TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
95inci Birleşim
17 Nisan 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürkün, Erzurum Aşkaledeki Karasu-2 Hidroelektrik
Santralinde 5 işçinin hayatını kaybetmesi ve sonrasındaki
kurtarma çalışmalarında yaşanan ihmallere ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Ağrı
Milletvekili Mehmet Kerim Yıldızın, Ağrının
94üncü kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Malatya
Milletvekili Mustafa Şahinin, 8inci Cumhurbaşkanı Turgut
Özalın ölümünün 19uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, 16 Nisan 2012 tarihinde Kütahyada
yaşanan depreme ve 19 Mayıs 2011 tarihindeki depremden bu yana birçok
vatandaşın mağduriyetinin giderilemediğine ilişkin
açıklaması
2.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaşın, 17 Nisan köy enstitülerinin
kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, Kutlu Doğum Haftasına ilişkin
açıklaması
4.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, norm kadro uygulaması nedeniyle
Türkiye Büyük Millet Meclisi personelinin durumuna ilişkin
açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Melda Onurun, Erzurum Aşkaledeki Karasu-2 Hidroelektrik
Santralinde kurtarma çalışmalarındaki mühendislik
hatalarına ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Ağrının kurtuluş yıl
dönümüne, 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özalın ölümünün 19uncu
yıl dönümüne ve Hamit Fendoğlunun ölüm yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğanın, İstanbul Sarıyer
Zekeriyaköyde Emlak Konuta ait 500 dönümlük arazinin bir bölümünün
inşaata açılması nedeniyle ne kadar ağaç kesileceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, 8inci Cumhurbaşkanı Turgut
Özalın ölümünün 19uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, İstanbul Bahçelievlerde toplu
olarak işten çıkarılan işçilerin durumuna ilişkin
açıklaması
10.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Kutlu Doğum Haftasına ve
8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özalın ölümünün 19uncu yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
11.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın Aydın eski milletvekilleri İsmet Sezgin ve Nahit
Menteşeyle ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
12.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fıratın, İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahinin medyaya yansıyan bazı
davranış ve ifadelerine ilişkin açıklaması
13.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahinin ifadelerinin Kürt halkının
inançlarıyla ilgili olmadığına ilişkin
açıklaması
14.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahinin BDPli kadın milletvekilleriyle ilgili ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, noterlik hizmetlerinin
ücretlendirilmesi ve noterlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/243)
2.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan'ın, ülkemizde yüksek oranlarda gerçekleşen kız
çocuğu evliliklerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/244)
3.- Muş Milletvekili
Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, Türkiye'de meydana gelen trafik
kazalarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/245)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin,
Ukrayna Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Oleh
Bilorus'un vaki davetine icabetle Ukrayna'ya resmî bir ziyaret
gerçekleştirmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/841)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek'in, Varşova'da düzenlenecek
olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansına
katılmak üzere Polonya'ya gitmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/842)
C) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüzün, (2/125) esas numaralı 2954 Sayılı
Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/41)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- CHP Grubunun,
28/10/2011 tarihinde Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve
arkadaşlarının orman köylülerinin ve ormancılık
kooperatiflerinin sorunlarının araştırılması ve
çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17/4/2012 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, Nevruz Bayramı kutlamaları ile eğitim sistemine
ilişkin kanun teklifine karşı yapılan protesto
gösterilerinin yasaklandığı ve bu gösterilere katılanlara
yönelik polisin orantısız güç kullandığı
iddiasıyla İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/11)
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mardin Milletvekili
Ahmet Türkün, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin
Kürt halkının inançlarına hakaret ettiği gerekçesiyle
konuşması
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahinin Kürt halkının inançlarına hakaret ettiğine
ve bazı milletvekillerinin telefonlarını dinlettiği gerekçesiyle konuşması
3.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahinin Kürt halkının inançlarına ve şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili Sena Kalelinin, bir
kayakçının ölümüne sebebiyet veren kazada gerekli tedbirlerin
alınmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/3040) Ek cevap
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, bir millî kayakçının antrenman yaparken
hayatını kaybettiği tesisin eksikliklerine ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı
(7/3060) Ek cevap
3.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın, Suriye ile ilişkilerin esnafın mağduriyetine
sebep olduğu iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/4811)
4.- Van Milletvekili Nazmi Gürün, Doğu ve
Güneydoğu Anadoluda nesli tükenen kuş türlerine ve alınan
önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/4859)
5.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlarda koruma güvenlik görevlisi olarak çalışan personele
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/4870)
6.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlarda koruma güvenlik görevlisi olarak çalışan personele
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/4873)
7.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, bir
kaymakamla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/4883)
8.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Diyarbakır Dicle Vadisi Projesine ilişkin sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/4894)
9.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurtun,
kamuda çalışan avukatların özlük haklarına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/4902)
10.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Tavşanlıdaki okulların ısıtma sorununa ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/4918)
11.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlığa bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve
kuruluşlarda koruma güvenlik görevlisi olarak çalışan personele
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/4964)
12.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron
firma çalışanlarının sorunlarına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/5041)
13.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurumların eğitim ve dinlenme
tesislerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/5042)
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Pazarcıktaki futbol sahasının çimle
kaplanmasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/5045)
15.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurumların eğitim ve dinlenme
tesislerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/5046)
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, merkez ve taşra teşkilatlarında şehit ve
malul yakınlarının istihdamına ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/5047)
17.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Edirne Kapıkule Sınır Kapısından yapılan
yıllık araç ve şahıs
giriş-çıkışına ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/5056)
18.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron
firma çalışanlarının sorunlarına ilişkin sorusu
ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/5058)
19.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurumların eğitim ve dinlenme
tesislerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/5060)
20.- Antalya Milletvekili Tunca Toskayın,
Karakaya Alara Köprüsünün ulaşıma kapatılmasına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin
cevabı (7/5068)
21.- Ordu Milletvekili İdris
Yıldızın, TOKİ tarafından yapılan konutlara ve
TOKİnin finansal durumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre
ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/5141)
22.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
2011 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı
bütçesinden yaptırılan cami sayısı ile Diyarbakır
İl Müftülüğüne bağlı cami ve personel sayılarına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/5174)
23.- Samsun Milletvekili Haluk Koçun, TOKİ
tarafından gerçekleştirilen projelere ve deprem riski
taşıyan bölgelerin durumuna ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/5225)
24.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, Balya maden işletme sahasındaki zehirli atıklara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/5226)
25.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
PARDUS işletim sistemine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/5228)
26.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Havranda bir taş ocağının yeniden
faaliyete geçtiği iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/5229)
27.- Denizli Milletvekili İlhan Cihanerin,
Denizlide doğal gaz dağıtımı yapan firmalara ve
doğal gaz kaçağından kaynaklanan mağduriyete ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/5237)
28.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Bakanlıkta ve bağlı
kuruluşlarında şehit yakınları ve maluller için ayrılan
kadrolara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/5241)
29.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
PARDUS işletim sistemine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/5242)
30.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Bakanlıkta ve bağlı
kuruluşlarında şehit yakınları ve maluller için
ayrılan kadrolara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/5259)
31.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Bakanlıkta ve bağlı
kuruluşlarında şehit yakınları ve maluller için
ayrılan kadrolara,
- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
PARDUS işletim sistemine,
İlişkin soruları ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/5283), (7/5284)
32.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun,
Eti Maden İşletmelerinin özelleştirileceği iddialarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/5359)
33.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, bağlı kurum ve kuruluşlarda emekliliğe
ayrılan ve ayrılacak personele ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/5403)
34.- Konya Milletvekili Atilla Kartın, bor
üretimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/5404)
35.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, bor üretimi ve pazarlamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/5406)
36.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Hopa Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğünün kapatılma gerekçesine
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/5415)
37.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, haksız yakalama, arama ve tutuklamalardan dolayı
Hazineye açılan davalara ve ödenen tazminatlara ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/5431)
38.- Mersin Milletvekili Ali Özün, hurda mal
alımlarındaki stopajın kaldırılıp
kaldırılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/5432)
39.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Gelir
Uzmanlığı Özel Sınavına katılamayan personelin
mağduriyetine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/5433)
40.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Bursada olası bir depreme karşı alınan tedbirlere
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/5508)
41.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprakın, fiziksel çevre koşullarının engelliler lehine
iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/5509)
42.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, mesai
saatlerinin enerji tasarrufu amacıyla yeniden düzenleneceği
iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/5510)
43.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Yusufeli ilçesindeki bir köyde yaşanan elektrik kesintilerine ve
alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/5511)
44.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, bor madenlerini işletme hakkının özel sektöre
devredileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/5513)
45.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, yabancı ülkelerle yapılan işbirliği
anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/5638)
46.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, yabancı ülkelerle yapılan işbirliği
anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/5707)
47.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, yabancı ülkelerle yapılan işbirliği
anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/5708)
17 Nisan 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 95inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan
teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel
aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Erzurum Aşkaledeki Karasu-2 Hidroelektrik Santralinde 5 işçinin
hayatını kaybetmesi ve sonrasındaki kurtarma
çalışmalarında yaşanan ihmallerle ilgili söz isteyen
Erzurum Milletvekili Sayın Oktay Öztürke aittir.
Buyurun Sayın Öztürk. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Genel Kurul
salonunda çok büyük bir uğultu vardır. Ben değerli hatibi
dikkatle dinlemek istiyorum. Lütfen bu gürültüyü keselim.
Buyurun.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürkün, Erzurum
Aşkaledeki Karasu-2 Hidroelektrik Santralinde 5 işçinin
hayatını kaybetmesi ve sonrasındaki kurtarma
çalışmalarında yaşanan ihmallere ilişkin gündem
dışı konuşması
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; geçtiğimiz günlerde
Erzurumda meydana gelen hadiseyle ilgili olarak gündem dışı
konuşma aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde hidroelektrik santralleri
denetleyen yasal ve idari bir mekanizma bulunmadığı için
hidroelektrik santraller kurulma aşamasında hidroelektrik santraller
kurulma aşamasında yasal ve ekolojik problemler taşırken,
işletme aşamasında bazı sorunlar çıkarmaktadır.
Erzurum ili Aşkale
ilçesindeki Karasu-2 Hidroelektrik Santralinde sekiz aydır son derece
ilkel ve güvensiz bir şekilde su tutulmaktadır. Karasu-2
Hidroelektrik Santralinin suyu kullanım hakkı varken su tutma
hakkı yoktur. Bu amaçla yaklaşık bir ay önce DSİye
başvurulmuştur. Karasu-2 Hidroelektrik Santrali bendinin önünde
altı köy bulunmaktadır. Ayrıca bu bendin önünde yüzlerce
kişinin yaşadığı Türkiyenin en büyük krom ve
magnezyum işletmesi de bulunmaktadır ve bu baraj bu hâliyle
insanları ürkütmektedir. Bu vurdumduymazlık netice itibarıyla 5
tane vatandaşımızın hayatını kaybetmesine
sebebiyet verecek kadar ileriye gitmiştir.
Şimdi, bu hadiseyle
ilgili olarak bir yakınını kaybeden kardeşimizin bize
gönderdiği mektubu huzurlarınızda okumak istiyorum çünkü bu
hadisenin tamamen vahametini de ortaya koymaktadır.
Göletteki elim kaza
3/4/2012 tarihinde yaşandı. Rahmetli Ağabeyim TEDAŞta
Aşkale ve köylerine aralıksız otuz beş yıl usta olarak
kar kış demeden, yaz demeden hizmet etti. Emekliliği dolmasına
rağmen yeni alınan elemanların yetişmesi için bir müddet
daha çalışıp emekli olmayı düşünüyordu. Fakat Allah
nasip etmedi. Belki de bu hakkımızda ve kendi hakkında daha
hayırlı olandı. Allah hepsine rahmet eylesin. Biz kadere inanan
insanlarız.
3/4/2012 tarihinde
olmayan imkânlar ile müdahale etmişler. Kendi çabalarıyla, AKFEN
Hidroelektrik Santralinin su toplama alanında kalan TEDAŞ yüksek
gerilim hattı arızalanıyor, olaydan iki üç gün önce TEMEL
Elektrike ait taşeron firma elemanları arızayı gidermek
istiyorlar. Ağabeyim her defasında işin riskli ve tehlikeli
olduğunu söyleyip engelliyor fakat daha sonra Erzurum bölgeden ve
sanırım idari yönetimlerden arızanın giderilmesi için
baskılar geliyor. Ağabeyim TEDAŞ Erzurum yetkilisiyle telefonda
konuyu görüşüyor. Eğer gerekli ekipman ve donanım
sağlanırsa müdahale edebileceğini, aksi takdirde
yapamayacağını beyan ediyor. Daha sonra nasıl oluyorsa
müdahale etme ihtiyacı duyuyor. Ekipman tedarikine başlıyor. Aşkale
Belediyesinden deniz bisikleti alınıyor. Göletin yüzeyinin o günün
şartlarında yüzde 70 alanı buzla kaplı. Deniz bisikletine
biniyorlar, saat takriben 17.30 civarı. Ağabeyim önde buzları
kırarak yol açıyor. Yavaş yavaş gölün ortasına
varıyorlar. 17.50 sularında oğluyla telefon görüşmesi
yapıyor, 18.10 sularında merkez Gülören köyü muhtarıyla
konuşuyor ve konuşma son konuşma oluyor.
Şimdi, bu saatten itibaren
köylüler hadiseyi öğreniyorlar, belediyeye haber veriyorlar, 112 servise,
jandarmaya haber veriyorlar. Hemen yakınlarda helikopter tugayı
olmasına rağmen Malatyadan helikopter isteniliyor. Hadise 15.30da
cereyan ediyor, 19.20ye kadar bu insanlar su üzerinde yaşam mücadelesi
veriyorlar. Ben 19.00 sularında Sayın Valiyi aradığım
vakit Sayın Vali istirahate çekilmiş. dediler. Korumasına
ısrar edince Valiyle telefonda görüştük, Arkadaşlarımız
olay yerinde müdahale ediyorlar, gerekeni yapıyorlar. diye bir cevap
aldık ve 19.30 civarında da su üzerinde hiç kalan
olmamıştı.
Eğer burada basiretli bir yetkili
olsaydı
Köylüler kendileri anlatıyorlar. Kıyıdan
Ve vatandaş herhangi bir şey
de istemiyor ama biz istiyoruz. Bunların da bundan önce Uluderedeki
insanlarımızın uğradığı felakete eş
değer tutulup devletin yardım elinin uzanmasını istiyoruz.
İşte, bu memleket
insanlarının ziyaretine giden bir bakanın meydana getirdiği
hadiseyi de dikkatinize sunmak istiyorum. İçişleri Bakanı evlere
şenlik bir bakan. Kendisine bakanlığından dolayı,
devlet adamına hürmet adına sevgi gösteren
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla)
bir
Erzurumluya bir devlet adamına asla yakışmayacak iktidar
şımarıklığının kibirlilik meziyetine
dönüşmesinin bariz örneğini sergilemesini üzüntü ve dehşetle
izledik. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum. Bilsinler ki dadaş iyi oynar,
oynamasını bilir, oynatmasını da bilir, eğer
verdiği oylar bu hadiseye sebebiyet vermişse bu oyları geri
almasını da bilir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Gündem dışı ikinci söz,
Ağrının kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Ağrı Milletvekili Sayın Mehmet Kerim Yıldıza aittir.
Buyurun Sayın Yıldız.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.-
Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldızın,
Ağrının 94üncü kurtuluş yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
MEHMET KERİM YILDIZ
(Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilimiz
Ağrı ve ilçeleri Eleşkirt, Hamur, Tutak, Patnos,
Taşlıçay, Diyadin ve Doğubayazıtın 94üncü
kurtuluş yıl dönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarihte değişik dönemlerde
düşman işgaline uğrayan Ağrı ilimiz, birlik ve
beraberlik içinde verilen mücadelenin arkasından Rus işgalinden 15
Nisan 1918de kurtarılmıştır. Üzerinde yaşadığımız
toprakları korumak için canları pahasına mücadele etmiş
kahraman ecdadımızı rahmet ve minnetle anıyorum.
Ayrıca, vefatının
19uncu yılında, Türkiye'de değişimin ve dönüşümün
öncüsü olan, sivil, demokrat, mütedeyyin ve özgürlükçü
Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özala Allahtan rahmet
diliyorum, mekânı cennet olsun diyorum.
Yine Kutlu Doğum Haftası
nedeniyle, İslam âlemine ve bütün insanlığa barış ve
huzur dolu bir dünya diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; doksan dört yıl önce düşman işgalinden
kurtarılan Ağrı ilimiz, yıllarca az
gelişmişliğin getirdiği sorunlardan
kurtarılamamış, AK PARTİnin iktidara gelmesiyle birlikte
başlayan değişim, dönüşüm ve gelişimden ilimiz de payını
almaya başlamıştır.
Kalkınmanın önündeki
sorunların üstesinden gelebilmek için demokratikleşme, insani
gelişme, sermaye birikimi, adaletli bölüşüm, istikrar ve
sürdürülebilirlik sorunlarının üstesinden gelmek gerekmektedir.
Hükûmetlerimizin sorunların çözümü için ortaya koyduğu sosyal,
ekonomik ve siyasal açılımlarla, demokratikleşmeden insan
haklarına, eğitimden sağlığa, tarımdan
hayvancılığa, ulaşımdan çevre ve
şehirciliğe, modern konutlardan çağdaş eğitim
kurumlarına, yollardan enerji yatırımlarına ilimizin
çehresini değiştirecek birçok yatırım ve açılım
gerçekleştirilmiştir.
Ağrılı hemşehrilerimizin
özlemle beklediği üniversite 2007de kurulmuş, nitelikli liseler,
yeni hastaneler, bölünmüş yollar, KÖYDES kapsamında köylerimize içme
suyu şebekeleri hükûmetlerimiz döneminde yapılmıştır.
Yine KÖYDES kapsamında
yapılan köy yollarına sıcak asfalt yapılmasına 2011
yılında ilk kez başlanmış ve uygulanmaya devam
edecektir.
Kağızman Caddesinin
kamulaştırma işlemleri bitirilmiş, yol genişletme ve
asfalt ihalesi 15 Mayısta yapılacaktır. Bu yaz
çalışmalar bitirilecektir inşallah.
İlimizde zorlu geçen kış
koşullarında köy yolları sadece bu kış ortalama 10 kez
açılmış, yaklaşık 30 bin kilometrelik kar mücadelesi
yapılmıştır. Bu, Ağrı-Ankara arasını 15
kez gidip gelmek demektir.
Yine Ağrı Belediyesi, bu
kışın karla mücadelede yolları açmakla kalmamış,
iki ayda yaklaşık 20 bin kamyon karı şehir merkezinin
dışına taşımıştır. Bu da göstermektedir
ki, bölgemizde özel idareler ve belediyeler kış şartlarında
karla mücadelede ayrı bir mali desteğe ihtiyaç duymaktadır.
Ağrı Belediyesine
bağlı Fırat, Fatih, Mehmet Akif Ersoy ve Yüzüncü Yıl
mahallelerimiz kentsel dönüşüm programına alınmış
olup, Fırat Mahallesinde birinci etap çalışmaları bu
yıl tamamlanarak hak sahiplerine konut teslim edilecektir. İkinci
etapta eski binaların yıkımına başlanmış,
yapım ihalesi tamamlanmış ve 2013 sonunda konutların önemli
bir kısmı teslim edilecek duruma gelecektir inşallah.
Ayrıca, belediyemiz
tarafından Ağrının
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Başbakanımızın açıkladığı ve iş
dünyasının çok olumlu bulduğu, bugüne kadar açıklanan
teşviklerden çok daha kapsamlı olan yeni teşvik paketiyle
bölgeler arası gelişmişlik farkının ortadan
kaldırılması, en az gelişmiş bölgelere sağlanan
yatırım desteklerinin artırılması, emek yoğun
sektörlerin desteklenerek işsizliğin azaltılması
hedeflenmiştir.
Yeni teşvik sisteminde
sosyoekonomik gelişmişlik düzeyine göre iller 6 bölgeye
ayrılmaktadır. 6ncı bölgede yer alan 15 ilden bir tanesi de
Ağrı ilimizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET KERİM YILDIZ (Devamla)
İlimizde yatırım yapacaklar tüm destek unsurlarından azami
miktarda yararlanabileceklerdir.
Bu arada, bütün Ağrılı
ve Türkiyeli iş adamlarını Ağrıda yatırım
yapmaya teşvik ediyor, çağırıyoruz.
Hepinize saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
Gündem dışı üçüncü söz,
Sekizinci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özalın ölümünün
19uncu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Malatya Milletvekili
Sayın Mustafa Şahine aittir.
Buyurun Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
3.-
Malatya Milletvekili Mustafa Şahinin, 8inci Cumhurbaşkanı
Turgut Özalın ölümünün 19uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sekizinci Cumhurbaşkanımız, hemşehrimiz,
rahmetli Turgut Özalın 19uncu ölüm yıl dönümü dolayısıyla
söz almış bulunuyorum. Herkesi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle Türkiyeyi ekonomi,
ulaşım, teknoloji, altyapı, eğitim, sağlık,
sosyal ve kültürel alanlarda içinde bulunmuş olduğumuz
darboğazdan çıkarıp, çağ atlayarak bir dünya devleti olma
yolunda emin adımlarla ilerlemesini sağlayan rahmetli Turgut Özal
bizlere değişimi, yeniliği, teknolojiyi ve tüm bunları
yapmak için de gerekli olan zihinsel devrimleri gerçekleştiren bir devlet
büyüğümüz olarak anımsanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Turgut
Özal radikal bir reformcuydu. Kapalı Türk ekonomisini dünyaya açıp,
dışa açık ekonomik modele geçen, ihracatta cesur bir teşvik
politikası uygulayan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Projesinin mimarı olan, Türkiyeyi doğal gaz ile
tanıştıran, 1984 yılında
başlattığı konut seferberliğiyle dar gelirliyi ev
sahibi yaptıran, cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olan GAPı
hayata geçiren, Atatürk Barajı ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsünü çok
kısa bir sürede, rekor bir sürede tamamlayan, Belediyeler Kanununu
çıkararak yerel yönetimlerin yetkilerini artıran,
yaptığı turizm hamleleriyle Türkiyenin Avrupanın en iyi
turizm merkezlerinden biri olması için çalışan çağdaş
bir dünya lideriydi. Demokrasiler için gerekli olan üç temel koşulun
altını çiziyordu; bunlar serbest piyasa ekonomisi, din ve vicdan
hürriyeti, girişim ve rekabet rahatlığıydı. Türk Ceza
Kanununun 141, 142 ve 163üncü maddelerini kaldıran, o günkü statükocuların
Kürt meselesini bile öcü olarak gördükleri dönemde Benim anneannem de
Kürttü. diyerek sahiplenen, Kürtçenin serbest bırakılmasına ve
Kürt sorununun çözümü için Vuralım, kıralım, bu işi
bitirelim. diyenleri kışkırtıcı olmakla suçluyor, 21inci
asırda çözümün şiddetle olmayacağını dile getiriyordu.
Değerli milletvekilleri, Turgut
Özal aramızdan gerçekten zamansız ayrıldı. Türkiyeye
bırakmak istediği muhteşem değişim ve gelişim
erken durdu. Ondan sonra gelenlerin ise onun mirasını aynı
kararlılıkta ve güçte sürdürememesi de ayrı bir üzüntüdür.
Özalın her şeyine karşı çıkılıyordu.
Hatırlayınız, onun açtığı barajlardan
kurduğu köprülere, ekonomi politikalarına, dış politikadaki
ataklarına, giyimine, sözlerine, kısacası her şeyine
karşı çıkılıyor ve Sana alışamadık.
deniliyordu ama o Alışacaksınız. diyordu. Şimdi,
daha iyi anlıyoruz ki karşı çıkılan ve
anlaşılamayan tek şey, aslında onun da adı yenilik ve
değişim idi. Özal, zihniyet değişimini öneriyordu, onlar
değişime direniyorlardı. O, çağ atlayan Türkiye öneriyordu,
bazıları ise köhnemiş sistemin değişmesine itiraz
ediyorlardı. O, bizlere sivil ve sivil zihniyetli olmayı
öğretiyordu, bazıları bunu Askerle kavga ediyorsunuz. diye
eleştiriyordu. Statükocuların klasik devlet anlayışını
reddetmişti. Özal, Devlet baba yoktur, milletine hizmet eden devlet
vardır. dediğinde, Babasına karşı çıkan hayırsız
evlat. deniyordu. Özal yürekliydi, Evet, iki gömleğimiz var; biri
bayramlık biri idamlık. diyordu. Kendisine karanlık güç
odakları tarafından yapılan o menfur saldırıyı
hatırlarsınız, o anda yaralı olmasına rağmen
çıkıp o konuda Bize bu canı bize Cenabıallah verdi, onun
izni olmadan hiçbir kimse alamaz. diye gerçekten mangal yürekli olduğunu
bir kez daha ifade ediyordu.
Değerli milletvekilleri, Turgut
Özalın ölümüyle ilgili şaibeler hâlen devam etmektedir. Ölümünün
üzerinden on dokuz yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlen ölümünün
üzerindeki sır perdesinin kalkmamış olması bizleri derinden
üzmektedir. Turgut Özalın cenazesinde küçük kartona elle
yazılmış bir pankarttaki ifade dikkatlerden kaçmadı: Evet,
Dindar ve demokrat Cumhurbaşkanı deniliyordu. Bu Özalın ta
kendisiydi, halkımızın istemiş olduğu gerçek
Cumhurbaşkanı modeli işte buydu.
Ayrıca, 17 Nisan 1978 tarihinde,
bundan otuz dört yıl önce kendisine posta yoluyla gönderilen bombalı
bir paketle kendisi, gelini ve 2 torunuyla beraber maalesef parçalanarak
Hakkın rahmetine kavuşan Malatyanın efsanevi belediye
başkanlarından rahmetli Hamit Fendoğlunun, namı diğer
Hamidomuzun da ölüm yıl dönümüne tekabül eden bugünde kendisini rahmetle
anıyorum, tüm yakınlarına da başsağlığı
diliyorum. Evet, onun da bir faili meçhul olarak tarihin karanlık
sayfalarında yer alması bizi ve Malatyalıları derinden
üzmekte. Geçenlerde, Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısının
yapmış olduğu araştırmayı da sonlandıracağını
ümit etmekteyiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şahin.
Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün Sekizinci
Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özalın aramızdan
ayrılışının 19uncu yıl dönümü. Biraz önce gündem
dışı konuşma yapan Malatya Milletvekilimiz Sayın
Mustafa Şahin ve umuyorum ki biraz sonra her grup adına konuşma
yapacak değerli arkadaşlarımız gibi, kendisini milletimize
ve ülkemize yapmış olduğu hizmetlerden dolayı Hükûmetimiz
adına saygıyla yâd etmek istiyorum. Rahmetli Özala Allahtan vâsi
rahmet, aziz milletimize de başsağlığı diliyorum.
Sayın milletvekilleri, merhum
Cumhurbaşkanımız Turgut Özal tıpkı bugün bizler gibi
bir zamanlar bu kutsal çatının altında bu koltuklarda siyaset
yaptı; milletimizin teveccühüyle seçilerek bu kutsal göreve gelmek, bu
koltuklara oturmak büyük bir onurdur. Bu
koltuklar bazılarına bir şeyler katar, bazıları
da oturdukları bu koltuklara bir anlam kazandırır; merhum
Cumhurbaşkanımız Özal, işte bu ikinci gruptaki
insanlardandı. O, kişiliği, karakteri, mücadelesi, azmi,
hedefleriyle oturduğu bütün koltuklara, bulunduğu bütün makamlara
büyük bir değer kazandırmıştır.
Sayın milletvekilleri, merhum
Cumhurbaşkanımızın hayat hikâyesi aslında
cumhuriyetimizin bir başarı hikâyesidir. Taşrada görev yapan
devlet memuru bir baba ve annenin yokluklar ve imkânsızlıklar içerisindeki
hayatlarından devletin zirvesine uzanan bir yaşam hikâyesi. İşte
bu, cumhuriyetin insanımıza sunmuş olduğu benzersiz bir
imkândır. Merhum Cumhurbaşkanımız -başarılı
bir öğrencilik, ardından devlet memurluğu, bürokraside üst düzey
yöneticilik, siyaset ve ardından Başbakanlık ve
Cumhurbaşkanlığı- bulunduğu her görevde işini
büyük bir sorumluluk içerisinde yapmış, devletinin kendisine
sağladığı imkânları en iyi bir şekilde milletinin
menfaati ve kalkınması için kullanmıştır.
Sözlerimin başında da
belirttiğim gibi, merhum Cumhurbaşkanımız bulunduğu
her ortama ve makama kendi zekâsını yansıtmış, kendi
rengini vermeyi başarmıştır. Ekonominin çöktüğü,
devletin 70 sente muhtaç olduğu bir dönemde ekonomi bürokrasisinin
başına geçmiş, bütün imkânsızlıklara rağmen
iflasın eşiğindeki ekonomiyi canlandırmayı
başarmıştır, ancak onun en büyük başarısı
siyasette olmuştur. Ben de kendisiyle az süreli de olsa siyasette birlikte
bulunmuştum. 1977 seçimlerinde aday olduğu İzmir ve bölgesinde
günlerce seçim çalışması yaptığım Sayın
Özal, çalışma azmi, insanlarla kurduğu temas ve fikirleriyle
beni de derinden etkilemişti. Seçimlerde milletvekili olmayı
başaramamıştı ancak 1983 yılında seçimlere
girerek kimsenin hayal bile edemediği büyük bir başarıya imza
atmıştı, Anavatan Partisi tek başına iktidar
olmuştu. Türkiye'nin yaşadığı en acımasız
darbe ortamının ardından, kardeş kavgalarıyla
toplumdaki kutuplaşmanın derinleştiği bir zamanda, kendi
tabiriyle dört eğilimi aynı masanın etrafına
oturtmayı başarmış ve ülkemize hiç kimsenin tahmin bile
edemeyeceği bir barışma ortamı
hazırlamıştı.
Turgut Özal, reformcu
kişiliğe sahip bir misyonun adamıydı. O dönemde, birçok
siyasetçinin rüyasını göremediği hedeflerden bahsediyor,
icraatları gerçekleştiriyor ve yeni kavramları siyaset
hayatımıza sokuyordu; misyon, vizyon ve icraat kavramları
Turgut Özal sayesinde siyaset literatürümüze girdi.
Çalışkandı. Onun on
yılda yaptığı icraatların, gerçekleştirdiği
reformların yarısını bile, ülkemizde otuz, kırk
yıl siyasette kalıp gerçekleştiremeyen pek çok siyasetçi var.
Dünyayı takip eden vizyoner bir
siyasetçiydi. 21inci yüzyıl Türk asrı olacaktır. diye hedef
koyuyor, ülkesini bu yönde hazırlıyordu. Dar kalıplar içerisine
sıkıştırılan bir Türkiye yerine, dünyayla rekabet
etmeyi amaçlayan bir Türkiye hayali kuruyordu.
Küçük olsun benim olsun.
anlayışı yerine, dünyanın dev ölçekli şirketleriyle
yarışa giren bir serbest ekonomi modelinin temellerini atıyordu.
Kalkınma yarışına ülkenin tüm değerlerini dâhil
ediyor, İstanbulda dar bir çevrenin tekelindeki sermayeyi Anadolunun
kılcal damarlarına yayıyordu. Bugün Anadolu sermayesinden,
serbest piyasa ekonomisinden, dünyanın her köşesinde ihracat yapan
Türk müteşebbislerinden bahsedilebiliyorsa bunda Özalın büyük
katkıları vardır.
Değerli milletvekilleri, merhum
Cumhurbaşkanımız aynı zamanda hürriyetçi bir karaktere
sahipti. Statükonun karşısında, hür düşünce ve
yaşamın her alanını kapsayan özgürlük
anlayışıyla duruyordu. İnsanımızın her
alanda gelişmesinin önünü tıkayan yasaklarla cesurca mücadele
etmiş, ekonominin, siyasetin, düşüncenin, inançların önündeki
engellerin birçoğunu kaldırmayı başarmıştı.
Onun üç özgürlükle sloganlaştırdığı din ve vicdan
hürriyeti, fikir ve ifade hürriyeti, teşebbüs hürriyeti, bugünkü güçlü
Türkiyeyi ayakta tutan en güçlü temel taşları olmuştur.
Türkiyenin en temel
sorunlarını ilk kez o cesurca dile getirmiştir. Bugün birçok
siyasetçinin telaffuz etmekten çekindiği Kürt meselesinin çözümü konusunda
da ilk ciddi söylemleri o ifade etmişti.
Değerli milletvekilleri, merhum
Cumhurbaşkanımızın çok kısa sayılacak siyaset
hayatında yıktığı tabular,
kaldırdığı yasaklar, çizdiği vizyon,
gerçekleştirdiği reformlar ve yaptığı dev
icraatları hakkında saatlerce konuşabiliriz. Şüphesiz, onun
yaşadığı dönemde olduğu gibi hâlâ eleştirenler de
olabilir. Ancak o -kendisinden önce ve sonra birçok siyasetçinin
başaramadığı bir özelliği vardı- yaşam
biçimi, sohbeti, samimiyetiyle halkının kalbine dokunmayı
başarabilmiştir. Milletinin değerlerine yüzünü çevirmiş,
milletiyle araya mesafe koyan ve tepeden bakan devletin, sıcak, sevecen,
babacan ve şefkatli bir yüzü olmuştur. O, köylüsünden tarladaki
çiftçisine, inşattaki işçisinden devletteki memuruna kadar bütün bir
halka samimiyetle kucak açtı. Milletinin değerlerini küçümseme, yasaklama
ve onlarla çatışma yerine, onlara saygı duymayı,
onları sahiplenmeyi tercih etti. O, milletini çok sevdi, milleti de
gönlünde ona, bugüne kadar pek az insana nasip olacak bir yer açtı. O,
milletini anladı, milleti de onu. Bir siyaset bilimciden, sosyologdan, bilim
adamından daha iyi analiz etti.
Sözlerimi, onu ebediyete
uğurlarken gözyaşı döken 100 binlerden sadece bir tanesinin
elinde taşıdığı pankartta yazanlarla sona erdirmek
istiyorum: Demokrat Cumhurbaşkanı, sivil Cumhurbaşkanı, dindar
Cumhurbaşkanı, mekânın cennet olsun.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Arınç.
60ıncı maddeye göre ilk 10
kişiye söz vereceğim.
Sayın Işık
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, 16 Nisan 2012 tarihinde
Kütahyada yaşanan depreme ve 19 Mayıs 2011 tarihindeki depremden bu
yana birçok vatandaşın mağduriyetinin giderilemediğine
ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Dün saat 13.10da bir dakika arayla
Kütahya ili Simav ilçesi merkez olmak üzere ilin birçok ilçesini etkileyen
deprem nedeniyle Simavlı ve Kütahyalı hemşehrilerime bir
geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Bu vesileyle, 19 Mayıs
2011 tarihinde yaşanan depremden bu yana birçok vatandaşımızın
mağduriyetinin henüz çözülemediği, bir taraftan Sayın Maliye
Bakanı Twitter
Diğer taraftan, Sayın
Sağlık Bakanı on bir aydır bir hastane yerini dahi tespit
edememiştir. Allah korusun, bir sonraki depremde Simavın hastanesiz
kalması hâlinde bu vebalden hiçbirimizin kurtulamayacağını
ifade ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Toptaş
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaşın, 17 Nisan köy enstitülerinin
kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 17 Nisan köy enstitülerinin
kuruluş yıl dönümüdür. Köy enstitüleri Anadolu
aydınlanmasının en önemli kurumudur. Bu kurum çok kısa
süren bir dönemde de olsa ülkenin her köşesinde Türk eğitim, kültür,
sanat ve bilim alanında önemli atılımların
yapılmasını sağlayan anıt insanlar
yetiştirmiştir. Bu bağlamda, köy enstitülerinin kuruluş ve
çalışmalarında önemli katkıları olan, başta
İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve
adını sayamayacağım aydınlanmanın öncülerini ve
köy enstitülerini en derin saygılarımla anıyor,
anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yeniçeri
3.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Kutlu Doğum Haftasına
ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk İslam dünyasının
Kutlu Doğum Haftasını kutluyor, hayırlara ve
barışa vesile olmasını diliyorum. Bütün Müslümanların
ve insanlığın Yüce Peygamberimizin yüce ahlakıyla
ahlaklanmasını umut ediyorum. Âlemlere rahmet olarak gönderilen
Hazreti Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem)in doğumu
vesilesiyle 1989 yılından beri anmaktan anlamaya şiarıyla
kutlanagelen Kutlu Doğum Haftasının bu sene Hazreti Peygamber
kardeşlik ahlakı ve kardeşlik hukuku olarak belirlenmesi çok
yerinde olmuştur. Kardeşlik ahlakına riayet ve kardeşlik
hukukuna saygı günümüz insanlığının en önemli
sorunları arasındadır.
Yine, çelik ve mekanik medeniyetin
ruhları bir mengene gibi sıkıp lime lime
doğradığı çağımızda
insanlığın Yüce Peygamberimizi anlamaya her zamankinden daha
fazla ihtiyacı vardır. Rahmet ve merhamet dini olarak
insanlığa gelen İslamın kendisi, kardeşlik
ahlakı ve hukukunu bize anlatır. Yüce Peygamberimiz Birbirinizi
sevmedikçe olgun Müslüman olamazsınız. diyor. İslamın
mesajı olan rahmet, merhamet, sevgiyle bütün insanlığın
müşerref olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Korkmaz
4.-
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, norm kadro uygulaması
nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi personelinin durumuna ilişkin
açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Parlamentomuzun daha etkin
çalışması için emek harcayan ve yıllardır birlikte
çalıştığımız Meclis personelinde son zamanlarda
büyük bir huzursuzluk var. Yaklaşık 1.500 personel ya zorla emekliye
sevk ediliyor ya da norm kadro olarak havuza gönderilmeye
çalışılıyor. Bugüne kadar Meclisimize gece gündüz demeden
verdikleri emek âdeta görmezlikten geliniyor. Bu 1.500
arkadaşımızın yaklaşık 480 tanesi zorunlu
emeklilik müracaatında bulunmuş. Nedir bu
arkadaşlarımızla derdi Meclis
Başkanlığının merak ediyorum. Gönderilmeye çalışılan
bu arkadaşlara ihtiyaç yok ise son zamanlarda niçin Meclise yüzlerce yeni
eleman alınıyor? Eğer Meclisin personel ihtiyacı varsa bu
arkadaşlar neden gönderiliyor? Görüldüğü kadarıyla Mecliste de
AKP zulmü devam ediyor.
Emekli olan
arkadaşlarımıza aileleriyle mutlu, huzurlu ve
sağlıklı günler diliyor, havuza gönderilen arkadaşlara da
bugüne kadar olan hizmetleri için, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
teşekkürlerimizi iletiyoruz. Yolları, bahtları açık olsun.
BAŞKAN Sayın Onur
5.-
İstanbul Milletvekili Melda Onurun, Erzurum Aşkaledeki Karasu-2
Hidroelektrik Santralinde kurtarma çalışmalarındaki mühendislik
hatalarına ilişkin açıklaması
MELDA ONUR (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Az önce söz alan -Aşkaleyle
ilgili olarak- milletvekilim kurtarma skandalından söz etti ama
gördüğüm kadarıyla benim, orada kurtarmanın ötesinde başka
bir skandal var. Hazır Hükûmet sıralarında da Bakanı
görmüşken şu sorunun cevabını merak ediyorum: Acaba
DSİ göletinin içinde TEDAŞ trafoları nasıl kaldı? Bu
nasıl bir mühendislik hatasıdır?
İkinci olarak, Erzurum,
bilindiği üzere AKPyi desteklemiş ve ortalamanın üzerinde oy
vermiş bir şehir. Neden cezalandırılıyor? Neden
Tortumdaki insanlar cezalandırılıyor, neden
Aşkaledekiler?
Ve ben AKPli Erzurumlu vekillerin,
İçişleri Bakanından bir özür talep etmelerini istiyorum çünkü
Türkiye Cumhuriyeti bir sirk alanı değildir ve kimse Bakanın
terbiye edeceği herhangi bir hayvan değildir.
BAŞKAN Sayın
Şandır
6.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Ağrının
kurtuluş yıl dönümüne, 8inci Cumhurbaşkanı Turgut
Özalın ölümünün 19uncu yıl dönümüne ve Hamit Fendoğlunun ölüm
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok
teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de öncelikle Ağrılı
vatandaşlarımızın bu zafer gününü yürekten kutluyoruz. Allah
bir daha işgal gibi bir zilleti yaşatmasın.
Ağrının kurtuluşunda Hakka yürümüş olan tüm
vatandaşlarımıza yüce Allahtan rahmet diliyorum. Ayrıca, Sekizinci
Cumhurbaşkanımız Turgut Özalın ölümünün 19uncu
yılında rahmetli Özalı rahmetle anıyorum. Hamit
Fendoğlu büyüğümüzü de rahmetle anıyorum. Allah
taksiratlarını affeylesin, cennetmekân eylesin. Hepsine halkım
adına, milletim adına da teşekkürlerimi sunuyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Eyidoğan
7.-
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğanın, İstanbul
Sarıyer Zekeriyaköyde Emlak Konuta ait 500 dönümlük arazinin bir
bölümünün inşaata açılması nedeniyle ne kadar ağaç
kesileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İstanbul Sarıyer Zekeriyaköyde 500 dönüm bir
arazi var. Köylüden askeriyeye, askeriyeden hazineye, hazineden TOKİye,
TOKİden de Emlak Konuta geçen ve 3 Mayısta ihalesi yapılacak bu
500 dönüm arazinin yapılan planlara göre 120 dönümü inşaata
açılıyor, 0,8 emsal, 6 kata kadar. Bu ormanlık arazide mevcut
ağaç sayısını Sayın Bakanımız biliyor mu? Ne
kadar ağaç kesilecek bu orman bölgesinde?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Buldan
8.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, 8inci
Cumhurbaşkanı Turgut Özalın ölümünün 19uncu yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sekizinci Cumhurbaşkanı merhum Turgut
Özalın bugün 19uncu ölüm yıl dönümü. Ölümü üzerindeki
şaibelerin henüz kalkmadığı, aynı zamanda ölümüyle
ilgili soruşturmanın da tam olarak açıklığa
kavuşturulmadığı ve Türkiye'de yaşamın her
alanında önemli katkıları olan, yine Kürt sorununun çözümü
noktasında da önemli çalışmaları olan merhum Turgut Özala
Allahtan rahmet, ailesine ve sevenlerine bir kez daha
başsağlığı diliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tüzel
9.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, İstanbul
Bahçelievlerde toplu olarak işten çıkarılan işçilerin
durumuna ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, İstanbul Bahçelievlerde toplu olarak işten
çıkartılan 420 işçi tam yetmiş gündür dört aylık
alacakları ve tazminatlarıyla direnmeye devam ediyor. Firmanın
üretim araçlarını kaçırarak faaliyetini sürdürmesi
karşısında alacaklarının tahsili için
uğraşan işçiler Meclisimiz dâhil her yere başvurmuştu.
Bugün öğlen saatlerinde, firmanın üretim yaptığı yerde
kamuoyu oluşturmaya dönük çadırda bekleyen işçilere,
işverenin talebi üzerine, polis saldırmış ve 8 işçi
yaralanmıştır. Şimdi, sormak gerekiyor: Polis
teşkilatı patron işverenlerin elinde özel güvenlik görevlisi
midir? Halkın canını, malını emanet ettiği
söylenen polis kurumunun görevi, işçinin hakkını gasp edenlerin
rahatını ve emek hırsızlığını mı
savunmaktır? İçişleri Bakanı ve İstanbul Valisi bu
duruma açıklık getirmeli ve cevap vermelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Elitaş
10.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Kutlu Doğum
Haftasına ve 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özalın ölümünün
19uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
14-20 Nisan tarihleri arasında
24üncüsü düzenlenen Kutlu Doğum Haftasının bu seneki
teması Hazreti Peygamberin Kardeşlik Ahlakı ve Kardeşlik
Hukuku. Tüm Türk ve İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni
ediyorum.
Yine bugün, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Sekizinci Cumhurbaşkanı, değerli devlet ve siyaset
adamı Turgut Özalı ebediyete intikalinin 19uncu yılında
saygı ve rahmetle anıyorum.
Ülkemizin demokratikleşmesine,
Türk ve Türk ekonomisinin dünyayla bütünleşmesine öncülük eden merhum
Turgut Özal, projeleri, idealleri, fikirleri ve hayata geçirdiği
hamlelerle devlet ve toplum zihninde iz bırakmıştır. Merhum
Özalın uyguladığı değişim siyaseti, milletimizin
refah ve muasır medeniyet seviyesine ulaşması için
yaptığı hizmetlerle, hayırla yâd edilmektedir. Hizmetleri
ve devletimize yerleştirmeye çalıştığı vizyon ile
milletimizin kalbinde ayrıcalıklı bir yer edinmiş önemli
bir devlet ve siyaset adamıdır.
Özal, bu aziz milletin millî ve manevi
değerlerine, demokrasiye, hukuka, insanlığın evrensel
kazanımlarına bağlı, çağı yakalamış
önemli bir devlet adamıdır. Kendisini saygı ve rahmetle yâd
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, noterlik
hizmetlerinin ücretlendirilmesi ve noterlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/243)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Noter ücretlerinin çok yüksek
olması ve halkın bu ücretler karşısında ödeme
sıkıntısı çekmesi, noterlik hizmetleri etkinliğinin
ücretlendirilmesi ve noterlerin sorunlarının araştırılarak,
alınması gereken tedbirler konusunda, Anayasanın 98. Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 1O4 ve 105. maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
Gerekçe:
Birçok resmi işlemin noter
aracılığıyla yapıldığı günümüzde noter
ücretleri halk tarafından çok yüksek bulunmaktadır. Vatandaş
noterde önlerine çıkan yüksek rakamlardan mağduriyet
yaşamaktadırlar. Bundan dolayı noterlik hizmetleri
etkinliğinin ücretlendirilmesi ve noterlerin sorunlarının
araştırılması ve bu sorunların acilen giderilmesi
gerekmektedir.
Ülkemizde asgari ücretle
çalışan 100 binlerce işçimiz bulunmaktadır. Bu işçiler
yasal hakları olan sendikalara bile kayıt olurlarken, sendikaya
zorunlu olan sendika üye kayıt fişini noterden almak
zorundadırlar. Bu kayıt fişleri kanun gereği 3-4 kuruma
verilmesi gerektiğinden 4 nüsha olarak hazırlanması
zorunluluğu doğmaktadır. Buradaki her nüsha ödenecek ücretin
katlamalı olarak artması demektir.
Veraset ilamları, vasiyetnameler
yeni düzenlemeyle mahkemelerden alınarak noterlere verilmiştir.
Burada halka mali olarak çok daha fazla bir yükümlülük getirilmiş ve
halkın üzerinden yeni gelir kaynağı
sağlanmıştır. Maliyetlerin yükseltilmesi yerine, noterlerin
verdiği hizmetlerde nüsha başına değil hizmet
fiyatları belirlenmelidir. Birçok nüsha gereken işlemlerde fiyatlar
astronomik rakamlara ulaşmaktadır. Halkı mağdur etmemek
adına yapılan işlemlerde sabit ücret alınması ekonomik
olarak halkı rahatlatacaktır.
Bir başka husus da noter
aracılığıyla emanetlerin saklanmasında da durum
farklı değildir. Muhatabına yani birinci şahsa
ulaştırılması gereken çek, senet, kiracının evin
anahtarını bir şekilde ev sahibine ulaştıramaması
durumunda değerli eşya adı altında noter
aracılığıyla ulaştırılmasında şu an
için günlük ücret 6,74 TLdir. Bu durumda değerli eşyanın veya
değerli evrakın 50 ya da 100 gün noterde kaldığında
ödemeyi yapana ciddi mali yükümlülük getirmektedir. Bu bir hizmettir ama
halkı büyük mali külfete sokmaktadır.
Buradaki alınan ücretin nerdeyse
4/1 oranı notere kalmakta diğeri harç ve damga vergi adı
altında yüksek oranlarda maliyeye gitmektedir. Yeni yapılan
düzenlemelerle Hükûmet halkın sırtından yeni bir gelir
kaynağı oluşturmuş halk ciddi şekilde noter ücretleri
karşısında mağdur edilmektedir.
Araştırma önergemiz bu amaçla
hazırlanmıştır.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
4) Enver Erdem (Elâzığ)
5) Erkan Akçay (Manisa)
6) Emin Çınar (Kastamonu)
7) Sinan Oğan (Iğdır)
8) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
9) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
10) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
11) Oktay Öztürk (Erzurum)
12) D. Ali Torlak (İstanbul)
13) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
14) Mehmet Erdoğan (Muğla)
15) Celal Adan (İstanbul)
16) Necati Özensoy (Bursa)
17) Seyfettin Yılmaz (Adana)
18) Bülent Belen (Tekirdağ)
19) Sümer Oral (Manisa)
20) Ali Uzunırmak (Aydın)
21) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
22) Oktay Vural (İzmir)
2.-
BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan'ın, ülkemizde yüksek oranlarda gerçekleşen kız
çocuğu evliliklerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/244)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde yüksek oranlarda
gerçekleşen kız çocuğu evliliklerinin
araştırılarak çocuk istismarına olanak sağlayan bu
evliliklerin gerçekleşmesini önlemek üzere alınabilecek acil
tedbirlerin araştırılarak tespit edilmesi amacıyla
Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ederiz.
Pervin
Buldan
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Çocukların iradesi baskı
altına alınarak gerçekleştirilen erken yaşta evlilikler çok
ciddi bir sorunun odağını oluşturmaktadır. Birçok
karmaşık nedenden kaynaklanan bu sorun hayati sonuçlar ortaya
koymaktadır. Kız çocuğu evlilikleri meydana getirdiği
yıkımlar nedeni ile günümüzde hem çocuk istismarı hem de
kadına yönelik şiddet olarak kabul edilmektedir. Bu evlilik türü
ülkemizin yaklaşık olarak bütün bölgelerinde yaygın olarak
gerçekleştirilmektedir. Ataerkil yapı tarafından
normalleştirilerek meşru hâle getirilen kız çocuğu
evlilikleri her üç evlilikten birini kapsayacak derecede yüksek bir orana
tekabül etmektedir. Erken yaşta evlilikler yıkım getirmektedir.
Bu kapsamda çocuk gelinlerin öncelikle eğitim hayatı son
bulmaktadır. Erken yaşta evlendirilen kız çocukları okuldan
alınmaktadır ve bu nedenle okuldan ayrılmak zorunda kalan
kız çocuğu sayısı çok ciddi rakamlarla ifade edilmektedir.
Bunun yanı sıra çocuk gelinler ruhsal ve bedensel çöküntü içerisine
girmektedirler. Erken yaşta evlendirilen kız çocukları birçok
ruhsal sorun yaşadıkları gibi bedensel olarak da ciddi
sağlık sorunlarının etkisine açık hâle gelmektedirler.
Kız çocukları, bedensel gelişimini tamamlamadan çocuk yaşta
anne olmanın beraberinde getirdiği risklerin mağduru
olmaktadırlar. Toplumsal ve ruhsal gelişimini tamamlayamadan
evlendirilen kız çocukları evlilik sonrasında,
arkadaşlarından kopma, özgüven eksikliği, toplumsal faaliyetlere
katılımdan uzaklaşma gibi problemler yaşamaktadırlar.
Ve bütün bunların yanı sıra çocuk olmaları nedeniyle
yetişkin istismarına karşı savunmasız olan kız
çocukları eşleri tarafından fiziksel, duygusal, sözel ve hatta
cinsel şiddete maruz kalabilmektedirler. Bütün bu şiddet sarmalının
bir sonucu olarak erken yaşta evlendirilen kız çocukları ya
kaybolmakta ya da özkıyım yolunu seçerek yaşamlarına son
vermektedirler. Nitekim kaybolan ve intihar girişiminde bulunan
çocukların önemli bir kısmının erken yaşta
evlendirilen kız çocukları olduğu görülmektedir. Türkiye
basınında hemen her gün bu nitelikte gerçekleşen acı
olaylar sıklıkla yer almaktadır. Oysa Türkiye'nin 1949
yılında imzaladığı İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi'ne göre "Yetişkin her erkeğin ve kadının,
ırk, yurttaşlık veya din bakımlarından herhangi bir
kısıtlamaya uğramaksızın evlenme ve aile kurmaya
hakkı vardır. Evlenme sözleşmesi ancak evleneceklerin özgür ve
tam iradeleriyle yapılır..." Ancak çocuk gelinler gerçeği
bu ilke ile bağdaşmamaktadır. Kadına Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne taraf
olan Türkiye "Çocuğun erken yaşta nişanlanması veya
evlenmesi hiçbir şekilde yasal sayılmayacak ve evlenme asgari
yaşının belirlenmesi ve evlenmelerin resmî sicil
kaydının mecburi olması için yasama dâhil gerekli tüm önlemler
alınacaktır. hükmünü kabul etmiştir. Yine Türkiye'nin taraf
olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 36. maddesinde "Taraf
devletler, esenliğine herhangi bir biçimde zarar verebilecek başka
her türlü sömürüye karşı çocuğu korurlar." denilmektedir.
Ancak, Türkiye yasalarında kısmi düzenlemeler yapılmış
olsa da bugün itibari ile kız çocuğu evliliklerinin çok yüksek
oranlarda gerçekleşmesi devletin üzerine aldığı
sorumlulukları yeterince icra edemediğini göstermektedir. Bu nedenle,
çocuk istismarının bir tezahürü olan kız çocuğu
evliliklerinin gerçekleşmesini önlemek üzere alınabilecek acil
tedbirlerin araştırılarak tespit edilmesi amacıyla bir
Meclis araştırma komisyonunun kurulması aciliyet arz etmekle
beraber ülkemiz açısından fayda sağlayacaktır.
3.-
Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, Türkiye'de meydana
gelen trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/245)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de meydana gelen trafik
kazalarının nedenlerinin araştırılması ve gerekli
önlemlerin alınması hususunda Anayasanın 98 inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
Gerekçe:
Trafik kazaları ve kazalar
sonucunda meydana gelen ölümler gerek ülkemiz gerekse Avrupa Birliği
gündeminde önemli bir yere sahiptir. Veriler, 2008 yılında Avrupa
Birliğinde 1,3 milyon trafik kazasının meydana geldiğini,
39.000 kişinin trafik kazalarında hayatını
kaybettiğini, 1,6 milyon kişinin ise
yaralandığını ortaya koymaktadır.
2009 yılında ülkemizde
meydana gelen toplam trafik kazası sayısı 264.163 olup kazalar
sonucu oluşan ölü sayısı 2.969, yaralı sayısı ise
160.744 olarak kaydedilmiştir. Aynı yıl meydana gelen kazalar
sonucu oluşan maddi hasar miktarı ise 835.190.922 TL olarak
hesaplanmıştır. Buna göre, Türkiye ile Avrupa Birliği
genelinde meydana gelen trafik kazaları sonucunda ortaya çıkan ölüm
oranları karşılaştırıldığında
Türkiye'deki oranın Avrupa Birliği ortalamasının oldukça
üzerinde olduğu dikkat çekmektedir.
Veriler, 18 ile 25 yaş
arasındaki gençlerin yol kazalarındaki ölüm oranını yüzde
20 olarak ortaya koymaktadır. Ayrıca çalışan kişilerin
işe gidiş ve gelişleri esnasında yol kazalarına maruz
kalma oranı da oldukça yüksektir.
Dünya
Sağlık Örgütü raporlarına göre; dünya üzerinde her yıl bir
milyon 250 bin kişi trafik kazalarında hayatını
kaybetmektedir. Trafik kazaları 15-19 yaş grubu gençlerin ölüm
sebepleri arasında 1inci, 10-14 ve 20-24 yaş grubu kişilerin
ölüm sebepleri arasında 2nci sırada yer almaktadır. Bugüne
kadar dünya üzerinde trafik kazalarında ölenlerin sayısı tüm
dünya savaşlarında ölenlerin sayısından fazladır.
Sağlık
Bakanlığı verilerine göre ülkemizde trafik kazalarından
ölümler, bilinen tüm ölüm nedenleri arasında 3üncü sırada yer
almaktadır. Ülkemizde son 10 yılda trafik kazaları sebebiyle
ölenlerin resmî sayısı 50.000'in üzerinde, yaralananların sayısı
ise bir milyonun üzerindedir.
Türkiye'de trafik
kazalarında ilk sırayı her yıl olduğu gibi yine
İstanbul almıştır. İstanbul ilinde geçen yıl 10
bin 870'i ölümlü ve yaralanmalı, 39.387'si maddi hasarlı olmak üzere
50.257 trafik kazası meydana gelmiştir. Kazalarda 241 kişi
yaşamını yitirirken 16.610 kişi
yaralanmıştır. İkinci sırada yer alan Ankara'da ise
bir yılda gerçekleşen 35.731 kazada 174 kişi ölmüş, 13.955
kişi yaralanmıştır. Ölü sayısına göre üçüncü
sıradaki Konya'da geçen yıl meydana gelen kazalarda 134, Antalya'da
meydana gelen trafik kazalarında ise 125 kişi hayatını
kaybetmiştir.
Trafik
polislerinin Türkiye genelinde yaptıkları denetimlerde 2009
yılında 22.168 yayaya, 4.561.722 sürücüye ve 3.499.267 araç
plakasına olmak üzere toplam 8.083.267 adet trafik cezası tanzim
edilmiştir. Sürücü ve yayalara bir yıl içinde 14.732.644'ü
peşin, 951.657.167'si ihbarlı olmak üzere toplam 966.389.811
liralık ceza kesilmiştir.
Ayrıca;
trafik ekiplerinin denetimlerinde alkollü araç kullanan 109.192 sürücünün; 100
ceza puanını dolduran 14.137 sürücünün; 5 kez hız limitini
aşan 812 sürücünün; sağlık şartları değişen
137 sürücünün; Karayolları Trafik Kanunu gereği hüküm giyen 56 sürücü
ile hakkında mahkeme kararı bulunan 1.171 sürücünün sürücü belgeleri
geri alınmıştır.
Bu denetimler
sonucu 195.550 sürücü Cumhuriyet Savcılığına sevk edilirken
722.069 araç ise belge ve donanımlarındaki eksiklikler nedeniyle
trafikten men edilmiştir.
Yukarıda
ifade edilen denetimler sonucu gerek idari gerekse adli yaptırımlar
söz konusu olduğu halde istenilen caydırıcılık
sağlanamamış; kaza, ölüm ve yaralanma oranlarında hiçbir
azalma meydana gelmemiştir.
Bu vesileyle
Türkiye'de meydana gelen trafik kazalarının nedenlerinin
ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve önlenmesine yönelik
gerekli çalışmaların yapılması önem arz etmektedir.
1) Demir Çelik (Muş)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Erol Dora (Mardin)
19) Ertuğrul Kürkçü (Mersin)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
B)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden
oluşan bir heyetin, Ukrayna Parlamentosu Dışişleri
Komisyonu Başkanı Oleh Bilorus'un vaki davetine icabetle Ukrayna'ya
resmî bir ziyaret gerçekleştirmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/841)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Ukrayna
Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Oleh
Bilorus'un vaki davetine icabetle Ukrayna'ya bir resmî ziyaret
gerçekleştirmesi öngörülmektedir.
Söz konusu heyetin Ukrayna ziyareti,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6. maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek'in, Varşova'da
düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları
Konferansına katılmak üzere Polonya'ya gitmesine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/842)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek'in, Varşova'da düzenlenecek olan Avrupa
Birliği Parlamento Başkanları Konferansına katılmak
üzere Polonya'ya gitmesi hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
CHP Grubunun, 28/10/2011 tarihinde Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve
arkadaşlarının orman köylülerinin ve ormancılık
kooperatiflerinin sorunlarının araştırılması ve
çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak 17/4/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
17/4/2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 17/4/2012
Salı günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve arkadaşları
tarafından, 28.10.2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Orman köylülerinin ve
ormancılık kooperatiflerinin sorunlarının
araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi" amacıyla
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (120 sıra nolu)
Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 17.04.2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
lehinde, Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan, Mersin Milletvekili
Sayın Mehmet Şandır; aleyhinde, Karabük Milletvekili Sayın
Osman Kahveci, Kastamonu Milletvekili Sayın Mustafa Gökhan Gülşen
konuşacaklardır.
Lehte ilk söz, Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcana
aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; daha önce Meclis kürsüsünden
birkaç defa dile getirme şansı bulduğum, bugün de yine dile
getirme şansı bulacağım, orman köylülerinin
sıkıntılarıyla ilgili araştırma önergemiz
hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, belki birçoğunuz farkında
değilsiniz, ancak Türkiye'nin yüzde 27si, mesela benim seçim bölgem
Bolunun da yaklaşık yüzde 60ı ormanlarla kaplı.
Türkiyede yaklaşık 19 bin orman köyü, 7 milyonu aşkın da
orman köylüsü var. Ancak, bugüne kadar orman köylülerinin
sıkıntıları, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
yeterince ele alınmadı, gündeme getirilmedi.
Değerli milletvekilleri, orman köylülerinin en
önemli sıkıntısı, aslında, Hükûmetin kendilerine
bakışı. Üzülerek ifade ediyorum ki Hükûmetin orman köylüsünün
problemleri gibi bir problemi yok, öyle bir derdi yok; dün de yoktu, bugün de
yok. Şimdi, ben buradan orman köylülerine sesleniyorum: Değerli orman
köylüleri, AKP sizi üç seçimdir kandırıyor. Oyunuzu götürüp çuvalla
AKPye veriyorsunuz, sanıyorsunuz ki AKP sizden yana. Hep söyledik;
hayır, AKP asla sizden yana olmadı, AKP asla ezilenden yana da
olmadı. AKP her zaman zenginden yana oldu, müteahhitten yana oldu. AKPnin
sadece belediyelerde, sadece kamuda yandaşları, taşeronları
yoktu, AKPnin ormanda da yandaş müteahhitleri var. Siz zannetmeyin ki
AKPli yetkililer kara kara Ne olacak bu orman köylüsünün hâli diye
düşünüyor; onlar sadece kara kara, orman köylüsünün üç kuruşluk
gelirini hangi yandaş müteahhide peşkeş çeksek diye
düşünüyor. Başka bir dertleri falan da yok, bunu bilesiniz.
Sürekli söylüyoruz, orman köylüsü AKP
döneminde hep geriye gitti. Peki abartıyor muyuz değerli
milletvekilleri? Hayır. AKP döneminde orman kooperatiflerinin durumuna
şöyle bir bakalım: Orman kooperatiflerinin geldiği yer belli,
sürekli olarak güç kaybediyor, sürekli olarak ortak kaybediyor. Sebep, AKPnin
örgütlü topluma bakışı. AKP, orman kooperatiflerinden
rahatsız, çünkü orman kooperatifleri AKPye örgütlü toplumu
çağrıştırıyor. Eğer insanlar örgütlenip bir araya
gelirse daha güçlü oluyorlar, bunun bilincinde. Eğer insanlar örgütlenip
bir araya gelirlerse haklarını arıyorlar, talep ediyorlar. Böyle
olunca da ne oluyor? Hükûmet bundan rahatsız oluyor. İşte bu
yüzden, AKP, kooperatifleri yasa dışı terör örgütü gibi görüyor
neredeyse ve tasfiyesi için de olağanüstü bir çaba harcıyor.
AKP döneminde orman köylüsü geriye
gitti diyoruz; siz buna itiraz ediyorsunuz. Peki neye itiraz ediyorsunuz, ben
bunu sormak istiyorum? Rakamlar ortada, on yıl önceki vahidi fiyat neydi,
yaz çekimi neydi, kış çekimi neydi, şimdi kaç lira?
Buraya gelmeden önce
Kıbrıscık ilçe başkanımla konuştum, Sayın
İbrahim Aytarla. Sayın Aytarın bir özelliği daha var,
aynı zamanda kooperatif başkanı. Dedim ki; Bugün bu konu
gündeme gelecek, bu sene vahidi fiyatlarla ilgili bana son durumu bir
anlatır mısın. Bana dedi ki; 30 lira metreküpe, 40 lira veya
bilemediniz 50 lira veriyorlar.
Değerli milletvekilleri, orman
köylüsünden utanmıyorsunuz, bunun farkındayım; ama en
azından Allahtan korkun. Dünyanın en pahalı mazotunu
kullandırıyorsunuz bu insanlara ve buna karşılık verdiğiniz
vahidi fiyatlara bir bakın. Siz; Orman Genel Müdürlüğü kâr etsin ama
siz boğaz tokluğuna çalışmaya devam edin, size fazla para
haram. diyorsunuz.
Şöyle bir kâğıt kalem alın,
isterseniz basit bir hesap yapalım sizlerle birlikte: Orman köylüsü olarak
-aranızda bilen vardır- ağacı keseceksiniz ormana gidip,
soyacaksınız, rampaya çıkartacaksınız,
aracınıza yükleyeceksiniz, sonra bunu depoya getirip teslim
edeceksiniz. Kilometrelerce yol katedeceksiniz dünyanın en pahalı
mazotuyla, sonra da kâr etmeyi bekleyeceksiniz. Dünyanın en zor işlerinden
bir tanesi bu ve bu şartlarda orman köylüsünün kâr edebilmesi mümkün
değil.
Birazdan, eski Orman
Genel Müdürü buradan konuşacak -şimdi duydum- önergenin aleyhine söz
isteyecek. Muhtemelen Orman köylüsünün sıkıntısı falan
yok, nereden çıktı? diyecektir, tıpkı Sayın
Bakanın söylediği gibi.
Orman Genel
Müdürlüğü bakın ne yapıyor? Enteresan bir tablo çizeceğim
size: Köylü olarak ortalama depoya 50 liradan tomruğu teslim ediyorsunuz.
Orman Genel Müdürlüğü aynı tomruğu depodan metreküpünü 300 liradan
satıyor, 6 kat fark var arada. 250 lira kâr ediyor metreküp bazında
ve bunun sonucunda Orman Genel Müdürlüğü Türkiye'nin en çok kâr eden kamu
kuruluşlarından, en çok vergi veren ilk on kamu kuruluşundan
biri oluyor sürekli olarak ve bunun sonucunda da Sayın Osman Kahveci -milletvekili seçilmeden önce-
plaketini Sayın Başbakandan alıyor.
Şimdi ben şunu
çok merak ediyorum orman köylüsünün çok olduğu bir ilin milletvekili
olarak: İşin sahibi Orman Genel Müdürlüğü, işi yapan da
orman köylüsü. Orman köylüsü diyor ki: Ben alın terimin
karşılığını alamıyorum. Orman Genel
Müdürlüğü de diyor ki: Ben Türkiye'nin en çok para kazanan, en çok kâr
eden kuruluşlarından bir tanesiyim. Yani devlet olarak Orman Genel
Müdürlüğü vergi verince sağ cebimizdeki parayı sol cebimize
koyuyoruz. Arada da sadece bu paranın sağ cepten sol cebe
gittiğini gören orman köylüsü var. Ya arkadaşlar yazık
değil mi? Orman Genel Müdürlüğü bu kadar kâr edeceğine orman
köylüsü de bundan biraz nasiplense olmaz mı? Orman köylüsünün cebine de üç
kuruş para versek, para girse olmaz mı?
Bakın bir yasa
teklifi verdim, dedim ki: Vahidi fiyat
uygulaması şu anda orman işletme müdürlerinin veya bölge
şeflerinin iki dudağı arasında, bunu bir standarda
bağlayalım. Ne yapalım? Bir kural koyalım. Köylü olarak
tomruğu siz depoya kaç liraya teslim ettiniz metreküpünü? 250 liraya
mı? Bir sonraki
yıl bunun yüzde 50sini vahidi fiyat olarak
köylüye önerin. Bunu teklif ettim, aranızdan bazı arkadaşlarla
da konuştum Son derece mantıklı. dedi ancak komisyona dahi
getirmediniz bunu, komisyona dahi getirmediniz. Ben mücadelemden vazgeçmedim,
İç Tüzük 37ye göre buraya getirdim, burada size anlattım, hepiniz
kafa salladınız dinlerken ama oylamaya gelince orman köylüsünün
aleyhine karar verdiniz, yine elinizi kaldırdınız.
Arkadaşlar, şunu söylüyorum: Orman Genel
Müdürlüğü kâr ediyorsa orman işini yapan köylü de bu kârdan
nasiplensin. Orman Genel Müdürlüğü zarar ediyorsa köylü de bu zarara
katlansın, buna bir itirazım yok ama on yıldır Osman
Kahveci bakıyoruz Sayın Başbakandan plaket alıyor ama orman
köylüsü yerinde saymaya devam ediyor. Bunda bir gariplik var.
Bir de dikiliden satış meselesi var.
Arkadaşlar, bu dikiliden satış çok önemli. Az önce söyledim,
Hükûmet, alın teriyle çalışan orman köylüsünden yana
olmadı, asla da olmadı, sadece bugün değil geçmişte de
olmadı. Ormanı yandaşlara peşkeş çekilecek bir alan
olarak gördü. Her gün buradan acaba kimi zengin edebilirim, nasıl zengin
edebilirim diye düşünmekten başka bir şey yapmadı. Dikiliden
satışın esprisi şu: Ormana taşeron sokmak. Orman Genel
Müdürü Boluda bizzat anlattı, yeni Orman Genel Müdüründen bahsediyorum,
bizzat bana anlattı: Artık orman köylüsüyle uğraşmak zor.
dedi, Lüzumsuz hâle geldi. dedi,
İnşallah dikiliden satışı birkaç yıl
içerisinde yüzde 60lara çıkartacağız Allahın izniyle
dedi.
Şimdi, dikiliden satışı yüzde 60lara
çıkartmak ne demek biliyor musunuz? Köylünün cebine elinizi atıp o üç
kuruşu da köylünün cebinden çekip çıkartmak demek. Dikiliden
satışı yüzde 60a çıkartmak ne demek biliyor musunuz? Bugün
orman köylüsü olan vatandaşımızı taşeronun işçisi
hâline getirmek demek. Bunun başka bir açıklaması yok
değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, az önce söyledim, 7 milyon
insanı ilgilendiriyor bu konu. Sayın Bakana gittim az önce buradaydı- dedim ki aylar önce, Sayın Bakanım,
orman köylüsünün sıkıntılarıyla ilgili bir
çalışma yaptım, size bunu takdim etmek istiyorum. Bana ne cevap
verdi biliyor musunuz Sayın Bakan?
Orman köylüsünün sıkıntısı mı var, o da nereden
çıktı? dedi.
Arkadaşlar bakın, Sayın
Başbakan diyor ki: Bu dönemki kabine benim ustalık dönemi kabinem.
Sizin ormandan sorumlu bakanınız diyor ki: Orman köylüsünün ne
sıkıntısı varmış. Bunu nereden çıkarttın?
Öyle bir ustalık dönemi kabinesinde öyle bir Orman Bakanı var ki
orman köylüsünün sıkıntısı olduğundan bile bihaber ve
siz hâlâ onun o bakanlık koltuğunda oturmasına müsaade
ediyorsunuz, sesinizi dahi çıkartmıyorsunuz. Bakın hodri meydan.
Boluyu pilot il kabul edelim. Bu araştırma önergesini kabul edin.
Bolunun Mengenine gidelim, Kıbrıscıkına gidelim,
Sebenine gidelim, yüzde 85 oy aldığınız Geredesine
gidelim, Mudurnusuna gidelim. Oradaki
orman köylülerinin kapısını tıklatalım.
Toplayalım onları, diyelim ki: Sizin orman köylüsü olarak bir
sıkıntınız var mı, yok mu? Allah razı olsun
hiçbir sıkıntımız yok, Hükûmetimizden çok memnunuz.
derlerse ben milletvekili mazbatasını burada yırtıp Boluya
dönmeye hazırım ama tersini söylerlerse siz o Bakanı oradan
indirmeye hazır mısınız? Bunun cevabını sizden
istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Araştırma önergemin de kabulünü talep ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özcan.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
aleyhinde ilk söz, Karabük Milletvekili Sayın Osman Kahveciye aittir.
Buyurun Sayın Kahveci. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN KAHVECİ (Karabük)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin orman köylülerinin
sorunlarıyla ilgili vermiş olduğu araştırma önergesi
üzerinde aleyhte söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz
orman yönünden zengin değildir. Yüzde 27si ormanlarla kaplı olan
ülkemizde ormanların yüzde 99,9u da devlete aittir. Meri mevzuat
ormanlarımızın korunması, işletilmesi ve
geliştirilmesi görevini devlete vermiştir. Ülkemizde 34 bin köy
bulunmaktadır. 2011 yılı sayımlarına göre bu köylerin 21
bini orman köyü olup bu köylerde 7 milyon kişi yaşamaktadır yani
köy nüfusunun yüzde 40ı orman köylüsüdür. Ülkemizin genelini
değerlendirdiğimizde kırsal kesimde yaşayan insanlarımız
millî gelirden en az pay alan kesimdir. Bunların içinde de en fakir kesim
orman köylüsüdür.
Gerçekte
mevzuatımızda orman köyü tanımında gelir
düşüklüğü diye bir kriter olmamakla birlikte, fiiliyatta orman
köylerinde yaşayanların büyük çoğunluğunun millî gelirden
en az payı alan kesim olduğu gerçeğini de kabul etmeliyiz.
Orman köyü nedir? Orman
hukukuna göre bir köyün mülki hudutlarında orman varsa o köy orman
köyüdür. Gerek Anayasamızın 170inci maddesi ve gerekse 6831
sayılı Orman Kanununun 31, 32, 34 ve 40ıncı maddeleri
orman köylerine ormanlardan faydalanmalarıyla ilgili birçok haklar vermiştir;
orman köylüsünün köylerinde barınmaları için verilen yapacak ve
yakacak ihtiyaçlarının temini başta gelmektedir.
7 milyon orman
köylüsünden 50 bin aile, yaklaşık 2 milyon kişi geçimini
ormancılıktan sağlamaktadır. Bunlar, orman
işçiliğinde ve orman ürünlerini yetiştirme, toplama ve
pazarlamasını yapmaktadırlar.
Geliştirilen yeni
ormancılık teknikleriyle ormanlarımızdan üretilen orman
ürünlerinde son yıllarda yüzde 100lere varan üretim
artışları olmuş ve orman köylüsüne daha fazla iş ve
aş verilmesi sağlanmıştır. Önceden
ormanlarımızdan yıllık 7 milyon metreküp endüstriyel odun
üretimi yapılırken bu rakam son yıllarda 14 milyon metreküplere
çıkarılmıştır. Ancak yanlış anlamaya meydan
vermemek için ifade etmeliyim ki ormanlarımızda yıllık
artımımız 28 milyon metreküpten 40 milyon metreküp/yıla
çıkmıştır. Bu da ülkemizdeki ormanlardaki gelişimin
bir yansımadır.
Değerli
milletvekilleri, orman köylüsü enflasyona ezdirilmemiş ve üretim birim
fiyatlarına her yıl enflasyon üzerinde zam
yapılmıştır. 2003-2011 yılları arasında
toplam enflasyon yüzde 84,7 olurken orman köylüsüne üretim
işçiliğinden verilen fiyat yüzde 106,7 olarak
gerçekleşmiştir. Böylece orman köylülerimiz enflasyona
ezdirilmemiş, bilakis enflasyonun 24 puan üzerinde artış
sağlanmıştır.
2002 yılında
Ormanlarımızdaki üretim
işleri orman köylülerimiz veya onların kurdukları orman
kooperatifleri aracılığıyla yapılmaktadır.
Şu anda ülkemizde kurulmuş 1.930 adet orman kooperatifi bulunmaktadır.
Orman köylerimize veya orman kooperatiflerine orman işçiliği
yanında baltalıklığın koruya tahvili
çalışmalarında üretilen emvalin yüzde 100e kadarı köylü
pazar satışı olarak kendilerine verildiği gibi istedikleri
takdirde tahsisle dikili ağaç satışı da yapılmaktadır.
Dikili ağaç
satışlarında öncelik orman kooperatiflerinindir. Bu konuda
bazı düzenlemeler yapılmak suretiyle orman kooperatifleri
korunmuş ve desteklenmiştir. Örneğin orman kooperatiflerine
dikili ağaç satışlarında yüzde 20 fiyat düşüklüğü
sağlanmıştır. Köylerimiz ve kooperatiflerimiz ürettikleri
ürünleri kendileri pazarlamaktadırlar. Böylece yavaş yavaş orman
köylüleri orman idaresinin üretim işçisi olmaktan daha öteye geçerek
üreten ve pazarlayan konumuna geçmeye başlamışlardır. Bunun
sonucu olarak 2002 yılında orman kooperatifleri 100 bin metreküp
dikili satış alırken 2011 yılında orman kooperatifleri
1,3 milyon metreküp dikili satış almışlardır.
Değerli milletvekilleri, orman
köylerimiz ve kooperatifler ayrıca ormanlardaki her türlü odun
dışı ürünleri toplayıp pazarlama imkânına da
sahiptirler. Bu çerçevede başta defne, fıstık çamı, kekik,
keçiboynuzu, kestane gibi birçok odun dışı ürünleri orman
köylerimiz cüzi bir fiyatla almakta ve bu ürünler orman köylülerimiz ve
kooperatifler tarafından işlenerek piyasaya sunulmaktadır.
Örneğin
Evet, orman teşkilatı bu
ürünlerin daha da artırılması ve çeşitlendirilmesi için
birçok eylem planını hazırlamış ve uygulamaya
koymuştur. Birçok ürünlerde artık ülkemiz dünyada tekel durumundadır,
defnede olduğu gibi.
Bu çerçevede, ormanlarımızdan
2011 yılında 120 bin ton odun dışı orman ürünü
toplanmış ve bu ürünlerden 249 milyon dolarlık ihracat
yapılmıştır. 2002 yılında odun
dışı ürünlerdeki ihracatımız 47 milyon dolarken 2011
yılında 5 kat artmıştır.
Bunların dışında
her türlü ormancılık faaliyetlerinde orman köylerimize öncelik
verilmektedir. Özellikle ağaçlandırma, bozuk ormanların imar ve
ıslahı, erozyon kontrolü çalışmaları, orman
yangınlarıyla mücadele çalışmalarında orman
köylerimize öncelik verilmektedir. Orman köylerinin yol, içme suyu gibi önemli
altyapı ihtiyaçları da Hükûmetimizin uyguladığı KÖYDES
Projesi kapsamında yenilenmekte olup orman köylerimizin büyük
çoğunluğunun yolu asfaltlanmıştır. Birçok orman
köyünde artık sokaklar da kilit taşıyla döşenmeye
başlanmıştır.
AK PARTİ Hükûmeti olarak politikamız,
şehirde yaşayan halkımızın sahip olduğu tüm
sosyal imkânlardan kırsal alanda yaşayan
vatandaşlarımızın da sahip olmasını
sağlamaktır, elbette ki bu konuda da önceliğimiz orman
köylerimizdir.
Ormanlarımızı, orman
köylerimizle birlikte koruma ve kollama dengesi içinde sürdürülebilir bir
şekilde işletmek, ormancılık gelirlerinden en fazla
payı orman köylerimize aktararak, orman köylerimizin refah seviyesini
artırmak temel ormancılık politikamızdır.
Bu bağlamda, gelişen
orman-halk ilişkileri neticesinde orman suçlarında büyük bir azalma
olmuş, orman kadastrosunun tamamlanma aşamasında olması da
bu süreci desteklemiştir. Bugün orman köylüsü ile devlet dünden daha
barışık bir şekilde, geleceğe birlikte ve ümitle
bakmaktadır, Parlamentonun gündeminde olan kanun da bunun bir güzel
örneği olacaktır.
Az önce, Bolu Milletvekilimiz Orman
Genel Müdürlüğünün bütçesiyle ilgili bazı kritiklerde bulundu.
Arkadaşlar, açıklayayım:
Orman Genel Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesi 4 milyar Türk
Lirasıdır. Bunun 2 milyar lirası özel bütçedir. Orman Genel
Müdürlüğü her yıl, 2012 yılı için söylüyorum, 2 milyar lira
devletin özel bütçesinden para almaktadır. Dolayısıyla da her ne
kadar döner sermayesi bir miktar bazı fiyat artışları,
piyasadaki odun fiyatı artışlarına göre bilançosunu
yıl sonunda kârla kapatsa da bu para derhâl özel bütçeye gitmekte ve özel
bütçeden tekrar para geri dönmektedir.
Sözlerime son verirken, Sekizinci
Cumhurbaşkanımız Turgut Özalı da rahmetle anıyor,
aziz milletimizin Kutlu Doğum Haftasını da tebrik ediyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kahveci.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun Sayın
Şandır.(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş
olduğu orman köylüsü ve Ormancılık Kooperatifleri Merkez
Birliğinin sorunlarının araştırılması için
bir araştırma komisyonunun kurulmasını talep eden önergenin
gündeme alınmasının lehinde söz almış
bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, gerçekten
sayın konuşmacıların, Sayın Genel Müdürün de ifade
ettiği gibi, ülkemizin yaklaşık yüzde 10luk
kısmının yaşadığı yani 7-7,5 milyon
insanımızın yaşadığı orman içi ve orman
kenarı köylerinin çok sorunları vardır. Bu memlekette sorunu
olmayan kimse yok Sayın Kahveci. Yani yapılan hizmetlere kimse bir
şey söylemiyor, ellerinize sağlık, teşekkür ediyoruz ama bu
millet her şeyin en iyisine layık. Siz de ifade ediyorsunuz, Devlet
İstatistik Kurumunun verilerine göre, Türkiyede gelir düzeyi en
düşük toplum kesimi orman içi ve kenarında yaşayan
köylülerimizdir ve bunlar, değerli arkadaşlar, hizmetten şeref
duyduğum bu insanlar, inanınız ki, bu toplumun en değerli
insanları, en şerefli insanları. Çünkü bütün yokluklara
rağmen, çoluk çocuklarıyla o topraklarda yaşamaya ısrar
ediyorlar, inat ediyorlar; onurlarıyla, atadan, öteden kalan o
toprakları ekip, sürüp orada yaşamaya çalışıyorlar. Bu
insanların tabii, düne göre belki sorunları azalmış
olabilir ama bugün yine de birçok sorunları bulunmaktadır.
Özellikle ormancılık
kooperatifleri, gerçekten orman içi ve kenarı köylülerinin
kalkındırılmaları için çok önemli bir örgütlenme modeli ve
ciddi de bir boyuta ulaştı. Devletin ve hükûmetlerin eğer
doğru politikaları olsa, orman içi köylülerini kalkındırmak
için bu kooperatifler çok önemli bir imkân ve avantaj ama orman içi
kooperatiflerini orman idaresi bir rakip olarak görünce, bir böyle rekabet
edecek unsur olarak görünce kalkındırmak değil, öldürmemek ama
süründürmek politikalarıyla, maalesef bu kooperatiflerin de birçoğu
kapanma noktasına geldi, birçoğu kapandı. Ben de biliyorum, bu
kooperatifler o Toros Dağlarının tepesinde kendi
imkânlarıyla kurdukları tesisleri kapatmak durumunda kaldılar,
yaşatamadılar.
Bu sebeple söylüyorum, bu önerge, bana
göre önemli bir önerge; yani toplumun yüzde 10unu ilgilendiren bir önerge. Ne
olur burada bir komisyon kursak ve gitsek bu köylülerimizin, bu orman içi ve
kenarında yaşayan bu güzel insanların sorunlarını
Parlamento olarak araştırsak? Hazırlayacağımız
raporu, yaptığımız tespitleri, önerdiğimiz çözümleri
Hükûmetin huzuruna getirsek ve desek ki -Birlikte yapsak bu
çalışmayı- Şunlar yapılırsa bu insanlara hizmet
edilmiş, hizmet verilmiş olur. Bunun hiç kimseye bir zararı
yoktur.
Değerli milletvekilleri,
bakın, bugün muhtemel bir iki saat ama yarın tamamlamayı
planladığımız 6831 sayılı Orman Kanununun 2/B
maddesiyle ilgili hukuk düzenlemesini yapıyoruz. Şimdi, burada Bu
köylülerin sorunları yok. derken bir iyi niyet gösterisi olarak
çıkaracağımız kanunla -ki bizim de teklifimiz var,
Cumhuriyet Halk Partisinin de teklifi var, Hükûmetin tasarısıyla
birleştirildiği ifade ediliyor ama- yani yarın da
konuşacağız, burada bizim tekliflerimizde önerdiğimiz
birçok hususu da yok saydınız, önergelerimizi de yok
sayıyorsunuz zaten. Ama eksik bir kanun çıkarıyoruz, işte
orman köylüsünün sorunlarının tartışılmasına
vesile olan bu önerge vesilesiyle de söylüyorum.
Şimdi, orman içi ve kenarı
köylerinin kullandığı hazine arazileri dâhil, ormandan
çıkarılmış 2/B arazileri dâhil bu arazileri bu köylüler, bu
insanlar geçimlerini temin edebilmek için üretimde kullanıyorlar
dişleriyle tırnaklarıyla, çoluk ve çocuklarıyla. Bu
arazilerde, inanınız ki hiçbir iktisat, rantabilite,
kârlılık, verimlilik hesabına uymaz orada üretim yapmak ama
orada üretim yaparak çoluk çocuğunu geçindirmeye çalışıyor.
Şimdi, bu 2/B yasasında Sayın Bakan ısrarla söyledik:
Yarın rayiç bedel belirlemesinde birçok inisiyatif gelişecek ve
ortaya konan rayiç bedelin yüzde 50sini bu orman içi köylüsünden isterseniz
çıkardığınız kanun zulme dönüşecek. Bu
Türkiye'nin orman içi ve kenarı köyleri İstanbulun Sarıyeri,
Bahçeköyü değil; Toros Dağlarını, Egenin dağ
köylerini düşünün; buralarda insanlar zaten geçimini zor temin ediyor;
arazinin 2/B arazisi olması, hazine arazisi olması çok önemli
değil ki; önemli olan o arazinin ekilip sürülmesi. Ekip süren insanı
hiç yoktan şimdi bir bedel ödemeye zorlarsanız, siz adaleti de temin
etmiş olmazsınız, hizmeti de üretmiş olmazsınız.
Efendim, Anayasa eşitlik ilkesi
gereği, rayiç bedel belirlenmesi gerekir. itirazınıza bir çözüm
olarak diyoruz ki: Orman içi köylülerinin kullandıkları 2/B
arazilerinin rayiç değerlerinin yüzde 15i oranında bir bedel talep
edelim. Yüzde 50sini ödeyemeyecek çünkü. Yani kuzey Anadolu
ormancılığı -zengin köylümüz- sorunlu olmayabilir, çok da
bilmiyorum ama güney Anadoluda, Toros Dağlarında
İnanınız ki değerli milletvekilleri, siyaset olsun,
muhalefet siyaseti olsun diye söylemiyorum, Ekmeğini taştan çıkartmak.
dediğimiz hadiseyi gelin Mersinin Toros Dağlarında,
Adananın Toros Dağlarında izleyin. Taşı düzeltiyor,
önüne duvar örüyor, toprak taşıyor, üstüne sera kuruyor, orada sebze
ve meyve yetiştiriyor. Sizin, şimdi, bu insanın bu emeğinin
karşılığını ödüllendirmeniz gerekirken o
kullandığı topraktan bedel istemenizin mantık neresinde,
adalet neresinde bunun?
Değerli milletvekilleri,
bakınız, bu ormancılar kahramandırlar. Yani kendilerine
emanet ettiğimiz toplumun, nüfusumuzun yüzde 10luk
kısmını, 7 milyon insanımızı idare ederek
geçimlerini temin ediyorlar. Eğer Orman Kanunu uygulanmış olsa o
orman köylüleri burunlarını bile evlerinden dışarıya
çıkartamazlar. Yani, orman mühendisleri, Orman Genel Müdürlüğü
çalışanları, tüm ormancılar o köylülerle hısım
olmuşlar, akraba gibi iç içe yaşıyorlar, birbirlerini idare
ederek o dağlarda o hayatın zorluklarını
göğüslüyorlar. Eğer çıkarttığınız kanunlarla
bu ormancıların elini kolunu bağlar, İlle bunu
uygulayacaksınız. derseniz, şimdi buradan soruyorum, yarın
devamını getireceğiz: İlan ettiğiniz rayiç
değerden orman köylüsü ektiği, sürdüğü, üzerinde
serasının olduğu, evinin olduğu araziyi satın alamazsa
ne yapacaksınız Sayın Bakan; İnternet üzerinden o araziyi
satacak mısınız, isteyene satacak mısınız?
Nasıl yapacaksınız onu Sayın Hocam?
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Orman köylüsüyle hasım
değil, hısımız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Nasıl yapacaksınız bunu?
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) Toros
Dağlarının başına gidip kim alacak orayı?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Hiç öyle
değil, hiç öyle değil. Gelin oralara, şimdi nelerin, kimlerin
talipli olduğunu gelin görün. Siz orman içi ve kenarı köyünde
İşte Sayın Kahveci burada. Nasıl satın alacak?
Şimdi, bu kanunla bir de hazine
arazilerini eklediniz. Adamın kullandığı, çiftçinin,
üreticinin kullandığı hazine arazisini işte Rayiç
değerin yüzde 50 bedeliyle satacağız. diyorsunuz.
Alamıyorsa ne yapacaksınız? Başkasına
satacaksınız. Nasıl yapacaksınız Sayın Hocam?
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Taksit yapıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Doğrusu şudur değerli arkadaşlar: Devlet, tamam, toplum
adına bir kural koyacak ve bunu uygulayacak. Koyduğunuz kural,
uyguladığınız kural eğer adaleti temin etmiyorsa onun
adı zulüm olur.
Değerli arkadaşlar, zulüm ne
kültürümüzde ne inancımızda kabul edilir bir şey değil.
Onun için orman içi köylüsünün problemi vardır, sorunları çoktur ama
o onurlu insanlar tüm sorunlarını aşarak, devletlerine
güvenerek, Allahlarına şükrederek, sıkıntıya da
sabrederek orada yaşamaya çalışıyorlar. Şimdi,
onları çıkardığımız kanunlarla zulmetmenin, zora
sokmanın bir anlamı yoktur. Bu önerge doğru bir önergedir, bu
önergeyle bir komisyon kurulması bizim de talebimizdir ve bu sebeple bu
önergeye destek vereceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şandır.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
aleyhinde son söz Kastamonu Milletvekili Sayın Mustafa Gökhan
Gülşene aittir.
Buyurun Sayın Gülşen. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GÖKHAN GÜLŞEN (Kastamonu)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinde orman köylülerimizin yanlış
politikalar neticesinde mağdur edildikleri iddia edilmektedir. Öncelikle
ifade edeyim, seçim bölgem Kastamonu arazisinin yüzde 60ı ormanlarla
kaplıdır, toplam 1.070 köyümüzün 900den fazlası da ormanla
irtibatlı köylerdir. Dolayısıyla orman köylülerinin dününü ve
bugününü çok yakından biliyorum ve önergede iddia edildiği gibi,
orman köylülerinin dünden daha kötü olduğunun doğru
olmadığını da biliyorum. Bu değerli milletvekilimiz
-önerge sahiplerinden- bazı rakamlar verdi, bazı rakamlarla da bunu
desteklemek istiyorum.
2002 yılında Kastamonu için
bu rakamlar- toplam 600 bin metreküp üretimden orman köylüsünün cebine 10
trilyon civarında bir para giriyordu. 2011 yılı itibarıyla
Kastamonu Orman Bölge Müdürlüğü sınırları dâhilinde üretim
2 milyon metreküpe çıkmış ve bunun
karşılığında 150 trilyon lira para orman köylüsüne
aktarılmıştır.
Bahsedilen dikili kesim, 2011
rakamları itibarıyla -müteahhitlerden bahsedildi- toplam üretimin
yüzde 10una tekabül etmektedir ki bunu bile
çıkardığımızda 2002 rakamlarının 3
katına çıkmıştır üretim. Dolayısıyla, hem
üretim 3 katına çıkmış hem de orman köylüsünün cebine giren
para miktarı 15 katına çıkmıştır.
Dolayısıyla, dünden bugüne orman köylüsünün gelir düzeyi
artmış, ekonomik imkânları artmıştır.
Benden önceki
konuşmacımız, Karabük Milletvekilimiz ifade etti, KÖYDES Projesi
kapsamında çünkü önergede geçiyor- orman köylerimizin altyapı
çalışmaları da yapılmaktadır, bununla ilgili
sıkıntılar da giderilmektedir.
Bunların yanında, şu
anda gündemimizde olan 2/B yasa tasarısı kapsamında 2/B
arazilerin satışından elde edilecek gelirin bir kısmı
da yine orman köylülerimizin kalkındırılmasına yönelik
kullandırılacaktır. Bunu, Orman ve Su İşleri
Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu müteaddit defalar ifade
etmiştir.
Ayrıca gündemimizde,
İçişleri Bakanımız Sayın İdris Naim Şahin
hakkında gensoru önergesinin görüşülmesi vardır.
Bu sebeplerle, CHP grup önerisi
aleyhinde oy kullanacağımızı bildiriyor, sizleri
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Gülşen.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum
MUHARREM İNCE (Yalova) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Grup
önerisi kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
Önergeler
1.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, (2/125) esas numaralı 2954
Sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/41)
12.12.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
14.10.2011 tarih ve 2/125 esas
numarası ile Başkanlığınıza gelen ve
tarafımdan verilen 2954 Sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37.
maddesine göre işlem yapılması için gereğinin
yapılmasını bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Ali
Özgündüz
İstanbul
BAŞKAN Evet, teklif sahibi
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özgündüz
Kendisi yok.
Bir milletvekili
İzmir
Milletvekili Sayın Aytun Çıray
Yok.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına grup başkan
vekilleri Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan ve
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplanın, Nevruz
Bayramı kutlamaları ile eğitim sistemine ilişkin kanun
teklifine karşı yapılan protesto gösterilerinin
yasaklandığı ve bu gösterilere katılanlara yönelik polisin
orantısız güç kullandığı iddiasıyla
İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin
hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/11) esas
numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VIII.-
GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.-
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Nevruz Bayramı kutlamaları ile
eğitim sistemine ilişkin kanun teklifine karşı yapılan
protesto gösterilerinin yasaklandığı ve bu gösterilere
katılanlara yönelik polisin orantısız güç
kullandığı iddiasıyla İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/11)
BAŞKAN - Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce
bastırılıp dağıtıldığı ve Genel
Kurulun 10/04/2012 tarihli 92nci Birleşiminde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 99uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge
sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir.
Konuşma süreleri, önerge sahibi
için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Önerge sahibi Hakkâri Milletvekili
Sayın Adil Kurt, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, söz konusu Sayın İdris
Naim Şahin olunca, İçişleri Bakanı olunca insan söze
nereden başlayacağına hakikaten karar veremiyor. Ben de icmalen
burada son dönemlerde -yani tamamını konuşma
şansımız yok- akılda kalanlar itibarıyla Sayın
Şahinin uygulamalarını ve neden bu gensoru önergesini
verdiğimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Öncelikle ben bir karne açıklamak
istiyorum: Bakınız, 2011 yılı içerisinde dur
ihtarına uymadıkları için öldürülen sivil vatandaş
sayısı 57, yaralanan 130; köy korucularının ölümlerine
sebebiyet verdiği sivil vatandaş sayısı 3, yaralanan 48;
sınır bölgelerinde yaşamlarını yitiren sivil vatandaş
sayısı 16, yaralanan 12 -tabii, buna Roboski dâhil değil-
cezaevlerinde 36 ölüm, 11 yaralama; gözaltında yaşamını
yitiren vatandaş sayısı 5; faili meçhullerde
yaşamını yitiren kadın sayısı 1, yaralanan
kadın sayısı 3; yaşamını yitiren faili meçhuller
itibarıyla söylüyorum- erkek sayısı 45, yaralanan 118; bu dönemde
yaşamını yitiren çocuk sayısı 3. Bu verileri daha
çoğaltmak mümkün ama ben bunlarla yetineceğim verileri
aktarırken.
Sayın Bakanın son dönemdeki
en büyük incisi gaz bombasıyla ilgilidir; gaz bombasının ölüme
sebebiyet vermediğini ifade ediyor. Tabii ki Nevroz olaylarındaki
vahşet KESK, EĞİTİM SEN ve diğer sivil toplum
örgütlerinin gerçekleştirdikleri demokratik eylemlerde Sayın
Bakanın talimatıyla polisin hunharca yaklaşımları
burada ayrıca tek tek saymayı gerektirmiyor ama gaz
bombasının kullanımı sonucu yaşamını yitiren
vatandaşların isimlerini sizlerle paylaşacağım.
Bakınız, son dönemlerde
sıkça kullanılan gaz bombalarının, Sayın Bakanın
iddiasına göre, yaşamı tehdit edecek, sağlığa
zararlı herhangi bir içeriği bulunmuyor.
Bakınız, Hopada yaşamını
yitiren Metin Lokumcu elli dört yaşında bir vatandaş, en son
Nevroz olaylarında İstanbulda yaşamını yitiren
Hacı Zengin, bunlar gaz bombasıyla
Başka bir şeyle yaşamlarını
yitirmediler. Bakınız, on sekiz aylık Mehmet Uytun -on sekiz
aylık- gaz bombasının kafasına isabet etmesiyle
yaşamını yitiren bir çocuk, on sekiz aylık bir çocuk. Gaz
bombasıyla yaşamını yitiren bir kadın, Hatice İdin.
Bunlar bu dönemin verileri.
Değerli arkadaşlar, burada -fotoğrafını
bulamadık ama- Yıldırım Ayhan da bu gaz bombası
kullanımı sonucu göğsüne isabet eden gaz bombasıyla
yaşamını yitiren bir başka vatandaş. Ama eğer
İçişleri Bakanının, bu dönemlerin tamamını ifade
eden, onların icraatlarına tercüman olan bir resim istiyorsanız
bunu size gösterebilirim.
Sayın Bakan, toplumun
tamamını ayrıştırıcı,
kışkırtıcı ve nefret suçu niteliğinde
konuşmalarıyla bu dönemde siyaset literatürüne, siyaset tarihine
geçmiş bir bakandır. Bu Bakan Türkiyeye yakışan bir bakan
değil. Bu üslup Türkiye Cumhuriyetini idare eden bir Kabine üyesine
yakışan bir üslup değildir.
Ayrıştırıcı, kendisi gibi düşünmeyen herkesi
düşman algısıyla değerlendiren, düşman gibi
yaklaşan bir tutum ve bu tutumun sahibi eğer bir bakansa buradan bu
Meclisin Türkiyeye yakıştırmaması gerekiyor.
Sayın
Bakanın o kadar çok icraatını anlatmak mümkün ama en son
ressamlarla ilgili yaptığı değerlendirmeleri,
şairlerle ilgili yaptığı değerlendirmeleri ayrıca
değerlendirme konusu yapmıyorum ama bizim değil, yazarların
kendisiyle ilgili yazdıkları şeyleri sizlerle paylaşacağım.
Hayır, bu sadece BDPye rahatsızlık veren bir bakan değil.
Toplumun değişik kesimlerinin, hatta çok iyi biliyorum,
aklıselim sohbetlerde, iktidar partisi milletvekilleri dâhil,
uygulamalarından kaynaklı rahatsızlıklarını çok
rahatlıkla paylaştıkları bu Bakanla ilgili bir yazarın
değerlendirmesi
Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali
Bayramoğlunun bir cümlesini sizlerle paylaşacağım: Kötü
ve kaba sağcılığın, soğuk savaş mantığının,
70li yılların Komünizmle Mücadele Dernekleri dilinin bu kadar
tehlikeli ve çapsız hâliyle çoktandır
karşılaşmamıştık
Ama mesele bakanda
değil, mesele tercihte. Soru açık: Tercih bakan tercihi mi yoksa
siyasal tercih mi? Marangoz hatası mı, yoksa marangozun yeni
tarzı mı?" Bu, bir yazarın ifadesi Sayın Bakanla
ilgili olarak.
Bir başka yazarın ifadelerini
sizinle paylaşayım, Taraf gazetesinden Emre Uslunun Twitter
üzerinden Bakanla ilgili yazdığı bir pasajı sizinle
paylaşayım: Bence İNS -bu şekilde kendisi tanımlıyor,
Sayın Şahini kastediyor- acilen inadından vazgeçip danışmanların
yazdığı metinden konuşma yapmalı. Ben irticalen
konuşurum. derse böyle konuşuyor çünkü. Yani açıkça yazar
şunu söylüyor: Sayın Bakan, konuşmayı bilmiyorsunuz, bari
birisi sizin elinize bir kâğıt versin, bu kadar gaf yapmayın.
Bir başka yazarın, Star
gazetesinden Fehmi Korunun görüşünü sizinle paylaşacağım:
Devlet terörle mücadele yürütürken, birileri de teröre destek
veriyormuş... Kimmiş mi onlar? Bakan Şahin'e göre neredeyse
herkes. İnsan okurken ürperiyor. Ne kadar yanlış bir
yaklaşım.
Bu da Fehmi Korunun
yaklaşımı, Bakanla ilgili olarak değerlendirmeleri ama en
çarpıcı ve bugünü biraz ifade edecek, Sayın Bakanın da ruh
hâlini tarifleyecek cümleyi de -Özgür Mumcu, Radikal gazetesi yazarından-
sizinle paylaşmak istiyorum. Sayın Bakan -biraz sonra o resmi de
sizinle paylaşacağım- Erzuruma giderken oynuyordu ya,
vatandaşı oynatıyordu ya
Şunu söylüyor: Herhâlde
işçilerin ölümü Bakanı çok etkilemiş -İşçilerin
ölümünü araştırmak için Bakan gidiyor, davul zurna ile kendisini
karşılattırıyor ve vatandaşı oynatıyor.
Yazarın değerlendirmesini sizinle paylaşacağım- üzüntüsünden
ne yaptığını bilmiyor. İnsanın, Sayın Bakan
travma sonrası stres bozukluğu mu yaşıyor? diyesi
geliyor. diyor. Sizin Bakan bu; ölümü araştırmaya giderken davul
zurnayla kendisini karşılatıyor, vatandaşa takla
attırıyor.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bizim verdiğimiz gensoru önergesine hayır demekle sizin
Sayın Bakana kendinizi kabul ettirme şansınız yok.
Sayın Bakanın yaklaşımıyla, kendisini sevip sevmediğinize
ancak sizler burada takla atarsanız Sayın Bakan ikna olur ya da
gensoruyu reddetmek için Sayın Bakana burada takla attırmak
lazım. Başka bir şey yapmak, başka bir şey söylemek
Sayın İdris Naim Şahin açısından hakikaten yetersiz
kalıyor. Her konuştuğunda nefret, her konuştuğunda
kin, her konuştuğunda toplumu ayrıştıran ve
ortalığı kan gölüne çeviren uygulamaların sahibi bu
Kabineye yakışmıyor, Türkiyeye yakışmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL KURT (Devamla) Sizlerden
ricamız, bu Parlamentoyu, bu ülkeyi, bu Hükûmeti bu defodan, bu
ayıptan kurtarmak. Normal yaşamına, vekillik yaşamına
döndüğünde takla mı atar, başka bir şey mi yapar, o
kendisinin bileceği bir iş. Ama bir Bakanın toplumu bu kadar
ayrıştırıcı bir tutumun içerisinde bulunmasını
eğer sizler hazmediyorsanız takla atmanız gerektiğini ifade
etmek isterim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gruplar adına ilk söz
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili
Sayın Sırrı Sakıka aittir.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubum
adına hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bugün Özalın, rahmetli
Özalın ölüm yıl dönümü. Aradan on dokuz yıl geçti, kendisine
Allahtan rahmet diliyoruz ama ölümü bir sır ve bu sır hâlen
sırrını koruyor. Buraya zaman zaman Meclis
araştırması önergeleri verdik, bunun araştırılmasını
istedik ama ne hikmetse Parlamento bunu hep reddetti. Ama buradan kamuoyuna
tekrar sesleniyoruz: Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu
işin arkasını bırakmayacağız, tekrar Meclis
araştırması önergeleri vereceğiz ve bu sırrın
açığa çıkması için Parlamentoyu göreve davet ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; gelişmiş demokrasilerin en temel ölçüsü düşünce,
ifade ve örgütlenme özgürlüğüdür. Dolayısıyla bir ülkenin
sokakları, meydanları, cezaevleri aynı zamanda o ülkenin
demokrasisinin bir aynasıdır. Bir ülke demokratik normlarla mı
yönetiliyor, yoksa otoriter yöntemlerle mi yönetiliyor, sokaklara, bakarak
bu
konuda sokak bize bir ayna gibi yansıyabilir. Kendisine yönelik
eleştirilere, protestolara tahammülü var mıdır, yok mudur?
Eğer varsa, orada demokrasi vardır; eğer yoksa, orada
demokrasiden, özgürlüklerden bahsedemezsiniz. Bu ülkenin bütün muhaliflerine
karşı acımasız bir devlet terörü vardır. Bu devlet
terörünün başında da İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahin vardır. Dolayısıyla İçişleri Bakanı
bir ülkenin yönetimidir, vitrinidir ve aynasıdır. Biz bu vitrinimizi,
bu aynamızı uzun süredir görüyoruz ve Türkiye halkları da
görüyor. Bir ülkede iç barışın olup
olmadığını, huzurun olup olmadığını,
demokrasi ve özgürlüklerin askıda olup olmadığını o
ülkenin İçişleri Bakanını izleyerek görebilirsiniz. Böylece,
bir ülkenin nereye doğru gittiğini, rotasının ne
olduğunu öğrenme şansımız da olur. Öncelikli olarak
şu tespiti yapmamız gerekir: Protesto, gösteri, miting düzenlemek,
yürüyüş, hiç beğenmediğimiz bu 1982 Anayasasında bile bir
haktır ama ne yazık ki bizim ülkemizde muhaliflere karşı,
özellikle Kürtlere karşı böyle bir hak kullanılmıyor. Bir
keyfiyet vardır, bir despotizm vardır.
Şimdi, İçişleri
Bakanının göreve geldiği günden bugüne kadar
yaptıklarına, uygulamalarına birer birer tanıklık
ediyoruz. Biraz önce arkadaşımız bazı alıntılar
yaptı; ben de kendisinden bir iki alıntıyla başlamak
istiyorum, ilk göreve geldiği günden bugüne kadar.
Bir saldırı sonucu, Sayın
İçişleri Bakanının bir açıklaması var:
Yangın ya ateşle çıkar ya bombayla çıkar ya roketle
çıkar ya benzinle çıkar. Netice itibarıyla yangın
çıkmıştır. diyor büyük Türk düşünürü İdris Naim
Şahin.
Hemen arkasından onlarca var tabii-
Kızılaydaki bir patlamada 3 adet, maalesef,
vatandaşımızın -patlamadan dolayı ölenleri 3 adet
olarak değerlendiriyor- can kaybına maruz kaldığı
bilgisi var elimizde. diyor. Hedefi eylem yapan tam, en iyi bilir. Hedef
gözetmeden yapılan bir eylemdir. diyor yine büyük Türk düşünürü
İdris Naim Şahin.
Yine Türkiye Muharip Gaziler Derneği Ordu
Şubesinde zaten, oraya gittiğinde bütün milliyetçi duyguları
ayaklanıyor, kendisinden geçiyor- Bedel ağır ödendi. Bu bedeli
yok sayamayız. Bu bedel çocuk oyuncağı değil. Bu işin
şakası da olmaz, bu işin ciddisi de olmaz, hiçbir şey
olmaz. diyor büyük Türk düşünürü İdris Naim Şahin.
Yine Kürt sorunuyla ilgili bir açıklaması var:
Kürt sorunu diyorlar, sorun, sorun diyorlar. Sorun ne? Ben
arıyorum, sorunu bulamıyorum. diyor yine büyük Türk düşünürü
İdris Naim Şahin. Vallahi, arayan Mevlasını da bulur,
belasını da bulur.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS
NAİM ŞAHİN (Ordu) Anlat o zaman.
SIRRI SAKIK (Devamla) Eğer, siz hâlen bu ülkede
Kürt sorununu arayıp bulamıyorsanız, o zaman siz o Japonlar,
yani savaş döneminde ormana saklanan askerler gibisiniz, dünyadan
haberiniz yok sizin.
Şimdi, bu İçişleri Bakanımız bir
keyfî uygulamayla Nevrozu yasakladı. Oysaki AKP İktidarı son
dokuz yılda Nevrozlara bir yasak koymadan Nevrozlar özgürce
kutlanıyordu ama hiçbir şey de olmuyordu. Bir kararla, bazı il
ve ilçelerimizde müsaade bile alınmış, yani anayasal bir hak
olarak müsaade almaya gerek bile yok ama biz bu ülkenin ötekileri
olduğumuz için, bizim yetkili kurullarımız, il, ilçe
teşkilatlarımız gidip başvuruda bulunmuş, oradaki
mülki amirler izin vermiş ama İçişleri Bakanlığı,
ikinci bir genelgeyle bu izinleri yok hükmünde saymış ve her
tarafı kana ve şiddete bulandırmıştır. Ve gördük,
yaşadık, Sayın İçişleri Bakanının o
uygulamalarından dolayı
Ben ve bir grup arkadaşımız
İstanbuldaydık, bir grup arkadaşımız da
Diyarbakırdaydı. Gerekçesi neydi? Efendim Nevroz
kutlamalarında devrimci halk savaşı başlayacak.
Sayın Bakan, şimdi buradan
size soruyorum: Devrimci halk savaşını başlatmak
isteyenler, ayın 18inde de başlatır, 20sinde de
başlatır, 21inde de başlatır, bugün, bu saatte de
başlatırlar. Onun için, devrimci halk savaşı verenler
sizden onay alarak bu kararı vermiyorlar ki. Siz kendinize bir gerekçe
aradınız. Sizin korkunuz neydi biliyor musunuz? Sizin bu
politikalarınız iflas etmişti, bu
politikalarınızı Kürt halkı ve Türkiye demokrasi güçleri
yerle bir etmişti. Ne oldu Diyarbakırda yasakladınız?
Kitleler sokağa çıkmasın. Ve şunu söylüyordunuz:
Bakın, bizim uygulamalarımızla Kürtler artık sokağa
çıkamıyor, Kürtler alanlara çıkamıyor. Ve Kürtler ne
yaptı sizin uygulamalarınızı? 18 Martta, sizin
verdiğiniz kararları yok hükmünde saydı. Diyarbakırda yüz
binler yürüdü, sonradan milyona dönüştü ve Nevrozu coşkulu bir
şekilde kutladılar ama siz, bunun öcünü ve intikamını
almaya çalıştınız. Siz ne yaptınız? Sonra ne
yaptınız? Cizrede, talimat verdiniz -Cizrede görev
yapmışsınız, Cizre halkının sizin üzerinizde
emeği vardır, oradan ekmek yediniz- emrinizdeki polisleri bizim
halkımızın üzerine saldırttınız ve en son, ilçe
binamızı yerle bir ettiniz panzerlerle, kurşunlarla, gazlarla ve
bombalarla ve İlçe Başkanımız ağır
yaralandı, içeride bulunan bütün arkadaşlarımız
ağır şekilde yaralandılar. Ve sonradan döndünüz, sizin arka
ve ön bahçeniz olan medyaya servisler yaptınız. Sözüm ona, içeriden
ateş açılmıştı. Oysaki kamera kayıtlarında,
nereden ateş açıldığına dair siz de, hepimiz de bunu
biliyorduk ama siz bu olaylara kılıf aramaya
çalışıyordunuz.
Ve sonra ne oldu? Batmanda, döndünüz, intikam
aldınız. Ne yaptınız Batmanda? Sayın Ahmet Türkün de
içinde bulunduğu bir grup milletvekilimiz Batmanda Nevrozu kutlamaya
gitti ve orada güvenlik güçleri acımasız bir şekilde
saldırdılar. Bütün il ve ilçelerde oldu. Özellikle Batmanda gidip,
bizim seçim otobüsünün camını kırıp içine bomba
attılar. Ve sonra, bütün hayatını barış için
adamış Sayın Ahmet Türkü darp ettiniz, gasbettiniz. Bu mu sizin
adaletiniz? Hiç mi demokrasiden pay almadınız? Hiç mi
insanlıktan pay almadınız?
Ve sonra, döndünüz, bu polis şeflerini, oradaki
valileri aklamaya çalıştınız. Oysaki burada hep, bütün grup
konuşmalarınızda Sayın Başbakan çıkar, tek parti
dönemindeki uygulamaları eleştirir. Ne der? Dönüp der ki: Efendim,
işte, eskiden, valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri CHPnin tek parti
döneminde il, ilçe başkanı görevi yapıyordu. Peki, ben
şimdi size soruyorum: Sizin emrinizdeki valiler, kaymakamlar, emniyet
müdürleri ne görevi yapıyorlar? Size il ve ilçe teşkilatında
görev yapıyorlar. Hatta Mardinin Nusaybin, pardon,
bağışlayın, Midyat Kaymakamı sizin ilçe binanıza
gidip -medyaya da yansıdı- İlçe Başkanınıza
şunu söyledi: Aman aman, kaleyi kaptırmayın, ben de
buradayım. Bakın, işte, tek parti dönemindeki parti
müfettişleri de aynı şeyi yapıyorlardı ve siz de
aynı şeyi yapıyorsunuz.
Bakın, sayın milletvekilleri, değerli
arkadaşlar; Batmanda Sayın Türke bu saldırı
yapılırken bizim İçişleri Bakanından, Parlamentodan,
Sayın Başbakandan bir beklentimiz vardı.
Meslektaşınız olan bir milletvekili saldırıya
uğruyor. Diğer milletvekili arkadaşlarımız da
saldırıya uğradı ama siz bunu yapacağınıza
ne yaptınız? Döndünüz, polisleri; döndünüz, oradaki amirleri
kutladınız, onlara teşekkür ettiniz.
Bakın, dün akşam televizyonlarda vardı,
Filistine Hoş Geldiniz kampanyası çerçevesinde Filistine giden
Danimarkalı bir eylemcinin yüzüne oradaki bir komutan M16 tüfeğinin
dipçiğiyle vuruyor. Aynı gece televizyon kanallarında bu bir
haber oluyor ve sonra derhâl görevden alınıyor. İsrail
Başbakanı dönüp diyor ki: Böyle bir davranış İsrailli
asker ve subayların genel karakteriyle uyuşmaz, bağdaşmaz.
Böyle kişilerin İsrail ordusunda ve İsrailde yeri yoktur. Hani
sizin hiç beğenmediğiniz, sürekli eleştirdiğiniz o
İsrailde bile bu demokrasi, bu hak arama mücadelesi varken, hiçbiriniz
dönüp demediniz Sayın Türk, sizden özür diliyorum. ve o polislerle
ilgili bir tek işlem yapılmadı. İşte bu da sizin bir
ayıbınız. Bu, Türkiye Cumhuriyetine yakışmıyor
ama size yakışabilir çünkü siz bir polis şefisiniz, siz öyle
davranıyorsunuz. Siz bizim İçişleri Bakanımız
değilsiniz çünkü bizi temsil etmiyorsunuz.
Siz kimleri temsil ediyorsunuz, bakın oraya da
geleceğim: 10 Nisanda Polis Günü vardı, 10 Nisanda Polis Gününde
kutlama törenleri vardı. Siz, Çillerin ruh hâliyle hareket ediyorsunuz.
10 Nisan Polis Gününde tören düzenlenmişti, siz kimleri davet
etmiştiniz? Dün mahkûm olan Mehmet Ağarı davet ettiniz. Kimi
davet ettiniz? 1990ların karanlık İçişleri
Bakanlığını yapan, o karanlık döneme
damgalarını vuran Nahit Menteşeyi davet ettiniz. Kimi davet
ettiniz? İsmet Sezgini davet ettiniz. Siz aslında ruh dördüzüsünüz,
onlarla aynı ruhu taşıyorsunuz; çünkü siz de dönüyorsunuz,
diyorsunuz ki
Bu ülkede emlak edebiyatı yapıyorsunuz, Tansu Çiller
de çakıl taşı edebiyatı yapıyordu. İşte,
beslendiğiniz alan bu. Kürtlerin ne bir çakıl taşına ne de
bir karış toprağa ihtiyacı yoktur. Kürtlerin bir talebi
vardır; insanca, eşit koşullarda yaşamak istiyor.
Sayın Bülent Arınç Türk kimliği için ne istiyorsa, Kürt
halkı da kendi kimliği için aynı şeyi istiyor. Onun için
çakıl taşı edebiyatıyla, onun için emlak edebiyatıyla bu
işleri geçiştiremezsiniz. Siz, o gün onlarla yeniden buluştunuz.
Hatta o törenlerde Orta Doğu diktatörlerini aratmayacak bir devlet töreni
vardı, kırmızı halılar serilmişti, o dönemin
bakanları ve Sayın İdris Naim Şahin birlikte devlet töreni
yapılıyordu orada ve rüzgâr halıyı alıp götürüyordu,
onlarca insan yere yatmış o halıyı tutuyor, Sayın
Bakan o halıda yürüyecek... Size de yakışan buydu Sayın
Bakanım, gerçekten de yakışan buydu. İşte halktan
kopuk olmak budur, işte halka düşmanlık etmek de budur.
Şimdi, bakın,
İstanbulu söylüyorum: İstanbulda, bir grup milletvekili
arkadaşımızla oradaydık. İstanbul sanki bir
kuşatma altındaydı. Her tarafta polis baskısı, polisin
koridoru etrafında insanlar gidip geliyordu ve hiçbir şey olmadan
polis gaz bombası kullandı, polis şiddet uyguladı. Ve büyük
bir çoğunluğu kucaklarında çocuklarla gelmişlerdi oraya.
Bir devrimci halk savaşı başlatanlar kucağında çocuklarla
gelmezler kutlama alanlarına. Hatta, o polisin zulmünden,
baskısından kurtulmak için çare yoksa kendisini o soğukta denize
elbiseleriyle birlikte atan insanlara hep birlikte tanıklık ettik.
Sayın Bakan, biz,
geçmişten bugüne kadar, Çiller döneminden sizin döneminize kadar her
şeyle karşılaştık. Evet, topunuzla da,
silahınızla da, gaz bombanızla da, kurşununuzla da çünkü
yanı başımızda onlarca mücadele
arkadaşımızı yitirdik ama boyun eğmedik. İlk kez
neyle karşılaştık
biliyor musunuz? İlk kez İstanbulda, bu kez ellerinde
bıçaklarla polislerin arasından çıkan insanlar bizim onlarca
partili arkadaşımızı bıçakladılar.
İşte sizin
demokrasiniz bu. Siz bunlarla ilgili bir tek soruşturma yaptınız
mı, bir işlem yaptınız mı? Siz bu ülkenin
İçişleri Bakanıysanız ilk önce bunlarla ilgili bir
işlem yapmalısınız. Ama siz bunlarla ilgili de hiçbir
işlem yapmadınız Sayın Bakanım ve sonra döndünüz ne
dediniz biliyor musunuz? Döndünüz dediniz ki: Burada 75 milyon insan var -bu insan, efendim, Kürtleri
kastederek- bunları tükürükleriyle boğarlar.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Hainleri dedim, hainleri
SIRRI SAKIK (Devamla) Şimdi,
senin kıstasına göre hain kim bilmiyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Onlar kendilerini iyi bilir!
SIRRI SAKIK (Devamla) Siz 75 bin
insandan bahsettiniz, 75 bin insan. O zaman açıklayın 75 bin
insanın kim olduğunu.
Bakın, bu ülkede kimileri 15 bin,
kimileri 20 bin insandan bahseder; Kürtlerin nüfusundan bahsediyorum.
Varsayalım, 10 bin, 15 bin ama vicdan sahibi olan Türkiye demokrasi
güçleri var, Türk halkı var. Bu insanların tükürük özgürlüğünü
hiç olmazsa ellerinden almayın. Bu Kürt halkı ve Türkiye demokrasi
güçleri kimlere tüküreceğini çok iyi bilir Sayın Bakanım. Sizin
tükürük kültürünüzü onaylayıp size tepki vermeyenlere tükürebilirsiniz ama
bizim tükürük özgürlüğümüzü de lütfen bizim elimizden almayın. Bizim
dilimize, kimliğimize, halkımıza zulmedenlere biz tükürmesini
çok iyi biliriz Sayın Bakan.
Sonra, siz ne yaptınız
biliyor musunuz? Hocalı katliamına gittiniz, ilk kez devlet düzeyinde
bir törene katıldınız. Orada devlet düzeyinde bir tören
yapılıyordu. Orada, evet, o katliam, insanlığa karşı
işlenmiş bir katliamdır. Hiç kimse bunu onaylayamaz ama kana kan
intikam nutukları da atan sizdiniz. Ne
yaptığınızı bilmiyordunuz. O gün orada Hrant Dinkleri
katleden Ogün Samastların yol arkadaşlarıyla beraberdiniz ve
intikam alacağınızı söylüyordunuz ve ne yapıyordunuz?
Sizin bir tek beyaz bereniz eksikti. Oradakiler, hepsi topluca Agos gazetesine
karşı bir yürüyüş düzenliyorlardı, Agosa gideceklerdi ve
Sayın Bakan da bunların başındaydı.
Şimdi, bu Hükûmet, bu
milletvekilleri, vicdan sahibi olan herkes, bu Bakandan hesap sormak gibi bir
hakkı yok mu? Hani halkların ortak hukukundan, vatanından
bahseden Türkiye Cumhuriyeti ortak halkların cumhuriyetidir.
dediğimizde Ermenilere karşı bu, Kürtlere karşı bu,
size muhalif olan herkese karşı bu politikaları uyguluyorsunuz.
Bakın, KESK geldi, Ankaranın
göbeğinde demokratik bir hakkını seslendirmek istiyordu. Ne
yaptınız onlara? Gaz, cop, işkence, polisler saldırdı
onlara. Peki Sayın Bakan, acaba KESK de devrimci halk
savaşını mı başlatacaktı? Oysaki siz bütün
muhaliflere karşı düşmansınız.
Bakın Sayın Bakan, bu ülkede
halkların başına musallat olan tarihin karanlık
sayfalarına adlarını yazdıranlar var, Mustafa
Muğlalı bunlardan biri, Esat Oktay Yıldıran Diyarbakır
zindanlarında bir cinayet şebekesinin başıydı, Kenan
Evrenler, Tansu Çillerler, Doğan Güreşler, Mehmet Ağarlar.
Roboski katliamını yapanlar, hâlen isimlerini koyamadık.
İşte Sayın Bakan, siz isminizi bunların yanına
yazdırdınız. Siz zulümden zalimlerin yanına isminizi
yazdırdınız. Siz bu halkın temel değerlerine
saygı göstermediniz. Siz gittiğiniz her yerde, özellikle
ırkçı, milliyetçi dalgaların yükseldiği yerlerde siz
gittiniz oralarda onlara mesaj verdiniz. Çünkü iktidarınızın
2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ırkçı,
milliyetçi oylara ihtiyacı olduğu için sizi kullanıyorlar.
Bakın, bunların hepsi gelip geçtiler. Bakın, burada 28
Şubatın mimarları -ilahi adalete bakın- Sincanda tank
yürüttüler bugün Sincan F Tipi Cezaevinde. Dünya size de kalmaz. Ya adil
olacaksınız çıkıp bu yaptıklarınızdan
dolayı bu halktan özür dileyeceksiniz veyahut da siz isminizi biraz önce
saydığım bu zalimlerin yanına
yazdıracaksınız.
Ben son olarak şunu söylüyorum:
Kimi günahlar var affedilir; kimi günahlar var üstü örtülür; kimi günahlar
vardır ki kabir defterine yazılır. Biraz önce bahsettiğim
insanların günahları kabir defterlerine yazıldı. Siz de
gelin, artık bu yanlış politikalarınızdan vazgeçin,
günahlarınız kabir defterine yazılmasın.
Peki, ben teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Günal.
MHP GRUBU ADINA MEHMET
GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu konu
üzerinde konuşmadan önce, küçük bir hatırlatma ve kutlama yapıp
gündeme geçeceğim.
Öncelikle, Antalya
Milletvekili olarak, kutlanmakta olan Turizm Haftası nedeniyle bütün
turizmcilere başarılı bir sezon diliyorum. Gündem
dışı konuşacaktım ama yoğunluktan sıram
gelmediği için onlara da buradan başarılar diliyorum.
Tabii, bu vesileyle,
Bakanımız yok ama Hükûmetin üyelerinden de bir an önce turizm çerçeve
yasasını çıkarmalarını istirham ediyorum. Çünkü
sürekli söylemiştim, ilgili bakanlarımız biliyor: 2007-2012
Eylem Planı vardı, 2012 geldi, hâlen daha çerçeve yasamız yok,
bu vesileyle tekrar hatırlatmış oluyorum.
Başarılı bir sezon diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, idrak ettiğimiz başka bir hafta da Kutlu
Doğum Haftası. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in
doğumunun 1441inci Yıl Dönümünü kutladık. Bu vesileyle, bütün
inananlar üzerinde şefaatinin olmasını temenni ediyorum. Ancak
burada bu seneki ana tema Hazreti Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)
kardeşlik hukuku ve kardeşlik ahlakı. Bugün, burada, bu
gensorunun konusu içerisinde de bu hususu ilgilendiren bazı önemli
noktalar var değerli arkadaşlar.
Peygamber Efendimiz Ben
ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim. diyor. Biz de bu
haftanın temasını Kardeşlik ahlakı, kardeşlik
hukuku. olarak koymuşuz ve âlemlere rahmet olarak gönderilen
Peygamberimizin doğumunun kutlandığı bu haftaya uygun
olarak birlik, beraberlik, kardeşlik, barış için bazı
şeyler yapmamız gerekirken biz, maalesef ve maalesef sizlerin AKP İktidarı
olarak yarattığı ve palazlandırarak, şımartarak
bugüne getirdiği bir bölücü terör sorununun bugün başka bir
uzantısını konuşmak zorunda kalıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, burada Meclis Başkanlığına da sormak
istiyorum: Yani üstündekine baktım Sayın Başkanım, nevruz
v harfiyle, içindekine baktım w ile çift v ile
yazılmış. Yani biz en küçük bir şeyi götürdüğümüz
zaman İç Tüzüke aykırı. diye kabul etmiyorsunuz, bunu da
dikkatlerinize sunuyorum. Yani eğer varsa, artık
yasallaştıysa onu da bilelim. Üstünü düzeltmişler ama içindeki
Nevrozlar çift v ile duruyor. Bunu da Meclis
Başkanlığının, Kanunlar ve Kararların, Genel
Sekreterliğin dikkatine sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, nevruz, Türk kültüründe, Orta Asyada ve bu coğrafyada
yaşayan insanlar için, yeni gün anlamına geliyor, bütün Türk
topluluklarında da buralarda, bu coğrafyada yaşayan insanlar
tarafından da biliniyor; birliği, beraberliği,
barışı ifade ediyor ve hep bayram olarak
kutladığımız bir gün. Değişik isimlerle
anılıyor, bizde Mart Dokuzu gibi, Mart Bozumu gibi, Gün Dönümü
gibi, Yıl Dönümü gibi isimlerle anılıyor. Bizim 12
hayvanlı eski Türk takvimimizde de yeni yılın
başlangıcı olarak kutlanıyor. Şimdi, böyle bir bayram
günü... Hatta Ertuğrul Gazi Anma Törenleri bile, belli bir süre, Osmanlının
sonuna kadar, o gün içinde kutlanırmış. Yani önemli bir gün,
baharın müjdecisi, barışın, kardeşliğin
müjdecisi.
Ulu Önderimiz Mustafa
Kemal Atatürk de ilk cumhuriyetin kuruluşundan önce Meclis varken yine
1922 yılında Ankarada nevruz kutlamalarına bizatihi kendisi
katılmış. Yani bir barış, kardeşlik, birlik,
beraberlik günü olarak baharın, yeni günün, yeni yılın müjdecisi
olarak kutlanılan bir gün.
Şimdi, peki,
nasıl oluyor da bu samimiyetle uzun yıllar muhafaza ettiğimiz
nevruz günü, böyle
kırmalar, dökmeler, yakmalar gibi bazı gösterilere sahne olabiliyor?
Yani bu kadar yıl kutlamışız birlik beraberlik içerisinde,
bin yıllardır müşterek kıvanç ve duyguda, tasada, üzüntüde.
Bu köklü kaynaşma fırsatını neden böyle bir kavgaya
dönüştürüyorsunuz?
Tabii ki, burada, bu
bayramımızı, bu güzel bahar bayramını kirletmeye
çalışanlar belli yerlerden cesaret alıyorlar. Sadece kabahati
onlarda bulmuyoruz değerli arkadaşlarım. Eğer siz bu
işi hafife almasaydınız yıllardır yapılan
şeylerde
Sayın Bakan burada. Ben Sayın Atalayın sözünü
hatırlıyorum, bir gösteri yapılıyor, Şükür ki can
kaybı olmadı. diyor, cam çerçeve inmiş, bankalar, kamu
kurumları, her taraf yıkılmış, sonra buna şükrediyoruz.
Yani böyle bir asayiş, güvenlik anlayışı olur mu
arkadaşlar? Kanuna karşı gelenlere, yapılan eylemlerde
gereğini yapıyorsunuz, Tekel işçilerine gereğini
yapıyorsunuz, sendikacılara yapıyorsunuz. Şurada bizim
küçücük bir sataşmamız olduğu zaman başkan vekilleri hemen
kafamıza biniyor, Hükûmetin aleyhinde oldu diye başlıyor, içerisinde
hakaret olmayan unsurlar da bile İç Tüzükün gereğini yaparız.
diyor musunuz? Diyorsunuz. Peki, nasıl oluyor da ortada kanun dururken bu
kadar müsamahakâr bir şekilde bu olayların bu şekliyle
çatışmaya, gerilime, kavgaya dönüşmesine müsaade ediyorsunuz?
Yani kendi güvenliğini sağlayamayan, vatandaşlarının
güvenliğini sağlayamayan, kendisini tehdit ettiren bir devlet,
Hükûmet anlayışı olur mu? Ben utandım onları görünce.
Hiç kimsenin sesi çıkmadı. Hükûmete hakaret oldu, devlete hakaret
oldu, devletin büyüklerine hakaret oldu, tehdit oldu Bahar geliyor, efendim,
şunları yapacağız, şöyle olacak, böyle olacak.
diye. Bakın, Sayın Genel
Başkanımız bunu 21 Mart yani nevruzun olduğu günkü grup
toplantısında şu sözlerle sizlere
hatırlatmıştı: Bakın, tehditlerin hangi seviyeye
ulaştığını sizlere yeniden hatırlatmak için
söylüyorum: Müzakereler başlasın, şayet bir şey
yapılmazsa, bahar geliyor. Devlet adım atmazsa, tecrit bitmezse
haberiniz olsun, bahar geliyor. diyorlar. Hakkımızı verin,
kimliğimizi verin, ana dilimizi tanıyın, yoksa bahar geliyor.
Demokratik özerkliğimizi verin, anayasal hakkımızı verin,
aksi hâlde bahar geliyor.
Bu dedikleri bahar, bizim
söylediğimiz nevruz, bizim söylediğimiz yeni gün, birlik beraberlik
baharı değil, Biz artık eylemlere başlıyoruz. diye
tehdit ediyorlar.
Bir devlet, burada bunu temsil eden
Hükûmet, yönetiminde olan Hükûmet bu tehditlere nasıl ses çıkarmaz?
Ondan sonra, dostlar alışverişte görsün misali, bazı
açıklamalarla bunları geçiştiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
burada, maalesef ve maalesef bu noktaya gelmelerinde en büyük sorumlu
iktidarın kendisidir. Şimdiye kadar açılım
zırvasıyla Haburda başlayan olay, maalesef bugünlere kadar
gelmemize ve bu cesareti bulmalarına vesile olmuştur. Bir an önce
Hükûmetin bu tavrını değiştirerek biraz daha gerekli
önlemleri almasını, terörle mücadele ile teröristle mücadeleyi
farklılaştırarak, bu mücadelenin ötesinde müzakereleri
durdurmasını ve o önlemler alındıktan sonra birtakım
tedbirleri gündeme getirmeyi düşünmesini istirham ediyorum. Aksi takdirde
bu böyle devam edecek, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türk milleti ve devlet
büyükleri tehdit edilmeye devam edecektir.
Şimdi, bunlar böyle olurken biz
neyle uğraşıyoruz? Bakın, burada bir gensoru
konuşuluyor. Bakanlarımız burada, Sayın Başbakan
nerede? Sayın Başbakan Çinde geziyor, Arabistanda geziyor, bir
yerlerde bir özel ulak olarak haber ulaştırmakla
uğraşıyor. Ne için? Suriyeye müdahalenin
altyapısını oluşturmak için. Şimdi, kendi
kapımızda, içeride can derdimiz varken dışarıdakilere,
hem de dolaylı olarak müdahale etmek için niye bu kadar heveslisiniz?
Sayın Başbakan demiş ki:
NATOyu çağıralım. Ya NATOya ne gerek var? Eğer sana bir
saldırı varsa kendin kendini savunamıyor musun? Aciz misin? Ee,
tabii, Hakkâriye kadar girip geri gidiyorlar, oraya sıcak takip
yapamıyorsun, efendim, bizim konteynerlere kurşun sekmiş de, bak
bıçak kemiğe dayanmış da
Orada dayanmıyor mu,
Hakkâride dayanmıyor mu değerli arkadaşlarım? Geçen hafta
Cuma günü Manavgatta, kendi memleketimde şehit cenazemiz vardı,
Hakkâride şehit düşen askerimizin cenazesi vardı. O ailenin
içindeki durumu, o babanın gururlu dik duruşunu, o yaşına
rağmen, Ben ayakta duracağım. diyerek Jandarma Genel
Komutanımızla ve benimle beraber yarım saatten fazla o
sıcakta yürüyüşünü gördüm. Ağlamayacağım. dedi. Ben
dik duracağım, söz verdim komutana, ben şehit
babasıyım. dedi.
Şimdi, sen ona müdahale
etmiyorsun, sonra kalkıp efendim Suriyede bıçak kemiğe
dayanmış. Bize önce ne diyordun? Canım Kardeşim Esat.
diyordun.
Değerli arkadaşlar, önce
kendi terör sorunumuzu, güvenlik ve asayiş sorunumuzu çözüp, iç
işlerimizdeki sorunları çözelim, ondan sonra dışarıya
bakalım. Varsa bir şey, uluslararası bir tepki varsa onları
da oturup konuşalım ama durup dururken NATOyu buraya davet etmek
Bu iç güvenliğimizi,
asayişimizi sağlama görevi, Sayın Bakanım orada,
kendisinde. Lütfen, artık bu zırvalara son verelim. Ne ise Türkiye
Cumhuriyeti devletinin tavrı onu gösterin, önce güvenliğimizi
sağlayalım, asayişimizi sağlayalım; sonra almamız
gereken ekonomik önlemler, sosyal önlemler varsa onu burada hep beraber
alırız ama orada bölücülüğü tescillenmiş, hüküm giymiş
bir cani başının serbest bırakılması için
müzakereler yaparsanız bunu Türk milletine anlatamazsınız.
İsterseniz Vallahi ben yapmadım, devlet yaptı. deyin Yapan
şerefsizdir. deyin, sonra da dönün Vallahi ben gönderdim. deyin; fark
etmez, kademe kademe de anlatsanız Türk milleti buna inanmaz. Bu konu
hassas bir konudur. Yapanlar cezasını çeker. Onun dışında,
teröristle orada yaşayan vatandaşlarımızı ayırt
edersiniz, onlara ilişkin ekonomik ve sosyal önlemler gelir, bizler de
destek oluruz ama onlarla müzakere etmek, her ne kadar yarım çark
ediliyormuş gibi görünse de maalesef birlik, beraberliğimize zarar
veriyor.
Orada insanlar gelip bizim askerimizi
şehit ederken burada birtakım insanlar
Efendim, Emniyet İstihbarat
şunu dedi, MİT bunu dedi, Başbakan bunu dedi; onu
tartışıyoruz. Böyle devlet yönetimi olur mu? Bu kurumlar
arasındaki koordinasyonsuzluk kimin sorunudur? İçişleri
Bakanımız burada, Jandarma kendisine bağlı, emniyet
kendisine bağlı, nasıl oluyor da kimse ne olduğunu
bilemiyor; üç gün tahkikat yapılıyor, sonra bir şeyler bulmaya
çalışıyoruz. Lütfen kendimize gelelim! Türkiye Cumhuriyeti devleti,
köklü bir devlettir, devlet geleneği vardır; her sorunun üstesinden
gelir ama duruşumuzu bozmadan, yapılması gereken neyse hep
birlikte burada tartışalım. Çözüm yeri Meclistir, demokrasinin
beşiği burasıdır. Sadece iktidarla da demokrasi olmaz
değerli arkadaşlarım. Demokrasi deyince, muhalefeti de, tüm
toplum kesimlerini de, sivil toplum kurumlarını da hepsini dikkate
alarak çözüm bulmak zorundayız. Yani bir taraftan siz, kendi
başınıza yapıyorsunuz; devletin bir biriminin haberi var,
diğerinin yok. Sonra, kanun çıkarıyoruz. Sonra
bağırıyorsunuz Bunun iddiasını ispat etmeyen
müfteridir. diyorsunuz. Ee, sonra Vallahi, benim sır küpüm, devletin
sır küpü diyorsunuz. Şimdi, nasıl olacak bu iş? Yani ben
bu konuda İçişleri Bakanımızın da kendi birimleri içerisinde
Artı, yeni Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
var; tamam, Terörle Mücadele var ama burada başında olan
Başbakan Yardımcımız geliyor, o da onlara yüz veriyor.
Nasıl olacak da bir tavır koyacağız? Açılımdan
sorumlu, şimdi de efendim, Üst Kurul, Danışma Kurulunun
sorumlusu. Bir birliktelik içerisinde önce oturun, Hükûmet içerisinde ne
yapacağınıza bir karar verin. O kurumları toplayın,
bir politika oluşturun; yanlışsa da onu uygulayın canım!
Biz her gün bunları takip etmekten açıkçası yorulduk, bıktık
ve ne yaptığınızı da anlayamıyoruz. Her gün
farklı bir şeyler ortaya çıkıyor.
Değerli arkadaşlar, muhalefet
olmadan demokrasi olmaz. Herkesi dışlayarak demokrasi olmaz. Ben
yaptım, oldu mantığıyla demokrasi olmaz. Yukarıya
getirdiğiniz kanunları görüyoruz, gülmekten yerlere yatıyor
arkadaşlarımız. Plan ve Bütçe Komisyonu Kanunlar Kararlar Genel
Müdürlüğüne döndü. Eline alan bir tane şey getiriyor, iki
milletvekili imzalıyor teklif diye; arkası yok, önü yok, etki analizi
yok, bilmem nesi yok; on sefer değiştiriyoruz. Muhalefetin sesine
kulak verin.
Bakın, demokraside bizim
anlayışımız, bütün kurumlarla, bütün kesimlerle ortak
diyalog içerisinde, katılımcı bir demokrasi
anlayışıdır. Milliyetçi Hareket Partisi demokrasiyi
önemser. Milliyetçilik ve demokrasiyi ikiz kardeş olarak görür.
Evet, yapılan baskılarda
eğer bir şey varsa, haksızlık, yasa
dışılık varsa -İçişleri Bakanı burada, hukuk
burada- onlara mahal vermeden yapması lazım.
Aşırılık varsa soruşturmalarını açması
lazım ve kamuoyuna da bunları deklare etmesi lazım; bireysel
hatalar da olabilir, toplu da olabilir. Bizim demokrasi
anlayışımızda insanların temel hak ve özgürlüklerine
saygı vardır ama Demokratik özerklik istiyorum. diye bu ülkenin
şartları içerisinde, kuralları, kanunları içerisinde yaşamaktan
vazgeçip, Biz onu da istemiyoruz. deyip birileri federasyon istiyor, öbürü
bağımsızlık istiyorsa bu demokratik bir hak talebi olmaz.
Bireysel olarak hak ve özgürlükleri talep edebilirsiniz ama kolektif hak
talebinde bulunursanız bu ayrışmadır, bu bölücülüktür, bu
bağımsızlık talebi bölücülük demektir. Onun için,
demokrasi, bütün Türk vatandaşlarına aynı eşit
şartlarda hakları, özgürlükleri sağlamak ve onları teminat
altına almak demektir. İşte Milliyetçi Hareket Partisi, adı
üzerinde milliyetçi bir partidir. Demokrasiyi nasıl
tanımlıyoruz? Halkın kendi kendini yönetmesi. Halk ne demek?
Milletin bugünkü yaşayan kısmı demek. E, nasıl olur o
zaman? Onun için, Milliyetçi Hareket Partisi demokratik bir partidir ve bütün
insanların eşit olarak ama sadece Hakkârinin değil,
Antalyanın Gündoğmuş ve Akseki ilçelerindeki insanların da
gelir düzeyini ve bireysel haklarını, özgürlüklerini garanti
altına almayı, teminat altına almayı taahhüt eder; aksi
takdirde o demokrasi olmaz, o demokrasinin ihlali olur, diğer
insanların haklarının ihlali olur. Burada, bizim milliyetçilik
anlayışımız da bazı kişilerin göstermeye
çalıştığı veya suçladığı gibi hiçbir
zaman ırkçı temelde şekillenmez. Biz kapsayıcı,
kucaklayıcı, kültür, dil birliğine tasada, kıvançta,
duyguda ortak birliğe, bir millî şuura sahip olan bir partiyiz ve
milliyetçilik anlayışımız da bu anlamda kapsayıcı
bir milliyetçiliktir. Biz Türk dediğimiz zaman bütün etnik kökenleri
kapsar. Türk vatandaşı tabiri sadece doğumuna bakarak Orta
Asyadan Türk olarak gelmiş olanları kapsamaz, bütün Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsar. Atatürkün söylediği
gibi, Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk milleti denir. ve Ne mutlu
Türk'üm diyene. diyor, Türk soyundan olana demiyor. Ama siz öyle bir hâle
geldiniz ki bu açılımcılara yüz vereceğiz diye
Değerli arkadaşlar, dün bir şey duydum,
bir kongremizde bir arkadaşımız İstanbulda söyledi,
açıkçası doğruysa üzüldüm, Sayın İçişleri
Bakanımız buradayken söylüyorum. İstanbulda bir belediyenin
yaptığı Miniatürk vardı, adını Minyatür Türkiye
olarak değiştirmişler. Bilmiyorum, yani şu anda hem
sormuş olayım
Eğer öyleyse çok vahimdir. Türk kelimesinden
niye utanıyorsunuz, niye çekiniyorsunuz arkadaşlar? Yani, az önce
Sayın Genel Başkanımız grupta da söyledi,
Darüşşafaka Cemiyetinin tüzüğündeki maddeyi
değiştirmişler, Türk ve İslam olmak maddesi
dokunmuş. Ya nasıl olur? Bugün dedim ki size: Kutlu Doğum
Haftasını kutluyoruz. Peygamber Efendimiz Güzel ahlakı
tamamlamak için gönderildim. diyor. Ahlakın birinci şeyi takva
kısmı üstünlüğümüz
Ee, peki, nasıl oluyor da oradan Türk
ve İslam kaldırılıyor anlamıyorum. Orada olduğu
zaman yabancılara yardım edilmiyor mu, ne oluyor? Bunu anlamakta zorlanıyorum.
Değerli arkadaşlar, tam
tersine, Türk milletinin kurtuluşu işte o Türk ve İslam
kelimelerinin yan yana gelmesinde bulunur. Biz Türk-İslam ülkücüsüyüz.
Geçen haftalarda kendisini rahmetle andığımız
Başbuğumuz Alparslan Türkeş, kurucu Genel Başkanımız
Biz Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar
Müslümanız. derdi, Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz
beden ceset olur. derdi. Şimdi nasıl oluyor da birtakım
tavizler verebilmek için, bir seçimi garanti altına alabilmek için bu
kadar küçülüyoruz? Türk milletinin kurtuluşunun, sizin de benimsediğiniz
gibi 2023 yılında lider ülke olmasının, 2053
yılında süper güç olmasının yolu işte yeniden o
Türk-İslam medeniyetini ihya etmekten geçiyor. Ne zaman İslam
medeniyeti olduk? Türkler İslamiyete hizmet etmeye
başladığı zaman, ilayi kelimetullah için cihada
gittiği zaman oldu; ilmi, aklı kullandığı zaman oldu.
Ne zaman böyle şeylere düştük, işte o zaman
topraklarımızı milyonlarca kilometrekareden binlere
düşürdük. Bizim kurtuluşumuz budur değerli arkadaşlar.
Bırakın bunu. Bizim kardeşliğimiz vardır. Bu Buharadan
gelen yorumu dikkate alın, Yesevi anlayışını dikkate
alın, Mevlânâyı, Yunus Emrenin söylemlerini dikkate alın.
Gelin canlar bir olalım. diyorlar, Gönülden sevelim. diyorlar, Bir
olalım, iyi olalım, diri olalım. diyorlar. Bu bizim kültürümüz.
Hepsini kucaklamış, bütün inanışları, mezhepleri
kucaklamış ama ne zamanki akıldan, ilimden vazgeçtik zevke,
sefaya düştük, böyle bir sonuçla karşılaştık.
Maalesef bu gidişatın
sorumlusu olan Adalet ve Kalkınma Partisini ve Hükûmeti, ben, tekrar
bunları gözden geçirmeye, millî bir duruş sergilemeye
çağırıyorum. Eğer bunu yaparlarsa bizler de
arkalarında olacağız. İnşallah, hep birlikte, Türk
milletini lider ülke yapmaya doğru bu çalışmaları
gerçekleştireceğiz. Aksi takdirde çok büyük bir bataklığa
saplanmamız kaçınılmazdır.
Tekrar, bu günün anısına
Peygamberimizin şefaati hepinizin üzerine olsun. diyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Gensoru önergesi üzerinde diğer
gruplarımızdan konuşma yapacak var mı?
MUHARREM İNCE (Yalova) Gökhan
Günaydın konuşacak.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Gökhan Günaydın, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN Bir saniye,
tamamlayayım.
Sayın Ali Uzunırmak, 1den
fazla kişi girdiği için
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Tutanak çok sonraya düşecek.
BAŞKAN Anladım ama
şimdi çağırdım. Bir saniye, ben görüşecek insan yok
zannetmiştim. Söz vereceğim, sizden başkası da var.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN GÜNAYDIN
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim
Şahin hakkında verilmiş gensoru önergesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz
almış bulunuyorum.
İdris Naim Şahin, 2002
yılından bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan bir
milletvekili yani bugün itibarıyla on yıldır milletvekili olan
bir Bakan üzerinde konuşuyoruz. 2002 ve 2007 yıllarında
İstanbul Milletvekili. 2011 yılından itibaren memleketi olan
Orduya transfer edilmiş ve Facebook sayfasında da Orduya
hayırlı olsun. diye duyurulmuş. Bence bu hayırlama,
değerli arkadaşlar, sonradan olacakların bir habercisi
niteliğindedir çünkü Sayın İdris Naim Şahin, Ordudan
milletvekili gösterilmesini kendisi için hayırlı bir iş olarak
değil, Ordu için hayırlı bir iş olarak görmektedir.
Düşünsenize, Ordulular İdris Naim Şahin gibi bir milletvekiline
nihayet kavuşacaklardır ve bunun hayırlaması da Facebook
sayfasından Sayın Şahinin bizatihi kendisine düşmektedir.
Şimdi, o gün dikkati çekmemiş
bir olay -zaman geçti- 13 Temmuz 2011 tarihinde yani seçimlerden bir ay sonra
Sayın İdris Naim Şahini İçişleri
Bakanlığı koltuğuna taşıdı. Bugün 17 Nisan
2012; yani değerli arkadaşlar, dokuz ay dört günlük bir bakan
hakkında verilmiş -benim saydığım kadarıyla-
ikinci gensoru üzerinde konuşuyoruz. Daha kaç tanesi verilir bilmiyorum
ama şunu itiraf etmek gerekir ki: Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğana millet sitem
etmektedir ki Böylesine değerli bir şahsiyeti neden yıllarca
bizden sakladınız?
Çünkü Sayın İdris Naim
Şahin, AKP Genel Sekreterliği dönemindeki o uzun suskunluk döneminin
rövanşını alma kararlılığı içerisindedir.
Ben sanmıyorum ki bugün Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan ve belirli
çağa gelmiş olan yurttaşlardan Sayın Şahini
tanımayan bir kişi olabilsin? Yani bu dokuz ay dört günü çok iyi
değerlendirmiştir Sayın Bakan kendisini tanıtma konusunda.
Ancak, acaba, bu tanıtma hayırlı bir iş midir, hayırlı
bir şekilde devam etmekte midir, bu biraz tartışma konusu.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, benden evvel konuşan arkadaşlar bazı
örnekler verdiler, ben bunları tekrar edecek değilim ama Sayın
Başbakanın da Sürçülisan etmiş. diye tanımladığı
bir şeyi sizlerle bir paylaşayım: Tabii, kara harekâtı
bugün yarın başlamış, başlıyor değil.
Şartlara göre her an olabilir; bugün olabilir, bir saat sonra da olabilir.
Bunun tarihini vermiş değiliz, verecek de değiliz.
Yapıldığı zaman fark edilir, yapılır mı
yapılmaz mı o da değerlendirilir.
Şimdi, arkadaşlar, anlamaya
çalışıyorum, bir kişinin bu cümleleri peş peşe
kurabilmesi için o zihin dünyasında kurduğu bir olguyu, bir
düşünceyi aktarma çabası içerisinde olması gerekir. Acaba
Sayın Bakan konuşmanın şehvetiyle bu cümleleri kurarken
topluma ne mesajı vermeye çalışıyor? Bir İçişleri
Bakanı olarak vermek istediği bir mesaj var da biz mi
algılayamıyoruz? Şimdi, açık ki algılayamayanlar
arasında Sayın Başbakan da var çünkü Sürçülisan etmiş.
diyor. Ancak, bu sürçülisanlar burada bitmiyor. Ben bir küçük örnek daha vereceğim
ve ondan sonra bu bahsi kapatacağım. Sayın Bakan Muharip Gaziler
Derneği Ordu Şubesini ziyaret ediyor ve diyor ki: Bedel
ağır ödendi. Bu bedeli yok sayamayız. Bu bedel çocuk
oyuncağı değil. Bu işin şakası olmaz, bu
işin ciddisi de olmaz, bu işin hiçbir şeyi olamaz. Şimdi
aynı cümleleri bir daha kurmak istemiyorum. Yani Bakan bir şey ifade
etmek istiyor -yoksa bu cümleleri niye kursun- ama biz bunu algılamakta
biraz güçlük çekiyoruz.
Söyleyecek çok şey var
arkadaşlar ancak biz burada bir fâni olarak Sayın İçişleri
Bakanını masaya yatırıp sadece onun üzerinde konuşacak
değiliz. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında ciddi bir konuşma yapıyor isek aslında Sayın
Şahinin temsil ettiği Adalet ve Kalkınma Partisinin
içişleri politikası üzerine birtakım değerlendirmeler,
birtakım sözler söyleyebilmeliyiz. Bir kere, toplum, İçişleri
Bakanından Türkiyenin içinde yaşadığı sorunu, 3152
sayılı Yasa ile kendisine verilmiş olan görev alanını
içselleştirmesini bekler, bu çerçeve içerisinde olgulara
yaklaşmasını, yurttaşlarla bu çerçeve içerisinde sohbet
edebilmesini bekler. Eğer bu içselleştirmeyi yapabilmiş
olsaydı Sayın Bakan, Kızılayda bombayla havaya uçmuş
yurttaşlarımızı adet üzerinden saymaya kalkışmazdı.
Bakın, bu bir sürçülisan değildir çünkü yurttaşa adet demek
aslında onu bir insan olarak görme konusunda sıkıntı
yaşamak demektir çünkü hukuk fakültesinde insanlara mislî eşyalarla
mislî olmayan eşyalar anlatılır.
Erhan Ar adlı bir çavuşumuz
var. 24 askerimizin şehit olduğu olayda vücut parçalarını
bulamıyoruz askerimizin ve diyor ki Sayın Bakan: Ceset
parçaları bulundu. Bir şehidi ceset parçası olarak
tanımlayabilmek, İçişleri Bakanının içinde
yaşadığı toplumun hassasiyetlerini ve kendisine verilen
görev alanının taşıması gereken sorumluluğu
içselleştiremediğini anlatır. Onun için basit bir söz dizimi
yanlışı üzerinde durmuyoruz.
Eğer Sayın Bakan bu
memlekette yaşayan çoluk çocuğun eksi 20 derece altında o
geceleri nasıl geçirdiğini hissedebiliyor olsaydı
çadırı gezerken saray esprisi yapamazdı. Ben televizyonda,
birlikte gezdiği Diyanet İşleri Başkanının o
saray esprisi yapılırken gözlerinde nasıl derin bir üzüntü
olduğunu görebiliyorum çünkü oranın saray
olmadığını asgari standartlarda hayatı gözleyebilen
herkes fark edebiliyor.
İki tane güncel meseleden örnek
vererek burayı tamamlayacağım. Sayın Bakana göre biber
gazı zararlı değildir. Biber gazı o kadar
zararsızdır ki sürekli yeni ihalelerle biber gazı
alınır ve polis de bunu yerli yersiz kullanır. Bakın,
Türkiye Cumhuriyetinde bakanlar eğer bir şeyin zararsız
olduğunu iddia ediyorlarsa -ki vardı bir zamanlar radyasyonlu
çayın zararsız olduğunu iddia eden Bakan, oturup o çayı
içmişti; sonradan anlaşıldı ki Karadenizde o radyasyon çok
ciddi zararlar verdi- ben öneriyorum Sayın Bakana: Gelsin toplumun
karşısına, yanına da bir tane polis
arkadaşımızı alsın, biber gazını yarım
metreden suratına sıksınlar, vücudu en azından
gözyaşı vermek suretiyle bir tepki gösterecektir. O
gözyaşınız niye akıyor? Çünkü vücudunuz o biber
gazına, o zehre bir reaksiyon gösteriyor. Hele sizin eğer kalp
hastalığı gibi, eğer solunum yolları
rahatsızlığı gibi çeşitli sorunlarınız varsa
o biber gazı sizin için ölümcül etkiler yapabiliyor.
Nitekim, değerli arkadaşlar,
on yıllık dönemde 10un üzerindeki yurttaşımızın,
bu ölçüsüz biber gazı kullanımı nedeniyle
yaşamını yitirdiği bağımsız tabip
raporlarına geçmiş durumdadır. Burada ölçüsüz derken ne demek
istiyorum? Biber gazının ölçüsü mü olur? Biber gazının
tadını, şiddetini bilen bir arkadaşınız olarak
söylüyorum: Eğer biber gazını kullanacaksanız, kamu
düzenini bozan, insanların, örneğin toplanma ve gösteri yürüyüşü
yapma hakkına engel olmaya çalışan gruplar varsa, sokak
ortasında cinayet işlemeye şartlanmış gruplar varsa o
biber gazlarını onun için kullanırsınız, o zaman bu kamu
yararına bir işlem anlamına gelebilir.
Bakın arkadaşlar, Erzurumun
Aşkale ilçesinde 5 TEDAŞ görevlisi arkadaşımız, buz
tutmuş bir gölde, kendilerini görevli ve sorumlu sayarak göl bisikletiyle
içeriye giriyorlar, o elektrik arızasını tamir etmeye çalışıyorlar
ve deniz bisikleti ile göle düşüyorlar, cep telefonu görüntülerinden
anlıyoruz ki iki saat, o buz tutmuş gölde, çırpına
çırpına ölüyorlar.
Ben önce şunu söyleyeyim: Ey
İçişleri Bakanı, neden o iki saat, o arkadaşlar buz
tutmuş gölde çırpınırken, bir helikopterle kurtarma
operasyonu düzenlenemiyor? Acaba bunun sorumluluğunu kendi içinizde hiç
duydunuz mu? Eğer duymuş olsaydınız şu cümleyi
kurmazdınız
Aşkaleye gidiyorsunuz, Aşkaleden Pasinlere
geçiyorsunuz -arası en fazla iki saattir- yani bir taziye ziyaretinden
sonra iki saatlik başka bir mesafeye gidiyorsunuz ve orada
altmış yaşındaki bir vatandaşımız -adı
Mustafa Boğaçayır- geliyor size Sayın Bakan, sizi
gördüğüme çok sevindim. diyor. Herhâlde bir yurttaşın
kurabileceği bir sevgi cümlesidir bu: Sizi gördüğüme çok sevindim.
Arkadaşlar, böyle bir kibir dünyanın neresinde vardır? Ben
sizlere soruyorum: Hangi diktatöryel ülkede Sizi gördüğüme çok sevindim.
diyen bir vatandaşa karşı, bakan falan değil, diktatör
Öyle mi, nereden anlayayım ben senin sevindiğini? Bir takla at da
göreyim. der? Böyle bir şey hangi ülkede olabilir sizlerin
vicdanlarına sorarım. Güneş gözlüklerinizi takıp
yurttaşa yukarıdan bakarak Sevindiğini bana anlatmak istiyorsan
bir takla at. diyebilmek, Türkiye Cumhuriyeti Bakanı olabilecek bir
kimsenin söyleyebileceği bir söz değildir. Altını çizerek
söylüyorum: Bu bir söz dizimi yanlışı değildir; bu bir
hayatı okuma meselesidir, bu, yurttaşa karşı duyulan derin
kibrin artık saklanamayacak ifadesidir. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, bugün 17 Nisan 2012. 17 Nisan 1940 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi 3803 sayılı Yasayla köy enstitülerini
kurdu. Bu enstitülerde okuyan çocuklar kendi okullarını kendileri
inşa ettiler, kendi buğdaylarını kendileri
yetiştirdiler, hem keman çalmayı öğrendiler hem matematik
hesabı yapmayı öğrendiler. Oraya gelmiş bir Başbakana
şeker hastası olduğu için farklı bir menü
çıktığı zaman o köy enstitüsünde çalışan, okuyan
öğrenciler Niye Başbakan bizim yediğimiz menüden yemiyor? Niye
Başbakana başka bir menü çıkartılıyor? diye soru
sordular, sorgu yaptılar. İşte biz bu köy enstitülerini
kapattığımız için, işte bu sorgulayan yurttaş
yerine biat eden yurttaş yetiştirdiğimiz için, Mustafa
Boğaçayır size Sen kim oluyorsun? Millet benim, sana o vekâleti
veren benim. Sen ne hakla bana bu soruyu soruyorsun? demedi ve sizin
çaldırdığınız çalgıyla oynamaya
çalıştı. (CHP sıralarından alkışlar) Bu,
Türkiye'nin içine düşürüldüğü acıklı durumun en açık
ifadesidir.
Değerli arkadaşlar, bir kez
daha söylüyorum: Sadece İçişleri Bakanının
kişiliği üzerinden konuşmuyoruz. Aslında, biz, burada,
İçişleri Bakanlığı politikaları üzerinde
konuşuyoruz. Çünkü, örneğin örgütlenme hakkını istedikleri
için, örneğin parasız eğitim istedikleri için, öğrencilerin
suratına yarım metreden biber gazı sıkılması,
yirmi dört ay F tipi cezaevlerinde tutulmasına ilişkin bir içişleri
politikasıdır bizim sorgulamamız gereken.
Sayın Başbakan diyor ki:
Kürt sorunu yoktur, olsa olsa Kürtlerin sorunu vardır. Hemen
arkasından İçişleri Bakanı o trene atlıyor, diyor ki:
Ben de bakıyorum; Nişantaşından bakmıyorum,
Şişliden bakmıyorum, bulunduğum yerden bakıyorum,
Kürt sorunu, Kürt sorunu var. diyorlar, ben de bakıyorum, göremiyorum. Sayın
Bakan, eğer göremiyorsanız, örneğin sizden evvel
İçişleri Bakanlığı yapmış, Başbakan
Yardımcılığı yapmış olan kişilere bir
sorun bakalım, Atatürk Orman Çiftliğinde kimlerle ne görüşmeleri
yapmışlar? Haburda ne yaptınız? Bir dikkat edin
bakalım, Hakan Fidan, Emre Taner, Afet Güneş, sık sık el
ele tutuşup Osloya tatile gidiyorlar. Bir merak edin, oralarda ne
görüşmeleri yapıyorlarmış bakalım. Acaba sizin yok
saydığınız meseleyi konuşmak için mi, müzakere etmek
için mi oralardalar? Acaba kimlerle yüzde 95 oranında
uzlaştınız, anlaştınız? Bu ikiyüzlü politika daha
nereye kadar devam edecek ve daha nereye kadar inkâr ederek, yok sayarak,
diğer taraftan da sonuna kadar müzakere edip Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bilmediği anlaşmaları uluslararası gözlemcilerin
emrinde, huzurunda yerine getirerek daha ne kadar devam edeceksiniz? Bu
ikiyüzlü politika daha nereye kadar sürebilir?
Zamanım azalıyor, birkaç
temel konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum.
İçişleri
Bakanlığının görevleri arasında Anayasanın ve
3152 sayılı Yasanın kendisine verdiği bir idari vesayet
yetkisi vardır. Bu idari vesayet yetkisi keyfî, ucu açık, takdire
bağlı bir yetki değildir, bağlı yetkidir. Yani kamu
yararı için, yani hizmetin bütünlüğü ve devamı için idari
vesayet yetkinizi kullanacaksınız.
Size sordum, dedim ki: Bu idari
vesayet yetkinizi büyükşehir belediyeleri arasında nasıl
kullanıyorsunuz? Bana bunun bir dökümünü verir misiniz? Döküm geldi. Ben
size söyleyeyim: Şu anda İzmir Büyükşehir Belediyesinde 8
mülkiye müfettişi, 8 Sayıştay denetmeni, 52 vergi denetmeni, -8
özel yetkili savcının görevlendirdiği- bilirkişi, 20 de
müfettiş olmak üzere 96 kişi görev yapıyor. Yani İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanı her sabah Belediyenin
kapısını bu 100 kişiyle beraber açıyor, 100
kişiyle beraber kapatıyor. Aynı zaman dilimi içerisinde acaba 4
milyonluk İzmiri 100 kişiyle denetlerken, 14 milyonluk
İstanbulu kaç kişiyle denetliyorsunuz? Ben size söyleyeyim: 7
mülkiye müfettişi, 13 Sayıştay denetmeni, toplam 20
kişiyle. Ankarayı kaç kişiyle denetliyorsunuz? Toplam 10
kişiyle. Yani özetle, İzmire gelince 100, Ankaraya gelince 10,
İstanbula gelince 20. Bunun adına idari vesayet yetkisi
diyorsunuz, öyle mi? İnsanları itibarsızlaştırarak,
iddianamede bile cebine 5 kuruş para atmadığından emin
olduğunuz, bunu yazamadığınız insanları
itibarsızlaştırarak, takvimi 2014e ayarlı bir operasyon
yürütüyorsunuz ve bunun adına da diyorsunuz ki siz: İdari vesayet
yetkisi (CHP sıralarından alkışlar)
Kendi memurunuz ne diyor biliyor
musunuz? Bir polis arkadaşımız diyor ki: 1 Mayısta
İstanbulda gece ikide Taksimde görev alacağımız söylendi.
Biz zaten bir gün önceden görevliydik, 1+1 çalışıyorduk. Sabah
yedide geldim, ikide başladık Taksimde beklemeye. Sabah saat on
oldu, insanlar toparlanmaya başladı. Biz bir önceki günün
sabahından beri ayaktayız, sabaha kadar bize ne bir çay verdiler ne
bir su ne bir parça ekmek. Ben en son 13.20de gelen telefonu
hatırlıyorum. Ertesi sabah beşte işe gitmek için kendi
evimde uyandım. Ne zaman eve geldim, önceki gün ne oldu ne bitti, hatırlamıyorum.
Neyse, iş yerine gittim, o ayrı konu. Bizi ne zaman
bıraktılar, biz eve ne zaman gittik -beyinlerimiz bir yerden sonra
kilitlenmiş- hiçbirimiz hatırlamıyoruz. Gittik, bir pastanede
kahvaltı yapalım dedik. Pastanede açık olan televizyonda kendimi
gördüm, yerde yatan bir kadını tekmeliyordum. Ben böyle bir şey
yaptığımı hatırlamıyorum bile. Bütün
arkadaşlarım o gün TVdeydi, biri birinin sırtında copu
parçalıyor, biri bir kadını saçlarından sürüklüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) Bir dakika
uzatma alabilir miyim?
BAŞKAN Hayır,
alamazsınız.
Teşekkür ederim.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) O zaman
sözlerimi şöyle tamamlayayım: Bu polis çocukların
insanların üzerine biber gazı sıkması ve yerlerde tekmeleyip
yaralaması, sakat bırakması AKPnin içişleri
politikasının bir parçasıdır. O polis değildir bunu
yapan, bunu yapan validir, bunu yapan İçişleri Bakanıdır.
Onun için, bunu tarih affetmeyecek ve bu yalnızca bir gensoru değil,
tarihe düşülen bir kayıt olarak galiba hepimizin anılarında
yaşayacak.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Günaydın.
Sayın Uzunırmak, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
11.-
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın Aydın eski milletvekilleri İsmet Sezgin ve Nahit
Menteşeyle ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir grup konuşmasında,
İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahinle ilgili
olan gensoruda, Aydın eski milletvekilleri ve eski bakanlarımız
Sayın İsmet Sezgin ve Nahit Menteşe hakkında bir ifadede,
bir ithamda bulunulmuştur.
Öncelikle, böyle bir gensoruda,
kendilerini savunma imkânı olmayan eski siyasetçilerle ilgili böyle bir
ithamın olmasını kınadığımı ifade etmek
istiyorum.
İkinci olarak da, kendileri,
demokrasiye, millete ve devlete hizmet etmiş, darbelere ve
muhtıralara muhatap olmuş önemli siyaset insanlarıdır. Bu
insanların bu şekilde anılmasına
katılmadığımı bir Aydın Milletvekili olarak ifade
ediyorum ve tutanaklara geçmesini istiyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Fırat
12.-
Adıyaman Milletvekili Salih Fıratın, İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin medyaya yansıyan bazı
davranış ve ifadelerine ilişkin açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vatandaşa takla attıran,
ölenleri adetle sayan, barış kelimesini kullanmayan, 75 bin
kişiyi hain diye fişleyip Tükürükle boğacağım.
diyen, eksi 20 derecede çadırda yaşayanlara Sarayda yaşıyorsunuz.
diyen bir Bakan Türkiyenin kaderi olmamalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.48
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
İçişleri Bakanı
Sayın İdris Naim Şahin hakkında verilen gensoru önergesinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.-
GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.-
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Nevruz Bayramı kutlamaları ile
eğitim sistemine ilişkin kanun teklifine karşı yapılan
protesto gösterilerinin yasaklandığı ve bu gösterilere
katılanlara yönelik polisin orantısız güç
kullandığı iddiasıyla İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/11) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi söz
sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Tekirdağ Milletvekili
Sayın Tevfik Ziyaeddin Akbulutta.
Buyurun Sayın Akbulut. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanı Sayın
İdris Naim Şahin hakkında Barış ve Demokrasi
Partisinin vermiş olduğu önergenin, gensorunun gündeme
alınıp alınmaması konusunda söz almış bulunuyorum.
Partim adına ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben de sözlerime başlarken -içinde
bulunduğumuz hafta Kutlu Doğum Haftası- Rahmet Peygamberinin
doğum günü, dolayısıyla kendisini rahmetle, hürmetle
anıyorum. Ayrıca, rahmetli Özalın da 19uncu ölüm
yılı, bu nedenle kendisini de, Sekizinci
Cumhurbaşkanımızı da rahmetle anıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
İçişleri Bakanımız hakkında Barış ve
Demokrasi Partisi sanırım Kasım ayının 15inde yine
böyle bir gensoru önergesi vermişti. Kuşkusuz, gensoru muhalefetin en
önemli denetim mekanizmalarından birisi ama zamanında ve yerinde
kullanılmalı, yoksa attığınız taş
ürküttüğünüz kurbağaya değmiyorsa bu gensoru önergelerinin de
etkisi azalıyor. Dolayısıyla, tabii öte yandan da bu kadar
sık neden veriliyor, verildi? Bir atasözümüz var: Meyveli ağaç
taşlanır. Demek ki Sayın Bakanımız gerçekten icraat
yapıyor ve eleştiriye sahip oluyor. İcraat yapan insan
kuşkusuz eleştirilir.
Değerli arkadaşlarım,
gensoru önergesini dikkatlice okudum, bazı bölümlerini size
hatırlatmakta yarar görüyorum: Son on yılda izin verilen ve
coşku ile kutlanan Newroz bayramlarının hiçbirinde olaylar
yaşanmamıştır.
Anayasanın 34üncü ve
90ıncı maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 10 ve 11inci maddeleri uyarınca önceden izin almadan
toplantı ve gösteri hakkı, AB uyum yasaları ve reformları
çerçevesinde temel hak ve hürriyetlerdendir.
AK PARTİ iktidarlarının
10 yılı boyunca, 21 Mart ve haftası içinde partimiz Newroz
bayramını kutlamıştır. diye devam ediyor, yani Nevrozun
kutlanmasıyla ilgili daha önceki uygulamalardan bahsederek.
Aslında arkadaşlar, burada bu
Nevroz, nevruz meselesi üzerinde durmak istiyorum. Lügatlere baktım,
Kültür Bakanlığı sitelerine girdim. Bu işin doğrusu
nevruz ve köken itibarıyla Farsçadan geliyor. Nev yeni demek, ruz
gün demek ve nevruz bu iki kelimenin birleşmesinden oluşan ve yeni
gün anlamına gelen nevruz adı veriliyor.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; biz Adalet ve Kalkınma Partisi olarak bireysel
özgürlükler olmadan toplumsal özgürlüklerin olamayacağını
savunan bir partiyiz. İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. ilkesini benimsiyoruz. Yasakları bir bir
kaldırmaya ve tabularla, geçmişimizin karanlık noktalarıyla
yüzleşmeye devam ediyoruz. Gensoruda değinildiği gibi AK
PARTİ iktidarlarından önce yıllarca nevruz kutlamalarına
maalesef bu ülkede hiçbir şekilde izin verilmiyordu. Şimdi, gensoruda
da bahsedildiği gibi, yaklaşık on yıldan beri nevruz
ülkemizde çok rahat bir şekilde, alınan güvenlik tedbirleri
altında yapılıyor iken neden bu yıl istenmeyen olaylar oldu
hiç bunu sorguluyor muyuz? Bütün dünyada kabul gören nevruz günü 21 Mart.
Hayır, ben bu günü 21 Martta kutlamayacağım, daha önce
kutlayacağım. dayatmasından kaynaklanan bir
sıkıntı ortaya çıkmıştır. Bakanlık 21
Mart için her türlü hazırlığı yaptırdı, bilakis
kutlanmasını bu ülkede teşvik etti.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Her yıl bir hafta
kutluyoruz Sayın Milletvekili, sadece bu yıl değil yani.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla)
Bakın, Sayın Bakanın genelgesinden okuyorum, Sayın Bakan
diyor ki genelgesinde: Nevruz, yeni bir yılın başlangıcı
olarak kabul edilmiş ve 21 Mart günü geçmişten günümüze kadar bayram
havasında kutlanmıştır. Bolluk ve bereketin sembolü olan
nevruzun toplum hayatımızda farklı fakat bütünleştirici
fonksiyonları da bulunmaktadır. Nevruz, insanlar arasındaki karşılıklı
sevgi ve saygıyı kuvvetlendirme, dargınlıkları
unutturarak insanları kardeşçe kucaklaştırma, geleneklerin,
göreneklerin, inançların sergilendiği bir bayram olarak karşımıza
çıkmaktadır. Nevruzun 21 Mart günü festival havasında
kutlanması amacıyla illerimizde oluşturulan nevruz etkinlikleri
düzenleme heyetleri koordinesinde veya çeşitli siyasi parti ve sivil
toplum örgütlerince miting, şölen ve şenlik adı altında
değişik kesimlerin katılımını sağlayacak
şekilde etkinliklerle gerçekleştirilmelidir.
Teşvik ediyor, bu yıl da en
iyi şekilde kutlanmasını Sayın Bakan arzu ediyor
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) O
yüzden mi bu olaylar oldu yani bu kadar teşvik ettiği için.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Devamla) -
ve birçok tedbirler bağlamında şunu ifade ediyor: Gerek
ülkemizde gerekse bütün dünyada özel gün veya bayram kutlamaları
belirlenen tarihlerde yapılmaktadır. Belirlenen tarihler
dışında kutlama yapılması o özel günle ilgili
amacın dışına çıkıldığı izlenimi
vermektedir. Nevruz günü kutlamalarının amacına ve anlamına
uygun bir şekilde barış ve huzur içerisinde yapılabilmesi
için istihbari çalışmalara ağırlık verilmesini,
gerekli emniyet ve güvenlik tedbirlerinin alınmasını, yasa
dışı eylemlere izin verilmeyerek tevessül edenler hakkında
gerekli yasal işlemlerin yapılmasını
diye, Sayın
Bakan, nevruzun kutlanması yolunda tedbirler alınmasını
ifade ediyor ve teşvik edici bir genelge yayınlıyor.
Sonra ne oldu? Bakın size,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bir raporunu okuyacağım:
İstanbulda, nevruz kutlamaları sırasında çıkan
olaylarda çok sayıda toplu taşım aracına büyük zarar
verildi. Olaylar sırasında İETTnin 14 tanesi
metrobüs hattında olmak üzere diğer hatlarla birlikte 39 otobüsü
göstericiler tarafından taşlanarak büyük hasar gördü. Metrobüs
hattında 5 adet iade validatörü, AKBİL cihazı, güvenlik monosu,
1 adet raket camı, 42 adet üst geçitte ve üst geçit rampasında
bulunan korkuluk camları, E-5 üzeri karşılıklı otobüs
durağı camları göstericiler tarafından
kırıldı. Yenikapı'dan Zeytinburnu sahile kadar olan hatta
ise 42 otobüs durağı göstericiler tarafından parçalandı.
Ulaşım AŞ İstanbul
Metrosu hafif tramvay hattında ise 6 tramvay aracına göstericiler
tarafından hasar verildi, vagonların çok sayıda camı
kırıldı. Çok sayıda jeton satış makinesi ve turnikeler
kullanılamaz hâle geldi. Bunun dökümünü yapıyor ve sonuçta
İstanbulda toplu taşımaya verilen maddi zararın genel
toplamı ise yaklaşık 1 milyon -yani eski parayla 1 trilyon- 80
bin TL olarak tespit edildi. Bu, belediyenin zararları.
Bir de emniyetin, diğer vatandaşlara, sivil
vatandaşlara, otobüslere, iş yerlerine verilen zararla ilgili bir
raporundan bir bölüm okuyacağım: Alınan tüm tedbirlere
rağmen, 18 Mart 2012 Pazar günü, ilimiz Zeytinburnu ilçesi Kazlıçeşme
Meydanında ve ilimiz genelinde meydana gelen olaylarda 111 adet otoda, 81
adet konut ve iş yerinde -özel şahıslara ait- 56 adet resmî
binada ve 45 adet resmî araçta olmak üzere toplam 293 adet ızrar
olayı meydana gelmiş; yapılan bu gösteriler esnasında
toplam 16 polis memuru çeşitli yerlerinden yaralanmıştır.
Yapılan kanunsuz eylemlere güvenlik güçlerince yapılan müdahaleler
neticesinde toplam 173 şahıs yakalanmış ve haklarında
adli işlemler başlatılmıştır. diyor. Bu da
emniyetin raporu.
Arkadaşlar, bu yılki, 18 Mart tarihindeki
nevruzun bilançosu bu. Şimdi, bu olaylar karşısında polis
ne yapacak?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kaç kişiyi
öldürdünüz? Kaç kişiyi yaraladınız? Kaç kişiye işkence
ettiniz?
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) Bu
olaylar karşısında İçişleri Bakanlığı
ne yapacak?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Tamamlayın
eksik yanı! Eksik, eksik!
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla)
Burada, bu olaylar karşısında eğer polis orantılı
güç kullanmasaydı, eğer bu olaylar karşısında, bu
kadar zarar karşısında tehevvüre kapılsaydı,
inanın, çok daha vahim sonuçlar ortaya çıkabilirdi.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
deniliyor ki gensoru önergesinde: Anayasamızın 34üncü maddesi ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10, 11inci maddeleri
gereğince bu tür toplantılar izin almadan yapılabilir,
toplantı, gösteri yürüyüşü hürriyetidir. Doğru, toplantı
ve gösteri yürüyüşü bir haktır, bir temel haktır; bunun
kullanılması çok önemli. Anayasamızın 34üncü maddesini
okuyorum: Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve
saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlığın ve genel ahlakın veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla
ve kanunla sınırlanabilir.
Bu, sözünü ettiğim sözleşme
ne diyor? 10uncu madde, birinci fıkrası: Herkes görüşlerini
açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir
Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, kamu
emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın,
başkalarının şöhret ve haklarının korunması
veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının
sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim
koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara
bağlanabilir.
11inci maddede de yine aynen buna
benzer bir hüküm söz konusu.
Şimdi arkadaşlar, tabii ki bu
temel hak kullanılacak ama bunun kullanımını hem dünyadaki
geçerli olan bu sözleşme hem de Anayasamız yasal bazı
kullanım haklarına, sınırlamalarına tabi tutuyor.
Dolayısıyla, şimdi
burada bir hikâye hatırıma geldi: Beynamaza soruyorlar: Neden namaz
kılmıyorsun? Diyor ki: Kuranda .
...(X)
var. Yani namaza yaklaşmayın. İyi de, bunun bir de devamı
var,
..(X) Sarhoş, içkili
olduğunuz zaman namaza yaklaşmayın. dediklerinde, Ben hafız
değilim, o kadarını bilmem. diyor.
Doğru, şimdi bu bir
haktır. Anayasamızda ve diğer uluslararası
sözleşmelerde bu temel hak gayet tabii geçerlidir ama bunun bir de
sonrası var, ikinci fıkrası var, üçüncü fıkrası var.
Bu hak, kamu düzeninin, genel sağlığın korunması
açısından bütün ülkelerde yasalarla, genelgelerle
sınırlandırılıyor. Ancak bu haklar diğer
insanların yaşantısını olumsuz yönde etkileyebilecek
bir hâl aldığı zaman hak olmaktan çıkıyor ve bir suç
hâline maalesef gelebilmektedir.
İçişleri Bakanı, görevi
dâhilinde emniyet ve asayişin, kamu düzeninin Türkiyede
sağlanmasından sorumlu bir makamda bulunuyor. Dolayısıyla bu
genelge -bana göre her hâlükârda- bu göreve matuf olarak yayınlanan bir
genelgedir, bir karardır.
Şimdi, protesto
eylemleri konusunda KESKin yaptığı protestolara da biraz
değinmek istiyorum: KESKin protesto eylemleri konusunda da
arkadaşlar, Ankara Valiliğinin bir yasaklama kararı var.
Dolayısıyla bu eğilim için Ankaraya gelenlere polis, yine bu
yetkisi çerçevesinde gelmemelerini, böyle bir toplantının
olmayacağını ifade ediyor fakat illegal, izinsiz şekilde
Ertelediğini ifade ediyor Ankara Valiliği, KESKin
müracaatını erteliyor. Buna rağmen -birtakım gruplar-
Meclise yürümeye kalkıyor 3.900 kişilik bir grup. Türkiye Büyük
Millet Meclisi yakınlarında -biliyorsunuz-
Değerli
arkadaşlarım, son yıllarda -gerçekten- Türkiye'nin iç
asayişinde çok önemli düzenlemeler
söz konusu oldu.
Bakın, 2006-2011
yılları arasında altı yıllık dönemde kasten
öldürme suçlarında yüzde 50 düzeyinde azalma, kapkaç suçlarında yüzde
66 oranında azalma, ayrıca oto hırsızlığı,
iş yerinden hırsızlık, otodan hırsızlık ve
yankesicilik gibi bireylerin mal varlığına yönelen suçlarda da
ciddi düzeyde azalmalar temin edildiği kayıtlarla -gerçekten- tespit
edilmiştir.
Burada, Sayın
Bakanın -gerçekten- Bakanlığa geldiğinden bugüne en büyük
sorunlarımızdan birisi olan terörle mücadele konusunda çok olumlu
sonuçlar alındığını söyleyebilirim. Daha önce güvenlik
güçleri arasındaki bazı kopukluklar giderilerek silahlı
kuvvetlerimizle, emniyetle, jandarmayla
beraberce ve bir istihbarat birliği sağlanarak terörle mücadelede
yeni bir konsept geliştirilmiştir ve gerçekten terörle mücadelede çok
başarılı sonuçlar elde edildiğini her gün televizyonlarda
görüyoruz, duyuyoruz.
Dolayısıyla, burada, değerli
arkadaşlarım, benden önceki saygıdeğer
konuşmacılar dediler ki: Sayın Başbakan neden dünyayı
dolaşıyor? Arkadaş, Sayın Başbakanımız bir
dünya lideri.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hangi
dünyanın yahu, öteki dünyanın mı!
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Devamla) Türkiye'nin itibarı için, Türkiye'nin geleceği için ve
Türkiye'nin gerçekten 134 milyarlık bir ihracatı gerçekleştiyse
bunun için ve Türkiye'nin itibarını artırmak için
dolaşıyor. Daha önceki, maalesef, başbakanlar gibi gidip
bazı liderlerin önünde el pençe divan durmuyor. Türkiye, bölgesinde çok
itibarlı bir ülke hâline geldi ve dolayısıyla Türkiye'nin sözü
alınmadan, Türkiyeye sorulmadan büyük ülkeler artık karar
veremiyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
Kürt sorunu konusuyla ilgili bazı değerlendirmeler oldu.
Arkadaşlar, Diyarbakır meydanında Kürt sorununu daha önceki,
bizden önceki liderler gibi halının altına süpürmeden böyle bir
algılama sorununun, ülkemizde böyle bir sorunun
varlığını Sayın Başbakan dile getirmiştir ve
bizim dönemimizde böyle bir sorunun aşılması konusunda çok
önemli çalışmalar yapıldı. TRT Şeşi, özel birtakım
kursların açılması gibi ve bölgenin ekonomik yönden
kalkındırılması konusunda çok ciddi gelişmeler
sağlandı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu gensoruyla ilgili olarak bir son değerlendirme
yapmam gerekirse, Sayın Bakan bu konuda yasaların kendisine
verdiği yetkileri kullanmıştır ve bu yılki nevruz
kutlamaları bir dayatmanın sonucunda 21 Martta değil, biz illa
bunu daha önce kutlarız. anlayışından
kaynaklanmıştır. Türkiye hukuk devletidir arkadaşlar.
Türkiyede her şey hukuka, Anayasaya ve kurallara göre işliyor.
Dolayısıyla Ben yasayı tanımıyorum, ben
istediğim zaman toplantı ve gösteri yürüyüşünü yaparım veya
bana her zaman izin verilmek zorundadır. gibi bir anlayışa kimse
kapılmamalı çünkü Türkiyede bu konuda çıkarılmış
yasa vardır, 2911 sayılı, toplantı ve gösteri
yürüyüşleri hürriyeti hakkında. Bir haktır bu, ben de kabul ediyorum,
gayet tabii hepimiz kabul ediyoruz, etmek zorundayız. Bu hakkın
kullanımı konusunda, nasıl kullanılacağı
konusunda bir yasal düzenleme vardır. Buna uyulması yolunda
Sayın Bakan bir genelge yayınlıyorsa buna tarafların,
kişilerin ve sivil toplum örgütlerinin saygı duyması gerekir.
Dolayısıyla gerek nevruz olaylarında ve gerekse KESKin
eylemlerine getirilen kısıtlamalar bir yasaklama değil kamu
düzeni ve güvenliği amacına, istihbarata dayanarak alınan,
bazı istihbari bilgilere göre bazı yönlendirme, sınırlamalar
olup Bakanlığın ve ilgili valiliklerin yetkisi
altındadır. Bu nedenle Sayın İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin hakkında verilen gensoru önergesinin gündeme
alınması konusuna grubumuz olarak ret oyu vereceğimizi
bildiriyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Akbulut.
Hükûmet adına, İçişleri
Bakanı Sayın İdris Naim Şahin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
İÇİŞLERİ
BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sayın
Başkan, Meclisimizin çok saygıdeğer üyeleri, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Barış ve Demokrasi Partisinin
hakkımda vermiş olduğu 3üncü ve 4üncü gensoru önergesi
vesilesiyle gerçekleştirdiğimiz bu toplantıda hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; önergenin konusunu, biraz önce söz alan, Adalet ve Kalkınma
Partisi adına konuşan Değerli Milletvekilimiz Sayın Akbulut
metinden okuyarak sizlerle ve yüce milletimizle paylaştı. Önerge, özü
itibarıyla, geçen ay ülkemizde ve dünyada yaşanan bir zaman
diliminde, 21 Mart öncesi ve sonrasında, Bakanlık olarak
başvurduğumuz nevruz kutlamaları tedbirlerine itirazı ve
ondan bir hafta sonra da bir başka amaçla, işçi sendikalarının,
memur sendikalarının ortaklaşa ve Barış ve Demokrasi
Partisinin de yine muhtemelen desteklediği, Meclisi işgalle
sonuçlanacağı ifade edilen toplantı ve gösteri yürüyüşünün
tedbirle karşılanması ve kontrol altında tutulmasına
olan itirazı ve eleştiriyi içeriyor.
Sayın Akbulut
konunun Anayasadaki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki
karşılığını son derece anlaşılır
bir şekilde ifade ettiler. Ama her zaman olduğu gibi, Barış
ve Demokrasi Partisi bu konularda Anayasayı değil, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesini değil, kendi
anladığını, kendi istediğini yapmayı bir hak, bir
özgürlük olarak dile getirmekte ve bunu kullanmaya
çalışmaktadır. Bu da tabii onların
varlığının, onların yapısının bir
gereğidir, görevlerinin bir gereğidir esas itibarıyla,
doğrusu hiç de yadırgamıyorum.
Değerli
milletvekillerimiz, nevruz, yeni gün, yeni mevsim, bahara merhaba günü ve
haftası, hatta ayı. Yerine göre nisan ayında da kutlanır,
coğrafyasına, mevsimine göre mayıs ayında da kutlanır.
Ben biliyorum, Çatalca Bölgesinde Kırımdan göç etmiş bazı
İstanbullu hemşehrilerim tepreş adıyla da nevruz gününün
devamını kutlarlar. Buna kimsenin diyeceği hiçbir şey yok.
Keşke kutlansa, daha çok kutlansa, 70 milyon, 80 milyon, hep birlikte
kutluyor olsak.
Esas itibarıyla
insanımız, bugünü, bu mevsimi, baharı, değişik
şekillerde adını koymadan muhakkak ki kutluyor ve bahar
sevincini yaşıyor. Kendi hâlinde, toprağına
saygılı, vatanına saygılı, hukukuna saygılı
ve vatandaş hak hukuku çerçevesinde köyünde, kentinde, şehrinde, her
yerde, bu ülkede özel günlerini kutlayan herkese bizim saygımız var,
sevgimiz var. Ama bir nevruz ki bir şeylerin bahanesi yapılmak
isteniyorsa, bir nevruz ki o günlerde sokaklar işgal edilmek,
kaldırımlar sökülmek, otobüs durakları işgal edilmek,
otobüsler yakılmak, trenler yakılmak, ağaçlar yakılmak,
insanlar dövülmek, hakaret edilmek ve bu memlekette şehirlerin huzurunu
kaçırmak, güvenliğini altüst etmek ve bir şeyler adına,
bölücü bir örgüt adına Biz buralardayız. mesajı verilmek
isteniyorsa onun adı kusura bakılmasın nevruz değil, o,
nevruz adına yapılan bir başkaldırı, nevruz adına
yapılan bir
fırsatçılık, nevruz adına yapılan bir bölücü
faaliyetten başka bir şey değildir. Peki, nevruz
yapılmadan nereden biliyordunuz da bu nevruza düzen getirdiniz; 21 Martta
herkes kutlayabilir ama 18, 19, 20, 22, 23, 25 Martta nevruz adında kutlamalar
yapılmayacaktır. kararını millî güvenlik gerekçesiyle,
kamu düzeni gerekçesiyle nereden aldınız? sorusu akla gelebilir.
Değerli arkadaşlar,
saygıdeğer milletvekilleri; biz bu konuyu, örgütün yani
Barış ve Demokrasi Partisinin sözcülüğünü
yaptığı, bir parçası olduğu KCK yani Türkçe
anlaşılır şekliyle, Kürtleri cebren köleleştirme
örgütünün aldığı tavsiye kararları, verdiği
talimatları dinleyerek öğrendik, açık söylüyorum dinleyerek
öğrendik.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Kimden
öğrendiniz Sayın Bakan, açıklayın.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Ondan dolayı da bu
tedbiri almak durumundaydık. Peki, tedbir aldık, ne oldu? Tedbir
aldık, gene BDP ve uzantıları durmadılar. Yine, masum
insanları bir şekilde kandırarak, korkutarak, bir şekilde
teşvik ederek kanunsuz bir şekilde 18 Marttan itibaren sokaklara
dökmeye, meydanlara indirmeye gayret ettiler. Başardılar mı?
Hedefleri itibarıyla başaramadılar. Burada on bine milyon
derseniz Sayın Sakık gibi, başardılar, her zaman
olduğu gibi, her şeyi çarpıtarak, rakamları çarpıtarak
konuşmanın örneğinde olduğu gibi, başarıldı
ama bizim aldığımız istihbarata göre
başarılamadı.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Başardık Sayın Bakan, sizin yasağınıza
rağmen.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Peki, ne oldu? Ne oldu o
gün? 18 Mart Pazar günü İstanbulda, Diyarbakırda, işte,
değerli arkadaşlar, aziz milletim, değerli milletvekilleri;
otobüsler yandı yakıldı. Kimin bu otobüsler? Halkın. Kim
biniyor bu otobüslere? BDP milletvekillerimizin pek bindiğini ben
görmedim, belki biniyorlardır da. Halk biniyor, halk.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Biniyoruz, biniyoruz, merak etmeyin! Biz halkımızın olduğu
yerdeyiz.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Başka ne oldu?
SIRRI SAKIK (Muş) Sen
kırmızı halıda yürü!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Başka ne oldu? O
gün, evet, Diyarbakırda haberleşme cihazlarının
araçları, donanımları yakıldı. Masum nevruz kutlamaları!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Helikopterden attığınız gaz bombalarını göster!
Havadan saldırını da göster!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Herhâlde bunun üstünden
ateş yakıp atlamak üzere yapıldı.
Ne oldu o gün?
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Hacı Zengin katledildi!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Ne oldu o gün?
İşte, bu ateşler yakıldı. Arabalar yakıldı,
Diyarbakırda.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Hacı Zengini nasıl öldürdüğünüzü de gösterin!
Yaraladıklarınızı da gösterin!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Ne oldu o gün? Dükkânlara
birileri yönlendirildi, masum esnafın dükkânında tezgâhlar ve
malzemeler yerle bir edildi.
Ne oldu o gün? İstanbulda, göz
bebeğimiz İstanbulda ağaçlar yakıldı, ağaçlar!
Ne zihniyettir bu? Nasıl bir anlayıştır bu? Nedir bunun
gerisindeki anlayış, biraz sonra geleceğim.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Yasakçı zihniyetin ürünüdür! Sizin politikalarınızın
sonucudur Sayın Bakan!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Ne oldu o gün? Otobüs
durakları bu hâle getirildi.
Ne oldu o gün? İşte, modern,
çağdaş otobüs duraklarına taş atıldı,
kaldırımlar söküldü.
Ne oldu o gün?
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Hacı Zenginin resmi de var mı Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Evet, evet, bunlar oldu o
gün. Biraz da bu tarafa göstereyim.
Ne oldu o gün? İşte, polis
aracına insanlara taş attırıldı. Bu araç kimin? Bu
devletin. Bu devlet kimin? Bu milletin.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bu devlet sizin, öyle anlaşılıyor!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Bunlar nereden
alınıyor? Yurt dışından, yurt içinden, her neyse
Bunlar parayla alınıyor değil mi? Parayla alınıyor.
Peki.
Böyle bir nevruz kutlaması.
Eğer istihbaratın gereğini yapmasaydık, bu
gösterdiğimiz resimlerin yüzlercesi, binlercesi
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) Hiçbiri olmayacaktı, hiçbiri!
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Hiçbiri olmayacaktı!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)
binlercesi, Türkiye'de yaşadığımız
acı gerçek olarak karşımıza çıkacaktı.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yasakladınız, saldırdınız.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ne oldu o gün?
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Halkın üzerine saldırdınız, öldürdünüz, bu hâle soktunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ne oldu o günler? Ne oldu
o günler değerli arkadaşlarım?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Gestapo yöntemleri bunlar. Aynen öyle, gestapo yöntemleri
uyguladınız.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, o gün ve devamında
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Özgürlükten ne anlarsınız ki siz!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Adanada, Mersinde
patlayıcılar, el yapımı patlayıcılar, bombalar
bulundu. 21i için bomba hazırlayan zavallı çocuklardan 1-2 tanesi
elinde patlattı, hayatını kaybetti.
O günler ne oldu? 20 Mart günü Şırnakta,
Cizrede halkı korumak için görev yapan polis memurlarına
Barış ve Demokrasi Partisi binasının hemen dibinden uzun
namlulu silahlarla
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yalan söylüyorsun. Bakan olarak yalan söylüyorsun.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ben siz değilim. O
yalanı siz çok iyi yapıyorsunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yalan söylüyorsun. MOBESE kameralarını getir, Meclise göster.
Yalancısın!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) -
Kalaşnikoflarla
ateş edildi.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ortaya çıkar onları.
BAŞKAN Sayın Kaplan,
lütfen
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)
ve bizim polisimiz
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Yalancının tekisin!
BAŞKAN Sayın Kaplan,
lütfen
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Bizim polisimiz,
canlı kalkan olarak
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yalan söyleyeceğine bul failleri. Niye bulamıyorsun?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) -
orada ateş edenin
önünde bekletilen çocukları vurmamak için karşı ateşi
etmedi.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Öyle mi? Her taraf MOBESE kamerası. Bulsana failleri.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Hangisi insanlık?
Hangisi çağ dışılık? Hangisi mağara devri
anlayışı? Takdirlerinize sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, BDP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Parti binasına gaz atıp giriyorsun. Haydi bul bakalım. Niye
bulamadın? Aciz misin?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ve bu polisimiz
şehit oldu, şehit oldu o günün akşamı. Adanalı bir
polisimiz, Ahmet Toprakoğlu. Ahmet Toprakoğlu ve diğer
şehitlerimizin hesabını herhâlde biz sizden soracağız.
(BDP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Onu siz öldürdünüz. Failini bulamıyorsanız içinizdedir.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ve bütün bu olaylarda
birileri var.
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) Katilsin, katil!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Bakınız
(BDP
sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sizin içinizde olursa bulamazsınız tabii.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Şu büyük
yuvarlağın içinde elinde molotofkokteyli olan bir kişi var,
şu büyük yuvarlağın içinde molotofkokteyli olan birileri var.
Küçük yuvarlaklara doğru gelirseniz orada, evet
(BDP
sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Haydi, haydi bul.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) -
şu anda da grupta
bulunan bir hanım milletvekili var.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Cizre ilçe binasına nasıl girdin, onu göster.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) -
militanca meydan meydan,
toplantı toplantı gezerek Barış ve Demokrasi Partisi,
kanunsuz bütün bu gösterileri, bütün kışkırtmaları
teşvik eden konumda oldular. İsteyerek mi oldular? Hayır, istemeden
oldular. Ben biliyorum; çünkü biz nevruzla ilgili genelgeyi
yayınladıktan sonra aralarında geçen bir diyalog: -İsim
vermeyeceğim, milletvekilleri- Ya iyi ki, yayınladı şu
genelgeyi bu Bakan. Meydan meydan, şehir şehir harap olacaktık.
Bir günde bu işi halledeceğiz. Ne güzel oldu. diye konuşanlar
da onlar. İstemeden gidiyorlar; çünkü mecburlar, çünkü özgür
değiller, bir yerlere bağlılar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, BDP sıralarından sürekli
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Bir özgür var, o da sizsiniz!
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) Özgür olmayan sensin!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) O yer neresi? Sayın
Başbakanımızın da dediği gibi Efendileri var ve o
efendilere bellerinden iple bağlılar. Çekerler dururlar, koyuverirler
gezerler. Emir alırlar yaparlar, emir alırlar dururlar. (BDP
sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Aynen gestapo gibi yaptın, gestapo! Gestapodan farkınız yoktu o
gün.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Nitekim bu gensoruyu da
bir önceki gibi Sayın Kaplan ve galiba Sayın Buldan bir verdiler.
(BDP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Aynen öyle! Aynen öyle! Sizin yüzünüzden
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Sonra ne olduysa
vazgeçtiler.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Size mi bağlı? Bayramını kutlamak istemek sizin izninize,
keyfinize mi bağlı?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Sonra emir geldi tekrar
verdiler ve tekrar biz huzurlarınızdayız. (BDP
sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Hadi oradan!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Barış ve
Demokrasi Partisine, doğrusu, parti olarak diyecek hiçbir şeyim yok. Sayın
milletvekillerine
(BDP sıralarından sürekli sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Diyemezsin zaten!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) -
ülkeye verdikleri ve
yaptıkları işler dolayısıyla hiçbir zaman
teşekkür edemeyeceğim, etmeyeceğim. Bir istisna var; o da
şu: Şu gensorular var ya değerli arkadaşlar, bu gensorular
için geçen sefer teşekkür etmemiştim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sen oyna Bakan, sen oyna!.. Sana öyle diyorlar biliyor musun?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Bu kez iki kez
teşekkür ediyorum, çünkü bana, Barış ve Demokrasi Partisi ve
onun arka planını anlatma imkânını,
fırsatını verdikleri için çok çok teşekkürler.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sizin
arka planınızda ne var?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sen oyna Bakan, sen oyna! Konuşma, oyna!.. En iyi oynamak sana
yakışır! Konuşunca doğru dürüst
konuşamıyorsun!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Barış ve Demokrasi Partisi deyince
aklımıza çok şey gelir. Ama ben çok şeyle sizi meşgul
etmek istemiyorum, biraz az şeylerle Vakit daralıyor galiba- sizleri
bilgilendirmek istiyorum. Geçen gensoruda anlatmıştım KCK diye
bir yapı var.
Sayın Günaydın, size de çok
sözüm var ama o yalan bilgilerinizden dolayı.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Bekliyorum!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Evet, bakıyorsunuz
teşekkür ederim, bir vakit olursa anlatacağım.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Lütfen
ayırın vakit!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Oynatmayın oynayın Sayın Bakan, daha iyi, daha makbule geçer.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Barış ve
Demokrasi Partisi, KCKnın ana sözleşmesine göre belediyeleriyle ve
bütün paralelindeki sivil toplum örgütleriyle bir bütündür ve hiyerarşik
yapıda Barış ve Demokrasi Partisi üstte filan değildir, ortalarda
bir yerdedir. Barış ve Demokrasi Partisinin bağlı
bulunduğu, organik bağı olduğu KCK yapılanması
yani bu ülkeyi bölme ve yıkma amaçlı otuz yıldır
meşgul eden meşum, o lanetli yapının uzantısı.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sen savcı mısın? Bakan mısın, savcı
mısın?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Bu yapı nedir? Bu
yapının özü nedir? Bugün aziz milletimle ve siz değerli
milletvekilleriyle ben bu yapıyı paylaşmak istiyorum. Mardin
Nusaybinde BDP tarafından 2008te yaptırılan Mitanni Kültür Merkezinin
duvarlarındaki Zerdüştlük ve Yezidilik inancına ait semboller
SIRRI SAKIK (Muş) Yezidi sensin,
Zerdüşt de sensin!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yezid sensin, Yezid sensin biliyor musun? İnançlara hakaret eden,
başkasının inancını aşağılayanlar da aşağılıktır!
Aşağılık konuşmalar yapıyorsun! Ayıp be,
utanmaz!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Bu yapı nedir? Bu
yapı, PKK terör örgütünün öncelikle mensuplarını İslam
dininden uzaklaştırmaya çalışmasına yönelik işte
bu fotoğraftır, bu yapıdır.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sen daha inançlarla burada dalga geçecek kadar kendinden geçiyorsun.
BAŞKAN Sayın Kaplan,
lütfen
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Bu yapı nedir? Bu
yapı değerli arkadaşlar, PKK terör örgütünün kandırarak,
kaçırarak dağa götürdüğü, sınır ötesine
götürdüğü, yurt dışına götürdüğü, eğittiği
insanlara yaşattığı hayatın bir resmidir, bir
şeklidir. Bu yapıda İslam inancı yoktur. Bu
yapının tek özü önce Müslüman olmamak; iki, hiçbir dine mensup
olmamaktır, dinsizlik yapısıdır. (BDP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Ne
alakası var Sayın Bakan!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Alakası şu,
şu resme bakarsak görürüz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sen sahtekârsın! Hem yalancısın hem sahtekârsın!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Ayıp, ayıp! İnançları bu kadar aşağılamak
affedilemez.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Bu resme bakarsak
görürüz, alakasını görürüz, görürsünüz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
AKPliler de sizi alkışlıyor. Hani inançlardan
yanaydınız, hani?
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Yalancı ve sahtekâr bir bakan. Yakışmıyor size.
Yalancı ve sahtekâr!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) İşte bu
yapıda, burada boğazlanan, burada kesilmiş olan yayladaki bir
koyun değil arkadaşlar, örgütün avlayarak kestiği ve
mensuplarına yedirdiği yemeği tavsiye ettiği domuzdur
arkadaşlar.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kürt halkı dindardır. Sivil cuma namazlarında on binler saf tutar.
Bu yalancı, bu sahtekâr burada hakaret ediyor! Kürtlere hakaret ediyor bu
sahtekâr!
BAŞKAN Sayın Kaplan lütfen
Sayın Kaplan lütfen
(BDP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar)
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu yapı inancı yok eden ve benim Kürt
kardeşimin inancını, ahlakını, namusunu rencide eden
bir yapıdır. Bu yapıda sahte namaz vardır, dalga geçerek
saf tutma vardır, oruç tutmadan açılan iftarlar vardır, sahte
imamlar vardır
(BDP sıralarından sürekli sıra kapaklarına
vurmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sahtekârın tekisin sen!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)
sahte paraların
cebinde olduğu imamlar vardır.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, Sayın Bakana müdahale edin, inançlarla
Kutlu
Doğum Haftasında Kürt halkına, Müslüman Kürt halkına
hakaret ediyor.
BAŞKAN Bir saniye
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Hakaret edemez Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir saniye
Bir saniye
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu yapıda Zerdüşt dedelerin torunları olarak
hitap eden birileri vardır.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Bu
kadar zavallısın sen!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu yapının özünde Kürtlerin peygamberi -haşa-
Başkan Apo vardır. Bu yapı budur değerli arkadaşlar,
aziz milletim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, BDP
sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Yazıklar olsun sana!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Bu yapıdan, bu
yapının uzantısından bu memlekete hiçbir hayır
gelmemiştir.
Ve benim Kürt kardeşim, otuz
yıl boyunca bu yapıdan çok çekmiştir, çok çektirilmiştir. O
otuz yılda tarım ve hayvancılık dibe vurmuştur bu
yapı sayesinde, sınır ticareti yapılamamıştır
bu yapı sayesinde, sanayi tesisleri yapılamamıştır bu yapı
sayesinde, girişimciler yatırım yapmamıştır bu
yapı sayesinde
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu
yapıyla niye görüştünüz?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)
ticaret tatile
uğramıştır bu yapı sayesinde, kepenkler sürekli
kapatılmıştır bu yapı sayesinde ve Kapalı
kepenklerin hesabını soracağız. dediğimizde
rahatsız olmuşlardır bu yapı sayesinde.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu
yapıyla niye uzlaştınız?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Ve kaybedilen canlar,
akan kanlar, gözyaşı siz olmasanız, sizin ardınızdaki
o kanlı örgüt olmasaydı, otuz senenin sonunda o bölgedeki benim Kürt
kardeşimin bugün cebinde daha çok para, tarlasında daha çok ürün,
yaylasında daha çok hayvan ve şehrinde daha çok fabrika
olacaktı. Bu yok, bunun hesabını vermek durumundasınız.
Bu hesabı yapmak durumundayız. Otuz senede 25 kuruş ne
yaptınız yıkmaktan başka, yakmaktan başka;
kaldırımları, yolları tahrip etmekten başka, can
almaktan başka ve kan dökmekten başka? (BDP sıralarından
sürekli sıra kapaklarına vurmalar)
Hâlâ vuruyorsunuz. Millet sizi görüyor,
o sıralar milletin sıraları.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bu milletin iradesiyle geldik, bu milletin iradesiyle!
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Ama sizin hiçbir
şeye gücünüz yetmediği gibi ellerinizle o sıraları asla
kıramazsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
BDP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şahin. Süreniz bitti, teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Bakan, önünde saat var, arkaya bakmana gerek yok, sol köşede.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Süreniz doldu.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) Teşekkür ederim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkanım
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sayın Başkan, 2 milletvekilinin konuşmasında İyi ki
şöyle, böyle olmuş. dediğini söyledi Sayın Bakan,
milletvekillerinin telefonunu dinlettiğini itiraf etti. Bunun
kayıtlara aynen böyle geçmesini istiyorum. Kendi ağzıyla 2
milletvekili birbirleriyle konuşuyorlar. dedi. Şimdi, o sıradan
inmeden bunun da bir hesabını versin.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Bir dakika
bekleteceğim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) 2
milletvekilinin konuşmasını dinlemeye utanmıyor musun!
SIRRI SAKIK (Muş) Eğer
biraz onurun varsa açıklarsın şimdi!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Buna Meclis Başkanı olarak sizin bir uyarıda bulunmanız
lazım.
Siz milletvekillerinin telefonunu niye
dinliyorsunuz; hangi mahkeme kararıyla, hangi yasayla? Açıkla, söyle,
bunu açıkla!
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) Hangi mahkeme kararıyla? Açıkla, açıkla
oradan!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Söyle bakayım, haydi buyur söyle.
BAŞKAN Şimdi, Sayın
Önder
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) - Yüreğin varsa söyle!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Söyle utanmaz adam! Utanmaz adam!
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın
Başkan, bunu açıklamak, izah etmek zorunda.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Buyurun söyleyin.
BAŞKAN Bir saniye
Şimdi, Sayın Grup Başkan
Vekili bir şey söylüyordu.
Buyurun Sayın Kaplan.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Önce Sayın Ahmet Türk.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Önce Sayın Ahmet Türk, sonra grup adına ben alacağım.
BAŞKAN Sayın Türk, buyurun.
AHMET TÜRK (Mardin) Sayın
Başkan, İçişleri Bakanı
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkanım, bağımsız olarak da
AHMET TÜRK (Mardin) Bir dakika! [AK
PARTİ sıralarından alkışlar (!), gürültüler]
BAŞKAN Duyamıyorum, lütfen
Sayın Türk
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ağabeyimizdir, yapar, yumruğu yiyen odur, size de dersini verir.
BAŞKAN Sayın Türk, buyurun.
AHMET TÜRK (Mardin) Cuma namazlarını
gündeme getirerek halkımızın inancına hakaret
etmiştir. Bunun için sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Türk, buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Mardin Milletvekili Ahmet Türkün, İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahinin Kürt halkının inançlarına hakaret ettiği
gerekçesiyle konuşması
AHMET TÜRK (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardan beri bu
Parlamentodayım, bugüne kadar seviyesiz, halkıyla alay eden,
inançlarını rencide eden böyle bir anlayışa, böyle bir
konuşmaya şahit olmadım. Sayın Bakanın
halkımızdan özür dilemesi gerekiyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Dinleyin, dinleyin!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
AHMET TÜRK (Devamla)
Bakınız, dinleyin lütfen, o cuma namazlarında her ilçede, her
ilde 5 bin, 10 bin insan cuma namazlarını kılıyordu.
Şimdi
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Halk
samimi.
AHMET TÜRK (Devamla) Evet, samimi,
inanarak bunu yapıyordu. Hiç kimse Kürtlere dini öğretemez.
Sayın Bakanımız buraya gelsin, burada bir dinî
tartışma yapalım. Bir Fatiha okumasını biliyor mu?
(BDP sıralarından alkışlar) Bir taziyeye gittiği zaman
eğer Fatiha okuyabiliyorsa o zaman bir halkın duygularıyla,
inançlarıyla alay etsin bakalım. Buyurun, buraya gelsin, bir cenazede
nasıl bir Fatiha okunur, Bakan buraya gelsin, bunu söylesin. Sanki kendisi
çok dindar! Faşistler, ırkçılar dindar olamaz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) PKK
faşist.
AHMET TÜRK (Devamla) Dinimizde
kardeşlik farklı bir şeydir. Dün Diyanet İşleri
Başkanı söyledi, kardeşlik, hakla hukuktadır. Bir
halkın hakkını ve hukukunu gasbederseniz, o
kardeşliğin bir anlamı yok. Eğer kardeşlik istiyorsanız,
bin yıldır bu toprakta yaşayan halkımızın dinine,
kültürüne, kimliğine saygı göstereceksiniz. (BDP
sıralarından alkışlar) Kardeşlik böyle
sağlanır, farklı türlü sağlanmaz. İnkâr ederek,
reddederek, yok sayarak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET TÜRK (Devamla)
bu ülkede
birliği, beraberliği, kardeşliği
sağlayamazsınız. Aslında
(AK PARTİ
sıralarından Otur sesi)
AYLA AKAT ATA (Batman) Haddini bil
be! Kime Otur diyorsun!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Terbiyesizlik etmeyin. Terbiyesizlik etmeyeceksiniz. Saygılı
olacaksınız, saygılı!
AHMET TÜRK (Devamla)
siz kendinizi
(AK PARTİ ve BDP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Milletvekillerine sahip çık Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Onu söyleyemezsin.
AHMET TÜRK (Devamla)
Bakınız sayın milletvekilleri, Batmanda bir tek insan yokken,
bir tek sivil yokken polisler tarafından
(AK PARTİ
sıralarından Ses gitti. sesleri)
Terbiyesizlik etmeyin!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Terbiyesizlik yapmayın!
DURDU OSMAN KASTAL (Osmaniye) Ses
gitti. diyoruz, terbiyesizlik yapmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Türk, ben
sataşmadan söz verdim. Herkese ne kadar zaman veriyorsam, size de onu
verdim.
AHMET TÜRK (Devamla) Şimdi
görüntüler ortada yok. Orada polisler var, orada arabasına bindiğimiz
polis var.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Batman olayını anlatıyor Sayın Başkan.
AHMET TÜRK (Devamla) Sayın Bakan
diyor ki: Yumruk atanı bulamıyoruz. Bu Hükûmetin üç
yıldızlı komiseri var. Oradaki polislerin ifadesini alsın.
Arabasına bindiğimiz polis orada yeter ki bunu araştırsın,
ortaya çıkarsın.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Türk.
AHMET TÜRK (Devamla) Ama tehdit
ederse bunu asla kabul etmeyiz. İçişleri Bakanı böyle devletin
gücünü alarak burada bizi tehdit edemez. Biz hesap sormayı biliriz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler, BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Türk,
teşekkür ediyorum.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Hangi
hesabı soracaksın? Ne hesabı soracaksın?
AHMET TÜRK (Mardin) Terbiyesizlik
yapma! Terbiyesizlik yapma!
BAŞKAN Sayın Kaplan
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın
Başkan, İçişleri Bakanlığınca bizim hepimizin
telefonlarının dinlendiğine ilişkin başka arkadaş
ikrarda bulunmuştur.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Yalan söylüyor!
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, ismimden bahsederek bizzat
BAŞKAN Şimdi, birazdan
konuşursanız
Sayın milletvekilleri, müsaade edin
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Hangi yetkiyle milletvekilinin telefonlarını dinletiyor?
Tutanakları getirterek ona göre
BAŞKAN Şimdi, bu
söylediklerinizin hepsi, Sayın Önderin başlattığı o
konuşmayı devam ettirenlerin tamamı tutanaklara geçti, bu bir.
Şimdi, sataşmadan Sayın
Türke söz verdim, iki.
Müsaade edebilirseniz şayet,
Sayın Kaplanı çağıracağım oraya, grubu
adına sataşmadan söz alıyor, doğru mu?
AHMET TÜRK (Mardin) Doğrudur.
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın
Başkanım, milletvekilleri
BAŞKAN Onlara
bakacağım. Ara veririm bak, olmaz.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkanım, ismen zikretti.
BAŞKAN - Ya muhterem, tamam, otur
yerine.
Buyurun.
2.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin Kürt halkının
inançlarına hakaret ettiğine ve bazı milletvekillerinin
telefonlarını dinlettiği
gerekçesiyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, adalet ve özgürlük güvenlik güçlerinin ve böylesine
sorumsuz bir bakanın insafına bırakılmayacak kadar kutsaldır.
(AK PARTİ sıralarından Hadi oradan! sesleri) Ve taklacı,
oynacı, zurnacı ve ne dediğini bilemez bir bakan bu Kutlu
Doğum Haftasında gelip milyonlarca Kürt halkının
inançlarına burada hakaret etti. Kutlu Doğum Haftasında insan
kardeşleriyle kardeşliği güçlendirir, ayrımcılık
yapmaz.
Dilinden, kimliğinden,
inancından dolayı Kürt halkıyla bu kürsüde dalga geçecek
cibilliyeti kendinde gören
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Kürt halkıyla değil, PKKnın
HASİP KAPLAN (Devamla) -
cüreti
gören bir bakan ustalık kabinenizin en rezil, en rezalet duruşunu
gösteriyor! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Düzgün konuş!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, lütfen uyarır mısınız!
BAŞKAN Sayın Kaplan
Sayın Kaplan
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan!
BAŞKAN - Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bakın, çok açık söylüyorum. Bu kürsüde bir itirafta bulundu.
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Devamla)
Sayın Başkanım, ustalıktan şahsını
BAŞKAN Bakın, temiz bir dil
kullanacaksınız!
HASİP KAPLAN (Devamla) Lütfen
Sayın Başkanım
BAŞKAN Temiz bir dil
kullanacaksınız!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Sayın Başkanım, bu kürsüden milletvekillerini gizlice
dinlediğini ifade etti. Bu bir suçtur. Watergate skandalından büyük
bir itiraftır bu. Kürsüde bu itirafı etmiştir. Böyle bir
itirafta bulunan bir bakan, normal demokrasilerde bir saniye bakanlık
görevinde ve koltuğunda kalamaz.
SONER AKSOY (Kütahya) Hadi oradan,
hadi!
HASİP KAPLAN (Devamla) Böyle bir
bakan yalan söylüyorsa, bir genelge fermanı buyurup her tarafı
ateşe veriyorsa, yasak uyguluyorsa, panzerlerle, bombalarla ilçe
binalarına giriyorsa, insanları böyle sürükleyip işkence
ediyorsa, gaz bombalarıyla çocukları boğuyorsa, bu şekilde
insanlarına işkence ediyorsa ve bu şekilde
çocuklarının gözleri fişeklerle bombalanıyorsa, bu
fişekler gözlerine patlıyorsa ve bu bakan Gaz fişekleri
zararsız. diyorsa, böyle bir bakan kontrolsüz bir güçtür
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla)
kamu
tehlikesidir, Türkiye tehlikededir, kardeşlik için tehlikelidir, emanet
için tehlikelidir, geleceğimiz için tehlikelidir.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu
tehlikeyi sizler alkışlıyorsunuz. Yanlış içindesiniz.
Uyarıyoruz sizi. Böyle bir bakan hiçbir demokraside korunmaz. Bu
ayıbı taşımayın diyoruz sizlere.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kaplan, lütfen
Sayın Sakık, buyurun siz de.
3.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin Kürt halkının
inançlarına ve şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, ben teşekkür ediyorum.
Şimdi, burada, Nevroz
görüşmelerini yaparken bir bilanço verdik: 2 ölü, 178 yaralı, içinde
milletvekili arkadaşlarımızın da bulunduğu birkaç
vekil de yaralandı ve 200.014 kişi gözaltına
alınmış, 206 kişi tutuklanmış. Bunun
hesabını soruyoruz ama o çıkıyor burada, bu ülkede
farklılıklar, farklı inançlar
Bu ülkede sadece Müslümanlar
yaşamıyor. Ben biraz önce oradan bağırdım, sen
şusun dedim, ben bütün inançlardan özür diliyorum. Bütün inançlar
kutsaldır. Biz öyle bakıyoruz ama senin haddine değil Kürtlerin
inançlarına dil uzatmak.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Kürtler Müslümandır.
Kürtler bizim kardeşimizdir. Hepsi inançlıdır.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ben şimdi
sana soruyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Senin haddine değil. Haddine değil Kürt halkının dinî
inancına dil uzatmak.
SIRRI SAKIK (Devamla) Sana soruyorum:
Sen Müslüman mısın?
BAŞKAN Sayın Sakık,
Genel Kurula hitap edin lütfen.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kürt halkından özür dileyeceksin. Senin haddine değil.
SIRRI SAKIK (Devamla) Şimdi sana
soruyorum: Allah adına
Allah adına arkandaki
Bakın, bir
şey söyleyeyim.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Sen Kürtler adına
konuşamazsın.
SIRRI SAKIK (Devamla) Lütfen
Lütfen
Sen döndün, burada dedin ki: Biz yaptığınız telefon
görüşmelerinden
Siz hangi milletvekillerinin telefonunu
dinlemişseniz, çıkıp burada açıklamıyorsanız
namertsiniz ve alçaksınız siz. (BDP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Çıkıp açıklayacaksınız.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Aynen öyle.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ve siz,
Sayın Bakan, bu ülkeyi seviyor musunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
SIRRI SAKIK (Devamla) Seviyor
musunuz? Bayrağı seviyor musunuz? Tayyip Erdoğanı seviyor
musun? Soruyorum sana: Seviyor musun?
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Senin gibi değil.
BAŞKAN Sayın Sakık,
Genel Kurula hitap edin lütfen.
SIRRI SAKIK (Devamla) Sen bütün
inançları seviyor musun?
BAŞKAN Sayın Sakık,
Genel Kurula hitap edin.
SIRRI SAKIK (Devamla) Seviyorsan o
zaman kalk bir takla at, kalk bir göbek at, senden kurtulalım.
İÇİŞLERİ BAKANI
İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) Bayrağımın
altında da takla atarım, milletimin önünde de atarım ama sizin
karşınızda
SIRRI SAKIK (Devamla) Sen zaten
taklacı bir Bakansın. Sen bu ülkeye layık değilsin. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Aynen öyle.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Sakık
Sayın Sakık, lütfen
SIRRI SAKIK (Devamla) Sen bu ülkenin
bir baş belasısın. (BDP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Aynen öyledir. Size de o yakışıyor yani. Niye
taşıyorsunuz böyle bir Bakanı ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Fitne fesat, ülkeyi birbirine karıştırıyor. Niye bunu
Meclisi birbirine karıştırıyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Müsaade buyurun.
Bakın, ben şimdi herkese
verdim söz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ayıp değil mi böyle bir Bakanı taşıyorsunuz?
Oynatıyor milleti.
BAŞKAN Ara vereceğim ama.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ayı oynatmak yasak. Türkiyede ayı oynatmak yasak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Elitaş,
bir saniye
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ayıp! Yakışıyor mu size böyle bir Bakan? Utanmıyor
musunuz? Millî iradeniz yok mu? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Buyurun Sayın
Elitaş.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
13.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahinin ifadelerinin Kürt halkının
inançlarıyla ilgili olmadığına ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın İçişleri
Bakanımız hakkında verilen gensoru görüşmeleri
sırasında tüm siyasi parti grupları görüşlerini ifade
ettiler. Barış ve Demokrasi Partisi kendi grubu adına verdikleri
önerge doğrultusunda ağır, incitici eleştirilerde
bulundular, hatta hakarete varan sözler ifade ettiler.
SIRRI SAKIK (Muş) Biz eleştirdik, hakaret
etmedik.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Eleştiriyle
inancı, hakareti karıştırma Elitaş. Bir halkın
diniyle, inancıyla alay etmek, hakaret etmek ağırdır, kimse
taşıyamaz onu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ama Sayın
Bakanın buradaki açıkladığı belgelerden rahatsız
olunca, şu anda bana yaptıkları gibi, kürsüdeki konuşulan
doğruları içlerine sindiremediklerinden
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Ne belgesi
açıklamış Allah aşkına?
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Ne doğrusu ya!
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hangi
doğrudan bahsediyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
hazmedemediklerinden dolayı konuşmacıyı engellemeye
çalıştılar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Gensoruyla
inançları karıştırıp burada fitne fesat konuşan
kim?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) En az on dakika
süreyle sıraları yumrukladınız. Sabırla
dinleyeceksiniz, hazımla dinleyeceksiniz, eğer bir
yanlışlık varsa, farklı bir söylem varsa
Nitekim
Sayın Başkan İç Tüzüke aykırı olmasına
rağmen müsamaha gösterdi, burada herkese söz verdi ama bu kürsü bir
ülkenin bakanına, milletvekiline, hiçbir insanına hakaret
hakkını vermez. Söylediği ifade şu
Kürt halkının
inançlarıyla ilgili değil, bu milletin lanetlediği terör örgütünün
inançlarıyla ilgilidir bütün söyledikleri. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Daha ne desin!
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ne desin daha!
Ayıptır, o Kürtlerin aranızda olması ayıptır!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Burada Kürt
halkının temsilcisi siz değilsiniz, Kürt halkının,
Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi siz değilsiniz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sorun Bakanda değil
zaten sizde, Bakanı alkışlayanlarda.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bu ülkede
yaşayan 75 milyon insanın hak ve hukukunu korumak bu ülkenin
iktidarının görevidir. Kalkıp da Ben Kürt halkının
temsilcisiyim. diye burada konuşma hakkını size hiç kimse
vermiyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Evet, evet, size
veriyor değil mi!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından Sırayla hepsi konuşacak mı? sesi)
Hayır, hayır, hanım milletvekilleriyle
ilgili, bir arkadaş konuşuyor.
Buyurun.
14.-
Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın, İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahinin BDPli kadın milletvekilleriyle ilgili
ifadelerine ilişkin açıklaması
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Tabii, bu kürsüden bugün söylenenler esasında
Türkiye'nin içinde bulunduğumuz süreçte ne kadar vahim bir yönetimle
karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Sayın
Bakan kendisine verilen rolü layıkıyla oynuyor, o rolün gereğini
yerine getiriyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bugün
yürütülen konseptin bir parçasıdır Sayın Bakanın
kullandığı dil ve ortaya koymuş olduğu politika, bugün
kullanılan, içinde bulunduğumuz sürecin, konseptin bir parçasıdır,
böyle görüyoruz ve bunun arkasında bir Hükûmet iradesi olduğunu da
biliyoruz ama şunu belirtelim: Sayın Bakan, siz bu görevde
olduğunuz sürece bir sorumluluk altındasınız ve bu
sorumluluğu yerine getirirken de kullandığınız dile
dikkat etmek durumundasınız. Bu ülkede yaşayan farklı
kimlikleri, dinleri ve inançları yok sayarak, aşağılayarak
mesafe katetmeniz mümkün değildir; hele hele, bugün 2023 hayalleri
kurarken, Orta Doğuda sultanlığa soyunurken, bu sürecin bir
parçası olma düşünceniz bu pratikle mümkün değildir.
Bir diğeri: Eğer BDPli
kadın vekiller hakkında konuşacaksanız, size on defa
düşünüp bir defa konuşmayı tavsiye ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar) BDPli kadın vekiller
hakkında konuştuğunuzda, bu kadın vekillerin hangi
pratiğin içinden geldiklerini ve de neyle karşı
karşıya olduklarını ve bugün bu sıralarda otururken
hangi bedelleri ödeyerek bu sıralarda oturduklarını
bileceksiniz.
Sayın Bakanım, bizler, bu
gensoruyu verirken tablonun bu olacağını biliyorduk ama sözümüz
bu sıralarda oturan milletvekillerine değildir, sözümüz size oy veren
Türkiye toplumunadır: Türkiye toplumu bilsin ki sizin herhangi bir sorunu
çözme iradeniz yoktur. Türkiye toplumu bilsin ki sizin acıları
yarıştırma üzerinden -acıları paylaşma değil,
acıları yarıştırma üzerinden- var olan sorunu daha da
derinleştirme ve yine, yaşanan acılara katbekat
fazlasını katlayarak böyle bir sürece önderlik etme gibi bir
pozisyonunuzun olmadığını Türkiye toplumu bilsin.
Yine, bir kez daha ifade ediyoruz ki,
yazık ve günah, bizler bir parça empatiyle ancak birbirimizle
anlaşabiliriz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AYLA AKAT ATA (Devamla) Bizler, ancak,
bu sıralarda oturan milletvekillerinin hangi gerçeklikle siyasette olduklarının
ve dilim, kültürüm, tarihim diyen milletvekillerinin temsiliyeti olduğunu
bilmelerini tavsiye ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Ata.
VIII.-
GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.-
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Nevruz Bayramı kutlamaları ile
eğitim sistemine ilişkin kanun teklifine karşı yapılan
protesto gösterilerinin yasaklandığı ve bu gösterilere
katılanlara yönelik polisin orantısız güç
kullandığı iddiasıyla İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/11) (Devam)
BAŞKAN - İçişleri
Bakanı Sayın İdris Naim Şahin hakkındaki (11/11) esas
numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir, gensoru önergesinin
gündeme alınması kabul edilmemiştir. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar, BDP sıralarından
alkışlar(!)]
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Göbek atabilirsiniz!
BAŞKAN Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 18 Nisan 2012
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.03