TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
88inci
Birleşim
2
Nisan 2012 Pazartesi
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan
Uslunun, 4 Nisan Birleşmiş Milletler Uluslararası Mayın
Bilinci Geliştirme Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Hatay Milletvekili Hasan Akgölün, elektrik ve
doğal gaza yapılan zamlara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Türk
dünyasının sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, doğal afetlerin ve
depremlerle ilgili yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221)
2.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve 21 milletvekilinin, ülkemizdeki
engellilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/222)
3.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan'ın, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevinde vuku
bulduğu belirtilen işkence, kötü muamele ve insanlık
dışı uygulamaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/223)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fıratın, doğal gaz ve elektriğe
yapılan son zamlara ilişkin açıklaması
2.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara
ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili
Ali Halamanın, doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara
ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, doğal gaz ve elektriğe
yapılan son zamlara ilişkin açıklaması
5.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günalın, kara mayınlarının
temizlenmesine ilişkin açıklaması
6.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Artvin ilinin Ardanuç ilçesindeki elektrik
kesintilerine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Çankırı ilindeki bazı
yolların durumuna ilişkin açıklaması
8.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Millî Eğitim
Bakanlığının LYSden önce öğrencilere verilen ek izin
uygulamasını kaldırmasına ilişkin açıklaması
9.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin 2002 yılı İçişleri
Bakanlığı bütçesinin görüşmeleri sırasında
yaptığı değerlendirmelere ilişkin açıklaması
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
3.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı 200)
4.- Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Orman Köylülerinin
Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu
Teklifi (Orman Sınırları Dışına
Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve
Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Yayla ve Yaylacılık
Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S.
Sayısı 198)
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun,
bankalara olan borçların yapılandırılmasına
ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/4391)
2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, 2011
yılı dış ticaret açığına ve cari
açığın önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın
cevabı (7/4495)
3.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun, yabancı bankalar tarafından verilen zirai
kredilere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/4497)
4.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
bazı müzisyenlere ait plak ve bant kayıtlarının TRT
arşivlerine alınmasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/4501)
5.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemirin, Köylere
Hizmet Götürme Birliklerinde çalışan geçici işçi statüsündeki
personelin özlük haklarına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/4557)
6.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, Balıkesirin Büyükşehir Belediyesi olup
olmayacağına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahinin cevabı (7/4559)
7.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Ordu-Aybastıdaki bazı yer adlarının
değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/4560)
8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, bazı illerde KÖYDES kapsamında yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahinin cevabı (7/4565)
9.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Hakkâri merkez içme suyu ve kanalizasyon ihalelerine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı
(7/4568)
10.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, şehit ve gazi yakınlarının
istihdamına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahinin cevabı (7/4569)
11.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu
Özbolatın, Kahramanmaraş merkez ve ilçelerindeki yol açma
çalışmalarına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/4570)
12.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın,
kamu ve özel bankalardan kullanılan krediler ve geri ödemelere
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/4677)
13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda hizmetlerde taşeronlaşmaya ve taşeron firma
çalışanlarının sorunlarına ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/4786)
14.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Kütahyanın ihracat verilerinin son on yılda genel olarak
gerilediği iddialarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/4864)
15.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlarda koruma güvenlik görevlisi olarak çalışan personele
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/4865)
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurumların eğitim ve dinlenme
tesislerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/5037)
17.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Merkez ve taşra teşkilatlarında şehit ve
malul yakınlarının istihdamına ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/5038)
18.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın
Merve Kavakçının özlük haklarının iadesine ve bir kanunun
yürüklükten kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı
(7/5127)
2 Nisan 2012 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88inci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer
dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, Hükûmetin cevap
verme süresi yirmi dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, 4
Nisan Birleşmiş Milletler Uluslararası Mayın Bilinci
Geliştirme Günü münasebetiyle söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Zeynep Karahan Usluya aittir.
Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslunun, 4 Nisan
Birleşmiş Milletler Uluslararası Mayın Bilinci
Geliştirme Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Uluslararası Mayın Bilincini Geliştirme Günü münasebetiyle söz
almış bulunuyorum.
Kara mayınları dünya
genelinde ayrım yapmaksızın kadın, çocuk, yaşlı,
herkesi hedef alıyor ve her gün, bu gezegende 12 kişi mayınlar
nedeniyle ölüyor ya da kolu, bacağı koparak sakat kalıyor. Bu
noktada, Türkiye de, mayın döşemesi anlamında ağır
kayıpların yaşandığı 26 mayın mağduru
ülke arasında yer almamakla birlikte, 2010 sonu itibarıyla
topraklarında 977.407 mayın bulunan bir ülke olarak konunun
doğrudan muhatapları arasında yer almaktadır. Bu
bağlamda, uluslararası yükümlülükleri düzenleyen ve Ottawa
Sözleşmesi olarak bilinen Antipersonel Mayınların
Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve
Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhasıyla
İlgili Sözleşme 1997 yılından itibaren ülkelerin
imzasına açılmış ancak Türkiye AK PARTİ Hükûmetinin
işbaşına gelmesiyle, 2003 yılı itibarıyla bu
sözleşmeye imza atmıştır. Bu, elbette ülkemizin
mayından arındırılması adına önemli bir
gelişmedir.
Diğer taraftan, 156 ülke
tarafından imzalanmış olan bu sözleşme, hâlen imza atmayan
İsrail, Amerika, Çin, Özbekistan, Ermenistan ve Suriye gibi 40 ülke
tarafından imzalanmamıştır ve bu ülkelerin çoğunlukla
kendi vatandaşları olan ve hiç suçu olmayan kişilerin
yaralanmaları ve ölümlerinden sorumlu olmak yerine, ülkelerine,
toplumlarına ve en geniş ölçüde insanlığa karşı
sorumluluklarını yerine getirmeleri üzerine buradan da bir
çağrı yapılması yerinde olacaktır.
Bu bağlamda, ülkemizde de 2003
sonrasında kara mayınlarının mücadelesinde önemli mesafeler
katedilmiştir. Ottawa Sözleşmesine atılan imzayı
müteakiben, stoklarımızdaki antipersonel kara
mayınlarının tamamı 2011 itibarıyla temizlenmiştir
ve aynı sözleşmede yer alan mayınların temizlenmesi
yükümlülüğümüzün arazi anlamında yerine getirilmesinde de önemli bir
mesafe alınmıştır.
2009 yılında yürürlüğe
giren Türkiye ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasındaki Kara
Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyeti
Hakkında Kanun çerçevesinde ihale süreci şu anda son
aşamadadır. Suriye sınırındaki mayınlar 613.766
adet olup ülkemizdeki toplam mayınların üçte 2sini
oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Suriye ile en geniş
sınıra sahip olan Şanlıurfa ilinin milletvekillerinden biri
olarak altını çizerek belirtmeliyim ki Ekim 2016da tamamlanması
öngörülen bu çalışma ile başta Urfamız olmak üzere
ülkemizde sorunun ortadan kaldırılması anlamında büyük bir
mesafe alınacak ve verimli tarım arazilerimizin kullanılması
adına da altı çizilmeye değer bir gelişmeye imza
atılacaktır.
Diğer taraftan, doğu
sınırlarımızın mayından
arındırılması konusunda ise maliyetinin yaklaşık
üçte 2sinin Avrupa Birliği fonlarından
karşılandığı katılım öncesi AB mali
yardımları çerçevesinde 52,4 milyon euroluk bir proje mevcut olup
2013ün ilk çeyreğinde de projenin başlaması öngörülmektedir.
Millî Savunma
Bakanlığımız, mayın temizliğiyle ilgili tüm
hususlarda koordinasyonu sağlayacak yapıları yani millî
mayın faaliyeti otoritesi ile mayın faaliyet merkezinin
teşkiline yönelik çalışmaları tamamlamış olup
bunlar son aşamadadır ve bu ay içerisinde Başbakanlığa
sunulması planlanmaktadır.
Bu bağlamda, Hükûmetimizin konuya
yönelik etkin çalışmalarına katkı sağlayan,
şahsen de katkı verdiğim, Birleşmiş Milletler ve
Uluslararası Mayın Yasaklama Kampanyasınca oluşturulan
Mayınsız Bir Türkiye Girişimi aracılığıyla
yürütülen Bacağını Ödünç Ver Kampanyası
aracılığıyla konuya yönelik sivil hassasiyetlerin aktive
edilmesinin de öneminin altını çizmek isterim ve kampanya
aracılığıyla da ifade edildiği gibi, hiçbir felsefi
görüş ve devrim, hiçbir siyaset, hiçbir savaş ve hiçbir
barış arayışı, hiçbiri ve hiçbir şey, sadece
geçen yıl kaydı tutulan 5 bin insanın kara mayınları
nedeniyle hayatını kaybetmesini ya da yaralanmasını
meşrulaştıramaz diyor, Ottawa Sözleşmesini imzalamayan tüm
ülkelere ve kara mayınlarını kullanan tüm örgütlere
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) -
bunun
korkunç ve korkakça olduğunu yineliyor, Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Uslu.
Güdem
dışı ikinci söz, elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar
hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Hasan Akgöle aittir.
Buyurun Sayın
Akgöl. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Hatay Milletvekili Hasan Akgölün, elektrik ve doğal gaza
yapılan zamlara ilişkin gündem dışı
konuşması
HASAN AKGÖL (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hafta sonu insaf
ölçülerini zorlayan elektrik ve doğal gaz zamları yapıldı.
Bu konudaki görüşlerimi ifade etmek üzere gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hafta sonu yapılan
yüksek oranlı elektrik ve doğal gaz zammı açık bir
şekilde yanlış enerji politikalarının ve kötü
yönetimin sonucudur. Hükûmetlerin gerçekleştirdiği alım
garantili doğal gaz anlaşmalarının faturasını
halkımız ödemektedir. Halkımızın ödediği nice
faturaların üstüne bu da katmerlisi.
Son yıllarda
ülkemiz elektrik ihtiyacının büyük bir bölümünü doğal gaz çevrim
santralleri vasıtasıyla karşılamaktadır. Bu,
doğal gazda Rus ve İran gazına ipotekli Hükûmetin alternatif
politikalar geliştirememesinden kaynaklanmaktadır. Aktif durumdaki
hidroelektrik santralleri alım garantili doğal gaz
anlaşmalarından ötürü tam kapasiteyle
çalıştırılamamaktadır. Yapılan bu uçuk zamla
sadece evine ekmek götürmeye çalışan geniş halk kesimleri
değil, ülkemizdeki üretim gücü olan çiftçi, esnaf, sanayici yani bütün
özel sektör bu zamlardan olumsuz etkilenmektedir. Günaşırı
yapılan akaryakıt zamlarının üstüne hafta sonu yapılan
elektrik ve doğal gaz zammıyla AKP Hükûmeti bu ülkede nefes alan
bütün canlıların soluğunu kesmiştir.
Cumhuriyet tarihinde
belki de ilk kez bir Hükûmet, memuruna maaş zammı
yapmamışken, elektriğe, doğal gaza, akaryakıta
peş peşe zam yapmaktan geri durmuyor, âdeta 1 Nisan şakası yapmaktadır. Bu
insanların böyle 1 Nisan şakalarını kaldıracak gücü
bulunmamaktadır.
Yapılan bu zamlar, önümüzdeki
günlerde iğneden ipliğe tüm mal ve hizmetlerde yeni zamlar olarak
milletin karşısına çıkacaktır. Bu zamlar çıkmaya
çıkacaktır da halkı inim inim inleten Hükûmet halkın
karşısına hangi yüzle çıkacaktır, bunu zaman
gösterecek.
Elektriğe yüzde 15,
diğerlerinin kullandığı kaçak oranını yüklemekle
yapılan yüzde 9, yüzde 10a yakın zamla, tüketim mallarına
yansıyacak olan bu zammın getirisiyle üst üste üç zam. Soruyorum
size: Bu vatandaş bu zammı nasıl kaldıracaktır? Biz
elektrikte indirim beklerken, KDVnin kaldırılmasını
beklerken üst üste üçüncü zam. Bölgemizde, Türkiyede sulama arazilerinde
kullanılan, sulamada kullanılan elektrikte indirim beklerken, KDVnin
kaldırılmasını beklerken üstüne bu zam. Zaten çiftçi 2011
yılını mağdur kapattı, zaten zararla kapattı.
Peki, bu çiftçinin durumu ne olacak? Ben bunu sormak istiyorum.
Vatandaş peş peşe gelen
bu zamlarla cinnet geçirmekte. Bakın arkadaşlar, bu zamlardan önce
vatandaş cinnet geçirmekteydi. Bu zamların üstüne, üst üste gelen bu
zamlar üstüne vatandaşın hâli ne olacak? Ben bu soruyu soruyorum.
Şimdi, değerli milletvekili
arkadaşlarım, bizler buraya ortalama 100 bin kişinin oyunu
alarak geldik. Bu oyunu aldığımız vatandaşın
hakkını korumak bizlerin görevi değil midir? İktidar
muhalefet, herkese soruyorum ben: Peki, bu vatandaşın
mağduriyetini nasıl gidereceğiz? Bu vatandaşın oyunu
alarak geldik, bu vebalin, günahın altından nasıl
kalkacağız? Allahuteala diyor ki: Karşıma kul
hakkıyla gelmeyin. Peki, siz, yaptığınız
yanlış anlaşmalar sonucu doğacak, şirketlere
peşkeş çekilen yüzde 10luk kaçakların sonucu elde edilen
haksız kazançtan dolayı kul hakkı yemiyor musunuz?
Arkadaşlar, Allahuteala diyor ki:
Karşıma kul hakkıyla gelmeyin. Biz tüm milletvekilleri olarak
aldığımız oyların hakkını vermek
durumundayız. Halkın vebalinin altında kalamayız arkadaşlar.
Dolayısıyla, ben tüm milletvekili arkadaşlarıma şunu
söylüyorum: Lütfen bu zamların geri çekilmesi oranında iktidar
muhalefet ayrımı yapmadan, aldığımız oyların
hakkını vererek bu zamların geri çekilmesi için elimizden geleni
yapmalıyız diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Akgöl.
Gündem dışı üçüncü söz,
Türk dünyasının sorunları hakkında söz isteyen Tokat
Milletvekili Reşat Doğruya aittir.
Buyurun Sayın Doğru. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Türk
dünyasının sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk dünyasındaki
ilişkilerimizin sorunları ve çözüm önerileriyle ilgili gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında ben de
elektrik ve doğal gaza yapılan zamları şiddetle protesto
ediyorum. Şu anda ülke insanlarımızın sosyal
katmanlarının hepsi bu yönde isyan içerisindedir, herkes büyük bir
beklenti içerisindedir, bu zamlar mutlaka geri alınmalı ve o fakir
fukaranın hakkı korunmalıdır diyorum.
Sayın milletvekilleri, son
yıllarda Avrupa Birliği, ABD ve Afrika ile ilişkilerin
geliştirilmeye çalışıldığı ortamdayız.
Milletimizin geleceğini esas şekilde ilgilendirmesi gereken Türk
dünyası maalesef göz ardı ediliyor. Türk dünyası sadece
Adriyatikten Çin Seddine kadar değil, dünyanın her tarafında
yaşayan Türkleri ilgilendirmektedir. Büyük devlet olmak dünyanın her
tarafındaki, hem vatandaşlarına hem de soyundaki
insanlarına sahip çıkmakla olur. Ancak son on yıldan beri AKP
iktidarında Türk dünyası hep ikinci plana itilmiş, göz ardı
edilmiştir. İktidarca bazı kurumlar kurulmaya
çalışılmış ancak Türk dünyasıyla ilgili
ilişkilerin geliştirilmesi için kurulan Türk İşbirliği
ve Kalkınma Ajansının adı da değiştirilip
başka yöne yönlendirilmiştir. Halbuki TİKA dediğimiz bu
kuruluşun amacı Türk dünyasıyla ilgilidir. Bu durum İktidarın
Türk dünyasına bakış açısının ne olduğunun
en bariz göstergelerinden bir tanesidir. Bundan dolayı da Türk
dünyasıyla ilişkiler her geçen gün gerilemekte, zafiyetler
yaşanmakta, ilişkiler neredeyse kopartılmaya doğru
gitmektedir. Milletimiz için Orta Asya Türk devletleriyle ilişkilerimizin
çok iyi seviyede olması gerekir, ancak bakınız ki Azerbaycanla,
Türkmenistanla, Kırgızistanla, Kazakistanla sorunlar çözülmemekte,
her geçen gün de kötüye doğru gitmektedir.
Azerbaycan topraklarının
büyük bir kısmı Ermenistan tarafından işgal altındadır,
buralara bizim büyük devlet olarak sahip çıkmamız gerekir. Öz
topraklarından zorla atılan, soykırıma uğrayan
Azerbaycan Türkleri bizim kardeşlerimizdir.
Özbekistanla bozulan ilişkiler
düzeltilmemiş, hatta düzelmesi için de hiçbir çaba gösterilmemektedir.
Ayrıca, Irak Türkmenleri çok zor
şartlar altında yaşamaktadırlar, Irak işgalinde
binlerce Türkmen öldürülmüştür. ABD destekli koalisyon güçleri sözde
Iraktan çekildiler, ancak çekilme yapılmadığı gibi
Türklere baskı da gittikçe artmaktadır. Kerkük, Musul, Tuzhurmatu
başta olmak üzere bütün bölgelerde katliamlar yaşanmakta, zorla göç
uygulanmaktadır.
Ahıska Türklerinin Ahılkelek
bölgesinde yerleşmeleri, geriye dönüşleriyle ilgili sözler maalesef
tutulmamıştır, Hükûmet de bu duruma sahip
çıkmamıştır. Ahıska Türkleri ne zaman vatanımıza
döneceğiz diye heyecanla, maalesef, beklemektedirler.
Çin sınırları içinde
yaşayan Doğu Türkistan Türklerine uygulanan şiddet ve baskı
her geçen gün artmaktadır. Türkler zulüm altındadır, nükleer
denemeler Türklerin bölgelerinde yapılmakta, soyları tehdit
altında bulunmaktadır.
Kıbrıs Türklerinin
kazanılmış hakları masada kaybedilmeye doğru
gidilmektedir. Şehit kanlarıyla kurulmuş olan Kıbrıs
Türk Devletinin yaşamasını ve bekasını hiçbir güç engelleyememelidir.
Kıbrıs davası Türk milletinin geleceği ve umududur.
Sayın milletvekilleri, Almanya
başta olmak üzere Avrupadaki Türklere sahip
çıkılmalıdır. Dış Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı daha aktif hâle getirilmeli ve desteklenmelidir.
Dış Türklere yönelik yeni yeni projeler ortaya konmalı,
gençlerimize sahip çıkılmalıdır. Millî ve manevi
değerlerine sahip, başta uyuşturucu madde kullanımı
olmak üzere, her türlü yıkımlara karşı Avrupa Türklüğü
ve özellikle gençlerimize sahip çıkılmalı, gençler
korunmalıdır.
Sayın milletvekilleri,
bunların yanında Türk dünyasıyla ilgili genel olarak
düşüncelerimiz ve tavsiyelerimiz de şunlardır:
Türk dünyası ile her türlü
ilişkilerimizi düzenleyecek Türk dünyası bakanlığı
mutlaka ama mutlaka kurulmalıdır.
Latin esaslı ortak Türk alfabesi
kararının Türk dili ve Türk dünyasının geleceği için
hayati önem taşıması dikkate alınarak bu yoldaki
çalışma ve uygulamalar tamamlanmalı ve sonuca da mutlaka
bağlanmalıdır.
Türk cumhuriyetlerinin eğitim
kurumlarında ortak Türk edebiyatı ve tarih okutulmalı ve bunun
için de ortak müfredatlar hazırlanmalıdır.
Her düzeyde sözlükler ve gramer
kurallarını, lehçeler arasındaki benzerlik ve
farklılıkları gösteren kılavuz kitaplar mutlaka
hazırlanmalıdır. Böylece Türk lehçelerinin birer dil değil,
fonetik farklılıkları olan lehçeler ve şiveler olduğu
anlaşılacaktır.
Dünya Türklerinin birbirine
bağlanacağı ortak bir dilin geliştirilmesi konusunda
çalışmalara zaman kaybedilmeden devam edilmelidir.
Türk devlet ve topluluklarında
yayınlanan edebiyat ve fikir eserlerinin bütün Türk lehçeleri
arasında birbirine uyarlanması yapılmalıdır.
Ortak şiir ve sanat günleri
düzenlenerek yazar ve şairlerin birbirlerini tanımaları,
birbirlerinin eserlerinden faydalanmaları sağlanmalıdır
diyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Doğru.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, doğal afetlerin ve depremlerle ilgili yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/221)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Doğal afetlerin ve depremlerle
ilgili yaşanan sorunların araştırılması ve
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci,
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılması için gereğini arz ederiz.
Gerekçe:
23 Ekim 2011 tarihinde Van ilinde
meydana gelen depremde yüzlerce kişi hayatını kaybetmiştir
ve hâlen deprem sonrası yaralar sarılmaya devam etmektedir. Meydana
gelen son depremle birlikte 17 Ağustos 1999 Marmara Bölgesi'nde büyük
acılara neden olan bu doğal afetin devlet ve kurumlarınca
yeterince dikkate alınmadığı, bilimsel önlemlerin yerine
getirilmediği, hem deprem öncesi yatırım ve iyileştirmelerde
hem de deprem sonrası müdahalelerde yetersiz kaldığı bir
kez daha ortaya çıkmıştır. Diğer yandan jeolojik bir
olay olarak görünen depremin, aynı zamanda bir sosyolojik boyutu
olduğu, ölen, sonrasında evsiz hatta uzun süre çadırsız
kalan yoksul kesimler olmaktadır. Depremin bu açıdan da ele
alınarak incelenmesi gereklidir.
Türkiye % 92'sinin deprem bölgesi ve
nüfusunun % 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı
bir ülkedir. Depremle ilgili raporlar göstermektedir ki bu konuda ciddi bir
kamusal hazırlık ve yatırım bulunmamaktadır. 4
Şubat 2010 yılında TBMM'de kurulan deprem komisyonunun
raporunda, deprem öncesinde binaların iyileştirilmesi ve depreme
dayanıklı olmayan binaların yıkılarak yeniden
inşası, deprem sonrası hasar tespitlerinin yapılmasında
Türkiye'nin eksik kaldığı belirtilmektedir. Diğer yandan
raporda Kızılay'ın 99 Marmara Depremindeki Kızılay
olmadığı, artık daha yeterli olduğu belirtilirken son
Van depreminde böyle bir iyileşmenin olmadığı
görülmüştür. Kurulan komisyonun çalışmalarının
yetersiz ve aslında bu alanda gerçek uzman ve odalar, sivil toplum
örgütleriyle hatta deprem riskini yaşayan vatandaşlarla temas etmeden
çalıştığı görülmüştür. Bu nedenle daha etkin bir
komisyonun kurularak diğer ihtisas komisyonları gibi geçici
değil, Meclis'in sürekli bir komisyonu yapılması gereklidir.
Afet tehlike ve riskleri ile sık
sık karşılaşılan Türkiye'de 7269 sayılı
"Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun"u geçen zaman içinde,
bilimsel ve toplumsal gelişme ve ihtiyaçların göz ardı edilmesi,
siyasi öngörüsüzlük, afet hizmetleri üzerindeki siyasi baskılar ve benzeri
etkiler sonucu, işlevlerini sadece "yara sarmaya"
odaklayabilmiştir.
Mevcut sistemin işleyişine
göz attığımızda, afet hizmetlerinin önemli oranda afet
sonrası yara sarmaya odaklanması ve uygulamada tek politika hâline
dönüşmesi, sistemin afet sonrasına ağırlık vermesi
nedeniyle zarar azaltma araçlarının geliştirilememesi,
başta İmar Yasası olmak üzere ilgili yasalardan kopuk olması,
kurumsallaşma sürecinde çok başlılığın hâkim
olması gibi olumsuzluklara sahip olduğu bilinmektedir.
Gelinen noktada en vahim ve en can
alıcı sorun ise, toplum yaşamını bu kadar
yakından ilgilendiren deprem konusunda, devletin 1999 sonrası
yapılan çalışmalar, olası depremlere karşı alınan
tedbirler ve depremlerle ilgili daha pek çok konuda toplumla, meslek
odalarıyla ve kamuoyuyla nerdeyse hiçbir bilgi ve iletişim
ağı kurmamış olmasıdır.
Tüm bu bilgiler
ışığında, afet yönetimi ve politikası ile ilgili
gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasıyla birlikte etkin bir afet
politikasının oluşturulması, yapı denetiminin yerel
yönetimin meslek odaları ve uzman kişilerle bir araya gelinerek
oluşturulması için ve fiili olarak önlemlerin
araştırılması için bir meclis araştırma komisyonu
kurulmasını önermekteyiz.
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Erol Dora (Mardin)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22)Özdal Üçer (Van)
2.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya
Önder ve 21 milletvekilinin, ülkemizdeki engellilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/222)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde sayıları
yaklaşık on milyonu bulan engelli vatandaşların
sorunlarının tespit edilerek alınması gereken tedbir ve
önlemlerin belirlenmesi, engelli vatandaşlar için daha
sağlıklı politikaların üretilmesi ve uygulanması için
Anayasanın 98. ve İç Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri
gereğince meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Ülkemizde engellilerin sayısı
ile ilgili tam istatistikler bulunmamakla birlikte toplam nüfusun %12 sini
engellilerin oluşturduğu ifade edilmektedir. Bu da yaklaşık
olarak on milyon engelli anlamına gelmektedir.
Engelli bireylerin içlerinde
bulundukları toplumsal yapı bu vatandaşların toplumla
işlevsel bir bütünlük içinde barışık
yaşamalarını güçleştirmektedir. Kendi engelleri
dışında bir çok sorunla da mücadele etmek zorunda kalan engelliler,
düşük yaşam kalitesi ile yaşamak zorunda, temel bir insan hakkı
olan bireyin kendisini gerçekleştirme hakkından mahrum
kalmaktadırlar.
Engellilerin topluma
katılmalarının önündeki en büyük engellerin ulaşım,
fiziksel çevre ve konut sorunları olduğu söylenebilir. Fiziksel çevre
inşa edilirken içinde yaşayan herkes düşünülerek inşa
edilmek zorundadır. Yaşanılan konuttan tüm kamusal yaşam
alanlarına ve ulaşım araçlarına kadar tüm çevresel
unsurların engellilerin özellikleri ve gereksinimleri dikkate
alınarak tasarlanmadığı bir gerçektir.
Engellilerin rehabilitasyon gereksiniminin
yeterince karşılanamaması engellilerin toplumla
bütünleştirilmesine önündeki en büyük engellerden bir diğeridir.
Bugün ülkemizde ne yazık ki engelliler için, yeterli eğitim ve
rehabilitasyon (mesleki eğitim ve rehabilitasyon dâhil) merkezi bulunmamaktadır.
Engellilerin toplumla
bütünleşmesinin önündeki en önemli engel ise istihdam sorunudur.
Ülkemizde, henüz engellileri de gözeten sistemli bir iş analizi ve meslek
tanımlaması çalışması
yapılmamıştır. Engelliler çok sayıda işte, kendi
kendilerine yaptıkları girişimlerle çalışma
deneyimleri yaratmaktadırlar. Oysa gelişmiş ülkelerde iş
analizleri, meslek tanımları son derece önemlidir. Bir başka
güçlük de engelli istihdamını kolaylaştırmada
kullanılan araçların yeterince geliştirilmemiş olması
ve uygulanmamasıdır. Dünyanın her yerinde engellilerin,
istihdamı ile ilgili bazı kolaylaştırıcı yollar
aranmakta ve uygulanmaktadır. Engellilerin çalışacağı
ortamların onların gereksinimlerini karşılayacak
şekilde tasarlanıp yapılması, engellilerin
istihdamını kolaylaştıracak teknolojik gelişmenin
desteklenmesi, istihdama uygun eğitim verilmesi Standart Kurallarda
altı çizilen diğer konular arasındadır. Bugün ülkemizde
engelli iş gücü arasında işsizlik oranının tam olarak
ne olduğu bilinmemektedir. Buna karşın bu oranın %99'lar
dolayında olduğu ifade edilmektedir. Bu oran gerçeği
yaklaşık ifade ediyor bile olsa, sorunun boyutlarını
sergilemeye yeterli görünmektedir. Bu nedenle, kendine özgü yanlarıyla
engelli sorunlarının en önemli boyutlarından birini
oluşturan engellilerin istihdamı sorunu, sosyal politikanın
odağında yer alarak en kısa sürede çözüme
kavuşturulmayı beklemektedir.
Engellilerin çalışması
ve işsizlikten korunması konusu bir yandan uluslararası
belgelere uygun hukuksal düzenleme gereksinimini karşılayacak yeni
çalışmalar yapılmalıdır. Engellilerin
yaşamlarını kolaylaştıran yasal birçok düzenleme
bulunmasına rağmen bu düzenlemelerin gereksinimleri
karşılamaktan çok uzak oldukları ve pratikte ise farklı
uygulamalar, bürokratik engeller sayesinde var olan haklardan bile
yararlanamadıkları görülmektedir.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de
engellilerin çok büyük çoğunluğunun toplumun yoksul kesimlerinden
geldiği ve yoksulluk içinde yaşadıkları ifade edilmektedir.
Engelli ailelerinin maddi sıkıntılarından dolayı
engelli çocuklarını okula gönderemedikleri belirtilmektedir.
Ülkemizdeki engellilerin
sorunlarının neler olduğunun araştırılıp bir
an önce düşük yaşam kalitelerinin yükseltilmesi, üretime
katılabilmelerinin sağlanması ve kendilerini gerçekleştiren
bireyler olarak yaşayabilmelerinin koşullarının
sağlanması amacıyla bir araştırma komisyonu
kurulmalıdır.
1) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
3.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, Erzurum H Tipi Kapalı
Cezaevinde vuku bulduğu belirtilen
işkence, kötü muamele ve insanlık dışı
uygulamaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/223)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Kamuoyunda adı sık sık
hak ihlalleri ile gündeme gelen, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi'nde vuku
bulduğu belirtilen; işkence, kötü muamele ve insanlık
dışı uygulamaların araştırılması ve bu
uygulamalarda sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin olaylardaki
sorumluluklarının tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98.
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca "Meclis
Araştırması" açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
Pervin
Buldan
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi hak
ihlalleri nedeni ile sürekli gündeme gelmektedir. Bu cezaevinde bulunan tutuklu
ve hükümlüler, tutuklu ve hükümlü yakınları ve avukatları
tarafından çok sayıda şikâyet dile getirilmektedir. Bu
uygulamaların; Kürtçe konuşanlara ceza verilmesi, Kürtçe
yayınların cezaevine sokulmaması, mevcut kitapların
tamamına yakınının cezaevi yönetimi tarafından
toplatılması, kütüphanenin kapatılması, yemeklerin kötü
olması, spor alanlarının olmaması, keyfî olarak verilen
disiplin cezaları, işkence ve kötü muamele şeklinde olduğu
belirtilmektedir. Tutukluların ifadelerine göre, cezaevi yönetimi
tarafından infaz koruma memurlarından altışar kişilik
gruplar oluşturulmuştur. Bu gruplar tutuklulara kaba dayak atmakta,
kötü muamelede bulunmakta ve Metris Cezaevi'nden geldiklerini belirterek
tutukluları tehdit etmektedirler. Hasta tutuklu ve hükümlülerin
tedavilerinin yapılmadığı, doktorların sık
sık değişmesi nedeni ile yapılan tedavilerin de
aksadığı tutuklu ve hükümlülerin en çok şikâyetçi
oldukları konular arasında yer almaktadır. Diyetin kendileri
için hayati önem arz ettiği hasta tutuklulara diyetli yemekler
verilmemektedir. Hasta tutukluların diyetin uygulanabileceği cezaevlerine
sevk istemleri ise yapılan bütün başvurulara rağmen tamamen
sonuçsuz kalmaktadır. Tutuklu ve hükümlüler, Adalet
Bakanlığı tarafından yayınlanan 45/1 numaralı
genelgenin ya hiç uygulanmadığını ya da 1 saat gibi
kısa bir süre ile
sınırlandırıldığını belirtmektedirler.
Koridorlardan geçerken tutuklu ve hükümlülerin birbirleri ile
selamlaşmalarının dahi engellendiği belirtilmektedir.
Yılın 8 ayının kış şartları ile
geçtiği Erzurum "H" Tipi Cezaevi'nde, tutuklu ve hükümlüler için
kapalı spor salonu bulunmamaktadır. Bu nedenle tutuklu ve hükümlüler,
hapis ortamında spor yapmak hayati önem taşımasına
rağmen, yılda sadece 4 ay, haftada bir buçuk saatlik süreyle spor
yapabilmektedir. Tutuklu ve hükümlüler cezaevinin fiziksel
koşullarının da tüzük ve genelgelerde tarif edilen standartlara
sahip olmadığını belirtmektedirler. Eski tip cezaevi olan
ve sonradan mimari yapısı değiştirilerek "H" tipi
yüksek güvenlikli cezaevine dönüştürülen Erzurum H Tipi Cezaevi'nde,
hücrelerin havalandırması bulunmamaktadır. Pencereler ise
olması gereken standartların dörtte biri küçüklüğündedir.
Tutuklu ve hükümlülere verilen sıcak su ise çok sınırlı
miktarda olduğundan sadece duş alımında
kullanılmaktadır. Bu nedenle çamaşırların
yıkanması ve diğer temizlik ihtiyaçları için sıcak su
tedariki yapılmamaktadır. Cezaevinde saç kesim yerinin
bulunmaması nedeni ile tutuklu ve hükümlülerin saçları koridorlarda
kesilmektedir. Erzurum "H" Tipi Cezaevi'nde bulunan tutuklu ve
hükümlülerin büyük çoğunluğu Kürt kökenlidir. Ancak bu tutuklu ve
hükümlülerin ana dillerinde iletişim kurmaları engellenmekte, Kürtçe
konuşanlara çeşitli cezalar verilmektedir. Bunun yanı sıra
Kürtçe yayınların cezaevinde bulundurulması kesin bir
şekilde yasaklanmıştır. Hapishanedeki kitap ve yayınların
tamamına yakınının hapishane yönetimi tarafından
toplatıldığı belirtilmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin
Erzurum "H" Tipi Cezaevi'nde uğradıkları bütün bu
haksız uygulamalar karşısında Erzurum Cumhuriyet
Başsavcılığı'na ve İnfaz Hakimliği'ne
yaptıkları bütün başvuruların sonuçsuz
kaldığı tarafımıza iletilmiştir. Türkiye'de
bulunan bir cezaevinde, bunca hukuksuz ve insanlık dışı
muamelenin uygulanmakta olması bir hukuk devleti açısından kabul
edilemez bir durumdur. Bu nedenle, Erzurum "H" Tipi Kapalı
Cezaevi'nin fiziksel koşullarının yerinde görülmesi, sürekli gündeme
gelen işkence ve kötü muamele uygulamalarının
araştırılması ve bu uygulamalarda sorumluluğu
bulunanların tespit edilmesi fayda sağlayacaktır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, araştırma önergeleri bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Üç arkadaşımız sisteme
girmiş, kendilerine bulundukları yerlerden sırasıyla birer
dakika söz vereceğim.
Sayın Fırat, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Salih Fıratın,
doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara ilişkin
açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmet, gerçek yönünü nihayet
gösterdi, yıllarca fakir fukara edebiyatı yaparak oy aldı ama
ancak gördük ki cumartesi günü yandaşından KDV almama
yasasını çıkardı, 1 Nisanda da
vatandaşımızın sırtına zam yükledi. Böylece
Hükûmeti bu hareketinden dolayı kınıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yeniçeri
2.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara
ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başbakan Tahrandayken Amerika
Birleşik Devletlerinin Ankara Büyükelçisi Ricciardone, Türkiye'nin
yaptırım kararları bağlamında İrandan petrol
alımının azaltılmasını beklediklerini söyledi;
Bakan Yıldız İrandan alınan petrolün bir
kısmının Libyadan alınacağını duyurdu;
TÜPRAŞ da İrandan alınan alımların yüzde 20
azaltılacağını açıkladı. Bakan Yıldız
bir yandan İrandan petrol alımının azaltılacağını
söylerken, diğer yandan petrol, elektrik ve doğal gaza yüzde 19a
kadar varan zam yapılmıştır. Bakan Yıldız,
zamların nedeni olarak bölgede meydana gelen siyasi kargaşayı
yani Arap Baharını göstermiştir. Sayın Bakan bu siyasi
kargaşaya iktidarlarının da katkıda bulunduğunu
unutmuştur. Suriyeye müdahale için hırs duyanlar bu zamların
hangi aşamaya geleceğini o müdahaleden sonra göreceklerdir. Bu
zamlar, yoksulun, fukaranın, dar ve
sabit gelir sahibi kitlelerin belini bükmüştür. İktidarın
memura yüzde 3lük, 2lik zam yaparken, ulaşıma bir kalemde yüzde 20,
petrole, doğal gaza yüzde 20 civarında zam yapmasının insaf
ve sosyal sorumlulukla bağdaşır bir yanı yoktur.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
Sayın Halaman
3.- Adana Milletvekili
Ali Halamanın, doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara
ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana)
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, son yapılan
zamların dış ilişkilerden, komşularımızdan
kaynaklandığını söylemek bu kadar yüksek zammı izah
etmeye yeter mi? Doğal gaz, mazot, elektrik, tüp; hangi gelirimiz
arttı da bu kadar çok zam oluyor? Bunun izahını yetkili bakanlarımız
yaparsa memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tanal ve Günal
girmişler.
Sayın Tanal, buyurun.
4.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın, doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Başkan.
Geçen hafta, özel hastanelerin
yatırımıyla ilgili KDVden muafiyet yasası burada
yasalaştı. Citibankın geçmişte borçları silindi,
borsada vergi alınmamakta, yabancılar Türkiye'de dava
açtığı zaman harçlardan muaf. Bunların hepsi
alınmış olsa, vatandaşa, elektriğe, suya, gaza bu
kadar zam gelmemesi lazımdı. Sayın iktidara önerim, lütfen,
yabancılara tanıdığınız bu imtiyazı
vatandaşa da tanımanızı istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Günal
5.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günalın, kara mayınlarının
temizlenmesine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Az önce gündem dışı söz
alan Sayın Uslu, mayınlarla ilgili kısa bir açıklamada
bulundu. Bir ek bilgi için söz aldım. Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, 2014te,
Ottawa Sözleşmesi gereği bütün kara mayınlarının
temizlenmesi gerekiyordu. Maalesef, biz, hâlen daha o Anlaşmanın
gereğini yerine getiremedik. Sanki her şey böyle bitmiş gibi
arkadaşımız bir açıklama yaptı ama ihale süreci hâlâ
devam ediyor. Burada, sizin de hatırlayacağınız gibi, bir
aya yakın bir görüşme yapmıştık ve Anayasa Mahkemesi o
mayın temizleme karşılığı yabancı firmalara
o toprakların verilmesi maddesini iptal etti. Dolayısıyla,
şu anda normal süreçte normal bir mayın temizleme ihalesi hâlâ
sonuçlanmadı. O bittikten sonra da 2014e kadar tamamının
temizlenmesi lazım. Ayrıca, bu kanun sadece Suriye
sınırlarını kapsıyor; onun dışındaki
kısımlardaki mayınlarla ilgili henüz bir çalışma,
ayrı bir ihale süreci veya ayrı bir kanun teklifi, tasarısı
gelmiş değil. Bilgilerinize sunmak istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Günal.
Sayın Bayraktutan
6.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Artvin ilinin Ardanuç ilçesindeki elektrik
kesintilerine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben geçenki oturumda da gündeme
getirmiştim. Artvin ilimizin Ardanuç ilçesinde sürekli olarak elektrik
kesintileri meydana gelmektedir. Bu konuda Sayın Bakana yazılı
soru önergesi de verdim ama bu soruyu sorduğum andan itibaren de ve
geçenki Meclis konuşmamdan itibaren de bu elektrik sıkıntıları
sıklıkla yaşanmaktadır. Vatandaşlar ağır bir
mağduriyet durumu içerisindedirler, elektronik ev eşyaları,
elektrikli eşyaları derin bir tahribat içerisine girmiştir.
Bu nedenle, bir ilçe halkının
mağduriyetinin Meclis gündemine taşınması
açısından bu konuyu gündeme taşımayı yararlı
buldum.
Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim
Sayın Bayraktutan.
Sayın Öğüt
7.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Çankırı ilindeki bazı
yolların durumuna ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çankırı ilinde bazı
yolların durumunu sormak istiyorum Hükûmetimize: Korgun-Kurşunlu
arası, Sülüklü-Kızılırmak arası,
Çankırı-Yapraklı arası, Çerkeş-Ilgaz-Çankırı
arası, Çankırı-Ankara arası yollar son derece
bakımsız ve standart dışıdır. Bu yolların
bakımı ne zaman yapılacaktır?
Kış şartlarında
bozulan yollar için ödeneği biten Çankırıya yeni ödenek
yollamak düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Korkmaz
8.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Millî Eğitim
Bakanlığının LYSden önce öğrencilere verilen ek izin
uygulamasını kaldırmasına ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, Millî Eğitim Bakanımız bir açıklama
yaptı ve üniversite seçme sınavından, LYSden önce geçen
yıllarda verilen o yirmi beş günlük iznin
kaldırıldığını açıkladı eğitim
sezonunun tam ortasında. Hâlbuki hem öğrenci velileri hem
öğrenciler hatta okullar bile planlarını, çalışma
programlarını buna göre yapıyorlardı. Gerçekten çok ciddi
bir boşluk oluştu.
Dolayısıyla, ben, bütün
öğrenci velileri ve öğrenciler adına, Millî Eğitim
Bakanının almış olduğu bu kararı yeniden gözden
geçirmesini ve bu kararının 2012-2013 sezonunda uygulamaya
konulmasını hassaten rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim
Sayın Korkmaz.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı 200)(x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 200 sıra
sayıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında görüşülecektir.
Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen; gruplar adına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili.
Sayın Önder, buyurun.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 4688
sayılı kamu emekçilerine ait sendika yasasında yapılacak
değişiklikten söz ediyoruz. Mevcut yasa 2001 yılında
muhataplarının onayı olmadan Meclisten geçmişti. Emekçiler
o zaman bunu sahte sendika yasası olarak nitelendirmişlerdi. Bu
yasada toplu sözleşme ve grev hakkı bulunmuyordu. Yeni yasa
tasarısı da tarafların fikri, talepleri ve önerileri
alınarak hazırlanmamıştır. Bu yasada özgür toplu
pazarlık ve grev hakkı bulunmuyor. Uluslararası
Çalışma Örgütünün ilkeleri ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi açısından da son derece geri bir yasadır.
Hafızalarımızı
şöyle bir tazelemekte fayda var. Devlet memurları diye anılan
kamu emekçileri 1990lı yıllara kadar yalnızca dernek kurma
hakkına sahipti, devletin gözünde memur yani görevli olan, kendisine itaat
etmesi gereken kullardan sayılıyordu. Memur ya da kamu görevlisi
diye çağrılsalar da 24 Ocak 1980 neoliberal sistemin bu kararlarla
yarattığı yıkım ve tahribat onları birer emekçi
hâline getirmişti. Onlar da dernek düzenini reddettiler, sendika kurdular,
başlarına gelmeyen kalmadı; sürgünler, cezalar, hapisler,
memuriyetten menedilmeler peş peşe geldi. Sendika önderlerine
baskılar arttı. Kurdukları sendikalar valiliklerce mühürlendi.
Kızılay Meydanı, Ankara caddeleri yüz binlerle
tanıştı. Mitinglerin ardı arkası kesilmedi. Defalarca
iş bırakıldı.
2001 yılına gelindiğinde
kamu emekçilerinin özgür mücadele ve eylemlerini durdurmak üzere 4688
sayılı Yasa yapıldı. Sendikalar statükoya, düzene
uydurulmak istendi. Bir deli gömleği gibi emekçinin sırtına
giydirilen 4688 sayılı Yasa özgür sendikalaşma ve mücadele
haklarını sınırlarken, önce devlet güdümlü sendikalar
kuruldu, sonra da iktidarların kol kanat gerdiği sendikalar ortaya
çıktılar.
Nitekim, 2002 yılında sadece
40 bin üyesi olan Memur-Senin AK PARTİ Hükûmeti döneminde üye
sayısının 550 bine yaklaşmasını hiçbir hak
mücadelesiyle açıklayamıyoruz. Mücadelenin esas neferleri, dün olduğu
gibi, bugün de emek ve demokrasi mücadelesi veriyorlar ve bugün de valilik
kararıyla yine Ankaraya, Kızılaya girmeleri engelleniyor.
Gelelim bugüne. 12 Eylül 2010
referandumunda evet oylarını artırmak isteyen Hükûmet
oylanacak maddelerin arasına kamu emekçilerine toplu sözleşme
hakkı verdiği rivayet edilen bir madde ekledi. Rivayet edilen diyorum
çünkü günümüze kadar bu madde için bütün çalışanların oy
vermesini istedi, referandumdan evet çıktı, aradan on sekiz ay
geçti, daha bu yasa yeni Meclisin gündemine geliyor. Acele ve öncelikler konusunun
bir örneğine dün tanık olduk, yap-işlet-devretçilerle ilgili
hemen apar topar gelen yasa. Söz konusu olan emekçiler olunca, mülksüzler
olunca, baldırı çıplaklar olunca nedense Hükûmet çok
ağırkanlı davranıyor. Şimdi, var olan Sendika
Yasasını değiştireceğiz.
Bu tasarıda sendika ve toplu
sözleşme şöyle bir geçiyor, grev konusu ise hiç yok. Gecelik faiz
hesabı yapan, borsada saatlik hesaplara kafa yoran maliye, aylardır
ücret artışı yapmadan emekçileri çalıştırıyor
ve işçinin alın terinin kurumadan ödenmesi meselesini en çok sarf
edenler, işçinin alın teri neredeyse artık bir katman
oluşturacak kadar defalarca kurumasına rağmen, hiçbir
çabanın, samimi çabanın içerisinde değiller.
Sevgili arkadaşlar, dünyada iki
yüz yıldır, Türkiyede de yaklaşık altmış
yıldır sendikalar var. Var da anlamına uygun bir sendika
yasası yok. Sendika, tanımı gereği toplu sözleşme ve
grevi içerir. Toplu sözleşme ve grev yoksa arkadaşlar sendika da
yoktur. Tabelasında sendika yazması bir şeyi
değiştirmiyor. Sendika, emeğiyle geçinenlerin örgütüdür,
onların hak ve menfaatlerini korumak üzere kurulmuştur, biri eksik
olursa orada sendikadan söz edilemez. 21inci yüzyılda grev hakkı
olmayan bir yasa değişikliğine bu Meclisin onay vermemesini
istiyoruz. Ne yapılmak isteniyor burada? Adı sendika olan, özünde
sendika olmayan bir dernek statüsündeki düzenlemeyi bizim sendika olarak
onaylamamız isteniyor. Onlara haklarını tanımıyor,
hatta onlara baskı uygulamasını destekliyor. Hak aradıkları
için, sizin koyduğunuz sınırları tanımadıklarından,
ekmek, özgürlük ve barış taleplerini bir arada ifade ettikleri için
KESK üyelerinin yüzlercesi hâlen zindanda. Hapishanelerde avukat var, gazeteci
var, yazar var, sendikacı da olmuş çok mu? yaklaşımı
içinde Hükûmet. Sizler, imtiyazsız, sınıfsız,
kaynaşmış bir toplum olduğumuz yalanını vazetmeye
devam edebilirsiniz. Böyle düşününce işçi, emekçi denmesi her
vesileyle sevimsiz sayılıyor.
Grevin, bırakın uygulanmasından,
adından bile tırsıyorsunuz. Grev demek, bölücü, terörist,
anarşist gibi, ağzınızdan düşürmediğiniz
zehirli çağrışımlarla bir arada anılıyor.
KESKliler, zamanında iş yerlerine geldiğinde iş yeri
sahipleri telefona sarılıp polise ihbar ederlerdi. Yine bu nedenle
nerede bir grev, bir hak arayışı, bir sendikalılaşma
olsa başına jandarmayı ve polisi dikiyorsunuz. Peki, siz hiç
bugüne kadar gördünüz mü, bir patron işçi çıkarttığı
için gözaltına alınsın? Ya da sigorta primlerini ödemediği
için, yıllık izinleri kullandırmadığı için,
maaşları geç ödediği için kapısına jandarma gönderdiğiniz
bir tane işveren var mı? Ama ne zaman emekçiler hakları için bir
araya gelseler nasiplerine cop, bomba, gaz ve polisin zulmü dikiliyor.
Aslında bu korkunun nedenlerini bizler çok iyi biliyoruz, siz de
biliyorsunuz: Alın teri hırsızlığının yarattığı
bir korkudur bu.
Gelelim tasarının kendisine. Bu
tasarının adı ne? Kamu görevlileri sendikaları ve toplu
sözleşme kanunu. Kamu görevlisi kim? Belediyede, vergi dairesinde,
adliyede, okulda, hastanede emek gücünü satıp karşılığında
ücret alanlar, sözleşmeli çalıştırılanlar,
taşeron şirketlerde on-on iki saat çalışanlar yani
yaşamak için çalışmak zorunda olanlar. Kamunun neden görevlisi
oluyor bunlar, hangi mantıkla? Hiçbir kamu güvencesine sahip
kılmayacaksınız, kamunun hiçbir güvencesinden faydalanmayacaklar
ama adları kamu görevlisi olacak! AK PARTİ istiyor ki emekçiler
onların görevlileri olsun, her dediğini yapsın, onun
görüşünü benimsesin, onun sendikasına da üye olsun.
Diğer yandan, kamu görevlisi olmak
için ortada kamuya ait işletmeler yani okullar, yani hastaneler,
üniversiteler olması gerekli; aksine, sağlık ve eğitim
başta olmak üzere her yerde kamuyu tasfiye ediyorsunuz.
Özelleştirmeler yoluyla kamuda neredeyse işçi kalmadı. Devlet
memuru kapsamında olanların da dörtte 1i -yani yaklaşık
500 bini- taşeron işçi olmuş durumda. İşçi-memur
ayrımı ortadan kalkıp işçileşme artarken kamu görevlisi
icat etmenin sadece bir tek nedeni var; emekçileri işçi-memur diye
bölmek ve onların haklarını eksiltmek için iki ayrı yasa
çıkarmak. Ortada kamu görevlisi denilecek asker, polis, hâkim,
savcı, vali, kaymakam vardır, onlara da sendika hakkı vermiyorsunuz.
Bizce her isteyen özgürce sendika kurabilmeli, sendikalara da üye
olabilmelidir, savcı da, polis de buna dâhildir.
SIRRI SAKIK (Muş) Milletvekili
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Ama ortada kamu görevlisi bırakmamışsınız ve
adına kamu görevlileri yasası diyorsunuz.
Tasarıda neler yok? Tasarıda
grev yok. İçinde grev hakkı olmayan bir sendika yasası,
tanımı gereği sendika yasası sayılamaz. Yasada grev
hakkı olmaması neyi değiştiriyor peki? Greve ilişkin
yasak ve sınırlama hukuksuzdur, Anayasanın 90ıncı
maddesi çerçevesinde grev ve toplu eylem yolu açıktır. Bunu yasaya
koymamak, üstelik arkasından dolanıp engellemek bu Meclisin
alnından silinmeyecek bir lekeye tekabül etmektedir.
Aynı şekilde, 657
sayılı Devlet Memurları Yasasından da grev
yasağı tanımları kaldırılmalıdır,
27nci maddesinden. Yetmez, kamu emekçilerine siyaset yapma ve siyasi partilere
üye olma hakkı tanınmalıdır. Özgür bir toplu sözleşme
süreci yok, milyonlarca emekçinin kaderini getirip bir ağustos
ayının içine sıkıştırıyorsunuz.
Toplu sözleşmeyle aylık
ücretler ve diğer mali ve sosyal haklara ilişkin sistemde
değişiklik öngören talepler kapsam dışı
sayılmaktadır niyeyse. Dolayısıyla Yapılacak toplu
sözleşme ücret ve aylık sistemini bozacak nitelikte olamaz.
diyorsunuz. Öyleyse neden toplu sözleşme var? Kimi
kandırıyorsunuz? Meclisin zekâsını ya da emekçilerin
zekâsını niye bu kadar aşağılıyorsunuz?
Toplu sözleşme görüşmelerinde
temsil yetkisi çalışanların özgür iradesiyle belirlenmiyor bu
yokların arasında. Üye sayılarını esas alan bir yetki
belirlemesi demokratik değildir arkadaşlar. Üstelik en çok üyeye
sahip sendikanın sözleşme imzalama yetkisinin de verilmiş
olması ve buna itiraz hakkının olmaması diğer sendikaları
dışarıda bırakmak demektir, bu da ILO normlarına aykırıdır.
Toplu sözleşme süreci peki
nasıl hazırlanmış? Memur-Sen düşünülerek
hazırlanmış, KESK ve Kamu-Sen devre dışı
bırakılmıştır. Sözleşmelerde uyuşmazlık
hâlinde grev hakkı verilmediği için Hakem Kuruluna gidilecek. Kurul
11 kişi, bunların sadece 4ü sendikalardan. Bunda da Memur-Senin
dışında kalan sendikaların oransal temsiliyle Memur-Senin
temsili arasında vahim bir adaletsizlik vardır.
Bir de öğretim üyesi önerme
hakları var ki bu, hâkim sendikayı düşündüğünüzde direkt
hükûmetin kontenjanı olarak mütalaa edilebilir. Diğer üyeler
siyasetin, hükûmetin doğrudan seçeceği kişilerden oluşuyor.
Üstelik Kurul kararı kesin ve toplu sözleşme hükmünde
sayılıyor yani Bakanlar Kurulu kararı gibi sayılıyor,
itiraz yok. Böyle bir kuruldan çalışanlar için iyi, hayırlı
bir karar çıkması Azrailden can dağıtmasını
beklemek gibi bir şey olur.
Yasada sendika üyeliği konusunda
özgürlük yok, 35inci maddedeki sınırlamalar aynen devam ediyor.
Asker ve polisler dışındaki tüm kısıtlamalar
uluslararası hukuka aykırıdır arkadaşlar.
Özetlersek;
1) Yasada grev yok. Burada Hükûmet
temsilcisi bu sorulara cevap versin lütfen.
2) Sözleşme yetkisinin temsilinde
adalet yok.
3) Sendikaların bu ağustos
ayına sıkıştırılmasından dolayı toplu
sözleşmeleri üyeleriyle değerlendirmelerine zaman yok.
4) Var olan sistem
dışında ücret ve aylık talep etme yetkisi yok.
Şimdiden 3+3 olarak kayıtlara geçsin, 3+3 olarak Hükûmet
belirlemiş, toplu sözleşme, dost pazarda görsün! Göreceğiz,
eğer bu 3+3ün dışında işçilerin lehine bir
gelişme olursa aha burada hepinizin huzurunda özür dileyeceğim.
5) Çoğunluk yetkisi olan
sendikanın sözleşme imzalamasına diğer sendikaların
itiraz hakkı yok.
6) Uyuşmazlık hâlinde
demokratik bir Hakem Kurulunun oluşması yok.
7) Antidemokratik bu Hakem Kurulunun
kararına da itiraz yok.
Ne var? On sekiz ay bekledikten sonra
toplu sözleşme hakkını bile sınırlayan bir yasa var.
Oysa, bu, sizin halka yalan söylediğinizin tescilidir. Oysa, davul zurna
çaldırıyordunuz artık Memurlar da toplu sözleşme yapacak
diye ama bunun olmazsa olmazı grev olmayınca ne idüğü belirsiz
bir şey var. Mevcut yasa taslağı statükonun sadece
devamını güvence altına alıyor. AKP de Meclis
çoğunluğuna dayanarak yasa çıkarıyor. Sendika Kanununa,
ILO normlarına uymayan bir sendika yasası var. Yandaş
sendikaları kollayan, sayısal çoğunluğa dayanan, itiraz
hakkı bulunmayan bir toplu sözleşme düzeni var. Hakem Kurulunun
güvenilirliği yok. Bu nedenle bu yasa tasarısı beklentileri
karşılamaktan uzak ve antidemokratiktir.
Sonuç olarak, Meclis gündemine
getirilen yasa emekçilerin büyük bir çoğunluğu için yani sizin o
Memur-Sen ve onun dışında kalan sendikaların temsiliyet
oranı olarak baktığınızda da büyük bir çoğunluğu
için yok hükmünde bir yasadır.
Bir önemli mesele var, buna ayrı
bir başlık açmayı tercih ettim.
Sevgili arkadaşlar, özellikle
sosyal demokrat belediyeler, BDPli belediyeler, MHPli belediyeler -bu
dediğimi iyi dinleyin- tasarı Meclise gelmeden önce sendikaların
bakanlıkla yaptığı toplantıda toplu sözleşmenin
düzeyi hususunda önemli bir mutabakat sağlanmıştı, buna
göre hizmet kollarıyla ayrı toplu sözleşme kararı
alınmıştı. Meclise getirilende bu yok, hepinizin dikkatine
arz ediyorum. Meclise gönderilen tasarı ile Bakanlık sendikalara
âdeta bir son dakika golü atmış ve hizmet kolları ve yerel
yönetimlerle ayrı sözleşme yapılması hususunu dikkate
almayan, yok sayan bir tutum sergilemiştir. Buna göre bütün kamu
görevlilerini bağlayan bu toplu sözleşmelerin sadece sendika konfederasyonları
ile yapılması düzenlenmiş ve iş kollarıyla, yerel
yönetimlerle ayrı sözleşmeler yapılmasının önüne
geçilmiştir. Üstelik yerel hizmet iş kollarında uzun süredir
toplu sözleşmeler yapılmakta ve bu sözleşmeler Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararıyla da tescil edilmiş bulunmakta.
Bilindiği gibi, Türkiyede kamu
emekçilerinin toplu sözleşme hakkının hukuksal mecrada
tartışılması, KESKe bağlı Tüm Belediye ve Yerel
Yönetim Emekçileri Sendikasının yani Tüm Bel-Senin Gaziantep
Belediyesiyle yaptığı toplu sözleşmeye karşı
açılan davayı AİHMe götürmesi ve kazanması sonucunda
olmuştur. Tüm Bel-Sen şu anda 406 belediye ve 18 bin kamu emekçisini
bağlayan toplu sözleşmeler imzalamıştır ancak taslak
bu şekilde yasalaşırsa hukuksal zeminde var olan kazanım gasbedilmiş
olacaktır. Tasarının 22nci maddesi Mahallî idarelerde
sözleşme imzalanması başlığıyla mahallî idareler
olan belediye ve il özel idarelerinde sözleşmelerin içeriğini
düzenlemektedir. Ancak bugüne kadar AİHM kararıyla garanti
altına alınan yerel hizmet iş kolundaki bütün toplu
sözleşmeler yok sayılmaktadır, burası çok önemli.
Ayrıca bu maddenin devamında mahallî idarelerde sözleşme
yapılmasının önüne çok daha fazla engel konulmuş ve
Türkiyede neredeyse borçlu olmayan belediye yokken ilgili mahallî idarenin
vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primiyle Hazine
Müsteşarlığına olan borç toplamının
gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin yüzde 10unu
aşması, ödeme süresi geçtiği hâlde ödenmemiş aylık
personel ve ücret borcu bulunması veya gerçekleşen en son yıla
ilişkin toplam personel giderinin gerçekleşen son yıl bütçe
gelirlerinin belediyelerde yüzde 30unu, il özel idaresinde yüzde 15ini
aşması hâllerinde bu madde kapsamında sözleşme
yapılamaz. Bırakın muhalif belediyeleri, İktidarın
kendi belediyelerinde bile bu saydığı standartları tutturan
bir tane belediye bulamazsınız. Peki, niye koyuyorlar bunu?
Sendikayı yerel bazda sözleşme yapmaktan, yerel iş kolunda
sözleşme yapmaktan alıkoymak için. Bu durum, AKPnin hemen her
yasasında göze çarpan, istemediği ancak talep edileni demokrat
görünmek adına yasaya koyması ancak uygulanabilirliğini mümkün
kılmaması alışkanlığının bir
tezahürüdür; Benimsemediğim hükümlerin uygulanamazlığı
ilkesi gibi yeni bir içtihat icat etmiştir. AK PARTİnin artık
klasikleşen mış gibi görünme taktiklerinden biri olan bu
düzenlemeler emekçiyi kandırma çabalarından başka bir şey
değildir.
Öte yandan, inanılmaz ve onulmaz
zamlarla pervasızca, üstelik yalan söyleyerek, açıkça söylüyorum,
bakın diyorlar ki 20 dolardı petrolün varili, bugün şu kadar
oldu. Peki, bir de o günkü doğal gaz fiyatlarıyla bugünkü
arasında yüzde ne kadar artış olmuş, aynı sayın
bakan aynı gevreklikle bir de burada söylesin, biz de rahat edelim.
Sözümü şu çağrıyı
yaparak bitiriyorum: Dünyanın bütün mülksüzleri, bütün emekçileri,
proleterleri, işsizlikle tehdit edilen işçileri, bütün
baldırı çıplakları, bütün ayak takımları
birleşin; kredi kartlarınızdan başka kaybedecek hiçbir
şeyiniz yok. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Önder.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Tasarının tümü üzerinde MHP Grubu adına söz
aldım.
Öncelikle, dün 1 Nisandı ama şaka gibi zamlarla
başladık. Bugün gündeme bunlar oturmuş durumda. Elektrikte yüzde
9, doğal gazda yüzde 19a varan zamlarla karşılaştık.
Ben de bekledim, Hükûmet Bu, 1 Nisan şakasıydı. falan der diye
ama -genelde böyle şeyler oluyor, haberlerde de izledik- şaka gibi. Sağınıza,
solunuza bakın, ben, Bakanlar Kurulu sırasına bakıyorum, bu
tarafta Kalkınma Bakanımız var, burada Maliye
Bakanımız var, zamla ilgili ekonomi bakanları var,
Çalışma Bakanımız burada yok. Yani asıl 1 Nisan
şakası galiba bu. Hakikaten, heyhat, boşa beklemişiz. Biz,
hani Böyle bir şey olur, bir hafifletme olur. diye bakarken, biraz da
espri katarak Vatandaşın en azından az hissetmesi de
sağlanır. derken Enerji Bakanımız çıktı
Efendim, bunun bizimle alakası yok, yapmak zorunda kaldık. Bizim
dışımızdaki gelişmeler." dedi. Ben de
şaşırdım, baktım gündeme. Dün, Sayın
Başbakan, Dışişleri Bakanı, hepsi, Suriyenin
Dostları Toplantısı yapıyor, İstanbulda, Sanki
başka bir ülkedeyiz zannettim. Açıkçası, hem bizim
dışımızda hem Arap Baharının göbeğindeyiz
hem bütün uzlaşmazlıkların çözücüsü gibi gidip geziyoruz nafile
turlarla. Libyaya gidiyoruz, önce olmaz diyoruz, sonra gidip ertesi gün,
NATO kuvvetlerinden önce biz gidiyoruz, Mısırda aynısı,
sonra da diyoruz ki: Vallahi, bizim dışımızda. Bir
taraftan diyoruz: Biz, BOP Eş Başkanıyız. Bütün Orta
Doğudaki karışıklıkların göbeğindeyiz ama
benzin zammı, mazot zammı, doğal gaz zammı bizimle ilgili
değil! Bunu anlayamadım, öncelikle bunu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Hemen anında da zaten, Koreden Sayın Başbakan
İrana gelmeden Sayın Enerji Bakanımız Efendim,
İrandan alımları yüzde 20 oranında azaltıyoruz.
anında daha. Peki, bizimle alakası var mı? Tabii ki var. O
politikaları siz uygularsanız, böyle gerilim olursa o da artar.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) 27 sent artı
maliyet. deniliyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, zamlar birden geldi,
yani bekleniyordu ama öteliyorduk popülist bir şekilde ama memurların,
şu anda beklediğimiz, bugün tartışacağımız
kanun çıkmadığı için, maaşları hâlâ zamsız.
Bunu, arkadaşlarımız dikkatle bekliyorlar. Öncelikle şunu
açıklıkla belirtelim: Bazı yandaş medya
kuruluşlarında ve hatta bazı AKP yetkililerinin beyanlarında
da sanki böyle, muhalefet bunu geciktirmiş gibi bazı yanlış
anlamalara yol açacak beyanlar bulundu. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz,
geldiği andan itibaren, ivedilikle çıkması için çaba gösterdik,
Komisyondaki arkadaşlarımız burada, Sayın Bakan kendisi yok
ama Sayın Elvan Sayın Bakana aktarabilir. O arada birtakım
şeylerden dolayı alt komisyon bir aydan fazla toplanamadı,
hızlıca çıkaralım diye de kendilerine taahhütte bulunduk.
Tabii ki burada tasarının tamamıyla bir an önce
çıkmasını istiyoruz ancak içerisinde, konfederasyonların
uzlaşıp da -üç konfederasyonun hatta uzlaşıp- burada yer
almayan veya bir iki konfederasyonun belirttiği ancak tasarıya
eklenemeyen bazı hayati konular mevcuttur. Esas itibarıyla bir an
önce yasalaşmasını istiyoruz ama bu çerçevede eksik
gördüğümüz hususları ve yanlışları düzeltmek
adına bazı maddelerde değişiklik önergelerimizi sizlere
vereceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
ben kendim bizatihi bu kamu sendikacılığının
başından beri içerisindeydim ve siyasete atılıncaya kadar
da sendikalardan bir tanesinin, Türk Banka-Senin Genel Başkan
Yardımcılığını yaptım. Yani bu sendikal
hareketin nereden nereye geldiğini, iş yerinden üye olmak için izin
dahi alınamadığını, Danıştayda, idare
mahkemesinde, birçok mahkemelerin görüldüğünü bilen ve bizatihi
yakından yaşayan bir arkadaşınızım.
Sonrasında akademik görevim var ama öncelikle o süreçte, bürokrasideyken
bu çalışmaları çok yakından hem yaptım hem izledim.
Dolayısıyla, Türkiye Kamu-Sene bağlı Türk Banka-Sende o
faaliyetleri gösterirken bizim bir ilkemiz vardı, dedik ki Türkiye
sevdamız, ekmek için kavgamız. Bizim ilkemiz önce ülkemiz yani
sorumlu bir sendikacılık, hem hükûmetin, devletin, bütün milletin
çıkarlarını, o andaki çalışmalara yönelik olarak bir
sendikacılık hareketi yapalım diye çıkan bir şeyde
bugün geldiğimiz noktayı önemli buluyoruz ama dünyadaki
gelişmelere paralel olarak maalesef yetersiz görüyoruz gelen
tasarıdaki hükümleri, maalesef yetersiz görüyoruz ve çok gecikmiş
buluyoruz. Sizler, anayasa değişikliği olurken, referandum sürecinde
tartışılırken, sanki ertesi gün bunlar olacakmış
gibi, meydanlarda söz verdiniz. Ancak, bu değişikliğin üzerinden
bir buçuk yıl geçti ve hâlâ bu tasarıyı da üç aydır
maalesef kanunlaştıramadık. Burada, tabii ki, onun için
baştan belirttim ki bu gecikmenin nedeni muhalefet partileri değil,
gerekçesini bilmiyoruz, birtakım konfederasyonlarla veya Hükûmetin
gündemi
Bakanlar Kurulunda diğer kanunlar var, çok böyle acele olan,
geçen hafta görüştüğümüz FATİH Projesini de içeren 4+4+4 var.
Eğitim zamanı değil, öğretim yılı değil,
herhangi bir şey yok ama maalesef bu önemli kanunlar bekledi.
Değerli
arkadaşlar, maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin bu noktalardaki
tutumunda çok siyasi davrandığını sizlerle paylaşmak
zorundayım. Bizim komisyondaki tartışmalarımız
sırasında da sanki bir yandaş sendikayı koruyan, kollayan
bir yaklaşım içerisinde olunduğunu müşahede ediyoruz.
Müşahede etmenin de ötesinde bu tartışmalarla ilgili olarak
Sayın Bülent Arınçın burada yapmış olduğu bir
konuşmayı sizlerin dikkatlerine sunmak istiyorum. Adalet ve
Kalkınma Partisinin sendikal harekete bakış açısı
açısından birkaç örneği sizlerle paylaşacağım.
Sayın Arınç
Memur-Sen Bursa temsilciliğinin açılışında vahim bir
konuşma yapmış, sonra da bir düzeltme yapar falan diye
Zaman
zaman yapıyor biliyorsunuz, maksadını aştığı
zaman kendisi çıkıp
açıklama yapıp Ben hata yaptım. diyebiliyor, o erdeme sahip.
Ben İnternette yaptığım taramada onun üzerine başka
bir düzeltme açıklaması maalesef göremedim. Aynen şöyle diyor
Sayın Arınç: ''Şimdi bütün hazırlıklarımız
tamamdır. Yasada değişiklik yapılacak ve Memur-Sen'in
görüşleri, mücadelesi doğrultusunda yasa değişikliği
yapılıp toplu sözleşme imzalanacak. Bakın sendikaların
demiyor, Memur-Senin doğrultusunda diyor. Bundan kimsenin
endişesi olmasın. Ama 'hayır, hayır' diye
yırtınanların şimdi 'Nerede toplu sözleşme?' deyip
ortalıkta dolaştığını görünce 'Kardeşim sen
şurada bir otur bakalım, senin bunları konuşmaya
hakkın yok, milletin kafasını da bulandırma. Memur-Sen ne
yapacağını bilir, Hükûmetle bu konuyu müzakere etti, yasal
değişiklik yapılacak, toplu sözleşme imzalanacak'.
'Gecikiyor...' Bu haklarda gecikme olmaz. diyor.
Şimdi, bunun üzerine, ne bu toplu
sözleşmenin ne yapılacak kanun tasarısının ne de bizim
yaptığımız tartışmaların fazla bir
anlamı kalmıyor Sayın Bakanım. İnşallah,
Sayın Çelik yurt dışında falan değildir, intikal eder,
böyle bir şeyde kendisine de bunları iletme şansımız
olur. İsterdik ki burada, bu kadar süredir bekleyen ve milyonlarca
insanı ilgilendiren bu kanun tasarısında kendisi de bu
notları almış olsun. Yani bu çok vahim bir şey. Biz, kendi
sendikamızda buna dikkat ederiz.
Biz defalarca dile getirdik, burada bir
sendika kayrılıyor diye. Sizlere, Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmelerde, değişik kanunlarla ilgili burada
yaptığımız konuşmalarda, geçtiğimiz dönemde,
23üncü Dönemde de dile getirmiştik.
Şimdi, bakın, onların
hiçbirisinin üzerinden
Ben soru da sordum, tutanaklara da geçti, birkaç
tanesini elimde getirdim, bir klasör dolusu, tam bir klasör dolusu, Sayın
Bakanım, yapılan kayırmalar, kadrolaşmalar ve buna
ilişkin yapılan tespitler var. Gerçekten böyle bir şey var. Bunu
sonra size de veririm, bu eski resim ama üzerinden bana hiçbir şey
dönmedi. Resmen bir kamu kurumumuzun resmî aracıyla,
arkadaşlarımız üşenmeyip fotoğraflamışlar,
içerisinde yapılan sendika çalışması, yardımlar,
dağıtımlar, hepsi tarih tarih verilmiş. Ben, onu
geçmiş zamanda verdim ilgili bakanımıza.
Bakıyorum şimdi, Efendim,
böyle bir şey yok. Bütün bunların üzerine Sayın
Arınçın söylediklerini size soruyorum ve bu süreçte ne kadar
Memur-Senin, ilgili konfederasyonun, ilgili federasyonlarında,
sendikalarında neler yaşandığını sizlerin
dikkatine sunmak istiyorum. Bu, gerçekten vahim bir şey. Demokrasi
diyoruz, sivil toplum kuruluşları önemlidir diyoruz... Vaktinizi
almamak için girmiyorum ama burada sadece birkaç numune, bir klasör dolusu
bende örnekleri ve delilleri var. Arkadaşlarımız da bizlere
ilettiler. Aynı şekilde, yine, KESKten de benzer raporlar,
görüşler geliyor. Dolayısıyla, burada kendi kendimizi
kandırmamıza gerek yok. Zaten Sayın Arınçın
itirafları, bize, çok net bir şekilde, Memur-Senle bu işlerin
pazarlığının yapıldığını ve bu
çerçevede yapılacağını gösteriyor.
Ben, bizatihi, eğer, hani bunlar
sendikadan gelmiş derseniz, ben kendi yaşadığımı
sizlerle paylaşayım. Antalyada bir sendikamıza üye olmuş,
beni de tanıdığını refere ettiği için de sendika
başkanımız dedi ki: Hocam, bir baskı var,
arkadaşımızı Memur-Sen Konfederasyonuna bağlı
Sağlık Sendikasına geçirmeye çalışıyorlar. Böyle
bir şey oldu. Ben de açtım, normalde de hukukum olduğu için yani
Ne oldu, ne gibi bir gelişme var, kanaatini değiştiren nedir?
deyince, eşi dedi ki: Hocam, benim yapacağım bir şey yok.
Benim bebeğim daha birkaç aylık, Allah muhafaza Oradan sürgüne
göndeririz! diyorlar. Gittiği zaman benim çocuğa da, şeye de
bakacak hâlim yok. Ben kendim bizatihi yaşadığımı
söylüyorum, bu bir duyum değil. O zaman, burada, biz demokratik
sendikacılık yapılması için kanun çıkarıyoruz
dememizin bir anlamı kalmıyor. Yani bugünün konjonktürüne göre bu
kanunu çıkarmayalım diyorum arkadaşlarıma. Bugün falanca
sendika yetki almış olabilir, yarın konjonktür
değiştiği zaman başka sendika yetki alır. Buradaki en
önemli konu, değerli arkadaşlar, bu kanunun belli bir sendikaya göre
dizayn edilmiş olması. Biraz sonra içeriğinden, bazı
maddelerinden size bahsedeceğim, orada daha net bir şekilde
göreceğiz.
Adalet ve Kalkınma Partisi
döneminde maalesef çalışma hayatı anlamında çok bir mesafe
katedilemedi, sosyal barışın sağlanmasına ilişkin
çalışmalar gerçekleştirilemedi. Ne gerçekleşti?
Taşeronlaşma, sendikasızlaşma gerçekleşti. Bunları
dışarıya servis alarak, artık kamu
çalışanlarını azaltarak, dolaylı olarak da
yapamadığımız -yetersizlikten dolayı- atamaları
bu sözleşme yaptığımız şirketlere geçici
işçi, geçici çalışan atayarak kontrol etme yöntemine gidildi. Bu
çok hoş bir şey değil yani bu taşeronlaşma kamu
hizmetlerinin aksamasına neden oluyor. Burada bir bakışı
ifade ediyorum, çok örnek verebilirim. Ama şimdi siz ne
yaptınız? Arkadaşlarımızın bir çoğu
oradaydı. Getirdik, bir kanun tasarısının içerisinde -torbalar,
çorbalar, biliyorsunuz günlerce bir sürü ilave yaptık, yama yaptık,
bohça yaptık- hiçbir kamu görevi olmasa dahi özel sektörde bir yerde
çalışmış veya kendi dükkânında durmuş birisinin
müsteşar, genel müdür, genel müdür yardımcısı olabilmesine
ilişkin düzenleme yaptık. E, bu şartlarda nasıl
yapacağız? Yani bunu gerçekleştirmek mümkün mü? Etkin bir kamu
yönetimi hizmetini vermek, kamu hizmetini vermek bu şartlarda mümkün
müdür? Değildir.
Şimdi ne yapıyoruz? Kanuna
bakıyoruz, değerli
arkadaşlar, burada baktığımız zaman, aynen
söylediğim anlamda, kamu görevlileri sendikalarına ilişkin
birkaç ana konu var.
Bir kere, kapsamla
ilgili sorun var, bütün çalışanları kapsamıyor.
İkincisi, temsil
heyetinin oluşumunda, az önce söylediğimiz yandaş sendika
kayırması aleni olarak belli oluyor ve kanun maddesine
işlenmiş. O şartlarda temsil yaptığınız
zaman doğrudan hükûmetin ve yandaş sendikanın kontrolünde. Yani
Sayın Arınçın dediği gibi Biz zaten yaptık, usulen
bunları hızlıca yapıp geçip gideceğiz. sonucu
çıkıyor.
Üçüncüsü, burada hakem
kuruluyla ilgili tartışmalar var.
Dördüncüsü, itiraz
haklarıyla ilgili esastan önemli hususlar var ve yetki imzalamayla ilgili
de bazı tartışmalar var. Tabii, onun dışında,
diğer maddelerde de bazı hükümler var ama
baktığımız zaman, maalesef, bunların hiç dikkate
alınmadığını ve bu çerçevede de fazla bir kaygı
duyulmadığını, Zaten biz işi bitirdik, siz de
muhalefet olarak görüntüyü tamamlayın. anlayışı içerisinde
olduklarını görüyoruz.
Şimdi, bunun
içerisinde, sendikaların üyeleri adına, konfederasyonların ise
kamu çalışanlarının tamamını ilgilendiren genel
düzenleyici işlemlerde yargı yoluna başvurma hakkı yok.
Böyle bir şey olabilir mi? Yani hem temsil ediyorsunuz ama sizin bu
hakkınız yok.
Başka?.. Toplu
sözleşme görüşmeleriyle ilgili imza yetkisinden bahsettik. Sayın
Bakan burada diyor ki: Kardeşim, biz Memur-Senle otururuz,
sözleşmeyi imzalarız. iyi
Diyor ki diğer iki konfederasyon da:
Bu sözleşmeyi uygun bulursak biz de imza atalım. Hayır, zinhar
olmaz. Neden? O zaman Memur-Sen Ben Hükûmetle sözleşme imzaladım.
diye taraftarlarına hava atamayacak diye düşünüyorlar. Şimdi,
şundan daha doğal bir şey var mı! Bir sözleşme varsa,
siz de onu kabul ediyorsanız, öyle veya böyle, zımnen
pazarlığı ettiniz. Bakın, o yapılan
pazarlığa biz de Evet. diyoruz. diyorlar ama diyor ki: Yok
kardeşim, siz imza atamazsınız. Sizce bunda bir sakınca
var mı? Birinizin kabul ettiği önergeye diğeriniz Evet
dediğiniz zaman bir sorun oluyor mu? Yani, onun için bu çok önemli bir
husus temsil yetkisi
açısından.
Sayılara bakıyoruz,
şimdi Sendika temsilcilerinin salt çoğunluğuyla geçerlilik
kazanır. diyor. Yani, kısmen hizmet kolunda, hizmet kolu
anlamında bir iyileştirme yapıldı Komisyondaki
tartışmalarımız sırasında ama orada da yine nihai
olarak yapılacak sözleşme, genel sözleşmeye bağlı
yerde ilgili konfederasyonların imza yetkisi maalesef yok.
Öbür taraftan bakıyoruz, kamu
görevlileri hakem kurulu var. Burada da başka bir tartışma
yaşanıyor değerli arkadaşlar. Normal şartlarda
işçi sendikalarında bakıyoruz, Yargıtay 9. Daire
Başkanı, iş hukukuna ilişkin olan daire başkanı
doğrudan görevli, bu konuda tecrübesi de var. Şimdi diyoruz ki
Sayın Bakana: Efendim, bu ilgili kimse
Orada, çok geniş bir
seçenek var, o maddede Danıştaydan, Sayıştaydan, Anayasa
Mahkemesinde, Yargıtaydan birini bulup seçelim, yetkiyi bize verin.
diyorlar. Şimdi, bu kadar bir geniş yetkiyle bir hakem kurulu
başkanı belirlenir mi değerli arkadaşlar? O zaman, yine,
konjonktüre göre birisi işimize gelmediği zaman diğerini
atayalım olur. Biz de demiyoruz ki: İllaki bu olsun. Yani,
önergede, şu anda o konularda uzmanlaştığı için, daha
önce de uzlaşmazlık çözümlerinde katkıda bulunduğu için
ilgili daire başkanı, o olmuyorsa Danıştayın ilgili
daire başkanı var. Öbür türlü ne oluyor biliyor musunuz? 100e
yakın insan arasından herhangi birisini seçelim. Yani, bunun kanunda
net bir şekilde belirlenmesi gerekiyor.
Diğer taraftan itiraz hakkı
var değerli arkadaşlar. Şimdi şöyle bir öneri getiriyor
konfederasyonlar, diyorlar ki: Eğer bir sendika, A sendikası
imzalarsa konfederasyon olarak, diğer iki sendikanın buna itiraz
hakkı olsun. Birlikte olsun, tek başına değil, yani
uzlaşılan, tepki konulacak bir şey varsa birlikte itiraz
edebilelim. Zinhar olmaz. Niye? Biz zaten anlaşmayı
imzaladık -Sayın Arınçın dediği gibi- sizin hiçbir
yerine karışmanıza gerek yok.
Peki, şimdi geldi A sendikası
yüzde 35le temsil yetkisi aldı, geriye kalan yüzde 65; yüzde 32, yüzde
33le iki sendika var. Şimdi, yüzde 65in söylediği itirazı
kabul etmeyeceksiniz, yüzde 35le sözleşme imzalayacaksınız.
Peki, zaten itiraz edildiği zaman nereye gidiyor ki, niye itiraz ediyorsunuz?
Efendim, gecikme olur. diyorlar. Tamamı beş gün içerisinde,
değerli arkadaşlar, neticelendirileceğine dair hüküm var, topu
topu beş günlük bir gecikme. Zaten şu anda biz sadece alt komisyon
için bir buçuk ay toplanamadık, bunları hiç saymıyoruz.
Dolayısıyla, buralarda
Hükûmetin samimi olmadığının ipuçlarını ve
örneklerini görüyoruz. Aksi takdirde, ne olacak? Yani demin söylediğim
gibi o sendikanın yetkilileri de imza atsa ne olur? Tam tersine Hükûmetin
eli güçlenir, sosyal taban kendilerinin verdiği zammı
desteklemiş olur, siyaseten aslında Hükûmetin lehine olur eğer
buna böyle bakarsa. Ama öbür taraftan, Yandaş sendikayı
koruyalım, bizim tabana selam versin, onun dışında da
herhangi bir katkıda bulunan olmasın. dersek işte, o zaman
yandaşları korumuş ama maalesef vatandaşları, kamu çalışanlarını
bir yandaşlık baskısı altında ezmiş oluyoruz.
Gelin, bunları, hazır bu
işin geneli konuşulurken burada not edelim, Sayın Bakana da
geldiği zaman iletelim, sizler aracı olun, -zaten önergelerimiz
olacak- Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak da grup başkan
vekilleri de bu çalışmalara katkıda bulunsun ve kamu
çalışanlarının haklarını verecek, ILO
sözleşmelerinde, Anayasada belirtilmiş olan haklarını
verecek çalışmalar yapalım.
Değerli arkadaşlar, bir
taraftan hak veriyoruz, öbür taraftan Anayasanın ilgili maddesine
aykırı şekilde Mali ve sosyal haklar kanunla düzenlenir.
hükmünü getiriyoruz. Maalesef kısıtlanamaz denilen şeyi alt
maddede kısıtlama yapıyoruz. Peki, toplu sözleşmede mali ve
sosyal hakları görüşmeyip de neyi görüşecek memurlar? Neyi
görüşecek? Anayasa tam tersine Bunu kısıtlayamazsın.
diyor, biz kanunla Anayasanın koyduğu hükme kısıtlama
getiriyoruz. Maalesef, aceleyle olduğu için veya birtakım
arkadaşlarımızın zorlamasıyla geldiği için bu
konular görmezden geliniyor ve yandaş bir sendikacılık
anlayışı içerisinde de bu kalıcı sorunların
hazır bu fırsat gelmişken çözümüne imkân tanınmıyor.
Değerli arkadaşlar, biz -bir
defa daha tekrar ediyorum- Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanunun
tamamına ilişkin bir an önce çıkması konusunda hem fikiriz
ama içinde bu söylediğim temsil yetkisi, itiraz hakkı ve içerideki
üyelerle ilgili dava açma hakkına benzer temel haklardan da
faydalanmaları gerektiğini düşünüyoruz. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bunun çözümünün kamu personel rejimini toptan reforma tabi
tutmak, kamu çalışanlarını liyakate, ehliyete göre
sınıflandırmak ve 666 sayılı KHK ve benzeri KHKlardan
kurtararak adil bir çalışma hayatını tesis etmektir diye
düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) Bu duygularla
hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Gruplar adına üçüncü
konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Musa Çam.
Buyurun Sayın Çam. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir)
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla
selamlıyorum ve iyi bir hafta diliyorum.
Geçtiğimiz haftalar Parlamentoda
yapmış olduğumuz 4+4+4 çalışmaları nedeniyle çok
sıkıntılı ve çok sorunlu ve Parlamentoya
yakışmayacak tutum ve davranışlarla karşı
karşıya kaldık. Bu nedenle, bu haftanın
başarılı geçmesini ve sakin geçmesini talep ediyorum ve
diliyorum.
Geçtiğimiz hafta yapılan
4+4+4 çalışması sonucunda Sayın Başbakanın AKP
milletvekillerine vermiş olduğu yemekte, dün gazetelerde
okuduğumuz kadarıyla diyor ki: Gururluyuz ama kibirli değiliz,
onurluyuz ama hiçbir zaman şımarmıyoruz ve
şımarmayacağız. Fakat gerek komisyon
konuşmalarında gerekse burada mikrofonda konuşan
arkadaşlarımızın her defasında Biz yüzde 49 küsur oy
aldık, sizler kayıtsız ve şartsız olarak bizim
söylediğimiz her şeye evet demek zorundasınız. tutum ve
anlayışının, bir kibirliliğin ve bir
şımarıklığın sonucu olduğunu da söylemek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yüzde 49
oy aldınız ama yüzde 51 de sizin karşınızda,
dolayısıyla yüzde 51i de dikkate almanız gerekiyor ve
onları yok saymamak gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; şu anda yaklaşık olarak 7 Temmuz 2011 tarihli
Resmî Gazeteye göre, 1 milyon 874 bin 545 kamu çalışanının
ve 3 konfederasyonun 1 milyon 142 bin üyesi, diğer konfederasyonlara üye
53 bin ve hiçbir konfederasyona üye olmayan 700 bin kamu emekçisinin
geleceğini ilgilendiren ve yaklaşık olarak da 2,5 milyon kamu
emeklisi memurlarımızın geleceğini ilgilendiren bir kanunun
üzerinde görüşüyoruz.
1990lı yıllarda sokaklarda,
meydanlarda grevli ve toplu sözleşmeli Sendika Yasası için sokaklara
çıkılan ve bunun mücadelesi sonucunda da 2001 yılında Toplu
Görüşme Yasası adı altında gerçekleştirilen Toplu
Görüşme Yasasının üzerinden tam on bir yıl geçti. On bir yıl sonra, bugün, burada grevli
ve toplu sözleşmeli bir kamu çalışanları sendika
yasası beklerken yine birçok eksik ve hatalarla dolu olan bir yasa
tasarısıyla karşı karşıyayız.
Yaklaşık olarak üç ay
Bakanlar Kurulunda bekletildikten sonra, 23 Ocak 2012 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına gönderilen, komisyonlarda da
bir buçuk aydır bekletilen 4688 sayılı Yasada
değişiklik yapılmasını öngören yasa
tasarısının başta kamu emekçileri ve emekliler olmak üzere
tüm toplumda derin bir hayal kırıklığı
yarattığını ifade etmek istiyorum.
Bu yasa teklifi neden büyük hayal
kırıklığı yaratıyor arkadaşlar? Hepimizin
bildiği gibi, 12 Eylül Referandumunda, Hükûmet -her fırsatta yüzde 58
Evet oyu almakla övündüğü referandumda- toplumun pek çok kesimine
olduğu gibi kamu emekçilerine de çeşitli vaatlerde bulundu, bunu
hatırlatmak isterim. 12 Eylül Referandumu öncesinde kamu emekçilerine ne
denildi? Artık sizler de toplu sözleşme yapacaksınız. On
yıldır sürdürülen toplu görüşme tarihe karışacak,
toplu sözleşmeyle sizler de haklarınızı
koruyacaksınız. denildi. Toplu sözleşmenin tarafları,
kapsamı, şekli, usulü, yürürlüğü, taraflar arasında
uyuşmazlık hâlinde devreye girecek olan Kamu Görevlileri Hakem
Kurulunun oluşumu, yetkileri konularında hiçbir netlik
olmamasına rağmen, özellikle yandaş medyanın o
alışıldık Memura müjde manşetleri
eşliğinde, kamu emekçilerinden, emeklilerinden Evet oyu
istenmişti. Hatta Hükûmete yakınlığıyla bilinen bir
konfederasyon referandumda Evet oyu için seferber olmuş, gazete
ilanları vermiş, il il gezip Hükûmete desteğini göstererek evet
oyu istemişti. On yıllık iktidarında, AKP iktidarında,
gerçekleri çarpıtma konusunda çıraklıktan ustalığa
geçtiğimiz ve tanık olduğumuz AKP iktidarı bu vaatlerin
karşılığını referandumda fazlasıyla
aldı. Ancak şimdi geldiğimiz noktada kamu emekçilerine müjde
falan verilmediği, referandumda yandaş medyanın nefesi ve
desteğiyle şişirilen balonun büyük bir gürültüyle
patladığını görüyoruz.
Anayasada değişikliğin
gereğini yerine getirmemek için âdeta ayak direyen Hükûmet, tam on bir ay
kılını bile kıpırdatmadı. Aslına
bakarsanız, konfederasyonların baskısı olmasa, Hükûmetin
planı, bu seneyi de Anayasaya uygun yasa tasarısı
hazırlığı tamamlanmadı gerekçesine
sığınarak, on yıldır sürdürülen toplu görüşme
sistemini devam ettirmekti. Ancak Kamu Emekçileri Konfederasyonunun
ısrarı sonucunda, referandumdan on bir ay sonra, 4 Ağustos 2011
tarihinde gerçekleştirilen toplantıda Anayasaya uyum için yeni bir
yasa yapmak yerine, 4688 sayılı Yasada tadilat
yapılacağı açıklandı. Yani 2002 tarihinden beri
yürürlükte olan ve yürürlüğe konulduğu tarihten bugüne kamu
emekçilerinin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak, 12 Eylül
Anayasasında olduğu gibi, özüne ve ruhuna yasak ve
sınırlamaların hâkim olduğu Kanunda sadece tadilat
öngörülmüştür.
Şimdi, diyeceksiniz ki: Ne güzel
işte; konfederasyonları çağırdılar, toplantılar
yaptılar ve üçlü danışma kurulları toplandı ve burada
müzakereler yapıldı. Değil arkadaşlar. Birbirimizi
kandırmayalım. AKPnin katılımcı, demokratik yöntem ve
temayüllere uyduğu nerede görüldü? İç Tüzük değişiklikleriyle
milletin Meclisinde milletvekillerinin sesini kısmaya kalkanlar, kamu
emekçilerinin konfederasyonunu hiç dinler mi? Her zaman yaptıkları
gibi, dinlermiş gibi yaptılar, sonuçta da kendi bildiklerini okuyup
ve kendi bildiklerini yazıp Bakanlar Kuruluna gönderdiler.
Değerli arkadaşlar, AKP
Hükûmetinin, bu yasa hazırlığı sürecinde, tüm
konfederasyonların taleplerini dikkate almamakla itham etmek de doğru
değildir. Bu konuda haksızlık yapmak istemem ama elbette
dinledikleri, taleplerini dikkate almak bir yana neredeyse harfiyen yerine
getirdikleri konfederasyon da olmuştur. Bu konfederasyonun hangi
konfederasyon olduğunu, şube açılışlarında âdeta
AKP seçim bürosu, il örgütü binası açar gibi boy gösteren Değerli
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç çok daha
iyi bilmektedir. Sayın Arınç, bu Konfederasyona bağlı bir
sendikanın Bursa temsilciliğinin açılışında neler
söylüyor kulak verelim kendisine de demokrasi kültürümüz artsın
arkadaşlar. Sayın Başbakan Yardımcısı diyor ki,
toplu sözleşmenin yanına grevi koymak suretiyle talepte
bulunduklarını hatırlatarak: O toplu sözleşme olsun diye
bağıran sendikalardan biri MHP doğrultusunda hayır demek
için çalıştı, çabaladı. Öbürü de sol ve başka bir
fraksiyonların temsilcisi olarak onlar da hayır oyu verilmesi
konusunda çabaladı. diyor Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç Bursada. Buna sadece Memur-Senin
hakkı var. Dürüst, samimi, yurtsever olarak Ben evet demiştim,
şimdi evetin karşılığını görmek istiyorum.
demeye sadece Memur-Senin hakkı var. diyor. Yasada değişiklik
yapılacak ve Memur-Senin görüşleri, mücadelesi doğrultusunda
yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme
imzalanacak. Bundan kimsenin endişesi olmasın. Ama hayır,
hayır diye yırtınanların şimdi Nerede toplu
sözleşme? deyip ortalıkta dolaştığını
görünce Kardeşim, sen şurada bir otur bakalım, senin
bunları konuşmaya hakkın yok. Milletin kafasını da
bulandırma. Memur-Sen ne yapacağını bilir, Hükûmetle bu
konuyu müzakere etti. Yasal değişiklik yapılacak, toplu
sözleşme imzalanacak. Olacak bu iş. AK PARTİ demişse bu
iş olacak. Kim yol gösterdi bize? Memur-Sen gösterdi. diyor. Sayın
Arınç şöyle devam ediyor: İşte bu kadar basit, hem
referandumda bana evet oyu toplamak için il il dolaşmayacaksın hem
de toplu sözleşmeyi, üstelik grevli toplu sözleşmeyi isteyeceksin.
Olacak şey mi? Ey ideolojikler, bizim ileri demokrasimize, bizim
politikalarımıza sonuna kadar destek olmayanlara yer
olmadığını daha öğrenemediniz mi? diye Sayın
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bursadaki konuşmasını
böyle tamamlıyor.
Değerli arkadaşlar, bu yasa
tasarısı mevcut yasayla sendika üyesi olması yasaklanan on
binlerce kamu emekçisinin yasağını kaldırarak örgütlenmenin
önünü açıyor mu? Tabii ki açmıyor. Nerede? Tasarının daha
ilk maddesinde sendikalara üye olacaklar kamu kurum ve kuruluşlarında
kadro ve pozisyonlarda çalışanlarla, yani kadrolu 4/Alı ve
sözleşmeli 4/Bli olarak çalışanlarla
sınırlandırılmış. İşçi statüsü
dışında geçici ücretli veya başka biçimde
çalışanlar; onların üyeliği bir başka bahara. Oysa
4/Cli çalışanların sendikalara üye olabileceklerine
ilişkin yüzlerce yargı kararı var. Varsın olsun. Yargı
kararından kime ne? Bildiğiniz gibi, mevcut Yasanın 15inci
maddesinde, sendikaya üye olması yasaklanan kamu emekçileri
sıralanıyor. Daha birkaç hafta önce Yargıtay, bu maddeye
dayanarak savcıların ve hâkimlerin kurduğu Yargı-Sen'in
kapatılmasını onayladı. Dünyada ilk defa yargı
organı kendi meslektaşlarının kurduğu sendikayı
kapattı arkadaşlar. Ama bu karar tasarıyı düzenleyenlerin
hoşuna gitmiş olmalı ki tasarı bu karara uygun. Artık
hangi yargı işimize gelirse!
15inci madde sadece hâkimlerin ve
savcıların sendika üyesi olmasını yasaklamıyor. Bu
maddeye göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı idari
teşkilatı, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliği, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde
çalışan kamu görevlilerinin, yüksek yargı organlarının
başkan ve üyelerinin, rektörlerin, dekanların, enstitü ve yüksek
okulların müdürleri ile bunların yardımcılarının,
Millî Savunma Bakanlığında, Türk Silahlı Kuvvetleri
kadrolarında çalışan sivil memurlar ve kamu görevlilerinin,
merkez denetim elemanlarının, MİT mensuplarının,
emniyet hizmetleri sınıfı ve emniyet teşkilatında
çalışan diğer hizmet sınıflarına dâhil
personelin, ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlilerinin
sendika üyesi olması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde stenograf,
danışman ve sekreterlerden diğer çalışanlara
varıncaya kadar hepsinin sendika üyesi olması yasaklanmış
durumda.
Değerli arkadaşlar, bu yasa
tasarısıyla, toplu sözleşme masasında kamu emekçilerinin
ekonomik, sosyal, özlük, demokratik çalışma yaşamından
kaynaklı tüm sorunları ele alınabiliyor mu? Tabii ki değil.
Tasarı, toplu sözleşmenin
konusunu sadece mali ve sosyal haklarla sınırlandırıyor,
hatta Anayasaya aykırı olarak mali haklara da sınırlama
getirmektedir.
Tasarının ilk hâlinde hizmet
kolu sözleşmesine yer vermediği için sendikalar otomatikman devre
dışı bırakılmış durumdaydı. Sadece en
çok üyeye sahip olan üç konfederasyonla yapılacak olan tek düzey toplu
sözleşmede de hükûmetin belirlediği sınırların
dışına çıkılmaması için de her türlü önlem
alınmış. Toplu sözleşmede kamu emekçilerini temsil edecek
olan Kamu Görevlileri Sendikaları heyetinin oluşumuna
baktığımızda da bu önlemlerin nereye
vardığını daha iyi anlıyoruz.
Heyet 7 üyeden oluşacak.
Tasarıya göre en çok üyesi olan konfederasyona heyette 3 temsilcilik, üye
sayısında ikinci durumda olan konfederasyona 2 temsilcilik, üçüncü
konfederasyona da 1 üyelik verilmişti, etti mi 6. Bu heyetin başkanlığı
için de ayrıca, en çok üyesi olan konfederasyona bir temsilcilik daha
veriliyor.
Alt komisyonda bu konuda bazı
değişiklikler yapıldı ama nasıl? Yine yandaş
konfederasyonun isteği doğrultusunda. Komisyon raporları
açık, merak eden açıp okuyabilir. Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri ile muhalefet milletvekillerinin ve iki konfederasyonun,
temsilde adaletin sağlanması ve hizmet kolu toplu sözleşmesi
yapılması önerileri reddedildi. Tasarı, yandaş
konfederasyonun önerisi doğrultusunda ve pozisyonunu koruyacak biçimde
değiştirildi.
Değerli arkadaşlar, toplu
sözleşmeden istifade edecek toplam kamu emekçisi sayısını
demin söyledim. Şimdi, kamu emekçisinin tek sözcüsü Memur-Sen kabul
ediliyor. İsterseniz daha açık olarak ifade edelim. AKP diyor ki:
Ben 500 bin üyesi olan yandaş konfederasyonuma, bu heyette,
başkanlık dâhil 9 temsilcilik veriyorum. 394 bin üyesi olan Türkiye
Kamu-Sene 4 temsilci, 232 bin üyesi olan KESKe de 2 temsilcilik yeter.
Böyle bir hesap olabilir mi
arkadaşlar? Bölün 515 bini 9a -sonuç ne- ben, 57 bin küsur buldum; bölün
394 bini 4e, ben -yanlış bulmadıysam- 98 bin küsur buldum; 232
bini 2ye, 116 bin.
KESK ve Türkiye Kamu-Senin toplam üye
sayısı 626 bin ama heyette toplam 6 temsilcileri var. 515 bin üyesi
olan Memur-Senin ise başkan dâhil 9 temsilcisi heyette yer alıyor.
Tabloya bakar mısınız:
2002 yılında 41 bin üyesi varken on yıllık AKP
iktidarının da desteği ile üye sayısını 13 kat
artıran, iktidarla olan bu yakın münasebeti uluslararası sendika
ve konfederasyonların dikkatinden kaçmadığı için buralara
yaptığı üyelik başvurusu reddedilen Memur-Sen
Konfederasyonunun her 57 bin küsur üyesine 1 temsilci düşmektedir.
Diğer taraftan, Türkiye Kamu-Sen
Konfederasyonunun her 98 bin üyesine 1 temsilcilik; yönetici ve üyelerinin
siyasi görüşleri gerekçe gösterilerek son dönemlerde attığı
her adımı soruşturmaya konu edilen, tamamen sendikal faaliyetler
kapsamında gerçekleştirdiği etkinlikleri gerekçe gösterilerek
bugün toplam 40 yöneticisi ve üyesi demir parmaklıklar ardına
hapsedilen KESKin 116 bin üyesine 1 temsilcilik düşmektedir.
Değerli arkadaşlar, taraflar
arasında hakemlik yapacak olan bu kurul, dikkat buyurun lütfen, Bu kurul
hakemlik görevi yapacak. diyorum. Bir spor müsabakası düşünün, bu
müsabakada siz ve rakibiniz aynı zamanda hakemlik yapıyor. Böyle
hakemlik olur mu? Bu hakemin adil olduğuna ya da adil olacağına
kim inanabilir?
Tasarı üzerinde öylesine ince
düşünülmüş, öylesine derin çalışılmış ki
üyelerin hak ve çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi
görev bilen sendikalara, konfederasyonlara açık hiçbir kapı
bırakılmamış. Varsayalım, siz, Hükûmete
yakınlığıyla bilinen konfederasyonların
dışında kalan konfederasyonlardan birisini temsil ediyorsunuz,
bu Hakem Kuruluna katılmadınız. Çok da önemli değil,
kurulun karar alması için zaten 11 üyenin 8inin toplantıya
katılması yeterli. Kurulun karar alabilmesi için toplantıya
katılanların, salt,
-konfederasyonun- bu kurul konfederasyonunda bulunması yeterli
olacak.
Değerli arkadaşlar,
hazırlanan bu tasarının kamuoyu emekçilerinin,
sendikalarının taleplerini ve isteklerini karşılaması
mümkün değil. Burada, uluslararası sözleşmelere, Avrupa insan
hakları mahkemelerine, uluslararası sözleşmelerin 87 ve 98inci Sözleşmelerine,
151inci Sözleşmesine, Avrupa Sosyal Şartına aykırı
bir düzenlemeyle karşı karşıya
bırakılmaktayız.
Bakınız, 2001
yılında Toplu Görüşme Yasası Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülür iken Fazilet Partisi adına söz alan Bingöl
Milletvekili Mahfuz Güler şunları söylüyor: Bu yasa
tasarısıyla getirilmek istenen düzenleme bir aldatmacadır. Bu
tasarıyla, memurlarımızın,
çalışanlarımızın herhangi bir kazanımları
yoktur. Tersine, sarı sendikacılığı özendirecek,
memura pazarlık imkânı vermeyen, toplusözleşme ve grev
hakkı tanımayan bu tasarı, tamamen bir kandırmacadır.
Bu sözleri söyleyen 2001 yılında, Fazilet Partisi Bingöl Milletvekili
Mahfuz Güler.
Mahfuz Güler devam ediyor: Bu
tasarıyla, Türkiyedeki memur sendikacılığı, eli kolu
bağlı bir dernek düzeyine indirilmiştir. Tasarı, ILO
sözleşmelerine aykırıdır; çünkü ILO, kamu
çalışanlarına 87 sayılı Sözleşmeyle ve 98
sayılı Sözleşmeyle de, toplusözleşme hakkı
tanımıştır. Ülkemiz de bu sözleşmeleri onaylamış
bulunmaktadır; ancak tasarı içerisinde toplusözleşme, grev
hakkı yer almamaktadır.
Bu hazırlanan yasa
tasarısının içerisinde toplu sözleşme ve grev hakkı
bulunmamaktadır arkadaşlar. Bu yasal düzenlemeler uluslararası
ILO sözleşmelerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarına ve uluslararası ILO sözleşmelerinin 87, 98 ve 151
sayılı Sözleşmelerine aykırıdır.
Şimdi, burada bir kez daha
Hükûmeti uyarıyorum. Hükûmeti temsilen Sayın Bakan teşrif
ettiler. Geldiler ama biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak burada yine
önergelerimizde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun;
ILOnun 87, 98 ve 151 sözleşmelerine uygun; grevli, toplu sözleşmeli
bir sendika yasasının burada çıkması için elimizden gelen
bütün çabayı ve gayreti göstereceğiz. Ama yine burada uygulanacak
olan uygulama: Yine Sayın Başkan Vekili soracak: Önergeye
katılıyor musun? diyecek, komisyona soracak. Komisyon diyecek ki:
Hayır önergeye katılmıyoruz. Hükûmet önergeye
katılıyor musunuz? diye soracak. Hükûmet de diyecek ki: Önergeye
katılmıyoruz. Buradaki ana muhalefet partisi milletvekillerinin önergeleri
yine daha baştan reddedilmiş olacak.
Bunun adına demokrasi demek söz
konusu değildir. Demokrasi sadece çoğunluk rejiminin adı da
değildir. Veyahut da Biz yüzde 49 oy aldık. Burada bizim
istediğimiz kanunlar geçer, istemediğimiz kanunlar ve maddeler burada
reddedilir. demek demokrasiyle bağdaşır bir nokta
değildir. Ve bir kez daha burada, geçtiğimiz hafta Mecliste
yapmış olduğunuz bu baskı ve şiddet
uygulamalarını protesto ediyor, hiç olmazsa yaklaşık 2,5 milyon
kamu emekçisini ilgilendiren, bu kamu emekçilerinin grevli ve toplu
sözleşmeli sendika hakkının burada açık ve net bir
şekilde tartışılmasını ve 1 Ocaktan beri
ücretlerine zam bekleyen emeklilerimizin ücretlerinin bir an önce burada
zamlanarak çıkması için muhalefet partilerinin, bizlerin
getirmiş olduğu önergelerin burada tartışılarak ve
Hükûmetin de destek vererek burada yasalaşmasını
sağlamamız gerektiğini düşünüyor ve hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Çam.
Gruplar adına dördüncü
konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Cengiz
Yavilioğlu, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Yavilioğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ
YAVİLİOĞLU (Erzurum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün memurlarımız ve diğer kamu görevlilerimiz
başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarımızın da
yıllardır beklediği bir tasarıyı görüşmek üzere
toplanmış bulunuyoruz.
Demokratik toplum ve devlet
yapımızı hukuksal, toplumsal ve kurumsal açıdan bir üst
seviyeye taşıyacağına inandığımız
sendikalarımıza toplu görüşme yerine toplu sözleşme
hakkı getiren 200 sıra sayılı Kanun Tasarısı
nedeniyle huzurlarınızdayız. Bu vesileyle, grubum adına
yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, benden
önce muhalefet milletvekillerimiz bardağın boş
tarafını dikkate alarak konuşmalarını yaptılar.
Hiç şüphesiz, demokratik gelişim, sendikal hakların
oluşturulması, kazanılması bir süreç işidir. Birden
elde edilen haklar kazanımlar değildir. Batıdaki
demokratikleşme sürecine, Batıdaki sendikalaşma sürecine
bakıldığında böyle bir sürecin
yaşandığını açıklığıyla
görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar,
demokratik toplumlar çoğulcu ve örgütlü toplumlardır.
Sendikaların örgütlenmesini kolaylaştırmak ve farklı
talepleri kurumsallaştıran sendikaları sistem içerisinde
güçlendirmek demokratik sistemi güçlendirmek demektir. Hiç kuşkusuz,
demokrasinin ve yönetim anlayışlarının katettiği
gelişim sürecinde sendikal hareketlerin katkısı önemlidir,
büyüktür. Günümüzde sendikal hareketler ve oluşumlar çoğulcu
demokrasilerin vazgeçilmek aktörleridir. Zira, demokrasilerde çoğulculuk
demek, sadece siyasal partilerin varlığı demek değildir.
Çoğulculuk, başta işçi ve memur sendikaları olmak üzere,
sivil toplum örgütlerinin tamamının varlığı demektir.
Değerli arkadaşlar, demokrasi
genellikle halkın yönetimi olarak tanımlanır. Hâlbuki,
gerçekte demokrasi özgür halkın yönetimidir. Özgürlük temel değerdir.
Bu yüzden, halkın özgürce örgütlenip özgürce taleplerini dile getirmesi esastır.
Sendikalar tam da bu demokratik iklimin hem varlık şartı hem de
ürünüdür. Hemen şunu ifade edeyim ki, demokrasi, sonuç değil,
süreçtir. Demokratik toplum ve devlet oluşturmanın süreçleri ona
değer katan kurumların tarihiyle de yakından ilintilidir. Bu
anlamda, ülkemizin demokratik toplum ve devlet olma sürecini kısmen
sendikaların tarihsel gelişim çizgilerinde görmek mümkündür.
Bilindiği gibi ülkemizde işçi ve memurların
sendikalaşmasına çeşitli gerekçelerle uzun süre sıcak
bakılmamıştır. Memurların sendikal haklara
kavuşmalarının yasal temeli ancak 1961 Anayasasıyla
atılmıştır. 61 Anayasasının ilk hâlinde
çalışanlar ifadesi kullanılarak sadece işçilere
değil, kamu görevlilerine de sendika kurma hakkı
tanınmıştır. Çalışanlar kavramı bir
çatı kavram olarak hem işçileri hem de memurları
kapsamıştır. Anayasanın ilgili hükmüne dayanılarak da
1965 yılında 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları
Kanunu çıkarılarak uygulama imkânına kavuşulmuştur.
Ancak bu Yasanın ömrü çok uzun olmamış, ülkede yaşanan
olaylar nedeniyle 1971 muhtırası vuku bulmuş, Anayasada
yapılan değişiklikle çalışanlar ibaresi daha da
daraltılarak işçiler olarak
sınırlandırılmış ve aynı zamanda 624
sayılı Yasa da yürürlükten kaldırılmıştır.
1982 Anayasasına
gelindiğinde ise, Anayasanın 51inci maddesi sendika
hakkını yalnızca işçilere ve işverenlere
tanımış, memurlar ve diğer kamu
çalışılanlarına bu hak tanınmamıştır.
Kamu görevlilerinin
sendikalaşması konusu, yasal zemin bakımından 1992
yılında ILOnun 151 sayılı Sözleşmesinin
onaylanmasıyla önemli bir ivme kazanmıştır. Bu
gelişmeyi müteakip 1995 yılında Anayasanın ilgili maddesi
değiştirilmiş, böylece kamu görevlilerine sendika kurma
hakkı ve idareyle üyeleri adına toplu sözleşme yapma imkânı
tanınmıştır.
Elbette bu değişiklik
tarihsel süreç içinde olumlu bir adımdır fakat sendikalar ile
yürütmenin temsilcileri arasında yapılan görüşmeler sonucunda
mutabakata varılması hâlinde bile nihai kararın hükûmete
bırakılması, aslında demokratik sistem ve sosyal haklar
bakımından süreçte önemli eksiklikler olduğunu göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, 1995
yılında sağlanan ve bahsettiğim anayasal sendika
hakkı, DYP-SHP-CHP koalisyonu döneminde gerçekleştirilmiştir. Bu
hakkın kullanımı ise 2001 yılında DSP-MHP-ANAP
koalisyonu tarafından hâlen yürürlükte olan 4688 sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanunu ile sağlanabilmiştir.
Bu düzenlemeler çağdaş
demokratik sistem ve anlayışlar bakımından hiç
kuşkusuz yetersizdir fakat sendikalaşma süreci açısından
birer kilometre taşlarıdır. Emeği geçen sivil toplum
örgütlerine ve tüm partilere teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekillerim, 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun yürürlüğe
konulması, yönetsel anlayışımızın
değişmesi ve personel sistemimiz açısından da son yıllarda
gerçekleştirilen önemli adımlardan biridir. Kanunun uygulanması
sırasında 8i AK PARTİ hükûmetleri döneminde olmak üzere
yapılan toplam 9 görüşmede elde edilen kazanımların ve bu
kazanımlar sonucunda yapılan düzenlemelerin hiç de küçümsenemeyecek
düzeyde ve içerikte olduğunu söylemem gerekir.
Değerli arkadaşlar,
yapılan bu düzenlemeler, kamu personel sistemimize yön verici nitelikte
olmuştur. Mesela, Tasarrufu Teşvik Fonunda biriken paranın
nemalarıyla birlikte hak sahiplerine ödenmesi, Konut Edindirme Yardımı
hesaplarında biriken paranın yine hak sahiplerine ödenmesi, 1991
yılından sonra göreve başlayan devlet memurlarına ilave bir
derece verilmesi, disiplin cezalarının affedilmesi, aile ve çocuk
yardımı ödemelerinin artırılması, sendikalı kamu
çalışanlarına toplu sözleşme primi ödenmesi,
özelleştirme işlemleri sonrası iş akdi feshedilen
işçilere kamuda 4/C statüsünde geçici personel olarak çalışma
hakkının verilmesi, kamu görevlilerinin izin sürelerinin artırılması,
kamuda görev yapan 216 bin işçinin kadroya geçirilmesi, 4/B statüsünde
çalışanlarla 4924 sayılı Kanuna tabi olarak
çalışmakta olan yaklaşık 200 bin sözleşmeli personelin
kadroya geçirilmesi, özürlü personel alım sınavlarının
merkezî olarak yapılması bunlardan sadece birkaçıdır. Toplu
görüşmelerle kazanılan yukarıdaki hakların yanında,
yine bu görüşmelerin yapıldığı dönemlerde
hükûmetlerimiz memur aylıkları hususunda da avantajlar
sağlamışlardır. Bu anlamda Aralık 2002de 392 lira
olan en düşük devlet memuru aylığı Ocak 2012de 1.663
liraya, aynı dönemde 578 lira olan ortalama memur maaşı 1.894
liraya yükseltilmiştir. Bu süre zarfında kamu
çalışanlarımızın aylıklarına yapılan
artış hep pozitif yönde gelişme göstermiş,
memurlarımız da emeklilerimiz ve diğer
çalışanlarımız gibi enflasyona ezdirilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, siyasal ve anayasal
tarihimizin en önemli kilometre taşlarından birisi de 12 Eylül 2010
referandumudur. Sendikal hakları güçlendirerek demokratik toplumun
oluşumunu daha da modernize eden 12 Eylül 2010 tarihli Anayasa
değişikliği gerçekten tarihîdir, önemlidir. Yapılan bu
değişiklikle, cumhuriyet tarihinde ilk kez kamu görevlilerine toplu
sözleşme hakkı tanınmıştır. Elbette ilerleyen
dönemde memurların toplu sözleşme hakkının başka
sendikal haklarla daha da güçlendirilmesi gündeme gelecektir. Bunu muhalefet
partilerimiz izah ettiler ama şunu açıkça ifade etmek gerekir ki:
Toplu sözleşme hakkının tanınması ve
bağımsız kurulların sisteme dâhil edilmesi, geçmişte
hiç bir dönem ve sistemle kıyaslanamayacak derecede ileri ve demokratik bir
adım olarak nitelendirilecektir.
Elbette ki bu
adımları, bu yenilikleri yeterli görmeyenler de olacaktır. Bu
düşünceleri saygıyla karşılıyorum ancak bu hükümler
geçmişle kıyaslandığında, demokrasinin gelişimi
ve sendikal haklar adına son derece ileri adımlar olduğu her
hâlde inkâr edilmeyecektir. Geçmişte, sendika kurma hakları
ellerinden alınan kamu görevlilerinin bugün toplu sözleşme
hakkını konuşuyorsak, yasal düzenlemeyi
tartışıyorsak, bu durum, demokrasi süreci adına son derece
değerlidir.
Değerli arkadaşlar,
anılan Anayasa değişikliğiyle, toplu sözleşme
hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden
yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve
yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere
yansıtılması, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili,
çalışma usul ve esasları ile diğer konuların kanunla
düzenleneceği hususu hüküm altına alınmıştır. Bu
kapsamda söz konusu hususların bir kanun çerçevesinde düzenlenmesi ihtiyacı
hâsıl olmuştur. İşte bugün bu Anayasa
değişikliğini hayata geçirecek olan kanun tasarısı
Genel Kurulda değerlendirilecek ve inşallah en kısa sürede
yasalaşacaktır. Böylece toplu sözleşme sistemi de uygulanma
imkânı bulacaktır.
Tasarının getirdiklerine geçmeden önce
şunu ifade edeyim ki: Bu tasarı kapalı kapılar
ardında, Biz yaptık oldu. anlayışıyla kesinlikle
hazırlanmadı; tüm sendikalarımızla ve ilgili
kuruluşlarla görüşüldü ve önerileri alındı. Çünkü biz biliyoruz ki
demokrasilerde yasa yapılırken, mutlaka göz önüne alınması
gereken ilkelerden birisi, alınan kararları, o kararlardan
etkilenenlere sorma ilkesidir. Bu anlamda, bizzat Sayın Bakanın
başkanlık ettiği ve saatler süren beş büyük toplantı
gerçekleştirildi. Tasarının her aşamasında şeffaf
olundu. Bütün görüşmelerde temel hedef azami mutabakatı sağlamak
oldu, bunun da önemli oranda başarıldığına
inanıyorum. İşte bu kadar hassas davranıldığı,
herkesin görüşünün önemsendiği ve ortak akıl
arandığı için bu tasarı, referandumdan yaklaşık
bir buçuk yıl sonra Meclise gelebildi. Aynı diyalog süreci Mecliste
de devam ettirilmiş, komisyon toplantılarında
sendikalarımızın görüşleri alınmış ve
taleplerinden önemli bir kısmı
karşılanmıştır. Mesela: Toplu sözleşmelerin genel
ve hizmet kolları itibarıyla görüşülmesi, sosyal denge
tazminatının yasal temelinin oluşturulması,
sendikaların il ve ilçe temsilcilerine haftalık izin verilmesi,
iş yeri sendika temsilcilerine verilen iznin arttırılması,
Kamu Görevlileri Sendikaları Heyetinin yapısının yeniden
gözden geçirilmesi, en fazla üyeye sahip hizmet kolları
sendikalarının da heyete alınması, sendikaların
üyeleri için davalarda taraf olunması veya dava açılması. Bu
gibi görüşleri toplantılarda dikkate alınmış ve
maddelere geçildiğinde göreceksiniz ki uygun görülen
değişiklikler de yapılmıştır.
Bu tasarının
oluşturulması sürecinde, başta sendikalarımız olmak
üzere, tüm partilerden arkadaşlara ve katkı sunan herkese bir kez
daha teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi de Genel Kurulumuza
görüşeceğimiz kanun tasarısının ana
başlıklar hâlinde neler getirdiği hususunda bilgi vermek
istiyorum.
Öncelikle,
tasarıyla, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun adı toplu
pazarlık sistemine uygun olarak Kamu Görevlileri Sendikaları ve
Toplu Sözleşme Kanunu olarak değiştirilmiştir.
Tasarıda örgütlenme
hakkının kapsamı genişletilmiştir. Bu anlamda, sendika
üyesi olabilmek için adaylık ve deneme süresini tamamlama şartı
ile sendika kurucusu olabilmek için öngörülen iki yıllık hizmet
şartı kaldırılmıştır. 100 ve daha fazla kamu
görevlisinin çalıştığı iş yerlerinin amir ve
yardımcıları ile özel güvenlik personelinin sendika üyesi
olabilmesi öngörülmüştür. Sendikaların kuruluş ve
işleyiş prosedürleri
kolaylaştırılmıştır. Bu yönüyle de sendika ve
konfederasyonlardan kuruluş sırasında istenen belgeler
azaltılmıştır.
Yürürlükteki kanuna göre, üye
sayısı 500ü aşan şube genel kurulları delegelerle
yapılırken, artık bütün şube genel kurulları
delegelerle yapılabilecektir.
İlgili makamlarca düzeltilmesi
istenilen zorunlu tüzük değişiklikleri genel kurul
toplanmaksızın da gerçekleştirilebilecektir.
Sendika ve konfederasyonlar bünyesinde
zorunlu organlar dışında da organlar oluşturulabilecektir.
Genel kurul
toplantılarının yapılabilmesi için öngörülen azami üç
yıllık süre dört yıla çıkarılmıştır.
Sendika ve konfederasyonlar
uluslararası kuruluş kurabilecektir. Şube kurulamayan il ve
ilçelerde fiilen var olan il ve ilçe temsilcilikleri kanunda
düzenlenmiştir. 100 üye sayısını aşan il, 50 üye
sayısını aşan ilçe temsilcilerine haftada dört saat izin
verilecektir.
Katılımcı yönetim
anlayışına uygun düzenlemeler yapılmıştır.
Bu kapsamda da, Yüksek İdari Kurul kaldırılmış, bir
yönetime katılma uygulaması olarak, kamu personelini ilgilendiren
genel nitelikli konularda istişareye imkân veren Kamu Personeli
Danışma Kurulu oluşturulmuştur. En çok üyeye sahip üç
konfederasyon ile özellikle her hizmet kolunda yetkili sendikalar bu Kurulda
temsil edileceklerdir.
İş yeri sendika
temsilciliği ve sendikaların iş yeri temsilciliği sistemi
yeniden düzenlenmiş, temsilci sayısı azaltılarak temsil
güçlendirilmiştir.
Toplu sözleşmenin kapsamı ve
düzeyiyle ilgili olarak da değerli arkadaşlar, toplu sözleşmenin
kapsamı, kamu görevlilerine uygulanacak kat sayı ve göstergeler,
aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, ek ödeme, toplu
sözleşme ikramiyesi, fazla çalışma ücreti, harcırah,
ikramiye, doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, cenaze
giderleri, yiyecek ve giyecek yardımları ve diğer mali ve sosyal
haklar olarak belirlenmiştir.
Toplu sözleşme görüşmelerinde
hem kamu görevlilerinin geneline yönelik mali ve sosyal haklar hem de hizmet
kollarına özgü mali ve sosyal haklar görüşülebilecektir.
Hem genel düzeyde hem de hizmet kolu
düzeyinde birbirinden bağımsız olarak geçerli toplu
sözleşme imzalanabilecek, uyuşmazlık hâlinde de Kamu Görevlileri
Hakem Kuruluna başvurulabilecektir.
Toplu sözleşmeden kimler
faydalanacaktır? Toplu sözleşme hükümlerinden sendika üyesi olsun ya
da olmasın bütün kamu görevlileri faydalanabilecektir. Sadece toplu
sözleşme ikramiyesinden sendika üyesi kamu görevlileri
yararlanabilecektir.
Toplu sözleşme görüşmelerinde
sendika heyetinin oluşması ise geçmişe göre daha da
demokratiktir. Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti, en
çok üyeye sahip konfederasyonun Heyet Başkanı olarak
belirleyeceği 1, en çok üyeye sahip üç konfederasyondan 1er, her hizmet kolunda en çok üyeye sahip
sendikadan 1er olmak üzere toplam 15 üyeden oluşacaktır. Böylece hem
genel düzeyde hem de hizmet kolu düzeyinde yüksek oranlı bir temsil
öngörülmüştür.
Değerli arkadaşlar,
tasarı ile yapılan önemli yeniliklerden birisi de sosyal denge hususu
olmuştur. Toplu sözleşmelerde belirlenen tavanı aşmamak
kaydıyla mahallî idarelerde en çok üye kaydetmiş sendika ile mahallî
idare çalışanlarına ödenecek sosyal denge tazminatını
belirlemek üzere ihtiyari nitelik taşıyan sözleşme
yapılabilecektir. Bu da, il özel idareleri de dâhil olmak üzere, mahallî
idarelerde kurumsal düzeyde sözleşme imzalanabilmesi anlamına
gelmektedir.
Toplu sözleşme sisteminden
emeklilerimiz de faydalanacak, kamu görevlilerinin aylık ve ücretlerine
aylık ve taban aylık kat sayılarıyla yapılan
artışlar kamu görevlilerinin emeklilerine de
yansıtılacaktır.
Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun
yapısı da yine hem Kamu İşveren Heyetinin hem Kamu
Görevlileri Sendikaları Heyetinin öğretim üyelerinden
belirleyeceği 1 üye olmak üzere daha demokratik bir şekilde 11 üyeden
teşkil edilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
anlatmış olduğum hususlar bardağın dolu
tarafını içeren hususlardır. Hiç şüphesiz daha ileri
düzeyde, daha fazla demokrasi ve çalışma standartlarını
artıracak düzenlemeler ileride yapılabilir. Bu mümkün müdür? Evet,
mümkündür. Arkadaşlarımızın eleştirilerinden,
yapılacak işlerin, yapılan işlerin azımsanmaması
gerektiğini de çıkarmak lazım. Bizim yapmış
olduğumuz tasarı, yapmış olduğumuz görüşmeler
geçmişle mukayese edildiğinde, var olan durumu daha da demokratik,
insani çalışma şartlarının oluşturulması
açısından daha da ileri boyuta taşımaktadır.
Özetle, bu tasarının kanunlaşması
hâlinde toplu sözleşme genel ve hizmet kolları itibarıyla
yapılacak, sözleşmeyi imzalama yetkisi geneline yönelik bölümü için
Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti Başkanına, hizmet
kollarına yönelik bölümleri için ise ilgili sendika temsilcilerine
verilecektir.
Sözleşmenin ilgili bölümlerini
imzalamaya yetkili olanların, imzalamaya yetkili oldukları bölümler
için Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurmaları mümkün
olabilecektir.
Demokratik toplum
yapımızı, sendikalaşma ve çalışma
şartlarını iyeleştirmeye imkân tanıyan bu
tasarının hayırlı, uğurlu olmasını diler,
hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Yavilioğlu.
Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı Sayın Lütfi Elvan, Karaman Milletvekilimiz.
Buyurun Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aşağı yukarı üç,
dört aydan beri çok yoğun olarak hem alt komisyonumuzda hem Plan ve Bütçe
Komisyonumuzda tartışmalar yaşandı. Buna ilave olarak
konfederasyon temsilcileri, hizmet kolu temsilcileri görüşlerini,
düşüncelerini hem alt komisyondaki üyelerimize hem Komisyondaki
üyelerimize hem de bizlere kapsamlı olarak, detaylı olarak
aktardılar. Ben, bu süreçte emeği geçen başta Sayın
Bakanımız olmak üzere Alt Komisyon Başkanımız ve tüm
üyelerine, yine Plan ve Bütçe Komisyonunun tüm üyelerine çok teşekkür
etmek istiyorum.
Tartışmaların
odağına baktığımızda, genellikle işçi sendikaları
referans alınarak mevcut yasanın
kıyaslandığını açıkçası gördüm bu son birkaç
aylık süreçte. Ancak şunu özellikle ifade etmem gerekiyor:
Uluslararası Çalışma Örgütünün 87, 98 ve 151 sayılı
sözleşmelerine baktığımızda 87 ve 98 sayılı
sözleşmeler, evet, örgütlenme ve toplu pazarlığa yönelik
hususları dile getiriyor. Ancak 98 sayılı Sözleşmeye
baktığımızda 98 sayılı Sözleşmenin
6ncı maddesinde şöyle bir ifade yer alıyor: Bu sözleşme,
devlet memurlarının durumları ile alakalı değildir ve
hiçbir surette onların haklarına veya statülerine halel getirmez.
Böyle bir ifade var. Yani buradan şunu görüyoruz:
Ağırlıklı olarak 87 ve 98 sayılı ILO
sözleşmelerinin işçilere yönelik yapıldığını
görüyoruz.
Burada tabii bazı tereddütlerin
ortaya çıkması nedeniyle 151 sayılı ILO Sözleşmesi
yürürlüğe giriyor. 151 sayılı Sözleşmeye
baktığımızda ise tamamıyla devlet memurlarına yönelik
bir düzenleme olduğunu görüyoruz çünkü 151 sayılı
Sözleşmede şöyle bir ifade yer alıyor: Sözleşme hükümleri
ilke olarak tüm kamu çalışanlarına uygulanacaktır.
şeklinde bir ifade var. Burada, 151 sayılı Sözleşmede
ayrıca şöyle bir husus dikkatimizi çekiyor: Eğer siz kamu
gücünü, kamu otoritesini kullanıyorsanız, kamu adına karar
veriyorsanız veya kamuda üst düzey bir yönetici iseniz o zaman 151
sayılı Sözleşmenin dikkate alınması gerekiyor. Peki,
151 sayılı Sözleşme ne diyor? 151 sayılı Sözleşme
şunu ifade ediyor: Her ülkede bu kapsama giren -biraz önce ifade
ettiğim- kamu gücünü kullanan, kamu adına, kamu otoritesi adına
karar veren ve üst düzey yöneticileri kapsayan kesimin ulusal düzeyde
yapılacak bir düzenleme ile yürütülebileceği ifade ediliyor. ILO
sözleşmelerindeki yani 87 ve 98 sayılı sözleşmelerde ifade
edilen hususların geçerliliğinin bir anlamda tam olarak dikkate
alınamayacağı şeklinde de yorumlanabilir. Tabii ki bu bir
yorum tartışması, değişik düşünceleri olan
arkadaşlarımız olabilir ama işin özüne
baktığımızda devlet memurları için, kamu görevlileri
için ayrı bir düzenleme var. Eğer siz kamu otoritesini, kamu gücünü
kullanıyorsanız, o zaman ulusal düzeyde bir düzenleme yapma
hakkına sahip oluyorsunuz.
Yine, tartışılan ikinci
temel husus şu değerli arkadaşlar: Dünyada kamu görevlilerine
baktığımızda, iki tür çalışan kesimin söz konusu
olduğunu görüyoruz. Birincisi, statü hukukuna tabi olan kamu
çalışanları. İkincisi ise akitle yani sözleşmeyle
çalışan kamu görevlileri. Peki, statü hukukundan neyi kastediyoruz?
Statü hukuku dediğimiz şey değerli arkadaşlar, bir yasa ile
orada çalışan, o ülkede çalışan devlet
memurlarının haklarını, görevlerini, yükümlülüklerini
ortaya koyan bir yapı demektir. Yani herhangi bir personel, herhangi bir
vatandaşımız kamu görevlisi olmadan önce, daha doğrusu
devlet memuru olmadan önce veya eğer devlet memurluğuna hemen
başlayacak ise kendisinin hangi aşamalardan geçeceğini, ne tür
terfiler aldığında ücret oranının,
maaşının ne kadar artacağını, hangi haklara sahip
olduğunu kapsamlı olarak bilen bir kişi demektir ama akit
yoluyla çalışan veyahut işçi statüsünde çalışan kesime
baktığımızda -işçilere bakalım- yarın toplu
sözleşme imzalamadığı takdirde maaş
artışı alamayacaktır, geleceğe yönelik bir garantisi,
iş garantisi söz konusu değildir ama özellikle bizim devlet
memurluğu yapımıza baktığımızda, hemen hemen
dünyada hiç bulunmayan, ender, sadece birkaç ülkede bulunan çok katı bir
devlet memurluğu yapısına sahibiz şu anki bizim yasal
düzenlemelerimize baktığımızda. Yani devlet
memurlarımız çok ciddi bir şekilde, şu anda
kanunlarımızla, Anayasamızla korunmuş durumda.
Ülke örneklerine bakacak olursak
değerli arkadaşlar: Bugün, Avrupada aşağı yukarı
12, 13 ülkede toplu sözleşme hakkı yoktur, devlet memurlarına
toplu sözleşme hakkı yoktur. Örneğin, Avusturya, Belçika,
Bulgaristan, Almanya, Estonya, Macaristan, Litvanya, Lüksemburg, Letonya,
Polonya, Portekiz ve Romanya gibi ülkelerde devlet memurlarının toplu
sözleşme hakkı yoktur. Amerika Birleşik Devletlerinde federal
düzeyde hiçbir devlet memurunun toplu sözleşme hakkı yoktur.
Koşullu olarak toplu sözleşme hakkı verilen ülkeler var.
Özelikle, konfederasyon yetkililerimiz
ve hizmet kolu temsilcilerimiz tarafından sık sık Kuzey Avrupa
ülkeleri gündeme getiriliyor ve bu ülkelerdeki gerçekten sendikalaşma
düzeyinin yüksek olduğu ifade ediliyor. Evet, gerçekten bu ülkelerde
sendikalaşma düzeyi oldukça yüksek, toplu sözleşmede verilen haklar
yüksek ama bir ayrıntı var, o ayrıntıyı da sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Birkaç ülkeyi örnek olarak vermek
istiyorum: Finlandiya. Finlandiyada, evet, devlet memurunun toplu
sözleşme hakkı var ama Parlamento onaylamak zorunda. Eğer,
Parlamento şunu ifade ederse: Hükûmet, bütçede bu toplu sözleşmede
öngörmüş olduğunuz artışı bütçesine
koymamıştır. Dolayısıyla, bu toplu sözleşme
geçerli değildir. diyebiliyor. Norveç, keza, aynı şekilde.
Norveçte de evet, toplu sözleşme geçerliliği var, devlet memuru
toplu sözleşme hakkına sahip olabiliyor ama orada da Parlamento
onayı var. Eğer, bütçenizde ödenek var ise ancak o zaman onaylayabiliyor.
Yine koşullu olarak toplu sözleşme
hakkına sahip olan ülkeler var, bunlara da değinmek istiyorum.
Örneğin Fransa, yine çok konuşulan ülkelerden bir tanesi. Burada tek
bir toplu sözleşme yapılıyor aynen bizim burada şu anda
kanun tasarısında öngörmüş olduğumuz çerçevede bir toplu
sözleşme yapısı var ancak yürürlüğe girmesi hâlinde Maliye
Bakanının onayına tabi. İtiraz hakkı:
Sendikaların ve konfederasyonların iki koşulda ancak itiraz
hakları var. Bunlardan bir tanesi şu: Bir önceki sözleşmeden
daha dezavantajlı bir konuma eğer memurlar düşüyorsa, böyle bir
durumda, konfederasyonların ve hizmet kollarının itiraz etme
hakkı var veya ikinci koşulda, yasada verilmiş olan haklar
sözleşme ile daraltılıyorsa, yine, konfederasyon veya hizmet kollarının
itiraz hakkı söz konusu. Ya yasada öngörülenleri daraltacaksınız
ya da sözleşmede mevcut vermiş olduğunuz hakları
kısıtlayıcı bir ifade yer bulması hâlinde sadece
itiraz hakları olabiliyor.
Yine, Fransada bir başka detay,
bir başka ayrıntı, sadece ücret konusunda pazarlık
yapabiliyorsunuz. Ücret dışında hiçbir konuyu gündeme
getiremiyorsunuz. Uzlaşma mekanizması yok. Eğer
uzlaşılamazsa hükûmet tek taraflı olarak kararını
verebiliyor.
İtalyaya
baktığımızda -yine büyük ülkelerimizden bir tanesi-
çalışma şartları ile yasal düzenleme belirlenmişse toplu
sözleşme kuralları uygulanmıyor. Sözleşmenin
geçerliliği, ancak Sayıştayın onayıyla mümkün.
Sayıştay, sözleşme maliyetinin bütçede olup
olmadığına bakıyor, eğer bütçede yeterli ödenek
konmuş ise Sayıştay bu onayı veriyor ancak bütçede bu
ödenek konmamışsa bu onayı vermiyor. Maliye
Bakanlığı ve Başbakanlık, yine İtalyada,
yapılacak toplu sözleşmede bütçe yönünden hem Başbakanlık
hem de Maliye Bakanlığı sınırlama koyabiliyor.
Yunanistana
baktığımızda -bir başka örnek ülke- Yunanistanda da
evet, toplu sözleşme hakkı var ancak toplu sözleşmeyi sadece üç
alanda yapabiliyorsunuz, tartışabiliyorsunuz:
1) Eğitimle ilgili hususlarda,
2) İş
sağlığı,
3) Sosyal güvenlik.
Bunun dışındaki
konularda bir pazarlık yapılması söz konusu değil. Ücret
ile ilgili
hususlar ise tamamıyla yasayla düzenleniyor.
Şimdi bu örnekleri
verdikten sonra geneline yönelik bir değerlendirme yapmak istiyorum
değerli arkadaşlar:
Dünyanın hangi
gelişmiş ülkesine giderseniz gidin bizdeki devlet memuru kapsamı
kadar geniş bir kapsamı bulmanız mümkün değil. Bize en
yakın ülke Fransa -Fransayla önemli benzerliklerimiz var- ama bizdeki
kadar gerçekten kapsamı geniş tutan bir devlet memurluğu
yapısı söz konusu değil.
Bakın, Türkiyede
hizmetlisinden büro görevlisine kadar hangi kapsamda olursa olsun bunların
tamamının devlet memuru kapsamında olduğunu
düşünüyoruz. Siz, Avrupada herhangi bir ülkeye gitseniz -Kuzey Avrupa
ülkeleri dâhil- bir hizmetlinin devlet memuru olduğunu söyleseniz
inanmazlar ama Türkiyede hizmetli de devlet memurluğu kapsamında.
Ben bunu eleştiriyor muyum? Hayır, eleştirmiyorum ama
yapıyı tanımanız, bilmeniz açısından bunu ifade
etmek zorundayım.
Değerli
arkadaşlar, bir başka husus, yine yoğun olarak Komisyonumuzda
tartışılan ve burada da gündeme getirilen bir başka husus
da şu: Mali ve sosyal haklar açısından mevcut mevzuat hükümleri
dikkate alınır. şeklinde -zannedersem 28inci maddeydi- bir
ifade var tasarımızda.
Burada şu
düşünülüyor: Bu ifade devlet memurlarımızın, kamu
görevlilerimizin pazarlık alanını önemli ölçüde
daraltıyor. şeklinde bir yorum var. Bu tartışılabilir
ama özündeki husus şu değerli arkadaşlar: Burada hem hesaplama
yönteminin hem kesinti yönteminin hem de vergiye matuf hususların
aslında bu çerçevede değiştirilemeyeceği ama bunun
dışında her türlü mali ve sosyal hakların
artırımına gidilebilir. Örneğin, öğretmen ek ders ücretleri. Bu pekâlâ
tartışılabilir, bu konuda
bir artış sağlanabilir. Bunun önünde hiçbir engel yok
veyahut yeni bir ödeme unsuru da gündeme getirilebilir ama bu yeni getirilecek
olan ödeme unsuru yine mevcut Maliye Bakanlığının hesaplama
yöntemi çerçevesinde yapılması gerekiyor. Burada işin özü
şu: Hesaplama yöntemine yönelik olarak, hatta ve hatta şunu bile
söyleyebilirim, diyelim ki 3600 ek göstergesi olan bir daire
başkanının işte 6400 ek göstergeye
çıkarılması bile müzakere masasında konu edilebilir.
Dolayısıyla bu anlamda bir daraltılma söz konusu olduğunu
şahsen ben düşünmüyorum.
Son olarak yerel yönetimlere yönelik
birkaç şey söyleyip konuşmamı tamamlayacağım. Yerel
yönetimler, bildiğiniz gibi hem belediyelerimiz hem il özel idarelerimiz
bugüne kadar, yasal altyapısı olmamasına rağmen sosyal
denge sözleşmesi adı altında ödemeler
gerçekleştiriyorlardı. Ben açıkçası bunu merak ettim,
ilgili kurumumuzdan ne tür ödemeler yapılıyor, sosyal denge
sözleşmesi adı altında ne tür ödemeler yapılıyor diye
baktığımızda, inanın dört yüz kaleme yakın
farklı ödeme şekillerinin olduğunu gördük. Şu bile var:
Emekli olana emekli olduğu zaman 25 bin lira emekli ikramiyesi
vereceğim. diyen var, işte bayramlarda ek bir ödeme yapan
belediyelerimiz, il özel idarelerimiz var, ne bileyim, işte yılda iki
kez, üç kez ek maaş ödemesi, ücret ödemesi yapan belediyelerimiz var.
Dolayısıyla ciddi bir
çarpıklık ve dağınıklık söz konusu burada.
Tabii, ben, komisyondaki
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Özellikle alt
komisyondaki arkadaşlarımızın bunu bir düzene sokma
girişimleri oldu ki son derece anlamlı bir yaklaşım
olduğunu düşünüyorum açıkçası ben de. Sosyal denge
tazminatı adı altında tek bir kalemde birleşilen bir
tazminat kondu ve bu tazminat miktarı da, daha doğrusu
tazminatın tavanı da müzakere masasında belirlenecek ancak
şöyle bir ifade yapıldı Sayın Önder tarafından, orada
bir düzeltme yapmak istiyorum -Sayın Önder de burada değil ama-
belediyelerin ve il özel idarelerinin yani yerel yönetimlerin mevcut
sözleşmelerinin tamamıyla ortadan kalktığına dair bir
ifadesi oldu. Burada 2015 yılının sonuna kadar istedikleri takdirde
mevcut sözleşmelerin devam edeceğine dair tasarıda bir ifade söz
konusu. Dolayısıyla bu düzenin, daha doğrusu bu düzenlemenin
rayına oturması bir anlamda belki 2015 sonundan itibaren söz konusu
olabilecek.
Grev hakkı konuşuldu, ben bu
konulara çok fazla girmek istemiyorum ama Türkiyede şuna inanıyorum
ben, samimiyetimle bu kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyorum: Türkiyedeki
devlet memurluğu sisteminin yapısının mutlaka gözden
geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ödemelere
baktığınızda çok sayıda ödeme şekillerinin
olduğunu, çok sayıda farklı statüye sahip
arkadaşlarımızın olduğunu, bunları görüyorum. Bu
konuların tabii -Sayın Bakanımız da burada- tümüyle gözden
geçirilmesinin son derece yararlı olacağını
düşünüyorum ama şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim: Eğer
sözleşmeli çalışıyorsa, bir akit üzerine
çalışıyorsa yani bizim bildiğimiz devlet memuru, tam
manasıyla devlet memuru yani statü hukukuna tabi olmadan çalışan
kesimlere grev hakkı dâhil birçok hakkın verilmesi, bunların
tartışılmasının da son derece anlamlı ve
doğru olduğunu da düşünüyorum. Bunu da ifade etmeden
geçemeyeceğim ama özünde söylemem gereken şey şu: Evet önemli
haklar getiriyoruz toplu sözleşme imkânı vererek devlet memurlarına
ve bana göre şu anki verilen haklar birçok Avrupa ülkesinden,
gelişmiş ülkesinden çok daha ileri düzeydeki haklar. Elbette yine
değişik partiden arkadaşlarımızın görüşleri,
düşünceleri olacak, ben hepsine saygı duyuyorum. Hepsinin neticede
özünde isteği, hepimizin isteği bu ülkenin daha demokratik, daha
ileri düzeye ulaşması, daha gelişmiş bir ülke konumuna
gelmesi. Bundan sonraki süreçte de hep birlikte, hep beraber bu ülkeyi daha ileri
noktalara getirme doğrultusunda çalışacağımıza
inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim, sağ olun, var
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
şahısları adına, Menderes Mehmet Tevfik Türel, Antalya
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Türel,
buyurun.
MENDERES TÜREL (Antalya)
Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; 200 sıra
sayılı Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimi
iletmek için söz almış bulunuyorum.
Bugün yine burada son
derece önemli bir kanunu hep birlikte müzakere etmekteyiz. Kamu Görevlileri
Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu Tasarısı ile kamu
görevlilerimizin çalışma şartlarını iyileştirmek,
haklarının daha iyi korunmasını sağlamak yönünde
önemli bir adım daha atılmış olmaktadır.
Şüphesiz ki hiçbir
kanun, ideal veya en iyi kanun değildir ama unutmamak gerekir ki en iyi,
iyinin baş düşmanıdır. O yüzden, bugün, burada, mükemmel
olmasa bile gerçekten iyi bir kanun
çıkarttığımızı ifade ediyor ve çok önemli bir
ilerlemeyi sağlayacağımızın altını
çiziyorum.
Kanunun
hazırlanmasında, başta Sayın Bakanımız olmak
üzere herkes katılımcı bir şekilde
davranmıştır. Komisyon ve alt komisyonlar olarak yoğun bir
emekle, sendikalarımızın görüşleri de dikkate alınarak
Türkiye şartlarında olabilecek en iyi değişikliklerin getirilmesine
gayret edilmiştir.
Bakanlar Kurulu
taslağında, alt komisyonda, aşağı yukarı on
beş civarında değişiklik yapıldıktan sonra,
komisyonumuzda da tekrar, hatta daha fazla da değişiklik
yapılmak suretiyle, mümkün olduğunca muhalefetten ve sendikalarımızdan,
partilerimizden gelen teklifler dikkate alınmaya
çalışılmıştır.
Beni şahsen en
mutlu eden nokta, özellikle belediye emekçilerimizin sosyal denge
tazminatı konusunda mağduriyetlerinin önlenmiş
olmasıdır.
Bunun yanında, bir
bütün olarak bu kanun ile kamuda sendikal hareketin
kolaylaşacağı, kamu
sendikalarının güçleneceği, toplu sözleşme kültürünün de
gelişeceği açıktır.
Bütün bu gayrete rağmen üzerinde
ısrar edilen konuların başında grev hakkı, toplu
sözleşme kapsamı, sendika temsili, yüksek bürokrasi ve güvenlik
görevlilerinin sendika kurması, hakem kurulu oluşumu gibi
tartışmalı ve tali konularda yoğunlaşmalar
olmuştur. Oysa, 657 sayılı Kanun ortada iken, kamu
görevlilerinin hayat boyu istihdam garantisi, kadro derecesi garantisi gibi
uygulamalar devam ederken, performans sistemi kurulmamışken grev gibi
bir hakkın ne kadar adaletli ve verimli olacağı da ciddi bir
tartışma konusudur. Dolayısıyla, kamu görevlilerinin
şartlarının iyileşmesi 657 gibi diğer kanunlarla
beraber ele alınması gereken bir konudur ve sendikal hakların
güçlendirilmesi bu konuda ilerlemeye katkı sağlayacaktır.
Zannediyorum, bununla da ilgili Bakanlığımızın
çalışmaları mevcuttur.
Şurası açıktır ki
bir ülkede sendikaların kuvvetli olması sosyal barışı
destekler, çalışanların refahı ile beraber verimini de
artırır ve kalkınmayı da hızlandırır. Ancak,
ülkemizde sendikaların daha profesyonel, bağımsız ve
demokratik bir çalışma yapısına sahip olma yönünde ilerleme
kaydetmeleri hususu da samimi bir şekilde ele alınmalıdır.
Geçtiğimiz günlerde Ankarada eylem yapan sendikanın neye
karşı çıktığını ben şahsen anlamakta
güçlük çektim. Birkaç gün önce gazetelerde Sayın Ali Nesinin
açıklamaları Bu konuda bu kadar peşin hükümlü olmaya acaba
gerek var mıydı? diye aklımızda sorular oluşturulmasına
vesile oldu. Dolayısıyla, biz elbette ülkemizin demokrasi yönünde
hızlı adımlarla ilerlemesini ve bunun her alanda görülmesini
arzu ediyoruz, fakat katı ideolojik tavırlar yüzünden zaman
kaybediyoruz, daha hızlı ilerlemeyi de maalesef gerçekleştiremiyoruz.
Zaten bu tür konularda birdenbire bütün meselelerin çözülmesini, bir gecede,
bir kanunla her şeyin değişmesini beklemek gerçekçi bir
yaklaşım da değildir; önemli olan, adım adım da olsa
doğru yönde ilerleme olmasıdır.
Çok kıymetli milletvekillerimiz,
bir husus iyi anlaşılmalıdır: AK PARTİ hükûmetleri
Türkiye Cumhuriyetinin sosyal devlet özelliğini sürekli
güçlendirmişlerdir. Bütçede personel giderleri artışına
bakıldığında enflasyondan her zaman yüksek olduğu
görülmektedir. Özellikle alt derecedeki kamu görevlisi maaşları,
enflasyonun çok üzerinde arttırılmıştır. Hatta
kamuoyunda sıkça tartışılan milletvekili
maaşlarında dahi yüzde 100 artış yapılıyorken en
düşük memur maaşı yüzde 300
arttırılmıştır. Dahasını söyleyeyim:
Türkiyede bütçede personel giderlerinin payı yüzde 23tür. Bu oran birçok
gelişmiş ülkeyle ya aynıdır ya da daha da yüksektir.
Örneğin personel giderleri Japonyada yüzde 15, Almanyada ise yüzde
16dır ama az önce de ifade ettiğim üzere Türkiyede bu rakam yüzde
23tür.
Diğer taraftan, önceki hükûmetler
tarafından, örneğin Konut Edindirme Yardımı gibi
ödemelerin, unutturulan ödemelerin yapılmış olması, banka
promosyonlarının çalışanlara verilmesinin
sağlanmış olması Hükûmetimizin personele göstermiş
olduğu önemin çok önemli bir göstergesidir. Dolayısıyla AK
PARTİ gerçek bir emekçi dostu, çalışan dostu, kimsesiz ve ezilen
dostu bir partidir. Şimdi, bu kanunu takiben inşallah kamu
görevlileri 2012 maaş zamlarını da daha fazla gecikmeden
alabileceklerdir. Komisyonumuzun hızlı ve verimli
çalışmasının bu boyutu da önemlidir.
Değerli milletvekilleri, tabii ki,
özellikle Komisyon çalışmalarımız esnasında sosyal
denge tazminatı dediğimiz, belediyelerin uygulamakta olduğu,
bazılarının ise yasal boşluktan dolayı uygulamaya
çekindiği kanunun yeni yasal düzenlemeyle artık her belediyede
uygulanabilmesi imkânı doğmuştur. Bu şu açıdan
önemlidir: Artık bazı belediyelerde emekçilerimiz bundan sonra bu
haktan mahrum olmayacak, bu şansa kavuşmuş olacaklardır.
Tabii ki o arada Komisyonda bunun belediye
bütçesinin yüzde 30unu aşmamak kaydıyla
sınırlandırılmış olması bazı
tartışmalara yol açtı, ancak bildiğiniz gibi 5393
sayılı Belediye Kanununun 49uncu maddesinde, zaten çok daha
öncesinden belediye personel giderlerinin yüzde 30la
sınırlandırılmış olduğu açıktır. O
yüzden, zaten burada bu rakamın daha yüksek olması, bu kanun maddesi
nedeniyle, Belediye Kanunu nedeniyle, bu yüzde 30un üzerindeki
sınırlamayla ilgili bir paralellik ilkesinden hareketle bu yasaya da
dercedilmiş ve açıkçası zaten daha fazlasının, yani bu
maddenin konmaması o Belediye Kanunumuz mevcut olduğu sürece de
uygulanabilir değildir.
O yüzden, ben sosyal denge
tazminatlarının da yüzde 30la
sınırlandırılması hususunu Belediye Kanununun 49uncu
maddesine de paralellik itibarıyla önemsiyorum ve böyle olması
gerektiğini de şahsen düşünüyorum.
Ben başta bu konuyla ilgili
oldukça yoğun çaba gösteren Sayın Bakanımız olmak üzere
Bakanlık yetkililerine ve kanun taslağında emeği geçen
herkese, sendikalarımıza, muhalefetten katkı koyan bütün
arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Türel.
Şimdi Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın
Faruk Çelik.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu, bugün, 2 milyon 600 bin kamu çalışanımızın ve
yaklaşık 1 milyon 900 bin emeklimizin merakla beklediği önemli
bir yasayı görüşmeye başlamıştır.
12 Eylül 2010 referandumunun en önemli
ana başlıklarından birisi, hepinizin bildiği gibi, kamu
görevlilerine toplu sözleşme hakkını tanımasıydı.
Anayasaya uyum çerçevesinde düzenlenen bu tasarının kısa süre
içerisinde, desteklerinizle yasalaşacağı inancı
içerisindeyim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geriye dönüp baktığımızda, pek çok alanda
olduğu gibi kamu personel yönetimi alanında geçmişin el
sürülmemiş, kangren hâlini almış birçok sorununa Hükûmetimiz
döneminde el atıldığını, sorunların birer birer
çözüldüğünü görmekteyiz. Bunlardan, Tasarrufu Teşvik Fonu Hükûmetimiz
döneminde tasfiye edilmiş, bu Fonda biriken paralar nemalarıyla
birlikte hak sahiplerine ödenmiştir. Aynı şekilde, konut
edindirme hesaplarında biriken paralar da hak sahiplerine ödenmiştir.
Özelleştirme uygulamaları sonrası iş akdi feshedilen
personel kamu kurumlarımızda geçici personel olarak istihdam
edilmiştir. Geçici işçiler ve sözleşmeli personel, süreç
içerisinde kadroya geçirilmiştir. Yıllardır kanayan bir yara
hâlini alan kurumlar arası ücret dengesizliği giderilmiş,
aynı unvanda çalışmakta olan kamu görevlilerinin kariyer meslek
personelinin ve yönetici konumundaki personelin ücretlerinde eşitlik
sağlanmıştır. Kamu personelinin özlük haklarını
düzenleyen birçok mevzuatta kamu çalışanlarımızın
beklentilerine uygun düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Bu düzenlemeler yürürlüğe
konulurken sosyal diyalog kanallarının her zaman açık
tutulduğunu bir kez daha burada belirtmek istiyorum ve tüm bu
çalışmaların, toplu görüşmeden toplu sözleşmeye
geçiş süreçlerinin ve az önce ifade ettiğim bazı
kazanımların aslında kamu görevlileri
sendikacılığımızın da bir kazanımı
olduğunu belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçtiğimiz on
yıllık dönemde kamu personelinin enflasyona ezdirilmediğini
arkadaşlarımız burada ifade ettiler. Rakamlarla ifade edecek
olursak, 2002 yılında aile yardımı hariç en düşük
devlet memuru aylığı 366 TL iken, 2012 yılı Ocak
ayı itibarıyla aile yardımı hariç en düşük devlet
memuru aylığı 1.409 TLye
çıkarılmıştır. 2002 yılında aile yardımı
hariç ortalama devlet memuru aylığı 568 TL iken 2012
yılı Ocak ayı itibarıyla aile yardımı hariç
ortalama devlet memuru aylığı 1.804 TLye
çıkmıştır.
Hükûmetimiz döneminde devlet
memurlarının maaşlarına yapılan artış
oranına baktığımızda tablo net olarak görülmektedir.
Aile yardımı dâhil en düşük devlet memuru aylığında,
enflasyondan arındırılmış bir şekilde tabloya
bakacak olursak, 2003 yılında yüzde 5,4; 2005 yılında yüzde
5,4 -ama bütün rakamları saymak zaman açısından uygun
olmadığı için- 2011 yılında da yüzde 7,1 düzeyinde
reel artış sağlandığı görülecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu dönem aynı zamanda düşük aylık alan devlet
memurları ile yüksek aylık alan devlet memurları arasındaki
makasın da daraldığı bir dönemdir. En yüksek devlet memuru
aylığı ile en düşük devlet memuru aylığı
arasında 7 kat fark var iken bugün bunun 3,9 düzeyine indiğini
belirtirsem konunun önemi ortaya çıkmış olur. Bu da
göstermektedir ki bu dönemde düşük aylık almakta olan kamu
çalışanlarına yüksek aylık almakta olan kamu
çalışanlarına göre daha yüksek oranda artışlar
yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi de Genel Kurul gündemine gelen kanun
tasarısı hazırlık çalışmaları ve
getirdiği düzenleme hakkında ana başlıklar hâlinde bilgi
sunmak istiyorum.
Öncelikle belirtmek istediğim
husus, kanun tasarısı hazırlık
çalışmalarının tam anlamıyla sosyal tarafların
katılımıyla yürütüldüğüdür. Hazırlık
çalışmalarının bütün aşamalarına en çok üyeye
sahip üç konfederasyonumuzdan temsilciler iştirak etmişlerdir. Bu
konuda arkadaşlarımızın serzenişleri oldu. Şunu
ifade edeyim: Gerek Bakanlık düzeyinde yaptığımız
çalışmalarda gerek Başbakanlık düzeyindeki
görüşmelerde, Bakanlar Kurulundaki görüşmelerde gerekse alt
komisyonda, ana komisyonda yapılan görüşmelerde yasaya çok ciddi
katkılar sağlanmıştır. Yani Ben bildim.
anlayışıyla bir düzenlemenin yapılmadığını
özellikle değerli arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum. Yasa
Bakanlıkta hazırlanınca o düzenlemenin Bakanlar Kurulunda
nasıl bir değişikliğe uğradığını,
Bakanlar Kurulundan gelen düzenlemenin alt komisyonda nasıl bir şekil
aldığını tasarılara bakıldığı zaman
net bir şekilde görmek mümkündür. Burada ne baskıcı ne
yönlendirmeci ne tek tipçi bir yaklaşım kesinlikle
olmadığını özellikle vurgulamak istiyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
tasarı çalışmaları sırasında yabancı
ülkelerde örgütlenme ve toplu pazarlık hakkının nasıl
kullanıldığına ilişkin mevzuatlar da incelenmiş
ve görülmüştür ki toplu sözleşme, örgütlenme, uyuşmazlık
hâli ve benzeri konularda tek bir yöntemden bahsetmek dünyada da mümkün
değildir.
Genel Kurul gündemine gelen düzenlemenin neler
getirdiğiyle ilgili burada arkadaşlarımız
değerlendirme yaptılar ama ana başlıklarıyla ben de
ifade etmek istiyorum. Öncelikle, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun
adı toplu pazarlık sistemine uygun olarak Kamu Görevlileri
Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu olarak değiştirildi.
İkinci olarak tasarıda örgütlenme hakkının kapsamı
genişletildi. Sendikaların kuruluş, işleyiş
prosedürleri kolaylaştırıldı. Bunun yanında,
katılımcı yönetim anlayışına uygun düzenlemeler
gerçekleştirildi. Toplu sözleşmenin kapsamı ve düzeyi yeniden
belirlendi ve toplu sözleşmeden kimler yararlanacak konusunda düzenlemeler
yapıldı. Toplu sözleşmenin yapılma zamanı ve geçerliliği,
toplu sözleşme görüşmelerinde taraflarla ilgili yeni düzenlemeler
getirildi.
Ayrıca, mahallî idarelerde,
belediye ve özel idarelerde ihtiyari sözleşme düzenlemesi getirilmektedir.
Toplu sözleşme sisteminde
emekliler de bu sözleşmenin neticesinde tabii ki yararlanmaya devam
edeceklerdir.
Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun
yapısı düzenlenmektedir.
Birçok düzenlemeyi içeren, madde madde
görüştüğümüzde hepimizin katkılarının yeniden Genel
Kurulda da alınacağı bir önemli düzenlemeyi
huzurlarınıza getirmiş bulunuyoruz.
Burada değerlendirme yapan
arkadaşlarımız, grev hakkıyla ilgili bazı
değerlendirmelerde bulundular; kendilerine teşekkür ediyorum,
saygıdeğer bir görüştür. Bu konuda, bildiğiniz gibi, bütün
partilerin katılımıyla yeni Anayasa
çalışmalarımız devam etmektedir. Özellikle
çalışanlar kavramı çerçevesinde bu konunun Anayasada derli
toplu bir şekilde düzenlenmesinin yararlı olacağını,
Çalışma Bakanlığı olarak bunun yanında olduğumuzu
bu vesileyle ifade ediyorum.
Diğer bir konu: Burada üç büyük konfederasyonla
birlikte çalıştığımızı ve aralarında en
ufak bir ayrım hissini uyandıracak bir çalışma içerisinde
olmadığımızı net bir şekilde ifade ediyorum. Buna
konfederasyon başkanları da şahittirler, konfederasyon
yöneticileri de şahittirler. Her alanda talep ve ihtiyaçları
konusunda Çalışma Bakanlığının kendilerinin
Bakanlığı olduğunu, onların Bakanlığın
ortakları olduğunu ve birlikte çalışacağımızı
ifade etmişizdir. Ama burada uygulamaya geçtiğiniz zaman, mutlaka üç
konfederasyonu da memnun edebileceğiniz bir atmosferi oluşturma
şansınız yoktur. Yani ne kadar gayret ederseniz edin, bu konuda
yüzde yüz bir mutabakatı sağlamak mümkün değil.
O hâlde amacımız neydi? Azami
bir mutabakatı sağlama çabası içerisinde olduk. En çok da
ihtilaf konusu olan toplu sözleşmenin bağıtlanması,
nasıl bağıtlanacak? Yani siz, bunu, şöyle bir görüş
ortaya
Üç konfederasyon da imza atsın. Yani bu görüşe hiç kimsenin
karşı çıkacağı inancında değilim ama bu
şu demektir: Toplu sözleşme yapılmasın. demektir. Yani
nasıl üç konfederasyonun oturup da imza atmasını
gerçekleştireceksiniz? Birinin (a) dediğine, diğeri (b) diyecek.
Yani bu yaşanan bir gerçek.
MEHMET GÜNAL (Antalya) İsterse
dedik, zorla değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -Dolayısıyla burada mutlaka,
işçi konfederasyonlarında da olduğu gibi, toplu sözleşmeyi
yapıyoruz. Kiminle yapıyoruz? En çok üyeye sahip olan konfederasyonla
yapıyoruz. Aynı şekilde burada da memurlarla bu
bağıtlamayı yaparken nihayetinde en çok üyeye sahip
konfederasyonla yapmak durumuyla karşı karşıyayız.
Şimdi, bu şu demek
değil: Dün başka bir konfederasyon en çok üyeye sahip idi, bugün
başka bir konfederasyon en çok üyeye sahip; yarın ne
olacağını, kimse bunu kestiremez. Dolayısıyla yasal
düzenlemeleri burada şahıslara endeksli, sendikalara endeksli,
konfederasyonlara endeksli şekilde yapma şansınız yok. Yasa
milletimizin yasasıdır, yasa çalışanların
yasasıdır, dolayısıyla bu objektivite içerisinde bu düzenlemeyi
yapmanız gerekiyor ki biz de buna hassasiyet gösterdiğimiz
inancı içerisindeyiz.
Komisyonda çok bekletildiği ifade
edildi. Biz Bakanlık olarak, evet, belki dört ayı aşkın,
beş aylık bir süredir -Bakanlık olarak- gönderdik ama şunu
kabul edelim değerli arkadaşlar: Kamu görevlileri sendikalarıyla
ilgili toplu sözleşme hakkının verilmesi ve Anayasaya uyum
çerçevesinde yapılan bu düzenleme Kabinenin neredeyse bütününü
ilgilendiriyor yani bütçenin yüzde 28ine tekabül eden bir rakamdan
bahsediyoruz, bir düzenlemeden bahsediyoruz. İster istemez farklı
görüşler var, farklı yaklaşımlar var, bu yönüyle bir zaman
dilimine ihtiyaç var idi. Ayrıca, tabii ki milletin iradesine,
Parlamentoya gelince, burada alt komisyona sevkini komisyon uygun buldu. Orada
da milletvekili arkadaşlarımız, muhalefetiyle iktidarıyla,
uzunca bir süre bu konu üzerinde çalışıldı,
değerlendirildi ve sonucunda gelinen nokta, Komisyonda görüşülerek
Genel Kurula sevk edilmiş oldu ki alt komisyonda çok ciddi
değişikliklerin gerçekleştirildiğini de burada belirtmek
istiyorum.
Yine, burada Sayın Başbakan
Yardımcımızın ifadelerine yer verildi. Ben şunu ifade
edeyim: Sayın Başbakan Yardımcımızın hangi
ortamda bu ifadeleri kullandığını ben doğrusu
bilemiyorum ama burada -sorumlu olarak- sorumlu Bakan biziz. Burada, kesinlikle
konfederasyonlar arasında bir ayrımın, kayırımın
olmadığını da belirtmek istiyorum. Yani bir yerdeki bir
siyasi konuşmanın bu kadar önemli bir düzenlemeye paralel hâle
getirilmesi, iç içe hâle getirilmesi ve çalışmanın içerisinde
olan bir Bakan olarak, hiç, Sayın Başbakan
Yardımcımızın bana bu konuyla ilgili en ufak bir telkini,
en ufak bir tavsiyesi, en ufak bir ifadesi olmaz iken, bir siyasi
konuşmanın da yasanın bütününü kapsıyor, yasanın bir
bölümünü kapsıyormuş gibi, yasaya müdahilmiş gibi değerlendirilmesi
doğru değildir diye düşünüyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Ama düzeltmesi
olmadı Sayın Bakanım. Kamuoyunda yer aldı, düzeltme
yapmadı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Ben ana hatlarıyla özetlemeye
çalıştığım yasa tasarısının ülkemize,
milletimize, tüm kamu çalışanlarımıza hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Katkılarınızdan dolayı
hepinize teşekkür ediyor, yüce heyeti saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde
şahısları adına Sayın Mehmet Erdoğan, Muğla
Milletvekili.
Sayın Erdoğan, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 200 sıra
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz tasarı demokratik sendikacılıktan
hiçbir iz taşımamaktadır. Her şey, iktidarınız
döneminde oluşturduğunuz sarı sendikaya göre dizayn
edilmiştir. Sarı sendikanın nasıl oluşturulduğunu
cümle âlem bilmektedir ama tekrar etmek gerekirse: Yandaş olmayan
sendikalara üye olan hiçbir kamu görevlisinin hiçbir talebi
iktidarınız tarafından yerine getirilmemektedir. En küçük bir
talepte bulunan kamu görevlisine dahi önce hangi sendikaya üye olduğu
sorulmakta, eğer yandaş sendikaya üye değilse yandaş
sendikaya üye olunmadan talebinin yerine getirilemeyeceği kibarca
söylenmektedir. Bu da AKPnin ileri demokrasi uygulamalarından birisi olsa
gerektir.
12 Eylül 2010 tarihindeki Anayasa
değişikliğine bağlanan bugün görüşmekte olduğumuz
tasarı bir buçuk yıldır Meclis gündemine getirilmemiştir.
Bunun sonucu olarak, yıllardır ilk defa, kamu görevlileri ve
emeklileri yılın birinci yarısında almaları gereken
maaş zammını alamamışlardır. Memur
maaşlarında yapılacak cüzi artışlar belki sizin için
bir şey ifade etmeyebilir, size göre bunlar küçük paralar olabilir ama
bütün kamu görevlileri için, o sizin küçük gördüğünüz paralar büyük önem
taşımaktadır; kıt kanaat geçinen dar gelirli
insanların bu küçük paralara ihtiyacı vardır.
İyi, hoş; kamu görevlileri
maaş zamlarını alamasalar da sizin güzel hediyelerinizi
yılbaşından bu yana almaya devam ediyorlar.
Yılbaşından bu yana kaç defa olduğunu unuttuğumuz
akaryakıt zamları, ikinci hediyeniz olarak elektrik zamları,
eksik kalmasın diye ilave ettiğiniz yüzde 18den fazla olan
doğal gaz zammıyla, zaten alacaklarından çok fazlasını
peşinen ödemiş oldular.
Şimdi Hükûmet, bu kanun
çıktıktan sonra Memur-Seni çağıracak, diyecek ki: Gelin
arkadaşlar, size öngördüğümüz enflasyona göre 3-5 kuruş
verelim.
Buradan Hükûmete sormak istiyorum:
Köylünün üretim maliyetlerinin içerisinde, sanayicinin üretim maliyetlerinin
içerisinde enerjinin payı nedir? Memurun tüketim kalıbı
içerisinde enerjinin payı nedir? Bunlar enflasyonu hiç mi
etkilemeyecektir?
Bütün bu enerji zamlarından sonra
dış politikada sıfır sorundan sırf soruna gelen,
eğitimde evlere şenlik bir konuma gelen iktidarın hiçbir
öngörüsü tutmamışken enflasyondaki öngörüsü nasıl
tutacaktır?
Değerli milletvekilleri, eskiden
Türk siyasetinin en önemli tartışma konusu Orta direk ne olacak?
meselesiydi. Sayenizde yandaş paylaşımına katılan zenginler
ve bu paylaşıma katılmayan diğer garip gureba kaldı.
Eskiden memurlar orta direğin en önemli unsuruydu; artık orta direk
diye bir şey kalmadı, memurlar da garip gurebanın ta kendisi
oldu. Şimdi bu garip gurebaların yaşama şartları
asgari ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzak hâle
gelmiştir. Oluşturduğunuz ileri demokrasi ortamında da
maalesef haklarını arayabilme imkânı kalmamaktadır.
Tasarıya tümüyle göz
attığımızda, Hükûmetle sarı sendika görüşecek,
diğer sendikalar bu görüşmeye figüran olarak katılabilecekler.
Sözleşme imzalama noktasında ise, yine sözleşme Hükûmet ile
yandaş sendika arasında imzalanacak ama diğer sendikaların
herhangi bir itiraz hakkı bulunmayacaktır. Bu tasarıda
demokratik birtakım unsurlara da hiç olmazsa yer verilmesi önem arz
etmektedir.
Bakın, burada sizin
çoğunluğunuzla çıkartılan kanunlar ile ilgili olarak ana
muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesine gitme hakkı bulunmaktadır.
Ama görüşmekte olduğumuz tasarıda hiç olmazsa ikinci ve üçüncü
sendikaya Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna itiraz etme hakkı bari
verilmelidir. Tabii, bir başka garabet de Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun
oluşturulma biçimidir. Böyle bir taksimi kurt yapmaz kuzulara şah
olsa bile.
Velhasıl, neresinden bakarsak
bakalım, bu tasarı, kamu görevlilerinin mali ve sosyal
haklarını çözecek ve gözetecek bir tasarı değildir. Zaten
kamu görevlilerinin tek sıkıntısı da mali ve sosyal haklar
değildir. Bir defa, bu iktidar döneminde ortaya çıkartılan
4/Cliler ve taşeron şirketler üzerinden
çalıştırılmakta olan çağdaş köleler hakkında
hiçbir çalışma ve çözüm üretme iradesi Hükûmetin gündeminde dahi
yoktur. İktidar taşeron üzerinden eleman
çalıştırmakta, bu suretle hem gençlerimizin memuriyet
güvencesinden yararlanmasını engellemekte hem de taşeronluk
yapan yandaşlarına kaynak aktarılmasını
sağlamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
taşeron sistemiyle kamu hizmetlerinin karşılanması, bir
defa, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
aykırıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
göre, devletin işleri memurlar eliyle gördürülür. İkincisi,
taşeron sistemiyle kamu hizmetlerinin karşılanması
uygulaması kamu personeli seçme sisteminin dışındadır.
Bu şekilde istihdam edilen vatandaşlarımızın iş
güvencesi yoktur, sendika hakkı yoktur.
Özetlersek, ücretlendirme sistemiyle,
atama biçimiyle, işine son verme yöntemiyle, bu çağdaş bir
kölelik sistemidir. Bu vesileyle şunu da açık yüreklilikle ifade
etmek isterim ki Milliyetçi Hareket Partisi her türlü köleliğe
karşıdır. Bu sebeple, iktidar ortağı olduğu
dönemde adaletli bir yöntem olması sebebiyle bütün kamu personelinin
merkezi sınav sistemiyle atanması yönteminin dikkatle
uygulayıcısı olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi iktidar
olduğunda ilk uygulayacağı şey de AKP icadı
çağdaş kölelik sistemine son vermek olacaktır.
Çağdaş köleliğin
kamudaki bir başka uzantısı da 4/Cli personellerdir. 4/Clilerin
dramına da derhâl çözüm getirilmelidir. Kamu görevlilerinin yapması
gereken hizmetleri layıkıyla yerine getiren bu
vatandaşlarımız, aynı işi yapmalarına, aynı
mesaiyi harcamalarına rağmen aynı özlük haklarına sahip
değillerdir. Bu iş gücü adaletsizliği 4/Cli
vatandaşlarımızın ekonomik adaletsizliğe de maruz
kalmasına sebep olmaktadır. Sendikalı insanların
hakkını dahi vermekten kaçınan iktidarın, maalesef
çağdaş kölelik sisteminin bir parçası olarak
nitelendirdiğimiz bu vatandaşlarımızın hak, hukuk ve
sorunlarına seyirci kalması bizim için yadırganacak bir durum da
değildir esas itibarıyla.
Buradan iktidara tavsiyemiz, bu
memleketin en önemli kaynağı olan insan kaynağını
doğru kullanmasıdır. Kendisi memur güvencesinden faydalanamayan,
düşük gelirlerle çalıştırılan, sonuç itibarıyla
kendi mutlu olmayan bu çağdaş kölelerin hizmete ihtiyacı olan
vatandaşlarımıza sağlıklı bir hizmet vermeleri de
mümkün değildir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
yine gençlerimizi ilgilendiren en önemli sorunlardan bir tanesi de kamu
personel alımı sınavlarının
şeffaflaştırılmasıdır. Kamu personel
alımı sınavlarında yapılan yolsuzluklar,
haksızlıklar ve şaibeler gençlerimizin devlete olan güvenini
sarsmaktadır. Bunun en son örneklerinden bir tanesi de İçişleri
Bakanlığınca yapılan kaymakam adaylığı
mülakat sınavı sonuçlarının sınavdan yirmi gün sonra
ilan edilmesidir. Yani bir mülakat sınavının sonucunun yirmi gün
niye bekletildiği bu sınava giren hiç kimse tarafından
anlaşılamamıştır, bizim tarafımızdan da
anlaşılamamıştır.
Değerli arkadaşlar, sözlerime
son verirken Hazreti Ömerin bir sözünü Hükûmete ve iktidar milletvekillerine
hatırlatmak istiyorum. Hazreti Ömer diyor ki: Çalışanın
hakkını alnının teri kurumadan veriniz. Siz de lütfen, kul
hakkına da taalluk eden memurların emeklerinin
karşılığını verin. Memurların ve kamu
çalışanlarının haklarını gasbederek bir yere
varamazsınız.
Bu kanunun bütün kamu görevlilerine
hayırlı, uğurlu olması dileğiyle hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Erdoğan.
Sayın milletvekilleri, şimdi
İç Tüzük 81 ve 91inci madde hükümlerine göre yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapacağız.
Sırasıyla sisteme girmiş
olan arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Birinci sırada Sayın
Işık, Kütahya Milletvekilimiz.
Buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hâlen ülkemizdeki
devlet memurlarının ne kadarı, hangi sendikalara üye
durumdadırlar?
Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın, daha bu kanun
tasarısı Meclis gündemine gelmeden anlaşma yapılacak
sendikayı kamuoyuna ilan etmiş olmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz? Bakanlar Kurulunun bir üyesi olarak bu görüşe
karşı çıktınız mı?
İki: Dünyada başka bir ülkede
böyle bir kanun örneği var mı? Varsa hangi ülke veya ülkelerde bu tür
bir kanun vardır? Açıklarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Işık.
Sayın Aslanoğlu,
İstanbul Milletvekili
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Bakan, yaşa takılanlar
-haykırıyorum size- bu insanlar aç, iş bulamıyor. Allah
yazgısı değil, üç senelik geçici bir süre için ya bir avans
verin ya asgari ücretten bir maaş bağlayın, ileride mahsup edin.
Bu insanlar aç ama siz hep duyarsız kalıyorsunuz. Bu insanlar iş
bulamıyor, aş bulamıyor, çocuklarını okula gönderemiyorlar
ama siz çok duyarsızsınız, Sosyal Güvenlik Kurumu çok
duyarsız. Çaresiz insanlara çözüm bulmak gibi hakikaten bir fikriniz yok.
Biz bunu defalarca söylüyoruz, hep duyarsız kalıyorsunuz.
İki: Şeker
fabrikalarında çalışan, üç ay çalışan insanlar acaba
yüz yaşında mı emekli olacak? Bunlara bir çözüm düşünüyor
musunuz?
Üç: 4/Cliler yılda bir defa
işsiz kalıyor. Bunlar aynı işi yapıyorlar. Bunlara bir
çözüm bulacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal,
İstanbul Milletvekili
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Başkan.
Daha önceki yasada sendika üyeliği ödeneği
konulmuştu. Bu, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu sefer,
Anayasayı şaşırmak için mi sendika ödeneği yerine
toplu sözleşme ikramiyesi konulmuş durumda? Bu, Anayasayı
arkadan dolanarak hileli bir davranış değil mi?
Sayın Lütfi Bey Fransadan, bazı ülkelerden
örnek verdi, dedi ki: Buralarda sendika yok. Bakın bize, sendika
kuruyoruz. Doğru. Sendika ne için kuruluyor? Yani sendikaya zorlayan,
çalışanı zorlayan sebepler nedir? Sefaletin altında bir
ücretle Türkiye'de insanlar çalıştırıldığı
için sendikaya ihtiyaç duyulmuştur. Buyurun, Fransadaki
çalışanlarla ilgili yasayı getirin, burada toplu olarak Evet.
diyelim; Almanyadaki yasayı getirin, toplu olarak Evet. diyelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Öğüt, İstanbul
Milletvekilimiz
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben, Maliye Bakanım buradayken bir şey sormak
istiyorum: Adalar ilçesi, Büyükada Maden Mahallesinde bulunan 32 pafta 59
adada 3.400 metrekare arazi maliye arazisidir, şu anda metruk hâldedir.
Bunca talebe rağmen, Millî Emlak, halkın kullanımına
açık tesis yapılması için araziyi devretmemektedir. Aynı
Millî Emlak, Ataşehirde Manolya Eğitim Kurumlarına binlerce
metrekare araziyi hemen devretmiştir. Adalar halkının talebi,
bir an önce arazinin halkın kullanımına ve spora
açılması, ayrıca adı Adayla ve futbolla
özdeşleşmiş, Türk futboluna büyük hizmetleri olan Lefter
Küçükandonyadisin adının tesise verilmesidir. Yaşarken
değerini bilemediklerimizin öldükten sonra bari değerini bilelim,
anılarına saygı gösterelim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Öğüt.
Antalya Milletvekilimiz Sayın Günal
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, az önce Sayın Aslanoğlu
söyledi, bizim bu yaştan dolayı emekli olamayanlarla ilgili kanun
teklifimiz var, buna destek olmayı düşünür müsünüz?
İkincisi: Sayın Bülent Arınçın
sözünü siyasi bir konuşma olarak nitelediniz, biraz hafiflettiniz; sanki
bunun arkasında duruyorsunuz gibi bir sonuç çıktı. Kendisi henüz
bize bir yalanlama
Bu konuda beyan bulamadığımı ben
söylemiştim. Bu masum bir şey değil, bence onu kendisinin
hafifletmesi lazım. Sizin bunu hafife almanız sendikalardan sorumlu
bir Bakan olarak, doğru mudur? Savunuyor musunuz? diye soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Günal.
Sayın Özel, Manisa Milletvekili
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
çalışma yaşamını doğrudan ilgilendiren böylesi bir
kanun metninin Meclis Başkanımız tarafından Plan ve Bütçe
Komisyonuna gönderilmesi, dolayısıyla da meselenin esas
uzmanlarının yer aldığı Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna gönderilmemiş,
orada tali komisyon olarak ele alınmış olmasının ve
bizim Komisyonumuzda da maddeleri üzerinde görüşülmemesinin iktidar
partisinin oylarıyla sağlanmış olmasının
sağlıklı bir durum olduğunu düşünüyor musunuz?
Komisyon Başkanı da, sizler de, Komisyonda Bu Komisyonun ana
komisyon olması gerekirdi. ifadenizi Genel Kurulda da tekrarlayacak
mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Erdoğan, Muğla
Milletvekili
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, beş ay yirmi
dokuz gün çalışan, her türlü sosyal ve sendikal haktan yoksun bulunan
mevsimlik işçilerle ilgili bir çözüm üretmeyi düşünüyor musunuz?
4/Clilerle ilgili bir çözüm üretmeyi düşünüyor musunuz? Yine,
görüşmekte olduğumuz tasarıda oluşturulan Kamu Görevlileri Hakem
Kurulu, tamamen Hükûmetin güdümünde bir kurul durumunda gözükmektedir
tasarıda. Bu kurulun kamu görevlilerinin sorunlarını
çözebileceğine samimi olarak inanıyor musunuz? Bunu merakla
bekliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Adıyaman Milletvekili Sayın
Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, tabii, grevsiz
toplu sözleşme, aslında, bir bakıma, hem halkı hem de bizi
kandırmaktır; grevsiz toplu sözleşme olmaz. Kaldı ki
şu an kamuda çalışanların çoğu taşeron
işçisi oldu. Kamuda ne kadar taşeron işçisi
çalışıyor? Zaten bunların sendika hakkı yoktur.
Yakın bir gelecekte kamuda çalışan memurların çoğu da
taşeronlaşacaktır. Örneğin, Sağlık Bakanlığına
bağlı çalışanların çoğu bu kamu hastaneler
birliği yasası geçtiğinde, yürürlüğe girdiğinde
sözleşmeli olacaktır, dolayısıyla sendikal
haklarını da kaybedeceklerdir. Yani burada artık
vatandaşı kandırmaktan vazgeçin. Sizin bu dönemin sonunda
muhtemelen grevli, daha doğrusu sendika hakkı elde edecek olan kamu
çalışanı kalmayacaktır.
Yine, bölgeniz olan Siverekte,
biliyorsunuz, nevruzda yaşları yetmiş olan insanların
çoğu tutuklandı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Fırat.
Sayın Atıcı, Mersin
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, biz burada kamu
çalışanlarının haklarını konuşuyoruz.
Diğer yandan, Osmaniyede insan hakkı ihlalleri devam ediyor.
İnsanlar orada açlık grevindeler ve her gün ölüme yaklaşıyorlar.
Dört gündür Adalet Bakanına ulaşamıyorum, telefonlarıma
çıkmıyor. İnsan hayatından daha önemli hiçbir şey
olamaz. Belki vicdan sahibi birisi benim sesimi duyar diye söz aldım.
Konumuza gelince: Sayın Bakan,
halkımız yüzde 49 oyla size yürütme görevi verdi, yetmedi
yasamayı ele geçirdiniz. Kendi milletvekillerinizin bile özgür
iradeleriyle davranmalarını engellediniz, ipotek koydunuz. Sizin
tabirinizle tam bir vesayetçi oldunuz. Yürütme ve yasama da yetmedi, Ak
yargı oluşturdunuz, Ak basın oluşturdunuz, Ak sendika
oluşturdunuz. Tam bir Makyavelist yaklaşımla, hedefe ulaşmak
için her şeyi feda etmekten çekinmiyorsunuz. Allah aşkına,
nereye gidiyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Kaplan
Yok.
Sayın Bayraktutan, Artvin
Milletvekili
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Anayasanın
53üncü maddesinde yapılan değişiklik uyarınca Toplu
sözleşme hükümleri emeklilere de yansıyacak. diye bir hüküm var.
Ancak, tasarıda emeklilerin sendika kurabilmeleri, sendikalara üye
olabilmeleri veya toplu sözleşme görüşmelerine katılabilmeleri
yönünde herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Ekşi, İstanbul
Milletvekili
OSMAN OKTAY EKŞİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Gazeteciler Sendikası
Başkanı Ercan İpekçinin basın üzerindeki
baskıları aktif şekilde protesto etmesine kızan Sayın
Başbakanın bu duygularını açıklamasının
ardından, Anadolu Ajansındaki TGS (Türkiye Gazeteciler
Sendikası) üyelerinin istifaya zorlandığı ve bir sarı
sendika kurdurulmak istendiği bilinmektedir.
Bu gerçek
ışığında Sayın Bakana sormak istiyorum: Son iki
ayda Anadolu Ajansındaki Türkiye Gazeteciler Sendikası üyelerinden
kaçı istifa ettirilmiştir?
İkinci soru: Aktif gazetecilerin
iktidarınız döneminde kaldırılan yıpranma
payını iade etmeyi artık düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Ekşi.
Tokat Milletvekili Sayın Düzgün
Yok.
Elâzığ Milletvekili
Sayın Erdem
ENVER ERDEM (Elâzığ)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Elâzığ Belediyesinde yaklaşık 1.150 pür emanet işçi
çalışmaktadır. Bu işçilerden bir kısmı üç
aydır, bir kısmı dört aydır, bir kısmı daha fazla
süredir maaşlarını alamamaktadır. Bu sorunlarını
basın yoluyla gündeme getiren bu işçilerin işlerine son verilme
noktasında birtakım girişimler olduğunu duymuş
bulunuyorum. Bu konuda gereğini yapmanızı arz ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim.
Sayın Bakan
SIRRI SAKIK (Muş) Bize sıra
gelmedi mi?
BAŞKAN Hayır, daha size
sıra çok.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkanım,
çok teşekkür ediyorum.
Soru soran değerli milletvekili
arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum.
Öncelikle mevcut
konfederasyonların rakamsal olarak verilmesi istendi. Konfederasyonların
toplam üye sayıları; Memur-Sen 505.378, Türkiye Kamu-Sen 394.497,
KESK 232.083, Birleşik Kamu-İş 26.422, DESK 4.146, BASK 3.627,
Hak-Sen 3.499 şeklinde.
Şimdi, burada yine Sayın
Başbakan Yardımcımızla ilgili bir iki soru var.
Değerli arkadaşlar, ben
şunu ifade ettim: Bu yasadan sorumlu bakanlık Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Birçok milletvekili
arkadaşımızca, bakan arkadaşımızca bu ve benzer
birçok konuyla ilgili değerlendirmeler yapılıyor ama bu
değerlendirmelerin hangi ortamda, hangi amaçla yapıldığını
doğrusu ben bilemiyorum, bunu söylüyorum ben. Ama bizim
uygulamalarımızda bir yanlışın, bir
kayırmanın, bir farklı bakışın, birini öne,
birini arkaya itecek bir düzenlemenin -bir çalışma ortamında-
yaşanmadığının konfederasyonlar en canlı
şahitleridir, en iyi onlar bilmektedirler. Dolayısıyla,
Sayın Başbakan Yardımcımız kendileri bir açıklama
yaparlar ama bize dönük, bu yasanın bugüne, bu noktaya gelişine kadar
en ufak bir tavsiye dahi yapmadığını açıkça ifade
ediyorum, böyle bir şey söz konusu değil.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Görüşlerine
katılıyor musunuz Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Diğer konu, bu sendika
üyeliği primi toplu sözleşme ikramiyesi olarak şu anda yer
almakta. Buradaki amacımız gayet açık, açıkça ifade
ediyoruz, sendikacılığı, örgütlenmeyi teşvik etmek
istiyoruz. Yani konuşurken örgütlenmenin teşvik edilmesi ifade
ediliyor. Örgütlenmenin teşvik edilmesiyle ilgili olarak kamuda, bu
düzenleme, Toplu sözleşme ikramiyesi şeklinde yer almaktadır.
Diğer bir konu, yaştan
dolayı emekli olamayanların durumu. Mevlüt Bey bunu sık sık
soruyor, Milliyetçi Hareket Partisi de böyle bir kanun teklifi verdiğini
söylüyor.
Değerli arkadaşlar, ben bir
kez daha ifade ediyorum: Tabii ki bu, önemli bir yaklaşımdır.
Siz eğer Prim gününü doldurup yaşını doldurmayanları
emekli edelim, borçlanma sağlayalım, emekli olsunlar. gibi bir
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Çare, çare Sayın Bakan, bir çare?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade eder misiniz
Türkiye sosyal güvenlikte çaresizliğe
sevk edildiği için reformunu yaptı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Bir geçiş süreci
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Reformun da ana kriteri
yaştır. Siz, eğer
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Hangi reform?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Rahmetli Bülent Ecevit Beyin
yaptığı altmış yaş ve bizim hep birlikte
yaptığımız, sizin de Anayasa Mahkemesine itiraz
etmediğiniz altmış beş yaş. Doğru
bulduğunuz, akılcı bulduğunuz düzenlemeler.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sistemi zedelemeyin Sayın Bakan, sistemi zedelemeyin ama
aç insanlara bir çözüm bulun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Şimdi, bakınız,
emeklilik prim gün sayısını doldurup siz insanların gerekli
yaşa gelmedikten sonra emekliliğini istiyorsanız sistemi
bozuyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Hayır, bozmayın efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ben şimdi size onu
soracaktım. Böyle güzel bir teklifiniz varsa sistemin ana kriterlerini
bozmayacak bunu sizlerle konuşmaya hazırız, çözümden de
yanayız ama sistemi bozacaksınız millete gidip siz de dert
anlatınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Ama siz çözüm bulma yerine hep reddediyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Biz hazırız, sizin
görüşlerinizi almaya hazırız. Teklifinizi getirin, alalım
efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Peki.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Sayın Bakan, bu bir sorundur, sorunu çözme noktasında olan sizsiniz;
biz fikirlerimizi söylüyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) İşte biz -müsaade
eder misiniz- sorunu çözmüşüz, açık söylüyorum ve bütün
vatandaşlarımızı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Sağlık hizmeti alamıyorlar Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
75 milyonu genel
sağlık sigortası kapsamına almışız. Bu kadar
net söylüyorum.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Sağlık hizmeti alamıyor, primini ödemiş.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani bu bahsettiğiniz
vatandaşlar bugün prim ödemiyorlarsa bir şekilde sosyal güvenlik
sistemine dâhildirler. Ya cüzi bir prim ödeyerek ya prim ödemeyerek bir
şekilde sosyal güvence altındadırlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Türkiyedeki muhtarların hiçbirisi sağlık yardımı
alamıyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bakın, sistemi iyi
incelemenizi istiyorum. Mutlak surette diyorum, sistem öyle
kurgulanmış ki 35 TL prim ödeyerek de sağlıktan
yararlanabilirsiniz, hiç prim ödemeden de yararlanabilirsiniz; 76 TL ödeyerek
de yararlanabilirsiniz, 211 TL ödeyerek de yararlanabilirsiniz. Sistemi bir
bütün olarak ele aldığınız zaman bir
sıkıntının olmadığını göreceksiniz.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Sıkıntıyı çekenler biliyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Şimdi, bu yasanın Komisyon
olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonuna gelmesi gerektiği şeklinde Komisyonda çokça
tartıştığımız bir soru var. Yani bizim
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
direkt çalıştığımız komisyon. Bizimle ilgili
yasalar geldiği zaman tabii ki öncelikli olarak, asıl komisyon
olarak, ana komisyon olarak orada görüşülmesini doğru buluruz fakat
burada -az önce kürsüden de söyledim- bütçenin yüzde 28iyle ilgili karar ve
mali konulardan dolayı Meclis Başkanlığımız böyle
takdir etmiş. Yani Çalışma Bakanlığının veya
bizlerin özel bir gayreti neticesinde bu sevkin Plan ve Bütçe Komisyonuna
yapılmış olmadığını belirtmek istiyorum.
Şimdi, bugüne kadar da bu yasayla ilgili, yani 4688le ilgili gelen
düzenlemelerin çoğu 5 kez gelmiş; 5incisi bu, 4ü Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülmüş.
Bu mevsimlik tarım
işçileriyle ilgili METHİP Projesi var biliyorsunuz. Bunların
çalışma koşullarını iyileştirmeye dönük projemiz
şu anda uygulamada ve bununla ilgili kaynak tahsisleri valiliklerimize
yapılmış durumda. Valiliklerimiz gerek konaklama gerekse bütün
sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenleme
imkânlarına sahipler. Bir yerde sorun yaşanıyor ise milletin
vekilinin görevi o yaşanan sorun alanlarını tabii ki idareye
bildirmektir, yönetime bildirmektir. Biz de bu bildiriminiz çerçevesinde
aksaklıkların giderilmesi konusunda her zaman hazır
olduğumuzu belirtmek istiyorum.
4/Clilerle ilgili bazı
değerlendirmeler yapıldı. Onunla ilgili, bildiğiniz gibi,
geçtiğimiz dönem içerisinde bazı iyileştirmeler yaptık. O
iyileştirmeleri ilgili arkadaşlarımıza yazılı
olarak takdim edeceğimi belirtiyorum.
Bir diğer konu, grevsiz toplu
sözleşme olur mu? Olur. Anayasanız böyleyse, böyle olur.
Mevzuatınız da bu Anayasa çerçevesinde düzenleniyor. Çok güzel bir
çalışma yapıyor arkadaşlarımız. Dün de Bursada
yine Anayasa Platformu çerçevesinde çalıştılar. Artık,
inanıyorum ki kısa süre içerisinde masa başına dönerler; hızlı
bir şekilde, yeni anayasa ele alınırken tüm bu çalışma
hayatıyla ilgili sorunları da içeren bir düzenleme gerçekleştirilir.
Taşeron işçilerle, alt
işverenin yanında çalışan işçilerle ilgili
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bir kere, bu konuda
emeğin sömürüsüne hep beraber karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Burada emek sömürüsünü engellemeye dönük, alın terinin hakkını
vermek adına, İş Kanununun 2nci maddesi başta olmak
üzere, taşeron işçi dernekleriyle yaptığımız
görüşmeye sadık kalarak bir düzenlemeyi huzurlarınıza
getireceğimizi belirtmek istiyorum.
Osmaniyede bir açlık grevinden bahsetti
arkadaşlarımız. Daha ayrıntılı şekilde
iletilirse ilgileneceğimizi ve konunun ne olduğunu bilmediğimiz
için şu anda bu cümleyle
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Bakan, raporum
Adalet Bakanlığındadır şu anda.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Efendim Ülkenin şurasını ele geçirdiniz,
şurasını ele geçirdiniz. şeklinde bir yaklaşım
Bilemiyorum, yani buraya gelen milletvekillerinin milletin oylarıyla
geldiğini bilmiyor muyuz? Milletin oylarıyla gelmişiz. Onun için
Ne olacak yani bunun sonu? diye soruluyor. Belki de Ak Türkiye olacak
desek daha doğru olur diye ben ifade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunu, bu soru çerçevesinde
cevaplamak zorunda kaldım çünkü çok ağır ithamlar kanımca,
hak etmediğimiz ithamlar diye düşünüyorum.
Emeklilere sendika hakkının yine bir anayasal
sorun olduğunu belirtmek istiyorum.
Türkiye Gazeteciler Sendikasıyla ilgili bir dosya
gazeteci arkadaşlar tarafından bana iletildi. Kaç istifa var şu
anda bilgim yok ama bilgiyi alıp Çalışma
Bakanlığından yazılı olarak sizlere ileteceğim.
Yıpranma payı Bakanlığın bir
tasarrufu, Bakanın bir tasarrufu, Hükûmetin bir tasarrufu değil. Bu
düzenleme yapılırken Bilim Kurulunun, Üniversitenin bize iş
kollarındaki veya çalışma hayatındaki riskli işlerle
ilgili ve o alanlarda çalışanlarla ilgili yapmış
olduğu bilimsel bir değerlendirmenin neticesinde milletvekillerinin
de yıpranma payı ve gazetecilerin de yıpranma payı
kaldırılmış idi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Bu konuda yine gazeteci
arkadaşlarımız bir dosyayı Sayın
Başbakanımıza iletmişler. Sayın
Başbakanımız bana bu dosyayı ilettiler, üzerinde şu
anda yine Bilim Kuruluna çalışma yaptırıyoruz. Eğer
risk söz konusu ise bu konuda gerekli düzenlemeyi yapabileceğimizi ifade
etmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun efendim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Efendim, Sayın Bakan
soruları geçiştirmekle meşgul.
Sayın Bakanım, Osmaniyeyle ilgili hem Büyük
Millet Meclisine hem Adalet Bakanlığına çok detaylı bir
rapor sunduk bundan bir hafta önce. Bakın, orada insanlar ölürse bunun
sorumluluğu artık Hükûmettedir, bunu da kayda geçirmek istiyorum.
İki: Genel sağlık sigortası herkesi
kapsıyor. dediniz. Bugün, bir soru önergesi verdim, lütfeder
incelerseniz, Bursanın Çekirge Devlet Hastanesi Aciline başvuran ve
ölen bir Mersinli yurttaşımızın evine takip
gönderilmiştir. Eğer borcunu ödemezse icra takibi
başlatılacaktır. diye yazıyor bir başhekim
imzasıyla. Konuyu biz yeterince inceliyoruz, lütfen, siz detaylı
inceleyin Sayın Bakan.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Atıcı.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama
Tasarının tümü üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır.
Oylamadan önce bir yoklama talebi
vardır, yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Çam, Sayın Ediboğlu, Sayın
Kuşoğlu, Sayın Öğüt, Sayın Kurt, Sayın Özel,
Sayın Tanal, Sayın Atıcı, Sayın Çıray, Sayın
Erdemir, Sayın Toprak, Sayın Akgöl, Sayın Toptaş,
Sayın Ekşi, Sayın Bayraktutan, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Demiröz, Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri, yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı 200) (Devam)
BAŞKAN Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir.
Şimdi, on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.19
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Fatih ŞAHİN (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
200 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, efendim, milletvekillerimizin sorduğu bir soruya Sayın
Bakan -Ne olacak yani bunun sonu? diye soruluyor- belki de Ak Türkiye
olacak. demek suretiyle Türkiye Cumhuriyeti devletini bir parti
sıfatıyla tanımıştır. Öncelikle bunu
kınıyorum. Kendisi Türkiye Cumhuriyetinin bakanıdır.
Dolayısıyla, eğer böyle bir niyetiniz varsa, Türkiye Cumhuriyeti
devletini bir parti devletine dönüştürme gibi bir niyetiniz varsa
çıkın bunu açıklayın ama bu devletin adı Türkiyedir,
hiç kimse değiştiremeyecektir. Bunu da siz de biliniz böyle. O
bakımdan, bunun tutanaktan çıkartılmasını, eğer
Türkiye Cumhuriyetinin bakanıysanız bu ifadenizin buradan
çıkartılmasını talep ediniz ve Türkiyeye
yaptığınız bu haksızlıktan dolayı milletimizden
de özür dileyiniz.
BAŞKAN Teşekkürler.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkan, ben de aynı konuda bir beyanatta bulunmak istiyorum.
Sayın Bakan Ak sendika, Ak
yargı, Ak basın tabirine Evet, bunların nedeni Ak
Türkiyedir. diyerek aslında kendi yaratmış oldukları Ak
basın, Ak sendika, Ak yargıyı kabullenmiş bulunuyor, bunu
ifade etmiş bulunuyor. Tutanaklara bu şekilde geçmesini diliyorum.
Teşekkür ederim.
Ayrıca bunu da kınıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler.
Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Sayın Başkan, Sayın Bakan bu konuda bir mecaz ifade kullanarak
Türkiyenin yüzünü ak edeceğiz. anlamında bir ifade
kullanmıştır. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Tevil
götürmez bu, Mahir Bey yahu.
BAŞKAN Bir dakika efendim
Bir
dakika lütfen
Bir dakika
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Dolayısıyla, buradan bir parti devleti çıkarmak ancak zorlamayla
olur efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) - Sayın Ünal, bırakın Sayın Bakan cevap
versin.
BAŞKAN Teşekkürler.
OKTAY VURAL (İzmir) - Zorlayan da
Sayın Bakanın kendisi. Yakışmıyor Sayın Bakan.
Siz Türkiye Cumhuriyetinin bakanısınız, Ak Türkiyenin
değil.
BAŞKAN Sayın Bakan, bir
şey söylemek ister misiniz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
tutanakları ben rica ediyorum. Tutanakları alıp üzerinde
konuşmayı daha doğru buluyorum çünkü hepimizin sorumluluğu
var. Ağzımızdan çıkanın sahibiyiz. Sizin ifade
ettiğiniz gibi bir anlam, bizim, bırakınız
düşünmemizi, ifade etmemizi, hayalimizden bile geçmez ama burada dedim ki
özellikle: Öyle bir haksızlık yapılıyor ki yani burada bütün kurum
ve kuruluşlarımıza bir sıfat takılıyor. Yani bu
arkadaşlarımız işte, Ak yargı derken, Ak
basın derken, ak bilmem bir sürü şey sayarken doğru mu dedi?
Ak Türkiye mi yapıyorsunuz? dedim yani.
OKTAY VURAL (İzmir)
Olacak desek daha doğru olur. diyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani, müsaade
eder misiniz
Bu tutanağa, alıyorum
OKTAY VURAL (İzmir)
Sizden önce Türkiye yok muydu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani,
bunları, bu soruya katılmadığımı
OKTAY VURAL (İzmir)
Niye Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir Bakanıyım. Türkiyede
yaşamaktan ve Türkiyenin bir bakanı olmaktan gurur duyuyorum.
demiyorsunuz, Ben herkesin Bakanıyım. diye demiyorsunuz da burada
tevil yapmaya çalışıyorsunuz Sayın Bakan? Sizden bunu
bekliyorum.
BAŞKAN Sayın
Vural
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bu, tevil filan
değil; bu, insanların geçmişiyle izah edilecek olan bir
şeydir. Bir cümleyle bir kişinin bu şekilde kendisini tavsif
etmesini ben hiç yeterli bulmuyorum. Bizim ömrümüz Türkiye, Türkiye diye,
Türkiye Cumhuriyeti diye diye gelmiştir. Siyasi hayatımız,
geçmişimiz de böyledir yani. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir)
Ak Türkiyeyi kara Türkiyeye çevirdiniz. Siz ancak kara Türkiye
yapabilirsiniz, siz ancak kara Türkiyeyi oluşturuyorsunuz, karartıyorsunuz
herkesi.
BAŞKAN Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine geçiyoruz.
Birinci bölüm 1 ile
18inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
gruplar adına birinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Erkan Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun efendim.
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 200 sıra
sayılı Tasarının birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 12 Eylül anayasa değişikliğiyle getirilen ve
kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkını düzenleyen bu kanun
tasarısı, on sekiz aylık bir ayak sürümeden sonra nihayet
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeye başlandı ve 23
Ocaktan bu yana da yaklaşık yetmiş gün geçti ve Hükûmet
görüşmeleri yavaşlattı.
Referandum öncesi ve
sonrası AKP İktidarı ve yandaşları parlak laflarla
öyle bir tablo çizdi ki anayasa değişikliğiyle birlikte her
şey güzel olacaktı, ileri
demokrasi gelecekti, ekonomik, sosyal sorunlar çözülecekti, Türkiye'nin önü
açılacaktı, sendikal haklar geliştirilecekti, kamu
çalışanlarına toplu görüşme yerine toplu sözleşme
hakkı verilecekti ve bu haklar uluslararası standartlara yükseltilecekti;
hatta yürütülen kampanya sırasında bir sendika başkanı
Kendi nikâhımda bile böylesine rahat evet diyememiştim. diyerek
yandaşlığı zirveye çıkarmıştı ve
bazı kamu çalışanı temsilcileri de ve bir kısım
odaklar Yetmez ama evetçi kervanına katılmıştı.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bu parlak vaatlere karşın bu yüce Mecliste millete ne demiştik?
AKPnin bu anayasa değişikliğiyle ilgili doğru
söylemediğini, asıl amacının yandaş yargı
oluşturmak olduğunu, amacının demokrasiyi ileriye götürmek
olmadığını, halk oylamasında evet sonucunu almak için
acı hapın üstüne böyle tatlandırıcı ve cilalı bir
kaplama yaptığını ve halkı
kandırdığını ifade etmiştik. Kim haklı
çıktı? Biz haklı çıktık, Milliyetçi Hareket Partisi
haklı çıkmıştır. Kamu çalışanlarına
verilen sözlere ne oldu? Verilen sözler unutuldu. Kamu
çalışanları bu parlak vaatlerin üzerine artık bir bardak su
içecek. Kamu çalışanlarına yine hüsran düştü, bir
kısım Yetmez ama evetçilerin payına da gaz düştü, daha da
yetmez ise cop düştü.
Değerli milletvekilleri,
şimdi görüştüğümüz bu kanun tasarısını Hükûmetin
nasıl ele aldığını, konuya bakış
açısını, gerçek niyetini ve zihniyetini gösteren
açıklamayı benden önceki konuşmacı arkadaşlarım,
Bülent Arınçın, Hükûmet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Bülent Arınçın Bursada 4 Aralık tarihinde
yaptığı konuşmadan alıntılar yaparak verdiler.
Ben bu konuşmaları tekrar etmek istemiyorum, farklı bir yönüne
getireceğim. Ve bugüne kadar görüşmenin seyri de şunu
göstermiştir ki Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı maalesef bu görüşleri teyit eder bir tutum izlemeye
başlamıştır. Özellikle biraz önceki Ak Türkiye lafı
dahi bu anlayışı, zihniyeti teyit eder mahiyettedir.
Sayın Bülent Arınç,
Memur-Senin görüşleri doğrultusunda bu yasa
değişikliği yapılacak. diye bu konuşmasında
birkaç defa tekrarlıyor ve Anayasa oylamasında Memur-Senin evet
yönünde gönülden katkıda bulunduğunu söylüyor ve diğerlerinin
hayır demek için çalıştığından bahsederek
Bunların, hayır, hayır diye yırtınanların
şimdi de Nerede toplu sözleşme? deyip ortalıkta
dolaştığını görünce, kardeşim, sen şurada
bir otur bakalım, senin bunları konuşmaya hakkın yok.
Memur-Sen ne yapacağını bilir, Hükûmetle bu konuyu müzakere
etti. Kim yol gösterdi bize? Memur-Sen gösterdi. diyor. Bu sözler hiçbir
yoruma ve tevile ihtiyaç göstermeyen, siyasi ve diplomatik bir üsluba da
ihtiyaç görmeyen son derece açık, net ifadelerdir değerli
arkadaşlar.
Ve, yine, memur ve emekli
maaşlarını ödeyen bir Hükûmet olduğunu ifade ederek
Yani
zaman zaman Hükûmet üyeleri bunu tekrarlıyorlar, Memur
maaşlarını ödeyen bir Hükûmet var. diyorlar, sanki
kendilerinden önceki Hükûmette maaşlar ödenmemiş veya gecikme
olmuş gibi. Komisyonda da veya değişik ortamlarda da sordum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinden önce Türkiye Cumhuriyeti hangi
dönem, hangi tarihte memuruna, personeline maaş ödeyememiş? Bu izaha
ve açıklamaya muhtaç bir durumdur. Yine, Sayın Arınç devam
etmiş, Yunanistan oradaysa Türkiye burada, Yunanistan memur
maaşlarını dondurdu, işçiler eksi 20ye imza atıyor,
İspanya, Portekiz, İtalya, İrlanda, İzlanda böyle, çok
şükür biz veriyoruz. diyor. Yani lütfediyor Hükûmet Gününden önce
veriyoruz. diyor. Yani gününden önce Hükûmet ne vermiş, ne zaman vermiş,
doğrusu onu da merak ediyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya)
İthal angus almak için bayram öncesi vermişti!
ERKAN AKÇAY (Devamla) Daha dün
bazı emeklilerimiz Manisada emekli aylıklarını gününde
alamadı arkadaşlar. Bir kısmı, hepsi değil. Bir
kısmı bir gün gecikmeyle aldılar, bunu da, Sayın Bakana
gerekli bilgiyi de verebilirim.
Ve Sayın Çelikin
açıklamaları da maalesef benzer yöndedir. Yani Biz işte şu
çalışmaları yaptık. diyerek, geçmişteki, yine bir
AKPli Tarım Bakanının çiftçilerimize Gözünüzü toprak doyursun.
misali
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla)
Hükûmet de bu
defa kamu çalışanlarına Gözünüzü Allah doyursun. veya Toprak
doyursun. demek istiyor âdeta bu ifadelerle.
Değerli arkadaşlar, bu sözler
kabul edilebilir sözler değildir ve getirilen bu kanun
tasarısıyla da toplu sözleşme görüşmeleri bir sohbet
toplantısı olmaktan başka bir anlam
taşımayacaktır, bu toplu görüşme sisteminden bir adım
dahi ileri bir düzenleme yoktur.
Toplu sözleşme görüşmelerini,
hatta bir tiyatro dekoru hâlinde şu şekilde mizansen de edebiliriz,
yani müsaadenizle, doğacak manzara şudur:
Üç sendika Hükûmetle bir araya gelir.
Üç sendika der ki Hükûmete: Selamünaleyküm. Hükûmet de Ve aleykümselam. Sendikalar
Sözleşme yapmaya geldik. der. Hükûmet Hoş geldiniz. Buyurun birer
çay için. Nasılsınız? Sendikalar İyi değiliz,
haklarımızı almaya geldik, hâlimiz perişan. Hükûmet
İyisiniz, iyisiniz. der ve anlatır: Vallahi, böyleyken böyle, para
yok, olsa dükkân sizin. Kamu-Sen ve KESK Biz bu şartları kabul
etmiyoruz., Memur-Sen Vallahi, ben sözleşmeyi imzalarım. der,
Hükûmet Memur-Senle sözleşmeleri imzalar, diğer sendikalara da Güle
güle, anca gidersiniz. der ve perde kapanır. Baş başa kalan
Çalışma Bakanı Sayın Çelik, Hükûmet Sözcüsü Sayın
Arınç ve Memur-Sen Başkanı birlikte böyle çak yaparlar,
sözleşmeyi de kutlarlar. Neticede, çıkacak olan tablo da budur.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarı tek taraflı olarak hazırlanmıştır.
Görüşmelerde Hükûmetle mutabık kalınan sendikaların üyeleri
adına konfederasyonların kamu çalışanlarının
tamamını ilgilendiren genel düzenleyici işlemlere
karşı yargı yoluna başvurulması hususu tasarıya
dâhil edilmemiştir. Toplu sözleşme görüşmelerinde en çok üyeye
sahip üç konfederasyonun imza yetkisinin bulunması, toplu sözleşme metninin
sendika temsilcilerinin salt çoğunluğunun onayıyla geçerlilik
kazanması, hizmet kollarına ait sendikaların da toplu
sözleşme yapabilmesi, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu
Başkanının tespit edilmesi gibi hayati birçok husus da maalesef
Hükûmet ile sendikalar arasındaki görüşmeler safhasında
mutabakata varılmasına rağmen tasarıya dâhil
edilmemiştir.
Yine Sayın Bakan kamu
çalışanları temsilcileriyle görüşmeler yaptı,
tartışmalar yaptı. İfade ettiğimiz gibi mutabakata
varılan maddelerde hiçbir değişiklik yapılmadı. O
zaman, bu görüşmeleri neden yaptınız? Göstermelik olarak,
yapmış olmuş görünmek için yapıldı. Bu mutabakata
varılan konulardan en önemlilerinden birisi de Kamu Görevlileri Hakem
Kurulunun teşkili ve genel toplu sözleşme yanında, hizmet kolu
toplu sözleşmesinin yapılmasıydı. Ancak, bu tasarıda
hizmet kolu toplu sözleşmesinin olmadığını, sadece o
hizmet kolunda yetkili olan sendika temsilcisinin dinlenmesinden ibaret bir
usul geliştirildiğini görüyoruz. Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun Başkanlığını,
Yargıtay, Danıştay, Sayıştay başkan ve
başkan vekili veya daire başkanları tarafından Bakanlar
Kurulu tarafından seçilecek bir üyenin yapması öngörülüyor. Hâlbuki
sendikaların teklifi, Yargıtay 9. Dairesi Başkanının
bu görevi yapmasıydı. Ancak, Hükûmet, kendisinin talimatıyla
hareket edecek bir başkan olması için bir özel gayret
sergilemektedir. Hükûmet, yaklaşık 70-80 kişinin arasından
kendine en uygun gördüğü kişiyi Kurul Başkanı olarak
seçecek. Kurul Başkanı da fevkalade önemlidir ve Kurul
Başkanı da Hükûmetin talimatıyla hareket edecek bir kişi
olur ise, bu toplu sözleşmeden sadece Hükûmetin isteği
dışında bir şey çıkmasının imkân ve ihtimali
yoktur değerli arkadaşlar.
Sadece Kamu Görevlileri Hakem Kurulu
Başkanı, Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti Başkanı
yani Memur-Senin Başkanı ve Kamu İşveren Heyeti adına
da Sayın Bakanın toplu sözleşmeyi imzalamaya yetkili olması
diğer sendikaların varlığını neredeyse
anlamsız bir hâle getirmiştir.
Bir sendika açıkça kamu
çalışanlarını yarı yolda bırakırsa, diğer
sendikaların hukuken bir itiraz hakkı yok ve bu
pazarlığı seyretmek durumunda kalırsa, bunu nasıl bir
toplu sözleşme hatta nasıl bir toplu görüşme
sayacağız?
Memur-Sen Başkanı
imzaladığı an toplu sözleşmeye diğer
federasyonların itiraz hakkı olmayacak. Çok açık bir
şekilde görülmektedir ki Memur-Sen Konfederasyonu Hükûmet tarafından
açıkça desteklenmekte, aynı zamanda, toplu sözleşme
masasında Hükûmetin dediğim dedik anlayışını
devam ettirdiğini görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, tam
anlamıyla, Hükûmet bakımından sözünde durmamak, memurları
kandırmak, kamu çalışanlarının emeğine saygı
göstermemek durumu söz konusudur. O nedenle, bu kanun teklifine hayır oyu
vereceğimizi ifade ediyor, muhterem heyetinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Birinci bölüm üzerinde ikinci konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın İzzet Çetin, Ankara
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4688 sayılı
Yasada değişiklik yapan tasarı üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz evvel
Sayın Bakan çok açık bir şekilde Böyle Anayasaya böyle yasa.
diyerek yasanın içeriğini, kalitesini çok güzel özetledi.
Aslında Parlamentoda bu yasanın görüşülmesi sırasında
iktidar partisi milletvekillerinin ve tüm Parlamentonun da bu hâli
çalışanlara, emeğe, emekçiye bakış
açımızı ülke olarak, iktidarlar olarak, partiler olarak ortaya
koyuyor.
Tabii, tasarının iki bölüm hâlinde
görüşülüyor olması yangından mal kaçırmaya benziyor. Yani 2
milyon 600 bin memur ve o kadar memur emeklisini ilgilendiren bir yasanın
maddelerinin görüşülmesinden kaçılması ve sadece
değişiklik önergeleri üzerinde maddelere üçer, beşer dakika söz
hakkı verilmesi yasanın kalitesi açısından,
Bakanlığın çalışanlara bakışı
açısından ibret verici bir durum.
Öbür taraftan, yine biraz evvel, Bütçe Plan
Komisyonundaki Komisyon Başkanı Arkadaşımız
görüşmelerini anlatırken yasadaki mahcubiyeti değişik
ülkelerden örnekler vererek anlatmaya çalıştı. Hani bir söz
vardır, hepimiz çok iyi biliriz: Suimisal emsal olmaz. Şu ülkede
yok, bu ülkede yok, şu ülke böyle, bu ülke böyle. diyerek yasa
yapılmaz. Yasa eğer toplumsal bir ihtiyaç varsa o ihtiyacı
gidermek için düzenlenir, yapılır ve özellikle de mutabakat
aranır. Ben bu yasanın görüşmeleri sırasında alt
komisyonda, komisyonda, hatta Bütçe Plan Komisyonundan sonra zoraki de olsa
Çalışma Komisyonuna gönderilmesi sırasında görüşmelere
katıldım Komisyon üyesi olmamama rağmen. Nedeni ilgi duymam
değil; gerçekten emekçilerin, ister memur ister işçi olsun,
artık bu ülkenin asli unsurları olarak algılanmasının
zamanı geldi de geçti. Emeğin hakkı alın teri kurumadan
verilecektir. diye iktidar olacaksınız, iktidara geldiğinizde
dünyadaki kötü örnekleri önümüze örnek diye getireceksiniz. Bütçe Plan
Komisyonu Başkanı arkadaşıma bir tek konuda yüzde yüz
katılıyorum, o da memur tanımının hiçbir ülkede bu
kadar geniş tutulmadığı konusu. Hizmetlinin,
boyacının, kapıcının, vesairenin memur
sayıldığı bir başka ülke elbette yok. Onun için,
Sayın Başbakanın da 24 Ağustos 2010da söylediği bir
söz var, sendikalara, memur sendikalarına bir çağrı yaptı:
Geliniz, işçi-memur ayrımını kaldıralım, çalışanda
buluşalım. dedi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, çalışanda
buluşmaya varız, çalışanların haklarını
demokratik ülkelerdeki seviyesine çıkarmakta varız ve toplumsal
gelişmemize uygun olarak kendi öz varlıklarımızla, kendi
yasamızı kendimiz yapmaya varız değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, tasarının on sekiz maddesini bir kısım, bir bölüm olarak
sizlere anlatacak değilim çünkü on sekiz maddenin ismini söylesem bir
dakikam gidecek yine. Ama şunun altını çizerek söyleyeyim: Sendikal
hakların bölünmezliği ve bütünselliği ilkesini dikkate almayan
bir tasarıyla karşı karşıyayız. Bu ilke, ILOnun
da kabul ettiği bir ilke. Bu ilkeye göre örgütlenme özgürlüğü, yani
sendikal haklar toplu sözleşme hakkıyla, grev hakkıyla bir
bütündür. Bu ayaklardan birisi yoksa eksik kalır, noksan kalır. Onun
için, tasarı pek çok memura örgütlenme hakkını yasaklarken
memurların tamamına da grev hakkını yasaklayarak daha
baştan sakat doğuyor.
İkinci bir sakatlık -gerçekten
bizden başka hiçbir ülkede yok- Yandaş sendika
yaratacağım, yandaş konfederasyon yaratacağım. diye
konfederasyonları öne çıkarıcı, sendikaları
dışlayıcı, öteleyici, hizmet kollarını görmezden
gelici bir yasa ancak bizim ülkemizde AKP İktidarı döneminde
yapılabilir. Bu yasa tasarısı Anayasa
değişikliğindeki toplu görüşme hakkından daha geri
hükümler içeriyor.
Değerli arkadaşlarım,
bunu kabul etmeyeceksiniz belki ama size izah edeyim. Eğer toplu
görüşmede taraflar bir anlaşmaya varamamış ise Bakanlar
Kurulu karar veriyor, hiç olmazsa memur yargıya gidebiliyor idi,
şimdi getirilen düzenlemeyle Kamu Görevlileri Hakem Kurulu
oluşturuldu, eğer anlaşma sağlanamazsa Kamu Görevlileri
Hakem Kurulunun verdiği söz nihai söz, yargı yolu yok, kesin. Yani
toplu sözleşmenin tarafı olan sendika ya da konfederasyonun ya da
karşısında Kamu Hakem Heyetinin toplu sözleşmeyi
anlaşmazlıkla sonuçlandırmaması ya da gönüllü olarak bir
yere getirememesi durumunda ne olacak? Bir kurul toplu sözleşme adına
kesin kararı verecek, adına da toplu sözleşme deyip memuru da
aldatacağız, kendimizi de aldatacağız. Bu bir
yanılsama değerli arkadaşlar. Yani bu toplu sözleşme düzeni
her ne kadar 2010 yılında yapılan Anayasa
değişikliğinden sonra memurlara bir hak olarak getirilmişse
de grev hakkı içermediği gibi, toplu sözleşme hakkı
içermediği gibi, özgür toplu sözleşme ve gönüllü imzalama ilkesini
de ortadan kaldıran bir durum içeriyor.
Diğer taraftan, değerli
arkadaşlar, yine bu toplu iş sözleşmesinde kamu
çalışanlarının sendikalaşma hakkına ilişkin
pek çok kısıt var.
Bakınız, ben -burada yine
okuyacak değilim- bu kanunun kısa bir serüveninden size söz edecek
olursam, 4688 sayılı Yasa, 24/6/1999da Başbakanlıktan bu
Meclise geldi, 1999da Mecliste görüşüldü, 18 Nisan 2000 tarihinde
komisyonlar çalışmalarını tamamladı ve esas komisyon
yani Çalışma Komisyonu bir yıl sonra 21/5/2001de
görüşmelerine başladı. Bu tasarı üç birleşimde
görüşüldü, 114üncü, 123üncü ve 124üncü Birleşimde yani 2001 yılında ve
yasalaştı.
Şimdi, orada Mahfuz Güler, o
zamanki sizin, Fazilet Partinizin, devamı olduğunuz Fazilet
Partisinin sözcüsü Mahfuz Güler arkadaşımızın -gerçekten
katılmamak mümkün değil- muhalefette olduğunuz için çok güzel
bir konuşması var, tavsiye ederim AKPdeki arkadaşlarıma.
Yine, aynı şekilde,
Başbakan Yardımcınızın bir önergesi var, neyle ilgili
önerge? Bu sendikalaşmayla ilgili yani Kimler sendikalara üye olabilecek,
kimler sendikalara üye olabilmeli? diye. O önergede de kimlerin imzası
var size kısaca söyleyeyim, hepiniz belki bakmayabilirsiniz: Fethullah
Erbaş, Mahfuz Güler, Lütfi Yalman, Bülent Arınç, Maliki Ejder Arvas,
Musa Demirci ve Latif Öztek.
Şimdi, ben, Sayın Başbakan
Yardımcımızın bundan on bir on iki yıl evvel
verdiği, 15inci maddeye ilişkin değişiklik önergesini
aynen Cumhuriyet Halk Partisi önergesi olarak vereceğim arkadaşlar,
göreceğiz yani Bülent Arınçın on bir yıl evvel
söylediğiyle bugün söylediği bir mi? Fazilet Partisi ile AKPnin
memurlara bakış açısı bir mi? Yoksa, Sayın Bakan, o
gün mensubu olduğu -kendisinin de görüşleri var- o görüşlere
sahip çıkıyor mu çıkmıyor mu?
Bazı kanunlarda Sayın
Bakanın zorda bırakıldığını biliyorum. Bu
kanunda zorda bırakılmış bir durumu da yoktu. Yani
çıkıp da burada Konut Edindirme Fonunu tasfiye ettik, şunu
yaptık, bunu yaptık. diyerek faaliyetin içinden on yılı
anlatacağınıza ya engel olanları anlatın ya da
gerçekten, on yıl evvel söylediğiniz sözcüklere sahip çıkmanızı
öneririm Sayın Bakan.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun tasarısı konfederasyonları öne çıkarıyor,
Bazı hakları genişlettik, kapsamı genişlettik
sendikalaşmaya ilişkin. diyor. Neyi genişletti kapsamda? Sadece
aday memur ve deneme süresi içerisinde çalışan memurlar bundan önceki
yasada sendikaya üye olamıyor idi, sadece onlar üye olabiliyorlar
şimdi, ne askerî iş yerlerinde çalışanlar ne emniyette
çalışan sivil memurlar ne adalet hizmetlerinde çalışanlar.
Ya, Yargı-Sen diye yargıda çalışanların kurduğu
sendikaya bile tahammül edemeyen bir anlayışla karşı
karşıyayız. Yani hiç kimse Memura ileri haklar getirdik,
demokratik haklar getirdik. diye bu yasayı övmeye kalkmasın, bu
yasanın övülecek hiçbir şeyi yok. Övecek olan, sadece ve sadece
Memur-Sen ve AKPdir, onun dışında hiç kimsenin bu tasarıyı
sahiplenmesine olanak yoktur çünkü komisyonlarda konuşmalar yaptık,
öneriler yaptık, muhalefetten gelen hiçbir öneri kabul edilmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Şimdi de burada usulen konuşuyoruz. Bunun memura da ülkeye de bir
hayrı yok.
BAŞKAN Sayın Çetin,
teşekkür ediyorum efendim.
İZZET ÇETİN (Devamla)
Türkiye bu yasayla da eleştirilerini alacaktır aplikasyon
komitelerinde.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Üçüncü konuşmacı,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İdris Baluken,
Bingöl Milletvekili.
Sayın Baluken, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
200 sıra sayılı Yasa
Tasarısının birinci bölümü hakkında söz almış
bulunmaktayım. Grubum adına heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii bu yasa tasarısı, kamu
emekçilerinin sendikal hak aramasıyla ilgili birtakım düzenlemeleri
içermesi gereken bir tasarı ancak içeriğine
baktığımız zaman, kamu emekçileriyle ilgili nasıl bir
zihniyetin devrede olduğunu çok net bir şekilde görebiliyoruz. Bu
zihniyetin geçen hafta Başkentin orta yerinde hak arama mücadelesi için
gelen kamu emekçilerine gazla, tazyikli suyla, polis zoruyla müdahale eden bir
zihniyet olduğunun burada ben altını çizmek istiyorum. Bu
konuşmama geçmeden önce, özellikle kamu emekçilerinin hak arama
yöntemlerine karşı bu şekilde kullanılan zor ve
zorbalık yöntemlerini tekrar kınadığımı buradan
belirtmek istiyorum.
Tabii, bu 4688 sayılı kamu
görevlileri sendikalarıyla ilgili yasa tasarısında sosyal
tarafların, sendikaların çok ciddi bir beklentisi vardı.
Hükûmetle bir araya geldikleri zaman birtakım talepler iletmişlerdi
ve bu taleplerin bir şekilde bu tasarı içerisinde yer alması,
kamu emekçilerinin gerek sosyal hakları gerek özlük hakları gerek
siyasal haklar anlamında dile getirdikleri taleplerinin bir şekilde
ortaklaşması için belli bir süre de bu Hükûmetle olan diyaloğu
devam ettirdiler.
Biliyorsunuz bu yasa tasarısı
Meclise gelmeden önce tam on sekiz ay bekletildi. Ortak beklenti şu oldu:
Yani bu kadar uzun bir süre eğer Hükûmet bu tasarıyı
değerlendiriyorsa mutlaka sosyal tarafların ve sendikaların
beklentisini karşılayacak bir yasa tasarısıyla buraya gelecek.
Ancak önümüze gelen 4688 sayılı Yasada görüyoruz ki evrensel
sendikal hak arama yöntemlerine veya evrensel insan hakları bildirgelerine
tamamen aykırı olan birtakım düzenlemeler söz konusu.
Burada örgütlenme özgürlüğüyle
ilgili, grev hakkıyla ilgili ve toplu sözleşmeyle ilgili genel
beklentileri gerçekten karşılayamayan bir düzenleme söz konusu ve bu
uluslararası sözleşmelere aykırı hükümler içerdiği
için de aslında Anayasaya da aykırı olan bir kanun
tasarısından söz ediyoruz. Çünkü Anayasada, eğer altına
imza atılan uluslararası sözleşmeler varsa, kanun ve
uluslararası sözleşmenin çeliştiği yerde uluslararası
sözleşmenin esas alındığını belirten çok net
hükümler var.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, burada toplu sözleşmelerle ilgili grev
hakkının olmadığı bir süreci görüyoruz. Yani grevsiz
bir toplu sözleşmeye zaten evrensel literatürde, sendikal hak mücadele
literatüründe toplu sözleşme denmiyor. Bu olsa olsa toplu
görüşmelerin bir şekilde AKP tarafından tekrar revize edilerek
kamu emekçilerinin ve çalışanlarının önüne getirilmesidir.
Burada temel amaç şudur: Toplu sözleşme masasında Hükûmeti
hoşnut edecek, Hükûmeti rahatsız etmeyecek bir muhatap yaratma
arayışıdır. Bunu nereden söylüyoruz: Bakın, burada
toplu sözleşmedeki yetkinin konfederasyonlara verilmesiyle ilgili
birtakım rakamlar vereceğim: Biliyorsunuz şu anda üç büyük
konfederasyon var. Burada en büyük konfederasyonlardan biri olan KESKin
232.083 üyesi var, Türkiye Kamu-Senin 394.497 üyesi var, toplamda 626.580 üye
var ve bu toplam konfederasyonlara üye sayısının yüzde 57sini
oluşturuyor. Bir üçüncü konfederasyon olan Memur-Senin ise toplam üye
sayısı 510.378 yani yüzde 43lük bir üyeyi temsil ediyor. Fakat
burada toplu sözleşmedeki genel verilen yetkiye
baktığımızda, toplamda Memur-Senden daha fazla üyesi olan
bu iki sendikaya toplu sözleşme görüşmelerinde 3 üye ile temsiliyet
hakkı veriliyor, Memur-Sene ise üye sayısı daha az
olmasına rağmen 4 üyeyle temsiliyet veriliyor. Burada bütün imza
yetkisinin ve karar alma süreçlerindeki bütün yetkinin de yine Hükûmeti
rahatsız etmeyecek bir şekilde Hükûmetin dümen suyunda
sendikacılık yapan bir anlayışın inisiyatifine
verildiğini görüyoruz.
Bakın, burada konfederasyon Memur-Sen, sadece KESK
ve Türkiye Kamu-Sen adına da yetkiyi almıyor, aynı zamanda
konfederasyona üye olmayan sendikalar adına da veya herhangi bir sendikaya
üye olmayan çalışanlar adına da bütün yetkinin bir şekilde
Memur-Sene verildiğini görüyoruz.
Yine, Kamu Görevlileri Sendikaları Heyetinde
Memur-Sene 9 kişilik bir temsiliyet, Kamu-Sene 4 kişi, KESKe de 2
kişi şeklinde bir temsiliyetin verildiğini görüyoruz. Burada
tamamen antidemokratik ve temsiliyet boyutuyla çalışanları
tamamen orada ifade edebilecek bir yapılanmanın
olmadığını tekrar buradan belirtmek istiyorum.
Tabii, bu toplu sözleşme sürecinde hizmet koluyla
ilgili sendikaların da tamamen dışlandığını
ve bertaraf edildiğini bu yasa tasarısında söyleyebiliriz.
Toplu sözleşmenin aynı zamanda kapsamında
da çok ciddi sıkıntılar var. Özellikle toplu sözleşmede
tanımlama, kadro ve pozisyon üzerinden 4/A ve 4/Bli çalışanları
kapsayacak şekilde düzenlenmiş. Burada, çok büyük bir kamu
çalışanının, kamu emekçisini bir şekilde yansıtan
4/Clilerin veya taşeron olarak çalışanların veya geçici
ücretli olarak çalışanların, hizmet sektöründe
çalışanların hiçbir şekilde bu toplu sözleşme
kapsamında yer almadığını görüyoruz. Kapsama
baktığımız zaman, sözleşmede daha çok mali ve sosyal
hakların ön planda olduğunu, demokratik, siyasal, mesleki veya özlük
haklarıyla ilgili genel taleplerin de tamamen sözleşme
dışında tutulduğunu yine burada görmekteyiz.
En önemli düzenlemelerden biri de
yerelleşme süreçleriyle ilgili yaratmış olduğu tahribat.
Şimdi, biz, ısrarla, demokrasinin, yerelleşme süreçlerinin önünü
açmasından geçtiğini belirtiyoruz, merkezî devlet
yapısının demokrasiyi giderek zayıflattığını
belirtiyoruz ancak sizin buraya getirdiğiniz her kanun
tasarısında bir şekilde bu yerelleşmeyi sekteye
uğratan birtakım düzenlemeler var. Bakın, burada
baktığımız zaman, yerel yönetimler ve yerel yönetimlerle
masaya oturan yerel hizmet kolu sendikaları arasındaki toplu
görüşmelerin tamamen devre dışı
bırakıldığını görüyoruz. Tabii bununla ilgili
daha önce aslında Tüm Bel-Senin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvurusu vardı ve bu Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Tüm Bel-Senin başvurusunu sendika aleyhine
sonuçlandırmıştı. Dolayısıyla, burada, gerek ILO
sözleşmeleri açısından gerekse Avrupa İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi açısından veya gözden geçirilmiş Avrupa
Sosyal Şartı açısından evrensel normlara uymayan bir
düzenlemenin olduğunu belirtmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, özellikle
bu yerel yönetimlerin yapmış olduğu, sendikalarla
yapmış olduğu görüşmelerde ise tamamen yerel yönetimlerin
sendika üzerinde baskı kurmasını sağlayan bir de tuhaf,
farklı bir düzenleme var. Eğer görüşmelerde bir şekilde
sendikayla ilgili bir uzlaşmazlık durumu çıkarsa yerel
yönetimlere bir başka sendikayla bahsetmiş olduğumuz
birtakım konularda masaya oturma yetkisi geliyor. Bütün bunların
bahsettiğimiz noktada hem ILO sözleşmelerine hem de Avrupa Sosyal
Şartına uyumsuzluğunu tekrar buradan belirtmek istiyoruz.
Burada, özellikle şunu tekrar belirtmek istiyorum:
Bir tarafında, masaya oturanlarda Hükûmeti memnun edecek bir düzenleme
yapılırken, aynı zamanda olası bir uzlaşmazlık
durumunda da oluşturulacak Kamu Hakem Kuruluyla da tekrar Hükûmeti
üzmeyecek ve Hükûmetin bir şekilde kendi önüne koyduğu
şartları kabul edeceği bir düzenleme getirildiğini
görüyoruz. Özellikle, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun yapısına
baktığımız zaman 4 üyenin konfederasyonlar tarafından
belirlendiğini, 1 akademisyenin konfederasyonların göstereceği
bir akademisyen olduğunu ancak geri kalan akademisyen belirlenmesinde ise
tamamen Bakanlar Kurulunun ve bir şekilde Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanının yetkili olduğunu görüyoruz. Burada, tamamen
çalışanların beklentisini öteleyen ve bir şekilde de kamu
emekçilerinin hak arama mücadelesinin önüne set koyan bir
anlayışın olduğunu tekrar belirtmek istiyorum.
Özellikle 12 Eylül referandumunda halkın tamamı
Kürt sorununun çözümü ve çalışma hayatında kamu emekçilerinin
hak ve özgürlük taleplerine bir arayış açısından AKPye
destek vermişlerdi. Ancak bu beklentilerin tamamen boşa
çıktığını üzülerek söylüyorum. Meclise düşen, bu
yasa tasarısını geri çekip sosyal taraflarla ve sendikalarla bir
uzlaşma ve bir ortaklaşma zemini bulup ona göre tekrar Genel Kurula
getirmesidir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Gruplar adına son konuşmacı, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Mahmut Kaçar.
Buyurun Sayın Kaçar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KAÇAR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; kamu görevlileri sendikaları ve toplu sözleşme
kanununun birinci bölümüyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Memur sendikacılığının
başladığı ilk günden şube
başkanlığından genel başkanlığa kadar bütün
kademelerde görev alan bir arkadaşınız olarak bizden önceki konuşmacıları
büyük bir şaşkınlıkla izlediğimi ve dinlediğimi
ifade etmek istiyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Ne
oldu, niye şaşırdın?
MAHMUT KAÇAR (Devamla) - Bu yasa, 2,5
milyon kamu çalışanını, 1 milyon 850 bin emeklisini,
aileleriyle birlikte yaklaşık 20 milyon insanımızı
ilgilendiren önemli bir yasa. Bugün kamu çalışanları adına
tarihî bir gün yaşıyoruz. Yıllardan beri toplu sözleşme
taleplerinin hükûmetler tarafından bir yandan iş güvencesi bir yandan
Toplu sözleşme talep edilemez. diye reddedildiği bir ortamdan,
bugün, kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkını
ve bu toplu sözleşmenin de genel toplu sözleşme, hizmet kolu toplu
sözleşmesi ve yerel hizmetlerdeki sosyal denge sözleşmelerinin de yer
aldığı bir toplu sözleşme yasasını
görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Hükûmete geldiğimiz
günden itibaren çalışma hayatının demokratikleşmesi
adına çok önemli adımlar atıldı ama gerek milletimizin
geleceği noktasında ve gerekse de çalışma
hayatının demokratikleşmesi adına şüphesiz ki en
önemli adım 12 Eylül referandumu oldu. Referandumdan sonra gerek darbe
ürünü olan 2821 ve 2822 sayılı yasalardaki değişiklik
çalışmaları ve gerekse de memurlara toplu sözleşme
hakkını içeren yasal düzenlemelerde bugün nihai noktaya gelmiş
olmamız bu anlamda aldığımız mesafe
açısından son derece önemli.
Türkiye'nin 2011 yılı Avrupa
İlerleme Raporuna bakıldığı zaman -bir önceki Avrupa
İlerleme Raporundaki çalışma hayatının bölümleriyle
2011 yılı arasındaki ilerlemelere bakıldığında-
bu anlamda aldığımız mesafeleri net olarak görme
imkânına sahibiz.
Değerli arkadaşlar, memur
sendikacılığının geçmişine
baktığımız zaman, 1961 yılı Anayasasıyla
birlikte kamu çalışanlarına sendika kurma ve örgütlenme
hakkının verildiğini, ancak 1965 yılında çıkan
yasayla -624 sayılı Yasayla da- birçok yasakların yer
aldığını görme imkânına sahibiz. Daha sonra 1971
muhtırasıyla 1961 darbesinde verilen kırıntıların
da tekrardan geri alındığını görüyoruz. 1992
yılında Türkiye'nin imzalamış olduğu uluslararası
sözleşmeler, ardından 1995 yılında Anayasada yapılan
değişiklikle Türkiyede memur sendikacılığı
alanında yeni bir dönem başlamıştır. Ancak, 1995
yılında Anayasada değişiklik yapılmış
olmasına rağmen, ikincil mevzuatın 2001 yılında
yapıldığını yani yaklaşık altı yıl
geçtikten sonra yapıldığını da özellikle
hatırlatmak istiyorum.
Bu yasanın gecikmesiyle ilgili
yapılan eleştirilerde
Daha önceki dönemlerde Anayasa
değişikliğiyle ikincil mevzuat değişikliği
arasındaki süreye bakıldığı zaman bir gecikmenin söz
konusu olmadığını, 12 Eylül referandumundan sonra Türkiye'nin
bir genel seçim süreci geçirdiğini, daha sonraki süreçte de, altı
ayı aşkın, sosyal taraflarla bir diyalog
mekanizmasının işletildiğini de buradan özellikle
vurgulamakta fayda görüyorum.
Şu andaki yasal düzenlemeden
dolayı çalışanlarımızın veya emeklilerimizin
hiçbir surette mağdur olmayacağının da altını
özellikle kalın çizgilerle belirtmekte fayda var. Şu andaki yasal
düzenlemelerden sonra yapılacak olan ilk toplu sözleşmede elde edilen
bütün kazanımların 1 Ocaktan itibaren, geriye dönük olarak
işleyeceğini ve hiçbir çalışanımızın
mağdur edilmeyeceğini de özellikle ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, toplu
görüşme yasasının çalışanlara neler getirdiğini
ve nasıl bir düzenek olduğunu bu süreçte bulunan bir
arkadaşınız olarak bir iki örnekle paylaşmak istiyorum.
Hükûmetle yapmış
olduğunuz toplu görüşmelerde mutabakata varmanız hâlinde
mutabakatın bir geçerliliğinin olmadığı, mutabakata
varmamanız hâlinde sendikalar olarak Uzlaştırma Kuruluna gitme yetkinizin
olduğu, ancak Uzlaştırma Kurulunun aldığı kararların
da bağlayıcı olmadığı bir düzenek toplu
görüşme düzeneği. Ancak, şu andaki toplu sözleşme
düzeneğinde, genel konularla ilgili en fazla üyeye sahip konfederasyonun
taraf olduğu, on bir hizmet kolunun on birinde hizmet kolu toplu
sözleşmesinin getirildiği, buna ek olarak da -az önceki hatip
arkadaşımız yerel yönetimlerdeki toplu sözleşmenin devre
dışı bırakıldığını ve Tüm
Bel-Senin açmış olduğu davanın ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarının dikkate
alınmadığını ifade etti- yerel yönetimlerle ilgili
yerel toplu sözleşme hakkı tanıyan bir yasal düzenlemeden
bahsediyoruz ve Tüm Bel-Senin açmış olduğu davada, hepimiz çok
iyi biliyoruz ki o davada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerelde
yapılacak olan sözleşmenin geçerli olduğuyla ve memurların
toplu sözleşme yapabilecekleriyle ilgili verilen bir karar
Yani şu
anda bizim sosyal denge sözleşmesi olarak yasal zemine
kavuşturduğumuz konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine uygun
bir karar ve ben gerçekten hatip arkadaşımızdan bunun, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararının, Türkiye'nin
imzalamış olduğu 87, 98 ve 151 no.lu sözleşmelerin
gereği yapıldığından dolayı bir teşekkür
beklerdim.
Değerli arkadaşlar, burada
Hakem Kurulunun yapısıyla ilgili bir iki cümle kuruldu. Hakem
Kurulunun yapısında 4ü sendikalardan, 4ü hükûmetten, 1i
sendikaların belirlemiş olduğu doçent veya profesör unvanlı
bir öğretim üyesi, 1i hükûmetin belirlemiş olduğu bir
öğretim üyesi yani eşit şartlarda bir Hakem Kurulu, Hakem
Kurulunun Başkanlığına da bir yargı mensubu
Şimdi, Avrupa Birliği
uygulamalarına bakıldığı zaman, bunu bir örnek olsun
diye söylemiyorum, Avrupanın şu anda çalışma
hayatıyla ilgili belirlemiş olduğu kuralların ve ILOnun da
sözleşmelerinin çok daha ilerisini gören bir ufka sahip bir vizyonla
hazırlanıyor bu yasa tasarıları. Bugün Avrupa Birliği
ülkelerinin çoğunda uzlaştırma kurulu kararı
bağlayıcı değil.
Bakın, bütün görüşmelerde
İsveç modeli sürekli ifade edildi, Komisyon toplantılarından
arkadaşlar hatırlarlar. İsveç modeline bir baktım,
İsveçteki toplu sözleşmelerde en son yapılan mutabakatın
geçerli olabilmesi için Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunun onayına ihtiyaç
var ama burada çalışanların iradesiyle ortaya konulan toplu
sözleşmede bağıtlandığı zaman bunun direkt olarak
bağlayıcılığı söz konusu; genel kurullarla
ilgili, en fazla üyeye sahip konfederasyonun yetkisi söz konusu, hizmet
kollarının tümünde en fazla üyeye sahip olan hizmet kolu
sendikasının yetkili olması söz konusu.
Biz yasayla herhangi bir konfederasyonu
tarif etmiyoruz, herhangi bir sendikayı da tarif etmiyoruz ama kimse
kusura bakmasın kimse, çalışanların vermediği bir
yetkiyi de, biz, buradan Meclis iradesiyle verme yetkisine sahip değiliz.
Burada, hizmet kolunda en fazla üyeye sahip olan sendika gelir ve toplu
sözleşmesini yapar, Hakem Kuruluna müracaat eder, Hakem Kurulunun
kararları da bağlayıcı olur ve buna göre de
çalışanların hakları düzenlenir. Tabii ki
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Etmezse, o bir kişi etmezse!
MAHMUT KAÇAR (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlar, bir toplu sözleşmede, siz, imza yetkisini
verdiğiniz bir mekanizmaya aynı zamanda Hakem Kuruluna müracaat
yetkisini vermek durumundasınız. Dünyanın hiçbir yerinde üç,
dört, beş, tarafın olduğu, herkesin de kendi kafasına göre
Hakem Kuruluna müracaat ederek toplu sözleşmeyi
bağıtlayamadığı bir dünya düzeni yok, önce onu ifade
edeyim.
Değerli arkadaşlar, tabii, bu
yasada sendika temsilcilerine getirilen yeni güvenceler var. Özellikle aday
memurların, 100 ve 100den fazla çalışanın olduğu
yerdeki amir ve yardımcılarına üye olmasını
sağlayan, yaklaşık 100 binin üzerinde yeni
çalışanın sendikalı olmasını sağlayan
düzenlemeler var.
Sendika iş yeri sendika
temsilcilerine haftalık dört saat izin veren düzenlemeler var.
Ben inanıyorum ki gerek toplu
sözleşme yasası gerek 2821 ve 2822 önümüzdeki günlerde Meclise
gelecek gerekse diğer, çalışma hayatıyla ilgili, iş
sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yapılan yasal
düzenlemelerle birlikte çalışma hayatında gerçekten çok daha
önemli bir noktaya varacağımızı düşünüyorum.
Tekrar ediyorum: Bu yasa son derece
önemli bir yasa, tarihî bir yasa, çalışanların yıllardan
beri beklediği ve beklentilerine cevap veren bir yasa.
Ben, bu yasada emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum. Bu yasanın özelde kamu
çalışanlarına genelde de milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Kaçar.
Şimdi, şahısları
adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu.
Buyurun Sayın Kuşoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli olan ya da önemli olması
gereken bir yasa tasarısını tartışıyoruz bugün
de. Kamu görevlileri sendikalarının ve toplu sözleşme düzeninin
iki sonucu olabilir, böyle bir yasanın iki sonucu olabilir. Birincisi:
Kamu görevlilerinin sorumluluklarının gelişmesi ve özlük
haklarının toplu sözleşme ve pazarlık yoluyla
ayarlanması. Bir, böyle bir amacı olabilir. İkincisi de
demokrasinin gelişmesine ve sürdürülmesine katkı sağlaması.
Bu yasanın böyle iki tane önemli sonucu vardır.
Ben bunlardan daha çok, demokrasinin
gelişmesi ve sürdürülmesine olan katkısını çok daha fazla
önemsiyorum çünkü demokrasi basit bir rejim değil sizlerin de çok iyi
bildiği gibi; demokrasi çok karmaşık bir rejim, uygulanması
zor bir rejim ama toplumların ve bireylerin özgürleşmesinin tek yolu
da demokrasinin gelişmesidir. Bir şekilde bunu aşmak
zorundayız. Demokrasinin sağlam temellere oturtulabilmesi için birey
ve topluma, dolayısıyla sivil topluma sorumluluk ve yetki verilmesi
lazım, hak verilmesi lazım sivil toplum kuruluşlarına
demokrasinin gelişebilmesi için. Toplu sözleşme kavramını
da bu doğrultuda ele almamız lazım, bu doğrultuda incelememiz
lazım, bu kanunu da bu doğrultuda irdelememiz lazım diye
düşünüyorum.
Demokrasi yalnızca
milletvekillerinin ve belediye başkanlarının seçildiği
rejimin adı değil, sandıktan milletvekili ve belediye
başkanlarının çıkması demokrasi değil
yalnızca; demokraside daha çok önemli olan, herkesin, her organın,
sivil toplum kuruluşunun, bireyin, her ünitenin, her meslek
kuruluşunun mümkün olduğunca kararlara katılması, yetki
alması, sorumluluk alması ve bunun bilincinde olmasıdır.
Bunu sağlayabilmek lazım. İşte bunu nasıl
sağlarız? Bunu, bu tür kurumları Toplu Sözleşme
Yasasında olduğu gibi, devlet memurlarının, kamu
görevlilerinin bu tür haklarını düzenleyen yasalarda olduğu
gibi, mümkün olduğunca onlara hak ve sorumluluk veren, yetki ve sorumluluk
veren düzenlemeler yaparak sağlayabiliriz. Kamu görevlileri ve toplu
sözleşme yasasının bunun bir örneği olması gerekir,
benim düşüncem bu. Şahsi düşüncem, bunun demokrasi için çok
büyük bir fayda sağlayabilmesi ve bu yönde, sivil toplumun demokrasiye
katılımının yönünde çok önemli bir örnek
oluşturması gerekir. Kimse Bu kanunun amacı devlet
memurlarının, çalışanların ücret almasıdır.
demesin, böyle bir şey söz konusu değil. Kamu çalışanları,
devlet memurları bundan önce de ücret alıyorlardı, devlet her
zaman için onlara ücret veriyor, her yıl ya da altı ayda bir
enflasyona göre ücretlerini ayarlıyordu. Toplu sözleşme düzeni var
diye, sendika var diye böyle bir şey ilave olarak gelmeyecek. Tabii ki
amaçlardan bir tanesi budur, bunun sağlanması lazım ama bunu
sağlayabilmek için de öncelikle grev hakkının olması
gerekirdi. Grev hakkı söz konusu değil bildiğiniz gibi.
Dolayısıyla ön plana çıkması gereken, demokrasinin
oluşması, gelişmesi, sürdürülmesi. Kanun metnini bu anlamda
inceliyor, bu anlamda irdelemeye çalışıyorum. Bu anlamda da
maalesef çok şey göremiyorum. Neden çok şey göremiyorum? Şimdi,
bakın, bazı hükümler, mesela tasarının 18inci maddesi
Toplu sözleşme; kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarını
düzenleyen mevcut mevzuat hükümleri dikkate alınarak
Bakın, buna
lütfen dikkat edin sayın milletvekilleri. Mevcut mevzuat hükümleri
dikkate alınarak kamu görevlilerine uygulanacak olan esaslar bunların
dışında olamaz. diyor, Toplu sözleşme görüşmeleri
mevcut mevzuat hükümlerinin dışında olamaz. diyor, bir.
İki, kamu görevlisi, devlet memuru olmasına rağmen, çok fazla
kişiyi devre dışı bırakıyor.
Dolayısıyla hiçbir alternatif tanımıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Hiçbir şekilde,
devletin öngördüğünün dışına çıkmak mümkün değil.
Dolayısıyla da bu kanunu desteklemek, uygundur demek çok zordur.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Ben teşekkür ederim Sayın
Kuşoğlu.
Şahısları adına ikinci
konuşmacı İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 200 sıra
sayılı Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulunuzu
saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz
tasarı esas olarak iki tane yasa üzerine bina edilmeye
çalışılmıştır. Bunlardan bir tanesi, 25 Haziran
2001 tarihli 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanunudur. Bu yasayı biz çıkardık 2001 yılında 57nci
Hükûmette. Yine 3 Ekim 2001 tarihli 4709 sayılı bazı Anayasa
maddelerinde değişikliği öngören ve düzenleyen Yasayla da kamu
görevlilerine sendika kurma hakkı getirildi. Gene bunu 57nci Hükûmet
döneminde bizler çıkardık ve son olarak da 7 Mayıs 2010 tarihli
5982 sayılı referandum sonrasında yapılan Anayasa
değişikliğini düzenleyen Yasadan da bazı madde
değişikliklerinin getirdiği zorunlu hâl nedeniyle bu tasarı
karşımıza getirilmiş bulunuyor.
Değerli milletvekilleri, burada önemli olan, 12
Eylül 2010 tarihindeki referandumla beraber oldukça hamasi vaatlerin büyük
çoğunluğunun yerine getirilememesi durumuyla karşı
karşıyayız. Bu tasarıda da yine bu vaatlerin yerine
getirilemediğini görüyoruz. Aslında, o referandumda bizler için çok
önemli olan ve toplumun en önemli kanayan yaralarından biri olan
şehit ve gazilerimiz için de bir düzenleme getirilmedi. Yapılan bu
referandumda, kamu çalışanlarına uluslararası normlarda
toplu iş sözleşmesi vadedildi ancak aradan geçen on altı aylık
süreden sonra, oradaki söylemlerin gerçekleştirilemediği bir
tasarı karşımıza geldi. O dönemde memur kesimimizde
gerçekten bir umut yaratılmıştı, bir beklenti
oluşturulmuştu ancak geçen süre içerisinde önümüzdeki tasarı tam
bir hayal kırıklığı.
Öte yandan, bu tasarıda,
konfederasyonlarla varılan mutabakatı da göremiyoruz değerli
milletvekilleri. Bu mutabakattan, ilk hâlinden oldukça da
uzaklaşılmış. Sadece tek bir kamu sendikasına
ağırlık verilmiş. Aslında burada da mevcut AKP
Hükûmetinin bir kendi görüş ve uygulamasını da görme
fırsatı buluyoruz. O da nedir? Kendilerinin önemsediği ve sadece
bir sendika üzerinden yapılan bir uygulama. Dolayısıyla, bu
önemli bir gösterge, tarafsızlık anlamında tabii ki önemli bir
gösterge. Bu tasarının adında kamu görevlisi de geçiyor ancak
içeriğine baktığımız zaman, kamu görevlisi
tanımında dahi bir uzlaşma olmadığını, tam
olarak ve net bir şekilde kamu görevlisi tanımının da
yapılamadığını görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, işin
bir de uluslararası boyutu var. Bakın, Avrupa Sosyal
Şartını, Hükûmet, 9 Nisan 2007de, bazı çekinceler koyarak
kabul etti ancak bütün uluslararası anlaşmalarda ve bu
şartı imzalayan bütün ülkelerde grevli bir toplu sözleşme
getirilmesine rağmen, maalesef, bu çekincelerin içerisinde AKP İktidarı,
grev de dâhil olmak üzere bütün toplu eylem kararlarını da düzenleyen
6ncı maddeye çekince koydu.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, yaklaşık 5 milyon kamu görevlisini, emeklisini,
yakınlarını ilgilendiren bu tasarıda bir temsil imkânı
yok. Bu tasarıda, onlara uluslararası normlarda ve ILO
sözleşmelerine uygun birtakım hükümler getirilmediğini de görmek mümkün.
Ayrıca,
yapılan zamlar, ekonomik şartların ezici baskısı
altında kendilerini gerçekten mağdur durumda bulan kamu görevlilerine
gerekli düzenlemenin de getirilmediğini görüyoruz. Dolayısıyla
bu tasarıyı, bütün bu şartları da göz önüne alırsak
tasvip etmemiz, onamamız mümkün değil.
Bizler şunu
düşünüyoruz: Çalışanların önemsendiği,
çalışma hayatıyla barışık ve taraf olunan bütün
uluslararası sözleşmeleri de kapsayacak bir tasarı bir an önce
bu Genel Kurula gelsin diye temenni ediyoruz ve hepinizi tekrar saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tanrıkulu.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapacağız.
Sisteme girmiş olan
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Birinci sırada,
Bursa Milletvekili Sayın Erdemir
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Avrupa
Komisyonu 2011 İlerleme Raporunda, sendikal hakların AB
standartları ve ILO sözleşmelerini
karşılamadığı eleştirisi yer almaktadır.
Yine, Uluslararası
Çalışma Örgütünün 100üncü çalışma konferansında,
Türkiye Cumhuriyeti, ILO sözleşmelerine uymama, işten atma ve
sendikacılara yönelik baskılar konusunda Svaziland, Zimbabve ve Burma
gibi ülkelerle birlikte kara listeye alınmıştır. Suçluluk
duygusundan olsa gerek, bu kanun tasarısını, Mecliste AB Uyum
Komisyonuna sevk etmeden, Avrupa Sosyal Şartına, ILO
sözleşmelerine ve AB müktesebatına uyumlu hâle getirmeden Genel
Kurula getirdiniz, kaçırdınız. Nasıl siyasetiniz için ak
dediniz kara çıktıysa, sendikacınız için de ak dediniz
sarı çıktı.
Sarı sendika
yasalarınızın, Türkiye Cumhuriyetinin gerek AB üyelik sürecine
ilişkin gerekse uluslararası anlaşmalardan doğan
yükümlülüklerini karşıladığını düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Atıcı, Mersin Milletvekili
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, grev hakkı
olmayan toplu sözleşme âdeta iktidarsız hükûmete benziyor; hükûmet
var ama iktidarı yok; emekçi var, emekten gelen hakkını
kullanamıyor. On yıldır tek başına iktidarsınız.
Şimdi size soruyorum Sayın
Bakan: Neden korkuyorsunuz Allah aşkına? Hani güçlüydünüz, hani
Başbakan dünya lideriydi? Kendi memurunuzdan mı korkuyorsunuz da grev
hakkını vermiyorsunuz? Mükemmel iyinin düşmanıdır.
diyerek hiç kimseyi kandıramazsınız. Biz, size, mükemmeli
değil, hiç olmazsa iyinin biraz daha iyisini yapın diye yol
gösteriyoruz. Siz de her zaman bizim fikrimize ihtiyaç duyuyordunuz.
Gelelim GSSye. Genel sağlık
sigortasında zaten vergisini ödeyen vatandaşa bir de GSS yükü
eklediniz. Sonra diyorsunuz ki: Herkesi GSS şemsiyesi altına
aldık. Ek GSS primini ödeyemeyen vatandaşlarımız
sağlık hizmeti alamıyor Sayın Bakan, gerçekten
alamıyor, rehin kalmıyorlar ama hepsinin evine haciz geliyor.
Örnekleriyle Meclise sundum,
takdirlerinize de sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Kütahya Milletvekilimiz
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce de sordum,
cevabını alamadım. Başka hangi dünya ülkelerinde böyle bir
tasarı vardır? Bu düzenlemeye benzer düzenlemelerin olduğu dünya
ülkelerinden birkaç örnek verebilir misiniz?
İki: Bu tasarı
kanunlaştığında kamu görevlilerine şimdiye kadar
oluşan gecikmelerden dolayı ne kadar ve ne zaman bir ödeme
yapılacaktır? Söz konusu ödemenin hazineye getireceği ek yük ne
kadardır ve bu hazineye gelen yük hangi kaynaktan karşılanacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Manisa Milletvekili
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Bakanım, Bakanlığınıza yöneltmiş olduğum bir
soru önergesine, bugün elimize ulaşan cevaba göre, Sosyal Güvenlik Kurumu
aleyhinde bedeli karşılanmayan ilaçlar, bedeli
karşılanmayan tedavi ücretleriyle
ilgili açılan davaların tamamına yakınının
kurum aleyhine sonuçlandığını ve
vatandaşlarımız tarafından başvurulan mahkemelerde
kurumun genel tutumunun özellikle de daraltılan geri ödeme listesinin
uygun bulunmadığı görülmektedir. Önümüzdeki günlerde,
geçtiğimiz bir yıl içinde daraltılan bu listelerin eski hâline
getirilmesi ve hasta hakları açısından konunun yeniden ele
alınması düşünülmekte midir?
BAŞKAN İstanbul
Milletvekili Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Bakan, on yıllık sizinle olan bir
tartışmamız, muhtarlar. Grup başkan vekiliyken
-tutanakları getireyim- Geldi, geliyor, gelecek, en kısa sürede
Köy Kanunu ne zaman geliyor? Muhtarların özlük hakları ne zaman
çözülecek? Artık ben on yıldır bu rüyayı çok görüyorum,
acaba yeni bir rüya görecek miyim?
İki: Emniyet hizmetleri
sınıfına alınan -Devlet Personel Daire Başkanım
burada- mahalle bekçilerinin hiçbir özlük hakkı verilmedi. Eski
sınıfıyla yeni sınıfı arasındaki emniyet
hizmetleri sınıfına alınmasıyla hiçbir hakka
kavuşamadılar. Bir kez daha dikkatinizi çekiyorum.
Üç: Köy korucularının ne
kadar maaş aldığını, köy korucu emeklilerinin ne kadar
emekli maaşı aldıklarını acaba Bakanlığınız
biliyor mu? Bu konuda ne düşüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Öğüt,
İstanbul Milletvekili.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok efendim.
BAŞKAN Sayın Ağbaba,
Malatya Milletvekili
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, bugün Sabahattin Alinin katledilişinin
altmış dördüncü yılı. Altmış dört yıldır
faili meçhul bir cinayet. Millî duygular örgütüne havale edilmiş bu
cinayet artık aydınlatılmalıdır. MİTin
arşivi açılmalı, bütün belgeler toplanmalı ve failler
kamuoyuna duyurulmalıdır. Sabahattin Alinin ailesinden devlet
adına özür dilenmelidir. Bakın, Sabahattin Ali bir şiirinde ne
diyor:
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allaha
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma.
Sabahattin Ali dertleriyle,
sitemleriyle ve görecek günleriyle katledildi. Kendisi bunlara
aldırmadı ama bizler aldırmak zorundayız. Sabahattin
Alinin ailesinden, bu Mecliste, Başbakan devlet adına özür dileyerek
altmış dört yıllık acıyı hiç olmazsa biraz
hafifletmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Halaman, Adana Milletvekili
ALİ HALAMAN (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben Sayın Bakanıma, ilgili
bakanlar da burada olduğu için soruyorum. Sorduğum için de kusura
bakmasınlar tekrar anlamını taşıyor.
Bundan dört ay önce, basında
genelde Uludere olayı olarak geçen 33 vatandaşımızın
ölümü üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyon gönderdi, siyasiler gitti, taziyede bulundular. Fert
başına da, işte, 123 bin lira para verdiler.
İstanbulda
çadır kent yandı, Sayın Bakanım orayı ziyaret etti,
taziyede bulundu.
Bundan
üç ay önce, Adananın Kozan ilçesinde Gökdere Barajı patladı. 12
insanımız Hakkın rahmetine kavuştu, 6sının
ölüsü bulunmadı. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Uludereye
gönderdikleri gibi, bir komisyon kurup göndermediler, bakanlar gitmedi,
siyasiler gitmedi. Uludereyle bura emsal teşkil etmez mi? Bunların
hakkı yok mu?
BAŞKAN Sayın
Doğru
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımıza
da sormak istiyorum: Memur ve ücretlilerin kredi kartı borçları çok
yükselmiştir, icra dairelerine çok sayıda dosya intikal etmektedir.
Kredi kartı borçları ve bireysel kredilerle ilgili olarak bir ödeme
kolaylığı veyahut de faiz silinmesiyle ilgili bir
çalışma Hükûmet tarafından yapılacak mıdır? Bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN Sayın
Bakanım, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Öncelikle, bu
tasarının AB Uyum Komisyonuna sevk edilmemesiyle ilgili bizim özel
bir gayretimiz yok. Toplu İş İlişkileri Yasa
Tasarısı AB Komisyonuna sevk edildi.
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Bu niye gelmedi acaba?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bu, bizim
irademiz, bizim elimizde olan bir hadise değil. Meclisin çalışma
sistemi var, o çerçevede bu konuları değerlendirmeniz yerinde olur diye
düşünüyorum.
AB ve ILO normları
çerçevesinde bir yasal düzenleme gerçekleştiriyoruz. Bildiğiniz gibi,
örgütlenme ve toplu pazarlık çerçevesini ILO ve AB normları
belirlemiş bulunuyor ama her ülkenin de kendi koşulları var. O
koşullar konusunda da bir alanımız var, bir hareket
alanımızın olduğunu ifade etmek istiyorum.
Diğer sorulara
gelince, yargı mensuplarının sendikasının
kapatılmasının Hükûmet tasarrufu olmadığını
Kanuna göre, meslek esasına göre sendika kurulamamaktadır.
Yargıç mensuplarından oluşan sendika da mahkeme kararıyla
kapatılmıştır.
İlave zam en
kısa zamanda
İşte, bu yasayı bir an önce çıkarır
isek ilave zamları toplu sözleşme masasında belirleyeceğiz.
Bunun maliyeti ne olur? diye soruyor arkadaşlarımız. Toplu sözleşmede
çıkacak olan maliyet
ALİM IŞIK
(Kütahya) Gecikmenin maliyeti
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
ne ise o olacak ve geriye doğru, tabii ki
dört aylık veya beş aylık süreyi de içine alacak olan
düzenlemelerdir.
Ayrıca, grev hakkıyla ilgili
değerlendirmemi yaptım. Anayasa ortada, anayasa
değişikliğini inşallah bütün partiler birlikte
gerçekleştiririz ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu görüşüne de -Az
önce ifade ettikleri- Sayın Başkanımızın görüşüne
atfen söyledikleri çalışanlar anlayışı çerçevesinde
yeni bir anayasa düzenlemesini yapmaktan yana olduğumuzu belirtiyorum.
Sayın Aslanoğlu Grup
Başkan Vekilliği dönemime gittiler. O dönemde muhtarlara yüzde 100,
Bakanlar Kurulu kararıyla bir zam yapılmış idi, yine siz de
çok ısrarcı olmuştunuz, bizler de gereğini yapmış
idik sizlerin de desteği ile. Ama bugün, Köy Kanunu
çalışması devam ediyor. Bu sorunun muhatabı, takdir
edersiniz, İçişleri Bakanımız ve ne zaman çıkar bu
yasa, ne şekilde bir takvim öngörüyorlar; umarım İçişleri
Bakanımız en sağlıklı bir şekilde bilgiyi
verirler.
Bunun dışında,
4/Clilerin sendika üyesi olamadığı görüşünün doğru
olmadığını belirtiyorum.
Ayrıca, diğer ülkelerde bir
yasa söyleyin ki, böyle bir yasa var mı şeklinde
Mesela, Fransada
Maliye Bakanının onayı olmadan böyle bir toplu sözleşme
hükmü yürürlüğe giremez. Yani Çok iyi. diyorsanız, getirip koyabiliriz.
İşte, gelişmiş bir Avrupa ülkesinde
Herhâlde hiçbiriniz
bunu tasvip etmeyeceksiniz. Onun için, daha ileri bir düzenlemedir
anlamında bunu ifade ediyorum.
Ayrıca, tabii söylenecek
diğer cevaplar da var arkadaşlar. Şunu, köy korucularıyla
ilgili
Geçtiğimiz hafta içerisinde Parlamentoda sizler gibi bizi de
ziyaret ettiler, onlarla görüşmemizi yaptık. Ne kadar maaş
alıyorlar, ayrıntılı bir şekilde sizlere
yazılı olarak takdim ederiz.
Şunu ifade edeyim: Az önce,
Sayın Grup Başkan Vekilimiz bizim bir konuşmamız üzerinde
bir değerlendirme yaptı. O çerçevede Tutanaklar gelsin, ona göre bir
cevap verelim. dedik. Tutanaklar geldi arkadaşlar. Şunu ifade
etmiş bir Değerli Milletvekili Arkadaşımız, Aytuğ
Atıcı Bey şunu söylemiş: Yetmedi, yasamayı ele
geçirdiniz -diye devam ediyor- yürütme ve yasama da yetmedi, Ak
yargıyı oluşturdunuz, Ak basını oluşturdunuz, Ak
sendikayı kurdunuz. Şunları yaptınız,
yaptınız arkasına diyor ki: Allah aşkına, nereye
gidiyorsunuz? diye soru soruyor, sorulan bu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Güzel soru.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ben de şu cevabı
vermişim, demişim ki: Efendim, ülkenin şurasını
şöyle ele geçirdiniz, şurasını ele geçirdiniz şeklinde
bir yaklaşım... Bilemiyorum, yani buraya gelen milletvekillinin
milletin oylarıyla geldiğini bilmiyor musunuz? Milletin
oylarıyla gelmişsiniz. Onun için Ne olacak yani bunun sonu? diye
soruyorlar. Belki de Ak Türkiye olacak desek daha doğru olur diye ben
ifade ediyorum. diyorum. Çünkü bu kadar ak, ak, ak sayıyorsunuz, sizin bu
ifadenizle
OKTAY VURAL (İzmir) O ayrı.
Başka Türkiye yok, akı pakı yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade edin efendim.
Sayın Başkanım, müsaade edin.
OKTAY VURAL (İzmir) Başka
Türkiye yok, önce Türkiye.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bakınız, yani bu
kadar şeyi söyledikten sonra Ne olacak? diye soruyorsunuz. Ben de
diyorum ki: O zaman da Ak Türkiye olur diye ben ifade ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani parti
devleti olacağını itiraf ediyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sonra da diyorum ki: Bunu, bu
soruyu çerçevesinde cevaplamak zorunda kaldım çünkü çok ağır
ithamlar kanımca, hak etmediğimiz ithamlar diye düşünüyorum.
Yani sorulan sorudaki tüm ifadeleri de verilen cevabı da açıkça
burada ortaya koyuyorum. Onun için
OKTAY VURAL (İzmir) Türkiyeyi
bölmeyin Sayın Bakan, Türkiyeyi bölmeyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
şunu ifade edeyim: Ben, bakınız
OKTAY VURAL (İzmir) Türkiyeyi
ak pak diye bölmeyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bu koltuklarda oturan insanlar
milletvekillerine, Parlamentoya, millete saygılı olmak
durumundadırlar. Olabilir, olabilir mi?
OKTAY VURAL (İzmir) Saygılı,
iradeye saygılı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Özellikle bunu istedim ki
yanlış bir şey var mı diye ama
Eğer olsaydı,
bunu istememin sebebi sizlerden özür dilemek, milleten özür dilemek idi ama
gördüğünüz gibi bir yanlış sorunun, yanlış yere
götürülen, kurumları karalamaya dönük bir sorunun içinde
olamayacağımı ifade eden bir düzenlemedir.
OKTAY VURAL (İzmir) O bir
partiyle ilgili
Cevabınız da yanlış Sayın Bakan. O
bir kadrolaşmayla ilgili
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ya, neyse, soru sordunuz
cevabı verdik.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Cevabın
da yanlış olduğunu kabul edin.
OKTAY VURAL (İzmir) Başka
Türkiye yok. Bu Türkiye bölünmez, ötekiler, şunlar, bunlar diye Türkiye
olmaz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Türkiye hiçbir zaman
bölünmeyecek. Nereden diyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) Ne
yapacaksınız yani, hapse mi atacaksınız muhalifleri,
öldürecek misiniz, tecrit kampına mı göndereceksiniz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Evet, temsilcilerin
belirlenmesinde konfederasyonların toplam üye sayısı önemli
değildir. Hizmet kolunda yetkili sendika olmak temsilî
sayılarını belirlemektedir. Örneğin gerek Memur-Senden,
Kamu-Senden, KESKten de örnekler verilebilir. Hangi hizmet kolunda eğer
en çok üyeye sahip iseler, o hizmet kolunda temsil yetkisini de
almaktadırlar.
Evet, Sayın Başkanım,
kısaca vereceğim cevaplar bundan ibaret.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Daha biraz
da zamanımız var, izniniz olursa Sayın Bakana bir iki şey
söylemek istiyorum.
BAŞKAN Bulunduğunuz yerden
lütfen, bir dakika yok, 45 saniye var.
Ayrıca, bir saniyenizi alayım,
listede Sayın Cihaner var, eğer kendileri müsaade ediyorsa siz
konuşabilirsiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Efendim, sataşmadan söz istiyor, sataşmadan!
BAŞKAN Sataşmadan demedi
efendim.
Müsaade buyurun.
Sayın Cihaner.
İLHAN CİHANER (Denizli)
Hâkim ve savcıların Türkiye'de kurmuş oldukları ilk sendika
Yargı-Sen Ankara Valiliğinin açmış olduğu dava
sonrasında kapatıldı, Yargıtay da bu kararı
onayladı, gerekçe olarak da meslek esasında sendika yasağı
gösterildi. Oysa biliyoruz ki meslek esasında sendika yasağı 12
Mart döneminde getirilmiş bir yasak. Dünyada hâkim ve savcıların
sendika kurmasının yasak olduğu ikinci bir ülke var
mıdır? Birincisi bu.
İkincisi, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının kamu görevlilerinin hangi
sendikaya üye olacağına dair yönetmeliğinde, yargı
çalışanlarının büro çalışanlarının
kurduğu sendikaya üye olabileceği belirtilmiştir. Hâkim ve
savcılar sizin gözünüzde büro memuru mudur?
Bir diğeri
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Cihaner.
Buyurun Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkanım, birazcık psikoloji, birazcık psikiyatri bilgisi
olan insanlar Sayın Bakanın düştüğü durumu
değerlendirirler. Birazcık doğruları söyleyince bir feveran
hâlinde bunları inkâr etme yoluna gitti, inkâr ederken de kabul
ettiğini gösterdi aslında. Ben bunun bir inkâr değil bir kabul
olarak algılandığını tutanaklara geçirmiştim
zaten.
Teşekkür ederim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Hekim olarak mı? Hekim olarak!
BAŞKAN Teşekkür ederim,
sağ olun efendim. Tutanaklara geçti.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 1inci madde
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Başkan, çok kısa bir arzım var. İç Tüzükün
60ncı maddesine göre çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, oturduğunuz
yerden, bir dakika.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağın,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin 2002
yılı İçişleri Bakanlığı bütçesinin
görüşmeleri sırasında yaptığı değerlendirmelere
ilişkin açıklaması
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Başkanım.
Başkanım, Sayın Çelikin
2002 yılı bütçe kanunu üzerinde, İçişleri
Bakanlığı bütçesi görüşülürken söylediği,
yaptığı bir değerlendirme var, aynen okuyorum: Güç demek
otorite demektir. Otorite iki tarafı keskin kılıç gibidir.
Keskinlik hassasiyet gerektirir. Devlet yönetiminde hassasiyet insan
haklarına saygı, dolayısıyla insanımızın
inanç, örf, adet, düşünce ve düşüncesini ifade etmesine saygı
demektir. Yönetimde haksızlık ve adaletsizlik söz konusu ise
haksızlıklara karşı direnme hakkına saygı
duymaktır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sene kaç?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
- 2002.
Bu görüşünü Sayın Bakan hâlâ
muhafaza ediyor mu? Muhafaza ediyorsa demokratik haklarını kullanmak
üzere Ankaraya gelen
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, soru-cevap bitti efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Süreniz tamam. Çok teşekkür ederim efendim.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı 200) (Devam)
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1inci madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
200 Sıra Sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci Maddesinde
geçen Toplu Sözleşme ibaresinden sonra gelmek üzere ve Grev ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Sırrı
Süreyya Önder Adil
Kurt
Iğdır İstanbul Hakkâri
Erol Dora Sırrı
Sakık Ertuğrul
Kürkcü
Mardin Muş Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012
Mehmet Şeker Namık
Havutca Musa
Çam
Gaziantep Balıkesir İzmir
Kazım Kurt Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Eskişehir İstanbul
Madde 1- 25/6/2001 tarihli ve 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun adı Kamu
Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki
önergelere Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Söz isteyen talepler
üzerinde?
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Erol Dora
BAŞKAN Mardin Milletvekili
Sayın Dora.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
EROL DORA (Mardin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, 200 sıra sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerinde tarafımızdan verilen değişiklik önergesi üzerinde
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, kamu görevlilerine toplu sözleşmenin yolunu açan yasa
tasarısında, her şeyden önce geç kalınmıştır.
Gecikmiş bir yasanın emekçileri memnun etmesi gerekirken,
uluslararası sözleşmelerin vurgu yaptığı
"örgütlenme özgürlüğü", "grev hakkı" ve
"toplu eylem biçimleri" bu değişiklik kapsamına
alınmamıştır.
Tasarı, genel anlamda kamu
görevlilerinin haklarının minimize edildiği, toplu
sözleşmenin kapsamının daraltıldığı, sadece
Hükûmetin isteği dâhilinde imzalanmasının mümkün
kılındığı, en önemlisi de itiraz hakkının
olmadığı bir içeriğe sahiptir.
Toplu eylem biçimleri ve grev
hakkı, demokrasilerin olmazsa olmazı niteliğindedir. Bu nitelik,
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve birçok uluslararası
sözleşme ile teminat altına alınmıştır ve
diğer uluslararası anlaşmalarda olduğu gibi
sözleşmelere taraf olan ülkeler açısından
bağlayıcı bir niteliğe sahiptir.
Anayasa'nın 90ıncı
maddesi "Temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler
içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri
esas alınır."
hükmünü içermektedir.
Buna göre, milletlerarası
anlaşmaların garanti altına aldığı ve sosyal
hukuk devletinin gereği olan grev hakkı, yapılan Anayasa
değişikliği ve sonrasında önümüze getirdiği bu yasa
tasarısı ile yasal güvence altına
alınmamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının en önemli
eksiklerinden biri, yerel hizmet iş kollarında uzun süredir toplu
sözleşme yapılmış ve bu sözleşmeler Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarıyla tescil edilmesine rağmen yerel
hizmet iş kolları ve yerel yönetimlerle ayrı şekilde toplu
sözleşme yapılmasını öngörmemesidir.
Tasarının
22nci maddesi "Mahalli idarelerde sözleşme imzalanması"
başlığıyla mahalli idareler olan belediye ve il özel
idarelerinde sözleşmelerin içeriğini düzenlemekte, ancak bugüne kadar
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla garanti altına
alınan yerel hizmet iş kolundaki bütün toplu sözleşmeleri yok
saymaktadır. 22nci madde, mahalli idarelerde yapılacak
sözleşmelerin toplu sözleşme sayılmayacağını ve
bu kapsamda Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna
başvurulamayacağını belirtmektedir. Sözleşmelerin
süresini mahalli idareler genel seçimleri süresince
uygulanacağını hükme bağlayan yasa tasarısı, bu
sözleşmeye dayanılarak yapılan ödemelerin
kazanılmış hak sayılmayacağını söylemektedir.
Bu bağlamda, yerel yönetimlerde kazanılmış olan ekonomik ve
sosyal haklar yok sayılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının sorunlu olan bir
diğer yanı da toplu sözleşmelerdeki temsiliyet meselesidir.
Toplu sözleşmeleri yürütecek ve imzalayacak Kamu Görevlileri
Sendikaları Heyetinde ciddi bir temsiliyet sorunu vardır ve birçok
sendika bundan rahatsız olmaktadır. Tasarının 19uncu
maddesinde düzenlenen hükümlere göre en fazla üyesi olan üç konfederasyon toplu
sözleşmeye katılabilmekte, sadece bünyesinde en fazla üye bulunduran
konfederasyon bu sözleşmeyi imzalama yetkisine haiz olmaktadır.
Bunun yanı
sıra, toplu sözleşmenin kapsamı oldukça sınırlı
tutulmuş, hukuki açıdan kapsamın sınırlı
olması bağlamında mali ve sosyal haklar tanımlaması
yapılmış ve kamu görevlilerinin mesleki ve özlük lakları,
demokratik ve siyasi taleplerine karşılık verecek bir
düzenlemeden özenle kaçınılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kamuda çalışan pek çok
kamu emekçisine sendika kurma ve mevcut sendikalara üye olma hakkını
engelleyen yasa tasarısının ülkemizin temel üreticisi olan
emekçilerin lehinde yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirtiyor, tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dora.
Aynı
mahiyetteki ikinci önergeyle ilgili Eskişehir Milletvekili Sayın
Kurt
Buyurun Sayın
Kurt. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir)
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 200 sıra
sayılı Yasa Tasarısının 1inci maddesiyle ilgili
vermiş olduğumuz değişiklik önergesinin özü, grev.
Elbette, uluslararası
sözleşmeleri Anayasanın üstünde bir norm olarak kabul eden bir hukuk
devletinde kamu görevlileri sendikalarının toplu sözleşmesi
olunca grevinin olmaması mümkün değildir. Bunun eksikliği Sendikalar
Yasasının da toplu sözleşmenin de aslında gerçek
anlamıyla uygulanmayacağı anlamına gelir. Eğer
demokrasi olacaksa tüm kurum ve kurallarıyla birlikte olmalıdır.
Benim istediğim kadar demokrasi olur, siz ancak bunu kullanabilirsiniz.
demek doğru bir mantık değildir, ancak bu ileri demokrasilerde
görülen coplu ve biberli demokrasilerde uygulanan bir uygulama olsa gerek.
Şimdi, getirilmiş olan
önergeyle eğer grev hakkını yasaya koymaz ve
sendikalarımıza vermez isek bu, AİHMin kabul etmiş
olduğu pek çok kararda işlendiği üzere, eksiklik olarak kabul
edilecektir. Zaten Anayasanın 90ıncı maddesiyle
uluslararası sözleşmeleri iç hukukta üst norm olarak kabul etmiş
olduğumuza göre, buradaki eksikliği mahkeme kararlarıyla
gidermek her zaman mümkündür ve sendikalarımız direnirse,
sendikalarımız mücadelesini yaparsa bu toplu iş sözleşmesi
de uygulanır ve onun sonucunda grev de yasal bir grev olarak
gerçekleşir. Burada o zaman ön almak gerekir. Doğru bir yasayı,
doğru bir yasamayı gerçekleştirmek istiyor isek toplu
sözleşmenin kapsamı içerisinde mutlaka grev yer almalıdır.
Çünkü AKPnin bu konuda samimi olup olmadığı ortaya
çıkacaktır.
Şimdiye kadar bu yasa
beklendiği için kamu çalışanlarına
yılbaşında yapılması gereken zam
yapılmamıştır. Ama bu yasa neden şimdiye kadar Meclise
getirilmemiştir, komisyonlarda
hızlandırılmamıştır? Zamanında ya da ihtiyaç
duyulduğunda iki günde yasayı çıkaran Meclis ve AKP, bu konuda
ne yazık ki çalışanlara bir adım yaklaşmamak
adına bu işi savsamış, oyalamış ve komisyonlarda
da doğru ve düzgün bir çalışma
gerçekleştirilememiştir. Çünkü Ocak ayının 20sinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunulan taslak, 23ünde Komisyona havale edilmiş,
ilk toplantı 26sında gerçekleşmiş olmasına
rağmen ancak Martta alt komisyon toplantısı yapılabilmiştir,
dolayısıyla burada bir oyalama, burada bir öteleme söz konusudur.
Şimdi, memurlarımıza bu
zammı yapmaktan kaçındığımız ölçüde keşke
elektriğe, doğal gaza ve akaryakıta yapma konusunda da aynı
duyarlılığı göstermiş olsaydık ama maalesef daha
dün elektriğe yüzde 9, doğal gaza yüzde 19 ve üç gün önce de
akaryakıta ciddi anlamda zamları çok rahat bir biçimde
gerçekleştiren Hükûmet, kamu çalışanlarının
Kızılayda coplanmasına ve biber gazıyla tahrik edilmesine
seyirci kalmıştır. Burada doğru ve uygun uluslararası
standartlarda bir yasa gerçekleştirecek isek önergemizi lütfen kabul
ediniz ve bu yasada, yasanın başlığında, adında
grev olsun ve arkasından gelecek diğer önergelerle kamu çalışanlarının
mutlaka toplu sözleşmesinin grev hakkını da kapsayacak bir
nitelikte gerçekleştirilmesini sağlayayım ve bu sağlama
sonucunda da Avrupa standartlarıyla yarışır, ILO
sözleşmelerine uygun bir sendika yasası gerçekleştirmiş
olalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
oylayacağım ve
karar yeter sayısını arayacağım.
1inci madde üzerindeki aynı
mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Efendim, kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık var. Sisteme girmek suretiyle yapacağız.
Şimdi, iki dakika süre veriyorum
ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı vardır, önergeler reddedilmiştir.
Şimdi, 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci madde üzerinde üç önerge
vardır, önergeleri ayrı ayrı okutup işlem
yapacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
200 Sıra Sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 inci Maddesinde
geçen "Toplu Sözleşme" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve
Grev" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Sırrı
Süreyya Önder Adil
Kurt
Iğdır İstanbul Hakkâri
Erol Dora Sırrı
Sakık Ertuğrul
Kürkcü
Mardin Muş Mersin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra
sayılı kanun tasarısının 2. maddesindeki toplu
sözleşme yapılmasına ibaresinden sonra gelmek üzere ve grev
hakkına ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Oktay Vural Oktay
Öztürk
Antalya İzmir Erzurum
Alim Işık Erkan
Akçay
Kütahya Manisa
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra
sayılı 'Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 2. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012
Mehmet Şeker Namık
Havutça Musa
Çam
Gaziantep Balıkesir İzmir
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Bülent
Kuşoğlu
İstanbul Eskişehir Ankara
Madde 2 - 4688 sayılı Kanunun
1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "her hizmet
kolunda yetkili kamu görevlileri sendikaları ve bunların
bağlı bulundukları konfederasyonlar ile Kamu İşveren
Kurulu arasında yürütülecek toplu görüşmelere ilişkin
esasları düzenlemektir" ibaresi "her hizmet kolunda yetkili kamu
görevlileri sendikaları ve yetkili konfederasyonlar ile Kamu
İşveren Heyeti arasında yürütülecek toplu sözleşme
görüşmeleri ve uyuşmazlık durumunda greve
başvurulmasına ilişkin esasları düzenlemektir."
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Son önergeye
katılıyor musunuz Sayın Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi,
Cumhuriyet Halk Partisi önergesi üzerinde kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Bülent Kuşoğlu.
BAŞKAN Sayın
Kuşoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 200 sıra sayılı Tasarının
2nci maddesi ile ilgili önerge üzerinde söz aldım. 2nci madde amaçla
ilgili madde, bunu özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. Şöyle: 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu şu anda
yürürlükte olan kanunun adı bu. Şimdi, bu kanunun mevcut 1inci
maddesi şu şekilde, bu maddeyle ilgili bir değişiklik
öngörüyor, diyor ki: Bu Kanunun amacı, kamu görevlilerinin ortak
ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korunması ve
geliştirilmesi için oluşturdukları sendika ve konfederasyonların
kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve
konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve
sorumluluklarını belirlemek ve her hizmet kolunda yetkili kamu
görevlileri sendikaları ve bunların bağlı bulundukları
konfederasyonlar ile Kamu İşveren Kurulu arasında yürütülecek
toplu sözleşmelere ilişkin esasları düzenlemektir. Kanun
değişiyor, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Kamu Görevlileri
Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu oluyor ama madde yine aynı kalıyor,
kanunun amacı yine aynı kalıyor. Buna özellikle dikkatinizi
çekmek istiyorum. Sadece görüşmelerle ilgili ibareler sözleşmeye
çevriliyor. Şimdi, toplu görüşme ile toplu sözleşme
arasında bir farklılık olacaksa, bir farklılık varsa,
kanunun amaç maddesinde de çok önemli bir değişikliğin
olması lazım, bu yönde bir değişikliğin olması
lazım.
Bakın, iki önemli
değişiklik oluyor. Anayasayla bunu getiriyoruz. Çok şeyin
değiştiğini ifade ediyoruz ama hiçbir şey amaç maddesinde
değişmemiş oluyor. Tabii, bunun sonucu nedir? Bunun sonucu toplu
görüşme ile toplu sözleşme arasında bir fark yok, sadece laf
olsun diye getirilmiş bir düzenleme.
Deminki konuşmam
sırasında da belirttim. Kamu görevlileri, devlet memurları toplu
sözleşmeyle ilgili bu madde geldi diye ücret almayacaklar ya da zam
almayacaklar, zaten alıyorlardı. Bununla demokratik bir hak
kazanacaklar çünkü grev hakkı zaten verilmiyor Anayasayla. Kamu
görevlilerinin daha fazla katılımcı, daha fazla sorumluluk
sahibi olabilmelerini sağlamak lazım. Bunu da vermiyoruz. Daha fazla
sorumluluk sahibi yapacak onları, daha fazla inisiyatif sahibi yapacak
hiçbir düzenlemeye izin vermiyoruz. Diyoruz ki: Toplu sözleşme
görüşmelerinde bile bizim çizdiğimiz sınırların
dışına çıkamayacaksın, mevcut mevzuatın dışında
hiçbir şeyi teklif edemeyeceksin.
Onun haricinde -şu anda 700 bin
kamu görevlisi bildiğim kadarıyla üye değil sendikalara- en az
600 bin kamu görevlisini de kapsama almıyoruz. Millî Savunma
Bakanlığında çalışan sivil memurlar, infaz
memurları, emniyet hizmetlerinde çalışanlar, o kadar çok ki. 600
bin kamu çalışanını da işin içine sokmuyoruz, kanun
kapsamına almıyoruz. Yetkili konfederasyon toplu sözleşmeyi
imzalamazsa ikincisi imzalar. diyoruz. Yani kamu görevlilerine tek bir
alternatif sunuyoruz, Bu yoldan yürüyeceksin, bunun dışına
çıkman mümkün değildir. diyoruz. Alternatif sunmuyorsanız,
inisiyatif vermiyorsanız, Daha fazla zam talep etmesin, daha fazla
sorumluluk almasın. diyorsanız, bunu getirmemizin bir anlamı
yok. Sadece uluslararası kuruluşlarda ya da uluslararası
bazı metinlerde Türkiyede toplu sözleşme var mıdır?
Vardır, toplu sözleşmeyle ilgili bir kurum vardır. demek için
bunu getirmiş oluyoruz. Onun için, bununla ilgili düzenlemeyi biz
komisyonda da özellikle belirttik. Eğer yapıyorsak çok daha güzel bir
şekilde yapmamız lazım, anlamlı bir şekilde
yapmamız lazım, anlamlı hâle getirmemiz lazım.
Burada çok önemli bir
yanlışlık var, eksiklik var. Burada devlet memurlarına,
kamu görevlilerine inisiyatif tanıyacak, sorumluluk verecek, onların
sorumluluklarını geliştirecek, dolayısıyla da demokrasiye
katkıda bulunacak bir hâle bu işi sokmak lazım. Bu mevcut
şekliyle, biraz önce amaç maddesinde de okuduğum gibi, hiçbir
farklılık olmamasıyla maalesef hiçbir şey getirmeyecek bu
düzenleme. Tatsız, tuzsuz bir kanun olacak. Zaten gecikti ilk defa, devlet
memurları zamlarını zamanında alamamışlar. Bunu
hiç olmazsa anlamlı bir hâle getirelim diye düşünüyoruz.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kuşoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisinin önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra
sayılı kanun tasarısının 2. maddesindeki toplu
sözleşme yapılmasına ibaresinden sonra gelmek üzere ve grev
hakkına ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal
(Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Vural, kim
konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) Gerekçe
efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Grev hakkının kamu
çalışanlarına tanınması ve buna ilişkin
esasların düzenlenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisinin önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
200 Sıra Sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 inci Maddesinde
geçen Toplu Sözleşme ibaresinden sonra gelmek üzere ve Grev ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Kürkcü, Mersin
Milletvekili, buyurun efendim.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sevgili
arkadaşlar, Sayın Başkan; ben anlamıyorum Komisyon ve
Hükûmet niye bu önergeye katılmıyor.
Sendikaların haklarının
ve imkânlarının genişletilmesi için bir yasa yapıyorsunuz
fakat bu yasada kamu çalışanlarına, kamu görevlilerine grev
yapma hakkı tanımıyorsunuz. O zaman niçin böyle bir
değişiklik yapıyorsunuz? Bu değişikliğin
çalışanlar açısından ne gibi yararı olabilir? Çünkü
grev dediğimiz şey, her şeyden önce emekçinin, çalışanın,
kendisini çalıştıranla arasındaki temel sözleşmeleri,
çalıştıranın, iş sahibinin, patronun, burjuvazinin,
devletin gözden geçirmesi, değerlendirmesi ve ücreti piyasa
koşullarına uydurması için elindeki biricik yasal silah. Kamu
çalışanlarının, kamu görevlilerinin diğer işçilerden
herhangi bir farkı yok. Fabrikada çalışan işçiyle bir
öğretmen veya bir hastanede çalışan teknisyenle bir hekim veya
bir yargıç ile o mahkemede çalışan bir müstahdem arasında,
yaptıkları, ettikleri, ürettikleri artık değer, toplumsal
çalışma hayatına kattıkları bakımından
herhangi bir fark olmadığı hâlde, onları kendi ücretlerini,
kendi sosyal haklarını, kendi geçim koşullarını
yeniden üretmek, bunları tartışmak, bu konuda yeni haklar elde
etmek hakkından mahrum bırakmak, onları bir şekilde
devletin kulu, onun kölesi, onun iki dudağı arasından çıkan
sözler ile kendi geçim koşullarını tayin eden bir
sınırlı hak sahibi yurttaş hâline getirmek, yurttaşlar
arasında, emekçiler arasında, hakları bakımından böyle
bir sınırlama ortaya koymak; bütün bunların
anlaşılabilir bir gerekçesi yoktur. Bu, aslında, 12 Eylül
rejiminin bize dayatmış olduğu anayasal ve yasal düzenlemelerin
son kalıntılarından bir tanesidir. Ama ne kadar
enteresandır, devlet ve sermaye, başka pek çok şeyin
gerçekleşmesini, değişmesini istedikleri hâlde, kamu
çalışanlarının grev haklarının gerçekleşmesini
istememektedirler çünkü hepimiz biliyoruz ki Türkiyede, emek gücünün
değerinin tanzimi bakımından kamu sözleşmeleri daima
düzenleyici bir rol oynuyor. O nedenle, eğer kamu görevlileri grev
hakkına sahip olur, ücretlerini ve haklarını bir derece
yukarıya çıkartırlarsa bu, otomatik olarak, kaçınılmaz
bir biçimde bütün emekçilerin hak ve imkânlarına, ücretlerine
yansıyacaktır. O nedenle, Türkiyede, neredeyse 2 milyona yakın
kamu görevlisine ücret ödeyen devlet, bu ücretlerin tanzimi
bakımından, işçilerin, çalışanların,
doğrudan emekçilerin, hizmetlerin doğrudan üreticilerinin ortaya
çıkarak kendi haklarını elde etmelerini bir bütün olarak sermaye
sahiplerinin çıkarları bakımından geride tutmak
istemektedir. Bunun başkaca bir açıklaması yoktur. Bir bütün
olarak tabloya baktığımızda, karşımızdaki
gerçek budur.
Türkiye, kamu görevlilerine grev
hakkı tanımayan tek OECD ülkesidir. Türkiye, kamu görevlilerine grev
hakkı tanımayan tek Avrupa Birliği aday üye ülkesidir. Türkiye,
aslında, bu koşullar bakımından, modern dünyanın bir
parçası değildir, bu koşullar bakımından bir Orta
Çağ ülkesidir. Ancak şunu hepimiz biliyoruz: Hiçbir zaman ve hiçbir
koşul altında, çalışanlar, emekçiler, sonsuza kadar köle
konumunda tutulamazlar, hele, Türkiyedeki emek gücünün hemen hemen en çok
eğitilmiş, en iyi eğitilmiş, dünya
koşullarını ve Türkiye'nin koşullarını
yorumlamaya diğer emekçi kesimlerden daha da açık olan kamu
görevlilerinin çok daha uzun bir süre grev hakkından mahrum
bırakılmaları söz konusu olmayacaktır.
Bence kestirme yol bizim önerimizi
benimsemektir. Bu kararı değişen maddeye ekleyerek grev
tanımını bu yasanın içerisine eklersiniz veya
öğretmenler, doktorlar, hekimler, yargıçlar, kamu görevlileri bu hakkı
eninde sonunda söke söke alırlar. Siz bunu istiyorsunuz, onlar da size
bunu yapacaklar. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kürkcü.
Sayın Kürkcü ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi, kabul edilmeyen
önergelerden sonra mevcut maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde üç önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3. maddesinin a fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Şandır Mustafa
Kalaycı Mehmet
Günal
Mersin Konya Antalya
Erkan Akçay Sümer Oral
Manisa Manisa
a) "Kamu Görevlisi bu kanun
kapsamındaki kurum ve kuruluşlarda işçi statüsü
dışında kalan bütün çalışanları"
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012
Mehmet Şeker Namık
Havutça Musa
Çam
Gaziantep Balıkesir İzmir
Kazım Kurt Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Eskişehir İstanbul
MADDE 3- 4688 sayılı Kanunun
3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı), (j) ve
(k) bentleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş, (l) bendi eklenmiştir.
a) Kamu görevlisi: Bu kanun
kapsamında yer alan kurum ve kuruluşlarda istihdam edilen bütün
çalışanları,
h) Genel toplu sözleşme: Bu
Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde kamu görevlilerinin ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını
belirlemek üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık
kalınması durumunda Kamu İşveren Heyeti ile
konfederasyonların katılımı ile oluşturulan Kamu
Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan sözleşmeyi,
ı) Hizmet Kolu toplu
sözleşmesi: Bu Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde bir hizmet kolu
kapsamına giren genel bütçeli kurum ve kuruluşlarda çalışan
kamu görevlilerinin hizmet koluna özgü ortak ekonomik, sosyal, demokratik,
siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını belirlemek üzere
yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması
durumunda Kamu İşveren Heyeti ile sendikaların
katılımı ile oluşturulan Kamu Görevlileri Sendikaları
Heyeti arasında imzalanan sözleşmeyi,
j) Kurumsal toplu sözleşme: Bu
Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde, kurum düzeyinde ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını
belirlemek üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda
mutabık kalınması durumunda Kamu İşveren Heyeti ile
Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan sözleşmeyi,
k) Toplantı tutanağı:
Toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda toplu sözleşme
imzalanamaması halinde, tarafların uzlaştığı ve
uzlaşamadığı konuların yer aldığı
tutanağı,
l) Sendika temsilcisi:
Sendikaların tüzükleri uyarınca işyerinde seçilen sendika
temsilcisini,"
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
200 Sıra Sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3'üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
MADDE 3- 4688 sayılı Kanunun
3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı), (j) ve
(k) bentleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"a) Kamu görevlisi: Bu kanun
kapsamında yer alan kurum ve kuruluşlarda istihdam edilen bütün
çalışanları,
h)
Genel toplu sözleşme: Bu Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde kamu
görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak
ve çıkarlarını belirlemek üzere yürütülen toplu sözleşme
görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması durumunda Kamu
İşveren Heyeti ile konfederasyonların katılımı
ile oluşturulan Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında
imzalanan sözleşmeyi,
ı)
Kurumsal toplu sözleşme: Bu Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde, kurum
düzeyinde ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve
çıkarlarını belirlemek üzere yürütülen toplu sözleşme
görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması durumunda Kamu
İşveren Heyeti ile Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti
arasında imzalanan sözleşmeyi,
j) Toplantı tutanağı:
Toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda toplu sözleşme
imzalanamaması halinde, tarafların uzlaştığı ve
uzlaşamadığı konuların yer aldığı
tutanağı,
k) Sendika temsilcisi:
Sendikaların tüzükleri uyarınca işyerinde seçilen sendika
temsilcisini,
l) Grev: Kamu emekçilerinin, mali ve
sosyal hakları ile çalışma koşullarının
iyileştirilmesi amacıyla kendi aralarında aldıkları
bir kararla veya sendikanın çağrısıyla işyerinde,
işkolunda ve ülke genelinde hizmeti durdurmasıdır.
Pervin
Buldan Sırrı
Süreyya Önder Adil
Kurt
Iğdır İstanbul Hakkâri
Erol
Dora Ertuğrul
Kürkcü
Mardin
Mersin
BAŞKAN Sayın Komisyon, son
okunan önergeye -Pervin Buldan ve arkadaşlarının-
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sırrı Süreyya
Önder, İstanbul Milletvekili.
Buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sinema emekçisi.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sinema emekçisiyim, onu bir sonraki şeyde konuşacağız çünkü
sinema emekçileri Diğer başlığı altında yer
alan maddeye dolduruluyorlar.
Fakat burada Sayın AK
PARTİlilere birkaç durumu hatırlatmak istiyorum: Bizim
verdiğimiz bu değişiklik önergesi iş yerlerinde emekçi konumunda
olan herkesin toplu sözleşme yapabilmesi
Birçoğunuz bu laf
kalabalığında ve bu teknik dille ilgilenmiyorsunuz. Mealen
şöyle bir şey: Bu 4/Clilere dünyada ölüm hariç her şeyi yasak
ediyorsunuz ya, hiçbir şeyden yararlanamıyorlar ya, her şeyden mahrumlar
ya, bari hiç olmazsa öbürlerinin yararlandığı kadar toplu
sözleşme hakkından yararlanmalarını temin etmeniz için
verilmiş bir değişiklik önergesi. Çalışanın
hakkı, hukuku, en az bir diğeri kadar. Hiç bıyık bükmeyin,
hiç gözünüzü çatmayın, sizin ne hakkınız varsa gökten şeriatla inmediniz- öbürünün de o
kadar hakkı var.
Ben size söyleyeyim, bu Meclisten başlayalım.
Kendi kulisinizde kahve söylemeyin, getirirken 4/Cli işçi içine
tükürebilir, o kadar öfkeliler size. Gelin, muhalefet kulisinde için.
Allah sizi esirgesin, siz hastalanmayın, sizi
götüren ambulansın şoförü var ya, 4/Cli. Bak, hastalanmayın,
hastalanırsanız eşiniz dostunuz ya da bir AK PARTİli, yani
4/Clilere her şeyi haram eden bir AK PARTİli bulun, sizi o
götürsün. Sorumluluğu da yok. Bak, para vermiyorsunuz, emeklilikten
faydalanamıyor, kendi emeğinin pazarlığını bir
başkası yapıyor aynı işi görüyorlar- kendi
yapamıyor. Ben şoför olsam sizi salim olarak götürmek sorumluluğunu
hissetmem.
Laboranta kan aldırmayın. Bak, orada esas hizmetlerde
taşeron çalıştırılamıyor ya, bu işi servis
diye başlattılar, güvenlik diye, temizlik diye
başlattılar, esas şeyler de şu an
taşeronlaştırılmış durumda. İğneyi,
Allah esirgesin zort diye biraz fazla kaçırabilir. Tamam mı?
Kendinize dikkat edin. Hayatın her alanında -500 bine
çıkardınız- bu 4/Clilerle muhatap olacaksınız.
4/Cli yapacaksanız bir tek polisleri yapın,
belki insafa gelirler, belki emekçilere, mazlumlara, Kürtlere bu kadar
pervasız davranmazlar. Yapacaksanız onları yapın.
Daha ileri gidelim. Bakın, adliyede, efendime
söyleyeyim, hastanede, birçok kamu kurum ve kuruluşunda esas işleri
görenlerin hepsi taşeron ve bunların hulusu kalp ile kamunun
hizmetini göreceklerini beklemek ancak safdillik olur.
Onun için, bu verdiğimiz değişiklik
önergesi şu arkadaşlar, mealen: 4/Cli dediğiniz o da
Allahın bir kulu olan, diğeriyle aynı işi yapan, hatta
daha fazla çalışan, hiçbir güvencesi de olmayan insanı diğeriyle aynı
duruma getirmek. Buna hangi vicdanla yok diyebilirsiniz ki? Biriniz de
çıkın Allah aşkına
İşte ismen
sataşıyorum burada, sayın grup başkan vekilleri gelsin,
desinler ki ya da Bakanlık temsilcisi, kendisi de burada yok- gelsin,
desin ki: Arkadaş, bizim şuna hak gördüğümüzü 4/Cliye hak
görmememizin sebebi bu. Ben de geleyim elini öpeyim Aferin ya diyeyim. Yok
ki böyle bir gerekçe. Zalimlikten başka
Bu kadar IMFye posta koyuyoruz
diyorsunuz, bak IMFnin, vaktinde bu ülkenin başına bela ettiği
işler, bu 4/Cyi onlar tebelleş ettiler, siz de iman
bellemişsiniz! El insaf vel hayâ vel iman. Biriniz gelin, şu Genel
Kurula deyin ki: 4/Cli şu yüzden genel grev yapamaz arkadaş.
Hepinizden hassaten rica ediyorum, biriniz gelin, Allah için deyin ki:
Gerekçesi budur, sebebi budur, olmazı budur. Buna ne mâni? Hiçbir
şey! Bu neoliberal vahşi kapitalizme iman etmekten başka bunun
bir gerekçesi yok. Varsa bir babayiğit gelsin, desin ki burada: Bak
kardeşim bunun gerekçesi budur. Biz de bütün emekçilerle beraber özür
dileyelim.
Bu sefer, buna oy
verecek olanlara saygılarımı sunmuyorum, geri kalanlarına
saygılar. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Önder.
Sırrı Süreyya
Önder ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Vallahi bravo! Vallahi bravo! Allah sizden razı olsun! Geri kalanın
oylamasına katılmasak da olur. Bu ne ya? Bu nedir ya? Böyle bir
şey olur mu? Ne farkı var? Ne farkı var onun diğerinden? Bu
sağcılık değil, solculuk değil, hiçbir şey
değil, insanlık bahsi, insanlık, vallahi insanlık bahsi!
BAŞKAN Sayın Önder, lütfen
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012
Mehmet Şeker
(Gaziantep) ve arkadaşları
Madde 3- 4688 sayılı Kanunun
3 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (a),
(h), (ı), (j) ve (k) bentleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş, (l) bendi eklenmiştir.
a) Kamu görevlisi: Bu kanun
kapsamında yer alan kurum ve kuruluşlarda istihdam edilen bütün
çalışanları,
h) Genel toplu sözleşme: Bu
Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal,
demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını
belirlemek üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda
mutabık kalınması durumunda Kamu İşveren Heyeti ile
konfederasyonların katılımı ile oluşturulan Kamu
Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan sözleşmeyi,
ı) Hizmet kolu toplu
sözleşmesi: Bu Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde bir hizmet kolu
kapsamına giren genel bütçeli kurum ve kuruluşlarda çalışan
kamu görevlilerinin hizmet koluna özgü ortak ekonomik, sosyal, demokratik,
siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını belirlemek üzere
yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık
kalınması durumunda Kamu İşveren Heyeti ile
sendikaların katılımı ile oluşturulan Kamu Görevlileri
Sendikaları Heyeti arasında imzalanan sözleşmeyi,
j) Kurumsal toplu sözleşme: Bu
Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde, kurum düzeyinde ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını
belirlemek üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda
mutabık kalınması durumunda Kamu İşveren Heyeti ile
Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan
sözleşmeyi,
k) Toplantı tutanağı:
Toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda toplu sözleşme
imzalanamaması halinde, tarafların uzlaştığı ve
uzlaşamadığı konuların yer aldığı
tutanağı,
l) Sendika temsilcisi:
Sendikaların tüzükleri uyarınca işyerinde seçilen sendika
temsilcisini,"
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
size satır başlarıyla birkaç konuyu vereceğim,
takdirlerinize sunacağım.
Memurlara grevli ve toplu
sözleşmeli sendika hakkı verileceği, referandum öncesi herkese
müjde denildi. Doğru mu arkadaşlar? Ve referandum
sırasında tüm billboardlarda Memurlara toplu sözleşme
hakkı denildi. Biz istiyoruz, derhâl ama adam gibi bir yasa yapalım,
dört dörtlük bir yasa yapalım. Getirin, en önce biz imzalayalım. Bir
kere, bu yasada çok geç kaldınız. Bunun kabahati sizindir. Bunun
kabahati hepinizindir. Bu, aralık ayında bütçe bitiminden sonra hemen
sevk edilseydi bugüne kadar çoktan çıkmıştı. Burada hatta
bazen Vallahi muhalefet engelliyor. diye laf etmişler. Şunu
söylüyorum: Muhalefet -hiçbir parti- sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil,
bu yasanın yarın sabah çıkması için elinden gelen her
şeyi yaptı gerek çalışma komisyonunda gerek Plan ve Bütçe
Komisyonunda. Gecikmesinin sebebi: Her ne hikmetse alt komisyondan geçti, bir
buçuk ay sonra komisyona geldi; bir.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay)
Anayasa değişikliği
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Dur, konuşma, bir dakika. Konuşma orada, biliyorsan gelir
konuşursun, tamam mı? Biliyorsan gelir konuşursun.
İki: Şimdi, bu bir
hükümranlık yasası. Bir kişiye bağlı. Demin Sayın
Bakan açıkladı, üç konfederasyonun üye sayılarını
açıkladı: 505 bin, 394 bin, 232 bin, 26 bin ve 4 bin. 505 bin
kişiyi temsil eden konfederasyonun başkanı imza atarsa her
şey tamam, 1 kişi! O konfederasyonu temsilen giden 9 kişiden 8
kişi hayır bile dese sadece o konfederasyonun başkanı
imzaladığı zaman her şey geçerli! Bunun adı demokrasi.
Batsın böyle demokrasi arkadaşlar! Nasıl bir demokrasi?
Benim hakkım ve
hukukumu korumayan bir kişi -ben tenzih ediyorum bugünkü o konfederasyonun
başındaki arkadaşımın bu karakterde
olmadığını- ama bir kişi imzaladığı
zaman her şey tamam, geri kalan hepsi teferruat, hiçbir hükmü yok. Efendim,
üç konfederasyondan bilmem ne, bilmem ne üye sayıları
Hiçbir hükmü
yok! Sadece bir kişi imzaladığı zaman bunun adı demokrasi
oluyor. Böyle bir demokrasiyi takdirlerinize sunuyoruz.
Şimdi, şu anda
yaklaşık 1 milyon 200 bin kişi var. 505 bin üyesi olan
konfederasyondan bir kişi imzaladığı zaman
-başkanı- her şey çok güzel, dört dörtlük oluyor. Bu nasıl
demokrasi, takdirlerinize sunuyorum.
NEBİ BOZKURT
(Mersin) Başkan seçimle geliyor, seçimle
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) O seçimle gelen başkanın 8 kişi de -seçimle
gelen- temsilcileri geliyor. Onlar imzalamadığı zaman,
başkan
Böyle demokrasi olmaz! Seçimle gelebilir, onlar da seçimle
geliyor.
Tabii yine bir
başka konu: 1 milyon 200 bin kişi sendikalı. Demokrasi böyle
işliyor, acaba ILOda böyle mi? 1 milyon 200 bin kişi, bir tek
sendika, öbürlerinin hak ve hiçbir yetkisi yoktur. Yetkisiz demokrasi olmaz
arkadaşlar. O zaman o insanları niye oraya
çağırıyorsunuz? O insanlara niye orada oynuyorsunuz? O
insanların onuruyla niye oynuyorsunuz? Oraya
çağırdınız insanların hiçbir hakkı, hukuku, söz hakkı
yoksa, yarın üyelerine nasıl hesap verecek o insanlar? KESKin ve
diğer sendikanın, Kamu-Senin başkanları üyelerine
nasıl hesap verecekler? İnsanlara rol yaptırmayın, oraya
çağırıyorsanız dinleyin, oraya
çağırıyorsanız görüş ve düşüncelerini alın
ama hiçbir yetkisi olmayan insanları da oraya çağırmayın.
Bir kişi çağırın o zaman bunun adı demokrasiyse, en
fazla üyesi olan sendikanın başkanını
çağırın, bu kadar teferruata gerek yok, bir kişi oturur,
hesabını onlar verir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Sayın Aslanoğlu ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3. maddesinin a fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları
a) "Kamu Görevlisi bu kanun
kapsamındaki kurum ve kuruluşlarda işçi statüsü
dışında kalan bütün çalışanları"
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Günal, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
maddede kapsama ilişkin önergemiz var. Az önce de diğer partilerden
arkadaşlarımızın önergeleri tartışıldı.
Bizim önergemizde de bütün çalışanları, bu işçi statüsü
dışında kalanları kapsıyor.
Bu genel bir hak değerli
arkadaşlar. Son yıllarda insan hakları alanında da önemli
gelişmeler kaydedildi, bizler de ülke olarak bazı uluslararası
sözleşmelere imza attık, ulusal hukukun üzerinde hüküm ifade eden
anlaşmalar var. Burada, çalışanlar arasında ayrım
gözetmememiz gerekiyor, bu kapsamda baktığımız zaman
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde de, 23üncü maddesinde, Herkesin,
çıkarlarını savunmak için başkalarıyla sendika kurma
veya sendikalara üye olma hakkı vardır. deniliyor. Bu durumda, 87
sayılı ILO Sözleşmesinde de yine benzer şekilde Hiçbir
ayrım gözetilmeksizin tüm çalışanlara ve herkes tabiri
kullanılıyor. Onun için, buradaki önergemizin amacı bütün
çalışanları kapsamasıdır çünkü bununla ilgili
başka hüküm 30uncu maddede de var, Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve
emniyette çalışan sivil memurlar ve bazı ara kademe yöneticileri
ilgilendiriyor.
Burada bütün kavramını
koyduğumuz zaman kapsamını, bir insan hakkı olarak
uluslararası sözleşmelerde yer alan hâliyle kabul etmiş
oluyoruz. Eğer bunu yapmazsak bu 87 sayılı Sözleşmeyi ve
tamamlayıcı nitelikteki 98 sayılı ILO Sözleşmesini
ihlal etmiş oluyoruz. Dolayısıyla amacımız budur.
Kapsamı geniş olan, grevli, toplu sözleşmeli bir sendika kanunu
çıkaralım, eksiklikler varsa tamamlayalım diye düşünüyoruz.
Bu çerçevede önergemizi verdik.
Öbür taraftan, az önce Sayın
Bakana sorduk ama şu anda Sayın Cevdet Yılmaz var, Sayın
Şimşek de buradaymış, Sayın Çelik yine yok! Yani
hakikaten başlarken sormuştum, genelini konuşurken, sonra geldi,
bir şeyler söyledi ya sinirlenip gitti
Tam da cevap alamadım ben,
sayın bakanlar belki vekâleten verir mi bilmiyorum.
Yani Sayın Arınçın
konuşmasını burada arkadaşlarımız
tekrarladılar, bir daha tekrarlamıyorum. Yani Ben bu işi
yapacağım, sözleşmeyi imzalayacağım. Size ne
kardeşim? demiş. Ben çok net bir şekilde sordum. Sayın
Bakan: Bu bir siyasi konuşmadır, uzatmamak lazım. dedi.
Şimdi, dedim ki: Savunuyor musunuz? Biz Onu savunuyor musunuz? derken
Sayın Bakan arkasından Ne olacak, AK Türkiye desek ne olur? gibi
bir söyleme girdi.
Ben şimdi size soruyorum gerçekten.
Efendim, o, bana talimat vermedi: dedi. Sayın Bakanın cevap
niyetine bana söylediği söz bu kadar. Diyor ki: Sayın Arınç,
bize bu konularda şu işi yapın, şununla sözleşme
yapın diye bir talimat vermedi. Şimdi, böyle bir talimat vermesi mi
gerekiyor? Hükûmetin bir bakanı çıkıp diyorsa ki Kardeşim,
size ne? Siz nereden çıktınız? Ben sizi tanımıyorum.
Benim konfederasyonum da belli, ben o sözleşmeyi de
imzalayacağım, siz de orada görüntü yapacaksınız. Buna en
azından Maksadını aşan bir şey olmuş yani biz
buna katılmıyoruz. deseniz ne olur? Onun üzerine maksadını
aşan bir şeyle daha cevaplıyorsunuz, Ak Türkiye olsa ne olur?
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Katılıyor, katılıyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Ya Ne olur?
diye bir şey olur mu? Ya, O anda
bir tepki duydum, maksadım o değildi, şuydu, bunlar haksız
suçlamalardır. diyecek yerde, o zaman, burada kızıyorsunuz.
TRTyi konuştuk, AK RT oldu dedik. Her şeyi ak, ak
yaparsanız nasıl olacak o zaman? Türkiye'nin bir tek rengi
vardır, o da bayrak rengi, al-beyaz, kırmızı-beyaz bayrak
rengidir; başka bir renk hiçbir zaman, hiçbir kurumda, hiçbir sendikada
olmaz. Bir de ona olsa olsa ak sendika değil, sarı sendika
deniyor literatürde, yandaş sendika olduğu zaman bunlara sarı
sendika deniyor.
Gerçekten, ben bunu
yadırgadım. Belki de Sayın Bakan yorgun galiba, onun için arada
gidiyor, belki sinirleri de yıpranmış olabilir, uzlaşma
sağlamak için.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, lütfen
Burada olmayan bir bakan hakkında böyle
konuşmak, bu şekilde konuşmak hoş değil.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Burada
mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) Bakan
çalışıyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Nasıl
çalışıyor? Bakanın çalışacağı yer
burada. Aynı şey
Değerli arkadaşlar, Hükûmet
diye oraya oturan bir arkadaşımız var. Siz de söz
alırsınız
Hükûmet diye oraya oturduğuna göre, bu kanunla
ilgili sorulara cevap vermek üzere oraya oturduğuna göre, ben de istiyorum
ki kendisi olsun, ama ben genelini konuşurken sordum, yoktu, soruyu
sordum, cevap vermedi, şimdi tekrar soruyorum, ikinci bölümde de cevap verebilir,
arkadaşlarımız notunu alıyor, müsteşarı var,
bürokratları var. Ha, sizin içinizde cevap verebilecek varsa, buyurun siz
de cevap verebilirsiniz, bir sonraki önergede söz alın, hepinizin
konuşma hakkı var.
Dolayısıyla, ben şunu
söylüyorum: Maksadını aşan bir konuşma olabilir, ona
itirazım yok, o zaman bunu hafife alarak, sanki meşruymuş gibi
göstermek yerine, aleni olarak söylenmese de en azından Bunu
kastetmedim. denilir, olay kapanır.
Ben hâlâ soruyorum, içinizde Sayın
Arınçın yaptığı Bursadaki açılış
konuşmasına katılan varsa, ben onun üzerine başka söz
alıp başka şeyler söyleyeceğim. Burada çıksın
desin ki Ben katılıyorum. desin o zaman. Okuyun, ben size vereyim
fotokopisini, eğer buna bir milletvekili olarak
katılıyorsanız o zaman başka şeyler söylemek
lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
200 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Dördüncü sırada yer alan, Orman
Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Orman Köylülerinin
Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu
Teklifi (Orman Sınırları Dışına
Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve
Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Yayla ve Yaylacılık
Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Orman
Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Orman Köylülerinin
Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu
Teklifi (Orman Sınırları Dışına
Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve
Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Yayla ve Yaylacılık
Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S.
Sayısı 198)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların
olmayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere, 3 Nisan 2012
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
19.54