TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
99uncu
Birleşim
25
Nisan 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman
Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı
2.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın, Gebze ve sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkinin, süt
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, sağlık çalışanlarına
yönelik şiddet olaylarına ve bu sorunun çözüme
kavuşturulması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarına ve bu sorunun
çözüme kavuşturulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
3.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Sağlık Bakanı Recep Akdağın
bir ifadesini düzelttiğine ilişkin açıklaması
4.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, bazı ifadelerini geri
aldığına ilişkin açıklaması
5.- Sağlık
Bakanı Recep Akdağın, bazı ifadelerini geri
aldığına ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin, doktorların maruz
kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, Şanlıurfa'daki
hastanelerde görev yapan doktorların uğradıkları
saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/253)
3.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin, sağlık çalışanlarına
yönelik şiddet olaylarının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
4.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hasta ve hasta yakınlarının
sağlık çalışanlarına uyguladıkları
şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
5.- Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 37 milletvekilinin, ülkemizde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
6.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hekimler ve sağlık
emekçilerine yönelik gerçekleştirilen ve özellikle son dönemlerde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)
7.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
nedenlerinin, çözüm yollarının ve şiddeti önleyici
politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)
VI.- MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin,
doktorların ve diğer sağlık personelinin çalışma
ortamlarının güvenliği ile ilgili alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/49)
2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sağlık sisteminin ve
sağlık personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/113)
3.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 26 milletvekilinin, doktorların ve
diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/118)
4.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin, doktorların maruz
kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, Şanlıurfa'daki
hastanelerde görev yapan doktorların uğradıkları
saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/253)
6.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
7.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hasta ve hasta
yakınlarının sağlık çalışanlarına
uyguladıkları şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
8.- Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 37 milletvekilinin, ülkemizde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
9.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hekimler ve sağlık
emekçilerine yönelik gerçekleştirilen ve özellikle son dönemlerde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)
10.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
nedenlerinin, çözüm yollarının ve şiddeti önleyici
politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Sağlık
Bakanı Recep Akdağın, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Sağlık
Bakanı Recep Akdağın, Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşekin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Adana Milletvekili Necdet
Ünüvarın CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Uşak
Milletvekili İsmail Güneşin, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
3.-Manisa
Milletvekili Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin;
Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali
Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç
ve 8 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/476, 2/386, 2/475, 2/482) (S. Sayısı: 223)
4.-
Eşyanın Sınırlardaki Kontrollerinin
Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin Uluslararası Karayolu
Taşımacılığına İlişkin Sınır
Geçiş İşlemlerinin Kolaylaştırılması
Başlıklı 8 Numaralı Ekinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/350) (S. Sayısı: 74)
5.- Bozulabilir
Gıda Maddelerinin Uluslararası
Taşımacılığı ve Bu
Taşımacılık Faaliyetinde Kullanılacak Özel Ekipmana
İlişkin Anlaşmaya Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/415) (S.
Sayısı: 77)
6.- Karayolu
Trafiği Konvansiyonu ile Bu Konvansiyonu Tamamlayıcı Avrupa
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/296) (S. Sayısı: 139)
IX.- OYLAMALAR
1.- Eşyanın Sınırlardaki Kontrollerinin
Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin Uluslararası Karayolu
Taşımacılığına İlişkin Sınır Geçiş
İşlemlerinin Kolaylaştırılması
Başlıklı 8 Numaralı Ekinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
2.- Bozulabilir
Gıda Maddelerinin Uluslararası
Taşımacılığı ve Bu
Taşımacılık Faaliyetinde Kullanılacak Özel Ekipmana
İlişkin Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
3.- Karayolu
Trafiği Konvansiyonu ile Bu Konvansiyonu Tamamlayıcı Avrupa
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, sağlık kurumlarında
çalışan personelin sorunlarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/4596)
2.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın, bir holding ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/5476)
3.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
kanuna aykırı yayın yaptığı iddia edilen yerel
bir televizyona ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/5613)
4.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
inşaatlarda kullanılan demirin üretimi, ithalatı ve
bunların denetimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/5631)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, yabancı ülkelerle yapılan işbirliği
anlaşmalarına,
Nurhaktaki toprak su kanallarının
betonlaştırılması ve ilçenin Tarım Kalkınma
Kooperatif ve Süt İşletme Tesisi ihtiyacına,
- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkinin,
TARSİM kapsamında sigorta yaptıran çiftçi sayısına ve
çiftçilerin elektrik borçlarının yeniden yapılanmasına,
İlişkin soruları ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/5640), (7/5641),
(7/5642)
6.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balya ve çevresindeki çevre kirliliğine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/5767)
7.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, Tonyada bir yüksekokul açılıp
açılmayacağına ve konuyla ilgili bir arsaya ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/5769)
8.- İstanbul Milletvekili Faik Tunayın,
İkitelli OSBde yaşanan istimlak sorununa ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/5771)
9.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
yazılı soru önergelerinin cevaplandırılmasına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlamın cevabı (7/5882)
25 Nisan 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram Özçelik (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99uncu Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
sağlık çalışanlarına yönelik şiddet
olaylarına ilişkin söz isteyen Adıyaman Milletvekili Muhammed
Murtaza Yetişe aittir.
Buyurun Sayın Yetiş. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza
Yetişin, sağlık çalışanlarına yönelik
şiddet olaylarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı
MUHAMMED MURTAZA YETİŞ
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bülbüller bizi mutlu edecek şarkılar söylemekten başka bir
şey yapmazlar. İnsanların bahçelerinde yetiştirdiği
şeyleri yemez, mısır tarlalarına girmezler. Tek
yaptıkları şey, tüm kalpleriyle bize şarkı
söylemektir.
Değerli arkadaşlar, hekimler
de tıpkı bülbüller gibi, ilacın diliyle acınızı
dindirecek ve sizi mutlu kılacak sözler söylerler. Zor şartlarda
mesleklerini yaparlar. Cephelerde savaşırlar ama insanı öldürmek
için değil, taşıdıkları bilgiyle acıyı
dindirmek ve insanı şifa ile buluşturmak için. Bazen kol gezen
ölümün arasında, kimi zaman salgın hastalıkların
ortasındadırlar. Şifanın dağıtıcı eli
olan hekimler dokunulmazdır. Hiç kimseyle
paylaşamadığınız mahreminizi paylaşır, en
zor anlarınızda onların yardımını istersiniz. Bu
ülkenin insanları, şifanın vesilesi olarak hekimi, derin bir
dostluk bağıyla, çok özel bir yerde tutar. Bu derin dostluğu
modern kültürün seküler, çatışmacı ve bencil
anlayışıyla kuşanmış ruhların
yıkmasına izin vermemeliyiz.
Değerli arkadaşlar,
insanların sağlık hakkı, yaşam hakkı her
şeyden kutsaldır. İnsanlara bu hizmeti verebilmek için
çocukluğunu, gençliğini tüketen Doktor Ersin Arslan kardeşimiz
elim bir hadise sonucu hunharca öldürülmüştür. Bu hadiseyi nefretle
kınıyor, görevi başında öldürülen kardeşimize Allahtan
rahmet, babası Ramazan amcaya, annesi Fatma teyzeye, eşi Doktor Sibel
Hanıma, onu yetiştiren hocalarına, çalışma
arkadaşlarına, riyasetinde çalıştığı Çocuk
Hekimi Sayın Bakanımız Recep Akdağa ve tüm sağlık
camiasına başsağlığı diliyorum.
Öte yandan, bir milletvekilinin Van
Bölge Hastanesinde görev yapan Doktor Oğuz Eroğlunu dövmesi vahamet
kavramıyla açıklanamayacak ölçüde korkunç bir olaydır.
Olayın akabinde özür dilenmesi gerekirken, pervasız bir şekilde
Bir daha olsa yine döverim. yaklaşımının ifade edilmesi
ise milletvekili aklıyla izah edilmeyecek bir tavırdır. Bu
milletvekilinin, sağlık emekçilerinden, 1 defa değil, 2 defa
özür dilemesi gerekmektedir. Usulen açılmış ve kamuoyunun
tepkisini azaltmayı amaçlar bir görüntü veren şeklî bir parti içi
soruşturmayla da bu konu geçiştirilmemelidir. Sormadan edemiyoruz:
Dün polisi, bugün hekimi döven milletvekilleri, milletin verdiği vekâleti
millete hizmet edenleri dövmek için mi almışlardır? Yine
sormamız lazım: Bundan sonra sırada kim var?
Değerli arkadaşlar,
Sağlıkta Dönüşüm Programıyla ülkemizde yaşanan devrim
niteliğindeki değişiklikler sağlık hizmetine
erişimi kolaylaştırmış, bu durum sağlık
çalışanlarının iş yükünü de ciddi biçimde
artırmıştır. Uzun yıllar boyunca ihtiyaçlar dikkate
alınmaksızın yapılan mesleki eğitim planlamaları
sağlık personeli sayısının yetersizliğiyle
sonuçlanmış ve gelişen yoğun iş yüküyle birlikte
çalışanların da stres kat sayısı artmıştır.
Bu nedenle, bir taraftan güvenlik tedbirlerinin alınması ama
diğer taraftan da iş yükünün azaltılmasına yönelik
politikalar hızlandırılmalıdır. Bir bütün olarak
sağlık kuruluşlarındaki çalışma
koşulları hem sağlık hizmetini sunan hem de bu hizmeti
alanlar için güvenli ve huzurlu olacak biçimde geliştirilmelidir.
Bakanlıkça hastanelere güvenlik cihazlarının
yerleştirilmesi, beyaz kod uygulamasının
yaygınlaştırılması, yirmi dört saat kamera
sistemlerinin artırılması, çalışan hakları ve
güvenliği biriminin kurulması gibi tedbirler son derece önemlidir.
Toplumsal şiddet olgusu ve buna bağlı gelişen sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet karşısında
siyasetçiler, yöneticiler, STKlar ve kanaat önderleri yüksek dille tepkilerini
ortaya koymalıdır. Hekim-hasta arasındaki derin dostluk, hekimliğin
onuru ve toplumsal saygınlığı korunmalıdır.
Tekrar söyleyelim, şifanın dağıtıcı eli olan
hekimlik dokunulmazdır.
Sözlerime son verirken Gaziantepteki
bir hastanemize Doktor Ersin Arslan kardeşimizin adını vererek
hatırasını ebedileştiren Sağlık
Bakanlığına sağlık camiası adına
teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Yetiş.
Gündem dışı
konuşmaya Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap
vereceklerdir.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün aslında çok önemli bir
konunun, sağlık ve şiddetin, aslında yan yana gelmemesi
gereken bu iki kelimenin yoğun biçimde
tartışılacağı bir günde Meclisimizde birlikteyiz. Bu
vesileyle, Adıyaman Milletvekilimiz Murtaza Beyin
konuşmasını da bir sebep addederek konuyla ilgili
düşüncelerime bir giriş yapmak istiyorum. İfade ettiğim
gibi, bugün bu meseleyi enine boyuna birlikte tartışmaya devam
edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, sağlık
çalışanlarını şiddete karşı en güçlü
şekilde nasıl koruruz? Bu, aslında, hep birlikte üzerinde
gerçekten ciddi ölçüde emek vermeye ve çalışmaya değer bir konu.
Biz aslında son zamanlarda bu konu üzerine odaklanmış
durumdayız.
Şunu da tespit ettik: Sorun,
evrensel bir sorun. Dünyada ve ülkemizde sağlık
kuruluşlarında diğer iş yerlerine göre şiddet
oranı oldukça yüksek. Her ne kadar ülkemizde henüz geniş
kapsamlı bir araştırma sonucu yoksa da bu durumdan
haberdarız. Dünyada sağlık çalışanlarının
maruz kaldığı şiddetin durumunu gösteren
çalışmalar yeterli ölçüde değil. Yani Türkiyede yeterli
çalışma yok ama dünyada da yeterli çalışma olduğunu
söylemek zor. Konuyla ilgili araştırmaların çoğu küçük
örneklem sayılı, yöntemleri farklı ve bunlar bütün sağlık
çalışanlarını da temsil etmekten uzak
araştırmalar. Bunlardan ikisinin araştırma yöntemi oldukça
güçlü. Birisi Uluslararası Çalışma Örgütü ile Dünya
Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan standart bir metodoloji
kullanılarak yapılan bir çalışma, yedi ülkede yapılmış
bir çalışma; Diğeri de İngilterede, İngiltere
Sağlık Bakanlığının, merkezî sağlık
teşkilatının yaptığı bir çalışma.
Dünya Sağlık Örgütünün
sıklığı ölçmek için yedi ülkede yaptığı
çalışmada çok ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor. Avustralya,
Brezilya, Güney Afrika, Bulgaristan, Portekiz, Tayland, Lübnandan verilerin
bulunduğu bir rapor bu. Burada şiddetin sıklığı
yüzde 47 ila 76 arasında değişiyor; son bir yılda
sağlık çalışanının uğradığı
şiddet oranı araştırılıyor ve bu
sıklık, yüzde 47 ila 76 arasında tespit ediliyor.
Türkiyede de bu konuda bazı
çalışmalar var ancak bu çalışmalardan net veriler elde
etmek mümkün değil. Bunlar bütün sağlık
çalışanlarını temsil etmeyen, metodolojisi itibarıyla
yeterli göremediğimiz çalışmalar; farklı yöntemler kullanılmış
durumda, karşılaştırma yapmak zor yani veriler bize çok da
yol gösterici değil. Ancak, araştırma sonuçları ne olursa
olsun
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Bu araştırmayı yapan ya da yaptıran kim, söyler misiniz
Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) -
saygıdeğer milletvekilleri, şiddet,
sağlık hizmetleriyle bir arada bulunmasını asla kabul
edemeyeceğimiz bir durum. Tek bir sağlık
çalışanının dahi şiddete maruz kalmasını
kabul etmiyoruz, edemiyoruz.
Bütün bunlarla birlikte, ifade
ettiğim gibi, gerek dünya gerek ülkemizdeki veriler ve gözlemler, bu
evrensel sorunla, sağlık çalışanlarının
şiddetle önemli ölçüde karşılaştığını
gösteriyor. Amerika Birleşik Devletlerinde yapılmış bir
araştırma var
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Türkiyedekini kim yapmış efendim, Türkiyedekini söyleyin.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) -
sağlık kurumunda çalışmanın, şiddete
maruz kalma yönünden 16 kat daha risk oluşturduğunu söylüyor.
Bu aşamada, değerli
milletvekilleri, gerçekten yüce Meclisimizin ortak aklına ihtiyacımız
var, desteğine ihtiyacımız var. Ayrıca, Meclisimizle
birlikte yargının, basının, meslek örgütlerinin samimi
desteğine ihtiyacımız var, elbette muhalefetimizin de
desteğine ihtiyacımız var. Sorun böylesine kadim bir sorun ve
aslında, özellikle İngilterede yapılan çalışmalar,
İngilterede bu hususta alınan tedbirler maalesef şiddeti
geriletmeye de yetmemiş. Ama biz şuna inanıyoruz: Türkiyede
belli bir konuya birlikte el attığımız zaman, mesela sigara
içme konusunda olduğu gibi toplumsal duyarlılığı
birlikte geliştirdiğimiz zaman, biz ülke olarak bu meselelerde
diğer ülkelere göre daha hızlı da yol alabiliyoruz. Ben,
doğrusu, ülkemizin bu potansiyeline bu konuda da güveniyorum. Tabii ki
konu siyasi polemiklerin kısırlığına asla kurban
edilmemelidir. İfade ettiğim gibi evrensel ve geçmişten beri
devam eden, köklü ve önemli bir problemle karşı
karşıyayız. Bu problemi çözmeye odaklanmak gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz ben bir çocuk hekimiyim. 1978 yılında tıbbiyeye
intisap ettim. Erzurumda tıp fakültesinde tıp eğitimine
başladım. 1978deki öğrenciliğimden itibaren
yaklaşık olarak otuz üç sene geçmiş. Bu otuz üç senedir
insanımızın sağlığı için canla başla
çalışan sağlık camiasının bir neferi de benim ve
bununla da iftihar ediyorum. Başından beri ben de, birçok hekim gibi,
hastaları için gözyaşı döken bir hekimim. Milletvekilliği
ve bakanlık bunu değiştirmiyor. Bir defa bu mesleğe intisap
etmişseniz emekli de olamazsınız; ölünceye kadar insana hizmet
etmek, nerede bir insanın yarası varsa, nerede bir insanın
sızısı varsa, nerede problemli bir kişi varsa onunla
ilgilenmek durumundasınız. Hem bedenen ilgilenmek
durumundasınız hem ruhen ilgilenmek durumundasınız. Üstelik
çoğu zaman hastalarınız için
akıttığınız ya da akıtacağınız
gözyaşını o hastalardan ve yakınlarından da
saklamanız gerekir.
Değerli milletvekilleri, biz,
sağlık ailesi olarak hepimiz, kendisini insana adamış bir
aileyiz. Ersin kardeşimin şehadetinden sonra ailesini, eşini,
mesai arkadaşlarını, hastalarını ziyaret ettim.
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) Doktorları
her gün hırsız ilan eden sizsiniz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Birbirimize sarıldık ve acımızı
paylaştık. Bütün sağlık ailesi gibi ben de bu
acının ne demek olduğunu çok iyi biliyorum.
Doktor Ersin Arslan gencecik bir
civandı. İnsana hizmet aşkıyla yanan bir kardeşimizdi.
Gerçekten, otuz yaşında, birçok hekimin ya da kuruluşun el
uzatamadığı akciğer kanserli hastalara müdahale eden ve
onlar için kendisini, hayatını adamış bir
arkadaşımızdı. Ben onun hatırası önünde yüce
Meclisimizin huzurunda saygıyla eğiliyorum.
Gözü dönmüş bir caninin şehit
ettiği Ersin kardeşimize hepimizin içi yandı. Biliyorum ki yüce
Meclisimizin değerli milletvekillerinin de içi yandı. Kendisine bir
kere daha Cenabıhaktan rahmet diliyorum; kederli ailesine, annesine,
babasına, kardeşlerine, eşine sabrı cemil niyaz ediyorum;
bütün sağlık çalışanlarımıza, sağlık
ailemize de başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, o
pırıl pırıl insana yönelen bıçak, bütün
sağlıkçılara olduğu gibi, benim de şahsıma
yönelmiş bir bıçaktır.
Şunu yüce Meclisin kürsüsünden
bütün kardeşlerime, bütün sağlık çalışanlarına
bir kere de yüce Meclisin çatısı altında ifade ediyorum: Kim bir
sağlık mesleği mensubuna bir fiske vurursa Türkiye
Cumhuriyetinin Sağlık Bakanını karşısında
bulacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Onlara yapılmış her hakareti kendime yapılmış
addediyorum. Onlara yapılmış her şiddet içeren
davranışı kendime yapılmış addediyorum.
Biz tam da bu acıyı
yaşarken bu sefer Vandan çok kötü bir haber geldi, çok ağır bir
haber geldi. Bir milletvekili, bu yaralı şehirde, deprem
esnasında ve deprem sonrasında büyük hizmetler veren Van Bölge
Hastanemizde, bu hizmetlerde büyük emeği olan bir acil tıp uzmanı
doktora el uzattı. Bu durum da bizi derinden yaraladı.
Değerli arkadaşlarım, ben, doktor
kardeşimle, acil tıp uzmanı olan doktor kardeşimle olaydan
hemen sonra telefonla görüştüm; eşiyle de telefonla görüştüm.
Hastanenin Başhekim Vekiliyle de görüşme yaptım ve ilin Valisini
de aradım. Beni çok rahatsız eden bir hususu sizlerle paylaşmak
istiyorum: Bu doktor kardeşimiz olaydan dolayı üzgündü; eşi de
üzgündü. Hastane Başhekimimiz de olaydan dolayı derinden
yaralanmıştı çünkü o da küfür yemişti ve tehdit
yemişti. Ancak başka bir şeyi daha müşahede ettim: Bu
arkadaşımız, bir milletvekilinden, bu olay olup bitmiş
olmasına rağmen hâlâ korkuyordu. Tutum böyle bir tutumdu. İl
Valisine rica ettim, milletvekili arkadaşımıza ve eşine
koruma verdiler; hastanenin Başhekim Vekiline de koruma verdiler.
Değerli milletvekilleri, bir milletvekiline karşı
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Doktora mı,
milletvekiline mi?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Doktora,
eşine ve hastanenin Başhekim Vekiline koruma verildi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Milletvekili dediniz de.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Özür
dilerim, yanlış söyledim, düzeltiyorum: Acil tıp uzmanı
doktor arkadaşımıza, eşi radyoloji uzmanı doktor
arkadaşımıza ve hastanenin Başhekim Vekiline devlet koruma
vermek durumunda kaldı. Bir milletvekiline karşı devlet,
devletin valisi çalışanını, doktorunu korumak zorunda
kalıyor. Bu, gerçekten çok acı bir şey değerli
arkadaşlarım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Gelin,
dokunulmazlıkları kaldıralım Sayın Bakan.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Bak Türkiye ne hâle
geldi Sayın Bakanım!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Bu duruma
yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi ne der, bunu göreceğiz.
Savcılık bir fezleke hazırlıyor ancak bu duruma öncelikle
Barış ve Demokrasi Partisinin müdahale edeceğini
düşünüyorum, bunu umut ediyorum çünkü bu hususta bir teşebbüsleri var
ama bu teşebbüs -toplumun vicdanında derin bir yara açan bu olaya
karşı Barış ve Demokrasi Partisinin soruşturma
teşebbüsü ya da soruşturma eylemi- süratle sonuçlandırılmalıdır
ve -ben şahsi kanaatimi söylüyorum, parti yöneticileri takdiri kendileri
verecektir- böyle bir fiilin bana göre sonucu, bu şahsın, bu
milletvekilinin partisinden ihraç edilmesi olmalıdır. Bu
tedirginliği sizin huzurunuzda, yüce Meclisin huzurunda da ifade etmek
istedim.
Bu arkadaşımı ben
Vandayken tanımıştım değerli milletvekilleri. Vanda,
gittiğimde, kendi aracının içinde yatan -o depremin hemen
sonrasında- ve büyük fedakârlıklarla Vanlı kardeşlerimize
hizmet eden şerefli bir vatan evladından bahsediyorum. Küçük bir
çocukları vardı, o çocuklarını kendi memleketlerine,
ailelerinin yanına göndermişlerdi, karı koca, Vandaki
vatandaşlarımıza, kardeşlerimize o en zor günlerde hizmet
eden sağlık ordusunun üyeleriydiler ve hâlen o hizmeti de devam
ettirmekteydiler ama maalesef böyle kötü bir fiille karşılaştık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir hekim olarak şunları ifade etmek istiyorum:
Vatandaşımızın, bütün sağlık camiası için
olduğu gibi, benim de başımın üstünde yeri vardır.
Ben, Türk milletinin, bugün sağlıkta verilen hizmetleri takdir ettiğini,
bu hizmetleri veren sağlık ailesinden, hekimlerden büyük ölçüde
razı olduğunu biliyorum, elimizdeki araştırmalar bunu
söylüyor. Vatandaşın hayır duasıyla sık sık
karşılaştığımız için bunu da ayrıca
biliyoruz. Elbette, hizmetlerden memnun olmayanlar, olamayanlar da vardır
bir ölçüde ama bu, resmin bütünü için milletin ortak kararını
değiştirmez. Hâl böyleyken, zaman zaman, sağlıkçılara,
hemşirelere, acil tıp teknisyenlerine, doktorlara karşı
kendini bilmez, haddini aşan kişilerin sözlü, fiilî saldırılarda
bulunduğu bir gerçektir. Bu tıynette olanlar bilmelidir ki
hekimlerimiz, sağlık çalışanlarımız sahipsiz
değildir.
Sağlık
çalışanına şiddet uygulayacak kadar ileri bir kendini
bilmezlik hâli mutlaka gerektiği şekilde
cezalandırılmalıdır. Bu konuda emniyet güçlerimiz gerekli
hassasiyeti göstermelidir. Bir kamu kuruluşunda görevi başında
bir sağlıkçıya sözlü veya fiilî saldırı, değerli
milletvekilleri, kişisel şikâyet olsun olmasın, kanunen rapor
edilmek ve savcılığa bildirilmek durumundadır. Hem emniyetimiz
hem yargımız sağlıkçıya karşı bir
saldırıya büyük bir hassasiyetle yaklaşmalı, adil biçimde
gereğini yerine getirmelidir. Emniyetin ve yargının tutumu
maganda ruhlu saldırganlara haddini bildirmekte hızlı ve
kararlı olmalıdır. Bütün sağlık ailesi olarak
yetkililerden bunu bekliyoruz ve ben ülkenin Sağlık Bakanı
olarak huzurunuzda hem Meclisimizin değerli milletvekillerine hem Türk
milletine ifade ediyorum; bunun bizzat takipçisi ben olacağım.
Burada basınımıza da
önemli bir sorumluluk düşüyor değerli milletvekilleri. Hiçbir
sağlık çalışanı ya da sağlık kuruluşu
için yargısız infaz yapılmamalıdır. Bununla sık
sık karşılaşıyoruz maalesef. Basınımız
ve kamuoyumuz bilmektedir ki inceleme gerektiren her durumu dikkatle
değerlendiriyoruz, gereğinde soruşturuyoruz. Bir soruşturma
tamamlanmadan, baştan peşin hüküm vermek; bunu manşetlere,
yorumlara yansıtmak -değerli basınımız takdir eder ki-
hem hakkaniyetli olmuyor hem de çok incitici oluyor.
Meslek örgütlerimize süreçte düşen
önemli bir görev var değerli milletvekilleri. Problemlere dikkat çekmek
için eylem yapılmasını çok tabii
karşıladığımı bu konudaki sözlerimin
başında ifade etmek isterim ancak yapılan eylemlerde halkın
sağlık hizmeti alma hakkını asla ihlal etmemek gerekiyor.
Hepimizin ama özellikle iktidarıyla muhalefetiyle biz siyasetçilerin, bu
konuda, sertliğin, çatışmanın dili yerine, mümkün
olduğunca sevginin ve anlayışın dilini kullanması
gerçekten önemli hâle geliyor.
Buradan bütün Türk milletine
sesleniyorum: Değerli milletim, biliniz ki sağlık
çalışanları büyük bir iş yükü altında
çalışmaktadır. Doktor ve hemşire sayımız son
yıllardaki öğrenci sayısının artışına
rağmen çok yetersizdir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
O zaman hakkını verin sağlık
çalışanlarına.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Çünkü yıllarca, değerli milletvekilleri, Türkiyede belli
gruplar, sağlık çalışanı sayısının,
hemşire ve doktor sayısının artmasına direnç
göstermişlerdir. Her ne kadar son yıllarda öğrenci
sayısı arttıysa da doktor ve hemşire sayımız daha
uzunca bir süre yetersiz kalacaktır. Ağır bir iş yükü
altındayız. İşimizin bütün
ağırlığına rağmen sağlıkta
dönüşümün insana kıymet veren anlayışıyla hizmette kusur
etmemeye çalışıyoruz. Ben, değerli
vatandaşlarımdan da sağlıkçılara karşı
anlayış, sevgi, saygı ve empati bekliyorum.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Aynı anlayışı siz de göstermelisiniz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Sağlık ailesi gayret, samimiyet ve
fedakârlıklarıyla ancak takdire layıktır.
Değerli milletvekilleri, tekrar
ifade ediyorum: Kendini bilmez, maganda ruhlu, hastalıklı ruh hâline
sahip kişilerin, sosyopatların sağlıkçılara
saldırıları vatandaşımızın
sağlıkçılara tepkisi gibi asla algılanmamalıdır.
Bu ülkenin vatandaşları sağlıkçıların
kıymetini bilen insanlardır ve bundan sonra biz, halkımızın
da sağlıkçıların kıymetini bilmeye devam
edeceğine inanıyoruz.
Her geçen yıl
imkânlarımız artıyor, Allahın izniyle önümüzdeki
yıllarda daha güzel hizmetler vereceğiz. Bu arada, kendini bilmez
şiddet heveslileriyle hep birlikte mücadele edeceğiz, etmek
zorundayız. Vatandaşlarımızdan, önümüzdeki dönemde, biraz
sonra görüşmeler sırasında açıklayacağım
tedbirlere karşı destek ve anlayış beklediğimi
şimdiden ifade etmek istiyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Şandır, söz talebiniz var, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Sayın
Şandırın söz talebi vardı, o girdi.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın,
sağlık çalışanlarına yönelik şiddet
olaylarına ve bu sorunun çözüme kavuşturulması gerektiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak biz de sağlık
çalışanlarına, sebebi ne olursa olsun, yapılan
saldırıları kınıyoruz. Hayatını kaybeden
doktor kardeşimize rahmetler diliyoruz, diğer
arkadaşımıza sabır diliyoruz. Ancak Sayın
Bakanım, bu ilk olay değil, tek olay değil. Bu konuda
alınması gereken tedbirleri yeterince ve zamanında
alamamış olmamızın sonuçlarıdır bunlar. Tabii ki
kabul edilemez, tabii ki bir Sağlık Bakanı olarak üzüntüleriniz,
bu konuda tepkiniz takdire şayandır ancak devlet adamının
görevi geleceği, muhtemeli öngörmektir. Bir insan hayatını
kaybetmiştir çok anlamsız bir sebeple, üzüntümüz çok, ama
alınması gereken tedbirleri almak noktasında teklifinizi sonuna
kadar destekleyeceğimizi bilmenizi istiyoruz. Bu noktada Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu konunun araştırılması için bir
araştırma önergesi verdik, gündeme alınmasını talep
ettik, maalesef iktidar partisi grubunun önerileriyle, oylarıyla
reddedildi. Ama bugün bir mecburiyet olarak böyle bir komisyon kurulması
noktasına gelinmiş olmasını da önemsiyorum.
Tekrar, bu konuda devlet olarak,
Hükûmet olarak sizi gereken tedbirleri almak noktasında göreve davet
ediyorum. Tekrar, hayatını kaybeden doktor kardeşimize
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak rahmetler diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan, buyurun.
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarına ve bu sorunun
çözüme kavuşturulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sağlık sisteminden
kaynaklı özellikle bu tür saldırılar karşısında
sağlıkçıların da hekimlerin de sonuna kadar
yanındayız. Onlara yönelik bütün saldırıların
hiçbirini de tasvip etmedik ve inceleme de başlattı partimiz. Elbette
ki gereği ne olacak, onun kararı açıklanacak.
Ancak Sayın Bakana şunu
sormak istiyorum: Bu konuları objektif olarak dile getirmekte yarar var.
Bakın, 2009 yılında bir AK PARTİ milletvekilinin çok daha
vahim bir olayı yaşanıyor; doktoru yumruklama, vesaire
Bu olay
basına çok daha vahim bir şekilde yansıdı. Merak ediyorum:
Sayın Bakan koruma verdi mi? Sayın Bakan doktorlarla ilgili ne
yaptı? Partisi ne karar aldı? Partisi ne yaptı?
Yine Sayın Bakana şunu sormak
istiyorum: Hekimler, sağlık emekçileri Kızılay
Meydanında durmadan gaz bombalarına maruz kalıyor. Bu da
Hükûmetin bir politikası. Bu da bir nevi resmî magandalık, resmî
şiddet değil midir? Bu şiddetin karşısında da bir
önlem almayı düşünüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir saniye, mikrofonu
açtırıyorum, devam edin isterseniz.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, bugün,
bütün parti grupları, birlikte verdiğimiz araştırma
önergelerinde hepimiz ortak bir noktada buluşuyoruz; burada bir çözüm
arıyoruz, sorunu çözmek istiyoruz. Bu çözüm üzerinden konuşurken,
Sayın Bakanın bir olayı özellikle öne çıkarıp bu
şekilde yaklaşmasını doğru bulmuyorum. Doğru
bulmadığımızı açıkladığımız
gibi, şunu da söylemek istiyoruz: İzmirde de aynı gün bir olay
yaşandı Sayın Bakanım. İzmirde özel bir hastanede
yaşanan saldırı olayı karşısında, o
hastaneyle ilgili gidip ne yaptınız? Saldırıya uğrayan
doktorunu aradınız mı? O hastanenin hekimleriyle görüştünüz
mü? Tabipler Odasını ziyaret ettiniz mi Sayın Bakanım?
Sağlık emekçisi sendikalarını ziyaret etme gereği
duydunuz mu? Bakın, bu olaylar, benzeri olaylar çok fazlaca
yaşanıyor.
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
sözlerinizi tamamlayın. Biraz sonra görüşeceğiz.
Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Toparlıyorum.
Burada, gelin, sistem üzerinden soruna
köklü bir çözüm getirelim. Köklü çözüm getirirken de birilerinin üzerinden
istismar konusuna girmeyelim, yoksa şöyle, bir ton belge
çıkarılır, sizin partinizin 2009daki olayına niye suskun
kaldığınızın da cevabı istenir. Buna girmeyelim,
bunun bir faydası yok. Soruna çözüm bulalım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Hekimlerin yanında mıyız, değil miyiz? Yanında
olacağız, sağlıkçıların sonuna kadar yanında
olacağız ve her saldırının da karşısında
olacağız nereden gelirse gelsin. Bunu, biz Barış ve
Demokrasi Partisi olarak açıklıyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz
Gebze ve sorunları hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplana aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) Sayın Başkan, çok
kısa bir söz istemiştim.
BAŞKAN Gündem dışı
sırasında söz vermiyorum Sayın Milletvekilim.
Buyurun Sayın Kaplan.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın, Gebze ve sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve tutuklu tüm
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. Gebze bölgesinin
sorunlarını sizlerle paylaşmak için söz almış
bulunmaktayım.
Konuşmama başlamadan önce, meslektaşım
olan Doktor Ersin Aslanı rahmetle anıyor, sağlık
camiasının başı sağ olsun diyorum. Sayın
Bakanımı da bundan sonra sağlık
çalışanlarının yanında olmaya davet ediyorum.
Gebze bölgesi derken Kocaeli ilinin batısında
yer alan Çayırovayı, Darıcayı, Gebzeyi ve
Dilovasını kapsayan bölge olarak kastediyorum. Bölge
sorunlarımızın öncelikli vazgeçilmezi il olmaktır.
Yaklaşık 700 bin kişinin yaşadığı, 9
organize sanayi bölgesinin bulunduğu, Türkiye ekonomisine tek
başına yüzde 8 gibi bir katkı sunan, 2 ve 3 ARGE
çalışmasının, TÜBİTAK, TÜSSİDE gibi ARGE
çalışmalarının olduğu bir bölge il olmayı zaten
çoktan hak etmiştir.
Yirmi yıldan beri tüm kurumları ve halkı
ile il olmayı beklerken, bu konuda çalışmalar yaparken,
sorunlarımızın büyük bir kısmının çözüm noktasının
il olmaktan geçtiğine inanırken, iktidarınız döneminde 2008
yılında, gerekçesini henüz sizlerin de açıklamakta
zorlandığınız ve bilemediğiniz bu bölgeyi dört ilçeye
böldünüz. Soruyorum size, dörde bölmeniz noktasında ne değişti?
Sorunlar hep aynı. Dörde bölününce sorunlar ortadan kalkmadı; tam
tersi, çözümü noktasında zorlaştı. Zaten, iç içe bir
yerleşim içerisinde bulunan bu bölgeyi, bu dört ilçeyi kâğıt
üzerinde ilçe olarak bölmenizin hiç kimseye bir yararı olmadı
kargaşadan başka. Bu bölge, sosyal, kültürel ve ekonomik olarak ne
yazıktır ki Kocaeli ile şu ana kadar bir entegre olamadı.
İstanbulun bir banliyösü konumundaki bu bölgenin Kocaeliyle
karşılaştırıldığında, eğitimde,
sağlıkta, emniyet tedbirlerinin alınmasında, sosyal ve
kültürel alanda farklılıkları ve ihmalleri ortada ve gerçektir.
Bölgede vazgeçilmez ikinci temel
ihtiyacımız ve sorunumuz üniversitedir. Bu bölgede yaşam
mücadelesi veren Anadoludan gelmiş farklı kültür ve yaşam
tarzındaki insanlara ortak kent kültürünü benimsetmek, bir arada
kardeşçe yaşanabilir bir toplumu benimsetmek adına, özgür
düşünebilen, ülkesini seven, insan haklarına saygılı
nesiller yetiştiren, halkı ve sanayisiyle entegre olmuş, uyum
içerisinde olmuş üniversite vazgeçilmezimizdir. 11 fakültesi, 26 meslek
yüksekokulu, 65 bin öğrencisiyle Türkiye'nin önemli üniversiteleri
arasında yer alan Kocaeli Üniversitesinin ne yazıktır ki bir
fakültesi veya bir meslek okulu bu bölgede bulunmamaktadır. Bu da
ayrıca düşündürücüdür. Üstüne üstlük, 2001 yılından beri
Gebzede faaliyette bulunan Gebze Meslek Yüksekokulunun, Hükûmetiniz döneminde,
bu öğrenim yılının başında, hangi gerekçeyle
Herekeye taşındığını bilemiyorum. Bu nedenle,
Millî Eğitim Bakanlığına, Millî Eğitim
Bakanımıza bir soru önergesini 10/10/2011 tarihinde vermiş
olmama rağmen, şu ana kadar yanıt almış değilim.
Ancak umutluyum, bölgenin iktidarı ve muhalefetiyle milletvekillerinin, bu
bölgede üniversitenin bir gereksinim olduğunu bilmelerine, bilincinde
olmalarına sevindim. Artık, bir gerekçeniz de kalmadı, Gebze ve
Darıca bölgesinde bulunan askerî kışlalarımızın
bu yıl sonunda taşınıyor olması nedeniyle, Gebze
bölgesinde boşalan ve 700 ve 900 dönümlük araziyi TOKİye devretmeden
üniversite ve yeşil alana tahsis edeceğini umuyorum.
Gebze sanayi bölgesi, hızla
gelişiyor ve çarpık gelişiyor. Eskiden Gebzeden İstanbula
doğru insan gücü akımı varken şimdi tam tersi. Bir önerim
var: Haydarpaşa ile Kaynarca arasında yapımı devam
edilmekte bulunan metronun Gebzeye kadar devam etmesini hem E-5 ve TEM
trafiğinin yoğunluğunun çözümü noktasında hem de Gebzenin
sosyal ve kültürel olarak iletişimi sağlaması noktasında
çok ciddi bir soruna çözüm olacağını düşünüyoruz, önemli
bir talebimizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) Beni dinlediği
için yüce Meclise tekrar şükranlarımı ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz, süt
üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili
Şefik Çirkine aittir.
Buyurun Sayın Çirkin. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkinin, süt
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süt üreticilerinin
yaşadığı sorunları ifade etmek üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün buraya Amasya Suluovada süt üretimi yapan
vatandaşlarımızın Sayın Grup Başkan Vekilimiz
Mehmet Şandır Beyi ziyareti vesilesiyle, kendisinin
görevlendirmesiyle, onların sorunlarını anlatmak üzere kürsüye
çıkmış bulunuyorum. Demek ki ortada bir sorun var.
Değerli milletvekilleri, tabii, ülkemizin her
yöresinde -ben de bir köy çocuğuyum, Hatayın Amik
Ovasının Keli köyündenim- benim köyümde de, benim ovamın, benim
dağlarımın köylerinde de vatandaşımız
ineğini alır, besler ve analarımız, bacılarımız
bununla geçinmeye çalışır. Yani örneğin benim köyümde, bir
Behiye Bacı vardı, bunun rahmetli kocası İneğin,
sütün parasını hanıma verdim. Çok şükür, geçinip gidiyoruz.
Her hafta gidiyor, pazardan ihtiyacımızı alıyor ve evimize
önemli katkılarda bulunuyor dedi ama bu, 57nci Hükûmet dönemindeydi, onu
hatırlatırım. Şimdi o Behiye Bacının bu
ineklerinden, 2 tane ineğinden evinin geçimini çıkarmayı bir
kenara bırakın, ineklerin masrafını çıkarabildiğini
hiç zannetmiyorum. İşte durum bu.
Şimdi, Hükûmetimiz, süt
üreticilerimizin dertlerine ram olmak üzere, çare olmak üzere bir ihale
yaptı. Okul çocuklarımızın süt içmesi adına bir ihale
yaptı ve bu ihaleyle süt fiyatlarının artacağı,
üreticinin dertlerine çare olacağı düşünülürken süt
fiyatları düştü. Peki, sütçüden sütü 660, 689, 698, en yüksek rakam
olmak üzere alan firmalarımız, büyük sanayicilerimiz bu sütün 200
miligramını, çocuklarımıza, yani devlete kaça verecek
değerli arkadaşlar? 2.200, 2.850, 2.750 kuruş ortalama litresi.
Şimdi bu ihaleler bu sanayicileri zengin etmek için mi
yapılıyor, yoksa süt üreticisinin dertlerine çare olmak için mi
yapılıyor?
Öte yandan
baktığımızda, 18-20 lira arası gerek süt yemi, gerek
saman, gerek kepek noktasında masrafların olduğu bir inekten 20
kilo süt ürettiğiniz zaman, 12 milyon lira, 13 milyon lira gibi bir gelir
elde ediyorsunuz. Bu inek ne yapılır? Bu inek kesilir. Bu inek
kesildiği zaman da ne olur? Et fiyatları artar.
Süt üreticileri son derece büyük
sıkıntılar içerisinde. Getirilen tedbirler süt üreticilerinin
dertlerine hiçbir şekilde çare olmuyor. Bir düvenin büyümesinin, döllenmesinin,
süt vermesinin iki sene olduğu bir ortamda süt üreticisine verilen
desteklerin yeterli olduğunu ifade etmek kesinlikle mümkün değil.
Yani silaj, saman, kepek, bunların masrafı düşünüldüğünde
süt üreticileri yeterli desteği alamıyor ve hayvanını
kesiyor.
Süt sanayicileri ne alıyor? 90
milyon süte toplamda, 70 milyon da süt tozuna destek alıyor. Sanayici
düşmanı değiliz ama burada üreticiye verilen destekle sanayiciye
verilen desteğin arasındaki büyük farkı ortaya koyup, ondan
sonra da milletin hükûmeti olma yolunda gereken tedbirleri, gereken
adımları atmak zorundasınız. Değerli iktidar üyeleri ve Hükûmet
yetkilileri bunu bir an evvel bir şekle getirmek zorunda. Ocak ayında
bir toplantı yapıldı, Süt Konseyi bir karar aldı ve süt
fiyatının hazirana kadar 80 kuruş olması ifade edildi, böyle bir ilke
kararı alındı. Buyurun, piyasaya bakın sütün fiyatı ne
kadar? Hazır yapılan bu ihaleyle de süt fiyatlarının
yükselmesi beklenirken -nedense- 60-70 kuruşa düştü. Yani bir ihale
niye yapılır? Devlet ne yapar? Bir ihalede en ucuza almak için, hangi
malı olursa olsun, süt de dâhil, en ucuza almak için ihale açar yoksa bunu
pahalı fiyatlara ihalesiz alabilir. Peki, en ucuza aldığı
bir malı piyasada nasıl pahalı bir hâle getirecek bunun
mantığı var mı? Yok.
Konuşmamın
sonunda, süt üreticilerimizin dertlerinin bir an evvel çözülmesi ümidiyle hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ediyorum
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çirkin.
Gündem
dışı konuşmaya Hükûmet adına, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiyede son
yıllarda uygulanan hayvancılık politikalarıyla gerek süt
üretiminde gerek hayvan başı süt veriminde ve gerekse Türkiye'nin
toplam süt üretiminde önemli artışlar meydana geldi. Türkiye'nin süt
üretimi son sekiz yıl içerisinde toplamda yüzde 62 oranında
arttı yani 8,4 milyon tondan 13,6 milyon tona çıktı. Hayvan
varlığı esas itibarıyla çok fazla değişmedi, az
bir miktar değişti ama süt veriminde önemli bir artış
meydana geldi. Keza, hayvan başına süt veriminde de 2002 yılında
ortalama
Türkiyede tabii üretilen sütün yani 13
milyon ton, 13,6 milyon ton sütün önemli bir kısmı işletmelerde
yani sanayi dışındaki yerlerde, gerek işletme içinde
gerekse o bölgelerde üretiliyor, işleniyor ama yaklaşık 6 milyon
750 bin tonu da endüstride, sanayide işleniyor, sanayide kullanılıyor.
Bu tabii, hem süt hem süt ürünleri itibarıyla.
Tabii,
hayvancılığın biraz da doğasından gelen ve
iklimle alakalı olmak kaydıyla yılın belli dönemlerinde süt
üretiminde artış meydana gelir, yine belirli dönemlerinde de üretimde
azalma meydana gelir çünkü doğumundan sonra yavaş yavaş süt
üretimi artar, üçüncü ayda en üst noktaya çıkar, onuncu ayına
vardığında da zaten kuruya ayrılır.
Dolayısıyla o arada bunun bir eğrisi var, o eğri içerisinde
bu da Türkiyede kış aylarına ve ilkbahara denk geliyor
artış.
Şimdi, eskiden tabii bu zamanlarda, yılın
ilkbahar aylarında fiyatlarda bir düşme meydana gelir ve tabii
işte sanayici bu aylarda sütü yeteri kadar buluyor, bu defa sonbaharda süt
arzında azalma olunca da bu farkı dışarıdan ithal
edilen süt tozuyla karşılıyordu. Biz buna hem üretici adına
hem Türkiyede piyasa adına, sanayici adına bir çare ürettik. O
çarelerden bir tanesi şu: Biz, Türkiyede bir süt tozu desteklemesi uygulaması
başlattık 2009 yılında. 2009 yılında
yaklaşık 5 bin ton süt tozuna destek ödemek suretiyle sanayicinin
yılın diğer aylarında ihtiyaç hissettiği süt tozunu
içerideki sütün işlenmesinden temin etsin diye bu uygulamayı
başlattık. 2010 yılında yaklaşık 11 bin ton süt
tozu desteği getirdik ve 2011 yılında da dedik ki: Türkiyede
sanayicinin ne kadar ihtiyacı varsa süt tozuna bir gram dışarıdan
gelmesin, ithal edilmesin, hepsini içeriden destekleyelim, içerideki üreticinin
taze sütü alınsın, burada işlensin, süt tozu olarak muhafaza
edilsin, yılın diğer aylarında, ihtiyaç olan aylarda da
sanayici alsın bu süt tozunu, işlesin, süt ihtiyacını
gidersin. Böylece hem sanayici için hem üretici için bu önemli bir destekleme
kalemi hâline geldi ve sadece 2011 yılında yaklaşık 30 bin
ton toplamda süt tozuna denk gelecek şekilde bir işleme ve hatta
ihracat imkânı da getirdik, bir kısmı da bunun ihraç edildi, bir
kısmı da Türkiyede sanayiciler tarafından kullanıldı
ve 31 milyon lira da biz yaklaşık sadece bunun için ödeme yaptık
süt tozu desteklemesi suretiyle. Bu uygulamamız devam ediyor. Tabii sadece
bununla ilgili değil süt üreticisinin fiyatlara, fiyat
dalgalanmalarına, yüksek
maliyetlere karşı korunmasıyla ilgili tedbir, süt tozu bunlardan
sadece bir tanesi ve eskiden olmayan bir şeydi, 2009da biz
başlattık 2010, 2011 yılında devam etti, bu sene de şu
anda da bu uygulama sürüyor, devam ediyor, bu sene de bu şekilde, bu
uygulama devam edecek.
İkinci bir husus, bu son derecede
önemli süt üreticileriyle ilgili: Çiğ süt desteklemesi yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar, çiğ süt desteği olarak 2011 yılında
ilk üç ayda litre başına 8 kuruş üzerinden, ikinci ve üçüncü
üçer aylık dönemlerde 6şar kuruş üzerinden ödeme yaptık ve
2011 yılında 421 milyon lira süt desteklemesi ödemesi yaptık,
süt üreticisine. Ki burada 77 vilayetteki, 712 ilçedeki üreticiler, toplam
16.334 köydeki milyonlarca üretici bundan istifade etti, 421 milyon lira
çiğ süt desteği 2011 yılında ödendi. Bir uygulamamız
da bu şekilde.
Bir başka
uygulamamız, biraz önce de sözü edilen okul sütü programı.
Değerli arkadaşlar, okul sütü ile ilgili olarak da ana
sınıfı ve ilkokul -1, 2, 3, 4, 5 toplam altı
sınıf- öğrencisine, 32.574 okulda, 7 milyon 200 bin
civarındaki öğrenciye günlük olarak, haftanın beş gününde
Bu yıl içerisinde tabii karar alındı, ihalesi geçen hafta, 17
Nisanda yapıldı. Tabii, bu bir açık ihale. Öncesinde bir ihale
yapıldı, Türkiyenin bazı bölgeleri için teklif gelmedi, teklif
gelmediğinden dolayı ihale iptal edildi ve bölgeler
birleştirilmek, eşleştirilmek suretiyle, örneğin İç
Anadolu Bölgesi Güneydoğu Anadoluyla, işte Marmara Karadenizle
eşleştirilmek suretiyle üç ayrı grup yapıldı,
Marmara-Karadeniz, İç Anadolu-Güneydoğu Anadolu, Ege-Doğu
Anadolu ve Akdeniz olmak üzere. Buralarda 2 Mayıs gününden itibaren de
öğrencilerimize süt dağıtımı başlayacak; 7 milyon
200 bin, her gün, haftada beş gün verilecek.
Şimdi, tabii, bu
bir ihaleyle yapılıyor ve amaç burada birden fazla. Tabii, birinci öncelikli
amacımız şu: Çocuklarımızın
sağlıklı beslenmesi için gerekli olan -ki çok kıymetli bir
besin maddesi bildiğiniz gibi süt- süt içme
alışkanlığının kazandırılması, çocuklarımızın
sağlıklı beslenmesine yardımcı olunması, bir
amacı bu.
İkincisi: Tabii, piyasada da süt
tüketimini arttırmak bu vesileyle yani piyasadan taze süt çekilmesini
sağlamak, bu da bir ikinci amaç, o tabii, piyasadan çekildiğinde
piyasanın süt arzı belirli bir düzeye iner, o fiyatların üretici
aleyhine aşağı düşmesini önler.
Bir üçüncü husus da şu: En
nihayet, biraz önce size bir rakam verdim, dedim ki: 13,6 milyon ton Türkiyede
yılda süt üretiliyor. Ama bunun sanayide işlenen kısmı 6
küsur milyon, o da bizim Hükûmetimiz döneminde bu seviyelere çıktı
yani bunun üçte 1i oranında falandı, sanayide işlenen süt çok
azdı, şimdi arttı. Sanayide işlemek suretiyle, bir de bunu
bir manada teşvik etmiş oluyoruz ki hem gıda sanayisi
gelişmiş olsun, o gıda sanayisiyle birlikte tarıma
dayalı sanayi gelişsin hem tarımsal üretim ve hayvansal üretimi
arttırsın hem istihdam yaratsın hem ekonomik büyüme ve
kalkınma olsun.
Tabii ki, Sayın Vekilimizin
söylediği işte, çiğ süt fiyatı işte, şu ama 200
mililitre şu fiyata satılıyor, dolayısıyla buna
geliyor. Bunun üzerinde tabii, bir mukayese yapılmaz, şunun için
yapılmaz: Sonuçta, bunun ambalajı var, sanayide işlenmesi var
yani 200 mililitrelik ambalajlı kutu, sanayide işlenen sütün bir
maliyeti var. Ama bu herkese açık ve amacımız da tabii,
Türkiyedeki üreticinin, Türkiyedeki sanayicinin kazanması. Burada bir
tek gaye, bir tek amaç yok. Ama bunu okullara, üstelik alan firmalar
okulların kendisine bunu teslim edecek ve diyelim bir gün, olur ya bir okula
gecikme olursa ertesi günü iki kutu süt verilecek yani bir kayıp söz
konusu olmayacak. Sonuç itibarıyla, Türkiye'nin neresinde bulunursa
bulunsun her öğrenci eşit miktarda süt almış olacak
devletten, devletin bu programı çerçevesinde.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, biz tabii, Türkiyede bu hayvancılıkla ilgili
faaliyetleri belirli şekillerde destekliyoruz. Yani süt üretimi, süt
üretimiyle ilgili gerek çiğ sütle gerek okul sütüyle gerek süt tozuyla
ilgili olarak yaptığımız destekleme bizim
hayvancılık politikamızın ve desteklemelerimizin sadece bir
kısmı.
Şimdi, daha önce de söyledim,
önemine binaen bir daha arz etmek istiyorum: Eskiden Türkiyede tarım
diğer sektörlerin üvey evladı, hayvancılık da
tarımın kendi üvey evladıydı; yani üvey evladın üvey evladıydı
hayvancılık. Nasıl, nereden söylüyoruz bunu? Şuradan
söylüyoruz: Devlet, destek veriyordu. Tarıma 100 lira veriyorsa, bütün
tarım destekleri 100 liraysa bunun 4 lirasını sadece
hayvancılığa ayırıyordu; yani yüzde 4ü
hayvancılığa gidiyordu.
Şimdi, böyle bir yapıyla
hayvancılığı sizin sürdürebilmeniz, verimli bir
şekilde bunu idame ettirmeniz mümkün mü? Elbette ki, değil. Biz bu
yanlışı düzelttik. Nasıl düzelttik? O yüzde 4lerdeki
tarım içerisindeki hayvancılığın payını
yüzde 27lere, yüzde 28lere çıkardık. Bu sene, 2012 yılı
içerisinde şimdi et sığırcılığına da
ayrı, özel destek veriyoruz. Onları da korumak maksadıyla,
besicileri, özellikle yem probleminden dolayı süt sığırcılığını,
damızlık yetiştiriciliğini, buna benzer düve
yetiştiriciliğini, bunları da ayrıca özel şekillerde
destekliyoruz.
DAP ve GAP bölgesinde, Eylem Planı
çerçevesinde büyük işletmeleri teşvik ediyoruz, oralarda büyük
işletmeler kurulmasını destekledik. Örneğin, GAP illerinde,
sadece 9 ilde 2011 yılı sonuna kadar 126 adet proje gerçekleştirildi,
128 proje devam ediyor.
Yine DAP illerinde, 16 ilde 78 proje
gerçekleştirildi, 101 proje de devam ediyor. Bu projelerin hepsi 50
baş üstü işletmedir. Yani orta ve büyük işletmeler
kurulmasını destekliyoruz. Neden? Çünkü orta ve büyük işletmelerle
hem istihdam yaratılır hem ölçek ekonomisi yakalanır ve o ölçek
ekonomisiyle biraz daha kârlılığı yüksek işletmelerin
oluşması hedefleniyor ki Türkiye'nin de bu manada rekabetçi
olabilmesi bu şekilde mümkün. Ama Bakanlığımızın,
bunun dışında bu sene içerisinde, 2012 yılı içerisinde
toplam, hayvan üreticisine hayvancılık faaliyetleri için bizim
ödeyeceğimiz para 2 milyar 160 milyon lira. 7,6 milyar liralık toplam
tarım desteğinin içerisinde bu kadarı, 2 milyar 160 milyon
lirası hayvancılığa gidiyor ki bu da yüzde 27-yüzde 28lere
tekabül ediyor yani toplam desteğimizin önemli bir kısmı
hayvancılık faaliyetlerine tahsis edilmiş durumda.
Kırsal kalkınma
yatırımlarının desteklenmesi kapsamında 600 bin liraya
kadarki yatırım tutarının yüzde 50sini hibe veriyoruz
Türkiye'nin her tarafında ve sekiz yüz elliye yakın proje
tamamladık. Hayvansal ürün işleyen, paketleyen, ambalajlayan tesis
yani bir başka deyişle fabrika kurduruyoruz, bunlar 10 kişi, 15
kişi, yerine göre 20 kişi istihdam ediyor. 600 bin liralık
sermayesinin, yatırım tutarının yüzde 50sini hibe olarak
biz karşılıyoruz ve bu şekilde, sekiz yüz elliye yakın
tesis tamamladık, şu anda faal ve çalışıyor.
Şimdi, IPARD kapsamında yirmi
il artı yirmi iki ilde tekrar, hayvancılıkla ilgili bir
başka projemiz var. Eğer yatırımcının
yaşı kırkın altındaysa yüzde 65e kadar,
kırkın üzerindeyse yüzde 50, orada da hibe vereceğiz. Neye bu
yirmi küsur vilayet içerisinde? Bunlarda amaç, IPARD Programında, daha
çok bu alana yatırım yapılması. Bütün bunlar aslında
piyasadaki, süt dâhil olmak üzere veya süt başta olmak üzere hayvansal
ürünlerin piyasadan arzının çekilmesi ve işlenip katma
değeri yüksek ürüne dönüştürülmesidir. Ürün fiyatının
düşmesi ancak bu şekilde önlenir.
Son olarak bir şey daha ifade
etmek istiyorum. Önceden, biliyorsunuz, bu et balık kurumları
1990lı yılların başında özelleştirme
kapsamına alınmış ve kombinaların çoğu
satılmıştı. Biz iktidara geldiğimizde beş
altı tane kalmıştı. Onları 2005 yılında
özelleştirme kapsamından çıkardık, üstüne yenileri de ilave
ettik ve hayvancılık sektörünün emrine, hizmetine bunu sunduk.
Yaklaşık 80 milyon lira da yatırım yaptık bunlara,
yenileri de ilave ettik bunların üzerine. Şimdi, bu Et
Balıkın yapısını, biz, süt faaliyetleriyle ilgili de
müdahale yapabilecek, yani piyasadaki süt fazlasını gerektiğinde
piyasadan bir mekanizmayla çekip, ürüne dönüştürüp, bunu saklayıp
arzın az olduğu dönemlerde bunu piyasaya sunmak suretiyle
fiyatın stabil hâle getirilmesini, fiyatın kontrol edilmesini, hem
üretici lehine hem tüketici ve sanayici lehine bu mekanizmayı tesis edecek
bir yapılanmaya götürüyoruz. Et Balıkın tüzüğünün
değişmesi lazım, şu anda bununla ilgili, Yüksek Planlama
Kuruluna onu gönderdik. Bir de bir iki maddelik bir kanun tasarımız
var, bunu da inşallah yüce Meclisin huzuruna getireceğiz.
Getireceğiz ki özellikle Sayın Vekilimizin de dile getirdiği süt
fiyatlarının belirli zamanlarda düşmesinin önüne tam olarak
geçilebilsin. Ama normal bizim kendi desteklemelerimiz, gerek yem desteği
Değerli arkadaşlar,
şimdi, mesela yemden bahsedildi. Türkiyede 50 milyon ton,
sığırlarla diğer hayvanların yem ihtiyacı
vardı; yeşil yem ihtiyacı, kaba yem ihtiyacı. Bunun 25
milyon tonu Türkiyede üretiliyordu, 25 milyonu samandan karşılanıyordu
ve samanın besleyici değeri sıfır, bunu herkes bilir.
Şimdi, biz bu 25 milyondan devraldığımız kaba yem
üretimini 37,5 milyon tona çıkardık. Yem bitkileri ekiliş
alanı yaklaşık 2 kat arttı. Ee, nasıl oldu bu?
Desteklemeyle oldu. Yem ekilişlerini, özellikle silajlık
mısır başta olmak üzere yem ekilişlerini destekleme
kapsamına aldık ve destekleme kapsamına almak suretiyle de
burada ciddi bir gelişme oldu. Bununla Türkiyede hem verimlilik hem
üretimde bir artış var. Sorunlarla zaman zaman
karşılıyoruz, o sorunların çözümüyle ilgili olarak da
Hükûmet olarak yakın takibe ve kontrol altına alıyoruz.
İmkânlarımız
Örneğin besicilerle ilgili hesapta, mesela,
yoktu- geçenlerde bir karar aldık, 450 milyon lira besiciye para
aktarıyoruz. 1 Ocak 2012den geçerli olmak üzere hayvan başına
300 lira destek ödemesi yapıyoruz. İşte okul sütü yine buna
benzer bir proje. Çiğ süt desteği, yem desteği vesaire
bunların hepsi ihtiyaçla belirlenen, bir stratejiyle hesaplanan ve
uygulanan politikaların sonucunda.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hayvancılıkla ilgili gündem dışı söz
alan Sayın Şefik Çirkin Beye çok teşekkür ediyorum, bu
vesileyle bunları dile getirmemize yardımcı olduğu için.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
9 sayın milletvekilimiz sisteme
girdi, söz istediler ama gündem dışı konuşmalarda sadece
gündem dışı konuşmacılara söz veriyoruz. Söz
veremiyorum, kusura kalmayın.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Sayın Başkan
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Sayın Başkanım, gündem içinde bir şey söylemek
istiyorum.
BAŞKAN Lütfen Sayın
Canalioğlu
MUHARREM VARLI (Adana) 60a göre
BAŞKAN Hayır, bu konularla
ilgili, lütfen
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Vanda saldırıya uğrayan, milletvekili
tarafından şiddete uğrayan, dövülen doktor Trabzonludur,
Trabzonlu hemşehrimdir. Biz bir milletvekili olarak, seçilmiş insan
olarak sabırlı ve hoşgörülü olmalıyız. Varsa
eksiklikler hukuk yönünden bunun çözülmesi gerektiği için
milletvekilimizin yapmış olduğu bu olayı kınıyor
ve başta Antepte vefat eden doktorumuza Allahtan rahmet,
yakınlarına ve sağlık çalışanlarına
başsağlığı, Trabzonlu doktorumuza da geçmiş olsun
diyorum.
BAŞKAN Sayın
Canalioğlu, teşekkür ediyorum, zaten biraz sonra görüşülecek.
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın
Başkan, 60a göre kısa bir katkıda bulunmak istiyorum.
BAŞKAN Hayır, gündem
dışı konuşmalar sırasında olmaz Sayın
Vekilim çünkü gündem dışı, İç Tüzükün 59uncu maddesi çok
net ve açık.
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın
Başkanım, sizin uygulamalarınızdan biz de
şaşırdık, bir tane başkan vekili söz veriyor, öbür
başkan vekili söz vermiyor. Yani biz de nasıl davranacağımızı
şaşırdık.
BAŞKAN Bilemem. Benim uygulamam
böyle efendim. İç Tüzükü uyguluyorum.
Teşekkür ediyorum.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin yedi önerge vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 24
milletvekilinin, doktorların maruz kaldığı şiddet
olaylarının nedenlerinin ve çözüm yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sağlıklı ve güvenli bir
ortamda çalışmanın; çalışanın yaşam süresini
uzatması, çalışma etkinliğini arttırması,
işe devamlılığını sağlaması gibi pek
çok yararı vardır. Bunun yanında, sağlıklı ve
güvenli bir ortamda çalışmak sadece çalışanın
sağlığının sürdürülmesi ve yaşam kalitesinin
yükseltilmesi ile sınırlı değildir. Aynı zamanda
çalışanın, sosyal yaşamından hizmet sunduğu alana
kadar iyilik halinin devamını ve iş veriminin
artmasını da sağlar.
Son senelerde artış gösteren
doktorlara ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet
içerikli saldırılar, toplumsal bir sorun haline gelmiştir. 2009
yılında 23, 2010 yılında 27, 2011 yılında ise 49
sağlık emekçisi şiddete maruz kalmıştır. Ne
yazık ki rakamlar yıllara göre şiddet olaylarının
giderek arttığını göstermektedir. Bu durumun nedenleri ise
sadece güvenlik boyutuyla açıklanamayacak kadar derindir. Uygulanan
sağlık politikaları nedeniyle doktorluk mesleğine olan
saygının ortadan kalkması, hastane çalışanları
için yeterli güvenliğin olmaması ve daha da önemlisi çoğu zaman
sağlık sistemindeki bozuklukların tek nedeninin doktorlar ve
sağlık çalışanları olduğunun yetkililer
tarafından ifade edilmesi gibi nedenler onları hedef haline getirmektedir.
Ülkemizde yaşanan üzücü olaylar
sağlık personelinin moralini bozmakta, çalışma şevkini
kırmakta ve sağlık personelini yıpratmaktadır.
Sağlık personeli, hasta ve hasta yakınlarının fiziki
ve sözlü saldırılarına maruz kalmaya devam etmektedir. Bunun en
son örneği ise Diyarbakır Eğitim ve Araştırma
hastanesinde yaşanmış, Dr. Rodin Sarı Polat hasta
yakınları tarafından feci şekilde dövülerek yaşamsal
tehlike geçirmiştir. Bu olayla birlikte son bir yıl içinde
yalnızca Diyarbakır'da şiddete maruz kalan sağlık
çalışanı sayısı 5e yükselmiştir.
Sağlık hizmetinin kaliteli ve
huzurlu bir şekilde sunulması, toplum
sağlığının gelişmesi açısından olmazsa
olmaz bir ilkedir. Sağlık personeli ve özellikle doktorların,
saldırıya uğrayacağı düşüncesiyle hareket ederek
hizmet vermeye çalışması, toplum
sağlığının gelişmesine yeterli katkıyı
sunmasına engel olacaktır. Doktorların verimli
çalışamaması, sadece toplum sağlığının
değil, ülke ekonomisinin de ciddi bir kaybıyla sonuçlanacaktır.
Özellikle son senelerde, hastanın
ölümü sonucunda ya da keyfi nedenlerle hasta yakınlarının doktorlara
dönük uyguladığı şiddet, küçük saldırıların
ötesine geçmiştir. Önceki senelerde hasta yakını tarafından
öldürülen, ölümle sonuçlanmasa dahi sakat kalarak mesleklerinden uzaklaşan
sağlık çalışanları olmuştur. Doktorlar ve
sağlık çalışanları, tehdit altında
olduklarını ve mesleklerini yapamaz hale geldiklerini sık
sık vurgulamaktadırlar.
Doktorların güvenlik
açısından yaşadıkları sorunların altında
yatan nedenlerin ve çözüm yollarının çok boyutlu olması, bu
konunun daha ayrıntıyla araştırılmasını gerekli
kılmaktadır. Bundan dolayı, doktorların maruz
kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm
yollarının tespiti amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Candan Yüceer (Tekirdağ)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Mehmet Şeker (Gaziantep)
4) Atilla Kart (Konya)
5) Celal Dinçer (İstanbul)
6) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
7) Muharrem Işık (Erzincan)
8) Hülya Güven (İzmir)
9) Gürkut Acar (Antalya)
10) İlhan Demiröz (Bursa)
11) Erdal Aksünger (İzmir)
12) İhsan Özkes (İstanbul)
13) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
14) Ali Serindağ (Gaziantep)
15) Yıldıray Sapan (Antalya)
16) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
17) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
18) Fatma Nur Serter (İstanbul)
19) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
20) Tolga Çandar (Muğla)
21) Turgut Dibek (Kırklareli)
22) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
23) Mahmut Tanal (İstanbul)
24) Uğur Bayraktutan (Artvin)
25) Ali Özgündüz (İstanbul)
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, Şanlıurfa'daki
hastanelerde görev yapan doktorların uğradıkları
saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/253)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Şanlıurfa'daki hastanelerde
meydana gelen doktorlara saldırıların nedenlerinin
araştırılması ve önlenmesi için gerekli tedbirlerin
ivedilikle alınması amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105nci maddeleri uyarınca
Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımla arz ederiz. 30.01.2012
Gerekçe:
Şanlıurfa Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde son zamanlarda artan hastane
baskınları ve doktorlara karşı uygulanan
saldırılar Şanlıurfa'nın ve Türkiye'nin gündeminde yer
bulmakta ve Şanlıurfa'da kamu düzeninin en çok olması gereken
hastanelerde bozulduğu görülmektedir. En son çıkan haberlere göre,
Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma hastanesinde bir doktor
ile başhekim yardımcısı arasında çıkan
tartışmaya başhekimin de katılmasının
ardından, hastaneye tarafların yakını olduklarını
öne süren çok sayıda sarıklı ve sakallı kişi
gelmiştir. Bu kişiler hastane koridorlarını doldurmuş
ve orada bir kargaşa yaratmıştır. Yine aynı
şekilde, başka bir grup da tartışmaya dâhil olarak,
koridorları doldurmuştur. En sessiz ve sakin olması gereken
hastanelerde bu tür olayların yaşanması elim ve üzüntü verici
olmasının yanı sıra kamu düzeni ve bireylerin kişilik
haklarına yönelik bir saldırıdır.
Diğer bir olay ise, son bir ay
içerisinde Harran Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde
görev yapan üç sağlık çalışanı görevi
başındayken bıçaklanmış, darp edilmiş, sözlü ve
fiili saldırılara maruz kalmıştır. Devlet, her
bireyini olduğu gibi sağlık çalışanlarını da
korumakla yükümlüdür.
Sağlıkta yaşanan
sorunların ve aksaklıkların sorumlusunun hekimler ve
sağlık çalışanlarının olduğu
algısı sağlık çalışanlarına hemen her gün
polikliniklerde, acil servislerde, hastane koridorlarında şiddet
olarak geri dönmektedir.
Şiddet, ülkemizin içinde
bulunduğu toplumsal süreçte her alanda hızla artarken; şiddetin
oluşmasını önleyici tedbirler ne yazık ki
alınmamaktadır. Toplumsal şiddetin artışına
paralel olarak sağlık çalışanları ve hekimler de son
zamanlarda çok boyutlu olarak şiddet ile karşı karşıya
kalmaktadır. Sağlık kurumlarında çalışmak
diğer işyerlerine göre şiddete uğrama yönünden daha da
riskli hâle gelmiştir. Hastalar kadar diğer hasta yakınları
da sağlık çalışanlarına şiddet uygulama
eğilimindedir. Bunun canlı örneği, 16.09.2011 tarihinde
Balıklıgöl Devlet Hastanesinde yakını vefat ettiği
için hekim, nöbetçi hemşire, laborant, güvenlik görevlisi ve kısaca
önüne çıkan tüm sağlık çalışanlarına hasta
yakınları tarafından yapılan sözel ve fiziksel
şiddettir.
Diğer bir husus ise,
sorumluların bu kayıtsızlığı sonucu hastalar
tarafından şiddet öncelikli hizmet almak için bilinçli uygulanır
hâle gelmiştir. Şiddet olaylarına bağlı olarak
hekimler ve sağlık çalışanları hasta ya da hasta
yakını tarafından şiddete uğrayacağı
algısını taşımakta ve de mesleğini gereği
gibi yapamaz duruma gelmişlerdir. Hekimler ve sağlık
çalışanları, yaşadıkları şiddet olayları
karşısında ilgililerin konuya duyarsız kalmaları
sonucu kurumlarına karşı güvensizlik duymaktadır.
Tüm bu gerekçelerle,
Şanlıurfa'daki hastanelerde meydana gelen doktorlara
saldırıların nedenlerinin araştırılması ve
önlenmesi için gerekli tedbirlerin ivedilikle alınması amacıyla
Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104
ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz
ederiz.
1) Mahmut Tanal (İstanbul)
2) Ali Serindağ (Gaziantep)
3) Haydar Akar (Kocaeli)
4) Bülent Tezcan (Aydın)
5) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
6) Muharrem Işık (Erzincan)
7) Turgay Develi (Adana)
8) Hasan Akgöl (Hatay)
9) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
10) Erdal Aksünger (İzmir)
11) Tolga Çandar (Muğla)
12) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
13) Arif Bulut (Antalya)
14) Doğan Şafak (Niğde)
15) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
16) Levent Gök (Ankara)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) Gürkut Acar (Antalya)
19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
20) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
21) İhsan Özkes (İstanbul)
22) Hurşit Güneş (Kocaeli)
23) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
24) Kamer Genç (Tunceli)
25) Birgül Ayman Güler (İzmir)
3.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet; "hasta, hasta
yakınları ya da diğer başka bir bireyden gelen,
sağlık çalışanı için risk oluşturan sözel ya da
davranışsal tehdit, fiziksel saldırı veya cinsel
saldırı" olarak tanımlanmaktadır. Sağlık
hizmetleri sunulan ortamlarda hekime ve sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet son yıllarda
artış göstermektedir. Hastaneler sağlık
çalışanları için tehlikeli ortamlar haline gelmekte, bu nedenle
de sağlık çalışanları kendilerini güvende
hissetmemektedir.
Sağlık Bakanı Sayın
Recep Akdağ 6 Aralık 2011 tarihli Meclis 29. Birleşiminde
sağlık personeline yönelik fiziksel şiddetin kontrol altına
alınması için yönetmelik yayınladıklarını ve
"beyaz kod sistemi" denilen güvenlik görevlilerinin erken
müdahalesine imkân veren erken uyarı sistemi geliştirdiklerini
belirtmiştir.
Ancak sağlık çalışanlarına
yönelik şiddeti inceleyen bilimsel çalışmalar
tarandığında sorunun fiziksel önlemlerle yapılan bir
düzenleme ile çözümlenemeyeceği, daha kapsamlı çözümler
gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Hekime Yönelik Şiddet Nasıl
Önlenir Çalıştayı sorumluları hazırladıkları
anketle 01.02.2009 tarihinde İstanbul Tabip Odasına (İTO)
kayıtlı 12.296 hekimden, hekim ve diğer sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin sebeplerini kısa
başlıklar halinde ve önem sırasına göre
yazmalarını istemiştir. Alınan yanıtlarda
şiddetin nedenleri olarak 10 başlık öne çıkmaktadır:
"1) Sağlıkta
Dönüşüm Programı,
2) Sağlık
çalışanlarının siyasi iktidar tarafından hedef
gösterilmesi,
3) Toplum eğitim düzeyinin
düşük olması,
4) Sağlık
çalışanları hakkında medyada çıkan olumsuz, yalan
haberler ve yorumlar,
5) İletişim becerilerinde
yetersizlik,
6) Yetişmiş insan gücü ve
fiziki kapasite yetersizliği,
7) Aşırı iş yükü ve
iş duyumsuzluğu ve tükenmişlik,
8) Toplumsal nedenler ve şiddete
eğilimin artması,
9) Şiddeti önleyici yasal
düzenlemelerin yetersizliği ve etkin güvenlik önlemlerinin
alınamaması,
10) Çalışma ortamı ve
mimari yapılanmanın uygunsuzluğu."
Sağlık kurumları
üzerinde yürütülen çalışmaların bulgularından
sağlık ortamında şiddetin diğer iş yerlerine göre
oldukça fazla olduğu ve az kayda alındığı ortaya
çıkmaktadır. Şiddeti ölçmek için sağlık
kurumlarında şiddetin sıklığına
bakılmaktadır. Buna göre sağlık
çalışanlarının sözel şiddete fiziksel şiddetten
daha fazla maruz kaldıkları ortaya çıkmaktadır.
Sağlık
çalışanlarından, gruplarına göre birinci sırada
hemşirelerin, ikinci sıklıkta pratisyen hekimlerin, daha sonra
uzman hekimler ve diğer personelin şiddete maruz
kaldığı saptanmıştır. Kadın
çalışanların daha sık şiddete maruz
kaldıkları belirtilmektedir.
Şiddetin gerçekleştiği
yerin özelliği birinci sıklıkta acil servislerin, ikinci
sıklıkta psikiyatri klinikleri olmasıdır. Servisler ve
poliklinikler de güvenli ortamlar değildir.
Acil servisler acil müdahale gerektiren
vakaların geldiği ve hayati risk taşıyan hastaların
bulunduğu yerlerdir. Bu nedenle acil servis çalışanları,
hasta ve hasta yakınları streslidir. Hasta yakınları
çeşitli sebeplerden dolayı saldırganlaşma eğilimi
gösterebilmektedir. Yakın zamanda acil hasta tanımına
ilişkin getirilen düzenleme hasta ve hekimi karşı
karşıya getirmektedir. Acile başvuruyu azaltmak için acil hasta
tanımı da hekime bırakılmıştır.
Etkili güvenlik eğitimleri, 24
saat güvenlik, güvenlikli kapılar, kameralar, metal detektörler, kontrol
noktaları, koruyucu pencereler ve panik alarmlar gibi önlemlerin fiziksel
şiddeti bugüne dek tek başına önleyemediği
görülmüştür. Bu türden önlemlerin sağlık
çalışanlarının en sık maruz kaldıkları sözel
şiddeti önlemede de etkisiz yöntemler olduğu açıktır.
Sağlık personeline
yapılan sözlü saldırılar, yaralamalar, darp ve öldürmeye
ilişkin hükümler genel hükümlere tabi tutulmaktadır. Bugüne kadar
çıkarılan yönetmeliğin tek başına bir
yararının olmadığı ve şiddetin giderek
arttığı açıktır. Sağlık
çalışanlarının şiddetten korunmasına yönelik
alınacak önlemlerin ne olması gerektiği ve sebeplerinin daha
detaylı olarak araştırılması gerekmektedir. Bu nedenle
Anayasamızın 98. maddesi ve TBMM İç Tüzüğünün 104 ve 105.
maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Hülya Güven (İzmir)
2) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
3) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
4) Alaattin Yüksel (İzmir)
5) Gürkut Acar (Antalya)
6) Recep Gürkan (Edirne)
7) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
8) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
9) İhsan Özkes (İstanbul)
10) İdris Yıldız (Ordu)
11) Mehmet Ali Susam (İzmir)
12) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
13) Emre Köprülü (Tekirdağ)
14) Veli Ağbaba (Malatya)
15) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
16) Ali Haydar Öner (Isparta)
17) Hurşit Güneş (Kocaeli)
18) Süleyman Çelebi (İstanbul)
19) Mustafa Moroğlu (İzmir)
20) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
21) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
22) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
23) Candan Yüceer (Tekirdağ)
4.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hasta ve hasta
yakınlarının sağlık çalışanlarına
uyguladıkları şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
"Hasta ve hasta
yakınlarının sağlık çalışanları
üzerinde uyguladıkları şiddetin sebepleri ve
sonuçlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen
gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Doktor, bir insanın en önemli
varlığı diye nitelendirilen sağlık alanında uzun
yıllar hem teorik hem de pratik eğitim görerek, insanlara bu alanda
hizmet veren bir meslek erbabıdır. İnsanoğlu var
olduğu sürece doktorluk mesleğine olan ihtiyaç bitmeyecektir.
İnsan hayatıyla doğrudan ilgili her meslekte olduğu gibi
doktorluk mesleği de kutsal mesleklerden sayılmaktadır.
Doktorlar, gece gündüz demeden,
ırk, din, dil gözetmeden kutsal bir görev yapsa da nihayetinde o da bir
insandır.
Hastanelerin, özellikle acil
servislerine getirilen hastalarla ilgilenen doktorlar, ayrıca
hastaların yakınları ile de bir şekilde ilgilenmek
durumunda kalmaktadırlar. Tahlilleri devam eden hastanın
sonuçları çıkana kadar, hasta yakınları
sabırsızlıkla sonuçların ne olduğunu öğrenmek
istemektedirler.
Hasta yakınlarının bu
şekildeki davranışları, insan hayatıyla doğrudan
bir meslek icra eden doktorların, hastalarına daha kaliteli hizmet
vermesini engellemektedir.
Asli görevi o anda hasta ile
ilgilenmesi gereken doktorlar, işlerini yapmayı engelleyecek kadar
ileri giden bazı hasta yakınları ile de uğraşmak
durumunda kalmaktadır.
Birtakım sorularının
cevapsız kalması neticesinde, hastalarıyla ilgilenilmediği
kanısına kapılan hasta yakınları daha agresif
olmaktadır.
Sonuç olarak, hemen her gün
yazılı ve görsel medyada hasta yakınlarının hatta
hastaların bir doktoru ya da bir sağlık görevlisini darp
ettiği, şiddet uyguladığı haberlerine rastlamak rutin
bir hâl almıştır.
Doktorluk mesleği
karşılıklı saygı ve güven temeli üzerine kuruludur. Bu
saygı ve güven bir anda kazanılmış olmayıp, uzun
yılların birikimi olarak ortaya çıkmıştır. Hasta
ile sağlık çalışanları arasındaki güven ve
saygı temelli ilişkinin, üçüncü şahıslar tarafından
zedelenmeye çalışılması uzun vadede toplumsal bir yaraya
yol açacaktır.
Hasta-doktor ya da
hasta-sağlıkçı arasındaki saygı ve güvene dayalı
ortamdaki dejenerasyon, ileride tamiri zor, zahmetli ve maliyetli bir sorunu
beslemektedir.
Sağlık alanında hasta ve
hasta yakınlarının sağlıkçılar üzerinde
uyguladıkları şiddetin sebepleri ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) D. Ali Torlak (İstanbul)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Reşat Doğru (Tokat)
6) Sadir Durmaz (Yozgat)
7) Mustafa Kalaycı (Konya)
8) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
9) Sümer Oral (Manisa)
10) Koray Aydın (Trabzon)
11) Münir Kutluata (Sakarya)
12) Muharrem Varlı (Adana)
13) Emin Çınar (Kastamonu)
14) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
15) Enver Erdem (Elâzığ)
16) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
17) Özcan Yeniçeri (Ankara)
18) Yıldırım Tuğrul
Türkeş (Ankara)
19) Erkan Akçay (Manisa)
20) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
5.- Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 37 milletvekilinin, ülkemizde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde Sağlık
Çalışanlarına Yönelik Şiddetin
Araştırılması ve Gerekli Önlemlerin Belirlenmesi
amacıyla, Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 18.04.2012
Gerekçe:
Sağlık bedenen, ruhen ve
sosyal yönden tam bir iyilik hâlidir. Ülkemiz insanının
sağlığı için hizmet eden, bu yönde kutsal bir görev yapan
tüm sağlık çalışanlarımız, vatandaşlarımıza
sağlık hizmetlerini tam ve kesintisiz olarak ulaştırabilmek
için her türlü şartta, gece gündüz görevlerini yerine getirmeye
çalışmaktadırlar.
Zaman zaman sağlık
çalışanlarına yönelik münferit de olsa şiddet olayları
olmaktadır. Fedakârca görev yapan sağlık personeli, bazen hasta
bazen de hasta yakınlarının sözlü veya fiilî şiddetine
maruz kalabilmektedir.
Sağlık hizmetinin kaliteli
bir şekilde sunulması, toplum sağlığının
gelişmesi açısından olmazsa olmaz bir ilkedir. Sağlık
personeli ve özellikle doktorların şiddete uğrayacağı
düşüncesiyle hareket etmesi, toplum sağlığının
gelişmesine yeterli katkıyı sunmalarına engel
olmaktadır. Ayrıca hekimlerin verimli çalışamaması,
sadece toplum sağlığını değil ülke ekonomisini de
olumsuz olarak etkileyebilmektedir.
Münferit olsa bile, bu tür üzücü
olaylar sağlık personelinin moralini bozmakta, çalışma
şevkini kırmaktadır.
Nedeni ne olursa olsun şiddetin
hiçbir türü hiçbir kimseye karşı ve hele sağlık
çalışanlarına karşı asla mazur görülemez.
Verilen bu önerge ile, sağlık
çalışanlarına yönelik münferit de olsa şiddet
olaylarının araştırılması varsa gerekçelerinin
bilimsel olarak tespit edilmesi ve çözümleri konusunda politika
geliştirilmesi arzu edilmektedir.
1) Cevdet Erdöl (Ankara)
2) Mehmet Domaç (İstanbul)
3) Muhammed Murtaza Yetiş (Adıyaman)
4) Vural Kavuncu (Kütahya)
5) Ahmet Haldun Ertürk (İstanbul)
6) Mahmut Kaçar (Şanlıurfa)
7) Türkan Dağoğlu (İstanbul)
8) Necdet Ünüvar (Adana)
9) Tülay Bakır (Samsun)
10) İsmail Tamer (Kayseri)
11) İsmail Güneş (Uşak)
12) Kemalettin Aydın (Gümüşhane)
13) Mustafa Baloğlu (Konya)
14) Oğuz Kağan Köksal (Kırıkkale)
15) Şenol Gürşan (Kırklareli)
16) Ali Turan (Sivas)
17) İdris Bal (Kütahya)
18) Şirin Ünal (İstanbul)
19) İsmail Aydın (Bursa)
20) Mehmet Erdoğan (Gaziantep)
21) Sevim Savaşer (İstanbul)
22) Temel Coşkun (Yalova)
23) Yaşar Karayel (Kayseri)
24) Ertuğrul Soysal (Yozgat)
25) Ahmet Öksüzkaya (Kayseri)
26) Mahmut Mücahit
Fındıklı (Malatya)
27) Alpaslan Kavaklıoğlu (Niğde)
28) Şuay Alpay (Elâzığ)
29) Fuat Karakuş (Kilis)
30) Muzaffer Aslan (Kırşehir)
31) Abdullah Çalışkan (Kırşehir)
32) İsmail Kaşdemir (Çanakkale)
33) Hüseyin Şahin (Bursa)
34) Mehmet Müezzinoğlu (Edirne)
35) Muzaffer Yurttaş (Manisa)
36) Mehmet Kerim Yıldız (Ağrı)
37) Mehmet Doğan Kubat (İstanbul)
38) Akif Çağatay Kılıç (Samsun)
6.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hekimler ve sağlık
emekçilerine yönelik gerçekleştirilen ve özellikle son dönemlerde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Hekimler ve sağlık
emekçilerine yönelik gerçekleştirilen ve özellikle son dönemlerde artan
şiddet olaylarının araştırılması, söz konusu
şiddet saldırılarının önlenmesine yönelik gerekli
tedbirlerin alınması amacıyla Anayasa'nın 98inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe:
AKP hükümetinin
başlattığı Sağlıkta Dönüşüm Programı
kapsamında sağlık hizmetlerinin özelleştirildiği ve
paran kadar sağlık anlayışının
yerleştirilmeye çalışıldığı gün gibi
ortadadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı kaliteli ve
parasız hizmet üretimi yerine, hekimlerin özlük haklarını ve
saygınlıklarını azaltmış, halkın
sağlığa ulaşımı yönünde maddi ve manevi engelleri
arttırmıştır.
Sağlıkta Dönüşüm
Projesinin yarattığı olumsuz sağlık ortamı ve
zorlaştırılmış çalışma
koşullarını önemli ve belirleyici bir etken olması, Performans
sisteminin baskısı altında olan hekim, Sosyal Güvenlik
Kurumu'nun (SGK) verilen hizmete yaptığı ödemeleri
sınırlandırması, hekimin mesleki özerkliğini ortadan
kaldırması, daha çok hasta bakabilmek için hastalarına daha
kısa süre ayırmak zorunda kalması, sağlık
hizmetlerinin özelleştirilmesi yoluyla hekimlerin yurttaşlara
karşı deyim yerindeyse günah keçisi ilan edilmesi gibi hükümetin
sağlık politikalarından kaynaklanan piyasacı, paran kadar
sağlık anlayışının yapısal olarak ortaya
koyduğu nedenlerdir.
Tüm bu piyasacı sağlık
anlayışı modelinden hareketle, halüsinasyon yaratmak amaçlı
hükümet yetkililerince sağlık alanına ilişkin pembe
tablolar çizilmektedir. Sağlık politikalarının iflası
gün geçtikçe gün yüzüne çıkmakta ve AKP hükümeti bu iflası hem örtmek
hem de iflasın sebebini hekimler ve sağlık emekçilerine fatura
etmeye çalışmaktadır. Sağlık hizmetlerindeki
niteliksel sorunlar ve piyasacı sağlık anlayışına
karşın hükümet, sürekli sağlık hizmetlerine
ulaşımda sorun yaşanmadığı, ücretsiz ve kaliteli
sağlık hizmeti verildiğini belirterek, bir anlamda halk ile
hekimler ve sağlık emekçilerini karşı karşıya
getirip kendi üretimi olan neoliberal piyasacı sağlık
anlayışının sorunlarını örtmeye
çalışmaktadır.
Tüm bu AKP iktidarı dönemi
politikalarından dolayı, hekimler ve sağlık
çalışanları olumsuz her türlü koşulda halkın
karşısına çıkarılmaktadır. Dolayısıyla
hekimler ve sağlık emekçileri ciddi şiddet içerikli
saldırılara maruz kalmaktadır.
Bunlardan hareketle; hekimlerin ve
sağlık emekçilerinin çalışma şartlarından
kaynaklı meydana gelen sorunlarını, çalışma
ortamından kaynaklı meydana gelen sorunlarını, genel
sağlık politikalarından kaynaklı meydana gelen
sorunlarını ve tüm bunların çözüm yollarını ortaya
koymak amacıyla bir Meclis araştırması talep ediyoruz.
1) İdris Baluken (Bingöl)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkari)
13) Esat Canan (Hakkari)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkçü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
7.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının nedenlerinin,
çözüm yollarının ve şiddeti önleyici politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde, hekime ve diğer
sağlık çalışanlarına yönelik şiddet
olaylarının sayısı gün geçtikçe artmaktadır. En son
Gaziantep'te bir meslektaşımız cinayete kurban gitmiştir.
Giderek yaygınlaşan ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar
doğurduğu görülen şiddet olayları yüzünden sağlık
çalışanlarının sağlığı
bozulmuştur. Hekimler hizmet veremez hale gelmiştir. Şiddet
olaylarının nedenlerinin araştırılması, çözüm
yollarının bulunması ve şiddeti önleyici politikaların
oluşturulması amacıyla TBMM içtüzüğünün 104 ve 105.
maddeleri uyarınca Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Gerekçe:
AKP Hükümeti'nin
"Sağlıkta Dönüşüm" adıyla yürüttüğü
sağlık politikası yerleştikçe, sağlık
çalışanlarına yönelik fiziksel, sözlü, psikolojik ve ekonomik
şiddet olayları giderek artmakta ve bu konudaki haberler
yazılı ve görsel basında giderek artan sayıda yer
almaktadır. Sonunda cinayet haberleri de sağlıkla beraber
anılır olmuştur.
Tabip odalarına ve diğer
sağlık meslek kuruluşlarına başvurarak şiddete
uğradığını bildiren ve destek isteyen sağlık
çalışanı sayısı çığ gibi büyümüştür.
Sağlıkta şiddet sağlık
çalışanlarının ve kamuoyunun gündeminde üst sıralara
yerleşmiştir. Nedeni ne olursa olsun şiddetin mazur görülmesi
olası değildir.
Ne yazık ki Sağlık
Bakanının ve zaman zaman Başbakanın ucuz politikalarla ve
gerçekleri saptırarak sağlık çalışanlarını
hedef göstermesi nedeniyle sağlık alanında yaşanan sorunlar
sağlık emekçilerine mal edilmiştir. Şiddete maruz kalan ve
sürekli olarak şiddete uğrama korkusuyla yaşayan
sağlık çalışanlarının çalışma
şevkleri kırılmıştır. Bu durum "defansif
tıp uygulamaları" adı verilen bir durumu ortaya
çıkarmış ve sağlık çalışanları
hastalara dokunmaktan âdeta korkar hale gelmiştir. Tüm bu sorunlardan
hastalar zarar görmektedir.
Sağlık
çalışanlarında, risk almamak adına tedavisi zor olan
hastaları başka merkezlere gönderme eğilimleri
başlamıştır. Bununla birlikte diğer branşlardan
daha çok konsültasyon isteme, daha çok tetkikle kendi savunma
dosyasını sağlam tutma gayreti gibi maliyet-fayda
oranlarının sınırlarını zorlayan yöntemlere
başvurma eğiliminin de arttığı görülmektedir. Yani
sağlık çalışanları sadece hastasını
düşünmek yerine şiddete uğrama korkusuyla gereksiz birçok
şeyi düşünür hale getirilmiştir.
AKP iktidarının ürünü
"Sağlıkta Şiddet" bilimsel kongre ve
sempozyumların konusu olacak kadar önemli bir boyut
kazanmıştır. Hatta bu sempozyumların bir kısmına
Sayın Sağlık Bakanı da katılmıştır.
AKP iktidarının
sağlıkta dönüşüm adıyla hekime dayattığı
"düşük ücret ve performans uygulaması", vatandaşa
dayattığı "katkı payı uygulaması"
sonucunda, hastaların yaklaşık üçte biri acil servislere
başvurmaya başlamıştır. Böylece gerçekten acil sorunu
olan hastaya verilen hizmetin kalitesi düşmüştür. Bu uygulamalarla
acil servislerde hastaların bekleme süresi giderek artarken,
doktorların hastalara ayırdığı zaman
azalmaktadır. Bu durum şiddeti artıran en önemli nedenlerden
biridir.
Sağlık
çalışanına karşı uygulanan şiddetin maruz kalana
avukatlık hizmeti vererek, hastanede uygulanan" kod"
uygulamasına giderek önlenemeyeceğini, ne yazık ki hekimler,
meslektaşlarını cinayete kurban vererek görmüşlerdir.
Sonuç olarak Sağlıkta
Dönüşüm Programı'nın toplumu hasta ettiği bunun sonucu
olarak da, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin
arttığı anlaşılmaktadır. Sağlık
çalışanlarının güvenlik kaygıları, topluma
sağlık sorunu olarak geri dönebilecek olması büyük önem arz
etmektedir.
1) Aytuğ Atıcı (Mersin)
2) Nurettin Demir (Muğla)
3) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
4) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
5) Melda Onur (İstanbul)
6) Ahmet Haluk Koç (Samsun)
7) Sena Kaleli (Bursa)
8) Binnaz Toprak (İstanbul)
9) Ayşe Eser
Danışoğlu (İstanbul)
10) Osman Kaptan (Antalya)
11) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
12) Veli Ağbaba (Malatya)
13) Kamer Genç (Tunceli)
14) Mehmet Ali Susam (İzmir)
15) Celal Dinçer (İstanbul)
16) Gürkut Acar (Antalya)
17) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
18) Vahap Seçer (Mersin)
19) Ümit Özgümüş (Adana)
20) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
21) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Alınan karar gereğince,
Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler biraz sonra yapılacaktır.
Gündemin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 49uncu
sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin (10/49); 113üncü sırasında yer
alan, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin (10/113);
118inci sırasında yer alan Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 27 milletvekilinin (10/118) ve bugün okunarak bilgiye
sunulan Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin
(10/252); İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin
(10/253); İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin (10/254);
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin (10/255);
Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ve 37 milletvekilinin (10/256); Bingöl
Milletvekili İdris Baluken ve 22 milletvekilinin (10/257); Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin (10/258) esas
numaralı sağlık çalışanlarına yönelik artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
birlikte yapılacak görüşmesine başlıyoruz.
VI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön
Görüşmeler
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin,
doktorların ve diğer sağlık personelinin çalışma
ortamlarının güvenliği ile ilgili alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/49)
2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sağlık sisteminin ve
sağlık personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/113)
3.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 26 milletvekilinin, doktorların ve
diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/118)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin, doktorların maruz
kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, Şanlıurfa'daki
hastanelerde görev yapan doktorların uğradıkları
saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/253)
6.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
7.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hasta ve hasta
yakınlarının sağlık çalışanlarına
uyguladıkları şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
8.- Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 37 milletvekilinin, ülkemizde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
9.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hekimler ve sağlık
emekçilerine yönelik gerçekleştirilen ve özellikle son dönemlerde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)
10.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
nedenlerinin, çözüm yollarının ve şiddeti önleyici
politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)
BAŞKAN Hükûmet? Yerinde.
Meclis araştırması
önergeleri daha önce Genel Kurulda okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İç Tüzükümüze göre Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda
sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki
birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza
sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri Hükûmet ve
gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Hükûmet adına Recep Akdağ,
Sağlık Bakanı. Gruplar adına, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına İdris Baluken, Bingöl Milletvekili; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Cemalettin Şimşek, Samsun
Milletvekili; AK PARTİ Grubu adına Necdet Ünüvar, Adana Milletvekili.
Önerge sahipleri, Mehmet Şeker,
Gaziantep Milletvekili; Reşat Doğru, Tokat Milletvekili; Özgür Özel,
Manisa Milletvekili; Candan Yüceer, Tekirdağ Milletvekili; Nurettin Demir,
Muğla Milletvekili; Muharrem Işık, Erzincan Milletvekili; Ali
Öz, Mersin Milletvekili; Mustafa Baloğlu, Konya Milletvekili; Abdullah
Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili, Aytun Çıray, İzmir
Milletvekili.
İlk söz, Hükûmet adına
Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ.
Buyurun Sayın Akdağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün hepimiz için çok önemli bir
konuda Meclis araştırma önergelerini görüşmek üzere
toplanmış bulunuyoruz. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce de ifade ettim, benim
nazarımda bu tarihî bir gündür. Çünkü birlikte sağlık
çalışanlarını şiddete karşı en doğru ve
güçlü biçimde nasıl koruyacağımızı Meclis olarak
araştıracağız.
Biz Sağlık
Bakanlığı olarak, özellikle son üç yıldır bu konu
üzerinde odaklanmış durumdayız ve şunu da tespit ettik ki,
bu sorun evrensel bir sorun ve gerçekten dünyada son derece yaygın. Ülkemizde
de şiddet oranının diğer çalışanlara -kamu söz
konusuysa kamu çalışanlarına ya da diğer iş yerleri
söz konusuysa bu iş yerlerine göre- kıyasla daha fazla şiddete
uğradıkları bir gerçek. Her ne kadar ülkemizde geniş
kapsamlı, birbiriyle kıyaslanabilir çalışmalar yoksa da bu
gerçeği biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, dünyayla ilgili olarak
Türkiyeyle kıyaslayabileceğimiz bir ülkeden örnek vermek isterim.
İngiltere, özellikle bu konuda son yıllarda, son on yılda ciddi
çalışmalar yapmış, bunun sonuçlarını
yayınlamış ve tedbirler almış bir ülke.
İngilterede 1998 yılında sağlık
çalışanlarına karşı 65 bin sözel ve fiilî
saldırı olmuş durumda. Aynı ülkede 2001 yılında
tekrarlanan bir çalışmada da bu olay sayısının
yılda 84 bin olduğunu görüyoruz. Şimdi, Türkiyede artan
şiddetten bahseden sivil meslek örgütleri ya da başka
arkadaşlarımız var, nitekim araştırma önergelerimizi
veren değerli milletvekillerimizin, teklifleri veren değerli
milletvekillerimizin gerekçelerinde de bunlar var ama işin aslı
Türkiyedeki kayıtlı vakalar bize gerçeği yansıtmıyor.
Dolayısıyla Şiddet arttı., azaldı ya da aynı
kaldı tartışması üzerinde durmayı ben bugünkü
görüşmelerde doğrusu çok da yararlı bulmuyorum. Çünkü tek bir
sağlık çalışanı dahi şiddete maruz kalsın
istemiyoruz, bunu kabul etmiyoruz. O zaman birlikte tedbirlerimizi nasıl
kuvvetlendireceğiz, bunları tartışmamız gerekiyor,
bunların üzerinde konuşmamız gerekiyor. Tekrar ifade ediyorum,
İngilterede bir yılda, 2001 yılında 84 bin vakadan
bahsediliyor. Özellikle hemşirelerde bunun, bütün dünyada şiddetin
biraz daha yaygın olduğunu görüyoruz ve toplam şiddet
muamelesinin üçte 1inin de maalesef fiilî şiddete
vardığını görüyoruz.
Bu aşamada yüce Meclisimizin ortak aklına
ihtiyacımız, desteğine ihtiyacımız var. Bu konuda
Meclis araştırma önergesi düşüncesini grubumuzla,
arkadaşlarımızla istişare ettiğimizde ben bunun çok
yararlı olacağını ifade ettim. Meclisimizle birlikte
yargının, basının, bütün meslek örgütlerinin desteklerine
ihtiyacımız var; kuşkusuz, muhalefetimizin desteğine de
ihtiyacımız var.
Değerli milletvekilleri, bu
konuşmada da çok değerli kardeşim Ersin kardeşimin
durumundan çok kısa bahsetmek istiyorum. Hakikaten hastaları için
hayatını vakfeden bir kişinin hayatının baharında
gencecik bir yaşta gözü dönmüş bir cani tarafından şehit
edilmesi bizi derinden yaralamıştır. Kendisine tekrar Allahtan
rahmet diliyorum, ailesine ve bütün sağlık
çalışanlarımıza da başsağlığı
diliyorum. O bizim pırıl pırıl bir kardeşimizdi. Ona
yönelen bıçak -daha önce de ifade ettim- bana yönelmiş bir
bıçaktır, şahsıma yönelmiş bir bıçak olarak bunu
hissediyorum.
Değerli kardeşlerim, Vanda
bir saldırı daha olmuştu. Biraz önce bundan bahsettiğimde
Sağlık sisteminden kaynaklanan saldırıları biz de
kınıyoruz. cevabıyla karşılaştım. Sizin
mantığınıza ve aklıseliminize hitap ediyorum: Bir
milletvekilinin bir sağlık görevlisine, bir doktora
saldırması, tehditler savurması, küfür etmesi ve fiilî bir
tecavüzde bulunmasının sağlık sistemiyle nasıl bir
alakası kurulabilir? Burada birbirimize karşı insaflı
davranmak durumundayız. Evet, siz, muhalefet olarak bizim sağlık
sisteminde yaptıklarımızı, dönüştürdüklerimizi
beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz; bunları da
saygıyla karşılıyorum ama bir milletvekilinin
saldırısından bahsederken Sağlık sisteminden
kaynaklanan saldırıları biz de kınıyoruz. ifadesi
gerçekten çok hafif kalıyor. Bunun, daha sonraki konuşmalarda vuzuha
kavuşturulacağını umut ediyorum ve Vandaki
kardeşlerime de geçmiş olsun dileklerimi tekrar iletmek istiyorum.
Değerli kardeşlerim, zaman
zaman kendini bilmez, haddini aşan kişilerin
sağlıkçılara karşı sözlü fiilî
saldırılarını vatandaşın tutumu gibi görmemek
gerekiyor. Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor bize: Gerek
Türkiye İstatistik Kurumunun çalışmaları gerek
sağlık konusundaki yetkili sendikanın çalışmaları
-çünkü piyasada bir dünya çalışma adı altında fikirler
öne sürülüyor ama bu ikisinin dışında da pek derli toplu bir
çalışma maalesef yok- aslında vatandaşımızın
sağlıkçıdan, doktordan memnun olduğunu ve ona Allah
razı olsun. dediğini gösteriyor. Bu ilişkide bir arıza
yok. Zaman zaman gerginlikler yaşanabilir, zaman zaman iş
yoğunluğundan dolayı problemler yaşanabilir ama bu aziz
milletin evlatları, doktorların ve sağlıkçıların
kendilerine verdiği hizmetten genellikle memnunlar ve her zaman hayır
dualarını da eksik etmiyorlar. Bunu biz doktor olarak da
yaşadık, şimdi Bakan olarak da -yine bir doktor
hissiyatıyla söylüyorum- aynı şeyi yine yaşıyorum.
Dolayısıyla, bizim ana
meselemiz, burada polemikler oluşturmak, burada sistem
tartışması falan yapmaktan ziyade, bu maganda ruhlulara, bu
şiddet gösterisinde bulunmayı âdeta bir hak arama sebebiymiş
gibi hepimize çok af buyurun- yutturmaya çalışanlara karşı
ne yapacağız, bunun peşine düşmemiz lazım, asıl
bunu tartışmalıyız; o zaman meseleye daha köklü bir çözüm
bulacağımıza inanıyorum. Yoksa, Sağlık
çalışanları, Sayın Bakanın, Başbakanın
söylemleri sebebiyle birileri tarafından şiddete uğruyor.
demek, hiçbir gerçeği yansıtmaz, bu yani işimizi de çözmez,
derdimize derman da olmaz. Evet, belki siyasi bir polemikle bize
taraftarlarımız nezdinde itibar kazandırabilir ama bunun
hakikaten yaraya derman olmayacağı açıktır.
Sağlık
çalışanına şiddet uygulayacak kadar ileri bir kendini
bilmezlik mutlaka gerekli şekilde cezalandırılmalıdır.
Bu konuda emniyet güçlerimiz gerekli hassasiyeti göstermelidir. Bir kamu
kuruluşunda görevi başında bir sağlıkçıya sözlü
veya fiilî saldırı, kişisel şikâyet olsun olmasın
kanunen rapor edilmek ve savcılığa bildirilmek
durumundadır.
Gözlemlerimiz şu: Çoğu zaman
vakalar yerinde, güya anlaşmayla ya da savcılığa
bildirmemek suretiyle çözülmeye çalışılıyor. Bu hususta
İçişleri Bakanlığımız şimdi bir genelge
yayınlayacak ama ben Meclis kürsüsünü vesile bilerek bütün emniyet
mensuplarımıza seslenmek istiyorum, bütün sağlık yöneticilerine
de seslenmek istiyorum: Bir sağlıkçıya karşı görevi
başında, bir doktora, bir hemşireye, bir acil tıp
teknisyenine, paramediğe karşı görevi başında herhangi
bir sözlü, fiilî saldırı olmuşsa bunun savcılığa
bildirilmemesi kanun önünde suçtur. Şimdi biz bunun takibini de çok
yakından yapacağız.
Değerli milletvekilleri, Türk
milletine bir kere daha şunu ifade etmek istiyorum: Sağlık
çalışanları büyük yük altında çalışıyor. Biz
bütün hak arama yollarını da açmış durumdayız.
Vatandaşın aile hekimine müracaatı ücretsiz,
vatandaşın hastanelere müracaatı mümkün, özel hastanelere gitme
imkânı var, acil hastaysa kendisinden 5 kuruş talep edilmiyor.
Vatandaşın belli hatlarla derdini anlatma imkânı var. O zaman
kim şiddete başvurursa, çok açık olarak ifade ediyorum Meclis
kürsüsünden, biz o kişinin yakasını
bırakmayacağız. Yani bir hak arama davranışı
olarak şiddeti asla kabul etmeyeceğiz, kabul edemeyiz. Mesele, bir
defa, bunun toplum tarafından algılanmasıyla başlayacak.
Başıma şu geldi onun için ben de şiddet
davranışı gösterdim. Bu bir mazeret olamaz. Başına
herhangi bir sıkıntı gelmişse, bir ilgisizlik
oluşmuşsa hakkın nasıl aranacağı bellidir
değerli milletvekilleri. Bizler sağlık
çalışanları olarak ağır bir iş yükü
altındayız, işimizin bütün ağırlığına
rağmen sağlıkta dönüşümün insana kıymet veren
anlayışıyla hizmette kusur etmemeye devam edeceğiz.
Değerli kardeşlerim,
değerli milletvekilleri; insanoğlunun şiddetle
tanışması yeryüzüne indirilmesiyle başlıyor ama burada
birileri şiddetle, zulümle, haksızlıkla birlikte olabilir,
birileri de onun karşısına dikilerek zulmün,
haksızlığın, şiddetin karşısında
olmuştur. Biz AK PARTİ olarak bu karşılıklı
mücadelede daima zulmün karşısına dikilenlerden olduk. Biliyoruz
ki Türkiye Büyük Millet Meclisi de daima zulmün karşısına
dikilmiştir. Bu konuda da şiddetin, haksızlığın
karşısına birlikte çıkmaya devam edeceğimizden eminim.
Acaba bugüne kadar hangi tedbirleri
aldık değerli milletvekilleri? Bütüncül bir sağlık
çalışanını koruma programı hâlinde birçok uygulama
gerçekleştirdik. Şimdi bunu Çalışan
Sağlığı ve Güvenliği Eylem Planı hâlinde
geliştireceğiz. 16 Ekim 2009 tarihinde acil servis hizmetleriyle
ilgili bir tebliğde gerekli önlemlerin alınması için hastane
yönetimlerimize talimat vermiştik ve bu konuyu hep takip ettik. 6 Nisan
2011 tarihinde de Hasta ve Çalışan Güvenliğinin
Sağlanmasına Dair Yönetmeliki yayımlayarak beyaz kod sistemi
dediğimiz şiddet uygulayanlara derhâl müdahale edilmesi
açısından bir yöntem geliştirdik.
Hastanelerde çalışan
güvenliği komiteleri kurduk. Bu komiteler şu anda hastanelerimizin
yüzde 79unda faal hâlde. Önümüzdeki ilk dönemde bu komitelerle birlikte çalışacak
olan çalışan hakları ve güvenliği birimlerini de
oluşturacağız.
Emeğe saygı, şiddete
sıfır tolerans. adıyla bir çalışma
başlattık. Bu hususta yetkili sendikayla birlikte bir sempozyum
düzenledik. Biraz önce gerekçeden dinliyorum, değerli arkadaşlarımız
diyorlar ki: Sağlık Bakanı kendisinin de
katıldığı bir sempozyumda şiddeti
tartıştı. Şiddet işte bu hâle geldi. Bu hâle
getirdiler.
Değerli milletvekilleri, bundan
daha tabii bir şey olamaz. Bu kadar kadim bir problemin, dünyanın
bütün ülkelerinde yaşanan ve yaşanmaması için mücadele edilen
bir problemin sempozyumlarla, toplantılarla, atölye
çalışmalarıyla, yeni düzenlemelerle, Meclisimizin
araştırma komisyonlarıyla ele alınması kadar tabii bir
durum olamaz.
663 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle kamuda çok yeni bir uygulamayı harekete geçirdik
değerli milletvekilleri. Bugün kamuda bir ilk olarak, sağlık
hizmeti sırasında sözlü ya da fiilî şiddete maruz kalan
sağlık çalışanlarının hukuki haklarını
Sağlık Bakanlığı olarak biz takip edebilir hâle geldik.
Yani bir sağlık çalışanı şiddete maruz
kalmışsa, biz Sağlık
Bakanlığımızın hukukçusuyla, avukatıyla onun
meselesini, davasını sonuna kadar takip edebilir hâle geldik. Bu,
kasım ayında yaptığımız bir kanun maddesiyle
oldu. Şimdi yönetmeliğini yayımlamak üzereyiz.
Son iki yıldır 14 Mart
Tıp Bayramlarını, haftalarını Sevgi en iyi
ilaçtır teması altında, hasta ve sağlık
çalışanı ilişkisini düzeltmek için, güçlendirmek için
programlarla kutluyoruz, bu hususta medya kampanyaları yapıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
önümüzdeki dönemde bu tedbirlerimizi geliştirmeye devam edeceğiz.
Bugüne kadar yaptıklarımıza ilave olarak neler
yapacağız? Kısaca heyetinizi bu hususta bilgilendirmek isterim.
Üniversitelerimizle iş birliği hâlinde, özellikle iş
güvenliği konusunda ve şiddet konusunda uzman hocalarımızla
-ki bunların sayısı Türkiyede maalesef çok az- bütün
sağlık çalışanlarını temsil eden büyük bir
araştırma başlatıyoruz. Bütün Türkiyeyi bir örneklem
olarak görebilecek büyük bir araştırmayla mevcut durumu kapsamlı
olarak göreceğiz; aldığımız tedbirleri ve şimdi
önümüzdeki dönemde aldığımız tedbirleri, her yıl
yapacağımız araştırmalarla ne kadar etkili olmuş
diye yeniden gözden geçireceğiz.
Sağlık
çalışanlarına karşı şiddete başvuranlara
uygulanacak cezaların caydırıcılığını
artıracak şekilde yeniden düzenlenmesi konusunda Adalet Bakanımızla
ve Adalet Bakanlığımız bürokratlarıyla
toplantılar yapmaya başladık. Şiddete karşı
sıfır toleransı, olayın kayda alınması ve
saldırganın cezalandırılmasına kadar her aşamada
süreci yakından takip ettiğimiz yeni bir boyuta getiriyoruz.
Değerli milletvekilleri,
şiddet olaylarının bildirimini zorunla hâle getiriyoruz. Hastane
yönetimleri şiddet olaylarını anında bildirmekle yükümlü
olacaklar, ayrıca şiddete maruz kalan sağlık personeli bu
bildirim yapılmamışsa, yeterince yapılmamışsa
kendilerine tahsis ettiğimiz özel bir telefon hattı ve bir web
sayfasına bu bildirimleri doğrudan kendileri de yapabilecekler.
Sağlık
çalışanına şiddet uygulayan kişilere kamu davası
açılmasını mutlaka sağlayacağız ve
Sağlık Bakanlığı olarak da bunun takibini
yapacağız.
Beyaz kod uygulamasının daha
etkin uygulanabilmesi amacıyla, özellikle acil servisler gibi riskli
bölgelerde sağlık personelinin kolay ulaşabileceği
şekilde güvenlik alarmı düğmeleri oluşturacağız.
Kamera sistemlerimiz açısından kamera sayılarını
artırarak, mahremiyet alanları hariç -ki bu sistemleri, değerli
milletvekilleri, biz kurduk hastanelerde ama sayıları artırmamız
ve güçlendirmemiz gerektiğini görüyoruz şimdi- gerçek zamanlı,
önleyici ve sıkı bir takip yapacağız. Riskli bölgelerde
polisin etkinliğini artırmak için İçişleri Bakanlığımızla
görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Ve yine riskli alanlarda güvenlik personelinin
sayısını artıracağız. Ayrıca, değerli
milletvekilleri, güvenlik görevlilerine, standart eğitimleriyle
aldıkları diplomaların üstüne, sertifikaların üstüne ilave
eğitim vereceğiz sağlık kuruluşlarında hizmet
verme şartları açısından. Böylece personel
altyapısını daha da geliştireceğiz.
Müsaade ederseniz, AK PARTİ döneminde, bizim
Sağlıkta Dönüşüm Programımız döneminde kamu
sağlık kuruluşlarında güvenlikçi sayısının
nereden nereye geldiğini de ifade etmek isterim: 900 güvenlikçiyle
aldığımız sistem bugün 13.700 güvenlikçiyle devam ediyor.
Ama belli ki bu sayıyı biraz daha artırmamız lazım.
Kuşkusuz, güvenlikçi istihdamı yalnızca bu meseleyi çözmeye
yetmez ama tedbirlerinden birinin de bu olduğunu biliyoruz.
Daha önce herhangi bir şekilde şiddet uygulamış
şiddet potansiyeli bulunan hastaların uygun ortamlarda muayenelerini
sağlayacağız; bunları, daha önceden bu şekilde
sabıkası olan kişileri poliklinik ortamlarına
sokmayacağız. Ve herhangi bir kişisel risk tespitinde de ilgili
sağlık personelini gerekirse pratik biçimde değiştirmek
için gerekli önlemleri alacağız. Şiddete eğilimli
kişiler için bilgilendirici mahiyette materyalleri Şiddete
sıfır tolerans! adı altında kuruluşlarımıza,
diğer kamu kuruluşları ve medya yoluyla
vatandaşlarımıza ulaştıracağız ve
şiddete asla müsamaha göstermeyeceğimizi herkese
vurgulayacağız. Sağlık çalışanına sözlü veya
fiilî saldırının mutlaka cezalandırılacağı
hususunda toplumun her kesiminde güçlü bir farkındalık
oluşturmaya kararlıyız. Bu arada, medya
kampanyalarımızı Sevgi en iyi ilaçtır. diyerek devam
ettireceğiz. Vatandaşa karşı bilgilendirmeler yapmak üzere,
eğitim almış özel birimler de oluşturacağız.
Hasta haklarıyla birlikte sağlık çalışanlarının
haklarını da belirten duyurular ve panolar
hazırlayacağız. Vatandaşlarımıza ve
sağlık çalışanlarımıza bir sevgi ve saygı
ortamında bu hakların el ele yürüdüğünü
hatırlatacağız. Sağlık personeline temel güvenlik,
iletişim ve stres yönetimine yönelik eğitimler vereceğiz.
Aslında, çalışanlarımız, öğrencilikleri
sırasında da bu eğitimleri almalılar, bunun için Millî
Eğitim Bakanlığı ve YÖKle iş birliği
yapacağız.
Değerli milletvekilleri,
sağlık kuruluşlarımıza girişlere metal
dedektörleri yerleştirebilir miyiz, farklı ülke örneklerini
şimdi inceliyoruz, bu hususta henüz bir karar vermiş değiliz.
ALİ ÖZ (Mersin) İyi para
var o işte!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, vatandaşın yüzde
76sının sağlıktan memnun olduğunu ifade ettiği,
yine vatandaşın yüzde 80den üstün bir kısmının -bir
başka çalışmada, yetkili sendikanın
çalışmasında- sağlık çalışanlarından ve
sistemden, sağlık hizmetlerinden memnun olduğunu söylediği
bir yerde, sistemi, sağlık çalışanlarına karşı
şiddet açısından suçlamak gerçekten büyük haksızlık
oluyor. Bana göre -belki tartışmalar sırasında bunlar çokça
görüşülecek ama- bu konuyu böylesine bir polemik unsuru hâlinde
geliştirmekten çok, biraz önce sizlerle önemli bir kısmını
ifade ettiğim hususlarda yüce Meclisin bir Meclis araştırma
komisyonu kurması durumunda, bunları nasıl yorumlayacağı,
bunlara ne şekilde katkı vereceğini tartışmayı
ben çok daha yararlı buluyorum.
Değerli milletvekilleri
hekimlerin itibarsızlaştırıldığı
iddiaları, ilave bir haksız iddiadır. Tıp fakültelerine
giriş puanları son yıllarda yükselmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan,
teşekkür ederim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan, bir dakika daha verebilir
misiniz?
BAŞKAN Veremem Sayın Bakan.
Teşekkür ederim. Lütfen
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Niye
veremezsiniz? Biz dinlemek istiyoruz ama, biz dinlemek istiyoruz efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Peki, efendim.
Değerli Meclisinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Hayır, sayın
milletvekilleri. Yirmi dakika da grup konuşacak. Lütfen, lütfen
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Biz dinlemek
istiyoruz, doyamadık Sayın Bakana!
BAŞKAN - Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen İdris
Baluken, Bingöl Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayı Baluken.
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hekimlere ve sağlık emekçilerine yönelik şiddet
üzerine verilen araştırma önergesi için grubumuz adına söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, uzun süredir aslında bu
konuya sürekli dikkatinizi çekmek ve var olan sorunları çözmek istedik.
Bununla ilgili altta yatan temel sebebin Sağlıkta Dönüşüm
Projesi adı altında uygulanan birtakım politikalar olduğunu,
sağlıkta dönüşüm politikalarının her geçen gün can
aldığını defalarca bu kürsüden sizlere ilettik.
Sağlığın piyasaya açılmasının,
sağlığın ticarileşmesinin, direkt ya da dolaylı
uygulamalarla özelleştirilmesinin mevcut sorunları nasıl
derinleştirdiğini defalarca burada sizlerle paylaştık.
Sağlık hakkının paralı sağlık ya da paran
kadar sağlık anlayışına hapsedilmesinin içine girilen
çıkmazı nasıl derinleştirdiğini bu kürsüden sürekli
sizlere iletmek gibi bir görevle karşı karşıya kaldık.
Özellikle Sağlıkta Dönüşüm Projesi uygulamaları ile her
geçen gün hem hizmet veren hekimlerin ve sağlık emekçilerinin hem de
hizmet alan hastaların ve hasta yakınlarının hangi
sorunlarla karşılaştığını buraya getirip
burada tartışmak için sizlerle birlikte paylaştık.
Tabii Sağlıkta Dönüşüm
Programıyla, aslında, iflası yaşarken bu iflasın
popülist söylemlerle hekimlere ve sağlık emekçilerine fatura edilmek
istendiğini de yine buradan bütün halkımıza teşhir ettik.
Özellikle katkı payı, katılım payı,
değişik adlar altında alınan ilave ücretler ve son olarak
acil servislerde devreye sokulan yeşil alan kodunun nasıl sistemin
bütün çıkmazlarını hekime ve sağlık emekçilerine
yönlendirdiğiyle ilgili uzun uzun buradan konuşmalarımız
oldu. Performans girdabına sokulan sağlık emekçilerinin ve
hekimlerin geçim kaygısı, gelecek kaygısı ve etik
kaygı arasında nasıl
sıkıştığını defalarca buradan sizlere ifade
ettik. Kutsal olan, Hipokrattan bugüne kadar en kutsal ilişki olan
hekim-hasta ilişkisinin sayenizde nasıl işletme-müşteri
ilişkisine döndüğünü buradan defalarca dillendirdik. Hekim ile hasta
arasındaki ilişkinin vazgeçilmez unsurları olan
saygının, sevginin ve güvenin bu politikalar sayesinde nasıl
harap edildiğini buradan defalarca paylaştık. Hastanelere
ticarethane mantığıyla bakan bir yaklaşımın,
hasta sağlığını önceleyen değil, azami kârı
önceleyen bir yaklaşım olduğunu buradan yine defalarca sizlerle
paylaştık. Bütün bu aktarımlarımıza rağmen siz ne
yaptınız? Bütün bu söylemlerimizi reddetme noktasında oldunuz,
size verilen talimatlar doğrultusunda Bakanlığın
uyguladığı politikalara kayıtsız, şartsız
destek verdiniz, her sorunun çözümüne yönelik bir tartışma açma
istemimiz önüne engeller koydunuz.
Bakın, bununla ilgili size, çok
eskiye de gitmeyeceğim, sadece bir ay öncesinde verilen bir
araştırma önergesinden bahsedeceğim. Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun vermiş olduğu hekime ve sağlık emekçilerine
yönelik şiddetin araştırılmasıyla ilgili önergenin
sadece giriş ve son cümlelerini buradan okuyacağım,
yaklaşımların kıyaslanmasının takdirini de
halkımıza bırakacağım.
Grubumuz adına ben
konuşuyorum, başlangıç cümlesi şöyle: Cumhuriyet Halk
Partisinin hekim ve sağlık çalışanlarına yönelik
şiddet hakkında vermiş olduğu araştırma
önergesinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sağlık politikalarıyla ilgili,
sağlıkta dönüşüm politikalarıyla ilgili uzun detaylardan
sonra konuşmamı bitirdiğim cümleleri okuyorum: Tüm
saydığımız bu olumsuzluklar nedeniyle her geçen gün artan
hekime ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet
hakkında mutlaka Meclisin müdahil olması, bir araştırma
komisyonu oluşturması ve sonuçlarına göre birtakım çözüm
yaklaşımlarını ortaya koyması gerekmektedir. Bu
nedenle, verilen araştırma önergesi hakkında lehte oy
kullanacağımızı belirtir, hepinize saygılarımı
sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
Bakın, bu, bir ay önce, 14 Mart
Tıp Bayramında getirilen, hekime yönelik, sağlık
emekçilerine yönelik şiddetin araştırılmasını
isteyen bir önergeyle ilgili konuşma.
Bu konuşmamıza cevaben AKP
Grubundan Uşak Milletvekili İsmail Güneş çıkıyor ve bu
kürsüden Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu hekimlere şiddet hakkındaki
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum. diyor.
Tabii, uzun
detaylandırılmış pembe tablolardan sonra Sayın
İsmail Güneş konuşmasını şöyle bitiriyor:
Dolayısıyla, bu şiddet daha da azalacaktır. Sayın
Sağlık Bakanımızın bu konudaki
çalışmaları devam etmektedir. Beyaz kod uygulaması
-inşallah- şiddete sıfır tolerans uygulaması nisan
ayında devreye girecektir. Dolayısıyla, sağlık
çalışanlarına şiddeti sıfırlamaya
çalışacağız. Dolayısıyla, ben, bu önergenin
aleyhinde olduğumu bildiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, bir ay önce verilen
araştırma önergesiyle ilgili kaldırmış olduğunuz
parmaklar ve maalesef, ortaya koymuş olduğunuz alkışlar,
bugünkü vahim tablonun önümüze gelmesine sebep oldu.
Biz, o gün, eğer Meclisin bu
yaşanan kaotik durumla ilgili müdahil olma durumunu halkımıza
iletmiş olabilseydik bugünlerde yaşadığımız bu
kaotik süreçlerin hiçbirini yaşamıyor olabilirdik. Belki de Ersin
arkadaşımız şu anda yaşıyor olacaktı ve
mesleğinin başında hasta bakmaya devam ediyor olacaktı.
İllaki, sizin
aklınızın başına gelmesi için birilerinin ölmesi
gerekiyor. 18 Nisanda bir meslektaşımız hunharca bir
saldırı sonrası katledildi, AKP Grubu ve Sayın
Sağlık Bakanı bir ay önce reddettiği bir
araştırma önergesini, şimdi, yine, pembe tablolarla birlikte
sahiplenme konumuna geçti dolayısıyla buradan
çıkarılması gereken birtakım dersler olduğunu
düşünüyoruz.
Tabii, sebebi doğru ortaya koymak
gerekiyor. Biz o gün de bunu söylüyorduk, şimdi de aynı şeyi
söylüyoruz. Hekime yönelik, sağlık emekçilerine yönelik şiddetin
asıl sebebi, iflas etmiş olan sağlıkta dönüşüm
politikalarının ta kendisidir. Bu iflas etmiş politikaların
müsebbibi olarak hasta ve hasta yakınlarına veya halkımızın
önüne hekimleri ve sağlık emekçilerini atmak ise bugünkü tablonun
tamamen bir özetidir. Dolayısıyla burada, özellikle Ersin
arkadaşımızın yaşamını yitirmesinden sonra
ben grup olarak biraz irkildiğinizi görüyorum, bu sevindirici bir
şey, ama maalesef hâlâ çözüm noktasında bulunmuş olduğunuz
derin uykudan da uyanmıyorsunuz. İrkilme sebebiniz de şudur:
Ersin arkadaşımızın yaşamını yitirmesinden
dolayı alanlara çıkan, sokağa çıkan yüz binlerce
meslektaşımızın, hasta, hasta yakınlarının,
halkımızın göstermiş olduğu tepki, ortaya koymuş
olduğu duyarlılık bu konuda zorunlu bir adım olarak sizi
bir şekilde bir irkilme durumuna sokmuştur. Eğer uyanmak
istiyorsanız sorunun asıl çözümüyle ilgili, sağlıkta
dönüşüm politikalarındaki uygulamalar ile ilgili yetersizlikleri,
aksaklıkları ve iflas etmiş yanları buraya gelir, bu kürsüden
herkese açıklarsız.
Değerli milletvekilleri,
bakın, bu içinde bulunduğunuz derin uykudan uyanmanız için
sağlık emekçileri ve hekimler bir yılı aşkın bir
süredir aslında seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Bu süre
içerisinde meslektaşlarımız iş bıraktılar, grev
yaptılar, sokağa çıktılar; Bakanlığa
taştılar, Ankaraya taştılar, seslerini duyurmak için, bu
konuya dikkat çekmek için haykırdılar ama maalesef bütün bu talepler
karşısında kör, sağır ve dilsiz rolüne girdik ta ki
Ersini kaybettiğimiz bu olaya kadar. Şimdi, bu olay istiyoruz ki
birtakım tartışmalar için bir milat olsun, hiç olmazsa bundan
sonraki yaşanabilecek acı olayların önüne geçsin. Ama burada
Sayın Bakanı dinlediğimiz zaman bu umutlarımızın
da ne kadar yersiz olduğunu tekrar bir şekilde görmüş oluyoruz.
Sayın Sağlık Bakanı buraya çıkıp güvenlik
politikalarından, sağlıkta -deyim yerindeyse- güvenlik
konseptinden bahsediyor. Yani temel sorunlara, ülkemizdeki temel sorunlara;
Kürt sorununa, demokratikleşmeyle ilgili sorunlara,
çalışanların hak ve özgürlük arayışlarına
güvenlik konseptiyle yaklaşmanız yetmiyormuş gibi, bütün bu
sorunları güvenlik konsepti içerisinde, tamamen bir kaos ortamına
çekmiş olmanız yetmiyormuş gibi, şimdi de sağlıkta
-deyim yerindeyse- bir güvenlik konseptine çıkışın ilanını
yapıyor buradan.
Şimdi, burada, eğer güvenlik
konseptiyle yaklaşılacaksa sorunun daha da derinleşeceğiyle
ilgili uyarımızı biz tekrar yenilemek istiyoruz. Bakın,
alanlara çıkan yüz binlerce sağlık emekçisinden Güvenlik
tedbirlerimizi artırın, her hekimin başına, her
sağlık emekçisinin başına bir polis dikin. Tepki gösteren
hasta yakınlarının önüne bariyerler koyun. Öfkelenen hasta
yakınlarına hastane bahçelerinde, hastane koridorlarında polis
şiddeti uygulayın, gaz uygulayın, tazyikli su uygulayın. diye
bir şey duydunuz mu? Alana çıkan yüz binlerce sağlık
emekçisi, bu olayların müsebbibi olarak sağlıkta dönüşüm
politikalarını görüyor, sağlıkta giderek piyasaya
açılan, sağlıkta giderek ticarileştirilen uygulamaları
görüyor ve bu uygulamalardan da derhâl geri adım atılmasını
istiyor. Dolayısıyla, burada sorunu doğru ortaya koymak ve
çözümü doğru tartışmak lazım. Çözüm şudur:
Sağlıkta dönüşüm politikasının bu felsefesinden
vazgeçeceksiniz. Bu ülkede herkes, bu ülkenin tüm vatandaşları bu
ülkeye fazlasıyla vergisini ödüyor ve bu ülkenin Anayasasında bu
ülkenin sosyal devlet olduğu net bir ilke olarak
tanımlanmış. Dolayısıyla, bu sosyal devlet
olmanın gereği olarak, her vatandaşa parasız, eşit, nitelikli
ve ulaşılabilir, ana dilinde bir sağlık hizmeti verme gibi
bir görev var önünüzde. Buradaki mantaliteyi siz ticarileştirme,
özelleştirme, Paran kadar sağlık. paralı sağlık
üzerinden işletmeye devam ederseniz, bu uygulamaların acı
sonuçlarıyla sık sık, maalesef bu şekilde bir araya gelip
tartışacağız.
Tabii hekimlerin ve sağlık
emekçilerinin çalışma koşullarıyla ilgili bir an önce
düzenlemelerin yapılması ihtiyacını defalarca dile
getirdik, bugün tekrar dile getiriyoruz. Hiçbir meslek grubunda olmayan icap
nöbeti sistemiyle, aslında 365 gün 24 saat esasına göre
çalışan hekimlerin ve sağlık emekçilerinin insan onuruna
yakışır, kendi hayatlarını idame ettirebilecekleri,
gelecek kaygısı yaşamayacakları, mesleki gelişimlerini
sürdürebilecekleri bir iş güvencesinin, bir ücret politikasının,
özlük haklarıyla ilgili bir düzenlemenin vazgeçilmez olduğunu ve
temel bir ihtiyaç olduğunu ben buradan tekrar belirtmek istiyorum. Burada
hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik
şiddetle ilgili de bireysel başvuru üzerindeki takipler değil,
kamusal bir dava üzerinden takiplerin devreye girmesi gerekiyor.
Bakın, burada Sayın Sağlık
Bakanı kırk dakika konuştu, kırk dakikasının
neredeyse yarısını Van Milletvekilinin yapmış
olduğu uygulamaya ayırdı. Şimdi, Van Milletvekilini
görevden almak, ihraç etmek, istifa ettirmek veya bir şekilde mahkûm etmek
sağlıkta yaşamış olduğumuz bu sorunların bir
çözümü müdür ki siz konuşmanızın yarısını bu
konuya ayırıyorsunuz? Burada, halkın, sağlık emekçilerinin
sizden bir beklentisi var ve bu beklentiyle ilgili somut şeyler
konuşacaksınız.
Burada, Vandaki olayla ilgili de ben biraz bilgilendirme
yapmak istiyorum. Olayın iki boyutu var. Siz tabii, bir tek boyutuyla
ilgileniyorsunuz ve dezenformasyon yapıyorsunuz. Birinci olay, hekime
şiddet boyutudur, sağlık emekçilerine yönelik şiddet
boyutudur. Bu boyutla ilgili, parti genel merkezimizin yaptığı
açıklama son derece nettir. Eğer siyasetle
uğraşıyorsanız bu açıklamayı mutlaka
okumuşsunuzdur. Bunun hiçbir şekilde kabul edilemez olduğu,
tasvip edilemez olduğu, bununla ilgili araştırma ve inceleme sürecinin
başlatıldığı ve sonuçlarının da bir an önce
kamuoyuyla paylaşılacağı net bir şeklide
tanımlanmıştı.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
İzliyoruz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Buradan kendinize
sağlıkta dönüşüm politikasıyla ilgili bir can simidi yaratma
telaşı içerisinde olmanızı anlıyoruz ama olayın
ikinci boyutu var. O ikinci boyuta da sizin Sağlık Bakanı olarak
değinme yükümlülüğünüz var.
Bakın, burada, BDPli bir milletvekiline
ayrımcılık yapıldığıyla ilgili temel
birtakım gerçekler de var. Burada
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
İftiradan ibaret.
İDRİS BALUKEN (Devamla) İddia
değildir, iddia değildir.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
İddia değil, iftira.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Üç takla atmış ve perte ayrılmış
bir araçtan çıkan bir
milletvekilinin birinci derece yakını, eşi ve üç
yaşındaki çocuğu hastaneye gidiyor ve bir saat boyunca gerekli
tıbbi müdahaleyi, tetkikle, müdahale boyutuyla alamıyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Şiddeti uygulayan herkes bunlara sığınıyor
zaten.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Siz, çocuk hekimi olarak
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Herkes bunlara sığınıyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Siz, üç yaşındaki bir çocuğun
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen,
karşılıklı konuşmayalım. Sataşma söz konusuysa
söz istersiniz.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
bir saat boyunca tıbbi müdahale almadan acilde bir sedye üzerinde
bekletilmesine razı mısınız? Bir milletvekili değil,
herhangi bir yaralının, üç takla atmış, perte ayrılmış
bir araçtaki bir yaralının, bir saat boyunca sedyede de değil,
milletvekilinin eşinin ayakta bekletildiği gibi bir uygulamaya
razı mısınız? Eğer Sağlık Bakanı olarak
Ben, acil servisteki böyle bir tabloya razıyım. diyorsanız
bizim zaten söyleyecek bir sözümüz kalmayacak.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Bu sefer, söylediğiniz gibi değil.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Bakın, burada, sağlık sisteminizle ilgili uygulamalardan
kaynaklanan trajik bir olay var. Müdahale gerektiren 2 tane hasta var,
ağır bir kaza geçirmişler, ağır travma riski var, iç
kanama, beyin kanaması geçirme riski var ancak sizin getirmiş
olduğunuz sistem üzerinden müdahale yapılmayan süre içerisinde 4 defa
kimlik sorulmasıyla ilgili bir süreç var. Niye kimlik soruluyor?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Şiddet heveslilerini teşvik ediyorsunuz, teşvik!
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Teşvik etmiyoruz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Aynen öyle yapıyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
İkinci boyutu size açıklıyorum
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Yazık! Yazık!
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Şiddeti kınadığımızı ve şiddeti tasvip
etmediğimizi net bir şekilde söyledik.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Kendi
vekillerininkini kınasınlar.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Bakın, trafik kazasından çıkan birisine kimlik sormak bile,
bırakın hekimlik mesleğinin veya sağlık
camiasıyla ilgili mesleğin bir gereği, insanlık
vicdanının bir gereği değildir. Orada, o araçtan çıkan
insanların kimlik derdine düşmesinin tasavvurunu siz yapabiliyor
musunuz? Hadi diyelim ki öyle oldu, niye bu kimlik bu kadar önemseniyor?
Birincisi, acilden,
Bakanlığın vermiş olduğu talimatlar: Kaçakları
azaltacaksınız, kaçan paraları azaltacaksınız.
İkincisi Kayıt
yapacaksınız ki performans sistemi devam etsin ve bir şekilde
size yansısın.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Bu kadar çarpıtma olamaz yani.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Hiçbir çarpıtma yoktur.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Bunların hepsi çarpıtma.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu
söylediklerimin tamamen gerçek olduğunu siz de biliyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Korkunç bir çarpıtma var, korkunç.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Bakın, bu olay üzerine Sağlık Bakanının ve
Başbakanın bu kadar can simidi gibi sarılmasının tek
bir sebebi vardır, sağlıkta dönüşüm politikasıyla
ilgili yaşanmış olan iflası bir şekilde maskeleme
girişimidir. Siz böyle duyarlılık gösterin, biz onu takdir
ediyoruz, sağlık emekçilerine ve hekimlere yönelik şiddete duyarlılık
gösterin. Ama burada, hastane müdürü doktoru darp ederken, kaymakam
Diyarbakırda kadın doktoru darp ederken, AKPli milletvekili doktoru
darp ederken, biz bunları dillendirirken...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Hepsi
yargıda, hepsi yargıya teslim edildi.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Kartal Eğitim
Araştırma Hastanesinde Başhekim doktoru darp ederken neden
burada gelip aynı duyarlılığı göstermediniz? Neden
gelip bugün yapmış olduğunuz konuşma çerçevesinde bir
konuşma ortaya koymadınız?
Şimdi, tabii, bu konuyla ilgili burada saatlerce
konuşabiliriz. Ancak, BDPli vekilin milletvekili statüsünü kullanarak
birtakım avantajlar sağlamak istediğiyle ilgili yaratılmak
istenen bir algı vardır. Sadece bu olayla ilgili değil, temel
olarak bu ülkede BDPli vekil olmak, deyim yerindeyse, ateşten gömlek
giymektir. Hiç kimse kendisine bir de avantaj sağlamak üzere BDPden de
vekil olmamıştır.
Tekrarlıyorum, siz anlamakta zorlanıyorsunuz:
Biz sağlık emekçilerine ve hekime yönelik şiddet nereden gelirse
gelsin, kimden gelirse gelsin karşısındayız ve gerekli olan
bütün uygulamaları da yerine getireceğiz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Savunmayın, gereğini yapın.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ancak, olayın
ikinci boyutuyla ilgili, sizin Bakanlığınızın
politikalarının acil servisteki yansımasıyla ilgili bir
tablo var; o tabloyu da buraya yansıtmak zorundayız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Verin
mesajınızı, başkaları da yapsın diye verin
mesajınızı.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Değerli
milletvekilleri, bakın, bugün sağlıkta uygulanan politikalarla
Süremiz de bittiği için kısaca değineceğim. Bir hekimin
Avrupa standartlarına göre, dünya standartlarına göre bir
hastasına ayırması gereken süre yirmi dakikadır. Türkiyede
150 tane hasta bakan bir doktorun, bırakın yirmi dakikayı,
beş dakikayı ayıracak bile bir süresi yoktur. Düşünün ki
bir poliklinik sırasında, ciddi bir rahatsızlığı
olan 150nci sıradaki bir hasta yerine koyun kendinizi.
Sağlıkla ilgili gelmiş olduğumuz
nokta, gelmiş olduğumuz düzey, maalesef, burada saatlerce
tartışsak bile bitmez. Ancak, tüm bu yaşanan olumsuzluklara
rağmen, keşke bir ay önce bu araştırma önergelerine onay
vermiş olsaydınız, keşke bir ay önce sağlıktaki
bu kaotik şiddete yönelik bir müdahil olma durumunda olsaydınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Neticede,
zararın neresinden dönülürse kârdır. Bugün göstermiş
olduğunuz duyarlılığı biz yine de önemsiyoruz ve bu
konuda gerekli çalışmaların yapılmasına gerçekten
vesile olmasını temenni ediyoruz.
Hepinize teşekkür ederim, sağ
olun. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Baluken.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Atıcı.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hekimlere ve
sağlık çalışanlarına yönelik şiddet
olaylarının nedenlerinin araştırılması, çözüm
yollarının bulunması ve şiddeti önleyici politikaların
oluşturulması amacıyla Meclis araştırmasıyla
ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Kimden gelirse gelsin, kime uygulanırsa uygulansın,
şiddete karşı olan ve şiddeti kınamak üzere oy
kullanmış olan bütün milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Meslektaşım operatör doktor
Ersin Arslanın maalesef öldürülmesi, bu konu için toplanmamızı
ve sağlık çalışanlarına karşı giderek artan
şiddetin nedenlerini araştıracak bir komisyon
kurulmasını sağladı. Kendisine Allahtan rahmet,
sevenlerine ve tüm tıp dünyasına başsağlığı
diliyorum, anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli milletvekilleri, sadece
son on beş gün içerisinde, hekime yönelik olarak bildirilen, bildirimde
bulunulan on şiddet olayının gerçekleştiğini de
sizlere hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 14 Mart
Tıp Bayramında, AKP milletvekilleri, yani sizler sağduyulu
olsaydınız belki de doktor Ersin bugün hâlâ aramızda
olacaktı, belki de ölmeyecekti.
14 Mart 2012de ne olmuştu, bir
hatırlayalım: Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Hekime ve
diğer sağlık çalışanlarına yönelik şiddet
araştırılsın. diye çok önceden, ta eylül ayında
verdiğimiz önergeyi Genel Kurula indirmiştik. Tıp Bayramı
hediyesi olarak bu komisyonu kuralım. demiştik. Bu önerge
hakkında konuşurken
bakın ne demiştim? Özellikle hekim kökenli, sağlıkçı
kökenli milletvekillerine yönelik olarak -tutanaklardan aynen okuyorum-
demiştim ki: Ben şimdi bakacağım, hekim milletvekilleri
acaba ne yapacaklar? Acaba hekimlere yönelik şiddet konusu
araştırılsın mı? diye Sayın Meclis
Başkanı sorduğu zaman Hayır,
araştırılmasın. diye el kaldıran kaç tane hekim
olduğunu ben bizzat seçeceğim, göreceğim ve inanın sizi her
yerde şikâyet edeceğim. Ve maalesef hepiniz, AKP milletvekilleri,
hekimler dâhil olmak üzere Hekime yönelik şiddeti araştırmaya
gerek yoktur. diye el kaldırmıştınız. Ben de
dediğimi yaptım ve başta Sağlık Bakanı olmak
üzere sizi her yerde, herkese şikâyet ettim. Dilimin döndüğünce,
yüreğimin yettiğince burada yaptıklarınızı her
yerde anlatıyorum, sokak sokak, ev ev anlatıyorum.
Eğer Şiddeti
araştırmaya gerek yoktur. diyen o parmaklar kalkmasaydı Ersin
ölmeyebilirdi. Doktor Ersinin ölüm haberi tüm Türkiyeyi salladı.
Şimdi size soruyorum: Hiç iç muhasebe yaptınız mı? Bakan
dâhil olmak üzere bütün AKP milletvekillerine soruyorum: İç muhasebe
yaptınız mı? Vicdanınızla baş başa
kaldığınız anlarda Ben nerede yanlış
yaptım? diye hiç kendinize sordunuz mu? Benim iradem ne kadar özgürdür?
diye hiç aynaya baktınız mı? Acaba hiç kendinizi Receplerin
tutsağı hissettiniz mi? Ne değişti bu kırk iki günde
Allah aşkına? Ne değişti? Şiddet yok. diyen
parmaklara ne oldu da şimdi Şiddet var. diye kalkacaklar.
Şiddetin var olduğunu, acımasız olduğunu size
anlatmamız için ölmemiz mi gerekiyordu? Öldük işte. Bunu niye
anlatamadık size? Niye bizi anlamadınız? Bakın, biz
Şiddet var. diye feryat ettiğimiz 14 Mart günü AKPli milletvekili
şöyle diyordu bu kürsüden: Şimdi bilinç arttığı için
artık sağlık çalışanlarına şiddet daha da
azalmıştır. Hekimle vatandaş bütünleşmiştir.
Ayrı kalmamıştır. Bu mudur bütünleşmekten
anladığınız sizin Allah aşkına? Hep birlikte el
kaldırdınız, suça
iştirak ettiniz. Suçlusunuz, tıpkı Mecliste
yarattığınız şiddeti yine o parmaklarınızla
akladığınız gün gibi suçlusunuz. Ciğeri
yanmış sağlık çalışanları bir gün
sıranın onlara da gelebileceği endişesiyle sokaklara
çıkıyorlar; binler, on binler yürüyor; solcusu,
sağcısı beraber yürüyor. Bakın, her zaman yürümezler solcu,
sağcı beraber. Pratisyeni, profesörü beraber yürüyor; teknisyen,
hemşire hep birlikte kol kola girmiş yürüyorlar; demokratik
tepkilerini gösteriyorlar.
Bizim demokrat
Başbakanımız ne yapıyor? Doktor Ersinin öldürülmesini
protesto eden hekimleri kınıyor, demokratik haklarını
kullanan doktorları kınıyor. Böyle bir
Başbakanımız var. Bu, şiddete ortak olmak değil mi?
Bu, şiddeti beslemek değil mi? Niye böyle davranıyor
Başbakan? dedim kendi kendime, uzun uzun düşündüm; doluya koydum
almadı, boşa koydum dolmadı. Ya, burada psikolojik bir sorun
var. Niye Başbakan ciğeri yanmış hekimleri
kınıyor, canileri kınayacağına? Yahu Sağlık
Bakanı ne yapıyor, sistem niye bu kadar kötü, niye bu kadar
şiddet oluyor? diye araştıracağına acaba niye
hekimleri kınıyor? Merak ettim, düşündüm, sonra anladım ki
Başbakanın hesabı kuvvetli, sağlıkçıları sayıyor
bir bir, bir de diğer insanları sayıyor, bakıyor ki
sağlıkçılar az, karşı taraftan daha fazla oy gelecek,
bu durumda Şiddete uğramalarında mahzur yoktur. diyor, Hatta
ölebilirler. diyor, daha da ötesi cinayeti protesto edenleri
kınıyor.
İşte AKP Hükûmetinin gerçek
yüzü bu. Bunu kabullenin. Biz size ayna tutuyoruz, sizin gerçek yüzünüzü
göstermeye çalışıyoruz. Çıkıp buradan güzel laflar
etmesi kolay ama benim söylediklerimde bir yanlışlık varsa
çıkın buradan deyin ki yanlıştır. Bugüne kadar
yaptıklarınız bunun göstergesi.
Biz niye şiddet konusunu çok
işledik arkadaşlar? Bakın, bu kürsüden, ben, en çok nükleeri ve
şiddeti işliyorum. Neden şiddeti işliyorum? Çünkü
şiddet önlenebilir bir durumdur. Bu nedenle bu konuya dikkat çekince
işe yarar diye düşünüyoruz. Ben bir öğretim üyesiyim tıp
fakültesinde. Ben öğrencilerime hep şunu öğretirdim, derdim ki:
Arkadaşlar, bir hastalık veya bir durumun önemli olabilmesi için üç
şey lazım: Bir, bu durum, bu hastalık çok sık görülürse
önemlidir veya az görülürse de öldürücü ise önemlidir ve üç, eğer bu durum
önlenebilir ise önemlidir. Bütün gücünüzü bunlara harcayın. diye
öğretirdim. Sağlıktaki şiddete gelip bakın sık
görülüyor mu? En nihayet Saygıdeğer Bakanımız, bugün
kalktı on yıldır ilk defa Şiddet sık görülüyordur.
dedi Allaha bin şükür, sık görülüyor. Öldürüyor mu? Öldürmüyor
diyorlardı. İşte öldürdü. Önlenebilir mi? Evet önlenebilir.
Nasıl olacağını birazdan sizlere anlatmaya
çalışacağım.
AKP Hükûmetinin Sağlıkta
Dönüşüm adıyla yürüttüğü sağlık politikaları
yerleştikçe son on yıldır sağlık
çalışanlarına yönelik fiziksel, sözlü, psikolojik ve ekonomik
şiddet olaylarının giderek arttığı hem
yazılı basında hem görsel basında hem de bize bildirilen
istatistiklerde var tabip odalarına bildirilen ve bize bildirilen. Bu bize
bildirilen vaka sayıları sadece buz dağının bir
parçası çünkü şiddete maruz kalanlar şiddete maruz
kaldıklarını söylemeye bazen utanıyorlar, bazen
çekiniyorlar. Yahu çoluğuma çocuğuma bir şey olur,
dışarıda önümü keser. diye söylemezler yani buz dağının
bir parçası gelir sadece ama Doktor Ersinin ölümüyle ortaya çıkan
protestonun ciddiyeti basını da biraz cesaretlendirdi ve
sağlıkta şiddet olaylarını kamuoyunun gündemine
taşıdı. Basın da korkuyordu çünkü basın da
şiddete uğruyordu. Ersinin cenazesi henüz daha toprağa
verilmemişti. Henüz gömülmeden Bakırköy Sadi Konuk Hastanesinde 1
doktor daha darp edildi. Toprağa verdik, ertesi gün 1 tane daha
şiddet olayı oldu İstanbulda yine Cerrahpaşada. Hiç
bunlar yetmiyormuş gibi kalktı 1 tane milletvekili Vanda gitti hekim
dövdü. Durum bu kadar vahim. Şiddet uygulayanları
kınıyorum. Eğer şiddeti uygulayanlar yöneticiyse,
milletvekiliyse iki kere kınıyorum.
Şimdi niye şiddet
artıyor bir bakalım. Sağlık Bakanı ve Başbakan
zaman zaman ucuz politikalarla gerçekleri saptırarak ve
çalışanları hedef göstererek konuşmalar yapıyor.
demiştim bu kürsüden. Bakan bugün diyor ki: Biz ne kadar konuşursak
konuşalım şiddet
artmaz. Bu kadar komik bir şey olabilir mi? Yani sen kalkacaksın,
Doktor, elini vatandaşın cebinden çek. diyeceksin, şiddet
artmayacak! Sen kalkıp Başbakan olarak: Benim doktorlara güvenim
yok, iğne bile yaptırmam bunlara. diyeceksin, şiddet artmayacak!
Doktorlar yaygaracıdır. diyeceksin, şiddet artmayacak!
Bunları ben söylemedim, bunları Sayın Bakan ve Sayın
Başbakan söylediler. Doktorlara Çocuklarını koleje gönderme
kardeşim. diyeceksin hem doktoru hedef göstereceksin hem çocuğunu
hedef göstereceksin, sonra diyeceksin ki: Yok bu şiddet artmaz.
Performans vermezsem ben bu doktorlara hiç çalışmazlar.
Bunların hepsi basında var, söylemediyseniz Sayın Bakan çıkın
Vallahi söylemedim. deyin ben de kalkıp sizden özür dileyeyim.
Bunların hepsini siz söylediniz, Başbakan söyledi. Sonra
çıktınız Şiddet niye artıyor? diye
konuşuyorsunuz. Şiddet benim söylemimle artmaz. dediğiniz
zaman...
Bakın, yine biz öğrencilerimize
bir şey anlatırdık: Kronik hastalıklar uzun sürede
iyileşir. Akut durumlar, acil durumlar çabuk iyileşir. Kronik bir
hastalığı kabullenmek zordur, siz de bilirsiniz. Dört evresi
var. En kötü evre inkâr evresidir. Bir: Kanser olduğunuz size söylenirse
Hayır değilim. dersiniz. İki: Çok sinirlenirsiniz. Niye ben?
dersiniz. Sigara bile içmedim, benim ne suçum günahım var da Allah bunu
bana reva gördü? dersiniz. Sonra kabullenirsiniz, dördüncü aşamada,
şifa aramaya başlarsınız.
Şimdi, Sayın
Bakan hâlâ inkâr aşamasında, daha birinci aşamada. Benim bir
suçum yok, ben hiçbir şey yapmadım. O yaptı, bu yaptı,
vallahi benim bir suçum yok. diyor. Böyle bir şey olabilir mi?
İnkârdan derhâl vazgeçin. Zaman zaman birinci aşamadan ikinci
aşamaya geçtiğinizi görüyorum, sinirleniyorsunuz. Koskoca
Bakansınız, kırk dakika burada konuştunuz, kırk
dakika. Oradan, oturduğunuz yerden milletvekiline laf atıyorsunuz. Bu
da sinirlilik işaretidir. Demek ki zaman zaman ikinci aşamaya da
giriyorsunuz Sayın Bakan. Birinci ve ikinci aşamayı
bırakalım. Buradan birbirimizi kırmanın da şiddeti
engellemeyeceğinin bilincindeyim. O yüzden, burada tansiyonu çok
yükseltmeyeceğim. Yani kendimi zor zapt ediyorum yükseltmemek için ama
yükseltmeyeceğim çünkü gerçekten amacımız hekimlere uygulanan
şiddeti önlemeye çalışmak. Ama ne olur şu birinci ve ikinci
aşamayı bırakın, derhâl kabullenin şiddeti ve sorumluluklarınızı
kabullenin ve derhâl çare arayışına geçelim.
Şimdi, konuşmalarda
sağlık alanında yaşanan bütün sorunları emekçilere mal
edeceksiniz sanki sistemin hiçbir sorunu yokmuş gibi. Popülist bir
yaklaşımla, sözde Türkiyede sağlık cenneti
yaratılmış gibi bir hava yaratacaksınız yani
halkın hekimden ve sağlık sisteminden beklentilerini çok
yükselteceksiniz, gerçekte böyle bir şey yok zaten ve bu beklentilere halk
cevap alamayınca halk sinirlenecek, sonuç şiddet.
Mesela, demin de buyurdunuz, dediniz
ki: Halkımızın yüzde 76sı memnun. Halkın yüzde
76sı memnun. dediğiniz zaman, bu ne demektir biliyor musunuz?
Sağlık hizmeti alan her 4 kişiden 3ü memnun demektir ama bu
doğru değil. Neden doğru değil? Çünkü doktorlar üzerine
yapılan iki tane araştırma var, bir tanesi diyor ki: Doktor
arkadaşım, verdiğin hizmetten ne kadar memnunsun? Sence
yeterince sağlık hizmeti veriyor musun? Yüzde 84ü Hayır
diyor, Hayır, ben ettiğim yeminin arkasında duramıyorum.
diyor yüzde 84. Hâl böyleyken sistem iyi değil demektir ama sistemin iyi
olduğunu duyan vatandaş zannediyor ki gerçekten doğru, gerçekten
her 4 kişiden 3ü mutlu. Ben niye mutsuzum? Bana mı piyango vurdu?
diye şiddet uyguluyor. İşte sorunumuz burada.
Bakın, ikinci araştırma
çok daha önemli bir araştırma, bu da sizin hoşunuza gider belki.
Türkiye Reasürans Şirketleri Birliği bir araştırma
yaptırdı, yeni. Hani sizler de Malpractice Sigortası filan
yaptırdınız ya, ortalık iyice
karışmıştı. Bunlar da tabii kapitalist insanlar,
nereden para gelecek, ne yapacak buna bakıyorlar. Bir araştırma
yapıyorlar, vatandaşın gelecekle ilgili sağlık
endişesini
Çok yeni, sağlık endişesi, gelecekteki
sağlık endişesi 2008de yüzde 39 iken, 2012de yüzde 52ye
fırlıyor. Bu sizin ilginizi çeker mi Sayın Bakan? Endişe
yüzde 39dan yüzde 52ye fırlamış. İşte bu yüzde 52
endişe duyan insan şiddet uyguluyor. Siz daha
kalkmışsınız bana diyorsunuz ki: Ben bekçi
koyacağım, polis koyacağım, buton koyacağım,
bilmem ne yapacağım. Sorunun özüne inmeniz lazım, sorunun özüne.
Gerçekten sorunun özüne inmezseniz hiçbir şekilde sorunları
çözemeyiz.
Şiddete maruz kalan ve sürekli
şiddete uğrama korkusuyla yaşayan sağlık
çalışanlarının ruh hâli nasıldır? Hepimiz
biliyoruz, bizlerin çalışma şevki kırıldı.
Hekimler, artık sadece kendilerini koruma peşine düştüler. Ama
hepiniz bir gün o hekimlere muayene olacaksınız. Ben Başbakana
soruyorum: O acılı günlerde kendisini muayene eden, şifa vermek
için çırpınan sağlıkçıları ne çabuk unuttu?
Değerli arkadaşlar,
sağlığı ve hekimleri siyasetin oyuncağı hâline
getirirseniz mesleğimizin onurlu geçmişine
baktığınızda utanırsınız. Eğer
mesleğimize saldıranlar şu veya bu şekilde veya buna çanak
tutanlar hekimse, hele hele yönetici ise iyice utanırlar; bir tek
şart var, utanma duygusunun hâlâ var olmuş olması.
Şimdi, gelelim şiddetin
artmasının ikinci nedeni, performansa dayalı sistem.
Arkadaşlarım Sağlıkta Dönüşüm Programı dediler.
Ben biraz detayına gireceğim. Niye şiddet artıyor?
Performansa dayalı ek ödeme sistemi nedeniyle hiç kimsenin, hiçbir
hekimin, hiçbir sağlık çalışanının güven ve
aidiyet duygusu kalmadı.
Aslında ben Sağlık
Bakanının buradan çırpınışlarını
anlıyorum. Kalkıp Sağlıkta Dönüşüm Programında,
performansta ben yanlış yaptım. dese, kabul etse, bu
erdemliliği bir gösterse on yıl boyunca yaptığı her
şeyi inkâr etmiş olacak; onun için bunu kendisinden beklemiyorum.
Bunu yapamaz ama yerini daha iyi birine bırakabilir, bu hatadan
dönülmesini sağlayabilir. Eğer kendisi bu olgunlukta değilse, o
zaman görev Sayın Başbakanındır.
Performans sistemi nedeniyle hekimlerin
birbirine rakip olduğunu artık sağır sultanlar bile duydu.
Performans sistemi nedeniyle öğretim üyeleri, bakın,
geleceğimizi şekillendirecek yeni mezun tıp doktorları
yetiştiren öğretim üyeleri perişan oldular. Bıraktılar
eğitimi, araştırmayı, ekmek derdine düştüler. Bütün
bunlar performans sisteminin nasıl insanlık dışı
olduğunu ve şiddeti körüklediğini bizlere anlatıyor.
Bakan dedi ki: Beni
eleştiriyorlar sağlıkta sempozyuma gidiyorum diye şiddet
Ya niye eleştirelim Sayın Bakan? Tabii ki, git. Sağlıkta
şiddet bir gerçektir, bunun için sempozyum yapılmış. Ne güzel,
yapanın eline sağlık. Git ama gittiğinden bir şey
öğren, öğrendiğini de getir burada uygula. Ama sırf dostlar
alışverişte görsün, Ben, şiddete sıfır tolerans
grubu kurdum, sıfır tolerans sistemi kurdum... Sıfıra
sıfır, elde var sıfır. İnsanlar sapır sapır
ölüyorlar. Oradaki sempozyumda sana ne dediler, onları uygula ve
şiddet azalsın.
Şiddeti artıran bir
diğer uygulama: Bizzat Sağlık Bakanının kendisinin
tutarsız uygulamaları. Bunları kabul etmek lazım.
Bunları kabul edersek o zaman çözüm kolaylaşır. Ama hayır,
kör inat bunlara devam edersek çözümden uzaklaşırız.
Sayın Bakan, sizi tebrik ediyorum,
sağlık alanında mevzuat çıkarma rekoru
kırdınız. Mevzuat değişikliklerinin
sayısını artık bürokratlarınız bile bilmiyor.
Benim de kafam karışık, otuz yıldır
sağlığı takip ediyorum, Acaba şu muydu, bu muydu?
diye bürokratlarınızı arıyorum, Vallahi biz de
bilmiyoruz. diyorlar. Mahkemeden ne geldi, ne gitti
Yüzlerce dosya mahkemede.
Böyle bir kargaşa, böyle bir saçmalık olur mu? Kimse ne
yapacağını bilmeyince tabii ki kaos şiddete yol
açıyor. Örnek mi istiyorsunuz? Önce mecburi hizmeti
kaldırdınız, sonra geri getirdiniz. Biz dedik: İyi,
kalktı mecburi hizmet, daha mantıklı, daha insani bir şey
gelecek. Hayır, zorunlu
Sevk zincirini başlattınız.
Sevindik, dedik: Ya, bu Bakan arada bir iyi işler yapıyor., Ne
güzel birden ikiye, ikiden üçe sevkler olacak, tam istediğimiz gibi, bizim
öğrencilerimize öğrettiğimiz gibi. Ne oldu? Üç yerde, dört
yerde pilot uyguladınız, uçtu gitti sistem. Niye? Çünkü oy kaybettirdi
size. O yüzden, yaptığınız düzenlemeleri yargı
çeviriyor, Danıştay çeviriyor, kanun çıkarıyorsunuz.
Kanunla biz itiraz ediyoruz, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor, gözümüzün içine
baka baka kanun hükmünde kararname getiriyorsunuz. Ya bu inat niye? Ya bir düşünün,
siz bilim insanısınız, bu kadar itiraz varsa
Ya, biz vatan
haini miyiz? Biz itiraz ediyoruz, diyoruz ki: Bu yanlıştır.
Ya, bir düşün, de ki: Ya, niye itiraz ediyor bu adamlar? Deli
olmadıklarına göre vardır bir bildikleri. Bir düşünelim,
birlikte oturalım, konuşalım, Nasıl çözüm buluruza
bakalım. diyoruz, inatla
Bakın, inat bazen iyidir ama aklın
önüne geçtiği zaman, tıpkı hırs gibi adamı bitirir.
Sizin bitmeniz önemli değil, benim bitmem önemli değil,
sağlık sistemi bitiyor, sorunumuz da burada. Hekimin
çalışma koşullarının zor olduğunu siz nihayet
kabul ettiniz ama ben size şunu sorayım: Tek uzman hekim icapçı,
yedi gün yirmi dört saat bir insan icapçı olur mu? Bizi Kutsal
mesleğiniz var. diye kimse kandırmasın, biz de insanız;
yiyoruz, içiyoruz, tuvalete gidiyoruz, ölüyoruz, biz de insanız. Devletin,
Hükûmetin bizim mesleğimizin kutsallığıyla bir işi
yoktur, bizim hak ettiğimiz alın terimizin
karşılığını ödemek zorundadır.
Katkı payı alıyoruz.
diye şiddet artıyor Sayın Bakan. Demin çıktınız
dediniz ki: Acilde hiç para alınmıyor. Ben size acilde para
alındığını ispat edersem istifa edecek misiniz? Her
defasında buraya çıktığınızda diyorsunuz ki:
Acilde para alınmıyor. Alınıyor Sayın Bakan.
Ayrıca ben size çözümler için de bir sürü şey önerdim, onları da
Komisyonda inşallah konuşacağız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Atıcı.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - 69a göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Ne diye söz istiyorsunuz
69a göre? Ne söyledi, Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Söylemediğim ifadeleri Sayın Milletvekili
BAŞKAN Hangi ifadeler Sayın
Bakanım?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Doktor, elini vatandaşın cebinden çek. ifadesi.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
Üç dakika söz veriyorum, yalnız
yeni bir sataşmaya mahal vermeden. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Sağlık Bakanı Recep Akdağın, Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkan bana üç
dakikalık bir zaman verdi, onun için bu üç dakikayı iyi kullanmam
lazım. Bir polemik amacıyla da buraya çıkmadım.
Konuşmamın başında da bugün üzerinde durduğumuz
konunun ne kadar önemli olduğunu söylemiştim.
Değerli milletvekilleri, bir defa
şu hususta mutabık kalmalıyız ki bu meselede
ilerleyebilelim: Şu ya da bu kimse bir sistemden dolayı şiddet
uyguluyor. demek zaten meselenin baştan yanlış
algılandığını gösteriyor. Sistem size göre
yanlış olabilir, bize göre doğru olabilir, bu bir
tartışma konusu. Biz diyoruz ki, vatandaş yüzde 39 memnuniyetini
76ya çıkardığına göre sistemden memnun demektir.
Bakın, vatandaştan bahsediyoruz; katılırsınız,
katılmazsınız; Türkiye İstatistik Kurumunun yıllar
boyunca yaptığı araştırmalar bunlar. Üstelik
sağlıktan sorumlu sendikanın yaptığı
araştırma da buna benzer bir sonuç gösteriyor.
Şimdi, burada önemli olan konu bu
değil, önemli olan konu şu: Biraz önce bir başka milletvekili
de, bir milletvekilinin şiddet uygulamasıyla ilgili olarak, burada
bize on dakika, on beş dakika mazeret anlattı. Yani varsayalım
ki bizim oluşturduğumuz sistemde yanlışlık var, öyle
olduğunu farz edin, siz öyle iddia ediyorsunuz ya. Siz buraya
çıkıp da bu kürsülerde ya da başka toplantılarda E
şiddet uygulayanlar da ne yapsın? Sistem kötü, şiddet
uygularlar. dediğiniz zaman bu işi çözemeyiz. Siz çok güzel bir
şekilde başladınız konuşmanıza, dediniz ki:
Şiddet kimden gelirse gelsin, ne olursa olsun, hangi türlüsü olursa olsun
biz buna karşıyız ve biz bunu önlemeye mutlaka
kararlıyız.
Vatandaşımız, günde 2
milyon insan değerli milletvekilleri, 2 milyon insan doktorla
karşılaşıyor. Bu 2 milyon insanı, sistemden
dolayı şiddetle suçlamak yanlıştır, 2 milyon
insanın hiçbir günahı yok. Bu 2 milyonun içinde şiddet
eğilimi olan insanlar var. Biz, bu şiddet eğilimi olan
insanlara, sistem ne olursa olsun, hadlerini bildirerek, tedbirlerimizi alarak
bu problemi çözebiliriz.
İngilteredeki sistemi biz mi
kurduk? Dünyanın en sosyal sistemlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Sayın milletvekilimiz belki burada yoktu ben anlattığımda;
yılda 85 bin sözlü ve fiilî şiddet vakası oluyor
İngilterede. İngilizlerin kendi yaptıkları
araştırma. Onun için, bu konuda istirham ediyorum değerli
milletvekillerimize, polemiği ve siyasi kazanımı bir tarafa bırakalım.
Şiddet nereden gelirse gelsin, değerli milletvekilimizin söylediği
gibi buna karşı duralım. Birlikte nasıl mücadele
edeceğimizi bu araştırma komisyonları vasıtasıyla
tespit edelim. Bizim mücadele usullerimize de komisyonlar baksın ve
bunları geliştirelim.
Saygıyla selamlıyorum
hepinizi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Cemalettin Şimşek.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, bir durumu düzeltme gereksinimi var.
BAŞKAN Bir saniye. Cemalettin
Bey konuşsun, vereceğim.
VI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin,
doktorların ve diğer sağlık personelinin çalışma
ortamlarının güvenliği ile ilgili alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/49) (Devam)
2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sağlık sisteminin ve
sağlık personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/113) (Devam)
3.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 26 milletvekilinin, doktorların ve
diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/118) (Devam)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin, doktorların maruz
kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)
(Devam)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, Şanlıurfa'daki
hastanelerde görev yapan doktorların uğradıkları
saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/253) (Devam)
6.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
(Devam)
7.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hasta ve hasta
yakınlarının sağlık çalışanlarına
uyguladıkları şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
(Devam)
8.- Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 37 milletvekilinin, ülkemizde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256) (Devam)
9.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hekimler ve sağlık
emekçilerine yönelik gerçekleştirilen ve özellikle son dönemlerde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)
(Devam)
10.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
nedenlerinin, çözüm yollarının ve şiddeti önleyici
politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)
(Devam)
MHP GRUBU ADINA CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de konuşmama başlarken, geçen hafta menfur bir
saldırı sonucu Gaziantepte hayatını kaybeden doktor
arkadaşımız Ersin Arslana Allahtan rahmet,
yakınlarına ve tüm sağlık çalışanlarına
başsağlığı dileyerek sözlerime başlamak
istiyorum. Ayrıca, Vanda saldırıya, şiddete uğrayan
doktor arkadaşımıza da geçmiş olsun diliyor, her iki
şiddeti de nefretle kınıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün burada, hasta ve hasta yakınlarının
sağlık çalışanları üzerinde uyguladıkları
şiddetin sebepleri ve sonuçlarının
araştırılması hususunun, Mecliste grubu bulunan siyasi
partilerimizin ortak önerisi olarak görüşülmesi kararı
doğrultusunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz
etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi de
saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, önce
şunu ifade etmeliyim ki mesleğimin otuz yıla
yakınını kamu ve özel sektörde icra etmiş bir
sağlık çalışanı olarak, verilen bu ortak önergeleri
gecikmiş bir önerge olarak kabul ediyor, bunun için Gaziantepte bir
doktorun öldürülmesini ve Vanda bir doktorun şiddete maruz
kalmasını beklememeliydik diye düşünüyorum.
Geçmişten beri sağlık
çalışanlarına karşı yapılan bu tür
saldırılar maalesef son yıllarda artış göstermiş,
artık her gün gazete ve televizyonlarda, sağlık
çalışanlarına karşı şiddet ve
saldırılar olağan hâle gelmiştir. Hiç kuşkusuz, bunun,
bu dönemde izlenen sağlık politikalarıyla yakından ilgisi
vardır. Özellikle AKP İktidarı döneminde, hiçbir dönemde
olmadığı kadar sağlık çalışanları
şiddete maruz kalmışlardır. İzlenen sağlık
politikalarıyla sağlık çalışanları
itibarsızlaştırılmış ve hedef
gösterilmiştir. Sayın Sağlık Bakanının bu konuyla
ilgili açıklamaları, hasta ve hasta yakınlarını
sağlık çalışanlarına karşı hep
kışkırtır tarzda olmuştur. İzlenen bu
politikalar, sağlık çalışanlarını ve özellikle de
hekimleri sorumsuz ve mesleğini -vicdani değerlerin ötesinde- icra
ederken insan sağlığını düşünerek değil
başka argümanlarla yaptığı düşüncesi ile
çıkarılan yönetmelikler, Sağlık
Bakanlığının hekimler üzerindeki bu
anlayışının göstergesi olarak esasen hekimi mesleğini
icra ederken başka kriterleri gözetmeye zorlamıştır. Böyle
bir anlayış Sağlık Bakanlığı eliyle bizzat Bakan
tarafından verilen demeçlerle hasta ve hasta yakınlarında,
sağlık çalışanları, doktorlar aleyhine bu yönde kanaat
oluşmasına zemin hazırlamıştır. Özellikle kendisi
de bir hekim olan Sayın Sağlık Bakanının bu talihsiz
açıklamaları gerçekten de çok üzücüdür. Sayın Sağlık
Bakanı geçenlerde yaptığı bir açıklamada Ben acile
hasta kabul etmeyen ve ondan para talep eden bir hastaneyi kapatmaya varan
cezalar veririm. diyerek sanki acile başvuran hastadan öncelikle para
talep ediliyormuş gibi bir algı oluşmasına sebep
olmuş, hasta ve hasta yakınlarını hastaneye karşı
kışkırtmaktan başka hiçbir işe yaramayan bu
açıklama ile Sayın Sağlık Bakanının
sağlık çalışanlarına, doktorlara karşı
nasıl bir tavır içerisinde olduğunu ifade etmesi
bakımından çok önemsediğimi ifade etmek istiyorum.
Sayın Sağlık
Bakanına
Mesleğini otuz yıla yakın bir süre kamuda ve özel
sektörde bir sağlık çalışanı olarak hizmet vermiş
birisiyim. Ben biliyorum ki hiçbir hastanede acile başvuran hastaya Senin
sağlık güvencen ne, paran var mı? diye sorulmaz. Öncelikle imkânlar
ölçüsünde hastaya müdahale edilir, hastanın derdine derman olmaya
çalışılır. Esasen o acil personelinin ve
doktorlarının o hasta için nasıl bir çaba ortaya
koyduklarını Sayın Sağlık Bakanının
bilmemesi ise hiç mümkün değildir. Ancak buradan da
anlaşılacağı gibi Sayın Sağlık
Bakanının derdi sağlık hizmetlerinin kalitesinin
artırılması ya da vatandaşa daha iyi bir sağlık
hizmeti sunumu değil, seçimlerde nasıl daha çok oy
alınabileceğine yönelik olduğu için bu açıklamaları
gayet de bilinçli bir şekilde yapmaktadır. Ancak Sayın Hükûmete
ve Sayın Sağlık Bakanına buradan sesleniyorum: Artık
şapka düştü, kel göründü. Türkiyedeki sağlık hizmetlerinin
sunumundan sağlık hizmetleri sunucuları memnun
olmadığı gibi sağlık hizmeti alanlar da memnun
değiller. Sağlık hizmeti sunumunda en önemli kriter
sağlık hizmeti sunumunun kalitesidir ve rasyonel olmasıdır.
İster ücret ödeyin ister ödemeyin eğer kaliteli bir sağlık
hizmeti alamıyorsanız yani derdinize derman bulamıyorsanız
bu sunulan sağlık hizmetinin hiçbir önemi yoktur. Uydurulan ucube bir
performans sistemiyle hekimler vicdanlarıyla cüzdanları arasına
sıkıştırılmak istenmiş, hekim hastayla
ilgilenmekten çok aklı alacağı puan ile
karıştırılmış, bu arada da yoğun hasta
trafiği içerisinde olan hastaya olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, iddia ediyor ve söylüyorum, bu, sürdürülebilir bir
sağlık politikası maalesef değildir. Hükûmete yol
yakınken bundan dönmesini ve daha rasyonel bir sağlık
politikası izlemesini öneriyorum. İnsanlar sağlık hizmeti
adına resmen kandırılmaktadır. Sağlıkla uzaktan
yakından az çok ilişkisi olanlar bilirler. Çok hasta bakarak, hasta
sayısını çoğaltarak sağlık hizmetlerine kalite
gelmesi mümkün değildir. Bugün araştırma hastaneleri ve tıp
fakültesi poliklinikleri sistemden kaynaklanan sebeplerle birer
sağlık ocağı, aile hekimi polikliniği gibi
çalışmakta, yoğunluk nedeniyle hastasına gerekli
zamanı ayıramayarak bir araştırma yapma imkânı
bulamamaktadırlar. Yıllara sari olarak
baktığımızda hekime müracaat oldukça artmış ancak
tedavi memnuniyeti ve kalitesi düşmüştür. Hâl böyle olunca devletin
sağlık hizmetlerine harcadığı para da esasen yeterli
olmamasına rağmen karşılığını da
bulmamıştır.
Değerli milletvekilleri, insanın yaşam hakkı,
sağlık hakkı en temel bir hak olduğu gibi aynı zamanda
toplumların kalkınması ve ileri gidebilmesi için
eğitilebilir sağlıklı nesillere de ihtiyaç olduğu bir
gerçektir. Bu gerçeği burada bir kez daha hatırlatmakta yarar
görüyoruz. Ülkemizin geleceği için bunun vazgeçilmez bir durum
olduğunu da ayrıca ifade etmek istiyorum.
Bugün, Sağlık
Bakanlığının bütün şişirmelerine ve popülist
yaklaşımlarına rağmen, Türkiye, maalesef, sağlık
hizmetlerinde örnek aldığı ABD ve AB ülkelerine göre çok
gerilerde kalmıştır. Gayrisafi yurt içi hasıladan
sağlığa ayrılan pay Amerika Birleşik Devletlerinde
yüzde 16, AB 27 ülke ortalaması yüzde 8,92, Türkiyede ise sadece yüzde
6dır. Kişi başına sağlık harcaması Amerika Birleşik
Devletlerinde 7.290 dolar, AB 27 ülke ortalaması 2.468 dolar, Türkiyede
ise bu sadece 600 dolardır. Türkiyede kişi başına
düşen hekim ve personel sayısı da, örnek
aldığımız ABD ve AB 27 ülkelerine göre çok azdır.
Buradan Dünyanın 16ncı, Avrupanın da 6ncı büyük
ekonomisi olduk. diyen Sayın Başbakana ve Hükûmete bu rakamları
hatırlatmakta da yarar görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde,
sağlık çalışanları ve özellikle hekimlere yönelik
saldırılarla ilgili basında yer almış bazı
değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Hekimlere yönelik
şiddetle ilgili haberleri son beş-altı yıldır daha
sıklıkla duymaya başladık. Önceleri bu haberlere daha
seyrek rastladığımız için haber değeri günümüze oranla
daha yüksekti. Yani bugün saldırılar çok olağan bir hâle
geldiği için bu haberler de maalesef geçmişteki önemini
kaybetmiş ve olağanlaşmıştır. Bugün bu haberler
daha olağanlaştı ve bugünle geçmiş arasındaki fark
şu ki, bundan yıllar önce bu haberleri dinlerken ya da okurken hekim
toplumuna yönelik bir tehdit algılamasına sahip değildik. Hekime
yönelik bu saldırılar artık bir tehdit oluşturmaya
başlamıştır. Bu anlamda, Türkiyenin doğu bölgelerinde
ve kamu çalışanı olmak üzere, iki ay içinde 40 hekimin,
şiddet gördüğü gerekçesiyle adli makamlara başvurduğu
belirtilmektedir.
İstanbul Tabip Odası ve Türk
Tabipler Birliği, sağlık ortamında hekime ve diğer
sağlık personeline karşı giderek artan şiddetle ilgili
yaptığı çalışmada en önemli boyut sağlıkta
dönüşümle birlikte Sağlık Bakanlığının
sağlıkçıları hedef göstermesi, eğitim düzeyi ve medyada
çıkan olumsuz haberler, aşırı iş yükü olarak
gösterilmektedir. Konya Tabip Odası Başkanı Profesör Doktor
Faruk Aksoy hekime duyulan saygı açışından konuyu
şöyle değerlendiriyor: Artık, hekime duyulan saygı eser
miktarda kaldı, çalışma ortamına ve hekimin sosyal
şartlarına hiç bakmadan artık, hekimi direkt tahkir edici
davranışlar sıradanlaştı ve sık görülmeye
başlandı.
Burdur-Isparta Tabip Odasının 2008-2010
yılları arasında yapmış olduğu hekime yönelik
şiddet araştırması, Türkiyede hekime yönelik uygulanan
şiddetin oranını gözler önüne seriyor. Bu araştırma
verilerine göre, kamuda sağlık hizmetinde çalışan uzman
hekimler arasında şiddete uğrama oranı yüzde 45 iken, özelde
sağlık hizmetlerinde çalışan uzman hekimler arasında
şiddete maruz kalma oranı yüzde 5 olarak görülüyor.
Yaşamları boyunca en az bir defa şiddete maruz
kaldığını söyleyen sağlık çalışanı
oranı yüzde 64, şiddete tanık olan sağlık
çalışanı oranı ise yüzde 96. Şiddet
uygulayanların yüzde 86sı hasta ve hasta yakınıdır.
Sadece hastaların uyguladığı şiddet oranı ise
yüzde 6 civarındadır. Sağlık çalışanlarına
uygulanan şiddetin yüzde 14ünü de sağlık idarecileri
gerçekleştirmektedir. Şiddet uygulayanların yüzde 92sini
erkekler oluşturmaktadır.
Bu konu ile ilgili bir değerlendirme de
Şanlıurfa Tabip Odası Başkanı Profesör Doktor
Şahin Aksoydan gelmiştir. Doktor Aksoy görüşlerini şöyle
aktarmaktadır: Acil servis hekimlerinin sıkça şiddete maruz
kalmasının nedeni iş yoğunluğu,
başvuranların gerginliği ve hepsinin ötesinde
sağlıkta dönüşüm adı altında siyasiler
tarafından halka vadedilen acilde sonsuz hizmet ve hürmet göreceklerinin
pompalanmasıdır. Acilde şiddet olaylarının
artmasının başlıca nedenlerini bunların
oluşturduğunu ifade ediyor Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
ayrıca, sizlerle, geçen yıl -2011 yılı sonunda- yirmi bir
il ve on dokuz tabip odasının Samsun Tabip Odası önderliğinde
düzenlemiş olduğu genişletilmiş hekim
çalıştayı sonuç bildirgesinde yer alan Türkiyede
sağlık hizmetlerinin sunumundaki görüşlerini paylaşmak
istiyorum. Bu çalıştayda ifade edilen görüşler şöyledir:
Hekimleri pozitif motive edebilecek
düzenlemeler, uygulamalar derhâl gündeme alınmalı ve
uygulanmalıdır.
Kamuoyunda mesleki
saygınlığımız yeniden
kazandırılmalıdır.
Sağlıkta dönüşüm ve
şayet varsa sağlık alanında elde edilen
başarılarda hekimin katkısı var mıdır? Bu
katkıyı ödüllendirmek mi, cezalandırmak mı gerekir?
Hekimlik mesleğinin memuriyetle
bağdaşan bir hizmet sınıfı olmadığı,
hekimin diğer memurlardan farklı olarak gece-gündüz, tatil günlerinde
de mesai kavramı olmaksızın hizmet veren sanat ehli bir meslek
grubu olduğu göz önüne alınmalıdır.
Hekimlerin
önündeki belirsiz tablo kaldırılmalı, hekimler,
yarınlarından emin olarak görevlerini yapar hâle getirilmelidir.
Performansa dayalı döner sermaye
uygulaması olmalı, ancak hekim elde ettiği gelirin en fazla
yüzde 25-30unu bu şekilde elde etmeli, yüzde 70-75lik geliri
emekliliğe de yansıyan sabit gelir olmalıdır.
Performans
uygulamasında puanlardaki dengesizlikler, ameliyat
sınıflandırmalarındaki eksiklikler ve bölümler arası
uygulanan adaletsizliklerle ilgili köklü revizyon gerekmektedir.
Hasta
hakkının hekime hakaret ve hekim dövme hakkı olarak görülmesi
konusundaki yanlış imaj düzeltilmeli, şiddete sıfır
tolerans sözde kalmamalı, sağlık çalışanına
kalkan el, karşısında Sağlık Bakanını
bulmalıdır.
Tam
Gün Yasası ve performansa dayalı döner sermaye sisteminin bu hâlinin
bu kutsal mesleğin sahiplerine haksızlık ve zulüm olduğuna
inanıyoruz.
Tabip odalarının
başı olan Türk Tabipleri Birliği, ideolojiden, siyasetten uzak,
herkesi kucaklayan, sadece hekim haklarını ön plana çıkaran
yaklaşım içinde olmalı, bu yönde politikalar üretmeli, hekim
dış faktörlerle iş birliği yapmaktan vazgeçmelidir.
Değerli milletvekilleri,
performansa dayalı ek ödeme sistemi temelde iyi niyetle hazırlanmaya
başlanmış olsa da, gelinen duruma
bakıldığında, başlangıçta olduğunu
varsaydığımız iyi niyet dışında pek iyi bir
tarafı maalesef kalmamıştır. Haksızlık ve
adaletsizliğe zemin hazırlayan bir yamalı bohçaya, bir ucubeye
maalesef dönüşmüştür.
Performans
sistemi kurgulanırken tüm doktorların tembel olduğu ve ancak
parayla motive edilebileceği varsayılarak
hazırlanmıştır. Sistemi kötüye kullanıp haksız
kazanç elde eden birtakım hekimleri denetleyip cezalandırmak yerine,
evrensel ve adil hukuk sistemlerindeki Ceza suçluya verilir, alınan kararlarla
suçlunun yanında masum da cezalandırılamaz.
mantığı yerle bir edilmiş ve tüm hekimlere inatla
Kırk katır mı, kırk satır mı? sorusu
dayatılmıştır.
Performans sisteminin şu anki
hâliyle yürümesi mümkün değildir. Şu anda kendi irade ve
çabaları dışındaki faktörler nedeniyle ya da
meslektaşlarının haksız beyan ve kazançları yüzünden
sistemden az pay alan hekimler, tabiri caiz ise, sistemin
üçkâğıdını öğrenecek ve eğer bunu uygulamaya
gönülleri razı olursa daha çok pay alacak ya da bir yolunu bulup daha çok
döner sermaye veren hastanelere geçiş yapacaklardır.
Sistemin
sessiz ve habersiz kurbanları, şüphesiz, hastalardır. Şu
anki performans sistemi, riskli, büyük vakalar yapmak yerine, daha çok para
kazandırdığı ve daha az risk
taşıdığı için küçük vakalar yapmayı teşvik
etmektedir. Hâlen hekimlere dayatılan ne kadar puan o kadar para
sistemi, yönetenler tarafından hekimlere yöneltilen paragöz ve
hırsız suçlamaları, malpraktis yasasının
dayanılmaz ağırlığı ile birleştiğinde
sistemin sessiz, habersiz kurbanı olan hastalar diye
başlamamızın da esasen sebebi budur.
İşin doğrusu, tıp
sanatı -tıp bir meslek değil, sanattır- öyle bir
alandır ki bu ifadenin ne zaman bir tıbbi gerçeği ifade
ettiğini, ne zaman amansız performans sisteminin acımasız
gerçeğini yansıttığını anlamak mümkün
olmayacaktır. Bu durumla karşılaşan hasta, bir
sağlık çalışanı, hatta bir hekim bile olsa
gerçeği ayırt etmesi maalesef çok zordur. Burada Hekim bunu yapmaz.
gibi düşünceler akıldan geçecektir ancak insan psikolojisi benzerdir
ve aldıkları tüm eğitime rağmen doktorların da bu
adaletsiz ve haksız sistemin dayatmalarına sonsuza dek özveri ile
direnmelerini beklemek sadece bir hayaldir.
Hastaların farkına varmadan
mağdur olduğu bir başka uygulama da gereksiz müdahalelerdir. Daha
çok iş, daha çok para sisteminin aldatıcı
ışığına kapılan bazı hekimler müdahale
endikasyonlarını alabildiğine genişletmiş, her
taşı safra kesesini almaya, her iltihap geçiren bademciği ameliyat
etmeye, her idrar şikâyeti veya mide yanması olana endoskopi yapmaya
başlamıştır. Kısacası, alternatif tedavilerle
iyileşebilecek ya da girişimsel işlem yapılmadan tanı
konulabilecek hastalar farkına varmadan bir yığın ilave
riskle karşılaştırılmaktadır.
İnsan
sağlığını konu alan bir meslekte kalitatif sonuca
değil de kantitatif sonuca para verirseniz işte olacağı
budur. Usulen bir muayene yapmış gözüküp reçete yazmanın en
kolay para kazandıran yöntem olduğu şimdiki döner sermaye
sistemi, doktorun tanıya gitmek ve sorunu temelinden çözmek için çaba
harcamasını, aynı hasta ile uzun süre uğraşıp
derdine derman aramasını dolaylı olarak engellemektedir.
Maalesef
böyle giderse çok geçmeden bugün aklımıza bile gelmeyen etik
dışı davranışlara şahit olacağımız
kesindir. Sistemin acilen çok ciddi bir revizyondan geçirilmesi gereklidir. Bu
sistemi kuran ve vebali üstlenenlerin, inanç ve ahlak evrenimizin temel
taşlarından olan hatadan dönme faziletini göstererek adaletsiz ve
haksız bir sistemi düzeltme şerefini de kazanmalarını
sabırla bekleyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Değerli Başkanım
BAŞKAN Bir saniye Sayın
Bakan, Sayın Balukenin bir talebi vardı, onu dinleyeceğim önce.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Şimşek.
Sayın Baluken, söz talebiniz var,
ne için söz istiyorsunuz? Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanın
kullanmış olduğu bir ifadeyi düzeltmek için söz istiyorum.
BAŞKAN Nedir o ifade?
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Şimdi, şiddetle ilgili yaşanan bir hadiseye mazeret
aradığımla ilgili bir ithamı oldu, bunu kabul
etmediğimi belirtmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Sağlık Bakanı Recep Akdağın bir ifadesini
düzelttiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Bir
olaya mazeret aramak için o olayı onaylamak gerekiyor, o olayı
sahiplenmek gerekiyor. Ben, o kürsüden o olayı hiçbir şekilde kabul
etmediğimizi, tasvip etmediğimizi çok net ifadelerle belirttim,
dolayısıyla sahiplenmediğimiz ve
onaylamadığımız bir şeye mazeret arama durumunda
olmayız.
Burada sağlıkta şiddetle
ilgili çok önemli bir konu tartışılıyor ve farklı
birtakım algı yanılsaması üzerinden gerçek gündemin
boşa çıkarılmaması gerekiyor. Bu konuda bir düzeltme yapma
ihtiyacı hissettim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum,
anlaşıldı konu.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Sayın Milletvekili biraz önceki konuşmasında Bizzat
Bakan tarafından doktorlar aleyhine kışkırtıcı
ifadeler olmuştur. diye aslında benim asla yapmadığım
bir şeyi söylediler, bunu düzeltmek için söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sataşma nedeniyle iki dakika söz
veriyorum.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Sağlık
Bakanı Recep Akdağın, Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşekin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuştuğumuz
önemli konu için biraz önce de ifade etmiştim, gerçekten polemik yaparken
dikkatli olmak lazım. Sağlık Bakanı Acilde para
istendiğinde hastaneyi kapatırım. demekle vatandaşı
doktorlara karşı kışkırtmamaktadır.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) Kışkırtıyorsunuz
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
Çünkü bir acilde para isteyen bir özel hastane, o özel hastanenin
sahiplerinin, yöneticilerinin taleplerini karşılamaktadır.
Doktorlar özel hastanelerde vatandaşlardan para almazlar. Evet, biz,
gerçekten acil bir durum için yoğun bakım gerektiren bir
hastanın yoğun bakımı yapılırken ondan para
istendiği için ya da hasta başka bir yere gönderildiği için, bu
sebeple biz hastanelere kapatma cezaları verdik
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) Algı bu değil Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)
bundan sonra da kapatma cezaları verebiliriz. Burada
vatandaşımızı korumak zorundayız.
Şimdi değerli milletvekili
konuşurken performans sisteminin -kendi ifadelerini söylüyorum- hekimlerin
gereksiz müdahaleler yapmasına yol açtığını, her
gördükleri safra taşını aldıklarını, her
gördükleri bademciği aldıklarını, her gördüğüne
endoskopi yaptıklarını ifade ediyor; bu düzeltilmelidir.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım, bunun sataşmayla ne ilgisi var? Böyle olaylar yok mu
yani? Siz her bir milletvekilinin konuşmasına cevap vermek zorunda
mısınız ya!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Ben şimdi açıkça ifade ediyorum. Sayın Milletvekili,
Sağlık çalışanına karşı
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım, bunun sataşmayla ne alakası var? Sayın
Bakanla ne alakası var? Böyle mi yapmış kendisi acaba?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)
kalkan el en başta Sağlık
Bakanlığını karşısında
bulmalıdır. dedi.
OKTAY VURAL (İzmir) Kendisi
böyle mi yapmış?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Bütün milletin huzurunda ifade ediyorum: Sağlık
çalışanına karşı kalkan el bu ülkede
OKTAY VURAL (İzmir) Makineye
çevirdiler doktorları ya!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)
en başta Türkiye Cumhuriyetinin Sağlık
Bakanını bulacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir)
Vatandaşları da sağlıksız bir şeye tuttu
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Her
şeye cevap vermek zorunda mısınız ya!
BAŞKAN Şimdi, AK PARTİ
Grubu adına söz isteyen Necdet Ünüvar, Adana Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Ne kadar
eleştirileri hazmetmiyorsunuz ya! Yani edebince bir eleştiri getirdi
ya
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Biz de edebince karşılık verdik.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
bilmem ne, bilmem ne, bilmem ne
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ama o
kadarcık olsun Sayın Bakan. O da eleştiri hakkını
kullanıyor.
VI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin,
doktorların ve diğer sağlık personelinin çalışma
ortamlarının güvenliği ile ilgili alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/49) (Devam)
2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sağlık sisteminin ve
sağlık personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/113) (Devam)
3.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 26 milletvekilinin, doktorların ve
diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/118) (Devam)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin, doktorların maruz
kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)
(Devam)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, Şanlıurfa'daki
hastanelerde görev yapan doktorların uğradıkları
saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/253) (Devam)
6.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
(Devam)
7.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hasta ve hasta
yakınlarının sağlık çalışanlarına
uyguladıkları şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/255) (Devam)
8.- Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 37 milletvekilinin, ülkemizde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256) (Devam)
9.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hekimler ve sağlık
emekçilerine yönelik gerçekleştirilen ve özellikle son dönemlerde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)
(Devam)
10.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
nedenlerinin, çözüm yollarının ve şiddeti önleyici
politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)
(Devam)
AK PARTİ GRUBU ADINA NECDET ÜNÜVAR
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
BAŞKAN Bir saniye Sayın
Ünüvar
Bir saniye
OKTAY VURAL (İzmir) Yani siz
doktorları kalkıp tahrik ederken vatandaş da yaparken sizinki
sataşma olmuyor da
BAŞKAN Sayın Vural, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) -
Beyefendinin söylediğiyle mi size sataşılıyor?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Biz doktorları tahrik etmedik, hiç yapmadık öyle bir
şey, hiç yapmam da
OKTAY VURAL (İzmir) Hep
yapıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Ne zaman
konuşsanız zaten Mecliste hep problem çıkıyor ya.
BAŞKAN Sayın Vural
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Problem yok, gayet kibarız birbirimize.
BAŞKAN Sayın Ünüvar,
buyurun
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi AK PARTİ Grubu
adına saygıyla selamlıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Problemin
kaynağısınız ya. Palandöken Eczanesinden bahsetmek
lazım tabii.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Bahset!
OKTAY VURAL (İzmir) Bahsederim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Delikanlıysanız bahsedin! (MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Sen kimsin
lan! Sen kimsin!
Sayın Başkan, sözünü geri
alsın! Sözünü geri alsın!
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Siz sözünüzü geri alacaksınız!
OKTAY VURAL (İzmir) Sözünü geri
alsın!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Hangi sözümü? Sayın Başkan, sizi açıklamaya davet
ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Sözünü geri
alacaksın!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Sen lan sözünü geri alacaksın!
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Sözünü geri
alacaksın! Sayın Başkan, sözünü geri alacak!
BAŞKAN Sayın Bakanım,
lütfen açıklama yapar mısınız.
OKTAY VURAL (İzmir) -
Delikanlıysa sözünü geri alır!
BAŞKAN Sayın Vural, lütfen
oturun siz.
OKTAY VURAL (İzmir) -
Delikanlıysan sözünü geri alacaksın! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Vural, bir
oturur musunuz siz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, sözünü geri alsın.
BAŞKAN Siz bir oturun lütfen.
Ben Sayın Bakana izah yaptıracağım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bir
partinin Grup Başkan Vekiliyle konuşuyorsunuz Sayın Bakan.
BAKAN Lütfen, bir oturur musunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sözünü geri
alacak!
BAŞKAN Siz bir oturun,
Sayın Bakanla konuşacağım. Oturun yerinize lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) Geri
alsın!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bir
partinin Grup Başkan Vekiliyle konuşuyorsunuz, arkasında millî
irade var.
BAŞKAN Lütfen oturun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - O da milletvekiliyle
konuşuyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Olmaz
öyle şey!
BAŞKAN Sayın Bakan
OKTAY VURAL (İzmir) Geri
alacaksın!
BAŞKAN Sayın Vural, lütfen
bir oturun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ne söyledi?
Palandöken Eczanesi dedi, ne var bunda? Delikanlılık falan
BAŞKAN Gereğini
yapalım
OKTAY VURAL (İzmir) Neresi
batıyor sana? Neresi batıyor sana?
BAŞKAN Sayın Bakan
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Batıyor kelimesini
geri alın lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sen
aldın mı ki talep hakkın var sanki?
BAŞKAN Sayın Bakan
OKTAY VURAL (İzmir) Geri
almıyorum, aynen iade ediyorum sana.
BAŞKAN Bir oturun Sayın
Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım
BAŞKAN - Bir oturun lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) Tamam. Evet.
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen,
o kelimeyi hangi anlamda söylediniz? (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Sen
hayatında delikanlılık mı yaptın be!
BAŞKAN Düzeltir misiniz lütfen
Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir)
Delikanlılık mı yaptın?
BAŞKAN Sayın Bakan
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, tutanakları bir alın bakalım. Neler
geçmiş, tutanaklara nasıl geçmiş, görelim. Her şeyi
konuşuyorsunuz da, Sayın Bakan cevap vermesin mi?
OKTAY VURAL (İzmir) Bırak
canım ya! Bırak be!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ne
tutanağı kardeşim? Meclise güvenmiyorsun ya?
BAŞKAN Sayın
Aydın, lütfen
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Böyle bir
eleştiri var mı ya?
BAŞKAN Sayın Bakan
OKTAY VURAL (İzmir) Kendisi isterse
delikanlılığımı gösterebilirim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Göster!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.19
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99uncu Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Sağlık çalışanlarına yönelik
artan şiddet olaylarına ilişkin Meclis
araştırması önergelerinin birlikte yapılan
görüşmelerine devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, gruplar adına söz, AK PARTİ Grubu
adına
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
Sayın Bakanın o kullandığı sözcükle ilgili, o sözünü
geri alması talebimi iletiyorum. Dolayısıyla, bu konuda
Sayın Bakana bu imkânı tevcih etmenizi istirham ediyorum.
BAŞKAN Sayın Vural, şöyle yapabiliriz:
Ben tutanakları istettim, elimde tutanaklar. Bu tutanakları
okuduğum zaman konuşmalar uzar. Tabii, herkes konuştuğu
sözleri de biliyor. Siz bilirsiniz
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim?
BAŞKAN Herkes
konuştuğu sözleri, sarf ettiği sözleri de biliyor diyorum,
isterseniz tutanakları okuyabilirim.
OKTAY VURAL (İzmir) Okuyun.
BAŞKAN
Karşılıklı her ikinize de söz veririm o zaman.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim?
BAŞKAN -
Karşılıklı her ikinize de söz vermek durumunda
kalırım o zaman.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır
efendim, söz almak durumunda değiliz. Sayın Bakan o sözünü geri
alsın, eğer bana düşen bir şey varsa ben de onu
yaparım.
BAŞKAN O zaman ben
tutanakları okuyayım müsaade ederseniz:
Sağlık Bakanı: Ben
şimdi açıkça ifade ediyorum. Sayın Milletvekili,
Sağlık çalışanına karşı
Sayın Vural: Sayın
Başkanım, bunun sataşmayla ne alakası var? Sayın
Bakanla ne alakası var? Böyle mi yapmış acaba kendisi?
Sayın Bakan:
kalkan el en
başta Sağlık Bakanlığını
karşısında bulmalıdır. dedi.
Sayın Vural: Kendisi böyle mi
yapmış?
Sayın Akdağ: Bütün milletin
huzurunda ifade ediyorum: Sağlık çalışanına
karşı kalkan el bu ülkede
Sayın Vural: Makineye çevirdiler
doktorları ya!
Sayın Akdağ:
en başta
Türkiye Cumhuriyetinin Sağlık Bakanını bulacaktır.
Sayın Vural:
Vatandaşları sağlıksız bir şeye
Sayın Akdağ: Saygılar
sunarım.
Sayın Başkan: Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Vural: Her şeye cevap
vermek zorunda mısınız ya!
Başkan: Şimdi, AK PARTİ
Grubu adına söz isteyen Necdet Ünüvar, Adana Milletvekili.
Sayın Vural: Ne kadar
eleştirileri hazmetmiyorsunuz ya! Yani edebince bir eleştiri getirdi
ya
Sayın Akdağ: Biz de edebince
karşılık verdik.
Sayın Vural: Efendim, bilmem ne,
bilmem ne, bilmem ne
Sayın Korkmaz: Ama o kadarcık
olsun Sayın Bakan. O da eleştiri hakkını kullanıyor.
Sayın Ünüvar: Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri
Sayın Vural: Yani siz
doktorları kalkıp tahrik ederken vatandaş da yaparken sizinki
sataşma olmuyor da Beyefendinin söylediğiyle mi size
sataşılıyor?
Başkan: Sayın Vural, lütfen
Sayın Akdağ: Biz
doktorları tahrik etmedik, hiç yapmadık öyle bir şey, yapmam da
Sayın Vural: Hep
yapıyorsunuz.
Başkan: Sayın Bakan, lütfen
Sayın Vural: Ne zaman
konuşsanız zaten Mecliste hep problem çıkıyor.
Sayın Akdağ: Problem yok,
gayet kibarız birbirimize.
Başkan: Sayın Ünüvar,
buyurun
Sayın Vural: Problemin
kaynağısınız ya. Palandöken Eczanesinden bahsetmek
lazım tabii.
Sayın Akdağ: Bahset!
Sayın Vural: Bahsederim.
Sayın Akdağ:
Delikanlıysanız bahsedin!
Sayın Vural: Sen kimsin lan! Sen
kimsin!
Sayın Başkan, sözünü geri
alsın! Sözünü geri alsın!
(AK PARTİ sıralarından Kim geri alacak?
sesleri)
Bir saniye sayın milletvekilleri, lütfen müsaade
edin. Tutanakları okuyoruz burada.
Başkan: Sayın Bakan, lütfen
Sayın Akdağ: Siz sözünüzü geri alacaksınız!
OKTAY VURAL (İzmir) Sen kimsin lan! mı
demişim efendim? Ben lan sözcüğünü geri alıyorum.
BAŞKAN Tamam, ben her ikinize de söz veriyorum.
Buyurun, yerinizden.
Açar mısınız lütfen, sisteme girin.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, bazı ifadelerini geri
aldığına ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Yani ben o sözcüğü geri
alıyorum. Sayın Bakan kullandığı ifadeyi geri
alsın, aksi takdirde benim de onunla ilgili söyleyeceğim şeyler
var. Eğer
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
Sayın Vural lan sözünü, kelimesini veya cümlesini
geri aldı.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, zaten bu nida
Sayın Bakanın o ifadesinden sonra kullanılmıştır.
Dolayısıyla, bizatihi tek başına değerlendirilmesi
doğru değil.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Geri alma, özür dileme anlamına gelir.
Buyurun Sayın Bakanım, lütfen siz de geri
alın.
5.- Sağlık
Bakanı Recep Akdağın, bazı ifadelerini geri
aldığına ilişkin açıklaması
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Sayın Başkanım, gerginlik içinde zaman zaman birbirimize
karşı farklı kelimeler ya da cümleler kurabiliyoruz. Bence
Sayın Başkan lan sözcüğünü geri almakla büyüklük gösterdiler.
Ben de Delikanlıysan söyle. sözünü geri alıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
(AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Şimdi söz sırası AK PARTİ Grubu
adına Necdet Ünüvar, Adana Milletvekilinde.
Buyurun Sayın Ünüvar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin,
doktorların ve diğer sağlık personelinin çalışma
ortamlarının güvenliği ile ilgili alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/49) (Devam)
2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sağlık sisteminin ve
sağlık personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/113) (Devam)
3.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 26 milletvekilinin, doktorların ve
diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/118) (Devam)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin, doktorların maruz
kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)
(Devam)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, Şanlıurfa'daki
hastanelerde görev yapan doktorların uğradıkları
saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/253) (Devam)
6.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
(Devam)
7.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hasta ve hasta
yakınlarının sağlık çalışanlarına
uyguladıkları şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
(Devam)
8.- Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 37 milletvekilinin, ülkemizde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256) (Devam)
9.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hekimler ve sağlık
emekçilerine yönelik gerçekleştirilen ve özellikle son dönemlerde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)
(Devam)
10.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
nedenlerinin, çözüm yollarının ve şiddeti önleyici
politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)
(Devam)
AK PARTİ GRUBU ADINA NECDET ÜNÜVAR (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi AK PARTİ
Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Dünya Sağlık Örgütü şiddeti Kişinin
kendisine, başka birisine, bir gruba, topluma karşı gücünü
istemli olarak kullanması ya da tehdit etmesi. olarak
tanımlamaktadır. Şiddet, farklı kılıklarla ve
farklı alanlarda karşımıza çıkabilmektedir. En son,
çirkin yüzünü Gaziantepte gördük. Gaziantepte yaşanan menfur
saldırı sonucu, henüz mesleğinin ve hayatının baharında
olan, pırıl pırıl, genç bir hekim kardeşimizi
kaybettik. Acımız ve üzüntümüz çok büyüktür.
Hatırlatmak isterim ki Operatör Doktor Ersin Arslan,
henüz yirmi altı yaşında, genç bir hekimdi. Türkiyede
sayısı belki de 100ü bulmayan göğüs cerrahlarından
biriydi. Dört aylık hamile bir eşi vardı. Pırıl
pırıl bir geleceği ve güzel hayalleri vardı. Ben bu
Değerli Kardeşime Allahtan rahmet; eşi, yakınları,
sağlık çalışanlarına
başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ben
de bir hekimim. Yaşanan olaylar beni de derinden etkiledi ve çok üzdü. Sizlerle
duygularımı bu konuşma vesilesiyle paylaşmak istiyorum.
Dünyada bazı meslekler vardır ki
hakkını vermeden yapamazsınız; öğretmenlik, liderlik,
askerlik ve hekimlik gibi. Listeyi uzatmak mümkün. Hekimlere, bildiğiniz
gibi, doktor da denilmektedir. Doktor, Yunanca öğretici
anlamındadır. Bir nevi öğretmendir aslında; genç hekimleri
eğitir, halkı eğitir, kendini eğitir. Doktor, aynı
zamanda liderdir, toplumu peşinden sürükler gider. Hayatınıza
zaman zaman kısıtlamalar getirir, yaşam kaliteniz için
yaşamınıza müdahale eder, şunu yemelisiniz, şunda
fayda var der ve toplum da buna uyar. O hâlde, hekimlik doktorluktur,
liderliktir, öğretmenliktir.
Ben de yirmi sekiz yıllık
hekimlik hayatımda hemen hemen her pozisyonda hekimlik yaptım.
Hekimliğin ne olduğunu acısıyla tatlısıyla
yaşamış birisiyim. Ama bir hekim, sadece hekimlerin değil,
sağlık çalışanlarının neler
yaşadığını, onların hâletiruhiyesini de çok iyi
bilir. Sağlık çalışanlarının tamamına
yakını hastasıyla sevinir, hastasıyla üzülür.
Çalışır, çabalar ama bazen de başaramaz. Hekimlik öyle bir
meslektir ki bazen iyileştirirsin, suçlu olursun; bazen çabalarsın,
ölümden döndürürsün, sakatlık olur. Hastayı
koşturamadığı için eleştirildiği olur,
iyileştirmek için elinden geleni yapar ama yine de hastası ölebilir
ve sonrasında tabii birtakım üzücü hadiseler de söz konusu olabilir;
mahkemeler, hukukçular, davalılar, davacılar, uğraşır
durur doktorlar, sağlık çalışanları. Zor olan budur.
Tabii, bu çerçevede, Abdurrahim Karakoç
-Allah şifa versin, Sayın Karakoç şu anda hastanede
yatıyor, durumu da hamdolsun bugün daha iyi- vatandaş-doktor
ilişkisini çok veciz bir şekilde Doktor Bey şiiriyle
anlatmıştır. Bunlardan okumayacağım. Bu dörtlükte olan
doktorlar şu anda yok. Vatandaşların
sıkıntısı da hamdolsun daha az. Bu vesileyle Abdurrahim
ağabeye de Allahtan acil şifalar diliyorum, tez zamanda ayağa
kalkmasını da diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
kötülüğe karşı kötülük yapmak doğru değildir ama
anlaşılabilir, tevil edilebilir; ama iyiliğe karşı
kötülük yapmak ise insanlık dışı, menfur bir harekettir,
cinayettir. İşte, hekimin zorluğu burada başlar, bir yandan ilahî kaderin
tecellisiyle bir yandan da bazı insanların kendince adalet
anlayışı arasında sıkışıp
kaldığı olur. Tabii, adalet demişken Kanunî Sultan
Süleymanı da anmadan geçmek olmaz. Kanunî ne demişti: "Halk
içinde muteber bir nesne yok devlet gibi/ Olmaya devlet cihanda bir nefes
sıhhat gibi." Sıhhat o
derece önemli yani.
Tabii, doktorlar, kendi
kendini de zaman zaman hastaları için perişan eder, evlilik
hayatı, çocuklarının büyümesini izlemekte de zorluk çeker. Erich
Segal aslında bunu Doktorlar, evliliklerini kurban eden,
çocuklarının büyümesini izlemenin benzersiz fırsatını
kaçıran insanlardır. diye tarif eder. Tabii asık suratlı
istatistikler de şunu gösteriyor ki doktorlar sık sık
hastalarından daha kötü acılar çekerler. Çünkü kimse
yıkılan bir evliliği onaramaz ya da babasının sürekli
savsaklamaları yüzünden yıkıma uğramış
çocukların ahlakını düzeltemez. diye Erich Segal ifade eder.
Değerli
milletvekilleri, sağlık kuruluşları ve sağlık
çalışanları savaş zamanlarında bile
dokunulmazlığı olan yerlerdir, kişilerdir. Bu
bağlamda, sağlıklı yarınlarımızın
teminatı olan hekim kardeşlerimize ve sağlık
çalışanlarımıza sahip çıkmanın önemini bir kez
daha hatırlatmak isterim. Bu sebeple, siyaset ve politika gözetmeksizin
ortak paydada buluşabilmek toplumumuzun refahı ve
sağlıklı geleceği adına ciddi önem teşkil
etmektedir. Ama üzülerek ifade etmeliyim ki bugünkü konuşmalarda da
bazı şeylerin birbirine
karıştırıldığını görüyoruz. Performans
uygulamasıyla şiddet arasında bir ilişki kurmak gerçekten
çok uygun olmayan bir davranış çünkü performans
uygulamasının öncesini de biliyoruz. Yirmi sekiz yıldır
hekimlik yapıyorum, burada hekim olan arkadaşlarım,
kardeşlerim var. Performansla hastaya ayrılan sürenin
arttığını, memnuniyetin arttığını çok
rahatlıkla söyleyebilirim. Dolayısıyla yeni sağlık
sistemiyle şiddet ortamının bağdaştırılmasının
hiç yakışık almadığını ifade etmek isterim.
Kaldı ki Memur-Sene bağlı Sağlık-Sen Sendikası
tarafından yapılan bir araştırmada, sağlıkta
şiddetle ilgili yapılan çalışmalarda, sağlık
politikalarının yüzde 6,3 olduğu, daha çok, yüzde 34,5
oranında kötü iletişimin, yüzde 13,8 bekleme sürelerinin, yüzde 12,1 olarak da sağlık
çalışanının aşırı iş
yoğunluğunun etkili olduğu ifade edilmiş.
Tabii, dün Ana Muhalefet Partisi Genel
Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu da olaya bambaşka
bir yaklaşım getirdi ve hakikaten enteresan bir
yaklaşımdı. Sayın Kılıçdaroğlu konuşmasında
burada tam metni var ama onu okumayacağım- on yedi yaşındaki
çocuğun dedesinin maaşını alabilseydi bu işi
yapmayacağını ifade ediyor ve burada tabii Sayın
Başbakanın bu olayı tahlil etmesi gerektiğini, bu ülkede
neler olduğunu ifade ediyor. Dolayısıyla konunun gerçekten
birbirine katıp karıştırıldığını
da çok rahatlıkla söyleyebilirim.
Dolayısıyla, değerli
milletvekilleri, hepimiz dikkatli ve sorumlu davranmak durumundayız. Zaman
zaman şiddeti protesto adına yapılan yanlışlıklar
şiddeti besleme riski taşıyor. Protesto yapacağız diye
vatandaşın sağlık hizmeti almasına engel olmak,
sağlık çalışanı ile hasta arasındaki sevgi
bağını zedeleyebilir ve yeni şiddetlere yol açabilir. Bu
noktada basınımıza da çok önemli görevler düşmektedir.
İyi tetkik edilmeden, hakkaniyet gözetilmeden yapılan haberler,
yanlış yönlendirmelere sebep olabilmektedir. Şiddetle
mücadelenin birlikte, topyekûn sürdürülmesi gereken bir mücadele olduğunu
daima hatırlamak durumundayız. Bunu yaparken, biz sağlık
ailesi olarak, insanımıza hizmeti aksatmadan sürdürmeye devam
edeceğiz, gayret edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, hekimler
ve bütün sağlık çalışanları, insanların en zor
günlerinde, en ızdıraplı anlarında yanlarında bulunan,
en mahrem durumlarına tanıklık eden kahramanlardır.
Dolayısıyla onların o beyaz önlüklerinin bunu ifade ettiği
kişilere bizler de çok yakinen ilgi göstermek, yanlarında,
yakınında bulunmak durumundayız ama maalesef şiddet zaman
zaman sağlık alanında da karşımıza
çıkmaktadır ve hatta en dramatik, en acı tablo olarak da
sağlıkta görüyoruz ama aile içinde, trafikte, sporda da sık
sık şiddete maruz kaldığımız malumunuzdur.
Şiddet bu açıdan
bakıldığında, sadece sağlığı
değil, toplumun bütününü ilgilendiren bir sorundur. Şiddeti meydana
getiren hususları irdelemek ve sebepleri ortaya çıkarmak bu
bağlamda temel gayelerimizden birisi olmak durumundadır. Umuyorum ki
bu kurulacak araştırma komisyonunda da bilim adamları, bilim
adamları, sosyologlar, psikologlar, kanaat önderleri ve toplumda rol alan
öncü kişilerle yapılacak çalışmalar, atılacak
adımlar bu konunun çözülmesinde bizlere yol gösterecek, yaşanan menfi
olayları azaltmaya yardımcı olacaktır.
Tabii, şiddet değerli
milletvekilleri, dün vardı, bugün
de var, yarın da var olacaktır. Sadece bugünün sorunu değildir,
sadece Türkiyenin sorunu da değildir. Biraz önce Sayın Bakanımız
İngiltere örneğinden ifade etti; Kanadadan, Avustralyadan,
Amerikadan, Almanyadan, Fransadan da rakamlar vermek mümkündür ama sizleri
rakamlara boğmak istemiyorum.
Bakanlığımızın
ve grubumuzun bu konudaki araştırma komisyonu kurulmasındaki
tavrı gerçekten son derece cesur bir tavırdır çünkü en
iddialı olduğumuz bir alanda tartışma yapabilmek her
iktidarın göze alabileceği bir cesaret değildir. Belki bu
komisyon çalışmaları sonucunda bazı ek tedbirler
gerekecektir ama Sağlık Bakanlığımız ve
Sayın Bakanımız zaman zaman memnuniyet oranı yüzde 39dan
76ya çıksa da hekimlerimizin hakkını geçmişle mukayese
edilemeyecek ölçüde versek de sağlık
çalışanlarımıza gereken ilgiyi, alakayı geçmişle
mukayese edilemeyecek ölçüde versek de bunun yeterli bir derece olmadığını,
seviye olmadığını ifade ediyor. Belki bu yeni ek tedbirler,
değerli milletvekillerimizin tedbirleri veya önerileri mutlaka o
memnuniyeti artıracaktır. Olayın bütün boyutlarıyla ele
alınması, incelenmesi, tedbirlerin gözden geçirilmesi son derece önemlidir.
Bir tane bile sağlık personelinin burnunun kanaması Meclis
araştırma komisyonunun dört ay çalışmasına değer
yani hiçbir sağlık çalışanımızın burnu
kanamasın, ayağına diken batmasın istiyoruz.
Belki bu vesileyle biz doktorlar bunu
çok iyi biliyoruz ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin iktidarı muhalefeti
bütün milletvekilleri de sağlık çalışanlarının ne
kadar fedakârca çalıştığını, ne denli yoğun
gayret gösterdiğini de anlamak ve tespitleri ortaya koymak durumunda
olacaktır. Bu da komisyonumuzun ekstradan bir faydası olacaktır.
Onlar çünkü bizim en zor günümüzde yanımızda. O hâlde biz niçin
onların zor günlerinde yanlarında olmayalım, onlar bunu
fazlasıyla hak ediyorlar.
Tabii hepimizin elimizi taşın
altına sokmamız gereken bir sorun. Şiddeti, ancak, vatandaşla
sağlık çalışanlarının birbirini daha çok
anlayarak, sevgi ve empati yaparak ve bu köprüleri oluşturarak
aşabileceğine inanıyorum.
Şiddeti besleyen
unsurları da göz ardı etmemek lazım. Bu konuda -biraz önce
basından bahsettim- medyanın gerçekten çok duyarlı
olmasını, rating kaygısıyla, bazen olmadık noktalarda,
yansımasının nerede olacağını bilemediğimiz
haberleri yapmamasını, bu haberleri yaparken daha özen göstermesini
de bir hekim olarak tavsiye etmek durumundayım.
Tabii, şiddet
kimden, kime karşı olursa olsun asla kabul edilemez. Çünkü hekim
ameliyat edeceği her hastanın iyileşeceğini garanti etmez,
hastaya şifa verme gücü yoktur. Hekimin eğer böyle bir gücü
olsaydı, hiçbir hekim hiçbir hastasından bu gücü esirgemezdi.
Tıbbi müdahaleler bazen istenildiği gibi sonuçlanmayabilir, hasta
iyileşmeyebilir, kötüleşebilir, hatta kaybedilebilir. Bu olaylar
hekimin hatalı olduğunu göstermez veya sağlık
çalışanlarının hatalı olduğunu göstermez ekip
olarak. Tabii, hekim veya sağlık çalışanının
hatalı olduğu düşünülüyorsa bunun için yapılması
gereken şey bellidir.
Dolayısıyla,
şiddetin asla bir hak arama yolu olmayacağını ve bunun bir
suç olduğunu hepimizin zaten kabul ettiğini düşünüyorum ama
topluma da bunu çok net bir şekilde anlatmamız gerekiyor. Bu tür
olayların hak ettiği cezaya çarptırılmaması, benzer
olayların yaşanmasına da zemin hazırlayacaktır.
Zaman zaman bizler de
hekim olarak görüyoruz, iletişim problemleri söz konusu olabiliyor.
İletişim sadece şiddeti yapanla şiddete uğrayan
arasında değil, daha sonraki aşamalarda, yargı veyahut da
polislerimiz, emniyet güçlerimiz arasında da bir iletişim
kopukluğu olabildiğini görüyoruz. Dolayısıyla, hak arama
yöntemlerinin de topluma net bir şekilde anlatılması ve toplumun
da yapılanlardan ortaya çıkacak cezai müeyyideleri de net olarak
bilmesinde fayda var.
İngilterede
gerçekten çok önemli çalışmalar yapılmış. Biraz önce
Sayın Bakanımız konuşmasında, alınacak
birtakım ek tedbirlerden bahsetti. Bunların
yapılmasının, sağlık alanında yaşanan,
istenmeden de olsa yaşanan bazı hadiselerin önüne geçeceğini
düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, toplumsal sorunlarda topyekûn toplumsal sorumluluk gerekir. Bu
nevi konularda siyasi duygularımızı bir kenara bırakıp
ortak adım atmak gerekir çünkü bu ülke bugün var, yarın da var olacak
ve bizlerin bu ülkeyi bizim devredeceğimiz kişilere daha iyi bir
şekilde devretmek gibi bir sorumluluğumuz var.
Kuşkusuz hepimizin
bir siyasi görüşü var, hepimizin bir olaya farklı yönlerden
bakabilme, olayları farklı yorumlayabilme yeteneğine sahip
olduğumuzu biliyoruz. Gelin bu konudaki, bu yöndeki görüşlerimizi ve
kabiliyetlerimizi bir kenara bırakalım, olaya hepimizin bir sorunu
gibi yaklaşalım ancak bu şekilde çözüm üretebiliriz. Sağlık
çalışanları hepimiz için çalışıyor, hepimizin de
onların yanında durma zorunluluğumuz var.
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, topyekûn ortak bir sorumluluk ortaya
koymamız bu ülkenin hayrına olacaktır ama tabii elimizi
taşın altına koyarken bir gün önce şiddeti önleme
adına imza atıp, ertesi gün de o imza attığımız
elimizle bir doktora yumruk atma sorumsuzluğu içinde de olmamamız
gerekiyor. Onun için, bunu kimden gelirse gelsin topyekûn karşılamak
ve bunu telin etmek durumundayız.
Tabii, her konuda
şahin kesilen Türk Tabipler Birliği ve SES sendikasının da
bu konuda çok fazla sesinin de çıkmadığını ifade
etmeliyim. Yani, olayı yapan a veya b partisinden, olayı yapan a veya
b şahsı olmasına göre de kanaatlerimizin değişmemesi
gerekiyor. Onun için, burada sorumluluğu başkası üzerine
atıp kendimizin bir kenara da sıyrılmaması da gerekiyor.
Dolayısıyla, bu konuda bizlerin ortak hareket etmesi bu ülkeye olan
sorumluluğumuzun da gereğidir.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başkan; toparlamak gerekirse canla başla
bayrağımızın dalgalandığı her yerde
sağlık hizmetini gönülden ifa eden sağlık
çalışanlarımıza çok şey borçluyuz. Geceleri uyurken
sağlığın nöbetini tutan, hastasının
iyileşmesini dört gözle bekleyen hekim ve sağlık çalışanı
kardeşlerimiz sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü fazlasıyla
hak ediyorlar. Şiddetsiz bir sağlık ortamı için siz
değerli milletvekillerimizin de elini taşın altına
koymasını ve bu sorunu siyaset ötesi bir sorun olarak algılayıp çözüme
gidecek yolda cesaretle adım atmasını arzuluyorum.
Sağlık camiasının da istek ve temennilerinin bu yönde olduğunu
biliyorum. Sağlık çalışanlarının fedakârca
çalışmasının karşılığını
fazlasıyla vermemiz gerektiğini de biliyorum.
İnşallah, bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonra da
Sayın Bakanımız zaten bu
komisyonun kurulmasını gönülden arzu etti çünkü öteden beri
sağlık sistemi ile şiddet veya gayrimemnun sağlık
çalışanı
-tırnak içinde ifade ediyorum- bağlamında birtakım
şeyler ifade ediliyordu. Umuyorum ki bu araştırma komisyonu
çalışmaları en azından bu eleştirilerin de yersiz
olduğunu ortaya çıkaracaktır. Ben beş yıl
sağlık müsteşarlığı yapmış bir
kişi olarak geçmişle mukayese edilemeyecek ölçüde hem
vatandaşımızın hem sağlık
çalışanlarımızın memnuniyetinin
arttığını ve onların arasında sevgi köprüsünün
daha kuvvetli bir şekilde kurulduğunu biliyorum, onu hissediyorum,
gördüm, yaşadım, bugün de yaşıyorum ama bu
araştırma komisyonuyla en azından -sağlık
dışından da mutlaka arkadaşlarımız olacaktır
veyahut da muhalefetten de arkadaşlarımız olacaktır- bunlar
konuşulacak, görüşülecek ve ortaya güzel bir rapor
çıkacaktır ve o raporla ilgili de Sayın Bakanımız
büyük bir hoşgörüyle burada, zaten bu çıkacak kararlarla ilgili
konuya duyarlı yaklaşacağını ifade etti.
Ben kurulacak araştırma
komisyonunun sağlık çalışanlarımızın daha
mutlu, vatandaşlarımızın da daha sağlıklı
olmasına vesile olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen sisteme girer
misiniz Sayın Hamzaçebi, sözlerinizin anlaşılması için.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Konuşmacı,
konuşmasında Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun dünkü grup toplantısında
kullanmış olduğu bir cümleyi kullanılış
amacından daha farklı bir anlamda kullanmak suretiyle grubumuza
sataşmada bulunmuştur. Sayın Kılıçdaroğlunun,
Gaziantepte meydana gelen olayda bir doktorun ameliyat ettiği bir
hastanın ölmesi sonucunda, onun torunu tarafından öldürülmesi
sonucunda Eğer o torun, o kişi, cinayeti işleyen kişi
dedenin maaşını alabilseydi bu cinayeti işlemeyecekti.
şeklinde özetleyebileceğim açıklamasını bir başka
anlama gelecek şekilde kullanmıştır. Bu nedenle, söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
Lütfen, iki dakikada
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın CHP Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
sağlık çalışanlarına yönelik olarak meydana gelen
şiddet olaylarının önlenmesine ilişkin olarak tüm siyasi
parti grupları tarafından verilen Meclis araştırma önergelerini
görüşüyoruz. Toplam on adet Meclis araştırma önergesi vardır,
bunun altı tanesi Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna aittir ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun öteden beri vermiş olduğu, vermekte olduğu
bu önergeler üzerine bugün -tabii ki, diğer siyasi parti
gruplarının da önergeleri var- böyle bir noktada buluşulmuş
olmasını olumlu buluyorum. Umarım ve temenni ederim ki,
kurulacak olan Meclis araştırma komisyonu bu konuda gerekli önlemleri
ortaya koysun ve yürütme organı da bu önlemleri alsın.
Sağlık
çalışanlarına yönelik şiddeti konuşurken, her
şiddet olayının veya birçok şiddet olayının bir
başka yönü de bulunmaktadır. Gaziantepte meydana gelen olayda
ameliyat edilen kişinin ölmesi sonucunda o kişinin torunu olan bir
şahsın, genç bir çocuğun doktoru öldürmesinin
arkasında -tabii ki, bu
öldürmeyi şiddetle kınıyoruz ama- bu olayın bir başka
tarafında da bir başka dram var. Bu aile parasız, yoksul, dar
gelirli bir aile. Sayın Kılıçdaroğlu buna vurgu yapan bir
ifade yapmıştır yani bu şiddet tabii ki, önlenmelidir,
hiçbir şekilde şiddetin haklı bir nedeni olamaz, kesinlikle bunu
reddediyoruz. Hiçbir şekilde şiddete hak vermek mümkün değildir
ama öte taraftan da ülkemizde bir yoksulluk vardır, insanlarımız
önemli ölçüde yoksuldur, dar gelirlidir, günlük geçim giderlerini karşılayamayacak
düzeydedir. Sayın Kılıçdaroğlunun ifade ettiği, bu
kişilerin aynı zamanda böyle bir gelire ihtiyacı olduğudur
yoksa herhangi bir şekilde bir başka anlama gelecek bir cümle
kullanmamıştır.
Teşekkür ederim, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin,
doktorların ve diğer sağlık personelinin çalışma
ortamlarının güvenliği ile ilgili alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/49) (Devam)
2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sağlık sisteminin ve
sağlık personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/113) (Devam)
3.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 26 milletvekilinin, doktorların ve
diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/118) (Devam)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin, doktorların maruz
kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)
(Devam)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, Şanlıurfa'daki
hastanelerde görev yapan doktorların uğradıkları
saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/253) (Devam)
6.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
(Devam)
7.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hasta ve hasta
yakınlarının sağlık çalışanlarına
uyguladıkları şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
(Devam)
8.- Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 37 milletvekilinin, ülkemizde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256) (Devam)
9.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hekimler ve sağlık
emekçilerine yönelik gerçekleştirilen ve özellikle son dönemlerde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)
(Devam)
10.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının nedenlerinin,
çözüm yollarının ve şiddeti önleyici politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)
(Devam)
BAŞKAN Şimdi, önerge sahibi
olarak şahsı adına söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şeker.
Buyurun Sayın Şeker. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞEKER (Gaziantep)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bizler bu
araştırma önergelerini hazırlarken ciddi bir zaman
harcıyoruz. İş olsun diye, Meclisin
çalışmasını engellemek amacıyla da bunları
yapmıyoruz. Mecliste önergeler hazırlanırken de aynı
yöntemi izliyoruz. Ama görüyorum ki, yani muhalefet partisi böyle bir
araştırma önergesini verdiğinde, böyle bir değişiklik
önergesini verdiğinde hep bu gözle bakılıyor, Bir engelleme
amacıyla mı yapılıyor? maksadıyla
bakılıyor; oysa bizim bu önergeyi verdiğimiz tarih ekim
ayının 6sı. Aytuğ arkadaşımızın,
Sayın Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının önerge
verdiği tarih eylül ayıydı. O önerge de gündeme gelmedi. Biz
kendimiz onu 14 Martta bu Mecliste gündeme getirdik. Dedik ki:
Sağlıkta artan bir şiddet var. Artmasa bile, aynı kalsa
bile, eksilse bile sağlıkta bir şiddet var ve bunu kabul etmek
lazım. Bu, sağlık çalışanlarına karşı,
hekimlere karşı, hemşirelere karşı yapılan bir
şiddet. Buna bir tedbir alalım, bunu düzenleyelim, elimizden geleni
yapalım. diye bir önerge vermiştik ve 14 Mart vesilesiyle de Meclise
getirdik, maalesef yine sizlerin ret oylarınızla kabul edilmedi.
Sevgili arkadaşlar, şimdi,
belki de ekim ayında biz böyle bir komisyon kursaydık ve
çalışsaydık, ekim ayında bunu gündeme getirseydik, bu
sorunları çözmeye çalışsaydık belki de bu
arkadaşımız bugün aramızda olacaktı; bence
aslında işin en can alıcı noktası burası. Lütfen,
bu konuda verilen bu araştırma önergelerinin biraz daha ciddiyetle
üzerinde durup, araştırıp, üzerinde çalışıp
sonuçlandırmaya çalışmak lazım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Esenyurt Devlet Hastanesinde şiddetin olduğu gün!
MEHMET ŞEKER (Devamla) Evet,
evet
Şimdi, sayın milletvekilleri,
sağlıkta dönüşüm, başlangıçta, o gün Genel
Başkanımızın da bahsettiği gibi iyi umutlarla
başladı, bazı şeylerde düzelme oldu. Bunlara biz de tabii,
doğru yapılanlara doğru demek zorundayız ama maalesef son
yıllarda sağlıkta dönüşüm sağlıkta
ticarileşmeye döndü. Artık sağlıkta hastaneler bir ticarethane,
maalesef hastalar da bu ticarethaneye gelen müşteriler olarak görülmeye
başlandı. Özel hastane sayılarında artış oldu.
Özel hastane sayıları artarken bunları büyük şirketler
kurmaya başladılar. Özel sağlık şirketleri
açılırken belli bir zaman sonra bu hastanelere maalesef
vatandaştan para alabilmesi için katkılar konulmaya
başlandı. Bu katkılar öyle rakamlara çıktı ki yüzde
90lara ulaştı. Dolayısıyla şu anda özel bir hastaneye
giden vatandaş ekonomik durumu yerinde değilse bu katkıları
ödeyemez durumda. Dolayısıyla büyük çoğunluğuyla hastalar
devlet sektörüne, devlet hastanelerine dönmeye başladılar, bu da bu
hastanelerde yığılmalara sebep olmaya başladı. Burada
maalesef sağlıkta dönüşüm bize aslında çok ciddi bir
şekilde bir sıkıntıyı da gündeme getirdi. Bu neydi? Bu
da
Biz hep şunu söylüyoruz: Sağlıktan ne kadar memnunsunuz?
vatandaşa soruluyor. Yüzde 76 memnunum. Ama aynı şey
doktorlara soruluyor Sayın Bakanım da burada, biliyor- doktorlar da
diyor ki: Biz de verdiğimiz hizmetin yüzde 85inden memnun değiliz.
Sevgili arkadaşlar, maalesef son
yıllarda sadece reçete yazan, tahlil yapan, tetkik yapan bir doktor grubu
yetiştirmeye çalıştık. Performanstan para alan, bunun için
mücadele eden, bunun için gayret gösteren bir hekim grubu oluşturmaya
başladık. Oysa ülkemizde ciddi anlamda koruyucu sağlık
hizmetine önem vermemeye başladık, bunun da çok ciddi
Aslında
ben daha önce de bundan bahsetmiştim, yine söyleyeceğim, maalesef
şu anda koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli önemi
vermediğimiz için diyabet hastalığında, hipertansiyonda,
kalp hastalığında, kronik obstrüktif akciğer
hastalığında, verem ve kanser gibi hastalıklarda da
artış var. Demek ki bir şeyi yanlış yapıyoruz.
Çok hasta bakmakla, çok insanı tedavi etmekle, çok insana reçete yazmakla,
çok insana tetkik ve tahlil yapmakla bir yere varılmıyor. Bir ülkenin
en iyi göstergesi, işte kronik hastalıkları artıyorsa o
ülkede sıkıntı var demektir ve yine bilim adamları diyorlar
ki: Bir sonraki nesil sizden daha kısa ömürlü olacak. Bunun sebebi ne?
Maalesef koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli önem
vermediğimizden kaynaklanıyor.
Ve en önemlisi de, biraz önce buradan
konuşurken herkesin söylediği gibi, siyasi polemikler
sağlıkta şiddetin artmasına sebep olmuştur. Ne dedik?
Doktorları açgözlü olmakla suçladık. Ne dedik? Yurt
dışından hemşire getireceğiz. Siz yeteneksizsiniz, siz
bu işi yapamazsınız; biz size yurt dışından
hemşire getireceğiz. dedik. Ne dedik? Size yurt dışından
doktor getireceğiz. dedik. Maalesef Doktora değil ben
hemşireye iğne yaptırırım. dedi Sayın
Başbakan. Bütün bunlar, maalesef, siyasi anlamda polemik konusu olmakta ve
sağlıkta şiddetin, bugün önümüze gelen şiddetin en önemli
sebeplerinden de birisi olarak görülmektedir.
Sayın Ünüvar, burada, hekim
arkadaşlarımızın eylem yapmasını eleştirdi.
Sevgili arkadaşlar, hekimler böyle bir günde eylem yapmayacak da ne zaman
yapacak? Bir hekim arkadaşımız hayatını
kaybetmiş, sağlıkta şiddet alabildiğince artmış,
her gün
Kamuoyuna yansıyan bu bizim bildiğimiz, Sayın
Bakanın söylediği gibi de sadece bize bahsedilen, basına
düşen, haberimiz olan sağlıkta şiddeti konuşuyoruz
burada. Oysa her gün her hastanede hekimler ve sağlık
çalışanları itilip kakılmaktalar, bunları
yaşıyorlar; kimisi basına yansıyor, kimisi
yansımıyor ama yansımayanlar çoğunlukta. Onun için, burada
hekim arkadaşların, özellikle Türk Tabipler Birliğinin bu konuda
duyarlı davranmasını da takdirle karşılıyorum.
Peki, biz ne yapacağız
sağlıkta başarılı olmak için? Burada samimiysek -bu
komisyon tabii çalışacak, başarılı şeyler
yapacağına da eminim- aslında şunları yapmak
gerekiyor:
Öncelikle, Türk Ceza Kanununa
sağlıkta şiddet ile ilgili maddeleri eklemek zorundayız.
Bunu eklemiyorsak bu komisyon, maalesef, sadece bir rapor hazırlamakla
kalır.
Yine, başta Doktor Ersin Arslan
olmak üzere görevi başında bu tür saldırıya uğrayan
meslektaşlarımızın geride kalan yakınlarının
geleceklerinin güvence altına alınması ve sorumluluğun
yerine getirilmesi için tedbir alınması lazım. Bunu da
Bakanlığın yapması lazım.
Yine, kurduğunuz doktor
şikâyet hattı, kısa adı SABİM olan Sağlık
Bakanlığı İletişim Merkezinin,
sağlıkçılara, hekimlere yönelik bir şiddet unsuru olarak
kullanılmasına son verilmesi lazım. Hattın bu yönüyle
işlevinin gözden geçirilinceye kadar durdurulduğunun da açıklanması
lazım. Eğer tedbir alacaksak bunları yapmak zorundayız.
Tüm sağlık
kuruluşlarının -kamu, özel sağlık
kuruluşlarının- çalışan sağlığı
ve güvenliği yaklaşımıyla şiddet açısından
risk değerlendirilmesinin de yapılması lazım. Bunu da çok
acil bir şekilde Sağlık Bakanlığının
yapması lazım. Politikacıların, bakanların, üst düzey
yetkililerin hekimleri, sağlıkçıları hedef gösteren ve
değersizleştiren söylem ve üsluplardan da vazgeçmesi lazım.
Eğer bu komisyondan bir şey elde etmek istiyorsak bunları çok
kısa bir şekilde yerine getirmek zorundayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son yıllarda artış gösteren doktorlara
şiddet içerikli saldırılar toplumsal bir sorun hâline
gelmiştir. Bu durumun nedenleri ise sadece güvenlik boyutuyla açıklanamayacak
kadar derindir. Hastaların hakları konusunda yeterli bilgiye sahip
olmaması, ekonomik olarak yaşanan sorunların sosyopsikolojik
olarak dışa vurumu, hastane çalışanları için yeterli
güvenliğin olmaması ve daha da önemlisi çoğu zaman
sağlık sistemindeki bozuklukların tek nedeninin doktorlar
olduğunun yetkililer tarafından ifade edilmesi gibi nedenler
doktorları hedef hâline getirmektedir.
Ülkemizde yaşanan üzücü olaylar
sağlık personelinin moralini bozmakta, çalışma şevkini
kırmakta ve sağlık personelini de yıpratmaktadır.
Sağlık personeli hasta ve hasta yakınlarının fiziki ve
sözlü saldırılarına maruz kalmaya devam etmektedir. Hastane kampüsü
içerisinde bu tür olaylara müdahale edecek bir polis noktası
bulunmaması, hastanelerde bulunan polislerin sadece hastaneye intikal eden
adli vakalarla ilgilenmesi ve genellikle taşeron şirket elemanı
olan hastanelerdeki güvenlik görevlilerinin yeterli yetkiye sahip olmaması
sorunun güvenlik kısmının ne derece ciddi bir boyutta
olduğunu da bizlere göstermektedir.
Sağlık hizmetinin kaliteli ve
huzurlu bir şekilde sunulması, toplum
sağlığının gelişmesi açısından olmazsa
olmaz bir ilkedir. Sağlık personeli ve özellikle doktorların
saldırıya uğrayacağı düşüncesiyle hareket ederek
hizmet vermeye çalışması, toplum
sağlığının gelişmesine, yeterli katkıyı
sunmasına da engel olacaktır. Doktorların verimli
çalışmaması sadece toplum sağlığını
değil ülke ekonomisini de ciddi bir kayıpla
sonuçlandıracaktır.
Özellikle son yıllarda,
hastanın ölümü sonucunda hasta yakınlarının doktorlara
dönük uyguladığı şiddet, küçük saldırıların
ötesinde, ölümlere, ölümle sonuçlanmasa dahi sakat kalarak mesleklerinden
uzaklaşmalarına neden olmuştur. Doktorlar tehdit altında
olduklarını ve mesleklerini yapamaz hâle geldiklerini sık
sık da vurgulamaktadırlar.
Bu vesileyle, bu komisyona
çalışmalarında başarılar diler, hepinize
sağlıklı günler diler, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Şeker.
Şahsı adına söz isteyen
Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de her geçen gün artan
sağlıktaki sıkıntıların nedenlerinin
araştırılması, bunun için alınması gereken
tedbirler konusunda Anayasa'nın 98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasına ilişkin talebimizde önerge
sahibi olarak söz aldım.
Bugün burada esasen temel olarak söz
almamın nedeni, hayatını kaybeden doktor kardeşimizin
başına gelen olay ve bu arada, bugünlerde özellikle sağlık
çalışanlarına karşı yapılan muamele. Bunları
münferit olay olarak değerlendirmek mümkün olmuş olsa idi, bugün
burada bu önergeyi görüşüyor olmazdık. Ancak özellikle şunu
ifade etmek istiyorum: Bakıyorum, bütün siyasi partilere mensup
milletvekili arkadaşlar ne yapmışlar? Daha önce bu konuda önerge
vermişler. Önerge vermelerinin sebebi de açık. Bu konuda bir
rahatsızlığın hissedildiği, hissedilmeye
başlandığı için, bunun için önerge verilmiş. Fakat
iktidar ne yapmış? Bunu uygun görmemiş, böyle bir şeyin
görüşülmesine izin verilmemiş, yardımcı
olunmamış.
Ne
yapılması lazımdı? Buna gerçekten yardımcı
olunması lazımdı ki
Önerge verileli çok az bir süre
olmasına rağmen ne yapılmış? Hadise vuku bulmuş,
biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak böyle bir hadisenin görüşülmesi
konusunda mutabık kalmışız, bugün görüşüyoruz.
Durum o kadar vahim ki milletvekilleri,
önergeyi verenler sorunu taşımak için gayret gösteriyor, iktidar
gayret gösteriyor, herkes bu işten memnun olmaya çalışırken
ortam geriliyor, Sayın Bakan sıkıntı çekiyor. Varsa bir
mesele, hep beraber bunu götüreceksek ne yapacağız? Bunu
tartışacağız.
Burada özellikle ifade etmek
istediğim bir husus var. Bakın, iktidar ne için önerge verir?
Muhalefet verir, Araştırılsın. der ama iktidar ne için
önerge verir? İktidar muktedirdir, yapar. Bunu tartışırsınız,
araştırırız, ayrı mesele ama bunun ne olduğunu,
iktidarın bizatihi zaten bilmiş olması lazım, bu hadiseyi
gelip burada muhalefete anlatması lazım; Siz böyle diyorsunuz ama
bunun, her ne kadar sizin söylediğiniz gibi sonuç vuku bulduysa da, temel
nedeni budur. dersiniz.
Bakın, 23 Nisan günü, AKP grup
başkan vekili arkadaşlardan bazıları, bu hafta
oturumların sakin geçeceğini ifade ettiler, samimiyetle de
konuşuldu, biz de Genel Başkan Yardımcısı olarak
protokolde bulunduğumuz bir anda bütün parti grup başkan vekilleri bu
konuda konuşuyorduk. Ama gördük ki memleketin çok önemli bir meselesini ne
yapıyoruz? Açıkta tutuyormuşuz. Bu meseleyi getirdik burada
konuşuyoruz, milletin önünde konuşuyoruz. Sizin, milletin bizi en
çok benimsediği dediğiniz sağlık alanında bu hadise
vuku buluyor.
Bakın, ben kendi başıma
geleni anlatayım. Bir hastaneye gittiğimde neyi gördüm? Acil serviste
daha önce oldu bu- iş kazası nedeniyle gelen vatandaştan para
istendiği ifade edildi ve bir kargaşa oldu. Ben milletvekili olarak
olaya müdahil olmadım, sadece dinledim ve yatıştırmaya
çalıştım. O gün, burada milletvekili olan AKPli bir
arkadaş daha ben oradan ayrılmadan koşup gelip hastaneye Haluk
Ayhan şov yapıyor. diye konuşmuş. Buraya geldi ve
konuşmaya devam ediyor bu kürsüden. Ben Sayın Başkana dedim ki:
Ya bu doğruyu söylemiyor. Neden söylemiyor? Ben oradaydım,
hadiseyi gördüm. Bu, görmüş gibi anlatıyor. dedim. Yani bu
hadiselerde hissiyat olabilir, acelecilik olabilir ama ortada bir vakıa
var. Sağlık en önemli sektörlerden biri, ülkelerin en önemli
hususlarından biri. Sağlık çalışanlarının
şiddete maruz kalması, zaten mağdur olan o asistan
arkadaşların, o doktor arkadaşların, o Yetersiz.
dediğiniz, İthal edeceğiz. dediğiniz eş
değerleri bulunan doktor, hemşire, sağlık memuru arkadaşlarımızın
durumunun iyi olduğunu gösterir mi? Gerçekten
sıkıntılı bir durum.
Şimdi, Aile hekimliği
sistemini getirdik. diyorsunuz, Her şey fevkalade mükemmel. diyorsunuz.
Dört pilot ilden bir tanesi Denizliydi. Seçim öncesiydi, bir kuyruk
yığıldı -hastaneye gidemedi millet- aile hekimlerinde,
alelacele kalktı kuyruk hadisesi. Aile hekiminden hastaneye değil,
direkt hastanelere herkes gidiyor. Hâlbuki, bakın, ben yurt dışında
sağlık ekonomisi okudum, ben yurt dışında
sağlık hizmetleri finansmanıyla, sağlık
sigortasıyla ilgili de çalıştım, aile hekimliği
sisteminde aile hekimine gitmeden hastaneye acilin dışında giden
bir hasta durumu görmedim. Şimdi, gidin siz üniversite hastanelerine, gidin
devlet hastanelerine. Ne var? İnsanlar doğrudan doğruya oraya
gitmeye çalışıyor. Daha ben bugün ilgilendim. Hastaların
problemleri çözülmüş olsaydı, hastaların
sıkıntısı olmasaydı, memnuniyeti hakikaten sizin
dediğiniz gibi çok fevkalade olsaydı, bu insanlar bizleri, sizleri
aramazdı.
Ben, Sayın Bakana Plan Bütçe
Komisyonunda, yukarıda sordum, Bu aile hekimliğiyle sosyalizasyonun
farkını bir anlatın. dedim. Aldığım cevap beni
tatmin etmedi, açık söylüyorum. Zabıtlar orada. Sadece aradaki
bürokratik muamelelerde, ne oldu, azalma oldu. dedi. Hâlbuki bürokratik
muamelelerde aile hekimleri açısından bana göre artış oldu.
Şimdi, hizmeti satmak için gayret
ediyor. Âdeta orası ihaleye verildi. Batı ülkelerinde,
İngilterede vesairede bu sistem uygulanıyor ama sistemin kendine
göre neleri var? Aşama aşama onları geçerken bir eleme
yapıyor. O sıkıntıları ortadan kaldırıyor.
Ben bunun tahsilini yaparken gidip bir de operasyon geçirmiş bir
arkadaşınızım. Yani bu, sizin söylediğiniz anlamda,
meseleyi çözmüş değilsiniz.
Ülkenin doktor ihtiyacı var.
diyorsunuz. Peki, bu hadiseyi çözecek neler yapıyorsunuz, neler
yaptınız? Onuncu senedeyiz. Sıkıntılar var. Diş
hekimi başına vizite 67den 50lere geldiği zaman çok
seviniyorsunuz. Yani günde 50 tane ağız içine bakan bir diş
hekiminin bir netice alabileceğini, psikolojik olarak rahat bir insan
olacağını düşünmek mümkün mü? Değil. Onları,
işçi, bunu yapmakla zorunlu, önüne ne gelirse gelsin akşama kadar
bitireceksin diyebilecek bir şekilde ifade etmemiz,
sıkıştırmamız, netice almaya çalışmamız
doğru bir yaklaşım maalesef değildir.
Şimdi, hastane yapıyoruz.
Sayın Bakan burada. TOKİnin başındaydı.
Canımız istediği yere TOKİye hastane yaptıralım
diye uğraşıyoruz. Bazı yerlerde rant olsun diye hastanenin
olduğu yerlerden o hastaneleri kaldırıyoruz, ne yapıyoruz o
hastanelerin yerine? Alışveriş merkezi yapıyoruz, yani
kentsel yaşamı da felç edecek bir hâle sokuyoruz.
Sayın milletvekilleri, ülkelerin
sağlık düzeyleriyle ekonomik ve sosyal, kültürel
gelişmişlik düzeyleri arasındaki ilişkiler kuşkusuz
önemlidir. Ülkelerin bu durumda olması neyi gösterir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Devamla)
Ülkelerin sağlık hizmetleri talebinin ve arzının neyini
gösterir? Durumunu da gösterir.
Bu konuşmalar gerçekten önemli
ancak süreyi dikkate aldığımızda yetmediğini
görüyoruz. Bu vesileyle saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Ayhan.
(10/118) esas numaralı önerge
sahipleri adına Özgür Özel, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Özel. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle Gaziantepte yaşanan ve
hepimizi kahreden, hepimizi çok üzen o olayda görevi başında
kaybettiğimiz Ersin Arslana Allahtan rahmet ve acılı ailesine
de sabır diliyorum. Ersin Arslan gibi, geçmişte gerek görevi
başında şiddet görerek gerekse yine görevi başında,
insanları yaşatmak isterken çeşitli sebeplerle ve kazalarla
hayatını kaybetmiş olan tüm sağlık
çalışanlarını bir kez daha buradan rahmetle ve minnetle
anıyorum.
Vanda, bu Meclis çatısı
altında birlikte siyaset yaptığımız, parlamenterlik görevini
üstlendiğimiz bir milletvekilimiz tarafından şiddete
uğrayan Doktor Oğuz Eroğluna yapılmış olan
davranışı şiddetle kınıyor, bu şiddetin
kimden, ne şekilde gelirse gelsin, özellikle de bu Parlamentodan bir
barış çıkarmayı ümit eden bir partinin mensubu milletvekili
tarafından yapılmış olmasını da son derece
sıkıntılı buluyorum. Hele hele konu hekime karşı
şiddetken, bu konuda bütün muhalefet partileri çok önemli
eleştirilerde bulunup iktidar partisi buna kulaklarını
tıkamış, Bakanlık bu meseleye gerekli önemi vermiyorken,
böylesi bir hamle, o politikalarından dolayı sıkıntı
içine düşmüş olan Bakanlık ve iktidar partisi için âdeta bir can
simidi oldu, âdeta bir hayat öpücüğü oldu. Oysa Gaziantepte meydana gelen
cinayet göstere göstere geldi. Hani, kovboy filmlerinde birden bir rüzgâr eser,
ortalık sessizleşir, sonra kapılar kapanır, pencereler
kilitlenir, aslında kimse bir şey söylemez ama ne olacağı
bellidir, birazdan orada bir cinayet işlenecektir. İşte o
cinayeti herkes biliyordu. O cinayeti biliyordur da, kovboy kasabalarında
o kadar otoriter bir yönetim vardır ki kimse bunu söylemeye cesaret edemez
ama demokrasilerde böyle olmaz. Demokrasilerde birileri çıkar,
konuşur. İşte o kovboy kasabasındaki sessizliği, bu konuda
Sayın Bakanın zaman zaman çok kızdığı, biraz önce
iktidar partisinin sayın milletvekilinin şiddetle
eleştirdiği meslek örgütleri, odalar, meslek birlikleri, sendikalar,
sivil toplum kuruluşları seslendirir ve onlar derler ki: Birazdan
burada kötü şeyler olacak, buna tedbir alın. Onlar bunları
söylediler ama siz maalesef bunları dinlemediniz. Siz dediniz ki: Öyle
olsaydı yüzde 50 oy alır mıydık? Eğer öyle
olsaydı millî irade bizi seçmezdi. dediniz, Sağlık
hizmetlerinden memnuniyet oranı arttı. dediniz, Bizden öncekilere
bakın. dediniz, devri sabık yaratmayı marifet
saydınız. Ve açıkça şunu da söylemek lazım ki:
Kızakla doğuma giden bir hastanın veya at arabası üzerinde,
eşek sırtında hastaya giden doktorların resimlerini
Eskiden böyleydi, şimdi çok daha güzel. diye göstererek size
yapılan bu uyarıların hepsine kulak tıkadınız.
Ama sadece meslek odaları, meslek birlikleri, sendikalar değil,
muhalefet de görevini yaptı. Cumhuriyet Halk Partisi, bu Parlamento
döneminde -biraz önce Sayın Bakanın sunumunda da gördüğümüz
gibi- onun üzerinde konuyla ilgili verilmiş araştırma
önergesiyle konuyu gündeme getirmeye çalıştı.
Bakın, bugün, toplam 14 kişi
konuşacak bu konuda. Bu 14 kişiden -Sayın Bakanı saymazsak
ve iktidar partisi adına konuşma mecburiyetinden dolayı konuşan
Sayın Ünüvarı saymazsak- iktidar partisinden, AKPden kimse
konuşmayacak. Bu, İç Tüzük gereği böyle. Çünkü aslında
bugün konuşmak istiyorsunuz, dün Konuşmayalım,
tartışmayalım. deyip oylarınızla reddettiğiniz
benzer önergelere bugün destek veriyorsunuz ama harmanda izi olmayanın
hasatta yüzü olmaz. Bir kez Bu konu araştırılsın.
dememişsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bırakın Bu konu araştırılsın. demeyi, bizim
verdiğimiz önergeleri burada reddettiniz.
Son örnek: 14 Mart tarihinde, bizim
verdiğimiz önerge üzerinde, Sayın Aytuğ Atıcı burada
konuştu. Ondan sonra, Milletvekili İsmail Güneş çıktı
-kendisi de bir hekim- ve İsmail Güneş konuyla ilgili
yapmış olduğu konuşmada -toplam bir buçuk dakikasında
konuyla ilgili konuştu- şunu söyledi: 2002 yılında yüzde
2,8 olan sağlığa ulaşım bugün 7,5a
ulaştığı için, dolayısıyla eskiye göre çok fazla
bir yoğunluk olduğu için, tabii bu hasta hakları uygulaması
ilk defa başladığı için, başlangıçta
birtakım hastalar bu hakları kötü yönde kullandıklarından,
ne yaptıklarını bilmediklerinden, birtakım sağlık
çalışanlarının aleyhine birtakım hakları
kullanmış olabilirler. Ama şimdi, bilinç arttığı
için artık sağlık çalışanlarına şiddet daha
da azalmıştır, hekimle vatandaş bütünleşmiş,
ayrı kalmamıştır. demiş. Sonra devam etmiş Benden
önce konuşan Aytuğ Atıcı, üniversitede hoca olduğu
için herhâlde, eskiden üniversitelere gitmek için hocalara para öderdiniz,
herhâlde, o, bu yüzden bu sistemi eleştiriyor. demiş. Muhalefet
sıralarından Sayın Haydar Akar Niye böyle konuşuyorsun
kardeşim? diye uyarmış. O, bu uyarıyı dinlemeyip bu
konu hakkındaki bütün söylediklerini sonlandırmış ve
demiş ki: Dolayısıyla, bu şiddet daha da azalacaktır.
Sayın Sağlık Bakanımızın bu konudaki
çalışmaları devam etmektedir. Şiddete sıfır
tolerans uygulaması nisan ayında devreye girecek,
dolayısıyla sağlık çalışanlarına şiddet
tamamen sıfırlanacaktır. Dolayısıyla, ben bu önergenin
aleyhinde olduğumu söylüyor, saygılar sunuyorum. demiş,
inmiş. Toplam bir buçuk dakikalık konuşmalarınız var
ya, o konuşmalardan bir benzerini yapmış, Muhalefet gündemi
meşgul etmek istemektedir. demiş. Geri kalan sekiz buçuk dakika
boyunca sağlıkta dönüşümün ne kadar iyi bir şey
olduğunu anlatmış. Doktora şiddetten, bu, doktora
yapılan şiddete karşı alınması gereken
tedbirlerden bahsetmediği gibi Meclis bu konuyu sakın
araştırmasın. demiş ve sizlerin oylarıyla da bu konu
araştırılmamış.
Ne gerekiyordu? Maalesef, üzülerek
söylemek istiyorum ki Sayın Ersin Arslanın hayatını
kaybetmesi gerekiyordu, şimdi aynı içerikteki bütün önergeleri bir
araya alıp, sizin de buraya çıkıp Bizce de araştırma
komisyonu kurulmalıdır. demeniz için.
Sayın Bakan Şiddeti mazur
göstermeyin. diyor -birtakım eleştiri- son derece haklı. Ama
şiddeti mazur göstermenin bir yöntemi de tam tersinden
baktığınızda şudur: İngilterede de bu var.
demek aslında aynı şekilde şiddeti mazur göstermektir ve o
kadar yanlış bir meseledir ki. Oradaki hak arama bilincinden, hak
aramanın önündeki engellerden, suçun gizlenmemesi konusundaki toplumsal
duyarlılıktan, geri bildirim mekanizmasının etkinliğinden
falan elbette bahsedeceğiz ama bir de suçun tanımından bahsetmek
lazım. Evrensel anlamda şiddet, dünyanın
anladığı, İngilterenin anladığı anlamda
duygu ve davranıştaki aşırılık demek.
İngilterede bir sağlık
çalışanı, bir kişi kendisine sesini yükselttiğinde
oradan bir form çıkarıyor, F7 denen formu ve orayı dolduruyor,
hastanın ismini, kendi ismini ve onu gönderiyor. Bu bir şiddet
vakası olarak kayıtlara geçiyor. Oysa bizde doktor kaçıyor,
elinde sopayla kovalıyor, jandarma gidiyor, polis gidiyor, zor alıyor
elinden ama tutanaklara, kayıtlara geçmiyor. Sayın Bakanın
bugünkü konuşmasında bu gizleme vakalarının üzerine
gidileceğini söylemesi belki de en önemli ve destek olmamız gereken
en önemli kısım. Bizde, karnına bıçağı yemeden,
kafada bir şey kırılmadan doktor şiddet görmüş
sayılmıyor. Sadece doktorlar değil sağlık
alanındaki tüm çalışanlar, ambulansın şoförüne kadar,
Türkiyede küfür yiyor, şiddet görüyor, bütün sağlık
çalışanları.
Özellikle meslektaşım
eczacılar, iktidar partisi gelmeden önce bir çeşit katılım
payı alırken, bugün toplam on çeşit -geçen sefer saydım,
Sayın Bakan da itiraz etti, teker teker sayıp paralarını da
koyduk ve sonunda haklı olduğumuz çıktı. O kadar
olmasına kendisi de şaşırdı Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı- on çeşit para alınıyor, eczanede,
hastanede, maaştan. Bazen maaşındaki kesintiyi eczacıya
bilen, bazen Sen beni muayene mi ettin, nasıl muayene ücreti istersin?
diyen hastaların eczacılar her gün sözlü şiddetlerine ve
saldırılarına maruz kalıyorlar. Salonda eczacı
milletvekilleri var, Kalmıyoruz. derlerse, Bu sistemden vatandaş
memnun. derlerse, Her gün eczanede bir kavga olmuyor, bu iş aslında
itişmeye, kakışmaya kadar varmıyor ama biz polisin
olduğu bir acil serviste değil de eczanemizde bire bir bununla
muhatabız, bu yüzden kayıtlara geçmiyor. derlerse ben
çıkarım, buradan bir daha sözlerimi geri alırım. Eczanede
yapılan bu zulmün karşılığında hekime
karşı şiddet konusunda duyarlılık artınca, benim
meslektaşlarım beni hem sosyal medyadan hem de telefondan
yağmura tuttular, İlla bir eczacının da ölmesi mi
gerekiyor? Her gün eczanede, bu sağlık sisteminin bize
yüklediği, bizimle hiç ilgisi olmayan sıkıntılar yüzünden
hastalardan mağduriyet görüyoruz. dediler ama bir tane somut örnek
verdiler. En son, Çanakkale Eczacı Odası Başkanı Jale
Hanımın eczanesinde, bir şizofreni hastası bir ay önce
aldığı ilacı -şizofreni hastasının
ilacıyla arasındaki psikolojik bağı ben burada
anlatmayayım, siz çok daha iyi biliyorsunuz- almaya gittiğinde,
Senin ilacını devlet ödemiyor, kutu başına şu kadar
fark ödeyeceksin, yerine bu ilacı alacaksın. dediğinde, hasta
çıkıyor, birkaç dakika sonra içeriye elinde bir kürekle giriyor ve
eczaneyi darmadağın ediyor, eczane çalışanları
canını zor kurtarıyorlar.
Bu konuda komisyon kurulması
doğrudur. Olduğumuz yerdeyiz, sizinle aynı yerde
buluştuğumuzda doğruyuz. Başka canlar ortadan kalkmadan,
başka sağlık şehitleri ortaya çıkmadan bu meseleye hep
beraber çözüm aramayı diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Özel.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Vekilim.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Sayın Başkanım, Hatip benim konuşmalarımı
yanlış olarak
BAŞKAN Sizin ne zamanki konuşmanız
Sayın Güneş?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
14 Marttaki konuşmama değindi.
BAŞKAN Lütfen oturun Sayın
Milletvekili.
10/252 esas numaralı önerge
sahipleri adına Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer.
Buyurun Sayın Yüceer. (CHP
sıralarından alkışlar)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Sayın Başkan, ismimi zikretti
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, ismini zikretti farklı bir anlama yol açacak
şekilde.
BAŞKAN Sayın Yüceer
konuşmasını yapsın, o sırada tutanakları
isteyeceğim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ben de isterim,
adım geçti.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık
çalışanlarının maruz kaldığı şiddet
olaylarının nedenlerinin ve çözüm yollarının tespiti amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına dair benim de dört
ay önce verdiğim önerge üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum.
Hiçbir evlat kolay yetişmiyor,
hiçbir mesleği icra etmek gerçekten kolay değil ancak hekimler
gerçekten zor yetişiyor. İşte bunlardan birisi de, ailesinin
kıymetli doktoru, meslektaşımız Doktor Ersin Arslan.
Ameliyat ettiği hasta yakını tarafından geçtiğimiz
hafta görevi başında öldürüldü. Buradan kendisine Allahtan rahmet,
ailesine ve tüm sağlık çalışanlarına
başsağlığı diliyorum.
Hepimiz biliriz ki sağlık
olmadan hiçbir şey olmaz, önce sağlık diye başlarız
sağlık olsun diye bitiririz. İşte, en eski ve yeryüzünde
insan olduğu sürece devam edecek olan hekimlik mesleği ve
sağlık hizmeti bu sebeple çok önemli. Sağlık bir toplumun
geleceğini belirleyen ve aynı zamanda etkileyecek en önemli alanlardan
biridir ama maalesef, ülkemizde Sağlıkta Dönüşüm Programı
adı altında tam gün, performans uygulamaları, kamu hastane
birlikleri ve kanun hükmünde kararnamelerle sağlık hizmeti nitelik ve
kalite kaybı yaşadı, hekimlerin ve sağlık
çalışanlarının çalışma alanları daraldı
ve çalışma huzuru kalmadı.
Hekimlerin yüzde 84ü verdiği
sağlık hizmetinden, kalitesinden memnun değil ama Sayın
Bakan hastaların yüzde 90ının bu sağlık hizmetinden
memnun olduğunu söylüyor. Bu hizmet ne kadar çelişkili, ne menem
çelişki gerçekten! Eğer sağlık hizmetlerinin kalitesini
sadece hasta memnuniyetiyle ölçerseniz
Tabii, hastayı müşteri,
hastaneyi ticarethane olarak görürseniz sağlık hizmetlerinin
kalitesini de hasta memnuniyetiyle değerlendirebilirsiniz.
Hekimlerin büyük bir kısmı
mutsuz ve umutsuz ancak her şeye rağmen sistem hatalarını
düzeltme, daha iyi hizmet verme adına eylemler yapıyorlar, bu
noksanlıklara kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışıyorlar.
Sağlıkta dönüşüm süreci
hızlı bir şekilde devam ediyor ama sağlık sistemindeki
karmaşa ve belirsizlikler artmaya devam ediyor. Hizmetlerin nitelik
kazanmadığını tam tersi kaybettiğini, sağlık
sunumunda eşitliğin olmadığını hepimiz
yaşayarak görüyoruz. AKP İktidarının sürdürdüğü
politikalar ve söylemlerle sağlık sektörünün asıl
mağdurları hastalar ve sağlık çalışanları
karşı karşıya getiriliyor. Hak etmediği ifadelerle
sağlık emekçisi olan doktorlar hedef hâline geliyor. Uzun, zorlu bir
eğitimden geçen, en zor koşullarda en özverili şekilde
çalışan meslek gruplarından biri olan hekimlik mesleği,
mevcut iktidarın siyasi geleceklerinin ve çıkarlarının
doğrultusunda itibarsızlaştırılmakta,
haksızlığa uğramakta, şiddete, hatta cinayetlere maruz
kalmakta.
Gün geçmiyor ki değişik
illerimizden fiziki ya da sözlü şiddete maruz kalmış doktor
haberleri gelmesin. Adanada kadın meslektaşımız küfürlü
konuşmaması doğrultusunda uyardığı hasta tarafından
şiddete maruz kaldı. Tekirdağda bir
meslektaşımız kimliği meçhul kişilerce
bıçaklandı. Manisada bir başhekim hasta baktığı
esnada milletvekilini kapıda karşılamadığı için
görevinden alınarak cezalandırıldı. Diyarbakırda bir
doktor hanım kaymakam tarafından sözü dinlenmediği sebebiyle
darp edildi. Vanda bir doktor, milletvekilinin eşine ve çocuğuna geç
müdahale ettiği gerekçesiyle dayak yedi. İzmirde yine bir kadın
doktor, hasta yakınları tarafından dayak yedi ve Gaziantepte
Uzman Doktor Ersin Arslan yaşamını yitiren bir hastanın
torunu tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Peki, hekimlerin ve sağlık
çalışanlarının tüm bunları yaşamasının
nedeni ne? Biz biliyoruz ki sağlık çalışanları
alanında şiddete uğrama diğer iş yerlerinden 16 kat
fazla. Sağlık personeline yönelik şiddetle ilgili tüm
yapılan araştırmalarda toplumsal şiddet ortamı,
sosyokültürel düzey, sağlık politikalarının hastayı
müşteriye indirgeyen etkisi, acil servislerde yaşanan eksikler
Bu
listeyi uzatmak mümkün. Hekimlerin en çok maruz kaldığı fiiller
öldürülme, yaralanma, tehdit ve hakaret. Peki, iş yoğunluğu?
Altyapı, teknolojik yetersizlikler, sistem hataları,
Sağlıkta Dönüşüm Programıyla yamalı bohçaya dönen
sağlık sektörü hiç hesaba katılmadan, sağlıkla ilgili
her olumsuzlukta sağlık çalışanları, özellikle
doktorlar suçlanıyor, hedef gösteriliyor. Yoğun bakımda yer yok,
serviste boş yatak yok, kan bulunmaz, poliklinikte fazla bekler, hasta
iyileşmez, ilaç alerji yapar, elektrikler kesilir, hastaneyi sel basar,
suçlu belli; suçlu doktor. Bu ve bunun gibi, bir sürü, sağlık
sistemindeki sistem hataları ve eksikler, haksız söylemler hekime
saldırıya dönüşüyor.
Peki, bu son dönemde şiddetin bu
kadar artmasının nedeni ne? Sağlık Bakanı Ben
vatandaşın cebinden doktorun elini çekeceğim. diyor.
Başbakan bir hastanenin açılışında Doktor efendi dönemi
bitti. Beğenmeyen çekip gitsin. diyor. Sözü geçenler kim? Zorlu, uzun bir
eğitim döneminden geçen, gece gündüz demeden, tatil demeden, hafta sonu,
mesai kavramı olmadan çalışan, yaptığı her acil
ameliyatta ciddi stres alan, risk alan, sadece işini yapmaya
çalışan ve bunun karşılığında hak
ettiği helal parayı kazanmayı isteyen binlerce namuslu, dürüst,
bu işin maneviyatı ve mesleki saygınlığı için her
türlü zorluğuna göğüs geren hekimler. Bu sözler, hekimlerin hak
ettiği ifadeler değil. Üzülerek ifade ediyorum: Bu ve çok benzer olay
var, benzer söylemler var ama ben çok uzak günlere, yıllara
gitmeyeceğim. YGS şifre skandalını yaşadık.
Geleceklerine sahip çıktı gençler, şifreyi protesto edip
sokaklara döküldüler. Gençleri, Başbakan provokatör olmakla
suçladı. Bu öğrencilerin karşısına istersem ben 10
bin öğrenci çıkarırım. dedi. Sivas katliamı
sanıklarının zaman aşımına uğraması
neticesinde üzüntülerini paylaşan mağdur yakınlarına biber
gazı, su sıkıldı. Sayın Başbakan bu zaman
aşımı kararına Hayırlı olsun. dedi. Bakın,
bugün, kadına şiddet, kadın cinayetleri korkutucu boyutlarda.
Haklarının, emeklerinin peşinde koşanlar yerlerde
sürükleniyor. Muhalif tek bir sese bile tahammül edilemiyor. Muhalefet
milletvekilleri yerlerde tekmeleniyor. Ağzını açana biber
gazı, su, cop! (CHP sıralarından alkışlar)
Geçtiğimiz hafta, bir meslektaşımız, doktorumuz görevi
başında hasta yakını tarafından öldürüldü.
Meslektaşları Artık yeter! diyerek sokaklara döküldü.
Başbakan ne dedi biliyor musunuz? Meslektaşlarının
acısını paylaşan doktorları
kınadığını söyledi. Günümüz Türkiyesinde şiddet
değil, şiddete uğrayanlar kınanıyor. Hakkını
arayanlara, emeğinin peşinde koşanlara biber gazı, su, cop!
Sayın milletvekilleri, bu söylemler sizin de
aklınızı karıştırmıyor mu,
vicdanlarınızı sızlatmıyor mu? Sayın
Başbakan, YGS şifre olayının sorumlularının
karşısında durup hesap soracağına, emeğinin
çalınmasına isyan eden, geleceğine sahip çıkan çocuklarımızın
karşısında duruyor. Bir türlü yakalanamayan katliam
sanıklarını bulup yargının önüne getireceğine,
zaman aşımına Hayırlı olsun. diyor. Başbakan,
en kutsal, en özverili mesleklerden biri olan hekimlere uygulanan şiddeti,
cinayeti kınayacağına, acıyla feryat eden meslektaşlarını
kınıyor. Şiddete uğrayanların
kınandığı tek ülke bizim ülkemiz herhâlde.
Değerli milletvekilleri, sizi bilmem ama benim bu
yapılanları, bu sözleri ne aklım alıyor ne de yüreğim
kaldırıyor. Şiddetin haklı bir gerekçesi yok. Biz sözlü ya
da fiziki şiddetin her türlüsüne karşıyız. Sağlık
emekçilerinin itibarsızlaştırılmasını,
sağlık hizmeti verenin de sağlık hizmeti alanın da
sağlığının tehlikeye atılmasını kabul
edemiyoruz, etmiyoruz ve kimden gelirse gelsin, ne türlü olursa olsun
şiddetin her türlüsünü ve şiddetin destekçilerini
kınıyorum.
Sağlık hizmeti, hekimi, hemşiresi,
sağlık personeli ve hastalarıyla bir bütün. Sağlık
hizmetinin kalitesinin yükseltilebilmesi hekimleri, sağlık
çalışanlarını, hastaları mağdur ve mutsuz
etmeden, hak ettiğini vererek, çalışma ortamını
düzelterek mümkün. Daha fazla çalışanın şiddete maruz
kalmaması ve insana hizmeti ilke edinmiş hekimlerin cinayetlere
kurban gitmemesi için ben Sayın Bakanımızı göreve
çağırıyorum. Hatadan dönmek de bir fazilettir. Bu
Sağlıkta Dönüşüm Programından dönmenizi ve acilen
Başbakanın ve Sağlık Bakanının hekimleri hedef
gösteren bu haksız söylemlerden ve Ben yaptım, oldu. zihniyetinden
vazgeçmesini diliyorum.
Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yüceer.
Sayın Güneş, buyurun, söz
talebiniz var. Ne için söz istiyorsunuz? Sistemi açtım, buyurun. Ne için
söz istiyorsunuz öncelikle?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Sayın Başkanım, bir önceki Hatip
BAŞKAN Sayın Özel.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Sayın Özel, evet, benim konuşmamın, çok azının
sağlık çalışanlarına şiddete yönelik olduğundan
ve burada bunları savunmadığımdan bahsetti. Bunların
ben yanlış anlaşıldığını
Bunu
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN İki dakika söz
veriyorum Sayın Güneş, buyurun kürsüden. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Tamam
efendim, yanlış anlaşıldığını söyledi,
düzeltildi.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Uşak Milletvekili İsmail Güneşin,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben de sözlerime başlamadan önce,
Gaziantepte meydana gelen bu menfur olayı şiddetle
kınıyorum, lanetliyorum ve hayatını kaybeden Doktor Ersin
Arslana yüce Allahtan rahmet diliyorum, yakınlarına ve sağlık
camiasına da başsağlığı ve sabırlar
diliyorum.
Tabii ki sağlık
çalışanları çok özveriyle çalışmaktadırlar. Ben
de bir hekimim, yirmi iki yıllık bir hekimim ve sağlık
çalışanlarına şiddeti biz kınıyoruz ve sağlık
çalışanlarına şiddet olmasını asla istemiyoruz.
Fakat daha önceki araştırma
önergesinde de konuşan konuşmacılar, sağlık
çalışanları hakkında, bunların önlenmesi hakkında
konuşmayıp daha çok Sağlık Bakanlığımızın
uyguladığı sağlık politikalarına
değinmişlerdir. Ben de bunlara cevap olarak o konuşmayı
yapmışımdır ve dolayısıyla da sağlık
çalışanlarına şiddet sadece bugün var değildir,
eskiden de vardı. Bu sözlü ve fiziki şiddet, ben SSK hastanesinde
çalışırken her kapıdan giren hasta Sizin
maaşınızı biz veriyoruz. diye başlıyordu. Bu
eskiden yok da şimdi var oldu diye bir şey yok ve
dolayısıyla da sağlık çalışanlarına
şiddetin önlenmesi gerektiğini biz de düşünüyoruz ve bununla
ilgili, Sağlık Bakanımızın beyaz kod
uygulamasını başlattığına biz değindik ve
dolayısıyla da sağlık çalışanlarına
şiddeti muayene olan hastalar değil, onların yakınları
ve akıl ve ruh hastaları daha çok uyguluyor. Şu doğrudur:
Biz sağlığa ulaşımı arttırdık ve
dolayısıyla da eskiden olan muayene sayısını belki
2ye arttırdık
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hani
yanlış söylüyordum? Hani buna cevap vermeye
çıkmıştınız?
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) -
ve ameliyat olan sayısını 2ye katladık.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sıfırlandı mı?
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) - Dolayısıyla sizin unuttuğunuz bir
şey var:
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
Sen o gün Hayır oyu verdirttin mi bu gruba verdirtmedin mi? Hayır
oyu verelim. dedin. Hani buna cevap verecektin?
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) - Burada sağlık çalışanları bizim
vatandaşımızdır
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu
kadar konuşmuşsun
Bu kadar konuşmuşsun
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) -
ama diğer taraftan, şimdiye kadar hak arama
özgürlüğü olmayan vatandaşın hakkını da korumak bizim
hakkımızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) - Dolayısıyla onların da hakkını
koruyacağız.
Teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Özel.
Sayın Akarın
bir söz talebi vardı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sataşma var bana, ben söz istiyorum.
Özgür Bey
konuşmasında benim ismimi telaffuz ederek
BAŞKAN Kim
sataştı Sayın Akar?
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Özgür Bey
BAŞKAN Öyle mi
Sayın Özel? Ne diye sataştı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Vatandaş gözüyle ben de iki dakika konuşayım, hep doktorlar
konuşuyor.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akar.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Biraz ciddiyete davet ederseniz iyi olur
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Uşak Milletvekilimiz İsmail Güneş, kendisinin
sözlerini çarpıttığımı, kendisinin konu hakkında
aslında uzun konuştuğunu ama benim bunu çarpıtarak ifade
ettiğimi söyleyerek söz istedi ama konuşması boyunca bu
iddialara hiç cevap vermedi.
Ben söz istemiyorum,
sadece şu tutanaklara geçsin: Konuşması burada, aynen
dediğim gibi. Sadece bir buçuk dakikası konuyla ilgili,
yarısında da ondan önce konuşan Hatibimizi Hoca olmasından
dolayı üniversiteye yatırmak için para istemekle itham ediyor. Ondan
sonraki kısımda da Sağlık Bakanının
çalışmaları iyidir. Nisan ayında biz bunu inşallah
sıfıra indireceğiz. diyor ve grubunu Hayır oyu vermeye
davet ediyor, ben bunun altını çiziyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özel, zaten konuşmaları
tutanaklarda var.
VI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin,
doktorların ve diğer sağlık personelinin çalışma
ortamlarının güvenliği ile ilgili alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/49) (Devam)
2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sağlık sisteminin ve
sağlık personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/113) (Devam)
3.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 26 milletvekilinin, doktorların ve
diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/118) (Devam)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin, doktorların maruz
kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm
yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)
(Devam)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin, Şanlıurfa'daki
hastanelerde görev yapan doktorların uğradıkları
saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/253) (Devam)
6.- İzmir Milletvekili
Hülya Güven ve 22 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
(Devam)
7.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hasta ve hasta
yakınlarının sağlık çalışanlarına
uyguladıkları şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
(Devam)
8.- Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 37 milletvekilinin, ülkemizde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256) (Devam)
9.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hekimler ve sağlık
emekçilerine yönelik gerçekleştirilen ve özellikle son dönemlerde artan
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)
(Devam)
10.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının
nedenlerinin, çözüm yollarının ve şiddeti önleyici
politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)
(Devam)
BAŞKAN - (10/253)
esas numaralı önerge sahipleri adına Nurettin Demir, Muğla
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Demir. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN DEMİR
(Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
burada son yıllarda her alanda ve özellikle sağlık alanında
sağlık çalışanlarına yönelik giderek artan
şiddeti görüşüyoruz. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve değerli
yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan,
bakın, şiddetin bu kadar artmasının,
ağırlaşmasının iki nedeni var: Birincisi ekonomik
neden, bunu göz ardı etmeyin; ikincisi, sağlıkta dönüşüm
politikalarının geldiği noktadır. Örnekleyeceğim,
Antepte Doktor Arslan. Dedesinin kanserden öleceğini on yedi
yaşındaki, on sekiz yaşındaki delikanlı biliyor.
Yardım istiyor, diyor ki: Sayın Doktor, ben bunun öleceğini
biliyorum zaten ama bunun öldüğünü söylemeyin, raporlamayın çünkü
benim geçinecek durumum yok. Ben devletten yardım alıyorum, dedemin
adına yardım alıyorum. Ve geleceği yok bu
delikanlının. Geleceği olmadığı için de, hastane
idaresi onun öldüğünü bildirdiği için de ve gittiğinde bankadan
parayı çekeceği zaman karşılığını
görmeyince gidip doktoru öldürüyor. Aslında, orada bu hançerlenen
kişi doktor değil devletin kendisidir, Hükûmettir yani. Bu kadar
yoksulluğun arttığı bir ülkede maalesef bu tür
şiddetlerin artması en büyük nedenlerdendir.
İkincisi, önemli
bir nokta tabii ki, özellikle vatandaşın ödediği katkı
payları son zamanlarda iyice artmıştır. Sağlık Bakanı
Doktorla hasta arasında para ilişkisini keseceğiz. dedi. Çok
mutlu olduk, gerçekten hoşumuza gitti bu uygulama ama bir de baktık
ki kendisi hastayla hekim arasında, hastane arasında bir para
ilişkisi kurdu ve âdeta bütün hastalardan bıçak parası almaya
başladı, bütün hastalardan. Hangi sağlık kuruluşuna
giderseniz gidin, istisnasız bıçak parası ödemeden, en az 5 lira
ile başlayıp bu 40 liraya çıkan bir ödemeyi yapmadan kimse
dışarı çıkamıyor. Eskiden parası olan özel
muayenehaneye gider parasını öderdi. Şimdi herkes para ödemek
zorunda. Az para zannetmeyin, sürümden kazanıyor. 74 milyonla 5, 10 ya da
40 lirayı çarpın ve bulun. Sadece normal polikliniklerde değil,
acil servise gidenler de para ödüyor. Bakın, nasıl oluyor? Sizin karnınız
ağrıdı değil mi? Ne yaparsınız? Gece nereye
gidersiniz? Acil servise gidersiniz. Acil servise gittiğiniz zaman
eğer gaz sancısıysa yeşil işareti yapılıyor,
vatandaş eczaneye gittiğinde bakıyor ki cebinden para
kesilmiş, ilaç parası kesilmiş ve dönüyor o doktora şiddet uyguluyor.
Şimdi, bu uygulamalar yani
sağlıktaki dönüşüm uygulamalarının bir başka
örneğini de size burada örnek olarak sunmak istiyorum. Sevgili
milletvekilleri, saygıdeğer milletvekilleri; Urfada sabahleyin biraz
geç kaldı diye bir doktor başhekime mazeretini anlatmaya
çalışıyor, ters yüz oluyor, kavga çıkıyor ve
öğleden sonra o hırçınlıkla, o kızgınlıkla
doktor gidip tabii ki nasıl hizmet etsin? Kendisini anlamayınca ve
karşılıklı çatışma veyahut da kavga sonucunda bir
bakıyor ki, başhekim, kendi şıhının,
müritlerinin, tarikatının 30-40 tanesi gelmiş, dövdürmeye
kalkışıyor. Devlet yok, Hükûmet yok, koruma yok. Sayın
Bakan diyor ki: Biz koruma sayısını arttırdık.
Efendim, koruma sayısını artırsanız, her hekimin
cebine birer tabanca koysanız maalesef bu ekonomik ve sağlıkta
dönüşüm politikaları nedeniyle bu işi çözemezsiniz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlıkta şiddete nereden gelindi? Ne oldu da bu
halk kendisine sağlık ve şifa veren doktoruna, hemşiresine,
sağlık çalışanına sürekli saldırır, öldürür
duruma geldi? Geçmişte doktoru için minnet duyan, köyünden
yumurtasını, hediyesini doktora getiren bu topluma ne oldu? Nusret
Fişek Hoca zamanında, sosyalizasyon döneminde dağlarda, karda
kışta, at sırtında halkına sağlık hizmeti
veren ve el üstünde tutulan doktora halkın minnet duyduğunu maalesef
göremiyoruz artık günümüzde. Doktor Mete Tan dönemindeki mesleki
hazzın doruk noktasına ulaştığı, bugüne göre çok
daha başarılı bir tam gün uygulamasına, 12 Eylül darbesiyle
sağlık alanındaki barış ve mutluluğa son verildi.
Darbe liderinin demeç ve uygulamalarıyla hasta-hekim,
halk-sağlık çalışanı arasındaki huzur bozulmaya
başladı. Kenan Evren, her gittiği yerde Bu doktorları
bağlayın, kaçmasın, aldıkları maaş benim
subayımdan, generalimden çok fazla. gibi söylemlerle halkı
kışkırttı, gerçek tam gün uygulamalarını ortadan
kaldırdı. Sonraki yıllarda da bu söylemler giderek arttı,
özellikle 2003 ve sonrasında Sayın Başbakanın, Sağlık
Bakanının sağlık çalışanlarını
aşağılaması ve hor görmesiyle birlikte Sağlıkta
Dönüşüm Projesinde sağlık çalışanına yeterli
değer ve önem verilmedi. Hekimi sürekli açgözlü göstermeleri bugünkü
noktaya getirdi. Hele Sayın Başbakanın Ben bunlara iğne
bile yaptırmam. derken iki kez gidip ameliyat olması içine
düştüğü aczin en güzel örneği değil mi? Ama bu tür
söylemler halk ve hasta arasında kartopu örneğinde olduğu gibi giderek
büyüdü, büyüdü ve bugün burada sağlıkta şiddeti konuşma ve
sağlıkta şiddeti araştırma noktasına getirdi.
Sağlık
Bakanlığının yüzde 80lere
çıktığını ifade ettiği hasta memnuniyeti ile
pratikte yaşananlar doğru orantılı değildir. Hasta
memnuniyeti yüzde 80lerde olsa hasta ve yakınlarının
taşkınlık yapıp sağlık personelleriyle tartışmak,
darp etmek hatta öldürmek yerine teşekkür ederek ayrılması
gerekirdi. Hasta memnuniyeti anketleri kurum performansını
etkilediği için hastalar tarafından değil kalite birimleri
tarafından masa başında doldurulmaktadır. Sağlık
personeli memnuniyet anketlerinin personellerce doldurulması
istenmektedir. Bu anketler özgür iradeyle doldurulan anketler değildir.
Ben, özellikle Sayın Bakan ve
ekibine buradan söylemek istiyorum, özetlemek istiyorum: Darp ve şiddet
olaylarında temel unsurlar şunlardır: Sağlıkta Dönüşüm
Programında vatandaşın yanlış bilgilendirilmesi,
sağlık çalışanlarının
vasıfsızlaştırılması, mesleklerin birbiriyle
çatışması ve farklı istihdam modelleri,
vatandaşın Başbakan ve Sağlık Bakanının
açıklamalarıyla kendinde hak bularak sağlık personeline
saldırması, idarelerin siyasilerden korkması ve sağlık
çalışanlarını cezalandırması, 184
hattının yanlış kullanılması, sağlık
kurumunda hizmet sunumu için gerekli donanımın olmaması,
yetersiz personel çalıştırılması, mevzuat
yanlışlıkları, idarecilerin kanun ve yönetmelikleri
bilmemesi, sevk ve idarenin profesyonel kadrolarca yapılmaması,
liyakate dayalı istihdam yapılmaması, aile hekimliğiyle
insanların hizmete ulaşması
kısıtlandığı için hastanelere başvurmaları
ve uzun süreli beklemeler sağlıkta şiddeti artıran
unsurlardır.
Maalesef sağlık
çalışanları arasında çok büyük bir ayrım
yapılmaktadır. Bir vatandaşın yine Şanlıurfa
Susurluk Devlet Hastanesinde eşini Adanaya süren düşünce
Gidiyor
Ankaraya diyor ki: Ben eşimi tekrar yanıma almak istiyorum. ve ona
söylenen teklif şu: Eğer sen üyesi olduğun sendikadan ayrılırsan
senin istediğini, bunu yaparız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) İftira, iftira
Büyük iftira bunlar!
NURETTİN DEMİR (Devamla)
Maalesef bu çok yaygın. İnsanlar baskı altında,
sıkıntı altında ve dertlerini bir türlü söyleyemiyorlar.
TTB ile ilgili bir şey söyledi AKP
milletvekili arkadaşımız. Gidin TTBnin sayfalarına
bakın. Geçenlerde Dünya Tabipler Birliği Başkanı ve
Tabipler Konseyi Başkanı geldi. Hekimlerin çekmiş olduğu sıkıntılar
anlatıldı hem Ankarada hem İstanbulda. Maalesef hekimler, sağlık
çalışanları gerçekten Türkiyenin şu anda sesini
çıkaramayan sessiz kesimleridir.
Ben özellikle, şiddetin ortadan
kalkması için her türlü konuda grubumuz adına, grubumuz olarak
elimizden gelen desteği vereceğimizi burada ifade ederek iyi
akşamlar diliyorum.
Sağ olun, teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Demir.
Şimdi, (10/254) esas numaralı
önerge sahipleri adına söz isteyen Muharrem Işık, Erzincan
Milletvekili.
Buyurun Sayın Işık. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlıkta
çalışanlara şiddet konusunda söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sağlıkta şiddet
konusunda hemen hemen her gün bir haber kanalında şiddetle ilgili bir
haber duymaktayız. Tabii, bunda asıl önemli olan bir de duyulmayanlar
var. Sağlık kurumunda, tüm kurumlarda her gün kesinlikle bir
şiddet meydana gelmektedir. Tabii, sağlıkta şiddetin bir
sürü çeşidi oluyor; küfür var, hakaret var, aşağılayıcı
davranışlar var, sözlü yazılı tehditler var, darp var,
yaralama var, öldürme var. En sonunda Ersin arkadaşımızın
on yedi yaşında bir genç tarafından katledilmesiyle maalesef
yeni gündeme alıp bunu tartışmaya başladık.
Şiddeti düşünürken, tabii, biraz gerçekleri görmek lazım. Biz
buraya çıktığımız zaman bir tek olması gereken
siyasi yönüne bakıyoruz.
On sekiz, on dokuz yıl pratisyen
hekim olarak çalıştım, daha çok sağlık
ocaklarında ve acillerde çalıştım. Önce şunu görmemiz
lazım: Hasta acile neden gidiyor, özelikle son dönemlerde? Hasta acile iki
sebepten gidiyor:
1) Sabah gittiği zaman poliklinik
sırasında fazla beklemeyeyim diye gidiyor.
2) 5 liralık katkı
parasını vermeyeyim diye gidiyor.
Dolayısıyla hasta
yığılması meydana geliyor. Günde 500den başlayıp
bine kadar hasta bakan hekimlerimiz var. Tabii, bizim bazen özellikle
gözlemlerimizde, camdan baktığımız zaman hasta
dışarıdan gelirken güzel, neşeli bir şekilde, kahkaha
atarak yanındaki biriyle birlikte geliyor, tam içeri girdiği zaman
hasta başlıyor suratını asmaya ve sinirlenmeye. Bunun da
sebebi Oraya gittiğim zaman acaba muayene olabilir miyim, olamaz
mıyım? diye, Biraz sinirli hareket edeyim, orada sert
çıkayım, rahatça muayene olup gideyim. diye. Bu şekilde
hastaya
Vatandaşın son zamanlarda, tabii, şeyi artmaya
başlıyor. Tabii, burada vatandaşı öyle bir
alıştırdık ki memur gider rapor ister, eğer vermezse
hekime hakaret eder, kimse ses çıkarmaz; öğrenci gider sene sonunda
rapor almak ister, vermediği zaman hakaret eder yine ses çıkmaz;
ilacı yazar, eczaneye gider, eczanede ilaca fark çıkar, doktor
sorumlu tutulur, kaymakamlar doktoru ezer, savcılar doktoru ezer, valiler
doktoru ezer. Eski Türk filmlerini izleyin, doktorlar beyefendi kişiler
olarak, Hızır gibi yetişen kişiler olarak gösterilirken,
yeni dizileri izleyin, yeni dizilerde organ mafyasına girmiş,
üçkağıtçılık yapan, hep bir yerlerde kendi menfaatini
düşünen insanlar olarak, bilinçli olarak gösteriliyor. Bu son
yıllardaki filmlerde özellikle bunlara çok dikkat çekmemiz lazım.
Toplum da bunu tam özümsemeye başladı. Dizilerde, yine izleyin,
polisleri görün, polisler doktorları emir eri gibi kullanıyor, emir
eri gibi emirler verip o şekilde işlem yaptırıyorlar.
Tabii, toplum da bunları izledikçe doktorları o şekilde görmeye
başlıyor.
Ama tabii asıl neden bunlar
değil, asıl sebep uyguladığımız bu
sağlıkta dönüşüm politikası. Bu politikalarda ısrar
ettiğimiz sürece Sayın Bakanım, maalesef, bu sağlıkta
şiddet hiç bitmeyecek, artarak sürecektir. O yüzden bundan bir an önce
vazgeçmemiz gerekiyor. Mutfakta yangın var. dediler,
bağırdılar, Sayın Bakanım güldünüz, hiç ciddiye
almadınız. Özlük hakları gasbedildi, yine ciddiye
almadınız. Seslerini yükseltince bunları farklı yönlere
çektiniz. Sağlık çalışanlarını özellikle Tabip
Odası ve sendikalar konuştuğu zaman sanki siyasi
rakibinizmiş gibi davrandınız. Tabii, zayıf ezildikçe güç
gösterisi yapmaya başlar, dolayısıyla da bunu hekimde dökmeye
başladı. Bütün bunların yansıması olarak kamusal
alanda şiddeti bir yaşam biçimi olarak görmeye başladık.
Dolayısıyla, insanlar da bunu getirip güzelce bize
yansıttılar.
Şiddetlerin baş sebeplerini
gördüğümüz zaman, aşırı hasta yükü var polikliniklerde ve
acilde. Hastalara ayrılan sürenin az olması hastaları
sinirlendiriyor. Hasta başına düşen tahlil ve diğer
tetkiklerin zor olması, bunların uzun sürmesi hastayı
kızdırıyor. Ekonomik krizler, yoksulluklar, alkol ve ilaç
bağımlılıkları da yine aynı şekilde
hastayı doktorla karşı karşıya bırakıyor.
Özellikle bu eksiklikleri bir an önce görmemiz, eğer yapacaksak bu
komisyonu kurduğumuz zaman bunları bir an önce gidermemiz gerekiyor.
Sağlıkta Dönüşüm
Programında serbest piyasa ekonomisini hiçbir sınırlama
yapmadan uygulamaya soktunuz. Hekim-hasta ilişkisini maalesef
işletme-müşteri ilişkisi şekline dönüştürdünüz.
Artık performans sağlasın diye hastaya müşteri gözüyle
bakmaya başladık. O çok övündüğünüz Sağlıkta
Dönüşüm Programı kaliteli hizmet yerine, hekimliğin özlük
haklarını ve saygınlığını yok etti, âdeta
kişilerin saldıracağı bir zemin hazırladı. Siz
tüm yetersizliklerin tek sorumlusu olarak hekimi gösterdiniz. Tahlil yaptırmak
istiyor, tahlil yok, ya kit alınmamış ya da hastanede yok, hekim
sorumlu oluyor; film çekilecek, makine bozulmuş, yapılmıyor,
hekim sorumlu tutuluyor; acilde 500 tane hasta bakıyor, bir tanesini
atlıyor, MR gelmiş, atlıyor -olabilir, 500 hasta, bin hasta
bakıyor- dolayısıyla hekim şiddete uğruyor; yoğun
bakıma hasta gönderecek, yer yok, başka bir hastaneyi arıyor, o
hastaneden randevu alamıyor, hasta ölüyor, yine hekim sorumlu tutuluyor;
kendi hastanesinde yoğun bakımda yer olmuyor, bundan
sıkıntı çekiyor. Dolayısıyla bütün bunlar hekimi
direkt olarak yüz yüze getiriyor ve işin en ilginç tarafı da hekime
uygulanan şiddetin yüzde 86sını hasta ve hasta yakınları
yaparken, yüzde 14ünü de idare ve yöneticiler yapmaktadır. En sonuncusunu
da Gazi Üniversitesinde yaşadığımız olayda
görmüştük.
Bu şiddetlere rağmen hekimler
yine de şikâyetçi olmuyorlar. Neden olmuyorlar? Hasta psikolojisi
diyorlar, Sürülürüm. diye korkuyorlar, Sonuç alamam. diye
düşünüyorlar, velhasıl bir sürü sebeplerden dolayı hekimler
şikâyetçi olmuyorlar.
Hekimler tabii şunu da çok iyi
biliyorlar: Bundaki asıl sorumlu olan kişi o şiddeti yapan
kişi değil, bunu sosyoekonomik nedenlerden kaynaklanan
insanların fakirliği, zorlukta yaşaması, çektiği
eziyetlerin dışa vurumu olarak görüyorlar. Ekonomik
sıkıntılar, sosyokültürel problemler, eğitim bunların
en önemli, başında gelen şeyler.
Biraz önce yine söylemiştim,
tekrar etmek istiyorum çünkü komisyonda bunlara çok dikkat etmemiz gerekiyor
eğer sonuç alınacaksa. Hastalar neden memnun olmuyor? Muayene
sırasında uzun bekledikleri için, kendisinin geciktirildiğini,
bilerek geciktirildiğini düşündükleri için
sıkılıyorlar, fark çıktığı zaman maddi
sıkıntılara girdiği için,
tahlilleri gün gün bekledikleri için, filmleri de gün gün bekledikleri
için sinirlenip bu şekilde doktora saldırıyorlar.
Sağlık dönüşümünde ne
yapmamız lazım? Niteliksiz ve kalitesiz hizmet üretimine neden olduk,
bundan vazgeçmek lazım. Performansa dayalı sistemden vazgeçmemiz
lazım. Doktoru hastayla yüz yüze bırakmamamız lazım. Bütün
bu yapacağımız çalışmalarda eğer bunları
kaldırmazsak, dediğim gibi, sonuç alamayız, memnuniyetsizlik de
artar gider.
Özelleştirmeye çok önem verdik,
kamu hastanelerine bütün yatırımları kısarken özel
hastanelere özel teşvikler verdik. Dolayısıyla da en fazla yükü
çeken kamu hastaneleri maalesef sıkıntıya düştüler.
En önemli diğer neden,
sağlık sektörü yöneticileri ve siyasi yetkililerin sağlık
sorununa neden olarak hekimleri görmeleri ve göstermeleri; direkt hedef
gösterildik.
Siyasi iktidar ve yandaş
yöneticiler sağlık alanındaki yapısal eksiklikler, kaynak
yetersizliği ve sorunların çözülmesinde hekimleri sorumlu tuttular,
halka iyi hizmet vermemekle itham ettiler. Dolayısıyla bu da getirip
yine bizi karşı karşıya bıraktı.
Sağlıkta Dönüşüm Projesi
altında tüm sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin
yattığını artık bilmemiz gerekiyor, asıl hedefin
bu olduğunu düşünüyoruz. Bunu yaparken de maalesef hekimler ve
sağlık çalışanları şiddete maruz
kalmaktadırlar.
Bence yapmamız gerekenler
şunlar:
Sağlık
çalışanlarına karşı yapılan saldırılar
kamu davası olarak görülmeli -gerçi Bakanım söyledi, o konu da bence
iyi bir şey- bizzat Sağlık Bakanlığı bunu
yürütmeli.
Topluma verilen demeçlerde şiddeti
teşvik eden, kindar gençlik değil, başkalarına
karşı saygılı ve ilgili toplum gençliği
yetiştirmek için uğraşmalıyız.
İktidar ve sağlık
yöneticilerinin hekimlerimiz için sergilediği tutumlarını bir an
önce gözden geçirip vazgeçmeleri gerekiyor.
İthal hekim uygulamasından
vazgeçmeliyiz. Halka Bunlar size bakmazlarsa biz size ithal hekim getiririz
veya sizi uçakla yurt dışına götürür orada ameliyat
ettiririz... Türk hekimlerine Bizim size ihtiyacımız yok.
algısını verdirmeye çalışmaktan vazgeçmemiz gerekir.
Tam Gün Yasasıyla üniversitelerde
yaşanan kaosa son vermemiz gerekir. Hocalarımızı bu kadar
hor görmememiz gerekir, hocalarımız bizi yetiştirdi, bu duruma
getirdi.
Tabip odaları ve sendikaları
siyasi rakip olarak görmememiz lazım, onlarla birlikte
çalışmamız gerekmektedir.
Kamu Hastaneleri Birliği,
uygulamaya geçilirse eğer, burada kâr amaçlı kurulacağı
için kesinlikle daha fazla şiddet geleceği, daha fazla şiddet
olacağı kesindir. Kamu Hastaneleri Birliği uygulamasından
başlanmadan kesinlikle vazgeçmek gerekir.
Alınan katkı paylarından
vazgeçmek lazım. Vatandaşın zaten durumu ortada, bir de bunu
getirip buraya mal etmektedir. Özellikle aile hekimliğinde hastalar sanki
aile hekimleri kölesiymiş gibi davranmaya başladılar. Eğer
dediğimi yapmazsan seni bırakır başka hekime giderim. diye
söylüyor. Sayı düşmesinden korkan hekim de dolayısıyla
dediğini yapıyor ya da yapmadığı zaman şiddete
maruz kalmaktadır.
Her meslekte kötü niyetli insanlar
olabilir ama bunları tamamen bir mesleğe katıp kutsal
mesleğimizi karalamaya kimsenin hakkı olmadığını
düşünüyorum. Özellikle sağlık çalışanlarına,
birkaç istisna hariç, genelde aldıkları ücretlerin çok fazla
olduğu söyleniyor. Bu kesinlikle doğru değildir.
Aldığı neyse onun gerçekten vatandaşa açıklanması
lazım çünkü vatandaş hekimlerin korkunç maaşlar
aldığını düşünerek
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM IŞIK (Devamla) -
Benim
vergimle maaş alıyorsunuz. diyor. Dolayısıyla, buna tedbir
alınması lazım.
İnşallah hayırlı
olur diyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
(10/255) esas numaralı önerge
sahipleri adına Ali Öz, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Öz. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; sağlık çalışanları ve
hekimlere uygulanan şiddetin araştırılması için
verilmiş önerge üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Toplumsal yaşantının tüm
alanlarında şiddet giderek yaygınlaşan bir eğilim
hâline gelmiştir. Sağlık ortamının
sorunlarının tamamen sisteme bağlı olduğu artık herkes
tarafından aşikâr olarak bilindiği hâlde, hekimleri hedef olarak
gösteren ve söylemleri körükleyen kaynaklar hekimlere yönelik şiddeti de
körüklemektedirler.
Gün geçmemektedir ki bir hekim belki de
hiç hak etmediği bir şiddet eylemiyle
karşılaşmasın. Acil servisler, yoğun bakım
üniteleri başta olmak üzere hekimler neredeyse her gün, bazen ölümle
sonuçlanan şiddete maruz kalmaktadır.
Hekimler, her gün
bakacaklarının çok üstünde hastaya bakmaya zorlanarak olumsuz
çalışma ortamlarının katkısıyla hedef
tahtası hâline getirilmektedir. Performansa dayalı gelir teminiyle
yorgun düşen hekimlerden gerçek verimi alabilmek mümkün değildir.
Geçmiş dönemlere oranla 2-3 kat
daha fazla hasta bakılmasına ve beklentilerine cevap verilmeye
çalışılmasına rağmen, hekimlerin şiddete,
hakarete, şikâyetlere maruz kaldığını görüyoruz.
Hekimlere yönelik şiddetle ilgili haberleri son beş-altı
yıldır daha sıklıkla duymaya başladık.
Geçmişe oranla her yıl artan bu şiddet olayları artık
kırmızı alarm verirken Sağlık Bakanlığı
ve Türk Tabipler Birliğinin gündeminde konu nihayet ön sıralarda yer
bulmaktadır.
Toplumdaki en saygın meslek
sahipleri arasında görülen hekimlere yönelik şiddet
olayının artışı hekim örgütlerinin de önem
verdiği konular arasında yerini almaktadır.
Şifa dağıtan, sahip
oldukları bilgi ve deneyimleri hastalarını iyileştirmek
için kullanan doktorlarımızın ve sağlık görevlilerinin
karşılaştıkları kaba ve vahşi
saldırıları Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
şiddetle kınıyoruz. Yakın zamanda kaybettiğimiz
Gaziantepteki merhum doktor arkadaşımıza Allahtan rahmet,
ailesine ve tüm sağlık çalışanlarına
başsağlığı diliyorum. Ayrıca Van Bölge
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde acil tıp uzmanı olarak
görev yapan doktorumuzun bir siyasi parti tarafından
uğramış olduğu saldırıyı da şiddetle
kınıyorum.
Değerli arkadaşlar, günümüzde
artık hekime duyulan saygı uygulanan politika sayesinde gittikçe
azalmıştır. Çalışma ortamına ve hekimin sosyal
şartlarına hiç bakmadan artık direkt hekimi tahkir edici
şekilde sözlü sataşmalar görülmeye başlanmıştır.
Kadın olmasan seni pencereden atarım. Bu raporu vermek
zorundasınız. İlaçları niye yazmıyorsunuz? Bizim
paramızla burada çalışıyor ve maaş alıyorsunuz.
sözleri hastanelerimizde önceki yıllara göre daha çok duyulur hâle
gelmiştir. İktidarın sağlık alanında çizdiği
pembe tablolar, gerçekle bağdaşmayan sanal başarı
hikâyeleri doktor-hasta ilişkisini zedelemiş ve bunların
birbirine düşmesine kapı aralamıştır. AKPnin politika
tercihi sağlık hizmeti verenlerle hastaları ve
yakınlarını birbirine hasım hâline getirmiştir. Bugün
doktorlar, hemşireler ve sağlık teknisyenleri huzursuz ve
mutsuzdur. Hastalarla birlikte aileleri gergin ve stres yüklüdür.
İstatistiklerde, daha önce konuşma yapan milletvekili
arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi hekim
arkadaşlarımız ve sağlık çalışanları
gün geçtikçe şiddete daha fazla maruz kalmaktadır.
Bu sorunu gerçek manada çözmeyi
amaçlıyorsak şiddetin sebeplerini doğru ortaya koymak, çözüm
yollarında da ortak akıl oluşturmak zorundayız. Daha önce
14 Mart Tıp Bayramı gününde hekimlere uygulanan şiddetin
araştırılması ve çözüm önerileri noktasında Meclis
araştırması istendiğinde, maalesef, bu konuda yeterli
duyarlılığın gösterilmediği açık bir şekilde
ortaya çıkmıştır. Özellikle toplumumuzun geneline
baktığımız zaman, kadınların
uğramış olduğu şiddetin maalesef
meslektaşlarımız arasında özellikle kadın hekimlere de
daha sık uygulanmakta olduğunu görmekteyiz.
Tabii ki, bu arada, Sağlık
Bakanlığının sıkça bahsettiği,
vatandaşın sağlık hizmetinden memnuniyet oranında
artmanın olmasını on yıllık iktidarları döneminde
başarmış olmalarının övüncünden her AKP milletvekili
arkadaşımız gururla bahsetmektedir ancak sağlıkta
şiddetin önlenmesi ve bu noktada alınacak olan önlemleri ciddi manada
değerlendirmek için sadece vatandaşın memnuniyetini esas
alırsak bir sonuç alamayacağımız da ortadır.
Dolayısıyla özellikle şu
soruların cevabına dikkat çekmek gerekiyor: Hekiminiz size yeterli
süre ayırdı mı? Bu soruya verilen cevap yüzde 40lar
oranında evet,
Hekiminiz sizi yeteri kadar muayene
etti mi, dinledi mi? diye soruluyor, yüzde 43 oranında evet,
Hekiminizin size koyduğu
teşhis ve verdiği tedaviden memnun kaldınız mı?
sorusuna yüzde 35 oranında evet cevabı veriliyor.
Ancak benzer bir araştırmada
özellikle sağlık çalışanları ve hekimler üzerine
yapılan bir anketin sonuçlarını da göz ardı etmemek
lazım. Burada Ankara Tabip Odasının hekimlere yönelik yapmış
olduğu bu ankette iki sorunun cevabı çok kötü. Birisi, hekimlere şu
soru yöneltilmiş: Geleceğe dair umut taşıyor musunuz?
Olumlu cevap verenlerin oranı sadece yüzde 7,3. Ama daha dramatik olan bir
sorunun yanıtı var: Hastalarınıza nitelikli ve yeterli
sağlık hizmeti sunulduğunu düşünüyor musunuz? Buna verilen
olumlu cevap yüzde 13ler civarında. Hekimler arasında yapılan
anketler ve gözlemler gelecekten umut taşıyanların yüzde
10ları geçmediğini göstermektedir.
İktidar şöyle bir hava
yayıyor: Sağlık reformu yaptık, her şeyi düzelttik,
her şey çok iyi. Hasta sağlık kurumuna gelip de durumun hiç de
böyle olmadığını görünce bunun sorumlusu olarak doktoru
görüyor. Bunun dışında Başbakanın Doktor efendi
dönemi bitti., Ben doktora iğne bile yaptırmam, adamı felç
eder., Çalışmak istemiyorsanız çekin gidin. türündeki
sözleri, ayrıca Sağlık Bakanının Tuzu kuru
doktorlar., Paracı doktorlar. türündeki sözleri de hastalar üzerinde
kışkırtıcı bir etki yaratmıştır
doğal olarak.
Sağlık
çalışanları hiç bu kadar sevgisiz, hürmetsiz, değer bilmez
bir sağlık bakanına ve onun yönetim dönemine de
rastlamamıştır.
Bütün bunlar hekimlerimizin ve
diğer sağlık çalışanlarımızın can
güvenliğini tehdit eden ve bir meslektaşımızın da
hayatını kaybetmesine kadar uzanan bir süreç olarak karşımıza
çıkmıştır.
Sağlık Bakanının
şunu söylemesi gerekiyor insanlara: Sorunlar devam ediyor
sağlık alanında. Lütfen hastaneye giderken bilin ki öyle her
şey çok düzgün falan değil bu ülkede. Bunu başarmak da gerçekten
çok kolay değil. Geçmişte hastalar bunu bilerek gelirlerdi. Bilirdik
ki hastanelerde sıkıntı var, kuyruk var. Bugün yine var,
bekleniyor. Ama şimdi, akşam Bakanı dinleyip de her şey
pırıl pırıl, sorunsuz, çok iyi işliyor sistem
beklentisiyle gelince hasta da hayal kırıklığına
uğruyor ve bu da maalesef, üzülerek ifade ediyoruz ki şiddete
dönüşüyor.
Değerli milletvekilleri, demokrasi
kültüründen ve ileri demokrasiden bahsedenlerin, bir
meslektaşının uğradığı saldırı
sonucu ölmesine gösterdiği demokratik eylemi hoş görememenin bile
şiddete prim tanımaktan başka ne anlamı olabilir? Zaten sağlık
çalışanlarını ve başta hekimi hasta önüne
atarsanız, bu sonucu peşin peşin kabul etmiş olursunuz.
Hekimlerin vatandaşa karşı sorumluluğunu onlara hiç kimse
öğretemez. Hekimin buna ihtiyacı yoktur. Şartlar ne olursa olsun
sağlık vermek, şifa vermek, hayata dönmeye aracı
olmanın manevi huzuru ve hekim vicdanı bu sistemin yürümesinin ve
yürütülmesinin tek belirleyici sebebidir. Hekimlerimiz koruma altına
alınmalıdır. Aksi takdirde sağlık hizmetleri sürekli ileriye
değil, geriye gidecektir.
Sağlıkta şiddetin önüne
geçebilmenin yolu, özellikle başta hekimler olmak üzere meslek
saygınlığını arttırmak, hekimlerin
sorunlarına kulak vermek ve her şeyi tek başına ben
bilirim mantığından vazgeçmek, çalışma
şartlarını iyileştirmek, sağlık alanında
görsel ve yazılı basında vatandaşı eğitmek ve
bilinçlendirmek, oradaki çalışanların ana hedefinin öldürmek
değil, yaşatmak olduğunu ifade etmekten geçer. Polisiye
tedbirlerle ve ceza artırmaları bu konuda çözüm sağlayamaz.
Sağlık hizmetlerinin herkes
için eşit, ulaşılabilir, nitelikli, parasız,
sağlık emekçilerinin sömürülmediği, vatandaşların
hizmet almadaki memnuniyetinin yanında, en azından -üzerine tekrar
basarak ifade ediyorum- hizmet verenlerin de onlar kadar memnun olduğu
günleri yaşatabilirsek şiddeti ancak bu noktada çözebiliriz. Yoksa
X-Ray cihazları koymakla, özel güvenlik tedbirleri almakla,
eğitilmiş özel güvenlikçi bulmakla, şiddete yol açan temel
sorunları göz ardı edersek önümüzdeki yıllarda ve zamanda
korkarım ki sağlık çalışanlarına ve hekimlere
uygulanan şiddet giderek dozunu artıracaktır diyor, yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öz.
(10/256) esas numaralı önerge sahipleri adına
Mustafa Baloğlu, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Baloğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA BALOĞLU (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sağlık çalışanlarına
yönelik şiddetin önlenmesi hakkındaki önerge üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, öncelikle, geçtiğimiz hafta
Gaziantepte hunharca bir cinayet sonucunda hayatının en verimli
döneminde kaybettiğimiz kıymetli meslektaşımız Doktor
Ersin Arslana Allahtan rahmet; ailesine, sağlık camiamıza ve
milletimize başsağlığı diliyorum. Yine, Vanda
darbedilen Değerli Meslektaşım Oğuz Eroğluna da
geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Bu gibi olayları yapan
insanları, insani, vicdani ve ahlaki değerlerden nasip
almamış insanlar olarak değerlendiriyorum ve bu gibi kabul
edilemez olayların bir daha tekrarlanmamasını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, şiddet sadece
sağlık çalışanlarında değil, toplumun her
kesiminde, her meslek grubunda maalesef yaşanmaktadır; toplumsal bir
yaradır. Örnek olarak, geçen hafta derse geç gelen öğrencisi tarafından
bıçaklanan öğretmeni hepimiz okuduk ve duyduk ve bu gibi hadiseleri
sık sık yaşıyoruz. Bu gibi elim hadiseler ne kadar kabul
edilemez ise, bunlar üzerinden Sağlık
Bakanlığımıza, Hükûmetimize haksız eleştiride
bulunmak ve siyasi rant devşirmeye çalışmak da o kadar elim ve
kabul edilemezdir. Hükûmetimizin başlattığı
Sağlıkta Dönüşüm Programıyla birlikte sağlık
hizmetlerinde katettiğimiz mesafeyi görmezden gelmek ve geçmişi
unutmak ve bu gibi hadiselerle, yapılan hizmetleri yok saymak en hafif
tabirle haksızlıktır. Sağlıkta Dönüşüm
Programı ile sağlık çalışanlarına yönelik
şiddetin arttığı iddialarını doğru
değerlendirebilmek için Sağlıkta Dönüşüm
Programının uygulamalarını gözden geçirmekte fayda
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlıkta
Dönüşüm Programı hastanelerimizi tek çatı altında
toplamıştır. SSKlı, BAĞ-KURlu, Emekli
Sandığı ayrımı kalkmış, vatandaş özel
hastaneler dâhil, istediği hastaneden hizmet alabilir hâle gelmiştir.
Bunun şiddeti körüklediği söylenebilir mi? Elbette ki söylenemez.
Yine, vatandaşımız
hastanelerdeki ilaç kuyruklarından kurtulmuş, yeşil
kartlılar dâhil, tüm vatandaşlarımız istediği
eczaneden ilaç alabilir duruma gelmiştir. Bunun şiddeti
körüklediği söylenebilir mi?
Yine, vatandaşların
sağlık hizmeti alabilmeleri için belge, sevk kâğıdı ve
benzeri evraklar bulundurma zorunluluğu ortadan
kaldırılmış, sadece vatandaşlık numarasıyla
istediği her hastaneye başvuru hakkı gelmiştir. Bunun
sağlıkta şiddeti körüklediği söylenebilir mi? Elbette
söylenemez.
Vatandaşın hizmet
alabileceği hekimi seçme özgürlüğü getirilmiş, böylece
vatandaşın iletişimi en rahat sağlayabileceği, kendini
en rahat ifade edebileceği ve güvenebileceği hekime muayene olma
fırsatı getirilmiştir. Bunun şiddeti körüklediği
söylenebilir mi?
Böylece, korku, endişe ve panik
içerisinde acil servise başvurmuş veya acil bir travma geçirmiş
vatandaş Nereye gideceğim, bu hastane bana bakar mı? gibi
endişeler yaşamaksızın ihtiyacı olan hizmete
rahatlıkla ulaşabilmektedir. Bu gibi uygulamanın, bu dönüşümün
sağlıkta şiddeti körüklediği söylenebilir mi?
Yine, geçmişte acil durumlarda
vatandaşın ambulans hizmetleri için saatlerce beklediği ve
ambulans hizmetlerinden para talep edildiği dönemden, artık, bugün,
yurdun dört bir tarafında dakikalar içerisinde
ambulansımızın hatta helikopter ambulansımızın
hatta uçak ambulansımızın hastamızı -merkezden
planlanarak- kendi hastalığıyla ilgili ya da geçirmiş
olduğu travmayla ilgili merkeze yönlendirildiği ve en etkin
tedavisinin yapıldığı bir sisteme geçtik. Bunun
şiddeti körüklediği söylenebilir mi?
Yine, hastanelerimizde merkezî randevu
sistemi başlatılmış ve vatandaşımız, evinden,
Türkiyedeki istediği hastaneden -ya da İnternet üzerinden-
istediği hekimden randevu alabilme hakkına kavuşmuştur ve
vatandaşımız, hangi hekimi istiyorsa, hangi branşa muayene
olmak istiyorsa sadece telefonla veya İnternetten yaptığı
girişimle rahatlıkla ertesi gün ya da istediği gün muayene
olabilmektedir. Bu uygulamanın sağlıkta şiddeti
körüklediği söylenebilir mi?
Yine, tam gün uygulamasıyla,
vatandaşın muayeneye gitmek, para vermek durumunda kalmadan
istediği doktordan hizmet alma imkânı
sağlanmıştır. Bu uygulamanın şiddeti
körüklediği söylenebilir mi?
Yine, sağlık kurum ve
kuruluşlarının imkânları çok genişletilmiş, vatandaşın
başka bir kuruma gidip tetkik yaptırmak zorunda kalmadan orada hizmet
ihtiyacının karşılanması
sağlanmıştır. Bu uygulamaların sağlıkta
şiddeti körüklediği söylenebilir mi?
Yine, hastanelerimizin fiziksel
şartları çok iyileştirilmiş, hasta mahremiyetinin
korunması, hem de konaklama imkânları, otelcilik hizmetleri
çağdaş standartlara getirilmiştir. Bu uygulamaların
şiddeti körüklediği söylenebilir mi?
Hastanede rehberlik hizmetleri
başlatılmış, vatandaşların hizmet almaları
kolaylaştırılmıştır. Bunun ve bu gibi
uygulamaların şiddeti körüklediği söylenebilir mi?
İnsan kaynaklarının en
iyi şekilde planlanması suretiyle ülkenin doğusu ile
batısı arasında hekim iş yükü dengelenmeye
çalışılmış, vatandaşın sağlık
hizmetlerine erişimi kolaylaştırılmıştır.
Bunun sonucu olarak vatandaşlarımız Avrupadaki başvurulara
yakın oranda sağlık hizmetlerine başvurur hâle
gelmiştir. Yıllık hekime başvuru oranı
yaklaşık 3 kat artmıştır. Bu uygulamaların
sağlıkta şiddeti körüklediği söylenebilir mi?
SABİM ALO 184
aracılığıyla vatandaş herhangi bir
sıkıntısını Sağlık
Bakanlığına ulaştırabilmekte ve
sıkıntısını giderebilmektedir.
Yine, evde bakım hizmetleriyle,
sağlık kuruluşlarına ulaşamayan yatalak, engelli
hastalarımıza bakım hizmetleri sağlanmış ve bu
hastalarımıza bakacak ekipler kurulmuş ve bu bahsettiğim
nitelikteki hastalarımız evde bakım hizmetlerine
kavuşmuştur. Bu gibi uygulamaların, sağlıkta
dönüşüm uygulamalarının şiddeti körüklediği söylenebilir
mi?
Yine, performans uygulamasıyla
hekimlerin gelirleri artırılmış, daha çok
çalışanın daha çok kazandığı bir sistem kurulmak
suretiyle ağır iş yükü altındaki hekimlerin alın
terlerinin karşılığı ödenmeye
çalışılmıştır. Böylece sağlık
hizmetlerine daha kolay erişen vatandaşın artan hizmet talebi
angarya hâline getirilmeden karşılanmaya
çalışılmıştır. Hekimler tercih edilir olmak
istemekte, bu da hekimlerin hastayı memnun etmeye
çalışmalarına neden olmaktadır. Bunun şiddeti
körüklediği söylenebilir mi?
Değerli milletvekilleri, görüyoruz
ki Hükûmetimiz, sağlık hizmetlerini temel bir insan hakkı olarak
kabul ederek hayata geçirdiği Sağlıkta Dönüşüm
Programı ile sağlık alanında pek çok yapısal
düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Daha kaliteli, daha adil ve daha
kolay ulaşılabilir sağlık hizmeti sunma yolunda
geçmişte hayal edilemeyen başarılar
kazanılmıştır ve bu gelişmeler neticesinde
sağlık hizmetlerinden vatandaşımızın memnuniyet
oranı yüzde 39lardan yüzde 76lara çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özellikle son günlerde yaşadığımız
olaylar karşısında sağlık çalışanlarını
temsil eden bazı sivil toplum kuruluşlarının temsil
ettikleri kesimin haklarını koruyacakları yerde, birtakım
ideolojik davranışlarla, temsil ettiği kesimin görüşlerini
ve taleplerini yansıtmaktan öte, tamamen ideolojik birtakım
yaklaşımlarla birtakım hareketler yaptıkları
gözlenmektedir. Bunları saygıdeğer halkımızın
sağduyusuna, sağlık çalışanlarımızın
sağduyusuna havale ediyorum.
Görüyoruz ki Sağlıkta
Dönüşüm Programı ile sağlık çalışanlarına
yönelik şiddetin arttığı iddialarını doğru
değerlendirmemek gerekmektedir. Yapılan hizmetler ortadadır.
Bunları yok saymak ve Sağlık Bakanlığımıza
ve Hükûmetimize haksız eleştirilerde bulunmak kabul edilemez bir
durumdur. Bu yanlıştan bir an önce dönülmesi gerekmektedir.
Bu vesileyle, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili
araştırma önergesinin ve kurulacak komisyonun sorunlarımıza
çare olmasını ve değerli milletvekillerimizin
katkılarıyla bu şiddet olayının çözülmesini diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Baloğlu.
Şimdi, (10/257) esas numaralı
önerge sahipleri adına İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel.
Buyurun Sayın Tüzel. (BDP
sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, öncelikle ben de bu elim
kayıp nedeniyle bütün sağlık emekçilerine
başsağlığı ve geçmiş olsun diliyorum.
Sunulan bütün konuşmalar ve
önergeler, aslında sağlık emekçilerinin
yaşadığı sorunları fazlasıyla işaret ediyor.
Bu sağlık çalışanlarına dönük şiddet
hakkında Meclis araştırma komisyonu kurulması konusunda ben
de olumlu yönde görüş beyan edeceğim.
Evet, biraz önce burada Bakanı da
dinleme imkânı
bulduk.
2003 yılından
bu yana, sağlık emekçileri ve örgütleri, sağlıkta
dönüşüm politikasına karşı Hükûmete, Sağlık
Bakanına sesleniyorlar ama bunun karşısında Hükûmet ve
Bakanlık ne yapıyor? Başbakan, özellikle sağlık emekçilerini
ideolojik davranmakla suçluyor ve aşağılamaya, hakir görmeye
devam ediyor.
Biraz önce Doktor Ersin
Arslanın ölümünden dolayı üzüntülerini ifade eden Bakan
hekimliğini şimdi hatırlıyor ama Başbakan hekimleri
suçlarken, sağlık emekçilerine saldırırken hekimleri
savunmak o dönemde aklına gelmiyordu. Bir de burada, herhâlde bütün bu yaşananlardan
sonra Başbakana seslenmek ve son dönemlerde çokça
hatırladığımız gibi Acaba Başbakan bütün bu
söylemlerinden dolayı özür dileyecek mi? diye hepimiz merak ediyoruz.
Hani Doktorlar bir iğne vurmayı dahi bilmiyorlar. işte Yurt
dışından 150 dolara çalışacak hekim getiririm.,
Sağlıkçılar güler yüzlü olmalı. diyen ve her
konuşmasıyla bütün halkı sağlık emekçilerine,
hekimlere karşı güvensizliğe kışkırtan söylemlerin
sahibini işte bu görüşmeler nedeniyle hatırlamak istiyoruz.
Sorunlar ayyuka çıktığında
önlem almak yerine, paragöz ve güvenlikçi kafa, işte bir kez daha
doktorları özel güvenlikçilere, taşeron şirketlere emanet
etmekten başka çözüm bulamıyor.
Sayın Bakan, burada
Sağlık emekçileri, evet, eylem yapsınlar ama halkın
sağlık alma hizmetini de engellemesinler. diyor. Merak etmesinler,
sağlık emekçileri ve örgütleri burada Bakandan daha çok bir
şekilde -bu iş bırakma eylemlerinde- hasta haklarını
ve onların geleceklerini savunuyorlar, güvenceye alıyorlar,
düşünüyorlar.
Yani bizim göreceğimiz
burada, bir kez daha bütün bu yaşanan şiddet olaylarında
meselenin arkasında birkaç tane sosyopatın
saldırganlığı değildir, Bakanın izah ettiği
gibi ve burada, ölen Doktor Arkadaşımın üzerinden de
fırsatçılık ve hamaset yapmaya gerek yok, gerçekten çözüm
üretmek ve sorumlulukları da gizlememek gerekir. Nedir bu şiddetin
arkasındaki sorumluluk ve gerçeklik? Son Antepteki ölüm ve Sosyal
Güvenlik Uzmanı Ali Tezelin açıklamaları, biraz önce CHPli
vekil arkadaşımız da söyledi, asıl nedenlerin
arkasında, bu ölümün arkasında, yoksulluk ve yardım alma güdüsü
vardır. O genç yaşta katil olan çocuğun bu
saldırganlığının arkasında bu vardır.
Şiddetin kaynağında Hükûmetin politikası ve söylemleri
vardır; kışkırtıcı,
aşağılayıcı söylemler vardır, sorunları
örtmenin aracı olan sözler vardır.
Sağlıkta
dönüşümden çokça bahsedildi. Başta Türk Tabipleri Birliği olmak
üzere, Sağlık Emekçileri Sendikaları olmak üzere hep söylediler:
Sağlıkta dönüşüm, sağlıkta ticaret öldürür.
demişlerdir ve öldürmüştür, öldürmeye devam etmektedir.
Özelleştirme, piyasaya açma, teşvik politikaları, özel sektörü
teşvik ve özel sektörden hizmet alımı, çok çeşitli,
işte görüntüleme merkezlerine ha bire hastanın gönderilmesi,
teşvik edilmesi, bütün bunlar, yani kapitalist patronların para
hırsı ortada ne sağlık hakkını
bırakmıştır ne hekimlerin ettikleri yemini, etiği,
ahlakı, bütün bunları bertaraf etmiştir.
Taşeronlaştırma
sağlık hizmetlerinde ve Sağlık Bakanlığı
bugün en büyük taşeronlaştırmayı yürüten bir kuruluş
halindedir, tam 150 bin taşeron. Bu insanların çoğu, büyük bir
kısmı, sağlık hizmetleri sınıfından
olmalarına rağmen, gerçek işlerini, gerçek edindikleri
eğitime denk düşen bir hizmeti sürdürmemekte, buna karşı da
her gün iş güvenceleri tehdit edilip sokağa konulmaktadır. En
son İstanbul Çapa Tıp Fakültesinde tam 400ü aşkın
taşeron sağlık emekçisi kapıya konulmuştur. Söylendi,
performans uygulaması ve hekimler arasındaki rekabet, etik
dışılık, kolaya kaçma ve sonuç itibarıyla da
hastaneden kaçma şeklinde karşımıza
çıkmıştır.
Ben birçok üniversite
hastanesinde toplantılar yaptım ve buradaki gözlemlerimi 14
Şubatta bu Genel Kurulda sizlerle paylaştım. Sayın Bakan da
oradaki konuşmada yanıt verdi. Tam 90 bin doktordan sadece bin
tanesi muayenehaneyle ilişkilidir. Siz neden bundan rahatsız
oluyorsunuz? diye yakındı ama görüyoruz ki aymazlık hâlâ devam
ediyor. Evet, yakınmamız ve buradaki sorunları, gerçekten artık
büyümüş sorunları görmemiz gerekiyor, görmeliyiz ki artık kâr
zarar hesabıyla, şirket yönetme mantığıyla, ticari
kaygılarla sağlık olmaz, bunu bir an önce terk etmek gerekiyor.
Sizler genel sağlık
sigortasından acil hizmete paralı, katkı paylı bir
sağlığı Türkiyeye getirdiniz ve bütün
hastalıkları da beraberinde getirdiniz. Bakın, laboratuvarlarda,
görüntüleme bölümlerinde, kimyasalların ve radyasyonun olduğu
ortamlarda bütün sağlık emekçilerinin can güvenliği yoktur,
iş ve can güvenliği yoktur, kanser türü hastalıklarla
karşı karşıyadırlar.
Şimdi, bir de şuna
değinmek istiyorum değerli milletvekilleri: Bir Vekil
Arkadaşımız yanlış bir davranışı,
hatalı bir tutumu nedeniyle hepimiz tarafından eleştirildi,
eleştirilmekten öte gelen vurdu, giden vurdu. Özdal Üçerden bahsediyorum.
Şimdi, bir de meseleye başka bir yönden bakalım. Bu
arkadaşımızın yaşadığı acı
nedeniyle kontrolsüz davranışı ama bir de başka bir
şey var ki BDP Milletvekili olması, Kürt olması ve Kürtlere
dönük bugün ayrımcı muamelenin sağlık alanında da
karşı karşıya bıraktığı bir
duygusallıkla hareket etmesidir.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Tamamen iftiradır.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Biraz
da buradan kendimize görev ve vazife çıkartalım, biraz da buradan
meseleyi görmeye çalışalım diyorum ve size de bu
hatırlatmayı yapıyorum.
Evet, Hükûmete, Sayın Bakana
sormak gerekiyor. Hani halk memnundu? Hani hasta memnuniyeti vardı yüzde
76lara varan? Peki, bu memnun halk neden şiddete sarılıyor?
Neden çareyi, çözümü oralarda arıyor? İşte, bütün bunlar
karşısında Türk Tabipleri Birliğinin Bakana,
Sağlık Bakanlığına o eylemlerde duyurduğu, son
kez, bir kez daha bizlere hatırlattığı görevler ve
çağrılar var, tespitleri ve talepleri var, Türk Ceza Kanununa ek bir
maddenin eklenmesi önerisi var Kamunun Sağlığına
Karşı Suçlar bahsinde. Dolayısıyla bunlara uygun bir
düzenleme yapmamız Meclisin ve vekillerin görevidir diyorum.
Bir diğer şey de, tabii,
halkımız bu politikalara, Hükûmetin bu paragöz ve halkın
sağlığını tehdit eden, hiçe sayan bu
politikalarına karşı -elbette bunları hak etmiyor- bütün
bunlara karşı verilebilecek yanıt, elbette Meclis
araştırma komisyonu kurulmalı ama başta sağlık
emekçileri olmak üzere, sağlık hakkı yani parasız,
nitelikli, ulaşılabilir, eşit, ana dilde, bütün 75 milyon
yurttaşın alabileceği bir sağlık hakkını
savunmak üzere, başta sağlık emekçilerinin bu sağlıkta
şiddete karşı da yanıt vermek üzere bütün emekçiler gibi 1
Mayısta seslerini yükseltmelerini diliyorum. 1 Mayıs işçi
sınıfının, emekçilerin, ezilenlerin uluslararası
birlik, mücadele ve dayanışma gününde sağlık
hakkını da savunmak üzere meydanlara çıkarak taleplerimizi haykırmak
ve bilim karşısında, halkın
sağlığını savunan hocalara karşı da
saygısızca davranan Hükûmet politikaları
karşısında da bilime, sağlık hakkına sahip
çıkmak üzere hepimizi 1 Mayıslarda sesimizi yükseltmeye, alanlara
çıkmaya ve bu sağlıkta dönüşüm politikalarından
vazgeçmeye, sağlıkta ticarileşmeye, taşeronlaşmaya,
performans sistemlerine, sağlık emekçisinin, hekimlerin otoritesini,
saygınlığını, özlük haklarını da yok eden bu
politikalara karşı hep birlikte alanlarda olalım diyorum ve
hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
(10/258) esas numaralı önerge
sahipleri adına son konuşmacı Orhan Düzgün, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın Düzgün. (CHP
sıralarından alkışlar)
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgi
ve saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Öncelikle, sözlerime başlamadan
Antepte sağlık şehidi dediğimiz Doktor Ersinin ailesine
başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Vanda maalesef, bugün aynı çatı altında olmaktan utanç
duyduğum, bir hekimi darp eden milletvekilini de bu kürsüden şiddetle
kınıyorum.
Sayın Bakan buradaki
konuşmasında, ilgili milletvekilinin grubuna, Bakalım, ne
yapacağınızı göreceğiz. dedi. Ben bu soruya kendi
öngörümle şöyle bir cevap vereyim: Eğer sizin parti grubunuz,
milletin kürsüsünde milletvekili dövene nasıl bir tepki verdiyse,
muhtemelen o grup da buna öyle bir cevap verecektir diye düşünüyorum; yani
hiçbir şey yapmayacaktır diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkçede
çok güzel bir söz var: Rüzgâr eken fırtına biçer. Bu rüzgâr ne
zaman esmeye başladı? Sayın Başbakan Ben bu
doktorların alnını karışlarım. dediği zaman
başladı ve Sayın Başbakanın, maalesef, bu ve buna
benzer yüzlerce sözünü bugün bu kürsüden sayabiliriz.
Peki, Sayın Sağlık
Bakanı ne yaptı bu süreç içerisinde? Ben onu da size söyleyeyim:
Sayın Bakan bu kürsüye çıktığında, yeni Bakan
olduğunda, Mecburi Hizmet Yasasıyla ilgili şöyle bir söz sarf etmişti:
İnsanın insana böyle bir zulmü olamaz. Bu zulmü biz
kaldıracağız. Peki, sonrasında ne oldu? Sonrasında,
tıp fakültesini bitirdiniz, yeniden bir mecburi hizmet konuldu size.
Arkasından ihtisas yaptınız, bir mecburi hizmet daha konuldu. O
da yetmedi, yan dal ihtisası yaptınız; üstüne bir Mecburi Hizmet
Yasası daha konuldu. Yani bu insanın insana olan zulmü 1 iken 3e
katlandı. Üstelik de değerli arkadaşlarım, öncesinde,
mecburi hizmet yapan hekimlerin hiç olmazsa eşleri yanlarına tayin
ediliyordu. Bu tayin işi de tam bir çorbaya çevrildi. Şu bölgeydi, bu
bölgeydi denerken doktorlar, karısı bir tarafta, kocası bir
tarafta, çocukları bir tarafta perme perişan bir hâlde memlekette
hizmet yapmaya çalıştılar.
Evet, değerli
arkadaşlarım, bu kürsüde, AKP Grubu adına çıkan bütün
arkadaşlarım, doktorların bıçak parası
aldığını, Sayın Bakanın da bunu
engellediğini söylediler. Doğrudur, bu tespite katılıyorum;
ancak bu yapılırken sanki bütün doktorlar bıçak parası
alıyormuş, bunların hepsi hırsızmış gibi
davranıldı. Bir meslek grubunun içerisinde mutlaka ve mutlaka çürük
elmalar olacaktır. Bugün, 3-5 tane polis rüşvet alıyor diye, siz
bütün polis camiasını rüşvetçi ilan edebilir misiniz
değerli arkadaşlarım? Ama bu kürsüde her seferinde doktorlar
ayırt edilmesizin hırsız ilan edildiler. Bugün bu şiddetin
kaynağında bunun etkisi olmadığını hiçbirimiz
inkâr edemeyiz.
Değerli arkadaşlarım,
hastalar hastanelerde rehin kalıyorlardı. Bir hekim olarak buna ben
de bizzat defalarca şahit olmuşumdur. Tabii ki bu uygulama
yanlıştı. Evet, Sayın Bakanın bu uygulamanın
kaldırılmasında da katkıları vardır, bunu da
kabul ediyorum. Ancak, değerli arkadaşlarım, bir doktor bir
hastayı neden rehin alır hastanede, ne üstüne vazifedir? Doktorun
görevi hastayı tedavi etmektir, muayene etmektir, ilacını
yazmaktır. Siz Bakan olarak yazıyı yazacaksınız
hastaneye, diyeceksiniz ki: Kardeşim, bakın, hasta ücret ödemeden
giderse bunu sizin maaşınızdan keserim. Sonra dönüp
diyeceksiniz ki: Hastayı hastanede rehin tutan doktorun alnını
karışlarım. İşte bu şekilde doktorla hasta
karşı karşıya getirilerek bir birlerine düşman ilan
edildiler.
Sayın milletvekilleri, bir doktor
maaşının ne kadar olduğu konusunda bir bilginiz var mı
ya da bir fikriniz var mı bilemiyorum. Ancak beni, Sayın Bakanın
ağzından bir uzman hekimin maaşının en az 6 bin lira
olduğuna dair defalarca duyumum olmuştur. Şimdi ben size
şunu söylüyorum: Yirmi bir yıllık bir uzman hekim olarak
milletvekili adayı olmak için istifa ettiğimde elimdeki maaş
bordrosu 1.900 lira idi. Şimdi Sayın Bakan diyecek ki: Döner sermaye
alıyorlar. Doğru dürüst döner sermaye dağıtamayan onlarca
hastane var bu memlekette. Dolayısıyla, bu
arkadaşlarımız yirmi yıllık hekimken 2 bin lira
maaşla çocuklarını geçindirmeye çalışıyorlar,
evlerini geçindirmeye çalışıyorlar, karınlarını
doyurmaya çalışıyorlar ve biz de bu doktorlardan Avrupa
düzeyinde hastaya hizmet vermesini bekliyoruz. Bu noktada biraz el insaf
buyurmanızı istirham ediyorum.
Arkadaşlar, bir performans sistemi
getirildi. Bu noktada da yine Sayın Bakan geçen konuşmasında
dedi ki: Eksiklerimiz, yanlışlarımız olur, bunları
düzeltiriz. Bakın, ben size eksiklerden birisini söyleyeyim. Ben genel
cerrahi uzmanıyım. Varsayalım ki bugün günlerden cuma,
hastayı ameliyat ettim, çektim evime gittim mesai bitince. Cumartesi günü
hastaya kim bakacak arkadaşlar? Belli değil. Niye? Çünkü ben devlet
memuruyum, cumartesi günü de benim için tatil. Hastaneye gidip vizit
yapmamın karşılığında hiçbir performans
puanı yok, böyle bir zorunluluğum da yok benim. Ben hastayı cuma
günü ameliyat edip pazartesi günü mesaime gelebilirim. İşte burada
doktorun vicdanı devreye giriyor. Performans puanı almamasına
rağmen, doktorlar, her hafta sonu gelip sabah akşam hastayı
vizit yapıyorlar fakat bunun bir karşılığı yok,
maalesef yok. Umut ederim ki, Sayın Bakan, bu konuda, özellikle cerrahi
dallarda hizmet veren arkadaşların bu haklarını teslim eder
diye düşünüyorum buradan.
Değerli arkadaşlarım,
doktorlar, evet, devlet memurları ama devlet memurlarından
farklı bir statü içerisinde çalışıyorlar. Nasıl
çalışıyorlar? Sabah sekizde mesaiye başlıyorsunuz,
öğle tatili diye bir kavram yok fakat Sayın Bakanın
uygulamalarıyla şu anda sanki hastanelerde öğle tatili
varmış gibi mesai yine beşte bitiyor doktorlar için. Bunu da
geçelim; mesai bitmiyor, doktorlar yirmi dört saatlik nöbetle
çalışıyorlar. Eğer hastanede yeterli sayıda uzman
hekim yoksa o gece nöbet tutuyorsunuz, ertesi gün de mesaiye devam
ettiriliyorsunuz. Yani yirmi dört saat, artı sekiz saat
çalışıyorsunuz. Şimdi, biraz empati yapın lütfen;
yirmi dört saat uyumadan çalışmışsınız,
akşam saat dört buçuk olmuş, hasta gelmiş diyor ki: Beni
muayene edeceksin. Siz de biliyorsunuz ki isteyeceğiniz tetkiklerin
sonucu saat beşte çıkmayacak. Ne diyeceksiniz? Ya hastayı kabul
etmeyeceksiniz, hasta sizinle gırtlak gırtlağa kavga edecek,
Daha mesai bitmedi, beşe çok var. diyecek ya da siz otuz iki saati bir
yarım saat daha uzatıp otuz iki buçuk saate tamamlayıp öyle
evinize gideceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, bu
uygulamalar yanlıştır. İşte bu uygulamalardır ki
bugün hekim ile hastanın arasında bir düşmanlık
ilişkisi yaratmıştır.
Gene, değerli
arkadaşlarım, bir malpractice yasası çıkarıldı.
Kime soruldu, nasıl yapıldı, ne edildi, belli değil.
Doktorlar artık hastanın yanına yaklaşırken
korkuyorlar. Neden? Çünkü malpractice yasası var, çünkü en ufak bir
yanlışları olursa ömür boyu çalışarak o paraları
ödeyemezler. Peki, bunun karşılığında ne oldu? Bunun
karşılığında bir sağlık sigortası
çıkarıldı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu sağlık sigortası bedelinin
yarısını hekimin kendisi ödüyor. Bu şöyle bir şey:
Arabanız kaza yaparsa masrafın yarısını arabadan
alacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, bu
mesleki sigorta, evet doğru söylüyorsunuz, bu mesleki sigorta, bu
mesleğini yapan insanlar Sağlık Bakanlığına
hizmet ediyorlar, kendi işlerini görmüyorlar; muayenehanede
çalışıyorsa, özel hastanede çalışıyorsa tamam
hekim buna katkı sağlayabilir, çok normaldir ama Sağlık
Bakanı adına hizmet veren bir hekimden neden siz sigorta parası
alıyorsunuz? Bunun gerekçesi ne? Belli değil.
Yine, hastanelerde bir hasta
hakları bölümü kuruldu. Doğru bir uygulamadır, kabul ediyorum
fakat bu birimlerin başına doktor olmayan insanlar konuldu.
Şimdi, hasta geliyor. Kime şikâyet ediyor sizi? Hemşireye
şikâyet ediyor, sağlık memuruna şikâyet ediyor. O
hemşire o doktoru çağırıyor aşağıya, Gel
bakalım sayın doktor, sen böyle bir yanlış
yapmışsın
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Düzgün.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu konuda lütfen bu önergeye destek verin, bu sorunu
hep beraber çözelim.
Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Meclis
araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım.
Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Meclis
araştırması açılması kabul edilmiştir.
Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 17 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin,
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden
başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara
dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, saat
21.00e kadar birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99uncu Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.09
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99uncu Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
3üncü sırada yer alan, Manisa
Milletvekili Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin;
Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun
ile 5 Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.-Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Hüseyin
Şahin ve 10 Milletvekilinin; Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim
Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/476, 2/386, 2/475, 2/482) (S. Sayısı: 223)(x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Dünkü birleşimde teklifin
6ncı maddesi kabul edilmişti. Şimdi 7nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 1
inci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"(3) Diğer mevzuatta Türkiye Muhasebe Standartları
Kuruluna yapılan atıflar, Kuruma yapılmış
sayılır."
"(4) 9 uncu maddede belirtilen görev ve yetkilere
ilişkin olarak 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye
Piyasası Kanunu, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı
Bankacılık Kanunu, 3/6/2007 tarihli ve 5684 sayılı Sigortacılık
Kanunu ve diğer kanunlar ile bunlara istinaden yapılan düzenlemelerde
karşılığında idari para cezası öngörülen ve
2/11/2011 tarihinden sonra işlenen fiiller nedeniyle ilgili mevzuata göre
idari yaptırım kararı almaya Kurul yetkilidir. Bu tarihten sonra
işlendiği tespit edilen fiiller yaptırım uygulanıp
uygulanmadığı belirtilmek suretiyle Kuruma bildirilir. Bu madde
uyarınca verilen para cezaları genel bütçeye gelir kaydedilir."
BAŞKAN Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 223 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 7nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kanun tekliflerinin ilkinde, bazı kanun hükmünde
kararnamelerde benzer mahiyetteki kanun teklifleriyle ilgili değişiklik
de yapılmak isteniyor.
Burada ifade etmek istediğim bir
husus var. 7nci maddede 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
geçici 1inci maddesine fıkralar ekleniyor. Kanun hükmünde kararnameye
kanunla fıkra eklemek demek, biz bu işi yapamıyoruz demek, biz
bu işi beceremedik demek çünkü sonsuz bir yetki aldınız. O
yetkiyle bile bu meseleyi çözemediniz. Yaptığınız iş
düzgün değildi. Aceleden elimiz ayağımıza
dolaştı, beceremedik diyemiyorsunuz. Yeni kanun hükmünde kararname
getirseniz problem olacak, getirmeye yüzünüz yok. Ne yüzle getireceğiz
diyeceksiniz. Bunu bu kanun ile geçirelim ne olur diyorsunuz. Yani
getirdiğiniz, aldığınız yetki kanunuyla
çıkardığınız kanun hükmünde kararnamelerle ne
yapıyorsunuz? Kanun hükmünde kararnameleri kanunla değiştirmeye,
ilave yapmaya, çıkarmaya bir şeyleri uğraşıyorsunuz.
Hükûmet bunu kendisi de yapamıyor. Ciddi birtakım hususlar var.
Kendisi yapamadığı için kanun teklifi olarak gruptan
arkadaşlar bu işi ne yapıyorlar? Dile getiriyorlar.
Şimdi, bunu yapmaya
çalıştınız. Sıkıntıya girdiniz, çözemediniz.
Bakın, o kanun hükmünde kararnameyle Toplu Konut İdaresini felç
ettiniz. Tekrar burada kanunla değiştirdiniz. Polislerle ilgili
hususlarda yine benzer hususlar oldu. Daha altı ay önce
yaptığınız değişikliklerin tekrar
değiştirilmesi, AKPnin yaptığı işi yapmak
değil, devletin tahribi ve AKPnin beceriksizliği olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu maddede, geçici 1inci maddeye ilave
edilen Diğer mevzuatta Türkiye Muhasebe Standartları Kuruluna
yapılan atıflar, Kuruma yapılmış sayılır.
deniliyor. Nedir bu diğer dediğiniz hususlar? Sizin bu hukuk
dışı anlayışınız, aklınızdan
geçeni ertesi gün bir kanun teklifi veya tasarısı olarak Parlamentoya
getirmeye çalışmanız gayet yanlış. Bazen tekliflerden
bakanların bile haberi olmuyor. Hatta burada olan bir mevzuattan,
geçirmeye çalıştığınız bir husustan, gelen kanun
teklifinden Sayın Başbakan Yardımcısının haberi
olmadığı açık ve net bir şekilde Sayın
Başbakan Yardımcısının konuşmalarından
ortaya çıktı. Dolayısıyla herkes istediğini,
aklından geçeni yapmaya çalışıyor. Aklından gelen
yerdekinin süresini uzatmayı veya onu değiştirmeyi, süresini
kısaltmayı ne yapmaya çalışıyor? Gerçekten becermeye
çalışıyor.
Teşvik politikasını
açıkladınız. Bazılarınız, Hükûmette, bunun
muhtevasında ne kadar gideri var veya ne kadar ödeme
yapacağınızı bilmiyorsunuz; Hesabı yok. diyorsunuz,
bazılarınız Hesabı var. diyor; bazılarınız
Yılbaşından itibaren bunu kapsama alacağız. diyorsunuz;
bazılarınız bunu 2011in Temmuzuna, bazen de belki birkaç tane
daha şirket olabilir tanıdığınız, ettiğiniz,
2011in Haziran 15ine çekelim diye münhasıran gün vermeye
çalışıyorsunuz.
Sayın Bakanım, bu iş
ciddiyetini kaybetti. Aynı sizin mali kuralda Bize yarın lazım,
OECD de arzu ediyor, Dünya Bankası da istiyor -bunu bu kürsüden birkaç
kere de dile getirdim- bu bize acele lazım, Genel Kuruldan yarın
çıkarmamız lazım. gibi sözleriniz vardı ama ne oldu? Bugün
mali kuralın esamesi ortalıkta yok. Verdiğiniz söze
güvenilmiyor. Bakın, orta vadeli programda da aynı şey oldu.
Orta vadeli programla ilgili biz ne yaptık? Kanun teklifi verdik. Fakat
siz ne yaptınız? Bu kanun tekliflerini, samimi olarak iktidara çok
büyük yetkiler vermeyi arzu ettiğimiz kanun teklifinden vazgeçip,
aldığınız yetkiyle kanun hükmünde kararnamenin bir
tarafına iliştirip eylül ayının sonunda falan herhâlde
görüşmeye başlayacaksınız. Eylül ayının sonunda
ekonomik verilerin görüşülmesi demek, zaten görüşülmemesi, bütçeyle
birlikte ele alınması demek. Bunun dışında,
yaptığınız bu düzenlemelerle neler yapıyorsunuz?
Eşi dostu kayırıyorsunuz. Sorunları giderme çabanız
yok, kamu yönetimini altüst ediyorsunuz. Liyakate bakmıyorsunuz, vücut
dilinden anlayan bürokrat arıyorsunuz. Vücut dilinden anlayan bürokratlara
süre ayarlaması yapıyorsunuz. Yasa ile çalışanları
görevden alıyorsunuz, bürokrasiyi yıldırıyorsunuz, siyasi
kadrolaşma yapıyorsunuz, hizmet ihtiyacı olmadan geçici
görevlendirmeleri ortaya koyuyorsunuz, yıpratma ve sürgünlere
meşruiyet kazandırıyorsunuz. Reform yapmıyorsunuz, eş
dost kayırıyorsunuz. Adalet ve güveni zedelemiş
durumdasınız. Kamu yönetimine ilişkin düzenlemelerde
-aslında muhteva olarak bir anlayış değişikliğiniz
yok- sorunları gidermiyorsunuz, Sorun devletin kendisi. diyorsunuz,
devletin tahribine yönelik olarak yerel siyasi özerkliğin
altyapısını oluşturuyorsunuz; yerelleşme diyerek,
özgürleşme, demokratikleşme, karar alma, denetleme ve inisiyatif
kullanma diyerek çeşitli oyunlarla ne yapıyorsunuz? Tarumar
ediyorsunuz. Ücret sistemini zaten tahrip ettiniz. Devlet gerçekten tahrip
edilmiş durumda. Yaptıklarınız zaten devleti ele geçirme
operasyonu. Bir de memurların tamamını başka bir kadroya
alıp yeniden aynı yerleri doldurmak, yeni kadrolar vermek yeni
bankamatik memurlarını yaratmak demek, bunu yapıyorsunuz.
Gerçekten bu sıkıntılı.
Yetki kanunu kapsamında otuz beş tane kanun
hükmünde kararname çıkardınız. Bunlar yürürlüğe girdi.
Zaten bu kanun hükmünde kararnameye yetki veren kanun ve gerekçesi, dokuz
yıldır işbaşında olan AKPnin hükûmetlerinin kamu
yönetimini, personel rejimini, emeklilik rejimini içinden çıkılmaz
bir hâle getirmiştir.
Şimdi, aslında bu kanun teklifi de küçük bir
torba niteliğindedir. Bu kurumlar gerçekten önemli kurumlardır.
Bunların güvenilirliği uluslararası camiada da
güvenilirliği artıracaktır. On yıl sonra aklınıza
geliyor, değiştirmeye çalışıyorsunuz, bunlar siyasi
kurumlar hâline geliyor. Kurumsallaşmanın oluşmasını
engelliyorsunuz, yandaş kurum ve personel yaratıyorsunuz. Ekonomik
aktivitelerde bu kuruluşlar görünmüyor. Ekonomide, zaten, son zamanlarda,
Merkez Bankasının dışında aktivitede yer alan hiçbir
ekonomik kurum yok. TÜİKin Başkanı, çıkıp, gayet
açık ve net şekilde, Ben, kamu kurumlarından bilgileri
alamıyorum. diye açık ve net bir şekilde, samimi bir ortamda,
samimi bir şekilde söylüyor. Şimdi, bunlara
baktığınız zaman, işin iyi gitmediği ortada.
Bakın, yetki kanununun
gerekçesinde sizin geçmiş hükûmetleriniz döneminde yürürlüğe konulan
düzenlemelerin, kamu yönetimini hantal yapısından kurtarabilmek için
yeterli olmadığını kendiniz söylüyorsunuz. Bu, açık
bir ikrar, açık bir göstergedir. Zaten, bunu, AKP İktidarı on
senedir becerememiştir. Anayasayı değiştirecek çoğunluğa
sahip olmanıza rağmen hâlâ bunları söylüyor olmanız, AKP adına
çok üzüntü verici bir durumdur.
Kanun hükmünde kararnameler,
yapısal bakımdan yürütme organı işlemidir, işlevsel
bakımdan da yasama organı işlemidir. Bu yetki istismar
edilmemelidir. Bu, erkler ayrılığı ilkesinin de bir gereğidir.
Ancak, çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerle, doğrudan kamu
çalışanlarının hedef alınması, sürgün öngören
düzenlemelerin yapılmasıyla, yetki kanunun kapsamı -bunlarla-
aşılmış olmaktadır. Bu hükümlerde problem vardır,
bu çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerde. Bunlar, zaten, yetki
kanununun kapsamına da uygun değildir. Şu
anlaşılıyor ki: Bundan sonra yapacağınız
icraatlarda yetki kanununda çözemediğiniz problemler için yeni torba
tasarıların gelecek olduğu çok açık ve net bir şekilde
görülmektedir. Bu, yasamanın iyi idare edildiği anlamına da
gelmemektedir.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Ayhan.
Başka söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Başkan.
Şanlıurfa Hilvan ilçesinde
ana cadde yol genişlemesi nedeniyle kamulaştırma kararı
verilmiş, vatandaşlara ödemeler yapıldıktan beş
yıl sonra, bu ödemeler yanlış hesaplanarak, alınan
paraların iade edilmesi yolunda 300 vatandaş hakkında icra işlemi
başlatılmıştır. Vatandaşın bu
mağduriyetinin giderilmesi açısından Bakanlık olarak bu
icra takibinden vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun, başka soru yok.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Buna isterseniz, müsaadenizle yazılı cevap
vereyim.
BAŞKAN Peki, teşekkür
ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
geçici 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, ikinci
cümlesi madde metninden çıkarılmış ve maddeye
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kurul Başkanı hariç olmak üzere, ilk atanan
üyelerin dörtte biri iki yılda bir kura ile yenilenir."
"(2) Bu fıkranın yürürlüğe girdiği
tarihte görevde bulunan Kurul Başkan ve üyelerinin üyelikleri, kura hükmü
saklı kalmak kaydıyla, görev sürelerinin sonuna kadar devam eder.
Kurul üyeliklerinde kalan süreyi tamamlamak üzere atanacak olanların
üyelikte geçirdikleri süreler ile birinci fıkra uyarınca yapılan
kura sonucu üyelikleri sona erecek olanların kura tarihine kadar üyelikte
geçirdikleri süreler 5 inci maddenin uygulamasında görev süresi olarak
dikkate alınmaz."
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Akif Hamzaçebi, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Teklif, düzenleyici ve denetleyici
kurumlardan BDDKyla ilgili olarak çeşitli düzenlemeler yapmaktadır.
Bizim mevzuatımızda 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununa göre dokuz düzenleyici, denetleyici kurum vardır; BDDK
bunlardan bir tanesidir. Bu kurumlar arasında TMSF yoktur. Her ne kadar
yasal olarak TMSF düzenleyici, denetleyici kurumlar arasında
sayılmasa da yapmış olduğu görev itibarıyla
düzenleyici, denetleyici kurum sayılmaya uygun tarafları da
vardır yani TMSFyi de dikkate alırsak iki düzenleyici ve denetleyici
kurum hakkında teklif çeşitli düzenlemeler yapmaktadır.
Düzenleyici ve denetleyici kurumlar
sadece Türkiye uygulamasında ortaya çıkan kurumlar değildir.
Dünya uygulamasında, özellikle piyasa ekonomisinin bütün kurumlarıyla
yerleşmiş olduğu ülkelerde Türkiyedeki kurumların benzeri
kurumlar mevcuttur. 1970li yılların sonuna doğru
gelindiğinde, ekonomide devletin ulaştığı o büyük
hacim, büyük güç dikkate alındığında, bu ülkelerde yani
ekonomide devletin büyük bir güce ulaştığı, önemli bir
büyüklüğe ulaştığı ülkelerde bu güç, bu büyüklük
sorgulanmaya başladı. Devlet bu kadar büyük olmalı
mıdır, devlet ekonomide bu kadar rol üstlenmeli midir, mal ve hizmet
üretiminde devlet rol almalı mıdır? Bu sorgulama aynı
zamanda vergi yükünün olağanüstü seviyelere çıkması nedeniyle de
başlamıştır. Vergi yükündeki her artış aynı
zamanda kamu harcamalarında artış demektir.
Dolayısıyla vergi yükünü ve kamu harcamalarını sorgulayan
eğilimlerin ortaya çıkması sonucunda, 1980li yıllarla
birlikte, dünyada piyasa ekonomisinin gelişmiş olduğu ülkelerde
devletin ekonomideki rolü yeniden yapılandırılmaya
başlandı. Devlet mal ve hizmet üretiminden çekilmeye
başladı, özelleştirme uygulamalarına hız verildi ve
buna paralel olarak devletin ekonomideki aktif rolünü bir tarafa
bırakması sonucu doğan boşluğu gidermek amacıyla
da düzenleyici ve denetleyici kurumlar oluşturuldu. Bu kurumların
ortaya çıkış nedeni -ana nedeni- budur ancak bu kurumları
sadece ekonominin bütününe yönelik düzenleyici ve denetleyici kurumlar olarak
görmek yanlıştır.
Sektörel düzenleyici
kurumlar vardır. Örneğin, Türkiye uygulamasında, Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu veya Alkollü İçkiler ve Tütün Piyasası
Kurumu gibi. Öte yandan SPK gibi, Rekabet Kurumu gibi ekonominin bütününe
yönelik kararları alan ve bu kararları denetleyen kurumlar da
mevcuttur. Ekonomi dışındaki alanlarda da -temel hak ve
özgürlükler alanında- bu kurumların dünya uygulamasını ve
Türkiye uygulamasını görüyoruz. Örneğin, Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu bunlardan en önemlisidir, daha doğrusu Türkiyedeki tek örnektir,
temel hak ve özgürlükler alanındaki düzenleyici ve denetleyici kurumdur.
Bu kurumların iki
ana özelliği olmak zorundadır: Birincisi, Hükûmetin etkilerinden uzak
çalışacaktır, ikincisi de ilgili olduğu, denetlediği
sektörün etkilerinden uzak olacaktır. Yani bu kurumlar sadece hükûmetten
uzak, hükûmetin kontrolünden, etkisinden uzak olmayacaktır, sadece bunu
sağlamak yeterli değildir, aynı zamanda denetlediği
sektörün etkisinden de uzak olacaktır. Yani, örnek olarak
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunu esas alırsak, sadece
hükûmetten değil banka sektörünün etkisinden de uzak kalmak
zorundadır. Bu uzaklık sağlanırsa bu kurumlar gerçekten
etkin görev yapabilirler.
Şimdi çokça tartışıldı.
Bu kurum mensupları, BDDK, TMSF mensupları görevlerinden
ayrıldığı takdirde, görevleri sona erdiği takdirde,
bunların mevcut yasaya göre bir yıllık ücretleri, maaşları
devlet tarafından ödeniyor. Bu, doğru bir uygulamadır. Yani
kişiye çalışma yasağı getiriyor iseniz -ki getirmenin
bir mantığı vardır- sektörün etkisinden uzak
olacaktır. Yarın ben buradan ayrılırsam hangi işi
yaparım, hangi bankada görev alırım? şeklinde bir düşünceye
girmeyecektir bu kurumların yöneticileri. Dolayısıyla, bir
çalışma yasağıyla beraber kendisine bir ücreti ödemek
şarttır. Şimdi teklif bunu iki yıla çıkarıyor.
İki yıla çıkarılabilir ve iki yıla çıkarıp
bu insanların, bu kamu görevlilerinin özel sektörde
çalışmasını yasaklıyorsanız, doğal olarak
kendilerine bir ödeme de yapılmak zorundadır. Bu ödemenin
miktarı bence, yani mevcut yapılan ödemelere göre çok önemli
değil. Şimdi 15 bin lira deniyor. Bu kurumların
mensupları bu yasak olmasa bankacılık sektöründe çok daha yüksek
ücretlerle iş bulabilirler. Dolayısıyla, ben rakam yönünden bir
olumsuz değerlendirmeyi şahsen doğru bulmuyorum.
Şunu
eleştirmek lazım burada: Bu kurumların yöneticilerine Hükûmet,
çıkardığı bir kanun hükmünde kararnameyle, eşit
işe eşit ücret kararnamesiyle daha az ücret ödenmesini
kararlaştırmıştır. 5 bin lira seviyesine
düşürmüştür bu kurumların yöneticilerinin ücretlerini. Yani
BDDKya atanacak olan bir başkan veya TMSFye atanacak olan bir
başkan 5 bin lira, 6 bin lira civarında bir ücret alacaktır. Bu,
yanlış değerli arkadaşlar, bunu derhâl değiştirmek
gerekir. Eşit işe eşit ücret kadar, yani bu uygulamada
sırıtan bir başka örnek yoktur. Koskoca bankacılık
sektörünü bir kuruma emanet ediyorsunuz, başındaki kişiye de
üyelere de 6 bin lirayı geçmeyecek şekilde bir ücret veriyorsunuz.
Bu, haksızlıktır, adaletsizliktir. Asıl
tartışılması gereken budur burada. Hükûmeti, Sayın
Bakanı burada ben göreve davet ediyorum. Bu kararnameyi lütfen düzeltin,
bu kurumları mali haklar yönünden hak ettiği yerlere taşıyın.
Bu kurumlara son derece
nitelikli arkadaşlar geliyor. Bakın, bizim komisyon raporuna ekli
karşı oy yazımızda da var. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak bu tasarıya, teklife karşı
çıktığımız, öneri getirdiğimiz bazı konular
var. Bu kurumların yöneticileri için şu cümlelerimiz var Alanlarında
yetkin olan bu kişiler diyoruz. Yine bir başka cümlemiz Son derece
kalifiye ve deneyimli olan bu kişiler Bu kurumların yöneticileri
özel sektörden gelebilir, geçmişte çok örnekleri vardır,
başarılı olmuş arkadaşlarımız vardır,
kamudan gelmiş arkadaşlarımız vardır, bankalar yeminli
murakıplığından gelmiş arkadaşlarımız
vardır, Hazine mensubu arkadaşlarımız vardır, Devlet
Planlama Teşkilatı mensubu arkadaşlarımız vardır,
Maliye Bakanlığından
gelen arkadaşlarımız vardır, maliye müfettişi olan
arkadaşlarımız vardır. Yani bir maliye müfettişi
buralara gayet rahat gelebilir, buraları yönetebilir, birikimi buna
müsaittir. Bir bankalar yeminli murakıbı gelebilir, bir Devlet
Planlama Teşkilatı mensubu bir uzman arkadaşımız
gelebilir, Hazine uzmanı gelebilir. Hazine Müsteşarlığı
yapmış arkadaşlarımız vardır, bu kurumların
başında olup da Maliye Teftiş Kurulundan gelip
müsteşarlık yapmış arkadaşlarımız
vardır, ekonominin çok temel kurumlarını yönetmiş
arkadaşlarımız vardır. Bu kadar nitelikli
arkadaşların olduğu bir yerde böyle 5 bin lira, 6 bin lira gibi
bir ücret hesabıyla, koskoca sektörleri bu arkadaşlara emanet etmeyi
yani bu ücret anlayışını bu arkadaşlara layık
görmeyi daha doğrusu doğru bulmuyorum.
Bu kurumlar devlet tüzel
kişiliği dışında, merkezî idarenin hiyerarşik
yapısı dışında ayrı tüzel kişilikler olarak
kurulurlar ve bunlar bağımsız olarak görev yapmak üzere
tasarlanmışlardır ve bu nedenle de merkezî idarenin vesayet
denetimine tabi değildir, daha doğrusu değildiler. Hükûmetin
kasım ayında çıkarmış olduğu kanun hükmünde
kararnamelerden biriyle bu kurumlar ilgili bakanlıkların, ilgili
bakanların denetimine tabi kılınmak suretiyle merkezî idarenin
vesayet denetimi altına alınarak özerklikleri yok edilmiştir.
Her şey yanlış, bakın, yaptığınız her
şey yanlış. Bu yanlışlık içinde birkaç adım
atmaya çalışıyorsunuz, bu adımlar da tam yerli yerine
oturmuyor tabii ki.
Ben bu vesileyle bunları ifade
etme ihtiyacı duydum. Sözlerimi burada bitiriyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
Başka söz talebi yok.
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Başkan.
Tekrar bir sorum var Bakana: Efendim,
İstanbul ili Sultanbeyli ilçesinde oturan vatandaşımız Mecidiyeköy
ve Sultanahmete tek biletle, tek belediye otobüsüyle seyahat edememektedir.
Sultanbeyli ilçemizde yaşayan vatandaşlarımızın
mağdur edilmemesi için Mecidiyeköy ve Sultanahmete İstanbul
Büyükşehir Belediyesi otobüsüyle tek hatta
vatandaşımızın seyahat etmesi gibi bir çalışma ne
zaman yapılacaktır? İlgi ve alakanızı bekliyoruz
Sayın Bakanım.
BAŞKAN Soru
soracaksınız Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Evet.
Yani bununla ilgili bir çalışma var mı? Ne zaman yapılacak?
Bu mağduriyet ne zaman giderilecek efendim?
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Sayın Başkanım, müsaade ederseniz,
Büyükşehir Belediyemizden bilgi alıp Milletvekilimize iletelim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
9uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanununun 401 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "bir
yıl içinde" ibaresi "2/7/2012 tarihine kadar" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurt. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT
(Eskişehir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 223
sıra sayılı Teklif dört değişik tarihli dört ayrı
tekliften oluşan bir birlik. Ben de bu 9uncu maddesiyle ilgili söz
almış bulunuyorum.
9uncu madde, aslında neden
konulur, neden buraya eklenmiştir iyi değerlendirmek lazım,
çünkü bildiğiniz gibi, geçen yıl Türk Ticaret Kanunu
değiştirilmiş ve 1 Temmuz 2012den itibaren 6762
sayılı Türk Ticaret Kanunu yürürlükten kalkacak, yerine 6102
sayılı Ticaret Kanunu yürürlüğe girecektir. O hâlde, bu
yürürlükten kalkan, kalkacak olan Kanunun 401inci maddesinin değiştirilmesine
neden gerek duyulmuştur? Bunu değerlendirmemiz lazım.
Bir kere, dört değişik
zamanlı teklifle birleşen bu kanun 49 AKPli
arkadaşımız tarafından imzalanmış ama sürekli
eksiklikleri tespit edildiği için Komisyonda bile 8 ayrı
değişiklik teklifiyle bugünkü hâline gelmiştir.
Bugünkü hâli de çok doğru ve hukuk
tekniğine uygun değildir. Çünkü bu Kanun Hükmünde Kararname ile
Bakana verilen yetki kullanılmış ve 28261 sayılı Resmî
Gazete ile Bakanlık, İç Ticaret 2012/1 Nolu Tebliği ile zaten
bu uygulamayı 2/7/2012 tarihine uzatmıştır. O hâlde, neden
bu işlem yapılmakta ve ısrarla bu düzenlemeye gidilmektedir;
bunu değerlendirmek lazım.
Çelişkilerle dolu bir düzenleme ve
en büyük çelişkisi de 401inci madde. Aslında 401inci madde
değil, bu maddenin yürürlük tarihi değiştirilmektedir ve öyle
bir ucube yaratılmaktadır ki, tadından yenmez. Çünkü 4 teklif
birlik olmuş, şeker gibi bir kanun ortaya
çıkmıştır! Bazıları da Rüyaları bozduk.
diye övünmesin. Geçen dönem aynı işlem yapıldığı
zaman, bu nitelikteki bir kanunla gerçekten ciddi bir değişiklik
yapıldı ve biz, bu ülkedeki olumsuzlukları ortadan
kaldırdık diye düşünürken, yeniden böyle bir uygulamanın
getirilmesi çelişkileri daha da büyütüyor.
Anonim şirketlerde imtiyazlı
pay denilen hisseler bulunmaktadır. Bu, yeni yasada da var. Ancak 6215
sayılı Yasayla, 15inci maddesiyle Türk Ticaret Kanununun 401inci
maddesinde daha önce bir değişiklik yapılmış ve iki
tane fıkra eklenmiştir. Bu fıkralarla Pay sahipleri
arasında devlet, il özel idaresi, belediye ve diğer kamu tüzel
kişileri, sendikalar, dernekler, vakıflar, kooperatifler ve
bunların üst kuruluşları bulunan anonim şirketlerde ve
iştiraklerinde; kamu tüzel kişileri ile kamuya yararlı dernek ve
vakıflar lehine tesis edilebilecek imtiyazlar hariç olmak üzere,
diğer pay sahiplerinden biri veya birkaçı lehine bu Kanunda
düzenlenen herhangi bir imtiyaz tesis edilemez. denilerek sadece kamu
niteliğindeki kurumlara bir imtiyazın sağlanabileceği
düzenlenmiştir.
Bu düzenleme yapıldıktan
sonra da imtiyaz sahiplerine yasaya aykırı mukaveleleri düzeltmek
için altı aylık bir süre verilmiştir. O altı ay içerisinde
bu düzenleme gerçekleştirilmemiş, altı ay dolduğu zaman bu
süre bir yıla çıkarılmıştır. Bir yıla
çıkarıldığı zaman da bir yıl dolmak üzere iken
son günü Sayın Bakan almış olduğu yetkiyi kullanarak üç ay
daha uzatmıştır. Bu üç aylık uzatma da ne yazık ki
Türk Ticaret Kanununun yürürlükten kalktığı tarihten sonraki
bir tarihi içermektedir. Yani 6762 sayılı Yasa 1 Temmuz 2012de
yürürlükten kalkıyor ama 401inci maddesi 2 Temmuz 2012de yürürlükten
kalkacak. Bu bir gün nedir, ne getirir, kime yarar sağlar, hangi
şirketler bu işten yararlanacaktır? Bunları sorgulamak ve
bu yararların neler olabileceğini tartışmak, bu teklifi
imzalayan 49 arkadaşımızın göreviydi ama maalesef bu
gerçekleştirilmedi.
Şimdi, daha önceki dönemlerde
ısrarla üstünde durulan ve bir türlü yasal statüye denk getirilemeyen,
ayarlanamayan uygulama nedir? Bu işten kimler yararlanmaktadır? Niçin
ısrarla bu iş üstünde durulmaktadır? Yüce Meclisin bu konuda bir
sorgulama yapması ve bu sorgulamayı da özellikle teklife imza atan
arkadaşlarımızın ciddi ciddi değerlendirmesi gerekir.
Ama ne yazık ki, bu gerçekleştirilmeden yasaya aykırı, yasa
tekniğine aykırı bir düzenleme getirilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu gerçekleştirildiği zaman ne olacak? Bir kere iki tane
farklı ticaret kanunumuz olacak. 1 Temmuz günü birisi bitecek, 2 Temmuz
günü diğeri bitecek. Peki, bu şirket bu imtiyazlarla ilgili
düzenlemeyi, esas mukaveleyi o tarihe kadar da değiştirmezse ne
olacak? Ne yapacaksınız, yeni bir yasal düzenlemeyle yeniden bu
işi uzatmanın, yeniden bu işi Meclis gündemine getirmenin
anlamını Türk insanına nasıl anlatacaksınız? Bunu
gerçekten merakla bekliyoruz.
Bir kere, bu düzenleme gerçekten
birilerine tatlı rüyalar getiriyor, birilerinin düzenlemeler sonucu elde
ettiği menfaatlerin devamını sağlıyor. Gerçekten
birileri hakkı olmadığı hâlde, hak etmediği hâlde ele
geçirdiği holdingleri yönetmeye devam edecek ve siz buna alet olacaksınız;
bu yanlış. Bu yanlıştan Parlamentonun dönmesinde yarar var,
bu yanlıştan Parlamentonun hem de bir an önce dönmesinde yarar var.
Yol yakınken bence bu maddenin geri çekilmesi lazım, teklifin yeniden
bu arkadaşlarımızca gözden geçirilmesi lazım. Başka türlü,
bu düzenleme sizi vebal altında bırakacaktır. Özellikle o
yöredeki Türk insanının, Türk köylüsünün alın teriyle,
emeğiyle, göz nuruyla yetiştirip büyüttüğü sermayesinin birileri
tarafından kullanılması sizlerin vicdanını
rahatsız etmelidir. Başka türlü bu düzenleme gerçekleştirilemez.
Şimdi, son defa bu
arkadaşlarımıza bir uyarı görevini yerine getiriyorum ve
özellikle bu yasa çıktığı zaman kim, hangi şirketler,
hangi anonim şirketin imtiyaz sahibi ve ortakları bundan yararlanacak
ve bunu ne kadar sürdürecek; bunu çok iyi değerlendirmek lazım.
Şunu da çok net bir biçimde
anlatmakta ve yüce Meclise sunmakta yarar görüyorum: Keyfî yasa yapmak, keyfî
yasa uygulamak sadece bu döneme mahsus bir uygulamadır. Kişiye özel
yasa yapmaktan ne olursunuz kaçınınız. Özellikle bu menfaatleri,
büyük menfaatleri sadece kişiye özel yasalarla korumaya
çalışırsanız Türk halkı bunun hesabını bir
gün sorar.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kurt.
Başka söz talebi yok.
Sayın Serindağ, buyurun.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Başkanım, hububat
üreticisi çiftçilerimiz, Oğuzelinin Kılavuz köyünde olduğu
gibi, ürününü tüccara satmış, müstahsil makbuzunu almış,
müstahsil makbuzunu ticaret borsasına onaylatmış, ilçe
tarım müdürlüğüne başvurmuş ve tarımsal destekleme
primi almıştır ancak yapılan denetlemede bu tüccarın
usulsüz fatura kullandığı gerekçesiyle tarımsal destekleme
priminin iadesi istenmiştir. Çiftçi, tüccarın bu işleminden
nasıl sorumlu tutulmaktadır? Bu çiftçilerden destekleme priminin
istenmesini doğru buluyor musunuz? Bu işlemden vazgeçilmesi için
gereğini yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ederim Başkan.
İçişleri Bakanı tüm
belediyelere ambülans ve çöp arabası verdiği hâlde
Şanlıurfa ili Kısas ve Halfeti belediyelerine neden
verilmemektedir?
İkinci sorum: Ulus ve Mamak
arasında otobüs ücretleri çok yüksektir. Bu konuda, Sayın
Bakanımız da Ankara Milletvekili, bu ücretleri düşürmeyi
düşünüyorlar mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Hamzaçebi
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son derece önemli bir maddeyi
görüşüyoruz. Şunu sormak istiyorum: Bu maddenin komisyondan geçen
metnine göre, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 401inci
maddesindeki bir yıl içinde ibaresi 2/7/2012 tarihine kadar olarak
değiştiriliyor. Oysa 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 1 Temmuz
2012 tarihinde yürürlükten kalkacak. 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlükten
kalkacak olan bir kanunun hangi maddesinde değişiklik
yapılmış olursa olsun, bu değişiklik 1 Temmuz
sonrasındaki bir tarihi bile kapsamış olsa bu Kanun 1 Temmuzda
yürürlükten kalkacağına göre bir hüküm ifade etmeyecektir. Komisyon
metnindeki 2 Temmuz tarihinin sebebi hikmeti nedir acaba? Ve neden şimdi
bundan vazgeçiliyor? Daha doğrusu, vazgeçilmekle doğru bir işlem
yapılıyor ama bu kadar büyük yanlış göz göre göre neden
yapılmıştır? Bunun amacı nedir? Bu düzenlemeyi yapan
arkadaşlara aracılığınızla soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Bakan, 9uncu madde komisyonda da bizim hepimizi
vicdanen yaralayan bir maddeydi. Bir önerge geldi, diliyorum ki bu önerge kabul
edilir, önerge kısmen o şartları düzeltiyor. Ben tekrar
soruyorum: Sayın Bakan, acaba bu teklifi hazırlayan
arkadaşlarımız niçin, neden, kimin için bu teklifi
hazırlamışlardır? Ticaret Bakanlığının
bu konuda bilgisi var mı? Sayın Ticaret Bakanı da göz göre göre
yasal olmayan bir şeyi üç ay niye uzatmıştır? O zaman,
uzatmışsa bu, Temmuz 14e gidiyordu- niye kanun teklifini siz
getiriyorsunuz? Siz niye buna alet oluyorsunuz?
Son sorum: SPK bu önerge
doğrultusunda görüş verdi mi? SPKnın görüşü tam
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk
iki soruyla alakalı yine cevabımızı yazılı olarak
vereyim, en son Sayın Aslanoğlunun sorusuna cevap vermeye
çalışayım.
Bu verilmiş olan önergede, hem
Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın hem de SPKnın
olumlu görüşü vardır. Zaten beraber
hazırlanmıştır. Bu bir yandan, malum, Komisyonda da
görüştüğümüz problemleri çözerken öte yandan da halka açık
şirketler açısından komplikasyonu da önlemektedir, bir ara yol
olmaktadır. Bir yandan problemi çözmüş oluyoruz, bir yandan da halka
açık şirketlerde sorun çıkarmayacak şekilde de bir ara
formülü bu şekilde, bu önergeyle bulmuş oluyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Benim sorumun muhatabı yok galiba?
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebinin
sorusuna cevap vermediniz Sayın Bakan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Benim sorumun cevabı yok mudur acaba?
BAŞKAN Sayın Hamzaçebinin
sorusunu yazılı mı cevaplandıracaksınız; cevap
vermediniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Tabii, yazılı cevaplandıracağım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, bu çok açık, net bir konudur.
Yani burada, açıkça birilerini kollama, kayırma gayreti vardır
eski düzenlemede. Gümrük ve Ticaret Bakanlığının
çıkarmış olduğu tebliğ ve kanun hükmünde kararnameyle
bir tarih belirleniyor. Bu tarihle birileri haksız, hukuksuz bir
şekilde korunmak isteniyor. Tepkiler üzerine şimdi bundan
vazgeçiliyor, doğru bir yere geliniyor.
Merak ediyorum hakikaten, o kararname
neden çıkmıştır, neden burada, Komisyon metninde 2 Temmuz
tarihi öngörülmüştür? 2 Temmuzda bu kanun, değişiklik
yapılan 6762 sayılı Kanun yürürlükte değil. Yani 2/7/2012
tarihi bile işlerlik kazanmayacak çünkü 6762 sayılı Kanunun
tümü 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlükten kalkacaktır. 1 Temmuz 2012
tarihinde yürürlükten kalkacak olan bir kanunun herhangi bir maddesinde
isterseniz 2030 yılı deyin, önemli değil. Kanunun tümünü 1
Temmuz tarihinde yeni Türk Ticaret Kanunu yürürlükten kaldırıyor. O
hâlde niyet nedir? Bu eğer doğru bir düzenleme idiyse bundan neden
vazgeçiyorsunuz? Yok, yanlışsa bu yanlışlığa
kimler, nasıl alet olmuştur; açıklama istiyoruz.
Bu gayet açık, nettir. Bu,
Sayın Bakanın sorumluluk alanında olmayabilir ama Sayın
Bakanın Hükûmet adına vereceği bir cevap olmalıdır
burada.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Komisyon Başkanı
da cevap verebilir.
Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Ben müsaadenizle başlayayım, belki eksik
kalırsa Komisyon Başkanımız tamamlasın.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Şimdi, aslında komisyonda bu konu enine boyuna çok
konuşuldu, tartışıldı ve komisyon üyesi arkadaşlarımız
da, tabii, detayları daha iyi biliyorlar.
Şimdi, Sayın
Bakanımızın kendi yetkisini kullanarak 2 Temmuza kadar
uzatması, herhangi bir problem ihtimaline karşı, özellikle,
halka açık olan ve her gün hisse senedi piyasada işlem gören
şirketlerde bir komplikasyona sebep olmasın diye, bir bakıma
işi garantiye almak için yapmış olduğu bir düzenlemeydi.
Ancak biz bununla hem onu sağlıyoruz hem halka açık
şirketler açısından sorunu önlemiş oluyoruz hem de
asıl hedeflediğimiz yani asıl problem olan bu imtiyaz
hisselerinin problem çıkardığı ya da
haksızlıklara sebep olduğu şirketlerle, kooperatiflerle,
kuruluşlarla ilgili sorunu da bu şekilde daha kalıcı bir
şekilde çözmüş oluyoruz. Çünkü Sayın Gümrük ve Ticaret
Bakanımızın yetkisi sadece o sürenin uzatılmasından
ibaret bir yetkiydi, onu kullandı halka açık şirketler
açısından bir komplikasyon olmasın diye ama şimdi
komisyonumuzun ve Genel Kurulumuzun yetkisiyle daha köklü, daha
kalıcı ve komple bir çözüm bulunmuş oluyor.
Belki Komisyon
Başkanımızın da eklemek istediği bir şey
Eklemek isterseniz buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Son bir şey söyleyebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan açıklamanıza
teşekkür ediyorum ama tabii ki benim sorumun cevabı değil. Yani
2 Temmuz eğer doğru bir tarih idiyse bundan vazgeçmeyin. Şimdi
neden bu önergeyle 15/6/2012 tarihi belirleniyor? Benim kastım şu: Halka
açık diğer şirketlerin yani düzenlemenin hedefi olmayan
şirketlerde bu düzenlemenin yaratacağı olumsuz etkiyi gidermek
amacıyla siz 2 Temmuz tarihini öngördük. diyorsunuz. Ancak o tarih, bu
düzenlemenin asıl hedefi olan o şeker şirketindeki
kişilere, onların sahiplerine bir kolaylık sağlıyor,
onları düze çıkarıyor, onlar için zamanında
alınmış olan önlem ortadan kalkıyor yani açıkça o
şirket kollanmış oluyor burada. Ben bu açıdan soruyorum,
öbür açıdan değil. Eğer 2 Temmuz tarihi doğru idiyse, onu
savundunuz şimdi, bunu değiştirmeyin. Şimdi bir önergeyle
15 Haziran tarihini getiriyorsunuz buraya, Doğrusu bu. diyorsunuz. O
zaman da, ben sizin yerinizde olsaydım 2 Temmuz yerine 30 Haziran
derdim. Yani en fazla 6762 sayılı Kanunun yürürlükte
kalacağı son gün olabilir bu konuda verilecek olan sürenin
sınırı, son gündür. Siz son gününü on beş gün öncesine
aldınız şimdi. Doğru ama neden o zaman 2 Temmuzu
öngördünüz? Burada bir samimi açıklama bekliyorum. Hakikaten
yanılmış da olabilirim. Kimseyi itham etme düşüncem yok ama
benim ilk algıladığım budur. 2 Temmuz tarihi buraya
yazılmak suretiyle bir şey sağlanıyor birilerine.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
Soru-cevap işlemi bitmiştir.
Madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Başkanım, benim soruma cevap verilmedi.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Bakan cevaplayacak galiba efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Müsaade ederseniz, biz bunu hem SPK hem Gümrük ve Ticaret
Bakanlığımızla görüşüp -çünkü hepsinin bir sebebi var-
o sebepleri açık açık yazılı bir şekilde size daha
sonra iletelim. Çünkü beraber çalışıldı, dikkatli
çalışıldı, boşluk verilmeyecek ve amacına
ulaşılacak şekilde bu önerge çalışıldı.
Beraberce güzelce bir cevap hazırlasınlar tatmin edici...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Tamam, teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Başkan.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Sayın Başkan, ben de
şunu ifade etmek istiyorum: Tabii, bu süreçte hem SPKnın hem de
Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın yapmış
olduğu çalışmada hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem MHPnin hem
de BDPnin bilgisine biz sunduk. İlgili arkadaşların bilgileri
var zaten. Onların da görüşleri alındı.
Dolayısıyla bu konuda ortak bir uzlaşı noktası da
oluştu zaten. Ama şunu da ben ifade edeyim
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Önergeye yönelik
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Tabii, önergeye yönelik olarak
söylüyorum. Çünkü burada komisyonla görüşme esnasında tabii ortada şöyle
bir problem var idi. O problemin çözümü yönünde bir önlem alınması
istendi ve bu konuda hem Sayın Bakan hem de ben böyle bir
çalışmanın yapılacağını ve bu
çalışmayı Genel Kurula yetiştirmeye çalışacağımızı
ifade ettik ve bu doğrultuda çalışma yapıldı.
Dolayısıyla detaylı açıklamayı, Sayın
Bakanın dediği gibi, yazılı olarak da tabii, aktarmak
mümkün.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, bir ilave yapmak istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, çok kısa ama. Çünkü süre tamamlandı.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Ama uzlaşıdan bahsedildi Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır, bu ayrı
bir şey. Soru-cevap işlemi tamamlıyoruz burada. Süre
tamamlandı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Ama tamam da Sayın Komisyon Başkanı, gerek
bizim gerek MHPli arkadaşlarla da Komisyonda
Komisyonda biz bu konuda
uzlaşı sağlamadık, sadece şiddetle karşı
çıktık.
Sayın Başkan ve Sayın
Bakan, Sermaye Piyasasının görüşünü özellikle çok istedik çünkü
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bir faul yapmıştır,
bunu uzatmıştır. Ondan çok SPKya güveniyoruz. Açık
söylüyorum, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı burada faul
yapmıştır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Bu nedenle uzlaşma değil. Genel Kurula kadar bir
görüş getireceklerini söylemişlerdir, biz de Görüşünüzü
görelim. demişizdir. Yani uzlaşı bu.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu, konu anlaşılmıştır.
Sağ olun.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223 Sıra
Sayılı "Bazı Kanunlar ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve
Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 9uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Mehmet
Doğan Kubat Şuay
Alpay
Kayseri
İstanbul Elazığ
Şirin
Ünal Ahmet
Haldun Ertürk
İstanbul
İstanbul
MADDE 9 - 29/6/1956 tarihli ve 6762
sayılı Türk Ticaret Kanununun 401 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Sermayesinin yarısından
fazlası tek başına veya birlikte; Devlet, il özel idaresi,
belediye ve diğer kamu tüzel kişileri, sendikalar, dernekler,
vakıflar, kooperatifler ve bunların üst kuruluşlarına ait
anonim şirketlerde ve bu şirketlerin aynı oranda sermaye
payına sahip oldukları iştiraklerinde; bunların sahip
oldukları paylara tesis edilebilecek imtiyazlar hariç olmak üzere,
diğer paylara bu Kanunda düzenlenen herhangi bir imtiyaz tesis edilemez.
Bu hüküm, payları borsada işlem gören anonim şirketlere,
19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 3
üncü maddesinde tanımlanan kredi kuruluşlarına ve finansal
kuruluşlara uygulanmaz."
"İkinci fıkraya
aykırı esas mukaveleler, 15/6/2012 tarihine kadar uygun hale
getirilir. Gerekli esas mukavele değişikliklerinin ve
uyarlamalarının bu tarihe kadar gerçekleştirilmemesi halinde,
ilgili esas mukavele hükümleri kendiliğinden geçersiz hale gelir ve esas
mukavelede öngörülen imtiyazların tümü kanunen sona erer."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)
Katılıyoruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
12/04/2011 tarihli
ve 6215 sayılı Kanun ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun
401 inci maddesinde sayılanlara yapılmak istenen düzenlemenin, madde
gerekçesine uygun olarak yeniden düzenleme zorunluluğu hasıl olduğundan,
Devlet, il özel idaresi, belediye ve diğer kamu tüzel kişileri,
sendikalar, dernekler, vakıflar, kooperatifler ve bunların üst
kuruluşları bulunan anonim şirketlerde ve bu şirketlerin
iştiraklerinde sermayenin çoğunluğuna sahip olma şartı
ile beraber maddede sayılan kurum ve kuruluşların tamamı
lehine imtiyaz tesis edilebilmesi imkanı getirilmiş, bunların
dışındaki gerçek ve tüzel kişi pay sahiplerinin sahip
oldukları paylara imtiyaz tesis edilemeyeceği düzenlenmiş ve
yapılan bu değişikliğe uygun olarak üçüncü fıkradaki
süre yeniden belirlenmiştir.
Diğer
taraftan, borsada işlem gören şirketler ile Bankacılık
Kanununa tabi şirketlere istisna getirilerek, bu şirketlerdeki
imtiyazları bertaraf edecek girişimlerin önü kapatılmak
istenmektedir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Arayacağım Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık
olduğu için elektronik sistemle oylama yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.06
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99uncu Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
223 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
10uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 24/11/1994 tarihli ve
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanuna
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Ek Madde 5- Tabii afetler nedeniyle
zarar gören çiftçilerin özelleştirme kapsam ve programındaki Türkiye
Şeker Fabrikaları A.Ş.'ye olan borçlarının ertelenmesi
veya vadelendirilmesi konusunda Bakanlar Kurulu yetkilidir."
BAŞKAN Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Alim Işık
Yok.
Başka söz talebi yok.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.32
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99uncu Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
223 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan,
Eşyanın Sınırlardaki Kontrollerinin
Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin Uluslararası Karayolu
Taşımacılığına İlişkin Sınır
Geçiş İşlemlerinin Kolaylaştırılması
Başlıklı 8
Numaralı Ekinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Eşyanın Sınırlardaki Kontrollerinin
Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin Uluslararası Karayolu
Taşımacılığına İlişkin Sınır
Geçiş İşlemlerinin Kolaylaştırılması
Başlıklı 8 Numaralı Ekinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/350) (S. Sayısı: 74)(x)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 74
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
EŞYANIN SINIRLARDAKİ KONTROLLERİNİN
UYUMLAŞTIRILMASINA İLİŞKİN ULUSLARARASI
SÖZLEŞMENİN ULUSLARARASI KARAYOLU TAŞIMACILIĞINA
İLİŞKİN SINIR GEÇİŞ
İŞLEMLERİNİN KOLAYLAŞTIRILMASI BAŞLIKLI 8
NUMARALI EKİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) Eşyanın Sınırlardaki
Kontrollerinin Uyumlaştırılmasına İlişkin
Uluslararası Sözleşmenin, Uluslararası Kara yolu
Taşımacılığına İlişkin Sınır
Geçiş İşlemlerinin Kolaylaştırılması
başlıklı 8 numaralı Ekinin onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN Söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1)Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Eşyanın Sınırlardaki Kontrollerinin
Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin Uluslararası Karayolu
Taşımacılığına İlişkin Sınır
Geçiş İşlemlerinin Kolaylaştırılması
Başlıklı 8 Numaralı Ekinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı |
: |
204 |
|
Kabul |
: |
204 |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Tanju
Özcan Özlem
Yemişçi
Bolu Tekirdağ
Böylece, tasarı
kanunlaşmıştır.
5inci sırada yer alan,
Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası
Taşımacılığı ve Bu
Taşımacılık Faaliyetinde Kullanılacak Özel Ekipmana
İlişkin Anlaşmaya Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.-
Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası
Taşımacılığı ve Bu
Taşımacılık Faaliyetinde Kullanılacak Özel Ekipmana
İlişkin Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/415) (S. Sayısı: 77)(X)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon raporu 77 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
BOZULABİLİR GIDA
MADDELERİNİN ULUSLARARASI TAŞIMACILIĞI VE BU
TAŞIMACILIK FAALİYETİNDE KULLANILACAK ÖZEL EKİPMANA
İLİŞKİN ANLAŞMAYA KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 1 Eylül 1970 tarihli Bozulabilir Gıda Maddelerinin
Uluslararası Taşımacılığı ve Bu
Taşımacılık Faaliyetinde Kullanılacak Özel Ekipmana
İlişkin Anlaşmaya katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası
Taşımacılığı ve Bu
Taşımacılık Faaliyetinde Kullanılacak Özel Ekipmana
İlişkin Anlaşmaya Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan
Oy Sayısı |
: |
210 |
|
||
Kabul |
: |
210(x) |
|
||
|
Kâtip Üye Tanju Özcan Bolu |
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
|||
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
6ncı sırada yer alan, Karayolu Trafiği
Konvansiyonu ile Bu Konvansiyonu Tamamlayıcı Avrupa
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
6.-
Karayolu Trafiği Konvansiyonu ile Bu Konvansiyonu Tamamlayıcı
Avrupa Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/296) (S. Sayısı: 139)(xx)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 139 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
KARAYOLU TRAFİĞİ KONVANSİYONU
İLE BU KONVANSİYONU TAMAMLAYICI AVRUPA ANLAŞMASINA KATILMAMIZIN
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 8 Kasım 1968
tarihinde Viyanada imzaya sunulan Karayolu Trafiği Konvansiyonu ile 1
Mayıs 1971 tarihinde Cenevrede akdedilen 1968 Karayolu Trafiği
Konvansiyonunu tamamlayıcı Avrupa Anlaşmasına,
Konvansiyona çekince konulmak suretiyle katılmamız uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Karayolu Trafiği Konvansiyonu ile Bu Konvansiyonu Tamamlayıcı
Avrupa Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı: 203
Kabul: 203(X)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Tanju Özcan Özlem
Yemişçi
Bolu Tekirdağ
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Kanun tasarı ve teklifleri
İle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 26 Nisan 2012 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum,
iyi akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 22.47
(x) 223 S. Sayılı Basmayazı 24/4/2012 tarihli 98inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) 74 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(X) 77. S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 139 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.