TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
10uncu
Birleşim
17
Ekim 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Dünya Yoksullukla Mücadele Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Dünya Yoksullukla Mücadele Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, Balıkesirin büyükşehir belediyesi olmasına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
İstanbul ili Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesinin imar ve mülkiyet
sorununa ve İstanbulun birçok ilçesindeki okullarda temizlik ve güvenlik
görevlilerinin eksik olduğuna ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, özel hastanelerin kadrolu doktor sıkıntısı
çektiklerine ve doktor kadrosu pazarı oluştuğuna ilişkin
açıklaması
3.- İzmir Milletvekili Alaattin Yükselin,
İzmir ilinin Alaçatı, Mordoğan, Zeytinova, Gökçen ve Belevi
beldelerinde yapılan referandumda halkın yüzde 98inin
belediyelerinin kapatılmasına karşı olduğuna
ilişkin açıklaması
4.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaşın,
Gaziantepte öldürülen Doktor Ersin Aslana karşı yapılan
şiddeti kınadığına ve ailesine
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
5.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, yeni çıkacak olan belediyelerle ilgili yasayla
Uşakta on iki belde belediyesinin kapatılacak olmasına
halkın karşı çıktığına ve yasanın
yürürlük tarihinin değişmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
6.- Mersin Milletvekili Ali Özün, Gaziantepte
öldürülen Doktor Ersin Aslanın ailesine
başsağlığı dilediğine ve Mersin ilinin Gülnar
ilçesi Köseçobanlı beldesinde TOKİ tarafından yapılacak
olan sağlıkevinin bir an önce yapılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
7.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Hakkâri Çukurcada 3 askerin şehit olmasına, 17 Ekim Dünya
Astsubaylar Gününe ve TEMADın kuruluşunun 28inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
8.- Çorum Milletvekili Tufan Kösenin, hatalı
tarım politikalarıyla bir süre sonra ülkemizde açlığın
kaçınılmaz bir son olacağına ilişkin
açıklaması
9.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, Giresun ilinin Çamoluk ilçesinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
10.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğanın, İçişleri Komisyonunda görüşülmekte olan
belediyelerle ilgili yasa tasarısına ilişkin
açıklaması
11.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Doktor
Ersin Aslanın öldürülmesi olayından sonra Mecliste
sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik bir komisyon kurulmasına
ve siyasi liderlerin sağlık çalışanlarını hedef
gösterecek beyanatlardan uzak durmaları gerektiğine ilişkin
açıklaması
12.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün,
Hakkâri Çukurcada 3 askerin şehit olmasına, Iğdırda iki
okulun bayraklarına yapılan saldırıyı
kınadığına ve Hükûmetin hâlen çadırlarda kalan Van
depremzedeleri için Suriyeli mülteciler kadar hassas olup
olmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
13.- İzmir Milletvekili Musa Çamın, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın kendi konuşmasını
yanlış anladığına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Yayımlanması uygun görülmeyen 6355 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun Anayasanın 104 ve 175inci maddeleri uyarınca Türkiye Büyük
Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1027)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21
milletvekilinin, Afyonkarahisar
ilinde
haşhaş ekimi, haşhaş üretimi ve işlenmesinde
yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/376)
2.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin,
Elâzığ'da su ürünleri sektörünün gelişmesi konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/377)
3.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 20 milletvekilinin,
Elâzığ ilinde yaşanan göçün nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/378)
VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Cumhurbaşkanlığınca
6355 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Türkiye Büyük
Millet Meclisine geri gönderilmesine ilişkin tezkerenin gündemin Sunuşlar
kısmında yer almadığı hâlde Genel Kurulun bilgisine
sunulduğu, Başkanlığın gündeme riayet etmediği
gerekçesiyle Başkanlığın tutumu hakkında
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, 5/4/2012 tarihinde Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşlarının ÖSYM
tarafından geçmiş bazı sınavlarda
yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 17/10/2012 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serterin, Kocaeli Milletvekili Fikri
Işıkın CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın, Kocaeli Milletvekili Fikri Işıkın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Kocaeli Milletvekili
Fikri Işıkın, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları
(1/567) (S. Sayısı: 197)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili Sena Kalelinin, Bursaya
yapılacak yeni stadyuma ve bazı iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/8422)
2.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğanın, Aralıka kapalı spor salonu yapılmasına
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/8539)
3.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın,
uyuşturucu operasyonları sonucu elde edilen vergi miktarına ve
yapılan kamulaştırmalara ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/9616)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, TBMM
Başkanının makam odasının yenilenmesine ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlamın cevabı (7/9753)
5.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat
Korkmazın, TBMM ana binada yapılan tadilatlara ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın
cevabı (7/9754)
6.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, çocuklara dağıttığı
oyuncakların bedeline ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/10189)
7.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, yapımı süren ek binaya ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın
cevabı (7/10986)
17 Ekim 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü münasebetiyle söz
isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Muşa aittir.
Buyurunuz
Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Dünya Yoksullukla
Mücadele Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 17
Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü sebebiyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yoksulluk,
insanlığın var olduğu günden beri kendini farklı
seviye ve formlarda göstermiş temel gerçeklerden biridir. Günümüzde ise
mevcut ekonomik düzenin bir sonucu olarak derinleşmiş, kronik hâle
gelmiş ve küresel bir boyut kazanmıştır.
Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün 2010 açlık verilerine göre,
dünyada 925 milyon insan kronik açlık sınırında
yaşamaktadır. Yine, UNICEF verilerine göre ise 1,1 milyar insan en
temel ihtiyaçlarından biri olan temiz su bulamamakta ve her gün yoksulluk
ve açlıktan dolayı 30 bin çocuk hayatını kaybetmektedir.
Yoksullukla
mücadelenin salt ekonomik büyümeye indirgenen bir ekonomik olgu olarak
görülmesinden vazgeçilmeli, onun siyasal ve sosyal bir problem olduğu
kabul edilmelidir. Çözüm, ekonomik tedbirlerle değil, ancak ve ancak
toplumsal dayanışma ve siyasal tedbirlerle mümkündür.
2011
yılında dünyada gerçekleştirilen toplam üretim, 1980
yılında dünyada gerçekleştirilen toplam üretimin tam olarak 2,7
katıdır.
Nüfusa
bakıldığında ise rakam 4,4 milyar iken 2011
yılında 7 milyara çıkmıştır. Yani dünya nüfusunda
yaklaşık olarak yüzde 60lık bir artış meydana gelmiştir.
Bu rakamlara dikkatinizi çekmek istiyorum değerli milletvekilleri. Nüfusta
gerçekleşen yüzde 1lik artışa karşılık üretimde
yüzde 3lük bir artış sağlanmasına rağmen,
yoksulluğun daha makul seviyelere çekilmesinde ciddi bir mesafe maalesef
kat edilememiştir. Bu rakamlar da açık bir şekilde
göstermektedir ki yoksulluğun nedeni, kaynakların
kısıtlı olması değil, kaynakların
dağılımındaki aşırı adaletsizliktir. Bu da
yoksulluk krizini istatistiksel sorun olmaktan çıkarıyor, ahlaktan
yoksun bir zenginliğin yalnızca varlıklı insanların
insaf ve merhamet duygularına bırakıldığı bir
zihniyet sorunu hâline getiriyor. Eğer ekonomik büyüme yoksulluğun
panzehiriyse, onca büyümeye, onca zenginleşmeye rağmen neden
yoksulluk ve sefalet çığ gibi büyüyor? Devasa zenginlik
artışına neden akıl almaz bir yoksulluk ve sefalet
eşlik ediyor?
Değerli
milletvekilleri, 2008 küresel finans krizi sonrası dünya ekonomik
büyümesinin sekteye uğraması ile kapitalizmin ekonomik bir üretim
sistemi olarak krize girdiği tartışmaları
yaşanıyordu. Kapitalizmin asıl krizi, sürdürülebilir ekonomik
büyüme sorunsalı değil, gelir dağılımındaki derin
uçurumların ortaya çıkardığı küresel yoksulluk
krizidir. Bu kriz, ekonomik boyutunun ötesinde, yarattığı sosyal
ve siyasal riskler ile kendine yeni kriz alanları doğurmuştur.
Fransa ve İngiltere banliyölerinde yaşanan ayaklanmalar, Wall Street
isyanı ve en önemlisi Arap Baharı süreci, var olan yoksulluk krizinin
en somut sosyal ve siyasal sonuçlarıdır.
Yüzyıllar
boyu, bugün yoksulluk ve açlık çeken bölgelerin kaynaklarını
sömürerek, talan ederek kendi medeniyetlerini ve metropollerini inşa eden
Batı medeniyetinden çözüm beklemek ise abesle iştigaldir. Nitekim,
üzülerek söylemem gerekir ki küresel barışı, güvenliği ve
nizamı tesis etmek amacıyla kurulmuş olan, başta
Birleşmiş Milletler olmak üzere bütün uluslararası
kuruluşlar hem geçtiğimiz sene Somalide hem de bu sene Myanmarda
yaşanan insanlık krizinde gösterdikleri duyarsızlık ve
acziyet ile insanlığın vicdanında büyük bir hayal
kırıklığı yaşatmışlar, kötü birer
sınav çıkartmışlar.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre yoksulluk
sınırı altındaki fert yoksulluk oranı yüzde 27
seviyesinde iken, geçen ay yayınlanan araştırmaya göre günümüzde
yüzde 16,1 seviyesine inmiştir. Ülkemiz, son on senede kendi içinde
yoksulluğa karşı mücadelesinde başarı sağlarken,
Somali, Pakistan, Myanmar örneklerinde olduğu gibi küresel yoksulluğa
da çare aramıştır.
Bu duygu ve
düşüncelerle konuşmama son verirken, sizleri bir kere daha selamlıyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Muş.
Gündem
dışı ikinci söz, yine aynı konuda söz isteyen İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzele aittir.
Buyurunuz efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Dünya Yoksullukla Mücadele Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dünya Yoksullukla Mücadele Günü nedeniyle söz almış bulunuyorum.
Sözlerime,
Karacaoğlanın dizeleriyle başlamak istiyorum:
Vara vara
vardım ol kara taşa,
Hasret ettin beni
kavim kardaşa,
Sebep ne, gözden
akan kanlı yaşa,
Bir
ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm.
Bu dizeleri
çığıran, yakın zamanda kaybettiğimiz, yoksulların
ozanı Neşet Ertaşı da saygıyla anıyorum. Bir
ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm. Milyonlarcamıza reva görülen,
işte bu Karacaoğlan dizelerindeki insanlık hâlidir.
Şüphesiz, bunun sorumlusu dünyadaki kapitalist sistem ve ülkemizdeki
iktidarı AKP Hükûmetidir. Yoksulluğu yaratan bu güçler, yoksullar
üzerinde konuşmayı en çok kendilerinde hak görürler. Tedbirlerden,
sosyal devletten, yardımlardan, sürdürülebilirlikten söz eder, rakamlar
verirler. Oysaki rakamlar yalan söyler, aldatıcıdır. Davos gibi
yerlerde zirveler yaparlar, Keynesyen tedbirleri konuşurlar ama nafiledir.
Kapitalizm, bünyesel hastalıklarıyla öldürmeyi,
yoksullaşmayı sürdürür.
Dünyanın
yarısı yoksuldur, 2 milyar çocuğun yarısı yoksuldur,
hayata borçla başlayan insanların ülkesi bizde de aslında durum
farksızdır. OECD birinciliklerimizi hatırlayalım: En çok
yoksul, en çok bebek ölümü bizim ülkemizdedir. Yoksullukla mücadele
derler, Dünya Bankası uzmanı
Kemal Derviş gibi birisi gelir, 15 günde 15 yasa çıkartır, kemer
sıktırır, fabrika kapattırır, ürünleri yasaklar,
piyasayı el üstünde tutar, milyonları aç bırakır. Sonra
gelir Fatma Şahin gibi yeni yüzler, 2023te günde 4 doların
altında geliri olmayan kimse kalmayacak. diye müjde verir, günde 4 dolar
matah bir gelirmiş gibi. İşte vizyonları ve vaatleri bu
kadardır.
Başbakan
halktan oy isterken, Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklarla mücadele dememiş
miydi? İşte, ne yaptıkları ortada; yolsuzluk, yasaklar ayyuka
çıktığı gibi, üç çocuğu her aileye şart
koşup, genç, dinamik ve de ucuz, yoksul bir nüfus yaratılıyor.
Bugün
görüşülecek olan sendikalar yasası dâhil çıkartılan her
yasa halkı ve emekçileri daha da yoksullaştırıyor.
Yoksulluk insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamama
durumudur; açlık, eğitimsizlik, evsizlik, işsizlik, tedavi olamamak,
eşitsizlik, güvencesizlik, özgür olamamak, gelecekten endişe duymak
demektir; güç ve servet dağılımındaki eşitsizlik,
adaletsizliktir; yoksulluk şiddettir, reklamları izleyen
çocuğuna dilediğini alamayan, kirasını,
faturasını ödeyemeyen, yakacağını nasıl
alacağını düşünen emekçinin travmasıdır; sürekli
işsizlik tehdidi altında yaşayan, geleceğini planlayamayan
emekçi için bir zulümdür. Bu zulmün yürütücüleri yoksulluğu fırsata
dönüştüren, halkı siyaseten kendine bağlamanın
mekanizması Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Teşvik
Fonu gibi kurumlarla yürüten, hayırseverlik ve ianecilikle sosyal devlet
yükümlülüklerini sırtından atan günümüz siyasetçileridir. Onlardan
bir bakan, atanmayan öğretmenleri yeni cami önünde yem
atılmasını bekleyen güvercinlere benzeterek kendi
izansızlıklarını emekçilere yükleme fütursuzluğunu
gösterebilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, laf cambazlığına, laf dolandırmaya gerek
yok. Yoksulluğun resmi ücretlerde, vergilerde, bordrolarda ortadadır.
Bu bordrolar bunlardır. Ücretlerin 1/3ü kesintilere gitmektedir. Toplanan
vergilerin yüzde 70i halkın yediği içtiğinden alınan
vergilerdir.
Kârından
fedakârlık yapmadan halkı borçlandıran rantçı kapitalistlere
katkı ve teşviklere son verin. Servetlerini rantla, sömürüyle
büyütenlere servet vergisi getirin. Tüm işsizlere, tüm yoksullara
uygulanacak şekilde vergileri kaldırın, destek ve sosyal güvence
sağlayın. İşsizlik Fonunu
yağmalayacağınıza, gerçekten işsiz ve yoksul tüm
yurttaşlara kayıtsız verilmesini sağlayın.
Başta
kadınlar, çocuklar, engelliler, emekliler, işsizler ve elbette
emekçiler ve işçiler, sözüm sizlere: Yoksulluğu da, yoksulluğu
büyüten savaşları da sizin birleşen elleriniz yok edecektir ve emekçilerin
birliği bu sermaye düzenini yenecektir.
Teşekkür
ediyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyoruz Sayın Tüzel.
Gündem
dışı üçüncü söz, Balıkesirin büyükşehir belediyesi
olması hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ayşe
Nedret Akovanın.
Buyurunuz
Sayın Akova. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, Balıkesirin büyükşehir belediyesi olmasına
ilişkin gündem dışı konuşması
AYŞE NEDRET
AKOVA (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Balıkesir ilinin mülki hudutları esas alınmak suretiyle
bütünşehir belediyesi yapılması hususundaki görüşlerimi
sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Balıkesir,
Marmara ilçesinin merkeze uzaklığı
Balıkesirde
34 belde ve 892 köy kapatılacaktır. Biz diyoruz ki bu tasarı
geri çekilmelidir. Büyükşehir, yönetimi öngörülen illerde kurulabilir
ancak büyükşehirlerin tüm illerde ilin mülki sınırlarıyla
çakıştırılması kabul edilemez, yerel yönetimlerin
zayıflatılması kabul edilemez, belde belediyelerin toptan yok
edilerek mahalleye dönüştürülmesi kabul edilemez, köylerin mahalleye
dönüştürülmesi kabul edilemez.
Kanun
taslağının beraberinde getirdiği başlıca sorunlar
vardır. Vatandaşlarımız bu sorunların farkında
değillerdir, mutlaka, bu sorunları, vatandaşları
aydınlatarak anlatmamız gerekmektedir. Bu kanun taslağıyla
yerelleşme iddiasıyla genelleşme yapılmaktadır. Her
ilin mevcut coğrafi ve fiziki yapısına uymayan bütünşehir
modeliyle hizmet akışı tamamen aksayacak, bütün ilçelere ve
mahalle hâline getirilmiş köylere gerektiği gibi hizmet
götürülemeyecektir. Vatandaş en temel hizmetler için bile bürokrasiyle
mücadele içinde para, zaman ve enerji kaybedecektir.
Bu kanun
taslağı demokrasiye de uygun değildir. Bununla,
katılımcı demokrasinin uygulandığı yerel birimler
kaldırılacaktır. Halk bire bir, kolaylıkla
ulaşabildiği muhtar, belde belediye başkanını
bulamayacak, kişilerle muhatap olamayacaktır.
Köylerin
kapatılması tarımsal ve hayvansal üretime büyük bir darbe
vuracaktır. Gıda tüm dünyada stratejik ürün olurken, ülkemizde
tarımsal üretimi geliştireceğine, sekteye uğratacak
uygulamaların yapılması sektörün tamamen çökmesine neden
olacaktır.
Kıymetli
milletvekilleri, çiftçi zaten tarladan üretimini kaldırmakta
zorlanırken şimdi tamamen tarımdan eteğini çekecektir.
Tarım alanları yapılaşma baskısı altına
girecektir. Belediye yönetimlerinin tarla arazisi yerine her zaman iskân
arazisini tercih etmeleri de köylünün sorunlarının görmezden
gelinmesine yol açacak, çiftçiyi tarımdan
uzaklaştıracaktır, hayvancılık da keza geriye
gidecektir.
Bu kanun
taslağı ihtiyaçların en yakın yönetim birimlerince
karşılanması hizmet ilkesine de aykırıdır.
Bütünşehir modeliyle belediyenin tüzel kişiliği kadar önemli ve
demokratik olan, yüzyılların birikimiyle meydana gelen köy tüzel
kişiliği de ortadan kalkacaktır. Mülki idarenin
zayıflatılması üniter devlet yapımızı tahrip
edecek ve böylelikle merkezî idarenin nüfuzu da etkisiz hâle gelecektir. Bu
sorunlar doğrultusunda mahalli idarelerin denetimi güçleşecek ve
yolsuzluklar da maalesef artacaktır.
Köylerin
yönetimine ilişkin düzenleme 24 tarihli Köy Kanunu
Şimdi
görüşülmekte olan kanun taslağına göre
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE NEDRET
AKOVA (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akova.
Şimdi,
gündeme geçmeden önce, sisteme girmiş milletvekillerimize İç Tüzük 60
gereği bir dakika söz vereceğim.
Buyurunuz
Sayın Tanal.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
İstanbul ili Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesinin imar ve mülkiyet
sorununa ve İstanbulun birçok ilçesindeki okullarda temizlik ve güvenlik
görevlilerinin eksik olduğuna ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, İstanbul ili Üsküdar ilçesi Yavuztürk mahallesinin imar
ve mülkiyet sorunu ne zaman halledilecek? Bu konuda Sayın Bakanlıktan
acilen bilgi almak istiyoruz.
İki: Üsküdar
Yavuztürk mahallesinde cadde ve sokaklar yeteri kadar
aydınlatılmamaktadır. İstanbul ili, Kadıköy, Üsküdar,
Maltepe, Tuzla, Pendik, Kartal, Ümraniye, Sultanbeyli, Sancaktepe, Beykoz,
Şile ilçeleri sınırları içerisinde kalan tüm okullarda
temizlik yapılmak üzere hizmetli personel yoktur.
Ayrıca gece
ve gündüz, okulların ve gündüzlü öğrencilerimizin güvenliğini
sağlayacak güvenlik görevlisi yoktur. Bu bir kamu hizmeti
eksikliğidir. Yetkili ve ilgililerin bu konuya ne zaman
duyarlılık gösterecekleri, bu hizmet kusurunu ne zaman giderecekleri
Ayrıca okul
aile birlikleri tarafından tutulan görevliler açısından da
kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gündeme gelmektedir, toplum
içerisinde bir kargaşa ve bir sorun çıkmaktadır.
Lütfen, bu sorunun
acilen giderilmesini talep eder, saygılarımı sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Öğüt
2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, özel hastanelerin kadrolu doktor sıkıntısı
çektiklerine ve doktor kadrosu pazarı oluştuğuna ilişkin
açıklaması
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Bazı
basın yayın kuruluşlarında Türkiyede özel hastanelerin
kadrolu doktor sıkıntısı çektiği haberleri
yansımıştır. Sağlık
Bakanlığının kamudan özel hastanelere geçişi azaltmak
amacıyla Şubat 2008de çıkardığı yönetmeliğin
bunda en büyük etken olduğu, kadro eksiğini kapatamayan hastanelerin,
fazlası olan hastanelerden kadro satın aldığı
belirtilmektedir. Öyle ki özel hastanelerin üye olduğu sitelerde
satılık kadro ilanlarının
yoğunlaştığı, doktor kadrosu pazarı oluştuğu
ve 100 binlerden 400 binlere varan rakamlar arasında doktor kadrosu
satıldığı biliniyor. Bu, sağlık gibi hayati bir
sektörde ticarileşme anlamına gelmektedir. Sayın
Akdağın bu konudaki görüşü nedir? Özel hastanelere ek kadro
talepleriyle ilgili ne yapılmıştır ve son durum ile ilgili
değerlendirmelerini sormak isterim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Yüksel
3.- İzmir Milletvekili Alaattin Yükselin,
İzmir ilinin Alaçatı, Mordoğan, Zeytinova, Gökçen ve Belevi
beldelerinde yapılan referandumda halkın yüzde 98inin
belediyelerinin kapatılmasına karşı olduğuna
ilişkin açıklaması
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Pazar günü
İzmir ilimizde Alaçatı, Mordoğan, Zeytinova, Gökçen ve Belevi
beldelerinde yaşayan yurttaşlarımız -her siyasi
görüşten yurttaşımız- beldelerinin kapatılmasına
karşı çıkmak üzerine, endişe ve öfkeyle sandık
başlarına koşmuşlardır ve yüzde 98 oranında bu
beldelerde yaşayan yurttaşlarımız, belediyelerinin
kapatılmasına karşı oy kullanmışlardır. Yüz
otuz dokuz yıllık Alaçatı Belediyesinin -kış nüfusu 10
bin, yaz nüfusu 150 bin olan bir belediyemiz, turizm gelişme bölgesi ilan
edilmiş bir belediyemiz- kapatılma isteğinin doğrusu hangi anlayışa
sığdığını anlayamadığımı
belirtmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yüksel.
Sayın
Yurttaş
4.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaşın,
Gaziantepte öldürülen Doktor Ersin Aslana karşı yapılan
şiddeti kınadığına ve ailesine
başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gaziantepte hunharca öldürülen meslektaşımız Ersin
Arslanın öldürülüşünden sonraki ilk duruşması bugün
yapılıyor. Kendisini mesleğine ve insanlığa adayan
meslektaşlarımıza karşı yapılan şiddeti nefretle
kınıyorum, kederli ailesine tekrar
başsağlığı diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yurttaş.
Sayın
Yılmaz
5.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, yeni çıkacak olan belediyelerle ilgili yasayla
Uşakta on iki belde belediyesinin kapatılacak olmasına
halkın karşı çıktığına ve yasanın
yürürlük tarihinin değişmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında,
burada Hükûmet yetkilileri olmalı ve bizim söylediklerimizi de
duymalıydılar diye düşünüyorum ama hiçbir kimseyi göremiyorum.
Şimdi,
Uşakta, yeni gelen büyükşehir yasa tasarısı çerçevesinde
18 beldemizin 12sinin nüfusunun 2 binin altına düşmesi nedeniyle
kapatılması söz konusu.
Ben geçen hafta
sonu gittiğimde, bu belde halkıyla, tüm belde halkıyla
konuştuğumuzda, hepsi de, kazanılmış haklarının
korunması gerektiğini söylüyorlar. Ve bir de orada ayrık hüküm
var: Kanun yayımı tarihine kadar eğer 2 binin üzerine
çıkarsa belediyenin tüzel kişiliğinin korunacağı
söyleniyor. Çocuk oyuncağı mı bu, yani bu kadar kısa bir
sürede nasıl 2 binin üzerine çıkabilsin? En azından, 31/12/2012
tarihine kadar bunların nüfuslarının 2 binin üzerine
çıkması beklenmeli, böylesi bir geçici hüküm konulmalıdır
diye düşünüyorum. Bu konuda, bütün yetkililerin bu dileğimizi göz
önünde tutmasını diliyorum.
Bir de bunun
yanında, dün belediyelerden çok sayıda teknik eleman geldi; mimar,
mühendis, veteriner gibi. Bu arkadaşlarımız on beş
yıldır vizeli işçi olarak
çalıştıklarını
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Sayın Öz
6.- Mersin Milletvekili Ali Özün, Gaziantepte
öldürülen Doktor Ersin Aslanın ailesine
başsağlığı dilediğine ve Mersin ilinin Gülnar
ilçesi Köseçobanlı beldesinde TOKİ tarafından yapılacak olan
sağlıkevinin bir an önce yapılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
18 Nisan 2012
tarihinde Gaziantepte menfur bir saldırı sonucu hayatını
kaybeden Doktor Ersin Aslana yeniden Allahtan rahmet ve kederli ailesine
başsağlığı diliyorum.
Bugün katilin duruşmasının
yapılacağı ilk gün; dolayısıyla tüm herkesi, özellikle
siyasileri, sivil toplum örgütlerini, sağlık
çalışanları üzerine uygulanan bu şiddetin önlenmesi
noktasında gayretli ve samimi olmaya davet ediyorum.
Ayrıca,
Mersinin Gülnar ilçesi ve Köseçobanlı beldesinde, kış ayı
başlamadan önce TOKİ tarafından tekrardan yapılacağı
iddia edilen sağlık evinin de bir an önce yapılmasını
talep ediyorum. Çünkü, oradaki insanlar kış dönemi ciddi
mağduriyet yaşayacaklardır. Hiçbir gerekçeyle TOKİ
paramızı vermiyor. diye müteahhidin ihaleyi durdurmasını
mantıklı bulmuyorum. İlgilileri, özellikle de
Bakanlığı bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Sayın Vural
7.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Hakkâri Çukurcada 3 askerin şehit olmasına, 17 Ekim Dünya
Astsubaylar Gününe ve TEMADın kuruluşunun 28inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün maalesef
yine Hakkâri Çukurcada, milletimizin kardeşliği, birliği ve
bütünlüğü uğruna 3 askerimiz şehit olmuştur.
Cenabıhaktan rahmet diliyorum. Tabii Şehitler ölmez ve vatan
bölünmez şiarı ve ruhuyla terörle mücadeleye milletimizle birlikte
devam edileceği konusunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
irademizi ifade etmek istiyorum.
Öte yandan, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin önemli bir omurgası, fedekâr, ve önemli bir
vazife şuuruyla görevlerini yapan astsubaylarımızın 17 Ekim
bugün, günü Ayrıca, astsubaylarımızı temsil eden
TEMADın da kuruluşunun 28inci yıl dönümü. Bu gün münasebetiyle
bütün astsubayların bu gününü kutluyorum.
Ayrıca, sorunlarının
çözümü konusunda da Türkiye Büyük Millet Meclisinin yine hep beraber, birlikte
adım atması gerektiğini bu gün vesilesiyle belirtmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın Köse.
8.- Çorum Milletvekili Tufan Kösenin, hatalı
tarım politikalarıyla bir süre sonra ülkemizde açlığın
kaçınılmaz bir son olacağına ilişkin
açıklaması
TUFAN KÖSE (Çorum)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçtiğimiz
günlerde Dünya Gıda Gününü kutladık. Dünyada her beş dakikada 1
çocuğun açlıktan öldüğü bilinen bir gerçek. 1 milyara yakın
insan da açlıkla mücadele ediyor. Hâl böyle iken bizim çiftçimiz de mazot,
gübre, tohum gibi girdilerin yüksek maliyeti nedeniyle ürünlerini zararına
satmak zorunda kalıyorlar ve üretimden vazgeçiyorlar.
Örnek olarak,
Çorumda üretimi yapılan, İskilip, Osmancık ve Kargıda
çeltik üreticileri, dört yıl öncesi fiyatlarından çok daha ucuza,
yarı fiyatına bugün çeltiklerini satmak zorunda kalmaktadırlar.
Bu ürünlerini de satın alacak Toprak Mahsulleri Ofisi henüz bir ofis
açmamıştır Kargıda.
Hatalı
tarım politikalarıyla bir süre sonra ülkemizde de açlık
kaçınılmaz bir son olacaktır diye düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Köse.
Sayın
Karaahmetoğlu.
9.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlunun, Giresun ilinin Çamoluk ilçesinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Giresun ili
Çamoluk ilçesinde bir dizi ziyaretlerde bulundum. İlçede hastane, banka
yok. İlçenin sadece bir tarafından ilçeye girebiliyorsunuz,
diğer tarafından başka bir yerleşim yeriyle
bağlantısı yok.
İlçenin üç
köyüne ziyarette bulundum. Kaynar köyünde su sorunu var. Tarımda
kullanılacak su için 1,5 kilometrelik bir su kanalı ihtiyacı
var. Aynı köyde yine mezarlıklar heyelan tehdidiyle karşı
karşıya. Yine Çamolukun Kayacık köyünde ciddi anlamda su ve yol
sorunu var. Yine aynı ilçenin Hacıören köyü Alısız
mahallesinde yol ve su sorunu bulunmakta. 21inci yüzyıl Türkiyesine
yakışmadığını düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Karaahmetoğlu.
Sayın
Eyidoğan
10.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğanın, İçişleri Komisyonunda görüşülmekte olan
belediyelerle ilgili yasa tasarısına ilişkin
açıklaması
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
İçişleri
Komisyonunda görüşülmekte olan Büyükşehir Yasası TBMMden geçip
Cumhurbaşkanı tarafından onaylandıktan sonra şöyle
diyeceğiz: Bir mahalle var uzakta, gitmesek de görmesek de o mahalle
bizim mahallemizdir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.
Sayın
Baluken
11.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Doktor
Ersin Aslanın öldürülmesi olayından sonra Mecliste
sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik bir komisyon kurulmasına
ve siyasi liderlerin sağlık çalışanlarını hedef
gösterecek beyanatlardan uzak durmaları gerektiğine ilişkin
açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir yıl önce
haksız ve hunharca bir saldırıyla katledilen meslektaşımız
Sayın Ersin Aslanın acısını hâlâ yüreğimizde
taşıdığımızı belirtmek istiyorum. Özellikle
Meclisin bu acı kayıptan sonra olaya müdahil olması,
sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik bir komisyon kurması son
derece anlamlı olmuştur. Bu konuyla ilgili bütün siyasi parti
liderlerine, sağlık çalışanlarını ya da hekimleri
hedef gösterecek beyanatlardan uzak durması ve halka, topluma örnek
olması sorumluluğunu hatırlatmak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.
Sayın
Özgündüz
12.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün,
Hakkâri Çukurcada 3 askerin şehit olmasına, Iğdırda iki
okulun bayraklarına yapılan saldırıyı
kınadığına ve Hükûmetin hâlen çadırlarda kalan Van
depremzedeleri için Suriyeli mülteciler kadar hassas olup
olmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün, yine
teröristler tarafından Çukurca Işıklı Jandarma Karakoluna
ve Gazitepe Üs Bölgesine yapılan saldırıda 3 askerimiz
şehit oldu. Şehit askerlerimize Allahtan rahmet, ailelerine ve milletimize
başsağlığı diliyorum. Aynı zamanda
Iğdır ilimizde bir okulun bayraklarına çirkin bir
saldırı yapıldı, onu da kınıyorum.
Bu vesileyle,
Suriyeden ülkemize iltica eden Suriye yurttaşları için Hükûmet 400
milyon TL, 400 trilyon para harcadı. Geçen sene Vanda meydana gelen
deprem sonucu evleri yıkılan vatandaşlarımız hâlen
çadırda kalıyor. Yine sonbahar geldi, kışa
yaklaşıyoruz. Acaba bu yurttaşlar için Hükûmet, Suriyeli
mülteciler kadar hassas olacak mı? Kendi ülkesinin
yurttaşlarına, yabancı ülkenin yurttaşları kadar ilgi
gösterecek mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özgündüz.
Gündeme geçiyoruz
sayın milletvekilleri.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının
bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Yayımlanması uygun görülmeyen 6355 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun Anayasanın 104 ve 175inci maddeleri uyarınca
Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/1027)
16/10/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunca 12/10/2012 tarihinde kabul edilen 6355
sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"
incelenmiştir.
İncelenen
Kanun ile, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına geçici bir madde eklenerek,
Anayasanın 127 nci maddesi ile 18/1/1984 tarihli ve 2972 sayılı
Kanunun 8 inci maddesi gereğince 2014 yılının Mart
ayında yapılması gereken mahalli idareler genel seçiminin 2013
yılının Ekim ayının son Pazar günü yapılması
öngörülmektedir.
Kanunun
gerekçesinde, mahalli idareler seçimlerinin yapılacağı dönemin
zorlu kış şartlarına denk gelmesi sebebiyle seçim
çalışmalarında ve vatandaşlarımızın
seçimlere katılımında zorluklar yaşandığı
belirtilerek, bu olumsuzlukları asgari seviyeye indirebilecek bir tarihte
seçimleri yapmak gerektiği ifade edilmektedir.
Kanunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda tümünün gizli oylaması sonucu 360
milletvekilinin oyu ile kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Anayasanın
175 inci maddesinin dördüncü fıkrası, "Meclisçe üye
tamsayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla
kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki Kanun,
Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği takdirde
halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede yayımlanır"; 23/5/1987
tarihli ve 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna
Sunulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesi ise, "Anayasa
değişikliğinin halkoylaması, ilgili Anayasa
değişikliği Kanununun Resmi Gazetede yayımını
takip eden altmışıncı günden sonraki ilk pazar günü
yapılır" hükmünü içermektedir.
İncelenen
Kanunun yayımlanması halinde, değişiklik gerekçesinde
belirtilen amacın aksine, söz konusu hükümler doğrultusunda, bu defa
da kış aylarında halkoylaması yapılması zorunlu
hale gelecektir. Bu durumda ise, karşılaşılması
muhtemel mevsim şartlarının halkoylaması
çalışmalarını ve vatandaşlarımızın
halkoylamasına katılımını olumsuz yönde etkileyebileceği
ve ortaya çıkan bu sonucun değişiklik gerekçesiyle de
çelişeceği görülmektedir.
Diğer
taraftan, temel konularda yapılan halkoylamalarının halkın
katılımını sağladığı ölçüde demokrasiyi
güçlendireceği açık olmakla birlikte, başkaca bir içeriği
ve amacı olmaksızın sadece mahalli idareler genel seçiminin
beş ay erkene alınması amacıyla yapılan mezkûr Anayasa
değişikliği için Anayasanın 175 inci maddesinin dördüncü
fıkrasının gereği olarak halkoylamasına gidilmesinin,
başta bütçe olmak üzere Devlete ve vatandaşlarımıza
getireceği külfet ve ekonomik istikrara yönelik zarar riski de
gözardı edilemez.
Bu sebeplerle,
incelenen Kanunun belirtilen hususlar dikkate alınarak yeniden
değerlendirilmesinde yarar görülmektedir.
Yayımlanması
yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 6355
sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" Türkiye
Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın 104
ve 175 inci maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Abdullah
Gül
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21
milletvekilinin, Afyonkarahisar ilinde haşhaş ekimi, haşhaş üretimi ve
işlenmesinde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/376)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Afyonkarahisar
ilinde haşhaş ekimi, haşhaş üretimi ve işlenmesinde
yaşanan sorunların ve çözüm yollarının belirlenmesi,
destekleme yollarının araştırılması, idari ve
kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla
Anayasa'mızın 98'inci, İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri
gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Kemalettin
Yılmaz (Afyonkarahisar)
2) Oktay Vural
(İzmir)
3) Mehmet
Şandır (Mersin)
4) Özcan Yeniçeri
(Ankara)
5) Erkan Akçay
(Manisa)
6) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
7) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
8) Enver Erdem
(Elazığ)
9) Emin Çınar
(Kastamonu)
10) Mehmet Günal
(Antalya)
11) Necati Özensoy
(Bursa)
12) Hasan Hüseyin
Türkoğlu (Osmaniye)
13) Lütfü Türkkan
(Kocaeli)
14) Mustafa
Kalaycı (Konya)
15) Sinan
Oğan (Iğdır)
16) Alim
Işık (Kütahya)
17) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
18) Koray
Aydın (Trabzon)
19) Bahattin
Şeker (Bilecik)
20) Münir Kutluata
(Sakarya)
21) Muharrem
Varlı (Adana)
22) Zühal Topcu
(Ankara)
Gerekçe
Haşhaş
bitkisinin ülkemizde (% 50den fazlası Afyonkarahisar) çağlar boyu
yetiştirildiği bilinmektedir. Milattan önce 3000 yıllarında
Sümerlerin kullandıkları dilde afyona ait bazı kelimelere ve
Asurlara ait bazı kabartmalarda haşhaş resimlerine
rastlanıldığı belirtilmektedir. Bir çok kültür bitkisinin
gen kaynağı olan Türkiye'de haşhaşın da özel bir yeri
vardır. Anadolu da Hititler döneminden beri, haşhaş
ekildiği birçok yazar tarafından belirtilmektedir. Türkiye'de 1933
yılına kadar haşhaş ekimi, afyon üretimi ve ticareti
serbest olarak yapılırken, 1933 yılında 2253
sayılı kanunla Uyuşturucu Maddeler İnhisar İdaresi
kurularak haşhaş ekim alanları 17 ilde
sınırlandırılmış ve kontrol altına
alınmıştır. 1938 yılında TMO kurularak,
uyuşturucu maddelerin tekeli TMO'ne verilmiştir. 1959 da
haşhaş ekiminin kontrolüne dair 7368 sayılı kanun
çıkarılarak bu kapsamda üretilen afyonun tamamının ihraç
edilmesi ve yasal taleplerin karşılanamaması üzerine 1960
yılında haşhaş ekimi izni 42 ile çıkarılmış
ve daha sonra tedricen azaltılarak 1970 yılında 7 ile
düşürülmüştür. Türkiye'de 1971 yılına kadar
haşhaştan afyon üretimi yapılırken Türkiye'nin,
yasadışı uyuşturucunun kaynaklarından biri olarak
suçlanması nedeni ile Türk Hükümeti bu suçlamaların doğru olmadığını
kanıtlamak amacıyla ülkede haşhaş ekimine 26/06/1971
tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile tam bir yasak getirdi. 1974'e kadar
süren bu yasak sırasında, Avrupa ve Amerika'ya
yasadışı uyuşturucu girişi devam etmiş, üstelik
diğer afyon üreten ülkelerin üretimlerinde artış gözlenmiş
ve yeni haşhaş üreticisi ülkelerin ortaya çıkmasına neden
olmuştur. Diğer taraftan bu yasak, önemli bu gelir
kaynağından mahrum olan üreticilerimiz üzerinde sosyal ve ekonomik
olumsuzluklara yol açmıştır. 1,5 milyon insan bu yasaktan
olumsuz etkilenmiştir. 01/07/1974 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile
ilaç hammaddesi ihtiyacının sağlanması ve geçimi büyük
ölçüde haşhaş üretimine bağlı olan çiftçilerin yaşam
koşullarının düzeltilmesi amacıyla haşhaş ekimi
ve ham afyon üretimi 7 ilde (Afyon, Burdur, Isparta, Denizli, Kütahya, Uşak
ve Konya) serbest bırakılmıştır. 06/12/1974 tarihli
kararname ile kaçağa kayma riski yüksek olan ve haşhaş
kapsülünün çizilmesi ile elde edilen afyon üretimi yasaklanarak, daha güvenli
bir yöntem olan çizilmemiş haşhaş kapsülü üretimine
geçilmiştir. Haşhaş ekiminin kontrolü, haşhaş kapsülü,
ham afyon ve tıbbi afyon üretimi, satın alınması, bunlardan
uyuşturucu madde imalatı, yurt içinde satışı ve
ihracı konularında TMO Genel Müdürlüğü görevlendirilmiştir.
Haşhaşın
bir çok alanda kullanılması ve ekonomik değeri
tartışılmazdır. Kapsülünde bulunan morfin ve diğer
alkaloitler ciddi öneme haizdir. Ayrıca tohumundan elde edilen bitkisel
yağ da % 45-54 arasında yağ; % 20-30 protein içermektedir.
Türkiye
haşhaş ekim alanı bakımından dünyada % 48'lik bir paya
sahip olmasına rağmen, morfin üretimi bakımından % 18'lik
paya sahiptir. Bu durum ülkemizde üretilen haşhaş kapsülünün dekar
başına üretim veriminin ve morfin içeriğinin diğer ülkelere
nazaran düşük olmasından kaynaklandığı şeklinde
açıklanmaktadır. Ancak morfin değerlerinin
artırılması ile ilgili ciddi bir çalışma
yapılamamıştır. Türkiye de 2003 yılında 1.497.113
da olan ekim alanı 2009 yılında 603.286'ya kadar
gerilemiştir. Afyonkarahisar'da da bu oranlarda ekim alanı
düşüşü gerçekleşmiştir. Haşhaş içeriğinde
bulunan morfin oranının % 0,04 ten % 1'in üzerine
çıkartılması için, ülkemizin tek Alkaloit Fabrikasının
modernizasyonu ve dünyada uygulanan yeni tekniklerin uygulanabilmesi ve
iklim-toprak yapısı ile en uygun haşhaş ekim ili olan
Afyonkarahisardaki haşhaş ekimindeki sorunların ve çözüm
yollarının tespiti için gerekli altyapılar ve bununla ilgili
yasal düzenlemelerin yapılması, fizibilite ve araştırma
raporlarının oluşturulabilmesi sorunların ve alınacak
tedbirlerin tespiti amacıyla meclis araştırması
açılmasını arz ederim.
2.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin,
Elâzığ'da su ürünleri sektörünün gelişmesi konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/377)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini ekte
sunduğumuz, sınırları içerisinde baraj gölleri, doğal
göller ve akarsularla ülkemizin en zengin su potansiyeline sahip olan
Elazığ ilimiz de su ürünleri üretimi için önemli bir potansiyel
mevcuttur. Elazığ ilimizin su ürünleri yetiştiriciliğine
uygun mevcut potansiyeli yeterince değerlendirilememektedir.
Yetiştiricilik tesisi sayısı, olması gereken düzeyin çok
altındadır. Çok sayıda su ürünleri türlerinin
yetiştiriciliği için uygun ekolojik şartlara sahip olan
ilimizde, yalnızca birkaç türle sınırlı olan
yetiştiriciliğin diğer uygun türlerle çeşitlendirilerek
yaygınlaştırılması ve geliştirilmesinin
araştırılması ve bunun için yapılacak yasal
düzenlemelerin ve çalışmaların tespiti için Anayasanın
98'inci içtüzüğün 104-105'nci maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.
1) Enver Erdem (Elâzığ)
2) Mehmet Günal (Antalya)
3) Mehmet
Şandır (Mersin)
4) Özcan Yeniçeri (Ankara)
5) İsmet
Büyükataman (Bursa)
6) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Ali
Uzunırmak (Aydın)
9) Hasan Hüseyin
Türkoğlu (Osmaniye)
10) Muharrem
Varlı (Adana)
11) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
12) Mustafa Kalaycı (Konya)
13) Alim Işık (Kütahya)
14) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
15) Koray Aydın (Trabzon)
16) Mehmet Erdoğan (Muğla)
17) Bahattin Şeker (Bilecik)
18) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
19) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
20) Emin Çınar (Kastamonu)
Genel Gerekçe
Elazığ
ilimiz, üç tarafı sularla çevrili olup, iç su kaynakları
açısından oldukça zengin bir potansiyele sahiptir. İlimiz; Hazar
(doğal göl), Keban, Karakaya, Kıralkızı, Kalecik, Özlüce ve
Cip Baraj gölüyle bu göllere akan irili ufaklı pek çok akarsudan meydana
gelmektedir. Yetiştiricilik için
Elazığ'da
avcılık yolu ile elde edilen balık miktarı, son on yıl
da ortalama olarak 300-350 ton/yıl olarak gerçekleşmiştir. Buna
karşılık olarak, yetiştiricilik yolu ile elde edilen
balık miktarı, 2010 ila 2011 yılları arasında
yaklaşık 25000 ton/yıl üretim kapasitesine
ulaşmıştır.
Özellikle,
Karakaya Baraj Gölünün 10. Avlak Sahası, Keban Baraj Gölünün dip
kısmından gelen ve sıcaklığı tüm mevsimlerde
sabit olan soğuk suyun etkisinde kaldığından, yıl boyu
ağ kafeslerde alabalık yetiştiriciliğine uygundur.
Ancak, mevcut
potansiyelin ilimizde halen yeterince değerlendirilemediği de bir
gerçektir. Yetiştiricilik tesisi sayısı olması gereken
düzeyin çok altındadır.
Alabalık
üretimine ek olarak, ilimizde ki göllerde yaşayan ve ekonomik değeri
yüksek olan Tor, Turna, Şabut, Yayın Balığı, Ot
Balığı ve Şiraz gibi türlerin kültür ortamında
yetiştiricilik performansları araştırılarak, uygun
olması durumunda yöredeki yetiştiricilere sunulmalıdır.
Ayrıca, Tıbbi Sülük, Kurbağa, Salyangoz ve Tatlı Su
Kaplumbağası gibi alternatif türlerin üretimine yönelik faaliyetler
de geliştirilmelidir. Süs Balığı için uygun ortamlar araştırılmalı
ve bu türün yetiştiriciliğine başlanılmalıdır.
Su ürünleri
sektörünün gereksinim duyduğu balık ağı ve balık yemi
imalatının Elazığ da yapılabilmesi için projeler
geliştirilmelidir. Türkiye su ürünleri sektöründe bulunan ana oyuncular
bölgeye çekilmeli su ürünleri kümelenmesinin rekabet gücü bu yönde artırılmalıdır.
Su ürünleri faaliyetlerinin bölgesel standartları belirlenmeli ve
pazarlama faaliyetlerini yürütecek kapsamlı bir sistem
kurulmalıdır.
Sektörsel sivil
toplum kuruluşlarının etkinliğinin
arttırılması desteklenmeli ve sektörün, bilgi üreten kurumlarla
bütünleşmesi sağlanmalıdır. Sektör oyuncuları,
bölgenin markalaşması ve bilgi işlem kullanımı konusun
da bilinçlendirilmelidir. Sektöre yönelik finansal enstrümanlar
çeşitlendirilmeli, sertifika kuruluşları bölgeye çekilmeli ve
bölgedeki faaliyet alanları genişletilmelidir.
Çevre bilincini
artırıcı çalışmalar yapılmalı, küçük ve orta
boy işletmeler desteklenmelidir. İlimiz de su ürünlerini muhafaza ve
işletme tesislerinin kurulması yönünde çalışmalar başlatılmalı
ve bölgenin diğer illerin de üretilen tüm ürünlerin (balık,
kurbağa, karides, sülük, vs.) tasarımı, işlenmesi ve
pazarlanması için altyapı hazırlanmalı ve Elazığ
su ürünleri merkezi haline gelmelidir. Özel sektörün enerji ve yol gibi problemlerinde
kolaylık sağlanmalıdır
Saha
araştırmasından elde edilen bulgulara göre; adı geçen
bölgenin dünya standartlarında planının yapılması
durumunda, Elazığ ve ülke ekonomisine 4 milyar USD civarında bir
katkı sağlayacağı ve en az 15 bin kişinin de istihdam
edilmesi imkânı mevcuttur.
Bu nedenle:
Elazığ
ilimiz de su ürünleri sektöründe son yıllarda görülen büyük
gelişmeler, üretilen su ürünlerinin talep görmesi, bölge
insanının yerel kaynakları değerlendirmedeki
girişimciliği göz önüne alındığında,
Elazığ su ürünleri sektörünün ciddi bir gelişme potansiyeli olduğu
görülmektedir. Olası bir gelişmenin sağlanması ve bu
gelişmenin bölge insanının refah seviyesinin
arttırılmasını en etkin şekilde
gerçekleştirilebilmesi için gerekli planlamaların yapılması
amacı ile bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ve teklif ederim.
3.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 20 milletvekilinin,
Elâzığ ilinde yaşanan göçün nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/378)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini ekte
sunduğumuz, özellikle Elâzığ ilimizde yaşanan göçün bununla
birlikte nüfus artış hızının düşüklüğünün
çeşitli Sosyo-Ekonomik nedenlere dayandığı bilinmektedir.
Bu nedenlerin
araştırılması ve yaşanan bu sorunlara çözüm
yolları bulunabilmesi amacıyla Anayasanın 98'inci
içtüzüğünün 104-105'inci maddeleri gereğince Meclis
Arattırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
12.12.2011
1) Enver Erdem (Elâzığ)
2) Ali Halaman (Adana)
3) Ali
Uzunırmak (Aydın)
4) Emin
Çınar (Kastamonu)
5) Mehmet
Şandır (Mersin)
6) İsmet
Büyükataman (Bursa)
7) Mehmet
Günal (Antalya)
8) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
9) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
10) Ali Öz (Mersin)
11) Hasan Hüseyin
Türkoğlu (Osmaniye)
12) Muharrem
Varlı (Adana)
13) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
14) Mustafa
Kalaycı (Konya)
15) Alim
Işık (Kütahya)
16) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
17) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
18) Koray
Aydın (Trabzon)
19) Bahattin
Şeker (Bilecik)
20) Ruhsar
Demirel (Eskişehir)
21) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
Gerekçe:
Elâzığ
ilimizin nüfusu 1927 yılında 213.531, 1970 yılında 376.915,
2000 yılında ise 596.616 kişidir.
Elâzığ
ilinin nüfusu hep artmıştır. Ancak son on yılda, ilimizin
nüfusunda bir azalma görülmüştür. 1995 yılı DPT tahminlerine
göre ilimizin nüfusu, 2010 yılında 750.000 olması gerekirken
maalesef 552.000 de kalmıştır.
Elâzığ
ili çevre illerden çok ciddi göç alırken, doğum oranı yüksek
illerden birisi olduğu halde nüfusu hızla azalmaktadır. Bunun
nedeni; işsizlik, yoksulluk ayrıca ağır bir deprem
kuşağında bulunmasıdır. İlimizde bu sorunlara
yönelik ciddi çözümler üretilememesi başka illere göçü
hızlandırmıştır.
Elâzığ;
2008-2009 yıllarında aldığı göç 15.900, 2009-2010
yılında aldığı göç 15.551 kişi yani iki
yılda aldığı göç miktarı 31.451 kişi
olmuştur. Malatya, Tunceli, Bingöl ve Diyarbakır illerinden
yoğun olarak alınan göç karşılığında bu iki
yılda toplam 37.876 kişi göç vermiştir.
Elâzığ
ili; niteliksiz göç alırken nitelikli göç vermektedir. İlimizde
mevcut fabrikalar kaplatılarak ve mevcut bölgesel kuruluşlar
kapatılarak yenilerini açmama şartıyla Elâzığ'ın
yerli insanlarının göç etmesinin önü açılmıştır.
Elâzığ'daki
demografik yapı hızla değiştirilmeye
çalışılmaktadır. Bu uygulamalar sonucunda ciddi bir
başarı sağlandığı da görülmektedir.
Benzer biçimde
tarım ve hayvancılık üretimi için önemli potansiyele sahip olan
Elâzığ'da önemli ölçüde azalma yaşanmaktadır.
Son yıllarda
Elâzığ ilimizdeki terör baskısı ve terör olayları da
başka şehirlere göçün önemli faktörlerinden birisi olduğu
bilinmektedir.
Hayvan ürünleri Organize Sanayi Bölgesine sahip olan
Elâzığ hayvancılık açısından bölgenin son 20-25
yılına damgasını vuran olumsuzluklardan büyük zararlar
görmüş ve özellikle mera hayvancılığı ile besicilik
önemli oranda azalmıştır.
TÜİK verilerine göre 2008'de büyükbaş hayvan
varlığı, 2006 yılına göre %27,9, 2007 yılına
göre %15 oranında azalmıştır. Diğer taraftan
küçükbaş hayvan varlığı yıllara göre %29 oranında
azalma göstermiştir.
Türkiye'de genelde tarımda
çalışanların geliri diğer sektörlere göre azdır.
Elâzığ ilinin geniş tarım arazilerine sahip olmasına
rağmen üretim miktarı düşüktür.
Bunun sebebi:
a- Kuzova sulama projesi hayata geçirilmemiş
b- Uluova sulama Projesinin enerji borcu nedeni ile devre
dışı bırakılmış
c- Bağcılık sorunları çözülmemiş
d- Şeker Fabrikası özelleştirilmek
suretiyle kapatılma yoluna gidilmiştir.
Elâzığ, ayrıca ağır deprem
kuşağındadır. Gerekli tedbirler yerel yönetimlerce
alınmalı, yapı stoku belirlenmeli, depreme mukavim olamayan
yapılar yıkılmalıdır. Deprem odaklı kentsel
dönüşüm projesi hazırlanmalı ve uygulanmalıdır.
Elâzığ; acilen Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında öncelikli
iller arasına alınmalıdır.
Ancak Elâzığ ili, AKP iktidarının her
üç döneminde de bu siyasi partiyi destekleyerek oy vermiş ve ona
güvenmiştir. Bundan dolaylı da ilimizle ilgili sorunların acil
çözülmesi ve göçün bitirilmesi istenmektedir.
Özellikle; işsizlik, hayvancılık ve
tarımın sona ermesi, terör ve deprem tehlikesi, Elâzığ
ilimizde yaşayan insanların göç etmesini
hızlandırmıştır.
İlimizdeki bu sorunların bir an evvel
çözülmesi, hükûmetin yatırım, istihdam ve ödenek
huşularında Elâzığ iline daha cömert davranması ve bu
hususların ortaya çıkartılması için; bir Meclis araştırması
açılmasını önemle arz ve talep ederim.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan,
şimdi, biraz önce sunuşlar bölümünde Cumhurbaşkanınca
Anayasa değişikliğinin veto edildiğine dair sunuşu
yaptınız. Gündeme baktığımız zaman, bu gündemde
bu sunuşun yapılacağına dair bir sunuş yok. Yani
şimdi, bir kanun teklifi veya tasarısının
Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmesi çok önemli bir
olaydır ve bunu siz buraya getirip sunuşlar bölümünde
sunduğunuz zaman Parlamentonun bundan haberdar olabilmesi için -bu önemli
bir duyurudur- Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları bölümünde yer alması lazım.
Almadığı için, eğer uygun görürseniz 63üncü maddeye göre,
Meclisin Başkanlık Divanı hakkında, gündeme riayet
etmediğinden dolayı usul tartışması açmak istiyorum
çünkü bu çok önemli bir şey. Abdullah Gül maalesef Çankaya Köşkünde
Tayyip Erdoğanın emriyle hareket ediyor. O makam artık boş
durumda. Giden bir kanun tasarısı eğer Tayyip
Erdoğanın menfaatinin aleyhineyse hemen ertesi gün
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ne alakası var ya!
KAMER GENÇ (Tunceli)
Bakın, dün akşam bu veto edilmiş, bizim
aldığımız bilgiye göre bugün Meclise geliyor ve Meclis bunu
sunuşlarda şey ediyor. Eğer ısrarlıysanız, ben
63üncü maddeye göre usul tartışması istiyorum efendim.
BAŞKAN Sayın
Genç, bu Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşlarının altında açıklama bulunmuyor bunların
içinde.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Oluyor bazen efendim, geçmişe, uygulamalara bakarsanız
Bu çok
önemli.
BAŞKAN Yani
oluyor ama her zaman olması gerekli diye bir şey yok.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkanım, siz sundunuz değil mi Meclise?
BAŞKAN Evet.
OKTAY VURAL (İzmir)
Maksat hasıl olmuştur efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır, bana göre gündemde sunuşlar bölümünde yer alması
lazım.
BAŞKAN Çünkü
kesin olarak bunun içinde yer alacağı
Gündemin içinde
sunuşların nitelikleri ve sıralaması her zaman yer
almıyor, yüzde 99 yer almıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, ben bu konunun çok önemli olduğunu
Uygun görürseniz bir usul
tartışması açalım çünkü önemli bir konu. Yani bir Anayasa
kanunu
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın
Genç, usul tartışması açmak isterseniz buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Evet, yani Meclis Başkanlık Divanının tutumunun aleyhinde
BAŞKAN Siz
aleyhte.
Lehte konuşmak
isteyen
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, yalnız, zaten siz
sunuşu yaptınız. Böyle bir usul
tartışmasını
BAŞKAN
Biliyorsunuz Sayın Aydın, usul tartışması açmak
istiyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Lehinde
BAŞKAN Lehte siz
konuşacaksınız.
Buyurunuz efendim.
VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Cumhurbaşkanlığınca
6355 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Türkiye Büyük
Millet Meclisine geri gönderilmesine ilişkin tezkerenin gündemin
Sunuşlar kısmında yer almadığı hâlde Genel
Kurulun bilgisine sunulduğu, Başkanlığın gündeme
riayet etmediği gerekçesiyle Başkanlığın tutumu
hakkında
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İki dakika da
vermeyin, bu usul tartışması on dakika Sayın Başkan.
Hayır, on dakika bu yani siz kısıyorsunuz,
kısıyorsunuz ama hiç olmazsa yarısını kısın.
BAŞKAN Usul
tartışmaları takdire bağlı efendim.
Buyurunuz.
KAMER GENÇ (Devamla)
Takdire bağlı ama on dakika diyor, on dakikaya kadar, siz iki
dakika veriyorsunuz; olmaz ki.
BAŞKAN
Şimdi böyle söyleyene kadar konuşunuz efendim.
KAMER GENÇ (Devamla) Yani böyle bir şey olmaz. Yani
milletvekilinin konuşma hakkını tamamen kısıyorsunuz.
Hele siz muhalefet partisi Meclis Başkan Vekili olduğunuza göre
muhalefet milletvekillerinin daha fazla konuşmasına imkân vermeniz
lazım.
BAŞKAN
Buyurunuz, süreniz geçmesin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, değerli milletvekilleri bakın,
Anayasanın veto
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 360 oyla kabul edilen
bir Anayasa teklifinin, Çankaya tarafından sudan sebeplerle geri
çevrilmesi bir defa Meclise karşı bir
saygısızlıktır. Abdullah Gül Çankaya Köşkünde
artık yok bana göre. O makamı da bir önce terk etmesi lazım.
Daha gider gitmez, kanun teklifi yoldayken hemen orada topluyor bir günde
efendim, ret gerekçesini Tayyip Erdoğan kendisine talimat veriyor, o da
hemen bu kanunu veto ediyor. Böyle bir
Olmaz. O Çankaya Köşkündeki
Abdullah Güle tavsiyem
Hemen oradan ayrılması lazım. Tayyip
Beyin yanına gelsin, bürosunda bir zabıt kâtibi mi olacak, ne
olacaksa öyle bir göreve otursun. Böyle bir şey olmaz. Bu veto kanunu
akşam Çankayada yapıldı, ilan edildi. Bugün daha Meclise
gelmeden burada okunuyor. Bu tamamen Anayasaya da aykırı, İç
Tüzüke de aykırı. Kaldı ki, bir kanunun veto gerekçesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulacağının sunuşlar
bölümünde yer alması lazım. Ama hem Meclis Başkanlık
Divanı hem Çankaya, ötekiler, hepsi Tayyipin emrine girmiş. Böyle
bir şey olmaz ya. Böyle, bir Meclis çalışmaz, böyle bir yasama
görevi olmaz. Niye? Sunuşlarda şey etsinler de bizim de bilgimiz
olsun. Onun için yani milletvekilinin
Bakın, bu sunuşun
yapıldığını hiç kimse bilmiyor. Niye veto etti onu
kimse bilmiyor. Burada, bunların herkes tarafından bilinmesi
lazım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Meramınızı
anlattınız Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Meramımı tam
anlatamadım ki yani.
BAŞKAN
Gayet net anlaşıldı efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz anladık meramını. Kamer Beyin
meramını anladık.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii gene yersiz ve usulsüz bir
usul tartışması açıldı âdeta. Öncelikle tabii, bu
sunuş zaten Meclis Başkanlık Divanı tarafından
yapıldı, bunun geriye alınması söz konusu değil.
İkincisi: Biz
İç Tüzük ve buradaki gündemle hareket ederiz. Hem İç Tüzüke
baktığınızda hem de bu kırmızı
kitapçığa baktığınızda, değerli
arkadaşlar, İç Tüzük madde 49da Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunun gündemi şu kısımlardan ibarettir: deyip, 1inci
sırada Başkanlığın Genel Kurula
sunuşlarını ifade ediyor.
İkincisi:
Yine bu bültende geniş manada bir Danışma Kurulu önerisi alınmış.
Eğer bunu okumuş olsaydınız zannediyorum buraya
gelmezdiniz. Tabii, sizin derdiniz farklı, burada gelip de bu usul
tartışmasını açmanın mantığı
zannediyorum bunu ifade etmek değildi, bununla ilgili de bir husus
duymadık, sadece Başbakana ve Cumhurbaşkanına yönelik
birtakım saygısızca ifadeler öğrendik, duyduk.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bir defa, herkes hakkını, haddini iyi
bilsin, bu ülkenin Cumhurbaşkanı ile bu ülkenin
Başbakanını ağzımıza
aldığımızda ağzımız temiz olacak, düzgün bir
ifade kullanacağız. Yanlış, eksiklik olabilir,
eleştirebilirsiniz ama hiç kimsenin burada Sayın
Cumhurbaşkanına, Sayın Başbakana haksızlık,
saygısızlık, hakaret etmek gibi bir hakkı ve haddi olamaz.
Yine bu
kitapçıkta şunu diyor. Danışma Kurulu Önerileri
kısmında 1inci sırada -Genel Kurulun toplantı
günlerindeki- 4/10/2011 tarihinde alınan bir karar, 2nci
Birleşiminde kabul edilmiş. Burada diyor ki: Salı,
Çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süre ile
Sözlü Soruların görüşülmesi, Sunuşlar ve işaret oyu ile
yapılacak seçimlerin her gün yapılması. Sunuşlar her gün yapılıyor ve
burada Danışma Kurulu önerisi Genel Kurulun onayıyla kabul
edilmiş zaten ve sunuşların içeriğinde de
Başbakanlık tezkeresi, Meclis Başkanlığı
tezkeresi, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi olabilir ve
sunuşlar kısmı gündeme geçilmeden önce yapılmak durumunda.
Buna ilişkin Danışma Kurulu önerimiz var. İç Tüzükümüzün
hükümleri açıktır. Dolayısıyla biraz da bilgilenerek gelip
burada ifade etsek çok daha doğru olur diye düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, efendim, dedi ki:
Cumhurbaşkanına ve Başbakana hakaret ettiniz,
saygısızlık yaptınız. Bu sataşmadır, söz
istiyorum efendim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sataşma yok efendim.
BAŞKAN
Şimdi
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, dedi: Cumhurbaşkanına ve
Başbakana saygısızlık yaptı, hakaret etti. Ben
yapmadığımı belirtmek istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yapmadığını belirtti efendim, Kamer Bey.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hakaret etmeye hakkı yoktur Sayın
Başkanım. Hakaret etmeye hakkı var mı?
BAŞKAN
Sayın Aydın, lütfen.
Sayın Genç,
siz hakaret yapmadığınızı beyan ettiniz
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, ama ben neden şey ettiğimi
açıklamam lazım.
BAŞKAN
Düzelttiniz arkadaşımızın söylediğini, Sayın
Milletvekilinin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, bir dakika; hayır, düzeltmedim ben daha, gerekçeli
düzeltmem lazım.
BAŞKAN
Şimdi düzelttiniz, kayıtlara da geçti Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, efendim, bakın, benim
konuşmalarımın ne anlama geldiğini Ahmet Bey anlayamaz.
Onun için ben bunu kendi ifademle halka anlatmam lazım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Anladım işte nerede anlamadım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yani böyle bir şey yok, benim Başbakana,
Cumhurbaşkanına saygısızlık ve hakaret ettiğimi
söyledi, ben burada bir sataşma görüyorum, sataşmadan söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN Siz
söylediniz ki: Ben hakaret etmedim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, öyle demedim ben. Ben bunu açıklamak
istiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Kimsenin hakaret etmeye hakkı yok. dedim, burada bir
şey yok ki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Saygısızlık yaptı. dedi, Hakaret yaptı.
Sayın Başkanım, bu sataşmadır bana, sataşmadan
söz vermeniz lazım.
BAŞKAN Size
yönelik olarak söylemedi zaten onu, Hiç kimsenin yoktur. dedi. Size
Yapmışsınızdır. demedi. Zaten söylediniz efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır yani Sayın Başkan, benim konuşmamın
ne anlama geldiğinin Ahmet Bey tarafından anlaşılması
lazım, yanlış anladı.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ahmet Beyin yanına gitsin anlatsın o zaman.
BAŞKAN
Anlaşıldı efendim.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, buradaki İç Tüzük 63e göre talep etmiş olunan
tutumumuz hakkındaki görüşmede biz tutumumuzun doğru olduğu
kanaatindeyiz çünkü bu her zaman böyle yapılan bir işlemdir.
Sunuşların açıklaması hiçbir zaman yer almamıştır.
Onun için şimdi konumuza devam ediyoruz.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- CHP Grubunun,
5/4/2012 tarihinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve
arkadaşlarının ÖSYM tarafından geçmiş bazı
sınavlarda yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 17/10/2012 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
17.10.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 17.10.2012 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkanvekili
Öneri
Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından, 05
Nisan 2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına ÖSYM tarafından geçmiş bazı
sınavlarda yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin, (343 sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 17.10.2012 Çarşamba
günü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Ağbaba.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün, İnönü
Üniversitesi eski Rektörü Fatih Hilmioğlunun oğlunu toprağa
verdik. Ona yapılan zulmü buradan kınamak istiyorum. Uzun süreden
beri cezaevinde yatıyor bu insanlar. Hem Fatih Hilmioğlu hem de onun
gibi birçok insan, uzun tutukluluk sonucunda çok zulümler çekiyorlar. Bunu,
buradan, Meclis kürsüsünden kınamak istiyorum. Ayrıca, aramızda
olmayan 8 milletvekili arkadaşımızı da Meclisten bir kez
daha selamlamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, ciddi bir meseleye dönüşmüş olan sınavlarda
kopya ve şaibe konuları hakkında verdiğimiz
araştırma önergesiyle ilgili konuşacağım. Bugün
gündemimizde olan konu, istisnai atamalarla dolgun maaşlı işlere
yerleştirilenleri, belediye şirketlerine tepeden atananları,
yüksek maaşla torpille işe girenleri ilgilendirmiyor. Gündemimiz,
canını dişine takıp okuduktan sonra yıllarca KPSS
kuyruğunda bekleyenleri, Ankarada dayısı olmayanları,
gariban halk çocuklarını ilgilendiriyor.
Hepimizin
bildiği gibi eğitim sistemimizin ciddi sorunları bulunmakta. Bu
sorunlar bütün hükûmetler tarafından gündeme
alınmıştır. Her hükûmet sözde reformlar adı
altında bazı değişiklikler yapmıştır ama
sorunlar çözülememiştir. On yıllık kesintisiz iktidarda bulunan
AKP de çok sayıda değişiklik yapmıştır ama sorun
yine çözülememiştir.
Eğitim sistemimizin
en büyük sorunlarından biri, eğitim
anlayışımızın sınav temelli olmasıdır.
İlköğretimden başlayıp eğitimin her
aşamasında çok sayıda sınav uygulanmaktadır. Bu
sınavlara da hazırlanan insanların eşit şartlarda
hazırlanmadığını söylemeliyiz; maalesef,
bazıları özel derslerle, bazıları dershanelerle
hazırlanıyor, bazıları ise hiçbir test kitabı yüzü
görmeden sınavlara hazırlanmak zorunda bırakılıyor.
Ancak, hazırlık aşamasındaki eşitsizlikleri sınav
sürecine taşımamalıyız, hiç değilse
çocuklarımıza sınavlarda eşit olma şansı
vermeliyiz.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde yapılan sınavların pek çoğunu
ÖSYM üstlenmiş durumda; liseye giriş sınavını da,
doktora için başvuru sınavını da ÖSYM yapmaktadır.
Dolayısıyla, ÖSYMnin adil ve bilimsel bir sınav yapması, geleceğimizi
yakından ilgilendirmektir.
AKP, iktidara
gelmeden önce, Türkiye'nin güvenli kurumlarının başında
ÖSYM geliyordu, bu kurumun yaptığı sınavda herkes
eşitti. İktidar partisine yakın olmanın, bakanın
bacanağı olmanın, gittiğiniz dershanenin isminin, etnik
kimliğinizin, inancınızın, doğum yerinizin eskiden bu
sınavda hiçbir önemi yoktu. Ne zaman ki AKP iktidara geldi,
kadrolaşmada her yolu mübah görmeye başladı, işte o zaman
işler değişti. Sınavlarla anılması gereken ÖSYM,
artık skandallarla anılmaya başlandı. Son yıllarda
neredeyse sorunsuz, şaibesiz ve şüphesiz sınav
yapılamadı. O hâlde, herkesin Neden? diye düşünmesi gerekiyor.
Neden sınavlar kopyasız ve şifresiz yapılamıyor? Suç
duyuruları oluyor, sınavlar iptal ediliyor, soruşturmalar
açılıyor ama sonuç değişmiyor. Bakıyorsunuz, yine
ÖSYM, yine Ali Demir, yine skandal!
Dünyanın
hiçbir ülkesinde bir yıl öncesinden haber
hazırlandığını gördünüz mü? İnternete girin,
göreceksiniz ki 2013 yılında yapılacak sınavlarla ilgili
başlık ve haberler şimdiden hazırlanmış.
Şöyle: Kopya kök saldı, kopyass ertelendi ve Ali Demir yine tatmin
etti. 2013 yılının başlıklarından
bazıları bunlar. Bunun adı kara mizahtır, her yetkili ve
görevli açısından utançtır, Meclisin artık sorumluluk
alması ve buna bir dur demesi gerekir.
Değerli
milletvekilleri, özellikle 2009 yılında başlayan
sızdırma, kopyalama ve şifreleme zincirinin en önemli
halkalarından biri, 2010 KPSSsinde yaşandı. Kopya ayyuka
çıktı, sınav iptal edildi ve dönemin ÖSYM Başkanı,
onurlu bir şekilde istifa etti, yapması gereken de buydu. Sonra,
unvanı tartışmalı, intihali tescilli biri getirildi.
Millî Eğitim
Bakanımızla ortak noktaları bulunan kişiye ayrı bir
paragraf açmakta fayda var çünkü kendisi bunu fazlasıyla hak ediyor. Bu
kişinin akademik serüveni, romandan ziyade bir masala benziyor. Bu masalda
masal kahramanları bile aşılıyor. İşte, bu
kişinin masalsı akademik serüveninden birkaç kesiti sizlerle
paylaşmak istiyorum: Makine mühendisliğinden doktor
unvanını aldı, alanı olmadığı hâlde tekstil
mühendisliğinde hoca oldu. Bir akademisyene ait makaleyi neredeyse bire bir
kopyalayıp yayınladı. İntihalinden dolayı, ancak,
yapılan yoğun baskılar sonucunda özür diledi.
Kopyala-yapıştır
ile hazırladığı teziyle dört ay içerisinde doçent oldu.
Doktora tezini makalelere bölerek profesörlüğe kadar yükseldi.
Başlık numarasını değiştirerek aynı makaleyi
2 kez yayınladı. Eski bölüm başkanının
hazırladığı ders notlarını kendi imzasıyla
bastırdı. 5 akademisyenden sadece 1inin olumlu görüş
bildirmesine rağmen, kopyalama ve kes-yapıştır yöntemini
kullanarak jet hızıyla profesör oldu. Bu
başarılarından dolayı gündelik
yaşamımızın bir kahramanı hâline geldi; fıkralara
konu olan Sayın Demir hakkında animasyonlar, hatta belgeseller
yapıldı.
Öyle bir adam,
adil ve bilimsel bir ölçüm yapılması gereken bir kurumun
başına getirildi. Bu kişi, ÖSYMdeki başarılarıyla
kendisini tanıyanları haklı çıkarmış,
geçmişine sadık kalmıştır ancak ÖSYM
sınavlarında yaşananlar, sadece bu kişiyle açıklanacak
kadar basit değildir. Bu kişi, olsa olsa tezgâhın bir çarkı
olabilir. Onun için, daha geniş bir pencereden bakmalıyız.
Değerli
arkadaşlar, 2009 yılında polis okulu için yapılan
sınav sorularının daha önce bir dershane tarafından -dikkatinizi
çekiyorum- öğrencilere deneme sınavı olarak sunulduğu
tespit edildi ve sınav iptal edildi.
2010
yılında yapılan KPSSde kopya çekildiği tespit edildi,
Eğitim bilimleri kısmı iptal edildi, Genel kültür
kısmının sonuçları geçerli kabul edildi. Oysa Genel
kültür kısmında da kopya çekilmişti. Kopyacılar, bu
kısımdan aldıkları puanla atandılar. Bu
kopyacılığın üzerinden iki buçuk yıl geçti, ne fail
var ne de doğru düzgün işleyen bir yargı süreci.
Mayıs 2011de
diploma denkliği sınavı yapıldı. Hekimler için
uygulanan sınav sorularının yüzde 75inin bir önceki
yılın soruları olduğu belirlendi, kimin ne
yaptığını kimse anlayamadı.
2011
yılında düzenlenen YGS sınavında kopyanın yerini
şifre aldı. Ali Demir, önce Şifre yok. dedi, daha sonra
Şifre var ama kopya yok. dedi. Kopya yoksa şifre neden var? diye
sorulmadan, tarafsız Cumhurbaşkanı ve Başbakan
tarafından Tatmin oldum. şeklinde beyanlarda bulunuldu.
2012
yılında KPSS soruları, sınav devam ederken İnternet
ortamında paylaşıldı. Paylaşılan sorular, tek
örneği ÖSYMnin elinde bulunan ve adaylara verilmeyen master
kitapçığının sıralamasıyla bire bir
aynıydı! Üstelik, sorular iki farklı kaynaktan
yayınlandı, bunu da bir milletvekili arkadaşımız
Twitter aracılığıyla ortaya çıkardı. Ali Demir,
sınavın sorunsuz olduğunu söyledi; Başbakan, sınavla
ilgili yapılan haberlere ve eleştirilere esti gürledi. Ancak
şimdiye kadar hiçbir yetkili, soruların kim tarafından
nasıl sızdırıldığını
açıklayamadı.
Sınav
sonucuna göre iller başarı sıralaması ise gerçekten ilginç.
Oralarda eğitimde destek olamayan Hükûmet, kopya
aracılığıyla, şifre aracılığıyla
bazı illerimizin eğitim sıralamasını yükseltti. Örnek
vermek isterim, bakın arkadaşlar, 1inci sıra Siirt, 2nci sıra
Bingöl, 3üncü sıra Kırşehir, 4üncü sıra Bayburt, 5
Muş, 6 Batman, 7 Bitlis, 8 Ağrı, 9 Adıyaman, 10 Tunceli.
Kimler yükseldi? AKPnin ve başka unsurların yakınları bu
sınavlarda başarılı oldu.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Hangi unsurlar?
VELİ
AĞBABA (Devamla) Değerli arkadaşlar, bu illerin 2012de böyle
bir başarısı yok, inşallah önümüzdeki yıllarda
başarıları olur.
2012
yılının savcılık ve hâkimlik sınavı, kopya
gerekçesiyle iptal edildi. Faillerin bulunması ve yargı sürecinin
başlaması için atılmış somut bir tek adım yok.
Cevap
anahtarının kaybolması, içinde soru olmayan kitapçıkların
bastırılması, hatalı sorular yöneltilmesi, bireysel kopya
girişimleri de var. Bunlar, beceriksizlik ve bireysel girişimler
olarak değerlendirilip önemsenmeyebilir. Ancak sınavlarda
yapılanlara bakılırsa kocaman bir kopya, şifre ve
sızıntı karanlığıyla karşı
karşıya olduğumuz açıktır.
2009
yılından 2012 yılına kadar geçen süre içerisinde 6
şaibeli ve kopyalı sınavın olduğu açıktır.
Bu sınavlara katılmış insan sayısı 3 milyonun
üzerindedir. En az 3 milyon insan hakkının yenildiğini biliyor.
Milyonların hakkının yenildiği kopya silsilesinin
karanlıkta kalması kabul edilemez. Bu karanlığı
aydınlatmak da bizlerin görevidir.
Bugünkü tabloya
bakılırsa, ÖSYM, adil ölçüm yapan bir kurum olmaktan
uzaklaşmıştır. Sınav sonuçlarını
doğrudan etkileyen seri olayların yaşanması tesadüf olamaz.
Son iki yılda yaşanan sınav skandallarına
baktığımızda, kökü derinlerde bir karanlık
yapının varlığı kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Bu,
korkunç bir karanlıktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
VELİ
AĞBABA (Devamla) Karanlığın çözümü ise
kararlılıktır. Sizleri karanlığa karşı
kararlı olmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Aleyhinde, Bingöl
Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz
Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin ÖSYMnin düzenlemiş olduğu
sınavlardaki usulsüzlüklerle ilgili vermiş olduğu
araştırma önergesinin usulen aleyhine, içerik olarak lehine söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya girmeden
önce, 12 Eylülden başlayıp bugün onlarca cezaevinde devam etmekte
olan, binlerce politik tutuklunun yaşamını tehdit eden bir
noktaya gelen açlık grevine dikkatinizi çekmek istiyorum. Bildiğimiz
gibi, 12 Eylülden bugüne kadar 63 siyasi tutsakla başlayan süresiz,
dönüşümsüz açlık grevleri maalesef Meclisin, siyasi partilerin, sivil
toplum örgütlerinin ve medyanın duyarsızlığı ile dalga
dalga yayıldığı ve her an ölümlerin
yaşanabileceği kritik bir eşiğe geldiği hepimizin
bildiği bir gerçektir. Özellikle taleplere baktığımız
zaman, sadece açlık grevlerinin bitirilmesine, çözümlenmesine yönelik olan
talepler değil, aynı zamanda ülkemizin ihtiyaç duyduğu toplumsal
barışın gelmesiyle ilgili de çok önemli tespitlerin olduğu
taleplerle bu eylemin devam ettiğini görüyoruz. Ben özellikle burada,
Meclisin bu süresiz, dönüşümsüz açlık grevine karşı
girmiş olduğu süresiz, dönüşümsüz
duyarsızlığın bir an önce giderilmesi
çağrısını buradan, tekrar bu kürsüden yapmak istiyorum.
Aslında
yapılan eylem, Adalet Bakanlığının B vitamini
takviyesiyle ilgili göstermiş olduğu duyarsızlık, bazı
cezaevlerinde su, şeker, limon gibi temel birtakım ihtiyaç
maddelerinin teminiyle ilgili göstermiş olduğu duyarsızlık
nedeniyle fiilî bir ölüm orucunun olduğunu da belirtmek gerekiyor. Bu ölüm
orucuna karşı Meclisin ölüm sessizliği içerisinde olması,
gerçekten, tarihe not düşülecek önemli bir utanç sayfası olarak,
tarafımızdan değerlendirilmektedir, bunu belirtmek istiyorum.
Burada, özellikle Mecliste
milletvekilliği yapan, siyasetle uğraşan sağlıkçı
arkadaşlarımıza çağrıda bulunmak istiyorum: Tıp
fakültesine girdiğiniz günden bugüne kadar insan yaşamının
kutsallığı üzerine etmiş olduğunuz yeminin gereği
olarak, yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide her zaman
yaşamdan yana tavır alan bir mesleğin mensubu olarak buraya çıkıp
bu sorunla ilgili mutlaka görüşlerinizi belirtmeniz ve
duyarlılık çağrısı yapmanız gerekiyor.
Bu Meclisteki milletvekillerinin pek
çoğunun inançlı olduğunu, pek çoğunun günde 5 defa secdeye
kapandığını biliyoruz. Günde 5 defa secdeye kapanan
milletvekillerinin, bu şekilde insan yaşamlarının, deyim
yerindeyse, anbean ölüme gittiği bir zulüm içerisinde sessiz
kalmasını anlamakta güçlük çekiyoruz.
Bu Mecliste insan hakları
savunuculuğunu yapan, sendikal hareketlerden gelen, sosyal demokrasinin
evrensel ölçütlerini kendisine ilke edinen milletvekillerinin,
bırakın sadece kendi ülkelerindeki açlık grevlerini, herhangi
bir ülkedeki açlık grevlerine karşı duyarlı olması
gerektiğini tekrar hatırlatıyoruz.
Bu nedenle, cezaevlerinden cenazeler
çıkmadan, cezaevlerinde yarı cenaze olmuş bedenler,
kalıcı defisitlerle, nörolojik sekellerle ailelerine teslim edilecek
bedenler oluşmadan, mutlaka, Meclisin bir duyarlılık göstermesi
gerekiyor. Bu açlık grevleriyle ilgili hepinizi tekrar bir vicdani
muhasebeye çağırıyorum.
Tabii, burada KPSSyle ilgili, genel
olarak ÖSYMnin yapmış olduğu usulsüzlüklerin en fazla
yansıdığı KPSSyle ilgili gündemden biraz bahsetmek
gerekiyor. Bildiğimiz gibi, ÖSYM özellikle son yıllarda tamamen
iktidar partisinin kadrolaşmasını esas alan, iktidar partisinin
kendi yandaşlarına çıkar sağlamasını esas alan
birtakım uygulamalarla her geçen gün skandallara imza atıyor.
Liyakat usulü neredeyse unutuldu.
ÖSYMnin yapmış olduğu hemen hemen her sınavda mutlaka bir
skandalla karşılaşıyoruz. Lise giriş
sınavından tutalım da üniversiteye giriş sınavına,
KPSSden tutalım da tıpta uzmanlık sınavına, hâkimlik
sınavına kadar her gün ortaya çıkan skandallar aslında bir
emek hırsızlığının göstergesinin ta kendisidir.
Bakın, 2012
yılında, KPSS sınavında medyaya düşen bazı
fotoğraflar oldu. KPSS kitapçığında yer alan
soruların, çok kısa bir süre önce bir dershanenin yapmış
olduğu sınavlarda aynı kelimelerle, aynı şıklarla
yer aldığı net bir şekilde basın kurumları
tarafından belgelendi. Peki ne yapıldı? Bu skandal ile ilgili
sorumlular hakkında herhangi bir soruşturma yapıldı
mı? Tabii ki, buna olumlu cevap vermek isterdik ama maalesef hiçbir
şey yapılmadı, sorumluları hakkında ve bu
skandalı ortaya çıkaran, bunu kamuoyuna açıklayanlar
hakkında soruşturmalar açıldı. Bu şekilde, ÖSYMnin
usulsüzlükleriyle ilgili herhangi bir şekilde bir çaba içerisinde olanlara
karşı, basına karşı, medyaya karşı bir
gözdağı verildi. Ve bu yaşanan skandal da AKPnin bütün politik
iflaslarında olduğu gibi can simidi olarak sarıldığı
KCK operasyonları üzerinden maalesef halkımıza
yansıtıldı, KCKnin bugüne kadar hiç bilinmeyen başka bir
alanı keşfedildi, KCK sınav koluna yönelik, sınav
komitesine yönelik bir operasyon şeklinde maalesef halka yutturulmaya
çalışıldı.
Bakın,
ÖSYMde ortaya çıkan skandallardan bahsedelim. 2012 lise yerleştirme
sınavı: Puan hesaplamasında liselerin Türkçe-matematik bölümü
öğrencilerinin matematik, fen; sosyal bölüm örgencilerinin de Türkçe,
matematik puanlarının hesaplaması unutuldu. Bu şekilde, 870
bin öğrencinin sınavdaki dereceleri tekrar değerlendirildi. Bu,
şimdi, normal, demokratik bir hukuk ülkesinde olacak bir şey mi? Ya
da olursa, ilgili sorumlular hakkında en ağır
yaptırımlarla mutlaka üstüne gidilmesi gereken bir süreç değil
midir?
Bakın, 2012de
ortaya çıkan TUS skandalı: 12 Aralık 2010 tarihinde TUS
sınavı yapılıyor. Sizi, TUS sınavının
sonucuna göre Marmara Üniversitesinin herhangi bir bölümüne
yerleştiriyorlar. Siz oraya evinizi yerleştiriyorsunuz, düzeninizi
kuruyorsunuz, o bölümle ilgili ihtisas eğitimine başlıyorsunuz. İki
yıl sonra, bir mektup geliyor size, 2010 yılındaki sınavda
hata yapıldığı belirtiliyor bu nedenle, hatanın
düzeltildiği, sıralamanın değiştiği, aslında
Marmara Üniversitesinde değil, Hacettepe Üniversitesinde ve farklı
bir branşa yerleştirildiğiniz söyleniyor. Bunların
tamamı ciddiyetsiz yaklaşımlardır ve mutlaka üstüne
gidilmesi gereken yaklaşımlardır.
2012 ön lisans
mezunlarının KPSS sınavında yine aynı şey var.
KPSS sınavı yapılıyor; ÖSYM, soruların İnternete
sızdığını açıklıyor. Temmuzda lisans
mezunları için yapılan KPSSde yine ÖSYM, sınav
sorularının İnternete sızdığını
açıklıyor ve bunları açıklarken de neredeyse sınava
giren adayların temel ihtiyaçlarını gidermesine bile müsaade
edemeyen bir ÖSYM, bunun, sınav sırasında adaylar
tarafından yapılmış olan bir hukuksuzluk olduğunu
belirtiyor.
Bakın, 24
Nisan 2011, ALESe giren 500 adaya eksik kitapçık veriliyor. 30 Nisan
2011de, ALESte eksik kitapçıktan mağdur olan adaylar için
sınav yeniden düzenleniyor.
29 Mayıs
2011de seviye tespit sınavında, soruların geçen yılki
soruların aynısı olduğu tespit ediliyor ve sınav iptal
ediliyor, 3 Temmuzda yeniden yapılıyor.
27 Mart 2011de
YGSde yaşanılan şifre skandalını hepiniz
biliyorsunuz. 30 Nisan 2011de YGSye giren mahkûm adaylara daha önce
yanlış kitapçıklar dağıtıldığı
için yeni bir sınav düzenleniyor. 7 Haziran 2011de YGSye giren
Diyarbakırdaki 4 öğrencinin cevap kâğıtlarının
kaybolduğu açıklanıyor; bu 4 öğrenci, tekrar, özgün bir YGS
sınavına alınıyor.
2010
yılındaki KPSS kopya skandalını da zaten hepimiz biliyoruz.
Eğitim bilimleri testinde, 350yi aşkın kişi, 120 sorudan
120sini yapıyor ve ilginç olanı, bu full çeken öğrencilerin,
adayların neredeyse tamamı ya aynı evi paylaşıyorlar
ya birbiriyle evli konumunda bulunuyorlar ve daha sonra bununla ilgili yürütülen
soruşturmalarda da kopyanın yapıldığı net bir
şekilde ortaya çıkıyor!
Bakın burada
bunları niye vurguluyoruz, bunların önemi nedir? Bu, sizin
duyarsızlık göstermiş olduğunuz sınavlar
insanların hayatını etkiliyor, o nedenle sizi
duyarlılığa çağırıyoruz.
9 Haziran 2012de,
Ankarada, ilköğretim okulu 8inci sınıf öğrencisi 15
yaşındaki Nazik Kıraç, SBSnin yapılacağı
cumartesi günü saat 06.00da ailesine bir not bırakarak kendini asarak
intihar ediyor. Yine, bir gün sonra Batmanın Sason ilçesinde
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İDRİS BALUKEN
(Devamla)
Batmanın Sason ilçesinde, ilköğretim 7nci
sınıfa giden 12 yaşındaki Yusuf Aksoy, evde kendini iple
asarak intihar ediyor.
Bugüne kadar KPSS
sınavına girip atanamayan 30 öğretmen, intihar etmek suretiyle
kendi yaşamlarına son vermişlerdir. Burada özellikle, bu
uygulamalardan derhâl vazgeçilmesi ve bu sorumlular hakkında da bir
soruşturma sürecinin yürütülmesi gerektiği açıktır.
Son bir söz, özellikle
dershanelerin kapatılmasıyla ilgili AKPnin göstermiş
olduğu iki yüzlü politikayla ilgili söyleyeceğim: AKPnin iktidara
geldiği 2002 yılında dershane sayısı 2 bin 122 iken
bugün dershane sayısı 4 bini aşmıştır.
Öğretmen sayısı, dershanelerde çalışan öğretmen
sayısı 19 binken bugün 50 bini aşmıştır,
öğrenci sayısı 606 binken 1 milyon 219 bin kişiye
çıkmıştır. Yani dershaneleri kapatacağını
söyleyerek halka umut dağıtanlar, aslında bu dershanelerin
sayısını 2 katına çıkaranlardır. Bununla ilgili
temel yanlışlardan bir an önce geri dönülmesini temenni ederek
hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Önerinin lehinde
Kütahya Milletvekili Alim Işık.
Buyurunuz
Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
tarafından verilen ve özellikle birçok gencimizin mağduriyetine yol
açtığını bildiğimiz ÖSYM
aracılığıyla yapılan sınavların ve bu
sınavlarda ortaya çıkan bazı iddiaların
araştırılması yönündeki önergenin gündeme alınmasını
destekleyerek, önerge lehinde Grubum adına söz aldım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu konu özellikle
son üç yılda, yani ilk olarak 2009 yılında polis meslek
yüksekokulu öğrencilerinin belirlenmesi amacıyla ÖSYM tarafından
yapılan sınavda sorulan soruların, sınav tarihinden bir
hafta önce bir dershanede deneme sınavında tıpatıp
aynı çıkmasıyla Türkiye kamuoyunun gündemine gelmiş ve
ondan sonra ne yazık ki yapılan her sınavda, iddialar
farklı olmakla birlikte mutlaka bir şikâyetin ortaya
çıkmasına yol açmış olan bir konudur.
Yani ÖSYM, 2009
yılına kadar iyi kötü, devletin kurumları arasında
güvenilirlik açısından en üst sıralarda yer alırken,
maalesef AKP hükûmetlerinin tek başına işbaşında
olduğu son üç dört yıllık dönemde, önceki dönemlerde
yapılan haksız tayinler, işi bilen uzmanların, sadece
iktidar partisinden ya da yandaş bir sendikadan olmadığı
için başka yerlere sürülüp bu işten anlamayan uzmanların
yerleştirildiği ve kadronun yenilendiği bir dönemin
arkasından, işte, 2009 yılından bu yana artık
Türkiye'nin güvenilmez kurumlarından ve güvenilmediği gibi de
idarecilerinin sözüne de güvenilmez kurumlarından birisi hâline
gelmiştir.
Benden önceki
değerli konuşmacılar, tarihleriyle hangi sınavlarda ne tür
sıkıntıların ortaya çıktığına
değindiler, zamanımı iyi kullanma açısından,
bunları, tekrar sizlerle, tekrar olmaması adına
paylaşmayacağım ama ya soru çalındığı ya
kopya verildiği ya sızdırıldığı ya da
çalınmış soruları bir yerlere dağıtırken
yakalanan kişilerin kamuoyu gündemine geldiği birçok örnekler
yaşadığımız bir kurumdan ve kurumun
yaptığı sınavlardan bahsediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu kurumun yöneticileri ne kadar değerli insanlar
olurlarsa olsunlar, hiç kimsenin kişiliğiyle, özel hayatıyla
hiçbirimizin ilgisi olamaz ama hepimizi ilgilendiren bu kurumda yürüyen
işlerin doğru yürütülüp yürütülmediği, bu kurumun doğru
denetlenip denetlenmediği konusu bizleri ilgilendiriyor. Maalesef, bu
şaibelerden ve soruşturmalar sonucu, bazı sınavlarda
kamuoyuna taşınan iddiaların doğruluğunun ortaya
çıkmasının ardından, yıllarca bu kurumun
başkanlığını yapan bir değerli kurum
başkanı, onurlu bir şekilde davrandı, istifa etti,
ayrıldı ve orada yapılan haksızlıkları istifa
ederken ya da o günlerde kamuoyuyla paylaştı. Bunun üzerine kuruma
atanan yeni idareciler, her türlü haksızlığa rağmen daha
hiçbir araştırma, soruşturma, inceleme yapmaya bile gerek
duymaksızın, iddia kamuoyuna taşınıyor, İnternet
sitelerinde veya herhangi bir haber organında yayınlanıyor,
yayınlanır yayınlanmaz bunun doğru olduğunu savunmak
zorunda hissediyorlar.
En son örneği
7-8 Temmuz 2012 tarihinde yapılan ve iki yılda bir, milyonlarca
gencimizin, üniversite mezunu gencimizin girdiği KPSS 2012
sınavlarıdır. Bu sınavların
yapıldığı gün, özellikle genel kültür, genel yetenek ve
eğitim bilimleri testlerinde sorulan soruların, sınavdan birkaç
gün önce sızdırıldığı ve bazı illerin
sokaklarında parayla satıldığı iddialarını
hepimiz duyduk ve aynı gün, daha sınav bitmeden ya da bitiminden çok
kısa bir süre sonra, saat 13.00-15.00
gibi bir zamanda, Diyarbakır Haber
Ajansı ve Beyaz Kalem Yayıncılık isimli bir
yayıncılık şirketinin İnternet sitelerinde
soruların sızdırıldığı,
çalındığı iddiaları ortaya çıkar çıkmaz bu
kurumun Muhterem, Sayın Başkanının hemen bir
açıklaması oldu, iki saat sonra daha!
Bakınız,
7 Temmuz günü, bu iddialar ortaya çıktıktan sonra kurumun Sayın
Başkanının kamuoyuyla paylaştığı ifadelerini
aynen sizlere okuyorum: Bazı İnternet sitelerinde sınav sorularına
yönelik asılsız iddialar yer almaktadır. İddia edilen
sorular incelendiğinde, kesinlikle ÖSYMnin kullandığı
görüntüde ve düzende olmadığı, imla kuralları, noktalama
işaretleri, sorulardaki eksiklik ve benzeri diğer detayların,
soruların, sınava giren aday ya da adayların
hafızasında tutarak bazı yayın organlarına
kasıtlı servis ettiği, sonradan zihinde tamamlanmış
sorulardan oluştuğu görülmüştür. Sayın Başkanın
açıklaması bu. Ne zaman inceledin? Bu ülkenin en zeki adamı
sizdiniz de hafızanızda hemen okudunuz mu? Ne zaman bu sonuca
vardınız? Sınav bitmemiş ya da yeni bitmiş! Bir
incele, açıkla, olayları ortaya koy, ondan sonra istediğiniz
gibi açıklama yapın. Amenna, buna saygı duyarız.
Bu
yetmiyormuş gibi, Sayın Başbakan aynı gün, temiz bir
sınav yapıldığından ve Kurum Başkanının
arkasında olduğundan bahseden açıklamalarda bulunuyor.
Sayın ÖSYM
Başkanının bu açıklamalarının ardından, yine
aynı gün, akşam 21.48de, bahsettiğim biraz önceki özel yetenek
ve eğitim bilimleri sınavında sorulan soruların tamamının,
95er sorunun ve cevaplarının yayınlandığı
sitelerdeki kayıtlarla ÖSYM Başkanlığının 11
Temmuz günü kendi sitesinden açıkladığı master
kitapçığındaki soruların dizilimleri, cevap
şıkları tıpatıp aynı çıkınca bu
yapılan açıklamanın alelacele, kendini kurtarmaya, kamuoyunu
yanıltmaya, iktidarı yanlış yönlendirmeye yönelik bir
açıklama olduğu kanıtlanmıştır. Bahsedilen
İnternet sitesindeki soruların dizilimi, ÖSYMnin
açıkladığı master kitapçığındaki soruların
dizilimi ve cevapları, tıpatıp aynı.
Şimdi,
buradan kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Sadece ÖSYM
Başkanının elinde olması gereken ya da onun
görevlendirdiği bir numaralı adamının elinde olan ve
milyonlarca kitapçığın içinde bir tane olan kitapçıktaki
sorularla bir İnternet sitesinde yayımlanan sorular tıpatıp
aynı çıkıyorsa bu hırsız ÖSYM Başkanlığının
görevlendirdiği kişi değil midir değerli milletvekilleri?
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Bu
hırsızı araştırmak yerine, haberi yapan haber
muhabirinin hakkında İstanbul Cumhuriyet
Savcılığında soruşturma açılıyor. Bu
nasıl bir ülke değerli milletvekilleri? Hırsız orada,
hırsızın haberini haber yaptığı için
soruşturulan muhabir bilmem nerede. Şimdi, bu kuruma hangimiz
çocuğunu, torununu, onların çocuklarını emanet edebilir?
Bunların mutlaka araştırılması gerekiyor.
Bunlar
yetmiyormuş gibi, bu sınav sonuçlarına göre, sınav
sorularının daha önce satıldığı iddia edilen
bazı illerdeki başarılı adaylar sıralamasına
baktığınız zaman, zaten iddiaları o iller -biraz
önceki değerli milletvekili de bahsetti- doğruladı. Bunlar
yetmiyormuş gibi, Sayın Millî Eğitim Bakanı tüm
uyarılara, ikazlara, önergelerimize, kamuoyundaki iddiaların
aydınlanması yönündeki taleplere rağmen bu sonuçları aynen
kabul etti, 10 Eylülde öğretmen atamaları yaptı.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, soruları çalan hırsızların
aldığı en yüksek puanlarla atanmış bazı
öğretmenlere bu millet evlatlarını nasıl emanet edecek?
Şimdi bunları araştırmayalım mı?
Dolayısıyla, bu önerge yerinde bir önergedir. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak mutlaka bu konunun bir komisyon tarafından araştırılması
talebinin yerinde olduğunu belirtiyor, hepinize tekrar saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Önerinin aleyhine
Kocaeli Milletvekili Fikri Işık.
Buyurunuz
Sayın Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sınavlarda usulsüzlük
yapıldığı iddialarına yönelik Meclis
araştırması açılmasına yönelik verdiği önerinin
aleyhine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 1950lerden itibaren Türkiyede lise mezununun hızla
artmaya başlaması, üniversitelerdeki kapasitenin artık ihtiyaca
cevap vermez hâle gelmesi neticesinde üniversiteye giriş
açısından birtakım sınavların yapılması
zorunlu hâle geldi. 1960larda üniversiteler daha çok kendi
sınavlarını kendileri yaptılar ve öyle öğrenci
aldılar ancak 1970lerde bu da yönetilemez hâle gelince Üniversitelerarası
Kurula bağlı, Üniversite Seçme ve Yerleştirme Merkezi
adında, ilk adı ÜSYM olan kurum kuruldu 1974 yılında ve
ondan sonra Türkiyedeki tüm üniversiteler merkezî sınav sistemiyle
öğrenci alır pozisyona geldi. Bu, 1981de YÖKün kuruluşundan
sonra 1982de yapılan bir yönetmelikle ÖSYM adıyla ve YÖKe
bağlı bir kurum olarak hayatını devam ettirdi.
Değerli
arkadaşlarım, ÖSYM, 2010 yılına kadar 1983
yılındaki yönetmelikle idare edilmek durumunda kaldı. 2010
yılı dediğimiz zaman
VELİ
AĞBABA (Malatya) Suç onların yani.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) 1983te çıkarılan yönetmelikte
Bakın, o
dönemde İnternet yok, cep telefonu yok, birtakım ileri dinleme
cihazları yok. Böyle bir durumda, Türkiye, 2010 yılına kadar
ÖSYMnin 1983te çıkardığı yönetmelikle yürüdü. Neden
yürüdü? Şimdi, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar bir önerge
veriyorlar ama Ya, acaba burada bizim hiç kusurumuz var mı? diye hiç
düşünmüyorlar.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Ne alakası var bunun konuyla?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bu kadar pişkinlik olmaz ya!
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Kusur gene mi bizde oldu?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Şimdi, söyleyeyim, bakın, ÖSYM, YÖKe
bağlı bir kurum ve Sayın Başbakanımız, 2005
yılında, sizin o dönemki Genel Başkanınız Sayın
Deniz Baykala Gelin, şu YÖKü beraber ele alalım, şu YÖKü
yeniden yapılandıralım. Bakın, bu YÖKle bu ülke bu
şekilde yürüyemez. dediği zaman sizin o dönemki Genel
Başkanınızın -şimdi reddediyorsunuz, reddimiras
yapıyorsunuz veya yapmıyorsunuz bilmem ama- söylediği cümle
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Biz hayatımızda reddimiras yapmadık.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) O günkü Genel Başkanınız YÖK meselesi
rejim meselesidir, YÖKe dokundurtmam. dedi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bu kadar pişkinlik olur mu Allah aşkına
ya!
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Şimdi rejim meselesi olarak ele alıyorsunuz.
Şu anda rejim meselesi olarak ele alıyorsunuz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Şimdi, peki, dokunulamayan YÖK ve ona
bağlı ÖSYM
OKTAY VURAL
(İzmir) Hakkı, emeği çalınan insanlara bir cevap verin
ya! Boş ver bu polemikleri ya! Sınavına hile
karıştırılan gençler bir şey bekliyor ya!
FİKRİ
IŞIK (Devamla)
artık hiçbir şey kamufle edilemez hâle
gelinceye kadar sahiplenildi. CHPnin bu tavrını biz biliyoruz. CHP
tüm kurumları kendine yakın gördüğü anda sorgusuz sualsiz
sahiplenir ama kurumlarda kendi işlevine dönme eğilimi
başladığı anda hemen karşısına alır,
biz bunu çok iyi biliyoruz. CHPnin bu yaklaşımı aynen, bire bir
ÖSYMde cereyan etti.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Doğru bir sınav yaptın mı,
yapmadın mı?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Ne zamana kadar? Mızrak çuvala
sığmayıncaya kadar.
Bakın,
şimdi, arkadaşlar, bir öneri veriyorsunuz.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Sizin mızrak çuvala sığmadı! Sizin
mızrak çuvalı 10 kere deldi, 10!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Ya, Allah aşkına, önerinizi biraz ciddi
hazırlayın! Önerinizde diyorsunuz ki: 2009 yılında
işte şöyle olmuş polis sınavında. 2010
yılında KPSS skandalı olmuş.
İyi de,
zaten, 2009 ve 2010, sizin o arkasında kapı gibi durduğunuz ÖSYM
yönetiminin skandalları bunlar.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) O zaman iktidar değil miydiniz?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bu kadar utanmazlık olur! Bu kadar pişkinlik
olur yani!
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Sizin ÖSYM yönetiminin her sınavı skandaldır
ya!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Ha, ben ÖSYM yönetimini, ben Ünal Yarımağanı
şahsi olarak ilzam etmek istemem.
OKTAY VURAL
(İzmir) Onu da araştıralım, gel! Madem
başkalarını söylüyorsun, gel, onu da araştıralım.
Araştıralım, gel, kaçmayın!
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Her sınav bir skandal.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Ama siz 1983ten 2010 yılına kadar
dokundurtmadığınız, herhangi bir işlem
yapılmasına müsaade etmediğiniz kurumda birtakım
sıkıntılar çıkınca, KPSSde birtakım gizlenemez
sıkıntılar ortaya çıkınca, ondan sonra
başladınız Tabii ki, yok efendim, bu skandalın sorumlusu
AK PARTİ İktidarıdır. Hiç kusura bakmayın.
VELİ
AĞBABA (Malatya) 2009da sen neredeydin Sayın Işık?
2009da, 2010da neredeydin sen?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Hem kendi ayıbınızı kendi
isteğinizle deşifre ettiniz. Ben CHPli grup yöneticisinin yerinde
olsam böyle bir önergeyi vermezdim.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) 2009da iktidar değil misiniz?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Kimdi iktidar? Kimdi Başbakan? Kimdi Millî
Eğitim Bakanı?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Ben sizin yerinizde olsam, geçer, birazcık parti
hafızasına bakardım.
Peki, ne
olmuş? 2010 yılında bu skandal ortaya çıkınca Ünal
Yarımağan istifa etmek zorunda kaldı.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Bitmiyor, skandallarınız bitmiyor sizin.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Ünal Yarımağanın istifasından sonra
işte Ali Demir Bey vekâleten atandı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
olaya el koydu, ÖSYM Kanunu baştan sona yenilendi, Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezi olan ismi Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
hâline geldi.
Değerli
arkadaşlarım, işte, ne olduysa bundan sonra oldu. Ne olduysa
bundan sonra oldu. Bakın, bir kurumda eğer 88 kişi
çalışır da bunların çok büyük bir kısmı
birbirinin eşi, akrabası, yakını olursa siz o kurumun
şeffaflığından bahsedebilir misiniz?
Şimdi,
arkadaşlarımız diyor ki: Önceden ÖSYMde hiç problem yoktu,
2010dan sonra problem oldu. Hayır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ya araştıralım diyoruz işte,
araştıralım diyoruz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Her sene ÖSYMde başkasının yerine
sınava giren, sınav kitapçığını çalan, bununla
ilgili pek çok adliyelik olan vakalar
oldu. Bunların hepsi her zaman oldu.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Eğer sende bir şey varsa bir tane göstersene.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Bizim üniversiteye
girdiğimiz dönemde de oldu, bizden sonra da oldu. Biraz
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bir tane varsa göstersene.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Bakın, sözünüzü yükseltmek istiyorsanız
sesinizi yükseltmeyin.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Boş laf, boş! Boş konuşuyorsun,
boş!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Sesini yükseltme,
dinle. Adam gibi dinle, ondan sonra konuşursun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Adam gibi sen konuş, adam gibi sen konuş! Bir
defa, bu fırıncılığa benzemez. Adam gibi sen
konuş!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Değerli arkadaşlarım, şimdi, ne
olduysa yeni ÖSYM Yasasının çıkıp ÖSYMde kadro
değişikliğine gidildiği zaman oldu.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Adamlık kursu veriyoruz biz burada Fikri Bey,
adamlık kursu veriyoruz!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Ne oldu? Hemen birtakım güçler devreye girdi,
ÖSYMyi itibarsızlaştırma süreci başlatıldı.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, şunda hiçbirimiz farklı
düşünemeyiz: Bu kurum Türkiyenin en güvenilir kurumu olmalıdır.
Bunda hiç tartışma yok. Bunu bilen AK PARTİ
İktidarından önceki muhalefet partileri bireysel olayları
iktidarı yıpratmak için bir gerekçe olarak kullanmadılar.
Bugünkü fark ne? Bugün, özellikle ana muhalefet partisi, bu ÖSYMde
yaşanan birtakım olumsuzluklar varsa -ki pek çoğu iddia
düzeyinde- bunu, sadece ve sadece, oradaki milyonlarca insanın
hakkını korumak için değil, AK PARTİ
İktidarını yıpratmak için kullanıyor. Böyle bir
muhalefet anlayışı olamaz.
Burada,
değerli arkadaşlarım, ne olmuş? Şimdi, sizin
verdiğiniz önergede dört tane başlık koymuşsunuz, iki
tanesi zaten daha önce Ünal Yarımağan döneminde, AK PARTİnin
hiçbir şekilde müdahale ettirilmediği dönemde olmuş.
İkincisi ne olmuş? 2011 yılında, TUS sınavında 75
soru bir önceki sınavla aynıymış. Peki, bu 75 soruyu ÖSYM
Başkanı mı hazırlıyor?
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Hepsini araştıralım.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Ankaradaki üniversiteler hazırlıyor ve ÖSYMye
gönderiyor. Orada ÖSYMnin yapması gereken, o hazırlanan
soruları
Özellikle Ankaranın tıp fakülteleri bu soruları
hazırlıyor, ÖSYMye veriyor. ÖSYMnin yapması gereken kontrolü
yapmamış. Bunun sonucunda bu ortaya çıkınca da, bu
belirlenince de yetersizlik, ihmal ve kasıt tespit ediliyor ve sorumlular
hakkında hem savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor hem de
sorumlular hakkında cezai işlem yapılıyor.
Şimdi,
arkadaşlar, bu kadar büyük ülkede, bu kadar büyük kurumda art niyetli
insanlar olmaz mı? Elbette olur. Hırsıza kilit dayanır
mı? Elbette dayanmaz. Ama hiçbir konu, soruşturulmadan, üstü
örtülerek geçilmemiştir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani hırsızlar hırsız kalacak öyle mi?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Bakınız, bütün
arkadaşlarımızın söylediğinde, değerli
arkadaşlar, ÖSYM yeni yeni bir kurum hâline geliyor. ÖSYM, kendi
bağırsak temizliğini kendi içinde yapıyor. Daha düne kadar
burayı arpalık gören, eşinin dostunun istihdam ve farklı
işlerle kullandığı bir kurum olmaktan çıkıyor.
Bunlar, elbette ve elbette, birilerini rahatsız ediyor ama şunu çok
net söylüyorum: Bugüne kadar gördüğümüz kadarıyla ÖSYM hiçbir
iddiayı örtbas etmedi. En son, 2012 yılında yapılan 2 tane
sınavla ilgili konu derhâl savcılığa intikal ettirildi,
yargı süreci başlatıldı ve burada ihmali ve -çok açık ve net söylüyorum- kastı
olanların tamamı yargıya suç duyurusuyla -hem kendi idari
cezalara çarptırıldı hem de adli ceza için- intikal ettirildi.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, yani burada Cumhuriyet Halk Partisi
Sözcüsünün on dakikalık konuşmasının beş
dakikasını sadece ÖSYM Başkanına ayırması, bu
teklifin, araştırma önergesinin iyi niyetten uzak, sadece bir
kişiyi ve bir kurumu yıpratmaya yönelik bir öneri olduğunu çok
açık ve net ortaya koyuyor. Bakın, ben Cumhuriyet Halk Partisine
şunu özellikle tavsiye ediyorum: Bu anlayışla muhalefet olmaz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) - İşine bak sen, işine! Senden mi
öğreneceği muhalefeti!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - AK PARTİye karşı olacağız diye
doğrulara karşı durulmaz. Eğer doğrulara
karşı durursanız millet sizin
yanlışlığınızı tespit eder, her zaman
olduğu gibi her seçimde de cezanızı verir, sandığa
gömer, sandıktan da çıkamazsınız. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika
BAŞKAN
Devam edin, buyurun, buyurun.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ
İktidarı olarak, AK PARTİ Grubu olarak da şunu net olarak
söylüyoruz: Her kim yanlış yaparsa mutlaka cezasını
bulmalı.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Başbakan dâhil.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Bizim bu noktada hiçbir şekilde
sırtımızda yumurta küfesi de yok, herhangi bir şekilde
hesabını veremeyeceğimiz bir sözümüz de yok. Biz kesinlikle bu
kurumun Türkiyenin en güvenilir kurumu olmasını özellikle istiyoruz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Keser döner sap döner.
FİKRİ
IŞIK(Devamla) Ancak bunu isterken de birilerinin bu kurumu
yıpratmasına ve AK PARTİ İktidarını
yıpratmak için bu kurumu alet etmesine de asla ve asla göz yumamayız
diyorum.
Bu önergenin, bana
göre, hazırlanışı itibariyle, beslediği iyi niyetten
uzak yaklaşımı itibarıyla gündeme alınmaması
gereken bir önerge olduğunu ifade ediyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Buyurunuz Sayın Tarhan.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) Hatip geçmişteki eski Genel
Başkanımızın adını da zikrederek grubumuza
sataşmada bulunmuştur, söz istiyoruz efendim.
BAŞKAN
Buyurunuz, üç dakika süre vereyim.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) Sayın Serter konuşacak.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Serter.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serterin, Kocaeli Milletvekili Fikri
Işıkın CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Gerçekten
Sayın Işıkın konuşmasını dinleyince pes
dedim, pes, bu kadarı da olmaz! Madem ÖSYMnin mevcut hâlindeki
uygulamalarından hiçbir rahatsızlık duymuyorsunuz, o zaman
kurumun araştırılmasına neden izin vermiyorsunuz? Çünkü çok
iyi biliyorsunuz ki bu araştırmalar yapıldığında
bugünkü ÖSYM yönetiminin altından çok kirli işler
çıkacaktır.
Yarımağan
şerefiyle istifa etmiştir ama ne yazık ki bugün ÖSYMnin
başında her yaptığı sınav skandal olan ve istifa
etmemekte direnen bir Başkan vardır.
Şimdi,
Yarımağan döneminden ortaya çıkmış ne vardır?
Defalarca soru önergeleriyle bunu sordum. Yarımağanın hangi
konuda, hangi somut bulgusu ortaya çıkmıştır? Ardı
ardına meydana gelen sınav skandallarıyla ilgili kimin
hakkında soruşturma açtınız, ne yaptınız diye defalarca
sorduk. ÖSYM Başkanından çıt çıkmıyor, çıt
çıkamıyor çünkü bu kadro ÖSYM Başkanının kendi
kadrosudur. ÖSYM içindeki bütün kadro tasfiye edilmiştir, hepsi YÖKe
gönderilmiştir, Başkan kendi kadrosunu oluşturmuştur.
Eş dost ilişkileriyle ilgili verdiğimiz soru önergelerine de
cevap alamıyoruz. Madem alnı bu kadar ak, bu kadar temiz, o zaman o
soru önergelerine bir zahmet cevap verilseydi.
Şimdi,
ÖSYM bağırsaklarını temizliyormuş! Şu üsluba
bakın. Vallahi ÖSYM neresini temizliyor, bilmiyorum ama siz bu temizlik
işlerini çok iyi biliyorsunuz.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Sizin pisliklerinizi temizliyoruz.
FATMA NUR
SERTER (Devamla) - Bu ülkede sizin politikalarınıza karşı
çıkan herkesi nasıl temizlediğinize bütün Türkiye şahit.
Şimdi,
her yapılan sınav bir skandal oluyor. Dershanelere sınav
soruları servis yapılıyor, şifreler oluşturuluyor. Bu
ülkenin bazı illerinde yapay yüksek dereceler ortaya
çıkarılıyor. Bütün bunlar yapılırken ÖSYM bunları
araştırma ihtiyacını bile duymuyor ve siz, bir iktidar
partisinin Millî Eğitim Komisyonu üyesi olarak buraya
çıkıyorsunuz, ÖSYMnin bu
başarısızlıklarının altına
imzanızı atıyorsunuz. Madem rahatsınız, madem
eminsiniz, o zaman çıkarsınız dersiniz ki: Tamam, ÖSYMyi
araştıralım.
Şimdi
gelelim bir başka konuya. Siz ÖSYMye de YÖKe de bir rejim meselesi
olarak bakıyorsunuz. YÖKe rejim meselesi olarak nasıl
baktığınız da çok yakında çıkarılacak olan
üniversite yasasıyla herkesin gözü önüne serilecektir.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Sayın Baykalın söylediğini inkâr mı
ediyorsunuz?
FATMA NUR
SERTER (Devamla) - Bütün rektörleri
kendi görüşünüzden insanlar olarak atayanlar, işte YÖKe de ÖSYMye
de rejim meselesi olarak bakanlardır. Onun için, sizin hiç kimseye, hele
Cumhuriyet Halk Partisine söyleyecek hiçbir sözünüz olamaz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Serter.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Bir
dakika, bir dakika efendim
Sayın
Ağbaba, buyurun.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, Konuşmacı açıkça
sataşmıştır, cevap vermek istiyorum 69uncu maddeye göre.
BAŞKAN
Hangi konuda?
VELİ
AĞBABA (Malatya) - Konuşmacı biraz önce yakışık almayan
ifadeler kullandı, Adam gibi dinle. falan gibi şeyler söyledi,
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Tamam,
buyurun Sayın Ağbaba
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Sonra size söz vereceğim.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sayın Başkan, 1 kişi konuşuyor,
10 kişi cevap veriyor. Bu nasıl bir uygulama Allah aşkına,
her gün aynı şey ya!
BAŞKAN
Lütfen izleyiniz.
Buyurunuz
Sayın Ağbaba.
2.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Kocaeli Milletvekili Fikri
Işıkın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önce Sayın Konuşmacı benim ciddi olmamla ilgili bir şey
söyledi, ciddiyetini yaptığı konuşmayla sizlerin takdirine
bırakıyorum.
Yapmış
olduğu konuşmanın başlangıcı ÖSYMnin sitesinden
almış olduğu konuşma, o beğenmediği ÖSYM
2009da, 2010 yılında kimin iktidarda olduğunu da
vatandaşların takdirine bırakıyorum. Bu kadar
pişkinlik olur, bu kadar! (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Konuşmacı, dünyada yalan bitince doğru söylüyor sadece. Dünyada
bütün yalanlar bitince, ancak doğru söyleyebiliyor. 2009da, 2010da,
2011de, 2012de yapılan sınavlardaki
hırsızlıkların arkasındaki güç bugün belli oldu.
Hırsızlıkların, sınavda yapılan
haksızlıkların, fakire fukaraya yapılan
haksızlıkların arkasındaki güç bugün belli oldu
arkadaşlar. Şimdi, halkın yüzde 75inin güvenmediği ÖSYM ve
Ali Demire kimler güveniyor belli oldu. Bu konuda, değerli
arkadaşlar, ÖSYMnin yapmış olduğu yolsuzluklara, ÖSYMnin
şimdiye kadar yapmış olduğu sınavlardaki
haksızlıklara kimlerin sahip çıktığını bir
kez daha vatandaşların takdirine sunuyorum.
Ayrıca,
Kurumları yıpratmayalım. diyor, kurumları. Dün sizden
değil diye askerlere saldırdığınız, yargıya
küfrettiğiniz günleri unuttunuz herhâlde. Şimdiye kadar bizden olursa
iyi, bizden değilse kötü
Bakın, yaptığınız
uygulamalara bakın. Dün Genelkurmay Başkanını
eleştiriyordunuz, bugün Genelkurmay Başkanının önünde
Hazır olda duruyorsunuz. Dün Yargıya müdahale edilmesin!
diyordunuz, bugün kendi atadığınız yargıçların
önünde ayakta bekliyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, sizleri vatandaşın takdirine bırakıyorum
ama bir şey söylemek istiyorum. Başbakanın çocuğunun,
Cumhurbaşkanının çocuğunun, milletvekilinin çocuğunun
ve Malatyadaki kayısı üreticisinin çocuğunun güvendiği,
inandığı, fırıncıların da çocuğunun
inandığı kuruma AKP döneminde hiç kimsenin inancı
kalmamıştır, AKPye oy veren insanların da inancı
kalmamıştır. Bu yolsuzluklar, keşke AKPye oy verenler için
yapılsaydı; bu sınav yolsuzlukları, maalesef, sadece kendi
dar çerçevelerinin içinde yapılıyor.
Bakın, bir de
sınavsız yolsuzluklar var. Buradaki milletvekillerinin
birçoğunun ismini biliyorum, açıktan atama yapılanların
birçoğunun ismini biliyorum, sınavsız yerleştirilenlerin
birçoğunun ismini biliyorum, bakan bacanaklarının yurt
dışında 20 bin dolarla, 30 bin dolarla
çalıştığını biliyorum. Bu
hırsızlıkların, yolsuzlukların arkasındaki güç
belli olmuştur, onu teşhir ediyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın
Işık, buyurun.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkanım, iki ayrı
konuşmacı iki ayrı sataşmada bulundu.
Dolayısıyla, iki defa söz istiyorum. (AKP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Siz
buyurun efendim, ben size dört dakika süre vereceğim.
3.- Kocaeli
Milletvekili Fikri Işıkın, İstanbul Milletvekili Fatma Nur
Serter ve Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
arkadaşlarımızın konuşmamızın
arkasından aşırı derecede sertleşen üslupları
belli ki birtakım kabahatlerin en azından
varlığının kanıtı, bunu söyleyerek
başlayayım.
Bir: Öncelikle,
Sayın Baykalın YÖK rejim meselesidir, ben dokundurtmam. sözünü
inkâr edemeyip de Siz YÖKe rejim meselesi diyorsunuz. demek bana göre bir
mantık hatasıdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bakın, şunu çok net söyleyeyim: Bu kurumun
hiçbir şekilde tartışılıyor olmasını Türkiye
Cumhuriyetinde hiç kimse istemez ama bu kurum üzerinden iktidarı
yıpratma girişimine de hiç kimse Kabul. demez. Bunu bir kere
anlayacaksınız, bir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) - Ya 1 milyon 600 bin öğrencinin hakkı yendi,
hakkı! Araştırılsın diyoruz, Allahtan korkun,
araştırılsın diyoruz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) İkincisi, değerli arkadaşlarım,
bakınız, bütün kamuoyunun bilmesini istediğim en önemli nokta
şu: Şu ana kadar ÖSYMde yapılan tüm sınavlarla ilgili
hiçbir konu sürüncemede bırakılmamıştır. Bakın,
2011 yılında
İZZET
ÇETİN (Ankara) Ne oldu? Sonuç ne?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Bir dakika
Ne demek Ne oldu? Şimdi, en çok
söylediğiniz, işte, efendim, şifreleme olayı.
Savcılık defalarca
İZZET
ÇETİN (Ankara) Siz gelince ÖSYMnin kokusu çıktı mı?
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) İki sene oldu, iki sene!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Bakın, savcılık aylarca inceledi, her
türlü soruşturmayı yaptı, kimsenin mağdur
olmadığına yönelik kanaat olduğunu ortaya
çıkardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Vay be! Vay be!
İZZET
ÇETİN (Ankara) Hangi savcı, hangi savcı? Onu söyle!
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bu kadar pişkinlik olur yani!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Pişkinliği
Pişkinliği
Daha düne kadar
Şükür ki Ankarada yargıçlar var. denildiği günlerde, adalet
mekanizması kendi üyelerini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu
seçtikten sonra sanki uzaydan gelmiş bir topluluk muamelesi yapıp
adalet kurumunu değersizleştirme gayreti olanlara söylenir, Pes
doğrusu! bunlara denir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Şimdi siz ne diyorsunuz?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Efendim, biz askere hep şey duruyormuşuz! Ya 2007de,
2007 öncesinde demokrasiye müdahale girişiminde bulunan asker
eleştirilmez mi? Dünyada demokrasiye müdahale girişiminde bulunup da
eleştirilmeyen asker var mı?
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Ne alakası var!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Ama siz ne yapıyorsunuz? Asker kendi konumuna
çekildiği için askeri eleştiriyorsunuz. Hangisi haklı? Soruyorum
size, hangisi haklı? [CHP sıralarından alkışlar(!)]
Bakın,
tekraren söylüyorum.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Ne alakası var ÖSYMyle?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Arkadaşlarım
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Sahip çıktığın ÖSYMyle bunun ne
bağlantısı var?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Değerli milletvekilleri, bugüne kadar, ÖSYMde
herhangi bir sıkıntı, yolsuzluk veya herhangi bir usulsüzlük
olup da bunun üzerine gidilmeyen hiçbir vaka yoktur.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Sonuç ne, sonuç!
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Yalan! Yalan!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Bakın
Ya, gözünüzü açın.
Allahınızı severseniz, kulaklarınızı açın.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) İki yıl geçti, iki yıl.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Bakın, ÖSYM resmî İnternet sitesinden diyor ki
2011deki sınav için: Yetersizlik, ihmal ve kasıt tespit edildi,
sorumlular tespit edildi ve cezalandırıldı. Ayrıca, adli
yargıya intikal ettirildi.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Olumlu oy verin o zaman.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Ama siz yargıya güvenmeyecekseniz, biz sizinle hangi
ortak paydada buluşacağız? Soruyorum size, yani iktidar ve
muhalefet eğer yargı ortak paydasında buluşamazsa nerede
buluşacak?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Yargıyı arka bahçene çevirdin!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) O zaman, sizin her şeyinizi doğru kabul
edeceğiz. Böyle bir şey olmaz. 2012deki sınavla ilgili en ufak
bir tedbirsizlik görüldüğü anda sınavlar iptal edilmiş.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Neden iptal ediyorsunuz o zaman?
İZZET
ÇETİN (Ankara) İstediğiniz kadar hile yapın!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Değerli arkadaşlarım, iptal edilen
sınavda yetersizliği görülen, kastı görülen, kusuru görülen
insanlar hem adli hem idari cezaya muhatap olduysa daha biz bu ÖSYMye ne
diyeceğiz?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Kaç tane sınav iptal edildi?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Yani daha ne yapacak bu insanlar? Size soruyorum. Evet,
bir darağacı mı kuracağız?
Değerli
arkadaşlarım, eğer bir kurum kendi içerisinde
İZZET
ÇETİN (Ankara) Bütün diğer kurumlar gibi ÖSYMyi de
batırdınız!
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bir tek Ispartalı çoban suçlu oldu.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Evet, bakın, biz hep doğruyu söyleriz, biz hiç
yalan söylemeyiz. Biz yalanın, yolsuzluğun
VELİ
AĞBABA (Malatya) Yalan bitince doğru söylersiniz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Biz yalanın ve yolsuzluğun kime ait
olduğunu çok iyi biliriz. Biz Yuvacık Barajını çok iyi
biliriz. Yuvacık Barajının yolsuzluğunu yapanların
nasıl İstanbula ve Kocaeline aday
yapıldığını biz çok iyi biliriz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Biz de, evrakta sahtecilik yapanları biliriz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Biz, İSKİ skandallarını da, ASKİ
skandallarını da biliriz isim isim.(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Sayın Başkanım, dört dakika verdiniz, bir
dakika toparlamak için
BAŞKAN Dört
dakika verdim efendim.
Teşekkür
ederiz. Konu netleşmiştir.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Peki.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, niye Sayın Hatibe daha
fazla süre verdiniz?
BAŞKAN
Efendim?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bana da iki sefer sataştı. Niye daha fazla
süre verdiniz?
BAŞKAN
Efendim, takdir hakkımı sorgulayamazsınız, lütfen.(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Şimdi de sataştı Sayın Başkan.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- CHP Grubunun, 5/4/2012 tarihinde Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşlarının ÖSYM
tarafından geçmiş bazı sınavlarda
yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş
olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
17/10/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.17
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan Toplu
İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları
(1/567) (S. Sayısı: 197)(x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
11/10/2012
tarihli 7nci Birleşimde İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümü üzerindeki
görüşmeleri tamamlanmıştı.
Şimdi
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
31inci madde
üzerinde bir önerge vardır.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 31 inci maddesinin
başlığının ve metninin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun Çıray Özgür Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa Çam
Ankara İzmir
Yöneticilerin Sorumluluğu
Madde 31
Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerine ve
demokratik esaslara aykırı faaliyetlerde bulunan konfederasyon,
sendika ve sendika şubelerinin başkanları ve yöneticileri,
merkezlerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcısının
istemi üzerine iş davalarına bakmakla görevli mahalli mahkeme
kararı ile işten el çektirilir.
Yukarıdaki fıkra uyarınca açılan
davalar sebebiyle görevli mahkemeler yargılamanın her safhasında
talep üzerine veya resen yöneticilerinin görevlerine son verilmesine karar
verebilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Musa Çam.
BAŞKAN
Sayın Çam, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sendikalar
yasasını görüşmeye kaldığımız yerden devam
ediyoruz. Bu yasanın sosyal taraflarca, konfederasyonlar tarafından
bir mutabakat sağlanarak buraya getirilmediğinin altını bir
kez daha çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
konfederasyonlarımızın üye olduğu ITUC ve ETUC
sendikaları 15 Ekim Pazartesi günü Sayın Başbakana bir mektup
yazdılar. Bu mektuptan birkaç paragrafı okumak istiyorum:
Sayın
Başbakan, size, 153 ülkede 308 sendikadan 175 milyon işçiyi temsil
eden Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve 36 Avrupa ülkesinde
85 sendikadan 60 milyon işçiyi temsil eden Avrupa Sendikalar
Konfederasyonu (ETUC) adına yazıyoruz.
Toplu İş
İlişkileri Yasa Tasarısı, şu anda Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülmektedir. ITUC, ETUC, Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) ve küresel sendikal hareket tarafından dile
getirilen ciddi kaygılara rağmen mevcut yasa
taslağının bazı kısıtlı ilerlemeler
göstermekle beraber, AB standartları ve uluslararası standartlardan
ve temel sendikal hakların tam olarak uygulanmasını
sağlamaktan çok uzak olduğunu söylemekten büyük bir üzüntü duyuyoruz.
Toplu görüşme
sistemini ve sendikal özgürlükleri düzenleyecek olan bu yasa, uzun
yıllardır ILO denetim organlarının ve uluslararası
sendikal hareketin eleştirileri altında olan iki yasanın yerini
alacaktır. Bu yeni yasa, uluslararası temel sözleşmelerin
imzacısı olan Türkiye için uluslararası ve Avrupa düzeyinde
çeşitli standartları karşılaması için bir
fırsattı. ITUC ve ETUC, durumun hiç de böyle görünmemesinden derin
üzüntü duymaktadır.
Görüşülmekte
olan yasanın ne ILO ne de sendikal hareketin taleplerini içermemesinden
derin üzüntü duyuyoruz. Aksine ikili barajı korumaktadır.
Dahası, şu anda yüzde 10 olan ülke düzeyindeki barajı
şeklen düşürürken aynı zamanda sektörleri birleştirmek ve
hesaplamanın temellerini değiştirmektedir. Bu durum iş
kolundaki işçi sayısını artırarak barajı fiili
olarak yükseltmektedir.
Bu yasa eğer
geçerse sendikalar için ciddi sonuçları olacaktır. Pek çok sektörde
sendikacılar toplu sözleşme yetkilerini kaybedeceklerdir;
dolayısıyla, çok sayıda sendika barajın altında
kalacaktır. Hükûmetinizin söylediğinin aksine bugünkü hâliyle bu
yasanın geçmesi temel Avrupa ve ILO standartlarını açıkça
ihlal ettiği için, işçi hakları dâhil, insan haklarına
saygılı işleyen bir demokrasiye doğru ilerlemenin bir
göstergesi olmayacaktır. Sizden Meclisteki çoğunluğunuzu
kullanarak toplu iş ilişkileri yasasında işçilere günlük hayatta
daha somut özgürlükler tanıyacak, anlamlı değişiklikler yapmanızı
talep ediyoruz.
İlginiz için
teşekkürler.
Sizin için uygun
olan en kısa sürede mektubumuza cevap verirseniz memnun oluruz.
Saygılarımızla,
Sharan Burrow Bernadette Ségol
ITUC Genel
Sekreteri ETUC Genel
Sekreteri
Dünya Sendikalar
Konfederasyonu ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonunun Başbakana
göndermiş olduğu mektup.
Şimdi,
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Türkiyenin de altına imza
atmış olduğu uluslararası sözleşmelere
aykırı bir düzenleme yapıyorsunuz ve burada kendi
çoğunluğunuza dayalı olarak buradan kabul ettirmek istiyorsunuz.
Oysa gördüğünüz gibi uluslararası anlaşmalar gereği size
bir mektup yazılıyor ve bu mektubun gereği de düzenlenmesinin
yapılması gerekiyor. Yapmıyorsunuz, Sayın Bakan hemen daha
başta Katılmıyoruz. diyor ve bütün kapıları
kapatıyor. Bu vermiş olduğumuz önerge bir kapatma önergesiyle
Şimdi, size
soruyorum? AKP sayın milletvekilleri siyasi partilerin
kapatılmasına Evet. mi diyorsunuz, Hayır. mı
diyorsunuz?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hayır. diyoruz.
MUSA ÇAM (Devamla)
Hayır. diyorsunuz değil mi? Peki, sendikaların
kapatılmasına niye Evet. diyorsunuz, neden Evet. diyorsunuz?
niçin Evet diyorsunuz (CHP sıralarından alkışlar)
Burada 31inci
maddenin başlığı daha baştan Kapatma diyor. Neyi
kapatma? Sendikaları kapatma. Tıpkı siyasi partilerin
olduğu gibi sendikaların da yöneticileri kusur işleyebilir, hata
yapabilir.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bu kanun olmasaydı bir sürü sendika kapanacaktı.
MUSA ÇAM (Devamla)
Bu hatalardan dolayı o sendikanın, o konfederasyonun
kapatılmasının değil, o cürmü şahsın mutlaka
cezalandırılması gerekirken şimdi getirmiş
olduğunuz bu düzenlemeyle beraber adı üzerinde Kapatma, Kapatma
Bu
ismin değiştirilmesi gerekiyor. Bu önergeyi veriyoruz ama Sayın
Bakan ve Sayın Komisyon Katılmıyoruz diyor ve baştan
reddediyor. Oysa bu kapatma yerine bizim vermiş olduğumuz önerge
şeklinde yeni baştan düzenlenerek Yöneticilerin sorumluluğu
başlığını alması gerekirken komisyonda Sayın
Bakan da bunu reddediyor. Mademki siyasi partilerin kapatılmasına
karşı iseniz sendikaların da kapatılmasına
karşı olmanız gerekiyor, çifte standart uygulamamanız
gerekiyor; yöneticiler herhangi bir suç, kabahat, kusur, cürüm
işlemiş ise onlardan dolayı bir yargılamanın
olması gerekiyor. Sendikaların ve konfederasyonların
kapatılmaması gerekir diye düşünüyorum, söylüyorum ve bu
düzenleme ILO sözleşmelerine aykırıdır diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyoruz Sayın Çam.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN -
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Oylamaya geçtiniz efendim.
BAŞKAN
Oylamaya geçmiştim.
Kabul
edilmemiştir.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Madde için olduğunda karar yeter sayısı istiyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Bakacağım efendim.
31inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.26
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.39
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
197 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 31inci maddesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
32nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 32 inci maddesinin 2.
Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Sayın Özel,
buyurunuz.(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sendikalar ve toplu iş
sözleşmesi kanununun 32nci maddesindeki önergemiz üzerine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz hafta ikinci bölümde grubumuzun
görüşlerini iletmiştim ama o görüşme maalesef gecenin ikisinde
yapılmak durumunda kalmıştı. Bütün muhalefet partilerini
salon boşaldıktan ve ardında bir oylama olmadıktan sonra,
10-15 kişilik gruplara karşılık konuşturmayı
başarmıştı iktidar partisi. Bugün de bir başka
şeyle karşı karşıyayız, bu kadar önemli bir kanun
görüşülürken, bir yandan Plan ve Bütçe Komisyonu bir yandan da
İçişleri Komisyonu büyükşehir yasa tasarısını
görüşüyor. Böylelikle, grupların önemli bir kısmının o
tarafta görevli olması sağlanarak konunun önemi yine gözlerden uzak
tutuluyor. Bunun kayda geçmesi ve görüşmeleri takip eden emek
dünyasına grupların bu durumunu açıklayabilmek adına
altını çizmek istiyorum.
Biz, bir şekilde susturulmaya
çalışılıyoruz, muhalefet olarak susmama konusundaki
kararlılığımız devam edecek ama bizden önce
üniversiteleri, öğrencileri susturdunuz, meslek örgütlerini susturdunuz,
sendikalardan susturabildiklerinizi susturdunuz, işçiyi değil,
patronu memnun eden sarı sendikaları, yandaş sendikaları
güçlendirdiniz, onun dışındaki bütün sendikaları
güçsüzleştirdiniz. Her işçiden 10 tanesinin Sendikalı olursam eğer
başıma bir şey gelir diye korktuğu ve her 10 işçiden
8 tanesinin Özgürce sendika seçme hakkının
olmadığını söylediği bir ortamda herhâlde özel
sektördeki yüzde 3lük sendikalaşma oranı sürpriz değil.
Sendikal haklardan
ve sendikalardan duyulan korku, aslında bir demokrasi korkusudur. En çok
kimler korkar biliyor musunuz? Sanılanın aksine, en çok diktatörler
korkar. Son zamanlarda AKP ve Sayın Başbakan gözle görülür bir
asabiyet içindedir. Sivil toplumdan, her yerden gelen eleştirilere
inanılmaz reaksiyonlar gösteriyorsunuz. Bir zamanlar canım cicim
olunan TÜSİAD bile ülkenin gidişini eleştiriyor ve siz onlara da
en sert tepkiyi göstermeye başladınız. Başbakanın,
zamanında kendisini destekleyen köşe yazarlarına şimdi en
ufak bir tahammülü kalmadı, onlara hakaretler yağdırıyor.
Eskiden eleştirinin geldiği yere göre pozisyon
alırdınız, şimdi nereden gelirse gelsin her türlü
eleştiriye karşı tahammülsüzsünüz.
Ben sizin ne eski
ne yeni hâlinizi siyaseten sağlıklı bulmuyorum ama siz Son
zamanlarda bize ne oldu? diye soruyorsanız, sağlıkçı
kimliğimle bu konuya şöyle bir tespit yapmak isterim: Olsa olsa bu
durum, siyasi migren rahatsızlığı olarak ifade edilebilir.
CEVDET ERDÖL
(Ankara) Özgür, sen eczacısın; eczacı teşhis koymaz!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Migren hastaları sesten ve ışıktan rahatsız
olurlar. Zamanında teşhis koyulmayıp, tedavi edilmezse migren
ilerler; ancak hiç sesin çıkmadığı, karanlık
ortamlarda huzur bulur migren hastaları.
İşte
sizin ve Sayın Başbakanın yakalandığı bu durumu
bu yüzden siyasi migren olarak nitelendirmek mümkündür. Her sesin kesilmesini
istemeniz ve ülkeyi her geçen gün biraz daha karanlığa götürmeyle
ilgili çabanız tam da buna işaret etmektedir.
Siyasi migrenin
geldiği son nokta, Sayın Burhan Kuzunun Avrupa Birliği
İlerleme Raporuyla ilgili tavrında bellidir. 1923le olan
bağını koparıp, hedefi 2023ten 2071e alan; yani 1071
Malazgirt Meydan Muharebesini kendisine referans alan bir Hükûmet, esas olarak
1071in ruhunu da kavrayamamıştır. Çünkü 1071de Batıya
doğru yönelmek vardır; çağdaşlık vardır,
ilerlemek vardır, uygarlık vardır. (CHP sıralarından
alkışlar) Oysaki Arap Yarımadasına yüzünüzü dönmüş
olmak demek, bu çağdaşlaşma ülküsünden uzağa düşmüş
olmak demektir
RECEP ÖZEL
(Isparta) Hadi canım sende!
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) - Ve şunu açıkça ifade etmek isterim ki: Hükûmet
yetkilileri Avrupa Birliği Raporundan fevkalade rahatsızlar. Avrupa Birliği Başmüzakerecisi
Egemen Bağış da İlerleme Raporunu beğenmemiş,
bakın ne demiş: Avrupa Birliğinin kırık aynası
bizim için büyük ölçüde yol gösterici olmaktan uzak bir ilerleme raporu ortaya
çıkarmış. Ne anladık bundan? Bunun sırrı
şu: Bu cümle tam 138 karakter yani Twittere yazılmış bir
cümle. Bir Avrupa Birliğinden sorumlu Başmüzakereci düşünün ki,
derdi Avrupa Birliğiyle müzakere etmek, ilişkileri geliştirmek
değil Twitterde trend topic olmak. Bugün de tutmuş şöyle bir
cümle sarf etmiş: Bekle Avrupa, sizi kurtarmaya Türkiye geliyor. Sadece
Twitter âlemine yönelik olarak söylenmiş bu sözlerle, Avrupa Birliği
İlerleme Raporundaki -ki bir sonraki önergede uzun uzun
değineceğim- sendikal haklar konusundaki eleştirileri de
demokrasi konusundaki eleştirileri de özgürlüklerin
sınırlandırılması konusundaki eleştirileri de
örtemezsiniz.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
32nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
32nci madde
kabul edilmiştir.
33üncü madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı
Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 33.
maddesinin (3). Fıkrasına
"istihdam politikaları" kavramından sonra gelmek üzere
"...asgari çalışma koşulları, ücretlerin asgari düzeyi
ve benzeri hususlara ilişkin düzenlemeleri içerebilir." cümlesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 33. Maddesinin (2). ve (3).
Fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(2) Toplu iş sözleşmesi, tarafların
karşılıklı hak ve borçları ile sözleşmenin
uygulanması ve denetimini ve uyuşmazlıkların çözümü için
başvurulacak yolları düzenleyen hükümleri de içerir.
(3) Çerçeve sözleşme, sözleşmenin tarafı
olan işçi ve işveren sendikasının üyeleri hakkında
uygulanır ve mesleki eğitim, iş sağlığı ve
güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin
düzenlemeleri içerir.
İdris
Baluken Pervin
Buldan Levent
Tüzel
Bingöl Iğdır İstanbul
Hasip
Kaplan Halil
Aksoy Hüsamettin
Zenderlioğlu
Şırnak Ağrı Bitlis
Sebahat
Tuncel
İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra
sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının 33üncü maddesi üzerine grubumuzun vermiş
olduğu değişiklik önergesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, birçok emekçi aslında bu
yasanın çıkmasını bekliyor. Türkiyede işçiler,
emekçiler bu konuda yıllardır muhalefet ederek
yaşamlarının daha yaşanabilir olması, emeklerinin
karşılığını alabilmesi konusunda oldukça mücadele
veriyorlar ama ne yazık ki her zaman için bu muhalefetleri ya
baskıyla ya zorla karşı karşıya kalıyor. Bu
sözleşmenin ismine bile baktığınızda, burada daha çok
iş ilişkilerini düzenliyor yani burada işçiler yok, emekçiler
yok yani burada sermaye daha çok nasıl kazanacak, burada işçiler daha
çok nasıl sömürülecek, bunun üzerinden nasıl bir denklem kurulacak
tartışması var. Bir bütün, aslında yasanın
tamamına baktığımızda bunu çok net olarak görüyoruz.
Bu madde açısından da
verdiğimiz değişiklik önergesi aslında içerebilir
cümlesini içerir olarak değerlendirmek çünkü içerebilir cümlesi
genelde içermeyen bir nokta olarak değerlendiriliyor. Bu, özellikle
işçiler, emekçiler söz konusu olduğunda daha çok patronların ya
da işverenlerin çıkarları göz önüne alınıyor. Biz bunu
Türkiyede özellikle işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlük mücadelesinde
çok net olarak gördük. O açıdan bu önergemizin dikkate alınması
gerektiğini düşünüyoruz çünkü içerebilir yerine içerir
olduğunda en azından bu maddenin bir anlamı olacak, bu maddede
hak ve özgürlükler garanti altına alınmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz, aslında toplu iş görüşmeleri olduğunda her
zaman için bir tıkanma söz konusu oluyor, işçilerin, emekçilerin hak
ve özgürlükleri genelde yok sayılıyor. AKP Hükûmeti bunu çok fazla
yapıyor; ya yandaş sendikalarla bu süreci götürüyor ya da TÜSİAD
ya da TOBB gibi aslında sermaye gruplarıyla bu süreci götürerek
işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlüklerini gasbediyor. Bu noktada
örgütlenme özgürlüğü meselesi de problemli. Bir yandan, aslında
sendikal özgürlüğün önünü açıyormuş gibi, Avrupa Birliği
sürecinde işçilerin örgütlenmesinin, sendikalaşmasının
önünü açıyormuş gibi görünse de diğer yandan, örgütlenmek
isteyen, sendika kurmak isteyen, sendikada muhalefet eden, hak ve özgürlük
mücadelesi yürütenleri de çoğu zaman terörist ilan ediyor. Biz, en çok
KESKlilerin mücadelesinde bunu çok net olarak görüyoruz. Yani 4+4+4e
karşı çıkmasında ya da işte sağlık emekçilerinin
Hükûmetin sağlık reformu politikalarına karşı
çıkmasında ya da işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlük
mücadelesinde genelde karşılaştıkları polisin
şiddetidir, coptur, tazyikli sudur. Bunun temel nedeni de aslında
iktidar muhalefete açık değil, yani işçilerin, emekçilerin
özgürlükleri konusunda onların sesini duymak istemiyor. Bugün, KESKli
birçok arkadaşımızın bu muhalefetinden dolayı tutuklu
olması ya da yargılanıyor olmasının temel
nedenlerinden birisi de bu. Bunun bir kez daha burada görülmesi gerekiyor. Yani
iş yeri demokrasisi diye bir şey tartışıyor Avrupa,
dünya. İş yeri demokrasisi, sadece işverenleri mutlu etmek,
işverenlerin daha çok kazancını sağlayacak bir nokta
değil. Aslında burada işçilerin, emekçilerin de hak ve
özgürlüklerini güvence altına aldıkça, bu iki mekanizmayı
doğru ürettikçe üretim de artacaktır. Bu konuda ciddi anlamda bir
problem var, bakış açısında problem var. Sadece mesele,
yasaların düzenlenmesi değil. Siz nasıl düşünüyorsanız
ona göre yasa düzenliyorsunuz. Doğal olarak, AKP Hükûmetinin derdi hiçbir
zaman işçiler, emekçiler olmadığı için, onların
yaşam koşullarını düzenlemek olmadığı için;
onların derdi kendisine yakın olan patronların, aslında
sermayedarların ceplerini daha fazla nasıl doldurabiliriz,
işçileri daha fazla nasıl sömürebiliriz üzerinden olduğu için
bunu anlamak mümkün ama biz, kendi durduğumuz noktada, bunun
yanlış olduğunu, aslında işçilerin, emekçilerin hak ve
özgürlüklerini bu noktada gasbetiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken, tabii, Türkiyede işçilerin,
emekçilerin hak ve özgürlük mücadelesinin yanında olduğumuzu ve her
zaman onların bu haklı mücadelesini burada da dile
getireceğimizi ifade etmek istiyorum. Ama bir şeye daha dikkat çekmek
istiyorum: Bugün Türkiye cezaevlerinde süresiz, dönüşümsüz açlık
grevinin otuz altıncı günü, biz her sözü
aldığımızda bunu ifade edeceğiz, buradaki vicdanlara
seslenmeye çalışacağız. Eğer burada, güçlü anlamda bir
siyasi irade ortaya çıkmazsa, bir barış, çözüm projesi ortaya
çıkmazsa cezaevlerinden belki ölüm çıkar. Her bir
arkadaşımız kendi yanında düşünsün, kendi
yakının, arkadaşının ölümüne ne kadar üzülüyorsa
aslında, bu ülkede barış ve özgürlükten yana olanların
bedenini ölüme yatırmış olmaları biraz da
vicdanlarını sızlatmaları gerekir ama biz burada bu tabloyu
görmüyoruz tabii siyasi iktidarın yaklaşımında ama biz
insanlığa karşı bu görevi bir kez daha ifade etmek
istiyoruz, çağrımızı yeniliyoruz.
Bu ülkenin
cezaevlerinde insan hakları ihlalleri var, ölüm oruçları var,
insanlar bedenini ölüme yatırmış durumda. Lütfen, bunu
hatırlayarak yaşamınıza devam edin diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tuncel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 33. maddesinin (3). Fıkrasına
"istihdam politikaları" kavramından sonra gelmek üzere
"...asgari çalışma koşulları, ücretlerin asgari düzeyi
ve benzeri hususlara ilişkin düzenlemeleri içerebilir." Cümlesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET
DOMAÇ (İstanbul) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Çetin, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, toplu iş sözleşmesi ve çerçeve sözleşmenin
içeriğine ilişkin 33üncü maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz
aldım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Grev ve Lokavt Kanununu görüşüyoruz ve toplu sözleşme
içeriğiyle ilgili bir konuda hiç alakasız bir konu çerçeve
sözleşmede, toplu iş sözleşmesinin içine dercedilmiş.
Şimdi, 2nci maddede çerçeve sözleşmenin tanımı
yapılmış, 33üncü maddede de toplu sözleşmeyle birlikte
aynı maddede vücut buldurulmaya çalışılmış, zorlama
bir madde.
Şimdi, ben
şöyle düşünüyorum değerli arkadaşlar: 1963
yılında çıkarılan 274 ve 275 sayılı yasalardan bu
yana Türkiye toplu iş sözleşmesi düzenini yaşıyor. Hiçbir
dönemde sendikalar yetkisizlik sorunuyla karşı karşıya
kalmadılar. Hiçbir dönemde Çalışma Bakanlığı acz
içerisine düşmedi. Mevcut bir tek toplu iş sözleşmesi
düzenlemelerini yürütemeyen bir bakanlığın çerçeve toplu iş
sözleşmesini, grup toplu iş sözleşmesini, işletme toplu
iş sözleşmesini iç içe geçirerek yürütebileceğini benim
aklım almıyor. Bu Bakanlık, kadrolarıyla, bakış
açısıyla, mantalitesiyle bu yükü taşıyamaz, bu çerçeve
sözleşme hükümlerini yürütemez.
Kaldı ki,
çerçeve toplu iş sözleşmesi, herhangi bir prosedürü
belirlenmemiş, nereye oturtulacağı belli değil, sadece
işveren sendikasıyla işçi sendikalarının
mutabakatı varsa ve anlaşmışlarsa belli konularda
Ki o
konulardan bir tanesi de oldukça muğlak, Sosyal sorumluluk gibi bir
muğlak kavramın içini nasıl dolduracaklar, nasıl vücut
verecekler, uygulaması nasıl olacak, belli değil. Bunu getirip
toplu iş sözleşmesinin içeriği ile ilgili maddenin içine
koymuşsunuz.
Daha evvelki 2821,
hâlen yürürlükte olan 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi
Grev ve Lokavt Kanununun 2 ve 6ncı maddelerinin birleştirilmiş
hâli. Şimdi burada çerçeve sözleşmesinin işi ne, ben Bakandan
onu öğrenmek istiyorum.
İki kurum,
işçi sendikasıyla işveren sendikası o dört konuda
anlaşmış olsalar bile iş kolunda nasıl uygulanacak?
Diyebilir ki Bakan: Bu, Avrupa ülkelerinde var.
Değerli
arkadaşlar, hiç olmazsa aldığınız örneği
doğru dürüst alın. O ülkelerde çerçeve toplu iş
sözleşmesini konfederasyonlar yapıyor ve ülke genelinde ücretlerin
asgari seviyesini -ki bizde Asgari Ücret Tespit Komisyonu var- ve diğer
iş kolundaki meslek hastalıkları, eğitim ya da istihdam
gibi global ülke sorunlarını oturup tartışıyor,
konuşuyor. Biz bunu toplu sözleşmede, iş kolunda uygular bir
düzenleme yaparak ipe un seriyoruz.
Sayın Bakan,
şimdi, çok açık ve net bir kez daha okuyun, Komisyon üyeleriniz
okusun, bürokratlarınız yazdığını bir kez daha
okusun. Mesleki eğitim, işçi
sağlığı-güvenliği, sosyal sorumluluk, istihdam
politikaları gibi konuları iki kurum anlaşmış olsa
bile var olan toplu iş sözleşmesini uygulamayan işverenlerin
çerçeve sözleşmeye uymamaları hâlinde müeyyidesi ne olacak? Ya da
sendika, işçi sendikası uymadı, müeyyidesi var mı? Olmayan
bir şeyi buraya getirip tartışmanın, yürütülmesinin
imkânsız olduğu bir konuyu Sendikalar, Toplu İş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Kanununa taşımanın mantığı ne,
görevi ne, sorumluluğu ne? Yani değerli arkadaşlar,
geçtiğimiz günlerde de söyledim, amaç, burada Hak-İş
Konfederasyonunu birinci konfederasyon konumuna getirip Türk-İş ve
DİSKi de dışlayabilmek için kavram kargaşası
yaratmak, beyinleri karıştırmaktan öte bu yasal düzenlemenin,
önerinin, tasarının hiçbir işlevi olmayacak.
Bir kez daha
söylüyorum: Bazı güzel sözler vardır, o söz bu yasa için dört dörtlük
geçerli bir sözdür: Bazı çareler derdin kendisinden de kötüdür. Bu yasa
tasarısı, iddiayla söylüyorum, gelecekte çalışma
yaşamını bugünkü konumdan daha aşağı seviyelere
çekecek, sendikaları daha etkisiz kurumlar hâline getirecek, sadece bir
konfederasyonumuza yarayacak bir düzenlemedir.
Maddenin komple
çıkartılması ve eski şekline dönüştürülmesinde yarar
var.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
33üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
33üncü madde
kabul edilmiştir.
34üncü madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Toplu İş ilişkileri Kanunu Tasarısının
"Toplu İş Sözleşmesinin Kapsamı ve Düzeyi"
başlıklı 34. maddesinin 2. Fıkrasında yer alan Toplu
iş sözleşmesi ibaresinden sonra gelen "Ancak" kelimesinin
metinden çıkarılarak sonuna aşağıdaki cümlenin ilave
edilmesini arz ve teklif ederiz.
"kamu kurum
ve kuruluşlarına ait kurum ve işyerleri ayrı tüzel
kişiliğe sahip olsalar dahi bu kurum ve kuruluşlar için tek bir
işletme toplu iş sözleşmesi yapılır."
Mesut Dedeoğlu Ali
Öz Cemalettin
Şimşek
Kahramanmaraş Mersin Samsun
Mehmet Şandır Kemalettin Yılmaz Alim
Işık
Mersin Afyonkarahisar Kütahya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 34. maddesinin (3) nolu
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve aşağıdaki metnin (5) nolu
fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi
Candan Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
3) Grup toplu
iş sözleşmesi, tarafların anlaşması üzerine bir
işçi sendikası ile bir işveren sendikası arasında,
birden çok üye işverene ait aynı işkolunda kurulu işyerleri
ve işletmeleri kapsamak üzere en az bir yıl, en çok üç yıl
süreyle yapılır.
(5) Bir
işyerinde aynı dönem için birden fazla toplu iş sözleşmesi
yapılamaz ve uygulanamaz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET
DOMAÇ (İstanbul) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim,
yasada bir ve üç yıl zaten var. Onun için katılamıyoruz. Var
olan şey için tekrar bir düzenleme yapma ihtiyacı yok.
BAŞKAN
Sayın Çelebi, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; önemli bir yasayı görüşüyoruz. Bu
yasanın isim değişikliğinin yapılması konusunda
önerge de verdik, adına da Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu dedik ama içinde ne sendikalar var ne toplu iş
sözleşmesi var ne örgütlenme özgürlüğü var ne grev hakkı var ve
adının böyle konulması bu işin Sendikalar Yasası
olduğu anlamına gelmiyor. Düşünün değerli arkadaşlar
-biraz önce Sayın Musa Çam ifade etti- dünyanın en büyük örgütü ITUC
diyor ki: Bu yasa, teklif edilen yasa, Mecliste görüşülen yasa ILO
normlarına uygun değil. Bir tarafta, hedefimiz dediğiniz Avrupa
Birliğinin en önemli kurumu olan Avrupa Sendikalar Konfederasyonu diyor
ki: Bu yasa ILOya, Avrupa Sosyal Şartına uygun bir düzenleme
içermiyor. Sendikalar karşı, DİSK karşı,
Türk-İşe bağlı sendikalar karşı.
Türk-İş biraz önce yazı gönderdi bize. Bu yasayla ilgili
çekincelerimiz var, inadına iktidar çoğunluğuyla bu yasa
geçiyor. diye bize mektup yazıyor. Hak-İşle
konuşuyorsunuz, o diyor ki: Bütün her yerinde mutabakatımız
yok. TİSKle konuşuyoruz, TİSK diyor ki: Bu yasanın
bazı düzenlemeleri eskisinden daha geriye götürülen bir düzenleme. Bu
yasaya bir ad vermek lazımsa, bu yasa TOBBun yasası, bu yasa
Sayın Çalışma Bakanının yasası hâline
dönüştü. Bu yasayı başka türlü ifade etmek, algılatmak
mümkün değil. E, peki bu kadar yasaya karşı olan taraflar varsa,
buraya, bu kürsüye çıkıp sürekli Mutabakat birkaç madde haricinde
var. demek gerçekten bu toplumdaki insanlarla, çalışanlarla,
sendikalarla alay etmek demektir.
Dolayısıyla,
Sayın Bakana sordum. Bir taraftan diyorsunuz ki: 6 maddede anlaşma
sağladık. Altında o ilgili sendikaların imzaları var.
Türk-İşin var, Hak-İşin var, TİSKin var, TOBBun
var. Ben bu kürsüden bir kez daha rica ediyorum. Altına imza atılan 6
madde nedir? Bize yazdıkları yazıda Böyle bir
mutabakatımız yok. diyorlar, sizinle konuştuğumuzda 6
maddede, Başbakanın yanına geldik, altına imza
attılar. diyorsunuz. Bunun açıklığa
çıkartılmadığı bir ilişkide ciddi bir
yanıltma var, toplumu kandırma var. Ya bize doğru bilgi
vermiyorsunuz, ya bizi kandırıyorsunuz, ya bu Meclisi
kandırıyorsunuz. İlk önce, bu konuda ne varsa, şeffaf,
açık, hangi protokolü hangi sendikalar imzaladılarsa lütfen bu
kürsüden çıkın söyleyin, bunu rica ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu yasayla işçilerin yüzde 57si toplu iş
sözleşme hakkını kullanamayacak, yandaş sendikaları
daha kayıran bir yasa hâline dönüştürülecek, baraj altı kalacak
29 sendikayla toplu iş sözleşmesi yasak. Bu mudur mutabakat diyorum
ben buradan. Grev oylaması tuzağına dikkat. Yasa, grev
oylaması sistemini değiştiriyor, grev oylamasına
katılan işçilerin yüzde 50sinin greve Evet. demesi şartı
getiriliyor.
Türkiyede iş
yerlerinin yüzde 96sı 30dan az işçi
çalıştırıyor. 2012 Temmuz; 30dan az, 30dan fazla diye belirlediğimiz
iş yeri sayısı 1 milyon 369 bin 992; 30dan fazla işçi
çalıştıran iş yeri sayısı 57.598, oranı
yüzde 4; 30dan az işçi çalıştıran yüzde 96. Bu iş
yerlerinde işçilerin sendikal güvencesini kaldıracaksınız.
Dolayısıyla, 12 Eylül grev yasakları bu yasayla sürüyor.
Bunları, ne için tek tek bu pankartları çıkarıyorum?
Diğer bölümde devam edeceğim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (Devamla) - Çünkü buradan konuşuyoruz anlamıyorsunuz, bir
tablo vereyim, duymuyorsanız en azından burada görün diye bu
tabloları veriyorum. Daha sonra devam edeceğim.
Hepinize
sayılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Toplu İş ilişkileri Kanunu Tasarısının
"Toplu İş Sözleşmesinin Kapsamı ve Düzeyi"
başlıklı 34. maddesinin 2. Fıkrasında yer alan Toplu
iş sözleşmesi ibaresinden sonra gelen "Ancak" kelimesinin
metinden çıkarılarak sonuna aşağıdaki cümlenin ilave
edilmesini arz ve teklif ederiz.
"kamu kurum
ve kuruluşlarına ait kurum ve işyerleri ayrı tüzel
kişiliğe sahip olsalar dahi bu kurum ve kuruluşlar için tek bir
işletme toplu iş sözleşmesi yapılır."
Mesut Dedeoğlu
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET
DOMAÇ (İstanbul) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Kim
konuşacak acaba?
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Ben konuşacağım.
BAŞKAN
Buyurunuz efendim.
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan toplu iş ilişkileri kanun
tasarısının 34üncü maddesi üzerinde grubumuzun vermiş
olduğu önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bugün burada bir temel kanunu görüşüyoruz ve toplumun da
önemli bir kesimini ilgilendiriyor. Böyle bir temel kanunun öncelikle
içeriği bakımından bazı itirazlarımız
olmasına rağmen teknik olarak da bu yasaya itirazlarımız
var. Bu kanuna baktığımızda temel kanun olarak bir
vizyonunun, bir derinliğinin
Ve kapsadığı kesime hitap
edebilirliği açısından bakıldığında,
dayanaksız ve geleceğe yönelik olmayan, çok kısa sürede de
diğer kanunlarda olduğu gibi değiştirilmesi gereken bir
yasa tasarısı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bugün, Türkiyede
Çalışma Bakanlığının verilerine ya da bize bildirdiğine
göre SGKya kayıtlı 11 milyon işçi bulunmakta. Bugün burada
görüştüğümüz yasa ise bu 11 milyon işçiden sadece, kimine göre
800 kimine göre 900 civarında kişiyi kapsamaktadır.
Dolayısıyla, dayanağı bakımından, Sayın
Bakan da zaman zaman ifade ediyor, Onlar için de ayrı bir yasa
getireceğiz. denildiğinde bu yasalar birbirine girecek,
dolayısıyla bu yasayı da tekrar değiştirmemiz
gerekecek diye düşünüyorum.
Bir defa,
Altyapısı hazırlanmadan yapacağız, işte alt
işverenlerde, taşeronlarda çalışanların da sendikal
hakları konusunda düzenlemeler yapacağız. dediğimizde, bu
yasanın çok uzun süre sürmeyeceği, diğer yasalarda olduğu
gibi bir torba yasayla ya da arada maddelerle değiştirilerek devam edileceği
anlaşılmaktadır.
Bir defa,
kesinlikle Avrupa Sözleşmesine vesaire kendilerinin girmek istediği,
acele ettiği, bugün de -benim ifademle- ABden sorumlu Sayın
Bakanın işsiz kaldığını iddia ettiğim,
-işte twitterdan yazdığını biraz evvel bir
konuşmacı söyledi- bu hâle gelen bir dönemde, böyle bir yasanın
o normlara da uygunsuzluğunu ifade etmek istiyorum.
Sayın Bakan,
esasında bu yasanın taraflarca epeyce
tartışıldığını, Komisyonumuza gelmeden önce
taraflarla mutabakatın sağlandığını ve iyi bir
çalışma sonucunda buraya getirildiğini ifade etti Komisyonda,
Sayın Bakan da hatırlarlar. Ancak, görüyorum ki bu kadar
tartışılmasına rağmen hâlâ Sayın Bakanın da
birçok tereddütleri var bu yasa konusunda. Elbette ki Sayın
Bakanımızın şu dediğine ben katılıyorum:
Herkesi bu yasada memnun etmek mümkün değil. Ama hiç yoktan,
birtakım kriterleri ifade etmesi ve kapsadığı kişileri
temsil etmesi bakımından endişemiz var Sayın Bakanım.
Çünkü nereden anlıyoruz sizin nezdinizde de bunda tereddütlerin hâlâ olduğunu?
Hükûmetimiz tarafından bugün hâlâ değişiklik önergeleri
getiriliyor ve bu değişiklik önergeleriyle bu kanun işte yerine
oturtulmaya falan çalışılıyor.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, gerçekten, bizim kanun ve yasa yapma biçimimiz
Adalet ve Kalkınma Partisi yasayı en kolay bir şekilde
çıkarıyor çünkü yeteri kadar çoğunluğu var. İşte,
bir yerlerden emirler aldığında ya da dayatmalar olduğunda
hemen çıkarılabiliyor ama iyice tartışılmadan yasalar
çıkarıldığı için Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
dönem, böyle vizyonu olmayan, derinliği olmayan ve geleceğe dönük
olmayan günübirlik, günü kurtaran yasalarla çok meşgul edildiğini,
dolayısıyla da burada verimliliğin düştüğünü ifade
etmek istiyorum.
Ayrıca,
verdiğimiz önergede de: Toplu İş Sözleşmesinin
Kapsamı ve Düzeyi başlıklı 34. maddesinin 2.
Fıkrasında yer alan Toplu iş sözleşmesi ibaresinden sonra
gelen Ancak kelimesinin metinden çıkarılarak sonuna
aşağıdaki cümlenin ilave edilmesini arz ve teklif ediyoruz. Okunduğu
gibi. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait kurum ve işyerleri
ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi bu kurum ve
kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi
yapılır. diyoruz.
Gerekçemiz de ise:
Mevcut kanunda da bulunan cümle kamu kurum ve kuruluşları ile
yapılan bir toplu iş sözleşmesi yerine pratik hiçbir yararı
olmamakla birlikte hükmi şahsiyeti olan her birim için ayrı ayrı
toplu iş sözleşmesi yapılması külfetini ortadan
kaldırmayı amaçlamaktadır. Yani kamu kurum ve
kuruluşlarında ayrı tüzel kişiliğe
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Devamla) -
sahip olsalar bile, aynı şekilde,
bir bütün hâlinde sendikal faaliyetlerin yürütülmesini öne
çıkarmaktadır. Dolayısıyla, önergemizin lehinde sizlerden
destek istiyoruz ve hepinizi bu vesileyle saygılarımla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
34üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
34üncü madde
kabul edilmiştir.
35inci madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının "Toplu İş Sözleşmesinin
şekli ve Süresi"ne ilişkin 35. Maddesinin 2.
Fıkrasında geçen "üç yıl" ifadesinin "iki
yıl" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent Tüzel Nazmi
Gür Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Van Mersin
İbrahim Binici İdris
Baluken
Şanlıurfa Bingöl
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 35. Maddesinin (4) nolu
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Özgür
Özel Aytun
Çıray Nurettin
Demir
Manisa İzmir Muğla
Musa
Çam Mahmut
Tanal İzzet
Çetin
İzmir İstanbul Ankara
4 - Toplu iş
sözleşmesi süresinin bitmesinden önceki yüz seksen gün içinde, yeni
sözleşme için yetki başvurusunda bulunulabilir. Ancak yapılacak
toplu iş sözleşmesi önceki sözleşme sona ermedikçe
yürürlüğe giremez.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET
DOMAÇ (İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın
Başkanım, yasada yüz yirmi gün, taraflar yüz yirmi gün üzerinden
anlaştı ama Cumhuriyet Halk Partisi yüz seksen gün diyor. Bizim
başka çıkış yolumuz olmadığı için
katılamıyoruz.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ben konuşacağım.
BAŞKAN
Sayın Tanal, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
İZZET
ÇETİN (Ankara) Tarafların anlaştığı her konuyu
götürdün mü, taşıdın mı Sayın Bakan? Hangi konuyu
götürdün tarafların anlaştığı?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasaya neden
karşıyız? Taraflar burada, Bakanlık burada, Hükûmet burada,
biz neden karşıyız?
Somut, net, eski
Sendikalar Kanununun 64üncü maddesinde sendikalar vergiden muaftı. Yeni
getirmiş olduğunuz yasada vergiden muaf mı Sayın Bakan?
Beğenmediğiniz 12 Eylül yasasında, darbeci yasasında
sendikalar vergiden muaftı ancak getirmiş olduğunuz bu yasa
tasarısıyla vergiden muaf tutmadınız, daha otoriter, daha
diktatörce, 12 Eylülden daha katmerli bir yasa tasarısı getirdiniz.
İki:
Beğenmediğiniz 12 Eylül yasasında sendika ve
konfederasyonların yapacağı tüm noter işlemlerinde yüzde 50
indirim vardı Sayın Bakan. Mevcut olan yasa tasarısında bu
indirimlerin hepsini geri aldınız, sendika ve konfederasyonların
yapabilecekleri noter işlemlerinin tamamı ücrete tabi.
Üç: Sendika ve
konfederasyonların kütüphane, spor tesisleri ile mesleki eğitimleri
ve toplantıları için lüzumlu taşınır
taşınmaz malları ve bu
mallarla ilgili alacaklar hariç haciz edilemez.
deniliyordu. Bununla, getirmiş olduğunuz yasa tasarısında
sendikaların, konfederasyonların tüm mal varlıkları
haczedilebilecek. Yani bu bize neyi getiriyor? Bu bize şunu getiriyor:
Amaç, sendikaların özgürce çalışmasını engellemek,
yasaklamak ve bunu kapatabilmenin yolunu getirmek.
Bir başka
örnek, işçinin tanımı. İş Kanununa atıf
yaptınız, işçinin tanımı Sendikalar Kanununda daha
geniş tanımlı. Neden geniş tanımlı? İş
Kanunundaki tanım, İşçi, iş sözleşmesine dayalı
olarak çalışan kişi. tanımını yapıyor. Eski,
beğenmediğiniz -Sayın Bakan, dinlerseniz size yararlı
olacak- Sendikalar Kanununda işçinin tanımı, İş
sözleşmesinin dışında başka şekilde
çalışanlar deniliyor idi. Peki, diyeceksiniz ki: İş
Kanununda sözleşme dışında başka nasıl
çalışma olur? Sayın Bakan, apartman görevlileri oturduğu
binada kendisi ücretsiz oturarak eşi orada sözleşme
olmaksızın temizlik görevi yapıyor. Bu nedir? Bu sözleşme
midir, aralarında var? Buna karma hukuk sözleşmesi deriz biz. Yani
burada İş Kanununda yapmış olduğunuz işçinin
tanımı ifadesi, eski yasadan çok daha geriye doğru gitmiş
durumda.
Sendikalar
tanımına geldiğimiz zaman, sendikalar tanımında,
bakın, neler eksik? Önceden izin alınmaksızın ibaresi
yok. İki: Serbestçe kurulan ve demokratik ilkelere uygun olarak
işleyen, faaliyette bulunan bağımsız hukuk tüzel
kişisidir. Burada demokratik ilkelere uygun ibaresi yok, bu yasa geriye
gitmiş durumda.
Geliyoruz, burada,
kanunun amacı kısmında, ekonomik ve sosyal durum
demişsiniz. Ekonomik, sosyal durum; sosyal hakları içermemekte yani
eski, beğenmediğimiz o 12 Eylül rejiminin yasasında sosyal
durum ve sosyal haklar denilirdi, burada bilinçli olarak sosyal haklar
kavramını bu yasa tasarısında çıkarmış
bulunmaktasınız.
Peki,
övündüğünüz 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 20nci maddesinde
tüzel kişilere ceza verilemez deniliyor idi. Peki ceza vermek, bir kapatmak
demek değil midir? Mademki tüzel kişilere ceza verilemiyor ise siz bu
tasarıyla neden sendikaların kapanmasına yönelik bir düzenleme
getirdiniz? Buradaki getirilen düzenlemeye, bu yasaksız, barajsız,
demokratik bir yasa tasarısı olmadığı için buna
karşıyız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Özür dilerim, karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.33
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
197 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 35inci maddesi üzerinde
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve arkadaşlarının
verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.
Şimdi,
diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının Toplu İş Sözleşmesinin
Şekli ve Süresine ilişkin 35. Maddesinin 2. Fıkrasında
geçen üç yıl ifadesinin iki yıl şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nazmi
Gür (Van) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz
efendim.
BAŞKAN Sayın Tüzel,
buyurunuz.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, çok temel bir yasayı
görüşüyoruz, yani toplumsal sınıflar içerisinde işçilerin,
emekçilerin örgütlenme hakkını güvenceye alması beklenen bir
yasa, sendikalar, toplu sözleşme ve grev yasası ama burada
demokrasinin, örgütlenme hakkının, ifade özgürlüğünün
kırıntısını bile bulmak mümkün değil.
Dolayısıyla, bu yasa, diğer yasalar gibi ama hepsinden de çok
Hükûmetin demokrasi karnesi olacak.
12 Eylül zihniyetinden çokça söz
edildi. İşte, biraz önce görüşülen kapatma maddesi dâhil,
cumhuriyetin ilkeleri, nitelikleri, demokratik esaslar diyerek bir kapatma
hakkını kendinde gören iktidar, dolayısıyla işçi
sınıfının örgütlenmesine zerrece saygı
göstermemektedir. Daha baştan bir defa herkes için demeyerek, bu
sendikalaşma hakkını herkese tanımayarak sadece iş
sözleşmesiyle sınırlı tutarak bir kısıtlama ve
antidemokratik bir tutum sergilemiştir. İşte, çatısı
altında bulunduğumuz Mecliste çalışan binlerce personel
aslında işçi sınıfının bir parçası, hepsi
emekçi ama kamu personeli denilerek, kamu görevlisi denilerek kapsam
dışında tutulmuştur. Bu tutum dahi iktidarın
zihniyetini göstermektedir.
Peki, bir kez daha
Sayın Bakana atıf yaparak söylemek istiyorum: 75 milyonun
yasası. Daha bu sabah, mücadele eden işçiler, Bu yasada biz
varız, sendikalarla değil önce bizimle anlaşmanız
gerekiyor. diyen işçiler iş bırakmışlardır
işe başladıklarında bir saat, bu yasaya -hazırlanmakta
olan bu yasa taslağına- tepki göstermek üzere. Dolayısıyla,
sendikaların direncini kırmak ve onları âdeta kolu kanadı
kırık bir vaziyette her şeye boyun eğdirmek adına
getirilmiştir bu taslak. Ama getirildiği gibi de yerinde de
saymamıştır. İşte, ara ara geçen, getirilen öneriler,
şimdi hazırlanmakta olan öneriler, barajın yüzde 1den yüzde 3e
çıkartılmasına dönük düşünülen öneri, ayrıca,
yandaş sendikaları kollamaya, onları bu bataktan çıkarmaya
dönük bir çaba, aslında bu saldırıların ne kadar büyük olduğunu,
ne kadar kapsamlı olduğunu gösteriyor.
Tabii, yani
Hükûmet, sermaye, bu kadar da mı olacak sendikaların içinde? Her
şeyine karışıyor; organlarının
sayısından genel kurulun yapılacağı süresine kadar.
Dolayısıyla, ortada çok açık bir sendika var ama günah, vebal
sadece bu taslağı hazırlayan sermayede, Hükûmetin önüne koyan
sermayede ve Hükûmette, onun bakanında mı? Hayır elbette. Yani
bugüne kadar gelirken, işte uzlaşma adı altında,
mutabakat adı altında, işçi sınıfının gücünü
ortaya çıkartmadan seyreden, bütün görevi sadece bir gazeteye ilan
vermekle yasak savan ve işçinin, hak arayan işçinin önüne
düşmeyen, adı turuncu sendikacılara çıkmış
birtakım sendikacılar da bir o kadar, tabii ki, bu olan bitenden
sorumlu olacak. Yani, bu yasa, bütün bu direnişe rağmen, bütün
itirazlara rağmen çıkacak ama bunun karşısında tabii
ki bu sayfa kapanmayacak. Yani sadece işçilerin gözünde Hükûmet ne kadar
emek düşmanı olduğunu göstermiş olmayacak ama Türkiye
işçi sınıfı tarihinin mücadele geleneği, bu oldu
bittiyle, bütün itirazlara rağmen çıkarılan bu yasanın da
elbette yanıtını verecektir.
Düşünebiliyor
musunuz yani çalışan nüfusun, emekçi nüfusun yüzde 5i şu anda
örgütlü, yüzde 95i örgütsüz ama şimdi o yüzde 5i dahi nasıl bir
örgütlenme hakkına tabi olacak? Patronun iki dudağı
arasında, sendikal tazminatları, iş güvencesi ortadan
kaldırılmış. Yani, savunabilir misiniz, bir tek ILO
standardında, imza koyduğunuz anlaşmalarda bu sendikal haklar,
grev yasakları bu şekilde düzenlenmiş diyebilir misiniz?
Kesinlikle böylesi bir şey söz konusu değil.
Dolayısıyla,
12 Eylül zihniyetinin devamı olan bu düzenleme, getirilecek olan bu
düzenlemeler, yasakçı anlayışlar, toplu sözleşme, toplu
iş sözleşmesi ve grev, sendikal hakla kopmaz bir bağ içerisinde
olan sendikal haklara ne kadar hak tanıyorsanız, özgürlük
tanıyorsanız, toplu sözleşme düzeni
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) -
grev düzeni de bu kadar geçerli olacak. İşçi
sınıfımız hiçbir zaman bu yasayı kabul etmeyecek.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
35inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
36ncı
maddede iki önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 36. maddesine (3) nolu fıkra olarak
aşağıdaki metnin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun Çıray Özgür Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa Çam Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Ankara İzmir İstanbul
(3) Toplu iş
sözleşmesi süresinin bitmesinden sonra yenisi imzalanıncaya kadar
olan süre içerisinde işyerinden her ne sebeple olursa olsun ayrılan
işçilere, toplu iş sözleşmesinin imzalanmasından sonra
ücret ve diğer haklarında meydana gelen parasal artışlar ve
haklar ayrıldıkları tarihe göre yeniden hesaplanarak ödenir.
5510 sayılı Kanuna göre ödenen farkların primleri işverence
ödenir ve bu konu ile ilgili idari para cezası ve gecikme cezası
ödenmez.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının " Toplu İş Sözleşmesi
Hükmü" ne ilişkin 36. Maddesinin 2. Fıkrasından sonra
gelmek üzere, 3. fıkra olarak aşağıdaki fıkranın
ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent Tüzel Nazmi
Gür Ertuğrul Kürkçü
İstanbul Van Mersin
İbrahim
Binici İdris
Baluken
Şanlıurfa Bingöl
(3) Toplu
İş Sözleşmesinin hükmünün ve hükümlerinin işveren
tarafından ihlal edilmesi, uygulanmaması suçtur. TİS'i
uygulamayan veya ihlal eden işverene 6 aydan az olmamak üzere hürriyeti
kısıtlayıcı ceza verilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim,
toplu sözleşmenin ihlal edilmesi hâlinde eda davası
açılabiliyor. Dolayısıyla, hürriyeti
kısıtlayıcı bir şey yasaya koymak uygun değildir
diye katılamıyoruz.
BAŞKAN Sayın
Gür, buyurunuz efendim.
NAZMİ GÜR
(Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
197 sıra
sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının 36ncı maddesi üzerine grubum adına söz
almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin malumudur ve sık sık bu kürsüde birçok
arkadaşımız, milletvekili arkadaşımız
Anayasanın 90ıncı maddesini hatırlatırlar ve
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin bu
90ıncı maddeyle nasıl iç hukuk hâline dönüştüğünü ve
öncelikle uygulanması gerektiğinin altını çizer, ama çok
ilginçtir ki her seferinde iktidar Anayasanın 90ıncı maddesi
yürürlükte iken ve bir amir hüküm olarak ortada dururken, bunun aksine
yasaları önümüze getirmekte ve görüşmektedir.
İşte,
şu anda görüştüğümüz ve aslında Türkiye'nin tarafı
olduğu ILO sözleşmelerinin tamamı iç hukuk hükmü
taşımalarına rağmen ve hazırlanacak bütün bu
yasaların, özellikle emek, sendikal haklar alanında hazırlanacak
bütün yasaların bu çerçevede hazırlanması gerekirken, tam tersi
istikamette yasal düzenlemelere gidilmektedir. İşte, önümüzdeki yasa
da Anayasanın 90ıncı maddesine açıkça aykırı
olmasına rağmen bu Mecliste görüşülüyor.
Değerli
arkadaşlar, ILO sözleşmeleri, emeği, emekçinin
haklarını, onun örgütlülüğünü düzenleyen, bizim de tarafı
olduğumuz sözleşmelerdir. Buna aykırı düzenlemeler
getirilmesi, hiç kuşkusuz Anayasanın 90ıncı maddesine
aykırılık olduğu gibi, ILO sözleşmelerine de
aykırılık teşkil eder. Ayrıca, Türkiye'de emeğin
örgütlü gücü olan sendikaların serbest pazarlık yapma, örgütlenme,
kendi iç örgütlülüklerini sağlama, iş kollarına göre örgütlerini
ileri götürme konusundaki haklarını âdeta gasp ediyor. Örneğin
grev hakkı. Grev hakkı işçilerin temel hakkıdır. Grev
hakkı emekçilerin tek silahıdır, işverene karşı,
sermayeye karşı kullandıkları tek silahtır. Grev
hakkının bu yasayla sınırlandırılması, hiç
kuşkusuz sadece ILO sözleşmelerine aykırı değil ve fakat
Anayasanın 90ıncı maddesine de aykırıdır.
Lokavt hakkının alabildiğine uygulanması sendikaların,
sendikal hareketin alanının giderek daraltılması en
azından hakkaniyeti, adaleti de ortadan kaldırır.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarıda sendikal yaşamla ilgili haklar ve
emekçilerin temel hakları gasp ediliyor, sendikal yaşamı âdeta
alt üst ediliyor. Değişik iş kollarındaki sendikal
örgütlülüğü yok ederek bir bakıma yandaş, başka bir deyişle
sarı sendikaların oluşumunu âdeta teşvik ediyor. Biz, ne
bu yasayla ne bu yasal değişiklikle Avrupa Birliği sürecindeki
Türkiye olarak en azından işçi hakları açısından,
sendikal örgütlülük açısından bir ilerleme kaydetmiş olmuyoruz.
Yine değerli
arkadaşlar, özellikle sendikal örgütlenme, serbest pazarlık ve toplu
iş sözleşmesi konusunda da bu yasayla ciddi bir daralma, ciddi bir
gasp söz konusu. Bu konuda da umarım Hükûmet muhalefetin gerekli
değişiklik önergelerini dikkate alır, işçilerin
haklarını ve özgürlüklerini gasbetmekten vazgeçer.
Yine değerli
arkadaşlar, emek tehdit altında, emekçilerin örgütlenme
özgürlüğü tehdit altına giriyor ve bu yasayla ciddi biçimde tehdit
edilmektedir. Özellikle bu yasanın ILO sözleşmelerine, Avrupa Sosyal
Şartına ve Avrupa Birliği standartlarına aykırı
olduğunu belirtmek istiyoruz. Biz, parti olarak ILO sözleşmelerinin,
Türkiyenin tarafı olduğu bütün sözleşmelerin, sözleşmeye
uygun olmayan bu tasarının yeniden değerlendirilmesi
gerektiğine inanıyoruz. İşçi haklarıyla, işçi ve
emekçi örgütleriyle dayanışmamızı bir kez daha buradan dile
getiriyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gür.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 36. maddesine (3) nolu fıkra olarak
aşağıdaki metnin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
(3) Toplu iş
sözleşmesi süresinin bitmesinden sonra yenisi imzalanıncaya kadar
olan süre içerisinde işyerinden her ne sebeple olursa olsun ayrılan
işçilere, toplu iş sözleşmesinin imzalanmasından sonra
ücret ve diğer haklarında meydana gelen parasal artışlar ve
haklar ayrıldıkları tarihe göre yeniden hesaplanarak ödenir.
5510 Sayılı Kanuna göre ödenen farkların primleri işverence
ödenir ve bu konuyla ilgili idari para cezası ve gecikme cezası
ödenmez.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Önergedeki
talep 39/3te aynen olduğu için katılamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; size bir hikâye anlatacağım, geçen gün olan bir
hikâye. Bir sendikamız -bankada parası da var- bir kampanyadan
sendikaya araba alacak, arabaya ihtiyacı var. Kefalet filan
Diyorlar ki:
Yöneticiler kim? Eşlerinizden muvafakat getirin. Artık, sendika
yöneticilerinin -uğraştınız, uğraştınız-
her şeylerini bitirdiniz, bir de sıra eşlerine geldi Sayın
Bakan!
YUNUS KILIÇ (Kars)
Herkes için geçerli.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Herkes için
İnsan onuru vardır, haysiyeti
vardır, getirin değiştirelim burada.
Ben sendika
Ben
kefalet vermiyorum, bunu aramayın. Eğer bu hataysa böyle cevap
vermeyin. Hataysa hatadır.
Sayın Bakan,
ne olursunuz bana artık cevap verin. Yaşa takılanlar konusunda
hep susuyorsunuz, susuyorsunuz, susuyorsunuz. Artık bu konuda renginizi
belli edin. Bu insanlar ölsün mü? Çıkın, mertçe, dürüstçe deyin ki:
Biz bu insanlarla ilgili hiçbir şey yapmayacağız. Bu insanlar
çoluğuna çocuğuna karşı perişan durumdalar,
perişan olsunlar. Ama burası sosyal bir devlet. Sosyal bir devlette
bir çalışma bakanı yaşa takılanlar konusunda rengini
belli etmiyorsa
Ben bir yıldır konuşuyorum, bir
yıldır bir gün kalkıp da: Ya kardeşim bizim bir
hazırlığımız var şunu yapacağız bunu
yapacağız
Ya Allah aşkına bir şey söyleyin!
Allahınızı severseniz bir şey söyleyin! (CHP
sıralarından alkışlar) Bu adamlar öldü, bitti; Allah
kimseyi çoluk çocuğuna mahcup etmesin. Okula giden çocuklarının
karşısında insanların, bir annenin, bir babanın yüce
Allah kafalarını eğmesin.
Sayın Bakan,
Allah aşkına bir cevap verin. Allah aşkına deyin ki: Biz
bu konuyla ilgilenmiyoruz. Bunu bilmem kim yaptı
Kim yaparsa
yapsın, bunların sahibi sizsiniz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Şov yaptın yine şov.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kim o? Kim diyor onu? Sen mi diyorsun?
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) - Ben sana şovu gösteririm.
(İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun AK PARTİ sıralarına
yürümesi)
BAŞKAN -
Sayın Aslanoğlu, lütfen yerinize geçiniz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ayıp ya!
YUNUS KILIÇ (Kars)
Ben Şov yaptın. diye bir şey söylemedim.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu
Sakin olun lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ne demek Şov yapıyor. Ayıp
ya! Ayıp ya!
BAŞKAN
Lütfen sakin olun.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
36ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
36ncı madde kabul edilmiştir.
37nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısının 37. Maddesinin (2) nolu
fıkrasındaki toplu görüşme kelimesinin yerine toplu iş sözleşmesi
görüşmesi kelimesinin kullanılmasını, (3) nolu
fıkradaki sözleşme kelimelerinin önüne toplu iş kelimelerinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun Çıray Özgür Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam Fatma Nur Serter
Ankara İzmir İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Serter, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum ve
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sendikanın
adını bile duymaya tahammül edemeyen bir siyasal iktidarın
hazırladığı bir yasa tasarısını
görüşüyoruz. Sendikanın adına bile tahammül edememek
aslında tam da AKPnin demokrasi anlayışına
yakışan bir duruştur. Çünkü hepimiz çok iyi biliyoruz ki
işçi sendikaları ezilen, yoksullaşan, hakça, insanca bir düzen
arayışı içinde sesini yükseltmeye çalışan işçi
sınıflarının en önemli güvencesidir.
Özellikle son
Türk-İş araştırmalarında göreceğimiz gibi,
açlık sınırının 949 liraya, yoksulluk
sınırının 3.091 liraya yükseldiği bir ülkede
yaşıyoruz ancak bu ülkede Başbakan çıkıyor ve diyor
ki: Halkın gelir düzeyi, refah düzeyi arttı. Bakın satılan
buzdolabı sayısına, bakın satılan motorlu araç
sayısına. İşte, ne yazık ki bu söylemler halkın
gerçek düşüncelerini, duygularını örtmüyor ama o zaman insanlar
ne yapıyorlar? Meydanlara çıkıyorlar, seslerini duyurmaya
çalışıyorlar. Sesini duyurmaya çalışan işçi,
sesini duyurmaya çalışan öğrenci, hak arayan herkes biber
gazıyla susturuluyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hadi canım sen de!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Sesini duyurmaya çalışan, AKP politikalarını
eleştiren aydınlar, yazarlar, üniversite profesörleri ise Silivriyle
susturulmaya çalışılıyor, bunun adı da demokrasi
oluyor. İşte AKPnin demokrasi anlayışı böyle bir
anlayış.
CEVDET ERDÖL
(Ankara) Bizi ikna edemezsiniz, bizi ikna edemezsiniz!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Türkiye, OECD ülkeleri içinde sendikacılıkta en son
sırada yer alıyor.
CEVDET ERDÖL
(Ankara) İkna olmadık, ikna olmadık!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Bu sizleri endişelendiriyor mu sayın milletvekilleri?
Türkiye'nin OECD ülkeleri içinde sendikacılıkta en son sırada
yer almasından bir utanç
duyuyor musunuz? Hiç kuşkusuz duymuyorsunuz.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı, âdeta övünerek, Türkiyede sendikacılık
oranının yüzde 8,5 olduğunu açıklıyor. İşte
bütün bunlar Türkiyede örgütlenme hakkına ve hak arayanların sesine
gösterilen duyarsızlığın ifadesi. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
CEVDET ERDÖL
(Ankara) Hak arayanları...
FATMA NUR
SERTER (Devamla) Bakın, benim buradaki konuşmama bile tahammül
edemiyorsunuz. Bu da sizin demokrasi anlayışınızın en
somut göstergesi.
Hiç
kuşkusuz, yasaların bir lafzı bir de ruhu vardır. Bu
yasanın ruhu çok açıktır. Bu yasanın ruhu 12 Eylül ruhudur.
Bu yasanın ruhu 12 Eylül ruhunun makyajlanmış hâlidir. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu yasanın ruhunda
aldatılan kitlelerin feryadı gizlidir. Referandumda Hak grevi,
dayanışma grevi, siyasi grev yasağını bak
kaldıracağız. izlenimi vererek Anayasada
yaptığınız değişiklik sonucunda Evet. oyu
verenlerin feryadı gizlidir. Bu yasanın ruhunun içerisine
aslında AKPnin demokrasi konusundaki gerçek duyguları, gerçek
düşünceleri kazınmıştır.
Yüksek Hakem
Kurulu... Özel hakem getireceksiniz, bununla özgür bir toplu pazarlık
yapma sürecini engellemeye çalışacaksınız. Yetki
kaybıyla sendikaları -sopanın ucuna taktınız yetki
kaybını- sürekli sendikaları bununla tehdit edeceksiniz.
Yandaş sendika, yandaş konfederasyon yaratma arzunuzu sendikanın
maddelerinin arasına gizli ilmeklerle dokuyacaksınız, sonra da
demokratikleşmeden söz edeceksiniz!
Değerli
milletvekilleri, işçilerin umudunu başka bir bahara
bıraktınız. Size teşekkür ediyorum çünkü işçilerin
umudu Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarına kalmıştır. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Serter.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
37nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
37nci madde
kabul edilmiştir.
38inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 38. maddesinin (1) nolu
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam Turgut
Dibek
Ankara İzmir Kırklareli
(1)
İşletme toplu iş sözleşmesi kapsamında olan ya da
toplu iş sözleşmesi bulunan bir işyeri veya işyerinin bir
bölümünün devrinde, devralan işverenin aynı işkoluna giren
işyeri veya işyerlerinde yürürlükte bir toplu iş sözleşmesi
var ise; devralınan işyeri veya işyerlerinde uygulanan toplu
iş sözleşmesinden doğan hak ve borçlar, toplu iş
sözleşmesi hükmü olarak devam eder. Devralan işverenin
imzalamış olduğu toplu iş sözleşmesinin hükümlerinden
işçi lehine olanlar da uygulanır. Devralan işverenin işyeri
ya da işyerlerinde uygulanan bir toplu iş sözleşmesi yok ise; devralınan
işyerinde yürürlükteki toplu iş sözleşmesinden doğan hak ve
borçlar, yeni bir toplu iş sözleşmesi yapılıncaya kadar
toplu iş sözleşmesi hükmü olarak devam eder.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Dibek, buyurunuz.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, 38inci maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde
söz aldım, öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
Bakanımdan Kırklarelideki sıcak bir konuyu bence dikkatle
dinlemesini ve bize o konunun çözümü hususunda da yardımcı
olmasını rica ediyorum. Bu kürsüden de bu konuyu öncelikle dile
getirmek istiyorum önergeyle ilgili düşüncelerimizi belirtmeden evvel.
Değerli
arkadaşlar, belki ülkenin birçok yerinde, sadece Kırklarelide
değil, benzer bir sorun yaşanıyor. Sayın Bakanım,
benim ilimde merkez ilçede, Kofçaz yolu üzerinde bir tekstil fabrikası
var. Adı Şeker Tekstil. 374 işçi çalışıyor. Bu
işçiler 4 Ekimden bu yana fabrikanın bahçesinde yatıp
kalkıyorlar. Ne olmuş? Fabrikanın sahibi veya sahipleri birdenbire
ortadan kaybolmuşlar, İflas ettik. demişler, İşte,
biz sizlerin zaten
Sanıyorum üç aylık ödemeleri verilmemiş,
mesaileriyle beraber; ki geçen gün kendilerini ziyaret ettiğimde
söyledikleri oydu. Tabii üç-dört yıllık çalışanlar da var,
kıdem tazminatları duruyor. İşçilere gelen kimse yok.
İşte, onlarla ilgilenen kimse yok. İş akitleri devam ediyor
gözüküyorlar, gelip işveren kendilerine iş akitlerinin feshi
konusunda herhangi bir işlem yapmamış, ödemelerle ilgili
herhangi bir şey yok, böyle bir süreç vardı. Yaklaşık on
dört gündür orada yatıp kalkıyorlar, eylemlerine devam ediyorlar.
Aslında istedikleri şu: Fabrikadan bir muhatap. Bu fabrikanın
sahibi, yönetim kurulunda kimler varsa gelsinler
374 tane işçiden
bahsediyorum değerli arkadaşlar. Yani küçük bir işletme de
olmadığını az çok sizler de takdir edersiniz. Yani Sizin alacaklarınız
var, ödeyeceğiz; işte garantisi, bakın burada fabrika, burada
işte makineler
Gittiğimde
şunu gördüm, onu da söyleyeyim, olayın yan yolunu anlamınız
adına. Belli bir süre içerisinde ana makineleri zaten
kaçırmışlar. Peki dedim, içeride ne var? Birtakım makineler
var, hukuki yollar üzerinden takip etmeye kalkabilir miyiz diye, işçilere
dedim: Haklarınızı hukuki yollardan arayamaz
mısınız? Avukat arkadaş gelmiş, makinelerin de bankaya
leasingli olduğu -yani kredili olduğu- dolayısıyla öncelikli alacaklı bankanın
olduğu ortaya çıkıyor. Mal varlığı yok ortada,
hiçbir şey yok. İşçiler,
işsizlik fonundan faydalanamıyorlar, iş akitleriyle ilgili süreç
tamamlanmadığı için. Başka bir fabrikaya işe girmeleri
için o sürecin tamamlanması lazım. Böyle boşta
kalmışlar. Anladığım kadarıyla şöyle bir
yöntem izleniyor, yani buna izin vermemek lazım. İşveren
şunu diyor: Eninde sonunda bu işçiler, burada dirençleri
kırılacaktır. Bunlar üç gün beş gün burada dururlar. Üç gün
beş gün sonra, işte neyse, on gün sonra -havalar da soğuyor,
yağmurlar da yağıyor- giderler. Gitsinler haklarını
hukukta arasınlar benden bir şey bulabilirlerse. Benim
bulunduğum anda bir temsilci gelmiş, işveren adına aynen
şöyle demişti: Biz size senet verelim, ocak, şubat, mart
aylarına şirketin kaşesiyle. Alacaklarınızı o
tarihlerde ödeyelim, sizler de iş akitlerinizi kendiniz
feshettiğinize dair birer evrakı imzalayın ve bu şekilde bu
işi bağlayalım. diye talebi, teklifi vardı işverenin
temsilcisinin.
Tabii,
değerli arkadaşlar, yani fabrikada makineler leasingli, ortada yok
kimse. O şirket teminatlı senetlerin yani o şirketin kaşesi
olan senetlerin hiçbir geçerliliği yok. Ee, sonra? O zaman
haklarınızı gidin yargıda arayın, iş mahkemesine
başvurun.
Bakın, geçen
dönem burada Medeni Usul Kanununu da çıkardık. Orada da ne var
biliyor musunuz? Bunu da bence mutlaka, Sayın Bakanım, dikkate
almanız gerekir. Bence bunu Meclis olarak dikkate alalım.
Yargıya başvurmaya kalktıklarında işçilerin kişi
başı 470 lira başvuru harcı yatırması gerekiyor,
masraf yatırması gerekiyor. Bununla ilgili biliyorsunuz düzenleme
yapılmıştı. Bu yargılama giderleri avans olarak
peşin alınıyor, 470 lira. 370 tane işçi yaklaşık
180-200 bin lira yani 200 milyar lira parayı bulacaklar
haklarını aramak için. Ya, zaten insanlar aç yani dayanışmayla
su, kumanya geliyor; dernekler, işte çevredeki insanlar, belediyemiz,
onlara katkı vermeye çalışıyor. Böyle de bir olay var yani
bunu da mutlaka düzenlememiz gerekir. Bu işçi alacakları için mutlaka
bir istisna gelmesi lazım değerli arkadaşlar. İnsanlar
adliyeye, mahkemeye haklarını aramak için parası varsa
başvuracak noktada. Bu düzenlemenin çok yanlış olduğu da
ortaya çıkıyor. Bununla ilgili çok ciddi sıkıntı var.
Yani adliye
sarayları yapıyorsunuz, Edirnede bir tane yeni bitti, gördüm.
Avukatlar, hâkimler, savcılar var, onlardan çok temizlik görevlileri var
meydanda, dolaşıyorlar ama içinde halk yok, vatandaş yok, koca
adliye sarayında insan yok. Niye yok? Paraları yok, dava
açamıyorlar, gelemiyorlar. Yani o adliye sarayını niye
yaptık veya niye yaptınız diye düşünmeniz gerekir diye
değerlendiriyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK
(Devamla) Sayın Bakanım, sizden duyarlılık rica ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
38inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
38inci madde
kabul edilmiştir.
39uncu madde
üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının, "Toplu İş Sözleşmesinden
yararlanmaya" ilişkin, 39. Maddesinin 2. Fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
2) "Toplu
İş Sözleşmesinden, sözleşmenin imzalanması tarihinde
taraf sendikaya üye olanlar yürürlük tarihinden, imza tarihinden sonra üye
olanlar ise, taraf sendikanın üyeliklerini kabul ettiği tarihten
itibaren yararlanır.
İdris Baluken Pervin Buldan Nazım
Gür
Bingöl Iğdır Van
Levent Tüzel İbrahim
Binici
İstanbul Şanlıurfa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının
"Toplu İş Sözleşmesinden Yararlanma"
başlıklı 39. maddesine aşağıdaki
fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"(9)
Aynı işkolunda çalışıyor olmak koşuluyla alt
işverenin işçileri asıl işverenin taraf olduğu toplu
iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasına üye olmak veya
dayanışma aidatı ödemek koşuluyla yararlanırlar."
"(10)
Asıl işveren alt işveren ilişkisinin mahkeme kararıyla
geçersiz sayılarak asıl işverenin işçisi kabul edilen
işçiler, kararın kesinleşmesinden önceki tarihe ilişkin
olarak üyelik veya dayanışma aidatı ödeme koşulu
aranmaksızın asıl işverenin taraf olduğu toplu iş
sözleşmesinden yararlandırılır."
Mesut Dedeoğlu Ali Öz Cemalettin
Şimşek
Kahramanmaraş Mersin Samsun
Mehmet Şandır Kemalettin Yılmaz Alim
ışık
Mersin Afyonkarahisar Kütahya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 sıra
sayılı Toplu İş ilişkileri Kanun
Tasarısının 39uncu maddesinin (4) nolu fıkrasına
aşağıdaki cümlenin eklenmesi 7nci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aşağıdaki
fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi
Candan Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
Dayanışma
aidatı ödemek suretiyle toplu iş sözleşmelerinden yararlanmada,
sendika üyesi olmayanlara sendika üyesi olanların yararlandığı
parasal veya sosyal haklar aynen uygulanamaz."
7 - Bu Kanun
anlamında işveren vekilleri ile toplu iş sözleşmesi
görüşmelerine işvereni temsilen katılanlar, toplu iş
sözleşmesinden yararlanamaz. Bu kişiler dışında kalan
isçilerden sendika üyesi olanlar toplu sözleşme kapsamı
dışında tutulamazlar.
"Aynı
işkolunda çalışıyor olmak koşuluyla alt işverenin
işçileri asıl işverenin taraf olduğu toplu iş
sözleşmesinden taraf işçi sendikasına üye olmak veya
dayanışma aidatı ödemek koşuluyla yararlanırlar."
Asıl
işveren alt işveren ilişkisinin mahkeme kararıyla geçersiz
sayılarak asıl işverenin işçisi kabul edilen işçiler,
kararın kesinleşmesinden önceki tarihe ilişkin olarak üyelik
veya dayanışma aidatı ödeme koşulu aranmaksızın
asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden
yararlandırılır."
"toplu
iş sözleşmelerine, o işyerinde çalışan işçilerin
toplu iş sözleşmesinden yararlanma hakkını
kısıtlayıcı düzenlemeler konulamaz."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Kim
konuşacak acaba?
Sayın Çam,
buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce
burada ITUC ve ETUC genel sekreterlerinin Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanına yazmış olduğu mektubu okudum. Şimdi
de size 10 Ekimde yayınlanmış olan Avrupa Birliği
İlerleme Raporu 19uncu Fasıl Sosyal Politika ve İstihdam
bölümünden kısa bir paragrafı okumak istiyorum:
Toplu
İş İlişkileri Kanun Tasarısı, hâlâ Türkiye Büyük
Millet Meclisi onayını beklemektedir. Toplu sözleşme yapma
barajının yüksek olması, toplu sözleşme yapma
imkânını önemli ölçüde kısıtlamaya devam etmektedir ve bu
durum, toplu sözleşme hakkının tam olarak uygulanmasına
engel olmaktadır. Ayrıca, yetkililerin tüm sektörlerdeki
çalışan sayısına ilişkin verileri
paylaşmamaları, birkaç aydır hiçbir yeni toplu sözleşme
görüşmesinin sonuçlanmamasına neden olmaktadır. Türkiye, grev
hakkını aşırı derecede kısıtlamaktadır.
Hükûmet, Mayıs 2012de sivil havacılık sektöründe
çalışanları da grev hakkından mahrum bırakan kanunu
kabul etmiştir. Söz konusu temel haklarını kaybetmelerini
protesto eden 300den fazla havacılık çalışanı, bu
protestonun ardından işten çıkarılmıştır.
Çalışanların söz konusu haktan mahrum edildiği sektörlerin
sayısının artması, Türkiyeyi AB ve ILO standartları
doğrultusunda sendikal haklara tam anlamıyla riayet etmekten bir
adım daha uzaklaştırmıştır. Türkiyede mesleki
kategorilerde veya belirli sektörlerde sendika kurma veya sendikaya
katılma hakkı da aşırı derecede
kısıtlanmaktadır; Savunma Bakanlığında
çalışan sivil memurlar bu duruma örnek teşkil etmektedir.
Sendikal hakların uygulanmasındaki kısıtlayıcı
yasal hükümler ve zorluklar nedeniyle, sendikalaşma düzeyi ve toplu
sözleşme kapsamı oldukça düşük kalmaya devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, okuduğum bölüm, Avrupa Birliğinin 10 Ekimde
yayınlamış olduğu İlerleme Raporundan bir
paragraftı. Gördüğünüz gibi, hem Avrupa Sendikalar Konfederasyonu hem
Dünya Sendikalar Konfederasyonu Sayın Başbakana bu yapılan
düzenlemenin yanlış bir düzenleme olduğunu belirten bir mektup
yazıyor hem de 10 Ekimde yayınlanmış olan İlerleme
Raporu bunun açık ve net bir göstergesidir. Yani beş gün içerisinde
iki tane olay arkadaşlar. Şimdi, Türkiyeyi dünya kamuoyu önünde ve
uluslararası camiada küçük düşürmeye hiçbirimizin ve hiçbirinizin, özellikle
iktidar partisinin buna hakkı yok; bunu yapmaması gerekiyor, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin altına imza atmış olduğu
sözleşmeleri aynen uygulaması gerekiyor.
Şimdi,
vermiş olduğumuz bu önergeyle şunu söylüyoruz arkadaşlar:
Bizler milletvekili olarak siyasi partiye üyeyiz ve üyesi olduğumuz siyasi
parti bizi milletvekili adayı yapıyor ve bizim isimlerimizi Seçim
Kuruluna bildiriyor.
Bunun
dışında siyasi partiye üye olmayanlar da bağımsız
bir şekilde aday olabilirler ama Seçim Kuruluna mutlaka baş vurmak
gerekiyor. Bir iş yerinde toplu sözleşme yapılıyor,
sözleşmenin tarafları sendikaya üye olan işçiler ile
işveren. Şimdi, siz, eğer o iş yerinde çalışan
işçilerin sendikaya üye olmayanları dayanışma aidatı
diye dilekçe verip de Ben sendikaya üye olmayacağım ama yapılan
toplu sözleşmeden faydalanmak istiyorum. diyor iseniz, bu bir noktada
Türkiyede sendikasızlaşmanın önünü açmaktır ve Türkiyede
sendikalaşmayı yok etmek demektir. Nasıl insanlar sendikaya üye
oluyorsa, aidat ödüyorlarsa, emek veriyorlarsa, bedel ödüyorlarsa, o iş
yerinde çalışan işçilerin toplu sözleşmeden
faydalanması gerekir. Ama Hayır, biz bu düzenlemeyle, bundan sonra o
iş yerinde çalışan işçinin sendikaya üye olmasa bile sadece
dayanışma aidatı ödeyerek, dayanışma dilekçesi vererek
o toplu sözleşmede hak kazanan bütün ekonomik, demokratik ve sosyal
hakların tamamından bunlar da faydalansın. derseniz, o iş
yerinde bir süre sonra sendika kalmaz ve sendikasızlaşma alıp
başını gider. Bu düzenleme onu getiriyor,
yanlıştır. Bizim talebimiz şudur: Bırakın
dayanışma aidatını ödemeyi, o iş yerinde sendikaya üye
olan herkes faydalanmalı, yetmez, o iş yerinde bulunan alt
işveren olarak yani Taşeron diye
adlandırdığımız taşeron işçiler bile
sendikaya üye oldukları takdirde, yapılan toplu sözleşmenin
getirmiş olduğu ekonomik, demokratik ve sosyal hakların
tamamından faydalanması gerekiyor.
Sayın Bakan,
AB İlerleme Raporundan ve ITUC ve ETUCun Sayın Başbakana
göndermiş olduğu mektup açık ve ortadadır. Bunları
dikkate almanız gerekiyor ve dayanışma aidatı ödeyerek o
iş yerinde toplu sözleşmeden faydalanma yollarını
kapatmamız gerekiyor. Bu, Türkiyede sendikalaşma oranını
her geçen gün gittikçe dibe vurur ve Türkiyede sendikal hareketi yok eder
arkadaşlar. On yıl sonra Türkiye bir sendika
mezarlığına dönüşür, bunun sorumlusu ve müsebbibi de siz
olursunuz ve tarihe böyle geçersiniz diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çam.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının
"Toplu İş Sözleşmesinden Yararlanma"
başlıklı 39. maddesine aşağıdaki fıkraların
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(9)
Aynı işkolunda çalışıyor olmak koşuluyla alt
işverenin işçileri asıl işverenin taraf olduğu toplu
iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasına üye olmak veya
dayanışma aidatı ödemek koşuluyla yararlanırlar."
(10) Asıl
işveren alt işveren ilişkisinin mahkeme kararıyla geçersiz
sayılarak asıl işverenin işçisi kabul edilen işçiler,
kararın kesinleşmesinden önceki tarihe ilişkin olarak üyelik
veya dayanışma aidatı ödeme koşulu aranmaksızın
asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden
yararlandırılır.
Mesut Dedeoğlu
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL
TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim,
İş Kanununda alt işveren bağımsız bir
işveren olarak zikrediliyor. Alt işverenle ilgili düzenlemeyi
kapsamlı bir şekilde yüce Parlamentonun huzuruna getireceğiz,
onun için burada katılamıyoruz.
İZZET ÇETİN
(Ankara) Ne zaman? Balık kavağa çıkınca!
BAŞKAN Sayın
Şandır, buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2nci dönemin
beşinci yılındayız. Ben geçen dönemde de buradaydım.
Sayın Bakandan ve Sayın Hükûmetten bu sözü defalarca dinledik:
Kapsamlı bir düzenleme yapacağız. ama bugüne kadar gelmedi.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önergemizin
kapsamını tekrar okumak istiyorum ve lütfen dikkatinize sunuyorum.
Diyoruz ki: Aynı işkolunda çalışıyor olmak
koşuluyla alt işverenin işçileri asıl işverenin taraf
olduğu toplu iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasına
üye olmak veya dayanışma aidatı ödemek koşuluyla
yararlanırlar. ve bunun devamı.
Değerli
arkadaşlar, ben, tabii Sayın Çama da Sayın Çelebiye de bir
şey söylemek istiyorum: Eğer
özneniz sendikaysa Sayın Çam, dediğiniz doğru. Eğer özneniz
emekse, işçiyse, orada emek veren, ter akıtan işçinin
hakkını korumak mecburiyetindeyiz. Sendikalaşmayı
öldürür. diye taşeron işçilerin toplu iş sözleşmesinden,
imzalanan toplu sözleşmeden faydalanmamasını söylemek olmaz,
doğru değil.
MUSTAFA
MOROĞLU (İzmir) Olmasın. demedi ki kimse.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Doğru değil, yani deminki konuşmanızı
dikkatlice izledim.
Evet, sendika bir
demokrasi için, bir ülke için, işçi için, emek için çok önemli, çok önemli
bir değer ama aslolan işçi, emek. Şimdi, bir iş yerinde
biri, işverenin işçisi, imzalanan toplu sözleşmeden
faydalanıyor ama o işveren kurnazlık yapıyor aynen devlet
gibi -bu devlet bizim- bu devletin yetkilerini kullanan Sayın Hükûmet gibi
kurnazlık yapıyor, işini hizmet satın alınma yoluyla
taşerona yaptırıyor. Ödediği ücret asgari ücret, sefalet
ücreti, zulüm ücreti. Bir de sendikal haklardan faydalanamıyor.
Değerli
arkadaşlar, devlet dediğimiz hadise bu milletin örgütlü gücü.
Devletin meşru olabilmesi için uygulamasının adaletli
olması lazım. İnanınız ki şu Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bile, hukuk kuran, adaleti tesis etmekle görevli olan şu
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile yıllardır zulüm işleniyor.
Niye? 4/Cli işçileri ne yapacağız? Aynı mutfakta
çalışan 2 aşçı, 2 aşçıbaşı, biri
4/Cli, biri kadrolu, biri 2 bin lira alıyor, biri 4 bin lira alıyor.
Bunun neresinde adalet var? Hani eşit işe eşit ücret diye bir
şey söylüyordunuz? Şimdi, devleti taşeron işçilere
devrettiniz.
Sayın
Bakanım, çalışma hayatından sorumlu Bakansınız,
şu beni rahatsız ediyor, inanıyorum sizi de rahatsız etmesi
lazım: Türkiyede 10 milyon, 11 milyon işçi var, 1 milyonu sendikalı,
hatta 1 milyonu bile değil. Gerisi nerede bunun? Gerisi taşeronun
elinde, o sefalet ücretiyle, o zulüm ücretiyle inliyor. Bunu burada düzeltmek
lazım. Diyoruz ki: Gelin arkadaş, aynı iş yerinde aynı
işi yapan biri asıl işverenin işçisi, toplu iş sözleşmesi
haklarından faydalanıyor, biri taşeron işçisi. Yahu gelin,
bu zulmü ortadan kaldıralım.
Hatta, çok
övünüyorsunuz işte, Avrupa Birliğinin raporuna itiraz ediyorsunuz,
demokrasiye laf söyleyene kızıyorsunuz, Sayın Başbakan gene
bugün kükredi. Ee, ILO Sözleşmesinin
94üncü sözleşmede bu husus
var: Aynı iş yerinde aynı işi yapanlar, aynı haklardan
faydalanırlar. Sendikacılık da bu.
Onun için, bizim
bu önergeyi kabul etmeyişinizin gerekçesi olarak ortaya koyduğunuz
mazereti de kabul edebilmek mümkün değil. Beş yıldır
aynı şeyi söylüyorsunuz, kapsamlı bir düzenleme
yapacaksınız.
Şu Meclisteki
adaletsizliği düzeltemedik Sayın Bakan. İş Bakanı
olarak, Çalışma Bakanı olarak siz, iş hayatındaki bu
adaletsizliği kaldıracak kapsamlı bir imkân yakalıyorsunuz
-Sendika Yasası çıkarıyorsunuz- destek veriyoruz ama bu
adaletsizliği düzeltecek önergeye Hayır. diyorsunuz. Bu kabul
edilebilir değil, bu noktada bir samimiyet sorgulaması yapmak
lazım.
Bu duygularla,
yüce heyetinizin dikkatine sunuyorum. Doğru bir önerge, kabul edilmesi bir
adaletsizliği ortadan kaldıracaktır, reddedilmesi
adaletsizliğe yani zulme iştirak etmek demektir. Sizi
vicdanlarınızla baş başa bırakıyor, hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK Kısa bir açıklama
yapacağım Sayın Başkanım.
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MUSA ÇAM
(İzmir) - Sayın Başkan -Sayın Şandırın
söylediği- bir yanlış algılama var, onu düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Çam.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- İzmir Milletvekili Musa Çamın, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın kendi konuşmasını
yanlış anladığına ilişkin açıklaması
MUSA ÇAM
(İzmir) Sayın Başkan, görüyorum ki bir yanlış
algılama var. Bir iş yerinde taşeron varsa
Tabii ki biz
taşeronlaşmaya karşıyız ama buna rağmen, o alt
işveren orada birkaç işi bölmüşse, farklı insanlara
yaptırıyorsa oradaki insanların da toplu sözleşmeden
faydalanmasını talep ediyoruz. Ancak şöyle bir sorun var: Bir
süre sonra, dayanışma aidatı ödeyerek o toplu sözleşmeden
faydalanmak isteyen insanlar, bir dönem sonra yapılacak olan yetki
başvurusunda, orada sendika üyesi olmayan işçilerin sayısı
sendikalı olan işçilerin sayısından çok fazla
olacağı için o iş yerinde o sendika yetkiyi kaybeder ve toplu
sözleşme bağıtlayamaz. Dolayısıyla dayanışma
aidatı ödeyerek faydalanmak yerine tümünün sendikalı
olmasının ve yapılan toplu sözleşmeden
faydalanılmasının çok doğru bir yöntem olduğunu
düşünüyorum. Bizim vermiş olduğumuz önerge de o
kapsamdaydı; yoksa o iş yerinde çalışan insanların
toplu sözleşmeden faydalanmaması
anlamını taşımaz, aksine sendikalı üye olması
ve toplu sözleşmeden tam olarak faydalanmasını istiyoruz ve
taşeronlaşmanın önünü de ancak böyle kesebiliriz diyorum,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çam.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları
(1/567) (S. Sayısı: 197) (Devam)
BAŞKAN
Oylamaya geçmeden önce, Sayın Bakanın da kısa bir açıklama
talebi var.
Buyurun.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandırın gerçekten samimi açıklamalarına
teşekkür ediyorum. Ama şunu ifade edeyim: Gerçekten, bu düzenlemeyi
burada yapmak mümkün değil çünkü İş Kanununun 2nci maddesinde
alt işveren bağımsız bir işveren olarak
düzenlenmiş. Dolayısıyla köklü düzenleme derken, gerçekten de
önümüzdeki dönem, bu yasadan sonra ele alacağımız düzenleme bu
ve gruplardan da bu konuda katkı sağlayacak arkadaşlarla bu
önemli düzenlemeyi, önemli çalışmayı birlikte yapmaya da
hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum, onun için
katılamıyoruz; yoksa, politik bir cümle zaten burada kullanmamız
doğru değil. Bunu belirteyim.
İkincisi,
dayanışma aidatı; yetkili bir sendika var, diğer taraftan o
yetkili sendikada kayıtlı olmayan işçiler var. Bu çok doğal
bir şey. Dayanışma aidatı mevcut düzenlememizde de var. O
arkadaşların, yani o yetkili sendikaya üye olmayan
arkadaşların başka sendikaya üye olup mücadele etme
imkânları var. Bu dayanışma aidatını
kaldıralım. demek veya Dayanışma aidatı
sendikacılığı yok edecek. gibi bir yaklaşım
bence doğru değildir diye düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, bu tamamen bahanedir. Eğer Hükûmetse
burada, taşeron işçilerin durumunu düzeltelim. Yani neyi bekliyor?
Tamamen bahane!
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının, "Toplu İş Sözleşmesinden
yararlanmaya" ilişkin, 39. Maddesinin 2. Fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
2) "Toplu
İş Sözleşmesinden, sözleşmenin imzalanması tarihinde
taraf sendikaya üye olanlar yürürlük tarihinden, imza tarihinden sonra üye
olanlar ise, taraf sendikanın üyeliklerini kabul ettiği tarihten
itibaren yararlanır.
İdris Baluken (Bingöl) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Baluken, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Vermiş
olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasayla ilgili, yasa
tasarısıyla ilgili görüşlerimizi buradan defalarca dile
getirdik. Ancak, özellikle hem Sayın Bakanın hem de burada
konuşma yapan AKPye mensup milletvekili arkadaşların yasayla
ilgili görüşlerini dile getirirken ön plana çıkardığı
üç husus vardı. Birincisi, aciliyet. Yasanın bir an önce
çıkmasıyla ilgili bir aciliyetten bahsediyorlardı. Bu yasa
taslağı hazırlanmadığı için, toplu sözleşme
yapılmadığı için milyonlarca işçinin, emekçinin
gözünün bu yasa tasarısında olduğunu söylemişlerdi.
İkincisi, mutabakat ve üçüncüsü de diyalog. Yani en çok, biz bu yasayı
görüşürken Hükûmet tarafından bunları duyduk. Bunların
hepsinin ne kadar gerçekçi olmadığını ve bu gerçekçi
olmayan yönlerin ne kadar da yasaya sirayet ettiğini buradan belirtmek
istiyorum. Öncelikle, bu, aciliyet meselesine gelmek istiyorum. Üç hafta oldu
yasa buraya geleli, bu Meclis iki ülkeye savaş tezkeresini görüştü. İki
ülkeye... Neredeyse bütün işçileri, emekçileri, yoksul
çocuklarını savaşa sokacak tehlikeli politikaların
kararlarını aldı ama yasa hâlâ görüşülüyor. Aciliyetle
ilgili, tabii, bu yaklaşımın ne kadar samimi olduğu
ortadadır. Bize özellikle bu yasanın aciliyetiyle ilgili Sabah
10.00da Genel Kurulu açalım. teklifi bile yapılmıştı
ve biz milyonlarca emekçiyi ilgilendiren bu yasa tasarısının bir
an önce çıkması için sabah saatlerinde buraya geldiğimizde başka
bir ülkenin savaş tezkeresiyle
karşılaşmıştık. Dolayısıyla, Sayın
Bakanın özellikle bahsettiği sosyal tarafların mutabakatı
herhâlde bize Genel Kuruldaki gündemle ilgili verilmiş olan
mutabakatı çağrıştırıyor diye düşünüyorum.
Bunların hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini, bu yasanın
bütün yönleriyle işçilerin, emekçilerin beklentilerini
karşılamadığını, sendikal örgütlenmeyle ilgili
mevcut kısıtlamalara daha yasakçı yaklaşımlar
getirdiğini, toplu sözleşmeyle ilgili barajların hiçbir
şekilde kaldırılmadığını buradan belirtmek
gerekiyor. Sayısız önergeler verildi, bunlarla ilgili,
işçilerin, emekçilerin beklentilerinin karşılanması
noktasında.
Grev hakkıyla
ilgili sadece ekonomik sebeplerle değil, hak grevi, dayanışma
grevi, siyasi grevin tanınması gerektiğiyle ilgili buradan
defalarca görüşler dile getirildi, değişiklik önergeleri verildi
ama maalesef Hükûmet ve iktidar partisi kendi bildiği şekilde bu
yasayı çıkarmaya kararlı görünüyor. Diğer taraftan,
sendikaların tüzüğüne müdahale eden, sendikaların mali yapılarını
bile kendi genel kurulunun denetiminden alıp dış müdahaleye,
mali müşavirlerin denetimine sokan bir yasanın çok fazla,
işçinin, emekçilerin beklentilerini karşılayan bir yasa
olmadığını tekrar buradan belirtmemiz gerekiyor.
Şimdi,
burada, işçi, işveren ve devlet denkleminde biz doğrusu AKP
Hükûmetinin işçiden, emekçiden yana bir tavır sergilemesini
beklemenin de çok gerçekçi olmadığını düşünüyoruz.
Bakın, sadece, elimdeki şu rakamı sizlerle paylaşmak
istiyorum. En üst ve en alt gelir grubundaki yüzde 20lik toplumsal kesimlerin
toplam gelirden aldığı payı gösteren verileri
vereceğim: En alt gelir grubunda olan kesimin toplam gelirden
aldığı pay yüzde 5,6; en üst gelir grubunun payı yüzde 47.
Yani mevcut politikalarıyla bugüne kadar daha çok sermaye grubunu
önceleyen, daha çok işvereni zenginleştirmeyi esas alan bir Hükûmetin
tabii ki bu yasa tasarısı görüşülürken de emekçiler lehine,
işçiler lehine herhangi bir düzenlemeyi getireceğini beklemiyorduk.
Ancak doğrusu sürekli aciliyet, diyalog ve mutabakattan bahsedilirken en azından
bu Genel Kurulda görüşme yapılırken alana çıkan emekçilere
de biber gazı sıkılmaması gerekiyordu.
Karşılarına polis gücü, coplar, TOMAlar çıkarılmaması
gerekiyordu. Diyaloğu bu şekilde, polis gücüyle yaratmaya
çalışan AKP, ikinci dalgada da copladığı
işçilere, emekçilere savcılar ve hâkimler
aracılığıyla operasyonlar yaptı, gözaltı ve
tutuklamalar oldu. Bu da bu yasa tasarısının içeriğinin ve
burada dile getirilen söylemlerin samimiyetini ortaya koyuyor.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Arayacağım efendim.
Teşekkür
ederiz Sayın Baluken.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur, on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:18.28
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.43
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
197 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 39uncu maddesi üzerinde
Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşlarının
verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının
39uncu maddesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
39uncu madde kabul edilmiştir.
40ıncı
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 40. Maddesinin (1) ve (4) nolu
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
ve (3) nolu fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
(1)
Bakanlar Kurulu; teşmili yapılacak işyerinin kurulu
bulunduğu işkolunda en çok üyeye sahip sendikanın
yapmış olduğu bir toplu iş sözleşmesini, o
işkolundaki işçi veya işveren sendikalarının veya
ilgili işverenlerden birinin ya da Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının talebi üzerine, tamamen veya kısmen ya da zorunlu
değişiklikleri yaparak, o işkolunda toplu iş
sözleşmesi bulunmayan işyeri veya işyerlerine teşmil
edebilir.
(3)
Teşmil kararına uymayan işveren ve işveren vekilleri
hakkında Çalışma Bakanlığı'nca gerekli tahkikat
yapılarak cezai ve idari para cezasına hükmedilir. Bu cezaların
miktarları teşmil kararında belirtilir."
(4)
Bakanlar Kurulu, teşmil kararını, gerekçesini de
açıklayarak gerekli gördüğünde yürürlükten kaldırabilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının Teşmili düzenleyen 40. Maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Pervin
Buldan Nazmi
Gür
Bingöl Iğdır Van
Abdullah
Levent Tüzel İbrahim
Binici
İstanbul Şanlıurfa
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Binici,
buyurunuz.
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının 40ıncı maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önerimizle, özgür toplu pazarlık
ilkesi esas alınmış, iş kolunda, her iş yerinde
örgütlü sendikanın işverenlerle bir araya gelerek özgürce toplu
iş sözleşmesi yapması ve Bakanlar Kurulu, dolayısıyla
Hükûmetin doğrudan toplu iş sözleşmesi sürecine müdahil
olmamasını öneriyoruz.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz Sayın Bakanın da Şanlıurfa Milletvekili
olması sıfatıyla özellikle sormak istiyorum: Şanlıurfa
ve Türkiyede adalet istiyoruz, demokrasi istiyoruz, özgürlük istiyoruz ama
maalesef hem ilim hem de Türkiye genelinde adalet, demokrasi ve özgürlükten
bahsedenler maalesef ki terörist ilan ediliyor.
Şimdi, biliyorsunuz, bugün otuz
altı gündür, insanlar bedenini açlık grevine
yatırmışlardır. Otuz altı gündür yeme içme yok ve bu
durumda vicdanlara seslenmek istiyorlar: Vicdanı olan, imanı olan, dini
olan her insan bu ölümlerden sorumludur. Dolayısıyla, biz, bu
sorumluluğu paylaşıyoruz. Onun için, bu sese, bu açlık
grevlerine lütfen Türkiye Büyük Millet Meclisi bir yerde el atsın veya
çözüm arayışında bulunsun.
Yine, Sayın
Bakanım da Urfa Milletvekili olması sıfatıyla
Urfada 13
Haziranda, malumunuz, cezaevinde isyan olayı
yaşanmıştı. O tarihlerde ben de Urfadaydım. Urfada,
Urfa milletvekili seçilen, 78 bin gibi bir oyla seçilen Sayın İbrahim
Ayhan o gün orada olmasaydı ölümler gerçekten daha büyürdü. 13 tane genç
evladımızı kaybettik; onlara tekrar buradan rahmet diliyor, ailelerine
sabır diliyorum. Keşke aramızda olsalardı. İşte,
Urfada başlayan o olay, cezaevinde olabilecek olayların da
habercisidir.
Sayın
İbrahim Ayhan sonra ne oldu? İbrahim Ayhan bir gece yarısı
hasta yatağında yatarken kalp krizi geçirdikten sonra Adana Kürkçüler
Cezaevine sürgün edildi. Defalarca Adalet Bakanıyla görüştük.
Seçilmiş bir milletvekilinin, aramızda olması gereken bir
milletvekilinin, hatta ve hatta 9 tane
seçilmiş milletvekilinin burada olmaması
vicdanlarınızı sızlatmıyor mu? İbrahim Ayhan
ikinci kezdir Adanada kalp krizi geçiriyor ve tek talebimiz Sayın
İbrahim Ayhanın bir an önce Siverekli olması münasebetiyle Diyarbakır
D Tipi Cezaevine nakledilmesi ama maalesef bugüne kadar olumlu bir cevap
alamadık. Sayın milletvekilleri, bir milletvekilinin sürgününü
düşünebiliyor musunuz? Seçilmiş bir milletvekili. Bunu
vicdanlarınızca kabul ediyorsanız buyurun yapın, devam edin
ama herkesin vicdanlarına seslenmesi lazım, bir an önce Sayın
Vekilimin Adanadan Diyarbakır D Tipi Cezaevine gönderilmesini talep ettik.
Bunun dışında bir şey var mı? Vicdanlarınıza
bırakıyorum.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Meclise gelsin, Meclise.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Binici.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 40. Maddesinin (1) ve (4) nolu
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
ve (3) nolu fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları
(1)
Bakanlar Kurulu; teşmili yapılacak işyerinin kurulu
bulunduğu işkolunda en çok üyeye sahip sendikanın
yapmış olduğu bir toplu iş sözleşmesini, o
işkolundaki işçi veya işveren sendikalarının veya
ilgili işverenlerden birinin ya da Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının talebi üzerine, tamamen veya kısmen ya da zorunlu
değişiklikleri yaparak, o işkolunda toplu iş
sözleşmesi bulunmayan işyeri veya işyerlerine teşmil
edebilir.
(3)
Teşmil kararına uymayan işveren ve işveren vekilleri
hakkında Çalışma Bakanlığı'nca gerekli tahkikat
yapılarak cezai ve idari para cezasına hükmedilir. Bu cezaların
miktarları teşmil kararında belirtilir."
(4)
Bakanlar Kurulu, teşmil kararını, gerekçesini de
açıklayarak gerekli gördüğünde yürürlükten kaldırabilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Çetin, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burada vermiş olduğumuz önerge gerçekten
maddeye işlerlik kazandırmak ve bir bakıma da Hükûmetin ya da
Bakanlar Kurulunun elini güçlendirmeye yönelik bir önergeydi. Bunu
verişimizin nedeni
Tabii teşmil konusu nedir, önce bir onu
tanımlamak gerekir. Teşmil kelime anlamı olarak kapsama alma,
kapsamını genişletme, yayma anlamına geliyor ama sendikal
literatürde, sendikal anlamda yetkili bir sendika tarafından
imzalanmış olan bir toplu iş sözleşmesi yani bir iş
kolunda toplu iş sözleşmesi yoksa o iş kolundaki işçilere
de Bakanlar Kurulu kararıyla yaygınlaştırılması
anlamına geliyor. Bu önergeyi vermemizin nedeni şu: Bakınız
değerli arkadaşlar, AKPnin, daha doğrusu Bakanlar Kurulunun
aczini ortadan kaldırmak amacıyla yapmış olduğumuz bir
düzenleme.
2009
yılında, 29 Nisan 2009 tarihli Resmî Gazetenin mükerrer
sayısında bir teşmil kararı aldı Bakanlar Kurulu. Yani
teşmil o iş kolunda örgütlü en çok üyeye sahip sendikanın
imzalamış olduğu bir toplu iş sözleşmesini aynı
iş kolunda diğer örgütsüz yerlere de yaygınlaştırma
anlamına gelir. Bakanlar Kurulu BASİSEN sendikamızın İş
Bankasında imzalamış olduğu bir toplu iş
sözleşmesini üç yabancı banka Finansbank, Fortis ve Denizbank
çalışanları için uygulama kararı aldı. Ücret,
çalışma koşulları, izin ve diğer sosyal yardım
konularında Bakanlar Kurulu 29 Nisan 2009da uygulama kararı
aldı. Bu üç yabancı banka direndi. Bakanlar Kurulu kararını
dinlemedi. BASİSEN sendikası gazetelere boy boy ilan verdi: Ey
Hükûmet, almış olduğun kararı uygula. dedi. Hükûmet
uygulatamadı. Üç yabancı banka
Parantez içinde söylüyorum, hiçbir
yabancı bankada sendika yok Türkiye'de, özel bankalarda da sendika yok. Kamu
bankalarında da sadece ve sadece Vakıfbankta sendika var.
İş Bankasında, Akbank ve Yapı Kredide kısmen sendika
var. Yani örgütsüz bir iş kolunda Bakanlar Kurulu üç yabancı
bankanın karşısında geri adım atmak zorunda
kaldı. Tabii biz hep söylüyoruz: AKPnin gücü işçiye, emekçiye,
emekliye yeter; copu onlara gösterir ama üç yabancı bankanın
karşısında Hükûmet diz çöktü; 3 Temmuz 2009 tarihinde de
imzalamış olduğu, almış olduğu teşmil
kararını geri çekti. Şimdi bizim verdiğimiz önerge burada
Bakanlar Kurulunun ve Hükûmetin de elini güçlendirme amacına yönelik. Niçin
uygulamadı diğer bankalar, yabancı bankalar? Çünkü bir
yaptırımı yok, cezai müeyyidesi yok. Burada biz iki önemli
konuya işaret ediyoruz: Bir, Bakanlar Kurulu, Yüksek Hakem Kurulu gibi bir
kuruldan görüş almak zorunda değil, yani çalışanların
durumunu kötü görüyorsa -Hükûmetin görevidir iyileştirmek- alır bir
karar uygular. Orada yaptığım değişiklik Yüksek Hakem
Kurulunun görüşünü Bakanlar Kurulu almasın.
İki,
Finansbank, Fortis ve Denizbank gibi uluslararasılaşmış ya
da yabancılaşmış bankaların patronları, eğer
Bakanlar Kurulunun kararını uygulamıyorsa bir cezai
yaptırımı olsun dedik. Onun için oraya elinizi güçlendirecek bir
önerge verdik; Bakan Hayır. diyor, Komisyon Hayır. diyor,
bürokratlar Olmaz. diyor.
Değerli
milletvekili arkadaşlar, yani bu bir itibar meselesi, sadece Hükûmetin
değil ülkenin de itibarı. Fortise, Finansbanka, Denizbanka gücü
yetmeyen Hükûmetin sadece gücü çalışanlara mı yetiyor?
İşçilere, emekçilere, emeklilere, öğrencilere mi yetiyor? Copunuzu
bir de onlara gösterseydiniz, biber gazınızı bir de onlara
sıksaydınız, bakalım yapabiliyor musunuz,
başınıza ne gelirdi.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
40ıncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
40ıncı madde kabul edilmiştir.
41inci madde
üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu tasarısının 41'inci maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, aynı maddenin beşinci
fıkrasında geçen yüzde birinin" ibaresinin "yüzde üçünün"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşenur Bahçekapılı Ahmet Aydın Mehmet Doğan
Kubat
İstanbul Adıyaman İstanbul
Özlem
Yemişçi Ali
Şahin Mehmet
Erdoğan
Tekirdağ Gaziantep Gaziantep
"(1) Kurulu
bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde
üçünün üyesi bulunması şartıyla işçi sendikası, toplu
iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde başvuru
tarihinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının,
işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi bulunması
hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi
yapmaya yetkilidir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 41. Maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Özgür
Özel Aytun
Çıray Nurettin
Demir
Manisa İzmir Muğla
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara
İzmir
Madde 41-
(1) İşçi sendikası, toplu iş
sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde veya işletmede
başvuru tarihinde çalışan işçilerin yüzde otuzunun kendi
üyesi bulunması hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu
iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir. İşletme toplu iş
sözleşmeleri için işyerleri bir bütün olarak dikkate alınır
ve yüzde otuz çoğunluk buna göre hesaplanır.
(2) İşletmede birden çok sendikanın
yüzde otuz veya fazla üyesinin olması durumunda başvuru tarihinde en
çok üyeye sahip sendika toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.
(3) Bir işveren sendikası, üyesi
işverenlere ait işyeri veya işyerleri, sendika üyesi olmayan bir
işveren ise kendi işyeri veya işyerleri için toplu iş
sözleşmesi yapmaya yetkilidir.
(4) Bakanlık yetkili sendikanın
belirlenmesinde kendisine gönderilen üyelik ve üyelikten çekilme bildirimleri
ile Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan işçi bildirimlerini esas
alır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
197 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısı'nın 41. Maddesinin yasa
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Hasip
Kaplan Pervin
Buldan
Bingöl Şırnak Iğdır
Halil
Aksoy Levent
Tüzel Hüsamettin
Zenderlioğlu
Ağrı İstanbul Bitlis
Ertuğrul
Kürkcü
Mersin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Kürkcü, buyurunuz.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; biz bu
41inci maddenin tamamen metinden çıkartılmasını istiyoruz.
Bunda ne kadar haklı olduğumuz, AKP üyesi
arkadaşlarımızın verdiği bu kanunun 1inci maddesinin
(b) fıkrasındaki yüzde 1 sınırlamasının da yüzde
3e çekilmek istenmesiyle iyice ortaya çıkıyor. Sayıların
içerisinde çok kaybolmadan net şeyler konuşalım. Bu yasa
tasarısı kanunlaşırsa eğer, bütün bu veriler
ışığında Türkiyede hâlen toplu sözleşme yapmakta
olan 15e yakın sendika baraj altında kalacak. Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının resmen açıklanmayan
verilerine göre, şu an 10,3 milyon sigortalı işçi, 916 bin de
sendikalı işçi var. Ancak bu sendikalı işçi oranı,
sendika bazında çok ciddi farklılıklar gösterdiği için
yüzde 1 baraj bile, 60 sendikanın işlevsiz kalmasına ve 15
yetkili sendikanın tasfiyesine yol açabilecek. Tekstil iş kolunda,
hazır giyim, deri iş kolunda yaklaşık 850 bine yakın
işçi var. Bunların yüzde 1i, 8.500 işçi demek ve yetkili
sendika bu nedenle baraj altında kalıyor vesaire vesaire.
Şimdi,
aslında bu yasanın temel amacının
sendikasızlaşmayı güvence altına almak olduğu
açıkça ortada. Şu an zaten her 10 işçiden sadece 1i
sendikalıyken, bu koşullar altında toplu sözleşme yetkisine
sahip sendikalarda örgütlenmiş işçi kalmayacaktır. Bunun AKP
Hükûmetinin temel siyaseti olduğunu şuradan da anlayabiliriz:
Başbakan, THY grevi söz konusu olduğunda demişti ki THY grevi için
Düşünün ki bu grev kanunsuz değil, kanunlu olarak
yapıldığında daha da kötü, bunun bedelini kim ödeyecek?
Millet ödeyecek. vesaire.
Şimdi,
milletten işçi sınıfını
çıkarttığınız zaman geriye ne kalır
sanıyorsunuz? 10 milyon sigortalı işçi, kayıt dışı
çalışan 5 milyonu da bunun yanına ekleyin, kendi emeğiyle
çalışan köylüleri ve küçük esnafı ekleyin, aslında
işçi sınıfını milletten
çıkarttığınız zaman geriye sadece asalaklar,
tufeyliler, sömürücüler, kan emiciler kalır! Bunların
çıkarları için yasa çıkartmak, işte, bu, ancak Hükûmetinize
uygun bir davranıştır.
Ben, doğrusu
bu yasa tasarısının reddi bakımından sokakların
Meclisten çok daha etkin bir yer olabileceğini düşünüyorum;
şöyle ya da böyle bu sokaklar devreye girecek, her zaman olduğu gibi
baskıcı yasaları saf dışı edecekler.
Sadece bir tek
şeyi hatırlatmak istiyorum: Anayasa oylaması söz konusu
olduğu günlerde AKP sözcüleri, siyasi amaçlı grev ve lokavt,
dayanışma grevi lokavtı, genel grev, iş yeri işgali,
iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere
ilişkin yasakları kaldıracaklarını söylemişlerdi,
buna kananlar oldu, onlar Yetmez, ama evet. dediler, şimdi Bu
kadarı yeter mi? ben kendilerine sormak istiyorum. Yeter mi? Daha istiyor
musunuz AKPnin sillesini yemek?
Sevgili
arkadaşlarım, bu yasadan bir an önce geri dönün, ILOnun,
Uluslararası Çalışma Örgütünün kararlarına
aykırı, Avrupa Birliğiyle giriştiğiniz müzakere
sürecine aykırı, her şeye aykırı ve her şeyden
önce insan haysiyetine aykırı bu yasayı devreden
çıkartın. Bunları devreden çıkartın, çünkü eğer
bunları devreden çıkartmazsanız, bugün cezaevlerinde açlık
grevlerine başlayan insanlara, halkın da çok geniş ölçüde
katılacağından emin olabilirsiniz.
Grevin bir tek
şeklini bu yasa tasarısı kabul ediyor, ama bu Recep Tayyip Erdoğan
Üniversitesinin web sayfasına baktım, gerçekten Recep Tayyip
Erdoğan üniversitesi onun partisinden daha zekice greve çıkan
işçilerin burjuvaziye karşı üretimden gelen gücünü kullanarak
her türlü grevi yapabileceklerini söylemiş. Umarım, bu
öğrenciler adlarını taşıdıkları
Başbakanın üniversitesinden grev hakkının evrensel bir hak
olduğunu, işçinin var olma gücü ve var olma silahı olduğunu
söyleyerek çıkarlar, bu Hükûmete hep birlikte dersini veririz. İşçinin gücü sermayeyi yenecek,
bundan kurtuluşumuz yok arkadaşlar.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kürkcü.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu tasarısının 41'inci maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, aynı maddenin beşinci
fıkrasında geçen 'yüzde birinin" ibaresinin "yüzde
üçünün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi (İstanbul)
ve arkadaşları
MADDE 41-
(1) İşçi sendikası, toplu iş
sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde veya işletmede
başvuru tarihinde çalışan işçilerin yüzde otuzunun kendi
üyesi bulunması hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu
iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir. İşletme toplu iş
sözleşmeleri için işyerleri bir bütün olarak dikkate alınır
ve yüzde otuz çoğunluk buna göre hesaplanır.
(2) İşletmede birden çok sendikanın
yüzde otuz veya fazla üyesinin olması durumunda başvuru tarihinde en
çok üyeye sahip sendika toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.
(3) Bir işveren sendikası, üyesi
işverenlere ait işyeri veya işyerleri, sendika üyesi olmayan bir
işveren ise kendi işyeri veya işyerleri için toplu iş
sözleşmesi yapmaya yetkilidir.
(4) Bakanlık yetkili
sendikanın belirlenmesinde kendisine gönderilen üyelik ve üyelikten
çekilme bildirimleri ile Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan işçi
bildirimlerini esas alır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)- Sayın
Başkanım, önergeye katılamıyoruz çünkü 41inci madde,
aynı zamanda geçici 6ncı maddeyle de direkt
bağlantılı, dolayısıyla bir bütün olarak
değerlendirmemiz gerekiyor. Sosyal taraflarla da en uzun
konuştuğumuz bir madde olduğunu belirtmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çelebi buyurunuz.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 41inci madde aslında hem ILO tarafından hem Avrupa
Birliği tarafından en çok eleştirilen hem de yıllarca 12
Eylül hukukunun değiştirileceğini söyleyen iktidar
tarafından da dile getirilen ve bu sorunun çözüleceği ifade edilen
bir düzenleme. Oysa, değerli arkadaşlar, tam da tersi
yapılıyor.
Şimdi,
dünyada üçlü baraj sisteminin olduğu ülke Türkiyedir ve bu ısrar
devam etmektedir. Bir iş kolunda çalışan işçilerin
Daha
önce yüzde 10du, Komisyonda yüzde 1e indirildi, Meclise böyle sevk edildi.
Şimdi, biraz sonra oylanacak bir önergeyle de, Hükûmet ve AKP
İktidarı tarafından verilen bir önergeyle de yüzde 3e
çıkarılıyor; birinci baraj bu.
İkinci baraj:
İş yerinde çalışan işçilerin yüzde 50+1ini aşmak
lazım; bu ikinci baraj. Bu, birçok iş yerinde mümkün olmuyor çünkü
beyaz yakalı diye tanımlanan, kapsam dışı diye
tutulan birçok işçinin, birçok sendikanın yüzde 50+1i
aşması birçok iş yerinde olanaklı değil.
Üçüncü bir baraj
daha var bu sefer: Dünyada örneği olmayan onun için söylüyorum- üçüncü
baraj ise, eğer bu, Türkiye çapında işletme ise, market ise tüm
Türkiyedeki işçilerin yüzde 40ını aşacak, tek tek o
marketlere gidecek veya o işletme zincirindeki işçilerin yüzde
40ını üye yapacak ve ondan sonra da o iş yeri için yetki
tespitinde ve talebinde bulunacak.
Değerli
arkadaşlarım, yüzde 1, 10 tane sendikayı; yüzde 2, 12 tane sendikayı;
yüzde 3, 7 sendikayı
Yasa en az 29 tane sendikayı böylece baraj
altında tutacak. 29 tane sendika, bu sistemle baraj altında kalacak.
Şimdi, Bakan
diyor ki: Efendim, geçici maddeyle çözeceğiz. Hep geçici maddeler,
geçici pansumanlar, ilerisini karartan düzenlemelerle Türkiye sendikal hareketi
karşı karşıya. İş yeri, işletme barajının
kaldırılmasını ILO defalarca söylüyor. Yasa barajlarla
sürüyor, bu baraj büyük bir baraj, Çin Seddine benziyor Sayın Bakan.
Şu anda getirilen sistem, bu yüzde 10dan, daha önceki uygulanan yüzde
10dan daha kötü. Rakamlarla ne kadar oynarsanız oynayın. Hani Yüzde
10dan yüzde 3e düştü, geçici maddeyle de pansuman tedavisi yaptık.
deyince de olmuyor ve siz, ILOnun her zamanki kara listesinin gediklisi olarak
ILOda bir kez daha teşhir edileceksiniz. ILOnun gediklisisiniz,
Aplikasyon Komitesinde de, diğer uygulamalarda da bazen sermayenin gücü
ILOda etki yaratıyor, onu ben de kabul ediyorum ama bu düzen böyle
sürmeyecek, bir gün sermayenin de diz çöküşünü bütün dünya ve bütün
Türkiye de görecek, hep böyle olmayacak.
Dolayısıyla,
günü kurtarmak adına, günü iyileştirmek adına
yaptığınız bu engeli aşmanızı istiyoruz.
Şu anda Türkiye toplu pazarlık hakkına çifte baraj uygulayan tek
ülke. Bu engelli koşuyu değiştirmeyecek misiniz? diye bir kez
daha soruyorum. Bunları pansuman tedavisiyle çözemeyeceğinizi ve
dolayısıyla da bu getirdiğiniz öneriyle sendikal hareketi
artık kaldırdığınızı, sendikal örgütlenme özgürlüğünü
yok ettiğinizi, sizi dünya âleme şikâyet etmek bizim boynumuzun borcu
olacak Sayın Bakan.
Hepinize iyi
günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu tasarısının 41'inci maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, aynı maddenin beşinci
fıkrasında geçen yüzde birinin" ibaresinin "yüzde
üçünün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşenur
Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
"(1) Kurulu
bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde
üçünün üyesi bulunması şartıyla işçi sendikası, toplu
iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde başvuru
tarihinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının,
işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi bulunması
hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi
yapmaya yetkilidir."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmam gerekiyor
Süleyman Beyin konuşması üzerine müsaadenizle efendim, çok
kısa.
BAŞKAN
Buyurun.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Efendim, iş kolu barajı şu anda yüzde 10, 41inci maddede
iş kolu barajı yüzde 3e iniyor. Şimdi...
İZZET
ÇETİN (Ankara) Binde 15 getirdiniz Sayın Bakan. Ne oldu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade
edin.
Eğer
diyorsanız ki yüzde 10, ben.... İşçi sendikalarıyla
görüşüp yüzde 10un devamını getiriniz, o uygulamayı
devreye koyacağız ama sorumluluğuna sizin katlanmanız
gerekiyor.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Tasarıdaki rakamı getirin, binde 15.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bak, açık söylüyorum; bu bir.
Eğer,
yüzde 10 iyi diyorsanız...
İZZET
ÇETİN (Ankara) Binde 15 iyi.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bunu
getirmeniz gerekiyor ama sendikaları ikna edip gelmeniz gerekiyor; bu bir.
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Baraj hiç olmasın Sayın Bakan,
barajı kaldıralım.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sen 7 bakanı ikna edemedin, bizi mi ikna etmeye
kalkıyorsun?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade
edin.
Baraj
hiç olmasın diye gayret ediyoruz. 2009 yılında 51 yetkili
sendika var...
İZZET
ÇETİN (Ankara) Ali Babacan, Mehmet Şimşek, Zafer
Çağlayan, Cevdet Yılmaz, Fatma Şahin...
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Şu
anda o 51 sendikanın yetkisini devam ettiriyoruz; birincisi bu.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Bir de Başbakan
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
İkincisi: Yüzde 3 barajı, yüzde 1 ve yüzde 2 şeklinde
kademelendiriliyor. Bir uzlaşının neticesidir bu. Mümkün mertebe
sendikalar tabii ki sıfır baraj talebinde bulunuyorlar.
İşverenler yüzde 5 talebinde bulunuyorlar ama diyaloğun
neticesinde geldiğimiz önemli bir noktadır diyorum. Sıfır
da var, 1 de var, 3 de var. Onun
için bu dengeyi ancak kurabildik. Yüzde 10dan yüz bin kere, son derece daha
önemli bir düzenlemedir, onun için bu önergeye katılıyoruz efendim.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Meclise sevk ettiğin oran kaçtı Sayın
Bakan? Meclise kaç oranında sevk ettiniz? Binde 15 mi? Ondan hiç söz
etmiyorsun.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Maddede
belirtilen 2 bin üyelik şartı kaldırılarak sendikaların
kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az
yüzde 3ünün üyesi bulunması ve toplu iş sözleşmesinin
kapsamına girecek işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin
yarısından fazlasının, işletmede ise yüzde
40ının kendi üyesi bulunması halinde iş yeri veya
işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olacakları
belirtilmiştir.
BAŞKAN
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Nisap istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
41inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı istedi Sayın
Başkan. (AK PARTİ sıralarından Geçti sesleri) Geçmedi
efendim.
BAŞKAN
41inci maddede uyguluyorum.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
(AK PARTİ
sıralarından Var, var, var! sesleri.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Yok efendim orada.
BAŞKAN
-
yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.16
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.27
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
197 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 41inci maddesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 41inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı yok. (AK PARTİ
sıralarından Var. sesleri)
BAŞKAN -
Karar yeter sayısı görmüyorum, siz Var. diyorsunuz...
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Başkanım elektronik yapalım.
BAŞKAN -
Elektronik oylamayla uygulama yapacağız.
Evet, iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
41inci madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın
milletvekilleri, sayıyı merak ediyorsanız kabul sayısı
143; genelde elektronik oylamayı temel alıyoruz, pusulalarla birlikte
fazlasıyla geçiyor.
Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Bir saat ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.30
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
197 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, 42nci
maddede kalmıştık.
42nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 42. Maddesinin (1) ve (2) nolu
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa İzzet Çetin Musa Çam
Ankara İzmir
(1) Toplu
iş sözleşmesi yapmak isteyen işçi sendikası
Bakanlığa başvurarak veya işyerinin/işletmenin
merkezinin bulunduğu yerdeki iş mahkemesinden yetkili olduğunun
tespitini ister. İşveren sendikası veya sendika üyesi olmayan
işveren de Bakanlığa başvurarak yetkili işçi
sendikasının tespitini isteyebilir. Mahkemenin kararı yetkinin
tespitini isteyebilir. Mahkemenin kararı yetkinin tespitini
kesinleştirir.
(2)
Bakanlık, kayıtlarına göre başvuru tarihi itibarıyla
bir işçi sendikasının yetkili olduğunu tespit
ettiğinde, başvuruyu, işyeri veya işletmedeki işçi ve
üye sayısını, o işkolunda kurulu işçi sendikaları
ile taraf olacak işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan
işverene iki işgünü içinde bildirir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL
TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim konuşacak?
Sayın Çelebi,
buyurunuz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
şimdi, özellikle 41inci maddeyle ilgili Sayın Bakanın bize bir
yanıtı oldu, dedi ki: Yüzde 10un yüzde 3e inmesi mi daha rakamsal
olarak farklı? Yoksa, gidin mutabakat sağlayın, yüzde 10u
sendikalar istiyorlarsa biz burada yüzde 10 olarak çıkartalım.
Şimdi, bu, kırk katır mı kırk satır mı
hikâyesi. Şimdi, diyoruz ki biz
Bunu Sayın Bakan da biliyor,
adı gibi biliyor, kendi adı gibi bunun böyle
olmadığını biliyor ama işi başka bir manevrayla,
başka bir anlayıştan, başka bir konseptten burada sunuyor
ve toplumu da yanlış bilgilendiriyor ki Bakanlık bu konuda en
doğru bilgiyi verme durumundadır. Şimdi bizim söylediğimiz,
daha önceki yüzde 10 uygulamasından dolayı, 2009 istatistiklerine
göre 51 tane sendika barajı aşmıştı, şimdi bunun
uygulanması hâlinde, yüzde 3 olarak uygulanması hâlinde, bu 41inci
madde metnindeki uygulamaya konulursa, 29 tane sendikamız barajı
aşamayacak.
Şimdi, Sayın
Bakan diyor ki ondan sonra: Bunda yüzde 1 var, sıfır var, yüzde 2
var, yüzde 3 var. Bu sayımdan şöyle bir tablo çıkabilir: Yani
evet, rakamsal olarak burada her türlü aritmetik hesaplar yapabiliriz. Yüzde 3
olursa
Geçici 6ncı
maddeyle ilgili bir düzenleme var, bunu biliyorum. Ama yüzde 3 olması
hâlinde, geçici madde konulmaması hâlinde diyorum ki ben: Yirmi dokuz
tane sendika baraj altında kalıyor. Şimdi, yüzde 10 mu daha
iyiydi, -2009daki elli bir sendika barajı aşmıştı-
yoksa şu andaki 41inci maddeye göre biraz önce kabul ettiğimiz
düzenleme mi daha çok iyi? Benim kastettiğim bu, yoksa burada biz
barajı savunmuyoruz. Siz, binde 5 olması için Bakanlar Kuruluna
getirdiniz ve burada sosyal tarafların mutabakatı vardı, 6 tane
bakan imzalamadı, bakan imzalamadı. diye şimdi onun
pazarlığını yaptınız. Bu pazarlıklar sonucu
Komisyondan geçeni kabul etmiyorsunuz. Komisyonda bir şekil
verilmişti. Bunu da büyüttünüz, Bu da olmaz. dediniz. Dayatmalar
karşısında Efendim, TOBB yüzde 5 istiyor, ben onu yüzde 3e
razı ettim. gibi bir mantıkla, doğru olmayan bir mantıkla
önümüze koyuyorsunuz. Ya, bir tek TOBBu burada dikkate alıyorsunuz,
diğer sendikaların hiçbirisini dikkate aldığınız
yok, diğer örgütleri, ILOyu (Uluslararası Çalışma
Örgütü)nü dikkate aldığınız yok.
Bu 41inci madde,
Sayın Bakan, bir daha söylüyorum, Anayasaya aykırı. Diğer
sendikalara haksızlık yapıyorsunuz. Bağımsız
sendikalar da olabilir, Ekonomik Sosyal Konsey üyesi olmayan sendikalar da
olabilir, bu sendikalara, bu konfederasyonlar içerisinde yer almak istemeyen
sendikalara da bir zulümdür, onlara da bir baskı aracıdır bu
düzenleme. Bu anlamda, bu, Anayasaya aykırı, ILO sözleşmelerine
aykırı, Avrupa Sosyal Şartına aykırı bir
düzenleme.
Şimdi, daha
vahimi
Geçici 6ncı maddede düzenleme yapacağız. dedi
Sayın Bakan. Ben o günkü görüşmeye çok katkı vermeye
çalıştım. Bugün bu yasaları bu kadar uzun uzadıya
tartışmamak adına çaba koyduk ama görüyorum ki Sayın Bakan
oradaki mutabakatlardan da çark etmiş durumda. Yalnız 25inci maddede
değil. 25inci maddede direttiniz, TOBB diretti, geçtiniz. Orada sizinle
vardığımız mutabakatları da şimdi yok
sayıyorsunuz. Orada Türk-İşin de, TİSKin de, TOBBun da,
bizim de evet dediğimiz, yani Bir aşamadır, bir nefes
alır. dediğiniz düzenlemeyi 6ncı maddede, geçici 6ncı
maddede bize verdiğiniz önergede daha da geriye götürüyorsunuz. Diyorsunuz
ki siz: Bundan sonra sendikal harekete biz kilit vuracağız. Yolunuz
açık olsun. Bundan sonra emekçi sınıfa biz cephe açtık. Yolunuz
açık olsun. Söylediğiniz buysa, bundan dolayı yeniden iktidara,
size işçi sınıfı oy verecekse onlara da helal olsun
diyorum.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.(CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çelebi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
42nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Yeterlilik istiyoruz efendim.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Geçti, geçti.
BAŞKAN -
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
43üncü maddede
iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısının 43'üncü maddesinin ikinci
fıkrasında geçen "yüzde birinden" ibaresinin "yüzde
üçünden", dördüncü fıkrasında geçen "yüzde birini"
ibaresinin "yüzde üçünü" olarak değiştirilmesini ve üçüncü
fıkrasının başına aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İtiraz
dilekçesinde veya ekinde somut delillerin yer almaması halinde itiraz
incelenmeksizin reddedilir.
Ayşenur
Bahçekapılı Ahmet
Aydın Mehmet
Doğan Kubat
İstanbul Adıyaman İstanbul
Adem
Yeşildal Mehmet
Öntürk H.
Bayram Türkoğlu
Hatay Hatay Hatay
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısının 43. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa Çam
Ankara İzmir
Madde 43-
Kendilerine 42'nci madde uyarınca gönderilen tespit
yazısını alan işçi veya işveren sendikaları veya
sendika üyesi olmayan işveren; taraflardan birinin veya her ikisinin yetki
şartlarına sahip olmadığı veya kendisinin bu
şartları taşıdığı yolundaki itirazını,
nedenlerini de göstererek yazının kendilerine tebliğ
edildiği tarihten itibaren altı işgünü içinde Ulusal Yetki
Tespiti Kuruluna yapabilir.
Kurul
İşçi konfederasyonlarını temsilen üç üyeden, işveren
sendikalarını temsilen üç üyeden, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
Başkanından, Çalışma Genel Müdüründen ve
Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenen iş hukuku
anabilim dalında görev yapan iki öğretim üyesinden oluşur.
Kurulun
kararına karşı yargı yoluna başvurulabilir.
İşçi ve üye sayılarının tespitinde maddî hata ve
süreye ilişkin itirazları mahkeme altı işgünü içinde
duruşma yapmaksızın kesin olarak karara bağlar.
Bunların dışındaki itirazlar için mahkeme, duruşma
yaparak karar verir ve karar temyiz edildiği takdirde Yargıtay
tarafından on beş gün içinde kesin olarak karara bağlanır.
İtiraz yetki
işlemlerini durdurmaz. Ancak mahkeme kararı ile yetki işlemleri
durdurulabilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
Dün, sosyal
taraflarla, teknik heyetlerle uzun toplantı yaptık ve
vardığımız nokta bu şekilde olmadı yani bu önerge
istikametinde olmadığı için katılamıyoruz.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Hiçbir sosyal tarafın görüşlerini
yansıtmıyorsunuz.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Çetin.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii, toplu sözleşme düzeni sendikalar özgür olduğu
ortamlarda daha iyi işler. Buradaki düzenleme, 41, 42, 43 ve geçici
6ncı maddeler bir bütün olarak ele alındığı zaman belki
daha anlaşılır olur. Biz buraya çıkıp ne
konuşursak konuşalım, ne katkımıza
açıksınız ne de gerçeklere açıksınız. Yani
43üncü maddede, Sayın Bakan, biraz evvel bir önerge hazırladı,
getirdi, verdi -tabii, o önerge üzerinde konuşacak değilim ama-
işte, geçici 6ncı maddedeki duruma göre bu maddeyi düzenlemeye
çalışıyor. Oysa, derme çatma, yamalı bohça gibi, neresinde
bir sökük var oraya bir ilmik atıp, bir dikiş atıp yamamaya
şimdiden başladık yasayı, daha çıkmadan. Doğru
dürüst yasa yapma tekniğinden uzak, içeriği karmaşık;
sadece bir konu, yetki meselesi bile birden fazla maddeye yayılmış
bir düzenleme. Sendika özgürlüğünden söz edeceksek, toplu sözleşme
özgürlüğünden söz edeceksek, yetki konusunda -ki sendikaların en çok
mağdur olduğu konulardan bir tanesi bu- bir bakıma kendi
kendilerini de, birbirlerini de, işverenle olan
karşılıklı gerilimlerinde de en çok istismar edilen
düzenlemeler bu düzenlemeler yani bir sendikanın yetkisine bir
başkasının itiraz etmesi. Burada iş kolu barajı yüzde
3 olarak belirlendiği için Şimdi itiraz etme yetkisine sahip olan
sendika yine yüzde 3 iş kolunda örgütlü sendika olsun. deniliyor. Tabii,
anlamanız zor, anlaşılması zor, hele bir önergede Maddenin
falanca fıkrasının falanca bendi şöyle
değiştirilsin. denildiğinde iş daha da karmaşık
hâl alıyor. Bunun en kestirme yolu, sendika özgürlüğü, sendika seçme
özgürlüğü ve toplu iş sözleşmesi özgürlüğü
açısından bakıldığı zaman, hiç kulağı
tersten göstermeye gerek yok, iş yerinde çalışan işçilerin
önüne getirir, sandığı koyarsın Kardeşim, birden
fazla sendika senin için yetki, yetkisizlik kavgası yapıyor. Senin
tercihin nedir, hangi sendika senin adına toplu sözleşme yapmaya
yetkili olsun? denilir -ki 275 sayılı Yasa, 12 Eylülden önceki yasa
bu şekildeydi- ve giderler, özgürce oylarını kullanırlar, A
sendikası, B sendikası, tercihlerini o şekilde
gerçekleştirirler.
Şimdi, bu
dönemde bir yasa yapılıyorsa, Çalışma
Bakanlığına düşen, tasarıyı hazırlayanlara,
Hükûmete düşen görev, böylesine günün koşullarına,
ihtiyaçlarına cevap verecek, tartışmalardan uzak, itirazlardan
uzak bir düzenlemeyi Parlamentonun önüne getirmek olmalıydı ama
bakıyoruz şimdi, Bakan diyor ki: Biz Üçlü Danışma
toplantısında taraflarla böyle mutabakata vardık. Sayın
Bakan, siz o kadar çok mutabakata vardınız ama işinize gelenini
taşıdınız, işinize gelmeyeni istismar ettiniz, buraya
getirmediniz, başka kuruluşların ya da güçlerin dediğine
kulak verdiniz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Bakanın biraz sonra vereceği önergeyi
oylayacaksınız ve hiç, ne olduğunu bilmeden el
kaldıracaksınız. Hiç olmazsa yapılması gereken şu
arkadaşlar: Hiç olmazsa sendikalar arasında Hükûmetin eşit
davranması gerekir. Bakın, geçici 6daki önergenizi şimdiden
okuyun, hazırlanın. Göreceksiniz, daha bugüne kadar uygulamalarda
yetki alması imkânsız olan bir düzenlemeyi sanki bir şeyler
bahşediyormuşçasına daha ileri haklar, daha ileri
yaklaşım diye getiriyorsunuz. Amaçladığınız
ileriki o geçici 6da da anlatacağım kapsamlı olarak- çok
açık ve net. Bu yasadaki düzenlemeleri kullanarak iş kolunda, yani
çalışanlar içerisinde, memurlar içerisinde
yarattığınız gibi yandaş sendikayı, bu
işçilerle ilgili sendikalar ve toplu sözleşme yasasında da
yaratma çabasındasınız. Bundan ne Türkiyeye ne
çalışan işçilere ne kayırılan sendikaya ne ötelenen sendikalara
hayır gelmez. Yapmanız gereken iş, tarafsızca konuya
yaklaşmak ve objektif kriterlerle yasa tasarısı
hazırlamaktı. Ne yazık ki böyle bir tasarıdan yoksun,
eklektik, yamalı bohça gibi bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız.
Maddenin
hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısının 43'üncü maddesinin ikinci
fıkrasında geçen "yüzde birinden" ibaresinin "yüzde
üçünden", dördüncü fıkrasında geçen "yüzde birini"
ibaresinin "yüzde üçünü" olarak değiştirilmesini ve üçüncü
fıkrasının başına aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İtiraz
dilekçesinde veya ekinde somut delillerin yer almaması halinde itiraz
incelenmeksizin reddedilir.
Ayşe Nur Bahçekapılı
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim, katılıyoruz. Ama yani az
önce Sayın Hatip sendikalar arasında bir tarafgirlikten bahsettiler.
Bu mümkün değil. E-devlet sistemine geçen bir anlayış, bir yasal
düzenleme nasıl tarafgirlik yapacak? Sosyal Güvenlik Kurumu verilerini
esas alan bir anlayış tarafgirliği nasıl yapacak? Onun
için, bu boyutuyla o konunun dikkate alınmasını ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
41'inci maddede
yapılan değişikliğe paralel olarak, kurulu bulunduğu
işkolunda çalışan işçilerin yüzde üçünden fazla üyesi
bulunan işçi sendikasının yetki itirazında bulunması
ve mahkemenin açılan davayı, o işkolunda çalışan
işçilerin en az yüzde üçünü üye kaydeden işçi sendikasına bildirmesi
amaçlanmıştır.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Karar yeter sayısı Sayın Başkan
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yok... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Elektronik
yapıyorum.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.
43üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
44üncü madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 44. Maddesine aşağıdaki
cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa Çam
Ankara İzmir
Bakanlık tarafından söz
konusu altı işgünlük süre uzatılmaz. Bu süre içerisinde yetki
belgesinin verilmemesi hâlinde sürenin uzamasına neden olan kamu
görevlileri hakkında yasal takibat gerçekleştirilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Kim konuşacak acaba?
Sayın Öğüt, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Toplu
İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 44üncü
maddesi için verdiğimiz önerge lehinde konuşmak için söz
almış bulunuyorum.
Mevcut tasarıda, yetki belgesini
düzenleyen 44üncü maddesinde yetki itirazı düzenlenirken olumlu tespit ya
da olumsuz tespit yazısında da aynı süreç işletilmektedir.
Yaklaşık 30 yıldır
uygulanan 2822 sayılı Yasada tecrübe edindiğimiz üzere,
işverenin, özellikle ilk kez gerçekleşen örgütlenmelerde, iş
yerinde çoğunluğunun sağlanmasına ve bunu bilmelerine
rağmen itiraz yolunu seçtiği bilinmektedir. Yetki tespiti
davaları bazen 6-7 yıl sürmekte, böylelikle kâğıt üzerinde
yazan haklara rağmen fiiliyatta toplu sözleşme hakkının
kullanımı engellenmiş olmaktadır.
Böylesi ciddi bir sorunun yanında
önemli bir nokta daha vardır ki Bakanlığın toplu iş
sözleşmelerinde itirazın olup olmadığının tespiti
için itiraz süresine uymaması ve yetki belgesini daha geç sürede
vermesidir. Bakanlığın belirlenen sürede uygun davranması
için söz konusu maddeye Bakanlık tarafından söz konusu altı
iş günlük süre uzatılamaz. maddesi eklenmelidir.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin Anayasa değişikliği referandumunda
en sık vurgu yaptığı ve propaganda malzemesi olarak
kullandığı konulardan biri de yeni anayasanın memur ve
işçi sınıfına getireceği haklarıyla ilgiliydi. O
zaman da çok söyledik; toplu sözleşme söylemlerinin aldatmacadan ibaret
olduğunu, grevsiz bir toplu sözleşmenin kabul edilemeyeceğini
partim defalarca dile getirdi. Nitekim, toplu sözleşmeden AKPnin neyi
kastettiği zamanı geldiğinde görülmüştür.
Şimdi ise
yapılmak istenen, işçi ve memurun gasbedilen toplu sözleşme
hakkının koşullara bağlanarak yine bir aldatma içinde
sunulmasıdır. Tasarı, mutabakat gibi sunulmuştur ama
tasarının bu hâline karşı çıkan ve bunu meydanlarda
dile getiren sendikalar mevcuttur. Nitekim, geçen hafta yaşananları
hep birlikte gördük. Tasarıyı protesto eden gruba polisin nasıl
karşılık verdiğini, milletvekillerimizin ve işçilerin
nasıl biber gazıyla püskürtüldüğünü gördük. Tasarıyı
protesto eden gruba polisin nasıl karşılık verdiğini,
nasıl zor kullandığını gördük, bütün Türkiye bunu
izledi. Müdahale sırasında 1 işçinin atılan gaz
bombası nedeniyle kafasından yaralandığını,
fenalık geçiren 2 işçinin ambulansla hastaneye
kaldırıldığını, milletvekillerimizin atılan
gaz bombalarından nasıl etkilendiğini bütün milletimiz gördü. Bu
direnişe imza atan DİSKe ve Türk-İşin gerçek işçi
sendikalarına Selam olsun. diyorum.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, söz konusu tasarının 2821
sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun tek bir kanunda
birleştirildiğini söylemiştir. Komisyonda yaptığı
bilgilendirme konuşmasında da evrensel normlara verilen
tepkilerin dikkate
alındığını dile getirmiştir.
Peki, durum
gerçekten böyleyse neden Hükûmetin Sendikal özgürlükler getiriyoruz. diye
sunduğu tasarı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)
tarafından eleştirilere maruz kalmıştır? ILO
tasarıyı inceledikten sonra yaptığı
değerlendirmede, tasarının pek çok maddesinin 87 ve 98 No.lu
sözleşmelerine aykırı olduğu açıkça ifade
edilmiştir.
Bu tasarı,
işçi ve memurların haklarını gözetmek için değil,
Avrupa Birliğinin gözünü boyamak, uyum müktesebatının Türkiye Ulusal
Programında 19uncu faslın açılabilmesi içindir. Amaç gerçekten
hak vermek ise neden iş kolu barajı yüzde 10dan yüzde 3e indirilmek
yerine tamamen kaldırılmamıştır? Neden grev hakkı
hâlâ sınırlı tutulmaktadır? Hava iş kolunda
yaşananları unutmayalım. Amaç hak vermekse bir gecede korsan
taksi yasası içine eklenen bir maddeyle havacılık hizmetleri
neden grev yasağı kapsamına alınmıştır? Cevabını
biz verelim: Çünkü yapılan eylem Hükûmeti rahatsız etmiştir.
İşte bu tasarıda da Hükûmeti rahatsız edebilecek her türlü
fiilin önüne geçmek istenmektedir. Hava-İş grevinin engellenmesinde
ekonomik gerekçeler doğru değildir. Öyle olsaydı, Türk Hava Yolları
Bosnada 19 milyon 200 bin euroyu nasıl bırakırdı? Orada
yapılan zarar, ayrıca İranda bırakılan 50 milyon
dolar Türk Hava Yollarının ekonomik gerekçelerini bir kelimede, bir
çırpıda engellemektedir.
Hepinize
saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
44üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
44üncü madde
kabul edilmiştir.
45inci madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 45. Maddesinin ilk fıkrasındaki
ilgililerce kelimesinin o işyerinde çalışan işçiler ve o
işkolunda kurulu yetkili sendika şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Turgut Dibek Mustafa
Moroğlu
İstanbul Kırklareli İzmir
Musa Çam İzzet
Çetin Nurettin
Demir
İzmir Ankara Muğla
Aytun Çıray Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İzmir Tekirdağ İstanbul
Özgür Özel
Manisa
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Moroğlu,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım
komisyonlarda görüşülüp belli bir mutabakata varıldıktan sonra
maddeleri önergelerle değiştirilen bir kanun
tasarısını burada bu gece sabaha kadar konuşup yasa hâline getireceğiz yine
çoğunluk oylarıyla.
Yani bir prosedürü
yerine getiriyormuşuz gibi anlaşılmasın, bence önemli bir
iş yapıyoruz hepimiz çünkü bu düzen hep böyle gitmez. Nasıl daha
önce hep olduğu gibi gitmediği gibi böyle de gitmeyecek ve
işçiler, işçilerin çocukları ya da bugün sayısı 650
bini bulan, zaman zaman 800 bine yaklaşan sendikalı işçilerin
sayısı yarın daha azaldığında bu işçilerin
çocukları yani çalışan işçilerin çocukları niye
sendikalı olamadıklarını ve işverenlere
karşı kendi haklarını daha özgürce niye
koruyamadıklarını bizim konuşmalarımızdan
öğrenecekler ve bu yasaya el
kaldıran arkadaşlarımızın çocukları da belki bu
tarihi deşip, çabalayıp çocukların önüne bunu serdiklerinde
Evet, benim annem babam da benim haklarımı korumak için gerekli
çabayı göstermemiş. diyecekler. Onun için gecenin dördü de olsa
beşi de olsa bu gelişmeleri, bu konuşmaları önemli
sayıyorum.
Hepimiz
aslında tarihe bir anlamda not düşüyoruz. Şimdi, bir tasarı
çıktıktan sonra neyin değişeceğini bizim işçilere
iyi anlatmamız lazım. Yani bugün işverenlerin herhangi bir
sendikaya, kendi sendikalarına üye olmalarının önünde bir engel
var mı ya da onların üye olmalarını zorlaştıran,
ama iktidar tarafından, ama kendi üstlerindeki başka güçler
tarafından baskı uygulayan bir güç var mı? Hayır, yok ama
işçiler açısından böyle bir durum, sadece bugün için değil
yani sadece sizin iktidarınız döneminde değil, daha önceki
iktidarlar döneminde de işçiler, sendikalı olmak isteyen işçiler
üzerinde her zaman bir baskı vardı ama bugün daha fazla.
Sadece
İzmirde mesela sendikalı, yasaya da konmuş ama bu yasa
çıktıktan sonra sendikada üye oldukları için işten
atılan Savranoğlu Deri işçilerinin durumu ne olacak, Billur Tuz
işçilerinin durumu ne olacak? Yani onlara bir fayda sağlayacak
mı ya da Bakanın da, AKP adına konuşan milletvekili
arkadaşlarımızın da bizim de üzerinde çok mutabık
kaldığımız 11 milyon işçi çalışırken
650 bin olan sendikalı işçi sayısı 1 milyona çıkacak
mı yani bir adalet sağlanacak mı? İşçiler
patronlarıyla pazarlık ederken, hem özlük hakları için hem
ücretleri için pazarlık ederken daha avantajlı duruma mı
gelecekler ya da varsa işçilerin yanlış davranışlardan
ötürü fabrikasını çalıştıramayan işverenin durumu
ne olacak? Burada bir yenilik mi sağlıyor? Yani çıkın
yarın, bu tasarı hazırlandıktan sonra Sayın
Bakanım, kanunlaştıktan sonra, bu tasarı
çıktıktan sonra deyin ki: Şu aksaklıklar, şu
aksaklıklar, şu aksaklıklar düzeldi ve bundan sonra iş ve
işveren barışı sağlandı, bundan sonra biz daha
çok üreteceğiz. Bunu mu sağlayacaksınız yoksa var olan
düzeni daha da devam ettirmek için bir oradan, bir buradan, bir artıdan,
bir eksiden, hem işverenleri hem işçileri, daha doğrusu
işçileri temsil ettiğini zanneden sendika ağalarını
nasıl temsil ettiğinizin, nasıl bir araya getirdiğinizin
başarısını mı sağlamış
olacaksınız?
Ama bu düzen böyle
gitmez değerli arkadaşlarım. Onun için bu görüşmeler
önemli, bu konuşmalar önemli ve elbette ki yarın işçiler evlerine
ekmek götüremediği için kendilerinden boşanan sevgililerine,
eşlerine ya da sendikalı oldukları için işten
atıldıkları zaman okuluna gönderemediği çocuklarına,
hep beraber seslenecekler ve şöyle diyeceklerdir, bu da sizin
omuzlarınızda bir ağır yük olarak kalacaktır,
tıpkı Nazımın dediği gibi:
Onlar, ümidin
düşmanıdır, sevgilim, diyecekler.
Akarsuyun, meyve
çağında ağacın,
Gelişip serpilen
hayatın düşmanı.
Çünkü, ölüm vurdu
damgasını alınlarına.
Çürüyen diş,
dökülen et,
Ve bir daha geri gelmemek
üzere,
Çekip gidecekler.
Ve elbette ki
sevgilim elbet,
Dolaşacaktır
elini kolunu sallaya sallaya,
Dolaşacaktır
en güzel elbisesiyle,
İşçi
tulumuyla,
bu güzelim
memlekette hürriyet.
Hep beraber sizin
de o günleri görmenizi diliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
45inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
45inci madde
kabul edilmiştir.
46ncı madde
üzerinde iki önerge vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 46. Maddesinin
başlığının "Toplu İş Sözleşmesi
Görüşmeleri için Çağrı" olarak değiştirilmesi ve
madde metni içerisindeki "toplu görüşme" kelimelerinin yerine
"toplu iş sözleşmesi görüşmesi" kelimesinin
getirilmesini, diğer maddelerde de aynı yönde değişiklik
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Özgür
Özel Aytun
Çıray Nurettin
Demir
Manisa İzmir Muğla
Tufan
Köse Musa
Çam
Çorum İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 46. Maddesinin (2) ve (3) nolu
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Özgür
Özel Aytun
Çıray Nurettin
Demir
Manisa İzmir Muğla
İzzet
Çetin Musa
Çam Tufan
Köse
Ankara İzmir
Çorum
(2) Bu süre
içerisinde çağrı yapılmaz ise toplu iş sözleşme yetki
başvuru süreci yeniden başlar.
(3)
Çağrıyı yapan taraf, toplu görüşmede ileri süreceği
tekliflerin bütününü çağrı süresi içinde karşı tarafa
vermek zorundadır. Çağrıyı alan taraf da kendi tekliflerini
toplu iş sözleşmesi görüşmelerine başlama tarihinde
çağrıyı yapan tarafa sunar. Vermemesi halinde toplu iş
sözleşmesi görüşmelerinde karşı teklif sunamaz. Ancak,
tarafların toplu görüşme gereği ileri sürecekleri tekliflerde
değişiklik yapma hakları saklıdır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Tufan Köse, iki önerge üzerinde de konuşacak.
BAŞKAN Sayın Köse,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
TUFAN KÖSE (Çorum) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; 46ncı madde üzerindeki
partimiz adına verilen değişiklik önergesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce son
günlerde Sayın Başbakanın ve özellikle bir kısım AKP
temsilcilerinin biraz da küçümseyerek, alaya alır gibi
davrandıkları Sayın Bülent Eceviti, 60lı
yılların efsane Çalışma Bakanı Sayın Bülent
Eceviti sevgi, saygı ve minnetle anarak konuşmama başlamak
istiyorum, niye bunu söyledim değerli arkadaşlarım çünkü
Türkiye'de işçi hakları adına toplu sözleşme adına
grev adına özgür sendikacılık adına, yapılan
işlerin başlangıcında rahmetli Bülent Ecevitin büyük
emeği vardır. Bu emeği verirken dönemindeki işçi
sendikalarının da çalışanların da öncülüğünü
yapmıştır, bu anlamda saygıyla anıyorum.
Yine, Bülent
Ecevit bununla da kalmamıştır, ilerleyen zamanlarda,
çalışanların yanında olduğunu Ne ezen, ne ezilen
hakça ve insanca bir düzen. sözüyle örneklemiş ve özetlemiş bir
Çalışma Bakanı ve Başbakandır.
Yine, Bülent
Ecevit, bir dakikanın İngilizcesini söylemek yerine afyon
yasağı getirmek isteyen emperyalist devletlerin bu isteğine
karşı çıkarak afyon üreticilerinin önünü
açmıştır.
Yine, Sayın
Bülent Ecevit, sevgiyle, saygıyla andığımız Sayın
Bülent Ecevit, 1974te, uzun yıllardan sonra ilk defa,
soydaşlarımızın can ve mal emniyetini almak üzere
Amerikanın da, Avrupadaki devletlerin de karşı
çıkmasına rağmen oradaki soydaşlarımız için Türk
askerini Kıbrısa göndererek Barış Harekâtına imza
atmış bir liderdir.
Yine, Sayın
Bülent Ecevit, çok önemli bir lider Sayın Bülent Ecevit, 2002
yılında, sizin daha sonra ötelediğiniz ve on yıl gecikmeyle
buraya getirdiğiniz. Sendikalar Kanunu, Toplu İş
İlişkileri Kanunundan önce İş Güvencesi Yasasını
çıkartmak üzere de o dönemin sendika başkanlarıyla, Güven
Parkta eylem yapan sendikacılarla büyük bir demokrasi ve demokratlık
örneği göstererek uzlaşmış, gece yarılarına kadar
Meclisi çalıştırarak o dönemin koalisyon koşullarına
rağmen İş Güvencesi Yasasını
çıkartmıştır.
Siz ne
yaptınız 2002nin 3 Kasımında iktidara geldikten sonra?
İş Güvencesi Yasasının yürürlüğe girmesinin ertelenme
gerekçesi olan toplu iş ilişkileri yasalarını on yıl
sonra bu Meclisin gündemine getirdiniz.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, ben, yasaya, topluca baktığımda,
bir örgütlü toplum alerjisi görüyorum, bir sendika
düşmanlığı görüyorum; sanki sendikalar bu memlekette
kalkınmanın, gelişmenin önünü kapatır, tıkar,
örgütlermiş gibi bir görüntü hissediyorum. Maalesef -partimizin sözcüleri
açıkladılar- bu barajlar yüzde 3e geldiğinde
Mevcut
sendikalarımızdan, baraj yüzde 1 olduğunda 10 sendika, baraj
yüzde 2 olduğunda 12 sendika, baraj
yüzde 3 olduğunda da 7 sendika, toplamda 29 sendika baraj altında
kalarak kapanacak hâle geliyor. Yani nedir bu sendika alerjisi? Hâlbuki, çok
öykündüğümüz Batılı ülkelere baktığımızda,
bütün gelişmiş, sanayileşmiş, kalkınmış
ülkelerin sendikalarının önünü açtığı ve
sendikalı işçilerin çalıştığı iş
yerlerindeki işçilerin mutluluğundan toplumun da mutlu olduğunu
hissetmişler ve sendikaların önünü açmışlardır. Örnek
olsun diye söylüyorum: Maalesef, ülkemizde, 10 milyon kayıtlı
işçiye karşılık şu anda 800 bin civarında
sendikalı işçimiz var. Bu sayı 2011 yılının Ocak
ayında Çalışma Bakanlığının
açıkladığı sayılarla 922 bin. Yani bir yıl
içerisinde bile 100 binin altında, sendikalar, işçi kaybetmiş,
üye kaybetmiş.
Peki, çok
öykündüğümüz Almanyada sendikalı işçi sayısı ne
kadar? Sayı da önemli değil işin esasında. Almanyada 8
milyon 600 bin sendikalı işçi var, dünyanın en
gelişmiş 3üncü sanayi ülkesi. Yetişkin nüfusa oranı bu
sendikanın, sendikalaşmanın yüzde 12. Keza İngilterede 7
milyon 559 bin, yetişmiş insan nüfusuna oranı yüzde 15, İtalyada
bu oran yüzde 23, Belçikada yüzde 32, İsveçte yüzde 51 yani
gördüğümüz gibi sendikalar ne gelişmenin ne de kalkınmanın
önündeki engeller değildir. Sendikalar, örgütlü toplumun, örgütlü
insanın, çalışan insanın örgütlü olmasının
ülkenin de önünü açacağının bir göstergesidir.
Değerli
arkadaşlarım, yine
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 46. maddesinin başlığının
Toplu İş Sözleşmesi Görüşmeleri İçin Çağrı
olarak değiştirilmesi ve madde metni içerisindeki Toplu
Görüşme kelimelerinin yerini toplu iş sözleşmesi
görüşmesi kelimesinin getirilmesini, diğer maddelerde de aynı
değişiklik yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Tufan
Köse (Çorum) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz
efendim.
BAŞKAN Sayın Köse
İZZET ÇETİN (Ankara)
Sayın Bakanım, bunun nesine katılmıyorsunuz, Toplu
görüşme diye bir kavram var mı toplu iş sözleşmesidir
aslı. Bürokratlarınız ne biçim bürokratlar, bu kadar da cehalet
olur mu?
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Köse.
TUFAN KÖSE (Çorum) Değerli
arkadaşlarım, az evvelki konuşmamda örgütlü olmanın
demokrasi için de mutlu toplumlar için de ne kadar önemli olduğunu,
gelişmiş toplumlar için ne kadar önemli olduğunu anlatmıştım.
Şimdi bunu biraz daha anlatmak istiyorum ve size de burada bir öneride
bulunmak istiyorum.
Siz, Meclisin değerli
temsilcileri, değerli milletvekilleri, bizler burada bir karar
alalım, sendikalaşma oranının en yüksek olduğu iş
yerlerinden alışveriş yapalım, sendikalı
işçilerin çok çalıştığı otellerde tatil
yapalım ki biz örnek olalım Türk toplumuna, bu coğrafyada
yaşayan halkımıza. Değerli arkadaşlar, tatile
gidiyoruz hepimiz, gittiğimiz yerlerde sendikalı işçilerin
çalıştığı otellerde çalışan personellerin
yüzleri gülüyor, hizmetin kalitesi de daha artıyor. Yani, sendikalı
işçiler üretimin de önünü açıyor, işletmenin de önünü
açıyor.
Maalesef, on yıllık
iktidarınız boyunca örgütlü toplumdan rahatsız oldunuz. Örgütlü
toplum, aydın toplum, bilinçli toplum sizleri rahatsız etti. Hep
istediniz ki biat eden, belli cemaatlerin belli tarikatların
tedrisatından geçmiş bir halk topluluğu olsun ki sizlerin
uyguladığı bu adaletsiz ve eşitsiz düzene itiraz
edemesinler. Bizler şunu istiyoruz, geçmişten beri, altmış
yılı aşkın süredir iktidar olmayan sol partiler olarak; bizim
isteğimiz, örgütlü olsun, bilinçli olsun, aydın olsun ki
gelişmenin önündeki bütün engeller de kalksın.
Yine arkadaşlar, 1990
yılında ülkemizdeki sendikalı işçi sayısı,
sendikalılaşma oranı
yüzde 22 iken 2010 yılında bu oran, bundan iki sene önce, yüzde
6lara düşmüş. Bu Sendikalar Kanununun çıkmasıyla da bu
oran herhâlde yüzde 3lere, 2lere inecektir.
Yine bu yasayla örgütlü
toplumdan duyduğunuz rahatsızlığı dile getiriyorsunuz.
Grev oylaması için işçilerin yüzde 50sinin greve evet demesini
istiyorsunuz; bu da bu yasanın bir göz boyamacası.
Yine, grev
yasakları, grev erteleme, grev durdurma gibi 12 Eylül yasakları da
hâlâ bu yasanın özünde ve ruhunda devam ediyor. Biz beklerdik ki, 12 Eylülün
ortadan kaldırdığı hak grevi de bu yasayla birlikte
düzenlensin, işçiler toplu sözleşmenin uygulanmasından
doğan rahatsızlarını da grev gibi bir demokratik bir
tepkiyle dile getirebilsinler. Ama sizler, hak grevinin ne olduğunu bile
belki birçoğunuz bilmiyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, sendikalar, çalışanların
bilinçlenmesinde, eğitiminde, ekonomik ve sosyal haklarının
alınmasında bütün dünyada yüz elli - iki yüz yıldır
sanayileşmenin başlamasıyla birlikte öncü rolleri
oynamışlardır. Bu yasayla sendikaların oynadığı
bu öncü rolü de kısıtlıyorsunuz.
Şunu belirtmek
istiyorum, şunu söylemek istiyorum: Elbette sizin istediğiniz toplum
bu toplum ama sanmayın ki bu devran böyle kalır, sanmayın ki bu
devran böyle devam eder. Bu coğrafyada yaşayan halklar, bu coğrafyada
yaşayan insanlar, bu coğrafyada yaşayan mazlum insanlar binlerce
yıldır bu adaletsiz ve zalim düzene karşı örgütlü
tepkilerini göstermişlerdir bundan sonra da göstereceklerdir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
46ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
46ncı
madde kabul edilmiştir.
47nci madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 47.
maddesinin (2) Nolu fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa Çam Sakine
Öz
Ankara İzmir Manisa
(2) Taraflar, çağrı tarihinden itibaren otuz gün
içinde ilk toplantıyı yapmak zorundadırlar.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER
(Kayseri) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Sayın Özel, buyurunuz.
(CHP sıralarında alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanununun
47nci maddesi üzerindeki önergemiz üzerine söz aldım. Hepiniz
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önceki konuşmamda dedim ya:
Siyasi bir rahatsızlık olarak, siyasi migren
rahatsızlığı var Hükûmetin. diye. Onu niye söyledim? Biraz
önce dinleyememiş olanlar için: Migren hastaları,
aydınlıktan ve migren hastaları sesten rahatsız olurlar. O
yüzdendir herkesin sesini kısmaya çalışmanız ve o yüzdendir
her geçen gün ülkeyi biraz daha karanlığa doğru götürmeniz,
demiştim. Bu konuyla ilgili sadece biz bunları söylemiyoruz. Bir
zamanlar çok kutsanan, güpegündüz uğrunda büyükşehir belediye
başkanınız tarafından havai fişekler patlatılan
Avrupa Birliğinin İlerleme Raporu bakın neler söylüyor. Avrupa
Birliği İlerleme Raporu diyor ki: Birçok kez öğrenci haklar,
çevre, Yüksek Öğretim Kurumu faaliyetleri ve sendikal hakları ile
ilgili gösterilerde, güvenlik güçleri tarafından göstericilere
orantısız güç kullanılmıştır. Avrupa
Birliği İlerleme Raporu diyor ki: Özel sektördeki sendikaların
yasal çerçevesini değiştiren Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısı henüz kabul edilmemiş, Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu havcılık sektöründeki
grevlerin yasaklanması amacıyla mayıs ayında
değiştirilmiştir. Bu değişiklik Türkiyenin iç
mevzuatını Avrupa Birliği ve ILO standartlarından daha da
uzaklaştırmıştır. Avrupa Biriliği İlerleme
Raporu diyor ki: Çalışanlar mevcut mevzuatta işçilere
tanınan sınırlı haklardan her zaman
yaralanamamaktadırlar. Sendika üyeliği nedeniyle işçilerin
işten çıkarılması vakaları son derece fazladır.
Devlet, sendikaların iç işlerine sürekli olarak müdahale
etmiştir. diyor Avrupa Birliği İlerleme Raporu.
Sendikaların iş yavaşlatması ve gösteri yapması
düzenli olarak kısıtlanmıştır ve bazı durumlarda
güvenlik güçlerinin güç kullanmasıyla engellenmiştir. Birçok sendika,
sendika eylemcisi polis baskını suçlamalarla veya terör
faaliyetlerinde bulunma iddiasından dolayı hapis cezalarıyla
karşı karşıyadır. diyor Avrupa Birliği
İlerleme Raporu. Sendikalar tarafından yapılan toplu eylemler
birçok kısıtlamaya maruz kalmaktadır. Türkiye grev hakkını
aşırı derecede kısıtlamaktadır. diyor Avrupa
Birliği İlerleme Raporu. Türkiyede mesleki kategorilerde veya belli
sektörlerde sendika kurma veya sendikaya katılma hakkı
aşırı derecede kısıtlanmış. Savunma
Bakanlığında çalışan sivil memurlar bu duruma iyi bir
örnek teşkil etmektedir. diyor ve işte, bu Avrupa Birliği raporları
Başmüzakerecinin bütün ilgi alanı Twitter olunca böyle
çıkabiliyor. Bir ülkenin Avrupa Birliği vizyonu 140 karakterle
sınırlı olunca bu tip raporlarla
karşılaşabiliyorsunuz. Eğer müzakereciniz Egemen
Bağışsa Egemen Bağış size böyle soğuk bir
espri yapabiliyor.
Burhan Kuzunun o
fırlatıp attığı rapor var ya, çöp kutusuna
attığı, gerçekten korku filmi gibi, Kuzuların
Sessizliği ve Sayın Burhan Kuzu keşke burada olsa da onunla
şunu konuşabilsek: Siz sadece raporu atmadınız Sayın
Burhan Kuzu, işçimizin, emekçimizin, esnafımızın,
öğretmenimizin, çiftçimizin, kadınlarımızın,
gençlerimizin, çocuklarımızın gelecekle ilgili
umutlarını da çöpe atıyorsunuz, hayalleri çöpe atıyorsunuz,
çöpe attığınız keşke sadece bir tek rapor olsa, çöpe
attığınız koskocaman bir ülkenin geleceği ve onun Türküyle,
Kürtüyle, Lazıyla, Çerkeziyle işçi sınıfı, emekçi
sınıfının sizden olan beklentileri.
Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğiyle kol kola girip patron dostu bir sendika yasası,
patron dostu bir sendikalar kanunu çıkarmayı başarıyorsunuz
burada. Biraz önce anlattığım demokrasi korkusundan
beslenmektedir bu. Çünkü sendikaların yapı ve işleyişleri
yasayla sınırlandırılmaya devam ediliyor çünkü
sendikaların tüzüklerine bırakılması gereken birçok konu
ayrıntılı biçimde bu kanunla düzenleniyor çünkü iş kolu
barajı düşürülürken baraj mantığı korunuyor, askerî
üyelik koşuluya yeni de bir baraj getiriliyor, evet. Öngörülen iş
kolu barajı, mevcut yetkili sendikaları, yetkisiz bırakma
riskini taşıyor mu? Evet, taşıyor. İş kolu
barajının dört yıl yüzde 1, sonra yüzde 2, devam eden
yıllarda da yüzde 3 uygulanmasına bir mutabakat
sağladınız yandaş sendikalarınızla ve ilk dört
yıl 10 sendika, sonraki iki yıl 12 sendika ve sonraki yıllarda
da 7 sendika, toplamında 29 sendika baraja takılarak kapanacak.
İnanın, buna 12 Eylül bile cesaret edememişti ama boynuz
kulağı geçti, Kenan Evren sizinle gurur duyuyor.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
47nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
47nci madde
kabul edilmiştir.
48inci madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısının 48'inci maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşenur
Bahçekapılı Ahmet
Aydın Mehmet
Doğan Kubat
İstanbul Adıyaman İstanbul
Tevfik
Ziyaeddin Akbulut Hakan
Çavuşoğlu Bedrettin
Yıldırım
Tekirdağ Bursa Bursa
Mustafa
Kemal Şerbetçioğlu
Bursa
"(1) Toplu
görüşmenin sonunda bir anlaşmaya varılırsa dört nüsha
olarak düzenlenecek olan toplu iş sözleşmesi, taraf temsilcilerince
imzalanır ve iki nüshası altı işgünü içinde
çağrıyı yapan tarafça görevli makama tevdi edilir. Görevli makam
sözleşmenin bir nüshasını Bakanlığa gönderir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 48. Maddesinin (2) Nolu fıkrasına
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Sakine Öz Özgür
Özel Aytun
Çıray
Manisa Manisa İzmir
Musa
Çam İzzet
Çetin
İzmir Ankara
"İşçi
Sendikası da imzalanan toplu iş sözleşmesini üyelerine yazılı
veya dijital yollarla duyurur."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet de katılmıyor.
Buyurunuz
Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toplu
İş İlişkileri Kanun Tasarısının 48inci
maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi, çeşitli konulardaki göstermelik düzenleme yapma
tutumunu bu tasarıda da göstermiştir. Geçen gün bir yazar, AKPnin
bir tutumunu köşesinde şöyle özetliyordu: Demokrat ve
özgürlükçülüğü kimselere bırakmadan, arkadan dolanma,
kılıfına uydurma, uluslararası mevzuata
sığdırma kurnazlığı. Bakınız,
partinizin adında adalet var. O hâlde, en başta adil olmanız
beklenmez mi?
AKP 12 Eylül
yargılaması bizim dönemimizde başladı. diyor. Gerçek bir
yargılama olup olmadığını hep birlikte göreceğiz.
Peki, 12 Eylülü yargıladığını gururla söyleyen bir
partinin hazırladığı kanunlarda da darbe zihniyetinin
temizlenmesi gerekmez mi? Hatırlarsınız, 12 Eylül sonrası
döneminin İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı:
Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde
diyordu. Evet, bir bildiği vardı ki böyle konuşuyordu çünkü 12
Eylül işçilere, emekçilere karşı yapılmış bir
darbeydi. Zaten darbecilerin ilk yaptığı işlerden biri
grevi yasaklamak, DİSKi kapatmak oldu. 12 Eylülden bu yana nüfus 75
milyona, ücretli nüfus 15 milyona ulaştı ama toplu sözleşme
hakkını kullanabilenlerin sayısı 500 bini bulmuyor.
Geçtiğimiz
günlerde Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Sönmez köşesinde
yazdı. İstatistiklere göre AKP döneminde grev hakkını
kullanabilenlerin sayısı 2010 yılında 100i bile
bulmadı, 800lerde kaldı. Peki, o zaman 12 Eylülle
hesaplaştığını söyleyen bir Hükûmetin böyle bir
tasarı hazırlarken, o günlerde darbeciler işverenlerin yüzünü
güldürmüşken, bugün işçilerin yüzünü biraz olsun güldürmesi gerekmez
mi? Oysa bugün emekçiler, haklarını almak için grev yapamaz hâle
getirilmişse sormak gerekiyor: 12 Eylülle hesaplaşıyor musunuz yoksa
onun topluma ödettiği hesaplara yenileri mi ilave ediliyor? Toplu
Sözleşme Yasası çıkarıyorsunuz, ortada grev yok.
Şimdi, bu tasarıya bakıyorsunuz, gerçek bir grev hakkı yine
yok. İşçilere, kamu emekçilerine en temel haklarını
vermeden 12 Eylülle hesaplaşma sözleri havada kalacaktır, bunu
unutmayın. Bazı hakların göstermelik olarak verilmesi, hiç
verilmemesinden daha kötüdür.
Bakınız,
bazı ülkelerin adında cumhuriyet vardır ama rejimlerinin
cumhuriyetle ilgisi yoktur. Bazıları konuştuğunda iki
lafın başında demokrasiden bahsederler oysa
tutumlarının demokratlıkla hiç ilgisi yoktur. Bu tasarıda
da bunlara benzer bir çelişki var. Grev hakkı veriyormuş gibi
yapılıyor ama aslında grev yapmak imkânsıza yakın.
Bir örnek vereyim:
Tasarıda Bakanlar Kuruluna yine grev erteleme hakkı veriliyor,
deniliyor ki: Karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni
bir grev veya lokavt genel sağlığı veya ulusal
güvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta
grev ve lokavtı altmış gün süreyle erteleyebilir. İlk
bakışta bu yaklaşım doğru gibi görülebilir, genel
sağlıktan ve ulusal güvenlikten daha önemli ne var diye düşünülebilir
ama bu kavramların içine neler sokulabildiğini geçmişte gördük; lastik
işçilerinin, cam işçilerinin grevleri bu gerekçelerle engellendi. Bir
başka deyişle işçilerin en temel hakları Bakanlar Kurulunun
insafına bırakılmış oluyor.
Tasarıya
göre, genel grev, dayanışma grevi, hak grevi yapmak yasak. Size
soruyorum, bunlar yokken grev hakkı var denilebilir mi?
Yine bir
başka hüküm, yine bu tasarıdan okuyorum: Grev esnasında greve
karar veren sendikanın kusurlu hareketi sonucu, grev uygulanan iş
yerinde neden olunan maddi zarardan sendika sorumludur.
Değerli
milletvekilleri, işçiler grev yaparken zaten üretimden gelen güçlerini
kullanmıyorlar mı? Elbette o işletme zarar edecek, başka ne
beklenir? Burada kastedilen başka şeyse, bunu yasaya açık
açık yazmalısınız yoksa her grevde işveren zarar ediyorum
diye mahkemeye koşacaktır. Bu hususu da dikkatinize sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; elbette işçilerin, kamu
emekçilerinin greve hiç gereksinim duymayacakları ortamların
hazırlanması en büyük dileğimizdir ama bu bir hayaldir.
Bu nedenle 12 Eylülün
zihniyetini koruyan böyle göstermelik yasalar yerine emekçilerin en doğal
haklarını onlara teslim eden sendikaların önünü çeşitli
barajlarla kesmeyen düzenlemeler yapmanızı diler, hepinize
saygılar sunarım.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Önergeyi
oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısının 48'inci maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe Nur
Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
(1) Toplu
görüşmenin sonunda bir anlaşmaya varılırsa dört nüsha
olarak düzenlenecek olan toplu iş sözleşmesi, taraf temsilcilerince
imzalanır ve iki nüshası altı işgünü içinde
çağrıyı yapan tarafça görevli makama tevdi edilir. Görevli makam
sözleşmenin bir nüshasını Bakanlığa gönderir."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
Bürokrasiyi azaltmaya dönük bir önergedir, katılıyoruz efendim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Türkiye
İstatistik Kurumu, İşgücü Maliyeti ve Kazanç Yapısı
Araştırmaları ile işyerlerinin toplu iş
sözleşmesinde olma durumuna göre istatistik üretmekte ve
yayımlamaktadır. Toplu iş sözleşmesi istatistikleri
2012-2017 Resmî İstatistik Programı çerçevesinde Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı sorumluluğunda bulunmakta ve
Çalışma Hayatı İstatistikleri adlı yayınla söz
konusu istatistiklere yer verilmektedir. Bu nedenle, toplu iş
sözleşmesinin tekrar Türkiye İstatistik Kurumuna gönderilmesine
ihtiyaç bulunmamaktadır. Değişiklik, bürokrasinin
azaltılmasını amaçlamaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu
önerge doğrultusunda 48inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
48inci madde kabul edilmiştir.
49uncu madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 49. Maddesinin (1) Nolu
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve (2) nolu fıkranın eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa
Çam Kazım
Kurt
Ankara İzmir Eskişehir
(1) Toplu görüşme için
kararlaştırılan ilk toplantıya taraflardan biri gelmez veya
geldiği hâlde görüşmeye başlamazsa, toplu görüşmeye
başladıktan sonra toplantıya devam etmezse veya taraflar toplu
görüşme süresi içerisinde anlaşamadıklarını bir
tutanakla tespit ederlerse ya da toplu görüşme süresi anlaşma
olmaksızın sona ererse, taraflardan biri
uyuşmazlığı altı işgünü içinde görevli makama
bildirir.
(2) İşveren
tarafının ilk görüşmeye gelmemesi halinde, durumun görevli
makama bildirilmesinden itibaren, görevli makamın durumun tespitine
ilişkin resmî yazısının işçi sendikasına
tebliğinden itibaren işçi sendikası grev kararı alabilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Sayın Kurt, buyurunuz.
KAZIM KURT
(Eskişehir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının 49uncu maddesiyle ilgili vermiş
olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
örgütlenme özgürlüğünün sonuna kadar kullanılamadığı
bir ülkede, çıkarılan sendikalar ve toplu iş ilişkileri
yasasının ruh olarak işçi lehine, işçi yararına,
çalışanlardan yana bir yasa olması mümkün değildir.
Örgütlenmek isteyen işçilerin, emekçilerin üzerine gaz bombası, biber
gazı ve copla saldıran bir iktidarın, onların lehine ve
yararına bir yasa yapmasını beklemek de çok doğal bir olay
değildir.
Dikkat ederseniz,
yasanın özü uyuşmazlık üzerine kurulmuştur. Oysa, öyle bir
çağda yaşıyoruz ki iş ilişkilerinde tarafların
esasen uzlaşması üzerine bir sistem oluşturulması gerekir.
Uzlaşmayı istememek kadar, uzlaşmayı ötelemek kadar
çağ dışı bir uygulama düşünülemez.
İşverenlerimizin uyuşmazlık tutmak üzere, sözleşme
yapmamak üzere bir çalışma hayatı içerisinde kendilerini
gösterebilmelerini savunmak 21inci yüzyılda, çağdaş ülkelerde
asla düşünülmemesi gereken bir noktadır. Özelikle, hak grevinin
olmadığı bir ortamda işçi sendikalarının toplu
iş sözleşmelerinde nasıl hareket etmeleri gerektiği,
nasıl davranmaları gerektiği konusunda hiçbir alternatif ortaya
çıkmamıştır. Bu yasada, uyuşmazlıklar tespit
edildikten sonra bir tarafın altı iş günü içerisinde bir ilgili
merciye müracaatını zorunlu kılan bir madde getirmek suretiyle,
sanki Siz uzlaşmayın, siz uzlaşmazsanız bu işin arkasından
menfaat elde edeceksiniz. der gibi bir yasa çıkarmak çok doğru bir
şey değildir.
O nedenle bu
önergeyi veriyoruz ve bu önergede diyoruz ki: Tüm yorumları işçi ve
çalışanlar lehine, örgütlü toplumlar lehine yaparak bir
çağdaş yasa yapalım. Oysa Türkiyede şu anda uygulanmakta
olan ve bundan sonra bu yasayla uygulanacak olan sistem, sürekli, çalışanlar
aleyhine, örgütlü toplumlar aleyhine ve sendikalar aleyhine bir gelişme
içerisinde; güçlü olanın haklı sayıldığı ve
haklı olanın da maalesef kullanacak bir güç bulamadığı
bir ortamda bu uyuşmazlıkları dile getiren, bu
uyuşmazlıkları çözme yönünde hiçbir çaba harcamayan sistem.
Dolayısıyla,
ara bulucu, özel hakem, Yüksek Hakem Kurulu gibi grevi dışlayan,
çalışma yaşamının temelinde esas olan işçi ve
emekçiden yana bir grev olgusunu yasaklayan bir kanun yaptıktan sonra, bu,
uyuşmazlıkları hangi yöntemle çözecek olursanız olun,
işçinin ve emekçinin aleyhine bir uygulama olacaktır.
Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, Türkiyede sosyal demokrasinin, sosyal devletin,
demokratik devletin ve hukukun üstünlüğünün sonuna kadar uygulanması
gerektiğini düşünen bir parti olarak bu yasanın bu maddesine da
karşı çıkıyoruz çünkü sosyal taraflar arasında bir
uzlaşmayı denemeden başlayan bu yasa yapma
çalışması, toplu iş ilişkisi içerisinde de,
sözleşme düzeni içerisinde de hiçbir uzlaşmayı denemeyen bir
mantık getirmektedir. Bu mantığın kabul edilebilir
olması asla düşünülemez.
Türkiye ne zaman toplu iş sözleşmesini, grev
hakkını sonuna kadar kullanacak bir hâle, örgütlenme özgürlüğünü
sonuna kadar açacak bir hâle gelirse o zaman bu ilişkiler
gerçekleşmiş olur ve biz o zaman zaten uluslararası
sözleşmelerle yüklendiğimiz, taahhüt altına girmiş
olduğumuz yükümlülüklerimizi tam anlamıyla yerine getirmiş
oluruz diye değerlendiriyoruz.
Önergemize destek vermeniz gerektiği
düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kurt.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
49uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
49uncu madde kabul edilmiştir.
Madde 50 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı
Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 50.
Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Özgür
Özel Aytun
Çıray
Muğla Manisa İzmir
İzzet Çetin Musa Çam
Ankara İzmir
Uyuşmazlığın Tespiti
Madde 50- Uyuşmazlık yazısını
alan görevli makam altı işgünü içinde tarafların özel hakeme
başvurduklarını belirten yazısını
almadığı takdirde üç işgünü içinde uyuşmazlığı
belirleyen bir tutanak düzenler ve tutanağı en geç üç işgünü
içinde taraflara tebliğ eder.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Bu önerge ara buluculuk müessesesini
kaldırıyor. Ara buluculuk müessesesi demokratik bir yöntem,
kalkmasını doğru bulmuyoruz. Onun için katılamıyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Gerekçenin
okutulmasını istiyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulamada sadece toplu pazarlık sürecini uzatmaktan
başka bir işlevi olmayan resmî ara buluculuk mekanizmasının
kaldırılması teklif edilmektedir.
BAŞKAN Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
50nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
50nci madde kabul edilmiştir.
51inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu
İş İlişkileri Kanun Tasarısının 51.
Maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa
Çam Ayşe
Nedret Akova
Ankara İzmir Balıkesir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL
TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yüksek Hakem
Kurulunun başında Yargıtay 9un Başkanı var. Yani bunu
kaldırdığımızda yerine neyi ikame edeceğiz, o yer
almadığı için katılamıyoruz.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Yüksek Hakem Kurulu, 12 Eylül döneminin anti demokratik
kurumudur. Özgür toplu pazarlık hakkına müdahale anlamına gelen
bu düzenlemenin valığını koruyor olması, ILO'nun 98
Sayılı sözleşmesine aykırılık halinin devam
niteliğindedir. YHK'nın kaldırılması teklif
edilmektedir.
BAŞKAN
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
51inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 51inci
madde kabul edilmiştir.
52nci madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 52. Maddesinin (1) nolu fıkrasında hak
kelimesinden sonra gelen çıkar kelimesinin menfaat olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL
TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak?
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) Doğan Bey konuşacak.
BAŞKAN Sayın
Doğan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
DOĞAN ŞAFAK
(Niğde) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197
sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının 52nci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
Ülkemizde emek kesimleri
her zaman ezilen sınıfta yer almış ve mücadelelerini de bu
yönde gerçekleştirmiştir. 12 Eylül darbesiyle beraber emekçi
sınıfının sendikal hakları ellerinden alınmış
ve yasaklamalarla karşı karşıya
bırakılmıştır ancak işçi sınıfının birleşmesi
ve başkaldırısıyla 1980lerin sonunda gerçekleşen
bahar eylemleri siyasetin talepleri görmesi hususunda etkili olmuş,
yapılan yeni sözleşmelerle iyileştirmeler
gerçekleştirilmiştir. O dönemde yasaklanan işçi
sınıfının, çalışma koşulları ve
hakları ellerinden alındığı için, Türkiyenin emek ve
tarım alanında ciddi gerilemesine sebep olmuştur. Bugün
emekçilerimizin örgüt bilincinden kopuk olmasının temel gerekçesi
1980 sonrası süreçtir; diğer bir ifadeyle, 1980 öncesi
milyonları bulan sendikal hareketler bugün binlerle ifade edilmektedir.
AKP Hükûmeti emek
sınıfının yanında yer alacağına, kolluk
kuvvetleriyle, gazıyla, copuyla, orantısız güç kuvvetleriyle
sürekli emekçilerimizin karşısında olmuştur. Son olarak,
4+4+4 yasa teklifinde haklı mücadeleleri doğrultusunda tepkilerini
ortaya koyan emek sınıfının önemli bir dalı olan
öğretmenlerimizi, hem de demokrasinin kalbi olan Türkiye Büyük Millet
Meclisine
Sayın
milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz kanun
tasarısının 52nci maddesinde, menfaat
uyuşmazlığında özel tahkime gidilmesi hâlinde hakem
kararı toplu iş sözleşmesi niteliği
kazanacağından taraflar bu suretle grev ve lokavt yetkilerini
kullanmaktan feragat etmiş sayılmaktadır.
Genel
itibarıyla durum işçilerin ve sendikaların aleyhinedir. 52nci
maddeyle işçilerin grev hakları ortadan
kaldırılmıştır çünkü genelde işverenler lokavta
başvurmaktan kaçınmaktadırlar. Siyasi amaçlı grev ve
lokavt, genel grev ve dayanışma grevini yasalaştıracak
düzenlemeler içermemektedir. Devamla, yasa tasarısında Sendika
kavramı yerine Kuruluş kavramı getirilmiş, böylelikle
Sendika kavramı içi boş bir hâle dönüştürülmüştür. Fiilî
olarak korku kültürü ile baskılar oluştururken, iktidara yakın
sendikalar tanımı yaratılırken bu şekilde kanunda
belirtilmesi sendika hareketleri bitirmektedir. AK PARTİ Hükûmeti, ABnin
kıstaslarını yerine getirmeye çalışırken,
aynı zamanda maddeler üzerinde yapmış oldukları ince
düzenlemelerle, işçi sınıfının haklarını da
ellerinden almaktan geri kalmamıştır. Komisyon raporunda,
tasarının, Anayasa değişiklikleri, uluslararası
düzenlemelerin ve güncel gereksinmelerin dikkate alınarak
hazırlandığı belirtilmiştir. Buradan sormak istiyorum:
Bu yasa teklifi, daha nasıl bir anayasa için
çalışıldığı, nasıl düzenlemeler getirildiği
belli olmamasına rağmen neye, hangi kriterlere dikkat edilerek
hazırlanmıştır?
Yine, bu yasa
teklifi hazırlanırken sendikalarımızın görüşü
alınarak mı yapılmıştır? Gerçi
iktidarınızın tek tip insan yetiştirme kültürü, bizden
veya bizden olmayan, ötekileştirme mantığıyla ülkeyi
yönettiği ne yazık ki acı bir gerçektir.
Sendikaların
oluşması, tüm dünya ve mevcut iktidarlara karşı hak arama
gereksiniminden doğmuştur. AK PARTİ İktidarı ise,
yandaş medya, candaş şirketler, yanında olan sendikalar,
yakınında bulunan sermayeler oluşturma adına demokrasinin
vazgeçilmez unsuru olan demokratik kitle örgütlerimizi yok etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, Millet Meclisinden sesleniyorum: Bu gidişat iyi
değil, sizin gittiğiniz yol Türkiyeyi çıkmaza sokmaktadır.
Türkiyenin sigortası olan Cumhuriyet Halk Partisi olarak sizleri bir kez
daha uyarıyoruz.
Bu
düşüncelerle, 52nci maddenin bu şekilde, demokrasi
hayatımıza bir şey katmayacağını belirtiyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyoruz: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
52nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
52nci madde
kabul edilmiştir.
53üncü madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 53. Maddesine (3) nolu fıkra olarak
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam Ayşe
Nedret Akova
Ankara İzmir Balıkesir
(3) Eda
davasına konu olan uyuşmazlıklarda ayrıca yorum davası
açılamaz. Edaya konu olan uyuşmazlık hususunda mahkemenin
yapmış olduğu tespit hükmü resen aynı uyuşmazlık
konularında da uygulanır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Ayşe Nedret Akova.
BAŞKAN Sayın Akova,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NEDRET
AKOVA (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının
53üncü maddesi üzerinde konuşmak için söz almış
bulunmaktayım.
Gerekçede
belirtilen toplu iş ilişkilerini düzenleyen kanunların
özgürlükçü bir tutumla ele alınması gerekliliğine yapılan
vurgu, maddeler hazırlanırken unutulmuş gözüküyor. Bu kanun
tasarısı ile Türk endüstri ilişkileri sistemini ileri
taşımak, çağın gereklerini yansıtması ve Türk
çalışma hayatının sorunlarına köklü çözüm getirmek
mümkün değildir. 12 Eylül yargılanmak isteniyorsa önce onun
yarattığı toplumsal ilişkileri bozan antidemokratik bütün
kanunları yürürlükten kaldırmak için uğraşmak gerekiyor.
Eğer 12 Eylülün antidemokratik yasaları üzerine kurulu bütün
yozlaşmış ilişkileri yeni baştan düzenleyeceksen 12
Eylülü gerçekten yargılaman mümkün değildir.
12 Eylülün Türk
endüstri ilişkilerini emek aleyhine bozan 2821 ve 2822 sayılı
yasalarını baştan yazmazsan, öyle sözde laflarla,
hesaplaşılıyormuş gibi dar kapsamlı
yaklaşımlarla 12 Eylülün yarattığı tahribat düzelemez.
Fiiliyatta o düzenin bütün yozlaşmış antidemokratik düzenini sil
baştan -evrensel standartlarda- bütün tarafların görüşleri ve
onayıyla tekrar inşa etmek gerekmektedir. 12 Eylül
yargılamasının simgesel kalmaması için, uygulamada
yarattığı tahribatları ortadan kaldırmak gerekiyor. O
zaman anlaşılacak sözde mi demokratsın, özde mi
demokratsın.
12 Eylülün,
emeğin sömürülmesinin önünü açan tüm sendikalar, özgürlükleri
kısıtlayan, toplu sözleşme hakkını yok eden
düzenlemelerinin tamamen ILOnun 87 ve 98 nolu sözleşmeleri ve Avrupa
Konseyi Sosyal Şartına uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Ancak, bu
tasarı gösteriyor ki 12 Eylülün yasakçı zihniyeti hâlen devam
etmektedir.
Emeğin
güvencesiz bir şekilde esnek çalışma biçimlerine
zorlanmasını, çalışma hayatından doğan haklarının
gasbedilmesini engellemek ve iş ilişkilerinin
demokratikleşmesini sağlamaktan uzak olan bu kanun
tasarısı, 12 Eylülün yasakçı zihniyetini
taşımaktadır. Ülkemizde, gönül isterdi ki toplumun her kesimini
ilgilendiren bir kanun tasarısının, Avrupa Birliği
müktesebatına uyum çerçevesinde çıkartılmak istenmesiydi.
Üstelik, bu amaçla çıkartılmak istenen yasa tasarısı,
ILOnun normlarına uygun hükümler getirmemektedir. Sendikal hakların
demokratikleşmesi hususunda, gerekli olan radikal çıkış ve
reform hâlen yoktur. AB, ILO ve ilgili taraflara verilen sözlerin hiçbiri
yerine getirilmemiştir. İkili barajın korunması, iş
kolu sayısının azaltılmasıyla barajların
uygulamada daha da yükselecek olması, sendikal özgürlükleri önemli ölçüde
kısıtlamaktadır.
Gemi yapım ve
deniz taşımacılığı, liman, ardiye ve antrepoculuk
gibi iş kollarının kurulmasının, bazı iş
kollarının birleştirilmesi ya da parçalanmasının hangi
gerekçeyle yapıldığını anlamak mümkün. İş
kollarında yapılan azalma, birleştirme ve parçalama uygulamasının
arkasında hiçbir bilimsel ve evrensel dayanak yoktur. Üstelik iş
yerlerinin hangi iş koluna gireceğinin yönetmelik ile tespit edilmek
istenmesi, sendikal haklar üzerinde vesayeti devam ettiren antidemokratik bir
yaklaşımdır.
Yüksek Hakem
Kurulu sisteminin geliştirilerek sendikaların toplu sözleşme
haklarının baskıya alınmak istenmesi, sendikal
özgürlüklerin genişletilmesi amacıyla nasıl
bağdaştırılmaktadır. 12 Eylül döneminin antidemokratik
kurumunun devam ettirilmek istenmesi, grev ertelemelerinde Yüksek Hakem
Kuruluna zorunlu başvuru koşulunun getirilmesi, antidemokratik ve hak
alma, elde etme sürecini baltalayan bir yaklaşımdır.
İş yeri
ve çevresinde greve katılanlar veya grev gözcüleri için işçiler veya
işçi sendikası tarafından kulübe, baraka ve çadır gibi
barınma vasıtaları kurulmasının yasaklanması,
sendikal hakları genişletmek anlayışıyla uzaktan
yakından ilgisi olmayan antidemokratik yaklaşımlardır. Bu
kanun tasarısı, neoliberal politikalar anlayışına
uygun olarak, emek ve sermaye arasındaki eşitsizliği devam
ettirecek ve emeğin haklarının yok edilmesine olanak
tanıyacaktır.
Umudumuz,
emeğin haklarını güvence altına alacak, koruyacak ve
geliştirecek düzenlemelerin hayata geçirileceği sendikal özgürlükleri
genişletecek yasal düzenlemelerin bir gün yapılmasıdır.
Emeklilere, taşeronlara, çıraklara, evde çalışanlara,
stajyerlere
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE NEDRET
AKOVA (Devamla) Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akova.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
53üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
53üncü madde
kabul edilmiştir.
54üncü madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu tasarısının 54üncü maddesinin birinci
fıkrasındaki bakan dairesi başkanının ifadesinin
bakmakla görevli dairelerin başkanlarından en kıdemli
olanının olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe Nur Bahçekapılı Ahmet Aydın Mehmet Doğan
Kubat
İstanbul Adıyaman İstanbul
Hilmi Bilgin Volkan
Bozkır Hamza
Dağ
Sivas İstanbul İzmir
Orhan
Karasayar Nihat
Zeybekci
Hatay Denizli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 54. Maddesinin kanun metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz
efendim.
BAŞKAN Sayın Çetin,
buyurunuz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii burada konuşurken soru sormak olmaz ama Yüksek
Hakem Kurulu nedir? diye sorsam, çalışan herkes, özellikle emekli
olan işçiler ve 12 Eylül döneminde çalışma
yaşamının içinde bulunan herkes Çanımıza ot
tıkan kurum diye söyler. 12 Eylülle darbe yapanlar, sendikal hak ve
özgürlükleri, işçilerin uzun yıllar mücadeleyle elde etmiş
oldukları haklarını bu kurum eliyle geri aldılar, bu kurumu
kullanarak geri aldılar.
Şimdi, siz
gerçekten darbelerden söz ediyorsunuz, zaman zaman 12 Eylül
kurumlarını temizlemekten söz ediyorsunuz. Tabii, devletin tüm
kurumlarını çökerttiniz ama 12 Eylülün antidemokratik ne kadar kurumu
varsa dört elle sarıldınız. Bunlardan bir tanesi de Yüksek Hakem
Kurulu. Bu tasarıda bile olduğu gibi koruduğunuz gibi, Kamu Çalışanları
Sendikalar Kanununa da benzer bir kurumu sivil dikta özleminizi tatmin için
oraya yerleştirdiniz, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu diye.
Şimdi, bu
Kurulun marifetleri saymakla bitmez ama ben size kısa sürem içerisinde
birkaç rakam vereceğim. Mesela, 12 Eylülden önce Türkiyenin nüfusu 44 milyon,
sendikalı işçi sayısı, toplu iş sözleşmesinden
yararlanan sendikalı işçi sayısı 2 milyondan fazla, 2,5
milyon dolayındaydı. Bugün 75 milyonuz, Sayın Bakanın 7
Martta verdiği rakamı söylüyorum: 567 bin işçi toplu
sözleşme hakkından yararlanıyor, sendikalı. Tabii,
sendikalı olup da toplu sözleşme hakkından yararlanamayanlarla
birlikte bu sayı 900 bine yakın bir sayı ama sendikalaşma
oranımız yüzde 5. Eğer sendikalar bugün dünyada en fazla kan kaybeden
ülke olarak Türkiyede ise, bunun müsebbibi 12 Eylül yasaları, 12 Eylül
dönemindeki darbe ve Yüksek Hakem Kuruludur.
Şimdi, bir
şeyin daha altını çizmek gerekir, Yiğidi öldür
hakkını yeme. demek gerekir. AKPnin son on yıllık
icraatı döneminde de Yüksek Hakem Kurulu AKPnin tahribatına karşı,
çok açıklıkla söylüyorum, bugünkü Yüksek Hakem Kurulu üyeleri AKPnin
tahribatına karşı işçileri korumaya
çalışıyor ama antidemokratik yapısı
değişmiş değil, hâlâ 2822 sayılı Yasadaki düzenlemedeki
yapı neredeyse olduğu gibi korunuyor. Biz antidemokratik hükümleri
temizleyeceğiz, demokratikleşmeyi sağlayacağız. diyen
sizlere sesleniyorum: Bu Kurula niye sarılıyorsunuz? Geliniz,
eğer bir hüküm, bir sorun varsa, taraflar uzun yıllardan bu yana
aynı iş yerinde örgütlenmiş sendika ve o sendikayı
tanıyan işveren kamu olsun, özel sektöre ait olsun diyalog içerisinde
çözebilirler. İki kurumu da tanımayan bir organın zorla
bunları barıştırmaya, uzlaştırmaya
kalkışması doğru değildir.
Kaldı
ki Yüksek Hakem Kurulu grev ertelemeleriyle birlikte grev oylamalarında da
ihtilaf hâlinde devreye giren bir kurum. Yani işçilerin tepesinde
Demoklesin kılıcı gibi duruyor. Kılıç istediği
zaman işçiyi kesiyor, istemediği zaman da bazen uykuya yatıyor
ama antidemokratik niteliğini her zaman koruyor.
Eğer
gerçekten Bu yasada 12 Eylül döneminin düzenlemelerini değiştirdik.
diyebilmek istiyorsanız, Yüksek Hakem Kurulu diye bir kurulun bu
yasanın içerisinde olmaması gerekir. Aynı şekilde, Kamu
Çalışanları Sendikaları Kanununda da Kamu Görevlileri
Hakem Kurulu aynı işlevi görecek. 12 Eylül döneminde işçilerin
haklarını Yüksek Hakem Kurulu nasıl elinden aldıysa,
memurların haklarını da sizin buradan özentiyle
aldığınız o kurum temizleyecek.
Onun için,
Sayın Bakana düşen görev, böyle bir kurumu yasa kabul edilmeden bir
kez daha gözden geçirmek ve gerekirse tekriri müzakereyle yeniden
görüşmeye açıp maddeyi kaldırmaktır.
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanunu tasarısının 54üncü maddesinin birinci
fıkrasındaki bakan dairesi başkanının ifadesinin bakmakla
görevli dairelerin başkanlarından en kıdemli olanının
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe Nur Bahçekapılı
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL
TAMER (Kayseri) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılıyoruz efendim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
09/02/2012 tarihli ve
2012/1 sayılı Yargıtay Büyük Genel Kurulu Kararı ile
İş Mahkemelerince verilen hüküm ve kararların temyiz incelemesi
Yargıtayın 9. ve 22. Hukuk Daireleri arasında eşit olarak
paylaşılmak suretiyle yapılır. düzenlemesi
yapılmıştır. Alınan karar gereğince, bu Kanundan
doğan uyuşmazlıklara iki daire eşit olarak bakacaktır.
Bugün itibarıyla iki olan bu sayı dosya yoğunluğuna göre
daha da artabileceğinden Yüksek Hakem Kuruluna, bu Kanundan doğan uyuşmazlıklara
bakan daire başkanları arasından kıdemli olanının
başkanlık etmesi amaçlanmıştır. Görevli Yargıtay
Dairesi sayısı bire düştüğü takdirde, doğrudan ilgili
dairenin başkanı Yüksek Hakem Kurulunun
başkanlığını üstlenecektir.
BAŞKAN
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge
doğrultusunda 54üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
55 inci madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 55. Maddesinin kanun metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL
TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yüksek Hakem
Kurulu, 12 Eylül döneminin anti demokratik kurumudur. Özgür toplu pazarlık
hakkına müdahale anlamına gelen bu düzenlemenin
varlığını koruyor olması, ILO'nun 98 Sayılı
sözleşmesine aykırılık hâlinin devam niteliğindedir.
YHK'nın kaldırılması teklif edilmektedir.
BAŞKAN
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
55inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
56ncı madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının
"Çalışma Esasları" başlıklı 56.
maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
(5) "Yüksek
Hakem Kurulu taraf teklifleriyle sınırlıdır. Süresi sona
eren toplu iş sözleşmelerinin uyuşmazlık konusu olan ancak
tarafların teklifi bulunmayan maddeleri aynen korunur."
Mesut
Dedeoğlu Ali
Öz Cemalettin
Şimşek
Kahramanmaraş Mersin Samsun
Mehmet
Şandır Kemalettin
Yılmaz Alim
Işık
Mersin Afyonkarahisar Kütahya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı
Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 56.
Maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL
TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
İZZET ÇETİN
(Ankara) 12 Eylülü savunuyorsunuz Sayın Bakan!
BAŞKAN
Kim konuşacak?
Gerekçeyi
mi okutuyorum?
İZZET
ÇETİN (Ankara) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçe.
Gerekçe:
Yüksek Hakem
Kurulu, 12 Eylül döneminin anti demokratik kurumudur. Özgür toplu pazarlık
hakkına müdahale anlamına gelen bu düzenlemenin
varlığını koruyor olması, ILO'nun 98 Sayılı
sözleşmesine aykırılık hâlinin devamı
niteliğindedir. YHK'nın kaldırılması teklif
edilmektedir.
BAŞKAN
Gerekçesini okuttuğum bu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının
"Çalışma Esasları" başlıklı 56.
maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
(5) "Yüksek
Hakem Kurulu taraf teklifleriyle sınırlıdır. Süresi sona
eren toplu iş sözleşmelerinin uyuşmazlık konusu olan ancak
tarafların teklifi bulunmayan maddeleri aynen korunur."
Mesut Dedeoğlu
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL
TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Işık
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının 56ncı maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önerge için söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, Sayın
Bakanın ifadeleriyle bu tasarı tarafların büyük bir ölçüde
uzlaşması sonunda buraya getirilen bir tasarı olduğuna
göre, biraz önce değerli konuşmacının da ifade ettiği,
her ne kadar 12 Eylülün antidemokratik uygulamalarından kalan bir kurul
olsa da bu, Adalet ve Kalkınma Partisi için iktidar öncesi ancak
doğru olabilir. Yani bugün, burada kalmasında ısrar eden bir
Genel Kurul ve Sayın Bakan varsa demek ki Adalet ve Kalkınma Partisi
için bu tezin ya da savunulan fikrin bir anlamı yok. Zaten Sayın
Bakanın katılmamasından da bunu anlamamız gerekirdi ama hiç
olmazsa bizim önergeye Bari, kurul kaldı, sizin zamanınızda ya
da öncesinde antidemokratik olmuş olabilir, bizim için şu anda bu
sizin söylediklerinizin bir anlamı yok, şu haklı öneriyi
değerlendirelim, bunu ekleyelim. demesini beklerdik çünkü uzlaşma ve
tarafların birçoğunun kabul ettiği yönündeki ifadelerine
inanarak, güvenerek bu makul ve doğru olan önergeyi verdik ancak
Sayın Bakan anlaşılan o ki 12 Eylüle sıkı
sıkı sarılmış Asla değiştirtmeyiz, asla bu
konuda taviz vermeyiz. şeklinde bir anlayışı devam
ettiriyor.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sizi gidi darbeciler sizi! 12 Eylülün
yasalarının arkasına sığınıyorlar.
ALİM
IŞIK (Devamla) - Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bu
önergemiz, kalan Yüksek Hakem Kurulunun taraflar arasında herhangi bir
şekilde anlaşmazlık olması ya da sözleşmenin sona
ermesi durumunda anlaşılamayan konulara yönelik bir karar vermesini
yasayla sınırlamak, tarafların teklifleriyle bu kurulun o
görüşmelerini garanti altına almak. Yani gelecekte olabilecek ya da
tarafların şikâyeti üzerine masaya getirilmiş konularla karar
alsın, dışarıdan diğer konulara gazel okumasın.
Hiç olmazsa bunu garanti altına alalım dedik ama Sayın
Bakanın buna karşı çıkışını herhâlde
kendisinden duyacağız. O nedenle, bu önergenin yerinde bir önerge
olduğunu düşünüyorum. Süresi sona eren toplu iş
sözleşmelerinin uyuşmazlık konusu olan ancak tarafların
teklifi bulunmayan maddeleri aynen korunur. ibaresini koyarak insanların
haklarını garanti altına almayı amaçladık. Bu anlamda,
Sayın Bakanın katılmamasına rağmen, yüce kurulun siz
değerli üyelerinin konuyu bu şekilde değerlendireceğini düşünüyorum.
Diğer
taraftan, bu vesileyle bir türlü anlamakta güçlük çektiğim taşeron
işçilerinin sorunlarıyla ilgili bazı düzenlemeleri ısrarla
bu kanunun içine koymamaya özen gösteren Sayın Bakanı hiç olmazsa
şu kanun görüşmeleri bitinceye
kadar insafa, vicdana ve merhamete davet ediyorum. Bu insanlar kölelik
sisteminin sıkıntılarını çekiyorlar. İleride
çıkaracağımız bir yasaya atıfta bulunarak bu işi
geçiştiremeyiz Sayın Bakan. 4/Cliler aynı durumda, yine geçici
mevsimlik işçiler, yani altı aydan daha kısa süre
çalışmak zorunda kalıp evine ekmek götürme mücadelesi veren bu
kesimlerin de ilgili sorunlarının hiç olmazsa
bazılarını, ana sorunlarını, yani insan hakkı
olan, çocuğu hastanede yatarken, hanımı hastanede yatarken hiç
olmazsa gidip onu ziyaret edebilme hakkı gibi bazı temel hakları
buraya koyarsanız inanıyorum ki tarafların uzlaşmasını
çok daha büyük oranlara çıkarmış oluruz.
Ben
bu düşüncelerle yüce kurulun değerli üyelerinin bu önergemize olumlu
katkı yapacağını düşünüyor, tekrar saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
56ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
56ncı madde kabul edilmiştir.
57nci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş ilişkileri Kanun
Tasarısının 57. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun Çıray Özgür Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa Çam
Ankara İzmir
Hakem
ve Arabulucuya başvurma yönetmeliği
Madde
57 (1) Toplu çıkar uyuşmazlıklarında özel hakem
incelemesinde uygulanacak usul hükümleri; arabulucuların nitelikleri,
seçimi, ücretleri ve görevlendirilmeleri Maliye Bakanlığının
görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak bir
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYON SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yüksek Hakem Kurulu, 12 Eylül döneminin anti demokratik
kurumudur. Özgür toplu pazarlık hakkına müdahale anlamına gelen
bu düzenlemenin varlığını koruyor olması, ILOnun 98
Sayılı sözleşmesine aykırılık halinin devam
niteliğindedir. YHKnın kaldırılması teklif
edilmektedir.
BAŞKAN Gerekçesini okuttuğum bu önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
57nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
57nci madde kabul edilmiştir.
58inci madde üzerinde iki önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
197 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 58. Maddesinin, (2).
Fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, (3). Fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
(2) Toplu iş
sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık
çıkması hâlinde, işçilerin ekonomik, siyasal ve sosyal
durumları ile çalışma şartlarını ve
koşullarını korumak, düzenlemek ve geliştirmek
amacıyla, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve hak grevi
denir.
İdris
Baluken Pervin
Buldan Levent
Tüzel
Bingöl Iğdır İstanbul
Nazmi
Gür Hüsamettin
Zenderlioğlu Halil
Aksoy
Van Bitlis Ağrı
Hasip
Kaplan
Şırnak
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 58 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
Madde 58- Grevin Tanımı
(1) İşçilerin, topluca
çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya
işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla
aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca
çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi
bırakmalarına grev denir.
2)
İşçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma
şartlarını korumak veya geliştirmek amacıyla grev
yapma hakkına sahiptirler.
3)
İşçiler, ekonomik ve sosyal durumlarını korumak ve
geliştirmek amacıyla hak grevi, dayanışma grevi ve genel
grev yapma hakkına sahiptirler.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Çelebi, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; tam, bir, Bakanlığın da aslında sınav
maddesiydi. Özellikle de üzerinde durduğumuz bir madde. Çünkü referandumda
bol bol billboardlara, Grev önündeki engellerin kaldırılması
için Evet deyin. denmişti ve Anayasanın bununla ilgili
düzenlemesinde daha önce yasaklar vardı: Genel grev hakkı,
dayanışma grev hakkı, hak grevi hakkı. Bu yasaklar
kaldırıldı. deniliyor. Şimdi ise, kanunda bunlara
sınırlamalar getiriliyor. Bizim talebimiz ne? Anayasada daha önce
oyladığımız ve İşte bunlar önemli reform.
dediğiniz Anayasa değişikliğinin burada yer
bulmasını istedik, önerimiz bu. Önemli sınav dediğimiz
böyle bir sınav noktasıydı. Burada da görülüyor ki ne Anayasa ne
diğer mutabakatlar, bunların hiç birisinin dikkate
alınmadığını buradan görüyoruz.
Şimdi, bir
şey düşünün değerli arkadaşlar, hak grevi. Ne hak grevi?
Toplu iş sözleşmesi yapmışsınız bir yerde,
altına imza atılmış, atılan imzadan sonra işveren
o toplu sözleşmeyi uygulamıyor. Şimdi ne yaparsınız
bunun karşılığında, bunu caydırmak
açısından? En temel olan hakkınızı kullanmak
istersiniz ve buradan yola çıkarsınız. İşte, diğer
ücretler ödenmiyor. İşte, var birçok iş yeri, bugün
arkadaşlar burada örnekler verdiler. Bu verilen örneklerde de
görüldüğü gibi iki ay, üç ay işçilerin parasını ödemiyor
işveren. Buradan bir hak grevi hakkınızın doğması
kadar önemli bir şey var mıdır? Yani, üç ay, dört ay
işçiler doğal gaz parasını ödeyemiyor, telefon
parasını ödeyemiyor, kömür parasını ödeyemiyor, eve yiyecek
götüremiyor ama buna karşılık caydırıcı
olabileceği bir grev hakkının kullanımında böylesi bir
engel ortaya konulmuş oluyor. Tabii, diğer birçok alanda yasaklar
var. Şu anda birçok alanda grev yasakları daha önce Hava-İş
kolunda getirildi, şimdi finans sektörü için yeni birtakım
düzenlemeler var. Finans sektöründe de yasakların devam edeceği bir
sürece doğru Türkiye gidiyor.
Dolayısıyla,
bugün bizim yaptığımız öneride, hem Anayasa
değişikliğine uygun olarak, onun ruhuna, özüne ve referandumda
öğünerek söylediğiniz İşte önemli Anayasa reformu diye
toplumun önüne koyduğunuz değişikliğe uygun bir yasa
önerisi. Bu yasa önerisi dahi dikkate alınmıyorsa o zaman bir
tutarlılık yok demektir. Burada tam bir tutarsızlık
örneği bu yasada ortaya konulmuştur.
Dolayısıyla,
bizim talebimiz, hem menfaat grevinin hem genel grevin hem de hak grevinin bu
anlamda Anayasada öngördüğü değişiklikleri yapmaktır. Bu,
aynı zamanda ILOnun temel şartlarından bir tanesidir. Bu,
aynı zamanda Avrupa Sosyal Şartının gereklerinden bir tanesidir. Bunlar olmazsa grev hakkı
tanımı yerine oturmaz ve Grev hakkı vardır bizim
ülkemizde. diye fiyaka yapma hakkınız olmaz. Bunun için grev
hakkının önündeki bu engel durduğu sürece çalışanlar
açısından grev hakkının kullanımının
caydırıcı unsuru ortadan kalkmış olur. Grev bir amaç
değildir, araçtır ama hak kaybına uğrayan işçiler bu
hakkı kullanamadığı zaman böyle bir hakkın öznesi
ortadan kaybolmuş olur. Bizim önerimiz bu açıdan
değerlendirilmelidir, önemli bir sınavdır. Bugün Hayır.
deseniz bile yarın bir tekriri müzakereyle -ki öyle
anlaşılıyor, çünkü bütün önerilerimiz reddediliyor- en
azından Anayasanın ruhuna uygun bir yaklaşımı bir kez
daha bu kürsüden ifade ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
197 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 58. Maddesinin, (2).
Fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, (3). Fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
(2) Toplu iş
sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık
çıkması hâlinde, işçilerin ekonomik, siyasal ve sosyal
durumları ile çalışma şartlarını ve
koşullarını korumak, düzenlemek ve geliştirmek
amacıyla, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve hak grevi
denir.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Gür,
buyurunuz.
NAZMİ GÜR (VAN) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Çelebi de dile getirdi,
bizce de bu kanunun en önemli maddesi 58inci maddesinde grev hakkını
tanımlayan maddesidir. Her kanunun bir ruhu vardır ve o ruhun
gizlendiği muhakkak bir maddesi söz konusudur. İşte, önümüzdeki
yasanın da en önemli maddelerinden biri 58inci madde ve bu yasayla, bu
maddeyle de grev hakkının tanımı yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, grev
hakkı çok uzun mücadelelerle işçi sınıfının
yüzyıllar boyu süren mücadelesiyle kazanılmış bir hak,
evrensel bir hak. Bu hakkı tanımamak, kısıtlamak, evrensel
hukuka aykırı bir şekilde düzenlemek, onu kullandırtmamak
kuşkusuz bu Parlamentonun hiç düşünmemesi gereken bir durum.
Kaldı ki geçmişte yapılan, referandum sonucu yapılan
değişiklikle Anayasa birçok yasağı
kaldırmışken yeniden bu yasakları 58inci maddeyle ve
devamındaki maddeleriyle tesis etmek herhâlde sadece bize özgü bir durum.
Tıpkı 12
Eylülde 5 generalin yaptığı Anayasa gibi haklar ve özgürlükler
önce tanımlanıyor, devamında koca bir ama denilerek onun, o
hakkın nasıl gasbedileceği, nasıl
kullandırılmayacağı, nasıl hiçleştirildiği
gelir. Bu 58inci maddede tıpkı 12 Eylül rejiminin
anlayışı gizli, ruhu gizli ve tanım yapılırken
ILO sözleşmeleri göz ardı edilerek, Anayasadaki değişiklik
göz ardı edilerek, Hükûmet, Sayın Bakan, bu yasayı işçi
sınıfına, emekçilere nasıl zehir edeceğini, nasıl
kullandırtmayacağını tanımlıyor. Yasada 58inci
maddenin birinci fıkrası tanımı getiriyor, devamındaki
iki fıkra ise bu hakkın nasıl
kullanılmayacağını düzenliyor. İşte bizim
karşı çıktığımız nokta özünde budur, bu
anlayıştır, mahkûm etmemiz gereken bu anlayıştır,
bu 12 Eylül zihniyetidir.
Değerli
arkadaşlar, işçi sınıfının en önemli silahı
grevdir. Üretimden gelen gücünün kullanılması, bu hakkı genel
grevle, hak grevleriyle, dayanışma grevleriyle ve hatta siyasi amaç
güden grevlerle işçi sınıfının üretimden gelen gücünü
de kullanarak üretimi durdurması, ülkede demokrasinin vazgeçilmezlerinden
birisidir, olmazsa olmaz haklarından birisidir. Eğer siz bu
hakkı da kısıtlarsanız, sendikalara, örgütlü güçlere,
emekçi sınıfına, işçilere bu özgürlüğü
kullandırtmazsanız, grev hakkını tanımazsanız
işçi sınıfının bütün taleplerini, işçi
sınıfının bütün istemlerini ekonomik, siyasal, kültürel,
sosyal bütün taleplerini gözardı etmiş olursunuz.
Yine, değerli
arkadaşlar, grev hakkı, işçinin sadece dayanışma,
sadece hak grevi ya da bir siyasal amacı gerçekleştirmek üzere büyük
bir destek sağlaması için değil fakat o ülkenin demokrasiyi nasıl
anladığı, nasıl algıladığı, nasıl içselleştirdiğiyle
ilgili de önemli bir veri sağlar bize. Emekçisi, işçi
sınıfı sokakta olmayan, üretimden gelen gücünü
kullandırtmayan bir ülkenin, ILOnun kara listelerinden çıkması
söz konusu olamaz, Avrupa Birliği sürecindeki bir ülkenin
demokratikleştiği anlamı taşımaz. Daha dün
yayınlanan Avrupa Birliği İlerleme Raporunda bu konu, bu durum
ciddi bir eleştiri konusu, ciddi bir yaklaşımla ele
alınmayan bu yasa da bu eleştirileri kuşkusuz hak ediyor.
Biz bu anlamda,
işçi sınıfının vazgeçilmez hakkı olan, üretimden
gelen gücünü kullanan grev hakkının uluslararası hukuka uygun
bir şekilde düzenlenmesini talep ediyoruz.
Hepinize
saygılar ve selamlar.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gür.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
58inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
58inci madde
kabul edilmiştir.
59uncu madde
üzerinde iki önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri
okutacağım ve birlikte işleme alacağım ama talepleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım. Şimdi, aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 59. Maddesinin kanun metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
Aynı mahiyetteki ikinci önergenin
imza sahipleri:
İdris Baluken Hasip
Kaplan Pervin
Buldan
Bingöl Şırnak Iğdır
Halil Aksoy Hüsamettin
Zenderlioğlu Levent Tüzel
Ağrı Bitlis İstanbul
BAŞKAN Komisyon bu aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Baluken,
buyurunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 59uncu madde üzerine vermiş olduğumuz önerge
üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, burada getirilen yasa darbe
dönemindeki antidemokratik pek çok uygulamayı maalesef hâlâ içinde
barındırıyor yani bu maddede de özellikle lokavt bir hak olarak
tanımlanmış. Tabii önce yasanın toplu sözleşmeli grev
hakkıyla ilgili ne getirdiğini saatlerdir burada anlatmaya
çalışıyoruz. Toplu sözleşmenin önüne barajlar koyan, grevi
sadece ekonomik birtakım taleplerle sınırlayan, hak grevini,
siyasi grevi, dayanışma grevini, genel grevi maalesef
tırpanlayan bir yasa tasarısının bu anlamda özgürlükleri
genişlettiğini söylemek, demokratik bir çerçeveye oturduğunu
söylemek mümkün değildir. Kaldı ki ara buluculuk sistemi, Yüksek Hâkem
Kurulu gibi mevcut, darbe döneminden kalan pek çok kurumun da yasa içerisinde
hâlâ yaşıyor olması, yine aynı şekilde bu konudaki
özgürlük bakışının son derece kısıtlı
olduğunu gösteriyor.
Diğer taraftan, Bakanlar Kuruluna
grev erteleme, greve müdahale etme, işçilerin hak ve özgürlük
arayışları üzerine bir siyasi vesayet getirme ve bunu da
toplumun zararı ve millî servetin tahribi gibi çok geniş bir kavramda
tanımlama da bahsettiğimiz aynı antidemokratik
yaklaşımın bir devamıdır. Dolayısıyla, bu
kadar, toplu sözleşmeli grev hakkına yasakçı bir
anlayışla bakan bir yasa tasarısı içerisinde lokavtın
bir hak olarak tanımlanmasına da yine aynı şekilde bir
darbe zihniyetinin yaşatılması olarak bakmak gerekiyor.
Uluslararası belgelerde lokavt bir hak
olarak tanımlanmıyor, Avrupada, bildiğim kadarıyla birkaç
ülke dışında, lokavt bir hak olarak tanımlanmıyor ve
bu birkaç ülkede de, lokavtın tanındığı birkaç ülkede
de sendikalaşma oranları yüzde 90ın üzerinde, toplu
sözleşmeli grev hakkıyla ilgili buradaki darbe zihniyetini
yansıtan antidemokratik uygulamaların hiçbiri yok.
Dolayısıyla, önergemizde bunun uluslararası belgelerde
geçtiği gibi bir hak olarak tanınmamasıyla ilgili
ısrarımızı sürdürüyoruz.
Şimdi, lokavt
bir hak olarak tanınırsa, işverenin devlet olduğu
kurumlarda ne olacak? Örneğin, bir okulda, bir hastanede, siz bu
hakkı kullanmak istediğiniz zaman hastaneyi mi
kapatacaksınız, okulu mu kapatacaksınız? Yani bu
şekilde son derece sağlıksız, son derece antidemokratik
uygulamaları getirecek bir düzenleme. Burada tabii deminden beri
söylediğimiz gibi daha çok işverenin taleplerini dikkate alan bir
çalışmanın kanun tasarısına yansımasını
biz görüyoruz. Keşke, defalarca buradan belirttik, taşeron işçilerin,
emeklilerin veya esnek çalıştırılan işçilerin sendikal
hakkıyla ilgili bu duyarlılığı göstermiş
olsaydınız. Başından beri işverenlerin talepleriyle
ilgili göstermiş olduğunuz duyarlılığı maalesef
işçilerin, emekçilerin hakkı söz konusu olduğunda hiçbir
şekilde göstermediniz. Ancak yine de bunun uluslararası belgelerde ve
Avrupadaki ülkelerdeki uygulamalarla beraber değerlendirilerek bu
değişiklik önergemizin kabul edilmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Diğer
önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Lokavt bir hak
değildir. Bu nedenle ilgili maddenin kanun tasarısından
çıkarılması teklif edilmektedir.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
59uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
59uncu madde
kabul edilmiştir.
60ıncı
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
197 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 60. Maddesinin, (7).
Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Hasip
Kaplan Pervin
Buldan
Bingöl Şırnak Iğdır
Levent
Tüzel Halil
Aksoy Hüsamettin
Zenderlioğlu
İstanbul Ağrı Bitlis
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 60. Maddesinin (1), (2) ve (4) nolu
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve (6) nolu fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Özgür
Özel Aytun
Çıray Nurettin
Demir
Manisa İzmir Muğla
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara
İzmir
(1) Grev kararı, 50'nci maddenin beşinci
fıkrasında belirtilen uyuşmazlık tutanağının
tebliği tarihinden itibaren altmış gün içinde alınabilir ve
bu süre içerisinde önceden karşı tarafa bildirilecek tarihte
uygulamaya konulabilir. Bu süre içerisinde, grev kararının
alınmaması veya uygulanacağı tarihin karşı tarafa
bildirilmemesi hâlinde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi düşer.
(2) Uyuşmazlığın tarafı
olan işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren, grev
kararının kendisine tebliğinden itibaren altmış gün
içinde lokavt kararı alabilir ve bu süre içerisinde önceden
karşı tarafa bildirilecek tarihte uygulamaya koyabilir.
(4) Bildirilen
tarihte başlamayan grev hakkı veya lokavt düşer. Süresi içinde
grev kararı uygulamaya konulmamışsa yetki belgesinin hükmü
kalmaz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi mi okutuyorum?
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Grev
hakkının etkin bir biçimde kullanılabilmesi için işverenin
greve karşı önlem alıp stokları ve makineleri işyeri
dışına taşımasını engellemek amacıyla
maddenin 1 ve 2 nolu fıkralarında yer alan 6 iş günlük bildirim
süreleri madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.
Ayrıca, 4 üncü fıkrasında lokavt kararının
alınmaması veya alınmış lokavt kararının
uygulanmaması da yetkiyi hükümsüz kılan bir durum olarak
tanımlanmıştır. Yetki belgesi işçi sendikasına
verilen bir yetki türü olması ve grev hakkının da bu belgeyle
tanımlanmış olması nedeniyle lokavtla
ilişkilendirilmesi yerinde ve hukuki değildir. Bir işveren
taslaktaki yazıma göre lokavt kararını uygulamaya koymaz ise bu
durumda yetki belgesinin hükmü kalmayacaktır. Yazımın
düzeltilmesi amacıyla bu değişiklik önerilmiştir.
Grup toplu iş
sözleşmelerinde grev kararı alınan yerle
bağlantılı olmadan bütün işyerleri için lokavt
kararının alınması adaletli bir uygulama
olmadığından madde metninden çıkarılması teklif
edilmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
197 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 60. Maddesinin (7). Fıkrasının
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Gerekçe
BAŞKAN Gerekçe
Gerekçe:
Herhangi bir grev kararı
alınan uyuşmazlıkta Çalışma Bakanına
uyuşmazlığın çözümü için bizzat arabuluculuk yapma
inisiyatifi tanınmakta, gerekli gördüğü yerde birini atama yetkisi de
verilmektedir. Zorunlu tahkim anlamına gelen ve toplu sözleşme
hakkının özünü zedeleyen bu düzenleme metinden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
60ıncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
60ıncı madde kabul edilmiştir.
Böylece, ikinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.31
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.39
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
197 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 18 Ekim 2012 Perşembe günü saat
14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.41