yararlanmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın
Belen
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Van depreminden sonra Sayın Başbakanımız, ocak
ayı sonuna kadar çadırda kimsenin kalmayacağının,
herkesin geçici konutlara yerleştirileceğinin sözünü vermişti.
Mart ayı bitmek üzere, hâlen bu konuda bir gelişme yok.
Ayrıca,
basında yer aldığı kadarıyla geçici konutlarla ilgili
prefabrik siparişi verildiği ve bu prefabriklerin değerinin 50
bin lira olduğu yer aldı. Hâlbuki piyasada, prefabrikler, aynı
metrajda 25-30 bin lira civarında piyasadan temin edilebiliyor. Bu
basındaki haber doğru mudur?
Olası
Marmara depremiyle ilgili Tekirdağ il genelinde ne gibi tedbirler
aldınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Belen.
Sayın
Durmaz
SADİR
DURMAZ (Yozgat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, tasarının 19uncu maddesinde, Atatürk Kültür Merkezi
alanıyla ilgili iyileştirme için Kültür ve Turizm
Bakanlığının görüşünü alacağınızı
ifade etmektesiniz. Şayet bu görüş olumsuz olursa, Kültür ve Turizm
Bakanlığı olumlu görüş bildirmezse yine kendi
bildiğinizi yapacak mısınız, yoksa
Bakanlığın görüşüne riayet edecek misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Durmaz.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, yaklaşık bir ay kadar önce Sayın Maliye Bakanı,
sosyal paylaşım sitesi twitterdan Sayın
Başbakanımızın talimatıyla Van depremzedelerine bugün
2 milyar TL ödenek tahsis ettik. diye duyurmuştur. 500 milyon TL de o
zamana kadar yapılanlarla beraber, yaklaşık, Van
depremzedelerine 2,5 milyar TLlik yardım yapılmıştır.
Sorum
şudur: Bu yardımlar hangi amaçla bugüne kadar
harcanmıştır? Aynı durumda, zarar gören Kütahya Simav
depremzedelerine şimdiye kadar ne kadar yardım yapıldı? Bu
yardımı yapmak bu kadar kolay mıdır?
Biraz
önceki soruma da verdiğiniz cevapta sanıyorum bir yanlış
bilgilendirme var. Şu ana kadar Simav depremzedelerine herhangi bir
şekilde kredi verilmemiştir. Köy ve beldelerdeki
vatandaşlarımızın
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakan, 3üncü
maddede ipotek kavramı geçiyor. Medeni Kanunda iki çeşit ipotek
var: Teminat ipoteği, karz ipoteği. Bu ne tür bir ipotektir? Bu,
faizli mi olacak, faizsiz mi olacak; süreli mi olacak, süresiz mi olacak?
Burada bir açıklık yok, buna açıklık getirirseniz
sevinirim, bir.
İkincisi: AKP
İzmir Milletvekili Mera yerleri işe yaramaz. Onun için şehir
donatılarını yapmamız gerekiyor. şeklinde bir
açıklamada bulundu. Meralar et veren alanlardır, meralar süt veren
alanlardır. Meralara bu şekilde lüzumsuz
açıklamasını yapan bir iktidar milletvekilinin düşüncesine
katılıyor musunuz? Bu konudaki düşünceleriniz nedir?
Üçüncü bir hadise: Gerek
belediyelerin gerek kaymakamlığın verdiği yardım
çeklerinin sizin partinizin milletvekili olan Vahit Kilerin sahip olduğu
marketlerde geçerli olduğuna ilişkin şikâyetler geliyor bize.
Bu, rekabeti engelleyen bir husus değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sayın
İstanbul Milletvekilimiz 99 depreminden sonra hâlâ daha hasarlı
olduğu bilinen binalarda insanlarımız oturuyor. Bunlara
karşı ne yapacaksınız? dedi. Tabii, bu ifade
doğrudur. Biz de bunun için tedbirler alıyoruz. İstanbulda
gerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi gerek İstanbul
Valiliği gerekse Bakanlık tarafından gerekli
çalışmalar yapılmaktadır. Ağır hasarlı
binalar, hasarlı binalar tespit edilmekte ve insanlarımızın
bu binalardan tahliyesi için çalışmalar yapılmaktadır ama
mevcut yasalar bunları tahliye etmede yetersiz kaldığı
için, kaynak bakımından da yetersiz kalındığı
için, işte bu yasayı bunun için düzenliyoruz.
Hatırlattığı için ve şu anda yüce Meclisin gündeminde
olan yasayı da kuvvetlendirici ifade kullandığı için
Sayın Aslanoğluna teşekkür ediyorum.
Bazı
ilçelerde de haksızlık yapıldığı şeklinde
ifadesi var. Bunu ben tam anlayamadım, bunu yazılı olarak
verirse bunları da araştırırız.
Hangi
ilçelerde daha çok deprem riski var? sorusuna da, bilindiği üzere, bu
gelen fayın -tabii araştırmalar, gerek jeofizik mühendislerinin
gerek jeoloji mühendisi ve profesörlerin gerekse deprem mühendisi ve
inşaat mühendislerinin yaptığı açıklamalar da tam
yeknesaklık sağlamamaktadır- Avcılar, Bağcılar,
Büyükçekmece aksı üzerinden Tekirdağa doğru gittiğini,
Zeytinburnundan itibaren ilçelerin daha çok risk
taşıdığını, ama gerek Karadeniz
kıyısının gerekse kuzeye doğru Trakya kesimlerinin
-yani Çatalcanın- daha sağlam olduğunu söylüyorlar ama bunlar
ifadelerdir, bilimsel ifadelerdir. Bunları da burada ben ifade ediyorum,
bunlar da benim aleyhimde suç olarak kullanılabilir ama
duyduklarımı sizinle paylaştım. Çok teşekkür ediyorum.
Oktay
Beyin dediği Çeşitli illerde kentsel dönüşümler
yapılıyor, bunlar nelerdir? yazılı olarak bu bilgileri
istedi. TOKİden ihale alan ve gıda bağışları
yapanları da -bunları da çalışıp- TOKİden bilgi
alıp kendisine takdim edeceğim.
Sayın
Doğru Belediyelerin verdiği ruhsatlarda aşırı
formalite var ve yüksek harçlar alınıyor. Bu bakımdan,
vatandaş zaman zaman ruhsat almadan da ev yapıyor, bu da, mühendislik
hizmeti almadan depreme dayanıksız yapılar oluyor. dedi. Bunun
için çok ciddi çalışma yapıyoruz mevcut kanunla, yönetmelikle ne
yapabiliriz diye. Ruhsatı alınırken hem evrak
sayısını azaltma hem imza sayısını azaltma,
bundan sonra çağdaş ülkelerin, modern ülkelerin, bilimsel ülkelerin yaptığı
gibi ruhsatlarda kolaylık ama ruhsattan sonra denetimlerde sıkı
bir denetim yapma sürecini başlatmak için
çalışmalarımız son safhaya gelmiştir.
Deprem
sigortasını fakir insanlar ödeyemiyor, bunu devlet
karşılayamaz mı? ifadesi var. Böyle bir
çalışmamız yok ama deprem sigortasının çok düşük
olduğunu biliyorum, bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Vanda
çadırda yaşayanların tamamı konteynerlere, yani geçici
konutlara taşındı, kiracılara da konteyner verdik. Fakat,
şöyle bir şey var Vanda: İnsanlarımız, yine
artçı depremler olduğu için evlerinde gece kalamıyor, evinin
yanında, hemen bitişiğinde konteyner istiyor. Tabii bu, çok zor
bir olay. Şu anda çadırda kalan insanımız yok. Ancak yine
ilave konteyner talebi var, yok değil, fakat bunlar esasa müteallik
değil. Bu bakımdan, sağlam olan evler ve konteynerler şu
anda Vanın problemini çözmüş vaziyettedir.
Adıyamanda
ve diğer yerlerde sadece AK PARTİli belediyelere çöp toplama
aracı verildiği yönünde bir ifade var. Kesinlikle buna
katılmıyorum. Hangi milletvekilimizin, hangi belediye
başkanımızın talebi varsa, kesinlikle herhangi bir siyasi
görüşle bakma hakkına sahip olmadığımı bilerek,
bu belediyelere imkânlarımızın ölçüsünde çöp aracı
veriyoruz ve bundan sonra da vermeye devam edeceğiz. İzmirde
önümüzdeki cumartesi günü yüz yetmiş dört tane çöp aracı
dağıtacağız törenle. Buyurun, oraya teşrif edin, orada
hangi belediyelere, ayrım yapmadan nasıl verdiğimizi de
görürsünüz.
Kayserinin
fay hattı üzerinde olup olmadığı noktasında
çalışma yapıldı mı? diye bir milletvekili
arkadaşımızın sorusu var. Bu deprem kapsamında tüm
illerimizi taramadan geçireceğimizi de ifade etmek istiyorum.
Esenyurtta
yapılan olay bir skandaldır ve insanlığa karşı
işlenen bir suçtur, buradaki şahsın, buradaki müteahhidin,
yüklenicinin, taşeronun işlediği suçtur. Yasalar
karşısında gerekli cezayı görecektir. Tabii ki bu
insanlarımız, kardeşlerimiz yangında öldükten sonra yapılan
sigortalar da daha büyük sahtekârlıktır. Bunun için gerekli
tedbirleri aldık ve almaya da devam ediyoruz.
Van
depreminden sonra Sayın Başbakanımız Ocak ayından
sonra kimse çadırlarda kalmayacak, herkes geçici konutlara
taşınacak. diye ifade etmişti. Burada küçük bir aksamamız
oldu, ben Van halkından ve sizlerden özür diliyorum, ama bugün
itibarıyla Vanda çadırda yaşayan bir insanımız
yoktur.
Konteynerlerin
fabrikadan çıkış bedeli 7 bin lira ile 10.500 lira
arasındadır. Vanda yerleştirilmesi, altyapı, çevre
düzenlemesi ile yol, su, elektrikle birlikte 14-15 bin liraya mal
olacaktır, 50 bin lira gibi bir rakam yoktur.
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) Konteyner değil, prefabrik, Sayın Bakan.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Prefabrik evleri biz kendimiz para vererek Vanda yapmadık, bunların
tamamı bağıştır. Bunun dışında bizim
yaptığımız binalar kalıcı konuttur. Prefabrik
Mevlânâ evleri vardır, bunların fiyatları daha da düşüktür,
7 bin lira civarındadır yani biz devlet olarak 50 bin lira
değil, 20 bin lira vererek de herhangi bir prefabrik ev yapmadık.
Geçici olarak söylüyorum ama kalıcı prefabrik
yapılmışsa onu ayrıca yazılı verirseniz, bunun da
cevabını size veririm.
Yine
19uncu maddeyle ilgili saygıdeğer milletvekilimizin Kültür ve
Turizm Bakanlığından görüş alacaksınız, buna
itibar edecek misiniz? sorusu
Görüş ne için alınır? Tabii ki
itibar etmek için alınır. Kültür ve Turizm
Bakanlığıyla beraber çalışıyoruz. Bakanlık
ne diyorsa kültür varlıklarına dair ve tarihî doku, sit
alanlarına dair
Zaten bu sit alanları Kültür ve Turizm
Bakanlığının oluşturduğu kurullardan da geçmek
zorundadır. Bu bakımdan yasalara uymak zorundayız. Bunu da
bilgilerinize arz ederim.
Maliye
Bakanımız Başbakanımızın talimatıyla Van
depreminden sonra 2 milyar TL yardım yaptık
Bu yardım
nasıl dağıtıldı, Kütahyada aynı şekilde
yapıldı mı? sorusuna
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Bitiriyorum Sayın Başkan, iki soru kaldı.
Afet
riski altındaki alanların sorunlarıyla ilgili, bu
Başkanlık Sayın Beşir Atalay Beye bağlı. Onunla
görüştük, Vanda insanlarımıza ne veriyorsak Kütahyada da
aynısını vereceğiz diye karar aldık.
Başbakanımız da böyle bir talimat verdi, bunu Kütahyada da
ALİM
IŞIK (Kütahya) Verilmedi Sayın Bakan! Vereceğiz. yok,
verilmedi şimdiye kadar.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Vereceğiz aynısını.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Verilmedi! Kanun çıktı,
çıkarmadınız, eklemediniz, verilmedi. Kimi
kandırıyorsunuz ya, sekiz ay oldu!
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Altı ayda konutları bitirdik, diğer eksikleri de
yapacağız Simavda.
3üncü
maddede ipotek soruldu. Buradaki ipotek sadece burada yapılan masraflarla
ilgili ipotektir ve faiz burada söz konusu değildir.
Yine,
meralarla ilgili bir milletvekilimize atfen söylendi. Burada İzmir
Milletvekilimiz Ünal Beyin dediği şudur zannediyorum: Mera
vasfını kaybeden şehir içerisinde alanlar varsa bu
alanların kentsel tasarım için kullanılması esastır.
Tabii ki mera vasfı devam eden yerlerin süt için, mera için,
hayvancılık için kullanılması esastır.
Tekrar
hepinize saygılar sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yapacağım ve sonra ayrı, ayrı
oylarınıza sunacağım.
1inci
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
180
Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 1. maddesinin
birinci fıkrasında geçen ile bu alanlar dışındaki
riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde ibaresinin
kaldırılarak yerine arsalar ve yapıların ibaresinin
eklenmesini; iyileştirme, tasfiye ve yenilemede bulunulmasına
ibaresinin kaldırılarak yerine iyileştirmesi, yenilenmesi ve
gerektiğinde tasfiyesi ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Nazmi
Gür Ertuğrul
Kürkcü
Iğdır Van Mersin
A. Levent Tüzel Erol Dora Sırrı
Süreyya Önder
İstanbul Mardin İstanbul
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 180 Sıra Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Tasarısının 1.
maddesinin 1inci fıkrasının 1inci cümlesindeki Bu kanunun
amacı;ından sonra gelmek üzere 3194 sayılı imar kanununun
yetersiz ve yetkisiz kaldığında ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Prof.
Dr. Haluk Eyidoğan Yıldıray
Sapan Alaattin
Yüksel
İstanbul Antalya İzmir
İhsan
Kalkavan Ali
Sarıbaş Müslim
Sarı
Samsun Çanakkale İstanbul
Haydar
Akar
Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Sayın Eyidoğan, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, Sayın Çevre ve Şehircilik
Bakanımız halk arasında kentsel dönüşüm olarak
nitelendirilen, adlandırılan ama afet riski altındaki
alanların dönüşümüyle ilgili kanun tasarısı hakkında
birçok yerde demeç veriyor, Sayın Bakan halkı kendisine göre
bilgilendiriyor ve bazı cümleler söylüyor, diyor ki: Şehirlerimizi
her bakımdan modern hâle getireceğiz.
Şimdi,
tabii, bu, modernlikten ne anladığımıza bağlı.
Bir milletvekilimiz de biraz önce -Sayın AKP Milletvekili- kentlerimizin
durumundan bahisle buralarda dönüşüm yapılması
gerekliliğinin ortaya çıktığını ve Cumhuriyet
Halk Partisinin de buna katıldığını söylemişti.
Şimdi, tabii, burada ne tür koşullarda kentsel dönüşüme
başlayacağız, kanunda onun tarifi var; işte riskli alan
olacak, riskli yapı olacak. Ama Sayın Bakan merak ediyorum, size bir
bilmece sorayım: Riskli alan değilse, riskli yapı değilse
bu afet riski altındaki alanlardaki dönüşümü nasıl uygulayacaksınız,
onu merak ediyorum.
Şimdi,
bir örnek vereceğim. Bu örnek belki bazılarınıza göre
bundan sonraki olacak projeler için genelleştirilemeyecek bir proje gibi
algılanabilir ama bunu göstermek zorundayım, aylardır bekliyorum
-şu resmi size göstermek istiyorum- Sayın Bakanımıza da
Komisyonda gösterdim bunu. Bu resim, yeşil Bursanın, Ulu Caminin
hemen altındaki Doğanbey Mahallesinin son hâlini gösteriyor. Bunun
hikâyesini kısaca anlatacağım vaktim müsaade ettiği sürece:
2000 yılında projeye ilk atılan imzalarda yaklaşık 4
bin hak sahibi var. Beş yılda proje bitmiyor ve çok vefat
gerçekleştiği için, şu an verasetlerle birlikte -5 bin
kişiyi aile olarak düşünürsek- 15 bin kişiyi ilgilendiren bu
proje ve hâlâ devam eden mağduriyetler var. Bu, TOKİnin
uygulamasıyla ortaya çıkan Doğanbey Projesi. Bakın ne
oluyor? 2.300 daire yapılıyor; Osmangazi Belediyesine 35,
TOKİye 400 daire, toplamda 2.747 daire yapılıyor. Proje 2008de
başlarken on sekiz ayda biteceği söylenen proje hâlâ bitmiyor.
İlk etapta, yazılı olmasa da yapılan toplantılarda
imza atması istenen hak sahiplerine binaların 13 kat
yapılacağı söyleniyor. Sonra projede değişiklik
yapıyorlar, tadilatla 23 kata çıkarıyorlar ve gelinen nokta bu.
Şimdi, biraz önce sayın milletvekilinin dediği gibi, mevcut,
elimizdeki yasal enstrümanlarla kentsel dönüşüm
yapamadıklarını söylüyorlar. Bunu yapmışlar. Hangi
enstrümanla yaptınız bunu? TOKİnin iştirakleri önümüzdeki
yıllarda kentsel dönüşümle böyle mi olacak? Burada gördüğünüz,
aşağıdaki yapıların çoğu gecekondu değil.
4-5 katlı, 7-8 katlı yapıların yanında duran manzara
bu. Ulu Caminin altında yeni Bursa duvarı ve şu anda 5 bin
kişi, 5 bin hane bundan mağdur. Sonra da projenin ölçeklerini
değiştiriyorlar, metrekarelerini artırıyorlar, üç tip evden
bahsediyorlar ve bu artan metrekareler için de buradaki hak sahiplerinden
ekstra para istiyorlar ve şimdi onlar mağdur. Bursa
mağdurları web sayfası vardır. Doğanbey
mağdurları sayfasına girerseniz, orada hikâyenin tümünü
görürsünüz.
Biz
diliyoruz ki kentsel dönüşüm olsun, afet riskleri azaltılsın,
daha ferah, daha güzel, yeşil, güzel alanlarda yaşayalım. Böyle
olacaksa biz böyle kentsel dönüşüme karşıyız.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
180
Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 1. maddesinin
birinci fıkrasında geçen ile bu alanlar dışındaki
riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde ibaresinin
kaldırılarak yerine arsalar ve yapıların ibaresinin
eklenmesini; iyileştirme, tasfiye ve yenilemede bulunulmasına
ibaresinin kaldırılarak yerine iyileştirmesi, yenilenmesi ve
gerektiğinde tasfiyesi ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Önder, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan, değerli üyeler;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hemen Bakana sormak
istiyorum: Neye katılmadınız Sayın Bakan? Lütfen, şu
Genel Kurula neye katılmadığınızı
Oraya bakmadan
çünkü katılmıyoruz derken oraya bakmadınız. Bu gayriciddilik
olmaz. Yani sizi zor durumda bırakmak gibi bir şeyim yok ama yasama
ciddiyeti, ortaklaşma, muhalefeti kale alma almama işte böyle bir
şey. Çok hayırlı bir iş için önermiştik biz bunu.
BAŞKAN Genel Kurula
hitaben konuşun lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Yani bu akıldan niye mahrum bırakıyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Genel Kurulu ciddiye almıyor Sayın Başkan.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Peki, size de döneyim, size de döneyim Sayın Elitaş, dur,
sıranı bekle.
Burada buna
katılmamışlar ama Komisyonda başka bir şeye
katılmışlar. Hükûmetin teklifinde Boğazın geri
görünüm bölgesi yok. Yeterince titizlikle hazırlanmış bir yasa
olsa gerek. Peki, Komisyonda buna katılmışlar. Yani
İstanbulun, özellikle 3üncü köprü dâhil olmak üzere, açılacak yeni
talan alanları Bakan Beyin çalışmasında unutulmuş,
burada eksik kalmasın diye Komisyonun önerisine eklenmiş. Ona
katılıyorsunuz, burada hayırlı bir öneriye
katılmıyorsunuz, üstelik dinlemiyorsunuz, biz can kulağıyla
dinliyoruz yasayı.
Bu yasanın afetle
ilgisi bir tek isminde sayın arkadaşlar. Bu yasanın kendisi bir
afet ve afeti ne kadar ilgilendirdiğini siz test edebilirsiniz. Ben
baktım, 25 madde, yaklaşık 3 bin kelime var, afet kelimesi
içinde 8 kere geçiyor çünkü afetle alakası yok ki. Başka bir
rantın, başka bir dönüşüm değil, bölüşümün ve fakir
fukaranın yerleştiği ama artık rant kapısı olan
semtlerin zenginlere peşkeş çekilmesi bu, başka bir şey
değil.
Şimdi, Sayın
Bakan dedi ki
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Hiç oradan söz atmaya
gerek yok.
Sayın Bakan çok
kıymetli bir laf etti, onu da ölçü alabiliriz. Bakın, hukuksa, etikse
böyle. İbadet duygusuyla yapıyoruz. dedi, ibadet duygusuyla.
Sayın Bakan, ibadet önemli bir kriter.
Haydi, bir de ibadet duygusuyla bakalım. Niye kenz
ediyorsunuz bu kadar yetkiyi? Niye infak etmiyorsunuz? Yani hepsini kendi
uhdenizde niye topluyorsunuz? İnfak öğütlenirken, kenz haram
edilirken, yani biriktirme
Biriktirme sadece para değildir, gücü
biriktirmek, bu kadar yetkiyi biriktirmek de paraya tekabül eder. Siz nasıl
bu kadar vebali alabiliyorsunuz? Yani ne bileceksiniz? Adıyamandaki bir
araziyi oradaki yerel yetkililer mi bilir, belediyesi mi bilir, mahallelisi mi
bilir, oranın yaşayanı mı bilir yoksa -siz burada,
Ankaradan oturup- siz ya da Sayın Başbakan ya da Hükûmet mi bilir?
Bu kadar yetkiyi ve aynı zamanda bu kadar vebali alıp ne
yapacaksınız? Bu dünyada evler yaptınız, öbür dünyada ne
yapacaksınız? Yani ahretiniz mamur olsun. Siz, bunu, eğer ibadet
duygusuyla bu meseleyi gözetecekseniz ibadet böyle, infak edersin, yetkiyi de
infak edersin. Demokratik özerklik dendiğinde, buradan hemen bir beraber
ve solo şekilde karşı çıkıyorsunuz. Demokratik
özerklik budur işte; bu tür lüzumsuz, gereksiz bir sürü yetkiyi, bir
insanın, bir kurumun, bir bakanlığın, bir dairenin
vebaline, yetkisine bırakmamaktır demokratik özerklik.
Orada
yaşayan, sizden daha iyi bilir; kırk yıldır oranın
deresinde çimmiş, kırk yıldır oranın suyunu
içmiş, kırk yıldır oranın çamuruna belenmiş,
tozunu toprağını yutmuş, sizin burada bir çırpıda
yapacağınızdan ve alacağınız vebalden, vallahi
sizin için söylüyorum, daha iyi bilir. Eğer ciddiyetle
Muhalefete ondan
sonra bağırıyorsunuz. E kardeşim, çözmenin yolu
ortaklaşmadır, dinleyeceksin. Karşı çıkıyorum
çünkü şöyle matah bir şey değil. dersin. Belki de hikmetli bir
şey söyledik, bundan da faydalanırsınız. Meclis
dediğin, bunun için kurulmuş yani. Meşveret dedik, buradan
zamanında, itiraz ettiler.
Şimdi,
siz, deprem bölgesini -burada 8 kere geçirmişsiniz kelime olarak-
nasıl tayin edeceksiniz Sayın Bakan? Siz dediniz ki Vanda yüz
yıl daha deprem olmaz. Peki, bu sizin dediğiniz mi geçerli?
İzmit depreminden sonra bir belediye meclisimiz Fay hattının
yerini encümen kararıyla değiştiririz. demişti çünkü fay
hattına site yapacaklardı. Ya, olur mu? denildiğinde, Encümen
kararıyla fay hattının yerini değiştiririz.
demişti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bununla büyük vebal
alıyorsunuz Sayın Bakan. Bu işlerin, insanlığın
kadim bilgisinde ve sizin durduğunuz yeri belirlemek açısından
Bak, ibadet duygusu dediniz, büyük dalaletin içindesiniz, büyük bir gafletin
içerisindesiniz. Maazallah, sizin namı hesabınıza da korkuyorum.
Yetkiyi infak edeceksiniz, dağıtacaksınız; kendinizde
biriktirmeyeceksiniz. Bu yasa demokrasiyi imha yasasıdır. Siz yeni
bir anayasa ve yerindelik konusunda bir sürü şey söylüyorsunuz,
demokrasi söylüyorsunuz. Bir tane demokrasi söyleyin Allah
aşkına, ben bir daha konuşmayacağım. Çünkü birçok
maddede gelip başınızı ağrıtmaya devam
edeceğim. Yetki dağıtılır, hiçbir demokraside bu kadar
merkezîleştirilmez, bu kadar vebalin altına girilmez.
Hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum.
Sayın Bakandan da
biraz daha özenli davranmasını rica ediyorum. Teşekkür ederim.
(BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Önder.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde
kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
180 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısının 2. Maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinde geçen uygulamalarda" ibaresinden
sonra gelmek üzere "ilgili çevre düzeni planı ile sakınım
plan ve plan kararları ile uyumlu ve bütünlüklü olmak koşuluyla"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Nazmi
Gür Ertuğrul
Kürkcü
Iğdır Van Mersin
A.
Levent Tüzel Erol
Dora Sırrı
Süreyya Önder
İstanbul
Mardin İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180
Sıra Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Tasarısının 2.
maddesinin (b) bendindeki "Bakanlık tarafından yetkilendirilmesi
halinde" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını; 2.
maddesinin (c) bendinin "(c) Rezerv yapı alanı: Bu Kanun
uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim
alanı olarak kullanılmak üzere, İdarenin belirlediği,
Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak
Bakanlıkça onaylanan alanları," şeklinde
değiştirilmesini; 2. maddesinin (ç) bendinin "(ç) Riskli alan:
Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal
kaybına yol açma riski taşıyan, İdare tarafından Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü
alınarak belirlenen alan," şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Prof.
Dr. Haluk Eyidoğan Yıldıray
Sapan Müslim
Sarı
İstanbul Antalya İstanbul
İhsan
Kalkavan Ali
Sarıbaş Haydar
Akar
Samsun Çanakkale Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın İhsan Kalkavan
konuşacak.
BAŞKAN
Sayın Kalkavan, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle,
Samsun Milletvekili Profesör Doktor Haluk Koç, Profesör Doktor Tülay Bakır
ve Doktor Cemalettin Şimşeke ve şahsında, Mecliste olan
değerli doktor arkadaşlarıma ve tüm doktorlara Tıp
Bayramının kutlu olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Afet Riski Altında Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanunun 2nci maddesiyle ilgili tanımlar faslının
aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Öncelikle
şunu belirteyim ki; kanun tasarısının tanımı ve
içeriği yanlış. Kanun tamamen deprem afetine
odaklanmış; sel, heyelan, çığ gibi doğa afetleriyle,
sanayi kökenli veya insan kökenli afetlerden hiç bahsedilmiyor. Bu durum,
kanunun hazırlanmasında profesyonelliğin
olmadığı, tamamen belediyelerin ve il özel idarelerinin
yetkilerinin kaldırılmasını öngörerek ileride büyük bir
rantiyeciliğe yol açmayı sağlayacağını
göstermektedir.
Profesyonellik
yok diyorum, çünkü kanun tasarısında çevre bilincinden hiç
bahsedilmiyor. Çevre duyarlılığını bir tarafa
bırakıp vahşi bir sanayileşmeyi göz ardı etmek, bu
yasayı hazırlayanların çok amatör olduğunun bir
kanıtıdır.
Değerli
milletvekilleri, diğer kanun tasarılarında olduğu gibi bu
yasa da oldubittiye getirilmek isteniyor. Bu, çok yanlış ve çok büyük
bir tehlike arz etmektedir. Bakın, risk alanı tanımlanıyor
fakat tehlikeli alan tanımı yok.
Bu kavramlar bir tutuluyor. Bir alanda herhangi bir afet tehlikesi
olabilir ama üzerinde herhangi bir yapı, insan yerleşmelerini
etkileyecek bir unsur yoksa orada risk olmaz. Yani, heyelan tehlikesi
vardır ama üzerinde insan ve yapı yoksa hasar kayıp riski
yoktur. Yasanın genelinde afet
riski olmayan alanlarda da yenileme, tasfiye ve iyileştirme yapmak
var ve burada idare tanımında da belirtilerek bütün yetki
Bakanlığa ve Bakanlığın şahsında
TOKİye bırakılıyor.
Bu
alanların tespitinde karar veren makam kim olacak? Yasaya göre
Bakanlık, TOKİ veya idare tarafından Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak
belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca
kararlaştırılacak. deniyor. Bu sıralamaya göre
Bakanlık karar verecek, Bakanlar Kurulu onaylayacak, TOKİ de
uygulayacak. İdare yani yerel yönetim dışlanmış
durumda.
Değerli
milletvekilleri, şimdi riskli yapının tanımlanmasına
bakalım, yasaya göre: Riskli alan içinde veya dışında olup
ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya
ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve
teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıdır. deniyor.
Burada ekonomik ömür deniyor ama teknik ömür denmiyor. İnşaat
mühendisliği kurallarına göre yapılmış bir
yapının ortalama teknik ömrü standart
yapılar için kırk beş-elli yıldır. Bu durumda
dönüşüme maruz kalan yapıların çoğu bu nedenle
yıkılacak, bu arada tarihî yapıların da geleceği
meçhul. Ekonomik ömür ve ağır hasar alma durumu nasıl saptanacak?
Bu saptama yasaya göre ilmî ve teknik verilere dayanarak yapılacak.
İşte
bu kanun çok tartışılacak, çok itirazlara maruz kalacak ve
bilirkişilere de çok iş düşecek. Bu amaçla yerleşmelerde
yerel yönetimleri göz ardı etmemeli ve onların bilimsel inceleme ve
tespit yöntemlerinin kullanıldığı bina envanteri çalışmalarının
tamamlanması beklenilmeliydi.
Son
olarak da yapı kalitelerinin ölçülmesi veya belirlenmesi konusuna
değinmek istiyorum. Bu işin çok ciddi bir teknik yönetmeliğinin
yapılması gerekir. Bunun için inşaat, jeoloji, jeofizik
mühendislerinin mutlaka beraber çalışmaları gerekmektedir.
Meslek odaları ön planda tutulmalıdır. Beton kalitesi,
donatı, statik hesap işleri çok dikkatle yapılmalıdır.
Profesyonel mühendislik sisteminin yerleşmediği, hâlâ daha deprem
sonrası hasar tespitlerinin tartışmalı olduğu, denetim
sisteminin birçok sorunlar barındırdığı ülkemizde,
lisanslandırılan kurum ve kuruluşlarca yapılacağı
beyan edilen bu ciddi, riskli yapı saptama işleri nasıl olacak?
Kaldı ki yapı maliki firmayı belirtilen şirket havuzundan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Devamla) Bu
raporu Bakanlığa sunacak. Ayrıca rezerv alanı tarifi
yapılırken sit alanları, Atatürk Kültür Merkezi, askeriye gibi
özellikli alanların da rezerv alanı olarak belirlenmeyeceğinin
açıkça yazılması gerekmektedir.
Bunun
için bu maddenin değiştirilmesi gerektiğini söylüyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kalkavan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
180 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısının 2. Maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinde geçen uygulamalarda" ibaresinden
sonra gelmek üzere "ilgili çevre düzeni planı ile sakınım
plan ve plan kararları ile uyumlu ve bütünlüklü olmak koşuluyla"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ertuğrul Kürkcü
(Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Kürkcü. (BDP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar;
Sırrı Süreyya Önder arkadaşımız bu yasayı
aydınlatan büyük ışığı tarif etti. Bu, kâr ve
daha çok kâr, kent toprağının yeniden ve yeniden satılarak
sermayeye yeni mahreçler açılması tartışmasıdır.
Bunun afetle, kentlerin iyileştirilmesiyle, iyi bir yaşam kurmakla
bir ilgisi yoktur çünkü eğer gerçekten derdi böyle olan bir yasayla
karşı karşıya olsaydık doğrudan doğruya
Türkiyenin kentleşmesinin başlı başına bir afet
olduğu saptamasıyla tartışmaya başlaması
gerekirdi.
Dünya
Bankasının 2011 raporlarına göre Türkiyenin kentsel nüfusu
yüzde 70, kırsal nüfusu yüzde 30a gelmiştir ve bu her yıl
kırsal nüfus aleyhine değişmektedir. En büyük kentin kentsel
nüfusa oranı da yüzde 25tir. Yani Türkiyenin yüzde 25ini bir tek kent
oluşturmaktadır ve bütün bunlar altında Türkiye kendisine bir
hayat aramaktadır. Peki bütün bunların nasıl
değişeceğine kim karar verecektir? Burada karar mercileri
sayılıyor: İdare, devlet, bakanlık. Bir tek unsur burada
yok: Halk. Bizzat bu yerleşme merkezlerinde yaşayanlar, onların
kendi hayatları hakkında ne düşündükleri, kenti nasıl
yaşamak istedikleri, geleceklerini nasıl yaşamak istedikleri;
onlara bunu soran hiç kimse yok. Bu aslında Türkiyenin gecikmiş
kapitalizminin, gecikmiş modernleşmesinin, Türkiyenin
başına bir kentleşme uru hâlinde bela olmasının
Türkçesidir. Bu yasadan murat edilen şey budur.
Şimdi
öte yandan biz bu yasanın iyileştirilmesi, düzeltilmesi için bir
öneride bulunduk ama bu öneride bulunmanın herhangi bir anlamı
olduğundan da şu açıdan şüpheliyim: Bakanlar Kurulu 16
Aralık 2011de bir acele kamulaştırma kararı
çıkarttı. Bu karar Mersinin Çay, Çilek ve Özgürlük Mahallelerinin
kamulaştırılmasıyla ilgiliydi ve bu
kamulaştırmayı TOKİye görev olarak verdi ve
kamulaştırmayı 3634 sayılı Millî Müdafaa Mükellefiyeti
Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacı ve
aceleciliğine dayandırdı yani dedi ki Bakanlar Kurulu: Harp
çıkacak, gidin buraları kamulaştırın. Şimdi
Mersinde harp mi var? Mersinde bir
afet mi var? Hiçbir şey yok ama Bakanlar Kurulu oraların
kamulaştırılmasına karar verdiği için bu kararı
aldı. Dolayısıyla şimdi burada bizim yapmaya çalıştığımız
hiç değilse evasif, her yere kaçışan, merkezî Hükûmete bütün
yetkiyi tanıyan, canının istediği zaman bir yeri dümdüz
eden, öbür yeri abat etmeye yönelen bir iktidar temerküzüne karşı hiç
değilse bunu dağıtmaya çalışıyoruz ama bu bile
yetmez sevgili arkadaşlar. Yapılacak bir tek şey var: Bence
Meclisin de burada gücü sınırlı çünkü hepimiz görüyoruz,
işte biraz sonra eller inecek, kalkacak ve bu öneri reddedilecek. Fakat
acaba halkın gücü reddedilebilir mi? Halkın gücünü tanımayacak
herhangi bir hükûmet ya da iktidar var mı? Eğer insanlar evlerini,
eğer insanlar kentlerini, eğer insanlar kasabalarını
kendileri yönetmek isterlerse; eğer insanlar büyük kentlere küçük kentleri,
taşraya merkezi, kentlere kırı mağlup ettirmek
istemezlerse; eğer insanlar bunlara karşı haklarının
savunusuna başlarlarsa; kent kent, mahalle mahalle, sokak sokak
örgütlenirlerse; kendi geleceklerini kendilerinin tayin edecekleri halk
konseylerini kurarlarsa; buralarda kendilerine yapılmak isteneni
değil, kendilerinin ne yapmak istediklerini, hizmetkârları
olması gereken devletin kendilerine nasıl hizmet etmesi
gerektiğini tartışmaya başlarlarsa, bunun için bir gelecek
planı çizerlerse; köyler, kasabalar, ilçeler, kentler birbirine eklenirse;
bu bir halk iradesi hâlinde ortaya çıkarsa o zaman her hükûmet bu
halkın iradesine saygı göstermek zorunda kalır. Eğer bu
yoksa hiç kimse halkın gözünün yaşına bakmayacaktır;
tıpkı Sulukulede olduğu gibi, tıpkı şimdi
Tarlabaşında olmakta olduğu gibi o mahallelerin, o kentlerin
kadim sakinleri kovulacaklar; bilmedikleri, görmedikleri yerlerde hiç
alışık olmadıkları yaşam tarzlarına
sürüklenecekler; onların oldukları yere sermaye sahipleri gelecek,
bunun adına da mutenalaştırılma denecektir. İster bu
afet gerekçesi altında yapılsın ister kentsel dönüşüm
altında, halk örgütlenmedikçe, halk bütün bu muğlak
tanımları
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayınız lütfen.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla)
belirgin hâle
getirmedikçe, halk bütün bu muğlak tanımlara halkın
iktidarı şeklinde bir yeni açılım
kazandırmadıkça bu yasadan doğacak herhangi bir hayır
yoktur.
TOKİ
Başkanının ve TOKİnin kendisine bağlı
bulunduğu Bakanlığın şunu büyük bir ciddiyetle
düşünmesi gerekir. Gerçekten bu kadar çok merkezî yetkiyle yeniden kent
kurmak, Türkiyeyi yeniden kurmak bir bakanlığın memurları
tarafından buna karar verilmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkacak bir
ülkede kendileri yaşamak isterler mi?
Türkiye'nin
neresine giderseniz gidin size aynı kenti veren, Türkiye'nin neresine
giderseniz gidin sizin karşınıza aynı çirkinlikteki
binaları diken bir merkezî idarenin gücü maksimize edildiği zaman,
hepiniz bir TOKİ kentinde, hepiniz bir TOKİ cumhuriyetinde
yaşayacaksınız ama asla, o sizin kendi ülkeniz olmayacak. Buna
göre bir karar vermenizi diliyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kürkcü.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, 2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 3üncü madde üzerinde iki önerge vardır fakat
çalışma süremizi tamamlamaya çok az kalmıştır.
3ncü
madde üzerindeki önergeler bitene kadar çalışmamızın
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 180 sıra sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun Tasarısının; 3 üncü maddesinin (7) nci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sadir Durmaz Ali
Halaman D.
Ali Torlak
Yozgat Adana İstanbul
Mehmet Erdoğan Reşat Doğru
Muğla Tokat
Madde 3-
(7)
Bu Kanunun uygulanması için belirlenen alanların
sınırları içinde olup riskli yapılar dışında
kalan diğer yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından
Bakanlıkça gerekli görülenler de bu Kanun hükümlerine tabi olur. Ancak bu
yapı sahiplerinin mülkiyet ve imar hakları ile mülkiyet, kat ve kat
irtifak haklarının olduğu gibi korunması esastır.
Maliklerin rızasının olmadığı ve
anlaşmazlık durumunda yargı yolu açık olmak kaydıyla
komisyon marifetiyle tespit yapılır. Ancak bu yetki zorunluluk
hallerinde kullanılır. Keyfiyete dayalı kullanılamaz.
Kullanıldığı takdirde tüm ilgililer hakkında Türk Ceza
Kanununun ilgili hükümleri soruşturma izni alınmadan uygulanır.
Komisyonlarda tevdi edilen işler bitmeden, ölüm ve ağır
hastalık hali dışında üye değişikliği
yapılamaz.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 180 Sıra Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Tasarısının 3.
maddesinin "1'inci" fıkrasının
"6'ıncı" cümlesinin "Bu itirazlar; Bakanlıkça,
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nce, üniversitelerde görevli
inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendisliği ile hukuk öğrenimi
görmüş öğretim üyeleri arasından seçilecek dört ve
Bakanlıkta görevli iki kişiden teşkil edilen teknik heyetler
tarafından incelenip karara bağlanır" şekilde
değiştirilmesini; "6'ıncı"
fıkrasının madde metininden çıkartılmasını;
"7'nci" fıkrasının "(7) Bu Kanun'un
uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde
olup riskli yapılar dışında kalan diğer
yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından TMMOB
tarafından saptanacak ve mimar ,mühendis ve şehir
plancılarından oluşacak üç kişilik bir heyet
tarafından gerekli görülenler de bu Kanun hükümlerine tabi olur."
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Prof. Dr. Haluk Eyidoğan Yıldıray Sapan Müslim
Sarı
İstanbul Antalya İstanbul
İhsan
Kalkavan Sakine
Öz Ali
Sarıbaş
Samsun Manisa Çanakkale
Haydar
Akar
Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyorum efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sakine Öz.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Teşekkürler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz
burada, binlerce insanın ölümüne yol açan doğal afetleri
konuşuyoruz ama insan eliyle insanların diri diri
yakıldığı, insanlık suçu olan Sivas katliamı
davasına değinmeden konuşmama başlamak istemiyorum. Sivas
katliamı davasının zaman aşımına
uğratılmasını kınıyorum, bu davanın düşmesini,
yüreklerimizi bir kere daha yakmasını istemiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarının 3üncü maddesi üzerinde en çok
durulması gereken, talana ve peşkeşe yol açacak hükümler
içermesidir. Bu madde üzerine dönersek, riskli yapıların
Bakanlık tarafından lisanslandırılan kurum ve
kuruluşlarca belirlenmesi öngörülüyor.
Sayın
milletvekilleri, bu kurum ve kuruluşlar hangileridir? Hiçbir somut kriter
tasarıda yok. Yoksa lisans almanın yolu AKPnin yandaşı
olmaktan mı geçmektedir? Bu şirketleri denetleyecek kurum belirgin
değildir. Önerimiz, lisanslandırmanın mesleki eğitim
kısmına meslek odaları ve üniversitelerin
katılmasıdır. Sicilleri de kamu kurumuna hizmet etmekte olan
meslek odaları tarafından tutulmalıdır. Aksi takdirde bu
tür bir lisanslama yöntemi yandaş şirketlere rant kapısı
açmak anlamına gelmektedir.
Tasarının
ilk hâlinde, muhalefet yaptığımız riskli yapı
tespitine yönelik itirazların Bakanlığın üniversitelerden
seçeceği 3 öğretim görevlisi ve Bakanlıkta görevli 2 kişi
tarafından inceleneceği belirtiliyordu. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz buna itiraz ettik ve öğretim üyelerinin Türkiye Mimar ve
Mühendis Odaları Birliği tarafından seçilmesini istedik.
Komisyonca yapılan değişiklikte Bakanlığın talebi
üzerine 4 öğretim üyesinin kendi üniversiteleri tarafından
belirlenmesi benimsendi ama 3 Bakanlık görevlisi bu heyette yer alacak. Bu
olumlu bir düzeltme olsa da içinde Bakanlık görevlilerinin olduğu bir
heyetin bağımsız olması mümkün müdür? Ayrıca, neden
her siyasi görüşe mensup üyeleri tarafından seçilen ve yarı kamu
kurumu kuruluşu olan Mimar ve Mühendisler Odası Birliğinin seçim
yapmasına karşı çıkıyorsunuz? En doğru, en
tarafsız kararı en iyi, meslek odaları bilir. Neden meslek
örgütlerinden kaçıyorsunuz? Bu teklifimiz kabul edilseydi üniversite ve
meslek odalarının yasanın uygulamasında önemi
artacaktı ancak bu yapılmadı. Böylece her siyasi mensup üyeler
tarafından seçilerek gelen ve yarı kamu kurumu niteliğinde
çalışma sergileyen meslek odaları baypas edilmiş,
üniversitelerin etkisi ise sınırlı
bırakılmıştır.
Yine
3üncü maddede riskli alanlarda ve rezerv yapı alanlarında, askerî
alanlar dâhil, hazine mülkiyetindeki alanların tümüyle Bakanlığa
tahsis edilmesi düzenlenmiştir. Bu yerlerin TOKİye ya da
belediyelere devredilmesi kararı Bakanlığa
bırakılmıştır. Yani iktidarın canı isterse
bir belediyeye devredecek, istemezse etmeyecek. Bu, AKPli olmayan belediyeleri
yok sayma mantığıdır. (Gürültüler)
Sayın
Başkan, salon oldukça gürültülü bir durumdadır. Uyarmanızı
istiyorum.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, biraz daha sessiz olalım lütfen.
Buyurunuz,
devam ediniz.
SAKİNE
ÖZ (Devamla) 3üncü maddede bir başka dikkat çekici hüküm tescil
dışı alanlarla ilgilidir. Bunlar da TOKİye ve idareye
bedelsiz olarak devredilecek, ortak kullanım alanları yapılaşmaya
açılacaktır. Yani yapılaşmamış ne kadar yer varsa
bunlar talan edilmeye çalışılıyor. Bu talan edilmede
başka bir hüküm, başka bir anlam çıkmıyor bu maddeyle.
Yine,
tasarıda Mera Kanunu ile korunan mera, yayla ve kışlak olarak
kullanılan yerler de yapılaşmaya açılacak ve çevre
katliamları âdeta açıkça yasal hâle getirilecektir. Yani, bu yasa ile
devlete ait bütün araziler Çevre ve Şehircilik Bakanının özel
arsası gibi istediğine verecek; eğer yandaşıysa
verecek, yandaşı değilse vermeyecek.
Sözlerime
son vermeden önce, maddedeki en tartışmalı hükme değinmek
istiyorum: Sayın milletvekilleri, dikkatinizi çekiyorum, sağlam
yapılar da istenirse yıkılabilecek. Yani bir
vatandaşın ömür boyu biriktirip yaptığı binası,
üstelik sağlamlık denetimi yaptırdığı bir daire,
sadece kentsel dönüşüm alanı içinde kalıyorsa
yıkılabilecek. Bunun şehir planlaması
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen tamamlayınız.
SAKİNE
ÖZ (Devamla) -
temel prensiplerine
aykırı olmasını bir
yana bırakıyorum, bu, doğrudan temel insan haklarından
mahrum olmasına neden olacaktır insanların. Bu hükmün derhâl
değiştirilmesi gerekmektedir. Uygulama bütünlüğü
açısından yıkılması gerekli binaların tespiti,
yine TMMOB aracılığıyla bağımsız heyetlerce
belirlenmelidir.
Görüldüğü
gibi, yasa Ben yaptım olacak. mantığıyla
düzenlenmiştir. Bu mantığın bir sonucu olarak Türkiyenin
bir rant alanına çevrilmemesini diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra sayılı Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısının; 3 üncü maddesinin (7) nci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Sadir
Durmaz (Yozgat) ve arkadaşları
Madde3-
(7) Bu Kanunun uygulanması için belirlenen alanların
sınırları içinde olup riskli yapılar dışında
kalan diğer yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından
Bakanlıkça gerekli görülenler de bu Kanun hükümlerine tabi olur. Ancak bu
yapı sahiplerinin mülkiyet ve imar hakları ile mülkiyet, kat ve kat
irtifak haklarının olduğu gibi korunması esastır.
Maliklerin rızasının olmadığı ve
anlaşmazlık durumunda yargı yolu açık olmak kaydıyla
komisyon marifetiyle tespit yapılır. Ancak bu yetki zorunluluk
hallerinde kullanılır. Keyfiyete dayalı kullanılamaz.
Kullanıldığı takdirde tüm ilgililer hakkında Türk Ceza
Kanununun ilgili hükümleri soruşturma izni alınmadan uygulanır.
Komisyonlarda tevdi edilen işler bitmeden, ölüm ve ağır
hastalık hali dışında üye değişikliği
yapılamaz.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR
(Trabzon) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Doğru, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 180 sıra sayılı Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 3üncü maddesinin 7nci fıkrasına
vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Önergemizde istediğimiz, afet riski altında bulunmayan ve
yapısının depreme dayanıklılığı tespit
edilen tüm yapı ve tesislerin bu yasa kapsamı içerisine
alınması değer ve zaman kaybı taşımaktadır.
Bu değişiklik ile hak sahiplerinin haklarının
korunması amaçlanmaktadır.
Çıkarmakta olduğumuz bu kanun bence çok önemli bir kanun ve
geç kalınmış olan bir kanundur. Yalnız, tabii,
çıkarılırken de insanların akıllarına da
çeşitli konular gelmektedir. Özellikle Atatürk Orman Çiftliğiyle
ilgili olan bölümlerde bir rant kokusu olduğu
insanlarımızın birçoğunun zihninde bir şüphe arz
etmektedir.
Bakınız, son zamanlarda Atatürk Orman Çiftliği üzerinde
çok ciddi oyunlar oynandığı da görülmektedir. Özellikle
bugünlerde tam Atatürk Orman Çiftliğinin kenarında çok geniş bir
şekilde bir yol yapılmakta, üzerine de köprüler
yapılmaktadır. Bunların etrafında da çeşitli iş
yerlerinin açılacağı ve o iş yerlerinin de
dağıtılacağı noktasında insanların birçoğunda
dedikodu şeklinde bazı görüşler vardır. Bu noktalar
itibarıyla da acaba buralara yapılmakta olan bu şekilde
yapıların kimlere verileceği veyahut da verilmesi esnasında
ne tür bir yol izleneceği de herkes tarafından takip edilmektedir.
Bundan dolayı da çıkartmakta olduğumuz kanunun rant kanunu
hâline getirilmesi çok yanlış olacaktır ve insanların
kafasında da bu yönlü olarak ciddi sorular vardır.
Tabii
bunların yanında depremle ilgili de ülkemizin çok ciddi
sıkıntıları vardır. Ülkemiz yoğun bir deprem
kuşağında bulunmaktadır. Ülkemizin her tarafında
olduğu gibi, Kuzey Anadolu Fay Hattı bölgesinde bulunan Tokat,
Amasya, Çorum, Gümüşhane, Erzincan, Erzurum gibi bütün illerimizde
başta devlet binaları olmak üzere bütün binalar deprem
dayanıklılık testinden geçirilmelidir. Bu noktada da çok geç
kalındığı kanaatindeyim. Zaman zaman, bunları müteaddit
defalar Türkiye Büyük Millet Meclisinin de gündemine getirmiş
olmamıza rağmen hiçbir çalışma
yapılmamıştır.
Tahmin
ediyorum, inanıyorum ki inşallah bu kanunun çıkmasıyla
beraber uygulamasında da çok şiddetli ve süratli bir şekilde bir
zaman sürecine geçilir ve bu illerimizin hepsinde bir depremle
karşılaşmadan da bu yönlü olarak çalışmaların
hepsi tamamlanmış olur. Sağlıksız binalar yerine yeni
binalar yapılması, hatta binaların da süratli bir şekilde
dayanıklılıklarının sağlanması
gerekmektedir.
Ülkemiz
her an afete maruz kalan bölgeler içerisinde olduğundan kentsel
dönüşümle ilgili bu tür konuların çok öncelerden yapılması
gerekiyordu. Yaklaşık olarak on yıldan beri tek başına
iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisinin bu sorunları çoktan
çözmesi gerekirdi diye düşünüyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu depremler de sadece ülkemizde olmuyor, diğer dünya
ülkelerinde de olmaktadır. Düşündürücü yanı, bu çok büyük
depremlerde bizim ülkemizdeki kadar can ve mal kaybının
olmadığıdır. Bunun başlıca nedeni de herhâlde
daha önceki depremlerden ders alınmakta, gereken tedbirler de ciddi manada
alınmaktadır.
Türkiye
topraklarının yüzde 96sı deprem tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Nüfusumuzun yüzde 98i de deprem riski
altındadır. Büyük sanayi merkezlerinin yüzde 98i,
barajlarımızın da, enteresandır, yüzde 92,5u deprem
bölgesindedir. Bizlerin bu gerçekleri göz önünde bulundurarak teknik ve teorik
olarak en gencinden en yaşlısına kadar deprem riskine
karşı önceden hazırlıklı bulunmamız
gerekmektedir. Bunun için de gerekli bilgilerin insanlarımıza küçük
yaşlardan itibaren bir kültür olarak verilmesi gereklidir diye
düşünüyorum.
Ülkemizin büyük bölümünü
kapsayan Kuzey Anadolu Fay Hattı batısında Saros Körfezinden
başlayarak Vartoya kadar uzanır. Bu hatta da sık sık büyük
depremler olmaktadır. Karadeniz Bölgesindeki bu fay hattı üzerindeki
il ve ilçelerdeki, başta resmî binalar olmak üzere, bütün binaların
hepsi çok süratli bir şekilde gözden geçirilmeli ama bunun yanında da
çok sağlıksız yapıların olduğu da göz önüne
alınmalıdır. Özellikle bazı yerleşim yerlerinde
itfaiye ve kurtarma araçları çok katlı binaların altında
görev yapmaktadır. Bu enteresandır. Olası bir depremde bina
yıkılırsa bütün araçlar enkaz altında kalacaktır. Bu
gibi durumlar tespit edilerek en azından araçların
kullanılması için gerekli yollar aranmalı, en azından
itfaiyelerin daha açık alanlarda görev yapabileceği alanlara
çekilmesi sağlanmalıdır.
Ülkemizin depremlerden
dolayı çok can kaybı olmuştur, çok canımız
yanmıştır. Depremden sonra, Bu yapılmalıydı., Şu
şöyle olmalıydı. demektense artık çok kesin ve kati
çözümler süratli bir şekilde alınmalı ve bu konuda da tavizler
verilmemelidir. Bu konuda dünyaya örnek olan Japonyanın depremle
mücadelesi ve depreme dayanıklı binaları model olarak incelenmelidir.
Ülkemizin coğrafi konumu nedeniyle depremle yaşamayı
öğrenmemiz gerekmektedir. Depremden sonra bol bol programlar yapıp
Şunlar yapılsaydı. diyeceğimize, depremden önce çok ciddi
tedbirler alınmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
tamamlayınız.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Unutulmamalıdır
ki deprem öldürmez, çürük yapılar öldürür diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3üncü
madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremiz sona ermiş olduğundan,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
görüşmek için 15 Mart 2012 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.10