TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
80inci
Birleşim
20
Mart 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Meral Akşenerin, Afganistanda 12 Türk askerinin
şehit olmasına ilişkin konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhanın, dış ticaretin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Adıyaman
Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişin, 21 Mart Irkçılıkla
Mücadele Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Eser Danışoğlunun, Yükseköğretim Kanunu ve
Öğrenci Disiplin Yönetmeliğine ilişkin gündem
dışı konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına ilişkin
açıklaması
2.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdemin, Çanakkale
Zaferine ve Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına
ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Mart Tezkeresinde sergilediği
tavrın Suriye için de devam ettirilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın,
İstanbul ve Diyarbakırda izinsiz gösteriler sırasında
yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
5.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlunun,
Çanakkale Zaferine ve Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına
ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Çanakkale
Zaferine ve Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına
ilişkin açıklaması
7.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun,
Çanakkale Zaferine ve Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına
ilişkin açıklaması
8.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, Türkiye Şeker Fabrikalarının
özelleştirilmesi nedeniyle işçilerin durumlarının belirsiz
olduğuna ilişkin açıklaması
9.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, Sivas
davasında verilen zaman aşımı kararının Hükûmeti
suçlama konusu yapıldığına ilişkin
açıklaması
10.- Çorum Milletvekili Tufan Kösenin, yurt savunması
dışında yapılacak her savaşın emperyalizmin
çıkarları için olduğuna ilişkin açıklaması
11.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Çanakkale Zaferine ve Afganistanda 12
Türk askerinin şehit olmasına ilişkin açıklaması
12.- Sakarya Milletvekili Münir Kutluatanın, Sakarya
Milletvekili Hasan Ali Çelikin ifadelerine ilişkin açıklaması
13.- Sakarya Milletvekili Münir Kutluatanın, Sakarya
Milletvekili Ali İhsan Yavuzun ifadelerine ilişkin
açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun, Başbağlar olayının bir terör eylemi
olduğuna ve Sivas olayıyla eşleştirmemek gerektiğine
ilişkin açıklaması
15.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, Sivas ve
Başbağlar olaylarıyla ilgili bir eşleştirme
yapmadığına ilişkin açıklaması
16.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün,
Başbağlar olayının bir terör eylemi olduğuna ve Sivas
olayıyla eşleştirmemek gerektiğine ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Çin Halk Cumhuriyeti Çin Halkı Danışma
Konferansı Dış İlişkiler Komitesi Başkan
Yardımcısı Zhao Jinjun ile Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk
Kongresi Başkan Yardımcısı Zhou Tienongun,
beraberlerindeki Parlamento heyetleri ile ülkemizi ziyaret etmelerinin uygun
bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/802)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, Manisa ilinin
sorunlarının ve yapılacak yasal düzenlemelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/197)
2.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 23 milletvekilinin, esnaf ve
sanatkârların yaşadığı sorunların ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/198)
3.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 23 milletvekilinin, Manisa ilinin
tarımsal üretimi ve sulama sorunları ile çözüm yollarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi
(10/199)
C)
Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprak ve 5 milletvekilinin, (2/312) esas numaralı Kanun Teklifini geri
aldıklarına ilişkin önergesi (4/32)
2.- Amasya Milletvekili Avni Erdemirin, imzasının
(2/312) esas numaralı Kanun Teklifine dâhil edilmesine ve bu kanun
teklifini İç Tüzük madde 75 uyarınca üstlendiğine ilişkin
önergesi (4/33)
3.- Uşak Milletvekili Mehmet Altayın,
imzasının (2/312) esas numaralı Kanun Teklifine dâhil
edilmesine ve bu kanun teklifini İç Tüzük madde 75 uyarınca
üstlendiğine ilişkin önergesi (4/34)
4.- Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Öktenin,
imzasının (2/312) esas numaralı Kanun Teklifine dâhil
edilmesine ve bu kanun teklifini İç Tüzük madde 75 uyarınca
üstlendiğine ilişkin önergesi (4/35)
5.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, (2/187) esas numaralı
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/36)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Sakarya ilinin Karasu ilçesi sahillerinde meydana gelen ve
son beş yıldır devam eden kıyı erozyonunun
sebeplerinin araştırılması ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 20/3/2012 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve
arkadaşlarının cezaevlerinde bulunan hükümlü ve
tutukluların içinde bulundukları cezaevi şartları ve bu
şartların iyileştirilmesi konusunda yürütülecek çözüm
odaklı çalışmaların belirlenmesi amacıyla vermiş
olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
20/3/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
3.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun 20 Mart 2012
Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi, 27
Mart 2012 Salı günkü birleşiminde 178 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarına devam etmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin Adalet ve Kalkınma Partisine ve Başbakana sataşması
nedeniyle konuşması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
2.- Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/569) (S. Sayısı:
180)
3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa
Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi
Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/387) (S. Sayısı:
194)
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Edirne Milletvekili Recep Gürkanın,
THYnın dış hat uçuşlarında uygulanan film ve müzik
hizmetlerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/2948)
2.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, Kozan,
Ceyhan, Aladağ, Seyhan, Feke, Çukurova, Yüreğir, Karaisalı,
Saimbeyli, Pozantı, Yumurtalık, Sarıçam, Karataş,
İmamoğlu ve Tufanbeylide
yürütülen proje ve yatırımlara ilişkin soruları ve Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/3176), (7/3177),
(7/3178), (7/3179), (7/3180), (7/3181), (7/3182), (7/3183), (7/3184), (7/3185),
(7/3186), (7/3187), (7/3188), (7/3189),
(7/3190)
3.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, çocuk ve gençlerin kötü alışkanlıklardan
korunması için alınabilecek önlemlere ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/3412)
4.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
Bakanlığın İstanbuldaki kamu yatırımlarına
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/3563)
5.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, engellilerin spor yaptığı tesislerin
yeterliliğine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/3565)
6.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, suni
çim sahalarda kurşun kullanılmasının yol açabileceği
sağlık sorunlarının önlenmesi için alınacak tedbirlere
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/3810)
7.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
sözleşmeli antrenör atamalarıyla ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/3811)
8.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın, Devlet yurtlarıyla ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/3888)
9.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Bakanlığa yöneltilen yazılı ve sözlü soru önergelerine
ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergünün
cevabı (7/3968)
10.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Sungurlu Barajı Projesine ve köylerin sular altında kalması
nedeniyle yaşanacak mağduriyete ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/3971)
11.- Ankara Milletvekili Zuhal Topcunun,
Bakanlığın, Fransa menşeli kurum ve kuruluşlarla
yürüttüğü çalışmalara ve bu ülkeye karşı uygulanacak
yaptırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/3977)
12.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Bakanlığa yöneltilen yazılı ve sözlü soru önergelerine
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/4038)
13.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun, teşkilat yapısındaki yenileme sonrasında
gümrük muayene memurlarının mağduriyetlerine ilişkin sorusu
ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/4042)
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, 2011 yılında yaşanan kaçakçılık
olaylarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/4043)
15.- Ankara Milletvekili Zuhal Topcunun,
Bakanlığın, Fransa menşeli kurum ve kuruluşlarla
yürüttüğü çalışmalara ve bu ülkeye karşı uygulanacak
yaptırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/4084)
16.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin,
Haydarpaşa Port Projesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/4087)
17.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Kartepe Belediyesinin imar planı ile ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/4204)
18.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın,
bazı soruşturmalarda cemaat etkisi iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/4272)
19.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın,
Marmara Bölgesinde yaşanan elektrik kesintilerine ve alternatif enerji
dağıtım alanları ihtiyacına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/4279)
20.- İzmir Milletvekili Aytun Çırayın,
Ödemişte hava kirliliğinin önlenmesi için alınacak önlemlere
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/4335)
21.- Bursa Milletvekili Sena Kalelinin,
İznikteki değerlerin korunması ve dünyaya
tanıtılması için yapılan çalışmalara ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/4383)
22.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
ülkemiz hakkında hatalı bilgiler içeren yayınlara ve bu
hataların düzeltilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/4384)
23.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şekerin,
Bilecikte yürütülen proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/4386)
24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlığın lojmanlarına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/4387)
25.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
müzelerin yönetimine ve ziyaretçi sayısına ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/4388)
26.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun,
kapatılan meteoroloji istasyonu ve bölge müdürlüklerinde çalışan
memurların mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/4417)
27.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, su hizmetlerinin tek elde toplanması ve
su ölçüm işlerini üstlenecek yeni bir kurum oluşturulması
gereğine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
(7/4419)
28.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Göle
Orman İşletme Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/4420)
29.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
sinemaya verilen desteğe ve ülkenin tanıtımına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/4447)
30.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Sakarya
Korucuk 3. Etap TOKİ evlerinin bazı sorunlarına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/4528)
31.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun, TOKİ tarafından yapılan konut
sayısına ve elde edilen gelire ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/4532)
32.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın, İzmir-Karaburunun bazı köylerindeki rüzgar
enerjisi üretme projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/4537)
33.- İstanbul Milletvekili İhsan Barutçunun,
Yunanistana doğal gaz verilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/4538)
34.- Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşekin, tarımsal sulama borçlarının yeniden
yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/4539)
35.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Erzurum-Karayazıdaki bir köyün elektrik sorununa ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/4540)
36.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu
Özbolatın, Afşin-Elbistan A Termik Santraline personel almak için
EÜAŞin yaptığı sınava ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/4541)
37.- Bursa Milletvekili Turhan Tayanın,
Uludağ Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin
özelleştirme şartnamesine riayetine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/4542)
38.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
TBMMye ait bilgisayarlarda PARDUS işletim sisteminin
kullanılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/5027)
20
Mart 2012 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 15.01
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Meral Akşenerin, Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına
ilişkin konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Afganistanda şehit düşen
şehitlerimize Cenabıhaktan rahmet diliyorum. Milletimize ve kederli
ailelerine başsağlığı diliyorum Meclisimiz ve
şahsım adına. İnşallah şefaatlerinden milletimizi
faydalandırsın Cenabıhak diyorum. Sizleri de saygıyla
selamlıyorum.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, dış ticaretin sorunları
hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhana
aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Ayhan sözüne başlamadan evvel Genel Kuruldaki uğultuyu kesebilirsek
çok güzel olacak. Hatibi dinlemek istemeyen arkadaşların Genel Kurul
dışında sohbetlerine devam etmesini öneriyorum.
Buyurun
Sayın Ayhan.
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhanın,
dış ticaretin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; dış ticaretin sorunları
hakkında söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
bugün ebediyete uğurladığımız şehitlerimize
Cenabıhaktan rahmet diliyor, yakınlarına ve yüce Türk milletine
başsağlığı ve sabır niyaz ediyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; dış ticaret ve rekabette AKP
döneminde maalesef kalıcı hasar meydana gelmiştir. 2011
yılında ihracat yüzde 19, ithalat yüzde 30, dış ticaret
açığı yüzde 48, cari işlemler dengesi açığı
yüzde 64 artmıştır. Dış ticaret
açığındaki bu artış iki yılda yüzde 173
olmuştur. Bu alanda problem sadece dış ticaret, ithalat, cari
işlemler açığı, dış borç sorunu da değildir.
Türkiye'nin dış rekabet gücünde iki yılda ciddi bir
aşınma meydana gelmiştir. Bunu dış ticaret verilerinden
anlamaktayız.
Bakın basın
neler söylüyor? İhracatın ithalatı karşılama
oranı 2010da 11,1; 2011 yılında 5,34 puan geriledi. Bu, 2000
yılından beri en düşük düzey. İmalat sanayisinde 22
sektörden 15inde ihracatın ithalatı karşılama oranı
bir önceki yıla göre düştü. Sanayinin bütününde 27 alt sektörün
19unda karşılama oranı geriledi. Tüm ekonomik faaliyetleri
kapsayan 34 sektörün 23ünde karşılama oranı düştü.
Uluslararası standart ticaret sıralamasına göre toplam 66 mal
grubunun 43ünde karşılama oranı düştü. Türkiye'nin
dış ticarette fazla verdiği ülke sayısı azaldı.
Türkiye'nin ithalatını artırdığı ülke
sayısı, ihracatını artırdığı ülke
sayısından fazla. Türkiye'nin dış ticarette açık
verdiği ülke sayısı 84ten 90a çıktı.
İhracatın ithalatı karşılama oranı 97 ülkeye
karşı artarken 100 ülkeye karşı düştü.
Karşılama oranının gerilediği ülke gruplarından
sadece rekabet gücü Türkiyeden yüksek AB ve OECD gibi ülke grupları yok,
Kuzey Afrika ve diğer Afrika ülkeleri, Yakın ve Orta Doğu ülke
grupları var. Bu durum global rekabet gücümüzün gerilediğini
gösteriyor. Sebebi de sıcak paraya ve kur baskılarına
dayanamayan ekonomi politikalarının ürünü. Rekabet gücünde ortaya çıkan
bu hasar geçici de değil, sadece kur hareketleriyle de çözülmesi mümkün
değil.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; benim temsil ettiğim il, seçim bölgem Denizli,
ihracatçı bir şehir. Sanayi Odası Başkanı Sayın
Keçeci şunu ifade ediyor, Yeni teşvik yasası Denizli için
önemli diyor, ilave ediyor Denizli, yıllardır teşvik
anlamında mağdur olan bir il. Ben son on yıl içinde
Denizlide sanayicilerin yeni yatırım yaptığını
hatırlamıyorum, yeni yatırım yok yani girişimci
ruhuyla her zaman övünen Denizlili iş adamları artık girişimci
ruhları sergileyemiyor. Denizli yatırımdan
uzaklaştırıldı, haftaya açıklanacak, umarım iyi
olur. diyor. Daha önce açıklanan teşvik politikaları Denizliyi
maalesef kahretmişti.
Bir
diğer hadise: Belki küçük olaylar gibi gözükebilir ama Denizli Sanayici ve
Tüccar İşadamları Platformunun milletvekillerine
gönderdiği bir yazı. Diyor ki: Denizli iline ilişkin
uçuşlarla ilgili sorunlarımız var. Biz gerçekten çok pahalı
maliyetlerle uçuyoruz. Avrupaya gidiş geliş fiyatına Denizliden
uçuş imkânı olmuyor. Bunu gerçekten birçok bu platformun üyesi
imzalamışlar ve göndermişler. Hiç olmasın, genel
teşvik politikalarıyla ihracatçıları ne yapıyorsunuz?
Mutlu edemiyorsunuz, onlar mutlu olmuyor ama gelin bu tür basit işlemleri
çözelim. Denizliye ne yapmıştınız? Uçaklar
kaldırıyordunuz özel sektörde, kamuda Ankaraya. Şimdi
onları tamamen kaldırdınız, artık uçmuyor. Bu
problemler çözülmeden
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla)
bizim dış ticaret
açığımız ve cari işlemler dengemizin kapanması
mümkün değil.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Gündem
dışı ikinci söz, 21 Mart
Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen,
Adıyaman Milletvekili Sayın Muhammed Murtaza Yetişe aittir.
Buyurun
Sayın Yetiş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza
Yetişin, 21 Mart Irkçılıkla Mücadele Gününe ilişkin
gündem dışı konuşması
MUHAMMED
MURTAZA YETİŞ (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 21 Mart Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü nedeniyle söz
almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
Afganistanda kaybettiğimiz şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum,
yakınlarına başsağlığı diliyorum,
Cenabıhak milletimize ve bütün halklara böyle bir acı göstermesin.
Değerli
arkadaşlar, tarih boyunca insanlığa en büyük acıları
yaşatan ırkçılık hepimizin mücadele etmesi gereken bir
hastalıktır. Bu hastalık insanlığın
vicdanının kaybolmasına yol açmıştır.
Irkçılık, Filistinde ırkçı siyonist politikalarına
baş kaldıran, vicdanıyla insanlığa örnek olan Rachel
Corrieleri yok eden bir lanettir; Norveçte daha gençliğinin
baharında onlarca genci hayallerinden koparan acıdır; Almanyada
Arslan ailesini yakan ateştir; Cezayirde, Ruandada binlerce masum
insanı katleden zulümdür. Bugün Avrupada yükselen İslamofobi ve
yabancı düşmanlığı her geçen gün daha çok can yakmaya
devam ediyor. Bu laneti insanlığın üzerinden temizlemek için
hepimizin ortak bir mücadele geliştirmesi gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, ırkçılık hastalığı yeryüzünün
her yerinde, insanlığın olgunluğunu kaybettiği, insan
olmanın ontolojik anlamını unuttuğumuz her coğrafyada
canlanıyor, acılara sebep oluyor. Irkçılık farklı bir
ırkı aşağılayıcı konuşmak değildir
sadece, farklı bir etnik kökene, bir dine, bir renge sahip olduğu
için insanları haklarından mahrum etmek, insanları
ırkından dolayı daha az zeki, daha az medeni ve daha az
değerli görmektir. Tarih boyunca kendilerini daha üstün ırk olarak
gören milletler ırkçılığı diğer milletler
üzerinde bir sömürü ve egemenlik kurma aracı olarak görmüşlerdir.
Başkasının
kültürünü, giyimini ve dilini doğrudan veya ima yoluyla
aşağılamak da ırkçılıktır. Bir grubu, bir
etnik yapıyı potansiyel suçlu görmeye sebep olan şaşı
bakış yine ırkçılıktır.
İslam Peygamberi,
insanlığı yok eden bu ateşi gördüğü için bakın
yıllar sonrasına şöyle sesleniyor: Irkçılık yapan da,
ırkçılık için savaşan da, ırkçılık için ölen
de bizden değildir.
Değerli
arkadaşlar, ırkçılık farklı yüzleriyle aramızda
varlığını sürdürmeye devam ediyor. Bazen kadına
ayrımcılık oluyor, bazen laiklik adına dindarları
gerici diye aşağılamak, dindarlık ve baş
örtüsü düşmanlığı oluyor, bazen Kürt'e düşmanlık,
bazen de Alevi düşmanlığı oluyor. Irkçılık,
Nişantaşılının oyuyla dağdaki çobanın oyunu
bir görmemek, "Yüzde 90 oy alsanız da iktidar
olamazsınız." demektir. Irkçılık bir halkı
"göbeğini kaşıyanlar" diye
aşağılamaktır. Türkleri "Etrakı biidrak",
Kürtleri "Ekradı vahşi" ve Ermenileri küçümseyerek
"Ermeni çocuğu" şeklinde tanımlamak da
aşağılık bir ırkçı ahlakı değil midir?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; unutulmamalı ki
ırkçılık sonu olmayan bir girdaptır. Cumhuriyet için en
büyük değer hukukun üstünlüğüdür, üstünlerin hukuku değil.
Azınlıkta kalanların, mazlumların ve mahrumların,
toplumun tüm kesimlerinin haklarını teminat altına almayan bir
cumhuriyet, demokratik cumhuriyet değildir. Cumhuriyetin görevi insanlarda
ırk düşüncesini derinleştirerek yeni türedi dinler geliştirmek
değil, evrensel insani değerleri pekiştiren eğitim ve
kültür politikaları üretmektir.
Hazreti
Mevlânânın dediği gibi:
Beri
gel, daha beri,
Bu
yol vuruculuk nereye kadar böyle?
Bu
hırgür, bu kavga nereye kadar?
Sen
bensin işte, ben de senim...
Ne
diye bu direnme böyle?
Ne
diye aydınlıktan kaçar aydınlık,
Topumuz
bir tek kâmil kişiyiz,
Ne
diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?
Zengin
yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ
soluna hor bakar, ne diye?
İkisi
de senin elin, ikisi de senin elin,
Peki
kutlu ne, kutsuz ne?
Mevlânâ
Hazretlerinin insanlar için gördüğü bu birlik rüyasının, bütün
insanlığın rüyasına dönüşmesi ve yeryüzünde kan,
gözyaşı, acı ve ırkçılığın son
bulması ümidiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yetiş.
Gündem
dışı üçüncü söz, Yükseköğretim Kanunu ve Öğrenci
Disiplin Yönetmeliği hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili
Sayın Ayşe Eser Danışoğluna aittir.
Buyurun Sayın
Danışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Ayşe Eser
Danışoğlunun, Yükseköğretim Kanunu ve Öğrenci
Disiplin Yönetmeliğine ilişkin gündem dışı
konuşması
AYŞE ESER
DANIŞOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her şeyden önce, Afganistanda şehit düşen ve
bugün askerî törenle uğurladığımız şehitlerimize
Allahtan rahmet; ailelerine, yakınlarına ve tüm milletimize
başsağlığı diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, son zamanlarda üniversite öğrencilerimizin keyfî
uygulamalarla okullarından uzaklaştırılması,
atılması ve bunlara neden olan Öğrenci Disiplin
Yönetmeliğinin değişmesi gerekliliği üzerine gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yükseköğretim
Kanunu ve bu Kanuna dayanarak çıkartılan Öğrenci Disiplin
Yönetmeliği, bize 1980 darbesinin bir mirasıdır, darbenin
baskıcı felsefesini yansıtmaktadır. Boykot, işgal,
bildiri dağıtma, afiş ve pankart asma, tören düzenini bozma,
yasak yayın bulundurma ve burada sayamayacağım kadar çok
sayıda yönetmelikçe suç kabul edilen madde nedeniyle gençlerimiz
ağır cezalar almakta, gelecekleri karartılmaktadır.
Bu maddelerin
birçoğu nesnellikten uzaktır ve yetkili mercilere geniş takdir
yetkisi vermektedir. Amaç, öğrenciler üzerinde baskı kurmak, korku
yaratmak, yönetime muhalif siyaset yapmalarını engellemektir. Bugün
yüzlerce öğrencinin tutuklu olduğu ülkemizde konu daha da büyük önem
arz etmektedir. Tüm öğrenciler, özellikle de tutuklu ya da hükümlü
olanlar, üniversiteden atıldığında geleceğe dair
umutlarını kaybetmekte, toplumla yeniden bütünleşmeleri
zorlaşmaktadır çünkü üniversiteden atılmak, aynı zamanda
bir daha hiçbir yükseköğretim kurumuna alınmamak anlamını
taşıyor.
Son dönemde yaşanan
olaylara kısaca bakalım: Geçen hafta Erdem Özdemir Celal Bayar
Üniversitesinden atıldı. Sayın Bülent Arınçı slogan
atarak protesto ettiği ve Rektörle tartıştığı
için hem iki yarıyıl uzaklaştırılmış hem de
Rektörden okuldan atılma tehdidi almıştı. Daha sonra, AKP
ilçe binası önünde basın açıklamasında bulunduğu ve bu
davranış, Yönetmeliğe göre öğrencilik sıfat,
şeref ve haysiyetiyle bağdaşmadığı için
üniversiteden çıkarma cezası aldı. Burada öğrencilik
sıfatı, şerefi, haysiyetinin kime ve neye göre belirlendiği
büyük bir soru işaretidir.
Bir
diğer örneğe bakalım. Karadeniz Teknik Üniversitesinden Gizem
Görmez bir gazetede yayımlanan yazısında rektörü
eleştirmesi üzerine on bir ay yirmi gün hapis cezası
almıştı, daha sonra da okuldan
uzaklaştırıldı.
Bir
başka örnek: İstanbul Marmara Üniversitesinden Mikail Boz, Ekşi
Sözlükte okul dekanını eleştirdiği için
uzaklaştırma aldı. Sözünü ettiğim bu öğrenci
çalışarak eğitimini karşılayan ve 3,96 ortalamayla
sınıf 1incisi olan bir öğrenci. Peki, neyi eleştirmiş
de okuldan uzaklaştırılmış? Dekan ve bölüm
başkanlarının atanmasını ve demokratik teamüllere
uygun olarak seçimle göreve gelmemiş olmalarını.
Saydıklarıma
ilaveten, mart başında Süleyman Demirel Üniversitesinde harçlara
yapılan zammı protesto ettikleri gerekçesiyle toplam 52 öğrenci
okuldan uzaklaştırıldı. Daha sonra rektörün isteği üzerine
indirilen cezayla ilgili rektörün sözleri mesaj niteliğindedir. Sayın
Rektör, Disiplin Yönetmeliğine göre bu ceza kaçınılmazdı,
biz de yönetim olarak en düşük cezayı uyguladık. demiştir.
Sayın
milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki demokratik ve özgür bir ülkede
düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller
kaldırılmalıdır. Üniversiteler, öğretim üyeleri ve
öğrencileriyle birlikte toplumu ilgilendiren her konuda fikirlerini ve
eleştirilerini aktarma özgürlüğüne sahip olmalıdır.
Yeni
YÖK Başkanımız Sayın Çetinsaya geçenlerde Öğrenci
Disiplin Yönetmeliğinin değiştirileceğinin sinyallerini
verdi ama bu yetmez çünkü Yönetmelikin çerçevesini Yükseköğretim
Kanununun 54üncü maddesi belirlemektedir. Eğer kanun
değişmezse Yönetmelikin özü ve felsefesi de
değişmeyecektir.
Seçilmişler
olarak burada bize düşen görev ülkemizin geleceğini yani
gençlerimizi, onların eğitim haklarını, sosyal
haklarını, insan haklarını korumaktır. Bu yolda
yapmamız gereken Yükseköğretim Kanununu daha demokratik bir
düzenlemeyle değiştirerek üniversitelerimizi baskı merkezleri
olmaktan kurtarıp farklı düşüncelerin bir arada
geliştirildiği bilim merkezleri olmalarını
sağlamaktır. Gençlerimize ve kendimize güvenerek eleştirilere
açık olmayı, demokrat olmayı öğrenebiliriz, yeter ki
isteyelim.
Hepinizi
saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Danışoğlu.
60ıncı
maddeye göre söz talepleri vardır, onları vereceğim.
Başka
arkadaşlar girmesin, verebileceğim miktar doldu.
Sayın
Bayraktutan.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına ilişkin
açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
16
Mart 2012 tarihinde Afganistanda meydana gelen üzücü olayın neticesinde 9
subay, 2 astsubay, 1 uzman olmak üzere 12 askerimizi kaybetmiş
bulunuyoruz. Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, geride
kalanlarına sabır diliyorum, Türk milletinin başı sağ
olsun diyorum, bu şehitlerimizin son olmasını temenni ediyorum
ve şöyle devam etmek istiyorum: Afganistanda ne işimiz var bizim?
Afganistandaki
Devlet Başkanı eşini ve çocuğunu
SELÇUK
ÖZDAĞ (Manisa) Atatürk istediği için var! Orası bizim yerimiz.
diyor Atatürk!
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Orada olmazsan burada da olamazsın!
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin)
Afganistan dışında saklıyor.
Şu
an itibarıyla Türk birliğinin, Türk ordusunun, Türk askerimizin orada
olmasının bir anlamı olmadığına inanıyoruz.
SELÇUK
ÖZDAĞ (Manisa) Atatürk öyle istiyor!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Kandırıyorlar sizi, kandırıyorlar!
Amerika Talibana teslim edecek orayı, siz ne yapacaksınız?
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Kendisi Amerikan vatandaşı, kabinesinde 12
tane Amerikan vatandaşı bakan var. Bu nedenle, Türk askerinin orada
olmaması gerektiğine inanıyoruz.
SELÇUK
ÖZDAĞ (Manisa) Atatürk istiyor!
BAŞKAN
Sayın Özdağ, siz de girmişsiniz, size de söz vereceğim,
niye yumrukluyorsunuz masaları!
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Kabinede 12 tane Amerikan vatandaşı
bakanı var, kendisi Amerikan vatandaşı. Biz Amerikanın
askerliğini, jandarmalığını yapmak istemiyoruz.
Bu
vesileyle şehitlerimize bir kere daha Tanrıdan rahmet diliyorum,
geride kalanlara sabır diliyorum, Türk milletinin bir kere daha
başı sağ olsun.
BAŞKAN
Sayın Erdem.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
2.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdemin,
Çanakkale Zaferine ve Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına
ilişkin açıklaması
ENVER
ERDEM (Elâzığ) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, Çanakkale savaşları tarihin
akışını değiştiren, Türkün şan ve
şerefini zirveye eriştiren, vatana sevgi duygusunu geliştiren,
iman gücünü bayraklaştıran ve orada savaşanları
kutsallaştırıp kahramanlaştıran görkemli bir
destandır.
Dünyayı
yenenlerin ve kendilerini yenilmez sananların yenilgiye
uğradığı Çanakkale, dünya tarihinde ve Türk milletinin
belleğinde abideleşen ve ebedileşen büyük bir zaferdir.
Çanakkale
250 bin şehidin kefensiz yattığı, Türkün şanına
şan kattığı; imanın inançsızlığı,
çeliği ve barutu yendiği; metrekaresine binlerce top mermisinin
düştüğü bir yerdir.
Bu
şanlı mücadelede şehadet mertebesine ulaşan bütün
şehitlerimizi, yine Kabilde düşen helikopterde hayatlarını
kaybeden şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyor, ruhları
şad olsun diyorum.
BAŞKAN
Sayın Öğüt.
3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Mart Tezkeresinde
sergilediği tavrın Suriye için de devam ettirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
Meclis 1 Mart 2003te büyük bir onurlu tavır belirledi. 20/3/2003te de
Irak Amerikan uçaklarıyla bombalanmaya başlandı. O günden bu
yana 1,5 milyon Müslüman öldürüldü. Irak fiilen üçe bölündü. Petrol
kaynakları emperyalistler tarafından yağmalandı.
Aynı
senaryo şu anda Suriye için tezgâhlanmaktadır. Ulusumuzun ve
Meclisimizin bu konuda tavrının aynı 1 Mart Tezkeresinde
olduğu gibi aynı tavırda olmasını diliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
Afganistanda
şehit düşen, niçin orada olduğunu çok bilemediğimiz
şehitlerimize de rahmet diliyorum, geride kalanlara
başsağlığı diliyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Özdağ.
4.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın,
İstanbul ve Diyarbakırda izinsiz gösteriler sırasında
yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
SELÇUK
ÖZDAĞ (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir
sorunu çözmek için sorunun sınırlarını bilmek lazım.
Demokrasinin açtığı özgürlük alanının bile bir
sınırı vardır. Sınırı olmayan bir sorunun
sınırlı kurallarla çözümü yoktur. Hiçbir demokrasi
sınırı olmayan bir sorunu çözemez.
Bir
siyasi birliğin birinci şartıdır, ortak dil
birleştirir, farklı dil ayrıştırır. Çift dilli
eğitim yapanların hiçbiri benzer sorunlarını çözemedi;
işte Irak, işte İspanya, işte Belçika.
Demokrasi;
bölmek, parçalama, yakmak yıkmak, kanun kural tanımamak
değildir. BDP, KCK, PKK adım adım üniter yapıdan ziyade
ikili bir devlet yapısına özlem duyuyorlar. Yasağa rağmen
18 Martta PKK sempatizanlarını arkasına alarak Diyarbakır
ve İstanbul sokaklarını savaş alanına çevirenlerin
sözleri herkesin kulağına küpe olmalıdır. Bir ülkede cari
hukuktan başka bir hukuka tabi olduğunu söyleyip, bunu fiilen de
uygulayanlar varsa hukuk gereğini vakit geçirmeden çok hızlı
yapmalıdır.
Demokrasi
açısından devletleşme sorunu bir demokratikleşme sorunu
olmadığı için Kürt sorunu da bitmiştir. Bitmemiştir
demek bölünmeye yol vermek, bugüne kadar olanlardan ders çıkarmamak
demektir.
Dün
İstanbulda, Diyarbakırda devlet ve millet malına zarar
verenleri kınıyor, kamuoyunun takdirine arz ediyorum.
Ayrıca,
Afganistanda ne işimiz var? diyenlere de Mustafa Kemal Atatürkü
hatırlatıyorum.
BAŞKAN
Sayın Karaahmetoğlu.
5.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, Çanakkale Zaferine ve Afganistanda 12 Türk askerinin
şehit olmasına ilişkin açıklaması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) 18 Mart Çanakkale Zaferini kutladık.
Şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla anıyoruz.
Destansı kahramanlığın yanında
bıraktığı en büyük miras bağımsızlıktır.
Dün
Korede, bugün Afganistanda kim ve kimler için insanımızı
kaybettik? Onlar vatan savunmasında şehit olmadılar. Kahrolsun
emperyalizm ve iş birlikçileri!
BAŞKAN - Sayın
Şandır
6.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Çanakkale Zaferine ve
Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına ilişkin
açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz
de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak öncelikle Afganistanda şehit
verdiğimiz 12 tane askerimize yüce Allahtan rahmet diliyoruz.
Milletimizin başı sağ olsun. Yakınlarının ve
sevenlerinin acısını paylaşıyoruz.
Ayrıca
18 Mart, Çanakkaleyi geçilmez kılan büyük şehitlerimize, o millî
mücadelenin hazırlığını yapan o ruha
şükranlarımı sunuyor, saygıyla huzurlarında
eğiliyor, onlara da yüce Allahtan rahmetler diliyorum.
Tabii,
bizim birliğimizi şehitlerimizin kanı kurtaracaktır, o ruh
kurtaracaktır. Birliğimizi korumak için demokrasi ve özgürlük
adına verilen tavizleri -benden önce konuşan Sayın
Özdağın da ifadesiyle- demokrasi olarak, özgürlük olarak
değerlendirmemek lazım. Bu ülkenin en önemli zenginliği
birliğidir. Birlik, ortak değerlerin yükseltilmesiyle, o ortak
paydanın yüceltilmesiyle sağlanabilinir. Yoksa özgürlük adına
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Canalioğlu
7.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun,
Çanakkale Zaferine ve Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına
ilişkin açıklaması
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ben
sorumu Orman ve Su İşleri Bakanımıza soracaktım ama
BAŞKAN
Şimdi soru soramazsınız Sayın Canalioğlu
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Soru değil de yani
BAŞKAN
Yani, 60a göre siz sözünüzü söyleyin lütfen.
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Söylüyorum. Kendisi burada yoklar, daha
sonra fikirlerimi söylerim.
Ben
de Çanakkalede destan yazarak bu vatan toprakları için can veren
şehitlerimiz ile Afganistanda görevlerini yaparken şehit düşen
kahraman evlatlarımıza, şükran ve minnet duygularımla
Allahtan rahmet diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Yeniçeri
8.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Türkiye Şeker Fabrikalarının
özelleştirilmesi nedeniyle işçilerin durumlarının belirsiz
olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Afganistanda
elim bir kaza sonucu şehit olan kahraman askerlerimize Cenabı
Allahtan rahmet diliyorum. Ailelerine ve yüce Türk milletine de
başsağlığı diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, siyaset insanlar için. İnsanlar siyaset için
değildir. Dünyanın her yerinde, iktidarlar, çalışan
insanlar için zulüm sayılabilecek uygulamalar yapmaktan
kaçınırlar. AKP, iktidar sarhoşluğu içinde,
çalışanları mağdur edecek uygulamaları pervasız
bir biçimde yürürlüğe koyuyor. Türkiye Şeker Fabrikalarının
özelleştirilmesi bağlamında, binlerce işçi mağdur
edileceği korkusunu yaşıyor. AKPnin taşeron
politikası işçilerin korkulu rüyası hâline gelmiştir.
Özelleştirme, Şeker Fabrikalarında çalışan
işçilerin tepesinde Demoklesin kılıcı gibi
durmaktadır. Bu bağlamda, 4/C statüsünde çalışan
işçiler büyük bir belirsizlik içinde yaşamlarını sürdürmeye
çalışıyorlar. Emeğiyle ekmeğini kazanan hiç kimsenin
AKP politikalarına karşı sigortası yoktur. AKP âdeta
işçi, emekçi ve çalışan karşıtı bir siyasi
organizasyona dönüşmüş durumdadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) AKPyi emeğiyle çalışanlara
saygılı olmaya davet ediyor, iktidarın titreyip kendine
gelmesini diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Metiner
9.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, Sivas
davasında verilen zaman aşımı kararının Hükûmeti
suçlama konusu yapıldığına ilişkin
açıklaması
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sivas
davasında sadece 5 firari sanık hakkında verilen zaman
aşımı kararı, ne yazık ki partimiz ve Hükûmetimiz
aleyhine haksız bir kampanyaya dönüştürülmüş bulunmaktadır.
Biliniyor ki zaman aşımı kararı eski hukuk sistemimizin bir
gereğidir. Söz gelimi, aynı karar DEV-YOL davası için de
verilmiştir. DEV-YOL için zaman aşımı kararı verildiğinde
sevinenlerin veya seslerini çıkarmayanların, Sivas davasında sadece
5 firari sanık için verilen kararı AK PARTİ
düşmanlığı biçimine dönüştürerek suçlama konusu
yapmalarını ilkesellikle ve samimiyetle bağdaştırmak
mümkün değildir; bu, çelişkinin dik âlâsıdır! Dahası
ve en önemlisi, Sivas katliamına misilleme olsun diye Erzincan ilimize
bağlı Başbağlar köyünde yapılan katliama hiçbir
vesileyle değinmeyen, oradaki vatandaşlarımızın
hakkını, hukukunu savunmayan anlayış
mensuplarının insan hakları savunusu da samimiyetten ve
inandırıcılıktan yoksundur.
TUFAN
KÖSE (Çorum) - Yazıklar olsun! Ne alakası var?
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) - Bir kere de doğru konuş!
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Bilinmelidir ki Sivas katliamının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Köse
10.- Çorum Milletvekili Tufan Kösenin, yurt
savunması dışında yapılacak her savaşın
emperyalizmin çıkarları için olduğuna ilişkin
açıklaması
TUFAN
KÖSE (Çorum) Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Artvin Milletvekilimiz Uğur Bayraktutan çok güzel
bir şey söyledi, Karzainin kabinesinde 12 Amerikan vatandaşı
var. dedi. Bu sözün neresi AKPli milletvekili
arkadaşlarımızı rahatsız etti, anlamak mümkün
değil.
18
Mart 1915te Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hindistanlı askerler,
ana kuzuları, İngiliz emperyalizminin çıkarları için
Çanakkaleye getirilmişlerdi. Bugün de bizim askerlerimiz, ana
kuzularımız, Amerikan emperyalizminin çıkarları için
Afganistana götürülmüşler ve şehit olmuşlardır. Hepsinin
ruhları şad olsun diyorum. Yurt savunmasının
dışında yapılacak her savaşın emperyalizmin
oyuncağı olacağı anlamına geldiğini belirtmek
istiyorum.
Sivas
katliamıyla Başbağlardaki katliamın ilgisini kuran
anlayışı da burada, huzurlarınızda
kınıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Aydın
11.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Çanakkale Zaferine ve
Afganistanda 12 Türk askerinin şehit olmasına ilişkin
açıklaması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yokluklarla
mücadele eden bir milletin asrın en güçlü ve ihtişamlı
ordularına karşı gösterdiği direniş destanı olan
Çanakkale Savaşları, ecdadımızın bizlere
bıraktığı en değerli hazinesi ve en onurlu
mirasıdır. Bu destan ki, ilmek ilmek en yüksek manevi
değerlerle, şevkle, kanla tarihe yazılmıştır.
Çanakkale ruhu bizi biz yapmıştır. Bu vesileyle, Çanakkale
Zaferi ve Şehitler Haftası vesilesiyle, başta
bağımsızlığımız uğruna
hayatlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve ebediyete intikal
eden kahraman gazilerimizi bir kez daha rahmet ve şükranla anıyorum.
Yine
aynı şekilde, Yurtta sulh, cihanda sulh. anlayışı
temelinde uluslararası barışa katkı sunmak amacıyla
Afganistanda vazifesini ifa ederken şehit düşen tüm Mehmetçiklere
Allahtan rahmet diliyorum; ailelerine, yakınlarına ve aziz milletimize
başsağlığı diliyorum.
BAŞKAN
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Çin Halk Cumhuriyeti Çin Halkı
Danışma Konferansı Dış İlişkiler Komitesi
Başkan Yardımcısı Zhao Jinjun ile Çin Halk Cumhuriyeti
Ulusal Halk Kongresi Başkan Yardımcısı Zhou Tienongun,
beraberlerindeki Parlamento heyetleri ile ülkemizi ziyaret etmelerinin uygun
bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/802)
16 Mart 2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Çin
Halk Cumhuriyeti Çin Halkı Danışma Konferansı Dış
İlişkiler Komitesi Başkan Yardımcısı Zhao Jinjun
ile Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Başkan
Yardımcısı Zhou Tienongun, beraberlerindeki Parlamento
heyetleri ile ülkemizi ziyaret etmeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 12 Mart 2012 tarih ve 17
sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz
konusu heyetlerin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanunun 7. Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20
milletvekilinin, Manisa ilinin sorunlarının ve yapılacak yasal
düzenlemelerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/197)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Manisa
ilinin sorunlarının araştırılarak, yapılacak
yasal düzenlemeler de dahil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti
amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve
105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz. 19.10.2011
Gerekçe
Manisa,
tarım ve sanayi potansiyeli bakımından ülkemizin önde gelen
illerinden biri olmasına rağmen DPT'den hak ettiği payı
alamamaktadır.
Manisa,
tarımsal üretim bakımından birinci sırada iken 2011 DPT
Kamu Yatırımları Programına göre; 81 il arasında
tarım yatırımlarında 22'nci, nüfus bakımından 13.
iken eğitim yatırımlarında 29'uncu, sağlık
yatırımlarında 32'nci yüz ölçümü bakımından 18. iken ulaştırma
yatırımlarında 47. sıradadır. Ulaştırma
alanındaki ödeneklerin yetersizliği yüzünden Manisa'daki yol
yıllardır bitirilememektedir.
Çekirdeksiz
kuru üzümün yüzde 75'ini, tütünün yüzde 20'sini, kirazın yüzde 12'sini,
pamuğun yüzde 10'unu üreten Manisa Türkiye'deki tarımsal değerin
de yüzde altısını üretmektedir.
Girdi
maliyetleri artarken ürün fiyatlarının aynı düzeyde
artmaması sonucu çiftçilerimiz Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat
Bankasına zirai kredi borçlarını, elektrik şirketlerine
tarımsal sulama elektrik borçlarını ödeyememişlerdir.
Çekirdeksiz
kuru üzümün 80'i Manisa'da üretilmektedir. TARİŞ kaynak
yetersizliğinden piyasayı regüle edecek bir alım
gerçekleştirememektedir. Çekirdeksiz kuru üzüm desteklenmeli, arz
fazlası olduğu yıllarda bu fazlalığı alıp,
stoklayacak bir mekanizma oluşturulmalıdır.
Sofralık
siyah zeytinin yüzde 35'i, sofralık yeşil zeytinin yüzde 75'i
Akhisar'da üretilmektedir. Zeytinyağına destekleme primi ödenirken
sofralık zeytine destekleme primi verilmediği için Akhisar'daki
üreticiler desteklemelerden yararlanamamaktadır.
Tekel'in
özelleştirme programına alınması ve Sözleşmeli Üretime
geçişle tütün üretimi ve üreticisi sayısı yüzde 70
azalmıştır. 2002 yılında Türk tipi tütün
ihracatının yüzde 35'ini yapan Manisa'da şimdilerde tütün
üreticisi kalmamıştır.
Ege
Bölgesi ve Manisa'da pamuk üretim alanı ve üretici sayısı
düşmüştür. Bölgedeki pamuk ve tekstil sanayini teşvik için özel
destekler geliştirilmelidir.
31
Ekim 2009 ve 22 Ocak 2010'da Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu
Kararlarıyla GAP ve DAP kapsamındaki 25 ile hayvancılık
için özel destek verilirken hayvancılık üretimi bakımından
5 inci sıradaki Manisa'ya destek verilmemiştir.
Manisa'da
beyaz eşya ve elektrik-elektronik sektörlerinde yoğunlaşma
vardır. Manisa bu pazarlar için çok cazip bir AR-GE ve üretim merkezi
konumundadır. Otomotiv yardımcı sanayici KOBİ'ler Manisa'da
yoğunlaşmaya başlamıştır. Manisa'nın
lokomotif ana sanayi olarak büyük otomotiv firmasına ihtiyacı
vardır. Manisa'daki organize sanayi bölgelerinin atıksı
arıtma tesislerinin ve yollarının yapılabilmesi için
bakanlık desteğinin artırılması gerekmektedir.
Salihli
OSB'nin II. etabının kamulaştırma işlemleri
bitirilememiştir. Salihli TSO tarafından jeotermal enerji üretimi,
seracılık, konut ısınması, kurutma ve diğer
endüstriyel uygulamalara hizmet vermek üzere hazırlanan proje Sanayi
Bakanlığı tarafından
hızlandırılmalıdır.
Gördes
Barajı'nın koruma alanı içinde kalan Karayakup, Çağlayan,
Yakaköy, Malkoca, Çamköy ve Taşkuyucak köylerinde kamulaştırma
işlemleri bitirilememiş, vatandaşlarımıza iskân
yerleri gösterilmemiştir.
1.500
dekarlık arsasıyla hazineye intikal ettirilen Manisa Akhisar Sigara
Fabrikası atıl durumda beklemektedir.
Manisa
Arkeoloji ve Etnografya Müzesi'nde bulunan 30 bine yakın tarihî eser
fiziki şartların yetersizliğinden dolayı depolarda
bekletilmektedir.
Soma
Termik Santrali'nin baca gazı filtrelerinin yenilenmemesi nedeniyle
Soma'da hava kirliliği oranı ve kanser hastası sayısı
dünya standartlarından 4 kat fazladır. Soma'nın Cuma,
Samsacı ve Karamanlı Mahallelerindeki evlerde yeraltında
açılan galeriler nedeniyle oluşan çatlaklar vatandaşların
can ve mal güvenliğini tehlikeye sokmaktadır.
Gediz
Nehri, OSB'lerin ve sanayi tesislerinin zehirli endüstriyel
atıklarının ve belediyelerin kanalizasyon
atıklarının nehre dökülmesi ile âdeta açık bir kanalizasyon
isale hattına dönüşmüştür. Nehir flora ve faunasıyla can
çekişirken, insan sağlığını da tehdit etmektedir.
Manisa-Turgutlu-Çaldağ
nikel yatağını işleten yabancı firmaya izabe tesisi
kurma zorunluluğu getirilmeden sülfirik asitle liç metodu uygulayarak
nikel ve kobalt üretme izni verilmiştir. Bunun çevre felaketine yol
açması kaçınılmazdır.
1)
Erkan Akçay (Manisa)
2)
Mehmet Şandır (Mersin)
3)
Sümer Oral (Manisa)
4)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
5)
Faruk Bal (Konya)
6)
Mustafa Kalaycı (Konya)
7)
D. Ali Torlak (İstanbul)
8)
Ali Öz (Mersin)
9)
Emin Çınar (Kastamonu)
10)
Celal Adan (İstanbul)
11)
Sinan Oğan (Iğdır)
12)
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
13)
Muharrem Varlı (Adana)
14)
Alim Işık (Kütahya)
15)
Bülent Belen (Tekirdağ)
16)
Zühal Topcu (Ankara)
17)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
18)
Bahattin Şeker (Bilecik)
19)
Lütfü Türkkan (Kocaeli)
20)
Necati Özensoy (Bursa)
21)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 23
milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların yaşadığı
sorunların ve çözüm yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/198)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin
ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının temel unsurlarından
olan esnaf ve Sanatkârlarımızın içine düştüğü
sıkıntılar günümüzde had safhaya ulaşmıştır.
Esnaf
ve Sanatkârlarımızın yaşadığı
sorunların tespiti ile çözüm yollarının bulunması için
Anayasa'nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104
ve 105. Maddeleri gereği Meclis Araştırması
açılmasını arz ederim. 20.10.2011
Gerekçe:
Sermaye
ve refahın tabana yayılması, gelir
dağılımının iyileştirilmesi ve bu suretle sosyal
dengelerin korunmasını sağlayan esnaf ve sanatkârımız;
sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan ülkemizin çok önemli bir kesimini
teşkil etmektedir.
Ülkemizdeki
işyerlerinin yüzde 99'u esnaf ve küçük işletmelerden
oluşmaktadır. İstihdamın yüzde 77'si, ekonomide
yaratılan katma değerin yüzde 36'sı esnaf tarafından
sağlanmaktadır. Bu nedenle esnaf ve sanatkâr kesiminin
sorunlarını ülkemizin genel sorunlarından ayrı
düşünmemek gerekmektedir.
Ülkemizin
temel direği olan ve etki alanı itibariyle her tarafa hitap eden,
aile kurumundan sonra toplumsallaşmanın, iletişim kurmanın,
birlik ve beraberliği zenginleştirmenin en güçlü yapısı
olan esnaf ve sanatkârlık müessesemiz çökmek üzeredir. Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı verilerine; ülkemizde 1 milyon 935 bin esnaf
bulunmaktadır. Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun
verilerine göre 2005 - 2010 yılları arasında 912 bin esnaf
kepenk kapatmıştır. 2011 yılının ilk 9
ayında iş yerini kapatan esnaf sayısı 116 bin 395'dir.
Esnaf
ve sanatkârımız;
-
Finansman yetersizliğinin,
- Gelişmiş pazarlara hitap
edecek donanımlardan mahrum olmanın,
- Bilgi
ve teknolojideki yeniliklerin getirdiği değişimlerin,
- Küresel ekonominin, marketlerin ve
Uzakdoğu mallarının yarattığı rekabetin,
- Mesleki
eğitim yetersizliğinin,
- Sosyal
güvenlik sorunlarının,
- Yüksek
vergi ve SGK pirimi sorunlarının,
- AB
uyum yasalarının öngördüğü yeni standartların,
- Halkın alım gücünün düşmesi
ve tüketim alışkanlıklarının değişmesinin,
- Yaşanan iç göçler ile işsizliğin
oluşturduğu kayıt dışı esnaf ve
sanatkârlığın oluşturduğu haksız rekabetin
yarattığı
tehditler altında var olma mücadelesi vermektedir.
Ekonomik
sıkıntılarla boğuşan esnaf ve sanatkârımız
dertlerine çözüm bulacak bir muhatap bulamamaktadır. AKP Hükümetleri
döneminde; esnafımız yalnız kalmış, bazı temelsiz
ve bütünlükten yoksun tedbirler dışında sorunlarıyla
baş başa bırakılmıştır. Anayasanın
173üncü maddesi gereğince küçük Esnaf ve Sanatkârın devlet
tarafından korunması ve desteklenmesi gerekmektedir. Ancak AKP
Hükümeti kendi istihdamını sağlamanın yanında
ülkemizdeki en fazla istihdamı da sağlayan, devletine yük
olmadığı gibi vergisini ve sigortasını ödeyerek
bütçeye finansman sağlayan esnaf ve sanatkârımıza sözde
verdiği destek ve bir sonuç ifade etmeyen bazı girişimleri
haricinde ilgisiz ve duyarsızdır. Nitekim 2010 Nisan ayında
hükümet tarafından açıklanan esnaf değişim, dönüşüm ve
destek strateji belgesi ve eylem paketi de; diğer paketler gibi içi
boş çıkmıştır.
Esnaf
ve sanatkârlarımızın daha iyiye ve rahata ulaşması
için; Esnaf ve Sanatkârın günün şartlarına uygun olarak yeniden
tanımı yapılmalı, Esnaf ve sanatkârlarımızın
başta finans ve kredi olmak üzere, vergi, mesleki eğitim ile hukuki
ve idari problemlerinin bir program çerçevesinde çözülmesi gerekmektedir. Esnaf
ve sanatkâr üzerindeki istihdam maliyetlerini azaltılmalı, emekli
olan ve iş yeri açan esnaf ve sanatkârların, emekli
aylıklarından yapılan Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP)
kesilmesi uygulaması kaldırılmalıdır. Büyük
mağazalar, alış-veriş merkezleri; bakkal, büfe ve bayi
esnafı karşısında haksız rekabet gücü
oluşturmaktadır. Bu nedenle Büyük Marketler Yasası bir an önce
çıkarılmalıdır.
Esnaf
ve Sanatkârlarımızın modern çağın şartlarına
uyum sağlaması, evrensel değerlerde mal ve hizmet üretebilmesi
amacıyla yeni esnaf ve sanatkâr modelini oluşturacak milli
politikanın belirlenerek plan, program ve projelerin yürürlüğe
konulması gerekmektedir.
Anayasamızın
173'üncü maddesinde belirtilen "Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu
tedbirleri alır." Hükmünün hayata geçirilmesi, bunun için gerekli
yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
1) Erkan
Akçay (Manisa)
2)
Mehmet Şandır (Mersin)
3)
Emin Çınar (Kastamonu)
4)
Ruhsar Demirel (Eskişehir)
5)
Alim Işık (Kütahya)
6)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
7)
Faruk Bal (Konya)
8)
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
9)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
10)
Enver Erdem (Elâzığ)
11)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
12)
Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
13)
Reşat Doğru (Tokat)
14)
Tunca Toskay (Antalya)
15)
Mustafa Kalaycı (Konya)
16)
Münir Kutluata (Sakarya)
17)
Edip Semih Yalçın (Gaziantep)
18)
Murat Başesgioğlu (İstanbul)
19)
Yıldırım Tuğrul Türkeş
(Ankara)
20)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
21)
Atila Kaya (İstanbul)
22)
Celal Adan (İstanbul)
23)
Mehmet Günal (Antalya)
24)
Oktay Öztürk (Erzurum)
3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 23
milletvekilinin, Manisa ilinin tarımsal üretimi ve sulama sorunları
ile çözüm yollarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/199)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye
iddia edildiği gibi su açısından zengin bir ülke değildir.
Bu durum ise su konusunda daha bir hassas olmayı, su
kaynaklarını daha bir özenle kullanmayı gerektirmektedir.
Manisa
ilimizdeki sulama barajları ve göletlerin sulama kapasiteleri daha yüksek
olmasına rağmen sulamadaki bazı problemler ve yeni
teknolojilerin kullanılamaması sonucu yeterince tarım alanı
sulanamamaktadır.
Manisa
İlinin Tarımsal Üretimi Ve Sulama Sorununun tespiti ile çözüm
yollarının bulunması için Anayasa'nın 98, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104 ve 105. Maddeleri gereği Meclis
Araştırması açılmasını arz ederim. 18/10/2011
Gerekçe:
Görkemli
Spil Dağı'nın eteklerinde kurulmuş olan Manisa İli;
Zengin bitkisel ürün deseni ve çeşitliliğine sahip Gediz Vadisiyle,
bereketli topraklarıyla, yumuşak iklimiyle Türk tarımı
içinde seçkin bir konumdadır.
Manisa
ili yüzölçümü 13.096.000 dekar olup, işlenebilir tarım arazisi
varlığı 5.056.280 dekardır. Toplam tarımsal
alanların % 32.50si sulanabilir durumdadır. İlin toplam
5.056.280 dekar olan tarımsal alanlarının yaklaşık %
62,23'ü tarla bitkilerinde, % 7,33'ü sebze, % 14,75'i meyve ve % 10,61i zeytin
üretiminde kullanılmakta olup, geriye kalan %5 oran ise nadas ve
kullanılmayan arazi durumundadır.
Manisa ilimizde toplam sulanabilir tarım arazisi 2.262.121
dekardır. Toplam sulanabilen alan ise 1.749.821 dekardır. Bu
sulamanın 1.224.875 dekarı devlet sulaması ile geriye kalan alan
ise vatandaşların kendi çabaları ile sulanmaktadır.
Üretmiş olduğu tarımsal üretim değerleri ile
Türkiye'de ilk 3 arasında yer alan Manisa, zaman zaman 1. il konumuna da
gelmiştir. Türkiye çekirdeksiz kuru üzüm üretiminin yaklaşık %
72,75i, tütünün % 21,45'i, kirazın %11,66'sı, pamuğun % 6,85'i
Manisa da gerçekleştirilmektedir.
Son yıllarda Manisa tarımında meydana gelen
değişiklikleri inceleyecek olursak; ilde tarımsal üretimde en
önemli sorunun sulama sorunu olduğunu görürüz. Özellikle son yıllarda
kuraklığın artması nedeniyle tarımsal sulama son
derece önem kazanmıştır.
Manisa ilimizdeki sulama barajları ve göletlerin sulama
kapasiteleri yüksek olmasına rağmen sulamadaki bazı problemler
ve yeni teknolojilerin kullanılamaması sonucu yeterince tarım
alanı sulanamamaktadır.
Son yıllarda yaşanan su
sıkıntılarının gerçek nedeni aslında elimizdeki
su kaynaklarını verimli kullanmamaktan kaynaklanmaktadır.
Sulu tarım yapılan arazilerde yapılmayana göre,
başta yetiştirilen ürünün miktarı ve kalitesi artmakta,
beraberinde yetiştirme maliyetleri azalmaktadır. Bunların sonucu
olarak da çiftçilerimizin ekonomik gücü artmaktadır.
İş işten geçmeden, geriye dönülmez bir yola girmeden,
doğanın ve hayatın bir parçası olan suyu daha etkin bir
biçimde kullanmamız gerekmektedir.
Türkiye iddia edildiği gibi su açısından zengin bir ülke
değildir. Bu durum ise su konusunda daha bir hassas olmayı, su
kaynaklarını daha bir özenle kullanmayı gerektirmektedir.
Birleşmiş Milletlerin hazırladığı rapora
göre; 1,1 milyar insan temiz sudan mahrumdur. 2,6 milyar insan arıtma
tesislerinden geçirilmemiş su kullanmaktadır. Her yıl 6 milyona
yakın insan dizanteri, kolera, ishal gibi temiz suya ulaşamamaktan
kaynaklanan hastalıklardan yaşamını yitirmekte, her 30
saniyede bir çocuk temiz içme suyundan yoksun olduğu için ölmektedir.
Yine aynı rapora göre; 2025 yılında dünya nüfusunun
tahminen üçte ikisi temiz ve içilebilir sudan mahrum kalacaktır. Bu
karamsar ve kötü tablonun ortadan kalkmasının yolu; devletlerin su
yatırımlarına ağırlık vermesi, mevcut
suların en iyi biçimde kullanılması, içme ve kullanma suyunu
çoğaltması, sağlıklı koşullarda
taşınmasını sağlamasından geçmektedir.
Ülkemizin
su kaynakları da hızlı nüfus artışı ve
endüstriyel gelişim, artan tarımsal üretim ve kirlilik
unsurlarının baskıları altındadır. Bugün
çoğu ülkede olduğu gibi Türkiye'de de yaşanan su
sorunlarının temelinde yönetim, politika ve yatırım
eksiklikleri yatmaktadır.
Susuz
bir geleceğin olmayacağı göz önünde bulundurularak, gerekli
politika değişikliğine gidilmeli ve yeterli kaynak
ayırmalıdır.
1)
Erkan Akçay (Manisa)
2)
Ruhsar Demirel (Eskişehir)
3)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
4)
Emin Çınar (Kastamonu)
5)
Enver Erdem (Elâzığ)
6)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
7)
Sümer Oral (Manisa)
8)
Mehmet Şandır (Mersin)
9)
Faruk Bal (Konya)
10)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
11)
Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
12)
Tunca Toskay (Antalya)
13)
Reşat Doğru (Tokat)
14)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
15)
Münir Kutluata (Sakarya)
16)
Mustafa Kalaycı (Konya)
17)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
18)
Yıldırım Tuğrul Türkeş
(Ankara)
19)
Mehmet Günal (Antalya)
20)
Celal Adan (İstanbul)
21)
Oktay Öztürk (Erzurum)
22)
Sadir Durmaz (Yozgat)
23)
Edip Semih Yalçın (Gaziantep)
24)
Atila Kaya (İstanbul)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
İç
Tüzükün 75inci maddesine göre (2/312) esas numaralı kanun teklifinin
geri alınmasına dair bir tezkere ile aynı kanun teklifinin bir
milletvekili tarafından üstlenilmesine ilişkin ayrı bir tezkere
vardır.
Şimdi,
önce kanun teklifinin geri alındığına dair ilk tezkereyi
okutuyorum:
C)
Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 5
milletvekilinin, (2/312) esas numaralı Kanun Teklifini geri
aldıklarına ilişkin önergesi (4/32)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2/312
esas numaralı yasa teklifimizi geri çekiyoruz.
Gereğinin
yapılmasını arz ederiz. 13.03.2012
Erdoğan
Toprak Ali
İhsan Köktürk M.
Rıza Yalçınkaya
İstanbul Zonguldak Bartın
Prof.
Dr. Aydın Ayaydın Adnan
Keskin
Ercan Cengiz
İstanbul
Denizli İstanbul
BAŞKAN
Şimdi de aynı kanun teklifinin 3 milletvekili tarafından
üstlenildiğine ilişkin tezkereleri okutuyorum:
2.- Amasya Milletvekili Avni Erdemirin,
imzasının (2/312) esas numaralı Kanun Teklifine dâhil
edilmesine ve bu kanun teklifini İç Tüzük madde 75 uyarınca
üstlendiğine ilişkin önergesi (4/33)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2/312
esas numaralı kanun teklifi, komisyonumuzda başka kanun teklifleri
ile birlikte birleştirilerek görüşülmüş, bu teklifte yer alan
Zonguldak Karaelmas Üniversitesinin adının Bülent Ecevit Üniversitesi
olarak değiştirilmesi talebi, kurulan Alt Komisyon
toplantısında şahsım tarafından verilen önerge ile
kabul edildiğinden, imzamın kanun teklifine dâhil edilerek bu kanun
teklifini İç Tüzük 75. maddeye göre üstlenmek istiyorum.
Bilgilerinize
arz ederim. 14.3.2012
Avni
Erdemir
Amasya
3.- Uşak Milletvekili Mehmet Altayın,
imzasının (2/312) esas numaralı Kanun Teklifine dâhil
edilmesine ve bu kanun teklifini İç Tüzük madde 75 uyarınca
üstlendiğine ilişkin önergesi (4/34)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuzda
başka Kanun Teklifleri ile birlikte birleştirilerek görüşülen
2/312 Esas Numaralı Zonguldak Karaelmas Üniversitesinin adının
Bülent Ecevit Üniversitesi olarak değiştirilmesi ile ilgili Kanun
Teklifinde imzası bulunan milletvekillerinin, bu tekliften
imzalarını çektikleri biraz önce TBMM Genel Kurulunda
okunmuştur.
Komisyonumuzda
2/358 Esas Numaralı Kanun Teklifi ile birleştirilerek görüşülen
2/312 Esas Numaralı Kanun Teklifinin Komisyonumuzda 18. madde olarak kabul
edilmesi ve oylanmasında da kabul oyu kullanmam nedeniyle imzamın
Kanun Teklifine dâhil edilerek bu Kanun Teklifini İç Tüzük 75. maddeye
göre üstlenmek istiyorum.
Bilgilerinize
arz ederim.
Mehmet
Altay
Uşak
4.- Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Öktenin,
imzasının (2/312) esas numaralı Kanun Teklifine dâhil
edilmesine ve bu kanun teklifini İç Tüzük madde 75 uyarınca
üstlendiğine ilişkin önergesi (4/35)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuzda
başka kanun teklifleri ile birlikte birleştirilerek görüşülen
2/312 esas numaralı Zonguldak Karaelmas Üniversitesinin adının
Bülent Ecevit Üniversitesi olarak değiştirilmesi ile ilgili kanun
teklifinde imzası bulunan milletvekillerinin, bu tekliften imzalarını
çektikleri biraz önce TBMM Genel Kurulunda okunmuştur.
Komisyonumuzda
2/358 esas numaralı kanun teklifi ile birleştirilerek görüşülen
2/312 esas numaralı kanun teklifinin komisyonumuzda 18. madde olarak kabul
edilmesi ve oylanmasında da kabul oyu kullanmam nedeniyle, imzamın
kanun teklifine dâhil edilerek bu kanun teklifini İç Tüzük 75. maddeye
göre üstlenmek istiyorum.
Bilgilerinize
arz ederim.
Çiğdem
Münevver Ökten
Mersin
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Sakarya ilinin Karasu ilçesi sahillerinde meydana
gelen ve son beş yıldır devam eden kıyı erozyonunun
sebeplerinin araştırılması ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 20/3/2012 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
20.03.2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 20.03.2012 Salı günü (bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
16
Mart 2012 tarih ve 3744 sayı ile TBMM Başkanlığına
verdiğimiz, Sakaryanın Karasu ilçesi sahillerinde meydana gelen ve
son 5 yıldır devam eden kıyı erozyonunun önlenmesi
konusunda yeterli çalışmaların yapılmadığı Amacıyla
verdiğimiz Meclis araştırma önergemizin 20.03.2012 Salı
günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
Birleşiminde yapılmasını arz ederim.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Sakarya
Milletvekili Sayın Münir Kutluataya aittir.
Buyurun
Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
MÜNİR
KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup
önerimiz hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Afganistanda
şehit verdiğimiz 12 vatan evladımıza rahmetler diliyorum,
ailelerine ve Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, grup önerimize konu olan araştırma teklifimiz,
Meclis araştırması önergemiz Sakarya ili sahillerinde
yaşanan kıyı erozyonunun sebeplerinin belirlenmesi, gerekli
önlemlerin acilen uygulamaya koyulmasıyla ilgilidir. Bu sorunun Mecliste
ele alınması yurdumuzun diğer yörelerinde yaşanabilecek
benzer olaylar için hazırlıklı olmak anlamına gelecektir;
Meclis araştırmasına konu edilmesinin nedenlerinden bir tanesi
budur. Diğer taraftan, sorunun bugüne kadar çözülememiş olması
ilgili kurumlarımızda gerekli bilgi birikiminin
olmadığını da göstermektedir. Bu yüzden, konunun Mecliste,
ayrım göstermeden, siyasi partilerimizce el birliğiyle ele
alınması gerektiğine olan inancımızdır ikinci sebep
araştırma önergesine konu yapmamızda.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, Karasuda son beş yıldır
yaşanmakta olan erozyon konusu, ancak Sakaryanın
sınırlarını aşmış ve Türkiye gündemine
taşınabilmiştir. Zaman zaman basında yer
aldığı şekliyle, çok geniş sahillere sahip olan bu
bölgemizde deniz kumsalları eritmekte, sahil daralmakta, bazı
yerlerde sahil daralması yaşanırken kumlar bir başka
bölgeye yığılmakta ve bazı yerlerde sahil genişlemesi
olmaktadır.
Açıklamalarıma
geçmeden önce, sizlerin dikkatini çekebilmek bakımından konuya
ilişkin bazı fotoğrafları sizlere arz etmek istiyorum:
Bunlardan bir tanesi: DLH Genel Müdürlüğünün -eski adıyla- konuyla
ilgili önlem niyetine deniz içine yaptığı bazı
yatırımlarla ilgilidir, sonuç alınamamış, sadece
bölgede bir çirkin görüntü ortaya çıkarmıştır.
Bir başka görüntü: Bölgedeki erozyon
bölgedeki yazlıkları yıkıp tarumar etme noktasına
kadar gelmiş ve konu ancak böyle gündeme taşınabilmiştir.
Bir
başka görüntü: Bölgedeki zorunlu sayılan bazı
yatırımların denizdeki akıntıların yönünü
değiştirmek suretiyle bir yerde erozyona sebep olurken bir başka
yerde yeni sahil genişlemelerine sebep olduğu hususudur. Bu
açıdan, görülmektedir ki bu konuda alınan önlemler yeterli
olmamış ve erozyon devam etmektedir.
Şimdi,
size, erozyona tabi olan bu bölgemizin bazı özelliklerinden bahsetmek
istiyorum: Sakaryanın deniz sahili
Dünyaca ünlü Acarlar
Longozu ve birer tabiat harikası olan Maden Deresi ve Küçükboğaz bu
bölgededir. Bu bölgenin turizm gelişme alanları içine
alınması konusunda taleplerimiz henüz cevap bulmuş
değildir. Her ne kadar Kocaeli-Sakarya kıyı bandı kültür
ve turizm koruma, gelişme bölgesi ilan edilmiş ise de bu düzenleme
Sakarya Nehrinin doğusunu kapsamamaktadır. Sakarya Nehrinin
doğusunda kalan ve Melen Suyuna kadar uzanan 30 kilometrelik kesim
öncelikle korunması gerekecek özelliklere sahiptir. Belli ki bu kesim
ilgililerce incelenmemiştir. Türkiye nüfusunun üçte 1ine yakın
kısmının günübirlik ziyaret alanından bahsediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, yaşanan probleme gelince: Kıyı erozyonu
şeklinde görülmekte, Karasu sahillerinde, Sakarya Nehrinin
batısından başlayıp doğusunda Maden Deresine kadar
uzayan yaklaşık 10 kilometrelik bir alanda ortaya
çıkmaktadır. Sahilde kumsalın çekilmesi şeklinde
görülmekte, bazı yerlerde sahil daralması, bazı yerlerde sahil
genişlemesi şeklinde coğrafi yapı bozulmaktadır.
Karasu şehir plajını da içine aldığı için
kamuoyunun gündemine gelme şansı bulmuştur, beş yıl
önce fark edilmiş bir konudur. Olayın sonradan ortaya
çıkması, doğaya yapılan müdahale ile ilgili olduğunu
göstermektedir. Bilinmesi gereken, öğrenilmesi gereken, bilmeyi arzu
ettiğimiz husus, hangi müdahaleler bu işte etkili olmuştur,
bunların tespiti gerekmektedir. O müdahaleler kaçınılamaz idi
ise karşı önlemler nelerdi ve neden alınmadı, bunların
bilinmesine ihtiyaç vardır. O müdahaleler zorunlu değil ise onlardan
vazgeçilmesi gerekir, bunların tespit edilmesine ihtiyaç vardır.
Bu
gelişmeye sebep olarak sayılan hususlar şunlardır:
Sakarya
Nehri ağzına yapılan düzenlemeden bahsediliyor, Karasu
Limanı inşaatından bahsediliyor, Maden Deresi ağzına
yapılan düzenlemeden bahsediliyor ve bu düzenlemelerin denizdeki tabii
akıntıların önünü kesmek suretiyle yeni akıntılara
sebep olduğu ve doğal yapıyı bu yüzden bozmaya neden
olduğu ifade edilmektedir.
Sakarya
Nehri boyunca sayısız miktardaki kum ocaklarının denizin
beslenmesine engel olduğu ifade edilmektedir.
Sahilde
ticari maksatla yapılan büyük kum taşımalarının buna
sebep olduğu söylenmektedir.
Deniz
midyesi arama maksadıyla denizin dibinin devamlı taranıyor
olmasının etkin olduğu ifade edilmektedir.
Bütün
bu yapılanlar içerisinde, Sakarya şu çalışmaları
yapabilmiştir:
Önce
konuyu duyurmaya gayret etmiş, sonra sebebini anlamaya
çalışmış ve alınan önlemlerin ve alınacak
önlemlerin uygulamaya konulmasını beklemiştir.
Bu
süre içerisinde, eski adı DLH olan, kanun hükmünde kararnameyle adı
değiştirilen yatırımcı kuruluşumuz, bu bölgede
bir inceleme yapmış ve kendince tedbir almak suretiyle, denize dik
vaziyette mahmuz adı verilen birtakım inşaatlara
kalkışmış, deneme yapmış, sonuç alamayınca
bu sefer sahile paralel yatırımlar yapılmış ve
bunların da 27 adet olacağı ilan edilmiş, ancak 7si
yapılabilmiştir. Buradan görülmektedir ki ilgili
kuruluşlarımızda bu konuda, sebeplerin ne olduğunu anlama
konusunda gerekli bilgi birikimi yoktur ve o yüzden, ne
yapılabileceği konusunda da net adımlar
atılamamıştır. O yüzden, bu da göstermektedir ki bu konunun
topyekûn ele alınması, Meclis tarafından ele alınması
ve Hükûmet tarafından işin ciddiyetine önem vermek suretiyle,
ciddiyetini kavramak suretiyle, bütçe gerekçeleri ortaya sürülmeden acil tedbir
alınması icap etmektedir.
Yapılan
uygulamalardaki bir yetersizlik de bu yapılan mahmuzların, paralel
dalgakıranların, mesafe olarak, alan olarak dar bir alanı
kapsamış olması ve tamamına yönelik tedbirin
düşünülmemiş olmasıdır. Google Earthe girebilecek her
vatandaşımız orada görecektir. Hem Sakarya ağzına hem
Maden Deresindeki yapılaşmaya bakarlarsa, bir dere ağzı
düzenlemesi bile derenin bir tarafını oymakta, öbür tarafına
yeni kumsallar oluşturmaktadır. Oralarda ortaya çıkmış
kum ticaret alanları ve kum ticaret şirketleri bilinmektedir.
Bu bakımdan, siyasi
parti ayrımı yapılmadan konuyu Meclisin ele almasını
ve Hükûmetin de bir an önce uygulamaya geçmesini bekliyor, hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kutluata.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Sakarya Milletvekili Sayın Hasan Ali
Çelike aittir.
Buyurun Sayın Çelik.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Çelik,
genellikle iktidar partisinin milletvekilleri en önde oturur.
Buyurun.
HASAN ALİ ÇELİK
(Sakarya) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
hepinize iyi çalışmalar diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisinin verdiği bu araştırma önergesinin aleyhinde söz
aldım.
Ben Karasuluyum.
Sakaryada Karasuda yaşıyorum. Münir Beyin de oradadır, köyde
evi. Birlikte aynı bölgenin insanıyız.
Evet,
burada kıyıda tahribat var, bir erozyon var. Bu erozyonunun da var
oluş tarihi, limana bağlıyoruz. Karasuda büyük bir liman
yapılıyor. Bitti; ihale edilmiş, işinin tamamı biten
bir konu. Bu biten işin sonunda da geri kalan kısmı tekrar
özelleştirme marifetiyle bir başkasına iletildi, o da yapmaya
devam ediyor. Yani ilçe, gelişme ve kalkınma yolunda, duble yoluyla,
demir yoluyla -yeni bir proje- limanıyla, organize sanayi bölgesiyle,
büyük sanayi kuruluşlarının sisteme katkısıyla
hızla gelişiyor. Tabii, böyle bir konu da var. Bu konu nereden
çıktı ve nedir diye bakmamız lazım.
2007
yılından sonra -yani liman faaliyetine bağlı ise diye
düşünerek söylüyorum- liman faaliyetinden sonra hem limanın
doğusunda hem de limanın batısında, sahilin bütününde bir kısmi
erozyon söz konusu. Bu, kış dalgalarıyla da, Karadenizdeki bu
yoğun dalgaların da etkisiyle hakikaten şiddetini
artırıp kıyıdaki bir kısım özel şahıs
yapılarını da zarara uğrattı. Ama buradaki bu sorunun
çözümü için bir adım atıldı mı diye bakmak lazım
geldiğinde de; evet, bir adım atıldı. Özellikle DLH Genel
Müdürlüğü, Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü
olarak -şimdiki ismiyle söyleyeyim- o zaman bu çalışmayı
izledi ve bir tedbir olsun diyerek, teknik elemanların nezaretinde bölgede
çalışma yürütüldü. Kıyıya dik mahmuzlar yapıldı,
doğru. Bu mahmuzlar nispi olarak iyileşme sağlasa bile gerekli
faydayı sağlayamadı. Ancak bütün bunlar sürerken, -2007, 2008,
2009- tekrar çalışmalar sürdürüldü, netice olarak da bu
sıkıntının limanla bir bağlantısının
olmadığı, aynı zamanda limanın batı tarafında da bir
kıyı erozyonunun yaşandığı biliniyor.
Dolayısıyla bir düzenleme çalışması yapılmak
istendi tekrardan. Bu tekrar çalışmada da şu oldu, yine ilgili
Bakanlığın gözetiminde -onların organizasyonunda bir
çalışma yürütüldü- Ulaştırma Bakanlığı DLH
İnşaatı Genel Müdürlüğünün yaptığı
çalışmada da şöyle bir kurul faaliyet gösterdi: Karasu Sahil
Dalga Transformasyonu ve Kıyı Çizgisi Değişimi Sayısal
Benzeşim Model Çalışmaları Raporu diye ifade edilen
bilimsel nitelikli, üniversite öğretim üyelerinin, kurumların teknik
uzmanlarının -gerek DSİnin gerekse DLH Genel Müdürlüğünün
teknik uzmanlarının- yaptığı çalışmalar
neticesinde de bir çözüm arayışı sağlandı. Orada da
şu yapıldı: Evet, kıyıya dik olan bu mahmuzların
gerekli ve yeterli iyileştirmeyi sağlayamaması sonunda bu
bölgede kıyıya paralel 27 adet dalgakıranın
yapılması planlandı çünkü bu çalışmalar -az önce
söylediğim gibi- bir bilimsel çalışmanın sonunda ortaya
çıkan neticelerdir ve netice itibarıyla da kıyıya paralel
bu 27 adet dalgakıranın yapılması
kararlaştırıldı. 27 dalgakıran kıyıda
değil, kıyıdan yaklaşık 80-
Tabii,
neticenin alınıp alınmadığını da sizlerle
paylaşmak istiyorum. Netice alındı. Orada
yaşadığımız için söylüyorum, yarım adacıklar
neredeyse oluştu. O dalgakıranın önünden kıyıya,
sahile yürüye yürüye gidip gelebilirsiniz. Bu dalgakıranların boyu da
100 metre civarında, öyle küçük bir şey değil, bir yapı,
deniz yapısı. Kıyıya dik mahmuzların da oradan
kaldırılıp başka bir yere atılması gibi bir olay
söz konusu değil. Aksine, oradaki kıyıya dik mahmuzlar, evet, o
işlevini yerine tam olarak getiremediği için hemen oradan
alınıp kıyıya paralel olan dalgakıran
inşaatında kullanılmak suretiyle çözüme
yaklaşılmış, çözüm için de gerekli adımlar
atılmakta ve atılıyor da.
Şimdi ne oldu? Bu
kıştaki şiddetli Karadeniz dalgaları hakikaten orada bir
kısım evleri yıktı, birtakım sorunları
oluşturdu ama Karasuda Milliyetçi Hareket Partisinden bir Belediye
Başkanımız var. Belediye Başkanımızın
notları var, o da takip ediyor. Zaman zaman sorun da yaşıyoruz.
Karasu Belediye Başkanı Mehmet İspiroğlu gazetecilere
yaptığı açıklamada diyor ki: 1995 yılında
yapımına başlanan limanın açık mendireğinin
tamamlanmasından sonra sahil erozyona uğradı. Erozyonu önlemek
için DLH'nın 12 adet kıyı tahkimatı yaptığını
ifade eden İspiroğlu "Karasu bunların bir
faydasını görmedi. Liman ile sahil şeridinde 2 kilometrelik bir
alanda 100 metreye yakın bir sahili ve kumumuzu deniz yuttu.
Kıyıda bulunan iskânı ve ruhsatı olmayan 20'ye yakın
binayı da dalgalar yıktı." dedi. Devam ediyor, diyor ki:
İlk defa açıkta kıyı tahkimatı yapılıyor.
DLH bunu ilk kez Karasu'da uyguluyor. Daha önce Hollanda'da
yapılmış, faydası görülmüş ve aynı sistem
Karasu'da uygulanıyor. Tamamı yapıldığında
sahilimizde bundan sonra bir erozyon olmayacak. Sahildeki ruhsatsız
binaları da yavaş yavaş temizliyoruz. Dünyanın en güzel
kumu Karasuda. Bunlara da izin vermeyeceğiz.
Bir başka şey
söylüyor, bu da bir gazete haberi yine yerel bir gazetede. Milliyetçi Hareket
Partisine ben bunu şunun için söylüyorum: Kendilerinin adamı da
mı böyle söylüyor? diye. AK PARTİden bir belediye
başkanımız değil, Milliyetçi Hareket Partisinden bir
belediye başkanımız. Sayın Belediye
Başkanımız şöyle diyor: Yıkılan evler zaten
kaçaktı. Karasu Belediye Başkanı Mehmet İspiroğlu
geçtiğimiz günlerde dalgalar tarafından yıkılan sahildeki
evlerin kıyı kenar çizgisindeki kaçak binalar olduğunu söyledi.
Şu anda -isterseniz burada bir ilgisi olan varsa sorsun- Küçük Karasu
köyü
Yaklaşık bu mesafe 4-
Bu
çalışmanın, bu faaliyetlerin hem Karasuya hem Sakarya iline
hayırlar getirmesini diliyorum.
Araştırma
komisyonuna Hayır oyu vereceğimi çünkü bu komisyonun yapması
gereken işleri zaten DLH Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülmekte olan
faaliyetler çerçevesinde görüyorum, yapılıyor. Geri kalanların
da -20 tanesi kalmış, 7 tanesi yapılmış- bu yıl
önemli bir bölümünün yapılacağını ifade ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Sayın Kutluata,
buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Sakarya
Milletvekili Münir Kutluatanın, Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelikin
ifadelerine ilişkin açıklaması
MÜNİR KUTLUATA
(Sakarya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Hasan Ali Çelik
de konuyu dile getirdi. Ancak burada söz konusu olan, birtakım
işlerin tedbirlerinin alınmaya başlanmış olması
ve devam edecek olması değildir, bu tedbirlerin acilen
alınmasıdır.
İkincisi,
belediyenin yıkılan evler konusunda ne dediğinin de
çok önemi yoktur; burada mühim olan, bölgenin tamamını kapsayacak
şekilde tedbirlerin alınmasıdır, bu tedbirler
alınamıyor. Bu konuda en ciddi çalışmayı Sakaryada
Sakarya İnşaat Mühendisleri Odası bir çalıştay
düzenleyerek ele aldı ve sebepler ancak öyle
tartışıldı.
Bizim
söylemeye çalıştığımız, ilgili devlet biriminin,
devlet kurumunun bu konuda, deneme yanılma metoduyla değil, derhâl
tedbirleri alması ve erozyon yaşanan bölgenin tamamına
yaymasıdır. Yoksa bu konu elbette partiler arası
tartışılacak bir konu değildir. Zaten bizim
kastımız da el birliğiyle olmalı ama bir an önce
olmalıdır. Ben iktidar mensubu arkadaşlarımdan
yatırımların hızlandırılmasını
beklerim.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Sakarya ilinin Karasu ilçesi sahillerinde meydana gelen ve
son beş yıldır devam eden kıyı erozyonunun
sebeplerinin araştırılması ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 20/3/2012 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde son söz Sakarya
Milletvekili Sayın Engin Özkoça aittir.
Buyurun
Sayın Özkoç. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Münir
Kutluata Karasuda son beş yıldan beri olmakta olan erozyonla ilgili
çok önemli bir açıklamada ve araştırma önergesinde
bulunmuştur.
Değerli
Hocam, benim resimlerim sizin resimlerinizden daha güzel olduğu için ben
benimkileri de göstermek istiyorum.
Bu
resimlerde gördüğünüz yer
Değerli
arkadaşlar, burada niyet önemlidir, yani biz gerçekten böyle bir şey yapacak
mıyız? Ben Sayın Hasan Ali Çeliki severim. Bizim Sakaryalı
milletvekilleri olarak da bugüne kadar hiçbir kavgamız, gürültümüz
olmamıştır. Arzu ediyoruz ki Sakaryaya hizmet etmekte el birliğiyle
hareket edelim. Amaç, Sakarya bizim Sakaryamız, ne yapabiliriz diye
bakalım. Ama gerçekleri söylemeden, bunların üstünü örterek bir yere
varmamız da mümkün değildir.
Karasu sahili
Deniliyor ki: DLH orada
dalgakıran yapmıştır dik olarak ama onun da bir çözüm
olmadığını görmüştür. Şimdi batık
dalgakıranlar yaparak çözecektir. Toplam 27 taneye ihtiyaç vardır, 7
tanesi yapılmıştır. Burada da iyi niyet vardır.
İnşallah ileride o 20 tanesi de yapılır. Ne zaman? Karasu Caddesi
gittikten sonra mı? DLH bunu yaparken, devletin parasını
kullanırken, bütçesini kullanırken gerçekten bunun işe yarar
olup olmadığını araştırarak mı
yapmıştır? Bununla ilgili, bakın, 2010 yılında
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Su ve Deniz
Bilimleri ve Teknolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi bu konuda bir
rapor sunmuştur ve sunduğu raporlarda bunların geçer
olmadığını göstermiştir. Onunla ilgili, gene 2010
yılında Batı Karadeniz Bölgesi Karasu Sahil Kesiminde
Kıyı Erozyonunun Zamansal Analizi diye bir çalıştay
düzenlenmiş, bir araştırma yapılmış, orada da çok
açık ve net olarak ifade edilmiştir.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Karasudaki sahil şeridi erozyon
altında kalıyor. Ben, bizim mantığımızı size
net olarak söyleyeyim. Araçla gidiyorsunuz yolda, bir tane levha: Dikkat,
erozyon vardır! Ne yapacak araç sahibi? Yani ben merak ediyorum -bilim
adamları falan var- ne yapacağız? Yani oradan kaya falan
düşerse diye elini şöyle yapıp da mı geçecek oradan? Ne
yapacak, şemsiye mi açacak? Arabasını durdurup da hafif yandan
yandan kaçarak mı geçecek? Yani mantık bu mantıktır arkadaşlar;
anlatmak istediğim budur.
Karasuda
sıkıntı vardır.
Ben
bunu ifade ederken ortamı yine germek istemem ama eğer bunun için
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti para bulamıyorsa işi olmayan yerlere
bavulla para göndermesin; bunun için para bulamıyorsa alakasız
bölgelerde, askerlerimizin şehit düşmesi uğruna askerî
harcamalarda bulunmasın; bununla ilgili para bulamıyorsa tablet
bilgisayarı Kamu İhale Yasasından çıkarıp 10 milyar
lira kârı kiminle paylaştırıyorsa oradan alsın onu Karasuya
da tahsis etsin. Burada niyet önemlidir. Eğer niyet iyi olursa Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti oraya acilen ayıracak parayı bulur;
Burada, Sayın Hasan
Ali Çelikin ifade ettiği gibi çarpık yapılaşma
vardır, doğrudur; bir an önce engellenmelidir. Buradan, gerçekten,
hâlen kum alınmakta, hâlen çarpık yapılaşmalara da zaman
zaman izin verilmektedir; bunların önüne geçilmelidir. İnsanoğlu
istedikçe daha fazla ister ama biz buna Hükûmet olarak engel
olmalıyız. Onlar yapıyorlar. diye şikâyet etme yeri
hükûmet değildir. Hükûmet, icraat
yeridir. Hükûmet, oraya Sen kaçak inşaat yapmayacaksın. diyecek
olan makamdır. Hükûmet, oraya derhâl bütçeden para ayırıp 27
tane dalgakıranı yaptırtacak olan makamdır. Hükûmet, orada
mühendislik hatası olan limanla ilgili tedbiri alacak olan makamdır.
Hükûmet, orada caddeye ulaşmasına
Burada
talep edilen, bu 20 dalgakıranın,
batık dalgakıranın bir an önce yapılması için
bütçeden pay ayrılmasıdır; bu da Hükûmetin işidir.
Muhalefetin işi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmek,
Hükûmetin dikkatini çekmek ve bu konuda ilgili bölgenin sesi olmaktır.
Muhalefet,
MHPnin verdiği öneriyle, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği destekle
bu görevini yerine getirmiştir. Sıra Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetindedir. O da görevini yerine getirirse bir bölgemiz gerçekten
sıkıntı yaşamaktan kurtulacaktır.
Bu
duygularla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, teşekkür
ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özkoç.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde son söz Sakarya Milletvekili
Sayın Ali İhsan Yavuzda.
Buyurun
Sayın Yavuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
İHSAN YAVUZ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; MHP grup önerisi aleyhine söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın
hemen başında, bu hafta sonu 97ncisini
kutladığımız Çanakkale Deniz Zaferi münasebetiyle
Çanakkalede şehit ve gazi düşen kahramanlarımızı
şükranla, minnetle yâd ediyorum; mekânları cennet olsun.
Yine,
tüm milletimizi üzen 13 Mart 2012 tarihinde Konyada şehit düşen
askerlerimiz ile 16 Mart 2012 tarihinde Afganistanda elim bir kaza sonucu
şehit düşen askerlerimize de Allahtan rahmet, yakınlarına
ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Baharın
müjdecisi olan nevruzu fırsat bilip ülkemizin huzurunu bozmaya
çalışan ve ülkemizi kaos ve kargaşa ortamına çekmeye
çalışmak üzere sözüm ona yoğun bir mesai harcayanları
kınıyor ve bu türden art niyetli uğraşlarla hiçbir yere
ulaşılamayacağını ifade ediyor, meseleyi bir kez daha
milletimizin vicdanına havale ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata ve
arkadaşlarının, Sakaryanın Karasu ilçesi sahillerinde
erozyon ile ilgili Meclis araştırma önergesinde ileri sürülen birçok
husus, âdeta bir siyasi mülahazayla abartılmış ve yer yer de
çarpıtılmıştır. Sakarya Karasu ilçesinde, ilçe
sahilinde bir erozyonun meydana geldiği kesinlikle doğrudur ancak bu
erozyon, söz konusu edildiği gibi, Karadenizin hiçbir yerinde görülmeyen
ve sadece Karasu bölgesinde görülen bir olay da asla değildir. Karadenizin
azgın ve dalgalı hâli, yer yer, Karadenize kıyı olan
bölgelerde maalesef benzeri erozyonları meydana getirmektedir.
Elbette
Sakarya Karasu ilçesinde durum biraz daha farklıdır ancak bu
farklı durum irdelendiğinde, Karasu ilçemizde bugün
yaşananların çok eskilere dayanan birtakım sebepleri de
kesinlikle söz konusudur. Örneğin, 1960lı yıllarda burada bin
adet arsa satılmış ancak bu yerler kıyı kenar çizgisi
içinde kaldığı için ruhsatlandırılamamıştır.
Söz konusu bu alanda arsa sahipleri ruhsatsız bir şekilde bina
yapmaya başlamış ve maalesef 1984 yılında
çıkartılmış olan ve şimdiki hâliyle kıyı
kenar çizgisi içerisinde kalan bir yerde, on üç adet binaya ruhsat
kesilmiştir. İmar affı öncesi ve sonrasında maalesef kaçak
yapılaşma devam etmiş, özellikle 1984-1999 yılları
arasında kaçak yapılar ha bire yapılmaya devam etmiş, âdeta
denizin hemen kenarı kaçak yapıların istilasına terk
edilmiştir, ki 1984-1989 yıllarında SODEP yani Sosyal Demokrat
Parti, 1989-1994 yıllarında SHP, Sosyaldemokrat Halkçı Partili,
1994-1999 yıllarında da ANAPlı belediyelerce bu ilçemiz idare
edilmiştir. Kaçak yapıların tespiti ilk kez AK PARTİli
belediyece, yani 2003-2004 yıllarında yapılmış ve
ardından yıkım ihalesi de yapılmak suretiyle, belediyenin
imkânları ölçüsünde kaçak binalar yıkılmaya
başlanmıştır.
Karasu
ilçemiz, denize uzun kıyısı, kumsalı ve verimli arazisiyle
Sakaryanın kuzeyinde kalan güzel bir ilçemizdir. Bu ilçemiz her gün
büyümeye devam etmektedir. Karasu ilçesi, AK PARTİ İktidarı
döneminde aldığı ve almakta olduğu yatırımlarla
gerçekten çok önemli bir cazibe merkezi olma yolundadır. Merkezî Hükûmetin
yaptığı yatırımlar yanında, 2003-2009
yılları arasında hizmet veren AK PARTİli belediyece Karasu
ilçesi için peş peşe adımlar atılmış, yatırımlar
yapılmaya başlanmıştır. Liman yapımı,
tersane yatırımları, duble yollar ve yapımına
başlanılan demir yolu ile Karasu, göz kamaştıracak bir
yükseliş trendi içine girmiştir. Sakaryadan Karasuya doğru
uzanacak olan
Çok
Değerli Sayın Milletvekilimiz Engin Özkoç Beyefendi, ki elbette çok
sıcak, çok samimi, çok iyi ilişkilerimiz var Sakarya milletvekilleri
olarak, ama bu bir gerçeği dile getirmeye engel değildir ya da bir
yanlışı düzeltmeye asla mâni değildir. Bakınız,
AK PARTİ İktidarının asla parasal bir sorunu yoktur.
Örneklendirmek istiyorum: Yine Engin Beyin, Sayın Milletvekilimiz Engin
Özkoç Beyin çok yakinen bildiği üzere, bizim iktidarı
devraldığımız günlerde Anasol-M Hükûmeti sanıyorum
işbaşındaydı, Anasol-M Hükûmeti döneminde, tam 2002 yılında
Sakaryanın en önemli sorunlarından bir tanesi SSK Hastanesinin
üzerindeki katın alınmasıydı ki sadece 2 trilyona mal
oluyordu. Ben, o günlerde Merkez İlçe Başkanlığı
yapıyordum, Sakarya Merkez İlçe Başkanıydım,
Sakaryada konuşulan tek şey vardı: Oyumuzu vereceğiz
ancak şu hastanenin son katını almanız kaydı şartıyla.
ki sadece 2 trilyon tutuyordu, o günkü parayı bugünkü paraya
dönüştürürsek sadece 2 milyondu. Hâlbuki sadece demir yolu için harcanacak
olan para 320 milyon TLdir, bunu açıklamak istedim özellikle.
Yine
ifade etmek istiyorum, Karasu ilçemizde erozyon gerçekten hepimizi
üzmüştür; bu, ayrı bir mesele. Zaman zaman yaşanan, daha
doğrusu Karadenizin azgın ve hırçın dalgaları
sebebiyle yaşanılması muhtemel olan bu türden erozyonlar için
önlemlerin artırılması fikrine esasen biz de
katılıyoruz. Zaten bunun için DLH, Demiryollar, Limanlar ve Hava
Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü önce 2010
yılında 3, 2014 yılında 4 adet olmak üzere toplam 7 adet,
her biri
Bunda
da yine Engin Bey parasal sorundan bahsetti. Sanki Türkiye Cumhuriyetinin,
iktidarımızın parası yok ve bu yüzden orada gerekli
adımlar atılmadığı için o erozyonlara sebebiyet
veriliyor. gibi bir imaj oluşmasın diye düzeltmek istiyorum. 2002de
sadece 2 trilyon bulunamadığı için hastane hizmetleri aksamasına
rağmen sadece burası için 1 milyon 940 bin TL harcanmıştır,
bundan sonra da 27 tane olmak üzere yapımı gerçekleştirilmeye
inşallah devam edilecek.
Üzülerek
ifade etmek istiyorum, son erozyon Karasu Doğu Karadeniz Caddesinin -ki
burası çok önemli, özellikle altını çizerek vurgulamak
istiyorum- kuzeyindeki kum tepecikleri, 2009 yılında
işbaşına gelen Milliyetçi Hareket Partili belediyece
kaldırıldığı için daha ziyade meydana geldiğini
herkes bilmektedir, ki belediye şimdi, şu anda, bu sıralar,
yaptığının hata olduğunu anlamış ve bu
tepecikleri, başka yerlerden kum toplamak üzere, taşımak üzere
yeniden ihdas etmeye başlamıştır.
Aslında,
yine Sayın Engin Özkoç Beyin burada gösterdiği
fotoğrafların aksine, keşke hazırlıklı
olsaydım da ben de diğer türden fotoğraflar gösterseydim.
Karasunun görüntüsü kesinlikle o değildir. Karasu, gerçekten, kenarı
çok düzgün, yeşillikleri çok muhteşem ve kumsalları bir
harikadır; turizm açısından, herkesin dikkat çekmesi gereken bir
yerdir ve yatırımları da peş peşe almaktadır.
Sürem
bitiyor, daha fazla uzatmamak üzere, son olarak şunları ifade etmek
istiyorum.
Merkezî
iktidar, kesinlikle, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da üzerine
düşeni bihakkın yerine getirmeye çalışmaktadır. Ancak,
inşallah, diğer iktidara sahip partililerce, belediyelerce, bundan
önceki süreçte olduğu gibi, bugünkü Belediye Başkanı, Milliyetçi
Hareket Partili Belediye Başkanınca da inşallah bu kaçak
yapılara müsaade edilmez diyor, hepinizi bir kez daha saygıyla
selamlıyor, bu grup önerisinin, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin
aleyhinde olduğumuzu ifade ederek saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yavuz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Peki, karar yeter sayısı arayacağım.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:16.39
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.56
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. (AK PARTİ
sıralarından Kabul edilmemiştir. sesleri)
Öyle
mi dedim? Kabul edilmiştir. Sehven Edilmemiştir. dedim, Genel
Kuruldan özür dilerim. (AK PARTİ sıralarından Kabul
edilmemiştir. sesleri)
Kabul
edilmemiş
Niye benim kafamı karıştırıyorsunuz?
Kabul
edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sehven,
yanlış söyledim, kusura bakmayın.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Önemli değil, buna itiraz ederiz.
BAŞKAN
- Karar yeter sayısı vardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sağ
olun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Tutanaklara geçti ama; Kabul edilmiştir.
beyanı tutanaklara geçti efendim.
BAŞKAN
Ama sehven dedim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Biz bunun arkasını ararız efendim.
BAŞKAN
Yok, olan bana olur Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ama tutanaklara geçti efendim.
BAŞKAN
Hayır, şimdi sehven olduğunu da söyledim. Olan bana olur.
Olmaz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sana hiçbir şey olmasın Sayın
Başkan, size ihtiyacımız var.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yani bir şey söyleyemiyorum işte. Sayın
Mehmet Sağlam olsaydı itiraz ederdik.
BAŞKAN
- Hayır, hukuki hata benim olur yani orada.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bilmem yani.
BAŞKAN
Sayın Kutluata, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Sakarya Milletvekili Münir Kutluatanın, Sakarya
Milletvekili Ali İhsan Yavuzun ifadelerine ilişkin
açıklaması
MÜNİR
KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, biraz önce Sakarya Milletvekili,
hemşehrimiz Sayın Yavuz, siyasi maksatlarla bu önergeyi
abarttığımızı söyledi. Bunda böyle bir maksat
olmadığı bellidir. Siyasi maksatla konu ele alacak olsak
sınırsız konu var Türkiyede, kendilerinin de malumudur. Ancak
bizim istediğimiz Sakaryada, Karasuda yaşanan bu olay el
birliğiyle, siyasi partiler farkı gözetmeden ele alınsın,
konumuz budur. Buradan konuyu başka alanlara getirmek, Belediye
Başkanı MHPlidir diye burada bu tür siyaset yapmayı hoş
bulmadığımı ifade etmeliyim. Bu olay belediye hudutları
dışında da Sakaryada yaşanmaktadır. Eğer
Sayın Milletvekilimiz ona dikkat etse bu ifadeleri kullanmazdı. Ben
yine de kendilerinden konuya sahip çıkmalarını ve bölgemizin bu
probleminin çözülmesini istiyorum.
Teşekkür
ediyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu...
14.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun,
Başbağlar olayının bir terör eylemi olduğuna ve Sivas
olayıyla eşleştirmemek gerektiğine ilişkin
açıklaması
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, biraz önce
burada Başbağlar katliamıyla ilgili bir laf edildi.
Başbağlar katliamını PKK yapmıştır,
lanetliyoruz. PKK yapmıştır. Sivasla Başbağları
eşleştirmek birbirine yakışmaz. Başbağlar, benim
doğduğum ilçeme
BAŞKAN
Sayın Metiner
15.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin,
Sivas ve Başbağlar olaylarıyla ilgili bir eşleştirme
yapmadığına ilişkin açıklaması
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben
bir eşleştirme yapmadım, sadece Parlamentoda bazı
milletvekillerimizin çifte standardına dikkat çektim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Lanetliyoruz biz!
MEHMET
METİNER (Adıyaman) CHPli arkadaşlar niye üstüne
alındılar bilmiyorum oysa başkalarını
kastetmiştim. Yani hem insan haklarından bahsedeceksiniz hem de
masum, günahsız 33 vatandaşımızı bir gece
yarısı hunharca katledeceksiniz. Ben bu eleştiriyi yaptım.
Sayın Aslanoğlunun ve CHPli arkadaşların
alınganlığını anlayabilmiş değilim.
Teşekkür
ederim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Alınganlık değil,
lanetliyoruz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Teşekkür ederim. Hep birlikte terörün her
türünü lanetlememiz gerekiyor zaten.
BAŞKAN
Sayın Öğüt, buyurun.
16.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, Başbağlar olayının bir terör eylemi
olduğuna ve Sivas olayıyla eşleştirmemek gerektiğine
ilişkin açıklaması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Öncelikle,
Başbağlar olayı alçakça bir terör eylemidir. O zamanki
milletvekillerimiz olayı araştırmak için Başbağlara
kadar gitmiştir. Sivas ise cumhuriyete karşı bir
başkaldırıdır. İki olayı da içtenlikle ve
açıkça lanetlemeyenler ilkesizdir.
Ayrıca,
bu ülkenin yurtseverleri, solcuları, devrimcileri hiçbir zaman zaman
aşımına sevinmemiştir. Tersine, davalarının bir
an önce bitirilmesini her zaman talep etmişlerdir. Alınları ak
dolaşmışlardır. Her şeyin yerli yerine
oturmasında fayda vardır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve
arkadaşlarının cezaevlerinde bulunan hükümlü ve
tutukluların içinde bulundukları cezaevi şartları ve bu
şartların iyileştirilmesi konusunda yürütülecek çözüm
odaklı çalışmaların belirlenmesi amacıyla vermiş
olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
20/3/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
20.03.2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 20.03.2012 Salı günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri
İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve arkadaşları tarafından, 02.02.2012
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların içinde
bulundukları cezaevi şartları ve bu şartların
iyileştirilmesi konusunda yürütülecek çözüm odaklı
çalışmaların belirlenmesi" hakkında verilmiş olan
Meclis Araştırma Önergesinin, (224 sıra nolu) Genel Kurul'un
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
20.03.2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz İstanbul
Milletvekili Sayın Mahmut Tanala aittir.
Buyurun
Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiyedeki
cezaevlerinin koşullarıyla ilgili ben söz almış bulunmaktayım.
Türkiyedeki cezaevlerinde neler var, neler oluyor, koşullar ne
durumdadır, onu biraz size anlatmak isterim, ondan sonra yasal boyuta
döneceğim değerli arkadaşlar.
Şimdi, fiilî olarak bugüne kadar 941 kişiye yakın insan
cezaevinde ölmüştür. Yani sağlıklı bir vaziyette,
sağlıklı bir şekilde cezaevine girmiştir ancak 941
vatandaşımız cezaevinde hayatını kaybetmiştir.
Cezaevlerinin amacı kişiyi hem cezalandırmak hem de suç
işledikten sonra tekrar yine topluma nasıl kazandırtabiliriz,
nasıl ıslah edebiliriz, onların koşullarının
hazırlanması gerekir. Ancak günümüzdeki cezaevlerinin gerçekten
insanları ıslah edici bir özelliği var mıdır, yoksa
cezaevine girip çıktıktan sonra ıslah edici değil de
tamamen suç işleyebilecek profesyonel bir suç işleme makinesine mi
dönüşüyor? Yani bu, devletin, Hükûmetin, Bakanlığın
kendisine sorması gereken bir sorudur.
Kişi suç işlemiş olsun veya olmasın, şüpheli
olarak veya hükümlü olarak cezaevine girdiği zaman en azından içerideki
tutuklunun veya hükümlünün dışarıdaki insanlar kadar yaşama
hakkı vardır. Hatta bizim İnfaz Yasamızın 16ncı
maddesi uyarınca kişi eğer hasta ise, iyileşemeyecek bir
durumda ise, bunun tedavisi dışarıda yapıldıktan
sonra, ancak iyileştikten sonra cezaevine atılabilir.
Buradaki temel felsefe nedir? Önce insanın
sağlığıdır, önce insanın iyileşmesidir. Yani
kişinin sağlığı eğer tehlikede ise bu
kişinin cezasının veya tutukluluk süresinin ertelenmesi
lazım iyileşinceye kadar.
Şu anda içeride bulunan tutuklulardan, hemen İnternete
girdiğiniz zaman, kimler cezaevinin koşullarından dolayı
rahatsızlandı? Şener Eruygur, Orgeneral, beyin kanaması
geçirdi; Kasım Erdem, Tümgeneral, Hasdal Cezaevinde beyin kanaması
geçirdi; Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu, karaciğer kanseri; Profesör
Doktor Erol Manisalı, karaciğer kanseriyle teşhis konuldu;
Kuddisi Okkır, vefat etti; Kaşif Kozinoğlu, vefat etti; Yusuf
Erikel, meslektaşım, bir avukat arkadaşımız, bu
arkadaşımıza geniz kanseriyle teşhis konuldu, şu anda
bununla büyük bir mücadele hâlinde. Şu anda Hükûmetin içerisinde bulunan
bakanların bazısı aynı zamanda Yusuf Erikelin bakanlar
kurulu listesinde, içinizde bazı milletvekilleri
arkadaşlarımız yine değerli meslektaşımız
Yusuf Erikelin bakanlar kurulu listesinde. Yani Yusuf Erikel tutuklandı,
cezaevine atıldı, hakkında dava açıldı ancak kendi
bakanlar kurulu listesinde olan kişiler hakkında hiçbir ifade
alınmadı, soruşturma açılmadı. Profesör Doktor Mehmet
Haberal, dört kez kalp spazmı geçirdi. Yani bu sayıyı
arttırmak mümkün. Profesör Doktor Ayşe Yüksel, yine kanser
teşhisi konuldu.
Şimdi,
burada, hâlen, sıcağı sıcağına, İnsan
Hakları Alt Komisyonu gerek Osmaniyede gerekse Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından Pozantıya gönderilen arkadaşlarımız
cezaevindeki koşulları inceledi. Osmaniyedeki cezaevinde, cezaevine
giren tutuklu veya hükümlü çırılçıplak soyularak cezaevine
gönderiliyor. Değerli arkadaşlar, bu, insan onuruyla
bağdaşacak bir tavır değil, bağdaşacak bir ceza
değil. Yani burada cezanın üzerine ayrıca bu şekilde
çırılçıplak soyulması, bu cezanın tahammül edici bir
yönü yok değerli arkadaşlar. Osmaniyede aynı şekilde
cezaevinde bulunan kadınların çocuklarıyla ilgili Efendim,
hükümlü olmadığı için yemek verilmiyor. deniliyor. Peki neden
verilmiyor? deniliyor. Efendim, bu hükümlü değil çünkü hazırlanan
bu, Adalet Bakanlığının genelgesinde hükümlü olmayan
kişilere iaşe verilemez. deniliyor.
Değerli
arkadaşlar, bunun da gerekçesi, aslında Adalet
Bakanlığının genelgesine baktığımız
zaman -gayet rahat- hükümlü olan kadınlarla birlikte çocuklara, yine
çocukların yaşıyla uygun olarak iaşenin verilmesi
gerektiğini söylüyor. Ama nedir? Tabii ki, oradaki cezaevi idaresinin kötü
ve keyfî tutumlarından kaynaklanan bir husus. Burada da gerekçe olarak,
aynı zamanda, cezaevinde bulunanların iaşesinin gıda
değerinin düşük olmasının gerekçesi olarak yeteri kadar
kaynağın bulunmadığı söyleniyor.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce arkadaşlarımız Adapazarıyla
ilgili Hükûmetin kaynağı olmadığını söylüyor.
Kaynak bulunmayan, Kaynak yoktur. diyen İktidara ben buradan kaynak
gösteriyorum: Değerli arkadaşlar, Citibankın vergiye 3 milyar
dolar borcu vardı. Kaynak yoktur. diyen Hükûmete sesleniyorum:
Citibankın 3 milyar dolar borcu Maliye Bakanının oluruyla affedildi.
Kaynak yok. diyen arkadaşlarımıza kaynak. Peki,
Citibankın vergi borcu affedilince Citibank ne yaptı? AK
PARTİnin tekrar iktidara gelişi nedeniyle Citibank AKPyi tebrik
etti aynı şekilde. Yani Kaynak yoktur. diyen arkadaşlarımıza,
bir: Citibanktaki 3 milyar doları affetmemiş olsalardı bu
kaynak kullanılabilirdi.
Bu kaynakla ne
yapılabilirdi, Citibankın 3 milyar dolar vergi borcu affedilmese
Bakanın oluruyla? 30 milyon köylümüze 2,9 milyar TL kadar bir para
girmiş olacaktı. Bu, aynı zamanda Türkiye'de köylünün bir
yıllık mazot tüketimi olan 2 milyon 222 bin tonu
karşılamış olacaktı değerli arkadaşlar.
Geliyoruz, yine Kaynak
yoktur. diyen arkadaşlara: Ankarada Belbeton AŞnin piyasa
değeri 80-100 trilyon iken 22 trilyona satıldı değerli
arkadaşlar. Belbeton, Ankara Büyükşehir Belediyesinin yan
kuruluşu. Bu şirketin sadece bir makinesinin sigortası -Anadolu
Sigortadan kaskosu yapılmış- 6 trilyon değerli
arkadaşlar. Bu şirketin şu anda almış olduğu, yine
tekrar -satıldığı hâlde- belediyeden almış
olduğu iş: 40 milyon TLlik bir sözleşme yapılmış
durumda, 100 milyonluk ayrı, bir de 500 milyonluk bir iş de
Karayolları Genel Müdürlüğünden alınmış durumda. Peki,
bu Belbeton AŞ kime satılmış? Genç İnşaata
satılmış. Peki, Genç İnşaat firmasının
Sayın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanıyla ilişkisi
ne? Çocuklarıyla aynı kavgaya karışınca o kavgada
ifadeleri var mıydı? Bir ortaklıkları var mıdır yok
mudur? Ve aynı zamanda, bu yapılan işlerle ilgili tretuvar
döşemesi ihalesi alınmış, bu ihalede bu taşların
üst tabakasında bazalt tozunun olması gerekirken bazalt tozu olmadan
bu taşlar yapılıyor mu yapılmıyor mu? Bu konuda hem
İçişleri Bakanlığını hem de
Sayıştayı göreve davet ediyorum. Yani burada 22 milyon TLye
satılan Belbetonun, 40 milyon TL hazır işi, 150 milyon TL ve
500 milyon TLlik gelecekte yapılan işlerle ilgili
yapılmış olan ihaleleri var, aynı zamanda İş
Bankasının kuruluşu olan Anadolu Sigortadan da bu
demirbaşların sigorta değeri yapılan ihale bedelinin çok
çok üzerinde değerli arkadaşlar.
Ben,
yine, bir başka kaynak söylemiş olayım: Vatandaşın,
asgari ücretinden, içtiği sudan, yediği yemekten vergi alan Hükûmet,
borsadan vergi almamakta değerli arkadaşlar. Yani, gerçekten
eğer Kaynak yok. deniliyorsa, borsadan kaynak. Yabancı
şirketler ne yapıyor değerli arkadaşlar? Yabancı
şirketler -içimizde hukukçu arkadaşlarımız var- Türkiyede
açmış oldukları davaların hepsinde harçtan muaf. Bankalar
-millî bankamız kalmadı- bankaların tamamı, açtığı
davalarda harçtan muaf. Yani yatırım yapmamanın gerekçesi olarak
eğer kaynak yokluğu gösteriliyorsa, gerçekten kaynak var,
kaynaklarımız israf ediliyor.
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, önergeye destek vermenizi
istirham ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Çankırı Milletvekili
Sayın İdris Şahine aittir.
Buyurun
Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; CHP grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
ceza ve tutukevlerinin fiziki şartları ve orada tutukluluk süresini
geçiren mahkûmlar ve tutuklular hakkında böyle bir konunun gündeme
getirilmiş olmasını ciddi anlamda önemsiyorum ve bu hususta
düşüncelerimi AK PARTİ Grubu adına yüce heyetinize saygıyla
arz ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere, cezaevleri, özellikle eve dönüş
operasyonlarının gerçekleştiği tarihten sonraki süreç
içerisinde, 99 yılının sonunda 2000li yılların
başında başlamak üzere, son günlere değin oldukça güzel
fiziki konum ve şartlara kavuşturulmuştur. Yine, burada kalan
hükümlü ve tutukluların durumları Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunuyla, 2001 yılında
yürürlüğe giren bir kanunla düzenlemiş ve her yargı çevresinde
oluşturulan komisyonlarla, en az otuz beş yaşını ikmal
etmiş olmak kaydıyla, tıp, eczacılık, hukuk, kamu
yönetimi, sosyoloji, psikoloji, sosyal hizmetler, eğitim bilimleri ve
benzeri alanlarda en az dört yıllık yükseköğrenim kurumlarından
veya bunlara denkliği kabul edilen yurt dışındaki
yükseköğretim kurumlarından mezun olmak ve mesleğiyle ilgili
olarak kamu kurum ve kuruluşlarında ya da özel sektörde en az on
yıl çalışmak kaydıyla; kişisel nitelikleriyle
çevresinde dürüst, güvenilir ve ahlaklı olarak tanınmış
olmak, herhangi bir siyasi partinin merkez, il veya ilçe
teşkilatlarında görevde bulunmamak üzere bir izleme kurulu
oluşturulmuştur. Bu izleme kurulu en az iki ayda bir yan yana gelmek
suretiyle cezaevinin sıhhi şartları, orada kalan tutuklulara
karşı manevi bir işkencenin yapılıp
yapılmadığı veyahut da kendi sağlık
durumları noktasında herhangi bir şikâyetleri olduğunda
revire çıkartılıp çıkartılmadıkları
noktasında sürekli olarak izlemelerde bulunmaktadır ve bunlar
yapmış oldukları izlemeler sonucunda gördükleri eksiklikleri
yörenin cumhuriyet başsavcılığına, Adalet
Bakanlığına ve Mecliste İnsan Hakları İnceleme
Komisyonuna özellikle raporlar hâlinde sunmaktadırlar.
Özellikle
CHPnin önergesinde ifade etmiş olduğu dört tane cezaeviyle
alakalı, Kandıra, Diyarbakır, Silivri ve Tekirdağ cezaevlerindeki
durumlarla alakalı olarak da buradan şunu ifade etmek istiyorum:
Yurdumuzun her tarafında üç yüz seksen beşi aşkın
kapalı cezaevi bulunmaktadır. Burada yaşayan her
vatandaşımız bizim için mukaddestir ve kıymetlidir. Zira,
bizim siyasetteki temel düsturumuz da İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. zihniyetidir. Dolayısıyla, ne olursa olsun,
özellikle mahkûmiyet hükmü kesinleşmemiş olan her tutuklu sonuç
itibarıyla bizim nazarımızda kesinlikle mahkûm olmuş
değildir. Yargılaması devam eden tutuklulara, mahkûmiyet hükmü
almış olsa dahi insan olarak cezaevinde bulunan
vatandaşlarımıza sosyal devletin gerekliliği olan tüm
şartları ve hizmetleri sunmakla yükümlüyüz ancak özellikle
cezaevlerinin güvenliği açısından değerlendirdiğimiz
zaman, değerli meslektaşımız burada çok güzel ifade etti,
Sağmalcılar, Bayrampaşa cezaevlerinin, hemen yanı
başımızdaki Ulucanlar Cezaevinin, Diyarbakır eski
cezaevinin konumlarını hiçbir zaman unutmamamız lazım. Ben
Çankırı Milletvekili olarak, iki dönem de baro
başkanlığı yapmış bir kardeşiniz olarak,
cezaevlerinin ceza avukatlığıyla ekmeğini yiyen bir
kardeşiniz olarak çok yakinen takipçisi olan birisiyim ve özellikle de son
zamanlarda cezaevlerinin sıhhi şartlarında, orada bulunan mahkûm
ve tutuklulardan almış olduğumuz mesajlarda da, çok olumlu
gelişmelerin olduğunu memnuniyetle müşahede ediyor ve görüyoruz.
Tabii ki bunlar yeterli midir? Elbette ki insan haklarından insanın
haberleşme hürriyeti olsun, diğer fiziki şartların,
barınma, yeme ihtiyaçlarının tamamının
dışarıdaki gibi olmasını beklemek kapalı bir
ortamda zaten mümkün değil. Ancak bugün Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinden tutun Türkiyedeki örneklere baktığımız zaman
da çok fazlasıyla bir sıkıntılı durumla
karşılaşmıyoruz.
Önemli
olan şu: Elbette ki rahatsızlıkları olan
Özellikle
önergede de ifade edilmiş, Silivri Kapalı Cezaevinde hiç kadın
mahkûm olmadığı hâlde kadın doğum uzmanının
revirde nöbetçi olarak tutulduğu belirtiliyor. Özellikle Sağlık
Bakanımızdan istirhamımız, pek çok noktada kadın
doğum uzmanlarının olmadığı Anadolunun pek çok
vilayeti var, bunların öncelikle oralara gönderilmesi hâlinde çok daha
uygun olacağını düşünüyoruz. Ben böyle bir tespitin de
uygun düşmediğini, zira acil hekimlerinin veya pratisyen hekimlerin
cezaevlerinde nöbet tuttuğunu yakinen biliyor ve müşahede ediyorum.
Burada sadece bir görüş olarak ifade edilmiş, net bir tespite de
varılmadığını zaten önergeden de anlıyoruz.
İnşallah, bizlerin arzusu, isteği, her türlü cezaevinde bulunan
hem mahkûmlarımıza hem tutuklularımıza insan onuruna
yakışır her türlü imkânı milletçe sağlayabilmemiz.
Bu
noktada da, ciddi anlamda, gerek Sincanla -ki
karşılaşmış olduğumuz manzaralar-
Ulucanları kıyas ettiğimiz zaman gerekse Diyarbakırda
geçmiş cezaeviyle şimdiki cezaevini mukayese ettiğimizde, sadece
Türkiyenin Diyarbakır, İstanbul ve Ankarasında değil, her
noktasına gittiğimiz zaman gerek açık ceza infaz
kurumlarında gerekse tutukluların yoğunlukta bulunduğu
cezaevlerinde fiziki şartların son derece iyileştiğini
görmüş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Saygıdeğer Başkanım; elbette ki, hukuki
olan, hukuk zemininde yapılması gereken her türlü
çalışmanın AK PARTİ Grubu olarak arkasında
olacağımızı ifade etmek istiyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) İnfaz koruma memurları var,
infaz.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Ancak bu kadar önemli bir konuda son derece
sığ bir gerekçeyle cezaevindeki durumların Meclis gündemine
getirilmiş olmasının şu an itibarıyla öncelikli
görüşülecek bir konu olmadığını özellikle buradan ifade
etmek istiyorum.
İnfaz
koruma memurları açısından da
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ondan bahsetsene biraz. Hepsi
perişan.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) -
adalet komisyonlarımıza çok ciddi
anlamda bir imkânın verildiği, burada çalışacak olan infaz
koruma memurlarının tamamının adalet
komisyonlarımızca titizlikle seçilmek suretiyle
görevlendirildiği ortada. Elbette ki onların ekonomik
imkânlarının da ülkemizin bütçesi de dikkate alınmak suretiyle
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Mesaisi yok, yirmi dört saat görev
yapıyorlar, tatilleri yok.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, lütfen
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) -
çok daha iyi bir noktaya getirileceğine dair
inancımız var. Şunu özellikle ifade etmek istiyorum ki bir
zamanlar adliyelerde müsveddelerin arkasına, müsvedde
kâğıtlarının, seçim kâğıtlarının
arkasına bizler duruşma zabıtları
aldığımızı değerli meslektaşlarım çok
çok iyi bilirler. Emin olun 2002den 2012ye gelinen süreç içerisinde Adalet
Bakanlığının yapmış olduğu
çalışmaları -Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürlüğü-
özellikle iş yurtları bütçesinden yapılmış olan,
yurdun her tarafında son derece donanımlı sarayları
gördükçe bu ülkenin nereden nereye geldiğini bir seferde anlıyoruz.
Ben
burada özellikle fiziki şartlar açısından -işte
baroların geldiği nokta- sadece baro pullarından Türkiyedeki
sivil toplum kuruluşları olan barolarımızın
geldiği ekonomik güç, fiziki şartları da burada ifade etmek
istiyorum.
Huzurunuzda,
bu imkânı sağlayan öncelikle yüce milletimize, sonrasında
istikrarlı yönetimiyle hak ve adalet duygularının ne demek
olduğunu ve Adalet mülkün temelidir. sözünü ve nişanesini
yapmış olduğu saraylarla ve yargı ağında
sunmuş olduğu hizmetlerle bu necip millete sunan AK PARTİ
Hükûmetine ve onun arkasındaki yüce milletimize bir sefer daha
teşekkür ediyorum.
Bu
vesileyle CHP grup önerisi aleyhinde olacağımızı ve bu
şekilde de oy kullanacağımızı beyan ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şahin.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci söz Osmaniye Milletvekili
Sayın Hasan Hüseyin Türkoğluna aittir.
Buyurun
Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri;
yaklaşık bir yıl devam eden ve her günü ayrı bir zaferle
taçlandırılan Çanakkale savaşlarının 97nci yıl
dönümü münasebetiyle şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Afganistanda
şehit olan 12 askerimize de rahmet, ailelerine sabır diliyorum.
İnanıyorum ki Cenabıallah onları cennetinde
buluşturacaktır. Onların aziz hatırasına hürmeten,
temiz ve saf kanlarıyla sulayarak vatan yaptıkları bu
toprakları böldürtmeyeceğimizin, Türk Bayrağını
gönderden indirmeyeceğimizin ve Türk milletini
parçalatmayacağımızın sözünü vererek onlara olan borcumuzu
bir parça ödeyebileceğimizi ifade etmek istiyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından verilen, cezaevlerinin şartlarının,
mahkûmların sorunlarının araştırılması için
Meclis araştırması açılması hakkındaki önergeyle
ilgili olarak sözlerime başlarken 12 Haziranda tecelli eden millî irade
kapsamında Türk milletine vekil olan İstanbul Milletvekili Sayın
Engin Alan ile başında şapka olmadığı için tilki
ve çakal tarafından dövülen tavşan mantığıyla
cezaevinde bulunan tüm mazlumları da saygıyla selamlıyorum.
Uzun
tutukluluk sürelerinin düzenlendiği CMK maddelerini
değiştirmeyen, mağduriyetleri gidermeyen, milletin vekili ve
millet iradesinin tecellisi olarak milletvekili seçilen İstanbul
Milletvekili Engin Alan ve diğer milletvekillerinin görev yapmasını
engelleyen düzenlemeleri ortadan kaldırma iradesini ortaya koymayan
Hükûmeti de ayıplıyor ve kınıyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; cezaevlerinin dâhil olduğu
sistemin aktörlerinden birisi mahpus, diğeri cezaevi ve bir
başkası da cezalandırma rejimidir. Evvela, cezaevlerinin
dış korumasının Adalet Bakanlığı personeli
yani özel güvenlik tarafından yapılmasının
sağlanması önemlidir. Jandarmanın personel yetersizliği
bahanesiyle duruşmaya giden mahkûmlara sorun çıkarması çok
önemli bir konudur. Bu görevin özel güvenliğe verilmesi önemlidir. Bu
konuda var olan kadroların ve yasal düzenlemelerin bir an evvel hayata
geçirilmesi gereklidir.
İnfaz sisteminin en
önemli unsurlarından bir diğeri de başta infaz memurları
olmak üzere tüm görevlilerdir ve bu görevliler ciddi sıkıntılar
çekmektedir. Hapis sistemini bir ıslah olarak gören ceza sistemimiz içinde
doğal olarak, mahpus edilenle en yakından temas eden ceza infaz
memurlarının maddi, manevi ihtiyaçlarının giderilmesi önem
arz etmektedir. Dolayısıyla, önce ceza infaz memurlarının
sorunlarını konuşmak ve çözmek gereklidir. Bu sorunları bir
örnekle anlatmak istiyorum: L tipi bir cezaevinde bir infaz koruma memuru
günlük ortalama
Emniyet ve güvenlik
hizmetleri sınıfına dâhil olmak istiyor ceza infaz koruma
memurları ve 5510 sayılı Kanunun 40ıncı maddesi çerçevesinde
yıpranma hakkı istiyorlar.
Fazla çalışma
ücretiyle ilgili, Adalet Bakanlığı diğer
çalışanlarıyla beraber fazla çalışma ücretlerinden
faydalanmak istiyorlar.
İnfaz kurumları
çalışanlarına verilen ücretin görevlerinin zorluk derecesine
göre, emeklilerinin de hak ettikleri statüye göre ek göstergelerinin
düzenlenerek artırılmasını talep ediyorlar.
6111 sayılı
Yasayla Adalet Bakanlığı diğer
çalışanlarına verilen sendikal örgütlenme hakkını
istiyor ceza infaz koruma memurları.
Ayrıca, can
güvenliği kapsamında kendilerine görev başındayken verilen
silahların emekli olduktan sonra da harçlardan da muaf tutulmak suretiyle
devamını istiyorlar.
Ceza infaz
kurumlarında çalışan ceza infaz koruma memurlarının
sendikal örgütlenmeleri olmadığı için bu konuların
tartışıldığı platformlarda, hiç olmazsa
kurdukları derneklerin muhatap alınmasını istiyorlar.
Bu sorunlar giderilmeden
sağlıklı bir ceza infaz sisteminden bahsetmek mümkün değil.
Diğer yandan, öncelikle sisteme dâhil edilen yeni modern cezaevlerinin
olması fiziksel sorunları çözememekte. Bugün cezaevlerimizdeki
kapasite 80 bin kişilik ama sıkıştırılarak 116
bine çıkarılmış bir rakam fakat tutuklu ve hükümlü
sayısı 130 bin civarında. Aradaki farkın ortaya
çıkardığı sorunlar şunlar:
Her
bir mahpusa yatak verilememekte yani mahpuslar iki üç vardiya şeklinde
uyuyabilmektedirler. Yeni yataklar açabilmek için ortak kullanım
alanları yatakhaneye çevrilmekte ve alanlar daralmakta. Resim, müzik gibi
rehabilite enstrümanları ya azaltılmakta ya da tamamen
kaldırılmaktadır. Yemek için ayrılan imkânlar kapasitenin
üstünde insana yetmemekte ve kalite iyice düşmektedir. Mahpusların
yıkanmaları ise başlı başına bir sorun
teşkil etmektedir.
Her
vesile ile cumhuriyet döneminin rekorlarından bahseden Hükûmet, bazı
rekorlarından da bahsetmelidir. Mesela, Türkiye, Avrupanın en fazla
cezaevi olan devletlerindendir. Türkiye, Avrupanın en fazla mahpus
sayısı olan devletlerindendir. Türkiye, Avrupanın en fazla
tutukluluk süresi yaşatan bir ceza rejimine sahiptir. 2002de 59 bin
civarında olan mahpus ve bu rakamın ancak yüzde 15i tutuklu olan
Türkiyede, bugün itibarıyla, 130 binin üzerinde mahpus ve bunun yüzde
50ye yakını tutukludur. Bu korkunç rakamların sebebi, on
yıldır devleti yöneten AKP hükûmetleridir. Geride
bıraktığımız dokuz yılı aşan sürede
AKPnin yargıyı ele geçirme, yönlendirme ve yönetme ihtirası bu
tablonun temel sebebidir.
Yargı
kavramı, artık, zihinlerde adalet, tarafsızlık,
eşitlik hissi uyandırmamaktadır. Yargı, artık,
zihinlerde AKPnin emrinde, onun bir parçası ve AKP gibi
düşünmeyenler için bir korku hissi uyandırmaktadır. AKP, bir
dönem emrinde olmadığı için çamur attığı, en
ağır eleştirileri yönelttiği, hatta mezheplerin
yönettiğini ifade ettiği yargıya, 12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan
ve ona bağlı yasaların çıkarılıp
uygulanmasından sonra toz kondurmamaya başlamıştır.
Sincanda dedelerin hâkim ataması yaptığı ifade
edilmiş, yeni düzenlemelerden sonra uygun hâkimlerin, savcıların
özel davalara atanması temin edilerek güya sorun çözülmüştür. Zaman
zaman bizlere de Siz neden kendi yargınızın peşinde
koşturmuyorsunuz? diyenler de var, yok değil. Bizler, Türk milleti
adına karar verenlerin, ne mezhepçilerin ne siyasetçilerin ne de cemaatçilerin,
sadece ve sadece Türk milletinin hâkim
ve savcısı olmasından yanayız.
Yargıya bu kadar
hevesli, ihtiraslı olma arzusu AKPye avantajlar da
sağlamıştır. Mesela kayıp trilyon davası gayet
güzel sonuçlanmıştır. Mesela saf ve temiz Müslümanların
sadaka, fitre, zekât ve kurban paraları ile kendilerine televizyon
kanalı kuran, gemi alan, siyaset yapan dolandırıcılar
kollanıp korunabilmişlerdir. Mesela domuz bağıyla
insanları katledenler ıslık çalarak mapushanelerden
çıkıp gidebilmiştir. Suikast davası bahanesiyle kozmik
odalar deşifre edilebilmiştir. AKP bürokrat ve siyasetçilerini
sıkıntıya sokabilecek davalar nedense zaman
aşımına uğramıştır.
Bölücübaşının örgütünü İmralıdan yönetmesine müsaade
edilmiştir. Terörle müzakeremiz var, hele şu KCKyı birkaç
yıl gündeme getirmeyelim. denilebilmiştir. Yargıya
İstikamet Habur, marş marş! denilerek mobil mahkemeler
kurulabilmiştir. Şike soruşturması seçimlerde AKPye zarar
vermesin diye seçim sonrasına bırakılabilmiştir. AKPli
olmayan belediyeler üzerinde yargı aracılığıyla
operasyonlar yapılmış, âdeta 2014 mahallî seçimlerinin
altyapısı hazırlanabilmiştir.
Yargıyı HSYK
üzerinden hizaya getirdiniz. Bürokrasi, akademi, üniversite ve yargı, her
yeri ele geçirdiniz. Artık Bavyeradaki zalimlerden kaçıp Berlinde
sığınacak hâkim de yok. Savcı unvanının önüne
cumhuriyet kelimesini ekleyen Mahmut Esat Bozkurtun mezarda kemikleri
sızım sızım sızlıyor. Siz iktidara gelirken
Fıratın kenarında otlayan kuzunun sorumluluğundan
bahsediyordunuz. Şimdi o kuzu düşüncelerinden dolayı tutuklu. O
sürüdeki çoban köpeği örgütten dolayı tutuklu, pençeleri olduğu
için silahlı örgütten dolayı tutuklu. Çoban ise örgüte yardım ve
yataklıktan tutuklu. Ahali korku imparatorluğu içinde
kıvranıp duruyor. Sürüye saldıran çakallar ise sizden çok
memnunlar, ne zaman vereceğinizi bekliyorlar.
Bu vesile ile Cumhuriyet
Halk Partisinin araştırma önergesi lehinde
olacağımızı ifade eder, yüce Türk milletinin
milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde son söz Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Başere aittir.
Buyurun
Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YUSUF
BAŞER (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, Afganistanda şehit olan 12 askerimize Allahtan rahmet
diliyor, kederli ailelerine ve aziz milletimize
başsağlığı diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin
şartlarıyla ilgili olarak CHP Grubu tarafından verilen grup
önerisinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde, 15/12/2011 tarihi itibariyle 377 ceza infaz ve
kurum evi bulunmakta ve bu kurum evlerinden 121.804 kişi
faydalanmaktadır.
Ceza
infaz kurumu ve tutukevi sayısının, işletim maliyetinin
düşürülmesi, hizmette kalite, çağdaş infaz
anlayışı doğrultusunda hızla azaltılması
amaçlanmış, bu amaç çerçevesinde ülkemizde uluslararası normlara
uymayan ve fiziki şartları ve kapasitesi itibarıyla eğitim
ve iyileştirmenin kısıtlı yapıldığı
veyahut hiç yapılamadığı küçük ilçelerde bulunan ceza infaz
kurumları 2006 yılından itibaren kapatılmış ve
toplam 118 cezaevi kapatılmıştır.
AK
PARTİ hükûmetleri, çağdaş anlayışa uygun olarak yeni
ceza infaz kurumlarının yapımını hedeflemiş, bu
çerçevede Adalet Bakanlığınca 2006 yılından itibaren
bir çalışma başlatılmış, sağlıklı,
güvenlikli, mekanik ve elektronik donanımlı ve rehabilitasyon
işlemlerine elverişli yeni ceza ve infaz kurumu projeleri
gerçekleştirilmiş, başta büyük şehirler olmak üzere son
altı yılda 53 adet ceza infaz kurumu yapılmış ve
42.142 kapasiteli ceza infaz kurumu hizmete açılmıştır.
5275
sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 18inci maddesi
uyarınca akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları
bulunan hükümlüler için Türkiye'nin değişik yerlerindeki ceza infaz
kurumlarında üniteler açılmıştır ve 2009
yılında faaliyete geçmiştir.
5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanuna göre ceza ve güvenlik tedbirlerinin
infazına ilişkin kurallar, hükümlülerin dil, din, mezhep, milliyet,
renk, cinsiyet farkına bakılmaksızın, felsefi inanç ve
düşüncelerine bakılmaksızın, siyasî ve ideolojik
düşüncelerine
bakılmaksızın, ekonomik güçleri ve toplumsal
sınıflarına bakılmaksızın, hiçbir kimseye
ayrıcalık yapılmaksızın bilaistisna
uygulanmaktadır.
Ceza
ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel
amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün
yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça
karşı korumak, hükümlünün yeniden sosyalleşmesini teşvik
etmek, üretken, kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara
saygılı, sorumluluk taşıyan yeni bireyler kazanmak
amaçlanmıştır.
Ceza
infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri
sağlanmış, hürriyeti bağlayıcı cezanın
zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna
saygının korunmasını
sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çekilir hale
getirilmiştir.
Cezanın
infazında adalet esaslarına uygun hareket edilmiştir. Bu
maksatla ceza infaz kurumları, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin
verdiği yetkilere dayanarak nitelikli elemanlarca denetlenmiştir.
Huzurlarınızda
ceza ve infaz kurumlarında ceza izleme kurulu üyeliği yapan,
aynı zamanda Yozgatta üç dönem Baro Başkanlığı yapan
bir kardeşiniz olarak sesleniyorum ki, 2001 yılında
yürürlüğe giren 4681 Sayılı
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanununa uygun olarak yürürlükteki mevzuat ve ülkemizin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerle belirlenen ilkeler çerçevesinde ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinin yönetim, işleyiş ve
uygulamalarını yerinde görmek, yerinde denetlemek, bilgi almak ve
eksikleri gidermek ve rapor hâline getirmek üzere ve ilgili, yetkili mercilere
sunmak üzere ceza infaz kurumları ve tutukevlerine ilişkin olarak
kurullar kurulmuştur. Bu izleme kurulları başkanla beraber 5
kişiden oluşmakta ve bu 5 kişi içerisinde kadınların
da bulunması zorunlu hâle getirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ceza izleme kurullarına seçilecek şahıslarla
ilgili olarak devlet memurluğunda öngörülen şartlar
dışında ayrıca şartlar getirilmiş ve bu
kişiler çevresinde dürüst, güvenilir, ahlaklı olarak
tanınmış kişiler arasından seçilmiştir.
Cezaevi
izleme kurulu, infaz kurumları ve tutukevlerindeki infaz ve ıslah
uygulamalarına ilişkin işlem ve faaliyetleri yerinde görmek,
incelemek, yönetici ve görevlilerden bilgi almak, hükümlü ve tutukluları
bizzat dinlemesi gerekiyordu ve bu
görevler, bu kurullar tarafından bihakkın yerine getirilmektedir.
Ceza infaz kurumları ve tutukevleriyle ilgili tespitlerini ve
aldıkları bilgileri değerlendirmek üzere dört ayda bir rapor
tanzim etmekte bu kurul ve bu kurul raporlarını hem Adalet
Bakanlığına hem Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerine, komisyon
başkanlıklarına, yine bağlı bulundukları
cumhuriyet başsavcılıklarına ve eğer incelemeler
neticesi bir suç sabit olmuşsa bununla ilgili olarak da bağlı
bulundukları ceza infaz
hâkimliklerine bu raporlar tanzim edilmektedir.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarıyla
birlikte cezaevlerindeki koğuş sistemi
kaldırılmış, koğuşlardaki ağalık ve
haraç verme sistemine son verilmiş, koğuşlarda 1, 3, 5, 8
kişilik sisteme geçilmiştir. Cezaevlerindeki
giriş ve çıkışlar güvenli hâle getirilmiş,
cezaevlerinden kaçışlar önlenmiştir. Geçmiş dönemlerde
televizyon ekranlarında hayretle izlemiş olduğumuz cep
telefonları, uyuşturucu maddelerin cezaevlerine girişine son
verilmiş, cezaevleri güvenli hâle getirilmiştir. Cezaevlerinde
yiyecek içecek, giyim, sıcak su, sportif alanlar, kütüphane ve insani
hizmetlerin standardı geliştirilmiş ve kalitesi
artırılmıştır. Cezaevlerine ambulans, doktor,
hemşire, psikolog, din görevlisi, pedagog, sosyal
çalışmacı, usta öğreticiler ve öğretmenler
görevlendirilmiş, tutuklu ve hükümlülere meslek edinme imkânları
sağlanmıştır.
Ceza
infaz mevzuatı uluslararası standarda kavuşturulmuş,
cezaevlerinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aramış
olduğu standartlar yakalanmış, denetimde serbestlik sistemi
getirilmek suretiyle yeni bir sistem kurulmuştur.
Cezaevi
sorunları AK PARTİ İktidarıyla birlikte ülke gündeminden
çıkarılmıştır. Yetişkin, çocuk hükümlü ve
tutuklulara uygulanan psikososyal ve destek programları
yapılmaktadır.
Yine, milletvekili bulunduğum Yozgat
Cezaevinde faaliyet gösteren hükümlü ve tutuklular Türk Hava Kuvvetlerinin
parkalarını yapmakta, nevresim takımları yapmakta ve
cezaevinde bulunduğu süre içerisinde bu insanlarımıza cezaevinden
çıktıktan sonra rahat bir şekilde, insan onuruna
yaraşır bir şekilde hayatlarını idame edebilmesi için
mesleki, teknik eğitim faaliyetleri gösterilmekte ve bu insanlar
cezaevlerinden çıktıkları zaman da ellerinde bir meslek edinir
hâle getirilmiş bulunmaktadır.
Tutuklu
ve hükümlülere de AK PARTİ İktidarı toplumun tüm kesimlerine
olduğu gibi İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
anlayışıyla hareket etmekte. Herkes için adalet diyoruz.
Bu
vesileyle CHP Grubu tarafından verilen önerinin aleyhinde olduğumu
belirtiyor, yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başer.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisini
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
- Karar yeter sayısı arayacağım.
oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.42
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.56
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun 20 Mart 2012 Salı günkü birleşiminde
sözlü soruların görüşülmemesi, 27 Mart 2012 Salı günkü
birleşiminde 178 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarına devam etmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
20/3/2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 20.03.2012 Salı günü (bugün) toplamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler Kısmında yer alan 194, 74, 77 ve 139 sıra
sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 3, 11,
12 ve 13 üncü sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel
Kurulun;
20
Mart 2012 Salı günkü (bugün) birleşiminde, sözlü soruların
görüşülmemesi,
27
Mart 2012 Salı günkü birleşiminde 178 sıra sayılı
kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Bolu
Milletvekili Sayın Ali Ercoşkuna aittir.
Buyurun
Sayın Ercoşkun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimiz hakkında söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken başta Çanakkalede olmak üzere vatanımızda ve
dünyanın her köşesinde vatanımızı kahramanca temsil
ederken şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet diliyorum, milletimizin
başı sağ olsun.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sayın
bakanlarımızın şehitlerimiz için düzenlenen törenler ile
komşu ülke Bulgaristan Başbakanının Ankaradaki bazı
programlara katılımlarından dolayı bugün sözlü
soruların görüşülmemesini, bununla beraber yap-işlet-devret ile
ilgili 194 sıra sayılı Kanun Teklifinin,
yatırımların kamuya dönüş sürecinin
kısaltılmasında ve KDV ile ilgili düzenlemelerin rekabetçi
ortamda borçlanma maliyetlerinin azalmasına sebep olacağından bu
kanun teklifinin gündemin 3üncü sırasına alınmasını
öneriyoruz. Ayrıca, uluslararası kara yolu
taşımacılığı açısından 74, 77 ve 139
sıra sayılı kanun tasarılarının bir an önce
onaylanması ülkemizin uluslararası rekabet gücünü
artıracağından, 74 sıra sayılı Uluslararası Karayolu
Taşımacılığına İlişkin Sınır Geçiş
İşlemlerinin
Kolaylaştırılması Başlıklı 8 Numaralı Ekin
Onaylanması, 77 sıra sayılı tasarı ile Bozulabilir Gıda
Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığı ve Bu
Taşımacılık Faaliyetlerinde Kullanılacak Özel Ekipmana
İlişkin Anlaşmaya Katılmamız ve 139 sıra
sayılı tasarı ile Karayolu Trafiği Konvansiyonu ile Bu Konvansiyonu
Tamamlayıcı Avrupa Anlaşmasına Katılmamız,
uluslararası nakliye sektörünün -ki Türkiye'yi ve özellikle Boludaki
nakliyecileri direkt ilgilendiren bir konudur- acil ihtiyaçlarını
karşılamaktadır. Bu sebeple, bu tasarıların gündemin
11, 12 ve 13üncü sıralarına alınmasını ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesini öneriyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 27 Mart, haftaya salı günü ise 178 sıra
sayılı uluslararası sözleşmenin bitimine kadar
çalışmalara devam edilmesini öneriyoruz.
Bu vesileyle yüce
heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Gündemimizin bu
şekilde değerlendirilmesini yüce heyetin takdirlerine arz ediyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz, Mersin Milletvekili
Sayın Mehmet Şandıra aittir.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, salı günü,
Genel Kurulumuzun gündeminin belirlendiği gün. Gönül arzu ederdi ki, birlikte
çalışacağımız gündemi uzlaşarak birlikte
belirleseydik daha iyi olurdu ama çok uzun zamandan bu yana maalesef bu
uzlaşma zeminini Genel Kurulumuz, siyasi partilerimiz,
gruplarımız kaybetmiş bulunmaktadır.
Şu ana kadar
görüşülen iki tane gündem önerisi, Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir. Şimdi iktidar
partisi grubunun önerisini görüşmekteyiz. Her defasında olduğu
gibi, iktidar partisi grup yönetimleri, bu defa yine bir
uzlaşma aramadan, kendi kararlarıyla huzurunuza bir teklif
getirdiler. Söyledikleri şey, 194, 74, 77 ve 139 sıra
sayılı kanunların gündemin 3üncü, 11inci, 12nci ve 13üncü
bölümüne alınmasıdır. Çalışma saatlerini
değiştirmiyor ama 27 Mart 2012 Salı günü 178 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar yani bitimine kadar diye bir öneri getiriyor,
oylarınızla kabul edilecek. Gündem kitapçığına
baktığınız takdirde, 178 sıra sayılı Kanun
bugünkü düzenlemeyle bile 7nci sırada. Dolayısıyla Bir günde
en az beş kanunun bitimine kadar çalışacaksınız.
deniliyor.
Bir
başka öneri daha var. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine
genel merkez veya grup başkanlığı tarafından
gönderilen yazıda, 27 Mart ile 5 Nisan arasında -zannediyorum- 400
maddeye yakın veya en az 300 maddelik yedi, sekiz kanunun bitimini
talimatlıyor; tartışmalı tüm kanunlar, 4+4+4; 2/B Yasası,
Toplu İş Sözleşmesi Yasası, Sendika Yasası ve
diğerleri.
Yani
değerli milletvekilleri, Genel Kurul kendi gündemine hâkim olmak
durumunda, kendi kararıyla, kendi inisiyatifiyle çalışmanın
saatlerini ve sıralamasını belirlemek durumunda ama bir
yerlerden öyle talimatlar geliyor ki, Şu kanunları bitimine kadar
çalışıp bitireceksiniz, ondan sonra gideceksiniz. Bu
tavrın, bu Genel Kurula yakışmadığını her
defasında söylüyoruz. Bizler burada toplumun sorunlarının çözümü
için ortak aklı üretmekle görevliyiz, iktidarı ve muhalefeti. Kendi
gündemini uzlaşarak çözemeyen bir Genel Kurul, bir Meclis, bir siyaset
kurumu bu ülkenin sorunlarını nasıl çözecek?
Takdir
sizin değerli iktidar partisi grubu milletvekilleri. Ben inanıyorum
ki bu hafta içinde veya önümüzdeki haftanın başında, bugün teklif
ettiğiniz bu gündem de değişecektir, bir yerlerden bir
şeyler söylenecektir, yeni bir kanun, farklı bir çalışma
düzeni, yine bitimine kadar usulle, yine Meclisimizin, Genel Kurulun
çalışma saatleri ve şekli yeniden belirlenecektir. Bu
çalışma şeklinin faydalı olmadığını,
doğru olmadığını, bu Genel Kurulun şahsiyetine
yakışmadığını tekrar ifade ediyorum.
Muhalefet
partisi olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz her defasında
şunu söylüyoruz: Evet, iktidar olarak siz programınız veya
millete verdiğiniz sözler doğrultusunda burada gündem belirleme
yetkisine, takdirine sahipsiniz. Ülkenin sorunlarının çözümü için
hangi hukukun çıkartılması gerekiyorsa, kurulması
gerekiyorsa bu sizin sorumluluğunuzda, bunların görüşülmesinin,
sıra sayısının belirlenmesi yetkisi de size ait. Ama ben
her defasında söylüyorum, buranın gündemi milletin gündemi olmak
mecburiyetinde. Buranın gündemi birilerinin ihtiyacına, öfkesine
dayalı bir gündem olursa bu hak olmaz, bu doğru olmaz, bu millete
saygı olmaz. Milletin sorunlarının çözümü noktasında hukuk
kurmak mecburiyetinde olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, birilerinin öfkesinin
veya birilerinin talebinin doğrultusunda eğer hukuk kurmaya kalkar,
buna dayalı gündem belirlemeye kalkarsa bu şık olmaz, bu
doğru olmaz, bu hak olmaz.
Değerli
arkadaşlar, bakınız Sendika Yasası bekliyor. 2012
yılı başlayalı üç ayı doldurmak üzere. Devletin tüm
çalışanları, memurları, memurların emeklileri,
şehit yakınları, efendim, dul ve yetimleri, memurların, emeklilerin dul ve
yetimleri, muhtarlar, korucular, 4/Cliler 2012 yılı maaş
zammını alamadılar. Belki de cumhuriyet tarihinde ilk defa
oluyor. Niye? Çünkü bir Anayasa değişikliği yaptınız.
Bu Anayasa değişikliğinin gereği kanunu
çıkarmanız lazım ama attınız, alt komisyonda bekliyor,
itiraz ettik, şimdi orada görüşmeleri tamamlayıp üst komisyonda
görüşüyorsunuz. Devlet olarak, iktidar olarak siz 2012 yılı
başlar başlamaz tüm alanlarda zamları yaptınız ama
çalışanların maaş zammını vermediniz.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten bu sözü tekrarlamakta fayda görüyorum: Egemenlik kayıtsız
ve şartsız milletindir. Eyvallah. Ama bu egemenliğin
kullanıldığı devletin meşru olabilmesi için, bu
devletin ebet müddet olabilmesi için Adalet mülkün temelidir. bunu da
kafamıza yerleştirmemiz lazım ve bana göre şu
karşı sütuna yazmamız lazım.
Eğer
siz iktidar olarak, devlet olarak, siyaset olarak
yaptığınız uygulamalarda adaleti temin etmiyorsanız bu
devletin meşruiyeti tartışılır, bu Meclisin
meşruiyeti tartışılır. Kendiniz, devlet olarak
zammı yapıyorsunuz, çalışanınızın
zammını vermiyorsunuz.
4/Cli
çalışanlar, gerek özelleştirmeden gelen
Ayrım yapmak
doğru olmaz belki ama her defasında itiraz ediyorsunuz 4/Clilere
biz hakkını verdik. Verdiniz de özelleştirmeden gelmeyen
4/Cliler var, devlette çalıştırıyorsunuz. Bunların
ücret politikası, ücret sistemi adaletli mi? İçinizde çok
sayılı hukukçular var. Aynı işi yapan iki insan, biri x
alıyorsa diğeri x+x alıyor. Bu adaletli mi arkadaşlar?
Gelin bunu düzeltelim. diyoruz, düzeltmiyorsunuz.
Yargı
çok önemli yani bu konuda söylenecek çok söz var. Yargı çok önemli,
yargının bağımsızlığını,
yargının uygulamalarında eğer bu toplumda bir adalet
duygusu geliştiremiyorsak, yargının, hukukun üstünlüğünü,
bunun güvencesini duyamıyorsa bu toplum birlikte yaşama iradesini
kaybeder.
Şimdi seçilmiş
milletvekilleri, bir şekilde içerde tutuluyor. Milletin iradesi bugün
hapiste. Gelin, bunu düzeltelim. diyoruz. Yakışmıyor.
Demokrasiden bahsedeceksek, hele ki ileri demokrasiden bahsedeceksek, milletin
iradesiyle seçilmiş milletvekillerinin haklarında yargının
bir hükmü olmadığı sürece, suçsuzluk karinesine uyarak, evrensel
hukuk değerlerine uyarak, buraya gelip aramızda bulunmaları
gerekmiyor mu? Vazgeçtik aramızda bulunmalarından, içeride bulunan
milletvekillerinin anası ölüyor, babası ölüyor; cenazesine
katılamıyor.
Sayın
Kubatın bu yönde vermiş olduğu Kanun Teklifini gelin,
görüşelim. dedik. Mehmet Haberal Kanunu olarak topluma mal olan bu
kanun, maalesef kimin öfkesine kurban gitti bilmiyorum. Yani adına
basın Mehmet Haberal Kanunu dedi diye mi geriye çektiniz? Anlamakta
zorlanıyorum. Getirin o kanunu, çıkartalım. Şu
yargının üzerinde, şu millî iradenin üzerindeki şu utanç
gölgesini ortadan kaldıralım. Yapmıyorsunuz. Birileri
öfkeleniyor, birileri kızıyor, birileri talimat veriyor Çıkacak
bu kanun diye, gündemi ona göre belirliyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, burası hiç kimsenin -yani maraba derler bizim orada-
esiri değil, emir kulu değil. Milletvekilleri şahsiyetli,
haysiyetli insanlar; bu milletin temsilcileri. Bu milletin
sorunlarını çözmek noktasında kendi iradeleriyle kendi
gündemlerini belirlemek mecburiyetinde.
Bu
sebeple biz, Adalet ve Kalkınma Partisinin getirdiği bu gündemi,
yarın değiştireceğiniz için, çok ciddi ve samimi
bulmadığımızdan hayır oyu vereceğiz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci söz, Adıyaman
Milletvekili Sayın Ahmet Aydına aittir.
Buyurun
Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bugün Meclis parti
grupları olarak toplanamadığımız için İç Tüzük 19
gereği diğer grupların getirdiği şekilde biz de bir
grup önerisi getirdik.
Tabii,
değerli arkadaşlar, öncelikle şunu ifade etmek isterim ki,
Meclis kendi gündemine hâkimdir, Genel Kurul kendi gündemine hâkimdir ve biz bu
gündemi belirlerken de sadece birtakım arzularımızı,
isteklerimizi tatmin etmek üzere değil de milletin gündeminde olan
meseleleri Genel Kurul gündemine getirmek ve buradan da yasalaştırmak
suretiyle halkımıza daha iyi bir hizmet yapmak maksadıyla
getiriyoruz.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) Kentsel dönüşüm ne oldu?
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Dün değildi de bugün mü böyle yani?
AHMET
AYDIN (Devamla) Milletin sorunları ne ise bizim sorunlarımız
da odur. Bu millet neyi dert etmişse, neyi dert edinmişse bizim
derdimiz de odur. Dolayısıyla, milletin derdi bizim derdimiz
olduğuna göre, bu sorunların, bu dertlerin çözüme kavuşması
adına da gerekli olan gündemleri getirmek hakkına sahibiz ve burada
bunları hep birlikte yasalaştırmak durumundayız.
Değerli
arkadaşlar, tabii birçok konu ifade edildi. Şimdi biz
Yatırım projelerini hızlandıralım. diyoruz.
İşte, İstanbula üçüncü köprü yapalım, büyük büyük
yatırımlar yapalım, yollar yapalım, Türkiyeye,
İstanbula Kanal İstanbul Projesi gibi şaheserler
kazandıralım diye birçok yatırım projelerine öncülük
ediyoruz, yapmaya çalışıyoruz. Tabii bunu yapmak üzere de
birtakım kanuni düzenlemelere de ihtiyaç var ve bu manada, 194
sayılı, yap- -işlet-devret kapsamında yatırım
projelerine destek sağlamak üzere getirilen teklifi gündemin ön
sıralarına alıyoruz, 3üncü sırasına alıyoruz ve
dolayısıyla bugünden başlamak üzere hedefimiz, öncelikle bunu
çıkarıp bununla birlikte çok ciddi yatırım projelerine destek
olmak.
Yine
aynı şekilde, işte Halkımızın talepleri,
dertleri. diyoruz ya, bakın, Uluslararası Nakliyeciler Derneği
var ve bu dernek, hem grubumuza mensup olan
arkadaşlarımızı, komisyon üyelerimizi ziyaret etmişler
hem de diğer gruplara mensup olan komisyon üyelerini ziyaret etmişler.
Aslında, bu manada, komisyon üyelerimizin de bir talebi oldu, dediler ki:
Uluslararası kara yolu taşımacılığında
rekabet gücümüzü artırmak üzere üç tane uluslararası sözleşmemiz
var ve bu sözleşmeyi bizim bir an önce gerçekleştirmemiz lazım.
Ne yapıyoruz biz de bunu? Hem komisyonumuzun talebi hem de
Uluslararası Nakliyeciler Derneğinin talebi olarak bunu öne
alıyoruz. Bu tür uluslararası sözleşmeleri öne alıyoruz ki
uluslararası kara yolu taşımacılığında
rekabet gücümüz daha da artsın.
Yine
değerli arkadaşlar, tabii, bugün sözlü sorular konusunda -biz daha
önce grup başkan vekilleri arkadaşlarımızla da
görüşmüştük- Başbakan Yardımcımız Sayın
Bekir Bozdağ konuşacak idi. Ancak Bulgaristan Başbakanı ve
kabinenin önemli isimleri büyük oranda burada oldukları için, değerli
arkadaşlar, bu toplantıda da onların bulunması gerekiyordu;
dolayısıyla bugün o sözlü soruları da görüşme
imkânımız olmadı.
Yine, aynı
şekilde, daha önceden ekonomiden sorumlu Başbakan
Yardımcımızın da talebi olmuştu. Çünkü Kalkınma
Bankamızla ilgili birkaç tane uluslararası sözleşmenin
çıkması gerekiyordu ve bu uluslararası sözleşmeleri
gündemin ön sıralarına getirdik ve bu uluslararası sözleşmeler
abartıldığı kadar çok sayıda da değil. Ancak daha
önce, sizler de şahitsinizdir ki, bizim günde belki 30, 40 tane
uluslararası sözleşmeyi, hatta 50, 60 tane uluslararası
sözleşmeyi geçirdiğimiz günler oldu. Burada 5 tane, gündemde olan
uluslararası sözleşme var, bir 3 tanesini de gündemin ön
sıralarına alıyoruz, toplamda 8 tane uluslararası
sözleşme ve bunların da bir kısmını bu hafta
bitirebilirsek ne mutlu bize. Hedefimiz, halkımızın gündeminde
olan sorunları bir bir çözmek.
Yine 4/Clilerle
alakalı olsun, diğer konularla alakalı olsun, tabii, şunu
söylemek istiyorum: Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
İktidara geldiğimizde bu özelleştirmeler nedeniyle insanlar
soluğu sokakta alıyordu ve biz 90dan, 92den beri tüm
özelleştirmelerde sokağa bırakılan
vatandaşlarımızı -belki tatmin etmeyebilir ama- 4/C kapsamına
aldık. 4/C kapsamında da geçtiğimiz sene itibarıyla yine
kısmi düzeltmeler yaptık, yine imkânlar ölçüsünde de düzeltmelerin
yapılmasını bizler de arzu ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, yine, tabii değinildiği için, seçilmiş
milletvekilleriyle alakalı bir hukuksuz
Tabii, bizler de, hiçbirimiz de
bir milletvekilinin içeride olmasını arzu etmeyiz, gönlümüz el
vermez. Yalnız, yargı sürecine de bizim burada müdahale etmemiz
Anayasa 138 gereği mümkün değil.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Keşke onlar da MİTçi
olsaydı, onlara da yasa çıkarırdınız.
BAŞKAN Sayın
Türkoğlu, lütfen
AHMET AYDIN (Devamla)
İkincisi: Bunlar seçildikten sonra içeri girmedi. Bakın çok önemli,
altını çizmek istiyorum. Bu arkadaşlarımız,
seçildikten sonra, milletvekili olduktan sonra içeri girmediler. Bu
arkadaşlarımız, zaten tutuklu arkadaşlardı ama parti
grupları Bunları milletvekili yapmak suretiyle acaba
salıverebilir miyiz? gibi bir düşünceye kapıldılar.
Olabilir, olmayabilir.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sen nasıl hukukçusun ya,
tutuklamanın ne olduğunu bilmiyor musun?
BAŞKAN Sayın
Türkoğlu, lütfen
AHMET AYDIN (Devamla) O
günlerde de sorulduğunda bir partinin genel başkanı Biz
yargının takdirine saygı duyarız. demişti.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Emekli adamı tutukluyorsunuz be,
sanki delilleri karartacak.
BAŞKAN
Sayın Türkoğlu, lütfen
AHMET
AYDIN (Devamla) Değerli arkadaşlar, yargının takdirine
hepimizin saygı göstermesi gerekiyor ve bu manada da zaten bizim arzumuz
değil. Bu konuda ilişkilendirilmemesi lazım bizimle.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Yurt dışından gelen
adamı kaçma şüphesi var diye tutukluyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Türkoğlu, lütfen
AHMET
AYDIN (Devamla) Ve şunu ifade etmek istiyorum, çünkü konu biraz da
çarpıtıldığı için: Milletvekili olduktan sonra,
seçildikten sonra içeride tutulmuş gibi bir algı oluşturulmaya
çalışılıyor. Peki, bu arkadaşlarımızı
tutukluyken aday ettiniz; iyi, güzel; seçildiler, milletvekili oldular ama
bunların salıverilip verilmemesi konusunda ne bizim ne sizin şu
süreçte yargıya yapacağı bir müdahale söz konusu olabilir mi?
Olamaz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Daha suçlarını bilmiyorlar, suçlarını!
AHMET
AYDIN (Devamla) Bunun takdirini, bu arkadaşları aday ederken
sizlerin yapmanız gerekmez miydi? Doğal olarak sizin yapmanız
gerekiyordu ve sorulduğunda da Evet, biz seçtik, aday ettik, milletvekili
olurlarsa, seçilirlerse yargı ne karar verirse ona da rıza
gösteririz. demiştiniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Suçsuz adamı içerde bekletmenin gereği var mı?
AHMET
AYDIN (Devamla) Yine değerli arkadaşlar, tabii gündemimizde olan
birçok konu var ve biz gündem değişikliğini hâliyle yapabiliriz
de. Şu manada diyorum: Şu anda komisyonlarda görüşülen önemli
konular var. Takdir edersiniz ki, komisyonlardaki görüşmeler bitmeden,
müzakereler bitmeden, olay rapora bağlanıp
dağıtılmadan onları gündeme almamız söz konusu
değil. Bahsettiğiniz birçok tasarı ve teklif zaten şu anda
komisyonda görüşülüyor. Önümüzdeki hafta da olabilir, komisyonda
görüşülen konular rapora bağlandıktan sonra,
dağıtımı yapıldıktan sonra,
kırmızı bültene alındıktan sonra, bizler, pekâlâ
halkımızın gündeminde olan bu meseleleri yine Genel Kurulun
gündemine getireceğiz ve burada da halkımız için önemli olan,
acil bekleyen sorunların çözümü noktasında da el birliğiyle
gayret göstereceğiz diyorum.
Tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz İstanbul
Milletvekili Sayın Müslim Sarıya aittir.
Buyurun
Sayın Sarı.
Sayın
Müslim Sarı yok mu?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, yoksa ben konuşayım.
BAŞKAN
Buyurun.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Efendim, devir yapılmadan olabilir mi?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ne devri ya?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Devir yapılmadan olamaz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır, efendim; yoksa ben söz istiyorum.
BAŞKAN
Bir saniye
Bir saniye
Sayın
Tarhan, Sayın Sarı konuşacaktı, yerinde yok.
MÜSLİM
SARI (İstanbul) Devrediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Devrettiniz, tamam. Yani prosedürü tamamlıyoruz.
Buyurunuz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, AKP, hayal âleminde yaşayan bir parti; daha bir şey
dağıtmışlar, milletvekillerine bir gündemi
belirlemişler, arkasına diyor ki: 4+4+4ün önümüzdeki salıya
kadar çıkması. diyor, gösterdiğiniz gündem maddesinde var.
Şimdi,
arkadaşlar, burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir, burada
kanunların enine boyuna tartışılması lazım.
Burada enine boyuna tartışılmadan, siz, şimdi
Parlamentoyu
kapattınız.
Bakın,
geçen gün Millî Eğitim Komisyonunda yaptığınız olay
şu: 150 tane milletvekilini getirttiniz, 100 tanesini Komisyonun önüne
dizdiniz, 50 tanesi de -millet bilsin bunu- kapıda bekledi, nöbet bekledi,
muhalefet partisi milletvekillerinin içeriye girmesini engellediniz. Bu ne
demektir? Bu, eşkıyalık demektir; bu, zorbalık demektir.
Siz bu zorbalıkla nasıl bu Mecliste görev yapacaksınız,
nasıl yasama faaliyetinde bulunacaksınız?
Arkadaşlar,
yani tabii birtakım basın mensupları olayı yanlış
anlatıyor, tamamen burada yapılan zorbalıktır. 150
milletvekili getirdiniz, 100 tanesini Komisyonun önüne koydunuz. Efendim, niye
oraya, Komisyonunun önüne dizdiniz? Efendim, muhalefet partisi milletvekilleri
eğer Komisyona müdahale ederse ona engel olsunlar ve 50 tanesini
kapıda dizdiniz, bizi ezdiniz.
Şimdi,
Meclis Başkanı diyor ki: Benim görevim değil. AKPli grup
başkan vekilleri diyorlar ki: Meclis Başkanının görevi
değil. Yahu, siz, nereden, bunu hangi hukuk derslerinden öğrendiniz?
Peki, yarına bir komisyon başkanı komisyonu toplamadan bir rapor
düzenledi, buraya gönderdi. Hadi bakalım, ben, komisyon
toplantısını yapmıyorum
Bu da aynı şey, 1den
6ncı maddeye kadar müzakere ettiniz ama 6ncı maddeden sonra
müzakere yapılmadı.
AHMET
YENİ (Samsun) Yaptık,
yaptık; beraber yaptık.
KAMER
GENÇ (Devamla) Kim yaptı ya! Okudu, söz isteyenlere söz verilmedi, ondan
sonra zorbalık kullandınız ve milletvekillerine yumruklar
attınız, ondan sonra milletvekillerini zorla dışarıya
attınız. Şimdi, Tayyip Erdoğan da diyor ki: Bu kanun
çıkacak.
AHMET
YENİ (Samsun) Hiç öyle bir şey olmadı Kamer Bey, biz
oradaydık.
KAMER
GENÇ (Devamla) Ya, arkadaşlar, şimdi, bu memleket hepimizin. Ben
orada dedim ki: Ya, gidelim, şu ilkokul çocuklarını
çağıralım. Yani altmış aylık, yetmiş iki
aylık, seksen dört aylık, doksan altı aylık çocukları
çağıralım Ya, çocuklar, biz, sizinle ilgili kanun
çıkarıyoruz ama bak, bu iktidar partisi böyle diyor... Bunun
hangisi?
Yani,
şimdi, beş yaşındaki çocuk oyun yaşındadır,
o çocuk okuyamaz. Eğer biliyorsunuz
Sizin
bir hedefiniz var, sekiz yıllık zorunlu eğitimi kaldırmak
istiyorsunuz. Niye sekiz yıllık zorunlu eğitim? Efendim, 28
Şubat tasarrufudur. Ya, beyler, bir kanun veyahut da memleket için
hayırlı olan bir şey ihtilal hükûmetleri zamanında da
çıkmışsa ona saygı duymak lazım. Yani, siz, sekiz
yıllık kesintisiz eğitimi kaldırıyorsunuz, yerine ne
getiriyorsunuz?
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) Sordunuz mu?
KAMER
GENÇ (Devamla) İşte, dokuz
yaşından sonra çocukları okula göndermiyorsunuz.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) Kaldırmıyoruz, 12 yıla
çıkarıyoruz.
KAMER
GENÇ (Devamla) Ya, senin aklın ermez öyle şeylere. Gözünü seveyim,
bırak şimdi şunları da bari şey edelim.
Şimdi,
devri iktidarınız zamanında Türkiye'yi allak bullak ettiniz.
Bakın, şimdi, Suriyeye devamlı beyanat. Efendim, Türkiyeden
El Kaideliler getirilmiş. diyorlar, Türkiyeden Suriyeye getirip içine
saldırıyorlar. Geçmişte Tayyip Erdoğan, Hamas liderini
-Meşal mıdır Maşal mıdır- davet etmişti
buraya, ondan sonra, kendisiyle, Amerikadan ve İsrailden korktuğu
için görüşmedi. Hatta, havaalanına gidiyordu, Tesadüfen onunla
havaalanında karşılaşmamak için, gitti, bir başka dükkânda
zaman geçirdi. dediler. Şimdi, çağırmış,
Başbakanlık makamında görüşüyor. Bu değişiklik
ne? O gün niye öyleydin, bugün niye öylesin?
Şimdi,
arkadaşlar, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlet. Bu
devletin şanına ve şöhretine uygun makamlarda bulunan
insanların uygun hareket etmesi lazım. Şimdi, dün öyle, bugün
öyle. Dün korkuyordu İsrail ve Amerikadan, bugün, e, şimdi, Amerika
diyor ki: Suriyeye saldır, dolayısıyla, Suriyeye
saldırmak için Amerika bana taviz verdi, istediğim gibi hareket
ediyorum. diyor.
AHMET
YENİ (Samsun) Konuya gel, konuya.
KAMER
GENÇ (Devamla) Böyle bir şey olmaz sayın milletvekilleri. Bu
Türkiye Cumhuriyeti devleti yöneticileri tarafından bu kadar küçültülemez,
devlet bu kadar hor kullanılamaz. Yarına Suriyeyle
Şimdi,
Suriyeyle her an için bir savaş çıkarttırma durumu var
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Esadın yanına
KAMER
GENÇ (Devamla) Ya, göreceğiz. Buradan devamlı oraya
saldırıyor, adam gönderilip orada devamlı Suriyenin içi
karıştırılıyor. Bu, hangi hakka dayanıyor
arkadaşlar?
Şimdi,
Tayyip Erdoğanın bir hedefi var; Ben, işte Türkiyede,
Suriyede, İranda, Afganistanda, birçok Arap ülkelerinde Sünni
İslam devletini kuracağım. diyor.
EŞREF
TAŞ (Bingöl) Hiç alakası yok.
AHMET
YENİ (Samsun) Nerede dedi?
KAMER
GENÇ (Devamla) - Arkadaşlar, bu burada
Yani bu tamamen bu ülkeyi
ateşe atmak demektir. Bu memlekette, buralarda bunlara teşebbüs
ettiğiniz zaman, yarın Suriye bir saldırı da olduğu
zaman bunun yansıması Türkiyede olur. Onun için, bunda herkesin
aklını başına toplaması lazım.
Şimdi,
ya arkadaşlar, siz de bu memlekette yaşıyorsunuz. Yarın bir
savaş çıktığı zaman sizin de çocuklarınız
var, siz de zarar göreceksiniz. Bu memleketin en büyük nimetlerinden yararlanan
sizsiniz, devletin gücünü kullanan sizsiniz, devletin malını, mülkünü
yandaşlarına transfer eden sizsiniz, dolayısıyla, bu
memleketin en büyük kaynaklarından yararlanan sizsiniz. Yarın
eğer bu memlekette bir iç kavga çıkarsa kaçacak delik
bulamazsınız. Amerika da sizi kurtarmaz, İsrail de sizi
kurtarmaz, bunu bilesiniz. Şimdi, Tayyip Erdoğan
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Ya,
şimdi bakın, sayın milletvekilleri, ben otuz senedir
buradayım. Otuz senedir ben ilk defa
Yani bu döneme kadar bu Meclisin
stres içinde, kavga içinde, birbirine düşman gruplar hâline
sokulduğunu ilk defa görüyorum. Bunun sebebi ne? Tayyip Erdoğan
diktatörlük kurmak istiyor bu memlekette ve bakın, getirdiği
kanunlara hiç, siz
Yahu bir deyin ki Allah rızası için:
Arkadaş, yani sen bu kanunu getiriyorsun
Şu MİT Kanununu da
getirdi. Şimdi, Tayyip Erdoğan birilerine talimat verecek, suç
işleyecek, ondan sonra da o suç için kendisine diyecekler ki: Sen bunun
yargılanmasına izin verecek misin, vermeyecek misin? Bu kanunu
çıkardınız. Hangi vicdan bu kanunu size
çıkarttırdı? Bir vicdanınıza
danıştınız mı ya? Bir memleketin hâkimleri var,
savcıları var. Bir Tayyip Erdoğan birilerini bir yere tayin
ediyor, ondan sonra bu kişiler, icabında gidiyor rakiplerini de
öldürüyor.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Mahkeme misin sen?
KAMER
GENÇ (Devamla) - Daha ne, kimler kanalıyla da öldürtecekleri de belli
değil. İşte, Hamastan Türkiyeye adam getiriliyor, El Kaideden
getiriliyor, bilmem Müslüman Kardeşlerden getiriliyor, Libyadan
getiriliyor. Şimdi, Türkiyenin her tarafı bunlarla dolu. Şimdi,
bu kişiler, eğer Türkiyede yarın öbür gün bir katliama
girişirse bunun sorumlusu kim? İşte, sizin Tayyip Erdoğana
verdiğiniz yetkiden kaynaklanan bir ruh ortaya çıkacak.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Saçmalamanın da bir sınırı olur ya!
KAMER
GENÇ (Devamla) - Ondan sonra bu, efendim, buna izin vermezse
İşte,
hani diyorsunuz ya: Çankaya Köşkünde oturan Abdullah Gül -güya- çok
tarafsız hareket ediyor. Abdullah Gül getirmiş, Danıştaya
atadığı üyelerin bazılarını kontrol ediyor.
Birisi Tayyip Erdoğanın teyzesinin oğlu, imam-hatip okulu
mezunu.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Kenan Evren
KAMER
GENÇ (Devamla) - Efendime söyleyeyim, bir de bir öğretmen okulunu
bitirmiş, Millî Eğitimde iki sene genel müdür yardımcılığı
veya genel müdürlük yapmış, getirmiş Danıştaya üye,
yüksek hâkime üye atamış. Peki, bu hangi kültürle
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) İmam-hatip mezunu olmak ayıp
mı?
KAMER
GENÇ (Devamla) - Arkadaşlar, hangi kültürle, hangi bilgiyle yüksek
mahkemede Türk milleti adına içtihat niteliğinde karar verecek? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Normal liseyi bitirdin
KAMER
GENÇ (Devamla) - Şimdi, Abdullah Güle sormak lazım: Peki, böyle bir
Yani yüksek yargıya atayacağınız insanlarda böyle
kayırma olur mu? E, şimdi bu kişi, Tayyip Erdoğan izin
vermediği zaman ne olacak? Yani gidecek Tayyip Beyin,
Erdoğanın vermediği izne verilsin diyecek mi? Diyemez. Zaten
şu anda Danıştay Başkanı olan arkadaşı da
tanıyorum. Geçmişte 1. Dairede Tayyip Erdoğanı mal
varlığında kurtaran kişi. O, siz iktidara geldiğiniz
zaman -1. Dairede verilen mütalaa- önce Başbakanlık
müsteşarlığına getirildi, işte, şu anda
Danıştay Başkanı ve bütün daireler o gönderdiğiniz 50
tane üyeyle ona göre şekillendiriliyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bir hukuk devleti olma niteliğini kaybettirecek düzenlemeler
getiriliyor. Bunlar size niye rahatsızlık vermiyor? Bakın
AHMET
YENİ (Samsun) Onlar nereden geldi? Arabistandan mı geldi?
KAMER
GENÇ (Devamla) Şimdi, Ahmet Bey, konuşma. Bak, KİT
Komisyonunda beraberiz. Ya bu memleketi talan etmişsiniz.
AHMET
YENİ (Samsun) Belgeli konuş, belgeli!
KAMER
GENÇ (Devamla) - Talan etmişsiniz. Bak, 5 tane limanı
vermişsiniz birilerine, kâr payı olarak vermişsiniz, hiçbir kâr
tahsil etmemişsiniz. Ondan sonra oraya valileri yönetim kuruluna
atamışsınız. Hiçbir
O devletin alacakları orada
kalmış. 1 trilyon 600 milyar liralık bir devlet malı
istimlak ediliyor, parasını getirmişsiniz limanı
işleten adama vermişsiniz. Ya bu devletin malını korumak
sizin de göreviniz değil mi arkadaşlar? Yani ben size neler
anlatayım? TOKİdeki yolsuzlukları mı anlatayım, Kömür
İşletmelerindeki
Bir yandan, zarar eden Kömür İşletmelerini
yandaşlarınıza getirdiniz, verdiniz, ihalesiz onlardan kömür
alıyorsunuz.
AHMET
YENİ (Samsun) Belgeli konuş, belgeli!
KAMER
GENÇ (Devamla) Her tarafta pislik var arkadaşlar, hangisinden
bahsedelim? On dakikada hangi pislikten bahsedelim?
AHMET
YENİ (Samsun) Belgeleri getir, konuşalım.
KAMER
GENÇ (Devamla) O bakımdan, maalesef, siz, Türkiyeyi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Kenan Evrenden bahset.
KAMER
GENÇ (Devamla) Yahu, Kenan Evrenden bizim hesap sormamız
Şimdi,
sen, Tayyip Erdoğanı savunuyor musun?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) İmam-hatipliler de bu ülkenin evladı.
İmam-hatipliler de hâkim olabilir.
KAMER
GENÇ (Devamla) Ben imam-hatiplilere karşı değilim ama herkes
mesleğini yapsın.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
III.-
YOKLAMA
(MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN
Yoklama istiyorsunuz. Peki.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN
Tamam. Şu yoklamayı yapalım, söz vereceğim.
Sayın
Şandır, Sayın Uzunırmak, Sayın Ayhan, Sayın
Doğru, Sayın Yeniçeri, Sayın Akçay, Sayın Öztürk,
Sayın Torlak, Sayın Işık, Sayın Varlı, Sayın
Dedeoğlu, Sayın Erdem, Sayın Türkoğlu, Sayın Türkkan,
Sayın Adan, Sayın Yılmaz, Sayın Çınar, Sayın Öz,
Sayın Halaçoğlu, Sayın Oral, Sayın Tanrıkulu.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun 20 Mart 2012 Salı günkü birleşiminde
sözlü soruların görüşülmemesi, 27 Mart 2012 Salı günkü
birleşiminde 178 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarına devam etmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
Adalet ve Kalkınma Partisine ve Başbakana sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Aslında, tabii, böylesi durumlarda söz verip de muhatabı
muhatap alıyormuş gibi bir görüntü sergilemek istemezdim. Bununla
alakalı olarak çok güzel bir söz vardır, deyim vardır,
Aslında konuşulacak her lafa verecek cevabımız var ama
önce lafa bakarım laf mı, sonra söyleyene bakarım
diye çok
önemli, çok güzel özlü bir söz vardır.
Değerli arkadaşlar, tabii, bir hayal âleminde arkadaş.
Gözleri vardır görmüyor, kulakları vardır işitmiyor,
söylenenlere itibar etmiyor, yaşadıklarını
yaşamamış gibi görüyor. Dolayısıyla bu arkadaşla
ilgili, dediğim gibi, çok fazla şey ifade etmeme gerek yok.
Eşkıyalıktır, zorbalıktır,
diktatörlüktür
Bütün kem söz sahibine aittir. Aynen, harfiyen iade ediyorum.
Tabii,
bu arada şunu ifade etmek istiyorum. Zorbalık,
eşkıyalık nedir? Değerli arkadaşlar, komisyon
sürecini, on günlük süreci bütün kamuoyu takip etti.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ya on günü bırak, bırak. Son 7nci maddeden sonraya
bak.
AHMET
AYDIN (Devamla) Engin bir şekilde konuşma süreleri
tanındı. Sınırlama yapılmadan isteyene on iki saate
kadar konuşma verildi. Verilsin, amenna! Bütün her şey
yapıldı. Tam 91 saat 41 dakika müzakereler yapıldı. Meclis
tarihinde -Otuz yıldır buradayım. diyorsun, Allah
aşkına tutanakları inceleyin, komisyon tutanaklarını
sonuna kadar inceleyin- hangi dönemde bu kadar demokrat bir şekilde
davranılmış, bu kadar geniş davranılmış? Ve
91 saat 41 dakika 6 madde için değerli arkadaşlar. 6 madde bu kadar
görüşülmüş.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) O 6ncı maddeden sonraki maddeler ne olmuş? Tek
satır tutanak yok.
AHMET
AYDIN (Devamla) Daha da görüşülürdü. Daha da görüşülürdü. Biz ne
yaptık o arada? Biz de komisyon üyelerimiz, haklı olarak
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Söz istedik. dedik, Söz isteyen yok. dediniz. Böyle bir
ayıpla tarihe geçtiniz.
AHMET
AYDIN (Devamla) Ya azıcık susun, susun! Biraz dinleyin ya! Susun,
biraz dinleyin!
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Döve döve komisyondan geçirdiniz ya! Böyle bir şey mi olur
ya!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Komisyon
BAŞKAN
Sayın Akar, lütfen
AHMET
AYDIN (Devamla) Biz size tahammül ettik. O kadar acı sözlerinize
rağmen tahammül ettik.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Cumhuriyet tarihine yakışmayan bir iş
yaptınız Ahmet Bey. Meclise yakıştı mı?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
AHMET
AYDIN (Devamla) Biz ne yaptık? Komisyon üyesi
arkadaşlarımız bir önerge verdiği zaman ne
yaptınız? Kalktınız, dört defa, beş defa kürsüyü
işgal eden sizsiniz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ahmet Bey, nasıl bir şey bu ya?
AHMET
AYDIN (Devamla) Hangisi zorbalık? Hangisi eşkıyalık?
Sorarım size. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Böyle bir şey olabilir mi ya?
AHMET
AYDIN (Devamla) Yine, değerli arkadaşlar, tam 171 kişi
konuşmuş 6 madde üzerinde, 171 kişi
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, ya olur mu böyle bir şey! Sen bunu
nasıl izah ediyorsun? Demokrasiye yakıştı mı bu ya!
AHMET
AYDIN (Devamla)
ve bunun 124ü CHPli, kalan azıcık sayıda
üye AK PARTİ, MHP ve BDPye ait.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Nerede var? Mecliste döve döve kanun geçirildiği hangi
tarihte görüldü?
AHMET
AYDIN (Devamla) 124 kişi konuşuyor, 91 saat 41 dakika
konuşuluyor, hâlen demokratlıktan bahsediyorlar.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Söz istiyoruz. dedik diye tekme yedik orada. İşte
Karacanın yüzü burada. Çıksın, atmadım desin ya.
AHMET
AYDIN (Devamla) Biz bunu yaparken paydaşlar
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Harun Karaca Söz istiyorum. dedim diye tekme attı bana.
AHMET
AYDIN (Devamla) Eğitim tüm paydaşlarının sözünü
aldık.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ondan sonra telefonla özür diliyor. Çık Mecliste özür dile
dedik.
AHMET
AYDIN (Devamla) Yine soruyorum değerli arkadaşlar:
Eşkıyalık, beğenmediğiniz zaman Genel Kurul kürsüsünü
işgal etmek midir? Evet, odur.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Böyle bir şey olur mu Ahmet Bey ya! Ahmet Bey, bu
yapılır mı ya!
AHMET
AYDIN (Devamla) Eşkıyalık, beğenmediğiniz zaman Komisyon
Başkanlık Divanına 534 gramlık tankı atmak
mıdır? Eşkıyalık bu mudur, bizim
yaptığımız mıdır?
Eşkıyalığı kim yapıyor değerli
arkadaşlar? Kamuoyu bunu çok iyi biliyor ve bu
eşkıyalığa AK PARTİ olarak bizler de prim vermeyeceğiz,
asla prim vermeyeceğiz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ahmet Başkan, bu yaptığınız
yakıştı mı size? Siz inanıyor musunuz bu
söylediklerinize?
AHMET
AYDIN (Devamla) Siz ne kadar engelleme hakkınız olarak
görüyorsanız bizim de sizin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET
AYDIN (Devamla)
engelleme hakkını engelleme gibi bir
hakkımız var.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bana sataştı efendim.
Lafı söyleyen adam mıdır? dedi.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Adam demedim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır, öyle dedi.
BAŞKAN
Tutanakları getirteceğim ben şimdi.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Adam demedim.
BAŞKAN
- Sayın Genç, tutanakları getirteceğim. Çünkü ben ona dikkat
ettim.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Hayır efendim Adam demedi.
BAŞKAN
Şimdi, hemen onu getirttireceğim, bakacağım,
vereceğim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, adam demedim ben.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Bana sataştı efendim.
BAŞKAN Bakın,
tutanağı getirtip göreceğim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Tutanaklara bakın efendim, tutanaklara bakın.
BAŞKAN Ben dikkat
ettim ama tutanağı getirtip göreceğim, ondan sonra da tamam
İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
C) Önergeler (Devam)
5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
(2/187) esas numaralı Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/36)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Vermiş olduğum 2/187
Esas nolu Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifimin İç tüzüğün 37. maddesine
göre 45 gün içerisinde komisyonda ele alınmadığından
doğrudan gündeme alınmasını arz ve talep ederim.
Saygılarımla.
27.02.2012
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
BAŞKAN Teklif
sahibi Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.
Buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; üniversitelerimizde çalışan
yardımcı doçentlerin özlük hakları ile ilgili
hazırlamış olduğumuz kanun teklifi üzerine İç Tüzükün
37nci maddesi gereği söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Afganistanda şehit olan kahraman 12 askerimize
Allahtan rahmet diliyor, Milletimizin başı sağ olsun.
diyorum.
4/11/2011 tarih, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununda öğretim
elemanlarının sınıflandırılması
profesörler, doçentler ve yardımcı doçentler, öğretim
görevlileri ile okutmanlar olarak düzenlenmiştir. Ancak
yardımcı doçentler öğretim üyesi olarak kabul edilmiş
olmalarına rağmen, ek gösterge cetvelinin (e) maddesindeki Unvanlar
sınıfına göre diğer öğretim elemanlarına verilen
3600 ek gösterge rakamına göre değerlendirilerek gerçek özlük
hakları verilmemektedir, dolayısıyla da bu meslek grubu
mağdur olmaktadır.
Üniversitelerde
öğretim görevlisi olarak çalışan yardımcı doçentler
3.600 ek göstergeyle çalışmaktadırlar.
Ancak bu insanlar, yüksek lisans ve doktora yaparak girmiş oldukları
sınavlarda başarı kazanarak yardımcı doçent olarak
atanmışlardır, kolay bir şekilde de bu unvanı
almamışlardır. Yardımcı doçentler de doçentlerimizin
aldığı 4800 ek göstergeden veya ona yakın rakamlardan
hakları olarak faydalanmak istiyorlar. Ayrıca, yardımcı
doçentler öğretim üyesi sınıfında kabul edilmesine
rağmen, ek gösterge olarak öğretim görevlisi ve okutmanlarla
aynı kategoride yer almakta ve özellikle de emekli olunca da büyük bir
şekilde mağdur olmaktadırlar. Hâlbuki, bu insanlar,
yıllarca yardımcı doçent olarak emek vermiş,
çalışmışlar ve öğrenci yetiştirmişlerdir. Bu
insanların emeklilikle ilgili haksızlıkları da mutlaka
bununla beraber giderilmelidir.
Sayın
milletvekilleri, kanunun özüne aykırı olarak uygulamaya son
verilmelidir. Eğitim durumları, konumları göz önünde bulundurularak
yeni bir düzenlemeye ihtiyaç vardır ve yapılmalıdır. Hazırlamış olduğumuz
kanunla, bu adaletsizliğin giderilmesi amaçlanmaktadır, bu meslek
grubuna ĵ kademenin ek göstergesi, 3600-4800 arasında bir rakam tespit
edilerek mağduriyetlerinin bir an önce önlenmesi amaçlanmaktadır.
Mevcut durum Anayasamızın özlük hakları ve eşitlik
ilkesine de aykırılık teşkil etmesi dolayısıyla
bunun düzeltilmesi en doğru olanıdır.
Sayın
milletvekilleri, üniversitelerimizde sadece yardımcı doçentler
değil, bütün öğretim üyeleri ve çalışanları da bir
noktada mağdurdurlar. Bu insanların durumunun düzeltilmesi,
ücretlerinin de reel manada artırılarak desteklenmesi gerekmektedir.
Geçim derdini kafasından çıkaran
ARGE faaliyetleriyle,
yaptıkları çalışmalarla bulundukları bölgelerin her
türlü üretimine, sosyal yaşamına katkı ancak o zaman
gerçekleşecektir.
Üniversitelerin,
ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren,
araştırma yaparak bilim ve teknoloji üreten, toplumsal gelişmeye
önderlik eden, bilimsel yöntemlerle meselelere çözüm üreten, dünya
üniversiteleriyle yarışan eğitim kurumları hâline
getirilmesi esas olmalıdır, temelde bu yönlü olarak
değerlendirilmelidir. Bu da ancak üniversiteye, çalışan
insanlara önem ve değer verilmekle olur. Çalışanların
hiçbirisini yok sayamayız ve sayılmamalıdır. Önemsememe
gibi yanlışa da hiç kimsenin girmeye hakkı yoktur.
Şimdi
getirmiş olduğumuz kanun da yardımcı doçentlerle ilgilidir.
Ancak daha geniş kapsamlı kanunlar da mutlaka getirilmelidir. Çünkü
üniversite öğretim elemanlarımız, profesöründen okutmanına
kadar hepsi birçok mağduriyet içerisinde bulunmaktadırlar ve yeni
kanunlarla özlük haklarının düzenlenmesini, emeklilik dâhil bazı
hakların da kendilerine verilmesini beklemektedirler.
Bu
kanun teklifimizle bir yanlışı, bir eksiği düzeltmeyi biz
amaçlıyoruz. Tabii burada esas olan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna düşmektedir. Zaman zaman sadece, özellikle muhalefetin öneri
sunmadığını, hep, devamlı olarak tenkit ettiğini
söylüyorsunuz. Gelin, biz size böyle önemli bir teklifi, üniversitelerimizle
ilgili önemli bir teklifi getirmiş durumdayız.
Bu
yönlü olarak da eğer bunun gündeme girmesini sağlar, akabinde de
kanunlaşmasını temin edebilirsek çok büyük bir eksiği
tamamlamış olur diyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Kütahya
Milletvekili Sayın Alim Işık
(MHP sıralarından
alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Tokat Milletvekili Sayın Reşat
Doğrunun İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul
gündemine alınması talebiyle sunduğu bir kanun teklifinin lehine
söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin de yakından bildiği gibi,
yardımcı doçent unvanlı öğretim üyeleri, Anadoluda birçok
üniversitede, üniversitelerin kuruluş yıllarında o üniversitenin
yükünü çekmiş ve gerçekten bugün öğretim üyesi kadrosunun
yaklaşık üçte 2sini oluşturan çok önemli bir kitle. Bu insanlar
bir taraftan akademik çalışmalarını yaparlarken, bir
taraftan kuruluş yıllarında o üniversitelerde
aldıkları idari görevlerle ciddi hizmetler
yapmışlardır ancak ne yazık ki, diğer öğretim
üyeleri kadrolarında olduğu gibi, yardımcı doçentlerin bu
hizmetlerinin karşılığında maddi anlamda tatmin edici
bir ücret aldıkları söylenemez. Birçok sorunları var. Bu
sorunların en önemlilerinden birisi, bugün üzerinde konuştuğumuz
kanun teklifiyle gidermeyi amaçladığımız özlük
hakları. Bir diğer önemlisi, özellikle doçent kadrolarına
atanmalarında kendilerinin dili olmayan bir başka dilden dolayı
baraj sınavına tutulup o dilden yeterli bir puan
alamadıkları için doçentlik başvurusunu yapamamaları. Bu da
önemli bir sorun ama hadi diyelim ki akademik kariyer yapacak insanların
belli ölçüde bu dili aşmaları gerekir tezinin uzun yıllardan
beri değişmediğini de dikkate alırsak bu çözülemeyecek bir
problem şu yakında ama özlük haklarının
iyileştirilmesiyle ilgili, 3600 ek göstergenin 4200e
çıkartılarak hiç olmazsa ellerine geçecek aylıkta bir
iyileşmeyi sağlayacak bu öneri yerinde bir öneri.
Bir
diğer önemli sorun daha var ki geçen yıl haziran ayında torba
yasada yardımcı doçent unvanlı öğretim üyelerinin birinci
dereceye yükselmesini sağlayarak birinci derecenin dördüncü kademesinden
emekli olabilmelerinin önünü açmıştık ama maalesef aradan geçen
bir buçuk yıla yakın sürede üniversitelerimizin birçoğunda
yardımcı doçent kadrosunda emekliliği gelmiş bu
arkadaşlar birinci derece kadrolara yerleştirilemedikleri için bu
düzenlemeden yararlanamadılar. Hiç olmazsa Maliye Bakanının bir
an önce üniversitelerimize bu durumdaki öğretim üyelerinin birinci derece
kadrolara yerleşerek emekli olabilmelerini sağlayacak bu iyiliği
yapması lazım. Dolayısıyla birçok sorunun yükü hâline
gelmiş ve bu yükün altında ciddi anlamda mücadele vermiş olan bu
yardımcı doçent kadrolarının özlük hakları
açısından iyileştirilmesini sağlamamız gerekiyor.
Hepinizin
yakından bildiği gibi, üniversitelerde yardımcı doçent
kadroları öğretim üyeleri grubu içerisinde sözleşmeli
kadrolardır dolayısıyla özellikle rektörlük seçimlerinde gerek
rektörlüğü kazanan gerekse kazanamayan rektör adayının
yanında görünen yardımcı doçentler, maalesef, ne İsaya ne
de Musaya yaranamazlar ve şamar oğlanına dönüşür bir
şekilde bu seçimlerde en büyük zararı görürler.
Bu
grubun özlük haklarını iyileştirecek söz konusu kanun teklifinin
yerinde bir teklif olduğunu düşünüyoruz ve öğretim görevlileri
ile doçentler arasında bir kademede görev yapan bu insanların 4200 ek
göstergeyle özlük haklarının iyileşmesini sağlayacak bu
kanun teklifine desteklerinizi bekliyor, tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir. (MHP sıralarından Kabul edilmiştir
sesleri) Yani bir kere yanlış yaptık, niye kafamı
karıştırıyorsunuz?
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkanım, neyi kabul ettiler ki bu
zamana kadar? Hiçbir şey kabul ettikleri yok ki zaten, ne getirirsen
getir!
BAŞKAN
Yani benim söz söyleme hakkım yok tabii de.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Sayın Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın'ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sıraya alınan, Kars Milletvekili Sayın Ahmet Arslan ve Bursa
Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma
Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Kars
Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7
Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/387) (S.
Sayısı: 194) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Komisyon
raporu 194 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa
Milletvekili Sayın Sümer Oral. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz,
süreniz yirmi dakika.
MHP
GRUBU ADINA SÜMER ORAL (Manisa) Sayın Başkan, konuşmamın
başında size ve değerli milletvekillerine
saygılarımı sunuyorum.
Afganistanda
kaybettiğimiz 12 şehidimize Cenabıallahtan rahmet, kederli
ailelerine, yakınlarına ve milletimize sabır diliyorum.
Sayın
Başkan, kanun teklifi ile ne hedefleniyor, önce bir ona bakalım:
Teklif, ulaştırma ve sağlık alanında bazı büyük
projelerin devreye alınması ve gerçekleştirilmesi kapsamında
projelerin hazırlanmasında, finansman temininde ve yapım
döneminde gerek Kamu İhale Kanununda gerek Katma Değer Vergisi
Kanununda bazı muafiyetler getirmekte; kanunun özü bu. Böylece, projelere
hız vermek, onlara sürat kazandırarak bir an evvel bitmesini
sağlamak için bazı imkân ve kolaylıkların
sağlanması isteniyor. Şunu hemen ifade etmek isterim ki büyük
projelerin ülkeye kazandırılması gayretleri bizi ziyadesiyle
sevindirir, mutlu eder. Esasen, bu tür projelere ülkemizin de büyük
ihtiyacı olduğu bir gerçek. Türkiye, yakın geçmişinde
İskenderun Demir Çelik, ERDEMİR, TÜPRAŞ, Keban, Birinci
Boğaz Köprüsü, İkinci Boğaz Köprüsü gibi son derece
başarılı, büyük projeleri tamamlayıp devreye
koymuştur. Bunlar ülke sanayisine, ekonomisine ciddi katkılar sağlamışlardır
ve bu katkıları da devam etmektedir. Bu nitelikte projelerin
hazırlanıp uygulamaya konulduğuna uzunca bir süredir şahit
olmuyoruz. Esasında, ülkelerin proje stoklarının zenginleştirilmesi
büyük önem taşır. Her ülkenin bir proje stoku olur ve orada
hazır projeler hazırlanması gerekir, ülkelerin bunlar üzerinde
durması gerekir. Bu nedenle, bu amaca dönük taleplere
yaklaşımımız da, bakışımız da
olumludur. Ayrıca, küresel ekonominin mevcut konjonktürü, özellikle finans
alanında yaşanan sorunlar -kanun önerisi önümüze her ne kadar teklif
olarak geliyorsa da- Hükûmetin Meclise bu tür taleplerle gelmiş
olmasını haklı kılıyor ancak genel uygulamada bu tür
istisna ve muafiyetler son derece sınırlı tutulmalı.
Üzülerek ifade etmeliyim, tatbikat bunun tam aksi istikametinde seyrediyor.
Kamu İhale Kanununa getirilen istisna ve muafiyetlerin hayli yaygın
hâle dönüştüğünü görüyoruz. Adı geçen Kanunun yani Kamu
İhale Kanununun, on yıl önce -hatta dokuz yıl da diyebiliriz-
çıkan kanunun bugüne kadar uğradığı
değişikliklere bir göz atacak olursak adı geçen Kanun
doğrudan 20, dolaylı olarak 50 kanun ile değişikliğe
uğramış ayrıca, doğrudan 1, dolaylı da 9 adet
kanun hükmünde kararname ile kapsam ve uygulaması
sınırlandırılmış veya
farklılaştırılmıştır. Yapılan
değişiklikler kapsam ve istisnalar üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Genelde, Kamu İhale Kanunu, tüm kamu
kurum ve kuruluşlarını kapsaması gerekirken pek çok kamu
kurum ve kuruluşu ya kapsam dışına alınmış
ya da istisna hükümlerinden yararlanma imkânına sahip olmuştur.
Kanunun temel mantığı içinde hiçbir kamu kurum ve kuruluşu
için muafiyet öngörülmemiş, yalnızca istisnai işlemlere yer
verilmişken dolaylı bir biçimde kimi kurum ve kuruluşlara
muafiyete yakın özel uygulama imkânı verilerek Kanunun ana
yapısı ve çatısı zedelenmiştir.
Değerli Başkan,
kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz son
değişiklik teklifi ile getirilen ayrıcalıklar ise
şöyle sıralanabilir
Sayın
Başkan, bu bölümde belki bir miktar teknik konulara gireceğiz, bu da
sıkıcı olabilir ama başka da bir çare yok çünkü
görüşmekte olduğumuz teklif teknik ağırlıkta bir
tekliftir.
4734
sayılı Kamu İhale Kanununun istisnalara ilişkin 3üncü
maddesine bir fıkra eklenerek Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün sermayesinin yarısından
fazlasına sahip olduğu ortaklıklardan yapılacak mal ve
hizmet alımları Kamu İhale Kanunundan istisna tutuluyor.
Böylece, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, kurulu veya kurulacak ve
sermayesinin yarısından fazlasına sahip olduğu ortaklıklarından
ihalesiz alım yapacak ve aynı dalda faaliyet gösteren firma veya bu
sektöre girecek firmaları yok sayarak rekabeti engelleyecektir. Diğer
yandan, bağlı ortaklıkların pazarlama endişeleri
kalmayacak, üretimde kalite ve maliyetlerinin yüksekliği önemini
yitirecektir. Zira, alıcısı bilinen ve rekabetsiz ortamda,
kalite ve zarar etme endişesi de hâliyle ortadan kalkacaktır. Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, tam rekabet ortamında sağlayacağı
kalite ve rekabetçi fiyattan mal ve hizmet alma imkânını da
yitirecektir. Bu da kuşkusuz, kamu harcamalarının gerek miktar
gerek verimliliğini menfi yönde etkileyecek ve sonuçta kamu zararına
neden olabilecek.
Aynı
Kanunun 48inci maddesinde yapılmakta olan bir düzenleme ile eşik
değer altında kalan hizmet alımları için öngörülen üst
limit tutarının altında kalan danışmanlık hizmet
alımları hizmet alım ihalesiyle gerçekleştirilmek
isteniyor, talep edilen bu. Danışmanlık hizmetleri Kanunun
48inci maddesinde özel hükme bağlanarak belli istekliler arasında
ihale usulüyle satın alınması ana kuralı getiriliyor.
İhale usul ve ilan sürelerine ilişkin 13üncü maddesindeki süre ve
miktar sınırlaması, getirilecek yaklaşık maliyet
esasına bağlanmışken bu sınırlamalar
kaldırılarak eşik değer esası getirilerek, böylece
bu ihalelere daha geniş kapsamlı hareket serbestisi getiriliyor.
Danışmanlık
hizmetinin değer takdiri çok özel durumlara yol açabileceğinden,
kontrolü, yeterliliği, verimliliği tartışma ve
şikâyetlere neden olacak, idareleri ise zor duruma sokarken kamu
yararını da tehlikeye düşürecektir.
Bunların da
bilinmesinde yarar var. Hangi düzenlemeye oy vereceğimiz konusunda bu
bilgileri anlatma mecburiyetini kendimde hissettim, fazla tekniğe girdim
ama başka çaresi de yok.
Ayrıca, katma
değer vergisi, bilindiği üzere, vergi sistemimize kayıt
dışı ile mücadele etmek, tüm işlemleri kayıt içine
almak amacıyla dâhil edilmiştir. Katma değer vergisinin temel
özelliği, amacı budur. Bu nedenle, katma değer vergisi
uygulamasında istisna ve muafiyetlere gitmek, Kanunun maksadına ve
yapısına da uygun düşmez. Nitekim, Kanunun 19uncu maddesinde
bu konunun vurgulandığını görürüz. Bu alanda mükelleflere
tanınan yani katma değer vergisi alanında mükelleflere tanınan
istisnalar daha çok Avrupa Birliği düzenlemeleriyle uyumlu bir tarzda,
sosyal amaçlı konut üretimi ve uluslararası ticareti geliştirme
amacına dönük bir tür dolaylı teşvik olarak yer alıyor,
bunlarla sınırlandırılıyor.
Katma değer vergisi
sisteminde istisna ve muafiyetlere kapı açık tutulmamalı,
sistemi zedelemeyecek daha başka teşvikler tercih olunabilir ve çok
daha da etkili olur.
Sayın
Başkan, izninizle bu aşamada şu konuyu dile getirmek isterim:
Kamu İhale Kanunu 2002 yılının hemen başında
sistemimize dâhil olmuştur, 4 Ocak 2002de kabul edildi. Kanunla
ihalelerde saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin,
güvenilirliğin, gizliliğin, kamu denetiminin, kaynakların
verimli kullanımının sağlanması amaçlandı;
Kanunun temel hedefleri budur. Kanun, Avrupa Birliği mevzuatına
uyumun yanında, Dünya Ticaret Örgütü gibi, üyesi olduğumuz
uluslararası kuruluşların normlarını dikkate
almıştır. Kanunun 53üncü maddesiyle de bu Kanunla verilen
görevleri yapmak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali
özerkliğe sahip Kamu İhale Kurumu oluşturulmuştur. Yani, bu
konuyu sadece Kamu İhale Kanunu olarak görmek doğru değil, bunu
Kamu İhale Kurumuyla birlikte bir bütün olarak ele almakta meseleyi bütünüyle
görmek bakımından yarar vardır, sadece yarar değil
aynı zamanda gerek vardır.
Kamu
İhale Kurumu, 21inci asra girerken Türk ekonomisinin kazanmış
olduğu çağdaş, düzenleyici ve murakabe üst kurumlarından
sadece ve sadece bir tanesidir; bunun yanında, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu, (yani BDDK) Enerji Piyasası Üst Kurulu,
Tütün Düzenleme Kurulu ve diğer kurumlar. Tüm bu kurumlar ve kurullar
20nci asra girerken 2000li yılların başında Türkiyede
değişimin yönetiminde ana unsurlar olmuştur, bunlar
değişimi yönlendirmiştir; böylece pazar ekonomisi gibi
olmaktan çıkarak, gerçek nitelik kazanmıştır, daha
sağlam bir yapıya dönüşmüş oldu. Hiç kuşku yok ki bu
kurumların profesyonel ağırlıklı uzman kadrolara
sahip, siyasi etkiden dışarıda olma yapıları fevkalade
önem taşır. Hükûmetler bu özelliklere mutlaka özen göstermelidir.
Bir yandan bu kurumlar
oluşturulurken aynı dönem içinde eş zamanlı olarak
çıkarılan Kamulaştırma Kanunu, Borçlanma Kanunu, Doğal
Gaz Kanunu, Telekom Kanunu ve Kamu İhale Kanunu gibi yasalar ve gerçekleştirilen
bütçeye, fonlara, görev zararlarına ilişkin düzenlemeler, devlette
şeffaflığı artıran ve kamu finansmanını
güçlendiren diğer önemli yapısal reformları oluşturdu. Türk
ekonomisinin bu tür kurumlara kavuşması hiç de kolay olmadı.
Bugün bunların korunmasına özen gösterilmeli, bağımsız
yapılarından kimse rahatsız olmamalı, orasından
burasından bir şeyler koparılmaya gidilmemeli.
Geride
bıraktığımız yıllarda gündeme gelen, sonra
kaybolan mali kural, bugün keşke sisteme dâhil edilebilmiş
olsaydı. Küresel ekonomide iktisadi ve finansal dalgalanmalara
karşı, ülke ekonomisinde mukavemeti sağlayacak yapılar
bunlar. Nitekim, 2007 ve 2008 yıllarındaki büyük global ekonomik
krizden Türkiye'nin etkilenmesi belli ölçüde sınırlı
kaldıysa, bunda biraz önce saydığım yapısal düzenleme
ve reformların katkısı çok büyük olmuştur.
Türk ekonomisinin önemli
çıpalarından biri de Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin
olumlu düzeyde seyretmesi olmuştur. Bugün nedeni neye
dayandırılırsa dayandırılsın bu alanda tam bir
durgunluk dönemini yaşıyoruz.
Bu tablo belki konjonktürel olabilir ama hâlihazır
vaziyet budur ve bu çıpa hâlen bir hayli
zayıflamıştır.
Bunun
yanı sıra Avrupa Birliği uyum kapsamında yer alan
düzenleyici ve murakabe kurumlarında
bağımsızlığın giderek azalmakta olduğu yönünde
bir izlenimin ortaya çıkması, özellikle dış finans
çevrelerinde hoşumuza gitmeyecek değerlendirmelere yol açabilir.
Nitekim Avrupa Birliği ilerleme raporlarında bu konularda ciddi
uyarılar yer alıyor, bunlar kesinlikle hafife alınmamalı.
Özellikle ekonomik açıdan çok daha dikkatli olunması gerekir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın son bölümünü
şöyle tamamlamak istiyorum. Büyük projelerin tamamlanması zaman
alır, bitirilip hizmete girmesi gerçekten kolay olmuyor. Örneğin
İstanbul-İzmir Otoyol Projesine henüz başlanamadı,
başlanmak üzere, proje ise 2002 yılında hazırdı.
Marmaray, iki kıtayı deniz altından birbirine bağlayan
harika bir proje, yapımı sürüyor, hayli de ilerlemiş durumda ama
2002 yılında bunun projesi de finansmanı da hazırdı.
Şöyle
geriye bir göz attığımızda, başlangıçta da ifade
etmiş olduğum gibi, bir İskenderun Demir-Çelik, bir Keban
Barajı, bir Ereğli Demir-Çelik, bir TÜPRAŞ, Birinci ve İkinci
Boğaz Köprüleri gibi, her biri Türkiye'nin önemli tesislerini görüyoruz.
Emeği geçenlerden, bunlara karar verenlerden, tasarlayanlardan, projesini yapanlardan ve
uygulayanlardan, siyaset adamları, devlet adamlarından, her seviyede
emeği geçenlerden Cenabıallah razı olsun. Yanlarına bir
yenileri ne yazık ki konulamadı, bunlar düzeyinde projeler
yanlarına konulamadı. Neticede şu ortada, bu tür büyük tesisleri
satmak kolay oluyor ama yapmak satıldığı kadar kolay
olmuyor.
Sayın
Başkan, size ve değerli milletvekillerine teşekkür eder,
saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Oral.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Rahmi
Aşkın Türeli. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Türeli, grubunuz ne kadar çok seviyor sizi.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkana teşekkür
etsene.
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (Devamla) Teşekkür ettim, bir daha ederiz tekrar,
daha konuşmamız devam ediyor Sayın Aslanoğlu.
Bugün
Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle,
geçtiğimiz Pazar günü 97nci yılını
kutladığımız 18 Mart Çanakkale Zaferinin tüm ulusumuza
kutlu olmasını diliyor, doksan yedi yıl önce Çanakkalede bir
kahramanlık destanı yazan ve vatanı savunmak için
canlarını ve kanlarını feda eden şehitlerimizin aziz
hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, Konyada ve
Afganistanda meydana gelen uçak ve helikopter kazalarında şehit
düşen askerlerimize Allahtan rahmet, kederli ailelerine,
yakınlarına ve tüm ulusumuza başsağlığı
diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemde yasama faaliyetleriyle
ilgili bir konunun giderek yaygınlık kazandığını
görmekteyiz, bu da kamu yönetimini ve toplumun geniş kesimlerini
yakından ilgilendiren konulardaki düzenlemelerin hükûmet
tasarısı yerine kanun teklifiyle yapılmasıdır.
Bununla
birlikte, özellikle kamu yönetimini yakından ilgilendiren ve devletin
varlıklarında ve gelirlerinde
azalma, yükümlülüklerinde artışa yol açan düzenlemelerin, AKP
hükûmetleri tarafından âdeta bir alışkanlık hâline
getirildiği üzere, Hükûmet tasarısı yerine kanun teklifiyle
yapılmak istenmesi büyük sakıncalar içermektedir.
Bu
durum, bir taraftan, kanun teklifiyle düzenlenmek istenen konunun
hazırlık aşamasında ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarının görüşlerinin yeteri kadar
alınamamasına ve bu çerçevede gerektiği şekilde
tartışılamamasına yol açarken, diğer taraftan,
getirilen düzenlemelerin ekonomik ve mali etkilerinin
anlaşılamamasına neden olmaktadır. Oysa, 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 14üncü maddesi hükmü
uyarınca yapılacak düzenleyici yetki analiziyle konunun ilgili
yılı bütçesi ve genel ekonomi üzerindeki muhtemel ekonomik ve mali
etkileri çok daha açık bir biçimde ortaya konulabilirdi.
Kanun
tekniği açısından diğer bir sorun da yakın ilişki
içinde olmayan düzenlemelerin tek bir kanunda yapılması ve kamuoyunda
torba kanun olarak anılan ve bilinen bir tercihte ısrarcı
olunmasıdır. İlgili kanun teklifinin özellikle 5inci ve
6ncı maddeleri 4734 sayılı Kamu İhale Kanunuyla ilgili
değişiklikler olup bu değişikliklerin kendi kanununda
yapılması daha uygun olurdu diye düşünüyorum.
Öte
yandan, ekonomiyle ilgili bakanlar tarafından gerek 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi görüşmeleri sırasında gerekse izleyen
dönemde kamuoyuna yapılan açıklamalarda mevcut teşvik sisteminin
eksiklerini giderecek ve daha etkin çalışacak yeni bir teşvik sistemi
üzerinde çalışıldığı ve bu kapsamda
çalışmaların son aşamasına gelindiği ifade
edilmiştir. Bununla birlikte, söz konusu kanun teklifiyle yapılmak
istenen düzenlemelerin yeni teşvik kanunu beklenmeden alelacele TBMM
gündemine getirilmesi bütünlükten yoksun bir yaklaşım olup, konunun
yeni hazırlanacak teşvik sistemi kapsamında ele
alınması daha uygun olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere, teşvik sistemi farklı
konularda farklı araçlar ve mekanizmalar kullanılarak
yapılabilir, KDV istisnası bunların yalnızca bir tanesidir
ama biraz önce de söylediğim üzere, AKPnin son dönemlerdeki ekonomi
yönetimine baktığımızda gördüğümüz bir husus,
bütünlükten yoksun bir yaklaşımın kamu yönetimine egemen
kılındığıdır. Bunun başka bir örneği de
bildiğiniz gibi, seçim süreci içinde, nisan ayında çıkan, mayıs
ayında yasalaşan ve Hükûmete altı aylık süreyle kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren düzenlemelerdir, yetki kanunudur.
Hükûmet,
bununla 35 tane kanun hükmünde kararname çıkarmış ve âdeta kamu
yönetimini altüst etmiştir ve bu yetki kanununu, kendisine verilen
altı aylık süreyi son ana kadar kullanmıştır. Meclis
açılmasına ve çalışmasına rağmen -3 Kasımda
bitiyordu süre- 2 Kasım süresine kadar birçok düzenleme
yapılmıştır ve en sonunda, kamu personel sistemi âdeta
yeniden düzenlenmiştir. Bunları kabul etmek mümkün değil.
Bunlar, AKP Hükûmetinin en çok övündüğü ekonomi alanında aslında
hiç de başarılı olmadığını, bütünlükten
yoksun olduğunu, bütünlüğe
sahip, olayları karşılıklı ilişkileri içinde
gören bir yaklaşıma, perspektife sahip olmadığını
açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Nitekim
2012 yılı merkezî yönetim bütçesine Cumhuriyet Halk Partisi olarak koyduğumuz
muhalefet şerhinde de bu konuyu tüm ayrıntılarıyla
açıklamış bulunuyoruz; tekrar milletvekilleri tarafından
okunmasını dilerim.
Sayın
Bakan, değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle, yap-işlet-devret
modeliyle 3359 sayılı Kanun kapsamındaki kiralama modeline KDV
istisnası getirilmiştir. Öncelikle belirtmeliyim ki, 3065
sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, özü itibarıyla istisna
ve muafiyetlerin mümkün olduğunca en azda tutulması hâlinde
amacına ulaşacak bir mantığa sahiptir. Bu çerçevede, bu
teklifle getirilen istisnalarla sistemin etkinliği ciddi bir biçimde
azaltılmaktadır.
Diğer
taraftan, ilgili kanun teklifiyle getirilen KDV istisnası sonucunda,
kısa dönemde KDV tahsilâtı azalacak ve bu da bütçe gelirlerinin
azalmasına neden olacaktır. Bunun sonucunda, 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinde öngörülen bütçe açığı tahminleri
aşılacak ve kamunun ek borçlanma ihtiyacı ortaya
çıkacaktır. Ayrıca, paranın zaman değeri dikkate
alındığında bu kaybın maliyeti, yıllara sâri
olarak giderek artacaktır.
Bu
bağlamda, merkezî yönetim bütçesi üzerindeki mali etkilerin bir
projeksiyon olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması beklenirdi.
Bununla birlikte, söz konusu KDV istisnası ile ne kadarlık bir vergi
kaybının doğacağı, gerek alt komisyon gerek üst
komisyon toplantıları sırasında grubumuz tarafından
ısrarla talep edilmesine rağmen, ortaya konulamamıştır.
Bu durum da vergi kaybının tutarının ne kadar
olacağına ilişkin olarak Maliye Bakanlığı
tarafından yapılan ciddi bir çalışmanın
olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Tabii,
bu durumu daha geniş bir çerçevede aldığımızda
başka bir sonuca da ulaşıyoruz: Ne yazık ki Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleri için Dokuzuncu Kalkınma Planı, Orta
Vadeli Program, 2012 yılı bütçesi, 2012 yılı Programı,
bunlar hiçbir şey ifade etmemektedir. Bunlar daha yeni
yasalaştı; biliyorsunuz değerli arkadaşlar, Ocak 1
itibarıyla yürürlüğe girmiş bir bütçe var ve düzenlemeler var ve
o düzenlemelerle biz, Orta Vadeli Programla önümüzdeki üç yıl içinde,
2012-2014 yılı içinde neler yapılacağını ortaya
koyduk. Yani bunlar Hükûmet tarafından ortaya konulur, zaten ilgili kamu
kurumları, Kalkınma Bakanlığı, Hazine
Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı, hepsi bu
sürecin içindedirler. Buralarda düzenlenmeyen, bütçe sürecinde düzenlenmeyen
birtakım yapılanmaların, kanunların arkasından, böyle,
üzerinden daha iki buçuk, üç ay geçmişken gündeme getirilmesini anlamak
mümkün değil. Bakın, aynı şey 4+4+4 kanun teklifinde de
gündeme gelmiştir. Değerli arkadaşlar, Dokuzuncu Kalkınma
Planına baktığınız zaman -ki 2007-2013 yıllarını
kapsamaktadır, ki AKP hükûmetleri zamanında
çıkartılmıştır- bu konuda hiçbir hüküm yoktur. 13
Ekimde yasalaşan Orta Vadeli Programda da hiçbir hüküm yoktur. Yani,
buralarda yer alması gerekmez mi bunların? 2012 yılı
Programında da yoktur. Biliyorsunuz, 2012 yılı Programında
ayrıntılı tedbirler var. Tedbirlere bakıyoruz, hiç böyle
bir şey yok. Bütçede de yok, para da konmamış. Sonra, birdenbire
bakıyoruz, karşımıza bir kanun teklifi ya da Hükûmet
tasarısı geliyor. Bunlar ciddiyetten uzaktır, gayriciddidir.
Hükûmet yönetmek, ülke yönetmek ciddiyet ister değerli arkadaşlar. Bu
konuda da kamu yönetiminin gerekli teamüllerine ve demokratik çerçevelere
uyulmasının önemli olduğunu düşünmekteyim.
Diğer taraftan,
-devam edersek konumuza- borçlanma maliyetleri yani kredi faiz oranları
bir dizi faktöre bağlı olarak değişebilmektedir.
Amaçlandığı gibi KDV istisnasının borçlanma
maliyetlerini beklenen ölçüde düşürmeyebileceğinin yanı
sıra, KDV istisnasının diğer hizmet alanları için de
yatırımcı firmalarca talep edileceği göz önünde
tutulmalıdır. Değerli arkadaşlar, bu da bu alanın
gittikçe genişlemesi anlamına gelmektedir. Bu, KDV istisnası
konusunda da, teşvikte de vardır, aynı şekilde
yap-işlet-devrette de bu kanun teklifiyle gündeme gelmektedir.
Başka bir husus da
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu hükümleri
uyarınca uygulanan yap-kirala-devret modelinde bu KDV
istisnasının kira düzeyini ne ölçüde etkileyeceği konusunda
açık ve yeterli bir bilginin komisyona sunulmamış
olmasıdır. Biraz önce de bahsettim, bütün gelen hem KDV istisnası
hem biraz sonra bahsedeceğim yap-işlet-devret, hepsinde bunların
devlete nasıl bir yük, maliyet getirdiğine ilişkin ekonomik,
mali çerçeveyi ortaya koyan bilgiler, dokümanlar ne yazık ki ortada
gözükmemektedir.
Başka bir husus da
ilgili kanun teklifinin 1inci maddesinin 31/12/2023 tarihine kadar
uygulanması öngörüldüğünden geçici madde yerine, sürekli maddede
uygulanmasının, sürekli maddeyle düzenlenmesinin uygun
olacağı hususudur. Çünkü eğer siz 2023 yılına kadar bu
kadar hüküm içerecek, etkiler doğuracak bir maddeyi düzenliyorsanız
bunları geçici maddede düzenlemek bizim kanun teklifine ve bürokrasinin
alışkanlıklarına, geleneklerine de
aykırıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin 2012 yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısına ilişkin karşı
oy yazısında da belirttiğimiz üzere, giderek yaygın bir
biçimde birçok kamu hizmeti alanında uygulanan kamu özel iş
birliği modelleri, koşullu yükümlülükler olarak bütçe
açığının düşük görülmesine neden olurken
yükümlülüklerin uzun vadeye yayılmasına yol açmaktadır.
Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik krizlerinde de olumsuz
sonuçlarını yaşadığımız koşullu
yükümlülüklerin artması, ekonomi üzerinde ciddi belirsizliklere yol
açmakta ve riskleri artırmaktadır. Bu belirsizliklerin yanı
sıra, koşulların gerçekleşmesi, borç yönetimi ve kamu
finansmanı açısından Orta Vadeli Program, Orta Vadeli Mali Plan
ve merkezî yönetim bütçesinin hazırlık safhasında öngörülemeyen
ek mali yüklerin doğmasına sebep olmaktadır.
3996
sayılı Kanuna 2008 yılında getirilen
değişiklikle, kamunun yapmak zorunda olduğu bir kısım
yatırımların özel sektöre yaptırılması, bedelinin
ise yılı bütçesine konulan ödeneklerle taksitler hâlinde ödenmesi
mümkün kılınmıştır. Bu, bir nevi borçlanma yöntemidir.
Bu uygulama, kamu borcunun gerçekte olduğundan daha düşük görünmesine
yol açmaktadır. Diğer taraftan bunun anlamı, kamu
yatırım harcamalarının bütçe dışına
çıkarılmasıdır. Bu alan genişlediği ölçüde
kamunun yatırım harcamaları azalmaktadır. Nitekim, kamu
sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi yurt içi hasıla
içindeki payı 2002 yılında yüzde 4,9 olan seviyesinden, 2010
yılında yüzde 4,3e gerilemiştir.
Değerli
arkadaşlar, elbette bir ülkenin gelişmesi için yapılacak
yatırımlara kamunun yanında özel sektörün de girmesi normaldir,
buna karşı değiliz, bunu isteriz ama temel kamu altyapı
yatırımlarının, temel hizmetlerin, enerjinin,
ulaştırmanın temelde dünyanın bütün ülkelerinde kamu tarafından
yapılması esastır. Özel sektör, daha çok, ekonomi literatüründe
dış ticarete konu olan sektörler dediğimiz imalat gibi,
madencilik gibi, tarım gibi, turizm gibi sektörlerde yoğunlaşmak
ve bu alanlarda yatırım yapmakla yükümlüdür. Kamu sektörünün
özellikle altyapı yatırımları alanına girmesi ve bu
alanda yatırım yapması, ekonomi içinde özel sektör
yatırımlarını da uyarmakta ve ülkenin sermaye stokunu
hızlı bir biçimde büyütmektedir. Ancak son dönemde kamu, altyapı
yatırımlarını yeteri kadar yapmamakta ve bu
boşluğu, doğan bu boşluğu özel sektörü devreye sokarak
kamu-özel iş birliğiyle -ki bunun değişik modelleri
vardır yap-işlet-devret, yap-işlet, yap-kirala gibi-
karşılamaya, yapmaya çalışmaktadır. Bu konunun önem
arz ettiğini düşünmekteyim ve kamu yatırımlarının
hızlı bir biçimde 2002 yılındaki yüzde 4,9 olan seviyesine
ve sonrasında da daha yüksek seviyelere çıkarılmasının
gerekli olduğunu düşünüyorum.
Söz
konusu kanun teklifi ile tutarı 30 milyar dolara ulaşan
yap-işlet-devret projeleri için Hazine garantisi imkânı
yaratılmış bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, o arada ben Plan ve Bütçe alt komisyonunda da görev
aldım, Plan ve Bütçe Komisyonunda hem alt komisyon görüşmeleri
sırasında hem de üst komisyon görüşmeleri sırasında
Bu yap-işlet-devret projelerinin sayıları nedir, tutarları
nedir? diye ısrarla tekrar tekrar sormamıza rağmen
sağlıklı bir cevap alamadığımızı
belirtmek zorundayım. Bu da aslında bu alanda çok ciddi bir açık
olduğunu gösteriyor. Yani devletin, kamunun, Hükûmetin bu alanda
yapılmış olan yatırımların tutarının ne
kadar olduğunu bilememesi de büyük bir zafiyete işaret etmektedir.
Söz
konusu kanun teklifiyle -biraz önce de
söyledim- 30 milyar dolara ulaşan yap-işlet-devret projeleri için
hazine garantisi imkânı yaratılmış bulunmaktadır. Bu,
Türk mali sistemi üzerinde ciddi bir mali risk yaratmaktadır.
Yap-işlet-devret modeli çerçevesinde gerçekleşecek
yatırımların önümüzdeki dönemde artacağı yetkililerce
ifade edilmiştir. Böyle bir durumda, hazinenin borcu üstlenmesi nedeniyle,
kamu borcunun da artabilecek olması nedeniyle hazinenin riski yükselecektir.
Hazinenin riski dolayısıyla faiz oranları yükselebileceği
gibi, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının
Türkiye'nin kredi notunu düşürmesi olasılığı da
gündeme gelebilecektir. Bu konuya özellikle dikkat çekmek istiyorum çünkü
Hükûmette, biliyorsunuz, işte not artırımı konusu, ciddi
biçimde ekonomiden sorumlu bakanların da övündüğü konular
arasında gelmektedir. Bu açıdan ortaya çıkacak bir zafiyetin
Türkiye ekonomisinde borçlanmanın yükünü ciddi bir biçimde
artıracağı aşikârdır.
Söz
konusu değişiklik ile görevli şirket tarafından ödenecek
finansman yükünün azaltılması ve böylece gerçekleştirilen
yatırımların kamuya dönüş süresinin
kısaltılmasıyla borçlanma maliyetlerinin azaltılması
hedeflenmektedir. Buna ilişkin olarak ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarımız tarafından yapılmış herhangi
bir çalışma var mıdır? sorusu, biraz önce de ifade
ettiğim üzere, Plan ve Bütçe Komisyonunda Grubumuz tarafından
ısrarla gündeme getirilmesine rağmen bir cevap
alınamamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 2nci maddesiyle,
yap-işlet-devret modeli kapsamında gerçekleştirilen ihalelerden
yatırım bedelinin idare veya hizmetten yararlananlarca ödenmesinin
mümkün olduğu projelerde ödeme yükümlülüğüne girme yetkisine sahip
idarelerin kapsamı genişletilmektedir. Hizmet ve kuruluş
itibarıyla böylesi bir genişlemenin yol açacağı risklerin,
kamunun borçlanma projeksiyonu üzerinde ciddi belirsizlikler
yaratacağı açıktır.
Diğer
taraftan, dünyada kamu-özel iş birliği uygulamaları
bağlamında hazine garantileri istisnai enstrümanlardır. Zira,
kamu-özel iş birliği modeliyle amaçlanan şeylerden biri de kredi
sağlayan kuruluşların, projeler üzerindeki gözetim ve
denetimlerinin varlığıdır. Zira, kreditörler, verdikleri
kredinin geri ödenmesinde bir sorun yaşamamak amacıyla, projeyle
yakından ilgileneceklerdir. Ancak, hazine garantisi verilmesi durumunda,
projeye idarece el konulduğu takdirde -ki bu durum proje şirketinin
iflasını da kapsayan çok farklı gerekçelere dayanabilir- hazine
garantisi devreye girecektir. Bu nedenle, kreditörlerin verdikleri
borçları tahsil etme kaygıları olmayacak ve ilgili proje,
kamu-özel iş birliğinin özü olan proje finansmanı esasından
çıkıp, fiilen hazine borçlanması yoluyla yapılan bir
projeye dönüşecektir.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifinin problemli gözüken önemli bir maddesi de
4üncü maddesidir. Teklifin 4üncü maddesiyle 3996 sayılı Kanuna bir
geçici madde eklenmektedir. Buna göre, teklifin 3üncü maddesinde getirilen
dış finansman kredisini üstlenmeye ilişkin hükümler, uygulama
sözleşmesi imzalanmış ancak finansman çalışmaları
sonuçlandırılmamış projeler için de uygulanacaktır.
Bununla birlikte, bu durumun, ihalesi yapılarak uygulama sözleşmesi
imzalanmış yap-işlet-devret projeleri için, rekabete
aykırılık iddialarını gündeme getirebileceği
hususu göz önünde bulundurulmalıdır.
Diğer
taraftan, Türkiye Cumhuriyeti hazinesi tarafından verilecek yüksek
tutarlardaki bir kredi garantisine biçilecek fiyat değeri, ihalesi
tamamlanmış bir projenin yüklenicisine,
karşılığında bir şey talep edilmeksizin
aktarılmış olacaktır. Bu kapsamda, söz konusu madde
hükmünden yararlanacak olan şirketlerin, kanun teklifini verenler tarafından
ve TBMMde tartışılarak yüce Meclisimize
açıklanmasının büyük önem arz ettiği
kanısındayım. Çünkü, bu maddenin, belli birtakım
şirketler için çıkartıldığına ilişkin ciddi
iddialar ortada dolaşmaktadır. Bu konudaki bu iddialara
açıklık getirmek Hükûmetin görevidir diye düşünüyorum.
Zamanı
idareli kullanmak için son bir noktaya değinip konuşmamı
bitireceğim. O da şudur değerli arkadaşlar, kanun
teklifinin geneli üzerinde son olarak belirtmek istediğim husus: Kamu-özel
iş birliği alanına bir çerçeve kazandırılması,
parçalı ve dağınık mevzuatın
toplulaştırılması ihtiyacının yanı sıra
bu alana ayrılan kamu kaynağının büyüklüğü dikkate
alındığında, TBMMnin bu alandaki denetiminin mutlak
surette etkinleştirilmesinin gerektiğidir.
Bu
çerçevede, kamu-özel iş birliği modelinin
yaygınlığı ve hacmi de göz önünde bulundurulduğunda,
Sayıştayın kamu-özel iş birliği modelinin
uygulamalarını performans denetimine tabi tutması ve müstakil
bir raporu her yıl Plan ve Bütçe Komisyonuna sunması uygun
olacaktır.
Buna
ilaveten, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunun, özel
gündemle yapılacak toplantıyla yılda bir defadan az olmamak
üzere Hükûmet tarafından bilgilendirilmesine ilişkin düzenlemelerin
mevzuata kazandırılması büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede,
konunun ilgili kanun teklifinde düzenlenmesi uygun olacaktır.
Konuşmama
burada son veriyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türeli.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Ahmet
Arslan, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA AHMET ARSLAN (Kars) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de hepinizi, Grubumuz adına söz
almış olmam hasebiyle saygılarımla selamlıyorum.
Katma
Değer Vergisi Kanunu, bazı yatırımların
yap-işlet-devret modeliyle veya yap-işlet-kirala modeliyle
yapılması kanunları ve yine Kamu İhale Kanununda
değişiklikler öngören kanun teklifi üzerine söz almış
bulunuyorum.
Genel
olarak yap-işlet-devret nedir, ne getiriyor diye bir özet yapıp
sonra kanunun ayrıntılarıyla ilgili bilgiler arz edeceğim.
Yap-işlet-devret
modeli, kamu-özel iş birliği projesinin en yaygın
kullanılan modellerinden biri. Bir başka model ise yap-kirala-devret
modeli ki bu, Sağlık Bakanlığının
yaptığı bu tip uygulamalarda kullanılıyor.
Ülkemizde
1994 yılında yasal mevzuatına kavuşan bu model, Avrupa
ülkelerinde 1980li yılların başından itibaren öz kaynak
yatırımlarının alternatifi olarak kullanılmaya
başlanmış, özellikle son on yılda gelişen bir süreç,
Avrupa ülkelerinin yanı sıra Latin Amerika ve Uzak Doğu
ülkelerinde de oldukça yaygın kullanılmaya başlanmış.
Japonyada Tokyo Üniversitesi ve Filipinlerde kamu-özel iş birliği
projeleri için araştırma bölümleri açılmış. Günümüzde
modelin kullanıldığı projelerin sayısı ve mali
büyüklüğü oldukça artmakta. Birçok ülke, gerek kamu gerekse finans
sektöründe bu modelin uygulanmasına yönelik teşkilatlanmaya
gitmiş, kamu-özel iş birliği projeleriyle ilgili müstakil
birimler kurmuş, modelin tıkanıklıklarını
gidermeye yönelik yasal düzenlemeler yapmış. Bizim de bugün
yaptığımız ve yapmak istediğimiz bu.
Günümüzde
yatırımların en etkin finans yöntemi olarak kullanılan bu
modelin diğer ülke uygulamaları, tecrübeleri paylaşmak, modelin
ülkeler bazında etkin işleyişini sağlamak amacıyla
uluslararası konferanslar, paneller düzenlenmekte, bu oluşumlara
modelin üç temel oyuncusu olan kamu sektörü, özel sektör ve finans sektörü
temsilcileri katılarak modele katkı koymaktadırlar. Zira
özellikle son yıllarda Türkiye Cumhuriyetinde Ulaştırma
Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve Çevre, Su
Bakanlığı bu modeli yaygın bir şekilde kullanmakta,
Sağlık Bakanlığı da buna eklenmekte. Ben de 24üncü
Dönem milletvekili olmadan önce bu modeli yaygın olarak kullanan
Ulaştırma Bakanlığının ilgili birimlerinde bu
modelin içerisinde yer aldım ve şunu söylemekte fayda görüyorum:
Özellikle dünyada bu modeli uygulamak isteyen birçok ülke geliyor, Türkiyeden
bilgi alıyor veya Türkiyedeki bu konudaki uzmanlarla bilgi
alışverişinde bulunuyor ve yap-işlet-devret modelinde Türk
modeli diye artık dünyada sözü geçer, kabul görür bir model hâline
gelmiş durumdadır.
Son
iki yılda kamu-özel iş birliği projelerinin artan önemine
paralel olarak projelere temin edilecek finansman ihtiyacı ciddi ölçülerde
artmış, bu husus, projeleri üstlenecek özel sektör
firmalarını da, kamuyu da yeni modeller arama yoluna zorlamıştır.
Avrupa ülkelerinde baş gösteren finansal kriz kredi piyasalarında da
ciddi bir darboğaza neden olmuştur. Küresel boyutta tüm ülkelerin bu
modelin önünü açmak adına kamu ve özel sektör arasında risk paylaşımını
yeniden gözden geçirdiklerini ve yüksek tutarlı finansman temininin
gerçekleşmesi ve yatırımların hayata geçmesi amacıyla
kreditörlere önemli güvenceler verdiklerini görmekteyiz. Birçok ülke bu
projeleri uygulayarak öğrenmekte. Mutlulukla söyleyebiliriz ki Türkiye
bunu yıllardır uyguluyor ve örnek bir ülke.
Kamu-özel
iş birliği projelerinin darboğazlarını gidermeye ve
modelin etkin işleyişini sağlamaya yönelik tüm çabaların
altında yatan temel husus yap-işlet-devret veya yap-kirala-devret ve
benzeri yöntemlerle gerçekleştirilen yatırımların tamamının
kamu malı olduğudur. Bu, çok önemli bir şey. Kim yaparsa
yapsın, mal sonuçta kamunun. Yap-işlet-devret modeli, kamunun
yatırım stokunu artıran, sosyal kalkınma ve altyapı
yatırımlarının gelişmesine önemli boyutta katkı
sağlayan, yüksek maliyetli, ileri teknolojiyi haiz projelerin hayata
geçirildiği, özel sektör mobilizasyonu ile projelerin
yaratıcılığa vesile olduğu ve istihdam başta
olmak üzere birçok alanda katma değer yarattığı projelerdir.
Ülkemizde son on beş yıllık süreçte modelin en yaygın kullanım
alanı, havaalanları, limanlar ve yat limanlarıdır. Bu
modelin hayata geçirilmesiyle havaalanları ve yat limanlarında bugüne
kadar yaklaşık 2 milyar dolarlık yatırım
yapılmıştır. Bu tutarın tamamı özel sektör
tarafından finanse edilmiştir ve yine, gerek havaalanlarında
gerek yat limanlarında bu tip projelerin yapım ömrü bir buçuk ila iki
yıldır. Ancak otoyollarda, köprülerde ve tünellerde dört buçuk-beş
yıl gibi bir süreyi almaktadır. Ve yine havaalanlarında ortalama
işletme süresi, kiralananlarda on yıl gibi bir süreye tekabül
etmektedir.
Yap-işlet-devret
projelerinde sağlanan yolcu garantileri devlete önemli gelir
akışı sağlamıştır. Şöyle ki: Garanti
edilen tutarın üstü kamu ve özel sektör arasında
paylaşılmaktadır. Özellikle burada ifade edildi hatipler
tarafından, verilen garanti hazineye ilave bir yük getirmektedir. Hâlbuki
verdiğiniz garantiyle siz projelerinize olan güveninizi ortaya
koymaktasınız. Bu, projenin kredibilitesini artırmakta ancak
başka bir şeyi daha getiriyor, garanti üstü rakamdan ise pay
alıyorsunuz. Bugüne kadar ülkemiz, bu projelerin garantisine ödediği
parayı düştükten sonra yaklaşık 500 milyon dolar garanti
üzeri gelirden pay almıştır. Garantiden dolayı hazinenin
zararı değil, aksine 500 milyon dolarlık ilave gelir elde etmiştir
ve yine yaklaşık 25 bin kişiye direkt istihdam
sağlanmıştır. Özellikle gerçekleştirilen projelerin
işletme dönemlerinde kamu yerine özel sektörün işletmeyi yapması
nedeniyle işletme maliyetlerinde ciddi tasarruflar
sağlanmıştır.
Yine, bu tip tesislerin işletilmesi ve işletme sonunda kamuya
devredilmesi nedeniyle tesisin güncel ve teknolojiye uygun bir şekilde
yenilenmesi de özel sektör sorumluluğunda olup bu sorumluluk yerine
getirilmektedir ve yine projeler gerek yatırım döneminde gerek
işletme döneminde kamu kurumları tarafından denetlenmekte ve
uluslararası standartların bütünüyle bu projelerde uygulanması
sağlanmaktadır.
Ülke refahının ve ekonomik kalkınmanın vazgeçilmez
araçları olan yatırımların en etkin finansman yöntemi olan
yap-işlet-devret veya yap-kirala-devret modeli bugün için en önemli
darboğazları teşkil eden özel sektör finansmanının
özellikle sözleşmelerde yer olan fesih dönemindeki akıbetinin kamu ve
özel sektör arasındaki risk paylaşımı çerçevesinde yeniden
düzenlenmesi, modelin ve ülkenin geleceği açısından büyük önem
arz etmektedir. Unutulmamalıdır ki ülkelerin güçlü kamu-özel iş
birliği projeleri güçlü bir yasal mevzuata dayanmaktadır. Bizim de
yapmak istediğimiz budur.
Birkaç şeyi vurgulamakta fayda görüyorum. Bugüne kadar özellikle
havaalanı, yat limanı, otoyollar, köprüler ve tüneller, üst üste
koyduğunuzda, yaklaşık 9 milyar dolarlık
yap-işlet-devret projesini özel sektör marifetiyle
yaptırmaktayız ve yine, daha önce yap-işlet-devret modeliyle
işletilip daha sonra kamuya devredilen bu tip işletmelerin
kiralamalarıyla da ülkemiz yaklaşık 7 milyar dolar gelir elde
etmiştir.
Özellikle
garantilerin hazineye yük getirilmesi konuşuldu. Ben az önce örnek verdim.
Garantilerle hazineye herhangi bir şekilde yük gelmesi söz konusu
değil ancak projenizin kredibilitesini ve yapılabilirliğini
artırmaktasınız. Hangi projeyi? Proje yapılırken sizin
malınız, işletme süresi bittiğinde sizin malınız
olarak kiraladığınız projeler.
Ve
yine, özellikle 3üncü maddesinde, kredilerin üstlenilmesinin hazineye ciddi
bir maliyet getirdiği ve Bunun faiz yükü demek, kredi derecelendirme
kuruluşları tarafından Türkiyenin notunun düşürülmesi
demek. dendi. Şunu özellikle vurgulayalım: Bugüne kadar yapılan
hiçbir yap-işlet-devret projesi yarım kalıp, devredilip kredisi
üstlenilmemiş ancak siz, sözleşmelerinde olmak şartıyla
işin yürümediği zaman kamu tarafından, malın sahibi
tarafından devralınacağını ve o güne kadar olan
kredinin üstlenileceğini garanti etmekle projenin kredibilitesini
yükseltiyorsunuz, projenin işletme süresini kısaltıyorsunuz ve
işletme süresi kısalan projenin bir an önce kamuya devredilip kamunun
kiralayarak buradan gelir elde etmesini sağlıyorsunuz. Bu, faiz yükü
demek değil, tam tersine, yap-işlet-devret projelerinizin çok daha
iyi bir şekilde yapılabilmesi demek.
Yine
bir ifade kullanıldı Hazine garanti veriyor. diye. Bu projelerin
hiçbirinde hazine garantisi yoktur ancak projenin yarım kalması
durumunda sizin adınıza yapılan malın
devralınması, devralınırken o güne kadar kullanılan
kredinin üstlenilmesi ve o günden sonraki kredinin de eğer kredinin
şartları uygun ise sizin tarafınızdan üstlenilmesi
anlamına geliyor. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bir şeyi daha
ifade edeyim. Zaten bugünkü mevzuatta da bu var. Genel bütçeli kuruluşlarda
bu tip bir sıkıntının olması durumunda proje
üstleniliyor ve hazine krediyi üstleniyor. Ancak gerek Karayolları gerek
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün özel bütçeli kuruluşlar
hâline gelmesi nedeniyle, kredi kuruluşları, bu kurumların
gelirlerinin olmaması gerekçesiyle hazinenin bunları üstlenmesini
talep ediyor ve bu, kredibilitenin artması anlamına geliyor.
Dolayısıyla, olan bir mevzuatın yeni düzenlemeler paralelinde
düzeltilmesidir bu, Bugüne kadar yoktu. demek doğru bir ifade değil.
Yine, Ulaştırma
ve sağlık hizmeti tamamen kamu eliyle yapılır. dendi.
Doğrudur, her ikisinde de amaç ulaştırma ve sağlıkla
ilgili gerekleri yapmak, vatandaşın hizmetine sunmaktır ancak
bunu genel bütçeyle yapabildiğiniz gibi bu tip modellerle de
yapabilirsiniz ve bu, dünyada çok yaygın olarak kullanılmakta olan
modeller, yeni yaratılmış bir uygulama değil; bunu da
vurgulamak istiyorum.
Yine, özellikle 2nci
maddede garantilerin üstlenilmesiyle ilgili bir ifade vardı. Burada, yüce
Meclisin çatısı altında daha önce Yap-İşlet-Devret Kanununda
bir düzenleme yapıldı ve katkı payı diye bir düzenleme
getirildi. Garanti ile katkı payı
karıştırılıyor; katkı payında benzer
sınırlamalar vardı ancak garantide yoktu. Şu anki kanunda
da yok genel bütçeli kuruluşlar için. Yine, Karayolları ve
DSİnin yeni pozisyonları nedeniyle katma bütçeli kuruluşlar da
buna dâhil ediliyor, bunu da vurgulamakta fayda var.
Özellikle, 1inci maddede
katma değer vergisi istisnası getirmek neyi getiriyor?
Arkadaşlar, bunu da birkaç cümleyle arz etmek istiyorum. Bu tip projeleri
yaptığınızda sizin projenizin maliyeti belli. Bir hastane
yapıyorsunuz, bir köprü yapıyorsunuz, bir tünel yapıyorsunuz,
bir yat limanı yapıyorsunuz; projenin maliyeti 1 birim. Siz bu 1
birimlik projeyi yükleniciye yaptırıyorsunuz, yapım döneminden
sonra yüklenici işleterek gelirini elde ediyor ve daha sonra bu tesis size
kalıyor. Siz katma değer vergisi yükünü buna yüklediğinizde
projeniz aynı ancak yüklenicilere yeni bir finansman zorunluluğu
getiriyorsunuz ve bu finansmanın maliyetini de yüklenici ister istemez
süresine ilave ediyor.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Belediyelerinkini de kaldırın o zaman.
AHMET
ARSLAN (Devamla) On beş yıl olan bir işletmenizin süresi yirmi
yıla çıkıyor ve bir şeyi özellikle vurgulamakta fayda var:
Süre uzadıkça, kredi kuruluşları dünyadaki gidişatı
göremedikleri için risk kat sayısını yükseltmekte ve kredinin,
risk kat sayısından dolayı kredibilitesi, finans bulması
daha yüksek bir maliyete geliyor. Siz yüklenici olarak işi
yaptınız ve o öngörülen risk gerçekleşti. Öngörülen risk
gerçekleşir ise -zaten teklifinizi de vermiştiniz- devletten bu
parayı alıyorsunuz, eğer risk gerçekleşmez ise bu para
yüklenicinin cebinde kalıyor. Arkadaşlar, bu düzenleme,
yüklenicilerin daha kolay finansman bulmasını
sağladığı gibi, kamunun gerçekleşmeyen bir riskin
bedelini de ödemesini engellemekte. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Yine,
mevcut projelerde, yüklenicinin istemesi durumunda KDVye tekabül eden
işletme süresi veya kira bedelinin düşürülmesi öngörülüyor. Bu
projelerin hepsinin sözleşmesinde şöyle bir ifade vardır:
Eğer kamu isterse, belli bir oranda iş artışı verir
ve bu iş artışına karşılık da süre verir.
Nasıl ki iş artışıyla siz ilave süre verebiliyor
iseniz, iş eksilişiyle de KDVyi düşebilirsiniz veya kira
eksilişiyle de bu tip bir düzenleme yapabilirsiniz. Kanunun kendisi de ve
sözleşmeler de -şu anki sözleşmeler de- bunlara ziyadesiyle
cevaz veriyor.
Yine,
özellikle 4üncü maddede, mevcut devam eden işlerin kredi yüklenimiyle
ilgili olarak, hazine garantisinden yararlanması konusunun yüklenicilere
menfaat getirildiği söylendi. Tekrar söylüyorum: Böyle bir şey söz
konusu değil, zira biz ilana çıkarken, sözleşmemizde,
şartnamemizde Türkiye Cumhuriyeti olarak bunu üstleneceğimizi zaten ifade
etmişiz. Yaptığımız tek fark, idarenin kendisi
değil -katma bütçeli idarenin kendisi değil- ilgili bakanın
talebi, hazinenin sorumlu olduğu bakanın teklifiyle Bakanlar Kurulu
tarafından hazineye bu sorumluluğun verilmesidir.
5inci
madde, Devlet Demiryollarının bağlı
ortaklıklarının Devlet Demiryollarıyla yapacakları
alışverişlerde, mal ve hizmet alımlarında KDV
istisnası getirmesi maddesidir. Şu anki düzenlemede 6 milyon 629 bin
liraya kadar olan kamu kurumlarının birbirlerinden mal ve hizmet
alımlarında istisna maddesi var zaten. Ancak gerek Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının son yıllardaki
gelişmesine paralel olarak gerek bağlı
ortaklıklarının son yıllarda yaptıkları mal ve
hizmetlerle çok büyük miktarda bedellere mal olan hizmetler üretmekteler; zira
lokomotifler yapmaktalar, zira tren setleri yapmaktalar. Bugün bir tren setinin
maliyeti 10 milyon doları geçiyor. Siz bağlı
ortaklığınızdan bir tren seti almak isteseniz tamamen
alamıyorsunuz, parça parça almanız lazım. Parçayı
aldığınızda da Kamu İhale Kanunu benzer
alımların peş peşe alınmasını kabul etmiyor,
parçalanarak alınmasını kabul etmiyor. Dolayısıyla
kendi bağlı ortaklığınızdan mal alamıyorsunuz, başka birine
veriyorsunuz ihaleyi. O başka biri de üzerine kâr koyarak, gidip sizin
bağlı ortaklıklarınıza iş yaptırıyor.
Bizim getirdiğimiz istisna, Devlet Demiryollarının yüzde 99,94
ortağı olduğu veya sahibi olduğu bağlı
ortaklıklarından direkt alım yapabilmesidir; bunu özellikle
vurgulamak istiyorum.
6ncı
madde var. 6ncı madde, özellikle danışmanlık hizmeti
satın alınır iken belli istekliler arasında alım için
şu anki rakamın değiştirilmesini öngörüyor. İki
cümleyle ifade edeyim: Şu anki rakam 172.927 lira. 48inci madde buna
atıfta bulunuyor, bu rakamın altındaki
danışmanlık hizmetinizi hizmet alımı yöntemiyle
yapabilirsiniz. Bunun anlamı şu: İhalenize
çıkarsınız, herkes gelir, teklif verir. Teklifi yeterli olan
herkesin mali tekliflerinden en ucuz olana ihaleyi verirsiniz. 172 bin
liranın üstünde olan danışmanlık hizmeti satın
almalarında ise önce firmaların teklif dosyalarını
alırsınız, onların içerisinde en yüksek puan alanları
belirlersiniz, daha sonra onlardan mali ve projeye yönelik tekliflerini
alırsınız, tekrar bir değerlendirme yaparsınız ve
onların içerisinden uygun olana verirsiniz, en ucuz olana verirsiniz
değil. Yaklaşık altı ay demek. Hâlbuki artık ülkemizde
herhangi bir projeye karar verildiğinde projenin aylarca sürüncemede
kalması istenmez, kamulaştırılması, ön etüdü, ön
fizibilitesi birkaç ay içerisinde bitirilerek projeye başlanmak istenir.
Neden? Nedeni şu: Kaynak sıkıntınız yok, vatandaş
bekliyor. Eğer bir projeyi vatandaşın hizmetine sunmak üzere
yapmaya karar vermiş iseniz bunu bir an önce hayata geçirmeniz lazım.
Yaptığımız
tek şey var, danışmanlık hizmeti satın almada bedeli 4
misline yani 691 bin 708 liraya çıkararak çok daha hızlı bir
şekilde karar alabilecek ve hizmeti satın alabilecek bir düzenleme
getiriyoruz. Ayrıca proje çok önemli ise, özellikli ise, belli istekliler
arasında yapılma ihtiyacı varsa bu yetki de zaten kurumlarda
var, onu da vurgulamak istiyorum.
Dolayısıyla
bu işlerin içinden gelen, bu işlerin detayında yorulmuş bir
arkadaşınız olarak bütün düzenlemelerin ülkemiz için,
memleketimiz için hayırlı olduğuna eminim.
Teklifin
kanunlaşarak ülkemize, insanımıza hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Arslan.
Şahıslar
adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu.
Buyurunuz.
(MHP sıralarından alkışlar)
AHMET
KENAN TANRIKULU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 194 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Yap-işlet-devret
mevzuatında gerek 2008 yılında gerekse 2011 yılında çok kapsamlı
değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerle,
projelerin hazırlık ve onay sürecinin
kolaylaştırılması, nitelikli projelerin belgelenmesi,
bunların hazırlanması ve imkân sağlanması cazip hâle
getirilmişti; bu şekilde amaçlandığı söylendi ve
iddialar bu yöndeydi. Ancak bu her iki değişikliğin de Genel
Kurulda görüşülmesi sırasında, şahsen benim de dile
getirdiğim birtakım sorunların ileride
yaşanabileceğine dair öngörüler maalesef gerçekleşmiş oldu
günümüzde de. Şimdi, bir kez daha, bu noktada Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun sözcülerinin haklılığını teyit etmiş
bulunuyoruz.
Bugün görüşmekte
olduğumuz teklif de benzer sorunlar barındırmakta ve ileriki
yıllarda bazı sorunların yaşanacağını ve
başta milletimiz ve devletimizin bütçesine ağır yükler,
ağır ekonomik sorumluluklar getireceğini şimdiden
öngörebiliriz. Devlet bütçesi adına böylesine riskler taşıyan
bir düzenlemeyi iktidarın da taslak olarak değil, aslında Hükûmet
tasarısı olarak getirmesi ve tekliften çıkartarak, son
zamanlarda alışkanlık hâline getirdiği teklif
uygulamalarının da bir kenara bırakılması gerekirdi.
Tabii, hâl böyle olunca, teklif sahiplerinin ilgili kurum ve
kuruluşlardan, kamu teşkilatlarından yeterince görüş
alamadığını ve bunların da bu teklife
yansımadığını görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, eski adıyla Devlet Planlama Teşkilatının
hazırladığı programlarda, bugünkü adıyla Kalkınma
Bakanlığının 2012 Yılı Programına da
baktığımız zaman, bu konuyla ilgili önemli ifadelerin de
yer aldığını görüyoruz. Orada deniyor ki: Kamu-özel
iş birliği alanında nitelikli fizibilite etütlerinin
hazırlanamaması, kamu-özel iş birliği alternatifinin
karşılaştırmalı olarak analizlerinin tam
yapılmaması gerek yatırımcı kuruluşlarda gerekse
sistemdeki diğer kurumlarda kurumsal kapasite eksikliğine yol
açıyor, projelerin düzenli takibinin yapılması
engelleniyor ve raporlama yönünden de bazı izleme ve değerlendirme
sistemlerinin bulunmaması temel sorunları hâlinde devam edegeliyor.
Şimdi,
bunun en güzel örneğini geçtiğimiz günler içerisinde iki kez ihalesi
iptal olan üçüncü Boğaz köprüsünde görüyoruz. Bu projede güzergâh
başta olmak üzere Devlet Planlama Teşkilatının yine
görüşleri ve hemen bunun ardından da Yüksek Planlama Kurulunda
bazı itirazlar dikkate alınmamış ve en son ihalede de özel
sektörün bu büyüklükte bir finansman bulamaması nedeniyle de iptal
olmuştur. Şimdi, Hükûmet bu tip eleştirilerin hepsine
kulaklarını tıkıyor ve bu konudaki ısrarını
da devam ettiriyor. Bunun sonucunda da hem zaman yönünden hem de bürokrasideki
israf nedeniyle bu proje üçünce kez ihaleye hazırlanmakta bugünümüzde.
Özel
sektörün finansman ihtiyacı konusunda da ekonomi yetkilileri bazı
gerçekleri göz ardı ediyor değerli milletvekilleri. Bir kere, bu
yıla baktığımız zaman, hemen Merkez Bankası
Başkanının kendisinin bizzat açıkladığı
verilere göre özel sektörün geri ödeyeceği borç miktarı 63,2 milyar
dolar. Öte yandan, 2012 yılıyla ilgili, çok değişik ekonomi
kurumlarının, uluslararası kuruluşların öngörüleri de
ısrarla diyor ki: Kaynak bulmakta zorlanacaksınız. Bu da
önemli bir öngörü. Avrupa bankaları kendi borç krizleri nedeniyle ya
kredilerini kısmak zorunda kalacaklar veyahut da başka alanlara
yönlendirecekler veya kredi faizlerini yükseltecekler. Dolayısıyla,
ülkemizde gerçekleşecek olan bazı yap-işlet-devret projeleri de
olması gerekenden daha yüksek maliyetle karşımıza
bedellenecek, çıkacak.
İşte
bu yüzden, AKP hükûmetleri, baştan itibaren, geçtiğimiz süreç
içerisinde, kamu-özel iş birliği kapsamında hem
kapsayıcı hem de güvenilir bir politika maalesef üretememiştir.
Bu projelerin, yani yap-işlet-devret projelerinin tabii ki bazı
avantajları vardır, burada iktidar sözcüleri bunu dile getirdi ama
önemli dezavantajları da bulunmaktadır. Bunlardan belki de en
önemlisi ülkenin içinde
bulunduğu siyasi ve ekonomik istikrar meselesidir, istikrarla bu konu
paralel gitmektedir. Eğer ekonomik bunalıma girme gibi bir risk
taşıyorsa ülke ekonomisi, o zaman bu projeler de maliyet
anlamında daha yüksek bedellenecektir.
Şimdi, bu sistemin
denetlenmesi konusunda da problemler karşımıza
çıkmaktadır. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi gerekse
Sayıştay, görev olarak, bu alandaki performans gelişmelerini
takip etmek zorunda ve gerekli tedbirlerin de alınmasını
sağlamak zorunda.
Teklifle öngörülen bir
başka düzenleme de yap-işlet-devret projeleri çerçevesinde hazine
garantilerinin genişlemesi ve alınabilmesi meselesi. Şimdi,
burada da önemli bir riskle karşı karşıyayız
aslında. Ortaya çıkan risk gene vatandaşın
sırtına sarılmakta. Örneğin, Büyükşehir Belediyesinin
metro projelerinin Bakanlığa devredilmesi ekonomik yönden kârlı
olmayan en önemli örneklerden de bir tanesi.
Değerli
milletvekilleri, teklif mini bir torba kanun teklifine dönüşmüş. Hep
diyoruz ya ve burada, bu kürsülerde de eleştiriyoruz Hükûmetin,
iktidarın uygulamalarını. Bu teklif de gene bir torba kanun
niteliğine bürünmüş. Oradan buradan değişik kanunları
değiştirerek bir çerçeve kanun hazırlanmaya
çalışılmış ve sonuçta da karşımıza
getirilmiş. Örneğin, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununda
bir değişiklik yapılıyor. Eğer bu Kanunda bir
değişiklik yapılacaksa, bazı istisnalar getirilecekse -KDV
istisnasında olduğu gibi- bu Kanunun, yani Kamu İhale
Kanununun kendisine gidilip bizzat orada bu değişikliklerin
yapılması gerekirdi.
BAŞKAN Sayın
Tanrıkulu, bir saniyenizi rica edebilir miyim.
Ek süre vereceğim
size.
Sayın Hatipin
konuşmasının bitimine kadar Genel Kurulun
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın
Tanrıkulu.
AHMET KENAN TANRIKULU
(Devamla) Efendim, Kamu İhale Kanununun 66ncı maddesi bir yasa
gereği bunu getirmektedir.
Gene 2002
yılından bugüne kadar, Kamu İhale Kanununda 66ncı maddeye
göre, yani uygunluğuna göre, 18 kez değişiklik
yapılmış, bunun dışındaki farklı
düzenlemelerle 22 kez düzenlemeye gidilmiş ve Kamu İhale
Kanunu şimdi 23üncü kez değiştirilmek istenmektedir.
Dolayısıyla buradaki danışmanlık hizmeti limitleri
arttırılıyor, kapsamdan çıkarılıyor ve bu kanun
ilk çıkarılış amacından, hâliyle, çok
değişik bir noktaya doğru getiriliyor.
Değerli
milletvekilleri, 2011 Yılı Yatırım Programında
kısmen veya tamamen dış proje finansman kredisiyle
yapılması öngörülen toplam proje tutarı 73 milyar liradır
ve burada 75 adet projeden bahsedilmektedir. Öte yandan bu teklif
getirildiğinde Hükûmet yetkilileri tarafından, bizzat Sayın
Başbakan Yardımcısı tarafından -bu Komisyonda
görüşülen- ilk etapta 45 milyar değerinde 76 projeden
bahsedilmektedir. Yani bir proje kalabalıklığıyla rakamlar
havada uçuşmaktadır, yazılı belgelerde, bizzat Hükûmetin
hazırladığı belgelerde farklı tutar ve proje
sayısından bahsedilmektedir ama Hükûmet yetkilileri tarafından
da başka birtakım rakamlar birbirini getirmiştir; ortada bir
rakam bolluğu ve birbirini tutmayan sayılar vardır.
Dolayısıyla burada da, bu teklifte ne kadar projenin ve
tutarının ne olduğu kamuoyuyla paylaşılmak
zorundadır.
Şimdi,
bizim özellikle dış borcun, 2011in üçüncü çeyreğinde özel
sektörün dış borcunun 204 milyar doları bulduğu bir
noktada, muhtemel bir ekonomik sorunla karşı karşıya
kalındığında bu borcun hazineye yükleneceği ve
dolayısıyla bu yap-işlet-devret projelerinde de bu hazine
yükünün artacağı noktasındaki kuşkumuz gerçekten
giderilememiştir. Bu teklifte maalesef hem alt komisyonda hem de bizzat Komisyonun
kendisinde görüşmeler sırasında da rakamların ortaya
konmaması ve Komisyon üyelerinin ve burada da Meclis Genel Kurulunun
tatmin edilmemesi meselesi hepimizin kafasında bazı kuşkular
yaratmaktadır.
KDV
istisnasını milletimizin yararına olarak niteleyenler KDV
gelirlerinden meydana gelecek olan kayıpların da ne şekilde
kapanacağını açıklamamışlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Şimdi ek süre vereceğim.
Buyurun.
AHMET
KENAN TANRIKULU (Devamla) Teşekkür ederim.
Son
konuşmacı olmanın avantajı herhâlde Sayın
Başkanım.
Bu
teklifle yap-işlet-devret projelerinin
kolaylaşacağını, hızlanacağını ifade
edenlere bir de bir örnek vererek sözlerimi bitirmek istiyorum değerli
milletvekilleri.
İzmirin
yıllardır bekleyen liman projelerinin hayata geçirilmesi
noktasında da artık, bu teklifler eğer yasalaşırsa
Hükûmet yetkililerinin mazeretlerinin kalmayacağını da bir kez
daha sizlerin huzurunda tekrar ediyor, bu teklifin yasalaşırsa
eğer ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
Alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
işleri sırasıyla görüşmek için 21 Mart 2012 Çarşamba
günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.03